Top Banner
MİM.Lİ GAZETE düş mit Architecture denge Cenk Hasan Dereli Çizgifilmler Mimarlık Gelecek masal Umut Sabır provokasyon keşif şirinler The Smurfs Değişken baykuş design Yapı Hedef çarpıcı Yolculuk fikir patience proaktif Cesaret eğitim Politika Hayal Hata Nevzat Sayın sanat Gaudi Beril Özmen Mayer mekan Tasarım İZMİR EKONOMİ ÜNİVERİSTESİ MİMARLIK KULÜBÜ AYLIK YAYINI talk 42 soru oda analiz ironi oikodomos rüya atmosfer mantar müzik ses klasik ışık ruh hata modern Mart 2012 Sayı:2
12

Mim.li Gazete Mart Sayısı

Mar 31, 2016

Download

Documents

Ipek Kuran

İzmir Ekonomi Üniversitesi, Mimarlık Kulübü Aylık Yayını
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Mim.li Gazete Mart Sayısı

MİM.Lİ GAZETE

düş

mit

Architecture dengeC

enk Hasan D

ereliÇ

izgifilmler

Mimarlık

Gelecek

masal

Umut

Sabır

provokasyon

keşif

şirinler

The Smurfs

Değişken baykuş

design Yapı

Hedef

çarpıcı

Yolculuk

fikir

patience

proaktifC

esaret

eğitim

Politika

Hayal

Hata

Nevzat Sayın

sanat GaudiB

eril Özm

en Mayermekan

Tasarım

İZMİR EKONOMİ ÜNİVERİSTESİ MİMARLIK KULÜBÜ AYLIK YAYINI

talk

42

soru

oda

analiz

ironi oikodomos

rüya

atmosfer

mantar

müzik

ses

klasik

ışık

ruhhata

modern

Mart 2012 Sayı:2

Page 2: Mim.li Gazete Mart Sayısı

İçindekiler...

Mekanın Sesi ............................................................................................ İzgi YAZICI

Mimarlar da Şiir Yazar Aslında................................................................. İpek KURAN

Çizgi Filmlerde Mimarlık: Şirinler............................................................ İlker BUĞDAY

Nevzat Sayın’la Söyleşi............................................................................. Deniz MUTLU

Yrd. Doç. Dr. Beril Özmen Mayer Söyleşisi............................................. Güzin ERDOĞAN

Kalın Kitap, Korkma!................................................................................ Melis BALOĞLU

Sebald’ın Ardından.................................................................................... Seray ÖZBİÇER

Baykuşlar Toplanıyor................................................................................. Baykuşar Toplanıyor Organizasyon Ekibi

Mimarlar Odası’na Kayıt Olmak ya da Olmamak.................................... Berrak BALCI

Architecture Talk 42: Cenk Hasan Dereli................................................. Sinem BECERİK

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

Mimarlık Kulübü Danışmanı Mimarlık Kulübü Başkanı Mim.li Gazete Editörü

Burkay PASİN İzgi YAZICI İpek KURAN

Tasarım : Berrak BALCI, İzgi YAZICI, İpek KURAN, İlker BUĞDAY

İletişim

Mail Adresi: [email protected]

İnternet Sitesi: http://gazetemimli.blogspot.com

Page 3: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Mimari ise The Arkitect grubunun Hyper-structure albümünde olduğu gibi gruplara isim verip şarkı sözü yazdırır olmuştur. Belki de bu ilişkiye en bilimsel yaklaşan kişi Iannis Xenakis’dir. Bir müzisyen, kompozitör ve mimar olan Xe-nakis tasarımlarında mimari, ses ve matematiği birleştirmiştir.

Mekanın Sesi

Birbirinin içinde yol alan bu iki disiplin aynı zamanda birbirlerine esin kaynağı da olmuştur. Bazen Huainan, Çin’de apaçık görülen piyano şek-lindeki yapı, müziğin farklı bir yansıması olabildiği gibi Frank O. Gehry’nin tasarladığı Experience Music Project ( Seattle, ABD ) binası gibi elek-tronik gitarlardan esinlenilmiş yapısal bir form da görebilirsiniz.

Mimari ve müzik, mimarın ve müzisyenin ruhunu aktarım şeklidir. İyi yansıtılmış duygular duyuları mest edip yıllara meydan okurken, yüzey-sellikten öteye geçememiş oluşumlar bellekte kalı-cı olamazlar. Hala Beethoven dinleyip, Sagrada Familia’nın yıllara yayılan oluşumunu merakla takip ediyorsak bu zamanın yıpratamadığı bir başarının kanıtıdır.

Disiplinler arası ilişkilerin belki de en işitilebilir olanı ışığın sağırlaştırıcı etkisinden ötürü duymadığımız ya da dinlemeyi unuttuğumuz birliktelik, müzik ve mimaridir.

Dinlemeyi unuttuğumuz birliktelik, müzik ve mimari…

Mim.li Gazete

1

İzgi [email protected]

Şüphesiz ki insan elinden çıkan her yapı-tın paylaştığı ortak bir özellik vardır. Müziği oluşturan notalar sinemaya ses verir. Işık, bir resme can veren soluktur. Farklı disiplinler fark-lılıklarıyla birbirini destekleyip ötekine anlam kazandırırlar. Disiplinler arası ilişkilerin belki de en işitilebilir olanı ışığın sağırlaştırıcı etkisinden ötürü duymadığımız ya da dinlemeyi unuttuğumuz birliktelik, müzik ve mimaridir.

Goethe ‘Mimari, dondurulmuş müziktir.’ der. Düşündüğünüz zaman iki oluşum arasında koparılamaz bir bağ olduğunu fark edersiniz. Oluşum aşamaları ve elemanları aslında birbirine çok paralel gider hatta var oluşları bir anlamda birbirine bağlıdır. Müzikte gam mimarideki temele benzetilebilir. Bir bütüne ulaşmak için öncelikle bir temele ihtiyacınız vardır. Harmoni, ritim, farklı parçaların birbiriyle uyumu temelin üstünde ya-vaş yavaş yükselirken yapıyı oluşturur. Müziğin yayılabilmek için maddesel bir ortama ihtiyacı vardır. Taşıyıcı sistem sadece omuzlarında binanın yükünü taşımakla kalmaz aynı zamanda sese yol olur. Yapının hacmi ve materyali sese farklı tınılar kazandırır. Aynı şarkıyı ahşap kübik bir yapıda din-ledikten sonra betonarme ve oval bir ortama geçip çaldığınızda çok daha farklı şeyler hissedebilirsin-iz. Sese anlam kazandıran sadece enstrümanlar ve müzisyenler değildir, aynı zamanda onu yansıtan mekân da sese kimlik kazandırır.

Yaratılan mekanın tüm duyulara hitap etmesi ve mekana ruh katmak amacıyla yapılan farklı girişimlerden biri de Erdem Hacıoğlu’nun Galatadaki ‘Ali Hoca 6’ binasında yaptığı müzik enstalasyonudur. Elektronik müzik yapan Hacıoğlu, Ali Hoca 6 binasına özel olarak tasarlanmış bir pro-gram kuruyor, bir günü sekiz ayrı dilime bölüyor ve her dilim için otuz farklı enstrümantal elektronik müzik parçasını bilgisayara yüklüyor. Binaya giren kişi sensörler vasıtası ile algılanıyor ve rastlantısal olarak seçilen parça binada çalmaya başlıyor.

Görüldüğü gibi her yapının kendine has bir sesi ve bunu farklı bir dile getiriş yöntemi var. Mekanları deneyimlerken arada bir gözlerinizi kapatıp mekanın size söylediklerini dinleyin. Belki de o zaman gördüklerinizden çok daha farklı şeyler algılayabilirsiniz.

Sese anlam kazandıran sadece enstrümanlar ve müzisyen-ler değildir aynı zamanda onu yansıtan mekan, sese kimlik

Frank O. Gehry, Experience Music Project, ABD

1958’de Brüksel’de yaptığı Philips Pavilyonunun hacmi orkestra için bestelediği Metastaseis’te kullandığı ses perdelerinin arasındaki ilişkiden üretilmiştir.

Iannis Xenakis, Philips Pavilyon,Brüksel

kazandırır.

Page 4: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Sanatta ve edebiyatta devrimdi; Marquez Macondo’yu inşa ederken, Gaudi Barselona şiirini yazdı. Farklı zamanlarda, Binbir Gece Masalları’na göndermeler yaparken, aynı doğa kanunlarını altüst ettiler. Hissedebilenlere sözcükler ve taşlar arasında sımsıkı bağlar kuruldu bu yepyeni diyarda. Deliliğin sınırlarında gezinip diğer tarafa geçmeden renklere dokundu zihinler.Yeryüzünde şekillenen bu yepyeni iki evrende hayat sanatı taklit etti, gerçekle hayali birbirinden ayıran çizgi usta dokunuşlarla silindi. Ve masallar fısıldandı dinlemesini bilenlere. Bir mimarın yazdığı ve bir yazarın inşa ettiği masallardı bunlar. Bir çingene tarafından söyle-negeldi uzun yıllar boyunca. Ağızdan ağıza aktarıldı. Gerçek mi, rüya mı ayırt edilemez oldu ve inandırdı dinleyenlerini. Düşün içinde yaşandı koskoca yüz yıl. Ve yarattıkları dünyanın sonu geldi zamanın akışı içinde. Çünkü masallar doğuya aitti aslında, yani güneşe aitti vedünya modern anlayışa teslim olurken, kitabın son sayfalar çevriliyordu artık:

Mimarlar da Şiir Yazar Aslında…

“…Sonra ölümünün nasıl ve ne za-man olacağını öğrenmek için bir sayfa daha atladı. Son satıra gelmeden önce, odadan bir daha çıkamayacağını anlamış bulunuyordu. Çünkü el yazmalarında Aureliano Babilonia’nın şifreleri çözdüğü anda aynalar ( ya da sera-plar) kentin rüzgârlarla savrulup yok olacağı, insanların anılarından silineceği ve yazılanların evrenin başlangıcından sonuna dek bir daha yinelenmeyeceği yazıyordu. Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilenlerin yeryüzünde ikinci deney fırsatı olamazdı.” (Yüzyıllık Yalnızlık, Sf.342)

“Yazdıklarımda gerçekdışı tek bir kelime bulamazsınız.” demişti Marquez. Doğruydu söyledikleri. İronik bir gerçekliğin içinde gerçekdışı olduğunu iddia edemeyeceğiniz detaylar göze çarpıyordu hem Gaudi’nin hem de Marquez’in eserlerinde. Yani asla yalan söylemediler masallarını yazarken. Art Nouveau’nun materyallere değdirdiği sihirli değnekle, hayal gücünün sonsuzluğunda ortaya çıkan formların dansı ve Büyülü Gerçekçilik’te, sözcüklerin ‘gerçek efsaneler’ yazması, yepyeni bir dünya yarattı. Gerçeği mükemmel bir şekilde yonttular, biçimlendirdiler; tıpkı Casa Mila’da olduğu gibi düşleri doğayla yoğurup çıkardılar içinden. Marquez hayattan ve insanlardan ne kadar kopmadıysa, Gaudi de malzemelerine o kadar sadık kaldı.

“…Hissedebilenlere sözcükler ve taşlar arasında sımsıkı bağlar kuruldu bu yepyeni diyarda. Deliliğin sınırlarında gezinip diğer tarafa geçmeden renklere dokundu zihinler. Onlar farklı olmanın, farkı yaratmanın ve yeniye dokunmanın şairi ve mimarlarıydılar.”

“Dünya daha öylesine çiçeği burnundaydı ki, birçok şeyin adı yoktu ve onlardan bahsederken parmakla göstermek gerekiyordu.” (Yüzyıllık Yalnızlık, Sf.9)

Mim.li Gazete

2

İpek [email protected]

İlk sayfaları çevriliyordu kitabın. Saf-ran sarısı renginde bir rüyaya açılan ilk anlardı yaşananlar. Estetikle harmanlanmış, biraz rüyalara dokunmuş koskoca bir evrenin kapılarından giriş yapıyorlardı. Seramik parçalarıyla yazılmış kos-koca bir masal vardı bir yanda; diğer yanda ise mükemmele dokundu bir bir sıralanan sözcükler… Karnaval havasında akıp giden iki hikâye, iki düş ve en önemlisi iki tane koskocaman hayal gücü oluşturdu düşler evrenini. Bunlardan biri Marquez, diğeri ise Gaudi’ydi.

Gerçekler üzerine yazılan masallarla biçimlendi hayatları; dünyaya ait katı gerçekliği düşlerle dengelemeye çalıştılar. Belki de mitler diyarına sürüklenmeleri; aynı sıcak iklimlerin okyanuslarından gelen fısıltılara kulak vermelerindendi. Yüz Yıllık Yalnızlık’ın sayfalarındaki mürekkep izlerine dönüştü Park Güell’de bırakılan ayak izleri… Dokunduğunu yazmak, dinlediklerini hissetmekti yaşamak. Yani düşlere karışmaktı bir bakıma.

Page 5: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Çizgi Filmlerde Mimarlık: Şirinler (The Smurfs)

Şirin Köyü, ormanın derinliklerinde, şi-rinlerden başka hiç kimsenin bulamayacağı bir yerdedir ve bu köy organik bir yerleşim alanı oluşturmaktadır. Gerçek anlamda sokaklar yok-tur, yani evler arasındaki boşlukları sokak olarak tanımlarsak, sokaklar meydanlarla kıyaslandığında ciddi önem taşıyan öğeler değildir; ama tüm olay-ların gerçekleştiği, tüm hareketliliğin yaşandığı önemli bir meydanı vardır.

Şirin Köyü, ormanın derinliklerinde, şirinlerden başka hiç kimsenin bulamayacağı bir yerdedir…

3

“Uzun uzun yıllar önce ormanın derin-liklerinde küçük mavi yaratıkların yaşadığı gizli bir köy vardı. Onlar kendilerine Şirinler derlerdi. Çok iyiydiler. Ve sonra korkunç büyücü Gargamel vardı. O kötüydü: “Uouou şirinlerden nefret ediyorum. Sizi yakalayacağım. Yıllarca uğraşmam gerekse bile hepinizi ele geçireceğim, hepinizi… “ Bir gün yolunuz ormana düşerse etrafı ses-sizce dinleyin. Belki Gargamel’in çığlıklarını duy-abilirsiniz ve iyi bir çocuk olursanız belki şirinleri bile görebilirsiniz.” diye başlardı çocukluğumuzun en şirin çizgi filmi.

Sırf şirinleri görmek için uslu duranlarımız, onları görmek için ailesini ormana pikniğe gitme-ye zorlayanlarımız, pikniğe gidince sağa sola bakı- nıp görmeye çalışanlarımız olmuştur. İtiraf edeme-se bile belki hâlâ Şirinler’e inananlarımız vardır aramızda. Şimdi büyüdük ve o zamanlar bu çizgi filmde hiç dikkat etmediğimiz bir nokta ilgimizi çekiyor: çizgi filmde tasarlanan “mimarlık” kavra-mı. Evet, “Filmlerde Mimarlık” diye bir konu olur da “Çizgi Filmlerde Mimarlık” diye bir konu ola-maz mı? Bal gibi de olur. O kadar güzel, o kadar eğlenceli olur ki…

Şimdi bir düşünelim “Şirinler” çizgi film-inde hangi mimari örnekler vardı. En orji-nalinden başlayalım isterseniz. “Mantar evler”.Evet evet, mantar evler; şirin, renkli, küçük ve orijinal. Peki başka neler vardı? Sürekli yapımında çalıştıkları barajları, köprüleri, şenlik zamanında bir günde inşa ettikleri gösteri sahneleri ve tabi ki Gargamel’in şatosu.

Mantar evler doğaya ait bitkiler değildir. Aslında mantar evler zaten oradaymış da şirinler içine yerleşmiş gibi gözükse de olayın aslı bu de-ğildir; çünkü kaç kere yanmış, kaç kere yıkılmış-tır o evler. Fakat hemen tekrar inşa edilir mantar evler. Şirin Köyü’nün tamamının tasarımı Mimar Şirin’e aittir. Hatta Şirinler çizgifilminin "Şirin Gökdeleni" isimli bölümünde Usta Şirin ile birlikte bir gökdelen inşa ederler, fakat gökdelen yanıp yı-kıldıktan sonra Şirin Köy'e geri dönerler. Usta Şirin de mantar evlerin inşaasındaki en önemli şi-rindir.

Mantar evlerin her biri farklı büyüklükte, farklı renklerdedir. Köydeki karakter ve mima-ri tasarım ilişkisi dikkat çekicidir. Evlerin her bi-ri onu kullanan şirinin özelliklerine göre tasarlan-mıştır. Mesela Şirine’nin evi pembe renkte, kapı-ları ve pencereleri kalp şeklindedir. Kendi evinebahçe düzenlemesi yapan tek şirin de Şirine’dir.Usta Şirin’in evi yaptığı araçların, aletlerin sığabi-leceği genişliktedir. Kapısı da ona göre geniştir. Obur Şirin’in de şöminesi ve bacası yemek yapma-sından dolayı daha geniştir. Bu özellikleri göz önüne aldığımızda köydeki karakter ve mimari tasarım ilişkisinin karakteri algılamamızda önemli rol aldığını söyleyebiliriz. Ama büyüklükleri ve değişiklikleri saymazsak her mantar evin standart bir planı, şekli ve kat sayısı vardır.

Mantar evler iki kattan oluşur. Zemin kat yaşama alanıdır, sandalyeleri, masaları, şömineleri bu kattadır. Şirin Baba’nın sihir için gerekli mal-zemeleri, Ressam Şirin’in tablosu, Güçlü Şirin’in ağırlıkları, Bilgiç’in kitaplığı, Şirine’nin vazodaki çiçekleri, Obur Şirin’in yemek malzemeleri, Süslü Şirin’in boy aynası, hepsi zemin kattadır. Üst kat-larda ise yatak bölümü vardır. Mantar evlerde en dikkat çeken bölümlerden biri de çatıdır.

Baraj ve köprü, şirin köyünün diğer mima- ri eserleridir. Mimar Şirinin tasarladığı bu büyük yapılar Usta Şirin’in öncülüğünde diğer şirinler ta-rafından inşa edilmektedir. Barajda, tahta çubuk-lar dikey olarak kullanılıp, alt taraftan da taşlarla destek yapılmıştır. Baraj birkaç kere bir çivinin ça-kılmaması veya fazla yağan yağmur sebebiyle yı-kılmış, tekrar yapılmıştır. Köprü ise bir asma köp- rü olup malzeme olarak tahta ve ip kullanılmıştır.Hatırladığım kadarıyla onun da bir bölümde “Howlibird” tarafından yıkılmışlığı vardır.

Aslında mimarlık her yerde karşımıza çı-kabilir. Filmler nasıl konuya uygun mekânlarda çekilirse ya da filmler için konuya uygun olarak mekanlar yaratılırsa, çizgi filmlerde de çizerler tarafından konunun geçtiği zamana ve karakterlerin özelliklerine göre mekânlar çizilir.

Bir gün yolunuz ormana düşerse etrafı ses-sizce dinleyin. Belki Gargamel’in çığlıklarını duy-abilirsiniz ve iyi bir mimar olursanız belki şirinleri görebilir, hatta Mimar Şirin’in yanında staj şansı bile yakalayabilirsiniz.

Buna ek olarak, köyün kenarından akan nehir ve orman, köyü çevreleyen etmenlerdir.

Mantar şapkası, bildiğimiz çatı şekline doğada en benzeyen şekillerden biridir. Bu özelliğiyle de mantar evler çatıda da orijinalliğini göstermekte-dir. Ayrıca uzun bacaları ve üst katın ışık ve hava alması için kullanılan güvercinlikler de mantar evlerin dikkat çeken bölümleridir.

Mim.li Gazete

İlker BUĞ[email protected]

Page 6: Mim.li Gazete Mart Sayısı

12 Mart pazartesi günü Ekonomi Üniversitesi’nde gstf öğrencileriyle buluşan ken-dini yetiştirmiş, başta mimarlık olmak üzere bir çok alanda kendi doğrularıyla ilerleyen değerli mimarımızın bizle paylaştıklarını kısa da olsa si-zlere aktarmak istiyorum... “Firma imaj ve profilleri” konulu söyleşisi ile bizlere katılan Sayın, konuşması ile ofisinin genel çizgisini ve mimarlığa bakış açılarını yer yer kendi hayatı ve geçmişinden anılar katarak keyifli bir şekilde bize aktardı.

Nevzat Sayın’la Söyleşi“Problemi anlamaya çalışırken, çözümü ürettiğimizi anlıyoruz.” Nevzat Sayın

Mim.li Gazete

4

Deniz [email protected]

“1954 yılında Hatay Dörtyol’da doğdu. Mimarlık eğitimini 1974-1978 yılları arasında E.ü.G.S.F. Mimarlık Bölümü’nde yaptı. 1978-1980 yılları arasında aynı okulda yüksek lisans çalışması yaptı, bitirmedi. 1980-1984 yılları arasında okul sonrası mimarlık eğitimi için Cengiz Bektaş ile çalıştı. 1985’ten beri kendi mimarlık atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor. 1990 (ürgüp Yeraltında Bir Boşluk), 1992 (Gön Deri Fabrikası 1. Yapı), 1996 (Gön Deri Fabrikası 2. Yapı), 1998 (Tekirdağ Saray, Boşluktaki Beyaz Ev) yıllarında Mimarlar Odası’nın, 1998 yılında Serbest Mimarlar Derneği’nin ödüllerini aldı. Ağa Han Mimarlık ödüllerine aday gösterildi. Eskişehir Osmangazi üniversitesi, Bursa Uludağ üniversi-tesi, Ankara Ortadoğu Teknik üniversitesi, İstanbul Teknik ve Yıldız Teknik üniversiteleri Mimarlık Fakültelerinde proje jürilerine katıldı.1999’da Bursa Uludağ üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde konuk öğretim görevlisi olarak 7. Sömestr Proje Grubu yönetti. 1999’da Bilgi üniversitesi’nin yaz okulu kapsamında İhsan Bilgin ve Han Tümertekin ile mimarlık çalışması yürüt-tü. Mimarlık yazıları ve mimarlarla röportajları yayınlandı.(*)”

Ofis işleyişi ve stratejilerini kısaca aktardıktan sonra bir sürede kendi öğrencilik yıllarını, mimari de ilk zamanlarını ve süreci bizle paylaşan Sayın, bu zamanlarda Cengiz Bektaş ile çalıştığı 4 yılın önemini de tatlı anılarla aktarmadan geçmiyor. Hiç şüphesiz ciddi bir bilgi birikimini ve yılların getirdiği tecrübenin projelerine yansıdığını düşündüğüm değerli mimar, kendini yetiştirmenin önemini konuşmasının bir kesitinde “Her gün kes-intisiz ve eksiksiz 300 sf. kitap okurdum” diyerek dile getiriyor. Mimari görüşleri ve keyifli sohbetiyle bizlere katılan Nevzat Sayın’ın konuşması ile dahi bizlerde çok önemli izler ve farkındalıklar bıraktığını düşünüyorum...

Santral İstanbul Çağdaş Sanat Müzesi (2007)

The Seed Konser Salonu (2009)

Göksu Ofis Binası (2006)

(*) Arkitera’dan alınmıştır.

Mimarlığı aslında keyifli fakat kimi za-manda zorlayıcı kılan süreci “Problemi anlamaya çalışırken, çözümü ürettiğimizi anlıyoruz.” sö-zleriyle açıklıyor Sayın. Ofislerinde belirledikleri sistem ile her hafta pazartesi günleri bir araya gelen 15 kişilik grubun, projelerin genel hatları üzerinde herkesin bilgi sahibi olmasını ve bilgi akışının sağlanması için çalıştıklarını ekliyor. Yaptığı açıklamalar ile üstlendikleri projelerde seçici olduklarını, aldıkları projelerde ahlaki, etik ve mimari anlamda belirledikleri çizginin dışına çıkmadıklarının da altını çiziyor. Bu anlamda proje işleyişinin bir yandan çok sistemli ve ci-ddi giderken bir yandan da paylaşıma çok açık, kollektif çalışmanın önemsendiğini hissetmemek imkansız gibi görünüyor.

Page 7: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde mimarlık öğrencilerine eğitim veriyorsunuz. Sizin aldığınız eğitim ile bugün verilen eğitimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mimar Sinan Üniversitesi’’de aldığım eğitim, Doğu Akdeniz Üniversitesi ve diğer birçok mimarlık okulundaki eğitimle aynı değil. Mesela Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde büyükler küçüklerden öğrenir, karma eğitim sistemi ve dikey stüdyo vardır; bu bence bu öğrenciler arasında müthiş bir dayanışma ve ortama aidiyet duygusu yaratırdı. Dönemin toplumsal yönlenmesi baskın olmasına rağmen sanatçının bireyselliğiyle de başat giden bu ortamda, sanatçının beyin, ruh ve el koordinasyonu çok önemliydi ve o zamanlar bilgisayar yardımlı tasarım konusu henüz ortada yoktu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi tamamıyla el becerisinin yetkin yardımına yönelik bir eğitim verirdi, şimdi de sanıyorum ki bu konu hala öncelikli olmaya devam etmekte. Şu anda geldiğimiz noktada ise Bilgisayarlı destekli çizimin gerekliliğini kesinlikle kabul etmeliıyiz. Yalnız, ilk yıllarda oluşturulan mesleğe yönelik kuramlar ve kavramlarda belli bir algılama ve farkındalık oluşturulmadan kullanılmamasının kullanılmasının bazı olumsuzluklar yarattığını düşünüyorum. Kla-sik ifade biçimleri, beyin ve el koordinasyonunu sağlamak ve etkileşimi oluşturmak için en hızlı ve en doğal bir yöntem. Öğrenci el çizimi ve bilgi-sayar çizimini aynı anda öğrenirken bazen hiçbirini öğrenemeyip kolay görünen tekniklere yöneliyor. Bu yönelme sürecinde sadece bilgisayar çizimi değil kötü kullanılan el çizimi de vardır ve burada çok iyi bir denge sağlanmasına ihtiyaç var. Bilgi-sayar programının tasarımda belirleyici olmaması ve yetkin kullanılması için mimarlık öğrencisi ipleri elden bırakmamalı ve her türlü eskizle düşünceleri ifade etme biçimine de açık olmalı ve bu yeteneklerini kaybetmemesi aksine geliştirmesi gerekiyor.

Genç tasarımcı adaylarına eğitim veren biri olarak genç mimarlar ve sizin zamanınız mimarlarının tasarıma yaklaşımında bir fark görüyor musunuz?

İyi mimarlık, iyi tasarımdır; her zaman yapılır ve yapılmalıdır. Fakat tasarımın sunumu bakımından oluşmuş yerleşmiş az önce bahsettiğimiz farklar ve mitler her dönemde mevcut olacaktır. Diğer yan-dan, geçmişe göre içinde bulunduğumuz rekabet ortamı daha çok mücadele ve zorluk yaratıyor.

Yrd. Doç. Dr. Beril Özmen Mayer ile Söyleşi ve Oikodomos Projesi

Mim.li Gazete

5

Güzin ERDOĞ[email protected]

Kasım ayında Mimarlar Odası’nın düzenlemiş olduğu kurultay için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden İzmir’e gelen Yrd. Doç. Dr. Beril Özmen Mayer ile mimarlık ve mimarlık eğitimi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.Yoğun programı olan Mayer’e, Kıbrıs’a gitmeden önce havaalanında ulaşabildik. Uluslar arası akademi-syenleri ve tasarımcı adaylarını bir araya getiren Oikodomos Projesi üzerinde uzun süredir çalışan Yrd. Doç. Dr. Beril Özmen Mayer, aynı zamanda Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde mimarlık eğitimi veriyor.

MSGSÜ, eski adıyla Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde lisans-yüksek lisans; daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde doktora öğreniminizi tamamladınız. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde asistanken aldığınız devlet bursuyla İngiltere, Oxford Brooks - Polytechnic Lisansüstü Araştırma Okulu’nda yaptığınız yön-tembilim ve tez çalışmaları ile farklı bir deneyim kazandınız. Mimarlık alanına yönelme süre-cinizden bahsedebilir misiniz?

Mimarlığa olan ilgim dokuz yaşında başladı, İzmir’in Selçuk ilçesinde oturuyorduk ve babam ilçe kaymakamı olarak gelen önemli ziyaretçileri Efes Antik Kenti’ne götürürdü. Ailecek çok sevdiğimiz bu gezilerle (geziler olacak) her hafta birkaç kez tekrarlanırdı. Efes beni etkileyen ilk mimari ve farklı yapılanmaları içeriyordu. Kims-enin yaşamadığı bir kent olması, denize uzak bir Liman Caddesi olması, mermerden yapılmış beyaz binaları, saatlerce incelediğim kitapları bulunma-yan Celcius kitaplığı bana hep çok farklı gelir ve beni çok etkilerdi. Üzerlerinde temel sanarak oyun oynadığım, o zamanlar henüz ortaya çıkarılmamış Teras Evler’in oluşturduğu atmosfer de oldukça çarpıcıydı benim için, odaları olmayan bu ev-lerde nasıl yaşanırdı diye sorardım kendime. Efes Müzesi’ndeki tanrıça Artemis Heykelinin çok kıvrımlı vücut yapısı da bu sıra dışı atmosfere eklemek gerek. Diğer bir faktör de, o zamanlar mimarlık öğrencisi olan ablamın nişanlısının tutku dolu çizimlerinin etkisiydi. ‘Rapidograf’ların inceli kalınlı kullanıldığı, boyalarla canlandırılan eskizlerin büyülü dünyasını gözlemlemek, İlkokul 4. sınıf öğrencisi küçük bir kızken yaratmanın ve sanat eserinin bu cezbeden kokusunu almak beni mimar olmaya yöneltti. Üniversite sınavında da tek tercihim mimarlık mesleğini seçmek oldu ve böylece bana çok şeyler kazandıran sevgili okulum İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdim. Mimarlığa olan sevgim ve heyecanlarım her zaman devam etti ve hiçbir zaman vazgeçmedim.

Hızlı olmak, iş bitirici olmak, öne çıkmak, kendini göstermek kavramları bugün meslek sunumlarını daha bireyci ve bencil hale getirmiş ve mimarlık ortamı daha gelişmiş boyut ve doğrultularda. Bununla birlikte, meslek etiği olan bir insan, bir mimar, mesleğini en yetkin şekilde yapabilecek şekilde çalışmalarını sürdürürse her dönem ve her ortamda en şekilde işini işini en iyi şekilde yapar.

Mimarlığa yaklaşımınızı tanımlamanızı istesek seçeceğiniz kelimeler neler olurdu?

Heyecan, hayal, mükemmellik. Bu kelimeler bana çok uyuyor. Tasarım heyecanını duyuyorsanız, geliştirmek için elinizden geleni yapacaksınız demektir. Öğrencilerimin de hayal etmesini isti-yorum. Ayrıca, seçenek-üzerine-seçenek arayışını sürdürmek, bir tasarımı yaratım sürecinde sonuna kadar durmamak ve mükemmeliyetçilik. Nor-mal olarak bir ürünü çıkarayım teslim edeyim ve geçeyim tutumu var genelde öğrencilerimizde. Fakat ürünün çıkış süreci ve o beyinsel gelişim öğrencinin yapabilecekleri görmesi açısından çok önemlidir. Belli bir kaliteye ulaşmak kolay ulaşılabilen bir durum değildir. Bundan dolayı hemen pes etmeyi de hiç benimsemediğim anti-kelimeler arasına koymak istiyorum.

OIKODOMOS projesi üzerinde çalışıyorsunuz, 2006’da kurduğunuz bir konut araştırma merkezi projesiyle her şey başladı. Bu projeyi ve süreci sizden dinlemek isteriz.

Oikodomos çok ilginç bir proje, yapı ustası anlamına geliyor Yunanca’da. Konut, hem mimarlık hem içmimarlık alanında ve tüm tasarım gruplarında önemli bir yere sahip. Yaşadığımız mekanların daha iyi tasarlanması gerekiyor. Yaptığımız araştırmalar sonucunda, Kıbrıs’taki akademik çevremizde konut konusunun öneminin vurgulanması gerektiğini hissettik. Bir grup gönül-lü öğretim üyesi bir araya geldik ve HERA adında bir konut ve eğitim araştırma merkezi kurarak bir takım aktivitelerde bulunmaya başladık. 2008’de gerçekleştirdiğimiz bir ‘’Konutta Doktoralar’’ Sempozyumu’na İspanya’dan katılan Omayra Rivera Oikodomos konusunda bize tanıtım yaptı. Ardından Omayra’nın doktora yöneticisi Profesör Leandro Madrazo bize yazı yazarak konutla ilgili sanal bir kampüsü olan Oikodomos projesinden bahsetti. O zamanlar yeni kurulmuş bir merkezdik ve bu yeni öneriye biraz soğuk baktık, fakat bu

Page 8: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Mim.li Gazete

6

konu benim kişisel olarak çok ilgimi çektiği için en Leandro ile devamlı yazışarak iletişim içinde oldum. Böylece, 2009 Aralık ayında Barselona’da katıldığım bir değerlendirme atölyesinde tüm Oikodomos partnerleri ile tanıştım. 2010’da AB burslusu olarak İtalya’daki kalışıma rastlayan dönemde ise Oikodomos projesinin mimarı Leandro Hoca tekrar teklifte bulundu. Proje 3 yıllık süresini tamamlamıştı, fakat bir uzatma yapmak istediklerinden bahsetti ve ben de bu sefer evet diyerek işi kabul ettim. Gerekli belgeleri düzenleyerek, Avrupa Birliği’nin Life Long Learning proje programından destek de alarak DAÜ Mimarlık Fakültesi Konut Eğitim Araştırma Danışma Merkezi (HERA-C: Housing Education Research Advisory Center) olarak bu projeye adımımızı attık. İspanya, Fransa, Slovakya, Belçika, İngiltere ve İsviçre gibi ülkelerin yanında KKTC olarak adımızı yazdırmış olduk. Bu Konsorsium’da beş tane mimarlık okulu ve farklı çalışmalarla projemizi destekleyen iki araştırma merkezi olmak üzere, yedi ayrı yerden, farklı kültür ve dillerden dalda aynı amaç için çalışan bir grup oluşmuş durumda. Her üniversitenin, Oikodomos Sanal Kampüs’ünde özel çalışma alanı var, her okulun öğrenci grupları ve hocaları web sitesinde tanımlanıyor ve kullanıcı adı / şifrelerle bu sanal ortamı paylaşıyor ve birbiriyle paralel giden ortak eğitimsel aktiviteler yapıyoruz. Web sitesinde de çalışmaların bir kısmını görebilirsiniz. Her akademik yılda konutla ilgili esnek bir tema seçiyoruz ve ders ve stüdyoları ona göre tasarlıyoruz. Örneğin, geçen sene ‘Proximity and Housing’ üzerinde çalıştık, Türkiye’ye tanıtmak istediğimiz bir çalışmaydı ve bu nedenle de ortak bir atölye çalışmasını geçen Mayıs ayında İTÜ’de gerçekleştirdik. Bu sene de ‘Housing Reagents’ çalışması yapıyoruz. Bu kapsamda çoğu partner okuldan katılım sağlanmakta. Hem sınıfta hem internet üzerinde aktif olabileceğimiz bu çok kültürlü ortamda, çağdaş bir proje üzerinde öğrencilerle ve diğer akademisyenlerle birlikte çalışmak çok güzel.

Son olarak, mimarlık öğrencilerine eğitim veren ve yurtdışına birçok çalışması bulunan bir mimar olarak tasarımcı adaylarına neler söylemek istersiniz?

Dünyayı keşfedin! Bu iş de sizin kendi çevrenizden başlayarak gelişir unutmayın. Etrafınızı çok iyi analiz edin, okulda ve kitaplardan öğrendiğiniz bilgileri gerçek dünyayla birleştirmeye çalışın.

Ve çok çalışmak durumundasınız başka hiçbir çare yok, eğer bu işe gönül verdiyseniz. Öğrencilerime hep söylerim ‘gözleriniz projektör gibi ve siz de maraton koşucusu gibi olmalısınız’ derim hep; durmak ve yorulmak yok.

Değerli vaktinizi ve deneyimlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.

Bölüm IPETER KEATING1

Howard Roark güldü.

Ve bundan sonra okunacak sayfalarda Roark kibirli, sessiz ve idealist duruşuyla her sayfada sizi bu tavrı ve sarsılmaz düşünceleriyle gülümsetecekti. Okurken üniversitede almakta olduğumuz eğitimle ne kadar benzer fikirlerle ilerleyen Roark’la tanışınca, kitabın kaç yılında yazılmış olduğuna dönüp baktığınızda gördüğünüz “1943” ilk şaşkın bakışınız olacak.

Biz daha yeni yeni mimarlığa “modern” bir bakış açısıyla yaklaşıp, projelerimizi bu fikirlerle harmanlarken, aklı ortaya koyarken, bundan 68 yıl önce Ayn Rand’ın Howard’ı bu fikirlerle oluşturmuş olması kitabı vazgeçilmez kılıyor. Herkesin en az bir kez şikayet ettiği “ama projeyi herkes farklı bir yere yönlendiri-yor” cümlesinin, savunacak sağlam fikirler karşısında aslında darmadağın olacağının kitabı biraz da... Kalabalık karşısında “tek” durabilen, herkese örnek ama en çok tasarımla uğraşan insanın tuğla kalınlığındaki dostu.

Ve Roark… Öyle sağlam bir duruşa sahiptir ki, eleştirmekten asla kaçınmaz. Kendisine verilen Rönesans villası ödevinde yoğun miktarda kullandığı cam ve betonla, taklidin, kimi baskın guruplarca “en iyi” olarak sunulan dekora karşı duruşu bizlere bir fikrin nasıl savunulacağının en güzel örneğidir. Sağlam bir fikrin beslemediği, özgün olmayan hiçbir çizgiyi çizmeyen kalemin duruşudur. Aynı üslubu paylaşan örneklerinin yavaş yavaş filizlendiği bir dönemde genç bir mimarın parasız, yalnız ve idealist bir savaş halidir. Direnme hırsının, yapıcı ve yıkıcı kararlarının sonuçlarında garip bir ruh haliyle ağlamakla-ağlamamak, öfkelenmekle, şaşırmakla, “peki ya ben ne yapıyorum?” diye sormakla geçen sayfalardır. Ve tabi ki mimarlık kadar kafanıza aşkın gel gitli pek çok garip halini yerleştiren, kurcalatan, çok uzun düşünüp, yolunda gitmeye çalışacağınız bir kitap. Okuyun ve kapadığınızda yerden 5 cm yükselin.

Melis BALOĞ[email protected]

THE FOUNTAINHEAD, HAYATIN KAYNAĞI YA DA PINAR

Page 9: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Renkli ve siyah beyaz görüntülerin takip ettiği film, genç yaşına rağmen bir trafik kazasındaki ölümü, kitabındaki sıradışı yolculuğun halkaların etrafında bir yol kenarında sona ermesiyle bitiyor. Suffolk’un tabiatında başlayan ve dünya üzerinde birçok noktaya yapılan birçok sıradışı yürüyüş ve bu yürüyüşün detaylarıyla şekillenen belge-anlatı tadında kitap, vatanından, dilinden, ve adından koparılan bir öksüzün bir parçaya, bir toprağa ait olma-olamama , ait hissetme-hissedememe duygularıyla harmanlanan ‘Satürn’ün Halkaları’, yönetmeni Grant Gee tarafından izleyicisinide tıpkı Sebald okuyucuları gibi toplumun belleği olmaya davet ediyor.

‘Sabır (Sebald’in Ardından)’ / ‘Patience’ (After Sebald)Keş!f eğer sıradışı bir yolculuğa dönüşür, ve siz onu kağıt kadar ‘Sabır’lı bir nesne ile buluşturmak is-terseniz, ve kitabınız izinden bir yolculuk, size eşlik eden görüntüler ile görme ufkunuzu aydınlatan bir görsel şölene dönüşürse?

Mim.li Gazete

7

Seray ÖZBİÇ[email protected]

‘ In August 1992, when the dog days were drawing to an end, I set off to walk the county of Suffolk, in the hope of dispelling the emptiness that takes hold of me whenever I have completed a long stint of work. And in fact my hope was realized, up to a point; for I have seldom felt so carefree as I did then, walking for hours in the day through the thinly populated countryside, which stretches inland from the coast. I wonder now, however, whether there might be something in the old superstition that certain ailments of the spirit and of the body are particularly likely to beset us under the sign of the Dog Star. At all events, in retrospect I became preoccupied not only with the unaccustomed sense of freedom but also with the paralysing horror that had come over me at various times when confronted with the traces of destruction, reaching far back into the past, that were evident even in that remote place. Perhaps it was because of this that, a year to the day after I began my tour, I was taken into hospital in Nor-wich in a state of almost total immobility. It was then that I began in my thoughts to write these pages.’ - WG Sebald, The Rings of Saturn, açılış paragrafı ‘Sebald’ın Ardından’ okuma fikrini fikir ka-dar mahrem bir bakış açısı ile bir bakma eylemine dönüştüren yönetmen Grant Gee tarafından beyaz perdeye aktarılmış nefes kesen bir yapıt. Okuyanını derinden etkileyen W.G. Sebald’ın 3. Kitabı ‘Satürn’ün Halkaları’ (The Rings of Saturn) iki kelimeyle ‘Çarpıcı’ ve ‘Şaşılası’ olarak yorumlanabilir. ‘Sabır (Sebald’in Ardından) filminde, Sebald’in kitabının anahtar kelimeleri farklı alanlardan Sebald’ın hayranları olarak, Andrew Motion, Adam Phillips ve Tacita Dean gibi günümüz çağdaş sanatçıları tarafından, hayranlarının yazarı algılama biçimi ile bir yolcu-luk, görsel bir izdüşüm halinde ufkumuza yeni bir halka ekliyor.

‘Sabır (Sebald’in Ardından)’ filmi British Council işbirliğinde 2011 New York, Vancouver, CPH:DOX, Rotterdam gibi festivallerin ardından !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festi-vali ile sinemaseverle buluştu. Metinsel hazzın peşinde koşan bir yolculuk olan ‘Sabır (Sebald’in Ardından)’ filmini izleyicisiyle buluşturan, 70.000 kişilik izleyici kitlesiyle kültür sanat camiasının yakından takip ettiği, dünyanın her yanından farklı bakışlarını sinemaseverlerle buluşturan !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivaline teşekkürü borç biliriz. Geçmişin izlerini süpüren Sebald’a eşlik eden izleyici, toprak, aitlik gibi yazarın algılama biçimleriyle insan elinin değdiği yıkımlara ve yokluşlara bir dokunuş, doğanın ve kültürün neden olduğu yıkımların tarihteki etkile-rine bir bakış atarken, tanık olan geçmişin ger-çek ile yaşantının metin aralarıyla harmanlanmış bir yolculuğun fitilini de kendi içinde ateşlemiş oluyor.

Page 10: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Baykuşlar Toplanıyor

Bu beş gün boyunca organizasyon ekibi, atölye yürütücüleri ve katılımcılar eşliğinde “iz” temasının tartışılıp, sentezlendiği açılış söyleşisi,

Mim.li Gazete

8

BAYKUSLAR TOPLANIYOR ORGANIZASYON EKIBI [email protected]

Baykuşlar Toplanıyor’un ilk adımları 2009 kışında Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nde yapılan Öğrenci Üye Komisyonları toplantısında atıldı. Butoplantıda öğrenci üyelerden bazı komisyonlar ku-rup bunları yürütmeleri istendi. İşte İzmir’de dört mimarlık fakültesi olmasına rağmen (2009 için ge-çerli olan sayı şu an altıdır) bir öğrenci buluşması olmamasını dert edinen bir grup öğrenci “Yaz Oku-lu Komisyonu”nun önerisini bu toplantıda vererek ilerleyen günlerde ise bu komisyonu başarı ile yü- rütmeye başlamıştır. Öğrenci buluşmalarının karşılıklı iletişimin en üst düzeyde olduğu, alışılagelmiş eğitim yön-temlerinden farklı olarak bir ya da birkaç konu hakkında düşünmeyi, tartışmayı ve hızlı bir şekildeürün ortaya koyabilmeyi sağlayan organizasyonlarolduğunu ve bu buluşmaların ilerde çalışma orta-mında da beraber olacağımız meslektaşlarımızı ta-nımak ve birbirimizle etkileşime geçmek için ön-emli olduğunun üstünde duran komisyon, gelenek-selleşmesini planladığı bu buluşma için kolları sı-vadı ve üç ay gibi kısa bir sürede hazırlıklarını ta-mamlayıp Baykuşlar Toplanıyor’10’u 25 Temmuz 2010’da hayata geçirdi.

Belirlenen “İz” teması üzerine on bir atölye yirmi ikiye yakın yürütücü ve yüz katılımcı beş gün boyunca Nuri Aydın - “Duyusal Farklılıklar İçin Tasarım”, Koray Korkmaz, Feray Maden, Ye-nal Akgün - “Hareketin Geometrisinin Tasarımı”, Mehtap Okutan, İslam Dzhantaev - “Gölgenin İzinde”, Elif Yeşim Özgen Kösten, Hatice Buşra Al - “İz-kele”, Başak Özkutlu, Dicle Çiftçi - “Kar-tela”, Gökçeçiçek Savaşır - “Katlama İzleri”, Ebru Bingöl, Burcu Yiğit Turan - “Kıyıyı Deney(im)-le”, Burak Asiliskender - “Mekan-Bellek-İz”, Filiz Sızanlı, Kürşad Özdemir ve Cevdet Erek - “Mo-bilite”, Cenk Hasan Dereli - “Sisten İzler”, Havva Alkan Bala, Yavuz Arat, Elif Korkmaz ve Volkan Emrecik - “Yansımalar” adı altında atölyelerini ha-zırlayıp yürüttüler.

30 Ağustos 2010’da yani beşinci günün so-nunda atölyelerin sonuç ürünlerini sunduğu ve katılımcıların bu ürünler hakkında fikir yürütüp tartıştıkları bir değerlendirme toplantısı ile Bay-kuşlar Toplanıyor’10 sonlandı. (Atölyeler hakkın-da detaylı bilgi www.baykuslartoplaniyor.org/bt10 adresinden alınabilir.)

Baykuşlar Toplanıyor'10 un ardından çokolumlu tepkiler alındı. Birçok mimarlık platform-unda adı geçen buluşma artık mimarlık öğrencileri buluşmaları arasında "geleneksel" olmaya aday ol-duğunun sinyallerini veriyordu. Yaz Okulu Komis-yonu'nun da istediği buydu ve bu bağlamda Bay-kuşlar Toplanıyor'11'in çalışmalarına başlandı.

Bu sefer bir tema belirlememeye karar veren komisyon, mimarlığın ve mimarlık öğrencilerinin sorunlarını dert edindi. Bu bağlamda mimarlık öğ-rencilerinin yürüttüğü atölye ve söyleşilerin olması gerektiği, buluşmaların yürütücü merkezli yapısı-nın bozulup, öğrenci merkezli bir yapıya kavuştu-rulması gerektiği kararı alındı. Buluşma mekanı o-larak seçilen Karantina Adası ise tarihi ve dokus ile buluşma için biçilmiş kaftandı. Baykuşlar Top-lanıyor'11'in en konuşulan ve beğenilen bölümü ise katılımcı seçmeleriydi. Klasik ad, soyadı, okul, sınıf bilgilerini doldurup başvurmak yerine komi-syon farklı bir yol izlemeyi tercih etti. Buluşmaya katılmak isteyen öğrenciler ad, soyadı, sınıf ve cin-siyet bilgileri doldurmadan kendilerine yöneltilen soruları cevaplayarak başvurularını yaptılar. Daha sonra buluşmaya gelmeye hak kazanan kişilere komisyondan sadece bir kişinin görebildiği -bu kişi değerlendirmeye katılmadı- iletişim adresleri kullanılarak haber verildi ve kişisel bilgileri alındı.

Baykuşlar Toplanıyor'11'in dert edindiği mimarlığın ve mimarlık öğrencilerinin sorunlarını ve bunlara dair çözüm önerilerinin tartışıldığı; Deniz Güner, Erdal Uzunoğlu yönetiminde "Yaratıcı Hata", Mücella Yapıcı yönetiminde "Ekümenopolis", Oytun Gür Günel yönetiminde " Beni Kim Seçti?", Umut Fişek yönetiminde "Yıldız Mimar Nedir? Ne İşe Yarar?" ve Baykuşlar Toplanıyor Organizasyon ekibinin güncel konular hakkındaki söyleşileri ise katılımcılara keyifli bir tartışma ortamı imkanı sundu.

29 Temmuz günü atölyeler sonuç ürünlerini tarihi Tahaffuzhane binası içinde sundu. Sunum sonunda görüldü ki Baykuşlar Toplanıyor artık daha profesyonelleşmiş bir kimlik kazanmıştı. Bir yıl önce hayata gözlerini açan Baykuşlar Toplanıyor, ikinci buluşmasında gösterdi ki o artık bir İzmir klasiği ve İzmir artık uzun soluklu olması için var güçle çalışılan bir mimarlık öğrencileri buluşmasına sahip. Nice Baykuşlar’a!

Toplam mimarlık öğrencileri ve yürütücülerden oluşan yüz on kişi yine beş gün boyunca, Sabah atölyelerinde; Cansu Yeni -"Outopya", Okay Gönülol - “ '-izm'li Kentler, İzinsiz Müdaheleler", Erdem Yıldırım - "Bilgisayar Destekli Tasarım Programları Arasında Dosya Geçişleri", Seda Nur Karataş - "Salsa Atölyesi", akşam atölyelerinde; Burçin Kürtüncü, Oğuz Emre Bal - "Çamaşır Atölyesi", Bengi Gizem Turna - "Mekan-ik", Ebru Bingöl, Serdar Aşut - "Yerinde", Gülhis Duygun, Doğancan Demir - " ‘Mu’yu Ararken…", Işıl Baysan Serim, Burcu Doğru - " Archipelago_Karantina’nın Dışarısı", Nilüfer Talu, Ebru Yılmaz - " Art-Incident Workshop 04: Nesne Hastanesi", Ozan Avcı - "Bağlantı" adı altında atölyelerini hazırlayıp yürüttüler.

Cenk Hasan Dereli’nin birikimlerini paylaştığısöyleşisi, Kenan Güvenç’in tüm katılımcıların biri-kimlerini ve o ana kadar olan ezberlerini sorgula-masına neden olan söyleşisi, Başak Özkutlu’nun tüm katılımcılarla yürüttüğü atölye de yer aldı.

29 Temmuz’da başlayan Baykuşlar Toplanıyor'11 sabah ve akşam atölyelerinin yanı sıra söyleşilerden oluşuyordu.

Page 11: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Bir diğer üyelik avantajı ise teorik kursların yanında dijital temelli kurslardır. Bilindiği üzere, gün geçtikçe teknoloji daha çok giriyor hayatımıza. Bu noktada, mimarın ve mimarlık öğrencisinin yapacağı, olmazsa olmaz demesi gereken şeylerden biri; dijital tasarım, çizim ve modellemedir. Bunun için Mimarlar Odası, bu tür kurslarla da üyelere hizmet verir. Örneğin; Autocad, Archicad, 3ds-max, Rhino, Sketchup vb. kurslar açılır ve üstelik öğrenci üyelere indirimlidir.Mimarlık öğrencisinin çoğunlukla dert yandığı ko-nulardan biri ise staj yeri bulup bulamama stresidir. Konut, endüstri, kuruluş vb. alanında oda, öğrenci üyelerine yardım ederek stajlarını ayarlar. Çünkü, her ofisin odadan gelen stajyerler için de ayrıca kontenjanı bulunur.Peki tüm bu avantajlara rağmen odaya kayıt ol-mamak için sebep ne? Üstelik kayıt olmak ücret-sizken neden bütün bu olanaklardan mahrum kalıyorsunuz? Tek yapmanız gereken; Öğrenci Bel-gesi, Nüfus Cüzdanı Fotokopisi ve 4 adet vesikalık fotoğrafınızı odaya iletmek. Hepsi bu.Sevgi ve Saygılarımla

Mimarlar Odasına Kayıt Olup Olmamak...

olur? Cevap aslında çok basit…Kuşkusuz diğer meslek dallarında olduğu gibi, mimarlıkta da resmi makamlarla işbirliği yapılır. Örneğin; bir projenin oluşma, denetlenme ve tastiklenme aşamasında Mimarlar Odası görev alır ve o mimara yardım ve önerilerde bulunur. Hukuki olarak meslekle ilgili bütün mevzuatları, normları ve şartnameleri ince-leyerek bunlar hakkındaki görüş ve düşünceleri ilgililere bildirir.Peki biz mimarlık öğrencilerinin neden odayla bağı olmalı? “Ruhsat, şartname ve mevzuatlar” gibi terimler bize şu an o kadar uzak ki…Şimdi bu sorunun cevabına bakalım:Öncelikle, gençlerin daha iyi pozisyonlara gelmek için her geçen gün daha çok çabaladığı bir ger-çek. Mimarlık öğrencileri için gerek CV, gerekse portfolyo her geçen gün önem kazanmakta. Bunun için ne kadar çok etkinlik, söyleşi, gezi varsa hem kendimizi geliştirmek için, hem de portfolyo ve CV’mizin daha etkili olması açısından katılmalıyız. Peki tüm bu bahsettiğim şeyler hakkında nasıl bilgi alacağız? İşte bu noktada Mimarlar Odası devreyegirer ve tüm üyeleri cep telefonundan mesaj olarak, adrese gönderilen mektuplarla ve maillerle bilgi-lendirir. Bir düşünün, mimarlık öğrencisinin ihtiyacı olan şey, pratiktir ve etkinlikler (Baykuşlar Toplanıyor, Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşmaları, vb.), hem mesleki, hem de sosyal anlamda pek çok deneyim katar.

“Mimar, Latince bilen taş ustasıdır.” Le Corbusier

Mim.li Gazete

9

Berrak [email protected]

Mimarlar Odası, 1954 yılında çıkarılan 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimarlar Birliği Yasası ile kurulmuştur. Öncelikle, neden “oda” kelimesi? “Oda”, İngilizce’de “room, society, as-sociation ve chamber” gibi anlamları teşkil eder. Bir başka deyişle, “bireylerin bir araya gelerek etkileşime geçtiği mekan” olarak da adlandırılabilir. Bu sebeptendir ki dik çizilmiş bir “megaron” planı, Mimarlar Odası’nın amblemidir. Megaron yapısının en önemli özelliklerinden biri, içinde merkezi ocağı bulundurmasıdır. Nasıl ki yuva içinde ocak başında toplanılıyorsa, “oda”nın bir işlevi de meslektaş olan ya da olacak olan bireylerin birliğini sağlamaktır. Gerek bilgi, gerek tecrübe, gerekse beceri yönün-den bireyler mesleki edinimlerini paylaşmalılar ki gelecek nesiller daima bir üst kademede olsun.Mimarlar Odası, sadece bu amaca hizmet ver-mez. Aslında Mimarlar Odası, mimarları mesleki çalışmalarını kolaylaştırmak ve mesleğin genel çıkarlara uygun olarak gelişimini sağlamak için kurulmuştur. Peki “ortak ihtiyaç”tan kasıt nedir, mi-marlar ya da mimarlık öğrencilerinin ne tür ihtiyacı

Baykuşlar Toplanıyor, 2010 - 2011

Megaron-Mimarlar Odası’nın amblemi

Page 12: Mim.li Gazete Mart Sayısı

Architecture Talk 42 - Cenk Hasan Dereli“Hansel ve Gretel’in Geride Bıraktığı Kırıntılar”

Mim.li Gazete

10

Sinem [email protected]

Mimarlık konuşmalarının mart ayı konuğu, 1983’te İzmir’de doğan, İTÜ Mimarlık Bölümü mezunu olan Cenk Hasan Dereli, olağana farklı yaklaşan bakış açısını ve bloğunda yazdıklarını bizlerle paylaştı. 42.konuşmaya ‘42’ rakamının ‘Otostopçunun Galaksi Rehberi’ kitabında hayat, evren ve her şeye dair nihai soru-nun cevabı olarak tanıtılmasından bahsederek başlayan ve daha sonra dikkat çekici başlığın hikayesini anlatan Cenk Hasan Dereli sunduğu seçenekleri katılanların seçmesi ve konuşmanın karşılıklı devam edilmesi şeklinde sürdürdü. Cenk Hasan Dereli ‘Hansel ve Gretel’in Geride Bıraktığı Kırıntılar’ başlığını açıklayınca hepimiz kendimizden bir şeyler bulduk aslında. Patikalar hayatımızda iz bırakıyor, birilerinin söylediği yoldan gidiyoruz. Bir şeyler yapıyoruz ve sonra dönüp geriye bakıyoruz, bize söylenen yoldan gittiğimizi görüyoruz. Bazen de o yolu tekrar izliyoruz. Tıpkı Hansel ve Gretel’in yaptığı gibi, tıpkı öğrenci hoca ilişkileri gibi… Tasarım fakültesi öğrencileri için de böyle bu çoğu zaman. Hocalarımız bizleri yönlendiriyor ve aslında bizler onların söylediği yolu izliyoruz. Kendi yolumuzu değil… Konuşmasına ‘Senin mimarlık fikrin ne? / Senin için mimarlık ne? ’ sorularıyla devam eden Cenk Hasan Dereli, cevabımız ‘hiç’ bile olsa bu cevabın bizi yansıtması gerektiğini söylüyor ve herhangi birisine göre değil, sana göre mimarlık ne diye soruyor. Genelde verilen cevabın ise bıkkınlık,sıkıntı gibi şeyler olduğunu da ekliyor .

Hata : Uyanıklık için bir slogan. Hatalara kimse odaklanmaz.

Hayal : Yalnızca bu an’a aittir. Hayal kurmak aslında plan yapmanın başlangıcıdır ve aslında plan, hayalden ibarettir; ve aslında her ikisi de geleceğe aittir.

Politika : Zor konulardan birisi diyerek başlayan ve aslında hepimizin politik davrandığını, sadece siyasi anlamda değil, birçok konuda taraf olmamaya çalıştığımızı söyleyerek sözlerini tamamladı.

Cesaret : Yaşamla ilgili bir şey keşfetmek istiyor musunuz? Ve buna cesaretiniz var mı ? sorularının ardın-dan, bazen sadce gözlerimizi kapatıp kendi doğrumuzu ve cevaplarımızı bulmamız gerektiğini söyledi. Hata yapma cesaretimiz yoksa ve hata yapmaya da hazır değilsek yeni bir şeyler yapamayacağımızı ve yeni şeyler için hatalara açık olmamız gerektiğinden bahsetti.

Umut: Uyanıklığın iğnesi olabilir. Umut şu an için olmalı,gelecek için değil.

Eğitim : Asla bir yalan değil. Hatta çok gerçek. Size doğru olarak söylenilen şeyin doğru olup olmadığını göstermek,farkındalığı arttırmak için gerekli.

Provokasyon : Çok zor bir şey. Dünyadaki en zor şey ise kendi kişisel motivasyonumuzu yüksek tutmak.

Dışında : Aklımızın dışında olan şeyler.

Proaktif : Bir şeylerden şikayet ediyoruz fakat kendimiz bir şey yapmıyoruz. Bu yüzden proaktif olup kendimizi ateşe atmalıyız. Uçmayı denemek lazım mese-la. Kaybedeceğiniz çok şey yoksa,proaktif olun.

Yaratıcılık : Rutin,yaratıcılığı içerir. Rutin olmadan içinden çıkmak için gerekli olan enerjyi toplayamayız.Provokasyon ithiyaçtır ki rutin yırtılsın. Rutin aslında bir döngü? Zaman akmasına,çevremizde birçok şey değişmesine rağmen rutin hayatlar yaşadığımıza inanıyoruz..

Masal : Hansel ve Gretel. Bize anlatılan her şey aslında bir masal..

Gelecek : Damacanasına kılıf dikenler ise geleceğin tasarımcıları =)

...cümleleriyle konuşmasını tamamlayan Cenk Hasan Dereli’ye , katılımcılardan bu başlıklara ütopya ve vicdan eklenmesi gibi öneriler geldi.Mimarlık dışında farklı ilgi alanlarına sahip olan Cenk Hasan Dereli’nin bir markası var, Nobon. Ayrıca kendisi makaleler yazıyor,tasarımcı,bar işletmecisi,radyo programcısı ve daha birçok şey…Mimarlığı bu kadar sorgulaması ve sadece mimarlık yapmıyor olması da ‘neden mimarlığı seçtiniz?’ sorusunu sordurdu katılımcılara. Cevabı ise çok açık. İnsanlarla direkt etkileşimde olabilecek bir meslek istedim,direkt insanlarla alakalı olan diyor. Mühendislik değil,çünkü aletlere kablo takmak yada kimya laboratuarında deneyler yapmak bana göre değildi diyor. Doktor yada mimar olabiliritesi olanlardı, kişi hastaysa iyileşecek, olmayan bir şeyler biri istiyorsa oluşacak diyerek tamamlıyor sözlerini.Cenk Hasan Dereli’ye katılımı ve keyifli konuşması için tekrar çok teşekkür ediyoruz =)