Top Banner
 1 Ocak’ta yürürlüğe giren GSS’nin nasıl uy- gulanacağı kafa karışıklığı yaratmaya devam ediyor. Yeşil kartlılar “gelir bildirimi” için başvuru yapmaya başladı. Yeşil kart kullanıcılarının yarısı- nın kartlarını kaybedeceği tahmin ediliyor. Bu ay ilk GSS primleri maaşlardan kesilecek. Meslek örgütleri GSS’nin sonuçlarına karşı halkı uyarırken, yeni eylem hazırlıklarına başladı. TOPLUM 2  İzmir’in Çiğli İlçesi Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Billur Tuz fabrikasında 54 iş- çinin sendikalı oldukları için işten çıkarılmalarının ardından başlattıkları direniş sürüyor.Direnişte olan işçilerden Mustafa Erdem ve Sedat Paprat neden di- renişe geçtiklerini Yarın’a anlattı. EMEK 6  Sinema Yazarları Derneği’nin 1968 yılından bu yana yerli ve yabancı filmler arasından yaptığı değerlendirmelerle verdiği ödüllerin bu seneki aday- ları belli oldu. Aday filmlere bakıldığında Türkiye’nin gündemindeki konular ve toplumsal meseleler dikkat çekiyor. SİYAD’ın bu yıl için en güçlü adayları Derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan. KÜLTÜR - SANAT 12 10 OCAK 2012 SALI SAYI:14 1 TL www.yarinhaber.net Abonelik Dağıtım Öneriler 0506 724 6447 ALO YARIN 10 09 Gençler Meydana İnisiyatifi, Eskişehir, Ankara ve İstanbul’da İşsizsek, Borçluysak, Zenginlerden Çoksak Gençler Meyda- na!’ sloganıyla yaptığı oturma eylemleriyle hükümeti istifaya çağırdı. Gece boyu süren yağmura ve soğuğa rağmen genç- ler geceyi kararlılıkla meydanda geçirdiler. “Çalışan Gazeteciler Günü”ne 100 tutuklu gazeteci ile girdik. Ga- zeteciler sosyal hak ve fikir özgürlüğü istiyor. 3 Türkiye İstatistik Kuru- mu (TÜİK) Aralık’ta yüzde 0.58 artan tüketici enflasyo- nun yılı yüzde 10.45 ile tamamladığını ıkladı. İşte GSS: 5 milyon kişi hastanesiz Güven azalmaya devam ediyor Sendikalı olduk işten atıldık SİYAD’ın adayları belli oldu Darbeden tutuklu, katliamlardan serbest Meydanlar gençlerin  Başbuğ ilk tutuklanan genelkurmay oldu. Özel yetkili İstanbul Cumhuri- yet Savcısı Cihan Kansız’a ifade vermek üzere İstanbul Adliyesi’ne getirilen Başbuğ’un, yak- laşık 7 saat süren ifadesinin adından tutuk- lanmasına karar verildi. Emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın, “İnter- net Andıcı” konusunda bilgisinin olduğunu söylediği Başbuğ hakkında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından soruşturma baş- latıldı. Başbuğ, “silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” ve “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini orta- dan kaldırmaya veya görevlerini yapmaya kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suç- larından tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. GÜNCEL 5 1. GÖZALTINDA KAYIPLAR SORULACAK MI? 2. YAŞAR BÜYÜKANIT’A NEDEN DOKUNULMUYOR? 3. BAŞBAKAN NEDEN TUTUKSUZ YARGILANMASINI TALEP EDİYOR? Genelkurmay Başkanlığı gö- revini yaptığı dönemde işle- nen faili meçhul cinayetler, yaşanan katliamlardan da sorumlu tutularak davanın derinleştirilmesi beklentisi sürerken, Yaşar Büyükanıt gibi başka darbecilerin de tutuklanıp tutuklanmayaca- ğı hala belirsizliğini koruyor. Gazeteciler günü kutlu olsun! Enflasyon bu ay da yükseldi İlk kez bir Genelkurmay başkanı darbecilikle yargılanıyor. Ancak darbecilerle gerçek anlamda hesaplaşılıp hesap- laşılmayacağı yanıtlanmayı bekleyen sorular arasında. Başbuğ’a kendi döneminde işlenen faili meçhul cinayetler ve katliamlarla ilgili herhangi bir soru yöneltilmemesi ise yargılanmanın derinleştirilmeyeceği endişesini doğruluyor. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca: Yasa kadınları koruyabilir AKP’den korkmuyoruz Son tutuklamalar Enflasyon oranı % 10.45 İlker Başbuğ “hükümeti yıkmaya teşebüs” iddiasıyla tutuklandı Hakan Öztürk AKLIN YOLU 3 Gülsüm Kav ANA FİKİR 5  Esin Güneş’in 2. duruşması 4 Ocak günü Siirt Adliyesinde görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Berfin Kadın Dayanışma Merkezi, Esin Güneş’in ailesinin ve Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un da takipçisi olduğu davada Siirt Adliyesi önünden bir an olsun ayrılınmadı. Duruşma saatinden dört saat sonra başlayabildi. GÜNCEL 7 Kadınlar adalet için Siirt’teydi
12

Yarın Gazetesi Sayı 14

Feb 22, 2016

Download

Documents

Yarın Gazetesi

Yarın Gazetesi Sayı 14
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Yarın Gazetesi Sayı 14

 1 Ocak’ta yürürlüğe giren GSS’nin nasıl uy-gulanacağı kafa karışıklığı yaratmaya devam

ediyor. Yeşil kartlılar “gelir bildirimi” için başvuru yapmaya başladı. Yeşil kart kullanıcılarının yarısı-nın kartlarını kaybedeceği tahmin ediliyor. Bu ay ilk GSS primleri maaşlardan kesilecek. Meslek örgütleri GSS’nin sonuçlarına karşı halkı uyarırken, yeni eylem hazırlıklarına başladı. TOPLUM 2

 İzmir’in Çiğli İlçesi Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Billur Tuz fabrikasında 54 iş-

çinin sendikalı oldukları için işten çıkarılmalarının ardından başlattıkları direniş sürüyor.Direnişte olan işçilerden Mustafa Erdem ve Sedat Paprat neden di-renişe geçtiklerini Yarın’a anlattı. EMEK 6

 Sinema Yazarları Derneği’nin 1968 yılından bu yana yerli ve yabancı filmler arasından yaptığı

değerlendirmelerle verdiği ödüllerin bu seneki aday-ları belli oldu. Aday filmlere bakıldığında Türkiye’nin gündemindeki konular ve toplumsal meseleler dikkat çekiyor. SİYAD’ın bu yıl için en güçlü adayları Derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan. KÜLTÜR - SANAT 12

10 OCAK 2012 SALI SAYI:14 1 TL www.yarinhaber.net

AbonelikDağıtımÖneriler

05067246447ALO YARIN

1009

Gençler Meydana İnisiyatifi, Eskişehir, Ankara ve İstanbul’da ‘İşsizsek, Borçluysak, Zenginlerden Çoksak Gençler Meyda-na!’ sloganıyla yaptığı oturma eylemleriyle hükümeti istifaya çağırdı. Gece boyu süren yağmura ve soğuğa rağmen genç-ler geceyi kararlılıkla meydanda geçirdiler.

“Çalışan Gazeteciler Günü”ne 100 tutuklu gazeteci ile girdik. Ga-zeteciler sosyal hak ve fikir özgürlüğü istiyor. 3

Türkiye İstatistik Kuru-mu (TÜİK) Aralık’ta yüzde 0.58 artan tüketici enflasyo-nun yılı yüzde 10.45 ile tamamladığını açıkladı.

İşte GSS: 5 milyon kişi hastanesiz

Güven azalmaya devam ediyor

Sendikalı olduk işten atıldık

SİYAD’ın adayları belli oldu

Darbeden tutuklu,katliamlardan serbest

Meydanlar gençlerin

 Başbuğ ilk tutuklanan genelkurmay oldu. Özel yetkili İstanbul Cumhuri-

yet Savcısı Cihan Kansız’a ifade vermek üzere İstanbul Adliyesi’ne getirilen Başbuğ’un, yak-laşık 7 saat süren ifadesinin adından tutuk-lanmasına karar verildi.

Emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın, “İnter-net Andıcı” konusunda bilgisinin olduğunu söylediği Başbuğ hakkında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından soruşturma baş-latıldı. Başbuğ, “silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” ve “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye

Cumhuriyeti hükümetini orta-dan kaldırmaya veya görevlerini yapmaya kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suç-larından tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. GÜNCEL 5

1. GÖZALTINDA KAYIPLAR SORULACAK MI?

2. YAŞAR BÜYÜKANIT’A NEDEN

DOKUNULMUYOR?

3. BAŞBAKAN NEDEN TUTUKSUZ

YARGILANMASINI TALEP EDİYOR?

Genelkurmay Başkanlığı gö-revini yaptığı dönemde işle-nen faili meçhul cinayetler, yaşanan katliamlardan da sorumlu tutularak davanın derinleştirilmesi beklentisi sürerken, Yaşar Büyükanıt gibi başka darbecilerin de tutuklanıp tutuklanmayaca-ğı hala belirsizliğini koruyor.

Gazetecilergünü kutlu olsun!

Enfl asyon bu ay da yükseldi

İlk kez bir Genelkurmay başkanı darbecilikle yargılanıyor. Ancak darbecilerle gerçek anlamda hesaplaşılıp hesap-laşılmayacağı yanıtlanmayı bekleyen sorular arasında. Başbuğ’a kendi döneminde işlenen faili meçhul cinayetler ve katliamlarla ilgili herhangi bir soru yöneltilmemesi ise yargılanmanın derinleştirilmeyeceği endişesini doğruluyor.

Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca:Yasa kadınları koruyabilir

AKP’denkorkmuyoruz

Sontutuklamalar

Enfl asyon oranı

%10.45

İlker Başbuğ “hükümeti yıkmaya teşebüs” iddiasıyla tutuklandı

Hakan Öztürk AKLIN YOLU 3

Gülsüm Kav ANA FİKİR 5

 Esin Güneş’in 2. duruşması 4 Ocak günü Siirt Adliyesinde görüldü. Kadın Cinayetlerini

Durduracağız Platformu, Berfin Kadın Dayanışma Merkezi, Esin Güneş’in ailesinin ve Emekçi

Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un da takipçisi olduğu davada Siirt Adliyesi önünden

bir an olsun ayrılınmadı. Duruşma saatinden dört saat sonra başlayabildi. GÜNCEL 7

Kadınlar adalet için Siirt’teydi

Page 2: Yarın Gazetesi Sayı 14

04 EKiM 2011 YARIN

10 OCAK 2012 YARIN

Bu hafta İstanbul Kurtuluş’ta, farklı kültür-

lerden insanları ortak bir lezzette buluşturan

çiğ köfte ustası Ahmet Önder’le birlikteyiz.

İşte bize zorlu yaşamına dair anlattıkları.

“Ortalama: Sıfıra sıfır”Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1978 doğumluyum. Cüzdan doğum tarihim 1985. Evli-

yim, 3 tane çocucum var. Birisi 11 yaşına girecek, birisi

8, birisi de 3’ü bitirdi, 4’e girecek. Okuyorlar. 1992’de

İstanbul’a geldim. Buraya Adıyaman’dan geldim. İlk gel-

diğim seneler Bayrampaşa’da çalıştım. Ütü-yıkama, yani

triko üzerine çalıştım. Bir 12-13 sene öyle çalıştım. As-

kerlik filan... Şimdi de 7-8 senedir bu işteyim. İşlerimiz

fena değil. Ama vallahi hayat zor. 3 tane çocuğa bu devirde

bakmak zor. Çok zengin bir insan bile bir kişiyle uğraşa-

bilir. Ben 3 kişiyle çok zorlanıyorum. Hergün para. En az

günde bir beş milyon onlara gidiyor, evde yedikleri halde.

Bize biraz çalışma koşullarınızdan bahsedebilir misiniz?

Sabah 12, akşam 12 çalışıyoruz. İşin açıkçası işimiz yorucu

bir iş değil. Ama insanlarla uğraşmak yine zor. Derler ya

herkes , esnaf olmaz. Valla 7 senedir buradayız, seviliyo-

ruz beğeniliyoruz. Demek ki yedi senedir boşuna ayakta

durmuyoruz. Geçim gerçekten zor. Ben en ucuz kira da

olduğum halde zor. En uygun benim kiram diyebilirim.

Ben daha fazlasını ödeyemem açıkçası. Diğer arkadaşlarım

nasıl yapıyor bilmiyorum. Şöyle açıklık getirelim: günlük

en düşük on milyon kira parası. Aldığın zaten 55 milyon

para. On milyon ev kira parası. 5 milyon çocuk parası.

5 milyon elektrik su desen, hesapladığın zaman aylığın

zaten 150 milyon ediyor. Bir de haftasonumuz var. Hadi

haftasonu bir yere gideyim desen 50 milyon. Elinde bir

şey kalmıyor yani. Ortalama: sıfıra sıfır.

Çalıştığınız yerin özelliklerine dair neler söylemek istersiniz?

Burası çok odak bir yer olduğu için eylem yapılıyor. Ben

buraya gelince bu tür şeyleri gördüm. Böyle protestolar

olsun... Tabi haklıysa bir şey dememek lazım. Sene de iki

üç defa oluyor. En son İşçi-Sen miydi ne oldu, polisler

filan geldi. Bizim arabanın camı kırıldı. Mesala biz 12’de

3’te filan, işe geliyoruz. Daha erken gelemiyoruz o zaman.

Bir de benim çiğ köfte alan arkadaşlarımın yarısı, belki

daha fazlası Ermenilerdir mesala. Kendilerinden bir zarar

da görmüyorum. Hepsi çok iyi insanlar. Bu tür insanlar

için, Ermeni dediğimiz, bizim gözümüzde belki öyle dü-

şünülüyor ama ben buraya geldiğimden beri hiç insanları

ayrıt etmiyorum. Aslında biz yaşıyabiliyoruz birlikte. İyi

müşterilerimiz, hem de çok iç içe olan noktalarımız var.

YARIN İSTANBUL

Hazırlayan Hülya Arslan

DARAĞACINDA 3 FİDANDeniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yu-suf Aslan’ın Askeri Yargıtay tarafın-dan 10 Ocak günü onaylanan idam cezası kararı 6 Mayıs 1972 tarihinde infaz edildi.

SİNGER İŞÇİSİ DİRENİYOR520 işçi sendika seçme özgürlü-ğünü savunmak, işten çıkarmaları protesto etmek ve haftalık çalışma süresinin 48 saate indirilmesi için işyerini işgal etti.

SİNEMADA İLK GREV Yeni Sinema’da çalışan ve OLEYİS üyesi on dokuz işçi 11 Ocak’ta greve başladı. Grev 26 Ocak’a kadar sür-dürüldü.

MEMURA TOKATGrevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı istemek ve %15’lik memur zammını protesto etmek için me-murlar Ankara’da eylem yaptı. An-kara Emniyet Müdürü memurları tokatladı. NATO HAREKATLARI BAŞLADIABD, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na (NATO) girişini onayladı.” İnsani Müdaha-le” kapsamında askeri harekatlar başladı.

İşte GSS: 5 milyon kişi hastanesiz kaldı

2008’de ilk adımları atılan an-cak uygulanması 2012’ye ka-

dar ertelenen Genel Sağlık Sigortası artık yürürlükte. Anayasal bir hak olan sağlığa erişimde ciddi hak kayıplarına neden olacak yasa nedeniyle, meslek odaları, gelmekte olan ciddi bir sağlık krizine karşı halkı uyarıyor.

SAĞLIĞA ERİŞİM SINIRLANIYOR

Yarın Gazetesi’ne açıklamada bulunun Bursa Tabibi Odası Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, sağlık çalışanlarının esas kaygılarına dair şunları söyledi: “En başta gelirini asgari ücretin üçte birinden daha az olduğunu kanıtlaya-mayanlar prim ödemek zorunda kala-caklar. Prim ödeme zorunluluğu, sağ-lık kurumlarına başvurduğunda katkı payı ödeme zorunluluğu özellikle dar gelirli ve dezavantajlı grupların sağlık hizmetlerine erişimini sınırlayabilir. Bizim esas kaygımız bu.”

TTB’nin yürüttüğü eylemlerin amacına dikkat çeken Pala, hükümetin sağlık çalışanlarının eylemlerine dair manipülasyonlarına karşı hekimlerin mücadelelerini sadece hekimlerin ma-aşları ve özlük haklarıyla ilişkilendir-menin doğru olmayacağını söyledi. Pala: “Bizim yürüttüğümüz eylemler temel olarak iki amaca yöneliktir. Bi-rincisi toplumun sağlık hakkı, ikincisi

de iyi hekimlik hakkı. Biz bu mücade-leyi sağlığın tanımından yola çıkarak yalnızca hekimlerin ve sağlık çalışan-larının özlük hakları olarak değil, aynı zamanda toplumun sağlık hizmetine erişim hakkından başlayarak, sağlığın korunması, geliştirilmesi, yaşam sü-resinin uzatılması, yaşam kalitesinin artırılması içinde olmak üzere birçok sağlık kavramını birlikte ele alıyoruz. Sağlık çalışanları dışında hastalarımı-zın ve sağlıklı insanların da bu müca-deleye katılması sağlanabilirse o zaman başarıya ulaşabileceğimizi düşünüyo-ruz.” dedi.

“ACİLE BAŞVURANLARIN %80’İ KATKI pAYI öDEMEMEK İÇİN ACİLE BAŞVURUYOR”Pala şunları söyledi: “Zaten bir kriz or-tamı var. Ama bu gözden kaçırılıyor. İki tane örnekle ne demek istediğimizi açıklayayım. Birincisi, bu ülkenin nü-fusu 74 milyon ama sağlık hizmeti al-mak için acil servislere başvuran sayısı 80 milyon. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir sayı yok. Demek ki insanlar sağlık hizmetine erişimde sıkıntı ya-şıyorlar. Çünkü acile başvuranların %80’inden fazlasının katkı payı öde-memek için acil müdahale gerekmedi-ği halde acil servislere başvurduğunu biliyoruz.”

KAMU HASTANELERİ BİRLİĞİ GELİYORSağlıkta dönüşüm politikaları çerçeve-sinde, hastane yönetimlerinin Kamu Hastaneleri Birliği’ne bırakılması ve hastanelerin de kar oranlarına göre gruplandırılması, toplum sağlığı açı-sından pek çok sorunu beraberinde getiriyor. Yarın Gazetesi’ne yaptığı açıklamada bu soruna dikkat çeken Bursa SES Şube Başkanı Ergin Uygun ise şunları ifade etti: “ hastaneler 4 gruba ayrıldı. A grubu tercih edildi-

ğinde, özel hastaneler de hastalardan %75’e kadar fark alabilecek. D grubu bir hastaneye gidildiğinde ise %30’a kadar fark alınacak. Hastalar hem mu-ayene için katkı payı ödeyecekler, hem ilaç için katkı payı ödeyecekler. Bu da yetmiyormuş gibi, muayene oldukları hastanenin sınıfına göre katılım payı ödeyecekler cepten.”

pRİM öDEYEMEYENLER NE YApACAK? Uygun sözlerine şöyle devam etti: Genel sağlık sigortasının yurtdışında da uygulandığı ülkelerde, örneğin ABD’de 60 milyon insan genel sağlık sigortası dışında. Yani hiç bir sağlık hizmetinden yaralanamıyor. Orda da GSS var, prim ödenmesi gerekiyor, hastalar prim ödemekte zorlanıyor, prim ödeyecek gücü yok ve devlette düzenlemediği için sağlık sisteminin dışında kalıyor. Türkiye’de de yakla-şık 5 milyon yurttaşın, GSS dışında kalacağını tahmin ediyoruz. Bu da az bir nüfus değil.”

TOpLU İSTİFA EDEBİLİRİzYılbaşı öncesinde SES Ankara Şubesi yöneticilerine ve Dev Sağlık İş üyele-rine yapılan müdahaleye de değinen Uygun, “Bu tür saldırılar ve şiddet her zaman karşımıza çıkıyor. Çün-kü ülkede tek seslilik ve tek fikirlilik yayılmak isteniyor. Farklı bir şekilde, farklı fikirleri söylemek pek çok bas-

kı ve sindirme politikalarına maruz kalınmasına neden oluyor. Ama bu sürecin sonunda ülkede ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalacağız.” dedi. Meslek odalarının nasıl bir mü-cadele hattı izlemesi gerektiğine de değinen Uygun, “Halka ne yapmak istediğimizi, neden grevler yaptığımızı, neden sağlık hakkına insanların sahip çıkması gerektiğini anlatmak görevi-miz. Bunun için iş kolunda iş bırakma eylemleri yaptık. Belki kamuda çalı-şanların, toplu olarak istifa etmesini bile düşünebiliriz.” dedi.

SAĞLIK SİSTEMİ DEĞİŞMELİTürkiye’de sağlık sisteminin değiş-

mesi ve dönüşmesi gerektiğine dikkat çeken Uygun, bunun sağlığın piyasa koşullarına açılmasıyla yapılamaya-cağını ifade etti. Uygun, “Tamamen toplumcu devlet mantığıyla, bu ül-kenin nüfus cüzdanının taşınmasının yeterli olması gerektiğini düşünüyo-ruz. Herhangi bir para ödenmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu ödeme-lerin devlet tarafından karşılanma-sı gerektiğini düşünüyoruz. Alınan vergiler doğru kaynaklara aktarılırsa, kimseden para alınmadan, nitelik-li sağlık hizmeti verilebilir.” dedi. Sağlık emekçileri GSS’nin de yürü-lüğe girmesiyle yeni eylem hazırlıkları-na başladı. Önümüzdeki günlerde has-tanelerde yeni grevler gerçekleşecek.

Rize’nin Fındıklı İlçesi’ndeki dere ıslah çalışması ve doğanın

tahrip edilmesine karşı başlatılan dire-niş 7. gününde Belediye Başkanı’nın geri adım atmasıyla sona erdi.

Dere ıslah çalışmasının yürütüldü-ğü Arılı Vadisi boyunca DSİ’nin ‘sel ve taşkın’ projesi kapsamında vadinin her iki tarafına 5 metre yükseklikte perde beton örülmesiyle canlıların dereyle ve suyla olan bağının kesileceğine dikkat çeken Fındıklı halkı, yapılanların HES projelerinin alt yapısı anlamına geldi-ğine dikkat çekti.

Vadi içerisinde başlayan nöbet eyle-minin, dere ıslahının taş dolgu yapıla-rak gerçekleştirilmesi yönündeki talebi Fındıklı Belediye Başkanı Özbalaban

tarafından kabul edildi. Görüşmede, Hara Köyü’nden yukarı kısımdaki va-dide herhangi bir çalışma yapılmaya-cağı sözü de verildi.

Fındıklı Derelerini Koruma Plat-formu Sözcüsü Hüseyin Acar, “Dire-nişe geçici olarak ara verdik. Bu kara-rı yöre halkıyla birlikte yetkililerden aldığımız sözler üzerine aldık. Verilen sözlerin takipçisi olacağız ve suyumu-za, doğamıza ve geleceğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. 7 gün süren bu direnişin bizlere öğrettiği mücadele yöntem ve deneyimlerimizi önümüz-deki süreçte yeni araç ve yöntemlerle daha da ileriye taşıyarak yaşam alanla-rımızı talan edenlere karşı dik durmaya devam edeceğiz” dedi. YARIN TOPLUM

Fındıklı direnişi HES’i durdurdu

10

13Ocak1994

Ocak1972

Ocak1969

10

15

11Ocak1969

Ocak1952

1 Ocak’ta yürürlüğe giren GSS’nin nasıl uygulanacağı kafa karışıklığı yaratmaya devam ediyor. Yeşil kartlılar “gelir bil-dirimi” için başvuru yapmaya başladı. Yeşil kart kullanıcılarının yarısının kartlarını kaybedeceği tahmin ediliyor. Bu ay ilk GSS primleri maaşlardan kesilecek. Meslek örgütleri GSS’nin sonuçlarına karşı halkı uyarırken, yeni eylem hazırlıklarına başladı.

Cepten sağlık har-camaları %400 arttı, 5 milyon kişi GSS nedeniyle sağlık siste-mi dışında kalacak.

YARIN tOplumELİF KARAN

ERGİN UYGUN

KAYIHAN pALA

GDO’suz Türkiye GDO’ların gıda üretim ve dağıtımına girmesi genellikle tek boyutuyla

ele alınıyor. Kamu sağlığına olumsuz etkileri üzerinden değerlendi-rilen GDO’ların ülkemiz gıda rejimine ve kültürüne verebileceği tahribat pek konuşulmuyor. GDO’suz bir yarımada olmanın iktisadi potansiyeli hiç tartışılmıyor. GDO’lar şirket tarımının önünü açacak tarımda tohum vermeyen üretimin yaygınlaşmasını sağlayacak, küçük aile işletmelerinin üzerinde baskıyı artırıp bu sayede tarımdaki çözülmeyi sağlamış olacaklar. Yani çiftçimizin gelir kapısına baskıyı kurmuş olacaklar.

GDO’suz, ekolojik üretime dayanan, iki kere organik denilebilecek “per-makültür” tarımına dayanan yeni bir gıda üretimi ve tüketimi kurmak, temiz yarımadamızda bunu başarmak mümkün. Aksi halde her yerde aynı tatta, aynı bayatlıkta yenilen karpuz kabak tadı var denilen halini alacak.

Evet ekmeğimize aşımıza zehir katıp bize sunanlara karşı bir kez daha şunu haykırmalıyız. Biz bir ekmek parçasını yerde görüp, onu alıp yükseğe koyan kültürün çocuğu kalmak istiyoruz. İSTANBUL CENGİZ KOŞER

Page 3: Yarın Gazetesi Sayı 14

10 Ocak Çalışan Gazeteciler gü-nü. Peki “Türkiye’de 2012’nin 10

Ocak’ında gazeteciler açısından vaziyet nedir?” diye baktığımızda nelerle karşı-laşıyoruz?

Haber yaparken gözaltına alınan ve işkence ile öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin 16. ölüm yıldönümünü geride bıraktık. Gazeteci-lerin sustuturlmaya çalışıldığı bir dönem-den geçerken, son yapılan operasyonlarla cezaevinde olan gazetecilerin sayısı 100’ü buldu. Tututklu gazeteciler için önce “fi-kirlerinden dolayı değil başka suçlardan ötürü tutuklular” diyen hükümet artık gazetecilerin düşünceleri nedeniyle tu-tuklandığını kabul etmek zorunda kaldı. 10 Ocak nedeniyle yayınlanan mesajlar-da “az sayıda fikirlerinden ötürü tutuklu olan gazeteciler olması üzücü” türünden ifadeler yer alıyor.

GAzETECİLER HAKLARINI İSTİYOR10 Ocak nedeniyle konuşan yalnızca hükümet cenahı değildi elbette. Ceza-evindeki gazeteciler tarafından 2. sayısı çıkarılan “Tutuklu Gazete” isimli gaze-tede, basın çalışanlarının fikir özgürlü-ğü ve sosyal hakları hakkında yazılar ve haberler yer aldı. Öte yandan Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) tarafından yayınlanan açıklamada ise “Kutlayacak basın bayramımız ve anacak gazeteciler

günümüz yok” denildi. ÇGD’nin açık-lamasında 1961’de basın çalışanlarına geniş haklar tanıyan yasaların 71 askeri darbesi ile geri alındığı belirtilerek “Bu-gün 51 yıl önceden de geri konumdayız.” ifadelerine yer verildi. “Yıpranma hakkı ortadan kaldırılmış, medyada taşeron-laşma yaygınlaştırılmış, iş güvencesi or-tadan kalkmış, sigortasız çalıştırma ve işten çıkarmalar günlük olaylar haline gelmiştir.” denilen açıklamada gazeteci-lerin giderek artan sayılarda tutuklanma-sına da vurgu yapıldı.

“RÜzGAR EKEN FIRTINA BİÇER”Yarın Gazetesi Genel Yayın Koordinatö-rü Emre Öztürk 10 Ocak’la ilgili konuş-tu: “Gazetecilik gerçekleri açıklama mes-leğidir. Yalanlar ve ikiyüzlülük gazetecilik olamaz. Ama şu anda kim ki olayların üstünü örtüyor, duymamazlıktan, anla-mamazlıktan, görmemezlikten geliyor, o ‘büyük gazeteci’ oluyor; kim ki gerçek-lerin üzerine yürüyor, o tutuklu gazete-

ci oluyor. Basını, gazetecileri sindirmek marifet değil. Hangi gerçek ne kadar gizlenebildi ki şimdi de gizlenebilsin. O yüzden gazeteciler görevlerini yapacak halkı gerçeklerle buluşturacak. Halkın karşısında doğrular doğru yanlışlar yan-lış, neyse o ortaya çıkacak. Bu konuda gazetecilerin rolü çok büyük. İşte o yüz-den bugün birçok arkadaşımız tutuklu ya da mahkeme kapılarında. Başbakan şunu bilmeli rüzgar eken fırtına biçer. O kürsülerden basına, halka çok parmak sallayan kükreyen oldu ama hiçbiri iflah olmadı, olamayacak da.”

AHMET ŞIK VE NEDİM ŞENER’İN SERBEST BIRAKILMA TALEBİ REDDEDİLDİÇağlayan Adliyesi’ndeki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Oda TV davasının 8. duruşmasında sanık-lar 309 gün sonra ilk kez savunmalarını yaptı. Mahkeme heyeti tahliye taleplerini reddetti. Ahmet Şık şöyle konuştu: “Ga-zetecileri susturmak halkı susturmaktır.

Burada yargılanan gazeteciliktir ve ha-ber kaynağının gizlilik ilkesinin ortadan kaldırılmasıdır. Ben gerçeğin peşinde bir gazeteciyim. Amaç gazetecilere gözdağı vererek tüm muhalif sesleri susturmak. Çiğnenen sadece bir gazetecinin ifade özgürlüğü değil, bir toplumun bilgiye ulaşma özgürlüğüdür. Tarihte hesabı so-rulmamış hiçbir suç kalmamıştır. Bu kez de kalmayacak. Tarih, her şeyi ve herkesi hak ettiği yere koyacak. Kimimizi yaz-dıkları ve söyledikleriyle, kimimizi de verdikleri kararlarıyla.”

Nedim Şener ise şunları söyledi: “Ha-yatımda bana verilebilecek en büyük ceza utanmak olabilir. Haklılığın verdiği güç-le savunma yapıyorum.”

DÜNYA TAKİp EDİYORÖte yandan ardı ardına yapılan açıkla-malar Türkiye’de yüksek sayıda olan tu-tuklu gazetecilerin tüm dünya tarafından yakından takip edildiğini ortaya koydu.

Avrupa Parlamentosu’nun, gazeteciler hakkında açılan davalar ile ilgili endi-şelerini bildiren bir rapor yayınlamaya hazırlandığı belirtildi. Amerikan Dışişle-ri Bakanlığı Sözcüsü Nuland da, tutuklu gazetecilerin dava sürecini dikkatle izle-diklerini söyledi. New York Times gaze-tesi ise, “Tutuklamaların, Ortadoğu’da kahramanlaştırılan Erdoğan’ın imajını karartma tehlikesi var.” yorumunu ya-parak tutuklu gazetecilere dikkat çekti..

10 OCAK 2012 YARIN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Gazetecilerin kutlanacak günü yok

GÜNCELSANEM dENİZ KURAL

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne yaklaşık 100 tutuklu gazeteci ile girdik. Tutuklu gazetecilere her gün yenilerinin eklendiği, sosyal haklarının kısıtlandığı Türkiye’de, cezaevindeki gazeteciler 10 Ocak için “Tututklu Gazete” isimli yayını çıkarak tepkilerini gösterdi. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmalarının 309. gününde ilk kez ifade verebildikleri bir haftayı geride bıraktık.

142 ilaçta iskonto kalkıyor

3. köprü ihalesi yapılıyor

İlaçta iskonto uygulamasının yarattığı sorunlar uygulamada aşılamayınca hükümet geri adımlar

atmaya devam ediyor. SGK, temininde güçlük çekilen, hayati öneme sahip 142 ilaca getirilen son kamu kurumu iskontosunun kaldırması için düzenleme yaptı. SGK, daha önce de 125 ilaçta eski iskonto oranına dönmüştü.

UYGULAMA SORUNLARI BİTMİYORKamu kurum iskontoları ve ilaç fiyatlarındaki düzenleme-ler sonrası yaşanan ilaç sıkıntısının çözümü için yeni bir adım daha atıldı. Bir süre önce 125 ilacın kamu kurum iskontosunda eskiye dönülmesi kararı alan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), 142 ilaçta da aynı uygulamaya gidilmesine karar verdi. Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Murat Karaşen, ilaç firmalarının iskonto oranlarının yüksek olması gerekçesiyle kendilerine birkaç kez başvuruda bulunduğunu hatırlatarak, son olarak 300 ilaç hakkında yapılan talep üzerine Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunun konuyu tekrar değerlendirmek üzere geçen hafta toplandı-ğını söyledi. Komisyonun, çoğu kanser ve kan ilacı olan 142 ilacın yüzde 7,5 oranındaki son kamu kurum iskontolarının kaldırılarak, bu ilaçların iskonto oranlarında eskiye dönül-mesi kararı aldığını ifade eden Karaşen, şunları kaydetti:

“Söz konusu 142 ilacın çoğunun fiyatı çok düşük. Bu ilaçların muadili bulunmuyor. Bu nedenle bu ilaçların piyasadan çekilmesi durumunda vatandaşların mağdur olması söz konusu olabilir. Bunu dikkate alarak 300 ilaç hakkında titizlikle yapılan inceleme sonucunda 142 ilacın kamu kurum iskontosunda eskiye dönülmesi kararı alın-dı. Düzenlemeyle hastaların sağlığını olumsuz etkileyecek, mağduriyetine sebebiyet verecek bir sıkıntı yaşanmasının önüne geçildi. 142 ilacın daha kamu kurum iskontosunun kaldırılmasına ilişkin karar en kısa zamanda yayımlanacak.” YARIN GÜNCEL

İstanbul boğazına yapılması öngörülen 3. köprü tepkile-rine rağmen ihaleye çıktı. Köprüye karşı çıkan Mühendis

ve Mimarlar Odası TMMOB’un açıklamasında, köprünün trafik sorununa çözüm olmayacağı belirtilerek “Ormanlar, su havzaları, tarım alanları şirketlere kar sağlamak için yapılan bu projeye kurban edilecektir.” dendi.YARIN GÜNCEL

AKP’den korkmuyoruz!İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin resimle, şiirle ve bilimle de terör yapılabileceğini söylemesi Kutluğ Ataman kar-deşimizi şok etmiş. AKP ile ilgili aldandığını düşünüyor.Herkesin durmadan morali bozuluyor. İşler kötüye gi-diyor diye.AKP bütün bu kötülükleri neden yapıyor? Neye dayanı-yor? Aldığı yüzde elli oya.Ama ben de şunu hatırlatmak isterim. 12 Eylül anayasası da yüzde doksan iki oyla kabul edilmişti.Yüzde elli oy aldığın için Kürt halkının yüzyıllardır yaşa-dığı horlanmayı ortadan kaldıramazsın.Dağda Heronlarla daha fazla gerilla kovaladın diye Kürt halkının sorduğu sorular bitmez.34 evladının canını aldığın için o halk sana dediğinden geri durmaz.O halk ne köy yakmalar, ne katliamlar, ne cezaevleri gördü.Top alışan, davuldan korkmaz.Asıl AKP Kürt meselesi denilen tarihsel gerçekten korksun.Kürt halkı elde ettiği bütün kazanımları, en zor koşul-lardan yola çıkarak verdiği muazzam mücadeleyle elde etti. Bu gün parlamentoda milletvekilleri, her koşulda mücadele edebilen politik örgütleri ve edindiği yüksek bir bilinç düzeyi var.Bu birikimi değil kof AKP, Adolf Hitlerin Nazi Partisi bile geriletemez.***Efendim Tayyip Erdoğan yüzde elli oyuna dayanarak, Kürt hareketini sindirmek için ne kadar Kürt gazeteci varsa solcularla birlikte hepsini tutuklatmış.Yahu tutuklamadan ne olacak?Eskiden Özgür Gündem gazetesinin binasını komple havaya uçuruyorlardı. Ne oldu Kürt halkının gazeteciliği durdurulabildi mi? Eskiden Özgür Gündem gazetesini gidip bayiden alanı ensesinden vuruyorlardı. Ne oldu Kürt halkı sustu mu?Bunları şimdi ne kadar iyiyiz diye söylemiyorum. O şekil-de yenilmemiş bir hareket bu şekilde kolay kolay yenilmez. Merak etmeyiniz.***Sol bitmiş idi. Sol şöyleydi, sol böyleydi. Döneklik çok iyiydi. Yok, o döneklik değildi değişimdi. Öyle de politika yapılabilirdi böyle de yapılabilirdi. Sol bilmiyordu da solcu olmayan münevverler biliyordu.E peki ne oldu?O Taksim Meydanı var ya o Taksim Meydanı. İşte o Tak-sim Meydanı’nı o pek beğenilmeyen sol zorla aldı. Bütün korkaklar, dönekler, tanınmış taponlar ve mankenler evin-de otururken yaptılar bunu.Eğer yüzde elli oyu daha almamış olan AKP, en son 1 Mayıs’ı da engellemeye kalkışsaydı. Mecidiyeköy’den değil Levent’ten, Dolmabahçe’den değil Ortaköy’den, Karaköy’den değil Hasköy’den, Dolapdere’den değil Çağlayan’dan kurmak zorunda kalacaktı demir engellerini.Ne polis yetiştirebiliyordu kaba kuvvet kullanmak için ne de gaz. Diğer illerdeki bütün polisleri İstanbul’a yığıyordu.Devrimciler Taksim Meydanı’nı değil, neredeyse bir şehri kuşatmış durumdaydı. Bütün bir şehir mücadele alanı haline gelmişti.İşte AKP bu koşullarda Taksim Meydanı’nı devrimcilere teslim etmek zorunda kaldı.Bu ülkede işçi sınıfından başka hiçbir güç o meydanı ala-mazdı ve işçi sınıfı aldı. Bu da bütün döneklere derd olsun.***AKP faili meçhullerin hesabını vermiyormuş.Tayyip Erdoğan ilgilenir gibi yapmış ama aslında durumu geçiştiriyormuş.İyi güzel de Cumartesi Annelerimiz haftaya yine Galatasaray’da olacak. Bir sonraki hafta ve bir sonraki hafta da. Bunu hangi babayiğit durdurabilecekmiş bana göste-rin hadi. Annelerimiz her hafta kaybettikleri yavrularının fotoğraflarını katillerinin yüzüne bir ışık gibi tutuyor.Bazı katiller o fotoğrafların verdiği ışıktan kaçamayarak en sonunda çözülüyor. Ayhan Çarkın gibi konuşuyorlar. O Ayhan Çarkın’ı enteller, breyler, uçuk kişiler değil anaların öfkesi konuşturuyor. Anaların mücadelesini Çillerler, Ağarlar, Doğan Güreşler durduramadı, Tayyip Erdoğan mı küllendirecek.***En son, cumartesi günü Gençler Meydana İnisiyatifi’nin eylemine katıldım.Gençlerin işsiz bırakılmalarına karşı bir günlük oturma eylemi yapmaya karar vermişler. Soğuğun, yağmurun ve rüzgârın karşında bir gün boyunca büyük bir kararlılıkla durmaları beni bu genç insanlara hayran bıraktı. Onların bu eylemi sanki hepimize bir gelecek armağan ediyordu.Hepsini üşümüş gözlerinden öpüyorum.Onlar varken ben AKP’den korkmuyorum.

[email protected]

Depremzedelere çözüm yok

Van’da sorunların ardı arkası kesilmiyor. 600 bin nüfusun yüzde 30’unun başka şehirlere göç

ettiği Van’da 72 bin Vanlı hâlâ çadırda yaşıyor, çadır yangınlarında insanlar ölüyor, elektrikler kesildiğin-de ise hayat duruyor. Eğitim-öğretimin başlamasına rağmen çözülmeyen eksikler, söz verilen tarihte kon-teyner’ların verilmemesi çözümsüzlüğü tırmandırıyor.

72 BİN VANLI ÇADIRDA72 bin Vanlı çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. “Valilikten gelenler ihtiyaç listesini sordular. Ancak bir daha uğramadılar.” diyen Van’lılar çadır yangınla-rından korkuyor. “Çadır yangınlarından sonra elekt-rikli ısıtıcı ile ısınıyoruz. Ancak elektrikler kesildiğin-de çadır buz gibi oluyor. Biz dayanırız da, bebekler ve çocuklar nasıl dayanacak bilemiyoruz.” dİor.

Geçtiğimiz gün yine bir çadırda çıkan yangında çadır ve içindeki malzemelerin tamamı yandı. Ça-dır yangını nedeniyle paniğe kapılan çevredeki dep-remzedeler de, bir an önce kendilerine konteyner verilmesini isterken, “Yangın korkusuyla yaşıyoruz. Her an çadırda yangın çıkar korkusuyla rahat uyuya-mıyoruz. Soğuktan donmamak için soba yakıyoruz. Bu da yangınlara neden oluyor. Ya soba yakmayıp soğuktan donacağız ya da çıkacak yangında öleceğiz” diye konuştu.

OKUL SOĞUKÖğrencilerin yaşamı gündüz konteynerlerde, akşam ise çadırda geçiyor. Okul Müdürü Abdullah Çelebi,

öğrencilerin çoğunun göç ettiğini, birçok öğrencinin konteyner okula nakil için başvuruda bulunduğunu belirterek, “Her sınıfa tek ısıtıcı yetmiyor. Sabahları çok soğuk oluyor. Eğitim konusunda çok eksiğimiz var. Bu şartlar altında üniversite sınavına nasıl gire-ceğiz?” diye yakınıyor. 500’ün üzerinde bekâr öğret-menin konteynerlerde, evli olanların ise çadır veya konutlarda barındığını ifade eden öğretmen Aydın Boran, şunları söylüyor: “Ek ders alamıyoruz. Barın-ma ve ulaşım başlıca sorunumuz. Perişan durumdayız. Sınıflar soğuk, eğitim ve öğretime uygun değil. Milli Eğitim bir şey yapamayacaklarını açıkladı. Öğret-menlerin kalacağı bina yok. Bu şartlarda daha fazla özveri beklenemez. 20 gündür banyo yapamadık. Aç kalmamak için buradayız. Öğrencilerimiz mağdur olmasın diye varız. Ancak bu kez biz mağdur olduk.”

KONTEYNERLARA HERKES GEÇEMEYECEK Ağır hasar olduğu tespit edilen 28 bin konut sahibi konteynerlere taşınacak. Van Valisi Münir Karaloğlu, bugüne kadar köylere 6 bin 500, Erciş’e 2 bin 500, Van’a ise 1000 konteynerin kurulduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: “72 bin çadır kurulmuş. Biz sadece ağır hasarlı konutları olan 28 bin konut sahibini kon-teynerlere yerleştireceğiz. Evi hasar görmeyip de bir çoğu ‘Korkuyoruz, evde oturamıyoruz’ diyor. Peki ben de Valiliğin önüne çadır kurup çadırda mı çalışayım? Vatandaştan sabır bekliyoruz.” diyen valinin açıkla-malarının halkı ne kadar memnun ettiği ise ortada. YARIN VAN

Page 4: Yarın Gazetesi Sayı 14

04 EKiM 2011 YARIN

Uludere katliamının üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağ-

men, katliam halkın gündeminden de meclisin gündeminden de düşmüyor.

ÇİÇEK: MECLİS EYLEM YERİ DEĞİLCemil Çiçek Uludere katliamını ‘başka’ açılardan değerlendirmeyi seçiyor.

Uludere katliamını değerlendiren Meclis Başkanı Cemil Çiçek, PKK’nin en çok dış destek alan örgüt olduğunu, Irak’ın kuzeyinin Türkiye’ye yönelik kanlı eylemlerin planlandığı, karar ve-rildiği, teröristlerin eğitildiği ve lojistik desteğin sağlandığı bir bölge olduğunu belirtti.

Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen, Kuzey Irak’taki bu durumun ortadan

kaldırılamadığını belirten Çiçek, “O bölgede pek çok kanlı eylem yapıldığını gördük” dedi.

Uludere’de yaşananlara derinlikli bakmak ve sağlıklı sonuçlar çıkarmak ge-rektiğini dile getiren Çiçek, “Olayla ilgili çok yönlü inceleme yapılıyor. Onun so-nuçlarını beklemek lazım. Eksik bilgiyle yanlış sonuca varırız” dedi.

Ödenecek tazminat ile ilgili ramlar üzerinden siyaset yapmanın ölenlerin yakınlarını ‘inciteceğini’ belirten Cemil Çiçek, mecliste oturma eylemi yapan BDP ile ilgili ise; ‘’Meclis eylem yeri değildir. Sonrasında üzülürler.’’ şeklin-de konuştu.

İDRİS NAİM ŞAHİN: Sİz BU TOpRAKLARI NE zANNEDİYORSUNUz?İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, mec-

liste katliama ilişkin BDP’li vekil Hasip Kaplan’a cevap verdi.

Uludere katliamında 8 kişinin ha-yatını kaybettiği Enco ailesinden 8 kişi-nin gözaltına alındığını belirten Hasip Kaplan’a meclis kürsüsünden İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin cevap verdi.

Kürsüden konuşan İdris Naim Şahin “Düşüncesi kin ve kan üzerine inşa edil-miş milletvekilleri var” diyerek Kaplan’ı hedef aldı.

Şahin, “Utanmadan gerçekleri sap-tırıyorsunuz. 35 kişinin ölümü bizi de derinden yaralamıştır, üzmüştür. Hesap vermesi gereken sensin ve senin gibiler-dir. Bu Meclis sizin iğrenç iftiralarınızı dinledi.” dedi.

‘’Bana saygınızın olmadığını bili-yorum ama başkanlığa saygı duyun. Benden çok rahatsız olduğunuzu biliyo-

rum. ‘Karpuz gibi bölmek’ diyorsunuz. Karpuz gibi bölmeyi bir açıklasanız. Siz ne zannediyorsunuz bu toprakları? Bir karpuz gibi basit mi zannediyorsunuz? Siz millete, devlete hakaret ediyorsunuz, neyi karpuz gibi bölüyorsunuz?” şeklin-de konuştu.

SIRRI SÜREYYA öNDER: EŞKIYA MISINIz?Bütün bu Uludere katliamı tartışmaları çerçevesinde BDP milletvekili Sırrı Sü-reyya Önder, AKP’li Kürt milletvekille-rine seslenerek; ‘’Sizi doğuran mübarek, muhterem annelerinizin hiç hatırı yok mu? Burada sanki bu katliamı bu savaş uçağını BDP kaldırmış. 35 yurttaşımız orada katledilmiş. Bunlara bir şey de-meyeceksiniz, bunun hakkını arayan BDP’lilere yapmadık hakaret bırakma-yacaksınız. BDP sizin oynayacağınız bir parti değildir. Arkasında çok büyük halkın barış, özgürleşme iradesi vardır. Buna tahammül edeceksiniz.’’ Dedi.

Bu sırada AKP milletvekili Mehmet Metiner, oturduğu yerden Önder’in sö-zünü kesince, Önder, yeniden kürsüye dönerek “Eşkıya mısınız? Bu kürsüden konuşamayacak mıyız?’’ diye seslendi.

MEHMET METİNER: ‘’SözDE DEĞİL özDE DEMOKRATIz’’Mehmet Metiner meclisteki tartışma sonrasındaki açıklamasında “Şimdi ce-vap veriyorum. Konuşmazsan namert-sin. Hakkımda bildiğin bir şey var da söylemezsen namertsin. Seni açıklamaya davet ediyorum. Ben kendisi gibi ne yan-dan, ne çakma bir demokratım. Biz AK Parti olarak da Mehmet Metiner olarak da sözde değil özde demokratız. Bizim yaptıklarımızı Önder hayalinde göre-mezdi. Bugün ülke bu kadar demokrat bir hale geldiyse bunu yapan AKP’dir.” dedi.

A h m e t İ n s e l

“Zenginden nur yağar mı?” diye sormuş (Radikal-iki/11.12.11). “Liberal kapita-lizmin ideologla-

rının gerçek bir fikri gangsterlik giri-şimiyle karşı karşıyayız. 2008 krizinin kendi modellerinin krizi olduğu gerçe-ğini unutturmaya çalışıyorlar.”diyerek liberallerin “fikri gangsterlik” yaptığını öne sürmektedir.

“Bugün liberal kapitalizmin ideo-loglarının gerçek bir fikri gangsterlik girişimiyle karşı karşıyayız. 2008 kri-zinin kendi modellerinin krizi gerçeği olduğunu unutturup, bu krizi göğüsle-mek için devreye sokulan kamu harca-malarını krizin nedeni olarak gösteri-yorlar. Yıllar boyunca zenginlerin vergi yükünü azaltarak, kamu istihdamını daraltarak, sosyal güvenlliği daraltıp özelleştirerek piyasanın beğenisini ka-zanmaya zorlanan ülkeleri, şimdi de kamunun borç yükü nedeniyle daha fazla kemer sıkmaya zorluyorlar. Ama dikkat edin, liberallerin, finans baron-larının dayattıkları politikalarda zen-ginlerin on yıllardır giderek daha az verdikleri vergilerin arttırılması yok. Emekli maaşlarının azaltılması, kamu istihdamının daraltılması, orta-alt gelir

gruplarının gelirlerinin azaltılması var. Zenginlerden daha fazla zenginleşerek alt tabakalara nimet yağdırma görevi veriliyor. Liberal kapitalizmin bu sınıf savaşının aktif unsuru olduğu gerçeği tüm çıplaklığıyla burada karşımıza çı-kıyor. Çok kızdıkları anlaşılan “Wall Street’i İşgal Et!” hareketine katılanlar da tam bunu diyorlar zaten. İki taraf birbirini gayet iyi anlıyor.

İnsel’in “fikri gangsterliğinin” yanı sıra “fikri gangsterliğe” de göz atmakla gerçek daha iyi görülecektir.

Artık devletin “tek tip” üniformasını giyen, Kürtler başta olmak üzere sos-yalistleri, feministleri, öğrencileri, çev-recileri, insan hakkı aktivistlerini vs... “dövme” hakkını elde ettiği görülüyor.

“Zabıta”nın öğrencilerin oturma eylemine müdahalesi ile EHP’li öğren-cilerin MÜSİAD toplantısına katılma-larının “özel güvenlik” marifetiyle “mü-dahaleye” uğraması son bir iki örneği oluşturuyor.

Polis, asker şiddetinden sonra za-bıta, özel güvenlik terörü ve nihayet itfaiyeci, AKUT vb. kurumlarının da “dayak” atma sırasının geldiğini düşü-nüyor insan!

Kapitalist terörün anlaşılması için yüzeysel olarak bir göz atılması dahi yeterlidir:

1. Uluslararası ordular (NATO) ve savaş koalisyonları (Irak, Libya askeri

koalisyonları...)2. Kapitalist ülkelerin orduları, iç

güvenlik örgütleri/polis-jandarma-milis (bir iki ülke hariç tüm dünya ülkeleri için geçerli).

3. Kontgerilla ve istihbarat örgütleri ile sivil, faşist odaklar...

4. Burjuvazinin örgütleri olan “özel güvenlik şirketleri” adıyla kurulan “si-lahlı kanatları”… (ki bunlardan para da kazanıyorlar!)

Bu tabloya bakıp Kürtlerin ve solcu-ların şiddetinden dem vuran “aydınla-rın” bir daha düşünmeleri gerekmez mi şiddetin kökenleri hakkında?

Silah kullanma tekelinin devlette ol-ması gerektiği üzerine kurulan teoriler “Özel Güvenlik Şirketleri” ile birlikte berhava oldu. Meşruluğu tartışmalıdır...

Bireysel silahlanma için az veya çok mülk sahibi olmak yeterli.

Mülksüzlerin kendi canını koruma-ları için bile silahlanmaları mümkün değil!

Yani dünyanın yüzde biri dünya-daki neredeyse bütün silahlı gücüne sahipken yüzde doksan dokuzu ise bu “mutlu azınlık”ın teröründen, insafına terk edilmiş yüzde doksan dokuzunun taşından, molotofundan laf etmek ise gayri ahlaki kalır.

Sonuç olarak fikri ve fiziki gangster-lik düzenine karşı militan bir mücadele perspektifiyle geniş halk kitlelerine “ger-

çeğin” politikasını götürerek kazanılma-sı bir ütopya değil, her zamankinden daha mümkün kılar devrimi... Çeroki-lerin de dediği gibi “Kehanet muhtemel bir olayı kesin bir bakış ile görmekten başka birşey değildir. Hava ya bulutlu olacaktır, ya da güneş açacaktır”

İyisi mi, mücadele rotasını en iyi anlatan Bertolt Brecht’in bir şiirini tekrarlayalım...

GENERALİM, SİzİN TANIK!Generalim, sizin tank da ne tank

hani! Ormanı yerle bir edebilir, yüz kişiyi

ezebilir. Ama bir kusuru var; Bir sürücü ister. Generalim, yaman bir uçan kale şu

ilerdeki. Rüzgârdan hızlı uçar, filden çok yük

taşır. Ama bir kusuru var: Bir pilot ister. Generalim, yararlı bir yaratıktır

insan. Uçabilir, öldürebilir. Ama bir kusuru var; Düşünebilir de. BERTOLT BRECHT

ÖNdER ÇARKÇI EHP ÜYESİ1 NO’ lu F TİPİ HAPİSHANE KOCAELİ

10 OCAK 2012 YARIN

Katliam meclis gündeminden düşmüyor

ANKARAÇİLER KAYABAŞI

Uludere Katliamı’nın üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen, katliam halkın gündeminden de meclisin gündeminden de düşmüyor. Hasip Kaplan’ın Meclis kürsüsünden katliamda 8 kişinin hayatını kaybettiği Enco ailesinden 8 kişinin gözaltına alındığını belirtmesi üzerine, İdris Naim Şahin “düşüncesi kin ve kan üzerine inşa edilmiş milletvekilleri var.” diyerek Kaplan’ı hedef aldı.

04 SIYASET

Kamuoyunda milletvekillerine ‘kıyak emeklilik’ olarak yorumlanan zam düzenlemesinde AKP yeni düzenle-

meye gitti.Emekli Sandığı Kanunu, önceki hafta gece yarısı verilen

bir önerge ile değiştirilmişti. Önergeye verilen 216 kabul, 29 red oyuyla emekli vekillerin maaşları 8 bin 100 TL’ye çıkarıldı.

Maaşların belirlenmesi için esas alınan “Emekli Cumhurbaş-kanı maaşının yüzde 42’si” ifadesi, “maddede bulunan yüzde 42 oranı 31 Aralık 2020 tarihine kadar yüzde 60 olarak uygulanır” şeklinde değiştirilmişti. Bu değişikliğin ardından daha önce emekli milletvekili maaşı olarak belirlenen 5 bin 800 TL, 8 bin 100 TL’ye çıkarılmıştı.

AKP tarafından verilen önerge ile maaşlardaki artış yüzde 3 oldu. Bu önerge yasalaşırsa şu an 5 bin 800 TL olan milletvekili maaşı 6 bin 271 TL’ye yükselecek.

Emekli maaşlarına yüzde 2 ile 4 arası zam yapmayı planla-yan, asgari ücreti 675 liradan 701 liraya çıkaran AKP hükümeti vekillere yaptığı zammı düşürdüğünde dahi bu rakam 6.271 lira oluyor. Vekillerin onayıyla gerçekleşen zammın geri çekilmesi için verilen önergede yer alan bu rakam, sözde halkın vekillerinin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor.

‘NE ALIRSAK KARDIR’Ayrıca daha önce yapılan düzenlemede emekli maaşlarından yararlanılabilmesi için 2 yıl milletvekilliği görevi yapılmış olması gerekiyordu.

Yeni önergenin kabul edilmesi durumunda, emekli maaşının hak edilmesi için daha önce 2 yıl süreyle milletvekili olarak görev yapma şartının da kaldırılması öngörülüyor.

Bir yandan milletvekili zamlarına göstermelik azaltma ya-parken, diğer yandan ‘ne alırsak kardır’ mantığıyla 2 yıllık şartı kaldırmayı öneren vekiller meclisi kendi çıkarları için kullan-maya devam ediyor. ANKARA SEVAL KUTLU

Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu hakkında adil yargılama-

yı etkilemeyi teşebbüs iddiasıyla soruşturma başlattı.Adil yargılamayı etkilemek gerekçesiyle başlatı-

lan soruşturma gerektiği, Kılıçdaroğlu’nun dokunul-mazlığının kaldırılması için hazırlanan fezleke Adalet Bakanlığı’na gönderildi.

Kılıçdaroğlu’nun kasım ayında Silivri cezaevi önün-de yaptığı açıklama soruşturmaya neden oldu. Silivri Cezaevi’ni toplama kampına benzeten Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasına bakan mahkeme heyeti hakkında ‘’Onlara yargıç demeyi içime sindiremiyorum’’ demişti. Bu açıklama üzerine Silivri Cumhuriyet Başsavcısı Ali İşgören soruşturma başlattı.

Fezleke, mahkeme üyelerine hakaret ve adil yar-

gılamayı etkilemeyi teşebbüs iddiası hazırlanırken, Kılıçdaroğlu’nun TBMM’de dokunulmazlığı kaldırı-lırsa hakkında bir iddianame hazırlanabilir ve Kılıçda-roğlu yargılanabilir.

İLERİ DEMOKRASİ Mİ ?MYK toplantısı sonrası konuşan parti sözcüsü Birgül Ayman Güler’den konuya dair ilk tepki geldi. Güler, fezlekenin hedefinin toplumu biat ettirmek olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam etti: ‘’Öyle görülü-yor ki önce üniversiteleri susturan, daha sonra askeri yönetimin hiyerarşisini altüst eden, sonra yargıyı si-yasallaştıran ve yargıyı Türkiye’de yaşayan herkes için güvenilmez kurum kılan AKP iktidarı şimdi bütün bu diktatoryal gelişmelere karşı direnen ana muhalefet

partisini de hedef almış görünüyor.Biz Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yerini alan

ve sıkıyönetim mahkemelerini aratan özel yetkili mah-kemenin Sayın Genel Başkanımız hakkında fezleke hazırlamasını ve dokunulmazlığının kaldırılmasını is-temesini acaba çok doğal mı karşılamalıyız? Türkiye’de ileri demokrasinin gereği diye mi görmeliyiz?’’ YARIN GÜNCEL

İlk kanun görüş hakkının kısıtlanması

Fikri Gangsterlik Zamda ‘büyük’ geri adım

Kılıçdaroğlu’na soruşturma

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, tutuk-lu ve hükümlülerin, ağır hasta olan yakınlarını ziyaret

edebilmeleri ve ziyaretçileriyle yapacakları görüşmelere ilişkin düzenlemeler içeren kanun teklifini “tali komisyon” sıfatıyla benimsedi.

Teklif sahibi AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat, 2005’te TCK’da köklü değişiklikler yapıldığını, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin esasların ilgili kanunla belirlendiğini söyledi.

Ancak bazı konularda boşluklar olduğunun belirlenmesi ve uygulamada tespit edilen eksiklikler nedeniyle bu teklifin hazırlandığını ifade eden Kubat, teklifte, hükümlünün avukatı ile yaptığı görüşmenin, suç örgütünün faaliyetlerine yön verdi-ğine yönelik olarak belirlenmesi halinde, görüşmeye sınırlama getirilmesinin hüküm altına alındığını söyledi.

Tutuklu ve hükümlülere, birinci derece yakınlarının ağır hastalık geçirmesi durumunda, hastasını ziyaret etme imkanı getirildiğini anlatan Kubat, “Bunlar insani ve vicdani meseleler-dir. Herhangi bir kişi için değil, herkes için uygulanmak üzere getirilmiştir” dedi.

CHP Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, terör örgü-tünün elebaşı Abdullah Öcalan’ın cezaevinden, avukatlarına verdiği mesajlar aracılığıyla örgütü yönettiğini iddia etti.

Buna izin verilmemesi gerektiğini ifade eden Özdemir, “İktidarın ondan beklediği yol haritasını vermesi için mi izin veriliyor?” diye sordu.

Özdemir, önemli bir bilimadamı olduğunu söylediği CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın, dün cezaevinde 1000. gününü geçirdiğini ifade ederek, “Neye göre yasadışı terör örgütü üyesi yapıldı, anlamak mümkün değil” açıklamasında bulundu.

“MAHKEMELERİ BU TÜR TöHMETLER ALTINDA BIRAKAMAz”Özdemir, özel yetkili mahkemelerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan aldığı talimatı uyguladığını iddia etti. Özdemir’e yanıt veren AK Parti Ordu Milletvekili İhsan Şener, “Kimse mahkemeleri bu tür töhmetler altında bırakamaz” dedi.

Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün de Başbakanın tali-matıyla mahkemelerin bu tür kararlar alamayacağını söyledi.

Üstün ve Şener’e karşılık veren Özdemir, Başbakan Erdoğan’ın “ben bu davanın savcısıyım” dediği için bu sözleri söylediğini anlattı.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, teklifin, “hü-kümlünün, avukatı aracılığıyla bir suç örgütünün faaliyetlerine yön verdiğinin tespiti halinde görüşmesinin kısıtlanacağına” iliş-kin 1. maddesine karşı çıktı. Bu düzenlemeye gerek olmadığını ve bunun F tipi cezaevlerindeki tecridi kurumsal hale getirece-ğini iddia eden Tanrıkulu, “Bunun suç olduğunun duruşmalı bir yargılama sonucunda suç olduğunun tespiti halinde ancak kısıtlanmalı” dedi.

“DIŞARIDA EYLEM YApMA HAKKINI ELDE EDER”BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü de teklifin bu dü-zenlemesine karşı çıktı.

Kürkçü, “Türkiye’de bugün, rejimin kendisine düşman say-dığı kişilere bir hukuk, düşman saymadığı kişilere başka bir hu-kuk uygulanıyor. Bu düzenlemeyle Öcalan’ın uzun süredir süren tecridine hukuki bir zemin getiriliyor” iddiasında bulundu.

“Hastalık ve cenaze nedeniyle infaza ara veriliyorsa, tu-tukluların Mecliste yemin etmeleri için de infaza ara verelim” önerisini getiren Kürkcü, Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesinin kısıtlanması durumunda insanların eylem yapma hakkını elde edeceğini ileri sürdü.

Görüşmelerin ardından komisyon, teklifi benimsedi.Teklife göre, hükümlülerin, ziyaretçileri aracılığıyla bir suç

örgütünün faaliyetlerine yön verdiğinin belirlenmesi halinde bu görüşmelere 6 aya kadar sınırlama getirilebilecek. YARIN GÜNCEL

öNDER ÇARKÇI

Page 5: Yarın Gazetesi Sayı 14

03 OCAK 2012 YARIN05 10 OCAK 2012 YARIN05 İlker Başbuğ tutuklandı,

Sorular cevapsız kaldı

12 Eylül darbesinin mimarları Kenan Evren ve dönemin Hava Kuvvetleri

Komutanı Tahsin Şahinkaya’ya ağırlaştırıl-mış müebbet hapis cezası istendiği iddiana-medeki bir ayrıntı dikkat çekti.

Savcı Kemal Çetin, hazırladığı iddiana-meye 2000 yılında dönemin Adana Savcısı Sacit Kayasu’nun Evren’e dava açılması için hazırladığı iddianameyi de, yeni iddianame-de delil olarak gösterdi. Kayasu, o iddiana-meyi yazdığı için görevden ihraç edilmişti. Tam 11 yıl önce Evren’in yargılanmasını isteyen ve bu konuda girişimde bulunduğu için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından meslekten atılan Kayasu, önceki gün açıklanan iddianameden oldukça memnun. Üstelik memnuniyetini bir kat daha arttıran olay, kendi iddianamesinin yeni iddianameye delil olarak konulması. Kayasu “Ankara Savcılığı’nın hazırladığı iddianamenin fazlası vardır, eksiği yoktur. Benim iddianamem 5 sayfalıktı. İddiana-meyi yerinde buluyorum. Kuvvetli delillerle açmışlardır. Ben darbeye teşebbüs suçunu ele almıştım” dedi.

DELİL ÇEŞİTLİLİĞİİddianamede delil çeşitliliği göze çarpı-yor. Aksiyon dergisinin 770. sayısı, Bayrak Harekât Direktifi ile 5 Haziran 1977’de yapılan milletvekili seçimlerinin isim listesi bu deliller arasında. Ayrıca Kenan Evren’in yaptığı konuşma’, ‘yurtdışına çıkışların ya-saklandığına’ dair MGK’nın 1 Numaralı bildirisi, ‘komutanların hangi illerdeki sıkı-

yönetim komutanlıklarından görevlendiril-diği’ ile ilgili 2 Numaralı bildiri, ‘tüm yurtta fırınların açık olmasını’ öngören 3 Numaralı bildiri, ‘bütün hava ve deniz limanları ile hudut kapılarının çıkışa kapalı olduğu ve yurtdışı telsiz haberleşmesini yasaklayan’ 5 Numaralı bildiri, ‘Evren’in halka ve silah arkadaşlarına yönelik yaptığı’ konuşmayı kapsayan 6 Numaralı bildiri, ‘memur ve iş-çilerin istifa etmelerini ve işten ayrılmalarını’ durduran 8 Numaralı bildiri de delil sayıldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (THİV) ki-tabı da yine iddianamedeki deliller arasında.

20 Nisan 2000’de savcılık görevinden uzaklaştırılan Kayasu, HSYK kararıyla da 2003’te meslekten ihraç edildi. Kayasu, AİHM’ye başvurdu. AİHM, 2008’de “ifa-de özgürlüğünü kısıtladığı” için Türkiye’yi mahkûm etti. Kayasu avukatlık haklarına geri kavuştu. Şimdi de iade-i itibar için uğ-raşıyor.YARIN GÜNCEL

“Şerzan’ı polis vurdu”

Yeni yıldan beri medyaya yansıdığı kadarıyla farklı kışla-larda altı asker şüpheli şekilde öldü. Burada dikkat çeken

nokta ise ölen askerlerin hepsinin Kürt olması…

ARKADAŞININ TÜFEĞİYLE İNTİHARBelirli aralıklarla askerden intihar haberleri gelir, bu durum özellikle ailelerde bir kaygı yaratırdı. Ancak şimdiki durum daha faklı gözüküyor. İnebolu Jandarma Komutanlığı’nda as-kerliğini yapan Doğukan Kahyaoğlu’nun ölümüyle ilgili nöbe-tine giden ‘bir arkadaşının tüfeğini’ alarak intihar ettiği iddiası öne sürülmüştü. Ardından ise Taylan Kahyaoğlu kardeşinin ölümünün şüpheli olduğunu ve kardeşinin ölümüyle ilgili suç duyurusunda bulunacağını söyledi.

KÜRTLER TEDİRGİN2 Ocak 2012 tarihinde Çanakkale Gelibolu’da, Hakkari Eğitim-Sen eski başkanlarından Ali Asker Yurtsever’in kardeşi Deniz Yurtsever’in intiharı iddiası ile kaygılar artmaya başladı. Ölüm ya da cinayet sebebi ne olursa olsun kışlalarda yaşamını yitiren insanların tek ortak yönlerinin Kürt olmaları gibi gözüküyor. Geçtiğimiz günlerde yine bir arkadaşının tüfeğiyle ölen Ahmet Sezgin’in babası da öfkesini dile getirmiş ve “oğluma şehit de-nilmesin” demişti.YARIN GÜNCEL

Kışlada ölümler ‘şüpheli’

Gülsüm Kav ANA FiKiR

O iddianameyi yazdığı için görevden ihraç edilmişti

Son tutuklamalarDevlet en son, Ataması Yapılmayan Öğretmenlerin sim-gesi olan Şafak Bay’ı, kanser nedeniyle ölümünden 5 ay sonra tutukladı. Bu nasıl bir cümle mi? Bir tuhaflık mı var?Tuhaflık filan yok, devlet Şafak Bay’ı evinde bulamadığı için tutuklayamadı ama ola ki Şafak kanserin pençesinde hayat mücadelesine devam ediyor olsaydı, Kısa ve son yılları öğretmen olabilmek için mücadeleyle geçen hayatının son dönemini yaşıyor olsaydı, Evde olsaydı yani o gün Şafak, o haliyle de alınıp gö-türülecekti üç yıl hapis için cezaevine. Suçu büyüktü; öğrenciyken eğitim sorunlarına sahip çıkmıştı.Tutuklamalar öyle hızını alamıyor hale geldi ki, işte son durum budur. Son tutuklamalar diye başladığımız yazılar hep yarım kalıyor. İşte başka bir son tutuklama; F 16 savaş uçaklarının bom-balarıyla can vermiş çocukların, ailelerini, köylülerini tu-tukluyorlar. Uludere toplu katliamından geride canlı kalabildiyseniz tutuklanmalısın diyor devlet. Ortasu, Gülyazı köylerinde daha katliamın acısı tazeyken gündemde göç var şimdi. Devlet halkını bombalar mıymış? Sadece bombalamaz, yanı sıra sağ kalan olursa, onun bombalanmamış gibi yap-ması için gereğini yapar. Her yeni nesile, yeni bir katliam göstermeyi ihmal etme-yen devlet, hep bunu yaptı; gördüklerinizi unutun ya da gidin.Gitmeyi konuşuyor şimdi Uludere. Üzerinde yaşadığı toprağa bir parça aidiyet hissetmek bile haram yoksul Kürt köylüsüne. Ağaçları kesilmiş, tarımı-hayvancılığı bitirilmiş, çorak-lık denizi haline getirilmiş memleketlerinde, bütün bu yokluğa ve eşitsizliğe rağmen şimdiye kadar kalmış olan, köyünü yine de sevmiş olan bu insanlara, şimdi yaşadığı yere sahip çıkmayı bile çok gördü devlet.Ekonomimiz iyi gidiyor çok kalkınıyoruz da, peki neden bu insanlar bu ülkeden gitmek istiyor? Bir devlet yönettiği ülke terk edilirse hiç mi dert etmez? Hep mi boşalan yerlere inşaat yapmayı düşünürsünüz siz?Son olarak, bir başka son tutuklama da eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’u buldu. Uludere katliamında; en çok ihtiyaç duyulduğu zaman-larda olmayan demokrasi, böyle mi tesis edilecekti? Bu adımın devamı, Başbuğ’un işlediği insanlık suçlarından yargılanması ile gelseydi yine de bir ümit vardı ama tam tersi oldu, başbakan ilk defa tutuksuz yargılamayı savun-du. Mesai arkadaşlığı yaptığı Başbuğ tutuksuz yargılan-malıydı. Yani herkesin önünde eşit olduğu hukuk, yani her sefe-rinde bizden “bağımsız” dedikleri yargı başbakanla mesai arkadaşı olmaya ayarlıydı. Aslında yönetenler böyle yaparak bir toplumu yönetebil-mek için en gerekli temelleri de bombalıyor. Yönetenlerin bu sefilliği gerçekten kendi mezar kazıcılarını üretiyor.

[email protected]

Uludere katliamında hayatını kaybedenlerin yakınları-nın, olaydan sorumlu tuttukları kaymakama saldırma-

sıyla ilgili 5 kişiye tutuklama çıktı.Şırnak Uludere’de askerin bombalaması sonucu 35 kişinin

hayatını kaybetmesinin ardından bölgede gerilim yükselmişti. Hükümet katliamla ilgili sadece “Üzgünüz” açıklaması yapar-ken, askeri yetkililerden ise neredeyse ölümleri haklılaştıran açıklamalar gelmişti. Bunun üzerine gerilimin arttığı Uludere’de, 31 Aralık günü taziye ziyaretinde bulunan Uludere Kaymakamı Naif Yavuz’a halk tepkisini saldırarak göstermişti.

Gülyazı Köyü’nde kurulan taziye çadırına gelen Kaymakam Yavuz’a saldırı gerçekleştirdikleri gerekçesiyle gözaltına alınan 5 kişi, Uludere Jandarma Komutanlığındaki sorgulamalarının tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edildi. Savcılıkta ifa-deleri alındıktan sonra nöbetçi mahkemeye sevk edilen 5 kişi tutuklandı.YARIN GÜNCEL

Uludere’de 5 tutuklama

İnternet andıcı iddianamesini diğerlerinden ayıran en temel

özellik AKP, Fethullah Gülen, Kürt sorunu, Ermeni sorunu ve Kıbrıs so-runuyla ilgili detaylı metinler içeren 42 internet sitesinin TSK ile bağlantısını ne Genelkurmay Başkanlığı’nın ne de şüphelilerin inkâr etmiyor olması. “Evet, vardı öyle şeyler.” diyorlar. Bu iddianamenin farkı; 2007’de çoğu ka-patılmış olan bu sitelerin IP adresleri izlendiğinde, domain adresini satın alan kişilere, archive.org kullanılarak sitelerde yer alan geçmiş tarihli yazılara ulaşılmış olması. Dolayısıyla ortada bu sitelerin ne dediğine, kimlerce kontrol edildiğine, sonra nasıl ortadan kaybol-duklarına ilişkin somut deliller mevcut. İddianameye göre; ‘irtica.org ve turka-tak.gen.tr isimli sitelerdeki yayınlar genel itibariyle ulusal düzeyde yayın yapan basın yayın organlarında çıkmış köşe yazıları ile haberlerden oluşuyor.

DAVA BASIL BAŞLADI?Altında Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzasının bulunduğu öne sürülen “İr-tica ile Mücadele Eylem Planı” belgesi ile başlatılan soruşturmada, Başbuğ’un ismi sık sık gündeme gelmişti. Ergene-kon Savcısı Zekeriya Öz’ün başlattığı ve Öz’ün ve Cihan Kansız’ın tamamladı-ğı soruşturmaya ilişkin iddianamede, Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın da arasında bulunduğu 22 kişi Ergenekon yöneti-cisi veya üyesi olmakla suçlanmıştı. So-ruşturma aşamasında hakkında hiçbir işlem yapılamayan Başbuğ için iddia-namede de herhangi bir değerlendirme yapılmamıştı.

Yargılamanın başlamasının ar-dından ifade veren sanıklar, İnternet Andıcı’nın, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ tarafından da onaylandığını söylemiş, belgelerdeki “komutana arz” cümlesi-ne dikkat çekmişti. Tümgeneral Hıfzı Çubuklu verdiği ifade andıcın doğru olduğunu kabul ederek parafın kendi-sine ait olduğunu, parafın yanındaki tarihin 16 Şubat 2009’u gösterdiğini ve bu belgenin 1 Nisan 2009’da da İkinci Başkan parafıyla Genelkurmay Başkanı’na arz olunduğunu söylemişti.

Böylece işleyişin başındaki İlker Başbuğ ortaya çıkmış oldu.

BAŞBAKAN YARGI BAĞIMSIzLIĞINI HİÇE SAYDIBaşbuğ’un tutuklanmasının ardından hükümet cephesinden de hukuksuz-luğu öne çıkaran açıklamalar geldi. Başbuğ’un tutuksuz yargılanması gerektiğine vurgu yapan Başbakan Erdoğan’ın neden devamlı önem ver-diğini belirttiği “yargı bağımsızlığı”na aykırı davrandığı tartışma konusu oldu. Hükümeti devirmeye teşebbüsle suç-lanan Başbuğ’a, yine aynı hükümetin başı olan Başbakan’ın adeta sahip çık-ması, açığa çıkmasını istemediği bir ta-kım faili meçhul cinayetlerin Başbuğ Genelkurmay Başkanı iken kendisinin de Başbakan olduğu döneme denk gel-mesi ile ilgisi olup olmadığı tartışılanlar arasında.

BAŞBUĞ’LA BİTER Mİ?İnternet andıcı davasıyla belki de daha da net gözüken bu faaliyetlerin çok da gizlilik kaygısıyla yapılmamış olma-sı. Siteler resmi belgelerle, direk Ge-nelkurmaylık tarafından alınabiliyor, mahkemede konuşan emekli paşalar “evet yaptık” diyebiliyorlar. Bunun bir ileri aşamasını zaten İlker Başbuğ davayı derinleştiren ıslak imzalı belge için “kağıt parçası” demişti. Bu apaçık darbeci işleyişin yargılanması kaçınıl-

mazken, İlker Başbuğ’dan farklı tutum almayan daha nice siyasetçi, general, sermayedar, MİT elemanı var ve on-lara da sıra gelecek mi? İşte toplumun darbecilerle ilgili sorusu bu. Tabi merak edilenler bununla bitmiyor. Yaşar Bü-

yükanıt gibi katliamlara imza atanlar da yargılanacak mı? İlker Başbuğ, sadece darbecilikle mi yargılanacak yoksa he-sabını vermesi gereken katliamlarla da yargılanacak mı?

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “İnternet andıcı” davası kapsamında tutuklandı. Türkiye’de ilk kez bir Genelkur-may Başkanı’nın darbeci suçlaması ile tutuklanması, “darbecilerle hesaplaşılıyor mu?” tartışmalarını da getirdi. Başbuğ gibi tüm darbecilerin sorumlu oldukları faili meçhul cinayetler ve katliamlar ile de yargılanıp yargılanmayacakları ise hala meçhul.

ANKARACAN ÇOKSÖYLER

Emekçi Hareket Partisi Genel Sekre-teri Gün Çağ Aydın, İlker Başbuğ’un tutuklanmasını Yarın Gazetesi’ne de-ğerlendirdi. Aydın şöyle dedi:

“AKP Hükümeti, iktidara geldiği günden beri ergenekon adı altında, darbecilerle sözde hesaplaşmak adına bu operasyonu yürütüyor. Bizim açı-mızdan, İlker Başbuğ’un yargılanıyor olması, emekli bir genelkurmay baş-kanının, darbeci oluşundan kaynaklı cezaevine konuyor olması önemli bir adımdır ancak AKP, bu konuda samimi değildir. Çünkü Ergenekon davasının daha da derinleştirileceği yer gözal-tında kayıplar ve faili meçhuller konusudur. AKP ise genel seçimle-rin arifesinde kayıplarla ilgili adım atacağına dair önemli söylemlerde bu-lunmasına rağmen bu-nunla ilgili herhangi bir adım atmamıştır.

Bugün yargılanan İlker Başbuğ, ge-rek Kürt illerinde gerekse batıda, hem Kürtlere hem de devrimcilere dönük insanlık dışı uygulamalarda bulunan bir darbecidir. Aynı zamanda katledilen bir çok devrimcinin failidir. AKP hükü-meti bunun üzerine gitmemektedir. Bu nedenle EHP, AKP’nin darbe karşıtlığı-nı samimi bulmamaktadır. Tek başına İlker Başbuğ’un tutuklanması AKP’nin darbecilerle hesaplaşacağı anlamına gel-mez. AKP sadece kendisine muhalif olan kesimlere dönük bu operasyonla-rı sürdürüyor. AKP, darbecileri gerçek-ten yargılama niyetindeyse kayıpların

ve faili meçhullerin fa-illerini açığa çıkartmak için adımlar atmalıdır. Eğer AKP gerçekten darbecilerle hesaplaşma konusunda samimiyse bugüne kadar gerçekleş-tirilen bütün darbelerle hesaplaşmalıdır.”

EHP Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın:Tüm darbelerle hesaplaşılmalı

Üniversite öğrencisi Şerzan Kurt’un polis kurşunuyla öldü-rülmesinin ardından süren davada Gizli Tanık X’in ifadesine

başvuruldu.12 Mayıs 2010’da Muğla’da üniversite öğrencisi Şerzan Kurt ve

arkadaşlarına taciz ve hakarette bulunularak gözaltına alınmasının ardından eylem yapmışlardı. Polisin saldırı sırasında Gültekin Şa-hin adlı polis, silahıyla gençlerin üzerine ateş açmış, Şerzan Kurt’u vurarak ölümüne neden olmuştu.

GİzLİ TANIK X’İN İFADESİ EN öNEMLİ DELİLTanık x, bulunduğu oda ile duruşma salonu arasında kurulan canlı yayın sistemi aracılığıyla ifade verdi ve şunları söyledi:

“İki genç grup arasında tartışma ve kavga vardı. Sopalarla bir-birlerine saldırıyorlardı. Polisler geldi. Önde sivil polisler vardı. Üzerinde çizgili sweat tarzında kıyafet, ayağında spor ayakkabısı olan sivil polis gençlere doğru koştu, onlara ateş etti. Vurulan genç grubun arkasındaydı. Sırtından vurulunca yere düştü. Arkadaşları ne olduğunu anlamaya çalıştı. Maktüle ateş eden polis ortadan kayboldu. Maktüle ateş eden başka bir şahıs görmedim. Maktül vurulup düştükten sonra resmi polisler havaya ateş etti. Gaz bom-baları patladı, orada büyük bir hengame vardı. Maktül öğrencilerin üzeri direrk hedef alınarak 5-6 kez ateş edildi. Ateş eden polis ile maktülün arasında 100 metrelik mesafe vardı.”

Tanık, sanığın ateş ederken elinin sağa sola havaya oynama-dığını, öğrenciler hedef aldığını ve ateş ettiğini söyledi. Sanık ile maktülün karşı karşıya olduğunu da ekledi. Tutuklu olan polis Gültekin Şahin, ‘kasten öldürme’ suçlamasıyla Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.

pOLİSE TAHLİYE YOK6 Ocak Cuma günü görülen davada sanık polis Gültekin Şahin, sav-cının hazırladığı iddianamenin gizli tanığın ifadesine göre düzenlen-diğini, delillerin dikkate alınmadığını savundu. Ayrıca Şahin, soruş-turma aşamasında olan davada, 20 aydır tutuklu olduğunu ve davada ilerleme olmadığını söyleyerek tahliyesini talep etti. Şahin’in avukatı da Erol Halka ise, Şahin’in olay sırasındaki açısıyla merminin mak-tule isabet edemeyeceği özel bir kurumdan alınan raporla belirlendi-ğini ve bu raporun değerlendirilmesini istedi. Duruşma ertelendi. YARIN GÜNCEL

Page 6: Yarın Gazetesi Sayı 14

04 EKiM 2011 YARIN

2012’nin ilk iki gününde 1397 işçinin işten çıkarılması, 2012’de

de işten çıkarılmaların daha da artacağını gösteriyor. Bir yandan işten çıkarılma-lar sürerken hükümet işsizliğe “çözüm” arayışında. İşsizliğe çözüm olarak Özel İstihdam Bürolarını gündeme getiren Hükümete karşı sendikalar yasaya tepkili.

İŞTE 2012’NİN İLK İKİ GÜNÜNÜN BİLANÇOSU:

1397 İŞÇİ İŞTEN ÇIKARILDI!2 Ocak 2012- GATA: 60 işçi işten çıka-rıldı, Beşiktaş Belediyesi: 178 işçi işten çıkarıldı, Billur Tuz: 54 işçi işten çıkarıl-dı, ÇİMTAŞ’a bağlı 9 taşeron firma: 500 işçi işten çıkarıldı.

3 Ocak 2012- Sabiha Gökçen: 550 işçi, Yıldız Entegre Sunta Fabrikası ta-şeron firması Anadolu Yönetim Bakım ve Onarım Limited Şirketi: 50 işçi işten çıkarıldı, Real Hizmet Yönetim ve Te-mizlik Ticaret Limited Şirketi 5 işçi işten çıkarıldı.

İŞTEN ÇIKARMALAR DAHA DA ARTACAKTabloda görüldüğü gibi yeni yılın üstün-den daha 10 gün geçti ve işçi atılmaları felaket biçimde ivme kazanmış durumda.

Ki birçok fabrika ve işveren şimdiden işçi çıkarılacağını bildiriyor. Peki ekonomi bu kadar ‘büyüyorken’ işçi atılmaları neden artıyor ve nereye kadar devam edebilecek?

Şuan birçok fabrikada işten atılan işçiler grevde ve direnişte. Beşiktaş Be-lediyesi işten çıkardığı 178 işçi direnişe geçince 135 ini geri almak zorunda kaldı. Fakat İşçilerin örgütlü hareket etmesini kırmak için Hükümet elindeki kozları kullanıp yasal yollarla işçinin elini kolunu bağlamak için yasalar çıkarıyor.

özEL İSTİHDAM BÜROLARI ÇözÜM OLACAK MI?Özel İstihdam Büroları özellikle AB ülke-lerinde göçmen, kaçak ve/veya kayıt dışı çalışanların, alt sınıfların ya da sınıf dışı kabul edilenlerin istihdamını sağlamaya çalışan bir yapılanma. AB ülkelerinde es-nek çalışmanın önünü açabilmek için uy-gulanıyor. İşveren açısından ucuz iş gücü sağlıyor. Bir çok tazminat gibi haklardan kurtulabilme gibi getirileri var. İşçiler için grev, toplu sözleşme, izin, kıdem ve ihbar tazminatı yok. İşçinin çalıştığı iş yerine ait kolektif haklar yok.

YENİDEN GÜNDEMDECumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafın-dan işçi haklarının yeterince güvence altına alınmadığı gerekçesi ile veto edi-

len özel istihdam büroları ve kiralık işçi düzenlemesi, yeniden gündeme geliyor. Hükümetin, taslak çalışmasına göre, Tür-kiye İş Kurumu’ndan izin alınarak özel istihdam büroları kurulacak. Bu bürolar, ellerindeki işçileri geçici olarak ve karşı tarafın ihtiyacını karşılaması için başka işverene devredecek. Geçici iş ilişkisinde işveren, özel istihdam bürosu olacak. İşçi, özel istihdam bürosu ile yazılı sözleşme yapacak. Taslakta, geçici iş ilişkisi siste-minin suistimal edilmesi halinde, çalı-şanlarda ciddi hak kayıplarına neden ola-bileceği belirtiliyor. Bu yüzden, sistemin düzgün işlemesi için çeşitli sınırlamalar getirildi. Geçici iş ilişkisi, çalışan kişilerin hamilelik, askerlik , hastalık ve yıllık izin gibi nedenlerle uzun süre iş göremeyecek olması ya da o işletmedeki iş hacminin öngörülemeyen şekilde artması halinde kullanılacak.

TÜRK-İŞ’E GöRE BU DÜzENLEME İŞÇİ SİMSARLIĞINA DA YOL AÇAR:Kiralık işçilik; emeğin meta haline gel-mesi, işçilerin kazanç konusu olması, işsizlerin istismar edilmesi, işçilerin in-san onuruna yakışmayacak koşullarda çalıştırılması, işçi simsarlığına yol açıl-ması, işyeri kavramının, güvencenin, örgütlenme hakkının ortadan kalkması, grev hakkının kullanılamaz hale gelmesi

ve işçilerin düşük ücretle çalıştırılmaya mahkum edilmesi gibi ‘iş barışını daha da bozacak’ uygulamaları beraberinde ge-tiren bir düzenlemedir. Konunun tekrar gündeme getirilmesi TÜRK-İŞ açısından kaygı vericidir. Özel İstihdam Büroları ve Geçici İş İlişkisi işçi kesimine rağmen yer almış kanuna giren düzenlemelerdir. Yapılması gereken; her iki konuda da uygulamada işçi aleyhine sonuçlar yara-tan düzenlemelerin işçi yararı gözetilerek gözden geçirilmesidir.

TASLAKTAKİ BAzI öNEMLİ MADDELER:• 6 ay geçmeden yenilenmeyecek:

Çalıştıran işveren, bu sürenin sonunda aynı iş için altı ay geçmedikçe geçici işçi çalıştıramayacak. Bu hükümle de daimi işçinin işten çıkarılarak yerine geçici işçi çalıştırılması önlenecek.

• Avans istemek yasak!: İşçi geçici iş ilişkisi ile çalıştırıldığı işyerinden, büro-nun hizmet bedelinden mahsup edilmek üzere herhangi bir ücret, avans ya da borç alamayacak.

• Başka işverene devredilebilecek: İşyerinde açık pozisyon oluşması halin-de, kiralık işçiye haber verilecek. İşveren, işçiyi şirketine bağlı başka bir işyerinde ya da yapmakta olduğu benzer işlerde ça-lıştırılması koşuluyla başka bir işverene devredebilecek. Bu durumda, özel istih-dam bürosunun aracılığı aranmayacak.

• Grev halinde çalışmaya devam zo-runluluğu var: Grev Kanunu’nun ‘grev halinde çalışacak işçiler’ hükmü saklı tutuldu. İşçi, üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla; işyeri güvenliğinin, makine ve demirbaş eşyasının, gereçleri-nin, hammadde, yarı mamul ve mamul maddelerin bozulmamasını; hayvan ve bitkilerin korunmasını sağlayacak işlerde ise çalışmaya devam edecek.

• 50 bin lira ceza: Düzenlemenin temel hükümlerine aykırı davranan işve-rene 50 milyon TL, geçici işçiyi kanuni sürenin üzerinde çalıştıran işverenler, her bir işçi için ücretinin iki katı tutarında, sözleşmesi biten işçiyle 6 ay ara vermeden tekrar sözleşme imzalayanlar 5 bin TL ceza ödeyecek.

• Yabancılar da büro açabilecek: İzin başvurusunda bulunanların yabancı olması halinde ise Türkiye’de çalışabilece-ğine dair çalışma izni belgeleri gerekecek.

• Asgari ücretin 200 katı teminat:Büro kurmak isteyenler, İş-Kur’a brüt asgari ücret tutarının 200 katına denk gelen miktarda teminat verecek.

Özel İstihdam Büroları çözüm olacak mı?10 OCAK 2012 YARIN

Özür grubu tayinlerinin yılda bir kez yapılacak şekilde düzenlenmesine karşı olması ve atması yapılmayan öğ-

retmenlerin taleplerinin karşılanmamasına karşı Türkiye’nin dört bir yanından topladığı dilekçeleri MEB’e vermek üzere, Eğitim-Sen ve ataması yapılmayan öğretmenler Ankara YKM önünden Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürüdüler.

YKM önünde başlayan yürüyüş sırasında “İnsanca yaşamak istiyoruz”, “KPSS mezara öğretmenler kadroya”, “Bakan şov yapma atma yap” sloganları atıldı.

İŞSİz öĞRETMEN SAYISI 500 BİNİ GEÇECEKEğitim-Sen Genel Başkan’ı Ünsal Yıldız’ın okuduğu açıklamada ataması yapılmayan öğretmen sorunuyla ilgili, “ Resmi öğretmen açığının 150 bini bulduğu günümüz koşullarında Türkiye’nin dört bir yanında sayıları 300 bini aşan işsiz öğretmen atanmayı bekliyorken, MEB’e bağlı okullarda ek ders karşılığı “ücretli öğretmen” çalıştırma uygulamasının sürüyor olması büyük bir çelişkidir.”dedi. Öğretmen atamalarında mevcut politikaların izlenmesi durumda birkaç yıl içinde işsiz öğretmen sayısının 500 bini geçeceğini söyleyen Ünsal, Bakanlığın öğretmen atmaları konusunda derhal bir plan hazırlanması gerektiğini vurguladı.

EĞİTİM EMEKÇİLERİ MAĞDUR OLACAKÖzür grubu tayinlerinin yılda bir kez yapılacak şekilde düzen-lenmesine de değinen Ünsal, “Bilindiği gibi özür grubu tayinleri evlilik, eğitim vb. durumlarda yapılmaktadır. Çoğu üniversite-de lisansüstü eğitim (yüksek lisans, doktora ) veren bölümler, ara dönemlerde lisansüstü öğrenci alımı yapmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir taraftan öğretmenlerin kendilerini geliştirmelerini ve lisansüstü eğitim yapmalarını önerirken diğer taraftan özür grubu tayinlerini yılda bir kez sadece yaz aylarında yapacağını açıklaması, bu durumda bulunan çok sayıda eğitim emekçisini mağdur edecektir”. dedi.

Yılda iki kez uygulanan özür grubu yer değiştirme işlemleri 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37/3 maddesi uyarınca önümüzdeki yıldan itibaren artık yalnızca yaz tatilinde yapılacak. YARIN EMEK

İzmir’in Çiğli İlçesi Atatürk Or-ganize Sanayi Bölgesi’ndeki Billur

Tuz fabrikasında 54 işçinin sendikalı ol-dukları için işten çıkarılmalarının ardın-dan başlattıkları direniş sürüyor.

NEDEN DİRENİŞTELER?Billur Tuz’da çalışan 160 işçinin 130’u kötü çalışma koşullarına karşı 2011 yı-lında Tek Gıda-İş’e üye oldu. İşçiler sen-dikalı olduktan sonra Billur Tuz işvereni,

yıllardır Billur Tuz’da çalışan işçilerin 1 Ocak 2012 tarihinde işten çıkarılacağı-nı bildirdi. Tek Gıda-İş sendikasına üye oldukları için işten çıkarılan işçiler 2 Ocak’ta fabrika önünde direniş başlattı-lar. İşveren, işten çıkardığı işçilerin yerine yenilerini almaya çalışırken, işe başlamak için gelen işçiler ise, kapı önündeki di-renişi görünce işe girmekten vazgeçiyor. Fabrikada çalışmaya devam eden işçilerin büyük çoğu ise direnişi destekliyor.

Direnişte olan işçilerden Mustafa Erdem ve Sedat Paprat neden direnişe geçtiklerini Yarın’a anlattı.

MUSTAFA ERDEM:Billur Tuz çalışanıyım. Ben paketleme yapıyorum. 4 yıldır bu fabrikada çalışı-yorum. Sendikaya girdiğimizden dolayı işten atıldık. Patron işçilerin örgütlen-mesini istemiyor. Biz asgari ücretle ça-lışıyoruz. Sosyal haklarımız yok. 3 hafta çalıştırıyorlar, 1 hafta çalıştırmıyorlar. Çalışmadığımız günlerde ücretsiz izinde sayılıyoruz, sigorta primlerimizi de yatır-mıyorlar. Bakım yapıyoruz diye göstere-rek bize ücretsiz izin veriyorlar. Biz bu durumu 2011 yılının 10. ayında Çalışma Bakanlığı’na şikayet ettik. Şikayetin ar-dından tam ücret aldık. Ama sonra yine eski sisteme döndüler.

Çalışma koşullarımız da çok ağır. Bazı şefler bizi zor şartlarda çalışmaya mec-bur bırakıyor. Çalışmazsak kapının gös-terileceği söyleniyor. 4 kişilik işi 2 kişiye

yaptırıyorlar. 21 gün bizi adeta eşek gibi çalıştırıp ardından ücret vermemek için izine çıkarıyorlar.

SEDAT pApRAT:Ben 1996 yılından beri buradayım. Yı-kama-salamura bölümünde çalışıyorum. 50 kiloluk çuvalları yerine göre tek kişi veya iki kişi taşıyoruz. En ucuz maliyete en çok verimi almak için bunu yapıyorlar. Burada taşeron çalışıyoruz. 120 işçiden 74’ü taşeron işçi. Biz hakkımıza sahip çıkmak için sendikalı olduk. İşten çıka-rıldık. Çıkarılanların arasında kadrolu-lar da var taşeron çalışanlar da. İşyerinde daha önce de sendika vardı. Ama baskı yaparak sendikalı işçi sayısını azalttılar. Patron sendikanın gücünü kırmak isti-yor. Direnişe diğer işçilerden de destek var. Ailelerimiz de destek oluyor. Fab-rikadakiler direnişten rahatsız. Örneğin bugün eylem olduğu için diğer işçiler gö-rüp etkilenmesin diye erken kapattılar. YARIN İZMİR

Bolu Gerede’de deri sa-nayi bölgesinde çalışan

işçiler, ağır, sağlıksız ve güven-cesiz çalışma koşullarına karşı direnişe başladılar. Yürüyüş ya-pan işçilere polis biber gazı ile müdahale etti, 16 işçi gözaltına alındı.

Son bir haftadır Deri-İş sendikasıyla beraber toplantılar yapan ve yürüyüşler düzenleyen

deri işçilerinin 4 Ocak günü kente yürüyüşüne polis biber gazı ve copla müdahale etti. Gözaltına alınanlar sonrasında serbest bırakıldı.

Gerede Deri Organize Sanayi’de çalışan 500 işçi, sigor-tasız çalıştırıldıkları ve maaşları düşük olduğu için 4 Ocak günü sabah saatlerinden itibaren işe girmeyen işçiler hem patron-

larını hem de Gerede Belediye Başkanını protesto etti.

Zehirli maddeler içinde sağlıksız koşullarda çalışıp sakat kaldıklarını, meslek hastalıkları-na yakalandıklarını belirten işçi-ler, sigortalarının yapılmadığını, iş güvencelerinin olmadığını ifa-de etti.

İŞÇİLERE GAzLI COpLU MÜDAHALEFabrika önünde toplanan işçi-ler çalışma koşullarının, ücret-lerinin iyileştirilmesi ve sendika istediklerini eylemle dile getir-mek istediler. Polisin engeliyle karşılaşan işçiler, Gerede merke-

zine yürüyüşe geçtiler. Belediye önüne gelen işçiler burada da eylemlerini sürdürmek istedi. Bunun üzerine işçilere polis bi-ber gazıyla, copla, tekme-tokatla saldırdı. Müdahaleden sonra 16 işçi işçi gözaltına alındı.

SERVİ: GEREDE’DE ORTA ÇAĞ YAŞANIYORİşçilerin yanında olmak için Gerede’ye giden Deri-İş Sendi-kası Genel Başkanı Musa Servi, Deri Sanayi Bölgesi’ndeki fab-rikalardaki çalışma koşullarının Orta Çağ’ı aratmadığına dikkat çekerek, “Kaymakamlığın açık-

lamasına göre, bu fabrikalarda 3 bin 500 işçi çalışıyor. Bizim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından edindiğimiz bil-giye göre bu işçilerden yalnızca 800’ü sigortalı. İşçiler günde 14 saat çalışıyor. Yani bu fabrika-larda yasalar işletilmiyor” diye konuştu.

İş bırakan işçilerin sadece ya-saların kendisine tanıdığı hakları istediğini ifade eden Servi, “İşçi sendikalaşmak istiyor, patron da ben sendika istemiyorum diyor. İşçilerin talebi yasaldır. Yasaya uymayan patrondur” dedi.

İşçi Sağlığı ve İş Güvemliği Meclisi’nin raporuna göre 2011’in son ayında en az 52 işçinin işyeri ve çalışma

koşullarından dolayı hayatını kaybetti, 334 işçi yaralandı. Dev Maden-Sen raporuna göre ise 2011’de 92 madenci öldü, 262’si yaralandı.

Rapora göre iş kazaları en çok İzmir, İstanbul, Erzurum, Mersin, Zonguldak, Şırnak ve Urfa’da yoğunlaştı.Kayıtsız ve güvencesiz çalışmanın yaygın olduğu inşaatlarda

aralık ayında 18 işçi öldü, 45 işçi yaralandı. Gene aralık ayında madenlerde sekiz işçi hayatını kaybederken 20 işçi yaralandı. Enerji sektöründe ise işyeri ve çalışma koşulları yedi ölüm, yedi yaralanmaya yol açtı.

Kazalarda 15 yaşından küçük beş çocuk ve 16-18 yaşları arasında 10 genç işçi yaralandı.

DOKUz İŞÇİNİN CENAzESİ 11 AYDIR TOpRAK ALTINDARapordan bölümler okuyan Aslı Odman, 10 Şubat 2011’den beri ikisi mühendis dokuz maden işçisinin cenazelerinin hala Kahramanmaraş Çöllolar Kömür Havzası’nda toprak altında ol-duğunu hatırlatarak maden işçilerinin sorunlarına dikkat çekti. Odman, “Dev Maden-Sen raporuna göre, 2011’de 92 madenci öldü, 262’si yaralandı. Madenlerde yaşanan iş cinayetlerinin sebeplerinin başında, yeterli kamu denetiminin olmaması, aşırı kâr hırsı sonucu üretim zorlamaları, taşeronlaşma, kötü çalışma koşulları, hatalı projeler ve uygulamalar geliyor” dedi.

Sorumluluğun, gerekli mevzuatı hazırlamayan ve yeterli denetim mekanizması oluşturmayan siyasi iktidar, herşeyin önüne kâr hedefini koyan patronlar ve denetim görevini yap-mayan kurumlarda olduğunu vurgulayan Odman, bu sektörde ulusal düzeyde acil durum planı ve risk haritaları çıkarılması gerektiğini söyledi.

Son olarak 3 Ocak günü, Kırıkkale’ye bağlı Yahşihan İlçesi’nde Ordu’ya ait bir mühimmat deposunda meydana ge-len patlamada Salih Erkeç, Adnan Dağdeviren, Samed Aygar ve Cezayir Çalışkan adlı dört işçi hayatını kaybetti. YARIN EMEK

Aralık’ta 52 işçi öldü

Atama bekleyen çok, icraat yok

Sendikalı oldular, işten atıldılar

Gerede deri işçileri isyan etti

EdİTöRLER

TASARım

dAğıTım

İmTİYAz SAHİBİ

SORUmLU YAzı İşLERİ mÜdÜRÜ

AdRES

BASıLdığı YER

SANEM dENİZ KURALİBRAHİM KESKİNSELÇUK KAYGISIZBERNA GÖRGÜLÜMELİKE ÇINARARINÇ KILIÇRIFAT ÇAPARdENİZ AdIBELLİELİF KARANCAN ÇOKSÖYLEREMİNE AHISLAMELTEM POSTACIFATİH PEKEdİSGÜRKAN KÖSEEZGİ CEREN AĞTAŞKAAN ARSLANÇAĞLA EROĞLU

FAdİK TEMİZYÜREK

EMRE ÖZTÜRK

RUMELİ C. MATBAACI OSMANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASYA PAZ YAY. dAĞ. TUR. REK. AŞ. EVREN MAH. GÜNAY SK NO: 4 BAĞCILAR / İSTANBUL

6 AYLıK ABONELİK: 25 TL

SANEM dENİZ KURAL AdINA YAPı KREdİ HESAP NO: 229/8873511 ıBAN:TR38 0006 7010 ptt HESAP NO: 08848286 0000 0088 7351 11 İşBANKASı HESAP NO: 6200 2465988 ıBAN: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİRAAT BANKASı HESAP NO: 0615 57722685 5001 ıBAN: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 GARANTİ BANKASı HESAP NO: 31/6896034 ıBAN: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 AKbANK HESAP NO: 0177542 IbAN: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 ABONELİK İÇİN TEL: 0 506 724 64 [email protected]

10 OCAK 2012 SALI SAYI: 14

Yeni yıla girdiğimiz 10 günlük sürede 1397 işçi işten çıkarıldı. Bir yandan işçi çıkarmalar hızla artarken Hükümet işsizliğe çözüm için Özel İstihdam Bürolarını yine gündeme getiriyor ve hazırladığı yasa taslağı meclise sunulacak.

ANKARASAVAŞ KOCAKAYA

06 EMEK

Page 7: Yarın Gazetesi Sayı 14

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Türkiye’nin her yerin-den temsilcileriyle Esin Güneş’in Siirt’teki mahkemesine katıldı. Bu Siirt halkı ve Esin Güneş’in ailesi

açısından büyük bir etki yarattı. Bu yarattığımız etkiyi sürdüreceğiz. Orada çalışmalarımıza başlangıç yaptık. Siirt’teki kadın kurumlarıyla birlikte çalışma yapmaya başladık.

Dava diğer kadın cinayeti davalarında olduğu gibi çok büyük haksızlıklarla dolu. Olayın kadın cinayeti olduğuna dair birçok delil olmasına rağmen yargı mercii bunları dikkate almıyor.

Katil zanlısının vermiş olduğu savunma çok büyük yalanlara dayanıyor. Buna dair birçok kanıt olmasına rağmen katil zanlısı tutuksuz yargılanacak. Tutuklu yar-gılanması gerekirdi. Platform olarak önerdiğimiz olay yeri ve adli tıp raporlarının tekrar incelenmesi yargı

mercii tarafından kabul edilmedi.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak

müdahillik talebinde bulunduk. Bu konuda en ufak bir olumlu değerlendirme yapılmadı. Müdahillik talebi-mizin reddedilme hakkı yok. Yeniden müdahillik tale-binde bulunacağız. Daha önce Necla Yıldız davasında müdahillik talebimiz olmuştu ve kabul edilmişti. Tüm bunlar savcı ve hakimlerinde olayın bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır.

Esin Güneş’i savunan avukat sayısı artmış durumda-dır. Platformun avukatı ve aile avukatıyla birlikte su an-da 4 avukatımız var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın bizzat kendi elinde yasa teklifimiz var. Yasa teklifimizi daha da genişleteceğiz.

Türkiye’de kadın cinayetleri sona erene dek müca-delemiz ve müdahillik mücadelemiz devam edecektir.

Esin Güneş, Ağustos 2010’da uçurumun aşağı-sında ölü bulunmuştu. Kocası Güven Güneş,

uçurumun kenarına gezmeye gittiklerini ve Esin’in ora-da intihar ettiğini söyleyerek serbest bırakılmıştı. Ancak bir intihar gerekçesinin olmaması, Esin’in önce 3 metre derinlikte bir kayaya düşmesi daha sonra tekrar kalkıp atamasının mümkün olmayacağı, bu olaylar olurken orada kocası ve kocasının arkadaşının da bulunuyor olması gibi delillerden ötürü ailesi sonuca inanmamış 1.5 yıl boyunca dava açmaya çalışmıştı. Ancak 30 Kasım 2011’de açılabilen davanın ikinci duruşması 4 Ocak günü görüldü.

MÜDAHİL OLMA TALEBİNE REDKadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Berfin Kadın Dayanışma Merkezi ve Esin Güneş’in ailesinin takipçisi olduğu davada adliye önünden bir an olsun ayrılınmadı. Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Si-bel Uzun’un da adliye önünde nöbet tuttuğu duruşma saatinden dört saat sonra başlayabildi. Yargının duruş-ma saatine de yansıyan bu tavrı duruşma boyunca de-vam etti. 4 gönüllü avukatın takip ettiği davaya Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcilerinin müdahil olma talebi mahkeme tarafından reddedildi.

‘TUTUKSUz’ YARGILANACAKDevletin her fırsatta kadın cinayetlerinin üzerine eğil-diğini anlattığı bugünlerde Esin Güneş’in davasında

yargının aldığı tutum, gerçekleri bir kez daha göz önüne serdi. Ortada Esin Güneş’in cinayete kurban gittiğine dair pek çok kanıt olmasına rağmen; yargı bir kadın cinayeti davasında daha, bu sefer Siirt’te sınıfta kaldı.

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun ile Kadın Cina-yetlerini Durduracağız Platformu temsilcileri Yarın Gazetesi’ne Esin Güneş davasını değerlendirdi.

BERNA GöRGÜLÜ: Esin Güneş da-vasında hukuksuz işleyen o kadar çok alan var ki. Siirt’te dün takip ettiğimiz duruşma, İstanbul’da takip ettiğimiz duruşmalar gibi değildi. Mahkeme heyetinin du-ruşmaya gelen insanları küçüm-ser tavırlarıyla, Adliye’deki kolluk kuvvetlerinin engelleme çabalarıyla sık sık karşı karşıya kaldık.

Işık ailesinin bize başvuru yaptığı zaman hazırladığı ve davada, dava heyetinin hiçbir şekilde ilgilenmediği yanları birebir kendimiz gördük.

Katil zanlıları Esin ile birlikte o gün hava almaya git-tiklerini söylüyorlar. Duruşmadan bir gün önce, Siirt’te Esin Güneş’in hayatını kaybettiği o uçurumu görmek için Tillo denen yere gittik. Bizim kıyısına yaklaşmaya korktuğumuz o kayalıklara hiç kimse hava almak için gitmez. Ancak mahkeme bu ifadeleri tutarlı buluyor. Bu, davanın seyrindeki tutarsızlıklardan yalnızca bir tanesi.

Bu tutarsızlıklar dizisi, saymaya başlarsak böylece devam edecektir. Ancak bunların hepsinin nedeni ay-

nıdır. Bu dünyada kadınların canları ucuz. Kadınları yaşarken de değersiz yapan, öldürüldüğünde de dikkate alınır bir ölüm saymayan, erkeklerin ve paranın hakim olduğu sistemin ta kendisi.Ancak biz kazanmakta çok kararlıyız.

Hem Siirt, hem de Batman insanları kızlarını sa-hipsiz bırakmadı. Bize de bundan sonra düşen, nasıl ki Münevver’de ve Ayşe Paşalı’da en ağır cezaları almalarını sağladıysak Esin’in katillerinin de en ağır cezaları alma-larını sağlamak. Biz bir sonraki duruşmada, 15 Şubat’ta da orada olacağız. Hem de daha çok kadınla.

NAHİDE KILIÇ: Kadın Cinayetleri-ni Durduracağız Platformu Esin Güneş’in ikinci mahkemesinde de yanındaydı. Ailesi daha önceden platforma başvurmuştu.

Önceden planlanıp yapılmış olduğuna dair kanıtlar olmasına rağmen olayın üstü kapatılmaya karartılmaya çalışılıyor. Tanık Engin Güneş olay yerine gitmedim demişti ancak dosyalardaki kanıtlar incelendi-ğinde gittiği anlaşıldı. Bunun gibi birçok olaya rağmen savcının tutumu değişmedi Olay yeri keşfi diğer mahke-mede değerlendirilecek. Esin güneşin tırnağında üçüncü bir kişiye ait dna bulunuyor. Bununla ilgili yeniden test yapılması önerisinde bulunduk. Adli tıp tarafından tek-rar incelenecek. Davayla ilgilenmeye devam edeceğiz. 15 Şubat’ta tekrar gideceğiz davayı takip edeceğiz.

10 OCAK 2012 YARIN07

Eşcinsel, biseksüel, travesti, transsek-süeller tarafından kurulan KAOS GL

derneği, 2008 yılında ‘Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’ isimli bir toplantı düzenledi. Toplantıya dönemin TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olan Zafer Üskül de ka-tıldı. O dönem adı Vakit olarak geçen gazete toplantıyla ilgili olarak “Üskül’ün tercihi sapık-lardan yana” başlıklı bir haber yayımladı. Gaze-tenin yazarlarından Serdar Arseven de yazdığı yazıda Üskül’ü ‘Dönmelere teminat veren bir Ak Partili’ olarak tanımlayarak, hakaret içerikli yazısını devam ettirmiştir.

Yerel mahkemenin verdiği beraat kararlarını bozan Yargıtay, ‘basın özgürlüğünün kişilik haklarının ih-lali’ anlamına gelmediğine vurgu yaptı. Haber ve yazı nedeniyle KAOS GL Derneği Yeni Akit ve Arseven aleyhine tazminat ta-lebiyle dava açtı. Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi “Üskül’ün tercihi sapıklardan ya-

na” başlıklı haberi, Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi de Arseven’in yazısını ‘eleştiri sınırları içinde’ görerek açılan davayı reddet-ti. Kararların temyiz incelemesi Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapıldı. Daire, iki mahkemenin verdiği kararı da bozdu. Bozma kararında basın özgürlüğünün kişilik hakla-rının ihlal özgürlüğü anlamına gelmediğine vurgu yapıldı. KAOS GL’nin ‘farklı cinsel ter-cihi olanların haklarını savunan bir dernek’ olduğu belirtilen kararda Zafer Üskül’ün de bu konudaki taleplere ilgi gösteren bir milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olarak toplantıya katıldığı kaydedildi. Yazıda farklı cinsel yönelimlerde olanlarla ilgili eleştiri sınırını aşan ve hakaret içeren ifadeler kullanıl-dığına dikkat çeken Daire, yazar ve gazetenin tazminat ödemesine hükmetti. Ankara 19. As-liye Hukuk Mahkemesi, haber nedeniyle Yeni Akit’i 4 bin TL tazminata, köşe yazısı nedeniyle de Arseven’i 2 bin TL tazminata mahkûm etti.

‘Bu tip yaklaşımların suç niteliğinde olduğu ortaya konulmuştur’Dernek yöneticisi Ali Erol, karardan memnu-niyet duyduklarını belirterek, “Davanın sem-bolik bir önemi vardır. Bu tip yaklaşımların suç niteliğinde olduğu ortaya konulmuştur. Dolayısıyla herkes açısından uyarıcı bir etkisi olacak” dedi.

KONUYLA İLGİLİ EMEKÇİ HAREKET pARTİSİ LGBTT SORUMLUSU ELİF KARAN’IN GöRÜŞLERİNİ ALDIK;

‘Anayasa toplantılarına LGBTT örgütlerinin çağrılma-sı, Fatma Şahin’in konuğu olunması göstermeliktir.’Yargıtay’ın aldığı karar, hem LGBTT Hareketi açısından, hem de demokrasi mücadelesi açısında oldukça olumlu bir adımdır. Ancak bir taraftan aynı yargının LGBTT örgütlerinin kapatılma-sı için açılan davalar ve Nefret Cinayetleriyle katledilmiş kardeşlerimizin katillerine ödül gi-bi cezalar verilerek salıverilmesi konusundaki

tutumlarını da teşhir etmek zorundayız. Hü-kümetin de, yargının da eşcinsellere dair tutu-mundaki iki yüzlülük ve göstermecilik her gün yeni bir konuyla önümüze gelmektedir. Anayasa toplantılarına LGBTT örgütlerinin çağrılması, Fatma Şahin’in konuğu olunması göstermeliktir. Ayrımcılığı engelleyecek topyekûn bir değişiklik gerekmektedir. Bu da evet yasalarla olur, ayrım-cılığı engelleyecek, eşit haklar verecek, katillere ağır cezalar verecek yasalarla… Ancak yasalar lobi yapılarak konulamaz.

‘Ayrımcılığa karşı direniş ancak sokaktan başlar-sa, toplumsallaşırsa bir sonuca ulaşır.’Bakalım Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kadın cinayetlerine dair yasası-na. Henüz yasalaşmadı ama hükümeti sıkıştırdı. Hükümeti, yetersiz de olsa kadınları koruyucu önlemler almak zorunda bıraktı ve esas hedefine ulaşana kadar kararlı mücadelesine devam edi-yor. O yasa sokaklarda yazıldı. Biz LGBTT’lerin

de net olarak bunu görmesi gerekiyor. Ayrımcılığa karşı direniş ancak sokaktan başlarsa, toplum-sallaşırsa bir sonuca ulaşır. Ve merak etmeyin bizler heteroseksüellerin kız kardeşleri, abileri, komşuları, öğretmenleri, doktorları olduğu-muz sürece, her yerde olduğumuzu gösterdikçe, mücadelemizin toplumsallaşmama şansı yok. İSTANBUL EMİNE AHISHA

LGBTT toplumuna hakaret edemezsiniz

Bu davanın müdahiliyiz

Kadınlar adalet için Siirt’teydi

Kadınlar Esin Güneş için adalet istedi. Siirt’te 2010 yılının Ağustos ayında uçurumdan düşerek hayatını kaybettiği iddia edilen Esin öğretmenin katil zanlısı olarak yargılanan kocası ve kocasının arkadaşı 2. kez hakim karşısındaydı. Kadın Cinayetlerini durdu-racağız Platformu da İstanbul, diyarbakır, İzmir, Bursa, Eskişehir, Ankara gibi çeşitli illerden davayı takip etmek üzere Siirt’te geldi.

SİİRTASLIHAN PEHLİVAN

Esin Güneş 2010 yılının Ağustos ayında Siirt’te bir uçurumun dibinde ölü olarak bulundu. Bu esnada ya-

nında olan kocası ve kocasının arkadaşı, olayın kaza olduğunu söylerken kocasından şiddet gören Esin Güneş’in ailesi bunun bir cinayet olduğunu belirterek şikayette bulundu. Ancak bu-lunan tüm delillere rağmen savcı dosyayı kapattı. Ailenin 1,5 yıl süren hukuk mücadelesi sonucu dava ancak açılabildi. Yarın gazetesinin önceki sayılarında yer vererek ışık tuttuğu Esin öğretmenin davasının ikinci duruşması Siirt’teydi. Esin’in annesi Fahriye Işık, babası Yüksel Işık’ın yanı sıra kardeşleri ve yakınları da adliye önündeydi. Davada henüz bir ilerleme sağlanamazken Esin’in ailesi mücadeleden vazgeçmeyeceklerini tüm Türkiye’ye duyurdu. Esin için adalet isteyen yakınları ile ve Siirt Adliyesi önünde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yaptığı eyleme katılan kadınlar Yarın’a konuştu.YARIN: Esin’in ölümü ile ilgili biz neler söyleyeceksiniz?

NESRİN IŞIK-ESİN GÜNEŞ’İN ABLASI: Kocası kızkardeşimi dövmüştü. Biz alıp eve getirdik. Sonra gelip geri götürdüler yine. Öldürülmeden 12 gün önce yaşandı bu. Kocası “Bizde ölmek var, boşanmak yok.” diyordu. Olay günü ben 155’i ara-dım. Bana “Jandarma bakar, biz karışmı-yoruz.” dediler. Ama olay yerine gittiği-

mizde orada sivil polis de vardı. Kızkardeşim öldükten sonra evini hiç aramamışlar. Görevlerini yapmıyorlar. Ben ablayım, başka ablalar da bunu yaşamasın. İnsanın kardeşini kaybetmesi anlatılamaz bir duygu.YARIN: Kadın cinayetlerinin artması hakkında ne düşünüyor-sunuz?N. I.: Devlet kadınlara sahip çıkmıyor. Kocaları ile barıştırmaya çalışıyor. Aileleri bir araya getirmeye çalışıyorlar. “Kocandır, her ailede olur.” diyorlar. Kadın cinayetlerinin son bulmasını istiyoruz. Belki Esin’imizi geri getiremeyeceğiz ama onların ceza alması bile önemli bir adım. Başka kişilerin de kızları ölü-yor. Onların da katillerinin ceza almasını diliyorum. Hakimler, savcılar hiç mi haber dinlemiyorlar? Güya en üst merciler ama hiçbir şey yapmıyorlar.

NEjLA TOpRAK-ESİN GÜNEŞ’İN ABLASIYARIN: Dava sürecinden biraz bahseder misiniz?N. T.: Mahkemenin açılmasını istiyorduk ama kapattılar. “Niye kapandı, acaba üstü-ne gidilmiyor mu?” diye düşündük. Koca-sı yetkililere ulaşıp kapanmasını sağlamış olabilir. Deliller olmasına rağmen savcı

kapattı. Olay anında eşi yerine ailesinin gelmesi gerekmiyor muydu? Olay günü kardeşim ablası Nesrin’le buluşup çarşıya çıkacaktı ama kocası izin vermedi. Onun yerine kocası başka bir arkadaşı ile dışarı çıkarmış. Eşinin arkadaşlarıyla dışarı çıkınca namussuzluk olmuyor da ablasıyla çıkınca mı namussuzluk oluyor?YARIN: Kadın cinayeti davalarında verilen cezalarla ilgili neler söyleyeceksiniz?N. T.:Bence cinayetlerde erkeklere verilen cezalar az. O an tu-tuklanması gerekiyor. Tutuklu yargılanması lazım. Sanki teşvik ediyorlar. Kadın cinayetleri konusundaki mücadele ise yerinde. Örneğin geçen duruşma ile bu duruşma arasında bile büyük fark var bence.

ADALET KAYA-ADLİYE öNÜNDE YApILAN EYLEME KATILANLARDANYARIN: Kadın cinayetlerinin artışı hakkın-da neler söyleyeceksiniz?A. K.: İnsanlar sebepsiz yere kadınları öldürüyorlar. Mesela Cem Garipoğlu Münevver’i nedensiz yere öldürdü. Kadı-na şiddete karşıyız. Ama maalesef oluyor.

Gücü yetene yapılıyor.YARIN: Bu eylemde neden yer almak istedin?A. K.:Haklının yanındayım. Suçlunun yanında değilim. Hiçbir suç cezasız kalmasın. Yoksa o yaralar nasıl sarılacak? Gerçek suçlular ortada gezerken gücü ve parası olmayan mağdur oluyor. SİİRT SANEM dENİZ KURAL

Siirt Adliyesi önünden tek ses: Adalet istiyoruz

Yargıtay 4. Hukuk dairesi, eski TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün, KAOS GL’nin düzenlediği bir toplantıya katıldığı için “Üskül’ün tercihi sapıklardan yana” başlığı atan Yeni Akit (Vakit) gazetesini tazminata mahkûm etti.

Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un Siirt’te katıldığı Esin Güneş davası ile ilgili değerlendirmelerini aldık.

Page 8: Yarın Gazetesi Sayı 14

04 EKiM 2011 YARIN08 10 OCAK 2012 YARIN

man

GERİDE KALANLAR

Orta hasarlı olarak belirlenen Van Adalet Sarayı, depremden sonra isyan çıkartan mahkum-ların başka illerdeki cezaevlerine nakledilmesiyle boşaltılan M Ti-pi Cezaevi’ne taşındı. Tutuklu ve hükümlülerin kaldığı koğuşlar hakim ve savcı odalarına dönüş-türülerek, ertelenen soruşturma ve kovuşturmalara yeniden baş-

landı. Mahkumların kaldığı koğuşlar, savcı ve hakim odası olurken, mah-kumların kullandığı sosyal alanlar ise duruşma salonları olarak kullanılıyor. Mahkumların yattığı ranzalarda mahkeme dosyaları istiflenirken, koğuşların kapılarına asılan salon isimleri ise dikkat çekti.

VAN’DA ADLİYE CEzAEVİNE TAŞINDI 11 YAŞINDA HAMİLEBolu’nun Mudurnu ilçesine bağlı Alpa-gut köyünde oturan 11 yaşındaki Z.Ç rahatsızlanıp hastaneye kaldırılınca ha-mile olduğu ortaya çıktı. Z.Ç.’nin tedavi olmasını kocası E.D.’nin kabul etmemesi ile bir skandal daha yaşandı. Hastanedeki doktorlar 11 yaşındaki Z.Ç’nin hamile olduğunu bildikleri halde durumu polise ihbar etmeden taburcu etti. Konuyla ilgili açıklama yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise “Benim kızımız-

dan da gördüğüm, resimlerde de gördüğüm, annenin de söylediği, kesinlikle 11 yaşında bir şey değil. Zaten 11 yaşında olsa bu korkunç bir şey, böyle bir şeyin kabul edilmesi mümkün değil” dedi.

Maliye Bakanlığı’ndan kamuya ait sosyal tesis ve kreşlere zam haberi geldi. 1 Şubat 2012 tarihinden itibaren geçerli olacak tebliğe göre; kamuya ait eğitim ve dinlen-me tesisleri, misafirhaneler, kreş ve çocuk bakımevleri ile spor tesislerinden yararlan-ma ücretlerine zam yapıldı. Kamu perso-nelinin her çocuğu için aylık bakım ücreti

de 115 lira oldu. Kamu kurum ve kuruluşlarınca işletilen yüzme havuzu, hamam, sauna, sıcak su, plaj gibi 21 özellikli eğitim ve dinlenme tesislerinde kişi başına günlük 12,20 lira yemek ve 4,75 lira (1 Temmuz - 15 Ağustos döneminde 6,30 lira) konaklama bedeli alınacak.

2011 yılı Eylül ayında Kayseri’de, seyahat halindeki bir cezaevi aracının yanması ve içindeki 5 mahku-mun yanarak ölmesi olayıyla ilgili bilirkişi raporunu hazırlayan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) heye-ti, yangının araçta bakım yetersizliğinden kaynak-landığını tespit etti. Raporda yangının, “Araçların serviste teknik açıdan yeterli ve ihtimamlı bir alt

bakım görmemesi sonucu çıkma ihtimalinin çok yüksek olduğu” belirtildi. Aracın bakım fiyatı ise 450-500 TL. Medeni Demir, Akif Kırınlı, İsmet Evim, Sinan Aşka ve Abdulsettar Ölmez isimli mahkumlarla Van M Tipi Cezaevi’nden 16 Eylül 2011’de İstanbul’a doğru yola çıkan nakil aracı, Kayseri’nin Pınarbaşı mevkiinde birden alevler içinde kalmış, 5 mahkum yanarak ölmüştü.

SOSYAL TESİS VE KREŞLERE zAM YApILDI 5 MAHKUM 500 LİRA İÇİN öLMÜŞ

Neler Oluyor?Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine

Lagarde, Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin çözüleme-mesi halinde Afrika ülkelerinin bundan zarar göreceği uyarısında bulundu.

Mali kriz içinde olan ve iflasını isteyen İsveç otomo-bil markası SAAB’ı Türk şirketi Brightwell’in satın almak istediği iddia edildi.

Avrupa Komisyonu, Yunanistan’dan, AB destek fon-larından yasadışı olarak kullanıldığı tespit edilen 425 milyon euro’yu faizleriyle birlikte geri ödemesini istedi.

Emlak vergisine tabi değerler, 1 Ocak 2012’den itiba-ren geçerli olmak üzere, yüzde 10,26 oranında artacak.

Hükümet, 6 sektörde 50 milyon liranın üzerinde yatırım yapanlara yüzde 90’a kadar varan oranda vergi indirimi yapacak.

New York FED Başkanı William Dubley, ABD eko-nomisinin toparlanmasının moral bozucu şekilde yavaş olduğunu belirtti.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, yeni yılın da küresel belirsizliklere aday bir yıl olduğunu söyledi.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Macaristan’ın kredi notunu “BB+”ya indirerek kredi notu görünümünü negatife çevirdi.

EKONOMiGüven azalmaya devam ediyor

Enflasyon çift haneyi “resmen” gördü

SözLÜKÇE

AÇLIK SINIRI: Açlık sınırı dört kişilik bir ailenin asgari mutfak giderlerini sağlaması için gereken harcama miktarını gösteriyor. Açlık sınırı çalışan, eşi, (0-6) ve (6-15) yaş gruplarından iki çocu-ğun dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği asgari kalori miktarı dikkate alınarak tespit ediliyor. Buna göre çalışan, eşi ve (6-15) yaş grubundaki çocuğuna günde 2800’er kalori gerekiyor. (0-6) yaş grubundaki çocuğun ise sağlıklı bir yaşam için 2400 kalori alması şart. Bu kaloriyi alabilmek için neler yemesi ge-rekiyor ve bugünkü şartlarda bu kaç liraya satın alınabiliyorsa işte buna açlık sınırı deniliyor.

?

Kriz Avrupa başta olmak üzere dünyanın neredeyse tamında yıkıcı etkilerini göstermeye devam ediyor. Rekor ekonomik büyüme rakamları açıklayan TÜİK, kendi çelişkilerini kendi yayınlıyor. En güvenilen sektörlerden inşaat ve halkı birebir etkileyen perakende satış sektörüne olan güven azalarak kötümser pozisyonda ilerliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu Ara-lık ayı sektörel güven endekslerini

açıkladı. Son olarak Kasım ayında, dün-yanın en çok büyüyen ikinci ekonomisi unvanını kazanan Türkiye, halkın eko-nomiye ve sektörlere olan güveninde ise aynı başarıyı yakalayamamış durumda. Aksine durum giderek daha kötü bir hal alıyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre, 2011 Aralık ayında Hizmet Sektö-rü Güven Endeksi, bir önceki aya göre %3,2, Perakende Ticaret Sektörü Güven Endeksi %6,1 ve İnşaat Sektörü Güven Endeksi %1,9 oranında azaldı. Kasım ayında 101,0 olan Hizmet Sektörü Gü-ven Endeksi 97,7; 98,9 olan Perakende Ticaret Sektörü Güven Endeksi 92,9; 83,4 olan İnşaat Sektörü Güven Endeksi ise 81,8 değerine düştü.

GÜÇLÜ İNŞAAT SEKTöRÜ DÜŞÜŞTEKriz ortamlarında dahi genellikle diğer sektörlere göre daha iyi durumda olan inşaat, aynı zamanda daha çok güveni-lir durumda olmuştur. Fakat son bir yıl içerisinde yaşanan borç krizinin etkisiyle bu sektöre olan güven giderek düşmüş durumda. Uzmanlar giderek artan ma-liyetler ve kış sezonunu neden olarak gösteriyor. Ama gerçeğin pek de böyle

olmadığı belli. Ev fiyatlarının yüksel-mesiyle birlikte artan rekabet ortamı, mülkiyet sahipleri ve firmaları fiyat dü-şürmektense karlılık oranlarını korumak için kalite düşürmeye yönlendirdi. Bu değişim doğalında gayrimenkule olan ilgiyi ve güveni düşürmeye başladı.

SATAMIYORSAN pERAKENDEYE GÜVEN YOK“Perakende Ticaret Sektörü Güven En-deksindeki düşüş, son üç ayda ve gelecek üç ayda iş hacmi (satışlar) değerlerindeki düşüşten kaynaklanıyor” diyor TÜİK. Tabii ki, son üç ayda düşen satışlar ge-lecek üç ayda da düşmeye devam edecek analizi doğru. Önemli olan bunun ne-den düştüğü yönünde yapılacak analiz. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) olarak çokça duyduğumuz ve enflasyon değe-rini de belirten oranın “resmi” olarak bile çift haneli rakamlara çıkması, ça-lışanların ücretlerine yapılan zamların enflasyon değerlerinin yakınından bile geçmiyor oluşu nedeniyle alım gücünün azalması, satışların düşmesinin neden-leri.

DURMAK YOK YOLA DEVAMSektörel endeksler 100’ün altına düş-tüğünde sektörün mevcut ve gelecek döneme ilişkin kötümserliğini göster-mekte. Yani demek oluyor ki, durumlar

şu an kötümser ve gelecek dönemde de kötümser olmaya devam edecek. Yeni yıla yeni zamlarla giriyor olmamız ve maaşlara yapılan ufak zamlar hüküme-tin kaşıkla verip kepçeyle alma yöntemi.

Asgari ücret 750 lirayken alım gücünün ne denli iyi olabileceği ya da yüksek ma-liyetlerden kaynaklı artan ev fiyatlarıyla halkın nasıl barınacağı hükümetin pek de meselesi değil.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜ-İK), Aralık ayında ÜFE: yüzde

1,00, TÜFE: yüzde 0,58 olarak 2011 yılında tüketici fiyatları endeksinin (TÜFE) yüzde 10,45, üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) ise yüzde 13,33 art-tığını açıkladı.

TÜİK’in 2003 baz yıllı verilerine göre, geçen yılın Aralık ayında tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) yüzde 0,58, üretici fiyatları endeksi (ÜFE) ise yüz-de 1 artış gösterdi. Aralık ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflas-yon ise tüketici fiyatlarında yüzde 6,47, üretici fiyatlarında ise yüzde 11,09 dü-zeyinde gerçekleşti. Buna bağlı olarak Temmuz-Aralık döneminde Bütçe Ka-nunu kapsamında yüzde 4 oranında zam alan devlet memurları, sözleşmeliler ve memur emeklileri, enflasyon rakamla-rının Aralık ayında yüzde 0.58 çıkması nedeniyle yüzde 2.7 ek zam almaya hak kazandı.

Böylece, devlet memurları ve söz-leşmeliler, yüzde 4’lük ikinci yarı yıl zammının üzerine yüzde 2.7 enflasyon farkı alacak. Böylelikle 6 aylık zam ora-

nı yüzde 6.78 olacak. Memur emek-lilerinin zamdan doğan maaş farkları ise Sosyal Güvenlik Kurumunca daha sonra ilan edilecek tarihte hesaplara ya-tacak. Memur ve memur emeklilerine enflasyon farkı verilmesinden dolayı, 2012 Merkezi Yönetim Bütçesinde yer alan maaş katsayıları, enflasyon far-kını da karşılayacak şekilde Bakanlar Kurulu’nca yeniden belirlenecek.

GözLER TOpLU SözLEŞMEYE ÇEVRİLDİBu arada, toplu sözleşme yasası geciktiği için devlet memuru, sözleşmeli ve me-mur emeklilerinin, 15 Ocak’ta alacağı zamlı maaş henüz netleşmedi. Her yıl toplu görüşme ile ağustos ayında belirle-nen zam oranı, bu sene toplu sözleşmeye geçildiği için tespit edilemedi.

Şu anda Bakanlar Kurulu’nda olan yasa taslağının Meclis Genel Kurulu’nda yasalaşması gerekiyor. Daha sonra çıka-cak kanun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayına sunulacak. Cumhurbaş-kanının onayının ardından, sendikalar ile hükümet toplu sözleşme masasına oturarak zam oranını belirlemeye çalışa-

cak. Anlaşma sağlanması halinde uzlaşı-lan oran, memur maaşlarına yansıyacak. Uzlaşma olmaması halinde, Kamu Gö-revlileri Hakem Kurulu devreye girecek ve memur maaş zammını belirleyecek.

ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ ARTIYORBu arada 1 Ocak’ta yürürlüğe giren ve 16 yaşından büyük işçiler için brüt 886,5 lira olarak belirlenen yeni asgari ücret de, asgari geçim indirimiyle memur ve sözleşmelilere aylık 6,75 lira ile 11,41 li-

ra arasında maaş artışı sağlayacak. Bekar ya da evli ancak eşi çalışan bir memur ya da sözleşmeli için 6,75 lira olan asgari geçim indirimindeki iyileşme, evli ve eşi çalışmayan bir kamu çalışanı için 8,09 lira, eşi çalışmayan 1 çocuklular için 9,1 lira, 2 çocuklular için 10,12 lira, 3 çocuklular için 10,74 lira, 4 çocuklular için de 11,41 lira olacak. Bu artışlar ne memur sendiklarını, ne de çalışanları memnun etmeye yetti. YARIN EKONOMİ

İSTANBUL İBRAHİM KESKİN

İspanya yıla zamla başladı

Ekonomik krizle mü-cadele eden İspanya,

yeni yıla zamlarla başladı. 1 Ocak 2012 tarihinden iti-baren doğalgaz, otoyol geçiş ücretleri ve posta ücretlerine zam geldi. Doğalgaza ortala-ma yüzde 0,5, posta ücretle-rine yüzde 2,86, otoyol geçiş ücretlerine yüzde 3,2 oranla-rında zam yapıldı.

2011’de yaklaşık yüzde 12 oranında zam yapılan elektrik ile yüzde 14,2’lik zam gelen tüp gazın (15 Euro 9 sent) fiyatlarında ise değişiklik yapılmadı. 2008 yılından bu yana 13 Euro 97 sent olan sabit telefon hattı aylık ücretinde de herhangi bir değişikliğe gidilmedi.

Bu arada, yeni yılda ilk kötü istatistiki veriler otomobil pa-zarından geldi. İspanya’da yeni otomobil satışının 2011 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 17,7 düştüğü kaydedildi. 2011’de 808 bin 59 adet yeni otomobil satılırken, bunun 1993 yılındaki rakamlardan (792 bin 500) sonra ülke tarihindeki en düşük rakam olduğu bildirildi.

2011 yılını yüzde 2,9’luk enflasyon oranı ve yüzde 8’lik kamu açığı ile kapatması öngörülen İspanya’daki yeni hükü-met geçtiğimiz hafta açıkladığı ilk önlem paketlerinde kamu çalışanlarının maaşlarını 2011’de olduğu gibi 2012’de de don-durma kararı alırken, ülke tarihinde ilk defa asgari ücreti de donduracağını duyurmuştu. YARIN EKONOMİ

Soros: “Küresel felaket olur” Milyarder yatırımcı

George Soros, Euro bölgesinin dağılmasının kü-resel finans sistemi için fela-ket olacağını söyledi. Uzun zamandır birçok felaket se-naryosu üretilirken Soros yeni bir iddia ile ortaya çık-tı. Hindistan’ın Haydarabad şehrinde soruları yanıtlayan ünlü yatırımcı, borç kriziyle boğuşan Avrupa’yla ilgili tes-pitlerde bulundu. Bu seferki krizin 2008’de çıkan krizden daha ciddi ve daha tehlikeli olduğuna dikkat çeken Soros, Euro’nun Avrupa Birliği’nin siyasi bütünlüğünü tehlikeye attığını belirtti. Ünlü yatırımcı, bazı ülkelerinin daha fazla kemer sıkma önlemi almak zorunda kalabileceğini söyledi. Liderlerin borç krizini çözmek için çalış-tıklarını ancak krizin net olarak çözümünün belirsiz olduğunu sözlerine ekleyen Soros, “Bu çözümsüzlüğü de birçok insan hissediyor” dedi. Soros’un yaşanan krizle ilgili birçok defa 2008 krizinden daha ciddi bir kriz olduğuna dair vurgusu, durumun önemini belirtir vaziyette. YARIN EKONOMİ

Page 9: Yarın Gazetesi Sayı 14

Bir yasanın değişmesi neye bağlıdır?Tabii ki, konuyla ilgili olan resmi ya da sivil aktörlerin bu tasarıya gösterdikleri tepkiler önemli olur. Ayrıca yasayı hazırlayan biri-min üzerinde de, eğer idari içerisinde de daha etkili olan daha başka hususlar varsa onların etkisi yasa tasarısının değişmesinde etkili olur.

Türkiye, “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılan Kadına Karşı Şiddetin önlenmesiyle İlgili Av-rupa Konseyi Sözleşmesi’nin onaylanmasını oy birliği ile kabul etti. Bu sözleşmeden biraz söz eder misiniz?Bu sözleşmenin kabul edilmesi çok çok önemli. Çünkü bu sözleşme Avrupa Konseyi’nin artık kadına yönelik ayrımcı-lığı ve şiddeti başlı başına bir olumsuz olgu olarak ele aldığını gösterir. Bu konuda Bir-leşmiş Milletler, Avrupa Konseyi’nden daha ileride. Bu dengenin Avrupa Konseyi tara-fından da sağlandığını görüyoruz. Burada Türkiye’nin bu konuda öncü rol oynamış olması her anlamda çok çok önemli. Ancak burada asıl önemli olan, sadece sözleşmenin onaylanması değil; bunların hayata geçiril-mesi. Yoksa sözleşmeler süslü güzel sözlerdir deyip, duvara çerçeveleyip asılması için ya-pılan işler değildir. Yeni yapılacak tasarının da doğrudan doğruya sözleşme ekseninde olması ve sözleşmenin iç hukuka birebir yansıtılması gerektiğini düşünüyorum.

Kadın bakanlığı kaldırılarak yerine Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığı’nın getirilmesiyle ilgili sizin fikriniz nedir?Kadın bakanlığı kaldırılmadı aslında, zaten yoktu. Başbakana bağlı olarak Kadının Sta-tüsünü Geliştirme vardı. Kadın örgütlerinin de isteği bağımsız bir kadın bakanlığının olması. Ama ne yazık ki kadın yine aile içe-risinde konumlandırılmaya devam edildi ve bakanlığın adı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı oldu. Oysa bu çok önemli bir şey. Siz kadını aile içinde konumlandırmaya kalktığınız zaman onu birey olarak görmü-yorsunuz demektir. Aslolan, kadının birey olarak cinsiyeti nedeniyle uğradığı ayrımcı-lığın, eşitsizliğin ve şiddetin önlenmesidir, engellenmesidir. ‘Aile içerisinde’ dediğin zaman, onu bir kadın ya da anne, eş rol-leriyle görürsünüz; onu bağımsız bir birey olarak göremezsiniz. Ailenin yüceltilmesine de ben karşıyım işin açıkçası. Elbette ki aile, çocuklar açısından önemli ve desteklenmesi gereken bir kurum olabilir. Evlilik de öyle. Ama ben Aile Mahkemesi Hakimi olarak ‘Hangi aile?’ sorusunu sormak gerekir diye düşünüyorum. Şiddetin kol gezdiği, örneğin ensesti yaşatan bir aile benim için ‘kutsal aile’ değildir. Öyleyse kavramları tek başına kutsallaştırmadan, onları çok çok önemse-meden, öne çıkarmadan önce ‘Hangi aile?’ sorusunun sorulması anlamlıdır.

Aile Bakanlığının kurulmasıyla beraber, verilere baktığımızda kadın cinayetlerinde artış olduğu-nu görüyoruz. Toplumdaki etkileri sizce nasıl oldu?Aile Bakanlığı kuruldu ve cinayet arttı de-nemez tabii. Ama kadına yönelik şiddetin temelinde erkek ve kadın arasındaki eşitsiz-lik ilişkisi vardır. Siz kadını aile içerisinde tanımlamaya kalkarsanız bu eşitsizliği gi-deremezsiniz.

4320 sayılı kanun kadını gerçekten şiddetten koruyor mu?4320 sayılı kanun öyle Musa’nın Kızıldeniz’i asayla böldüğü gibi bir asa değil. Ama çok çok önemli bir kanun. Çünkü ilk defa 4320 sayılı kanun ile devlet, artık kadına yöne-

lik şiddetin önlenmesi konusunda “Ben tarafım” demiş ve bu anlamda kararlılığını ilan etmiştir. Bunu da şu şekilde yapmıştır; Çünkü 4320 sayılı kanun öncesinde, dev-let, aile içerisinde yaşanan şiddet olaylarını, bu ‘özel alandır’ diyerek kendi ilgi alanına sokmuyordu. Buna artık ‘özel alandır’ falan demem ben, mahrem olarak da görmem, kadına yönelik şiddet var ise. Bu kanun aslında kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında bir koçbaşıdır. Bundan dolayı kimi uygulamada çok önemli kazanımlar sağlayacağını düşünüyorum. Bu kanun her kadının başına polis, asker dikmemektedir. Sadece şiddet uygulayan eşe “Sen eşine şiddet uygularsan, cezalandırılacaksındır” ikazında bulunur.

Kadına yönelik şiddetin artık son noktası cina-yetler oluyor. Şiddeti konuştuk ama kadın cina-yetlerinin nedenine ilişkin ne düşünüyorsunuz?Hatta hunharca cinayetlerin. Sokakta iki insan birbirine bıçak vururken, erkekler, eşlerini ya da boşandıkları eşlerini 11 bı-çak, 17 bıçak, 20 bıçak, 60 bıçak darbesiyle öldürüyorlar. Bu neden böyle oluyor? Derin araştırmalar yapılması gerekiyor. Bunda şu-nun da etkisi olabilir; devlet birtakım ön-lemlerle kadına “Seni destekliyorum, sen birey olarak varsın, sana kimse şiddet uygu-layamaz, arkandayız” demekte ama ne yazık ki, bu konumu gerçek anlamda sağlamıyor. Kadın da kendisinin korunacağı düşünce-siyle karşı çıkıyor şiddete. Ancak şiddetin dozu kadına boyun eğdirmek için daha da artırılıyor. Ama her olaydan sonra gerçek ve etkili bir koruma sağlanmadığı için bu kadın öldürülüyor. Erkeğin şiddetin dozunu girerek artırdığını görüyoruz ve son tahlilde de artık bu hunharca cinayete gidiyor. Yani

çok özünde, temelinde kadına yönelik şid-detin önlenmesi konusunda toplumda ger-çek bir samimiyetin olmadığını, içtenliksiz davranıldığını, bunun da cahiller tarafından hissedilip kullanıldığını düşünüyorum.

Hükümetin bu konudaki çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?Hükümetin bu konuda bir arzusu olduğu kesin. Özellikle ilgili bakanın bu konuda duyarlığı olduğuna dair hiçbir kuşkum yok.

Ancak kuşkulu olduğum nokta şu; bu ko-nuda gerekli bilgiye ve donanıma kadrolar sahip mi? İkincisi hükümetin bu muhafa-zakar yapısı ile bu sorunların çözümünün kadının bilinçlendirilme ortalamasının bir-biriyle yeterince ölçüşüp ölçüşmediği konu-sunda ciddi endişem var. Bu da dolayısıyla samimiyetin ve hukuki kararlılığın önünde bir engel olabilir. Bu da tabii tahmin. Bu konuda Bakan’ın işinin oldukça zor oldu-ğunu düşünüyorum.

Bakanın duyarlı olduğunu söylediniz. Elektronik kelepçe , panik butonu gibi uygulamalarda söz etti Bakan. Bunlar kadın cinayetlerini ön-leyebilir mi? Tek başına elektronik kelepçe ya da panik butonu türündeki önlemler elbette kadını şiddetten korumaya yetmez. Bunlar biraz magazinsel gibi geliyor bana. Daha nitelikli radikal çözümler üretilmesi lazım. Bir de

ölçünün kaçırılmaması lazım. Yani yasanın uygulanabilir olması için öncelikle adil ve dengeli olması lazım, yalın olması lazım, kolay uygulanabilir olması lazım.

Sizce kadınlar için bütünlüklü çözümler nasıl sağlanacaktır? Örneğin ayrımcılığı önleyecek bir bütçenin yapılması lazım. Her alanda kadın aleyhi-ne olan eşitsizliğin çok hızla giderilmesi ve örneğin karar mekanizmalarında her yerde yarı oranda kadının olması lazım. Yani ben şöyle bir şey düşünüyorum; bence bir değil iki vali olsun; mutlaka biri kadın olsun, bir değil iki belediye başkanı olsun, bir değil iki emniyet müdürü olsun. Karar verebile-cek olan, insanların hayatına etki edebilecek olan her mekanizmada kadının onayının olması lazım. Mutlaka fizik olarak kadının olması gerekmiyor. Ama kadın bakış açısıy-la her kararın süzgeçten geçirilmesi gerekli. Eğer kadın ve erkek arasındaki bu denge-siz güç ilişkisi yani terazinin erkek lehine olan büyük ağırlığı dengelenebilirse, kadına yönelik ayrımcılık ve bunun sonucu olan şiddet ve cinayetler azalır.

Şiddete uğrayan ve koruma talebinde bulunan kadınlar, koruma verilse de verilemese de öl-dürülüyor. Bunun için gerçek bir koruma nasıl sağlanır? Hükümet hala her kadına bir polis verilmesinden söz ediyor.Bu olmaz. Türkiye’deki evli kadınların yüzde kırkına yakınının şiddet gördüğünü araştır-ma ortaya çıkardı. Her kadına polis dikmek olamaz. Böyle bir çözümün gerçekçi olaca-ğını sanmıyorum.

peki nasıl olmalı gerçek bir koruma?Bir kere mevcut yasalar etkili ve kararlı bir biçimde uygulanmalı. Zaten Türkiye yasal düzenlemeleri ‘eksik’ diye mahkum olma-dı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde. Sadece “Sen mevcut yasalarını etkili kul-lanmadın ve kurumlar arasındaki koordi-neyi sağlamadın” diye mahkum oldu. Yani Türkiye’nin temel sorunu, kadına yönelik şiddet konusunda ve dünyadakinden ay-rıldığı nokta şu: Türkiye, kadını önlenebi-

lir şiddetten koruyamıyor. Konumuz bu. Bunun içinde gerçekten kararlı bilgili bir iradenin varlığı gerekiyor. Yoksa ‘şu zavallı kadınlar’ öldürülmesin demekle bir yere va-rılmaz bunun arkasındaki temel nedenin ka-dın ve erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkisinin olduğu kadının birey olarak var olması ve kabul edilmesi gerektiği konusunda sorun düğümleniyor.

Resmi nikahlı olmayan kadınlara koruma veril-meyecek dedik. Ve AKp içerisinde dini nikahlı olan bir taban da var. Bu durumda onlar da ya-rarlanamayacak bu yasadan?İmam nikahlı dediğimiz kadınlarımız aslın-da küçük yaşta çeşitli ekonomik ve sosyal nedenlerle kendilerinden yaşça büyük insan-larla evlendiriliyorlar. Bunlar imam nikahın-dan kurtulmak istediği için mahkemeye baş-vuruyorlar, dikkatinizi çekerim sürdürmek için değil. Bizim bunlara koruma verme-memiz bunları koruma altına almamamız; “Sen imam nikahlı kal” dememiz anlamına geliyor. Bunu ne yazık ki karşı safta olduğu-nu zanneden ve uygulamayı bilmeyen bazı arkadaşlarımız konuyla ilgilendiğini zanne-denler yanlış anlıyorlar, yanlış anlatıyorlar. Bir an önce bu insanların da koruma altına alınması gerekiyor. Yani ben hükümetin bu insanları niye tasarıdan çıkardığını anlamış değilim. Yani hangi sistem olursa olsun dün-yanın en modern en harika sistemi ya da en kötü sistemi her neyse hukuk sistemi olarak bir insani şiddetten korumuyorsa, bence ol-masa yeğdir. Şiddetten koruma anlamında insanların medeni durumları, yaşları, cinsi-yetleri her şeyleri ayrımcılığa tabi tutulamaz. Bu da bir ayrımcılıktır. CEDAW’a kadına yönelik ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi-ne yani kadın haklarının anayasası olan bu sözleşmeye düpedüz aykırıdır. Son derece yanlıştır diyorum.

Aynı zamanda bu kadını tekrar aile içine hapset-menin bir göstergesidir. Halbuki kadınlar en çok aile içinde şiddete uğruyor ve öldürülüyorlar. En yakınları tarafından hem de. Mesela Ceylan Soysal hala hafızalarda, namus gerekçesiyle öldürülmüştü aile meclisi kararıyla. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?Kadına yönelik ayrımcılığın öne çıkması, bilinmesi kadının aile içinden sosyal yaşama katılmasıyla ortaya çıktı. Sen tekrar kadını aile içerisine hapsedersen, sadece aile içeri-sindeki bir süje olarak görüp, onu bir birey olarak, insan olarak görmeyen bir kişilik olursun. Kadına öncelikle doğru bakma-mız gerekiyor. ‘Aile’, eğer bireyler arası eşit ilişkiye dayanıyorsa buna saygı duyuyorum. Aile içerisinde çocuğun yararı gözetiliyorsa ona saygı duyuyorum. Evlilik bireyler arası eşit ilişkiye dayanıyorsa, güç anlamında da eşitliğe dayanıyorsa ona saygı duyuyorum, destekliyorum. Ama ensestin olduğu, ama şiddetin olduğu bir ailenin benim yanımda hiçbir değeri yoktur. O ailenin bir an önce parçalanması, dağılması bu insanların o bas-kıdan, zulümden, işkenceden kurtarılması gerekir. Devletin buna göre önlem alması, buna göre kurallarını koyması hazırlaması gerekir.

Kadınların şiddete uğradıklarında ilk gittikleri yer karakollar oluyor. “Siz önce barıştırın evine gönderin” gibi bizim bilmediğimiz bir yasa mı var bununla ilgili?Bu bin yıllık ataerkil geleneğin sonucudur. Aile içerisindeki olaylar mahremdir, ka-rışılmaz diye görülür. Oysa bu son derece alçak bir davranıştır. Neden? Çünkü aile içerisinde zaten eşitsizlik var. Sen bunu gör-memekle bu eşitsizliğin, bu adaletsizliğin ve bu haksızlığın sürmesine neden oluyorsun. Sahtekar bir davranış. Fakat bu algı tabi

bir anda yıkılmayacak. Böyle bir kusursuz düzenleme yok. “Karıyla koca arasına giril-mez” şeklindeki saçma, olumsuz argümanın tezahürüdür.

Bir kadını öldüren kişi öldürdüğünü itiraf etse dahi ceza indirimi alıyor. Bunun nedeni nedir?Yeni yasaya göre artık böyle bir indirim söz konusu değil. Bu durum eski yasamızda, eş, anne, baba, çocuk öldürülmesi ya da yara-lanması halinde ceza artırımı sebebiydi bu. İndirim de tahrik boyutuyla yapılıyor. Eski ceza kanununda namus gerekçesi, gerçekleş-tirilen cinayette ciddi bir indirim sebebiydi. Yenisinde artık indirim sebebi değil. Ama cezanın ağırlaştırılma sebebi de değil. Fakat burada ikiyüzlü bir tavır alınıyor. Töre ci-nayetleri söz konusuysa cezayı arttırıyorsun, oysa töre cinayetlerinin temelinde de yine ‘namus saiki’ vardır. Fakat o töre cinayetleri ülkenin belli bir kesiminde söz konusu, baş-ka kesimde ise ‘namus saikiyle’ aynı cinayet işlendiğinde sen bunu ağırlaştırılmış sebep olarak almıyorsun. Bu ceza kanununda önemli bir eksikliktir. Önemli bir sorun-dur. Dolayısıyla namus saikiyle öldürme ve yaralama da ağırlaştırma sebebi sayılması gerekiyor.

Mahkemelerde sizin en çok karşılaştığınız cina-yet sebebi nedir?Namus saikidir. Hepsinde bu söylenir. Ol-masa bile, bunun hakim nezdinde prim ya-pacağını bilen sanıklar, failler yada vekilleri bu savunmaya, argümana yönelirler.

Gelecek indirimi yapılıyor buna ne diyorsunuz?Birinin geleceği hiç yok. Yani bu tabii ki hakimin takdiri ve onun meşrebine kalmış.

Eskiden kadına şiddete karşı platform olurdu şimdi cinayetlere karşı oluşturuluyor?Şimdi kadın cinayetlerinde reel olarak bir artış oldu mu elimde rakamlar yok. Bu şöyledir; bir mesele toplumda konuşulma-ya başlandığı zaman hani önce dibe vurur sonra çözülür. Bunun dibe vurmanın yaşa-nanların son noktası olduğunu düşünmek istiyorum. Umarım bundan sonra çözümler üretilir ve gerçek anlamda kadının birey ol-duğu ve cinsiyeti nedeniyle aşağılanmaması, ezilmemesi toplum tarafından kabul edilir.

10 OCAK 2012 YARIN

ANKARAÇAĞLA EROĞLU

09

Kadınlar hangi ailede korunacak?

Şike, bedelli askerlik gibi yasalar hızla meclisten geçerken, aylardır meclisin raf-larında bekletildikten sonra gündeme alınan kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili yasa tasarısı hakkında sorularımızı Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca’ya sorduk. Yasalarda kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığı ve kadına şiddetin önlenmesi gibi hukuki konularda çalışmaları bulunan, “Kız doğursun Analar” gibi kadının eş şiddetinden korunması konulu kitapların yazarı Eray Karınca ile muha-birimiz Çağla Eroğlu görüştü.

şiddetin kol gezdiği, örneğin ensesti yaşattığı bir aile benim için kutsal aile değildir. öyleyse kavramları tek başına kutsallaştırmadan, onları çok çok önemsemeden, öne çıkarmadan önce ‘Hangi aile?’ sorusunun sorulması anlamlıdır.

“ “devlet birtakım önlemlerle kadına “Seni destekliyorum, sen birey olarak varsın, sana kimse bir şiddet uygulayamaz, arkandayız” demekte ama ne yazık ki bu konumu gerçek anlamda sağlamıyor.

“ “

Page 10: Yarın Gazetesi Sayı 14

04 EKiM 2011 YARIN

6 Ocak’ta Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde 3 saatlik otur-

ma eylemi yapan öğrenciler, gelecek-lerinin olmadığını haykırdı. Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kapısı’ndan rektörlük önüne yürüyen öğrenciler, burada yaptıkları basın açıklamasıy-la oturma eylemine başladılar. Basın açıklamasını okuyan Gençler Meyda-na İnisiyatifi Merkez Yürütme Kurulu Eskişehir temsilcisi İlder Onal, yaptığı basın açıklamasında genç işsizliğin ka-pitalizmden kaynaklanan bir problem olduğunu vurgularken, hükümetin de gerçek istatistiklerin üstünü örtmeye çalıştığını ve işsizlik sorununun kay-nağını kapitalizm değil de gençlerin yeteneksizliğiymiş gibi göstermeye ça-lıştığını belirtti. İşsizliğe karşı mücade-lede, gençlerin çözümünün kapitalist sistemde olmadığını, gençliğin ancak kendi mücadelesiyle geleceğini ellerine alacağını söyledi. Bununla beraber geç-tiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in yaptığı, ‘Dünyada yeni meslekler, yeni kabiliyetler söz konusu olurken, lise ya da üniversite mezunu olmak, iyi bir iş bulmak ve rekabette ayakta kalmak anlamına gelmiyor’ açık-laması dikkat çekiyor.

Ayrıca eyleme, ataması yapılmayan öğretmenler ve işçiler de destek verdi.

YAĞMUR GENÇLERİ ENGELLEYEMEDİAnkara ve İstanbul’da 7 Ocak saat 15.00’da başlayan eylemler, zorlu ko-şullar altında gerçekleşti. İstanbul’da yapılan basın açıklamasıyla beraber

eylem yapan öğrencilere zor anlar ya-şatan yağmur, öğrencilerin taleplerini haykırmalarına engel olamadı. Akşam saatlerine kadar yapılan ajitasyonlar ve atılan sloganlarla sorunlarını dile geti-ren öğrenciler, taleplerini de haykırdılar. Taleplerinin gerçekleşmesi ve gelecekleri için tüm gençleri meydanlara çağıran inisiyatif sözcüsü Işıl Kurt, Pazar günü eylem biterken yaptığı konuşmada yağ-murun, çamurun, soğuğun kendilerini yıldırmadığını vurguladı ve şunları söy-ledi: ”Bugün burada gençler geçtiğimiz bir gün boyunca meydanları doldurdu-lar eyleme katıldılar eylemin kendisi ol-dular, geleceklerini istediler hükümetin yalanlarını açığa çıkardılar ve bundan sonrada çıkarmaya devam edeceğimi-zin teminatını vermiş oldular. Bugün burada yağmura soğuğa karşı direnen gençler, yarın hükümetin yalanlarına karşı meydanları doldurma azminde ve kararlığında olduklarını göstermiş-lerdir. Bu yüzden buradan hükümete sesleniyoruz: Bizden korksunlar çünkü biz geleceğimizi almak için gerektiğinde gerekeni yapmaya hazırız, emeğin de-ğerinin olduğu bir dünya kurmak için gereğini yapmaya hazırız.”

YORGANA İzİN YOKAnkara’da yapılan eyleme ise, halktan ilgi yoğundu. Eylemin başlamasıyla beraber özellikle lise öğrencilerinin ve velilerin ilgi gösterdiği eylem başlar-ken, polisin engellemesiyle karşılaştı. Polis, gençlerin oturma eylemi yapacağı alanla ilgili problem çıkarırken, olaya tanık olan vatandaşların da desteğiy-le oturma eylemine başlandı. Eyleme gece de devam eden öğrencilere yor-gan getirmek isteyen üç kişinin önüne barikat kuran polis, alana yorganların gelmesini engelledi. İnisiyatif üyeleri bu olayı, ”Öğrencileri soğuk havanın yıldı-racağını düşünerek kolluk kuvvetlerini harekete geçiren hükümet, asla başarılı olamayacak ve eylemimizi belirttiğimiz saate kadar sürdüreceğiz. ” şeklinde de-ğerlendirdi.

Ayrıca eyleme destek vererek Siyaset Meydana kürsüsünde konuşma yapan öğrenci velisi Ufuk Kutlu gazetemize eylemi değerlendirirken, kayıp öğrenci-lerle ilgili mücadeleyi vurgulayarak şun-ları söyledi: ”Bu gençlerin demokratik haklarını kullanıyor olması beni mutlu etti; fakat birtakım gerçeklerin bilinmesi önemli. Gençler Meydana gazetesinde

bir yazı okudum kayıp öğrencilerle ilgi-li. Bu kayıpların yerleri bellidir, polis ve basın bunları örtbas etmektedir. Bence asıl konu kayıplarla ilgilidir. Gençlerin korunmasına ihtiyaç var, bunu da galiba bizim yapmamız gerekiyor. ”

Aynı şekilde yine gazetemize eylemi değerlendiren öğrenci velisi Neriman Adar, ”Bence gençler bir şey yapıyorlar-sa mutlaka doğru bir şey yapıyorlardır. Ben de gençtim, ben de bunun gibi bir-çok eyleme katılmış, birtakım olaylar karşısında yağmurda çamurda direniş göstermiştim. Sizin de bu noktada çok haklı olduğunuzu biliyorum. En çok canı yanan gençler bu ülkede. Gelece-ğimiz sizsiniz, her zaman arkanızdayız.” dedi.

Gençler geleceği için meydanlardaydı10 OCAK 2012 YARIN

İstanbul’da bulunan Akşam liselerinin üçte birinin çeşitli usulsüzlükler ve fiziki yetersizlikler nedeniyle kapandığı

açıklandı. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız,

Türkiye’de bulunan Akşam liselerinin çoğunluğunun İstanbul’da olduğunu söyledi. Yıldız, bu okullarla ilgili gelen şikayetler ve ihbarların artması üzerine, yaklaşık bir yıl önce inceleme başlatarak kırk kişiyi denetim için görevlendirdiğini belirtti. Bu incelemelerin sonucunda birçok sorunu tespit ettiklerini söyleyen Yıldız, bu yüzden İstanbul’da ki 61 Akşam lisesinden üçte birini kapattıklarını ifade etti.

öĞRENCİLER SINIFLARDA BULUNMUYORİncelemelerin sonuçlarına göre Akşam liselerinde öğrenci kon-tenjanları üzerinde kayıt yapıldığı, derse devam etmeyenlerin var gibi gösterildiği ve bunlar gibi sorunlarla karşılaştıkları-nı belirten Muammer Yıldız, akşam liselerinde yoğun olarak öğrencilerin sınıflarda bulunmadığını, ders yapılmadığını ve devamsızlık kaydı tutulmadığını vurgulayarak, bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığından bu konuda müfettiş görevlendiril-mesini istediklerini de söyledi.

Bu gibi sorunları anlatan Yıldız, şöyle devam etti: ‘’Son olarak Bakanlık müfettişleri tarafından yapılan teftişler sonu-cunda çok sayıda akşam lisesine kapatma cezası verildi. Birçok kurum kapatma cezası aldı, kısa süreli, uzun süreli hatta tama-men kapatmaya varıncaya kadar ağır cezalar aldılar. Bakanlık müfettişlerinin teftişleri sonucunda bahçesi bulunmadığı ve müstakil olmadığı için 13, kontenjanından fazla öğrenci kay-detmek, tekli yapması gerekirken ikili öğretim yapmak, izinsiz öğretmen çalıştırmak, öğrenci kayıtlarının düzgün tutulmaması ve öğrenci devamsızlıklarının kaydının yapılmaması gibi çeşitli usulsüzlüklerden dolayı da 6 olmak üzere 19 akşam lisesi ta-mamen kapatıldı. Toplam 31 okula da 15, 30, 60 veya 90 gün üzerinden geçici kapatma cezası verildi. 5 akşam lisesine de yazılı olarak uyarı cezası verildi. Şu anda bu cezalar uygulanıyor, bir kısmı uygulandı, bir kısmının hala takvimi devam ediyor. Eğitim öğretim başladığı ve devam ettiği için bu manada da öğrenciler için tedbirler alındı.’’ YARIN EĞİTİM

Her ilde üniversite açarak eğitim seviyesini yükseltme amacının

olduğunu belirten hükümet, şimdi de zorunlu eğitimi 13 yıla çıkarıyor. AKP’nin 2010’daki Eğitim Şûrası’nın kararlarını esas alarak hazırladığı kanun teklifine göre, 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, değiştiriliyor. Artık ilköğ-retim 4+4 şeklinde iki kademeden olu-şacak. Ardından gelecek olan 4 yıl ise, ‘ortaöğretim’ olarak devam edecek. Lise eğitimi de bununla beraber temel eği-tim kapsamına alınarak zorunlu oluyor ve böylece, ilköğretim ve lise eğitimi ‘temel eğitim’ olarak 4+4+4 şeklinde yeniden düzenleniyor.

Bu uygulamayan göre öğrenci, ilk dört yıl okuduktan sonra, ortaöğreti-me kendi okulunun yanında başka bir okula da devam edebilecek. Yeni gele-cek olan uygulamayla beraber MEB’in, müfredatı düzenleyerek alan derslerine ağırlık vermesi bekleniyor.

MESLEK LİSELİLERE EK pU-AN VERİLECEKKanun teklifinde, Meslek lisesi öğren-cilerin kendi alanlarında bir yükse-köğretim programına devam etmeleri halinde verilen ‘ek puan’ın devam et-tirilmesi yer alıyor. Buna göre, öğren-cilerin ortaöğretim başarı puanlarının yüzde 6’sı, ilave puan olarak üniversite sınavı sonuçlarına eklenecek ve Meslek liselerinden meslek yüksekokullarına sınavsız geçiş uygulaması da devam ettirilecek.

EĞİTİM-SEN: AMAÇ İMAM HATİpLERE YöNLENDİRMEKEğitim-Sen MYK’sının konuyla ilgili yaptığı açıklamada, bu kanunun ama-cının öğrencileri ilk dört yıldan sonra imam hatip okullarına yönlendirmek olduğu belirtildi. Geçtiğimiz dokuz yıl içinde imam hatip okullarına giden öğ-rencilerin arttığı belirtilen açıklamada,

‘’Milli Eğitim Bakanlığı, teklifin yasa-laşmasının ardından ortaokul niteli-ğindeki ikinci kademe eğitimin müf-redatını yeniden düzenleyerek, “alan” derslerinin ağırlığını artırmayı hedefle-mektedir. Düzenlemede ilk kademeye sınıf öğretmenleri, ikinci kademeye ise branş öğretmenleri girecektir. Böylece öğrenci liseye devam ederken özellikle mesleki eğitimle ilgili “yönlendirme” derslerini de alacaktır.’’ dendi.

Bununla beraber, sistemin nasıl düzenlenmesi gerektiği de şöyle söy-lendi: “Eğitim Sen, ders programları-nın yeniden gözden geçirilerek zengin-leştirilmesi ile ilgili önlemlerle birlikte zorunlu eğitimin 15 yıla çıkarılmasını, öğrencilerin ilköğretim süresince ilgi ve yetenekleri doğrultusunda rehber-lik ve yönlendirme eğitimi almaları-nı önermektedir. Mesleğe yöneltme, AKP’nin hedeflediği gibi ağırlıklı ola-rak dini eğitim veren okullara değil; teknik bilimler, fen bilimleri, sosyal bilimler vb. alanlara yönlendirme şek-linde olmalı, öğrenciler Bakanlık’ın ya da ailelerinin yönlendirmesiyle değil, eğitim sürecinin başından sonuna ka-dar kendi ilgi ve yeteneklerine göre bir eğitim sürecini yaşamalıdır.’’

DİNÇER: zORUNLU EĞİTİMİNİ DESTEKLİYORUzKonuyla ilgili gazetecilere bir değer-lendirme yapan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ise, AKP grubunun böy-le bir çalışması olduğunu belirterek,

fiziki altyapıyı güçlendirmeleri için kendilerine zaman verilmesi halinde zorunlu eğitimin olması gerektiğini söyle-di. Okul öncesi 1 yıl olmak üzere toplam 13 yıl zorunlu eğitimin olması için çalışıldığını kayde-den Dinçer, “Tüm dünyadaki ülkelerin zorunlu eğitim sürelerine baktığımız-da, 8 ila 14 yıl arasında değişen uy-gulamalar var, ama genel ortalamaya baktığımızda 11-12 yıl en çok uygu-lanan zorunlu sürelerden. Yine baş-ka bir perspektiften bakacak olursak dünyanın özellikle gelişmiş ülkelerinde eğitim ortalama süreleri 10-12 yıllık bir zaman dilimini kapsıyor. Bizim ül-kemizde ise toplam nüfusun ortalama eğitim süresi 6-6.5 yıl. Bu açıdan ba-kıldığında Türkiye’de eğitim seviyesinin yükseltilmesi için zorunlu eğitim süre-sinin artırılmasına ihtiyaç var. Ancak pratik açısından bakıldığında şu anda ortaöğretimde daha doğrusu üçüncü, dördüncü 4 yılda bizim okullaşma ora-nımız yüzde 69. Stratejik hedefimiz ise önümüzdeki dört yıllık süre içerisinde yüzde 90’nın üzerine çıkmak. Tabii zo-runlu yaptığımız zaman bu hedef yüzde 100 olacak. Öyleyse bizim orta öğre-timde de yüzde 100 okullaşma oranına ulaşmak durumunda kalmamız halinde çok yoğun bir şekilde fiziki altyapıya ihtiyacımız var.” dedi. YARIN EĞİTİM

Geçtiğimiz hafta Pazartesi günü, Van’da okullar açıldı. Pazartesi günü, büyük bir depremle sarsılan Van Merkez

ve Erciş İlçesi’nde 70 gün aradan sonra 110 bin öğrenci ders başı yaptı. Toplamda neredeyse 181 bin öğrencinin bulunduğu Van dışındaki kentlerde de Van’dan ayrılan 71 bin öğrencinin eğitime başladığı öğrenildi.

Okulun ilk günü öğrenciler ve öğretmenler arasında bolca diyalog yaşanırken, bazı sınıflara öğretmenlerin gelmediği ve çoğu sınıfın boş olduğu gözlendi. Bu durum da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın hala öğretmenlere uygun koşullar hazırlamadığını gösterdi.

VALİ: ‘’FEDAKARLIK BEKLİYORUz’’Van Valisi Münir Karaloğlu, eğitimin başladığı ilk gün Emin Paşa İlköğretim Okulu’ndaydı. Burada bir konuşma yapan Vali Karaloğlu, “Öğretmenlerimiz zaten fedakarlık gösteriyordu. Şimdi bu şartlarda biraz daha fedakarlık bekliyoruz. Öğren-cilerimiz okullarına kavuşmanın sevinicini yaşıyor. Şimdi bi-raz hızlandırılmış eğitime başlanacak. Kaybettiğimiz zamanın telafisi için, eğitim açığının giderilmesi için hızlı bir eğitim programına geçeceğiz.” dedi.

Aynı zamanda bir okulda da resim dersinde öğrencilerin hepsinin depremi konu alan resimler yapmaları dikkat çekti. YARIN EĞİTİM

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya YÖK’ün yenilenmesi gerektiğini söyledi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, YÖK’ün ya-sal dayanaklarını yenilemek zorunda olduğunu ifade ederek, “Akademik ve toplumsal talepleri dikkate alan, çağdaş ölçütlere uygun yeni bir Yükseköğretim Kanunu’nu kamuoyunun ve TBMM’nin gündemine getirmeyi bir borç olarak görüyorum.” dedi. Çetinsaya’nın bu açıklamaları üniversitelerde yaşanan soruşturmalar, verilen disiplin cezaları, öğrencilerin gözaltına alınmaları hatta tutuklanmaları ile çelişen açıklamalar oldu.

Çetinsaya, YÖK’ün meşruiyetini bürokratik gücünden değil, üniversitelerin gücünden alacağını söyledi ve Yükseköğretim sistemiyle başkanlığı döneminde yapacaklarına ilişkin değerlen-dirmelerde bulundu. Çetinsaya; “YÖK’ü cezalandıran, kontrol eden bir kurum olmaktan çıkarıp, teşvik ederek toplam kali-tenin artırılmasına hizmet eden, üniversitelerin faaliyetlerini kolaylaştıran ve aralarındaki koordinasyonu artıran bir kurum haline getirmek arzusundayım.” dedi.

Toplumsal mutabakata vurgu yapan Çetinsaya; “Yükseköğ-retim sistemimizin hem reforma hem de rehabilitasyona ihtiyacı var” dedi. Üniversitelerin de gayretleriyle önümüzdeki dönemde yükseköğretim alanını daha renkli, daha etkin ve daha kaliteli hale getirecekleri kanaatini taşıdığını vurgulayan Çetinsaya, “YÖK, üniversiteler üzerinde ideolojik kontrol sağlamak üzere olağanüstü bir dönemde kuruldu. Bize düşen, YÖK’ü normal-leşen Türkiye’ye uyumlu hale getirmektir. YÖK meşruiyetini bürokratik gücünden değil, üniversitelerin gücünden alacaktır.” diye konuştu. YARIN EĞİTİM

Akşam liselerinde usülsüzlük var

Van’da eğitim başladı

Çetinsaya YÖK’ü “eleştirdi”

YARıN EğİTİmARINÇ KILIÇ

Liseler de zorunlu eğitime dahil oluyor

Gençler meydana İnisiyatifi, geçtiğimiz haftasonu yaptığı eylemlerle meydanlarda genç işsizliği protesto etti. Tüm gençleri işsizliğe karşı geleceklerini almaları için meydanlara çağıran inisiyatif, üç ayrı şehirde ‘İşsizsek, Borçluysak, Zenginlerden Çoksak Gençler Meydana!’ sloganıyla yaptığı oturma eylemleriyle hükümeti istifaya çağırdı.

5 Ocak günü toplanan YÖK Ge-nel Kurulu, bazı fakültelere yeni

dekanlar atanmasına karar verdi. Toplantının ardından yapılan açıkla-

mada, YÖK Genel Kurulu toplantısında eğitim, kadro, mevzuat ve vakıf üniversite-leri koordinasyon komisyonları raporları-nın görüşüldüğü ve bunlarla ilgili kararlar

alındığı belirtildi. Yapılan toplantıda dev-let üniversitelerine ait 49 fakülteye dekan ataması yapılırken, 44 vakıf üniversitesi-nin mütevelli heyetince dekan adayı olarak YÖK’e önerilen adayla ilgili olumlu görüş bildirilmesine karar verildi.

Atanan dekanların 15’i Fen Edebiyat ve Edebiyat fakültelerine atanırken, bir sonraki toplantının 2 Şubat tarihinde ya-pılacağı açıklandı. YARIN EĞİTİM

YÖK’ten yeni dekanlar

öMER DİNÇER

Gençler Meydana İnisiyati-fi’nin Türkiye ve Dünya’da

var olan krizi gündem ettiği Gençler Meydana Gazetesi’nin 4. sayısı çıktı. Gazete aynı zamanda genç işsizlik konusuna değiniyor.

Gençler Meydana yeni sayısı çıktı

ANKARAESKİŞEHİR

Page 11: Yarın Gazetesi Sayı 14

2002 yılının ortalarında, Katar dâhil olmak üzere birçok ülke-

deki ABD askeri üslerine binlerce asker gönderildi. Sonrasında Hint okyanu-sundaki Diyego Garsiya adasına onlarca B52 bombardıman uçağı nakledildi. İlk saldırılar 2002 Ağustos ayında gerçek-leşti ve sonunda 5 Eylül 2002’de yak-laşık 100 İngiltere ve Amerikan uçağı Bağdat’ın 400 kilometre doğusundaki askeri üsleri bomba yağmuruna tuttu. O günlerden bu yana yaklaşık 9 sene geçti ama ne ABD’nin bahane ettiği Saddam’ın korkunç silahlarından haber var ne de ABD demokrasisinden.

160 BİN IRAKLI öLDÜRÜLDÜSaddam rejimi 8 sene İran rejimiyle savaştı, sonrasında Kuveyt’e saldırdı ve Haliç savaşı başladı. Haliç savaşının sonunda 12 sene ekonomik boykota maruz kaldıktan sonra, 2002 yılında Amerika Büyük Ortadoğu Strateji-si doğrultusunda Saddam Hüseyin’i dünya için büyük tehlike ilan etti ve Irak’a saldırdı.

Sözde Amerika Irak halkına “de-mokrasi” getirecekti ve dünya düzenini büyük bir tehlikeden kurtaracaktı. Ama bu savaşın ve işgalin en net sonuçları şunlardır: 160 binden fazla insan haya-tını kaybetti, ki bu insanların 100 bin-den fazlası sivildi. Irak 9 senede hara-beye dönüştü. Irak halklarının arasında mezhebi ve ulusal düşmanlık yaratıldı, işsizlik ve yoksulluk halk için dayanıl-maz duruma geldi. Irak’ın emekçi halkı Saddam’ın sömürü ve gaddarlığından kurtulup ABD askerleri ve uçaklarının gaddarlığına tutuldular.

DEMOKRASİ YERİNE SöMÜRÜABD askerlerinden ise bu savaşta 4800 kişi canını kaybetti ve 36 binden fazla Amerikalı yaralandı ya da gazi oldu. Ay-rıca bu savaş ABD’ye 700 milyar dolara

mal oldu. ABD Irak’a saldırmadan ön-ce medya yoluyla Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları olduğu yönünde propaganda yaparak kamuoyunu sa-vaşa hazırladı. Ancak ABD hükümeti Irak hükümetinin bu teknolojiye sahip olmadığını iyi biliyordu. Hatta İran ve Irak savaşında, Saddam Hüseyin, Ame-

rika, Fransa ve İngiltere’den aldığı silah ve füzeleri kullanmıştı.

Emperyalistlerin pis siyasetleri so-nucunda krizden kaçmak için ve Irak’ın petrolüne el koymak ve Mısır ve Su-udi Arabistan’da olduğu gibi itaatkâr bir hükümet kurmaktı amaçları ve bu savaş yaklaşık 9 sene sürdü.

Dünyada petrol birincil derecede stratejik bir metaya dönüşmüş durum-da ve emperyalistler petrol için hiç bir cinayetten sakınmazlar. Hatta gerekirse kapitalizmin krizlerinden kurtulmak, petrol ele geçirmek ve petrol kaynakla-rını kontrol etmek için üçüncü dünya savaşını da göze alırlar.

IRAK ESKİ HALİNE DöNECEK Mİ?ABD açıkça uluslararası kurumları ve özellikle BM’yi işine geldiği gibi kulla-nıyor. BM üyesi ülkeler ancak Amerika ile işbirliği yaptıkları ölçüsü de değer kazanıyor. Eğer bunlar Amerika’nın

isteklerini yerine getirmezlerse ve Amerika’nın çıkarlarına göre davran-mazlarsa Amerika’nın hedef göster-diği ülkelere dönüşüyorlar. Sonunda 20 Mart 2003’de Irak’a askeri ham-le “Irak özgülük operasyonu’’ adıyla başlandı. Saddam’ın zayıf hükümeti hızlıca devrildi. Amerika hükümetinin yönetim kurulu 1 Mayıs 2003 günü ateşkes ilan etti. Ancak Irak’taki savaş yeni başlıyordu.

ABD, Irak’tan çıktı ancak milyon-larca insan Suudi Arabistan, Suriye, Türkiye, ABD ve AB ülkelerine mülteci ve sığınmacı olarak bulunuyor. Irak’ın siyasi istikrarsızlığı daha da çoğaldı. Ka-dınlar eskisinden daha da çok şiddet ve hukuksuzluğa uğruyor.

Irak kaç sene sonra 9 sene öncesin-deki haline dönebilecek? Tarihin defa-larca gösterdiği gibi ABD demokrasi ve özgürlük propagandasıyla saldırsa da her işgalin sonucu aynı.

Ana cad-deden ba-

kınca görünmü-yorlar. Evsizlere sığınacak bir yer sağlayan kontey-nerler, beş yıldızlı bir otel ile tren is-

tasyonu arasında sıkışıp kalmış küçük bir bahçeye kurulu.

Kalanların çoğu, yaşlı insanlar. Yıl-lardır köprü altında yaşadıktan sonra, kendilerine uzatılan her lokma için minnettarlar. Geçen Aralık bu yan-dan, başkent Budapeşte’nin sokakları, evsizlere yasak. İki kez sokakta yatarken yakalandın mı, cezası hapis olabiliyor.

Evsizler için sığınma yerleri kuru-luyor kurulmasına ama gün be gün ar-tan bu probleme yanıt vermek giderek zorlaşıyor. Evsizlere yardım için kilise-ye bağlı bir hayır kurumunda çalışan Miklos Vecsei, ‘’Hükümet gibi bizim de evsizlik konusundaki politikamız sıfır hoşgörü üzerine kurulu.’’ diyor. ‘’Ama çözüm konusunda farklı düşü-nüyoruz.’’

Miklos Vecsei, Budapeşte’de ev-sizlere sağlanan sığınakların dolma noktasına geldiğini söylüyor. Macar başkentinde tahminen 10 bin evsiz olduğunu söyleyen Vecsei, bunların

yaklaşık yarısının kent içinde, kalan ya-rısının ise kentin çevresindeki ormanlık arazide, oyuk ve mağaralarda yaşadığını belirtiyor. Hükümetin parlamentodan geçirdiği yasanın, sorunun kökenine inmediği inancında. Miklos Vecsei, “Her evsizin hikâyesi birbirinden fark-lı.’’ diyor. “Onları topluca cezalandıra-

rak, sokaklardan men ederek, bir yere varamazsınız.’’

Obuda mahallesindeki evsizler sığı-nağında Antal Jonas, hamile karısı ile birlikte kalabileceği bir yer aradığını, ama hala bulamadığını söylüyor. Şu an o bir yerde, karısı başka bir yerde kalı-yor. Çocukları doğduğu zaman, birlikte

kalabilecekleri bir oda istiyorlar. Antal Jonas, 10 yıldır evsiz olduğunu anlatı-yor. Arada bir iş bulduğu oluyormuş, inşaatlarda, ya da sokaklara kablo dö-şemek gibi... Fakat son aylarda, giderek daha az iş çıktığını söylüyor.

Macaristan’daki kriz sadece yoksul kesimi değil, orta sınıfı da etkiliyor. İs-viçre frangıyla konut kredisi almış bir milyonu aşkın kişi, hükümetin dev-reye girerek döviz kuruna müdahale etmesine karşın, borçlarını ödemekte zorlanmaya başladı. Hayır kurumunda çalışan Miklos Vecsei, ‘’Konut kredileri saatli bir bomba gibi, henüz patlama-dı.’’ diyor.

Bir-iki yıl içinde konut kredisi mağ-duru orta sınıftan Macarların kendileri-ni sokakta bulabileceğini söyleyen Vec-sei, “Borcunun altından kalkamayanlar yakınlarından, akrabalarından borç pa-ra alıyor. Ya da evini bırakıp kalacak bir oda için yalvarıyor. Ama borçları başka-larından borç alarak ödemenin de gelip dayanacağı bir nokta var. Aileler, hem maddi hem de psikolojik açıdan bu yü-kün altından kalkamaz hale gelecek.’’ diyor. Miklos Vecsei, boş bir araziye kurulmakta olan yeni konteyner-evlerle ilgilenmeye gidiyor. “Yakında, 30 kişiye daha sığınacak bir yer sağlayabileceğiz.’’ diyor. KAYNAK BBC

IRAKPEYMAN BASHİRİ

“Irak İşgali”nden geriye ne kaldı?

Macaristan’da evsiz sayısında patlama

10 OCAK 2012 YARIN

Dünya Turu

Ordunun ve askeri güçlerin yardımıyla 1979’da başa geçtiğinden beri İran rejimi, emekçileri tutuklayarak,

hapsederek ve bunun gibi saldırılarla onları susturmaya çalış-mış, ancak bugüne kadar başarısız olmuştur.Emekçiler farklı şekillerde savaşıyor ve haklarını talep ediyor.

Devrimi hazırlayan emekçi örgütlerini yasaklamış, birço-ğunu tutuklamış, hapsetmiş ve katletmiştir, bir kısmı da ülke topraklarından sürülmüştür.10 yıldan beri emekçilerin talepleri daha da açık hale geldi ve İran’ın kapitalist rejiminin çelişkile-riyle daha da güçlendi, rejimin tokadı bununla birlikte ağırlaştı.Direniş boyunca emekçiler devletin oluşturduğu işçi evleri ve İslamcı işçiler örgütlerinin ne olduğunu daha iyi kavradılar.

Bundan dolayı emekçiler devletten izinli ya da izinsiz kendi bağımsız örgütlerini kurmaya daha istekli hale geldiler.Birkaç yıllık baskı ve boyun eğdirmeden sonra, emekçiler kendi ör-gütlerini kurmaya karar verdiler. 2005 yılında otobüs şoförleri kendi komitelerini kurdular, diğer iş kollarında da benzer komi-teler kuruldu. 2008 yılında Şeker İşçileri Örgütü Haft Tape’de oluşturuldu. Son zamanların en direnişçi örgütü haline geldiler.

Emekçiler yıllarca 1 Mayıs’ı gizlice kutlamaya zorlandılar. Rejim işçi örgütlerine saldırmaya ve 1 Mayıs gününü yasakla-maya devam etti. Tutuklanan işçiler İran’daki işçiler için günlük haberdir. Ancak emekçiler hiç sessiz kalmamışlar ve grevler ve eylemlerle muhalefet olmaya devam etmişlerdir. Son iki yıldır, 10 emekçi örgütü 1 Mayıs kararı yayınlamaktadır, bunların içinde kısa dönemli işin ortandan kaldırılması, iş güvenliği, işten çıkarılmaların durdurulması, eksik maaşların yatırılması, sosyal iş güvencesi, grev hakkı ve toplantı yapma özgürlüğü, 1 Mayıs’ın serbest olması var. Ölüm cezasının hemen ortadan kaldırılmasını ve tutuklu devrimcilerin serbest bıraklıması talep ediliyor.Rejim 1 Mayıs toplanmalarına saldırıp, birçok emek-çiyi tutuklayıp yaraladı. Kırbaçlamak ve tutuklananları serbest bırakmak için yüklü miktarda kefalet istemek gibi yasa dışı yöntemlere başvurdu.

Son yıllarda, İran’ın emekçileri ekonomik yardım yoluyla emekçi hareketlerini sönümlendirmeyi ve yardım alanları ajan olarak kullanmayı amaçlayan Amerikan Dayanışma Merkezi de-nen başka bir düşmanla savaşmak zorunda. Neyseki, emekçiler uyanık davranıp buna kanmadılar. 2009-2010 yılları arasında tutuklu işçi sayısı arttı. Devlet emekçileri ülkenin güvenliğini riske atmakla suçluyor.

Emekçilerin bugünlerde önlerindeki en önemli hedefi, işyeri dernekleri kurmak ve işçiler arasındaki bölünmeyle savaşmak. İSVEÇ BEHRUZ BEHZAT

Fransa’da parlamentoyla ilişkilerden sorumlu bakan Ol-lier, Ermeni iddialarına ilişkin mecliste kabul edilen yasa

teklifinin 23 Ocak’ta hükümet tarafından senato gündemine alınacağını duyurdu.

Fransa Parlamentosu’nda onaylanan ve soykırım iddialarının inkârını suç sayan yasa teklifi, Ankara’nın tepkisine rağmen bu kez senato gündemine geliyor. 1915 olaylarının inkârının suç sayılmasını öngören yasa teklifinin senatörler tarafından görüşüleceği tarih 23 Ocak olarak belirlendi.

Senato başkanlık divanı mecliste kabul edilen yasa teklifini ilk kez görüşecek ve gündeme alınıp alınmama konusunda nihai kararı verecek. Senato başkanlık divanı, yasa teklifinin gündeme alınmasına karar vermesi halinde şekil olarak bir raportör ta-yin edecek ve yasa teklifi kanunlar komisyonuna gönderilecek. Kanunlar komisyonundan sonra, yasa teklifinin 22 ve 26 Ocak arasındaki bir gün senato genel kurulunda oylanması gündeme gelebilecek.

SOSYALİSTLER FARKLI BAKIŞ AÇILARINDAN DEĞERLENDİRDİÇoğunluğu elinde bulunduran Sosyalist senatörler ise, ikiye bölündü. Sosyalist senatörlerin bir kısmı, iktidar partisinin üye-sinin hazırladığı ve meclisten geçirdiği yasa teklifi yerine, daha önce senatoya getirilen içerik olarak aynı, farklı biçimde kaleme alınan kendi yasa tekliflerini oya sunmak istiyor.

Bu yönde düşünen Sosyalist senatörler, iktidar partisinin, yasa teklifine oy vermeleri halinde, seçimlerde, Ermeni dias-porasının oylarının iktidar partisine gitmesinden endişe ediyor ve kendi yasa tekliflerinin senatoda kabul edilip daha sonra yasalaşması için meclise gönderilmesini istiyor.

Yine Sosyalist senatörler içinde başka bir grup, yasa teklifinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, gündemden çıkartılmasını istiyor.

Ülkede, 577 üyeli Meclis’te yaklaşık 50 milletvekilinin ka-tılımıyla düzenlenen bir oturumun ardından kabul edilen yasa teklifi “Ermeni soykırımı” da dahil olmak üzere Fransa tarafın-dan resmen tanınan her türlü soykırımın inkarının 1 yıl hapis ve 45 bin Euro ile cezalandırılmasını öngörüyor. YARIN dÜNYA

İranlı işçiler ne istiyor?

‘Soykırımı inkâr’da kritik tarih 23 Ocak

160 binden fazla ıraklının hayatına mal olan, milyonlarca Iraklının yaralanmasına ya da evlerini terk etmesine yol açan ABd işgali sona erdi. Ancak ülkeyi terk eden ABd arkasında siyasî belirsizliklerle boğuşan ve İran’ın nüfuzuna giren, parçalanmanın eşiğine gelmiş bir Irak bıraktı.

NICK THORpE

Nijerya’da sendikalar tarafından düzenlenen genel grev, ülkenin bazı bölgelerinde yaşamı

durma noktasına getirdi.Hükümetin petrol fiyatlarını düşük tutan devlet

yardımını kaldırmasına yönelik tepkiler, uygulama-nın yürürlüğe girdiği 1 Ocak tarihinden bu yana artarak sürüyor.

BBC’nin Nijerya muhabiri Mark Lobel, grev çağrısını yapan iki büyük sendikanın sekiz milyona yakın üyesinin iş bırakacağını belirtiyor. Özel sektör ve kamu sektöründeki çalışanların grevi sebebiyle toplu ulaşım, okullar, devlet daireleri ve bankaların hizmetlerinin durma noktasına geldiği bildiriliyor.

Sendikalardan Nijerya basınına yapılan açıkla-

malarda bir günlük grevin, hükümetin kararının değişmemesi halinde süresiz greve dönüşebileceği belirtiliyor. Bu arada Nijerya meclisindeki bazı mil-letvekillerinin devlet başkanı Goodluck Jonathan’ın petrol yardımını kesme kararını gözden geçirme çağrısı işe yaramadı.

Nijerya’da 2003 yılında yapılan benzer bir genel grev sebebiyle ülkede günlük hayat adeta durmuş ve hükümet petrol yardımını kaldırmaktan vazgeçip yardım miktarını azaltmıştı. Afrika’nın en büyük petrol ihracatçıları arasında olan Nijerya’da halk petrol yardımı sayesinde ülkenin doğal servetin-den paylarını aldıklarını düşünüyor. Hükümet ise petrol yardımının mali olarak sürdürülemez oldu-

ğunu savunuyor ve yardımın kesilmesiyle ülkedeki yoksullara yeni bir kaynak yaratacağını söylüyor. YARIN dÜNYA

Nijerya halkı genel grevde

Page 12: Yarın Gazetesi Sayı 14

04 EKiM 2011 YARIN

44.’sü gerçekleştirilecek ödül töreninin favorileri çektikleri

uzun metrajlı film ve belgesellerden aldıkları ödülleri duymaya alıştığımız iki isim, Derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan.

Derviş Zaim’in “Minyatür” sana-tını anlattığı “Cenneti Beklerken”, “Hat” sanatını anlattığı “Nokta” dan sonra üçlemenin son filmi olan ve “Gölge” sanatını anlattığı ‘Gölge-ler ve Suretler’inin sekiz dalda aday gösterildiği ödüllerde Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da”sı 8 dalda 11

adaylıkla öne çıkıyor. ‘Saç’, ‘Gelecek Uzun Sürer’ ve ‘Press’ ise aday listesin-deki diğer iddialı filmlerden. Tayfun Pirselimoğlu imzalı ‘Saç’ yedi, Sedat Yılmaz’ın ‘Press’i dört, Özcan Alper filmi ‘Gelecek Uzun Sürer’ ise üç dal-da SİYAD ödüllerine aday gösterildi. Filmlere bakacak olursak bu yıl te-manın özellikle ‘Anadolu’,’Türk top-lumu’ ve ‘toplumsal gerçeklikler’ gibi

kavramlar ve konular etrafında döndü-ğü açıkça görülüyor.Ele alınış tarzları bakımından alışılmış ya da yenilikçi bir tavırla hazırlanan yapımların görü-şü kimi zaman aynı politik çerçevede örtüşebiliyor.Bunda son dönem genç Türk sinemasının –genç yönetmenleri-nin- aynı yada yakın jenerasyonlardan gelmelerinin etkisi var.

Adaylara dönecek olursak toplam 14 filmin yer aldığı listenin en iyi film adayları ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’, ‘Gölgeler ve Suretler’, ’Saç’ ve dünya prömiyeri Toronto Film Festivalinde yapılan Özcan Alper’in ikinci filmi ‘Gelecek Uzun Sürer’ ve de Antalya Altın Portakal, Ankara ve Uluslararası İstanbul film festivallerinden ödüllerle dönen Sedat Yılmaz’ın ilk filmi ‘Press’. Çağan Irmak’ın yönetmen ödülüne aday gösterildiği ‘Dedemin İnsanları’, en iyi film adayları arasına giremedi. Yine en iyi film adayları arasında yer almayan ‘Nar’ ise Ümit Ünal’a en iyi senaryo kategorisinde adaylık getirdi.

TEK DALDA 3 ADAYLIKSİYAD ödüllerinin bu sene en ilginç taraflarından biri ise yardımcı erkek oyuncu kategorisinde yaşanıyor. Bu daldaki beş adayın üçü “Bir Zamanlar Anadolu’da” oyuncularından Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış ve Ercan Kesal. Aynı filmden Taner Birsel ve Muhammet Uzuner ise erkek oyuncu dalında ödüle aday.

16 Ocak Pazartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak törende, Perihan Savaş, Erden Kıral ve Osman Şahin’e ‘SİYAD Onur Ödü-lü’ verilecek. Gecede Ahmet Uluçay’ın anısına verilen ‘Ahmet Uluçay Umut Ödülü’ de, sinema sektöründe ismini yeni duyuran genç bir yeteneğe takdim edilecek. Ödül töreninde ayrıca ‘En İyi Kısa Film’, ‘En İyi Belgesel’ ve ‘En İyi Yabancı Film’ ödülleri de sahibini bulacak.

SİYAD ONUR öDÜLLERİ 16 Ocak Pazartesi akşamı yapılacak 44. SİYAD Ödülleri töreninde, açık-

lanan dallarla birlikte, Perihan Savaş, Erden Kıral ve Osman Şahin’e ‘SİYAD Onur Ödülü’ takdim edilecek.

1968’de Atilla Dorsay’ın başkan-lığında kurulan derneğin Türkiye’de sinema alanında üretimi teşvik etmeyi ve sinema alanında verilen ürünlerin farkedilmesine katkı sağlamayı da amaçlayan Türk Sineması Ödülleri’nin bu yılki onur ödülleri, Erden Kıral,

Perihan Savaş ve Osman Şahin’e veri-lecek. Onur ödülleri, 16 Ocak Pazar-tesi günü yapılacak törende sahiplerine teslim edilecek. ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’, ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’, ‘Ayna’, ‘Dilan’ gibi filmlerin sahibi, senarist, yönetmen ve film eleştirme-

ni Erden Kıral, gecede SİYAD onur ödülünü alacak isimlerin ilki olacak. ‘Züğürt Ağa’, ‘Kurbağalar’, ‘Derman’ gibi çok sayıda filmde imzası bulu-nan, yazar ve senarist Osman Şahin de 40. sanat yılında SİYAD tarafından onurlandırılacak. Gecede ayrıca, çocuk yaşta tiyatro oyunculuğuna başlayan ve 1971 yılında ‘Şehzade Sinbad Kaf Dağında’ filmindeki rolünden itibaren 120’den fazla filmde rol alan oyuncu Perihan Savaş da onur ödülünü alacak üçüncü isim olacak.

‘En İyi Kısa Film’ ve ‘En İyi Belge-sel’ ödülleri de gecede sahiplerini bu-lacak. ‘En İyi Kısa Film’ dalında beş film yarışırken, ‘En İyi Belgesel’ da-lında SİYAD bu sene sekiz filmi aday göstermeye değer buldu. Ayrıca gecede Ahmet Uluçay’ın anısına verilen “Ah-met Uluçay Umut Ödülü” de, sinema sektöründe ismini yeni duyuran genç bir yeteneğe takdim edilecek. SİYAD 2011 yılının en iyi yabancı gösterim filmini de bir SİYAD ödülüyle açık-lıyor.

44. SİYAD Ödülleri, 16 Ocak Pa-zartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak törenle sahiple-rini bulacak.

Sinema Yazarları derneği’nin 1968 yılından bu yana yerli ve yabancı filmler arasından yaptığı değerlendirmelerle verdiği ödüllerin bu seneki adayları belli oldu. Aday filmlere bakıldığında Türkiye’nin gündemindeki konular ve toplumsal meseleler dikkat çekiyor. SİYAd’ın bu yıl için en güçlü adayları derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan.

SİYAD’ın adayları belli olduESKİşEHİRİLdER ÖNAL

1. En sevdiğiniz erdem? Sözünün eri olmak

2. Başlıca özelliğiniz? Sıcakkanlılık

3. Mutluluk nedir? Kendinle barışık olmak

4. Mutsuzluk nedir? Tadılmamış duygular

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? El şakaları

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İki yüzlülük

7. En sevmediğiniz şey? Üşümek 8. En sevmediğiniz kişiler?

Doğru yoldan sapanlar 9. En sevdiğiniz iş?

Yemek yapmak10. En sevdiğiniz şair?

Sunay Akın11. En sevdiğiniz yazar?

Jack London12. Kahramanınız?

Fidel Castro13. Kadın kahramanınız?

Yok14. En sevdiğiniz çiçek?

Papatya15. En sevdiğiniz renk?

Lacivert 16. En sevdiğiniz yemek?

Kuru fasülye17. En sevdiğiniz düstur? Bir düşman çok, yüz dost

azdır.18. En sevdiğiniz söz?

Sen kendi yolunda yürü, bırak ne derlerse desinler

18SORU

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

ÇAğıL şAHİN ÖĞRENCİ- BURSA

8 Ocak 1996 yılında Evrensel muhabiri Metin Gök-tepe haber yaparken polis tarafından gözaltına alına-rak işkence ile öldürüldü. Metin Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe yıllarca oğlunun katillerinin ortaya çıkması için direndi. Bu yıl Metin Göktepe’nin ölüm yıldönümünde konuşan Fadime Göktepe, “Metin öleli

16 sene oluyor, hepiniz benim için Metinsiniz. Metinler ölmez dolu Metinler. Ben şimdi Tayyip’e bağırıyorum: Cezaevindeki çocuklarımızı bırakın, yürüyüş yapacağız, her gün beraber olacağız birlik olacağız, onların hepsi benim için Metin” dedi. Biz de Yarın gazetesi olarak Fadime anneye selam gönderiyoruz. İSTANBUL YARIN

Yarın’dan Fadime

Göktepe’ye selam

ÇEVBİR’den tutuklamalara tepki

Yılın ilk kitap fuarı olan Çukurova 5. Kitap Fuarı, TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde, 10-15 Ocak tarihleri

arasında açılıyor. Çukurova 5. Kitap Fuarı programında şiir dinletisi, panel, söyleşi ve çocuk etkinlikleri gibi farklı 50 kültür etkinliği ve imza günleriyle 300 yazar kitapseverlerle buluşacak. Aralarında Can Dündar, Zeynep Oral, Nasuh Mahruki, Behçet Çelik, Mine Kırıkkanat, Enver Aysever, Pakize Özcan, Şükrü Erbaş, Nilüfer Kuyaş, Nazlı Eray, Nermin Bezmen, Uykusuz Dergisi Çizerleri ve pek çok yazar, şair ve bilim insa-nının bulunduğu davetliler 6 gün süresince okurlarla bir araya gelecek.

TÜYAP, yılın ilk kitap fuarında bir dizi yeni etkinlik düzenliyor. Yazarlar ’’Okur ve Yazar Buluşmaları’’ konulu söyleşilerde yeni çıkan kitapları üzerine okurlarıyla bir araya gelecek. Bu kapsamda Çukurova Kitap Fuarı’nda “Okur ve Yazar Buluşmaları”na Haydar Ergülen 11 Ocak Çarşamba; Gülten Dayıoğlu 12 Ocak Perşembe; Cüneyt Ülsever, Yekta Kopan ve Ayşe Kulin 14 Ocak Cumartesi Günü katılacak.

Çukurova 5. Kitap Fuarı’na giriş ücretsiz. 10-14 Ocak tarihleri arasın-da 10.30-20.30, kapanış günü olan 15 Ocak tarihinde ise 10.30-20.00 saatleri arasında ziyaretçilere açık olacak. YARIN SANAT

Son dönemde devletin öğrencilere, gazeteci, aka-demisyen, sanatçı, aydın ve yazarlara yönelik tu-

tuklamalara toplumun her kesiminden tepkiler gelmeye devam ediyor.

Çevirmenler Birliği de yaptığı açıklamada ,’Terörle Mücadele Yasası’ kapsamında gerçekleşen tutuklamalara tepki gösterdi. Yapılan açıklamada; Türkiye’nin, geçmişine defalarca kara birer leke olarak kazınan darbe rejimlerinin karanlığını aratmayan günlerden geçtiği belirtildi. Yapılan açıklamada, “Çağlar boyu toplumların sahipleneceği de-ğerleri koruyan ve yaratan sanat ve fikir emekçilerine, hak savunucularına, son tahlilde tüm sivil topluma yönelik bu

cadı avına bir an evvel son verilmesini; basın, düşünce ve ifade özgürlüklerini kısıtlayıp ortadan kaldıran yasal mev-zuatın ve uygulamaların tümden yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz” denildi.

GÜLÜMSEYİŞ EN GÜzEL CEVApAyrıca, fikirlerin ve ruhların değil ancak bedenlerin hap-sedilebileceği bir kez daha hatırlatılarak “Gazeteci Zeynep Kuray’ın parmaklıklar ardına götürülürken yüzünden eksik olmayan gülümseyişini, yaratılan korku ve baskı atmos-ferine verilen en güzel cevap olarak sahipleniyoruz” diye belirtildi. YARIN KÜLTÜR

Adana’da kitap fuarı

KURTULUŞ SON DURAK

KARANLIK SAAT

TUTKU GÜNLÜKLERİ

SAFTİRİK GREG’İN GÜNLÜĞÜ

Hayatını yatalak babasına adamış Var-tanuş; mafya babası sevgilisi Goncagül; günlük koca dayağına alışmış Gülnur; annesinin yediği her tokadı kendi ruhu-na da yiyen kızı Tülay ve hayata pem-be gözlüklerle bakmaya çalışan kuaför Füsun.Hepsi de mahallelerine taşınan psikolog Eylem’in kapısını çalar. Amaç-ları, ona terk edilmesinin acısını unut-turmaktır. Filmin yönetmenliğini; Yusuf Pirhasan yapmıştır.

Moskova’dan görülen ışık topları, dünya-yı bekleyen felaketin habercisidir. Dün-ya dışından gelen varlıklar yeryüzünü işgale başlamıştır. İnsanlık yok olmanın eşiğine girerken, Sean’ın (Emile Hirsch) başı çektiği bir grup genç, durdurulması imkansız gibi görünen bu düşmana karşı savaşıp hayatta kalmaya çalışır. Yönet-menliğini; Chris Gorak yapmıştır.

Bruce Robinson’un yönettiği Tutku Günlükleri 1950’lerin New York’unda geçiyor. Şehrin karmaşasından yorulan gazeteci Paul yerel bir gazetede çalışmak üzere Porto Riko’ya gider. Orada tanış-tığı Sanderson’ın yeni müşterisi, Porto Riko’yu zenginler için kapitalizm cen-netine dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Paul’un önünde iki seçenek kalır, ya uyum sağlayacak ya da karşı duracaktır.

Yaz tatili bitmiş ve Saftirik Greg (Zachary Gordon) okula geri dönmüştür. Şimdi 7. sınıftadır, arkadaşlarıyla yeniden bera-berdir. Hayatında değişmeyen en büyük sorun yine ağabeyi Rodrick’tir (Devon Bostick). Anne-babasının kardeşlik bağ-larını kuvvetlendirme çabalarına karşın Rodrick’in bitmek bilmeyen işkenceleri Greg’i zor durumda bırakır. Yönetmen-liğini; David Bowers ‘in yapmaktadır.

Daha önce adını sanayiden kaynaklı kirlilikle duyu-ran İzmit’in Dilovası ilçesinde son kalan ormanlık

alan da yok edilmek üzere.Dilovası ilçesinin oksijen deposu olarak adlandırılan,

1976 yılında Orman Bakanlığı’nca ağaçlandırılan Adatepe Ormanı olarak bilinen çamlık alanı, burada faaliyet gös-teren firmaların tank ve depolama alanı olarak kullanma hazırlığında olduğu, çamları kesmek için hazırlık yaptığı öğrenildi.

Dilovası’nda faaliyet yürüten firmaların burada çok küçük bir arazi satın aldığını ve kendi ağaçları dışında ka-lan ağaçları da kesmek üzere işaretlediği duyulunca İzmit Valiliği kesimi durdu. Kesim haberinin yayılması üzerine çevre dernekleri de harekete geçtiler.

“KİMYASAL DEpOLAMA TESİSİ YApACAKLAR”Dilovası Yeşil Alanları Koruma ve Kalkındırma Dernek Baş-

kanı Ahmet Cebeci, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı Adatepe Park ve Mesire alanını halka çok gören sanayiciler, şimdi de buradaki bir avuç ormanı nere-den aldıklarını bilmediğimiz izinlerle çevre katliamı yaparak yok edip kimyasal depolama tesisi yapmak istiyorlar. Burası bir oksijen deposu. Yapmak istedikleri tehlikeli likit depo-lama tesisi ile ilçenin oksijen deposunu ortadan kaldırmak istiyorlar” dedi.

KİRLİLİĞİ SORUŞTURMA GÜNDEME TAŞINMIŞTIGeçen yıl Kurban Bayramı’nda da üzerine hala kaynağı belirlenemeyen beyaz yapışkan toz yağan Dilovası’nda çevre kirliliğinin önüne geçilemezken, ilçe sakinleri olaya sert tepki gösterdi. Yine geçtiğimiz yıl ilçedeki kirlilik ve kanser vakalarıyla ilgili inceleme sonuçlarını açıklayan Ko-caeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu, Dilovası’nda annelerin sütünde vücutta doğal olarak bulunmaması gereken ağır metaller tespit edildiğini açıklamıştı. Hamzaoğlu hakkında YÖK tarafından soruşturma başlatılarak konunun üzeri örtülmeye çalışılmış ancak soruşturmanın medyaya yansı-masıyla Dilovası’ndaki kirlilik gündeme gelmişti. Kapitaliz-min kar hırsıyla tüm doğayı yok edebileceğinin ispatı olan Dilovası’nın adını doğa katliamlarıyla duymak bir kenara, burada yaşayan insanlar doğanın katline karşı mücadele edeceklerini ortaya koyuyorlar. YARIN BİLİM

Sanayinin Dilovası’na tahakkümüBU SON OLSUN

Yönetmenliğini Orçun Belli’nin yaptı-ğı, Mustafa Uzunyılmaz, Orhan Eşkin, Ferit Kaya’nın oynadığı filmde;Yaşar, Apo, Kovboy Ali, Cevat ve Ertuğrul beş evsizdir. 12 Eylül ertesinde sokağa çık-ma yasağı ilan edilir ve onlar da bir dizi yanlışlık sonucu kendilerini siyasi mah-kumlarla birlikte aynı cezaevinde bulur. Herkes için cehennem olan 12 Eylül Yaşar ve arkadaşları için adeta cennettir.

Vizyondaki filmler