Top Banner
Gülsüm Kav Sinop’un ışıkları 5 Ali Babacan: Krizin deprem üssü Avrupa EKONOMİ 7 1 KASIM 2011 SALI SAYI:5 1 TL Depreme hazırlıksız yakalandık Dünya halkları kapitalizmi sarsıyor 03 Depremden 2,5 gün sonra 14 günlük Azra bebek enkaz altından çıkarıldı. Yapılan ça- lışmalar sonucu saatler sonra annesi ve babaannesi de sağ çıkarılan Az- ra bebeğin, babasının cansız bedenine ancak beş gün sonra ulaşılabildi. TOPLUM 2 Van’da 23 Ekim Pazar günü yaşanan 7,2 büyüklüğün- de depremin yankıları sürüyor. Depremle birlikte ortaya saçılan birçok sorunla yüzyüze gelişimiz Van depreminin daha uzun süre toplumun gündeminden düşmeyeceğini gösteriyor.  Eskişehir Şehir Tiyatroları Keşanlı Ali Destanı’nın prömiyerini yaptı. Haldun Taner’in kitabından uyarlanan tiyatro oyununu Kasım Akşar yönetiyor. 42 kişilik bir kadroya sahip olan oyunda; 11. Direklerarası Seyircileri ödülle- rinde Kamyon isimli oyunuyla en iyi yönetmen ödülünü alan Mert Bulut Kırlak ise Keşanlı Ali’yi oynuyor. KÜLTÜR 12  Anayasa değişikliğine yönelik tartışmalar sürerken, partilerin süreci ele alışları toplu- mu düşündürüyor. Seçim sürecinde hali hazırdaki anayasanın darbe ürünü olduğu ve revize edilse de yeterli olmayacağı görüşü üzerinden propaganda yapan partiler bugün ilk üç maddenin “neden de- ğiştirilemeyeceğini” anlatıyorlar. GÜNCEL 5  Sinop’un Gerze İlçesi Yaykıl Köyü’nde yapılmak istenen termik santrale karşı yöre halkının direnişine yönelik baskılar sürüyor. 26 Kasım’da termik santrale karşı miting düzenlemeye hazırlanan Gerzelilerin 2 yıldır süren direnişini kırmaya çalışan işletme sahipleri ve devlet yetkilileri, şimdi de tutuklama yöntemine başvuruyor. GÜNCEL 3  Geçtiğimiz gün gerçekleşen operasyonda 41 kişi gö- zaltına alınırken, 23 kişi hakkında daha gözaltı kararı bulunduğu öğrenildi. Gözaltına alınanlar arasında BDP yö- neticilerinin yanı sıra Ragıp Zarakolu, Prof. Dr. Büşra Ersanlı gibi isimlerin de olması dikkat çekti. Türkiye Yayıncılar Birliği Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı olan yayıncı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun, Siyaset Akademisi’nde verdiği derslerde “Örgüte kadro yetiştirmek” suçlamasıyla gözaltına alındığı öğrenildi. GÜNCEL 5  12 Eylül 1980 darbesinden önce devrimci mücadelenin çıkış nok- taları olarak üniversiteleri gören darbe yönetimi, üniversiteleri her yanıyla kontrol altında tutabilmek amacıyla 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunuy- la, 6 Kasım 1981’de YÖK’ü kurdu. Darbecilerin getirdiği yeni sistemde üniversitelerle ilgili alınacak olan tüm kararlar ve uygulamalar YÖK ve YÖK Başkanı’na bağlandı. ‘32 YILDA ÇOK DEĞİŞTİYÖK, kurulduğundan bu yana geçen 32 yılda 50’den fazla değişikliğe uğrasa da, bu değişikliklerin hiçbiri özüne dair olmadı. İsmi ve logosu, atama sistemi değiştirilmek istenen YÖK’ün üniver- siteler üzerindeki tahakkümü daha da artıyor. ÖĞRENCİLER NEDEN TEPKİLİ? Öğrencilerin, akademisyenlerin ve üni- versite çalışanlarının; yani üniversiteler- deki tüm öznelerin söz hakkı böylece yok edilerek tamamen anti-demokratik bir sistem getirildi. YÖK yıllar içinde bazen YEK(Yüksek Eğitim Kurumu) bazen de YÜKKUR (Yükseköğretim Koordinasyon Kurulu) olarak değiştiril- mek istense de, bu sistemle öğrencilere soruşturma, baskı ve paralı eğitimden başka bir şey getirmedi. EĞİTİM 10 ALO YARIN 0506 724 6447 Abonelik Dağıtım Öneriler Keşanlı Ali Destanı Eskişehir’de Bana değmeyen yasa bin yaşasın 5 Gerze’li daha tutuklandı Siyaset Akademisi’ne KCK Operasyonu YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım’a birkaç gün kaldı. Gençlik örgütleri, öğren- ci aileleri ve akademisyenler yıllardır YÖK’ün kaldırılması için mücadele ediyorlar. Yakla- şık 23 senedir olduğu gibi bu sene de öğrenciler ve YÖK’ün kaldırılmasını isteyen herkes, ‘Üniversiteler Bizimdir!’ diye- rek YÖK’e karşı meydanlarda olacak. Peki, yıllardır YÖK üni- versitelerde neler uyguluyor? YÖK artık kapanmalı Sosyal medyanın ırkçı dili  Medya aracılığıyla kamuoyunda yaratı- lan bir şiddet diline, nefret diline, ırkçı bir dile tanık oluyoruz. Konuyla ilgili olarak Çağdaş Gazeteciler Derneği yöneticilerinden Gökhan Bulut’la görüştük. SÖYLEŞİ 9 Hakan Öztürk AKLIN YOLU İlim hala Çin’deyse YÖK’ü kapatın 3 Türkiye istatistik kurumu Eylül ayı enflasyon değerlerini açıkladı. Fakat açıklanan değerlere farklı cephelerden eleştiriler var. Merkez Bankası değerlerin fazla göste- rildiği, CHP ve DİSK ise düşük gösterildiği yönünde açıklamalar yaptı. DİSK-AR’ın ıkladığı verilere göre enflasyon değeri 10%’un üstünde. EKONOMİ 8 GERÇEKLERİ GERÇEKLERİ AÇIKLIYORUZ! AÇIKLIYORUZ! Enflasyonda manipülasyon Yarin05 KAPAK.indd 1 Yarin05 KAPAK.indd 1 01.11.2011 07:54:07 01.11.2011 07:54:07
12

Yarın Gazetesi Sayı 5

Mar 27, 2016

Download

Documents

Yarın Gazetesi

Yarın Gazetesi Sayı 5
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Yarın Gazetesi Sayı 5

Gülsüm KavSinop’un ışıkları 5

Ali Babacan: Krizin deprem üssü Avrupa EKONOMİ 7

1 KASIM 2011 SALI SAYI:5 1 TL

Depreme hazırlıksız yakalandık

Dünya halkları kapitalizmi sarsıyor 03

Depremden 2,5 gün sonra 14 günlük Azra bebek enkaz altından çıkarıldı. Yapılan ça-lışmalar sonucu saatler sonra annesi ve babaannesi de sağ çıkarılan Az-ra bebeğin, babasının cansız bedenine ancak beş gün sonra ulaşılabildi. TOPLUM 2

Van’da 23 Ekim Pazar günü yaşanan 7,2 büyüklüğün-de depremin yankıları sürüyor. Depremle birlikte ortaya saçılan birçok sorunla yüzyüze gelişimiz Van depreminin daha uzun süre toplumun gündeminden düşmeyeceğini gösteriyor.

 Eskişehir Şehir Tiyatroları Keşanlı Ali Destanı’nın prömiyerini yaptı. Haldun

Taner’in kitabından uyarlanan tiyatro oyununu Kasım Akşar yönetiyor. 42 kişilik bir kadroya sahip olan oyunda; 11. Direklerarası Seyircileri ödülle-rinde Kamyon isimli oyunuyla en iyi yönetmen ödülünü alan Mert Bulut Kırlak ise Keşanlı Ali’yi oynuyor. KÜLTÜR 12

 Anayasa değişikliğine yönelik tartışmalar sürerken, partilerin süreci ele alışları toplu-

mu düşündürüyor. Seçim sürecinde hali hazırdaki anayasanın darbe ürünü olduğu ve revize edilse de yeterli olmayacağı görüşü üzerinden propaganda yapan partiler bugün ilk üç maddenin “neden de-ğiştirilemeyeceğini” anlatıyorlar. GÜNCEL 5

  Sinop’un Gerze İlçesi Yaykıl Köyü’nde yapılmak istenen termik santrale karşı yöre halkının direnişine yönelik

baskılar sürüyor. 26 Kasım’da termik santrale karşı miting düzenlemeye hazırlanan Gerzelilerin 2 yıldır süren direnişini kırmaya çalışan işletme sahipleri ve devlet yetkilileri, şimdi de tutuklama yöntemine başvuruyor. GÜNCEL 3

 Geçtiğimiz gün gerçekleşen operasyonda 41 kişi gö-zaltına alınırken, 23 kişi hakkında daha gözaltı kararı

bulunduğu öğrenildi. Gözaltına alınanlar arasında BDP yö-neticilerinin yanı sıra Ragıp Zarakolu, Prof. Dr. Büşra Ersanlı gibi isimlerin de olması dikkat çekti. Türkiye Yayıncılar Birliği Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı olan yayıncı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun, Siyaset Akademisi’nde verdiği derslerde “Örgüte kadro yetiştirmek” suçlamasıyla gözaltına alındığı öğrenildi. GÜNCEL 5

 12 Eylül 1980 darbesinden önce devrimci mücadelenin çıkış nok-

taları olarak üniversiteleri gören darbe yönetimi, üniversiteleri her yanıyla kontrol altında tutabilmek amacıyla 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunuy-la, 6 Kasım 1981’de YÖK’ü kurdu. Darbecilerin getirdiği yeni sistemde üniversitelerle ilgili alınacak olan tüm kararlar ve uygulamalar YÖK ve YÖK Başkanı’na bağlandı.

‘32 YILDA ÇOK DEĞİŞTİ’YÖK, kurulduğundan bu yana geçen 32 yılda 50’den fazla değişikliğe uğrasa da, bu değişikliklerin hiçbiri özüne dair olmadı. İsmi ve logosu, atama sistemi değiştirilmek istenen YÖK’ün üniver-siteler üzerindeki tahakkümü daha da artıyor.

ÖĞRENCİLER NEDEN TEPKİLİ?Öğrencilerin, akademisyenlerin ve üni-versite çalışanlarının; yani üniversiteler-deki tüm öznelerin söz hakkı böylece yok edilerek tamamen anti-demokratik bir sistem getirildi. YÖK yıllar içinde bazen YEK(Yüksek Eğitim Kurumu) bazen de YÜKKUR (Yükseköğretim Koordinasyon Kurulu) olarak değiştiril-mek istense de, bu sistemle öğrencilere soruşturma, baskı ve paralı eğitimden başka bir şey getirmedi. EĞİTİM 10

ALO YARIN

0506724

6447

AbonelikDağıtımÖneriler

Keşanlı Ali Destanı Eskişehir’de

Bana değmeyen yasa bin yaşasın

5 Gerze’li daha tutuklandı

Siyaset Akademisi’ne KCK Operasyonu

YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım’a birkaç gün kaldı. Gençlik örgütleri, öğren-ci aileleri ve akademisyenler yıllardır YÖK’ün kaldırılması için mücadele ediyorlar. Yakla-şık 23 senedir olduğu gibi bu sene de öğrenciler ve YÖK’ün kaldırılmasını isteyen herkes, ‘Üniversiteler Bizimdir!’ diye-rek YÖK’e karşı meydanlarda olacak. Peki, yıllardır YÖK üni-versitelerde neler uyguluyor?

YÖK artık kapanmalı

Sosyal medyanın

ırkçı dili Medya aracılığıyla kamuoyunda yaratı-

lan bir şiddet diline, nefret diline, ırkçı bir dile tanık oluyoruz. Konuyla ilgili olarak Çağdaş Gazeteciler Derneği yöneticilerinden Gökhan Bulut’la görüştük. SÖYLEŞİ 9

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

İlim hala Çin’deyse YÖK’ü kapatın 3

Türkiye istatistik kurumu Eylül ayı enflasyon değerlerini açıkladı. Fakat açıklanan değerlere farklı cephelerden eleştiriler var. Merkez Bankası değerlerin fazla göste-rildiği, CHP ve DİSK ise düşük gösterildiği yönünde açıklamalar yaptı. DİSK-AR’ın açıkladığı verilere göre enflasyon değeri 10%’un üstünde. EKONOMİ 8

GERÇEKLERİGERÇEKLERİ

AÇIKLIYORUZ!AÇIKLIYORUZ!

Enfl asyonda manipülasyon

Yarin05 KAPAK.indd 1Yarin05 KAPAK.indd 1 01.11.2011 07:54:0701.11.2011 07:54:07

Page 2: Yarın Gazetesi Sayı 5

01 KASIM 2011 YARIN

Bu hafta Van depreminin ardından, öğ-

renci konutlarının yapımında çalışan inşaat

işçisi Ahmet Kaya ile birlikteyiz.İşte bu zorlu

meslekle ilgili anlattıkları.

Her şeye zam ama yevmiye aynıBize kısaca kendinden ve işinden bahseder misin?

Ben Ahmet Kaya, Samsun doğumluyum, Bursa ilinde

ikamet ediyoruz. İnşaat işinde çalışıyoruz sülalece, eniştem

olsun, ağabeylerim olsun hep inşaat işinde çalışıyoruz.

Çok zor durumda çalışıyoruz. Müteahhit demiyor ki has-

tan var mı? Cumartesi pazarın var mı, demiyorlar. Pazar

günü geleceksiniz diyorlar. Durumumuz kötü, sürekli

tozun içinde çalışıyoruz. Hak ettiğimiz parayı alamıyoruz.

Çünkü mütahit vermiyor. İşte daireyi satacakta, içeriye gi-

recekte ondan sonra verecek. Bekletiyor bizi. Çoluk çocuk

hani para çalışıyorsun diyor. Mesela, aralarından iyi bir

müteahhit çıkıyor üç ay dört ay sigortanı yatırıyor. Ama

bazıları 18 gün yatırıp, çıkartıyor. Kendi isteğimize bağlı

yatırdığımız zamanda, getir sigortanızı yatırıyım diyor.

Veriyoruz. 18, 20 gün, bir ay yatırmış. Çok az. Oradan da

kaybımız oluyor. Güvencemiz kayboluyor. En azından biz

isteğe bağlı yatırsak devamlı yatırırız. Ama müteahhit biz

yatıralım diyor, veriyoruz, bir bakıyoruz 18 gün yatırmış.

Yani olacak bir şey mi bu.

Güvenceli çalışma hakkınız için neler yapıyorsunuz?

Öyle bir hakkımız yok. Kesinlikle yok. Bu inşaatta mesela

sıva yapıyorsun, öbür inşaata vermem diyor. Filanca şu

paraya yapıyor diyor. Fiyat hep aşağıya iniyor. 2004te 5,5

liraya yaptığımız sıvayı şimdi yine aynı paraya yapıyoruz.

Yevmiye o zaman kaç paraysa çıktı ama inşaat yevmiyesi

aynı kaldı.

Depremle yıkılan binalara dair ne düşünüyorsunuz?

Şu anda ben sıvacıyım. Müteahhit gelip de şu çimentoyu

kullanacaksın demiyor. Ne lazımsa gönderiyor. Ama bina

eski bina olunca, önceden elle atılıyormuş, şimdi betonla

atılıyor. Yapı denetimi var. Her şey var. Ama binalar es-

kiyor. Eskidi mi ne yapıyor göçüyor. Yeni binalarda öyle

bir olasılık olmaz inşallah. Yapı denetim geliyor kontrol

ediyor. Şu an yeni binalara güveniyorum ama eski binalara

bir şey diyemem. Şu an burada öyle bina göremiyorum.

Ama bazen de görüyoruz işte mesela Bursa’nın içinde var.

Bu zor koşullarına rağmen kimler inşaatta çalışıyor?

Mesela temizlik şirketinde 15 günlük izin almış inşaata

gelmiş çalışmaya. Bir gün geldi ben bir daha gelmem di-

yor. Ellerim kabardı su topluyor diyor. Psikoloji okuyan

bir arkadaşım geliyor alçı çekiyor burada. Durumu iyi olsa

gelmez, çalışmaz. BURSA KAAN ARSLAN

Hazırlayan Halil Altunpolat

Kasım1980

6

7

DARbe üRüNü YÖK KuRulDu.12 Eylül askeri-faşist darbesiyle, üniversiteleri kontrol altına almak için YÖK kuruldu. Kurulduğu gün-den bugüne “eşit, parasız, bilimsel anadilde eğitim” talebiyle YÖK’e karşı protestolar devam ediyor.

SOVYET SOSYALİST CUMHURİYET-LER BİRLİĞİ (SSCB) KURULDU.Ekim Devrimi’nin ardından Lenin önderliğinde, 15 ülkenin içinde bulunduğu SSCB resmen kuruldu. “Ekmek, Barış, Toprak” talebiyle “Tüm İktidar Sovyetlere” diye-rek yola çıkan Bolşevikler böylece bilimsel sosyalizmi hayata geçirdiler.

İLHAN ERDOST İŞKENCEDE ÖLDÜRÜLDÜ12 Eylül askeri darbesinin ardın-dan yasak yayın bastığı, dağıttığı ve bulundurduğu iddiası ile gözal-tına alınan İlhan Erdost, Mamak Cezaevi’nde işkenceyle öldürüldü.

7

23 Ekim Pazar günü, 13.41’de Van’ı sarsan 7,2’lik depremin bilânçosu ağır oldu. 575 kişinin öldüğü, 2608 kişinin ya-ralandığı bildirilirken, ölü sayısı her geçen gün artıyor. Bölgeye yardımlar adeta yağarken, koordinasyonsuzluktan kaynaklı, yardımlar depremzedelere etkin bir biçimde ulaşmıyor.

Arama kurtar-ma çalışmaları sonucunda, enkaz altından çıkarılan 187 kişiden biri olan 14 günlük Azra bebek.

Deprem değil binalar öldürdü

18.373 kişinin öldüğü Göl-cük depreminin ardından hiç

ders çıkarılmadığı bir kez daha gözler önüne serildi ve bir kez daha deprem değil denetimsiz yapılan binalar yüz-lerce insanın ölümüne neden oldu. Afet bölgesine müdahaledeki ve yar-dımların koordinasyonundaki eksikler nedeniyle binlerce insan hava koşulları ve salgın hastalık tehdidiyle karşı kar-şıya kaldı.

ENKAZDAN 187 KİŞİ ÇIKARILDI1999 Gölcük, Düzce ve 2010 Kütah-ya depremlerindeki acı deneyimlerin ardından, Van depreminde arama kur-tarma çalışmaları bir nebze de olsun yüzümüzü güldürdü. Denetimsizlik ve kar hırsı nedeniyle çürük yapılan binaların altında kalan 187 kişiye sağ olarak ulaşıldı. Toplam 3.826 ara-ma-kurtarma, 904 sağlık personeli, 18 arama köpeği, 651 iş makinesi ve aracın katıldığı arama kurtarma çalış-maları halen göçük altında sağ kalmış olabilecek depremzedelere ulaşmaya çalışmakta.

DÜNYA YUNUS’A AĞLADIErciş’te, depreme internet kafede ya-kalanan Yunus, depremin ardından hummalı çalışmalar sonucu enkaz al-tından çıkarılan ilk kişilerden biriydi. Enkaz altındayken çekilmiş fotoğrafıy-la depremin acımasızlığını gözler önü-ne seren Yunus sevk edilirken yolda

hayatını kaybetti. Depremden 55 saat sonra enkazdan sağ olarak çıkarılan, 10 yaşındaki Serhat Gür’ün de kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmesi kurtar-ma çalışmalarında ihmal var mı soru-sunu bir kez daha gündeme getirdi.

KURTULANLAR YAŞATILAMADIVan merkezde, kolonlarının önceden kesildiği iddia edilen binanın enkazın-dan 4 saatlik çalışma sonrası kurtarılan 10 yaşındaki Serhat Gür, Van Bölge Araştırma Hastanesine kaldırılmıştı. Serhat’ın yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadığı açıklandı. Yunus ve Serhat, tonlarca betonun altından sağ çıkarılabilen ancak yollarda iç kanama nedeniyle hayatını kaybeden deprem-zedelerden sadece ikisi. Depremde has-tanelerin de hasar görmesinden dolayı, depremin ilk günlerinde kritik yüzler-ce ameliyat Van Yüzüncü Yıl Araştırma hastanesinde gerçekleştirilmek zorun-da kaldı. Yaralılara müdahale ve yakın illere sevkteki yetersizliklerden dolayı enkaz altındayken hayatta tutulabilen depremzedeler, yetersiz sağlık hizmet-lerinden dolayı kurtarılamadı.

MUCİZE KURTULUŞLARDepremden 2,5 gün sora 14 gün-

lük Azra bebek enkaz altından çıka-rıldı. Annesi ve babaannesi ile enkaz altında kalan Azra bebek, açılan tü-nelden çıkarılarak hemen hastaneye kaldırıldı. Yapılan çalışmalar sonucu saatler sonra annesi ve babaannesi de sağ çıkarılan Azra bebeğin, babasının cansız bedenine ancak beş gün son-ra ulaşılabildi. 61 saat sonra 8 aylık Mahir bebek de enkazın altından hafif sıyrıklarla çıkarıldı.

2,5 gün boyunca enkazın altında-ki bebeklerine ulaşmaya çalışan Narlı ailesi, bebeğin beşiğine ulaştıklarında boş olduğunu görmüşlerdi. Beşiğin çekmecesinden çıkan bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi.

63 ÖĞRETMEN ÖLDÜErciş’in ünlü kafesi Buse’nin enkazın-dan onlarca öğretmenin cansız bedeni çıkarılırken, 2 öğretmene sağ ulaşıldı. Ataması yeni yapılmış öğretmenlerin, aday öğretmen oldukları için katıl-dıkları seminerden erken çıkıp Buse Cafe’ye gittikleri belirtildi. Başbakan’a “Öğretmen olmak istiyorum” diye me-saj atan Esra Akaya gibi onlarcası eği-tim sistemindeki çarpıklıktan dolayı yıllarca atama beklemişlerdi. Öğret-men açığına rağmen, kadrolu atama sayısının yetersizliği, KPSS sınavının adaletsizliği nedeniyle yıllarca mücade-le yürütüp seslerini duyurmaya çalışan öğretmenler, yapılaşmadaki denetim-sizlik ve kar hırsı nedeniyle göreve baş-lamalarına sevinemeden öldü.

67 SAAT SONRA KuRTARIlDIVan’da meydana gelen depremden yaklaşık 67 saat sonra Erciş İlçesi’nde öğretmen Gözde Bahar enkaz altından yaralı kurtarıldı. Ekipler uzun uğraşlar sonucu Gözde Bahar’ı enkaz altından çıkarmayı başardı. Burada yapılan ilk müdahalenin ardından Bahar, ilçe spor salonunda kurulan sahra hastanesine kaldırıldı. Solunum sıkıntısı çeken ve kalbi yolda duran Gözde Bahar, sahra hastanesinde yapılan müdahaleyle ha-yata döndürüldü. Öte yandan Erciş’te kurtarma çalışmaları yapan ekipler 5 katlı Emre Apartmanı’nın enkazından Sediye Erdem (25) öğretmeni 64 saat sonra yaralı olarak kurtardı.

eNKAZ AlTINDA 5 GüNErciş’te, biri enkazdan 100 saat diğeri ise 108 saat sonra çıkartılan Ferhat ve İmdat’ın sağlık durumları iyiye gidi-yor. 13 yaşındaki 8. sınıf öğrencisi To-kay, depremde 6 katlı binanın altından 5 gün sonra kurtarıldı. Enkazı altında kaldığını anımsatarak, “Enkazın altın-da fazla telaş yapmıyordum. Hep dua ediyordum. “Allah’ım annem babam ölmüşse ben de öleyim, onlar kalmışsa

ben de kalayım’ diye dua ettim” dedi.

“YAĞMUR SUYU İLE HAYATTA KALDIM”Tokay’ın yanındaki yatakta tedavi gö-ren İmdat Padak ise güvenini ve inan-cını hiç yitirmediğini söyledi.Kurtarılacağına hep inandığını kayde-den Padak, duygularını şöyle anlattı: “Kurtarma ekiplerinin beni bulması için ses çıkarıyordum. İş makineleri çalıştığında hissediyordum. Gerçek-ten çok zor bir şeydi. Yağmur suyu ile hayatta kaldım. Kurtarma ekiplerini görünce çok sevindim. O anlar çok zor. Kaçmaya ve çıkmaya çalıştım ama elimden bir şey gelmiyordu. Duvar-lar üzerime geliyordu. Hepsi çöktü O sırada, kafamı ellerimle korumaya çalıştım. Enkazda aralık ne fazla ne de çok fazla genişti. Çok az hareket ede-biliyordum. Beni kurtaran ve tedavimi üstlenen herkese teşekkür ediyorum.”

AİLELERİN YARDIM ÇIĞLIKLARIDepremin ardından her geçen saatle enkazın altındaki yakınlarına sağ ulaş-ma ümidini kaybeden aileler, arama kurtarma çalışmalarının sürdürülmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Beş günün ardından enkazdan çıkarılan Ferhat ve İmdat arama kurtarma çalışmalarının tamamlandığı enkaz-larda, ailelerinin baskılarıyla tekrar çalışmanın başlanması sonucu kurta-rıldı. Halen enkazların başında kayıp yakınlarını arayan aileler kaygıyla ara-ma kurtarma çalışmalarından mucize haberlerini beklemekte.

vAnELİf KARAN

Kütahya’da siyanürlü atık su barajının çökmesiyle gündeme gelen ETİ Gümüş A.Ş.’ye 3,5 yılda 5 ayrı gerekçeyle toplam 5 milyon 69 bin 678 TL para cezası

verildiği ortaya çıktı.Meclise verilen, Kütahya Tavşanlı’da faaliyet gösteren Eti Gümüş A.Ş. Gümüş Üretim tesislerine ait depolama havuzlarının birinin 7 Mayıs 2011 tarihinde yıkılmasıyla ilgili yazılı soru önergesini yanıtlandı. Gerekli denetimlerin yapılmadığı yönündeki iddiaların doğru olmadığını savunan Bakan Bayraktar, 2004 yılında özelleştirilen tesisin çeşitli gerekçelerle 8 denetimden geçtiğini ve sonuçlarını açıkladı.

Denetimler sonrasında tesise, atık varillerle ilgili olarak, Tesisin Tavşanlı İlçesi Aliköy Beldesi Dulkadir Mahallesi kullanma suyu deposuna proses suyu kaçırılması nedeniyle, Bakanlıkça ve Valilikçe 1,2,3 ve 4 numaralı atık barajlarında atık veril-memesi konusunda yasaklamaya uyulmadığı için, 5 numaralı atık barajında inşaatı aşamasında taahhüt ihlali olarak yine şirkete idari para cezası verildiği açıklandı. Toplamda 5 milyon TL’ yi bulan para cezalarına rağmen siyanür havuzlarından biri-nin bu yıl çökmesi sonucu bölge büyük bir riskle karşı karşıya kalmıştı. Şirketin bu ihmali, 5 milyon TL’ lik para cezasının hiçbir caydırıcılığı olmadığını göstermektedir.

19 Mayıs’ta, Kütahya Simav’da 5,9 şiddetinde gerçekleşen depremin ardından, ETİ Gümüş A. Ş.’nin atık havuzlarından siyanür sızma ihtimali uzun süre tartışıl-mıştı. Bakanlık herhangi bir sızıntı saptanmadığını söylese de, bağımsız laboratuarda incelenen su numunelerinde insan sağlığını etkileyici oranda siyanüre rastlanmış, bölgede yaşayan insanlarda çeşitli rahatsızlıklar gözlenerek hastaneye kaldırılmışlardı. YARIn TOPLUM

Siyanür faciasına 5 milyon TL ceza

Milli Piyango yılbaşı özel ikramiyesi geçen yıla göre 5 milyon lira artarak 40 milyon lira oldu.Bu ikramiye, idarenin bugüne

kadar verdiği en büyük ikramiye olma özelliğini taşıyor. Milli Piyan-go İdaresi, yılbaşı biletlerini Kasım ayından itibaren satışa sunacak. Milli Piyango ikramiyesiyle birlikte biletlere de gelecek olan zam, bilet satışlarını her yıl olduğu gibi bu yıl da etkilemiyor. Var olan kriz ve işsizlik koşullarında çekilişi yapılacak olan yılbaşı ikramiyesi halka umut oluyor.

Yılbaşı ikramiyesi için belirlenen 40 milton lira pek çok kamu kuruluşunun bütçesinden daha fazla.Örneğin Anayasa Mahkemesi’ nin 24,7 milyon liralık, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ nin 14,3 milyon liralık, Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığı’nın 19,1 milyon liralık ödeneği, büyük ikramiye tutarının altında kaldı. YARIn TOPLUM

Yılbaşında büyük ikramiye 40 milyon lira

Kasım1917

Kasım1996

Kasım1981

3 SuSuRluK SKANDAlIBalıkesir Susurluk’ta meydana gelen trafik kazasında DYP milletvekili Sedat Bucak, Emniyetçi Hüseyin Kocadağ ve Bahçelievler katliamının azmettiricisi Abdullah Çatlı aynı arabadaydı. Kazanın ardından, devlet-polis-mafya ilişkilerine karşı, “Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemleri gerçekleştirildi.

Page 3: Yarın Gazetesi Sayı 5

04 EKiM 2011 YARIN1 KASIM 2011 YARIN

İlim Hala Çin’deyse YÖK’ü KapatınCaz yapma.Felsefe yapma.Edebiyat paralama.Onu yapma, bunu yapma…Caz, felsefe ve edebiyat nasıl olacak peki? Caz, felsefe ve edebiyat bir yerden gidip alınamaz ki.Caza, felsefeye ve edebiyata doğada saf olarak rastlanamaz. Yüzeye yakın yerlerde bulunmaz. Uzun Mehmet’in taşkö-mürünü buluverdiği gibi bulunmaz yani.Caz, felsefe ve edebiyatın gidip bir yerden çalınması da mümkün değildir.İlim Çin’deyse de gidip alınız!Al, al, al da, nereye kadar… Başlangıçta ilimi gittin Çin’den aldın. Başlangıçtı daha yeniydin, hadi tamam. Sonra tekrar lazım oldu, hadi ona da tamam. Ama ilim Çin’den yüz kere gidilip alınmaz ki be kardeşim. İnsaf yahu.Sorun şudur: Neden ilim hep gidip mütemadiyen bir yerlerden alınmaya çalışılmaktadır? Bu ilim iyi bir naneyse neden bizim memleket tarafından üretilememektedir? Neden birileri de gelip ilimi hiç Türkiye’den almamakta-dır? İlim imal etmek konusunda bizim bir eksiğimiz mi vardır yoksa?Biz neden hep çağdaş uygarlık seviyesine çıkmaya çalışıyo-ruz da kendimiz çağdaş uygarlık olamıyoruz? Neden hep o seviyeye birileri bizden önce çıkıyor? Bir çakıl taşını feda edemediğimiz memleketin her seviyedeki ilim iddiasını nasıl bu kadar kolay gözden çıkarabiliyoruz?Çakıl hala çok ama ilim yok.İlim de çakıl taşı kadar önemli midir? İlimde ki başarıla-rımız ya da başarısızlıklarımız da bir çakıl taşı ile kıyas-lanabilir mi? İlim edinmek mesela çakıl taşı edinmeye benzeyen bir şey midir? Bir gün basarsın, savaşırsın ve çakıl taşı edinir misin? İlim de böyle midir acaba? İlim de fethedilebilir mi? İlim bir fetih midir? Başkasının ilimi yağmalanılabilir mi? Yağmalayarak ilim sahibi olunabilir mi? Çalarak ilim sahibi olunabilir mi? İlim sahibi nasıl olunur yarabbi?İlim sahibi olduk diyelim, ilim üretebilme kabiliyeti sahibi olabilir miyiz çalarak?Esas ilim sadece edinmek midir yoksa üretmek midir?En büyük ilim eğer kendini bilmek ise bu tamamen kendi çabamızı gerektirmez mi?Kendini bilme ilmini de gidip Çin’den alabilir miyiz?Peki, balinalar ne yerler?YÖK var ya YÖK, yani Yüksek Öğretim Kurulu, balina-ların yunusları yediğini düşünebilir.Ama balinalar yunusları yemez.Balinaları ihtişamını düşününüz bir kere. Sanki dünyanın bütün ilimi gibiler değil mi? Acaba ne yiyorlar da öyle muhteşem bir balina oluyorlar?İşte o balinalar balina olabilmek için bildiğimiz türde hiçbir şeyi yemez, tabiri caizse bütün okyanusu içer.Balinanın balina olabilmesi için, neredeyse bütün okyanus balinanın içinden akar geçer.Balinayı balina yapan okyanustur yani.Balina o bütün okyanustaki planktonları (gözle görüle-meyen küçük deniz canlılarını) emer.Bir yakalama, parçalama, didikleme sahneleri yoktur.Balinanın meşrebi süzmektir. Balina böyle balina olur. Zor iştir okyanusu süzmek. En evvela bir okyanus gerekir ona.Bunları YÖK’ün sürdürücüsü zihniyete anlatmak için uğraşıyorum.Onların anlaması çok zor olduğu için anlatıyorum haki-katen. Anlamaya çalışsınlar diye anlatıyorum. Bir yerden başlasınlar diye anlatıyorum.Akvaryumda ilim olmaz ey insancıklar!Havuzda da olmaz. Nehirde de olmaz. İlim ancak okya-nusta olur.İlimin olabilmesi için, okyanusun her yerinden suyunun süzülmesi gerekir. Siz buna karışamazsınız.İlimin olabilmesi için balina istediği kadar suyu istediği yerde süzer.Balinalar sizin bağladığınız yerde otlamaz. İlim otlamaz. İlim gerekirse bütün okyanusu süzer ama bunu YÖK’e sormaz. İlim bunun için YÖK’ten icazet almaz.İşte o nedenle YÖK ve ilim birlikte olamaz. YÖK, bali-naları uygun havuzlarda beslemeye kalkışacağı için olmaz bu. YÖK bazı suları balinalara yasak etmek isteyeceği için olmaz bu. Balina, YÖK tarafından evde beslenemez. Ba-lina ehlileştirilemez. Balina milliyetçi, muhafazakar ve militarist hale getirilemez.Balina özgürdür.Balinanın şakası yoktur. Özgürlüğü ancak okyanusla sağ-lanabilir. Zor bir hayvandır.Balinayla kimse ama bakınız hiç kimse boy ölçüşemez. O nedenle YÖK ve ilim olmaz.Bunu kahırlı devrimciler öyle söylemez sadece. Akla man-tığa uymadığı için öyle olmaz. YÖK’le balinanın ne olacağı konusu birlikte ele alınamaz.Gençler Meydana diyen cesur çocuklar YÖK’e ve işsizliğe karşı 4 Kasımda, yani o uğursuz günden iki gün önce ey-lem yapacaklarmış. Sonuna kadar yanınızdayız arkadaşlar. Hepinizi güzel gözlerinizden öperim.Caz, felsefe ve edebiyat yapabilmek için.YÖK’ü kaldırın ve Kartaca’yı yıkın.

[email protected]

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Van depreminin öncesi ve sonrası;Depreme hazırlıksız yakalandık

7,2’lik depremle sarsılan Van’da Başbakanlık Afet ve Acil Durum

Yönetimi Başkanlığı’ndan (AFAD) alı-nan bilgilere göre 570 kişi öldü, 2555 kişi yaralandı, 187 kişi ise enkazdan sağ çıkarıldı. Yine AFAD’ın açıklamasına göre depremde 4 bin 686 bina hasar gördü.

YİNE DAYANIKSIZ BİNALARVan depremi, Marmara depreminden ders çıkarılmadığını ortaya koydu. Van’da inşaat firmalarının hiçbirinin kalite belgesi yok. Yapıların imar iznine uygunluğunun tespiti için savcılığın so-ruşturma açtığı Van’da binaların sadece %9’unun deprem sigortası var. Tama-men çöken binaların yanında hasar bile görmemiş olan binaların görüntüsü, her şeyi anlatmaya yetiyor.

ÇÜRÜK BİNALAR YIKTIRILACAK MI?Tayyip Erdoğan, iktidarı kaybetme pa-hasına kaçak binaların hepsini yıktıra-cağını açıkladı. Marmara depreminden hiçbir ders çıkarmayan hükümetin bu açıklamasının ne kadar samimi oldu-ğu ise önümüzdeki günlerde görülecek. Başbakanın ardından bir açıklama da Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi. Şimşek, 99 depreminden sonra toplanmaya başlanan ve toplam 46-48 milyar lirayı bulan deprem vergisinin sağlık, yol, eğitim ihtiyaçları için kulla-nıldığını açıkladı. Vergi gerçekten dep-reme yönelik kullanılsaydı, Van’daki can kaybının çok daha az olacağı dü-şünülüyor.

YARDIMLAR NEREDE?Toplanan yardımların depremzedelere ulaşmasındaki koordinasyonsuzluk, merkeze en yakın köylere bile yardımın ulaşmaması, çadır ve içme suyu yeter-sizliği, elektrik kesintisi gibi sorunlar devam ediyor.

Yardımlardaki yetersizlik sürerken, tüm dünyadan gelen yardım talepleri hükümet tarafından başta “ihtiyaç yok” denilerek reddedildi. Ancak daha sonra ihtiyacın olduğuna kanaat getirilmiş olacak ki, Dış İşleri Bakanı Davutoğ-lu yurt dışından çadır ve prefabrik ev desteği istedi.

Başbakan Tayyip Erdoğan, dep-rem sonrası kargaşa hakkında yapılan eleştirilere ateş püskürse de, ilk 24 sa-at başarısız olduklarını sonunda kabul etmek zorunda kaldı. Koordinasyon sorununu ve depremzedelerin mağdu-riyetlerini işleyen basına da gözdağı ve-ren Erdoğan, basının yaşananları yanlış aksettirdiğini savunarak “gerekirse ya-sal işlem başlatılacağını” söyledi.

34 MUHTARIN İSTİFASIYardımların ulaşmadığı, acil ihtiyaçla-rı karşılanmayan ve çadır verilmeyen köylerdeki vatandaşların, muhtarlara başvurması ve muhtarların da sorunla-rın çözümünde çaresiz kalması üzerine 34 muhtar topluca istifa etti. Devlet yetkililerinin kendileri ile organize ol-madığının altını çizen muhtarlar, daha sonra böyle bir zamanda istifa kararını tekrar değerlendirdiklerini belirterek istifalarını geri aldılar.

HALK EYLEMDE MAHKUMLAR İSYANDAYeterli yardımın ulaşmaması nedeniy-le artık çileden çıkan depremzedeler yürüyüş yaparak valiyi istifaya davet etti. Yolu trafiğe kapatan depremzede-lere polis gazla müdahale etti. Onca yaşadıkları yetmezmiş gibi, deprem-zedelerin bir de polisin müdahalesine maruz kalması kamuoyunda da tepkiye neden oldu.

Van M tipi Cezaevinde ise 5,4 bü-yüklüğüne kadar ulaşan artçı sarsıntı-lara rağmen mahkumlara dışarı çıkma izni verilmemesi nedeniyle isyan çıktı. Koğuşlarda yangın çıkaran mahkumlar kısa sürede sakinleştirildi ancak sorun çözülmedi.

AYRIMCILIK BU KEZ TUTMADIDepremin Hakkari’deki asker ölümle-rinin ardından meydana gelmesi bazı kesimlerin ayrımcılığı körükleyecek yorumlarına neden oldu. Ancak bu tavırlar toplum tarafından benimsen-mek yerine reddedildi. Tüm toplumun Van’la dayanışmayı yükseltmesi, yapı-lan ayrımcılığa verilen en iyi yanıt oldu.

Özetle, depremlerle yaşamaya alı-şık olan Türkiye, bir büyük depremde daha başarısız bir sınav verdi. Çürük binalar, karşılanmayan ihtiyaçlar, çadır ve su sorunu, her depremin ardından görmeye alışık olduğumuz salgın hasta-lıklar Van depreminde de başroldeydi. Yalnızca arama-kurtarma çalışmaları anlamında bir ilerleme gözlemlenen Türkiye’de deprem daha uzun süre konuşulacağa benziyor.

VANSANEM dENiz KURAL

Van’da 23 Ekim Pazar günü yaşanan 7,2 büyüklüğünde depremin yankıları sürüyor. depremzedelerin ihtiyaçlarından kaçak yapılara, devlet yetkililerinin açıklamalarından yardım dağıtımındaki sorunlara, ayrımcılık tartışmalarından basına yönelik sansüre kadar süren tartışmalar, Van depreminin daha uzun süre toplumun gündeminden düşmeyeceğini gösteriyor.

Sinop’un Gerze İlçesi Yaykıl Köyü’nde yapılmak istenen ter-

mik santrale karşı yöre halkının di-renişine yönelik baskılar sürüyor. 26 Kasım’da termik santrale karşı miting düzenlemeye hazırlanan Gerzelilerin 2 yıldır süren direnişini kırmaya ça-lışan işletme sahipleri ve devlet yetki-lileri, şimdi de tutuklama yöntemine başvuruyor.

Emekçi Hareket Partisi Merkez Komite üyesi Gökhan Asan ve parti üyelerinin ziyaret ettikleri Gerze’de, YEGEP (Yeşil Gerze Çevre Platfor-mu) Yönetim Kurulu üyesi emekli öğretmen Ferhat Hançer’den alınan bilgiler, baskıların boyutlarını ortaya koyuyor. 5 Eylül’de Anadolu Grup’un yapmak istediği sondaj çalışmasına karşı çıkan köylülere polis saldırdı ve Volkan Özcan tutuklandı. Aynı gün yaşananlarla ilgili, tam 106 kişi 21 Ekim günü adliyeye ifadeye çağrıldı. Köy halkına yöneltilen suçlamalar ise; molotof kokteyli atmak, kolluk kuvvetlerinin görevini yapmasını engellemek, kamu malına zarar ver-mek, 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine dair kanuna muhalefet etmek. İfadesi alınan 106 kişiden 5’i tutuklanmaları talebiyle hakim kar-

şısına çıkarıldı ve hakim tarafından serbest bırakıldı. Ancak savcının itirazı üzerine geçtiğimiz hafta tek-rar adliyeye çağırılan İlker Özcan, Nusret Kuruoğlu, Fatih Asna, Ümit Küçük ve Murat Akgöz’ün tutuk-lanmasına karar verildi. Aralarında Yarın Gazetesi’nde röportajı ya-yınlanan İsmail Akgöz’ün oğlunun da bulunduğu 5 kişi Gerze Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.

MİTİNG ÇALIŞMALARI SÜRECEKTutuklananların serbest bırakılması için avukatlar başvuru yaptı, sonuç bekleniyor. Gerzelilerin hukuksuz olduğunu vurguladıkları bu tutuk-lamaları, 26 Kasım’da yapacakları mitingin çalışmalarını yürüten 15 Gerzeli hakkında Anadolu Grup yandaşlarının şikayetçi olmaları iz-lemiş. YEGEP üyeleri bu saldırıla-rın 26 Kasım mitingini zayıflatmak amaçlı olduğunu belirtiyor. Tutuk-lanan 5 kişinin aileleri de yapılanlar karşısında tepkili. “Onlar içeri gir-diyse, dışarıda biz varız” diyen ai-leler direnişe sahip çıkıyor. YEGEP ve Yaykıl köyü sakinleri, termik santrale karşı direnişi sonuna kadar sürdürmekte kararlı. YARIN GÜNCEL

5 Gerze’li daha tutuklandı

Page 4: Yarın Gazetesi Sayı 5

04 EKiM 2011 YARIN

Protokol imza töreni Diyanet’te düzenlendi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin burada yaptığı

konuşmada anlayışlarının “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın” an-layışı olduğunu belirtti.

Son yıllarda ülkenin büyük ölçüde gündemini kaplayan ka-dına yönelik şiddetin kaynağını aile içi iletişim sorunu belirten Fatma Şahin, aile düzeninin İslam dinine uygun kurulduğu süreci sorun yaşanmayacağını iddia etti.

İslam dİnİ kadın erkek ayrımı yapmaz“Sevgi, barış, merhamet ve adalet dini olan İslam dininin bir takım sorunlara referans olarak gösterildiğini ve bu sorunu onay-layacak şekilde toplumda algılatılmaya çalışıldığını gördük. Katı gelenek ve göreneklerin dinimizin üzerine geçtiği, yalancı hadis-lerle gerçek hadislerin karıştırıldığı durumları gördük. İşte bu yüzden Diyanet İşleri Başkanlığının hayata dokunması bunu bir aydınlatma projesine dönüştürülmesi gerekiyor.” diyen Bakan Şahin, Kuran-ı Kerim’de kadın ve erkek ayrımının olmadığını ifade etti. Kadın ve erkeklerin eşit yaşam koşullarına sahip ol-mamasının nedenini İslam dinini refere ederek açıklayanları eleştirdi.

“dİnİnİ bİlen İnsanlar yetİştİrmek arzusundayız”Fatma Şahin, imzalanan protokolle birlikte Aile ve Sosyal Poli-tikalar Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çok koordineli bir şekilde çalışma yürüteceğini anlattı. Bakan,”Kağıt üzerinde, salonlarda kalan bir protokol istemiyoruz. Bilimi ve aklı kul-lanan özgüveni yüksek, elinde çantasını alıp dünyayı dolaşan, kendini bilen, dinini bilen insanlar yetiştirmek arzusundayız.” dedi.

aİle korunmaya devam edecekAile kurumunun korunmasının toplumsal bütün sorunların çözümüne hizmet edeceğini açıklayan Bakan Şahin’in sözleri bir süredir Türkiye’de ve dünyada kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele eden kadın örgütlerinin eleştirilerini hatırlatıyor.

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın kaldırılıp, yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması, uzun zamandır Türkiye’de kadın cinayetlerine karşı mücadele eden kadın örgütlerinin eleştiri konusu. Kadınların aile ile birlikte değil, özne olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulayan kadın örgütleri, “kadınlar ne kadar çok aile içinde tutulmaya kalkı-lırsa o kadar çok öldürülürler. Çünkü kadınlar, ailede en son gelenlerdir. Ev işlerini her gün, durmaksızın yaparız. Kendi kararlarımızı alma hakkımız yoktur. Boşanmaya karar verirsek de bedelini yaşamımızla öderiz” diyerek uzun zamandır kadın cinayetlerine karşı sokaktalar. ankara kübra usta

01 kaSIM 2011 yarın

İçişleri Bakanı İdris Nami Şahin’in KCK davası kap-samında tutuklu bulunan kişi sayısı hakkında yaptığı

açıklamaların ardından BDP, Şahin hakkında tutuklu sayısını çarptırdığı gerekçesiyle gen soru önerisi vermişti. Bilindiği üzere KCK davası kapsamında 7 binden fazla kişi gözaltına alınmış ve 4 bine yakın kişi tutuklanmıştı. Her geçen gün ise bu sayı gide-rek artmaya devam ediyor. Bakan Şahin ise yaptığı açıklamada tutuklu sayısını 485, gözaltı sayısını 277 olarak açıklamıştı. Bu açıklamanın ardından BDP grup başkan vekili Hasip Kaplan “Sadece Şırnak’ta 500 tutuklu var” diyerek tepkisini dile getirdi ve Şahin hakkında gen soru önergesi vereceklerini ifade etti. 17 Ekim’de ise Meclis’te yapılan bir basın açıklamasıyla birlikte Şa-hin hakkındaki gen soru önergesi Meclis Başkanlığı’na sunuldu.

kaplan: Gen soru İle Gündemİ meşGul etmek İstemİyoruzVan’da meydana gelen 7.2’lik depremin ardından Hasip Kaplan bir açıklamada bulunarak “Yaraları sarma, dayanışma zamanı. Bugün Meclis Başkanlığına başvurarak gensoru önergemizi geri çektik. İleride deprem eksikliklerini de içeren, güncelleyen bir konuda, farklı zamanda gündeme getiririz” dedi. Zor ve acı günlerin yaşandığını belirten Kaplan, bu günlerde Kürt sorunun çözümü noktasında sağlıklı bir ortam oluşmadığını da sözlerine ekleyerek Meclis görüşmelerinin 1 hafta ertelenmesi önerisinde bulunduklarını ifade etti.

tbmm başkanı ÇİÇek: bdp’nİn tavrı doğrudurMeclis Anayasa Uzlaştırma Komisyonu toplantısı öncesinde gazetecilerin soru-larını yanıtlayan Çiçek, BDP’nin gen soru önergesini çekmesi hakkındaki düşüncelerini “Bu doğru bir tavırdır” diyerek açıkladı. Hasip Kaplan’ın ken-

disini arayarak bilgi verdiğini ifade eden Çiçek “Bu ortamda böylesi işlerin konuşulması doğru olmazdı” diyerek memnu-niyetini dile getirdi. Çiçek, Meclis’te yapılacak olan gizli otu-rumun da ertelenmesi için görüşmelerde bulunacaklarını ifade etti ancak gizli oturum yine de gerçekleştirildi.

Eskişehir Demokratik Kadın Platformu her hafta Pazar günleri

15.00’da Adalar Migros önünde gerçek-leştirdiği sistematik eylemlerin dördün-cüsünü geride bıraktı.

Kadınlar eylemde; hafta içerisinde bı-çaklanarak öldürülen Yasemin Özdemir ve Gülten Kıvanç’ı anlattılar. Kadın ci-nayetlerinin sistematikliği karşısında dev-let kurumlarının yavaş hareket etmesini eleştiren kadınlar; devlet gerçek çözümleri hayata geçirmedikçe bu konunun takip-çisi olacaklarını belirttiler.

Eylemde yapılan basın açıklamasında kadınların maruz kaldığı taciz ve tecavüz-de hala erkeğin beyanının esas alınması, kadın cinayetlerinde haksız tahrik indi-rimlerinin olması ve devletin bu konuya dair hiçbir somut adım atmadığı şu söz-lerle dile getirildi:

“HSYK’nın çıkardığı yasalar kadınla-ra yönelik şiddeti önlemek şöyle dursun, şiddeti teşvik edici derecededir. ‘Tecavüz-cüsüyle evlendirilme’, ‘haksız tahrik indi-rimi’ gibi yasaların çok açıktır ki hiçbir önleyiciliği yoktur. Tecavüz, taciz, şiddet

olaylarında kadınların beyanları esas alın-malıdır.”

dİyanet İşlerİ İle İşbİrlİğİ yapıldıEylem sırasında kadın cinaytelerinin ço-ğunun aile içerisinde işlenmesine rağmen Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın adından kadının silinmesine bir kez daha vurgu yapıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokolün de kadını birey olarak değil ailenin bir öznesi olarak gördüğünün bu nedenle de kadın cinayet-lerinin bu yöntemle durdurulmayacağı ifade edildi.

Öznur uluİşden davasına Çağrı yapıldıPlatform, geçtiğimiz yıl Eylül ayında Ali Haydar Körmeçli tarafından kaçırılıp öl-dürülen Öznur Uluişden’in her davasında olduğu gibi 3 Kasım’da görülecek altıncı duruşmasında da orada olacaklarını be-lirtti. Tüm kadınları da verilen bu yaşam mücadelesinin birer parçası olmaları için 3 Kasım’da Adliye önünde olmaya davet ettiler. ESKİŞEHİR BİLGESU ERDOĞAN

BDP ve MHP Van’da yaşanan deprem üzerine gösterilen tep-

kileri ırkçı bulduklarını açıklarken, CHP’liler iktidar partisini eleştirdi. AKP ise depremden sonra yardımların koordinasyonunda kendi hatalarının bulunduğunu kabul etti.

kılıÇdaroğlu: dram nedenİyle ko-nuşmamı Farklı üslupta yapmıyorumDepremin yaşandığı gün Yalova’daki partililer toplantısında konuşan Kı-lıçdaroğlu; “Sayısı henüz bilinmiyor. Mümkün olduğu kadar can kaybı az olursa mutlu olacağız. Düşünün can kaybının azlığından mutlu olacak kadar bir duyguyu belirtmek nokta-sına kadar geldik. İnşallah can kaybı az olur, gözyaşı dökmeyiz. Mal kaybı bir şekilde giderilir. Yarın ben de ora-ya gideceğim. İstanbul’daki belediyeleri koordine ettik. Van ve özellikle Erciş’te kaybının çok olduğu söyleniyor. Böl-geye yardım için harekete geçtiler. Konuşmayı farklı üslupta yapacaktım ama yaşanan deprem ve dram nede-niyle farklı üslupta yapmak istiyorum.” şeklinde konuştu.

kılıÇdaroğlu: o bİnalara İmar İznİnİ akp verdİCHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu isim vermeden Erciş Belediye Başkanlı-ğı yapan AKP Van milletvekili Fatih Çiftçi’nin imar izni olmayan binaların çok katlı yapılmasına izin verdiğini belirtti. Kılıçdaroğlu; “Depremin ar-dından Van ve Erciş’e gittik. Erciş ‘te görülen manzara iç karartıcıydı. 7 katlı, 6 katlı binalar çökmüş. Var olan 5 katlı binalar ağır hasarlar görmüş. Tek katlı

binalarda ciddi hasar yok, can kaybı yok. Yüksek binaya kim izin verdi? İmar üç kat, izin vermişsiniz yedi kat. Kim bu? Bunun üzerinde durulmuyor. Birisine hesap soracaksınız ki bir daha yapmasın, ona hesap sormayıp da onu milletvekili yaparsanız, kimden hesap soracaksınız? Acımız var eyvallah. Acıyı paylaşıyoruz. Ama o insanlarımız yaşa-yabilirdi, depreme karşı önlem alabilir-dik.” şeklinde konuştu.

demİrtaş: İnsanların ne kadar sahİpsİz olduğunu GÖrdükBDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş, Van’daki depremzedelerin durumları-nın bölge halkının yaşam koşullarını gösterdiğini söyledi. İnceleme yaptıkla-rı köylerde vatandaşların yaşam malze-mesi konusunda ciddi sıkıntı çektiğini ifade eden depremin iki gün ardından yaptığı konuşmada Demirtaş, “Gidip inceleme yaptığımız köylerde insanla-rın ne kadar sahipsiz olduğunu gördük. Dünden beridir devlet ve hükümet yetkilileri daha Van’a ulaşamamıştır. Köylerde ailelere herhangi bir devlet yardımının yapılmadığını gözlerimiz ile gördük. Doğal afetlerin kesinlikle si-yaset ile karıştırılmaması gerekiyor. Şu anda tüm Van ve Erciş halkı ile herke-sin dayanışması gerekiyor. Yardım yap-mak isteyen yüzlerce insana devlet ve hükümet yetkililerin yardımcı olması durumunda daha ulaşılmamış köylere yardım götürülebilir. Herkesin duyar-lılık gösterip Van halkı ile dayanışmaya çağırıyoruz” şeklinde konuştu.

baydemİr: sayın bahÇelİ’nİn aÇıklaması yeterlİ ve değerlİdİr Yaşanan depremin ardından yapılan ırkçı açıklamalar üzerine değerlendir-

mesinin ne olduğu sorulan Diyarba-kır Belediye Başkanı Osman Bayde-mir “Diyarbakır Belediye Başkanı ve Diyarbakır’ın bir çocuğu olarak sayın Bahçeli’nin açıklamalarını yeterli ve değerli buluyorum” dedi.

devlet bahÇelİ: halkımız büyük bİr duyarlılık GÖsterdİMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Böylesi bir günde ayrım-cılığı körükleyerek ağlama sırası onlar-da gibi lanetlenmesi gereken yaklaşım-ları da büyük bir densizlik ve soysuzluk olarak gördüğümüzü söylemeliyim” diyerek deprem sonrası yapılan açık-lamaları eleştirdi.

Ayrıca Van halkının yaşadığı fe-laketi “‘Van’da çöken yalnızca evler, işyerleri, yurtlar, yollar değildir. Vanlı kardeşlerimin hayalleri, beklentileri, sevdaları, arzuları da sarsıntılarla bir-likte tahrip olmuştur. Millet vicdanı bu manzarayla birlikte bir kez daha kanamıştır’’ diye yorumladı.

Hükümet kanadından ise yaşanan depreme dair tam bir açıklama ve ya-pılan eleştirilere am bir cevap gelmez-ken, Başbakan yaptığı bir açıklamada şunları söyledi:

erdoğan: “bu aFetİ bİle Çıkar sağlamak İÇİn kullananlar var”Erdoğan depremin ardından kendi-lerine yöneltilen eleştirilerin üzerine; “Böylesine bir afeti bile kendilerine siyasi çıkar sağlamak amacıyla kulla-nanlar var” şeklinde konuştu.

İlk 24 saat başarısız olduk “Kızılay tarafından 17,836 çadır böl-geye ulaştırıldı. Bu rakam yeterlidir

ancak olay kontrol dışına çıkınca bu çadırlar yetmez oluyor. Sonra televiz-yonlar ‘çadır yetmiyor’ diye yayın ya-pıyor. İlk 24 saat bir başarısızlık oldu bunu kabul ediyoruz. Dünyanın her yerinde benzer durumlarda bu yaşana-bilir” şeklinde açıklama yaptı.

İlk 24 saat başarısız olduklarını dile getiren Erdoğan açıklamasına; “Çevre ve Şehircilik Bakanlığımla bir çalışma içine gireceğiz ve şehirlerimizde yetkiyi gerekirse bakanlık bünyesine alacağız ve gecekondu kaçak yapılaşma gibi bi-naları gerekirse sormadan kamulaştıra-cağız. Bedeli ne olursa olsun. Oy verir oy vermez kaygısı içinde olmayacağız. Bu tabloları devamlı yaşamaktansa ik-tidarı kaybetmeyi tercih ederiz.” diye devam etti.

uzun: “hükümet hesap vermelİ” Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun konuyla ilgili açıklamasın-da; “Van depremi bize devletin nasıl bir enkaz olmuş bir işleyişi olduğunu gösterdi. Kürtler’e karşı kurulan ırkçı dil, BDP’li belediyelere hükümetin ırk-çı yaklaşımı ne BDP’lileri ne de diğer şehirlerdeki halkları kardeş yardımlaş-masından alı koyamadı. Yardımların dağıtımından devlet yetkilileri sorumlu olmasına, yönetmesine rağmen halkı yağmacılıkla suçlaması gibi ayrımcı yaklaşımlar, kendi ayıplarını örtmeye yetmiyor. Alması gereken önlem, plan-lama ve katılımcılıkla deprem felaketini önleyebilecekken baştan aşağı görevini yapmayan, sokakta kalan depremzedeyi kurtarmayan hükümet hesap vermeli-dir. Tüm binaları yıkarak TOKİ’lerle yeni rant alanları kuracağını ilan eden kapitalist hükümeti bizler durdurma-lıyız, geçit vermemeliyiz.” dedi.

Meclis Van’dan konuştuMecliste kapalı oturumlar devam ederken, 24 Ekim günü Van’da meydana gelen ve 550’ye yakın kişinin öldüğü 7.2 büyük-lüğündeki depremin ardından pek çok gündem askıya alındı. İhmal edilen önlemlerin yaşattığı sorunları Van halkı yaşarken, mecliste yer alan siyasi partilerin grup toplantılarında yaptıkları açıklamalarda Van’da yaşanan deprem üzerine oldu.

ankaraÇİLER KAYABAŞI

Diyanet İşleriprotokol imzaladı

BDP gensoru önerisini geri çekti

Kadınlar cinayetlere gerçek çözümler istiyor

Page 5: Yarın Gazetesi Sayı 5

1 KASIM 2011 YARIN

Anayasa değişikliğine yönelik tartışmalar sürerken, partilerin süreci ele alışları toplumlu düşündürüyor. Seçim sürecinde hali hazırdaki anayasanın darbe ürünü olduğu ve revize edilse de yeterli olmayacağı görüşü üzerinden propaganda yapan partiler bugün ilk üç maddenin “neden değiştirilemeyeceğini” anlatıyorlar.

Bana değmeyen yasa bin yaşasın

Değiştirilecek maddelere gelince ise henüz bir ortaklık yok. Di-

ğer taraftan siyasiler anayasa tartışması havasına girdiler bile. Komisyonlar, toplantılar, görüşmelerle başlayan sü-reç ileride daha da çetinleşecek gibi. Ancak uzlaşma uğraşlarında herkes sö-ze bir olumlulukla başlasa da şimdilik elde var sıfır.

Komisyonu Karar Verdi: 2012’de BiteceKGeçtiğimiz gün ilk toplantısını yapan Anayasa Uzlaşma Komisyonu birçok konuda anlaşamazken, çalışmasını 2012 sonuna kadar bitireceğini açık-ladı. Toplantıdan komisyonun bitme şartları dışında bir karar çıkmazken ilk tartışma ise komisyonun görev ve yet-kisinde çıktı. CHP ve BDP’nin yasa değişikliği önerdiği toplantıya başkan-lık eden TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Bizim öyle bir yetkimiz yok” dedi.

Komisyonda diğer bir öne çıkan

durum ise, BDP dışındaki partilerin bütünlü bir değişimden yana olmama-larıydı. BDP İlk üç madde dahil bir de-ğişiklik yapılabilir derken, AKP, CHP ve MHP bu tür bir değişikliğe temelden karşı. Neyin olması gerektiğinden öte nelerin olmaması gerektiğinin konuşul-duğu komisyonun ilk toplantısından ise ortak bir metin çıkamadı.

demoKrasi GeleceK mi?Demokratikleşme tartışmalarıyla bir-likte gelen anayasa değişikliği çalış-malarının bugünkü hali akıllara bu soruyu getiriyor. Partilerin sunumla-rında sadece kendi olurlarının yanı sıra toplumun farklı kesimlerinin değişiklik taleplerinin yer almaması, gerçek bir değişim kaygısının olmadığı yönünde bir rahatsızlık yaratıyor. Meclistin bü-yük çoğunluğunun, bırakın anadilde eğitim, bölgesel özerklik gibi görece da-ha güncel talepleri %10 barajı, Yüksek Öğretim Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, siyasi partiler kanunu gibi 12

Eylül darbesinin ardından getirilen de-ğişikliklere itiraz ettiği düşünülürse 12 Eylül bir süre daha kalacağa benziyor.

Bir ortaKlaşma olur mu?Toplumun nesnel sorunlarının çözü-münden ziyade, partilerin ihtiyaçları-nın tartışıldığı anayasa tartışmasında bir uzlaşma zor gözüküyor. Diğer ta-raftan herkesin söylediği demokrasi, örgütlenme hakkı gibi kavramların yasalaşmış halleri ise oldukça tartışmalı. Operasyonlarla birlikte Kürt Sorunun-da çözümün ötelendiğini düşünürsek Anayasa tartışmaları bu noktada bir hayli önem kazanıyor. Ancak AKP-CHP-MHP üçlüsünün her açıklama-sında ilk sırayı bu başlıktaki olmazlar teşkil ediyor.

ilK Üç madde değişmez mi?Anayasa’nın ilk üç maddesinin değiş-mesinin önünde hiçbir engel yok. Şim-diye kadar her darbenin bir tur değiştir-diği bu maddeler meclis tarafından da

değiştirilebilir. Ancak başta bu konuya girmeyen AKP’de dahil olmak üzere CHP, MHP gibi partiler bu değişikliğe katiyen karşı olduklarını ifade ediyorlar. Seçim sürecinde yeni anayasa önerisini açıklayan geçtiğimiz günlerde BDP ile bir görüşme yapan TÜSİAD ise daha bütün bir değişikliğe açık olmak gerek-tiğini ifade ediyor.

HalK 1982 anayasasını istemiyorBu etapta daha çok her partinin ken-di değişiklik talepleri üzerinden açılan Anayasa tartışması bir çıkmazda gibi gözükse de, önümüzdeki süreçte daha yapılacak görüşmeler ve farklı anayasa önerileri var. Seçim süreçlerinde ana-yasa değişikliği ve 12 Eylül’ün yargı-lanması gibi konuları halkın ilk sıraya koyduğu ortadayken, toplumun büyük çoğunluğunu kapsayıcı, gerçekten halk-çı ve eşitlikçi, emekten ve demokrasi-den yana bir anayasanın yapılıp yapı-lamayacağını süreç gösterecek.

AnKArAcan çokSöyler

KCK adı altında yürütülen operasyonunun hedefinde BDP’nin Siyaset Akademisi vardı.

Gözaltına alınanlar, akademide verdikleri derslerle ‘örgüte kadro yetiştirmekle’ suçlanıyor.

Geçtiğimiz gün gerçekleşen operasyonda 41 kişi gözaltına alınırken, 23 kişi hakkında daha gözaltı kararı bulunduğu öğrenildi. Gözaltına alınanlar ara-sında BDP yöneticilerinin yanı sıra Ragıp Zarako-lu, Prof. Dr. Büşra Ersanlı gibi isimlerin de olması dikkat çekti. Türkiye Yayıncılar Birliği Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı olan yayıncı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun, Siyaset Akademisi’nde verdiği derslerde “Örgüte kadro yetiştirmek” suçlamasıyla gözaltına alındığı öğrenildi. 4 Ekim’de yapılan bas-kında gözaltına alınan 98 kişiden biri olan Ragıp Zarakolu’nun oğlu Deniz Zarakolu ise 7 Ekim’de tutuklanarak cezaevine konmuştu.

tariH dersleri delil sayıldıBDP’nin siyaset akademisinde Türkiye tarihi, Kürt Halkının tarihi derslerde konuşulanlar soruşturma nedeni sayıldı. Eş zamanlı olarak siyaset derslerine yapılan operasyonların ise daha tamamlanmadığı, toplamda 64 kişinin gözaltına alınacağı duyuruldu.

anayasa çalışmaları seKteye uğradıBDP Anayasa Hazırlık Komisyonu’nda çalışan Prof. Dr. Ersanlı’nın gözaltına alınmasıyla hazırlık çalış-maları sekteye uğramış oldu. Konuyla ilgili açıklama yapan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “Böyle

devam ederse, sağlıklı bir anayasa süreci yürüyebi-leceğinden söz edilemez. Bu koşullarda anayasayı tartışmak giderek imkânsız hale geliyor” dedi.

yandaş Basına iddianame serBest‘Soruşturmanın gizliliği’ gerekçesiyle suçlama ne-deni avukatlara dahi bildirilmezken, operasyonun gerekçeleri, Zaman, Yeni Şafak gibi hükümet yanlısı gazetelerde ayrıntılı olarak yer buldu. Haberlerde, ‘BDP’nin Siyaset Akademisi’nin KCK’ya kadro ye-tiştirmekte olduğu, Zarakolu, Ersanlı gibi kişilerin örgütü ideolojik olarak besledikleri ve toplantılarda Başbakan Erdoğan’a suikast planlarının konuşulduğu’ bilgilere nereden ulaşıldığı ise belirtilmemiş.

“KÜrt HalKına siyasi alan açılmalıdır” Yarın Gazetesi’ne konuşan Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın, operasyonların çö-zümsüzlüğü derinleştirdiğini, çözümün demokratik alandan geçtiğini söyledi ve ekledi;

“Devletin yürüttüğü politikalar sorunu çözüm-süzlüğe doğru ilerletiyor. Siyaset yapanlar içeriye atıl-dığı sürece sorunun çözümünden bahsedemiyoruz.

Siyasilere yapılan tutuklamalar devam ederse Kürt Halkı’nda, demokratik yollardan çözüm olamayacağı fikri oluşacaktır. Bunun gelişmesi, operasyonlarla si-yaset alanının kapatılmasına, savaşın şiddetlenmesine yol açacaktır. Bizce savaşın son bulması için demokra-tik düzenlemeler yapılmalı ve siyaset alanı açılmalıdır.

Ancak bugüne baktığımızda, AKP kendinden

başkasını devamlı olarak sindirmeye çalışıyor. Ancak Kürt sorununun sindirme politikalarıyla çözülmeye-ceği ortada. Yapılması gereken demokratik yöntem-lerin geliştirilmesi ve siyaset alanının açılmasıyken, egemen sınıf, attığı adımlarla çözümsüzlüğü ancak derinleştiriyor.

Anayasa değişikliğinin şiddetlendiği bir süreçteyiz. Bir demokratikleşme süreci olarak sunulan bu deği-şiklik çalışmaları süresinde hala operasyonların devam ediyor olması, anayasa üzerine çalışan aydınların, pro-fesörlerin tutuklanıyor olmaları tam bir çözümsüzlük yaratıyor.” yArIn güncel

Devletin ‘gözaltında kaybet-tiğini’ kabul ettiği Devrimci

Yolcu Cemil Kırbayır’ın ailesi, suçun kanıtlanmasına rağmen herhangi bir işleme başlanmadığından, konuyu AİHM’e taşıdı.

12 Eylül 1980 Darbesi’nin er-tesi günü gözaltına alınan Cemil Kırbayır’dan bir daha haber alınama-mıştı. Cemil’in peşine düşen ailesine, gittikleri her kapı suratlarına kapatılmış ve “Cemil firar etti” denilmişti. Cumartesi Anneleri mücadelesine katılan 104 ya-şındaki Berfo Ana 31 yıl boyunca defalarca gözaltına alınmış, tehdit edilmiş ancak oğlunu aramaktan vazgeçmemişti. “Oğlum gelmeden Azrail bile gelse gitmeyeceğim” diyen Berfo Ana şimdi AİHM yolunda. yArIn güncel

24 askerin hayatını kaybetmesi sonucu faşizm sokaklarda kol

geziyor. Hükümet ve bakanları ise yap-tıkları açıklamalarla sokakta gelişmekte olan tepkilerin insanların “duyarlılığı” olduğu konusunda hem fikir durum-dadır. Bu tavrın kendisi saldırıları gör-mezden gelmenin dışa vurumudur.

“Samsun, Ankara ve İstanbul’da Emekçi Hareket Partisi üyelerine fa-şistler tarafından saldırı düzenlenmiştir. Faşistler kurdukları pusularda özellikle kadın yoldaşlarımızı hedef almışlardır.

Saldırılarda, tek başına olan kadın yoldaşlarımıza sayıları birden fazla kişi olacak şekilde şiddetli saldırılar düzenlenmiştir. Samsun’da üniversite çevresinde gerçekleşen saldırıda, özel güvenlik görevlileri faşistlerin olay yerinden hızlıca uzaklaşabilmesi için bütün çabayı göstermiştir. İstanbul’da kadın yoldaşımız faşistler tarafından ta-kibe alınarak “uygun bir yerde” saldırı-ya maruz kalmıştır. Ankara’da üniver-sitede gazete dağıtımı esnasında saldırı gerçekleştirilmiştir.

Yoldaşlarımız ciddi bir sağlık soru-nu yaşamamıştır.

Gerçekleşen bu saldırılar ne ilk ne de sondur. Azgınca saldıran faşizm bu saldırılardan bir sonuç alamadığını ana-liz edebilecek bir organizasyon değildir. Analiz yapabilme kabiliyeti faşistlerde bulunmaz, onların diline pelesenk olmuş söz “intikam”dır. Halkın duy-gularını sömürme eğiliminde olan bu saldırganlık elbet bir gün çaresiz ka-lacaktır.

Emekçi Hareket Partisi, örgütlen-

mesinin önüne çıkan engelleri aşma konusunda oldukça kararlıdır. Emekçi halkın bağrında yürütülen sosyalizm mücadelesi faşistlerin yüreksiz saldırı-sı ile geriletilemez, geriletilememiştir. Dün olduğu gibi bu gün de faşist saldı-rılar sökmeyecektir. Partimiz sosyalizm mücadelesinin bedellerle büyütüldüğü-nü iyi bilir. Faşist saldırıları örgütleyen, organize eden kesimler de iyi bilsinler ki bu saldırılar unutulmayacaktır ve elbet hesabı sorulacaktır.” yArIn güncel

Siyaset Akademisi’ne KCK Operasyonu

Başbakan Erdoğan sözünü tutmadı

EHP: Faşist saldırılar sökmeyecek

Sinop’un Işıkları Başbakan diyor ki; ““Daha fazla adaletle, daha fazla de-mokrasiyle, daha fazla özgürlükle bu ülke bir uçtan bir uca bir daha kararmamak üzere aydınlanacak.”Onun bu sözleri söylediği anlarda;Sinop Gerze’de 21 Ekim günü termik santrale direndikleri için gözaltına alınan ve ardından serbest kalan 5 kişi; Ümit Küçük, Murat Akgöz, Fatih Asna, İlker Özcan ve Nusret Kuruoğlu savcılığın itirazı üzerine yeniden gözaltına alındı ve çıkarıldıkları mahkemede tutuklandı.Onun bunu söylediği anlarda, BDP Anayasa Komisyonu üyesi Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu, demokrasi mücadelesine samimi yetle emek verenler gözaltına alındı. O anlarda, son yıllarda her gün olduğu gibi o günde yine beş kadın cinayeti oldu. Son günlerde hergün olduğu gibi üniversitelerde, başka bir dünya kurma umudu ve ideali olan öğrencilere faşist saldırılar oldu. Annelerin beklediği toprağın altından günyüzüne çıka-mamış, toprağın üzerinde kimyasalla kavrulmuş insan kemikleri sızladı.Bu sözleri o mu söylüyordu? Doğru mu duyuyorduk? Yanlış mı ölüyorduk? Nasıl oluyordu peki?…Doğru duyuyorduk ama başbakanın anladığı “aydınlık” ile bizimkisi bambaşka idi. Şimdi Sinop’u görenler bilir; insana bu coğrafyada yaşamaktan dolayı gurur veren çok güzel bir doğası vardır. Ama gelin görün ki, bu güzelliği başına bela; bu doğanın ortasına 4 reaktörden oluşan 1 nükleer santral, 3 termik santral, o da yetmedi çok sayıda HES planlanıyor. Sinop’luların son yılları herhalde tümüyle bu akıl almaz santral planlarına karşı mücadeleyle geçiyor. Sinop’lulara ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikası uygulanıyor ama bu da tutmuyor. Halk hiçbirine razı olmamaya kararlı, direniyor. İşte direnenlerden 6 kişi tu-tuklu şimdi. Asla yalnız yürümeyecekler; Hopa, Trabzon Solaklı, Er-zurum ve Anadolu’nun her tarafında kuşatılan deresine, suyuna sahip çıkan diğer tüm onurlu insanlar ve onlarla kader birliği edecek olanlar var. Başbakan’ın “ülkeyi bir uçtan bir uca aydınlatmak” tan anladığı şey işte bu; bütün toprakları, suları rant şantiye-lerinin çiğ ışıklarıyla boğmak. Kalkınma partisi o. Kalkınmak kötü mü?Ya ülkenin iyiliğini düşünüyorsa Başbakan? Öyleyse, iyilik olacaksa, soracaksın başbakan.HES’leri orada yaşayana soracaksın. O dereler, o doğa hepimizin hatta henüz hiç doğmamışların, onlara da so-racaksın.Kürt halkının sorunlarının demokratik çözümünü BDP’ye soracaksın, gözaltına almayacaksın. İyilik olacaksa her felaket anına, insanlığın acılarına fırsatçı oportünist olarak atlayamacaksın. Ne zaman bir insanlık dramı, bir olağanüstü hal varsa, başbakanın ilk sözü başsağlığı, ikinci sözü yeniden yapı-landırma, inşaat, rant oluyor. Somali’de insanlık dramı olur, ilk aklına gelen oradan işçi getirmek olur. Van’da deprem olur, ilk aklına gelen inşaat olur. Deprem konusunda ihmaller için köklü çözüm iyidir de, bu köklü çözüm yaklaşımı neden diğer sorunlarda akla gelmez? En kanayan yaranın; Kürt halkının sorunlarının köklü demokratik çözümü yok.İşsizliğin, kadın cinayetlerinin, yıllardır kayıp evladını arayanların sorunlarının köklü çözümü yok. Onların ucunda inşaat, ucuz işgücü, rant yok çünkü.Baksanıza, inşaat sanayicileri ve işverenlerle toplantı ya-pan Enerji Bakanı, 2002 yılında enerji üretiminde özel sektörün payının % 34 olduğunu, 2014’ün sonuna kadar ise bu payın % 75’e çıkmasının hedeflendiğini söylüyor. Bizim gerçek sorunlarımızın ucunda böyle özelleştirme-ler yok. İnsanlığın evrensel değerleri var. Bu değerler de AKP’de yok. Fakat bu kafayla çözüm de bulamaz AKP. Mecburen o da soracak, öğrenecek.

Gülsüm Kav

05

raGıp zaraKolu

Page 6: Yarın Gazetesi Sayı 5

04 EKiM 2011 YARIN

Hazırlanan taslakta sendika-lara üyelikte noter şartının

kaldırılması, sendikaya üyelik yaşının düşürülmesi gibi olumlu gelişmeler olmakla birlikte, sendikal örgütlenme-nin önündeki engeller büyük ölçüde durmakta ve grev hakkına yönelik sınırlandırılmalarda çok fazla bir de-ğişiklik yok. Sendikaların önündeki yüzde 51 barajı hala duruyor. İşkol-larında da düzenlemeye gidilerek iş kolları azaltılıyor fakat toplu sözleşme iş koluyla sınırlandırılıyor. Ayrıca sen-dikal örgütlenmenin önünde büyük engel olan yetki tespit ve itiraz süreci büyük ölçüde korunuyor. Hükümetin grev erteleme yetkisinde herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır. Taslakta ayrıca grev yapamayacak olan iş yerleri de belirlenmiş. Bankaların neden greve gidemediği ayrıca bir tartışma konusu olarak karşımızda duruyor.

İŞKOLU SAYISI 18’E İNDİRİLİDİTaslakla, 28 olan iş kolu sayısı 18’e indirildi. Yeni düzenlemeye göre iş kolları şöyle:

“Gıda, avcılık, balıkçılık, tarım

ve ormancılık; Madencilik ve taş ocakları,Petrol, kimya, lastik, plastik ve ilaç; Dokuma, hazır giyim ve deri; Ağaç ve kağıt; İletişim; Basın-yayın ve gazetecilik; Banka, finans ve sigorta; Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar; Çimento, toprak ve cam; Metal ;İnşa-at; Enerji ;Taşımacılık, ardiye ve ant-repoculuk; Sağlık ve sosyal hizmetler; Konaklama ve eğlence işleri; Savunma; Genel işler”

BANKALAR GREV YAPAMAYACAK!Taslakta, grev yapılamayacak iş yerleri ve işler yeniden tanımlanarak, temel kamu hizmetleriyle sınırlandırıldı. Buna göre, can ve mal kurtarma, ce-naze ve defin, itfaiye işlerinin yanı sıra elektrik ve doğalgaz gibi hizmetlerde grev ve lokavt yapılamayacak. Ayrıca, hastanelerde, bankalarda ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde de grev ve lokavt uygulamasına gidilemeyecek.

Kanun taslağının gerekçesinde bu değişikliğin “ILO’nun üzerinde durduğu yaşamsal hizmetlerde grev hakkının sınırlandırılması ya da ya-saklanması gerektiğine ilişkin görüşleri göz önünde bulundurularak” yapıldığı iddia ediliyor. ILO kararlarında açık-

ça bankacılık sektörü yaşamsal hizmet olarak sayılmıyor.

Daha önce grev ve lokavt yasağı kapsamında olan noterlik hizmetleri, deniz, kara ve demiryolu ile diğer raylı yolcu ulaştırma hizmetleri, eczaneler, eğitim öğretim kurumları, çocuk ba-kım yerleri, huzurevleri, mezarlıkla-rın yanı sıra Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen iş yerleri grev ve lokavt yasağı kapsamı dışına alındı.

GREVİ BAKANLAR KURULU ERTELEYEBİLECEKBakanlar Kurulu, yasal bir grevi, genel sağlık ve milli güvenlik gerekçesiyle 2 ay erteleyebilecek.

Ayrıca, siyasi amaçlı grev, genel grev ve dayanışma grevi ile iş yeri işga-li, iş yavaşlatma ve verimi düşürmeye ilişkin yasaklar taslakta yer almıyor.

ÇERÇEVE SÖZLEŞME Ekonomik ve Sosyal Konsey’de tem-sil edilen konfederasyonlara bağlı işçi ve işveren sendikaları arasında çerçe-ve sözleşmesi yapılabilecek. Çerçeve sözleşmesi, sadece iş kolu düzeyinde

yapılabilecek ve mesleki eğitim, iş sağ-lığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzen-lemeleri içerecek.

Mevcut yasada “grup toplu iş söz-leşmesi” bulunmuyor. Taslakta, yer alan “grup toplu iş sözleşmesi” ile bir-den çok işverene ait ve aynı iş kolunda faaliyet gösteren iş yerlerinde tek bir toplu iş sözleşmesi yapılacak.

İŞ YERİ BARAJI KORUNUYORMevcut yasaya göre, iki türlü baraj var. İş kolu barajı yüzde 10, iş yeri ve işletme barajı ise yüzde 51. Yüzde 10 olan iş kolu barajı taslakta binde 5’e indirildi. İş yeri barajı yüzde 51 olarak korunurken, işletme barajı yüzde 40 olarak belirlendi.

2822 sayılı yasaya göre, Yüksek Hakem Kurulu 8 üyeden oluşuyor ve 2 üye en çok üyeye sahip konfederas-yondan geliyor. Düzenlemeye göre, Yüksek Hakem Kurulu’nun 1 üyesi yine en çok üyeye sahip işçi konfede-rasyonundan gelecek. Ancak ikinci üye uyuşmazlığın tarafı olan konfederas-yondan belirlenecek.

06 EMEKİşçi sendikaları mevzuatı birleşti

Başbakanın her üniversite me-zununa iş vermek zorunda de-

ğiliz açıklaması hafızalarda taze iken bir benzer açıklama da Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’den geldi. Din-çer basına verdiği demeçte devletin hiçbir üniversite mezununa üniversi-tede okurken onu işe alacağına dair bir garanti vermiyor dedi.

Dinçer göreve gelir gelmez 150 bin öğretmen açığı olduğunu söylemişti. Ayrıca 2011-2012 eğitim-öğretim yı-lının açılışında 11 bin öğretmen atan-dığını verilen 55 bin öğretmen alımı sözünü yerine getiremedikleri için işsiz öğretmenlerden özür dilemişti. Din-çer, öğretmen sorununa dair yaptığı son açıklamada 60 bin ücretli öğret-menle öğretmen ihtiyacımızı karşılı-yoruz dedi.

“ATANAMAYAN ÖĞRETMEN OLACAK”Şubat ayında atama bekleyen yüz binlerce öğretmene kötü haber Milli Eğitim Bakanından geldi. Dinçer, şu anda 60 bin ücretli ders veren öğret-menle tüm ihtiyaçların karşılandığını belirtti. 220 binden fazla öğretmen olmak isteyen gencin olduğunu söy-leyen Dinçer, biz ister 50 bin ister 150 bin civarında, öğretmen ihtiyacımızı bütünüyle karşılamış olsak bile hala dışarıda eğitim fakültesi mezunu ola-cak dedi.

“SORUMLULUK BENDE DEĞİL”

“ Devlet hiçbir üniversite mezununa, üniversitede okurken onu işe alacağına dair bir garanti vermiyor. Bir sorum-luluk, bir mükellefiyet oluşturmuyor” diyen Bakan Dinçer herkesin kendi sorumluluğunu alarak bir okul tercih ettiğini söyledi. Dinçer, “ Eğitim Fa-kültesi dışında onlarca fakültemizden mezun olan insanlarımız var. Onlar da iş bulamadıklarında bu sorumlu-luklarının kendilerinde olmadıklarının farkındalar” diye konuştu.

PEKİ NEDİR ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK? Sendikaların açıklamasına göre sınıf mevcutları olması gereken gibi (23-24 kişi) planlanırsa öğretmen açığı 400 bin civarında oluyor. Bakan Dinçer’e göre ise öğretmen açığı 150 bin. Fakat Dinçer yaptığı bu son açıklama ile 60

bin ücretli öğretmenle ihtiyacın kar-şılandığını söylüyor. Peki nedir bu ücretli öğretmenlik sorusu akıllara takılıyor.

Ücretli Öğretmenliğin tanımı şöy-le yapılabilir:Bulunulan il veya ilçede öğretmen açığı olan okulların olması halinde il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri ta-rafından görevlendirilen personeldir. Ücretli öğretmenlik için neler gerekir?1- Başta Eğitim Fakültesi mezunu olmak, yok ise 4 yıllık ve üstü fakül-te mezunu olmak, yok ise ön lisans mezunu olmak, yok ise lise mezunu olmak2- Sabıkısız olmak3- Sağlık durumunun görev yapmaya uygun olmak

Maaş ; girilen ders saati üzerinden

hesaplanır. Eğer ücretli öğretmen haf-talık tüm derslerini doldurursa haftada ortalama 165 TL kazanmakta. Sigorta ise; eğer haftalık tüm derslere girildi-ğinde 7,5 saat sigorta saati yapar(yarım saat yemek dahil edilmiyor) ve bir gün olabilmesi için 8 saat olması gerekir, ayda 16-17 gün sigorta ödenmiş olu-yor.

Tatil günlerinde maaş ve sigorta ödenmez.

Ücretli Öğretmenlik Başvuruları; İl ve ilçe Milli Eğitim Müdürlükleri’ne “ bulunulan il veya ilçe de öğretmenlik yapmak istiyorum” diye dilekçe yazı-larak yapılır.

Ücretli Öğretmenler kadrolu öğ-retmenlerle aynı koşullarda çalışma-sına rağmen iş güvencesi, özlük ve sendikal haklardan mahrumdurlar.

ANKARASELÇUK KAYGISIZ

01 KASIM 2011 YARIN

DİSK’in görüşmelerden çekilmesi sonrasında Bakanlık, Türk-İş, Hak-İş ve TİSK arasında yürütülen görüşmeler son-rasında Bakanlık tarafından hazırlanan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, “Toplu İş İlişkileri Kanunu” adıyla tek bir metinde birleştirilerek imza için Bakanlar Kurulu’na gönderildi.

60 bin ücretli öğretmenle tüm ihtiyacımızı karşılıyoruz

KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 4688 sayılı yasada yapacağı de-

ğişikliğe karşı KESK olarak direneceklerini ve gerekirse greve gideceklerini açıkladı.

KESK Genel Başkanı Lami Özgen, KESK Genel Merkezi’nde memur sendikaları ile hükümet arasında yürütülen görüşmeler sonrasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı kanun taslağına ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Özgen: “Grev hakkımızı yasal güvence altına almak yeri-ne Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun kararlarına kesinlik kazandırılarak greve zımnen yasak getirilmek istenmektedir. Hükümet bununla da yetinmeyerek Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun bileşimini Hükümet ağırlıklı oluşturmuştur. Taslağa göre 11 kişiden oluşacak Kurulda Hükümet 6 üye ile çoğunluğu sağlayacaktır. Çünkü 4 üyeyi doğrudan atamakta, 7 öğretim görevlisi içinden birini bakan seçmekte ve Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran Hükümetin oyuyla seçilen Sayıştay Başkanı da Kurula Başkanlık etmektedir. Daha da çarpıcı olanı konfe-derasyonlar tarafından önerilen 7 öğretim üyesi içinden birini bile Bakan seçmektedir. Hükümet yüzde birlik bile risk almak, işi şansa bırakmak istemiyor! Sanırız bunun dünyada başka bir örneği yoktur.” dedi.

‘TOPLU SÖZLEŞMENİN TARAFLARI HÜKÜMET VE MEMUR SEN’Taslakta toplu sözleşme taraflarının öz itibariyle Hükümet ve Memur Sen olduğunu belirten Özgen, 600 binden fazla üyesi olan KESK ve Türkiye Kamu Sen’in taslağın bu haliyle yasa-laşması haline kurula 3 üye vereceğini, ancak 515 bin üyesi olan Memur Sen’in 4 üye ile kurulda temsil edileceğine dikkat çekti. Özgen “Bunun nasıl bir nispi temsil hesabı olduğunu anlayan varsa beri gelsin. Bu formülasyonu bulanı Nobel’e aday göstermek gerek!” dedi.

“TALEPLERİMİZ KABUL EDİLMEZSE GREVE GİDECEĞİZ”KESK olarak böyle bir yasa taslağını ve yaklaşımı kabul etme-diklerini ifade eden Özgen, “Konfederasyonumuz özgür toplu sözleşme ve grev hakkımızın gereğinin yapılması için taslak TBMM alt komisyonlarında iken görüş ve önerileriyle müda-halede bulunacaktır. Her şeye rağmen yasa taslağı Meclis Genel Kuruluna bu haliyle gelir ise illerden yöneticilerimiz Ankara’ya gelecek ve yasa Meclis’te görüşüldüğü sürece Ankara’da olacak-lardır. Yöneticilerimiz Meclis’e yürüyerek grev ve özgür toplu sözleşmeye dair taleplerimizi bir kez daha ifade edecektir. Aynı günlerde tüm illerde de merkezi alanlarda oturma eylemleri ya-pılacaktır. Bu eylemler vizite hakkı da kullanılarak güçlendirile-cektir” dedi.Özgen ayrıca, toplu sözleşme sürecinde taleplerinin kabul edilmemesi halinde KESK’in greve gideceğini açıkladı.

Geçtiğimiz dönemde üç büyük şehirde toplu taşımacılık şirketleri personelinin gerçekleştirdikleri grev, önümüz-

deki ay tekrarlanıyor. 6 Kasım’da Rotterdam, Amsterdam ve Den Haag greve gidiyor.

Abvakabo Sendikası tarafından yapılan açıklamada, 6 Kasım 2011 Pazar günü Rotterdam’da RET, Amsterdam’da GVB ve Den Haag’da da HTM toplu taşımacılık şirketleri personelinin greve gideceği belirtildi.

Yapılan açıklamaya göre grev gününde her üç şehirde de otobüs, tramvay ve metro seferlerinin iptal edileceği ve grevin tüm gün süreceği aktarıldı.

Sendika yetkilileri; grev gününün çalışan ve okuyan kesimi düşünerek Pazar günü yapmaya karar verdiklerini ve bu grev ile hükümete, yapılacak kesintiye karşı bir kez daha düşüncelerini anlatmak istediklerini belirtti.

Gerekirse grev var

Hollanda’da yeni grev dalgası

İSTANBULSEVAL KUTLU

ÖMER DİNÇER

SAYI: 5

MT YAZ SAH B : FAD K TEM ZYÜREK

GENEL YAYIN KOORD NATÖRÜ: EMRE ÖZTÜRKED TÖRLER

GÖRSEL TASARIM

DA ITIM

ADRES: RUMEL C. MATBAACI OSMANBEY S. NO67/4 L / STANBULBASILDI I YER: ASPA ASYA PAZ. YAY. DA . TUR. REK. A . EVREN MAH. GÜNAY SK NO: 4 BA CILAR / STANBUL

SANEM DEN Z KURAL ADINA;

PTTHESAP NO: 08848286

BANKASIHESAP NO: 6200 2465988IBAN: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88Z RAAT BANKASIHESAP NO: 615 57722685 5001IBAN: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01

YAPI KREDHESAP NO: 229/88735111IBAN: TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11GARANT BANKASIHESAP NO: 31/6896034IBAN: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34AKBANKHESAP NO: 0177542IBAN: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42

ABONEL K Ç N:TEL: 0 506 724 64 47E-Mail: [email protected]

6 AYLIK ABONEL K: 25 TL1 YILLIK ABONEL K: 50 TL

1 KASIM 2011 SALI

Page 7: Yarın Gazetesi Sayı 5

04 EKiM 2011 YARIN1 KASIM 2011 YARIN

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin durumu bir yanda dururken. dünyada yaşanan finans krizinin merkezinde şu anda Avrupa’nın bulunduğunu belirterek, “Yani olası bir depremin merkezi, Avrupa olacak gibi görünüyor ve Avrupa’da topyekün bir kötüye gidişin söz konusu olabileceğini” söyledi.

Avrupalı liderler, küresel baskının sorumluluğu ile finansal krize karşı savaşmak için tahvil sahiplerini Yunanistan’ın borcunda kaynaklanan yüzde 50 kaybı alma konusunda ikna ederken, kurtarma fonunu da 1 trilyon euro (1.4 trilyon USD) destekleyecekler. 100 milyar euro tutarında bir borç düşülmüş olacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Van’daki depremin ardından, bakanlık olarak sigorta, prim borçlarını ve primleri 1 yıl ertelediklerini belirterek, “Şartları uygun olan işletmelerin de işçilerinin 1, 3, 6 aylık sürelerde 500-1250 liraya kadar olan ücretlerini ödeme imkanımız var” dedi.

Krizin deprem üssü Avrupa

Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ekim ayı meclis toplantısında ko-

nuşan Babacan, günümüzde Avrupa’da-ki büyük ülkelerinin dahi artık Avrupa Merkez Bankası’nın desteğiyle borçlana-bildiğini bildirdi.

Tablonun vahim olduğunu söyle-yen Babacan, “Bir yandan 17 ülkenin kullandığı ortak bir para birimi var. Bir

yandan bütçesini nispeten derli toplu götüren ülkeler var. Almanya gibi ama öte yandan da o ortak para birimini kul-lanıp, para basma konusunda Avrupa Merkez Bankası’nı zorlayan çok sayıda ülke var” dedi.

ORTAK PARA BİRİMİ ADALETSİZCiddi bir adaletsizliğin ortaya çıktığına dikkat çeken Babacan, şunları kaydetti:“Bazı ülkeler, bütçelerinde daha derli

toplu giderken, yine o para birliğindeki başka ülkeler, yüksek açık verdiğinde ve o açığı da merkez bankası, o ortak para-dan daha çok basarak kapattığında ciddi bir adaletsizlik meydana geliyor.

Bir bakıma bütçe açığı düşük olan ülkelerin, bütçe açığı yüksek olan ülkele-ri sübvanse ettiği bir dönemdeyiz şu an. Bunun da siyasi olarak sürdürülebilmesi çok zor. Çünkü Almanya’daki gelişmeleri takip ediyorsunuz, Alman hükümeti çok

ciddi şekilde zorluk çekmeye başladı.Bakıyorsunuz, Almanya’nın risk pirimi son aylarda yükselmeye başladı. Niye di-ye baktığınızda, bu kadar borcun altına imza at at, ona kefil ol, buna kefil ol, zaten kendi borcu var. Belki milli geli-rine oranla daha makul ama bir başka ülkenin, bir daha bir daha başka ülkenin borçlarını yüklendiğinizde bakıyorsu-nuz, Almanya’da da risk pirimi yükse-liyor. Özellikle burada maddi çıkarlar söz konusu olduğunda ve ülkelerin kre-dibilitesi söz konusu olduğunda maalesef o AB’yi oluşturan ruhun, o dayanışma birlik ruhunun şu anda çok da geçerli olmadığını görüyoruz.”

“TOPyEKün BİR KöTüyE gİDİş”ABD ve Japonya’da da sorunların büyük olduğunu, ancak işin aciliyeti açısından dünyadaki zor ekonomik tablonun tam merkezinde şu anda Avrupa’nın oldu-ğunu vurgulayan Babacan, “Olası bir depremin merkezi, Avrupa olacak gibi görünüyor.

Ülkelerin, mutlaka bütçelerini der-leyip toparlamaları gerekir. Bu imkansız bir şey değil. Siyasi zorlukları var ama birilerinin bu bedeli ödemesi ve gerekli adımları atması lazım. Aksi halde top-yekün bir kötüye gidiş ihtimali, Avrupa için söz konusu olabilir ve Avrupa, tek başına dünya ekonomisinin üçte biri... Dolayısıyla Avrupa’daki kötü gidiş, tüm dünyayı da peşinden sürükleyebilir” diye konuştu.

İSTANBUL İbrAhİm keSkİn

Lideler dört gün arayla ikinci kriz toplantısındaki 10 saatlik görüşmede her ne kadar ana maddelerde kilitlenmiş olsalar da borç batağından çıkış yolu-

nu bulduklarını açıkladılar. Almanya Başbakanı Angela Merkel Brüksel’de basın mensuplarına verdiği demeçte “Dünyanın ilgisi bugün bu konuşmalara kilitlendi.Biz Avrupalılar bu gece doğru karara vardığımızı gösterdik” dedi. Açıklamanın ardından euro ve hisseler Asya işlemlerinde değer kazandı. Euro Bölgesi liderleri, gece boyunca pazarlık yaptıkları özel bankaları, ellerindeki Yunan tahvillerinin

değerini yüzde 50 kırpmaya ikna etti. Yunanistan’ın 350 milyar avro civarındaki kamu borcunu en az 100 milyar euro düşürerek büyük ölçüde sürdürülebilir hale getiren hamle bankalara pahalıya patlarken liderlerin finans sektörüne yaptığı ‘’ya hiç, ya yüzde 50’’ tehdidi işe yaradı.

TAM İFLAS HAZIRDIEuro Grubu Başkanı ve Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker, özel sektörün elindeki Yunan tahvillerinin yüzde 50 kırpılması önerilerinin kabul edilmemesi halinde ‘’tam iflas’’ seçeneğine hazırlandıklarını itiraf etti. Bu durumda yüzde 50’ye razı olmaktan başka çare göremeyen bankalar, ellerindeki Yunan tahvillerini nominal değer üzerinden değerini tek bir kalemde 205 milyar eurodan 102,5 milyar euroya indirmeyi kabullendi. Bankalar temmuz ayında

Yunan tahvillerinin değerini ortalama yüzde 21 kırpmayı kabullenmiş fakat aradan geçen sürede Atina’nın durumunun daha da kötüleşmesi üzerine bu adım yeterli görülmemişti. Yunan tahvillerindeki kırpılma en fazla bu ülkenin bankalarını olumsuz etkileyecek.

KAMULAşTIRMA OLABİLİRYunanistan Başbakanı George Papandreu, zirvenin ardından yaptığı açıklama-da, borç indirimi operasyonu nedeniyle muhtemelen bazı bankaları kamulaştır-mak zorunda kalacaklarını söyledi. Papandreu, kamulaştırılarak yeniden yapı-landırılacak bankaları sağlıklı hale getirerek tekrar özelleştirebileceklerini belirtti. YARIN ekOnOmİ

07 EKONOMi

SöZLüKÇE

GSYİH: bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİh), ekonomik büyüklüğünün birkaç ölçütünden biridir. GSYİh, GSmh’den farklı olarak, bir ülke sınırları içerisinde belli bir zaman içinde, üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden değeridir.

ENDEKS : endeks bir alanda zaman içinde ortaya çıkan değişimi ölç-meye yarayan ve 100’den başlayan bir sayıdır. endeks temel dönemde 100’e eşittir ve sonra gelen dönemlerin 100’e göre değişimini gösterir.

?

Dolar-Yen 2. Dünya Savaşı seviyesinde

Krizin faturasını halklar ödemeye devam ediyor. Krizi bahane eden şirketler ard arda işten çıkarmalara başla-

dı. Fransız otomotiv şirketi Peugeot Citroen, Avrupa’da 6 bin kişiyi işten çıkarmayı planlıyor. Peugeot Citroen, Japonya’da 11 Mart’ta meydana gelen deprem ve tsunami felaketinin so-nuçlarının ve artan ham madde fiyatlarının bu yıl kazançları üzerinde olumsuz etkisi olacağını, 800 milyon euro tasarruf etmek için 2012 yılında 6 bin kişiyi işten çıkarmayı planladığını açıkladı. Açıklamada, işten çıkarılması planlanan 6 bin kişiden bininin imalat bölümünden, geri kalanların ise satış, pazarlama, araştırma ve geliştirme bölümlerinden olacağı belirtildi.

HEDEF BüyüMEKMİşJaponya’da mart ayında meydana gelen deprem, tsunami ve nükleer felaketin yanı sıra rakip firmaların rekabeti yüzün-den satış fiyatlarındaki yüksek baskının gelirlerdeki düşüşe yol açtığını bildiren şirket, Japonya’daki felaketin kazançlarına olumsuz etkisinin 300 milyon euro ve artan çelik fiyatları ile hammadde fiyatlarının olumsuz etkisinin 700 milyon euro olacağını tahmin ediyor. Peugeot Citroen, şirketin “otomo-tiv bölümünün rekabet edebilirliği ve karlılığını” düzeltmeyi amaçladığını, grubun stratejisinin daha küresel hale gelmek olduğunu bildirdi. YARIN ekOnOmİ

Yen dolar paritesi, 75.75 ile İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en düşük seviyeyi gördü. Geçen yılı 81,14’ten

tamamlayan yen dolar paritesi bu yıl içinde en yüksek 85,52’ye kadar çıktı. Yen dolar paritesi geçen haftayı 76,21’den kapattı. Son olarak 76,31’e kadar çıkan parite akşam saatlerinde 75,74’e kadar gelerek 2. Dünya Savaşından bu yana en düşük seviyeleri görmüş oldu. YARIN ekOnOmİ

Fon büyütülüyorAvro Bölgesi liderleri Yunanistan’ı tekrar kurtarırken sıra-da bekleyen İtalya ve İspanya gibi ülkelere destek için 440

milyar avroluk Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun kaynaklarını 1 trilyon avro düzeyine çıkarma kararı aldı.

Bunun için Çin başta olmak üzere yüksek cari fazlaya sahip ülkelerden sermaye çekmeyi bekleyen Avro Bölgesi, üyelerinin hazine kağıtlarına yapılacak yatırımlara Fon üzerinden güven-ce sunarak faiz oranlarının gerilemesini sağlamayı hedefliyor. Yetkileri artırılan Avrupa Finansal İstikrar Fonu, bugüne dek Avrupa Merkez Bankası tarafından kısmen üstlenilen rolleri krizle mücadele rolünü devralarak, birincil ve ikincil piyasa-lardan tahvil alabilecek ve zordaki bankalara kredi verebilecek.

AB BAşARISIZLIĞA MAHKUMABD Merkez Bankası’nın eski Başkanı Alan Greenspan başta Euro Bölgesi olmak üzere Avrupa Birliği’nin mevcut sorunla-rını aşamayacağını ileri sürdü. Greenspan Avrupa’nın, kuzey ve güney ülkeleri olarak bölünmüş olması nedeniyle başarısızlığa mahkûm olduğunu söyledi. Greenspan, AB üyesi ülkeleri ara-sındaki farklılıkların sorun olduğunu belirterek, “Euro ortaya konurken, güney Euro Bölgesi ülkelerinin, kuzeydeki ülkeler gibi davranmaları, İtalyanların, Almanlar gibi davranmaları bekleniyordu. Ancak öyle davranmadılar. Onun yerine Kuzey Avrupa, Güney Avrupa’nın aşırı tüketimini sübvanse etti. Şim-diki cari işlemler açıkları ortaya çıktı” diye konuştu.

AVRUPA’nIn SAĞLAM BİR LİDERLİĞE İHTİyACI VARAvrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet, Avrupa ülkelerinin tamamının belirlenen hedeflere bağlı olmalarının sağlanması için sağlam bir liderliğe ihtiyaç olduğunu vurguladı. Trichet, “Prensiplerimizi, uyumlu şekilde yönlendirirsek, savunabiliriz” dedi. YARIN ekOnOmİ

Yunanistan’a dost kıyağı

Şartları uygun olanlara maaş

Maliye Bakanı Şimşek, TL’deki değer kaybı ve güçlü talep nedeniyle enflas-

yonun bu yıl hedefleri aşacağını açıkladı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2011 yılı bütçe giderlerin 313,2 milyar lira, gelirle-rinin 290,9 milyar lira olacağının tahmin edildiğini bildirdi. Şimşek, bütçe açığının 22,2 milyar lira, faiz dışı fazlanın da 20,4 milyar lira olduğunu kaydetti. Şimşek, Kü-resel ekonomide belirsizliklerin ciddi oranda arttığını vurguladı.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 2011 yılı Ocak - Eylül bütçe gerçekleşmelerini, 2011’in yılsonu gerçekleşmelerinin açıkla-malarını paylaşırken, intibak için bir açıkla-mada bulundu. Bu yıl intibakla ilgili çalış-malar olacağını belirten Şimşek, “Emekliler için intibak konusunu da bu dönemde ele alıyoruz” dedi.

HARÇLARA ZAM yOKBakan Şimşek, kamu çalışanlarının enflasyo-na ezdirilmeyeceğini açıklarken, üniversite

öğrencileri için de bir müjde verdi: “Bu yıl üniversite harçlarına zam yok” Bakan Şim-şek, Ocak-Eylül 2011 dönemi merkezi yö-netim bütçe uygulama sonuçları, 2011 yıl sonu bütçe gerçekleşme tahmini ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarı-sı hakkında düzenlediği basın toplantısının ardından, gazetecilerin sorularını yanıtladı. IMF’nin Eylül sonu itibariyle açıkladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporuna de-ğinen Şimşek, raporda dünya ekonomisinin gelecek sene yüzde 4 büyüyeceğinin tahmin edildiğini, fakat Çin ve Hindistan hariç tu-tulduğunda global büyümenin yüzde 2,7’ye kadar düştüğünün ortaya çıktığını kaydetti.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ve Asya ülkelerinin başını çektiği birçok geliş-mekte olan ülkede büyümenin bir miktar hız kaybetse de hala yüksek seyrettiğine işaret eden Maliye Bakanı, ‘’Gelişmekte olan ülke-lerin bu sene yüzde 6,4, gelecek sene yüzde 6,1 büyüyeceği tahmin edilmektedir’’ dedi. YARIN ekOnOmİ FARUK ÇELİK

Krizin yansıması: İşten çıkarma

Page 8: Yarın Gazetesi Sayı 5

08 EKONOMi 1 KASIM 2011 YARIN

man

TÜİK’in verdiği rakamlara göre Eylül ayı Tü-ketici fiyat endeksi geçen aya oranla yüzde 0,75

değerinde, Üretici fiyat endeksi ise yüzde 1,55 değe-rinde atırş gösterdi. Yıllık enflasyon oranı ise TÜFE’de 7,40 %, ÜFE’de ise 12 % olarak açıklandı. Genellikle enfalsyon değeri olarak TÜFE oranı baz alınmakta.

NEDİR BU TÜFE, ÜFE?Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin etkili bir şekilde devamlı yükselmesi nedeniyle paranın sürekli olarak değer kaybetmesi, bunun sonucu olarak da tüketicile-rin satın alma gücünü yitirmesi olarak tanımlanıyor. Bu tanım çerçevesinde enflasyon çeşitli mal ve hizmetlerin fiyatlarında yaşanan artış veya düşüşlerin ortalama ola-rak yansımasını temsil eder. Fiyatlardaki eğilimin tespit edilmesi için kullanım yaygınlığı olan çeşitli mal ve hizmetlerde ki değişimler izlenmekte ve fiyat indeksi oluşturuluyor. TEFE ve ÜFE, fiyat hareketlerinin taki-bi, ücret ve maaş artışlarının belirlenmesi, hayat pahalı-lığının ölçülmesi gibi pek çok alanda kullanılmaktadır.

ENFLASYON YÜKSEK Mİ, DÜŞÜK MÜ?Tüm bu kavram keşmekeşinin içinde birde egemenler sathındaki tartışmalar var. CHP Genel Başkanı Kemal kılıçdaroğlu, DİSK ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın enflasyon değerleri üzerine farklı eleştirile-ri oldu. Kılıçdaroğlu TÜİK’in enflasyon değerlerini düşük göserdiğini, Başçı ise yüksek gösterdiğini iddia etti. Biri anamuhalefet lideri, diğeri ise yüksek mertebe bir devlet memuru. Gerçek anlamda temeli olan ve

bilimsel argumanlarla desteklenen analiz ise DİSK’ten yapıldı.

BUZDAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜYapılan araştırmada konu: “Emekçiler açısından alım gücü iki önemli değişkence belirlenmekte. Bunlardan birincisi ücret artışlarının enflasyon artışlarını ne öl-çüde karşılayıp karşılamadığı, ikincisi ise enflasyon rakamları belirlenirken esas alınan madde sepetinin, zorunlu ve temel ihtiyaçları ne oranda temsil ettiği. Ücretlerin artışlarının enflasyondaki artışları karşılayıp karşılamadığı, bu iki verinin karşılaştırması üzerinden tespit edilebilir. Ancak, enflasyon sepetini oluşturan madde gruplarının toplumun zorunlu ve temel ihtiyaç maddelerini ne oranda temsil ettiği daha önemli bir ko-nu. Eğer seçilen madde sepetinde, zorunlu gereksinim duyulan ürünler yanında, toplumun zorunlu gereksi-nimlerini karşılamayan, teknolojik gelişmeye koşut ola-rak fiyatları gerileyen ürünlerle, az kişiyi ilgilendirdiği halde parasal olarak ağırlığı ile madde sepetini etkileyen ürünler yer alıyor ve bu ürünlerin varlığı enflasyonu aşağıya çekiyorsa, ya da madde sepetinde ve ağırlıklarda yapılan oynamalar sonucunda enflasyon endeks rakamı geriliyorsa, bu durum istatistiklere yansımayan gizli bir yoksullaştırmanın önünü açar” şeklinde ifade ediliyor.

SEPETTE OYNAMA ENFLASYONU GERİLETİYORDisk’in yağtığı araştırmaya göre, madde sepetinin her yıl değişiyor olması, madde ağırlıklarının kamuoyu ile paylaşılmaması verilerin güvenliği konusunda çeşitli soru işaretlerine neden oluyor.

Enflasyon sepeti, en başından bu yana 2011 yı-

lındaki alt madde ağırlıkları üzerinden belirlenseydi, enflasyon endeksi şimdiki değerinin % 3,4 oranında yukarısında yer alacaktı. SGK 2011 Mayıs ayı sigortalı istatistiklerine göre ortalama ücret kayıtlı bir işçi için günlük 44,30 TL, aylık 1329 TL. Net ele geçen olarak hesaplandığında ise bu rakam yaklaşık olarak 957 TL olmakta. İşçilerin ücret artışlarının enflasyon oranın-da artacağı varsayımı altında, enflasyon endeksinin açıklanan orandan düşük çıkmasının sonucunda bir işçinin sadece aylık kaybı 35 TL, yıllık kaybı ise 420 TL’yi bulmakta. Bu ürünler enflasyon endeksinde yer almasaydı, sepette yıllık yapılan değişikliklerin etkisi de ilave edildiğinde TÜFE mevcut değerinin 18,81 puan ve % 10 üzerinde olacaktı.

Bu değer ücretlere yansıtılsaydı işçinin net eline geçen ücret aylık 95 TL, yıllık 1140 TL fazla olacaktı. Bu miktar şu an herhangi resmi hesaplamada kayıp olarak görülmemektedir.

Türkiye istatistik kurumu Eylül ayı enflasyon değerlerini açıkladı. Fakat açıklanan değerlere farklı cephelerden eleştiriler var. Merkez Bankası değerlerin fazla gösterildiği, CHP ve DİSK ise düşük gösterildiği yönünde açıklamalar yaptı. DİSK-AR’ın açıkladığı verilere göre enflasyon değeri 10%’un üstünde.

Enflasyonda manipülasyon

İSTANBUL İBRAHİM KESKİN

IMF’den çözüme destek

İspanya’da işsizlik

Banka faizlerinde yükselme

Bazı bankalarından 28 Ekim itibariyle tüketici kredi-si faizleri 6 ay ve 1 yıl vadede faiz oranı 1,55 ile 1,81

arasında değişirken, 1 ila 2 yıl arasında değişen vadelerde taşıt kredisinde faiz oranı 1,29 ile 1,53 arasında, konut kredisinde de 5 yıl vadede 1,16 ile 1,67 arasındaki bantta bulunuyor.

Bankaların tüketici kredisi faiz oranları 6 ay ile 1 yıl arasın-daki vadede aylık yüzde 1,5’lar seviyesinde bulunuyor. Ziraat Bankası’nda bireysel destek kredisinde aylık faiz oranı yüzde 1,55 olarak açıklanırken, Vakıfbank’ta bu oran yüzde 1,81 olarak belirlendi. Taşıt kredileri de 1 ila 2 yıla kadar vadelide 1,29 ile 1,53 arasında değişen faiz oranları tüketicilere sunuluyor. Konut kredileri ise 5 yıl vadede 1,16 ile 1,67 arasındaki faiz oranları tüketicilerin kullanımına sunulurken, 10 yıl vadede ise 1,22 ile 1,77 arasındaki değişen faiz oranlarıyla kredi alınabiliyor.

FAİZLERİN SON DURUMLARITüketici kredilerinde, İş Bankası, Yapı Kredi Bankası ve Denizbank’ta aynı kalırken, Vakıfbank’ta 0,32, Türk Ekonomi Bankası’nda 0,16, Garanti Bankası ve Finansbank’ta 0,10, Ak-bank 0,8, Ziraat Bankası’nda 0,4 puan arttı.

Taşıt kredilerinde de İş Bankası aynı kalırken, Vakıfbank 0,21, Yapı Kredi Bankası 0,20, Finansbank 0,19, Türk Ekonomi Bankası 0,16, Denizbank 0,14, Garanti Bankası 0,10, Ziraat Bankası ve Akbank’ta 0,9 puan artış oldu.

Konut kredilerinde ise 5 yıl vadede Vakıfbank 0,65, Akbank 0,26, Türk Ekonomi Bankası 0,25,Garanti Bankası 0,21, Yapı Kredi Bankası ve Denizbank 0,20, İş Bankası 0,19, Finans-bank 0,16, Ziraat Bankası’nda 0,14 puan arttı.10 yıl vadeli konut kredilerinde de Vakıfbank 0,65, Türk Ekonomi Bankası 0,29, Akbank 0,21, Yapı Kredi Bankası 0,19, Denizbank 0,17, Garanti Bankası ve İş Bankası 0,15, Finansbank 0,13, Ziraat Bankası’nda 0,10 puan artış gerçekleşti. YARIN EKONOMİ

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF), Euro Bölgesi’nin kurtarma fonu Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF)

tarafından oluşturulması önerilen, ancak henüz kesin karar verilmeyen “özel amaçlı yatırım aracı”na (SPIV) katılmayı dü-şündüğü bildirildi.

Euro Bölgesi’nden bir yetkili, IMF’nin, SPIV’ye katılma-nın işaretini verdiğini, bunun paketin tümüne bağlı olacağı-nı söyledi. Euro Bölgesi liderlerinin planına göre, EFSF’nin oluşturması öngörülen SPIV, tahvil ihraç edecek ve elde ettiği gelirleri ikincil piyasalarda Euro Bölgesi’ni sorunlu ülkelerinin tahvillerini satın almada kullanacak ya da risk altındaki ülkelere verilen kredileri artıracak. SPIV, kaynaklarını artırmak için özel sermayeye, devlet fonlarına ve IMF’ye açık olacak.

ORTAK HESAPIMF hissedarları ve muhtemelen ülke fonlarının Euro Bölgesi’ne yardım için bu yönetim hesabına para koyabileceği ifade edildi. Bir yönetim hesabı oluşturulmasının SPIV’nin oluşturulma-sından muhtemelen daha hızlı ve daha kolay olacağı ve daha fazla esneklik sağlayacağı belirtildi. Yetkili, yönetim hesabının, devreye girmesi için sadece IMF İcra Direktörleri Kurulu’nun onayına ihtiyacı olacağından kolayca oluşturulabileceğini, daha sonra hızla harekete geçebileceğini ifade etti. Brüksel’de hafta sonu düzenlenen AB zirvesinde liderler, Avrupalı bankaları 100 milyar Euro’dan fazla sermaye desteği verilmesi, EFSF’nin büyüklüğünün artırılması ve bankalar ile finans kuruluşlarının Yunanistan’ın borcunu daha önce üzerinde uzlaşılan yüzde 21 oranından çok daha fazla oranda silmesini kabul etmeleri ko-nusunda fikir birliği sağlamıştı. YARIN EKONOMİ

İspanya’da, eylül ayı sonu itibariyle işsizlerin sayısı 4 milyon 978 bin 300’e ulaştı. İspanya Ulusal İstatistik

Enstitüsü’nün (INE) açıkladığı verilere göre, 2011’in üçüncü çeyreğinde işsiz sayısı, bir önceki çeyreğe oranla yüzde 3’lük yükselişle 144 bin 700 arttı. 2010 Eylül ayından bu yılın eylül ayına kadar olan bir yıllık dönemde işsiz sayısına 403 bin 600 kişi daha eklendi. Yaklaşık 5 milyonu bulan işsiz sayısı, İspan-ya tarihinin en yüksek seviyesine ulaşırken, mevcut durumda işsizlik oranının yüzde 21,52 olduğu kaydedildi.

AB içindeki işsizlik ortalaması ise yüzde 10 düzeyinde bulu-nuyor. Öte yandan, İspanya’daki işsizliğe sektörel olarak bakıl-dığında bu yılın üçüncü çeyreğinde hizmet, inşaat ve tarımda işsizlik artarken, sadece endüstri sektöründe düşüş olduğu gö-rüldü. YARIN EKONOMİ

GERİDE KALANLAR

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, HES projelerinde ve çalışmalarında bulunan tüm personeli ve yapıyı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesine kaydıracaklarını açıkladı. Geçişin 1 ay süreceğini belirten Yıldız, 2002 yılında enerji üretiminde özel sektörün pa-yının yüzde 34 olduğunu, 2014’ün sonuna kadar ise bu payın yüzde 75’e çıkmasının he-deflendiğini bildirdi. Halkın HES’lere tepkisi ise sürüyor.

KADIN KATİLİNE “HAKARET” İNDİRİMİ

KCK operasyonunda İstanbul’da aralarında Marmara Üni-versitesi öğretim üyesi Büşra Ersanlı’nın da bulunduğu 70 kişi gözaltına alındı. Ersanlı, yeni anayasa için AKP heyetinin görüştüğü BDP’liler arasındaydı. Polis İstanbul Ümraniye’deki BDP İstanbul Siyaset Akademisi, BDP İlçe binası, Hêvî Kül-tür Merkezi ve bazı evlere baskın yaptı. İstanbul’da 4 Ekim’de yapılan KCK operasyonlarında da aralarında BPD yöneticile-rinin yer aldığı 98 kişi tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.

Devrimci Karargah operasyonu gerekçe gösterilerek SDP İs-tanbul İl Örgütü binası polisler tarafından basıldı ve iki çuval parti belgesine el konuldu. Kapısı muhtar nezaretinde kırıla n binaya gelen SDP İstanbul İl Başkanı Yasemin Deliduman yapılan aramanın hukuksuzluğuna dikkat çekti. Avukatları ve parti yöneticileri olmadan yapılan aramanın geçersiz sayılaca-ğını vurguladı. Öte yandan, Samsun ve Antakya’da evlerine yapılan baskınla 5 Özgürlükçü Gençlik Derneği üyesi gözal-tına alındı. SDP binasına yapılan baskın ve ÖGD üyelerine yönelik gözaltılar çeşitli illerde protesto edildi.

Uygulanan savaş politikaları sonucu sınır bölge-sinde düzenlenen operasyonlarda ölümler artar-ken, kent merkezlerinde de saldırılar ve gerginlik büyüyor. Geçtiğimiz hafta Samsun, İstanbul ve Ankara’da Emekçi Hareket Partisi üyesi 3 genç kadına yönelik saldırılar, savaşın yoğunlaşmasıy-la faşist saldırganlığın da arttığını ortaya koydu. Çeşitli yerlerinden yaralanan genç kadınlar sal-dırıların sistemli olduğunu savunuyor.

Geçtiğimiz sene öldürülen Mukkades Topval’ın katiline mahkeme ceza indirimi verdi. 23 Ağustos 2010 günü Adana’nın Seyhan ilçesinde Mukkades Topval, dini nikahlı kocası Mustafa Tunç tarafından 27 yerinden bıçak-lanarak katledilmişti. Tunç’un, Topval’ın ona bağırarak küfür ettiğini söylemesi üzerine ceza indirimine gidildi. Geçtiğimiz hafta görülen karar duruşmasında, Tunç’un “Bana yemek hazırlamıyordu, çamaşırlarımı yıkamı-yordu, benimle yatmıyordu” sözleri üzerine, suçu eşinin hareketleri sonucu işlediği kanaatiyle cezası müebbet hapisten 16 yıla düşürüldü, ardından da iyi hal indirimi uygulanarak 13 yıl 4 aya indirildi. Mahkemede verilen ceza indiriminin ardından, geçtiğimiz hafta Bursa ve Ankara’dan gelen kadın cinayeti haberleri yasaların kadın katillerini koruduğunu bir kez daha gösteriyor.

HES’LER ARTIK TEK ELDE KcK OPERASYONUNDA 70 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI

ÖLÜMLER ARTTIKÇA, SALDIRILAR DA ARTIYORSDP’YE BASKIN, ÖGD’LİLERE GÖZALTI

GERÇEKLERİ

AÇIKLIYORUZ!

Page 9: Yarın Gazetesi Sayı 5

Son günlerde medyanın dili tartışılırken bu sefer medyada ırkçılık ve nefret söy-lemleri gündem oldu. Van’da yaşanan depremin ardından Türkiye halkının izlediği kanallarda Van’da yaşayan Kürt halkına yönelik oldukça ırkçı bir dil geliştirildi. Medyanın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Bu bizim alışık olmadığımız bir şey değil. Egemen medya dilinin içine sinsice yerleşmiş ırkçı bir yapı var. Van depremiyle birlikte çok daha görünür oldu tabi ki. Duyguların çok yoğun-laştığı bir dönemde her zamankinden daha fazla gösterilmesi gereken dikkat ve özen gösterilemedi. Çünkü bu öze-ni sağlayacak sosyolojik temellerin ol-madığı açığa çıktı. Herkesin bilinçaltı ve hatta söyleyemedikleri için adeta fırsat doğdu. Medya için de böyle ol-du. Hem ifade hem düşün düzeyin-deki ayrımcılığını ardına sakladığı o zayıf duvar, basit bir darbeyle çöktü çünkü tarihi ve toplumsal harçla karıl-mamıştı. Ülkede açıkça görülen artan muhafazakarlaşma, emek düşmanlığı ve biat kültürünün en güçlü dayana-ğı olan medyanın da hazırlıksız yaka-landığı Van depremi, deprem öncesi var olan “Kürt de olsa kardeşimizdir” seviyesinden “Kürt de olsa yardım edelim” seviyesine geriletti medyayı. Burada hem ırkçılık hem de yardım tacizi söz konusu. Tabi bu arada medyayı günah keçisi ilan etmenin anlamı olmadığını düşü-nüyorum. İçinde bulunduğu toplum-dan azade olmayan medya, göstermiş olduğu ırkçı refleksleri de toplumdan alıyor diyebiliriz. Van depremi çok açık bir şey göster-di bize; her gün yeniden üretilmek zorunda olan toplumsal mutabakat için, egemen siyasetin retorik haline getirdiği ‘hepimiz kardeşiz’ ifadeleri yeterli olmuyor. Van depremi bir başka şey daha gös-terdi ki, olası sonuçları itibariyle kor-kuya neden oldu. Egemen retoriğin aksine, Türkiye’de neredeyse iç sava-şa neden olacak çatışma koşullarının var olduğunu gördük. Abartıyla söy-lemekte fayda var ki halkların birbi-rine ilişkin düşünce ve tutumlarında bir arada yaşamayı tehdit altına almak isteyen egemenleri sevindirecek özel-likler var. Depremde özellikle Kürt halkına karşı nefret duygusunun acı-ma duygusuyla karışarak karşımıza çıktığına şahit olduk.Bunların görünmesi ve yaşanan sava-

şın tüm ülkeye sirayet etmesine neden olacak çatışmaların önüne geçilmesi gerekiyor. Medyaya da iş düşüyor mu? Elbette ama yerine getirebilir mi bi-lemiyorum.

Müge Anlı ve Duygu Canbaş gibi tele-vizyoncuların programlarında halkı ırk-çılığa sevk edecek sözler kullanmaları daha büyük sorulara neden olmayacak mı, nasıl yorumlanmalı?Müge Anlı veya başka örneklerin

özendirici niteliği olabilir fakat ondan önce şunu söylemeliyiz ki, bu ve ben-zeri fikirler, artık siyasetin bir parçası, bir siyaset önerisi haline geldi. Sokak aralarında veya ırkçı siyasal topluluk-ların zihninde var olan bu anlayış, si-yasal bir tartışma olarak kendisini var etmiş oldu ve politik söylem alanına girdi. Medyada ırkçılık söylemi muhatap bularak meşrulaştırıldı. Bunu Müge Anlının söylemiş olması önemli değil. Söylenenler zihnimize yerleşti. Van’ın “yaraları” sarıldıktan sonra ekranlar-da ve sayfalarda bunlar tartışılma-ya başlanacak. “Az da olsa böyle de düşünenler var, bunları tartışmamız gerekiyor” denilerek bu fikre taraftar aranacak ve hatta yaratılacak. Bunlar ‘münferit’ olmaktan ‘azınlık’ olmaya yükseltilip ardından da ‘azınlık hak-ları’ ilkesiyle ideolojik alana salınacak. Asıl tehlike burada. Van’a giden bazı kolilerden taş, sopa ve Türk bayrağı çıktığını biliyoruz. Bu medyanın teşviki midir yoksa medya mı bundan cesaret almıştır sorusunun yanıtı zor ama aralarında çoğaltıcı bir etkileşimin olduğu da açık. Taş çıkan o kolileri oraya göndermek zahmetini göze alacak kadar harekete geçen zihin artık bir siyaset önerisidir. Bunu ya-pabilecek kadar motive olmuş irade, kendisini bir seçenek olarak ortaya koymuştur. Bu vahşet artık gerçek bir iktidar adayıdır.

Ayrımcılık yapan gazetecileri başbaka-nın kınadığı açıklama da var, nasıl ele alınabilir?Bu durumu şeklen kınadığı için buna

sebep olan kişiyi masumlaştıracağımı-zı mı sanıyor? Artan ırkçılığın sebebi zaten Erdoğan ve AKP hükümetidir. İktidar sahibi bir burjuva siyasetçisin-den duymaya alışık olduğumuz sözler olması dışında bir anlamı yok. Bu süreçte Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin birer açıklaması, dikkat çekiciydi. Erdoğan gibi, kendisine dönük her tepkiyi siyasal bir avanta-ja dönüştürebilmiş bir figüre, “ilk 24 saat başarısızdık” dedirten bir durum var ortada. Bahçeli de, partisinin doğal tabanını oluşturduğunu düşünebileceğimiz kişi ve açıklamaları eleştirdi ve hatta bu eleştiriyi “soysuzluk” ifadesiyle çok yüksek dozda dile getirdi. Biri yüzde 50 oyla iktidar olan Erdo-ğan, diğeri geleneksel gücü ve çatışma deneyimi olan Bahçeli. İkisi de çıkma-sı muhtemel ve ülkeyi sarabilecek bir

çatışmanın ipuçlarını gördü ve böyle bir şeyle asla baş edemeyeceklerini bildikleri için böyle açıklamalar yap-mak zorunda kaldılar. Memleketin ne halde olduğunu anlamamız açısından önemli bunlar.

BDP, medyada milliyetçilik cinsiyetçilik düşüncelerini tetikleyen dil oluşturulu-yor gerekçesiyle medyanın bağımsız ve objektif olması için meclis araştırma komisyonu kurulmasını öneriyor, bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?Çok masum bir öneri. Medyanın sermaye yapısı ve içinde bulunduğu iktidar ilişkilerinin çözümlemesi ol-madan bir karşılığı olacağını düşün-müyorum. Bizim bakacağımız yer halkın egemen medyayla gireceği ça-tışma olmalı, halkın talepleri olmalı.

Ahmet Şık, Nedim Şener gibi gazete-ciler tutuklu ve Metin Göktepe gibi bir çok gazeteci de öldürüldü. Bu tür olaylar yaşanırken basın özgürlüğünden bahsedebilir miyiz? Nasıl bahsedebiliriz ki? Ahmet Şık, Nedim Şener de dahil cezaevlerindeki gazeteci sayısı hızla 100’e yaklaşıyor. Gazeteciler mesleklerini yaptıkla-rı için hapse atılıyor. Bazı yerlerde

gazeteci doğrudan tehdit ediliyor. Bunlar dışında iş güvencesi yok ga-zetecinin. Patronu ihale pazarlığına tutuşan gazeteci en küçük sebepten işten atılabiliyor. Son olarak Doğan Grubunun Doğuş Grubuna sattığı Star Tv’de 70’e yakın basın emekçisi işten atıldı. Bu koşullarda basın özgürlüğünden bahsedilemeyeceği gibi bunu savun-mak da zorlaşıyor. Tabi savunurken bir şeye dikkat etmek gerekiyor. Bu

kavram, neredeyse diğer tüm kav-ramların olduğu gibi neoliberaliz-min ideolojik hegemonyasına girmiş durumda. Yani egemenler bu kavra-ma kendi anlamlarını yüklediler. O yüzden bizim dikkatli kullanmamız lazım. Bugün basın özgürlüğü ve ifa-de hakkını çalışma hakkından, örgüt-lenme hakkından, eşitlik talebinden, halkların kardeşliği talebinden ayrı düşünemeyiz. Bu kavramı bu çerçe-vede düşünmeli ve yeniden politikleş-tirerek savunmalıyız.

Medyada nefret suçları en çok kimlere dönük gerçekleşiyor ve medya bunu körüklüyor mu?Bunlara ‘nefret suçu’ diyeceksek ki düşmanlık demekten kaçınmamalı-yız, başta Kürtlere, Ermenilere, Ale-vilere, kadınlara, LGBT’lere karşı iş-leniyor. Emek ve emekçilerin medya tarafından nasıl algılandığını görece-ğimiz haberler, diziler gibi örnekleri düşündüğümüzde çok açık bir emekçi düşmanlığının da yapıldığını söyle-mek mümkün. Medyanın bunu bilerek körüklediği anlar, egemen medyanın bunu bile isteye yaptığı zamanlar var. Bunu yapmak kuruluş amacıyla bire bir ör-tüşür. Kuruluş amaçlarından birincisi gruplara temsil ve ideolojik kaynak sağlamak, ikincisi ise kar elde etmek. Hangi gruplara temsil ve kaynak sağ-lar medya? Tabi ki iktidarı oluşturan gruplara. Sermayeden, erkek egemen akıldan, muhafazakarlıktan beslenen ve oluşan medya için nefret zaten ya-şamsal bir dürtüdür. Medya, kullandığı dile yedirilmiş

nefretten tutun da açık hedef göster-meye kadar hatta bu nefret suçunu/düşmanlığı gösterenlerin cezalandı-rılmayıp neredeyse ödüllendirildiğini öğretmesiyle de bunları teşvik ediyor muhakkak.

Geçtiğimiz haftalarda Habertürk’ün, ko-cası tarafından sırtından bıçaklanarak öldürülen bir kadının çıplak fotoğrafı-nı sürmanşetten vermesi gazetecilik etiğine uygun mudur? Fatih Altaylı’nın yorumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Vahşetle farkındalık yaratmaya çalışı-yorlarmış. Gazetecilik ilkeleri açısın-dan tartışmaya gerek yok, bu durumu psikiyatri bilimi çözebilir. Peki nedir Altaylı’ya o fotoğrafı bastıran ve sa-vunmasını yaptıran?Fatih Altaylı 10 sene önce böyle bir haber yapamaz ve bu şekliyle savuna-mazdı. Bugün kadına karşı şiddetin

artmasının nasıl yaşamakta oldu-ğumuz muhafazakarlaşma süreciyle ilişkisi varsa, bu vahşetin hangi gerek-çeyle olursa olsun böyle sunulmasının da aynı siyasal atmosferle ilgisi bulu-nuyor. Şiddet, teşhir ve yoksulluğun iç içe geçtiği bir habercilik örneğidir söz konusu olan. Bu da medyanın hiçbir kişisel ve toplumsal hakka dair duyarlılığının kalmadığının bir ifadesidir. Öldürülen bir kadının, bu şekilde teşhir edilmesi, niyetlerin iyiliği ya da kötülüğünden bağımsız olarak, içinde yaşamaya alıştırıldığı-mız anti-demokratik ve muhafazakar siyasal iklimin bir sonucudur. Bu-gün bu durumun yaşanması medya yapısının değişmesiyle de ilgili. Bir ticari faaliyet olan medya sahipliği ve yöneticiliği, meslek etik ilkelerini, yakın geçmişte olduğu gibi bir yük olarak bile görmüyor artık. Her şeyin değiştiğini söyleyerek bütün olumsuz-lukların haklılaştırıldığı günümüzde etik ilkeler, bu örneklerin yaşanmasını engellemeye yetmez. Hatta belki etik ilkeleri de bu gözle tekrar düşünmek ve yeniden belirlemek bile gerekebilir. Tabi ki halkın yararları etrafında.

Türkiye bu hafta Van’da yaşanan 7.2’lik depremle sarsıldı. 500 aşkın vatandaş hayatını kaybetti. Binlerce insan evsiz kaldı.

Dünya’dan yardımlar yağdı, herkes birlik oldu; büyük bir dayanışma gösterdi ve göstermeye de devam ediyor.Tüm

bunlar olurken kendi memleketimizin televizyoncularının ağzından kocaman laflar çıkıyor. Göçük altında kalan

insanların kökeniyle ilgilenen bir tavır takınıyorlar.hep birlikte hayretle izliyoruz onları. Yetmiş

saat sonra enkaz altında sağ çıkanlara sevinirken birçoğumuz bir kısmımız o

taşların kalkmamasını dileyebiliyor, bu doğrultuda bir söylem geliştirebiliyor.

Medya aracılığıyla kamuoyunda yaratılan bir şiddet diline, nefret diline, ırkçı bir dile tanık oluyoruz. Konuyla

ilgili olarak Çağdaş Gazeteciler Derneği yöneticilerinden Gökhan Bulut’la görüştük.

Bizim dikkat etmemiz gereken şey medyada ırkçılık söylemi muhatap bularak meşrulaştırıldı. Muhatap bulmuşsanız meşrulaşmışsınızdır.

Ahmet Şık’ın Nedim Şener’in ve özellikle Kürt gazetecilerin başına gelenlerde şaşacak bir şey yok. Bunlar daha da artacak, böyle düşünüyorum. Basın özgürlüğü toplumsal bir muhalefetin basın özgürlüğü taleninin yükseltilmesiyle olacaktır.

Medya gelenekselleştirilmiş etik ilkelerinin başka bir toplumsal dönüşüm dünyasına ait olduğunu anımsamalıyız. Dünyadaki bölüşüm ilişkilerinin Türkiye’de yarattığı düzlem tüm medya yapısının yeniden inşa edilmesine de neden oluyor.

1 KASIM 2011 YARIN

AnKArAsuzAN sArıGöz

09

Sosyal medyanın ırkçı dili

Page 10: Yarın Gazetesi Sayı 5

04 EKiM 2011 YARIN

Ordu Üniversitesi’nde öğrencilere ‘kredi kartı özelliği olan kimlik kar-

tı’ verilmesi öğrencilerin tepkisini çekti. Bu sene üniversiteyi kazanan öğren-

cilere Ordu Üniversitesi tarafından kredi kartı özelliği olan kimlik kartları verildi. Buna tepki gösteren öğrenciler, bilgilerinin kendilerinden izinsiz bir şekilde bankaya verildiğini ve yine kendileri istemedikleri halde bankalarla sözleşme imzalayarak 29-35 TL arasında değişen yıllık kart ücreti-ni vermek zorunda bırakıldıklarını ifade ettiler.

‘Kart Olmadan Sınava GiremezSiniz!’Kartın iptal olması için dilekçeyle dekanlı-ğa başvuran öğrenciler geri çevrildi. Ayrıca kartı almadıkları takdirde okula ve sınav-lara giremeyecekleri söylenen öğrenciler,

böylece kartı almak zorunda kaldıklarını söylediler.

‘Keyfi ve HuKuKSuz!’ Konuyla ilgili açıklama yapan Eğitim-Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, “Zorun-lu kredi kartı uygulamasıyla, öğrencilerin ev ve cep telefonları, TC kimlik numara-ları, ev adresleri gibi kişisel bilgileri izin alınmaksızın bankaya verilerek kişilik hakları ihlal edilmiştir. Öğrenciler oku-lun müşterisi değildir” dedi.

Ayrıca buna benzer bir olay geçmişte Ege Üniversitesi’nde de yaşanmıştı. Ben-zer bir uygulamaya giden Ege Üniversite-si Rektörlüğü’nün projesi, İzmir 3. İdare Mahkemesi kararıyla iptal edilmişti; fa-kat şu anda Ordu Üniversitesi’nde du-rum pek öyle gözükmüyor. Yarın Eğitim

YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım’a birkaç gün kaldı. Gençlik örgütleri, öğrenci aileleri ve akademisyenler yıllardır YÖK’ün kaldırılması için mücadele ediyorlar. Yaklaşık 23 senedir olduğu gibi bu sene de öğrenciler ve YÖK’ün kaldırılmasını isteyen herkes, ‘Üniversiteler Bizimdir!’ diyerek YÖK’e karşı meydanlarda olacak. Peki, yıllardır YÖK üniversitelerde neler uyguluyor, kaç kere değiştirilmek istendi ve öğrenciler, akademisyenler ve aileler YÖK’e neden karşı?

Öğrenciler YÖK’e karşı meydanlara çıkıyor

Mezunlar kredi borçlarını ödeyemiyor

Üniversiteden öğrencilere zorla kredi kartı

Gençler Meydana 2. sayısı çıktı

1 KaSıM 2011 yarın

YURTKUR verilerine göre, 1 milyondan fazla öğrencinin kredi borcu bulunuyor. Üniversite öğrencilerine devletin sunduğu imkânlardan biri de katkı ve öğrenim

kredisi olarak biliniyor. Birçok üniversite öğrencisi harçlara, ulaşıma, barınmaya para yetiştiremediğinden katkı ve öğrenim kredisi alıyor; fakat birçok öğrenci mezun olduktan sonra iş bulamadığından aldığı kredileri ödeyemiyor. YURTKUR verilerine göre yaklaşık 958 bin kişinin öğrenim, 740 bin kişinin de katkı kredisi borcu bulunuyor.

yeniden yapılandırma ŞOKu!Borçlu mezunlar geçen yıl borçlarını yeniden yapılandırma imkânına kavuştu; ancak, bor-cunu yapılandıran üniversitelilerin sevinci kısa sürdü. Vergi dairelerinden gönderilen icra takip bildirimleri borcunu tek seferde ya da taksitlendirerek yatıranları şok etti. Borcunu ödeyenlerin adreslerine gönderilen icra bildirimlerinde, haciz işlemi başlatılacağı bildirildi. Borcunu ödeyen öğrencilerden tekrar para alınırken, mezun olan öğrencilerin iş bulamama-sından kaynaklanan ekonomik sıkıntılardan dolayı borcunu ödeyememesi dikkat çekiyor. İstanbul Sidar Can Kardoğan

Gençler Meydana İnisiyatifi, 4 Kasım’da yapacağı eylemi yay-gınlaştırmak ama-

cıyla Gençler Mey-dana Gazetesi’nin 2.sayısını da çıkarttı. Gazete de, YÖK’ün üniversiteler ve liseler üzerindeki etkisi, genç işsizliğin nasıl arttığı ve daha birçok konuy-la ilgili bilgi veriliyor. Yarın Eğitim

12 Eylül 1980 darbesinden önce devrimci mücadelenin

çıkış noktaları olarak üniversiteleri gören darbe yönetimi, üniversi-teleri her yanıyla kontrol altında tutabilmek amacıyla 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunuyla, 6 Ka-sım 1981’de YÖK’ü kurdu. Dar-becilerin getirdiği yeni sistemde üniversitelerle ilgili alınacak olan tüm kararlar ve uygulamalar YÖK ve YÖK Başkanı’na bağlandı.

‘32 yılda ÇOK değiŞti’YÖK, kurulduğundan bu yana ge-çen 32 yılda 50’den fazla değişikliğe uğrasa da, bu değişikliklerin hiçbiri özüne dair olmadı. İsmi ve logosu, atama sistemi değiştirilmek istenen YÖK’ün üniversiteler üzerindeki tahakkümü daha da artıyor.

Öğrenciler neden tepKili?Öğrencilerin, akademisyenlerin ve üniversite çalışanlarının; yani üniversitelerdeki tüm öznelerin söz hakkı böylece yok edilerek ta-mamen anti-demokratik bir sistem getirildi. YÖK yıllar içinde bazen YEK(Yüksek Eğitim Kurumu) ba-zen de YÜKKUR (Yükseköğretim Koordinasyon Kurulu) olarak de-ğiştirilmek istense de, bu sistemle öğrencilere soruşturma, baskı ve paralı eğitimden başka bir şey ge-tirmedi.

BaSKılar SürüyOrYıllardır öğrenciler üniversitelerde ve liselerde baskılarla, paralı eğitim-le mücadele ediyor. Her sene bü-yük miktarda harç parası ödeyen, kantinlerde pahalı bir şekilde bes-lenen ve daha birçok uygulamayla karşı karşıya olan öğrenciler, bun-

lara ve daha birçok probleme karşı mücadele ettiklerinde de baskıyla ve soruşturmalarla karşılaşıyorlar. Buna karşın, öğrenciler bu sene de YÖK’ü protesto edecekler.

HazırlıK KOmiteleri: 4 KaSım’da taKSim’deyiz!6 Kasım’a Hazırlık Komiteleri’yle; 4 Kasım günü saat 15.00’da Taksim’de yapılacak olan eyleme hazırlanan Gençler Meydana İnisi-yatifi, ülke genelinde çalışmalarına devam ediyor. Hazırlık komiteleri toplantılarına devam ederken, aldı-ğı kararlarla eylemin duyurusunu yaygınlaştırıyor. Yeni sayısı çıkan Gençler Meydana Gazetesi’nin An-kara, Eskişehir, İstanbul ve Bursa’da toplu şekilde dağıtımı yapılırken, 4 Kasım’da yapılacak olan eyleme çağrı afişleri de yaygın bir biçimde asılıyor.

anKaraarInÇ KILIÇ

‘Üniversite-sanayi iç içe olmalı’

OSİAD Başkanı Adnan Keskin, üniversitelerin sanayiyle iç içe olduğu taktirde gelişebileceğini söyledi.

Atılım Üniversitesi tarafından Lisans Araştırma Projeleri (LAP) adıyla baş-latılan projeyi değerlendiren OSTİM Sanayici ve İşadamları Derneği (OSİAD) Başkanı Adnan Keskin, üniversitelerin sanayiyle iç içe bir üretim faaliyetine ge-çerek gelişebileceğini söyledi. LAB’ın 14-21 Ekim tarihleri arasında OSİAD’da sergilendiğini belirten Keskin, bu tür projelerin yüksek teknolojiyle üretim yaptığını söyledi ve OSTİM’de üniversite öğrencilerinin de üretime katılmasıyla katma değeri yüksek üretime geçilebileceğini belirtti.

‘avrupa’da üniverSite ve Sanayi iÇ iÇe’Avrupa’da sanayi ve üniversitelerin iç içe olduğunu belirten Keskin, Ankara’da üniversitelilerin OSTİM’in yolunu bile bilmediklerini söyledi. Atılım Üniver-sitesinin başlattığı LAP projesinin, hem sanayicilerin eksikliklerini gidermede faydalı olacağını, hem de çalışma hayatına giren mezunların pratikte yaşadığı zorlukları yenmekte faydalı olacağını belirten Keskin, sanayi-üniversite işbirliği için çok çaba sarf ettiklerini belirtti.

Atılım Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Akay’ın yaptığı açıklamada OSTİM’in Türkiye sanayisinde çok önemli bir yeri olduğunu ve kendileri açısından iyi bir laboratuar, meslek liseli öğrenciler açısından da staj olanaklarının var olduğu bir çalışma alanı olduğunu söylediği de belirtiliyor.

OSTİM’de geçtiğimiz aylarda iş güvenliği alınmadığı için yaşanan ve birçok işçinin ölümüne neden olan patlamanın ardından sadece üre-timi arttırmaya yönelik teşvik edilen bu proje ve açıklama dikkat çekti. anKara Suzan SarIGÖz

6 Kasım’ın 32.yıldönümünde gençlik örgütleri, YÖK’ü ayrı günlerde yapacakları eylemlerle protesto edecekler.

1) Devrimci Gençlik, DÖB, Ekim Gençliği, Gençlik Cephesi, İşçi Cephesi, Kal-dıraç, ÖEP, TÜM-İGD ve YDG 2 Kasım’da Beyazıt Meydanı’nda,2) Gençlik Muhalefeti yerel-lerde farklı gün ve saatlerde, 3) Gençler Meydana İnisiya-tifi; 4 Kasım’da saat 15.00’da Taksim Meydanı’nda olacak.

Kim, nerede, ne yapacak?

Page 11: Yarın Gazetesi Sayı 5

Burjuva ekonomistlerin, politikacıların ve hatta bir takım “sol” partilerin krizi çözmek için sundukları önerilerde ve krizle ilgili

yaptıkları çözümlemelerde eksik olan bir şeyler var. Tartışmalarda hep devletlerin, bankalardan aldıkları borçları nasıl ödeyecekleri konuşulu-yor. Ancak eksik olan şey ulusal borcun ödenemeyecek (ve ödenmemesi gerekir) olmasının açıklanmamasıdır.

Bankalar devletlere maaşların düşürülmesi gerektiğini, yeni şartlara adapte olunmasının zorunlu olduğunu ve her şeyin yeniden düzelece-ğini söylüyorlar. Neden acaba? Bankalar paralarını geri almak istiyorlar.

Aslında durum oldukça basit: Ekonomisi gelişen ülkelerde dahi, devlet bankalardan aldıkları borçların hisselerini ödemek zorunda. Borç yalnız finansa kaynak sağlamak üzere üretilmiştir. Avrupa ülkelerinde büyüme oranı %1 iken, tahvillerin faiz oranla-rının milli gelirin %7’sine çıkmış olduğu gerçeği göz önüne alındığında kriz çıkması şaşırtıcı değil. Bu demektir ki her devlet kamu harcamalarını kısmak zorundadır. Çünkü tahvillerin faiz oranlarındaki artış ekonominin gelişmesinden daha hızlı olmaktadır.

İşleyiş oldukça basit: Devletlerin, borçların giderek büyüdüğünü fark ettiklerinde akıllarına gelen tek çözüm uluslararası bankalara ve IMF’ye başvurmak. Sonuç ise kamu hizmetlerine saldırarak bankalara daha çok para vermek oluyor. Şu an Yunanistan’da, İspanya’da, ve hatta İtalya’daki durum budur. Avrupa bankaları faiz oranlarının korun-masını istiyorlar ve bunu ödeyen ise halktır. Kamu işçilerinin işten çıkarılmasıyla, kamu servislerinin özelleştirilmesi ve çalışma koşullarının esnekleştirilmesi ile bize borçların nasıl ödetildiğine tanık oluyoruz.

Komünistler olarak, biz başka bir çıkış yolunun olduğunun bilincindeyiz. Aslında tek bir çıkış yolu var. Nasıl olsa kapitalistlerin çözüm yaptırımları krizi geciktirmek uğruna daha büyük krizlerin patlamasına neden oluyor. Gerçek çözüm? Bankalar ulu-sallaştırılmalı ve işçilerin yönetimi altında olmalıdır.

Bankaların geleceğimizi çalmasına izin vermeyelim.

New York’ta Wall Street’i, ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliğini, ekonomik krizi, bankaları ve işsizliği protesto eden ve ‘’Wall Street’i İşgal Et’’ adı altında örgütlenen hareket bir ayını doldurdu.

Bu nedenle 15 Ekim’de Buenos Aires’den Toronto’ya, Kuala Lumpur’dan Londra’ya kadar yüz binlerce insan büt-çe kesintilerine karşı ve daha iyi yaşam koşulları talep ederek zenginliğin eşit dağılımı için yürüdüler. Bunlar da ka-

pitalist sistem içinde gerçekleştirilebilir şeyler değil. Protestolar 1.500 şehirde yer aldı. Pakistan ve Güney Afrika’da bu eylem günüyle birlikte Amerşka’nın başlattığı“İşgal Et” hareketine katılmış oldu.

OWS hareketine hükümet baSkıSıKapitalizm bu tür eylemlerin ciddiyeti-nin ve tehlikesinin farkında. Bu nedenle eylemler ya medya aracılığı ile ya da doğ-rudan kolluk kuvvetleri ile bastırılmaya çalışıldı. ABD’de, bu hafta boyunca po-lisler “Wall Street’i İşgal Et” eylemcile-rinin Nashville, San Diago, Şikago’daki

kamplarına baskınlar düzenledi. En cid-di saldırı ise Kalifornia’daki Oakland’de meydana geldi.Polis 25 Ekim Salı günü, iki haftadır kendi haberlerini yayınlayan bir kamp alanına saldırdı. Kamp alanını ateşe vererek eylemcileri işgal ettikleri alandan uzaklaştırmaya çalıştı. Birçok insan polisin cop darbelerine maruz kal-dı, üçü ciddi şekilde yaralanırken 105’i tutuklandı. Ancak eylemciler Oakland’e geri dönerek şehir valilik binasına gi-derek Irak savaşı gazisi Scott Olsan’in 2 Ekim’de yer alan genel grevde polis saldırısı sonucunda ciddi olarak yara-landıktan sonra yaralı bir şekilde bırakıl-

masının açıklanmasını talep etti.

avuStaralya’da da eylemlere pOliS SaldırdıAvustralya’da, “Melbourne’i İşgal Et” ve “Sydney’i İşgal Et” eylemleri de kolluk kuvvetlerinin saldırısına uğradı. İki şe-hirde de hareket sönümlenmedi, aksine meydanı yeniden işgal etme girişimleri-ne sahne oldu.

Şu açık ki “İşgal Et” eylemcilerine yönelik baskılar sonuçsuz kaldı. Ve bu-nun da çok açık bir nedeni var: Bu ha-reket sorunlar çözülmeden dinmeyecek.

Wall Street’i İşgal Et hareketi bir ayı geride bırakmasına rağmen tüm dünyada etkilerini sürdürüyor. Savaş sona ermedi. Bu sadece uzun bir yolun başlangıcı. İşgal eylemleri, sadece ABD’de değil, tüm dünyada yayılan bulaşıcı bir özelliğe sahip, ka-pitalizme, finansal sisteme ve onun ideolojik kurumlarına karşı bir hareket olduğunu gösterdi.

Dünya halkları kapitalizmi sarsıyor

1 KASIM 2011 yarın

Tunus halkı adil seçimler istiyor

Tunus devrimini beşiği olan Sidi Buzid şehri kurucu meclis seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasının ardın-

dan protesto eylemlerine sahne oldu. Sidi Buzid kentinde seçim sonuçlarının iptaline tepki göste-

ren yüzlerce eylemciyi dağıtmak için askerler havaya ateş açtı. En Nahda lideri Raşid Gannuşi, Sidi Buzid kenti için de sükûnet çağrısında bulundu ve protestoların devrik bin Ali yönetimini destekleyen güçlerin işi olduğunu iddia etti.

Perşembe gününden itibaren Sidi Bouzid’de gösterilerin yeniden başlamasının nedeni muhafazakar Ennahda partisinin seçimleri kazanmasından memnun olmamaları. Sidi Buzid, Haşmi Hamid (Londra’da yaşayan Tunus’un zengin iş adam-larından biri) için oy kullanırken Hamid’in oyları satın aldığı gerekçesiyle 6 koltuğu iptal edildi. Bunu üzerine Ennahda par-tisinin binası taşlandı.

Ennahda partisi oyların %35 civarını alırken, ondan sonra gelen iki demokrat partiden biri olan PDP (Merkez Sol Parti) başkanı Maya Jribi Ennahda ile koalisyona gitmeyeceklerini ve muhalefette kalacaklarını duyurdu.TUNUS Fİkrİye yılmAz

Fransa’da devlet yurdunda boykot var

18 Ekim Salı günü, Lille şehrinde bulunan devlet yurt-larından birinde FERUL (Üniversite Yurdu Öğrenciler

Federasyonu) bir genel toplantı düzenledi. Toplantıda öğren-cilerin zor yaşam koşulları ve yurdun yönetiminin aldığı son karar tartışıldı.

11 Ekim’de, yurtta kalan öğrenciler 3 gün içinde henüz yapımı tamamlanmamış olan yan binaya taşınmak zorunda ol-duklarını öğrendiler. Haziran’dan beri restorasyonu devam eden bu binada hiçbir kat ısıtılmıyor, duşlar çalışmıyor. Odaların duvarları küflü, kaplamalar nemli, lavobolar kullanılmaz du-rumda. FERUL sözcülerinden Guillaume Llobera öğrencilerin bulundukları binada, onları taşınmaya zorlamak için temizlik yapılmadığını ifade etti.

Toplantı boyunca, öğrenciler personel eksikliğinden kay-naklanan aksaklıklara ve sorunlara değindiler. Yaşanan birçok hırsızlık olayından sonra yurdun güvenliksiz olduğunun da altı çizildi. Lojmanlarda ve duşlarda hamam böceklerinin olması boruların su akıtması gibi sorunlar konuşuldu.

Bu durum karşısında, üniversite yurtlarından sorumlu dev-let kurumu olan CROUS ise belirsiz vaatlerde bulunmakla yetiniyor. Toplantıya katılan öğrencilerden biri bunun « göz boyamaktan başka bir şey » olmadığı ifade etti. Alınan kara-ra göre öğrenciler kiralarını ödemeyecek ve taşınmayacaklar. Lille CROUS başkanı ile bir toplantı yapmak istediklerini belirten öğrenciler, kuruluş amacına rağmen CROUS’da hiç-bir öğrenci temsiliyeti olmamasından rahatsız olduklarını dile getirdiler. 26 Ekim’de 44 öğrenci halen taşınmayı reddediyor. frANSA NİcolAS cAlvİN

Yemenli kadınlar rejime isyan etti

Yemenli kadınlar, 33 yıllık iktidarından vazgeçmeyen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’i protesto etmek için

sokaklara döküldüler, rejim karşıtı eylemlerde kadın ve çocuk-ların öldürülmesine isyan ettiler.

Yemenli kadınlar tepkilerini İslami yasalarla yönetilen Yemen’de kadın olmanın en büyük kurallarından birini ihlal ederek gösterdiler ve peçelerini, başörtülerini yaktılar.

Yemenli kadınlar, Salih’i protesto ederek bağlı oldukları aşiretlere “kadınlarınızı, çocuklarınızı koruyun. Aksi halde biz kadınlar ‘görünür hale’ geliriz” mesajı verdiler.

9 aydır halk isyanının yaşandığı, Salih rejiminin birkaç kez sonun kıyısından döndüğü ülkede bu bir ilk olma özelliği ta-şıyor.

Ve Yemenli kadınlara kendi güçlerinin yanı sıra bu cesareti veren başka biri daha var; Yemenli aktivist Tevekkül Karman. O, 2011 Nobel Barış Ödülü’nü kazanan 3 kişiden biri.

Salih’e karşı verdiği mücadele cezaevine girmesine rağmen bitmemiş, serbest bırakıldıktan sonra da eylemlerine devam etmişti. Ve onun aldığı ödül Yemenli kadınlara ilham oldu. Sokaklara dökülen kadınların sayısı arttı. yEmEn yArıN DüNyA

Yakınlarını kaybedenler, özellikle askeri konseyin başında bulunan Mareşal Muhammed Tantavi’yi hedef alan öfkeli slo-ganlar attı.YArIN DüNyA

Dünya Turu

nEW york NİmA NASehİ

FranceScO ceccarelli

İşgal eylemleri Hollanda’ya da sıçradı Wall Stret”i işgal et çağ-

rısına karşılık veren ülke-lerden biri de Hollanda oldu. 15 Ekim’de, Occupy adı verilen kriz karşıtı bir çok kurum ve kuruluş Amsterdam borsa binası onunde krizi protesto etmek için bir ara-ya geldiler.

Amsterdam’daki Beursple-in Meydanı’nın yanı sıra Den Haag Mali Meydani, Heerlen, Maastricht, Zwolle, Enschede ve

Rotterdam’da da benzer eylem-ler yapıldı. Her yerde eylemciler kapitalist sisteme karşı sloganlar attılar.

Borsa binası önünde eylem yapan kitle iki gece 150 kişilik çadırlar kurdular. FNV sendikası ve SP, eylemin örgütlenmesinde görev aldılar. Başka kurumlar ve sendikalardan katılan temsilciler de söz alarak bu eyleme destek verdiklerini açıkladılar. Eylem-

ciler her konuşmada ``sistemin krizini bize ödetmenizi kabul etmeyeceğiz“ sloganını attılar. Amsterdam başta olmak üzere başka kentlerde de eyleme ilgi ve destek yoğundu. Gençler, emek-çiler ve işçiler artık krizin mağ-durları olmayacaklarını belirtiler ve kapitalist sistemin onlara yık-maya çalıştığı krizin faturasını ödemeyeceklerini açıkladılar. HoLLAnDA krİSTİNA ArThUr

Bu kriz bizim değil kapitalizmin

DüNyA BANkASı BAşkANı roBerT zoellİck

Page 12: Yarın Gazetesi Sayı 5

Eskişehir Şehir Tiyatroları Ke-şanlı Ali Destanı’nın prömiyerini

yaptı. Brecht’in bilimsel çağın tiyatrosu dediği epik tiyatronun Türkiye’deki ilk örneği olan Keşanlı Ali Destanı cumar-tesi günü seyirci karşısına çıktı. Haldun Taner’in kitabından uyarlanan tiyatro oyununu Kasım Akşar yönetiyor. 42 kişilik bir kadroya sahip olan oyunda; 11. Direklerarası Seyircileri ödüllerinde Kamyon isimli oyunuyla en iyi yönet-men ödülünü alan Mert Bulut Kırlak ise Keşanlı Ali’yi oynuyor.

YA DESTAN YA ZİLHAKeşanlı Ali Destanı, büyük bir kentin eteğinde yer alan Sineklidağ’da, gece-kondulardan oluşan, ezilenlerin, yoksul-ların yaşadığı bir yerde geçiyor. Ali, işle-mediği bir suç yüzünden, Çamur İhsan’ı öldürmekten hapse atılır fakat hapisten bir kahraman olarak çıkagelir. Artık Ali’nin adı; Keşanlı Ali’dir. Fakat sevdiği kız Zilha, Çamur İhsan’ın yeğenidir ve artık Ali, onun düşmanıdır. Keşanlı Ali olarak toplumuna, insan olarak duydu-ğu aşka karşı sorumludur. Ali bütün bir oyun boyunca bu iki çatışma arasında gider gelir. Ya Destan Ya Zilha. Keşanlı Ali’nin işlemediği bir suç yüzünden ha-pis cezası almasıyla başlayan hikâyeyi,

Kasım Akşar sınıf çelişkileri üzerinden ele alarak, Sineklidağ ve kentte yaşayan insanlar arasında ki farkı dikkatle inceli-yor. Sineklidağ’ın dedikoducu çamaşırcı kadınların söylediği şarkılarla, Zilha’nın yanında çalıştığı zengin insanların söyle-diği şarkılar arasında ki uçurumu seyir-cinin gözüne sokuyor. Kasım Akşar’ın, Brecht’in de dediği gibi “ üzerine perde çekilmiş olayların” perdelerini kaldırma-ya niyet ettiği görülüyor.

HALKTAN BİR KARAKTEROyunda kullanılan sahne tekniklerinin yanı sıra özellikle şarkılar ve şarkılarla birlikte yapılan danslar, yabancılaştır-ma efektleri iyi birer örnek oluşturuyor.

Oyunculukların sahnede konuştuğu oyunda, Keşanlı Ali’yi ve Zilha’yı her zaman izlediğimiz oyunlarda ki gibi bir kahramana dönüştürmek yerine, olabil-diğince sadeleştirip, halktan bir karakter olarak yaratması ise şehir tiyatrolarında alışık olmadığımız bir oyunu seyirci kar-şına sunuyor.

3 saat süren oyun, uzun olmasına rağmen, müzikleriyle, danslarıyla ve sahne buluşlarıyla başarılı bir epik ti-yatro çalışmasını gözler önüne seriyor. Keşanlı Ali Destanı, Eskişehir Büyükşe-hir Belediyesi Sanat ve Kültür Sarayı’nda bir yıl boyunca gösterimde olacak.

Türkiye sinemasında en iyi 100 film belirlendi

Her yıl dünyanın başka ülkesinde düzenlenen İklim De-ğişiklikleri Taraflar Konferansı (COP), bu yıl 8 Kasım – 9

Aralık tarihleri arasında Güney Afrika’nın Durban kentinde düzenlenecek. Durban’ da yapılacak zirve toplantısında Kyoto’ nun yerini alacak metin görüşülecek.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası çerçeve olan Kyoto protokolü 2012’de sona eriyor. Durban’ da yapılacak zirve toplantılarında ise Kyoto’ nun yerini alacak metnin temellerinin atılması bekle-niyor. Protokolü imzalamış ancak şartları yerine getirmeyen ve imzalamayan ülkelerde olduğu düşünülürse zirveden bir sonuç çıkması zor görünüyor.

Kyoto protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırma-ya söz verdiler. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılıyor.

1997’de imzalanan protokol, Rusya’nın da katılımıyla 169 ülke ile birlikte 2005’te yürürlüğe ancak girebildi. Protokolü imzalamayan devletlerarasında ABD ve Avustralya bulunuyor. Çin ve Hindistan gibi bazı ülkeler anlaşmaya imza atmalarına rağmen protokolde yer alan: “küresel sera gazı emisyonların gelişmiş ülkeler tarafından gerçekleştirildiği, gelişmekte olan ülkelerin kişi başı gaz emisyonlarının halen düşük olduğu, ge-lişmekte olan ülkelerin küresel emisyonlarının ihtiyaçlarına göre artacağı ’’ hükmüne göre emisyonlarında herhangi bir azaltmaya gitmiyorlar. ABD emisyon azaltmak için yapacağı yatırımların, ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatını artıracağı, bunun sonucu ola-rak pazar kaybı, işsizlik, ekonomik ve benzeri kayıplara uğraya-cağını iddia ederek Kyoto Protokolünü imzalamayı reddetmişti.

Yapılan hesaplamalara göre, Çin küresel düzeyde atmosfere salınan sera gazlarının % 13.6 dan, Hindistan %4.2 den, ABD % 36.1, Avustralya ise %2.1 den sorumludur. Bu oranlara göre, ABD birinci, Çin ikinci, Hindistan ise beşinci sırada yer alıyor. yarın DÜNYA

Sinema dergisinin 5bin okuruyla gerçek-

leştirdiği Türkiye sinemasının en iyileri seçkisi sonuçlandı. Oylamada Yavuz Tuğrul’un ‘Eşkıya’ filmi birinci sırayı alırken, Şener Şen’in yer al-dığı 5 film ilk 10’da yer aldı. Listenin ikinci sırasında da Atıf Yılmaz’ın ‘Al Yazmalım Selvi Boylum’ filmi yer alıyor. Sinema Dergisi Yayın Yönet-meni Senem İşmen, “Oyla-

mada modern Türk sineması, eski filmlere göre biraz daha baskın görünüyor. Oy veren-lerin yaşları daha genç olduğu için eski filmleri bilmiyorlar” dedi. Popüler kültürün et-kisini gösterdiği oylamada, Yılmaz Güney’in ‘Umut’, Zeki Ökten’in ‘Sürü’, Metin Erksan’ın ‘Sevmek Zamanı’ nı dışında Ömer Lütfi Akad’ın hiçbir filmi listeye giremedi.

Eskişehir Şehir Tiyatroları Keşanlı Ali Destanı’nın prömiyerini yaptı. Brecht’in bilimsel çağın tiyatrosu dediği epik tiyatronun Türkiye’deki ilk örneği olan Keşanlı Ali Destanı oyunu cumartesi günü seyirci karşısına çıktı. Haldun Taner’in kitabından uyarlanan tiyatro oyununu Kasım Akşar yönetiyor, Keşanlı Ali rolünde ise Mert Bulut Kırlak bulunuyor.

Keşanlı Ali Destanı Eskişehir’de

EsKiŞEhirsevAl KuTlu

1. En sevdiğiniz erdem? Hoşgörülü olmak

2. Başlıca özelliğiniz? İnatçılık

3. Mutluluk nedir? Resme göre değişir

4. Mutsuzluk nedir? Yaşadığımız her türlü zorluk

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Küçük yalanlar

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Döneklik

7. En sevmediğiniz şey? Uyuşturucu 8. En sevmediğiniz kişiler?

Faşistler 9. En sevdiğiniz iş?

Devrimcilik10. En sevdiğiniz şair?

Nazım Hikmet Ran11. En sevdiğiniz yazar?

Fyodor Gladkov - Fabrika12. Kahramanınız?

Ernesto Che Guevera13. Kadın kahramanınız?

Mine Bademci14. En sevdiğiniz çiçek?

Karanfil15. En sevdiğiniz renk?

Kavuniçi 16. En sevdiğiniz yemek?

Yemek seçmem17. En sevdiğiniz düstur? Tek yol devrim18. En sevdiğiniz söz?

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine

18SORU

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

Erol cAn işçi - izMir

Google devlet kurumlarından gelen kullanıcı bilgi ta-leplerinin sayısını açıkladı. Son rakamlara göre bu yılın

Ocak-Haziran döneminde en çok talep ABD’li resmi kurum-lardan geldi.

Söz konusu dönemde toplam 16 bin 600 taleple karşılaşan Google, bunun toplam 25 bin 400 kullanıcı hesabını kapsadığını belirtti. Bu rakam, bir önceki altı aylık döneme kıyasla yüzde 10’luk bir artışı ifade ediyor. Açıklamaya göre talep sıralamasında, önceki yıla göre yüzde 29 daha fazla (5,950) talepte bulunan ABD ilk sırayı alıyor. Onu talepleri yüzde 2 artarak 1,739’a çıkan Hindistan, yüzde 27 artarak 1,300’e yükselen Fransa izliyor.

Rapora göre devletler YouTube’tan da içerik kaldırılmasına yönelik talepte bulundu. Raporun Türkiye ile ilgili bölümünde 2011’in ilk yarısında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tara-fından 269 video ve benzeri içeriğin kaldırılmasının talep edildiği ve bu taleplerin yüzde 74’ünün karşılandığı ifade edildi. Aynı dönemde şirketten 74 kullanıcının kişisel bilgilerini talep eden Türk hükümetinin bu taleplerininse hiçbirinin karşılanmadığı belirtildi. En çok içerik yasaklanmasını isteyen ülke Brezilya olurken, onu Almanya, ABD ve Güney Kore izledi. Türkiye ise listede 8. sırada.

Van’da yaşanan büyük felaketten sonra bir çok ör-güt ve kuruluş bölgeye yardım yollamaya başladı. Ama bunların arasında en önemli olanı da, İstanbul, Ankara ve Antalya’da kağıt toplayıcılarının yaptığı yardım. Kağıt toplayıcıları arabalarıyla farklı bir tura çıkarak hem Van’a destek olmak hem de koli ihtiyacını karşılamak için

malzeme gönderiyor. Her gece çöplükten topladıkları geri dönüşüm malzemeleriyle geçinmeye çalışan kağıt toplayıcıları yaptıkları bu davranışla adete insanlık der-si veriyor. Biz de Yarın Haber ekibi olarak bu anlamlı duruşlarından dolayı kağıt toplayıcılarını selamlıyoruz. isTAnBUl YArIN

Yarın’dan kağıt toplayıcılarına selam

İnternete devlet baskısı

Homofobik i-Phone uygulaması kızdırdı 20 soruyla erkek

çocukların eş-cinsel olup olmadığını belirlediğini iddia eden iPhone’un Android uy-gulaması LGBTT’lerin ve örgütlerin tepkisini topladı. Android Mar-ket’lerde satışa sunulan ve yakın zamanda internet sitesinden kaldırılan uy-gulama, “Oğlunuz müzi-kal komedi mi, Madonna mı, yoksa futbol izlemeyi mi sever?” “Oğlunuz şık giyinmeyi seviyor mu?”, “En yakın arkadaşı kız mı?”, “Boşandınız mı?” tarzında 20 tane soruyla erkek çocuklarının eşcin-

sel olup olmadığını be-lirlediğini iddia ediyor. Sorular yanıtlandıktan sonra “Başka türlü dü-şünmeye kendinizi zorla-mayın; oğlunuz eşcinsel” gibi bir yargı cümlesiyle karşılaşılıyor.

Eşcinsel, Lezbiyen ve Heteroseksüel Eğitim Ağı yönetim kurulu üye-si Eliza Byard iPhone’un bu uygulamasına ilişkin; “komik gibi gelen soru-larla insanların korku-tulduğu, erkek çocuk eşcinselse sorumlunun ebeveyn olduğu yargısını barındıran bir uygulama” dedi. Çeşitli eşcinsel der-

neklerine göre sorular bir yana, ‘erkek çocuğun eş-cinsel olup olmadığının’ bir sorun olarak kabul edilmesi bile ayrımcı ve homofobik bir düşünce. Uygulamanın toplumda cinsel yönelim ayrımcı-lığını teşvik ettiğini söy-leyen örgütler, mevcut uygulamanın Android Market’ten bir an önce kaldırılmasını talep etti.

Fransız geliştirici ise, uygulamanın bilimsel olmadığını ve ebeveyn-lerin oğullarının eşcinsel olduklarını kabul etmele-rinde esprili bir yaklaşım olduğunu savunuyor.

İklim zirvesi Güney Afrika’da

İşTE LİSTEDEKİ İLK 101. EŞKiYA (1996) / Yavuz Tuğrul

2. sElVi BoYlUM Al YAZMAlIM (1978) / Atıf Yılmaz3. hABABAM sInIFI (1975) / ertem eğilmez4. BABAM VE oĞlUM (2005) / çağan Irmak

5. ZÜĞÜrT AĞA (1985) / Nesli çölgeçen6. MAsUMiYET (1997) / zeki Demirkubuz

7. AĞIr roMAn (1997) / Mustafa Altıoklar 8. MUhsin BEY (1987) / Yavuz Tuğrul

9. Yol (1981) / şerif Gören 10. nEŞEli GÜnlEr (1978) / Orhan Aksoy