Top Banner
Yıl: 9 Sayı: 68 Ocak - 2013 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Bulturk’ten “Karabağ Savaşında Bilinmeyen Gerçekler” konulu Konferans yapıldı. Ergün Balkan Göçmenleri Ağırladı Belediye Başkanı Cengiz Ergün, Ma - nisa Balkan Göçmenleri Derneği Başkanı Mustafa Kader ve Mak-Göç Başkanı Bi - rol Vardar ile birlikte Balkan Göçmen - leri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi İz - zet Karasu’yu makamında kabul etti. Manisa Balkan Göçmenleri Derneği Başkanı Mustafa Kader, Mak-Göç Der - nek Başkanı Birol Vardar ve Balkan Göç - menleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi İzzet Karasu ile birlikte Belediye Baş - kanı Cengiz Ergün’ü ziyaret etti. Ziya - rette Belediye Başkan Yardımcısı Nur - sel Ustamehmetoğlu ile birlikte Kültür Müdürü Kemal Çamlıoğlu’da yer aldı. Devamı 11’de Balkan Savaşı’nın 100. yılı nedeniyle Frankfurt’ta düzen- lenen sempozyumda Balkan Türklerine soykırım yapıldığına dikkat çeken konuşmacılar, bu - nun Türkiye’de yeteri kadar gündeme gelmemesini eleştir - diler. Sempozyuma katılan Prof. Dr. İlber Ortaylı, Türkiye’de köylerin boşaldığını ve ülke- nin bu nedenle göçe ihtiyacı olduğunu söyledi. Almanya‘nın Frankfurt kentinde düzenlenen sempozyumda Balkan Türkleri’nin yaşadığı zor - luklar ve Balkan savaşı ele alındı. Avrupa Bal - kan Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin düzenlediği etkinliğe Prof. Dr. İl- ber Ortaylı, Eski Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu, yazar gazeteci Nevval Sevindi Çalışkan katıldı. Devamı 3’te BAŞYAZI Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkan Yeni yıla bir ilk ile girdik. İlk defa Kavkaslar ve Balkanlar’dan STK’lar arası “Karabağ Savaşında Bilinmeyen Gerçekler” konulu konferansımıza tüm misafirlerimize ve üyelerimize teşrifleri ile bizleri onurlandırmışlardır. Kendilerine teşekkür ediyoruz. 2013 Yılı tüm üyelerimize yeni bir gelecek ve yeni bir başlangıç sunsun. Bulgaristan Türkle- rine ve Türk Dünyasında umutlu, bereketli, bir - lik ve beraberliğine, başarılı bir yıl olmasını dileriz. MUTLULUK BANKASININ SEVGİ ŞUBESİNDEN 20 13 No.lu hesabınıza, 365 gün daha yatırılmıştır. Mutlu bir şekilde harcamanız dileği ile… Şeker gibi tatlı, Ruya gibi güzel bir yıl dileklerimizle. MU TLU YILLAR… T.C Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Baş - kanlığı, bugün yayınladığı basın bildirisiyle “Yurt - dışı Genç Liderler” projesi hakkında bilgi verdi. T.C Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, bugün yayınladığı basın bildirisiyle “Yurtdışı Genç Liderler” projesi hakkında bilgi verdi. Basın duyurusunda, “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, yurtdışında yaşayan gençlerimize yönelik hizmetleri kapsamında yeni bir proje başlatmıştır. Yurtdışı Genç Liderler Projesi, her sene farklı ülkelerden öğrencilerin katılımıyla kültürlerarası iletişim, kişisel gelişim, kültür ve tarih konularında gençlerin bulundukları toplumlarda başarılı bireyler olarak yetişmesini hedeflemektedir. Eğitim programlarından kültür gezilerine, staj programlarından dil kamplarına kadar farklı içeriği ile Genç Liderler programı, yurtdışında yaşayan gençlerimizin sosyal ve kültürel hayatta başarılarını desteklemek maksadıyla hayata geçirilmiştir” denildi. İlgilenenlerin, programın içeriği ve başvuru hakkında http://gelecek.ytb. gov.tr adresinden yararlanabilecekleri gibi, sorularını [email protected] e-mail adresine iletebilecekleri kaydedildi. Bursa’da vize çilesine son ve - recek olan resmi başvuru merkezi açıldı. Artık vize almak sadece 15 dakika sürecek. Bursalıla - rın vize çilesine son verecek olan VFS Glo- bal ve Gatav- way resmi vize başvuru merkezi, Kükürtlü Caddesi’nde kapılarını hizmete açtı. Bursalılar ar - tık Bulgaristan, Avusturya, Malta, Yu- nanistan ve İspanya’ya konsolosluklara gitmeden vize alabilecekler. VFS Glo- bal ve Gatavway Yönetim Kurulu Baş - kanı Halis Ali Çakmak, Türkiye’de 8 ayrı ofiste 11 ülke ile çalıştıklarını ifade ede- rek, “Eskiden vize müracaatında bu- lunacak bir kişi büyükelçilikler için Ankara, başkonsolosluklar için ise İstanbul’a gitmek zorunda kalıyordu. Devamı 3’te Rafet ULUTÜRK Bursa’da vize çilesine son Karabağ Savaşı Sadece azerbaycan’ın değil, bulgariStanlıların da davaSıdir “Ayakta kalmamızı Balkan Türk’üne borçluyuz” Bulgaristan tarihinin ilk referandumuna ha- zırlanıyor, halk önümüzdeki günlerde nükleer enerjiyi oylayacak. Bulgaristan’da ülkenin ta - rihindeki ilk referandumunda halka “yeni nük- leer santral yapımı ile Bulgaristan’da nükleer enerji sektörü geliştirilsin mi?” sorusu sorulacak. Başbakan Boyko Borisov, partisi GERB ta - raftarlarının referandumda, ‘hayır’ oyu kul - lanmalarını istedi. Nükleer enerji konudaki görüşlerini açıklayan Başbakan Borisov, Koz- loduy Nükleer Santrali’nde 7. ve 8. blokları - nın inşa edilmesine izin vereceklerini ifade etti. Nükleer enerji referandumuna muhalefet par - tisi SDS’nin sempatizanlarının katılmaması çağ - rısında bulunan Kabavinov, nükleer enerji me - selesinin halk oylamasına sunulacak bir konu olmadığını savundu. 2012’de Bulgar Sosyalist Partisi, Belene’de yeni nükleer santral inşa edil - mesi konusunda 500 bin üzerinde imza topla- mış ve meseleyi ocak sonunda yapılacak refe- randuma taşımıştı. Bulgaristan’da 27 Ocak’ta yapılacak olan referandum için yurtdışında 36 ülkede vatandaşlar oy kullanabilecek. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Der - neği (BULTÜRK) ile Türkiye Üniversite Me - zunları Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği, “Karabağ Savaşında Bilinmeyen Gerçek- ler” konulu Konferans Bayrampaşa Belediyesi altında bulunan Konferans salonunda yapıldı. Karabağ Savaşı sırasında Ermeni terö- rist Monte Melkonyan’ı yakalayarak öldü - ren ünlü Komutan Ibad Huseynov’un mi - safir olarak yer aldığı konferansa Bultürk Başkanı Rafet Ulutürk ve yönetim kurulu üyeleri, Türkiye Üniversite Mezunları Der - neği İçtimai Birliği Baskanı Cengız Bay- ramov, Azerbayca’nın İstanbul Konsolosu Emma Heydarova, Atilla dergisi temsilcileri, Azeri Sanatçılar Briliant Dadashova, Azeri kızı Günel, İrade İbrahimova; Elyane Ah- medova ve Türkiye’de öğrenim gören Azeri Öğrenciler ile çok sayıda vatandaş katıldı. Saygı duruşu, İstiklal Marşı ve Azer - baycan Milli Marşları okundu. Devamı 9’da Yurtdışı Genç Liderler Projesi Başlıyor REFERANDUM Bulgaristan’ın Çalga olarak bilinen müzik türüne AB fonlarından bir milyon euro dolayında destekte bulunula - cağının açıklanması ülkede hararetli bir tartışma başlattı. Türkçe ‘çalgı’ sözcüğünden türetilmiş olan Çalga, Bulgar müziğinin yanısıra Türk, Arap, Yunan ve di - ğer Balkan etkilerini pop müziğin potasında eritiyor. AB yardımını alacak olan Payner Media adlı mü - zik şirketinin Bulgaristan’da üç televizyon kanalı var. Payner Media, komünizmin çöküşünden sonra 1990’lı yıllarda hızla popülerleşen Çalga türü- nün arkasındaki ana müzik şirketi olarak biliniyor. Devamı 3’te Bulgar müziği Çalga, ay- dınları ayağa kaldırdı Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913’te Sofya
16

BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Mar 06, 2016

Download

Documents

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 68.Sayısı
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Yıl: 9 Sayı: 68 Ocak - 2013 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz B u l t u r k ’ t e n “ K a r a b a ğ S a v a ş ı n d a B i l i n m e y e n G e r ç e k l e r ” k o n u l u K o n f e r a n s y a p ı l d ı .

Ergün Balkan Göçmenleri AğırladıBelediye Başkanı Cengiz Ergün, Ma-

nisa Balkan Göçmenleri Derneği Başkanı Mustafa Kader ve Mak-Göç Başkanı Bi-rol Vardar ile birlikte Balkan Göçmen-leri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi İz-zet Karasu’yu makamında kabul etti.

Manisa Balkan Göçmenleri Derneği Başkanı Mustafa Kader, Mak-Göç Der-nek Başkanı Birol Vardar ve Balkan Göç-menleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi İzzet Karasu ile birlikte Belediye Baş-kanı Cengiz Ergün’ü ziyaret etti. Ziya-rette Belediye Başkan Yardımcısı Nur-sel Ustamehmetoğlu ile birlikte Kültür Müdürü Kemal Çamlıoğlu’da yer aldı.

Devamı 11’de

Balkan Savaşı’nın 100. yılı nedeniyle Frankfurt’ta düzen-lenen sempozyumda Balkan Türklerine soykırım yapıldığına dikkat çeken konuşmacılar, bu-nun Türkiye’de yeteri kadar gündeme gelmemesini eleştir-diler. Sempozyuma katılan Prof. Dr. İlber Ortaylı, Türkiye’de köylerin boşaldığını ve ülke-

nin bu nedenle göçe ihtiyacı olduğunu söyledi.Almanya‘nın Frankfurt kentinde düzenlenen

sempozyumda Balkan Türkleri’nin yaşadığı zor-luklar ve Balkan savaşı ele alındı. Avrupa Bal-kan Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin düzenlediği etkinliğe Prof. Dr. İl-ber Ortaylı, Eski Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu, yazar gazeteci Nevval Sevindi Çalışkan katıldı.

Devamı 3’te

B A Ş YA Z IBulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği

Genel BaşkanYeni yıla bir ilk ile girdik. İlk defa Kavkaslar ve

Balkanlar’dan STK’lar arası “Karabağ Savaşında Bilinmeyen Gerçekler” konulu konferansımıza tüm misafirlerimize ve üyelerimize teşrifleri ile bizleri onurlandırmışlardır. Kendilerine teşekkür ediyoruz.

2013 Yılı tüm üyelerimize yeni bir gelecek ve yeni bir başlangıç sunsun. Bulgaristan Türkle-rine ve Türk Dünyasında umutlu, bereketli, bir-lik ve beraberliğine, başarılı bir yıl olmasını dileriz.MUTLULUK BANKASININ SEVGİ ŞUBESİNDEN

2 0 1 3 N o . l u h e s a b ı n ı z a , 365 gün daha yat ır ı lmışt ır. Mutlu bir şekilde harcamanız dileği ile…

Şeker gibi tatlı, Ruya gibi güzel bir yıl dileklerimizle. M U T L U Y I L L A R …

T.C Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Baş-kanlığı, bugün yayınladığı basın bildirisiyle “Yurt-dışı Genç Liderler” projesi hakkında bilgi verdi.

T.C Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, bugün yayınladığı basın bildirisiyle “Yurtdışı Genç Liderler” projesi hakkında bilgi verdi.

B a s ı n d u y u r u s u n d a , “Yurtdışı Türkler ve Akraba

Topluluklar Başkanlığı, yurtdışında yaşayan gençlerimize yönelik hizmetleri kapsamında yeni bir proje başlatmıştır.

Yurtdışı Genç Liderler Projesi, her sene farklı ülkelerden öğrencilerin katılımıyla kültürlerarası iletişim, kişisel gelişim, kültür ve tarih konularında gençlerin bulundukları toplumlarda başarılı bireyler olarak yetişmesini hedeflemektedir.

Eğitim programlarından kültür gezilerine, staj programlarından dil kamplarına kadar farklı içeriği ile Genç Liderler programı, yurtdışında yaşayan gençlerimizin sosyal ve kültürel hayatta başarılarını desteklemek maksadıyla hayata geçirilmiştir” denildi.

İlgilenenlerin, programın içeriği ve başvuru hakkında http://gelecek.ytb.gov.tr adresinden yararlanabilecekleri gibi, sorularını [email protected] e-mail adresine iletebilecekleri kaydedildi.

Bursa’da vize çilesine son ve-recek olan resmi başvuru merkezi açıldı. Artık vize almak sadece 15 dakika sürecek.

Bursa l ı la -rın vize çilesine son verecek olan VFS Glo-bal ve Gatav-way resmi vize başvuru merkezi, Kükürtlü Caddesi’nde kapılarını hizmete açtı. Bursalılar ar-tık Bulgaristan, Avusturya, Malta, Yu-nanistan ve İspanya’ya konsolosluklara gitmeden vize alabilecekler. VFS Glo-bal ve Gatavway Yönetim Kurulu Baş-kanı Halis Ali Çakmak, Türkiye’de 8 ayrı ofiste 11 ülke ile çalıştıklarını ifade ede-rek, “Eskiden vize müracaatında bu-lunacak bir kişi büyükelçilikler için Ankara, başkonsolosluklar için ise İstanbul’a gitmek zorunda kalıyordu.

Devamı 3’te

Rafet ULUTÜRK

Bursa’da vize çilesine son

Karabağ Savaşı Sadece azerbaycan’ın değil, bulgariStanlıların da davaSıdir

“Ayakta kalmamızı Balkan Türk’üne borçluyuz” Bulgaristan tarihinin ilk referandumuna ha-

zırlanıyor, halk önümüzdeki günlerde nükleer enerjiyi oylayacak. Bulgaristan’da ülkenin ta-rihindeki ilk referandumunda halka “yeni nük-leer santral yapımı ile Bulgaristan’da nükleer enerji sektörü geliştirilsin mi?” sorusu sorulacak.

Başbakan Boyko Borisov, partisi GERB ta-raftarlarının referandumda, ‘hayır’ oyu kul-lanmalarını istedi. Nükleer enerji konudaki görüşlerini açıklayan Başbakan Borisov, Koz-loduy Nükleer Santrali’nde 7. ve 8. blokları-nın inşa edilmesine izin vereceklerini ifade etti.

Nükleer enerji referandumuna muhalefet par-tisi SDS’nin sempatizanlarının katılmaması çağ-rısında bulunan Kabavinov, nükleer enerji me-selesinin halk oylamasına sunulacak bir konu olmadığını savundu. 2012’de Bulgar Sosyalist Partisi, Belene’de yeni nükleer santral inşa edil-mesi konusunda 500 bin üzerinde imza topla-mış ve meseleyi ocak sonunda yapılacak refe-randuma taşımıştı. Bulgaristan’da 27 Ocak’ta yapılacak olan referandum için yurtdışında 36 ülkede vatandaşlar oy kullanabilecek.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Der-neği (BULTÜRK) ile Türkiye Üniversite Me-zunları Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği, “Karabağ Savaşında Bilinmeyen Gerçek-ler” konulu Konferans Bayrampaşa Belediyesi altında bulunan Konferans salonunda yapıldı.

Karabağ Savaşı sırasında Ermeni terö-rist Monte Melkonyan’ı yakalayarak öldü-ren ünlü Komutan Ibad Huseynov’un mi-safir olarak yer aldığı konferansa Bultürk Başkanı Rafet Ulutürk ve yönetim kurulu üyeleri, Türkiye Üniversite Mezunları Der-neği İçtimai Birliği Baskanı Cengız Bay-ramov, Azerbayca’nın İstanbul Konsolosu Emma Heydarova, Atilla dergisi temsilcileri, Azeri Sanatçılar Briliant Dadashova, Azeri kızı Günel, İrade İbrahimova; Elyane Ah-medova ve Türkiye’de öğrenim gören Azeri Öğrenciler ile çok sayıda vatandaş katıldı.

Saygı duruşu, İstiklal Marşı ve Azer-baycan Milli Marşları okundu.

Devamı 9’da

Yurtdışı Genç Liderler P r o j e s i B a ş l ı y o r

REFERANDUM

Bulgaristan’ın Çalga olarak bilinen müzik türüne AB fonlarından bir milyon euro dolayında destekte bulunula-cağının açıklanması ülkede hararetli bir tartışma başlattı.

Türkçe ‘çalgı’ sözcüğünden türetilmiş olan Çalga, Bulgar müziğinin yanısıra Türk, Arap, Yunan ve di-ğer Balkan etkilerini pop müziğin potasında eritiyor.

AB yardımını alacak olan Payner Media adlı mü-zik şirketinin Bulgaristan’da üç televizyon kanalı var.

Payner Media, komünizmin çöküşünden sonra 1990’lı yıllarda hızla popülerleşen Çalga türü-nün arkasındaki ana müzik şirketi olarak biliniyor.

Devamı 3’te

Bulgar müziği Çalga, ay-dınları ayağa kaldırdı

1913 Sofya Aylık Siyasi Aktüel Gazete1 9 1 3 ’ t e S o f y a

Page 2: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Page 3: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Bursalılar da kendilerine en yakın şe-hir olan İstanbul’a geliyorlardı. Artık va-tandaşlarımız, Bulgaristan, Avusturya, Malta, Yunanistan ve İspanya’ya yöne-lik vize başvurularını bizlere yapabile-cekler. Artık konsolosluklara gitmele-rine gerek kalmadı. Artık kimse zaman kıydı, yolculuk ve müracaat sırasında bek-leme gibi sıkıntıların hiç birini yaşama-yacak. Artık insanımız aklından bu vi-zeyi mesele olmaktan çıkarsın” dedi.

Vatandaşların Kükürtlü Caddesi’ndeki merkeze çok kolaylıkla ulaşabileceklerinin altını çizen Başkan Çakmak,”isteyenler internet sitemizi ya da çağrı merkezi-mizi arayarak bizden bilgi alabilirler. Ya da ulaşım açısından da son derece ko-lay olan ofisimize gelerek başvuruda bu-lunabilirler. Buraya gelen vatandaşları-mız 10-15 dakika içinde vize başvuru işlemlerini bitirebiliyorlar” diye konuştu.

Sayın Azerbaycan Konsolos Yetkili-leri, Sayın Bayrampaşa Belediye Ba-kanım, Sn.Parti yöneticileri, Sayın STK Yöneticileri, Değerli katılımcılar,

Türk Dünyasının Şah Damarı Bakü’den ül-kemize gelen Azerbaycan Milli Kahramanı-mız Sn.İbad HÜSEYİNOV, Değerli Cengiz Kardeşim ve beraberindeki Muhterem Misa-firlerimiz, bu gün sizlerle birlikte olmaktan çok mutlu olduğumuzu ifade etmek isterim. Derne-ğimiz adına sizleri saygıyla selamlıyor, Hepiniz Hoş geldiniz, Sefalar getirdiniz, Şeref verdiniz.

Azerbaycan’ın Karabağ savaşı ile ilgili tüm konuların ele alınacağı bu Konferansta biz-lerin de Azerbaycanlı kardeşlerimizin bu haklı oldukları davalarında seslerini duyur-makta bir nebze de olsun katkımız olması için bu gün bu konferansı yapmaktayız. Ay-rıca Karabağ savaşı sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Türk Dünyasının davasıdır.

Böyle bir konferans tertipliyor olmaktan ve Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında yer al-maktan duyduğum memnuniyeti sizlerle pay-laşmak isterim. Azerbaycan’daki kardeşle-rimizi en iyi anlayanlar Balkan Türkleridir - yaşadıkları sürgünler, dramlar ve soykırım-larla. Bu nedenle biz Azerbaycan’ın Kara-bağ ve işgal altındaki vatan toprakları mese-lesinde en önde gelen destekçilerinden ve dünyanın neresinde olursa olsun bu haklı davanın takipçilerinden olacağız ve olma-lıyız. Bu konuda nasıl bir fedakârlık yap-mamız gerekiyorsa onu gözümüzü kıpma-dan hazır olduğumuzu belirtmek isteriz.

Değerli dava arkadaşlarım,Bundan birkaç ay önce bende Azerbaycan’a

giderek bizzat ermeni işgalini ve kardeşleri-mizin çektikleri çileleri ve sıkıntıları yerinde görme imkânım olduğu gibi sınır bölgele-rini de gezdik ve gördük. Açık yüreklilikle şunu belirtmek isterim ki, orada olup bi-tenlerden dünyada insanlık utanç duyma-lıdır ve dünya medeniyeti sınıfta kalmıştır.

Katıldığımız konferans ve gezinin asıl amacı Azerbaycan halkının sıkıntılarını, haklı olduk-ları Dağlık Karabağ sorununu ilk önce Azer-baycan dışında yaşayan Türklere ve ardından tüm acı gerçekliği ile dünya gündemine taşı-maktı. Öncelikle bizler Türk Dünyası olarak birbirimizi iyi anlamalıyız, birleşmeliyiz ve kenetlenebilmemiz için projeler üretmeliyiz. Böyle bir proje adına, Balkanlar’dan Altaylar’a; Türkmenistan’dan Sibirya’ya; Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar, Türklerin yaşadığı her coğrafyadan gelen Türk Yazarları bir araya gel-diler. “Dilde, Fikirde ve İşte Birlik” şiarını ha-yata geçirmek için bu toplantıya iştirak ettiler.

Sonuç olarak Ermeni işgalinin yarattığı so-runların Türk Dünyasına ne kadar pahalıya mal olduğunu yerinde inceledik ve gördük.

Bu işgal sonucu bir milyon yüz bin kişi göç etmek zorunda kalmış, 20 bine yakın insan katledilmiş, 50 bin insan sakat kalmıştır, 5 bin insandan bugün halen haber alınamamaktadır.

Ermeni işgalinin birde ekonomik ve sos-yal boyutu vardır. Maddi boyutu bugünkü değeri ile Azerbaycan`a maliyeti 60 milyar dolardır. 21. yılına girdiğimiz bu trajedinin ekonomik, sosyal, insani boyutunu tahmin etmek herhalde zor olmasa gerek. İşte bu zor dönemlerde Azerbaycan hem bağımsız-lığını korumaya çalışıyor, hem de toprakları işgal olmuş, mecburi göçe zorlanan insan-lara bakmak, doyurmak, okutmak, sağ-lığını korumak için çaba sarf etmektedir.

Dolayısıyla Ermeni işgaline maruz kalan top-rakların yeniden ülkenin kontrolüne geçmesini sağlanmalı ve 21 yıldır işgal edilmiş hakları-nın elde ederken tazminat hakkı da istenmeli-dir. Bu konuda da tüm Türk Dünyası bu haklı davasında Azerbaycan’ın yanında olmalıdır. Ermeni çetelerinin Azerbaycanlı kardeşleri-mize musallat olması dünkü mesele değildir.

Birinci Dünya Savaşının sonlarında yani 15 Eylül 1918 tarihinde Azerbaycan’da Mehmet Emin Resulzade tarafından kuru-lan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin var-lığını kabul edemeyen Kızıl ordu güdümün-deki Ermeni çeteleri başta Bakü olmak üzere Karabağ bölgesini tedrici olarak işgal etmiş-lerdi. Bu işgal ve katliamlar karşısında sıkıntı yasayan kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti yö-neticileri Osmanlı yönetiminden acil yârdim talebinde bulunur. Osmanlı yönetimi aldığı kararla, Genel Kurmay Başkan Vekili En-ver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki Türk İslam Ordusunun Azerbaycan’a gönderir.

Nuri Pasa komutasındaki Türk Ordusu 15 Eylül 1918 tarihinde kardeş Azerbaycan’a

girer. İşgalci güç-lerle yapılan çatış-malar sonrası, Agsu, Göyçay, Kürdemir ve Samahi gibi bölgeler kurtarılır. İki aylık sü-ren çatışmalar ve ilerlemelerle Ağustos ba-şında Türk-İslam ordusu Bakü’ye girmeyi ba-şarır ve Bakü düşman işgalinden kurtarılır.

1990’lı yıllarda Azerbaycan topraklarını işgal ederken Ermenilerin kardeşlerimize yaptıkları mezalimi hepiniz iyi bilmektesiniz. Bugün ateş-kese rağmen Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin 1300 kez ateşkesi bozmuş ve sivil insanları, özellikle kadınları, çocukları, yaşlıları vur-muşlardır ve vurmaya devam etmektedirler.. İnsanlarımızın kendi avlusunda, bahçe-

sinde, evlerinin önünde, tarlasında ve köy-lerinde de, neredeyse her yerde Rus kes-kin nişancıların hedef olması gibi, hiçbir kurala sığmayan vahşet eylemleri hakkında bilgiler alırken şaşkınlığımızı gizleyemedik. Tanık olduğumuz manzaralardan sar-

sıldık, Azerbaycan gerçeklerinin bu ka-dar trajik olduğunu inanın düşüneme-dik bile. Maalesef bunlar hepsi gerçek.İşte dünyada ikiyüzlü Avrupa, Rusya v.s.

bunların hepsi de Ermenistan’da bir asker ölse pireden deve yapıyorlar. Sormak isterim ne-rede insan hakları, nerede Birleşmiş Milletler. Maalesef dünyada hak güçlü ola-

nın olmuş, çünkü bu gün küresel güç-ler KÜRESEL ADALETİ uygulama-makta ısrarcı ve düşünülmüyor bile. Bu da Türkler dünya yönetiminden git-

tiklerinden beri hep böyle devam etmek-teler. İşte bu gün şunu iyi anladık ki, Türk Dünyası artık birleşmeli, çünkü Birleş-miş bir Türk Birliği oluşturulana kadar bu olaylar, bu adaletsizlikler devam edecektir. İşte bunun için Türkiye Cumhuriyeti ve

Türk Cumhuriyetleri tekrar bir araya gele-rek dünyada söz sahibi olmaları ne kadar gerektiğini tüm dünyada yaşayan Türk-ler bunu çok iyi görmeleri gerekir. Ancak böyle dünyaya adalet dağıtabilir, dünya an-cak o zaman adaletli yönetime kavuşabilir. Türkler Küresel Güç olduklarında Küre-

sel adaleti de gerektiği gibi uygulayacak-

tır dünya ve insanlık bundan emin olsun... Son olarak “İşgal altındaki Dağlık Karabağ

sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Türk Dünya-sının sorunudur” Bu sorunun çözümü için biz-ler el ele, omuz omuza olmalı; bu uğurda Türk Dünyası olarak birbirimize kenetlenmeliyiz.Başta büyük Türk Dünyası’na, bü-

tün İslâm âlemine sesleniyoruz:Azerbaycan halkının haklı

d a v a s ı n d a k e n e t l e n e l i m . . . Biz Balkan Türkleri ve de özellikle Bul-

garistan Türkleri zalimin zulmünün ne ol-duğunu çok iyi biliriz. Yirminci yüzyılda bütün insanlığın karşısında alınlarımıza si-lah dayayarak adımızı değiştirdiler ve zorla Hıristiyan yapmaya çalıştılar. Böyle zu-lümler ancak ortaçağda görülmektedir.

Bu nedenle Azerbaycanlı kardeşlerimizin ha-lini anlayabilenler bizleriz ve de onlara eli-mizden gelen desteği esirgememeliyiz. Hepi-mizin yapabileceği bir şeyler mutlaka vardır. Bulgaristan’da ve Balkanlarda kamuoyu oluş-turabiliriz ve de bunu mutlaka yapmalıyız. Bizler Balkan dernekleri olarak ilk defa

böylesi nitelikli bir kongreyi organize ede-rek Balkanlardaki STK’lar ile Azerbay-can STK’larının bir araya gelerek bir ilke imza attık ve bu yolu açmış olduk. Artık Türk Dünyasının birleşmesi ko-

nusunda bizim gibi STK’lara çok iş düş-m e k t e d i r .

Yaşanan geliş-menin ve bir bi-rimizi tanıma ve halklarımızı bir-leştirme konu-sunda sivil top-lum örgütleri üzerinde de ne kadar olumlu etki yaptığını göstermiştir.

Ayrıca buradan 2 önerim olacak;1 .

Bulgaristan’da 1950-60 yıl-ları arasında ko-münizmi yay-m a k ü z e r e

Komünist Rusya tarafından Bulgaristan’a Azerbaycanlı öğretmenler gönderilmiş, fa-kat kısa sürede bunların Türkçülük yaptığı-nın ve yaydığının farkına varınca apar to-par rejim tarafından geri gönderilmişlerdir.

İşte bu gün Bulgaristan’da Türkçülüğe hizmet eden bu öğretmenlerimizden hala sağ olanları araştırıp bulalım ve Bulgaristan’da sağ olanlarla tekrar buluşturalım. Gerek Bulgaristan’da ge-rek Azerbaycan’da bir araya getirelim, böylece Azerbaycan Türkü ile Bulgaristan Türkü’nün kaynaşmasında büyük bir adım atılmış olacaktır.

2. İkinci önerim de 09.09.1982 yılında Asala teröristleri tarafından vurulan Burgaz da gö-revi başında şehit düşen Türkiye’nin Bur-gaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora SÜELKAN’ı unutturmamalıyız. Bu şehi-dimizin adına Bulgaristan’ın Burgaz şeh-rinde bir anıt yaptırılması hususunda girişim-lerde bulunulması gerektiğini düşünüyoruz. Buradan tüm Türk Dünyası’nın

a n a l a r ı n a s e s l e n i y o r u m ; “Çocuklarınızı yetiştirirken onları Dünyayı

yönetebilecek bilgi, beceri, birikim ve ahlakla donatarak yetiştiriniz. Biz bu ağır işin altın-dan kalkamasak da, sizin büyüttüğünüz gele-cek kuşaklar bu ağır yükü bulunması gerektiği olan yüksekliklere rahatlıkla taşıyacaklardır. Türk Birliğine Dünyanın ihtiyacı vardır;

bunu herkes idrak etmeli, dünyada kim ada-letin hâkim olmasını isterse, bu birliğe des-tek olup sahip çıkmalıdır.” Son olarak da işgal altındaki Dağlık Karabağ, sadece Azerbay-can Türklerinin sorunu değil, bu sorun tüm Türk Dünyası’nın hatta insanlığın sorunudur” BULTÜRK olarak bu konferansa ev sa-

hipliği yapmaktan ve Azerbaycan ile Balkan Türklerinin arasındaki işbirliğinin temel taşla-rını atmaktan son derece mutlu ve bahtiyarız.

Bu organizasyonumuzda bize destek ve-ren öncelikle B.Paşa Bld. Bşk. Sn. Atila AY-DINER ve Bld.Bşk.Yrd. hemşerimiz Sn. Ahmet TÜFEKÇİ Beyefendiye huzuru-nuzda teşekkür ediyor ve buraya gelen tüm ka-tılımcılara Kurumumuz adına huzurlarınızda teşekkür eder, böylesine önemli çalışmaları-nın artarak devam etmesini de temenni ederiz.Tekrar hoş geldiniz diyor ve saygılarımı sunuyorum.

Rafet ULUTÜRK Konferansta

Konuşma Metni

Bursa’da vize çilesine son

Çok sayıda dinleyicinin takip ettiği sem-pozyumda, Balkanlarda yaşanan acının Türkiye’de gündeme getirilmemesi eleştirildi.

Türk iye ’n in göçe ih t iyac ı va rProf. Dr. Ortaylı, Türkiye’de köylerin boşaldı-

ğını ve ülkenin bu nedenle göçe ihtiyacı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Bugüne kadar ayakta kalmamızı ve gelişmemizi Balkan Türk’üne borç-luyuz. Bu kaynak kurumuştur. Başka yerlere bak-mamız gerekiyor. Muhtemelen ÇinTürkistanı’na. Çünkü onlar için bir istikbal yok orda. Kimse Çin‘in yapacağı nüfus değişikliklerine sesini çı-karamaz. Gaz çıktı diye Sincan bölgesine ge-lip yerleşecekler. Bu nedenle oradan nüfus getir-meyi düşünmeliyiz. Ve tabiki Asya dünyasından. Fakat benim gördüğüm kadarıyla hükümetle-rin bu tür eğilimleri yok. Bu yanlış. Düzeltme-leri, politikaları gözden geçirmeleri gerekiyor.”

Ülke için savaştılarSerdaroğlu konuşmasında, Balkan insanının ce-

sur, çalışkan, mücadeleci ve değişime açık oldu-ğunu söylerken, bu bölgeden gelenlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması için savaştığını, ülke siyasetine önemli isimler kazandırırken aynı za-manda da daima olumlu etki bıraktığını vurguladı. Nevval Sevindi Çalışkan, Balkanlarda yaşanan zu-lümlerden, yaşanan çaresizliklerden örnekler verir-ken, Türkler’e yönelik soykırım yapıldığına dik-kat çekti. Sevindi Çalışkan “Biz bu bölgeye 500 yıl boyunca medeniyet verdik. Ancak camiler yı-kıldı, insanlar öldürüldü. Türkler anıları hariç her-şeyini geride bırakarak doğdukları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı. Bölgede yaşanan aynı za-manda kültürel bir soykırımdır” diye konuştu.

Neden gündeme gelmiyor?Pehlivanoğlu, Balkan Türkleri’ne yapılanla-

rın bugün Türkiye’de gündeme gelmemesini eleş-tirdi. Çobanoğlu ise tarihte verilen tavizlerin ve yapılan hataların Balkanlar’da toprak kaybına neden olduğunu, bu nedenle tarihten ders alın-ması gerektiğini söyledi. Çobanoğlu ayrıca, Bal-kanlardaki askeri başarısızlığa neden olarak emir komuta zaafiyeti ve strateji hatalarını gösterdi.

“Bugüne kadar ayakta kalmamızı ve ge-lişmemizi Balkan Türk’üne borçluyuz”

Bulgar müziği Çalga, ay-dınları ayağa kaldırdıPara, seks ve mafyaKimi çevrelerin aşırı müstehcen bulma-

sına karşın, Çalga türü Bulgaristan’ın yeni zen-ginleri ve gençler arasında sevilerek dinleniyor.

Para, seks ve gangsterleri konu alan şarkılar, genel-likle yarı-çıplak kadın şarkıcılar tarafından söyleniyor.

Bulgaristan Maliye Bakanlığı’nın internet sitesinde AB fon-larına layık görülen projelerden biri olarak Payner Media’nın adının geçtiğini öğrenen bazı çevreler, öfkeyle tepki verdi.

Mali yardımın gerekçesi olarak Payner Media’nın ‘’hem Bulgaristan’da hem de uluslararası piyasa-larda yüksek kalitede medya ve müzik ürünleri üre-ten öncü rolünü korumasının’’ amaçlandığı belirtiliyor.

Ancak tiyatro yönetmeni Alexander Morfov, ‘’Dünyaya Bulgar kültürü olarak bunu mu göstereceğiz?’’ diye sorarak, Çalga müziğe parasal desteğin ‘’korkunç’’ olduğunu açıkladı.

Protesto çağrısıTiyatro ve sinema prodüktörü Tedy Moskov, ülkenin ti-

yatro, opera ve müzik çevrelerinden herkesi protestoya çağırdı.Ancak Bulgar hükümetinin Avrupa fonlarından sorumlu

bakanı Tomislav Donçev, bir radyoya verdiği mülakatta, ‘’resmi çerçevede herşeyin doğru biçimde yapıldığını’’ belirtti.

AB’nin verdiği fonlar, Bulgar ekono-misini daha rekabetçi kılmayı hedefliyor.

Bakan Donçev, bir müzik şirketinin ülke ekonomi-sini hangi açılardan daha rekabetçi kılacağını tekrar değer-lendireceklerini vadederek eleştirileri yatıştırmaya çalıştı.

Page 4: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan Türklerinin Geçmişten Gelen Sesidir“Türkan Çeşme” Anma Törenleri Ta r i h i n i b i l m e y e n , g e l e c e -

ğ i n i h i ç b i r s u r e t t e g ö r e m e z . . .Bizler en korkusuz ve en namuslu isyan-

ları gerçekleştirebilen bir halkız. İstisnasız, ellin-den geldiğince her birimiz katılmıştır verdiğimiz mücadelelere . Direniş yükünün ağır kısmını taşı-yanlar öncelikle eşlerimiz ve Analarımız olmuştur.

Anaların en derin ve unutulmaz acısı evlat acısı-dır, anne için dünyada başka bir acı yoktur. Onların başta gelen,kutsaldan kutsal olan hakları ise, evladını doğurup öz isimleriyle yetiştirip mutlu olmasını sağ-lamaktır. Analarımız evlatlarının Türklüğü, hakları, özgürlüğü, ve dinimiz için kendilerini ateşe atmıştır.

Direnişin en sert olduğu 1984 Aralığında, dışa-rıda buz kesen bir havada Türk isimlerimizi savun-mak için yollara,meydanlara döküldük. Kadını, erkeği,gençli, yaşlı alaylarının başında yürüyen Fatma gelinin kucağındaki 17 aylık Türkan kızı-mızı totaliter rejimin kurşunlarına hedef olup kur-ban vermiştik. Benzeri görülmemiş bu vahşeti her yıl daha da büyük yas törenleri ile anılırken, Bulgaristan’da Türk vicdanını sınama günü ha-line gelmiştir 26 aralık. Şehit düştüğü yere kuru-lan ve gece gündüz şır şır akan “Türkkan Çeşme” Türklüğün ve Müslümanlığın sembolü oldu.

Anma törenlerine Türk partisi-HÖH MYK tem-silcileri ile birlikte olurlar. Fakat 1972 “Nevrekop” yiğit Pomak direnişlerine; 1984-89 Türklük baş kaldırışına katılanlar, nedensiz sorgulanma zulmü görenler, yargısız cezaevleri ne atılanlar, yıllarca sürgünde kalanlar. “Belene Adası” ve “HAPİSHA-NELERDE” eziyet kamplarından geçenler, Bulgar ırkından olmadığından dolayı değişik biçimde sürekli hor görülüp ezilenler ve pek çok bilinen ve bilinme-yen kahraman, çok geniş bir halk topluluğu katıldı.

Dış ülkelerden temsilciler geldi. Kahramanlık dolu mücadeleyi yaşatmak isteyenlerin kafilesi bu yıl bir o kadar daha yürekli ve büyüktü. Sanki bu kadar çok insanın bir arada olması adalet ve hakka-niyet umudunu artırıyordu. Çünkü Türkkan bebe-ğin katili ve daha nice katiller hala bulunup adalet önüne çıkarılıp cezalandırıl(a)madı. Kürsüdekilerin daha fazlasını oluşturan Türk partisi-HÖH yerel ve merkez yöneticilerinin huzursuz olduğu seziliyor, sanki onlar da artık bu işlerin böyle gitmeyeceğini, yol ayrılığına gelindiğinin, bu kavşağın sonundaki güzel günleri birlikte görebilmek için şimdi burada doğru seçim yapmaları gerektiğini anlıyorlardı. On-ların her biri, kendilerine bakan ateşli gözler ile Türk partisi-HÖH yönetimi ve Türk Halkı arasında de-rin bir uçurum oluştuğunu, yani yerlilerin diliyle yu-murtanın çatlama vaktinin geldiğini hissediyordu.

Kutsal anılara yeni yaşam suyu verme bu-luşmasına Türkiye Cumhuriyetinin Sofya Bü-yükelçisi İsmail Aramaz’ın özel olarak ka-tılıp bir konuşma yapması dikkatleri çekti.

1974’ten bu yana Türkiye Cumhuriyetin-den bir devlet yetkilisinin Bulgaristan Türkleri kitlesi önünde konuşma yaptığı görülmemişti.

Bundan 39 yıl önce Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, son Bulgaristan ziyaretinde, Razgrad’a bağlı Vladimirovtsi köyü Kültür Evi balkonundan insan-larımıza hitaben konuşurken, ansızın T. Jivkov’a dönüp: “Şu kardeşlerimin ana dil, din, örf, adet, kültür haklarına, Türk olarak yaşamalarına toz dü-şürmezseniz, Bulgaristan’ın Türkiye’den daha bü-yük ve daha güvenilir dostu olamaz!” demişti.

Hiçbirimiz bu sözleri hiçbir zaman unutma-dık. Bu konuşma o zaman “Yenı Işık” gazete-sinde Türkçe, “Rabotniçesko Delo”da Bulgarca tam metin basılmıştı. Bu iki gazetenin o sayısı çe-yiz sandıklarında saklandı. On yıl sonra 1984’te tanklar Vladimirovtsi’yi kuşattığında, gazeteler san-dıktan çıkarıldı. Açıldı. Pankart oldu. Meydan orta-sına “Türklüğümüzü değil, canımızı alın!” yazıldı.

Büyükelçi Aramaz’ın sıcak hitabı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bizimle ilgili izlediği politi-kada değişmeyen bir süreklilik ve ilkelik olduğuna herkesi bir kez daha inandırdı. Büyük elçi Türklü-ğümüzü yaşatabilmek için mücadelemizin temelle-rinde ana dilimizi öğrenip geliştirme çabalarımızın olması gerektiğne deyinerek çok isabetli vurgu yaptı.

Burada Türk partisi-HÖH adına konuşan ve konuşmasının ikinci kısmını ilk kez Türkçe ya-pan Başkan Yardımcısı L. Mestan daha önce kul-landığı kavramların bazılarını öz olarak değiş-tirdi. Türkçe konuştuğu için para cezası ödemek zorunda kalacağını söyleyen milletvekili L. Mes-tan, sorunların şimdiye kadar sürdüregeldiği “hoş-görü” masalıyla çözülemeyeceğini anlamışa ben-

ziyor. O, Bulgar toplumunu “karşılıklı hoşgörüye davet etti.” Fakat dinleyenler, kendi içinde en ba-sit eleştiriye bile tahammülsüz olan HÖH yöneti-minin talebine anlam veremedi. Totalitarizm sonrası Bulgaristan’da “değişik etnik halk topluluklarına ve özellikle Türklere karşı ırkçı ayrım politikasını uy-gulanmaya devam ettiğini” örnekleyerek anlatır-ken, GERB politikacı ve iş adamların da tolerans diye bir şey olmadığını vurguladı. 1990’da De-mokratik Güçler Birliği (SDS) milletvekili adayı olan, 1993’te Türk adını geri alıp HÖH’e katılan L. Mestan, şimdiki Sofya hükumetini “Avrupa Bir-liği standartlarına ve İnsan Hakları Bildirisi hüküm-lerine” uymamakla itham etti. Ayrıca ilk defa bu Mevlid-i-mize gelen bir Bulgar Milletvekilini hak-kaniyet ve Türklüğümüz adına kürsüye alamadı-lar. Çünkü Türk partisi-HÖH çok demokrat ya …

Ömründe camiye girmemiş olan, fakat bu ko-nuşmasında Gotse Delçev (Nevrekop) kasaba-sında bir cami inşa edilmesine iktidar partisinin en-gel olunduğunu, izin verebilmek için referandum istediğini anlatırken, çocuklarımızın okullarda ana dili öğrenme zorunluğunu da konu eden HÖH Başkan yardımcısı, “analar usul usul anlatıp, ço-cuklarına dil öğretsin” demek isterken tekerle-diği sözler “ölüm yaratılışın en tabii yasasıdır!”, “acılar ve kederler yok olurken, anadilimiz de ta-rih olabilir, elimizden gelen yok, ne yapalım!” an-lamı kazanınca, azığından çıkanlara kendisi de şaşırıp kaldı. Tabi Kırcaali’nin Gluhar-(Sallar) kö-yünde “Ne yapacaksınız Türkçeyi, çocuklarınıza İngilizce öğretin” derken sayın vekil bunu unuttu çünkü o bir önceki seçimlerden önceydi, şimdi yeni seçimler geliyor stratejiler değişiyor herhalde…

Lider A.Doğan anma törenine gelmedi, görül-düğü üzere gerek de yok, ilk zamanlar insanımızın daha önce Doğan Beyefendiyi kimsenin adını işit-mediği yüzünü görmediği için, bu kişiyi Türk halkı tanıması için o buralara birkaç kez uğramıştı. An-lattıklarına göre halen “saray dalaverelerine” dal-mış elini başına sürecek vakti yokmuş. Türkkan yavrunun katlilini de sonradan işitmişti. O, 1984-90 arası müstakbel “lider” eğitimi görüyordu. Gölge-deydi, Sofya Toplumsal Bilimler ve Sosyal Yöne-tim Akademisi’nde (AONSU) “Türkler nasıl Bul-garlaştırılır” konusunda derin derin düşünüyor ve bazı önemli “fikirleri” tez olarak kaleme alıyordu.

Lütfü Mestan’dan sonra HÖH yönetimi adına yeni Başkan Yardımcısı Ruşen Rıza da bir konuşma yaptı ve yeni parlamış ateşiyle “rövanşizimden” yani intikamdan, öç almaktan söz etti. Sabırla dinleyen kalabalık öç sözünü işitince önce kulak dikti, daha dikkatli dinlemeye başladı. Bu kitabımızda yoktu. Ne demek istiyordu. “Dişe diş”, “kana kan” deyip 17 yaşında bir Bulgar kızın öldürülmesi mi gün-deme gelmişti yoksa A. Doğan ilk sıralara sürdük-lerinden yanlış yapmalarını ve sonra politik olarak parlamak amacıyla onların kulağını mı çekecekti?

HÖH kurmaylarının kıskanç olduğu da kim-senin gözünden kaçmadı. Hazır bulunan kalaba-lığın daha fazlası HÖH dışı dernek ve örgütler-den idi. Türkan Çeşme mitingi bir kitlesel anma töreniydi. Kahramanlığı ölümsüzleştiren yerli ya-bancı dernek çelenkler inden BULTÜRK çelengi-nin dikkati çekmesi kıskandırdı. Belirli kişiler dı-şında kimseye söz hakkı tanınmaması yuhalandı...

Anma mitingi değişim havası beklentisiyle yük-lüydü. Çok kalabalıktı fakat kürsüde hapislerde ka-lan savaşçılardan, Belene Adasında yatanlardan, sürgün çilesi çekenlerden, işkencelerde dayak yeyip kemikleri kırılmış kardeşlerimizden, bu direnişlerin bel kemiğini oluşturan kahraman sabırlı kadınları-mızdan hiç kimse yoktu. Bu tablo karşısında, burada da mı siyaset,halkın güvenini yitirmiş HÖH temsil-cileri duygularımıza da ipotek altına almayı amaç-ladılar acaba sorusu aklına gelmiyor değil insanın.

Z a h m e t e d i p g e l e n l e -rin gözlerinden okunan şuydu:

G ü n b i t m e z a k ş a m o l m a z .A k ş a m b i t m e z g ü n o l m a z .Ve bu bekleyişin içinde en değerli olanKaranlığın en zifiri olduğu an,Aydınlığa en yakın olan anıdır.Bizde son yüzyılda ezile ezile oluşan bu bilinç,Yorulmadan süzülmeye devam ediyor.

30 yaşındaki Ardıno’lu resimleyici ve çizgi roman çizeri Ayhan Hayrula, “Çizgi Ro-man” adlı ilk kişisel sergisinde özgün eser-ler tanıtıyor. Belediye’nin Yılbaşı Kutlama-ları Programına dâhil edilen sergi “Rodopska İskra” Toplum Merkezi’nin lobisinde bulunu-yor. Ziyaretçilerin son derece zor yapılan do-kuzuncu sanat olarak kabul edilen çizgi ro-man türünü yakından tanıma şansı olacak.

Ayhan, bir sürü kısa hikâyeler yazmış, resim-leme ve kitap kapakları çizmiş. Amerika Bir-leşik Devletleri’nde (ABD) “Boom! Studios” yayınevinin yayınladığı tarihi drama türündeki “Swordsmith Assassin” başlıklı çizgi romanı-nın yazarıdır. Aynı zamanda ABD’de “Digital Webbing” yayınevinin yayınladığı “Roswell, Population 37” adlı bilim-kurgu, fantastik- korku romanı onun eseridir. Ayhan bir de ABD’de “Zenescope Entertainment” yayı-

nevinden çıkan „Grimm Fairy Tales Myths & Legends” gerilim romanının yazarıdır.

Genç ressamın sergisi 21 Aralık 2012 tarihine kadar ziyaretçilere açık olacak.

Ayhan Hayrula, Sofya Ulusal ve Dünya Ekonomi Üniversitesi’nde muhasebe ve de-netim ihtisası elde etmiştir. Ressamın daha fazla eserleri www.ayhanhayrula.blogspot.com adresindeki resmi sitesinde görülebilir.

Genç çizerden etkileyici sergi

Hazreti Mevlana’nın 739. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri çerçevesinde Sofya Kültürel Etkileşim Derneği etkinlik düzenledi. Gecede bü-yük düşünür, felsefeci, tasavvuf temsil-cisi ve Allah dostu Mevlana Celalettin Rumi’nin bizlere bırakmış olduğu kos-kocaman mirasın ufak bir kısmı olan anlayış, hoşgörü ve aşk üzerine yazılı öyküler, özlü sözler ve şiirler Türkçe, Farsça, Bulgarca ve İngilizce okundu.

Gecenin sunuculuğunu üslenen Borino’lu Kadriye Alimanova der-nek tanıtımı yapıldıktan sonra, Der-nek Başkanı Hacı İsmail Köseömer, hangi duygu ve amaçlarla gecenin dü-zenlendiği konusunda kısa bilgi verdi.

Etkinliğin konukları arasında olan “İrfan” Akademik Eğitim Merkezi Başkanı Dr. Aleksandır Veselinov – Şemseddin, Hz. Mevlana’nın Mes-nevisinin ilk on sekiz beytini Farsça ve Bulgarca okudu, Şeb-i Arus (Dü-ğün gecesi) ve Tasavvuf hakkında kısa bilgiler verdi. “Dinle, bu ney neler hikâye eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder. Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek ve kadın mü-teessir olmakta ve inlemektedir”…

Hz. Mevlana’nın felsefesinde ney, olgunlaşmış insanın simgesidir ve aşk derdini anlatmadadır. Bu hususta Adapazarı’nda oturan Şumnu Bul-garistan göçmeni bir ailenin oğlu ve Sofya Tıp Üniversitesi öğrencisi Neyzen Onur Dinçer üflediği sazlı

ney ile geceye damgasını vurdu. Okunanları süslemek için arka planda

Ney ezgileri Hz. Mevlana’nın sözle-rine eşlik etti. Yurtdışı Türk öğrenciler-den Mustafa “Fil neye benzer?” öykü-sünü dinleyicilere sunarken, Borino’lu Sevinç de aynısına Bulgarca okudu ve ardından her ikisi de Mesnevide olan özlü sözlerle bu öyküyü genişlettiler. Derneği yeni üyesi Elimira “Her gün bir yerden göçmek” şiirini okudu ve arkadaşlar daha nicelerinden örnekler sundular. Sırada hoşgörü vardı ve “Bir-birinin dilinden anlamak” öyküsündeki üzüm! Yine özlü sözler ve nihayet Hz. Mevlana’nın tüm insanlığa bıraktı nasi-hat: “Gel, gel, ne olursan ol yine gel”…

Dinleyiciler o kadar dikkatliydi, si-nek uçsa fısıltısı ney eşliğinde du-yulur masal olurdu! Onur’un neyin-den akan ezgiler o kadar büyülüydü ki “Fabrikada çay” mekânı unutul-maz gecelerden birini yaşıyordu.

Dakikalar ilerliyor ve söz aşka, ilacı ol-mayan duyguya geldi. Önce Sevda’nın (Dükkâncı) kadife sesi: “Leyla’nın Ver-diği Cevap” öyküsü ve Elmira’nın gi-zemli sesinden Bulgarca karşılığı. Sonra da sanki iki dilde bir aşk atışması…

Gizem dolu gece kapanış konuşmaları ve dinleyicilere verilen sözlerle tamam-landı. Ve tabi Onur’un kamış neyi…

Etkinliği izlemeye gelen konuklar arasında Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçiliği Siyasi İşlerden Sorumlu İkinci Kâtip Süheybi Rumi Ünal, İkici

Kâtip Sinan Zeren, Bulga-ristan Müslü-manları Bal-m ü f t ü l ü ğ ü – Başmfütü Yardımcısı Ve-dat Sabri, Hak ve Özgürlükler Hareketi Eski Gençlik Kolları Başkanı Cey-han İbryamov ve eşi yer aldılar.

Hz. Mevlana “Herkes ayrılıktan bahsetti bense vuslattan” der

Tarihini bilmeyen, geleceğini hiçbir surette göremez...

Page 5: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Mestanli Görüşmesinin Düşündürdükleri2012 yılının son günlerinde Momçilgrad (Mas-

tanlı) Belediye kahvesinde çok önemli bir ilk gö-rüşme gerçekleşti. HÖH’ten yetkili kimse ka-tılmasa da, bu görüşmede 13 Kasım 1988’de hapishane ve Belene Kampından sonra Vratsa ili köylerine (Kameno pole, Kunino, Draşan) sürgün edilen gerçek kahramanlar hazır bulundu. Ara-larında “Bulgaristan’da İnsan Haklarını Koruma Demokratik Birliği” (BİHKDB) kurucu yöneti-cileri de vardı. BİHKDB Başkanı Mustafa Ömer ve sekreterler Sabri İskender ile Ali Ormanlı’nın gelmesi memnuniyet ve umut uyandırdı.

Bulgaristan Türklerinin Mayıs 1989 Büyük Ayaklanmasının gerçekleştiği tarihte bu örgütün 3 000 (üç bin) üyesi vardı. “Mayıs 89”direnişlerinde kurban verme pahasına başı çeken onlar oldu. Ül-keden ilk kovulanlar da onlar olmuştu. Gizli örgü-tün yerel önderleri Belene’de yatmış Türkler ara-sından seçilmiş öğrenimli, eğitimli aydın kişilerdi. Kurucu liderler daha 1989 mayısında Türkiye’ye kovulunca, örgüt yönetimi önceden belirlenmiş li-derler tarafından üstlenildi. Önderliği Sliven’e bağlı Yablanovo köyü muhtarı Hüseyin Nuh üstlendi.

Bu gizli örgütün programında yer alan ana hedefler şunlardı: “İsimlerin geri alınması; ya-saklanan İslam gelenek ve hayat tarzına göre yaşamanın yasallaşması; sosyal yaşamda demok-ratik ilkelere dönülmesi; Türklere, yasaklanan ana dilde eğitim, öğretim ve kültürel yaşam hak-larının yeniden tanınması ve yasallaştırılması...”

4 Haziran 1989 tarihinde “Hür Av-rupa” Radyosunda konuşan Baş-kan Mustafa Ömer şöyle diyordu:

“Değerli yurttaşlarım, soydaşlarım, demok-rasi ve Bulgaristan toplumunun kökten dönüş-türülmesi uğruna mücadele eden kardeşlerim, rejimin geleceği olmayan baskıcı, bizi eritme politikası Bulgaristan’da son derece tehlikeli ve ağır bir durum yarattı. Bu durumda, iktidarın insan düşmanı politikasına karşı direnişlerini arttıran legal ve illegal örgüt ve kuruluşları daha yakın uyumlu birlik ve dayanışmaya da-vet ediyorum. Bugün, demokrasi mücadelesi, bizdeki azınlıkların tüm haklarının tanınması ve geliştirilmesi uğruna kavgayla kaynaştı. Direnişin yasal ve barışçıl olmasına çağırıyo-rum. Teröre, baskılara ve kundaklamalara hayır. Yürürlükte olan Anayasamız ve ülke-mizin imzaladığı değişik uluslararası sözleş-meler haklarımız ve özgürlüklerimiz uğruna mücadelemizin legal yollardan yürütülme-sine olanak tanımaktadır. Zaman, baskı ve te-röre karşı sürekli direniş ve ardı arası kesilme-yen kitlesel protestolara geçme zamanıdır....”

1990’dan sonra bu kahramanlardan hiç biri Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin, parti yönetimine, milletvekilliğine v.b. davet edilmedi, dışlandı, uzaklaştırıldı, gözden düşürüldü. A. Doğan onları düşman bildi ve bildirdi. Çünkü Bulgaristan’da demokrasi yolunu döşeyen gerçek direnişçi kah-ramanlar, önderler onlardı. Şimdi, Mestanlı’ya da-vet edilmeleri hepimizi düşündürdü. Ne mi oldu?

HÖH demokratikleşmeyi seçmiş olabilir mi? Seçmişse bu örgütün temsilcilerine en az HÖH Yönetim Kurulunda daimi yer ayırmalıdır. On-lardan özür dilemelidir. Çünkü 04.01. 1990 günü Varna’da kurulan HÖH, Bulgaristan’da İnsan Haklarını Koruma Demokratik Birliği’nin hak-kını yedi, mirasına kondu, onu her gün yok etti.

HÖH Yönetim Kurulu’nda yalnız BİHKDB’den temsilci olması yeterli midir? Asla yeterli olamaz! HÖH YK’da Eşref Kahraman’ın yönettiği BA-HAD, toplama kamplarında, cezaevlerinde, zin-danlarda ve sürgünde bulunanların kurduğu tüm diğer derneklerden, HÖH listesine her seçimde çuvalla oy sağlayan BALGÖÇ, BULTÜRK ve tüm öteki federasyon, dernek, teşkilat, ku-lüp ve STK temsilcileri için de daimi yer olmalı-dır. HÖH ancak o zaman Tüm Bulgaristan Türk, Pomak ve Müslümanlarını, tüm soydaşlarımızı temsil eden bir kitle partisi olabilir. Bu gerçek temsilciler HÖH kongresine federasyon, kulüp, örgüt, dernek delegeleri olarak katılmalı ve gerçek temsilci olarak parti yönetimine seçilebilmelidir. HÖH’te, parti içi demokrasi kapısı ancak böyle açılacaktır. Menstan’lı görüşmesi bu hususta dü-şündürdü ve gerçekleşecekmiş gibi umut verdi..

Dr.AyhanBOYACIOĞLU

Bulgaristan Türklerinin

SesiBiz Bulgaristan Türkleri’nde yaşadığımız

topluma aidiyet yani mesup olma duygusu gelişmişti. Başka bir değişle bu VATAN duy-gusudur. Bizim Bulgaristan’daki yaşam bi-çimimiz bir ANAERKİL toplum olsa da, biz o Vatan’a Atavatan, dedik. Muhtemelen, bu o topraklara ilk gelen ve yerleşenler ata-larımız olduğu için olmalıdır. İnsan kendi kendine, özüne ve ruhuna VATANIM ne-resi diye sorsa, 6 katın 25. dairesinde denize baka baka yetişmişse, yanıtlamada zorlana-bilir. Soydaşlarımızda bu duyumlama derin kadim kültür anlayışı olup, hepimizin gön-lünde en hoş, sevimli ve yüce bir duygudur.

Son büyük göçte bizden ve Vatandan kopup yollara dökülenler hepimize çok derin acılar yaşattı, silinmesi mümkün olmayan izler bı-raktı. Şu noktaya da işaret edelim. Son büyük göçle bizim inanç bütünlüğümüz çatladı. He-pimiz Bulgar diyarına Vatan derken, “Kaş ya-payım derken, göz çıkardılar!” deyip yollara düştük. Atavatan’a sırt çevirip Anavatan yo-lunu tuttuk. Anavatan hepimize güven verdi.Anavatan’a ferleşme, ona alışma, onu

sevme yıllarında 6. katın 25. dairesinden de-niz seyredenlerin yurtseverlik konulu esin kaynakları üstüne tartışmalı fikir alış verişi yapma olanağım olmadı. Rodoplar, Deli-orman, Dobruca, Tuna denince benim ku-şağım ilham alıyor, gönlü sevgi doluyordu.

Bizim sevgimizse, içimizde kendiliğinden büyüyen gelişen güçlenen gönüllere sığmaya-cak kadar kocaman olan bir duyguydur. Ne ya-zık ki, sevgimiz hep budandı, kısıtlandı, serpi-lip açması engellendi. Sevgi kültürünün karşıtı olan korku kültürü baskın geldi, bize karşı hep pompalanıp olabildiğince tırmandırıldı. Bul-gar totaliter zülüm rejimini belirleyen özellik oldu ve tüm demoktariik güçlerce reddedildi.

Korku kültürü bizi sadece “ötekiler” yani “Türkler” yani “düşmanlar” olarak göster-mekle kalmayıp, aynı zamanda “devşirme-ler”, “Şipka Savaşı”, “İslamı kabul etme”, “Müslümanlığa geçme”, “1976 Nisan Ayak-lanması”, “Levskini asılması” v.b. gibi konu-larda XX. yüzyıl boyunca Bulgaristanlı Türk gençlerin herhengi birilerine veba borcu var-mış, suçlu olduklarından boyunu bükük yaşa-maları gerektiği gibi hiçbir hukuka ve adalete dayanmayan bir ortamda yaşamamız gerekti. Dünyanın hiçbir adalet sistemi dedelerin bor-cunu torunlarına ödetmez. Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Pomakların, tüm Müslü-manların herhangi bir makama, erke veya ulusa herhangi bir borcu olduğunu kabul et-miyorum. Açık alıncla, öz kimliğimizin şe-refli vicdanıyla, taşıdığımız en hüman bi-linçle yaşama hakkı bizimdir, hepimizindir.

Hiçbir hukuka dayanmayan ve adil olmayan, çarpık bakış açılarının, sapık görüşlerin, zama-nını yaşamış değer yargılarının, adil olmayan saptamaların, günümüz barış ve huzur orta-mına, karşılıklı hoşgörünün galip gelmesine engel olan batıllığın tarihin çöplüğüne itilmesi zamanı gelmiştir. Hele hele Avrupa Birliğinin yeni bir medeniyet yaratmaya açıldığı XXI. yüzyılda bu gereksinimin gerçekleştirilmesi kaçınılmaz zorunlu oldu. Bunu yapabilmemiz için tarihin yeniden süzülüp yazılması zamanı geldi. Bu uğurda 1912 Balkan Savaşı konulu yapılan son konferanslarda dile gelen yeni gö-rüşlerin, kültür-sanat dalşlarında sahneye, be-yaz perdeye çıkan ve küçük ekranla evvi-mize giren filmler, piyesler, şiir derlemeleri ve belgesel öyküler çok büyük önem kazandı.

Özellikle Balkanlarda “devşirme” ve İslam dinini “zorla” kabul ettirme gibi konularda gerçeklerin hakiki tarihsel yüzü açılmaya baş-ladı. Bilinen ve sevilen Rus yazarlarından Radi Fiş’inTürkçe okurlara “Ben de Halimce Bedreddinem” adıyla kazandırılan “Spyaş-çie Probuditsya” (UYUYANLAR UYANA-CAKTIR) Romanı bu konuda bir öncüdür. Kitap Balkanların gerçeklerini günümüz-den 6 yüzyıl önce, Sağır Ortaçağı diye ad-landırılan dönemde yaşamış Simavna Ka-dısının Oğlu Şeyh Bedrettin üzerinden anlatıyor. Osmanlı Sultanı Murat’ınb Kosovo zaferinden önce Islav boyvodaların egemen-liğinde olan topraklardaki durum şöyleydi: “Gavurun Voyvoda tabir edilen hüküm-

darları topraklarını süren rençberleri, her iş-lerini gören adamlarını yalınayak, hırpani bir kılık içinde dolaştırır, boyunlarına ip gibi tasma takar, bu da yetmez, bunlar sanki in-san değil dehayvanlarmış gibi bir de dam-galarlardı. Kadınların, genç kızların yazgı-ları da erkeklerinkinden daha farklı değildi. Gelin olacak bir genç kızı gerdek gecesi ya-vuklusundan önce voyvoda yatağına alırdı. İşte bu yüzden Muhammed dininin hakka ve hukuka saygısını, İslam cengaverlerinin yi-ğitliklerini gören bu zavallı insanlar büyük bir coşkuyla Hak dinini kabul ediyorlardı.,

Devamı Gelecek Sayıa

Hesaplaşma Kültürü

Hikmet EFENDİEVMakedonya Bilim ve Sanat-

lar Akademisi – MANU, “Bal-kan Savaşlarının 100. Yılı” adlı konferans düzenledi.

3 ve 4 Ara l ık t a r ih l e -rinde gerçekleşen bu kon-feransta Balkan savaşların-dan bu güne kadar önemli noktalara ve konulara deği-nildi. Makedonya’nın farklı etnik topluluklarına ait bi-lim adamları, tarihçiler, araş-tırmacılar, yazarlar Balkan Savaşlarının 100. Yılı ko-nulu konuşmalar yaptılar.

MANU’nun düzenlediği “Balkan Savaşlarının 100. Yılı” adlı konferansın or-ganizasyon kurulunda Prof.

Dr. Ahmet Şerif yer alır-ken bu organizasyonun Ge-nel Sekreterliğini ise Prof. D r. N u m a n A r u ç y a p t ı .

Balkan Savaşlarıyla İlgili Konferans Düzenlendi

Türkiye, ticari yatırımcıların paralarını yatırmak istediği ülkeler listesinde bü-yük bir sıçrama gerçekleştirdi. İş dün-yasından haberlerde ayrıca: iki Sırp fir-ması Kosova’ya elektrik sağlayacak.

Türkiye’deki dış ticari yatı-rımlarda artış kaydedildi. [AFP]

Türkiye , Dış Gayri Menkul Yatırım-cıları Derneği tarafından 7 Ocak Pa-zartesi günü yayınlanan yıllık bir an-kete göre, küresel ticari gayri menkul yatırımcılarının bu yıl paralarını yatır-mayı tercih ettiği yerler listesinde dör-düncü sırada yer aldı. Ülke, geçen yılki listede dokuzuncu sırada bulunuyordu. Ülke, gelişmekte olan pazarlar arasında da geçen yıla oranla dört sıra yükseldi.

* * * Bulgaristan , Avrupa Komisyonu’nun 7

Ocak Pazartesi günü yayınladığı bir rapora göre, 2012 yılında 27 AB üye ülkesi ara-sında yasa dışı ekonomik faaliyet oranı en yüksek ülke oldu. Ülkede bu tip faaliyet-lerin oranı, GSYİH’nın yüzde 31,9’u se-viyesinde bulunuyor. Romanya da yüzde 29,1 ile listenin üst sıralarında yer alıyor.

* * * Priştine merkezli Zeri gazetesinin ha-

berine göre, Kosova ‘ya elektrik sağ-lamak amacıyla açılan ihalede iki Sır-penerji şirketi seçildi. Gen ve Rudnap adlarındaki firmalar Mayıs 2013’e ka-dar tedarikten sorumlu olurken, bu tarih-ten sonra Kosova Enerji İşletmeleri Türk Çalık-Limak konsorsiyumuna geçecek.

* * * Yunanistan’daki Yunan Telekomünikas-

yon Örgütü 7 Ocak Pazartesi günü yap-tığı duyuruda, gönüllü işten çıkarma pla-nının 1.500 civarında işçi tarafından kabul edildiğini açıkladı. Şirket, bu operasyo-nun işletim giderlerinin yılda yaklaşık 80 milyon avro azalması ve rekabet gücünün artmasına olanak sağlayacağını belirtti.

* * * Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdo-

ğan Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayacak altı günlük gezisi öncesinde 6 Ocak Pazar günü yaptığı açıklamada, ülkesinin Afrika ülkeleriyle olan ticaret hacminin 2015 yı-lına kadar 50 milyar dolara ulaşmasını is-tediğini söyledi. Erdoğan bu ülkelerde ye-rel yetkililer ve iş adamlarıyla temaslarda bulunup çok sayıda anlaşma imzalayacak. Geçen yıl, Türkiye’nin Afrika ile ticareti 17 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmişti.

Gayri menkul yatırımcıları gözünü Türkiye’ye dikti

Page 6: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Kurulan bu sistemde bilgiyi değerlen-dirme dahil, nitelikli işleri isteseniz de yapamazsınız. Çünkü bunun eğitimini verecek bilim dünyamız, bilinçli olarak bitkisel hayata sokulmuştur. Örneğin aşı ve ilaç. Sadece ambalaj sanayi size ait olabilir. Kendiniz bir molekül keşfedebi-lir misiniz? Bunun için milyarlarca dolar tutan araştırma merkezlerini kurmak için gerekli parayı size kim verir ve niye ver-sin? Zaten sizin bilim dünyanız ve üni-versiteleriniz bilim ve teknolojik yön-den kastre edilmiş ve küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmıştır. Harem ağası yapmanın tekniği ise basittir. ‘Her-kes bilim ve araştırma yapacak’ diyen ca-hillerle kıt kaynakları tüketmek yeterli-dir. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi soru-numuz çözülüyor ve kaç para kazanıyo-ruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynak-larımızı, kurulacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’nde hayati konularda üretim için kullanmak gerekmez mi? Bu oyunu idrak edecek zihinsel eğitime ihtiyacımız var. Bu yüzden, geriye dönüp baktığınızda,

kendinize ait bir otomobil bile üreteme-diğinizi görüp üzülürsünüz. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanların, depremde enkaza dönen şehirleri yapanların bizim okullarımızda yetiştiğini bilir yutkunur-sunuz. Beklenen Marmara depremi için soykırım yasası çıkaran ülkelerden medet umarken, bir araştırma gemimiz olmadığı için kahrolursunuz. Bilimden nasibini alamayan bir toplumun kaderi bu. Gece-kondu üniversiteler ise, diplomalı işsizle-rin ne işe yaradığını bilemiyor. Eğitim-den medyaya tüm kurumlar, üreten değil tüketen insan yetiştiriyor. Küresel aktör olacağımızı düşlerken pazar oluyoruz. Kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik araştırmalar yapamıyoruz. Çağı-mızda küresel aktör olmanın yolu bilim ve teknolojiden geçiyor. Taşıttan bilgisa-yara, aşıdan enerjiye üreten kazanıyor ve yaşıyor. Ürettiği ve keşfettiği ile değil, tü-kettiği ile övünenin yaşama şansı yok. Biz ise etrak-ı bi idrak, yuvarlanıp gidiyoruz. Eğitim ve öğretimin bilim ve teknolo-

jik devrimi sağlayacak sisteme dönüş-mesi gerekiyor. Ya acı gerçeklerle yüz-leşeceğiz, ya da tatlı yalanlarla sömürge ve tüketim toplumu olacağız. Ya enerji, aşı, cep telefonu… gibi cari açığı artı-ran on konuda bizi dünya devi yapacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’ kuracağız, ya da futbol, televole, UFO’lar, melek-ler kaç kanatlı gibi geyiklerle toplumu uyutmaya devam edeceğiz. Hangisini se-çelim? Ya ‘bilim nerde olsa gidiniz’ em-rine uyacağız ya da bizi tatlı yalanlarla ve tüketimle aldatan küresel şeytana… Başımıza gelen felaketlerin nedeni, kü-

resel eğitim masalıyla kendi inanç, ta-rih ve kültürümüzden uzaklaştıran, hippi ve zombi nesiller yetiştiren, bilimden uzak materyalist eğitim anlayışı. Beyin-leri gereksiz bilgiyle dolduran, kilitleyen ve insanımızı düşünemez hale getiren bu ezberci sistemle mücadele lafla ol-maz. Bu sistem, bilim ve teknoloji üreti-mini sağlayacak şekilde baştan aşağı de-ğişmelidir. ‘Bilimsel değerlendirme’ dersi eğitimin temeli olmalıdır. Ama önce sı-navlarla, televizyonlarla beyinlere ma-lumat yükleyerek zihinsel esarete mah-kum eden dersaneleri ve bilgi yarışması programlarını, beynimizi esaretten kur-taran, sorgulayan, sorun çözen, bilim ve teknoloji üreten şekle sokmalıyız. Belki milyarlarca doları saçtığımız dersaneler ve medya bu yolla işe yarar hale gelebi-lir. Yoksa halimiz harap. Paramızla rezil oluyoruz. Parasıyla rezil olan başka mil-let var mı? Bu deyim başka dilde var mı?

Devamı Gelecek Sayıda

‘BİLİMSEL EĞİTİM’ NE ZAMAN ? 3D o ç . D r . K e m a l Y e ş i l ç i m e n

При посещението на изселническото дружество БУЛТЮРК в българския парламент, групата се състоеше от стари и нови изселници. Срещата с г-н Цветан Цветанов премина в много сърдечна и делова обстановка. За първи път, в такава гостоприемна среда, на изселниците им се даде възможност да изразят своите болки и да изтъкнат проблемите си пряко пред управляващата политическа сила в лицето на г-н Цветан Цветанов - министър на вътрешните работи и госпожа Караянчева. На връчените от нас въпроси г-н Цветанов благоволи още на място да отговари позитивно на въпросите от неговата компетенция. За другите въпроси обеща да ги сведе до знанието на компетентните органи и лица. Срещата между нас бе много ползотворна.

В същия дух бе и срещата ни в Анкара. Тук няма да се спирам подробно на проблемите, които се разискваха, защото те намериха достатъчно място по медиите.

Явно писанията предизвикаха силен отзвук, след като поставените там въпроси станаха тема на дебат в българския парламент. Народният представител от партия ДПС Четин Казак реагира първи като внесе питане до външния министър с много интересно за нас съдържание: „Защо на старите изселници в групата на БУЛТЮРК, посетила парламента, бяха издадени безплатни визи?” До тук за някои господа, в зависимост от гледната им точка (например тези от Атака), може всичко да изглежда нормално. Разбира се не и за нас. Още по - интересен за нас беше следващият ход на г-н Четин Казак, а именно внасянето на едно ново предложение в парламента за издаването на безплатни визи за старите изселници от България или безвизов режим за тях. Какво се промени в рамките на 2 месеца, кой дявол и какво подшушна на ухото на г-н Казак, че се завъртя на 180 градуса. Кое беше грешното в издаването на безплатни визи на изселниците от групата на БУЛТЮРК? Или вече и изселниците трябва да ги делим на тези от БУЛТЮРК и тези от ДПС!?

И все пак кой губи от всичко това. Нали губещите са тези невинни хорица, страдащи от дългогодишната носталгия по родните краища и родния дом. Докога те ще бъдат обект на подигравка за болните ви политически амбиции. Не подценявайте хората като си мислите, че те имат къса памет. Не забравяйте, че тези хора досега са ви вярвали и са ви подкрепяли безрезервно. Те ви подкрепят, не за да жонглирате на политическата сцена и да се правите, че „уж” им защитавате правата и свободите. Те ви подкрепят и искат реално да им защитавате правата.

За политически грамотните хора последният ви политически трик може да се дешифрира така: “Ето виждате ли ние (ДПС) се опитваме да ви защитим, но ГЕРБ не позволяват, което гласно изразихте в турските медии (ТЕК-РУМЕЛИ ТV). Ако вие наистина сте „за” разрешаването на проблемите на тези хора, защо в първия случай обвинихте ГЕРБ, че ощетява държавата, а във втория случай искате от същата политическа сила да прави това за което я обвинихте, а именно издаването на безплатни визи. Г-н Казак, не ви ли се струва, че това, което вършите е абсурдна проява на безочливост от ваша страна. Поне някой друг, вместо Вас да беше направил второто предложение! Или в стремежа си да се покажете като един политически хитрец и да се понравите на някому от вашата върхушка се самозабравяте и не се усещате какви ги вършите. Дори не можете да прецените, че безотговорността Ви вреди на вашите невинни избиратели. С болните си политически амбиции, за да не спечели ГЕРБ позиции и дивиденти в средите на турците изиграхте един много некоректен, дори бих казал глупав номер. И най-болното в случая е, че отново губещата страна бяхме ние, хилядите, които 23 години безотказно гласувахме, за да сте на тези топли, печеливши и удобни само за вас кресла.

Господин Казак, сигурно е дошло времето да си изровите главата от пясъка и да видите, че не сме в 90 - те години, а сме вече в 2013 - та, ФАТАЛНАТА...

БУЛ Т Ю Р К - И с т а н бул , Ту р ц и я

МЕТАМОРФОЗИТЕ НА ЧЕТИН КАЗАК

BULTÜRK’TEN DUYURU Hastalığı Tetikleyen GıdalarAstımınız, panikatağı-

nız, migren, tansiyon ve şe-ker hastalığınız varsa ye-diğiniz, içtiğiniz gıdalara daha fazla özen gösterme-niz gerekir. Astım hastaları konserve, turşu, fast food beslenmeden; migren has-taları peynir, salam, sosis-ten; gastriti olanlar kakao, hazır meyve sularından; panikatağı olanlar kafe-inli içeceklerden uzak dur-malı. Bazı yiyecek ve içecekler, hastalıkları tetikleyebiliyor. Bes-lenme alışkanlığına dikkat edil-mediği takdirde hastalığın oranı artıyor. Panikatak bir kişinin ka-fein içeren içecekler ve tatlı tüket-mesi, migren hastasının peynir, turunçgil, bakla gibi gıdalarla bes-lenmesi, sağlığı olumsuz yönde etkiliyor. Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Üyesi Uzmanı Dr. Ayşe Gü-rel, rahatsızlığa göre beslenilmesi gerektiğini söylüyor. Gürel, astım hastalarını konserve, turşu, zeytin, maden suyu tüketmemeleri konu-sunda uyarıyor.

Türkiye’de her yüz erişkinden yaklaşık 7’sinde, yüz çocuktan 15’inde astım görülüyor. Astım, doğru tedavi ve beslenme ile kont-rol altına alınabilen ancak dikkat edilmediği takdirde günlük ha-yatta hastayı ciddi olarak kısıtlaya-bilen kronik bir hastalık. Dr. Ayşe Gürel, fast food beslenmenin, as-tıma yakalanma yüzdesini artır-dığını belirtiyor. Gürel, “Astım-lılar özellikle de tuz tüketiminde dikkatli olmalı. Tuz ve tuz içe-riği yüksek olan; konserve, turşu, salamura besinler, zeytin, maden suyu kesinlikle tercih edilmeme-lidir.” diyor. Yeme içme davranış-ları, panikatakla da yakından ilgili. Dr. Ayşe Gürel’e göre uzun süre aç kalmak kan şekerini düşürü-yor. Düşen şekeri normale çıkar-mak için böbrek üstü bezlerinden hormonlar daha fazla salgılanır. Bu hormonlar vücut depolarındaki yağ ve proteinlerden şeker üret-meye çalışır. Bu arada kalp çarpın-tısı, ağız kuruluğu, terleme, sinir-lilik ortaya çıkar. Panikli bir kişi, normal olan bu durumu panikatak olarak değerlendirir ve korkuya kapılır. Özellikle de tatlı yiyecek-lerin panikatağı tetiklediğini söy-leyen Gürel, “Glikoz içeren yiye-cekler, koyu çay, kahve, kolalı gibi kafein içeren içecekler, aşırı sigara içimi, aşırı yemek yemek, iştah kesici ilaçlar, panikatağı başlatır.” şeklinde konuştu.

Migren hastası, şarküteriden uzak durmalı Beslenme ve diyet uzmanı Gülcan Emirza da migreni tetikleyen en önemli faktörün bes-lenme alışkanlığı olduğunu dile

getiriyor. Dr. Gülcan Emirza’ya göre migren ataklarını tetikleyen yiyecekler şunlar: Her türlü peynir, sucuk, salam, sosis, pastırma gibi şarküteri ürünleri, hazır et ve tavuk suyu tabletleri, deniz ürünleri (ka-lamar, karides, midye), konserve besinler, turunçgiller, yağlı ve ba-haratlı yiyecekler, kafeinli içecek-ler, bakla ve maya.

Hastalıklara göre beslenme şeklinizi belirleyin

Reflü: Az az ve sık sık bes-lenilmeli, fazla yemek yemekten veya uzun süre aç kalmaktan ka-çınılmalı. Sıvılar, yemeklerle be-raber değil, öğün aralarında alın-malı. Koyu çay, kahve, çikolata, sarımsak, soğan, nane gibi besinler tüketilmemeli. Kaymak, krema, mayonez, tereyağı, margarin gibi yağlı besinlerden kaçınılmalı. Acı baharatlar, karbonatlı içecekler, domates, turunçgiller, kafein ve asit içeren besinlerin tüketimi en aza indirilmeli.

Gastrit: Kakao, hazır meyve suları, limonata, sıcak ve kepekli ekmek, ekşi yoğurt, kabuklu ve kumlu meyveler, kuru baklagiller, turp, salça, sirke, ketçap, hardal, zeytin, kuruyemiş, kurutulmuş meyveler asla tercih edilmemeli. Tansiyon: Sodyum alımı günde 1,5-2,5 gr arasında tutulmalı. Ha-zır gıdalarda etiketlere bakılmalı. Çok şekerli yiyecekler (pasta, don-durma, şerbetli tatlılar, meşrubat-lar, meyve suları) yenilmemeli. Salam, sosis, sucuk gibi şarküteri ürünleri tüketilmemeli. Bunların tuz içeriği yüksektir ve katkı mad-desi fazladır. Kalp ve damar has-talıkları: Kalamar, karides, ıstakoz gibi deniz ürünleri tüketimi azaltıl-malıdır. Bu yiyecekler kolesterol ve ürik asit içerir. Kızartma, şeker, tuz, yağ, beyaz ekmek, yağı çıka-rılmamış süt, yoğurt ve peynirden uzak durulmalı.

Diyabet (şeker): Posa içeriği zengin yiyecekler tercih edilmeli. Bu gıdalar, kan şekerini yavaş yük-seltir, insülin ihtiyacını azaltır, tok-luk hissinin oluşmasını sağlayarak ağırlık kontrolüne yardımcı olur. Yemeklerde posa miktarını artıra-bilmek için pirinç yerine bulgur, meyve suyu içmek yerine meyve yenilmeli. Çavdar ya da tam buğ-day ekmeği tercih edilmeli.

Page 7: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

D r . M ü j g a n D E N İ Z

Ç O K K Ü LT Ü R L Ü L Ü K

Stratejik Analiz

- Bulgaristanda avukat ve her türlü hukuk işleri, tecrubeli ve türkçe bilen avukatlardan – ticari, problemli borç, yol kazası, girme yasağı, trafik ve gümrük cezaları.

- Bulgaristanın 15 şehrinde bulu-nan 50ye yakın universitesinde eği-tim görmek isteyenlere danışmanlık ve aracılık işlemleri sunulur.

- Yurtdışı cenaze nakli - Türkiyede vefaat eden Bulgaristan vatandaşı-nın veya Bulgaristanda vefaat eden Türk vatandaşının memleketine nakli için gerekli belgelerin hazırlanması ve cenazenin yurtdışına taşınması için gerkli aracın sağlanması.

- Bulgaristanda şirket ve temsilci-lik kaydı ve yasallaştırma. Ofis, ma-ğaza, depo kiralama ve yasallaş-tırma ve tam teçhizat donatma, tam kapsamlı muhasebe hizmetleri.

- Ticarette dolandırıcılık şüphesi olan olaylarda özel yardım - gizli bilgi toplama, şahıs ve şirket inceleme.

- Bulgaristanda fuarlara, kongrelere ve seminerlere katılım aracılığı, kon-feranslara kayıt. Konaklama, güven-lik, tercuman, rehber ve ulaşım sağ-lanması.

- Bulgaristanda çalısma izni ve oturma izni başvurularında danış-manlık ve aracılık.

- Bulgaristanda profesyonel silahli ve silahsız koruma, zırhlı araç, koru-malı para ve kıymetli eşya taşıma.

DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN BULTÜRK GENEL MERKEZİ

Adres: Yıldırım Mah.Şehit Kamil Balkan cad.

No.114/A Bayrampaşa _ İstanbulTelefon : 0212 477-62-10 / 511 63 47Belgegeçer : 0212 526-51-98

Bedava Danışmanlık HizmetleriSaat 10.00 - 18.00 arası

Her Gün Pazar hariç

BULTÜRK ÜYELERİNE BEDAVA D A N I Ş M A N L I K H İ Z M E T L E R İ

İnsanların Yüzlerinin ve gözlerinin rengi

Başka başka da olsa Gözyaşlarının rengi hep aynıdır.

İnsanın en hayırlısı, diğer insanlara yararlı olan-

dır. Bundan dolayı en kutsal şarkılar anneler için bestelenmiş, en içtenli şiirler onlara adanmıştır.

Nereye gideceğini bilen insana bütün dünya yol verir. Hedefi olmayan insan 40 yıl yürüse bir yere varamaz. Başka bir değişle gideceği li-man olmayan gemiye hiçbir rüzgâr fayda etmez.

Bu sözler, biz Bulgaristanlı Türk kadınları için ibret doludur. Çünkü biz 1984-1990 ağır kimlik mücadelemizle destanlar yazdık, kurbanlar verdik, adına totaliter denen baskı rejiminin bütünlüğünü bozduk, çökmesine neden olduk, fakat evlatları-mızın okullarda Türkçe ders görmesi gibi öz hak-larımızın başında gelen bir edinime sevinemedik.

O gün bu gün 23 yıl geçti. Yeni bir kuşak ye-tişti. Bu yıllar tamamen boşuna geçti demek iste-miyorum, çünkü bu suskunluk döneminde olay-ları yakından izlerken, öz haklarımız uğruna gece gündüz demeden arasız mücadele etmemiz ge-rektiğini yine kendi deneyimlerimizden öğren-dik. Çözümlerin anahtarı, küçük edinimleri, hatta doğal haklarımızı elde edip yaşatmamız için mü-cadeleye mola vermeden, hiç arasız devam et-mekte gizliymiş. Bunu da yaşarken öğrendik.

Biz, Todor Jivkov’un devrilmesi ve demokra-sinin tesis edilmesiyle tüm özgün isteklerimizin, insan haklarımızın kendiliğinden topluca verile-ceğini, kanunlaştırılacağını sanmıştık. Etniklerin kültürel ve medeni hakları bakımından Bulgaris-tan Cumhuriyeti’nin 1960’lara döneceğini sanmış-tık. Türk okul, birkaç lise, okuma evi, kütüphane, tiyatro, radyo ve TV programlarını düşündük. Öz-lemlerimizdeki öz buydu. Böyle bir beklentiye da-yanan gerçekçi uyanıklılığımız HÖH tarafından yavaş yavaş körleştirildi. Türklüğün gönül hoş-luğu için hiçbir şey yapılmadı. Bu işte Hak ve Öz-gürlükler Partisi’nin büyük rolü var. Biz HÖH partisine güvenmiştik. Haklarımız uğrunda müca-delenin bayrağını yükseklerde dalgalandıracağına inanmıştık. Oysa daha 1990’da partide hemen başa geçenler, kişisel hakları tatmin edilip cepleri dolunca, kültürel haklarımız da bu arada, hak ve özgürlüklerimiz uğurda savaşım ateşinde yananla-rın isteklerine yüzleri bile kızarmadan ters baktılar. İsteklerimize kulaklarını tıkadılar. İki arada kaldık. Dava adamlarını ve verilen mücadelenin hedefle-rini görmez oldular. Onların muhtarlık ve beledi-yelerde, mecliste ve HÖH yönetim organlarında devletle bütünleşmesi, zırha bürünmeleri, öz dava-mızdan çekilmeleri hepimiz için üzücü ve gönül kırıcı oldu. 1990’dan sonra yeni bir kuşak yetişti. Biz, yeni kuşağa Türk ve Müslüman olarak her-hangi bir esaslı kazanım sunamadık, Türk ruhunu aşılamakta zorlandık, onlar da biz gibi öz kültürü budanmış, köreltilmiş bir ortamda girdiler hayata. Şimdi de, Türk ruhunu yaşatırken zorlanıyorlar.

Söylemek istediğim şudur. İnsan bilmediği, ta-nımadığı özlemediği bir şey için mücadele etmez. Ümit olmadan, özlenen ele geçirilemez. Oysa biz dünya üzerindeki en güçlü silahı, haklarımız ve özgürlüklerimiz uğruna ruhumuzu ateşlemiştik. Sonra özümüzde kuvvet bulup bu uğurda başarılı örgütlendik. 1990 mitinglerinde bize, “oluşan gül demetindeki güllerin en güzeli biziz, bu demet eşit haklı Bulgaristan kokacak!” diyenler şimdi nerede?

1990 öncesi Bulgaristan çok ayrışmıştı, bunun böyle olmasını biz de asla istememiştik. Ama ezi-liyorduk, hatta elimizde olmayan şeyler için zor-lanıyorduk ve ezildikçe örgütlü başkaldırdık. Hı-ristiyan ve Müslüman, Türk ve Bulgar olarak kamplaşmıştık. Hıristiyan çoğunluk devletle bü-tünleşip iktidarın baskı araçlarıyla bize zülüm ederken toplum alabildiğine gerilmişti. Bulgar-lar milliyetçilik sınırını aşıp ırkçılık uygulayınca, oyun tamamen bozulmuştu. O yılları hatırlamak ve o sıkıntıları bir daha yaşamak istemiyoruz. Hu-sumeti yenmek varsın ortak zaferimiz olsun. Öç almak için kin beslemiyoruz. Bize yıllarca nef-retle, öfkeyle, intikamcı bir dille konuşulmuş olsa da, biz artık korku kültürünü yendik, biz onlara hep insan diliyle konuştuk ve konuşmaya devam edeceğiz. Biz sabırlıyız. Niyetimiz ayrışmak, bö-lünmek, parçalanmak değil. Vatan birdir. Ne ki, insan ancak, evinde, konu komşu arasında, işte, toplumda kendi özellikleriyle, öz kimliğiyle ileti-şim kurup, anlaşılmak, takdir edilip onaylanmak için yaşar. Toplumsal anlamda bunun tarifi in-sanın çok kültürlülük içinde birey olmasına ola-nak sağlanması anlamına gelir. Çok kültürlülüğün özünde ise, herkesin yani azınlıkta olanların, tüm bireylerin tüm haklarının eşit tanınması ve takdir bulması vardır. Yani Türkün Türk olarak takdir görmesi, Bulgar’ın Bulgar olarak sayılması v.b.

Bizde demokrasiye geçişle eski totaliter re-jimden tek kültürlülük devralındı ve buna HÖH tepki göstermedi. Büyük yanlışlardan biri de bu oldu. Ulusal devletin yasal özü de tota-liter rejimden aktarılıp kabullenildi. İkinci te-mel yanlış da bu oldu. Ardından, Büyük Millet

Meclisi’nde kabul edilen Yeni Anayasa kültürel alanda egemenliğin paylaşılmasına kapı açmadı.

Böylece, yan yana daha mutlu yaşayarak, fark-lılıklarımızın bütünlüğünü birleştirip yeni bir me-deniyete yönelmemize set çekildi. Bulgarlar belki de bölünmeden korktular. HÖH yönetimi de bu konuda pısırık kaldı. Bu işlerin parlamento ko-misyonlarında susarak, parlamento oturumlarına aylarca yıllarca katılmayarak, oturumlarda sahte kart kullanmakla olmayacağını görsek de, çok geç olmuştu. Sofya’yı ilk defa milletvekili seçil-diklerinde görenler, halkımızın bilgeliğine ku-lak vermediler. Milletvekili şerefiyle farklılıkla-rımızı yaşatacak hukuksal uygulamayı Anayasa ve yasalara işleyemediler. Huzur bozucu bir ger-çek de şudur: Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve diğer Müslüman kesim üzerinde HÖH’ün (Türk Partisinin) kurduğu hegemonya etnik hak ve öz-gürlükleri köklendirme mücadelesinin ruhunu ve ateşini söndürdü. A. Doğan’ın geliştirdiği etnik kimlik teorisi, “Bulgar etnik modeli “Türklüğü-müzün köküne kibrit suyu döktü ve kafa karıştır-maktan başka hiçbir işe yaramadı. Havada kaldı.

Son durum nedir? Türk kültürümüzün özünde anadilimiz esas uz-

vumuzdur. O, yüreğimizde, özümüzde oluşan ve dilimizde yaşayan en güçlü iletişim aracımızdır. Her şeyden önce gelir. Bizdeki diğer etniklerle duygusal anlaşmamız bir güç kaynağımızdır, fa-kat etnik anadiller gelişmeden her şey kısır kalır.

Biz, Türklüğünü unutmamış, etnik bilinciyle yaşayan bir halk topluluğuyuz. Kaynaklarını zor-layarak genişletmek refahını yükseltmek iste-yen geleneksel bir yaşam biçimimiz var. Dürüst, namuslu ve çalışkanız. Karşılıklı hoşgörüye, iyi komşuluğa, yardımlaşmaya açığız. Azınlığımız-dan olan her kişi kendini mutlu hissetmek ister-ken haklıdır. Kültürel geleceğimizin karanlık ol-ması mutlu olma özlemimize en büyük engeldir.

Kültürel bütünlüğümüz konusu dönüp dola-şıp hep anadilin okullarda zorunlu okutulma-sına geliyor. Çünkü toplumda hızla gelişebilme-mizi dilimize borçluyuz. Dilimiz gelişmedikçe biz gelişemeyiz. Başkalarını eğitebilen, bilgi ve deneyim aktarabilen yalnız insandır, bu da ön-celikle dil sayesinde olanaklıdır. İnsan önce ana-dilini öğrenip sonra öteki dilleri öğrenir. Ku-şaktan kuşağa bilgi ve deneyim aktarma yalnız anadille olur. Devamlı gelişip zenginleşmeyen bir dil düşünceyi ve hayatı da doğru yansıtıp geliştiremez. Her şey her bakıma sakat kalır.

Düşünenlerin düşüncesi olarak şunları paylaş-mak istiyorum: Anadil, ne öğretilir ne de öğrenilir; doğal olarak evet, ana sütü gibi yalnızca edinilir. Hiç ana, çocuğunu karşısına alıp “Hadi bakalım; şimdi dilimizi öğreteceğim sana,” demez! Yal-nızca ninni söyler, masal anlatır çocuğuna...

Kimse ana dilini nasıl öğrendiğini anım-samaya çalışsın eminim anımsayamaya-caktır: Tıpkı anasının sütünün tadı gibi...

Çocuğun Türkçeyi ana dil olarak öğrenmesi Türkçe konuşulan bir çevrede büyümesine bağlı-dır. Bu çevreyi ana, baba, çocukları, nene ve dede hatta yakınları, akrabaları, komşuları ve modern ailede radyo, TV gibi iletişim araçları v.b. oluş-turur. Hemen sonra okul, okul ve yine okul ge-lir. Kültürel ortama bağlı olarak, 2,3,5 dili de ana-dil gibi öğrenmek olanaklıdır. Ama bu bir köyde zor olur. Çağdaş kültürün derinleşmesinde tiyatro, sinema, basın yayın da çok büyük önem taşır.

Tekniksel açıdan modern iletişim araçları ve yüksek donatımlı sınıf odalarında öğretmenlerin katılımıyla anadil öğretiminde mükemmel başa-rılar elde edilmesi mümkündür. İnsan beyninin, çocuklarımızın küçücük beyinlerinin kabiliyeti Bulgaristan’dan ve tüm Balkanlardan çok daha geniştir ve hele bizim çocuklarımızın yetenek-leri en az bütün dünya kadar kocamandır. Bunu böyle söylemek böbürlenmek ya da yerinde say-mak, teslim olmak anlamına da gelebilir. Çünkü öğrenilen dil bir edinimdir. 1 dil bilen dünyaya 1 pencereden; 3 dil bilen ise 3 pencereden ba-kar. Daha fazla bilir, daha fazla görebilir, daha ya-rarlı olur. Bu konuda azimli olduğumuz için ço-cuklarımızın Türkçe eğitim sunulan ve Bulgarca da öğretilen anaokullarında, Bulgar okullarında zorunlu Türkçe dersleri gören sınıflarda eğitilme-sinin yasallaştırılmasında ayak diriyoruz, kararlı-yız ve geri adım atmayız, atmamalıyız, atamayız.

Çok kültürlü demokratik toplumda kendi öz kültürümüzü, edebiyat ve sanatımızı hak et-tik. Bizim isteklerimiz en temel insan hakları-nın başında gelir. Anadilimiz olarak Türkçeyi iyi bilmemiz, bizim Bulgaristan’ı daha az sev-diğimiz anlamına gelmez, daha çok seveceğiz anlamını taşır. Vatan sevgisi, çocukluğun geç-tiği yerlerde, ata mezarı arasında kudretlenir.

Parlamentoya gitmediler, Halkımıza, oyumuza, güvenimize, ihanet ettiler

Son yıllarda Bulgar vatan-daşlığına sahip olan Make-donların sayısı hızla artıyor.

B u l g a r i s t a n ’ ı n “ F o -kus” haber ajansına göre M a k e d o n y a ’ n ı n U s t -r u m ca ş eh r inde , Bu lga -r i s t a n v a t a n d a ş l ı ğ ı d a -ğ ı t an a l t ı k i ş in in ev ine Makedonya polisi tarafından baskın yapıldığı öne sürüldü.

Son yıllarda Bulgar vatan-daşlığına sahip olan Make-donların sayısı hızla artıyor. Bulgar vatandaşlıklarını da-ğıtan kaçakçıların da ülkede mevcut olduğu düşünülüyor.

Bulgaristan Vatandaşlığı Satan Kaçakçılara Baskın

Makedonya Türkleri Türkçe Eğitim bayramı 19 Aralık Radoviş, 20 Aralık Kırçocva ve 21 Ara-lık Üsküp’teki kutlamaların ardından ‘Türkiye’de okuyan Makedonyalı öğrenciler birliği’ önderli-ğinde 23 Aralıkta İzmir’de Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Dünya Gençleri Dostluk ve Dayanışma derneği, Başba-kanlık TİKA’nın katkılarıyla ‘Dünden Bugüne Makedonya’daki Türkçe Eğitimin Statüsü’ adlı pa-nel gerçekleştirdi. 24 Aralık Pazartesi Akşamı ise başkent Ankara’da Makedonya Türkleri Türkçe Eğitim Bayramı coşkuyla kutlandı.

Balkan Vakfı önderliğinde, Yunus Emre Ens-titüsü katkılarıyla Türkiye’de Okuyan Makedon-yalı Öğrenciler birliğinin organize ettiği Make-donya Türkleri Türkçe Eğitim Bayramı Kutlama şöleni yüksek katılımla 24 Aralık Pazartesi akşamı Gazi Üniversitesi Konser salonunda gerçekleşti. Yusuf Emin’in sunumuyla kutlanan bayramda açı-lış konuşmalarını öğrenciler adına Ali Topçu, Bal-kan Vakfı adına TBMM Başbakan Özel Kalem müdürü Türker Yörükçüoğlu, Makedonya Cum-huriyeti Adına Müsteşar/Elçi Shpresa Jusufi ger-çekleştirdiler. Makedonya Tanıtım filminin ardın-dan Türkçe ve Makedonya Türkleri Türkçe Eğitim bayramı kutlama şölenine katkı sağlayan önemli şahsiyetlere plaket takdim edildi. Plaket töreninin ardından TRT sanatçıcı Hüseyin Yaltırık Rumeli türküleri ile mini konser verdi.

Konserin ardından aralarında T.ürkiye Cum-

huriyeti Dışişleri Bakanlığı Doğu Avrupa ve Bal-kanlar Daire Başkanı Hakan Okçal, TRT Avaz Koordinatörü Adnan Süer, Jupa Belediye Baş-kanı Mazlum Hasan gibi seçkin isimlerin olduğu değerli şahsiyetlere Makedonya Türklüğüne hiz-met ödülleri takdim edildi. Ödüllerin arından Polis Akademisi öğrencisi Murat Tiro ‘Kaybolan Şehir’ adlı şiiri seslendirdi. Balkan Vakfı Genel Başkanı Türker Yörükçüoğlu’nun Arnavutluk, Bulgaris-tan, Batı Trakya, Bosna Hersek, Kosova, Kara-dağ, Sırbistan, Moldova ve Romanya öğrenci tem-silcilerine hediyelerini takdim etmesinin ardından, Türkiye’de Okuyan Makedonyalı öğrenciler birliği ( T.O.M.O.B ) mensuplarına hediyeler verildi. TO-MOB İstanbul şubesi adına Samet Şabani, Edirne şubesi adına Hişam Emin, Zineta Loç, İzmir şubesi adına Murat Bayrami, Bursa şubesi adına Muam-metemin Ömer, Ankara şubesi adına Sema Şazı-man, Üzeir Musliji ve Sakarya şubesi adına Abdül-besir Aruç için hazırlanan hediyeler takdim edildi. Gecenin sonunda Gamze Matracı Balkan Orkestar eşliliğinde sahne aldı. Balkanlı gençlerin beğenile-rini toplayan Gamze Matracı ilerleyen saatlere ka-dar sahne aldı. İstanbul’dan Makedonya Türkleri Türkçe Eğitim Bayramı için sürpriz olarak gelen Murat Balkan ve Trakya Üniversitesi Konserva-tuar öğrencisi Makedonyalı Muhammed Emin de sahne aldılar. Organizasyon heyeti Türkiyede Oku-yan Makedonyalı Öğrenciler olarak Balkan Vak-fına sonsuz şükranlarını sunduklarını dile getirdi.

Makedonya Türkleri Türkçe Eğitim Bayramı Anavatanda Coşkuyla Kutlandı

Page 8: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

S t r a t e j i k A n a l i z

Kısa adı BULTÜRK olan ve bu isimle hem Türkiye’de hem de Bulgaristan’da ün salan BUL-TÜRK – Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği 2003’te İstanbul’da kuruldu. BULTÜRK 1989 göçüyle Türkiye’ye gelen ve Bulgaristan’da kalan kardeşlerimizi aynı kültür kimliğini yani Türk-Müslüman kimliğini yaşatma ve geliştirme temelinde birleştirmeyi hedefleyen ilk Dernektir.

Çalışmalarında “Birlikten kuvvet doğar, o kuv-vetse her zorluğu yener.” ilkesine dayanan Der-nek kısa sürede Türkiye’de soydaşlarımıza ve Bulgaristan’da Türk ve Müslüman olma bilinciyle yaşayanlara ulaşma yolu açtı. Dernek, ardından Bul-garistan ile Türkiye arasında siyasi, ekonomik, sos-yal ve kültürel faaliyetlere geçti. “BULTÜRK GA-ZETESİ ve internette -www.bulturk.org” ile iki ülkedeki tüm ilgili kurum, kuruluş ve kişilere ulaştı. Kuruluş amaçlarını, stratejik hedeflerini ve etkinlik programını duyurdu. Çok kısa bir sürede iki ülke hü-kümet ve devlet makamlarıyla iletişim kurarak gün-dem belirleyen odak oluşturdu. 2012 sonunda Bulga-ristan Başbakan Yardımcısı T. Tsvetanov’la Sofya’da Parlamento’da gerçekleştirdiği görüşme ile Cum-hurbaşkanı R. Plevneliev’le İstanbul’da Bulgaris-tan Başkonsolosluğundaki buluşma kayda değerdir.

Yönetim merkezi İstanbul “Bayrampaşa, Yıldırım Mahallesi”nde bulunan ve her iki ül-kede örgütlenme çabaları devam eden Der-neğin kuruluş amaçları soydaşlarımız ve Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimizce cani gönül-den desteklendi. Tutundu ve yaşam gücü kazandı.

İlk yılların zorlu çalışmalarında Genel Başkan Prof.Dr.Hayati DURMAZ, ardından Rafet Ulu-türk Başkan oldu, Yardımcılarından, İsmail ER-DEM, Nafiye YILMAZ, Dr. Nedim BİRİNCİ, Genel Sekreter Dr. Müjgan DENİZ, Bülent Ma-şaoğlu, Niyazi Güler, Beycan Gönlüşen, Sey-han Özgür ve kuruluşundan bu güne kadar yöne-time gelen tüm arkadaşların emekleri büyük oldu.

BULTÜRK’ün kuruluş felsefesinde, geleneklerin, ortak tarihin, inançların ya da coğrafyanın birbirine sım-sıkı kenetlenmiş bir kültürel toplumu kendiliğinden ya-ratmadığı, toplumların inanç, tarih ve gelenekler yarat-tığı yani toplumlar yüzyıllar içinde ürettikleri ortak dil, tarih, gelenek, düşünme biçimi ve ortak değerlerle halk topluluğu ve millet haline geldiği, gerçeğine dayandı.

İnsanda, toplumda her an değişen bir şey olduğuna, ama değişen her şeyde değişmeyen bir şeyin de oldu-ğunu gören BULTÜRK kurucuları, Bulgaristan’da son 130 yılda değişen şeyler içinde değişmeden kalan Türk-Müslüman kimliğimiz olduğuna ke-sin inandılar. Tüm dışsal değişimlere karşın son-suza dek var olma hakkı kazanan Türklüğümüzü-Müslümanlığımızı yaşayarak gelişme atılımı onlara esin oldu. Onlar, aslında bizdeki değişimleri yarata-nın, değişimin kendisi olduğunu görüp hemen al-gıladılar. Kesin olan bir de şudur ki, değişen şey-ler bir bakıma Türklüğümüzü özgürce yaşatabilmek için gerekli olan güvenli alan aramanızdan başka bir şey değildi. Değişikliklerin bir başka adı da göçtü.

Son göçlerimiz “küreselleşme” ve “yeni dünya düzeni” gibi fikirlerle dünyayı kendi çıkarlarına uygun hale getirmek isteyenlerin hortladığı bir döneme rast-ladı. Başkaları hortladıkça Bulgaristanlı milliyetçi, tota-liter ırkçılar da gemi ağza aldı ve başımıza çok büyük belalar açtı. Onların “tarihi hızlandıracak” kadar ileri gittiklerini ve en sonunda yüzüstü düştüklerini gördük.

Tüm bu değişimler BULTÜRK kurucu yöne-ticileri tarafından analiz edilip derin bir şekilde de-ğerlendirilirken ABD’li Huntington’un yeni dünya düzenini “Medeniyetler çatışması belir-leyecektir” savı, nefeslerini kesti. Bu Amerikalı bilim adamına göre, “farklı kültüre sahip ol-mak çatışmak için en önemli nedendi.” On-larsa çok farklı kültürlerin kardeşliğini savunuyordu.

“Farklılıkların bütünlüğünden yeni bir uy-garlık doğacağına inanan” BULTÜRK öncü-lerinin hafızası Huntington’un yenidünya dü-zenini iradesine ısınmadı. Bu bir saçmalıktı!

Onlar, Osmanlı zamanında farklı kültürlerin, Hıris-tiyanlığın ve İslam’ın, Müslüman yaşam tarzı ile Hı-ristiyan yaşam bilincinin beraberlik ve kardeşlik or-tamında iç içe komşu komşu yaşaya geldikleri bir tarihten gelmişlerdi. Balkanlar’da 200 yıl savaş ol-mamış, Batı ve Doğu’dan düşmanca dış kışkırtma-lar ağırlık kazanıncaya kadar her defasında anlaşma yolları bulunmuş ve kardeşlik üstünlük gelmişti. Bi-linç ve vicdanlarına tamamen ters olan Hunting-ton savında “Medeniyetlerden birini değerinden ayıran kültürel fay kırıkları mücadeleyi belirle-yen ana çizgilerdi. Farklı kültürler arasındaki çatışma, çağdaş dünyada anlaşmazlıkların ge-lişmesindeki son aşamayı tanımlamaktadır.” On-lar için bu, Tanrıyı kıyamete zorlamak gibi bir şeydi.

Onlar, insanı ideolojiye kurban eden bir totali-ter rejimden gelmişlerdi. “Türk-Müslüman kim-liğini yıprata yıprata, eze eze kırma”, “Bulgar-laştırma”, “Türkleri, Pomakları, Çingeneleri ve diğer etnikleri eriterek yok etme” gibi saçmalık-larla uğraşan zalim bir toplumdan göç yoluyla kaçıp kurtulsalar da acıları, yürek sızıları dinmemişti. Do-ğup büyüdükleri Bulgaristan’da en şiddetli zorbalığın, azgın baskı ve terörün İslami ve milli mensubiyeti, Türk kimliğini kıramadığını kanıtlayanlar kendile-riydi. Bir şeyler yapılması gerekiyorsa, bunu yapa-cak olanlar kendileri olmalıydı. Hafızalarında devamlı canlı kalan ve birbiriyle boğuşan iki dönem belirdi.

Biri, devlet baskı ve terörünün her türünden na-siplerini aldıkları, pek çok kurban verirken, daya-nılmaz eziyetlerle biriken kin ve öfkeyle ayakla-

narak devirdikleri totaliter Jivkovist rejimin onları göçe zorlayıp sınır dışı ettiği, zülüm devri;

İkincisi, Bulgaristan’da kalan ve 1990’dan sonra sözde demokratik toplum koşulları içinde yaşayan kardeşlerinin durumunun iyileşmemesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan soydaşların bundan en-dişelenip huzursuz olmasıydı. Olayların özüne in-mekte güçlük çekiyorlardı. Sanki gözlerine perde düşmüştü. Gecikmeli de olsa sis aralandı. Ele veril-mişlerdi. Lider olarak kabul ettikleri Ahmet Do-ğan düşman elinde maşa olmuş, Hak ve Özgür-lük Hareketiyle örgütlenen kutsal davaya ihanet etmişti. Vefasızlar HÖH yönetimine çöreklenmişti.

Onlarla amansız boğuşma gereki-yordu. Kötülüğün başı Hak ve Özgürlük-ler Hareketi’nin değişmez Başkanı, gizli po-lis ajanı olduğu ortaya çıkan Ahmet Doğan’dı.

Halkımız kimliğimizi yerleşik yapı ve kültürü-müzle, belli bir toprak parçasıyla ileşkilindirip Va-tan olarak sevmişti. Derin ve zengin tarihimizde kimlik kültürümüzle toprağı işleme kültürü-müz birbirine örülmüştür. Bir başka değişle top-rak, Türk kültürünün kökleridir. Ona vicutlar gübre edilebilir. Vatan, sevgililerin, yiğitlerin, şe-hitlerin, azizlerin gömüldüğü yerdir. Ata kabridir. Terk edilmemesi, bize verilen en aziz nasihattır.

Bu bilinci kırmak ve bizi Vatanımızdan söküp at-mak için birinci dönemde amansız zülüm uygulayan-lar, 1990’da başlayan ikinci dönemde Türkleri Türk-lere kırdırtmayı seçmişlerdi. Elebaşıları yani HÖH yönetimini ele geçirenler gizli ajanlık yapan soy-suz hainlerdi. Perdeyi açıp gerçeği görmek kolay de-ğildi10 yıllarını aldı. Yeni düşman aralarına Türkçü aydınlardan seçkin biri olarak sızdırılmıştı. O,”Lider” Ahmet Doğan’dı. Kardeşlerimiz, soydaşlarımızı, seç-menlerimiz, yediden yetmişe hepimiz aldatılmıştık.

Düşman elinde eziyet ve işkence gören ama Türk-lük hafızasını ve bilincini yitirmeyenler adına demok-rasi denen ikinci dönemde sinsi ve çok tehlikeli bir durumla yüz yüze geldi. Türklüğün-Müslümanlığın yolunu kesenler yine üstün gelmişti. Hainliğin ne dinlerinde ne de dillerinde tarifi vardı. “Lider”leri özünü satmıştı.” Türkleri, Müslümanları hak ve öz-gürlük davalarıyla birlikte yok saymıştı. Yüz binlerce mazlumun yazgısıyla oyun oynanmıştı. Onun po-litik sahneye çıkıp baş aktör olması acı bir gerçekti. Çok acı olsa da, gerçek ortadaydı: Aldatılmışlardı!

Galebe çalan hain, bu iş için özel eğitilmiş, üniver-site görmüş ve aralarına “kendilerinden biri” ola-rak sızdırılmıştı. İnanılacak gibi değildi! Halkımız baskılar altında ezilirken, güya o da “tutuklanmış”, “Varna’da yargılanmış”, “cezaevinde, hapisha-nede, hücrede kalmış”tı. Bizi kandırmak için ne-ler neler yapılmıştı. Gafil avlanacakları, hain kapana düşecekleri hiç kimsenin aklından geçmedi. Bu gi-diş tehlikeliydi. Bulgaristan’da yaşayan kardeşleri, öz partileri olan Hak ve Özgürlükler Hareketinin lideri tarafından kimliksiz, bilinçsiz, kör cahil, vicdansız, aç susuz bırakılmak isteniyordu. Bu, hatta korkunçtu.

En tuhaf olan ise, Bulgaristan Türk kitlesi-nin A. Doğan’ı lider olarak tereddüt etmeden ka-bul etmesi, uluslararası insan hakları örgütleri-nin de bu işe el atıp onu kabullenmiş olmasıydı..

Terk sözle halkımızın (dünyanın da) gözünü bo-yayanlar işi başarmıştı. Sahte bir lider olan A. Do-ğan pek çok bilgiye sahipti. Boş boş konuşuyor, sallıyıp savuruyor, yalan dolanla, hiçbiri gerçekleş-meyen vaatlerle insanımızı uyutuyordu. Yeni yüz-yıl başlarken son lokmamıza saldırması, bizi ele kula muhtaç etmesi uyanma sürecini ansızın başlattı. Ya-lan dolana pes deyenler ortaya çıktı. Hainlik sırıttı.

Ne yapılmalıydı? Genç BULTÜRK yöneticileri strateji geliştirdiler.

Kuracakları kültür ve hizmet derneği insanlık tarihinin en hüman ve barışçıl geleneklerini ve idelerini yaşata-caktı. Gerekirse Hak ve Özgürlükler Hareketi yadsı-nacaktı. Bir ağacın içinde kurt varsa onu dışardan ko-rumak mümkün olamazdı. Hainlerin kimliği ihanetti. Onları HÖH bünyesinden temizlemek zor işti. Fela-ket yolunu kurtuluş yolu olarak dayatanlar kalabalıktı. Bu kapandan kurtulmadan ışığı bulmak olanaksızdı.

Gece boyu süren tartışmalı görüşmelerde yol ara-nırken, Bulgaristan Cumhuriyeti NATO ve Av-rupa Birliği üyeliği için aday oldu. AB ise, dün-yanın geleceğine başka bir açıdan bakıyor, yeni uygarlığı farklılıkların eşit haklı bütünlüğünde gö-rüyordu. İnanılacak gibi değildi. Kurulmak istenen klasik medeniyetlerden farklı bir uygarlık olacaktı.

Bulgaristan 1990’dan beri yerinde sayıyor, yol arıyordu. Öz belirleyen gerçek şu oldu: Av-rupa dil ve millet çeşitliliğini, etnik topluluk-ları farklılıklar zenghinliğinde bir edinim ola-rak kabul ederken, farklı din ve kültürleri yeni uygarlığın oluşturucu öğesi olarak görmek istiyordu.

Bu durumda bir asır boyu ana dil ve din özgürlüğü davası veren ve geleneksel halk kültürleriyle yaşa-mak isteyen Bulgaristan Türk, Pomak ve Müslüman-ları Avrupa Birliği’nin yaşama çağırdığı yeni uygar-lıkta mutlu olabilirlerdi. Yeni medeniyette soydaşlara da yer olmalıydı. Onlar, Bulgar vatandaşlığını koru-muş, çifte vatandaştı. Şimdi, AB vatandaşı oluyor-lardı. Bu büyük bir edinimdi. Olaylara yeni bir ba-kış açısı getiren perspektife seçenekler sunuyordu.

Tüm Müslüman Türklerin aynı gen ve kül-tür dokusu taşımaları aranan farkındalıklı çeşitli-liği daha da renklendirip zendinleştirebilirdi.

İşte bu özgün fikirlerle, yoğun bir ara-yış ve bocalama içinde Bulgaristan’daki kardeş-lerimizin ve Türkiye’deki soydaşlarımızın BUL-TÜRK Derneği kuruldu. (devam edecek)

DOĞRU YOLU GÖSTEREN UMUT

B U LT Ü R K - M e d y a ’ d a

B U L T Ü R K A z e r b a y c a n M e d y a s ı n ’ d aB U L T Ü R K A z e r b a y c a n M e d y a s ı n ’ d a

B U L T Ü R K B u l g a r i s t a n M e d y a s ı n ’ d a

B U L T Ü R K A z e r b a y c a n M e d y a s ı n ’ d a

B U L T Ü R K B u l g a r i s t a n M e d y a s ı n ’ d a B U L T Ü R K T ü r k i y e M e d y a s ı n ’ d a

B U L T Ü R K B u l g a r i s t a n M e d y a s ı n ’ d a

B U L T Ü R K B u l g a r i s t a n M e d y a s ı n ’ d a B U L T Ü R K B e l ç i k a M e d y a s ı n ’ d a

B U L T Ü R K B e l ç i k a M e d y a s ı n ’ d a B U L T Ü R K R u s y a M e d y a s ı n ’ d a

Page 9: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

Ardından, kalabalığa konu-şan Bultürk Başkanı Ulutürk, Azerbaycanlı kardeşlerimizin haklı oldukları davalarında seslerini duyurmakta katkı sağlamak için bu konferansı yaptıklarını ifade ederek Karabağ Savaşının sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Türk Dünyasının davası ol-duğunu belirtti.Azerbaycan’a katıldıkları bir konferans ve gezinin asıl amacının Azer-baycan halkının sıkıntıla-rını, haklı oldukları Dağlık Karabağ sorununu ilk önce Azerbaycan dışında yaşayan

Türklere ve ardından tüm acı gerçekliği ile dünya gündemine taşımak olduğunu ifade eden Ulutürk; Dünyada hakkın güçlü

olanın olduğunu, bunun da Türk-ler dünya yöne-timinden gittik-lerinden beri hep böyle devam et-tiğini, bunun için Türkiye Cum-huriyeti ve Türk Cumhuriyetleri tekrar bir araya gelerek dünyada söz sahibi ol-maları gerekti-ğini vurguladı.

Balkan Türk-leri ve de özel-likle Bulgaristan Türkleri zali-

min zulmünün ne olduğunu çok iyi bil-diğini belirten Ulutürk:”Böyle zulüm-lerin ancak ortaçağda görülmektedir.” Dedi ve organizsayona destek veren Belediye Başkanı Aydıner’e, yardım-cısı Ahmet Tüfekçi’ye teşekkür etti.

Türkiye Üniversite Mezunları Derneği İçtimai Birliği Başkanı Cengiz Bayramov, bir Azeri Türkü olarak kendilerinin de bü-tün Türklerin sorunlarını kendi sorunları gibi kabul ettiklerini, aynı milletin ve ırk-tın evlatları olarak Karabağ’da yaşayan Türklerin sorununun bütün Dünya Türk-lerinin sorunu olduğuna degindi. “Azer-baycan Ordusu büyük Türk ordusunun bir parçasıdır” diyen Cengiz, Azerbaycan’ın

Ulusal Arenada barıştan yana bir millet oldu-ğunu ve dünyaya adalet getirmek için gönderilmiş şanlı ırkın ev-latları oldukları-nın altını çizdi.

Bayrampaşa Belediye Baş-kanı Atila Ay-dıner, Başkan Türk dünyasında Azerbaycan’ın

yeri bambaşka olduğunu ve Karabağ’ın Azerbaycan’ın vazgeçemeyeceği top-raklardan birisi olduğunu ifade eden Aydıner, 1988 de başlayıp 1994’te sona eren Karabağ savaşı içinde dinsel ,etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketlerini ve sivil katliamlarını barın-dıran yakın tarihimizin en kanlı savaşlardan biri oldu-ğunu hatırlattı ve Ak Parti Hükümetinin “Ermenis-tan Azerbaycan toprakla-rından çekilmedikçe, Tür-kiye Ermenistan’a karşı olumlu bir adım atamaz” diyerek Ermenistan ile il-gili tavrını net olarak or-taya koyduğunu söyledi.

Azerbaycan’ın İstanbul Kon-solosu Emma Heydarova Kon-feransı düzenleyenlere çok te-şekkür ederek, Karabağ’ın geri alındığı zamanda böyle bir kalabalıkta tekrar beraber olmayı arzuladıklarını belirtti.

Ünlü Komutan Ibad Hu-seynov yaptığı konuşmasında burada olmaktan dolayı çok mutlu olduğunu ifade etti.”Türk olduğumdan çok gurur duyu-yorum” diyerek salonda alkış tufanı koparken, damarlarında dolaşan kanın Türk kanı ol-duğunu ve Türk birliğinin ko-runması gerektiğini söyledi.

Konuşmaların ardından Azeri Sanatçılar kürsüde kısaca dü-şüncelerini belirttikten sonra birer şarkı seslendirerek salondakilere hoş bir vakit yaşattılar.. Plaket töre-ninin ardından toplu hatıra fotoğrafı çekilmesiyle program son buldu.

Azerbaycanlı Kardeşleri-mize BULTURK Derneğinin fa-aliyetine katılımlarından do-layı kendilerine teşekkürlerimizi ve şukranlarımızı sunuyoruz.

Briliant DADASHOVA, Azeri kızı GÜNEL, İrade İBRAHİ-MOVA; Elyane AHMEDOVA. Davetimize teşriflerinden biz-leri onurlandımalrından dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz.

Cennet anaların ayaklarının altındadır.Hz. Muhammed

Ana derler adınaDoyulmazdır tadına

Benzemez hiç bir kadınaKadına örnek ANA

Mayıslar yaklaştıkça analarımızı anımsa-rız. 1989 Mayısında totaliter rejim kazanını çeviren ve kaynak çorbayı T. Jivkov’un başına döken analarımızı hatırlarız. Ana-larımız anadilimizde ayaklanmışlardı...O zaman, tarihte görülmemiş bir cesaretle

yüreklenen Analarımızın karşına dikilen-ler biz üzüldükçe sevinen kötü insanlardı. Zırhlı olsalar da yüreksizdiler. Acı tatma-mış canilerdi. Ruhları satılmış kölelerdi. 1989 Mayısında öyle bir açmıştı ki, ba-

har: hayatı yaşanmadan geçenlere mutlu günler müjdeler gibiydi! Goncalarla kay-naşmış açmaya yürüyenler, erkekleri zin-danlarda, hücrelerde, kamplarda, erkek-siz evlerini yaşatan mert kadınlardı. Ne var ki Bulgaristan Türk kadınını yalnız-lığın, erkek açlığının boşluğuna atıp yok etmek isteyenlerin hesabı yanlıştı. Za-lim düşman, hepimizin sabrını sınar-ken, hepimizi ezerken annelerimizin annelik içgüdüsünü, kızlarımızın sev-dalandığı duygusunu öldürmeye çalıştı. Zamanın yerini yeni zaman almış ka-

dın ve kızlara mal muamelesi yapıldığı çağlar çoktan aşılmıştı. Bulgaristan Türk kadınını yalnızlık karanlığının, erkek aç-lığının boşluğuna atıp boğmak isteyen-lerin hesabı yanlıştı. Ezildikçe sertle-şenlere bilgelik yükleniyordu. Evlerde, köylerde ocaklar sönmedi. Yumuşak ve sıcak mizaçlı Türk kadınında sezilme-yen ve bilinmeyen muhteşem bir ruh-sal derinlik vardı. Analarımızın ayakta kalma, soyu yaşatma becerisini kırmak, atomu parçalamaktan zordu. Korku kül-türüne tanıdık bildik yaklaşımına set çekti. Baskıcı zorbalara tahammül etti ve sonunda göğüs gerdi. Korkunun ha-yatı yönetmesine yol vermeyenler sev-giye kucak açtı. En büyük zenginlikleri birbirlerine olan güvendi. Bu güven-den birlik, kahramanlar ve zafer doğdu.Hala bu analarımızı anlayamayanlar

var: Türkler Vatanını bütün kalbiyle se-verler. Çünkü burası onlarında vatanıydı.Başka bir Vatan aramayanlar şimdi de

buradayız. Köyler boşalıyor, şehirler küçü-lüyor ama biz yaşlı analarımızla beraberiz. Atalarımızın mezar taşları da bu-

rada, soysuz değiliz, kökümüz Vatan toprağından taa Tanrı dağlarına uzanır. Son zamanda emekli olduk ama ha-

yatı tatil edemiyoruz. Aklı karış-tıran şey arzular. Huzurdan başka is-teğimiz yok. Zamanın tüm akılsızları iyileştireceğinden şimdi de umutlu-yuz. Bizi yaralayan zaman olmuştu, iyi-leştiren de zaman olacak. İnançlıyız!

Kimseye ihanet etmedik. Hele, hele, Vatana!

Annelerimiz her şeyi görür kalp-leriyle. Vicdanımız da öyle...Dertlerin derdi anadil olsa da,

yine Annelerdir umudumuz. Anne kalbi çocuğun okuludur.

Anne dilidir, çocuğun ana dili.... Ötekilerse, İnsanlar, susa-

rak da konuşabilirler! Diyorlar.Geçen yüzyıl neredeyse baştan-

başa sustuk, bu yüzyılda doğru yolu bulup yürümek, anadilimizde bol bol konuşmak, istiyoruz. Seçi-mimiz kesindir. İki doğru yol yok-tur. Anadilli cennet istiyoruz!!!

Nafiye YILMAZ

Y ü z y ı lSustukY e t e r

Nafiye YILMAZ -Bulturk Dnt.Kurulu BaskanıKarabağ Savaşı Bulgaristan Türklerinin’de davasıdır

Page 10: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

ŞEYTAN KİTABINI S İ Z D E O K U Y U NK u b r a t ’ t a o t u r u y o r u m v e

“BULTÜRK”ü devamlı okuyucusuyum. Son olarak 67. sayıyı aldım. Köyüm “Sevar”da

çok okuyucunuz var. Yazılarınız kahvelerde tartışılıyor. Laptop açıp köşe yazılarını sesle okuyanları dinledim. Horoz ötmeye başladı.

Bu büyük ilgi, Bulgaristan’da yaşayan bizle-rin can damarımıza dokunan konuları gerçekçi ve anlaşılır bir dille ele almanızdan ve gerçek-leri anlatarak aldatılan halkımızın gözünü açma çabalarınıza saygıdan ileri geliyor. Kı-zışmaya başlayan ortamda, ağızı var dili yok, sözde tarafsız izlenimi bırakmamak için ben de buradaki kitap sergisinden Bulgar yazar Pe-tar Yapov’un “DS ve KGB Şeytanı DOĞAN” kitabını aldım ve okudum. Açıp okumaya baş-lamadan pek iştahlı değildim. Bu adamın işi mi yok 300 sayfa yazmış desem de ilgilen-dim. Yazarın resmini haftalık “Uyikent”te gör-müştüm ama bu gazetede DPS, HÖH, A. Do-ğan, Türk-Bulgar konularına değinmiyor, bir tek Bulgaristan Tarihini ve tarihsel kişileri an-latıyor. Doğan konusunu da açmıyor. Oysa öğrendiğime göre, bu gazete DPS’nınmış.Kendi anlattığına göre, Yapov’u DPS’ye

ben inşaat erlerinde askerlik yaparken suba-yım olan, soyu Razgrat köylerine dayanan Feyzullov davet etmiş. Daha ilk sayfalarda bunu öğrendiğimde daha da heveslendim.

Pomaklığın merkezi olan Nevrekopta do-ğup yetişmiş olan yazar Yapov DPS’de büyük ilgi görmüş. Sofya örgüt başkanlığına seçil-dikten sonra, yönetim organı Operatif Büro’da bulunmuş ve A. Doğan’ın yardımcısı Ahmet Emin kafasında kurşunla yere serilmiş bulu-nunca, korkmuş olacak, “Saray”dan geri dön-memek üzerer ayrılmış, A. Doğan’ın çevre-sinden tamamen kopmuş ve evine kapanıp “Şeytan” kitabını yazmış. Yazarın başka ki-tapları da var. Kendi anlattığına göre Ameri-kan dış iştihbarat örgütü CİA ve SSCB Dünya Casusluk Örgütü KGB arasındaki etkileşimde aracılık yapacak kadar önemli görevlerde bu-lunmuş. “Şeytan”ı çok derin ve yıllarca sü-ren bir araştırma sonunda kaleme alınmış. 8 senede Ahmet Doğan’ın ensesine solur-ken hep onun DS-KGB ajanı olarak “ikili özünü” ustaca açmayı düşünmüş. Ne iş, de-ğil mi? Herkes ustasını buluyor işte... Düşünü-yorum da, hem Ahmet Doğan’la birlikte ça-lışıyor, ayrı giden birtek yeyip içtikleri hem de “lider”in geçmişini pamuk gibi atıp di-dik didik etmiş, 40 cilt DS dosyasını defa-larca okumuş, okuduklarını çamaşır ipine sermiş ve kurumayan gerçekleri bize anlat-mış. Üç gerçek kurumamış: Doğan’ın DS ve KGB ajanlığı ile 1990’dan sonra Bul-garistan Türklüğünü kurutma çabaları...

Ben, Bulgaristan Türk ve Pomaklarından kimsenin tanımadığı A. Doğan’ın “Türklü-ğümüzü yok etmek için özal hazırlandığını” aydın Türkler arasına gizli polis tarafından “sızdırıldığını” ve Türkler yararına hiçbir iyi-lik yapmaya asla niyeti olmadığını, insanı-mızla alay ettiğini bu eserde okudum ve ya-zılanlara inandım. Bizim buada sohpetlere Beleneciler de katılınca, şu mahkeme ka-rarlarının “sahtesi” ve “doğrusu” olduğunu birçok kez işitmiştim. “İnanma” diyorlardı. Yapov kitabının 86. sayfasında bu konuda bakış açımı değiştiren şu cümleleri yazıyor: “Daha sonra Hak ve Özgürlükler Hare-

keti Başkanı olan A. Doğan’ın da celbedil-diği, Necmettin Hak tarafından yönetilen, Bulgaristan’da Türk Milli Kurtuluş Hare-keti (BMKH) 1985 temmuzunda kuruldu ve 1986 haziranında yok edildi. Doğan’ın bu gizli harekete ‘sızdırıldığını’ kitabımı oku-yunca göreceksiniz. Bulgaristan’da Türk Milli Kurtuluş Hareketi gizli polisin kontrolün-deydi. Üyelerin hepsi tutuklandı, çok ağır iş-kence gördü, yargılanıp, hapse atıldılar...Daha sonra bire dek Bulgaristan’dan kovuldular.

Böylece Türklerin hakları için mücadele ve-ren işkence gören, şiddete maruz kalan gerçek kahramanlar sahadan uzaklaştırıldıktan sonra,

Türklere ve Pomaklara A. Doğan bir kahraman olarak tanıtıldı ve dayatıldı, lider olarak yüksel-tildi. Ve bu önceden iyi planlanmış bir oyundu.

“A. Doğan 1986’da hapisteydi. Sözde “halk düşmanı” olarak yargılanmıştı. Davanın görül-düğü Varna Mahkemesi’nde böyle bir dosya yok... Dikkatinize sunarım, ajan “Sava”nın gizli DS kulağı olarak dosyası 2 yıl sonra yani 06. mart 1988’de DS arşivine indirildi. O gün Ahmet DS ajanlığından atılmıştır. Gerçek şu ki, A. Doğan 1986-1988 yılları arasında ha-piste bulunduğu zaman bile, bir mapusçu ola-rak DS ajanı gibi çalışmıştır. Gün gibi ortada olan, onun BMKH’ne sızdırılmış bir ajan olup, ajanlığı devam ettiği için sahte yargılandığı, bu yüzden mahkeme dosyası olmadığı, daha sonra hapiste de ajanlık yaptığı gerçeğidir...

“Sonra, KGB’den alınan bir emir üzerine ve DS Ahmet’in dosyasını arşivten çıkarıp, tozunu silkmiş ve ajanlık hayatında yeni bir sayfa aç-mıştır. Bu, onun hala devam eden KGB ajanlığı dönemidir. Ona KGB’ye de hizmet edeceğini bildiren DS generalı Nanka Semercieva’dır. 22 aralık 1989’da A.Doğan mahpustan KGB ajanı olarak çıktı ve o tarihten sonra onun iplerini hem DS, hem de KGB çekiyor.”

Petar Yapov daha fazla Bulgar okurların açıp okuduğu bu kitabında Bulgaristan’da durumu elinin içi gibi bilen KGB’nin sosyalizmin çö-keceğini öngördüğünde, ülke tarımında ana üretim gücü olan Türkleri ve diğer Müslü-manları kontrol altında tutmaya devam etme planlarında, bölgeye iyice egemen olma anah-tarını bize hakim olmakta görmüştür. 1989’da Bulgaristan’da Türklerin Hıristiyan demokratik güçlerle kenetlenerek ayaklanma hazırlıklarına geçmesi, Bulgaristan’ı elden kaçırmak isteme-yen KGB’yi sinsi planlarını gerçekleştirmede yönünde daha da mobilize etmiştir. O gün bu gün, anlaşıldığı üzere A. Doğan sahnedeki “palyaço” ya da yazarın değimiyle “şeytan”dır.

Ne yazık ki, bu gizli plan 23 yıldan beri ba-şarılı uygulandı. Bulgarları rahatsız etme-mek için KGB etnik azınlıkların hiç bir iste-ğini dikkate almadı. DS’nin gösterdiği bazı kaşarlı ajanlara değişik görev ve imkanlar ta-nındı ve durumu bugüne kadar getirdiler. A. Doğan ve grubundakilerin Bulgaristan Türk-lerine ve Bulgaristan Cumhuriyetine “iha-neti” çok ağır oldu. Yazar Bulgaristan Türk, Pomak ve diğer Müslümanlarını ihanetle asla itham etmediği gibi, hepimizi sinsi ve iğrenç bir yabancı planın kurbanları olarak göster-miştir. Bu oyunların Bulgaristan Cumhuri-yetine ve halkına da büyük zararı olmuştur.

DPS merkezinde 8 yıl A. Doğanla birlikte olan yazarın anlattıklarını okurken “uyutul-muş” olduğumuzu anladım, çok üzüldüm.

Tabii bu kitabın açıkladığı sırlar okuru dü-şünmeye sevkediyor. Okurken DPS’nin A. Doğan’dan nasıl kurtulabileceğini de düşün-meye başladım. Bu yüzden “Bultürk” gazete-sine ilgim arttı. Sizden başka Bg’da bu olay-ların özüne inebilen yok. Sizin sayenizde, siz gözümü açtınız, teşekkür ederim. Kahve-lerde “kapsullendik” “paralize edildik” “kö-kümüz kazınıyor” “bu işin içinde bir şeytanlık var” diyorlardı da pek inanmazdım. Halkımız gerçekleri duyumlamış ve algılamıştır. Fa-kat bu işleri yaşını almış yazar Yapov gibi sı-ralayıp birer birer yazan ve anlatan çıkmadı. O n a d a t e ş e k ü r e d i y o r u m . “DS ve KGB Şeytanı DOĞAN” kitabı

Türkçe de basılsa ve Türkiye’deki kardeş-lerimizle aynı yönde düşünsek çok iyi ola-cak. Çünkü onlar Ahmed’in sandığına oy doldurdukça hiçbir şey değişmiyor. Oysa Deliorman’da kafalar ısınmaya başladı bile.

Artık ne yaparsa yapsın halk herşeyi gördü anladı sadece zaman bekliyorlar. Yani bir an önce sandık önüne gelmelidir. Dünya kü-çüldü yapacak tek şey kaldı terk edip gitmek.

Arkeologlar, 2013 yılında ayrılacak dev-let bütçesinin kazıları karşılamasını umuyor.

Bulgar arkeologlar 2012 kazı sezonunun ka-panışında iki önemli bulgu duyurdular ve erken dönem Balkan medeniyetlerinin yaşamı ve kül-türüne ışık tutmak için devletten ve başka kay-naklardan daha fazla destek görmeyi umuyorlar.

Ülkedeki Ulusal Arkeoloji Enstitüsü’nün eski Başkanı Vasil Nikolov, Karadeniz kı-yısındaki Varna’nın 50 kilometre batısın-daki Provadia yakınlarında, M.Ö 4700 ve 4200 arasına dayanan Avrupa’nın en eski kentsel yerleşimini ortaya çıkardı.

Site, 3 metre yükseklikte bir duvarla çevrili olarak 100 metreden uzun bir çapa ve yakla-şık 350 kişinin barındığı iki katlı yapılara sahip.

Yerleşim birimi, aynı dönemden kalma ve bir tuz üretim birimi, bir tapı-nak ve bir de nekropolden meydana gelen çok daha büyük bir kompleksin bir parçası.

SETimes’a konuşan Nikolov, “Sitenin ay-rıntılı şekilde incelenmesi yıllar sürer ... Bu si-tede en az yedi arkeolog nesli için iş var.” dedi.

Arkeologlar, Provadia’nın antik sakinle-rinin tuz üreterek geçindiğini söyledi. Üreti-min M.Ö. 5500’de başlayıp M.Ö. 4500’e ka-dar yılda 5 bin kg tuz üretildiği düşünülüyor.

Nikolov, tuz ticaretinin antik insanlara, bir kısmı mücevher gibi lüks malların üre-timinde de kullanılan hammadde almaları-nın yanı sıra büyük bir ekonomik güç kazan-malarında yardımcı olduğunu sözlerine ekledi.

Provadia’daki bulgular, tarihi M.Ö 4300’e da-yanan Varna Kalkolitik Nekropol zenginlerinin kökeni hakkında önemli ipuçları sağlayabilir.

En son bulgu -çok daha sonraki bir dö-neme ait olup Trakyalı bir kabile olan Ge-talar tarafından bırakılan ve iki farklı küme şeklinde altın hazinesi içeren tahta bir sandık- Bulgaristan’ın kuzeydoğusundaki Sborya-novo Tarih ve Arkeoloji Koruma Sahası’ndaki en büyük höyükte gün ışığına çıkarıldı.

Arkeolog Diana Gergova, 1,8 kg’dan ağır olan hazinenin, bir Geta hükümdarı-nın cenazesi kapsamında gömülmüş ola-rak, M.Ö. 4. yüzyılın sonu veya 3. yüzyı-lın başlarından kalma olduğunu söyledi.

SETimes’a konuşan Gergova, “Sandığı 8

metre derinlikte bir kesenin içinde bulduk ... İçinde iki set halinde altın objeler vardı. İlki, içinde daha önce hiç rastlanmamış türde benzer-siz bir tacın da yer aldığı kadın ziynet eşyalarıydı. Ayrıca dört burma bilezik ve inanılmaz ayrıntıda aslan resmine sahip bir yüzük de vardı.” dedi.

Diğer sette ise demirden yapılmış bir gem ve gemin süslendiği bir takım altın ob-jeler, koşum takımı süsleri ve düğmelerin yanı sıra, üzerinde tanrıça Athena’nın yer al-dığı iki büyük yuvarlak parça ve bir at başı-nın yer aldığı muhteşem bir alınlık yer alıyor.

Gergova ve Nikolov’un saha çalışmalarına gelecek yaz iki sitede devam etmesi gerekme-sine karşın, kazılar finans sağlanmasına bağlı.

Bulgaristan Kültür Bakanlığı’ndan SETimes ‘a yapılan açıklamada, Bakanlığın 2012 yılında Bulgaristan genelindeki arkeolojik kazı ve mu-hafaza çalışmalarının yanı sıra 10 tarihi bölgenin korunması için 1,3 milyon avro ayırdığı belirtildi.

Maliye Bakanı Simeon Djankov, geçtiğimiz yıl 2013 devlet bütçesinden arkeolojiye 5 mil-yon avrodan fazla kaynak ayırma sözü vermişti.

Nikolov, bütçe geçirildiği halde, hü-kümetin kendisine sağlayacağı mik-tarı hâlâ bilmediğini söylüyor.

SETimes’a konuşan arkeolog, “İki ay-lık bir kazı kampanyası için gere-ken en az meblağ 61 bin avro.” dedi.

Devlet finansmanının dengesizliği göz önüne alındığında, arkeologlar kazıların özel sektör desteği olmadan mümkün olmayacağını belirtti.

Arkeolojik bulgular antik Balkan medeniyetlerini ortaya çıkarıyor Okrlarımızından Gelenler

Bulgaristan Türklerinin Sesi

“ŞEYTAN”

Bankalarla Anlaşmalıyız

Diş Hekimi

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/Tel: 0212 556 45 30

A . H a l i d e Ü M İ T F E R

Page 11: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

1. Balkan Gazeteciler toplantısıE d i r n e 9 - 1 0 - O c a k 2 0 1 3

Balkan ülkelerinden yaklaşık 50 Türk gazeteci, 1’nci Balkan Gazeteciler Buluşması’nda Edirne’de bir araya geldi. Buluşma kapsamında gerçekleşen çalıştayda Balkan Basın Birliği’nin kurulması ka-rarlaştırılarak, bu birliğin genel kurulu, yönetim ku-rulu ve danışma kurulu belirlendi. Yunanistan’ı temsilen 10 kişilik genel kurula Cengiz Ömer, 6 ki-şilik danışma kuruluna ise Abdülhalim Dede seçildi.Trakya Gazeteciler Cemiyet’nin öncülüğü ve or-

ganizasyonunda ve Edirne Valiliği, Trakya Üniver-sitesi, Edirne Belediyesi, Dışişleri Bakanlığı Edirne Temsilciliğinin de destekleriyle bu yıl ilk kez 9 Bal-kan ülkesinden gazeteciler Edirne’de bir araya geldi. Trakya Gazeteciler Cemiyetinin gerçekleştirdiği

‘Türk Basınının Balkanlarda Ayak İzleri, 1’nci Bal-kan Buluşması’na Bosna-Hersek, Bulgaristan, Ka-radağ, Kosova, Makedonya, Romanya, Sırbis-tan ve Yunanistan’dan yaklaşık 50 gazeteci katıldı. Türkiye’de 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Günü

olması nedeniyle düzenlenen etkinlikler çerçe-vesinde Atatürk Anıtı’na çelenk konulduktan sonra Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sanat ve Eğitim Merkezi’nde ‘Türk Basınının Balkanlardaki Ayak İzleri’ adlı panele geçildi. Pa-nelde Prof. Dr. Ahmet Günşen, Dışişleri Bakan-lığı Edirne Temsilcisi Elçi Metin Kılıç ve Yrd. Doç. Dr. Veysi Akın ve Rodop Rüzgarı dergisi İbrahim Baltalı birer konuşma yaparak Balkan-lardaki gazetecilerin çalışma şartlarını ele aldılar. Balkan ülkelerinden gelen gazetecilerin I. Balkan

Buluşması’na Yunanistan’ı temsilen Batı Trakya Türk Azınlık basınından Trakya’nın Sesi gazetesi adına Abdülhalim DEDE, Millet gazetesi ve Çınar FM

adına Cengiz Ömer, Gündem gazetesi adına Ozan Ahmetoğlu, Birlik gazetesi adına İlhan Tahsin ve Rodop Rüzgarı dergisi adına İbrahim Baltalı katıldı. “BALKAN BASIN BİRLİĞİ KURACAĞIZ” Etkinlikler kapsamında gazeteciler bir araya ge-

lerek bir çalıştay gerçekleştirdi. Bu çalıştayda Balkan Basın Birliği kurulması kararlaştırıldı. Düzenlenen panelden sonra, Balkan ülkelerinden

gelen gazeteciler bir Çalıştayda yuvarlak masa et-rafında bir araya geldiler.Trakya Gazeteciler Ce-miyeti Genel Başkanı Ali Soydan, Çalıştayda tüm gazetecilerin ortak arzusunu dile getirerek şöyle konuştu: “Biz nasıl bundan sonra Kosova’daki Ayşe teyzeye, Makedonya’daki Mustafa amcaya, Moldovya’da ki Elana’ya, Romanya’daki Fatma’ya basın iletişim araçlarıyla ulaşabiliriz, bunu bilmek istiyoruz. Bu Balkan Basın Birliği oluşturmak is-tememizin önemli bir sebebi var. Geçmişte yaşa-dık, Balkanlarda ciddi savaşlar, soykırımlar oldu. Bizim toplumlarımıza ait uluslararası örgütler ol-

madığı için ne yazık ki Batı çok geç reaksiyon gösterdi. Yaptığımız istişare sonunda Edirne mer-kezli Balkan Basın Birliği ya da Balkan Gazete-ciler Federasyonu kurma fikri etrafında bir fikir birliği oluştu. Başarabilirsek bu olışumu Avrupa Birliği’nin, Birleşmiş Milletlerin ilgili organlarına üye olalım. Balkanlı gazetecilerin New York’ta da Brüksel’de de temsilcisi olsun. Ola ki hiç olsun is-temiyoruz ama Balkan coğrafyasında birinin burnu bile kanasa biz de özgür basın olarak bunu dünya kamuoyuna duyurabilelim ve yeni faciaların önünü keselim. Bu açıdan Balkan Basın Birliği’nin ku-rulmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz”.

Kişisel Gelişim Uzmanı/Yazar - [email protected] umuttur; umut ise sevgi gibi dünyayı değişti-

recek güce sahiptir. Sevgi;insanı bir şeye ya da bir kim-seye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duy-gudur. Sevgi;seveni, sevilene bağlayan güçlü bir bağdır. Sevgi,sevenin varoluşudur.Sevgi, insanların ruhunda değerli bir yetenektir.Sevgi olumlu duyguların adıdır.Sevgi karşılık beklemeden verebilmektir.

Sevmek,sevdiklerimizi mutlu etmektir.Sevgi,sabırlı ve sevecendir.Sevgi kötülükle mutlu değil,iyilikle mutludur.İnsan sevgiyle yaşar,sevgiyle mutlu olur .Sevgi ‘olmaz’ları, ‘olur’a dönüştürür .

Sevmek;her türlü kini,öfkeyi bir kenara atarak sevmektir.Tüm önyargılardan arınarak sevmek.Yunus gibi, Hacıbektaş Veli gibi, Mevlana gibi sevmek.Koşulsuz sev-mek.Kişinin özüne dönük olarak sevmektir.Kişiyi olduğu gibi,yargılamadan sevebilmektir.

Sevgi doğanın ikinci güneşidir ve varlığımız bu ışığa bağlıdır.Sevgi ışığı yoksa nasıl görebiliriz dünyayı.Sev-gisiz bir dünya kapkaranlıktır.Gülemeyiz,gülümseyemeyiz.Kururuz,azalırız,güdükleşiriz.

Dünyayı sevgi adına nasıl değiştirebiliriz?Üretken sevgiyi nasıl yaratabiliriz?

Nerede sevgisizlik varsa orada kin ve öfke vardır.Adalet dışlanmıştır,insan dışlanmıştır.Sevgisiz insanların baş-kalarına sunacakları bir şey yoktur.Böylesine bir yokluk on-ları katı ve acımasız yapmıştır.Bütün bunların nedeni sevgi körlüğüdür.Sevemezler,sezemezler, anlayamazlar.Hep yü-zeyde kalmışlardır.Biraz olsun derinlere inemezler.Düşünce-leri karanlık,duyguları sığdır.

Sevgi umuttur; gücümüz umudumuzdan gelir.Umut,ummaktan doğan güven duygusudur.Umut,içimizdeki potansiyelin bize göz kırpmasıdır.Umut insanı uyandıran bir rüyadır.Ve umut varolmaktır.Umut olmadan umut edilene ulaşılamaz.

Sevgi dolu insanlar dünyaya geniş açıyla baktık-ları için tüm renkleri görürler.Yaşamımızı anlamlı kılan da bu renklerdir.Yaşamımızdaki çeşitlilik ve farlılıklardır bizleri zen-ginleştiren.

Unutmayalım,sevgiden doğan boşluğu hiçbir şey dolduramaz.Her şey bir insanı sevmekle başlar.Sevgi-mizle başaracağız,umudumuzla direneceğiz.Direndikçe de-ğiştireceğiz.Zira sevgi umuttur…

Dr.Ataner YILDIRIM

S e v g iUmuttur

Bulga r A l f abes i o tuz h a r f t e n o l u ş m a k t a d ı r.

Bulgar Alfabesi v e H a r f l e r i n Türkçe Okunuşu;

Balkan Göçmenleri Derneği’nin zi-yaretinde bu yıl 21-24 Mart tarih-leri arasında yapılması planlanan Ulus-lar arası Manisa Mesir Festivali hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.

Manisa’da faaliyetlerini yürüten göçmen dernekleri olarak bu yıl Mesir Festivali’ne kendilerinin de katkı sağlamak istedik-lerini ve bu çerçevede Balkan ve Ru-meli Türkülerinin usta yorumcusu Havva Karakaş’ı Manisa’da ağırlamak istedik-lerini ifade eden Manisa Balkan Göç-menleri Derneği Başkanı Mustafa Kader, “Bunu da programa aldığınız için sizlere teşekkür ediyoruz. Daha önceden bu ko-nuyu yine görüşmüştük. Amacımız Me-sir Festivali’nin daha coşkulu geçmesini sağlamak. Bugün Bulgaristan’a gidece-ğim. Orada da Mesir Festivali’ne davet-lerde bulunacağız. Hatta belediyenin ta-nıtıcı ürünlerini de orada dağıtabiliriz. Bu sayede Bulgaristan’da yaşayan hemşeri-lerimizi de Manisa’ya davet ederiz” dedi.

Murat Boz ve Sibel Can GeliyorBelediye Başkanı Cengiz Ergün’de Ma-

nisa Balkan Göçmenleri Derneği’nin, Me-sir Festivali’ne katkı sağlamak amacıyla çalışma içinde olmasını memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Bu yıl Nevruz kut-lamalarının 21 Mart tarihine gelmesi nede-niyle Mesir Festivali’nin 21-24 Mart tarih-leri arasında kutlanacağını ve programın dört güne sığdırıldığını belirterek, “Bu yıl festival kapsamında Murat Boz ve Sibel Can’ı konuk etmeyi düşünüyoruz. Ayrıca yine her yıl olduğu gibi Mesir Festivali’ne katılan ülkeler, kendi halk oyunlarını sergi-leyecekler. Amacımız bu yıl daha coşkulu bir festival organize etmek” diye konuştu.

Ergün Balkan Göç-m e n l e r i A ğ ı r l a d ı

Marmaris Turizmİstanbul Otogar

0212 658 20 65

Marmaris Turizm 0212 658 20 65

Page 12: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Mehmet ÇAKIR

Birinci Bulgar İmparatorluğu-3

Çocukluğumda ekmek tekne-sinde hamur karan anamın bir parça hamuru ayırıp, üstünü unla örterek maya olarak koruduğunu hatırlıyo-rum. O zaman “Ak Maya” falan yani paketli nayalar yoktu. Bizim maya-mız özenle korunur, istenen olunca ancak yakın komşulara verilirdi.

Bizim maya bizim undan ve bi-zim sudandı. Tuzu da alın terimiz, o da bizdendi. Bu mayada onun bu-nun eli, payı, hakkı yoktu. Bizim Türk mayalı sevdamız Türk kimli-ğimizde yaşar ve yaşayacaktır.

Şu HÖH lideri Ahmet Doğan’ın ne kökü ne soyu bizden, yabancı köy kö-peği gibi, getirilip bağladılar bahçe-mize o zaman bu zaman ne huzur kaldı ne de endişemiz bitti. İçimize çö-reklenen geçip gitmeyen bir öfkeyle yüz yüzeyiz. Yüreğimizde sızlayan aldatılmışlık duyguları gönlümüze hâkim oluyor, rahatımız kaçtı kaçıyor.

A. Doğan’ın DS ve KGB ajanı ol-duğunun gazete ve kitaplara düşmesi şan şerefimize leke oldu! Huzurumuz iyice bozuldu. Çünkü biz hayatı beş para etmeyen tipten insanlar değiliz. A. Doğan gibi onursuz ve vicdansız da değiliz. En başta VATANIMIZA, halkımıza, dostluk ve kardeşliğe iha-net asla etmemişiz. Hepimiz sözün tam anlamıyla her zaman ve her yerde onurlu mert savaşçılar olduk. Şimdi de alnımız ak, vicdanımız paktır!

İnsanlarımız nerede olurlarsa ol-sun adamın yüzünü kara çı-karmaz tipten insanlardır.

Gerçek bu iken, bizim suyumuz-dan olmayan, bizi aldatarak tepeden indirilen, aramıza sızdırılan bir polis ajanı olan ve başımıza Lider edilen A. Doğan’ın, gerçekler ortaya çıkınca hepi-mizin güvenini yitirmesinden daha do-ğal bir şey olamaz. Liderin ilk işi güven aşılamaktır. “Ben hak ve özgürlükleri-nizin güvencesiyim!” sayfası tamamen kapandı. Lider haklarımızın sağlanma-sını, geliştirilmesini, hukuksal temellere dayandırılmasını ve özgür Türk Pomak Müslüman kimliğimizin serpilip açarak gelişerek güçlenmesini bizden tama-men farklı algıladı. Ruhumuzu köreltti.

Onun hedefi, bizim hepimizin in-san haklarını kalıplayıp, bizi hak ve özgürlük “kapsülüne” doldu-rup aç susuz ve havasız yok etmek ya da Bulgaristan’dan kovmaktır.

Bu bilince yükselen kardeşlerimiz-den hiçbiri A. Doğan’a artık asla inan-mıyor, onun da pili bitti, artık kimseye güven aşılayamıyor. Görülen köy kı-lavuz istemez. “Doğan Saray”ında kendine kıyanlar, intihar edenler, A. Doğan’a kör gibi tapan, ona kulluk eden pek çok HÖH – milletvekili 2012’de partiden ayrıldı, yeni poli-tik kimlik aramaya koyuldu. HÖH’ün içinin boşaltıldığını görenler ürperdi.

A. Doğan’ın içyüzünü açığa vuran cep-hede birleşiyorlar. Onlar doğru yoldadır.

Gerçek şu ki , yit iri-len güven geri kazanılamaz!

Bu asla mümkün olmayan bir şeydir. Şerefli ve cesur HÖH’lüler iha-

nete uğradıkları anı asla unuta-maz! A.Doğan’dan daha 90’larda, en başta, ilk önce şüphelenenler hep tırpanlandı, hor görüldüler. Onların ve aile üyelerinin ıhma, gelişme, hu-zurlu yaşama yolları tıkandı, kapandı.

Partiden kovulanlar, zorla atılanlar oldu. İşsiz kaldılar. Ekmek parası için İspanyol donlarının çiftliklerinde işe gitmek zorunda kaldılar. Değişik yol-

lardan öz vatanımızı terk etmeye zor-landılar. Çok çektiler, çektikleriyle ya-şarken ders aldılar. Fakat dürüstlük ve insan sevgisi dolu vicdanları pes etmedi. Türklükleri kırılmadı. Sürünerek algıla-dıkları gerçekler her birini bilinçlendirdi.

“Hain”, “ajan”, “küstah” “kahpe” lanetlerini doğru okumayı öğren-diler. Uyandılar yeniden öne çıkıp, önderlik ruhunu yaşama çağırdılar.

BU CESUR KADROLARI BU-GÜN ARTIK SADECE KIRCALİ, RAZGRAT, GOTSE DELÇEV, SA-TOVÇA, BATAK, DOBRİÇ, ŞUMEN VE HASKOVO KÖY VE KASABA-LARINDA GÖRMEKLE KALMI-YORUZ, ONLAR HER YERDE SAF TUTUYOR, ALABİLDİĞİNE ÇO-ĞALIYOR VE BUGÜN, DÜNDEN DAHA KARARLI OLUYORLAR.

A.DOĞAN’A ALDANMIŞ İNAN-MIŞ SOYDAŞLARIMIZ HER SE-ÇİMDE 100 BİNDEN FAZLA OY HİPE EDİYORDU. GÜNÜ-MÜZDE SOYDAŞLARIMIZ ARASINDA AĞIRLIK KAZA-NAN SÖYLEV ŞU OLDU: “GÜ-VENİMİZ BİTMİŞTİR! KARŞI-LIKSIZ HİÇBİRŞEY OLAMAZ!”

A. DOĞAN LİDERLİĞİNDEKİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLER HARE-KETİNE “HAYIR!” BU YÜKSEK HAYKIRIŞ DERNEKLERİ, BUL-TÜRK YÖNETİMİNDEKİ TÜM KADROLARI YÜREKLENDİRDİ. HER YERDE BİLİNÇLİ DERMAN BULMA UĞRUNDA UYANMA SÜ-RECİ ALDI YÜRÜDÜ. SOYDAŞ-LARIMIZIN BİRLİK VE BERA-BERLİĞİ YENİ BİR HESAPLAŞMA İÇİN KANATLANİYOR! BU YENİ BİLİNÇTEKİ GERÇEK ŞUDUR:

“Güven bir kere kazanılır ve bir kere kaybedilir. Bir kere kay-bedildi mi sonsuza dek bitmiştir!”

Ahmet Doğan en güven-diği ve belki de yetenekli kad-rolarını elden kaçırmıştır.

Günümüzde artık Saraylara kapan-mış başkasına güvenmeyen hele hele Türklüğü uyanan insanımıza hiç gü-venmeyen biri var. Bu ihanetin ve gü-ven yitirmenin bir de şu şaşmaz ku-ralı bilinir: “Kuşkuların ve ihanetin bedeli bir gün mutlaka ödenir!”

Daha doğrusu ödetilir. Biz öç alma zihniyeti taşımayan bir halkız. Fakat vic-danlarının A. Doğan gibileri kemirerek içten içe bitireceğine kesin inanıyoruz!”

Son zamanda A.Doğan’ın bazı “kadroları” takdir ederek güvenle-rini kazanmaya çalışacağı söylen-tisi dolaşıyor. Bu bir ikiyüzlülük olur.

Güvenini tamamen yitiren A. Do-ğan, 2011’de Türkiye Cumhuriye-tinde yaşayan Türk soydaşlarımız-dan sözde tehdit almış, ona buna yazdırdığı sahte mektupları gizli po-lise ve güvenliğe göstererek millet-vekili sıfatıyla özel koruma istemiştir.

“Lider” DS ve KGB ajanı ola-rak da çok “değerli” olduğundan hemen gece gündüz koruma altına alındı. Şimdi Sarayı 20 kişi koruyor.

“Lider” alt kattaki tuvalet-lere inemiyor. Çünkü “Sa-ray mahzenlerinde” yani alt katta öldürülen “Ahmet Emin”in ruhu nöbet tutuyor.

“Lider”in Sofya’ya ve memleket içine çıkması da problem oldu. Zırhlı “Merssedec” altında ama korku dağ-ları koruyor. O kadar kalın zırhlı ki bu araç, kurşun bir yana, tanksavar füzeye bile dayanıklıymış. Fiyatı 1.5 milyon

leva. Ödeyen ise bir Rus şirketi, KGB- ajanını koruyor demek. “Lider”in ha-yatı başkaları için çok kıymetli ol-muş. Besbelli yerine yetiştirdikleri başka biri olmadığından “kapsül” içinde de olsa, yaşatmak istiyorlar. “Etme başkasına gelir başına!” ata-sözü gerçekleşti. O, bizi “kapsülleş-mek” “dürmek”, “midye” gibi yaşat-mak isterken, kendisi kapsülleşiverdi. En çok kimden korkuyor acaba!?

Bulgaristan’da Türklüğün menfa-atlerinin korunması için mi alarmda bu korumalar dersiniz? Hayır. Söz konusu olan Türklüğün ve Müslü-manlığın köküne kibrit suyu dök-mektir. Rusya’nın ve başka dış güçlerin Bulgaristan’daki çıkarları-nın korunması söz konusu olabilir.

“ZIRLI LİDER” end i -şeli ve korkular içinde. Liderlik-ten düşerse, beli kırılır mı dersiniz...

Halkıyla haşır neşir olsa da nazar-dan kem gözlerden korunsa, ama halktan iyice uzaklaştı, geri dönüş ol-maz...Saraylara aylar boyu giren çı-kan seçmen yok. En fazla “Wisky” “Coca Cola” arabaları girip çıkıyor.

Kırcaali’de ve Cebel’de son toplantı-larda ilk 4 sıraya “kalın enseli” koruyu-cular oturdu. “Zırhlı Lidere” yaklaş-mak çok zor, bu yüzden siz, şu HÖH mitinglerindeki katılımcılar bizim in-sanlara benzemiyor, diyorsunuz. Bu gidişle A. Doğan’ın “halkla buluşma-larına” yalnız polisler ve koruyucu-lar katılabilir ve kalabalıklar monte edilerek halkımızın, seçmenlerimizin gözlerine pembe gül tozu serpilebi-lir. Bunu beklemek doğaldır. Biz ar-tık yalan dolanın her türüne alıştık. Ne de olsa, her şeye hazır olmalıyız.

“Zırhlı Lider” istemiyoruz derse-niz, her şey sizin elinizdedir. Oyu-nuzu A. Doğan gür ruhuna ver-mezsiniz! Olay biter ve hepimiz “kapsülden” dürülmüşlükten” “midye” hayatı yaşamaktan toptan kurtuluruz.

HÖH’ten bir seçim uzak-l aş ı r s ın ız ve o lay b i te r.

Biz HÖH’ten ebediyen uzaklaşama-yız. O bizim evladımız, yarattığımız en kutsal nimetimiz, göz bebeğimizdir. Ama bir seçim göz ameliyatına benzese bile acısına katlanırız. Analarımızın ba-zen bebeği emzikten uzak tutması bile kutsal sayılmaz mı? Bizim HÖH’e oy vermemiz, bilinçli tavrımız olur. Derdi-niz böylece biter. Yani rahatlamış olu-ruz. Bu seçimde derneklerimizin se-sine kulak verelim. O bile yeterlidir.

Bu “Zırhlı Lideri” soymak, gerçek-leri tüm halka göstermek, A. Doğan’ı da çok arzuladığı “Yeni Zellanda’ya ebedi tatile göndermek için en kısa yolu seçelim! Bu yol sizin seçim san-dığına oyunuzu isabetli atmanızdır!

2013’te Bilinçli olmanızdadır!El e le verip bu z ırh -

tan ilelebet kurtulmanızdır. HÖH bizimdir, “zırhlı lider” değil!...

Zırhlı lider-Ahmet DoganSiyasi Tarih Kubrat Han’ın küçük oğlu Aspa-ruh Han yönetiminde Tuna boyla-rına gelen Bulgarlar, 679 yılında Tuna Bulgar Hanlığını kurdular. Bi-zans İmparatorluğu ile Avarlar ara-sında kalan Bulgarlar, 681 yılında yapılan anlaşma ile Bizans İmpara-torluğu tarafından resmen tanındı. Asparuh’tan sonra yerine oğlu Ter-vel Han geçti. Bizans İmparator-luğu ile dostluk antlaşması imzaladı.Konstantinopolis (bugünkü İstanbul)’un Araplar tarafından ku-şatılmasında Bizans İmparatorlu-ğuna yardım ettiler. 718-756 yılları arasında hüküm sürmüş hükümdar-lar döneminde Bizans ile Bulgar Devleti arasındaki ilişkiler nispeten sakindir. Ancak bu barış dönemi V. Konstantin’in Bulgar sınırında kaleler inşa edip buralara Suriyeli ve Ermeni göçmenleri askeri sı-nıf olarak yerleştirmeye başlama-sıyla son bulmuştur ve Bizans İm-paratorluğu ile savaşlar yaşanmıştır. Kormisoş Han’la Dulo hanedan ai-lesi son bulmuş ve Bulgar tahtı için eski Bulgar sülaleleri olan Vokül ve Ugayin, birbirlerine karşı üs-tünlük mücadelelerine girmişlerdir.9. yüzyılda başa geçen Krum Han zamanında yeniden güç-lendiler. Macaristan’ı ve Romanya’yı ele geçirdiler. 811 yı-lında Bizans İmparatorluğu’nu y e n i l g i y e u ğ r a t t ı l a r . 813 yılında bugünkü Edirne’yi alan Krum Han, 814 yılında Konstantinopolis’i kuşattı. Fakat kuşatma sırasında öldü. Yerine oğlu Omurtag geçti. Omurtag Han döne-minde daha da güçlenen Tuna Bul-gar Hanlığı, Tuna’ya göç eden Slav-lar arasında benliklerini kaybetmeye başladılar. I. Boris 852-889 döne-minde 864 yılında resmen Hıristi-yan olan Bulgarlar özelliklerini kay-bettiler. 1018 yılında Birinci Bulgar Devleti yıkıldı. Daha sonraları Slav Hristiyan Bulgar devletleri kuruldu.Büyük Bulgarya Hanlığı

Page 13: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Dünya Medyasından Haberler“Ermenistan’ın çelişkili adım-

ları sınırlandırması gerekiyor”

Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide resmi temaslarda bulunmak üzere dün Azerbaycan’a geldi. Konuk ba-kan önce Azerbaycanlı mevkidaşı El-mar Memmedyarov’la bir araya geldi, enerji alanında, petrol dışı sektörde işbir-liği konularında görüş alışverişinde bulundu.

Bölgesel ve uluslararası konuların da ele alındığı görüşmede Dağlık Karabağ sorununa değinildi. Norveç Dışişleri Bakanı, ülkesinin Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıdığını ve mevcut statükoyu kabul etmediğini söyledi. Norveç’in AGİT Minsk grubunun çabalarını desteklediğini kaydeden Espen Barth Eide Ermenistan’ın görüşmelerde çelişki doğuran adımları sınırlandırması gerektiğini vurguladı.

B a ş b a k a n ’ a Av r u p a ‘ f ı r -s a t ç ı l ı ğ ı ’ k o n u s u n d a u y a r ı

Britanya’nın eski Washington Büyükel-çisi Nigel Sheinwald, ülkede AB’ye karşı gelişen katı tutumun Britanya’nın Or-tak Pazar içindeki köprü rolünü teh-likeye atacağı konusunda uyarıyor.

Britanya’nın AB üyeliğini yeniden müza-kere konusu haline getirecek ‘fırsatçı’ ve ‘yer-siz’ taleplerin ülkenin Washington ve diğer dünya başkentlerdeki etkinliğinin azalmasına yol açacağını vurgulayan Sheinwald, Avrupa yatırımları için bir geçiş noktası işlevi gören Londra’nın bu özelliğinin böylesi bir tartışma içinde zarar görebileceğine dikkat çekiyor.

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı-nın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama-nın Britanya’daki AB tartışmalarına mü-dahale etmeye yönelik bilinçli bir hamle olduğunu vurgulayan emekli diplomat, Cameron’ın AB konusunda takındığı menfi tutumunun Avrupa’daki ekonomik topar-lanma sürecini yavaşlattığı yönündeki gö-rüşlerin giderek hâkim olduğunu söylüyor..

T i c a r e t v e d i p l o m a s i

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, iş adamları ve şirket yöneticilerinden oluşan kalaba-lık bir heyetle birlikte dün akşam Libreville’e ulaştı. Erdoğan’ın resmi ziyareti, 48 saatten kısa sürecek.

Ziyaretin önemli bir bölümü, Libre-ville ile Ankara arasındaki ticari ve diploma-tik ilişkilerin güçlendirilmesi çabalarına ayrılacak.

Başbakan Erdoğan, havalimanında Gabonlu mevkidaşı Raymond Ndong Sima tarafından karşılandı. Erdoğan, bugün öğle saatlerinde Cumhurbaşkanı Ali Bongo On-dimba tarafından kabul edilecek. Erdoğan, tropikal orman-lara ve Wonga Wongue bahçesine yapacağı ziyaret önce-sinde bir de parlamentoda bir konuşma gerçekleştirecek.

Erdoğan’ın bu ziyareti çerçevesinde iki ülke-den uzmanların 3 Ocak’tan bu yana karşılıklı görüş-meler gerçekleştirdiğinin altını çizmekte fayda var.

Başbakan Erdoğan’a gelince, ailesiyle birlikte Gabon topraklarına ilk kez ayak basan bu isim, halk tarafından onaylamış bir reformcu. 21. Yüzyılın başında hangi Türk siyasetçinin sıradışı bir kaderi var denilse, akıllara hiç kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan ismi gelir. Hiç kimse 1998’de ulusalcı bir şair olan Ziya Gökalp’in şiirini oku-duğu için dört yıl hapse mahkum edilen Recep Tayyip Erdoğan’ın bu noktalara geleceğini önceden bilemezdi. Üstelik bu hapis cezasıyla birlikte 5 yıl siyaset yasağı ko-nulmuşken… Ancak Allah’ın da izniyle Erdoğan kendi siyasi kariyerini en üst noktalara çoktan çıkardı bile.

Erdoğan bugün Türkiye’nin en popüler siyasi ismi ola-rak görülüyor. Kendisi hem diplomatik hem de eko-nomik açısından daha dışa dönük bir politika izliyor. Bu anlamda, ülkesinin Avrupa kıtasındaki ortaklıkla-rını genişletip Afrika’yla da ilgilenmesi gerektiğini dü-şünüyor. Gabon kozunu oynamasının sebebi de bu.

“Kötü anne” olmaktansa çocuksuz kalmak

Neden Almanya ve Avusturya’da doğum-lar azalıyor? Siyaset bu konuda ne yapabilir?

Alman Toplum Araştırma Enstitüsü’nün yeni araştırması, bu sorulara cevap arıyor.

Araştırmaya göre, anneler, çalışmaları halinde çocuk-larının bundan olumsuz etkileneceğini düşünüyor.

Dolayısıyla “kötü anne” olmak yerine, hiç ço-cuk yapmayıp, sadece mesleklerine odaklanıyorlar.

Ayrıca artık çocuklar yaşamın tek mutluluk kay-nağı olarak görülmüyor. İş, arkadaşlar ve diğer uğraş-lar artan şekilde öncelikli hedef haline geliyor hayatta.

Devlete sağlık hizmeti sağlayan özel fir-malar vergi kesintileri için sırada…

Ulusal Sağlık Teşkilatı NHS ’in ekonomik ko-nulardaki düzenleyici organı olan Monitor’ın ha-zırladığı bir rapor, kamuya bağlı sağlık hizmet-lerini sağlayan özel şirketlerin kârları üzerinden verdikleri vergilerden muaf tutulmalarını öneriyor.

Rapora göre, şirket vergisi ve katma değer vergisi öde-meyen devlete bağlı hastaneler, aynı hizmetleri sağla-yan özel sağlık kuruluşlarına karşı “adil olmayan bir rekabet ortamı” yaratıyor. Vergi kuralları yanında öz kaynak ve işgücü maliyetleri de özel kuruluşların aley-hinde… Sağlık alanındaki rekabet şartlarının gözden geçirilmesi amacıyla hükümet tarafından sipariş edi-len rapor, ay sonunda Bakan Jeremy Hunt’a sunulacak.

Öte yandan bazı eleştirmenler kâr için sağlık hiz-meti veren şirketlerin vergiden muaf tutulması talep-lerine karşı şüphelerini dile getiriyorlar. 2008 yılında o zamanki İşçi Partisi hükümeti için aynı konuda yaz-dığı bir raporda vergi kesintilerine karşı çıkmış olan York Üniversitesinden sağlık ekonomisi profesörü Andrew Street, “eğer şirketler hem kamuya bağlı has-tane hizmetlerini verip hem de vergiden kaçınmak is-tiyorlarsa, hayır kurumu statüsüne geçmeliler” diyor.

Mali’de savaş çıktı, El Kaide saldırıya geçtiEl Kaide teröristleri Fransa’nın Mali’ye yaptığı askeri müdahalenin intikamını aldı. Teröristler dün Libya sınırındaki In Amenas’ta bulunan bir gaz santraline saldırı düzenleyerek 41 batılıyı kaçırdı. Saldırı esnasında biri İngiliz, diğeri Cezayirli olmak üzere iki kişi hayatını kaybetti. Kaçırılan 41 kişiden 13’ü Norveçli, 7’si Amerikalı, 5’i Japon. Birkaç tane de İngiliz ve Fransız var. Amerika 7 vatandaşını kurtarmak için “ne gerekiyorsa” yapmaya hazır olduğunu açıklarken batılıları kaçıranları serbest bırakmak için Fransa’nın Afrika’da sürdürdüğü haçlı seferini durdurmasını şart koştular. Mali’de bulunan Fransız misyonu varlığının yedinci gününü doldururken kuzeyle güney arasındaki sınırda yüz yüze çatışmalar başladı. Fransız zırhlı araçları başkent Bamako’nun 400 kilometre yakınlarında bulunan Diabali şehrine girdi.İtalya’ysa Paris hükumetine destek garantisi verdi. Roma bölgeye asker sevk etmeyeceklerini ancak lojistik destek sağlayacaklarını duyurdu.

Elfriede Jelinek’in yer altı dünyasına tiyatro yolculuğuMüdür Matthias Hartmann ilk Elfriede Jelinek eserini sahneye koyuyor.Bugün Viyana Akademi tiyatrosunda sahnelenen “Gölge” eserinde şarkıcı Orpheus’un ünlü eşi kaderinden şikayet ediyor.Eurydike, Orpheus ile birlikte yer altı dünyasından çıkmayı reddediyor.Hartmann, Jelinek hakkında bilgi verdi: “Ona karşı savunmaya geçmelisiniz”.

600 yıllık vatanımızda Çoğunluktan Azınlık Durumuna düştük, İşkencelere, Baskılara, Haksızlıklara ve Zulümlere Direndik

Göçe zorlandık, 93 Harbi ve Balkan Harbi Büyük katliamları ve göçleri getirdi

…ama vazgeçmedikÇünkü Bulgaristan, Bizim vatanımızdı…93 Harbinden sonra Bulgaristan baştanbaşa

kana boyandı. Ülkeyi ve halkı perişan ettiler.Halk göçüyordu, Çünkü yapılan Zulümler

dayanılır gibi değildi. Balkan harbinde dağ taş kana bulandı. Göç

dalgası durmadan sürüp gitti.

• 1877-78 göçü, 1936 göçü yetmedi, 1951 – 52 yetmedi,

• 1968 – 69 yetmedi,1972 – 78 yetmedi

Bu da yetmedi 1984’te tankla tüfekle İsimlerimiz değiştirildi. Türkçe konuşanlar cezalandırıldı. Devletin denetim mekanizması insanların en özel mekânlarına kadar ulaşabildiği için Türkler evlerinde bile Anadillerini konuşamaz hale geldiler.

Anne babalar kendi çocuklarından korkar hale geldi ve kendi evlerinde kilitli kapılar ardında ibadet etmek zorunda kaldılar.

Bulgaristan’ın etkili unsurlarındanız. Evet, Bulgaristan artık Avrupa Birliğinin bir parçası

Ancak hâlâ Bulgaristan’da Türk çocukları Türkçe okuyamıyor!

Buna rağmen Türkiye sevdasını gönüllerinin içinde yaşatan insanların yaşadığı bir yerdir

Son yüzyılı acılarla, göçlerle, Ayrılıklarla geçmiş. Bir vatandır Bulgaristan

Dedelerimizin toprakları ellerinden alınmış bir dönem mezardaki dedelerimizin isimleri dahi değiştirilmiş

Yine de bu “YETİMLER” Tarihiyle, Kültürüyle, Türk gibi yaşayıp, Türk gibi göçüp gittiler

Göçten sonra Türk ve Müslüman, nüfusun burada kalanlarının ve aynı zamanda göçenlerinin haklarını savunabilmek için organize olmamız kaçınılmaz bir koşuldur. Gerek Bulgaristan’da gerekse Türkiye’de geçmiş dönemlerde büyük sıkıntılar yaşandığını biliyoruz. Bu sıkıntıların en ağır yükünü kadınlarımız annelerimiz bacılarımız çekmiştir.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği

Bu amaca hizmet etmek için kuruldu.Ve Bulgaristan sevdasını, acısını ve

özlemini yüreğinde duyanların bir araya gelerek bu dava uğruna inananların kenetlendiği yer burasıdır.

Artık Bulgaristan Türkleri davası organize edilecek ve etkili bir şekilde bu merkezden Takip edilecektir.

Hedefimiz Türkiye Bulgaristan arasında Kültür, Siyaset ve ticaret köprüsünü oluşturmaktır.

Bulgaristan Türklerine uluslararası antlaşmalarla Sağlanmış fakat sonradan gasp edilmiş haklarını geri alınması için mücadele verecek.

Bulgaristan Türklerinin Sesi Türk Dünyasının çıkarları doğrultusunda ulusal ve uluslararası her plâtformda layıkıyla duyuracaktır.

Bu mücadeleyi yaparken, gücünü ikili ve uluslararası Anlaşmalardan doğan haklarını kullanarak yapacaktır.

Bulgaristan Türklerinin haklı ve gür sesi olacak !!!

Derneğimiz kurulduğu günden bu güne kadar bu uzun süreçte bu görevi hakkıyla en iyi ve en etkili bir şekilde yerine getirmiştir ve devam edecektir.

Bizler Bulgaristan sevdasıyla yanan, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan devam eden mücahitleriz.

Bizim arzumuz geride bıraktıklarımızın insanca yaşaması, çocuklarımızın çağdaş eğitim alması, özellikle ana dilinde eğitim görerek

Tarihimizi ve kültürümüzü yaşatması, doğduğumuz topraklarda inancımızın gereklerini yerine getirebilmemizdir.

Evet! Bulgaristan vatanımız Türkiye

Anavatanımız Bunlar vazgeçilmez sevdamızdır. Buna gönül verenler bu çatı altında

birleşmeli tek vücut olmalıdır.Bizler Bulgaristan Türklerinin insani temel

hak ve özgürlüklerini korumak, Onların birlikte yaşadıkları insanlarla eşit

haklara sahip olmalarını istiyoruz!ÇOK MU İSTİYORUZ?

Biz Bulgaristan Türkleri

Margarita Nurgaliyev: bela işaretiBaşsavcılık eski İçişleri Bakanı Raşit Nurgaliyeva’nın eşinin karıştığı kaza skandalını yeniden gündeme getirdi. Başsavcı Yuri Çayka’ya yazdığım mektubun ardından olayla ilgili davanın reddine ilişkin kararın yasadışı olduğu nihayet kabul edildi. Şimdi Podmoskovye İçişleri Dairesinin yeniden soruşturma başlatması gerekiyor.

2010 senesinde iki insanın hayatına son veren o korkunç kazada polis aracı ve sireniyle trafiğe çıkan Margarita Nurgaliyeva mı suçluydu, yoksa, Jiguli’nin ölen sürücüsü mü? Daha önce polisin bu sorunun cevabının bulunmaması için savcılığa nasıl baskı yaptığını anlatmıştım. Raşit Nurgaliyev eşinin olay yerinde olduğunu saklamak için elinden geleni yapmıştı. Eski Bakanın çabaları sonucu söz konusu kaza resmi kayıtlara bile girmemiş, İçişleri Bakanlığı soruşturma dosyasına el koymuştu. Ancak bu, Margarita Nurgaliyeva’nın adının geçtiği ilk suç olayı değil. Eski Bakanın eşinin izlerine işadamı Vladimir Mokerov’un şüpheli ölümünde de rastlandı. Yani Raşit Gumaroviç’e acımak lazım aslında. Böyle bir kadınla yan-yana olmak hayat için tehlikeli çünkü.

Page 14: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

H a n g i A y d a N e Y e n i r ?

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Alaattin GokayBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan- Türkistan: ErkanBulgaristan - TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Mehmet KRALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKTARPleven: Rafet RODOPLUŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİTırgovişte: Sevinc YÜCE Silistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU

ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM

İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL

İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE

ist. 500 Evler: Nedim BİRİNCİ

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER

ist. Avcılar: Müjgan DENİZ

ist. Başakşehir: Ayten ERDEM

ist. Kağıthane: Nazım ÇAUŞ

Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU

İzm.Görece: Mümin GÜNEY

İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR

Edirne: Nadir ADLI

Kırklareli: Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ: Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN

Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org /[email protected] Tel:0212 477-62-10İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Semra HÜSEYİN

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüDr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:Prof.Dr.Hayati DURMAZProf. Dr. Gülfetin ÇELİKDiş Hekim İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKD o c . D r. S a k i n Ö N E RDoç. Dr. Emine İNANIRD o c . D r. H a s i n e Ş E NDiş Hekimi Halide ÜMİTFER

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzez YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Orhan ÇAKIRReklam Müdürü: Neriman ERALP

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 477 61 10 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRKBu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.

Yazarlar yazılarından sorumludur.www.bulturk.org

Her mevsimin, her ayın besin-leri farklıdır. Zamanında tüketilen besinle-rin vitamin ve mineral değerleri yüksektir

Sebze ve et suyu ile hazırlanmış çorba-ları sofranızdan eksik etmeyin. Çorbalar bağır-sak sistemini düzenler. Soğuk havalarda vücuda direnç veren balık ve baklagiller de en çok tü-ketilmesi gereken besinlerden. Grip ve so-ğuk algınlığına karşı vücudunuzu koruyun.

Kansere karşı etkili lahanagilleri (lahana, Brük-sel lahanası, karnabahar ve brokoli) sık sık yi-yin. Bol betakaroten içeren havuç ile salata, zey-tinyağlı yemek veya havuç suyu hazırlayın.

Hafif ve direnç verici besinleri tüket-meye özen göstermek gerekir. Balık, ız-gara et, sebze ve meyveler bol tüketilmeli.

Kuzu etinin en taze ve lezzetli zamanı. Bu aylarda et olarak kuzu etini tercih edin. Sütlü hafif tatlılar pişi-rin. Sabah kahvaltısında ve geceleri yatmadan önce bir bardak süt için. Açık havada düzenli yürüyüşler yapın.

Çilek kısa ömürlu bir meyve. içeriğindeki zengin vitamin (özellikle C vitamini) ve mine-raller sayesinde ani enerji verip, geçiş mevsi-minde ortaya çıkan yorgunluk belirtilerini giderir.

Kısa ömürlü dut ve kirazı bu ayda bol bol tüke-tin. Her ikisi de zengin vitamin ve mineral kaynağı.

Semizotu, balıktan sonra en çok omega - 3 içeren sebze. Vücut tarafından üretilmeyen bir yağ asidi olan Omega - 3, kalp hastalıkla-rına, zihinsel karışıklığa ve bunamaya karsı etkili.

Yaz meyve ve sebzelerinin en olgun za-manı. Meyveleri bol yiyin. Bunun yanı sıra ba-lık, zeytinyağlı sebze, hafif soslu makar-naları günlük öğünlerinize paylaştırın.

Kışa hazırlık ayıdır. Vücudu soğuk mev-sime hazırlamak gerekir. Bol balık, sebze,

meyve ve makarna gibi enerji verici karbonhid-ratlar ağırlıklı beslenin. Mürdüm erik ve fındığı her gün belli bir miktar tüketmeye özen gösterin.

Ekim ayı omega - 3 içerikli cevizin tam za-manı. Cevizi bu aylarda bol bol tüketin. Ayrıca man-tarlı nefis yemekler pişirebilirsiniz. Mantar, balık, et ve sebzelere çok yakışır. Mantarı ızgarada üzerine peynir serperek pişirip kahvaltıda da yiyebilirsiniz.

Kasım ayında balkabağından bol bol yararla-nın. Çorbası, tatlısı ve pastası ile nefis lezzetler hazırlayabilirsiniz . Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave edebilirsiniz. İçerdiği bol be-takaroten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze.

Soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanma-mak için sağlıklı beslenin. Portakal veya grey-furt suyu için. Ispanak, baklagiller, et, yo-ğurt, muz,elma ve kuruyemişleri bol tüketin.

Soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanma-mak için sağlıklı beslenin. Portakal veya grey-furt suyu için. Ispanak, baklagiller, et, yo-ğurt, muz,elma ve kuruyemişleri bol tüketin.

Osmanlı’nın Afrika’da ki en uzak yeri Aga-dez bölgesiydi. Ve bu bölgede hala Osmanlı yaşı-yor. Osmanlı’nın soyundan gelen Sultan İbra-him Oumarou (Ömer) TRT Haber’e konuştu.

Başbakan Erdoğan’ın Afrika turunu büyük bir he-yecanla değerlendiren Oumaru “bu ziyaretten şeref şe-ref duydum, çok duygulandım. Bu ziyaret dostlukları-mızı, akrabalıklarımızı geliştirecek.” şeklinde konuştu.

Osmanlı dendeğinde gözlerinin içi gülen ve yüzyıllar sonra atalarının geldiğini söyleyen Agadez Sultanı Ou-marou TRT Haber ekibine tarihi akrabalıklarını anlattı.

“Yüzyıllar önce Nijerli kabilelerinden Tuaregler arasında birliğin dağıldığını” söyleyen Agadez Sul-tanı, “o zamanlar 300 kişilik bir heyet hakem için Osmanlı’ya gitmiş. Bir yönetici atamalarını istemişler. Rivayete göre padişahımız cariyelerinden bir oğul ver-melerini istedi. Afrikalı bir cariye Yunus isimli oğlunu verdi.” diye Osmanlı ile olan tarihi geçmişi dile getirdi.

Cihan devleti Osmanlı, takvimler 1405 yılını yani Yıl-dırım Beyazıt dönemini gösterdiği zaman, bu olayla bir-likte Afrika’daki en uzak toprağına yerleşmiş oluyordu.

İşte Agadez Sultanı İbrahim Ouma-rou da o zaman bölgede yönetici ola-rak atanan Yunus Sultan’ın soyundan geliyor.

Ve Osmanlı’ya saygıdan dolayı sa-dece Nijer’in Agadez şehrinde kent yöne-ticisi kendisini Sultan olarak ifade ediyor.

Agadez Sultanı İbrahim Oumarou daha önce İstanbul’a gelmiş ancak yoğun prog-ramı dolayısıyla Topkapı Sarayı’nı gezememiş.

Bunu dile getiren Agadez Sultanı “Belki İstan-bul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın daveti ile Topkapı Sarayını ziyaret etmek isterim” diye-rek Kadir Topbaş’a da mesaj göndermiş oldu.

Afrika’da unutulan TürklerDarbe (Udar) Partisi Ukrayna milletvekili Sergey

Kunitsın, Kırım Tatarlarının Kırım’da nüfuslarını ar-tırarak milli özerklik ilân etmeye çalıştığını söyledi.

Kunitsın, Ekonomiçeskaya Pravda (Ekonomik Gerçek) sitesi epravda.com.ua ‘da yayımlanan röportajında Kırım Tatarlarının 50 yıl sonra Kırım’da çoğunlukta olacağına dair tahminde bulundu ve bununla ilişkin olarak devletin Kırım ile ilgili bir program ve konsept hazırlaması gerektiğini söyledi.

Sergey Kunitsın, Kırım’da Tatar sorununun var olup olmadığı ile ilgili gazetecilerin sorusunu cevaplarken so-runun Kırım Tatarlarının 18 Mayıs 1999 sürgününün 55. yıldönümü dolayısıyla sürgün kurbanlarını anmak ama-cıyla büyük yürüyüş yaptığını hatırlatarak “Biz en ağır ‘çatışma’ döneminden geçtik. Ben 1999 yılını hatırlıyo-rum. O zaman 50 bin kişi yaya olarak Simferopol’e gel-mişti. Biz o zaman iç savaşın eşiğine gelmiştik. Üstelik Çeçenistan’da savaş vardı. O zaman biz dönemin Cum-hurbaşkanı Leonid Kuçma’nın bilgeliği sayesinde çatış-madan çok zor sıyrılmıştık. O zaman bazı kolluk kuvvet-leri başkanları şiddet kullanarak sorunun çözülmesini teklif etmişti. Öyle olsaydı Ukrayna kana boğulmuş olurdu. Le-onid Kuçma’ya teşekkür etmek lazım, o kuvvet kullan-mayı teklif edenleri dinlemedi ve Cumhurbaşkanı kararıyla Ukrayna Cumhurbaşkanı Kırım Tatar Temsilciler Kuru-lunu kurmuştu. Şu anda bu kurul çalışmıyor. Oraya der-nekleri temsil eden 10-20 kişi dâhil edildi. Böylelikle Mec-lis (KTMM) geriye itilmeye, silinmeye çalışılıyor.” dedi.

Kunitsın röportajında “Devletin etnik politika konseptini hazırlaması gerekir. Bu konsept açık ya da kapalı olabilir.

Bazı şeyler açığa kavuşturulabilir, bazıları ise gizli tutulabilir. Tatarlar evrim yolu ile özerkliğini kurmaya çalışıyor. Onlar nüfusunun arttığını çok iyi biliyorlar, Tatar nüfusunun yüzde 30’dan fazla olan bölgeler var. Bazı köylerde Kırım Tatar-larının toplam nüfusunun oranının yüzde 50’yi geçiyor.”

“Tatarların devlet idare organları, yerel şuralar, em-niyet organlarında temsilcilerinin sayısı çok. Onlar, bu yaklaşımın devam etmesi durumunda her şe-yin kendi kendine geleceğinin farkındalar.” dedi.

Kırım Tatarları 50 yıl sonra Kırım’da çoğunluk olacak

Griple Nasıl Baş Edeceksiniz?Grip ve soğuk algınlı-

ğının tedavisi elbette isti-rahattır. Evde uygulayaca-ğınız tedavilerle, iyileşme sürecini kolaylaştırabilirsiniz.

Bol bol sıvı içmek size yar-dım edebilir. Su, meyve suyu, et veya tavuk suyu ya da ballı limonlu ılık su susuzluğu ön-lüyor ve burun tıkanıklığını açıyor. Vücudunuzun susuz kal-masına yol açan kahveden, ka-feinli içeceklerden uzak durun.

Bir bardak ılık suyun içine yarım çay kaşığı tuz ekleyip gar-gara yaparsanız boğazınızı rahatlatacaktır.

Reçetesiz satılan tuzlu burun damla-ları ya da spreyleri burun tıkanıklığınızı açar. Uzmanlar, bebeklerde ve daha bü-yük çocuklarda burun spreylerinin gü-venle kullanılabileceğini söylüyorlar. Tuzlu su spreyleri ya da damlaları diğer burun tıkanıklığını giderici ilaçlar gibi te-davi kesildiğinde belirtileri kötüleştirmiyor.

Anne-babalar hasta çocuklarına tavuk suyuna çorba içirirlerdi. Şimdi bilim adam-ları tavuk çorbasını test ettiler ve grip ile soğuk algınlığı belirtilerini 2 şekilde hafif-lettiğini belirlediler. İlki, tavuk suyu çorba nötrofillerin hareketini engelleyerek anti-inflamatuar gibi etki gösteriyor. İkincisi, burun akışını hızlandırıyor, burnun açılma-sına yardım ediyor. Burnun iç kaplamasıyla temas eden virüs miktarını sınırlandırıyor.

Reçetesiz satılan burun açıcılar ve ağrı

kesiciler bazı belirtileri hafifletse de soğuk algınlığını önlemiyor ya da hastalığını süre-sini kısaltmıyor. Bunların birçoğunun bazı yan etkileri var. Birkaç günden fazla kul-lanılırsa, belirtileri daha da kötüleştiriyor.

Birinci kuşak (yatıştırıcı) antihista-minler öksürük, hapşırık, gözlerin yaşar-ması, burun akması gibi çeşitli soğuk al-gınlığı belirtilerini hafifletmeye yardım ediyor. Sonuçları çelişkili olan ilacın ya-rarı yan etkisinden daha ağır basıyor.

Soğuk algınlığı virüsleri kuru koşul-larda daha çok çoğalıyor. Kuru hava mu-koza zarını kurutuyor ve burnunuzu tı-kıyor ve boğazınızı tahriş ediyor. Odayı nemlendiren cihazlar, evinize nem sağ-larken, uygun şekilde temizlenmediği takdirde ise evinize küf, mantar ve bak-teri de saçacaktır. Cihazınızın içindeki suyu her gün değiştirin ve cihazınızı üre-ticinin talimatlarına göre temizleyin.

Griple Nasıl Baş Edeceksiniz

Kırgızistan Soh sorununu çözüyor

Kırgızistan, ülkenin güney bölgesine ula-şım için Özbekistan’ın Soh bölgesinden ge-çen karayola alternatif yol yapımını hızlandırdı.

Kırgızistan Ulaştırma Bakanlığı tarafın-dan yapılan açıklamaya göre, ülkenin güne-yine ulaşmak için iki alternatif güzergah yapılacak.

Soh’un çevresinden geçen iki farklı yol pro-jesinin ilki Aygültaş-Sogment-Tayan ikin-cisi ise Bel-Bocoy-Ötükçü güzergahı olacak.

Bakanlık bildirisinde Soh’un çevresinden geçe-cek güneydoğu alanındaki karayol yapımının 2010 yı-lında başlatıldığı hatırlatılarak, bugüne kadar yolun bir kıs-mının tamamlandığı kaydedildi. Maliyeti 2 milyon 800 bin dolar olan Aygültaş-Sogment-Tayan karayol yapı-mının yarılandığı açıklanırken yolun tamamının ulaşıma açılması için çalışmaların hızlandırılacağı kaydedildi. Ba-kanlık bağımsız ulaşımın ikinci alternatif yolun yapımı-nın ise proje aşamasında olduğunu belirterek, yolun yapıl-ması için 4 milyon 700 bin dolar harcanacağını açıkladı.

Kırgızstan’ın güney bölgesini kuzeye bağlayan mevcut karayol güzergahı Özbekistan’ın Soh yerleşim bölgesi için-den geçiyor. Bu yolun kullanması için iki kere sınır kapısını geçmek zorunda kalan Kırgızistan vatandaşları Soh bölgesi içinde de bir takım zorluluklar yaşıyor. Geçtiğimiz hafta Kır-gızistan vatandaşları ile Soh Bölgesi halkı arasında yaşanan arbade resmi makamların müdahalasi sonucu yatıştırılmıştı.

Page 15: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Hastalıklara yol açan sebepleri önlerse-niz, hastalıkların kötü sonuçlarıyla sağlık ve hayatınızı tüketmezsiniz. Keşke biz de hastalıkların kökünü kurutan bir politika izleseydik ve bu yüzden her ay bir has-tane açtığımız için değil, kapattığımız için övünseydik. Çözüm diye dayatılan her şey, trilyon dolarlık küresel sektörü şişir-mekten başka işe yaramıyor. Milyarlarca dolarlık sağlık harcamasını saadet zinciri haline gelmiş küresel hastane zincirlerine, ilaç ve teknoloji şirketlerine, vermesine verelim de, hastalıkları önleme karşılı-ğında versek ve sağlığımızı korumuş ol-sak daha mantıklı olmaz mı? Önlenebi-lir hastalıkların yol açtığı organ yetmezliği olan hasta sayısı ise bu dönemde 4 kat ar-tarken, bu hastaların tedavisi için her yıl 4 milyar dolar harcıyoruz. Önlemek ve korumak çok daha kolay, ucuz ve man-

tıklı olmasına rağmen milyarlarca doları da böbrek, karaciğer, kalp nakilleri için harcayacağız. Sağlıklı yaşamanın bilimsel formüllerini uygulamak neden kimsenin aklına gelmiyor?

Paramızla hasta oluyoruz-2 Cargill’in Türkiye ortaklarından olan Ül-ker Grubu, yabancı bir ortakla birlikte Ay-dın Doğan’ın gazete ve televizyonlarına talip…

Habertürk’ün sahibi olduğu Ciner Grubu ise, Ülker’in medya sektörüne girmesini istemiyor. Ay-rıca Doğan’ın yayın organlarını kendisi almak istiyor.

Tartışmada üslubun inandırıcı olmaktan iyice uzaklaştığı açık… Çünkü mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker/tatlan-dırıcı türleri, kanser başta olmak üzere birçok hastalığın ne-deni olarak gösterilirken, şeker pancarından elde edilen rafine beyaz veya kahverengi şeker ‘masum’ olarak gösteriliyor.

Son programda ise ‘şeker’ Mustafa Kemal’in emaneti olarak Kemalizm’in kutsalları arasına alındı. İki hafta ka-dar sonra raflarda olacak olan, oldukça hacimli yeni kita-bımda, şeker/tatlandırıcı türleri, bağımsız bir kitap olabilecek kadar ayrıntı ve hacimde ele alınıyor. Tarihi süreçleri ve gü-nümüzdeki durumu, çok sayıda veri ile birlikte sunuluyor.

Son tartışmalar çerçevesinde ka-fası karışanlara bazı özet bilgi sunalım.

Dikkat edilirse, programa genellikle pancar şeker sa-vunucuları davet ediliyor. Oysa şekerlerin hiçbir türü ma-sum olmadığı gibi, insan tüketimi için uygun değil. Daha da ötesi, dünyada şekerin diğer adı: Yasal uyuşturucu!

Yapılan tartışmada, her şeyin sorumlusunun sadece NBŞ olarak gösterilmesi hiç kuşkusuz çok büyük bir hata. Ama kimin umurunda... Kendisi ile özellikle GDO ve tarım endüstrisi firmalar konusunda, gece ile gündüz gibi düş(ün)düğümüz Prof Selim Çetiner, son programda, “siz her so-runu nişasta bazlı şekere indirgeyerek, pancar şekerini ma-sumlaştırıyorsunuz. Oysa 3 beyazdan (rafine şeker, rafine un ve rafine tuz) sakınılmasını herkes öğütlemiyor mu? Nişasta bazlı şeker ne kadar zararlı ise, pancar şekeri de aynıdır” me-alinde bir cümle söyleyerek konuyu iyi bir şekilde özetledi.

Bu durumda acaba birileri bizi, ‘doludan korumak gibi bir gerekçeyle, sele mi teslim ediyor?’ diye düşün-meden edemiyor insan. ‘Tatlı bela’ demekte hiçbir beis olmayan şeker ve türevleri ile ilgili kısa notlar düşelim.

Beyaz şekerin kara talihi İngilizlerin dünyaya armağanlarından biri olan rafine

şeker, “modern tarihin en büyük bilmecelerinden biri ve en büyük ahlakî gizemlerinden biri olmayı sürdürmekte…” (Henry Hobhouse, Değişim Tohumları s. 65, Doğan Kitap.) Şekerin bilinen tarihi M.Ö. 3000’li yıllara kadar uzanır. Ancak o şeker, bugünkü şeker değil. Müslüman âlimler, İran’dan al-dıkları şeker kamışını sadece ilaç yapımında kullanırlardı. Çünkü insan bedeninin, dışarıdan şeker almaya ihtiyacı yok.

Bütün yenilebilir bitkiler; çeşitli oranlarda lif, yağ, ni-şasta, protein ve şeker içerirler. Bu gıdaları tüketen bütün can-lılar, lif ve nişastayı biyokimyasal yöntemlerle şekere dö-nüştürürler. Vücudun ürettiği bu şeker kana karışır ve enerji kaynağı olur. Bütün kaynaklar ve veriler gösteriyor ki; ‘şe-ker kamışı’ ve ‘şeker pancarı’ndan elde edilen ve ‘rafine şe-ker’ olarak da bilinen ‘endüstriyel şeker’, üretilmeye başlan-madan önce, insanoğlu daha sağlıklı bir hayat sürmekte idi.

Müptelasını kendine köle eden bu beyaz kristal, milyon-larca insanın köleleştirilmesine ve İngiliz asillerinin keyifleri için hayatlarından olmalarına neden oldu. Şeker bugün son derece ucuz olsa da, iki üç yüzyıl önce neredeyse altına eş değerdeydi.

Şekersiz bir yaşam mümkün değil! Evet, bu başlık çok doğru fakat bu şeker; sa-

nılanın aksine her gün çaya çorbaya eklediğimiz toz ve kesme şeker olarak bilinen rafine şeker, nişasta bazlı şe-ker ve diğer tatlandırıcı türleri değil. İhtiyacımız olan şe-ker, günlük tükettiğimiz birçok meyve ve sebzede, vü-cudun ihtiyacını görecek miktarda zaten yer alıyor. Üstelik soğan, sarımsak gibi bitkiler bile şeker ihtiva eder.

İlave olarak, kullandığımız tatlandı-rıcı şeker; tüketen herkesi kendisine bağımlı kı-lan, şişmanlatan, dişleri çürüten, sinir sistemini tah-rip eden, bağırsak tembelliğine ve vitamin eksikliğine neden olan ve sonuçta kanser yapan gereksiz bir uyuşturucu.

Şeker, ilk olarak üreticisini öldürmeye başlar, sonra-ları ise tüketicisini. Eskiden İslam toplumlarında, alkollü içe-

ceklerin haram olması nedeniyle, bal ve pekmezden yapılan hoşaf ve şerbet gibi alternatif sağlıklı içecekler vardı. Batı-lılarda ise, günümüzde de olduğu üzere, alkol yoğun ola-rak tüketiliyordu. Şekerin gündelik hayata girmesi, yine ba-tılıların ayyaşlığa alternatif aramasından kaynaklanıyor.

Batılılar çay, kahve ve kakao ile karşılaşınca, ilk kez alkole karşı yeni bir seçeneğe kavuşurlar. Birahanelerin kaba sabalığı ve çirkefliğinden kurtulmak isteyen mutedil batılılar için çay, bir lüks olmaktan çıkmaya başlar. Ancak pek alışık olmadık-ları çay, kahve ve kakao acı gelir. Bunun için de, bu alternatif içeceklere şeker ilave edilmeye başlanır. 1680’lerde başlayan bu süreç şeker talebini artırınca, fiyatı da hızla düşmeye baş-lar. Bu üçlü sıcak içeceğin ayrılmaz bir parçası haline gelen şeker, 20. yüzyılda ise bir bakkal malzemesine dönüşecektir.

Batılı tüccarların hayallerini süsleyen şeker, bir yan-dan üretilmesi için Afrikalıların köleleştirilmesine neden olurken, diğer yandan da tüketenleri kendine bağımlı kıla-rak, iki tür köleliğe neden olmuştur. Şeker köleliği ilk ola-rak, 1443’de ‘ham’ın çocukları dedikleri siyah Afrikalıların yakalanıp, gemilerle Güney Avrupa’ya getirilmeleri ile baş-lar. Özgür beyaz adamın esir ettiği siyahlar, altın gibi gelir ge-tiren şekerin üretilmesi için çalıştırılacaklardır. Çünkü bun-lar insan sayılmıyor. Getirilen kölelerin, okuma yazması ve Hıristiyan olmaları da yasaklanır. Böylece siyah derililerin, beyaz insandan aşağı bir varlık olarak kalması öngörülür.

Afrika’dan köle olarak getirilen 20 milyon kişi-den, 15 milyon kadarının şeker için kullanıldığı sanılı-yor. Köleliğin ilk dönemlerinde, bir kölenin bedeli ya-rım ton şekerdir. İlerleyen dönemde ise şeker fiyatları düştüğü için bu rakam 1 köle = 1 ton şekere eşitlenecektir.

Üretimi, petrolü rafine etmeye benzeyen beyaz şekeri, ilk olarak Alman kimyacı Margraf rafine eder. Ticari şeker üre-timi ise, Margraf’ın ölümünden 15 yıl sonra 1801’de başlar. Tek tür tarımın yani mono kültürün ilk örneği olan şeker pan-carı ekimi, 1800’ün ilk çeyreğinde başlayarak yaygınlaştırılır

Osmanlı döneminde şeker, halen Osmanlı için bir endüstriyel ürün değildir. Çünkü Osmanlıda bal ve pek-mez gibi tabiî ürünlerden yapılan şerbet ve tatlılar nede-niyle, endüstriyel şekere ihtiyaç duyulmamıştır. Ancak şeker ticaretinin hatırı sayılır bir gücü vardır. “Özellikle Adana ve Antalya çevresinde, önemli ölçüde şeker ka-mışı yetiştirilir.”(Evliya Çelebi, Seyehatnâme) “Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edildiği rivayet edilen İstanbul Fatih’teki ‘Şeker Han’ı, şeker ticaretinin merkezi ko-numundaydı.” (İstanbul Ansiklopedisi, ‘Şeker Han’ maddesi)

Hollandalı doktor gezgin Leonhart Rauwolff, 1573’de Trablusşam’ı ziyaret eder. Ziyaret anılarını kaleme alan gezgin, çok çarpıcı tespitlerde bulunur ve şunları not eder: “Türkler ve Araplar, yanlarına bol miktarda kamış alıp, so-kakta soyarak utanmadan yiyorlar. Şeker düşkünlükleri, on-ları zevk ehli haline getirmiş. Böylece Türkler, kendilerini oburluğa bırakıyorlar. Bu nedenle eski zamanlarda olduğu kadar, düşmanlarına karşı savaşmaya hazır ve cesur değiller.”

Ş e k e r C u m h u r i y e t ’ i n ü r ü n ü Habertürk’te ifade edildiği üzere şeker, Kemalizm’in

kutsalları arasına alınmalı. Çünkü Türkiye’de ilk şeker fabri-kası, 26 Kasım 1926’da Uşak’ta açılır. Bu fabrika, rafine şe-ker üreten ilk fabrika olur. Daha sonra Uşak şeker fabrikası CHP tarafından devletleştirilir. Şu an Türkiye’de 6’sı nişasta bazlı olmak üzere, 8’i özel, 25’i kamuya ait toplam 39 şeker fabrikası vardır. Bu fabrikalarda, 2009 yılında toplam 418 bin ton nişasta bazlı ve 2.152 bin ton beyaz şeker üretilmiş...

Hasan BABACAN

Tel: 0212 535 24 00 Cep: 0532 442 12 04

Barbaros Hayrettin Paşa Mah. 1015 sk.No.18/A Gaziosmanpaşa - İstanbul

HB Reklam

Görsel Tanıtım Sistemleri

[email protected]

Müslüman Alimler Birliği, Türkiye’nin Suriye halkına yardımlarını takdirle karşı-ladıklarını belirtti.

Başkanlığını Yusuf Karadavi’nin yap-tığı Müslüman Alimler Birliğinden yapı-lan yazılı açıklamada, Suriye krizinin ger-çek çözümünün ancak ülkenin başındaki ‘’zalim hükümdar’’ın gitmesiyle müm-kün olabileceği belirtildi.

Hükümetleri ve yardım kuruluşlarını Suriyeli ihtiyaç sahiplerine yardım et-mede hızlı davranarak soğuk, yetersiz beslenme, tıbbi yardım eksikliği nede-niyle ölüme yüz yüze gelen sığınmacıları kurtarmaya çağıran Müslüman Alimler Birliği, bu yardımın bütün Araplar, Müs-lümanlar ve ‘’vicdan sahipleri’’ için dini ve ahlaki bir vecibe olduğunu kaydetti.

Açıklamada, uluslararası arenada ‘kah-raman Suriye halkının ve haklı davala-

rının savunucusu’ olan Katar, Türkiye

ve Suudi Arabistan gibi bazı Müslüman,

Arap ve özgürlük yanlısı ülkeler olduğu

gibi bunun aksine Suriye’de yaşananlara

seyirci kalan ve zulmü destekleyenlerin

de bulunduğu belirtildi.

Müslüman Alimler Birliğinden Türkiye’ye Övgü

1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türklerine yönelik uygulanan baskı ve asimilasyon politikaları, 1989 yazında ye-rini zorunlu göçe bırakmış ve birkaç ay-lık süre zarfında 360.000’den fazla Bul-garistan Türkü, Türkiye’ye giriş yapmıştır. Diplomatik bir krizden öte ciddi bir insan-lık trajedisi doğuran bu uygulamalar, gü-nümüzde toplumsal sonuçlarıyla detaylı akademik araştırma ve değerlendirmeyi gerektirmektedir.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Ku-rumu (USAK) bünyesindeki AB Araştır-maları Merkezi Balkanlar Masası tarafın-dan yürütülecek olan ve T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından desteklenen “Ta-rihe Not Düşmek: 1989 Göçü” projesi kapsamında, 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan’da komünist rejim tarafından resmi devlet politikası olarak yürütülen asimilasyon sürecine tanık olmuş ve 1989

Göçü’ne maruz kalmış kişilerin anılarının kaleme alınmasıyla 5 ciltlik bir kitap serisi oluşturulması hedeflenmektedir.

Eserlerin dili Türkçe olacaktır. Kitap se-risi, proje bitiminde yazarların katılımıyla Ankara’da düzenlenecek olan basın top-lantısında kamuoyuna tanıtılacak ve başta üniversiteler ile şehir kütüphaneleri olmak üzere, Türkiye ve Bulgaristan’da ilgili ku-rum ve kuruluşlara dağıtımı yapılacaktır.

Anılarını kaleme almaya gönüllü kişi-lerin, en geç 10 Şubat 2013 tarihine ka-dar kısa özgeçmişlerini ve 300 kelimelik eser özetlerini aşağıdaki adreslere posta veya e-mail olarak göndermeleri gerek-mektedir.

Son Başvuru Tarihi: 10 Şubat 2013Yazışma Adresi: Uluslararası Stratejik Araş-

tırmalar Kurumu (USAK) Mebusevleri Mah., Ay-ten Sokak, No:21 6570, Tandoğan, Çankaya, Ankara. Tel.: 0090 312 212 28 86

E-mail: [email protected]

“Tarihe Not Düşmek: 1989 Göçü” Projesi Kitap Çağrısı

Dr.Nedim BİRİNCİNişasta

Şekeri-2

Bilgilendirme

Page 16: BULTÜRK Gazetesi 68.Sayı

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Menfur Saldırıyı KınıyoruzBaşkan Topbaş “BULTÜRKG a z e t e s i n i Ç o k B e ğ e n d i

- Edirne Valisi Hasan Duruer’e iade-i ziya-rette bulunan Bulgaristan’ın Filibe Bölge Valisi Zdravko Dimitrov, Türk öğrencilerin Filibe’de çok iyi vakit geçirdiğini belirterek, “Çocuklarınız kendilerini Filibe’de çok mutlu hissediyor” dedi.

Bulgaristan’ın Filibe Bölge Valisi Zdravko Dimitrov, Edirne Valisi Hasan Duruer’e iade-i ziyarette bulundu. Beraberindeki işa-damlarıyla birlikte Vali Hasan Duruer’i ma-kamında ziyaret eden Bulgar Vali Dimit-rov, Filibe-Bursa ve Filibe-İstanbul uçuş seferlerini başlatmak için Türkiye’de bir-takım görüşmelerde bulunacaklarını belirtti.

“TÜRK ÖĞRENCİLERİ FİLİBE’DE KENDİLERİNİ RAHAT HİSSEDİYOR”

Ziyarette konuşan Bulgar Vali Zdravko Dimit-rov, Bulgaristan’da okuyan öğrencilerin diplo-malarının Türkiye’de geçerliliği konusunda mu-tabakata varıldığını belirterek bu konuda Türk yetkililere teşekkür etti. Edirne ile Filibe’nin gü-zel ikili ilişkileri olduğunu kaydeden Dimitrov, “Edirne’nin olduğu gibi Filibe’nin de öğrenci kenti olması dolayısıyla buradaki ilişkilerin ge-lişmesi iki kentinde amaçları doğrultusunda uy-gun düşmektedir. Bir önceki görüşmemizde Bulgaristan Plovdiv kentinde okuyan Türk öğ-rencilerin kendilerini orada rahat hissettiğini söy-lemiştik. Boş zamanlarını nasıl geçirdiklerini ve nasıl spor yaptıklarını, eğlendiklerini söyleyebi-

lirim. Sizin çocuklarınız bizim Plovdiv şehrinde mutlu ve kendilerini çok iyi hissediyorlar” dedi.

BURSA VE İSTANBUL’A DIŞ HAT SEFERİEdirne’den sonra İstanbul ve Bursa’ya ha-

reket edeceklerini belirten Zdravko Dimit-rov, “Filibe’de havaalanımız var ve Bursa ve İstanbul’a dış hat seferi açmak niyetindeyiz. İki kente de hava alanından direkt dış hatlar-dan sefer yapılması konusunda çalışmalar yap-mak istiyoruz. Filibe’de yatırım yapan Türk firmaları var ve periyodik olarak görüşmeleri-miz oluyor. Ekonomik anlamda kendilerini ra-hat sakin ve iyi hissettiklerini ifade ediyorlar.

Çocuklarınız Filibe’de Çok Mutlu

İstanbul Vali Yrd.Sn.Harun KAYA’nın M a k a m ı n d a U H Ö H B a ş k a n ı G . TA H İ R

Ç e v r e v e Ş e h i r c i l i k B a k a n ı Sn.Erdoğan Bayraktar -Bultürk Yönetimi

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ka-dir Topbaş, “Bayrampaşa Dostları” derneğinin dü-zenlediği kahvaltıda dernek üyeleriyle bir araya geldi.

Kahvaltıdan önce dernek üyelerine hitap eden Baş-kan Topbaş Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) öne-mine değinerek, “STK’lar yönetimlere katkı sunan, ufuk açan ve yönetimler konusunda yerel yönetimlere des-tek veren, politize olmamış, siyaset gütmeyen temelde in-san hakları merkezli bir anlayışı benimsemelidir” dedi.

“Millet olarak el ele verdiğimizde her zorluğun altından kalkıp başarıya ulaşabiliriz” diyen Başkan Topbaş konuş-masını şöyle sürdürdü: “Bizler sıradan bir ulus değiliz. Biz-ler el ele vererek hep birlikte geleceğe yürüyebiliriz. Bizler geleceğin Türkiye’sini, çocuklarımızın torunlarımızın gele-ceğini hazırlıyoruz. Böyle bir süreçte Sayın Başbakanımızın Belediye Başkanıyken başlattığı bir yönetim anlayışı Tür-kiye de aslında bir milat olarak kabul edilebilir. Bunu siyasi mülahazalarla değerlendirip görmek istemeyenler olabilir. Ama bu bir gerçek. Türkiye de ciddi bir değişim başladı.”

“Gittiğimim her coğrafyada Türk işadamlarını görmekten büyük gurur duyuyorum. Türkiye ilk defa sınırları dışına çı-

kıyor. İnanıyorum ki bu yüz yıl bizlerin ağırlıklı yüzyılı ola-cak. Her yerde varız. Her yere yetişebiliyor her yeri yeni-den keşfedebiliyoruz. Yarınlar çok daha farklı olacak” dedi.

Bulgar Eksarhlığı Vakfı’na ait olan Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nin de içe-risinde yer aldığı arazi için Taş Yapı ile kat karşılığı anlaşma yapıldı...Bulgar Eksarhlığı Vakfı Başkanı Va-

sil Liaze’nin, Taş Yapı ile yüzde 50 ora-nında anlaşma yaptıklarını belirtti. Taş Yapı arazi için hazırladıkları projeleri daha sonra Bulgar Eksarlığı Vakfı’na sunacak.

Taş Yapı ile Burgar Vakfı Şişli’de kat karşılığı anlaşma yaptı!

Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da HÖH Genel Kurulu esnasında Parti Lideri Sa-yın Ahmet Doğan’a yapılan menfur sal-dırıyı şiddetle kınıyoruz. 21. yüzyılda İnsan Hak ve Özgürlüklerinin en üst se-viyeye çıkartılması için çaba sarf eden in-sanlığa karşı yapılan bir saldırı olarak ni-telendiriyoruz. Fikirlerin ve kalemlerin gerekirken bir siyaset ve fikir adamına böylesi bir saldırı düzenlemek ancak ve ancak karanlık güçlerin bir icraatı olabilir.

Biz Bultürk olarak siyaset sahnesinde şiddete, tehdide, zorbalığa, dayatmaya, şan-taja dayalı hiçbir değişikliği kabul etmiyo-ruz, etmeyeceğiz. İnsan hayatına kastetme-nin şartlar ne olursa olsun mazereti olamaz.

Öte yandan Sayın Ahmet Doğan’a ya-pılan bu saldırıyı münferit bir olay olarak görmüyoruz. Bu saldırıyı planlayanların ve gerçek faillerin bulunarak adalete teslim edilmelerini bekliyoruz. Olayın münferit bir saldırı olarak asla izin verilmemelidir.

Sayın Ahmet Doğana yapılan bu sal-dırı bizlere şunu açıkça göstermektedir ki, Bulgaristan tarihinde işlenen soykı-rım suçları ve Türk Müslüman topluluğa yapılan zalimane saldırılar ile ilgili suç-luların günümüze kadar hiçbir şekilde

kovuşturulmamasının ve cezalandırıl-mamasının bir neticesidir. Türk Müslü-man topluluğa karşı işlenen suçlar ül-kede hep cezasız kalmıştır. Kundaktaki çocuğu katleden failler bile hala ülkede rahat rahat yaşamaktadırlar. Bu nedenle güvenlik zafiyetleri ortaya çıkmaktadır.

Bu nedenle rahatça insan hayatına kas-tedilmektedir. Şayet Bulgaristan geçmişi ile yüzleşmez, Türk Müslüman topluluğa karşı suç işleyenleri yargılamaz ise gele-cekte de bu tür olaylar korkarız ki devam edecektir. Bu konular ile ilgili mücadele-sinde HÖH her tür desteği vermeye hazırız.

Sayın Ahmet Doğan’a ve tüm HÖH ca-miasına geçmiş olsun dileklerimizi ile-tir, demokrasi, hak, hukuk, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde başarılar dileriz.

Dr.Nedim BİRİNCİBULTÜRKY.K.Üyesi

DUYURU

Rusyanın işgali altındaki Tataris-tan Cumhuriyetinde faaliyet gös-teren Azatlık Tatar Gençleri Birliği 2013’ü Batu Han yılı olarak ilân etti.

Azatlık Başkanı Nail Nebiullin, Azatlık Radyo-suna yaptığı açıklamada, bu kararı Rusya’da çeki-len Orda filmine cevap olarak ve Batu Han’ın Tatarla-rın birlik sembolü olduğu için aldıklarını kaydetti.

Nail Nebiullin, “Bizim milletimize son zamanlarda bir-lik ve kenetlenme gerekiyor. Batu Han ise Tatarları bir-leştiren bir semboldür. Çünkü Batu Han, Tatar halkı ta-rihinde dönüm noktasının kahramanı olmuş. O Altın Orda’yı kuran kişidir. Altın Orda, dünyada en büyük Ta-tar devleti olarak sayılıyor. Bugünkü Tatar halkı işte bu-rada şekillenmiştir. Ve onun sebepçisi Batu Han olmuş-tur. O Tatarların birlik sembolü olmuştur.” şeklinde konuştu.

Azatlık Birliği, 2013’ü Batu Han yılı olarak ilân edince bazı Rus siteleri “Tatarların radikal milliyet-çileri 2013 yılını Batu Han yılı olarak ilân etti. Bu du-rum cumhuriyette karışıklıklara yol açabilir.” diye yazdı.

2013’ü Batu Han yılı olarak ilân ettiler