İki ayda bir yayımlanır. Yıl:10 Sayı: 124 Yayın Türü: Yerel Süreli Sahibi: İstanbul Barosu Adına Baro Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Av. Hüseyin ÖZBEK Yayından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Şahin EROL Av. Süreyya TURAN Editör Ayhan DİNÇ Fotoğraflar B. Naci ÇETECİ Yönetim Yeri Galipdede Cad. Balkon Çıkmazı No 6 Beyoğlu / İstanbul Tel: 0212 251 63 25 (Pbx) Faks: 0212 245 68 00 www.istanbul barosu.org.tr [email protected]ISSN: 1304-9488 Tasarım / Baskı Ege Reklam Basım Sanatları San. Tic. Ltd. Şti. Ege Plaza, Esatpaşa Mah., Ziyapaşa Cad. No:4 Ataşehir / İstanbul Tel: 0212 474 44 70 Fax: 0216 472 84 05 www.egebasim.com.tr İstanbul Barosu Aylık Bülteni’nde yayınlanan yazıların tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek kısmi alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlara, ilan sorumluluğu ilan verenlere aittir. Meslek Andımız; Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağıma namusum ve vicdanım üzerine and içerim. HİÇ BİR TEHDİT BİZİ HUKUK DEVLETİ VE DEMOKRASİYİ SAVUNMAKTAN ALIKOYAMAZ 02 05 10 BİNLERCE HUKUKÇU ADALET İÇİN YÜRÜDÜ ŞEHİT SAVCI KİRAZ SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI 04 MESLEKTAŞIMIZA YAPILAN SALDIRIYI ŞİDDETLE KINIYORUZ. ACIMIZ BÜYÜK. HUKUK CAMİASININ VE MİLLETİMİZİN BAŞI SAĞOLSUN / BASIN AÇIKLAMASI 32 MALPRAKTİS DAVALARINDA İÇ HUKUKTA TÜKETİLMESİ GEREKEN YOLLAR AÇISINDAN DİKKAT ÇEKİLDİ 56 İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARI VE İŞYERİ HEKİMLERİNİN ÇALIŞMA YAŞAMINDA KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 06 AVUKAT YARGININ, ADALETİN VE ADLİYENİN AYRILMAZ BİR PARÇASI OLUP, GÜVENLİK YÖNÜNDEN BİR TÜR “OLAĞAN ŞÜPHELİ” OLARAK GÖRÜLEMEZ / BASIN AÇIKLAMASI 35 KAMUDA ÇALIŞAN AVUKATLAR KURULTAYI 57 HİLAFETİN KALDIRILMASI İSLAM TARİHİNDE GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK DEVRİMDİR 09 ÇAĞLAYAN ADLİYESİ GİRİŞLERİ İLE İLGİLİ DUYURU 36 BÜYÜK ZAFERİN 100.YILDÖNÜMÜNDE ÇANAKKALE KAHRAMANLARINI MİNNET VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ 58 23 NİSAN’I KUTLAMAK! 10 YARSAV VE YARGIÇLAR SENDİKASI’ NIN 07.04.2015 TARİHLİ AÇIKLAMASINA YANIT 38 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ETKİNLİKLERLE KUTLANDI 59 SEM EĞİTİMLERİ DEVAM EDİYOR 11 HAKARET İSNADIYLA TUTUKLAMA OLMAZ / BASIN AÇIKLAMASI 42 ADİL YARGILAMA TAKİP MERKEZİNİN 8 MART BİLDİRİSİ 60 AVUKATLIK ÖZGÜN VE ÖZGÜR BİR MESLEKTİR 14 İSTANBUL BAROSU 137 YAŞINDA. 44 TÜRK SOLUNU SİYASAL KÜRTÇÜLÜĞÜN MARABASI YAPMAK 61 YARGININ VAZGEÇİLMEZ UNSURUYUZ 16 MESLEKTE 35 YILINI DOLDURAN AVUKATLAR 45 ULUSAL EGEMENLİK, CUMHURİYETİMİZİN KODU VE GELECEĞİMİZİN YOL HARİTASIDIR 61 HUKUK TARİHİNİ AVUKATLAR YAZAR 18 MESLEKTE 30 YILINI DOLDURAN AVUKATLAR 46 YOL HARİTAMIZ LAİKLİK İLKESİ 62 ADALETİ SAĞLAYAN BİR MESLEK 22 MESLEKTE 25 YILINI DOLDURAN AVUKATLAR 47 TARİHİ GERÇEKLİKTEN POLİTİK KURGUYA ERMENİ SORUNU 63 KADINLARI BİLİNÇLENDİRME SEMİNERİ 28 GÜVENLİ GIDA VE İNSAN SAĞLIĞI 48 “TÜRKIYE’NIN AYAĞINA VURULMAK İSTENEN PRANGA: SOYKIRIM” 64 HABERLER 29 ÇOCUKLARA YÖNELİK HAK İHLALLERİNİN TAKİBİ VE HUKUKSAL DESTEK SÜREÇLERİ 49 SOYKIRIM İDDİALARI TÜRK HALKININ MİLLİ DİRENCİNİ KIRMAYA YETMEYECEKTİR 70 DIŞ İLİŞKİLER 29 ULUSAL, BÖLGESEL VE ULUSLARARASI HUKUKTA KADININ ŞİDDETTEN KORUNMASI 52 YÜK SİGORTALARINDA RÜCU DAVALARI 72 DOSYA 30 İŞVEREN ALT İŞVEREN İLİŞKİLERİNİN HUKUKSAL BOYUTU 54 GEÇEN YIL ADLİ YARDIMA 15 BİN KİŞİ BAŞVURDU 87 KÜLTÜR SANAT 31 SAĞLIK HUKUKUNDA MESLEKİ DİSİPLİN UYGULAMALARI 55 ÇANAKKALE YÖRESİNE İLİŞKİN ÇEVRE ÇALIŞTAY’I 91 MEDYADA BARO İÇİNDEKİLER
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
İki ayda bir yayımlanır. Yıl:10 Sayı: 124Yayın Türü: Yerel Süreli
Sahibi: İstanbul Barosu Adına Baro BaşkanıAv. Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL
Sorumlu Yazı İşleri MüdürüAv. Hüseyin ÖZBEK
Yayından SorumluYönetim Kurulu ÜyeleriAv. Şahin EROLAv. Süreyya TURAN
İstanbul Barosu Aylık Bülteni’nde yayınlanan yazıların tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek kısmi alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlara, ilan sorumluluğu ilan verenlere aittir.
Meslek Andımız; Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağıma namusum ve vicdanım üzerine and içerim.
HİÇ BİR TEHDİT BİZİ HUKUK DEVLETİ VE DEMOKRASİYİ SAVUNMAKTAN ALIKOYAMAZ 02 05 10 BİNLERCE HUKUKÇU ADALET İÇİN
YÜRÜDÜ ŞEHİT SAVCI KİRAZ SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI
04
MESLEKTAŞIMIZA YAPILAN SALDIRIYI ŞİDDETLE KINIYORUZ. ACIMIZ BÜYÜK. HUKUK CAMİASININ VE MİLLETİMİZİN BAŞI SAĞOLSUN / BASIN AÇIKLAMASI
32MALPRAKTİS DAVALARINDA İÇ HUKUKTA TÜKETİLMESİ GEREKEN YOLLAR AÇISINDAN DİKKAT ÇEKİLDİ
56İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARI VE İŞYERİ HEKİMLERİNİN ÇALIŞMA YAŞAMINDA KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
06
AVUKAT YARGININ, ADALETİN VE ADLİYENİN AYRILMAZ BİR PARÇASI OLUP, GÜVENLİK YÖNÜNDEN BİR TÜR “OLAĞAN ŞÜPHELİ” OLARAK GÖRÜLEMEZ / BASIN AÇIKLAMASI
35 KAMUDA ÇALIŞAN AVUKATLAR KURULTAYI 57
HİLAFETİN KALDIRILMASI İSLAM TARİHİNDE GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK DEVRİMDİR
KURGUYA ERMENİ SORUNU 63 KADINLARI BİLİNÇLENDİRME SEMİNERİ
28 GÜVENLİ GIDA VE İNSAN SAĞLIĞI 48 “TÜRKIYE’NIN AYAĞINA VURULMAK İSTENEN PRANGA: SOYKIRIM” 64 HABERLER
29ÇOCUKLARA YÖNELİK HAK İHLALLERİNİN TAKİBİ VE HUKUKSAL DESTEK SÜREÇLERİ
49SOYKIRIM İDDİALARI TÜRK HALKININ MİLLİ DİRENCİNİ KIRMAYA YETMEYECEKTİR
70 DIŞ İLİŞKİLER
29ULUSAL, BÖLGESEL VE ULUSLARARASI HUKUKTA KADININ ŞİDDETTEN KORUNMASI
52 YÜK SİGORTALARINDA RÜCU DAVALARI 72 DOSYA
30İŞVEREN ALT İŞVEREN İLİŞKİLERİNİN HUKUKSAL BOYUTU
54 GEÇEN YIL ADLİ YARDIMA 15 BİN KİŞİ BAŞVURDU 87 KÜLTÜR SANAT
31 SAĞLIK HUKUKUNDA MESLEKİ DİSİPLİN UYGULAMALARI 55 ÇANAKKALE YÖRESİNE İLİŞKİN
ÇEVRE ÇALIŞTAY’I 91 MEDYADA BAROİÇ
İND
EK
İLE
R
İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Cumhur-başkanı Erdoğan’ın muhtarlar
toplantısında doğrudan kendisine ve avukatlara yönelik sözlerine ya-nıt verdi. Kocasakal, 8 Nisan 2015 Çarşamba günü saat 17.30’da Baro Kültür Merkezi toplantı salonunda yaptığı basın toplantısında, “Belirt-mek isterim ki, bu tür hedef göster-meler, hedef saptırmalar, üstü kapalı tehditler beni ve İstanbul Barosunu, doğru bildiğini yapmaktan ve söyle-mekten, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinden alıkoyamaz” dedi.
Başkan Ümit Kocasakal’ın basın toplantısında Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Durakoğlu, Genel Sekreter Av. Hüseyin Özbek, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Necmi Şimşek, Av. Sevgi Barutçu, Av. Şahin Erol, Av. Süreyya Turan, Av. Hasan Kılıç ve Av. Prof.Dr. Se-rap Keskin Kiziroğluda hazır bu-lundu.
Başkan Kocasakal’ın Cumhurbaşka-nına yanıtı şöyle:
“Anayasanın 8. maddesine göre, Ba-kanlar Kurulu ile birlikte yürütme görev ve yetkisine sahip Cumhur-
başkanı bugün gelenekselleştirdiği muhtarlara seslenişinde, şahsımla ve avukatlarla ilgili bazı sözler sarf etmiştir.
Oysa öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasanın 103. maddesi uyarın-ca edilen tarafsızlık yemini ve 104.maddede belirtilen görev ve yetkiler karşısında, özellikle genel seçimle-re gidildiği bir süreçte, muhtarlarla toplantı yapmak suretiyle ve bunu kullanarak, siyasi gündeme ilişkin taraflı değerlendirme ve siyasi pro-paganda yapmak, Cumhurbaşkanı-nın anayasal görev ve yetkileri ara-sında bulunmamaktadır. Bu durum Anayasa’ya açıkça aykırıdır.
“Ey” Cumhurbaşkanı benim için iyi bir şey söylese zaten şaşırır ve ken-dimden şüphe ederdim. Kendisi her gün yaptığı açıklamalarla ülkeyi ger-
meyi, toplumu parça parça bölerek kamplaştırmayı, kişileri ve kurumla-rı hedef göstermeyi herhalde iyi bir şey zannediyor, ama ülkeye büyük zarar veriyor. Anayasayı, hukuku tanımıyor, kendisini her şeyin üze-rinde görüyor ve zannediyor. Kar-tallar yüksek uçar ama çakılmaları da şiddetli olur… Sanırım kendisini halen başbakan zannediyor. Birileri-nin kendisine artık başbakan olma-dığını, ettiği yemin ışığında tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatmasında yarar bu-lunmaktadır.
Sözlerine gelince; bilindiği gibi ben olay yerine kendiliğimden gitmedim. Faillerin bazı kişilerle birlikte beni talep ettikleri bilgisinin Başsavcılık-ça tarafıma iletilerek yapılan davet ve rica üzerine, bir zorunluluğum bulunmadığı halde insani ve vicdani bir görevi yerine getirmek üzere git-tim, sonuçlarını da hiç düşünmedim. Nitekim konuşmada açıkça güvenlik güçlerinin her yola başvurarak baro başkanını ve babayı getirttiğini, gö-rüştürdüğünü bizzat kendisi ifade ediyor. İnsan yaşamı söz konusuyken hesap yapılmaz. Bugün olsa yine ya-parım. Vicdanen müsterihim. Çünkü bu süreçte gerek ben, gerekse avukat meslektaşlarım elimizden gelen her
BASIN TOPLANTISI
HİÇ BİR TEHDİT BİZİ HUKUK DEVLETİ VE DEMOKRASİYİ SAVUNMAKTAN ALIKOYAMAZ
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
“Ey” Cumhurbaşkanı benim için iyi bir şey söylese zaten şaşırır ve kendimden şüphe ederdim. Kendisi her gün yaptığı açıklamalarla ülkeyi germeyi, toplumu parça parça bölerek kamplaştırmayı, kişileri ve kurumları hedef göstermeyi herhalde iyi bir şey zannediyor, ama ülkeye büyük zarar veriyor. Anayasayı, hukuku tanımıyor, kendisini her şeyin üzerinde görüyor ve zannediyor. Kartallar yüksek uçar ama çakılmaları da şiddetli olur…
şeyi yaptık. Bunun şahitleri de var. Nitekim bu nedenle gerek Sayın İs-tanbul İl Emniyet Müdürü, gerekse Başsavcılık şahsıma teşekkür etmiş-lerdir. Teşekküre gerek olmamakla birlikte ben de kendilerine teşekkür ediyorum. Elbette başarılı olmak, netice almak isterdim ama elimde sihirli bir değnek maalesef yok. An-cak emniyet görevlileri de görüştü, peki onlar netice aldılar mı? Netice almanın bir garantisi mi var? Benim suçu önleme, suçla mücadele gibi bir görev ve yetkim mi mevcut? Yoksa o görev siyasi iktidarlara, savcılara ve emniyet kuvvetlerine mi ait? Kaldı ki benim sözlerim çok dinleniyor olsa, bugün ülkedeki bu hukuksuzluklar olmazdı… Saldırı ile ilgili yaklaşımı-mız ve açıklamalarımız ise ortadadır. Üstelik bizimkisi timsah gözyaşları da değildir.
Benim bütün avukatları temsil et-mediğim, yargı oylarının üçte birini temsil ettiğim iddiasına gelince; her-halde burada bir matematik hatası var. Kendisi, aldığı %52 oyla ne ka-dar milleti temsil ediyorsa, ben de aldığım %67 oyla o kadar İstanbul Barosu avukatlarını ve baroyu tem-sil ediyorum. Bu çerçevede yargı adı-na değil, şerefli cübbem vesilesiyle yargının kurucu unsurlarından birisi olan savunma adına konuşuyorum ve konuşmaya da devam edeceğim.
Hesap vereceğim tek yer de avukat-lardan oluşan İstanbul Barosu Genel Kuruludur. Türkiye’de sorun cübbe-lilerin ülke gündemi ile ilgili olarak konuşması değil, cübbesiz olanların ve asla giyemeyecek olanların cübbe giymeye, yargı rolüne soyunmala-rıdır. Yeni Türkiye’ye gelince, Ana-yasanın ve hukukun askıya alındığı, toplumun ayrıştırılarak birbirine düşman edildiği, yalan, talan, ger-ginlik ve kaosun hüküm sürdüğü, dış politikada bataklığa saplanıldığı, gelecekten endişe duyulan Yeni Tür-kiye’niz alın sizin olsun. Bana eski Türkiye’mi geri verin.
Kimse, avukatların hiçbir dahli ol-madığı, avukatlarla ilgisi olmayan bir olayı avukatların üzerine yıka-maz, tekil örneklerden hareketle onları birer potansiyel suçlu gibi göremez. Bundaki amaç bir yandan hedef saptırarak sorumluluğun giz-lenmesi çabası, öte yandan da hukuk devletinin en önemli güvencesi, hu-kuksuzlukların önünde de en büyük engel olan savunmayı, avukatları ve baroları yıpratmaktır. Yaşanan elim olayın sorumluluğu, cübbenin altı-na gizlenemez. Esasen bu denli bü-yük bir cübbe de bulunmamaktadır. Bugün bu olaydan hareketle bilin-çaltlarında gizledikleri avukat düş-manlığını ortaya koyanlar, yarın bir gün kendilerine de savunma ve adil
yargılanma hakkı, dolayısıyla avukat gerekeceğini bilmelidir. Yakın geç-mişte ve günümüzde bunun pek çok örneği bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, kimse sarayları birbirine karış-tırmasın. Ak-saray ile adalet sarayı birbirinden farklıdır. Adalet saray-larının gerçek sahibi avukat-hâkim ve savcıdan oluşan yargı camiasıdır. Dünyanın her demokratik ülkesinde avukatların adliyelere girişleri de bir takım ayrıcalıkları ve güvenceleri vardır. Evrensel düzenlemelere da-yanan bu güvenceler, avukatlar için değil, haklarını savundukları müvek-killeri, yani yurttaşlar için gereklidir.
Cumhurbaşkanı bu tarz konuşma ve yaklaşımları ile insanları tahrik, hukuku tahrif ve tağyir etmektedir. Ancak bilinmesini isterim ki bu tür hedef göstermeler, hedef saptır-malar, üstü kapalı tehditler beni ve İstanbul Barosunu, doğru bildiğini yapmaktan ve söylemekten, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesin-den alıkoyamaz. Bizler bir yemin ettik ki dönemeyiz, dönmeyiz. Etti-ğimiz yemini çiğnemeyiz. Bunun için gerekirse her türlü bedel ödemeye hazırız. Tarih herkesi hak ettiği yere koyacaktır.
Kamuoyuna saygı ile sunarım.”Av. Doç. Dr. Ümit KOCASAKALİstanbul Barosu Başkanı
GÜ
NC
EL
2
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
GÜ
NC
EL
3
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Bugün Çağlayan Adliye-si’nde bir terör eylemi yaşandı.
Öncelikle Cumhuriyet savcımızı, meslektaşı-mızı yitirmemiz sebe-
biyle çok üzgün olduğumuzu belirt-mek isteriz. Hukuk camiasının ve milletimizin başı sağ olsun. Bu bir terör eylemidir. Bir meslektaşımı-za ve dolayısıyla hepimize yönelen bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Bi-linmesini isteriz ki, gerek İstanbul Barosu başkanı gerekse baromuz mensubu avukat meslektaşlarımız bu süreçte müzakereler sırasında olayın kan dökülmeden sona er-mesi için olağanüstü bir çaba sarf etmişlerdir.
Ancak daha henüz meslektaşımızın acısını bile yaşamamıza izin veril-meden, bir takım medya organla-rında olayın sıcaklığı içinde olaydan avukatları, onların adliyeye giriş bi-çimlerini sorumlu tutmaya yönelen haksız ithamları ve kara propagan-dayı kabul etmek mümkün değildir. Saldırganlar avukat değillerdir ve
bu bir terör eylemidir. Varlık sebe-bi hukukun üstünlüğünü, hak ve özgürlükleri korumak olan avukat-ların bu müessif olaydan hareketle hedef haline getirilmesi, sorumlu tutulmaya çalışılması kabul edi-lemez. Bu anlamda biz avukatlar her türlü teröre ve şiddete karşı olduğumuz gibi, meslektaşlarımı-zın, hukuk camiasının içinde ve yanındayız. TCK 6.maddeye göre, avukatların da tıpkı hâkim ve sav-cılar gibi yargı görevi yapan kişiler olduğu unutulmamalıdır. Bu an-lamda avukatlar hukukun, adaletin ve adliyenin ayrılmaz bir parçası-dır. Bu gerçekler ışığında herkesin açıklamalarında çok dikkatli ve so-ğukkanlı olması, eksik ve yanlış bir takım bilgilerle hukuk camiasının kenetlenmesine zarar verebilecek, bütün bir avukat camiasını rencide edebilecek haksız ve zamansız açık-lamalarda bulunulmaması gerekir. Hepimizi ilgilendiren adliyelerin güvenlik sorunu ortak bir akıl ve di-yalog çerçevesinde ele alınmalıdır.
31 Mart 2015 Salı günü İs-tanbul Adalet Sarayı’n-daki odasında görevi
başında iki terörist tarafından rehin alınan ve şehit edilen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz, 1 Nisan Çarşamba günü düzenlenen tören-lerle son yolculuğuna uğurlandı.
Şehit Cumhuriyet Savcısı Kiraz için ilk tören görev yaptığı İstanbul Ada-let Sarayı C Kapısı girişinde düzen-lendi. Törende yapılan saygı duru-şundan sonra Adalet Bakanı Kenan İpek ve İstanbul Cumhuriyet Baş-savcısı Hadi Salihoğlu bir konuşma yaptı. Buradaki törende Cumhuriyet Savcısı Mehmet selim Kiraz’ın babası Muhammet Kiraz, aynı adliyede hâ-kim olarak görev yapan eşi Yasemin Kiraz ve oğlu, Türkiye Büyük millet Meclisi Başkanı Cemil çiçek, Başba-kan Yardımcıları, bazı bakanlar, İs-tanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve Yönetim Kurulu Üyeleri, bazı baro başkanları,hâkim-ler, savcılar, avukatlar ve adliyede ça-lışanlar katıldı.
Şehit Savcı Mehmet selim Kiraz için
BASIN TOPLANTISI
ŞEHİT SAVCI KİRAZ SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
Eyüp Sultan Camiinde dini tören dü-zenlendi. Öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından şehit Kiraz’ın cenazesi Eyüp Mezarlığında toprağa verildi. Eyüp Sultan Camiinde dü-zenlenen törende, ailesi, yakınları, dostları, Türkiye Büyük Millet mec-lisi Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Ahmet Davutoğlu, 11. Cumhurbaş-kanı Abdullah Gül, bazı bakanlar ve kalabalık bir halk topluluğu hazır bulundu.
CUMHURİYET SAVCISI KİRAZ’IN ÖZGEÇMİŞİ
Mehmet Selim Kiraz, 1 Ocak 1969 ta-rihinde Siirt’te dünyaya geldi. İstan-bul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’n-den mezun olduktan sonra Osmani-
ye Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan Kiraz, 2010 yılında İstanbul Gaziosmanpaşa Adliyesi’ne atandı. 4 yıl Gaziosmanpaşa Adliyesi’nde gö-rev yapan savcı Kiraz, Eylül 2014 yı-lında İstanbul Adalet Sarayı Memur Suçları Bürosu Savcısı olarak göreve başladı. Aynı adliyede hâkim olarak görev yapan Yasemin Kiraz ile evli olan savcı Kiraz, biri kız biri erkek iki çocuk babasıydı.
GÜ
NC
EL
4
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
GÜ
NC
EL
5
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Öncelikle bir terör sal-dırısı sonucunda gö-revi başında şehit edilen Cumhuriyet savcısı Mehmet Selim
Kiraz’ı bir kez daha rahmetle an-makta ve bu saldırıyı bir kez daha güçlü bir şekilde kınamaktayız. Acımız büyüktür.
Yaşanılan bu olayın yarattığı psi-kolojik travma ve güvenlik kay-gısının farkındayız ve bu kaygıyı paylaşmaktayız. Gerçekten ad-liyenin güvenliği, hâkim, savcı, avukat, diğer adliye çalışanları ve yurttaşlar bakımından ortak ve genel öneme sahip bir so-rundur. Bu nedenle bu güvenlik sorununun; adliyenin işleyişini bilmeyen bir takım yetkililerin bilgisizlik veya siyasi kaygılarla verdiği “buyruklar” ile değil; eşit-lik, dayanışma ve karşılıklı saygı temelinde, yargı camiasının bile-şenlerinin birlikte oluşturacağı ortak bir akıl ve diyalog ile çözü-lebileceğine inanmaktayız.
Bununla birlikte, yaşanılan elim olayın ve bunun ortaya koyduğu güvenlik zaafının; avukatların yargının kurucu unsurlarından birisi olduğu gerçeği unutularak, sadece ve temelde avukatların adliyeye girişi ile ilintilendirile-rek, yaşanılan olayın haksız ve mesnetsiz biçimde faturası avu-katlara çıkarılarak, avukatlar birer “olağan şüpheli” şeklinde
görülerek, hedef tahtasına konu-larak, bugün olduğu gibi adliyede bir tür “sıkıyönetim” rejimi uygu-layarak giderilebileceği vehimine dayalı anlayış ve uygulamayı ka-bul edebilmemiz mümkün değil-dir. Yaşanılan terör olayı ve sal-dırısının, avukatlıkla, avukatlarla hiçbir ilgisi bulunmamasına rağ-men, günlerdir bazı basın-yayın organlarında ve bir takım yetki-lilerin açıklamalarında, sistema-tik olarak bir algı operasyonu ve kara propaganda ile tüm sorum-luluğun avukatlara yöneltilme-si, onurla taşıdığımız cübbenin sorumlu tutulmaya çalışılması, avukatların hedef haline getiril-mesi çabaları kaygı verici bir bo-yuta ulaşmıştır. Bu şekilde avu-katlar ve savunma kriminalize edilmeye, yargı camiasının dışı-na itilmeye, görev yapamaz hale getirilmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bundan en büyük zararı, hak ve özgürlükleri ihlal edilen, hak arama yollarını kul-lanmak durumunda olan yurttaş-ların ve hukuk sisteminin göre-ceğini anımsatmak isteriz. Güçlü bir adalet sistemi ancak güçlü bir avukatla mümkündür.
Bu çerçevede bugün Çağlayan Adliyesinde, özellikle C Kapısın-da yaşananlar, avukata yönelik kanunsuz, hukuksuz, onur kırıcı muameleler asla kabul edilemez, Şöyle ki; Adliyeye giriş yapan pek çok görevliden farklı olarak avu-
katlar, taklidi mümkün olmayan, güvenlikli bir akıllı kartı okutmak ve bu bilgilerin ekrana yansıma-sı suretiyle duyarlı kapıdan giriş yapmaktadırlar. Ancak bunun dışında, avukatların üstünün, çantasının aranması hukuken mümkün değildir ve bu bir suç-tur. Nitekim 5188 Sayılı Kanunun 7.maddesi özel güvenlik görevli-lerine böyle bir yetki vermediği gibi, 1136 sayılı Avukatlık Kanu-nunun 58. maddesi, tıpkı hakim ve savcılar bakımından 2802 Sayılı Kanunun 88. maddesinde olduğu gibi, böyle bir uygulamayı genel kolluk bakımından ve PV-SK’nun ek-9. maddesi bakımın-dan dahi mümkün kılmamakta-dır.
Hal böyleyken bugün anılan ad-liyenin girişlerinde, bu şekilde hukuka aykırı işlemlere teşeb-büs edildiği, avukatın üstünün ve çantasının aranmaya çalışıldığı, bazı kolluk amir ve görevlileri-nin bu konuda son derece umur-samaz ve ısrarlı davrandıkları, zaman zaman avukatın onur ve saygınlığını zedeleyecek davra-nışlara tevessül ettikleri, daha vahimi çevik kuvvet olarak anılan polis memurlarının bazı meslek-taşlara fiziki müdahalede bulun-ma cüretini gösterdiklerine tanık olunmuştur. Üstelik bütün bu hu-kuksuz ve onur kırıcı muamelele-re bağlı olarak, adliyenin dışında avukat meslektaşların girişlerin-
de uzun kuyruklar oluştuğu, mes-lektaşların duruşmalarına zama-nında giremediği görülmüştür. Ne yazık ki, sorundan, Başsavcı-lığı haberdar etmemize karşın, gerekli ve yeterli müdahalenin yapılmadığı üzüntüyle görülmüş-tür. Mesleğini icra ettiği adliyeye adeta potansiyel bir suçlu gibi alınmaya çalışılan avukatların, dışarıya yansıyan uzun kuyruk-ları, genel olarak yargı camiası bakımından onur kırıcı ve kabul edilemez bir durumdur.
Meslektaşlarımıza yönelik bu muamele ve saldırıları mazur göremeyiz. Kaldı ki güvenlik gö-revlilerince gerçekleştirilen en-gellemeler, hürriyeti tahdit, iş ve çalışma hürriyetini tahdit ve kasten yaralama suçlarını oluş-turmaktadır. Bu konuda İstanbul Barosu olarak her türlü yasal gi-rişimlerde bulunulacak ve takip-çisi olunacaktır. Hiç kimsenin sa-vunmanın temsilcisi ve TCK’nun 6.maddesine göre yargı görevi yapan avukatlara fiziksel temas veya benzeri tacizde bulunama-yacağını, mesleki faaliyet alanı olan adliyeye girişinin engellene-meyeceğini, bu tür girişimlerin gerekli karşılığı göreceğini, ilgi-liler hakkında her türlü yasal ve idari başvurularda bulunulacağı-nı da belirtmek isteriz.
Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, adliyeler birer ticarethane
veya alışveriş merkezi değildir. Adliyenin asıl ve gerçek işlevi, adalet dağıtılmasıdır. Avukat da bu sürecin bir parçasıdır. Avu-katlık Kanununun 2/3.maddesi uyarınca yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şir-ketleri ve vakıflar avukatlara gö-revlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Bü-tün bu hükümlerden ve mesleğin mahiyetinden çıkan sonuç şudur ki avukat adliyenin asli bir yapı taşıdır.
Bu nedenlerle, haklı bir güvenlik kaygısından hareketle, avukatlar hakkında sistemli bir biçimde geliştirilen algı operasyonları ve kara propagandanın etkisinde kalınarak, hâkim ve savcılara ya-pılamayacak, yapılmasını da asla kabul etmeyeceğimiz bir muame-le ve müdahalenin avukatlara ya-pılmaya kalkışılması, Baromuzca kabul edilebilecek bir durum de-ğildir. Bu tür “panik uygulamalar” sorunu çözmeyeceği gibi, güçleş-tirecektir.
Kimse, yaşanılan son olayın has-sasiyeti karşısında hissettiğimiz acı, üzüntü ve güvenlik kaygısı ışığında Baromuzun sergilediği yapıcı ve soğukkanlı tavrı farklı yorumlamaması, meslek onuru-muzun korunması bakımından
İstanbul Barosunun gücü ve ka-rarlılığını test etmemesi gerekir. Bu gibi olaylar karşısında suskun kalmamız, meslek onurumuz ve saygınlığımızdan ödün vermemiz beklenmemelidir. Bu tür davra-nışlar, kalıcı bir çözümü zorlaş-tıracağı gibi, yargı bileşenlerinin sergilemesi gereken birlik ve da-yanışma ruhunu, karşılıklı saygı ve güven ortamını derinden sar-sabilecektir. Baromuzun göster-diği hassasiyeti, özellikle hâkim ve savcılarımız başta olmak üze-re tüm yetkililerden de beklemek hakkımızdır. Nasıl ki Barolarımız, şehit Cumhuriyet savcımıza yö-nelik saldırıyı tüm yargı camia-sına yönelik kabul etmişse, mes-lektaşlarımıza ve mesleğimize kolluk tarafından yöneltilen bu tür muamele ve saldırılar için de, hâkim ve savcılarımızın aynı düşünce ve kabul içinde olması, kolluğun bu hukuksuz davranış-larının engellenmesi açısından gerekli tedbirleri alması gerekir.
Hepimizin ortak kaygısı olan gü-venlik sorununun çözümünde kırmızıçizgimizin, yargı görevi yapan diğer paydaşlarımızla eşit muamele ve meslek onurumuz olduğunun bilinmesini isteriz.
Kamuoyuna ve meslektaşlarımı-za saygı ile duyurulur.
İSTANBUL BAROSUBAŞAKANLIĞI
BASIN AÇIKLAMASI
AVUKAT YARGININ, ADALETİN VE ADLİYENİN AYRILMAZ BİR PARÇASI OLUP, GÜVENLİK YÖNÜNDEN BİR TÜR “OLAĞAN ŞÜPHELİ”
OLARAK GÖRÜLEMEZ
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
GÜ
NC
EL
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
GÜ
NC
EL
7
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Stajyer avukatlar Çağlayan’daki İstan-bul Adliyesine Türkiye Barolar Birliğin-ce verilmiş çipli-akıllı kimlik kartlarını okutarak girebilecekler.
Türkiye Barolar Birliğinin konuya iliş-kin yayınladığı 9 Nisan 2015 tarih ve 2015/39 sayılı duyuru şöyle:
İstanbul Barosu Başkanlığı İle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı arasında varı-lan ve Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunun 06.04.2015 günlü toplan-
tısında kabul edilen mutabakat metni uyarınca; Stajyer Avukatlarımızın da avukatlara tahsis edilen kapılardan sadece Türkiye Barolar Birliği tarafın-dan verilen çipli-akıllı kimlik kartlarını okutmak suretiyle adliyeye girebile-cekleri karar altına alınmıştır.
Yukarıda belirtilen mutabakat metni uyarınca stajyer kimlik kartı bulun-mayan stajyer avukatlarımızın, en kısa süre içerisinde çipli-akıllı kart edinme-
leri gerekmektedir. Aksi takdirde bir süre sonra bu özellikteki karta sahip olmayan stajyerlerimiz avukatlara tah-sis edilen kapılardan adliyeye gireme-yeceklerdir.
Baronuza kayıtlı stajyer avukatların adliyeye giriş çıkışlarında herhangi bir sorunla karşı karşıya kalmamaları için çipli-akıllı kimlik kartı edinmelerinin sağlanması hususunda gereğini bilgile-rinize sunarım.
Bilindiği üzere, geçtiğimiz günlerde Çağlayan Adliyesinde yaşanan acı olay sebebiyle adliyelerin güvenlik sorunu gündeme gelmiş ve bunun sorumluluğu avukatlara yüklenmeye çalışılarak özellikle Çağlayan Adliye-sine girişlerde istenmeyen ve tasvip edilmeyen olaylar ve karmaşa yaşan-mıştır.Baromuzca sürece ve olaylara müda-hale edilmiş; avukatlar için de önem taşıyan güvenlik sorununun, sorum-luluk duygusu içinde mevzuata, mes-lek onurumuza uygun bir biçimde ve eşitlik temelinde çözümü için Baş-savcılık ile görüşmelere başlanılmış-tır. Bu görüşmeler sonucunda, avu-kat meslektaşlarımız için de önem taşıyan adliyenin güvenlik sorunu ile ilgili olarak girişlerde uygulanacak prosedür bakımından; aşağıdaki hu-suslarda mutabakata varılmıştır. Bu mutabakat; yargının kurucu unsurla-rı olan hâkim, savcı ve avukat için ay-rım yapılmaksızın, eşitlik temelinde bir uygulamayı içermektedir.1) Avukat meslektaşlarımız adliyeye avukatlara tahsis edilen kapılardan sadece TBB tarafından verilen çip-li-akıllı kimlik kartlarını okutmak suretiyle gireceklerdir. Bu açıdan he-nüz bu şekilde kimlik kartları bulun-mayan meslektaşlarımızın, en kısa süre içerisinde Çağlayan Adliyesinde Baromuzun yer aldığı katta bulunan TBB bürosuna müracaatla bu kart-ları edinmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde bir süre sonra bu özellikteki karta sahip olmayan meslektaşları-mız avukat girişlerinden giremeye-ceklerdir. 2) 1136 sayılı Avukatlık Kanununun
58.maddesi uyarınca avukat meslek-taşlarımızın girişlerde asla ve kesin-likle üstü ve çantası aranmayacaktır. Bundan taviz verilmeyecektir. 3) a) Avukat meslektaşlarımız girişte çipli-akıllı kimlik kartlarını okutur-ken çantalarını x-ray cihazına bıra-kacaklardır. Alınan teknik bilgiler ışığında bu uygulamada çantanın içindeki evrakların görülmesi veya okunması da fiilen ve teknik olarak söz konusu değildir. Dolayısıyla bu uygulama hukuken ve fiilen bir ara-ma değildir.b) Çantanın x-ray cihazından geçişi esnasında, içinde silah veya benzeri şüpheli bir cisim bulunduğu yönün-de bir kuşku ortaya çıkması halinde dahi çantada bir arama yapılmaya-cak ancak meslektaşımız bu cismi göstermeye davet edilecektir. Bu ya-pılmadığı takdirde içeri girilemeye-cektir.c) Çantasını x-ray cihazına bırakmak istemeyen meslektaşımız, sadece silah, patlayıcı ve benzeri ağır me-tallere müdahaleyi gerektirir tepki verecek surette ayarlanan duyarlı kapıdan çantası ile birlikte geçecek-tir. Bu geçiş sırasında çanta uyarı verdiğinde gene çanta aranamayacak ancak, bu uyarıyı verebilecek olan cismin tanıtılması/gösterilmesi iste-necek, bunun reddedilmesi halinde giriş yapılamayacaktır. 4) Avukat meslektaşlarımız girişte çipli-akıllı kimlik kartlarını okuttuk-tan sonra sadece silah, patlayıcı ve benzeri ağır metallere müdahaleyi gerektirir tepki verecek surette ayar-lanan duyarlı kapıdan geçecektir. Bu geçiş sırasında duyarlı kapının uyarı
vermesi halinde hiçbir şekilde elle üstü aranamayacak, dedektör tara-masına da tabi tutulmayacak sadece bu uyarıyı verebilecek cismin tanı-tılması istenecek, bu yapılmadığı takdirde içeri giriş mümkün olmaya-caktır. 5) Hakim ve savcıların adliyeye girişi aynı prosedüre tabi olacaktır. Nite-kim bu uygulama başlamıştır. 6)Stajyer avukatlarımıza 15 gün içerisinde ve bundan böyle TBB ta-rafından tıpkı avukatlarda olduğu akıllı-çipli kart verilecek ve girişleri avukat meslektaşlarımızın girişi gibi olacaktır.Bu kurallara uyulması, avukat mes-lektaşlarımızın güvenliği bakımın-dan da gerekli olduğu gibi, adliyenin güvenlik sorununun, aynı şekilde ileride gerçekleşebilecek bir takım istenmeyen olayların sorumluluğu-nun haksız olarak avukatlara yüklen-mesi ve bu yönde yaratılmak istenen kamuoyu algısının giderilmesi ve ni-hayet Kanunla belirlenen bir takım kazanımların muhafazası bakımın-dan da elzemdir. Mesleğimizin ve meslektaşlarımızın haksız ithamlarla karşı karşıya kalmaması bakımından bu şekilde sorun Kanuna ve meslek onuruna uygun, sorumluluk ve eşit-lik temelinde çözülmüş olacaktır. Kaldı ki, müvekkillerimizin hakla-rının korunabilmesi, meslektaşları-mızın adliyeye en seri ve sorunsuz şekilde girebilmelerini temin esastır ve gereklidir. Tüm meslektaşlarımızın bu hususta duyarlılık ve anlayış göstermesini rica ederiz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
STAJYER AVUKATLARIN ÇAĞLAYAN ADLİYESİNE GİRİŞİ
ÇAĞLAYAN ADLİYESİ GİRİŞLERİ İLE İLGİLİ DUYURU
Adı geçen ve yargı ca-miası içinde yer alan kuruluşların yönetici-lerinin tam da yargının birlik ve dayanışma
duyguları içerisinde olması gere-ken bu günlerde, aile olma duygu-sundan uzak hatta bu aile birliğini temelden sarsabilecek açıklama-sında, katıldığımız noktalar ol-makla birlikte, İstanbul Barosu ve Türkiye Barolar Birliği’ne yönelik haksız itham ve ifadelerini hayret ve üzüntüyle okuduk.
Tüm hâkim ve savcılarımızın ira-desinin yansıması olarak görmedi-ğimizi belirtmekle birlikte, kendi-mizi Baromuza ve TBB’ye yönelik haksız ithamlara yanıt vermek zo-runda hissediyoruz.
Kuşkusuz adı geçen meslek kuru-luşlarının, kendi mesleki konum ve buna ilişkin gelişmeler hakkın-da düşüncelerini açıklama hak ve yetkisi vardır. Bununla birlikte bu kuruluşlar, İstanbul Barosu’nun yahut Türkiye Barolar Birliği’nin aldığı kararları sorgulamak, hak-sız ve mesnetsiz değerlendirmeler yapmak, nezaket ve saygı sınırları-nı aşan isnatlarda bulunmak, var-lık nedenlerini sorgulamak hakkı-na sahip değillerdir.
137 yıllık bir hukuk abidesi olan İs-tanbul Barosu, kişi ve kuruluşların telkinleri ya de yönlendirmesi ile değil, genel kurulunca seçilen yö-netimi aracılığı ile faaliyet gösterir. Bu çerçevede İstanbul Barosu’nun başkan ve yönetim kurulunun he-sap vereceği yer de bu kuruluşlar
değil İstanbul Barosu Genel Kurulu ve avukatlardır.
Hiçbir kişi veya kurum İstanbul Barosu’na ne yapması ya da yap-maması gerektiğini söyleyemez, vasiliğine soyunamaz. Görünen odur ki Baromuzun hassas günler-den geçtiğimiz bu süreçte, kurum-sal vakar ve sorumluluk duygusu içinde Adliyelerin güvenliği için makul olanı arama çabaları yete-rince kavranamamakta ya da kav-ranmak istenmemektedir.
Tarih İstanbul Barosu’nun gerek-tiğinde nasıl bir kavga verebilece-ğinin sayısız örnekleriyle doludur. Bunun yakın tarihlerdeki örnekle-ri henüz belleklerden silinmemiş olup, gerektiğinde daha üst düzey-de tekrarlanacağından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Açıklamada “arama” kavramının ne denli bilindiği, kavrandığı, ya da ne söylenmek istendiği husu-suna girmeyi gerekli görmüyoruz. Baromuz, meslek mensuplarının hak ve özgürlüklerini her zaman korumuştur ve korumaya devam edecektir. Bunun için tavsiye ve telkinlere de ihtiyacı yoktur. Avu-katların aranmasını, eşitliğe aykırı uygulamaları asla kabul etmeye-ceğimiz sıkça vurgulanmış ve geç-tiğimiz günlerde bir kez daha ilan edilmiştir.
Anlaşılan odur ki açıklama sa-hipleri, sözel olarak savundukla-rı avukat-hâkim-savcı eşitliğinin, adliyelere girişte fiilen yaşama geçirilmesini kabullenememekte,
bilinçaltlarında adliyeyi sadece hâkim – savcıların binası olarak görmektedirler. Yine bu açıklama, bir tür “kürsünün üstünden” yani yukarıdan bakma psikolojisini apaçık yansıtmaktadır. Bizler, hâ-kim ve savcılarımızı yargının eşit kurucu unsurları ve paydaşımız olarak görmekteyiz. Aynı yaklaşımı kendilerinden de beklemek hakkı-mızdır.
Açıklama bir bütün olarak okundu-ğunda kimlerin “popülist” bir yak-laşım içinde olduğu, “tribünlere” oynadığı açıkça görülecektir.
Yargı camiasının birlik içinde ol-ması gereken bu günlerde bu tür bir açıklama ve yaklaşımın neye ve kimlere hizmet edeceğinin takdiri-ni kamuoyuna bırakıyoruz. Asıl bu açıklamadaki yaklaşımı kamuoyu ve yargı camiasının not edeceği gibi, varlık nedenini sorgulaması gereken de İstanbul Barosu yahut Türkiye Barolar Birliği değildir. Her kişi ve kurumun yerinin, ko-numunun ve sorumluluğunun bi-lincinde olarak hareket etmesinde, söz ve üsluplarına dikkat etmesin-de yarar bulunmaktadır.
Her şeye rağmen, yargı ailesinin paydaşlık duygusu içinde, karşılıklı saygı çerçevesinde ve eşitlik teme-linde bir araya gelerek sorunlarını çözme umudumuzu korumaktayız.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
BASIN AÇIKLAMASI
YARSAV VE YARGIÇLAR SENDİKASI’ NIN 07.04.2015 TARİHLİ AÇIKLAMASINA YANIT
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
GÜ
NC
EL
8
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
GÜ
NC
EL
9
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Türkiye’deki baroların bü-yük bölümünün, Avukatlar Günü nedeniyle 5 Nisan’da
Türkiye Barolar Birliği yönetimi ve 35 baro başkanı ile binlerce avu-kat, Cumhuriyet Alanından Kordon Boyundaki Gündoğdu Alanına cüp-peleriyle yürüdü. Eyleme, hâkim-ler, savcılar ve hukuk öğrencileri-nin yanı sıra bazı siyasi pati temsil-cileri, İzmir Tabip Odası, TOBAV ve yurttaşlar da destek verdi.
Avukatlar Gündoğdu Meydanı’na girmek istediği sırada üst araması yapmak isteyen polislerle arala-rında kısa süreli tartışma yaşandı. Avukatlar üst araması yapılmadan Gündoğdu alanına alındı.
Mitingin açılış konuşmasını yapan İzmir Baro Başkanı Av. Aydın Öz-can, hiçbir gücün baroların birlik-teliğini bozamayacağını belirterek
şunları söyledi: “İç güvenlik yasası, yasalaşırsa ülkede hukuk kalmaz dedik. Yasayı geri çekin dedik ama dinletemedik. 31 Mart’ta Türkiye karanlığa büründü. Çağlayan üzü-cü olaya sahne oldu. Cumhuriyet Savcımız, önce rehin alındı sonra katledildi. Yetkililer bu cinayeti aydınlatacaklarına yeni bir hedef buldular o da hukukçular oldu. Biz bunu asla kabul etmiyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Ey baro başkanı” diyerek hedefe koy-duğu İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, sahneye, “Eyy baro başkanı” olarak çağrıldı. Kocasakal, kendisine rehine krizin-de teröristlerle ne konuşulduğu-nun sorulduğuna dikkat çekerek, “Bu saldırıda siyasi iktidar kendi sorumluluğunu cüppenin altına gizlemeye çalışıyor. Bu sorumluluğu örtecek büyüklükte bir cüppe yok. Gizleyemezsiniz. “Sen teröristlerle ne konuştun” diyorlar. Eyyy Cum-hurbaşkanı, benim orada ne konuş-tuğum etrafımda o sırada bulunan
emniyet güçlerince biliniyor. Sen Oslo’dan bu yana terörist başıyla, terör örgütüyle ne konuştun. Sen te-röristlerle, terör örgütüyle bu ülke-nin bölünmesini mi konuştun? Ha-len bunu mu konuşuyorsun” dedi.
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Ko-casakal şunları söyledi: “Türkiye’de anayasa askıya alınmış durumda. Bir ülke düşünün ki İçişleri Bakanı anayasayı tanımıyorum diyebili-yor. Ben de diyorum ki; yakında biz sana tanımadığın o anayasayı da Türk Ceza Kanununu da tanıtma-sını biliriz. Görev şehidimizi rah-metle minnetle saygıyla anıyorum. Ona yapılan saldırı bize de yapılmış demektir. Siyasi iktidar bu olayda-ki kendi sorumluluğunu cübbenin altına saklamaya çalışıyor. Bu so-rumluğu örtebilecek büyüklükte bir cübbe yok.”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da “Biz refahta mutlulukla, hukuki güven-likle, birlemiş 77 milyonuz. Devletin savcısı hâkimi vardır. Vatandaşın avukatı. Biz avukatlar vatandaşı temsil ederiz. Halktan başka ar-kamızda hiçbir güç yok. Artık bu halk sadece kendine güvenmeyi öğrendiği için rahatlıkla karanlık bir dönemin sonuna geldi. Türkiye uyumuyor, biz uyumuyoruz dimdik ayaktayız” diye konuştu.
BASIN AÇIKLAMASI BASIN AÇIKLAMASI
BASIN AÇIKLAMASI
BİNLERCE HUKUKÇU ADALET İÇİN YÜRÜDÜ HAKARET İSNADIYLA TUTUKLAMA OLMAZ
TUZ KOKMAK ÜZEREDİR
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
Afyonkarahisar Barosu’na kayıtlı Av. Umut Kılıç’ın ‘Cumhurbaşkanı’na ve kurul
halinde çalışan kamu görevlileri-ne, görevlerinden dolayı hakaret’ ettiği iddiasıyla tutuklanmasına avukatlar ve barolar büyük tepki gösterdi.
Afyon Barosu Avukatı Umut Kılıç için Ankara 4. Sulh Ceza Mahkeme-si tarafından 21.04.2015 tarihinde verilen tutuklama kararı, Türk Yar-gı Sisteminin geldiği yeni ve hazin bir aşamadır.
İsnat olunan suçla ilgili olarak Mahkeme tarafından verilecek ka-rarın saygınlığına şimdiden düşen tutukluluk gölgesi, bir yandan siya-sal iktidarın yargı eliyle meşrulaş-tırmaya çalıştığı hukuksuzlukları işaret ederken, diğer yandan da Sulh Ceza Hâkimliklerinin yeni bir ÖYM olma yolundaki iradesini sim-
Ankara Barosunun öncülüğünde baro önünde toplanan avukatlar Umut Kılıç hakkındaki tutuklama kararını veren Ankara Adliyesi 4. Sulh Ceza Hâkimliği’ne yürüdü. Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran, İstanbul Barosu Baş-kan Yardımcısı Av. Mehmet Dura-koğlu ve Afyonkarahisar Barosu
Başkanı Av. Turgay Şahin, Aydın Barosu Başkanı Av. Gökhan Boz-kurt ve çok sayıda avukat protesto yürüyüşüne destek verdi.
Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran, 22 Nisan 2015 Çarşam-ba günü Ankara Adliyesi Adalet komisyonu Başkanlığına Umut Kı-lıç’ın tutukluluğa itiraz dilekçesi verdi. Yapılan açıklamada Av. Umut Kılıç’ın söz konusu suç isnadı ile tutuklanmasının bir hukuk gara-beti olduğu vurgulandı ve demok-ratik bir hukuk devletinde hiçbir vatandaş, yargısal ve kamusal bir meslek ifa eden hiçbir avukat ha-karet isnadı ile tutuklanamayacağı belirtildi.
gelemektedir. İstanbul Barosu ola-rak ne hakaret fiilini hoş görebiliriz ne de bunun bir avukat tarafından ika edilmesi halinde ayrıcalık talep ederiz. Ancak “avukat” sıfatıyla bu sınavlarda bulunan ve yasasının 58. Maddesi uyarınca özel bir dü-zenlemeye tabi bulunan bir “yurt-taşın” bu haklarından mahrum bı-rakılması ve asla tutuklama tedbiri gerektirmeyecek konumuna rağ-men böyle bir kararın verilmesi, geldiğimiz aşamanın vahametini anlatmak için yeterlidir.
Meslektaşımızın maruz bırakıldığı
haksızlığın takipçisi olurken, bu haksızlığın son günlerde oluştu-rulmaya çalışılan itibarsızlaştırma stratejilerinin bir parçası olup ol-madığını da gözleyeceğiz. Ama asıl önemlisi, yeni aldığı biçimle Sulh Ceza Hâkimliklerinin ivedi olarak yeniden değerlendirilmesini de gündeme getireceğiz. Ve nihayet yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı-nı bütün yargıçların, savcıların ve avukatların “hak etmeleri” gerek-tiğine işaret edeceğiz. Bu karar, haksızlığın belgesi olarak tarihteki yerini almadan düzeltilmelidir. Tuz kokmak üzeredir.
GÜ
NC
EL
10
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
GÜ
NC
EL
11
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
14 Mart 2015 Cumartesi günü saat 14.00’da Baromuzun sosyal tesisi Barobahçe’de toplanacağı ilan edi-len İstanbul Barosu Baro Meclisi 38. Olağan Genel Kurul’u gerekli çoğunluk sağlanamadığı için açıla-madı.Divanın yerini almasından son-ra saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşı söylendi. Baro Meclisi Divan Başkanı Av. İrfan Akyürek, 38. Ola-ğan Genel Kurul’un çalışabilmesi için gerekli nisabın sağlanamadığı-nı, bu nedenle gündemin görüşüle-meyeceğini bildirdi. Bu gelişmeye rağmen, İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, toplantıya gelen Meclis üyelerini bilgilendirme amaçlı bir konuşma yaptı. İstanbul Barosu üye sayısının 33 bini aştığını, bazı haftalarda iki kez ruhsat töreni dü-zenlediklerini belirten Kocasakal, bu sorunun kaynağında çözülmesi gerektiğini söylediİki yılda bir yapılan genel kurullar-da meslek sorunlarının gereği ka-dar görüşülemediğini belirten Ko-casakal, bu işi yeni genel kurullara bırakmadan 3-4 gün sürebilecek bir arama konferansları dizisi ile baronun ve mesleğin sorunlarını enine boyuna tartışmak istedikle-rini anlattı.Beyoğlu İstiklal Caddesindeki Baro binası yıkımının tamamlandığını, projeye uygun inşaatın yapılabil-mesi için son aşamaya gelindiğini
haber veren Ümit Kocasakal, Or-taköy sırtlarındaki tesisin yapımı için de engellerin büyük ölçüde aşıldığını kaydetti. Baronun mali durumuna da dikkat çeken Kocasakal, aidatlarını zama-nında ödemedikleri için Baronun 24 milyon TL aidat alacağı bulun-duğunu, meslekte 5 yılını aşmış aidat borcu bulunan meslektaşla-rımızdan bu borçların tahsil edil-mesi için çalışmalar yaptıklarını bildirdi. Kocasakal, bunun için, en çok borcu bulunan bazı meslektaş-lara, yasa gereği iki kez ihtarname çekildiğini belirterek, levhadan sil-me işlemi dışında bir seçenek bıra-kılmadığını vurguladı.Başkan Kocasakal’ın konuşmasın-dan sonra söz alan Av. Ali Rıza Diz-dar, Av. Abdurrahman Bayramoğlu,
BARO MECLİSİ 38. OLAĞAN GENEL KURULU
Av. Mahmut Çelik, Av. Av. Filiz Sa-raç, Av. Kazım Kolcuoğlu, Av. Tülay Yıldız, Av. Yıldız İmrek, Av. Günay Samur, Av. Semih Yörük, Av. Ufuk Yılmaz, Av. Nilüfer Mertoğlu ve Av. Ahmet Barut çeşitli konulardaki görüş, öneri, dilek ve eleştirilerini bildirdiler.
Bazı konulara açıklık getirmek amacıyla söz alan Başkan Yardım-cısı Av. Mehmet Durakoğlu, Baro Meclisi’ni kurumsallaştırmaya ça-lıştıklarını, bu amaçla önce Mec-liste daha sonra da divanda seçime katılan bütün grupların temsiliye-tini sağladıklarını, Meclis yapısını daha demokratik bir hale getirdik-lerini, ayrıca burada yapılan eleşti-rilerden de yönetim olarak yarar-landıklarını bildirdi.
Çeşitli eleştirileri yanıtlayan Dura-koğlu, özellikle baronun mali yapı-sı üzerinde durdu. Baro odalarının kullanımında toner ve kâğıt israfı yapıldığını tespit ettiklerini kayde-den Durakoğlu yazıcıların kontrol altına alındığını, ancak hizmetin bedeli karşılığında aksatmadan sürdürüleceğini belirtti. CMK ve Adli Yardım hizmetleri hakkında da bilgi veren Durakoğlu, bu ser-vislerde iş yoğunluğunun giderek arttığını ve bir anlamda genç avu-katlara da destek olunduğunu söz-lerine ekledi.
GÜ
NC
EL
12
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İSTANBUL BAROSU 137 YAŞINDA
Baromuzun 137. Kuruluş Yıldönü-mü ve 5 Nisan Avukatlar Gününde düzenlenen törenle mesleklerinde 25, 30, 35 yılını dolduran meslek-taşlarımıza plaket verildi.
Meslekte 25 yılını dolduran 505, 30 yılını dolduran 325, 35 yılını dolduran 188 avukat olmak üzere toplam 1018 meslektaşımıza pla-ketleri, 4-5 Nisan 2015 Cumartesi ve Pazar günleri baromuzun sosyal tesisi Baro Bahçe’de sunuldu.
Tören, İstiklal Marşı ve saygı du-ruşuyla başladı. Törende konuşan İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, avukatlığın bir onur mesleği olduğunu, avukatın ise adaletin yerine getirilmesinin, yurttaşın hakkına kavuşmasının vasıtası ve teminatı olduğunu, dünyada hakkın tespitinden daha kutsal bir şey olacağını düşünme-diğini söyledi.
Avukatı bir iş adamı değil, bir ada-let savaşçısı olarak niteleyen ko-casakal, “Bugünlerde olduğu gibi avukatı adliyenin dışına çıkartırsa-nız, aslında adaleti dışarı çıkarmış olursunuz. Hâkim ve savcının birlik-
te yapacağı yargılamada adaletin bulunduğunu hiç kimseye anlata-mazsınız, hiç kimseyi inandıramaz-sınız” dedi.
Avukatın, yargılamalarda halkın, vatandaşın doğrudan temsilcisi olduğunu belirten Ümit Kocasakal, uygulamada vatandaş hâkimini ta-yin edemez, onu azledemez ama kendi hakkını teslim edecek, savu-nacak bir avukatı belirleyebileceği-ni bildirdi.
Yaşadığımız günlerde de avuka-tın ve onun örgütlü gücü baronun
öneminin bir kez daha ortaya çık-tığını hatırlatan Kocasakal, şöyle konuştu: “Bugün sokağa çıkılıp bir anket yapılsa ve yurttaşa en güve-nilen kişi ve kurum sorulsa, avukat ve baronun ilk üç arasına girece-ğinden asla kuşkum yok. Çünkü bu ortamda hukukun ayaklar altına alındığı, anayasanın askıya alındı-ğı, hukuk devletinin bekleme oda-sına alındığı, yargının, hukukun bir oyuncak haline getirildiği, hatta daha vahimi bir silah gibi kullanı-labildiği bir ortamda ayakta kalan yegâne güç avukatlar ve barolardır. Çünkü avukatlık genetik olarak baş eğmeyen, boyun eğmeyen biat et-meyen bir meslektir”.
Avrupa’da en beğenilen cüppenin bizimki olduğunu, bu cüppenin anlamını onlara da anlattığında hayran kaldıklarını kaydeden Ümit kocasakal, “Çünkü bizim cüppenin önünün kapalı olmaması, düğme-li olmaması hiç kimsenin önünde iliklenmeyeceği anlamına geliyor. Bu cüppenin cebi yok, hiç kimse oraya bir şey koyamaz. Bunu hala anlamayanlar varsa, biz onlara an-layacakları dilde anlatmasını bili-riz” dedi.
Teröre kurban giden bir Cum-huriyet Savcısının şehit edilmesi olayında baronun ve avukatların günlerdir sergilediği soğukkanlı tutumu, birilerinin zaafmış gibi algılamaması gerektiğinin altı-nı çizen İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal şunları söyledi: “Yeni yapılan büyük adliyelerin güvenlik sorunu var. Siz eğer AVM gibi bir adliye yaparsanız, bu adliyede gü-venlik sorunu olur. Bir adalet sara-yının içinde, simitçi, börekçi, kitapçı, restoran, banka olur mu? Bugüne kadar Çağlayan’daki adliyede pek çok olay oldu, cinayetler işlendi, kavgalar çıktı, avukatlara saldırılar düzenlendi kimse bu tür olaylarda güvenlik sorununu tartışmadı. Hiç kimse bu güvenlik zafiyetini avu-katlık mesleğinin üzerine yıkarak, 80 bin kişiyi ‘olağan şüpheli’ gibi görüp zan altında bırakarak ken-di sorumluluklarından sıyrılmasın. Bu adliyeye gene en güvenlikli gi-renler avukatlardır. Asla sahtesi mümkün olmayan çipli kartı oku-tuyoruz ekrana ve bütün bilgiler resimlerimizle beraber dökülüyor, öyle giriyoruz. Burada mesleğimi-ze karşı planlı, sistemli ve organize bir saldırı var. Buna karşı mücade-lemizi sürdüreceğiz. Avukata söy-lemediğini bırakmayan, onu hedef tahtasına koyanlar da o hukuka, o adalete, o avukata bir gün ihtiyacı olacak, ama biz hiçbir zaman onları dışlamayacağız, biz bütün bu yaşa-nanların hukuki hesabını onların bazılarına tanımadığı adil yargı-lanma hakkını onlara tam olarak
sağlamak suretiyle ve tamamen hu-kuk anlayışıyla bu hesabı soracağız. Burada hepinize ihtiyaç var”.
Başkanın konuşmasından sonra Yönetim Kurulu Üyesi Av. Sevgi Barutçu, meslekte 25 yılı doldu-ran avukatları 10’ar kişilik gurup-lar halinde davet etti. Başkan Koca-sakal, hak eden avukatlara plaket-lerini teker teker sundu.
5 Nisan 2015 Pazar günü meslek-lerinde 30 ve 35 yılı dolduran avu-katlara plaketleri törenle verildi. Törende konuşan İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Durakoğlu, Türkiye’de 30-35 yıl avukatlık yapmanın çok özel an-lamı üzerinde durdu, darbeler dö-nemini yaşayan bu adalet savaşçısı avukatların her birinin bir kitap yazacak kadar öyküleri bulundu-ğunu söyledi.
“Son günlerde bir meslektaşımızı, bir savcımızı teröre kurban verdik, hala içimiz acıyor” diyen Durakoğ-lu, bu olayın meydana gelmesinden hemen sonraki süreçte avukatların hedef tahtasına konulmasını açık olarak kavrayabilmenin mümkün olmadığını düşündüklerini ve ad-liyelerdeki güvenlik sorununun avukata mal edilmesini anlamakta güçlük çektiklerini bildirdi. Dura-koğlu şöyle konuştu: “Bu adliyele-rin güvenlik sorunu vardır ve bunu hep birlikte düşünmemiz gereki-yor. ‘Dünyanın en büyük adliyesini yapıyoruz’ diyenler bir adliye değil AVM yaptılar. Bu ortamda çalışan-ların, görevlilerin hiç birisi bizim
anladığımız anlamda güvenlik için-de buraya girmiyorlar. Bu adliyeye en güvenlikli olarak sadece avu-katlar giriyorlar. Avukatlar dışında adliyede çalışanlar sadece kimlik göstererek giriyorlar, hâkimler ve savcılar ise hiçbir şey göstermiyor-lar”.
Bir tespit yapıldığında bu ülkenin avukatları ve barolarının en güve-nilir kurumlarının başında geldi-ğini belirten Mehmet Durakoğlu, bundan böyle toplumsal adaletin temsilcisi olmaya, orada adaleti temsil etmeye devam edecekleri-ni, yargının kurucu unsuru olarak Türkiye’de asla hukuk mücadelesi yapmaktan geri durmayacaklarını söyledi. Durakoğlu konuşmasını, “Adalet gelene kadar, hukuk dev-leti olana kadar bu mücadelemiz devam edecektir. Kimsenin bizden eğilmemizi, bükülmemizi bekle-mesin. Bu cüppenin anlamını ve hakkını inatla yerine getireceğiz” sözleriyle tamamladı.
Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Du-rakoğlu’nun konuşmasından sonra Yönetim Kurulu Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, meslekte 30 ve 35 yılı dolduran avukatları 10’ar kişilik guruplar halinde davet etti. Durakoğlu, hak eden avukatlara plaketlerini teker teker sundu.
Mazeretleri nedeniyle Plaketleri-ni alamayan meslektaşlarımız ise plaketlerini baromuzdan alabile-ceklerdir
Danıştay 10. Dairesi 24.12.2014 gün ve 2013/3791 E. 20141/8138 K. no’lu kararı ile 4.2.2007 tarih ve 26434 sayılı Resmi Ga-
zete’de yayımlanan Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İle-tişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Tek-nik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin bir suç nedeni ile şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tes-pit edilmesi, dinlenilmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin 5. maddesi-nin 1. fıkrası; şikayetçilerinde iletişimlerinin Cum-huriyet Savcısının yazılı kararıyla tespitine olanak tanıyan 10. maddesinin 4. fıkrası; teknik araçlarla izleme sırasında katalogda sayılan başka bir suçun işlendiğinin tesadüfen öğrenilmesi halinde bu suça ait delilin muhafaza altına alınmasına imkan tanı-yan 22. maddesi, gizli soruşturmacının görevi sı-rasında ilgili kolluk birimine rapor vereceğine dair 28. maddesinin 6. fıkrasının birinci tümcesi; gizli soruşturmacı vasıtasıyla tesadüfen elde edilen de-lillerin muhafaza altına alınmasıyla ilgili 30. madde-sinin 2. fıkrasının iptaline karar vermiştir.
Kararda, Ceza Muhakemesi Yasası’nın 135 ila 140. maddelerinde düzenlenen telekomünikasyon yo-luyla yapılan iletişimin denetlenmesi ve gizli so-ruşturmacı ve teknik araçlarla izleme konularında Adalet Bakanlığının düzenleme yetkisi olmadığı, Yasa koyucunun idari alan olarak gördüğü ve yönet-melikle düzenlenmesini öngördüğü konular dışın-da yapılan düzenlemenin yargı yetkisinin idare ta-rafından kullanılması anlamına geleceği, bununda “fonksiyon gaspı” olduğu belirtilmiştir.
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
27
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
27
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
GÜ
NC
EL
26
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
GÜVENLİ GIDA VE İNSAN SAĞLIĞI
İstanbul Barosu Tüketici Hakla-rı ve Rekabet Hukuku Merkezi ile Sağlık Hukuku Merkezi’nin
ortaklaşa düzenledikleri ‘Güvenli Gıda ve İnsan Sağlığı’ konulu pa-nel, 13 Mart 2015 Cuma günü saat 10.00’da İstanbul Adliyesi Konfe-rans Salonunda yapıldı.
Açılışta konuşan Tüketici Hakları ve Rekabet Hukuku Merkezi Başka-nı Av. Deniz Şener, panelin 15 Mart Dünya Tüketiciler gününü kutlama amacıyla düzenlendiğini ve panel-de, tüketicilerin en önemli hakla-rından birinin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı olduğunun bilinciyle güvenli gıda ve insan sağlığı konu-sunu ele aldıklarını söyledi.
Sağlık Hukuku Merkezi Başkanı Av. Ümit Erdem de, sağlık hukukuna daha geniş çerçeveden baktıkları-nı, daha önce İnsan Hakları Mer-kezi ile toplumsal olaylarda biber gazı kullanımı, insan hakları ve sağlık hakkı gibi etkinlikler yaptık-larını, bu panelde de tüketici hakkı kapsamında güvenli gıda hakkının ele alınacağını bildirdi. Erdem, sağ-lıkla ilgili konulara daha ayrıntılı bakabilmek için Merkez bünyesin-de ‘Kamu Sağlığı ve Güvenliği’ biri-mi oluşturduklarını belirtti.
İlk paneli yöneten İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, sadece hukukçu olmanın, akademisyen olmanın yetmediğini, edinilen bilgilerin toplumla paylaşılması ve bir değer yaratılması gerektiğini söyledi.
Anayasanın 172. Maddesine göre devletin, tüketicinin korunması ve aydınlatılması için gerekli ted-
birleri alması gerektiğini belirten Tuskan, 1995 yılında yürürlüğe gi-ren 4077 sayılı Tüketiciyi Koruma Hakkında Kanununun çeşitli de-ğişikliklere uğradığını son olarak kabul edilen 6502 sayılı kanunla da bazı yeni konuların kanun kap-samına alındığını bildirdi. Tuskan, eser sözleşmesi, taşımacılık, vekâ-let sözleşmesi gibi konuların bu yasa kapsamına alındığını, özellik-le vekâlet sözleşmesinin yer alma-sının ne derece doğru olduğunun tartışılması gerektiğini savundu.
Panelde konuşan İstanbul Üniver-sitesi Hukuk Fakültesi Emekli Öğ-retim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demir-kol, konuşmasında beslenme ile üreme ilişkileri üzerinde durdu ve bugünkü beslenme şekliyle sağlıklı üremenin çok mümkün olmadığı-nı söyledi. Demirkol şöyle konuş-tu: “Doğanın temel unsurlarından biri olan çoğalmayı bile sadece göz önünde bulundurursak bugün beslenme açısından yanlış yolda-yız. Gıda üretimi insan sağlığı için yapılıyor, aslında benim her zaman söylediğim gibi işlevler açısından Tarım Bakanlığı Sağlık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı da Tarım Bakanlı-ğı olmalı. Biz bu zihniyeti bu algıla-mayı içselleştiremediğimiz sürece, sağlıklı topluma ulaşma şansına sahip değiliz”.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Öz-kaya, “Tarımda Verimlilik ve Başka Bir Tarım Mümkün Mü?” konu-lu bir sunum yaptı. Uluslar arası Gıda Örgütü’nün (FAO) hazırladığı rapora göre dünyada bir yılda 1,3 milyar ton gıdanın ziyan olduğunu belirten Özkaya, dünyada bir gıda hegemonyası bulunduğunu, bunun da uluslar arası yasalarla sağlan-dığını bildirdi. Ürün fiyatlarıyla girdi fiyatları arasındaki ilişkiye de değinen Özkaya, girdi fiyatlarının sürekli artmasına karşın ürün fi-yatlarının pek fazla değişmediğini, ikisi arasındaki makasın giderek daraldığını, bu noktada kazananın
üretici ve tüketici değil aracılar olduğunu anlattı. GDO’lu ürünlere karşı açılan kampanyaların başa-rılı olduğunu ve GDO’lu ürünlerin yasaklandığına dikkat çeken Özka-ya, bu gibi durumlarda toplumsal refleksin uyanık olması gerektiğini vurguladı.
Oturumun son konuşmacısı Mu-harrem Aksoy ise gıda sektöründe mevzuat ve denetimler hakkında bilgi verdi. Gıda mevzuatının ka-nun, kanun hükmünde kararname-ler ve yönetmeliklerle düzenlen-diğini belirten Aksoy, mevzuattaki kargaşanın uygulamada zorluklar çıkardığını, Tarım Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında denetim çelişkilerinin bulunduğunu bildirdi.
Av. Deniz Şeren’in yönettiği ikin-ci oturumda, Pınar Ertör Boğaziçi Üniversitesindeki Tüketici Koo-peratifi deneyimi, Prof. Dr. Tayfun Özkaya da İzmir Toplum destekli Gıda Grubu çalışmaları hakkında açıklamalarda bulundu.
Av. Şükran Eroğlu’nun yönettiği üçüncü oturumda, Dr. Ahmet Ki-remitçigil ‘tarım ilaçlarının insan sağlığı üzerinde etkileri’, Prof. Dr. Filiz Meriçli ise ‘besin desteklerin-de bilimsel gerçekler’ konulu bir sunum yaptı.
Av. Handan Bakbak’ın yönettiği panelin son oturumunda, Akgün İlhan ve Prof. Dr. Kenan Demirkol, insanın su hakkı ve şişelenmiş su riskleri konusunda aydınlatıcı bil-giler verdiler.
ÇOCUKLARA YÖNELİK HAK İHLALLERİNİN TAKİBİ VE HUKUKSAL DESTEK SÜREÇLERİ
ULUSAL, BÖLGESEL VE ULUSLARARASI HUKUKTA KADININ ŞİDDETTEN
KORUNMASI
Ankara Barosunca düzenlenen “Çocuklara Yönelik Hak İhlalleri-nin Takibi ve Hukuksal Destek Sü-reçlerinde Barolar Arası İşbirliği Çalıştayı “ 18-19 Nisan 2015 cu-martesi ve Pazar günleri Ankara’da yapıldı.Toplantıya, aralarında Ankara İs-tanbul, İzmir, Diyarbakır, Sakarya, Antalya, Samsun, Mersin, Bursa, Şırnak, Erzurum’un da bulunduğu 37 baronun Çocuk Hakları Merke-zi ve Komisyonlarının temsilcileri katıldı. Kendi barolarının çalışmaları hak-kında bilgi veren temsilciler, or-tak çalışma ve işbirliğine ihtiyaç bulunduğunu belirttiler ve bu ko-nuda başlangıçta bir iletişim ağı kurulması ve ortak çalışmaların şekillendirilmesi için Barolar Ara-sı Koordinasyon Kurulu oluşturul-masına karar verdiler.
İtalyan Kültür Merkez, İstanbul Kültür Üniversitesi ve CHEA-MER’ın düzenlediği “Ulusal,
Bölgesel Ve Uluslararası Hukukta Kadının Şiddetten Korunması: Son Gelişmelerin Değerlendirilmesi” konulu uluslararası toplantı, 15 Nisan 2015 Çarşamba günü saat 09.00’da Üniversitenin Şirinevler
Yerleşkesinde yapıldı.
CHEAMER’ın üçüncü kez düzenle-diği bu toplantıya, İtalya, Fransa, İsrail, Bulgaristan, Mali, Senegal, Kamerun ve Côte d’Ivoire’dan ge-len hukukçu ve gazeteciler katıldı. Toplantıyı Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Berra Besler
da izledi. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, yaptığı konuşmasında genel anlamda şiddet, bu konuda Baro neler yapıyor ve neler yapıl-malı konularından bahsetti
Toplantıda, CHAEMAR Başkanı, Uluslararası Kadın Hukukçular Fe-derasyonu İkinci Başkanı, İstanbul Barosu Üyesi Av. Ayşen Önen de yaptığı konuşmada, kadına yönelik şiddet konusunda İstanbul Baro-sunun yaptığı başarılı çalışmalar hakkında bilgi verdi ve devletin kadına yönelik şiddetin önlenme-sinde üzerine düşen görevleri tam olarak yapması gerektiğini anlattı.
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
28
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
29
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
28
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
29
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İŞVEREN ALT İŞVEREN İLİŞKİLERİNİN HUKUKSAL BOYUTU
İstanbul Barosu Lojistik ve Taşı-ma Hukuku Komisyonu, Galata-saray Üniversitesi Hukuk Fakül-
tesi ve Lojistik Derneği (LODER) tarafından düzenlenen ‘Lojistik Sektöründe Asıl İşveren Alt İşve-ren İlişkilerinin Hukuksal Boyutu’ konulu panel 18 Mart 2015 Çar-şamba günü saat 13.30’da İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakül-tesi Konferans Salonunda yapıldı.
Açılış konuşmalarından sonra pa-nelin ilk oturumunu LODER Baş-kanı Prof. Dr. Gülçin Büyüközkan yönetti. Bu oturumda konuşan Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Engin, eski ve yeni kanunda yer alan alt işveren tanımına de-ğindi. Kanunun amacının asıl işve-ren ve alt işveren sorumluluğunda rasyonel bir işletmecilik olduğunu belirten Engin, bu sistemle iş ala-nında yeni sektörlerin oluştuğunu ve nimet-külfet dengesinin gözetil-diğini bildirdi. Engin, asıl işverenle alt işveren arasında yapılan sözleş-menin nitelikleri üzerinde durdu.
LODER Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Tanyaş, temel taşımacılık sektörleri, taşıma modunun op-timal kullanımı, taşımacılığın en önemli unsuru depolama, taşıma, sigorta, gümrük, paketle ve sipariş konularında ayrıntılı bilgi verdi.
Dinçer Lojistik Operasyonlar Ge-nel Müdür Yardımcısı Ufuk Toptaş, şirketin tanıtımını yaptı ve ihale, sözleşme, uygulama ve iş sonu aşa-malarında karşılaşılan sorunlar hakkında bilgi verdi.
Cebir Sağlık A.Ş. Genel Koordinatö-rü Dr. Muhsin Güneşlik de ihbar ve kıdem tazminatlarında karşılaşı-lan sorunlar, muvazaa ve muvazaa-ya işveren ve çalışanın bakışı, ihale esaslarındaki eksiklikler, denetim sorunları ve haksız rekabet üzerin-de durdu.
Panelin ikinci oturumunu İstanbul Barosu Lojistik ve Taşıma Hukuku
Komisyonu Başkanı Av. Egemen Gürsel Ankaralı yönetti. Bu otu-rumda konuşan Marmara Üniver-sitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Özdemir, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun öngördüğü değişiklikleri ele aldı. İşveren ve alt işverenin hukuki ve cezai sorumlulukları üzerinde du-ran Özdemir, işveren ve alt işvere-nin yükümlülükleri, risk değerlen-dirilmesi süreçlerindeki yükümlü-lükler, iş yeri güvenliği kuralları, iş yeri hekiminin görevi konusunda ayrıntılı bilgi verdi.
Avukat Hasan Erdem ise, çalışma mevzuatı açısından işveren ve alt işverenin tanımı, 4857 ve 5510 sa-yılı kanunlarda yer alan iş sağlığı ve güvenliği konuları üzerinde de-ğerlendirmelerde bulundu.
İstanbul Barosu Lojistik ve Taşıma Hukuku Komisyonu üyelerinden Av. Burcu Çotuksöken, işveren ve alt işveren ilişkilerinden doğan da-vaların Yargıtay kararlarına yansı-masını, Av. Aygül Güler de İSGK’da alt işveren kavramının ekonomik ve hukuki boyutuyla nasıl irdelen-diğini anlattı.
İstanbul Barosu Sağlık Hukuku Merkezince düzenlenen “Sağ-lık Hukukunda Mesleki Disiplin
Uygulamaları” konulu panel, 18 Nisan 2015 Cumartesi günü saat 14.00’da İstanbul Adalet Sarayı Konferans Salonunda yapıldı.
Panelin açılışında İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Cengiz Yaka, İstanbul tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez, İstanbul Diş Hekimleri Odası Genel Sekreteri Dt. Aret Karabulut, İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu Üyesi Ecz. Ferda Göçener, İstanbul Barosu Sağlık Hukuku Merkezi Başkanı Av. Ümit Erdem ve Sağlık Hukuku Merkezi Sağlık Çalışanları Hakları Takip Birimi Sorumlusu Av. Pelin Demirhan birer konuşma yaptılar.
Konuşmacılar, hekim-hasta ilişki-lerinin yeniden yapılandırılması, malpraktis davalarında sadece hekimin sorumlu tutulmaması, sağlık sektörünün ticarileştirilme-si sorunları ve meslek etiğinin ko-runması gerektiği üzerinde görüş belirttiler.
Paneli İstanbul Barosu Disiplin Kurulu Üyesi Av. Mustafa Atilla Erdoğmuş yönetti. Sunuş konuş-masında meslek etiği üzerinde du-ran Erdoğmuş, etik üzerine kurulu mesleki dayanışmanın bir ilkeler bütünü olduğunu söyledi.
İstanbul Tabip Odası Hekimlik Uy-gulamaları Bürosu Sorumlu Heki-mi, Hukukçu Dr. Celalettin Cengiz, İstanbul Tabip Odası disiplin so-ruşturmalarında uygulanan usul, yöntem ve süreç hakkında bilgi verdi ve kurul kararlarından ör-
SAĞLIK HUKUKUNDA MESLEKİ DİSİPLİN UYGULAMALARI
İstanbul Eczacı Odası Onur Kurulu Başkanı Ecz. Erol Nizipli de en çok muvazaalı eczanelerle mücadele edildiğini söyledi. Yapılan şikâ-yetleri önce Yönetim Kurulunun değerlendirdiğini belirten Nizipli, yazılı ve sözlü savunmadan sonra dosyanın Haysiyet Divanına sevk edildiğini, Divan’ın üç ay içinde dosyayı karara bağladığını, kara-ra karşı İdare Mahkemesine dava açma hakkının bulunduğunu an-lattı.
Panelin kapanış konuşmasını ya-pan Oturum Başkanı Av. Mustafa Atilla Erdoğmuş, çok yararlı bir gö-rüş alış verişi yapıldığını, meslek örgütlerinin farklı uygulamaları
bulunduğunu ancak son kararlara yapılan itirazların yargıya taşın-masının memnuniyet verici bulun-duğunu söyledi. Erdoğmuş ayrıca, İstanbul Barosu Disiplin Kurulu çalışmaları hakkında katılımcılara bilgi verdi. Daha sonra soru-cevap bölümüne geçildi.
nekler sundu. Cengiz, disiplin so-ruşturmalarında Yönetim Kurulu, Onur Kurulu ve Yüksek Onur Ku-rulu aşamalarının bulunduğunu söyledi.
İstanbul Diş Hekimleri Odası Disip-lin Kurulu Raportörü Dt. Mehmet Tarık Tuncay, en çok disiplin so-ruşturmasına uğrayanların sahte diş doktorları olduğunu, sahte diş doktorluğu yapanlara hapis ceza-sı uygulamasının başlamasıyla bu tür şikâyetlerin azaldığını bildirdi. Tuncay, disiplin cezası olarak, uya-rı, kınama, para cezası, meslekten geçici men ve meslekten çıkarma cezalarının verildiğini kaydetti.
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
30
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
31
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
30
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
31
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Bunun için şu soru sorulmaktadır: Türk hukuk sisteminde tıbbi uygulama hatalarında başvurulması gereken iç hu-kuk yolları nelerdir?
Sözleşme’nin 2. Maddesi kapsamındaki pozitif yüküm-lülük etkili bir hukuk sistemini de zorunlu kılmaktadır. AİHM önüne gelen davalarda ‘iç hukuk yollarının tüketil-miş olması’ şartını incelerken başvurucudan ancak etkin olan hukuk yolunun tüketilmesini beklemektedir. Kara-ra konu olayda ise, başvurucular ceza davası yolundan gitmişler ancak soruşturma izni engeline takılmışlardır. Oysa başvurucuların tercih ettiği gibi ilgili kamu persone-line karşı ceza hukukundan kaynaklı davanın dışında, özel hukuk veya idare hukukundan doğan dava yolu da mev-cuttur. Mahkeme, bu iç hukuk yollarının da seçilebileceği-ni tespit etmiştir.
Tıbbi uygulama hatası yaptıkları iddia edilen hastane per-soneli hakkında soruşturma izni verilmemesi bu konuda ceza davasının AİHS 13. Madde’nin güvence altına aldığı etkin bir yargı yolunun olmadığına delalettir. Ancak bu iç hukuk yolunun etkin olmaması bütün bir hukuk sistemi içinde bu konuyla ilgili olarak tüketilebilecek bütün yolla-rın etkisiz olduğu anlamına gelmemektedir. Erdem ve Di-ğerleri/Türkiye davasında da Mahkeme, Türk hukuk sis-teminde başvurucuların tüketmekten imtina ettikleri özel hukuk ya da idare hukuku davalarının iç hukukta makul başarı ihtimalinin olmadığı veya başarısızlığa mahkûm olduğu sonucuna varmasını sağlayacak herhangi bir hu-sus gözlemlemediğinden bu davaları etkili ve tüketilmesi gereken iç hukuk yolu olarak kabul etmiştir. Bu yollardan birinin tüketilmemesi sonucu kabul edilebilirlik şartla-rından biri olan iç hukuk yolunun tüketilmesi şartı yerine gelmediğinden bahisle, Sözleşme’nin 35. Maddesi’nin 1. ve 4. fıkraları uyarınca, dava esasa girilemeden reddedil-miştir.
Mahkeme, Erdem ve diğerleri/Türkiye kararı ile malp-raktisten dolayı ölüme neden olan hekimin cezai sorum-luluğunun uluslararası aşamada esastan araştırılmasını engellemiştir. Buna dayanak olarak da özel hukuk ve ida-re hukukundan doğan iç hukuk yollarının etkili olduğuna işaret etmiştir. Ceza hukukundan doğan davada ‘izin’ en-geliyle karşılaşılan bir hukuk sisteminde, başvurucudan, başka hukuk yolları araması, bu yolların etkinliklerine kanaat getirerek kullanmış olması beklenmektedir. Bu durum ‘talilik’ prensibinin en sert şekilde uygulanmasıdır. Mahkeme, adeta, yaşam hakkının söz konusu olduğu bir davada, kabul edilebilirlik şartını, yaşam hakkı ihlali iddi-asının önüne kesecek kadar ulaşılmaz bir yere koymuştur.
Mahkeme’nin yukarıda özetini sunmaya çalıştığımız tıb-bi uygulama hatası iddiası içeren davadaki eğilimini göz önünde bulundurarak, esastan incelenmenin önünde engel olmaması için, devlet hastanelerdeki uygulamaları konu ettiğimiz başvurularda tazminat ve idare hukukun-dan doğan talepleri de ileri sürmemiz gerekmektedir.
AYTK saygı ve sevgileriyle dikkatinize arz eder.
İstanbul Barosu Bankacılık ve Finans hukuku Komisyonunca düzenlenen ‘Finans Sektörü Açısından Anti Dam-
ping ve Korunma Önlemi Soruşturmaları’ konulu toplantı, 4 Mart 2015 Çarşamba günü saat 19.30’da Baro Kültür Merkezi Konferans Salonunda yapıldı.
Bankacılık ve Finans hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ece Ildır’ın kısa açış konuşma-sından sonra bir konferans veren, Trade Resources Company’den Bülent R. Hacıoğ-lu, anti damping ve diğer uluslararası ti-caret politikası önlemleri üzerinde durdu.
Konuşmasında Dünya Ticaret Örgütünün kısa tanıtımını yapan Hacıoğlu, örgütün kuruluşu, amaçları, ilkeleri konusunda bil-gi verdi. Dünya Ticaret Örgütünün halen 160 üyesinin bulunduğunu belirten Ha-cıoğlu, örgütün hukuksal bir mevzuatı bu-lunduğunu, ticaret politikası önlemlerinin önem taşıdığını ve bu alandaki fırsatlar ve risklerin neler olduğunun altını çizdi.
Anti dampingin hukuksal çerçevesini çizen ve yapılan anlaşmalar hakkında açıklama-larda bulunan Hacıoğlu, anti dampingin ön şartları ve anti damping zararlarında uygulanacak kriterlerin neler olduğunu anlattı.
Anti dampinge karşı en fazla önlem uy-gulayan ülkeler ve sektörlere ilişkin ista-tistikî bilgiler de aktaran Bülent Hacıoğ-lu, korunma önlemlerinin hukuki önemi üzerinde durdu ve bu önlemlerinin Türk hukukundaki yeri hakkında bilgi verdi. Hacıoğlu konuşmasının son bölümünde, korunma önlemlerinin ön şartları ve ön-görülmeyen gelişmeler ve zararların neler olabileceği üzerinde durdu.
ANTİ DAMPİNG VE KORUNMA
ÖNLEMİSORUŞTURMALARI
İstanbul Barosu Adil Yargılama Takip Merkezince 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla yayınlanan
bildiride, sağlık hukukunu ilgilen-diren malpraktis davalarında iç hukukta tüketilmesi gereken yol-lara ilişkin Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları doğrultusunda dik-kat çekildi.
Adil Yargılama Takip Merkezinin bildirisi şöyle:
DİKKAT!
TIBBİ UYGULAMA HATASI İDDİ-ALARINDA TAZMİNAT VE İDARE ALEYHİNE AÇILACAK DAVALAR TÜKETİLMESİ GEREKEN İÇ HU-KUK YOLLARIDIR!
Medyada gün geçmiyor ki sağlık sorunlarının yanında sağlık per-soneli tarafından yapılan tıbbi uygulamadaki hataları konu eden haberlerle karşılaşmayalım. Dola-yısıyla biz avukatlar da tıp meslek-lerini icra edenlerin yanlış uygula-malarına kurban gitmiş müvekkil-ler ile karşılaşmaktayız, iç hukukta bu hataların telafisi için tüketilebi-lecek yollardan ve/veya sonuçla-rından tatmin olmadığımızda ise konuyu Anayasa Mahkemesi ve ge-rekirse Avrupa insan Hakları Mah-
kemesi’ne (AİHM) taşıyabiliyoruz. 14 Mart Tıp Bayramı vesilesi ile ge-rek Strasbourg Mahkemesi önüne götürülecek gerekse Anayasa Mah-kemesi önünde bireysel başvuru yaptığımız malpraktis davalarında göz önünde bulundurabileceğimiz, Türkiye aleyhine önemli bir kabul edilemezlik kararından bahsetmek istedik. Adil Yargılama Takip Mer-kezi olarak bu kararın, esastan bir inceleme içermese de, malpraktis davalarında iç hukukta tüketilmesi gereken yollar açısından dikkat çe-kilmeye değer bir karar olduğunu düşünüyoruz.
3 Eylül 2013 tarihli Erdem ve Di-ğerleri/Türkiye kararında başvu-rucular, yakınları Halime Erdem’in Devlet hastanesi personelinin tıb-bi uygulama hatası (malpraktis) sonucu vefat ettiğini, dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşme-si’nin yaşam hakkını düzenleyen 2. Maddesi’nin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Başvurucular iç hukukta hangi yol-ları kullanmışlardır?
Bu sorunun cevabı kabul edilebi-lirlik şartı olarak iç hukuk yollarını tüketmiş olma şartının incelenme-
si açısından önemlidir. Başvurucu-lar, tıbbi uygulamaları yakınlarının ölümüne sebebiyet veren sağlık görevlileri hakkında ceza davası yolunu seçmişler ancak hastane personelinin muhtemel sorumlu-luklarını belirleyecek ve sorumlu olmaları halinde tazminata hak kazanacakları ve Türk Hukuku’nda mevcut bir yol olan tazminat talep-li özel hukuk davası açmamışlardır.
Ceza davası nasıl sonuçlanmıştır?
Başvurucuların iç hukukta tüket-tikleri ceza davası, idarenin so-rumlular hakkında soruşturma izni vermemesi nedeniyle sonu-ca ulaşamamıştır. İşte bu durum, başvurucuların adil yargılama ile ilgili şikayetlerini dile getirmesi-ne sebebiyet vermiştir. İdarenin sorumlular hakkında soruşturma izni vermemesi sebebiyle başvuru-cular, ‘adil yargılanma hakkından’ faydalanamadıklarını, dolayısıyla Avrupa insan Hakları Sözleşme-si’nin 6. ve 13. Maddeleri’nin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca Başvurucular, Türkiye’de kamu gö-revlilerine karşı açılan davalarda soruşturma izni alınması zorunlu-luğunun Sözleşme’nin 14. madde-sini ihlal eder nitelikte bir ayrımcı-lık olduğunu iddia etmişlerdir.
Bazı davalarında Mahkeme, yaşam hakkı gibi oldukça önemli bir hak-kın ihlaline ilişkin iddialar ile kar-şılaştığında, 6. ve 13. maddeler ile ilgili şikâyetleri incelemeye gerek duymayarak, 2. Madde ile sınırlı bir inceleme yolu izleyebilmekte-dir. Bu davada da aynı yolu izleye-rek başvurucuların şikayetlerinin 2. Madde altında telakki edileceği sonucuna varmıştır. Ancak Mah-keme, davanın esasına girmeden kabul edilebilirlik aşamasında 2. Madde açısından tüketilmesi ge-reken iç hukuk yollarının neler ol-duğunu belirtmek durumundadır.
MALPRAKTİS DAVALARINDA İÇ HUKUKTA TÜKETİLMESİ GEREKEN YOLLAR
AÇISINDAN DİKKAT ÇEKİLDİ
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
32
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
33
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
32
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
33
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
TUBAKKOM-Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Ko-misyonu 12. Dönem Genel Kurulu, 25-26 Nisan 2015
tarihlerinde Samsun’da yapıldı. Toplantıya İstanbul Barosu adına Av. Nazan Moroğlu, Av. Hale Ak-gün, Av. A. Gülen Köse, Av. Bahar Ünlüer Öztürk, Av. Sibel Kama, Av. Birsen Baş Topaloğlu katıldı.Samsun Barosunun ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda 13. dönem sözcüsü olarak Osmaniye Barosu Kadın Hakları Komisyonu oy çok-luğu ile seçildi. 13.Dönem TUBAK-KOM Yürütme Kurulu olarak; doğal üyeler İstanbul, Ankara ve İzmir Barolarının yanı sıra Malatya, Edir-ne, Manisa, Batman, Mersin, Sivas, Samsun Baroları Kadın Hakları Ko-misyonları seçildiler. Genel Kurulda alınan kararlar doğ-rultusunda yayınlanan sonuç bil-dirgesi şöyle:TUBAKKOM- Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu; İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu-nun 20.03.1999 tarihinde düzenle-diği demokratikleşme yolunda ya-salarda ve yaşamlarda kadın erkek eşitliği “ toplantısında yaptığı çağrı üzerine TBB tarafından 05.06.1999 tarihinde kurulmasına karar veril-miştir. Komisyonunun 12. Dönem Genel Kurul toplantısı 25.04.2015 tarihinde Samsun Barosu’nun ev sahipliğinde 42 Baronun Kadın Hakları/Hukuku Komisyonlarının temsilcilerinin katılımıyla yapıldı. Toplantıda başlıca aşağıdaki husus-lar değerlendirildi;• Yasalarda Mevcut hakların uygu-lanmadığı; örneğin TMK’da evli-lik yaşının göz ardı edilerek çocuk
yaşta evlilik sorunun bir kısır dön-gü halinde devam ettiği, 10 hafta kadar kürtajın yasal olmasına rağ-men, devlet hastanelerinde fiilen yasaklandığı,• 1983 tarihli Rahim Tahliye ve Sterilizasyonu tüzüğünde yer alan “rahim tahliyesinde eş rızası” hük-münün başta İnsan hakları Evren-sel Beyannamesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) olmak üzere uluslararası sözleşmelere aykırılığı • Eşit haklardan geriye adım niteli-ğinde yasa değişiklikleri yapıldığı; örneğin TMK da düzenlenen miras hükümlerinin ihlaline sebep olabi-lecek şekilde 15.05.2014 tarihli RG de yayınlanan 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanu-nunda Değişiklik Yapılması Hak-kında Kanun 8/c a)”Kişisel yetenek ve durumları göz önünde tutulmak suretiyle tespit edilen ehil miras-çıya tarımsal gelir değeri üzerin-den devrine….” şeklindeki hüküm TMK’nın miras hukukundaki cins-ler arası eşitliğe dair düzenleme içeren hükümlerine aykırı olup ka-zanılmış haklarımızdan geri gidiş olduğu,• 4+4+4 sisteminin Kız çocuklarının eğitimin üst aşamasına geçmesine engel teşkil ettiği ve çocuk evlilik-lere yol açtığı, Türkiye’nin Avrupa
ülkeleri arasında kız çocuklarının eğitimi terk oranının en yüksek ülke olarak raporlandığı,• Milli Eğitim Bakanlığınca okul ön-cesinden başlayarak eğitimin her kademesinde toplumsal cinsiyet eşitliği zihniyetinin yerleşmesi için, insan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, demokrasi ve yurttaşlık bil-gisi içeren bir derse müfredatta yer verilmesi gerektiği,• İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayı-lı Kanunda devletin kadına yönelik şiddete ilişkin istatistiki verilerin toplanması ve raporlanması yükü-mü mevcut olduğu halde bu verile-rin yayınlanmadığı,• Kadına yönelik şiddet içeren suç-larda özel bir infaz düzenlemesi ge-tirilmesi, bu tarz suçların cezaları-nın ertelenmemesi, iyi hal indirimi yapılarak hükmün açıklanmasının geriye bırakılmaması ya da para ce-zasına çevrilmemesi gerektiği,• 1981 tarihli Kişisel verilerin oto-matik işleme tabi tutulması kar-şısında bireylerin korunması söz-leşmesi gereği hazırlanan kanun tasarısında kişinin rızası olmadan kişisel verilerin işlenebilmesinin yolunu açarak özel yaşamın gizli-liğini ihlal edeceği cinsel hayat ve sağlık verilerinin mahremiyetini ortadan kaldıracağı, Konularına dikkat çekildi ve tüm bu konularda TUBAKKOM olarak çalışmaların sürdürülmesine karar verildi. TUBAKKOM-Türkiye Barolar Birli-ği Kadın Hukuku Komisyonu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının toplumsal cinsiyet eşitliği açısından zihniyet dönüşümüne yeterli katkı-yı veremediğini, kadın sorunlarına kararlılıkla çözüm getiremediğini vurguladı ve acilen 2011’de kaldı-rılan Kadın Bakanlığı’nın yeniden kurulması çağrısını bir kez daha yineledi. TUBAKKOM-TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ KADIN HUKUKU KOMİS-YONU
TÜBAKKOM 12. DÖNEM GENEL KURULU YAPILDI
Türkiye Barolar Birliği Kamu Avukatları Kurulu (TÜBAKAV)
tarafından düzenlenen “Kamuda Çalışan Avukatlar Kurultayı” 28 Şubat 2015 tarihinde Avukat Öz-demir Özok Kongre ve Kültür Mer-kezi’nde gerçekleştirildi.
Kurultayın açılışında konuşan Tür-kiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, kamuda çalışan avukatların sorunları için “bir dokun bin ah işit” benzetmesi yaptı. Sorunların çözümüne ilişkin neler yapılabileceğini bir önceki kurultayda hazırladıkları sonuç bildirgesiyle ortaya koyduklarını hatırlatan Feyzioğlu, “Yapılması gerekenler konusunda biz üzeri-mize düşeni yerine getirmeye gay-ret etsek de, maalesef siyasi ikti-dardan aynı yaklaşımı göremedik” dedi. Kamuda çalışan avukatların sorunlarını ek göstergeden ibaret sanmanın son derece yanlış oldu-ğunu ifade eden Feyzioğlu, konuş-masını şöyle sürdürdü:
“Kamu avukatlarının içinde bulun-duğu durum ve sistemli şekilde kamu avukatlarını itibarsızlaştır-ma politikası aslında tüm avukat-ları, avukatlık mesleğini ve hukuk devletini hedef almış durumda. Kamuda çalışan avukatlar idarenin içindeki yargıdır. İdarenin usulsüz davranmasını önleyecek en etkili güçtür. Yolsuzlukları önleyecek ki-şiler kamuda çalışan avukatlardır. Kamu idaresindeki çürüme, yol-suzlukların Türkiye tarihinin zir-
vesine ulaşması, kamuda çalışan avukatların itibarsızlaştırılması ile birlikte ele alınmalıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki 550 milletvekilinin 104’ü, avukat-lık da yapmış hukukçulardan olu-şuyor. Ancak, maalesef Meclisimi-zin en az ilgi gösterdiği, sorunların çözülmesi için en az müdahale etti-ği meslek grubu avukatlar ve özel-de kamuda çalışan avukatlar.
Milli bir mesele olarak bakmamız gereken kamuda çalışan avukat-ların sorunları siyasi iktidarın iki dudağı arasına sıkışmış durumda. Biz, mücadeleye devam etmek zo-rundayız. Bu karanlık ve gri gün-lerin geçeceğini bilerek sonrasını planlamak zorundayız. Umudun kaybedildiği yerde, inancımız umu-dumuz olacaktır. Sonunda mutlaka ve mutlaka başaracağız.”
Türkiye Barolar Birliği Kamu Avu-katları Kurulu Başkanı, Yönetim
KAMUDA ÇALIŞAN AVUKATLAR KURULTAYI
Kurulu Üyesi Av. Gülcihan Türe de, kamuda çalışan avukatların statüleri ve özlük hakları ile ilgili sorunların üç ile beş maddelik ya-sal düzenleme ile çözülebileceğine dikkat çekerek, siyasi iktidarın bu sorunları görmezden gelmesini eleştirdi.
Kurultay, TBB Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler’in oturum başkan-lığını yürüttüğü ve Antalya Millet-
vekili Av. Gürkut Acar ile Konya Milletvekili Faruk Bal’ın konuşma-cı olarak katıldığı oturumla devam etti.
Oturum başkanlığını TBMM Ka-nunlar Kararlar Müdürlüğü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Şeref İba’nın yaptığı ikinci oturumda; Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğ-retim Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Elvin Dalkılıç ve Doç. Dr. Murat Atalı ile TBMM Kanunlar Kararlar Müdür-lüğü Müdür Yardımcısı Mustafa Bi-çer sunuş yaptılar.
Kamuda çalışan avukatların baro ile olan ilişkileri ve genel değerlen-dirme başlıklı üçüncü ve son otu-rumda; TBB Kamu Avukatları Ku-rulu Üyesi Av. Coşkun Türkmen yö-netiminde Kurul üyeleri Av. Tülin Kutlu, Av. Polat Balkan, Av. Süreyya Turan, Av. Abdullah Çelik, Av. Güliz Keskiner, Av. Kudreddin Şahin, Av. İlknur Sarcan, Av. Ebru Ovayolu gö-rüşlerini dile getirdiler.
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
34
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
35
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
34
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
35
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
18 Mart 1915’in 100.yıldö-nümünde deniz muha-rebesini zafere, zaferi
destana dönüştüren kahramanları bir kez daha minnetle anıyoruz. 1.Dünya Savaşı’nın çıkış nedeni Osmanlı topraklarının emperya-listlerce paylaşımıydı. Osmanlı te-rekesinden en büyük payı kimin kapacağı konusunda mutabakat sağlanamayınca savaş kaçınılmaz hale gelmişti.
İtilaf Devletleri olarak adlandırılan İngiliz,Fransız,Rus bağlaşıklığının karşısında Almanya’nın başını çek-tiği, Avusturya-Macaristan ve Os-manlı Devleti’nden oluşan İttifak Devletleri vardı.Osmanlı Devleti dağılmasına yol açacak savaşa Al-
manya’nın yanında adeta iradesi dışında sürüklenmişti. Çünkü gali-biyet ödülü olarak görülen Osman-lı’nın savaş dışında kalması imkan-sızdı.
Osmanlı’nın 1914 Kasımında sava-şa girmesinin beşinci ayında İtilaf donanması Çanakkale’ye dayan-mış, İstanbul’un kilidini zorlama-ya başlamıştı. Bağlaşıkların amacı Çanakkale’yi aşıp hem Osman-lı başkentini düşürmek hem de Almanya karşısında iyice sıkışan Çarlık Rusya’sına yardım ulaştıra-rak bir taşla iki kuş vurmaktı. 18 Mart 1915 günü Mehmetler mağ-rur düşman gemileriyle birlikte bu hayalleri de Çanakkale boğazının serin sularına gömecektir!
Bu kez şanslarını karada deneye-ceklerdi. 25 Nisan sabahı, Türk mevzilerine yönelik cehennemi donanma ateşinin ardından Ge-libolu’ya asker çıkardılar. Sonuç yine değişmeyecek, Mehmetler yağmacıların zafer rüyalarını bu kez de Anzak koyuna, Conkbayı-rı’na, Kocaçimen’e, Alçıtepe’ye, Suğla Körfezine gömecektir!
Çanakkale, emperyalistlerce sö-mürgeleştirilmek istenen vatanın, köleleştirilmek istenen soylu evlat-larının kanlarıyla kutsandığı yerdir. Çanakkale, dünyaya hükmeden, ye-nilmez sanılan emperyalizmin yüz geri edilebileceğinin kanıtlandığı yerdir. Çanakkale Ezineli Yahya Ça-vuşların, Edremit’li Koca Seyitle-
BÜYÜK ZAFERİN 100.YILDÖNÜMÜNDE ÇANAKKALE KAHRAMANLARINI MİNNET VE
ŞÜKRANLA ANIYORUZ
rin, Bigalı Mehmet Çavuşların destan yazdığı yerdir. Çanakkale, 57.Alayların Gelibolu’dan arşa yükseldiği yerdir. Çanakkale, Mehmetle-re taarruzu değil, ölmeyi emreden 19.Tümen Komutanı “Kaderin Adamı” nın kan ve ateşle sınandığı yerdir. Kısacası Çanakkale Kur-tuluş Savaşı’nın önsözünün ya-zıldığı yerdir!
İngiliz Donanma Bakanı Çör-çil, 19 Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal için “Kaderin adamı” derken, İngiliz resmi ta-rihi; “25 Nisanda durumu çabuk kavrayışıdır ki, Anzak Kolordu-su’nun karaya çıkışının ilk günün-de hedeflerine ulaşmasını önlemiş-tir. 9 Ağustosta ani olarak Kuzey bölgesinin komutanlığına atandığı sırada gösterdiği çetin harekettir ki, İngiliz 9.Kolordusunun ilerlemesini durdurmuş ve onu yenmiştir. Ve 24 saat sonra O’nun şahsen bir keşifte bulunduktan sonra parlak bir karşı saldırısıdır ki, Türkleri Sarıbayır’ın başlıca tepesi olan Conkbayır’ın kesin egeme-ni kılmıştır. Herhangi bir tümen komutanının hareketlerinin yalnız bir muharebenin değil, belki bir seferin ve hatta bir milletin kaderi üzerinde bu derece derin bir tesirde bulun-duğunu tarih nadiren kaydetmiştir” sözleriy-le emperyalistlerin Çanakkale bozgununun nedeni olarak O’nu göstermektedir:
Birinci Dünya Savaşı 1918’de bizim için yenil-gi ile bitse de verilecek kurtuluş savaşının ön-deri belli olmuştur. Türk Milleti emperyalist-lerce kendisine biçilen kefeni yırtıp atacak, kaderini, “kaderin adamı” Mustafa Kemal’le birlikte belirleyecektir!
Küresel güçlerce Türk milleti için uygun gö-rülen postmodern kölelik projelerinin akıbe-ti de hiç kuşkusuz 100 yıl öncekiler gibi ola-caktır! Bağımsızlık uğruna canlarını veren Çanakkale şehitlerini teslimiyet projelerinin, terör örgütü ile sinsi müzakerelerin maskesi yapmak isteyenler boşuna umutlanmasınlar. Ne kadar parlatılırsa parlatılsınlar, kendileri-ne tarihin utanç sayfalarında yer bulabilecek-lerdir.
İstanbul Barosu, özgürlüğümüzü ve bağım-sızlığımızı borçlu olduğumuz Çanakkale kah-ramanlarını saygı ve minnetle anmaktadır.
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
İstanbul Barosu Gezi Kulü-bünce düzenlenen ‘Zaferin 100. Yılında Çanakkale’ gezisi 21-22 Mart 2015 tarihlerinde gerçekleşti.
Geziye katılanlar Anzak Koyu, Mehmetçiğe Saygı Anıtı, Kanlı Sırt, Avust-ralya Anıtı, 57. Alay Şehitliği, Conkbayırı, Deniz Müzesi, Yahya Çavuş Şehitliği ve şe-hitler Abidesini ziya-ret etti.
Gezi Kulübünden Av. Özden Başak, gezi izle-nimlerini şöyle anlattı:
“İstanbul Barosu Gezi Kulübü olarak 100 yıl önce bu zamanlarda vatanı istilaya ge-len düşmanlara karşı ölümüne mücade-le ederek «Çanakkale Geçilmez» yazısını kanları ile yazan kahramanları 43 mes-lektaş ve yakını ile birlikte ziyaret ettik... Bu ziyaretin farkı belki de savaşı “karşı taraf” gözüyle de görmeye çalışmak ve rutin alanların yanı sıra pek bilinmeyen noktaları da ziyaret ederek resmin bütününe vakıf olmaya çalışmak oldu. Bu anlamda 17 Mart 1915’te kızının do-ğumu nedeniyle 3 gün izin verilmesine rağmen görevinden ayrılmayıp 1 gün sonra şehit düşen Üsteğmen Hasan Hulusi’nin mezar ziyareti bü-tün meslektaşları etkiledi. Aynı şekilde Çimenlik Kalesi ve Nusrat ziyaretleri de resmin tamamı-nın görülmesinde büyük yarar sağladı”
ZAFERİN 100. YILINDA ÇANAKKALE
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
36
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
37
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
36
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
37
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İstanbul Barosu Kadın Hakla-rı Merkezi ile Sosyal Dönüşüm Vakfı’nın Dünya Kadınlar Günü
nedeniyle düzenlediği ‘2015 Tür-kiye’sinde Kadın’ konulu panel 7 Mart 2015 Cumartesi günü saat 15.00’da Ataşehir Novada Kültür Merkezinde yapıldı.
İstanbul kadın Kuruluşları Birli-ği (İKKB) Koordinatörü Av. Na-zan Moroğlu açılış konuşmasında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre ka-dın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu, ancak zaman içinde ka-
dınların yaşama hakkı başta olmak üzere eğitim hakkı, çalışma hakkı, birey olma hakkının yanlış uygula-malarla aşındırıldığını söyledi.
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edil-mesi Sözleşmesi (CEDAW) ile bu hakların güvence altına alındığını belirten Moroğlu, Sözleşmeyle ka-dın-erkek eşitliği önündeki engel-leri kaldırmayı imzacı devletlere bir göreve olarak verildiğini bil-dirdi. Nazan Moroğlu, yasalardaki olumlu hükümlerin yaşama geçiri-lemediğini, bu nedenle kadınların
mutlaka karar mekanizmalarında görev almaları gerektiğinin altını çizdi.
İstanbul Barosu Kadın ve Çocuk Haklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Ayde-niz Alisbah Tuskan, Türkiye’de okur-yazar olmayanlar arasında kadınların oranının oldukça yük-sek olduğunu, yeni uygulamaya sokulan 4+4+4 sisteminin yürü-mediğinin anlaşıldığını söyledi. Aydeniz Tuskan, erkek egemen bir toplumda kadın sorunlarının aşıl-
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ETKİNLİKLERLE KUTLANDI
2015 TÜRKİYE’SİNDE KADIN
8 Mart Dünya
Emekçi Kadınlar
günü bu yıl da
bir dizi etkinlikle
kutlanacak.
Etkinliklerde
özellikle kadın
hakları, kadına
yönelik şiddet
olayları ve
sorunlara dikkat
çekildi.
ması için ciddi bir eğitim sistemi ve dolayısıyla zihniyet değişiminin şart olduğunu bildirdi. Ülkeyi yö-netenlerin kadına yönelik olumsuz söylemlerini de tekrarlayan Tus-kan, “Kazanımlarımızdan geriye doğru bir gidiş görülüyor. Tutucu erkekler tarafından büyük bir ma-halle baskısı oluşturuluyor. Böyle bir erkek egemenliğini yendiğimiz gün her şey daha güzel olacak. Bu toplumu kadınlar kurtaracaktır. Böyle bir zihniyetle savaş halinde-yiz ve bu savaşı mutlaka kazanaca-ğız” dedi.
Sosyal Dönüşüm Vakfı Sözcüsü Gamze Akkuş İlgezdi de kadının bedenine, aklı ve emeğine yoğun saldırılar bulunduğunu, bu saldı-rılar karşısında daha fazla diren-mekten ve isyan bayrağını daha da yükseltmekten başka çare bulun-madığını söyledi. Hemen hemen her gün kadına yönelik şiddet, bir kadın cinayeti ve vahşi bir tecavüz haberi ile uyandıklarını belirten, evde ve sokakta şiddetin boyutla-rının giderek arttığını kaydeden İlgezdi, “Televizyonlarıyla, gazete-leriyle, töreleriyle, gelenek olan su-nulanlarıyla namus bekçileri bize kapkara bir gelecek vaat ediyorlar. Ancak hiçbir karanlık güç, aydınlık ve örgütlü güç karşısında tutuna-mayacaktır. Zafer aydınlık güçlerin olacaktır. Tarih de bunu böyle kay-detmiştir” dedi.
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Av. Hale Akgün ise, kanunlarımızda kadın hakları-na ilişkin çok güzel hükümler bu-lunduğunu, ancak bu hükümlerin uygulamaya yansımadığını söyledi. Kadın cinayetlerinde hafifletici se-bepler ve iyi hal indirimlerinin bu cinayetleri işleyenlerin lehine bir durum yarattığını ve adaleti yara-ladığını belirten Akgün, öngörülen cezaların caydırıcı olmaktan uzak kaldığını bildirdi.
Panelde konuşan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Av. Canan Güllü de Dernek çalışma-ları ve kadın cinayetleri ve görülen davalarla ilgili geniş bilgi verdi.
Panelin sona ermesiyle tüm katı-lımcılar ‘Ekmek de istiyoruz Gül de…’ sloganıyla yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş, Küçükbakkalköy Mahal-lesi Fevzipaşa Prestij Caddesinde gerçekleşti.
Yürüyüş kolu yol boyunca yeni katılımcılarla büyüdü ve binler-ce kişiye ulaştı. Kadınlar yürüyüş boyunca “Ekmek de istiyoruz Gül de”, “Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kadın Dayanışması”, “Şiddete, Tacize, Te-cavüze Son”, “Görünmeyen Emek Sesini Yükselt”, “Bağır Herkes Duy-sun, Erkek Şiddeti Son Bulsun”, ve “Emeğime, Bedenime, Kimliğime Dokunma” sloganları attılar.
Büyük Kadın Yürüyüşünden sonra Ataşehir Belediyesi Nikâh Salonu Fuayesinde Dünya Emekçi Kadın-lar Gününü katlama amacıyla sa-natçı Selçuk Balcı bir konser verdi.
Konser öncesi bir konuşma yapan Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, Ataşehir Belediyesi olarak her zaman kadınların yanında yer aldıklarını, kadın haklarının ve emeğinin savunucusu olduklarını belirterek, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutladı.
Karadeniz’in sevilen seslerinden Selçuk Balcının türkülerine binler-ce katılımcı eşlik etti. Konser hep birlikte oynanan horonlarla son buldu.
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
39
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
38
MES
LEK
i ET
KİN
LİK
LER
38
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi ve İstanbul Kadın Ku-ruluşları Birliği’nin de araların-
da bulunduğu İstanbul 8 Mart Ka-dın Platformunca Dünya Kadınlar Günü nedeniyle düzenlenen yürü-yüş ve miting 8 Mart 2015 Pazar günü yapıldı.
Yürüyüşe destek veren Sivil Top-lum kuruluşları, kadın dernekleri üyeleri ve sendikalar saat 14.00’da Haydarpaşa Garı önünde toplan-dılar. Yürüyüş kolu buradan Kadı-köy İskele Meydanına kadar çeşitli
sloganlar artarak, pankartlar ve cinayete kurban giden kadınların fotoğraflarını taşıyarak yürüdüler. Binlerce vatandaş İskele Meyda-nında bir araya geldi.
8 Mart 2015 Dünya Emekçi kadın-lar Günü bildirisini İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Av. Nazan Moroğlu okudu. Bildiri alkışlarla büyük destek gördü. İs-tanbul Barosu Kadın Hakları Mer-kezi Başkanı Av.Hale Akgün, Kadın Hakları Merkezi Başkan Yardım-cısı Av.Afet Gülen Köse ve Kadın
Hakları Merkezi Genel Sekreteri Av.Bahar Ünlüer Öztürk de yürü-yüşe katıldılar. Daha sonra örgütler adına çeşitli konuşmalar yapıldı. Konuşmaların tamamlanmasından sonra katılımcılar sessizce dağıldı.
AYDINLIK TÜRKİYE İÇİN MÜCADELEYE DEVAM MEDYADA KADIN
KADINLAR YASTA DEĞİL İSYANDADIR
Kadıköy Belediyesince Dünya Ka-dınlar Günü nedeniyle düzenlenen ‘Kadınlar Yasta Değil İsyanda!’ ko-nulu toplantı, 7 Mart 2015 Cumar-tesi günü saat 14.00’da Caddebostan Kültür Merkezinde yapıldı.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ser-pil Çakır’ın yönettiği toplantıda ilk konuşmayı İstanbul Barosu Kadın ve Çocuk Haklarından Sorumlu Yöne-tim Kurulu Sayman Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan yaptı. Konuşmasında kadın-erkek eşitliğine vurgu yapan ve Medeni Kanunla kazanılmış hak-ların gerisine düşen uygulamalarla karşı karşıya kaldıklarını belirten Tuskan, kadınların eşitlikte hakları-
nı kaybetme a ş a m a s ı n d a o l d u k l a r ı n ı söyledi. Ayde-niz Tuskan, bu nedenle kadın örgütleri ola-rak ‘Medeni Kanunumuza Sahip Çıkıyo-ruz’ kampan-yası başlat-tıklarını, bir
milyon imza beklediklerini ve bu im-zaları Türkiye Büyük millet Meclisi Başkanlığına sunacaklarını bildirdi.
Türkiye’nin de imzaladığı Birleşmiş Milletlerin CEDAW Sözleşmesinin 4. Maddesinde yer alan kadına karşı ‘olumlu ayrımcılığın’ yaşama geçi-rilemediğini kaydeden Tuskan, ka-dın-erkek eşitliğinin eğitim birliği ile sağlanabileceğini, 4+4+4 sisteminin çöktüğünü, kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için de erkeklerin eği-tilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Kadın haklarına ilişkin Türkiye’nin de imzaladığı kısaca İstanbul Sözleş-mesi olarak anılan uluslararası söz-leşmenin kadın-erkek eşitliği önün-
deki engellerin kaldırılması için dev-lete görev verdiğini anımsatan Tus-kan, ancak anayasamızın 90. Mad-desine göre sözleşme hükümlerinin iç hukukumuzun üstünde olmasına rağmen uygulamada bu sözleşme hükümlerine rastlanmadığını, buna karşı direnmek gerektiğini belirtti.
Son yıllarda kadınlar aleyhine uy-gulanan politikalarla, siyasetçilerin olumsuz söylemeleriyle kadınları muhafazakârlaştırma aşamasına ge-lindiğine dikkat çeken Aydeniz Tus-kan, Türkiye’de kadınların %60’ının ‘mahalle baskısı’ altında olduğunu sözlerine ekledi.
Toplantıda konuşan CHP Kadın Kol-ları Başkanı Hilal Dokuzcan, kadın cinayetlerine ilişkin görsel bir su-num yaptı. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, konuşmasında ça-lışan emekçi kadınların sorunlarına değindi. Hürriyet Gazetesinden Emel Armutçu ise kadına şiddet konusun-da Hürriyet Gazetesi örneğini anlat-tı. Toplantının son konuşmacısı Prof. Dr. Serpil çakır da ‘Kadınlara Yönelik Şiddet, Niçin Ayırımcı ve Cinsiyetçi Bir Suç Olarak Görülmeli’ konulu bir sunum yaptı.
Marmara Üniversitesince düzenlenen ‘Medyada Ka-dın’ konulu panel, 12 Mart
2015 Perşembe günü saat 13.00’da Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Yerleşkesi Ord. Prof. Dr. Reşat Kay-nak Konferans Salonunda yapıldı.
Toplantının açılışında konuşan Artı Hukuk Kulübü Yönetim Ku-rulu Üyesi Sinem Hanözü, kadın sorunlarının çözümü için öncülük görevi üstlenmesi gereken medya-nın kadına yönelik haksız uygula-malarda bulunduğunu ve medyada kadının sadece bir obje olarak gös-
t e r i l m e s i n i n düşündürücü olduğunu söy-ledi. Hanözü, “ G ü n ü m ü z d e televizyon dizi sektöründe ve gündüz kuşa-ğında yer alan pek çok yapım-da, kadına top-
lum nezdinde biçilen ikinci sınıf rol normalleştirilmektedir” dedi.
Panelde konuşan İstanbul Baro-su Kadın ve Çocuk Haklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, Türkiye’de kadın erkek eşitliğinde sorun bulunduğunu, bu nedenle kadınların hak mücadelesi yaptık-larını söyledi.
Siyasetçilerin kadınlar hakkında-ki olumsuz söylemleriyle kadının yanlış algılandığını belirten Tus-kan, erkek egemen bakış açısının
egemen olduğu bir toplumda kadı-nın birey olma savaşı verdiğini, bu savaşta da pek çok kadının hayatı-nı kaybettiğini bildirdi. Kadın er-kek eşitliğini öngören uluslararası sözleşmelerin hayata geçirileme-diğini kaydeden Aydeniz Tuskan, anayasanın 90. Maddesine rağmen devlet altına imza attığı sözleşme-lere uygun davranmadığını anlattı.
Konuşmasının ikinci bölümünde medyanın kadına bakışını değer-lendiren Aydeniz Alisbah Tus-kan, medyada da kadın karşıtlığı söylemlerin yer aldığını, televiz-yonlarda yayınlanan dizilerde ve programlarda kadının ikinci sınıf olarak algılanmasının ürkütücü ol-duğunu söyledi.
Panelde konuşan Bilkent Üniver-sitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Av. Gönenç Gürkaynak ve Gazeteci Banu Güven de medya ka-dın ilişkileri konusunda değerlen-dirmelerde bulundular.
8Mart, 1857’de kadınların ABD’de bir tekstil atölyesinde düşük ücretle-rini, uzun çalışma saatlerini ve çalış-ma koşullarını protesto etmek üzere başlattıkları eşitlik mücadelesinde, grev sırasında çıkan yangında, hak arama uğruna can verdiği gündür.Bu nedenle 8 Mart’lar, kadınlara karşı her türlü ayrımcı-lığın kaldırılması ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması taleplerinin; yaşamın her alanında kadın sorun-larına çözüm önerilerinin bir kez daha dile getirildiği gün olarak ka-bul edilmiştir. Günümüzde Türkiye’de -Kadınların 2.205.315’i okuma yazma bilmiyor, eğitimde fırsat eşitliği yok; 4+4+4 kesintili eğitim uygulamasından sonra 2014 yılında
235.932 öğrenci ilk 4 yıl sonunda okulu terk etti..-Kadın istihdamı % 28 ve giderek düşmesine yol açacak girişimler sürüyor, -Siyasette, parlamentoda ve yerel yönetimlerde yok denecek kadar az; TBMM’de %14 kadın milletve-kili ile Dünya sıralamasında Türkiye 190 ülke arasında 88. sırada,- Her üç kadından biri aile içi şiddet mağduru, Namus adına işlenen ka-dın cinayetleri; her yıl giderek artı-yor, son yedi yılda yüzde 1400 arttı.- 2015 Ocak-Şubat ayında 47 kadın cinayeti işlendi.İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak bu yıl 8 Mart’ta bir
kez daha, “Laiklik, Demokrasi, Hu-kuk Devleti, Kadının İnsan Hakları ortak paydamız” diyoruz ve kadın-ların yaşadığı sorunlara dikkat çek-mek istiyoruz:* 4+4+4 uygulamasına, kesintili eği-time son verilsin, * Özgecan’lara Kıyılmasın,* Kadına Yönelik Şiddete ve Kadın Cinayetlerine Dur denilsin,* Çocuk Gelinler Olmasın, * Siyasette Eşit Temsil istiyoruz, de-mek için ELELE Veriyoruz…8 Mart’ları Kadınlar Günü olarak kutlayacağımız günlere erişmek umuduyla mücadeleye devam edi-yoruz. Çünkü kadın erkek eşitliği-nin demokrasinin vazgeçilmez bir önkoşulu olduğunu biliyoruz.
İSTANBUL KADIN KURULUŞLARI BİRLİĞİ-İSTANBUL BAROSU KADIN HAKLARI MERKEZ
İSTANBUL BAROSU KADIN HAKLARI MERKEZİ VE İSTANBUL KADIN KURULUŞLARI BİRLİĞİ 8 MART 2015 DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR
GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
41
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
40
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Nahide’yi cinayetten koruma-ya gerek görmeyen sistem, kadın güvenlik görevlisi
Emel’i erkek olmadığı için işten çı-kartıyor.OPUZ / Türkiye ve EMEL BOYRAZ / Türkiye DavalarıAİHM’de görülen 2009 tarih-li OPUZ / Türkiye kararından bu yana köprünün altından çok sular geçti. Ülkelerde siyasi iklim, ge-zegenimizde iklim değişiklikleri vuku bulurken, kainat ile ilgili te-oriler gelişirken, deve tellal iken, kızlarımızı prenses masallar ile büyütürken, teknolojik gelişmeler hızla bizi büyülerken, arkasında aile içi şiddet olsun ya da olma-sın, kadın cinayetlerinin, canavar-ca hislerle tırmandığına defalarca üzüntü ile şahit olduk. Türkiye’de kadın cinayetleri artarak devam et-mekte... Türkiye’de kadınlar, kadın olmak isteyenlere ayrımcılık yapıl-makta... Halen...Adil Yargılama Takip Merkezi ola-rak, Avrupa İnsan Hakları Mahke-mesi’nde de görülmüş, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne yapılan benzer başvurularda da referans gösterilebilecek iki karara dikkat çekmek istedik. OPUZ / Türkiye Başvurusu, AİHM Mahkemesi’nin önüne gelen ilk aile içi şiddet ko-nulu başvuru dosyası olmamakla birlikte, başvurucu ve annesine karşı uygulanan şiddet karşısında yetkili makamların sergilediği ka-yıtsızlığın, kadınlara karşı ayrım-cılık olarak yorumlandığı ilk dava olmuştur. Her iki davada da ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. Maddesi’nin 1. Fıkrasında dü-zenlenen adil yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddia edilmiştir.Kadına karşı şiddet diğer Avrupa Konseyi üye ülkelerinin de proble-midir ancak kadın cinayetleri kar-şısında üye ülke devletin kayıtsız-lığının ihlal ile kayda alınması Tür-kiye’nin sırtladığı bir ilk olmuştur.Kadın cinayetleri bir taraftan de-
vam ederken, dünyada kadına kar-şı ‘ayrımcılık’ pozitife çevrilmek istenirken, EMEL BOYRAZ / Tür-kiye davasında da, kadın olduğu gerekçesiyle kazandığı sınava rağ-men güvenlik görevine atanmayan Başvurucunun cinsiyetinden dola-yı ayrımcılığa uğradığı kabul edil-miştir.Sistem, bir taraftan kadına karşı şiddet uygulayan kocayı orantılı şekilde cezalandırmaktan imtina ederek kadını etkin şekilde koru-yamazken, diğer taraftan, adeta güvenlik görevlisi olamayacak ka-dar narin olduğunu iddia etmekte ve işini gerektiği gibi yerine getir-mesine engel olan bu tabiatından kaynaklanan dişi olma durumunu silahlar ile baş edemeyeceği sonu-cuna bağlamaktadır.Kısaca kadınlar öldürülmenin ve işten çıkartılmanın fıtratlarında olduğu savıyla baş başa bırakılmış-lardır.Olaylar OPUZ / Türkiye davasında nasıl gelişmiştir?Nahide Opuz 1995 yılında H.O ile evlenmiştir. Aynı zamanda eşinin üvey annesi de olan kendi annesi ile birlikte, evliliklerini takip eden üç yıl süresince H.O’nun darpları-na, bıçaklı saldırısına ve bir kez de araçla ezme girişimine maruz kal-mıştır.Başvurucu, bazılarında annesinin de mağdur olduğu olaylara iliş-kin olarak, iç hukukta yedi ayrı şikayette bulunmuştur. Karakolda ifadesi alınır alınmaz serbest bı-rakılan eşinden korktuğu için, so-ruşturmanın neticelenmesini bek-lemeden şikayetini geri çekmek zorunda kalmıştır.Sadece karısını bıçaklama ve ka-yınvalidesini otomobil ile ezme fi-illerinin neticesinde H.O yargılan-mış ve para cezasına çarptırılmış-tır. Sulh Ceza Mahkemesi, karısını yedi kere bıçaklamış olan kocanın 839, 957, 040 Türk Lirası ceza öde-
mesine hükmetmiş ve bu meblağı sekiz takside bağlamıştır. Diğer şi-kayetlerin incelenmesi neticesinde ise, delil yetersizliği nedeniyle ta-kipsizlik kararı verilmiştir.Bardağı taşıran tehditBaşvurucunun annesi, damadının silahlı olduğunu, telefon açarak kendisini ve kızım ölümle tehdit ettiğini savcılığa dilekçe vererek bildirmesi üzerine savcılık tele-fon şirketinden şikayetçiyi arayan telefon numaralarının dökümünü talep etmiştir. İki hafta sonra ise başvurucunun annesi, damadı ta-rafından silahla vurulmak suretiy-le öldürülmüştür.AİHM’e başvuru AİHM’e başvuran Opuz, başvu-rusunda, yetkililerce yaşam hak-larının korunmadığını, annesine ve kendisine yöneltilen tehditlere yerel makamların duyarsız kaldık-larını bildirmiştir.Başvuruda, AİHS ‘yaşam hakkını güvence altına alan 2. madde ile ‘işkence ve insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağını düzenle-yen 3. Madde, ‘mahkemelere etkin başvuru hakkına dair 13. Madde ve ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. Madde incelenmiştir.‘Mahkemelere etkin başvuru Hak-kı’na dair 13. Madde’nin ve etkin koruma sağlamamanın 6. Mad-de’nin 1. Fıkrasını ihlal ettiği id-diaları, aynı içerikteki 2., 3. ve 14. Maddeler altında incelenmiştir. Kararın özellikle ayrımcılık yasağı ile ilgili olan ilginç kısmı, kadınları aile içi şiddetten koruyan etkin bir sistem bulunmaması gerekçesiyle AİHS’nin ‘ayrımcılık yasağını dü-zenleyen 14. Maddesi’nin çiğnen-diğine hükmedilmesidir.Ayrımcılık yasağının ihlal edildiği-ne hükmeden yeni bir kararAralık 2014 tarihli Emel BOYRAZ / Türkiye Davasında başvurucu Emel Boyraz kamu sektörüne ait
bir elektrik şirketindeki güvenlik görevlisi atandığı görevinden ‘er-kek olmadığı’ ve ‘askerlik hizme-tini yapmadığı’ gerekçesiyle alın-mıştır. AİHM’e göre, hükümetçe savunulan güvenlik görevlilerinin ateşli silah kullanmak ve gece var-diyasında kırsal kesimde çalışmak zorunda olmaları, tek başına ka-dınların erkeklerden farklı bir mu-ameleye tabi tutulmalarını haklı göstermemiştir. İç hukuk Mahke-meleri önünde Boyraz’ın bu görevi ifa etmesinde yetersiz olduğunu gösteren bir delil ileri sürüleme-miş ve elektrik şirketinde sadece erkek çalışanların güvenlik görev-lisi olarak işe alınması gerekliliğini haklı çıkaran gerekçeler de kanıt-lanmamıştır.AİHM, Boyraz’ın iç hukukta makul süre içerisinde sonuçlandırılma-yan davasının adil yargılama ilkesi-ni de ihlal ettiğine karar vermiştir. Ayrıca Boyraz’ın, aynı tür şikayeti içeren başka bir davada da, davacı lehine verilen kararın kendisi aley-hine verilen karar ile uyuşmadığı ve bunun adil yargılama ilkesini de ihlal ettiği iddiasını ihlal hükmüyle sonuçlandırarak Başvurucuya top-lam 10.000 Euro tazminat öden-mesine hükmetmiştir.Ortak değer vurgusuYukarıda ana hatları verilen iki da-vanın da ortak yanı iç hukuktaki bazı uygulamaların ‘ayrımcılık ya-sağı’ duvarına çarpmasıdır. Opuz / Türkiye Başvurusu’nda da belir-tildiği gibi Sözleşme çerçevesinde, üye devletlerin sorumlulukları be-lirlenirken, tüm Avrupa ülkelerin-deki ortak değerler, uygulamadaki benzer yaklaşımlar ve bu konuya ilişkin uzlaşı göz önünde bulundu-rulur. Avrupa Konseyi üye ülkele-rinin ortak uzlaşısının kanunların salt varlıklarıyla değil, etkin uygu-lanmaları ile ele alındığı bir kere daha bu kararlar ile dile getiril-miştir. AİHS yaşayan bir belgedir. AİHM’den içtihat vasıtasıyla çıkan ilkeler Türkiye aleyhine açılmış bir davanın konusu olmasa dahi göz önünde bulundurulmalı ve Söz-leşme’nin kavram ve kuramlarının tam anlamıyla iç hukukta da haya-ta geçirilmeleri sağlanmalıdır.Ayrımcılık yasağına riayet eden bir uygulama kadın cinayetlerine karşı durmak için elzemdir.
ADLİ YARGILAMA TAKİP MERKEZİ
ADİL YARGILAMA TAKİP MERKEZİNİN 8 MART BİLDİRİSİ
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilen ve devrim yasalarımız-dan olan Medeni Kanun ile kadınlar eşit yurttaş haklarına sa-hip olmuşlardır.
Medeni Kanunun Genel Gerekçesinde yer alan “Yaşam yürür; ihtiyaçlar hızla değişir… Bu nedenle kurallar da zamanın ih-tiyacına göre değiştirilmelidir” ifadesi laik hukuk sisteminin temel niteliğini göstermektedir. Laiklik ilkesi kadın hakları-nın güvencesidir.
Aile hukuku bölümünde 1900’lerin başındaki aile yapısını esas alan hükümlerin, toplumda demokratikleşmenin aile ya-şamına yansımasıyla eşler arası eşitlik ilkesine uygun değişti-rilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği, 1990’lı yıllarda Medeni Ka-nunun Aile Hukuku kurallarının kadın erkek eşitliğine uygun değiştirilmesi için imza kampanyası ve çok sayıda etkinlik yapmıştır.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesi olan kadın erkek eşitliğinin ve kadın kuruluşlarının ısrarlı mücadelesiyle elde edilen eşitlik yolundaki gelişmelerin geri götürülmesine izin vermeyeceğiz.
Son yıllarda, kadını sadece anne rolü ile sınırlayan, kadını Bİ-REY olarak değil ailenin bir üyesi gören ve Medeni Kanunu yok sayan anlayışın devletin her kademesinde dile getirilmesi karşısında eşitlik mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız. Çün-kü kadın erkek eşitliği, bir demokrasi meselesi, diyoruz.
Resmi nikâh ve evlilik yaşı kadın haklarının vazgeçilmezleridir.
Kadını eşit yurttaş olarak görmeyen bu gidişe dur demek için İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği olarak,
“Medeni Kanunumuza Sahip Çıkıyoruz” İmza Kampanyasını
Başlattık. Hedefimiz 1 Milyon imza…
Kazanılmış haklarımızı kaybetmemek için
Eşitlik çabalarımızı sürdürmek için
Yeni Türkiye değil,
Türkiye için Mücadeleye devam...
MEDENİ KANUNUMUZA SAHİP ÇIKALIM
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi ve İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği
“Medeni Kanunumuza Sahip Çıkıyoruz”İmza Kampanyası
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
43
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
42
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
BASIN AÇIKLAMASI
ULUSAL EGEMENLİK, CUMHURİYETİMİZİN KODU VE GELECEĞİMİZİN YOL HARİTASIDIR
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
Milli Mücadelenin meşrui-yet kaynağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
açılışının 95. Yılını kutluyoruz. Em-peryalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı koşullarının ürünü TBMM, salt bir yasama organı olmaktan öte özelliklere sahiptir. Türk mil-leti hükümet ve hilafet merkezi İs-tanbul’un teslimiyetçi tavrına karşı Anadolu’nun kalbi Ankara’da ken-di yasama organını ve hükümetini oluşturacaktır. Türk halkının kade-rinin tayin edildiği merkezle ege-menliğinin temsil edildiği merke-zin özgün birlikteliği TBMM çatışı altında gerçekleşmektedir.
1919-1922 yıllarında bir yandan emperyalist işgalcilere karşı sava-şılmakta, diğer yandan teslimiyet-çi İstanbul hükümetiyle mücadele edilmektedir. TBMM’ nin meşru-iyeti, istilacılara karşı verilen öz-gürlük savaşımının yasama organı olmasının yanında özgün bir ya-sama yürütme birlikteliğinin de ilk modeli olmasından kaynaklan-maktadır.
Emperyalizme karşı direnme yeri-ne teslimiyet çaresizliğini çözüm olarak kabullenen İstanbul’a karşı Ankara, direnmenin, onurun, mil-li egemenliğin merkezi olarak öne çıkmaktadır. Hilafet ve Saltanat merkezi olmaktan kaynaklanan yüzyılların geleneksel otoritesi-ni temsil eden İstanbul, Ankara’yı kısa sürede hizaya getireceğini dü-
şünmektedir. Sonuç emperyalizm ve yerli işbirlikçileri için hüsran olacaktır!
İngiliz desteğiyle ayakta durmaya çalışan saltanat ve hilafet makamı, emperyalizmin gölgesinde hüküm sürmeyi özgür yaşamaya tercih etmektedir. Başta Mustafa Kemal olmak üzere ulusun hukukunu savunanların katli için çıkarılan Şeyhülislam fetvaları ise emperya-lizmin gölgesinde vatansızlaştırılıp bayraksızlaştırılan siyasal dincili-ğin ibretlik örnekleri olarak tarih sayfalarındadır.
Askeri zaferin ardından gelen hu-kuki, siyasal zaferlerin odağı ola-rak yine TBMM’yi görüyoruz. Milli Mücadelenin sevk ve idaresinde gösterilen dirayet, Ankara mer-kezli yeni devletin kurulmasıyla bir kez daha kendini gösterecektir. Ulus devlet, üniter yapı temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefi çağdaş uygarlıktır. Demok-ratik, laik, evrensel hukuk ölçüt-lerinin geçerli olacağı çağdaş bir ulus devletin en büyük meşruiyet kaynağı yine TBMM olacaktır!
Yurttaşları arasında etnik, bölge-sel, dinsel, mezhepsel ayrımlar yerine bir arada yaşamanın, ortak idealler etrafında birleşmenin, ulus olmanın zorunlu kurumları-nın yaşama geçirilmesi Cumhuri-yet’in kuruluş kodu ve gelecek ta-sarımıdır.
Gazi Meclisin kuruluşunun 95. yıl-dönümünü kutlarken bilinmelidir ki hilafet ve saltanatın çürümüş otoritesine, emperyalizmin ayrış-tırıcı, yok edici saldırılarına karşı geçmişte verilen ortak mücadele geleceğimizin de yol haritasıdır.
İlk TBMM’nin hangi alt kimlikten, hangi mezhepten olursa olsun ülkenin dört bir yanından gelen üyelerle birleştirici, bütünleştirici tavrıyla kurtuluşun meşruiyet kay-nağı olduğu asla unutulmamalıdır. Etnik ve mezhepsel tahriklere, bir arada yaşamayı zorlaştırıcı ve ya-bancılaştırıcı tavırlara karşı ortak tutum için Gazi Meclisin zengin pratiği hala yol gösterici ve ders verici özellikler taşımaktadır.
Kimi dikta heveslileri, kimi tek adamlık rüyasından bir türlü uya-namayan post modern diktatör özentileri, tek kişilik tiyatroları için arzuladıkları seyircisiz, eleşti-risiz sahneyi Türkiye’de asla bula-mayacaklardır!
İstanbul Barosu, milli egemenliğin somutlaşmasının, halkın kaderine el koymasının 95. Yılında kimden, hangi makamdan, hangi eğilimden gelirse gelsin tüm hukuk tanımaz-lıklara karşı mücadelesini sürdü-receğini kamuoyuna saygıyla ilan eder.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde işe yaradı. Milletvekili genel seçiminde tekrar edilecek.
Kürtçü partinin Türk yoğunluk-lu bölgelerde pazarlanmasında Cumhurbaşkanlığı seçiminin zen-gin deneyimlerini göz önüne ala-caklar. BDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş’a poşusunu, şal şepiğini çıkarttırıp, takım elbiseyle vitrine çıkaran üst akıl HDP’yi Haziranın siyasal turfandası olarak piyasaya sürmektedir.
Sözün burasında 10 Ağustos 2014’ te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde halkı narkozlayan ibret-lik toplum mühendisliğine ilişkin tespitimizi hatırlatmanın zamanı-dır:
“Kimi sendikal oluşumlar, kimi marjinal siyasi gruplar, bazı Ale-vi dernekleri Demirtaş’ı destekle-diklerini ilan etmektedirler. Emek safından tekelci sermayenin dol-ma kalemliğine hızlı geçiş yapan kimileri de sol söylemli sis bom-balarıyla kafaları karıştırmakta-dırlar. Etnik virüs bulaştırılarak ideolojisine, varlık nedenine ya-bancılaştırılan kimi sol oluşum-lar da Demirtaş tribününde yer-lerini almış durumdadırlar.
Sıfır maliyetli, getirisi yüksek seçim kampanyasıyla Demirtaş üzerinden bölücü terör örgütü meşrulaştırılarak siyasal yaşamı-mızın vazgeçilmez bir unsuruna dönüştürülmektedir. Yakın zama-na kadar PKK için hain, bölücü, bebek katili, kan içici sıfatlarını kullanan Türkiyeli medya, etnik bölücülüğün siyasi temsilcisini Cumhurbaşkanlığı makamına en uygun aday olarak alkışlamakta-dır”
Seçim kampanyasını PKK’nın meşrulaştırılması üzerine kuran-
lar, 11 Ağustos’ta devletle masaya eşit muhatap olarak oturtacakla-rı etnik bölücülüğün elini güçlen-direcek bir süreci başlattıklarının bilincindedirler.
Bölücü terör, tarihin altın tepsi içinde sunduğu fırsatı meşru-laşma ve siyasallaşma yolunda sonuna kadar kullanacaktır. Se-çilmesi durumunda Cumhurbaş-kanlığı yeminini asla etmeyecek olan bir kimliğin Atatürk’ün kol-tuğuna talip olması gelinen nok-tanın hazin fotoğrafı olarak ge-lecek kuşaklar tarafından ibretle hatırlanacaktır.” ( 1 )
Olgularla değil algılarla yönetilen, toplum mühendisliğinin yoğun me-saisine sahne olan bir Türkiye’den bahsediyoruz. Etno feodal, ayrılıkçı bir siyasi hareketin laikliğin, çağdaş değerlerin, demokrasinin sigortası olarak yutturulmasına yönelik bi-linç bombardımanına maruz bıra-kılan zavallı ülkemizden!
Fıratsız, Diclesiz, GAP’sız Türkiye ile petrol kuyularının bekçiliği gö-revi verilecek Kürdistan çevrilen filmin ana temasıdır. Filmde sıra-dan figürasyondan öte bir konumu olmayan tetikçilerin kendilerini başrol oyuncusu sanmaları işin ko-medi boyutuyla ilgilidir. Emperyal senaryoda roller en ince ayrıntısına kadar baştan belirlenir. Güncelle-nip günümüze uyarlanan yüzyıllık senaryonun sahnelenişinde kimin yönetmen, kimin oyuncu, kimin piyon olacağı, kimin ne oynayacağı çoktan kararlaştırılmıştır.
Sözün kısası etnofeodal, ayrılıkçı bir silahlı hareketi meşruiyet sınırları içinde bir sistem partisi, demokra-sinin sigortası olarak pazarlamaya yönelik psikolojik harekat son hızla sürdürülmektedir. Halkın ortalama algısındaki bölücü imajının buhar-
laşmasıyla siyasal Kürtçülüğün de-mokratik hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru olarak kabullenmesini sağlayacak toplumsal hipnozun et-kileri sanılanın ötesindedir.
Mütareke İstanbul’unun İngiliz do-ğumhanesinde dünyaya gözlerini açan, İngiliz beslemesi Kürdistan Teali Cemiyeti’ nin ( Kürdistan Yükselme Cemiyeti ) güncellenme-sinden başka bir şey olmayan etno feodal parti sol makyajla piyasaya sürülmektedir.
Kürdistan Yükselme Cemiyeti’nin; HEP’ten DEHAP’a, HADEP’ten BDP’ye senede bir adı değiştirilse de çekirdek kimliği ve hedefi asla değişmemektedir. Şimdilik HDP adını kullanan etno feodal oluşu-mun amigoluğu da emek savunu-culuğu, sermaye karşıtlığı gibi ağır bagajlardan kurtulunca kuş gibi hafifleyen bizim sömürge soluna verilmiştir. Sınıfsal duyarlılığını yitirince etnik duyarlılıklar geliş-tiren bizim mütareke solunun gö-revi emek tribününden yapacağı tezahüratla kafaları karıştırmaktır.
Halk nezdinde hiçbir saygınlığı ve inisiyatifi kalmamış, kerameti ken-dinden menkul kimi solcu eskile-rinin, kimi siyasi enkazların iltica ettikleri etnik kampa iyi bakınız. Emek safındaki onurlu mücadele-yi terk edince siyasal Kürtçülüğün kapısında marabalıktan, yanaşma-lıktan başka yapacak bir işlerinin kalmadığı anlaşılıyor.
Bizim mütareke solcuları antiem-peryalist antikapitalist devrimci mücadeleden kopunca feodal dö-nemin toprak soylusu senyörlere kapılanan serflere ne kadar da benziyorlar.
1)Hüseyin Özbek
Cumhurbaşkanlığı Seçiminin Galibi
İSTANBUL BAROSU GENEL SEKRETERİ
TÜRK SOLUNU SİYASAL KÜRTÇÜLÜĞÜN MARABASI YAPMAK
AV. HÜSEYİN ÖZBEK
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
45
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
GÖ
RÜ
Ş
44
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi ve İstanbul Kadın Kuru-luşları Birliğince laiklikle ilgili or-tak basın açıklaması yapıldı.
Açıklama şöyle:
Tarihimizin en büyük dönüşümü olan Cumhuriyet’in ilanı ile özgür-lük, demokrasi ve çağdaşlık hede-fiyle ulusumuza yeni bir dönemin kapıları açılmıştır. Cumhuriyetimi-zin kuruluşunun ilk on yılında bu yolda yapılan Atatürk devrimleriy-le, şeriattan laikliğe doğru bir yol haritası çizilmiş ve laik devlet dü-zeninin yaşama geçirilmesi amaç-lanmıştır.
Laiklik, din ve devlet işlerinin bir-birinden ayrılmasını öngören bir ilke olması yanında, aynı zamanda dünya sorunlarına akılcı ve bilim-
sel bakış açısı getiren bir yaşam biçimidir.
87 yıl önce bugün, 10 Nisan 1928 tarihinde 1924 tarihli (Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda) Anayasamız-da yapılan değişiklikle laiklik ilke-sinin ilk adımı atılmış, Anayasa’nın 2. Maddesinde sinde yer alan “Tür-kiye Devleti’nin dini İslam’dır, Res-mi Dili Türkçe’dir, Makarrı Ankara Şehridir” hükmü “Türk Devleti’nin Resmi Dili Türkçe’dir, Makarrı An-kara Şehridir” şeklinde değiştiril-miş; “Dini İslam’dır” ibaresi Anaya-sadan çıkarılmıştır.
Ayrıca 16. maddedeki milletve-killerinin ve 38. maddedeki cum-hurbaşkanının yemininden “val-lahi” sözcüğü ile 26. maddedeki “din işlerinin düzenlenmesinin TBMM’nin görevleri arasında sa-yılması” ibaresi Anayasadan çıka-rılmıştır.
Laiklik ilkesi Türk Anayasası’na ilk kez 5 Şubat 1937 tarihinde girmiş,
BASIN AÇIKLAMASI
YOL HARİTAMIZ LAİKLİK İLKESİ
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
1961 ve 1982 Anayasalarında da devletin değiştirilemez temel nite-likleri arasında yer almıştır.
Ancak, ne yazık ki 87 yıl sonra 10 Nisan 2015’de çağdaş uygarlığın, demokrasinin temel taşı olan laik-lik göz ardı edilmekte; ülkeyi yöne-tenlerce eğitimden aileye yaşamın her alanında dini referanslı bir yaşam biçimi dayatılmakta, laiklik ilkesi adeta yok sayılmaktadır.
Bu nedenle, özgür düşüncenin, de-mokrasinin ve kadın haklarının gü-vencesi olan laikliğin korunmasına bugün her zamandan çok ihtiyaç vardır.
Laikliği korumak için ELELE müca-deleye devam…
Av. Nazan MOROĞLU
Av. Aydeniz Alisbah TUSKANİKKB Koordinatörüİstanbul Barosu Yönetim Kurulu
2015’TE TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİ GERÇEĞİ PANELİ
Çağdaş Yaşamı Destekleme Der-neği’nin 3 Mart 2015 tarihinde Caddebostan Kültür Merkezinde düzenlediği “2015’te Türkiye’nin Demokrasi Gerçeği” Paneline İs-tanbul Barosu Başkanı Av.DoçDr.
Ümit Kocasakal konuşmacı olarak katılmıştır. Panelde, Prof. Dr. Ay-sel Çelikel açılış konuşmasını yap-mıştır. Prof. Dr. Necla Arat, Müjdat Gezen, Yılmaz Özdil ve Yük. Müh. Mim. Mücella Yapıcı da panele ko-nuşmacı olarak katılmıştır.
Kocasakal konuşmasında, Türki-ye’de siyaset ’in geldiği durumun değerlendirmesini yaparak getiril-mek istenen sistemin demokrasiye aykırı olduğu ve baskıcı bir yöne-timin yöneticilerce benimsendiği-ni belirtti. Sonuçta neler yapılabi-leceği konusunda açıklamalarda bulundu
TARİHİ GERÇEKLİKTEN POLİTİK KURGUYA ERMENİ SORUNU
İstanbul Barosu Başkanlığınca düzenlenen ‘Nakil ve Sevkin 100. Yılında Tarihi Gerçeklikten
Politik Kurguya: Ermeni Sorunu’ konulu panel, 24 Nisan 2015 Cuma günü saat 15.00’da Baro Kültür Merkezi Konferans Salonunda ya-pıldı.
Panelin açılışında konuşan İstan-bul Barosu Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Durakoğlu, Ermeni soy-kırım iddialarına hukuki açıdan asla soykırım denilemeyeceğini, bu tür yakıştırmaların bizi tarihi ger-çeklikten uzaklaştıracağını söyledi. Soykırım iddialarının politik bir kurgu olarak ortaya çıktığını be-lirten Durakoğlu, bir yüz yıl daha geçse Türkiye’nin duyarlılığının bu şekilde devam edeceğini, bu tür duyarlılığı sergileyecek toplantı-ların İstanbul Barosu açısından büyük önem taşıdığını bildirdi. Durakoğlu, “Bu tutumumuzu ıs-rarla sürdüreceğiz, bunun tarihe bırakılacak belgelerle Türkiye’nin geleceği açısından, tarih açısından son derece önemli olduğunu düşü-nüyorum” dedi.
Paneli yöneten İstanbul Barosu Ge-nel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek,
Ermeni soykırım iddialarına karşı İstanbul Barosu’nun yaptığı çalış-maları anlattı. Özbek bu konuda yapılan toplantıların kitaplaştırıl-dığını ve tarihçiler ile araştırmacı-ların yararlanmasına sunulduğunu belirtti.
Ermeni soykırım iddialarında üç önemli dalganın yaşandığını ha-tırlatan Özbek, birinci dalgada Os-manlı Ordusu Birinci Dünya Sava-şında savaşırken Ermeni Taşnak çetelerinin Doğuda isyanlar çıkar-dığını, Osmanlı İmparatorluğunun buna önlem olarak tehcir kararı aldığını, ancak Türkiye Cumhuri-yetinin kurulmasında sonra Türki-ye’nin bu konuyu uyumaya bıraktı-ğını söyledi.
Hüseyin Özbek, 1970’li yıllarda Er-meni Diasporasının himayesinde ASALA terör örgütünün Türk Dı-şişleri mensuplarını hedef seçerek yeniden terör faaliyetlerini tırman-dırdığını, pek çok Türk diplomatını şehit ettiklerini belirtti ve bunun ikinci dalga olduğunu anlattı.
Taşnak ve ASALA katliamlarına karşı Türkiye’de milli bir duyarlı-lık ve refleks oluştuğunu kaydeden Özbek, bu milli duyarlılığı terörle,
katliamla, çetecilikle aşamayacağı-nı gören Diasporanın yöntem de-ğiştirdiğini ve üçüncü dalga olarak nitelenen bu aşamada bilinçlere sızmaya, milletleri etkilemeye ve yandaş kazanmaya ağırlık verdiği-ni belirtti.
Daha sonra panele geçildi.
Panelde konuşan Marmara Üni-versitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sü-leyman Beyoğlu, İpek Üniversite-si İnsan ve Toplum Bilimleri Fakül-tesi Dekanı Prof. Dr. Kemal Çiçek, İstanbul Barosu Üyesi Av. Gülse-ren Aytaş ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mahir Aydın, Ermeni soykırım id-diasının yüz yıllık serüvenini tarih ve hukuk perspektifinden ele ala-rak çeşitli açılardan değerlendir-meler yaptılar.
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
47
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
46
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İstanbul Üniversitesi Halkçı Hu-kuk Kulübünce düzenlenen ve Ba-romuzca da desteklenen “Türki-ye’nin Ayağına Vurulmak İstenen Pranga: Soykırım” konulu toplan-tı, 15 Nisan 2015 Çarşamba günü saat 14.00’da İstanbul Barosu Kül-tür Merkezi Konferans Salonunda yapıldı.
İlk oturumda konuşan İstanbul Ba-rosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek, 1915 Ermeni olayları hak-kında geniş bilgi verdi. 1915 olay-larıyla ilgili günümüzde üçüncü dalganın yaşandığına dikkat çeken Özbek, ilk dalganın 1915 olayları ve sonrasındaki gelişmeleri, ikinci dalganın Ermeni terör örgütü ASA-LA’nın Türk dışişleri mensuplarına yönelik katliamlarının oluşturdu-ğunu, üçüncü dalgada ise Ermeni Diasporasının beyinlere, algılara, kanaatlere kurşun sıktığını ve dev-letlere soykırım baskısını uygula-dığını anlattı.
Emekli Büyükelçi ve Eski Mil-letvekili Onur Öymen, Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği soykırım sözleşmesiyle, Ermeni soykırım iddialarının örtüşmediğini söyledi.
Soykırım tespitinin ancak ulusal ve uluslar arası mahkemelerce tespit edilmesi gerektiğini vurgulayan Öymen, mahkeme kararı olmadan yapılan suçlamaların geçersiz ol-duğunu bildirdi.
Toplantının ikinci oturumunda konuşan Av. Mehmet Cengiz, Pe-rinçek/İsviçre Davası öncesi geliş-meleri anlattı. Cengiz, Doğu Perin-çek’in Ermeni soykırımını inkâr et-tiği ve soykırımın bir yalan olduğu-nu söylediği için İsviçre’de yargı-landığını ve mahkûm olduğunu, İç hukuk yollarının tüketilmesi üzeri-ne İsviçre Mahkemesinin kararının ifade özgürlüğüne aykırı olduğu id-diasıyla Avrupa İnsan Hakları Mah-kemesine dava açtıklarını bildirdi. AİHM’in İsviçre Mahkemesinin kararını 10. Maddeye aykırı buldu-ğunu ve Perinçek lehine karar ver-diğini belirten Cengiz, İsviçre’nin karara itiraz etmesi üzerine dava-nın Büyük Daire’ye intikal ettiğini, burada savunmaların yapıldığını ve karar beklendiğini anlattı.
İstanbul Üniversitesi Araştırma Görevlisi Dr. Mehmet Perinçek de, 1915 Ermeni Soykırım iddialarına ilişkin uzun yıllar Rus arşivlerinde yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verdi. 1915 olaylarının Rus belge-lerinde karşılıklı kırım (Mukatele) olarak belirlendiğini, ırkçı nefrete dayalı katliamlar olarak değerlen-dirildiğini belirten Perinçek, Erme-ni meselesinin emperyalistlerce suni olarak gündeme getirildiği-ni, sorunun Türklerle Ermeniler arasında değil, Türkiye ile Türk topraklarını paylaşmak isteyen emperyalist ülkeler arasında bu-lunduğunu bildirdi. Tarihsel ger-çeklerin Türkiye’nin yanında oldu-ğunu kaydeden Mehmet Perinçek, bunun bilincinde olarak güçlü bir irade ve kendine güvene ihtiyaç bulunduğunu sözlerine ekledi.
Soru-cevap bölümünden sonra ko-nuşmacılara birer Teşekkür Belge-si verildi.
BASIN AÇIKLAMASI
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francesco, 1915 olayları-nın 100. Yıldönümü nedeniyle Vatikan’da düzenlediği ayinde; “
20.yüzyılın ilk soykırımının Ermenilere yapıldığını” iddia etmiştir. Ayine Erme-nistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan başta olmak üzere Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu 2. Karekin, Kilikya Katolikosu 1. Aram ve Dünya Ermeni Katolikleri Patriği 19. Nerses Bedros gibi üst düzey temsilcilerin katılması arka plandaki ince hesapları ve karanlık pazarlıkların anlaşılmasını kolaylaştır-maktadır. 12 Nisan tarihli Vatikan açıklamasının ardından Avrupa Parlamentosu, 15 Ni-sanda oy çoğunluğuyla kabul ettiği “Er-meni soykırımının 100’üncü yıldönümü“ başlıklı kararla Türkiye’yi “soykırımı” tanımaya, arşivlerini açmaya ve Eri-van’la barışmaya çağırmıştır. Metinde, Ermenilerin 1915-1917 yılları arasında yaşadıkları “trajik olayların” Birleşmiş Milletler’ in 1948 tarihli “Soykırım Su-çunun Cezalandırılması ve Önlenmesi Sözleşmesi’nin “soykırım” tanımı kap-samına girdiği görüşü yer almaktadır. Öncelikle dikkat çekmek istediğimiz husus, Papa Francesco’nun açıklama-sını takiben Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararla Türkiye karşıtı teopolitik bir husumet cephesinin kurulmuş olma-sıdır. Katolik Dünyasının dini liderliği ile Avrupa Parlamentosu arasında kurulan ittifak hem teolojik hem politik açıdan ilginç ve düşündürücü özellikler gös-termektedir. Bilinmelidir ki İslam dünyasına karşı yüzyıllarca süren Haçlı Seferlerinin, Mazlumlar coğrafyasındaki emperya-list talanların, soykırımların manevi mimarı ve kutsayıcısı olan Vatikan’ın günümüzdeki sakininin Türk milletini soykırımcılıkla suçlamasının hiç bir inandırıcılığı bulunmamaktadır! Tarihi gerçekler yerine tek yanlı şartlan-maların, bilimsel kuşku yerine peşin ka-bullerin, hukuki ciddiyet yerine politik hafifliğin ürünü olan her iki açıklamanın Türk milletinin onurlu geçmişine iftira, kolektif kimliğine saldırıdan başka bir amaç taşımadığı bilinmelidir. 1915 olaylarının 100’üncü yılında Tür-kiye’ye karşı yoğunlaşan kampanyala-rın ark planının anlaşılması için yakın geçmişin kısaca hatırlanmasında yarar görmekteyiz:
Osmanlının çöküş sürecinde Çarlık Rusya’sının ve Batının kışkırtması ve yönlendirmesiyle Osmanlının uyumlu tebaası Ermenilerde oluşturulan etnik bilinç kısa sürede ayrılıkçı taleplerle or-taya çıkar. 19.yüzyılın ikinci yarısında başlayan yerel ayaklanmalar I. Dünya savaşında toplu kalkışmaya dönüşür. Rus cephesinde orduyu arkadan vuran, ikmal yollarını kesen, bir kısmı da Çar-lık orduları safında, uyruğu olduğu Os-manlıya karşı çarpışan Taşnak çetelerine ve isyancılara karşı 1915 yılında tehcir (zorunlu göç) uygulamasına başvurulur. Birinci Dünya savaşı süresince ve sonra-sında, 1922’ye kadar süren Taşnak terör kampanyasında ikisi başbakan olmak üzere onlarca kişi katledilir. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından günümüze uzanan süreçte Osmanlıyı Tehcir uygulanmasına zorlayan ne-denler yok sayılır. Tehcir uygulaması, Ermeni Diasporası tarafından tarihsel gerçeklikten koparılıp, yalanla yeniden kurgulanır. Aktarıldığı her kuşakta Türk-lere yönelik kin katsayısının geometrik artışına yol açar. Türk imajı, Ermenis-tan’da ve Diaspora’da yaşanılan her tür-lü olumsuzluğun, her türlü kötülüğün simgesine dönüştürülür.Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında düğ-meye yeniden basılmasıyla 1974’ten 1983 Paris Orly Havaalanı katliamına kadar geçen süreçte kırka yakın Türk diplomatı, Taşnak terör geleneğinin mirasçısı Asala ve Ermeni Soykırımının Adalet Komandoları tarafından gerçek-leştirilen suikast ve saldırı kampanya-larında katledilir. Ortada bir cinayet varsa doğal olan fa-illerinin yargılanması, adalet önünde hesabının sorulmasıdır. Asala suikastla-rında bunun tam tersi olur. Her suikastın ardından canileri mitolojik kahramanlar olarak kutsayan, savunmasızca katledi-lenleri ise öldürülmeyi bin kez hak etmiş lanetli bir geçmişin kötülük simgeleri olarak yansıtan medya kampanyaları düzenlenir. Geçen 100 yılın ilk çeyreğindeki TAŞNAK terörü gibi ASALA terörü de beklenen sonucu vermeyince kanlı kampanyanın asırlık kurgulayıcıları yöntem değişik-liğine giderler. Silahın en etkilisi tercih edilir. Yabancı parlamentolardan peş peşe çıkan soykırım kararları, yurt için-de ortak bilincimize, toplumsal algımıza karşı düzenlenen medya suikastları post
modern kampanyanın uygulamaları ola-rak değerlendirilmelidir. Yirminin üzerindeki devletin ardından Avrupa Parlamento’sunun kabul ettiği soykırım yasalarıyla ne amaçlanmakta-dır? Psikiyatri muayenehanesinde ya-tar koltuğa uzatılmış hasta muamelesi yapılan Türkiye’den ne istenmektedir? Yanıt basittir: Öncelikle Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin suçlamayı kabul edip özür dilemesini, ardından ge-reğini yerine getirmesini istemektedir-ler! Diz çöktürülecek, direnci kırılacak Türkiye’ye, ruhunun huzur bulması, ra-hatlaması, sistem tarafından kutsanma-sı için ne isteniyorsa vermesi gerektiği fısıldanmaktadır. Soykırımcı olduğunu kabul etmiş bir Türkiye’nin siyasal sınır-larını daraltarak Ermenistan’a vereceği tazminat ve toprak gibi jestlerle sorunun kapanacağı, baş ağrısından kurtulacağı telkin edilmektedir!TAŞNAK terörüne, ASALA katliamlarına karşı tek vücut olmuş, milli duruş ser-gilemiş Türk halkının ortak direncinin kırılmasına yönelik dış destekli iç kam-panyanın yoğunluğu düşündürücüdür. Bu kampanyanın gerek siyasi iktidar üzerinde gerekse kimi muhalefet par-tileri üzerindeki olumsuz etkileri açık-ça görülmektedir. TBMM çatısı altında Atatürk ilkelerine, Cumhuriyet’in temel değerlerine, ulusal bütünlüğe sadakat yemini etmiş kimi milletvekillerinin yabancı parlamentoların soykırım ka-rarlarının örtülü, utangaç tasdikçisi du-rumuna düşmüş olmaları hazindir. Hele Başbakanlık başdanışmanın 1915 olay-ları için soykırım tanımını kullanması, başbakanın AP kararına ilişkin tepkisi-nin inandırıcılığını sıfırlamaktadır! İktidarıyla, muhalefetiyle kimi siyasi partilerin yeni dönemde TBMM çatısı altına davet ettikleri bazı milletvekili adaylarının peşinen soykırım iddiasında bulunmaları ise yüce meclis çatısı altın-da gösterecekleri faaliyetler hakkında yeterince fikir vermektedir! Kuşkusuz ki dışarıdaki teopolitik it-tifakla içerdeki kimi açık kimi örtülü müttefiklerinin nafile çabaları, hukuk ve bilim dışı iftiraları, tarihsel gerçek-leri değiştirmeye, Türk halkının milli di-rencini kırmaya yetmeyecektir. İstanbul Barosu Müdafaayı Hukuk geleneğinin mirasçısı olduğunun bilinciyle, çağdaş hukuk değerlerinin yılmaz savunucusu olmayı sürdüreceğini kamuoyuna say-gıyla duyurulur
SOYKIRIM İDDİALARI TÜRK HALKININ MİLLİ DİRENCİNİ KIRMAYA YETMEYECEKTİR
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
49
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
48
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonunca 22 Mart Dünya Su Günü nedeniyle dü-
zenlenen ‘Su Hakkı-Suya Erişim-de Adalet’ konulu panel, 27 Mart 2015 Cuma günü saat 13.00’da İstanbul Adalet Sarayı Konferans Salonunda yapıldı.
Panelin açılışında konuşan İstan-bul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Süreyya Turan, suyun temel bir hak olduğunu, Anayasamızda bu hakkın devletin denetiminde halkın yararına kullanılması ge-rektiğinin belirtildiğini söyledi. Bunun bir kamu hizmeti olmasının önemine değinen Turan, yaşamsal bir kaynak olan su ile ilgili politi-kaların kamu yararı ve sosyal yönü hiç dikkate alınmadan uluslarara-sı sermaye destekli politikalar ve serbest piyasa koşulları anlayışıyla belirlenmesinin birçok açıdan sa-kıncalar taşıdığını bildirdi. Ülke-mizde de su kaynaklarının çeşitli amaçlar için kullanımına yönelik talepler ve su ile ilgili duyarlılığın bir ölçüde artmaya başladığına dikkat çeken Süreyya Turan, su
hakkının küresel şirketlerin rant hesaplarına terk edilmesini doğ-ru bulmadığını, su hizmetlerinin kamu alanı dışarısına çıkarılma-sı sonucunda insanların temiz ve sağlıklı bir suya erişiminin ellerin-den alındığını anlattı.
Tek oturum halinde gerçekleştiri-len paneli İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başka-nı Av. Alev Seher Tuna yönetti.
Panelin ilk sunumunu İstanbul Ba-rosu Çevre ve Kent Hukuku Komis-yonu Sekreteri Av. Süha Fazlı Erik yaptı. Erik sunumunda, su hakkı ve konuyla ilgili ulusal mevzuat ve il-gili kurumlar hakkında bilgi verdi.
Su mevzuatımızın çok parçalı ve ülke ihtiyaçlarını bütüncül bir ba-kış açısıyla ele almayan nitelikte ol-duğunu belirten Erik, “Türkiye’de su kaynakları geliştirilmesi ve yö-netimi birçok yasal düzenlemeden etkilenmiştir. 100’den fazla kanun, KHK ve yönetmelikte su kullanımı, yönetimi ve tahsisi ile ilgili madde bulunmaktadır. Ülkemizde birçok kurum ve kuruluş tarafından yürü-
tülen su kalitesi izleme çalışmaları Su Çerçeve Direktifi’nin gereklilik-lerini sağlayamamaktadır” dedi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakül-tesi Öğretim Üyesi Dr. İzzet Mert Ertan, su hakkını uluslararası mev-zuat ve sağlıkla ilişkisi açısından ele aldı. Sağlıklı ve yeterli beslen-mede suyun önemine dikkat çeken Ertan, konuyla ilgili uluslararası mevzuat hakkında bilgi verdi. Av-rupa Birliği Su Çerçeve Direktifi-nin Avrupa Konseyi’nin ‘suyun ti-cari bir ürün olmayıp, korunması gereken doğal bir kaynak’ olduğu düşüncesinden hareketle hazırla-nıp kabul edildiğini belirten Ertan, ulusal mevzuatımızın da AB Direk-tifiyle uyumlulaştırılmaya çalışıl-dığını kaydetti. Ertan, “Sağlıklı ve temiz su, bir içecek olmanın yanı sıra gıda güvenliğinin ve gıda gü-vencesinin sağlanmasında olmaz-sa olmaz koşullarından biridir. Su güvencesi olmadığında gıda güven-cesinden, su güvenliği olmadığında ise gıda güvenliğinden söz etmek olanaksızdır” dedi
SUYA ERİŞİMDE ADALETTMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı Cevahir Efe Akçelik, İstanbul’un su kaynakları ve kirliliği konulu bir sunum yaptı. İstanbul’un su havza-larını teker teker ele alan Akçelik, havzaların giderek azalan kapasi-tesi, çevresinin yoğun yerleşime açılması ve hızla artan nüfus nede-niyle yeni su kaynakları arayışının sürdüğünü, örneğin Melen ve Sa-karya projelerinin bu amaçla ger-çekleştirilmeye çalışıldığını söyle-di. Akçelik ayrıca, Üçüncü Köprü, Üçüncü Havaalanı ve Kanal İstan-bul projelerinin de su havzalarını olumsuz etkileyeceğini ve kirliliği artıracağını bildirdi.
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık, su kullanımı ve suyun ticarileştiril-mesi konusunda bir sunum yaptı. Suya ilişkin Türk mevzuatı hakkın-da özet bilgi sunan Atalık, küresel su politikalarını belirleyen ulus-lararası aktörlerin bulunduğunu söyledi. Birleşmiş Milletlerin önce-leri suyun bir hak olduğunu kabul ettiğini, hatta 5 Haziran’ı 1972’de ‘Dünya Çevre Günü’ ilan ettiğini,
ancak Birleşmiş Milletlerin daha sonra bu görüşten vazgeçtiğini be-lirten Atalık, suyun ‘ekonomik bir değer’ olarak benimsendiğini ve bu kararla suyun piyasa koşulları-na açıldığını ve kamu hizmeti anla-yışının dışına çıkıldığını anlattı.
Dünya Su Konseyi’nin 1992 yılın-da suyu “ihtiyaç maddesi” olarak tanımlaması ve su kaynaklarına yönelik yeni liberal politikaların uygulanmasına karşı dünyanın her tarafında su hakkı mücadeleleri-nin yaygınlaştığını kaydeden Ah-met Atalık, “Oysa suya İnsan hakkı yaklaşımı ise, suyu insan hakları ve sosyal haklar çerçevesinde ele al-maktadır. Bu yaklaşıma göre temiz, yeterli ve ucuz suya ulaşabilmek temel bir insan hakkıdır. Devletler ve diğer aktörler de bu hakkın ye-rine getirilmesini sağlamakla yü-kümlüdürler” dedi.
Paneli yöneten İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Alev Seher Tuna, panel sunumlarını değerlendirdi. Sağlık, gıda, gıda güvenliği ve ekonomik ilerleme için suya ihtiyaç bulun-duğunu, suyun, sürdürülebilir kal-
kınmanın anahtarı olduğunu belir-ten Tuna şu değerlendirmeyi yaptı:
“Suyun ticarileştirilmesi, özelleşti-rilmesi, metalaştırılması çabaları yalnızca yoksulların temiz suya eri-şim hakkını tehdit etmekle de kal-mamaktadır. Yeni baraj ve santral inşaatları yüzünden dünya halkla-rını ve gelecek nesilleri mevcut su havzalarının tümüyle kaybedilme-si, havzalardaki canlı yaşamın ve gen kaynaklarının tahrip edilerek ekosistemlerin sona ermesi, tarihi ve kültürel mirasın yok edilmesi gibi telafisi mümkün olmayan teh-likelerle karşı karşıya bırakmakta-dır. Bu nedenle, yapılması ön gö-rülen ve yaşam alanlarımızı, sulak alanlarımızı yok edecek olan “akıl almaz projeler” ile 2030‘u dahi gö-remeden su kıtlığı yaşayacağımız su götürmez bir gerçektir. Suya eri-şim hakkını kısıtlayan yasal düzen-lemeler değiştirilmelidir. Sağlıklı yaşam için gereken suyu ücretsiz sağlayan belediyecilik modelleri yaratılmalıdır”.
Panel sonunda konuşmacılara bi-rer Teşekkür Belgesi verildi.
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
51
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
50
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İstanbul Barosu Lojistik ve Taşı-ma Hukuku Komisyonunca dü-zenlenen ‘Uluslararası Taşıma-
cılık, Yük Sigortaları, Rücu Davala-rı, Uzlaşma ve Tahsil Yolları’ konu-lu panel, 28 Mart 2015 Cumartesi günü saat 11.00’da İstanbul Adalet Sarayı Konferans Salonunda yapıl-dı.
Panelin açılışında konuşan Levent Büyükçolak, şirketin yaptığı çalış-malar ve elde edilen kazanımlar hakkında bilgi verdi. İstanbul Ba-rosu Lojistik ve Taşıma Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Egemen Gürsel Ankaralı ise, geniş bir alt ya-
pısı bulunan lojistiğin iyi incelen-mesi gerektiğini söyledi. Komisyon olarak daha önce düzenlenen top-
lantılarda sektöre ilişkin bir takım konuların ele alındığını belirten Ankaralı, bugünkü panelde, yük si-gortaları, rücu davaları ve uzlaşma konusunun ele alınacağını söyledi. Ankaralı, hukuk uyuşmazlıklarının çözümü yönünde yasalaşma çalış-maları yapıldığını, ihtilafların eko-nomik bir şekilde çözümünün he-deflendiğini, yargı erkine bir mü-dahale değil, ona destek olunması düşüncesinin hâkim olduğunu
bildirdi. Ankaralı, Avukatlık Yasa-sının 35. Maddesine göre arabulu-culuk yapılabildiğini, ancak bunun teorik düzeyde kaldığını, bundan böyle arabuluculuk çalışmalarının Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabu-luculuk Kanununa göre yapıldığını anlattı.
Panelin ilk oturumunu Axa Sigorta A.Ş. Avukatı, İstanbul Barosu Lojis-tik ve Taşıma Hukuku Komisyonu Üyesi Av. Cem Congar yönetti. Con-gar bu oturumda Belçikalı Barbuss Europe Arabuluculuk firmasından iki uzmanın sunum yapacağını be-lirtti. David Goris ve Mario Gazıglıa adlı uzmanlar rücu davalarına iliş-kin ortak bir sunum gerçekleştirdi-ler. Rücu davalarını uluslararası bir bakış açısıyla ele almak gerektiğini belirten uzmanlar, bu davalara iliş-kin uluslar arası içtihatların dina-mik bir yapıya sahip olduğunu, bu nedenle her rücu davasının değiş-kenlik gösterdiğini vurguladılar. Uzmanlar rücu davalarına ilişkin verdikleri genel bilgilerden sonra, geçmişte üzerinde çalıştıkları rücu davalarına ilişkin örneklerle ilgili ayrıntılı bilgi verdiler.
YÜK SİGORTALARINDA RÜCU DAVALARI
Panelin ikinci oturumunu İstanbul Barosu Lojistik ve Taşıma Hukuku Komisyonu Üyesi Av. Mehmet Kaya yönetti.
Bu oturumda konuşan Prof. Dr. Nuray Ekşi, uluslararası eşya taşı-ma sözleşmelerinde uygulanacak hukuk hakkında bilgi verdi. Ulus-lararası taşımacılıkta yük hangi ülkeden taşınacaksa o ülke huku-kunun iyi bilinmesi gerektiğinin
altını çizen Ekşi, o ülke hukuku iyi bilinmediğinde açılacak davada güçlüklerle karşılaşmanın doğal olduğunu bildirdi. Ekşi, bu görü-şüne ilişkin örnekler sundu ve Yar-gıtay kararlarına gönderme yaptı. Taşıma sözleşmelerinde yaşanan-lara da dikkat çeken Nuray Ekşi, sözleşme kapsamını iyi bilmenin yetmediğini, sözleşme eklentileri-nin farkında olunması gerektiği-ni, aksi halde ‘eklentiden haberim
yok’ deme şansının bulunmadığını belirtti. Ekşi, konuşmasının bir bö-lümünde taşımacılığı düzenleyen uluslararası konvansiyonlar hak-kında bilgi verdi.
Oturumun son konuşmacısı Prof. Dr. Pınar Akan, uluslararası deniz ve sigorta hukukuna ilişkin ihti-laflarda arabuluculuk uygulaması ve ihtilafın çözüm yolları konulu bir sunum gerçekleştirdi. Hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk, tahkim ve yargı yoluyla çözüm-lendiğinin altını çizen Akan, bu sistemlerin avantaj ve dezavantaj-ları üzerinde durdu. Konuşmasının ikinci bölümünde arabuluculuk sistemini ele alan Pınar Akan, ara-buluculuk sisteminin özelliklerini ve arabulucuda bulunması gere-ken özellikleri sıraladı. Akan, ara-buluculuğu ‘çok zor bir iş’ olarak niteledi.
Oturum sonunda konuşmacı ve yö-neticilere birer plaket verildi.
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
53
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
52
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Türkiye Barolar Birliği Çev-re ve Kent hukuku Komis-yonunca, Çanakkale’de
4 – 5 Nisan 2015 tarihlerinde dü-zenlenen “Çanakkale-Balıkesir 1/100.000’lik İmar Planı ve Getir-dikleri” konulu bir çalıştay yapıldı.
Çanakkale Barosunun ev sahipli-ğinde yapılan Çalıştay’a İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Ko-misyonu da destek verdi.
Çalıştayın ilk oturumunda yapılan sunumlarda Çanakkale-Balıkesir 1/100.000’lik İmar Planında ta-lana açık projeler mercek altına alındı. Çalıştayın ikinci oturumun-
da Planın enerji, maden ve sanayi sektörleri açısından bölgeye etki-leri konuşuldu.
Çalıştayda bilim insanları ve uz-manların yaptıkları konuşmalarda, planın yalnızca Çanakkale ve Balı-kesir bölgelerini ilgilendirmediği, planın tüm Marmara bölgesinde düşünülen büyük bir planın yal-nızca bir parçası olduğu ve bunun en büyük kanıtının da bölgeye ya-pılacak köprü ve duble yollar ile al-tın ring diye tabir edilen bir hattın, bölgeye kurulacak termik santral-ler ve altın madeni işletmelerinin sevkiyatı için olduğu ifade edildi.
Çalıştaya, Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı ve Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Av. Ali Ara-bacı, Çanakkale Barosu Başkanı Av. Bülent Şarlan, Çanakkale Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av.
Dilek Gür Sağır, Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Ko-misyonu üyeleri, İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı ve Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu üyesi Av. Alev Seher TUNA, Komis-yon Başkan Yardımcısı Av. Cevahir KILIÇ ve Komisyon üyesi Av. Necati YILDIRIM da katıldı.
Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu üyeleri Çalıştayın ardından Akkuyu Nük-leer Santrali’nin reklamının bu-lunduğu panoların önünde yapılan eyleme katılım sağlayarak destek verdiler.
Komisyon üyeleri, 5 Nisan Pazar günü bölgede saha gezisi yaptılar. Üyeler Çan’ın Karadağ ve Dondur-ma köyünü ziyaret ettiler ve ziya-rette, aktivist Mustafa Önder, Hicri Nalbant, Dondurma Köyü Muhtarı altın madeni arama ve Çan termik santralinin tarıma ve çevreye ver-diği zararlara karşı verilen müca-deleleri anlattılar.
Son dönemde Akdeniz Foku’nun da bölgede yaşadığının tespit edil-diği Karabiga’yı da ziyaret eden üyeler Karabiga Temiz Doğa Der-neği Başkanı Aslı Badem’den böl-gede, sahil şeridindeki Bekirli Ter-mik Santrali, Cenal Termik Santrali ve Cenal Atık Depolama Sahası ile ilgili verilen mücadele hakkında bilgi aldılar.
Çanakkale Bölgesi’ndeki incele-melerini tamamlayan komisyon Başkan ve üyeleri bölgedeki ekolo-jiyi tehdit eden tüm projelere karşı verilecek hukuki mücadeleler için Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu olarak her zaman destek vereceklerini ifade ettiler.
ÇANAKKALE YÖRESİNE İLİŞKİN ÇEVRE ÇALIŞTAY’I
GEÇEN YIL ADLİ YARDIMA 15 BİN KİŞİ BAŞVURDU
İstanbul Barosu Adli Yardım Bürosunun çalışmaları HABERTÜRK Televizyonu tarafından haberleştirildi. Ha-ber, televizyonun 24 Şubat 2015 Salı günü saat 17.00’da haber bülteninde yayınlandı. Programda İstanbul Barosu Kadın ve Çocuk Haklarından sorumlu Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan Adli Yardım çalışmaları hakkında bilgi verdi.
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
55
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
54
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Makine Mühendisleri Odası (İSİG), Yıldız Teknik Üni-versitesi’nin (YTÜ) Davut-
paşa Yerleşkesi’ndeki Kongre ve Kültür Merkezi’nde, son dönemde artan iş cinayetlerinin ve iş güven-liğinin tartışıldığı bir sempozyum düzenledi. Sempozyumun yapıldı-ğı salonun girişine iş cinayetlerin-de yaşamını kaybedenler ve işçi çocukların fotoğrafları asılırken, sempozyuma, çok sayıda kişi ka-tıldı.
Sempozyumda ilk olarak “İş güven-liği uzmanları ve işyeri hekimleri-nin çalışma yaşamında karşılaştığı sorunlar ve çözüm önerileri” başlı-ğı ele alındı.
İstanbul Barosu temsilcisi Av. Sü-reyya Turan , Türkiye’de özellikle Avrupa Birliği (AB) süreci ile bir-likte devletin çıkardığı yasalar kap-
İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARI VE İŞYERİ HEKİMLERİNİN ÇALIŞMA YAŞAMINDA KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR VE ÇÖZÜM
ÖNERİLERİ
samında iş yerindeki can güvenliği-nin sağlandığını, ancak bunun uy-gulamalara yansımadığını söyledi. Turan, “Önemli olan yasaları çıkar-mak değil önemli olan insan sağlı-ğını ve can güvenliğini önemseyen zihniyetleri oluşturmaktır “ dedi. İstanbul Tabip Odası temsilcisi Lütfi Alpsoy, Türkiye’de binlerce insanın meslek hastalıklarından öldüğünü ancak bu verilerin is-tatistiklere yansımadığına dikkat çekerek, bir hastalığın meslek has-talığı olarak adledilmesine ilişkin sürecin çok zorlu olduğunu söyle-di. Çalışanların büyük bir kısmının meslek hastalıklarına maruz kal-dıklarına bunu fark etmediklerine değinen Alpsoy, “Türkiye’de bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilmesi çok zaman ve zah-met isteyen süreçler istiyor. Ancak,
meslek hastalığı olarak kabul edil-diğinde hastalıkla ilgili hukuki sü-reçler de daha hızlı ilerlenebiliyor, hak arama mücadelesi kolaylaşı-yor” dedi.
Makine Mühendisleri Odası Tem-silcisi Bedri Tekin, Türkiye’de bin-lerce insanın meslek hastalıkları ve iş cinayetleri nedeni ile yaşamını kaybetmesine rağmen cezaevinde sadece 80 iş sağlığı uzmanının bu-lunmasının dikkat çekici olduğunu söyleyerek, “Türkiye’de iş sağlığı uzmanları da yeterli derecede işini yapmıyor ancak çok azı ceza alı-yor. Bunun yanında patronlar ve sermaye sahipleri hiç ceza almıyor neredeyse. Bu da büyük bir sorun. Ülkenin demokrasi sorunu aslında ülkenin işçi ve emekçi sorunları ile paralellik gösteriyor” diye konuştu.
İstanbul Barosu Başkanlığınca düzenlenen ‘3 Mart 1924, hilafe-tin Kaldırılması’ konulu toplantı 2 Mart 2015 Pazartesi günü saat 16.00’da Baro Kültür Merkezi Konferans Salonunda yapıldı.
Toplantının açılışında konuşan İstanbul Barosu Genel Sekrete-ri Av. Hüseyin Özbek, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan 3 Mart Devrim yasalarıyla, Hi-lafetin kaldırıldığını, Öğretim Birliği’nin kabul edildiğini, Şer’i-ye-Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletlerinin kaldırıl-dığı söyledi.
3 Kasım 2002 tarihi sonrasında Türkiye’yi çıkmaz bir sokağa so-kan gelişmeleri iyi değerlendire-bilmek için 1920’lere gidilmesi ve o günlerde yaşananların iyi değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Özbek, Saltanatın ve hilafetin kaldırılması, o tarihler-de TBMM’de yapılan tartışmalar birbirinden bağımsız olarak ele alınamayacak konular olduğunu bildirdi.
Günümüzde 90 yıllık cumhuriyet döneminin miadı dolmuş bir sis-tem olarak görüldüğünü belirten
HİLAFETİN KALDIRILMASI İSLAM TARİHİNDE GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK DEVRİMDİR
Hüseyin Özbek, bunun yerine bize dayatılan, önerilen ve genç kuşaklara şırınga edilen bir dü-şünce bulunduğunu kaydederek şöyle dedi:
“Osmanlı sistemi daha iyiydi, bu-günkü sitem kötü; saltanat daha iyiydi, cumhuriyet kötü; hilafet daha iyiydi, laik sistem kâfirlik ve son derece kötü benzeri, bizim kuşağa gülünç gelen ve ciddiye almayacağımız konular, eğitim müfredatı olarak ilk, orta, lise ve üniversitelerde ders programı olarak okutuluyor”.
Bugünkü çağdaş hukuk yerine, bağımsız, laik, yargı sistemi yeri-ne, şeriat referanslı bir model da-yatılmaya çalışıldığını ifade eden Özbek, “Bugün Türkiye’nin önü-ne konulan bir hilafet, saltanat modeli var, tekçi bir model var. Çağdaş demokrasi ve hukuk sis-temi yerine, bir yerlere biat etme, ona inanma, ona iman etme ve onun yaptıklarını sorgulamama, bir itaat ruhu içinde teslim olma telkin ediliyor topluma. Cumhu-riyetin kuruluşundan neredeyse 100 yıl sonra bir ortaçağ modeli, Asr-ı Saadet gibi parlatılarak top-luma dayatılıyor. Toplum böylesi
Toplantının konuk konuşmacısı Araştırmacı Yazar Orhan selim Kocahanoğlu, konuşmasında 3 Mart 1924’de kaldırılan hilafetin arka planının iyi değerlendiril-mesi gerektiğini belirtti ve hilafe-tin kaldırılmasını “İslam tarihin-de gelmiş geçmiş en büyük dev-rim” olarak niteledi.
Saltanat ve hilafetin kaldırılma-sına ilişkin yapılan çalışmaları, tartışmaları, kavgaları belgelere dayanarak anlatan Kocahanoğlu, 1 Kasım 1922’de saltanatın ka-nunla kaldırıldığını ancak hilafe-tin padişahın üzerinde kaldığını, Vahdettin yurt dışına kaçınca halifeliğin Abdülmecit’e geçtiğini bildirdi.
Osmanlı sultanlarının Batı kralla-rı gibi sadece dünyevi işlere ba-kan sultanlar olmadığını, uhrevi işlere de baktıklarını, Yavuz Sul-tan Selim’in Mısırı fethiyle hilafe-tin Osmanlı sultanlarına geçtiğini hatırlatan Kocahanoğlu, hilafet sisteminin Cumhuriyetle bağda-şır bulunmadığını, Yavuz Selim hilafeti nasıl Mısır’dan zorla al-dıysa, Mustafa Kemal’in de hilafe-ti zorla kaldırdığını söyledi.
Muhafazakâr düşüncenin eksil-meden günümüze kadar geldiğini ve bugün ülkeyi yönetenlerin de bu zihniyette olduklarını belirten Kocahanoğlu, cumhuriyet karşıtı kişilerin zihinlerinde hilafeti geri getirme düşüncesinin yattığını, bunların dinci kültürden beslen-diklerini sözlerine ekledi.
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
57
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
56
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İSTANBUL BAROSU ÇOCUK HAKLARI MERKEZİ
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
23 NİSAN’I KUTLAMAK!
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle bir bildiri yayınladı.
Bildiride: “ÇOCUKLARIN ULUSAL VE ULUSLARARASI YASALARDA KENDİLERİNE TANINAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ KULLANABİLE-CEĞİ, YETENEKLERİNE, İHTİYAÇLARINA GÖRE SAĞLIKLI BİR Bİ-ÇİMDE YAŞAYABİLECEĞİ BAYRAM DOLU GÜNLERE DİYORUZ” de-nildi.
Çocuk Hakları Merkezi’nin bildirisi şöyle:
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak,
23 Nisan Çocuk Bayramında
Yapılan tüm yasal düzenlemelere, adli ve idari uygulamalara, bilinç-lendirme çabalarına rağmen; temel çocuk hak ve özgürlükleri, ya-şam ve gelişme hakkı ihlal edilen, ayrımcılığa maruz kalan, işkence gören, özgürlüğünden yoksun bırakılan, fiziksel, cinsel, duygusal, ekonomik istismara maruz kalan, erken evlendirilen, eğitim hakkın-dan yoksun kalan, oyun oynayamayan, çalışan, engelli, hasta, yoksul, şiddete uğrayan, her türlü ihmal ve istismara maruz kalan çocuklar, varlığını sürdürdüğü sürece, bayram kutlaması yapmaya satırlar ye-tersiz gelse de diyoruz ki;
Çocukların ulusal ve uluslararası yasalarda kendilerine tanınan hak ve özgürlükleri kullanabileceği, yeteneklerine ihtiyaçlarına göre sağlıklı bir biçimde yaşayabileceği bayram dolu günlere diyoruz.
‘’…Çocuklar bakıyorlar, gözlerinde mavilik,Bize bakıyorlar çocuklar, bir deri bir kemik.Çocuklar tutamıyorlar ellerinde oyuncakları,Çocuklar, koşamaz olmuş bacakları.Bakıyorlar her akşam elimize,Bir şey sormak ister gibi hepimize.Benizleri sapsarı, hasta.Çocuklar bedbaht bu yaşta.Kim getirip koymuş onları yanımıza,Bakıyorlar çizgi çizgi alnımıza… ’’Ziya Osman Saba
Staj Eğitim Merkezi yeni eğitim dönemi 2 Mart 2015 Pazarte-
si günü İstanbul Barosu Bakırköy hizmet biriminde düzenlenen Açı-lış Dersi ile başladı.
SEM EĞİTİMLERİ DEVAM EDİYOR
Anadolu Yakası Staj Eğitim Mer-kezinde yeni eğitim dönemi
02 Mart 2015 Pazartesi günü saat 14.30’da Türkan Saylan Kültür Merkezi Konferans Salonunda ya-pılan törenle başladı.
Açılışta konuşan Staj Eğitim Mer-kezi Yürütme Kurulu ÜyesiAv. Dr.
Toplantının açılışında konuşan Staj Eğitim Merkezi Yürütme Kurulu Başkanı Av. Muazzez Yılmaz, Tür-kiye Barolar Birliğinin Staj Yönet-meliğine göre, stajyerleri mesleğe hazırladıklarını söyledi. Avukat-ların, avukatlık hukuku ve meslek
ilkelerini çok iyi bilmeleri gerekti-ğine vurgu yapan Yılmaz, stajyer-leri mesleğe hazırlamak için elden gelen her şeyin yapıldığını bildirdi.
Açılış Dersinde İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Necmi Şimşek stajyer avukatlara hitap etti. Şimşek, hukuk sisteminde yaşanan sorunlara değindiği ko-nuşmasında stajyer avukatların sorunların çözümü konusunda du-yarlı olmalarını istedi. Toplantının ardında stajyer avukatlar için ta-nışma kokteyli düzenlendi.
ANADOLU YAKASI SEM EĞİTİM DÖNEMİ BAŞLADI
Cengiz Abbasgil Stajyerlere mes-lek hayatlarında dikkat etmeleri gereken konularda aydınlatıcı bil-giler sundu. Baro dergisinde ya-yınlanmış olan yazısından kısaca bahsetti
Daha sonra söz alan Staj Eğitim Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi-
Av. Seyit Usta, kendisini tanıttı ve mesleğiyle ilgili bazı anılarını paylaştı. Stajyerlere bazı öğütler-de bulunan Usta, hâkim, savcı ve avukatların meslektaş olarak aynı geminin insanları olduklarını, ko-num olarak farklı görev yapsalar da temelde adalet için çalıştıklarını belirterek, meslektaşlar arasında asgari nezakete önem vermelerini istedi. Usta, avukatlık mesleğinde kalacaklar için uzmanlaşmanın ge-reğini vurguladı ve seçilecek alan-da derinleşmek için kararın staj aşamasında verilmesinin daha ya-rarlı olabileceğini anlattı
EĞ
İTİM
59
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
SO
SY
AL
ET
KİN
LİK
LER
58
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Staj Eğitim Merkezinin yeni dönem açılışı 23 Mart 2015 Pazartesi günü saat 13.00’da
İstanbul Barosu Bakırköy Hizmet Biriminde gerçekleştirildi.
Toplantının açılışında konuşan SEM Yürütme Kurulu Başkanı Av. Muazzez Yılmaz, stajyer sayısının giderek arttığını ve 3650 adaya ulaştığını, halen hukuk fakültele-rinde 48 bin öğrencinin eğitim gör-düğünü, gelecek beş yıl içinde bun-lar mezun oldukları takdirde halen 85 bin olan Türkiye’deki avukat sayısının %50 oranında artacağını söyledi.
Mesleğin geleceği ve kalitesi açı-sından bunun sıkıntı yaratacağını belirten Yılmaz, ancak karamsar-lığa kapılmadıklarını, avukatlığın bir mücadele mesleği olduğunu ve bu sorunun üstesinden gelmek için çalışacaklarını bildirdi.
Dönemin ilk dersini geçmiş dö-nem SEM Yürütme Kurulu Başka-nı Av. Mustafa Şeref Kısacık verdi. Kısacık, İstanbul Barosu Staj Eği-tim Merkezinin kuruluşundan bu yana içinde bulunduğunu, bura-nın Türkiye’nin en donanımlı Staj Eğitim Merkezi olduğunu ve kendi alanında en iyi olan eğitmenlerin gelecekteki meslektaşlarını ye-tiştirmek için çaba harcadıklarını söyledi.
Stajın çeşitli aşamalarını anlatan, avukat yanında ve adliyede yapı-lan stajlarda gözlemlediği yanlış-ları hatırlatan Şeref Kısacık, stajyer avukatlara, yaşamı boyunca edin-
AVUKATLIK ÖZGÜN VE ÖZGÜR BİR MESLEKTİR
diği deneyimleri aktardı ve onlara öğütlerde bulundu.
Kısacık bu arada, avukatların belli bir alanda uzmanlaşmaları, kendi bürolarını açmaları ve büro yeri seçerken dikkatli olmaları, sosyal hayattan kopmamaları uyarısında bulundu. Kısacık, tek bir iş yerine, tek bir iş koluna bağlı kalmanın sakıncalarına dikkat çekti. Kısacık ayrıca, avukatların meslek örgütü baroyla ilişkilerini koparmama-larını salık verdi, hatta baronun komisyon ve merkezlerinde görev alarak yeni şeyler öğrenmenin, iliş-kiler kurmanın yararları üzerinde durdu.
YARGININ VAZGEÇİLMEZ UNSURUYUZ
HUKUK TARİHİNİ AVUKATLAR YAZAR
İstanbul Barosu Anadolu Yakası yeni SEM eğitim döneminin açı-lışı 6 Nisan 2015 Pazartesi günü
saat 14.00’da Maltepe Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezinde yapıldı.
Toplantının açılışında konuşa SEM Yürütme Kurulu Üyesi Av. Seyit Usta, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesi ola-yında avukatların bir ilgisi bulun-
madığını, bunun bir terör eylemi olduğunu söyledi. Bu olayın avu-katlara mal edilmesinin çok yanlış olduğunu vurgulayan Usta, avukat-ların yargı faaliyetinin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu belirtti.
Daha sonra toplantının konuk ko-nuşmacısı Hâkim Mahmut Çele-bi söz aldı. Çelebi, hâkim, savcı ve avukat arasında hiçbir fark bulun-madığını, yargıda kimsenin kim-
seden üstün olmadığını ve mes-lektaş olduklarını belirtti. Çelebi, konuşmasının devamında kendi yaşamından örnekler verdi ve genç avukatlara bazı öğütlerde bulundu.
Toplantıda, SEM Yürütme Kurulu üyeleri Av. Dr. Cengiz Abbasgil, Av. Elif Görgülü, Av. Sinan Nai-poğlu da hazır bulundu.
İstanbul Barosu Staj Eğitim Mer-kezince düzenlenen yeni eğitim döneminin açılış toplantısı 13
Nisan 2015 Pazartesi günü Baro-nun Bakırköy Hizmet Birimi Kon-ferans salonunda yapıldı.
Staj Eğitim Merkezi Yürütme Ku-rulu Başkanı Av. Muazzez Yılmaz açılışta yaptığı konuşmada, stajda meslek ilke kuralları ile uygulama-da avukatlık konusuna ağırlık ve-rildiğini söyledi.
İlk derste konuşan İstanbul Barosu
Başkan Yardımcısı Av.MehmetDu-rakoğlu konuşmasında, avukatlığı bir usta çırak ilişkisi, bir bayrak ko-şusu olarak niteledi.
Meslek sevgisini babasından aldı-ğını belirten Durakoğlu, bir avu-kat için en önemli şeyin bilgi açlığı olduğunu ve bu açlığın hiç bitme-diğini söyledi. Babasından kalan Erika marka daktilosuyla mesle-ğe giriş günleri, darbe dönemleri, bu dönemlerde yaşanan acılarla ilgili geniş bir perspektif çizen Mehmet Durakoğlu konuşması-nı şöyle tamamladı: “Biliyorum ki hukuk tarihini avukatlar yazar ve ben o tarihin yazılmasında avukat olarak etkin bir rol almayabilirim, yoksa borçlanırım. Adalet adına, hukuk adına, savunma adına mü-cadele edenler var, içerde yatanlar, yaşamını karartanlar ve bu uğur-
da ölenler var, borçlanırım onlara. Borçlanmadan yaşamak gerektiğini düşünüyorum”.
EĞ
İTİM
61
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
EĞ
İTİM
60
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezince düzenlenen yeni eğitim döneminin açılış top-
lantısı 20 Nisan 2015 Pazartesi günü Baronun Bakırköy Hizmet Birimi Konferans salonunda ya-pıldı. Staj Eğitim Merkezi Yürütme Ku-rulu Başkanı Av. Muazzez Yıl-maz açılışta yaptığı konuşmada, staj döneminde yapılacak eğitim çalışmaları hakkında bilgi verdi. İyi bir staj eğitimi verilmesi için elden gelen her olanağı kullanıl-dığını belirten Yılmaz, staja baş-vuruların her yıl giderek arttığı-nı, bu yıl 3600 kişinin başvurdu-ğunu, kalabalık sınıflarda eğitim yapılmak zorunda kalındığını, bu nedenle mağduriyet yaşanmama-sı için sabah dersleri koydukları-nı söyledi. Avrupa standartların-da bir eğitim için pek çok engel bulunduğuna dikkat çeken Muaz-zez Yılmaz, Almanya, Belçika, Gü-ney Kore, ABD ve İngiltere’deki staj eğitiminden örnekleri verdi. Açılışta ilk dersi veren konuk ko-nuşmacı İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Prof. Dr. Serap Keskin Kiziroğlu, avukatlığın adaleti sağlayan bir meslek oldu-ğunu belirtti ve “Avukat olmadan adalet olmaz, adalet olmadan da adalet sarayı olmaz” dedi.
Konuşmasında avukatlık mesle-ği, hukuk devleti ve hukukun iç-selleştirilmesi konuları üzerinde duran Kiziroğlu, “Hukuk ve etik birbirlerine çok bağlı kavramlar-dır. Hukuk herkes için geçerli de-ğerler bütünüdür. Bunu uygula-
ADALETİ SAĞLAYAN BİR MESLEK
yan avukat iyi hukukçudur. Ada-leti vicdandan ayrı düşünemeyiz. Vicdansız kişiden hukukçu ol-maz. Vicdanınızı unuttuğunuzda da siz artık hukukçu değilsiniz” dedi. Serap Keskin Kiziroğlu, Hâkimin tarafsız ve bağımsız olduğunu, hâkimin etik değerleriyle avukat ve savcının etik değerlerinin aynı olmadığına vurgu yaptı. Kiziroğ-lu, konuşmasında stajyer avukat-lara da bazı öğütlerde bulundu. ‘Çaylaklık’ dönemini iyi değer-lendirenlerin mutlaka iyi avukat olacaklarını, bu mesleği gönül-den yapanların da adalet savaş-çısı olacaklarını belirten Kiziroğ-lu konuşmasını şöyle sürdürdü: “Meslekte geçen ilk yıllar yeniden öğrenme yıllarıdır. Staj dönemin-de ve mesleğin ilk yıllarında fa-kültede öğrendiklerinizin nasıl uygulanacağını öğreniyorsunuz. Size verilen her işten bir şeyler öğ-renmeye çalışın. Her şeyi sorgula-yın ve sorgulamaktan vazgeçme-yin. Karşınızdaki insanı anlamaya çalışın. Dosyada yazılı her ismin kanlı canlı birer insan olduklarını unutmayın. Bilmediğinizin farkın-da olun. Bilgi açlığınızı giderdiği-nizi sakın sanmayın. Hayat dina-mik ve hayatta her gün yeni şeyler oluyor.”
KADINLARI BİLİNÇLENDİRME SEMİNERİ
Türkiye Yardımseverler Der-neği (TYS) Beyoğlu Şubesi, kadınlara uygulanan şiddet
konusunda bir seminer düzenledi. Seminerde, erkeklere “Adam ol” nasihati verilirken kadınlara da oklava ile çeşitli hediye paketleri dağıtıldı
ATATÜRK’ün talimatıyla kurulan
ve bu yıl 87. kuruluş yıldönümü-nü kutlayan Türkiye Yardımsever-ler Derneği’nin Beyoğlu Şubesi, 8 Mart Dünya kadınlar Günü nede-niyle şiddet konusunda kadınları bilinçlendirmek amacıyla düzenle-nen seminer, Gezi olayları sırasın-da evine ekmek almaya giderken başından gaz fişeği ile yaralanıp 269 gün sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın okulunda gerçek-leşti.
Etkinlikte konuşan İstanbul Baro-su Yönetim Kurulu Üyesi Av. Ay-deniz Alisbah Tuskan, erkeklere yönelik ilgi çekici sözler söyledi. Tuskan, “Kadını dövme! Küfür etme! Öldürme! Gazoz olma adam ol demiyorum çünkü erkeği çağrış-
tırıyor. Ben insan ol diyorum” dedi.
Tuskan, kadınlara da yardım iste-mekten yılmamaları gerektiğini, emniyet güçleri olmuyorsa sosyal hizmetleri, baroları aramalarını, mutlaka yardım edileceğini vurgu-ladı.
Etkinliğe katılan kadınlara oklava ile çeşitli hediye paketleri dağı-tıldı. TYS Beyoğlu Şubesi Başkanı Saadet Suyolcu, “Oklava geçmişten bugüne kadar kadınların yemek yaparken demirbaşı olmuştur. Biz de oklava hediye ederek hem ev işlerinde tuzumuz olsun hem de dayağa karşı aba altından sopa gösterme olsun diye böyle bir ironi yapmak istedik” dedi.
EĞ
İTİM
63
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
EĞ
İTİM
62
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
HA
BE
RL
ER
64
HA
BE
RLE
R
65
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
İzmir Barosunca bu yıl 2-5 Ni-san tarihleri arasında düzenlenen 5 Nisan Avukat Spor Oyunları KU-PAV 2015 turnuvasında İstanbul Barosu United Basketbol takımı ev sahibi İzmir Barosu basketbol takı-mını yenerek şampiyon oldu.
KUPAV 2015 turnuvası bu yıl fut-bol, basketbol ve voleybol katego-risinde yapıldı. Karşılaşmalar Buca Arena Futbol Stadyumu, İzmir 9 Eylül Üniversitesi Futbol Sahası ve spor salonlarında gerçekleşti.
KUPAV 2015 turnuvasına İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri ve Konya ba-rosundan ikişer takım erkek bas-ketbol turnuvasına katıldı. Sonuçta İstanbul Barosu United Basketbol takımı İzmir Barosu Basketbol takımını yenerek şampiyon oldu. Kadın Voleybol takımları arasında yapılan mücadelede İzmir Barosu Kadın Voleybol takımı birinci, İs-tanbul Barosu Kadın Voleybol takı-mı ise ikinci oldu.
Futbol kategorisinde İstanbul Ba-rosu 3, Ankara Barosu 2, İzmir Barosu 2, Bursa Barosu 2, Adana, Sakarya, Gaziantep, Muğla ve An-talya baroları birer takımla müca-dele ettiler. Bu kategoride Anka-ra Barosu takımı şampiyon oldu. İstanbul Barosu Futbol takımı ise çeyrek finale yükselerek turnuvayı altıncı olarak tamamladı.
İSTANBUL BAROSU’NUN UNITED BASKETBOL TAKIMI ŞAMPİYON OLDU
AVUKATLIK KİMLİĞİ ÖSYM’NİN TÜM SINAVLARINDA GEÇERLİ
Danıştay 8. Dairesinin iptal kararından sonra ÖSYM Yö-netim Kurulu da Danıştay ka-
rarına uyarak avukat kimliklerinin ÖSYM’nin tüm sınavlarında geçerli olmasını kabul eden bir karar aldı.
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir imzalı yazı şöyle:
‘İstanbul Barosu Başkanlığına,
İlgi: Danıştay 8. Daire Başkan-lığının 28/11/2014 tarihli ve 2013/2300 E., 2014/9299K. sayılı kararı
Danıştay 8. Daire Başkanlığının 28/11/2014 tarihli ve 2013/2300 E., 2014/9299K. sayılı iptal kararı-nı yerine getirmeye yönelik olarak Merkezimiz Yönetim Kurulunun 26/02/2015 tarihli ve 2015/03.10 sayılı kararı ile Türkiye Barolar Birliğinden Avukat Kimlik Belge-sine sahip avukatların TC kimlik numaraları ile Avukat Kimlik Belge numaraları ve tanımayı sağlaya-cak standart çipli kimlik belgesi formunun talep edilmesine ve bu bilgilerin adayın sınava giriş bel-
gesine yazılması kaydı ile Türkiye Barolar Birliği Avukat Kimlik Bel-gesi ile sınava girebilmelerine ka-rar verildiği hususunu bilgilerinize sunarım.
Prof. Dr. Ali DEMİRBaşkan
NOT: Söz konusu Danıştay kararının tam metni ile haberi internet site-mizde ve Baro Bülteninin Ocak-Şu-bat sayısında yer almaktadır.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi verdiği kararla vekâlet ücret sözleşmele-rinden kaynaklanan davalar için görevli mahkemelerin, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında Tüketici Mah-kemeleri olduğuna hükmetti.
İstanbul 2. Asliye Hukuk Mah-kemesi, önüne gelen vekâlet uyuşmazlığı davasında Tüketici Mahkemesinin görevli olduğunu belirterek görevsizlik kararı verdi. Mahkeme, gerekçesinde ‘6502 Sa-yılı Kanun’un 3/L maddesinde mal veya hizmet piyasalarında kamu
tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla ha-reket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasın-da kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve ben-zeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem ile her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağına dair düzenleme yapılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık vekâlet üc-ret alacağının iadesine dayalı olup belirtilen yasa maddesi gereği Tü-keticinin Korunması Hakkındaki
kanun kapsamında kaldığından davaya bakmaya tüketici mahke-mesi görevlidir, hükümleri yer aldı.
Görev ile ilgili düzenlemelerin dava şartı olduğunu da vurgulayan mahkeme resen konuyu gözeterek, HMK m.138 doğrultusunda görev yönünden ret kararı verdi.
6502 Sayılı Kanun gereğince ticari amaçla faaliyet gösteren ve tüke-tici tanımına girmeyen müvekkil-ler ile avukatlar arasındaki ücret uyuşmazlıkları ise Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmeye de-vam edilecek.
Avukatların, vekili olmadıkları şahıslar hakkında açılmış dava ve icra takibi bulunup bulunmadığı hususunda sorgulama yapılması yönündeki taleplerinde usule ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı bildirildi. Bu tespit, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel müdürlüğünce yapıldı. Konu, Türkiye Barolar Birliğinin 20 Şubat 2015 tarih ve 2015/17 sayılı duyurusuyla tüm barola duyuruldu.
Avcılar Kent Konseyi Hukuk Çalışma Grubu’nun düzenlediği “Şiddete Dur De!” konulu toplantıya İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av.Aydeniz Alisbah Tuskan konuşmacı olarak katıldı.
Açılış konuşmasını Avcılar Belediye Başkanı Dr. Handan Toprak yaptı. Toplantıya Hukuk Çalışma Grubundan Av. Emine Hanta, Av.Tülay Doğan ve Av.Zeynep Çekmen katıldı. Toplantıyı Av. Emine Hanta yönetti. Av.Aydeniz Alisbah Tuskan şiddet nedenleri ve şiddeti önlemek için gerekenler üzerinde durdu.
Türkiye Barolar Birliği Tahkim Yönergesi, TBB Yönetim Kurulu’nun 21 Kasım 2015 günlü toplantısında kabul edildi.Türkiye Barolar Birliğinden verilen bilgiye göre, hakem ücretleri ve masraf avansı henüz belli olmamakla birlikte hakem listesine yazılmak isteyen meslektaşlarımız özgeçmişleriyle birlikte Birliğe başvurabilecekler.
TAHKİM HAKEMİ OLMAK İSTEYENLER…
HA
BE
RL
ER
66
HA
BE
RLE
R
67
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
BARO BİNASI İÇİN FİRMA TANITIM DOSYASI ALIMI BAŞLADI
Türkiye Barolar Birliği tarafından İstanbul Barosu’nun binası ile ilgi-li firma tanıtım dosyası alımı için www.barobirlik.org.tr sitesinde ilan yayınlanmıştır. İlan aşağıdaki gibidirBİRLİĞİMİZ TARAFINDAN İSTAN-BUL BEYOĞLU ASMALI MESCİT MAHALLESİ PAFTA: 2 ADA: 316 PARSEL: 20’ DE YAPTIRILACAK İN-ŞAATIMIZ İÇİN ÇAĞRI PORTFÖYÜ OLUŞTURMAK AMACIYLA, FİRMA TANITIM DOSYASI ALINACAKTIR. Firmalar başvuru esnasında;1. Başvuru Dilekçesi (Türkiye Baro-lar Birliği Başkanlığı’na),2. Firma iletişim bilgileri,3. Firmanın kayıtlı olduğu Ticaret ve/veya sanayi odasından ya da es-naf ve sanatkâr odasından veya ilgili meslek odasından, içinde bulundu-ğumuz yılda alınmış, odaya kayıtlı olduğunu gösterir belge, a. Gerçek kişi olması halinde, kayıtlı olduğu Ticaret ve/veya Sanayi Oda-sından ya da Esnaf ve Sanatkâr Oda-sından veya ilgili meslek odasından, ilan tarihinin içinde bulunduğu yılda alınmış, odaya kayıtlı olduğunu gös-terir belge,b. Tüzel kişi olması halinde, kayıtlı bulunduğu Ticaret ve/veya Sanayi Odasından, ilan tarihinin içinde bu-lunduğu yılda alınmış, tüzel kişiliğin odaya kayıtlı olduğunu gösterir belge,4. İmza Beyannamesi veya İmza Sir-küleria. Gerçek kişi olması halinde, noter tasdikli imza beyannamesib. Tüzel kişi olması halinde, ilgisine göre tüzel kişiliğin ortakları, üyele-ri veya kurucuları ile tüzel kişiliğin yönetimindeki görevlileri belirten son durumu gösterir Ticaret Sicil Gazetesi, bu bilgilerin tamamının bir Ticaret Sicil Gazetesinde bulun-maması halinde, bu bilgilerin tümü-nü göstermek üzere ilgili Ticaret Sicil Gazeteleri veya bu hususları göste-ren belgeler ile tüzel kişiliğin noter tasdikli imza sirküleri,c. Tüzel kişi tarafından iş deneyimi göstermek üzere sunulan belgenin,
tüzel kişiliğin yarısından fazla his-sesine sahip ortağına ait olması ha-linde, ticaret ve sanayi odası/ticaret odası bünyesinde bulunan ticaret si-cil memurlukları veya yeminli mali müşavir ya da serbest muhasebeci mali müşavir tarafından ilan tari-hinden sonra düzenlenen ve düzen-lendiği tarihten geriye doğru son bir yıldır kesintisiz olarak bu şartın ko-runduğunu gösteren belge.5. Ekonomik ve Mali Yeterliğe İlişkin Belgeler ve Bu Belgelerin Taşınması Gereken Kriterlera. Bankalardan temin edilecek belge-ler: Bankalar nezdindeki kullanılma-mış nakdi veya gayri nakdi kredisini ya da üzerinde kısıtlama bulunma-yan mevduatını gösteren Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı adına alın-mış Banka referans mektubu (Banka Teyitli), Bu kriterler, mevduat ve kredi tu-tarları toplanmak ya da birden fazla banka referans mektubu sunulmak suretiyle de sağlanabilir. b. İş hacmini gösteren belgeler:İsteklinin ilanın yapıldığı yıldan ön-ceki yıla ait, aşağıda belirtilen belge-lerden birini sunması yeterlidir.Toplam cirosunu gösteren gelir tablosu, Taahhüt altında devam eden yapım işlerinin gerçekleştirilen kısmının veya bitirilen yapım işlerinin parasal tutarını gösteren faturalar. Bu kriterleri ilanın yapıldığı yıldan önceki yıl için sağlayamayanlar, ila-nın yapıldığı yıldan önceki yıldan başlamak üzere birbirini takip eden son Altı yıla kadarki belgelerini su-nabilirler. Bu takdirde, belgeleri su-nulan yılların parasal tutarlarının ortalaması üzerinden yeterli olup olmadığına bakılır. Son başvuru tarihi yılın ilk dört ayın-da olan ilanlarda, bir önceki yıla ait gelir tablosunu sunmayanlar bakı-mından iki önceki yıl, ilanın yapıldı-ğı yıldan bir önceki yıl olarak kabul edilir. Bu gelir tablosu itibariyle ye-terlik şartının sağlanmaması halinde ise, İki önceki yıl, İlanın yapıldığı yıl-dan bir önceki yıl olarak kabul edil-
mek üzere son altı yıla kadar ki gelir tabloları sunulabilir ve bu durumda gelir tabloları sunulan yılların para-sal tutarlarının ortalaması üzerinden yeterli olup olmadığına bakılır.6. Mesleki ve Teknik yeterliğe ilişkin belgeler ve bu belgelerin taşıması gereken kriterler: a İş deneyim belgeleri: Son on beş yıl içinde bedel içeren bir sözleşme kapsamında ilan konusu iş veya iş-lere ilişkin iş deneyimini gösteren belgeler b Makine, teçhizat ve diğer ekipmana ilişkin belgeler 7. Mühendislik Fakültesi İnşaat Bö-lümü mezunu veya Mimarlık Fakül-tesi Mimarlık Bölümü mezunu olan elemanların diplomaları ilan konusu işe denk sayılacaktır. Mezuniyet bel-gelerinin iş deneyimini tevsik için sunulması durumunda; mezuniyet-ten sonra geçen sürenin 15 (On beş) yıldan fazlasının değerlendirmeye alınabilmesi için, başvuru veya tek-lif kapsamında mezuniyet belgesi sahibine ait yapım işine ilişkin bir iş deneyim belgesinin sunulması zo-runludur.8. Teknik personel listeleri9. Sadece yerli istekliler dosya vere-bilecektir. 10. Sunulan belgeler 2015 yılı tarihli olacaktır.11. Başvuru dosyaları 27.04.2015 tarih, saat 17.00’a kadar başvuru dilekçesi ile birlikte TBB Gelen Gi-den Evrak ve Arşiv bölümüne evrak kaydı yapıldıktan sonra Teknik İşler Müdürlüğüne teslim edilecektir.Bilgi İçin Başvurulacak KişilerTBB Teknik İşler Müdürlüğü Levent SUNA: 292 59 00 A. Hadi ÜS-TÜN: 292 59 00
NOT: Birlik Devlet İhale Kanununa tabi olmayıp; ihaleleri yapıp yap-mamakta, uygun gördüğü firmaları davet etmekte ve dilediği bedel üze-rinden vermekte serbesttir.http://www.barobirlik.org.tr/De-tay61711.tbb
tay’a göre 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 68. maddesinde belirlenen miktarın altında kalan uyuşmazlıklar için, icra takibi yapılmadan veya dava açılmadan önce tüketici hakem he-yetine müracaat edilmesi zorunlu-dur.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin E. 2015/10571 K. 2015/8738 sayılı kararı şöyle:
Taraflar arasındaki alacak davası-nın yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak ve-rilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzeri-ne dosya incelendi gereği konuşu-lup düşünüldü:
Davacı, davalıyla konut kredisi-ne ilişkin sözleşme imzalandığını, davalının kredi kullanımı önce-sinde ödediği 850 TL ipotek tesis ve ekspertiz ücretinin tahsili için icra takibi yaptığını, itiraz üzerine davalının Şanlıurfa Tüketici Sorun-ları Hakem Heyetine başvurarak itirazın iptalini istediğini, Tüke-tici Sorunları Hakem Heyetinin 21.04.2014 tarih ve 2013/1751 sayılı kararı ile; itirazın iptaliyle takibin devamına karar verildiğini, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti-nin, mahkemenin yerine geçerek itirazın iptaline karar veremeye-ceğini ileri sürerek, Şanlıurfa Tü-ketici Sorunları Hakem Heyeti’nin 21.04.2014 tarih ve 2013/ 1751 sayılı kararının iptalini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine ka-rar verilmiş, karar Yargıtay Cum-huriyet Başsavcılığınca kanun yararına temyiz edilmiştir. Dava, Tüketici Hakem Heyeti Kararının
iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasında konut kredisi sözleşmesi bulunduğu ve davacı banka tarafından 850 TL masraf alındığı hususu uyuşmazlık konu-su değildir. Uyuşmazlık, tüketici sorunları hakem heyetinin görev alanına giren bir uyuşmazlıkla ilgili olarak hakem heyetine mü-racaat etmeksizin icra takibi yapı-lıp yapılamayacağı, icra takibinin yapılması halinde de tüketici so-runları hakem heyetinin itirazın iptaliyle takibin devamına ve icra inkar tazminatı istemine ilişkin karar verme yetkisinin bulunup bulunmadığı hususundadır. Tü-ketici Sorunları Hakem Heyetine müracaatın yapıldığı tarihte yü-rürlükte olan 4077 sayılı yasanın 22 nci maddesinin beşinci fıkrasıy-la, değeri 1.161,67 TL nin altında bulunan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvu-ru zorunluluğu getirilmiştir. Somut olayda, uyuşmazlık konusu asıl alacak 850 TL olduğuna göre, da-valının icra takibi yapmadan önce tüketici sorunları hakem heyetine müracaatı zorunludur. Uyuşmazlı-ğın değeri itibariyle tüketici hakem heyetinin görev alanına girmesine rağmen tüketici hakem heyetine müracaat etmeksizin icra takibi ya-pılması ve icra takibine itiraz edil-mesi halinde itirazın iptali istemi-nin nereden isteneceği hususunda, 28.05.2014 tarihinden önce yürür-lükte bulunan 4077 Sayılı Kanunda ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Kanunda özel bir düzenleme yapılmamıştır. Doktrin-de bir kısım yazarlar tarafından, uyuşmazlığın değeri itibariyle tü-ketici hakem heyetinin görev ala-nına girmesine rağmen tüketici ha-kem heyetine müracaat etmeksizin icra takibi yapılması ve icra takibi-ne itiraz edilmesi halinde itirazın iptali istemlerinin tüketici hakem
heyeti tarafından incelenmesi ge-rektiği ileri sürülmektedir. Ancak, bu konuda sağlıklı bir sonuca ula-şabilmek için itirazın iptali dava-sının düzenlendiği yasa maddele-rinin ve tüketici hakem heyetinin niteliğine ilişkin yüksek yargı ka-rarlarının incelenmesi gerekir. İti-razın iptali davası,2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunun 67 nci madde-sinde düzenlenmiştir. İcra ve İflas Kanunun 67nci maddesine göre; takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvu-rarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Ya-sadaki bu açık hüküm nedeniyle itirazın iptali ancak mahkemeden istenebilir. İtirazın iptaline ilişkin istem hakkında karar verme yet-kisi mahkemede olduğuna göre, tüketici hakem heyetinin mah-keme niteliğinde olup olmadığı-nın tartışılması gerekir. Anayasa Mahkemesinin 31/05/2007 tarih ve 2007/53 esas, 2007/61 karar sayılı kararı ile; yargı yetkisini Türk Milleti adına kullanacak olan bir merciin mahkeme olarak ka-bul edilmesi için kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla itirazı düzen-lenmesi, karar organlarının hâkim-lerden teşekkül etmesi, yargılama tekniklerini uygulayarak ve genel-de dava yoluyla uyuşmazlıkları ve anlaşmazlıkları çözümlemekle gö-revli olması, görev yapan üyelerin atanmalarının, hak ve ödevlerinin, emekliye ayrılmalarının, Anaya-sa’nın öngördüğü mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatı esaslarına göre düzenlenmiş olma-sı ve Anayasa’da sayılan ve başında bir yüksek mahkemenin bulundu-ğu yargı düzenlerinden birinde yer almasının gerekli olduğu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin ise,
TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİ MAHKEME DEĞİLDİR
HA
BE
RL
ER
68
HA
BE
RLE
R
69
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un değişik 22nci maddesine göre, illerde Sanayi ve Ticaret İl Müdürü veya görevlendi-receği bir memur, ilçelerde kayma-kam veya görevlendireceği bir me-mur başkanlığında, belediye, baro, ticaret ve sanayi odasıyla esnaf ve sanatkar odası ve tüketici örgütle-rinden seçilerek görevlendirilecek beş kişiden oluştuğu, Tüketici So-runları Hakem Heyetlerinin, yar-gı organlarının ve mensuplarının Anayasa’da belirtilen niteliklerine sahip olmadığı gerekçesiyle “mah-keme” niteliği taşımadığına karar verilmiştir. Buna göre, tüketici so-runları hakem heyeti mahkeme niteliğinde değildir. Tüm bu husus-lar birlikte değerlendirildiğinde, tüketici sorunları hakem heyetine müracaat edildiği tarihte yürür-lükte olan 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22nci maddesi ile davanın açıldığı tarihte ve karar tarihinde yürür-lükte olan 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 68 inci maddesinde belirlenen mik-tarın altında kalan uyuşmazlıklar
için, icra takibi yapılmadan veya dava açılmadan önce tüketici ha-kem heyetine müracaat edilmesi zorunludur. 6502 sayılı Tüketici-nin Korunması Hakkında Kanunun 70/2 nci maddesinde, il ve ilçe tü-ketici hakem heyetlerinin verdiği kararların tarafları bağlayacağı ve İcra ve İflas Kanunu’nun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hü-kümlere göre yerine getirileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre, verdiği karar ilamlı icra yoluyla ta-kibi mümkün olan Tüketici Hakem Heyetine müracaat etmeden ilam-sız icra takibi yapmakta tüketicinin hukuki yararı yoktur. Bu durumda tüketici hakem heyetine müracaat edilip uyuşmazlıkla ilgili olarak bir karar almadan icra takibi yapıla-mayacağı gibi, tüketici mahkeme-sinde de dava açılamaz. Buna rağ-men icra takibi yapılması ve icra takibine itiraz edilmesi halinde ise, itirazın iptali istemiyle tüketici ha-kem heyetine müracaat edilemez. Bu halde de, 6502 sayılı Tüketici-nin Korunması Hakkında Kanunun 68 inci maddesindeki açık hüküm nedeniyle tüketici mahkemesinin,
uyuşmazlığın esasıyla ilgili karar verme yetkisi bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece, tü-ketici hakem heyetinin, itirazın iptaline ilişkin istem hakkında ka-rar verme yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle tüketici hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, tüketici hakem heyeti-nin bu konuda karar verme yetki-sinin olup olmadığı da tartışılmak-sızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı-nın kanun yararına bozma talebi-nin kabulü gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan neden-lerle Yargıtay Cumhuriyet Başsav-cılığının kanun yararına temyiz ta-lebinin kabulü ile Şanlıurfa 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26.11.2014 tarih ve 2014/ 484 esas 2014/ 686 karar sayılı kararının sonuca etki-li olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, 18.03.2015 tari-hinde oybirliğiyle karar verildi.
BAROMUZ’UN ÇOCUK HAKLARI MERKEZİ MARİFETİYLE CEZA DAVASINDA MÜDAHİLLİK İSTEMİ KABUL OLUNDU
E-TAHSİLAT SİSTEMİ
14.07.2014 tarihinde İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezine gelen bir ihbar üzerine üvey ba-bası tarafından fiziksel, duygusal ve ekonomik yönden istismar edi-len 12 yaşındaki mağdur çocuk için İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç ihbarı
üzerine “Aile Hukukundan Kaynak-lanan Yükümlülüğün İhlal” suçun-dan İstanbul Anadolu 61. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan davaya, Baromuzun Çocuk Hakları Merke-zi marifetiyle müdahilliğine karar verilmiştir.
Çocuk Hakları Merkezimizce aynı zamanda ihbarın geldiği gün mağ-dur çocuğun ve engelli kardeşinin yurda yerleştirilmesi sağlanmış, Aile Mahkemesine başvurularak şüpheli baba hakkında önleyici tedbir kararı alınmıştır.
Müvekkillerinizden ya da dosya-larınızın taraflarından tahsilatla-rınızı Kredi Kartı ile ister tek çe-kim, ister taksitle yapabilirsiniz. TURK Elektronik Para ve Ödeme Sistemleri alt yapısı kullanarak 6 kredi kartı markası ile (World, Bo-nus, Axess, Paraf, Maximum, Car-dFinans) tek seferde, yada taksitli ödemeler kabul edebilirsiniz.
Tahsil edilen tutarlar, sizin belir-leyeceğiniz kriterlere göre Baro-Kart hesabınıza anında transfer
edilecektir. BaroKart hesabınıza aktarılan bu tutar ile UYAP üzerin-de ödeme yapabilir, size sağlanan Akaryakıt, tekstil ve sürekli artan üye işyeri anlaşmaları ile indirimli alış-verişler yapabilir ya da talep edeceğiniz tutar için talimat vere-rek, dilediğiniz banka hesabınıza transfer yaptırabilirsiniz.
Elektronik Tahsilat Sistemi ile web siteniz üzerinden, isterseniz sizin kurumsal renklerinize göre hazır-lanacak sayfa ile tahsilat yapabi-
lirsiniz. IOS ve Android işletim sis-temli akıllı cep telefonunuz ile her an her yerden (Haciz mahallinde, müvekkil işyerinde, Adliyede vs.) kredi kartı ile tahsilat işlemlerinizi gerçekleştirebilirsiniz.Çoklu dil se-çeneği ile yurt dışında bulunan ki-şilerden kendi dilleri ile ödeme ya-pabilmelerini sağlayabileceksiniz.
www.barokart.com.tr üzerinden giriş yaparak “e-tahsilat” kısmın-dan bu hizmeti kolayca aktifleşti-rebilirsiniz.
Anayasa Mahkemesi 1. Bölümü, 2013/6217 no’lu bireysel başvuruda verdiği ve 16.04.2015 gün ve 29328 sa-yılı Resmi Gazetede yayımlanan 26.02.2015 tarihli kararda; Kabahatler Kanunu uyarınca Cumhuriyet Başsav-cılığınca verilen idari para cezasına Sulh Ceza Mahkemesinde vekil marifetiyle yapılan itirazın kabulüne karar verilmesine rağmen vekalet ücretiyle ilgili bir karar verilmemesi, hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlali olduğuna karar verilmiştir.
KABAHATLER KANUNUNDAN KAYNAKLI VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLMEMESİ, ANAYASANIN İHLALİ OLARAK GÖRÜLDÜ
Türkiye Barolar Birliği ile Medicalpark Hastaneler Grubu arasında “Tedavi Hizmetleri Alım Sözleşmesi” imza-landı.
Anlaşma kapsamında; avukatlar ve stajyer avukatlar TBB Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu kapsamında olan sağlık hizmetleri için tamamı Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu (SYDF) tarafından karşılanmak üzere herhan-gi bir ücret ödemeden özel koşullarda tedavi hizmeti alabilecekler.
Ayrıca sisteme kayıt yaptırarak üye olan avukatlarımızın bakmakla yükümlü oldukları avukat olmayan eş ve çocukları da bu hizmetlerden aynı koşullarda yararlanabilecekler
MEDİCALPARK HASTANELER GRUBUYLA ANLAŞMA YAPILDI
Türkiye Barolar Birliğince ya-yınlanan 20 Nisan 2015 tarih ve 2015/43 numaralı duyuruda be-lirtildiğine göre, Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanı Letonya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçili-ği, Polonya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği ve Türkiye Barolar Birliği’nin işbirliğiyle hazırlanan “Fırsat Eşitliği Projesi” devam et-mektedir.
Meslektaşlarımız proje çerçevesin-
de UBAP altında oluşturulan fep.barobirlik.org.tr web sitesine baro kart şifresi aracılığıyla bağlanarak hukuki hizmet sundukları dilleri ve diğer bilgileri belirleyecekler-dir. Meslektaşlarımızdan topla-nan veriler Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı tarafından ülkemizde yerleşik AB ülkeleri Büyükelçilik-lerine gönderilecek ve söz konusu büyükelçilikler tarafından hukuki yardıma ihtiyaç duyan vatandaş-
larına tercih ettikleri dil ve şehir kısıtlamaları ile liste halinde sunu-lacaktır.
Önceki duyurumuzda belirtildiği üzere söz konusu veriler tümüy-le dâhili kullanım için olup proje paydaşları veya faydalanıcıları ta-rafından kamuoyuna hiçbir suretle açıklanmayacaktır.
Almanya Frankfurt’ta hukuk stajlarını yapmakta olan Mar-kus Reinstädt başkanlığın-daki 8 kişilik heyet, 25 Mart 2015 Çarşamba günü saat 13.30’da İstanbul Barosu’nu ziyaret ederek İstanbul Baro-su Dış İlişkiler Merkezi Baş-kanı Av. A. Metin Uracin ile gö-rüştü. Av. A. Metin Uracin’in İstanbul Barosu hakkında genel bilgiler aktarmasının ardından soru-cevap şeklin-de devam edilen toplantıda,
İstanbul Barosu’nun tarihçesi ve tarihi boyunca insan hak-ları ve hukukun üstünlüğü için verdiği mücadele, top-lumsal olaylar karşısındaki duruşu, İstanbul Barosu’nda seçimler, merkez ve komis-yonların işleyişi, Türkiye’de hukuk eğitimi, avukatlık stajı, baroya kabul koşulları, Türk hukuk sisteminin etkilendiği hukuk sistemleri, Türkiye’de mahkeme yapılanması, vb.ko-nu başlıkları ele alındı.
İSVEÇ BAROSU
İsveç Barosu (the Swedish Bar Association-Sveriges Advokat-samfund) Başkanı Bengt Ivarsson, İsveç Barosu Başkan Yardımcısı Dick Lundqvist, İsveç Barosu Genel Sekreteri Anne Ramberg, İsveç Ba-rosu Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı ve Baş Hukuk Müşaviri Jo-han Sangborn ve İsveç Barosu Yö-netim Kurulu Üyelerinden oluşan 26 kişilik bir heyet, 17 Nisan 2015 Cuma günü saat 10.00’da İstanbul Barosu’nu ziyaret ederek İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan ve İstanbul Barosu Yönetim Kuru-lu Üyesi Av. Cengiz Yaka ile görüş-tüler. Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, ziyaretlerinden ve İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu Üyele-ri’nin yargılandığı davaya gözlem-ci olarak katılarak verdikleri sıcak destek ve işbirliğinden ötürü İsveç Barosu Başkanlığı’na teşekkürleri-ni sundu. İstanbul Barosu hakkın-da genel bilgiler aktaran Tuskan,
soru&cevap şeklinde devam eden toplantıda, İstanbul Barosu Adli Yardım Büroları ve adli yardım sisteminin işleyişi, adalete erişim-de adli yardım hizmetinin önemli rolü, İstanbul Barosu CMK Servi-si, İstanbul Barosu’nun hukukun üstünlüğü için verdiği mücadele, Türkiye’de hukuk eğitimi, avukat-lığa ve hakimliğe kabul koşulları, İstanbul Barosu yöneticilerinin yargılandığı davalar, polise olağa-nüstü yetkiler veren İç Güvenlik Yasası karşısında İstanbul Baro-su’nun duruşu. vb. konularında bilgiler aktardı.
Tuskan, hukuksuzluklara göğüs gerdiği, direndiği ve kesin bir du-ruş sergilediği için İstanbul Baro-su’nun, siyasi iktidarın hedefinde olduğunu ifade ederek, Çağlayan Adliyesi’nde bir savcının öldürül-düğü acı olayın faturasının dahi avukatlara çıkarıldığını, avukatla-rın adliye girişinde aranmak isten-diğini, ancak soruna meslek onu-runa uygun bir biçimde ve eşitlik temelinde bir çözüm bulunmaya çalışıldığını sözlerine ekledi. Avu-katın da hakim ve savcı gibi yargı-nın kurucu unsurlarından olduğu-nun altını çizen Tuskan, avukatla-rın çalışma yeri olan adliyelerin güvenlik sorununun da ortak bir
sorun olduğunu söyledi. Av. Cengiz Yaka, İstanbul Barosu Disiplin Ku-rulu’nun işleyişi konusunda detay-lı bilgiler aktardı.
Daha sonra İsveç Barosu Başkanı Ivarsson, İsveç’te avukatlık, hukuk eğitimi ve baro yapısı konusunda bilgiler verdi. Alınan bilgiye göre, İsveç Barosu’nun 5600 üyesi bu-lunuyor. Yaklaşık 800 stajyer avu-kat mevcut. 4.5 yıl süren hukuk eğitimin ardından, 3 yıl süren bir zorunlu staj dönemi söz konusu. Avukatlık stajının 2 yılı avukat yanı stajını içeriyor. Staj süresi bi-timinde sözlü sınav sonucu ve re-feranslar avukatlığa kabulde kilit nitelikte. İsveç’te adli yardım baro değil, özel bürolar eliyle yürütü-lüyor, bürolarda adli yardım hiz-metini avukatlar sunuyor. İsveç’te avukatların adliyelere girişlerde yalnızca kimlik göstermesi yeterli, herhangi arama ya da tarama söz konusu değil.
Toplantıda İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Av. A. Metin Ura-cin ile İstanbul Barosu Dış İlişkiler Koordinatörü Ece Basmacı Karalar da hazır bulundu. Toplantı teşek-kür plaketlerinin takdiminin ar-dından son buldu.
HUKUKSAL SORUNLAR VE YARGILAMALAR - II
PAKİSTAN SİNDH BAROSU
İstanbul Barosu Dış İlişkiler Mer-kezi, MESKA Vakfı, Bahçeşehir Üni-versitesi Mezunlar Derneği, BARIŞ TV, 14 Mart 2015 Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi Konferans Salonunda “ Uluslararası Boyutuy-la İş Kazalarında Hukuksal Sorun-lar ve Yargılamalar ” konulu Konfe-rans, Panel ve Çalıştay yapıldı.
Açılış konuşmaları İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Başkanı Av. A.Metin Uracin ve Meslek Hastalık-ları ve İş Kazaları Araştırma ve Ön-leme Vakfı - Meska Vakfı Başkanı Hüseyin Avni Yardımcı tarafından yapılan toplantının oturum baş-kanlıkları İstanbul Barosu Dış İliş-kiler Merkezi Başkanı Yardımcısı Av. Elif Erdoğmuş ve MESKA Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Av. Durmuş Tunç tarafından, toplantının sunu-mu da İstanbul Barosu Dış İlişkiler
Merkezi üyesi Av. Alev Hoşgörmez, Bahçeşehir Üniversitesi Mezunlar Derneği Eş Başkanları Av. Denizcan Demirkılıç, Av. Halil Bİl-dirici tarafından yapıldı. İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Baş-kanı Av. A.Metin Uracin, İstanbul Barosunun İnsan Hakları mücade-lesinde çalışanların fiziki, ruhsal ve biyolojik sağlık ve güvenlikleri-nin korunması, sosyal refahlarının yükseltilerek muhafaza edilmesine önem verdiğini belirtti. Meslek Hastalıkları – İş Kazaları Araştırma ve Önleme Vakfı - MES-KA Vakfı Başkanı Hüseyin Avni Yardımcı, ‘’İş Sağlığı ve Güvenliği’’ yasası konusunda kamu oyunun aydınlatılmaya ihtiyacı olduğu ka-naatini taşıdıkları, iş güvenliği uz-manlığı ile iş yeri hekimliğinin hu-kuksal yükümlülüklerinin önemini belirtti
Toplantı, Doç. Dr. Mahmut Kabakçı İş Güvenliği Uzmanının İşverenin İş Organizasyonundaki Konumu ve Sorumluluğu konusunun, Yrd. Doç. Dr. Öznur Sevdiren, İş Kazala-rında cezai sorumluluk konusunu, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Alkan İş Kazalarında Be-den Gücü Kaybı (Maluliyet) Değer-lendirmeleri, İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Genel Sekreteri Av. Nil Merve Çelikbaş Şeker İş Ka-zalarında Hukuki sorumluluk Tür-kiye ve Fransadan Yargıtay karar örnekleriyle, Doç. Dr. Emre Gür-canlı, İş kazası davalarında teknik bilir kişilik ve sorunları konusunda değerlendirmeler yaparak devam etti.
MESKA Vakfı Yönetim Kurulu Üye-si Nurdoğan İnci tarafından sunu-lan tebliğde İş Kazalarının Kapsa-mında Çözüm Arayışlar “İş Güven-liği, İş Sağlığı ve Çevre Sağlığı Kav-ramları, Yönetim Sistemleri, Görev Tanımları ve Sorumluluklar” konu-su, Gazeteci-Yazar BARIŞ Tv Prog-ram Yapıcısı Ahmet Coşkunaydın, ”Medyada İş Sağlığı ve Güvenliği” konulu sunumunda kısa ve anlamlı konuşmada medyanın İş sağlığı ve İş güvenliği konularındaki bakış açısı konularına değindiler.
Pakistan Sindh Barosu Üyeleri Ja-cquiline Sultan ve Saleem Khursheed Khokhar, 15 Nisan 2015 Çarşamba günü saat 14.00’te İstanbul Barosu’nu ziyaret ederek İstanbul Barosu Yöne-tim Kurulu Üyesi Av. Aydeniz Alisbah
Tuskan ile görüştüler Av. Alisbah Tus-kan, heyete İstanbul Barosu Adli Yar-dım Büroları, Kadın ve Çocuk Hakları Merkezleri’nin çalışmaları konusunda bilgiler aktardı. İstanbul Barosu’nun Çağlayan Adliyesi’nde konuşlanan Şid-deti Önleme Bürosu da dahil olmak üzere 9 adli yardım bürosu ile hizmet verdiğini belirten Tuskan, şiddet mağ-duru kadınlar için bir gün içinde avu-kat ataması yapıldığını ve tedbir kararı aldırıldığını sözlerine ekledi.
Aynı zamanda Küresel İnsan Hakları İşbirliği (Global Human Rights Allian-ce) Sivil Toplum Örgütü’nün Başkanı
olan Sultan ve Pakistan Parlamentosu Üyesi Khokhar, İstanbul Barosu’nun gerek basın açıklamaları, gerekse de adli yardım kanalıyla kadın ve çocuk hakları konusundaki gösterdikleri çabadan ötürü tebrik ettiler, İstanbul Barosu’nun çalışmalarının Pakistan Barosu ve Pakistan için örnek mahi-yetinde olduğunu dile getirerek teşek-kürlerini sundular.
Tuskan, kadın haklarının tesisi için laikliğin esas olduğunun altını çizdi, heyete ziyaretlerinden ötürü teşekkür etti.
DIŞ
İLİŞ
KİL
ER
72
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
ULUSLARARASI MUKAYESELERLE İÇ GÜVENLİK YASASI
ULUSLARARASI BOYUTUYLA İŞ KAZALARINDA HUKUKSAK SORUNLAR VE YARGILAMALAR - III
Bahçeşehir Üniversitesinde 4 Ni-san 2015 Cumartesi günü düzenle-nen 12. Siyaset Akademisine davet edilen İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Başkanı Av. A. Metin Ura-cin, İç Güvenlik Yasasını Uluslararası boyutuyla değerlendirdi.
Toplantıda konuşan Uracin, kamuo-
yunda “ İç Güvenlik Reformu “ olarak adlandırılan kanun tasarısı, “ Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Karar-namelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” adı altında, İç İşleri Bakanlığı’nca hazırlanmış ve Bakanlar Kurulunca, 24 Kasım 2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Mec-lisi Başkanlığı’na sunulmuş bir tor-ba kanun düzenlemesi hüviyetinde olduğunu ve bir gün önce 3 Nisan 2015 Cuma günü onaylandığını be-lirterek torba kanunun toplam 43 maddeden oluştuğunu söyledi.
Kanunla ilgili ayrıntılı bilgiler veren Uracin, bazı Avrupa ülkelerinin iç güvenlik yasalarıyla karşılaştırmalı
olarak değerlendirmeler yaptı.
Uracin, “İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika’dan örnekler ve-rerek demokratikleşme gerekçesi ile getirildiği iddia olunan bu kanu-nun doğuracağı olumsuz sonuçların yeterince kavranmadığı görülmek-tedir” dedi.
İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merke-zi, MESKA VAKFI, Bahçeşehir Üni-versitesi Mezunlar Derneği, BARIŞ TV, Ekonomi Gazeteciler Derneği- EGD 11 Nisan 2015 Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi Konferans Salonunda “ Uluslararası Boyutuyla İş Kazalarında Hukuksal Sorunlar ve Yargılamalar -III ” konulu Konferans, Panel ve Çalıştay yapıldı.
Açılış konuşmaları İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Başkanı Av. A.Metin Uracin ve Meslek Hastalıkları ve İş Kazaları Araştırma ve Önleme Vakfı - MESKA VAKFI - Başkanı Hü-seyin Avni Yardımcı tarafından yapı-lan toplantının oturum başkanlıkları İstanbul Barosu
Dış İlişkiler Merkezi Başkanı Yar-
dımcısı Av. Elif Erdoğmuş ve MESKA Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Av. Dur-muş Tunç,, toplantının sunumu da İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi üyesi Av. Alev Hoşgörmez, Bahçeşe-hir Üniversitesi Mezunlar Derneği Eş Başkanları Av. Denizcan Demir-kılıç, Av. Halil Bildirici tarafından yapıldı.
Toplantının 1. Oturumunda Bahçe-şehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe Nuhoğlu, İş Ka-zalarında Hukuki ve Cezai Sorululu-ğa Genel Bakış konusunda, Doç. Dr. Mahmut Kabakçı İş Güvenliği Uzma-nının İşverenin İş Organizasyonun-daki Konumu ve Sorumluluğu, Yrd. Doç. Dr. Öznur Sevdiren, İş Kazala-rında cezai sorumluluk konusunu, İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merke-
zi Genel Sekreteri Av. Nil Merve Çe-likbaş Şeker İş Kazalarında Hukuki sorumluluk Türkiye ve Fransa’dan Yargıtay karar örnekleriyle değer-lendirdiler.
Toplantının 2. Oturumunda USA, Newyork ve New Jersay Barosundan Attorney at Law Kristin Mancuso Amerika Birleşik Devletlerinde Ma-den İş Kazaları ve Yargılamalar, Dr. Av. Güray Dağ tarafından, İş Kaza-larında Güncel Sorunlar ve Yargıla-malar konusunda Soma ve Torunlar İşçi Kazaları örnekleri vererek yap-tığı konuşmasından sonra, Gazete-ci-Yazar BARIŞ Tv Program Yapıcısı Ahmet Coşkunaydın, ”Medyada İş Sağlığı ve Güvenliği” konulu, Ekono-mi Gazeteciler Derneği Yönetim Ku-rulu Üyesi Fikri Türkel de Ekonomi Medyasında İş sağlığı ve İş güvenliği konularında konuşmalar yaptılar.
GÜ
NC
EL
73
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
74
DO
SY
A
75
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
Giriş
Türkiye’de ilk e-ticaret uygula-ması Prizmanettarafından 1996 yılının ikinci yarısında hazırla-nıp Ocak 1997’de yayına sunulan Remzi Kitabevi’ninremzi.com.tr adresindeki e-dükkanıdır1. Do-layısıyla Türkiye’de başlangıcını 1997 yılı olarak alabileceğimiz e-ticaret uygulamalarına dair ilk mevzuat düzenlemesi ise 2015 Mayıs’ında yürürlüğe girmesi ko-şuluyla ancak 2014 yılında yapıla-bilmiştir.
Uzun süredir beklenen Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkın-da Kanun, 5 Kasım 2014 tarihli ve 29166 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı2. 6563 sayılı Kanun olarak yayınlanan ve 1 Mayıs 2015 tarihinde yürürlüğe girecek olan elektronik ticarete ilişkin usulleri düzenleyen bu Kanun’un getirdiği en önemli düzenlemeler, Hizmet Sağlayıcılar’ın bilgi verme yükümlülüğüne ve ticari elektro-nik iletilere ilişkin hususlardadır.Kanun’la ilgili ikincil mevzuatlar Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tara-fından hazırlanacaktır. 1 Ravil Tağıyev’in 2005 tarihli “E-ticaret ve
İnternet Üzerinden Pazarlama” (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İş-letme Anabilim Dalı) isimli yüksek lisans tezi sf. 137, ve ayrıca aynı yönde Bkz. Burcu Cedetaş’ın (Prizmanet Elektronik Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. A.Ş.) sunumu, http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/courses/fall2001/kut680-bi-leko/e-ticaret.htm
2 23/10/2014 tarihinde kabul edilen ve fa-kat 5 Kasım 2014 tarihli ve 29166 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 6563 sayılı Kanun’un tamamı için Bkz.
Bu Kanun’un amacı, elektronik ti-carete ilişkin esas ve usulleri dü-zenlemek olup, Hizmet Sağlayıcı ve Aracı Hizmet Sağlayıcı sorum-luluklarını, elektronik iletişim araçlarıyla yapılan sözleşmeler ile elektronik ticarete ilişkin bilgi verme yükümlülüklerini ve uygu-lanacak yaptırımları kapsamakta-dır.
E-ticaretle ilgili düzenlemeleri Avrupa Birliği uyum çerçevesin-de yeniden ele alan kanun, genel itibarıyla kişisel verileri koruma-yı, iletişimin gizliliğini sağlamayı ve tüketiciyi e-ticarette korumayı amaçlamaktadır.
Aslında birden fazla hususu dü-zenleyen Kanun’la gelen ve gün-delik hayatı ve aslında hukuk uy-gulamasını da doğrudan doğruya en çok ilgilendirecek ve etkileye-cek değişiklik, ticari elektronik iletilere ilişkin hükümlerdedir.
Ancak bundan önce, Kanun’un düzenlediği diğer alanlardan bah-setmek gerekmektedir. Kanun’da Hizmet Sağlayıcı olarak tanımla-
nan elektronik ticaret hizmetini veren kişiler, bundan böyle ken-dilerine ait güncel ve tanıtıcı bil-gileri alıcılara sağlamakla yüküm-lüdür. Bunun yanında Hizmet Sağ-layıcılar, sözleşmenin kurulması için gerekli olan teknik adımlar, sözleşmenin ne şekilde saklana-cağı, veri girişinde hata yapılması halinde bu hataların belirleneceği ve düzetileceği, gizlilik kuralları ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri hakkında hizmet alan kişileri bilgilendirmekle yükümlü olacaklardır. Ayrıca Hizmet Sağla-yıcılar, ürün veya hizmetin bedeli-nin ödenmesinden önce sözleşme şartlarını Alıcı’ya göstermekle ve siparişin alındığını teyit etmek-le de yükümlü kabul edilmişler-dir.
Aslında bu yükümlülükler Kanun olmasa da uzunca bir süredir e-ti-caret sitelerinin büyük bir kısmı tarafından uygulana gelmekteydi. Özellikle trafiği fazla olan, büyük internet siteleri, müşteri memnu-niyetini sağlamak adına kendile-rine ilişkin bilgileri sunmalarının
TÜRKİYE’NİN E-TİCARET SERÜVENİNDE İLK E-TİCARET KANUNU 18 YIL SONRA
GELEBİLDİAv. Serhat KOÇ (LL.M.)
yanında, satış sözleşmelerini de Kanun’da belirtilen şekilde yapı-yorlardı. Bu nedenle bu yüküm-lülüklerin uygulamada önemli bir değişikliğe sebep olmasını bek-lememek gerekir.
Önemli Değişiklikler
Kanun’la gelen en önemli ve he-yecanla beklenen değişiklik, ticari iletilerin gönderilmesinin onaya tabi tutulmasıdır. Kanun, özellik-le istenmeyen/spam mesajlardan rahatsız olan kullanıcıları yani as-lında tüm vatandaşları/tüketicile-ri rahatlatacak bir uygulamayı da hayata geçirmektedir. Gerçekten de her gün gelen reklam içerikli kısa mesajlar ve e-postalar se-bebiyle teknolojiden dahi nefret etmeye sebep olan istenmeyen mesajlar bu Kanun ile sınırlan-maktadır.
Kanun, ‘telefon, çağrı merkezleri, faks, otomatik arama makinele-ri, akıllı ses kaydedici sistemler, elektronik posta, kısa mesaj hiz-meti gibi vasıtalar kullanılarak elektronik ortamda gerçekleşti-rilen ve ticari amaçlarla gönde-rilen veri, ses ve görüntü içerikli iletiler’ olarak tanımladığı ticari elektronik iletilerin gönderilme-sini, Alıcı’nın öncül onayına bağ-lamaktadır. Daha açık bir ifade ile Kanun, telefon veya e-posta adre-si üzerinden sürekli gönderilen reklam mesajları/e-postalarına son vermeyi ve bu yönde oluşan büyük rahatsızlığa ve çaresizliğe çözüm olmayı amaçlamaktadır.
1 Mayıs 2015 tarihinden itibaren bu Kanun’a göre; reklam içerikli gönderi almaya açıkça onay ver-mediğiniz hiçbir Hizmet Sağlayıcı sizi telefon, SMS veya e-posta yo-luyla taciz edemeyecektir. Bu nok-tada akıllara bir kere onay verdik-ten sonra ne olacağı sorusu gele-bilir. Kanun kapsamında alıcılar diledikleri zaman, hiçbir gerekçe göstermeden ticari elektronik ile-tileri reddetme hakkını haizdirler.
Bunun yanı sıra, müşterisi olun-
duğu için telefon numaralarınınya da e-posta adreslerinin paylaşıl-mak durumunda kalındığı şirket-ler demüşterilerine ait bilgileri bu bilgileri bu kişilerin ilgili bil-gilerini hiç bir zamaniletmemiş oldukları diğer şirket ve kişilere veremeyeceklerdir. Zira Kanun’un açık hükümlerine göre;Hizmet Sağlayıcılar kişisel verileri ilgili kişinin onayı olmaksızın üçüncü kişilere iletemeyecekler ve başka amaçlarla kullanamayacaklardır. Bu noktada kanun koyucu, aslın-da yürürlükteki ilgili sair mevzu-atla da kısmen korunan kişisel verilerin önemini ticari elektro-nik iletileri artık ciddi rahatsızlık seviyesinde göndermekten hiç bir şekilde çekinmeyen Hizmet Sağ-layıcılar’a da hatırlatmak istemiş gözükmektedir.
Bu açıklamalarında ardından aşağıda özellikle maddeler üze-rinden tek tek geçmek suretiyle bilgi verme yükümlülüğü, opt-in sistemi, hizmet sağlayıcıların ve aracı kurumların yükümlülükle-ri ve veri tabanlarının durumları gibi noktaları daha detaylı olarak inceleyeceğiz3.
Bilgi Verme Yükümlülüğü
Kanun’un 3. maddesinde yer alan “Bilgi Verme Yükümlülü-ğü“ hükmü ile Hizmet Sağlayıcı, elektronik iletişim araçlarıyla bir sözleşmenin yapılmasından önce Alıcı’ya; Alıcı’nın kolayca ulaşa-bileceği şekilde ve güncel olarak tanıtıcı bilgi başta olmak üzere teknik adımlara,veri girişindeki hataların nasıl belirleneceğine ve düzeltileceğine, gizlilik kuralları ve uyuşmazlık çözüm mekaniz-malarına ve de uygulanan gizlilik 3 Bu şekildeki Kanun maddelerinin açık-
lamalarına yer verilen bölümlerin genel çerçevesi çizilirken Kanunum.com tara-fından 05.11.2014 tarihinde yayınlanan ve Av. Tuğba Karaer ile Av. Burcu Sarı ta-rafından hazırlanan “Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun İle İlgili Bilgi Notu”ndan özellikle faydalanılmıştır, http://www.kanunum.com/Bulten/4-/ELEKTRONIK-TICARETIN-DUZENLEN-MESI-HAKKINDA-KANUN-ILE-ILGI-LI-BILGI-NOTU_xxcid1377448
kuralları ve varsa alternatif uyuş-mazlık çözüm mekanizmalarına ilişkin bilgileri sağlamakla yü-kümlüdürler. Bu durum sözleş-menin kurulabilmesi için gerekli olan adımların veya sözleşmele-rin ne şekilde saklanıp hatalı veri girişlerinde ne gibi bir yöntem uy-gulanacağını, gizlilik ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini belirtmekte önemli bir rol oyna-maktadır.Hizmet Sağlayıcı, ayrıca varsa mensubu olduğu meslek odası ile meslekle ilgili davranış kurallarını ve bunlara elektronik olarak ne şekilde ulaşılabileceğini ilişkin bir açıklamayı elektronik olarak bulundurmak zorundadır.
Tarafların tüketici olmadığı du-rumlarda yan, esnaf ya da tacirler arasında gerçekleşen ve tüketici işlemi sayılmayan ticari ilişkiler-de ise taraflar 3.maddenin1 ve 2 numaralı fıkralarında düzenle-nen hükümlerin aksinin kararlaş-tırılabileceklerdir. Bu durumda taraflar yukarıda bahsedilen yü-kümlülükleri yerine getirmekten kaçınabileceklerdir.
Hizmet Sağlayıcı’ya Alıcı’nın söz-leşme hükümleri ve genel işlem şartlarını daha sonra da düşü-nebilmesi ve kontrol edebilme-si, sözleşmenin kurulmasından sonra tek taraflı olarak sözleşme hükümlerinde değişikliğe gidile-memesi amacıyla sözleşme ön-cesinde sunulmuş olan sözleşme hükümleri ve genel işlem şartları-nın Alıcı tarafından saklanmasına imkân sağlama yükümlülüğü geti-rilmiştir.
E-posta ve benzeri bireysel ileti-şim yoluyla gerçekleşen işlemler-de, taraflar doğrudan haberleş-me ve müzakere etme imkânına sahip olduğundan bu işlemlerde Borçlar Kanun’undaki hazır bulu-nanlar arasında sözleşme hüküm-leri uygulanacaktır. Bu nedenle elektronik posta ve benzeri bi-reysel iletişim yoluyla gerçekle-şen işlemlerde 3.maddenin1 ve 2 numaralı fıkra hükümleri uygu-
DO
SY
A
74
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
75
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
76
DO
SY
A
77
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
lanmayacaktır. Yine bu durumda da teknik adımlara ilişkin bilgiye, güncel ve Alıcı’nın kolayca ula-şabileceği bilgiye, veri girişinde hataların nasıl belirlenip düzelti-leceğine dair bilgiye ya da gizlilik kuralları uyuşmazlık çözüm yön-temleri gibi bilgilere değinilmek durumunda değildir.
Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkra-sında elektronik iletişim araçla-rıyla verilen siparişlerde geçerli olan esaslar yer almaktadır. Buna göre; Hizmet Sağlayıcısına; sipa-rişin onaylanması aşamasında ve ödeme bilgilerinin girilmesinden önce, ödeyeceği tüm vergiler ve varsa ek yükümlülükler dahil top-lam bedelin ve açıkça diğer söz-leşme şartlarının alıcı tarafından görülmesini sağlama ve de sipa-rişin verilmesinden sonra Alıcı’ya siparişinin alındığının elektronik iletişim aracıyla teyidini verme şeklinde yükümlülükler yüklen-miştir.
Kanun’da siparişin alındığına iliş-kin teyidin tarafların söz konusu beyanlara erişiminin mümkün olduğu anda gerçekleşmiş sayıla-cağı hususu yer almak ile bir yo-rum kuralı getirilmiştir. Bu yorum kuralı, her olayda tarafların tacir olup olmadığına göre değişecek-tir.
Opt-in/İzinli İçerik Uygulaması
Kanun’unen can alıcı maddelerin-den biri olan 6. maddesiyle “Opt-in” yani “İzinli İçerik” uygulama-sının getirilmektedir. Opt-in uy-gulamasına göre; bir kimseye rek-lam içerikli mesaj/ticari ileti gön-derebilmek için önceden abonesi ve/veya müşterisi olsun olmasın Alıcı’dan onay alınmış olması ge-rekmektedir. Ticari elektronik ileti kimin adına gönderiliyor ise onayı da bu özel veya tüzel kişilik almak zorundadır. Bir ürünün sa-tılması ya da bir hizmetin sağlan-ması sırasında edinilen tüketiciye ait iletişim bilgileri, ancak tüketi-cinin rızasının alınması koşuluy-
la, doğrudan pazarlama amacıyla kullanılabileceklerdir. Tüketici sa-yılmayan esnaf ve tacirlere önce-den izin alınmaksızın elektronik ileti gönderilebilecektir. Ancak, bu kimseler de istedikleri zaman elektronik posta almayı reddetme imkanına da sahiptirler.
Opt-in uygulamasına göre; adına ticari elektronik ileti gönderimi yapılan (reklam veren) kişi, rek-lam içerikli mesajı göndermeden önce reklam mesajı göndereceği kişilerden yazılı olarak veya her türlü elektronik iletişim araçları vasıtasıyla onay almalıdır. Elekt-ronik ortam mail veya SMS va-sıtasıyla da bu onayın alınması mümkündür. Buna göre; Adına Ticari elektronik ileti gönderimi yapılan gerçek veya tüzel kişiler, ürün veya hizmet tanıtımı yap-madan, söz konusu onayı almak amacıyla, reklam içerikli mesaj gönderimi yapmasının gönderiyi alan kişi için uygun olup olmadığı sorusunu içeren e-postayı veya kısa mesajı gönderebilecektir. Söz konusu onay talebi ile ilgi-li ayrıntılar yönetmelikte dü-zenlenecektir. Kanun’da, onayın “ret” veya “kabul” beyanı ile nasıl alınacağı açıklanmamıştır.
Alıcı’nın kendisi ile iletişime ge-çilmesi için iletişim bilgilerini vermesi halinde; reklam amaç-lı olmayan, temin edilen mal ve hizmetlere ilişkin değişiklik, kul-lanım ve bakıma yönelik ticari elektronik iletiler için onay alın-maksızın bilgi amaçlı elektronik iletilerin gönderilebilecektir. Kişi-ler onay verdikleri bu sistem içe-risinden diledikleri zaman çıka-bileceklerdir. Sistemden çıkmaya yönelik bu hak, yalnızca tüketici-lere değil aynı zaman da tüketici sayılmayan esnaf ve tacirlere de tanınmıştır.Kanun, tacirlere tica-ri ileti gönderimini öncül onaya bağlamasa da, tacirlere de bu ile-tileri diledikleri zaman reddetme hakkı vermektedir.
Kanun’un 7. maddesi ile Ticari
Elektronik iletinin içeriği belir-lenmiş buna göre; bu içeriğin, Alı-cı’dan alınan onaya uygun olma-sı esası getirilmiştir. Buna göre, Gönderici Alıcı’ya ancak onayını aldığı kapsamda kendisiyle ilgili reklam gönderebilir, başka firma-ların reklamını gönderebilmesi için bu konuda Alıcı’dan ayrıca onay almak zorundadır.
Gönderilen elektronik iletide, göndericinin kimlik ve erişim bilgilerine, Alıcı’nın henüz iletiyi açıp okumadan önce dahi, içeriği gönderen ya da kim adına gön-derildiği hakkında genel bir bilgi sahip olabileceği şekilde iletinin tanınabilmesini sağlayan, ha-berleşmenin türüne bağlı olarak, iletinin konusu, amacı ve başka-sı adına yapılması hâlinde kimin adına yapıldığı ile ilgili bilgilere de yer verilmesi zorunludur.
Kanun’un 8. maddesi kapsamında gerçek ve tüzel kişiler diledikleri zaman, hiçbir gerekçe belirtmek-sizin kanun kapsamındaki elekt-ronik iletileri almayı reddebilecek veya sonradan vazgeçebilecektir. Bunun için Alıcı’nın göndericiye, çağrı veya iletide yer alan ileti-şim bilgilerini kullanarak, bu yöndeki talebini iletmesi yeter-lidir. Gönderici, vazgeçme tale-binin kendisine kolay bir yolla ve ücretsiz olarak iletilmesini sağlamakla yükümlüdür. Ayrı-ca, Alıcı’nın ret talebinin gönde-riciye ulaşmasını müteakip üç iş günü içinde gönderici talebi yeri-ne getirmek zorundadır.
Kanun’un 9. maddesinde teleko-münikasyon firmaları ve e-posta pazarlaması (e-mail marketing) yapan firmalar gibi Aracı Hizmet Sağlayıcıların, hizmet sunduk-ları elektronik ortamı kullanan gerçek ve tüzel kişiler tarafından sağlanan içerikleri kontrol etmek, bu içerik ve içeriğe konu mal veya hizmetle ilgili hukuka aykırı bir faaliyetin ya da durumun söz ko-nusu olup olmadığını araştırmak-la yükümlü olmadığı hususu açık-
ça belirtilmiştir, bu Kanun’da yer alan hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esasların ayrıca yö-netmelikle belirleneceği hüküm altına alınmıştır.
Aracı Kurumlar
Kanun’un 10. maddesinde Hizmet Sağlayıcı ve aracı Hizmet Sağlayı-cılar’ın bu kanun kapsamında elde ettiği kişisel verilerin saklanma-sından ve güvenliğinden sorumlu olduğu; bu kişisel verileri kişinin rızası olmaksızın üçüncü kişilere veremeyeceği ve başka amaçlarla kullanılamayacağı bir sorumluluk hükmü olarak düzenlenmektedir. Veriye sahip olan sağlayıcılar bu bilgileri üçüncü kişilerle paylaşa-mayacaktır. Bu durum şu an he-nüz tasarı olan ve fakat yakın zamanda yasalaşması gündemde olan Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun tarafından gü-vence altına alınmaya çalışılmak-tadır.
Kanun’un 14. maddesi, 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanun’u-nun 50. maddesinde değişiklik öngörmektedir. Değişikliğe göre; işletmecilerin, aboneleri ve kullanıcıları ile önceden izin al-maksızın Sadece aynı veya ben-zer ürün veya hizmetlerle ilgili pazarlama, tanıtım, değişiklik ve bakım hizmetleri için haber-leşme yapılabilmelerine imkan tanınmaktadır. Söz konusu im-kan şarta bağlanmıştır. Bu şart, İşletmecilerin, abonelerin ve kullanıcıların iletişim bilgileri-ni, bir ürünün satılması ya da bir hizmetin sağlanması sıra-sında, bu tür iletilerin gönderi-leceğine dair bilgilendirilerek edinmiş olmalarıdır. Bunun dışındaki hizmetler (aynı veya benzer olmayan ürün ve hiz-metler) için önceden izin alma zorunluluğu vardır.
Bu noktada belirtilmesigereken önemli bir husus da; aracı kuru-luşların herhangi bir sorumlulu-ğunun bulunmadığı noktasıdır.
Başka bir ifade ile sorumluluk kişisel veriyi paylaşan kurum üzerinde değil mesajı gönderen kurum üzerinde doğacaktır. Ör-neğin 1234 numaralı hattan bir vatandaşa A şirketinin mal ya da hizmetlerine ilişkin bir ticari ileti gelmesi halinde, sorumluluk A şirketi üzerinde doğacağından, 1234 numaralı hattı işleten ara-cı kuruluşun gönderinin içeriği-ni veya sizin onayınızın bulunup bulunmadığını kontrol etme yü-kümlülüğü bulunmamaktadır. Bu-radaki aracı kuruluşlardan GSM şirketleri, e-posta hizmeti sunan siteler ya da telefon işletmecile-ri vb. şekildeki mesaj/ileti/çağrı gönderme/yönlendirme hizmeti sunan işletmeler anlaşılabilmek-tedir.
Veritabanları
Bu noktaya kadar saydığımız tüm noktalar vatandaşların olduk-ça yararına gözükmesine karşın, Kanun’un neredeyse son madde-sinde, bazı şirketlerce toplanmış̧ olan ve kendilerine ticari ileti gönderilmesi için izin alınmış̧ olan kişilerin bilgilerinden oluşan veri tabanları için yeniden izin alınmasına gerek olmadığı belir-tilmiş olması bizleri şaşırtmakta-dır. Kanun’un oldukça önemli Ge-çici 1. maddesinde bazı şirketler-ce toplanmış olan ve kendilerine ticari ileti gönderilmesi için izin alınmış olan kişilerin bilgilerin-den oluşan veri tabanları için ye-niden izin alınmasına gerek olma-dığını hükme bağlanmıştır. Ancak maddeyle bu tür veri tabanlarına sadece 6.maddenin1. fıkrasında getirilen izin alma konusunda bir istisna getirilmektedir. Ticari ile-ti göndermeye ilişkin Kanun’da getirilen diğer hükümler ise söz konusu veri tabanlarına da uygu-lanacaktır. Veri tabanının geçici 1. madde kapsamında değerlendiril-mesi için izin alınarak oluşturul-muş olması gerekmektedir.
Bunun anlamı şudur: Kanun yü-rürlüğe girene kadar onay vere-
rek; başka bir deyişle gelen me-saja ‘evet’ cevabınızla ya da daha kolayı, bir internet sitesinde ne yazdığını okumadığınız bir kutu-cuğa tik atarak kabul ederek da-hil olduğunuz veri tabanları için tekrardan izin alma yükümlülü-ğü bulunmamaktadır. Bu hüküm şüphesiz, veri tabanı sahipleri için oldukça elverişli sonuçlar doğuracaktır, ama birçok kişi gibi senelerdir aynı telefon numara-sını/e-posta adresini kullandığı için çeşitli veri tabanlarına dahil olan/olmak zorunda kalan tüke-ticiler açısından sıkıntının bir süre daha devam edeceğine işaret etmektedir.
Son noktada belirtmek gerekir ki, Kanun yürürlüğe girene kadar onay vererek dahil olunan veri ta-banları için tekrardan izin alma yükümlülüğü yoktur. Bu durum veri tabanı sahipleri için elverişli sonuçlar doğurabilecektir. Ne var ki kişiler bu sistem içerisinden diledikleri zaman çıkabilecekle-rinden bu gibi bir durumun da olumsuz sonuçlar doğuracağının söylenmesi doğru olmayacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak baktığımızda temel olarak bu Kanun sayesindevatan-daşlar artık diledikleri zaman, bilmeden de olsa onay vererek dahil olmuş olabilecekleritele-fon/e-posta/sms zincirlerinden kurtulma imkanına sahip olacak-lardır. Böylece de herkesin sadece gerçekten ilgilendiği kampanya-lar, ürün veya hizmetler konusun-da, zorlamayla değil, isteyerek, arzu ederek bilgi sahibi olabilece-ği öngörülmektedir. Kanun’da ön-cül onay almadan ticari elektro-nik ileti gönderenlere ise bin lira-dan beş bin liraya kadar idari para cezası öngörülmüştür kibunun caydırıcılığı olup olmadığını ve de işletmecilerin Kanun’a uygun davranıp davranmayacaklarını 1 Mayıs 2015’ten itibaren bizler de hem tüketici hem hukukçu olarak gözlemliyor olacağız.
DO
SY
A
76
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
77
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
78
DO
SY
A
79
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
Kayıtlı Elektronik Posta Siste-mi – Hukuki Altyapı
6102 sayılı Türk Ticaret Kanu-nu’nun 18/3. ve 1525/2. madde-leri ile yasal altyapısı oluşturulan kayıtlı elektronik posta (‘KEP’), güvenli elektronik imza ve zaman damgası kullanılarak bir elektro-nik postanın güvenli olarak alı-cıya teslimi sağlayan sistemdir. KEP sisteminde elektronik pos-tanın kim tarafından ne zaman gönderildiğini, gönderilen ileti-nin içeriğinin bir başkası tarafın-dan değiştirilip değiştirilmediği-ni ve gönderim zamanını kesin olarak tespit etmek mümkündür.
TTK m. 1525/2 kapsamında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (‘BTK’) tarafından hazırlana-
cak ikincil mevzuatın ilk kısmı, 25.08.2011 tarihinde Resmi Ga-zete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kayıtlı Elektronik Posta Sistemine İlişkin Usul ve Esas-lar Hakkında Yönetmelik (‘KEP Yönetmeliği’), KEP Hizmet Sağ-layıcıların (‘KEPHS’) yetkilen-dirilmesi, KEP sisteminde yapı-labilecek işlemler ve KEPHS’in ve KEP hesap sahibinin yüküm-lülüklerini düzenlerken, BTK tarafından KEP Yönetmeliği’ni takiben çıkartılan tebliğ ve usul ve esaslarla ise daha çok teknik konular düzenlenmektedir. Bu kapsamda, KEP konusunda KEP Sistemi ve İlgili Süreçlere ve Tek-nik Kriterlere İlişkin Tebliğ, KEP Rehberi ve KEP Hesabı Adresle-rine İlişkin Tebliğ, KEP Sistemin-de Kullanılan İşlem Sertifikasına
İlişkin Usul ve Esaslar ve son ola-rak KEPHS’lerin Birlikte Çalışa-bilirliğine İlişkin Usul ve Esaslar yayınlanmıştır.
Kayıtlı Elektronik Posta Hiz-met Sağlayıcılar
KEPHS olmak için gerekli başvu-ru süreçleri KEP Yönetmeliği’nin, ‘Kayıtlı Elektronik Posta Hizmet Sağlayıcıların Yetkilendirilmesi’ başlıklı ikinci bölümünde anla-tılmaktadır. Bu kapsamda, elekt-ronik sertifika hizmet sağlayıcı (‘ESHS’) olarak veya 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu kapsamında işletmeci olarak fa-aliyet gösterenler, KEPHS olmak için başvuruda bulunamamakta-dır.
KAYITLI ELEKTRONİK POSTA VE ELEKTRONİK TEBLİGAT
Av. Nihan GÜNELİ, LL.M.
KEPHS’lerin KEP hizmeti vere-bilmeleri için, uluslarası stan-dartları sağlamaları ve BTK’dan almaları gerekmektedir. Mevcut durumda BTK tarafından KEP hizmeti vermek üzere yetkilen-dirilen 5 adet KEPHS bulunmak-tadır.
Kayıtlı Elektronik Postanın Kullanım Alanları
KEP hesabı almak isteyen gerçek ve tüzel kişiler, KEPHS’lere baş-vuruda bulunarak ve KEPHS’ler tarafından talep edilen belgeleri tamamlayarak ve de KEPHS’nin hizmet sözleşmesini veyahut da taahhütnamesini imzalayarak KEP hesabı başvrusunda buluna-bilirler. Bu kapsamda, KEPHS’nin yükümlülüğü, başvuruda bulu-nan kişinin kimliğini doğrula-maktadır. Gerçek kişilerde kimlik doğrulama işlemi kimlik kontrolü veya güvenli elektronik imza ile yapılırken, tüzel kişilerde MER-SİS numarası ile yapılmaktadır.
Belirtmek gerekir ki, tüzel kişi-lerin KEP hesabını kullanabil-meleri için mevzuat uyarınca bir işlem yetkilisi atamaları zorunlu-dur. Tüzel kişiler atadıkları işlem yetkisini KEPHS’ye bildirmekle yükümlü olup diledikleri zaman yine bir bildirimle işlem yetkili-sini değiştirme yetkisini haizdir.
Belirtilen işlemleri tamamlayıp KEP hesabına sahip olan kullanı-cıların bu hesapla gerçekleştire-bilecekleri işlemler ise çeşitlilik göstermektedir. KEP sisteminin öncelikli kullanım alanı, TTK m. 18/3’te belirtildiği şekilde, tacir-ler arasında, diğer tarafı temerrü-de düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ih-barlar veya ihtarların yapılması-dır. Ancak bunun yanında, iletinin güvenli bir şekilde ve gönderen kişinin, gönderilme zamanının ve
ileti içeriğinin değiştirilmediği-nin kesin olarak belirlenebilmesi sebebiyle KEP sistemi, yalnızca tacirler arasında sayılan ihtar ve ihbarların yapılması konusunda değil, gerçek ve/veya tüzel kişiler arasındaki her neviden iletişimin sağlanması kapsamında da kulla-nılabilmektedir.
KEP Yönetmeliği’nin 11. madde-si, “KEP sistemi, bir elektronik iletinin tarafları veya muhatapla-rı arasında KEP hesabı vasıtasıyla hukukî ve teknik güvenliğe sahip bir şekilde gönderilip alınmasını sağlamak ve güvenli iletişimde bulunmak gibi amaçlarla kulla-nılır.” demek suretiyle, sistemin yalnızca tacirler arasında kulla-nılmayacağını da belirtmektedir.
Devamla, KEP Yönetmeliği’nin 15. maddesinde belirtildiği üzere, KEPHS’lerin KEP sistemi üzerin-den sundukları hizmetlere ilişkin olarak oluşturdukları kayıtlar veKEP delilleri senet hükmünde-dir ve aksi ispat edilinceye kadar kesin delil sayılmaktadır. Belirti-len hükümler uyarınca, gerçek ve tüzel kişiler arasında KEP sistemi kullanılarak yapılacak yazışma-lar hukuki güvence altında olup aksi kanıtlanmadıkça kesin delil sayılacaktır.
Bu kapsamda, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuru-mu, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Sermaye Piyasası Kurumu, Türk Patent Enstitüsü, Mali Suçları Araştırma Kurulu gibi kurumlar, geçtiğimiz yıl içerisinde denetle-meye tabi olan kişilerle yapacak-ları iletişimi KEP sistemi üzerin-den yapacaklarını açıklayarak bu kişilerin KEP adresi edinmeleri gerekliliği yönünde duyurularda bulunmuşlardır. Bunun yanında, KEP sistemi ile, belli şartlar kap-samında, işçi – işveren ilişkileri
kapsamında gönderilecek fesih ihbarları, bordrolar ve benzeri bildirimlerin yapılabileceği de düşünülmektedir.
KEPHS’lerin, KEP sistemi içeri-sinde bir elektronik iletinin gön-derilmesi ve alınması dışında elektronik belgelerin saklanma-sı, güvenli iletişim ve elektronik ortamda güvenilir üçüncü taraf hizmetleri gibi katma değerli hizmetler sunabileceği de KEP Yönetmeliği’nde belirtilmiştir. Bu kapsamda, yalnızca ileti gön-derilmesi değil, elektronik arşiv hizmetleri, güvenilir üçüncü taraf işlemleri ve bildirimler üzerin-den yürütülebilecek olan elekt-ronik apostil, elektronik kimlik doğrulama ve elektronik tebli-gat hizmetlerinin de KEP sistemi üzerinden sağlanması mümkün-dür.
Elektronik Tebligat
Elektronik Tebligat Yönetmeliği, 28533 sayılı ve 19 Ocak 2013 ta-rihli Resmi Gazete’de yayınlana-rak yürürlüğe girdi. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na 11.01.2011 tarihinde eklenen 7/A maddesi ile yayınlanması öngörülen Yö-netmelik, temel olarak, Tebligat Kanunu’nun 7/A maddesinin 2. fıkrasında da belirtilen anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere yapılacak tebligatların yalnızca elektronik yolla yapılacağı husu-sunu düzenlemektedir. Gerçek kişiler bakımından ise elektronik tebligat almak bakımından hali-hazırda herhangi bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Elektronik Tebligat Yönetmeli-ği’nin 7/2 maddesi ile, elektro-nik tebligat almaya zorunlu olan anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şir-ketlerin; kazaî merciler, genel
DO
SY
A
78
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
79
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
80
DO
SY
A
81
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
bütçe kapsamındaki kamu idare-leri, özel bütçeli idareler, düzen-leyici ve denetleyici kurumlar, sosyal güvenlik kurumları ile il özel idareleri, belediyeler, köy hükmî şahsiyetleri, barolar ve noterler nezdinde yapılacak olan işlemlerde kayıtlı elektronik pos-ta (KEP) hesaplarını bildirmeleri zorunlu kılınırken; 7/3 maddesi ile de elektronik tebligat alması mecburi olan muhataplara ancak elektronik yolla tebligat yapıla-mamasının zorunlu olması du-rumunda diğer usullerle tebligat yapılabileceği hususu düzenlen-miştir. Bununla birlikte Yönetme-likte, zorunlu olarak elektronik tebligat alacak muhatapların bu konudaki bildirim fiziksel ad-reslerine MERSİS’ten sorumlu kurum tarafından yapılacağı da ayrıca belirtilmiştir.
Her ne kadar Elektronik Tebligat Yönetmeliği kapsamında ‘İdare’ olarak tanımlanmış ve Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdür-lüğü olarak ifade edilmişse de, sonradan anonim şirket olarak faaliyetine başlayan PTT A.Ş., elektronik tebligat hizmeti ifa etmekle görevli kılınmıştır. Bu kapsamda, tebligat yapacak ku-rumlar, PTT A.Ş.’den KEP hesabı almakla yükümlüdür. Başka bir deyişle, tebligatı alacak kişilerin böyle bir zorunluluğu bulunma-masına rağmen ve diğer 4 KEP-HS’den adres almaları halinde de elektronik tebligat alabilmeleri mümkünse de, tebligatı gönde-recek kurumların KEP adresleri-ni PTT A.Ş.’den almaları zorunlu kılınmıştır.
Elektronik Tebligata İlişkin Önemli Noktalar
Elektronik tebligat sistemine ilişkin en önemli husus, elektro-nik tebligatın, muhatabın KEP hesabına ulaşmasının üzerinden
5 (beş) gün geçmesi ile tebliga-tın yapılmış sayılacağının dü-zenlenmiş olmasıdır. Elektronik tebligat, tebligat çıkarmaya yet-kili mercii tarafından hazırlanıp gönderildikten sonra muhatabın hesabına ulaştığı tarihi izleyen beşinci gün, muhatabın elektro-nik tebligatı zorunlu olarak alıp almadığına bakılmaksızın, tebe-lüğ edilmiş sayılmaktadır. Bu se-beple, süre bakımından herhangi bir sorunun yaşanmaması için, elektronik tebligat alacak muha-tapların KEP hesaplarını düzenli kontrol etmesi ve özellikle tüzel kişilerin işlem yetkililerine bu konuda uyarılarda bulunmaları gerekmektedir.
Elektronik tebligat hizmetini is-teğe bağlı olarak alan kişiler; yani anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şir-ketlerin dışında kalan kişiler ba-kımından kapatma işlemlerinin KEP Yönetmeliği’nin 13. maddesi uyarınca veya gerçek kişiler için elektronik imza ile yapılabilmesi ve KEPHS’lerin, elektronik imza ile yapılan başvurularda derhal, fiziksel başvurularda ise 5 (beş) iş günü içinde kullanıma kapa-tılan hesapları tebligat alımı ve gönderimine engelleyecek olma-sı öngörülmüştür. Hesabın kapa-tılması durumunda dahi, KEP-HS’ler hesabı 3 (üç) ay süresince muhatabın erişimine açık tut-makla yükümlüdür. Bu noktada bir diğer önemli husus ise, ano-nim, limited ve sermayesi payla-ra bölünmüş komandit şirketler yalnızca KEPHS değişikliğine gi-debilecek, KEP hesabının kulla-nıma kapatılması için başvuruda bulunamayacaklardır. Başka bir deyişle, elektronik yolla tebligat almaya zorunlu kullanıcılar bakı-mından yalnızca hizmeti aldıkları KEPHS’de değişiklik yapma hakkı tanınmış, KEP hesabını kapatma hakkı tanınmamıştır.
Bunun yanında, ölüm, ceza infaz kurumuna girme, askerlik ve tü-zel kişiliğin sona ermesi gibi se-beplerle elektronik tebligat hiz-metinden yararlanma imkanının ortadan kalkması durumunda, bu işlemlerle ilgili kurumlar ara-sında bir entegrasyon sistemi ku-rulabileceği öngörülmüştür.
Diğer bir önemli husus ise, gerek PTT’nin gerekse diğer KEPHS’le-rin elektronik tebligat mesajları-nı saklama süresinin, kullanıcılar ile yapılan hizmet sözleşmesin ayrıca bir hüküm öngörülme-miş ise, tebligatın yapıldığı gü-nün ertesi gününden başlamak üzere 2 (iki) ay olarak belirlen-miş olmasıdır. Başka bir deyişle KEPHS’lerin elektronik tebligat-ları KEP hesabında 2 (iki) aydan uzun süre saklama zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu bakımdan kullanıcıların, elektronik yolla gönderilen tebligatlara daha son-ra erişebilmek için ya kendileri imkanlarıyla arşivleme yapmala-rı veyahut da abonesi oldukları KEPHS’den arşivleme hizmeti sa-tın almaları gerekmektedir.
Mevcut Durum
Elektronik Tebligat Yönetmeli-ği’nin yürürlüğe girmesinin üze-rinden 2 seneyi aşkın zaman geç-miş olmasına rağmen, gerek yeni izin alan KEPHS’lerle neredeyse 3 senedir faaliyet gösteren KEP-HS’ler arasındaki entegrasyonun sağlanması, gerekse UYAP siste-mine entegre edilecek elektronik tebligat sisteminin oluşturula-maması sebepleriyle uygulana-mayan elektronik tebligat sis-temi, geçtiğimiz aylarda Adalet Bakanlığı tarafından Eskişehir ilinde pilot olarak uygulanmıştır. Bu uygulamanın başarılı olma-sı sonucunda Adalet Bakanlığı tarafından KEPHS’lerin UYAP’a uyumlu çalıştığı tespit edilmiş ve
2015 yılının ilk yarısında elektro-nik tebligat sisteminin fiili olarak UYAP’la entegre bir şekilde çalı-şacağı belirtilmiştir. Bu kapsam-da, elektronik tebligat alması zo-runlu olan muhataplar bakımın-dan özellikle mahkemeler ve icra daireleri tarafından gönderilecek tebligatların Haziran ayından önce başlatılması planlanmakta-dır.
MASAK Yükümlülükleri
9 Ocak 2008 tarihli ve 26751 sa-yılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlen-mesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre; 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Ak-lanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un uygulanması kapsa-mında, suç gelirlerinin aklanma-sının ve terörün finansmanının önlenmesi amacıyla bildirim yü-kümlüsü olan kişiler Yönetmeli-ğin 4. maddesinde gösterilmiş-lerdir. 4/1. maddenin (ş) bendi,“-Savunma hakkı bakımından diğer kanun hükümlerine aykırı olma-mak kaydıyla 1136 sayılı Avukat-lık Kanunun’un 35/2. maddesinin kapsamındaki işlerden taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilme-si gibi işlerle sınırlı olmak üzere serbest avukatlar” şeklindedir. Bu kapsamda, taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesi gibi iş-lerle sınırlı olmak üzere serbest avukatlar, Suç Gelirlerinin Aklan-masının Önlenmesi Kanunu’nun uygulanmasıyla sorumlu kılınan kişiler arasında sayılmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanu-nu’nun belirtilen 35/2 maddesi ise, aynı maddenin birinci fıkra-sında sayılan; “kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa ver-mek, mahkeme, hakem veya yargı
yetkisini haiz bulunan diğer or-ganlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip et-mek, bu işlere ait bütün evrakı dü-zenlemek” işlerinin dışında kalan resmi dairelerdeki bütün işlerin de avukatlarca takip edilmesine ilişkindir.Bu durumda MASAK, 5549 sayılı Kanun’un değiştirilen 9/A maddesi kapsamında, ilgili Yönetmelik’in anılan 4/1-ş ben-dinde gösterilen koşullarda; yani yargı organları huzurundaki iş ve işlemleri hariç kalmak üzere; ta-şınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesi gibi konularla sınır-lı kalmak üzere resmi dairelerde-ki iş ve işlemlerine ilişkin husus-larda avukatlara elektronik yolla tebligat yapabilecektir.
Bununla birlikte, 5549 sayılı Kanun’un 9/A maddesinde be-lirtilen elektronik yolla tebligat usulünün Tebligat Kanunu’nda belirlenen usuller ile bağlı olma-dığının belirtilmiştir. Kanun’un 9/A maddesinin 2. fıkrasında MASAK’ın “elektronik ortamda-ki tebligata ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkili” oldu-ğu belirtilmiş ve bu kapsamda 30.03.2015 tarihli ve 29311 sa-yılı Resmi Gazete’de yayınlanan Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı Elektronik Tebligat Sistemine İlişkin Usul Ve Esas-lar Hakkında Yönetmelik yayın-lanmıştır. İlgili Yönetmeliğin 6. maddesinde, MASAK tarafından elektronik ortamda yapılacak tebligatların, yine MASAK tarafın-dan oluşturulan sistem vasıtası ile yapılacağı açıkça belirtilmiştir. Aynı Yönetmeliğin 7. maddesi ise, “5549 sayılı Kanun ve 6415 sayı-lı Kanun kapsamında yapılacak tebligatların; bankalar, sermaye piyasası aracı kurumları, finansal kiralama, faktoring, finansman şirketleri, sigorta ve emeklilik şir-
ketleri, portföy yönetim şirketleri, Merkezi Kayıt Kuruluşu ve Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şir-ketine elektronik ortamda yapıl-ması esastır.” demektedir. Sayı-lan tüzel kişiler haricinde kalan kişiler de talep etmeleri halinde MASAK’tan elektronik tebligat almak için başvuruda bulunabi-leceklerdir. Yönetmelikte açıkça belirtildiği üzere, MASAK tara-fından gönderilecek elektronik tebligatlar için MASAK’a başvuru yapılarak alınacak hesaplar kul-lanılacaktır.
Bu kapsamda, avukatların MA-SAK mevzuatından kaynaklanan KEP kullanma yükümlülükleri bulunmamaktadır.
Sonuç ve Değerlendirme
Avukatlar bakımından KEP siste-min kullanımı, özellikle tebligat-ların elektronik olarak gönderil-meye başlanmasının ardından artacak olmakla birlikte, mevcut durumda da, gerek müvekkil-lerle gerekse de hukuki ilişkinin karşı taraflarıya güvenli ve kesin delil teşkil edecek şekilde ileti-şim kurmayı sağlaması sebebiyle oldukça önem taşımaktadır. Bu kapsamda, herhangi bir hukuki zorunluluk bulunmamasına rağ-men, KEP sisteminin avukatlar tarafından da tercih edildiği göz-lenmektedir.
Özellikle mahkemeler ve icra da-ireleri tarafından tebligatların elektronik olarak gönderilmeye başlanmasını takip eden süreçte kayıtlı elektronik posta sistemi-nin, gerek gönderi maliyetlerini düşürmesi, gerekse iletişim gü-venliğini sağlaması bakımından avukatların işini oldukça kolay-laştıracağı açıktır.
DO
SY
A
80
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
81
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
82
DO
SY
A
83
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
Av. Atilla ÖZEN: Sayın Sami AK-DAĞ, uzunca bir süredir tebligat hukuku konusunda çalışmalar yap-tınız, çalıştay, panel, sempozyum gerçekleştirdiniz, hatta sanırım Türkiyede SEM’de ilk defa tebligat dersinin sunumlarını yapan kişisi-niz.Tebligat hukuku ile ilgili olarak çalışmalarınızdanbize biraz bahse-der misiniz?
Av.Sami AKDAĞ: Memnuniyetle, ancak sizinle paylaşacağım bilgile-rin tümü bana ait olmayıp,bilgile-rin çoğu birarayagelen tebligat sü-recinin paydaşlarından yaklaşık 30 kişilik bir ekibe aittir. Ben de o ça-lışma gurubunun sade bir üyesiyim.
A.Ö.Tebligat ile ilgili çalışmaları-nız nasıl başladı?
S.A.Tebligat hukuku ile ilgili olarak, Adalet Bakanlığı’nın,hazırlamış olduğutebligat yönetmelik taslağı konusunda İstanbul Barosundan görüş talep etmesi üzerine, bu ko-nuda bu güne kadar yapılmamış bir çalışma başlatalım dedik ve tebligat sürecinin tüm paydaşlarını (Adli ve İdari yargı komisyon başkanları, Avukat meslektaşlar, İcra Mahke-mesi Hakimi,Ticaret Mahkemesi hakimi, Savcı, İcra müdürü, İdari yargı Hakimi, idare ve vergi mah-keme müdürleri, Muhtarlar derne-ği temsilcisi, PTT yetkilisi, Noterler birliği, Akademisyen, Mernis daire Başkanlığı ve dağıtıcılar olmak üze-re) bir araya getirerek 3 çalıştay, bir sempozyum ve bir panel gerçek-leştirdik ve bu yazının kapsamını çok aşacak oranda bilgi ve verilere ulaştık.
A.Ö. Tebligat sizce en geniş ma-nada nedir?İnsan hayatındaki
önemi hakkında neler söyleye-bilirssiniz?
S.A. Tebligatın ne olup olmadığını iki ayrı başlık altında değerlendi-rebiliriz.
Birincisi Kazai süreçteki tebli-gatlar;Tebligat en özgün ifadesiyle, adil yargılamanın alt bileşenlerin-den olanhak arama özgürlüğünün ve hukuki dinlenilme hakkının sağlıklı ve etkin kullanılabilmesinin teminatıdır.
İkincisi İdari tebligatlar;Yargısal süreç öncesi tebligatlar bu kap-samdadır. Bu tebligatların yargıya taşınması veya taşınmaması mu-hatabın taktirindedir. İster yargıya taşınsın ister taşınmayacak olsun idari işlemlerle ilgili usulsüz yada geçersiz bir tebligat, bir devletin ülkesini ve vatandaşını yönetim şeklini olumsuz etkileyebileceği ve başka kişilerin hukuki güvence-lerini sürekli olarak tehdit altında bırakacağından, usulüne uygun ya-pılacak bir tebligat, vatandaşın adil yargılama talebinin teminatı olma-sının da ötesinde, aynı zamanda vatandaşın devletinden beklediği “adil yönetim talebinin de temi-natı”dır.
A.Ö. Bir örnek verebilir misiniz?
S.A. Diyelim ki, bir imar uygulaması ile Yurtdışında yaşayan vatandaşı-mızın Türkiyedeki taşınmazı imar kanunu 18. Madde uygulaması ile yola gitti, yapılaşmaya uygun ol-mayan bir konuma sokuldu veya tek parça bir imar parseli yapıla-bilecekken, hukuka aykırı şekilde bir kaç imar parseli içerisinde da-ğıtılarak kullanıma elverişsiz geti-rildi ve bu işlemle ilgili tebligat da
usulsüz yapıldı. Bu konu yargıya intikal etmeyebilir. Ya da 40-50 sene sonra yargıya taşınabilir. Eğer bu tebligatın geçersizliği veya usul-süzlüğü yargıya taşınır ve hukuk-suzluk mahkeme’ce tespit edilirse (Bilindiği üzere, subjektif sonuçlar doğuran idari işlemler tebliğe tabi-dir.Danıştay 6. Dairesi 21.10.1998 T.1997/4802 E.,1998/4766 K.) sa-dece taşınmaza Ait 1/1000 ölçek-li uygulama imar planı değil, aynı zamanda1/5000 Nazım imar planı da iptal edilir. Bu karardan davayı açan taşınmazsahibi hukuki bir ya-rar sağlasa da, NİP kapsamındaki diğer tüm parsel malikleri de bu karardan olumsuz etkilenmesika-çınılmazdır.Görüleceği üzere, bir kişinin adil yönetim talep hakkı-nın ihlali, hukuksuzluğa yargının müdahalesi ile pek çok kişinin adi yönetim talebinin ihlali sonucunu doğurmaktadır. Buradaki son ihlale sebebiyet verenin, yargı kararı de-ğil, devletin ilgili kurumunun baş-taki usulsüz işlemi olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Sonuç olarak, kısaca tebligatı şöyle özetleyebiliriz. Tebligat bir devle-tin “iskelet”, yargının ise “omurga sistemi”dir. Güçlü bir devlet yapı-sınınve sağlıklı işleyen bir yargı sisteminin tesis edilebilmesi ancak, tebligat sisteminin vatandaşın adil yargılama ve adil yönetim talebi-nin tam olarak sağlanabilmesi ile mümkün ve olanaklıdır.
A.Ö. Tebligat insan ve toplum ya-şamında neden bu denli önemli-dir? Ülkemizdeki durum nedir?
S.A. Tebligat ile bir insanın veya kurumun yaşamına onun istek ve iradesi dışında dokunuyor ve tebli-
UYGULAMADA KARŞILAŞILAN TEBLİGAT SORUNLARININ
KAYNAKLARINA YENİ BİR BAKIŞAv. Sami Akdağ
gat muhatabının geleceğini sonsu-za kadar etkiliyorsunuz. Tebligatın geçersiz veya usulsüz olması bir kişi veya kurumun tüm yaşamını karartabilir, malvarlığının haksız yere elinden çıkmasına neden ola-bilir, yuvaların yıkılmasına sebep olabilir, işletmelerin kapanması ile çalışanlarının yok yere işsiz kalma-sına neden olabilir.
Tebligat usulsüzlüğü vegeçersizli-ğine muhatap kıldığınız kişiyi çok önemsiz veya değersiz de bulabi-lirsiniz, ancak unutulmamalı ki ya-şadığımız dünya artık o eski dün-ya değildir. O değer vermediğiniz bireye yaptığınız haksızlığın yan-kısı bakmışsınız ki bir gün straz-burg’dan çok daha büyük bir aksi seda olarak geriye dönebilir.
Bu sebeple tebligatın muhatabının bilgisine sunulmasının ve bunun da resmen belgelendirilmesinin önemi çok büyüktür. Staj eğitim sırasında bir stajyerimin gayet yerinde ta-nımlaması ile tebligat “kıymetli evrak” hükmünde bir belgedir.
A.Ö. Tebligatta usulsüzlüğün veya geçersizliğin ileri sürülmesi hakkın suistimali olarak değer-lendirilebilir mi?
S.A. Usulsüz tebligat konusunda söylenebilecek şey şudur. Eğer tebligat gerçekten usulüne uygun yapılmış olsaydı, tebligat muhatabı-nın hukuken savunma olarak ileriye sürebileceği bir argümanı (kanaat düzeyinde de olsa) vardı da, teb-ligat usulsüz olduğundan bunu ileriye süremediyse, bu durumda tebligat usulsüzlüğünün hukuka taşınması asla hakkın suistimali olarak değerlendirilemez. Yok eğer böyle bir argümana sahip değilse, ancak bu halde usulsüz tebligatın ileri sürülmesi hakkın suistimali olarak değerlendirilebilir.
A.Ö. Tebligat müessesi bu denli önemli ise neden hak ettiği ko-numda değil sizce?
S.A. Tebligat yapabilen kurumların hangileri olduğu, mevzuatımızda bellidir. Genellikle tebligat yolu ile bir kişi ya da kuruma onun arzu
ve isteği dışında dokunduğunuzu söylemiştik. Bu dokunuşun tebli-gat açısından,biri “bilgilendirme”, diğeri ise “belgelendirme” olmak üzere iki önemli boyutu mevcuttur. Ancak ülkemizde, sağlıklı bilgilen-dirme ve belgelendirmenin gerçek-leştirilememesinin temelinde, Teb-ligat hukukunun “multidisipliner özelliği”ninfarkındaolunmaması başta olmak üzere, bilgilendiren ve belgelendiren ile, bilgilendirilen ve belgelendirilen muhataptan kay-naklı, mevzuattan kaynaklı, sağlık-sız bilgilendirme ve belgelendirme sürecinden kaynaklı pek çok etken yatmaktadır.
*Bir ülke düşünün ki, Tebligat hu-kuku tüm hukuk dallarının içerisin-de varlığını ve etkisini sürdürdüğü halde, her hukuk dalı bu konuya kısaca değinmekle yetinmiş, onun multidisipliner özelliği gözardı edi-lerek, üniversitelerde ayrı bir bilim dalı ve bütünsel olarak ele alınma-mış, mikro boyutları açısından aka-demik çalışmalara konu edilmemiş ve ne yazık ki bilimsel usullere uy-gun bir sistematiğe bağlanmamış olsun,
*Bir ülke düşünün ki, Tebligat Maliye Bakanlığını (kendi tebligat usulleri sebebiyle),içişleri bakan-lığını(Muhtarlıklar, emniyet,bele-diyeler sebebiyle),Dışişleri bakanlı-ğını(Konsolosluk ve büyükelçilikler sebebiyle),Adalet Bakanlığını(Kazai merciler sebebiyle),Milli Savunma bakanlığını(mezralardaki tebligat-lar ve askere celp tebligatları sebe-biyle),Ulaştırma Bakanlığını(PTT sebebiyle) doğrudan doğruya il-gilendirdiği, diğer bir ifadeyle,bu bakanlıklar tebligat sürecinde biz-zat etkili olan kurumlar oldukları halde, tebligat tüzüğü kaldırılarak, Adalet bakanlığı tarafından çıka-rılan tebligat yönetmeliği ile yön verilmek istenmiş olsun ve tebliga-tın, insan yaşamı, Devlet yönetimi ve yargı sürecindeki öneminin tam olarak farkına varılmamış olunsun,
*Bir kurum(PTT) düşünün ki, verdiği hizmetin bedelini (yüksek değerlerle) kendisi belirliyor, teb-
ligatı sağlıklı yapsa da yapmasa da ücretini tam olarak alıyor, pahalı hizmet veriyor, tebligata hukuksal ve yargısal bir işlem olarak değil, ti-cari bir iş olarak bakıyor, alternatifi yok, usulsüz veya geçersiz tebligat-lar sebebiyle (kötü yönetim sonu-cunu doğuran işlemlersebebiyle) yargıya ve (AİHM’nin adil yargı-lama ilkesine aykırılık sebebiyle hükmettiği tazminatlar sebebiyle) Devletin maliyesine verdiği zarar-lardan dolayı hesap verme yüküm-lülüğü olmasın,
*Bir yargı süreci düşünün ki, sü-reci başlatan en etkin birimlerden biri olan avukatlar, davanın ve ta-kibin omurgasını oluşturan dava ve takiplerini hazırlarken, en azından e-imza vasıtası ile müvekkilinin veya muhatabın kişisel bilgilerini Takbis’ten, Vedop’tan, Asbis’ten Mernis’ten,Mersis’ten bizzat alama-dığından dava ve takiplerini sağlıklı veriler üzerine inşa ederek başlata-mamış olsun,
*Bir dağıtıcı düşünün ki, kendisi-ne tebliğ edilmek için teslim edi-len tebligatları, tebligat kanunu ve yönetmeliği gereğince yapdığı taktirde, gün içerisinde görevin ta-mamlayamayacağı gerçeği karşın-da, (Evde olmayan muhataba tebli-gat işleminde, usulsüz şekilde, önce muhtar sonra 2. Kez adrese gelmek yerine, amirinin isteği doğrultusun-da, pratiklik ve zaman kazanma adı-na, ilk kez geldiği adresin kapısına 2 no’lu ihbarı yapıştırıldıktan sonra tebliğ evrakını muhtara bırakması) tebligatlar mevzuata aykırı (usul-süz tebligat) yapılıyor olsun,
*Yine bir dağıtıcı düşünün ki, tebliğ mazbatasına yazdıklarının en ince noktasına kadar, tebliğ muha-tabının veya tebligat çıkarılmasını isteyen tarafın hukukunu derinden etkileyebileceği konusunda kuru-mu tarafından yeterince bilgilen-dirilmemiş ve bilinçlendirilmemiş olsun,Hatta bu dağıtıcının yazdığı şeyler(merciine dönen) mazbata-dan hiç anlaşılamıyor olsun,
*Bir vatandaş düşünün ki, ken-disine yapılmak istenen tebligatı
DO
SY
A
82
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
83
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
84
DO
SY
A
85
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
almaktan kaçınmanın mümkün ol-duğunu zannederek, tebliğ adresi-ni meçhule taşımaya kalksınve bile bile kendisine zarar verme sürecini (ilanen tebligat yada mernis adresi-ne yapılacak tebligat ile) bizzat ken-di elleriyle tetiklediğinin bilincinde olmasın,
*Yine bir vatandaş düşünün ki, Henüzkendisine usulüne uygun bir tebligat yapılmadan önce, bir muhatap, E-devletsistemi üzerin-den kendisine verilen şifre ile, hak-kındaki dava ve takipleri internet üzerinden anında öğrensin ve izini kaybettirecek şekilde (eski sistem-de adres değişikliği, muhtara müra-caat ederek yeni taşınacağı adresi bildiren bir ikametgah ilmuhabe-ri ile yapılıyor ve muhatabın yeni adresini bulmak kısmen mümkün olabiliyordu) nüfus müdürlüğüne yapmış olduğu bir müracaat ile de-ğiştirebiliyor olsun,
*Bir belediye düşünün ki, bele-diyeciliğin sadece planlama yap-mak,ruhsat vermek, ceza kesmek, çöp toplamak olduğunu zannetsin. Çağdaş dünya “kent bilgi siste-mi”,“coğrafi bilgi sistemi” kurmak suretiyle “numarataj sistemi”ne doğru giderken, beldenin cadde, sokak adlarını ve bina numaralarını olur olmaz değiştirmesinin, tebligat gibi önemli bir sürece ne denli bü-yük olumsuz etkide bulunduğunun bilincinde olmasın,
*Bir yargılama süreci düşünün ki, teknolojik olarak mümkün ve tüm altyapısı hazır olduğu halde, en azından yargılama sürecinde-ki tebligatlar yönüden,davacı ve davalı için elektronik posta alma zorunluluğu, usul hükümleri ge-reğince halen bir dava şartı haline getirmemiş olsun,
*Bir icra sistemi düşünün ki, tebligat usulsüzlük ve geçersizlik oranının %97 (kesin olmamakla birlikte, icralarda var olduğu ifade edilen oran) düzeyinde olduğu icra takip işlemlerindeki tebligat usul-süzlükleri konusunda icra müdür-lerini yetkisiz görürken, diğer yan-dan usulsüz tebligat sebebiyle şa-
hısların usulsüz tebligat sebebiyle uğradığı tüm zararlardan şahsen sorumlu tutsun,
*Bir mevzuat sistemi düşünün ki, tebligat müessesesi bir yasa çatısı altında ele alınmamış olsun ve her mevzuatta tebligat usulleri ayrı ayrı düzenlenmiş ve bu düzenlemeler biribirleri ile çelişen hükümler ih-tiva ediyor olsun, tebligat sürecine etki eden Paydaşları (Bakanlıkları) kapsamayan ve bağlamayan bir dü-zenleme(yönetmelik) ile bir ülkede tebligat sürecine etkin bir işlerlik kazandırmamış hatta tebligat sü-reci çağa ve yeni güncel koşullara uygun hale getirilmemiş, 1959 ta-rihli ve miadı dolmuş biryasa ile sürdürülmekte olsun,
*Bir denetim sistemi düşünün ki,tebligatın toplumsal yaşamdaki mana ve önemi sebebiyle, tebligat usulsüzlüğü veya geçersizliği takip ya da yargılama süreci sırasında ye-terince denetlenememiş olduğun-dan, bu usulsüzlük ve geçeksizlik ancak Yargıtay-Danıştay aşamasın-da farkedilmiş olsun ve bu yüzden yıllarca takip edilen dava sebebiyle sarfedilen zaman ve para hebaedil-miş olsun, hatta bu yüzden, vatan-daşın devletine ve yargı sistemine olan güveni sarsılmış olsun,
*Bir Baro düşünün ki, ticari kuru-luşların birliği olan ticaret odaların-daki şirket adresi, tebliğe elverişli adres kabul edilirken, yargının ku-rucu unsuruolarak nitelendirdiği-mizve kamu hizmeti icra ettiğini iddia ettiğimiz avukatların baroya bildirmiş oldukları adresi yasada resmi tebligat adresi olarak yeral-mamış olsun,
*Bir yasa hükmü düşünün ki, ya-zıldığı gibi anlaşılmasın ve hukukçu meslektaşlarımı yanıltsın, “Vekil ile takip edilen iş ve işlemlerde tebli-gat vekile yapılır” ibaresi en geniş ifadesi, gerek fiilen idari işlemlerde veYargıtay uygulamalarındasadece kazai tebligatlarla sınırlı olduğu benimsenmiş ve yerleşik uygulama haline gelmiş olsun,
*Birmuhatap düşünün ki, Yerine tebligat yapılacak kişiler için gö-
rünüşe göre 18 yaşını doldurmuş, temyiz kudretini haiz olması ayrın-tılı olarak düzenlenmişken,bizzat tebligat muhatabı için(Günümüzde 7 yaşında olup bankaya/mağazaya borcu olduğundan bahisle muhata-ba tebligat yapılmış vakalar mev-cuttur.Yasada bu konuda hüküm olmadığından, eğer mahkemeden veya icra müdürlüğünden küçük yaşta birisine tebligat çıkarılmış ise, dağıtıcının bu tebligatı ve tebliğ mu-hatabını sorgulamaya hak ve yetkisi yok)herhangi bir kriter belirlenme-miş olsun,
A.Ö. Tebligat işleminin bu denli sahipsiz olmasının ana sebebini açıklar mısınız?
S.A. Kanaatimizce tebligat hukuku her ülkenin gelişmişlik düzeyi, yö-netim anlayışı, yöneticilerin insan haklarına verdiği önemin derece-si, bireyin tebligat bilinç düzeyi, tebligat farkındalığı ve tebligatı üreten ve işleyen paydaşların teb-ligat okur-yazarlık düzeyi ile doğ-rudan doğruya bağlantılıdır. Diğer bir ifadeyle, tebligat hukuku büyük oranda yerel özellikler taşıyan, an-cak insan ve toplum yaşamının her alanında varlığını sürdüren multi-disipliner bir hukuk dalıdır.
*Tebligat doğası gereği, hukukun her alanında varlığını ya da yok-luğunu hissettiren bir işlemdir. Tebligat sadece usul hukuku ile de-ğil,maddi hukuk ile de doğrudan ilişkilidir. Tebligatın bir “insan” boyutu (Hak ehliyeti,fiil ehliyeti, sı-nırlı ehliyetli,sınırlı ehliyetsiz, tam ehliyetli, tam ehliyetsiz muhatapla-ra yapılacak tebligatlar farklı ola-caktır.) bir de “mekan”(Tebligat muhatabının adresi sebebiyle, iyi planlanmış sıksık cadde,sokak ismi ve kapı numaraları değiştirilmeyen sağlıklı kentler için kurulmuş kent bilgi sistemi, coğrafi bilgi sistemi, numarataj sistemi sebebiyle) boyu-tu mevcuttur.
S.A. *Tebligat mevzuatını çağa uy-gun hale getirmez ve 56 yıllık bir
yasaya mahkum tebligat müesse-sesini bir bakanlığın hazırladığı yönetmelikle idare edebileceğinizi zannederseniz, kentleri numarataj sistemi ne uygun dizayn etmezse-niz, toplumda basın ve yayın yolu ile tebligat bilincini ve farkındalığı-nı arttırıcı çalışmalar yürütmezse-niz, 20 ayrı kurumda bireylere ait 20 ayrı adres bilgisi barındırırsanız, belediyeleriniz, kent bilgi,coğrafi bilgi ve numarataj sistemlerinden bihaber(İstisna:Pelitli belediyesi) durumdaysa, tebligat süresinin küçük sistemlerin biraraya geldiği bir sistemler bütünü, üst bir sistem olduğunu, biribirinden bağımsız disiplinlerden etkilendiğini ve bu disiplinleri etkilediğini, tebligat sürecinin pek çok paydaşının oldu-ğunu göremez ve konuya “sistem düşüncesi” ile yaklaşmazsanız, hukuku savunma adına hareket eden avukatların bilgiye erşimini kısıtlarsanız, icra müdürlüklerinin tebligat usulsüzlüklerini denetle-mesine olanak tanımazsanız, vatan-daşınızı bilinçlendirmek suretiyle “tebligatsever” bir birey haline getiremezseniz, tüm sorumluluğu, tek derdi evini geçindirmek olan, her gün 350 kilo yükü (her çan-ta ağırlığı 35 kilo olup, bir günde 10 çanta dolusu tebligat dağıtımı yapan) omuzlayarak sokak sokak dolaşan, istisnasız hepsi bel fıtığın-dan muzdarip, eğitim verilmediği ve yeterince bilgilendirilmediği halde, tebligat usulsüzlükleri ve geçerizlikleri sebebiyle hep yargı önüne çıkarılan ve kurum tarafın-dan kendisine avukatlık desteği bile verilmeyen, elverişsiz hale gelince geri hizmete alınan dağıtıcıyı, teb-ligat sorunlarının asıl müsebbibi olarak görürseniz, yıllarca olduğu gibi, tebligat konusunda üç maymu-nu oynayan, ama adil yargılama ve adil yönetim konularında bir türlü belini doğrultamayan bir ülke ol-maktan kurtulamazsınız.
Sanırım aşağıdaki öykü, yukarıda-ki açıklamalarla tam olarak örtüşe-cektir. Öykünün adı “Herkes,birisi,-hiçkimse ve herhangi biri”dir.
“Herkes”,”birisi”,“hiçkimse” ve
“herhangibiri” adında 4 kişi’nin olduğu bir ortamda, yapılması gere-ken önemli bir iş vardı, herkes,bi-risinin bu işi yapacağından emindi, herhangibiri o işi yapabilirdi, ama hiçkimse yapmadı, birisi buna çok kızdı, çünkü bu herkesin işiy-di, herkes,herhangi biri’nin o işi yapabileceğini düşündü, fakat hiç-kimse, herkes’in o işi yapmadığını farketmedi, herhangi biri’ninyapa-bileceği o işi hiçkimse yapmayınca, herkes birisi’ni suçladı...
A.Ö. Ülkemizde ki durum tam olarak nasıldır?
S.A. Gözlemlediğimiz kadarı ile, ül-kemizde tebligat sorunu diye bir olaydan söz etmek mümkün değil-dir. Genelde vekil ile açılan davalar ve icra takiplerinde avukat mes-lektaşlarımız, muhataba ait gerçek tebliğ adreslerini (hangi vasıtalar-dan yararlandıklarını bilemiyorum, ancak) %100 oranında isabetle tes-pit ederek davalarını açmakta ve takiplerini yapmaktadırlar, nüfus müdürlüklerinin bu konuda her-hangi bir denetim mekanizması (Muhtarlıklarda ikametgah ilmuha-beri mekanizması mevcuttu) olma-dığı halde vatandaşlarımız ve şirket sahipleri son derece sorumlu bir tutum ve davranış içerisinde hare-ket ederek, gerek mernis ve mersis sistemine en son güncel adreslerini bildirmekte, e-devletten kendileri hakkında açılmış bir dava ve işle-me konmuş bir takipten haberdar olur olmaz, adliyeye giderek gerçek tebligat adreslerini bildirmekte ve yargıyı boş yere uğraştırmamakta-dırlar, mernis’e adreskayıt bildirimi yapmaya yetkili kurumlar, mernis’e (Adres daire başkanlığı’na)bildire-cekleri adresin gerçekten de tebliğ muhatabının kendilerine yazı ile bildirdiği adres olduğunu denetle-dikten sonra mernis’e bildirmekte-dirler, Belediyelerimiz numarataj sistemini etkin şekilde hayata geçi-rerek, bir vatandaşın veya şirketin tebligatının, bir banka havalesinin iban numarasına sıfır hata ile ulaş-masını sağladıkları gibi, varmasını temin için azami bir çaba içerisin-dedirler, PTT idaremiz tebligat işle-
minin sadece yargı sürecinin değil, bunun da ötesinde devlet vatandaş münasebetinin hukuka uygunluğu-nun güvencesi olduğunun bilincin-de olarak hareket etmekte, asla ve katiyen bu hizmete ticari bir meta gözü ile bakmamakta, Yargı siste-mimiz tebligat sürecini, davaların veya takiplerin esasına girmeden önce, baştan savılması gereken can-sıkıcı bir aşama gibi ele almamakta, gerek yargıçlarımız ve gerekse ic-ramüdürlüklerimiz sonunu düşü-nerek işe başlamakta ve öncelikle tebligatın gerçekten de usulüne uy-gun yapılıp yapılmadığını denetle-mekte, hatta usulsüzlüğün yolsuz-luk demek olduğunu, yolsuzluğun bilinmesinin onu usule uygun hale getirmeyeceği bilinci ile, en küçük bir usulsüzlüğün mevcudiyeti ha-linde dahi, tebliğ muhatabına ken-disini savunma imkanı tanımakta, “yapılmış sayılma” müessesesinin de, ifade özgürlüğü ve hukuki din-lenilme hakkı yönünden ne büyük bir tehdit içerdiğini bilerek hareket etmektedirler,
Yukarıdaki açıklamaların ne kada-rının gerçeği yansıttığının ne kada-rının ise ironi olduğunun taktirini değerli okuyucuların sağduyusuna bırakıyorum.
A.Ö. Bu denli sorun mevcutken tebligat müessesi sizce nasıl dü-zelebilir.
S.A. 1-Tebligat hukuku hukuk fakül-telerinde mutlaka zorunlu ders ola-rak okutulmalı ve bu konudaderin araştırmalar yapılmalıdır
2-Tebligat kanunu baştan sona ye-niden ele alınmalı, tebligat hüküm-leri bir yasa çatısı altında toplan-malı, tebligatın tüm paydaşlarının bilgisine başvurulmak suretiyle çağa uygun hale getirilmeli,yönet-melikten tebligat tüzüğüne geri dönülmelidir.
3-Basın ve yayın araçları yoluyla kamuoyu nezdinde, tebligat bilinci ve tebligat farkındalığı oluşturul-malıdır.
4-Yargı kurumlarında ve İdari ku-rumlarda tebligat okurluğu (gere-
DO
SY
A
84
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
85
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
86
KA
SIM
-A
RA
LIK
20
14 /
12
4
kirse tebligatın yenilenmesi için) PTT ve dağıtıcılar yönünden de tebligat yazarlığı (okunaklı ve usu-lüne uygun yazım yönünden) geliş-tirilmelidir.
5-PTT’nin tebligat konusundaki münhasır tekelinin kırılması için, tebliğ yapmaya yetkili kurumların sayısı arttırılmalı ve tebligatın iş-lemininticari bir iş değil, yargı sü-recinin ayrılmaz bir parçası olduğu bu kurumlara usulünce anlatılmalı, soruumuluk kapsamındaki tebligat usulsüzlüğü ve geçersizliğinden do-ğan zararların(yapılacak yasal dü-zenleme ile) bu kurumdan tazmini sağlanmalıdır.
6-Dava açma ve icra takibi yapma yetkisini haiz avukatların gerek kendi müvekkilleri ile ilgili ve ge-rekse hukuki işlemin muhatapları ile ilgili olarak, resmi kurumlardaki kimlik ve bilgi paylaşım sistemleri-ne (E-imza ayakizi ile) erişimlerine imkan tanınmalı ve böylece tebligat usulsüzlükleri ile geçersizliklerinin, daha işin başında minimum düzeye indirilmesi sağlanmalıdır.
7-Kayıtlı Elektronik posta ve elekt-ronik tebligat sisteminin tüm alt yapısı ve hukuki düzenlemeleri bugün itibariyle tamamlanmış ve uyap entgrasyonu sağlanmış oldu-ğuna göre, öncelikle yargı kurum-larından başlamak vegiderek resmi kurumlarda yaygınlaştırılmak su-retiyle, belirli işlemlere girişen bi-reylerin ve kurumların kayıtlı elekt-ronik posta adresi temin etmeleri (T.C. numarası edinilmesi zorunlu-ğu gibi) zorunlu hale getirilmeli, böylece tebligat müessesinin birey ve toplum yaşamındaki etkinliği arttırılmalıdır.
8-Halihazırda Avrupa’da 6 devlette, Lizbon Stratejisi Entegrasyon stan-dartları adı ile ortaya çıkan, E-Dev-let, E-Adalet sistem bütünlüğü içe-risinde uygulamaya konulmuş olan Kayıtlı elektronik posta ve E-Tebli-gat, sözkonusu ülkeler örneğinde deolduğu üzere, tebligat müessese-sinin tüm sorunlarına çare olacak bir değişime sebep olamayacak ise de, tebligat sisteminden daha üstün
hizmet bekleyenlerin beklentileri-ne cevap vermesi açısından olum-lu bir yeniliktir. Ancak elektronik tebligat, klasik tebligata duyulan ihtiyacın yerini daha uzun yıllar dolduramayacağına göre, klasik tebligatta da gerekli iyileştirmele-rin ve sadeleştirmelerin yapılması şarttır. Hatta, klasik ve elektronik tebligat uygulamaları arasında uyumsuzluk doğuracak sorunla-rın (E-devlet sebebiyle, mahkemede daha tebliğ zarfı katlanıp postaya verilmeden, E-devletten bilgi alan vatandaş mahkemeyi telefonla ara-maktadır) doğmasını önleyecek tedbirlerin alınmasına da şiddetle ihtiyaç vardır.
A.Ö. Bu çalışmalarınız sonucun-da ne gibi bir sonuç elde etmeyi ümit ediyorsunuz?
S.A. *Tebligat hukuku konusun-da yeni bir bakış “aşı”sına ihtiyaç olduğunu gördüğümüzden, yaptı-ğımız çalışmalarla bizler tebligat sistemine farklıbir “aşı”yapalım dedikve buçalışmalarımızda sorun ve sonuç odaklı değil, çözüm ve sü-reç odaklı olarak hareket etmeye özellikle gayret sarfettik. Amacı-mız toplumda tebligat ve özellikle “yaşayan tebligat”konusunda bir farkındalık yaratmaktı. Yapmış ol-duğumuz bu çalışmaların iki yön-de etkili olmasını ümit ediyoruz. Birincisi, tebligatla işi olanların ve tebligat muhataplarının geçersiz ve usulsüz tebligatlar konusun-da daha duyarlı davranmaları ve hukuki dinlenilme hakkının tesisi için çaba göstermeleri, İkincisi de, tebligat hukukunda düzenleyici işlemleri gerçekleştiren kurum-larla, tebligat çıkaran kurumların tebligat sürecinin işleyişinde daha hassas davranmaları. Elbette bizim çalışmalarımız bu konuda sadece bir başlangıç. Bu konuda yetkin ve etkin kişi ve kurumların tebligat bi-lincini ve duyarlılığını daha ileriye taşıyacaklarından hiç kuşkumuz yok.
A.Ö. Tebligat sürecindeki iyileş-me sizce ne gibi sonuçlar doğu-rabilir?
S.A. *Bu iyileştirmelerin yapılması halinde, gerek devletin sürekliliği ve idari işlemlerin hukuki güvenliği ve gerekse vatandaşın adil yönetim talebi en üst düzeyde karşılanabi-leceği gibi, ayrıca adilyargılamanın alt bileşenleri olan hak arama öz-gürlüğünün ve hukuki dünlenilme hakkının yargı süreciönündeki en-geller kalkmış olacağından, ekip arkadaşlarımla birlikte inancımız o ki,ülkemizdeki yargı süreci mev-cut duruma nazaran, %70 oranında kalite düzeyi yakalayacak ve aynı oranda hız kazanacak, elde edile-cek olan bu sonuçtan ise, kuşku-suz hem devlet hem birey kazançlı çıkacaktır.
Yukarıdaki açıklamalarımız tü-müyle tebligatın makro sorun-larına dikkat çekmek içindi,teb-ligatın birde mikro sorunarı var ki, o alana girmekmümkünse de, çıkmak mümkün değildir, Zira mikro alanda tebligat sorunları-nın sayısını gökyüzündeki yıldız-larla bile kıyaslayabilirsiniz. An-cak makro sorunlar çözüldükçe (aritmetik demiyoruz) geomet-rik olarak mikro sorunların or-tadan kalkacağını rahatlıkla söy-leyebiliriz.
A.Ö. Bu konudaki son sözünüzü alalım
S.A. *Sözlerimi bir metaforla bitir-mek istiyorum.Ne zaman bir tebli-gat alsam, zarfı açtığımda ortama bir şarkının nameleri yayılır, sanı-rım cem karacaya ait bir şarkı, “Ben bir ceviz ağacıyım gülhane par-kında, ne sen bunun farkında-sın ne de meclis farkında” ben de aşka gelip bir şiirle cevap veririm. Orhan Veli’den. “Bilmezdim tebli-gatın bu kadar gizemli, kelimele-rinse kifayetsiz olduğunu, o zar-fı açmadan önce. Bir usulsüzlük var biliyorum, herşeyi söylemek mümkün, epeyce yaklaşmışım, duyuyorum, anlatamıyorum.”
Çalışmalarda emeği geçen tüm ekip arkadaşlarıma,bu makaleyi yaza-bilmemi mümkün kılankatkıla-rından dolayı,buradan teşekkür ediyorum...
ÖZEL HASTANELERİN HUKUKİ SORUMLULUĞU VE HASTA HAKLARI
İstanbul Barosu Üyesi Av. Gültezer Hatırnaz Erol’un hazırladığı ‘Özel Hastanelerin Hukuki Sorumluluğu ve Hasta Hakları’ kitabının dördüncü baskısı yapıldı.
Erol’un bu kitabında özel hastanelerin hukuki sorumluluğu ve işlevleri hakkında bilinmesi gereken pek çok konu yer alıyor.
Kitapta, tıbbi hata sonucu doğan zararlardan dolayı tazminat sorumluluğu ve tazminat so-rumluluğunun sonuçları, bu konularla ilgili yeni Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararları ve Anayasa Mahkemesine sağlık hukukuna ilişkin kişisel başvurular hakkındaki kararlara geniş bir şekilde yer veriliyor.
Ayrıca kitabın bu baskısında güncellemeler de yapılmış. Yeni yasal değişiklikler, yönetmelik-ler ve genelgeler eklenmiş.
BAŞKAN KOCASAKAL BARSELONA BAROSU DERGİSİ MÓN JURÍDIC’TE
Savunmanın savunulmasındaki katkı ve kararlılığından ötürü Barselona Barosu İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ı onur madalyasına layık görmüş, ödül 30-31 Ocak 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen Barselona Barosu’nun Sant Raimon Penyafort etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen ödül töreninde Katalonya Adalet Bakanı Germà Gordó ve Barselona Barosu Başkanı J. Oriol Rusca’nın tarafından Başkan Kocasakal’a takdim edilmişti.
Etkinlikler çerçevesinde Barselona Barosu’nun Başkan Kocasakal ile yaptığı röportaj Barselona Barosu Aylık Dergisi Món Jurídic’in Şubat sayısında yayınlandı.
KÜ
LTÜ
R S
AN
AT
87
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
DO
SY
A
86
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
TBB FOTOĞRAF YARIŞMASINI İSTANBULLU HUKUKÇULAR KAZANDI
Türkiye Barolar Birli-ği’nin 2015 yılı Avu-katlar Günü dolayısıyla düzenlediği Hukukçular Arası Fotoğraf Yarışması sonuçlandı.
Ara Güler, Coşkun Aral ve Haluk Çobanoğlu’ndan oluşan Seçici Kurul, Tür-kiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gür-seler ile Yönetim Kurulu
Sayman Üyesi Av. Sabri Erdal Güngör’ün koor-dinasyonunda, 19 Mart 2015 Perşembe günü, saat 14.00’te İstanbul’da bir araya gelerek ödül verilecek ve sergilenecek fotoğrafları belirledi.
Seçici Kurul, Av. Ece Ba-şaran Küçük’ün ‘Evcilik Oyunu’ adlı fotoğrafına birincilik, Stj. Av. Ahmet
Zengin’in ‘Gülümse’ adlı fotoğrafına ikincilik, Av. Onur Aksoy’un ‘Gün Batı-mı’ adlı fotoğrafına üçün-cülük ödülü verilmesini kararlaştırdı. Kurul, Av. Mehmet Emre Günay’ın ‘Mutluluk’, Av. Önder Budak’ın ‘Gökyüzüne ilk
kim dokunacak’, Hukuk Fakültesi Öğrencisi Enes Akın’ın ‘Ali’ adlı fotoğ-raflarını da mansiyonla ödüllendirdi. Dereceye giren ve mansiyon kaza-nan fotoğraflar İstanbul-lu hukukçuların eserle-rinden oluştu.
Bir
inci
lik ö
dü
lü “
Evc
ilik
Oyu
nu
”
İkin
cilik
öd
ülü
“Gül
ümse
”
Mansiyon“Gökyüzüne ilk kim dokunacak”
2
Türkiye Barolar Birliği Hukukçular Arası Fotoğ-raf Yarışması’nın ödül töreni 6 Nisan 2015 Pa-zartesi günü Ankara’da, Av. Özdemir Özok Kong-re ve Kültür Merkezi’nde yapıldı.
Ödül töreninin ardından yarışmaya katılan ve Se-çiciler Kurulu tarafından elenerek sergilenmeye değer görülen 25 fotoğ-raftan oluşan serginin açılışı gerçekleştirildi.
Üçü
ncül
ük ö
dül
ü “G
ünb
atım
ı”M
ansi
yon
Man
siyo
n
YENİ KANUNA GÖRE TÜKETİCİ HUKUKU
VASİ-KAYYIM YASAL DANIŞMAN VE VESAYET DAİRELERİ
Ankara 7.Tüketici önceki Hâkimi, Ankara 7.Ticaret Mahkemesi Başkanı İlhan Kara tarafından hazırlanan Yeni Kanuna Göre Tüketici Hukuku kitabı çıktı. Tüketici hukuku alanında yaşanan gelişmelerden dolayı mülga 4077 Sayılı Tüketi-cinin Korunması Hakkında Kanunun yetersiz kalması nedeni ile hazırlanan 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 28 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yeni Tüketici Kanunu ile daha önce yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu arasındaki gerekli ve zorunlu olan uyum sağlanmıştır. Bu çalışmada tüketici hukuku ile ilgili bilimsel görüşler, 6502 Sayılı Tüketicinin Kanunun getirdiği yenilikler ve bunların değerlendirilmesi yanında özellikle uygu-layıcıların ulaşmakta zorlandıkları yerleşik Yargıtay içtihatları ve tüketici mahke-mesi karar örneklerine yer verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan, bültenimizin bundan önceki sayısında tanıtımını yaptığımız ve tüm hukukçulara salık verdiğimiz ‘4721 Türk Mede-ni Kanunu Yorumu’ adlı dev eserinden sonra ‘Vasi-Kayyım Yasal danışman ve Vesayet Daireleri’ başlıklı 1350 sayfalık yeni bir dev eseri yayınlandı. Kitapta vesayet hukukuna ilişkin her sorunun cevabı var. Yetkin Yayınları arasında çı-kan bu eserde Yargıtay uygulamaları, bilimsel açıklamalar ve en son içtaihatlar yer alıyor. Kitabının ön sözünde Ömer Uğur Gençcan şöyle diyor:“Vesayet Hukuku, BÜTÜN HUKUKÇULARI doğrudan ilgilendiren ve sadece maddi hu-kukta değil özellikle usul hukukunda (hukuk/ceza) sanıldığından dana önemli bir yer tutan bilim alanıdır. Vesayet Hukuku, yayınlanmış bazı aile hukuku kitaplarında hiç yer almadığı gibi bazılarında da hak etmediği kadar az yer almıştır. Yayın önceliği verdi-ğim diğer eserlerim sebebiyle üzülerek ifade etmeliyim ki bu kitabı yenilemem bugünü buldu. Vesayet Hukukundaki birikimimi zamanın elverdiği ölçüde hem öğretiyi hem de uygu-lamayı derinlemesine yansıtır şekilde siz kitap-dostlarıma sunuyorum”.
İSTANBUL BAROSU DERGİSİ 2015-2 MART NİSAN SAYISI ÇIKTI
Baromuzun iki ayda bir yayınladığı İstanbul Barosu Dergisi, yine zengin bir içe-rikle çıktı. Dergide her zaman olduğu gibi çeşitli hukuki alanlarda yazılmış bilim-sel makale ve yargı kararları dergi sayfalarından okurla buluşuyor.
Dergide 23 bilimsel makalenin yanı sıra, Yargıtay Kararları, Danıştay Kararları, Sigorta Hukuku Yargıtay Kararları Derlemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları, Uygulamadan Dosyalar, TBB Disiplin Kurulu kararları, AİHM Kararları, yararlı bilgiler, yitirdiklerimiz, nakiller, ayrılmalar ve kavramlar bölümleri yer alıyor.
Dergi İstanbul Barosu üyelerine ücretsiz dağıtılıyor.
İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Koca-sakal, Türkiye Büyük millet Meclisinde üç mu-halefet partisinin engellemelerine rağmen halen görüşülmekte olan ve kamuoyunda büyük tepki toplayan adına ‘İç Güvenlik Paketi’ denilen kanun teklifini çeşitli açılardan değerlendirdi.
25 Şubat 2015 Çarşamba günü saat 21.00’da Kanal T Televizyonunda yayınlanan HUKUKİ BAKIŞ pro-gramına konuk olan Ümit Kocasakal, yasaların anayasaya aykırı olamayacağını ve kanunların an-ayasada ifadesini bulan demokratik hukuk devleti-nin gereklerine uygunluk ve ölçülülük gözetilerek yapılması gerektiğini bildirdi. Kocasakal, program boyunca asıl adı Polis Vazife ve Salahiyetleri Ka-nunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Ka-nunu Teklifini madde madde eleştirdi. Kocasakal, yasa teklifinin kamuoyuna, kamu düzenini sağla-maya yönelik bir algı oluşturmak amacıyla ‘İç Güvenlik Paketi’ olarak sunulduğunu ve böylece planlanan büyük bir psikolojik operasyonun per-delenmeye çalışıldığını belirtti.
• MECLİSTE GÖRÜŞÜLEN SIRADAN BİR YASA TASARISI DEĞİL
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmekte olan kısaca İç Güvenlik Paketi olarak anılan, ‘Po-lis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ 18 Şubat 2015 Çarşamba günü saat 21.00’da CNNTÜRK Televi-zyonunda Ahmet Hakan’ın sunduğu TARAFSIZ BÖLGE programında ele alındı.
Programın konuk konuşmacısı İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşülen Tasarının normal bir yasa tasarısı olmadığını söyledi.
12 yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidar döneminde maalesef ülkenin kimyasıyla, genleriyle, genetiği-yle ve değerleriyle oynandığını ifade eden Ümit Kocasakal, “Toplum yüzde elli yüzde elli, bizden sizden, Kürt Türk, Alevi Sünni diye öylesine kutu-plaştırıldığı ki, toplum gerildi. Bu bir fizik kuralıdır, ağzı kapalı bir tencerenin altına olabildiğince odun atarsanız, o tencere buhar gücünün etkisiyle kapağını atar. Toplumu maalesef patlama noktası-na getirdiler” dedi.
Programa katılan Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran ve İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan da İç Güvenlik Paketi hakkında görüş ve eleştirile-rini dile getirdiler. Programda, Hukukçular Birliği Vakfı Başkanı Alaaddin Varol ve Ceza Hukuku Öğre-tim Üyesi Prof. Vahit Bıçak da tasarıyı savunan ko-nuk olarak yer aldı.
• STRATEJİK DERİNLİKTEN SONRA STRATEJİK SESSİZLİK
İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasa-kal, 26 Mart 2015 Cumartesi günü saat 21.00’da Halk Tv’de yayınlanan ‘Uğur Dündar’la Halk Are-nası’ programına konuk oldu. DPT Eski Müsteşarı ve Eski Milletvekili İlhan Kesici ile Sanatçı Onur Akın da programda yer aldı.
Konuşmasında Türkiye’nin 16 adasının Yunani-stan’ın işgali altında bulunduğunu belirten Koca-sakal, bunu her programda dile getirdiğini ancak, stratejik derinlik uzmanlarının stratejik bir sessi-zliğe büründüklerini söyledi. Sadece Ankara’nın değil, ülkenin tarım topraklarının parsel parsel satıldığını belirten Kocasakal, vatana ihanet içinde-ki bu politika sahiplerinin ülkeyi açlığa sürükle-diklerini bildirdi.
TÜRK SANAT MÜZİĞİ KOROMUZUN KIŞ KONSERİ
İstanbul Barosu Kültür ve Sanat Ko-misyonu Türk Sanat Müziği Korosu ge-leneksel ‘Kış Konserini’ 27 Şubat 2015 Cuma günü saat 20.00’da Kadıköy Be-lediyesi Nikâh Salonunda verdi. Şef Caner Bakır yönetimindeki koro-muzun konserini yurt dışından dö-ner dönmez kendisini sahnede bulan Av.Eylem Kayabalı sundu.İki bölümden oluşan konserin ilk bö-lümü, rast makamındaki eserlere ay-rılmıştı. 11 eserden oluşan bölümde 7 eseri koro, 4 eseri de Av. Gültekin Sezgin, Av. N. Tandaş Güneş, Av. İsmet Gülen ve Av. Mehmet Zeki Karan solo olarak seslendirdi. Konserin ikinci bölümü kürdîlihicaz-kâr makamında şarkılardan oluşmuş-
tu. Bu eserlerden yedisini koro, dör-dünü ise Av. Önder Sezgin, Av. Mehmet Özateş, Av. Necla Şekerci ve Av. Suay Köseoğlu-Av. Fatih Mehmet Aktaş iki-lisi solo olarak sundu. Konser sonunda dinleyiciler bir sürp-rizle karşılaştı. Şef Caner Bakır, Av. Eylem Kayabalı’nı davet etti ve ‘Bir De-met Yasemen’ adlı Zeki Müren beste-sini birlikte söylediler. İzleyicilerin de katılımıyla konser coşkuyla sona erdi. Konser sonunda İstanbul Barosu Baro Meclisi eski Başkan Vekili Av. Nizar Öz-kaya ile TBB Delegesi Av. Ali Şen, tüm sanatçılara teşekkür ederek onlar adı-na koro şefi Caner Bakır ve sunucu Av. Eylem Kayabalı’na birer buket çiçek verdiler.
KÜ
LTÜ
R S
AN
AT
90
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
ME
DY
AD
A B
AR
O
92
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
ME
DY
AD
A B
AR
O
93
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
• HOCALI KATLİAMI ETNİK TEMİZLİK VE SOYKIRIMDIR
İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek, 4 Mart 2015 Çarşamba günü saat 21.00’da Kanal T Televi-zyonunda yayınlanan HUKUKİ BAKIŞ programında Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Bölgesinde bulunan Hocalı kasabasında Ermenistan silahlı güçlerinin 23 yıl önce yaptığı katliamı değerlendirdi.
Katliamı yapan silahlı güçlere komuta eden kişinin bugün Ermenistan Cumhurbaşkanlığı makamında oturduğunu belirten Özbek, Hocalı katliamının hukuken soykırıma girdiğini ve Sırp birliklerinin Srebre-niza’da yaptıkları soykırımdan bir farkı bulunmadığını bildirdi.
• MUTABAKAT DEĞİL TESLİMİYET METNİDİR
İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek, 4 Mart 2015 Çarşamba günü saat 17.30’da Ulusal Kanal’da yayınlanan HABER MERKEZİ programında, Hükümet ve HDP tarafından açıklanan ve adına ‘Mutabakat Metni’ denilen metnin mutabakat değil ‘Teslimiyet Metni’ olduğunu söyledi.
Hüseyin Özbek, bu metne post-modern Mondros Mütarekesi de denilebileceğini belirtti.
• KIBRIS İÇİN AĞIR BEDELLER ÖDENMİŞTİR
İstanbul Barosu Genel sekreteri Av. Hüseyin Özbek, 28 Nisan 2015 Salı günü saat 17.00’da Ulusal Kanal’da yayınlanan HABER MERKEZİ programında Kıbrıs’la ilgili iki Cumhurbaşkanı arasında yaşanan polemiğin tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiği söyledi.
Özbek, Türkiye’nin her yerinde Kıbrıs algısının ‘Yavru Vatan olduğunu, bunda komplekse kapılacak bir tavır içersine kesinlikle girmemek gerektiğini, “Çünkü Kıbrıs için şehitler verilmiştir, acılar yaşanmıştır ve çok ağır bedeller ödenmiştir” dedi. Özbek, programda Kıbrıs’la ilgili geniş bir değerlendirme yaptı.
• PAPANIN SOYKIRIM TELAFFUZU 1915 OLAYLARINA TEOLOJİK BİR MÜDAHALEDİR
İstanbul Barosu Genel sekreteri Av. Hüseyin Özbek, 15 Nisan 2015 Çarşamba günü saat 16.00’da Ulusal Kanal’da yayınlanan HABER MERKEZİ programında, Papa’nın soykırımı telaffuz etmesini 1915 olayları-na teolojik bir müdahale olduğunu söyledi.
Özbek, Papa’nın 1915 olaylarında fikir beyan etmesini hukuken de teolojik olarak da doğru bulmadığını bildirdi.
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Hasan Kılıç, 26 Mart 2015 Perşembe günü saat 10.30’da Ulusal Kanalda yayınlanan EKOPOLİTİK programın-da, Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal etmes-ine karşın hükümet tarafından yeniden getirilmeye çalışılan internet yasağı hakkında değerlendirmele-rde bulundu.
• CUMHURBAŞKANININ İSTANBUL BAROSUNU HEDEF GÖSTERMESİ DOĞRU DEĞİL
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Hasan Kılıç, 9 Nisan 2015 Perşembe günü saat 10.30’da Ulusal Kanal’da yayınlanan EKOPOLİTİK programın-da, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesi olayında arabuluculuk görevi yapan İstanbul Baro-
su Başkanını, Cumhurbaşkanının muhtarlar to-plantısında hedef gösterdiğini söyledi.
Kılıç, bu davranışın cumhurbaşkanlığı makamına yakışmadığını ve bunu doğru bulmadığını bildirdi.
• HAKARET İDDİASIYLA TUTUKLAMA OLMAZ
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Hasan Kılıç, 30 Nisan 2015 Perşembe günü saat 10.00’da Ulusal Kanalda yayınlanan EKOPOLİTİK programın-da hâkimlik sınavında Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla tutuklanan Av. Umut Kılıç’la ilgili yaptığı değerlendirmede “Hakaret iddiasıyla bir avukat tu-tuklanamaz, eğer tutuklanıyorsa bu sade vatandaşa verilmiş bir mesajdır” dedi.
Hasan Kılıç, 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin idarenin aldığı karar ve yasaklara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Av. Prof. Dr. Serap Keskin KiziroğluYönetim Kurulu Üyesi
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Prof. Dr. Serap Keskin Kiziroğlu, 1 Nisan 2015 Çarşamba günü, Kanal T Televizyonunda yayınlanan HUKUKİ BAKIŞ programında Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın 31 Martta görevi başında teröristlerce şehit edilmesi olayı hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Hak mücadelesi verdiğini söyleyenlerin cinayet işle-memeleri gerektiğini belirten Kiziroğlu, alınan can-lar üzerine iyilik tohumları ekilemeyeceğini söyledi. Kiziroğlu, programda ayrıca, TBMM’de kabul edilen Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla ilgili değerlendirmeler de yaptı.
RU
HS
AT
ALA
NLA
R
94
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
RU
HS
AT
ALA
NLA
R
95
MA
RT
-NİS
AN
20
15 /
12
6
Av. SEMİRE PALAAv. HALİSE DELİACIAv. ARZU AĞCAAv. ÜMİT PEYNİRAv. ŞEYDA UYSALAv. PINAR KORKMAZAv. SUAT DUMLUAv. ÖZGE İLENGİRAv. İREM ÇINARAv. ATİYE MERVE IŞIKAv. YEŞİM KURŞUNLUAv. HANDE ÖZTÜRKAv. VİLDAN ÇAPANAv. ERCAN ŞENAv. BENGİSU ÇAKIRAv. KADİR CAN KARATAŞAv. SÜLEYMAN ZERENAv. MİNA ÇETİNERAv. ÜMMEHAN BAYCANAv. ŞERZAN SÜMERAv. MUSTAFA ORALAv. ÖZLEM DENİZ ATASEVEN
Av. SEVGİ IŞIKAv. BÜLENT CÖMERTAv. SEDA GÖKTAŞAv. HACER PINAR ÇATAKOĞLUAv. ERTUĞRUL ÖZARSLANAv. RASİM GÖKHANAv. NURTEN GÖRGÜLÜAv. CEREN NEHOŞAv. ÖZGE AKAv. MEHMET ALİ AKŞAHİNAv. EVRİM GÜLERAv. NAZLI ÇOLAKAv. FEYYAZ ALPTUĞ MEMİŞOĞULLARIAv. YASİN KÜÇÜKAv. HAYRİYE SENA KURTAv. SALİH BENNA SARAÇAv. YASEMİN K. BOĞAv. ÖZGE ÖZKANAv. DİLEK BUĞDAY BAYRAMAv. MELİKE YAVAŞAv. FEVZİ ENDER FERAHBAŞ
Av. MELİS ŞENKALAv. ZAHİDE BÜŞRA EVRENAv. NAHİDE G.UÇAR KODAMANAv. NAZAN IŞIL DEMİRAv. DİLARA CEMRE SASAAv. BARIŞ ÇELEBİAv. FATİH ZOROAv. NİLAY YILMAZAv. ŞİLAN CAN GÖKÇEAv. OSMAN AVŞARAv. BURCU MEMİŞAv. FURKAN ÇELİKAv. ŞULE SÖNMEZAv. GÜLSÜM PALAAv. TUĞÇE CİHANAv. ÖZLEM UYSALAv. GÜR ÖZBELGEAv. BERNA DÖNMEZAv. ÖZGÜR SEYHUNAv. MESUT BULŞUAv. ÖZGE AKGÜLAv. GİZEM AKMAN
Av. HAMİDE Ö. Ö. FERENDECİAv. CENGİZHAN HATİPOĞLUAv. NERGİZ DEMİRERAv. ALPER BİROLAv. TALHA YİĞİT KIRBIYIKAv. SİNEM ÖZTÜRKAv. ALİ ULVİ ÖYKENAv. SEVDA GÜNEŞAv. HANDE SEZERAv. AKİLE NEMLİAv. AY SEZER KÖSEAv. ALİ YİĞİT KUŞUAv. YAĞMUR BOZTAŞAv. MURAT OKURAv. CEREN NAZ BARLASAv. BENTLİ JAMES YAFFEAv. DUYGU KAVAKAv. MEHMET NUH SOLMAZAv. DUYGU ÖNERAv. ÖZKAN NAZLIAv. ÇAĞLA NUR EREYLİAv. NURHAYAT P. UĞURELLİ
Av. HAZEL ATAMANAv. MAHMUT OLUVER ŞENGELAv. MERAL KUNDURACIAv. MEHMET GÜRER ORHUNAv. FERMAN KAYAAv. GAMZENUR D. YILMAZAv. MUNİSE CANSU YAZICILARAv. DİLEK YILMAZ ÖZMENAv. ECE KARAKAPTANAv. BEYHAN GÜNDÜZAv. AYLA HİLAL ŞAHİNAv. BELKIZ SAKİNE DEMİRAv. BÜŞRA OCAKAv. MEHMET F. DURMUŞAv. GÜLŞEN GÖZMENAv. TEKSEN GÜLERAv. MUSTAFA GÖKAY ERTAŞAv. MUSTAFA EMRE YURTTAŞAv. FULYA SAĞLAMAv. TAYLAN UZUNAv. AYŞE SEHER TUĞRALAv. ÖMER ÇELİK
Av. OĞUZHAN ZEKİOĞLUAv. MEHMET FATİH KURTAv. AHMET BAYRAKTARAv. YUNUS ELMASAv. SİMGE ZORAv. ABDULLAH ALEMDARAv. KÜBRA KARTALAv. DENİZ TORUNAv. İBRAHİM BURAK ÖZMENAv. SEVDE SULTAN KARCIAv. ECE ÇOKARAv. BAŞAK ÇETİNAv. MERVE SAĞIROĞLUAv. HÜSEYİN ALİ BUYRUKAv. HANDAN FIRATAv. EMİNE BİÇERAv. SİMGE ŞENGÜNAv. SEDA KAYAAv. TURHAN KÜLÜNKAv. VEYSEL KADANDIRAv. ONUR FEYZİOĞLUAv. MUSTAFA HAZAR ÜNVER
Av. ALİ KEMAL BAŞARANAv. HASİP GÜNGÜRAv. ERTUĞ DEMİR Av. MELTEM OKBAZAv. CANAN EKİNCİAv. MERVE KINALIAv. NESLİHAN DENİZAv. FATİH KOCATÜRKAv. ÖZLEM YILMAZAv. HÜMEYRA S. D.SUNGURAv. BÜŞRA ÇINARAv. TÜLİN ÖZRE ŞAHİNAv. BEGÜM KUNDURACIAv. BENGİSU ÇELİKAv. CANSU GÜNEŞAv. ARİF TEMURAv. MUHAMMET Y.DEMİRCİAv. MELTEM ŞAHİNAv. SARA SAKLIYANAv. TACETTİN DÜZENAv. KÜBRA OKUDANAv. İZLEM ULUDAŞ
Av. YUNUS YALÇINAv. AYBÜKE ORHANAv. ERAY GÜVENAv. YASİN BİLGEHAN ÖZTÜRKAv. MUSTAFA ÇETİNKAYAAv. NADİM TUĞRULAv. SULTAN NUR KALSINAv. MUSTAFA ZENGİNAv. İMGE KAMİLE BEŞENKAv. DAMLA AYGÜNAv. BORA BERK BAYCIKAv. AYDAN BAŞERENAv. MURAT ÇAVUŞOĞLUAv. DİBA DİLAN TALAYAv. MUHAMMED YİĞİT YILMAZAv. MEHMET SALİM TARHANAv. SEÇİL YÜKSELAv. GÖZDE CANAN SEVİNÇ