Top Banner
Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrenci Uygulama Gazetesi Sayı: 32 Kasım - Aralık 2012 http://gundem.emu.edu.tr Birlikte yaşamak mümkün: Pile Aramızda duvarlar mı var? Gazimağusa’nın DJ’leri Pile, Kıbrıs’lı Türkler ve Rumların bir arada yaşadıkları bir köy. Beyarmudu’na on dakika mesafedeki Pile’ye geçiş, sınır kapısından kimlik kontrolü yapılarak sağlanıyor. Köyde birTürk, bir de Rum muhtar var. Sınırı geçtikten sonra ise tüm yeşilliğiyle kucaklıyor insanı Pile... Sayfa 10 Gündem gazetesi ile yeni kurulan Türkçe Konuşan Çok Kültürlü Kulüp’ün ortaklaşa düzenledikleri “Aramızda duvarlar mı var?” panelinde, Doğu Akdeniz Üniversite- si’nde okuyan farklı kültürlerden öğrenciler aralarındaki iletişim sorunlarını konuştular. Sayfa 11 Onlar Doğu Akdeniz Üniversitesi öğrencilerinin yakından tanıdığı iki isim: Soydan Korkmaz ve Ümit Akdeniz. İkisi de İletişim Fakültesi öğrencisi. Aynı zamanda disk jokeylik (DJ) yapıyorlar. Gazimağusa’nın bu iki tanınmış DJ ile meslek sırlarını konuştuk. Sayfa 14 Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi Sholeh Zahraei, Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Yarışması’nda kısa lm dalında üçüncülük ödülünü kazandı. Bu yıl 24.sü düzenlenen ve nitelikli medya çalışanı yetiştirmeyi amaçlayan yarış- maya 31 üniversitenin iletişim fakül- telerinden 1351 öğrenci katıldı. KKTC’den sadece DAÜ İletişim Fakül- tesi’nin temsil edildiği yarışmanın ödül törenine, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, Radyo-Televizyon, Sinema ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Pembe Behçetoğulları ve bölüm öğretim görevlisi Ahmet Goran katılarak Sholeh Zahraei’e destek verdi. Okul bitirme projesi olarak yaptığı “Granny’s Garden” (Büyükannenin Bahçesi) isimli kısa lminde idam temasını işleyen ve çocukluk duygu- larının masumiyetine göndermede bulu- nan Sholeh Zahraei, senaryonun 2006 yılından beri aklında olduğunu fakat yeni hayata geçirebildiğini söyledi. Çocukluğunu İran’da geçiren Zahraei, lminde bunun büyük etkisinin olduğunu kaydederek, “Anneannemin yanında yaşıyordum. Anneannemin ha- yatımda yeri çok büyük ve onun bahçesi benim en önemli hatıramdır. İran’da farklı sebeplerden dolayı insanlar hâlâ idam ediliyor. Ben buna karşıyım. Bun- ları yakından yaşadım gördüm. Şiddet, çocukların masumiyetini katlediyor” şeklinde konuştu. Zahraei, ABD Başkanı Barack Obama’nın Amerika’da yaşanan bir olay üzerine söylediği “Çocuklarımız ne yazık ki masumiyetlerini çok erken kaybettiler” sözünü örnek göstererek, “Benim için de öyle oldu. Filmde ma- sumiyetle şiddeti beraber işledim. Hiç kimsenin bir başkasının canını almaya hakkı yoktur” diye konuştu. Oyuncak tabancadan gerçek ta- bancaya Filmdeki oyun sahnesinden bahseden Zahraei, insanların birbirlerini çocuk oyunlarındaki gibi öldürdüklerinin altını çizdi. “Ben kişilerin neden idam edildik- lerini açıklamıyorum. Hangi sebepten olursa olsun, onların da bir çocukluğu ve anneannesi vardı. Benim için asıl mesele budur. Çocuklar küçükken su taban- casıyla oyun oynuyor, büyüyünce de gerçek tabancalarla oyun oynuyormuş gibi adam öldürüyorlar” diyen Zahraei, lmin sonundaki karıncalar için de açık- lamada bulunarak, “Hayvanlara çok büyük sevgim var. Filmin sonunda in- sanlar birbirini öldürmüş, her yer kan içerisindeyken, karıncalar hayatlarına devam ediyor. Doğa devam ediyor. O masum canlıların hiç haberi yok yan- larında böyle bir vahşet yaşandığından. O yüzden hayvanlar en masum can- lılardır. İnsani duygularımız daha kötü hale geldi” dedi. Hede uzun metrajlı lm çekmek Son sınıf öğrencisi Sholeh Zahraei, projelerinin devam edeceğini ve uzun metrajlı lmlere geçiş yapacağını belirtti. Büyük projelere adım atmanın yolunun kısa lmlerden geçtiğinin önemine dikkat çeken Zahraei, “Başlangıç için kısa lm şarttı. Önce kısa lm yapıyor- sun ki tanıtım yapabilesin. Bu gibi orga- nizasyonlar insanı teşvik ediyor ve doğru yolda olduğunuzu o zaman anlıyor- sunuz. Zaten ödül alan öğrencilere staj tekli yapılması buna bir örnektir. Bütün ödül alan arkadaşlarımıza Doğan Yayın Holding bünyesinde staj imkânı verildi. Ben de stajımı Kanal D’de yap- mak isterim” şeklinde konuştu. Sholeh Zahraei’ye Aydın Doğan Vakfı’ndan ödül İletişim Fakültesi öğrencisi Zahraei, “Granny’s Garden” isimli kısa lmiyle üçüncülük kazandı Narin Demirci Sholeh Zahraei’ye (sağdan ikinci) ödül töreninde, Prof.Dr.Süleyman İrvan, Yrd.Doç.Dr. Pembe Behçetoğulları ve öğre- tim görevlisi Ahmet Goran eşlik ettiler Aydın Doğan, Sholeh Zahraei’yi tebrik etti Semra Ergenç’in röportajı Derman Paça’nın haberi
16

Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Mar 09, 2016

Download

Documents

Engin Aluc

Gündem, Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrenci Uygulama Gazetesi
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrenci Uygulama Gazetesi Sayı: 32 Kasım - Aralık 2012http://gundem.emu.edu.tr

Birlikte yaşamakmümkün: Pile

Aramızda duvarlar mı var? Gazimağusa’nın DJ’leri

Pile, Kıbrıs’lı Türkler ve Rumların bir arada yaşadıkları birköy. Beyarmudu’na on dakika mesafedeki Pile’ye geçiş,sınır kapısından kimlik kontrolü yapılarak sağlanıyor.Köyde bir Türk, bir de Rum muhtar var. Sınırı geçtiktensonra ise tüm yeşilliğiyle kucaklıyor insanı Pile...

Sayfa 10

Gündem gazetesi ile yeni kurulan Türkçe Konuşan ÇokKültürlü Kulüp’ün ortaklaşa düzenledikleri “Aramızdaduvarlar mı var?” panelinde, Doğu Akdeniz Üniversite-si’nde okuyan farklı kültürlerden öğrenciler aralarındakiiletişim sorunlarını konuştular.

Sayfa 11

Onlar Doğu Akdeniz Üniversitesi öğrencilerinin yakındantanıdığı iki isim: Soydan Korkmaz ve Ümit Akdeniz. İkiside İletişim Fakültesi öğrencisi. Aynı zamanda disk jokeylik(DJ) yapıyorlar. Gazimağusa’nın bu iki tanınmış DJ ilemeslek sırlarını konuştuk.

Sayfa 14

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon veSinema Bölümü öğrencisi SholehZahraei, Aydın Doğan Vakfı Gençİletişimciler Yarışması’nda kısa ]lmdalında üçüncülük ödülünü kazandı. Buyıl 24.sü düzenlenen ve nitelikli medyaçalışanı yetiştirmeyi amaçlayan yarış-maya 31 üniversitenin iletişim fakül-telerinden 1351 öğrenci katıldı.KKTC’den sadece DAÜ İletişim Fakül-tesi’nin temsil edildiği yarışmanın ödültörenine, İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Süleyman İrvan, Radyo-Televizyon,Sinema ve Gazetecilik Bölüm BaşkanıYrd. Doç. Dr. Pembe Behçetoğulları vebölüm öğretim görevlisi Ahmet Gorankatılarak Sholeh Zahraei’e destek verdi.

Okul bitirme projesi olarak yaptığı“Granny’s Garden” (BüyükanneninBahçesi) isimli kısa ]lminde idamtemasını işleyen ve çocukluk duygu-larının masumiyetine göndermede bulu-nan Sholeh Zahraei, senaryonun 2006yılından beri aklında olduğunu fakatyeni hayata geçirebildiğini söyledi.Çocukluğunu İran’da geçiren Zahraei,]lminde bunun büyük etkisininolduğunu kaydederek, “Anneanneminyanında yaşıyordum. Anneannemin ha-yatımda yeri çok büyük ve onun bahçesibenim en önemli hatıramdır. İran’dafarklı sebeplerden dolayı insanlar hâlâidam ediliyor. Ben buna karşıyım. Bun-ları yakından yaşadım gördüm. Şiddet,çocukların masumiyetini katlediyor”şeklinde konuştu. Zahraei, ABD BaşkanıBarack Obama’nın Amerika’da yaşananbir olay üzerine söylediği “Çocuklarımızne yazık ki masumiyetlerini çok erkenkaybettiler” sözünü örnek göstererek,“Benim için de öyle oldu. Filmde ma-sumiyetle şiddeti beraber işledim. Hiçkimsenin bir başkasının canını almayahakkı yoktur” diye konuştu.

OOyyuunnccaakk ttaabbaannccaaddaann ggeerrççeekk ttaa--bbaannccaayyaa

Filmdeki oyun sahnesindenbahseden Zahraei, insanlarınbirbirlerini çocuk oyunlarındaki

gibi öldürdüklerinin altını çizdi.“Ben kişilerin neden idam edildik-

lerini açıklamıyorum. Hangi sebeptenolursa olsun, onların da bir çocukluğu veanneannesi vardı. Benim için asıl meselebudur. Çocuklar küçükken su taban-casıyla oyun oynuyor, büyüyünce degerçek tabancalarla oyun oynuyormuşgibi adam öldürüyorlar” diyen Zahraei,]lmin sonundaki karıncalar için de açık-lamada bulunarak, “Hayvanlara çokbüyük sevgim var. Filmin sonunda in-sanlar birbirini öldürmüş, her yer kaniçerisindeyken, karıncalar hayatlarınadevam ediyor. Doğa devam ediyor. Omasum canlıların hiç haberi yok yan-larında böyle bir vahşet yaşandığından.O yüzden hayvanlar en masum can-lılardır. İnsani duygularımız daha kötühale geldi” dedi.

HHeeddee]] uuzzuunn mmeettrraajjllıı ]]llmm ççeekkmmeekkSon sınıf öğrencisi Sholeh Zahraei,

projelerinin devam edeceğini ve uzunmetrajlı ]lmlere geçiş yapacağını belirtti.Büyük projelere adım atmanın yolununkısa ]lmlerden geçtiğinin öneminedikkat çeken Zahraei, “Başlangıç içinkısa ]lm şarttı. Önce kısa ]lm yapıyor-sun ki tanıtım yapabilesin. Bu gibi orga-nizasyonlar insanı teşvik ediyor ve doğruyolda olduğunuzu o zaman anlıyor-sunuz. Zaten ödül alan öğrencilere stajtekli] yapılması buna bir örnektir.Bütün ödül alan arkadaşlarımıza DoğanYayın Holding bünyesinde staj imkânıverildi. Ben de stajımı Kanal D’de yap-mak isterim” şeklinde konuştu.

Sholeh Zahraei’ye Aydın Doğan Vakfı’ndan ödül İletişim Fakültesi öğrencisi Zahraei, “Granny’s Garden” isimli kısa &lmiyle üçüncülük kazandı

Narin Demirci

Sholeh Zahraei’ye (sağdan ikinci) ödül töreninde, Prof.Dr.Süleyman İrvan, Yrd.Doç.Dr. Pembe Behçetoğulları ve öğre-tim görevlisi Ahmet Goran eşlik ettiler

Aydın Doğan, Sholeh Zahraei’yi tebrik etti

Semra Ergenç’in röportajıDerman Paça’nın haberi

Page 2: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

İletişim Fakültesi Şeref ve Yüksek Şeref Serti]kaTöreni 30 Kasım’da Yeşil Salon'da gerçekleşti-rildi. Toplam 62 öğrencinin serti]ka aldığıtörene, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Yıl-maz , İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süley-man İrvan ve Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof.Dr. İlkay Erdoğan ile çok sayıda öğretim üyesikatıldı. Sholeh Zehraei'nin Aydın Doğan Vakfı Gençİletişimciler Yarışması’nda ödül alan “Granny'sGarden (Büyükannenin Bahçesi)” adlı kısa]lmiyle başlayan törenin açılış konuşmasınıİletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleymanİrvan yaptı. Fakültenin, Kuzey Kıbrıs'ın en iyiiletişim fakültesi olduğunu söyleyen İrvan,bunun verileneğitim kalitesin-den kay-naklandığınıbelirterek,fakülte

gündemine dair önemli açıklamalarda bulundu.Ünlü Kıbrıslı Türk sinema yönetmeni Derviş Za-im’in bahar döneminde de İletişim Fakültesi’ndeders vermeye devam edeceğini söyleyenProf.Dr.Süleyman İrvan, Türkiyeli tanınmışgazeteci Erdal Güven’in de bir gazetecilik dersiiçin fakülte kadrosuna katılacağını belirtti.

YYeennii yyüükksseekk lliissaannss pprrooggrraammllaarrıı aaççııllııyyoorrİrvan, yeni dönemde İletişim Fakültesibünyesinde yeni yüksek lisans programları açıla-cağının da bilgisini verdi. Buna göre, gelecek güzdöneminde Dijital Medya Sanatları, BütünleşikPazarlama İletişimi ve Reklam Tasarımı adları al-tında üç yeni tezsiz yüksek lisans programı açıla-cak. Böylece fakülte bünyesindeki yüksek lisansprogramlarının sayısı beşe çıkacak. Yeni açılacakprogramlardan, Bütünleşik Pazarlama İletişimiİngilizce, Reklam Tasarımı Türkçe, Dijital MedyaSanatları ise hem Türkçe hem de İngilizce dil-lerinde eğitim verecek. İrvan, fakülte olarak programlara uluslararası

akreditasyon alabilmek için çalışmalarabaşladıklarını belirterek, “Akreditasyon-ların fakültemizin itibarını daha dayukarılara çıkaracağını biliyoruz” diyekonuştu.Yandal programlarıyla ilgili deaçıklamada bulunan İrvan, “Herprog-ram için yandal programlarıhazırlıyoruz. Koşulları yerine ge-

tiren başarılı öğrencilerimiz faz-ladan 6 ders alarak, diplomalarına birde yan dal serti]kası ekleyebilecekler”

diye konuştu.

İrvan’ın ardından, şeref ve yüksek şeref serti]kasıalan öğrenciler adına, Radyo Televizyon veSinema Bölümü’nden Caney Göray, GazetecilikBölümü’nden Erdi Erdem, Halkla İlişkiler veReklamcılık Bölümü’nden Anthonia Slim Antiaile Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Bölümü’n-den Shiva Parjizkari birer konuşma yaptı. Caney Göray, fakültede okumaktan duyduğumutluluğu ifade ederek, “En güzeli insanınokuduğu, sevdiği bölümden her seferinde mutlu-lukla ve heyecanla bahsedebilmesidir. İnancımla,isteğimle, çalışmam ve hırsımla bu başarıyı eldeettim ve etmeye devam edeceğim” diye konuştu.Göray, arkadaşlarına hayallerini ertelememeleritavsiyesinde bulundu. Göray’ın ardından söz alan Erdi Erdem ise,İletişim Fakültesi’ndeki öğrencilerin şanslı olduk-larını ifade ederek, “Ben DAÜ-TV’de öğrenci

asistanım. Gündem gazetemiz var. Orada haberyazıyor arkadaşlar. İleride yapacağımız işin atöl-yesine girme şansımız var” dedi. Erdem'in, geçendönem İletişim Fakültesi'nden ayrılan öğretimgörevlisi Altuğ Işığan ile Yrd.Doç.Dr. LeventKavas'a teşekkür etmesinin ardından salondabüyük bir alkış sesi duyuldu. Anthonia Slim Antia da kendisinin Malezya’dangeldiğini belirterek, “Buraya ilk geldiğimde, bukadar müthiş bir deneyim olacağını düşüne-mezdim. Aileme, arkadaşlarıma ve hocalarımateşekkür ederim” diye konuştu. Shiva Parjizkari ise Farsça ve İngilizce olarak yap-tığı konuşmasında, İran’daki ailesine, fakültedekihocalarına ve arkadaşlarına teşekkür etti. Konuşmaların ardından, DAÜ İletişim Fakül-tesi’nin başarılı öğrencileri, öğretim üyelerininelinden serti]kalarını aldı.

Kaan Töngelci

Kasım - Aralık 2012 Gündem

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Sosyal ve Kültürel AktivitelerMüdürlüğü bünyesinde faaliyetgösteren İletişim Kulübü üyesiöğrenciler Kanal D’de yayımlananBeyaz Show programına katıldılar.DAÜ İletişim Kulübü Başkanı veaynı zamanda İletişim FakültesiHalkla İlişkiler ve ReklamcılıkBölümü öğrencisi olan Özal Durnaile DAÜ Halkla İlişkiler ve BasınMüdürlüğü Araştırma Görevlisi

Çağlar Akgül’ün organize ettiği İs-tanbul turunda öğrenciler keyi^isaatler yaşadılar. Sunuculuğunu Beyazıt Öztürk’ünyaptığı Beyaz Show’un konukları,üniversiteli öğrenciler tarafındançok sevilen, pop müziğin güçlüisimlerinden Bengü; “Ağır Roman”dizisi oyuncuları Tamer Tıraşoğlu,Özge Özpirinçci ve NesrinCavadzade; yaşam koçu TuğçeIşınsu ve müzik dünyasının sondönem yükselen isimlerinden Ece

Seçkin’di. Beyaz Show’a katılan DAÜ öğren-cileri, neşeli bir hafta sonugeçirdiklerini ve üniversiteleriniprogramda en iyi şekilde temsil et-tiklerini dile getirdiler. DAÜİletişim Kulubü tarafından BeyazıtÖztürk’e verilen kristal plaket deprogram boyunca BeyazıtÖztürk’ün masasında yer aldı. Program sonunda öğrencilerBeyazıt Öztürk’le hatıra fotoğrafıçektirdiler.

DAÜ Haber

İletişim KulübüBeyaz Show’daydı

Doğu Akdeniz Üniversitesi’ndeokuyan Filistinli bir öğrencininailesinden 14 kişi Gazze'de çıkançatışmalarda İsrail askerleri tarafın-dan öldürüldü. Adının Ahmad AlDalu olduğunu öğrendiğimiz Fi-listinli öğrenci için 19 Kasım’daMerkez Kafeterya'da başsağlığı dile-mek için toplanıldı.Ülkesine dönüş yapamayan ve aile-

siyle son vedasını gerçekleştire-meyen Dalu'ya baş sağlığı dilemekiçin Rektör Prof. Dr. Abdullah Öz-toprak başta olmak üzere çoksayıda kişi geldi. Anma törenine katılan kişiler,Gazze’de öldürülen 14 kişi ve diğertüm Filistinliler için dua edipdağıtılan hurmalardan yediler. Aynıgece, yatsı namazından sonra,öldürülen kişiler için gıyabi cenazenamazı kılındı.

Şeref sertifikalarını aldılar

Kaan Töngelci

DAÜ’lü öğrencinin ailesinden 14 kişi Gazze’de katledildi

DAÜ’debüyük acı Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencisiMerve Yüzçelik elim bir kaza sonucuvefat etti. Merve son sınavından çıkıp,ailesinin yanına, Erdemli’ye gitmek içinyola çıktığı sırada, bir otobüsün çarp-ması sonucu Gazimağusa Devlet Has-tanesi’ne kaldırıldı. Genç avukat adayıtüm müdahalelere rağmen kurtarıla-madı.

Törende, 2011-2012 Bahar Dönemi’nde not ortalamaları üçün üzerinde olan 62 öğrenci sertiJka almaya hak kazandı

Gündem muhabiri Ertan Eryılmaz (solda) sertiJkasını Yrd.Doç.Dr.Metin Ersoy’un elinden aldı

İletişim Kulübü’nün organizasyonu ile Beyaz Show’a katılan öğrenciler programın sonunda Beyaz ile hatıra fotoğrafı çektirdiler

Öğrenciler Ahmad Al Dalu’ya başsağlığı dilemek için Merkez Kafeterya’da toplandılar

Page 3: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Dünyada halen sürmekte olan savaşlarda, 250bin çocuk asker, ellerinde silah savaşıyor;çocukluklarını yaşayamadan, öldürmeyiöğreniyorlar. Batı Afrika ülkelerindenLiberya’da da iç savaş sırasında 20 bin çocukasker savaştı. Öldüler ve öldürdüler. Bu çocuk-lardan bazıları şanslıydı. Liberya’da ve ABD’defaaliyet gösteren Everyday Gandhis adlı siviltoplum kuruluşuyla tanıştılar ve yaşadıklarıtravmalarla yüzleşip yaşamlarını barıştan yanadönüştürme gücünü ve şansını buldular. Liberyalı eski çocuk askerlerin öyküsü, Every-day Gandhis sivil toplum kuruluşu tarafındanbir belgesele aktarıldı: e Fight to Forgive:From Child Soldiers to Peace Builders (Affet-mek Savaşımı: Çocuk Askerlerden Barış Kuru-

cularına). Ve bu belgesel, Everyday Gandhissivil toplum kuruluşunun Doğu AkdenizÜniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi’ndefaaliyet gösteren Barış için Araştırma veİletişim Merkezi ile bağlantı kurmasıyla, DAÜİletişim Fakültesi’nde izleyicilerle buluştu. Barış için Araştırma ve İletişim Merkezi’ninBaşkanı Doç.Dr.Tuğrul İlter, belgesel ile ilgiliolarak, “Everyday Gandhis, geçen yıl düzen-lediğimiz “Barış/Çatışmayı (Yeniden) Oluştur-mak ve Bozmak” temalı uluslararası iletişimkonferansı dolayısıyla bizimle bağlantı kur-muştu. Yaptıkları işi hikâye anlatmak şeklindetanımlıyorlar. Çocuk askerlerin rehabilitas-yonunu hikâyelerinin anlatılması ve paylaşıl-ması yoluyla sağlıyorlar. Oldukça başarılı işleryapıyorlar; biz de yaptıkları işe saygı duyduk

ve paylaşalım istedik” dedi.

KKııbbrrııss’’ıınn ddaa ggeeççmmiişşiiyyllee hheessaappllaaşşmmaayyaa iihhttiiyyaaccııvvaarr

Kıbrıs’ın geçmişiyle hesaplaşmaya ihtiyacıolduğunu söyleyen İlter, “ Kıbrıs’ta yaşamçatışma ortamından bir türlü kurtulamamış.Meselâ ateşkes bile imzalanmamış. Çatışmaylave geçmişle hesaplaşmış da değiliz. Bununla il-gili tek tük çabalar dışında toplumsal bir iyi-leşmeyi yaşamış değiliz. Bu bakımdan,dünyanın farklı coğrafyalarındaki bu deneyim-lerden bizim de Kıbrıs için yararlanabile-ceğimiz bir şeyler edinebiliriz. Biz de onlarlakendi öykülerimizi değiş tokuş yapabiliriz.Everyday Gandhis’i bundan sonraki konferan-sımıza davet edeceğiz” diye konuştu.

20 Kasım “Dünya Çocuk Hakları Günü” dolayısıylaİletişim Fakültesi bünyesinde faaliyet gösteren Genesis Imc Ajans, 22 Kasım’da “Çocuk İhmali veİstismarı” konulu bir konferans düzenledi. Yeşil Sa-lon’da gerçekleşen panele çocuk hakları avukatı veaktivisti Dilem Moris ile DAÜ öğretim görevlisiBarış Başel konuşmacı olarak katıldı. Konferansın ilk konuşmacısı Dilem Moris, mevcutyasaların çocukları korumadığına vurgu yaparken,çocuk haklarının ilkokul müfredatlarına girmesigerektiğini söyledi. Barış Başel ise uluslararası kuru-luşların kendi çıkarlarına hizmet edeceği zamanKKTC’yi tanıdığına dikkat çekerek, çocuk haklarısöz konusu olduğunda KKTC’yi tanımamalarınıikiyüzlülük olarak niteledi.

ÇÇooccuukk mmaahhkkeemmeelleerrii kkuurruullmmaallııMoris, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Söz-

leşmesi’nin 1996 yılında KKTC Meclisi’nce onay-landığını ancak KKTC hükümetinin söz-leşmedetaahhüt edilenleri yerine getirmediğini söyledi.Moris, “Ülkemizde yasalar maalesef gerekdiği gibiuygulanmıyor. Özellikle son dönemde çocuk veergen suçlarında ciddi oranda artış oldu. 5-6 yılönce mahkeme önlerinde ayda 1-2 çocuğa rast-lanırken, şimdilerde her gün ceza mahkeme salon-larının önünde bir çocuğa rastlamak mümkün.

Bizim yasalarımızda maddelerce, çocukların çocukmahkemelerinde yargılanmasından bahsediliyor ol-masına rağmen, çocuklar maalesef hiçbir korumatedbiri alınmadan yetişkinlerle birlikte yargılanmak-talar” şeklinde konuştu.

ÇÇooccuukk ııssllaahh ookkuulluu yyookkAyrıca suça karıştığı iddia edilen çocukların

ifadelerinin çocuk hakları konusunda eğitim almışpolisler tarafından alınması gerektiğini ve konuylailgili eğitim sahibi avukatlarla mahkemeye çıkıl-masının şart olduğunu belirten Moris şunlarısöyledi: “Hatta ücretsiz avukat, danışman vepsikolog sağlanması gerekir. Her celsede psikolog vepedegoglar hazır olmalıdır. Bunların uygulanmadığıyetmiyormuş gibi bir de çocuklar mahkûmedilmeleri halinde, kaç yaşında olurlarsa olsunlar,diğer mahkûmlarla aynı yerde tutuluyorlar. Islahokulumuz yok. Halbuki Çocuk Suçları Yasamızın 3.maddesi, Bakanlar Kurulu’nun herhangi bir yeriıslah okulu olarak ilan edebileceğinden bahseder.Fakat ülkemizde maalesef çocuklar çocuk ıslahokulları yerine, merkezi cezaevine gönderiliyorlar.Çocuklar oradan ıslah olarak çıkacakları yerdeağabeylerinden, ablalarından suçlar konusunda dahada eğitim almış suç makineleri olarak dışarıya çıkı-yorlar. Dolayısıyla çocukları topluma kazandır-mamız imkânsız hale geliyor."

Dilem Moris’in yaptığı hukuki bilgilendirmeninardından, araştırmalarını öğrencilerle paylaşan BarışBaşel, çocuk istismarının neden sosyal bir hastalıkolarak nitelendiğinin üzerinde yoğunlaştı. Prob-lemin temel nedeni olarak sevgisizliği gösterenBaşel, herkesin duygusal istismara maruz kalarakyetiştiğini ve çocuklarını da aynı şekilde sevgidenmahrum bırakarak yetiştirdiklerini ifade etti. “Sevgi-sizlik sosyal bir salgındır” diyen Başel sözlerine,“Sevgisizlik toplumu içten içe çökerten çok büyükbir sorundur. Kişi yetişirken kendisinin sevildiğinihissetmediği için özellikle ergenlik dönemindenitibaren çok farklı davranış örüntülerine sahip ola-biliyor. Dayak, bağırma ve aşağılanma kişide dışgüdümlü bir otoritenin gelişmesine sebep oluyor”diye devam etti. Sevginin öğrenilen bir süreç olduğuna dikkat çekenve toplum olarak sevgiyi yanlış öğrendiğimize vurguyapan Başel, medyadaki reklamlarda çocukların kul-lanılmasına yönelik de uyarılarda bulundu. Başel,“Maalesef medyada çocuklar ya bir şeyin faili ya dakurbanı olduğu zaman gündeme geliyor ve reklamaracı olarak kullanılıyorlar. Birçok ülkede çocuklarınreklam aracı olarak kullanılması yasaklanmıştır”diye konuştu. Medyada cinsel suçların bile meşru-laştırıldığını söyleyen Başel, “Kendi tecavüzcüsüneaşık olan dizi karakterlerimiz var. Çocuklarımızı dacinsel sömürülere alet ediyorlar. Ayrıca cips ve don-

durma reklamlarıyla cinsellik pazarlanıyor. MeselaKKTC’de bilişim yasası suçlarına yönelik kanun dayok. Böyle bir ülkede yaşamaktan utanıyorum”dedi.

KKKKTTCC’’ddeekkii ssiisstteemmee aağğıırr eelleeşşttiirrii Ülkedeki yaşam standartlarının da çocukların

ihmal edilmesine sebep olabileceğini hatırlatanBaşel, maddi imkânı yerinde olmayan ailelerin is-temeden de olsa çocuklarını ihmal edebileceklerinikaydetti. Bu anlamda KKTC’deki sisteme ağıreleştirilerde bulunarak “KKTC sisteminden çocuk-larınızı koruyun” ifadelerini kullandı. Çocuklarınsağlıklı beslenememesinin ve iyi eğitim göre-memesinin de ciddi bir çocuk ihmali olduğunadeğinen Başel, KKTC’de 2011 ve 2012 yılında ön-lenebilir kaza ve ihmalden 12 yaş ve altındaki 12çocuğun öldüğünü söyledi ve sözlerini, “Başka birülkede olsa o anne ve baba belki de gökyüzünü birdaha göremez. Bizde ise anne ve babanın zaten acılıolduğu ve üstüne gidilmemesi gerektiği düşünce-siyle olay geçiştiriliyor” diye bitirdi.

Narin Demirci

Gündem Kasım - Aralık 2012

Gündem Haber

Liberyalı çocuk askerlerin öyküsü

1 Aralık Dünya AIDS Günükapsamında Doğu AkdenizÜniversitesi (DAÜ) İletişimFakültesi’nde düzenlenen kon-feransta konuşan DAÜ SağlıkBilimleri Fakültesi öğretimgörevlisi Ebru Esra Demir,AIDS hastalığı konusundabilgi verdi. Konferans, DAÜHalkla İlişkiler ve ReklamcılıkBölümü Başkan YardımcısıYrd. Doç. Dr. Anıl KemalKaya ile Öğretim GörevlisiUmut Ayman’ın danışman-lığında, Cansu Kılıç, Mehmet

Demirtaş, Gökhan Çınar veİsmail Güleryüz tarafındanİletişim Fakültesi Yeşil Salon’dadüzenlendi. Konuşmasına AIDS’i tanımla-yarak başlayan Demir, AIDS’eHIV adı verilen virüsün nedenolduğunu, HIV’in bağışıklıksistemine yavaş yavaş nüfuzederek vücudun enfeksiyonlarakarşı direncini kırdığını, bireyikorunmasız hale getirdiğini veen sonunda ölüme nedenolduğunu söyledi. AIDS’in tarihi ve görüldüğüülkeler hakkında da bilgi verenEbru Esra Demir, AIDS teşhisikonulan ilk şahısların çoğun-lukla hastalığı cinsel yollakapan eşcinsel erkekler veortak şırınga kullanan uyuştu-rucu bağımlıları olduğunusöyledi. Konuşmasında Birleşmiş Mil-letler’in AIDS’le ilgili olarak2004 yılında yayımladığı ra-pora da değinen Demir, 2004yılı verilerine göre dünyada 38milyon kişinin HIV taşıdığınıve her yıl 5 milyon kişiye bu

virüsün bulaştığını ifade etti.1981-2008 yılları arasında 20milyon kişinin AIDS ne-deniyle hayatını kaybettiğinisöyleyen Demir, AIDShastalığının belirtileri arasındaaşırı kilo kaybı, ateşin 39derecenin üstüne çıkması,uyku sırasında aşırı terleme,vücut salgı bezlerindekabarma, dilin üzerinde veağız içinde beyaz lekelerinoluşması, nefes darlığı gibisorunlar olduğunu ifade etti.AIDS’in daha çok cinsel ilişkive kan yoluyla bulaştığını be-lirten Demir, tükürükle, ter-lemeyle, dokunmayla,yanaktan öpüşmeyle ve elsıkışmayla AIDS’in bulaş-masının söz konusu ol-madığını ifade etti. AIDS’tenkorunma yolları hakkında dabilgi veren Ebru Esra Demir,tek eşliliğin tercih edilmesigerektiğini, yabancılarla cinselilişkide prezervatif kullan-manın şart olduğunu ve kont-rol edilmiş kan ürünlerikullanmak gerektiğini söyledi.

Gündem HaberDoğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişimFakültesi’nde konuşan Amerikalı sanat ta-rihi profesörü W.J.T. Mitchell, deliliğikonu alan sinema ]lmlerinin deliliği içeri-den görmemizi sağladığını savundu. DAÜ İletişim Fakültesi Yeşil Salon’dagerçekleşen konferansta, özellikle SoğukSavaş döneminde çekilen Hollywood ]lm-lerinde deliliğin temsili üzerinde duranMitchell, deliliğin temsilinin sadece sine-maya özgü olmadığını, ressamlardan ve fo-toğraf sanatçılarından örnekler vererekanlattı.

Ağırlıklı olarak ]lmler üzerinde duranProf. Mitchell, Martin Scorcese’in ZindanAdası (Shutter Island); Alfred Hitchcock-’un Öldüren Hatıralar (Spellbound);Irving Rapper’in Aşk Yolcuları (NowVoyager); Milos Forman’in Guguk Kuşu(One Flew Over the Cuckoo’s Nest); JohnFrankenheimer’in Mançuryalı Aday (eManchurian Candidate); Anatole Litvak’ınYılan Çukuru (e Snake Pit); ve RonHoward’ın Akıl Oyunları (A BeautifulMind) ]lmlerinden gösterdiği sahnelerlezenginleştirdiği konuşmasında, deliliğin]lmlerde genellikle yakın çekimlerle, ses vemüzikle anlatıldığını ifade etti.

Deliliğin filmlerdeki temsiliGündem Haber

Dünyada 38 milyon kişi HIV virüsü taşıyor

Konferansta Barış Başel (solda) ile Dilem Moris konuştu

Prof. İrvan, Ebru Esra Demir’e plaket verdi

Amerikalı sanat tarihçisi Prof.W.J.Mitchell’ın Yeşil Salon’da verdiği konferans yoğun ilgi gördü

Çocuk ihmali ve istismarı konuşuldu

Page 4: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişimFakültesi’nde 5 Aralık’ta düzenlenen “CennetAyaklar Altında” adlı panelde, kadına yönelikşiddet ele alındı. İletişim Fakültesi Yeşil Salon’dagerçekleşen panele DAÜ İletişim Fakültesi öğre-tim üyesi Doç.Dr.Hanife Aliefendioğlu, HukukFakültesi araştırma görevlisi Mazlum Doğan veİşletme Fakültesi araştırma görevlisi HasanRüstemoğlu konuşmacı olarak katıldı. Panel,İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve ReklamcılıkBölümü öğrencileri Rüveyda Fırıncıoğulları,Tuğçe Yeşilkağıt ve Hakan Dinçkan tarafındanöğretim görevlisi Umut Ayman’ın danışman-lığında düzenlendi.

Panelde, ilk olarak İletişim Fakültesi araştırmagörevlisi Mert Yusuf Özlük’ün yazıp yönettiği vearaştırma görevlisi Arzu Reis’in oynadığı kadınayönelik şiddeti anlatan kısa ]lm gösterildi.Filmin ardından konuşan DAÜ İşletme Fakültesiaraştırma görevlisi Hasan Behçetoğlu, Türkiye’deher üç kadından birinin ]ziksel şiddete maruzkaldığını, kadına yönelik şiddetin en fazla, en ko-runaklı alan olarak algılanan ev içlerindeyaşandığını ifade etti. “Sıcak, sevgi, güven vesamimiyet dolu olması gereken aile, çok sayıdakadın için ciddi bir tehlike oluşturuyor” diyenBehçetoğlu, eğitim düzeyi arttıkça kadınların şid-dete uğradıklarını, erkeklerin de şiddet uygu-ladıklarını itiraf etmelerinin güçleştiğini söyledi.

Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat’ın 2007 yılındahazırladıkları Kadına Yönelik Şiddet başlıklı ra-pordan bilgiler veren Behçetoğlu,Türkiyegenelinde 1800 evli veya başından evlilik geçmişkadın üzerinde yapılan araştırmaya göre, kadın-ların yüzde 90’ının şiddeti haklı görmediğini be-lirtti.

HHuukkuukk bbiirr kkuurrgguudduurrBehçetoğlu’ndan sonra konuşan Hukuk Fakül-

tesi araştırma görevlisi Mazlum Doğan da kadınayönelik şiddetin hukuki boyutunu ele aldı.Konuşmasına hukukun bir kurgu olduğunusöyleyerek başlayan Doğan, hukuku insanlarınkurguladığını, bunun ise zaman içinde değişe-bildiğini vurgulayarak, “Nasıl bir sinema, birhaber kurgulanıyorsa, hukuk da aslında böylekurgulanan bir şey. Bir gerçeklik yaratılıyor.Kendi dünyası içinde ve o gerçeklik bizesunuluyor. Kanunlar da aslında bu bağlamdahareket ediyor” diye konuştu. Türkiye’de yürürlüğe giren Ailenin Korunması veKadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Ka-nun’a da değinen Doğan, Avrupa Konseyi Söz-leşmesi temel alınarak hazırlanan bu kanunun,tepeden inme biçimde hazırlanmadığını, aksinebirçok sivil toplum kuruluşu ve akademisyeninbir araya gelerek oluşturduğunu söyledi. Doğan,kanunun bundan dolayı, düzenleme açısındanteknik olarak çok iyi bir kanun olduğunu ifadeetti. Kanunun aile içi şiddet ile ev içi şiddetkavramları arasında ayrım yaptığını belirtenDoğan, “Bu yerinde bir düzenleme. Aile içi şid-det dediğimiz kavramdan daha geniş bir kavram.

Sadece aile kurumu çerçevesi içinde değil, her-hangi bir çatı altında yaşayanların maruz kaldığışiddeti de kapsıyor. Ayrıca eski veya şimdiki eşlerve partnerler arasında meydana gelen her türlü]ziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetikapsıyor. Koruma alanı çok genişletilmiş du-rumda. Bu bağlamda önemli” diye konuştu.

KKaaddıınnaa şşiiddddeett 33..ssaayyffaa hhaabbeerriiPanelde son olarak konuşan DAÜ İletişim

Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr.HanifeAliefendioğlu ise kadına yönelik şiddetin med-yadaki temsilini ele aldı. Kadına yönelik şiddetinataerkil bir dışavurum olduğunu söyleyenDoç.Dr.Hanife Aliefendioğlu, “Bir kadın ancakbir skandala karıştığında, saldırıya, şiddete ve ta-cize maruz kaldığında, öldürüldüğünde haberolur. Kişisel başarısıyla haber olan kadın çokazdır.Bu temsilin en yaygın biçimi kadını kurbanolarak göstermektir” dedi.Konuşmasında kadının haberlerde ve reklamlardatemsil edilme biçimleri hakkında çarpıcı örneklerveren Doç. Dr. Aliefendioğlu, medyanın dakadına şiddet uyguladığını, kadın cinayetleriningenelde “aşk cinayeti” olarak sunulduğunu vekadına şiddet haberlerinin polis raporu gibi ak-tarıldığını ifade etti. Kadına yönelik şiddetvakalarının daha ziyade kısa haberler olarak içsayfalarda yer aldığını söyleyen Aliefendioğlu,son dönemde töre cinayetlerinin ise buçerçevenin dışına çıktığını kaydetti. “Törecinayetleri 3.sayfa haberi olmaktan çıktı” diyenAliefendioğlu, bu durumu kadın hareketininbaşarısına bağladı.

Gündem Haber

Kasım - Aralık 2012 Gündem

Cennet ayaklar altında

Uluslararası Barış Araştırma Derneği’nin (IPRA) al-tında bölgesel olarak faaliyetlerini sürdüren AvrupaBarış Araştırma Derneği (EuPRA) yeni başkanını vegenel sekreterini seçti. Japonya’daki Mie Üniversitesi’nin ev sahipliğindedüzenlenen IPRA konferansında yapılan EuPRAtoplantısında, Doğuş Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr.Itır Toksöz yeni EuPRA başkanı olarak seçilirken,genel sekreterliğe de Doğu Akdeniz Üniversitesi’ndenYrd. Doç. Dr. Metin Ersoy atandı.

BBaarrıışş iiççiinn pprroojjeelleerr vvaarrKonuyla ilgili bir açıklama yapan Yrd. Doç. Dr.

Metin Ersoy, Avrupa’da barış üzerine araştırma yapanbir derneğin yönetim ku-ruluna seçildiği ve son-rasında genelsekreterlik görevinegetirildiği için gururluolduğunu dile geti-

rerek, iki yıllık görev süresi içersinde EuPRA BaşkanıYrd. Doç. Dr. Itır Toksöz ile derneği ileriye götürecekprojelere imza atmak istediklerini kaydetti.

AAvvrruuppaa bbaarrıışşıınnaa kkaattkkıı ssaağğllaannııyyoorrEuPRA’nın Uluslararası Barış Araştırma

Derneği’nin kardeş kuruluşu olduğunu sözlerineekleyen Dr. Ersoy, 1990’da kurulan söz konusuderneğin kâr amacı gütmeyen yapısı ile her iki yıldabir gönüllülerin yardım ve destekleri ile barış araştır-maları alanında bilimsel konferans düzenlediğini vur-guladı. Konferanslar sayesinden dünyanın farklıülkelerinden gelen akademisyenlerin, uzmanların vegönüllülerin katılımı ile tecrübelerini, bilgilerini vearaştırmalarını birbiriyle paylaştığı uluslararası birplatform oluşturulduğunu belirten Dr. Ersoy, böylecebarış araştırmaları hakkında yeni yaklaşımlarıngeliştirildiğini ifade etti. EuPRA’nın yaptığı çalış-maların Avrupa barışına ciddi katkı sağladığını dasözlerine ekleyen Ersoy, sürdürülebilir Avrupa ve

dünya barışı için araştırmaların devam edeceğinisöyledi.

BBaayyrraağğıı ddaahhaa iilleerriiyyee ggööttüürreecceeğğiizzEuPRA’nın iki dönem başkanlığını yapan

Sakarya Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr.Nesrin Kenar’ın kendilerine olan desteğine

ve yardımlarına da değinen Ersoyaçıklamasına şöyle devam etti:

“Dr. Nesrin Kenar’ın bilgi,deneyim ve tecrübeleri biz-ler

için yol gösterici olacak. Buuzun bir maraton olacak.Kendisinden dev-raldığımız bayrağı dahaileriye götürebilmekadına çalışmalarımızabaşladık. Umarım barışaraştırmaları KıbrısSorunu’nunçözülmesinde önemli roloynar.”

EuPRA’ya Kıbrıslı Türk genel sekreterGündem Haber Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim

Kulübü’nün düzenlediği söyleşide konuşanGüzel Sanatlar Saatchi & Saatchi reklamajansının Başkan Yardımcısı ve StratejikPlanlama Direktörü Yelda Aktuna, “aşkmarkaları” (lovemarks) hakkında bilgilerverdi. Aktuna, ilk defa 2001 yılında Saatchi& Saatchi’nin Genel Müdürü Kevin Robertstarafından gündeme getirilen “aşk markaları”teriminin, “insanların sevdiği markalar ol-malı” düşüncesinden doğduğunu ifade etti.Tüketicinin günümüzde daha bilinçliolduğunu belirten Yelda Aktuna, kötü malınzaten pazarda tutunamadığını; iyi kalitede veaynı ]yatlarda üretilmiş ürünlerin arasındanseçim yapacak olan müşterilerin tercih hak-larını kullanırken ürünle aralarında duygusalbağ olup olmadığına baktıklarını vurguladı.Marka sadakatinden söz eden Aktuna, insan-ların markalar konusunda alışkanlıklarınınolduğunu anlattı.

HHaarrlleeyy DDaavviiddssoonn bbiirr aaşşkk mmaarrkkaassııddıırr“Bir markayı hem çok sevip hem de saygı

duyuyorsak, bu bizim için aşk markasıdır”diyen Yelda Aktuna, aşk markası statüsünegirebilmiş markaların reklamlarından örnek-ler verdi. “Eskinden piyasada lider perfor-ması diye bir şey vardı, lider ]rmanın ürettiğimarka diğerlerinden daha iyiydi, amagünümüzde lider markanın ürün kalitesindediğer markaların hemen üretim yapmayabaşladıklarını görüyoruz” diyen Aktuna,muteber marka ile aşk markası arasındakifarkı örneklerle anlattı. Aktuna, “Suzukimuteber bir motosiklet markasıdır, ancakHarley Davidson aşk markasıdır. Aşkmarkası, ‘beğeniyorum’dan öte bir aşkbağlılığı gerektirir. Aşk markaları, hedef

kitlesinde mantık dışı sadakat yaratan,sevdiğimiz ve saygı duyduğumuzmarkalardır”.

““BBeennii aall ddiiyyeenn rreekkllaamm ddeevvrrii kkaappaannııyyoorr””Günümüzde markaların, doğrudan tüketi-ciye seslenerek beni al diyen reklamlardanvazgeçmeye başladıklarını; sosyal medyadapaylaşılabilir reklamlara yöneldiklerini be-lirten Yelda Aktuna, sosyal medyanın bukonuda sunduğu olanakları iyi bilmeningerektiğini ifade etti. “Duygu sömürüsü yapmadık diyemem”Bazı markaların reklamlarında duygusömürüsü yaptıklarını, ancak duygularahitap etmeyen reklamların da başarılı ol-masının çok zor olduğunu belirten Yelda Ak-tuna, piyasa rekabetinin başarısızlığıaffetmediğini ifade etti.

Gündem Haber

Doç.Dr. Hanife Aliefendioğlu ile araştırma görevlileri Mazlum Doğan ve Hasan Rüstemoğlu’nun katıldığı panelde, kadınayönelik şiddet farklı boyutlarıyla ele alındı

Yrd.Doç.Dr. Metin Ersoy (solda) IPRA Başkanı Yrd.Doç.Dr Nesrin Kenar ile

“Aşk markaları” üzerine keyifli bir söyleşi

İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Süleyman İrvanYelda Aktuna’ya bir teşekkür plaketi takdim etti.

Page 5: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) 54. Dönem İs-tanbul Milletvekili Gürsel Tekin, Doğu AkdenizÜniversitesi’nde 30 Kasım’da “Türkiye'de YerelYönetimler” başlıklı bir konferans verdi.Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün davetlisi olarakgelen Tekin’in konferansına, KKTC'deki diğerüniversitelerden de katılım oldu; izlemeye gelenseyirciler, Aktivite Merkezi Salonu'na sığmadı vebirçok seyirci konferansı ayakta izledi.Sözlerine, Türkiye'deki 1600 büyük belediyeden1097'sine soruşturma açıldığını söyleyerekbaşlayan Gürsel Tekin, “Onlarca belediye başkanışu anda ya tutuklu ya da yargılanıyor” dedi.“Savaşın eşiğine geldiğimiz şu kritik günlerdeTaksim'de nereye cami yapılacağına başbakankarar verecek. Bu uygulama dünyanın hangiülkesinde var, hangi başbakan ülkesinin imarplanlarına karışıyor” diyerek Türkiye

Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ıeleştiren Gürsel Tekin, kentlerin kaderlerininsiyasetçilere bırakıldığında, kentlerin çıkmazsokaklarla başbaşa kalabileceğinin üzerini çizdi.

““KKeennttsseell ddöönnüüşşüümm ddeeğğiill,, ssüürrggüünn”” Yaşanabilir kentler sıralamasında İstanbul'un

1980'lere kadar ilk 15'de yer aldığının; bugünise, 112. sırada göründüğünün altını çizen Tekin,kentlerin bilimsel olarak ele alınması ve siyaset-ten ayrılmasının gerektiğini söyledi. Tekin,kentleşmenin üniversitelerin, odaların ve siviltoplum kuruluşlarının desteğiyle yapılması gerek-tiğini vurguladı.Erdoğan'ın “Risk alacağız, yapacağız, gerekirseyıkacağız” sözünü hatırlatan Gürsel Tekin,“Kentsel dönüşüm deyince bizim aklımıza gelenyerinde dönüşümdür. Bu değişimle birçok şeyideğiştirmek mümkündür, ama iktidar bunu göz

önüne almıyor ve sürgüne tâbi bir dönüşümuyguluyor. Bugün Tarlabaşı ve Sulukule'ye bak-tığımız zaman, orada yaşayan vatandaşlardönüşüm adı altında sürgüne mahkum ediliyor.”dedi.Halkın talebi olmamasına karşın, Başbakan Er-doğan'ın isteğiyle imara açık olmayan alanlaracami yapıldığına dikkat çeken Tekin, Erdoğan’aKasımpaşa'da yıkılan Kur'an kursunu sordu.Tekin, “Bunlar dinle imanla senelerce milleti ko-rkuttular. Şimdi zengin oldular, dini imanı unut-tular. Artık sadece başları sıkışında dinesığınıyorlar” diyerek iktidar partisine karşı ağırithamlarda bulundu.

““SSeeffeerrbbeerrlliikk ppllaannllaarrıı yyaappııllııyyoorr””Konferansta bulunan dinleyicilere İzmir Valiliği

Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğütarafından kentteki bir fırına gönderilen bir bel-

geyi gösteren Gürsel Tekin, “NATO üyeleriülkemizde dolaşıyor, şu an siyasi bir kriziçerisindeyiz, komşularımızla aramız kötü vebelgeden de anlaşılacağı üzere Ak Parti hükümetisavaşa hazırlanıyor ve stok tespiti yapıyor” dedi. Konferans, DAÜ Atatürkçü Düşünce KulübüBaşkanı Mustafa Karaahmetoğlu tarafındanGürsel Tekin`e plaket takdim edilmesiyle sonbuldu.

Kaan Töngelci

Gündem Kasım - Aralık 2012

İran İslam Cumhuriyeti’nin KıbrısBüyükelçisi Ali Akbar Rezaei, Doğu AkdenizÜniversitesi (DAÜ) Siyaset Bilimi ve Ulus-lararası İlişkiler Bölümü’nde “Orta Doğu’dakiYeni Akımlar” başlığı altında bir konuşmayaptı. Büyükelçi Ali Akbar Rezaei konuşmasına,“Orta Doğu” ifadesine odaklanarak başladı.

“Orta Doğu” ifadesinin, “Avrupa” referansalındığı için oldukça oryantalist bir ifadeolduğunu söyleyen Rezaei, bu ifadeninmerkezin olduğu yere sınır çizdiğini ve “biz”iötekine karşı tanımladığını belirtti. Ancakyaygın kullanımı nedeniyle konuşmasındaOrta Doğu ifadesini kullanan Rezai, bu böl-geyi Basra Körfezi ve İsrail/Filistin olmaküzere iki coğra] konum ile çevrili bir bölgeolarak nitelendirdi.

Büyükelçi Rezaei, Orta Doğu’nun Arap Ba-harı ile ortaya çıkan değişikliklerin etkisi iledaha demokratikleşeceğini ve bu değişiklik-lerin İsrail düşmanlığını daha fazla ilgi odağıhaline getireceğini ifade ederek, “bölgeseluyanış”ın daha çok İslamcı güçleri etkin-leştiren bir unsur olarak göründüğünü be-lirtti. Bu bağlamda, bölgede son zamanlardayaşanan siyasi gelişmelerde İsrail'in kaybedentarafta yer aldığını dile getirdi. Rezaei, öteyandan, bölgedeki ayaklanmanın kalbinin,sosyal ve ekonomik adalet arayışı olduğunuvurguladı.

EEkkoonnoommii rriisskk aallttıınnddaaRezaei, bölgedeki yeni demokrasilerin ise

kendi ekonomik ihtiyaçlarını doğru şekildeyerine getirmediği takdirde, büyük birekonomik risk altında olacaklarını ifade etti.Hükümetlerin, bütçelerinin büyük bir kıs-mını temel ürünlerin sübvansiyonu için har-cadığını söyleyen Rezaei, petrol ]yatlarındakibelirsizliğin yarattığı sorunları analiz ederek,bu bölgedeki esas günahın petrol ve doğalgaza bağımlılığın olduğunu belirtti. Bununise ülkelerin enerji gelirlerinde orantısızlığa

yol açtığını ve az gelişmiş ekonomilerinsürdürülemez hale gelerek dış yardımlarabağlı hale geleceğini sözlerine ekledi. Eğitime dair saptamalarda da bulunan İran’ınKıbrıs Büyükelçisi Ali Akbar Rezaei, bölgedeeğitime erişim konusunda artış olduğunu veOrtadoğu ülkelerinin eğitimde cinsiyetfarkını kapatma konusunda etkileyici atılım-lar yaptığını vurguladı.

AABBDD’’nniinn ddıışş ppoolliittiikkaassıı ddeeğğiişşttiiABD'nin dış politikasında önemli bir poli-

tika değişikliğine gidildiğini belirten Rezaei,bu bağlamda, ABD'nin Orta Doğu’da is-tikrarı destekleme yerine, değişim vedemokratikleşme konusuna destek verdiğinivurguladı. ABD’deki mevcut yönetimin, OrtaDoğu’daki demokratik hükümetlerin ABDçıkarları için daha istikrarlı ve daha iyi ola-cağına inandığını da belirtti. Son olarak,bölgedeki güvenlik akımları hakkındakonuşan Büyükelçi Rezaei, güvenlik ikilemi-nin Ortadoğu'da aşılmaz kalacağını ve böl-genin denklemlerinde esas konunun İsrail’inçıkarları ve İran’daki nükleer enerjininolduğunu belirtti.

İran Büyükelçisi Rezaei: “Arap Baharı Orta Doğu’yudemokratikleştirecek”DAÜ Haber

CHP milletvekili Gürsel Tekin’den yerel yönetimler konferansı

Azerbaycan milletvekili Ganire Paşayeva,Doğu Akdeniz Üniversitesi AzerbaycanÖğrenci Birliği’nin davetlisi olarak 5 Ara-lık’ta Prof.Dr.Mehmet Tahiroğlu Salo-nu’nda “insan hakları” konulu bir kon-ferans verdi. Azerbaycan ve Türkiye milli marşlarınınokunmasıyla başlayan konferansın açılışkonuşmasını Akademik İşlerden SorumluRektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Yılmazyaptı. Azerbaycan ile KKTC arasındakiilişkilerinin gelişmesine yönelik çalıştık-larını söyleyen Prof. Dr. Yılmaz’ın konuş-masının ardından, DAÜ AzerbaycanÖğrenci Birliği Başkanı Elçin Süleymanov,Ganire Paşayeva’yı kürsüye davet etti.Paşayeva, Azerbaycan’ da insan haklarınınkorunması yolunda önemli adımlarınatıldığını ifade ederek, insan hakları

alanındaki gelişmelerin gelecekte dedevam edeceğini söyledi. “İyi bir vatandaş,hangi meslekte olursa olsun işini iyi ya-pandır” diyen Paşayeva, kadın erkekeşitliğine de vurgu yaptı. Kadın haklarınıninsan haklarının bir parçası olduğunusöyleyen Paşayeva, günümüzde kadın hak-ları alanında “can sıkıcı” bir gerilemeninyaşandığını ifade etti. Paşayeva, “Her bi-rimiz bu sıkıntının kalkması için elimiz-den geleni yapmalıyız” diye konuştu. Dağlık Karabağ meselesine hakkında dakonuşan Paşayeva, Azerbaycan’ın yüzde20’sinin Ermenistan tarafından işgalininüzerinden 20 sene geçmesine rağmen,Avrupa Birliği’nin hala bu konuya gözyumduğunu söyledi. Paşayeva, sorununçözümü için herkesin elinden geleni yap-ması gerektiğini sözlerine ekledi. Azerbaycan, Türkiye ve Kıbrıs arasındakiilişkilere de değinen Paşayeva, üç ülke

arasındaki ilişkilerin gelecekte daha dagelişeceğini vurguladı. Öğrencilerin sorularını da cevaplayanGanire Paşayeva, konferansın ardındanöğrencilerle resim çektirdi. Konferansınsonunda Prof. Dr. Osman Yılmaz,Paşayeva’ya KKTC’ye özgü bir hediyetakdim etti.Ganire Paşayeva, 2005’teki genel seçimle-re bağımsız aday olarak katıldı ve Tovuzmilletvekili olarak meclise girdi. MillîMeclis'teki Uluslararası ve ParlamentolarArası İlişkiler Daimi Komisyonu'nun üyesiolan Ganire Paşayeva, aynı zamanda Azer-baycan-Gürcistan Parlamentolar ArasıÇalışma Grubu'nun Başkanı ve Azerbay-can-Türkiye, Azerbaycan-Hindistan veAzerbaycan-Japonya Parlamentolar ArasıÇalışma Gruplarının üyesidir. GanirePaşayeva, Avrupa Konseyi ParlamenterAsamblesi'nin de üyesidir.

Vusal Hasanov

Azerbaycan milletvekili Ganire Paşayeva DAÜ’deydi

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof.Dr.Ahmet Sözen’in ev sahipliği yaptığı söyleşide, Büyükelçi Ali AkbarRezaei (sağda) Orta Doğu’daki gelişmeleri değerlendirdi

Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Yılmaz, Ganire Paşayeva’ya (solda)Kıbrıs’a özgü bir hediye takdim etti

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin

Page 6: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Kasım - Aralık 2012 Gündem

Akademisyen-gazeteci Yrd.Doç.Dr. Bekir Azgınile Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) editörü NezireGürkan, İletişim Fakültesi’nde haber dilinikonuştular. Dekan Prof. Dr. Süleyman İrvan, çoksayıda öğretim üyesi ve öğrencinin katılımıylagerçekleştirilen söyleşide, Bekir Azgın KıbrısTürk basınındaki dil hatalarını eleştirirken,Nezire Gürkan da editörlük mesleği ve TAK’ınişleyişine dair bilgiler verdi.

““KKııbbrrııss TTüürrkk bbaassıınnıınnddaa mmaahhrreeçç ssoorruunnuu vvaarr””Söyleşide ilk sözü alan TAK editörü Nezire

Gürkan, medyada yayımlanan haberlerin yüzde90’ının TAK kaynaklı olmasına rağmen, TAK’ınkamuoyunda yeterince tanınmadığını söyledi.Gürkan, bunun, Kıbrıs Türk basınında yer alanajans kaynaklı haberlerde mahreç kullanılma-masından kaynaklandığını belirtti. Gürkan,

“TAK’ın tanıtılmasında zaa]yet var. TAK, vizyonve misyonunun çağdaşlaşması sorununu yaşıyor.Basın organlarının mahreç kullanmaması daönemli bir sorun. Haberin kaynağı TAK ol-masına rağmen kaynak belirtilmeden haberinyayımlanması bizim ciddi mağduriyetimizdir”diye konuştu.

““RRuumm bbaassıınn öözzeettlleerriinnddee oollmmaayyaann bbiirr ddiill yyaarraattttııkk””TAK’ın haber yapma sistemine de değinen

Gürkan, servise konulan haberlerin bir kısmınınyazılı açıklamalardan hazırlandığını, bir kısmınınise muhabirler tarafından oluşturulduğunusöyledi. Kıbrıs Türk basınında yer alan Rumtarafına dair haberlerin hepsinin TAK kaynaklıolduğunu söyleyen Gürkan, “Rumca bültendeşöyle bir sorunumuz var. Çeviren insanın hemsiyasi literatürü, hem Rumca’yı, hem deTürkçe’yi iyi bilmesi gerekiyor. Rum basınözetlerinde, olmayan bir dil yarattık. Örneğin‘yüksek tonlarda bir açıklama yaptı’ gibi birifadenin Türkçe karşılığı yok, çünkü birebir çeviriyapılmış” dedi.

““KKKKTTCC vvee TTüürrkkiiyyee’’ddee ggaazzeetteecciilliikk eettiiğğii yyeerrlleerrddeessüürrüünnüüyyoorr””

Gürkan’dan sonra konuşan Havadis gazetesiköşe yazarı Yrd.Doç.Dr. Bekir Azgın ise basınındil kullanımını eleştirdi. Gazetecinin ser-mayesinin kültür, ahlâk ve dil olduğunu söyleyenAzgın, “Gazeteci her şeyi biraz bilmelidir.Gazetecilik etiğine önem vermelidir. FakatKKTC ve Türkiye’de gazetecilik etiği o kadar yer-lerde sürünüyor ki ahlâklı olmasanız da gazeteciolabilirsiniz. Bu meslekte bir başka silah isedildir. Dili çok iyi kullanmak gerekir” diyekonuştu. Gazetelerin çok abartılı sıfatlar kullandığınısöyleyen Bekir Azgın şunları söyledi: “Bir

gazetede, ‘Sanatın Himalayası öldü’ diye birbaşlık okudum. Kimmiş diye merak ettim. Bir debaktım ki geçenlerde vefat eden Kamil Sönmezimiş. Tabii Kamil Sönmez iyi bir türkücüdür,fakat Kamil Sönmez’e sanatın Himalayası dersekLeyla Gencer’e, Fazıl Say’a ne diyeceğiz? Hi-malaya’dan büyük bir dağ yaratmamız gerekir kio da mümkün değildir. 1950’lerde parlayansanatçılara ‘star’ denirdi. Sonra ‘süperstar’ oldu,daha sonra da ‘megastar’ oldu. Bundan sonra neolur bilemem. Bu sıfatları bol kullandığımızzaman anlamını kaybediyor. Anlamını kaybe-dince, daha önemlisini bulmak zorunda hissedi-yoruz ve bulamayınca kelimeler anlamınıyitiriyor. O yüzden de yazılan haber etkili ol-muyor. Dolayısıyla Türk basınının en büyükhastalığı olan bu abartılı sıfatların kullanılmamasıgerekir.”Gazetelerdeki yazım hatalarına da değinen Azgın,

birçok kelimenin yanlış yazıldığını söyledi.Gazetecilerin sözlük kullanmayı alışkanlık halinegetirmeleri gerektiğini vurgulayan Bekir Azgın,“Türkçe Atatürk zamanında daha iyi kullanılı-yordu. Cumhuriyet’in kuruluş dönemlerinde‘Gazi şehrimizi teşrif etti’ gibi birçok başlıkgörmek mümkündür gazetelerde. Çünkü ‘teşrifetmek’ şere^endirmek anlamındadır. Şimdibakıyoruz bu ifade ‘şehrimize teşrif etti’ şeklindekullanılıyor. Bu çok yanlış. Ayrıca ‘katliam’sözcüğü de yanlış kullanılıyor. Gazetelerde ‘toplukatliam’ gibi ifadelere sık sık denk gelebilirsiniz.‘Katliam’ın içinde zaten topluluk anlamı vardır.Ayrıca ‘toplu’ kelimesi orada çok yersizdir” dedi.Son dönemde Osmanlıca bilmedikleri halde sıksık Osmanlıca kelimeler kullanan gazetecileri deeleştiren Azgın, konuşmasını, “Dilim seni dilimdilim dileyim. Her başıma geleni senden bileyim”atasözüyle noktaladı.

DAÜ İletişim’de haber dili tartışıldı: “Dilim seni dilim dilim dileyim”

Öğrencilerin en uygun ]yatlı iletişimaraçlarından biri olan call shoplar çıkarılanElektronik Haberleşme Yasası gereği 2 yıllıkambargoya maruz kaldı.Pahalı olduğu için aileleriyle GSM opera-törleri üzerinden konuşamayan öğrenciler,call shopların kapatılmasıyla mağdur oldu-lar. 10 Ocak 2012’de kabul edilen yasagereği Ağustos ayından itibaren emniyet ileortaklaşa düzenlenen operasyonlarda callshoplarda kullanılan bütün cihazlartoplatıldı.

BBaayyıınnddıırrllııkk vvee UUllaaşşttıırrmmaa BBaakkaannllıığğıı ‘‘ssuuçç’’ddeeddii

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı konuile ilgili yaptığı açıklamada, ElektronikHaberleşme Yasası’nın ilgili hükümleridoğrultusunda elektronik haberleşme şe-bekeleri üzerinden ses ve telefon da dahilolmak üzere her türlü formattaki veri ileti-minin elektronik haberleşme kapsamınagirdiği; bu hizmetlerin sunulabilmesi içinBilgi Teknolojileri ve Haberleşme Ku-rumu’ndan yetki alınması gerektiğini vur-guladı.Elektronik Haberleşme Yasanın 102. mad-desinde bu suçlara yönelik hapis veya paracezası içeren yaptırımlar yer aldığına dikkatçekilen Bayındırlık ve Ulaştırma Bakan-lığının açıklamasında, Polis Genel Müdür-lüğü tarafından gerçekleştirilen çalışmalar

kapsamında konu cihazların toplatıldığı vesöz konusu suçları işleyen kişiler hakkındagerekli hukuki işlemlerin yapıldığıkaydedildi.

CCaallll sshhoopp ]]rrmmaallaarrıı mmaağğdduurrAdada bu işi yapan ]rmalardan biri olan

ve Türkiye Cumhuriyeti Bilişim Teknoloji-leri Kanunu ile ]rmalarını kuran MRC Netyöneticisi Mesut Tahtacı ve MRC NetHalkla İlişkiler Sorumlusu Mustafa Öztürk,sadece öğrencilerin değil, bu gibi ]rmalarında mağdur olduğunu söylediler.Tahtacı, bütün yasal işlemleri yaparak busistemi kurduklarını ve görüşmelerinKKTC Telefon Dairesi santralleri üzerindenyapıldığını belirterek, getirilen yasa ile buhaklarından olduklarını ifade etti. Tahtacı,gerekli yerlere başvurarak, hem kendi-lerinin, hem de öğrencilerin mağduriyet-lerinin giderilmesi için çalışmalaryaptıklarını söyledi. “Öğrenciler Türkiye ile önceden 10dakikası 1 TL’ye görüşüyordu; şimdi ceptelefonları ile 10 dakikası 5 TL’ye konuşu-yorlar” diyen Öztürk ise şunları söyledi:“Eskiden Kıbrıs’a zengin öğrenciler gelirdi.Oysa şimdi öğrenciler Kıbrıs’a ÖSYM’ninsınavları ile geliyorlar. Maddi açıdan çokrahat olmayan öğrenciler zorluklarla buradaokuyorlar. Bu zorlukların üzerine bir deaileleriyle iletişimsiz kalmaları kötü oluyorhaliyle. Biz bu sistemi kurarken öğrencileribaz alarak kurduk”

Aybeniz Küzeci

AAzziizz KKeebbaappççıı ((BBiillggii TTeekknnoolloojjiilleerrii BBööllüümmüü ööğğrreenncciissii))::Adaya geldiğimden beri ailemle, sevdiklerimle callshoplar ile görüşüyordum. Hem ucuz, hem de pratik birsistem benim için. Buraya Irak’tan geldim ve orada inter-net çok kötü, internet üzerinden haberleşmemiz çok zor.Call shoplar benim için büyük avantajdı, fakat şimdiyasaklandı ve kaldırıldı. Cep telefonundan ailemi çok azarayabiliyorum. Bu durum kısa zamanda düzelir inşallah.

Call shop’lara Elektronik Haberleşme Yasası engeli

AAlleevv PPeekkeerr ((HHaallkkllaa İİlliişşkkiilleerr vvee RReekkllaammccııllııkk BBööllüümmüüööğğrreenncciissii)):: Ailemle call shoplar aracılığı ile daha sıkve uzun görüşüyordum. Fakat şimdi kapatıldığıiçin çok az görüşebiliyorum. Eskiden 10 dakikakonuşup ödediğim parayı, şimdi cep telefonundan2 dakika konuşarak ödüyorum. Benim için ve emi-nim benim gibi bütün öğrenci arkadaşlarım içincall shopların kapatılması kötü oldu. Umarız bukonuya bir çözüm getirilir.

FFaattmmaa KKııllııççkkaayyaa ((MMaatteemmaattiikk BBööllüümmüü ööğğrreenncciissii)):: Ben bu-raya Türkiye’den geldim. Ailemle görüşmek için callshopları kullanıyordum fakat call shoplar kapatılıncaailemle çok sık görüşemiyorum ve ailem beni buradamerak ediyor. Şu an bütün öğrenciler mağdur durumda,umarım bu durum kısa sürede çözülür.

AAyysseell HHüüsseeyynnoovvaa ((İİşşlleettmmee BBööllüümmüü ööğğrreenncciissii)):: Bu-raya Azerbaycan’dan geldim. Call shoplar ile ailemlegörüşüyordum. Call shoplar kapatıldı ve ben eskisigibi sık sık ailemle görüşemiyorum. Hem ailembeni merak ediyor, hem de ben ailemi merak ediyo-rum ve özlüyorum. İnşallah bu durum düzelir.

TAK editörü Nezire Gürkan , basında mahreç kullanılmamasını eleştirdi

Fakültemizin geçmiş dönem öğretim üyelerinden, Havadis gazetesi köşe yazarı Yrd.Doç.Dr.Bekir Azgın, basının Türkçekullanımında yaptığı hataları irdeledi

Narin Demirci

Page 7: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Kasım - Aralık 2012

Farklı kültürlerden öğrencilerin ülkelerinitanıttıkları Countrybook (Ülkeler Kitabı)adlı etkinlikler dizisi başladı. ÜlkelerKitabı’nın ilk sayfasında Kuzey KıbrısTürk Cumhuriyeti (KKTC) vardı.KKTC’yi İletişim Fakültesi yüksek lisansöğrencisi ve araştırma görevlisi Arzu Reistanıttı. Arzu Reis, 10 Aralık’ta gerçekleşensunumunda, ülkenin tarihçesi hakkındabilgiler verdikten sonra, Kıbrıslı Türklerinyaşadığı kimlik sorunları hakkındadüşüncelerini paylaştı. Kıbrıslı Türklerin

1974 öncesinde kendilerini Türk olaraktanımladıklarını, ancak 1974 sonrasındaTürkiye’den gelen göçmenler karşısındaKıbrıslı Türk kimliğini ön plana çıkar-maya başladıklarını savundu. Sunuşunda yakın dönem Kuzey Kıbrıstarihindeki varoluş mitingleri üzerineyoğunlaşan Arzu Reis, “1999 yılının so-nunda yaşanan ilk mitingler bankalarkrizine tepki niteliğindeydi. Bunun ardın-dan insanların önüne Annan Planısunuldu ve insanlar plana umutbağladılar. Referandumda Kıbrıslı Türklerplana evet dediler, ancak Güney Kıbrıs’tanhayır oyu çıkmasıyla sorun çözülemedi”dedi. Reis, son varoluş mitinglerininekonomik pakete tepkiden doğduğunuifade etti. Ülkeler Kitabı’nın ikinci sayfasında iseNijerya vardı. Nijerya’yı Kırgızistanlıöğrenci Umsunai Rakhmatova ile Ni-jeryalı öğrenciler Grace Nkem Utomi,Rasheed Daura, Hodge Candy Ifeanyi veNasir Tahir tanıttılar. Öğrenciler, Nijeryakültürünü tanıtan sunumlarının ardındankatılımcılara, geleneksel Nijerya yemek-lerinden de örnekler sundular.Ülkeler Kitabı’nın üçüncü sunumu iseAzerbaycan üzerineydi. Azerbaycan’ı yük-sek lisans öğrencisi Günay Sadıxovatanıttı. Ülkeler Kitabı projesinin koordinatör-lüğünü yapan DAÜ İletişim Fakültesi

doktora öğrencisi ve araştırma görevlisiElnaz Nasehi, İletişim Fakültesi’nin20’den farklı ülkeden öğrencisi olançokkültürlü bir fakülte olduğunu, ancakbu farklı ülkeler hakkında ne öğrencilerinne de öğretim elemanlarının yeterince bil-gileri olduğunu ifade etti. “Örneğin, Faslı,Ürdünlü, Nijeryalı, Türkiyeli, Kıbrıslı,İranlı, Azebaycanlı, Suriyeli, Kenyalı,Iraklı arkadaşlarımız var. Ama bu ülkelerhakkında çok az şey biliyoruz. Ülkelerkitabı ]krinin çıkış noktası, farklı kültür-lerden gelen öğrencilerin iletişim beceri-lerini geliştirebileceğimiz bir atmosfersunmaktı“ diye konuştu. Ülkeler

Kitabı’nın her sayfasında başka birülkenin olduğunu söyleyen Nasehi,“Öğrenciler, kendi ülkelerini tanıtıyorlarancak belli bir ulusun temsilcisi olarakdeğil, birey olarak görüşlerini paylaşıyor-lar” dedi.

Kıbrıslı gazeteci-yazar Serhat İncirli, Doğu Ak-deniz Üniversitesi öğrencileri ile İletişim Fakül-tesi’de bir araya geldi. “Haber değerleri vegazetecilik” başlıklı konuşmasında, İncirli, KuzeyKıbrıs’ta gazeteci olmanın zor ve güzel yanlarınıanlattı. Samimi üslubuyla dikkat çeken İncirli,demokratik ülkelerde yayının ilkelerinin belliolduğunu, Belçika’ya da, Fransa veya İngiltere’yede gitseniz, bulvar gazeteciliği ile ciddi gazetecilikarasında farklar bulunduğunu söyledi. İncirli,“Dünyada gazetecilik bu şekilde, fakat iş KuzeyKıbrıs’a geldiği zaman iki kez düşünmekgerekiyor. Çünkü şu bir gerçektir ki bu ülkede şuanda kokmamış tuz dahi kalmadı. Herşey kokuş-muş ve çürümüş durumda. Dolayısıyla gazete-

ciler de bu çürümüşlüğün bir parçasıdır” şeklindekonuştu. Gazetecilik bölümünden mezun olanon öğrenciden dokuzunun gazetecilik yap-madığını ifade eden İncirli, sadece sisteme ayakuyduranların meslekte kaldığını kaydetti.Dünyanın küresel kapitalizmin etkisinde hareketettiğini sözlerine ekleyen İncirli, “Bütün ülke-lerde reklam verenler gazeteleri kontrol ettikleriiçin idealistlik çok işlemiyor. Parayı veren istediğigibi düdüğü çalıyor. Fakat Kıbrıs’ta durum dahada kötü. Resmen içler acısı. Çünkü çok küçükbir toplum. Herkes birbirini tanıyor” dedi.Kıbrıs’taki medya sisteminin 1957’den itibarendeğiştiğini söyleyen İncirli, “Bu tarih Kıbrıs içinçok önemlidir. Gazeteciliği birileri kontrolediyor. Misyon gazeteciliği yapıyoruz. Habercilikyok. Peki misyonumuz nedir? Rumlara güven-memek. 1957’de bu misyon geldi” diye konuştu.

““KKKKTTCC’’ddee ggaazzeetteeccii oollmmaakk zzoorr iişş””Kıbrıs’ta araştırmacı gazetecilere de engel olun-

duğunu söyleyen İncirli, medyanın birçokkonuyu haber yapmadığını ifade etti. Kendisininde 400’ü aşkın haberinin yayınlanmadığınısöyleyen İncirli, “Kıbrıs’ta paylaşamadığımız birşey mi var? Evet var. Çünkü şu anda üzerindeoturduğumuz toprakların büyük bir bölümühukuken Rumlara ait. Dolayısıyla burada misyongazeteciliğini hayata geçirecek; hiçbir şeyindoğruluğunu yanlışlığını araştırmayacaksınızbiçiminde bir anlayış var. Nitekim kendi yazmışolduğum birçok haberim de bu yüzden yayınlan-madı. Gazetecilere araştırma fırsatı bile ver-ilmiyor” dedi. Okuyuculara gerçek haberlerin verilmesinin en-gellendiğini savunan İncirli, bunun sebebinitopraklardaki rant mücadelesine bağlayarak,“Okuyucuya gerçeklerin gitmesi neden engel-leniyor? Çünkü topraktan dolayı rant sağlanıyor.1974’de toprakları ele geçirdik ve vermek is-temiyoruz. Ayrıca buradaki kurulu düzenden çokciddi para kazanan, nemalananlar var. Dolayısıylabu ülkede gazetecilik yapmak kolay bir şeydeğil” diye konuştu.

““BBaayyaann kkeelliimmeessiinnii kkaallddıırraammaaddııkk””Kıbrıs basınının Avrupa’ya kıyasla

daha ırkçı ve dışlayıcı olduğunu önesüren İncirli, “Gay’ler içinaşağılayıcı bir tutum söz konusu.Kadın konusunda biraz ilerlemekaydedildi ama küçük bir

toplum olmamıza rağmen devletin resmi ajansıda dahil olmak üzere bütün ısrarlara rağmen‘bayan’ kelimesini kaldıramadık. Bayan kelimesikadınlar için aşağılayıcı bir ifadedir ve gazeteci-likte cinsel ayrımcılığın bir türüdür. Bunlaradikkat etmiyoruz” dedi.Her şeye rağmen gazeteci olduğu için pişman ol-madığını söyleyen Serhat İncirli, gazeteciliğinkendisi için bir yaşam tarzı haline geldiğini ifadeetti. İncirli şöyle konuştu: “23 yıldır tatil yap-madım. Bu mesleğin gecesi gündüzü yoktur.Hayatınızı ona göre ayarlayıp bundan zevkaldığınız zamanmüthiş bir iştir.Ama çok parakazandır-maz.”Narin Demirci

Gündem Haber

“Ülkeler Kitabı” yazılmaya başlandı

Gündem

Serhat İncirli dobra dobra konuştu

Program koordinatörü Elnaz Nasehi

Gazeteci Serhat İncirli, Kıbrıs basınında araştırmacı gazetecilerin birçok engelle karşılaştıklarını söyledi

Countrybook (Ülkeler Kitabı) programı çerçevesinde her hafta öğrenciler tarafından farklı bir ülke tanıtılıyor

Gazeteci Serhat İncirli, Kıbrıs basınını sert bir dille eleştirdi

Page 8: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Kasım - Aralık 2012 Gündem

Kıbrıs’ın sorunu nedir? Bu soru çıkarttı bizi yol-lara. Salamis Yolu’na çıktık ve sormaya başladıkinsanlar: “Kıbrıs’ın sorunu ne?” Bir kadına sorduk önce. Düşünmeden cevapladı:‘’Kıbrıs’a uygulanan ambargo. Diğer ülkelerinbizi tanımaması.’’ Sonra bir bakkala girdik.Bakkal bize “Kıbrıs’a dışarıdan gelen malların ]-yatlarının ticareti etkilemesi ve bunun sonucuolan kaçakçılık” dedi. Yanında çalışan kadın iseKıbrıs’ın sorununun kendi mallarını üretmemesiolduğunu söyledi. Kıbrıs’ın sorunu ona göre yerlimalın çok az olmasıydı. Bir taksi şoförü bize “Kıbrıs’ın çok fazla sorunuvar ama en büyük sorunumuz ülkemizde birlikolmaması” dedi. Kıbrıslı üniversite öğrencilerinesorduğumuzda ise sorunun Rum tarafı olduğunusöylediler. Yolda gördüğümüz bir kadın,“Türkiye’nin adanın önünü kapatması” dedi veekledi: “Eskiden kapılarımız açık uyurdukAdamızda suç oranı düşüktü” Yolda ilerliyor birçok sorun duyuyorduk. Altyapıproblemini duyduk. Şiddetli bir yağmurdaulaşım yok oluyordu. Partilerin ülke çıkarların-dan önce kendi çıkarlarını düşündüklerini duy-duk. “Partilere güvenemiyoruz” denildi.Türkiye’nin Kıbrıs’a yeteri kadar arka çık-madığını duyduk. “Arkamızda olsun, hatta on-lara katılalım” denildi. Ahlaksız olayların arttığı

söylendi. “Eskiden böyle şeyler yoktu. Sınır dışıcezasının yaygınlaştırılması gerekiyor” denildi.

SSoorruunn hheerrkkeessee ggöörree ffaarrkkllııYolda ilerliyor birçok sorun duymaya devam

ediyorduk.Yorulduğumuz için tanıdık birtaksi durağına girdik. Taksi durağındasorularımızı sorduk ve cevaplar daha önceduyduğumuz cevaplar ile aynıydı. Du-rakta oturup çayımızı içerken yanrestoranda oturan büyüklerimiz dikka-timizi çekti.

Hemen yan-larına gidip soru-larımızı sorduk. “Aceleetmeyin. Sorularınızı cevaplayacağız amaönce biraz sizi tanıyalım” dediler. Çorbamızıbitirip çayımızı içtikten sonra muhabbet etmeye

başladık. Muhabbetimiz bittikten sonra soru-larımızı sorduk. Hep bir ağızdan gülmeyebaşladılar. Hemen biri cevap verdi: “Kıbrıs çokgüzel bir memleket. Burada farklı milletlerdenbir sürü insan var. Ama bu insanların devlet-lerinin hiçbiri bizi tanımıyor. Bu kadaryararlı olup, insanlara eğitim ve

diplomasunan bu

devletintanınmaması çok

saçma. En büyük soruntanınmamak ve ambargodur. Ambargo

kaldırıldığında gelecek olan turistler ileTürkiye’den gelen yardımlara gerek bile

kalmaz” dedi. “Sen çok hayalperestsin” dediyanındaki hanımefendi. Sonra da ekledi: “Kıbrıs

tanınsın veya tanın-masın, şu ankiprob-

lemimiz bencegençliğimizin

geçmişten ders al-maması. Benim kızım

‘referandum olsun, ada birolsun’ diyor. Ama bilmiyor ki ben

evime her girdiğimde karşımda an-nemin babamın fotoğra^arına bakıyorum.”

““ÇÇöözzüümmssüüzzllüüğğüü ççöözzüümm oollaarraakk kkaabbuulleettttiikk””

Az önce yorum yapan beyefendi iseona yanıt verdi: “Gençleri yalnız

bırak. Senin bir şeyi isteme hakkınvarsa, onların da var.” Ve bir andaherkes tekrar gülmeye başladı.

Grupta oturan ve dikkatimizi daha önce çekenbir bey vardı. Çok az konuşuyor ve yaşı diğer in-sanlardan oldukça büyük gözüküyordu. Boğazınıtemizlerken herkes bir anda sustu: “Kıbrıs1963’den beri bir problem yaşıyor ve bu henüzçözülemedi. Bir sonuç oldu ama bu iki tarafı damemnun etmedi. Etrafta çözüm yok. Biz çözüm-süzlüğü çözüm olarak kabul ettik.” Kendisine teşekkür ettik. Sanırım cevabımızı bul-muştuk.

Arda Yücel, Ahmetcan Demirci

Kıbrıslı yapımcı ve yönetmen Cem Kar’ın “MeçhulTutsaklar” isimli belgeseli Doğu Akdeniz Üniver-sitesi (DAÜ) Mustafa Afşin Ersoy Salonu’nda izleyi-cilerle buluştu. Belgesel, 1974 Kıbrıs Barış Harekatısırasında Rumlar tarafından esir alınan bir grupTürkiyeli gazetecinin, tutuklu bulundukları yerdeesir tutulan 75 Kıbrıslı Türk’ü kurtarmalarınınöyküsünü anlatıyor. Kıbrıslı Türk tutsakların ve gazetecilerin anlatım-larından oluşan belgesel, 2 yılda tamamlandı. CemKar, belgeselle ilgili olarak, olayı yaşayan 57 kişininyanı sıra gazeteciler Ertürk Yöndem, Ziya Ergun,Mete Akyol, Yücel Hacaloğlu, Hüdai Bayık, HamiSami Coşar, Sermet İpekçioğlu, Cengiz Kapkın veErgin Konuksever ile görüştüklerini anlattı. Belge-selde konuşmacıların cümlelerinin birbirini tamam-laması yönünde, farklı bir kurgu tekniğikullanıldığını söyleyen Kar, bu anlamda bir ilkigerçekleştirdiklerini ifade etti. Kar, canlandırmalarında 40 kişilik bir ekiple Lefke, Lefkoşa ve Girne’deçekildiğini belirtti. Konuşabilecek tarihin yok olduğunu ve mümkünolduğu kadar erken canlı tanıklara ulaşılması gerek-tiğini söyleyen Cem Kar, belgeselle ilgili olarakgazetemizin sorularını yanıtladı.

BBeellggeesseelliinn ggiirriişşiinnddee ““BBiilliinniirr oollmmaa mmüüccaaddeelleessii””iiffaaddeessii yyeerr aallııyyoorr.. BBuu nneeyyiinn bbiilliinniirrlliiğğiiddiirr??

Bu kayıp olan Kıbrıslı Türklerin bilinir olmaçabasıdır. Düşünün, 75 kişi Rumlar tarafındankaçırılıyor ve nerede olduğuna dair hiç kimseninbilgisi yok. Sürekli bir endişe var, ‘acaba ailemizenasıl haber gönderebiliriz’ diye. Birilerine haber ver-mek istiyorlar. Hayal edin, hem ölümle burun bu-runasınız, hem de aklınız ailenizde. Sizinöldüğünüzü düşündüklerini düşünüyorsunuz vedaha fazla acı çekiyorsunuz. Haber verememek dahakahredici birşeydir.

CCaannllıı kkaayynnaakkllaarr hhaarriicciinnddee hhaannggii kkaayynnaakkllaarrddaannyyaarraarrllaannddıınnıızz??

Kişilerden bizzat aldığım kaynaklar var. Anlattık-larının haricinde benimle paylaştıkları gazete küpür-leri, fotoğra^ar, videolar mevcut. Onun dışındamilli arşivden yararlandık tabi. O döneme ait eskigazete küpürlerini de araştırdık. Belgeselde, ErtürkYöndem tarafından, esir alındığı gün çekilen Türktelevizyon tarihinin ilk gizli çekim görüntüleri deyer alıyor ve çekimin ne şartlarda nasıl yapıldığı an-latılıyor. Ayrıca, bu olayda önemli role sahip olan;Rum Milli Muhafız Ordusu Komutanı ChristosTsangaris, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Turizm,Tanıtma Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Orhan Birgitve KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denk-taş ile röportaj yapıldı, konu hakkında bilgi alındı.Anlatırken gözlerinin dolmasından da anlaşılıyor ki,Türkiye’den gelen gazeteciler de böyle ağır olaylaryaşamışlar.

PPeekkii nneeddeenn ssiizzccee bbuunnllaarr uunnuuttuulluuyyoorr??Çünkü Türkiye’nin gündemi farklı. Türkiye’nin

gündeminde şu an farklı şeyler var. Kıbrıs gündemegetirilmek istenmiyor.

BBuunnuu ggaazzeetteecciilliikk mmeesslleeğğiinniinn kkuuttssaallllıığğıınnaa bbaağğllaarrssaakkkkii bbeellggeesseelliinniizzddee aağğıırrllııkkllıı oollaarraakk bbuunnuu iişşlleemmiişşssiinniizz,,bbüüttüünn bbuu yyaaşşaannmmıışşllııkkllaarrıı kkaammuu^̂ee eettmmeekk ggaazzeetteecciilliikkmmeesslleeğğiinnee ggööllggee ddüüşşüürrmmeezz mmii??

Şimdiki gazetecilikle bizim aklımızdaki gazetecilikaynı şeyler değil zaten. Şimdiki gazetecilik patronsistemine dayanan gazeteciliktir. Patron ne isterse oolur. Patron ise belli yerlerden emir alır ve “Seningündeminde Kıbrıs yok. Bu konuyu konuşma” der.Türkiye medyasında Ahmet Hakan’dan tutun daCüneyt Özdemir’e kadar görüştüğüm insanlar var.Hürriyet Gazetesi’nden Tufan Bey de irtibat kur-duğum insanlardandır. Ama sonuç gördüğünüz gibiişte.

““MMeeççhhuull TTuuttssaakkllaarr””ıınn oorrttaayyaa ççııkkıışş sseebbeebbii nneeyyddii??Ben kitabımı da, yaptığım belgeseli mi de oğluma

armağan ediyorum. Benim oğlum için yapabile-ceğim bir kitap ve belgesel olmuş oldu. Çünkü birgazeteci olarak ona maddi anlamda pek bir şeysunma imkanım yok. Bu işin magazinel kısmı fakatasıl amaç burada ‘yaşanmış bir olayı nasıl farklı şe-kilde anlatabiliriz’i ortaya koymaktı. Çünkü tarihçok sıkıcı geliyor insanlara. Biz farklı bir kurgu sis-temi kullandık. Tamamen olayı yaşayan insanlartarafından anlatılmış ve gerçekliği pekiştirilmiş birbelgeseldir Meçhul Tutsaklar. Gerçek ve net. İnsan-lar ‘ben bunu yaşadım’ diyor ve düşünün aynı şeyi57 kişi söylüyor. Bu tüyler ürperten birşeydir. Zatenbelgeselde dikkat edilirse birinin konuşmasınıdiğerinin konuşması tamamlar nitelikte. İşin ilgincibiz bu röportajı hep ayrı ayrı illerde yaptık vebirinin diğerinden haberi bile yok. Bu da olayın nekadar gerçek olduğunun kanıtıdır. Bugüne kadar daböyle bir anlatı dili kullanılmamıştır. Bu ilk oldu.

BBeellggeesseellii hhaazzıırrllaammaaddaann öönncceekkii CCeemm KKaarr iillee bbeellggeesseellbbiittiimmiinnddeekkii CCeemm KKaarr aarraassıınnddaa nnaassııll bbiirr ffaarrkk vvaarrssiizzccee?? KKeennddiinniizzddee nnaassııll bbiirr ddeeğğiişşiimm ggöörrüüyyoorrssuunnuuzz??

Aslında çok fazla bir değişiklik yok. Fakat bilgidağarcığımın zenginleştiğini söyleyebilirim. Çünkü60 yıl gazetecilik yapmış insanların karşısına geçtim.Gazeteci olarak saygı duruşunda durmamak eldedeğil. Mesleki anlamda çok farklı bilgi ve tecrübelerediniyorsun. O anlamda mesleğe bakış açım değiştidiyebilirim. Olayı yaşayanlarından bizzat dinlemek,insana gerçeği öğretiyor. Ben gerçekleri öğrendim.Kişilerden yaşanılmış tarihi öğrenmek gerçek ve net-tir. Kitaplardan okunulan tarihsel süreç ile ba-banızın, dedenizin anlattığı aynı döneme ait süreçasla aynı değildir. Tarih ve kamera her zaman yalansöyler. Bu çok önemli bir laftır.

SSıırraaddaa bbaaşşkkaa ttaarriihhsseell ççaallıışşmmaallaarrıınnıızz oollaaccaakk mmıı?? Evet bir taş kent projemiz var. Bu Meçhul Tutsak-

lar’dan daha geniş bir proje. Yaklaşık 200 kişiyi kap-sayan bir röportaj serisi var. 3 ayrı belgesel ve 3 ayrıkitaptan oluşacak. Büyük ve uzun soluklu olacağınıdüşünüyoruz.

Narin Demirci

Yollara düştük ve sorduk:“Kıbrıs’ın sorunu ne?”

Kıbrıs’ın ‘Meçhul Tutsaklar’ı

Yönetmen Cem Kar, belgeselde farklı bir kurgu tekniği denediklerini söyledi

Cem Kar (ortada) tarih yok olmadan canlı tanıklara ulaşmakgerektiğini söylüyor

Page 9: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Gündem Kasım - Aralık 2012

Ülkelerinde gördükleri baskıdan ve şiddettenkaçan, daha iyi bir gelecek, daha iyi bir yaşamumutları ile göç eden insanların uğrak yerleriarasında Kıbrıs adası da bulunuyor.Kıbrıs, coğra] konumu itibariyle tarih boyuncaülkelerinden kaçan insanların sığınak yeri olarakgörüldü. Günümüzde daha çok yaşadıklarıekonomik sorunlar yüzünden ülkelerinden göçeden yoksul insanlar, AB üyesi olan veekonomik refah açısından daha uygun gördükleriGüney Kıbrıs’a geçmek için KKTC’ye uğruyor-lar. Son zamanlarda Suriye’de yaşanan iç savaş ne-deniyle, savaştan kaçan insanlar da tehlikeli biryolculuğu göze alarak ülkeye gelmeye başladılar.Mülteci Hakları Derneği Başkanı CerenGöynüklü, Kıbrıs adasının coğra] konumu ne-deniyle tarih boyunca mülteci almış bir ülkeolduğunu söyledi. 1917’deki devrimden sonraRusya’dan kaçan ya da Arap ülkelerinden gelenmültecilerin Kıbrıs’a sığındıklarını anlatan CerenGöynüklü, İkinci Dünya Savaşı yıllarında da,Nazi ordularının zulmünden kaçan 2 bine yakınPolonyalı mültecinin 1940 yılında Kıbrıs’a ge-lerek savaş sonuna dek adada barındıklarınıanımsattı.Göynüklü, günümüzde, adanın özellikle OrtaDoğu’daki sorunlu bölgelere ve baskıcı rejimlerin

hâkim olduğu ülkelere yakın olmasından dolayımültecilerin diğer yerlere nispeten daha kolayulaşabildiği bir coğrafya olduğunu kaydetti.

KKaaççaakk ggööççmmeennlleerr mmüülltteeccii oollaarraakk yyaannssııttııllııyyoorr Kıbrıs Türk basınındaki ve kamuoyundaki bilgi

eksikliğinden dolayı mülteciler hakkında yanlışbir imaj çizildiğini, mültecilerle ilgili temel soru-nun insan kaçakçılığı sorunu olduğunun önesürüldüğünü ifade eden Ceren Göynüklü, mülte-cilerin yaşadığı temel sıkıntıların göz ardıedildiğini dile getirdi. Göynüklü, medyanıngenellikle KKTC’ye “yasa dışı” ya da daha doğrubir deyişle “düzensiz” yollardan giren her kişiyimülteci olarak kamuoyuna aktardığını,ekonomik nedenlerle göç eden kişilerle mülteciolabilecek kişileri aynı kefeye koyduğunu belirtti.Göynüklü, hukuki bağlamda mülteci veya göç-menliğin iki ayrı statü olmasına karşın, mülteci-lerle göçmenlerin KKTC’de genellikle aynıkategoriye mensup kişilermiş gibi gösterilmesin-den yakınırken, bu tür göç hareketlerinde hukukistatüleri açısından farklılık gösteren birçok kişi vegrubun korunma aramak ya da diğer sebeplerleaynı anda yola çıkmış olmalarının, hepsinin aynıhukuki kategoriye gireceklerinin bir göstergesi ol-ması gerektiğini vurguladı.Bu kişilerin sığınma başvurularına ilişkin ayrıntılıve uluslararası normlara uygun bir değerlendirmeyapmaksızın, kestirme bir ayrıma gitmeninfevkalade yanıltıcı olabileceğinin altını çizenCeren Göynüklü, aynı zamanda Kuzey Kıbrısotoritelerinin mültecilerle ilgili genel olarakolumlu bir politikası olmamasının, kendilerinibu konu üzerine daha fazla eğilmeye teşvik et-tiğini söyledi.

““MMüülltteecciilleerriinn hhaakkllaarrıı ggöörrmmeezzddeenn ggeelliinniiyyoorr”” Mültecilerin en temel hakkı olan “geri gönde-

rilmeme” hakkına 2009 yılı Nisan ayında gerçek-leşen hükümet değişikliğinden sonra saygıgösterilmeye başlandığının altını çizenGöynüklü, ülke otoritelerinin tanınmama prob-

lemi nedeniyle uluslararası kurumlarla işbirliğinisınırlı olarak yapabilmesi, uluslararası insan hak-ları denetiminin çok sınırlı olması ve Kıbrıs soru-nundan doğan siyasi yapı nedeniyle mültecilerinhaklarının görmezden gelindiğini ifade etti.Mülteci Hakları Derneği Başkanı Göynüklü, Bir-leşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne(BMMYK) sığınma başvurusu yapıp KuzeyKıbrıs’ta ikamet eden kişilerin bir bölümünün,insan kaçakçılarının yardımıyla Kuzey Kıbrıs’a“düzensiz” yollardan geldiklerini söyledi. Göynüklü, bunun yanı sıra, Kuzey Kıbrıs’taüniversite eğitimi görmekte olan, çoğunluğu Fi-listinli kişilerden de sığınma başvurusu yapanlarolduğuna vurgu yaparak, aynı şekilde KuzeyKıbrıs’a resmi yollarla girip BMMYK’ ne sığınmabaşvurusunda bulunan kişilerin de olduğunuifade etti.Ceren Göynüklü, Kuzey Kıbrıs’a çeşitli yollardangiriş yapan sığınmacıların büyük bir kısmının,daha sistemli mülteci politikası olan KıbrısCumhuriyeti kontrolü altındaki güneye geçmekamacıyla Kuzey Kıbrıs’a geldiklerini söyledi.

YYeeşşiill HHaatt rraappoorrllaarrıı Göynüklü, 2007 yılında hazırlanan Yeşil Hat

Raporu’na değinerek, Yeşil Hattı geçerkengözaltına alınan yasadışı göçmenlerin sayısının2002’de 725 iken, 2003’te 3796’ya, 2004’te5287’ye yükseldiğini; 2005’te 5191’e, 2006’da da2778’e düştüğünü ifade etti. Raporun yazıldığı2007 yılında, 2844 yasadışı göçmenin Yeşil Hatüzerinden güneye geçtiğinin rapor edildiğini be-lirtti. Ceren Göynüklü, Avrupa Birliği tarafından 2008yılında hazırlanan Yeşil Hat Raporu’nda ise,5844 yasadışı göçmenin rapor edildiğini; 2010yılında açıklanan ve Mayıs 2009’dan Nisan2010’a kadar olan süreyi kapsayan AB Yeşil HatRaporu’nda, yasadışı göçmen sayısında %54’lükbir azalmayla 2,546 yasadışı göçmenin yaka-landığının rapor edildiğini ifade etti. Kıbrıs Cumhuriyeti kontrolü altındaki bölgelere

“yasa dışı” geçişi önlemek amacıyla Kıbrıslı Türkotoritelerin önlemler aldığını, birçok sığın-macının yasal limanlardan giriş yapmasına izinverilmediğini ve “yasa dışı” giriş yapanlar için desınır dışı etme kararları alındığını anlatan CerenGöynüklü, Mülteci Hakları Derneği olarak, kaçkişinin sınır dışı edildiği konusunda İçişleriBakanlığı’ndan resmi bilgi talep ettiklerini, ancakcevap alamadıklarını söyledi.

KKaaççaakk ggööççmmeennlleerriinn ççooğğuu SSuurriiyyeellii Resmi makamlardan elde edilen bilgiler

çerçevesinde, son 12 yılda ülkeye kaçak yollarlagelen 2 bin 546 mültecinin 1705’inin Suriyeliolduğunu, Irak’tan 376, İran’dan 16, Türkiye’den94, Lübnan’dan 8, Afganistan’dan 15, Pakis-tan’dan 11, Bangladeş’den 11, Filistin’den 27,Senegal’den 2, Gürcistan’dan 57, Litvanya’dan 1,Mısır’dan 8, Ürdün’den 2, Özbekistan’dan 13,Tacikistan’dan 1, Moğolistan’dan 1 mülteciningeldiğini, uyruğu tespit edilemeyen 178 mül-tecinin bulunduğunu ifade etti.Polis Basın Subaylığı’ndan edinilen bilgilere göre,mülteciler adaya yük gemisi, balıkçı teknesi,yolcu gemisi, uçak, sürat teknesi, sandal, ro-rogemisi ve zaman zaman da gemiler içerisindekitırlara saklanarak geliyorlar.

Ahmet İlktaç

Baskı, şiddet ve yoksulluktan kaçılıyor

Kıbrıs adasının iki kesimi arasındaki geçişler 21Nisan 2003’te serbest bırakıldı. İnsanlar o tari-hten sonra güneyden kuzeye ya da kuzeydengüneye çeşitli amaçlarla geçmeye başladı. KıbrıslıTürkler adanın güneyine daha çok gezi, yeme-içme ve özellikle alışveriş amaçlı geçerken ,

Kıbrıslı Rumlar kuzeye daha çok gezi ve kumaramaçlı geliyor. İnsanlara Güney Kıbrıs’a ne sıklıkla ve daha çokne amaçla geçtiklerini sorduk. Onları Güney’decezbeden neydi? Ve alışverişlerini Güney’de yap-malarının KKTC ekonomisine zararı olmazmıydı? İşte aldığımız yanıtlar.

Caney Göray

NNaaddiirr KKooccaabbaaşşooğğlluu ((2211,, ÖÖğğrreennccii))Güney’e iki ayda bir geçerim.

Alışveriş amaçlı geçerim. Benicezbeden güzel ve kaliteli markalarve onların güzel ürünleridir. KKTCekonomisine elbette zararı vardırama o olanakları KKTC'de bula-madığım için Güney’e geçmektenvazgeçmem.

GGöözzddee AAğğaaooğğlluu ((2211,, ÖÖğğrreennccii))Güney’e uygun bulduğum her fır-

satta giderim. Yaklaşık her ay.Alışveriş, gezme ve yemek amaçlıgeçerim. O markalar burada ol-madığı için Güney’den alışveriş ya-parım. KKTC ekonomisine zararıolduğunu biliyorum, fakat buradaki]yatlar el yakıyor ve seçenekler çokkısıtlı.

DDeerrvviişşee AAççııkkyyııllddıızz ((2233,, EEvv HHaannıımmıı))Pek sık giden biri değilim, her 3

ayda giderim diyelim. Eşimle çocukgiyim ve oyuncak alışverişi için, yaniçocuğun ihtiyaçları için gideriz.Fiyat, kalite ve çeşitler bizi cezbeder.Tabii ki KKTC ekonomisine zararıolur. Ama tek maaşla biz de bizeuygun olanı alabiliriz. Yani KKTC’debizim ekonomimizi düşünse, uygun]yatlar yapsa, biz de kendiekonomimize katkıda bulunabiliriz.

BBaayydduurr GGöörraayy ((5511,, MMeemmuurr))Güney’e çok sık olmasa da fırsat

bulduğumda ailem ile geçerim. İlkzamanlar doğduğum yerleri görmekiçin geçtim ama şimdi daha çokçocuklarım istediği için geçerim,alışveriş ve gezme amaçlı. Bizi cezbe-den çok çeşidin, markaların olmasıve çocukların istediği her şeyin oradaolması. Onların ekonomisine katkıdabulunmak KKTC ekonomisi için iyideğil evet ama burada ucuz ürünlereçok yüksek ]yatlar varken, oradamarka ürünlere, uygun ]yatlar var.

Kıbrıslı Türkler alışverişlerini Güney’de yapıyor

Adanın iki kesimi arasındaki geçişler 2003 yılında serbest bırakıldı

KKTC’ye kaçak yollardan giren mülteciler arasındaSuriyeliler başı çekiyor

Resmi verilere göre son 12 yılda 2 bin 546 mülteci kaçak yollarla ülkeye girdi

Page 10: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Kasım - Aralık 2012 Gündem

Tutum, Yatırım ve Türk MallarıHaftası dolayısıyla Kıbrıslı yerliüretici Arsal Gıda’nın sahibi, YüksekZiraat Mühendisi Hüseyin Arsal,Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişimFakültesi’nde öğrencilerle bir arayageldi. “Gelenek ve Lezzetin Buluş-

ması” adını taşıyan konferanstaArsal, Kıbrıs’ta yerel üretiminkalitesinin ve tanıtımının öne-minedikkat çekti ve tatmadan bu farkınbilinmeyeceğini söyleyerek konfer-ansa katılanlara Kıbrıs’ın meşhurkabak ve patlıcan macunlarındanikram etti. Arsal Gıda olarak yerel üretimdeönem verdikleri noktaları açıklayanHüseyin Arsal, yerel üretimdekalitenin olmazsa olmazının sağlıkolduğunu söyledi. Arsal, “BizKıbrıs’ın yerel üreticisi olarakkaliteyi oldukça önemsiyoruz.Çünkü küçük bir toplumuz. Ürün-lerimizi diğerlerinden ayıracak tekşey kalite olmalıdır. Aksi haldebirçok ]rma ve ürün zaten var.Diğer bir sebep ise sağlık. Küçük birülke olmamız sebebiyle ürettiğimizürünleri yine bizim çocuklarımız,akrabalarımız yiyecek. İnsan kendisağlığıyla oynar mı? Bu yüzden biziayıran özelliğimiz kalitemiz ve lezze-timiz” diye konuştu. Kuveyt ve Dubai’de Kıbrıs’ınmeşhur hellim peynirinde GüneyKıbrıs’tan önde olduklarını ifadeeden Arsal, “Kıbrıs’ta 1974 yılından

sonra hızla hellim peyniri imalatınagirildi. Hellim alanında Kuveyt veDubai için Rumlardan öndeyiz.Çünkü Rumların işçilikleridolayısıyla da ]yatları oldukça yük-sek. Kuzey Kıbrıs olarak hellimdebizim geldiğimiz nokra çok iyi.Ayrıca hellimi bu kadar önemse-memizin bir diğer sebebi de başkaihracatlara kapı açar umudu. Birey-sel beklentiden ziyade toplumsalbeklenti içerisindeyiz” dedi.

YYeerrllii üürrüünn iikkrraammııYerel üretimin tüketilmesine yöne-

lik olarak politikacılara ve ülke yö-neticilerine de büyük görevlerdüştüğünü söyleyen Arsal, “Ülkeyiyöneten mihenk taşları niteliğindekiinsanlara bu konuda ciddi vazifelerdüşüyor. Onlar teşvik ettiği süreceyerel üretimin tüketimi artacaktır.Yetiştirdiğimiz ürünlerin bir şekildetanıtılması lazımdır” şeklindekonuştu. Ayrıca Kıbrıs’ta okuyanüniversite öğrencilerine çağ-rıda bu-lunan Kıbrıslı üretici, ülkelerinegiderken ailelerine ve tanıdıklarınaithal ürünlerden ziyade Kıbrıs’ınyerli ürünlerinden götürmeleri istedi

ve, “Yerli ürünlerin tanıtımı içinikram son derece önemlidir. Bizlerevimize gelenlere yerli ürünlerimiz-den sunarız. Buna ek olarakKıbrıs’ta okuyan öğrencilerimizülkelerine giderken hediye olarakburanın yerli ürünlerindengötürseler ne güzel olur. Hemaileleri buranın farklı lezzetini tat-mış olurlar, hem de öğrencilerimizoku-dukları ülkenin ekonomisinekatkıda bulunmuş olurlar” dedi.Konferans sonunda İletişim Fakül-tesi Dekanı Prof. Dr. Süleymanİrvan, Hüseyin Arsal’a teşekkürplaketini takdim etti.

Narin Demirci

Halkla İlişkiler ve ReklamcılıkBölümü Başkan Yardımcısı Yrd. Doç.Dr. Anıl Kemal Kaya ile öğretimgörevlisi Umut Ayman’ın danışman-lığında Halkla İlişkiler ve Reklamcılıkson sınıf öğrencileri Hatice Özcan vePınar Karahan sosyal sorumluluk pro-jesi dâhilinde anlamlı bir organiza-syon yaptı. Lösemi hastalığınayakalanan ve şu anda HacettepeÜniversitesi Hastanesi’ne nakledilen 5

yaşındaki Ömür Mamuk yararınayardım toplama amaçlı bir etkinlikdüzenlendi.

Gazimağusa Belediyesi’nden aldık-ları izinle Perşembe Pazarı’nda stantkuran öğrenciler, Arsal Gıda’nınbağışladığı çeşitli ürünleri satarak gelirelde ettiler. Öğrenciler elde ettiklerigeliri ise, tedavi masra^arında kul-lanılması için söz konusu hastayabağışladılar.

LLöösseemmii hhaassttaassıı ççooccuukk iiççiinn bbaağğıışş ttooppllaannddıı

Kıbrıs’ta yerli üretim kaliteli olmak zorunda

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişimFakültesi’nde farklı kültürlerden gelen öğrencilerarasındaki iletişim sorunları tartışıldı. İletişimFakültesi öğrenci uygulama gazetesi Gündem ileüniversitede yeni kurulan Türkçe KonuşanÇokkültürlü Kulüp’ün ortaklaşa düzenledikleri,“Aramızda duvarlar mı var?” isimli panelde,DAÜ’de okuyan Kıbrıslı, Türkiyeli ve yabancıöğrenciler, kampüsteki kültürlerarası iletişimsorunlarını konuştular.İletişim Fakültesi Yeşil Salon’da gerçekleşen vemoderatörlüğünü Türkçe Konuşan ÇokkültürlüKulüp’ün danışman hocası Kenan Başaran ileGündem gazetesi yayın yönetmeni Ayça DemetAtay’ın yaptığı panelde, Sholeh Zahraie, ElifCan, Ebubekir Saleh, Seliz Bağcılar ve PlodiMizhgona birer konuşma yaptılar. Panelde ya-bancı öğrenciler Türkçe, Kıbrıslı ve Türkiyeliöğrenciler ise İngilizce olarak konuştular. Panelin açılış konuşmasını yapan Ayça DemetAtay, DAÜ’nün 75 farklı ülkeden öğrencinin bu-lunduğu çokkültürlü bir üniversite olduğunusöyleyerek, “Aynı sını^arı, aynı sıraları, aynı kan-tinleri ve yurtları paylaşıyoruz ama acaba nekadar kaynaşıyoruz? Yoksa birbirimize teğet migeçiyoruz? Bugün burada farklı kültürlerdenarkadaşlarla yaşadığımız deneyimlerimizi pay-laşalım, aramızdaki engelleri kaldırmak için biradım atalım istiyoruz” dedi. Türkçe Konuşan Çokkültürlü Kulüp olarakamaçlarının Türkçe eğitim gören öğrencilerle ya-bancı öğrencileri kaynaştırmak olduğunusöyleyen Kenan Başaran ise, “Bugün artık küreselbir köyde yaşıyoruz. Dünya küçüldü. Sadecekişilerarası iletişimi değil, kültürlerarası iletişimide geliştirmeye ihtiyacımız var” diye konuştu.

““TTüürrkkççee ööğğrreennddiikktteenn ssoonnrraa KKııbbrrııss ffaarrkkllıı bbiirr yyeerrhhaalliinnee ggeellddii””

Panelde ilk konuşmayı, annesi Suudi Arabis-tanlı, babası Nijeryalı olan Ebubekir Saleh yaptı.Türkçe Konuşan Çokkültürlü Kulüp’ün başkanıda olan Saleh, akıcı bir Türkçeyle yaptığı konuş-masında, Kıbrıs’a ilk geldiği zamanlardaTürkçe’yi bilmediği için kendisini dışlanmış his-settiğini, bunu aşmak için kendi başına Türkçeöğrendiğini anlattı. Saleh, “Buradaki Türkiyeliöğrenciler ve Kıbrıslı öğrenciler daha çok Türkçe

konuşuyorlar. Ondan dolayı biraz kendimidışlanmış gibi hissettim. Başta kaynaşmam çokzordu. O yüzden, en iyisi, gayret edip, Türkçeöğrenmem bir çözüm olacak diye düşündüm”diye konuştu. Küçük bir defter alıp kelimeleriyazmakla işe başladığını anlatan Saleh, Türkdizilerini izleyerek dilini geliştirdiğini söyledi.Türkçe öğrenme çabasında arkadaşlarından dabüyük destek gördüğünü söyleyen Saleh, “Diğeryabancı öğrenciler de Türkçe öğrensinler diye çokgayret ediyorum. Çünkü Türkçe öğrendiktensonra Kıbrıs farklı bir yer haline geldi. Türkçeöğrenmeden önce sanki bir duvar vardı” dedi.

““BBuunnllaarrıınn hheeppssii öönnyyaarrggıı””Saleh’ten sonra söz alan Kıbrıslı öğrenci Seliz

Bağcılar da İngilizce yaptığı konuşmasında,Kıbrıslı arkadaşlarının önyargılarından söz etti.Kıbrıslı arkadaşlarına yabancı öğrencilerhakkında ne düşündüklerini sorduğunu söyleyenBağcılar, “İranlı öğrencilerin aşırı makyaj yaptık-larını, Nijeryalıların İngilizce aksanını anlamaktagüçlük çektiklerini, Azerbaycanlıların ise nedenterlikle dolaştıklarını anlamadıklarını söylediler.Bunların hepsi önyargı” diye konuştu. İranlı öğrenci Sholeh Zahraei, Türkçe yaptığıkonuşmasında, “ Ben İran’da doğdum, Al-manya’da büyüdüm, sonra Hollanda’ya taşındım,

ondan sonra Kıbrıs’a geldim. McDon-alds olmayan bir yer arıyordum ve bu-rayı buldum. Ve burada kendimievimde gibi hissettim. Burada huzurbuldum. İran’a yakın bir yerde gibihissettim. Burası İran’ın küçük birşehrine benziyor” diye konuştu.Kaleiçi’nde bir eski kilisede ]lm gös-terimleri düzenlendiğini söyleyenZahraei, “Burası bakir bir yer. Buaslında değerli bir şey. Burada kendimizin başlatacağı, yarata-cağı çok şeyler var” diye konuştu. Dilmeselesinin kültürlerarası iletişiminönünde bir engel olduğunu söyleyenZahraei, “Türkçe bilmiyorsan KK-TC’deki birçok etkinlikten haberin ol-muyor. Bu da ciddi bir sıkıntı doğuruyor. Kıbrıs,Türkçe’yi bildiğinizde başka bir yerdir,bilmediğinizdeyse bambaşka bir yer” dedi.

““OOkkuullddaa kküüllttüürrlleerraarraassıı iilleettiişşiimm ddeerrsslleerrii oollmmaallıı””Sholey Zahraei’nin ardından söz alan Elif Can

ise, Almanya’da doğup büyüdüğünü, ardındanAvustralya’ya oradan da Kıbrıs’a geldiğini söyledi.Başlangıçta okulda İngilizce konuştuğunu anla-tan Can, “Daha sonra fark ettim ki, Türkçe bil-

meniz ve konuşmanız gerekiyor” dedi. Kültürler-arası iletişimde esas sorunun dil meselesi değil,kültürel farklılıklar olduğunu söyleyen Can,okulda yeni gelen öğrenciler için İngilizce dilderslerinin yanı sıra kültürlerarası iletişim ders-lerinin de verilmesi gerektiğini ifade etti.

““KKüüllttüürr şşookkuu yyaaşşaaddıımm””Kültürlerarası iletişim panelinin son konuş-

macısı ise, Tacikistanlı Plodi Mizhgona idi.DAÜ’ye 2008 yılında geldiğini anlatan Mizhg-ona, Türkçe bilmediği dönemde en fazla alışver-işlerde sıkıntı yaşadığını söyledi. Başlangıçtabirçok kelimeyi karıştırdığını ve komik durumadüştüğünü anlatan Mizhgona, “Biz Tacikistan’daFarsça konuşuruz. Farsça Türkçe’ye yakın bir dil.O yüzden öğrenmekte zorluk yaşamadım” dedi.Dil meselesinin Kıbrıs’ta yaşamı zorlaştırdığınıanlatan Mizghona, “Arkadaşlar bir şey söyledilerki bu çok doğru. Burada Türkçe bilmezsen çokzor oluyor. Benim için de öyle oldu. Türkler İn-gilizce konuşuyorlar ama çok da iyi konuşmuyor-lar” diye konuştu. Kıbrıs’a ilk geldiğindearkadaşlarının birbirlerini öpmelerini yadır-gadığını anlatan Mizghona, “Bizde arkadaşlar,erkek erkeği ya da erkek kızı öpmez. Tacikistan’daöyle yaparsan bu başka bir şey demek. Buradaşok oldum. Herkes herkesi öpüyor. Ondan sonraarkadaşlar dedi ki normaldir, bir şey yok. Şimdibiz de yapıyoruz. Alıştık” diye konuştu.Mizhghona, konuşmasını DAÜ’ye teşekkür ed-erek bitirdi.

Aramızda duvarlar mı var?

Prof.Dr.Süleyman İrvan, Hüseyin Arsal’a (sağda) konuşmasının sonunda bir plaket verdi

Gündem gazetesi ve Türkçe Konuşan Çok Kültürlü Kulüp’ün organize ettiği panelde, farklı kültürlerden öğrenciler aralarındakiiletişim engellerini tartıştı

Ebubekir Saleh (sağda), ilk zamanlarda Türkçe bilmediği için kendisini dışlanmış hissettiğini anlattı

Gündem Haber

Page 11: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Gündem Kasım - Aralık 2012

Kuzey Kıbrıs’ta yaşayıp, bu ülkenin vatandaşıolan birçok kimsenin hiç gitmediği, hatta vehatta yerini dahi bilmediği bir köy olanPile’nin en önemli özelliği, Kıbrıslı Türk veRumların senelerdir birlikte kardeşçe yaşam-larını sürdürdükleri bir yer olmasıdır. İtiraf etmek gerekirse ben de Pile’ye ilk kezgidiyordum. Pile’ye en yakın Kıbrıs Türk köyüolan Beyarmudu’na defalarca gitmiştim, amaaralarında sadece 10 dakikalık bir mesafe olanPile’ye gitmek hiç aklıma gelmemişti. Gün-dem editörü Ayça Atay’a, Eczacılık Fakültesiöğrenciyim ama gazeteye ben de katkı yapmakistiyorum deyince, Pile’ye gitmemi ve izlenim-lerini yazmamı önerdi. Birleşmiş Milletler kontolündeki ara bölgedeyer alan Pile’ye geçiş, sınır kapısından kimlikkontrolü yapılarak sağlanıyor. Sınır kapısınıgeçtikten sonra tüm yeşilliğiyle kucaklıyor in-sanı Pile. Manzarasıyla insanı büyüleyen biryer; dağların arasında yeşile boyanmış tarlalar,ufukta gözüken masmavi deniz ve denizle bir-leşen gökyüzü... Sadece bu manzarayı göre-bilmek için bile Pile’ye gidilebilir.

BBüüttüünn ttaabbeellaallaarr üüçç ddiillddeeKöyün girişinde, köyün ismi olan Pile

tabelasının üç dilde yazıldığı hemen gözeçarpıyor: Türkçe, İngilizce ve Rumca. Sadecebu da değil. Tra]k levhaları, cadde ve sokaktabelaları, market gibi yerlerin isimlerinin deüç dilde yazıldığını görüyorum. Gündelik ha-yatta da üç dilin kullanılması, köy halkınıngündelik yaşamını kolaylaştırmasına yardımcıoluyor. Pile’nin Türk muhtarı Necdet Ermetal’den,Pileli Türklerin Türk muhtarlığına, PileliRumların ise Rum muhtarlığına bağlıolduğunu öğreniyorum. 850 kadarı Rum, 500kadarı da Türk olmak üzere, yaklaşık 1350kişinin yaşadığı köyde her iki toplumun kendiokulları, kahvehaneleri ve ibadethaneleri var.En çok dikkatimi çekense, Pileli Türklerin git-tiği okulun bahçesinde Atatürk büstü veüstünde “Ne mutlu Türküm diyene” yazısıoluyor.

ÇÇaann sseessii ddee vvaarr,, eezzaann sseessii ddeeSakın şaşırmayın, Pile’de çan sesi de duya-

bilirsiniz ezan sesi de. Köyde Kıbrıslı Türklerincamisi, Kıbrıslı Rumların da kilisesi var. Köyhalkı, diledikleri gibi, özgürce ibadetlerini ya-pabiliyor, kimse kimsesinin inancınakarışmıyor. Konuştuğum kişiler, Kıbrıslı

Türklerin camiye daha çok Ramazan ayındagittiklerini söylüyorlar. Rumların orta yaş veüzeri olan kesimi Pazar günleri düzenli olarakkiliseye gidiyormuş, ancak Rum gençleriarasında kiliseye gidenler çok azmış. Köy meydanında bir tarafta Türk kahvehanesi,diğer tarafta Rum kahvehanesi bulunuyor.Türk kahvehanesinde oturan Pileli Türklerinyanlarına gidip sohbet ediyorum. BanaPile’deki birçok Türk köylünün çat pat da olsaRumca konuştuğunu; Rumların bir kısmınında Türkçe bildiğini anlatıyorlar. Bir Türk’ünrahatça Rum kahvehanesine, bir Rum’un daTürk kahvehanesine gidebildiğini öğreniyo-rum. Hatta pek yaygın olmasa da birbirlerinindüğünlerine de gidiyorlarmış. Dili ve dini farklı olan bu iki halk senelercebirlikte aynı köyde yaşamış, aynı suyu içmiş,aynı aşı yemiş. Müzikleri, dansları, yemekleri,kültürleri birbirine benzeyen bu iki toplumunbirbiriyle komşu olarak aynı köyde birlikteyaşıyor oluşu, Kıbrıs’tabarış umudunun enönemli göstergesi.Pile sokak-larındadolaşırken,saklambaçoynayan Türkçocuğuna daRumçocuğuna darastlamakmümkün.

EElleekkttrriikk ppaarraassıı ööddeemmiiyyoorrllaarrPile halkından elektrik parası ödemediklerini

öğreniyorum. Bunun nedenini tam olarakonlar da bilmiyor, ama bu durumdan mem-nun olduklarını gülerek anlatıyorlar. İhtiyaçolduğunda, adanın güneyinde yer alan KıbrısRum tarafından gelen itfaiye ve ambulansınkısa sürede köye ulaştığını söylüyor Pile’ninTürk muhtarı Necdet Ermetal. Bu hizmetler,Pile’deki Kıbrıs Rum muhtarlığı aracılığıylasağlanıyormuş. Pile’nin beni en çok etkileyen yönü, çevretemizliği oluyor. İnsan ister istemez imreniyorbu köydeki temizliğe. Hele ki Lefkoşa’dakiçevre kirliliğini gördükten sonra, Pile bana birAvrupa şehrindeymişim duygusu veriyor.Çevre temizliğinin büyük bir kısmı Rumlartarafından yapılıyor. Beyarmudu Belediyesi dePile’deki Türk muhtarlığına destek oluyor.

Pileli bir Türk’e, Pile’den Kıbrıs’ın kuzeyinetaşınmayı düşünüp düşünmediğini soruyo-

rum. “Evimizdir, yerimizdir,köyümüzdür. Biz burada doğduk,

burada büyüdük, anamız,babamız, nenemiz, dedemiz hepbu yerde yaşadı. Sonuçta burasıbizim toprağımız, kök söktürüpbaşka yere gitmek zor” diyor.Ufak tefek sorunlar olsa da

Kıbrıslı Rumlarla ilişkilerin deher gün daha iyiye gittiğini an-

latıyorlar.

KKööyyee İİnnggiilliizz üünniivveerrssiitteessiiPile’de yeni açılan üniversitenin ilk yılda 200

öğrencisinin olduğunu ve daha da büyümeyiamaçladığını öğreniyorum. İngiltere’de bulu-nan Lancashire Üniversitesi’nin Kıbrıs ayağıolan kampüste, dört fakülte bulunuyor. PileliTürkler, Rumların üniversiteye bir Türkçalışan da aldıklarını söylüyorlar.

GGeeççmmiişştteenn bbiirr aannııTürk kahvehanesinde oturan Pileli bir

Türk’ün anlattığı, 1974’te yaşanmış birhikâyeyi paylaşmak istiyorum. Köye yabancıbir Yunan komutanı gelmiş ve bütün köylüleritoplayıp, Pileli Türklerin silahlarını teslim et-melerini, eğer tes-lim ederlerse cangüvenliklerininsağlanacağınısöylemiş. PileliTürkler kendi

aralarında tartışırlarken, Yunan komutanı emirvermiş: “Toplayın bütün Pileli Türkleri.Götürün aşağı kamışa. Hepsini öldürün”.Amaçları katliam yapmakmış . Orada bulunanPileli bir Rum komutan, geçmiş PileliTürklerin yanına ve “Eğer bunları vuracak-sanız önce beni vuracaksınız” demiş. Yunankomutan, bunu söyleyen Rum komutanınboynundaki haçı söküp almış ve demiş ki “SenTürksün.” Sonuçta, bu Rum komutan, PileliTürklerin katliamdan kurtulmalarını sağlamış.Panayotis isimli bu Rum komutanın bugünhâlâ yaşadığını söylüyorlar.

Derman Paça

Birlikte yaşamak mümkün: Pile

İki halkın barış içinde bir arada yaşadıkları köyde Panayotis isminde bir Rum komutan, 1974 yılında kendi canını tehlikeye atarak, Türk köylülerin öldürülmelerini engellemiş

Birleşmiş Milletler kontrolündeki köye geçişler sınır kapısından kimlik kontrolü yapılarak sağlanıyor

SSeevvggüüll UUlluuddaağğ ddaa bbeennzzeerr bbiirr hhiikkââyyee dduuyymmuuşş

Gündem gazetesi olarak, Kıbrıs’ta kayıplarve katliamlar konusundaki en önemliuzman gazeteci olan Sevgül Uludağ’a buhikâyeyi aktarıyoruz ve böyle bir olayıduyup duymadığını soruyoruz. Uludağ,benzer bir hikâyeyi kendisinin de duy-duğunu; köyün, Panayotis isimli KıbrıslıRum komutanının Kıbrıslı Türkleri EOKA-B’cilerin katliamından kurtardığını işittiğiniaktarıyor. Panayotis’in bugün Larnaka’dayaşadığını öğrendiğini ve kendisiyle görüş-meye çalıştığını da ekliyor.

Pile'nin Türk muhtarı Necdet Ermetal

Fotoğraf: Cemaliye Canatan

Page 12: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi(KSÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi öğretimgörevlisi ve çağdaş minyatür sanatçısıAhmet Akkurt, Kıbrıs’ın ilk çağdaş min-yatür resmini yapmaya hazırlanıyor. Miny-atür dalında birçok eseri bulunan veuluslararası yarışmalarda derecelere imzaatan Akkurt, yeni projesiyle Türkiye’ninsınır ülkelerini minyatürle resmetmeyiamaçlıyor. Yakın ülkelerden yola çıkarak,minyatürün sınırlarını genişletmeyi düşü-nen sanatçı, projesinde ülkelerin tarihi olayve yapılarına yer vererek, öne çıkmışhikayelerini konu edinecek. Çağdaş minyatür sanatının kapılarınıbütün dünyaya açmak için çalışmalaryürüten Ahmet Akkurt, projesineKıbrıs’tan başlayacağını söylüyor.“Kıbrıs’ın yeri gerçekten ayrı” diyenAkkurt, çalışmasının Kıbrıs ile ilgili yapıla-

cak ilk çağdaş minyatür çalışması olacağınıifade ediyor. Akkurt’a göre, Kıbrıs’ın dahaönce hiç minyatür resminin bulunmaması,Kıbrıs’ı, minyatürünü yapacağı diğer ülke-lerden farklı kılıyor. Ahmet Akkurt, minyatürün Türk resimsanatının temel taşını oluşturduğunudüşünüyor. “Minyatürsüz sanki bir şeylerhep eksik gibi gelir bana” diyor. Sanatıntemeline minyatürü oturtan sanatçı, busanat dalındaki eserlerin en fazla Osmanlıdöneminde yapıldığının altını çiziyor. Odönemde Türkiye’nin hemen hemen herbölgesinde olayların minyatürleresmedildiğini; fakat Cumhuriyet döne-minde minyatürün terk edildiğinisöylüyor.

““HHeepp bbiirr yyeerrlleerrddee eekkssiikklliikk vvaarrddıı””Zaman içerisinde sanatçı ve araştırma-

cıların kaybolan minyatür sanatını yeniden

canlandırmak adına girişimde bulunduk-larını ve el yazması kitapların içerisindesaklı kalan minyatür resimleri gün ışığınaçıkardıklarını ifade eden Akkurt, minyatürile tanışana kadar hayatında hep bir şey-lerin eksikliğini hissettiğini dile getiriyor.Sanat eğitimine başladığı sıralarda, yağlıboya, kurşunkalem ve diğer tekniklerdeyaptığı resimlerden tatmin olmadığını an-latan Akkurt, “Hep bir yerlerde eksiklikvardı. Ta ki minyatür sanatıyla tanışanakadar. Minyatür sanatını uygulamadan,mantığını gördüğümde, teorisiniöğrendiğimde hayran kaldım. Harikateknikleri vardır. O an minyatürü en iyişekilde öğrenip eserlerimi bu alanda oluş-turmaya karar verdim” diyor.

MMiinnyyaattüürr ggeennlleerriinnddee ggiizzllii Dersini aldığı andan itibaren minyatüre

karşı ilgisinin oluştuğunu ve kendisiniminyatürün büyüsüne kaptırdığınısöyleyen Akkurt, minyatür sanatının tarifedemeyeceği bir şekilde kendisini içinealdığını anlatıyor. “Neden bu kadar bağ-landım diye düşündüm ve şu kararavardım” diyen Akkurt minyatür sanatınınüzerindeki etkisini şöyle anlatıyor: “Min-yatür sanatının teknik yapılışı benim gen-lerimde gizliydi. Öğrendiğimde o genlerimortaya çıktı ve bütünüyle beni, gıyabındaTürk İslam alemini en güzel anlatan resimsanatı olduğunu fark ettim. Minyatürresim sanatçısı Özcan Özcan ustanındediği gibi minyatür resim sanatı gerçekolamayacak kadar büyülü, hayal olamaya-cak kadar da gerçek bir sanat dalıdır”

MMiinnyyaattüürrüünn rreessiimmddeenn ffaarrkkııAkkurt, uzmanı olduğu minyatürün

resimden farkını ise şöyle anlatıyor:“Minyatür resmini diğer resimlerdenayıran özellikler, sadece kitap sayfalarınayapılması ve küçük olması değildir. Yapılanresimlerde göze sınır yoktur. Sanatçıgörmek istediği yeri görür ve onu en inceayrıntısına kadar gerçekçi işler. Aynı andabirçok konuyu, olayı istediği gibi anlatır.Kompozisyonları doğal gördüğümüz gibioluşmaz. Konunun ehemmiyetine göreönem kazanır ve büyük çizilir. Konularönde veya arkada çizilmez. Adeta üst üsteisti^enmiş gibi çizilir. Perspekti], öndekilerbüyük, arkadakiler küçük şekilde çizilmez.Aksine öndeki ]gürler küçük, arkadaki]gürler büyük çizilerek, öndeki ve arkadakikonuların anlaşılması sağlanır. Yapılan]gürlerin etrafına kontür çekilir ve resimkendi içerisinde çerçevelere alınır. Geneldeguaj boya ve sulu boya ile yapılır. Kendinehas araç gereçler kullanılır. Ayrıca doğadakibütün objeler, yerine göre soyutlanmış vezaman içerisinde belli kalıplara girerekminyatür resim ]gürlerini oluşturarakminyatür resim tekniğini yaratmışlardır.”

Narin Demirci

Aziz Tavil'in eserlerinin sergilendiği“Çatala Güzelleme” adlı heykel sergisi,DAÜ Sanat ve Tasarım Merkezi SergiPlatformu'nda sergilendi. Bir sunum vedüzenleme (enstalasyon) şeklinde izleyi-ciyle buluşan sergide, 100 adet ahşap-yontu çatal yer alıyor.Doğu Akdeniz Üniversitesi Sanat ve

Tasarım Merkezi tarafından verilen bil-gilerde, sergi için, “Aziz Tavil küçükheykel sergisi, sanat ve tasarım arasındakiestetik bağın işlevden bağımsız özerk birdile sahip olabileceğine vurgu yapar nite-liktedir” denildi.Serginin açılışında sorularımı yanıtlayanAziz Tavil, kendisini “İstanbul'da doğmuş,ataları Girit'e kadar giden, sanat okumuş,

ağaçları çok seven, ağaç tırmanıcı, doğasporlarını seven, ağaç yontan, demirdöven bir adam” olarak niteledi.

““ÇÇaattaall bbaahhaannee””Tavil, sergide neden konu olarak çatal-

ları kullanmayı seçtiğini sorduğumuz-daysa, “Burada çatal bahane aslında.Burada yapmış olduğum, ağacınolanakları çerçevesinde ağaçla yapılabile-cek bir takım form denemeleridir. Bu-radaki her bir çatalı bir heykel olarakdüşünebiliriz. Tabii burada, çatal gibiişlevsel bir şeye de göndermesi de var bun-ların. Bunları her biri yemek çatalı olarakda kullanılabilecek heykel objesi olarakdüşünelim. O yüzden, serginin adını da‘Çatala Güzelleme’ koyduk” yanıtınıverdi.Aziz Tavil çok yönlü bir sanatçı. Tavil, birsonraki sergisinin kaligra] alanında ola-cağını söyledi. “Yolunu şaşırmış yazılar”adlı bir kaligra] sergisi hazırlıyor. Tavil,yeni sergisinin, tek baskı şeklinde ve yağlıboya eserlerden oluşan, soyut kaligra]kçalışmaları içereceğini söyledi.

Kaan Töngelci

Çatala güzelleme yazıldı

Kasım - Aralık 2012 Gündem

Gerçek olamayacak kadar büyülü, hayalolamayacak kadar gerçek

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ahmet Akkurt, yeni projesinde Türkiye’ye komşu ülkelerin tarihsel olaylarını minyatür ile resmetmeyi amaçlıyor

Ahmet Akkurt, Kıbrıs’ın ilk çağdaş Türk minyatürünü yapmaya hazırlanıyor

Aziz Tavil, kendisini ‘ağaç yontan, demir döven bir adam’olarak niteliyorAziz Tavil’in Çatala Güzelleme sergisinde yüz adet ahşap yontu çatal sergilendi

Page 13: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Ressam Filiz Ankaç, Doğu Akdeniz ÜniversitesiSanat ve Tasarım Merkezi’nde “Yüzlerdeki ÖtekiBen” isimli 3. kişisel resim sergisini açtı. GörselSanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümü bi-nasında 7 Aralık’ta gerçekleşen sergi açılışınaRektör Prof. Dr. Abdullah Öztoprak, İletişimFakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan ileçok sayıda öğretim üyesi ve sanatsever katıldı. Davetlilere ve katılımcılara sergi hakkında bilgiveren sanatçı Filiz Ankaç, 2009 yılından beri busergiyi kurguladığını ve üzerinde çalıştığını ifadeetti. Resimlerinde şiddetin konu edildiğinin özel-likle altını çizen sanatçı, çevresinde ve haber bül-tenlerinde yer alan şiddetten oldukçaetkilendiğini, sırf bu yüzden şiddetin resimkarşılığını araştırdığını söyledi. Bu araştırmalarıneticesinde kendisinde de şiddete meyillilikkeşfettiğini belirten Ankaç, “Siz de kendi büny-enizdeki şiddeti keşfedin. İyi yanımız kadar kötüyanımız da var” dedi. Ayrıca herkesi şiddete karşıuyanık olmaya çağıran sanatçı, “Bunu bilen yö-neticiler bu yönümüzü çok iyi kullanıyor” şek-linde konuştu. “Yüzlerdeki Öteki Ben” isimli resim sergisiningörünmeyen tara^arını gazetemizle paylaşanAnkaç, öteki yüzlerde neler gördüğünü, sanatıylavermek istediği mesajları ve Filiz Ankaç olarak

sanatçı kimliğinin farklı yönlerini anlattı.

SSeerrggiinniizziinn aaddıı ““YYüüzzlleerrddeekkii ÖÖtteekkii BBeenn..”” SSiizzee ggöörreeyyüüzzlleerriinn öötteessiinnddee nnee vvaarr?? ‘‘ÖÖtteekkii yyüüzz’’ddee nnee ggöörrüü--yyoorrssuunnuuzz??

Nasıl ki insanın iç dünyası tek yönlü değilsetabii ki yüzlerde de bunların mimiklere yansıyanhalleri vardır. İyi ve kötü tara^arımız mevcut.Her yönümüzle bir bütünüz. Önceki resimlerimdaha çok jestüel idi. Yani eylemin yüze yansıyanhalleriydi. Bu sergide ise jestlerden ziyade mimik-leri işledim. Portreyi konu aldığımda ve özellikleşiddet konusuyla bağdaştırdığımda mimikler deişin içine girdi. Kısacası mimiklerle anlatılan arkaplandaki duygulardır.

EEsseerrlleerriinniizzddee HHzz.. İİssaa,, HHzz.. MMeerryyeemm vvee kkııyyaammeettggiibbii uunnssuurrllaarr aağğıırr bbaassmmaakkttaa.. BBuu kkoonnuullaarrıı eellee aall--mmaakkttaakkii aammaaccıınnıızz nneeddiirr??

Aslında hepsi şiddet konusundan yola çıkıncaortaya çıktı. Şiddet üzerinde bir süre düşünmeyebaşlamıştım. Etrafımda gelişen, yoğunlaşan şid-det olayları bünyemde ters tepmeye başladı. Neoluyor? Nereye gidiyoruz? Nedir bu olan biten?Bunların arkasında yatan şey nedir? Şiddet nedenbu kadar yoğun? Şiddetin bizdeki karşılığı nedir?gibi sorgular başladı bende. Bunu araştırdığımdamimiğin, psikoloji, sosyoloji, felsefe ve sanat tari-hindeki karşılığına baktım. Sanat tarihinde daha

çok Hristiyan sanatına rastladım. Hristiyansanatı, kendini görsel olarak ifade edebilen birsanattır. Çünkü Müslümanlıkta tasvir günahsayılmaktadır. Dolayısıyla resim karşılığınıgöremiyoruz. Bu yüzden özellikle de İsa’ya uygu-lanan şiddet çok çarpıcı bir şekilde Hristiyansanatında kendini gösteriyor. Bu durumlarlakarşılaşınca doğal olarak resmime de yansıttımolayları. Hem görsel olarak etkilendim, hem deinsanların yol göstericilerine olan şiddetiniişledim. Birçok kötü niyetli kişinin arkasındankörcesine gideriz, onları başımızın tacı ederizama bize yol gösterenleri şiddete tabi tutabili-yoruz. Aslına bakılırsa bu sanatın ve sanatçınında başına gelen bir şey. Çünkü bir yönüylesanatçı da halka yol göstermeye çalışan, kendibünyesindekini aktarırken birazcık da işareteden, yol gösteren kişiliktir.

YYaappttıığğıınnıızz ssaannaattıı ssiizz hhaannggii kkaatteeggoorriiyyee kkooyyuuyyoorr--ssuunnuuzz?? SSaannaattıınnıızzıı nnaassııll ttaannıımmllııyyoorrssuunnuuzz??Bunu anlatabilmem için sanat geçmişimden yolaçıkmalıyım. Akademi mezunu olduğum içindaha çok gelenekçi bir atölyede yetiştim. Budurum geçmişimde resimlerime de yansıdı el-bette. Desenci yani gördüğünü etüt edebilen birtarafım var. Fakat akademiden mezun olduktansonra da bu bana yetmedi. Yenilik arayışınagirdim. Soyut resme de yöneldim. Bu sırada ge-lenekçi tavrın dışında, daha çok boya sıçratma,boyayı geri alma, kazıma, yırtma, yakma gibieylemlere yönelik birtakım arayışa girdim. Bu-radan da beni besleyen şeyler oldu. Aslında busergi her ikisinin de buluşma noktasıdır. Yanihem gelenekçi tavrımın hem de soyut sanatgeçmişimin buluşması vardır. Yüzeylere uygulan-mış eski kazımalar, yırtmalar jestüel şiddeti an-latır. Ama bunun karşısında gelenekçi tavrımolan desenler ve portreler de göze çarpar ki, busergi her ikisinin de harmanlanmış şekli diyebili-riz.

OOssccaarr WWiillddee’’ıınn ““DDuuyygguullaarrllaa yyaappııllmmıışş hheerr ppoorrttrreessaannaattççıınnıınn kkeennddii ppoorrttrreessiiddiirr,, ppoozz vveerreenniinn ddeeğğiill..RReennkkllii ttuuvvaalliinn üüzzeerriinnddee bbeelliirreenn,, ppoorrttrreessii yyaappııllaann

ddeeğğiill,, ssaannaattççıınnıınn kkeennddiissiiddiirr”” ssöözzüünnüü oolldduukkççaaöönneemmssiiyyoorrssuunnuuzz.. WWiillddee bbuu ssöözzüüyyllee ssaannaattıı dduuyygguu--llaarrıınn aakkttaarrıımmıı oollaarraakk eellee aallmmıışş.. PPeekkii ssiizzccee rreessiimmnneeddiirr,, nneeyyii aannllaattmmaallııddıırr?? DDuuyygguullaarrıınn yyaannıı ssıırraa]]kkiirr aaşşııllaammaa vveeyyaa ffaarrkkllıı mmeessaajj iilleettmmee aarraaccıı ddaa oollaa--bbiilliirr mmii??

Resim her şey için kullanıldı. Fikir de empozeedildi, duygular da ifade edildi. Ama benimkarşılığımı soracak olursanız bendeki karşılığı neodur ne de budur. Benim bugün içindüşündüğümü ifade edecek olan ne ise bendekikarşılığı da odur. Yani asla tümü ile gelenekçiyimya da soyutçuyum, ifadeciyim ya da anlatımcıyımdiyemem. Anlatmak istediğim konu ne ise benona yönelirim.

RReessiimm ddee bbiirr yyöönnüüyyllee ttııppkkıı şşiiiirr ggiibbii dduuyygguullaarrıı aakk--ttaarrmmaa ssaannaattıı iissee rreessmmii eeddeebbiiyyaatt ggiibbii ddiiğğeerr ssaannaattddaallllaarrıınnddaann aayyıırraann eenn öönneemmllii öözzeelllliiğğii nneeddiirr??

Her sanat dalının kendine ait disiplini vardır.Şiirin karşılığı sözlerdir, bol sözlerin fonetik ha-lidir. Şiirde sözler en soyut haliyle anlatılır. Re-simde ise olay tamamen görseldir. Fakat buradada en az, en öz, en direkt ve en etkileyici ifadeşekli aranır. Olayı ne kadar çok boğarsanız, nekadar çok şey yüklerseniz resim anlaşılmaz halegelir. Nasıl ki şiirde sözcükler çoğaldıkça,uzadıkça anlam dağılır ve anlaşılmazsa, resimdede aynı şey söz konusudur. Yani biri görsel, diğeriise sözsel ve fonetiktir. Bana göre en önemli fark-ları disiplinleridir.

Narin Demirci

Tuvale yansıyan “yüzlerdeki öteki ben”

Anahtar filminin ekibi DAÜ’deydiAnahtar ]lminin ekibi İletişim Fakültesi’ndeöğrencilerle buluştu. Filmin yönetmeni CemalYıldırım, görüntü yönetmeni Fuat Sözen, başroloyuncuları Hatice Tezcan, Cihan Tarıman, ]lmekibinden Sevim Kultaş ve Asel Dağlı, Yeşil Sa-lon’da gerçekleşen ]lm gösteriminin ardındankatılımcıların sorularını yanıtladılar. 1970’li yıllarda işlenen bir cinayeti konu alan,Kıbrıslı yazar Ferhat Atik’in kendi romanındansenaryolaştırdığı Anahtar ]lminin yönetmeniCemal Yıldırım, ]lmin gönüllü bir ekip tarafın-dan çekildiğini vurguladı. Yıldırım, “Bu gönüllübir ]lm. Kimse para almadı. Bir kooperatif şir-keti gibi çalıştık. Herkes patrondu ve ]krinisöylemeye hakkı vardı” dedi. Yıldırım, kendisinin gündüzleri BRT’de canlıyayın yönettiğini akşamları da ]lm çektiğinisöylerken, başrol oyuncularından Hatice Tezcanda “Biz bu ]lmi part-time çektik. Ben günde on

saat tiyatroda çalışıyordum, eve gelip çocuğumuöpüp çekimlere gidiyordum” diye konuştu. Tez-can ekip olarak ]lme inandıklarını belirtti.Yönetmen Cemal Yıldırım, Anahtar ]lmininçekirdek ekibinin 10 kişi olduğunu, ancak ]lminjeneriğinde 280 kişiye teşekkür ettiklerinisöyledi. Yıldırım, “Kıbrıs öyle bir yer ki herkesbirbirini tanıyor. Taksi sahnesini çekmek için birMercedes’e ihtiyacımız vardı. Dairede mesaiarkadaşımın Mercedes’i vardı ama ‘ben de oyna-yacağım’ dedi. Çok sayıda insan mesaini harcadıama karşılık beklemedi” diye konuştu.Yıldırım, izleyicilerden gelen, “Senaryoda yer yersıkıntılar vardı” yönündeki bir eleştiri üzerine isekendisinin senaryoya yer yer müdahelede bulun-duğunu belirtti. Ekip olarak senaryoyla ilgiliolarak herkese ]krini söyleme hakkı verdikleriniifade eden Yıldırım, son ]nal sahnesini kurgudadeğiştirdini kaydetti. Yıldırım, “Baş kahramanıncinayeti işlemediği 20 dakika kala ortaya çıkı-yordu. Ben bunu değiştirdim. Lego gibi oynu-

yoruz” şeklinde konuştu.

““SSeevviişşmmee ssaahhnneelleerriinniinn üüzzeerriinnee öörrttttüükk””Yıldırım, ]lmdeki sevişme sahneleriyle ilgili

olarak da senaryoyla oynadığının altını çizdi.Senaryoda, sevişme sahnelerinin en ince detayınakadar anlatıldığını vurgulayan Yıldırım, “Okadar detaya girmedik. İlk 35 mm ]lmde bununüzerinde ısrarla durmanın önemi yok. Biz çoğuşeyi örttük, öyle geçtik” dedi. Bundan sonrakisüreçte kendisinin senaryo yazmaya çalışacağınıaçıklayan Yıldırım, “Ben senarist değilim amadeneyeceğim. Hikayelerim var. Belki bundansonraki ilk ]lmimde kendi senaryomu çeke-ceğim” dedi.Filmin başrol oyuncuları Hatice Tezcan ile CihanTarıman da sevişme sahnelerinde zorlandıklarınıifade ettiler. Hatice Tezcan, “Tiyatro kökenliolduğum için kamera önü şımarıklığım yok.Senaryoda bazı sahneler beni tedirgin etti amahiç tepki almadım. O kan nasıl gerçek değilse, osevişme de gerçek değil” dedi. Cihan Tarıman daçekimler sırasında zaman zaman zorlandığınısöyledi.

YYüüzzddee yyüüzz KKııbbrrııssllıı bbiirr ]]llmmYönetmen Cemal Yıldırım, Anahtar’ın Kuzey

Kıbrıs’ın öz kaynaklarıyla çekilen bir ]lmolduğunu vurguladı. “Kuzey Kıbrıs’ın bir ]lmiyoktu. Kıbrıs’ta çekilen ]lm ile yüzde yüz Kıbrıs-lıların çektiği ]lm arasında fark var” diyenYıldırım, yüzde yüz Kıbrıslı özelliği taşıyan ilk 35mm. sinema ]lmi olduğuna dikkat çekti. Yıldırım, “Mekân kullanımında Kıbrıs’ı iyigöstermek gibi bir kaygınız oldu mu?” yönün-

deki bir soru üzerineyse, “Bu ]lm Kıbrıs’tageçiyor. Bir takım yerleri koymak iyi olur diyedüşünüyorum. Kıbrıs’ı iyi gösterip insan ilişki-lerini kötü göstermeyi amaçladık. Kıbrıs’ta insanilişkileri bozuldu; yozlaşma var. Bu ]lm Kıbrısinsanının bozulduğunu gösteren yönleri var.Sosyal boyutta bir kirlenme gibi benim için gizlibir mesajı var” diye konuştu.

““İİşşiinn iiççiinnee ggiirriipp ppiişşmmeenniizz llaazzıımm””Filmin ekibinde yer alan ve kendisi de DAÜ

İletişim mezunu olan Asel Dağlı ise, bir soru ü-zerine öğrencilere bir projeye dahil oluppişmelerini önerdi. Dağlı, “Ben Cemal Abi iletanıştığımda öğrenciydim. Bitirme projem vardı.Okula gidemediğim zamanlar da oldu. Bu benimikinci ]lmim. Ben ‘oldum’ diyemem. Benceherkesin bir projeye dahil olup pişmesi lazım.İşin içine girince yaşayarak öğrenirsiniz” dedi.

Gündem Haber

Gündem Kasım - Aralık 2012

Yönetmen Cemal Yıldırım, Jlm ekibinin tamamının gönüllüolarak çalıştığını söyledi

Sergide yer alan eserlerinde şiddeti konu alan Filiz Ankaç (solda) herkesi şiddete karşı uyanık olmaya çağırıyor

Kıbrıs’ta 1970’li yıllarda işlenen bir cinayeti konu alan Anathar Jlminin ekibi, geniş bir katılımla İletişim Fakültesi’ndeydi

Page 14: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Bugünlerde onların isimlerini parti a]şlerinde sıkçagörüyoruz. Onlar Doğu Akdeniz Üniversitesi öğren-cilerinin yakından tanıdığı iki isim: DJ Soydan veDJ Ümit Akdeniz. İkisi de İletişim Fakültesi öğren-cisi. Aynı zamanda disk jokeylik (DJ) yapıyorlar. Buiki tanımış DJ ile DJ’lik mesleği üzerine konuştuk.DJ’liğe nasıl başladılar? Parti konseptlerini nasılhazırlıyorlar? Dans müziklerinden en çok hangitürü kullanıyorlar? Soydan ve Ümit, işin mutfağınıGündem’e anlattılar.

DDJJ mmüüzziiğğii ggeelliişşiirrkkeenn,, ssaayyııssıızz vvaarryyaassyyoonn iillee ddeeğğiişşiikkssttiilllleerrii ddee bbeerraabbeerriinnddee ggeettiirrddii.. SSoonnssuuzzaa ddooğğrruu uuzzaa--yyaann bbuu lliisstteeddeenn bbrreeaakk,, hhoouussee,, tteecchhnnoo ggaarraaggee aakkllaaggeelleenn bbiirrkkaaççıı.. GGeennççlleerr bbuu mmüüzziikklleerree bbaayyııllııyyoorr vveehhaattttaa bbuu mmüüzziikklleerriinn ddaannssıı ddiikkkkaatt ççeekkiiccii.. BBuu kkoonnuuddaabbiirr DDJJ oollaarraakk ggöörrüüşşüünnüüzz nneeddiirr??

SSooyyddaann:: Özellikle bilgisayar tabanlı bir müzikolduğu için bunun bir sınırı yok ve bu da gençlerindikkatini çekiyor. Üç dört yıl öncesine kadar dub-step diye bir tür yoktu. İngiltere’de başlayan bumüzik akımı gençlerin dikkatini çekerek popülerliğeulaştı. Üç dört yıl sonra bu tarz değişebilir. Enstrü-man araya girerse küçük bir renklendirme sözkonusu. Genel itibariyle bilgisayar tabanlı bir müzikolduğu için, sürekli değişime ve yeniliğe açık. DJ müziğinin 18- 35 yaş arası dinleyici kitlesi var.Genellikle üniversite öğrencileri. Değişik organiza-syon konseptleriyle bu müziğe ilgi yoğun. Gençlersıradaki şarkının ne olacağını kesinlikle bilmiyorlar.Bu müzik insanları heyecanlandırıyor. DJ olmanıziçin iyi bir sosyolog olmanız ve iyi insan tahlili yap-manız gerekebilir. Bazen seçtiğimiz müziklerpopüler olsa bile dinleyenler beğenmeyebilir. O yüz-den dinleyicilerin neyi istediğini gayet iyi bilmenizgerekir. DJ müziği yapmak istiyorsanız müziklerisürekli dinleyip soundları takip edip, neresinde bazve tiz seslerin olduğunu bilmelisiniz. Aynı zamandaşarkı sizin ezberinizde muhakkak olmalıdır. Dansmüziğinin sürekli takipçisi olmalısınız .ÜÜmmiitt:: Benim çaldığım müzik tarzı house. Bu işemüşteri olarak başladım; sonra organizasyonlar yap-tım; çok güzel bir çevrem vardı bunu kullandım.Küçük yaşlarda klavye kursu aldım. DJ’liğe ilgimüniversiteye gelmeden önce de vardı. Kendimmüzikleri miksleyip arkadaşlarıma zorla dinle-tirirdim, fakat şimdi arkadaşlarım isteyerek benimmüziklerimi dinliyorlar. Bu işi izleyerek öğrendimdiyebilirim. Ayrıca müzik kulağım da iyi olduğuiçin DJ’lik benim için zor olmadı. DJ müziğini yap-tığımız alet uçak kokpiti gibi bir alet . Setup’ı kul-landığınız zaman, uçak kullanmak gibi bir anlamda

özgürlük sizindir diyebilirim. Setup’ta birçok tuşvar; efekt veririsiniz, eco yaparsınız, müziğideğiştirme gücü sizin elinizdedir.

İİlleettiişşiimm FFaakküülltteessii’’nnddee RRaaddyyoo TTVV vvee SSiinneemmaaBBööllüümmüü’’nnddee oollmmaannıızzıınn DDJJ’’lliikk kkoonnuussuunnddaa ssiizzee bbiirrkkaattkkııssıı oolldduu mmuu?? DDJJ’’lliikk yyaappmmaayyaa nnaassııll bbaaşşllaaddıınnıızz??

SSooyyddaann:: Lise ikideyken başladım diyebilirim.Gebze’de Zeki Kayahan Coşkun’un matraks ismindeprogramı vardı. Geceleri onu dinlerdim. Bir gün biryayına bağlanmıştım ve bir ödül kazandım.Ödülüm de kulak burun boğaz check-up’ıydı. Bende ödülü almaya radyoya gittim. O sırada yükseksesli müzik dikkatimi çekti. Daha sonra check-up’agitmedim ama radyoya iş başvurusu yaptım ve seskaydımı aldılar. Hayatımda medyayla ilgili ilkdeneyimim buydu. O sırada en popüler programınsunucusu radyodan istifa etti ve bir anda beni radyoprogramına aldılar. Hiçbir radyoculuk deneyiminizyok ve bölgesel bir radyodasınız. 23 program yap-tım. 7 Nisan’da başladım, 24 Nisan’da beni radyo-dan kovdular. Tabii o zamanlar biraz çocuktum.Lisede hayalim konservatuara gitmekti. Konser-vatura gidersem oyuncu olabilirdim ama bu benimiçin yeterli değildi ve Radyo, TV ve SinemaBölümü’nü seçtim. Stüdyonun değişik bir havasıvar. Posterleri, mikrofonları her zaman beni etk-ilemiştir. İlk kez DAÜ’nün 30. yıl kutlamalarınadenk gelen Oryantasyon Günleri’nde play tuşunabastım. O gün DJ olmaya karar verdim. 2008’ debaşladığım bu müziği halen yapmaktayım.ÜÜmmiitt:: İletişim Fakültesi’ni kazanmadan önce rad-yoda DJ’ lik yaptım. DJ’ liğin bölümüme katkı yap-tığını söyleyebilirim. Daha sonra Kıbrıs’ta BarışPulat ile çalışmaya başladım ve yavaş yavaş program-lara çıktım. Halen bu işi yapıyorum.

BBuuggüünnlleerrddee ppaarrttii aa]]şşlleerriinnddee DDJJ SSooyyddaann vvee DDJJ ÜÜmmiittAAkkddeenniizz iissmmiinnii ddeeğğiişşiikk ppaarrttii kkoonnsseeppttlleerriiyyllee ssııkkççaaggöörrüüyyoorruuzz.. AAmmeerriikkaann ppiiee,, rreedd yyaa ddaa DDiissnneeyyllaanndd ggiibbiikkoonnsseeppttlleerr ööğğrreenncciilleerriinn ddiikkkkaattiinnii ddaannss mmüüzziiğğiinneeççeekkiiyyoorr.. SSiizz ppaarrttii kkoonnsseeppttlleerriinnii hhaazzıırrllaarrkkeenn nneelleerreeddiikkkkaatt eeddiiyyoorrssuunnuuzz??

SSooyyddaann:: Konseptlerde farklılık önemli çünkü öğren-ciler müziklerin yanında kendilerini eğlendirmekiçin farklılık arıyor. En son yaptığımız konsepti iseitira^ar üzerine kurduk. DAÜ’nün bilindiği üzerebir itiraf sitesi var. Parti inanılmaz derecede dikkatçekiciydi. İnsanlar bu partide birbirlerine içlerinidöktüler diyebiliriz. Projeksiyon sistemi yaptık veonline olarak itira^arı partide yayınladık. Hatta biryazı şöyleydi: “Karşı masadaki sarışın ne olur benifarket”. Ayrıca itiraf kutusu yapıldı; herkes içindeki

itiraf neyse itiraf kutusunaattı. Bunlar daha sonraDAÜ’nün itiraf sitesindeyayınlandı. ÜÜmmiitt:: Müziğe bir başlangıçyapıyorsunuz ve gecenin so-nunda müziğin enerjisinihissedip, insanlarınasıl mutlu et-tiğini göre-

biliyorsunuz. İzleyiciyi muhakkak takip ediyorumve izleyici gibi olmaya çalışıyorum, arada süprizleryapıyorum. Örneğin ilk defa Gazimağusa’damezdeke çaldım ve insanlar dinlediği anda şok oldu.Fakat bu tarzı araya koymam, Mağusa’da tutulan birfenemon olmasına sebep oldu. Dinleyicilermezdekeyi sevdiler. Parti konseplerine üretkenlikkatmayı seviyorum, fakat konseptleri ben belir-lemiyorum .

DDaannss mmüüzziiğğiinniinn ssoouunnddllaarrıı DDJJ’’lleerr vvee yyaappıımmccııllaarrttaarraaffıınnddaann ddeeğğiişşttiirriilliipp mmiikksslleenniiyyoorr vvee eelleeccttrroo,, jjuunnggllee,,llaattiinnoo,, ttrriipp hhiipphhoopp vvee ttrraannccee ggiibbii ttaarrzzllaarr oorrttaayyaaççııkkııyyoorr.. SSiizz bbuu ttüürr ddaannss mmüüzziikklleerriinnddeenn eenn ççookkhhaannggiissiinnii kkuullllaannııyyoorrssuunnuuzz??

SSooyyddaann:: Her şeyden önce listeleri takip ediyoruz.Bunun haricinde takip ettiğimiz prodüktörler var.Örnek vermek gerekirse ben David Guetta’ yı takipediyorum. David Guetta iyi bir prodüktör ve iyi birDJ’dir. Prodüktör müziği baştan yapar ama bu birgitarist gibi beste yapmak değildir. Dans müziğininbpm gibi belli kalıpları var. Müzikte dakika başınadüşen vuruş sayısına bpm denir. Müzikteki tem-poyu ölçmek için kullanılan bir birimdir ve bu ölçüdans müziğinde önemlidir. Müzikte belli ritm kalı-pları bulunuyor. Dans müziği elektronik tabanlıolduğu için bir ölçüm sistemi var. Şarkıları çalarken,

şarkıyı değiştirecek olursak bpm’ye dikkat ediyoruz.Dört saat boyunca tempoyu düşürmeyip insanlarıeğlendirebiliyorsanız bu sizin başarınızdır. Benprodüktör değilim. Teknik kalite için tonun baz vetizlerine dikkat etmeniz gerekir. ÜÜmmiitt:: Saatlerce bilgisayar başında müzikleri ayarla-mak seçmek başlı başına bir ilgi istiyor. Prodüktördeğilsin, fakat başkalarının şarkılarını kullanıyorsunve buna disk jokeyliği deniyor. Şarkı çalmak, miks-lemek, işin içinde üretmek varsa prodüktör oluyor-sun. Ben üretmiyorum fakat dinleyicilerim içingeceye en uygun müziği seçip, onların eğlenebileceğimüzikleri tercih ediyorum. DJ müziğini yapmakiçin setup aletini iyi kullanmak gerekir. Fakat sadecesetup’ı bilmek senin işine yaramaz. Sen bir ÜmitAkdeniz veya DJ Soydan olamazsın. O aleti kul-landığında bütün DJ’ler aynı duyguyu hissettirmezsana.

ÜÜnniivveerrssiitteeyyii bbiittiirrddiikktteenn ssoonnrraa DDJJ’’lliiğğee ddeevvaamm eettmmeeyyiiddüüşşüünnüüyyoorr mmuussuunnuuzz??

SSooyyddaann:: Benim asıl mesleğim radyo, TV ve sinemave bunun için planlarım varÜÜmmiitt::Gelecekteki düşüncem bir stüdyo kurupprodüksiyona başlamak. Başkasının şarkısınıçalarken farklı bir remiks kullanmak istiyorum.Kendi şarkımı yapmak benim için çok büyük birmutluluk. Seslendirme konusunda sesimle ilgili

Semra Ergenç

Kasım - Aralık 2012 Gündem

Soydan, DJ’liğe ilk olarak lise ikinci sınıftayken bir radyo programıyla başlamış Ümit, üniversiteyi bitirdikten sonra kendi stüdyosunu kurmayı amaçlıyor. Ümit’in gelecekteki hedeKerinden biri de oyunculuğunu geliştirmek

Gazimağusa’nın tanınmışDJ’lerinden mesleğin sırları

DJ Ümit Akdeniz (solda) ve DJ Soydan Korkmaz

Page 15: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Kanser, vücudumuzun çeşitli bölgelerindekihücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşanve iki yüzden fazla türü tanımlanan birhastalık grubudur. Çok çeşitli kanser tipleriolmasına rağmen, bunların hepsi anormalhücrelerin kontrol dışı çoğalması ile başlar.Tedavi edilmez ise ciddi rahatsızlıklara veölüme neden olabilir. Kanser, eskiden toplumun korkulurüyasıyken şimdi nerdeyse kaçınılmazı ha-line geldi. Kanserin görülme sıklığı hergeçen gün artmakta. Kanser hastalığının enönemli nedenleri arasındaysa yanlışbeslenme gelmektedir. Hatalı ve aşırı beslen-meden kaynaklanan; kanser, kalp, damar,şeker, gut gibi hastalıklar hemen oluşmazlar.Gençliğinde hiç hastalanmayacakmış gibiyaşamını sürdürenler, hatalı uygulamanıncezasını genellikle 35-40 yaşından sonra

çekmeye başlarlar. Beslenmede amaç, yaşa-mak için yemek olmalıdır. Tüm besin gru-plarından tüketmeliyiz. Ancakbeslenmemizi düzenlerken kanser riskiniazalttığını bildiğimiz, antioksidant niteliğin-deki A, C ve E vitaminleri ile posayı içerenbesinleri, kanser riskini artırdığınıbildiğimiz yağlı ve posasız besinlere oranladaha çok tercih etmeliyiz.Pişirme ve saklama işlemlerindeki hatalıuygulamalar, yiyeceklerdeki besin değer-lerinin azalmasına, zehirlenme ve kanser

yapıcı maddelerin oluşmasına neden olmak-tadır. Bu uygulamaların başlıcaları, yağdakızartma, doğrama- kesme işlemindensonra bekletme, haşlama, pişme suyunudökme, az veya çok pişirme, sebze vemeyvelerin yıkamadan yenilmesi,kü^endirme ve dumanlama gibi yöntem-lerdir. Unutmadan, kanser artık korkunç birhastalık değil; erken tanı ile iyileştirilebilirbir hastalıktır!

Doğu Akdeniz Üniversitesi(DAÜ) Dr. FazılKüçük Tıp Fakültesi ile Marmara Üniver-sitesi Tıp Fakültesi Uluslararası Ortak TıpProgramı eğitimine başlıyor. DAÜ RektörüProf. Dr. Abdullah Öztoprak ile MarmaraÜniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Gültarafından İstanbul'da atılan imzalar sonu-cunda iki üniversite, bundan sonra tıpalanında ortak eğitim verecekler.DAÜ Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi DekanıProf. Dr. Nahide Gökçora'dan alınan bil-gilere göre, “Marmara Üniversitesi – DAÜUluslararası Ortak Tıp Programı”nın eğitimdili İngilizce olacak. 3+3 şeklinde olacakprogramda, hazırlık sınıfı ile birlikte 3 yıllıktemel tıp eğitimini DAÜ'de alacak olan

öğrenciler, son 3 yıllık eğitimlerini ise Mar-mara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde alacak-lar.Kıbrıs siyasi tarihinin en önemli isim-lerinden olan Dr. Fazıl Küçük'ün adınıtaşıyan Tıp Fakültesi ile ilgili olarak DekanProf. Dr. Nahide Gökçora ile ayrıntılı birgörüşme yaptık.

TTııpp ffaakküülltteessii bbiirr pprreessttiijj mmeesseelleessii Farkındalığı yüksek, kritik sorgulayabilen,analitik düşünebilen ve çok kolay kavraya-bilen öğrencilerin olduğunun altını çizenProf. Dr. Nahide Gökçora, tıp fakültelerininbir prestij meselesi olduğunu, DAÜ'nün yıl-lardır bir tıp fakültesi açmayı istediğini, amagerek bürokratik gerekse siyasi nedenlerlehayata geçirilemeyen tıp fakültesi hayalini

nihayet gerçekleştirdiklerini söyledi. “Bufakülte, Kıbrıs'taki sağlık sorunlarına çözümolabilecek öğrenciler yetiştirecek veKKTC'deki meslek içi eğitimlere katkıdabulunacak” diyen Tıp Fakültesi DekanıGökçora, amaçlarının pratisyen hekim veacil tıp hekimliği konusunda tüm Kıbrıs'tayaygın bir meslek içi eğitim amaçlamakolduğunu gazetemize açıkladı.

YYaabbaannccıı ööğğrreenncciilleerr TTüürrkkççee ööğğrreennmmeekkzzoorruunnddaa

Programda okuyan öğrenciler iki üniver-site tarafından oluşturulan ortak dil pro-gramına alınacak ve 3 yıl sonunda Türköğrencilere İngilizce, yabancı öğrencilere ise,hasta ile ilişkilerinde Türkçe kullanmakzorunda oldukları için Türkçe sınavı yapıla-cak. Üç yıl boyunca yoğun bir Türkçe pro-gramına tabi tutulacak olan yabancı öğren-ciler, bu süreç sonunda; hastayla temas,hastayla konuşabilme, muayene ve tedaviedebilme becerilerini kazanacaklar.Bu sene programa kayıt olan 50 öğrencininolduğunu ve bunların 10'unun hazırlık aşa-masında olduğunu belirten Prof.Dr.NahideGökçora, 40 öğrencinin 13'ünün KıbrıslıTürk, 20'sinin ise Ürdünlü olduğunusöyledi.Eski klasik eğitim sisteminden farklı olarakhücreden, molekülden başlayıp sistemedoğru giden bir eğitim sistemini benim-seyen Tıp Fakültesi, öğrenci merkezli bir sis-

tem ve bu sisteme uygun mimari tasarım veson derece gelişmiş modern cihazlar ile do-natılmış 4 büyük laboratuarla hizmetebaşladı. “Eskiden tıp fakültelerinde usta-çırak ilişkisi üzerine kurulu olan sistem, şuanda DAÜ'de tamamen iletişim becerileri-lerine ve hasta-doktor ilişkisine dayalı birsistem haline dönüştü” diyen Gökçora, gele-cek yıldan itibaren, öğrencilere hasta nasılmuayene edilir, hastaya nasıl davranılırkonularında eğitim vereceklerini söyledi.Gökçora, birçok büyük üniversitenin bueğitimi üçüncü ve dördüncü sını^ardaverdiğini vurguladı. Gökçora, bundan son-raki yıllarda ise, belirli konularda danışmanhocaların gelip üniversitemizde önemliameliyatlar yapacaklarını, ama dahabaşlangıç aşamasında olduklarını ve eksik-lerini yaşadıkça göreceklerini söyledi.

““İİnnssaannllaarrıınn öözzlleemm dduuyydduuğğuu ddookkttoorrllaarryyeettiişşttiirrmmeekk iissttiiyyoorruuzz””

Küresel sağlık sorunlarının farkında olan,mümkün olduğu kadar bunlara çözümüretebilen, üstün etik anlayışı içerisinde, in-sanların özlem duyduğu doktorlaryetiştirmek istediklerini anlatan Tıp Fakül-tesi Dekanı, “Bu fakültede okuyan öğren-ciler, çıkarlarından çok hastasını düşünen veülkesindeki sağlık sorunlarına çözüm ola-bilecek nitelikte olmalıdırlar” dedi.

DAÜ ailesinin yeni üyesi: Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Kaan Töngelci

Batuhan Çitemel KKaannsseerrddeenn kkoorruunnmmaa öönneerriilleerrii-Yeterli ve dengeli beslenilmelidir.-İdeal vücut ağırlığı korunmalıdır.-Yağ ve şeker tüketimi azaltılmalıdır.-Kanser önleyici maddelerden olan sebze vemeyveler günde en az 5 porsiyon kadartüketilmelidir.-Haftada en az 2 porsiyon kurubaklagiltüketilmelidir.-Besinleri pişirme ve saklama koşullarınadikkat edilmelidir.-Haftada en az 3-4 defa 30-45 dakikayürüyüş, yüzme, bisiklete binme gibi egzer-sizler yapılmalıdır.-Posalı besinlerin tüketilmesine özen göster-ilmelidir.-Aşırı tuz tüketiminden kaçınılmalıdır.

KKaannsseerree eenn ççookk nneeddeenn oollaann 55 ggııddaa

1. Sosisli sandviç Zira içinde çok fazla nitrat vardır. KanserKoruma Koalisyonu, çocukların ayda 12adetten fazla sosisli sandviç yememeleriniönermektedir. Sosisli sandviçsiz yapamıyor-sanız, sodyum nitratsız yapılan cinsini satınalın.

2. İşlenmiş et Sosisli sandviçte, salam, sucuk, pastırmagibi diğer işlenmiş etlerde bulunan yükseksodyum nitrat aynı şekilde kalp hastalığıriskini yükseltir; kanser riskini arttırır.

3. Yağda kızarmış şekerli çörek veya lokma Lokma tatlısı kansere iki nedenden dolayıkansere yol açabilir. Birincisi, bunlar beyazundan, şekerden ve hidrojene yağdanyapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar,belki de kanser riskini arttırmak için yiye-bileceğiniz en kötü yiyecektir.

4. Kızarmış patatesLokma gibi, kızarmış patates de hidrojeneyağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır.Bunlar ayrıca, kızarma işlemi sırasında or-taya çıkan ve kansere neden olan akrilamidmaddesini de içerir.

5. Cips, kraker ve kurabiye, bisküvi Tümü genellikle beyaz un ve şekerdenyapılır. Etiketinde “trans yağlar içermez”yazılı olsa bile, genellikle az miktarda transyağ vardır.

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) SağlıkBilimleri Fakültesi Beslenme ve DiyetetikBölümü, öğrencilere ekip çalışması ve ino-vasyon eğitimi verdi. Uzman DiyetisyenBanu Topalakçı tarafından verilen “BenimProjem” adlı eğitim projesi Rauf Raif

Denktaş Kültür ve Kongre Sarayı’nda 12Aralık’ta gerçekleşti. Öğrencilerin sürekli yenilenme, okuma vebilgi edinme üzerine bir felsefe edinmelerigerektiğini söyleyen Topalakçı, “ Öğren-ciler çalıştıkları kurumda kimden neöğrenebilirler, davranış şekillerini ve kendigelişimlerini nasıl daha iyiye ve daha ileriye

götürebilirler? Sürekli bunun üzerinedüşünüp çalışmalılar. Ve mutlaka ekipçalışmasının önemini kavramalılar” dedi.Bu eğitimde öğrencilerin ileride çalışacak-ları kurumlarda ekip çalışması konusundane yapmaları gerektiğini öğrendiklerinisöyleyen Topalakçı, kişinin kendini eğitimive gelişiminin sürekli devam eden bir süreç

olduğunu vurguladı. Gün boyu süren eğitimin sonunda UzmanDiyetisyen Banu Topalakçı, öğrencilerlebirlikte etkinliği değerlendirip ekip olmakhakkında paylaşımlarda bulundu. Etkin-lik, öğrencilerin gelecek dönem eylemplanlarının hazırlanması ve serti]kadağıtımı ile son buldu.

Barış Özer

Sağlık Fakültesi öğrencilerine ekip çalışması ve inovasyon eğitimi

Gündem Kasım - Aralık 2012

Yanlış beslenme kanser nedeni!

Dr Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Nahide Gökçora, bu yıl açılan programa 50 öğrencinin kayıt yaptırdığını söyledi

Page 16: Gündem Gazetesi Sayıları (32, Türkçe)

Zeytin, Kıbrıs insanının evinin, mutfağınınvazgeçilmezi. Zeytinli bitta, zeytinyağlı salata vezeytinyağlı yemekler Kıbrıs mutfağında önemliyere sahip. Çakıstez (yeşil zeytin) ise Kıbrıs’tahem kahvaltıların, hem de zeytinyağlı yemeksofralarının önemli bir parçası. 82 yaşındaki Hatice Aygan’a zeytinin hayatındakiyerini sorduk. Zeytinin kendileri için çok önemliolduğunu anlatıyor Hatice Nine. “Zeytindenözelliklan zeytinli yaparık, zeytinli ekmek,çakıstez yaparık. Yapraklarını, Kıbrıs insanının enönemli geleneği olan bohurlamada gullanırık.

Çocuklarımızı nazardan korumak için gurudul-muş zeytin yaprağını yakarık, dumanıynançocuklarımızı, torunlarımızı tütüdürük” diyor. Sazlıköy’de yaşayan Hatice Nine, zeytinyetiştirmek için ]danı aşıladıklarını anlatıyor“Guru yerda büyür zeytin” diyor. “Yaban zeytineda aşı vururuk ki gullanabilelim”.

ZZeeyyttiinn ttooppllaammaa zzaammaannıınnaa hhüükküümmeett kkaarraarr vveerriiyyoorr Eylül başında toplamaya başlıyorlar zeytini.

Kıbrıs’ta zeytin toplamak hükümetin iznine tabi.Hükümet Eylül’ün 25’inde izin veriyor. O tarih-ten itibaren toplamaya başlıyorlar zeytini. Buişlem genelde yılbaşına kadar sürüyor. “Topla-

mak için zeytini, ilk, ağaçların altına haşa(nay-lon) sererik” diye anlatıyor Hatice Nine: “Elnantoplarık, yukardakiler için merdiven gullanırık.Dırmıknan da toplarık. Tabii şimdi yenni nesilmakinalar da çıktı. Ama asıl toplama şekli el-nandır. Biz öyle öğrendik.”

YYuummuurrttaa ssuuyyuunn üüssttüünnee ççııkkaarrssaa ççaakkıısstteessiinn ttuuzzuuttaammaamm

Çakıstez yapımını ise şöyle anlatıyor HaticeNine: “Çakıstez için zeytin yeşilkana yani çiğkantoplanır. Yıkarık sonra daşnan gırarık, periskanakoyarık. 3 gün suyunu değişirik. Sonra suyunduzunun tamam olduğunu anlamak için içine çiğyumurta atarık. Eğer yumurta, kabın dibine çö-kersa, duzu tamam değil. Eğer suyun üstüneçıkarsa duzu tamamdır. Yemeden önce zeytinyağıkoyarık, limon, golyandro tohumu ve sarmusak.İsdersanız kekik ya da garabiber da goyabilir-siniz.”Zeytinin yağını çıkarmak için Büyükkonuk’takieski taş değirmenin en iyi yer olduğunu anlatıyorHatice Nine. Eskiden değirmende hayvanlar çalı-şırmış; şimdilerde elektrik ile çalışıyormuş. Neyazık ki değirmeni bu sene kapatmışlar. Zeytin, genciyle yaşlısıyla tüm Kıbrıslıların yaşa-mında önemli bir yer tutuyor. Sadece yemeklerdedeğil, hastalıkların tedavisinde de zeytin kullanı-lıyor. 26 yaşındaki Ali Açıkyıldız, “Karnı ağrıyançocukların karınlarına ılık zeytinyağı sürerik kirahatlasın” diyor. Çakıstes’in nasıl yapıldığını oda biliyor: “Önce yeşilken toplarık, sonra kırarık,suya atarık ve şişelere doldururuk. Sonra o şişe-lere su doldururuk, 3 gün boyunca suları deği-şirik. 3 günün sonunda tuzlarık. 1 hafta içindehazır olur. Sonra çakızdezi bir kaba alıp zeytin-yağı, sarmısak, limon koyup a]yetnan yerik.”

Caney Göray

SAHİBİ

Doğu Akdeniz Üniversitesi adına Rek-

tör Prof.Dr. Abdullah Y. Öztoprak

DANIŞMA KURULU

Prof.Dr.Süleyman İrvan

Doç.Dr. Hanife Aliefendioğlu

Yrd.Doç.Dr. Pembe Behçetoğulları

Yrd.Doç. Dr. Metin Ersoy

YAYIN YÖNETMENİAyça Atay

FOTOĞRAF EDİTÖRÜMert Yusuf Özlük

GRAFİK TASARIMMehmet Balyemez

Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi

Tel: 0392 630 16 42

E-posta: [email protected]

DAÜ Basımevi’ndebasılmıştır

“Zeytinden çakıstez yaparık, bohurlama yaparık...”

Biyologlar Derneği Başkanı Hasan Sarpten,Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakülte-si’nde Kıbrıs’ın ekolojik sistemi ve yaşanançevre sorunları hakkında bilgi verdi.Ekolojik sistemin, belirli bir alanda yaşayancanlıların diğer canlılar ve cansız çevre ile et-

kileşimini anlatan bir kavram olduğunusöyleyen Sarpten, “Bu karmaşık bir ağ şeklindeişliyor. Bir canlı birçok canlıyla etkileşimiçerisinde. Siz bu sistemden birini çektiğinizzaman o sistem içerisindeki birçok halkayıolumsuz etkilemiş oluyorsunuz. Einstein’insöylediği gibi, dünyada arılar yok olduğuzaman insanlar da yok olacak” dedi.

Doğadaki işleyişe örnekolarak bok böceğinigösteren Sarpten, işlevsizgibi görünen bu böceklerindoğada önemli bir işlev ye-rine getirdiklerini, her birböceğin yılda dönümbaşına yaklaşık bir toncivarında atığı yenidendoğaya kazandırdığınısöyledi. Kıbrıs’ta kırk tane sulakalanın olduğunu ve bun-ların 35 tanesinin korumaaltına alındığını belirten

Sarpten, korunma altına alınmalarına rağmen,kuşlar açısından önemli olan bu alanların ko-runmasında yetersiz kalındığını ifade etti. Asya,Avrupa ve Afrika’dan gelen kuş göç yollarınınkesişme noktasında bulunan Kıbrıs’ın 380’inüzerinde kuş çeşidi barındırdığını, bunlardankuyrukkakan ve Kıbrıs ötleğeninin ise sadeceKıbrıs’ta yaşadığını söyledi. Flamingoların, göç yolları üzerindeki GülserenGöleti’ne sıklıkla uğradığını ifade eden Sarpten,göletin korunacağı yerde üzerinden devlet eliyleyol geçirildiğini belirterek, “Halbuki yasalaraçık. Sulak alana hiçbir şekilde müdahalede bu-lunulamıyor. Ne yazık ki biz bizzat devlet eliyleyapıyoruz. Devletin kurumları bunu yapıyor”diye konuştu. Ayluga Göleti’ndeki bütün balıkların kirlilikdolayısıyla öldüğünü ifade eden Sarpten,“Lefkoşa sanayi bölgesinin arkasında bir lağımdenizi oluşmuş durumda. Ülkemizde herhangibir kanalizasyon sistemi, altyapı olmadığı içinKuzey Kıbrıs’ta her gün için ortalama 500 met-reküp lağım suyu bir yerlere boşaltılıyor. Nere-

ye gidiyor bunlar, artık varın siz düşünün” dedi. Kuzey Kıbrıs’ta çevreye yatırımın lüks olarak al-gılandığını ve önemsenmediğini belirtenSarpten, “Artık bugün dünyada insanlarınyaşam kalitesi, kaç hastayı tedavi ettiğinizledeğil, insanları hastaneye nasıl muhtaçetmediğinizle ölçülüyor. Ama biz Kuzey Kıbrısolarak kanser vakalarında dünyada ilk üçiçerisinde yer aldık. Neredeyse herkesinailesinde, eşinde, dostunda bir kanser vakasıvar. Günün sonunda doğa bir şekilde bizlerdenintikamını alıyor” dedi

Kuzey Kıbrıs’taki plansızlığı da eleştirenSarpten, “Biz hep günübirlik yaşıyoruz. Bizimülkemizde planlı hiçbir adım yok. Biz bir gününiversite ülkesi oluyoruz, bir gün petrol ülkesi,bir gün kumarhane ülkesi. Dünyada bir ülkediyebilir ki ben ekonomimi kumara dayandıra-cağım ve bundan para kazanacağım. Olabilir,saygı duyulur. Bir başka ülke ise üniversiteülkesidir ama ikisini aynı anda yapmaya çalışanbir ülke var mı acaba? Bizde hiçbir açıdan planyok” dedi.

Gündem Haber

“Bok böceği” deyip geçme

BBiirr zzeeyyttiinn aağğaaccıı 22 bbiinn yyııll yyaaşşııyyoorr Bir zeytin yaklaşık iki bin yıl yaşaya-

biliyor. Bu nedenle zeytin ağacına mitolo-jide ve botanikte “ölümsüz ağaç” deniliyor.Zeytin, besleyici değeri çok yüksek olan birbesin. Zeytinde bol miktarda bitkisel pro-tein, yağ, A, C, E vitaminleri ile kalsiyum,fosfor, kükürt, klor ve magnezyum mineral-leri var. Kalp ve damar sağlığı için çok fay-dalı olan zeytin, yaşlanmanın etkilerini deazaltıyor. Dermokozmetik amaçlı kul-lanıldığında cilde güzellik veriyor. Saçdökülmesini engelliyor, kepeği önlüyor,saçları kuvvetlendiriyor. Kırışıklıklarıgideriyor. Makyaj kimyasallarının oluştura-bileceği olumsuz etkileri azaltıyor. Cilthastalıklarının oluşumu önlemeye deyardımcı oluyor.

TÜRKÇE BÖLÜM EDİTÖRLERİKaan Töngelci- Narin Demirci

MUHABİRLER

Aybeniz Küzeci Bahadır Konuk

Barış Özer Batuhan Çitemel

Derman Paça Ertan Eryılmaz

Semra Ergenç Ümran İnce

Vusal Hasanov

KATKIDA BULUNANLAR

Ahmet İlktaç Ahmetcan Demirci

Arda YücelCaney Göray

Kıbrıs’ta zeytin toplamak hükümetin iznine tabi. Zeytin toplama zamanı 25 Eylül’de başlıyor; yılbaşına kadar devam ediyor

Her bok böceği yılda dönüm başına yaklaşık bir ton atığı yeniden doğaya kazandırıyor