Hacettepe Üniversitesi/Edebiyat Fakültesi/Sanat Tarihi Bölümü PROKOPİOS’UN HAYATI VE BİZANS’IN GİZLİ TARİHİ MELİKE ŞENGÜL ANKARA,2014
Hacettepe Üniversitesi/Edebiyat Fakültesi/Sanat Tarihi Bölümü
PROKOPİOS’UN HAYATI VE BİZANS’IN GİZLİTARİHİ
MELİKE ŞENGÜL
ANKARA,2014
Prokopios’un Hayatı ve
Bizans’ın Gizli Tarihi Tarihçi Prokopios, Kaisereia kentinde doğdu. Bizim Kayseri
değil bu. Filistin’de deniz kıyısında Romalılarca kurulan bir
kent. Prokopios’un doğum tarihi bilinmiyor. Ama İS 500’de ya da
bu tarihten az önce doğduğu sanılıyor. İS 527 yılında komutan
Belisarios’un özel yazmanı ve hukuk danışmanı oldu.
Görev nedeniyle Komutan Belisarios’la birlikte Pers
ülkesi,Afrika ve İtalya’daki seferlere
katıldı,Perslere,Vandallara ve Gotlara karşı yapılan savaşları
yakından izledi. 542 yılında Prokopios Bizans’a döndü. Burada
başkenti ve bütün imparatorluğu silip süpüren büyük veba
salgınını gördü ve yazdığı kitaplardan birinde ayrıntılı olarak
buna yer verdi.
Daha sonraki yıllarda Prokopios’un İmparator İustinianos’a
yaklaştığını görüyoruz. Theodora’nın ölümünden sonra
İustinianos’la iyi ilişkilerkurabilen Prokopios’a 560 yılında
illustres ünvanı verildi. “seçkin ya da aydın “ anlamına
gelebilir bu söz. O çağda yüksek devlet görevlilerine
illustres,spectabiles yada clarissimi gibi unvanlar
veriliyordu. İllustres unvanı ise çok az sayıda kişiye uygun
görülmüştü. Demek ki Prokopios en yüksek düzeyde bir görevli
durumuna gelebilmişti.
Prokopios,burada da kalmadı,562 yılında Bizans kenti yöneticisi
ya da latince deyimiyle Praefectur’u oldu. Bu görevin çok
önemli olduğu modern tarihçiler tarafından belirtiliyor.
Prokopios’un İmparator İustinianos ile aynı yılda, yani 565
yılında öldüğü sanılıyor.
Prokopios’un eski tarihçilerden esinlendiği,yazdığı resmi
tarihlerde Heredotos ve Thukidides’in yöntemlerini izlediğini
görüyoruz.
Prokopios, Heredotostan başlayan antik tarih yazımı geleneğinin
son büyük temsilcilerindendir. Döneminde, Hristiyanlık sonrası
egemen tarih yazımı stil olmaya başlayan kronik yazıcılığı
revaçtadır. Bu stil daha sonra tek tarih yazımı stili olarak
eski stili eleyecektir.
Prokopios Gizli Tarih dışında sekiz kitaplık bir Savaş Tarihi
yazdı. Bunlarda Bizans ordularının Vandallar,Gotlar ve
Perslerle yaptığı savaşları anlattı. Savaşlar tarihi’nin üç
cildi De bello Gothica, yani “Gotlarla savaş üzerine” adını
taşıyor. İki cildi de De bello Persico yani “Perslerle savaş”,
iki cildi de De bello Vandalico, yani “Vandallarla
Savaş”..Sekizinci cildin ise bunlara sonradan eklendiği
biliniyor. Gizli Tarih tüm bu savaş tarihlerinin bir devamı
gibi.
Prokopios ayrıca İmparator İustinianus’un emriyle onun
zamanında yaptırılan kilise,köprü ve başka yapıları içine alan
altı ciltlik bir kitap yazdı. Bunun adı ise De Aedifiis,
kısacası “Yapılar”. Yazar bu kitabında ise o dönemdeki mimariyi
ortaya koyan çok değerli bilgiler veriyor. Prokopios’un Gizli
Tarih’inde İustinianos ile Theodora’yı yanında çalıştığı
Komutan Belisarios ile eşini bu kadar kötülemesi,
araştırmacılar için ayrı bir merak konusu oldu. Yapılan
araştırmalardan Prokopios’un tutucu bir insan olduğu ortaya
çıkıyor.
Bizans’ın Gizli Tarihi
Prokopios’un Gizli Tarih’i 550 yılında yazdığı saptandı.
Theodora 548 yılında kanserden öldüğüne göre,onun ölümünden iki
yıl sonra yazıldı demek. Gizli Tarih Prokopios’un öteki
yapıtlarından tamanen farklı. Bu nedenle çağdaş araştırmacılar
bu kitabın Prokopios’a ait olup olmadığı konusunda kuşkuya
düştüler önce. Daha sonra Prokopios’un deyişi,sevdiği
sözcükler,deyimler ve tanımlamalar üzerine yapılan araştırmalar
sonunda Gizli Tarih’in onun tarafından yazıldığı kanıtlandı.
Gizli Tarih’in latince adı ise “Historia Arcana”…
Kısa Bizans Tarihçesi
Bilgilerin oturması için en azından İustinianos dönemine kadar
kısaca bir anlatmak gerekiyor.
Bu dönem 610'dan öncesini kapsamaktadır. Roma
İmparatoru Julianus döneminde (362-363) eski inanışlara geri
dönülmek istendi ve Hıristiyanların etkinlikleri yasaklandı.
Julianus'un ölümünden sonra Hıristiyanlık yeniden güç
kazandı. 4. yüzyıldan başlayarak Roma toprakları Barbar
akınlarına uğradı. I. Theodosius (379-395), Roma'yı ele
geçirmek isteyen Vizigotları Balkanlar'da ve onların Tuna
Irmağı'nın güneyine doğru ilerlemelerini engelledi.
Hıristiyanlığı benimseyen I. Theodosius, Büyük Roma
İmparatorluğu'nun Doğu ve Batı kesimlerini yöneten son
imparator oldu. 395'te I. Theodosius öldü ve Roma İmparatorluğu
ikiye bölündü.
Batı Roma İmparatorluğu topraklarına saldıran Vizigotlar,
410'da Roma'yı ele geçirdiler. Diğer Barbar
kavimlerden Vandallar Kuzey Afrika'yı, İspanya'yı ve İtalya'yı
yağmaladılar. Barbar akınlarının arkası kesilmedi ve 5. yüzyıl
sonlarında Germen kavimleri Batı Roma İmparatorluğu'na son
verdiler. Bizans İmparatorluğu ise bu saldırılara karşı koydu.
Balkanlar'da Slavları, doğuda da Sasanileri yenilgiye uğrattı.
Bizans İmparatoru I. İustinianos (527-565), uzun süren iktidarı
döneminde Kuzey Afrika, İtalya ve Doğu İspanya'yı yeniden ele
geçirdi. Sasani kralıyla barış yaparak doğu sınırlarını güvence
altına aldı. Ne var ki ülke içindeki siyasal ve dinsel
anlaşmazlıkların önüne geçemedi. Bu anlaşmazlıklar, 532'de bir
halk ayaklanmasına dönüştü. Nika Ayaklanması adıyla bilinen bu
ayaklanma, komutan Belisarios tarafından başkentteki
Hipodrom'da (bugünkü Sultanahmet Meydanı) bastırıldı ve 30 bin
kişi öldürüldü.
Böylece ülke içinde istikrarı sağlayan İustinianos çeşitli
alanlarda reformlara girişti. Onun en kalıcı reformlarından
biri, Roma hukuku konusundaki derleme oldu. Bir komisyonun uzun
çalışmalar sonunda oluşturduğu bu derleme, Corpus luris Civilis
("Medeni Hukuk Yasaları") adıyla bilinir ve çağdaş Avrupa
hukukunun gelişmesine de temel oluşturmuştur.
İmparator İustinianos
İustinianos bugünkü Üslüp’ün yakınlarında bulunan Tauresium’da
doğdu. Tarihçi Vasiliev’e göre ya Illyrialı ( bugünkü
Yugoslavya’nın güneyi ve Arnavutluk çevresi) ya da Arnavut
kökenli. Ailesinin Makedonia’da yerleşmiş eski Romalılardan
gelmeside bir olasılık. Yazılı emirlerinde adını şöyle
yazıyor : Caesar Flavius
İustinianus,Alamannicus,Gothicus,Francius,Germanicus,A
nticus,Vandalicus,Africanus.
İustinianos gözlerini batıya çevirdi ve Roma İmparatorluğu’nun
varisi olduğu görüşünden hareketle,imparatorluğu eski
büyüklüğüne eriştirmeye çalıştı. Onun döneminde imparatorluk
tekrar İtalya’yı,Afrikanın kuzeyini, İspanya’nın bir bölümünü
ele geçirdi. Bu başarıları nedeniyle kendine “Büyük
İustinianos” denildi. Ancak bu politikayı izlerken devletin
gücünü savaşlarda harcadı ve kendinden sonra imparatorluk büyük
felaketlere yuvarlandı. İustinianos’un gerçekleştirdiği en
önemli işlerden biri eski roma yasalarını bir araya toplatması
oldu. Bu işteki yardımcısı ,hukukçulardan Tribonianos’tu.
O dönemde İustinianos, imparatorluğun her yöresine
kilisiler,köprüler,kaleler,saraylar yaptırdı. İstanbuldaki
Ayasofya Kilisesi de onun döneminde yapıldı.
Theodora
Theodora Bizans’ın en ünlü kadını olsa da, aynı zamanda en az
anlaşılanıdır. Dramatik bir yükselişle imparatoriçe olmadan
önce oyuncu olmasıyla bağlantılı skandal, kendi zamanında
adının çıkmasına neden olmuştu ve yakın zamanlara kadar da
Theodora gizemli bir figür olarak kalmaya devam etti. Onunla
ilgili bildiklerimiz,neredeyse tamamen önyargılı bir kaynak
olan,tarihçi Prokopios’un Gizli Tarih başlıklı eserindeki
yazılarından gelir. Altıncı yüzyılın ortalarından kalma bu
metin,Prokopios’un imparator ve imparatoriçe ile onlara yakın
iki kişi,general Belisarios ve eşi Antonina,tarafından
imparatorluğa verilen zarara dair,kaygılarının dile getirilişi
olma iddiasında. Bu insanlara özellikle Theodora’ya yönelttiği
saldırılar çok şiddetli ve bitmek bilmez.
Theodora’nın iustinianos ile 523 veya 524’teki evliliği, bir
kadın oyuncunun senatör veya daha üst rütbeden biriyle
evlenmesiyle ilgili yasaların değiştirilmesi sonucunda
gerçekleşmişti. Yasa İustinianos’un Theodora ile evlenmesine
izin verecek biçimde yazılmakla kalmamış,aynı zamanda
oyunculuğu bırakanların çocuklarının,yani Theodora’nın gayri
meşru kızının,itibarının iade edilmesi için özellikle
tasarlanmıştı. İustinianos’un yasaları,zina tanımında kadınlara
oranla erkeklere daha çok serbesti ve boşama imkanı tanıyan
Romalıların,eski asimetrik bakış açısını değiştirecek pek bir
şey getirmiyordu,ayrıca hayat kadınlarına evlenme imkanıda
tanımıyordu. Theodora,Prokopios tarafından,asıl derdinin söz
konusu kişilerin varlıkları olduğu birkaç vakada,evlilikleri
ayarlar veya müdahele eder şekilde tasvir edilmiş. Bu
senaryolardan biri yine Antonina ve Theodora ile alakalıdır.
Yaklaşık 497’de, ya Konstantinopolis’te ya da Paflagonya’da
doğan Theodora,babasını genç yaşta kaybeder. Prokopios onun
öyküsüne,babasının ölümünden sonra Theodora ile iki kız
kardeşinin anneleri tarafından oyuncu yapıldığı dönemden
başlar. Oyuncu olmak bir kızın veya kadının çeşitli
piyesler,mimler ve müzikli eğlenceler sergilemenin yanı sıra
cinsel suistimale de açık olduğu anlamına da gelirdi. Burada
Prokopios, tahrikin teamüllerinin kötü niyetli yaklaşımına
uygun olarak, Theodora’nın önüne gelenle cinsel ilişkiye
girişiyle ilgili müstehcen ayrıntılar verir.
Theodora aynı zamanda büyücülükle de ilişkilendirilir. Arkadaşı
Petrus Barsyames ile birlikte büyüyle uğraştığına dair bir
kısımda, çocukluktan beri “büyücüler ve efsuncularla düşüp
kalktığı “ ve “kara büyüye inanıyordu ona büyük güveni vardı”
ifadeleri yer alır.
Prokopios’un Theodora’ya karşı sarf ettiği zedeleyici
şikayetlerden bir diğeri de Theodora’nın banyo yapmak
dahil,lüksten keyif almaya fazla zaman ayırdığıydı. Uzun
zamandan beridir Romalılar için bir hoşça vakit geçirme biçimi
olan banyoların ayrıca şifalı veya iyileştirici etkileri olduğu
bilinirdi. Rahibe manastırlarına ait kayıtlar,hasta kadınların
tedavilerinde daha çok banyo yaptırıldıklarını gösterir.
Theodora’nın gevşemesinin ve banyolarının,yaklaşık elli yaşında
ölümüne neden olacak kanserin tedavi çabasının bir parçası
olması mümkündür. Theodora,hükümdarlardan beklenen rutinler
olan törenlerden ve yemeklerden önce dinlenmeyi uygun
görüyorsa,prokopios da onu imparatorluğu yöneteceği yerde zaman
harcadığı için suçlamaktaydı. Ancak prokopios’un bu suçlaması
iki tarafı keskin bıçaktır,çünkü Theodora hükümdar olarak
görevlerini,yönetimle veya halkın karşısında geçirdiği zaman
için iyi dinlenmiş olacak kadar,ciddiye alıyormuş gibi görünür.
Prokopios,Theodora’ya dair bildiklerinin büyük kısmının
söylenti veya uydurma olduğunu kabul eder,çünkü kraliçenin
yönetim tarzı sıkı sır tutmayı ve gizliliği gerektirirdi. Bu
ifade bizlere,Prokopios’un saraydaki konumuyla bundan doğan
hayal kırıklığı,öfke ve korkusuna dair kavrayış sağlar;
Theodora’nın sır kalan ve sözü bile edilmeyen işlerine dair
bilgisi olanlardan değildi,bu da onu dedikodularından
yararlanmaya itmekteydi. İyi bir şekilde bilgilendirmeye
alışmış ve şöhreti muhtemelen bilgiye erişimine bağlı olan bir
memur için, bu durum son derece sinir bozucu olmalı.
Prokopios,yazılarından Theodora’nın haberdar olacağı korkusuyla
yaşamıştı. Kraliçenin ölümünden sonra,nihayet yazdıklarını
güvendiği arkadaşıyla paylaşacak kadar,kendini güvende
hissetmişti.
Belisarios
Flavius Belisarius, ( 505 İllyria - Mart 565, Konstantinopolis
(modern Istanbul ) İustinianos döneminde Doğu Roma
İmparatorluğu başkomutanı (Magister Militum). Döneminin en büyük
komutanı olarak kabul edilir. Dönemin önemli askeri
seferlerinde ordulara komuta etmiştir. Konstantinopolis'e
yönelen Barbar akınları'nda, Sasani İmparatorluğu, Kuzey
Afrika'daki Vandallar Krallığı'na ve İtalya'daki Ostrogotlar
Kralligi'lara karşı yürütülen çatışmalara katılmıştır.
Antonina
Gizli tarih’te Belisarius’un eşi Antonina, Theodora kadar kötü
yollara eğilimli bir kadın olarak belirtiliyor. Prokopios’a
göre Antonina bir büyücü. Belisarios’u büyü yaparak kendine
bağlamış. Antonina’nın Belisarios’tan önce başka biriyle
evlendiği,ondan Photios adında bir oğlu olduğunu anlıyoruz.
Antonina kendi evlatlığı Theodosios ile aşk hayatı yaşmaya
başlayınca Photios üvey babası ile birlikte annesine karşı
harekete geçtiyse de Theodora’nın korumasından dolayı başarılı
olamadı. Antonina ile Theodora el ele verip Photios’u ortadan
kaldırmak için dolaplar çevirdi. Belisarios’u kandırmakta ise
güçlük çekmedi.
Prokopios Gizli Tarihte Antonina’nın ailesi hakkında şöyle
bilgiler vermektedir : kadının babası ve büyük babası yarış
arabası sürücüleriydiler ve ustalıklarını Bizans’ta ve
Thessaloniki’de göstermişlerdi; annesiyse iffetine düşkün
olmayan bir tiyatro oyuncusuydu.
Antonina’nın ise hayatı hakkında ise şunları söylemektedir :
Antonina daha gençken sefih bir hayat yaşamış ve bütün töre
kaygılarını bir yana bırakmıştı. Hep babasının büyücü
arkadaşlarıyla dolaşmış ve kendi yolu için gerekli sanatı
öğrenmişti. Belisarios’la evlendiğinde,çoktan birbiri sıra
çocuklar doğurmuştu. Yani daha başta kocasına sadık kalmak
niyetinde değildi. Yani Prokopios Antonina’nın bir büyücü ve
sahtekar olduğuna inanıyordu.
YAPILAR KİTABI
Yapılar, İustinianos döneminde, imparatorluk toprakları üstünde
yaptırılan yada onarılan eserleri konu alır.
Yapılar’ın büyük bir bölümü Ayasofya’nın tasvirine ayrılmıştır.
Ve bu da Bizans yazınındaki, Paulos Silentiarius’un yukarıda
adı geçen Ekphrasis (tasvir)’i olan belli başlıdört Ayasofya
betimlemesinden birini oluşturur. Bu metinlerde,arkeoloji
bilgilerine ek olarak kilise yapısının simgesel bir yorumuna da
rastlanır: kilisenin biçim döşemesi, İsa’nın dünyadaki yaşamını
sürdürdüğü yerlerin topoğrafyasını sunar, yani kutsal
toprakların minyatür biçimidir. “üçlülük ya da İsa’nın ikili
yaradılışı gibi teoloji kavramları,sözgelimi narteksten nefe
girerken açılan üç kapı olan bir mimarlık özelliğinde karşılık
bulur; kosmos(evren)’un küçük bir modeli olarak- bu da Michael
tarafından küre biçimindeki evrene benzetilen kubbelerin
oluşturduğu görülebilen cennet ve saklı cennet gök
kubbeleridir- Musa’nın tapınağı gibi,evrensel görüşü yansıtır.
(Mango-Parker,s.241). Prokopios,yazınsal amaca ağırlık verdiği
ve özellikle eğretileme sanatını sergilediği betimlemesinde
kubbenin gökte asılı gibi durduğunu söyler. (1.4)
Prokopios’un eserine konu olan Ayasofya, İustinianos
tarafından,532’deki Nika isyanında yanan ikinci Ayasofya’nın
külleri üstünde yaptırılan kilisedir. Megela Ekklesia (büyük
kilise) adıyla bilinen birinci Ayasofya’nın yapımı Constantinus
yada II.Constans tarafından ahşap çatılı olarak
gerçekleştirilmiştir. 360 yılında tanrıya adana yapı,404’teki
bir yangında kül olmuştur: ikinci yapının adanış tarihi ise
415’tir. Metinde geçen diğer kiliseler gibi Ayasofya
betimlemesinde de herhangi bir resim süslemesine
değinilmemesi,tsvir kırıcı akımla; kilise döşemelerinden söz
edilmemesi de yine, yazarın yazınsal öğeye ağırlık vermesiyle
açıklanabilir.
Su tesislerinin anlatıldığı bölümde, su toplamak için sarnıca
dönüştürülen yapının, Gizli Tarih’te geçen bölümle olan bir
karşılaştırması sonucu (14,13) günümüzdeki Yerebatan olduğu
söylenebilir.
AYASOFYA
Yapımına 532’de başlanmış ve şaşılacak kadar kısa bir zamanda
beş yıl içinde bitirilmiştir. Tuğla ve kireç harcıyla yapılmış
yüksek duvarları,pandantiflerle dört büyük kemere oturan basık
ve görkemli bir kubbeyle taçlanır. Kubbeden ve
pencerelerdengiren ışık duvarlardaki levhaların,görkemli
mozaiklerin üstünde yansır. Mermer sütunların özenle işlenmiş
başlıkları,kılı kırk yaran bir oran ve belirgin bir kompozisyon
anlayışını göz önüne sererler. Hiçbir zayıf yanları
yoktur,klasik Bizans düzeninin en iyi örnekleri sayılırlar.
Ayasofya’nın değerli malzemelerinde,görkemli büyüklüğünde ve
ışığı bu denli etkili kullanılmasında,suriye ve İskenderiye
kültürlerinin izleri de görülür. Mozaiklerin yapım tarihleri
de,kaliteleri de değişiktir. Yapıldıkları dönemin çeşitli
üslupları ve düşünce akımları arasındaki karşıtlıkları
yansıtırlar. İslam döneminde Ayasofya daha sonra camiye
çevrilmiştir eklenen güzel yazı örnekleri,yapının bütününe eşi
bulunmaz bir güzellik katmıştır.
SERGİOS VE BACCHUS KİLİSESİ
İmparator İustinianos tarafından 527-565 tarihlerinde
yaptırılmıştır. II. Beyazıd zamanında 1481-1512 tarihlerinde
babüssaade ağası hüseyin ağa vakfiyesi olarak camiye
çevrilmiştir.
ST.JOHN KİLİSESİ
İncil yazarı St. John’un mezarının bulunduğu kilisedir. Haç
planlı olup, altı büyük kubbesi vardır. İmp. Justinien ve
karısı Theodora tarafından yaptırılmıştır. Orta nefteki bazı
sütun başlıkları üzerinde bunların monogramları vardır. Bizans
dönemi surlarının girişi olan Takip Kapısı’nın üzerinde çeşitli
kabartma frizler bulunmuştur. Bu levhalarda Akhilleus’un
hayatından alınmış takip sahneleri olduğu için bu adı almıştır.
Kesin olmamakla birlikte M. S. 6. veya 7. y.y.’a
tarihlendirilir.
AUGUSTATİON İUSTİNİANOS HEYKELİ
Augustation Pazar yeri demektir. Bu Pazar yerinde sayıları
yediden az olmamak kaydıyla taş sıralar vardır. Bu Pazar
yerinde bir sütun vardır bu sütunun üstünde çok büyük bir tunç
( khalkos-aes) at heykeli vardır. Atın yüzü doğuya dönüktür ve
görülmeye değer niteliktedir. At,ileriye doğru adım atacakmış
gibi sol ön ayağını kaldırmıştı,diğer ayağıyla da atacağı bir
sonraki adıma hazır durumda taşa basar;arka ayakları ise
harekete karar verdiğinde ilerleyecek şekilde birleşiktir. Atın
üstünde imparatorun çok büyük bir tasviri (eikon-effigies)
vardır. Ve tasvir,Akhilleus tarzındadır,yani bu adla anılan
giysiler içindedir.nitekim imparator,ayaklarına yarım çizme
(arbyle) giymiştir,bacaklarında baldır zırhı(knemis-ocrea)
yoktur,kahramanara özgü göğüslük zırhı (thoraks) taşır ve
başına bir miğfer (kronos-galea) geçirmiştir; heykel,ışık
saçarak hareket ediyormuş gibi görünür:şiirsel bir anlatımla
buna haklı olarak sonbahar yıldızı denebilir. İmparator doğan
güneşe doğru bakmakta,yazara göre perslerin üstüne sürmektedir;
sol eliyle yer küresini(polos-globus) taşır;yontucu (plaster-
fictor) bununla,karaların ve denizlerinonun egemenliği altında
olduğunu anlatmak istemiştir. Ne kılıç,ne mızrak, ne başka bir
silah taşır,sadece,kürenin üstünde,imparatorluğu ve savaştaki
zaferini kazandığı haç yer alır. İmparator sağ elini doğuya
uzatır ve parmaklarını açarak o barbarlara sınırları içinde
kalmalarını,daha ileri gitmemelerini emreder.
GELİBOLU ÜZERİNE
Prokopios’da 540 yılında hunların zorlanmadan duvarı geçtiklerini ve Gelibolu yarımadasını yağmaladıklarını kaydetmektedir. Bu tarihten kısa bir süre sonra, 540 ile 559 yılları arasında bilinmeyen bir tarihte İustinianos Gelibolu berzahında yeni bir duvar inşa etti.
Prokopios’un yazdıklarına göre İustinianos
“Hiçbir iz bırakmayacak şekilde harap haldeki eski duvarı yıktı. Aynı zemin üzerinde başka bir yüksek ve çok geniş duvar inşa etti. Duvarın üzerine,duvarı savunanları korumak için kolonlu stoa şeklinde bir yapı inşa etti. Buna ek olarak duvarasaldıracak düşmanların işini daha da zorlaştıracak şekilde duvara yaslanan destek duvarları (promacheon) yaptırdı. Dahası duvarın denize kavuştuğu her iki yerde de duvar kadar yüksek bastion (proboloi) inşa etti. Bundan başka, duvarın dışındaki hendeği temizledi ve daha derin ve geniş olacak şekilde yenideninşa etti. “İustinianos tarafından yeniden inşa edilen duvarın görevini layıkiyle yerine getirdiği görülmektedir.
PROKOPİOS’UN TRABZON SEYAHATİ
MS.554 yılında, Prokopius tarafından yazılan1 “Yapılar” isimli
eserde; Justinianus dönemindeki imar faaliyetleri anlatılır.
Antik Kolha kültürünün en batıdaki temsilcileri olan ve o
dönemlerde bugünkü Trabzon, Rize bölgesinin yüksek kesimlerinde
yaşayan Tzaniler de bu eserin bir bölümüne konu olmuştur.
Prokopius, Tzanika olarak adlandırılan bu bölgede, Bizans
devletinin icraatlarını devletin resmi tarihçisi olarak
aktarmıştır. Sahil şeridindeki denizci akrabalarının aksine,
yüksek kesimlerde yaşayan ve daha önceki asırlarda da Sanni
adıyla anılan Tzaniler, o dönemde yaylacılık ve eşkiyalıkla
geçinmekteydiler. Prokopius, yazısının başında, Tzaniler ve
onların memleketi ile ilgili bazı ön bilgiler vererek,
gözlemlerini aktarır ;
“Tzaniler, kadim zamanlardan beri herhangi bir hükümdara bağlı
olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. Vahşice bir
yaşam biçimi sürdürerek, ağaçlara, kuşlara ve çeşitli
mahluklara tanrıları gibi hürmet ederler ve onlara taparlar.
Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı
olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler, ama hayatlarını, ziraat
ile değil, haydutlukla ve eşkiyalıkla kazanırlar. Zira, toprağı
işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp
dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu
yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taşlık,
işlenmesi zor ve hiçbir mahsule uygun olmayan bir toprak
yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün
yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi
sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu
bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da
yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu
bölge; bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında
kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve
düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda
bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator
Justinianus’un saltanatı sırasında, general Tzittas’ın
komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar
ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler.
Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az
olan esareti tercih etmiş oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat
ederek Hristiyanlığı kabul ettiler. Böylece her tür
haydutluktan vazgeçerek yaşam biçimlerini huzurlu bir yola
sokmuş oldular ve daha
sonradüşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların
yanında yer aldılar.” 3
Gerçekten de, MS.527 yılında Bizans hükümdarı olan
Justinanus’un4 saltanatı ile
birlikte, Prokopius’un bahsettiği bu “huzurlu yol”, bölge
halkına yönelik güçlü bir asimilasyon aracı olarak kullanılmaya
başlanmış ve sonraki yüzyıllarda, resmî kilise
dili olan Yunanca, bu şekilde bölgede kök salıp
yaygınlaşmıştır. Justinianus,
Perslerle olan mücadelesinde oldukça önem taşıyan bu bölgenin
Hristiyanlaştırılması için büyük çaba harcamıştır.
Bu strateji çerçevesinde, Tzani memleketinde inşa edildiği
belirtilen Skhamalinihi kilisesi, muhtemelen bugünkü Sumela
manastırının ilk nüvesidir ;
“Ve imparator Justinianus, Tzani’lerin bir zaman sonra yaşam
biçimlerini tekrar değiştirerek, daha ilkel olan eski
geleneklerine dönebilecekleri endişesiyle, aşağıdaki önlemleri
tasarladı:
Tzanika ulaşılması zor bir memleketti, özellikle de atlılar
için bu kesinlikle mümkün değildi, zira belirtmiş olduğum gibi
her taraf uçurumlarla çevrili ve ormanlarla kaplıydı. Bu
nedenle Tzanilerin komşuları ile ilişki kurmaları mümkün
olmuyordu ve yabani hayvanlar misali, kendi aralarında izole
bir yaşam sürüyorlardı. Bu durumu değiştirmek için, imparatorun
emri ile ulaşıma engel olan ormanlarda ağaçlar kesilerek yollar
açıldı ve engebeli yerler düzeltilerek, atların ilerleyebilmesi
için uygun hale getirildi. Bu şekilde onların komşularıyla
ilişki kurmaya yönelmeleri ve normal insanlar gibi diğer
toplumlarla biraraya gelmeleri sağlanmış oldu. Daha sonra
imparator, Skhamalinihi adıyla bilinen bir yerde onlar için bir
kilise inşa ettirdi ve böylece onlara, ayinlerini
gerçekleştirmeleri, kutsanmış ekmeği bölüşmeleri, dualarla
tanrıya sığınmaları ve diğer ibadet kurallarını yerine
getirebilmeleri için imkan sağlamış oldu, bu sayede onlar da
insan olduklarını artık bileceklerdi. Ve memleketin her
tarafına kaleler inşa etti, Roma ordusunun bu güçlü
garnizonlarında onlara görevler vererek, diğer toplumlarla
ilişki kurmalarını kolaylaştırdı. Şimdi Tzanika’da inşa edilen
bu
kalelerin yerlerini sayacağım.” Tzanika’daki kalelerin
yerlerine ilişkin notlar, metinden anlaşıldığına göre,
Prokopius’un, bugünkü Bayburt kenti civarından Trabzon yönüne
doğru, Xenophon’nun rotasını kullanarak yaptığı bir seyahate
dayanmaktadır ; “Bu memleketin sınırlarını belirleyen
noktalardan biri, üç yolun buluştuğu bir yerdedir; Ermenilerle,
Tzaniler arasındaki sınır bu noktadan itibaren başlıyor ve
öteye doğru devam ediyordu. İmparator, daha önce kale
bulunmayan bu yerde, bölgenin asayişi için Horon adıyla, büyük
ve çok sağlam bir kale inşa ettirdi. Burası, Romalılar için
Tzanika’ya geçiş noktasıdır. Buraya “Dük” ünvanıyla askeri bir
komutan yerleştirildi.” 3 Prokopius’un tanımladığı bu nokta,
bugünkü Bayburt kenti civarında olmalıdır. öteye, doğuya doğru
devam ettiği belirtilen TzaniErmeni sınırı ise Çoruh nehrine
paralel olarak doğu yönünde uzanmaktadır. Prokopius, Tzanika
memleketine yaptığı geziye bu noktadan itibaren başlamış ve
kuzeydeki Soğanlı dağlarını
aşabilmek için, asırlar önce Xenophon’un takip ettiği güzergahı
izlemiştir. “Ve Horoni’den iki günlük uzaklıkta bir yerde,
Tzanilerin Okenit olarak bilinen bölgesi başlar, ki Tzaniler
kendi içlerinde farklı kollara ayrılmaktadırlar. Burada, Khart
denilen yerde, eski zaman insanları tarafından inşa edilmiş,
ancak uzun süre önce bakımsızlık yüzünden harabe haline gelmiş
kaleye benzer bir yapı bulunuyordu. İmparator burayı tamir
ettirerek, kalabalık bir nüfusun burada barınmasını ve
memleketin düzeninin korunmasını sağlamıştır.” Adı geçen
Khart; bugün de aynı güzergah üzerinde Hart köyü olarak ismini
yaşatmaktadır. Prokopius da, Xenophon gibi buradan kuzeye doğru
ilerlemiş, Soğanlı dağlarını aşarak, Madur tepesinin
eteklerinden kuzeybatıya, Trabzon yönüne doğru yoluna devam
etmiştir. Bu arada, aynı bölgeye dahil olan ancak yolunun
üzerinde olmayan yerlere ilişkin bilgileri de notlarına
eklemiştir ; “Ve buradan biraz doğu tarafına gidildiğinde,
kuzeye doğru uzanan sarp bir vadi
vardır; burada da Barkh(on) isimli büyük bir yeni kale inşa
ettirdi. Söylediklerine göre, bu kalenin ötesinde, dağların
aşağı tarafları Okenit Tzanilerinin sığırlarını barındırdıkları
ve kışlaklarının bulunduğu yerlerdir. Onlar bu sığırları,
toprağı sürüp işlemek için değil, sürekli bir süt kaynağına
sahip olmak ve etleriyle beslenmek için yetiştirirler.”
Prokopius’un, Trabzon’a doğru yoluna devam ederken, kuzeydoğu
yönünde yerini tarif ettiği, ancak yolunun üzerinde
olmadığından bizzat görmediği vadi, bugünkü Solakli vadisinin
yukarı kesimidir. Binlerce yıl önce olduğu gibi, bugün de
yaylacılık geleneğinin sürdürülmekte olduğu bu yörede; köy
isimlerinde1, ve hatta konuşulan dilde Tzanilerden kalma izlere
rastlamak mümkündür. Solakli vadisi çevresinde oturdukları
anlaşılan Okenitlilerin isimlerinden bazı izler de farklı
formlarda günümüze kadar ulaşabilmiştir. Ancak, yerli kökenli
köy isimleri, özellikle geç Bizans döneminde, Yunanca fonetik
ve gramerine uygun şekilde “düzeltilerek” kullanıldığı için,
günümüze kadar ulaşabilmiş olan yerli köy isimlerini tespit
edebilmek oldukça zordur. Bunlardan biri, Solakli vadisinde,
bugünkü Çaykara’nın 15 km güneyinde 1935 nüfus sayımı
kayıtlarında, Aşağı Okene ve Yukarı Okene adlarıyla kaydedilen
köylerdir. Bugün Ogene olarak bilinen bu köylerin ismi, büyük
olasılıkla, Prokopius'un sözünü ettiği Okenit adının günümüze
kadar ulaşabilmiş orjinal yerli formudur ve Helenizasyon
sürecini aşıp günümüze kadar ulaşabilmesi de muhtemelen,
St.Eugenius olarak bilinen Hristiyan azizinin ismine
benzetilmesi ya da yakıştırılması sayesinde mümkün
olabilmiştir.
Prokopius, Okenitlilerden bahsettikten sonra, bugünkü Karadere
vadisinin üst kesimlerinden aşağı, kuzeybatı yönünde Trabzon’a
doğru ilerlemeye devam eder ;
“Tepelerin hemen ardında, düzlük bir arazide kurulu bulunan
Kena isimli yer ve bu yerin batısına doğru, Sisilis isimli kale
yer alır; eski çağlarda inşa edilmiş fakat daha sonra
terkedilmiş olan bu kale, İmparator Justinian tarafından
onarılmış ve diğerleri gibi burası da bir Roma askeri garnizonu
haline getirilmiştir. Ve bu kaleden sonra, kuzeybatı yönünde
varlığı bilinen bir diğer yerin ismi de, yerli halk arasında
“Longini’nin mevzisi” olarak geçer,
zira eski zamanlarda Romalı general Longinus, Tzanilere karşı
bir sefere çıktığında burada karargah kurmuştu. Burada;
Sisilis’den bir günlük uzaklıkta, imparator tarafından Burgusno
isimli büyük bir kale inşa edildi.” Prokopius, Trabzon’a
ulaşmadan önce, yolu üzerindeki son kale olan Burgusno’dan
bahsederken, bu kalenin kurulduğu yerin, yerli halk tarafından
“Longini’nin mevzisi” olarak adlandırıldığını belirtmiş, ancak
yazık ki bu adlandırmanın yerli dildeki orjinalini değil,
Latince tercümesini 4 aktarmıştır. Prokopius’un Trabzon’a yakın
bir
yer olarak tarif ettiği bu yer de, Trabzon’un yaklaşık 15 km
güneyinde bulunan ve ismi günümüze Lolongena olarak ulaşan
köyün bulunduğu yer olmalıdır. Zira, bu köyün adı, eski yerli
Güneybatı Kafkas dillerinde, yer adlarında rastlanan “Le, La,
Lo” şeklindeki önekli yapılara uymaktadır.5 Bu durumda
Prokopius’un, ismini “Longini’nin mevzisi” olarak tercüme
ettiği yer de burası olmalıdır ; Lelongine> Lolongene
( =Longini’nin yeri)
Prokopius, buradan Trabzon’a ulaşmadan önce, yine güneyinde ve
güneybatı istikametinde, güzergahı dışında kalan Tzani
topraklarına da kısaca değinmiştir notlarında. Tzanilere mensup
çeşitli toplulukların yerleşik olduğu bu bölgeler de, bugünkü
Maçka kasabası civarından, batıda Tonya, güneyde Torul
kasabalarının bulunduğu yerlere kadar uzanmaktaydı ;
“Sisilis kalesi, buranın biraz yukarısında bulunmakta ve
buradan itibaren Koksilini Tzani olarak tabir ettikleri bölge
başlamaktadır. Bu bölgede şu anda; biri Skhamalinihi adıyla
bilinen, diğeri ise yerli halk tarafından Tzanzak olarak
adlandırılan iki kale yapılmış ve buraya bir komutan tayin
edilmiştir.” Prokopius’un, güzergâhı dışında oldugu için
bizzat görmediği güneydeki Koksilini bölgesinde varlığı
bildirilen iki kaleden biri, aynı zamanda da bir kilise olarak
inşa edilen Skhamalinihi, Maçka’nın 20 km güneyinde bulunan
bugünkü Sumela olmalıdır. Bahsedilen diğer kale Tzanzak ise,
daha güneyde Gümüşhane yakınlarında, kalıntıları günümüze kadar
ulaşmış olan Canca kalesidir. Bu bilgileri de aktardıktan
sonra, Lelongene’den aşağı doğru Trabzon’a inen Prokopius,
Tzanika seyahatini bu şekilde tamamlamış olur ; “Bu memleketin
ardında, Karadeniz sahilinde Trapezus isimli bir kent bulunur.
Bu kentteki su kıtlığı nedeniyle, imparator tarafından buraya
da bir su kemeri inşa
edilmiştir ki kent sakinlerinin su sorununu çözen bu kemer,
St.Eugenius’un adı ile anılmaktadır.
Bibliyografya
Ana kaynaklar : Prokopios,Bizans’ın Gizli Tarihi,Hasan Ali Yücel Klasikler
Dizisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,2014 Prokopios,Yapılar (I.Kitap),Arkeoloji Ve Sanat
Yayınları,1994 Prokopios,Yapılar 4.10.5ff. Duvarın Geç Antik Çağlardaki
Durumu.
Yardımcı kaynaklar :
Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü,1935,Genel Nüfus Sayımı,Ankara-1937
B.Croke, “The date of Anastasian Long Wall in Thrace”, 61-63
Crow.G,”The Long Walls of Thrace. Constantinople and Its Hinterland.Ed.C.Mango et-al.(London 1995)
Carolyn,L.Connor,Women of Byzantium(Bizans’ın Kadınları),YKY yayınları,2004.
Evans,J.A,Justinian,Encylopedia of Roman Emperors,1998 Hüseyin Uzunoğlu,Eski yunan edebi kaynakları 2-Prokopios”
Yapılar üzerine Kitap V.1-5. Halsall,P,Byzantine Sources in Translation,1997 Mango,C, Hagia Sophia,London,1967(n.5) Sanat Tarihi Ansiklopedisi-1,Görsel Yayınlar Ansiklopedik
Neşriyat Ticaret ve sanayi A.Ş,1981 Yavuz,M.F,Antik Çağlarda Gelibolu berzahında inşa edilen
savunma duvarları Zehiroğlu,A.M,/MS 1.YY.da Doğu Karadeniz,Kafkasya
yazıları,7.sayı-1999 Görsel kaynakçası: Prokopios,Yapılar, I.kitap,syf 45-48 www.wikipedia.com/meister von san vitale in Ravenna