Top Banner
Sosyalizm İçin Düzen partilerinin rant ve yağma savaşı kızışıyor… Düzene karşı devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütelim! Sayı: 2009/08 27 Şubat 2009 1 TL
28

sikb 2009 - 08

Mar 23, 2016

Download

Documents

kizilbayrak

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2009 - 08
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: sikb 2009 - 08

Sosyalizm İçin

Düzen partilerinin rant ve yağma savaşı kızışıyor…

Düzene karşı devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütelim!

Sayı: 2009/08 27 Şubat 2009 1 TL

Page 2: sikb 2009 - 08

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERDüzen partilerinin rant ve yağma savaşı

kızışıyor… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Tüm düzen partileri aynı yağma ve rant

düzeninden besleniyorlar.... . . . . . . . . . . 4

Reformist solun seçim bataklığı

U. Taner . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

8 Mart’ ın emekçi kadınlara çağrısı.... . . 6

8 Mart’ta alanlara! . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Kürt diline özgürlük! . . . . . . . . . . . . . . . 8

Meclis kürsüsünden Kürtçe, burjuva

gericiliğini ayağa kaldırdı!.. . . . . . . . . . . 9

ATV-Sabah greviyle dayanışma

büyüyor… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10

İşçi ve emekçi hareketinden… . . . . 11-13

BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye

başkan adayları ile konuştuk...

“Çözüm devrimde, kurtuluş

sosyalizmde!”. . . . . . . . . . . . . . . . . 14-16

BDSP’nin seçim çalışmalarından…. . . 17

Grevdeki Asil Çelik işçileriyle

konuştuk. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18

Metal işçileri toplantısı…. . . . . . . . . . . 19

Kapitalizm, kent ve insan . . . . . . . . 20-21

Mamak’ta coşkulu etkinlik…. . . . . . . . 22

Ludizm ve sabotaj üzerine... . . . . . . . . 23

Türkiye siyonist İsrail’den istihbarat

sistemi alıyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

Taliban ile anlaşmanın yolları aranıyor. 25

Bültenlerden... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2009/08 l 27 Şubat 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor. Kapitalist sistemde kadınlar çifte sömürüye, baskıya

ve köleliğe maruz kalmakta, toplumsal yaşamın heralanında ayrımcılığa uğramaktadır. Kapitalizmin kriziilk önce kadınları vurmakta, krizin sonuçları onlarıdaha fazla etkilemektedir. İşsizliğin daha da arttığı,temel tüketim maddelerine üst üste zamlarınbindirildiği, ücretlerin daha da düşürüldüğü,yoksulluğun ve sefaletin derinleştiği bir dönemdeemekçi kadınlara bu sistemde kurtuluşunolamayacağını, gerçek özgürlük ve eşitliğin devrim vesosyalizmle mümkün olabileceğini anlatmakgerekmektedir. 8 Mart’ın güncel çağrısına buradanbakılmalıdır. 8 Mart’ta başta emekçi kadınlar olmaküzere tüm işçi ve emekçilere düzenin seçim oyununakanmama ve krizin yıkıcı sonuçlarına karşı hesapsorma bilinciyle ortak mücadeleyi büyütme çağrısıyapılmalıdır. Kadınların öfke ve tepkisi alanlarataşınmalıdır.

Bu 8 Mart’ta devrimci güçler birçok ilde 8 Mart’ıtarihsel anlamına, sınıfsal özüne, devrimci içeriğineuygun kutlamaya hazırlanmaktadırlar. Liberal-reformistçevreler, feministler bu yıl da 8 Mart’ın tarihselanlamını karartan bir zeminde hareket etmektedirler.Hem 8 Mart gibi sınıflar mücadelesinin kazanımı olanbir günü erkeklerin katılımına ve “emekçi” sözcüğünedaraltarak hem de kadınlara çözüm ve kurtuluş olarakdüzen içi alternatifleri sunarak bunu yapmaktadırlar.

Komünistler bulundukları alanlarda devrimcilerinortak örgütlediği 8 Mart’a katılacak, çalışmaalanlarında, seçim bürolarında emekçi kadınları devrimve sosyalizm mücadelesine çağıran çeşitli etkinliklerörgütleyeceklerdir.

8 Mart, kadının çifte baskıya, sömürüye veezilmişliğe karşı emekçi kadınlar için özgürlük veeşitlik uğruna mücadeleye bir çağrıdır. Ancak bu çağrıyalnızca kadınlara değil, emekçi kadının çifteezilmişlikten kaynaklanan bu büyük devrimcienerjisinin açığa çıkarılması, seferber edilmesi vekurulu düzene karşı etkili bir yıkıcı gücedönüştürülmesi için gerçek devrimcilere, yanikomünistlere de bir çağrıdır.

* * *

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nundesteklediği işçi sınıfının bağımsız sosyalist adaylarıseçim çalışmalarına başlamış bulunuyor. Bu çalışmalarçerçevesinde birçok merkezde seçim büroları açılarakişçi ve emekçiler seslenmek yönünde ilk adımlaratılmış durumda. Yeni seçim büroları ise açılmayadevam edecek. Önümüzdeki günlerde farklı ve zenginaraç ve yöntemler de devreye sokularak etkin bir kitlefaaliyeti örgütlenebilmelidir.

Sınıf devrimcileri seçim çalışmalarını devrimci birsınıf hareketi yaratmak doğrultusunda somutkazanımlara dönüştürmek için enerjik bir çaba ortayakoyacaklardır. Bu çabanın etkin bir kitle çalışması ilebirleştirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca seçim çalışmalarının basınımıza ve günlüksiteye anında ve her yönü ile yansıtılması harcananemeğin sahiplenilmesi, devrimci bir propaganda veajitasyona konu edilmesi bakımından önemtaşımaktadır. Bunun gereklerine uygun bir bilinç vesorumlulukla hareket edileceğini umuyoruz.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: sikb 2009 - 08

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

Hükümet partisi AKP ile ana muhalefet partisiCHP başta olmak üzere tüm gerici düzen partileriyerel seçimlere gitgide daha fazla odaklanmışbulunuyorlar. Egemenler arası rant ve iktidarpaylaşımı savaşında kritik bir yerde duran yerelseçimler, bu önemlerinden dolayı sermaye partileriarasındaki çatışmanın sertleşmesini zorunlu kılıyor.Nitekim yollara düşen parti şefleri, meydanlardaattıkları nutuklarda birbirlerine etmedikleri lafbırakmıyorlar.

Kokuşmuş kapitalist düzenin Mart sonuna kadardevam edecek olan bu sistemli oyununun başrolleriniTayyip Erdoğan-Deniz Baykal ikilisi üstlenmiştir.İşbirlikçi büyük sermayenin ve emperyalizmin bu ikihizmetkarı, iktidar ve rant paylaşımı savaşında karşıtkamplarda bulunuyorlar. Zira her biri kendi payınıbüyütmek için hırsla çırpınıyor. Ancak işçi sınıfı,emekçiler ve ezilenlerin karşısında aynı cephede omuzomuza çarpışıyorlar. Diğer bir ifadeyle, kendi çıkarlarıiçin birbiriyle kıyasıya kavga eden gerici partiler,emekçilerle çatışma sözkonusu olduğunda, kapitalistdüzenin bekası uğruna aynı mevziden işçi veemekçilere saldırıyorlar.

Kapitalizmin krizi işçi ve emekçileri vuruyor,düzen partileri rant savaşında!..

Amerikancı AKP hükümetinin başı TayyipErdoğan, “kriz Türkiye’yi teğet geçecek” diyerekdemagoji yapmış, krizden söz edenleri ise “kriztellallığı” yapmakla suçlamıştı. Ancak “at pazarlığı”konusundaki uzmanlığı ile tanınan başbakanın buyaklaşımlarını doğal olarak ne sermaye çevreleri ne dehizmetindeki ekonomistler ciddiye aldılar. Zira onlardurumları ve çıkarları konusunda gereğincehassastılar; ilk sarsıntıları başlamış bulunan krizin nedemek olduğunu, hangi muhtemel sonuçlarıdoğuracağını, bir “at pazarlığı” uzmanından çok dahaiyi biliyorlardı.

Burjuvazinin krizi bir fırsata çevirdiği, yüzbinlerceişçinin sokağa atıldığı, işçi sınıfının mevzi direnişlerlebu saldırıya karşı koymaya çalıştığı yerde, yalan vealdatma konusundaki maharetine rağmen Tayyip’inuydurmalarının bir hükmü olamazdı. Nitekim işçi veemekçiler, krizin faturasını ödememek için eylemegeçerek, tüccar Tayyip’in sahte öngörülerini ciddiyealmadıklarını ortaya koydular.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Kasım2008 için açıkladığı son “işgücü-istihdam-işsizlik”verileri ise, Erdoğan’ın yalanlarının bu defa devletinbir kurumu tarafından ortaya serilmesini sağladı.

TÜİK’in verileri, gerçek tabloyu yansıtmaktanuzak olsa da, açık işsiz sayısının neredeyse 3 milyona(2 milyon 995 bin kişi) ulaştığını, işsizlik oranınınyüzde 12,3’e çıktığını gösteriyordu. Oysa 2007 Kasımayında işsiz sayısı 2 milyon 350 bin, işsizlik oranıyüzde 10 olarak açıklanmıştı. Demek oluyor ki, biryılda 645 bin kişi açık olarak işsizler ordusunakatılmak zorunda bırakılmıştır.

TÜİK verileri, Tayyip Erdoğan’ın yalanlarınıtartışmasız bir şekilde ortaya sermesine rağmen,işsizlik vebasının vardığı boyutu açıklamaktan çokuzaktır. Nitekim ilerici ekonomistlerin yaptığı

hesaplamalar, resmi işsiz olarak açıklanan 2 milyon995 bin işsiz sayısının gerçekte 6 milyon 223 bine,yüzde 12,3 olarak açıklanan işsizlik oranının da yüzde25,8’e ulaştığını ortaya koymaktadır. Bu arada sanayiüretimindeki daralmanın sürdüğü göz önünealındığında, işsizler ordusunun yeni katılımlarlabüyümesi kaçınılmazdır. Seçim sonrasında saldırılarındaha da ivme kazanacak olması, sorunun daha davahim bir boyut kazanmasına yolaçacaktır.

Kriz kendi düzenlerinin krizi olduğu haldefaturasını fütursuzca işçi ve emekçilerin sırtına yıkansermaye düzeninin siyasi arenadaki figüranları, busoruna değinmekten kaçınıyorlardı. Zira rüşvetçi,soyguncu, çeteci, hırsız, soysuz takımındanmüteşekkil olan düzen partilerinin tüm dikkati, iştahkabartan rant alanları olarak görülen yerelyönetimlerin ele geçirilmesine odaklanmış bulunuyor.Ancak demagoji yapmak için malzemeye ihtiyaçduyduklarında işsizlikten söz eden düzen partilerininşefleri, işçilerin ve emekçilerin temel önemde acildemokratik ve sosyal taleplerini salt anmaktan bileözenle kaçınıyorlar.

Meydanlarda nutuk atan parti başkanları,birbirlerinin kirli sicillerini kısmen de olsa ortayaseriyorlar. Her biri diğerinin ne kadar hırsız, rüşvetçi,rantçı olduğunu anlatarak, emekçilerin kendilerine oyvermesini istiyorlar. Ancak dikkat edilirse, birbirlerinikayırmaktan da geri durmuyorlar. Örneğin CHP şefiDeniz Baykal, Tayyip Erdoğan’a seslenerek, “sıkıysakarşıma çıkıp sana soracağım soruları halkın önündeyanıtla” diye çağrıda bulunuyor. AKP şefi TayyipErdoğan ise, “sizler hakkında bildiğim her şeyiaçıklamak zorunda bırakmayın beni” diye karşı tehditsavuruyor.

Ancak, ahlak yoksunu bu sermaye figüranlarınınsicili o kadar kirli ki, birbirlerini tehdit etmelerinerağmen pratikte adım atmaktan kaçınıyorlar. Zirabiliyorlar ki, biri ileri giderse diğer de karşılıkverecek. Bu ise hiçbirinin işine gelmez. Tüm düzenpartileri, konumları ve çapları ölçüsünde yolsuzluk,rüşvet, rantçılık bataklığı içinde yüzmektedirler.

Düzenin saldırıları “tedbir paketleri” adıaltında ivme kazanacak

“Krize karşı önlem” adı altında gündeme geleceksaldırıları seçim sonrasına ertelemeye çalışan AKPhükümeti, sermayeyi rahatlatacak ilk “tedbir paketi”nionayladı bile. Sermaye kodamanlarının ısrarlı talepleriüzerine bu adımı planlanandan erken atmak zorundakalan Amerikancı sermaye hükümeti, yine de kapsamlısaldırılar için seçimin geçmesini bekleyecek. İMF ileanlaşmaya imza atmak için de seçim sonrasınınbekleniyor olması, ivme kazanacak ekonomik vesosyal saldırıların boyutu hakkında fikir vermektedir.

Diğer düzen partilerinin de bu konudakiyaklaşımları hükümetten farklı değil. Onlar da “krizekarşı önlem alınsın” dediklerinde, emekçiler lehinedeğil, asalak kapitalistleri rahatlatacak önlemlerdensöz ediyorlar. Nitekim hükümetin yaptığı da bundanbaşka bir şey değildir.

Düzen partilerinin yaydığı temelsiz vaatlerin iğretiliği

Her biri diğerinin ne kadar yoz, hırsız, rüşvetçi,rantçı, yağmacı oluğunu açıklarken, güya kendiniaklıyor. Oysa gerek seçimler vesilesiyle ortaya

Düzen partilerinin rant ve yağma savaşı kızışıyor…

Devrim ve sosyalizm mücadelesinibüyüten bir faaliyet!

Yağmadan aldıkları payı büyütmekadına adeta çırpınan düzenpartilerinin şefleri, bu çirkinemellerine ulaşabilmek içinemekçilerin oylarına ihtiyaçduyuyorlar. İşte sırf bu yüzden bolkeseden atıp vaat listelerihazırlıyorlar. Oysa tümünün de ortakuğursuz amacı, işçi sınıfı ileemekçileri Amerikancı düzene veonun seçim oyununa alet etmektir.

Page 4: sikb 2009 - 08

Düzen partilerinde yağma telaşı...4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

serilenler, gerekse geçmişin deneyimleri, düzenpartileri arasında kayda değer bir fark bulunmadığınıdöne döne kanıtlamaktadır. Aralarında kimi ayrıntılardafarklılıklar olsa da, tüm düzen partilerinin sömürü,yağma, rüşvet, rant ve kölelik sistemi kapitalizminsavunucusu olmaları, niteliklerinin bir ve aynıolduğunu gösterir. Nitelikleri bu olan partiler, isteselerde aralarında kayda değer bir fark oluşturamazlar.

Yağmadan aldıkları payı büyütmek adına adetaçırpınan düzen partilerinin şefleri, bu çirkin emellerineulaşabilmek için emekçilerin oylarına ihtiyaçduyuyorlar. İşte sırf bu yüzden bol keseden atıp vaatlisteleri hazırlıyorlar. Oysa tümünün de ortak uğursuzamacı, işçi sınıfı ile emekçileri Amerikancı düzene veonun seçim oyununa alet etmektir. Yarım asırdan beriyapılan seçimlerin tarihi de, boydan boya bu gerçeğinkanıtlarıyla doludur.

Düzeni ve kurumlarını teşhir eden, devrimmücadelesini güçlendirmeyi temel alan

sistemli bir çalışma!

Çirkef içinde yüzmelerine rağmen düzen partileri,seçimleri işçi sınıfı ile emekçilerin dikkatini çelmeninolanağına çevirmek için her yola başvurmaktadırlar.Onlar misyonları gereği, mevcut düzen dışında bir çıkışyolunun bulunmadığını, dolayısıyla var olanseçeneklerden birinin peşine takılmaktan başka çareolmadığını vaaz ediyorlar. Emekçiler ve ezilenler adınahareket ettiğini iddia eden reformist bloğun düzenkurumlarını çözüm yeri olarak sunması ise, “mevcutdüzen dışında çıkış yolu yoktur”a dayalı burjuvapropagandasının değirmenine su taşıyor.

Verili koşullarda, işçi sınıfı ile emekçilerin budüzene ve onun kurumlarına mahkum olmadığını,tersine, çıkış yolunun kurulu düzene ve onun seçimoyunlarına karşı mücadeleden geçtiğini anlatmak,komünistlerin omuzlaması gereken bir sorumluluktur.

Bu sorumluluk bilinciyle dört elle işlerine sarılansınıf devrimcileri düzeni, kurumlarını, partilerini,seçim oyununu somut olgulara dayanarak teşhiredeceklerdir. Seçim sürecinin başlamasıyla ortayaserilen çirkefliklerin sağladığı verilerin yanısıra, düzenpartilerinin yerel yönetimlerde ya da hükümetlerde yeraldıklarında altına imza attıkları işçi ve emekçidüşmanı icraatları da etkili bir teşhirin konusuyapacaklardır.

İşçi sınıfının bağımsız devrimci platformunu temsileden komünistler, düzeni ve kurumlarını teşhirederken, ekonomik-demokratik kazanımların ancakmeşru-militan bir mücadele ile kazanılabileceğini,emekçilerin köleliği sineye çekmek ya da bu haklaruğruna mücadele etmek ikilemiyle karşı karşıyaolduklarını vurgulayacaklardır.

Komünistler, bu mücadelenin, ancak sömürü vekölelik düzeni kapitalizmi yıkma mücadelesinigüçlendirmeye hizmet ettiği ölçüde başarıylailerletilebileceğini de işçi sınıfına ve emekçi kitlelereısrarla anlatacaklar, bahar dönemi ve seçim çalışmasınıbu perspektifle öreceklerdir.

Yerel seçimler yaklaştıkça düzen partileriarasındaki dalaşmanın dozu da artıyor. Kapışmaözellikle de hükümet partisi AKP ile “anamuhalefet” CHP arasında yaşanıyor. TayyipErdoğan ile Deniz Baykal’ın karşılıklı atışmaları,kimin kime ne dediği, ötekinin ona ne yanıt verdiğivb. haber bültenlerinin başlıca konusu ve malzemesidurumunda.

İki dönemden bu yana hükümeti elindebulunduran, gene uzunca sayılacak bir süredir bellibaşlı bütün belediyelerde yönetimde olan AKPhükümetinin yağma ve yolsuzluk sicilinin epeycekabardığı herkesçe biliniyor. Her düzen partisi gibiAKP de hükümete geldiğinden bu yana sermayeyeuşakça hizmetin bir karşılığı olarak kendi payınadüşen yağma ve rant imkanlarından alabildiğineyararlanmaya çalışıyor. AKP’nin ileri gelenlerininhemen hepsinin birkaç yıl içinde hızlazenginleşmesi, AKP’yi destekleyen sermayekesiminin önünün açılması ve hızla palazlanmaları,devlet ve belediye ihalelerinin, kredi imkanlarınınbunların önüne serilmesi bu konuda yaşanan sürecintablosunu yeterince gösteriyor.

Son bir yıldır gerek diğer düzen partileri, gerekseAKP’den desteğini çeken medya grupları AKP’ninbulaştığı yolsuzlukları, çıkar ilişkilerini, ranttezgahlarını daha bir ısrarla gündeme taşıyorlar. ZiraAKP’nin kurduğu yağma ve rant düzeni hem kendiçıkarlarına zarar veriyor, hem de işçi ve emekçileringözünde AKP’yi teşhir etmenin, zor durumadüşürmenin, zayıflatmanın ve siyasal plandageriletmenin buradan geçtiğini görmüşbulunuyorlar.

Bu nedenle “ana muhalefet” partisi CHP, yerelseçimlere dönük stratejisini AKP’nin yolsuzluklarıüzerine kurmuş bulunuyor. CHP’nin yolsuzluklarakarşı açtığı savaşın parlayan yıldızı ise eski birbürokrat olan Kemal Kılıçdaroğlu. Silik bir siyasalkişiliğe sahip olan Kemal Kılıçdaroğlu, eski birbürokrat ve denetim memuru olmasının getirdiğiavantajlarla AKP’lilerin bulaştığı yolsuzluklarlailgili belgeleri gündeme taşıyan isim olarak ünlendi.Şaban Dişli, Dengir Mir Fırat ve Melih Gökçek’edönük yolsuzluk iddialarını gündeme getirdi. Buisimlerle canlı yayında tartıştı. Kılıçdaroğlu’nunşöhreti Şaban Dişli ve Dengir Mir Fırat’ınistifalarıyla bir anda parladı. CHP tarafındanyolsuzluklara karşı mücadele kahramanı olarakpaketlenip piyasaya sürüldü. Ve nihayetinde deİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaygösterildi.

CHP, AKP iktidarına karşı yerel seçimstratejisini yolsuzluklara karşı mücadele üzerinekurmuş ve “yolsuzluklara karşı mücadelekahramanı” Kemal Kılıçdaroğlu’nuİstanbul’dan aday göstermişken,Deniz Baykal seçim galibiyetihayalleri kurmayabaşlamışken olanlar oldu.Sihir birden birebozuldu, inatçı gerçeklerbir kez daha gün yüzüneçıktı.

Yolsuzluk dosyalarıyla AKP’ye saldıranCHP’nin hiç de sütten çıkmış ak kaşık olmadığı,tıpkı AKP’liler gibi CHP’lilerin de yağma veyolsuzluk çarkının birer dişlisi oldukları çarpıcı birşekilde gözler önüne serildi. CHP’nin tepesinde yeralan isimlerden, İstanbul Milletvekili MehmetSevigen’in bir arsanın satışına aracılık ettiği vebununla ilgili kâr sözleşmesi imzaladığına dairbelgeler ortalığa döküldü.

Elbette bu durum emekçilerin karşısınayolsuzlukla mücadele yalanı ile çıkarak oytoplamaya çalışan CHP’liler üzerinde soğuk duşetkisi yarattı. Parti yönetimi durumu kurtarmayaçalışsa da, birkaç günlük bir direnmenin ardındanMehmet Sevigen istifa etmek zorunda kaldı.

Tek başına bu olay bile tıpkı AKP gibi CHP vediğer düzen partilerinin de aynı çöplükteeşindiklerini, emekçilerin kanını emen bu sömürü veyağma düzeninden beslendiklerini ispatlamayayetmektedir.

Üstelik bu tablo sadece güncel durumdaki bazıyolsuzluk olaylarına ilişkindir. Tablonun bununlasınırlı olmadığı, tüm düzen partilerini ve düzeninbütün kurumlarını kapsayan dev bir yolsuzluk verant çarkının durmaksızın döndüğü bilinmektedir.Yolsuzluk çarkında dolaşan paranın yıllık olarak enaz 300 milyar dolar düzeyinde olduğu bizzat resmikurumlarca ifade edilmektedir. Bu da sistemi baştanaşağı kuşatmış bir yağma ve rant, çürüme vekokuşma tablosu anlamına gelmektedir.

Bu şaşırtıcı değildir. Çünkü kapitalizm denilensistemin kendisi yolsuzluğun ve hızlızenginleşmenin temel kaynağıdır. Bu kaynakkurutulmadıkça, kapitalizmin çarkına çomaksokulmadıkça yolsuzluk çarkı hep dönmeye devamedecektir.

İşçi ve emekçiler bu yalanlara itibar etmemelidir.Hangi düzen partisi “yolsuzluklarla ilgimiz yok, bizdürüstüz” diyorsa, bilelim ki yalan söylüyor. Hangidüzen politikacısı, belediye başkan adayı“yolsuzlukları bitireceğiz” diye nutuk atıyorsabilelim ki bizi aptal yerine koyuyor. Kapitalistsistem yıkılmadıkça, ücretli kölelik düzeni yerle biredilmedikçe yağma ve yolsuzluklar ortadankalkmayacaktır. Tıpkı açlık ve yoksulluk gibiyolsuzluğun da tek panzehiri, devrim vesosyalizmdir.

Tüm düzen partileri aynı yağma ve rant düzenindenbesleniyorlar...

Yolsuzlukların temelikapitalist sistemdir!

Page 5: sikb 2009 - 08

Seçimler ve liberal sol Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

Hala da devrimci iddia taşıyan bazı çevrelerin debir parçası olduğu reformist sol kümelenme büyükiddialarla yola çıktı ve kurduğu ilkesiz seçimittifakını “solun birliği” olarak sundu. Fakatgeçmişte olduğu gibi ilkesel sorunlar bahsindehiçbir sorun ve sıkıntı yaşamadan bir araya gelen bugüçler, sıra adayların belirlenmesine ve buna ilişkinpazarlıklara geldiğinde paramparça oldular. Birkısmı kendi adayları kabul edilmediği için ittifaktançekildi (EMEP gibi). Bir kısmı CHP’nin adaylarınadestek vermeleri dolayısıyla kısmi bir desteklekendilerini sınırladı (ÖDP, Halkevleri vb.). Bazılarıda ortak platformlardan bir sonuç çıkmasınıbeklemeden kendi adaylarını dayatma yoluna gitti(Dersim’de DTP ve Ankara’da ESP gibi). Başkabazıları ise, iç politik dengeleri kaldıramadığıölçüde, bir yerden sonra bu ciddiyetsizliğe son verdive kendi yolunu tuttu (TKP).

Sonuçta, ufukları kurulu düzenle sınırlı,seçimlerdeki amaçları da belediye yönetimlerindebir yer tutmak olunca, ilkeler üzerinde en küçük birsorun çıkmadan hızla bir araya gelenler, sıra adaypazarlığına gelince aynı hızla ayrı düştüler. Düzenpartilerine özgü oyunlara başvurup, istedikleriolmayınca kağıt üzerinde altına imza attıkları nevarsa bir anda bir yana itip kendi yollarına gittiler.

Aslında devrimle ve devrimcilikle ilişkisiniçoktan kesmiş bulunan reformist sol açısındanbakıldığında, bu durumun şaşılacak bir yanı yoktur.Çünkü bu güçlerin sol adına ileri sürdükleri, kuruludüzenin çerçevesini aşmayan demokratik-sosyalreformlardan öte bir şey değildir. Siyasal mücadeleyöntemlerinin merkezinde ise gelinen yerde artıkesas olarak seçimler ve parlamento bulunmaktadır.Sınıf ve emekçi yığınlar içerisindeki etkinliklerinide esas olarak bu temel amaca bağlamışlardır. Bunedenle, kazanılacak belediyeler onlar için “yereliktidar” merkezleri ve hükümet olma yolundabasamaklardır. Bunun için ne programlarında, neseçim bildirgelerinde ve ne de günlük siyasalfaaliyetlerinin herhangi bir anında devrim vesosyalizmin adını ağızlarına almazlar. En temelsöylemleri “halkçı-demokratik-katılımcıyönetim”dir. Burjuvazinin sınıf egemenliğinin aracıolan merkezi devlet aygıtı tarafından binbir kolladenetlenip kullanılan yerel yönetimler hakkındasınırsız hayaller yayarlar.

Geçmişte, 12 Eylül öncesi dönemde, devrimci-demokrat bir konumda bulunan bu güçler, 12 Eylülyenilgisi ile birlikte yaşadıkları evrim sonucundabugün bu noktaya varmışlardır. Bir süre ara birkonumda yalpaladıktan sonra kararsız adımlarla daolsa bu alana demir atmışlardır. Artık kimlikleriyle,siyasal amaçları ve değerler sistemiyle tartışmasızbir biçimde düzen içi bir konumda bulunmaktadırlar.Gelinen yerde artık düzenin has partisi CHP ile biledirsek teması içindedirler.

Reformist sol açısından durum bu kadar nettir.Seçimler dolayısıyla oluşturulan platformlarınsiyasal çerçevesini onlar belirlemekte, ruhunu onlarvermektedirler. Burada tartışılması, netleştirilmesive adının konulması gereken tutumun sahipleri,düne kadar kendilerine göre bir devrimcilik anlayışı,devrimci mücadele yöntemi ve stratejisi olandevrimci-demokrat gruplardır. Bu gruplar, önünü

alamadıkları iddia ve kimlik erozyonu sonucunda,gelinen yerde artık liberal-reformist bir siyasalçerçevenin içine pek fazla zorlanmadangirebilmektedirler.

Kuyrukçu ESP’nin ibretlik durumu

Bu sürecin içinde yer alan ESP’nin bugün geldiğikonum ibret vericidir. Bulunduğu yeri her bakımdanbenimseyen ESP’nin siyasal muhatapları artık DTP,EMEP, ÖDP, SDP ve TKP gibi reformist parti vegruplardır. Bu konumda olmaktan, bu reformistbileşimle her alanda içiçe geçmekten dolayı hiçbirrahatsızlık duymamaktadır. Bu gerçek ESP’ninmevcut seçim ittifakına ilişkin yaklaşımları vetartışmaları üzerinden de net biçimde görülmektedir.Atılım gazetesinin 21 Şubat tarihli sayısının“Birleşik konumlanma” başlıklı başyazısında, liberalseçim ittifakının niteliği ve sıkıntıları tarifedilmektedir.

Atılım “birleşik konumlanma”nın unsurlarınısıralarken, ilk olarak düzen partilerinin DTP’yekarşı birleşmesi karşısında birleşik bir yanıt vermeihtiyacına vurgu yapmaktadır. Söze buradanbaşlamasının nedeni, reformist sol alanda ortayaçıkan her renkten grubun yan yana geldiğikümelenmeye rasyonel bir siyasal çerçeve bulmakkaygısıdır. Çünkü bu liberal çeşniye seçim hesaplarıdışında net bir siyasal hedef tanımlamak mümkündeğildir. Ancak boş sözlerle cilalama yolututulabilir. Nitekim Atılım da bunu yapmaktadır. Onagöre “biz de varız”, “birlikte başarabiliriz”vurguları, “düzen partilerine karşı güçlü biralternatif olma ve birlikte hareket ederek gücübüyütme anlayışına dayan”maktadır.

Atılım bu liberal çeşniye bir anlam katmak üzerezorlamaya devam ediyor:

“Diğer bir ayırt edici nokta ise, 2009 yerel seçimittifakının ilk kez bu kadar geniş bir devrimci,yurtsever, ilerici kesimi bir araya getirmiş olmasıdır.1990’dan itibaren, seçim ittifakları, DTP’ninmerkezde olduğu, üç-dört siyasi partinin blokdeneyiminin ötesine geçmemişken, bugün yakalanangeniş bileşim, gelinen kapsayıcılık-birleştiricilikdüzeyini ifade ediyor. Bileşimdeki bu genişleme,kaba rakamsal, bu yanıyla da nicel bir düzey değil,içerdiği devrimci dinamikler ve bunların seçimsiyasetine yansıyan rengiyle niteliksel bir düzeyitanımlamaktadır. Bu nitelik, seçim ittifakının güncelbaşarısı olduğu kadar, gelecek görüş açısını dayönlendirecektir.”

Burada, “devrimci dinamiklerin seçim siyasetinerengini yansıttığı” türünden içi boş laflar bir yanabırakılırsa, mevcut seçim ittifakının farklılığınıdoğru biçimde özetlemektedir. Evet gündemdekiyerel seçimlerin ayırdedici özelliği, öncekilerdenfarklı olarak, yakın zamana kadar devrimci-demokrat kimlikleriyle boy gösteren bir kısım gücüde içerisine katabilmiş olmasıdır. Fakat bu katılımın,Atılım’ın iddia ettiği gibi, seçim siyasetine renginiyansıtmakla bir ilgisi yoktur. İttifakın seçimsiyasetinin merkezinde bildiğimiz liberal-reformistsol anlayış vardır. Atılım “rengini yansıtmak”derken, bu seçimde artık nihayet kendi adaylarınında ittifak adayı olarak kabul edilmesini kastediyor

olmalıdır.Atılım “başyazısı”nın başka bir yerinde ise şöyle

denilmektedir: “Geniş ittifak, çorak politik birliktoprağı üzerinde yeşermesiyle, olanaksızlıklarızorlama ve teslim olmama iradesini de ifadeetmektedir. Bu yanıyla zor olan başarılmıştır. 2009yerel seçimlerinde, İstanbul’la Amed’in, Türkiye’yleKürdistan’ın, sol ve devrimci politik odaklarla Kürtözgürlük hareketinin politik çizgilerini birleştirenbir yol haritası çıkmıştır.”

“Sol ve devrimci politik odaklarla Kürt özgürlükhareketinin politik çizgilerini birleştiren yolharitası”nın somut içeriği nedir? Yazıda bununyanıtını bulmak mümkün değildir. Yanıt yerine, busatırların hemen altında ortak adayların siyasalgeçmişleri üzerinden yapılan söz oyunları vardır.Atılım seçim ittifakının liberal-reformist çerçevesinigözden uzak tutmak için bu yola başvurmaktadır.

Atılım bu ön açıklamaları, EMEP, ÖDP, TKP veHalkevleri’nin seçim ittifakından şu ya da bunedenle ayrılmış olmalarını eleştirmek içinyapmaktadır. Atılım’ın seçim ittifakı tartışmalarındamuhatapları bu güçlerdir. Atılım bu güçlerin esasolarak aday pazarlıklarında beklentilerininkarşılanmaması nedeniyle ittifaktan uzaklaştıklarınıbelirtmekle kalmıyor, siyasal olarak sosyal-demokrasiye doğru eğilimlerinden de dem vuruyor.Burada bir kaypaklıktan sözedilecekse, öncelikleişaret edilmesi gereken bizzat Atılım’ın kendisidir.Zira bu partilerin siyasal kimlikleri ve konumlarızaten bellidir. Atılım da bunu iyi bilmektedir. Ancak,bir araya gelirken bu gruplarla siyasal ilkelerkonusunda herhangi bir sıkıntı yaşamamıştır. Bugünyaşanan sıkıntı ise adaylarla ilgilidir. Dolayısıyla,burada Atılım payına sadece düzen partilerine hasbir siyasal manevra söz konusudur. Atılım bugünittifaktan kopan partilerin aksine, adaylıklarkonusunda amacına ulaşmış olmanın rahatlığıylakonuşmaktadır. Oysa aynı Atılım, geçmişte (3Kasım 2002’de, 28 Mart 2004’de ve 23 Temmuz2007’de!) aday beklentileri karşılanmadı diyeilkesel ve siyasal olarak onayladığı seçimittifaklarından kopmuş ve hep de son andasözümona sosyalizm adına kendi adaylarını önesürmüştü. Tıpkı bugün eleştirdiği reformist çevrelergibi. Ve o bugünkü seçim ittifakını savunuyorsaeğer, bu tam da artık nihayet aday pazarlıklarındakendine göre tatmin edici bir sonuç elde etmişolmasından dolayıdır. Ve yalnızca bundan dolayıdır.

Tüm bu olgular, devrimcilik, solculuk adınayapılan seçim ittifakının gerçekte seçim hesaplarınadayalı olarak kurulmuş, liberal-reformist solundamgasını taşıyan bir tasfiyecilik platformuolduğunu açık bir biçimde göstermektedir. Buplatform, devrimciliğin, devrimci değerlerin içininboşaltıldığı, birlik adına düzen siyaseti alanınaboylu boyunca uzanıldığı bir bataklıktır. Bubataklığa adımını atanın kimliğini koruması güçtür.Bir tercih haline geldiği ölçüde ise artık umutyoktur. Yerel seçimler, bu batağa yıllar öncesindengirenlerin artık iyiden iyiye derinlere battıklarını,yakın zamanda adımlarını atanların batmayabaşladıklarını, öteki bazılarının ise aynı akibetevaracak ilk adımları atmakta olduklarınıgöstermiştir.

“İlke”lerde kolay anlaşanlar, aday pazarlıklarında paramparça oldular!..

Reformist solun seçim bataklığıU. Taner

Page 6: sikb 2009 - 08

8 Mart’ta alanlara!6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

8 Mart’ın emekçi kadınlara çağrısı...

Düzenin seçim oyununa kanmayalım, krizin faturasını ödemeyelim!

8 Mart’ta alanlarda hesap soralım!İşçi ve emekçi kadınlar kapitalist düzende çifte

sömürü ve köleliğe maruz kalmakta, toplumsalyaşamın her alanında ayrımcılığa uğramaktadır.Kapitalizmden türeyen şiddetin tüm biçimlerini,gericiliğin ve yozlaşmanın çok yönlü etkileriniyaşamaktadır. Krizle birlikte bu sorunlarkatmerleşmekte, emekçi kadınların yaşamı daha dazorlaşmaktadır. İşsizliğin arttığı, temel tüketimmaddelerinin giderek pahalılaştığı, yoksulluğun vesefaletin derinleştiği bir dönemde emekçi kadınlargüvenli bir gelecek kaygısını her zamankinden dahaçok hissetmektedir.

Krizin artan yıkıcı sonuçları işçi ve emekçilerdetepkilere yolaçmakta, bu tepkilerin düzene yönelmeyebaşlaması ise egemenlerde büyük bir korkuyaratmaktadır. İşte böylesi bir döneme denk gelenyerel seçimler düzenin efendilerinin işine gelmektedir.Böylece sahte seçim vaatleriyle kadını-erkeğiyle işçive emekçileri gerçek gündemlerinden uzaklaştırmaya,tepkileri törpülemeye ve düzenle olan bağlarınıgüçlendirmeye çalışacaklardır.

Bu dönemde yaklaşan 8 Mart’ın emekçi kadınlaragüncel çağrısı, düzenin seçim oyununa kanmamak vekrizin yıkıcı sonuçlarına karşı büyüyen tepkileri, hesapsorma bilinciyle alanlara taşımaktır.

8 Mart sömürünün kaynağı olan bu düzenle hesaplaşma günüdür!

8 Mart, mücadelemizde tuttuğu tarihsel anlamauygun olarak işçi sınıfının hesap sorma günüdür.

8 Mart, hakların bedel ödemeyi göze alan dişe dişbir mücadeleyle elde edilebileceğinin kanıtlanmasıdır.

8 Mart tutulacak yolu göstermekte, işçi ve emekçikadınların kurtuluş umudunu simgelemektedir.

Bugünkü koşullarda 8 Mart, hem kazanılmışhakları korumak ve yenilerini kazanmak hem degerçek kurtuluşumuz olan sosyalizm davasınıbüyütmek açısından bizlere büyük bir sorumlulukyüklemektedir. Bu nedenle 8 Mart her yerdesömürünün kaynağı olan bu düzenle hesaplaşmagününe çevrilmelidir.

8 Mart, sömürücü asalakların seçim oyununa eniyi yanıtı alanlarda örgütlü gücümüzle vereceğimiz,soyguncu-rantçı düzen partilerinin sahte seçimvaatlerini eylem alanında parçaladığımız, mücadeletaleplerimizle alanları doldurduğumuz bir günolmalıdır.

8 Mart’ta alanlara çıkarak krizin faturasınıödemeyi reddetmeli, herkese iş, insanca yaşamayayetecek ücret, sigorta, iş güvencesi, işyerlerinde kreş,ana ve çocuk sağlığını koruma uygulamaları gibimücadele taleplerimizi daha gür haykırmalıyız.

8 Mart, 2005 yılında Bursa’da tekstil fabrikasında,kapılar üstlerine kilitli olduğu için yanarak can veren 5kadın işçiyi, 2007’de toplayacakları fındıktankazanacakları 20-25 TL uğruna Giresun’a giderkenhayatlarını kaybeden tarım işçisi kadınları, yine aynıyıl Urfa Ceylanpınar’da süt sağarak günlük 7-8 TLkazanmak üzere minibüsle giderken dereye düşen 12-15 yaşındaki kız çocuklarını ve daha niceleriniunutmadığımızı göstermenin günüdür.

8 Mart, Picca Bacca’nın katillerinden, Hüseyin

Üzmez gibi tacizcilerden ve onların düzenindenhesabın er-geç sorulacağını ve cinsel saldırılara karşıörgütlü mücadele çağrımızı haykıracağımız gündür.

8 Mart, töre ve namus adı altında işlenencinayetlere ve her türden gericiliğe karşı mücadeleninyükseltileceği bir gündür.

8 Mart, Filistinli, Iraklı, Afganlı kadınlar şahsındaemperyalizme ve siyonizme öfkemizinhaykıracağımız, Kürt kadının ulusal özgürlük veeşitlik özlemine sahip çıkacağımız, halklarınkardeşliği sloganını yükselteceğimiz bir gündür.

8 Mart, tüm insanlığın kurtuluşu için kendisinidevrim davasına adayan ve tutsak düşen kadınlarınsesini zindanlardan alanlara taşıyacağımız, bu uğurdatereddütsüzce ölümü göze alan Hatice Yürekli yoldaşşahsında devrimci kadınların ölümsüzlüklerinihaykıracağımız bir gündür.

8 Mart, kapitalist düzenin sahiplerinin bizlereçizdiği sınırları parçalayacağımız bir eylem günüdür.

8 Mart’ta kadının çifte sömürüsünün, ataerkilgerici kültür altında ezilmişliğinin ve yoksayılmasının hesabını soralım. Gerçek kurtuluşunsosyalizmde olduğu gerçeğini daha gür haykıralım,mücadelenin kızıl bayrağını yükseltelim.

Geçmişten bugüne yılmadan süren haklıkavgamızın ve yarına dair umutlarımızın aslabitirilemeyeceğini Rosa’nın sesiyle haykıralım:“Vardık, varız, var olacağız!”

Trabzon’da birleşik 8 Martçalışması…

Trabzon’da Ekim Gençliği, Halk Cephesi, SGD ve YDG bileşenlerinden oluşan “Emekçi 8 MartKomisyonu” çalışmalarına başladı.

Emekçilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerde yürütülen 8 Mart çalışması, Kadınlar Pazarı ve ArsinOrganize Sanayi Bölgesi’nde gerçekleştirilen bildiri dağıtımları ve afiş çalışmasıyla devam ediyor. Evtoplantıları ile devam edecek olan 8 Mart çalışması gerçekleştirilecek basın açıklaması ve etkinliklehızlanacak.

Ayrıca Meydan Park’ta açılacak standla imza toplanacak. Atatürk Meydanı’nda yapılacak olan etkinliğinprogramı tiyatro gösterimi, emekçi kadınların konuşmaları, 8 Mart’ın tarihçesini anlatan sunum, şiir dinletisive müzik dinletisinden oluşacak.

Ayrıca Ekim Gençliği olarak 8 Mart’ta alanlara ve etkinliğe çağrı yapan Ekim Gençliği imzalımateryallerimizi kullanmaya başladık. Meydan ve Tanjant yolunda yapılan pullama ve afişlerin yanısırasemtler ve üniversitede materyallerimizi etkin bir şekilde kullanmaya devam edeceğiz.

Ekim Gençliği / Trabzon

Kadıköy’de “Kadın İşçi Şenliği”Toplumsal Araştırma ve Eğitim Merkezi (TAREM), Hava-İş, Petrol-İş, Tek Gıda-İş sendikalarının

çağrısıyla 15 Kasım 2008 tarihinde düzenlenen “Kadınlar Krizi Konuşuyor” sempozyumunun ardından sonuçbildirgesine imza atan Basın-İş, Birleşik Metal İşçileri Sendikası, Dev Sağlık-İş, Deri-İş, Hava-İş, Kristal-İş,Petrol-İş, Tek Gıda-İş, Tez-Koop-İş Sendikaları 8 Mart öncesinde “Kadın İşçi Şenliği” düzenliyor.

Şenlik 7 Mart 2009 günü Kadıköy Aktaş Düğün Salonu’nda saat 14.00-19.00 arasında gerçekleştirilecek.Etkinlikte, Petrol-İş üyesi Mecaplast işçilerinin oluşturduğu Mecaplast İşçi Tiyatrosu tarafından Dario Fo’nun‘Japon Kuklası’ isimli oyunu sergilenecek. Günyüzü Müzik Topluluğu ve Nurcan Eren’in de sahne alacağışenliğe Iraklı kadın sendikacılar da katılım sağlayacaklar.

Etkinlikte çeşitli işkollarında grev ve direniş süreci yaşayan kadın işçilerin de yer alması bekleniyor.

Page 7: sikb 2009 - 08

8 Mart’ta alanlara! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

İşçi ve emekçi kadınlar!Sömürü, eşitsizlik ve baskı üzerine kurulu bu

düzende emekçi kadınlar daha çok eziliyor,aşağılanıyor, yok sayılıyor. Toplumsal yaşamın heralanında ayrımcılığa uğruyor. Bu düzende kadın bedenicinsel bir meta olarak görülüp satılıyor. Emekçikadınlar, dünyanın neresinde olursa olsun emperyalist-kapitalist sistemin ilk kurbanları oluyor. Haksız vegerici savaşlarda ölüyor, tecavüze uğruyor, göçezorlanıyor ve açlığa mahkûm ediliyor. Evde, işte,sokakta, gözaltında her yerde kapitalizmden kaynaklışiddetin çeşitli biçimleriyle karşılaşıyor, “namus-töre”adı altında katlediliyor.

Öyle bir düzende yaşıyoruz ki, İMF ve DünyaBankası imzalı sosyal yıkım saldırıları sonucu sağlık,eğitim ve gelecek hakkımız gasp ediliyor. Kadınıyla-erkeğiyle işçi ve emekçiler güvencesiz, sigortasız vedüşük ücretlerde kölelik koşullarında çalıştırılıyor. Evemekçisi kadınların evdeki emeği yok sayılıyor, hiçbirsosyal güvencesi olmadan geleceksizliğe mahkûmediliyor. Kapitalizmin krizi derinleştikçe, işçi veemekçilere kesilen faturadan en çok etkilenen de yinekadınlar oluyor. İşsizlik öncelikle onu vuruyor, yaşamdaha da zorlaşıyor, yoksulluk ve sefalet derinleşiyor.

İşsizliğin, yoksulluğun, sömürünün kaynağı budüzenin sözcüleri ise, seçimler vesilesiyle yinekarşımıza çıkacaklar ve bizden oy isteyecekler. Sömürüüzerine kurulu bu düzende sanki gerçekten demokrasivarmış gibi, bizden bu seçim oyununa katılmamızıisteyecekler. Kolay “kandırılabilir” ve büyük bir oypotansiyeli olarak gördükleri kadınları hatırlayıp,kapıları çalacaklar. Erzak, kömür vb. sadakalarla veçeşitli seçim vaatleriyle oyları satın almak isteyecekler.

Bilinmelidir ki, düzen partilerine verilecek her oy,bizleri ezen, işsiz ve yoksul bırakanlara onay vermek,sömürüye ve köleliğe sessiz kalmak anlamınagelecektir. Bu nedenle bu seçim aldatmacasına

kanmayalım, bu oyunu bozalım! Çözümü sahtevaatlerde değil, kendi örgütlü gücümüzde arayalım!

Söyleyecek sözü olan emekçi kadınlar,çağrımız size! 8 Mart’ ta alanlara, hesap

sormaya!

Düzen partilerine verilecek oyumuz yok, sorulacakhesabımız var diyen kadınlar!

Krizin faturasını ödemeye niyetimiz yok, sömürüdüzeninize köle olmayacağız diyen kadınlar!

Herkese iş, insanca yaşamaya yetecek ücret, sigorta,iş güvencesi, işyerlerinde kreş, ana ve çocuk sağlığınıkoruma uygulamaları isteyen kadınlar!

İşte, evde, sokakta tacize ve şiddete uğrayankadınlar!

Özgürlük ve eşitlik isteyen Kürt emekçi kadınları!Haklarına, emeğine ve onuruna sahip çıkan kadınlar,

çağrımız sizedir!8 Mart, işçi ve emekçi kadınların hesap sorma

bilinciyle alanlara çıktıkları bir mücadele günüdür. 8 Mart, özgürlük ve eşitlik için yükseltilen bir

mücadele çağrısıdır. 8 Mart’ın bu çağrısına sahip çıkalım! Kadının gerçek kurtuluşunun yolu, baskısız ve

sömürüsüz bir dünya, eşitlik ve kardeşlik düzeni demekolan sosyalizm mücadelesini yükseltmekten geçiyor. Bumücadeleye omuz verelim! Bu yolda ödenen nicebedelleri unutmayalım, unutturmayalım!

8 Mart’ta kadınıyla-erkeğiyle tüm işçi ve emekçilerolarak eylem alanlarında mücadeleyi büyütelim!

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)

İstanbul’da 8Mart’ta iki ayrı

miting!8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

yaklaşıyor. Emekçi kadınların özgürlük ve eşitlikisteğinin simgesi ve can bedeli mücadelelerlekazandığı bir gün olan 8 Mart, son dört yıldırİstanbul’da iki farklı mitinge sahne oluyor.

Dört yıl önce reformist ve feminist çevrelerin8 Mart’ı, devrimci içeriğini boşaltan ve sınıfsalözünü karartan bir şekilde kutlaması karşısındadevrimci güçler sürece müdahale etmişler, 8Mart’ı ayrı kutlamak için adım atmışlardı.

8 Mart ayrışmasının gerekçesi “emekçi”kavramında ortaklık sağlanamaması ve sadecekadınların mitinge katılması yönündeki dayatmaolarak yaşansa da, ayrışmanın arka planında 8Mart’a ve kadının kurtuluşuna ilişkin iki farklıbakış açısı yatmaktaydı.

Devrimci ve ilerici güçler tarafından kadın-erkek bir arada emekçi kadınlar gününü kutlamakamacıyla oluşturulan birlik, geçtiğimiz yıl da 8Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özüne uygun birşekilde kutlamak için tüm bileşenlere çağrıyapmış, saflar netleşmiş olmasına rağmengirişimler Şubat ayının ilerleyen günlerine kadarsürdürülmüştü.

Ancak bu yıl geride kalan dört yılındeneyimlerinden çıkarılan sonuçlar ışığındahareket edilmiş, yapılan geniş çağrının ardındanmitinge ilişkin çalışmalar başlatılmış, safların vetutumların netleşmesinin sağladığı açıklık ile ayrıbir mitingin örgütlenmesi girişimlerine vakitkaybetmeksizin başlanmıştır.

Feminist, reformist ve onların kuyruğunatakılan kimi sol çevrelerden oluşan 8 Mart KadınPlatformu, 8 Mart’ı Kadıköy’de kutlamak içinbaşvuru yapmıştır. Bu başvurunun hemenardından devrimci ve ileri güçler tarafındanoluşturulan Platform da 8 Mart’ı Kadıköy’dekutlamak için başvurmuştur. 8 Mart’ın Pazargününe denk gelmesi nedeniyle, ikinci mitinginde Kadıköy’de kutlanması konusunda ısrarcıolunmuştur.

8 Mart Kadın Platformu ile yapılangörüşmeler sonucunda, mitingin saatlerinindüzenlenmesi ve peşisıra iki farklı alandayapılması konusunda ortaklık sağlanmıştır. 8 MartKadın Platformu Kadıköy İskele Meydanı’nda,devrimci ve ilerici güçler ise otobüs sonduraklarda 8 Mart’ı kutlayacak.

“Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye,emperyalist saldırganlığa, yoksulluğa, gericiliğeve ezilmeye karşı emekçi kadınlar mücadeleye!”şiarıyla ilerici ve devrimci güçlerin örgütleyeceğimitingin bileşenleri şöyle: Bağımsız DevrimciSınıf Platformu, Belediye İş 2 No’lu Şube,Çağdaş Hukukçular Derneği, Demokratik KadınHareketi, Devrimci Hareket, Divriğililer Derneği,Halk Cepheli Kadınlar, Halk Kültür Merkezleri,Kaldıraç, Odak, Devrimci ‘78’liler Federasyonu,Pir Sultan Abdal Kültür Derneği MarmaraŞubeleri, Partizan, Proleter Devrimci Duruş veTürkiye Komünist Partisi.

Miting, 8 Mart Pazar günü saat 13.00’teTepe Naitilius’ta kitlenin toplanması ve kitleselyürüyüşün ardından, Kadıköy otobüs duraklarındasaat 15.00’te başlayacak.

Krizin faturasını ödemeye niyetimiz, düzen partilerine verilecekoyumuz yok!

Söyleyecek sözümüz, sorulacak hesabımız var!

8 Mart’ta alanlara!

Page 8: sikb 2009 - 08

Kürtçe’ye özgürlük!8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

“21 Şubat Dünya Anadil Günü” nedeniyle, baştaKürt illeri olmak üzere Türkiye’nin pek çok yerindeeylemler yapıldı.

Kürtçe’ye yönelik baskılar ve devletin asimilasyonpolitikalarının teşhir edildiği eylemlerde, devletin TRT6 ve Kürdoloji bölümleri manevralarının da ikiyüzlüpolitikalar olduğu ifade edildi. Kürtçenin resmi dilkabul edilerek anayasal güvenceye alınmasıeylemlerin temel talebi olarak öne çıktı.

İstanbul: İstanbul’da Kürt Enstitüsü ve TZP Kurdiüyeleri İHD İstanbul Şube binasında bir açıklamayaptılar. Türkiye’deki temel sorunlardan birinin de“anadil sorunu” olduğu belirtildi, Kürtçe’ninCumhuriyetin kuruluşundan bu yana bir problemolarak görüldüğü söylendi.

Açıklamada söz alan İstanbul Kürt EnstitüsüYöneticisi, Kürtlerin son birkaç yıldır anadilde eğitimtalebi için sokaklarda olduğunu vurgulayarak,kampanyalardan örnekler verdi.

İzmir: TZP Kurdi İzmir Komisyonu İzmir KonakEski Sümerbank önünde kitlesel bir basın açıklamasıyaptı. Siyasi parti ve demokratik kitle örgütütemsilcileri de eyleme destek verdi.

Yapılan açıklamada, “Devlet yetkilileri Kürt dilineyönelik geliştirilen asimilasyon politikalarından dolayıKürt halkından özür dilemeli. Kürt dili üzerindekitahribatların giderilmesi için pozitif ayrımcılıkuygulanmalıdır” denildi.

Van: KESK ve Van KURDİ-DER, DTP, Van İlbinası önünden Sanat Sokağı’na kadar yürüyüşdüzenleyerek basın açıklaması yaptı. 3 bin kişininkatıldığı yürüyüşün ardından yapılan açıklamada,Kürtçe’nin eğitim dili olup Anayasal güvence altınaalınıncaya kadar atılacak hiçbir adımı samimibulmayacakları belirtildi, anadile sahip çıkma çağrısıyapıldı.

Erciş İlçesi’nde de yaklaşık bin kişi Kürt diliüzerindeki baskıları proteso etti.

Yüksekova: DTP ve KURDİ-DER Şubesibinasında toplanan gruplar iki koldan, ÖzgürlükMeydanı’na kadar yürüyüş yaptılar. Açıklamada,dünyada bütün halkların özgür bir şekilde dillerinikullanmalarına rağmen Kürtlerin dillerinikullanmadığına dikkat çekildi, Kürt dili üzerindekibaskıların son bulması istendi.

Tatvan: Bitlis’in Tatvan İlçesi’nde KURDİ-DERtarafından, Tatvan alışveriş merkezi önünde yaklaşık250 kişi tarafından basın açıklaması yapıldı.Açıklamada, Kürtçe’nin resmî dil olması istendi,Kürtler diline sahip çıkmaya çağırıldı.

Adıyaman: TZP Kurdi Adıyaman Şubesi’nindüzenlediği şölene yüzlerce kişi katıldı. Şölendeyapılan konuşmada, “Bugün Kürtler de büyük bedellerödeyerek kendi dilleri için mücadele veriyor” denildi.

Viranşehir: DTP Viranşehir İlçe Örgütü partibinası önünde yapılan açıklamada, Kürt dili üzerindekibaskıların devam ettiği belirtildi. Açıklamalarınardından, Azadiya Welat ve Günlük gazetelerivatandaşlara dağıtıldı.

Urfa: Urfa’da KESK Kadın Komisyonu üyeleriKarakoyun Meydanı’nda basın açıklaması yaptılar.Açıklamada, çok kültürlü ve çok dilli toplumlardademokratik ve özgür birliktelik çabasının olmamasınınkültürel çatışmalara yolaçabileceği belirtildi.

Mardin: Eğitim Sen Mardin Şubesi CumhuriyetMeydanı’nda bir basın açıklaması yaptı. Kürt diline

yönelik baskılara ve TRT 6’ya değinilen açıklamada,anadilin kişinin kimliğinin ayrılmaz bir parçası olduğubelirtildi, anadilin kullanılmasının temel bir hakolduğu ifade edildi.

Şırnak: TZP Kurdî, DTP Şırnak il binasında birbasın açıklaması düzenledi. TRT 6 ve Kürdolojibölümlerinden bahsedilerek, devlete bu tür temelsizyaklaşımlardan vazgeçme çağrısı yapıldı. Kürt dili vekimliğinin anayasal güvenceye kavuşturulması talepedildi.

Adana: TZP Kurdî Adana çalışanları İHD AdanaŞube binasında basın açıklaması yaptılar. Açıklamada,Kürt dili ve kültürü üzerindeki asimilasyonpolitikalarına karşı “Bila zimanê kurdî bibe zimanêfermî” kampanyasını “Êdî bese” hamlesi çerçevesindebaşlatıldığına dikkat çekildi. Yetkililere, Kürtkimliğinin ve dilinin yasal güvence altına alınmasıçağrısında bulunuldu.

Tutuklu çocuklara özgürlük!Adana’da Kasım ayı içerisinde korsan gösteriye katıldıkları gerekçesi ile tutuklanan ve 219. maddeden

yargılanan 8 çocuğun ilk duruşması nedeniyle 21 Şubat günü adliye binası önünde bir basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Açıklamada “Çocukların misketini misket bombası mı sandınız! Tutuklu çocuklara özgürlük!” pankartıaçıldı, “Tutuklu çocuklar serbest bırakılsın!”, “Devletin adaleti taşlaştı!”, “Çocuklara verilen ceza toplumungeleceğini karartır!” dövizleri taşındı.

Yapılan açıklamada, çocuklar hakkında 219 yıl hapis istemiyle dava açılırken bilye ve bezlerin kuvvetlidelil sayılmasının son derece gülünç olduğu dile getirildi. Dünyada çocuk bayramını kutlayan tek ülkeolmakla övünen Türkiye’nin diğer taraftan çocuklara yıllar varan ceza veren tek ülke olduğu söylendi.Çocuklar tutuklanırken darbe girişiminde bulunanların bir bir serbest kaldığı vurgulandı. Açıklama şu sözlerlesona erdi:

“Bizler devletin tüm kurumlarıyla hayatları karatılmaya çalışılan, ailelerinden, arkadaşlarından,okullarından koparılan bu çocukların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.”

Kızıl Bayrak / Adana

“Kayıplarımızı geri istiyoruz!”Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, “Kayıplar bulunsun, sorumlular yargılansın, asit kuyuları,

toplu mezarlar açılsın!” talebi ile 21 Şubat günü yine Galatasaray Lisesi önündeydi.“Failleri belli, kayıplar nerede? / İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonu”

pankartının açıldığı, kayıp fotoğrafları ve kırmızı karanfillerin taşındığı basın açıklaması, 10 dakikalık oturmaeylemi ile başladı.

Ardından Tiyatro sanatçısı Seray Gözler, insan hakları konusunda sürdürdükleri mücadeleleri ile hedefhaline gelen İHD Elazığ Şube Başkanı Av. Metin Can ve İHD üyesi Dr. Hasan Kaya’ın kaybedilmeöyküsünün yer aldığı basın açıklamasını okudu.

Açıklamada, devletin bugüne kadar bilinen faillere ulaşma ve yargılanmalarını sağlamaya yönelik hiçbirşey yapmadığı ifade edildi. Ailelerin iç hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM’e başvurduklarını, AİHM’in2000 Mart’ta Türkiye’yi mahkum ettiğini söyleyen Gözler, açıklamasını, “kayıplarımızı geri istiyoruz”sözleriyle sonlandırdı. Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

Eskişehir’de de aynı gün “Cumartesi Anneleri”yle eş zamanlı olarak bir basın açıklaması gerçekleştirildi.Adalar Migros önünde “Failler belli, kayıplar nerede!” pankartı açılan eylemde insan hakları savunucularıadına konuşan Ahmet Uluçelebi, “Biz insan hakları savunucuları, adı Susurluk, Ergenekon, Şemdinli olan iyiçocuklardan oluşan devlete bağlı kontrgerilla örgütlenmesinin varlığını hep haykırdık. Rum tehcirinde,Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, 1977 1 Mayıs’ında, 1995 Gazi katliamının arkasında hep bunlar var” dedi.Tansu Çiller’siz, Mehmet Ağar’sız Ergenekon listesinin eksik olduğunu kaydetti ve çetesiz, mafyasızyaşanabilir bir ülke için adalet talebiyle alanlarda saf tutulması gerektiğini söyledi.

ESP, SGD, İHD, DPG, EHP, EMEP, DTP ve SDP tarafından örgütlenen eylemde 5 dakikalık oturmaeylemi gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Eskişehir

Binler anadil istemiyle alanlara çıktı…

Kürt diline özgürlük!

Page 9: sikb 2009 - 08

Kürtçe’ye özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

Meclis kürsüsünden Kürtçe, burjuva gericiliğini ayağa kaldırdı!..

Kürtçe’ye özgürlük, Kürt halkına özgürlük!Ahmet Türk’ün DTP Meclis Grup Toplantısı’nda

Kürtçe konuşması üzerine kıyamet koptu. Tüm gözboyamaya yönelik gösterilere rağmen sermayeiktidarının gerçek tutumunun, imha ve inkar siyasetiüzerinden yükseldiği böylece bir kez daha açığa çıktı.Devlet görevlilerinin ve düzen partilerinin yaptığı ilkaçıklamalar, bu gerçeği yeterli açıklıkta ortayakoyuyor.

Meclis Başkanı Köksal Toptan, Anayasa’nın“Resmi dil Türkçe’dir” diyen 3. maddesine ve siyasipartilerin etkinliklerinde Türkçe’den başka dilkullanmasını yasaklayan Siyasi Partiler Kanunu’nun81. maddesine dayanarak, mecliste Kürtçe konuşanTürk’ün konuşmasının canlı yayınını kestirttiğiniaçıkladı.

Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşmasına yönelikolarak düzen partileri de tepkilerini dile getirdiler.AKP, “Meclis çatısı altında ortak dil olan Türkçe’ninkullanılması gerekir” derken, MHP sözcüsü, “Kürtçeyayın başlayınca bu tür olayların da önü açılmış oldu.Esas mesele buradadır. Burada hatalı davranılmıştır”dedi. CHP ise, “Birçok etnik kökene ait arkadaşımızmilletvekili oldu. Kimse kendi anadilini kullanmacesaretini gösteremedi. AKP, Kürtçe TV’yi siyasi çıkarmalzemesi olarak görmesinin sonucudur bu. Devletyönetiminde popülizm olmaz, seçimde olur ama devletyönetiminde olmaz. TRT 6’nın özü popülizmdir” dedi.

Tüm bu açıklamalar, tüm kesimleriyle sermayedüzeninin Kürt halkı ve diline düşmanlık çizgisinisürdürdüğünü bir kez daha kanıtlamaktadır.

Kürtçe televizyon manevrasıgerçekleri karartamadı!

TRT Şeş düzen propagandası tarafından önemli biraçılım olarak sunuldu. Böylece Kürt halkının diliniserbestçe kullanması konusunda pozitif bir havayaratılmaya çalışıldı. Ancak, Ahmet Türk’ün mecliskürsüsünden yaptığı konuşma, sermaye devletiningerçek tutumunun açığa çıkmasına vesile oldu.Genelde asimilasyon politikalarının, özelde ise Kürtçeyasağının tüm çıplaklığıyla sürdüğü, bu vesileyle birkez daha görüldü. Bırakın Kürt dilinin eğitim diliolarak kullanılmasını, Kürtçe konuşma konusunda bilesermaye devletinin düşmanca tutumu sürmektedir.

Ahmet Türk’ün meclis kürsüsünde Kürtçekonuşmasına tahammül edemeyen sermaye devleti,öyleyse TRT 6 açılımına neden ihtiyaç duydu? Budurum öncelikle 29 Mart’ta yapılacak yerel seçimlebağlantılıdır. Genelde kıyasıya bir rekabet içinde olandüzen partileri ile sermaye medyası, Kürdistan’da“hepimiz AKP’liyiz” anlayışı ile hareket ediyorlar.Zira Kürt halkının oylarını alabilecek güç, bugünküdurumda yalnızca dinci partidir. Bu nedenle tüm düzengüçleri el birliği halinde AKP’nin özellikleDiyarbakır’da kazanması için çalışıyorlar.

Diyarbakır’a odaklanmış bulunan düzen partileri,Diyarbakır Belediyesi’ni kazanarak ulusal hareketizayıflatmayı, sermaye devletinin Kürt sorununa ilişkinçözümünü daha yüksek sesle ortaya koymayıamaçlıyorlar. AKP silahı ile Diyarbakır’ı ele geçirerek,psikolojik savaşı daha da etkinleştirme çabasındalar.

Kürdistan özelinde yerel seçimlere temelde ikiparti katılmaktadır. Devlet partisi AKP ve Kürthareketini temsilen DTP. AKP doğrudan devlet partisiolarak devreye sokuluyor. Kürtçe televizyon da bu

çerçevede kullanılıyor.Kürt dili üzerindeki yasak tüm bir Cumhuriyet

tarihinin gerçeğidir. Onyıllar boyunca evde dahiKürtçe konuşulması yasaklandı. Kürtçe gazetelerkapatıldı. DTP’liler hakkında Kürtçe konuştukları içindavalar açıldı. Kürtçe yayın yapan Roj TV’ninkapatılması için uluslararası çabalar gösterildi.

Sermaye devletinin tarihinin her döneminde Kürtçekonuştuğu için, Kürt öğrencileri ve halkı şiddetemaruz kaldı. Tüzüğünde anadilde eğitim talebine yerverdiği için, KESK’in en büyük sendikası olan Eğitim-Sen kapatılmak istendi.

Bugün cezaevlerinde bile Kürtçe konuşma yasağısürüyor. Kürt tutsakların Türkçe bilmeyen yakınlarıgözleriyle konuşmaya mecbur bırakılıyor. Tutsakyakınlarının Kürtçe konuşma talepleri sömürgecisermaye devletinin yasak duvarına çarpıyor.

Kürt halkı ve dilinin özgürleşmesi için mücadele saflarına!

Ahmet Türk’ün DTP grup toplantısında Kürtçekonuşması, şoven saldırganlığın malzemesi olarakkullanılmak isteniyor. Sermaye düzeni ve partilerininkoro halindeki saldırganlığına karşı, Kürt halkınınyanında saf tutmak tüm gerçek devrimcileringörevidir. Bu zorlu ve onurlu görev aynı zamanda işçisınıfı ve emekçiler tarafından da omuzlanmayıbekliyor.

Saldırı Ahmet Türk’ün şahsında Kürt halkınadır, onun ulusal özgürlük ve eşitlik istemlerinedir. Sınıf

devrimcileri, Kürt dili ve kültürüne yönelik yasakçıyaklaşımlara karşı, Kürt halkının yanında saf tutmayadevam edeceklerdir.

Çeşitli milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçilerinpartisi, mazlum Kürt halkının dilini, kültürünü ve tümtemel ulusal demokratik taleplerini kararlılıklasavunmaktadır. Bu çerçevede her türlü ulusal baskı,eşitsizlik ve ayrıcalığın ortadan kaldırılması, Kürt dilive kültürünün özgürce gelişebilmesi, zorunlu devletdilinin yasaklanması, tüm dillere tam hak eşitliğitanınması, herkese kendi anadilinde eğitim hakkıtanınması talepleriyle mücadele bayrağınıyükseltmektedir.

Hapishanelerde son bir yılda 40. ölüm!Son bir yıl içinde hapishanelerde 39 tutsak yaşamını yitirirken, son ölüm haberi Diyarbakır E Tipi Kapalı

Cezaevi’nden geldi. Tutukluluğu sırasında kan kanserine yakalanan PKK tutuklusu 43 yaşındaki Hasan Kertyaşamını yitirdi.

İHD’nin 5 Şubat 2009 tarihinde İstanbul’dan başlattığı yürüyüşte, 18 tutsağın ağır hastalığın vehapishanelerde 306 hasta tutsak bulunduğuna dikkat çekilmişti. İHD’nin TBMM’ye sunduğu rapordayaşamını yitiren Hasan Kert’in de adı geçiyordu.

2,5 yıl önce “PKK’ye üye olmak ve üye kazandırmak” gerekçesiyle tutuklanan Kert, hastalığınınilerlemesi üzerine 15 gün önce hastahaneye kaldırılmıştı.

Kert’in ölümüyle birlikte devletin devrimci ve yurtsever tutsaklara dönük tutumu bir kez daha gözlerönüne serildi. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklananlar sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilirken,ölümcül hastalıkları bulunan ve tedavi edilmesi gereken siyasi tutsaklar ölüme terkedilmektedir. Bu tutumunson örneği Hasan Kert’tir.

Barış Meclisi’nden oturmaeylemi...

Türkiye Barış Meclisi, Kürdistan’da faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve Botaş kuyularının açılmasıtalebiyle 22 Şubat günü Taksim Gezi Parkı’nda oturma eylemi gerçekleştirdi. Eylemde, “Faili meçhullerbulunsun, Botaş kuyuları açılsın” pankartı ve dövizleri açıldı.

Barış Meclisi adına yapılan konuşmada, Ergenekon davasının Susurluk’a ve Fırat’a uzanmadanTürkiye’nin kendi karanlığından çıkamayacağı belirtildi. Diyarbakır Barosu avukatlarından Tahir Elçi ileİstanbul Barosu avukatlarından Mebuse Tekay da konuşma yaptılar.

300 kişinin katıldığı eylemde, “Kuyular açılsın, failler yargılansın!”, “Katil devlet hesap verecek!”,“Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Faili meçhuller bulunsun, Botaş kuyuları açılsın!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 10: sikb 2009 - 08

Direnen emekçi kazanacak!10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

Türk-İş’e bağlı Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda(TGS) örgütlü basın emekçilerinin Turkuvaz Grubu’nabağlı ATV-Sabah’ta 13 Şubat günü başlattığı grevledayanışma büyüyor.

Grevin 7. gününde (19 Şubat), DİSK GenelBaşkanı Süleyman Çelebi, DİSK’e bağlı sendikalarınyöneticileri ile greve destek ziyaretinde bulundu.Çelebi yaptığı konuşmada, ülkedeki basınsektöründeki örgütlenme özgürlüğü açısından bugrevin önemli olduğunu söyledi. Grevin başarıyaulaşması için daha çok güç birliğine ihtiyaç olduğunubelirtti.

Ardından Türkiye Yazarlar Sendikası yöneticilerigerçekleştirdikleri ziyarette basın emekçilerine erzakve kitap getirdiler. Düşüncelerini ifade ettikten sonraziyaretçi defterine duygu ve düşüncelerini yazdılar.

21 Şubat akşamı Taksim Tramvay Durağı’ndatoplanan TGS üyeleri ve destek veren kurumlarGalatasaray Lisesi’ne kadar meşaleler ve sloganlarlayürüdüler. “Grev gözcüsü” yazılı sendikaönlüklerinin destek veren basın emekçileri ve kurumtemsilcileri tarafından da giyilerek sahiplenildiğiyürüyüş boyunca coşkulu sloganlar atıldı. Basınemekçilerinin grevlerinin sesini duyurmak amacıylaçıkarttıkları “Grev gazetesi” yürüyüş boyuncadağıtıldı. Sabah gazetesinin grevi sansürleyen tutumuteşhir edildi.

Kızıl Bayrak ve Alınteri gazetelerinin yanısıraEğitim Emekçileri Derneği, Deri-İş Sendikası, DİSK/ Emekli-Sen, EHP ve TKP’nin destek verdiğiyürüyüş Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilenbasın açıklamasıyla son buldu.

Eylemde TGS işyeri temsilcisi tarafından yapılanaçıklamada, sendikal örgütlenme sürecine değinildi.Patronun şirkete sendikayı sokmak istemediği,sendikanın taleplerine karşılık hiçbir önerigetirmediği, böylece başka yol bırakmadığı için greveçıkıldığı söylendi.

25 Şubat günü ise devrimci ve sosyalist basınçalışanlar tarafından bir dayanışma ziyaretigerçekleştirildi. Atılım, Devrimci Demokrasi, İşçiKöylü, Kaldıraç, Kızıl Bayrak, Odak ve SosyalistBarikat tarafından örgütlenen ziyarete Yürüyüşçalışanları da destek verdi. Balmumcu Shell önündebiraraya gelen devrimci basın çalışanları, buradansloganlar eşliğinde “Basın emekçisi yalnız değildir!”pankartıyla ATV-Sabah’ın önüne yürüdüler.

Grev alanında devrimci sosyalist basın adınayapılan konuşmada ATV-Sabah grevi selamlandı.Dünya genelinde yaşanan kapitalist krize ve bu krizinfaturasının işçi ve emekçilere kesilmesine değinildive sınıfın bu saldırılara direnişlerle yanıt verdiğibelirtildi. Sinter, Gürsaş, DESA direnişlerininhatırlatıldığı konuşmada, ATV-Sabah işçilerinin deaynı kararlılıkla yollarına devam edeceklerivurgulandı.

Devrimci basın çalışanlarının ardından Genç-Sen’liler ve TKP’liler ziyaret gerçekleştirdiler. Greviselamladılar, grevci işçilerle dayanışmanın temel birsorumlulukları olduğunu belirttiler.

Tez Koop-İş’te örgütlenme faaliyeti yürüten IBMçalışanları da gerçekleştirdikleri ziyarette, bundanböyle her Çarşamba Plaza önünde düzenlediklerieylemlerini ATV-Sabah önünde sürdürecekleriniduyurdular.

Konuşmaların ardından söz alan TGS Genel

Başkanı Ercan İpekçi, grev süresince gösterilen sınıfdayanışmasından duydukları memnuniyeti ifade etti.

İnternet üzerinden başlatılan grevle dayanışmakampanyasına birçok kurum ve kişiden destekgeliyor. “Bu haberi Sabah’ta okuyamazsınız. ÇünküSabah’ta grev var. Biz Sabah okumuyoruz!” başlıklıkampanyanın duyurusu bizsabahokumuyoruz.comadresi üzerinden yapılıyor.

DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası İstanbulAnadolu Yakası Bölge Başkanlığı’na bağlı şubeler deATV-Sabah emekçilerinin sürdürdüğü greve destekamacıyla Turkuvaz Grubu’nu boykot çağrısı yaptı.Yapılan açıklamada, basın emekçilerinin talepleri

karşılananakadar Genel-İş üyelerinin ATV kanalınıizlemeyeceği, Sabah gazetesini okumayacağıduyuruldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tersanelerde 120. cinayet!..Tuzla tersaneler cehenneminde kapitalist krizle birlikte hız kazanan işçi ölümlerine bir yenisi daha eklendi.

Tersane patronlarının dayattığı kuralsızlık 120. cinayeti beraberinde getirdi.Çiçek Tersanesi Elta Gemi taşeronunda çalışan Cemil Akgül isimli tersane işçisi elektrik çarpması sonucu

yaşamını yitirdi. Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER), tersanelerdeki 120. ölüm üzerine yaptığı yazılıaçıklamada şunları söyledi:

“Selim Sevgili’nin iş cinayetinde yaşamını yitirmesinin ardından Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım yaşananiş cinayetinin sorumlusu olan tersane patronunu savunmuştu. Aradan 10 gün geçti ve bu seferki iş cinayetihaberi Çiçek Tersanesi’nden geldi.

Çiçek Tersanesi’nde (Elta Gemi taşeronu) çalışan İzmit nüfusuna kayıtlı 28 yaşındaki Cemil Akgül isimlitersane işçisi elektrik çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Böylelikle tersaneler havzasındaki 120. ölüm oldu.

Bundan önce yaşanan iş cinayetlerinde olduğu gibi bir kez daha sorumluluk ölen işçi arkadaşımızayüklenecek ve tersane patronları aklanacaktır. Devletin tüm yetkilileri bir kez daha Çiçek Tersanesi patronununarkasında olduklarını ilan edecek ve onu aklamaya dönük açıklamalar yapacaklar.

Asıl sorun, insanı merkeze koymayan tersane patronlarının aşırı kar hırsıdır. İşte bu kar hırsı yeni ölümlerinönünü açıyor. Tüm bu yaşananlara son verecek olan tersane işçilerinin örgütlü gücüdür.”

25 Şubat 2009 / Balmumcu

Posta çalışanlarının Ankara yürüyüşü başladı…

“Köle değil emekçiyiz!”Haber-Sen üyesi posta emekçileri, yaşadıkları sorunlara karşı 25 Şubat günü İstanbul ve Diyarbakır olmak

üzere iki koldan Ankara’ya yürüyüşe başladılar. İstanbul’da Haber-Sen üyeleri 25 Şubat günü AVPİM (AvrupaYakası Posta İşleme Merkezi Müdürlüğü) önünde eylem gerçekleştirerek, Ankara yürüyüşü eyleminin startınıverdiler.

AVPİM önünde saat 09.00’da toplanmaya başlayan posta emekçileri, taleplerini sıralayan pankart ve KESKflamaları taşıdılar. Okunan açıklamada posta emekçilerinin talepleri sıralandı.

Posta çalışanları öğlen saat 12.30’da ise Sirkeci Postanesi önünde bir eylem gerçekleştirdiler. Taleplerin yeraldığı pankartın açıldığı eylemde, “Köle değil, emekçiyiz”, “Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya son!”, “Kefaletsandığındaki paralarımız ödensin!”, “Saatte 110 kuruşa kendiniz çalışın!”, “İşbirlikçi sarı sendikaya hayır!”,“Bak postacı geliyor, haklarını istiyor!” ve “Can güvenliği istiyoruz!” dövizleri taşındı.

Eylemde Haber-Sen MYK üyesi Mehmet Demir’in yaptığı konuşmanın ardından KESK Genel BaşkanıSami Evren bir konuşma yaptı. Siyasi iktidarın emekçileri görmemeyi, haykırışlarını duymamayı, sorunlarınıbilmezden gelmeyi temel bir politika haline getirdiğini ifade etti. AKP’nin amacının temel kamusalhizmetlerden birisi olan posta hizmetini özelleştirmek olduğunu vurgulayarak, “Posta emekçilerinin hemsöyleyecek sözü, hemde söylemeye yüzü vardır. Dinlemeye yüzü olanları dinlemeye çağırıyoruz.” dedi.

Ardından Haber-Sen 9 No’lu Şube Başkanı basın açıklamasını gerçekleştirdi. Posta çalışanlarının taleplerisıralanırken, PTT Genel Müdürlüğü Personel Dairesi Başkanı’nın yürüyüşü engellemeye çalıştığı ifade edildi.

Eylemlerde, “Direne direne kazanacağız!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Köle değil, emekçiyiz!” ve“Kefalet hakkımız söke söke alırız!”, “Kahrolsun sendika ağaları!”, “Sadaka değil, toplusözleşme!”, “İnsancayaşamak istiyoruz!”, “Yaşasın grev, yaşasın toplusözleşme!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Zafer direnenemekçinin olacak!”, “Devlet güdümlü sendikaya hayır!” sloganları atıldı.

Posta emekçileri eylemin ardından pankart açarak, sloganlarla ve bildiri dağıtarak Kadıköy İskelesi’ne kadaryürüdüler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

ATV-Sabah greviyle dayanışma büyüyor…

“Basın emekçisi yalnızdeğildir!”

Page 11: sikb 2009 - 08

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

“Sözleşmeli değil kadrolu eleman!”SES Şişli Şubesi üyesi Şişli Etfal Hastanesi sağlık

çalışanları, 24 Şubat günü gerçekleştirdikleri eylemle,sağlık emekçilerinin farklı statülerde çalıştırılmasınason verilmesini, sözleşmeli olarak çalıştırılan4/B’lilerin kadroya geçirilmesini talep ettiler.

Şişli Etfal Hastanesi Konferans Salonu önündegerçekleşen eylemde sağlık çalışanları, harflerdenoluşturdukları, “K-A-D-R-O İ-S-T-İ-Y-O-R-U-M”,“Sözleşmeli değil kadrolu eleman!”, “Sözleşmeli4/B’li personel kadroya alınsın!” dövizleri açtılar.

Eylemde ilk olarak SES Şişli Şubesi Başkanıkonuşma yaptı. Ardından Şişli Etfal Hastanesi işyeritemsilciliği adına yapılan açıklamada, AKP hükümetieliyle yürütülen “sağlıkta dönüşüm” programıçerçevesinde kamu sağlık hizmetlerinden uzaklaşanbir dizi uygulamanın hayata geçirildiği belirtilerekşunlar söylendi:

“Bizler sağlık emekçilerinin farklı statülerdeçalıştırılmasına son verilmesini, 4/B’lilerin kadroyageçirilmesini, kadroya geçirilinceye kadar, becaişhakkının tanınmasını, eş ve özür durumu tayiniyaptırılmasını, ücretsiz iş kıyafeti verilmesini, isteyenanneye ücretsiz doğum sonrası izin verilmesini,askerden ve doğum sonrası dönenlerin, koşulsuz işebaşlamasını talep ediyoruz.”

Açıklama, herkese sağlık-güvenli gelecek, işgüvenceli-kadrolu çalışma, insanca çalışabilecek veyaşayabilecek koşulların oluşturulması taleplerinindile getirilmesiyle son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Dok Gemi-İş’ten Tuzla’da eylem...Dok Gemi-İş Sendikası 25 Şubat günü Tuzla’da

öğlen paydos saatinde kriz gündemiyle eylemgerçekleştirdi. Çeşitli tersanelerden işçiler yürüyerekSedef Tersanesi önünde toplandılar. Burada DokGemi-İş pankartı açıldı. Ayrıca Türk Metal SendikasıAnadolu Yakası ve Yol-İş Sendikası da pankartlarıylabasın açıklamasına destek verdiler.

Eylemde “Kriz sebebiyle işimi kaybetmekistemiyorum!”, “Kriz sebebiyle işten çıkarılmakistemiyorum!”, “Devlet baba sektöre sahip çık!”sloganlarının yazılı olduğu Dok Gemi-İş dövizleri veküçük Türk bayrakları taşındı.

Kürsüden ara ara “İşsiz kalmak istemiyoruz!”, “İş,aş, ekmek istiyoruz!”, “Dok Gemi-İş nerede bizoradayız!”, “Türk-İş nerede biz oradayız!”sloganları

attırıldı. İşçiler “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz” sloganını da zaman zamanhaykırdılar.

Eylemde Türk-İş Bölge Başkanı bir konuşma yaptı.Ardından Dok Gemi-İş Genel Başkanı konuştu.Tuzla’da yaşanan ölümlere çok üzüldüğünü söyledi.12 bin işçinin işten atıldığını, bu sayının daha daartacağını ifade etti. Büyük sıkıntılar yaşayansektörün önünün açılması gerektiğini belirtti veistekleri yerine getirilmezse yetkilileri baretlerihavaya kaldırmakla tehdit etti.

Yarım saat süren eylem sonrasında işçiler işlerinedöndüler. Eyleme dört bine yakın kişi katılırken,çoğunluğunu beyaz baretli kesim oluşturuyordu.

Açıklama SEDEF Tersanesi önünde ve tersaneninteşvikiyle gerçekleşmesi rastlantı değil. Katılanişçilerin çoğunluğu SEDEF Tersanesi’nde çalışıyordu.Metin Kalkavan’ın açıklamalarıyla sendika başkanınınkonuşmasının örtüşmesinden de anlaşılacağı gibi, DokGemi-İş Sendikası tersane patronları tarafındanyönlendiriliyor. İş cinayetlerine, kitlesel iştenatılmalara seyirci kalan sendika, tersane patronlarınıntaşeronluğuna soyunmakta sakınca görmüyor.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Şoförler vazgeçmiyor!Bursa Büyükşehir Belediyesi bünyesinde faaliyet

gösteren Burulaş’tan sendikalı oldukları için iştençıkarılan TÜMTİS üyesi sarı otobüs şoförleridirenişlerinin 268. gününe geldiler. Her Pazartesi günügerçekleştirilen eylemler 23 Şubat günü de devam etti.

Orhangazi Parkı’nda yapılan basın açıklamasınıTÜMTİS Bursa Şube Mali Sekreteri Yaşar Dündaryaptı. Yaklaşık 50 kişinin katıldığı basınaçıklamasında konuşan Dündar yaşanan süreci aktardı.

Yapılan açıklamada, “Aylardır işe dönmemücadelesi veriyoruz. Sorun çözülene dek de devamedeceğiz. Burada yapılan haksızlığı mahalle mahalle,sokak sokak anlatacağız. Sayın Başkan’ın aday olduğuDemokrat Parti’nin önünde de basın açıklamalarıyapacağız” denildi.

Yerel seçimlerin yaklaşması nedeniyle şoförlerindirenişleri, oy avcılığına çıkan düzen partileri

tarafındanda ilgi görmeye başladı. Geçen hafta SaadetPartisi yapılan basın açıklamasına katılırken bu haftada CHP Yıldırım İlçe Belediye Başkan Adayıaçıklamada yer aldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Sinter’de “işe iade” davasında ilkduruşma...

Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi Sinter Metalişçilerinin 22 Aralık 2008 tarihinde karşı karşıyakaldıkları toplu işten atmaların ardından açtığı dava,20 Şubat günü Üsküdar 3. İş Mahkemesi’nde görülenilk duruşmayla başladı.

Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi 380 işçi adınagörülen “işe iade davası”nın ilk duruşmasına Sinterişçileri, BMİS Avukatı ve Birleşik Metal-İş SendikasıGenel Örgütlenme Sekreteri katıldı. Duruşmanınardından adliye önünde gerçekleştirilen basınaçıklamasında sendika avukatı bilgilendirmedebulundu.

İlk duruşmada Sinter Metal patronunun avukatıkamera kayıtlarının incelenmesi talebinde bulundu.BMİS avukatı ise toplu iş akdi feshi yapılan işçilerinSinter Metal A.Ş. çatısı altındaki firmalarda çalıştığınıve işten atmaların sendikal nedenlerlegerçekleştirildiğini bir kez daha vurguladı. SinterMetal’in “kamera kayıtlarının incelenmesi” yönündekitalebinin anlamsızlığına dikkat çekerek, kendileriniilgilendiren şeyin toplu iş akdi feshi olduğunu dile

İşçi ve emekçi hareketinden…

25 Şubat 2009 / Tuzla

20 Şubat 2009 / Üsküdar

Page 12: sikb 2009 - 08

Sınıfa karşı sınıf!12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

getirdi.Duruşmanın ardından mahkeme önünde direniş

önlükleri ve pankartlarıyla bekleyen Sinter işçilerineseslenen Birleşik Metal-İş Sendikası GenelÖrgütlenme Sekreteri Özkan Atar, 60 gündür fabrikaönünde sürdürdükleri mücadelenin bir ayağı olanhukuki süreci duruşmaya toplu katılarak takipettiklerini belirtti ve bundan sonraki mahkemesüreçlerinde de hep birlikte olacaklarını söyledi. Sinterişçileri açıklama sırasında “Direne direnekazanacağız!”, “Atılan işçiler geri alınsın!”sloganlarını attılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Adana’da kriz eylemiKrizin faturasını ödemeyi reddetmek ve işten

çıkarmalara karşı direnişte olan işçilerle sınıfdayanışmasını yükseltmek için 22 Şubat günüAdana’da bir eylem gerçekleştirildi.

DİSK, KESK, TMMOB, TTB, İHD, PSAKD,‘78’liler, Halkevleri, AKADER, ÇHKM, TÖP, SEH,SFK, Halk Cephesi, Türkiye gerçeği, DİP, SP, SDP,ÖDP, DTP, EMEP ve TKP’nin örgütlediği eylem 5Ocak Meydanı’nda başladı. Sloganlarla ÇakmakCaddesi boyunca yürüyen kitle buradan AKP il binasıönüne yöneldi.

AKP il binası önünde okunan basın açıklamasında,işsizlik oranındaki büyük artışa değinilerek, krizin işçisınıfını “teğet geçmek” bir yana işçi sınıfını göbektenvurduğu söylendi.

Yonca Market’in devrinden sonra işten atılan 700işçiden, iki yıl önce Güney Sanayi fabrikasındakitazminatları verilmeden atılan işçilerden, ATV veSabah gazetesi çalışanlarının grevinden bahsedildi.AKP’nin İMF ile yapılacak yeni anlaşmayı aklındançıkarması gerektiği söylenerek bir dizi talep sıralandı.Eyleme yaklaşık 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Desa direnişiyle dayanışma eylemiDESA Direnişiyle Dayanışma Kadın

Platformu’nun Desa Deri’de sendikalı oldukları içinişten atılan Emine Arslan ve Düzce Desa Deriişçileriyle dayanışma eylemleri 21 Şubat günü dedevam etti.

İstiklal Caddesi’ndeki Desa Deri mağazası önündetoplanan platform bileşeni kadınlar eylemde, “Desapatronu sendika düşmanı!”, “Emine, Meltem, Esrasendikalı olarak işe dönene kadar boykota devam!”,“Emine Arslan 234 gündür direniyor!”, “DesaDüzce’de direniş 299 gündür sürüyor!” dövizleriaçtılar.

Platform adına yapılan açıklamada, Düzce veSefaköy’deki direnişlerin sürdüğü, Desa işverenininmahkemenin aldığı işe iade kararına itiraz ettiğivurgulandı. Krizi bahane eden Desa patronununözellikle sendikalı

işçileri, en başta da kadınları sömürdüğüne dikkatçekildi.

Açıklama şöyle devam etti: “Sendikalaşmaönündeki engellerin kaldırılması için, gerekli iş sağlığıve güvenliği koşullarının sağlanması için, zorunlumesailerin kaldırılması için, Desa ürünlerini boykotediyoruz. Hem Desa yönetimi hem de uluslararasımarkalar, imzaladıkları uluslararası sözleşmelereuymalı ve işçilerin haklarını garanti altına almalıdır.”

Basın açıklamasının ardından Desa Deri mağazasıönüne fırlatılan ayakkabılarla işverenin tutumuprotesto edildi.

Eylemde, “Yaşasın kadın dayanışması!”, “Desapatronu sendika düşmanı!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ebelerden kadro talebiAdana’da görev yapmakta olan 160 vekil ebe ve

hemşirenin “Aile hekimliği uygulamasında yeri yok”gerekçesi ile işten atılmasına karşı SES Adana Şubesi22 Şubat günü basın açıklaması ve oturma eylemigerçekleştirdi. İnönü Parkı’nda gerçekleşen eylemde“Kadrolu çalışmak istiyoruz!”, “Vekillere verilensözler tutulsun!”, “Kadro dediniz inandık, vekil bilekalamadık!”, “Sözleşmeli köle olmayacağız!”, “Nevekil ne 4-C ne 4-B, herkese güvence!”, “Kadroluistihdam, herkese güvence!” dövizleri taşıdı.

Adana SES Şube Başkanı Mehmet Antmen’inokuduğu basın metninde şunlar söylendi: “Biz SESolarak vekillik statüsünün bir an önce kaldırılması veAdana’da 160, Türkiye genelinde 3500 civarındaolduğu bilinen vekil ebe ve hemşirelerin bir an öncekadroya alınmaları, iş güvenceli bir çalışma ortamınınyaratılması, çalışanlar arasındaki statü farklılıklarınınkaldırılması, eşit işe eşit ücret ve insanca yaşanacakbir ücret uygulamasının bir an önce başlatılmasıgerektiğine inanıyoruz.”

Basın açıklamasının ardından oturma eyleminegeçildi. Oturma eylemi sırasında SES GenelMerkezi’nin destek amaçlı gönderdiği metin okundu.Eyleme yaklaşık 90 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Hekimler: “İşte bordrom!”Hükümetin hekim maaşlarının yüksek olduğuna

dair yanıltıcı propagandasına karşı İstanbul TabipOdası (İTO) üyesi hekimler 20 Şubat günü basınaçıklaması gerçekleştirdiler.

“İşte bordrom!” etkinliğinin son gününde “İştebordrom: Temel ücretlerimiz artırılsın!” başlığıylagerçekleştirilen basın açıklaması Haydarpaşa NumuneHastanesi Acil Servisi önünde yapıldı. Açıklamada,hekimlerin emekliliğe yansıyan ücretlerinin sonderece düşük olduğu belgeleriyle ortaya kondu.

Açıklama öncesinde kısa bir konuşma yapan İTOGenel Sekreteri Hüseyin Demirdizen, başbakan ve

sağlıkbakanı başta olmak üzere hükümetyetkililerinin, hekim maaşları ve sağlık ortamınailişkin kamuoyunu yanıltan beyanlar verdiklerine,yaptıkları açıklamalarla hekimleri vatandaşın öfke vekızgınlığının hedefi haline getirdiklerine dikkat çekti.

Hasta yakınlarının da destek verdiği basınaçıklamasında, açlık sınırının 900 TL, yoksulluksınırının ise 2000 TL olduğu günümüzde, baştaemekliler olmak üzere çoğu hekimin yoksulluksınırının altında yaşadığı dile getirildi. “SağlıktaDönüşüm Programı”nın hekimleri gelecekgüvencesinden yoksun bırakan, piyasa ortamınıninsafına terk eden uygulamaları beraberinde getirdiğivurgulandı. Açıklamanın sonunda hekimlerin taleplerisıralandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Lastikte işten çıkarmalarKocaeli ve Adapazarı’nda bulunan üç büyük lastik

firması tekrar işçi çıkarmaya, ücretsiz izinlere veüretime ara vermeye başladı.

Goodyear’ın Kocaeli’deki fabrikasından 110,Adapazarı’ndaki fabrikasından ise 160 işçininçıkarılması kararı alındı. 21 Şubat günü Lastik-İşSendikası’na tebliğ edilen işten çıkartma kararlarınadair Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı AbdullahKaracan, Goodyear patronu ile bir görüşmegerçekleştirdi. Kurumun dünya genelinde 5 bin işçiyiişten çıkartacağını söyleyen Karacan şunları söyledi:

“Dün yaptığımız toplantıda işverenle, işçiçıkartılması dışında neler yapabileceğimizi konuştuk.Ancak dünya genelinde alınan karardanvazgeçmeyeceklerini söyleyen işveren ile genç işçileryerine emekliliğini hak etmiş arkadaşların ihbarhakları da verilerek çıkartılması konusunda anlaştık.Goodyear’da üretim ayda 2 bin 500 lastikcivarındayken, şimdi bine düşmüş. Daralan üretimkarşısında yapacak bir şey yok. Yaşanan krizin,işveren de işçi de farkında.‘’

Brisa ve Pirelli’deki üretime ara vermeleri de“sektörde %40 daralma var” diye açıklayan Karacan,işten çıkartmaların gerçekleşmemesi için “çabaharcayacağını’’ söyledi.

Sendika ağaları bir kez daha faturayı işçilere

21 Şubat 2009 / Taksim

22 Şubat 2009 / Adana

Page 13: sikb 2009 - 08

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

ödetme girişimlerinde patronlarla kol kola girmişbulunuyorlar.

Kızıl Bayrak / Kocaeli

Ege Çelik’te kıyıma onayİzmir’in Aliağa ilçesinde kurulu bulunan Ege Çelik’te

kriz bahane edilerek işçi kıyımı yaşandı. Kuralsız ve ağırçalışma koşullarının hüküm sürdüğü fabrikada iştenatmalara karşı seslerini çıkaranlar kapı önüne konuldu.Patronla işbirliği içinde olan Türk Metal yöneticileri birkez daha işçi kıyımında üstlerine düşeni yerine getirdiler.

2002 yılında gaspedilen hakları için dava açan işçilerücretsiz izin dayatmasına karşı seslerini yükseltince 100’üaşkın işçinin işine son verildi.

Kriz nedeniyle işten çıkarmaları kabul etmeleri içinişçilere, “Dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik krizfabrikamızı da etkilemiştir, ben de bu yüzden bu sıkıntıyıaşana kadar ücretsiz izin ve diğer uygulamaları kabulediyorum” yazılı dilekçeleri imzalatmaya çalışan EgeÇelik patronu, dilekçelerin imzalanmaması durumundaişten atma tehdidi savurdu.

İşbirlikçi Türk Metal çetesinin Ege Çelik’teki tutumu,mücadeleci işçilerin kıyıma uğradığı son örneklerden birioldu.

Yapı-Yol Sen’de dayanışma yemeğiKESK’e bağlı Yapı-Yol Sen İstanbul Şubesi

geleneksel dayanışma yemeklerinden birini 21 Şubatakşamı gerçekleştirdi. Yapı-Yol Sen üyeleri, işyeritemsilcileri ve yöneticilerinin biraraya geldiği yemek,Yapı Yol-Sen’in önümüzdeki dönem yürüteceğiçalışmalar için birlik ve beraberliği güçlendirme amacıylayapıldı.

Yemekte, Yapı-Yol Sen Genel Başkanı Haydar Arslan,geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen olağanüstü genelkurulla göreve gelen Yol-İş Sendikası İstanbul 1 No’luŞube yönetim kurulu, Eğitim-Sen 6 No’lu ÜniversitelerŞubesi, BES 3 No’lu Şube, Harita ve KadastroMühendisleri Odası İstanbul Şubesi, ElektrikMühendisleri Odası İstanbul Şubesi, Enerji Yapı-Yol Sensürecinden gelen yöneticiler ve Yapı-Yol Sen Eski GenelBaşkanı Bedri Tekin’in de yer aldı.

Gecenin açılış konuşmasını yapan Yapı-Yol Senİstanbul Şube Başkanı Çetin Dinçer, yaşanan ekonomikkrizin sermayenin krizi olduğunu vurgulayarak, faturanınbir kez daha emeğiyle geçinen işçi ve emekçilerin sırtınayüklenmek istendiğini belirtti. Sinter’de, Gürsaş’ta vedaha birçok yerde devam eden grev ve direnişleriselamladı. Yeni dönemde mücadelenin, Yol-İş’le beraberkarayollarının özelleştirilmesine karşı ortak verileceği dedile getirildi.

Yol-İş Şube Başkanı da yaptığı konuşmada, Yapı-YolSen’le beraber ortak mücadeleye hazır olduklarınıduyurdu. Gece, çekilen halaylarla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İS-KA’da sendikal ihanette sonperde!

İstanbul Kablo fabrikasında ücret alacakları ve toplu işten çıkarmalar karşısında işçilerin mücadeleçabalarını ihanetle yanıtlayan Çelik-İş Sendikası, 21 Şubat günü, işten çıkartılan işçileri sendika binasındabir araya getirerek, işçiler arasında çıkan “çatlak” sesleri gidermeye çalıştı. 19 Şubat günü tazminatlarınıalmak için fabrikaya çağrılan işçilerin bir kısmı ibranamede tazminatların senet olarak alındığınınbelirtilmesini istemiş ancak sendikadan hiçbir muhatap bulamadıkları için ibranameyi imzalamayıreddetmişlerdi. Toplantı, bu yaşananlardan sonra kararlaştırılmıştı.

Toplantıya işten çıkartılan yaklaşık 40 kişi katıldı. Topkapı İşçi Derneği adına bir arkadaşımız dasendikanın toplantı salonunda hazır bulundu. Şube Başkanı Salih Banker arkadaşımızı, İS-KA işçisiolmadığı gerekçesiyle toplantı salonundan çıkartmak istedi. Önce salondan çıkmak durumunda kalanarkadaşımız, “Bunları dinlemeyin, bunların niyetleri farklı” gibi sözlerin edildiğini duyması üzerine tekrarsalona girerek işçilerden izin istedi. Sendika yöneticileri arkadaşımızı toplantıya almamaya çalışsalar daişçilerden tepki alınca seslerini çıkartamadılar. Toplantıya katılan arkadaşımız sendikacılara gereken cevabıverdi.

Şube başkanı, bir işçinin “Alacaklarımız ne olacak?” sorusu üzerine lafı dolandırarak, “Patron nediyorsa kabul edin, doğrusu da böyledir” demeye getirdi. İşçilerin sıkıştırmaları üzerine demagojiyebaşvurarak bize saldırmaya çabaladı. Arkadaşımızı işaret ederek, “Bunlar provokatör. Bizden bilgialmadan, işi öğrenmeden bizim hakkımızda yazı yazıyorlar” gibi sözler sarf etmesinin üzerine yanıtısalondaki işçiler verdi. Bir işçinin “Bu arkadaşların yazdıkları yazıların, dağıttıkları bildirilerin altınaimzamı atarım” sözleri salondan destek görünce, sözü bu sefer de kriz demagojisi yaparak dolandırmayaçabaladılar.

Banker, kriz nedeniyle özellikle otomotiv sektöründe üretimin durma noktasına geldiğini, otomotiv yansanayisi olan İS-KA’nın da bundan etkilendiğini, hiçbir şey yapılamayacağını, ellerinden gelenin en iyisiniyaptıklarını söyledi. İşçiler bu sözleri tepkiyle karşıladı. Bir işçi söz alarak, “Siz elimizden gelenin eniyisini yaptık diyorsunuz ama biz de hiçbir şey yapmadınız diyoruz. Patronun isteklerini bize iletmekleyetindiniz diyoruz” dedi.

Ardından dernek temsilcisi arkadaşımız söz aldı. Yakın dönemde yaşanan direnişleri örnek göstererek,hak kazanmanın tek yolunun direnmekten geçtiğini vurguladı. Çelik-İş’in işçileri sattığını, yapılanın tamanlamıyla bir ihanet olduğunu söylemesi üzerine sendika çalışanları arkadaşımızı salondan çıkartmakistediler. İşçilerin arkadaşımıza sahip çıkmasıyla geri adım atmak zorunda kaldılar ve “Mahkemeye gidin,ne yaparsanız yapın” diyerek toplantı salonunu terk ettiler.

Sendikacıların toplantıyı terk etmeleri üzerine arkadaşımız işçilerle görüşerek sendikadan ayrıldı.İşçiler, sendikacıların üzerinde baskı kurarak, 23 Şubat günü toplu halde fabrikanın önüne gidilmesinikararlaştırdılar.

Akşam mesai saati bitiminde patron, işçilere tek tek telefon ederek, “ya bugün gelin senetlerinizi alınya da ne yapıyorsanız yapın” diyerek, işçileri parça parça fabrikaya çağırdı. İşçiler birlikte davranmairadesi sergileyemediler. Büyük çoğunluğu senetlerini aldı.

Topkapı’dan sınıf devrimcileri

Grammer’de yaşananlar üzerineBMİS gerçekleştirdiği son kongreyle birlikte, uzlaşmacı sendikal anlayışı saflarından temizlediğini ve

sınıf sendikacılığı iddiasını sendikaya hakim kıldığını açıklamıştı. BMİS Bursa Şube Kongresi de, metal işçilerinin mücadele arayışlarına cevap vermekten uzaklaşmış

sendika yönetiminin seçimi kaybettiği bir kongre olmuştu. Gergin geçen kongrede iki liste yarışmış,Mehmet Kılıç’ın yönetimindeki uzlaşmacı anlayış az farkla Ayhan Ekinci’nin listesi karşısında seçimikaybetmişti. Kongre sonrasında, Mehmet Kılıç’ı destekleyen, çoğunluğunu Grammer işçilerininoluşturduğu işçiler ile yeni yönetim arasında bugüne kadar süren bir uyuşmazlık yaşanmıştı.

Eski şube başkanının yönlendirdiği iddia edilen ve başını dört işyeri temsilcisinin çektiği grup,sendikayla işçiler arasına giderek artan bir mesafe koymaya başlamışlardı. Sendikal sürecin hiçbirine dahilolmayan, sendika yönetimiyle işçilerin görüşmesini çeşitli oyunlarla engelleyen, 2008-2010 MetalSözleşmeleri döneminde BMİS’in bu fabrika üzerinden hiçbir eylem yapmasına izin vermeyen bir tutumiçinde olmuşlardı.

Bu tutumun artık tahammül edilemeyecek noktaya gelmesi üzerine, işyeri temsilcileri şube yönetimitarafından görevden alınarak yerlerine başka temsilcilerin ataması yapılmıştı.

Bunun ardından, metal sözleşmesi döneminde Çelik-İş ve Türk Metal’le görüştükleri öğrenilen grubun,toplantı bahanesiyle bir düğün salonunda topladıkları 400 Grammer işçisini baskıyla BMİS’ten istifaettirerek Türk Metal’e üye yaptırdıkları açığa çıktı.

Sorunu “iyiniyetli” davranarak çözümler bulmaya çalışan BMİS Bursa Şubesi’nin sürecin bu noktayagelmesinde payı olduğunu da belirtmeliyiz. Olay Türk Metal çetesine propaganda malzemesi olmuş veBMİS’ten umut bağlayan metal işçileri arasında hayal kırıklığı yaratmıştır.

Ama halen süreç kaybedilmiş değildir. Eylül 2010’a kadar Grammer’de yetkili sendika BMİS’tir.İşçiler tekrar BMİS’in çabalarıyla birer-ikişer sendikaya dönmeye başlamışlardır. Bundan sonrasını BMİSve öncü metal işçilerinin çabası belirleyecektir.

Kızıl Bayrak / Bursa

20 Şubat 2009 / Haydarpaşa

Page 14: sikb 2009 - 08

BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk...14 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

CMYK

- Kendinizi tanıtır mısınız?N. Şafak Özdoğan (İzmir

Büyükşehir Bağımsız Sosyalist BelediyeBaşkan Adayı): İnsanlığı ve dünyamızı

yokoluşa sürükleyen kapitalist sistemin toplumsal birdevrimle yıkılması gerektiğine inanan emekçi sınıfamensup bir sınıf devrimcisiyim.

Ahmet Subaşı (Manisa Merkez BelediyesiBağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı):Sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya özleminigerçek kılma çabası içinde olan bir sınıfdevrimcisiyim.

Özkan Ünal (Bursa Büyükşehir BağımsızSosyalist Belediye Başkan Adayı): İşçi sınıfınıdevrimci sınıf mücadelesine kazanmaya çalışan birkomünistim.

- Neden bağımsız belediye başkan adayı oldunuz,neyi hedefliyorsunuz?

N. Şafak Özdoğan (İzmir Büyükşehir BağımsızSosyalist Belediye Başkan Adayı): İçindengeçmekte olduğumuz dönem önemli bir sürece işaretediyor. Bir dönemdir birbirleriyle it dalaşına girendüzen güçleri birçok çok açıdan yıpranmışdurumdalar. Çeteleşen devlet gerçeği birçokemekçide ciddi bir rahatsızlık yaratmış bulunuyor.Bugünlerde ortalık bir parça durulmuş gibi görülsede, bunun nedeni işbirlikçi burjuvazinin temelihtiyaçlarıdır. Halihazırda işçi ve emekçileri köleliğeve geleceksizliğe mahkum eden saldırıların, İMF’ninverdiği direktiflerin hayata geçirilmesi gerekiyor.Bunun için ise seçimlerin geçmesini bekliyorlar. Bu

arada burjuva siyasetine yeni bir çeki düzen vermekniyetindeler.

Tüm bunlar yaşanırken kapitalistsistemi açmaza alan ciddi bir

ekonomik krizle yüzyüzeyiz.Zaten yıpranmış olan düzen

ve onun güçlerikapitalistlerin çıkarları

doğrultusunda krizinfaturasını işçi ve emekçilere

ödetmeye çalışıyorlar. Bununsonucu da kitlesel işten atmalar,

ücretsiz izinler, daha da düşürülenücretler ve çalışma koşulları olmaktadır.

Bu da yıllardır yoksunluk ve yoksullukiçinde debelenen işçi ve emekçilerdeki tepkiyi

tetikleyip açığa çıkarıyor. Henüz istenilendüzeyde olmasa da bunun ilk örneklerini hep

birlikte görüyoruz. Eylemler, işgaller, direnişler,mitingler vb.

Kapitalist sistem ve onun efendileri hiçolmadığı kadar köşeye sıkışmış, teşhir olmuş

durumda. Böylesi bir süreçte yapılmasıgereken kapitalizme karşı devrim ve

sosyalizm mücadelesini büyütmek için tümimkanlardan faydalanmak, sistemi etkin

bir teşhire konu etmektir. Zira nesnelkoşullar devrimci mücadeleyibüyütmek için düne göre daha fazlaolanak barındırmaktadır.

İşte böylesine önemli bir süreçte yerel seçimdönemine girmiş bulunuyoruz. Düzen güçleriseçimleri kapitalist sistemi aklamanın, emekçilerintepkisini sandığa/düzen içi kanallara yöneltmenin birimkanı olarak görüyor. Devrim güçleri de tersinden,seçimlerden kapitalist sistemi teşhir ve mahkumetmenin, işçi ve emekçi kitlelere devrim vesosyalizmi anlatmanın, onlara bu tek gerçekalternatifi göstermenin bir imkanı olarak bakmalı,seçimlerden devrimci amaçlar doğrultusundayararlanmalıdırlar.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak beşdönemdir seçimlere yönelik bir çalışma yürütüyoruz.Seçim sürecine müdahalemizi toplam siyasal sınıfçalışmamızın bir parçası olarak ele alıyoruz.Seçimlere, bu düzeni teşhir etmek, işçi ve emekçileregerçekleri anlatmak, devrim ve sosyalizmi anlatmakiçin katılıyoruz. Devrimci mücadeleyi büyütme, işçive emekçileri sınıf çıkarları etrafında örgütlemehedefiyle hareket ediyoruz.

Güncel sosyal ve siyasal gelişmeler karşısındakapitalist sistemin etkin ve etkili teşhirini yapmaya,kitleleri toplumsal devrim mücadelesine çekmeyeçalışıyoruz. Bu süreçte kapitalizmin krizine karşı işçive emekçileri talepleri doğrultusunda devrimci sınıfmücadelesine katmaya, her türlü yol, yöntem vearaçla tepkisini açığa çıkarmaya, onları hareketegeçirmeye çalışıyoruz. Bahar sürecine ve sonrasınabu bakış açısıyla yaklaşıyoruz. Seçimlerin politizeettiği ortamdan da aynı amaçlarla faydalanmayaçalışacağız. Artan saldırılara karşı işçi ve emekçileridevrimci sınıf mücadelesine çağıracak, haklı ve

meşruistemleri doğrultusunda onları hareketegeçirmeye çalışacak, krizle birlikte iflas tablosuemekçiler tarafından da açıkça görülen kapitalizmekarşı alternatif olarak toplumsal devrimi vesosyalizmi sunacağız.

İşçi ve emekçiler açısından tabloya baktığımızda,sınıfın örgütsüz ve dağınık olduğunu görüyoruz.İzmir üzerinden bakıldığında da örgütsüzlük açıkçagözleniyor. Kriz sonrası yaygın işten atmalar veücretsiz izin uygulamları sözkonusu. Ücretlerindüşürülmesi çok yaygın olmasa da görülüyor,özellikle de küçük atölyelerde... İzmir’in dört birtarafı sanayi bölgesi. Aliağa’dan Menemen’e,Çiğli’den Gaziemir’e, Kemalpaşa’ya kadar değişiksektörlerde faaliyet gösteren organize sanayi veserbest bölgede sendikal örgütlülüğün varlığındansöz etmek mümkün değil. Sınırlı sayıda sendikalıfabrika ve işletme var. Sendikalı olan yerlerde dedurum vahim. Sendikal bürokrasi “aman işinizdenolmayın” söylemiyle krizin faturasını işçilereödetmekte patronlara yardımcı oluyor. Sınıfınörgütsüz ve dağınık hali İzmir’de daha belirginhissediliyor. Sendikalı işletmelerdeki bu durumugören işçiler, mücadeleye ve örgütlülüğe güvensizlikduyabiliyorlar.

Krize karşı etkili bir sosyal-siyasal muhalefetiörgütlemenin iki düzlemi olduğunu ifade etmiş ve buzeminleri ilerici-devrimci siyasal güçler ile baştasendikalar olmak üzere demokratik kitle örgütlerininbirleşik örgütsel platformu ve bizzat sınıfın veemekçilerin dolaysız örgütlenmesi olaraktanımlamıştık. Bu zeminlerden ilki için İzmir ilindeatılan bir adımdan sözetmek ne yazık ki mümkündeğil. İkinci zeminin açığa çıkarılması konusunda dagenel anlamda bir çabadan sözetmek mümkün değil.

Komünistler olarak bu süreçte temel hedefimizinbu olduğunu söylemiştik. Bu açıdan komünistlerinöznel çabasını dışta tutarsak, bir tek Çiğli’de böyle

BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk...

“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”

Page 15: sikb 2009 - 08

BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk... Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008 H Kızıl Bayrak H 15

CMYK

bir adımın atıldığını söyleyebiliriz. Çiğli’deki emekgüçleri bir araya gelerek krize karşı işçi veemekçileri mücadeleye çağıran, bunu eylemli birhatta birleştirmeye çalışan bir adım attılar.

BDSP olarak Şubat ayında “Kapitalizmin krizinekarşı işçi ve emekçilerin mücadelesi nasıl olmalı?”başlıklı sempozyumu da bu amaçla düzenlemiştik.Emek güçlerinin bir araya gelerek krize karşımücadelenin görevlerini tartışmasını sağlamayaçalışmıştık.

Seçimlerde de krize karşı devrimci görevlerimiziyerine getirmeye çalışacağız. Seçim atmosferininyaratacağı politikleşmeden, krizin sonuçlarınınkitlelerde yarattığı hoşnutsuzluktan devrimci ilke veamaçlar doğrultusunda yararlanmaya, en genişkitlelere kapitalist sistemin çözümsüzlüğünügöstermeye, sömürücü düzeni teşhir etmeye, tekkurtuluşun sosyalizmde olduğunu anlatmayaçalışacağız.

Krizin işçi ve emekçi kitlelerde yarattığı tepkiyiher yolla açığa çıkarmak ve eyleme dönüştürmek, budoğrultuda sınıfın ve emekçilerin dolaysızörgütlenmelerini şekillendirmek için çabaharcayacağız. Tüm planlamalarımızı da buna göreyapmş bulunuyoruz.

Özetle, bir yandan devrim ve sosyalizmpropagandasını en geniş kesimlere güçlü bir tarzdataşıyacağız, diğer yandan seçim bürolarını krize karşımücadele büroları haline getirmeye çalışacağız.

Ahmet Subaşı (Manisa Merkez BelediyesiBağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı):Yapmış olduğum bu tercih elbette siyasalduruşumuzu, sınıflar mücadelesindekikonumlanışımızı belirleyen dünya görüşümüzdenayrı ele alınamaz.

Tüm dünyada milyarlarca işçi ve emekçi, ezilenmazlum halklar, emperyalist-kapitalist sisteminsömürü, kan, zulüm ve gözyaşından başka bir şeyveremeyeceğini her geçen gün daha açık bir biçimdegörmektedirler. Kapitalist sistemin kendi ürünü olanson kriz de bunu bir

kez daha doğrulamaktadır. Milyonlarca işçi krizinfaturasını ödemek zorunda bırakılarak iştençıkarılmış bulunmaktadır. Yoksulluk her geçen gündaha da derinleşmektedir.

Durum yaşadığımız coğrafyada da farklı değildir.Bugün ülkemizde yerel seçimler vesilesiylekopartılan fırtınanın gerisinde sermayenin derin birendişesi yatmaktadır. Bugüne kadar sömürüdenizinde rahatlıkla yol alan kapitalizmin teknesikrizin derinleşmesiyle yeniden sallanmayabaşlamıştır. Şimdi yerel seçimlerin sahte rüzgârıylayelkenlerin şişirilmesi gerekmektedir. Burjuvapolitikacılarının ağzından çıkan her sözcük, buyelkenlere üflenen bir yalan olmaktadır.

İşçi sınıfı ve burjuvazinin iki ayrı dünyaya aitolduğu gerçeği kriz koşullarında daha dabelirginleşirken, burjuvazi krizi fırsata çevirdiğigibi seçimleri de fırsata çevirmek için kollarınısıvamış bulunmaktadır. Sermaye partileriarasındaki bütün o sahte çekişmenin, 29 Martsabahı unutulacak tüm yalan vaatlerinin gerisindebu gerçek vardır. Ezen ve ezilen, sömüren vesömürülen, zengin ve yoksul seçimler vesilesiyle yanyana getirilmek istenmektedir. Oysa hiçbir demagojibu iki ayrı dünyayı, birbirine karşıt bu iki sınıfı aynınoktada buluşturamaz. Çünkü bir tarafta emeğiyleyaşamını sürdüren işçi sınıfı ve emekçiler, diğertarafta ise üretilen tüm bu zenginliklere el koyaraksaltanatlarını sürdüren asalak burjuvazibulunmaktadır. İşte bu gerçeklerin silikleştirilmesiçabasını boşa çıkartmak, emekçi kitlelere gerçekçıkarlarının nereden yattığını anlatmak için adayoldum.

Aday olduğum kentteki tablo da ülkemizdeyaşananların bir benzeridir. İşçilerin alınteriniazgınca sömüren kapitalistler, Manisa’nın, dünyadayatırım yapılabilecek en ideal şehirlerin başındagelmesiyle, kriz öncesinde 30 bin işçinin çalıştığıManisa Organize’ye sahip olmasıyla övünüyorlardı.Ama krizle birlikte binlerce işçiyi işten çıkarmaktatereddüt etmediler. Başta Vestel, BOSCH, Ariston,ECA grubu, Göktaş, Meysan, Tirsan, İnci Akü, Jantaşve Olgun Çelik gibi büyük fabrikalar olmak üzereTora, Sarıgözoğlu, Önaysan gibi orta ölçekli veküçük fabrikalardan da binlerce işçi kriz gerekçegösterilerek sokağa atıldı. Krizin hemen öncesindebu fabrikaların büyük çoğunluğunda işçiler 12 saatmesaiye bırakılıyorlardı. Hatta ağır sömürükoşullarını hüküm sürdüğü Vestel’de “kriz fırsataçevrilmiş”, Vestel kâr etmeye başlamıştı. Manisa’nınpatronlar örgütü daha baştan “krizin Manisa’yı teğetgeçeceğini” buyursalar da, krizi gerekçe göstererekbinlerce işçiye kapıyı gösterdiler. Bir taraftan da,Manisa Organize’yi Muradiye’ye doğru yayarakyeni fabrikalar açıyorlar. Resmi kurumlarınaçıkladığı raporlara göre, Manisa’daki işsiz sayısı2008 yılı sonunda 20 bine ulaşmış bulunuyor.

Şimdi, Manisa’da binlerce işçiyi işten çıkarankapitalist patronlar ile işçilerin aynı sermayepartilerine umut bağlaması, sadece aynı sandıktadeğil aynı gelecek hayalinde de buluşmasımümkün müdür? Zengini daha zengin, yoksulu

dahayoksul yapan bir düzende patronlarla işçilerin,hırsızlarla üretenlerin çıkarları aynı olabilir mi?Görünürdeki bu buluşmadan kim kazançlı çıkacaktır?İşçi ve emekçilerin beklentiler ile bizleri işsizliğe,yoksulluğa mahkum eden sermayenin beklentileriaynı olabilir mi? Bizi 3-5 torba kömürle, aralarındakisahte kavgalarla oyalayanların çıkarlarıyla bizlerinçıkarları temelden birbirine zıttır.

Önümüze alternatif olarak seçimi çıkaranlaradiyeceğimiz şudur: “Bizim başka bir seçeneğimizdaha vardır. O seçenek, sandığa asla sığmayacakolan kendi haklarımız için vereceğimiz mücadeledir.Geleceğimizi sandıktan çıkacak sonuçlar değil, haklıdavamız için vereceğimiz haklı kavgamızbelirleyecektir.”

İşçi ve emekçilerin gözlerini türbanla, sözdelaiklikle, adil-halkçı belediyecilik yalanlarıylaperdelemek isteyenler, zihinlerine de seçimpusulalarıyla pranga vurmak istemektedirler. Pusulasıemperyalizmin ve sermayenin çıkarları olanlarıngösterdiği çıkmaz yola karşı, sömürüsüz birgeleceğin yolunu, devrimin ve sosyalizmin herzamankinden daha acil bir ihtiyaç olduğunugöstermek gibi tarihsel bir sorumlulukla yüzyüzeyiz.Düzen partileri kendi pusulasından aslaşaşmayacaktır. O halde işçi ve emekçiler de kendipusulasının gösterdiği yolu takip etmelidir.

Manisa’da yürüteceğimiz seçim çalışması, buaydınlık yolun daha belirgin hale gelmesinihedefleyecektir.

Özkan Ünal (Bursa Büyükşehir BağımsızSosyalist Belediye Başkan Adayı): Seçimkampanyamızın başlangıcında seçimin bir oyunolduğunu ifade etmiştik. Seçimlerle emekçilerindüzene yedeklendiğini söylemiştik. Bununla birlikteyaşanan rejim krizi, kapitalizmin krizinin yarattığıçok boyutlu sorunlar, Kürt sorunundaki tıkanıklıkgibi temel sorunlar bu yerel seçimi işlevinin ötesinetaşımış durumda. Ayrıca belediyelerin rant olarak

BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk...

“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”

Page 16: sikb 2009 - 08

BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk...16 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

sunduğu olanaklar da yerel seçimlerin düzen partileriiçin önemini gösteriyor.

Bursa’da da bunu açıkça görebiliyoruz. Krizin ençok etkilediği illerin başında Bursa geliyor. Yaklaşık100 bin işçi işten atma saldırısıyla karşılaştı. Ücretli-ücretsiz izinler, esnek çalışma saldırısı her geçenartıyor. Tabii bir yandan da işçi direnişleri yaşanıyor.Asil Çelik ve Asemat işçileri grevdeler, direniyorlar.TÜMTİS üyesi sarı otobüs işçilerinin Pazartesieylemleri devam ediyor. Sifaş-Nergis işçilerieylemlerini sürdürüyorlar. Krizin etkisiyle mücadelearayışlarının daha da artacağı söylenebilir.

Yerel seçimlerde düzen partilerinden aday olanlarkişisel çıkarları ve rant sözkonusu olduğundayalanda, dolanda hiç de birbirlerinden gerikalmıyorlar. Geçen dönem AKP’den belediye başkanıolan şahsın kirli ilişkileri ortalığa saçıldı. Rantdağıtımında yaşanan anlaşmazlık sonucu AKP,belediye başkanıyla yollarını ayırmayı tercihe etti.Şimdi hiç sıkılmadan, tam bir arsızlıkla birbirlerinisuçlayıp duruyorlar.

Diğer düzen partilerinin durumu da farklı değil.CHP emekçilerin hayal edemeyeceği zenginliğini“şeffalık” adına açıklayan şirket yöneticisi bir kadını,MHP ise Çiller döneminin (ki bu kirli savaşın en çoktırmandırıldığı dönemdir) içişleri bakanlarından biriniaday gösteriyor. Şimdiki belediye başkanı ise,AKP’den rant dağıtım uyuşmazlık nedeniyle atıldığıiçin DP’den aday olma yolunu tutuyor. O orayageçiyor, diğeri başka yere... Sermaye düzenindekikirlenme ve çürümeyi tüm açıklığıyla ortaya seren birtablodur bu.

Bir yanda da “halkın yönetimi” adına sahneyeçıkanlar var. Bunlara, merkezi iktidar organlarınınburjuvazinin elinde olduğu gerçekliğini hatırlatmakyeterlidir diye düşünüyorum. Sol, sosyalizm adınaçıkıp emekçi kitlelere seçim sandıklarını göstermek,onların dikkatini mücadele alanları yerine burayayöneltmek, devrim mücadelesine tümüyle sırtınıdönmek demektir.

İşte tüm bu gerçekleri işçi ve emekçilere anlatmakamacıyla aday olduk. Kapitalizmin krizininfaturasının ödettirilmeye çalışıldığı işçi sınıfı veemekçilere tek ve gerçek çözüm yolunun ne olduğunuanlatmak için, insanca yaşam için, yaşanılabilirkentler için, Kürt halkına özgürlük, eşitlik ve gönüllübirlik temelinde gerçek çözümü, emekçi kadınlarakölelikten kurtulmalarının yolunu göstermek için,yani sosyalizmi anlatmak için aday olduk. İşçi veemekçilerin bu düzene mahkum olmadığını,alternatiflerinin olduğunu, devrimin ve sosyalizmintek, kalıcı ve gerçek çözüm olduğunu anlatmak içinaday olduk. Alternatif devrim, alternatifsosyalizmdir!

- Nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?N. Şafak Özdoğan (İzmir Büyükşehir Bağımsız

Sosyalist Belediye Başkanı Adayı): Daha önce önceifade ettiklerim genel hatlarıyla ne yapmayaçalıştığımızı anlatıyor. Bunları biraz dahasomutlayabiliriz. Zaten seçim öncesinde de çalışmaalanlarımızda krize karşı işçi ve emekçilerin tepkisiniaçığa çıkarmaya çalışıyorduk. Bulunduğumuzalanlarda krizin yansımalarını somutlamaya çalıştık.Buca’da, Çiğli’de ve Menemen’de krizinyansımalarına karşı işçi toplantıları örgütledik.Bültenler dağıttık, emekçilerin taleplerinin yeraldığıimzaları devreye soktuk.

Mevcut yönelimimize seçimlerin yarattığıatmosferi de arkamıza alarak devam edeceğiz.

İzmir’de Çiğli ve Buca’da seçim bürolarıaçacağız. Bürolarımızın açılış etkinlikleri 1 Mart’tagerçekleşecek. Mart’ın ikinci haftası seçimbürolarımızda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günüvesilesiyle etkinlikler gerçekleştirmeyi düşünüyoruz.8 Mart’ta da devrimci dostlarımızla birlikte alanda

olacağız.Mart’ın ikinci haftası

emekçi semtlerinde, sanayihavzalarında krizgündemli toplantılarörgütlemeye çalışacağız.Bu toplantılarda düzeniteşhir edecek, işçi veemekçilere çözüm olaraksandığı değil devrimci sınıfmücadelesini sunacağız. Budoğrultuda fabrikalarda,sanayi bölgelerinde, emekçisemtlerinde sınıfın veemekçileri talepleriniişleyecek ve fabrikakomiteleri, emekçiinisiyatifleri vb. oluşturmakiçin çaba harcayacağız. İşçive emekçileri talepleridoğrultusunda eylemli bir hatta çağıracağız.

Mart’ın son haftası bulunduğumuz alanlarda işçive emekçilerin tepkisinin akacağı eylemlerörgütlemeye çalışacağız. Newroz vesilesiyle Kürthalkını devrim ve sosyalizm mücadelesine çağıraneylem ve etkinlikler düzenleyeceğiz.

Seçim bürolarında kriz gündemli hukukçudostlarımızın da katıldığı seminer, toplantı, panel vb.düzenlemeye çalışacağız.

Yerel seçimler, kriz ve sınıfın tutumu ne olmalıbaşlıklı toplantılar düzenlemeye çalışacağız. Gençlikgibi diğer çalışma alanlarında da benzer bir hattıhayata geçirmek gibi bir hedefimiz var.

Seçim bildirgemizi, afişlerimizi, el ilanlarımızı,davetiyelerimizi, çalışma alanlarının özgün olarakçıkardığı bültenlerimizi kullanmaya devam edeceğiz.

Ahmet Subaşı (Manisa Büyükşehir BağımsızSosyalist Belediye Başkan Adayı): Bir sanayibölgesi olan Manisa’da elbette seçim çalışmamızıntemelinde işçi ve emekçiler olacaktır. Zaten bugünedek yürüttüğümüz faaliyet de Manisa Organizeişçisini hedeflemektedir. Gerek düzenli olarakçıkarmaya çalıştığımız Haklı Dava gazetesi ilegerekse Manisa İşçi Birliği Derneği ile organizeişçisinin sınıf bilincini geliştirmeye çalışıyoruz.Seçimler de bu çalışmamızın bir parçası olacaktır.Krizin işçilerde yarattığı hoşnutsuzluğu örgütlü birtepkiye dönüştürme hedefiyle hareket edeceğiz.Seçimler bu ihtiyacı daha da yakıcı hale getirmiştir.Biz, iki ayrı sınıf, iki ayrı dünya gerçeğini iyice açığaçıkaran krizin yolaçtığı tepkinin seçim sandığıüzerinden düzen kanallarına akıtılmasına izin

vermeyeceğiz. 7 Mart tarihinde Manisa’da

KESK tarafından krize karşı birmiting gerçekleştirilecek. Bu

çerçevede bu mitingi önemsiyoruz. Katılımıkadar mitingin duyurusu da kentimizdeki durgunluğudağıtma noktasında önem taşımaktadır.

Bunun dışında seçimler vesilesiyle çıkacakmateryallerimizi etkin ve yaygın bir biçimdekullanacağız. Seçim büromuz işçi ve emekçilerlebütünleştiğimiz bir mekan olacak. Etkisini 29 Martsonrasına bırakacak bir seçim çalışması yürütmeyihedefliyoruz.

Özkan Ünal (Bursa Büyükşehir BağımsızSosyalist Belediye Başkan Adayı): İki emekçisemtinde seçim bürosu açmış bulunuyoruz. İlkiniTeleferik’de 22 Şubat günü yaptığımız bir toplantıylaaçtık. Diğerini de 1 Mart günü Başaran Mahallesi’ndeaçarak, çalışmalarımızı bu iki seçim bürosu üzerindenyoğunlaştıracağız. Seçim dönemi boyunca şimdikisıınırlarımızı aşan yaygın bir sosyalist propaganda-ajitasyon çalışması yürüteceğiz. Afiş, pankart, bildiri,bülten ve gazete gibi çok değişik metaryallerikullanarak, Bursa’daki işçi ve emekçileri devrimcisınıf mücadelesini büyütmeye çağıracağız.

Seçim döneminin başından beri söylüyoruz,emekçilere sandık yerine mücadele çağrısı yapacağız.İşçi sınıfına sermayenin krizini, bunun emekçilerdeyarattığı yıkımı ve buna karşı yapılması gerekenlerianlatacağız. Asil Çelik ve Asemat grevlerini,TÜMTİS üyesi sarı otobüs işçilerinin Pazartesieylemlerini, Sifaş-Nergis işçilerinin sesini seçimçalışması yürüttüğümüz her yerde anlatmaya özellikleçaba göstereceğiz.

Bunların yanı sıra, 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs gibibahar aylarının mücadele gündemlerini seçimçalışmamızla birlikte işlemeye çalışacağız.

Page 17: sikb 2009 - 08

Seçim çalışmalarından... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 17Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

İlk açılış işçi havzası Kıraç’ta…Seçimlere bağımsız adaylarla giren Bağımsız

Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), düzenin seçimoyununa karşı işçi ve emekçileri sınıfın devrimciprogramı etrafında mücadeleye çağırıyor.

BDSP, İstanbul’da ilk seçim bürosunun açılışınıBüyükçekmece-Kıraç’ta 21 Şubat günü yaptı. Açılışprogramı etkinliğe ilişkin kısa bir sunum ile başladı.Ardından İstanbul Büyükşehir Bağımsız SosyalistBelediye Başkan Adayı Melek Altıntaş söz alarak,BDSP’nin seçim platformuna dair bir konuşma yaptı.

BDSP olarak 7 Şubat tarihinde seçim bildirgesiniilan ettiklerini ve adaylarını tanıttıkları toplantı ileseçim çalışmasını başlattıklarını belirten Altıntaş,BDSP’nin seçimlere yaklaşımını özetledi. Nasıl birseçim çalışması yürütmeyi planladıklarını veBDSP’nin yerel seçim sürecine ilişkin hedeflerinianlattı. Yanı sıra, yerel seçimlere ortak adaylarlakatılan, liberal-reformistlerin oluşturduğu “BirlikteBaşarabiliriz Platformu”nu değerlendirdi.

Yapılan konuşmaların ardından soru-cevap kısmınageçildi. Burada bahar gündemleri ile seçimlerin nasılbirlikte ele alınacağına dair sorulan soru üzerineAltıntaş, seçimlerin 8 Mart, Newroz gibi gündemlerlebirlikte ele alınacağını, tüm bu çalışmaların da krizinfaturasını reddetmeye yönelik çalışmanın bir parçasıolacağını ifade etti. Ardından gelen sorularınyanıtlandı. Bu bölümde seçim sürecine ilişkin canlıtartışmalar yaşandı.

GOP’ta coşkulu açılış etkinliğiBDSP’nin Gaziosmanpaşa Karadeniz Mahallesi

seçim bürosunun açılış etkinliği 22 Şubat günü seçimbürosu önünde davul-zurna eşliğinde çekilenhalaylarla ve atılan sloganlarla başladı.

Kısa bir aday tanıtım konuşmasının ardından sözalan Melek Altıntaş, BDSP’nin seçimlere yaklaşımını,nasıl bir seçim çalışması yürüteceğini ve yerel seçimsürecinde neyi hedeflediğini anlattı. Seçimleri, düzenive düzen güçlerini teşhir etmenin, devrim vesosyalizm mücadelesini büyütmenin, kitleleri devrimcihedeflere kazanmanın, onların bilincini,örgütlenmesini ve mücadelesini geliştirmenin birolanağı olarak gördüklerini vurguladı.

ABD’de başlayarak tüm dünyaya yayılan küreselkrize ve sermayenin işçi ve emekçilere yöneliksaldırılarına değindi. Krizin işten atmalarla, işçi veemekçilerin kapılarına gelen faturalarla, temel tüketimürünlerine yapılan zamlarla kendini gösterdiğinisöyledi. İşçi ve emekçilerin sorunlarının belediyecilikhizmetlerine sığdırılamayacağını, yaşanılabilir bir kentiçin sosyalizme ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Tüm işçive emekçileri, kadınları, gençliği ve Kürt halkınıkapitalizme karşı devrim ve sosyalizm bayrağınıyükseltmeye, devrimci sınıf çizgisinde birleşmeye vemücadele etmeye, bu amaçla seçim çalışmalarınakatılmaya, destek olmaya çağırdı.

Yapılan konuşmanın ardından etkinliğe katılanemekçilerle seçimler üzerine canlı tartışmalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bursa’da seçim bürosu açılışı29 Mart yerel seçimlerine bağımsız sosyalist

belediye başkan adaylarıyla katılan ve yerel seçimlervesilesiyle devrimci sınıf hareketini büyütme çabasıharcayan sınıf devrimcileri, Bursa’da açılmasıhedeflenen seçim bürolarından ilkini 22 Şubat günü

Teleferik Mahallesi’nde açtılar.Yaklaşık bir hafta süren açılış hazırlıklarının

ardından Bursa Bağımsız Sosyalist Belediye BaşkanıAdayı Özkan Ünal’ın katılımıyla açılış etkinliğigerçekleştirildi.

Açılışta söz alan Ünal, düzen partilerini ve işçi veemekçilere ham hayaller yayan liberal-reformisttutumları teşhir etti. Kentlerde varolan sorunlarınmerkezi sorunlardan bağımsız düşünülemeyeceğinibelirterek, bu dönemde “düzene karşı devrim,kapitalizme karşı sosyalizm” perspektifiyle hareketedilmesi gerektiğini, devrim ve sosyalizminpropagandasının güçlendirileceğini söyledi. Devrim vesosyalizm mücadelesini büyütmek için herkesin katkısunması gerektiğini belirtti.

Ünal’ın konuşmasının ardından seçimler vedevrimci propaganda üzerine sohbet edildi. Sıcak birsohbetin sonunda içilen çaylar, söylenen marş vetürkülerle etkinlik sona erdi.

Sınıf devrimcileri önümüzdeki hafta sonu daBaşaran Mahallesi’nde bir seçim bürosu açmayıhedefliyorlar.

Kızıl Bayrak / Bursa

Adana’da seçim bürosu…Sermayenin işçi sınıfı ve emekçileri aldatmak,

biriken öfkeyi seçim sandıklarında boğmak ve kendipolitikalarına yedeklemek için başlattığı yeni bir seçimoyununun öngünlerindeyiz. Her sınıf ve katman kendisınıfsal konumuna uygun olarak sürece dair politikalargeliştiriyor.

Biz ise seçimlere, işçi sınıfının tek temsilcisiolarak, sınıfın devrimci bayrağını yükseltmek, işçisınıfı ve emekçilerin örgütlülüğünü ve mücadelesinibüyütmek için katılıyoruz. Bizim sorunumuz yerelyönetimlerin sorunlarını “katılımcı belediyecilik”yöntemleriyle çözmeye çalışmak değil, tam tersinedevrimci mücadeleyi geliştirmektir. Seçim dönemiboyunca yürüteceğimiz çalışma buna dönük olacak.

Bu bakışla kullanacağımız seçim büromuzuMeydan Mahallesi’nde açtık. Büromuz bir ay boyuncasınıfın sorunlarının, bu sorunların çözümlerinintartışıldığı bir merkez olacak. Meydan Mahallesi,yoksul işçi emekçilerin yaşadığı, gün geçtikçe deyoksulluğun büyüdüğü bir mahalle. Yoksullaşmakarşısında bir sığınağa dönüşen dini eğilimlerin ve bu

eğilimlerikullanan siyasal dinci gericiliğin degüçlendiği bir bölge. Yoksullukla bağlantılı olarakuyuşturucu ve çeteleşmenin de giderek arttığı birbölge.

Seçim büromuzun açılışı ile birlikte önümüze açılışetkinliği ve aday tanıtım toplantısı yapma hedefikoymuş bulunuyoruz. 28 Şubat günügerçekleştireceğimiz etkinlik öncesinde etkin birçalışma örgütleyeceğiz.

Adana / Meydan Seçim Komitesi

Gazi Mahallesi’nde açılışa çağrıSeçimlere bağımsız adaylarla giren BDSP’nin Gazi

Mahallesi’ndeki bürosunun açılışı 1 Mart Pazar günügerçekleşecek. Gazi BDSP’nin açılış etkinliğine ilişkinçağrısında şunlar söyleniyor:

“İşçi ve emekçileri aldatmak için yeni bir seçimoyununun daha sahneye koyulduğu bugünlerde işçi veemekçileri aydınlatmak ve sınıf içerisinde devrimcisınıf bayrağını yükseltmek için yürüttüğümüzmücadelemizde bir mevziimizde Gazi Mahallesi’ndeaçılıyor.

BDSP İstanbul Büyükşehir Bağımsız SosyalistAdayı Melek Altıntaş’ın seçim bürosu açılışı aynızamanda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günüarifesine denk geliyor. Bu vesile ile hem seçimplatformumuzu tanıtacağımız hem de Emekçi KadınlarGünü’nü kutlayacağımız açılış etkinliğimize tüm işçiemekçileri davet ediyoruz.”

BDSP’nin seçim çalışmalarından…

“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”

21 Şubat 2009 / Kıraç

Page 18: sikb 2009 - 08

Direnen işçiler kazanacak...18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

- Grev aşamasına nasıl gelindi?Adnan Hoşgeldi: İşverenin sıfır zam dayatması ile

greve kadar geldik. 2004’te de aynı tutumu sergiledi.Aradan dört yıl geçmesine rağmen aynı uzlaşmaz tavırdevam etmektedir.

Özcan Çetin: Bu kriz ortamında greve çıkmamızaherkes tepki gösterdi ama işveren krizi bahane ederekaynı tutumu her sözleşmede devam ettirdi.

- Kaç gündür grevdesiniz?Özcan Çetin: Bugün 26. gün. Zaten grev sürecine

kadar ücretsiz izne çıkartılmıştık, üzerine grevyaşandı. Şu anda birlik-beraberlik var. Bizimgrevimizin krizle alakası yok. İnsanlar bize “bu krizdegreve mi çıkılır” diyorlar ama her sözleşmedöneminde sıfır zam dayatması yapılıyor.

- Çalışma şartlarınız nasıl?Saadettin Usta: Burası çelik fabrikası. Tozu,

sıcağı var, ölüm tehlikesi altında çalışıyorsun. Özcan Çetin: En ufak kazada yaralanmadan

kurtulamıyorsun.Adnan Hoşgeldi: Sadece bu sene üç tane cenaze

çıktı fabrikadan. İş kazaları ölümle sonuçlanıyor. Aynıişi yapan fabrikalarda ücretler daha yüksekken, haleniyileştirme yapılmıyor.

Özcan Çetin: Yatırımlar devam ediyor amaişçisine para vermiyor.

Adnan Hoşgeldi: Yeni yeni tezgahlar getiriyor. Şuanda üretim yok. Mühendis, memur içerde. Onlarımağdur etmedi. Sıkıntıyı biz çekiyoruz. Çalışırken“aynı gemideyiz”, işler bozulunca işçiler aşağıya! Bizdevam edeceğiz, başka yolumuz yok.

- Bundan sonrası için ne söyleyeceksiniz?Özcan Çetin: Birlik beraberliğimizi bozmazsak

hakkımızı alacağımızı düşünüyorum. Sıfır zam bizimhakkımız değil.

Adnan Hoşgeldi: Çalışma şartlarımız çok ağır.İnsanlar tepki gösteriyor, ama nasıl çalıştığımızıbilmiyorlar. Fabrika sistemi eski, 30 yıllık bir sistem.Eski olduğu için arızalar çok, insanlar tehlike altındaçalışıyor. Söylediğim gibi üç işçi arkadaşımız öldü.

- Grevle dayanışma nasıl?Adnan Hoşgeldi: 10-15 kişilik gruplar geliyor.

Ama kim geliyor? Siyasetçiler geliyor. Onlar da şoviçin geliyorlar. Orhangazi’de üç gazete var. Berabergelip resim çektiriyorlar. “Biz işçinin yanındayız,oyunuzu bize atın” diyorlar.

Özcan Çetin: Buranın dışında Orhangazi veYalova’da direniş noktalarımız var. Yalovaçalışanlarımız Yalova Eğitim-Sen’de duruyor.Orhangazi’deki noktamızı da halkın desteğiyle açtık.Biz greve çıktık, artık bu yola baş koyduk.

Adnan Hoşgeldi: Diyorlar ya geri dönüş yok...Gemileri yaktık, artık geri dönüş yok!

Özcan Çetin: Geri dönüş olamaz zaten. Sıfırzamma imza atsak bile bu bizim iki yılımıza malolacak. Grev sürecine kadar zaten insanlar mağduredildi. Üzerine greve girdik. Artık herkes “geri dönüşüyok” diyor. İki aylık bir süreç geçti. Ben 49 günücretsiz izindeydim, beş kuruş maaş almadım, geldim16 gün çalıştık, 26 gündür de grevdeyiz.

Saadettin Usta: İşverenin tutumu çok kötü. Okadar kâr ediyorsun, biz sana o kadar kazandırmışız,şimdi krizi bahane ederek bizi dışarı atıyorsun. Bizsadece hakkımızı istiyoruz.

Adnan Hoşgeldi: Biz greve çıktığımızda AdnanSerdaroğlu burada söyledi. Asil Çelik rekorlar kıranbir fabrika. Kimin sayesinde? Bizim sayemizde.

Özcan Çetin: Bu fabrika sadece otomotivsektörüne değil, makine-kimyaya ve silah sektörüneçelik üretiyor. Diğer fabrikalarda ücretlerin %50-60’ıverildi ancak bizim fabrikamızda işçiler doğrudanücretsiz izne çıkarıldı. Yasalar hep işverenden yana.Biz sendikamızın yanındayız, gerekli eylemleriyapıyoruz. İşçiler olarak dik duruşumuzu gösteriyoruz.Sendikamız da gösterirse (gösteriyor ve gösterecektirde eminiz), hakkımız olanı alacağımızı düşünüyoruz.

4. işçi: 8 senedir bize zam vermedi, yine sıfır zamverdi. Greve çıkmak zorunda kaldık. Fabrikanın genelizaten 700-800 YTL alıyor. Sıfır zamla kimin yaşantısıolacak. Fabrikalar kapandı, çiftçiler bitti, işçiler bitti.Türkiye hiç iyi bir yere gitmiyor.

Bahadır Çatıkkaş: Biz %20’lik teklifle gittik,daha önceki iki sıfır zam karşısında. Çünkü bayağıkayıplarımız vardı. İşveren yine sıfır zamla geldi, dahaönce geldiği gibi. Bu süreçte bir de kriz bahanesiyleücretsiz izin dayatması karşımıza çıktı.

Ahmet Çetin: Kasım’ın 17’sinden beri ücretsizizindeyiz.

- Bugün yapılan görüşme sonucunda grevedevam sonucu çıktı. Ne düşünüyorsunuz?

Bahadır Çatıkkaş: Şu anda biz işçilerde epeykenetlenme var, taslağın arkasındayız. Sektörde endüşük ücreti alan Asil Çelik işçisidir. Türkiye’de tekelolmuş bir yerde çalışıyoruz. Can tehlikemiz varburada. Sakat olan arkadaşlarımız var. Bunlara karşıişverenin tutumu bir yandan zorumuza gidiyor biryandan hırsımızı arttırıyor. 1600 derece sıcaklıktaçalışıyoruz. Buna rağmen hala sıfır zam denilebiliyor!

- Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?Bahadır Çatıkkaş: Direnişe devam edeceğiz. Asil

Çelik işçisi bu zamana kadar grevden dönmedi,bölünmedi. Kenetlendik. Bu yaptırımlara karşı tekvücut halindeyiz. Bunun cevabını hükümet de alacakişveren de alacak. Herkesin bir sınavı bu. İşverenin dehükümetin de... Kanunlara bakıyoruz, hiçbiri bizimyanımızda değil. Bakıyoruz lokavt ilan edilmiş. Yaşımtutmuyor ama seksen öncesi grevleri duyuyor,özeniyoruz. Hak grevlerini kaldırıyorlar, gıkımızçıkmıyor. Bazı sendikalar gibi uşaklık yapmıyoruz.İşveren işçiyi bezdirmek istiyor. Ne işçiler bezmektenyana, ne de sendikamız. 30 yıldır işçiler ayakta,sendikamız da ayakta. Asil Çelik’de 490 tane kadroluvar. 100 işçi çıkartılsa bu işler yürümez. İşveren debunun farkında. Bu fabrikaya deneyimli işçi gerekli.Biz kaliteli çelik üretiyoruz. Buradaki işçilerin hepsikalifiyeli usta işçiler. Biz hakkımızı, emeğimizin

karşılığını istiyoruz, vermiyor.Bu işçi zaten sana kıyağını yapmış. Fabrikayı yeni

satın aldım dedin, borcum harcım var dedin, tamamdedik fedakarlık yapalım. Daha önceki dönemde sıfıraimza atmıştık. Taşaronları kadroya alacağım dedin,tamam bir fedakarlık daha yapalım dedik, sıfır zammaimza attık. Geçen dönem şöyledi böyleydi, %13’eimza attık. Bir de taşın altına sen koy elini.

Ahmet Çetin: İki kere sıfır zam, 4 yıl aynı paraylaçalışmak demek.

Bahadır Çatıkkaş: %100 zam verse de bizikurtarmıyor. Ama biz fedakarlık gösteriyoruz. Benailemin desteğiyle ayaktayım. Hala işverene diyorumki, bize %27 zam ver. Senin istediklerini defalarcayaptık. Bu sefer bizim dediğimiz olsun. Ama hala sıfırzamla gelmesi bizi kızdırıyor. Yasalar hep onlardanyana, zaten meclisin %80’i işveren. Hak grevinikaldırdılar, lokavt ilan ediyorlar.

Ahmet Çetin: Elini sallayan içeri giriyor. İçerigiriş çıkış engellenemez diyorlar. Niye o zaman grevyapıyorsun ki?

Bahadır Çatıkkaş: Biraz da yandaş sendikalardankaynaklı böyle. Bazıları emlakçılık yapacağınaişçilerin hakkını savunsa böyle olmayacak.

- Grevle sınıf dayanışması nasıl?Ahmet Çetin: Eskiden bilinç vardı, şimdi herkes

cebini doldurmaya bakıyor. Belediye başkan adaylarıgeliyor, seçimler var ondan. 2004’de grevdeykenneredeydiler? Ankara ya gittik, çalışma bakanı bizikabul etmedi. Çalışma bakanını göremiyorum, önümepolis koyuyorsun. Ben işçiyim, ekmeğimin kavgasınıveriyorum. 12 Eylül’ü yaşattılar. Sınıf dayanışmasıkalmadı. Herkes korkuyor ve sineye çekiyor. Ama AsilÇelik işçisi sineye çekmiyor. Tek fark bu. Zatenadımız Bursa’nın yaramaz çocuklarına çıktı. Bizekmek kavgamızın peşindeyiz. En büyük özelliğimizbu. Ekmek kavgamızda siyasi kimliğimiz yok bizim.

Bahadır Çatıkkaş: Ücretsiz izinlere karşı duranAsil Çelik işçisidir. Buradan Bursa’ya yürüdük.

Ahmet Çetin: Kim vardı yanımızda? 500 işçiyürüdük. Tofaş, Renault işçisi ücretsiz izindeydiler ozaman. Ücretsiz izinlerin yasal olmadığını kanıtlayanAsil Çelik işçisiydi. Biz yürüdük, ama hala bakıyoruzkimseden ses çıkmıyor. Ekmeğimizi almış,huzurumuzu almış. Canımızı da mı alacak? Bu saattensonra yürürüz de, koşarız da. Biraz da onun huzurukaçsın.

Kızıl Bayrak / Bursa

Grevdeki Asil Çelik işçileriyle konuştuk...

“Gemileri yaktık, geri dönüş yok!”

Page 19: sikb 2009 - 08

Metal işçileri tartışıyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

BDSP’li Metal İşçileri 22 Şubat günü“Saldırılara ve ihanete karşı metal işçileri geleceğinitartışıyor” başlığıyla bir toplantı düzenledi. Krizinyüklediği faturaya karşı mücadelenin sorunlarınıntartışıldığı toplantıya bir dizi fabrikadan işçi katıldı.

Direnişteki Birleşik Metal-İş Sendikası üyesiSinter ve Gürsaş işçilerinin yanısıra eski Ünsaişçileri de toplantıda deneyimlerini paylaştılar. AyrıcaBirleşik Metal’de örgütlü GU ve Aksan’dan, TürkMetal’de örgütlü Opsan’dan işçiler kendifabrikalarındaki süreçleri anlatarak mücadele veörgütlenmenin sorunlarını tartıştılar.

Etkinliğin açılış konuşmasında, metal işçilerininkriz sürecindeki eylemli tepkileri ve bu süreçte TürkMetal, Çelik-İş ve Birleşik Metal-İş Sendikası’nıntutumları ele alındı. İhanetçi çizgi mahkum edilirken,BMİS yönetiminin titrek ve ufuksuz sendikal anlayışıeleştirildi.

Sermayenin sınıfa karşı ücret ödememe, iştençıkarma ve ücretsiz izinler olmak üzere saldırılarınınhız kazandığı bir dönemde işçi sınıfının bu saldırılarakarşı bölük-pörçük tepkiler verdiği ifade edildi.Yerellerde gelişen bu tepkilerin birleşik bir karşıkoyuşa dönüşemediği ve direnişlerin yalnız kaldığıbelirtildi. Metal işçilerinin bu duruma mahkumolmadığı, ortak bir irade oluşturarak geleceğiniellerine alacağı vurgulandı.

Ardından toplantının tartışma başlıkları özetlendive söz salondaki işçilere bırakıldı.

Canlı geçen tartışmalarda ilk olarakÜmraniye’den katılan bir işçi sözü alarak, krizinsendikalı işyerlerinden çok örgütsüz işyerlerinivurduğunu belirtti. Örgütsüz olan fabrikalardayaşanan saldırıların sınırının olmadığını ifade ederek,BDSP’li Metal İşçileri’nin örgütsüz işyerlerine dahafazla müdahale etmesini istedi.

BDSP’li Metal İşçileri temsilcisi, sendikalıolmanın örgütlü olmak anlamına gelmediğini, çoğudurumda sendikalı işyerlerinin aslında örgütsüzolduğunu hatırlattı. Dolayısıyla sendikalı-sendikasızbütün işyerlerinde taban örgütlenmelerininyaratılmasının, ortak mücadele platformlarınınoluşturulmasının şart olduğunu ifade etti.

Topkapı’dan bir işçi, İS-KA Kablo fabrikası veKurtiş Matbaası’nda yaşanan direniş deneyimleriniaktardı. Taban örgütlenmesinin güçlü olduğuKurtiş’te sendikanın olmadığını, ancak devrimciözneyle bütünleşilerek direnişin kazandığınıvurgulandı. İS-KA’da ise sendika olmasına karşınöncü işçilerin gerekli iradeyi koyamaması nedeniyle,sendika yöneticilerinin direnişi kırdığını söyledi.

Bursa’dan toplantıya katılan metal işçisi yaptığıkonuşmada, süreci “kriz öncesi ve sonrası” şeklindeikiye ayırdı. Kriz öncesindeki TİS sürecinde metalişçilerinin talepleri olduğunu, BMİS eylemlerineçeşitli fabrikalardan Türk Metal üyesi işçilerin dekatılarak destek verdiğini ifade etti. Kriz sonrasındaise Bursa’da 100 bin işçinin atıldığını, işçilerin işinikaybetmemek için hiçbir talepte bulunmadıklarınıbelirtti. Türk Metal Sendikası içerisinde milliyetçi-faşist örgütlenmelerin yanısıra Fetullahçı’ların dafabrikalarda çalışmalar yaptığını, Renault’ta 250-300işçiyle dini toplantılar yapabildikleri bilgisini verdi.Asemat ve Asil Çelik’te süren grevlerin en büyük

eksikliğinin sınıf dayanışmasının olmamasıolduğunu vurguladı. Türk Metal çetesine karşımücadelenin önemine değindi.

Ardından söz alan bir işçi ise, direnişte olanişçilerin kafalarında bir eylem hattının olmadığını,bunun için sendikaların fiili meşru mücadeledenkaçarak süreci mahkemelere havale ettiklerinibelirtti. “Sonuç belli olsun, ona göre bakarız”biçiminde beklemeci bir mantıkla hareketedilmesinin doğru olmadığını vurguladı.

Ardından söz alan bir başka metal işçisi, BDSP’liMetal İşçileri’nin TİS sürecinde olduğu gibi busüreçte de sözünü söylemesi gerektiğini ifade ederek,kriz dönemine nasıl müdahalede bulunulacağınısordu.

BMİS üyesi bir işçi, BMİS’in ileri söylemlerinekarşın, işyeri temsilcisi ve şube başkanları üzerindensendikanın durumunu özetledi ve BMİSyönetiminden çok şey beklememek gerektiğini ifadeetti.

Gürsaş işçisi de, yasal süreçlerin işleyişine göretutum belirlendiğini, fiili ve meşru eylemlerden uzakdurulduğunu, yasal sürece takılan beklemeci birtutumun sözkonusu olduğunu belirterek, BMİSyönetiminin sendikal anlayışını eleştirdi. BDSP’liMetal İşçileri’nin direnişlere daha etkin müdahaledebulunması gerektiğini vurgulayarak konuşmasınıbitirdi.

BDSP’li Metal İşçileri devrimci politikayısınıf bölüklerine taşıyacak!

İlk bölümün ardından söz alan BDSP’li Metalİşçileri temsilcisi, salondaki tartışmalara ilişkingörüşlerini aktardı ve sorulara yanıt verdi. Metalişçilerinin devrimci politikayla ilişkilenişinin mevcutdurumdan çıkışlarının ne yönde olacağını tayinedeceğini belirten temsilci, devrimci politikayı sınıfbölüklerine taşıyabilmek misyonuyla hareketettiklerini belirtti. Bugün henüz mücadelenin seyrinibelirleyebilecek maddi güce sahip olunmasa da,bunun bilincine dayalı politik-pratik yoğunlaşmanınmutlaka sonuç vereceğini ifade etti. BDSP’li Metalİşçileri’nin şimdiden işkolunda bir odak olarakyükseldiğini vurguladı.

Temsilci, ülkenin kaderinin metal işçilerininkendi geleceklerini yaratma iradesini gösteripgöstermeyeceklerine bağlı olduğunu belirterek, “eğerOyak, Tofaş, Beko işçisi bugünkü durumdaolmasaydı bugün ülkenin havası da farklı olurdu”vurgusunu yaptı. Daha sonra “ne yapılmalı?”sorusuna yanıt olarak belli başlıklar altında BDSP’liMetal İşçileri’nin tutumunu ortaya koydu.

1- Sınıf kimliğinin oluşturulması, bunun içinmücadelenin deneyimleri kadar bir eğitim veaydınlatma çabasının sistematik olarak yürütülmesi,

2- Örgütsüzlüğe her düzeyde örgütlenmeyle yanıtverilmesi, fabrikada, havzada, bölge ve ülkedüzeyinde örgütlenme seferberliğine başlatılması ,

3- Her şeyden önce öncü işçilerin birliğinisağlayacak adımların atılması ,

4- Bu sürecin sendikal ihanete ve bürokrasiyekarşı kararlı mücadeleyle birleştirilmesi,

5- Tek tek kapitalistlere karşıverilecek mücadelenin kapitalistler sınıfınayöneltilmesi ve sınıfı kesen ortak taleplerdoğrultusunda bir mücadelenin örgütlenmesi.

Bu başlıkları açarak konuşmasını sürdürentemsilci, BDSP’li Metal İşçileri’nin ilk eldenyapması gerekenleri ise şöyle sıraladı:

- Kendimizden başlayarak süreci göğüsleyecekbir iradeyi oluşturmamız gerekiyor.

- Mücadele ve örgütlenme planlarınıoluşturmalıyız.

- Tek tek fabrikalarda verilecek mücadele veörgütlenme çabasının düzeyinden bağımsız olarakdevrimci metal işçileri olarak TİS sürecinde olduğugibi taraf olmalıyız.

- Bulunduğumuz alanlarda mevziler kazanmayıhedeflemeliyiz. Giderek metal işçilerinin politik-örgütsel önderliğini ele almayı hedeflemeliyiz.

İkinci bölümde tartışmalar bu çerçeve üzerindenyürütülmeye çalışıldı. Birçok fabrika ve işyerindenişçi söz alarak tartışmalara katıldı.

Bu bölümde söz alan Sinter işçisi, sendikayaüyelik sürecini anlattı ve 39 yıl sonra ilk defa ikigünlük işgalin gerçekleştiğini vurguladı. Krizbahanesinin öne sürüldüğünü ama atılmadan bir günönceye kadar sevkiyatların devam ettiğini belirtti.Sinter işçisi, “Direne direne kazanacağız!” diyerekkonuşmasını bitirdi. Direnişte olan Gürsaş işçisi de,direnişlerin sesini duyurmak için etkinlikleryapılmasını önerdi.

Son olarak konuşan BDSP’li Metal İşçileriTemsilcisi, ‘99 metal işçilerinin direnişine değindi.Bir kıvılcımın ardından, Türk Metal çetesininkıskacına rağmen, tümüyle örgütsüz olan işçilerinbüyük bir fırtınaya yol açtığını, ama iç örgütlülüktenyoksun oldukları için ne yapacaklarınıbilemediklerini, eylem halindeki fabrikalarlakoordinasyon sağlayamadıklarını, bunun içinyenildiklerini hatırlattı. Devrimci metal işçileriolarak bu ihtiyacı karşılayacak bir örgütlenmeyaratmak hedefiyle hareket edeceklerini belirtti. Hemtek tek fabrikalarda örgütleneceklerini, hem desektörel düzeyde devrimci bir politik-örgütsel odakhaline gelmek hedefiyle hareket edeceklerini, öncümetal işçilerini de bu doğrultuda bir araya gelmeyeçağırdıklarını ifade etti. İşkolu düzeyinde öncüişçilerin birliğinin sağlanması ölçüsünde metalişçilerinin artık ne Türk Metal çetesine ne de icazetçisendikacılık anlayışına mahkum olmayacağınıbelirterek konuşmasına son verdi.

Verimli tartışmaların yaşandığı ve 50 işçininkatıldığı toplantı, farklı fabrikalardan devrimci vedirenişçi işçilerin yan yana gelmesi bakımındanoldukça anlamlıydı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Metal işçileri toplantısı…

Saldırılara ve sendikal ihanetekarşı mücadelenin sorunları

22 Şubat 2009 / Kadıköy

Page 20: sikb 2009 - 08

Ya barbarlık, ya sosyalizm!20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

(Yerel seçimlerin arifesindeyiz... Burjuva düzenpartileri kendi aralarında rant savaşına tutuşurken,

reformist sol ise yerel seçimler üzerindenparlamentarist hayaller peşinde koşmaya, ateşli seçim

atmosferi içinde bir sürü vaadi ortalığa saçmayadevam ediyor. Ancak bu vaatler, insana yabancıkentlerin mimarı kapitalizm için fazlasıyla uzak

hayallerdir. Toplumcu Mühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları olarak, kapitalizmin yarattığı kentlerin

sorunlarını ve insan için olması gereken kenti bellibaşlıklar altında ele almanın yararlı olacağını

düşünüyoruz...)

Kentlerin gelişimi incelendiğinde, insanlık tarihininönemli dönemeçlerinin bu mekânlarda yaşandığıgörülür. Tüm yapısıyla hâkim sınıf ideolojisinin biryansıması olan kentler, sınıflı toplumların mülkiyetilişkilerine göre şekillenir. Bugünkü egemen sistemolan kapitalizmin temel değişkeni ise sermayebirikimidir. Sermaye birikimi, bir dizi toplumsalilişkinin, işbölümünün ürünü olarak gerçekleşir.Sistemin yapısından kaynaklı olarak eşitsizdir. Bueşitsizlik kentin içinde de eşitsiz bir paylaşımı doğurur.Kapitalizmin kentleri proletarya ile burjuvaziarasındaki uzlaşmaz çelişkinin binbir görüntüsünüiçerir.

Avcılık ve toplayıcılıktan yola çıkan, köleci vefeodal sistem içinden geçip kapitalizme ulaşan insanlıktarihinde temel belirleyici rolü, insanın ihtiyaçlarınıkarşılamaya yönelik olarak yürütülen ekonomikfaaliyetler oynamıştır. Tarihin öznesi olan insan,değiştiren ve dönüştüren güç olarak her tarihsel kesitteüretici güçlerin gelişimi ile büyük değişimler yaratmış,hem birey hem de toplum olarak bu değişimlerden deköklü bir şekilde etkilenmiştir.

1917 yılında büyük Ekim Devrimi ile başlayan, birdizi devrimle devam eden, 1990’ların başında çözülensosyalizm deneyimlerini dışta tutarsak, son birkaçyüzyıl içinde yeryüzüne giderek artan bir tempodahakim olan sistem kapitalizm, tüm hayatı kendine göreşekillendirmiş, toplumu ve doğayı kendi ihtiyaçlarınauygun bir şekilde değiştirmiştir. Bu değişimdebelirleyici olan doğal olarak kapitalist sistemin işleyişyasalarıdır.

Kapitalizmi bir sistem olarak belirleyen olgu kâr vebirikim dürtüsüdür. Emeğin piyasada alınıp satılanmetaya indirgendiği bu sistemde artı-değere el koyankapitalistler, devamlı birikim tutkusu ile plansız birbiçimde hareket ederler. Bu plansız sürükleniş kentselmekâna da yansır ve sonuç olarak anarşik bir şekildegelişen, altyapısı oluşturulmamış, ulaşım ilişkilerikurulmamış, içinde barındırdığı nüfusun ihtiyaçlarınakarşılık veremeyen kentler, kısacası günümüzünkapitalist kentleri oluşur.

Kapitalist toplumlarda kentler, sanayininyoğunlaştığı, artı-değerin üretildiği ve ticaretin engeniş şekilde hüküm sürdüğü rant alanlarıdır. Buaçıdan bakıldığında kentler, bir yanıyla sermayedüzeninin merkezleridir. Ancak aynı kentler diğeryanıyla da burjuvazinin zenginliğini yaratan emeğin demerkezlerini oluşturur. Dolayısıyla kent, toplumun buiki temel dinamiğini, burjuvazi ve işçi sınıfını bağrındataşır. Kent, aynı zamanda, bu iki farklı ve çıkarlarıbirbirine tamamen ters, karşıt iki sınıfın mücadelealanıdır. Mülk sahibi sınıflar ve mülksüz emekçiyığınların sürekli karşıtlık ilişkisi içinde bulunduğumekân olarak kentler, her şeye damgasını vuran bukarşıtlığa uygun olarak biçimlenir. Kapitalizmdegelişen kentlerin yaşadığı sorunların özü ve özetiaslında bu tarihsel çelişki içinde yatmaktadır.

Kapitalizmin kent mekânında yarattığı sonuçlarailişkin ilk ve kapsamlı değerlendirme sosyalizminbüyük kuramcısı Engels tarafından yapılmıştır. Engels,kapitalizmin kendi mantığına uygun bir biçimdekentleri nasıl dönüştürdüğünü Manchester kentiözelinde gösterirken, kapitalizmin yarattığı sömürü vesefaletin sadece fabrikaya özgü olmadığını, kentmekânında da benzer bir sefalet, yoksulluk ve ikililiğinortaya çıktığını vurgulamıştır.

Fransız marksist düşünürü Lefebvree göre de,kapitalizm ile kent arasındaki ilişki kapitalizmaçısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Diğer biranlatımla, kapitalizm bugünü görebilmişse, bunu aynızamanda kent mekânını alınıp satılır bir meta olarakkeşfetmesine borçludur. Bu değerlendirmeningerisinde, kapitalizmin kent mekânını metalaştırmasıvardır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasındadevletin öncülüğünde gelişmiş ülkelerde kent mekânıhızlı bir metalaşma sürecini yaşamıştır. Alt kentlerekaçan orta sınıflar bir yandan konut ve altyapı alanındabüyük yatırımları körüklerken, diğer yandan da buyeni yaşam biçimi araba sahipliğinden yeni okullar,hastaneler ve benzeri türden yatırımları gereklikılmıştır. Diğer bir anlatımla, üretim alanında ortayaçıkan sermaye fazlası kent mekânına yönlendirilerek,sermayenin aşırı birikim krizi belli bir dönem içinaşılabilmiştir. Kentlerin sermaye birikimi içindeoynadığı bu rol, kentsel arsanın kendisinin kapitalizmiçin en önemli meta haline gelişinin de en çarpıcıörneklerinden birisidir. Kapitalist kentin değişim vedönüşümü, sermaye birikim süreçlerinde kentinüstlendiği rol ve bu çerçevede ortaya çıkan sonuç,emeğin yeniden üretimi sürecinde ortaya çıkan çelişkive mücadelelerin bir sonucudur. Bu nedenle kentlerbasitçe binalardan ve yollardan oluşan yaşam alanlarıya da insan yoğunlaşması değildir, kapitalist gelişmeiçinde anlam kazanmıştır.

Kentler kapitalist düzenin iktisadi çalkantılarınaparalel olarak önemli kırılmalar yaşamıştır.Kapitalizmin egemen bir sistem haline gelip kendimodern şehirlerini yaratttığı 20. yüzyılın ilk kırılmalarısavaş dönemlerinde yaşanmıştır. Özellikle 2. DünyaSavaşı’ndan 1970’li yılların sonlarına kadar süren budönemde, kentlerin üstlendiği işlevler açısındanbirincil olarak savaşın yıkıntılarını kaldırmak içinihtiyaç duyulan emeğin yeniden üretimi önplanaçıkmıştır. Neoliberal politikaların hayata geçmesiyle1980’li yıllarda başlayıp halen süren dönemde ise,devletin kentsel alana müdahalesine ilişkin olarak iki

temel politika değişikliği ön plana çıkmıştır. Birincisi,neoliberal öğretiye uygun olarak kentsel hizmetlerinsağlanmasından devletin hızla çekilmesidir. Eğitim,sağlık, ulaşım ve benzeri türden hizmetlerinsağlanmasından devlet dereceli olarak çekilirken,çekilmediği alanlarda da hizmetin sağlanmasını ihaleve benzeri yöntemlerle özel sektöre bırakmıştır. Buyönelim bir anlamda “Keynesyen” politikalarınçözülüşünün kentsel düzlemdeki yansımasıdır. Kentmekânına ilişkin düzenlemeler giderek gevşemiş,planlama kurumları güçlerini önemli ölçüde yitirmiştir.

Bunun somut yansımalarını Türkiye’de, neoliberalpolitikaların daha kararlı bir biçimde uygulanması ilegörmekteyiz. Belediyelerin kontrolü altındaki bir dizihizmetin taşeron şirketlere kiralanması, su, doğalgaz,ulaşım gibi belli başlı hizmetlerin belediye bünyesindekurulan ve “kâr etmesi” öngörülen şirketleredevredilmesi bu değişimlerin en açık örnekleridir. Tümbunlar arasında ciddi bir öneme sahip olan ve birçokşehirde son dönemde iyice önplana çıkan “kentseldönüşüm” söylemi ve somut uygulamaları da bupolitikaların bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu kısa özet bile, kentin aslında bir mekandanibaret olmadığını ortaya koymaktadır. O aslındayaşayan bir organizmadır ve sistem içindeki yaşanantüm değişimlere çok hızlı reaksiyon vermektedir.

İnsanın barınma ve toplumsal ilişkiler kurmagereksinimini karşılayan mekan olarak kentlerindoğrudan kapitalist üretim ilişkilerine bağlanmasısonucunda, kentin iktisadi ilişkileri “insanı” tali planaitmiştir. Kent, insan üzerinde baskı oluşturan, onuneylem alanını daraltan, metropollerdeki kalabalıklararağmen insanı yalnızlaştıran, kendisine ve çevresineyabancılaştıran bir mekana dönüşmüştür. “Evden işe,işten eve” sarmalında kültürel ve sosyal gelişimibudanan insan için kent, bir sosyalleşme alanı değilonun açık hapishanesi haline gelmiştir. Kültürel vesanatsal alanlar bir lükse dönüşmüş, daha çokburjuvazinin, yani emeğiyle yaşamayan asalaklarıngidebildiği adresler olmuştur.

Böylece işlevsizleştirilen bu alanların yerinekonulan tek şey kapitalizmin kâr hırsı olmaktadır.Kentsel alanlarda insan boş vakitlerinideğerlendirmeye yönelik oluşturulan ve mevcut imarmevzuatında kişi başı metrekare değerleri vestandartları sayısal olarak ifade edilen sosyal vekültürel tesisler, açık ve kapalı spor alanları, mesireyerleri gibi kent içinde ayrılması gereken alanlarsermayeye peşkeş çekilmektedir.

Kapitalizm, kent ve insan

Page 21: sikb 2009 - 08

Ya barbarlık, ya sosyalizm! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

Sermayenin bu kâr hırsı kentsel mekanda kendiniaçıkça göstermekte ve karşımıza yeşil alandan vesosyal-kültürel merkezlerden yoksun, tamamenkapitalist dürtülerle şekillenmiş kentsel mekanlarçıkmaktadır. Ayrıca altyapı eksikliği modern şehirlerinortak özelliği olarak önplana çıkmaktadır. Örneğin trafik(ulaşım) çağımızda tüm büyük kentlerin en başat sorunuolduğu halde henüz sermaye bu sorunu tam olarakçözebildiği bir kent yaratmayı başarabilmiş değildir.Buna esas olarak kentin plansız gelişimi ve altyapınınsermaye için gereksiz ve pahalı bir yatırım olarakgörünmesi neden olmaktadır.

Kapitalist sistem doğal kaynaklarımıza dasaldırmaktadır. Bu kapsamda su havzaları, ormanalanları ve sulak alanlar kapitalizmin kâr hırsı uğrunahazırlanan imar planlarıyla yerleşime açılmaktadır.Bunun en son örneğini yerel seçimlerin arifesindealelacele onaylanan 1/100.000 İstanbul Çevre DüzeniPlanı’nda da görmekteyiz. Bazı orman alanları “2BYasası” kapsamına alınarak, yani orman vasfını yitirmişalan ilan edilerek farklı kullanımlara açılmaktadır. Aynışekilde küresel ısınmanın da etkisiyle barajlardaki sututma oranları günbegün düşerken ve susuzluk tehlikesikapıdayken, İstanbul içindeki bazı su havzalarındayapılaşma öngörülmektedir. Sanayi havzalarında yeterlidenetimin yapılmaması ya da bazı eksiklere gözyumulması (katı ve sıvı atık tesislerinin ve filtrelerinoluşturulmaması) hava, su ve toprak kirliliğinde ciddiartışların yaşanmasına sebep olmaktadır. Soluduğumuzhavadan içtiğimiz suya ve üzerinde yaşadığımız toprağakadar insanlığa ait olan tüm değerler ayrıcalıklı birazınlık tarafından göz göre göre heba edilmektedir.

Kamusal alanların ranta açılarak tüketilmesiyleyaratılan bu tarz kentler yaşam biçimlerimizi vealışkanlıklarımızı doğrudan etkilemektedir.

Sonuç olarak, paylaşımdan uzak, insanıyabancılaştıran ve yalnızlaştıran hayatlar bu mekânlararacılığıyla oluşturulmaktadır. Tüm bunlara kapitalizminağır çalışma koşulları da eklendiğinde, sabahlarımetropollerin keşmekeş trafiğinde yollara dökülen,yorgun ve uzun çalışma saatlerinin ardından yine aynıkeşmekeş içinde evlerine dönen, faturalarını nasılödeyeceğini düşünen, hayat kavgası içinde yönünükaybetmiş kapitalizmin istediği ideal insan tipi ortayaçıkmaktadır.

“Aslan yattığı yerden belli olur” atasözü ile kapitalistkentleri anlamlandırmak daha kolay olacaktır. İçindekipisliği dışarıya göstermek istemeyen karartılmışcamlarıyla, göğe yükselen gökdelenleriyle meydanokuyan kapitalist kentin yalan dünyasının arka planındagettolara hapsedilmiş işçiler ve emekçiler, her türlüpisliğin ve çürümüşlüğün kol gezdiği sokaklar vardır.Bu çelişik yapı, tekniğin ve bilimin bugün geldiğinoktada insanlık tarihinin en çözümsüz denkleminigözler önüne sermektedir. Ancak herkesin çok iyibildiği gibi, bu denklemin tek çözümü emektir.Yaşanabilir bir kent ancak işçi sınıfının iktidarısosyalizm ile mümkün olacaktır.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

Trakya’da soruşturma protestosuTrakya Üniversitesi’nde yaşanan soruşturma

terörünü protesto etmek amacıyla TrakyaÜniversitesi öğrencileri tarafından 20 Şubat günüAyşe Kadın Yerleşkesi önünde basın açıklamasıyapıldı.

Açıklamada yaşanılan hukuksuzluk teşhir edildi,12 Eyül ürünü YÖK’ün zihniyetinin bu ülkedevarlığını koruduğu sürece üniversitelerde bu tipsaldırıların devam edeceği vurgulandı. Bu baskılarave saldırılara karşı mücadelenin sürdürüleceğisöylendi.

Özerk, demokratik üniversite ve eşit, parasız,bilimsel, anadilde eğitim talebinin dile getirildiğieylemde “Soruşturmalar, tutuklamalar, baskılar biziyıldıramaz!”, “Direne direne kazanacağız!”, “YÖK,polis, medya bu abluka dağıtılacak!” sloganları gürbir şekilde atıldı.

Ekim Gençliği, Genç Kurtuluş, Genç-Sen, SGD,DGH, Emek Gençliği, TÜÖD, YÖGEH tarafındanörgütlenen basın açıklamasına diğer sendika veDKÖ’lerden de destek geldi.

Eyleme yaklaşık 30 kişi katıldı.Ekim Gençliği / Edirne

Beytepe’de Genç Senfaaliyetlerinden...

Hacettepe Üniversitesi Beytepe kampusündeuzun bir zamandır öğrencilerin sosyal alanları olankantinler kapatılıyor, bunun yerine fakültelerimizdenuzak ve belli bir öğrenci kesiminin gidebileceğialışverişi merkezleri açılıyor. Bir yanda lüks vepahalı öğrenci evleri varken, diğer taraftan kapasitesiyetersiz yurtların ise pek çok eksiği bulunmaktadır.Bu nedenle, Beytepe’deki yurtlarda kalamayanbüyük bir öğrenci kesiminin ulaşım sıkıntısı ortayaçıkmaktadır. Pek çok öğrenci ders çıkışı evlerinedönebilmek için uzun bir zaman harcamak zorundakalmaktadır. Buna bir de birlikte oturupkonuşabileceğimiz sosyal alanların kapatılmasıeklenmektedir.

Bu sorunla ilgili olarak Genç-Sen olarak“Kantinlerimizi geri istiyoruz!” şiarlı bir kampanyabaşlattık. Kampanya, şiarın dışında daha bütünlüklüolarak işlenecek. Ticari eğitimin bir yansıması olarakeğitim hizmetlerin paralılaştırılması, özelleştirilmesi,üniversite gençliğinin apolitizmi, yabancılaşması,güvensiz, mutsuz bir yığına dönüşmesi de

kampanyamız dahilinde ele alınacak. Bu çerçevedebir bildiri hazırlanmış bulunuyoruz.

Hacettepe Ekim Gençliği

MSGSÜ’de tepki büyüyor!MSGSÜ’de bir süredir otomasyon ve kontenjan

yetersizliği sorununa ilişkin “ses çıkarma”eylemlilikleriyle ve dilekçe toplayaraksürdürdüğümüz faaliyeti 23 Şubat günü sonlandırdık.

20 Şubat günü gerçekleştirdiğimiz ses çıkarmaeyleminin ardından dilekçeleri teslim edeceğimiztarihi açıklamış ve hep birlikte rektörlüğe yürüyerekdilekçeleri teslim etme çağrısında bulunmuştuk. 23Şubat günü de yaptığımız çağrının ardındandilekçelerle beraber rektörlüğe gidip bu sorunlarırektörle konuşma talebimizi dile getirdik, fakatrektörün seyahatte olduğu ve 27 Şubat günüdöneceği yanıtını aldık.

Bunun üzerine dilekçelerimizi yazı işlerine teslimettik. Kantinde açık bir toplantı düzenleyerek,bundan sonra okulda bu soruna ve yaşadığımız diğerbirçok soruna ilişkin neler yapabileceğimizikonuştuk. Bu sorunlara ilişkin öğrencilerletartışabileceğimiz bir anket çalışması başlatmayakarar verdik. Ankette sadece otomasyon vekontenjan yetersizliği değil harçlar, kantin fiyatları,okulun kullanım saatleri, Fen-Edebiyat kampüsününtaşınması, öğrenci temsilcilikleri, ÖGB, turnike vekameralar gibi birçok konuya ilişkin sorulara yerverilecek.

MSGSÜ Ekim Gençliği

Kapitalist sistem yaşadığı krizin faturasını işçi veemekçilere ödetmeye çalışıyor. Kriz ve etkilerinekarşı üniversitelerde, mahallelerde ve fabrikalardapaneller, etkinlikler ve toplantılar yapılmakta krizinfaturasını ödememe çağrısı yükseltilmektedir.

Bizler de kriz gündemi üzerinden bir araya gelenpolitik gençlik örgütleri olarak gençliği sistemin krizikarşısında taraf olmaya ve bu faturayı kapitalistlereödettirmeye çağırıyoruz. Bununla ilgili olarakAnkara’da kriz gündemli ortak bir çalışma başlattık.

Hacettepe, Ankara ve ODTÜ’de başlattığımızkriz çalışmasını “Kriziniz sizin olsun, gelecekbizimdir!” şiarı ile yürütüyoruz. Gençlik düne görebugün geleceksizlik sorununu daha yoğun yaşıyor.Güvenli bir gelecek için gençliği düzene karşıharekete geçirmek, varolan hoşnutsuzluk ve öfkeyi

düzene karşıtı bir mücadele hattında örgütlemekgerekiyor.

Ankara’daki üniversitelerdeki başlattığımızçalışmayı uzun bir sürece yayarak yürütmeyidüşünüyoruz. Dernek, topluluk ve kulüpleri de krizçalışmasına katmayı amaçlıyoruz. Bu gündemi dahageniş gençlik kesimlerine taşıyarak, gençliğintaleplerini dillendirilmesi ve sorunlarına karşı çözümönerileri ortaya koymasını sağlamaya çalışacağız.

Bu çalışma çerçevesinde HacettepeÜniversitesi’nde bildiriler dağıttık ve bir sergi açtık.Cebeci Kampüsü’nde ise “Kriz mağdurlarıtartışıyor” başlıklı bir forum gerçekleştirilecek ve 26Şubat günü saat 15:00’de merkezde yapılacakeyleme çağrı yapılacak.

Ekim Gençliği / Ankara

Gençlik hareketinden…

Ankara’da kriz çalışması...

“Kriziniz sizin olsun, gelecek bizimdir!”

Page 22: sikb 2009 - 08

Direnişçilerin çağrısı Mamak’ta...22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

Bir süredir yoğun bir çabayla hazırlıklarısürdürülen “Direnişçi işçilerin çağrısıyla devrimcibaharı örgütlüyoruz!” etkinliği başarıylagerçekleştirildi.

Mamak İşçi Kültür Evi’nin 22 Şubat günüdüzenlediği gecede, kapitalist sömürü karşısında işçive emekçiler baharın kavga çağrısına kulak vermeyeçağrıldı.

Etkinlik saat 14.30’da işçi ve emekçilerinselamlanmasıyla başladı. Program, BDSP’ninhazırladığı “Devrimci baharı örgütlüyoruz”belgeselinin gösterimiyle devam etti. İlgiyle izlenengösterimin ardından baharın mücadele ve kavga doludirengen tarihinden, 8 Martlar’dan, 1 Mayıslar’danbahsedildi. Emekçiler devrim ve sosyalizm davasındaölümsüzleşenlerin anısı önünde saygı duruşuna davetedildi. Saygı duruşunun ardından “Devrim şehitleriölümsüzdür!” sloganı hep bir ağızdan atıldı. Denizler,Mahirler, İbolar’la sembolleşen devrimci direnişgeleneği örneklendi.

Açılış konuşmasında Mamak İşçi Kültür Evi’nin 8yıldır sürdürdüğü devrimci kültür sanat mücadelesi veson olarak “Krizin faturası kapitalistlere!” şiarıylasürdürülen faaliyet aktarıldı. İşçi ve emekçiler krizinfaturasını ödememek için mücadeleye çağrıldı.

Ekinliğin devamında söz direnen işçilerindi.İstanbul Sefaköy’de sürdürdüğü direnişinde 235 günügeride bırakan Deri-İş üyesi DESA işçisi EmineArslan, içinden geçtiği süreci aktararak sözlerinebaşladı. Arslan’ın konuşması sık sık alkışlarla kesildi.

DESA’daki sendikal örgütlenme mücadelesinin ilkadımlarını atan DESA direnişçisi, direnişe başlamasürecini özetledi ve şunları söyledi: “Biz kadın- erkek,doğulusuyla batılısıyla hep birlikte çalışıyoruz. Benvatan haini dedikleri insanların işçilerin veemekçilerin yanında olduklarını gördüm. Asıl vatanhaini onlar. Örgütlenmemiz gerekiyor. Örgütlenmektenkorkmayın. Biz sesimizi çıkarmadıkça onlarçoluğumuzu, çocuğumuzu mahvetmeye devam ediyor.”

8 Mart ve 1 Mayıslar’da alanlarda olma çağrısınıyükselten Arslan konuşmasını “Yaşasın sınıfdayanışması!” sloganıyla bitirdi. Ardından hep birlikte“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganı atıldı.

Ardından silikozis hastası kot taşlama işçisi GaziPolat yaşadıkları süreci anlattı. Kot İşçileri Birliğiadına yapılan konuşmada ise, yaşamları ellerindenalınan işçilerin kum ziyan olmasın diye kapalıodalarda çalıştırıldıkları söylendi.“Onların kumlarıinsanlardan daha değerli. Yaklaşık bir ay çalışan işçisilikosiz hastalığına yakalanıyor. 5 -10 bin kot taşlamaişçisi var” diyerek devam eden konuşma, açılandavalar ve patronların işçileri nasıl ölüme mahkûmettiğinin vurgulanmasıyla sürdü. Konuşma, “Biz omahkemeleri işçi kardeşlerimizin vicdanındakuracağız. Sizi orada mahkûm edeceğiz” sözleriyleson erdi.

Etkinlik, Sincan İşçi Derneği Girişimi ve AnkaraÜniversitesi’ndeki yemekhane direnişi süreciniyaşayan bir işçinin yaptığı konuşmalarla devam etti.

Dernek girişimi adına konuşan bir döküm işçisiSincan’daki sömürünün boyutunu ortaya koydu,örgütlenmenin önemine dikkat çekti.

AÜ yemekhane işçisi işçisi ise maaşlarınınverilmemesi, sigortalarının yetmemesi nedeniyle

boykota başladıklarını, kendilerine verilen sözlerintutulmaması nedeniyle 17 günlük bir işgalgerçekleştirdiklerini söyledi. Yemekhane işçisininkonuşması; “Mücadele şart, örgütlenme şart!” sözüyleson buldu.

Program, Mamak İşçi Kültür Evi MüzikAtölyesi’nin sunduğu işçi ezgileri ile devam etti.

Ardından, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun(BDSP) Ankara Bağımsız Sosyalist BüyükşehirBelediye Başkan Adayı Evrim Erdoğdu söz aldı.İşçilerin ve emekçilerin sömürüsü üzerinden ayaktaduran sermaye düzeninin baştan aşağıya çürüdüğünü,kurtuluşun sandıktan değil, kendi sınıf kardeşlerimizegüvenerek mücadeleden geçtiğini vurgulayanErdoğdu, bugün emekçilerin karşısına çıkarak bin birsahte vaatte bulunanların hepsinin işçilerinyaşadıkları cehennemin sorumlusu olduklarınıhatırlattı. Tek kurtuluşun devrimde ve sosyalizmdeolduğunu ifade etti.

Direnen işçilerin çağrısı Tersane İşçileri BirliğiDerneği (TİB-DER) Başkanı Zeynel Nihadioğlu’nunyaptığı konuşmayla sona erdi. Kapitalizmin krizinintersanelerdeki yansımalarına değinen Nihadioğlu, işcinayetlerine karşı devletin müdahalesinin öncesiylesonrası arasında fark olmadığını, işçi ölümlerinindevam ettiğini söyledi. Yalnızca iş cinayetlerine karşıdeğil, aynı zamanda düşük ücretler ve hak gasplarına,işten çıkartmalara karşı da mücadele ettiklerinisöyledi. İşçi ve emekçileri sosyalizm mücadelesineçağırarak konuşmasını sonlandırdı.

Coşkulu geçen etkinlik Mamak İşçi Kültür EviÇocuk Tiyatrosu’nun 14 kişilik ekiple sergilediği “Engüçlü kim!” isimli oyunla devam etti. Bir AÜ

yemekhaneişçisinin devrimci marşlar ve halkezgilerinden oluşan dinletisi ilgiyle dinlendi.

Ekim Gençliği ve Liselilerin Sesi adına yapılankonuşmalarda Sinter, Gürsaş ve DESA’da sürendirenişler selamlandı. Gençlik, işçi sınıfının safındadevrim ve sosyalizm mücadelesine çağrıldı. Etkinlik,Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Atölyesi’nin söylediğihalay parçaları ve Avusturya İşçi Marşı’yla sona erdi.

Etkinliğe 250 kişi katıldı. Etkinlik, salonunoldukça soğuk olmasına karşın canlı ve coşkulu biratmosferde geçti.

Kızıl Bayrak / Ankara

Mamak’ta coşkulu etkinlik…

“Direnişçi işçilerin çağrısıyla devrimcibaharı örgütlüyoruz!”

BDSP’li Metal İşçileri Bülteni’nin yeni sayısı…

“İşgal, grev, direniş!”2008-2010 Metal Grup Toplu İş Sözleşmesi sürecinden itibaren metal işçilerine seslenen BDSP’li Metal

İşçileri Bülteni’nin yeni sayısı çıktı. Kapitalist krizle birlikte işten atmalar, hak gaspları ve ücretsiz izindayatmalarını ele alan bülten, umutsuzluk tablosu içinde olan metal işçilerine mücadele çağrısı yapıyor.“Krizin faturasını ödememek için... Mücadele parolamız: İşgal, grev, direniş!” başlığıyla çıkan bültenkapağında, Ümraniye’de devam eden Sinter Metal ve Kocaeli’de süren Tezcan Galvaniz direnişlerinin metalişçilerine yürünmesi gereken yolu işaret ettiği vurgulanıyor. Bülteninin kapak sayfasında yer alan yazıda“Neden işgal, direniş, grev?” sorusunun yanıtı da veriliyor.

Bülten sayfalarında fabrikalardan yansıyan hak gaspları ve direnişler gündemleştirilirken, ihanetçi sendikalanlayışla beraber kararsız ve icazetçi anlayışa karşı da mücadele çağrısı yapılıyor.

Sinter ve Gürsaş direnişlerinden öncü işçilerin kaleme aldığı yazılar, direnişin sesinin farklı sendikalaraüye metal işçilerine taşınması açısından anlamlı bir yer tutuyor.

Gebze’de Türk Metal’in örgütlü olduğu Opsan’da hak gasplarına maruz kalan işçilerin uğradığı ihanetanlatılırken, Ünal Elektronik’te yaşanan hak gaspları da işçilerin kendi kaleminden dile getiriliyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube’nin örgütlü olduğu ABB işyerinden bir işçinin yazdığıyazıda, tabandaki işçilerin sendika yöneticilerini denetlemeleri uyarısında bulunuluyor.

Çelik-İş Sendikası’nın ihanetine uğrayan İS-KA işçilerinin süreci de bülten sayfalarına yansıtılmış.Bursa’da kriz bahanesiyle işten atılan bir Renault işçisi ile yapılan röportajın da yer aldığı bültende, Türk

Metal çetesinin ihanetleri güçlü biçimde teşhir ediliyor.Bursa’da Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi Asemat işçilerinin greviyle ilgili röportaja yer verilen bültende,

Kadıköy mitinginde provokasyon yaratmak isteyen Türk Metal çetesinin alandan kovulması da gündemetaşınıyor.

8 sayfa halinde çıkan bültenin arka kapağında ise BDSP’nin 29 Mart yerel seçimlerine ilişkin çağrısına yerverilmiş. “BDSP, işçi sınıfını sandığa değil mücadeleye çağırıyor!” başlıklı çağrıda, metal işçilerine çözümündevrim ve sosyalizmde olduğu hatırlatılıyor.

22 Şubat 2009 / Mamak

Page 23: sikb 2009 - 08

Küçükçekmece İşçi Platformu’na... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

“Bu yüzyılın ilk 15 yılında, İngiltere’de manüfaktürbölgelerinde görülen ve özellikle buharlı tezgahlarınkullanılmasının yol açtığı, Luditte hareketi diyebilinen, büyük ölçüde makine tahrip olayları,Sismounth, Castlereagh ve benzerlerinin, anti-jakobenhükümetlerine, en gerici ve zorlu önlemleri almabahanesi sağlamıştır. İşçilerin, makine ile sermayeyibirbirinden ayırdetmeleri ve saldırılarını maddi üretimaraçlarına değil, bunların kullanılış tarzınayöneltmeyi öğrenmeleri için, hem zamana, hem dedeneyime gereksinmeleri vardı.” (K. Marks, Kapital,Cilt 1, s.411)

Manifaktür üretiminden sanayi üretimine geçişdaha yetkin makinelerin bulunması ile başladı.Manifaktür döneminde işbölümüne dayalı olarakgerçekleşen üretimin fabrikalarda makineli kullanımışeklinde gelişmesi, ilk etkilerini erkek ve özellikle“vasıflı işçiler” üzerinde gösterdi. Bunların yerinedaha ucuza kadın ve çocuk emeğinin sömürülmesikapitalistlere muazzam kârlar sağlarken, vasıflı işçileriişsiz bırakarak, bunların makineye tepki duymasınayol açtı. Başını vasıflı işçilerin çektiği Ludist hareketböyle bir tarihsel dönemde ortaya çıktı ve Marks’ındeyimiyle “tarihin tekerleğini geriye doğruçevirmeye” çalışan bir konumdaydı.

İnsanlık tarihi, üretici güçlerin gelişmesi ve bununsonucu olarak üretim biçimlerinin değişmesi ilekarakterize olur. Bu üretici güçlerin en önemli parçasıüretim araçlarıdır. Kapitalizmin üretim araçlarınıgeliştirmesiyle kendinden önceki toplumları katbekataşmıştır. Sosyalist toplumun maddi zemininihazırlayan da üretim araçlarındaki bu gelişme,merkezileşme ve üretimin toplumsallaşmasıdır.Ludizm, bir bakıma üretici güçlerin kendi içerisindekiçelişkisidir. Bu yüzdendir ki işçilerin bu gelişime ayakdiremesi tarihin tozlu raflarında kalmıştır.

Akademisyen ve dost yazarlarımızın dilegetirdikleri Ludizmin özü ve sınırları budur. Ek olarakşunlar söylenebilir: Ludizm hiç de kapitalizmin özüneyönelik, işçi sınıfının sınıf bilinçli saldırısı değildir.Emeğe yabancılaşma kapitalizmin en temel olgusudur.İşçi sınıfı kapitalist patronlar için arabalar,televizyonlar ve üretim araçları üretirken kendisi içinise sadece ekmek üretir. Oysa bunların hepsi işçininemeğinin ürünleridirler. Ancak kapitalist bunlara elkoyar, bu yanıyla işçi emeğine yabancılaşır, günlükmücadelesine ücret mücadelesi içerisinde bakar.Ludizm daha baştan bu yabancılaşmayı pekiştirir,kapitalistin el koyduğu üretim araçlarını onun malıolarak varsayarak işçinin emeğini reddeder. Buyanıyla da en geri iş ve ücret mücadelesi olarakdüşünülebilir.

Sabotaj alanları?

Ludizmin politik sonuçları üzerinden söylenenler“sabotaj” için de aynı biçimde geçerlidir. Bir eylembiçimi olarak “sabotaj” işçiyi üretim araçlarındanuzaklaştırmaktan başka bir şey değildir. (Yerigelmişken, söylenenler DİSK’in “fabrikamı-işimiseviyorum” şiarında ifadesini bulan liberal çizgisiylekarıştırılmasın!) Sorun üretimi yavaşlatmak, aksatmakve grev kırıcıları engellemekse, bunun ilerici yollarımevcuttur.

En son Telekom direnişinde sabotaj tartışmakonusu olmuştu. Grev kırıcılarını engellemek, üretimiaksatmak için Telekom işçilerinin kabloları kestikleri

söylenmiş, dahası patronlar tarafından grevi gözdendüşürmek için kullanılmıştı. Ancak Telekom işçileri bueylemi sahiplenmediler bile. Ve sonrasında grevkırıcılara karşı “telefon kutularında nöbet beklemek”gibi sabotajın “bireysel” ve “güvenli” yöntemindendaha militan bir yöntem izlediler.

Komünistler mücadele talep ve biçimlerinehareketin düzeyinin yükseltilmesi üzerinden bakarlarve bazı durumlarda sınıfın geri taleplerini bilesahiplenmek durumunda kalabilirler. Ama “sabotaj” nesınıfın yükselttiği bir mücadele biçimi, ne de enazından bir eğilim olmadığı halde, Küçükçekmece’densınıf devrimcilerinin şiarlaştırmaları anlaşılır şey

değildir. Denebilir ki teori gridir, sınıflar mücadelesi sonsuz

olasılıklar üzerinden yürür. Biz de deriz ki, elbette birnoktadan sonsuz sayıda doğru geçer ancak iki noktaarasında tek doğru vardır. Burada sorun diğer noktayahangi konumdan baktığınızla ilgili. Bu ikinci noktasizi bir sosyalist yapabileceği gibi bir liberal ya daludizm taraftarı bir anarşist de yapabilir. Bu yüzden,bırakalım mücadelenin yeşil dallarından ilksonbaharda dökülen yapraklar toprağa karışsınlar. Bizyüzümüzü her baharda filizlenen işgallere, grevlere vedirenişlere çevirelim.

İzmir’den bir demir-çelik işçisi

Küçükçekmece İşçi Platformu’na mektup...

Ludizm ve sabotaj üzerine...

Çiğli’de krize karşı mücadele çağrısı…Çiğli’de krize karşı işçi ve emekçileri mücadeleye çağırmak amacıyla bir süredir toplanan ve eylem-

etkinlik kararı alan bileşenler, 24 Şubat günü düzenledikleri basın toplantısı ile mücadele taleplerini ve eylemtakvimini açıkladılar.

Açıklamada krizin daha da büyüyeceği, işten atmaların artacağı, zamların ardı arkasının kesilmeyeceğisöylendi. Neoliberal saldırıların emekçi halka ekonomik kriz olarak yansıdığı vurgulandı. Krizler üretenkapitalizmin artık sınırına dayandığı ve tarihinin en büyük krizine girdiği söylendi. AKP’nin de neoliberalpolitikaların temsilcisi ve uygulayıcısı olarak işçilerin ve emekçi halkların haklarının gaspedilmesinde başrolüoynadığı ifade edildi.

Açıklama şu sözlerle devam etti: “Bizler Çiğli’de bir araya gelen demokratik kitle örgütleri, partiler, emekgüçleri olarak krizin faturasını ödemeyeceğimizi ilan ediyor, uğruna mücadele edeceğimiz taleplerimizi veeylem takvimimizi açıklıyoruz:

- İşten çıkarmalar yasaklansın, tüm çalışanlara iş güvencesi sağlansın! - Ücretler insanca yaşama seviyesine yükseltilsin, asgari ücret vergiden muaf tutulsun!- Zamlar geri çekilsin, fiyatlar dondurulsun!- Temel gıda maddelerinden vergi alınmasın, her eve mutfak maaşı bağlansın!- İç ve dış borçlar ödenmesin, emperyalistlerle yapılan tüm anlaşmalar iptal edilsin!- Özelleştirmeler durdurulsun, eğitim, sağlık, ulaşım, elektrik, su herkese eşit ve parasız sağlansın!- Kirli savaşa değil kamusal alana bütçe sağlansın!Bu taleplerimizden hareketle;- “Kapitalizmin krizi ve krizin sonuçlarına karşı ne yapmalı?” konulu, SES İzmir Şube Başkanı Ergün

Demir, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Yaşar Uysal ve ÇHD’den avukat Dilek Güzel Gürbüz’ünkatılımıyla 28 Şubat Cumartesi tarihinde saat 15:00’te Çiğli Belediyesi Toplantı Salonu’nda paneldüzenleyeceğiz.

- “İşten çıkarmalar yasaklansın, tüm çalışanlara işgüvencesi sağlansın!” talepleriyle 13 Mart Cumagünü saat 12.00’de Çiğli Belediye şantiyesinde toplanarak Çiğli Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’ne biryürüyüş düzenleyeğiz.

- “Zamlara, vergilere, açlığa ve yoksulluğa karşı yürüyoruz, faturalarımızı yakıyoruz!’ adı altında 15Mart Pazar günü saat 15:00’te Güzeltepe Uğur Mumcu Parkı’nda toplanarak Çiğli AKP ilçe binasınayürüyeceğiz ve basın açıklaması gerçekleştireceğiz.”

Eylem ve etkinlikleri Alevi-Der, Çiğli İşçi Platformu, Çiğli Halkevi, Çiğli ÖDP, Çiğli Belediyesi İşyeriTemsilciliği, İzmir ‘78’liler ve Ege ‘78’liler örgütleyecek.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 24: sikb 2009 - 08

Davos şovu ve sonrası...24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

Türkiye siyonist İsrail’den istihbarat sistemi alıyor...

Davos şovu geçici,“stratejik” işbirliği bakidir!

Siyonist İsrail’in kimyasal silahlar kullanarakGazze’de katliamlar gerçekleştirmesi tüm dünyahalklarının öfkesini sokaklara taşımasına yol açmıştı.Siyonist katillerin yanısıra emperyalistler ile Türkiyedahil işbirlikçi bölge ülkeleri katliama suç ortaklıklarınedeniyle halkların hedefi olmuşlardı.

Yıllardır siyonist İsrail ile başta askeri olmakbirçok alanda antlaşmalar yapan, Konya Ovası’nısiyonist pilotların eğitim alanına çeviren sermayedevleti, İsrail’in Gazze katliamı sırasında, tam birikiyüzlülükle, İsrail karşıtı söylemlerle ortaya çıktı.Dahası Erdoğan, Davos’ta İsrail CumhurbaşkanıSimon Peres’e “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyereksalonu terketti. Türkiye’ye “Davos fatihi” olarak dönenErdoğan, yandaş medyayı ve seçim meydanlarını dakullanarak, bunu oy olarak devşirmeye çalıştı. Ancak,“stratejik ortaklığın” gereklerinden dolayı Davos’unhavasını tam olarak kullanmadı, Peres’e değilmoderatöre tepki gösterdiğini açıklamak zorundakaldı. Aslında fazla söze de gerek yok. Bizzat ErdoğanAralık 2008’de, yani “Davos fatihi” olmadan bir ayönce, İsrail’le savunma ve ticaret anlaşmalarıimzalamıştı. İsrail Gazze’yi kana bulamadan 9 günönce ise, İsrail’den Silahlı İnsansız Hava Araçları alımıiçin imza atmış ve bu anlaşma gizli tutulmuştu. Bunarağmen Erdoğan Davos’ta Filistin halkının dosturolünü oynamayı sürdürdü.

Siyonizmle işbirliği stratejiktir!

İsrail emperyalistler tarafından Ortadoğu’da birileri karakol olarak kurulduktan sonra, ilk tanıyandevletlerden biri Türkiye oldu. Türk sermaye devletiİsrail’le olan yakınlaşmasını bu tarihten itibarensürdürmüş, en önemli adımları ise “islamcı” RefahPartisi lideri Necmettin Erbakan imzası ile atmıştır. İkiişgalci ülke arasında savunma ve ticaret anlaşmalarısüreklilik kazanmıştır. Ve bugün İsrail’le işbirliğinidaha ileri bir düzeye taşımak yine “islami” partiyenasip olmuştur. Bu da gösteriyor ki, siyonizmleişbirliği ne dönemseldir, ne de bir hükümetpolitikasıdır. Siyonizmle işbirliği, emperyalizmegöbekten bağımlılığın sonucu olarak, “millimenfaatler” doğrultusunda gerçekleşen “stratejik” birişbirliğidir.

Son 8 yılda sürekli artış kaydeden Türk-İsrail

ekonomik ilişkileri, 2008 yılı itibariyle 3 milyar dolarıaşan bir hacme sahiptir.

İsrail’le askeri anlaşmalar sürüyor!

İşçi ve emekçilerin en hayati haklarını gaspeden,Kürt halkının haklı ve meşru talepleri karşısında inkarve imha politikasını dayatan sermaye devleti, zoradayalı egemenliğini sürdürebilmek için bütçeninönemli bir bölümünü militarist harcamalaraayırmaktadır. Davos şovunun fazla uzatılmasınıistemeyen sermaye ordusu, Aralık ayında yapılananlaşma sonucu istenilen uçakların bir an önceİsrail’den teslim almak istiyor. Ordu, 2008 Kasımayında İsrail’e, 10 adet Heron İHA ve 3 adet yeristasyonu için 188 milyon dolar ödemişti.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı bürokratları, Aralıkayı toplantısında “taaruzi insansız hava uçak sistemitedariki projesi” çerçevesinde İsrail’den herhangi birtalepleri olmadığını iddia ettiler. Ancak İsrailtoplantıda alınan kararlar yayınlama yoluna giderek,sermaye devletinin kirli anlaşmaları gizlemegirişimlerini boşa çıkardı.

Heron’ların ardından Türk Silahlı Kuvvetleri, havave uzay görüntülü istihbarat sistemi sağlaması için ikiİsrail şirketiyle anlaştı. İhaleyi kazanan şirketlerdenbiri olan İsrail’in en büyük özel savunma firması ElbitSystems proje karşılığında 87 milyon dolar, kamuyaait İsrail Havacılık Sanayi ise 54 milyon dolar alacak.

Anlaşma sonrasında açıklama yapan siyonist silahşirketi Elbit’in Genel Müdürü Haim Rousso, TSK’nınprojelerini tercih etmelerinden gurur duyduğunubelirtti, TSK’nın alacağı Hava ve Uzay Görüntülüİstihbarat Sistemleri’nin (IMINT) çok gelişmiş ve“kendini kanıtlamış” bir sistem olduğunun altını çizdi.Siyonist tüccar, tam bir arsızlık örneği sergileyerek,sistemin “binlerce operasyonda başarısının teyitedildiğini” söyledi. Filistin’e yönelik katliamlardakibaşarının gerisinde kendilerinin olduğunu vurgulamışoldu.

“Davos fatihi” Erdoğan’ın şovu, sermayedevletinin siyonist İsrail’le olan kanlı ve kirliilişkilerinin üzerini örtemez. Siyonist İsrail’den hesapsormak, Erdoğan gibi ABD’ye gitmek için İsrail’denvize alanlar tarafından değil, bu ülkenin onurlu işçi veemekçilerinin mücadeleleriyle mümkün olacaktır.

Uluslararası Af Örgütü’nünzihniyeti siyonistlere hizmetediyor...

Cellat ile kurbanaynı kefede!

İsrail savaş makinesinin Gazze’ye düzenlediğivahşi saldırının ardından rapor hazırlayanUluslararası Af Örgütü (UAÖ), siciline kirli biryaprak daha eklemiş oldu. Siyonistler ile Hamas’ıaynı kefeye koyan örgüt, iki tarafın da savaş suçuişlediğini iddia etti. Londra merkezli UAÖ, savaşsuçu işledikleri gerekçesiyle her iki tarafa da silahambargosu uygulanması çağrısında bulundu.

İsrail’in savaş suçu işlediğine dair verilerisıralayan rapor, somut veri sunmadan, Hamas’a daaynı suçlamayı yöneltiyor. Kurbanla celladı aynıkefeye koymaktan başka bir anlam taşımayan buyaklaşım, UAÖ şeflerinin zihniyetine ayna tutuyor.İşgale karşı direnenleri işgalcilerle aynı kefeyekoyan örgüt, dar bir alana sıkıştırılmış 1.5 milyoninsan üzerine bomba yağdıran İsrail savaş aygıtı ilebu barbarlığa karşı direnenler arasında farkgörmemektedir.

Gazze ve İsrail’in güneyine yaptıkları araştırmagezisinde, İsrail ordusunun, ABD’den aldığısilahlarla savaş suçu işlediğini saptadıklarını belirtenUluslararası Af Örgütü araştırmacılarındanDonatella Rovera, Gazze’den İsrail’e atılan elyapımı roketleri gerekçe göstererek Hamas’ın dasavaş suçu işlediğini iddia etti.

Bu zihniyet, 6 milyonluk nüfusuna rağmendünyanın beşinci büyük savaş aygıtına komuta edenİsrail’i, kendi yapımları olan roketlerle siyonistişgale karşı direnen Hamas’la eş tutmaktadır. Kitleimha silahları deposu olan İsrail’in, aynı zamandadünyanın belli başlı silah tüccarlarından biriolduğunu görmezden gelen UAÖ, iki yıldır halklabirlikte vahşi bir kuşatma altında bulunanGazze’deki direnişçilere silah ambargosuuygulanması için Birleşmiş Milletler’e çağrıdabulunmaktadır.

Filistin halkının direnme iradesini kırmayıhedefleyen vahşi İsrail saldırısında sadece katledilençocuk sayısının 400’ü aştığı tüm dünya tarafındanbiliniyor iken, bu saldırıya karşı direnen Hamas’ınsiyonistlerle eş tutulması, örgütün insan haklarındanbaşka şeylerle ilgilendiği izlenimi vermektedir.

Belirtmek gerekiyor ki, İsrail savaş makinesininsavaş suçları bin 500’e yakın Filistinliyi katledip, 5bini aşkın kişiyi yaralamasından ibaret değil.Havadan, karadan, denizden 22 gün sürenbombardımanda Filistin halkının hayatta kalabilmekiçin gerekli olan neredeyse tüm varlıklarını tahripeden İsrail’in bu ağır savaş suçu da UAÖ tarafındangörmezden gelinmektedir.

50 bin Gazzeli’nin evini temellerine kadar yıkanİsrail savaş aygıtı portakal, limon, zeytin bahçelerinide kökünden tahrip etti. Büyükbaş-küçükbaşhayvanları telef edip tavuk çiftliklerini debombaladı. Küçük atölyeler dahil Gazze’deki tümfabrika ve işletmeleri bombalayan siyonist cellattakımı, Gazze’nin alt ve üstyapısını da tahrip ederek1.5 milyon Filistinliyi bir parça ekmeye muhtaçduruma düşürüp toplu göçe sürüklemeyi hedefledi.Soykırımcı bir zihniyetle yapılan saldırının buboyutunu görmezden gelen Af Örgütü, bu barbarlığakarşı direnenleri İsrail ile aynı kefeye koyarak ırkçı-siyonizme hizmet etmiştir.

Page 25: sikb 2009 - 08

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

Emperyalist Amerikan rejiminin yeni şefi BarackObama, seçim propagandasında, başkan seçilmesidurumunda Afganistan’a öncelik vereceğini ve NATOkomutasındaki güçlere katılmak üzere takviye birliklersevk edeceğini söylemişti. Bu vaat, ABD’ninsaldırganlık ve savaş politikasının Bush yönetimindensonra da devam edeceğinin göstergelerinden biriydi.

Nitekim başkanlık koltuğuna oturan BarackObama’nın ilk icraatlarından biri, Afganistan’a 17 binasker gönderilmesini öngören karara onay vermekoldu. İşgalci ABD birliklerinin yaklaşık %50 oranındaarttırılması demek olan bu karar, Afganistan’dakisavaşın daha da yaygınlaştırılması anlamınagelmektedir. Hem ABD rejiminin hem NATOşeflerinin diğer ülkelerden de asker takviyesi talebindebulunmaları, savaşı yaygınlaştırma çabasının bir diğergöstergesidir.

Kararın ardından yazılı açıklama yapan BeyazSaray şefi Obama şunları söyledi: “Bu artış, acil birbiçimde ihtiyaç duyduğu stratejik dikkat, kaynak veyönden yoksun kalan Afganistan’daki giderek kötüleşendurumu istikrara kavuşturmak için gerekliydi.”

Amerikan işgalci güçlerinin şeflerinden GeneralDavid McKiernan ise, NATO toplantısı öncesindeyaptığı konuşmada, ABD Başkanı Obama’nınAfganistan’a 17 bin takviye asker gönderme kararınarağmen, önümüzdeki yılın zorlu geçeceğini itiraf etti.Zira Amerikalı general, Afganistan’daki derinaçmazdan çıkabilmek için 30 bin askerden oluşantakviye güç talebinde bulunmuştu. Bundan dolayıPentagon ve NATO şefleri, işgale katılan diğerdevletlerin de takviye güç göndermeleri için yoğunçaba harcıyorlar. Aralarında Türk devletinin debulunduğu NATO üyeleri Afganistan bataklığına dahafazla dalmaya pek hevesli olmadıkları içinWashington’dan gelen basınç artıyor.

Nisan ayında Fransa’nın Strazburg kentindeyapılacak NATO’nun 60. kuruluş yıldönümü zirvesinehazırlık çerçevesinde 18-20 Şubat tarihinde düzenlenentoplantıda da gündem maddelerinden biri, savaşaygıtına üye devletlerin Afganistan’a askergöndermeleri idi. NATO savunma bakanlarınınkatılımıyla Polonya’nın Krakow kentinde düzenlenentoplantıya giderken açıklama yapan AmerikanSavunma Bakanı Robert Gates, daha fazla askergöndermekte isteksiz olan müttefik güçlere, en azındangüvenliğin sağlanmasında daha fazla desteksağlamaları için basınç uygulayacağını ifade etti.

Hem Amerikan rejimi adına peş peşe yapılanaçıklamalar hem ek asker gönderilmesi için“müttefikler”e yapılan yoğun baskılar, emperyalistzorbaların Afganistan’da yaşadıkları fiyaskoya işaretetmektedir. Afganistan’ın işgalci güçler için birbataklığa dönüşmesi anlamına gelen bu tablo, HamidKarzai’nin başını çektiği işbirlikçi soysuzlar şebekesinide umutsuzluğa sürüklemektedir. Kabil’deki uşaklarınamoral vermek için ABD Temsilciler Meclisi BaşkanıNancy Pelosi’yi Afganistan’a gönderen Obama,“dayanın, imdadınıza yetişiyoruz” mesajı göndererekişbirlikçilerini teskin etmeye çalışıyor.

Kapitalist-emperyalist düzenin vurucu gücüNATO’nun bir fiyasko ile yüzyüze kalabileceği kaygısıtaşınmasına rağmen, ABD-İngiltere ikilisi dışındakidevletlerin Afganistan’a ek kuvvet göndermekten

kaçınmaları bir rastlantı değil elbet. Görünen o ki,ABD’nin suç ortakları, ek kuvvet gönderilse debaşarıya ulaşma şanslarının çok düşük olduğunubilmektedirler. Zira NATO komutasındaki işgalcigüçlerin sivil halkın üzerine bomba yağdırıp toplukatliamlar yapmak dışında, henüz kayda değer birbaşarıya ulaşamadıkları bilinmektedir. Hal böyleyken,Afganistan’dan tabut taşımanın yaratabileceğitepkilerden de çekinen gerici rejimler, halen Pentagon-NATO merkezli basınçları savuşturabiliyorlar.

Son gelişmeler, Pentagon’daki savaş baronlarınında Afganistan’da “zafer” kazanma umudunu yitirmeyebaşladıklarına tanıklık etmektedir. Obama işgalcigüçlere 17 bin askerden oluşan ek kuvvet gönderilmesikararının altına imza atar, ABD savaş aygıtı ileNATO’nun şefleri diğer devletlerin asker göndermeleriiçin basınç uygularken, aynı zamanda Talibangüçleriyle anlaşmanın yollarını da aramaktadırlar.Kabil’deki uşak takımının yanısıra, yakın zamandaPakistan’ın bir bölgesinde şeriat kurallarının geçerliolması konusunda Taliban güçleriyle anlaşanİslamabat’taki Amerikancı rejim de Taliban-Washington anlaşmasını sağlayabilmek için uğraşıyor.

Gazetecilerin bu girişimlerle ilgili sorularına verdiğiyanıtta, “silahlarını bırakmaları ve hükümetinkoşullarını kabul etmeleri durumunda Afganistanhükümetiyle Taliban arasındaki siyasal bir anlaşmayıkabul edebileceklerini” belirten ABD Savunma BakanıRobert Gates’in sözleri, işgalci güçlerin Afganistan’dabaşarıya ulaşma şanslarının olmadığının teyidi olarakkabul ediliyor.

Taliban güçlerinin geçmişte CIA ile Pakistanistihbaratı tarafından silahlandırılıp eğitildikleri gözönüne alındığında, Hamid Karzai aracılığıyla hayatageçirilecek bir ABD-Taliban anlaşması sürprizolmayacaktır. Zira ne ABD emperyalizmi şeriatçı

gericiliğe karşıdır ne Taliban güçleri anti-emperyalisttir. Biri işgalci, diğeri işgale karşı çıkan ikigerici güç arasında anlaşma sağlanmasının önündeciddi bir engel görünmüyor.

Anlaşma girişimi, işgalci güçlerin diktatörlere karşıolduğuna dair yayılan söylemlerin iğrenç yalanlardanibaret olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.Öte yandan işgale karşı savaşsa bile, dinci akımlarınanti-emperyalist olmayacağı, emperyalistlerleanlaşmaları için uygun koşulların oluşmasının yeterliolduğunu da göstermektedir. Emperyalist işgalcilerin -şeriatçı güçlerin de katkılarıyla- Afganistan’ıntoplumsal dinamiklerini tahrip etmeyi başarması, yazıkki, bu ülke halklarını derin bir açmazın boğucuiklimine sürükleyebilmiştir.

Taliban ile anlaşmanın yolları aranıyor...

Emperyalist işgalciler Afganistanbataklığında debeleniyorlar!

DAF’ta işçi çıkarmalargündemde…

Kapitalist krizin etkileri Hollandalı otomobil ve ticari taşıt üreticisi DAF’ta da kendini gösterdi. KrizinDAF’taki faturası ilk elden 2 bin işçinin işine son verilmesi oldu. Bunlar taşeron firmalarda çalışan sürelisözleşmeli işçilerdi. Yeni yıla girerken (2009), hükümetin açmış olduğu kredi fonlarıyla kısa süreli çalışmayageçildi.

16 Şubat 2009’dan bu yana kısa süreli çalışma devam ederken, DAF yönetimi Westerlo’daki fabrikasında873 işçiye çıkış verdiğini açıkladı. Bu, fabrikada çalışanların yarısı anlamına geliyor.

Aynı gün DAF’ın Eindhoven’daki fabrikasında da 570 kişiye çıkış verileceği açıklandı. 170 işçinin yılbaşından önce çıkışları gündeme gelmiş, fakat işyeri temsilciliğinin karşı çıkması üzerine bu çıkışlar geriçevrilmişti.

16 Şubat akşamı Belçika sendikaları ABVV ve ACV sert açıklamalar yaptılar, çıkışların kabuledilemeyeceğini bildirdiler. Belçika hükümeti de DAF’a kredi yardımında bulunacağını açıkladı. Kredinin birkısmı hibe olarak, bir kısmı da faizsiz veya çok düşük bir faizle verilecek.

İşçiler söz konusu olduğunda her kuruşun hesabını yapan sermaye hükümetleri, tekeller söz konusuolduğunda kesenin ağzını açıyorlar.

16 Şubat günü Westerlo DAF’taki çıkışlara karşı sert tepkiler gelişti. 17 Şubat günü Eindhoven DAFyönetimi çıkışların durdurulduğunu açıkladı. Şimdilik çıkışların verilmeyeceği, ilk elden sendikalar veyönetim arasında prensip olarak anlaşılan “sosyal plan” uygulamasının devreye sokulacağı ifade edildi.

DAF yönetimi, eldeki yıllık sipariş bilançosuna göre işler daha da gerileyeceğinden dolayı, hükümette kısasüreli çalışmanın en az 24 hafta daha uzatılması talebinde bulunacak. Talep kabul edilmezse, Haziran veyaTemmuz 2009’da toplu çıkışlar yaşanacak.

Kızıl Bayrak / Hollanda

Page 26: sikb 2009 - 08

Ümraniye’de sınıf bilinçli işçiler tarafındançıkartılan “Sinter ve Gürsaş’ta Direnişin Sesi”nin 3.sayısı çıktı.

Sinter ve Gürsaş direnişlerinin sesi ve soluğu olma,direnişleri büyüterek havzaya yayma hedefiyle çıkanDirenişin Sesi’nin 3. sayısı öncelikli olarak direnişlerinve sorunlarını tartışıyor. “Direnişlerimiz vesorunlarımız” başlığını taşıyan yazıda sendikanınicazetçi-beklemeci tutumu eleştiriliyor. Ortada herdüzeyde fiili-meşru bir mücadelenin örgütlemesiihtiyacı varken, direnişlerin uzun süreli bir bekleyişiçine sokularak zayıflatılması tutumu eleştiri konusuediliyor.

Sorunlarını çözümü konusunda atılması gerekenadımlara ilişkin şu görüşlere yer veriliyor: “Elbetteortak komite adıyla olmasa da iki fabrika komitesininbir araya getirilmesi, nihayet sendikal eğitimlerinbaşlatılması oldukça gecikmiş adımlar olsa daanlamlıdır. Fakat bunlar işçilerin, sendikal yönetimintutumlarını da belirlemesi gereken bağımsız iradesininne yerini tutabilir ne de oluşmasını sağlayabilir.Bunun için en başta öncü kimlikli arkadaşlarımızınbürokratik tahakkümü aşmaları gerekir. Daha ileri bireğitim için de böyle, gerçekten bağımsız bir tabanörgütlenmesi için de…

İki taraftaki direnişi de gerçek bir üretimidurdurma eylemine çevirecek, direnişleri tüm havzadaişçi ve emekçilerin temel bir gündemi haline getirecek,iç birlikteliği sağlamlaştıracak, dayanışma ve desteğibüyütecek irade ancak bu şekilde oluşturulabilir.Başından beri vurguladığımız gibi, gerçek anlamdakazanmanın yolu böylesi bir taban iradesininoluşturulmasından geçiyor.”

Direniş güncesinden…

Bültende Şubat ayı içinde Sinter Metal ve Gürsaşdirenişlerine dair gelişmeler yer alıyor. Ayrıca 1

Şubat’ta gerçekleşen Ümraniye işçi Kurultayı’nınhaberi, Gürsaş işçilerinin İMES’te BMİS ve TürkMetal’in örgütlü olduğu fabrikalardaki bildiridağıtımları, OSİM-DER ve Huzur Mahallesi halkınınSinter ve Gürsaş işçileri için ortaklaşa yemekvermeleri, Kartal, Dudullu ve Sultanbeyli bölgelerindeoturan Sinter işçilerine sendika tarafından ilk eğitimseminerinin verilmesi, Sultanbeyli merkezde işçilertarafından toplu bildiri dağıtımı yapılması, DİSK’in42. kuruluş yıldönümünün direniş alanında kutlanması,Başaran gençliğinin direnişlerle dayanışma etkinliği ileSinter işçilerinin işe iade davasına yer veren yazılaryer alıyor…

“Onurumuz için kazanacağız” diyen bir Sinterişçisinin yazısı ile yine bir Sinter işçisiyle yapılanröportajın yanısıra “Direnen Gürsaş işçileri” imzalıbildiri de bülten sayfalarında yerini buluyor. “Birliktedirenişi örmenin öncü işçilerin sorumluluğu” olduğuise ayrı bir yazı ile olarak yer alıyor.

Bültenin 3. sayısında ayrıca 2. Ümraniye İşçiKurultayı’na sunulan tebliğlerden bölümlere, BağımsızDevrimci Sınıf Platformu’nun yerel seçim çağrısına veacil mücadele taleplerine yer veriliyor.

Bültenlerden...26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/08 H 27 Şubat 2008

“Sinter ve Gürsaş’ta DirenişinSesi”nin 3. sayısı çıktı…

Demir-Çelik İşçileri Bülteni okurubir Ege Çelik işçisiyle konuştuk...

“Güvenilir bir güceihtiyacımız var!”

- Krizle birlikte yaşanan son süreci anlatırmısınız?

- Kriz öncesine kadar Ege Çelik’te yaklaşık 750kişi çalışıyordu. Şu ana kadar 150’ye yakın işçiçıkarıldı. Çıkış olmadan önce Ocak ayından itibarenbizleri üç gruba bölmüşlerdi ve her grubu birer ayücretsiz izinlere çıkartıyorlardı. Bu durum Martayının ortalarına kadar devam edecek.

İlk grubu, çoğunluğunu 2001 yılında giriş-çıkışlar nedeniyle dava açanlar oluşturuyordu.Yaklaşık 150 kişi dava açmıştı. Şu an dava bitimaşamasında ve işçiler lehine sonuçlanacak. Patronkrizi bahane göstererek, özellikle dava açan işçileregözdağı vermeye çalışıyor. Böylelikle tüm işçilerüzerinde baskı oluşturuyor. Patronun ücretsiz izindayatmasına dava açan arkadaşlar karşı çıktılar veücretsiz izinleri imzalamadılar.

Bunlara karşı yapılan birşey olmuyor. Sendikalıolarak gözüküyoruz ama sendika ortalıktagörünmüyor. Bu yüzden de hepimiz kendimiziyalnız hissediyoruz. Ege Çelik’te gerçek birbirlikteliğin olamaması yaşanılan krizde bizibölüyor. Dava açanlar eninde sonundaçıkarılacaklarını bildikleri için sadece davalarıüzerinden hareket ediyor ve çıkarılmakta çoksakınca görmüyorlar. Bu konudaki haklarınıalacaklar. Bu da onların en doğal hakkı. Ama2001’den sonra yüzlerce işçi giriş yaptı buraya ve şuan kriz hepimizi etkiliyor. Patron en eski işçisinebile tüm haklarını verip çıkarmakta bir sakıncagörmüyor. Dava açılmış olması patron için yeterli.Herkesin hakkını alabileceğini gösterip örnekolmalarını istemiyor, bu yüzden çıkışlara bunlardanbaşladılar.

Şu an fabrikada sadece gündüz vardiyasıçalışıyor. Onunla da sadece bakım yapılıyor, üretimadına birşey yok. Siparişler var ama bekletiyorlar.Bu da gösteriyor ki, kriz patronlara daha çok parakazandırıyor. Bu yüzden de üretime ara veriyorlar.Ege Çelik’te haksızlıklara karşı gerçekten bir güçolmadığı için çözümler üretilemiyor. Büyükçoğunluğumuz, işsiz kalacağız düşüncesiyle sessizkalıp ücretsiz izinleri imzalamak zorunda kalıyoruz.Yani şu an burada alternatifsiziz. Güvenmemizgereken sendika olsa en azından bazı şeyleryapılabilir. Burada patrondan çok sendikadan korkarhaldeyiz. Ama nereye kadar böyle gider bilmiyorum.Hepimizin içinde biriken bir tepki var, bunu açığaçıkaracak güvenilir bir güce ihtiyacımız var.

Bakırçay Havzası Demir Çelik İşçileri Bülteni

Hollanda/Eindhoven’de 8 Mart etkinlikleri

Bu yıl da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, çeşitli etkinliklerle uzun bir sürece yayılarak ele alınıyor.İlk olarak 18 Şubat’ta “Hıristina’nın Evleri” adlı film gösterimi yapıldı. Filmde temizlik işçisi kadınların

yaşamı işleniyordu.19 Şubat’ta ise Bir-Kar ve VWE (Eindhoven İlticacılar Kurumu) olarak bir etkinlik düzenledik. Yaptığı

işler açısından değer görmeyen temizlik işçisi kadınların ve ücretsiz olarak yaptığı tüm görevlere rağmençalışmıyor sayılan kadınları tartışma konusu yapmak istedik. Rode Morgen (Kızıl Şafak) üyesi olan ve Limanİşçileri Kadın Kolu’nda yer alan Hollandalı bir devrimciyi konuşmacı olarak davet ettik.

Etkinliğe atılan 15 kadının 10 farklı ulustan olması, halkların kardeşliği adına anlamlı bir tablo oluşturdu.Somali, Türk, Kürt, Hollanda, Afgan, Iran, Yarı Rus, Avustralya, Romen ve Iraklı kadınlar canlı tartışmalaryaptılar.

Sunumun ardından yapılan konuşmada, Hollanda’da kadının konumuna değinildi. Hollanda’da kadınların% 66’sının (3,3 milyon) çalıştığı, bunlardan ancak % 44,3’ünün ekonomik olarak bağımsız olduğunuvurguladı.

Hollanda’da henüz güçlü bir devrimci kadın hareketinin olmadığı belirtilerek, ‘60’lı , ‘70’lı yıllardanbugüne gelişen kadın hareketliliği anlatıldı. Rotterdam’da gerçekleşen hastane temizlik işçisi kadınlarıngrevinden bahsedildi.

Son olarak 2011 yılında Venezuela’da yapılacak olan BM’nin düzenlediği Dünya Kadınlar Konferansı’nakarşı örgütlenen Dünya Emekçi Kadınlar Konferansı’ndan bahsedildi. Bu konferansa hazırlık içinHollanda’da oluşturduğumuz komiteye katılım çağrısı yapıldı.

Daha sonra katılımcılarla yapılan tartışmalarda değişik başlıklar ele alındı. Tartışmada erkeklerin kadınıngelişmesini engellediği yönünde bazı fikirler öne sürüldü. Bir-Kar’lı kadınlar olarak, kadının özgürleşmesiyönünde mücadelenin erkeklere dönük olmaması, bu ezilmişliği yaratan sisteme karşı örgütlü mücadeleverilmesi gerektiğini belirttik.

Etkinlik 8 Mart günü Eindhoven’da yapılacak Uluslararası Emekçi Kadınlar günü kutlamalarına çağrı ilesona erdi.

Bir-Kar Emekçi Kadın Komisyonu / Hollanda

Page 27: sikb 2009 - 08

“Çocuklarımızdan katil yaratan zihniyetisorguluyoruz!” şiarıyla bir araya gelen çeşitlikurumlar, 21 Şubat günü “Sarı Gelin”belgeseline ilişkin bir basın toplantısıgerçekleştirdiler.

Bileşenler adına yapılan ortak basınaçıklamasında, Milli Eğitim Bakanlığıtarafından, belgesel adı altında imal ettirilenseviyesiz propaganda filmi “Sarı Gelin”in halengösterilmeye devam edildiği ifade edildi.

“Sarı Gelin” filminin bir belgesel olmadığı,bu belgeselin sinema ahlakının kıyısınayanaşamayacak bir propaganda filmi olduğu,sadece tek yanlı ve saldırgan değil, kışkırtıcı ve alenen ırkçı olduğu vurgulanan açıklamada, belgesel için,“bugünün insanlarının ruhunu zehirlemek için, türküleri Ermenilere düşman etmek için imal edilmiştir.Sarı Gelin ayıbını yaratanların teşhir edilmesi ve cezalandırılması ivedi talebimizdir” denildi.

Basın açıklamasının ardından Dr. Serdar Kaya bir konuşma yaptı. Üsküdar Ata İlköğretim Okulu’ndaokuyan 11 yaşındaki çocuğuna 13 Şubat günü belgeselin izlettirildiğini, çocuğunun ruh sağlığınınsarsıldığını ve Bakanlık hakkında suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. Dava açtıktan sonra internetüzerinden tehditler aldığını ifade eden Kaya, yaşananların faşizan bir tutum olduğunu belirterek, tümvelileri bu konuda duyarlı olmaya çağırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Mayınsız Bir Türkiye Girişimi, Küresel EylemHaftası nedeniyle, 23 Şubat günü bir basıntoplantısı gerçekleştirdi.

Yapılan açıklamada, dünyada ve Türkiye’dekara mayınlarının yarattığı sorunlara dikkatçekmek için 23 Şubat-1 Mart tarihleri arasındaçeşitli etkinlikler düzenledikleri, çıkış noktalarınınmayınların yarattığı acıya, ölüm ve yaralanmaolaylarına son vermek, mayınsız ve misketbombasız bir dünya yaratmak olduğu söylendi.

12 Mart 2003 tarihinde Mayın YasağıAnlaşması’na katılmaya karar veren ve 1 Mart2004 tarihinden itibaren de taraf olan Türkiye’nin,aradan geçen beş yıla rağmen stoklardaki

mayınların imha işlemini tamamlamadığı, toprağadöşeli mayınların temizliği için bir takvimaçıklamadığı belirtildi. Türkiye-Suriye sınırındakimayın temizliğine ilişkin yasa tasarısının aylardırmeclis gündeminde olmasına rağmengörüşülmediği, kurbanların sayısı, yeri veihtiyaçları ile ilgili veri toplama sistemininoluşturulmadığı, sivillere yönelik önlemlerinalınmadığı ve yeni mayın vakalarının devam ettiğiifade edildi. 6 maddeden oluşan taleplerinsıralandığı açıklama,“Mayınsız bir Türkiye vemayınsız bir dünya gerçekleştirebiliriz” sözleriyleson buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 120.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Adana 6. Kolordu Komutanlığı 1. Sınıf Askeri Cezaevi’nde işkence sonucu yaşamını yitiren MuratPolat’ın ölümüne ilişkin olarak ailesi tarafından 22 Şubat günü basın açıklaması gerçekleştirildi.

İHD İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen açıklamaya Murat Polat’ın babası Kenan Polat ve annesiGülşen Polat katıldılar. 2005 yılında askerliğini yaptığı sırada hırsızlık suçlamasıyla disiplin cezası alanMurat Polat’ın ölümünün ardından başlayan yargı süreci hakkında bilgilendirmede bulunuldu.

Murat Polat’ı öldürenler hakkında açılan davanın sonuçlanmaması ve sorumluların tutuklanmamasınatepki gösteren Kenan Polat, işkence emrini veren rütbeli askerlerin cezalandırılmasını istedi.

İHD yöneticisi de, bu olayın asıl failleri olan üst rütbelilerin gereken cezaya çarptırılmasını istediklerinibelirtti. “Olayı yaratanlar her zaman her yerde perde arkasında kaldı” diyen yönetici, İHD olarak yaşananolayın takipçisi olacaklarını söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Polat Ailesi “adalet” istiyor!

Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nden açıklama!

5. Dünya Su Forumu’na karşı eylemçağrısı…

“Su haktır satılamaz!”Çeşitli sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve

kurumların oluşturduğu Suyun TicarileştirilmesineHayır Platformu, 23 Şubat günü Saraçhane’deki İstanbulBüyükşehir Belediyesi önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi. Eylemde, 16-22 Mart 2009 tarihleriarasında İstanbul’da düzenlenecek 5. Dünya SuForumu’na karşı 15-22 Mart tarihleri arasındagerçekleştirilecek etkinliklere çağrı yaptı.

“Su halkındır, satılamaz! Dünya Su Forumu’nahayır!” pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasınıTüm Bel-Sen 4 No’lu Şube Başkanı Saadet Yeğinokudu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Dünya SuForumu’na ev sahipliği yapacağını ilan ettiği için basınaçıklamasını Belediye’nin önünde yapmayı tercihettiklerini belirtti. Bu ülkenin ve bu dünyanın gerçek evsahiplerinin halklar ve bütün canlılar olduğunu söyleyenYeğin, Dünya Su Forumu’nun bundan sonra neİstanbul’da ne de dünyanın başka bir yerindetoplanmaması için, suların satılmasına karşı çıkanherkesi 15-22 Mart tarihleri arasında gerçekleştireceklerimiting ve etkinliklere katılmaya çağırdı.

Eylemde, “Su haktır satılamaz!” ve “Su halkındırsatılamaz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İHD saldırıları kınadı

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 20Şubat günü şube binasında gerçekleştirdiği basınaçıklaması ile, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiyegetirilişinin 10. yılı olan 15 Şubat 2009 tarihinde yapılaneylemlerde Diyarbakır, Batman, Cizre ve Adana’dapolisin kadın ve çocuklara yönelik müdahalesini kınadı.

Yapılan açıklamada 14 Şubat’tan bu yana birçokyerde yapılan eylemlere polisin acımasızca saldırdığıbelirtildi. Özellikle Kürt özgürlük mücadelesiningündeme getirildiği bu gösterilere polisin müdahalesisonucunda, aralarında kadın ve çocukların bulunduğuyüzlerce kişinin yaralandığı, birçok kişinin de gözaltınaalınarak tutuklandığı söylendi.

Basın açıklaması sırasında eylemlere dönük polisterörünü anlatan gazete küpürleri sergilendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Sarı Gelin”e tepki…

“Çocuklarımızdan katil yaratan zihniyetisorguluyoruz!”

Page 28: sikb 2009 - 08

8 Mart’ın emekçi kadınlara çağrısı...

Düzenin seçim oyununa kanmayalım, krizin faturasını

ödemeyelim!

8 Mart’ta alanlarda hesap soralım!