Nurgül KocaAcar
ED
IT
ÖR
DE
N
Gördüğümüz ilgi bize büyük kıvanç verdi
“Kurumsal Kıymetler Dergisi” iddiasıyla yola çıkan REPORTTURK’ün ikinci sayısı da dolu
dolu. Akademik camiadan, iletişim sektörüne, sanat ve iş dünyasından kanaat önderi
seçkin kalemlerin makalelerine, gündeme farklı perspektiflerden bakmanızı sağlayacak
özel röportaj ve haberler çalışmalarına yer veren Türk iş dünyasının aylık e-dergisi
REPORTTURK’e ilginin beklediğimizden daha yoğun olması bizlere büyük kıvanç verdi.
Özgün tasarımıyla da fark yaratan REPORTTURK, kurumsal anlamda Türk markaları
ve işletmelerinin hem kendileri hem sektörleri hem çalışan ve iş ortakları hem de
Türkiye’nin yarınları için tesis ettiği değer ve kıymetleri hedef kitlelerine anlatmalarında
önemli bir iletişim kanalı olma görevini üstleniyor.
Kısaca REPORTTURK; Türk iş dünyasının yarattığı kurumsal kıymetler için bir referans
noktası olma misyonunu hep daha da ileriye götürecek.
Yine özenle hazırladığımız bu ikinci sayımızın kapağını Türk iş dünyasının uluslar arası
alanda büyük başarılara imza atmış, kendi alanında Türkiye’nin ilk küresel öyküsünü
yaratmış bir girişimciye, SILK&CASHMERE markasının yaratcısı Ayşen Zamanpur’a
ayırdık. Kendisi ile yapılan röportajda Ayşen Zamanpur bize SILK&CASHMERE’in
öyküsünü anlattı ve başarılı bir girişimci olmanın ipuçlarını paylaştı.
Herkesin kendini ifade etme alanı bulduğu sosyal ağların pazarlama ve iletişim açısından
artık çok önemli bir mecra haline geldiğini ifade eden Xsights Genel Müdürü Çiğdem
Penn, online ortamda markanızı korumanın ‘altı altın kuralı’nı sizlerle paylaşıyor.
Vehbi Koca da İngiltere basınında yaşanan skandalın ayrıntılarını anlattığı yazısında,
‘Devletin tele kulak faaliyetleri ile bir medya kurumunun yaptığı eylem karşılaştırılabilir
mi?’ sorusuna yanıt arıyor.
Çeşitli sektörlerden çok sayıda kurum ve markanın haberlerinin yanı sıra bu sayımızda,
Texas Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Dalgıç, BTD Danışmanlık Genel
Müdürü Tufan Darbaz, Erensan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Eren, Destek Patent
Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz,, AcerPro Genel Müdürü Fatih Acer,
Mali Müşavir Osman Yılmaz, TMSF Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Dr.Yusuf Adıgüzel
ve İtibar Atölyesi Kurucu Başkanı Ertan Acar’ın köşe yazıları düşünce dünyanıza yön
verecek.
Keyifli okumalar…
•Yayın Kurulu:
Adnan Dalgakıran, Ali Eren, Fatih Acer, Kemal Yamankaradeniz, Pınar Güleçyüz İşçi,
Tufan Darbaz, Prof. Dr. Faruk Şen, Aytaç Mesçi, Mehmet Canıtatlı, Dr. Yusuf Adıguzel,
Çiğdem Penn, Osman Yılmaz, Metin Koca•
İletişim Adresleri: Esentepe Mah. Kasap Sok.
Aslan Apt. No:11 D:7 Şişli/İst•
Yazı İşleri: [email protected]
•
•Web: www.reportturk.com
•Telefon:
0212.272.51.51•
Fax: 0212.272.49.50
•Ankara Temsilcisi:
Abdullah KuşPortakal Çiçeği Sokak Ansera İş Merkezi
No 17/66 Çankaya /AnkaraTelefon: 0312.440.49.57
•Abd Temsilcisi:
Prof. Dr. Tevfik DalgıçDallas, Texas, USATel-214-2124343
e-mail:[email protected]•
İngiltere Temsilcisi: Vehbi Koca
10 Avocet Close, Se1 5En London/UkTelefon: +44 (0)20 7232 0291
•Dijital Yayın Platformu:
Dijimecmua•
Sayfa Tasarım: V2 Medya İletişim
• REPORTTURK Basin meslek ilkelerine uymaya soz vermistir.• Kose ve makalerdeki yorum, bilgi ve haberlere iliskin sorumluluk yazirina aittir.
İmtiyaz Sahibi:Ertan Acar Medya İlişkileri Danışmanlığı adına
Ertan Acar●
Genel Yayın YönetmeniNurgül Acar
●
Genel Yayın KoordinatörüAyşegül Gültepe
●
Sorumlu Yazı İşleri MüdürüMetin Koca
●
EditörBüşra Ekinci
Reklam ve pazarlama:
İçindekiler
KISA KISA Klima üreticisi Airfel’i Japonlar satın aldı Euromoney Garanti’yi 11. kez
“En iyi Banka” seçti Godiva’ya Ülker çatısı altından çıkıyor 11 milyon internet sitesi silindi Efsane Doktor L’Oreal’in yeni yüzü oldu Hanger Network, Türkiye’de!
HABER Rahmi Koç’a İngiltere’den
büyük onur
HABER Rahmi Koç’a İngiltere’den
büyük onur
RÖPORTAJ Ayşen Zamanpur ile
SILK&CASHMERE MAKALELER
PROF. DR. TEVFIK DALGIÇKOBİ’ler, küresel pazarlar ve Niş Stratejileri
VEHBİ KOCAYerin kulağı var
TUFAN DARBAZSize özgün güçleriniz
ALİ ERENENERJİDE SEKİZ YİRMİ +R +G
KEMAL YAMANKARADENİZDış ticaret açığı kıskacından kurtulma, Değer Ekonomisi’ne geçiş…
ÇIĞDEM PENNSosyal Ağlar, Facebook, Basın Özgürlüğü, Mübarek ve Markanız…
ERTAN ACARİtibarı yönetmek için 10 altın kural
OSMAN YILDIZCari açık Türkiye’nin kaderi mi olmalı?
Dr. YUSUF ADIGÜZELAlem sanal, fatura gerçek
FATİH ACERİnternette etkin olmanın sosyal medya ayağı
812
14
16
18
20
22
24
26
28
30
5
15
6
Ağustos 2011/ REPORTTURK | 5
HABER
PepsiCo, ilkini geçen sene ABD’de uygulamaya koyduğu ve büyümeye açık teknoloji şirketlerini bulmak ve desteklemek amacıyla tasarlanan yenilikçi programı “PepsiCo10” programını Avrupa’da da başlatıyor. Türkiye’nin de katılabileceği program çer-çevesinde 10 taneye kadar gelişmekte olan yenilikçi teknoloji firması belirle-nerek, bu firmalara medya ve dijital danışmanlık sektörünün önde gelen firmalarının destek ve yönlendirmesinin yanı sıra İngiltere’de marka bazlı programlar oluşturma fırsatı da sunulacak. Kazanan her firmaya, firmanın gelişimini desteklemek amacıyla 10 bin dolar ödül verilecek. Programa katılmak için 15 Temmuz tarihine kadar www.pepsico10.com adresinden başvurulabilecek. “Pep-siCo10” Avrupa programı kapsamında, en çok umut vaat eden 10 iletişim ve teknoloji şirketi belirlenecek ve bu şirketlere, geliştirdikleri teknolojinin örneğini sunmaları için İngiltere’deki PepsiCo ile birlikte çalışma olanağı tanınacak. Sektörün duayenlerinden Highland Capital Partners, OMD ve Weber Shandwick şirketleri de yarışan şirketlere destek ve rehberlik hizmetlerinde bulunacaklar. Sosyal medya, mobil pazarlama, mekan temelli teknoloji, dijital video ve oyun veya eğitim platformları olmak üzere beş kategoride “kullanılma hazır” teknolojilere sahip şirketleri belirleyebilmek için “PepsiCo10” programını başlatan PepsiCo, şirketlerin fikir ve çözümlerini Fayda Gözeten Performans vizyonu çerçevesinde değerlendirecek.
“PepsiCo10” programına kimler katılabilecek?PepsiCo10 programına katılabilmek için şu koşullar
aranıyor:
1. Yeni kurulmuş bir şirket olmak (2 yıldan
az süredir faaliyet gösteren)
2. Teknoloji firması olmak
3. Piyasaya sürülmeye hazır
ürün veya hizmete sahip
olmak”
Gelecek vadeden iletişim
ve teknoloji firmaları, üretim
veya hizmet teknolojilerini
“Sosyal Medya Pazarlama”,
“Mobil Pazarlama”, Mekan Bazlı
Teknoloji”, “Dijital Video” ve Oyun/Eğitim
Platformları” kategorilerinden birine dahil ederek
programa katılabilirler.
Süreç nasıl işliyor?Seçilen adaylar, çok sıkı bir değerlendirmeden geçirilecek
ve bu aşamayı geçenler, ikinci tura katılma ve PepsiCo
markaları Pepsi, Walker’s, Tropicana ve Quaker’ın üst
düzey temsilcileri tarafından değerlendirilmek üzere
videolu sunumlarını göndermeye davet edilecek. Bu su-
numlar ayrıca programa danışmanlık hizmeti veren OMD,
Mashable, Wired, Highland Capital Partners ve Weber
Shandwick’ın uzmanları tarafından da değerlendirilecek.
Seçilen finalistler, PepsiCo markalarıyla pilot uygulamaya
başlayacak ve kazanan her firmaya firmanın gelişimini
desteklemek amacıyla 10 bin dolar ödül verilecek.
Pepsi iletişim ve teknoloji şirketlerini destekleyecek
KISA
KSI
A
6 | Report Türk - Ağustos 2011
Klima üreticisi Airfel’i Japonlar satın aldıSanko Holding şirketlerinden ısıtma, soğutma ve havalandırma markası Airfel’i Japon klima şirketi Daikin satın alıyor.
Hisse devrinin Rekabet Kurumu ve gerekli diğer onaylar sonrasında tamamlanacağı bildirildi. Sanko Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Isıtma Soğutma Grup Başkanı Sami Konukoğlu, satışın uzun süren pazarlıkların ardından gerçekleştiğini belir-terek, “Sanko Holding olarak dünya çapındaki markalarımızla farklı sektörlerde faaliyet gösteriyoruz. 2023 vizyonuyla oluşturduğumuz stratejik planımız çerçevesinde istikrarlı bir büyüme hedefliyoruz. İklimlendirme sektörüne önem vermemize rağmen Daikin’in teklifinin Airfel’i geleceğe taşıyacak, markaya büyük değer katacak bir fırsat olduğunu gördük” diye konuştu.Daikin Europe NV Başkanı Masatsugu Minaka da 2010 yılında 900 milyon euro olan Türkiye klima pazarının 2015’te 1 milyar 700 milyon euro’ya ulaşacağını ve böylece Türkiye’nin Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’yı içeren EMEA bölgesinde en önemli pazar haline geleceğini öngördüklerini vurguladı. Minaka, satın almanın Daikin’ın Türkiye’deki satış ağını güçlendireceğini belirtti.
Euromoney Garanti’yi 11. kez “En
iyi Banka” seçti
Euromoney dergisi, Garanti Bankası’nı 11.
kez “Türkiye’nin En İyi Bankası” olarak
seçti.
Garanti Bankası yetkilileri, ödülü Londra’da yapılan
bir törenle aldı. Bankadan yapılan açıklamada,
derginin, Avrupa’daki banka ve finans kuruluşlarında
çalışan uzmanlara danışarak verdiği ödüllere, her
ülkeden yalnızca bir bankanın layık görüldüğü,
uzmanların Garanti’yi, yönetim başarısı, güçlü
bilanço yapısı, insan kaynakları kalitesi ve teknolojik
üstünlükleri gibi kriterlerle değerlendirdiği kaydedildi.
Genel Müdür Yardımcısı Tolga Egemen konuya
ilişkin değerlendirmesinde, Garanti Bankası’nın, 90
milyar dolara yaklaşan konsolide aktif büyüklüğü ve
20 milyar dolar civarındaki piyasa değeriyle, sadece
Türkiye’nin değil Avrupa’nın da hatırı sayılır kurumları
arasında yer aldığını belirtti.
Godiva’ya Ülker çatısı altından çıkıyorÜlker, Aralık 2007’de 850 milyon dolara satın aldığı dünyanın en ünlü çikolata markalarından Belçikalı Godiva’yı Ülker Çikolata çatısı altından çıkarıp, kendine özel bir şirkete kavuşturma kararı aldı. Milliyet’te yer alan habere göre Ülker Grubu patronu Murat Ülker, bu ay ‘Yeni Çikolatalı Mamuller’ adlı bir şirket kurarak Godiva için yeni bir yapılanma başlattı. Bu ay Ülker Çikolata şirketinde ‘kısmi bölünme’ olarak adlandırılan düzenlemeye giden grup, Ülker Çikolata çatısı altındaki ‘Godiva Belgium BVBA’ ile ‘G-New Inc’ adlı iştiraklerini ‘Yeni Çikolatalı Mamuller’ şirketine ayni sermaye olarak tahsis etme kararı aldı. Bu şirketlere ait borçlar da yeni şirkete aktarıldı. Buna göre, Godiva Belgium’un 247 milyon lira tutarındaki yüzde 67.08 hissesi, Godiva ile bağlantılı G-New şirketinin 313 milyon lira tutarındaki yüzde 67.08 hissesi ve 360 milyon dolarlık kredi borcu yeni şirkete geçecek. Ayni sermaye karşılığı elde edilen hisseler de Ülker Çikolata’nın ortaklarına intikal ettirilecek.4 şirkette halka arz
Yeni kurulan ‘Yeni Çikolatalı Mamuller’ firmasının başkanı Murat Ülker, başkan vekili ise Ali Ülker oldu. Düzenleme, kısa süre önce grubun 4 büyük şirketini daha halka açacağı açıklamasının hemen ardından geldi. Ülker Grubu CFO’su Cem Karakaş, CNBC-e Business dergisi temmuz sayısında Ülker’in 2 yıl içinde 4 şirketini daha halka arz edeceğini söylemiş ve bu şirketleri Ülker Çikolata, Besler, Akgıda ve Polinas olarak sıralamıştı. Ülker, halka açılacak şirketlerde, kurumsallaşma hedefi çerçevesinde yüzde 60’a varan oranlarda halka arz hedefliyor.Bu arada, borsada işlem gören ‘Ülker Bisküvi’ şirketinin ise Godiva Belgium’da yüzde 25.2 ve G-New’de de yüzde 25.2 hissesi bulunuyor.
Ağustos 2011 - Report Türk | 7
Hanger Network, Türkiye’de!Dünyanın en büyük “In-Home Medya” şirketlerinden Hanger Network, Türkiye’de Amerika, Avrupa ve Avustralya’da yirmiden fazla patenti ile Unilever, P&G ve L’Oreal gibi dünyanın önde gelen şirketleriyle son derece başarılı ve yaratıcı çalışmalara imza atmış olan deneyimli firma, Türkiye pazarına güçlü bir giriş yaparak başarı hikayelerine bir yenisini eklemeyi hedefliyor.Ülkemizde Hanger Network Türkiye adı altında faaliyete geçen firma, yaratıcı pazarlama çözümlerini yaygın bir kuru temizleme ağı üzerinden dağıtarak, hem yer alan markaların bilinirliğini arttırıyor hem de promosyon ve nu-munelerinin yılda 5 milyondan fazla tüketiciye ulaşmasını sağlıyor.
11 milyon internet sitesi silindiMilyarlarca bilgi bulunduran, internette arama motoru denildiğinde akla gelen ilk isim olan Google,.co.cc uzantılı web
sitelerini arama kayıtlarından sildi. Google’ın bu kayıtları silmesinin nedeni olarak bu uzantıda bulunan sitelerinin
çoğunun spam içerikli olması ve 11 milyondan fazla bu uzantıya sahip sitenin
Google’da bulunmasının gereksiz olması gösteriliyor.Resmi bir ikinci bölüm alan adı uzantılarından olmayan .co.cc, http:/co.cc
adresinde bulunan Koreli birşirket tarafından bağımsız bir şekilde ortaya
çıkarılmış olan ‘freehost’ şeklinde bir domain. Google’ın internet spam
takımında bulunan Matt Cutts, düşük kalitede ve istenmeyen iletilerle
dolu birfreehost gördükleri takdirde bu kayıtları sileceklerini vurguladı.
Bunun ardından bahsi geçen alanınsahibi olan firma, blogunda bir gönderi
yayınlayarak kullanıcıları korumak için boşuna kullanılanalanları sildiklerini
ve alanlara virüs taraması yaptıklarını belirtti. 11.383.736 alan adının kayıtlı
olduğu bu freehost’ta yaklaşık 6 milyon kullanıcı mevcut. Bu sayılar dabu freehost’u dünyanın en büyük alan adı uzantılarından biri yapıyor, zira .org ve .uk gibi 2 milyondanfazla alan adı bulunan uzantılardan daha çok alan adı bulunuyor.
Efsane Doktor
L’Oreal’in yeni
yüzü olduABD’nin ünlü dizisi House’un başrol oyun-
cusu Hugh Laurie, L’Oreal reklamlarının
yeni yüzü oldu. Kozmetik kullanmanın
erkeksi bir seçim de olabileceğinin altını
çizen Laurie, L’Oreal Paris’in Başkanı
Cyril Chapuy tarafından “modern erkeğin
mükemmel bir örneği: içten,özgür, güçlü
ve kararlı” olarak nitelendirildi.
RÖPO
RTA
J
8 | Report Türk - Ağustos 2011
Ayş
en Z
aman
pur
ile S
ilk&
Cas
hmer
e
SILK&CASHMERE’in gelişimini sizden din-leyebilir miyiz? Dünyada ne durumda ve ne kadar zamandır Türkiye’de?Uluslararası markalara baktığınızda bir niş alana yöneldiklerini, bir farklılık yarattıklarını, belirli bir grup müşterinin ne istediğini onlardan önce kavrayıp, en doğru fiyat ve kaliteyle onlara sunduğunu, dünyaya seslenebilen özgün markalar olduğunu görürüsünüz. Çok zekice ve çok prestijli geliyordu bu fikir bana. Nedense çok da uzak gelmedi hiç. Çünkü güzel bir fikrin eğer doğru projelendirilirse hayata geçebileceğine inanıyordum. Marka yaratma sürecinde de ‘kaşmir tutkumun’ önüne geçeme-dim. Kendimi İç Moğolistan’da dağlarda keçileri severken buldum. Elbette çok değerli, çok cesur ve projemize inanan sağlam bir ekiple. İşte böylece SILK&CASHMERE doğdu. 10.10.1992 saat 10.10 da…Biz uzmanlığa inandık. Odaklandık. Yaptığımız işin en iyisi olmaya çalıştık. Kısa vadeli hesaplardan ziyade uzun vadede asırlık bir marka olma düşüydü, beni ve ekibimi heyecanlandıran…Güzel ve doğru bir şey yaptığınızda insanların gönül-lerine hitap ettiğinizde, istikrarlı ve samimi olarak hep daha güzeli hedeflediğinizde mutlaka başarılı oluyorsunuz. A ve üst B grubuna hitap ederek fiyatta rekabet yerine kalite, koleksiyon, servis, mağazacılıkta ise rekabeti seçtik.Her şey taklit edilse de şirket kültürü taklit edilemez. SILK&CASHMERE gücünü, güçlü ekibinden ve hedef kitlesinden almaktadır.Önceleri birkaç kişiydik ama şimdi yaklaşık 210 kişilik bir ekibiz. Buna bayilerimizde ve cornerlarımız da çalışarak SILK&CASHMERE ürünlerini satanlar dahil değil. Bununla birlikte SILK&CASHMERE de çalışanların sayısının binlerce kişi olduğunu söyleye-bilirim.
Ayşen Zamanpur ile SILK&CASHMERE
Ağustos 2011 - Report Türk | 9
Yeni dönem plan ve projelerinizden bahseder misiniz? Buna bağlı olarak da uzun vadedeki hedeflerinizi aktarır mısınız? Artık tam bir dünya markası olmak yolundayız. Lon-dra, Milano, Las Vegas, NewYork, Honk Kong da mağazalar açmak için çalışmalarımız sürmekte. 5 yıl içinde dünyadaki en önemli 15 Hava alanında mağazalar açmayı hedefliyoruz.Koleksiyonumuz günden güne zenginleştiğinden zaman içinde Aksesuar- Erkek -Bayan ve Home kon-septi olarak mağaza zincirleri açmayı hedefliyoruz.Çin’in dev perakende gücüne inanıyoruz. Her yıl Çin perakendesi, bir Türkiye perakendesi kadar büyüyor. Bizde bu heyecan verici pastadan pay almak için Çin’e açılıyoruz… İlki Ekim ayında ayında açılıyor ve devamı gelecek…İnternette online satışa güveniyoruz. Oğlum Ferhat Zamanpur, kurumsal İletişim departmanındaki ekibi-yle birlikte SILK&CASHMERE’in online satış gücüne çok güvenerek çok ciddi yatırımlar yapılmasını sağladılar.Kendi sitemizden ( www.silkcashmere.com ) Türkiye’ye ve bir çok ülkeye satış yapıyoruz. Ayrıca son yıllarda gururla izlediğimiz farklı siteler ile de güzel işbirlikleri oluşturdular.Çağımızın alışveriş biçimi e- commerce… SILK&CASHMERE 1997 yılında e-commerce sistemini kullanan ilk Türk markalarından birisidir.
Mağazalaşma sürecinizden ve bu süreçte AVM’leri tercih etme nedenlerinizden bah-sedebilir misiniz?Biz AVM’ler ile büyüdük. Türkiye’deki perakende markalarının birçoğunun başarısının altında AVM’lerin hızlı bir şekilde gelişmesi ve büyümesi yatar. Markalar ve AVM’ler birbirilerine güç vererek bu süre-ci sağlamlaştırdı. Sonuçta her ikisi de aynı gemide. Bu bilinçle AVM’leri kendimize hep yakın hissettik. Onların kurallarını, çalışma şartlarını, yöntemlerini ve oranlarını biliriz. Cadde mağazacılığı da yapıyoruz. Kapalıçarşıya bile girdik ama yüzde 80 AVM’lerdeyiz. Türkiye hem AVM yönetim becerisinde hem de AVM yapı kalitesinde bence dünya çapında bir marka…
SILK&CASHMERE olarak nasıl bir strateji izliyorsunuz ve ileriye yönelik hedefleriniz neler?Biz SILK&CASHMERE olarak son derece detaylı
çalışılmış uzun vadeli stratejik planlarla, geleceği tasarlayarak büyüyoruz. Yapılan son fizibilite raporuna göre 2015’e kadar şu andakilere artı olarak en az 35 mağaza ve 100 corner daha açmayı planlıyoruz. Yer-lerini belirlediğimiz Prime Locations’ların bize uygun, ulaşılabilir lüks yerler olması bizim açımızdan önemli. Biz önümüzdeki 5 yılda 3 kat büyümeyi öngörüyoruz... Bunu bütçeledik ve % 100 güveniyoruz.Dünya değişiyor ve değişimi izlemek, bir şirket için özellikle marka için çok hayati... İnanıyorum ki; çağımızda Dünyayı izleyen, teknolojiyi yakından takip eden, çevreye saygılı, sosyal sorumluluk bilinci yüksek olan, etik ve şeffaf şirketler yaşayacak. Artık kar ettim, işime bakarım devri kapanmıştır. Yaşadığın çevreye, dünyaya, ülkeye, evrene saygılı olan şirketler ayakta kalacak.Döngüsel moda dalgalanmaları her zaman olur ama asıl olan ürünlerinin ve servisinin kalitesiyle güven veren, kalite – fiyat ilişkisi doğru olan, kalitesinin arkasında duran markaların kazanacağı bir dünya olacak. Bir dünya markası olmak kolay değil. Bu yolda gibi adımlar atıyorsunuz? • Fiyatta rekabet etmeye asla inanmadık!• Her gün kaliteyi arttırmak için bir şey yapalım dedik.• Niş bir alan seçtik ve odaklandık. Vazgeçmedik güçlendik, sıyrıldık, ayrıldık.• CRM’ e çok inandık. Büyük beden müşterisine bile özel toplantı yapıp “ne isterseniz yapalım” mesajı verdik ve yaptık.• Eğitim, eğitim, eğitim dedik.• Sosyal Sorumluluk bilincimizi en zor günde bile kaybetmedik. Hep bir Sosyal Sorumluluk Projemiz oldu ve hep olacak.• Çevreye ve sağlığa saygılı ürünler dedik. Bu konuda asla risk almadık.• Tasarıma, büyük yatırımlar yaptık.Her zaman daha kaliteli olmanın peşinde koştuk. “Fiyatta değil, kalitede rekabet etmek”; bizim ana sloganımız oldu. Bu anlayış bize çok şey kazandırdı ve kazandırmaya da devam ediyor. Çünkü fiyatta reka-beti seçerseniz, hep sizden 3 cent ucuza satacak biri bulunur, 5 cent kalitesiz yapar ve 3 cent ucuza satar.Her gün SILK&CASHMERE’in vitrini, elemanı, deposu, lambası, kasası, ürünün fermuarı, kapıdaki tabelası, kopçası, düğmesi, zarfı, servisi, kalitede
RÖPO
RTA
J
10 | Report Türk - Ağustos 2011
nasıl biraz daha yukarı çıkar diye uğraşıyoruz. Her gün bunun için çaba gösteriyoruz. Temel amacımız SILK&CASHMERE’ i daima yukarı taşımak. Ana hedef istikrarlı bir şekilde ve seçici olma prensibini koru-yarak marka değerini yüceltmek; marka değerimizi yukarı taşıyacak prime noktalarda yer almak, küçük hesap ve kısa vadeli çıkarlar yerine hep stratejik planlama yapmak, “kaşmir kalitesinde mağazacılık” anlayışını benimsemek. Tüm bunlar ekip olarak benimsediğimiz değerler.
İşin birazda moda tarafını incel-emek gerekirse, SILK&CASHMERE’in hedef kitlesini öğrenebilir miyiz? Kimler SILK&CASHMERE’den alışveriş yapıyor, en çok neler satılıyor?Bizim hedef kitlemiz A ve üst B grubu. Lüksü göze sokmadan kendine has lüks oluşturan, teninin keyfine önem veren kişilerdir.İş, sanat, siyaset ve basın camiasının seçkinleri müşterilerimiz arasında. Yurt dışında Robbie Williams, Cher, Brunei Sulatnı, Prenses Caroline, İsviçre’de ve İspanya’da çok önemli bürokratlar, bakanlar aklıma ilk gelenleri.Bizim müşterimiz marka düşkünü değildir. Bir logonun pırıltısına kapılmaz, hangi moda dergisinden fırlamış gibi, ne kadar para ödemiş gibi görüldüğüyle değil, teninin keyfiyle ilgilidir. Bizim müşterimizin damıtılmış bir zevki vardır. Bu kişilerin bu ürünlerin bedelini salt kendi keyifleri için ödediğini biliriz. Markamız modayı da izlerken, günün modasını göze sokarak, bağıran çağıran bir tarzla değil, adeta modayı fısıldayan göze sokmadan
ince detaylarda yansıtan bir yaklaşım sergilemektedir.
SILK&CASHMERE’in ürün gruplarından bah-seder misiniz?Tamamı Kaşmir, ipek ve bu iki elyafın karışımlarından hazırlanan, bayanlar ve baylar için triko t-shirt ve göm-lek grupları, saf ipekten hazırlanan kare ve dikdörtgen değişik ebatlarda eşarp ve şal koleksiyonu, sabahlık, terlik ve battaniyeden oluşan Home Collection, ürün grubumuzu oluşturmakta.
Peki doğal malzemeler olan kaşmir ve ipeği hedef kitleniz için günümüz trendlerine uyarlarken nelere dikkat ediyorsunuz? Nelere öncelik veriyorsunuz?Biz kendi modasını yaratan çok ender şanslı markalardanız. Cashmere’in dünya genelinde zaten her zaman kendi dayattığı bir koleksiyonu var. Yani kaşmir keçisinin inadı koleksiyona da geçmiştir. Klasik ürünler koleksiyonumuzun vazgeçilmezi ancak trendi de takip ediyoruz. Kaşmire uyarlıyoruz. Tunik moda ise tunik, tayt moda ise tayt...Ama SILK&CASHMERE her zaman modayı fısıldayan detayları kendi klasında damıtarak kullanan bir marka.Tüm zamanlarda giyilesi ürünler Cashmirism yaratıyor haliyle...
Eklemek istedikleriniz… Önümüzdeki yıllarda hızla büyüyeceğiz. Sınırı sadece kendimiz saptıyoruz. Bu durum bize güven veriyor ama elbette temkinli yaklaşıyoruz.İddialı ve temkinliyiz.
Ayş
en Z
aman
pur
ile S
ilk&
Cas
hmer
e
12 | REPORTTURK / Ağustos 2011
MAKALEMAKALE
Prof. Dr. Tevfik Dalgıç
Niş Stratejileri ve pazarlama yöntemleri konusundaki
çalışmalarım yaklaşık 20 yıla yakın bir süredir
devam ediyor. Bu konudaki yayınlarımızın çok
değişik başka araştırmacılara kaynak olduğu gibi, başkalarının
çalışmaları da bizim çalışmalarımıza ışık tutuyor. Zaten
akademik araştırmaların ve bilimsel çabaların amacı da bu.
Bilinenleri birleştirip, bilinmeyenlere yönelmek ve gelecekte
kullanılabilecek ve başarı sağlayabilecek, hata payını azaltacak
yöntemler, yollar ve düşünce şekilleri geliştirmek.
‘Niş Strateji kavramı’ büyük firmaların veya başkalarının ihmal
ettiği, dikkate almadığı veya yatırım yapma gereği bulmadığı
bazı ihtiyaç alanlarını bularak, bu ihtiyaçlara çözüm getirecek,
ürün veya hizmet üretme stratejisine ‘Niş Stratejisi’ adı
verilmektedir. Niş Stratejisi özellikle KOBİ”ler için uygun bir
stratejidir. Çünkü geniş mali kaynaklara ihtiyaç yoktur, bir de
müşterinin, potansiyel alıcının ihtiyacını tam karşıladığı için de
başarı şansı daha yüksektir. Bir başka üstün tarafı da herkesin
ihmal ettiği bir alan olduğu için rakibi de yoktur, bir anlamda,
dar bir müşteri dilimine bir tür tekel durumu yaratabilir.
Böylece yüksek prim yapabilecek fiyat uygulanması mümkün
olabilmektedir. Ülkelerin iç piyasalarında uygulanan Niş Strate-
jilerinin başarıları hakkında çok sayıda araştırma ve örnek
mevcuttur. Niş Strateji, müşterinin ihtiyaçlarını ve sorunlarını
çözmeyi hedef alır. Zamanla değişik müşteri grupları için
değişik, ürün veya hizmet üretir. Böylece birden fazla Niş’e
hizmet etme olanağı çıkar. Niş Strateji KOBİ’ler için “aşağıdan
yukarıya” doğru bir gelişim gösterir. Başlangıç noktası ise
müşteridir. Figure-1 bu konudaki gelişmeyi göstermektedir.
Kaynak-Dalgıç ve Leeuw (1994)
KOBİ’ler ve Küresel Pazarlar
Buna karşılık Niş Stratejileri’nin küresel pazarlarda başarılı
olup olmadığı konusunda şimdiye kadar gözleme dayanan,
fakat bilimsel veriler ile tam deteklenmeyen görüşler olsa, ve
mantıken doğru gibi gözükse de bunların gerçeği ne derece
yansıttığı tam olarak saptanamamıştı. Yapılan yeni uygulamalı
araşırmalarda KOBİ’lerin küresel pazarlarda da Niş Stratejileri
uygulamak suretiyle başarılı oldukları ortaya çıktı.
KOBİ’lerin küresel pazarlara girmesinin nedenlerini ve
yöntemlerini araştıran çalışmalarda şimdiye kadar şu bulgulara
rastlanmıştı;
1-Bir grup araştırmacıya göre girişimcinin deneyimleri,
karakteri ve birlikte çalıştığı kişiler KOBİ’lerin ihracat yapma
niteliklerini belirler,
KOBİ’ler, küresel pazarlar ve Niş Stratejileri
Ağustos 2011/ REPORTTURK | 13
MAKALEMAKALE
2-Bir başka grup araştırmacıya göre ise KOBİ’lerin içinde
bulundukları sektörün nitelikleri ve bu sektöre ait özellikler
bunların ihracat yapabilme niteliklerini belirler,
3-Bir diğer araştırmacı grubu ise KOBİ’lerin ihracat için bir çeşit
adım adım ilerleme yolunu izlediklerini, önce iç piyasaya, sonra
dış piyasaya ürün satarak, daha sonra lisans ve ortak yatırım
yoluyla yada tek başlarına yabancı ülkelerde yatırım yaptıklarını
saptadılar. Bunlara göre KOBİ’ler belirli bir sıra ile iç pazardan dış
pazarlara ve giderek dış yatırımlara yöneldiğini ortaya koydular.
4-Ben ve iki doktora öğrencimin Amerikan KOBİ’leri arasında
yaptığımız bir araştırma ise bu şirketlerin hiç de öyle belirli bir
sıra izlemeden çıkan fırsatlara göre davrandıklarını, bazı dış
pazarlara ihracat yaparken aynı zaman da diğer dış pazarlara da
ortak yatırım, lisans veya doğrudan yatırım yaptıklarını ortaya
çıkardık.
5-Bir başka grup araştırmacı ise özellikle Uluslararası Girişimcilik
ve Küresel Doğmuş şirketler alanında çalışan meslekdaşlarımız,
KOBİ’lerin küresel pazarlara girmesini şu etkenlere bağladılar:
KOBİ’lerin çok erken aşamalarda dünya piyasalarını anlamış
olmaları, hızlı davranmaları ve geniş alanları incelemiş olmaları.
Bu araştırmalar zaman içinde “KOBİ’ler niye ihracat yaparlar?”
kavramından “KOBİ’ler nasıl ihracat yaparlar?” kavramına doğru
bir eğilim gösterdi.
Bu araştırmaların sonucunda KOBİ’lerin farklılaşma, konuşlanma,
ürünlerin müşteri ihtiyaç ve isteklerine göre sürekli geliştirilmesi,
teknoloji ve yeniliklere uyabilmeleri bakımından küresel pazar-
larda daha başarılı olabilecekleri ortaya çıktı. Yukarıdaki nitelikler
ise Niş Stratejileri’ni uygulamak anlamına geliyor kuşkusuz.
İhracatın KOBİ’lerin küresel pazarlara girme stratejilerinde hala
geçerli ve en önemli bir uygulama olduğu da bir gerçektir. İhracat
KOBİ’lere daha esnek olabilme olanağı yarattığı gibi büyük mali
kaynaklar da gereksinimi ortadan kaldırmaktadır.
En son yapılan araştırmalar KOBİ’lerin dar pazar bölümlerinde,
yani küçük sayıda fakat özel ihtiyaçları olan müşteri gruplarına,
ürün ve hizmet üretiminde büyük firmalarla rekabet edebi-
leceklerini ortaya çıkardı. Kitlesel pazarlara, yani büyük ölçekli
üretim, daha geniş mali ve teknolojik yetenek gerektiren pazar-
lara yönelmede büyük rekabetle karşılaşmaları ve dev firmaları
yenmeleri mümkün olmadığı için, onların yerine, dar müşteri kes-
imlerine yönelik Niş Strateji kullanmaları daha başarılı sonuçlar
vermektedir. Ayrıca küresel pazarlardaki büyük firmaların ölçek
büyüklüğü avantajlarına karşı çıkabilmek de KOBİ’ler için daha
büyük tehlikeler doğurmaktadır.
Niş Stratejilerin gerçek pazar koşullarında uygulanmasının özel
nitelikleri şöyledir:
1-Uzmanlık ve özel nitelikli ürün, hizmet gerektirir,
2-Çok sayıda üretilmediği için kitle ihtiyaçlarına yetmez,
3-Ürün ve hizmetin yerine kullanılabilecek başka, ürün, hizmet
yoktur,
4-Müşteri odaklılık gerektirdiği için müşterinin tüm ihtiyaç
değişimini izler ve kendini buna göre ayarlar,
5- Orijinal nitelikli olduğu için müşteriler kendilerine özel olarak
sipariş verilmiş gibi bir algılama içindedirler ve müşteri bağlılığı
artacaktır. (Dalgıç & Leeuw, 1994).
Niş Stratejiler markalı ürün olmayı gerektirir, yani emtia alanında
değil, markalı ürün alanında başarılıdır. Niş Strateji, hem ‘talep
kökenli” yani müşterinin isteğine yanıt verme yoluyla, hem de
‘sunum kökenil’ yani potansiyel alıcı gruplarının araştırma yoluyla
bulunması, pazarlarına hizmet edebileceği için girişimcinin
çalışma alanını daha da genişletebilmektedir. Bu ise ‘pro-aktıve-
önceden harekete geçebilen’ girişimcilik karakterine uygundur.
Yeni araştırmalar, KOBİ’lerin yatay uluslararası pazarlamada
mikro-segment-dar kapsamlı bir yol izlediklerini, ülke ve kültür
gibi farklara aldırmadan küresel alanda müşterilerini takip et-
tiklerini, değişik piyasalardaki farklıklara rağmen iyi kalite ürün ve
hizmet sunumuyla bu tür sorunların önüne geçebildiklerini ortaya
çıkarmıştır.
Sonuç olarak, KOBİ’lerin küresel pazarlara girmesi, daha işin
başında hesaplanmalı ve tüm dünyada satılabilecek, ürün ve
hizmet geliştirmeye uğraşılmalıdır. Bu konuda Almanya örneğini
düşünmek daha tutarlı olur kanısındayım. Almanya’nın orta
ölçekli firmaları en az bilinen alanlarda en değişik ürünler üreterek
dünyanın her tarafına ihracat yapabilmektedir.
Kanımca bu alanda Sanayi Bakanlığı’nın, girişimcileri küre-
sel pazarlara hazırlamada öncü olmasının büyük faydalar
sağlayacağına inanıyorum.
14 | REPORTTURK / Ağustos 2011
MAKALEMAKALE
VEHBİ KOCA/LONDRA
Basın özgürlüğü konusunda dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan İngiltere’de, son
bir aydır 168 yıllık bir geçmişe sahip olan News of the World adlı gazete, yol açtığı tele kulak skandalıyla ülke gündeminin en üst sırasına oturuverdi. Gazete illegal yollardan, aralarında eski Başbakan Gordon Brown’ın hayatını kaybeden oğlunun medikal kayıtları dahil, 2005 yılında İngiliz gizli servisi özel tim elamanları tarafından öldürülen, Brezilya kökenli Menezes ve daha nice şiddet kurbanlarının ailelerinin telefonlarını ve özel konuşmalarını kaydederek, medya tarihinde haber üretme konusunda her türlü kirli yolun geçerli olduğunu kamuoyuna gösterdi. Sansasyonel haberleriyle ün yapan gazete, habere ulaşırken ‘etik değerleri’ zorlayan yöntemiyle, toplumda yoğun bir anti-pati yarattı. Sorulması gereken sorular: Basın özgürlüğünün sınırı var mıdır? Devletin tele kulak faaliyetleri ile bir medya kurumunun yaptığı eylem karşılaştırılabilir mi? Haklılık ve gereklilikler her iki yapılanma için farklı işleyebilir mi? Yurttaşın güven kaybı nasıl onarılabilir?İngiltere genelinde yapılan kamuoyu araştırmalarında, okuyucuları söz konusu gazeteyi bir daha okumak istemediklerini ve kapatılması gerektiğini vurguluyor-lar. Nitekim gazete yaklaşık iki asırlık yayın hayatına başlık olarak attığı iki kelime ile son verdi. Gazetenin kapanması konunun daha derin bir şekilde sorgulanıp, sorumluların istifasına ve yargı yolunun açılmasına engel teşkil etmedi. İngiliz kamuoyu, haftalardır konuya dair birbirinden daha çarpıcı yeni iddialar ortaya atıyor ve bu durumun İngiltere genelinde basının işleyişi ve işlevleri konusunda reformlara ve temel değişikliklere yol açacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Bana göre etik değerler temel alındığında, her iki
yapılanmanın da uyguladıkları tele kulak faaliyetinin
insanı ürküten ve toplumsal psikolojiyi zedeleyen,
onarılması güç sonuçlara yol açtığını söylemek yanlış
olmaz. Devletin çıkarları ve özgür medyanın doğruya
ulaşmada bu yöntemi temel almayı gerekli görmesi,
toplumsal algıyı derinden yaralamış ve güven temelin-
den sarsılmıştır. Sonuç olarak, hem Türkiye’mizde hem
de global ölçekte yaşanan tele kulak sendromunun, özel
yaşamı korumak bağlamında sona erdirilmesi gerekse
de, teknolojik imkanlar ve sosyal paylaşım sitelerinin
hayatın birer parçası haline dönmüş olması bu gerekliliği
zora sokmaktadır. Aman dikkat, atalarımızın dediği gibi
“yerin kulağı vardır”...
Yerin kulağı var
Ağustos 2011/ REPORTTURK | 15
HABER
İngiltere Büyükelçiliği, uzun yıllardır İngiltere-Türkiye ilişkilerine “seçkin” katkılarından ötürü Koç Hold-ing Şeref Başkanı Rahmi M. Koç’un İngiltere’nin yüksek onur unvanı olan “Commander of the Most Excellent Order of the British Empire (CBE)-Britanya İmparatorluğu (onursal) Mükemmeliyet Önderliği” nişanı ile onurlandırıldığını açıkladı.Koç Holding’den yapılan yazılı açıklamada, İngiltere’nin yüksek onur unvanı olarak gösterilen “Commander of the Most Excellent Order of the British Empire” nişanının bu yıl içerisinde düzenlenecek tören ile Rahmi Koç’a takdim edileceği bildirildi.İngiltere Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada, “Com-mander of the Most Excellent Order of the British Empire” nişanının ilk kez 1917 yılında Birleşik Krallık Hükümdarı V. George tarafından verilen bir şövalyelik
nişanı olduğu belirtildi. Açıklamada, ödüle ilişkin “CBE
nişanı yüksek profili ve rolü ile faaliyet gösterdiği alan-
larda tüm dünya için örnek teşkil eden kişilere takdim
edilmektedir” ifadesine yer verildi.
Birleşik Krallık Büyükelçisi David Reddaway, İngiltere
Kraliçesi II. Elizabeth’in doğum günü kutlamalarıyla eş
zamanlı verilen nişanın Türkiye ve İngiltere ilişkilerine
uzun yıllar boyunca yaptığı “değerli” katkılardan ötürü
Koç’a verildiğini açıkladı.
“Most Excellent Order of the British Empire” ödülünün
“Knight and Dame Grand Cross (GBE)”, “Knight and
Dame Commander (KBE/DBE)”, “Commander (CBE)”,
“Officer (OBE)” ve “Member (MBE)” olmak üzere beş
kategoriden oluştuğu, verilen ödüllerin sivil ve askeri
olmak üzere ikiye ayrıldığı belirtildi.
Rahmi Koç’a İngiltere’den büyük onur
16 | REPORTTURK / Ağustos 2011
MAKALE
TUFAN DARBAZ
Hamel ve Prahalad 1990’lara geldiğimizde büyük grupların ademi merkeziyetçi bir yapıyı
öngören ‘PORTFÖY’ yönetimi anlayışı yerine, merkezi-yetçi bir yapıyı öngören ’STRATEJİK İŞ GRUPLARI’ şeklindeki bir yönetim anlayışının, kurumlara özgü güçlerin ortaya çıkmasında ve değerlendirilmesinde anahtar rol oynadığını iddia ediyorlar ve bu iddialarını HARWARD BUSINESS ARTICLE’ da hararetli bir şekilde savunuyorlardı. Bu anlayışları batı dünyasında yankı buldu ve birçok kurum ‘STRATEJİK İŞ GRUPLARI’ şeklinde örgütlendi. Merhum Turgut Özal sonrası hızla batıya doğru yol alan ülkemizin büyük grupları da batılı danışman kurumların tavsiyeleri doğrultusunda aynı paralelde örgütlendiler ve bugün hala aynı örgüt yapısını korumaktadırlar.Büyük batılı şirketler, o dönem sadece Japonya’dan ge-len düşük maliyetli ama kaliteli ürünlerin yoğun rekabeti ile karşı karşıya idiler (Bugün ise bütün Uzakdoğu’nun) ve bir çok yeni ürün pazara giriyordu. Bir kaç örnek verecek olursak; YAMAHA digital pi-yanoyu pazara sunarken, HONDA küçük yol dışı araçlar için dört çekeri keşfetmiş, Sony 8 mm video kaydediciyi piyasaya sürmüştü. Otomotiv endüstrisi ise Japonların araç navigasyon sistemleri ve elektronik motorları karşısında teslim bayrağı çekmemek için yoğun bir gayret içindeydiler. İşte bu noktada Kuruma Özgün Güçlerin ‘STRATEJİK İŞ GRUPLARI’ yönetim anlayışı ile en verimli noktaya ulaşacağı öngörülüyordu...‘Sizin herhangi birisinden çok daha iyi yaptığınız şey’ anlamına gelen ‘Kuruma Özgün Güç’ basit gibi görünen ama doğru tarif edilmesi gereken bir kavramdır ve bir kurumda dördü bilemediniz beşi geçmez, eğer geçiyor-
sa tarifte bir sorun var demektir. Batılı şirketler merkezi Araştırma Geliştirme ile uğraşıp bunların maliyetlerini ‘STRATEJİK İŞ GRUPLARI’ arasında dağıtırken kend-ilerine özgün güçlerini yirmiye kadar sayanlara sıkça rastlanıyordu. Japonlar ve akabinde bütün Uzakdoğu ise tam ters bir anlayışta idiler, ademi merkeziyetçi bir anlayışla stratejik iş birliklerine yelken açmışlardı. Sonuç malum, “BATI DÜNYASININ KURUMLARI” kaybetmişlerdi. ‘STRATEJİK İŞ GRUBU’ örgütlenme anlayışının ilk savunucuları olan HAMEL ve PRAHALAD, yanlışı hemen gördüler ve bu yapılanmanın Kuruma özgün güçlerin öne çıkmasındaki en büyük engel olduğu sonucuna vardılar.‘Kuruma Özgün Güç’ nedir? Bunu anlamak için üç noktaya bakıp samimi bir cevap vermek kafidir;1. Geniş ve değişik pazarlara girme potansiyeli yaratıyor mu?2. Nihai üründe tüketici için anlamlı bir fayda yaratıyor mu?3. Taklit edilmesi zor mu?Cevabın anahtarı, ‘Dünya standartı’nda olma’ ile ‘Müşteriye çarpan etkisiyle değer yaratma’ arasındaki ince çizgiyi iyi yakalamaktadır.Sonuç olarak üst yönetimin ya da yöneticinin rolü, geleceğe doğru uzanabilen, özgün güçleri doğru belirleyip değerlendiren ve bunu teknolojiyle evlen-diren ‘STRATEJİK MİMARİ’ anlayışını yaratmaktır. Bu bağlamda ben buradan bütün büyük gruplarımıza örgütlenme anlayışlarını baştan aşağı gözden geçirmelerini ve ‘GRUP BAŞKANLIKLARI’ anlayışından vazgeçmelerini öğütlerim.
Size özgün güçleriniz
18 | REPORTTURK / Ağustos 2011
Türkiye’nin hepimizin bildiği sorunları vardır. Bunlardan bir kısmı konjonktürel olarak karşımıza
çıkar, bazıları kronik ve birikmiş sorunlardır, bazıları ise tüm zamanların sorunudur veya her zaman sorun olarak ortaya çıkabilecek konuların sebebidir. Türkiye’de olduğu gibi dün-yada da bütün zamanların tüm sorunlarının kaynağı ol-maya aday en önemli konusu, şüphesiz enerji konusudur. Çünkü enerji her devirde tek başına hem ekonomiyi, hem de iç ve dış siyaseti yönlendiren ana motif olmuştur. Ener-ji konusu, Ortadoğu coğrafyasında bugün ki siyasi haritanın çizimini belirleyen kriter olarak ortaya çıkmış, Birinci Dün-ya Savaşı’nın ve takip eden tüm savaşların gerçek sebebi-ni oluşturmuştur. Ekonomiye gelince, dünyanın en büyük 10 şirketinin altı tanesinin enerji şirketi olması, konunun dünya ekonomisindeki ağırlığını tek cümlede izah etm-eye yeterlidir. Buraya kadar malumun ilanı veya sadece bir hatırlatma sayılabilir. Şaşırılacak veya ilginç sayılabilecek bir şey yok. İlginç olan şey, Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi bo-yunca global ve bölgesel boyutta tutarlı ve etkili bir enerji stratejisinin olmamasıdır.
Bölgesel hatta Global boyutta bir enerji politikası, Türkiye’de ilk kez 2000’li yıllarda hazırlanarak yürürlüğe konmuştur. Tutarlı bir Enerji Politikası dediğimiz zaman en-erjinin sadece temini değil, aynı zamanda kullanımını da be-lirleyen bir stratejiden bahsediyoruz. Tüketimin sadece yıllara sari artışını nicelik olarak değil, aynı zamanda çeşitli amaçlar için kullanımın hangi kaynaktan temin edileceğini ve niteliğini saptayan ve her tüketim kalemindeki tasarruf kriterlerini belirleyen bir enerji stratejisi artık yürürlüktedir. Üretimde ana hedef, 2020 yılında 5x20 kuralıdır: ener-ji temininde yüzde 20 kömür, yüzde 20 doğal gaz, yüzde 20 nükleer, yüzde 20 hidro ve yüzde 20 yenilenebilir ener-ji olarak belirlenmiştir. Tüketimde ise hedef, ürettiğimiz USD-GSMH başına sarf ettiğimiz KWH enerjiden yüzde 20 tasarruf sağlamaktır. 2020 rakamından başlayarak sekiz adet 20 ile belirlenen bu Enerji Politikasındaki 20’lerin sırrını çözebildiğimi söyleyemem, ancak önümüzdeki dokuz yıllık
perspektif için yapılan stratejiyi ve eylem planını gözden geçirdiğimde hedeflerin son derece makul, eylemlerin ise etkili olduğunu görüyorum.
Yeni Enerji Stratejisi ile öngörülen mevzuat değişiklikleri 2006 yılından itibaren çıkmaya başladı. Mevzuatın biz tüketiciler açısından en önemli unsurları, kanunların uygulama esaslarını belirleyen yönetmelikler. Bu yönetmelikler önümüzdeki yıllarda hayatımıza çokça girecek uygulamaları içeriyor. Günlük enerji tüketimimizi kontrol eden ana yönetmelik, BEP (Binalarda Enerji Yönetmeliği) adıyla 2010 yılının Nisan ayında revize haliyle yürürlüğe girdi. Bu yönetmelikle, binalarımızda ısıtma, soğutma ve aydınlatma ile ilgili tüm sarfiyatlarımızı belirleyecek düzen-lemeler yapılmış. Isıtmada enerji israfına yol açan KOMBİ cihazları yasaklanarak daha tasarruflu olan MERKEZİ ISIT-MA SİSTEMLERİ mecburi hale getirilmiş, binaların ısı izolasyonları en yüksek yalıtım standardına yükseltilmiş, aydınlatmada tasarruf sağlayan önlemler alınmış. Bundan sonraki ana uygulamada binalarımız enerji verimliliğine göre sınıflandırılarak adeta damgalanacak. Bu suretle enerji-yi en çok tükettiğimiz mekanlar ilk kez pozitif seçiciliğe es-as teşkil edecek. Yönetmelikler ruhuna göre uygulanabildiği takdirde sağlanacak tasarrufun yüzde 20’nin de üzerinde olacağını tahmin etmek zor değil.
Enerji stratejimizin başarılı bir uygulama ile hem arz hem de talep tarafında daha az bağımlılık ve milli gelir, dolar başına daha az maliyet öngören 2020 hedeflerini tut-turabilmesi, Türkiye’nin iddialı 2023 ekonomik hedeflerini sağlayabilmesinin, bölgesel ve global siyasi ağırlığını hatırı sayılır şekilde arttırabilmesinin en önemli varsayımlarından biri olarak karşımıza çakmaktadır. Bu gelişmelerin sonu-cunda 2020’lere vardığımızda Türkiye’nin muhtemel so-syal, siyasi ve ekonomik refahındaki artışın ve global siyasi gücünün 20’lerle ölçülmesi mümkün değildir. Sekiz 20’den türeyecek refah farkını R, güç farkını G olarak ilave edelim ve sağlık içerisinde Türkiye’nin “SEKİZ YİRMİ + R +G” ye ulaşmasını hep birlikte izleyelim.
ENERJİDE SEKİZ YİRMİ +R +G
ALİ EREN
MAKALE
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
ilan1.pdf 1 11.02.2011 16:05
20 | REPORTTURK / Ağustos 2011
MAKALEMAKALE
KEMAL YAMANKARADENİZ
DESTEK PATENT A.Ş.YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Ülkemizde son günlerde konuşulan ana gündem maddesi haline gelen dış ticaret açığı, emek
ve sermayeyi değersiz kılmaya başladı. Zira üretip ihraç ettiğimizin yüzde 30 fazlasını ithal ettiğimiz bir kısır döngü içerisinde yapılır hale geldi bu iş. Fakat ülke ekonomisinin güçlenmesi için asıl amacın, ülkemizde üretilmiş ürünleri ihraç edip para kazanmak ve yerel sermayemizi güçlendirmek olması gerekir. Bunun artık olmazsa olmaz koşulu haline gelen katma değerli ürün üretimi ve ihracatını mutlaka gerçekleştirme zamanı gelmiştir. Aslına bakılırsa bu, değişim ekonomisinin bir parçasıdır.Bu değişimi yaşam felsefesi haline getirmek küçük bir hareketle sadece zihinsel olarak verilecek bir kararla başlamalıdır. İşletmeleri yönetenler bu kararı verdikten sonra markalaşma çalışmalarına yönelik yapılacaklar ve yapılanlar bütünleşecek, dolayısıyla kendi sektörümüzde fark oluşturan yapıda bir üretim modeli oluşacaktır. Ülkemizde bu güne kadar bu modelde üretim yapıp
bunu yaygınlaştıran işletme örnekleri çoktur ama bunu ihracat rakamları içerisinde değerlendirdiğimizde hala oransal büyüklüğe sahip değildir.Bu konuda TİM bir stratejik plan ortaya koymuş bulunmaktadır. Bu stratejik kararların hızla uygulanmasını sağlayarak bu kısır döngüyü kırdığımızda dış ticareti dengelemek mümkün olabilecektir. Bunun da temelinde ülkemizde üretilen payın fazlalığı yatmaktadır. Bu konudaki çalışmaların içerisine teknolojiyi dahil ettiğimizde, ülkemizdeki üniversitelere de büyük görev-ler düşmektedir. Son yıllarda hem sayısı artan hem de alt yapısı güçlenen üniversitelerimiz ülkemizin kanayan bu yarasının tedavisi için, elini taşın altına mutlaka sokmalı ve bu konuda aktif rol almalıdır.Gelişen 20 ülkenin ekonomileri incelendiğinde, teknoloji üretimlerinde üniversitelerinin payının büyük olduğu ve bu konuda öncü rol aldıkları görülmektedir. İş dünyası ve üniversite işbirliğinin sonuçlarını net olarak izleyeceğimiz alan da işte tam olarak burasıdır.
Dış ticaret açığı kıskacından kurtulma, Değer Ekonomisi’ne geçiş…
MAKALEMAKALE
Üniversite ve iş dünyası işbirliklerine yönelik yapılan istatistikler, ülkemizin bu konuda 81’inci sırada olduğunu göstermektedir. Bu sıralamada gösteriyor ki, bu işbirliğini geliştirmeye yönelik daha somut adımlar atılmalı ve sonuçlar ortaya konulmalıdır. İhracat rakamları içerisinde teknolojik ürün ihracatının payı bu şekilde arttırılacak ve ülkemizin dışarıda ithal etmek zorunda kaldığı pek çok ürün artık ülkemizde üretilir hale gelecektir. Ama tüm bunların yanında değişim ekonomisinin gerisinde kalmış görünen “dahilde işleme yönetmeliklerini” de güncelleyerek, sadece ithalatı yapılıp dahilde hiçbir katma değer ilave edilemeyen,
ithalatların da yapılmasının önünün kesilmesi bu sorunun çözümüne yönelik kararlardan birini teşkil edecektir.Markalı ürün ihracatı teşviklerinin arttırılması, özgün tasarım ve yeni teknolojik gelişmelerle ürünü güçlendi-recek uygulamaların desteklenmesi, bu sürecin sonuç getirmesine katkı sağlayacaktır.Elbette ki değişim kolay değildir. Ekonomik değişim de acı reçeteyi gerektirebilir. Yarayı tedavide bu ilaçlar dünyadaki gelişmiş ekonomilerde uygulanmış ve tedaviye katkı koymuş olan uygulamalardır. Umarım ülkemizde de uygulanması, hem süreci hızlandıracak hem de ülkemizin 2023 vizyonuna destek olacaktır.
22 | REPORTTURK / Ağustos 2011
MAKALEMAKALEMAKALE
Sosyal ağlar ve bunların yarattığı sosyal medya mecralarını hepimiz seviyoruz. Bir iki
korku hikayesi dışında bu ağların sağladığı potansiyel araştırma, pazarlama, iletişim, reklam ve satış gibi konularda çalışanlarımız için sonsuz bir ilgi kaynağı. Global araştırmalara baktığımızda da, sosyal ağ kullanımının e-postayı geçtiğini görüyoruz. Morgan Stanley’nin ComScore’ la yaptığı araştırmaya göre so-syal ağ kullanıcılarının sayısı, e-posta kullanıcılarınıtam iki yıl önce geçmiş bulunmakta(Temmuz, 2009).
Xsights olarak, Türkiye’de sosyal ağlar konusunda yaptığımız odak grup çalışmalarında bulduğumuz sonuçlar, sosyal ağların en sevilen taraflarının ‘eşitlikçi’ olmaları ve kullanıcılarını bir ‘hesap‘ olmaktan çıkarıp
herkese kendisini ‘ifade etmek’ için bir alan sağlamaları olduğu yönünde. Böylelikle kullanıcılar kendilerini ‘güçlendirilmiş’ hissetmekte; sosyal ağlar sayesinde dünyada bir yer bulmakta olduklarını ifade etmekte-dirler. Dolayısıyla sosyal ağlarda geçen zaman giderek artmaktadır. Nielsen’in rakamlarına göre Amerika’da internette geçen zamanın yüzde 23’ü sosyal ağlarda geçirilmekte.
Sosyal mecraların büyümesindeki en büyük rolü kuşkusuz 750 milyon üzerindeki üye sayısıyla face-book oynuyor. Facebook’ un sadece ‘arkadaşlık’ sitesi olmadığını artık hepimiz biliyoruz.Bugün facebook’ta reklam vermek, kulüp kurmak, satış yapmak, Mısır örneğinde olduğu gibi memnun olmadığınız bir hükümeti devirmek mümkün!
Sosyal Ağlar, Facebook, Basın Özgürlüğü, Mübarek ve Markanız…
ÇIĞDEM PENNSosyal Ağlar, Facebook, Basın Özgürlüğü, Mübarek ve Markanız…
Sosyal ağlar ve bunların yarattığı sosyal medya mecralarını hepimiz seviyoruz. Bir iki korku hikayesi dışında bu ağların sağladığı potansiyel araştırma, pazarlama, iletişim, reklam ve satış gibi konularda çalışanlarımız için sonsuz bir ilgi kaynağı. Global araştırmalara baktığımızda da, sosyal ağ kullanımının e-postayı geçtiğini görüyoruz. Morgan Stanley’nin ComScore’ la yaptığı araştırmaya göre sosyal ağ kullanıcılarının sayısı, e-posta kullanıcılarınıtam iki yıl önce geçmiş bulunmakta(Temmuz, 2009).
Xsights olarak, Türkiye’de sosyal ağlar konusunda yaptığımız odak grup çalışmalarında bulduğumuz sonuçlar, sosyal ağların en sevilen taraflarının ‘eşitlikçi’ olmaları ve kullanıcılarını bir ‘hesap‘ olmaktan çıkarıp herkese kendisini ‘ifade etmek’ için bir alan sağlamaları olduğu yönünde. Böylelikle kullanıcılar kendilerini ‘güçlendirilmiş’ hissetmekte; sosyal ağlar sayesinde dünyada bir yer bulmakta olduklarını ifade etmektedirler. Dolayısıyla sosyal ağlarda geçen zaman giderek artmaktadır. Nielsen’in rakamlarına göre Amerika’da internette geçen zamanın yüzde 23’ü sosyal ağlarda geçirilmekte.
Internette Geçirilen Zaman
Aktivite % Sosyal ağlar 22.7% Online oyunlar 10.2% E-mail 8.3% Portallar 4.4% Anlık mesaj 4.0% Video 3.9% Arama 3.5% Yazılım 3.3% Eğlence 2.8% İlanlar 2.7% Diğer 34.3%
Ağustos 2011/ REPORTTURK | 23
MAKALEMAKALE
Aslında facebook’un siyasi alandaki etkisi daha derin-lemesine bakılmayı hak eden bir konu. Press Freedom Index düzenli olarak 178 ülkeye basın özgürlüğü konusunda not veriyor (http://en.rsf.org/). Bu indeksteki en düşük ve en yüksek puanı alan ülkelerle facebook’a üyelik oranlarını karşılaştırdığımızda ortaya açık bir trend çıkıyor; basın özgürlüğü ne kadar az ise, facebook’a üyelik o kadar artıyor.
*Çin’ de sosyal ağlara katılım konusunda ciddi sınırlamalar var. Facebook Baidu.com ile Nisan ayında sosyal ağ için anlaştı. **İran’ da facebook bazlı bir devrimden korkuluyor (http://www.allfacebook.com/iran-becomes-next-country-for-facebook-led-revolution-2011-02) , erişim belirli aralıklarla kapatılıyor.
Siyasi olmakla beraber, aslında burada pazarlama ve iletişim açısından önemli bir çıkarım yapmamız mümkün.Eğer müşterilerinizin kendini ‘ifade‘ etmesine izin verecek mekanizmalar yerli yerinde değil ise sosyal medya bunların yerini almak için bekliyor. Şüphesiz büyük markalar bunun farkında ve online elçiler yarat-mak, tüketicilerine kendilerini ifade edecek bir mecra
oluşturmak için büyük çaba harcıyorlar. Interbrand’ın her yıl belirlediği ‘En iyi 100 Marka’ listesine baktığımızda, ilk on şirketin sadece facebook’ta 80 milyonun üzerinde fanı olduğunu görüyoruz. İnternet penetrasyonu, tüketici bilinci ve sosyal ağların popülaritesi artarken, sosyal ağlar konusuna dikkatle eğilmek gerektiğininim altını bir kere daha çizmek istiyor, online ortamda markanızı korumanın altı altın kuralını sizinle paylaşmak istiyoruz: 1) Arama Motoru sonuçlarını düzenli takip edin; Google arama motorlarında marka adınızı yazdığınızda karşınıza çıkan ilk üç sayfa önemli. Burada markanızı kötü etkileyecek herhangi bir içerik var mı? Neler karşınıza çıkıyor? Bing, Yahoo ve şikayetim.com’u da düzenli izlemek gerekiyor.2) Tutarlılık; markanızı farklı dijital platformlarda tutarlı bir şekilde tanıtın, anahtar kelimeleri tutarlı seçin, sayfalarınızı sürekli yenileyin. 3) Kullanıcıları dinleyin, web istatistiklerinize bakın, marka yönetiminizi online/ offline diye ayırmayın, müşteri memnuniyeti /segmantasyon /tüketici haritalarından elde ettiğiniz öngörüleri online profiliniz için de kullanın. Araştırma yaptırın! 4) Beklentileri belirleyin, müşteriler sizden ne bekleye-bilirler başından belirleyin, geri dönüşlere bir zaman limit koyun, soru sorun, sorulan soruları cevapsız bırakmayın. 5) Websitenizi sürekli geliştirin, değerlendirin; markanızın ‘hikâyesini’ anlatın, web sitesini kişiselleştirin, mutlaka iletişime yer açın. 6) Kriz yönetimi için hazırlıklı olun; markanızın başına gelebilecek en kötü online senaryoları, olmadan önce, sakin bir şekilde düşünün, bir kriz planı hazırlayın ve güvenli bir yerde saklayın! Markanızın online algısını anlamak, müşterilerinizin kendilerini ifade ettikleri memnuniyet araştırmaları ve odak grup toplantıları için araştırma şirketinizle işbirliği içinde olmanız yararınıza olacaktır.
Sosyal mecraların büyümesindeki en büyük rolü kuşkusuz 750 milyon üzerindeki üye sayısıyla facebook oynuyor. Facebook’ un sadece ‘arkadaşlık’ sitesi olmadığını artık hepimiz biliyoruz.Bugün facebook’ta reklam vermek, kulüp kurmak, satış yapmak, Mısır örneğinde olduğu gibi memnun olmadığınız bir hükümeti devirmek mümkün!
Aslında facebook’un siyasi alandaki etkisi daha derinlemesine bakılmayı hak eden bir konu. Press Freedom Index düzenli olarak 178 ülkeye basın özgürlüğü konusunda not veriyor (http://en.rsf.org/). Bu indeksteki en düşük ve en yüksek puanı alan ülkelerle facebook’a üyelik oranlarını karşılaştırdığımızda ortaya açık bir trend çıkıyor; basın özgürlüğü ne kadar az ise, facebook’a üyelik o kadar artıyor.
Basın Özgürlüğü İlk 10 Ülke 2010 Basın Özgürlüğü Son 10 Ülke 2010
Ülke Facebook Üyelik Oranları Ülke Facebook Üyelik Oranları Finlandiya 65,18% Ruanda 83,21%
İzlanda 65.08% Yemen 92,72% Norveç 64.84% Çin* 8,89%
Hollanda 34,33% Sudan 94,27% İsveç 70,84% Suriye 72,26%
İsviçre 61,83% Burma 95,80% Avusturya 65.03% İran** 55,69%
Yeni Zelanda 53,16% Türkmenistan 74,07% Estonya 46,23% Kuzey Kore 94,12% İrlanda 48,41% Eritre 77,29%
*Çin’ de sosyal ağlara katılım konusunda ciddi sınırlamalar var. Facebook Baidu.com ile Nisan ayında sosyal ağ için anlaştı. **İran’ da facebook bazlı bir devrimden korkuluyor (http://www.allfacebook.com/iran-becomes-next-country-for-facebook-led-revolution-2011-02) , erişim belirli aralıklarla kapatılıyor.
Siyasi olmakla beraber, aslında burada pazarlama ve iletişim açısından önemli bir çıkarım yapmamız mümkün.Eğer müşterilerinizin kendini ‘ifade‘ etmesine izin verecek mekanizmalar yerli yerinde değil ise sosyal medya bunların yerini almak için bekliyor. Şüphesiz büyük markalar bunun farkında ve online elçiler yaratmak, tüketicilerine kendilerini ifade edecek bir mecra oluşturmak için büyük çaba harcıyorlar. Interbrand’ın her yıl belirlediği ‘En iyi 100 Marka’ listesine baktığımızda, ilk on şirketin sadece facebook’ta 80 milyonun üzerinde fanı olduğunu görüyoruz.
Markalar Facebook Fan Sayıları
32.496.690
66.599
674.064
3.617.743
18.799
9.463.765
2.546.968
3.826.980
27.161.527
418.145
Toplam 80.291.280
Kaynakça Facebook. “Facebook Sayfalarını Keşfet.” Ziyaret tarihi Temmuz 19, 2011. https://www.facebook.com/pages/browser.php.Interbrand. “Best Global Brands.” Ziyaret tarihi Temmuz 19, 2011. http://www.interbrand.com/en/best-global-brands/best-global-brands-2008/best-global-brands-2010.aspx.Mashable. “Social Net-working DominatesOur Time Spent Online.” Ziyaret tarihi Temmuz 19, 2011. http://mashable.com/2010/08/02/stats-time-spent-online/ReportersWithoutBorders. “PressFreedom Index 2010.” Ziyaret tarihi Temmuz 19, 2011. http://en.rsf.org/press-freedom-index-2010,1034.html. StatCounter. “StatCounter Global Stats.” Ziyaret tarihi Temmuz 19, 2011. http://gs.statcounter.com/#social_media-ww-yearly-2010-2010-bar.
HABER
24 | REPORTTURK / Ağustos 2011
Kurumların genel performansını belirlemekte artık finansal göstergelerin yetersiz kaldığı bir
yüzyılda yaşıyoruz. İster kamu ister özel sektör olsun ‘şeffaflık’, ‘etik’,
‘yönetim kalitesi’ gibi görülemeyen değerler açısından Türkiye’deki kurumların doğru bir şekilde analiz edilme-si gerekiyor. Bu kapsamda ‘İtibar yönetimi’ öne çıkan en önemli husus.
Şimdilerde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pek çok kurum ‘Nasıl itibar sahibi olabilecekler-ini’, ‘İtibarlarını nasıl koruyabileceklerini’ düşünüyor. Bu konularda arayış içine giriyor. Görünen o ki siya-set dışında pek çok kurum ‘toplumsal sorumluluk’, ‘yatırımcıya değer yaratma’, ‘finansal sağlamlık’, ‘çalışan memnuniyeti’, ‘müşteri memnuniyeti’ ve ‘yeni ürün geliştirme’ gibi algıyı şekillendiren pek çok kriterin her birinde kendilerini geliştirmek için çabalar sarf edi-yor. Bu uğurda milyonlarca lira para harcıyor. Peki itibar tesisi için siyaset kurumu ne yapıyor?
The Wall Street Journal’ın editör ve köşe yazarlarından Ron Alsop, ‘The 18 Immutable Laws of Corporate Reputation: Creating, Protecting and Repairing Your Most Valuable Asset’ (Kurumsal İtibarın 18 Değişmeyen Kanunu: En Değerli Varlığınızı Yaratmak, Korumak ve Onarmak) adlı kitabı adeta ‘iti-bar yönetiminin anayasası’ niteliğini taşıyor. Alsop, kitabında itibar sahibi olmak, korumak ve geliştirmek için uygulanması gereken 18 temel kuralı açıklıyor.
Alsop, itibar sahibi olmanın kurum ve markalar için daha fazla kâr, daha fazla müşteri ve daha yük-sek bir borsa değeri anlamına geldiğine dikkat çekiyor. Şirketlere itibarlarını düzenli olarak ölçmelerini, sosy-al sorumluluklarının bilincinde örnek birer kurumsal vatandaş olmalarını, eksiklerini saptamalarını tavsiye ediyor. Çalışan memnuniyetinin ve kriz yönetiminin iti-bar yönetimi açısından önemine dikkat çekiyor.
Ron Alsop’un bu konuda kurumlara 10 temel tavsiyesi şöyle:1. İşi baştan sıkı tutun: Krizlerin ilk birkaç günü nasıl davrandığınız çok kritik önem taşır. Bu sırada doğru bir tutum ve politika izleyebilirseniz, itibarınızın müm-kün olduğunca az hasar ile bu işten sıyrılmasını sağlayabilirsiniz.2. Şeffaf olmalısınız: Bir skandal ile karşılaştığınızda asla kamudan bilgi saklamaya kalkışmayın. Sessizliğe de bürünmeyin. Sessiz kalırsanız hakkınızda şüpheler oluşmasına yol açarsınız. Kriz dönemlerinde hemen uygulamaya alabileceğiniz iyi bir iletişim planınız olsun.3. İnternetten faydalanın: Web sitenizde veya kriz için özel olarak açacağınız sitede kriz ile ilgili gelişmeleri yayınlayın. Bu bilgileri şirket içindeki ve dışındaki paydaşlarınızla paylaşın. Sizin kontrolünüz dışındaki blog odalarında ve e-posta gruplarında hakkınızda neler konuşulduğunu takip edin.4. Panik havası yaratmayın: Krizler ve skandallar
İtibarı yönetmek için 10 altın kural
ERTAN ACAR
MAKALE
Ağustos 2011/ REPORTTURK | 25
HABER
aniden gelişen olaylardır ama siz asla şirkette paniğe kapılmamalısınız. Kimi durumlarda tüm gerçeklere ve bilgilere sahip olduktan sonra açıklama yapacağınızı söylemek en iyisidir.5. Özür dilemesini bilin: Kibirli olmayın ve hemen sa-vunmaya geçmeyin. Gerektiğinde özür dilemeyi bilin. Özür dilemek kurumsal itibarı korumak açısından olumlu bir tutumdur. Avukatlarınız özür dilemenizi tavsiye et-meyebilir. Ancak toplumun güvenini tekrar kazanmanın maliyeti hukuki masraflardan daha yüksek olabilir, bu noktayı da göz önüne alın.6. İsim değişikliği konusunu iyi düşünün: Şirketin adını değiştirmek her derde deva bir çözüm değildir. İsim değişikliği yapmak son çaredir. Bu konuda acel-eci davranmayın. İsminizin itibarından ve geçmiş başarılarınızın size sağladığı kredilerden faydalanın.7. Zamanlamayı iyi ayarlayın: İsim değiştirecekseniz ne zaman değiştireceğiniz büyük önem taşıyor. Çünkü kendinizden ve geçmişinizden kaçamazsınız.8. Kriz sonrası iletişimi ihmal etmeyin: Yaşanan kriz atlatıldıktan sonra tekrar kurumsal algı yönetimi ve re-klam kampanyalarına başlayabilirsiniz. Ancak tüm olumsuzlukları arkanızda bıraktığınıza emin olun. Kendi krizinizi kendiniz yaratmamaya da özen gösterin.9. İtibarınızı ölçün: Kurumsal itibar politikanızı ve hareket planınızı hayata geçirirken analistlerin, gazetecilerin, müşterilerin ve diğer üçüncü kişilerin nezdindeki kurumsal itibarınızı sürekli ölçün. Kriz sonrası bir olumlu gelişme saptarsanız yeni bir itibar yönetimi kampanyasına başlamak için uygun zaman demektir.10. Krizi atlatmak ne kadar sürüyor? İletişim danışmanlığı yapan Burson Marsteller şirketinin araştırmasına göre, iş ve ekonomi dünyasının önde gelen insanları krizleri atlatmanın ortalama 4 yıl sürdüğünü düşünüyor. Eğer itibarlı bir şirketseniz kend-inizi daha çabuk toparlayabilirsiniz.
MAKALE
26 | REPORTTURK / Ağustos 2011
MAKALE
OSMAN YILDIZ
S.M MALİ MÜŞAVİR
Bu ayki yazımda Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyen neredeyse Türkiye’nin makus talihi haline gelen cari açığı ele almak istedim. Cari açık nedir?
İsterseniz çok kısa açıklayalım. Cari açık bir ülkenin ihracatının ithalatından az olması, daha açık bir ifade ile yurt dışına satılan mal, hizmet, taşıma, turizm gelirlerinin yurt dışından alınan mal hizmet ve turizm giderlerinden az olması.Türkiye’deki cari açığın sürekli olarak büyümesi, ekonomide daralmayı da, işsizliği de beraberinde getirmektedir. Büyüyen bu cari açığın kapatılmasında devletin en sık başvurduğu yöntemlerden biri ise dolaylı ve dolaysız vergilerdeki artış şeklinde karşımıza çıkabiliyor. Maliyetlerin ve vergilerin arttığı ekonomide üretimde işsizlik ve daralma kaçınılmaz hale geliyor. Bu da vatandaşın isyan etmesine sebep oluyor.Yıllardır adeta Türkiye’nin kaderi olan cari açık sürekli olarak büyüme gösteriyor.Bu büyümeyi rakamlarla ifade etmek gerekirse; Türkiye’nin cari işlemler hesabı 2010 yılında bir önceki yıla kıyasla yüzde 247,1 arttı ve 48 milyar 557 milyon dolarla rekor seviyeye ulaştı. Yıl sonunda cari açık yüzde 131,9 artışla ve 7 milyar 529 milyon dolar olarak hesaplandı.
Dış ticaret dengesi
2009’da 24 milyar 850 milyon dolar açık veren dış ticaret dengesi, 2010’da da 56 milyar 320 milyon dolar açık verdi.Rakamlarda görüldüğü gibi cari açık, freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı son sürat gidiyor. Biliyorum artık aynı şeyleri duymaktan sıkıldınız. Gelelim sadede, ne yapılmalı? Yapılması gerekilen ilk hamle, ihracatın arttırılıp ithalatın azaltılması olmalı.
Cari açığın kapatılması açısından bu güne kadar hükümetimiz birçok tedbir almaya çalıştıysa da nafile, pek fazla sonuç ver-medi. Bunlardan birisi de varlık barışıdır.
Peki ne yapılmalı yada nasıl bir tedbir alınmalıydı?...
Şu durumda cari açığı kapatmak mümkün değil ama bazı ted-birler alarak azaltmak mümkün. Özellikle ekonomiyi canlandırıcı atılımlar yapılmalı, bu da üretimin artmasıyla mümkün. Şahsi kanaatim, imalat sektöründe üretimi arttırmaya yönelik teşvik edici tedbirler alınabilir. Gerçi bu konuda devlet KOSGEB aracılığıyla özellikle imalat sektörüne önemli ölçüde destek sağlamaktadır. Özellikle ithalatın yoğun olduğu elektronik sektörü için imalata yönelik teşvik ve yatırımlar yerinde olacaktır. Örneğin cep telefonu sektörünü hep düşünmüşümdür. Bu kadar yoğun bir şekilde cep telefonu tüketen bir ülke neden kendi cep telefonunu üretmiyor ya da her evde en az iki tane bilgisayarı olan bir ülke neden kendi bilgisayarını üretemiyor. Bu iki üründe de tamamen ithal parçaların montajı yapılmaktadır. Sadece cep telefonu sektöründe tek bir kuruluş üretim yapabiliyor ki, o da %70 i ithal parçalardan oluşmakta, yalnızca yüzde 30’u Türkiye’de üretilebiliyor. Hep hazır alıp tüketen, üretmeyen bir ülke olmaya devam ettiğimiz sürece cari açığın daha da artacağı kanaatindeyim. Son yıllarda kırmızı eti dahi ithal etmeye başladık.Dolaylı ve dolaysız vergiler azami seviyeye çekilmesi, imalata yönelik yatırımların daha fazla devlet desteğiyle teşvik edilmesi, üretime yönelik projelerin geliştirilmesi için Ar-Ge faaliyetlerine önem verilmesi ve desteklenmesi yerinde olacaktır.
Cari açık Türkiye’nin kaderi mi olmalı?
28 | REPORTTURK / Ağustos 2011
İnternet ve beraberinde gelen yeni iletişim devrimi mevcut paradigmaları yerle bir etti.
Sadece medya düzeni değil, gündelik hayat düzenimiz de bu devrim ile birlikte enkaz altında kaldı. Devrim, bir taraftan “elektronik medya, yazılı medya için bir tehdit midir?” gibi büyük tartışmaları ateşlerken, öte yandan “arkadaşım Ayşe, benim Face’de paylaştığım fotoğrafı neden beğenmedi?” türünde sıradan insanların gündelik hayatlarında küçük sitemlere yol açıyor.
Mark Zuckerberg’in 2004 yılında henüz 20 yaşında bir öğrenciyken yurt odasında kurduğu Facebook’un değeri, dünyanın en zengin adamı telekomünikasyon devi Slim Helu’nun 74 milyar dolarlık kişisel servetinden daha fazla.
Tweeter’da takip ettiklerim arasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD Başkanı Barack Obama, bazı önemli gazeteciler ve sad-ece arkadaşım olma özelliği taşıyan bazı sıradan kişiler var. Facebook sayfamda birçok ünlü ile birlikte, okuldan tanıştığım arkadaşlarım, akrabalarım ve yakın dostlarım var. Ortada sanal bir ilişkiler ağı var. Bu ağ sayesinde, toplumun, hatta dünyanın en önemli isimleri ile sıradan fanileri aynı grupta buluşuyorlar. Mesela, Obama’nın Tweet‘inin hemen altında bizim Ali’nin Tweet’i var.
Çocuklarımız daha alfabeyi sökmeden internette sörfe başlıyor. Yeni devir, ünlülere ve ürünlere ulaşmayı kolaylaştırıyor. Sanal alemde de olsa, ulaşmak istediğimiz hedefe bir kaç tuşa basarak ulaşıyoruz.
Bu kolay ulaşım, büyük bir değer erozyonuna yol açıyor ve her şeyi ucuzlatıyor. Gençler artık alın teri ve alnının akıyla kazanmak yerine, sörfte tanıştığı güzellikler-in ne kadar kolay ulaşılabilir olduğunu görerek kısa yoldan zengin olmanın yollarını arıyorlar. Hiçbirine bir şey söyle-
meye gelmiyor. Size hemen, kendilerinden bir kaç yaş büyük olmasına rağmen dünyanın en zenginleri arasında yer alan Zuckerberg örneğini veriyorlar.
İnternet elbette insanlara kısa yoldan zengin olma fırsatı sunabilir. Ancak bu fırsatı yakalayanlar milyonda birde kalırken, fırsat ürünleri ellerinde patlayan onlarca örnek var hepimizin çevresinde.
Geçtiğimiz günlerde yine böyle bir kötü örnek ile karşılaştım. Arkadaşımın, henüz 20’li yaşlarındaki üni-versite öğrencisi oğlu, internet üzerinden yaptığı alışverişlerle bir yılda 50 bin liraya yakın hasara yol açmış. Oğlumuz, internet kullanmadaki mahareti sayes-inde, bir şirkette part time işe başlamış. Maaşını hiç görmüyormuş. Hiç bir zaman dolmuş parası, kontör parası, sigara parası olmazmış. Kazandığı ve kazanmadığı tüm paraları sanal ortamda harcamayı tercih ediyormuş. Çocuğun aylık bin lira maaşına güvenen (!) uyanık bankacıların gönderdikleri 8 ayrı kredi kartına onay vermesi ile kötü son kaçınılmaz olmuş.
Babasının söylediklerine göre, önce bir başka arkadaşı ile eve çıkmış. Çocuk, sınırsız internet imkanı olan evde iş dışındaki tüm vaktini internette geçiriyormuş. Gerçek hayatta bir iki kişi dışında görüştüğü kimse yokken, internette çok aktifmiş. Hatta bini aşkın Follower’ı varmış. Sanal alemdeki çevresi ile birlikte bel çevresi de genişlemeye başlamış. 85 kiloluk çocuk obez olmuş, 100 kiloyu geçmiş. Tüm ihtiyaçlarını bilgisa-yar ekranından hallediyormuş. Uygun tatil fırsatlarını değerlendiriyor, giyim, market, sinema vs tüm ihtiyaçların e-ticaret üzerinden karşılıyormuş. İki tuşa basarak kapıya pizza getirtiyormuş. Bazen araba kiralayıp ev arkadaşları ile turluyormuş.
Alem sanal, fatura gerçek
Dr. YUSUF ADIGÜZEL
MAKALE
Ağustos 2011/ REPORTTURK | 29
Babası oğlunun kendi ayakları üzerine durmasından gurur duyacakken, ard arda eve haciz ihbarnameleri yağmaya başlamış. Oğlunu odaya kapatıp tüm banka kartlarına el koymuş. Oğlunu yanına alıp tek tek bankaları dolaşarak kartları kapatmış. Ama günün sonunda görünen toplam maliyet 50 bin liraya yaklaşmış.
Devlet memuru arkadaşımın bu enkazı kaldırmak için kullandığı yöntem de manidar. Arabasını sattığı halde borçları kapatamadığı için, iki ayrı bankadan ihtiyaç kre-disi aldı ve internet dahisi oğlunun borçlarını yapılandırdı. Oğlumuz internet becerisini konuşturarak para kazanma-ya başladığı (!) için okulunu uzatırken, sanal zannederek harcadığı paraların karşılığını da dişinden tırnağından
artırarak tüm ailesi ödüyor.Gerçekten bir iletişim devrimi yaşıyoruz. Bu örneği
internet devriminin kişiye özel etkilerini daha yakından göstermek için anlattım.
Sanal alem, çocukların kendi ayakları üzerinde durmasını kolaylaştırıyor mu zorlaştırıyor mu? Tekrar bir düşünelim derim.
Her şeyin ‘sınırsız’ vaad edildiği sanal aleme da-lan yeni nesillere, bizim gücümüzün sınırlı olduğunu iyi anlatmamız lazım. ‘Saldım çayıra, mevlam kayıra’ dersek, sonuçları maddi hasarın çok ötesine geçen yıkımlarla karşılaşabiliriz. Bence güven iyi, kontrol daha iyidir. (Ver-trauen ist gut, kontrolle ist besser.)
MAKALE
MAKALEMAKALE
30 | REPORTTURK / Ağustos 2011
FATİH ACER
Dünyada sürekli değişen ekonomi dengelerini etkileyen bir çok faktör vardır.
Bunlar; “Siyasi roller, ihtiyaç, zamanlama, ulaşım, pazar ve pazarlama” dır. Sayılan bu etmenler ekonomik dengeleri ciddi bir ölçüde etkiler.Pazarlama ise, ekonominin her zaman olduğu gibi, günümüzde de en önemli unsuru olma durumunu daha da güçlenerek korumaktadır. İnternetin insan yaşamına girmesinden itibaren hayatın hemen hemen her alanı in-ternet ortamına taşınmıştır. Tabi pazarlama teknikleri de internet ortamının bu gelişimini baz alarak sanal aleme taşınmakta ve aynı hızla gelişimini sürdürmektedir. Bunun böyle olmasını, dünyadaki ve ülkemizdeki inter-net kullanıcı sayısının artmasına bağlayabiliriz. 1998 yılında ülkemizdeki “internet kullanıcısı” sayımız 450 bin civarında iken, 1 yıl sonrasında bu rakam 3 katına ulaşmıştır. Her geçen yıl internet kullanıcı sayısı artan ülkemizde 2011 yılına geldiğimizde ise kullanıcı sayısı 35 milyona yani yaklaşık Türkiye nüfusunun yüzde 50’si gibi bir rakama ulaşmıştır. Bu durumun böyle olmasından dolayı, pazarlama tekniklerinin mecburen internet üzerinden geliştirilmesi zorunluluğunu meydana getirmiştir. Her geçen gün binlerce yeni web sitesinin yayın hayatına başladığı ülkemizde, farklılık yaratmak ve bilin-ir olmak gerekmektedir. Ortada büyük bir pasta var ve firmaların bu pastadan daha büyük parçayı ala-bilmeleri için mücadele etmesi gerekmektedir. Bunun
için öncelikle kurumsal kimliği olan bir web sitesi hazırlanmalıdır. Kullanıcı için kolaylık sağlayan bir web sitesi, kurumların ürün veya hizmetlerini milyonlara pazarlayabileceği sanal bir tezgah haline dönüştürür. Ayrıca Sosyal ağarın önemi artmaktadır. Sosyal ağların etkin bir şekilde kullanılması, bilinilirliği ve bununla orantılı olarak pastadan büyük parçayı almada etkili rol oynamaktadır.Sosyal ağlar milyarlarca insanın farklı arayışlar içinde dolaştığı dipsiz bir kuyudur. Farklı kitlelere hitap eden birçok sosyal ağ vardır. Gelişen mobil teknolojiler ile in-sanlar her anını artık sosyal ağlarda geçirmektedir. Facebook ve Twitter dünyanın en çok rağbet gören
İnternette etkin olmanın sosyal medya ayağı
MAKALE
MAKALEMAKALE
Sosyal ağ örneklerindendir. Sektöre yeni yeni girmeye çalışan “Google+” da yayınlandıktan kısa bir süre sonra 10 milyon üyeye ulaşmıştır. Bu kadar çok ilgi görme-si bir anlamda, bu mecralarda kurumlar olarak etkin şekilde yer almamızın gerekliliğinin göstergesidir.Sosyal ağ kullanımı profesyonel bir iştir. Sosyal Medya pazarlamada en önemli nokta, hedef kitleyi bulabilme-kten çok, hedef kitleyi takipte tutabilmektir. Çünkü aynı hizmetleri veren birçok rakiple karşı karşıyasınız. Sürekli kendinizi yenilemeli, gelişen siber dünyaya ayak uydu-rulabilmelisiniz. Çok iyi zamanlama tahlilleri yapılmalı, internet kullanıcısı profilleri çok iyi irdelenmeli, haftanın en etkili gün ve saatleri belirlenmeli ve buna göre hareket edilmelidir.Sosyal ağlar kampanyalar için çok müsait bir hâl almaktadır. Her türlü ürünün rahatlıkla pazarlanabildiği
bu mecrada en etkili reklam yöntemi kısa ve uzun süre-
li kampanyalardır. Ürün veya hizmetiniz hakkında çeşitli
kampanyalar düzenleyerek pek çok insanın ilgisi-
ni çekebilir ve en önemlisi de marka bilinirliliğinizi
arttırabilirsiniz. Diigo, Delicious, Google Buzz,
StumpleUpon, LinkedIn gibi pek çok sosyal ağ farklı tarz
ve hitap ettikleri kitleler açısından iyi tahlil edilmelidir.
Sosyal paylaşım merkezleri kendilerini geliştirmekte
ve ilgi alanlarını baz alarak kullanıcı profillerini çok iyi
bir şekilde kategorize etmektedir. Bu kategorizasy-
on içinde şirketler hedef kitlelerine daha etkili ve
kolay bir şekilde ulaşabilmektedir. Etkili ürün ve hizmet
pazarlaması için sosyal ağ kullanımının önemi tek bir
makalede anlatılamayacak kadar büyüktür. Profesyonel
olarak danışmanlık hizmeti alınmalıdır.
MAKALE