Top Banner
Sayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim! Kürt halkının özgürlük ve eşitlik özlemini boğmak istiyorlar! Sosyalizm İçin 2008’e girerken 2007’den kalanlar… Devrimci örgüt yaşamsaldır! Özelleştirme saldırısı 2008’de hızlanarak sürecek... Geleceği kazanmak için dövüşmeliyiz! Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu üzerine... Birleşik Metal üyeleri mücadele programına bir “şans” daha verdi! Sınıf çalışmamızda yeni bir adım... Sincan İşçi Kurultayı’na yürüyoruz! Kürt halkının dökülen kanı egemenlerin ahlakına ayna tutuyor!
32

Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Oct 30, 2019

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Sayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr

Kürt halkıyla dayanışmayı

yükseltelim!

Kürt halkının özgürlük ve eşitlik özlemini boğmak istiyorlar!

Sosyalizm İçin

2008’e girerken 2007’den kalanlar…

Devrimci örgüt yaşamsaldır!

Özelleştirme saldırısı 2008’de hızlanarak sürecek...

Geleceği kazanmak için dövüşmeliyiz!

Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu üzerine...

Birleşik Metal üyeleri mücadele programına bir “şans” daha verdi!

�Sınıf çalışmamızda yeni bir adım...

Sincan İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!

Kürt halkının dökülen kanı egemenlerin

ahlakına ayna tutuyor!

Page 2: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER2008’e girerken 2007’den kalanlar… . . 3

Bombardımanın örttüğü gerçekler . . . . . 4

Kürt halkının dökülen kanı egemenlerin

ahlakına ayna tutuyor! . . . . . . . . . . . . . . 5

İMF emrediyor, hükümet uyguluyor!. . . 6

Özelleştirme saldırısı 2008’de hızlanarak

sürecek.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Kirli savaşa da, faturasını ödemeye de

hayır! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

Tekel işçilerinin eylemlerinden... . . . . . . 9

Cevizli Tekel’deki özelleştirme

saldırısıyla ilgili Tek-Gıda-İş 2 No’lu

yöneticileriyle konuştuk... . . . . . . . . . . 10

Gençlik hareketinden.... . . . . . . . . . . . . 11

Asgari ücrete ilişkin eylem ve

etkinliklerden.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

Asgari ücret mi biat ücreti mi?

Yüksel Akkaya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13

19 Aralık eylem ve

etkinliklerinden.... . . . . . . . . . . . . . . 14-15

Devrimci örgüt yaşamsaldır! . . . . . 16-17

Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel

Kurulu üzerine... . . . . . . . . . . . . . . 18-19

BMİS 17. Genel Kurulu gerçekleşti! . . 20

“Erdal Eren kavgamızda yaşıyor!”. . . . 21

Hayvanlar alemini rüya alemi sanan bir

kafa aydın olamaz! A. Eylül. . . . . . . . . 22

“Prekarite/Prekar” ücretler zamanı:

Nereye kadar?

Yüksel Akkaya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

Sincan İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!24-25

Rusya AKKA’dan resmen çekildi! . . . . 26

Hamas Bush yönetimince muhatap

alınmayı talep ediyor! . . . . . . . . . . . . . 27

Dünyadan... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

PKK / KCK yöneticilerine açık çağrı!

M. Can Yüce . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Annapolis, Kürdistan ve Ortadoğu

Abu Şehmuz Demir . . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.de

http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkİSTANBUL

Tel: 0 (212) 426 63 30

Genel Dağıtım:YAYSAT

Sayı: 2007/47 (49) � 28 Aralık 2007Fiyatı: 50 Ykr

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Sermaye devleti içerde baskı ve törürü dışarda iseGüney Kürdistan’a yönelik saldırılarını tırmandırıyor.Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini inkar, imha vekatliamlarla boğmaya çalışıyor. Açık ki bu saldırılarsadece Kürt halkına yönelmekle sınırlı kalmıyor, aynızamanda sosyal yıkım saldırıları eşliğinde işçi veemekçileri de vuruyor.

Sermayenin hizmetindeki AKP hükümeti İMF ileyaptığı görüşmeler sonucu dayatılan tüm istekleri kabuletmiş bulunuyor.

Sosyal yıkım yasaları, özelleştirmeler ve düşük ücretpolitikası vb. saldırılar bunu gösteriyor. Peşpeşe yapılanzamlara önümüzdeki günlerde elektrik ve doğalgazzamları eklenecek. Elektrik ve doğalgaz zamları pek çokalanda yeni zamlar demektir. Asgari ücrete yapılacakyüzde 6-8 oranındaki komik zamla birlikte ise, işçi veemekçiler yoksulluğun ve sefaletin dipsiz kuyusuna dahafazla itilecekler.

Sosyal yıkım yasaları ile işçi ve emekçilerin en temelhak ve kazanımları gaspedilmeye çalışılacak.

İMF ve sermaye hükümeti elele vererek 2008 yılındaişçi ve emekçilere karşı yürütülecek saldırıların plan veprogramını şimdiden kararlaştırmış durumdalar. Bu tabloda gösteriyor ki, sermaye 2008 yılında işçi ve emekçilerihedef alan saldırıları şiddetlendirmeyi veyaygınlaştırmayı hedefliyor.

Ancak kimi sermaye temsilcileri ve köşe yazarlarınında dile getirdiği gibi 2008 yıl “zor ve kritik bir yıl”olacak. İşçi ve emekçiler yönelik saldırılar arttıkça tepkive hoşnutsuzluk büyüyecek, mücadele dinamiklerigüçlenecektir.

Nitekim 2007 yılında işçi ve emekçiler cephesindesaldırılara karşı tepkiler giderek çoğaldı. THY, Telekom,Tekel, tersane ve değişik sektörlerde yaşanan grev vedirenişler bunu gösterdi. İşçi ve emekçiler cephesindetepki ve hoşnutsuzluk birikiyor, mücadele isteği vekararlığı güçleniyor.

Tüm bu saldırıları boşa çıkarmanın yolu ise, işçi veemekçilerin birleşik, militan mücadelesiniörgütlemekten, sermayeye karşı dişe bir kavgayagirişmekten geçmektedir.

Sınıf devrimcileri, 2008 yılını devrimci bir sınıfhareketini yaratma mücadelesinde yeni bir dönem olarakkazanmak için seferber olacaklardır.

* * *Yay-Sat, Ocak

2008 tarihindenitibaren devrimci vesosyalist gazete vedergilerin dağıtımınıimkansızlaştıran birkarar almışbulunuyor. Bu kararile birlikte devrimcive sosyalist basınındağıtımı önemliölçüde engellenmişolacaktır.

Yay-Sat kendisinide bağlayan sözleşmehukukuna bile bağlıkalmayarak tektaraflı olarak dağıtımsözleşmesini feshetmiş bulunuyor. Ancak tek taraflı bukarara rağmen devrimci ve sosyalist gazete ve dergilerinişçi ve emekçilere ulaşmasını hiçbir güçengelleyemeyecektir.

Şimdi tüm okur ve çalışanlarımıza büyük bir görevve sorumluluk düşüyor. Gazetemizi en geniş işçi veemekçi kitlelerine ulaştırmak, dağıtımı için azami birçaba ve enerji sarfetmek...

Okurlarımızın ve çalışanlarımızın bunun gereklerineuygun bir sorumlulukla hareket edeceklerinden en küçükbir kuşku duymuyoruz.

* * *Önemli hatırlatma: Bugüne kadar gazetemizin e-

mail adresi olarak [email protected] kullanıldı. Bu e-mailadresimiz bundan sonrası için de geçerli olacak. Ancakşimdi bu e-mail adresimizin yanısıra ayrı[email protected] adresini de okurlarımızkullanılabilirler. Okurlarımız e-mail gönderimlerindeyaşanacak muhtemel aksama ve sorunlar karşısı[email protected] adresini kullanarak bu aksama vesorunları giderebilirler.

* * *Okurlarımızın yeni yılını kutluyor, yeni yılın

devrimci sınıf mücadelemizde yeni bir dönemeçolmasını diliyoruz.

KKii ttaappçç ıı vvee bbaayy ii ii ll ee rrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Kapak Kızıl Bayrak � 3Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

2008’e girerken 2007’den kalanlar…Dünyada ve Türkiye’de oldukça hareketli yaşanan

bir yıl daha geride kalıyor. Emperyalist-kapitalistsistemin kanlı bir kaynar kazana çevirdiği yerküreninneredeyse her yeri, 2007’de de taşarcasına kaynadı.Emperyalist işgal altında altıncı yılını geride bırakanAfganistan ve beşinci yılını dolduracak olan Irak,işgalcilerin her gün daha fazla batağa saplandığı birerkan banyosuna dönüşmüş durumda. Siyonistzorbalığın zulmü altında yaşamaya çalışan Filistinhalkı, emperyalist-siyonist oyunlar sonucu (şimdilikdurulmuş görünen) bir iç savaşa sürüklendi. Kafkasyave Orta Asya’da Rusya ile AB-ABD arasındaemperyalist nüfuz mücadelelerinin belirlediğigerilimler devam etti. Latin Amerika ülkelerinde soleğilimli yönetimleri işbaşına getiren sosyalhareketlilik hızından pek bir şey kaybetmedi. Avrupaülkeleri ise işçi ve emekçilerin değişik biçimler alandirenmelerine, gençliğin militan eylemlerine sahneoldu.

Kaynamanın diğer boyutu ise, yine bizzatemperyalist-kapitalist sistemin ürünü olan küreselısınmaydı. Geride bıraktığımız yılda doğal felaketlerinsanlığın üzerine artarak gelmeyi sürdürdü. Deprem,kasırga, tsunamiler bir yana, kuraklık ve ısınmasonucu yerküre gittikçe daha çok çölleşiyor.Dünyamızı kan deryasına dönüştüren emperyalistlerinbu konuda yapabildiği tek şey ikiyüzlü ve oyalayıcıpropagandalar yürütmekten ibaret. Bir yandankutuplardaki buzulların erimesi üzerinden küreselısınmaya dikkat çekilirken, diğer yandan şimdidenkutup bölgelerinin petrol ve doğalgaz yataklarınınpaylaşımı konusunda kavga yürütüyorlar.

2007’de Türkiye her iki alandaki kaynamanınşiddetle yaşandığı ülkelerden biri oldu. Tüm yazboyunca susuzluk ve resmi “yağmur duaları”haberlerin ilk sıralarında yer aldı. Küresel ısınmaTürkiye’de ilk kez böylesine geniş ölçüde toplumsalgündem olabildi.

Türkiye’de her alanda hareketli bir yıl

Geçtiğimiz yılın perdesi, son birkaç yıldır gemiiyice azıya alan şovenizmin ve faşist kudurganlığınvardığı boyutu çarpıcı bir şekilde gösteren Hrant Dinkcinayetiyle açıldı. Devlet eliyle yürütülen faşist baskıve terör, şoven histeri ve kudurganlığa paralel olaraktırmandırıldı. 2005-06’da TCK, CİK, TMY ve sonolarak 2007’de Polis Vazife ve SalahiyetleriYasası’nda yapılan faşist düzenlemeler, özellikle buyılki uygulamalarla daha çok gündeme gelmeyebaşladı. Şovenizm ve ırkçı kudurganlık linç ve cinayetboyutlarına ulaştı. Kürtler’den ve devrimcilerdenbaşlayarak herhangi bir azınlığa mensup olmaya veyabir parça solcu olmaya kadar genişledi. Polis terörü iseolağanlaşıp sıradanlaştı, sokakta ve karakollardasıradan insanları işkenceyle, kurşunla öldürmeyekadar vardı.

Sermaye iktidarının şovenizm zehrini enjekteetmekten bir an bile vazgeçmediği bir süreçte HrantDink’in alçakça katledilmesi, soykırıma ve tehcireuğramış, neredeyse bir yüzyıl boyunca bu topraklardaolmadık eziyet ve aşağılanmaya maruz kalmış Ermenihalkıyla kitlesel bir dayanışmanın ortaya çıkmasınayol açtı. Kitle hareketine yeni bir soluk getiren bukardeşlik ve sahiplenme eylemi, düzen sahiplerinin vefaşist güruhların tüm hazımsızlıklarına rağmen bahardönemi hareketliliklerini de etkiledi.

Devrimci hareketin de etkin bir biçimde yer aldığı8 Mart, Newroz vb. günlerde kitlesel ve coşkulueylemlere sahne olan bahar döneminde, sermayecephesi de Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden siyasi

bir krizle çalkalanmaktaydı. 1 Mayıs’ın öncesine denkgelen haftalar içinde önce toplum, “Cumhuriyetmitingleri” vb. üzerinden dinci-laik ikilemiyletaraflaştırıldı. Bu taraflaştırmadaki başarının daverdiği güçle generaller, 27 Nisan’da Çankayatepesinin kime kalacağını genel seçimler sonrasınabırakacak bir muhtıra yayınladılar.

Bu aynı zamanda, şovenizm zehrine ve faşistkudurganlığa karşı sol hareketin bir nebze yakaladığıavantajın tekrar kaybedildiği bir süreç de oldu.Sermaye iktidarı siyaset alanında yaşadığı şiddetli birkrizi, kitleleri yedekleme ve düzene bağlamanoktasında başarılı bir şekilde kullandı. Genel seçiminerkene alınıp cumhurbaşkanlığı seçiminin sonrayakalmasıyla, düzenin siyasi krizi yavaş yavaş dindirildive yerini seçim oyununa bıraktı.

Katliamın 30. yılında eylemve direniş alanı Taksim!

Düzen cephesinin e-muhtıra ile sarsıntılar yaşadığıgünlerde, 12 Eylül’den sonra ilk kez Taksim’de moralaşılayan bir 1 Mayıs eylemi gerçekleştirildi. Düzeninbekçi köpeklerinin terörüne rağmen ve bu terörün deetkisiyle devrimciler ve devrimci hareketin etkisialtındaki işçi ve emekçiler, görkemli kutlamanın vekatliamın 30. yıldönümünde, gün boyunca İstanbul veTaksim’i eylem alanına çevirdiler.

Bunun yarattığı moral etki sonraki aylara taşınsada, burjuvazinin düzen zemininde fazlasıyla politizeettiği toplumsal atmosferde seçim oyunu, engellekarşılaşmadan, dahası reformist solu veyedeğindekileri parlamenter hayallere boğarak, yazdönemine damgasını vurdu. Sözkonusu çevreler herzamankinden daha güçlü bir şekilde bu hayalleresarıldılar; zira Kürt hareketinin yedeğinde ve bağımsızadaylık yoluyla, artık nihayet parlamentoya girmeşansı yakaladıklarını düşünüyorlardı.

22 Temmuz seçimleri ve ardındanCumhurbaşkanlığı seçimi, egemenlerin kendi içdalaşmalarını geçici de olsa bir çözüme bağladı.Böylece işçi sınıfı ve emekçi kitlelere, özellikle deKürt halkına karşı gerici ve saldırgan politikalardabirleşmeleri kolaylaştı. Nitekim seçimlerin hemenardından Kürt hareketi ve Güney Kürdistan üzerindenKürt halkına yönelik saldırıların dozunu alabildiğinearttırdılar. Sınır ötesi tezkeresi ve 5 Kasım’daki Bushgörüşmesinden itibaren ise bu saldırılar seferberliktarzında çok yönlü bir kirli savaş halini aldı.

Kirli savaşın sersemletici unsuru“psikolojik harp” tüm hızıyla sürüyor

Bu savaşın belki de en kirli boyutu medyaüzerinden psikolojik harp olarak yürütülüyor. İşçi veemekçi kitleler hergün her haber saatinde, gazetelerinbaş sayfaları ve köşeleri üzerinden adeta psikolojikbombardımana tutuluyor. Kürt halkına karşıdüşmanlığın tırmandırılması, şoven histerinin diritutulması vb.’ne, ordunun ve devletin ne kadar güçlüolduğu, askerin “operasyonel başarıları”, “teknolojikgücü”nün büyüklüğü propagandaları eşlik ediyor. Biryandan ABD’nin işine gelmediği halde sınır ötesininkabul ettirildiği, dolayısıyla onurlu bir devletolunduğu, diğer yandan da ABD ile ilişkilerin eskigücüne kavuştuğu, “çuval” yaralarının iyileştiğipropaganda ediliyor. Burjuva gericiliği, “başarıumudunun kırılması” stratejisi çerçevesinde, Kürthalkının özgürlük ve eşitlik mücadelesine karşı tümolanaklarını seferber etmiş bulunuyor.

Düzenin saflarında taraflaştırılan, seçimlerle dahasıkı bir biçimde düzene bağlanan işçi ve emekçiler,psikolojik savaşın temel kitlesi ve şovenizm zehrininetkisiyle kirli savaşın destekçisi yapılırken, ellerindekisınırlı hakların gaspı da yeni saldırılar eşliğindesürüyor. 2007’nin başlangıcında asgari ücret iki dilimhalinde sefalet artışı görmüş, kenar semtlerdeki evkiralarının bile altında kalmıştı. Sağlık alanındakiyıkım yeni bir boyut kazanmış, koruyucu hekimlikkanalı olan sağlık ocakları işlevsizleşmiş, doktorlarınhaddinden fazla yük altında boğularak özel sektörekayışını hızlandıran aile hekimliği uygulamasıbaşlamıştı. Seçim yılı olması ve siyaset alanındaki kriznedeniyle askıya alınan saldırılar (SSGSS YasaTasarısı, kıdem tazminatının gaspı, kapitalistlerivergiden ve sigorta primi ödemekten kurtaracakdüzenlemeler, eğitim, sağlık ve diğer kamu hizmetalanlarında özelleştirmenin hızlandırılması, Tekel gibikalan diğer KİT’lerin, doğal kaynakların satışı vb...)artık yeniden gündeme gelmiş durumda. Üsteliksermaye iktidarı adına işleri yürüten AKP, tüm busaldırıları yılların riyakarlığı ile reform (“sosyalgüvenlik reformu”) ve çözüm paketi (“istihdampaketi”) yalanları eşliğinde yapıyor.

Ekonomik-sosyal politikalar açısından diğer ikigösterge ise, asgari ücret görüşmeleri ile 2008 bütçesiidi. Asgari ücretin %6 ile 8 arasında olacağı ise dahabu ayın ilk günlerinde açıklanmıştı. Bütçe ise tamolarak terör devleti ve faiz ödemelerine ağırlıkverilerek hazırlanmıştı.

Özetlemeye çalıştığımız tablo, işçi sınıfı veemekçileri bekleyen yeni yılın onlar payına neleresahne olacağı konusunda da bir fikir veriyor. Saldırılarboyutlanarak sürecek, emekçiler için yaşam herbakımdan daha da ağırlaşacak, Kürt halkının özgürlükve eşitlik özlemlerini boğmak için emperyalistlerdenalınan tam destekle birlikte her yol denenecek.

Gelmekte olan yılın emekçilere ve tüm ezilenlereyeni umutlar getirebilmesi herşeyden önce Türk veKürt emekçilerinin birleşik mücadele doğrultusundaneyi ne kadar yapabileceklerine sıkı sıkıya bağlıdır.Burjuva gericiliğinin elinde emekçileri bölmenin vebirleşik sosyal mücadeleden alıkoymanın etkili birsilahına çevrilen şovenizm zehrini bertarafedebilmenin olmazsa olmaz koşulu birleşikmücedeledir. Bu hayatın her alanında ve gündelikmücadelenin her biçimi içinde başarılması gereken biriş olmalıdır. Gelmekte olan baharı, 8 Mart’ı, Newroz’uve 1 Mayıs’ı, bu amaç doğrultusunda en iyi biçimdedeğerlendirebilmek, devrimci hareket için girmekteolduğumuz yılın en öncelikli görevi sayılmalıdır.

Page 4: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Düzenin çıkmazı...4 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

ABD’den AB’ye kadar tüm emperyalist cephe Kürt halkına karşı Türk burjuva gericiliğininyanında ve safında!...

Bombardımanın örttüğü gerçeklerABD’yle yapılan istihbarat çalışmalarının

ardından gelen ve ABD’nin yakından izlediğioperasyonda Türk ordusuna bağlı savaş uçakları, 16Aralık 2007 gecesi saat 01.00’de Güney Kürdistan’daZap, Avaşin, Hakurk bölgeleri ile Kandil Dağı’ndaPKK’ye ait olduğu bildirilen yerleri ve bazı Kürt sivilyerleşim alanlarını bombaladı. Basına yansıyanbilgilere göre, operasyona Diyarbakır ve Malatya’dan26’şar olmak üzere toplam 52 uçak katıldı.Operasyona katılan F-16 ve F-4 savaş uçakları 500 ve1000 librelik lazer güdümlü bombalar kullandılar.

Havadan bombalamaya ilişkin Genelkurmaytarafından yapılan açıklamalarda, elbette psikolojiksavaş gereği, PKK’ye büyük kayıplar verdirildiğiiddia edildi. PKK tarafından yapılan açıklamada ise,saldırıda 5 gerillanın ve halktan da iki kişininyaşamını yitirdiği, 4 gerillanın ise hafif yaralandığıbelirtildi. Öte yandan Kürdistan Bölge Yönetimikaynakları bombalamalarda en az 15 köyün zarargördüğünü açıkladı. 18 Aralık günü ise, TSK, küçükbir güçle karadan da Güney Kürdistan sınırına girdi.Karadan yapılan saldırıda da çatışmalar yaşandığıbasına yansıdı. TSK açıklamalarında yine “PKK’yebüyük darbe vurulduğu” propagandası vardı. Dahasonraki günlerde de havadan bombalamalar devametti.

Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, operasyongecesini, “En gurur duyduğum gündür” diye niteledi.Büyükanıt, ABD’nin Irak hava sahasını Türk F-16’larına açıp operasyona onay verdiğinivurgulayarak, “İstihbarat açısından da hiçbirsıkıntımız yok. PKK, artık ayağını denk alsın.Unutmasın ki; artık bizim için onların kampları ‘BBGEvi’ gibidir” dedi.

Recep Tayyip Erdoğan da operasyonla ilgili biraçıklama yaparak orduyu kutladı. Elbette bu Türkordusunun askeri başarısının kutlaması aslında ABDuşaklığının yeni bir boyuta taşınmasının kutlanmasıolarak anlaşılmalıdır. Devlet Bakanı ve BaşbakanYardımcısı Cemil Çiçek, ihtiyaç duyulduğundaoperasyonların kararlılıkla sürdürüleceğini belirterek,“Biz hükümet olarak, en başta Silahlı Kuvvetlerimizolmak üzere devletimizin diğer ilgili birimleriyle tambir uyum ve kararlılık içerisinde bu belayı ülkemizingündeminden çıkarma azmi ve kararlılığıiçerisindeyiz” dedi.

Bu son sınırötesi operasyonuyla sermaye devleti,bir kez daha Kürt sorununda geleneksel inkâr veasimilasyonun yanı sıra imha politikalarınıterketmeyeceğini göstermiş oldu. ABD’nin icazeti vedesteği, iç ve genel konjonktürün avantajlarını dadeğerlendirerek Kandil Dağı eteklerine ve bölgedekiKürt yerleşim birimlerine yönelik olarak yapılanharekât, bir kez daha sermaye devletinin Kürt sorunukonusundaki çıkmazını göstermiş oldu.

Öte yandan sınırötesi operasyonun ardından,“ABD’yi aklama kampanyası” tüm hızıyla sürüyor.Operasyon Amerikancıları sevince boğarken, GüneyKürdistan yönetimine ve Kürt siyasi çevrelerine de“ABD’nin tercihi biziz” mesajı verildi. ÖzellikleAydın Doğan’ın gazetelerinde, “Operasyonun ABDsayesinde gerçekleştiği” ve “Çuval geçirme kriziningeride kaldığı” temaları öne çıktı. Milliyetgazetesinde “Milliyet” imzasıyla yayımlanan “Çuvalskandalından istihbarat işbirliğine” başlıklıdeğerlendirme yazısında, ABD’yle yaşanan gerilimdöneminin sona erdiği ifade edilerek şu satırlara yerverildi:

“Bu harekâtın ABD ile uzun bir hazırlıkdöneminin ardından, eşgüdüm içinde icra edilmişolması önemlidir. İstihbaratın en azından birbölümünün ABD tarafından sağlandığı açık bir sırdır.Böylelikle önce 1 Mart tezkere oylamasıyla kopan,ardından 4 Temmuz’daki çuval skandalıyla yereçakılan Türk-ABD askeri işbirliğinde yenidennormalleşme dönemine girilmiştir. Bush yönetimi,yayımladığı resmi bir açıklamayla, Türk HavaKuvvetleri’nin operasyonuna açık bir destek vermiştir.Zaten harekât, Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasım’daWashington’da Başkan George Bush ile yaptığıgörüşmenin somut bir sonucu olarak görülmelidir.”

AKP hükümetinin operasyonun gelişim sürecindebaşarılı olduğunu vurgulayan Milliyet, hükümetinbundan sonraki süreçte “Eve Dönüş Yasası dahilolmak üzere bir dizi barışçı çözüm adımı atmasıgerektiğini” söyledi. Sınır ötesi operasyonun enbüyük destekçilerinden olan Hürriyet Genel YayınYönetmeni Ertuğrul Özkök ise, Mesut Barzani veDTP’lilere yönelik ağır tehditler içeren yazısında,“Türkiye Amerika Birleşik Devletleri’ni yenidenyanına çekmiştir” tespitinde bulundu. “Tabii,Amerika da yeniden Türkiye’yi kazanmıştır” diyeekleyen Özkök, yazısını “Yani Kandil’deki bombalar,herkesin menfaatine olmuştur” ifadesiylesonlandırdı.

Gerek Milliyet, gerekse Hürriyet’teki yazılarda,ABD’nin 5 Kasım buluşmasının ardından üzerinedüşeni yaparak, istihbarat desteği sunduğu yorumuyoğun biçimde yer buldu. Aydın Doğan’ın en etkili ikigazetesinin “ABD-Türkiye gerilimi aşılmıştır”tespitinde bulunması önemlidir. Açıktır ki tüm bunlar,kitlelerdeki anti-Amerikancı eğilimleri geriletmeoperasyonunun bir parçasıdır.

Kuşkusuz ki, sınırötesi operasyonlarla PKK’yekarşı askeri bir zafer kazanmanın mümkünolmadığı/olamayacağı, bu operasyonlarıdüzenleyenler tarafından da biliniyor. Bu bakımdan,yapılan operasyonlar askeri olmaktan çok, siyasisonuçları bakımından önem taşımaktadır. 16 Aralık vesonrası hava saldırıları, 1 Mart savaş tezkeresininreddi ve Süleymaniye’de Türk askerlerinin başınaçuval geçirilmesiyle gerilen ABD ve Türkiyeegemenleri arasındaki ilişki ve işbirliğinin yeni birboyuta taşınmasının adımı olarak değerlendirilmelidir.

Operasyona giden sürecin 5 Kasım’daki Bush-Erdoğan görüşmesiyle hazırlandığı ve bu görüşmedeyapılan pazarlıklar sonucu Bush’un, PKK’yi

“ABD’nin düşmanı” ilan ettiği biliniyor. Buradahenüz tüm açıklığıyla bilinmeyen şey, ABD’ninErdoğan’ın hangi taviz ve sözleri karşılığında böylesibir tutum içine girdiğidir. Fakat şu kesine yakın birgerçektir ki, bu operasyonlar ile Türkiye egemenleribölgede ABD stratejisine daha ileriden bağlanmıştır.Bu operasyonlar ile dün ABD karşıtlığını PKKüzerinden gerekçelendiren geniş kesimlerin yarınbölgede ABD’nin savaş arabasına koşturulacağı birsürecin önü açılmaya çalışılmaktadır.

Bir süre önce Genelkurmay Başkanı’nı istifayaçağıran MHP, “bu operasyonla yetinilemez”açıklamasında bulunurken, CHP, “geç kalınmıştır,arkası gelmelidir” demektedir. Diğer düzen güçleride bu kapsamda açıklamalar yaparak, Kürtler’intepesine, Kürt dağ ve ovalarına yüz ton top bombaboşaltılmış olmasından dolayı mutluluklarını dilegetirmektedirler.

Bu harekât ile yükselen ABD karşıtlığının,sermaye düzeni ve devletinin ihtiyaçları çerçevesindekısmen dizginlenmiştir. Genelkurmay BaşkanıBüyükanıt, “ABD’nin desteği sadece istihbaribilgilerle sınırlı değildir. ABD bize hava sahasınıaçarak büyük bir katkı sunmuştur” açıklamasıyla,ABD karşıtlarını olumlu yönde etkileme çabasındadır.5 Kasım, Bush-Erdoğan görüşmesinden bu yanaövgüler dizilen ABD ilişkileri Türk askerlerininbaşına çuval geçirme olayından sonra, yeniden olağanseyrine kavuşturulmak istenmektedir.

ABD ise, iki tarafı da dengeleyecek bir taktikpolitika izlemektedir. Savaş uçaklarının özellikle PKKkamplarının olduğu bölgeye yaklaşmadığı, karşıtarafın uçaksavar gibi silahlarla yanıt vermesindenkaçındığı anlaşılmaktadır. Bu durum, ABD’nin çizdiğibir sınır olabileceği gibi, Türk savaş uçaklarınınherhangi bir saldırıyla karşılaşmaları ve zayiatvermeleri durumunda içine düşeceği zorluklar vebunun yaratacağı yeni ve daha olumsuz gelişmeleriengellemek de olabilir. Sermaye devleti, ABD’ninaçtığı hava sahası ve verdiği istihbarat ve diğerdesteklerle önceden belirlenmiş hedeflere yüz tonbomba boşaltarak zayiat vermeden geri dönmüşolmayı büyük bir başarı olarak değerlendirmekte vebunun üzerinden iç kamuoyunu yedeklemeyiamaçlamaktadır.

Türkiye, 25 yıldan bu yana devam eden Kürthalkına yönelik kirli savaşta 300 milyar dolar harcadı.30 bin dolayında insan hayatını kaybetti. Sonoperasyonda da en az 20 milyon dolar harcandığısöylenmektedir. İşçi ve emekçilerin en küçükihtiyaçları için maddi kaynak sıkıntısından sözedenler, 20 milyon doları bir operasyon için rahatlıklagözden çıkarabilmişlerdir. Zira, “kaynak yetersizliği”işçi ve emekçiler için söz konusudur, sermayedevletinin ihtiyaçları için değil.

Sınırları ABD tarafından çizilen, Kürt ve Türkhalkı arasındaki kardeşlik ilişkilerini daha daörseleyen, Türkiye’yi adım adım Ortadoğubataklığına çeken bu son sınırötesi operasyon, Kürtsorununun çözümüne değil, daha da karmaşık bir halalmasına hizmet edecektir. Esasen bu soruna sermayedüzenin sunabileceği bir çözüm de yoktur. Çözüm,tüm milliyetlerden emekçilerin işçi sınıfının devrimcibayrağı altında birleşmesinden ve bu bayrak altındamücadele etmesinden geçmektedir. Tarihseldeneyimler, halkların devrimci birliğinin, sermayeiktidarı ve emperyalistler yenilgiye uğratılarak eldeedilebileceğini göstermektedir.

Türkiye, 25 yıldan bu yana devameden Kürt halkına yönelik kirli savaşta300 milyar dolar harcadı. 30 bindolayında insan hayatını kaybetti. Sonoperasyonda da en az 20 milyon dolarharcandığı söylenmektedir. İşçi veemekçilerin en küçük ihtiyaçları içinmaddi kaynak sıkıntısından söz edenler,20 milyon doları bir operasyon içinrahatlıkla gözden çıkarabilmişlerdir.Zira, “kaynak yetersizliği” işçi veemekçiler için söz konusudur, sermayedevletinin ihtiyaçları için değil.

Page 5: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Kürt halkına özgürlük! Kızıl Bayrak � 5Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Kürt halkının dökülen kanı egemenlerin ahlakına ayna tutuyor!

ABD’nin onayı, desteği ve bizzat katılımıylayürütülen sınırötesi harekatla Güney Kürdistan’abomba yağdıran devlet, büyük bir “zafer” kazandığıiddiasında. Medyanın da etkili kullanımıyla bu yoldane olduğu belirsiz sözde kanıtlarla bir zafer tablosuoluşturulmaya çalışılıyor. Güya Türk ordusu, buoperasyonla birlikte ne kadar güçlü olduğunu dünyayagöstermiş, büyük korku salmış, PKK’nin askerigücünün beli kırılmış vs., vs...

Ayrıca burada sayamadığımız daha birçok yalanlabu tablo güçlendirilmeye çalışılıyor. Bunların başındaise hiç kuşkusuz kullanılan bombaların ne denli akıllıolduğuna ilişkin yalan geliyor. ABD askeriteknolojisini kullanan Türk ordusu, ABD’nin o ünlüakıllı bombalarının Afganistan’da ve Irak’ta neleryaptığını kimseye unutturamaz. Pazar yerleri gibihalkın yoğun olarak kullandığı alanlara özel birhassasiyeti olan bu “akıllı” bombaların Türkordusunun elinde nasıl kullanıldığını tahmin etmek zorolmasa gerek. Ayrıca, bombardımanın arkasında yerelkaynaklar da bunu doğrulayan açıklamalar yaptılar. Buaçıklamalara göre, Türk ordusunun bombardımanındabirçok Kürt köyü hedef olurken, bombalamaya maruzkalan halktan çok sayıda ölen ve yaralanan oldu. Taşüstünde taş konulmazken köylülerin tek geçimkaynakları olan hayvanlar da büyük zarar gördü.Yanısıra, bombaların hedefi olmamak için birçok köyboşaltıldı. Boşalan köylerde yaşayanlar göç yollarınadüştü.

Bomba yağdırılan bölge dış dünyaya kapatıldığıiçin bölgedeki yıkım ve katliam manzarasına ilişkinçok az bilgi var henüz elimizde. Fakat, bu saldırılardaABD ve Türk devletiyle işbirliği yaptığı aşikar olanTalabaniler ile Barzaniler’in belli bir rol paylaşımıiçerisinde yer yer sivil halkın zarar gördüğüne dairserzenişleri dahi, bombardımanın halk üzerindeyarattığı yıkıcı sonuçlara dair bir işaret sayılmalıdır.

Fakat Türkiye’de halk bombardımana ilişkinolarak düzen cephesinin güzellemeleri dışında çok azşey duymakta. Görmezden gelinen devrimciprotestolar dışında DTP’lilerin çıkışları zaten anındalinç kampanyalarıyla karşılanıyor. Karşıt seslerin bubiçimde etkisizleştirildiği bir ortamda, YaşarBüyükanıt bombaların harap ettiği toprakları bir“BBG evi”ni izliyormuşçasına büyük bir keyifleizlediğini anlatmaktaydı. İşte bu savaş şefinin kanıdonduran bu açıklaması, düzen cephesinin bütününesinmiş durumda. En liberal geçineninden sözde Kürtsorununda demokratik çözümden yana olduğunu iddiaedenlere kadar tüm düzen güçleri bu tutumupaylaşmakta. Kürt halkına yönelik bu Amerikandestekli kıyıcı saldırılara alkış tutmakta ve bununfaydalarını anlatmak konusunda birbirleriyleyarışmaktadırlar. Yanısıra ABD’nin yıkıcı gücününyanlarında olduğundan duyulan keyfin tadınıçıkarmaktadırlar.

Açık ki düzen cephesinin Amerikan savaşmakinasına binerek gerçekleştirdikleri yıkımdanduydukları keyif, Amerikan savaş çetesinin Irak veAfganistan’da taş üstünde taş bırakmayan askerisaldırıları sırasındaki tutumundan farksızdır.Hatırlanırsa Amerikan bombaları Afganistan’ı veIrak’ı yerle bir ederken yaratılan vahşi yıkımtablosuna bir perde çekilerek gösterilmiş, sanki birhavai fişek gösterisi gerçekleştiriliyor gibisunulmuştu. Fakat çok geçmeden egemen medyaaracılığıyla yaratılan bu “kansız savaş” yalanı ortaya

çıkmıştı. Binlerce insanın, kadın-çocuk ayrımsız öldürüldüğü gerçeğigözlerden saklanamamıştı. Ancakbuna rağmen savaş çeteleri, bunuistisnai bir ayrıntı olarak tanımlayıpkan banyosu keyiflerinibozmamışlardı. Bugün Amerikansavaş makinasıyla Kürt halkınayönelik kanlı bir katliama girişendüzen güçlerinin yaptıkları da aynışeydir. Bu bakımdan efendilerindenve İsrail’li ortaklarından geri kalıryanları yoktur.

Çünkü aynı siyasi-ahlaki dünyayıpaylaşıyorlar. Bu, her bakımdançürümüş ve artık kokuşmakta olanbir dünyadır. Irak halkını canice katledipişkencelerden geçiren, hakları için mücadele edenişçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların kanını olukoluk akıtanların hepsi bu dünyaya ait güçlerdir. Bugüçler ki, dünya ölçeğinde milyonlarca insanınölümünden büyük kazançlar sağlamakta, kasalarınagiren kanlı paranın rengiyle ilgilenmemekte, dahasıkazançlarının kanlı olması onlara ayrıca bir gururvermektedir. Böyle bir siyasal ortama ve ahlaka sahipolan bu dünya emperyalistlere-kapitalistlere aittir.Çıkarları ters düştüğünde rakibini döktüğü kandandolayı suçlayanların, aynı pislikten beslendikleri iyibilinen bir gerçektir.

Bundan dolayı gizli kapalı toplantılarda nice kirlipazarlığın sonucu olarak Kürt halkının kırımı veözgürlük isteğini boğmak karşılığında anlaşan ABDile Türkiye’nin Amerikan uşağı iktidarı ve onlarla tambir işbirliği içerisinde hareket eden AB ve İsrail’inhedefinde sadece Kürt halkı bulunmuyor. Kürthalkının Türk ordusu tarafından hedef halinegetirilmesi aslında ortaya çıkan bu gerici ittifakın harcıolarak kullanılıyor. Böylelikle oluşturulan bu gericicephenin hedefinde, bir bütün olarak emperyalizminhalkları köleleştirme ve kaynaklarını yağmalama

planları bulunuyor. Şovenizm, milliyetçilik-ırkçılık vedin temelli kışkırtmalar temelde emperyalistlerinbölgesel uşaklarının iplerini daha bir sıkarak bu plandoğrultusunda mesafe alınmasına olanak tanıyor.Bugün Kürt halkı ya da Filistin halkı, yarın İran ya dabaşka ülkelerin halkları… Sonuçta emperyalistler veişbirlikçileri, kasaları dolsun diye, sömürücü-sömürgeci egemenlikleri sürsün diye halklarıboğazlıyorlar, boğazlamaktalar ve boğazlayacaklardır.

Mesele, ezilen emekçi halkların bu katliamcı-sömürücü güçlerin yalanlarına-oyunlarınakanmamaları ve onların aleti haline gelmemeleridir.Bugün ne yazık ki, dünyanın her köşesinde olduğugibi emperyalistler ve uşakları bu oyunlarını başarıylaoynuyorlar. Halkları birbirine düşman edip, hedefleriniyalnızlaştırıp üzerlerine çöküyorlar. Bugün butopraklarda nice kirli oyunla birlikte gerçekleştirilende ne yazık ki budur.

İşte bu tabloda, her şeye rağmen ezilen bir halkayönelik yürütülen kıyıcı savaşa karşı sesimiziyükseltmek durumundayız. Ne kadar engellenirseengellensin cılız da olsa yükseltilmiş bu ses, onurun vekardeşliğin sesidir. Bu ölçüde, değerli ve önemlidir.Bu sesi çoğaltmak ve daha güçlü kılmak ise günün enönemli görevlerinden biridir.

Page 6: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Saldırılara karşı işçi-emekçi barikatı!6 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

İMF emrediyor, hükümet uyguluyor!Artık neredeyse bir yılan hikayesine dönen İMF ile

Türkiye arasındaki 7. gözden geçirme görüşmelerinihayet tamamlandı. Ekim ayında İstanbul’da başlayıpAnkara’da sürdürülen görüşmelere sonraki haftalardaABD’de devam edilmişti. Ancak İMF İcra DirektörleriKurulu toplantısında gözden geçirme görüşmelerinintamamlanması onaylamamış, Türkiye’den kimitaleplerde bulunarak bunların yerine getirilmesini şartkoşmuştu. Bu taleplerin başında 2008 bütçesininİMF’nin isteklerine göre biçimlendirilmesi, sosyalyıkım yasasının bir an önce meclisten geçirilmesi vebaşka bazı saldırı politikalarının uygulanmasıgelmekteydi.

İMF’nin hem bütçe hem de 2008 özelleştirmeplanlarıyla ilgili taleplerinin başında elektriğeyapılacak zammın olduğu bilinmekteydi. İMF bukonuda uzun zamandır bastırmakta, fakat hükümet gözboyamaya dönük bazı gerekçelerle elektriğe şimdilikzam yapmaya yanaşmamaktaydı. Bütçe meclisegelmeden önce İMF ile hükümet elektrik zammınınKasım ayı başından itibaren uygulanması noktasındaanlaşmışlardı. Hatta hükümet bu konuda bazı idarihazırlıklar da yapmıştı. Fakat İMF İcra DirektörleriKurulu’nun gözden geçirmeyi onaylamayacağınınanlaşılmasının ardından hükümet elektriğe zam işiniyılbaşına erteleme eğilimine girmişti.

İMF heyetinin gelmesiyle iş sıkıya bindi veelektriğe zam konusunda somut adımlar atılmayabaşlandı. Önce kurumlar arasındaki toptan elektriktarifesine zam yapıldı. Hemen ardından konut veişyerlerinde kullanılacak elektriğe zam yapılmasıylailgili Bakanlar Kurulu kararı imzaya açıldı. Gelinenyerde zam oranları ve uygulamanın nasıl olacağı ileilgili hemen tüm ayrıntılar kamuoyuna yansımışdurumda. Geriye sadece bu işin resmileşmesi kaldı kibirkaç gün içerisinde bu da olacak. Yani İMF’nin enönemli taleplerinden biri yerine getirilecek ve elektrikenerjisine yaklaşık yüzde 17 oranında zam yapılacak.

İMF’nin bir diğer temel isteği uzunca bir zamandırsürüncemede kalan sosyal yıkım yasasının meclistengeçirilip yürürlüğe sokulmasıydı. Hükümet bu konudada İMF heyetinin gelmesi yaklaşınca daha hızlıadımlar atmaya başladı. İMF heyeti gelmeden yasataslağı meclise havale edildi. Hükümetin sıkıştığınokta, yasanın hemen 2008 başında uygulanmasıhalinde çıkacak sorunlardı. İMF heyeti geldikten sonrabu konu masaya yatırıldı. Yasa taslağının Ocak ayıiçinde meclisten geçmesi ve Temmuz 2008 başındauygulamaya sokulması konusunda anlaşmaya varıldı.Kısacası bu konuda da İMF’nin isteklerine tam olarakuyulmuş durumda.

Elbette bir de son günlerde gündemde olan“istihdam arttırıcı önlemler” söz konusu. İMF bukonuda da hızlı adımlar atılması için hükümetisıkıştırmaktaydı. Nihayet hükümet İMF’nin bu isteğinide yerine getirdi. İstihdamı arttırma bahanesiylepatronlara bir dizi avantaj ve ayrıcalık sağlamayıamaçlayan, buna karşılık bazı haklarıntırpanlanmasına, İşsizlik Sigortası Fonu’nda birikenparaların ise yağmalanmasına olanak veren yasaldüzenleme şu sıralarda meclisin gündeminde.Önümüzdeki günlerde bu yasanın da İMF’nin istekleridoğrultusunda meclisten geçmesi bekleniyor.

Başta bu saydıklarımız olmak üzere bütün isteklerihükümet tarafından emir kabul edilip derhaluygulanan İMF için gözden geçirme görüşmelerininsonuca bağlanmasının önünde bir engel kalmamışoldu. 24 Aralık günü İMF yetkilileri ve AKPhükümetinden bakanlar bir açıklama yaparak gözdengeçirme görüşmelerinin tamamlandığını, yeni bir niyetmektubu üzerinde mutabık olduklarını ilan ettiler.

Hükümet adına açıklama yapan Devlet BakanıMehmet Şimşek, “Bir niyet mektubu taslağı üzerindegenel hatlarıyla mutabakat sağlanmıştır. İMF İcraDirektörleri Kurulu’nun şubat ayı içerisindetoplanarak yedinci gözden geçirmeyi tamamlamasıbeklenmektedir” dedi.

İMF adına açıklamalarda bulunan LorenzoGiorgianni de, sosyal yıkım yasası başta olmak üzereisteklerinin hükümet tarafından kabul edildiğini şusözlerle ortaya koydu: “Kanunun Ocak ayı başındakabul edilmesi ve 2008 yılı içinde yürürlüğe girmesibeklenmektedir. 2008 yılı ve sonrasında kamumaliyesinde kalitenin artırılmasına yönelik diğerönemli reformlar da gündemimizde bulunmaktadır.”

Giorgiani, konuşmasının devamında Türkiye’ninmali disiplini sürdürmesi gerektiğini, yapısalreformlara ivme kazandırılmasının şart olduğunubelirtti. “Enerji KİT’lerinin mali yapılarınıgüçlendirme kararlarını da destekliyoruz” diyerek,gündemdeki elektrik zammından duyduğumemnuniyeti de özellikle dile getirdi.

Sonuç olarak AKP hükümeti İMF’nin bütünisteklerini ikiletmeden kabul etmiş görünüyor. Gerek2008 bütçesinin taşıdığı özellikler, gerekse sosyalyıkım, özelleştirme, düşük ücret politikasınınsürdürülmesi gibi alanlarda izlenen işçi ve emekçi

düşmanı politikalardan milim sapılmamış olması bunubütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Misyonu sermayeyehizmet olan bir hükümetten de zaten daha farklı birdavranış beklenemezdi.

Şimdi bu politikaların gerekleri birer birer yerinegetirilmek istenecek. Aylardır pek çok mal ve hizmeteyapılan zamlara, elektrik zammından sonra yenilerieklenecek. Elektrikteki fiyat artışı pek çok alanda yenizamları tetikleyecek. Buna karşılık asgari ücrete yüzde6-8 dolayında zam yapma niyeti düşük ücretpolitikasında ısrarlı olunacağını, işçi ve emekçilerinyaşadığı yoksulluk ve sefaletin katlanarak devamedeceğini göstermekte. Sosyal yıkım ile “istihdamarttırıcı önlem” yasaları ise işçi ve emekçilerin entemel hak ve kazanımlarını ortadan kaldırmayıhedeflemekte.

İMF ve hükümetin üzerinde anlaşmış oldukları şey2008 yılında işçi ve emekçilere karşı yürütüleceksaldırıların plan ve programından başka bir şeydeğildir. Toplamı üzerinden bakıldığında, sermayenin2008 yılında işçi ve emekçileri hedef alan saldırılarışiddetlendirmeyi ve yaygınlaştırmayı amaçladığıaçıkça görülmektedir. Bu saldırıları boşa çıkarmanınyolu ise işçi ve emekçilerin birleşik, militanmücadelesini örgütlemekten, sermayeye karşı dişe dişbir kavgaya girişmekten geçmektedir.

Sendikalaştıkları için işten atılan üç GüvenElektrik işçisinin direnişi fabrika önündekararlılıkla sürüyor. 17 Aralık günü işbaşı yapmakiçin gelen yaklaşık 150 işçi “Kurtuluş yok tekbaşına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “İştenatılanlar geri alınsın!”, “Gün gelecek devrandönecek, işçiler patrona hesap soracak!”sloganlarıyla eylem gerçekleştirdiler. Saat 08:30gibi 5 çevik aracı fabrika karşısında beklemeyebaşladı. Bekleyiş öğle yemeğinde de devam etti.Güven Elektrik patronu büyük demir bir saçtankapı yaptırarak, işçilerin özellikle öğlen yaptıklarıeylemlerin dışarıyla bağını kesmeye çalıştı, fakateylemi engelleyemedi. 12:30’da öğle yemeği içinbahçeye çıkan işçiler büyük bir coşku vekararlılıkla “Atılan işçiler onurumuzdur!”,“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Gemileri yaktık geri dönüş yok!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” vb.sloganlarını haykırdılar. Kapı önünde bekleyenişçilere Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu veDandy işçileri destek verdi.

“Yılgınlık yok direniş var!”Güven elektrik işçileri 18 Aralık günü öğle

paydosunda da sloganlar eşliğinde çıkış kapısınayürüdüler. Fabrika çıkışına cezaevi kapısını andıranbir kapı yaptıran Güven Elektrik patronu, içeridekiişçilerin ve diğer destekçilerin buluşmasınıengellemeyi amaçlıyordu. Fakat patronun hesabıtutmadı. Hem içerde eylem yapan hem de dışarıdandestek verenler sloganlarını daha gür bir şekildehaykırarak bu saldırıyı boşa çıkardılar. Eylemdeiçeriden ve dışarıdan sürekli “Yılgınlık yok direnişvar!”, “İnadına sendika, inadına DİSK!”, “Zaferdirenen işçilerin olacak!”, “Baskılar biziyıldıramaz!” vb. sloganlar atıldı.

Direniş sürüyor!Eylemlerine bayram nedeniyle ara veren Güven

Elektrik işçileri 24 Aralık günü öğle arasında yinefabrika binasından kapıya yürüyüş gerçekleştirdiler.“İnadına sendika, inadına DİSK!” pankartıylasloganlar eşliğinde yürüyen işçilere diğervardiyalardan işçiler de destek vermek için kapınınönüne geldiler. “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!”, “Direne direnekazanacağız!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!” sloganları attılar.

26 Aralık günü gerçekleşen eylemde ise“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” pankartınıaçtılar. Saat 12.30’da fabrika içinden giriş kapısınadoğru yürüyüşe geçen işçiler direniş sloganlarınınfabrikanın dışına ulaştırdılar, taleplerinibirleştirdiler. Bir süre “İnadına sendika, inadınaDİSK!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Sendikahakkımız söke söke alırız!”, “Atılan işçileronurumuzdur!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!” vb. sloganlarını atan işçiler,fabrika müdürünü protesto ettiler.

Küçükçekmece/Kızıl Bayrak

Güven Elektrik işçileri direniyor!

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”

Page 7: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Saldırılara karşı işçi-emekçi barikatı! Kızıl Bayrak � 7Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Özelleştirme saldırısı 2008’de hızlanarak sürecek...

Geleceği kazanmak için dövüşmeliyiz!Sermaye cephesinde yapılan hazırlıklar 2008

yılının çok yönlü bir saldırı dönemi olacağınıgösteriyor. İMF’nin dayatmalarıyla şekillenen 2008yılı özelleştirme planı, işçi ve emekçilere dönükkapsamlı saldırıların önemli bir ayağının daözelleştirme alanında olacağını ortaya koyuyor.

2008 yılına dair özelleştirme hedeflerini gözdengeçirmeye kalktığımızda oldukça kapsamlı bir tabloile karşı karşıya kalıyoruz. Bunlardan en önemlileriTekel ve enerji özelleştirmeleri.

Özelleştirmede kapsamlı saldırı planı

TEKEL sigara fabrikalarının özelleştirilmesineilişkin süreç daha şimdiden başlamış durumda. 6sigara fabrikasının satışı için açılan ihaleye yerli veyabancı tekellerin ilgisi yoğun oldu. JTI, BAT,Imperial Tobacco, Korea Tobacco gibi uluslararasıtütün tekellerinin yanında “yerli sermaye” etiketiyledolanan Doğan Grubu, European Tobacco, TexasPacific Group ve SÜPAŞ da bu özelleştirmeyleyakından ilgileniyor.

Özelleştirme İdaresi, bayram tatilinde işçilerinfabrikada olmamasından da faydalanarak yağmacışirketlerin heyetlerine sigara fabrikalarını gezdirdi.Bayrama rağmen yağmacı heyetler hemen herfabrikada işçilerin güçlü tepki ve protestolarıylakarşılaştılar. Bununla birlikte istedikleri rahatlıktaolmasa da heyetler fabrikaları görmüş oldular. Bir dizibaşka prosedürün ardından 25 Ocak’ta tekliflerinalınması, bir hafta sonrasında da açık arttırmaylaihalenin tamamlanması planlanıyor.

Enerji sektöründeki özelleştirmeler ise elektrikzamlarının sarkması nedeniyle bir süredir askıdaydı.Bu sektördeki ihalelere ilgi duyan yağmacı şirketlerelektrik kullanım bedeline zam yapılmadan adımatmak istemiyorlardı. Nitekim şimdi elektrik fiyatınazam kararının netlik kazanmasıyla birlikte enerjiözelleştirmelerinde de sürecin hızlanması bekleniyor.Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci yaptığıaçıklamada, elektrik fiyatlarındaki tarifedeğişikliğinden sonra özelleştirme konusundakaldıkları yerden işe devam edeceklerini açıklamışbulunuyor. Şu an için Ankara Doğal Elektrik A.Ş.’yebağlı Tercan, Kuzgun, Mercan, İkizdere, Çıldır,Beyköy ve Ataköy hidroelektrik santralleri ile EngilGaz Türbünleri Santrali gibi küçük çaplıözelleştirmeler somut bir ihale takvimine bağlanmışdurumda. Bu saydığımız işletmeler için 7 Ocak 2008tarihinde ihale yapılacak. Bunun ötesinde yakın zamaniçinde enerji özelleştirmeleriyle ilgili kapsamlı vesomut bir ihale takviminin açıklanması, ardından dazaman yitirilmeden pratik adımların atılmasıbekleniyor.

Metin Kilci’nin “dağıtım ve üretim varlıklarının eşzamanlı olarak özelleştirilmesi mümkün görünüyor”sözleri, enerji özelleştirmelerinin bu yılın başındaöngörüldüğü gibi sadece dağıtım tesisleriyle sınırlıtutulmayacağını, geçmiş yıllarda özelleştirilemeyenbazı enerji santrallerinin satışının da yeniden gündemegeleceğini gösteriyor. Bu da enerji sektöründekiyağma ve talanın tahmin edilenden çok daha büyükboyutlarda olacağı anlamına geliyor.

Sermayenin 2008 yılı özelleştirme programı Tekelve enerji ile sınırlı değil. Diğer özelleştirmeplanlarının bir bölümünü daha maddeler halindeözetlemeye çalışalım.

- Telekom’un kamunun elindeki yüzde 15 ila 20hissesi Ocak-Mayıs döneminde halka arz edilecek.

- Ziraat Bankası’nın da aynı dönemde halka arzıgündemde. Bankanın yüzde 49 hissesinin halka arzyöntemiyle özelleştirileceği ifade ediliyor.

- Henüz somut bir karar olmamakla birlikte TürkHava Yolları’nın kamuda kalan hisselerinin üçüncükez halka arz edilmesi için de çalışmalar sürüyor.

- Özelleştirilmesi düşünülen diğer bir kamubankası da Halkbank. Bununla ilgili hazırlıklartamamlanmış durumda. Yüzde 75 oranındaki kamuhissesinin 2008’in ilk çeyreğinde satılacağına kesingözüyle bakılıyor.

- 6 otoyol ve 2 köprünün özelleştirilmesidüşünülüyor. Ancak bunlar için bazı yasaldüzenlemeler yapılması gerektiği söyleniyor. Bununlabirlikte ÖİB yetkilileri otoyol ve köprüözelleştirmelerinin de 2008’in ilk yarısındatamamlanabileceğini ifade ediyorlar.

Bu saydıklarımız doğrudan doğruya ÖİB eliyleyürütülen özelleştirme uygulamaları. Bir de ÖİB’inişin içinde olmadığı özelleştirme uygulamalarısözkonusu. Örneğin sağlık alanında son yıllardayaygın bir özelleştirme yaşanmakta. Şu an meclisteolan sosyal yıkım yasasının uygulamaya geçmesindensonra sağlık alanında tam bir özelleştirme furyasınınyaşanacağını, sırf bu yasanın açacağı yeni kâr ve rantolanaklarından pay kapmak için şimdiden yüzlerceözel hastane ve sağlık kuruluşunun faaliyete geçtiğinivurgulamak gerekiyor.

Özelleştirme karşıtı mücadele

Kuşkusuz ki özelleştirme karşıtı mücadeleninanlam ve içeriği son yıllarda belli yönleriyle değişti.Yukarıda saydığımız özelleştirme girişimlerine karşıverilecek mücadelenin, bundan 15 yıl öncekiözelleştirme karşıtı mücadele ile birebir aynı içeriğesahip olduğunu söylemek çok anlamlı olmayacaktır.

Bundan 10-15 yıl önce, özelleştirme karşıtımücadele bir direnme, eldeki kazanım ve mevzilerisavunma mücadelesiydi. Özelleştirme karşıtımücadele işçi ve emekçilerin sömürüsü üzerindenbiriktirilmiş kamu kaynaklarının, yaratılanzenginliklerin yağmacılara peşkeş çekilmesine karşıdirenmek demekti. Özelleştirmelerin yol açacağı hakgasplarına, çok yönlü yıkıma ve artan sömürüye karşı

çıkmaktı.Aradan geçen süreç içinde sermaye planladığı

hedeflere büyük oranda ulaştı. İşçi ve emekçi hareketibu büyük tarihsel saldırıya gereken düzeyde yanıtveremedi, onu püskürtemedi. Özellikle 2005 ve 2006yıllarında sermaye özelleştirme konusunda çok büyükbaşarılar sağladı.

En kaba biçimiyle ifade edecek olursak,sermayenin kolay başarılar kazandığı bütün bu süreçişçi sınıfı ve emekçi hareketi açısından her alanda birgerileme dönemidir. Bugün gelinen noktada mevcuttabloya baktığımızda, geleneksel biçimiyle sınıfhareketinin ve onun bir parçası olarak sendikalörgütlenmelerin ciddi bir çürüme ve dağılmaylayüzyüze olduğunu görürüz.

Fakat bu işin bir yönüdür. Diğer taraftan bu aynısüreç, yeni bir sınıf hareketinin mayalanmasına datanıklık etmektedir. Henüz yeterince açık biçimlerkazanmasa da işçi sınıfı ve emekçi hareketi bir güçtoplama dönemi yaşamakta, alttan alta geleceğin çetinmücadeleleri için güç biriktirmektedir.

İfade etmeye çalıştığımız bu nedenlerden dolayıartık gelinen yerde özelleştirme karşıtı mücadeleye bir“savunma”, “eldekini koruma” mücadelesi olarakbakılmamalıdır. Elbette böyle bir boyutu zaten vardırve olmalıdır. Ama artık özelleştirme karşıtımücadeleyi yeni bir sınıf hareketi yaratma çabasınınbir zemini, bir imkanı olarak da görebilmek, buşekilde anlamlandırabilmek gerekmektedir.

Tekel işçileri daha şimdiden özelleştirmesaldırısına kolayından teslim olmayacaklarını ortayakoymuş bulunuyorlar. Bunun anlamı Ocak ayınınsonlarına (yani ihale tarihine) doğru yoğunlaşacak,sonrasında da süreç tamamlanıncaya kadar şu ya da buyoğunlukta devam edecek bir mücadele sürecininyaşanacak olmasıdır. Bu süreçte başka sektörlerden,örneğin enerji alanından da özelleştirme karşıtı sesleryükselmesi güçlü bir ihtimaldir. Gene sosyal yıkımsaldırısına karşı giderek gelişen ve birleşik bir nitelikkazanma eğilimine giren mücadelenin özelleştirmekarşıtı mücadeleyle buluşup içiçe geçmesi ve birbirinibeslemesi beklenmelidir.

Bütün bu olanakların yeni bir sınıf hareketiyaratma ve geleceği kazanma bakışıyla ele alınıpdeğerlendirilmesi, bu bakışla hareket edilmesi, haylizorlu geçeceği şimdiden belli olan 2008’in sınıfgüçleri tarafından kazanılmasının da yolunu açacaktır.

Page 8: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Geleceğimize sahip çıkalım!8 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Kirli savaşa da, faturasını ödemeye de hayır!

Kahrolsun sermayenin kanlı düzeni!Güney Kürdistan’a yönelik ilk kapsamlı hava

saldırısında maliyetin 20 milyon dolar civarında olduğusöyleniyor. Buna Kuzey Kürdistan’daki sistemlisaldırıların maliyeti de eklenecek olursa, mazlum birhalkın inkar ve imhası için harcanan paraların hesabınıtutmak kolay olmayacak.

Bu bir savaş ve durmadan gencecik insanlar ölürkenpara hesabı yapılır mı, denebilir.

Elbette yapılır. Bu kadar insanın canı pahasınasürdürülen saldırılar olmasaydı, öncelikle o insanlarölmeyecekti. Kan dökmek için harcanan o paralarla,örneğin, ülkede okulsuz/öğretmensiz çocuk, ya dahastanesiz/doktorsuz hasta, susuz/yolsuz köykalmayacaktı...

Fakat bu karşılaştırmaya bakılıp da, okul-yol-su-hastane gibi toplumsal hizmetler için ayrılmış olanparanın savaşa aktarıldığı sanılmasın. Bütçeyebakıldığında, olası “savaş durumu” için ayrılmış böylebir ödeneğin bulunmadığı görülecektir. Bu nedenle,şimdi harcanan ve daha harcanacak olan milyon dolarlar,bizlerin -Kürt ve Türk işçi ve emekçilerin- kesesindençalınacaktır.

Parası bol olanların -sanayici, tüccar, banker, rantiye-bu savaş için beş kuruş vereceğini düşünen ne kadar

yanıldığını çok acı tecrübelerle öğrenecektir. Elektriğeşimdiden fahiş bir zam bindirdiler. Asgari sefalet ücretizammı birkaç gün içinde açıklanacak. Ama bunlarödetecekleri faturanın daha çok küçük bir miktarı. Gerisikötü gelecek. Elbette sessiz-sedasız fatura ödemeyikabul edersek... Kirli savaşa karşı kardeş Kürt halkıyladayanışmayı yükseltmezsek... Hak ve özgürlüklerimiziçin devrimci sınıf mücadelesine atılmazsak...

Türkiye işçi sınıfı ve emekçi kitleleri çok büyük, çokyönlü bir görev ve sorumluluk bekliyor. Sorun sadecesavaşın faturasını yüklenmek, bu yüzden daha fazla açve açıkta kalmak, çocuklarımıza bir gelecek teminedememek değil. Her savaşta cepheye ön saflarda işçi veemekçi çocukları sürüldüğüne göre, onları zaten birgelecek beklemiyor. Vatanı satanlar orta yerdedolaşırken, devletin tepesinde ihaneti sürdürürken,kardeş bir halkın katli uğruna ölen çocuklarımızın canı“vatana feda” olmuyor. Sadece uğursuz bir yolda hebaoluyor.

Sermayenin kanlı düzeni, “vatan uğruna”demagojisiyle bir yandan işçi ve emekçi çocuklarınıncanını almayı sürdürürken, diğer yandan onlarınailelerini, akrabalarını, arkadaşlarını kendi suçlarına daortak etmeye çalışıyor.

Terör demagojisiyle sersemletilmeye izinvermeyelim. Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşakarşı çıkalım. Çocuklarımızın önce canını, sonraekmeğini korumak için mücadele edelim. Kürt halkınasavaş açan bu devlet sermaye sınıfının devletidir.Dolayısıyla, işçinin-emekçinin de düşmanı bir devlettir.İşçi ve emekçilerin hakları, Kürt halkının özgürlüğü,sermaye sınıfının elinden devlet gücünün alınmasıylakazanılacaktır. Halkların kardeşliğini örecek vekoruyacak güç, işçi sınıfının sosyalist iktidarı olabilir.Çünkü ancak sosyalizmde halklar eşit haklara sahip olur,ancak sosyalizmde özgürleşir. Özgürlüğe giden yolunkapısı, kapitalist-emperyalist sömürü ve soygundankurtuluşla açılacaktır. Sömürü ve soyguna, açlık vesefalete olduğu kadar, savaşa ve ölümlere dur diyecekolan da, sadece işçi sınıfının sosyalist iktidarıdır.

Unutmayalım ki, kendi davamız için savaşmazsak,başkalarının davası uğruna savaşmaya ve ölmeyemahkum oluruz. Eğer vatan için feda edecek canımızvarsa, o canları, vatanın kapitalist-emperyalist sömürüve soygundan kurtulması için, devrim ve sosyalizm içinfeda edelim ki, çocuklarımıza onurlu bir gelecekbırakabilelim!

Emekçi kadınlar!“Modernleştiği” iddia edilen çağımızda biz

emekçi kadınların yaşamları iyileşmek bir yana hergeçen gün daha da kötüleşiyor. Üzerimizdekibaskıyı yaşamımızın her alanında iliklerimize kadarhissediyoruz. Eşitlik, kadınlar için halen çok uzak,baskı, sömürü ve aşağılanma ise sınırsız...

İşçiyiz, kadınız! Bundan dolayıdır kifabrikalarda, atölyelerde düşük ücret alan dabizleriz, sigorta primleri ödenmeyen de, sosyalhakları tanınmayan da...Bizler için kreş hakkınıistemek “lüks” sayılıyor artık. Doğum izniniistemek ise işten atılma gerekçesi.. Anne sütününönemini boy boy reklamlara konu edenler, yeniSosyal Güvenlik Yasası’yla kadınlar için emzirmeyardımını da gaspediyorlar.

Ve bizlerin özgül durumları gözetilmeden geceçalışması ve uzun çalışma saatleri yaygın birşekilde uygulanıyor. Sokak başlarında kurulan, hergeçen gün yaygınlaşan parçabaşı işleri yaptığımızatölyeler, düşük ücretle, güvencesiz çalıştığımızyeni işyerlerimiz oluyor. Yılları bulan mücadelelersonucu elde edilen kazanımlarımız bir birtırpanlanıyor ya da yok sayılıyor.

Bunlar sorunlarımızın bir kısmı... Ya evdeyaşadıklarımız? Ya sokakta karşılaştıklarımız? Yaokulda gördüklerimiz?

Görünmeyen ev içi emeğimiz, ev işlerininboğucu ve bıktırıcı yükleri, çocuk bakımınınsorumluluğu, adım başı karşılaşılan baskı veşiddet....Bizlerin özgürlüğüne vurulmuş prangalarolarak boynumuzu sıkmaya devam ediyor.

Artık YETER!Bizler özgürlük ve eşitlik istiyoruz! Kadınıyla

erkeğiyle eşit, özgür olduğumuz,sömürülmediğimiz,aşağılanmadığımız, horgörülmediğimiz birdünyayı istiyoruz.

İnsanlığın, aynızamanda kadınlarınkurtuluşunusağlayacak olanözgürlüğün veeşitliğin adı olansosyalizm, ancakbizlerin birleşenelleriyle ve omuzomuza vereceğimizmücadele ilekazanılabilir.

Bu dünyanınkazanılması da bizemekçi kadınlarınbugünden mücadeleyeatılmasına, emeğine, yaşamınave geleceğine sahip çıkmasıylabaşlar.

Emekçi Kadın Komisyonları olarak, tümemekçi kadınları, ezilmeye, yok sayılmaya veaşağılanmaya karşı başkaldırmaya çağırıyoruz.

Sömürüye, baskıya ve eşitsizliğe DUR! demeyeçağırıyoruz. Emekçi kadınları, mücadeleyeatılmaya, bir adım ileriye çıkmaya çağırıyoruz.

Emekçi kadınlar!Geleceğimizi ve özgürlüğümüzü elde etmek,

ileriye doğru adım atmakla başlar. Emekçi KadınKomisyonları olarak, sizleri bir adım ileriyeçıkarak, işyerlerimizde, fabrikalarımızda

atölyelerimizde işçi, emekçi ve aynızamanda kadın olmaktan

kaynaklı sorunlarımızıkonuşmaya çağırıyoruz.

Yüzyıllardır ikincilkonuma itilmiş,

sömürülmüş,aşağılanmış,lanetlenmişolanların artıksözünü söylemezamanı geldi.

İşçi ve emekçikadınlar olarak,toplumsal yaşamın

her alanındakarşılaştığımız tüm

sorunlarımızıtartışmak, bu sorunlar

karşısında çözümyollarını tespit etmek ve

toplumun yarısınıoluşturduğumuz yaşamı kazanmak

için bir kurultay düzenliyoruz. Tümemekçi kadınları kurultayımıza katılaraksorunlarımızı konuşmaya ve paylaşmayaçağırıyoruz.

Yalnızca konuşmaya değil!.. Kurultayda ortayakoyacağımız çözüm önerilerimiz ve mücadeleprogramımız ışığında kavgamızı büyütmeyeçağırıyoruz!

10 Şubat’ta gerçekleştireceğimiz Emekçi KadınKurultayı’nda, emekçi kadınlar olarak “artık biz devarız” diyeceğiz!

Şimdi emekçi kadınlar konuşacak! Emekçi Kadın Komisyonları

Emekçi Kadın Kurultayı 10 Şubat’ta toplanıyor!

Özgürlük ve eşitlik için emekçi kadınlar bir adım ileri!

Page 9: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 9Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Tekel işçilerinin eylemlerinden...Cevizli Tekel işçisinden eylem!

Tekel işçileri özelleştirme sürecini eylemlerlekarşılamak kararlılığındalar. 18 Aralık’ta Cevizli Tekelişçileri bir eylem gerçekleştirdiler. Öğle paydosusırasında aileleri ve çocukları ile birlikte fabrikanıngiriş kapısında biraraya gelen tekel işçileriözelleştirmeyi protesto ettiler. Eylemde basınaçıklamasını Tek Gıda-İş Sendikası İstanbul 2 No’luŞube Başkanı Yunus Durdu okudu. Açıklamada şunlarsöylendi: “Bilinmelidir ki, sigara üretim işi tasfiyeedilirse, alanların ilk yapacağı iş fabrikaları kapatıp,işçileri sokağa atmak olacaktır. Türkiye işsizlik veyoksulluktan kırılırken, yeni iş sahaları açılmazken,var olanı yok etmek büyük bir sorumsuzluktur.Özelleştirme kararı alan yetkilileri, önce kendiinsanına karşı sorumluluklarını yerine getirmeye,Tekeli özelleştirme kararını geri almaya çağırıyoruz.”

Eylemde “Tekel ABD ve AB’ye peşkeşçekilemez!”, “Alma işçinin ahını, çıkar aheste aheste!”dövizleri taşınırken, “İş ekmek yoksa, barış da yok!”,“İşimize, aşımıza sahip çıkacağız!”, “Ölmek var,dönmek yok!” sloganları atıldı.

21 Aralık gecesi ise yaklaşık 120 işçi fabrikayagirerek kapıları kilitledi. Yerleşkenin kapı vepencerelerine, Tekel sigara fabrikalarınınözelleştirilmesi kararının geri alınması talepleriniiçeren pankart ve afişler asan işçiler, sabah eylemlerinisona erdirdiler. Fabrikadan çıkan işçiler eyleme destekveren bazı siyasi parti ve kurumlarla birlikte fabrikabinası önünde protesto eylemi yaptılar.

Tekel sigara fabrikalarının özelleştirilmesikararının geri alınması taleplerini içeren pankart veafişler taşıyarak sloganlar atan Tekel işçileri, basınaçıklamasının ardından eylemlerine son verdiler.

Kızıl Bayrak/İstanbul

Tekel işçisinden ateşli barikat!Tekel fabrikasını satın almak isteyen yerli ve

yabancı şirket sahipleri 20 Aralık sabahı erkensaatlerde Samsun Ballıca sigara fabrikasına geldiler.Ancak şirket yetkililerini diğer Tekel fabrikalarındaolduğu gibi, Tekel işçileri karşıladı. İşçiler yetkilileriniçeri girmesini engellemek için ana kapı önündeoluşturdukları barikatı ateşe verdiler. Şirket yetkilileriçevik kuvvet ekiplerinin panzerlerle ateşisöndürmesinin ardından içeri girebildiler.

Özelleştirmeciler 4.5 saat inceleme yaptılar.İşçilerin tepkisi şirket görevlilerinin dışarı çıkışında dadevam etti. İşçiler kendilerini Nizamiye kapısına siperettiler. Çevik kuvvet ekipleri ise işçileri iterek yolkenarına çıkarmaya çalıştı. Bu esnada polis ile işçilerarasında itiş kakış yaşandı. İşçiler fabrikaincelemesinden çıkan şirket yetkililerinin bulunduğupolis otobüslerini yumurta yağmuruna tuttular.

Ardından işçilerin tepkisi polislere yöneldi. Çevikkuvvet ekiplerini yuhalayan işçiler, polis otobüslerininde önüne kestiler. İşçilerin polisle tartışmaları bir süredaha devam etti.

Tokat ve Bitlis’te eylemlerTekel’in özelleştirilmesine karşı Tokat ve Bitlis

Tekel işçileri eylemler gerçekleştirdiler. 20 Aralık günü sabah saatlerinde özelleştirmeci

yabancı firma yetkililerinin fabrikayı ziyaret edeceğiniöğrenen Tokat Tekel işçileri, fabrikanın önündetoplanmaya başladılar. Fabrika içine giren araçlarıkontrol ederek firma yetkililerinin içeri girmesiniengellemeye çalıştılar. İşçilerin tepkisi üzerine

özelleştirmeciler,Tekel’in müdürleritarafından polisnezaretinde lojmanlarınbulunduğu kapıdaniçeri alındılar. Bununüzerine işçiler anagirişten fabrikayagirmeye çalıştılar. Polisiçeri girmek isteyenişçilere biber gazı vecopla saldırdı.

Saldırının ardındanişçiler Tokat-Amasyaanayolunu trafiğekapattılar. Yolunkapatılmasınınardından takviye olarakfabrika önüne gelenözel harekat timleri ve çevik kuvvet polisleri işçileresaldırdı.

Fabrikayı gezen yabancı heyetin havaalanındanözel bir uçakla hareket edeceğini öğrenen işçiler,araçlarla havaalanına gittiler. Alanda “TEKEL’isattırmayacağız” pankartı açan işçiler adına konuşmayapıldı.

Bitlis Tekel Fabrikasının özelleştirilmekistenmesine karşı Bitlis Tekel işçileri de eylemgerçekleştirdiler. Tek Gıda İş Sendikası’nın örgütlediğieylem, fabrikanın önünde gerçekleşti. “KaraBayram” şiarının yazılı olduğu pankartın altındatoplanan işçiler, sermayenin özelleştirme politikalarınıprotesto ettiler.

Eylemde konuşan Tek Gıda-İş Sendikası BitlisŞube Başkanı Can Murat Yenisöz; bölgede 109 binekici ailenin, fertleriyle birlikte yaklaşık 500 bininsanın tütüncülükten geçimini sağladığını, TEKEL’inözelleştirilmesinin bölge için yıkım anlamına geldiğinidile getirdi. TEKEL’in özelleştirilmesine karşımücadeleyi yükselteceklerini ifade etti.

Tokat Tekel işçisinden eylem!13 Aralık günü Tekel Tokat Sigara Fabrikasında

çalışan yaklaşık 900 işçi, vardiya değişimi sırasındafabrika önünde toplanarak eylem gerçekleştirdiler.

Eylemde basın açıklamasını Tek-Gıda-İş SendikasıTokat Şube Başkanı Suat Karlıkaya yaptı. Karlıkaya,

Tekel’in özelleştirilmesini eleştirdi, bu saldırıya izinvermeyeceklerini söyledi. Açıklamada şu görüşlere yerverildi:

“Bugün adını neo-liberalizm, globalleşen dünyakoydukları emperyalist amaçlı ekonomik saldırılaragerek ülkemizi savunmak gerekse ekmeğimizisavunmak için sonuna kadar karşı koyacağız”...“Eğer bizden bedel isteniyorsa, ekmeğimiz için,fabrikamız için her türlü bedeli ödemeye hazırız. TokatSigara Fabrikası işçileri özelleştirmeye karşı herzaman olduğu gibi bugün de mücadele vermeyehazırdır. Bu konuda Tokat halkının da her zamandesteklerini beklemekteyiz.”

Tekel işçileri alkışlar, sloganlar, düdükler veıslıklarla, özelleştirmeye karşı tepkilerini ortayakoydular.

Bir yılı aşkın bir süredir devam eden Novamedgrevi, 18 Aralık tarihinde Petrol-İş Sendikası veNovamed’in bağlı olduğu Fresenius Medical Careşirketi arasında imzalanan toplu sözleşme ile sonaerdi.

Kadın işçiler tarafından 448 gündür büyük birkararlılık, coşku ve dayanışma ile sürdürülen grevinardından yapılan anlaşma sonucu 3 yıllık toplusözleşme imzalandı.Anlaşma sağlanan temel maddeler şöyle:

* Toplu iş sözleşmesiyle, grevden önce aylıkortalama 350 Avro olan ücretler yüzde 9.20oranında artırılarak ortalama 383 Avro’ya çıkarıldı.

* 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren ücretler yıllıkolarak Avro üzerinden yüzde 5 oranında artırılacak.Artış oranları 2009 yılında yüzde 4, 2010 yılında dayüzde 4 oranında olacak. Yıllık 300 Avro da sosyal

paket ödemesi yapılacak. * Petrol-İş sendikası üyesi işçiler 2 Ocak

2008’de işbaşı yapacaklar. Petrol-İş Sendikasının yaptığı açıklamaya göre

Novamed grevi üç noktada önem taşıyor. Birincisi,işyerinde toplam 316 işçi çalışmasına karşın, greveçıkan 85 kişiden 83’ü kadınlardan oluşuyor.

Bundan dolayıdır ki Novamed grevi “kadınişçilerin grevi” olarak anılıyor. İkinci nokta,Novamed grevi, serbest bölgelerde uygulanan ilkgrev olması açısından önemli. Ayrıca, azınlık sayıdaolunmasına karşın başarıya ulaşılan ve TİSimzalanan ilk grev olma özelliğini de taşıyor.

Novamed’de kadın işçiler, 2 Ocak tarihindenitibaren “sendikalı” olarak ve bir yılı aşkın süredirverdikleri mücadele sonucu daha da bilinçlenmişolarak işbaşı yapacaklar.

Novamed grevi sona erdi

Page 10: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Sınıfa karşı sınıf!10 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

- Tekel’deki özelleştirme sürecini kısaca özetlermisiniz?

Recep Tuncel (Tek Gıda-iş 2 Nolu ŞubeSekreteri): Özelleştirme sürecini şöyleaçıklayabiliriz. Bir dizi işletme özelleştirildi. AKPhükümeti döneminde satılmayan işletme kalmadı. Sonkalelerden biri ise Tekel.

AKP hükümeti, patronların ve Amerika’nınemrinde olan bir hükümet olduğu için ne söyleniyorsaharfiyen yerine getiriyor. Özelleştirme nereye kadardevam edecek? Hiçbir kamu kuruluşu bırakmadanhepsini satmak derdindeler. Onların tüm planları bu.İşçiler olarak buna artık dur demenin zamanı geldiğinidüşünüyoruz. Bu özelleştirme sürecinde sadece işçilerideğil sivil toplum kuruluşlarını ve halkı aydınlatmayaçalışıyoruz. Bütün kamu kuruluşları yok edildiğizaman sonuçları ağır olacak. Çünkü ülkenin tümgeçim kaynakları kamu kuruluşları, işsizliği çözenkamu kuruluşları. “Sosyal devlet” anlayışından uzakbir hükümet bu hükümet. Hiçbir fabrika açmadan tümfabrikaları kapatma derdinde. Örneğin Et-BalıkKurumu özelleştirilmeden önce ülkemiz hayvancılıklauğraşan bir ülkeydi. Bu alanda kendi kendine yeten birdurumdaydı. Buralar özelleştikten sonra büyükkentlere göç başladı. Ülke kaynaklarını Amerika’yapeşkeş çektiler. Bizim bugün Amerika’nın bir dolarınaihtiyacımız yok. Bugün AKP hükümeti tarafındanuygulanan bu özelleştirme politikaları aile şirketlerinehizmet ediyor. Mesela Tekel’in makinelerini almakisteyen Kemal Unakıtan’ın oğlu, sigaranın kartonambalajının ihalesini de almaya çalışıyor. Yaniözelleştirme bunlar için kendi ailelerinin kârları için,kendi çevrelerine bu kuruluşları peşkeş çekmenin biraracı. Kartal Cevizli Sigara Fabrikası’nın arazisibüyük sermayedarların iştahını kabartıyor. Bugün “bufabrika zarar ediyor” diyorlar, alakası yok. Kâroranları ortada. Ama Adalar manzaralı ve sahildekurulu bir fabrika. Bu ise fabrikanın kapanması ve buarazinin başka işler için kullanılması anlamına geliyor.Biz işçiler olarak üretmek istiyoruz, çalışmakistiyoruz.

Size, durumu daha iyi anlamanız için, Tekel sigarafabrikasının yapısıyla ilgili bilgi vereyim. 2003 yılındaalkollü içkilerin özelleşmesinin ardından buraya nakilişçiler geldi. Bu nakillerin çoğu bugün halen ailesiyleyaşamıyor. Yozgat’tan, Çanakkale’den, Tekirdağ’dan,Bandırma’dan gelen var. Yani Türkiye’nin heryerinden gelen var. İstanbul Sigara Fabrikası,kapatılan fabrikalardaki işçi arkadaşların hepsinibünyesinde taşıyor. Gelen işçiler burayı son umutolarak gördüler. Bugün burası da kapatılmak isteniyor.Hükümet bu özelleştirmeyi yaparken “özelleştiriyoruzama işçiyi mağdur etmiyoruz”, diyor. Nasıl mağduretmiyorlar! 4C diye bir yasa var. Bu yasaya göre enfazla 10 ay çalışabiliyorsun. Ve 500 milyon maaşlaçalışıyorsun. Bunları söyleyerek toplumu kandırmayaçalışıyorlar. Biz bir takım çalışmalarla bu yalanlarıhalka ve toplumun her kesimine anlatmayaçalışıyoruz. Eylemler örgütlüyoruz. Pankartlarasıyoruz.

- Tekelin ilk özelleştirilme süreci gündemegeldiğinde de kimi eylemlilikler oldu. Bugün ise artıksermayedarlar Tekele fiili olarak giriyorlar. Yineçeşitli eylemler oluyor. Tokat’tan, Samsun’danhaberlerini alıyoruz. Tek Gıda-İş olarak özelleştirmesürecinin püskürtülmesi için önünüzde nasıl bir eylemprogramı var?

Recep Tuncel: Bazen olmadık eylemler oluyor.

Planlamadan eylemlergerçekleştiriyoruz. Örneğinbayramın 2. günü AydınDoğan’ın fabrikayı gezmeyegeldiğini öğrendik vefabrikayı işgal ettik.Fabrikaya kapandık.Fabrikayı kilitledik. 120 işçiile işgal ettik. Her katta 20-30’ar kişi dağıldık.Barikatlar kurduk. Duyumalır almaz harekete geçtik.Bizim plan yapmamıza gerekyok. Biz sendika olarak daişçiler olarak da her türlüeylem için hazırız. Öncelikleönümüzde Kartal yürüyüşüve Kartal eylemi var. Şu anona hazırlanıyoruz.Yılbaşına dönük deplanlarımız var ancak toplamplanlamaya son şeklinivermeye çalışıyoruz. Bir diğer çalışma ise televizyonkanallarına, emekten yana olan kanallara katılaraksesimizi duyurmaya çalışacağız. Ayrıca mecliste birekip kurulabilirse hazırladığımız dosyaları sunabilirizve oranın da gündemine taşıyabiliriz.

- Bu yapılanlar kuşkusuz anlamlı ancak aslolansermayedarlara karşı işçi sınıfının kendi gücünügöstermesi için eylemleri tabandan örgütlemek değilmidir?

Recep Tuncel: Tabii ki öyle. Örneğin geçenlerdebir İngiliz firması geldi ve fabrikayı gezmek istedi. JTIfirması bu. Biz izin vermedik. Önce makinelerikapattık. Sonra kapıları kilitledik. Genel müdürlüğegeçmelerini engelledik. Özelleştirme İdaresi bileşubeyi dikkate almak zorunda kaldı ve uzlaşmayavarmaya çalıştı. “İzin verelim ve İngilizler’e bizi reziletmeyin” dedi. Ancak biz izin vermedik.

- Bu süreci daha etkin olarak örmek çerçevesindesınıfın diğer bölüklerine taşımak için bir girişimizinvar mı?

Recep Tuncel: Bunun için ilk girişim 27 Aralıktarihli eylem üzerinden oldu. Türk-İş’e bağlı tümsendikalara ve sadece Türk-İş sendikalarına değilDİSK’e de haber verdik. Diğer sendikalara da haberverdik. Biz nasıl Telekom sürecine duyarlıysak başkaeylemlere destek verdiysek, bu noktada kendimize deaynı duyarlılığı bekliyoruz. 27 Aralık günküeylemimize hem sendikalardan hem sivil toplumkuruluşlarından iyi bir katılım olacak. Aynı zamandaKent Gıda işçileri desteğe gelecekler.

- Özelleştirme saldırısı karşısında tekel işçilerinintalepleri neler ?

Yunus Durdu (2 No’lu Şube Başkanı): BugünTekel Sigara fabrikaları yol geçen hanına dönmüşdurumda. Buna karşı biz Tekel’in peşkeş çekilmesiniprotesto ediyoruz. Burada kâr eden bir kuruluşunpeşkeş çekildiğini haykırıyoruz. Bugün ülkede bir dizisorun-olay yaşanıyor. Bunların karşısında emniyetkuvvetleri yok ama bakıyorsunuz 100 kişilik işçieylemine 660 çevik kuvveti yığıyorlar. Ve bizpatronlardan ya da hükümetten sadaka istemiyoruz.Bu fabrikaların gerçek sahibi biziz, bu fabrikalarıçalıştırmak istiyoruz. Burası zarar eden bir kuruluşdeğil. 108 işletmesi, 6 sigara fabrikası var. 2006 yılı

itibariyle 4.1 milyar dolar Hazine’ye para aktarıldı.Bunun yanında 2,5 milyon tütün üreticisi Tekel’dengeçimini sağlıyor. Herkes olayın gerçek yüzünügörmek zorunda. Bugün Güneydoğu’da fabrikalarıkapatıyorsun, insanları işsiz bırakıyorsun, bir dizi yeriçin de böyle. Feryatlar bundan, hırsızlık, dağa çıkmakbundan kaynaklı. Bakın 2006 yılı itibariyle Tekel 500milyon dolarlık tütün ihracı yapmış. Bugün Tekel’i 1milyar dolara satmak istiyorlar. 2.5 milyon insanıngeçim kaynağı olan 4.1 milyar dolar. Hazine’ye paraaktaran Tekel 1 milyar dolara peşkeş çekiliyor. Bizbuna karşıyız. Tekel’in alkollü içecekler bölümüLimak şirketine 292 milyon dolara satıldı. Bizim iseiçerde 180 milyon dolarlık sadece stoğumuz var.

- Sizce bu özelleştirmelerin sorumlusu sadece AKPhükümeti mi?

Yunus Durdu: Hayır, sizin de söylediğiniz gibiÖzal döneminden bu yana hızlanarak gelen bir süreçözelleştirme politikaları. Halkımız 30 yıldırözelleştirmeyle, küreselleşme yalanlarıyla büyüyor.Biz tepki gösterdiğimizde halk özelleştirme iyi birşeymiş gibi karşılıyordu. Küreselleşme ad olarak güzelgelebilir ama sonuçları para için, kâr için insanıni yoksayması demektir. Bugün Irak’ta binler ölüyorkimsenin umrunda değil. Türkiye’de binlerce insanişsiz, işçiler ise açlıkla boğuşuyor. Kimsenin umrundadeğil. “Devlette devamlılık vardır” derler, ben bunukabul etmiyorum. “Devlet kalıcıdır, iktidarlargeçicidir” derler, hayır. Devlet biziz, çalışanlarız,halkız. Eğer bizsek, artık Türkiye’deki halk kendisinegelmeli. 4.5 yıllık AKP hükümeti döneminde 30kuruluş özelleştirildi. Yarın içtiğimiz su özelleşecek.Kıpırdayan yaprağı satacaklar. Bunları herkesingörmesi lazım. Emekçiyim diyenlerin artık ekmeğine,kurumlarına sahip çıkması lazım. Bizler sendikacılarolarak da işçilerin hak ve menfaatlerini birilerinepeşkeş çekilmesi için buralarda değiliz. Bugün TekelSigara Fabrikası özelleşmeyecek, kapatılacak. Burasıkapatılırsa bu bölge halkı, esnafı ölür. Buralar da biter.Biz buradan bir mücadele ateşi yaktık. Tüm işçileri,emekçi dostlarını dayanışmaya çağırıyoruz. “Birliktengüç doğar!” sloganını yükseltiyoruz. Ve sizingösterdiğiniz duyarlılığa, işçi dostluğunuza, emekçidostluğunuza da Tekel işçileri adına teşekkür ediyor vesaygılarımızı sunuyoruz.

Kızıl Bayrak/ Kartal

Cevizli Tekel’deki özelleştirme saldırısıyla ilgili Tek-Gıda-İş 2 No’lu yöneticileriyle konuştuk...

“Ya hep beraber ya hiçbirimiz!”

YYuunnuuss DDuurrdduu

Page 11: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Geleceğimize sahip çıkalım! Kızıl Bayrak � 11Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

ESOGÜ: Ücretsiz ulaşım istiyoruz!Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde 15 Aralık

tarihinden itibaren kampüs içinde ücretsiz olanotobüsler ücretli hale getirildi. Ardından transkript,öğrenci belgesi vb. de ücretlendirildi. Bu saldırıbayram haftasına denk getirilmiş, önümüzdekihaftalarda finallerin başlaması fırsat bilinmiştir.

24 Aralık günü üniversiteye geldiğimizde bumanzarayla karşılaşınca, hemen bir imza kampanyasıbaşlattık. İmza çalışmasını ortaklaştırmak amacıyla24 Aralık akşamı için toplantı çağrısı yaptık.Gerçekleştirilen toplantının ardından Ekim Gençliği,DPG, DGH, SDG, ÖDP Gençliği olarak ulaşımzamları üzerinden ortak bir çalışma örgütleme kararıaldık.

25 Aralık günü ortak imza kampanyası sürdürdük.İki gün içinde bini aşkın imza topladık. Bir yandanimza toplarken, diğer yandan da gerçekleştireceğimiztoplantının duyurusunu yaptık.

İmza faaliyetimizin ardından durakta bekleyenöğrencilere ücretsiz ulaşımın hakkımız olduğunu vetoplu bir şekilde otobüse ücretsiz bineceğimizisöyledik. Gelen otobüse bindik. Şoför bilet basmamızgerektiğini söyleyince, ulaşım ücretlerini protestoettiğimizi, bilet kullanmayacağımızı ifade ettik. Şoförotobüsten inmemizi istedi, bizler inmeyince kendisiindi ve aracı çalıştırmayacağını söyledi. Otobüsteyaklaşık 10 dakika bekledik ve bu arada çevredekiöğrencileri bedava otobüse binmeye çağırdık.Öğrencilerin protestomuzu sahiplenmesi oldukçaanlamlıydı. Toplantı saatinin yaklaşması üzerineotobüsten inerek alkışlarımızla durumu protesto ettik.

26-27 Aralık günlerinde imza toplamaya ve 28Aralık günü toplanan imzaları rektörlüğevereceğimiz eyleme çağrı yapan bildirileri dağıtmayadevam edeceğiz.

Osmangazi Üniversitesi / Ekim Gençliği

MSGSÜ’de söyleşiMSGSÜ Bilimsel Araştırmalar Kulübü’nün

düzenlediği “Neoliberalizm ve gençlik” konulusöyleşi 17 Aralık günü gerçekleştirildi. KonferansSalonu’nda yapılan söyleşiye konuşmacı olarakTemel Demirer katıldı. Demirer, gençlik sorunununkavranabilmesi için tablonun hepsinin görülmesigerektiğini, bu kapsamda da kapitalist-emperyalistsistemin kavranabilmesi ve mücadelenin bu olguyayönelmesi gerektiğini vurguladı. Uluslararasıekonomik gelişmeler, AKP hükümetinin politikalarıve bunların toplumda yarattığı dönüşümlere değindi.Sınır ötesi harekata da değinen Demirer, Kürt veTürk halklarının kardeşliğinin ve birliktemücadelesinin önemi üzerinde durdu.

Sunumun ardından neoliberal politikalarıngençliğe dayattığı geleceksizlik sorunu ve bukapsamda gençlik mücadelesinin yöntem ve araçlarıüzerine kısa bir tartışma yürütüldü. Eğitiminticarileştirilmesi, meslek ve alanlarda yaşanandönüşümler eksenli birleşik bir mücadele ihtiyacıvurgulandı. Etkinliğe yaklaşık 30 kişi katıldı.

MSGSÜ / Ekim Gençliği

“Ulaşımda acil indirim!”Üniversite öğrencilerinin çeşitli yerelliklerde

“Akbilde acil indirim!” sloganıyla gerçekleştirdikleriyürüyüşler sonrasında öğrenci akbil aktarmaları 40Ykr’den 20 Ykr’ye indi. İndirimi yeterli bulamayanöğrenciler 13 Aralık günü üç koldan

gerçekleştirdikleri yürüyüşlerle “Ulaşım haktırsatılamaz!” sloganını haykırdılar. Eylemde“Ulaşımda acil indirim!” pankartı açıldı.

Öğle saatlerinde Taksim, Beyazıt ve Çapa olmaküzere üç koldan tek sıra halinde yürüyüşe geçenöğrenciler İstanbul Büyükşehir Belediyesi önündebuluştular. Yürüyüş boyunca “Ulaşım haktırsatılamaz!”, “İşte Topbaş öğrenciler geliyor!”, “20kuruş yetmez daha fazla indirim!”, “Topbaş istifa!”,“Topbaş’ın ipleri sermayenin elinde!” sloganlarınıatan öğrenciler, topladıkları 20 bine yakın dilekçeyibelediyeye teslim ettiler. Belediye binası önündegerçekleştirilen açıklamada ulaşım zamlarının geriçekilmesi talebi yükseltildi.

Eyleme Halkevleri, Dev-Sağlık İş Sendikası, TümBel Sen İstanbul Şubeleri, ÖDP de destek verdi. TümBel Sen 4 No’lu Şube Başkanı Halim Gürbüzkonuşma yaptı. Eylemde 4 bine yakın imzayla zamprotestosuna katılan liseliler adına da bir konuşmayapıldı. Öğrencilerin belediye başkanı veyöneticileriyle görüşme talebi reddedildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Amatör’ün 4. sayısı çıktı!İki yıl önce “Amatör Bir Dünya için

Profesyonelce” şiarıyla çalışmalarına başlayanAmatör gazetesinin 4. sayısı çıktı. Yıldız TeknikÜniversitesi yerelinde çıkardığımız gazete, YTÜ

öğrencilerinin sorun ve taleplerini dillendirdiği birkürsü olma iddiasıyla bugüne kadar Yıldız özelindeyaşanan sıkıntıları ve öğrenci çalışmalarınıgündemleştirdi.

Gazetenin son sayısında, dönem başından itibarenyaşadığımız sorunlar ve bu sorunlar kapsamındayürütülen çalışmalar geniş bir biçimde yer aldı.Mimarlık Fakültesi öğrencilerinin teknik geziücretleri ile ilgili imza kampanyası, ulaşım zamlarıve YTÜ özelinde yarattığı sorunlar, buna karşıyürütülen çalışma vb. gündemler işlendi. Ülke vedünya gündemleri de gazetede yer aldı.

Gündemlerin belirlenmesinden yazılarınyazılmasına kadar kolektif emeğe dayanarak çıkangazetenin dağıtımı da aynı kolektif sürecin birparçası olarak devam ediyor.

YTÜ / Ekim Gençliği

Muğla Üniversitesi’ndesoruşturma

Muğla Üniversitesi’nde devrimci, demokrat,yurtsever öğrenciler üzerinde süren baskıya şimdi deidarenin hukuk terörü eklendi. Şovenist histeriatmosferinin etkisiyle saldırılara maruz kalanöğrenciler rektörlük tarafından da soruşturuluyor. Şuan Muğla Üniversitesi’nde 70 öğrenciye soruşturmaaçılmış bulunuyor.

Gençlik hareketinden...

Sermaye düzeni kendi ihtiyaçlarıdoğrultusunda saldırı ve yıkımyasalarını bu ülkenin işçi veemekçilerine dayatıyor. Geçen senemeclis gündemine gelerek kabul edilen,ardından Anayasa Mahkemesitarafından çeşitli maddeleri iptal edilenSosyal Sigortalar ve Genel SağlıkSigortası Kanunu, 2007 yılının Temmuzayına, ardından 1 Ocak 2008 tarihineertelenmişti.

İMF’nin ve yerli işbirlikçilerininomuz omuza yürüttüğü saldırı yasasımeclisten geçtiği ve yasalaştığı takdirdemilyonlarca işçi ve emekçiyi zor günler bekliyor.

Saldırı yasası gündemdeki yerini korurken AKPhükümeti eliyle meclisten geçirilmek istenenyasaya karşı muhalefet de yükseliyor. Bir süredirgerçekleştirilen toplantılarla kanun tasarısınınmeclisten geçirilmesine karşı yürütülen girişimler,platform halini aldı. “Herkese Sağlık, GüvenliGelecek Platformu” kuruldu.

Platform; 25 Aralık’ta Makina MühendisleriOdası İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen basıntoplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. Saat 12.30’dabaşlayan, sendika, oda, platform ve kitle örgütütemsilcilerinin katıldığı açıklamada imzacıkurumlar adına TTB Merkez Konseyi Üyesi AliÇerkezoğlu konuştu. Çerkezoğlu, saldırı yasasınakarşı birleşik mücadele çağrısı yaptı.

Basın açıklamasının okunmasının ardından 27Aralık günü Aksaray Pertevniyal Lisesi önündenUnkapanı’nda bulunan Çalışma ve BölgeMüdürlüğü’ne gerçekleştirilecek yürüyüşe çağrıyapıldı.

İmzacı kurumlar:İstanbul Tabip Odası,

İstanbul Diş hekimleriOdası, İstanbul EczacıOdası, İstanbul VeterinerHekimler Odası, İstanbulSerbest Muhasebecilerve Mali MüşavirlerOdası, İstanbul Barosu,TMMOB İlKoordinasyon Kurulu,KESK İstanbul ŞubelerPlatformu, Türk-İşİstanbul Şubeler

Platformu, DİSK İstanbul Bölge Temsilciliği,DİSK/Dev Sağlık-İş, Hava-İş, TürkiyeGazeteciler Sendikası İstanbul Şubesi, BağımsızHaber-Sen, Tekstil Sen, Çağdaş HukukçularDerneği, İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği,Sağlık Hakkı Hareketi Derneği, Hasta ve HastaYakını Hakları Derneği, Halkevleri İstanbulŞubesi, ÖDP, EMEP, SDP, SHP, DTP ve TKPİstanbul il örgütleri, İşçi Kardeşliği Partisiİstanbul İl Örgütü, KEG, Konfeksiyon İşçileriDerneği, Tersane İşçileri Kurulu, Divriği KültürDerneği, PSAKD Marmara Şubeleri, BağımsızDevrimci Sınıf Platformu, DHP, PDD,Özgürlükler İçin Mücadele Platformu, SosyalHaklar Derneği, Devrimci Hareket, Kaldıraç,Marksist Bakış Dergisi, Haklar ve ÖzgürlüklerCephesi, Ezilenlerin Sosyalist Platformu,Devrimci İşçi Partisi Girişimi, EzilenlerinKurtuluşu, İşçi Cephesi, Tersane İşçileri BirliğiDerneği, OSB-İMES İşçileri Derneği, EmekAraştırmaları Dayanışma Topluluğu

Herkese sağlık, güvenli gelecek için birleşik mücadeleye!

Page 12: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Sefalet ücretini kabul etmeyelim!12 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Esenyurt’ta asgari ücret semineri24 Aralık’ta Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde asgari

ücret ve son süreçte gündemde olan SSGSS saldırısıgündemli bir seminer gerçekleştirildi. 50 kişilik birkatılımın olduğu seminere konuşmacı olarak VolkanYaraşır katıldı.

İlk olarak BDSP adına bir arkadaş söz alaraksermayenin asgari ücret oyununa ve işçi ve emekçileriçin tam anlamıyla bir yıkımı ifade eden SSGSSsaldırısına değindi. Düzenin son süreçte tırmandırdığışovenizm ve Kürt halkına düşmanlık temelindesürdürülen politikaları da teşhir eden bir konuşmayapan BDSP temsilcisi sözü Volkan Yaraşır’a bıraktı.

Volkan Yaraşır konuşmasında, kapitalizmin sömürüüzerine kurulan bir düzen olduğunu vurgulayarakkapitalizmin ortaya çıktığı dönemden itibaren işçisınıfına köleliği dayattığını ifade etti. Ücretli köleliğekarşı işçi sınıfının nasıl bir mücadele vermesigerektiğini değişik ülkelerdeki sınıf mücadelelerindenörneklerle anlattı. İşçi sınıfının kendi yaşamkoşullarını düzeltmek için giriştiği mücedeleninsonucu olarak sermayenin bunu kontrol altında tutmakiçin asgari ücret düzenlemesine geçtiğini vurguladı.

Asgari ücretin Türkiye’de uygulanmasına değinenVolkan Yaraşır, AKP hükümetinin son dönemdekipolitikalarını teşhir etti ve SSGSS’nin işçi-emekçileriçin kapsamlı bir saldırı olduğunu anlattı. İşçi sınıfınınsosyal yıkım yasalarını boşa düşürecek güce sahipolduğunu, bunun Türkiye işçi sınıfının mücadeletarihinde de örnekleri olduğunu vurguladı.

Yaklaşık üç saat süren seminer oldukça verimligeçti.

Kızıl Bayrak/Esenyurt

KİP: “Bıçak kemiğe dayandı”Küçükçekmece İşçi Platformu’nun asgari ücret

tartışmaları üzerinden düzenlediği “İnsanca yaşamayayeten, vergiden muaf asgari ücret talep ediyoruz!”konulu panel 16 Aralık günü Sefaköy İşçi KültürEvi’nde gerçekleştirildi.

Ön hazırlık sürecinde çevremizdeki işçi veemekçilerle asgari ücret tartışıldı, İnönü Mahallesi’ndedernek ve kahveler dolaşılarak afişler asıldı.

Panel, Küçükçekmece İşçi Platformu temsilcisininkonuşmasıyla açıldı. Sınıf hareketinin mevcuttablosundan başlayarak asgari ücret uygulamalarınındünya ve Türkiye çapındaki başlangıç süreci elealındı. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun gerçekleriifade etmediği, sınıfın haklarını güçlü bir eylemlilik veörgütlülük süreci ile kazanabileceklerini ifade etti.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun dağıtılması veasgari ücretlerin toplu iş sözleşmeleri aracılığı iletabanın güç ve iradesi tarafından belirlenmesigerektiğini vurguladı. Asgari ücretin günümüzkoşullarında 4 kişilik bir ailenin geçim standartlarınauygun nitelikte olması ve vergiden muaf tutulmasıgerektiği belirtildi.

KİP temsilcisi, tersanelerde, fabrikalarda,Topkapı’da, Texim’de, Güven Elektrik’te mücadeleeden işçileri örnek göstererek, sözü mücadele eden işçiarkadaşlara bıraktı. Güven Elektrik’te sendikalmücadele içerisinde bulunan bir işçi söz alarak,işçilerin haklarını ancak örgütlü mücadele ile eldeedebileceğini söyledi ve kendi sendikal süreçlerinianlattı. ‘80 sonrası sendikalaşma faaliyetlerininönünün kesilmeye çalışıldığından bahsederek,patronların sömürüyü artırmanın yolunu gözlediğini

vurguladı. Güven elektrik

işçisinin alkışlarla sonbulan sözlerinin ardındanbir Texim işçisi söz aldı.Texim’de hak gasplarınakarşı mücadeleyi nasılbaşlattıklarını, üç aydıryaptıkları eylemleri,Çalışma Bakanlığıönündeki yürüyüşlerini veşikâyet dilekçelerini,yemek boykotlarını,sendika girişimlerini vemahkeme sürecinibaşlattıklarını anlattı.

Deri işçisi bir arkadaşımız “bıçak kemiğe dayandı”diyerek Texim işçisinin sözlerini destekledi.

Ardından İkitelli Organize Sanayi’de çalışan birişçi arkadaşımız, kendi atölyesindeki kölece çalışmakoşullarından bahsederek, bugün için asıl ihtiyacınbirlikte hareket etmek olduğunu vurguladı.

KİP temsilcisi son olarak önümüzdeki haftaiçerisinde Güven Elektrik işçilerinin yapacağı hereylem ve etkinliğe tüm işçileri dayanışmaya çağırdı.

30 kişinin katıldığı İşçi Platformu paneli, GüvenElektrik işçilerinin sözleriyle sona erdi: “İşçi sınıfıolarak mücadelenin temel taşlarıyız. Mücadeleyisonuna kadar devam ettireceğiz. Birlik ve dayanışmaiçerisinde olalım!”

Küçükçekmece İşçi Platformu

BDSP: “Ortaoyununa son!”Sermaye tarafından her sene Türkiyeli işçi ve

emekçilerin önüne sunulan “asgari ücret ortaoyunu”bu sene de sahnede... Sözde işçi temsilcilerinin deiçinde bulunduğu bu oyunda belirleyici olan “AsgariÜcret Tespit Komisyonu” değil sermaye sınıfıdır.

13 Aralık günü Asgari Ücret TespitKomisyonu’nun 2. toplantısını yaptığı saatlerdeBağımsız Devrimci Sınıf Platformu, gerçekleştirdiğieylemle işçi ve emekçilere reva görülen sefalet

ücretini protesto etti. Çalışma Bakanlığı UnkapanıBölge Müdürlüğü önünde toplanan BDSP’lilereylemde, “Sefalet ücreti istemiyoruz, Kahrolsunücretli kölelik düzeni!” pankartını açtılar.

Eylemde basın açıklamasını okuyan BDSPtemsilcisi, tespit komisyonu içerisinde yer alan sözdeişçi temsilcisi Türk-İş’in “oynanan oyununinandırıcılığını sağlamak” rolünü taşıdığının altınıçizdi.

Yapılan açıklamada, asgari ücretin belirlenmeaşamasında asıl gücün İMF olduğu ve asgari ücretinbelirlenmesinin öncesinde AKP hükümetinin %6’lıkzam oranını çoktan duyurduğu ifade edildi. TayyipErdoğan’ın asgari ücrette ‘yüzde 127’lik artış’iddiasının işçi sınıfıyla dalga geçmek anlamına geldiğidile getirildi.

İşçi sınıfının soluğunu ensesinde hissetmeyensermayenin pervasız saldırılarına devam edeceği,ancak işçi sınıfının er ya da geç gereken yanıtıvereceği ifade edilerek açıklama son buldu.

Eylem boyunca; “Sefalet ücreti istemiyoruz!”,“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” sloganlarını atan BDSP’liler“İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgariücret!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Bölgeselasgari ücrete hayır!”, “Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!” dövizlerini taşıdılar.

Kızıl Bayrak/İstanbul

Asgari ücrete ilişkin eylem ve etkinliklerden...

“İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret!”

Page 13: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

“Temel gelir”, “vatandaşlık geliri” gibi sosyalpolitikada yeni arayışların yaşandığı kapitalistdünyadan bir haber olarak bizim sendikacılarımız,hükümet adamlarımız, işverenlerimiz bir kez dahaasgari ücreti “birlikte” belirlemeye çalışıyorlar.Kuşkusuz, bir orta oyunu olarak. Kapitalist sistemintıkandığı, işsizliğin, yoksulluğun derinleştiği birdönemde çıkış yollarından biri olarak görülen “temelgelir” üzerine daha sonraki yazılarda değinmek üzereşimdilik asgari ücreti nasıl algılamamız gerektiğiüzerine, tekrara kaçan bir yazı ile değinmekte yararvar.

Kapitalist bir sistemde ücret, asgari ücret, yüksekücret hiçbir zaman “adil” bir ücret olmaz. Buücretlerin düzeyi sadece işçinin emeğinin sömürüdüzeyini gösterir, hiçbir zaman sömürünün sonaermiş olduğunu göstermez, ne kadar yüksek olursaolsun. “Refah” dönemlerinde “yükselen” ücret, krizdönemlerinde, yıkıcı bir rekabetin baskısı veişsizliğin korkunç tehdidi ile iyice dibe vurur. Budönem emekçiler için bir var olma, ayakta kalmamücadelesi dönemine dönüşür. Öyle olduğu içinemekçiler her düzeyde ücrete, yaşamlarınısürdürebilmek için rıza gösterirler.

Sadece ücretiyle yaşayabilen işçiler, birbirleriyleve işsizlerle girdikleri iş kapma ve korumamücadelesinden her seferinde daha da yoksullaşarakçıkarlar. Bu dehşetengiz rekabet sömürü oranını, kâroranını yükseltirken işçiye sefil bir yaşamısürdürmeye yetecek bir ücrete razı olmaktan başkayol kalmaz! Öyle ki, F. Engels’in ifadesi ile işsizlerinson erkeği, son kadını, son çocuğu iş bulamadıklarısürece rekabet, ücretleri sıkıştırıp durur. Sermaye ileolan rekabette ise, işçi sadece açlığa, sefalete itilmez,bir de ayağına sımsıkı perçinlenmiş bir prangavurulur.

Kapitalist sistem, normal durumlarda, işçininkendi ortamının ve ülkesinin koşullarına uygunolarak kendisine çalışma ve yeniden üreme olanağısağlayacak araçları edinmesi için gereksindiği birparayı ücret olarak verir, ki buna da “adil ücret”derler. Kuşkusuz, bu “adil ücret” asgari ücrettenbiraz daha fazladır! Demek ki, kapitalist sistemde“adil” olmayan asgari ücret sadece işçinin asgaridüzeyde yaşamını sürdürmesini sağlayacak araçlarıedinmesi için gereksindiği para olacaktır.

İşçi hareketlerinin yükseldiği, rakip bir sistemolarak sosyalist sistemin kapitalist sistemi tehditettiği bir zaman diliminde, sistem ve düzensürekliliğini sağlamak için sosyal politikauygulamalarından biri olarak asgari ücretten de biraraç olarak yararlanmaya çalışmıştır. Bu dönem“asgari ücret” sistemi rahatlatan, işçi sınıfına da bir“rüşvet” olarak teklif edilen bir ücrettir. Aslında buücret sermayenin de işine yaramış, “refah”döneminde ücret üzerinden kaynaklanacak bir “kirli”rekabetten kurtulmuşlardır. Özellikle büyük sermaye,küçük sermayenin daha düşük ücretli mal ve hizmetüretme baskısı ve “kirli” rekabetinden kurtulmuştur.

Gelişimi açısından bakıldığında asgari ücretinkapitalist sistem içinde üç temel anlamıbulunmaktadır. İlki, işçinin yaşamını sürdürmesi içingerekli ve zorunlu olan araçları almaya yetecekkadar bir paranın ücret olarak belirlenmesidir, ki buen düşük ücret düzeyidir, bir doğal ücret olarak dakabul edilebilir. Burada sömürü oranı yüksektir,üretilen değerin büyük bir bölümüne kapitalist elkoymaktadır. Bu ücret düzeyi ile kriz dönemlerindeolduğu kadar yıkıcı bir rekabetin yaşandığı her

dönemde de karşılaşılır. İşsizlik baskısı, korkusu,kaygısı bu ücret düzeyini iyice aşağı çeker. 19.yüzyıl ücretleri ile 21. yüzyıl ücretleri bu türücretlerdir. Bu dönem işçi hareketleri de etkisizdir,kapitalist sistemi tehdit eden bir dış etken de yoktur.

Asgari ücretin ikinci temel anlamı kapitalistlerarasındaki ücret farkından kaynaklanan “kirli”rekabetle ilgilidir. Gerek ülkeler arasında gerekseişletmeler arasındaki bu ücret farkı, taraflar arasında,maliyetleri ve fiyat düzeyini belirlediği için, bir“haksız”, “kirli” rekabete neden olur. “Düşük ücret”,“yüksek ücreti” kovar, tıpkı kötü paranın iyi parayıkovması gibi! Böyle olduğu için, “yüksek ücret”ödeyen kapitalistler, “düşük ücret” ödeyenlerlerekabet edebilmek için standart bir ücret talebindebulunurlar, ki bu da asgari ücret olur. Kuşkusuz, buanlaşmada kabul edilmek istenen en düşük olan ücretolacaktır, ancak somut durum buna el vermediğindenbir pazarlık ile mümkün olduğunca en düşüğe yakınbir ücret üzerinden anlaşılır. İşçi sınıfının potansiyeltehlike/tehdit düzeyine bağlı olarak da bu ücret birazdaha yüksek tutulabilir. Böylesi bir ücret, refahdönemlerinin yanı sıra kriz dönemlerinde debenimsenebilir.

Üçüncü temel anlam, asgari ücretin sosyalpolitikanın bir aracı olması ile ilgilidir. Bu aslındaişçi sınıfına teklif edilen bir “rüşvettir” de. Kapitalistsisteme karşıt olmak ve onu değiştirmek yerine,sistemle bütünleşmeyi ve onunla varlığınısürdürmeyi önerir, bunun karşılığında da “daha” iyi,“adil” bir ücret önerir, ki bu öneriyi de asgari ücretolarak yapar. Bu daha çok refah dönemlerindebaşvurulan, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonrabenimsenen bir politikadır. Burada işçinin “normal”ihtiyaçlarını karşılayan bir ücret gözetilmeyeçalışılır. Geçimden çok, “insanca yaşam” gibi birkriterden sık sık söz edilir. ILO’nun tanımı ile“asgari ücret işçiye uygun yaşama normlarısağlayacak bir ücret” olarak kabul edilir, ettirilmeyeçalışılır.

Türkiye’deki asgari ücretlere ve belirlenmesineyönelik politikalara yukarıda belirtilen üç temelanlam çerçevesinde bakıldığında, iç pazara yöneliküretim sürecinin dışında, sosyal politikanın bir aracıolarak bakılmadığı görülecektir. Tarihsel gelişim,seyri ve bugünkü durumu bunu açıkça ortayakoymaktadır. Bugün asgari ücret yıkıcı rekabetinacımasız ücreti olarak kabul edilmekte, bir maliyetunsuru olarak değerlendirildiğinden mümkünolduğunca en düşük düzeyde tespit edilmeyeçalışılmaktadır. Milyonlarca asgari ücretli emekçi iseörgütsüzlüğünün bir sonucu olarak bu sürecemüdahale etmemekte/edememektedir. Sendikalarınüyelerinin asgari ücretten yüksek bir ücret alıyorolması, sendikaları ve sendikalı işçileri asgari ücretinbelirlenmesi mücadelesi dışına itmektedir. Birkölelik ücreti bile olmayan günümüz asgari ücretiyükseltmek şiarı yerine, böyle bir rüşvete razı olmakyerine F. Engels’in 150 yıl önce söylediği gibi“Üretim araçlarının: hammaddelerin, fabrikaların vemakinelerin emekçi halkın eline geçmesi” şiarı ilemücadele etmedikçe, bu kadere hep razı olmakzorunda kalacaktır. Üstelik bu kaderi bu kez dinselaraçlarla tahkim eden yönetim altında daha “uhrevi”olarak benimsetmeğe çalışacaklardır. Yörsan’da “işihsan” edilenlerin, sendikaya üye olma “hainliğinin”cezasız bırakılmaması, yeni ücret politikaları için birgösterge olabilir mi? Sorunun yanıtından çok, soruyusormak ve üzerine düşünmek önemli.

Sefalet ücretini kabul etmeyelim! Kızıl Bayrak � 13Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Asgari ücret mi biat ücreti mi?Yüksel Akkaya

TİB-DER: Sefalet ücretine son!2. Tersane İşçileri Kurultayı’na sunulan

önergeler arasında asgari ücrete dair de bir kampanyaönergesi bulunuyordu. Kampanya kurultayınardından hızla başlatıldı. Tersane İşçileri Birliğiolarak konuya ilişkin ozalitleri tersane duvarlarınavurmaya başladık. 18 Aralık günü İçmeler Trenİstasyonu’nda gerçekleştirilecek basın açıklamasınaçağrı yapan ilk bildiri dağıtımını da Tuzla Gemiönünde gerçekleştirdik.

İçmeler Tren İstasyonu’ndaki basınaçıklamamız“Asgari Ücret oyunu başladı, yevmiyeusulü ücret uygulamasına son! İnsanca yaşamayayeten vergiden muaf düzenli bir ücret içinmücadeleye! / TİB DER” imzalı pankartımızınaçılmasıyla başladı. Tersane işçilerine sözlü ajitasyonkonuşmalarıyla sefalet ücretine karşı insanca birücret için mücadele etme, gücünü TİB-DER’debirleştirme çağrısı yapıldı. Daha sonra TİB-DERBaşkanı Zeynel Nihadioğlu işçilere hitaben birkonuşma yaparak şunları söyledi: “Bugünlerdeasgari ücret tartışması almış başını gidiyor. Sermayeve onun uşakları bu ülkede emeğiyle geçinenleriaçlığa sefalete ve yoksulluğa mahkum etmek istiyor.Bu dayatmanın da adı asgari ücret oluyor. Bu ülkedeiğneden ipliğe her şeye zam yapılıyor ama bizişçilerin ücretleri yerinde sayıyor. Biz tersane işçileriolarak asgari ücret almıyor olabiliriz ancak bizlerinücretlerine yapılan zamda da asgari ücrete yapılanzam baz alınıyor. Biz Tersane İşçileri Birliği Derneğiolarak 2008 Ocak ayında belirlenecek olan sefaletücretini kabul etmiyoruz.”

Eylemde sık sık “Sefalet ücretine hayır!”,“Direne direne kazanacağız!”, “Kahrolsun ücretlikölelik düzeni!”, “Tersane işçisi köle değildir!”sloganları atıldı.

Tersane İşçileri Birliği

Ankara’da asgari ücret çalışmasıSınıf devrimcileri olarak Ankara’da asgari ücret

gündemli faaliyetimizi sürdürüyoruz. İlk olarakBDSP imzalı bildirilerimizi işçi ve emekçilereulaştırdık. Başta Sincan olmak üzere OSTİM, Balgatgibi sanayi bölgelerine ve işçi servislerinin yoğunolarak bulunduğu Ulus’a bildirilerimizi ulaştırdık.

BDSP imzalı afişlerimizi Ankara’nın birçokbölgesinde yaygın bir şekilde değerlendirdik. Sincan,Eskişehir Yolu, Ulus, Kızılay, Cebeci, Tandoğan,Kurtuluş, Dikimevi bölgelerine “Sefalet ücretinkabul etmiyoruz! İnsanca yaşamaya yeten asgariücret!” şiarlı afişlerimizi yoğun bir şekilde yaptık.

Önümüzdeki günlerde de farklı araç veyöntemlerle sermayenin asgari ücret politikalarınıteşhir eden çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Ankara BDSP

İzmir’de asgari ücret çalışmalarıSınıf devrimcileri olarak İzmir’de asgari ücret

gündemli faaliyetimizi sürdürüyoruz. Bu çerçevedeilk olarak BDSP imzalı bildirilerimizi çeşitli emekçisemtlerinde ve fabrikalarda işçi ve emekçilereulaştırdık.

Çiğli Organize Sanayi bölgesindeki çeşitlisektörlerden fabrikalarda ve sabah servisgüzergahlarında bildirilerimizi dağıttık. Ayrıca Çiğlive Buca’nın çeşitli emekçi semtlerinde bildiridağıtımları gerçekleştirdik.

Bildiri dağıtımının yanısıra yine “Düşük ücretlerehayır! İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgariücret istiyoruz!” şiarlı büyük boy ozalit afişleriÇiğli’nin işlek bölgelerinde kullanıldı.

Sınıf devrimcileri olarak önümüzdeki günlerde defarklı araç ve yöntemlerle sermayenin asgari ücretpolitikalarını teşhir etmeye devam edeceğiz.

İzmir BDSP

Page 14: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Katliamların hesabını emekçiler soracak!14 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

19 Aralık eylem ve etkinliklerinden....

“19 Aralık katliamını unutmadık,unutturmayacağız!”

TUYAB’dan 19 Aralık eylemi!Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği 19 Aralık

günü Bayrampaşa Cezaevi önünde bir anma eylemigerçekleştirdi. Eylemde “19 Aralık direnişimiz 7.yılında! 19 Aralık katliamını unutmadık,unutturmayacağız!/TUYAB” yazılı pankart açıldı.

TUYAB dönem sözcüsünün konuşmasınınardından saygı duruşu çağrısı yapıldı. Saygı duruşusırasında coşkulu şiirler okundu. Basın metninde 19Aralık katliamına ilişkin yalanlar teşhir edildi vedevrimci direnişin önemi vurgulandı.

Ardından marşlarla devrim şehitleri selamlandı.Müzik dinletisinin ardından Bayrampaşa Cezaevi’ninkapısına dönülerek kapının önüne sloganlar eşliğindekaranfiller atıldı.

Yaklaşık 150 kişinin katıldığı eylemi, HKM,Kaldıraç ve İHD destekledi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

TUYAB’dan 19 Aralık paneliTUYAB’ın 16 Aralık günü örgütlediği panelde 19

Aralık katliamı tartışıldı. Etkinlik 19 Aralık katliamının öncesi ve sonrasını

ele alan sinevizyon gösterimiyle başladı. Sinevizyonunardından TUYAB Dönem Sözcüsü Şerife Ceren Uysalgiriş konuşmasını yaptı. Mimar Hasan Kıvırcık,Türkiye’deki F tiplerinin planlarını göstererek, buzindanların mimari olarak bile sosyal imkanlara izinvermediğine değindi. Ölüm Orucu Gazisi EyüphanBaşar devletin temel politikasının direnişi kıraraktopluma gözdağı vermek olduğunu söyledi. TUYABkurucularından olan tutsak anası Semiha Köz, yaşanansürecin ardından herkesin kendini sorgulaması vedevrim cephesinde yer alması gerektiğini vurguladı.

Avukat Gülizar Tuncel ise devletin geçmişten beriuyguladığı cezaevi politikalarından söz etti ve bukatliamın zaten beklendiğini ifade etti.

Panelistlerin konuşmalarının ardından izleyicilerde söz alarak katliama ve ÖO sürecine dair görüşlerinipaylaştılar.

Kızıl Bayrak/İstanbul

TUYAB’lılara gözaltı terörü!19 Aralık katliamını protesto eden TUYAB 18

Aralık günü Galatasaray Lisesi önünde basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Basın açıklamasının sona ermesinin ardındanTUYAB’lılar devrimci tutsaklara GalatasarayPostanesi’nden dayanışma kartları yolladılar. Busırada sivil polisler TUYAB çalışanı Hümeyra Doğan’ıve TUYAB Dönem Sözcüsü Şerife Ceren Uysal’ıgözaltına aldılar. Taksim Polis Karakolu’na götürülenUysal ve Doğan gözaltına alınmaları sırasında“Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Baskılar cezalar biziyıldıramaz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İstanbul

Avcılar’da katliam lanetlendi!19 Aralık günü Avcılar’da 19 Aralık katliamı

vesilesiyle bir eylem gerçekleştirildi. BDSP, HKM veDHP’nin ortak örgütlediği eylem, Avcılar MarmaraCaddesi’nde başladı. Eylemde “Yaşasın 19 Aralıkdirenişimiz!” şiarının yazılı olduğu pankart taşındı.

Marmara Caddesi’nin başından ortasına kadaryüründükten sonra burada basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Basın metninin okunması esnasında faşistlerortamı provoke etmeye çalıştılar. Bu provakasyongirişimini kitle “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganıylakarşıladı. Basın metninin okunmasının ardından eylemsona erdi.

Esenyurt/Kızıl Bayrak

Gazi’de 19 Aralık eylemi19 Aralık katliamının yıldönümünde Gazi

Mahallesi’nde bir anma gerçekleştirildi. Eski KarakolDurağı’nda toplanan yaklaşık 200 kişilik kitlesloganlar eşliğinde Cemevi’ne doğru yürüyüşe geçti.“Devrimci irade teslim alınamaz!”, “Yaşasın 19 Aralıkdirenişimiz!/BDSP, ESP, DHP, Partizan” yazılı pankartarkasında oluşan kortejde, önde eylemi örgütleyenkurumlara ait birer temsili flama, arkaya doğrumeşaleler ve katliamda şehit düşen devrimcilerinfotoğrafları taşındı. Yol boyunca 19 Aralık direnişinianlatan ajitasyon konuşmaları yapıldı ve devrimcimarşlar hep bir ağızdan söylendi. Cemevi’negelindiğinde ilk olarak saygı duruşunda bulunuldu.Saygı duruşunun ardından basın açıklaması okundu.

Eylemin sonuna doğru polisin provokasyongirişimine kitle halaya durarak karşılık verdi. Eyleminbitirilmesinin ardından kolluk güçleri GaziMahallesi’ni ablukaya aldı.

Gazi BDSP

Devrimci tutsaklar yalnız değildir!İzmir’de bir araya gelen BDSP, DHP, ESP, İCİ,

Kaldıraç, KÖZ, ÖMP, Partizan bileşenleri 19 Aralıkkatliamını lanetlemek amacıyla bir eylem ve etkinlikprogramı kapsamında 15 Aralık günü Konak veKarşıyaka’da standlar açtı.

Standlarda “19 Aralık’ı unutmadık,unutturmayacağız!” başlıklı ortak imzalı bildirilerdağıtıldı. 19 Aralık katliamını anlatan fotoğraflar

gösterildi. Devrimci tutsaklara gönderilmek üzerekartlar hazırlandı. Bildiri dağıtımı sırasında ajitasyonkonuşmaları yapıldı, emekçi halk, devrimci tutsaklarladayanışmak amacıyla tutsaklara kart yazmaya çağrıldı.Bu çağrı karşılığını kısa sürede buldu, tutsaklaragönderilmek üzere 70 kart yazıldı.

Kartlar 17 Aralık’ta yapılan ortak eylemlegönderildi. Eylem kitlenin Konak PTT önündetoplanmasıyla başladı ve “19 Aralık’ı unutmayacağız,unutturmayacağız! Devrimci tutsaklar yalnızdeğildir!” pankartı açıldı. Basın açıklamasından sonraeylem sona erdi.

Kızıl Bayrak/İzmir

Devrimci direniş sürüyor, sürecek!İzmir’de biraraya gelen ilerici, devrimci güçler 19

Aralık günü Karşıyaka İskelesi’nin karşısındaki İşBankası önünde bir basın açıklaması düzenledi. Basınaçıklamasında “19 Aralık katliamını unutmadık,unutturmayacağız!” pankartı açıldı.

Sloganlarla başlayan eylem devrim şehitlerianısına yapılan saygı duruşuyla devam etti. Ardındanyapılan açılış konuşmasında devletin katliamcı kimliğiteşhir edildi. Eylem programı ortak basın metnininokunmasıyla devam etti. Açıklamada devrimciiradenin teslim alınamadığının altı çizildi. Eylem,Yürek İşçileri şiir topluluğunun dinletisi ile devametti. Programda, İCİ’ye devrimci tutsaklardan gelenmektuplardan parçalar okundu ve Duvara KarşıTiyatro Topluluğu’ndan bir arkadaşın hazırladığıtiyatral şiir sunumu gerçekleşti. Etkinlik Kavel MüzikGrubu’nun marşlarıyla son buldu.

100 kişinin katıldığı eyleme Karşıyaka’dakiemekçiler yoğun ilgi gösterdi. Eylemi BDSP, ESP,DHP, İCİ, KÖZ, Kaldıraç, ÖMP ve Partizan örgütledi.

Kızıl Bayrak/İzmir

Ankara’da 19 Aralık eylemleri19 Aralık günü Ulucanlar Cezaevi önünde BDSP,

Alınteri, DHP, ESP, Partizan, Odak, Tüm-İGD, EHP

Page 15: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

ve Kaldıraç tarafından düzenlenen eylemle 19 Aralıkkatliamı lanetlenerek, direniş selamlandı.

“19- 22 Aralık katliam ve direnişini unutmadık,unutturmayacağız!” şiarlı pankartın en önde taşındığıbir yürüyüşle ve sloganlarla Ulucanlar Cezaevi önünegelindi. Burada 19 Aralık’ta katledilen devrimcilerolmak üzere tüm devrim ve sosyalizm şehitleri içinsaygı duruşuna geçildi. Basın açıklamasınınokunmasının ardından Ulucanlar Cezaevi önünekaranfiller bırakıldı. 19 Aralık şehitlerinin isimleri tektek okunarak “yaşıyor” denildi. Eyleme 100 kişilik birkatılım oldu.

Buradan Ali İhsan Özkan, Cafer Tayyar Bektaş,İrfan Ortakçı’nın mezarlarının bulunduğu KarşıyakaMezarlığı’na gidilerek bir anma gerçekleştirildi. 60kişinin katıldığı anmada pankart ve sloganlarla mezarbaşında öfke ve kararlılık vurgulandı. Burada şiirlerokundu, marşlar söylendi, konuşmalar yapıldı.

Kızıl Bayrak/Ankara

Ankara: “19-22 Aralık katliamınıunutmadık!”

15 Aralık günü BDSP, Alınteri, ESP, DHP,Partizan, Kaldıraç, Odak, EHP, Tüm-İgd veKurtuluş’un birlikte örgütlediği bir yürüyüşgerçekleştirildi. Yürüyüşe Yüksel Caddesi’ndenbaşlandı. “19-22 Aralık katliam ve direnişiniunutmadık, unutturmayacağız!” şiarlı ortak pankartaçıldı.

Kitle Sakarya Caddesi’nde tüm devrim vesosyalizm şehitleri için saygı duruşunda bulundu.Ardından devletin katliamcı geleneğini teşhir eden vedevrimci iradeyi vurgulayan bir konuşma yapıldı.Eyleme basın açıklamasının okunması ile devamedildi. Açıklamanın ardından Mehmet Özer kısa birşiir okudu ve konuşma yaptı. Avusturya İşçi Marşı hepbir ağızdan söylendi. Coşkulu ve kitlesel bir biçimdegerçekleştirilen eyleme 200 kişi katıldı. Komünistlereylemde kitlesel bir katılımla yer aldılar.

Ankara/BDSP

Mamak’ta katliamlar lanetlendi!BDSP olarak Aralık ayı içerisinde gerçekleştirilen

faşist devlet katliamlarını ve direnişleri ele alan biranma etkinliği gerçekleştirdik. Mamak İşçi KültürEvi’nde gerçekleşen anmada sahneye “Faşistkatliamların hesabını işçi-emekçiler soracak” pankartıasıldı.

Yapılan sunumun ardından devrim ve sosyalizmkavgasında şehit düşenler anısına saygı duruşunageçildi. BDSP, Ekim Gençliği ve Mamak İşçi KültürEvleri adına birer konuşma yapıldı. Ankara BDSPtarafından hazırlanan belgesel gösterimi ilgiyleizlendi. Mamak İşçi Kültür Evleri şiir topluluğu yineAralık ayında Naziler tarafından katledilen birpartizanı anlatan Tanya şiirini okudu. Başarılı şiirsunumu Sovyet halklarının 2. emperyalist paylaşımsavaşındaki direnişini gösteren görüntülerle son buldu.Anmaya 40 kişilik bir katılım oldu.

Ankara/BDSP

Bursa’da 19 Aralık eylemi16 Aralık Pazar günü Bursa Osmangazi Metro

İstasyonu önünde yapılan bir eylemle devlet terörülanetlendi, devrimci tutsakların direnişi selamlandı veşehitler anıldı.

BDSP, DHP, ESP, BATİS, Partizan, SDP, GençKurtuluş, YDG ve SGD’nin düzenlediği eylem saat17.30’da gerçekleştirildi. “19 Aralık katliamınıunutmadık, unutturmayacağız! Cezaevlerindekibaskılara son” pankartı açılarak meşaleli bir yürüyüşve ardından basın açıklaması yapıldı.

Kızıl Bayrak/Bursa

Bursa Cezaevi’nekaranfil bırakıldı!

Bursa’da 19 Aralık cezaevikatliamının ve direnişinin yıldönümünedeniyle iki eylem gerçekleştirildi.Eylemlerden ilki saat 12.00’de Heykel-Postane önünde yapıldı. “HayataDönüşün Fotoğrafları” ve “19 AralıkKatliamını unutmadık,unutturmayacağız!/Cezaevlerindekibaskılara son!” yazılı pankartlar açıldı. Devletin F tipitecrit saldırısını teşhir eden ve 19 Aralık gerçeklerinianlatan basın metninin okunmasından sonra devrimcitutsaklarla dayanışmak için kart atma eylemi yapıldı.

İkinci eylem Bursa Cezaevi önünde gerçekleşti.Burada 19 Aralık katliamında şehit düşen devrimcitutsaklar şahsında tüm devrim şehitleri anısına saygıduruşu yapıldı. Basın açıklamasının okunmasınınardından cezaevi önüne kızıl karanfiller bırakıldı.

Kızıl Bayrak/Bursa

Adana’da 19 Aralık katliamılanetlendi

Adana’da 19 Aralık katliamı çeşitli eylem veetkinliklerle lanetlendi. 19 Aralık günü KürkçülerCezaevi önünde bir eylem düzenlendi. KürkçülerCezaevine yüz metre kala araçlardan inerek yürüyüşegeçildi. Cezaevi önüne gelen kitle jandarmabarikatıyla karşılandı.

Cezaevi önünde İHD Adana Şube Başkanı EthemAçıkalın’ın okuduğu basın açıklamasında, 19 Aralıkkatliamının içeriği ve nedenleri anlatıldı.Cezaevlerinde tecrit ve baskı koşullarının sürdüğününbelirtildiği açıklamada, hasta tutsakların tedavilerininengellendiği, dayatmaları kabul etmeyen devrimcitutsakların yasaklarla karşılandığı söylendi.

Alınteri, BDSP, ÇHKM, DHP, ESP, Partizan, İHD,TUHAY-DER’in örgütlediği eylem, basın metnininokunmasının ardından sloganlarla bitirildi.

Kızıl Bayrak/Adana

Adana’da 19 Aralık paneli19 Aralık katliamının yıldönümünde Adana’da

çıkartılan eylem takvimi çerçevesinde 15 Aralık günüZiraat Mühendisleri Odası’nda bir panelgerçekleştirildi. Panele Avukat Tugay Bek (ÇHD),Doktor Mehmet Antmen (SES), Mustafa Çamlı(dönem tutsağı), Berkemal Tuncer (tutsak yakını) veşair Ahmet Telli katıldı.

Mustafa Çamlı konuşmasında F tiplerinin süreceyayılmış ölüm hücreleri olduğunu, katliamda asıl

yapılmak istenenin devrimci tutsakların devrimcikimliklerinin teslim alınması olduğunu vurguladı. ŞairAhmet Telli, “devrimciler kolay yetişmiyor” diyerek,Aydın Sanatçılar Girişimi oluşturup, toplumsal vicdanıharekete geçirmek için çabaladıklarını anlattı. AvukatTurgay Bek, F tiplerinde insanları düşünsel olarakteslim almak istediklerini anlattı. Dr. Mehmet Antmenise, F tiplerinin sağlığa bilimsel olarak zararlıolduğunu ve bunun kanıtlandığını vurguladı. Panelsoru-cevap bölümüyle devam etti. Panele yaklaşık 60kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Adana

Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!21 Aralık günü Adana’da İnönü Parkı’ndan

Merkez Postanesi önüne kadar yürüyüş ve ardındantutsaklara kart atma eylemi örgütlendi.

19 Aralık’ta şehit düşen devrimcilerin resimleriniaçarak yürüyüşe geçen kitle, Çakmak Caddesiüzerinden geçerek postane önüne geldi. Burada İHDŞube Başkanı kurumlar adına bir açıklamagerçekleştirdi. 19 Aralık katliamının lanetlendiğikonuşmada, cezaevlerinde tecritin sürdüğü vedevrimci tutsaklarla dayanışmanın devam edeceğivurgulandı.

Alınteri, BDSP, ÇHKM, DHP, ESP, İHD,TUHAY-DER, SDP’nin örgütlediği eylem kartlarıngönderilmesinin ardından sona erdi.

Kızıl Bayrak/Adana

Sivas’ta anma etkinliği12 Aralık günü DGH, Ekim Gençliği, SGD, TKP

ve YDG olarak bir anma etkinliği örgütledik. Saygıduruşunun ardından açılış konuşması gerçekleştirildi.Gökçe Fidan Erdal Eren’in ailesine yazdığı mektupokundu. Ve sonra şiir dinletisine geçildi. Söyleşi “19Aralık ve Savaş Çığırtkanlığı” başlığı altındayürütüldü. Söyleşinin ardından beğeniyle dinlenenezgilerimizle etkinlik sona erdi. Etkinliğe 60 kişilik birkatılım sağlandı.

Sivas Ekim Gençliği

Katliamların hesabını emekçiler soracak! Kızıl Bayrak � 15Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Page 16: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

EKİM’16 � Kızıl Bayrak � Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

CMYK

“Partimizin II. Kongresi’nin dünyada ve Türkiye’degirmiş bulunduğumuz çok daha zorlu ve karmaşık birdönemin ardından toplanmış olması, onun gündemininağırlık alanını da etkilemiştir” diyen TKİP II. KongresiBildirisi, sözünü ettiği dönemi dünyada 11 Eylül sonrasıgelişmelerle ilişkilendirmekte, dünya ölçüsünde burjuvagericiliğinin yeni bir ivme kazandığı, bunun sistemingenelinde özgürlüklerin sınırlandırılması ve polisdevletine geçişi hızlandırdığı, zaten geleneksel olarak birpolis-asker rejimine dayanan Türk burjuva gericiliğininde bundan kendi yönünden en iyi biçimde yararlandığınıvurgulamakta ve sözlerini şöyle sürdürmektedir:

“Böylesine karmaşık ve zorlu bir dönemin ardındantoplanan TKİP II. Kongresi, doğru bir ideolojik-politikçizginin yanısıra, ihtilalci temellere oturan sağlam birparti örgütünü, çok yönlü olarak eğitilmiş ve donatılmışmilitan savaşçı kadroları, doğru bir çalışma tarzı veetkin bir çalışma kapasitesini, devrimci bir partinin budönemin gelişmelerine yanıt verebilmesinin olmazsaolmaz koşulları olarak ele almaktadır; ve tüm bunlarıngerçekten bir anlam taşıyabilmesi ve gerçek maddi birkuvvet haline getirilebilmesi için de, sınıf eksenli birdevrimci çalışmayı tayin edici önemde görmektedir.

“Bu nedenledir ki, çok kapsamlı bir gündemüzerinden çalışan, dünyada, bölgede ve Türkiye’dekisiyasal gelişmeler ve bunun ortaya çıkardığı sorunlarüzerinde gereğince duran II. Parti Kongresi, yine deçalışmasında esas ağırlığını partinin örgütsel gelişme vekadrolaşma alanındaki sorunları ve ihtiyaçları üzerindeyoğunlaştırmış, bunu genel politik çalışmasının, özelliklede sınıf çalışmasının çok yönlü sorunlarının irdelenmesive deneyimlerinin özetlenmesi ile birleştirmiştir. Buağırlıklı çerçeve, girmiş bulunduğumuz zorlu dönemepartinin hazırlanması bakımından temel önemde birihtiyaç olarak ele alınmıştır.” (TKİP II. KongresiBildirisi, Ekim, sayı: 248, Kasım 2007)

Kapitalist dünyanın emperyalist metropollerindedemokratik hak ve özgürlüklerin sistemli bir biçimdebudanması ve bunun polis devletine yasal, kurumsal vefiili uygulama olarak geçişle elele gitmesi, gerçekte 11Eylül’ü önceleyen bir gelişmedir. 11 Eylül, daha ‘80’liyılların başında kendini gösteren bu eğilime yalnızcayeni bir ivme kazandırmış, dünya ölçüsünde burjuvagericiliği için ortak bir demagojik bahane işlevigörmüştür. Demokratik özgürlüklerin gaspı ve polisdevletine geçiş, işin aslında sistemin sürmekte olanyapısal bunalımı ile ilgilidir ve bu çerçevede emperyalistmetropoller için gerçekte son birkaç on yılın sorunudur.İşçilerin ve emekçilerin ekonomik ve sosyalkazanımlarına sistemli saldırılar, sömürüyü büyüten veçalışma koşullarını ağırlaştıran politikalar, beraberindesiyasal özgürlüklere saldırıyı da getirmekte, geleceğinzorlu sosyal mücadelelerine hazırlanmak için burjuvazibugünden önlemler almaktadır. ‘80’li yılların neoliberalsaldırganlığına eşlik eden bu eğilim, ‘89 yıkılışınınardından yeni bir ivme kazandı, 11 Eylül sonrasında iseifade uygunsa burjuva gericiliği bu alanda yeni birsıçrama gösterdi.

Özetle sorun, demokratik hak ve özgürlüklerin zatenson derece sınırlı ve güdük olduğu ve bu kadarıyla bileher an militarist-polis rejiminin tehdidi altındabulunduğu Türkiye gibi ülkelerden öteyedir, sistemingeneliyle ilgilidir, demek oluyor ki dünya ölçüsündedir.Bu gelişmenin Türkiye gibi ülkeler için özel anlamı,dizginsiz bir militarist-polis rejimi için uygun biruluslararası atmosfer oluşturmakta olmasıdır. TKİP II.Kongresi Bildirisi, “Çözümsüz yapısal sorunlarla

boğuşup duran ve gelinen yerde özellikle Kürt sorunuüzerinden iyiden iyiye sıkışmış bulunan Türk burjuvagericiliği de kendi yönünden bu genel atmosferden en iyibiçimde yararlanma yoluna gitmektedir. İçerde baskıyı,şovenizmi ve faşist-militarist terörü azdırmakta, dışardaise bölge halklarına karşı emperyalist-siyonist cephedeyeni roller üstlenmektedir” derken bunu anlatmaktadır.

Sorunun bu yönü başlıbaşına önemlidir, zira dahabirkaç yıl öncesine kadar, düzen propagandasının ABsüreci üzerinden bilinçli bir biçimde pompaladığıhayallerin etkisi altında, Türkiye solunun önemli birbölümü, üstelik sanılabileceği gibi salt reformistkesimleri de değil, sermayenin yeni yönelimleri,özellikle de AB sürecine paralel olarak, Türkiye’desiyasal rejimin “yumuşama”ya doğru gittiği üzerine hamhayaller taşıyor, bunun yarattığı rehavet içinde legalalana yığılmalar yaşanıyor ve bu devrimci hareketin bazıkesimlerinde bile legal parti eğilimleriyle birleşiyordu.Ne iyi ki olayların gidişatı halihazırda bu tasfiyeci liberalhayalleri kendiliğinden yıkmış bulunmaktadır. Dünyanınüçlü kriz bölgesinin tam göbeğinde bulunan ve bu aynıbölgede tarihsel olarak ABD emperyalizminin ilerikarakolu işlevi gören bir ülkede, üstelik bölgeye yönelikemperyalist müdahalenin savaşlar dizisi boyutukazanmakta olduğu bir evrede, rejimin siyasal olarakyumuşamakta olduğu beklentileri ancak liberal hamhayallerin ifadesi olabilirdi. Çözülemeyen Kürtsorununun süreklileştirdiği özel savaş durumunun, sonugelmeyen ekonomik-sosyal yıkım saldırılarının süreklibir ihtiyaç haline getirdiği baskı ve yasak düzenininsözünü bile etmiyoruz. Nitekim bir aldatmacadan ibaretolduğu daha baştan belli olan AB makyajı çok geçmedendöküldü, özellikle 11 Eylül ile birlikte oluşan atmosferinde verdiği güçle, rejim gerçek yüzünü yeniden tümaçıklığı ile ortaya koydu.

Sorunun devrimci açıdan genel ilkesel ve stratejikönemi bir yana, içinden geçmekte olduğumuz tarihselevreye ilişkin bu iç ve uluslararası koşullar bile, illegaltemellere dayalı devrimci bir örgütün/partinin yaşamsalanlamını ve önemini bütün açıklığı ile ortayakoymaktadır. Bugünün Türkiye’sinde, her ciddidevrimcilik iddiası illegal temellere sahip devrimci birörgüt/parti üzerinden somutlanmak zorundadır. Buçerçevede, devrimci örgüt sorununu ciddiyetle elealmayan ve pratikte çözmeyen bir siyasal hareketindevrimcilik iddiasını ciddiye almanın, bunu samimi veinandırıcı bulmanın olanağı yoktur. Sözkonusu olan birsiyasal hareketse eğer, örgütsel açıdan düzenin icazet vedenetim sınırları içine sığabilen, bundan ibaret kalabilenbir siyasal kimliğin devrimcilikle yakından uzaktan birilişkisi olamaz. İfade uygunsa bu sorun, bu soruna ilişkinilkesel ve pratik tutum, herhangi bir siyasal akımındevrimcilik iddiasının turnusol kağıdıdır.

***Öte yandan, TKİP II. Kongresi’nin çalışma gündemi

içinde devrimci örgüt sorununa verdiği ağırlık, busorunun taşıdığı genel ilkesel önemin içinden geçmekteolduğumuz tarihi evrenin özgün koşulları içindekazandığı daha özel anlamdan da öteyedir. Sorununöteki bir temel boyutu, ‘90’lı yılların ortasından 2000’liyılların ortasına uzanan son on yıllık dönemde yaşananve devrimci hareketi derinden etkileyen gelişmeler, bugelişmelere ilişkin değerlendirmeler ve bundan çıkarılansomut sonuçlardır. TKİP II. Kongresi’nin konuya ilişkindeğerlendirmeleri bakımından sorunun bu yönü ilkindende önemlidir ve pratik yönden daha yakıcıdır.

Anılan on yıllık evrenin ilk yarısı, rejimin devrimcikimlik ve dolayısıyla da devrimci örgüt sorunundaısrarını sürdüren hareketlere yönelik kapsamlı bir saldırıdönemidir. ‘90’lı yılların ortasından başlayarakyoğunlaştırılan sistemli saldırılarla sonuçta devrimciörgütlere büyük darbeler vuruldu ve 2000’li yıllaragirilirken gündeme getirilen hücre saldırısı ile bu birbaşka yönden pekiştirilmeye çalışıldı. Amaç devrimciörgütsel yapıyı mümkün olduğunca tasfiye etmek vezindanları bu yapı için bir devrimci kadro kaynağıolmaktan çıkarmaktı. Devletin bu tutumunun birdeğerlendirmeye dayandığından, ‘90’lı yılların ortasındagüncelleştirilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ndeki solhareket değerlendirmesinin bunun temelinioluşturduğundan kuşku duyulamaz. Bu değerlendirmededevlet, solun önemli bir bölümünün “ılımlı bir çizgi”yeçekildiğini, fakat daha dar bir kesiminin hala da radikalkonumda ısrar ettiğini saptıyordu. Bu saptamadan çıkansonuç ve dolayısıyla görev, radikal çizgide ısraredenlerin de aynı ılımlı çizgiye, daha açık ifadeyledüzenin icazet alanına çekilmesi olabilirdi. Sermayedevletinin bu değerlendirmeyi izleyen davranış çizgisinebugünden bakıldığında, bunun devrimci örgütsel yapılarıgüçten düşürmeye, olanaklıysa tümden yıkmaya, buarada zindanlar üzerinden yenilenen devrimci kadrokaynağından yoksun bırakmaya, böylece sonuçta hiçdeğilse devletin denetim ve icazet alanına mecbur vemahkum bırakmaya yönelik olduğu daha açık biçimdegörülebilmektedir. ‘90’lı yılların ikinci yarısını kapsayansistemli saldırılar ile bunu tamamlayan hücre saldırısı,bu saldırılardaki büyük kararlılık ve acımasızlık bununbir ifadesi oldu.

Tüm bu saldırı sürecinin ardından bugünün tablosunabaktığımızda, devletin kendi hesapları çerçevesindeönemli bir başarı elde ettiğini açıklıkla ve yürekliliklesaptamak gerekir. Sorun basitçe illegal örgütsel yapılarınbüyük ölçüde zaafa uğramasından ibaret de değildir.Sorun yazık ki bundan öteyedir; devrimci örgütiradesindeki belirgin bir zayıflama ile ilgilidir ve buhalihazırda geleneksel devrimci-demokrat gruplarınhemen tamamının en büyük zaafiyetidir. Yıllaröncesinden yenilmiş darbelerin örgütsel etkilerinigidermeye yönelik çabalardaki hissedilir zayıflık, işlerinhemen tamamen legal alan ve araçlar üzerindenyürütülmesi, bu durumun giderek kurumlaşıpkalıcılaşması, bunun ifadesidir.

Kuşkusuz bu dönemde siyasal olayların genel seyride devletin işini alabildiğine kolaylaştırmış, tersindendevrimci akımların örgütsel yönden toparlanmasını zorasokmuştur. Genel siyasal durgunluk, bunun temel biretkeni olarak da sınıf ve kitle hareketindeki genelzayıflık, Kürt hareketinde yaşanan İmralı sonrası sürecinderin etkileri, toplumda gerici siyasal atmosferinşovenizm ve dinsel gericilik üzerinden iyice ağırlaşması,tüm bunlar devletin işini kolaylaştırmış, devrimciyapıların örgütsel açıdan toparlanmalarını zorasokmuştur. Bütün bunlar yeterince açıktır. Fakat işte tamda bütün bu zorluklar sonuçta devrimci örgüt iradesinizayıflatmış, devrimci örgütsel yapıyı yeniden kurmakkararlılığını ve pratik çabasını zaafa uğratmıştır.

Öte yandan bu, öyle basitçe dönemsel bir gelişme vesonuç da değildir. Sorun gerçekte daha temellidir vegeleneksel küçük-burjuva devrimci demokrat örgütlerinyapısal zaafiyeti ile ilgilidir. Dönemsel koşulların budenli kolay sonuç vermesinin gerisinde de bu yapısalzaafiyet vardır. Yenilginin öğretici derslerinden hiçbiranlamlı sonuç çıkarmadan yeni döneme giren ve herşeye

Devrimci örgüt

Page 17: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

’den... Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007 � Kızıl Bayrak � 17

CMYK

rağmen devrimci çizgide ve devrimci örgütte ısrar edenbu grupların, yeniden toparlanma dönemini izleyen 20yılın ardından bugün artık bir tıkanma, tıkanmadan daöteye bir çözülme evresine girdikleri görülmektedir.Devrimci örgüt iradesinde ve pratiğinde yaşanan belirginzaafiyetin gerisinde de gerçekte ve temelde bu vardır.Devletin saldırılarının bu denli kolay sonuç verebilmişolması da bundan dolayıdır. Mevcut durumunvahametini artıran da yine bu gerçeğin kendisidir.

20 yıl önce, 12 Eylül yenilgisini izleyen o yenidentoparlanma döneminde, en acil, öncelikli ve yaşamsalgörev, yenilginin derslerinden de yararlanarak geçmişleideolojik hesaplaşmaya dayalı olarak yaşanacakkapsamlı bir ideolojik yenilenme idi. Halkçı devrimci-demokrat örgütler o evrede bu görevden yan çizdiler,buna yönelik devrimci ideolojik basınca belirgin birtutuculukla direndiler. Örgütsel ve pratik görevlerinönemi ve önceliği adı altında, teorik gelişme ve ideolojikyenilenme ihtiyacına burun kıvırdılar; dahası, bununanlamına ve önemine ilişkin vurguları devrimci örgüttenve pratikten kaçışın göstergesi saymak kolaycılığına bilesığındılar. Döneme egemen liberal tasfiyeci eğilimler,yaygın bir eğilim olan devrimci örgütten kaçış velegalizm cereyanı, bu söyleme belli sınırlar içinde elbettebir anlam ve haklılık kazandırıyordu. Fakat yine debunun küçük-burjuva halkçı çizginin tutuculuklasavunulmasına bir dayanak olarak kullanılması,sonuçları bugün tüm açıklığı ile görülebildiği gibi,büyük bir yanılgı ve tipik bir küçük-burjuvadargörüşlülüğü örneği idi. Yapılması gereken; kapsamlıbir devrimci ideolojik yenilenmeyi bu yeni temellerüzerinde devrimci örgütsel bir şekillenme ilebirleştirmek ve bunu devrimci sınıf çalışması eksenindegeliştirmekti. Bunu kavrayamayanlar, eski çizgitemelinde ve kendi dar sınırları içinde devrimci örgütüve pratiği önemsediğini sananlar, böyle yapmaklagerçekte devrimci örgütün ve pratiğin olanaklarını dazamanla tüketeceklerini görüp kavrayamadılar.

Bugün ise tersinden bir zaafla yüzyüzeyiz, bu aynıgruplar şahsında. 20 yıl sonra bugün ve bugününTürkiye’sinde en acil sorun, en yaşamsal ihtiyaçdevrimci örgüttür, bu sorunda gösterilecek pratikkararlılık ve tutarlılıktır. Oysa tam da böyle bir dönemde,aynı halkçı devrimci-demokrat gruplar örgütsel alandakizaafiyete karşı belirgin bir duyarsızlık içindedirler. Bu,elbetteki tüm öteki güçlüklerle birlikte ve bunlartemelinde, devrimci örgüt iradesindeki zayıflamanın biryansımadır. Düne kadar devrimci örgüt sorununukendileri için alameti farika haline getiren bu gruplar,bugün gerek düşünsel ve gerekse pratik planda busorunun belirgin biçimde uzağındadırlar.

Bu grupların mevcut ideolojik çizgileri ile bugündensonra devrimci örgüt sorununa anlamlı bir yanıtveremeyecekleri bir gerçektir. Bu çerçevede içlerindenbazılarının bir dönemdir ideolojik bir yenilenmearayışına yönelmelerinin bir anlamı ve mantığı da vardır.Fakat tüm öteki güçlükler bir yana, bu işin tam da moralve örgütsel açıdan belirgin bir zaafiyetin yaşandığı birevrede gündeme gelmiş olması gerçeği, sözkonusuideolojik arayışların akıbetini daha baştan bir haylitartışmalı kılmaktadır. Kırk yıllık geçmişle ve yirmi yılöncesinin tutuculuğu ve dargörüşlülüğü ile açık birhesaplaşmaya girişilmeksizin bu arayışların herhangi birolumlu devrimci sonuç yaratması olasılığı ise zatenyoktur.

Yerleşik kanının aksine, Türkiye’nin gelenekseldevrimci-demokrat örgütleri devrimci örgüt sorununun

ideolojik ve ilkesel çerçevesi konusunda belirgin birzayıflığa sahiptirler. Örgüt sorunu ideolojik ve sınıfsaliçeriği ile kavranmış, yerli yerine oturtulmuş vesindirilmiş değildir. İçlerinden bir kesimi ‘70’li yılların overimli devrimci yükseliş ortamında bile örgüt olmayıbaşaramamışlardı ve 12 Eylül mahkemelerinde “dergiçevresi” olmaktan öteye gidemediklerini dilegetirirlerken bir gerçeği ifade ediyorlardı. Öteki bazılarıise herşeye rağmen bir örgütsel yapıya ve geleneğe sahipolmakla birlikte bu, açık ve sağlam bir ideolojik bilincinve yönelimin ürünü olmaktan çok büyük ölçüdekendiliğinden bir gelişmenin sonucu olmuştu. Ortadahenüz açık bir ideolojik çizgileri bile yokken iyi-kötü birörgüt olmaları bunun bir göstergesi idi. 12 Eylülyenilgisi sonrasında örgütsel yapıları ile birliktedevrimci örgüt bilincini de bu denli kolay yitirmeleri debunun bir başka göstergesi oldu. Bu iradeyi ve pratiğiherşeye rağmen korumayı başaranların bugünkü durumuda, bu alandaki zayıflıktan/kendiliğindencilikten çokayrı bir durum değildir. Denebilir ki zamanla vekendiliğinden kazanılan bir üstünlük, yine zaman içindeve kendiliğinden bir biçimde sönümlenmektedir.

***Açık bir ideolojik bilincin ve sınıfsal yönelimin

ürünü bir devrimci örgüte dayanmaksızın siyasalmücadele süreçlerinde etkin bir rol oynamak vedevrimci bir gelişme etkeni olabilmek olanaksızdır.Reformist sol akımların dünden bugüne genel tablosu,devrimci örgütten kopmanın devrimci kimlikten vepratikten de kopmak demek olduğunu tüm açıklığı ilebir kez daha ortaya koymaktadır.

Devrimci örgüt zemini, devrimci olabilmenin vedevrimci kalabilmenin olmazsa olmaz koşullarındanbiridir. Öte yandan, devrimci örgüt zemini, burjuvalegalitesinin etkili ve amaca uygun bir biçimde istismaredilebilmesinin de zorunlu koşuludur. Legalitenindevrimci kullanımı, illegal bir devrimci örgüt temelinedayanmaksızın olanaksızıdır. Komünistler bu konudadaha baştan tam bir ideolojik açıklık ve buna eşlik eden

kararlı bir pratik yönelim içinde oldular:“İdeolojik kimliği, sınıfsal konumu ve tarihsel-

siyasal amaçlarıyla proletaryanın sınıf partisi, kuruludüzen karşısında ihtilalci bir konumdadır ve varoluşbiçimi de buna uygun olmak zorundadır. Partininihtilalci esaslara dayalı illegal örgütlenme ihtiyacıburadan doğmaktadır. Parti örgütlenmesinin tek vemutlak varoluş biçimi olmamakla birlikte, illegalite,temel ve ilkesel önemde bir sorundur. İllegalitesorununun özü, düzenin hukuksal çerçevesi içine sığıpsığmamak değil, bizzat düzenin içine sığamamaktır.Türkiye gibi polis rejiminin hüküm sürdüğü bir ülkede,bu sorun, ilkesel öneminin ötesinde, parti için pratikbakımdan da hayati bir sorundur. İhtilalci kimlikkorunduğu sürece, bu, bir parti için varolup-olmamasorunudur.

“Partinin düzen karşısındaki ihtilalci ideolojik-politik perspektifi teorik çabayla kazanılsa bile, buancak, örgütsel varoluş biçimiyle de ihtilalci birkonumda bulunan bir parti yapısıyla güvenceyealınabilir. Bu ikincisi yoksa, ya parti kesin bir biçimdetasfiye edilecektir, ya da bu akibete uğramamak için,utanç verici bir tutumla, başlangıçtaki ihtilalci ideolojik-politik perspektifini bizzat kendi tasfiye edecektir.İhtilalci bir illegal parti sorununun ilkesel önemi tam daburadan gelmektedir.

“İhtilalci örgütlenmeye karşı güçlü bir legalisttasfiyeci akımın varolduğu günümüz (Mart 1991)koşullarında, parti örgütlenmesini illegal temellerüzerinde hazırlama pratik çabası sağlam ve sarsılmazinatla sürdürülmeli ve bu çaba tasfiyeciliğe karşı süreklibir mücadeleyle birleştirilebilmelidir. Fakat öte yandan,partinin bu zorunlu varoluş biçiminin tamamlayıcı öğesi,onun legal biçim, araç ve yöntemleri en iyi şekilde vesonuna kadar kullanabilmesidir. Düzen karşısındapartinin ihtilalci varoluş biçimini ilkesel önemde görenkomünistler için, sorun, legal araç ve olanaklarıküçümsemek ya da bunları illegal örgütlenmeninkarşısına koymak değil, illegal bir parti örgütlenmesi vefaaliyeti temeli üzerinde, bu temel koşulla uyum içinde,tüm legal biçim, yöntem ve araçlardan sonuna kadar veustalıkla yararlanabilmektir. Legal olanakları illegalörgütlenme ve faaliyete tabi bir biçimde, onunhizmetinde kullanabilmektir...” (Partileşme Süreci / 1,Eksen Yayınları, s. 69-70)

Daha baştan ortaya konulan bu bakışaçısı dün olduğugibi bugün de komünistlere yol göstermektedir.Komünist hareketin geride bıraktığı bütün bir 20 yıl, bubakışaçısına bağlılığın, onu tutarlılıkla savunmanın vetüm güçlüklere rağmen inatla pratikte gerçekleştirmeyeçalışmanın kanıtıdır. Reformist sol üzerinden tasfiyecicereyanın hala da güçlü olduğu ve geleneksel devrimci-demokrat akımlarda devrimci örgüt iradesi ve pratiğininciddi biçimde zaafa uğradığı bir dönemde, bu bakışaçısıpartimiz için bugün çok daha özel bir önem ve anlamtaşımaktadır. Bugünün Türkiye’sinde, içinden geçmekteolduğumuz bu özel evrede ve tam da ortadaki solhareket tablosu çerçevesinde, bugünün en temel veyaşamsal sorunu ve ihtiyacı devrimci örgüttür. Partimizbunun bilincindedir ve bunun gerekleri doğrultusundahareket etmektedir.

TKİP II. Kongresi’nin konuya ilişkin çok yönlüdeğerlendirmeleri, bu değerlendirmelere dayalı olaraksaptadığı politik ve örgütsel hedefler ve görevler, bunailişkin bilincin ve iradenin yeni bir göstergesi, somut birgüvencesidir.

(Ekim, Sayı: 249, Aralık 2007)

t yaşamsaldır!

Page 18: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Sınıfa karşı sınıf!18 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu 14-16Aralık tarihlerinde gerçekleşti. Uzun yıllardır ilk defamevcut yönetimin korunmasıyla sonuçlanan genelkurul BMİS’in sendikal hareketin genel tablosundanayrışan yanlarının olduğu kadar aynı zamanda onunlabenzeşen yanlarının da somut bir yansıması oldu.

BMİS 17. Merkez Genel Kurulu’nudeğerlendirirken ilk etapta sendikal hareketingenelinden ayrışan yanlarını vurgulamak yerindeolacaktır. Zira sendikanın iç süreçlerini bilen üye vegüçler dışındaki insanların genel kurul salonundanyansıyan tablodan göreceği bu ayrışma tablosuolacaktır.

Genel Kurulun sendikal hareketten ayrışanyönleri!

Öncelikle bu ayrışmanın ileriye dönük olumlu birtablo olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Salonunve programın hazırlanışından 3 gün boyunca kürsününkullanımına kadar (sınıf hareketinin mevcut tablosunuda düşündüğümüzde) genel kurulun oldukça güçlü birpolitik atmosferde gerçekleştiğini düşünüyoruz.

Programın Enternasyonel Marşı ile başlamasındanyönetim adına yapılan konuşmalara, uluslararasıkatılımcılarla perçinlenen enternasyonalizmvurgusundan sınırlı bir kısmı dışta kalmak üzeredelege konuşmalarına ve sıklıkla atılan sloganlarakadar, bugünün Türkiye’sinde ender rastlanan birgenel kurul gerçekleşti. Yine sendikanın içindebulunduğu gerçek tabloyu ne kadar yansıttığındanbağımsız olarak salondan yansıyan birlik ve beraberlikgörüntüsü de oldukça önemliydi. Dar çıkarhesaplarıyla yaşanan sataşmalardan ziyade ileriyedönük hedeflerin tartışıldığı bir genel kurul yaşadıBMİS üye ve delegeleri.

Bir diğer önemli yan ise, genel kurul sonucundakurul iradesi olarak ortaya çıkan kararlar taslağı idi.Bu taslağı inceleme fırsatı bulanlar da göreceklerdirki, bu taslak mevcut düzen sınırları içinde birsendikanın ortaya koyabileceği en ileri programı ifadeediyordu. Daha önce defalarca çeşitli sendikalardabenzer programlar ve kararlar ifade bulsa da bunlarçoğu zaman koltuk kavgalarının bir ürünü olarakişçilere şirin görünme manevraları olarakgerçekleşiyordu. Oysa Birleşik Metal’de nasılgerçekleştiğinden bağımsız olarak karşısındamuhalefeti olmayan bir yönetimin iradesi olarak çıktıbu taslak. Bu açıdan genel merkez yönetiminde vesendikanın en ileri tabanını oluşturduğunusöyleyebileceğimiz genel kurul delegelerinde ileriyedönük mücadele isteğinin ve niyetinin de somut birgöstergesiydi. Ve bu yönüyle BMİS’in Türkiyesendikal hareketinin toplamından ayrışan en önemliyanını, kendi deyimleri ile “farklı olmanın adı”nı ifadeediyordu.

Farklılıktan aynılığa!

Sadece 17. Merkez Genel Kurulu üzerinden değil,aslında geçmiş süreçleri ile de Birleşik Metal, Türkiyesendikal hareketinden daha ayrı, daha ileri bir tabloyuifade ediyor. Bu özellikle tabandaki işçinin bilinci vemücadele kültürü açısından böyle. Ancak son süreçteyaptığımız değerlendirmelerde de ifade ettiğimiz üzereBMİS’te de bu tablo her geçen gün daha da geriye

gitmektedir. Bu durum 17. Merkez Genel Kuruluvesilesiyle kendisini en yalın biçimde delegekonuşmalarında göstermiştir. İlk başta delegekonuşmalarına ilişkin yaptığımız olumlu göndermeyigözönüne aldığımızda bu son değerlendirme bir tezatgibi görünebilir. Ancak orada olumluluğu sendikalhareketin toplamına ilişkin ifade etmişken,olumsuzluğu BMİS’in kendi geçmiş süreçlerine veönceki genel kurullarına göre ifade ediyoruz.

Genel Kurul kürsüsünden de ifade edildiği üzereBirleşik Metal üyesi işçiler çok konuşur, çok tartışır.Bu, Birleşik Metal’de bugüne kadar oluşan önemli birgelenektir. Aynı zamanda özellikle genel kurulkürsülerinden yansıyan bu konuşkan tablo, BirleşikMetal tabanındaki siyasal bilincin genel sınıf kitlesinegöre ileriliğinin de bir göstergesidir. Ancak bu açıdan17. Merkez Genel Kurulu’nu geçmiş genel kurullarla,özellikle de 16. Genel Kurul’la karşılaştırdığımızda birgerileme yaşandığı da gözle görülen bir gerçekliktir.16. Genel Kurul’u hatırlayanlar aynı zamanda önemlisayıda delegenin yaptığı politik açıdan oldukçadoygun konuşmaları da hatırlayacaklardır. 17. MerkezGenel Kurulu’na gelindiğinde ise bu doygunluk büyükoranda birlik, beraberlik mesajlarının verildiği dahasıradan konuşmalara dönüşmüştür. Geçmiş süreçlerdemücadeleyi baltalamakla “övünen” yönetimlerinkarşısında oldukça güçlü politik konuşmalar yapanBirleşik Metal üyelerinin bu sefer mücadeleyiilerletmeyi hedeflediğini ifade eden bir yönetiminyanında daha da güçlendirmeleri gereken konuşmalarıtam tersine daha da cılızlaşan bir hal almıştır.

SSGSS, asgari ücret konuları ile MESS süreçleridelege konuşmalarında önemli bir yer tutsa da bukonuşmalarda özellikle “büyüme” gündemi ile güllük-gülistanlık bir hava çıktı ortaya. Delegekonuşmalarındaki politik gerilemenin bir diğer ifadesiise bir-iki örnekle de kalsa havanın “soldan” estirildiğigenel kurulda şovenist histerinin açığa çıktığıkonuşmalar oldu. Bu tablo aslında tabandaki bilinç

erezyonunun da somut bir göstergesidir. Bu tablonungösterdiği bir diğer gerçek ise üzerine döne dönevurgu yapılan eğitim sorunudur. Her ne kadar 4 yılda8 bin işçiye eğitim verilmesiyle övünülse de verileneğitim sonuçları işte bu tablodur. Ve bu tablo bir kezdaha eğitim sorununun üzerine düşünülmesigerektiğini göstermektedir.

İşin bu yanı Birleşik Metal’in sendikal hareketleaynılaşan yanının genel kurul sürecinden yansıyantarafını oluşturuyor. Ne yazık ki sınıf kitlesiningeneliyle birlikte Birleşik Metal üyesi işçilerde de birbilinç kırılması yaşanıyor. Ama her şeye rağmen20’nin üzerinde delegenin konuştuğu bir genel kurulanlamlı bir veri olarak kabul edilebilinir. Tabii kiönümüzdeki süreçte sınıf bilincinin gelişimi yönündendaha sonuç alıcı bir çabanın yaşandığı koşullarda.

Bir diğer aynılaşma ise konukların bir kısmıüzerinden yaşandı. Döne döne sınıf mücadelesindenve sınıf sendikacılığından bahsedilirken, SSGSS vesonuçları üzerine sermaye sınıfına kin kusulurken,topu topu 3 konuk konuşmacıdan biri, depremenkazında mezarda emeklilik yasasını geçirenDSP’nin İstanbul İl Başkanı idi. Yine üyesi bulunulanbir-iki işyerinden gelen yöneticilerin patron temsilcisisıfatı ile karşılanması da sınıf karşıtlığına yapılanvurguların altını boşaltan yanlar taşıyordu.

Ancak bunlardan çok daha önemli bir gerçek varki, o da sendikanın yaşadığı sıkıntılara karşın tablonungüllük-gülistanlık olarak tarifi ve bunu hayata geçirişbiçimi idi.

“Birlik ve beraberlik” iddiasının karşılığınedir?

İfade ettiğimiz üzere tek başına genel kurulgünlerine ve kürsüsüne bakan bir gözün tekgörebileceği, tabanı ile kenetlenmiş bir sendika veileriye dönük ortak bir irade olacaktır. Ancak tablogerçekten böyle midir? En azından biz tablonun böyle

Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu üzerine...

Birleşik Metal üyeleri mücadele programına bir“şans” daha verdi!

Page 19: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 19Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

olmadığını görüyor ve söylüyoruz. Ki, bu durumkenetlenmeden bahseden yöneticilerin ve delegelerinde farkında olmadığı bir tablo değildir doğalında.Ancak onlar, ısrarla kenetlenildiğinden ve sendika içidemokrasinin nasıl da güzel işlediğinden demvuruyorlar. Peki, tüm bunları söylerken fabrikalardakidelege seçimlerinde ve şube genel kurullarındayaşananları nereye oturtuyorlar acaba?

Şimdi tüm süreç boyunca yaşananları bir kez dahagözden geçirelim. Şube genel kurullarında yaşananları,fabrikalardaki delege seçimlerini düşünelim. Açıkçasıdelege seçimlerinden başlayarak Merkez GenelKurulu’nun öngünlerine kadar sendika içinde iki odak,iki anlayış kıyasıya bir rekabet yaşadı. Mevcut genelmerkez yönetimi kendisinden önceki ihanetçişebekenin örgütlediği oldukça çirkef bir muhalefetleyüzyüze geldi.

Delege seçimlerinde sendikal hareketin genelindenyansıyan ayak oyunları burada da yaşanan birtabloydu. Bu yanıyla genel kurulda ortaya atılandemokratik delege seçimleri iddiası da gerçeğiyansıtmaktan oldukça uzaktaydı. Yine şube genelkurullarının neredeyse tamamında kafa kafaya iki listeyarıştı. Ve bu yarışta karşıt tarafların iğreti karalamakampanyalarına kadar düşkünleşmiş bir tablo açığaçıktı. Hatta iki anlayışın tuttuğu tabanda nedeninikendisinin bile bilmediği bir düşmanlık tablosuyaratıldı.

Sonuçta şubelerin önemli bir bölümünde ihanetçişebekeye karşı genel merkezin durduğu konumudestekleyen eğilimler baskın geldi. Ve doğalında genelmerkez kurulu delegelerinin önemli bir bölümü de buçerçeve de şekillendi. İşte ifade edilen birlik-beraberlikgörüntüsünün gerçek karşılığını bu tablo oluşturuyor.Yani aslında kazan alttan alta kaynamaya devamediyor.

Bürokrasi tek başına bir anlayış değilaynı zamanda bir işleyiş sorunudur!

Tabanın kendi arasında nedenini kendisinin dahibilmediği karşıtlığı bir kenara koyarsak BirleşikMetal’e ve aslında tüm metal işçilerine bugüne kadarkan kusturan ihanetçi şebeke bu genel kurullafazlasıyla hak ettiği ağır bir yenilgi aldı. Bu yenilgininihanetçi anlayışın sendikadan sökülüp atılmasındaönemli bir aşama olduğunun bizler de farkındayız.Ancak buradaki itirazımız bu darbeye değil,gerçekleştiriliş tarzınadır.

Daha önce çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz üzeregenel merkez yönetiminin bu ihanetçi şebekeye karşıalması gereken tutumları çok geç bir vakitte, ancak buşebeke güçlenip ciddi bir muhalefet odağı olarakkarşılarına çıktığında aldıklarını düşünüyoruz. Bututumun gecikmesinin ise sendikaya ve metal işçilerinekaybettirdiği birçok şey olduğuna inanıyoruz.

Ancak bundan da önemlisini genel kurul sürecindealınan tutumlar oluşturuyor. Sonda söyleyeceğimizibaşta söyleyecek olursak genel merkez yönetimi tümbu süreç boyunca kendi mücadele anlayışını tabanayayarak buradan güçlendirmek yerine önce şubelere,sonra temsilcilere ve oradan tabana yaymaya çalışanbir hat izliyor. En azından bizim bildiğimiz kadarıylasınıf mücadelesinin ve sınıf sendikacılığının genelyasaları bu ilerlemenin tabandan başlayarakşekilleneceğini söylüyor. Oysa Birleşik Metal yönetimiihanetçi şebekeyi temizleyebilmek için tabanda birmücadele dinamizmi yaratmaktansa şube yönetimleriiçindeki ve temsilciler arasındaki ayrım noktalarınıkörüklemeyi tercih ediyor. Bu bir yandan hedeflenendönüşümün köklü ve kalıcı bir şekildegerçekleşmesinin önüne geçerken bir yandan daniyetler her ne kadar mücadeleden yana ilerici birkarakter taşırsa taşısın bürokratizmin en bildikyöntemlerini tarifliyor.

Bu durumun bir diğer yanını ise ihanetçi şebekenin

koltuk değneklerine karşı alınantutum oluşturuyor.

Netleşen tablodanyansıyanlar!

Tüm yaşananlar sonucunda ifadeettiğimiz gibi sendika içindekiihanetçi şebeke ağır bir yenilgi aldı.Hatta bu yenilgi için Merkez GenelKurulu’nun gerçekleşmesine de gerek kalmadı. DahaGebze Şubesi’nin genel kurulunda tablo açığa çıkmış,ihanetçi şebekenin yenilgisi netlik kazanmıştı. Tam dabu nedenle olmalı ki patronla anlaşarak kendisini şubegenel kuruluna delege yazdıran ihanetçi şebekenin başaktörü kendisini merkez genel kuruluna delege olarakdahi yazdırmadı. Adeta kuyruğunu kıstıra kıstırakenara çekildi. “Genel merkeze gideceğim” diyereketrafına bir dizi insanı toplayan yardımcı oyuncusu iseyapayalnız ortada kalmış oldu. Şebekenin başınıtutanların bu yenilgisi değnekçilerini ise derin birtelaşa sürüklemiş görünüyor. Bu değnekçilerinneredeyse tamamı yaşanan hezimetin ardından kendikonumlarını koruyabilmek adına ardı ardına genelmerkeze yanaşıyor.

Şimdi bu değnekçilere sormak gerekiyor. Dahabirkaç ay öncesine kadar niçin bu yönetiminkarşısındaydınız? Şimdi niye yanaşmayaçalışıyorsunuz? İhanet safında yer aldığınızı mı farkettiniz? Yoksa kendi konumunuzu mu korumayaçalışıyorsunuz? Açık ki bu tablo bir özeleştirinin değilfakat yaşanan hezimet karşısında yalnız kalmanın veboyun eğmenin bir göstergesidir. Mevcut yönetiminihanetçilere dönük eleştirilerine içgüdüsel bir tepkiduyan işçileri yatıştırıp nedenini bile açıklamadan “Bizbarıştık!” demek bundan başka bir sonuçgöstermemektedir. Yine aynı tutum bugün çeşitlikademelerde mevcut yönetimin listesinde yer alandeğnekçiler için de geçerlidir.

Ancak sadece değnekçilere değil, bu göstermelikbarışı kabul eden genel merkez yönetimine de sormakgerekiyor. Daha aylar öncesinde sendikayı bir ihanetbataklığına sürüklemeye çalışanlar bu aynı insanlardeğil miydi? Baş aktörler sahneden çekilmeseydimücadelenin kuyusunu kazmak için dört elleçalışmayacaklar mıydı? Başlarının ezilmiş olmasıyaptıklarının kitleler önünde hesabını vermeden,gerçekten mücadeleci bir anlayışa yöneldiklerinikanıtlamadan bir “barış” imzalamaya yeterli midir?Belki bugün değil ama sınıf mücadelesinin güçlendiğidönemde bu yöntemin hesabını tabanınıza ve işçisınıfına nasıl verebilirsiniz?

Böyle bir barış olamaz ve bu hesap verilemez. İştetam da bunun için kendi bireysel çıkarları için olmasada, “mücadeleci bir anlayışı sendikaya hakim kılmak”gibi iyi niyetli bir kaygının ürünü olsa da, GenelMerkez yönetimi halen bürokratik bir işleyişmekanizması ile yola devam etmektedir. Ve bu işleyişmekanizması ile yüzleşmek, işçi sınıfının gerçekdemokrasisini inşa etmek için hızla adım atmaksorumluluğu ile yüzyüzedir.

Birleşik Metal üyeleri mücadele programınabir şans daha verdi!

Tüm olumsuzluklarla birlikte 17. Merkez GenelKurulu’nda ihanetçi şebekenin en azından kaşarlanmıştemsilcileri şahsında uğradığı yenilgiyi bir kez dahatemel bir nokta olarak vurgulamak gerekiyor. Bu,açıktır ki sendikanın geçmiş süreçleri ile son dörtyılının kıyaslanmasının bir sonucudur. Tümyetersizliklerine karşın mevcut yönetimin gösterdiğimücadele kararlılığı Birleşik Metal üyelerinin bumücadeleye bir kez daha onay vermeleri ilesonuçlanmış oldu.

Şimdi genel merkez yönetiminin ve Birleşik Metalüyesi işçilerin önünde önemli görevler durmaktadır.Genel Başkanın ifadesi ile “ergenlik sivilceleri” büyükoranda temizlenmiş durumdadır. Ve ellerinde sınıfsendikacılığı esasına dayanan oldukça güçlü birprogram bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde buprogramın “birlik ve beraberlik” içinde nasıl hayatageçirileceğini metal işçileri mutlaka yakından takipedecektir. Denilebilir ki Genel Merkez yönetimi birkez daha ve çok daha ciddi bir biçimde samimiyetsınavındadır. Bu sınavdan alnının akı ile çıkması iseöncelikle sahip olduğu bürokratik işleyiş tarzına dairalgılayış ve anlayışı yıkması ile doğrudan bağlantılıdır.

17. Merkez Genel Kurulu’nun iradesi olarakonanan program ve kararlar güçlü bir demokratikişleyişle birlikte hayat bulduğu koşullarda BirleşikMetal üyesi işçiler ve tüm metal işçileri ileriye dönükoldukça güçlü bir adım atmış olacaklar.

BDSP’li Metal İşçileri

Page 20: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Sınıfa karşı sınıf!20 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası 17. OlağanGenel Kurulu 14-16 Aralık 2007 tarihlerindegerçekleşti.

Genel Kurul saat 10.00’da EnternasyonalMarşının okunması ve Kazım Koyuncu KültürMerkezi Müzik Öğretmenleri’nin oluşturduğu müzikgrubunun dinletisiyle başladı. 4 yıl boyunca yaptıklarıçalışmalardan dolayı şube başkanları ve BMİS’edestek olanlara plaketlerin verilmesiyle devam etti.

Genel Kurul’a yoğun bir konuk katılımıgerçekleşti. DİSK ve Türk-İş’e bağlı sendikalarınyöneticilerinin yanı sıra eski yöneticiler, kimirefomist parti temsilcilerinin yanı sıra yurtdışındangelen sendika temsilcileri katıldılar.

Geçtiğimiz günlerde işten atma saldırısıyla karşıkarşıya kalan ve fabrika önünde direnişlerini sürdürenGüven Elektrik işçileri de genel kurul salonundayerlerini aldılar.

17. Olağan Genel Kurul’un açılış konuşmasınıBirleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı AdnanSerdaroğlu yaptı. Serdaroğlu uzun konuşmasına, 21aydır grevde olan SCT Filtre işçilerinin direnişiniselamlayarak başladı. Sendikanın 4 yıllık sürecinde“üye sayısı ve örgütlenmede yaşanan %50’likbüyüme” üzerinde durdu. Geçtiğimiz 4 yıl boyuncagereken iradeyi ortaya koyduklarının altını çizdi.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi divanbaşkanlığına seçildi. Divanın oluşturulmasınınardından saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşıokundu.

Yeniden düzenlenmesi gündemde olan SSGSS’yleilgili Türk-İş’e seslenen Çelebi, sosyal güvenlikreformuna karşı Türkiye genelinde bir saatlik uyarıeylemi yapma çağrısında bulundu. Çelebikonuşmasının sonunda 2008 1 Mayıs’ında Taksim’eçıkma çağrısı yaptı.

Genel kurulun ilk gününün birinci bölümü Doç.Dr. Nurşen Caniklioğlu’nun SSGSS Yasa Tasarısıüzerine yaptığı sunumla son buldu.

Öğle yemeğinin ardından kurul, uluslararasıkonukların kürsüden yaptıkları konuşmalarla devametti. Konuşmacıların tümü uluslararası dayanışmanınönemine vurgu yaptılar. Salonda bulunan delegelerkonukları “Yaşasın enternasyonal dayanışma!”sloganıyla karşıladılar.

Genel Kurul’un ikinci günü akşam saatlerinekadar sürdü. İkinci günde BMİS delegesi metalişçileri kürsüden söz aldılar. Yapılan konuşmalarıngenel havası, mevcut yönetimin 4 yıllık süreçtegerçekleştirdiği “ilerleme”nin olumlanmasıydı. İlkkonuşmayı, Güven Elektrik’te işten atılan 3 işçidenZafer Tekşen yaptı ve 500 Güven Elektrik işçisi adınagenel kurulu selamladı. Tüm baskı ve engellemelererağmen direnişlerinin devam ettiğini söyledi.Tekşen’in konuşması BMİS delegeleri tarafından“Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Atılan işçileronurumuzdur!” sloganlarıyla karşılandı.

Kürsüden yapılan konuşmalar farklı illerdendelegelerin söz almasıyla devam etti.

BMİS İzmir Şube Başkanı Ali Çeltek, 4 yıl öncetaraf olduklarını ve bugün gelinen noktanın tarafolmalarının doğruluğunu gösterdiğini ifade etti.Sendikaya doğru yaşanan akışın sebebini “güven”olarak nitelendirdi. MESS süreçlerini fabrikalardandoğru örmenin önemine vurgu yaptı. Büyükfabrikalarda örgütlenmenin gerekliliğine işaretederek, “grev fonu eksikliğinin” altını çizdi. Asgariücretin belirlenme sürecinde etkin bir çalışmayürütülmesi, “gidilmedik fabrika kalmaması”bakışıyla hareket edilmesi çağrısında bulundu.

Yılmaz Karakurt, genel merkez yönetiminin 4 yılboyunca “kurumsallaştığını” vurgulayarak, yaşanangelişmenin şubelere de yansımasının gerekliliğineişaret etti.

İzmir Şube Tariş işyerinden Nihat Akyol, “çağdaşsendikacılığa ve diyalog” anlayışına karşı kavgayıörgütleme çağrısında bulundu.

Genel Kurul, Gebze Şube Dostel Makinaİşyeri’nden Selçuk Bağcı’nın konuşmasıyla sürdü.Bağcı konuşmasını Kürt sorunu ve Telekom greviekseninde gerçekleştirdi. Grev sürecindeDiyarbakır’da tutuklanan Kürt işçilerin herkese, etnikkökenin değil sınıf kimliğinin ortak olduğudüşüncesini hatırlatması gerektiğini söyledi.Bağcı’nın konuşması delegeler tarafından “Yaşasınhalkların kardeşliği!” sloganıyla karşılandı.

İzmir Şube’den Aydın Belet, sosyal güvenlikreformuna ilişkin olarak her türlü eylemin hayatageçirilmesi gerektiğini söyleyerek, 21 aydır grevdeolan SCT Filtre işçilerinin direnişiyle dayanışmaamacıyla grev fonunun geliştirilmesi önerisindebulundu.

İstanbul Askal İşyeri adına konuşan Hüseyin Can,MESS’le yürütülen toplu sözleşme sürecinde TürkMetal çetesinden farklı bir sözleşmeye imza atılmasıgerekliliğine vurgu yaptı.

Gebze Şube Basın Yayın Sekreteri Engin Kul, 4yıl önce “uzlaşmacı sendikacılık” anlayışının sonaerdiğini ifade ederek, sendikanın yaşadığı %50büyümede mücadeleci anlayışın getirdiğikazanımların etkili olduğunu belirtti.

Kocaeli Şube Atilla Demirel işyerinden HakanAkyol, son dönemin iki önemli gelişmesini Türk-İşGenel Kurulu ve Telekom grevi olarak ifade etti vesınıf sendikacılığı vurgusu yaptı.

Konuşmaların ardından son 4 yıllık süreçhakkında uzun sayılabilecek bir konuşmagerçekleştiren BMİS Genel Başkanı AdnanSerdaroğlu, işçi kavramının yok edilmek istenmesinekarşı bilincin gelişmesinin gerekliliğine vurgu yaptı.4 yıllık genel yönetim süreci boyunca “hiç kimseyiyarı yolda bırakmadıklarını” dile getirdi ve 2008 TİSsüreçlerinin takipçisi olacaklarının vurguladı. “Nasılbir sendika?” sorusunu 4 yıllık süreçte yapılanlarüzerinden yanıtladı.

Genel kurul, tüzük değişikliği maddelerininokunup delegelerin oyuna açılmasıyla devam etti.Madde değişikliğinin sona ermesiyle yönetim kuruluaday listesi okundu. Eski genel merkez yönetimi;Genel Başkan Adnan Serdaroğlu, Genel ÖrgütlenmeSekreteri Özkan Atar, Genel Mali Sekreter SüleymanTürker, Genel Sekreter Selçuk Göktaş, Genel EğitimSekreteri Celalettin Aykanat listedeki yerlerinikorudular. Kurulda ayrıca DİSK delegelerinin listesioluşturuldu.

Genel kurula katılan BDSP’liler,“Birleşik Metalİşçileri Sendikası 17. Merkez Genel Kurulu ve metalişçilerini bekleyen görevler! Bürokrasiye karşıdemokrasi! Uzlaşmaya karşı mücadele! BDSP’liMetal İşçileri” başlıklı broşürü dağıttılar.

Kızıl Bayrak/İstanbul

BMİS 17. Genel Kurulu gerçekleşti!

Tüm Bel-Sen İstanbul Şubeleri 18 Aralık günüAksaray İSKİ binası önünde gerçekleştirdiklerieylemle su ve ulaşım zamlarının geri alınmasınıtalep ettiler. Saat 12.30’da İSKİ binası önündetoplanan Tüm Bel-Sen üyeleri burada bir basınaçıklaması gerçekleştirdiler. Halkevleri, TMMOBİstanbul İKK, İstanbul Tabip Odası, Yapı Yol-Senİstanbul Şubesi, TUDEF, Dev Sağlık-İş, UmutKooperatifi, SHP İl Başkanlığı, EMEP Kağıthaneİlçe ve HKM’nin de destek verdiği eylemde TümBel-Sen İstanbul Şubeleri adına basın açıklamasını1 No’lu Şube Başkanı Faik Deli okudu.

Açıklamada suyun yaşamsal bir hak olduğu veİstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin suyu kâr

sağlanan bir alan olarak gördüğü ifade edilerek,İstanbul halkına “Kaliteli, temiz, içilebilir su ilekaliteli, güvenli ve ucuz ulaşım hizmeti” verilmesitalebinde bulunuldu.

“Ucuz ulaşım istiyoruz!”, Sermayeye değilemekçiye bütçe!”, “Topbaş zammını al başınaçal!”, “Su, ulaşım zamları geri çekilsin!”,“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Gün gelecek devran dönecek AKPhalka hesap verecek!”, “Sağlıklı ucuz suistiyoruz!” sloganlarının atıldığı eylemde, zamlarınsermayenin kâr hırsının parçası olduğu belirtildi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

Tüm Bel-Sen’den zam protestosu...

Page 21: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez! Kızıl Bayrak � 21Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Erdal Eren mezarı başında anıldıErdal Eren 16 Aralık günü Karşıyaka’da mezarı

başında anıldı. “Faşist katliamların hesabını işçi veemekçiler soracak!” şiarlı BDSP imzalı pankartınaçıldığı eylem, mezarlığın girişinden kızılbayraklarımız ve sloganlarımızla gerçekleştirdiğimiz biryürüyüş ile başladı.

Erdal Eren’in mezarı başına gelindiğinde devrim vesosyalizm davasında ölümsüzleşenlerin anısı önündesaygı duruşuna geçildi. Ardından mezar başında, ErdalEren’i idam sehpasına götüren süreç ve Erdal’ın faşistsermaye devletine diz çöktüren kararlılığı ele alındı.Ailesine yazdığı son mektubundan belli bölümlerokunarak devrim ve sosyalizm davasında ödenenbedellerin, gösterilen yiğitliğin Erdal Eren’decisimleşmesi vurgulandı. 12 Aralık’ı 13 Aralık’abağlayan gece faşizmin duvarlarında yankılanansloganları ve dimdik yürüyüşü ile bilinci, kararlılığıyüreği ile kavgamızı aydınlatmaya devam ettiği ifadeedildi. Sinan Suner, Erdal Eren, Ercan Koca anlatılarak,bu 3 yiğit devrimciyi birbirine bağlayan süreç elealındı. Ercan Koca’nın mezarının da ziyaret edildiğianma, devrim davasını zafere ulaştıracağımız sözününverilmesiyle sona erdi.

Ankara/BDSP

İzmir’de Erdal Eren anmasıAfiş ve bildirilerimizle ön çalışmasını yaptığımız

Erdal Eren’i anma etkinliğimizi 22 Aralık’ta İşçi KültürEvi’nde gerçekleştirdik. Devrim ve sosyalizm şehitleriiçin bir dakikalık saygı duruşunun ardından etkinliğegeçildi.

Gençliğin gelecek sorunu ve geçmişin devrimcideğerlerini bir arada işlediğimiz etkinliğimizde ilkolarak Erdal Eren ve devrimci hareketi anlatan birbelgesel gösterildi. Belgeselin temel vurgusu,anlatılanın “bizim hikayemiz” olduğu idi. Ardından ikiliseli yoldaşımız Erdal’ın savunmasını dramatizasyontekniğiyle okudular.

Daha sonra İLGP adına yapılan konuşmadaliselerdeki sorunlar sıralandı ve Erdal Eren’in uğrunaölümü göze aldığı davasını büyütebilmenin yolununokullardaki sorunlarımıza karşı örgütlü mücadeleyibüyütmekten geçtiği vurgulandı.

Ekim Gençliği adına üniversiteden bir yoldaşımızda söz alarak, Erdal Eren’in ne ilk ne de son olacağınıdile getirdi. Aynı haftaya denk gelen 19 Aralıkcezaevleri katliamını örnek vererek sermaye devletininkatliamcı geleneğini teşhir etti.

Yürek İşçileri’nin şiirleriyle renklendirdiğietkinliğimizde son olarak devrimci türkü ve marşları ileGrup Kavel sahnedeydi. “Çav bella” hep bir ağızdancoşkuyla söylendi. 20 liselinin katıldığı anmamızcoşkulu bir atmosferde geçti.

İzmir Liseli Gençlik Platformu Girişimi

Erdal Eren kavgamızda yaşıyor!Öncelikle hangi yerellerde anma yapabileceğimizi

tartıştık ve çalışma planlarımızı çıkardık. Tüm anmaalanlarında yaygın davetiye dağıtımları yapıldı.Gülsuyu Mahallesi ve Ertuğrul Gazi Lisesi etrafındakuşlamalar ve “Erdal Eren Yaşıyor!/İLGP” yazılamalarıyapıldı. Liselilerin Sesi son sayısının kapaklarını afişolarak kullandık.

Gülsuyu Mahallesi’ndeki anmayı Erdal Eren’inölüm yıldönümü olan 13 Aralık günü yaptık. İlk önceErdal Eren’i anlatan İLGP’nin sinevizyonu gösterildi.Ardından Erdal Eren şahsında tüm devrim şehitleri içinsaygı duruşuna geçildi. Daha sonra İLGP temsilcisi

yoldaş bir konuşma yaptı ve “onun ölümü bizeyükseltilen mücadele çağrısıdır” dedi. Konuşmabitiminde bir arkadaşımız kısa bir müzik dinletisi verdi.Erdal Eren için yazılmış “Büyü” ve “Ankara adı kara”parçaları ve “Çav bella” hep birlikte söylendi. Müzikdinletisi sonrasında etkinliği bitirdik. Anmaetkinliğimize 30’a yakın liseli katıldı.

İkinci anmamız 14 Aralık günü gerçekleştirilenKartal dershane öğrencileri anması oldu. Sinevizyongösterimi ve ardından kısa bir söyleşi yapılan anmabizim için anlamlıdır. Çalışması henüz yeni olan bualanda gerçekleştirdiğimiz etkinliğe 15 dershaneöğrencisi katıldı.

Diğer bir anma etkinliğini ise 15 Aralık günüKartal’da gerçekleştirdik. Burada sinevizyon gösterimi,müzik dinletisi ve konuşmalardan oluşan bir programsunduk. Yaklaşık 30 liselinin katıldığı anmamız coşkulugeçti.

Anadolu Yakası İLGP

Esenyurt’ta Erdal Eren anmasıEsenyurt’ta Erdal Eren anması söyleşi şeklinde

gerçekleştirildi. Anma öncesinde Erdal Eren’in kimolduğunu anlatan ve etkinliğimize çağrı yapandavetiyeleri okullarda kullandık.

İlk olarak Erdal Eren’i ve Türkiye’deki gençlikmücadelesini anlatan İLGP’nin hazırladığı sinevizyongösterildi. Sonrasında mücadelenin gerekliliği üzerinebir tartışma yaptık.

Faşist sermaye devletinin 17 yaşında bir liseli genciidam edebilmesinin, bu coğrafyada devrim mücadelesiverenlerden ne denli korktuğunun göstergesi olduğunudile getirdik. Liseli bir gencin bile mücadele etmesinigerektirecek sebeplerin her geçen gün arttığından vekendi özgürlüğümüz ve onurlu bir yaşamsürdürebilmek için adım atmamız gerektiğini söyledik.Bugün insanları kazanabilmenin olanaklarının herzamankinden daha fazla olduğunu, eğitimden sağlığaçok sayıda sorunla boğuştumuzu ve arkadaşlarımıza busorunların kaynağını, çözümünü göstermemizgerektiğini vurguladık. Yaşamımızı sürdürdüğümüz heryeri mücadele alanı yapmamız gerektiğini vurgulayaraksöyleşiyi sonlandırdık.

Esenyurt İLGP

26 Aralık günü Eskişehir’de 19 Aralık veMaraş katliamlarını lanetleyen bir basınaçıklaması gerçekleştirildi. Adalar Migros önündebiraraya gelen kurumlar adına okunan ortakaçıklamada şunlar söylendi:

“19 Aralık bir katliamın ve direnişin adıdır.Ama en çok ta direnişin. Halkın en diri yanındankoparılmış 28 cana, yüzlerce yaralıya malolmuşbir direnişin adı. Dört gün boyunca ateşlitüfeklere, gaz bombalarına ve kimyasal silahlarakarşı direnerek, diri diri yakılmalarına rağmenteslim alınamayan bir devrimci iradeye dünyatanıklık etti.”

Açıklamada ayrıca, devletin 24 Aralık 1978’deMaraş’ta bu kez de dini kullanarak tetikçileriaracılığıyla bu katliamı gerçekleştirdiğivurgulandı.

BDSP, DGH, DPG, EHP, ESP, EMEP,Halkevleri, İHD, Mücadele Birliği, ODAK, ÖDPve SDP’nin örgütlediği basın açıklamasına TKP dedestek verdi.

Açıklamada “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”,“Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”, “Katil devlethesap verecek!”, “Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!”,“Devrim irade teslim alınamaz!”, “Zindanlaryıkılsın, tutsaklara özgürlük!”, “Devrimci tutsaklaronurumuzdur!” ve “Yaşasın devrimci dayanışma!”sloganları atıldı. Açıklamada 19 Aralık’takatledilen 28 devrimcinin fotoğrafları açıldı.Eyleme yaklaşık 80 kişi katıldı.

Basına açıklamasını örgütleyen kurumlartarafından 29 Aralık günü saat 14:00’te 19 Aralıkkatliamını konu alan bir panel örgütlenecek.

Kızıl Bayrak/Eskişehir

“Katil devlet hesap verecek!”

“Erdal Eren kavgamızda yaşıyor!”

Page 22: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Bu kafa aydın olamaz!22 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Hayvanlar alemini rüya alemi sanan bir kafaaydın olamaz!

A. Eylül

Neredeyse 10 gündür Türkiye’nin gündemini FazılSay meşgul ediyor. Cumhurbaşkanlığı protokolünedavet edilmemenin kırgınlığı ile Türkiye’de artıkyaşayamayacak hale geldiğini ifade eden Sayhakkında kalem oynatmayan neredeyse kalmadı.Elbette Fazıl Say yalnızca çağrılmadığı protokoldenyakınmadı, Türkiye Cumhuriyeti rüyasının bitmeyeyüz tuttuğundan, %30’luk bir azınlık ve % 70’lik biriktidar gücünden dem vurdu, Çankaya’nın başka herşeyinin üstünü örtmekte birebir o meşumbaşörtüsünden söz etti.

Yazık; sonunda AKP hükümeti Türkiye’ninyetenekli bir piyanistini Türkiye’de yaşayamaz halegetirmişti... Şimdi bütün bir toplum kenetlenmeli ve“Fazıl Say, sen Türkiye’nin büyük bir yeteneğisin,gitme” diyebilmeliydi... Ama doğal olarak böyleolmadı. AKP çevresi ve bağlı yazarları “cehennemekadar yolun var” derken, ulusalcı cenah “gitme kal-mücadele et” ile “çocuk haklı, ben de gideceğimburalardan” arasına sıkışan yorumlarda bulundu.Ancak Fazıl Say’ın ifade ettiği %70 ile uzak-yakınilişkisi bulunmayan bir başka % 70’in bu tablodanfazlası ile kafası karıştı. Zira Fazıl Say’a sahipçıkanlar arasında Ertuğrul Özkök dahi bulunuyordu...

Coğrafyamızın gündeminin belirlenmesinde etkinbir rol oynayan bukalemunlar topluluğunun nedediğinin bugün zerre önem taşımadığı açık. AncakFazıl Say’ın da katkı sunduğu bu bulanık suyuarındırmak gerekiyor. Zira ortada bir rüyadan, birçoğunluk-azınlık tanımlamasından, bir protokolden,bir gitmekten bahsediliyor ki bütün ulusalcı klişelerkatılarak hazırlanmış bu bulamaçtaki her bir zehirayrıştırılmadığında bir yanlışa, bir seçkinciliğe, birdevletçiliğe aydınlık anlamlar yüklenmesine sessizkalınmış olunacak.

“Bitmeye yüz tutan TC rüyası” bucoğrafyanın çoğunluğunun kabusudur!

Fazıl Say’ın “terk-i vatan” hadisesinin temelgerekçesine dönüşmüş olan “TC rüyasının bitmeyeyüz tutması” argümanı üzerinde biraz düşünelim...Say’ın verdiği röportajın bütününden anlaşıldığıkadarıyla sözkonusu rüyayı bitiren temel faktör birtürban, bir protokol, özü-özeti AKP’nin ikinci kezhükümete gelişi... Yani Fazıl Say anlayabildiğimizkadarıyla AKP ikinci kez hükümete gelmezden öncebir rüya ülkesinde yaşadığı halet-i ruhiyesiiçerisindeymiş. Ne hoş?!

Fazıl Say’ın bu açıklamaları Aralık ayı içerisindeve böylesi bir “bugün 50 kelleyi ölü ele geçirdik, negüzel!” sürecinde söylemiş olması ise gerçekten hoş!Zira Aralık ayı Say’ın “rüya cumhuriyetinin”katliamlar ayıdır. Fazıl Say’ın 22 Temmuz 2007’denönce içinde yaşadığı o rüya alemi, 24 Aralık ‘78’deMaraş’ı kan gölüne çevirmiş, hamile kadınlarınkarınlarından ceninleri deşerek çıkartmış, 13 Aralık1980’de 17 yaşında genç bir devrimciyi darağacındasallandırmış, 19 Aralık 2000’de 28 insanı diri diriyakmış ve şimdilerde öldürdüğü her bir gerillanınardından bayram sevinci yaşamaktadır. Bukatliamların yaşandığı dönemlerin her birindeÇankaya’da farklı saç rengine ve modeline sahip olan“first lady”ler oturmaktadır.

Kısacası Fazıl Say’ın rüyalar ülkesi bu coğrafyanınmilyonları için açık bir kabustan ibarettir. Hem de bu

kabus 29 Ekim 1923 ile kurulmuş olup,günümüze kadar kesintisizsüregelmektedir. Zira bu cumhuriyetbir ulusun reddi üzerine kurulmaklakalmayıp, aynı ulusun imhasını görevbellemiş, yıllar içerisinde ABD’nintaşeronluğuna soyunarak, Say’ıngeçmişte o pek çok alkış tuttuğuAfganistan işgaline ve daha nicelerine katkı sunmuş,Fazıl Say’ın varlığından habersiz olduğu milyonlarcaişçi ve emekçiyi iliğine kadar sömürmüştür. Bugünoturup da sermaye devletinin tarihinin 22 Temmuz2007 öncesi için “rüya” tanımını kullanmak, olsa olsaaymazlıktır, vurdumduymazlıktır.

22 Temmuz 2007’den sonra bu coğrafyada çok şeyyaşanmıştır. Sosyal yıkım saldırıları, özelleştirmelerhız kazanmış, Kürt halkına yönelik saldırganlık dehşetverici boyutlara ulaşmıştır. Peki Say’ı uykusundanuyandıran bu mudur? Hayır! 22 Temmuz 2007 doğalolarak kendi seçkinlerini de beraberinde kültür-sanatalanında hükümete taşımıştır. Yani Say’ın pabucu birsüreliğine, örneğin CHP hükümet olana kadar, damaatılmıştır. Kısacası Say’ın rüyasında belirleyici kriterdemokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük ve kardeşlikdeğil, Çankaya köşkünde içilecek olan sıcak bir çay,yudumlanacak şaraptır.

Gitme ve gitmeme ikilemi ile bu sözdeikilemi gergin karşılamak için nedenler!

Bu konu gündeme geldiği günden bu yana YılmazGüney, Nazım Hikmet vb. isimler sıkça telafuzedilmekle kalmayıp, bir takım kirli ellerin tuttuğukalemlerce de anıldı. Fazıl Say içerisinde toplumcutek bir kaygı taşımayan bir açıklamanın ardındanNazım Hikmet ve O’nun gibi bu coğrafyanın kalıbınasığmadığı için “terkedilmeye zorlanan” aydınla birtutulur oldu. Sonra Fazıl Say da aynı havaya kapılmışolacak ki; “gitmeyeceğim, kalıp mücadelemisürdüreceğim” deyiverdi.

Ama terkedilmeye zorlanmakla, terketmeyi tercihetmek arasında hiç de ince olmayan bir ayrım var kibugün bilinçli olarak hasıraltı edilmeye çalışılıyor.

Fazıl Say Çankaya Köşkü’ne girip çıkabildiği, şımarıkoğlan çocuğu-dahi piyanist rolünü “özgürce”sürdürebildiği, Türkiye coğrafyasının Avrupalı yüzüolarak anılmaya devam ettiği sürece, onun için bu ülkebir rüya ülkesi olmaya devam edecekti. Zira o zatenhep pembe masalların anlatıldığı, “zeka”sınınparlatıldığı, “yeteneğinin” övüldüğü bir rüyalaraleminde yaşamaya alışkındı. Kimse O’nun bucoğrafyada müzik yapmasına engel olmadı. KimseO’nun dilini yasaklamadı, anasına sövmedi, ekmeğiniçalmadı, oturduğu sırça köşklerin kapısına buldozerlerdayanmadı. O 301 kokulu adliye kapılarında tehditleremaruz kalmadı. Ötekileştirilmedi. O’na kimse “çokkonuşursan...”la başlayan cümleler kurmadı. O’nunbabası başka bir etnik kökenden geldiği içinvurulmadı. O babasına sahip çıktığı için bu coğrafyadayaşayamayacak hale gelmedi. O “vatan haini” ilanedilmedi. Bursa’yı hiç demir parmaklıklardanseyretmedi. Sanatını hapishane koşullarında üretmeninne demek olduğunu bilmedi. O ne yazık ki büyükkonserlerle andığı Nazım Hikmet’in Afganistan işgalikonusunda ABD’yi haklı bulacağını söyleyecek kadarbasitleşti. Ve yine konser salonlarında büyük alkışlareşliğinde icra ettiği Hiroşimalı Çocuk eseri için,“ABD üç-beş Japon kızını öldürmüştür amamilyonlarcasını kurtarmak için...” diyebilecek kadardüştü...

Özetle Fazıl Say’a yalnızca rahat batmıştır. FazılSay’ın rahatını kaçıran resmi tarihin kirliliği, güncelsürecin dehşet verici akışı değil, kendi seçkinkonumunda yaşanan belki geçici sarsıntı, belki sürelierezyondur.

Hayvanlar alemini rüya alemi olarak gören bir kafaaydın olamaz! Aydın olmak tutum almayı gerektirir.Kendisi için değil; tam da Hiroşimalı, Afgan vedünyanın bütün milletlerinden insanlar için...

Fazıl Say’ın rahatını kaçıran resmi tarihinkirliliği, güncel sürecin dehşet verici akışı değil,kendi seçkin konumunda yaşanan belki geçicisarsıntı, belki süreli erezyondur. Hayvanlaralemini rüya alemi olarak gören bir kafa aydınolamaz! Aydın olmak tutum almayı gerektirir.

Page 23: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

“Nereye kadar?” Kızıl Bayrak � 23Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

“Prekarite/Prekar” ücretler zamanı: Nereye kadar?

Yüksel Akkaya

Akademik camianın “düşünme özgürlüğü”hakkımı kullanarak ücretlerle ilgili yeni bir kavramortaya atıp, bunun üzerinden tartışmak istiyorum. Zira,şimdilik sınırlı çevrelerde tartışılan “temel gelir”,“vatandaşlık geliri” gibi yaklaşımları daha iyianlayabilmek için bir kez daha tarihe ve bu tarihselsürecin arka planında kapitalizme bakmakta yarar var.Ancak, başvurduğumuz Fransızca sözcük olan“precarite” yi “Türkçeleştirmek” biraz sorunlu(Sözcük Almanca ve İngilizce’de de var, sadeceFransızcaya özgü değil). İstihdam açısından tamaçıklayıcı olmasa da az-çok sorunu dile getiren“güvencesizlik, iğretilik, kararsızlık, sağlam olmayış”gibi çeviriler “anlaşılabilir” olsa da ücretler açısındanbu tür çeviriler üzerinden tartışmak “sorunlu”görünüyor. Bu nedenle, sözcüğü “Türkçeleştirmek”yerine onu Türkçeye taşımak daha “doğru/anlamlı”gibi.

Kasım ayında Fransa’nın istatistik kurumu biraraştırmanın sonuçlarını yayınladı (umar ve dileriz kibizde de eski DİE yeni TUİK bu işi yapar). 1978-2005dönemi ücretlerine dair bu araştırmanın ortayakoyduğu sonuç “küreselleşme” rüyasına kapılmamışaz sayıdaki dinozor için sürpriz olmasa da çoksayıdaki “saftirik” için sürpriz! Zira, bu “fırsatlardöneminde” Fransa’da ücretler 1978’den 2005’e reelolarak hiç ama hiç değişmemiş. Üstelik, 2000-2005döneminde binde beş düşmüş. Ve, “üstelik” kişi başınamilli gelir artmışken! Ehh, bizde de Türkiye’nin“uçurulmasını” bir türlü babalar gibi satılacaközelleştirme adayı kurumlardan biri olmayıbeceremeyen Türkiye Kömür İşletmeleri’nin ürettiğikömürün dağıtımını valilere, kaymakamlara vazifekılan; kendisi de iyi bir tüccar olan ve önümüzdekiyıllarda kişi başına milli geliri ikiye katlamayıdüşünen bir başbakanımız varsa, sonumuz Fransa’danfarklı olmayacak gibi. Kişi başına milli gelir artacak,ama reel ücretler değişmeyecek, hatta azalacak! İyi,hoş da Fransa gelir ortalaması bize göre daha iyi,sosyal politikası daha ileri, sosyal güvenliği dahakapsamlı olan bir ülke. Oradaki bu durum “anlaşılır”.Peki, bize ne olacak? Soru bu.

Sorunun yanıtını Dünya Bankası’nın Türkiyetaşeronları Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder sosyaldemokrasi adına veriyorlar: Temel gelir! Hay Allah,Fransa’nın istatistik kurumu yaklaşık çeyrek yüzyıldırreel ücretlerde bırakalım artışı, sona yıllarda düşüşünyaşandığı bir dönemin yaşandığını itiraf ederken, biz“temel geliri” Türkiye’de de tartışmaya açıyoruz.Bizce sorun yok, işte hendek işte deve, buyruntartışalım.

Örneğin, Fransızlar işgüvencesi sorununu ücretlerile ilgili riskler ile ilişkilendirip, “prekarite”yi busorun üzerinden tartışırken A. Buğra ve Ç. Keyderderlemesi “kitap” bu “yoksullaştırma zamanlarında”işgüvencesini, istihdamı yok sayarak bir öneridebulunur: Herkese hayatını sürdürecek kadar para!Nasıl sosyalist bir toplumda kapitalist toplumun temelyasaları imkansızsa, Buğra ve Keyder’intaşeronluğunu yaptığı bu “vakitsiz” öneri de kapitalistdüzenin işleyiş yasalarına aykırı olarak yersizdir. Pekineden böyle bir şeyi önermekte ve tartışmaktadır“insanlar”; örneğin yakın zamanlarda Türkiye’yi deziyaret edip birkaç kentte konferans verdirilen E. O.Wright bu sürecin neresinde durur?

Evet, bir parça gecekondu devrimciliği, bir parça“Kürt sorunu” devrimciliği ile donanmış olan

ufkumuzu yeniden Marksizm’in, sosyalizmin temelsorunlarına çevirmekte yarar var. “Prekarite ücretler”asgari ücretin neresinde durur, temel ücret “çıkışı”neyi amaçlar? Kapitalizmde sosyalizm önerenler,neden açıkça sosyalist mücadelede yer almazlar dakapitalist düzenin en iyi düzleyicisi olan sosyaldemokrasi saflarından çıkmazlar? Ve, neden yanlışdoğru, kendisine solculuk atfedilmiş sendikalar, enakil uzmanları şu “temel gelir” meselesine girmezler?

Hay Allah, tam da bu aralar Fransa, 1978-2005döneminde ücret gelirlerinde bırakalım bir olumludeğişikliği, tersi yönde bir gelişmeye işaret etmişkenne zor sorular bunlar!...

www.kizilbayrak.net, www.mavidefter.org vewww.sendika.org’da tartışmaya açtığımız bu“meseleyi” sürdürmek bir maskeyi düşürmek içingerekli. Umar ve dileriz ki tartışmacıları çok vetartışması “heyecanlı” olur.

İki yıllık yoğun bir emeğin ve mücadeleninsonucu Topkapı işçileri 15 Aralık’ta derneklerininaçılışını gerçekleştirdiler. TİM1 Sanayi Sitesi’ndeyeralan GOP İşçi Derneği Topkapı Temsilciliği 40işçinin katılımıyla açılışını yaparak, tüm işçileriderneği sahiplenmeye çağırdı.

“Gücümüz birliğimizden gelir!” pankartı ve“Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimizyok!”, “İnsanca yaşayacak ücret ve zamanistiyoruz!” ve “Topkapı işçileri omuz omuza!”dövizlerinin yer aldığı açılış etkinliği, mücadeleiçinde yaşamını yitirenler için saygı duruşuylabaşladı. Ardından yapılan açılış konuşmasındaşunlar söylendi:

“Bugün Topkapı işçilerinin mutlu günü. Çünküartık bir dernekleri var. İşçi Derneği ile birlikteTopkapı işçisi yalnız ve çaresiz kalmaktankurtuluyor. Zor durumda kaldığında yanındabulacağı, sırtını dayayıp destek alacağı,haksızlıklara ve baskılara göğüs germek için eleleverip mücadele edeceği bir derneği var.”

Devamında, İşçi Derneği ile Topkapı işçisininmücadele mevzisi kazandığına ve geleceğe bir kapıaçıldığına vurgu yapılarak, bu mevziye sahipçıkarak umudu büyütmeye çağrı yapıldı.

Ardından DİSK’in hazırlamış olduğu sinevizyongösterimine geçildi. Sinevizyon ilgiyle izlendiktensonra derneğin açılışına destek veren PTT işçileriadına bir konuşma yapıldı. Konuşmada şu sözlereyer verildi:

“Sinevizyon gösteriminden sonra çok

duygulandım ve bir kez daha gördük ki örgütlüortak mücadele etmeden sorunlarımızın çözümünüsağlayamayız. PTT içerisinde çalışırken iki yıldırderneğin faaliyetlerini izliyorum. Arkadaşlar, buderneğin Topkapılı işçi arkadaşlara mücadeleyolunu göstereceğini düşünüyor ve derneğinaçılışında çaba harcayan arkadaşlara teşekkürediyorum.”

Dernek bünyesinde çalışma yürüten arkadaşlarınmüzik dinletisinden sonra bir işçi dernekle ilgiliyazdığı şiiri okudu.

Ardından tersane cehenneminde mücadele edenve gerçekleştirdikleri 2. Tersane İşçileri Kurultayıile tersane havzasında yeni bir mücadele sayfasıaçan işçiler adına bir konuşma yapıldı. Konuşmadaşunlar söylendi: “Bizler buraya iş cinayetlerininyaygın olduğu, sigortasız ve güvencesiz çalışmanınkural olduğu bir yerden geliyoruz. Tersaneişçilerinin patronlarına karşı kendi derneğimizikurduk. Ben buraya gelirken 1873’de ilk grevigerçekleştiren tersane ve 15-16 Haziran’da önemlibir yer tutan ve bir işçi arkadaşımızı şehit verenTopkapı, sınıf hareketinde önemli bir mücadelealanı olagelmiştir. Tersanelerde grev bayrağınıyükseltmeyi hedefliyoruz. Topkapı işçilerinininderneği de 15-16 Haziran anısına, aynı onur vekararlılıkla mücadele edecektir.”

Tersane işçileri kendi hazırladıkları bir skecisundular. Sefaköy İKE müzik grubunun söylediğişarkı ve türkülerden sonra açılış etkinliği sona erdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

Topkapı İşçi Derneği açıldı!

“Topkapı işçileri omuz omuza!”

Page 24: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Sınıf çalışmamızda yeni bir döneme doğru...24 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Ağır, yıpratıcı ve işçi sağlığını gözetmeyen çalışmakoşulları, zorunlu mesailer, iş kazaları, düşük ücretlerve keyfi ücret kesintileri… Tüm bunlar, sınıfın genişbir kesimi için yaşamı ve çalışmayı kabusa dönüştürensorunların bir kısmı. Aynı şekilde bu sorunlar, bugünSincan bölgesinde çalışan ve tamamına yakınıörgütsüz olan onbinlerce işçinin öncelikli sorunlarıdurumunda. Bu koşullar altında işçiler iliklerine kadarsömürülmekte ve bir iş aletinden daha az değere layıkgörülmektedirler. Bu şartlar altında çalışarakpatronların ve işbirlikçilerinin ceplerini dolduranişçiler, üstüne bir de küfür, hakaret, aşağılama vb.davranışlarla karşı karşıya kalmaktalar. Bu elbettemadalyonun bir yüzü.

Madalyonun diğer yüzünde ise patlayan siparişler,ihracatlar, genişleyen üretim olanakları, artan kârlar vebiriken sermaye gerçekliği var. Kesintisiz ve hızlaişleyen bu birikim süreci geride, yoksul işçi kitleleri,iş kazalarında sakatlanan ya da yıllarca dumanı, pasıve türlü kimyasal maddeleri içine çekerek hastalananvücutlardan başka bir şey bırakmıyor.

Bu madalyonun iki yüzü genel siyasal tablonun dabir yansımasıdır. Bugün milyonlarca işçi ve emekçininemeği üzerinden sefahat süren bir avuç asalak tüm birdünyayı ve insanlığı yıkıma sürüklüyor. İşçi sınıfınınsömürüsü temelinde varlığını sürdüren emperyalist-kapitalist sistem, bu sömürüyü katmerleştirmeçabasında. Bu amaçla çok yönlü saldırı politikalarınıhayata geçiriyor. Bu saldırıların önündeki en büyükengeli ise işçi sınıfının mevcut örgütlülüğü vekazanılmış hakları oluşturuyor. Bundan dolayıözelleştirmelerle, esnek çalışma yöntemleriyle ve yeniiş ve sosyal güvenlik yasalarıyla bu engelleridağıtmayı hedefliyor. Sınıfın boynundaki esaretzincirleri her geçen gün daha da kalınlaştırılıyor,ekmeği daha çok küçülüyor, geleceği daha da fazlakarartılıyor. Üstelik tüm bu saldırılar, AB, İMF gibikuzu postundaki kurtların yaydıkları yalan doluvaatler eşliğinde gerçekleşiyor. İşçi sınıfından dahayoğun sömürüye katlanmaları isteniyor. Öte yandan,kapitalist patronlar sınıfı tüm dünyayı pazar vehammadde arayışıyla savaş alanına çeviriyor. Bölgedebu yönelimin en açık örnekleri yaşanıyor. Bu bir avuçasalağı yaratan ve besleyen işçilerin payına da,sermayenin gerici ideolojilerine yedeklenerek onlarınsavaşında taraf olmak düşüyor.

Sincan Bölgesi: Bir sömürü cehennemi

Burjuvazinin başkenti olan Ankara aynı zamandabüyük bir sanayi kentidir. Sınıf hareketinin gelişimiaçısından onun bu yönünü görmek ve değerlendirmekgüncel önceliktir. Benzer bir şekilde başta dinci akımolmak üzere gericiliğin güçlü olduğu bir bölge olarakbilinen ve hep bu yönü ile anılan Sincan bölgesi -Organize Sanayi Bölgesi- çevredeki işletmeleri ilebüyük bir sanayi havzasıdır. Bu ikisinin çakışması hiçde tesadüfü değildir. Kapitalizmin her aşamasındatürlü akımları ile burjuva gericiliği, emekçi sınıflarıboyunduruk altında tutmanın elverişli ve işlevsel biraracı olagelmiştir. Yaşadığımız topraklarda da bu araçetkili bir biçimde kullanılmaktadır.

Türkiye ekonomisi açısından önemli bir üretimdüzeyine sahip olan Sincan’da üretimin önemli birkesimi organize sanayi bölgesi içerisindegerçekleşmektedir. Yaklaşık 30 bin işçinin çalıştığı bubölgede, ihracata yönelik üretim yapan büyük ve ortaölçekli işletmeler ağırlığı oluşturmaktadır. Yanısırayan sanayi üretim yapan küçük çaplı işletmeler de

mevcuttur. Üretimin büyük bir kısmı metal alanıolmak üzere plastik, elektronik gibi alanlardagerçekleştirilmektedir. Bütün bunlarla birlikteorganize sanayi bölgesi yeni açılan işletmelerlegenişlemektedir.

Organize sanayinin hemen yanında küçük ve ortaölçekli işletmelerin bulunduğu Sincan Sanayisi yeralmaktadır. Çoğunlukla küçük çaplı işletmelerdenoluşan bu bölgede, farklı alanlarda üretimgerçekleştiren orta ölçekli işletmeler debulunmaktadır. Ayrıca Sincan çevresinde birçok büyükçaplı fabrika vardır. Sincan bölgesi büyük bir üretimalanını barındırmakla birlikte, çevredeki birçok büyükişletme ile bir bütünlüğü de ifade etmektedir. Erkuntörneğinde olduğu gibi büyük işletmeler üretimlerininbir kısmını organize içerisindeki işletmelerindegerçekleştirmekte ya da Türk Traktör örneğindeolduğu gibi parça ve üretim olarak bölge ile doğrudanbağlantı içerisindedir. Örgütlenme ve mücadeleaçısından ciddi zorluklarla karşı karşıya bulunanSincan Sanayi Bölgesi Ankara’da sınıf hareketiaçısından büyük bir önem taşımaktadır.

Sınıfın örgütlenme sorunu

Bu büyük üretim alanında sınıf hareketi adına ilkgöze çarpan olgu, bölgenin tamamına yakınınıkapsayan örgütsüzlük ve dağınıklıktır. Üretimsürecinde işbölümü içerisinde bulunan ve toplamındabir bütünlüğü ifade eden işletmelerde işçiler arasındabirleşik bir mücadele hattı yakıcı bir ihtiyaç olarakkendini dayatmaktadır. Fakat bugün için bubirlikteliğin ve örgütlülüğün sağlanabildiğini ifadeetmek mümkün değildir. Büyük çaplı işletmelerin yeraldığı bölge sendikal örgütlenmenin nesnelimkanlarına sahiptir. Fakat sınıf hareketinin tamamınıetkileyen durgunluk burada da etkisini göstermektedir.Geniş sınıf kesiminin tamamına yakını örgütlenme vemücadele deneyimlerinden yoksundur.

Bu tablo işçilerde umutsuzluğu ve ideolojiketkilenme ile birlikte kaderciliği besliyor. Aynı durumpatronların sömürüyü azgınlaştırmalarını

kolaylaştırıyor. Buna rağmen son yıllarda yaşananEkstra Metal gibi süreçler patronlarda derin bir korkuyaratırken işçilerin bilincinde olumlu deneyimlerinoluşmasına eşlik etti. Ekstra Metal’in ardından kimiişletmelerin BMİS’te örgütlenmesi bu deneyiminanlamını göstermektedir. Halihazırda bölgede azsayıdaki örgütlü işletmeyi faşist Türk Metal çetesipatronlar adına elinde tutmaktadır. Erkunt ve Arçelik,bunun öne çıkan örnekleri. Aynı zamanda Türk Metalsınıfın açığa çıkan örgütlenme ihtiyacının patronlardenetiminde kalmasının aracı olarak iş görmektedir.BMİS’in örgütlediği fakat patron zoru ve farklıoyunlarla Türk Metal’e geçirilen Erkunt ve bölgedışındaki Mitaş işletmeleri dikkate değer örneklerdir.

Güvencesiz çalışma ve kimi işletmelerdekitaşeronlaştırma örgütlenme önündeki belli engelleriifade etmektedir. Çok yönlü zorlukların çevrelediği butabloda, işçi sınıfının birliktelik ihtiyacını ön planaçıkarmak, bunun işletmeler içerisindeki nesneldayanaklarını yaratmak ve yeri geldiğinde özgün araörgütlenmeler ve çalışmalarla sürekli bir hat örmekyakıcı bir öncelik oluşturmaktadır.

Burjuva ideolojinin kuşatması altındaki sınıf gerçekliği

Geniş örgütsüzlük tablosunun yarattığı kendigücüne ve birlikteliğine güvensizlik ve mücadeledeneyimlerinin sınırlılığı, sınıfın mücadelesiningeliştirilmesi açısından ciddi bir eksikliğe işaretediyor. Mücadeleye yönelik doldurulamayan buboşluk, burjuvazinin çok yönlü araçları, burjuvaideolojisi ve kültürü ile tamamlanıyor. Dinci,milliyetçi gericilik ve kültürel yozlaşma sınıfiçerisinde yaygın bir gerçeklik durumunda. Sınıfbilincinin ve pratik mücadele hattının önündeki birengel olarak, bu sorun başlı başına çok yönlü etkenlerive sonuçları ile birlikte ele alınmalıdır. Mevcutolanaklar dahilinde örülecek birliktelik ve mücadelesüreci bu tartışmaya zengin veriler sunacaktır.Gericiliğin etki alanını daraltmanın tek yolu

Sınıf çalışmamızda yeni bir adım...

Sincan İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!

Page 25: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Adana Sanayi İşçileri Derneği’nin“Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamayakarşı güçlerimizi birleştiriyoruz!” şiarıylaörgütlediği panel, Tez Koop-İş Eğitim DanışmanıVolkan Yaraşır’ın katılımıyla 16 Aralık günüEğitim-Sen Adana Şube’de gerçekleştirildi.

Panel Sİ-DER temsilcisinin yaptığı kısa açılışkonuşmasıyla başladı. İşçi sınıfının yaşadığısorunlara kısaca değinilen konuşmada, bugünyapılması gerekenin sorunları ortaya koymak değil,onlar karşısında çözüm üretip harekete geçmekolduğu ve panelin de önümüze bir yol haritasıkoymayı amaçladığı söylendi.

Ardından söz Volkan Yaraşır’a bırakıldı. VolkanYaraşır sermayenin işçi sınıfına dönük çok yönlüsaldırılarını canlı ve etkili bir biçimde anlattıktansonra, sözü sınıfın içinde bulunduğu durum ve budurumdan çıkış yollarına getirdi.

İşçi sınıfının sermayenin saldırıları sonucundasadece sömürülmekle kalmadığını, aynı zamandakişiliksizleştirildiğini, kendisine olan güveninintahrip edilerek, çözüm üretip iş yapabilmeyeteneğinin dumura uğratıldığını anlattı. İşçisınıfının kendine güvensizliğinin arttığı ölçüde debir sınıf olarak değil, adeta bir cemaatyapılanmasında gibi tutum almaya zorlandığını veböylece mücadele etmek yerine teslim olup başınagelenleri adeta bir kader gibi algılamasınınistendiğini belirtti.

Taban örgütlenmelerinin işçi sınıfının kararalma, uygulama ve bir yanıyla da yaratma ve yoketme gücünü açığa çıkarabilecek yegane araçlarolduğunu söyleyerek, işçi sınıfının buörgütlülüklerini oluşturmadan kendisini kullaştıranve sermayenin insafına bırakan mevcut yapıdankurtulamayacağını anlattı.

Volkan Yaraşır’ın taban örgütlenmelerininoynayacağı rolü belli başlıklar altında anlattığısunumu yaklaşık bir saat sürdü. Ardından işçiler söz

alarak deneyimlerini ve önerilerini paylaştılar.İşçiler kendi işyerlerinde karşılaştıkları sorunları vebu sorunlara karşı yürüttükleri mücadeledençıkardıkları sonuçları panele taşıdılar. Bukonuşmalar arasında bir işçinin panel günü mesaiyekalmaları gerektiğini söyleyen patron karşısındaişçiler olarak tutum aldıklarını veçalışmayacaklarını söylediklerini, bunun sonucundada gerek Pazar günü gerekse de bayramda çalışmadüzenini kendilerinin belirlediklerini söyleyereksözlerini “örgütlü olmak çok güzel bir şey” diyebitirmesi alkışlarla karşılandı.

Sonrasında söz alan bir işçinin işyeri komitesikurarak yürüttükleri mücadelede işçilerin nasıldeğiştiğini örnekleyerek anlatması ve bunun

sonucunda da elde ettikleri kazanımlara vurguyapması ve yine panele işyerinde yenioluşturdukları işyeri komitesiyle geldiklerinisöylemesi salonda coşkuyla karşılandı.

Karşıyaka Sanayi ve Şakirpaşa MetalSanayi’den plastik ve metal işçileri, tekstil işçilerive kamu emekçileri panele katılım sağladılar. 50kişinin katıldığı panel son olarak Sİ-DERtemsilcisinin panelden çıkan sonuçlarınfabrikalarımıza, atölyelerimize, semtlerimizetaşınması ve mücadelenin her alanda sahiplenilereksomut hedefler üzerinden işyeri komiteleri ve tabanörgütlenmelerinin oluşturulması çağrısıyla sonaerdi.

Kızıl Bayrak/Adana

Sınıf çalışmamızda yeni bir döneme doğru... Kızıl Bayrak � 25Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

mücadelenin geliştirilmesinden geçmektedir.

“Sınıfa karşı sınıf” çizgisi ile daha ileriye!

Sınıf devrimcileri olarak, bu bölgede bir süredirdüzenli ve ısrarlı bir yönelim içerisine girmişbulunuyoruz. Zorluklarla çevrili bu tabloyamüdahalemizde temel gücümüz ve dayanağımız“sınıfa karşı sınıf” çizgisinin sunduğu açıklık vekararlılık oldu. Bu çerçevede atılan adımlar alanınzorlukları ile karşılaşmakla birlikte, bu sorunlaramüdahalede gerek düşünsel gerekse pratik bir birikimeartık sahibiz. Gericiliğin, örgütsüzlüğün vedağınıklığın bu denli yoğun olduğu bu alanda dahagüçlü bir müdahalenin zeminini yaratmışbulunuyoruz.

Onbinlerce işçi için adeta bir sömürü cehenneminiifade eden bu alanda artık sınıfın daha güçlü ve cüretliadımlar atmaya ihtiyacı var. Gericiliğin her geçen güninsanları patronların düşünmeyen köleleri halinegetirdiği bu ortamda, tüm değerleri üretenlerin, kendisözlerini daha güçlü dillendirmelerinin ve esaretzincirlerini kırarak bir adım öne çıkmalarının zamanıgeldi. Sınıfa yönelen saldırılarla çalışma koşulları 100yıl geriye götürülürken, kazanılmış haklar birer birergaspedilirken, sınıfın örgütlülüğünü geliştirmesorumluluğu ile karşı karşıyayız. Daha ileri adımlaratma zorunluluğu ile karşı karşıya olduğumuz bu

zeminde, zorlukları aşmanın olanaklarına sahibiz.Sınıf çelişkilerinin derinleşmesi ve sınıfımızınmücadele birikimi bu olanakları bize sunmaktadır.

Sincan’da sınıf hareketinin yeni adımı:Sincan İşçi Kurultayı doğru!

Önümüzdeki bahar sürecinde gerçekleştirmeyidüşündüğümüz Sincan İşçi Kurultayı bu zorluktablosu içerisinde ileri doğru atılan bir adım olacaktır.Kurduğumuz ilişkiler, kazandığımız deneyim ile bualandaki birikimimizin daha güçlü bir temeldedeğerlendirilmesi olacaktır. Öncü işçilerin kendisorunlarını tartıştıkları bir platform, Sincan işçilerininkürsüsü olacaktır. Kurultay aynı zamanda sınıfın ortaksorunlarına çözüm arayan, mücadele yürütenaydınların ve sendikacıların da kürsüsü olacaktır. Tümbunlarla birlikte Kurultay Sincan’da işçilerin dahaörgütlü bir sürece hazırlanmaları olacaktır.

Zorlukları aşarak geleceğe yürüyoruz!

Tüm bu işlevleri görecek olan kurultay tek başınabir etkinlik değil, bir süreçtir. Bu süreç başlamışbulunmaktadır. Mevcut işçi çevreleriningenişletilmesi, yaygınlaştırılması ile birlikte bu süreçadım adım örülecektir. Ücret zamlarından

fabrikalardaki özgün sorunlara müdahaleye kadarmücadelenin örgütlenmesi çabası bu sürecin önadımları olacaktır. Bu çalışmayı güçlendirmek tümileri güçlerin sorumluluğundadır. Bu sürecin güçlü birbiçimde örgütlenmesi, Sincan işçilerinin örgütlümücadelesini örmenin güç, olanak ve ve araçlarınıyaratma doğrultusunda ilk adımları atmak anlamınagelecektir.

Bir kez daha özetleyerek, çağrımızı tüm sınıfkardeşlerimize iletiyoruz.

Kurultay, biz işçilerin kendi sorunlarını tartışarak,çözüm yolları arayacakları bir kürsü olacaktır.

Kurultay, insanca yaşama ve çalışma koşullarıiçin verdiğimiz mücadelenin ürünü ve daha ileri birbasamağı olacaktır.

Kurultay, bize dayatılan burjuva gericiliğine karşıkendi sınıf konumumuzla vereceğimiz yanıt olacaktır.

Kurultay, önümüzdeki zorlukları “sınıfa karşısınıf” bakışıyla aşarak kazandığımız bir mevziolacaktır.

Daha güçlü ve örgütlü bir mücadele için tüm sınıfgüçlerini bu çağrıya kulak vermeye ve birlikteyürümeye çağırıyoruz.

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!Sincan’dan sınıf devrimcileri

.Adana Sİ-DER’den panel:

Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya karşıgüçlerimizi birleştiriyoruz!

Page 26: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Emperyalistler arası çatışma!26 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Siyonistlerle birlikte Ortadoğuhaklarını köleleştirme planınıuygulamaya çalışan ABD emperyalizmi,aynı zamanda eski Sovyetcumhuriyetleriyle Doğu Avrupaülkelerine de sızarak, Rusya’yı askerikuşatma altına almaya çalışıyor. Her ikiplan da Ortadoğu ve Hazar bölgesindekienerji kaynaklarını yağmalama ve bunadayanarak diğer emperyalist güçodaklarının etkinlik alanını daraltmahedefine hizmet ediyor. ABD’nin küstahegemenleri, dünya jandarmalığının buiki bölgedeki kirli planlarının başarısınabağlı olduğu bilinciyle hareketediyorlar.

Planın Ortadoğu ayağı Filistin, Irakve Lübnan’daki işgal karşıtı direnişlerlekösteklenirken, İran gibi aşılması kolayolmayan bir engelle de karşı karşıyabulunuyor. Washington’daki savaşkundakçılarının Hazar bölgesine sızıpRusya’yı kuşatma hamlelerininhedeflenen sonucu vermesi olasıgörünmüyor. Zira bu girişimler mali,siyasi ve askeri açıdan giderek güçlenenRusya’nın direnişiyle karşılaşıyor.

ABD’nin Doğu Avrupa ülkelerinisavaş aygıtı NATO’ya dahil etmeyönünde attığı adımların yanısıraRusya’nın yanı başına füze kalkanı veradar üsleri kurma çalışmaları, gelinen aşamada bubölgedeki ilişkileri iyice germiş bulunuyor.

ABD’nin kışkırtıcı girişimlerine tepki gösterenPutin yönetimi, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ni füzekalkanı ve radar üsleri kurma planının iptaledilmemesi halinde Avrupa Konvansiyonel KuvvetlerAntlaşması’ndan (AKKA) çekileceği konusundauyarmıştı. ABD’nin bildiğini okumaya devam etmesiüzerine Rusya parlamentosu, Avrupa’da tank, uçak vediğer konvansiyonel silahların sınırlandırılmasınıöngören AKKA’nın askıya alınması yönündeki kararıbu ayın başında oybirliğiyle almıştı. Devlet başkanıPutin’in parlamento kararını onaylaması ile Rusya 12Aralık’ta AKKA anlaşmasından resmen çekildi.

Konuyla ilgili açıklama yapan ABD DışişleriBakanlığı Sözcüsü Sean McCormack, Rusyatarafından alınan tek taraflı kararın, silah denetiminezarar verdiğini öne sürerek Moskova’dan kararınıdeğiştirmesini istedi. NATO şefi de, “esefle”karşıladıkları kararın geri alınması gerektiğinisavundu.

Rusya ise, ancak NATO üyesi devletlerin AKKAanlaşmasında 1999’da yapılan değişikliğionaylamaları durumunda kararını gözdengeçirebileceğini bildirdi. Bilindiği üzere 99’dakideğişikliği sadece Rusya onaylamıştı.

Anlaşmanın bu haliyle Rusya için ayak bağıolduğunu savunan Putin yönetimi, ABD’nin Polonya,Çek Cumhuriyeti, Romanya, Bulgaristan gibi DoğuAvrupa ülkelerine askeri birlikler yerleştirmesinibuna örnek gösteriyor.

Batılı emperyalistlerden sert tepkilerin gelmesi,Putin’i yeni hamleler yapmaktan alıkoymadı.AKKA’dan çekilme kararını onayladıktan bir günsonra Belarusya’ya giden Putin, emperyalistlerin

“batının son diktatörü” olmakla suçladığı AleksanderLukaşenko ile görüştü. Mali, ticari, askerianlaşmalara imza atan iki liderin, birlik konusunda dagörüştükleri bildirildi. Bazı kaynaklar, iki devletinbirleşeceğini, birleşik devletin başına VladimirPutin’in geçeceğini öne süren yorumlar yayınladılar.Emperyalistlerin “renkli devrim” girişimlerinipüskürten Lukaşenko, Rusya’nın ABD füzekalkanına karşı alacağı önlemleri destekleyeceklerinibildirdi.

ABD ile batılı müttefiklerini rahatsız eden Putin-Lukaşenko görüşmesinin ardından konuyla ilgili birRus televizyonuna demeç veren Rusya Genelkurmaybaşkanı Yuri Baluyevski, “Bu planın Rusya’ya karşıolduğundan başka şekilde yorumlanması imkânsız.Rusya’yla çatışma meselesi, ılımlı konuşursak,doğrudan çatışma dahil, maalesef Pentagon’dakimeslektaşlarımın gündeminden atılmamıştır. Durumagöre münasip ve asimetrik önlemler alacağız”dedi.

NATO Rusya sınırlarına genişlerken, bu türanlaşmalarla Moskova’nın elini kolunu bağladığınıifade eden Rusya Genelkurmay başkanı,“Amerikanfüzesinin ateşlenmesi otomatik olarak füzemisillememize yol açabilir” diyerek çatışmaolasılığına dikkat çekti.

ABD emperyalizminin NATO desteğiyle kışkırtıcıgirişimlerini sürdürmesi gerginliği arttırırken,Rusya’nın kararlı tutumu gerici güç odakları arasıçatışma riskinin artmakta olduğuna işaret etmektedir.Bu ise, kapitalist-emperyalist düzenin kaçınılmazürünü olan paylaşım savaşlarının önümüzdekidönemde de insanlığı yeni felaketlere maruzbırakacağını göstermektedir. Bu felaketleriönlemenin biricik yolu, emperyalist-kapitalistsistemle hesaplaşmaktan geçiyor.

Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) lideri EvoMorales’in 2005’te yapılan seçimlerde devletbaşkanlığına seçilmesi, ABD emperyalizmiyleorganik bağı olan Bolivya egemenlerini rahatsızetmiş, bu rahatsızlık emekçiler ve yoksul yerlilerlehine birtakım adımların atıldığı günlerde sertgerilimlere yol açmıştı.

Enerji alanında sınırlı kamulaştırmalar vetoprak reformu konusunda egemenlerinprovokasyonlarıyla karşılaşan Morales, ihtiyatlı daolsa emekçiler lehine bazı düzenlemeler yapmayadevam etti.

Bolivya koşullarında “köklü reform”sayılabilecek yeni bir anayasa ile süreci ilerletmeyeçalışan Morales, Bolivya’nın zenginlikleriniyağmalayan sömürücü sınıflar ittifakının serttepkisiyle karşı karşıya. Morales yönetimininhazırladığı ve geçtiğimiz haftalarda meclis onayıalan anayasanın yoksul yerliler ile emekçilere genişhaklar tanıdığı, millileştirme önündeki engellerikaldırdığı belirtiliyor.

Morales yönetiminin anayasayı halkoyunasunma hazırlığına başlaması, ırkçı-faşizangeleneğin temsilcisi olan egemen sınıflar ittifakınınsaldırısıyla karşılaştı. Bolivya’nın en zengin dörteyaleti olan Santa Cruz, Beni, Pando ve Tarijaözerklik ilan etme tehdidine başvurdu. Moralestehditlere boyun eğmedi, emekçileri anayasayısavunmaya çağırdı.

Yeni anayasaya destek çıkan emekçilerinbaşkent La Paz’da düzenlediği eyleme katılan EvoMorales, burada yaptığı konuşmada “Bolivyasosyal adalet isteyenlerle imtiyazlarınıkaybetmekten korkanlar arasındaki kalıcı birsavaşa sahne olmaktadır. Şimdi ise egemenhalkımız ulusun kaderini belirleyecektir” dedi.

ABD destekli ırkçı-faşizan muhalefetin güçlüolduğu Santa Cruz Meclisi, daha önce eyalete“özerk statü” verilmesine ilişkin bir yasa tasarısınıonaylamıştı. Diğer üç eyaletin ikisi benzer birkararı onaylarken, dördüncü eyalet de diğerlerininizinden gideceğini açıkladı. Böylece Washingtondestekli karşı-devrimci cephenin, Moralesyönetimini doğrudan hedef alan kayda değer birgüç toplayabildiğini söylemek mümkün.

Emekçileri anayasayı savunma mücadelesineçağıran Morales’in de açmazları var. Zira Morales,“özerk” davranmaya karar verdiğini ilan edeneyaletlerin ülkeyi bölme girişimlerinesıkıyönetimle karşılık verdi. Ancak Bolivya ordusu,Morales’e cephe alan egemen sınıflar düzeninin,yani kapitalizmin bekçisidir. Morales devletbaşkanı olduktan sonra da ordunun niteliğindekayda değer bir değişim olduğuna dair belirtibulunmuyor. Böyle bir ordunun hareketegeçtiğinde, emekçilere saldırması ihtimaldahilindedir.

Morales yönetiminin en büyük avantajı,işçilerin, emekçilerin ve yoksul yerlilerin kitleselve meşru-militan mücadele geleneğinin güçlüolmasıdır.

Bolivya işçi sınıfının, emekçilerin ve yoksulyerlilerin egemen sınıflar ittifakıyla hesaplaşmasıiçin, iktidar perspektifini temel alan sert sınıfsavaşlarına hazırlanmak dışında bir alternatifleriyoktur. Morales yönetimi, orduyu parçalamak içinavantajlar sağlayabilir, ama burjuvaziylehesaplaşmak ancak işçi-emekçi ordusununüstesinden gelebileceği bir iştir.

Rusya AKKA’dan resmen çekildi!

Batılı emperyalistlerle Rusyaarasındaki gerginlikte yeni aşama

Bolivya sert sınıfçatışmalarının

eşiğinde

Page 27: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek! Kızıl Bayrak � 27Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Hamas Bush yönetimince muhatap alınmayı talep ediyor!

Dinci bir akım ya da parti, özel mülkiyet düzenikarşısındaki tutumu, sahip olduğu toplum projesinedeniyle anti-emperyalist olamaz. Zira kapitalistüretim ilişkileri dışına çıkamayan bir programın tutarlıanti-emperyalist olması eşyanın tabiatına aykırıdır.

Günümüzde dini referans alan bu tür akımların enözgün örnekleri Lübnan Hizbullah ve Hamas’tır. Buhareketlerin ikisi de İsrail’in vahşi işgaline veyoksulluğa mahkum edilen toplumsal zeminlerde boyvermiştir. Hizbullah, Lübnan Komünist Partisi’nin(LKP) kitle tabanı olan yoksul Güney Lübnan’dakiŞiiler arasında yer bulmak için saldırgan taktiklerle işebaşlamış, ‘80’li yıllarda komünistleri katletmiştir.Hamas ise Suudi Arabistan gericiliğinden aldığıdestekle işe başladığında, herhangi bir direnmeperspektifinden yoksun İslamcı bir akımdı. Bundandolayı İsrail, ilk dönemde Gazze merkezli örgütlenenHamas’ın güçlenmesi için alan açmayı çıkarlarınauygun bulmuştur.

Bu iki parti, işgalci baskının sınıfsal baskıylaharmanlandığı bir toplumsal zeminde gelişipserpildikleri için, kısa sayılabilecek bir süredebölgelerinin başat direnişçi akımları olaraksivrilmişlerdir. Kaynağı dışarıdan gelse de (Hizbullahİran’dan, Hamas Suudi Arabistan ve Mısır’dan yüklümiktarda mali destek alıyor) yürüttükleri sosyal hizmetprogramlarının da katkısıyla güçlü bir toplumsal destekbulabilmişlerdir. İsrail savaş makinesine utanç verici biryenilgi tattıracak kadar sağlam örgütlenen Hizbullah,“sosyal hizmetleri dışlamayan” serbest piyasaekonomisini savunuyor. Hamas’ın toplum projesinde dekapitalizme aykırı bir yön bulunmuyor.

Nitekim, Gazze Şeridi’ndeki hükümetin BaşbakanıHaniye’nin siyasi danışmanı Ahmed Yusuf, ABDDışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a hitaben bir açıkmektup yazarak, Hamas’ın genelde emperyalistlere,

özelde ABD emperyalizmine karşıtutumunu dile getirmiş oldu.

Mektubunda, Hamas hareketininAmerikan aleyhtarı, Avrupa aleyhtarıveya dünyada herhangi bir başkaülkenin aleyhtarı olmadığını belirtenYusuf, Washington ve diğer Batılıülkeler için Hamas’la konuşmazamanının geldiğini savundu.Mektupta “Bizi tanımanızıdilenmiyoruz; partimiz, işgaltopraklarında meşru olarak seçilmişbir partidir. Filistinliler de özgür birseçimle, Hamas’ı seçtikleri içincezalandırılmaktadırlar” ifadeleri yeralmakla birlikte, ABD’nin barışakatkı yapacağından medet umanAhmed Yusuf, Rice’a “Eğer bu çatışmada tarafsızolsaydınız, bizimle açıkça bağlantı kursaydınız, barışfırsatı önemli ölçüde artacaktı” diye sesleniyor.

Yusuf, Hamas’ın başarısını görmemenin sadecenafile bir çaba olmayıp, aynı zamanda bölgedekiAmerikan çıkarlarına da zarar verdiğini, Ortadoğu veİslam dünyasında Amerikan karşıtlığınıderinleştirdiğini de dile getirerek, ABD-Hamasişbirliğinin önemine dikkat çekiyor.

Mektubun zamanlamasını dikkat çekici bulankaynaklar, son günlerde Suudi Arabistan ve Mısır’ın,Gazze’de Hamas ve El Fetih gruplarını birarayagetirme çabalarını sürdürdüğüne, Hamas’ın Şam’dakisiyasi büro Şefi Halid Meşal’in bu amaçla Riyad’dayapılacak görüşmelere çağrıldığına işaret ediyor.

Hamas kısa süre önce de, geçtiğimiz aylardakontrolünü tamamen devraldığı Gazze Şeridi’ndekigüvenlik ve hükümet binalarını Filistin UlusalYönetimi’ne devredebileceğini açıkladı. Gazze’de

yönetim devri öneren, haydutbaşı Bush yönetimini“Filistin’deki gerçekleri görmeye, Hamas’ı muhatapalmaya, Filistin-İsrail çatışmasında tarafsız olmaya”davet eden Hamas liderleri, gelinen yerde siyonizminbaş hamisi ABD emperyalizminden medetumabilmektedir. ABD, İsrail, AB, gerici Arap devletleritarafından yürütülen izolasyona direnemeyen Hamas,Filistin halkının düşmanlarından oluşan bu koalisyonlaişbirliği yapma açmazına düşmüştür. Bu, Hamas’ınemperyalist güçlerin onaylayacağı bir “çözümprojesi”ne hazır olduğuna işaret etmektedir. Hamas’ınbu noktaya gelmesi, bu örgütün ideolojik-programatikçizgisinin kaçınılmaz sonucudur.

İşgale, zulme, sömürüye karşı yükseltilen herdireniş meşru ve haklıdır. Bu yönüyle ve bu sınırlariçinde desteklenmeyi hak eder. Ancak Filistin’de dedireniş dinamiklerinin halkları özgürleştirmesi, budinamikleri anti-siyonist/anti-emperyalist bir programetrafından birleştirecek devrimci önderlikleri zorunlukılmaktadır.

Siyonist suç ortaklarıyla Filistin, Irak ve Lübnanhalklarına saldıran ABD, son günlerde Suriye’yedönük tehditlerinin dozunu arttırmaya başladı.

Yıl sonu vesilesiyle konuşan haydutbaşı Bush,Suriye’yi hedef alan çirkin tehditler savurdu, Suriyelideri Beşar Esad ile bir diyaloğa girmeyidüşünmediğini belirtti.

Suriye’yi hedef alan Washington’daki haydutçetesi ile şefleri Bush’un öne sürdükleri iddialar,Beşar Esad yönetiminin “terör” örgütlerinidesteklediği, Hamas, Hizbullah gibi örgütlerinŞam’da barındığı, intihar eylemcilerinin bu ülkeüzerinden Irak’a gittiği, Lübnan’da istikrarsızlıkyarattığı şeklinde sıralanıyor.

Suriye’nin Hamas ve Lübnan Hizbullah’a bellisınırlarda destek verdiği doğrudur. Ancak buörgütlerin işi “terör”le değil, İsrail işgalini sonaerdirmekle ilgilidir. “Terörist örgütler” listesinealınmaları da siyonist işgale karşı direniş çizgisiizlemelerinden dolayıdır.

Lübnan’ı istikrarsızlaştıran, etnik, dinsel,mezhepsel açıdan bir mozaik olan bu ülkedekihalkları birbirine kırdırmak için karanlık planlar

yapan, ABD-İsrail ikilisinden başkası değildir.Aylardır cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasınıLübnan’daki soysuz işbirlikçileri aracılığıylaengelleyen, herşeye rağmen taraflar arasındaanlaşma ihtimali doğduğunda Hizbullah’a yakınolduğu söylenen bir generali suikastla öldürengüçlerin de ABD-İsrail destekli olduğu bildiriliyor.Suikasta kurban giden general Francois el Hac’ınyakında genelkurmay başkanı olması bekleniyordu.

Geçtiğimiz hafta 10. kez ertelenen seçimlerin 29Aralık’ta yapılacağı söyleniyor. Görünen o ki,seçimler bir kez daha ertelenmezse, LübnanGenelkurmay Başkanı Michel Süleymancumhurbaşkanlığına seçilecek. Cumhurbaşkanı’nında siyonistlerle işbirliği yapmaya hazır düşkünlerarasından seçilmesini dayatan ABD emperyalizmi,bu kirli amacına ulaşamayınca kışkırtıcımüdahalelerle seçimleri engellemeyi başardı.

Siyasi ve askeri açıdan Lübnan’da etkin bir tarafolan Hizbullah, müdahalelerinin sonuç vermeyeceğikonusunda ABD’yi uyardı. Gelişmelerle ilgilikonuşan Hizbullah milletvekili Hasan Fadlallah,Bush’un açıklamalarının, ABD yanlısı iktidar

ittifakı ile Hizbullah ve müttefiklerinin başınıçektiği muhalefet arasındaki olası anlaşmayıtehlikeye attığını belirtti.

Bu arada Bush yönetimini eleştiren SuriyeDışişleri Bakanı Velid Muallim de, ABD’yi birçözüme varılması yolundaki girişimlerin önünükesmekle suçladı.

Suriye’nin hedef alınmasının ABD için dahakritik nedenleri var. İlkin, Beşar Esad yönetimi, pekçok tutarsızlığına rağmen siyonist İsrail’in GolanTepeleri’ni ilhak etmesi önündeki en ciddi engeldir.Bir diğer önemli nokta ise, Suriye ile İran arasındakiçok yönlü ilişkiler ve işbirliğidir. Suriye GolanTepeleri iade edilmeden İsrail ile herhangi biranlaşmaya imza atmıyor ve İran’la ittifakına sadıkkalacağı teminatını veriyor.

ABD emperyalizmi, siyonist tetikçilerle birlikteSuriye yönetimini ablukaya alarak ya da askeri birsaldırı ile geri adım attırmaya muvaffak olabilir.Ancak bu hiç de zafer anlamına gelmez. Ziraemperyalist-siyonist haydutlara karşı direnenrejimler değil, emekçi halklardır. Direnen emekçihalkları ise hiçbir güç yenemez!

Lübnan’a istikrarsızlık, Suriye’ye tehdit!..

Page 28: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

İtalya’da grev sona erdi!İtalya’da tır ve kamyon şoförlerinin yakıt

fiyatlarının indirilmesi ve çalışma koşullarınıniyileştirilmesi talepleri ile başlattıkları 5 günlük grev 3.gününde uzlaşmaya varılarak sona erdirildi.Anlaşmaya göre yakıt fiyatları indirilecek ve ucuzyabancı taşımacılığı önlenecek.

Üretimin yüzde 80’inin tırlarla yapıldığı İtalya’dagrev çok kısa sürede pek çok sektörde etkisini gösterdi.Nakliye işlemleri grev nedeniyle yapılamadığı içinülkede benzin, süpermarketlerde taze sebze ve sütürünleri sıkıntısı baş gösterdi. 5 Fiat işletmesi demalzeme eksikliği nedeniyle üretime ara vermekzorunda kaldı, 17.000 işçi eve gönderildi. Şoförlerinotobanları bloke etmesiyle karayollarında ulaşım felçoldu.

İşsizlerin özel hayatına saldırı!Hamburg Çalışma Ajansı’nın Hartz IV ile yaşamını

sürdüren işsizleri hedef alarak hazırladığı veuygulamaya koyduğu soru kataloğu tepkiylekarşılandı. Tek tip işsiz yaratmak ve işsizlerde sürekliolarak kontrol edildikleri hissini uyandırmak amacıylaoluşturulduğu söylenen katalogda bulunan sorularyanıtlandığı taktirde, işsizlerin iş bulmaları noktasındahiçbir katkısı olmayacak özel yaşamlarına ilişkin bütünayrıntılar devletin eline geçecek.

Katalogda bulunan kimi sorular şöyle; “egzotikyemekler sever misiniz?”, “hangi tür filmdenhoşlanırsınız?”, “şiddet içerikli filmler ne anlam ifadeediyor?”, “fal, büyü, maskot gibi batıl şeylerin insanınşansını etkileyebileceğini düşünüyor musunuz?”, “Dinsizce rahatlatıcı mı?”, “Cinsel tercihiniz nedir?” vb…

Soru kataloğuna Sol Parti, SPD, FDP sert eleştirileryöneltirken, Hamburg Ekonomi ve Çalışma Dairesisorularını savundu. Hamburg Ekonomi Bakanı,işsizlere daha iyi hizmet getirmek için böyle bir yolabaşvurduklarını iddia etti. Muhalifler ise işsizlerinonursuzlaştırılmak istendiğini vurguluyorlar ve buuygulamanın devletin genel olarak bütün toplumukontrol altında tutma eğiliminin bir uzantısı olduğunubelirtiyorlar.

56 göçmenin cesedi bulundu!Yemen’in Güney sahilinde 56 göçmenin cesedi

bulundu. Yemen haber ajansı SABA, dalgaların sahilesürüklediği cesetlerin çoğunun Etiyopyalı ve Somaliligöçmenlere ait olduğunu açıkladı. 148 mültecininbindiği gemi iki gece önce Yemen açıklarında alaboraolarak suya gömülmüştü.

Bu olayla birlikte, son iki ayda “katledilen”göçmen sayısı yüzleri aştı. Aralık ayının başında yineYemen açıklarında 30 ölü, 69 kayıp, 22 Kasım’da yineYemen açıklarında 64 ölü, daha geçtiğimiz haftalardaTürkiye’de 32 ölü.... Bu liste böylece uzayıp gidiyor!

Yaşadıkları yerde “yaşayamadıkları” için yolculuğaçıkanlar, başlarını sokacak bir ev ve karınlarınıdoyuracak bir ekmek arayışında olanlar sudaboğularak can veriyorlar.

“11 Eylül’ün faili ABD’dir!”İtalya eski Cumhurbaşkanı Cossiga, 11 Eylül’de

düzenlenen saldırıların CIA ve MOSSAD tarafındangerçekleştirildiğini, bunun bütün küresel istihbaratörgütlerince bilindiğini, saldırının Irak ve Afganistanişgaline zemin yaratabilmek için planlandığını ifadeetti.

Cossiga 11 Eylül’le ilgili ilk şüphelerini 2001’dearaştırmacı Webster Tarpley’e açıklamış ve şunlarısöylemişti: “Saldırıların arkasındaki akıl son derece

sofistike olmalı. Sadece fanatik kamikazeler devşirecekkadar değil, aynı zamanda yüksek uzmanlık düzeyindepersonele sahip olacak kadar büyük imkanları daolmalı. Bir tek şey ekleyeyim: Bu saldırılar radarsistemine ve uçuş güvenlik elemanları arasınasızılmadan gerçekleştirilemez.”

Kızılderililer artık ABD’li değil!Amerika Kıtası’ndaki Kızılderili Lakota kabilesi

(Siyular) 150 yıl önce atalarının ABD ile imzaladıklarıanlaşmaları feshettiklerini açıkladı. Oturan Boğa,Çılgın At gibi büyük kabile şeflerinin mensup olduğuLakota kabilesinin temsilcisi Russel Means,Washington’da düzenlediği basın toplantısında, “Bizartık ABD vatandaşı değiliz. Ve bizim toprağımızın yeraldığı 5 eyalette yaşamak isteyenler bize katılmaktaözgürler.” dedi. Means, ABD vatandaşlığındançıkmaları halinde kendi topraklarında yaşayanlarapasaport vereceklerini söyledi.

Lakota kabilesi yetkililerinden oluşan bir heyet,150 yıl önceki anlaşmalarının “değersiz bir kağıtparçasındaki değersiz sözler olduğu”nu, buanlaşmaların defalarca ABD tarafından çiğnendiğinidile getirdi.

ABD’nin modern köleleri…“Özgürlükler ülkesi” ABD’de göçmen işçilerin

yaşam koşulları ve karşı karşıya kaldıklarıuygulamalar çağımızın modern kölelik gerçeğini bütünçıplaklığı ile gözler önüne seriyor. ABD’li dolarmilyoneri bir çiftin yaşadıkları malikanede 2Endonezyalı kadını köle gibi çalıştırdıkları ve bukadınlara adeta işkence yaptıklarının ortaya çıkmasıüzerine İngiltere’de çıkan The Independent gazetesikonuyla ilgili kapsamlı bir araştırma yayınladı.

Araştırma, ABD’nin Florida eyaletinde çalışan 3tarım işçisinin yaşadıklarına ilişkin de çarpıcı verileriçeriyor. Söz konusu 3 işçi geceleri işverenleritarafından karavanda tutuluyor ve kaçmamaları içinbileklerinden zincirleniyorlar. Bir sene boyunca

inanılmaz bir işkence ile karşı karşıya kalan 3 tarımişçisinin kaçıp polise sığınması üzerine yapılanaraştırmada, aynı çalışma alanında 11 işçinin dahazincirlerle tutulduğu görüldü.

ABD’de çalışan göçmen işçiler kayıtsız çalıştıklarıiçin iş yasalarından faydalanamıyorlar. Sendika üyesiolma hakları yok. Haftalık 200 dolar civarındakazanıyorlar. Kaldıkları karavan, yedikleri yemekborca sayılarak 200 dolardan düşülüyor. Örneğinhortumla banyo yaptıklarında 5 dolar kesiliyor. Tedavihaklarından yararlanamıyorlar.

Çoğu Hispanik ve Meksikalı olan göçmen işçiler16 kiloluk bir domates çuvalı başına 45 cent alıyorlar.Yani bir işçinin asgari ücret alabilmesi için 2.5 tondomates toplaması gerekiyor.

Beslan anneleri açlık grevinde!1 Eylül 2004’te Beslan’da yaşanan bir okul

baskınında 186’sı çocuk 331 kişi ölmüş ve yüzlercekişi yaralanmıştı. Bunun üzerine bu baskında hayatınıkaybedenlerin yakınları tarafından Beslan AnneleriKomitesi kuruldu. Talebi tarafsız bir yargılamasürecinin yürütülmesi olan bu komite, baskınsonucundaki ölümlerden de devleti sorumlu tutuyordu.25 Eylül 2005 tarihinde Komite kapatıldı. Bununüzerine “Beslan’ın Sesi Komitesi”ni kurarak yollarınadevam ettiler. Komite tarafından danışıklı dövüşolarak adlandırılan düzmece bir dava ile Beslan’ın SesiKomitesi de kapatıldı. Kapatma kararınınaçıklanmasının ardından Beslan’lı anneler mahkemebinasının önünde açlık grevine başladılar.

47 kişiye 521 yıl ceza!İspanya’da ETA’nın 52 üyesinin yargılandığı dava

sonuçlandı. 47 ETA üyesi toplamda 521 yıl hapiscezasına çarptırıldı. Yargılananlar arasında bulunanBatasuna Partisi üyesi ve eski Belediye Başkanı JoseLuis Elkoro 24 yılla en fazla cezaya mahkum oldu.Hüküm giyen 47 ETA üyesinden 3’ünün nerede olduğubilinmiyor.

Dünyadan işçi-emekçi eylemleri...28 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Dünyadan...

Almanya’da “terörle mücadele” adı altındaçıkartılan telekomünikasyon yasasının 129.Amaddesinin 1 Ocak 2008’de yürürlüğe girmesiniprotosto etmek için Almanya’nın Hamburg kentindebir protesto yürüyüşü yapıldı.

Anti-faşistler ve otonomcu gruplar tarafındandüzenlenen yürüyüşe diğer kurumlar da katıldılar.Almanya’nın birçok kentinden katılım sağlandı.Miting toplanma yerinde çesitli siyasi gruplar adınakonuşmalar yapıldı. Mitingi örgütleyenler adınayapılan konuşmada şunlar söylendi:

“Bu yeni yasa ile bütün vatandaşların telefonkonuşmaları ve bilgisayarları, SMS ve e-mailleri vs.bilgilerinin telekominikasyon şirketleri tarafından 6ay saklama yükümlülüğü getiriliyor. Böylece bilgilerpolise, hakim ve savcılara verilmekte ve tümvatandaşların en temel demokratik hakları hiçesayılarak polis devletini oluşturmayaçalışmaktadırlar.”

Kitle konuşmadan sonra yürümek istedi, fakatpolis izin vermedi. Bunun üzerine kitle “polis defol”diye slogan atmaya başladı. Kitlenin kararlı tutumukarşısında polis yürüyüşe izin verdi. Yürüyüşün enönünde anti-faşistler “Anti -Terör Yasasına Hayır!”pankartıyla yer aldılar. Arkasında diğer gruplar yeralarak yürüyüşe başlandı. Yürüyüş boyunca kitleninetrafı dört bir taraftan çevrilerek katılımlar

engellenmeye çalışıldı. Yürüyüş güzergahı boyuncabirkaç kez yürüyüşün önü kesilerek engellenmekistendi. Fakat kitlenin kararlı tutumu karşındabaşarılı olunmadı. Yol boyunca, çıkartılan yasanıniptal edilmesi, polis devleti uygulamalarına sonverilmesi, anti-terör yasalarının iptal edilmesinitalep eden sloganlar atılarak hükümet protestoedildi. Yürüyüş geç saatlere kadar devam etti.Dağılma sırasında yer yer gözaltılar yaşandı.Yürüyüşe 5 bin kişi katıldı.

Yürüyüşe ATIK, ADHK, AvEG-Kon ve BİR-KAR taraftarları olarak katılarak destek sunduk.

Hamburg/Bir-Kar

Almanya’da yasa karşıtı yürüyüş!

Page 29: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Açık mektup... Kızıl Bayrak � 29Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Bu çağrının kısa vade içinde pratik bir anlamı vesonucu olacak mı? Sanmıyorum! Ama öyle de olsa bukritik aşamada Kürdistan ve devrimci mücadeleaçısından söylenmesi gereken doğru ve kaçınılmazsözü söylemenin, yapılması gereken çağrılarınyapılması gerektiğini ve bunun devrimcisorumluluğun vazgeçilmez bir gereği olduğunudüşünüyorum.

Bu açık çağrının ilk plandaki muhatapları PKK /KCK yönetimi olmakla birlikte, gerçek muhatabınınKürdistan halkı ve devrimci dinamikleri olduğu çokaçıktır!

Bu çağrı, yeniden düşünme, kendisini ve çizgisinigözden geçirme ve sonuçta yeni bir kararlaşmasürecini başlatma çağrısıdır!

Denilecek ki, “tam da dört bir taraftankuşatılmışken, üzerimizde ölüm silahları vahşetkusarken, ölüm kalım savaşını yaşıyorken yenidendüşünme, tartışma ve yeniden kararlaşma yeri vezamanı mı?”

Evet, tam da bu nedenlerden dolayı bugüne kadarizlenen çizgi ve politikaları gözden geçirme vebunlardan radikal bir kopuşu gerçekleştirme, bununcesaret ve kararlılığını gösterme zamanıdır! Rahatzamanlarda böyle bir cesaret ve radikal kararlaralmanın tarihsel bir değeri olmaz! Ama bugün, Kürthalkının kaderi ve özgürlük hayali, özgür Kürdistanideali bu noktada düğümlenmiştir! Ya halkındevrimci istemlerini içerecek devrimci bir programve çizgiye yönelinecek; ya da mevcut devlete vedüzene kabul edilme çizgisinin iflasının altındasoluksuz kalınacak! Bu ikisinin ortası bir yolkalmamıştır!

Bu katı ve yakıcı gerçeği görmek için çok üstünyeteneklere ve dehaya sahip olmak gerekmiyor.Bunun için az çok eleştirel bir bakış açısı, kendindençıkarak yapılacak bir gözlem ve değerlendirme gücüyeterlidir!

Gelinen noktada yeniden düşünme ve kararsürecini başlatma zamanıdır!

Birazcık soğukkanlı düşünmek ve son yılların,hatta bütün bir 30 yıllık tarihin en genel çizgileriylebir muhasebesini çıkarmak kaçınılmaz bir zorunlulukhaline gelmedi mi? Bu yeniden düşünmek ve var olançizgiyi aşmak, aslında bir çıkmazın kapılarınızorlayarak çıkış bulma ihtiyacından kaynaklanıyor.Daha gerilere savrulmak, dağılmak için değil,devrimci bir çıkış ve umudu gerçek haline getirmekiçindir!

Biraz düşünün: 1999’dan bu yana, İmralıüzerinden benimsediğiniz ideolojik ve politikçizginin sizi ve halkı getirdiği yer nedir? Nesavunuyor ve ne istiyorsunuz?

Daha önceki belgeler bir yana politikprogramınızın, bunun üzerinden şekillendiği ideolojikanlayışın somutlaştığı belge, 1 Aralık 2007 tarihli 7Maddelik Çözüm Deklarasyonu’dur! Bu belgenin özüve ruhu, “Türkiye ulusu”, “dil ve kültürel haklar”,“alt kimlik” gibi kavramlar altında gizlenen devleteve sömürgeci düzene kabul edilme isteği, çağrısıdeğilse nedir? Bu belgenin başka bir ifadeyle anlamı,“Onurlu teslimiyet ve onun şartı”dan başka nedir?

Peki, buna karşı verilen karşılık, ölüm ve onursuzteslimiyet (Pişmanlık-Eve Dönüş Yasası) politikası vehareketinden başka bir şey mi?

“Dayatılan ölüm ve onursuz teslimiyet politika vehareketine karşı ölümüne direniriz!” Pratik yanıtınızbu… Evet, ama bu, bir uzun soluklu stratejiye, uzunsoluklu strateji de Kürt halkının temel çıkarlarını,

hedeflerini, dostlarını ve düşmanlarını, temelmücadele dinamiklerini en net, açık ve yalın birbiçimde ifade eden bir programa dayanmıyorsa“ölümüne direnişin” belli ölçülerde ahlakianlamından başka bir anlamı olabilir mi?

“Barış” dileniyorsunuz! Ama imha, tecrit veaşağılama politikası dışında bir yaklaşım gördünüzmü?

1 Aralık 2007 tarihli 7 Maddelik ÇözümDeklarasyonu’nu yayınladınız. Bu, daha öncedefalarca ilan ettiğiniz “yol haritalarından”sonuncusu… Bunun karşılığında aldığınız yanıt,geniş kapsamlı bir ittifaka dayanan saldırılar,bombardımanlar ve bastırma hareketlerinden başkasıoldu mu?

İşte kabul edilmek için kapısını çaldığınız devletve düzen bu… Peki, Kürdistan sorununu, Kürthalkının en temel yaşamsal istemlerini bu devlete vedüzene sığdırmanın olanağı var mı? Olmadığınıöğrenmek ve kavramak için daha başka nelerinolmasını bekliyorsunuz?

Halkın diliyle söyleyecek olursak: Dilenseniz de,yalvarsanız da, bütün temel taleplerinizdenvazgeçseniz de, “adamlar” sizi kabul etmiyor!Tersine, size her defasında ölüm dayatıyorlar! Bu,“En iyi Kürt, ölü Kürt’tür” ilkesinin somut biruygulanmasıdır!

Dolayısıyla düzene kabul edilme ve barışdilenciliği çizgisi iflas etmiştir! İflasta ısrar isetükenişte ısrardır! Kürdistan halkı ve dinamikleriiçinde devam eden çözülme ve dağılmayıderinleştirmek ve sonuna kadar götürmekanlamsızlığıdır!

Kürdistan düşmanları nezdinde, tecrit ve imhaoperasyonlarına muhatap olmak, Kürt halkı içinde isemoralsizlik, kafa karışıklığı, çözülme, ufuksuzluk,oluşan bilinç ve ruhsal boşluk, işte izlenen devlete vedüzene kabul edilme, başka bir deyişle “barışdilenciliği” politikasının sonuçları...

Kısacası, düşman her açıdan düşmanlığınıyapıyor. Bunda şaşılacak bir yan yok...

Ya siz? İmralı iradesini ve çizgisini sürdürmeye,yani 7 Maddelik Çözüm Deklarasyonu’nda ifadesinibulan düzene kabul edilme çizgisinde ısrara devamedecek misiniz? Bunun sonucu bellidir...

Ama bunun dışında başka bir yol daha var.PKK’nin kuruluş yıllarındaki devrimci ruhunayönelmek, emekçi, yoksul Kürt halkının devrimciçıkarlarını programlaştıracak yeni bir düşünme vekararlaşma sürecini başlatmak… Bu, yeni bir ruh veyeni bir dinamizm ve mücadele heyecanınıgetirecektir. “Onurlu teslimiyet”, yani 7 MaddelikÇözüm Deklarasyonu ise tecrit, daralma, çözülme veyok oluş sürecini derinleştirmekten başka bir sonuçdoğurmayacaktır!..

Devrimci bir çizgiye yöneliş, ancak parti ve halkiçinde gerçek anlamda devrimci demokrasinin,demokratik tartışma ortamı ve kültürününgeliştirilmesiyle mümkündür! Bu, tabulara, mitlere,kültlere kafa tutmak, dinsel ayinlere son vermekanlamına geliyor! Bu yapılmadan devrimci çizgiyeyönelmenin olanağı yoktur! Demokratik tartışma vekültürün gelişmesi, hiç kuşkusuz, köklü bir eleştiri vemuhasebe çalışmasına bağlıdır. Bunun kolay vebugünden yarına olamayacağını biliyoruz, ama öylede olsa bunun dışında başka bir seçenek dekalmamıştır. Daha da kötüsü, yaratılan örgütsel veiktidar sisteminin demokratik tartışma, kendisiylehesaplaşma olanaklarını tüketmesi vemekanizmalarının oluşmasını önlemesidir! Anti-demokratizm ve tek kişi kültüne dayalı iktidarsistemi, iç gelişme, iç dönüşüm, “iç devrim”mekanizmalarını tüketmesi, hem baş aşağı gidişin,hem de baş aşağı gidişin devamının temel nedeniolmaktadır. Ama umar ve dileriz ki, gelinen kritikkoşullar, bastırma ve kuşatma koşulları uyarıcı,“hatalardan ders çıkarıcı” bir sürecin başlamasınavesile olsun!

Yeniden çağırıyoruz: Kürt halkının devrimcideğerleri ve direniş potansiyellerine karşı varsa birsorumluluğunuz, çok yönlü bir tartışma ve kendiniaşma ve yeniden kararlaşma sürecini başlatın!Halkımızın devrimci gücünü ve enerjisini doğru vetemel çıkarlarına yönelik olarak hareketegeçirdiğinizde ve düşmanları karşısında devrimciprogram temelinde direnişi sürdürdüğünüzde anlamlıbir rol oynayabilirsiniz, yoksa tarihin ve halkımızınhakkınızdaki hükmü mahkûmiyetten başkasıolmayacaktır!

18 Aralık 2007

PKK / KCK yöneticilerine açık çağrı!M. Can Yüce

Page 30: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Kürdistan ve Ortadoğu üzerine30 � Kızıl Bayrak Sayı:2007/47 (49) � 28 Aralık 2007

Bugüne kadar Ortadoğu ve Filistin sorununa yönelikbirçok zirve ve konferanslar yapıldı. Tüm bukonferansların her zaman tek bir amacı olmuştur. O da,bölgenin kangrenleşen sorunlarının çözümü yerine, busorunları daha da derinleştiren ABD ve müttefiklerinincoğrafya üzerinde geliştirdikleri böl-parçala stratejisinindaralan yönlerine yeni taktikler ile bir nefesaldırılmasıdır. Çeşitli “çözüm” ya da “çözümler” adıaltında ABD öncülüğünde yarım asırdır yapılankonferans ve zirveler, bölgenin mazlum ve mağdurhalklarına yönelik vahşi uygulamaların hayatageçirilmesine hizmet etmiştir.

Geriye dönüp bir göz attığımızda, Ortadoğu’nunmazlum ve mağdur halklarında olan Kürtler veFilistinliler’e yönelik olarak, yüzyıla yakın bir süredir,bölge ve uluslararası düzenek çerçevesinde entrikaüzerine entrika çevrilmektedir. Öyle ki, 20. yüzyıldan21. yüzyıla devredilen ulusal sorunları çözülmemişender halklardan ikisidir Kürt ve Filistin halkları. Bu ikisorun bölgenin kanayan yarası olarak halen çözümünübekliyor. Ancak günümüzün barbarlarının önünde böylebir çözüm anlayışı bulunmuyor. Geçen yüzyılda olduğugibi bu yüzyılda da, Siyonizmi kendisine rehber edinenİsrail, Filistin halkını “uygar dünya”nın gözleri önündeevire çevire dövmeyi sürdürüyor.

Aynı anlayışın değişik bir biçimine sahip olan,Kürtler’i egemenliği altında tutan bölgenin gericidevletlerinden Türk devleti, şovenizm histerisinitırmandırarak Kürtler’e yönelik sindirme, korkutma,tehdit ve zulüm politikalarını sürdürmede ısrar ediyor.Uluslararası emperyalist merkezlerin desteğini arkasınaalarak, rastgele köyleri bombalayarak, Kürt halkınayönelik zulüm estiriyor. Tarihten bu yana süregelenzulüm hiç kimseye bir şey kazandırmadığı gibi,zulümden gıdasını alan günümüzün barbarlarına dahiçbir şey kazandırmayacak.

İsrail ve Türkiye bölge toprakları üzerinde, kuralsızve kaidesiz saldırıları temel politikaları haline getirmişbulunuyor. Birisinin Doğu Arap ile Batı Arap arasındayer alan Filistin topraklarında, diğerinin iseMezopotamya topraklarının kadim halklarından olanKürtler’e yönelik zulmü devam ediyor. Ancak zulüm nekadar yol alırsa alsın, mağdur olan her iki halk da kendigeleceği ve onurlu dünya toplumuna katılmak içindirencini koruyarak, barbarlara karşı sebatla karşıdurmayı sürdüreceklerdir. Zira, Filistin ve Kürt halkınıegemenlikleri altında tutan devletlerin zor ve şiddetpolitikaları, her iki halkın hiçbir sorununu çözmediğigibi, bu inkar ve imha politikaları, sorunlarıkangrenleştirmektedir.

Bölgenin köklü sorunlarına bir de ABD vemüttefiklerinin Şatt ü-Arap boylarındaki Iraktopraklarında estirdiği işgal ve zulüm eklendiğinde,bölge halkı koyu bir zulüm altında tutulmaya çalışılıyor.Ortadoğu coğrafyasında Irak’ta, Filistin’de,Kürdistan’da ve Lübnan’da orman yangınları devamediyor. Yangının sönmesi de yakın dönemde olanaklıgörünmüyor. Tersine, bölgeyi yangın tarlalarına çevirenbu stratejinin sahipleri, bölgenin diğer sahalarındayangınların tutuşturulması için ittifak zeminlerinisağlama almaya çalışıyorlar. Bu amaç doğrultusundaAraplara aktarılan cüzi silahların yanı sıra, İsrail tümbölgeyi vurabilecek askeri teçhizat ile donatılıyor. Bu,ABD’nin bölge üzerinde egemenliğinin pekiştirilmesive çıkarlarının korunması içindir.

ABD, müttefikleri ve İsrail, şu an önlerinde enbüyük engel olarak gördükleri İran’ın bölgedekietkinliğinin kırılması için, bölgede ve dünyada havuç vesopa siyasetini sürdürüyorlar. Bu çerçevede ABD

Savunma Bakanı RobertGates ve Hariciye BakanıCondoleezza Rice sık sıkbölgeye gelerek,Ortadoğu’da İsrail’inbekasını korumanın yanısıra, ABD’nin bölgeüzerinde etkinliğiniartırmaya çalışıyorlar.Bölgeye düzenledikleri bumekik diplomasisiekseninde, Lübnan, Filistinve Irak’ta bir dizi kaospolitikalarını hayatageçirmeye çalışarak,bölgedeki kritik fayhatlarının ibreleriyleoynuyorlar.

Lübnan üzerindesürdürdükleri siyasal krizsenaryoları nedeniyle, buülke 9. kez Cumhurbaşkanınıseçmek için bir araya geldiği halde seçemedi ve dikenüstündeki kriz devam ediyor. Bu sürecin nasılsonuçlanacağı da henüz belirsiz.

Öte yandan bu güçler Irak’ta işgalin kalıcılaşmasıiçin, mezhep çatışmalarını körükleyerek, böyleceIrak’taki istikrarsızlığı sürdürerek bölgede yerleşik birkonum edinmeye çalışıyorlar. Yine, bir yılı aşkın birsüredir Filistin’de, El-Fetih ile Hamas arasındakiuçurumun derinleşmesi için, Filistinli gruplar arasıçatışmaları tahrik ederek, güçten düşürülmüş ya dagüdükleştirilmiş bir Filistin yaratmak için sürecikörüklüyorlar.

Bir sabah uyandığınızda, örneğin 2008’de, başkentiKudüs olan Kenanlar diyarında bir Filistin devletininkurulduğunu veya ilan edildiğini duyduğunuzudüşünün! Sözde bu sorunun halledilmesi için onlarcadevlet ve sivil örgüt temsilcileri Annapolis’e uçtular.Gerçekte ise ABD ve İsrail dünyayı aldatarak, busorunun çözümüne yönelik yanıt aramak yerine, bölgeüzerinde hayata geçirmek istedikleri yayılmacıstratejilerine yol yordam aradılar. 28 Kasım 2007’deABD’nin Annapolis şehrinde yapılan Filistin-İsrailzirvesi, Filistin halkına Araf’da (cennetle ile cehennemarası) bir yaşamı dayattığı gibi, İsrail ve müttefiklerininbölgede hayata geçirmek istedikleri stratejik hedefleriçerçevesinde yeni imkanların zeminlerinin örülmeyeçalışılmasına tanıklık etti.

1990’lardan bugüne çeşitli adlar altında yapılanFilistin-İsrail eksenli Madrid, Oslo, Camp David, Taba,River vb. tüm zirveler, Filistin halkını oyalamaya hizmetetti ve bölgeye yeni bir düzeni dayatmaktan başka birşey getirmedi. Tüm diğer zirve dönemlerinde olduğugibi, Annapolis ve Paris zirveleri esnasında da İsrail,Filistin topraklarına yönelik saldırılarını sürdürerekFilistinlileri öldürmeye devam ediyordu. Zirvedeİsrail’in bu zulmüne yönelik hiçbir karar çıkmadığı gibi,adete İsrail’in Gazze’de estirdiği devlet terörüne gözkırpılıyordu. Çünkü katılımcı güçler sorunun çözümüiçin değil, bölgedeki mevcudiyetten gıdasını almak içinbir araya gelmişlerdi. Bunlardan Türkiye ise, bu zirvede,Kürt halkına yönelik saldırı ve imha vizesini alarak, içtesindirme politikasının yanı sıra, sınır ötesi saldırıhareketinin onayını aldı. Saldırı hareketine izin verenABD ve müttefikleri Kürtler’e havuç sopa siyasetinigöstererek, “ben olmadan varlığın söz konusu” olamazsinyalini verdiler.

Toparlarsak, İsrail, Filistin topraklarındaki işgal

alanlarını genişlettiği gibi, Filistin coğrafyasınınötesinde bir yayılmacılık emelini sürdürüyor.Balfour’dan bu yana, diğer zirvelerde olduğu gibi,Annapolis’te yapılan ve sonrası yapılacak olan zirveler,bölge halklarına yeni açılımları dayatacağı gibi,bölgedeki süreci çeşitli yönlerden kışkırtaraktetikleyecektir.

ABD’de yapılan zirveye 50’ye yakın ülkenin yanısıra birçok uluslararası kurum ve kuruluşun çağrılmasıve sorunun asıl muhataplarından biri olan Hamas’ınçağrılmaması, sorunun çözümü değil çözümsüzlüğüdür.Birinci Dünya Savaşı döneminde Balfour Deklarasyonuile bölgenin kalbine bir hançer gibi yerleştirilen yapayİsrail devleti ile ABD bölgeye yeni bir girdap sürecinidayatma hesapları içerisinde olup, bölgedeki “ayrıkotları”nı gerekçe göstererek, yeni bir mizansensergilemeye çalışmaktadırlar. Her iki devletin dehedefinde özgür bir Filistin devleti olmadığı gibi,bölgeye yönelik böl ve parçala stratejisi devametmektedir. Bölgedeki gerici devletler de buna mendilaçmaktadır.

Kısaca özetlersek, Irak savaşı bir yana, özelliklegeçen yıl İsrail’in Lübnan’a yönelik savaştan boynueğik çıkmasından bu yana, bölgeye dayatılan iki kutupluplanın derinleştirilmesi için süreç hızlandırılmayaçalışılıyor. Ortadoğu’da bugün İran eksenli gelişen retcephesinin önünün alınması için, ABD vemüttefiklerinin Ortadoğu siyaseti, her gün bir şekilalarak çok yönlü devam ediyor. Arap yarımadasınıİran’a karşı bir bloğa dönüştürmek için, bu halkanın birparçası olan Suriye’yi koparma çabaları uluslararasıalanda sürüyor. Kısacası, ABD ve müttefikleritarafından bölgeye dayatılan ve sürece yayılanstratejilerin merdiven başları kan ve barut kokuyor.

18 Aralık ‘07

Annapolis, Kürdistan ve OrtadoğuAbu Şehmuz Demir

Page 31: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

Bağımsızlık, Demokrasi ve Sosyalizm içinYürüyüş dergisinin 135. sayısına satış ve dağıtımyasağı getirildi. Aynı zamanda Yürüyüş dergisinebir ay kapatma cezası verildi. Yürüyüş dergisitarafından yapılan yazılı açıklama ile kapatma vetoplatma kararı protesto edildi.

Yürüyüş dergisinin kapatılması, devrimcibasına yönelik saldırının son örneğidir.Yükseltilen faşist baskı ve terör devrimci basını dahedeflemektedir. Gazeteler kapatılmakta,toplatılmakta, çalışanları gözaltına alınmakta,tutuklanmakta ve sokak ortasında vurulmaktadır.

Son süreçte Gündem, ardından Kızıl Bayrak veson olarak Yürüyüş gazetesinin kapatılması vesözkonusu sayıların toplatılması, baskı ve terörrejimini daha da tahkim etme hedefinin birparçasıdır. Ancak hiçbir güç devrimci basınınsermayenin kirli ve kanlı yüzünü teşhir etmesiniengelleyemeyecektir.

Devrimci basın susturulamaz!Kızıl Bayrak

Gazi Mahallesi’nde Kürt halkına yöneliksaldırılara ve emekçilere pompalanan şovenizme,ilerici demokrat, yurtsever, devrimci kurum vekişiler üzerindeki baskılara ve polis devletiuygulamalarına karşı Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu, Mücadele Birliği Platformu,Partizan ve DTP Gazi Mh Temsilciliği olarakgeniş bir platform oluşturmayı hedefliyoruz.Yereldeki tüm ilerici kurum ve kişileri de sürecinörgütlenmesinde birer özne olarak hareketegeçirecek araçların kullanımına dayalı bir çalışmayürüteceğiz.

Bu çerçevede kurum ve kişilerle görüşmeler

gerçekleştiriliyor. Bu arada mahalle halkınaseslenen bir bildiri çıkartıldı ve dağıtımıgerçekleştirildi. Mahalleye yine aynı gündemeilişkin yaygın ozalit-afiş çalışması yapıldı. Sonolarak platform tartışmalarına ESP ve DHP dedahil oldu. Önümüzdeki sürece ilişkin çalışmayıdaha geniş kesimlere yayma ve eylemli bir tarzdaörgütlemeye yönelik planlamalar yapıldı. Tümilerici kurum ve kişileri, tüm işçi ve emekçileriçalışmalara destek vermeye, bizzat katılımcısıolmaya çağırıyoruz.

Gazi Mahallesi/BDSP

CMYK

MücadelePostası

Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanıNo: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82)

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : .......................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : .......................................................................

........................................................................Tel : .......................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da Kürt kurumlarıtarafından bir süredir yürütülen “Edi Bese”kampanyasıçerçevesinde, 15 Aralık 2007 tarihinde,organizasyonunu, Almanya Kürt DernekleriFederasyonu ( Yek-Kom)’un yaptığı kitlesel bir yürüyüşgerçekleştirildi. Yürüyüşe, ezici çoğunluğu gençlerdenve kadınlardan oluşan yaklaşık 50 bin kişi katıldı.

İki koldan başlayan yürüyüşe büyük bir öfke, coşkuve militanlık hakimdi. Yürüyüşün en önünde “EdiBese!” pankartı vardı. Bunun yanısıra “Savaşa son, barışistiyoruz!” pankartı ve çok sayıda PKK’nin eskibayrağı, konfederalizm bayrakları ve Öcalan posterleritaşındı. Yürüyüşte sermaye devletine karşı öfke dolusloganlar haykırıldı.

Uzun bir güzergahtan geçildikten sonra, miting içinsahilde belirlenen geniş alana gelindi. Hiç susmayansloganları, sarı-kırmızı-yeşil renkleri ve davul-zurnaeşliğindeki coşkulu halaylarıyla bir bayram yeriniandıran miting, Koma Berxadan’ın Kürt ulusal marşınıseslendirmesiyle başladı. Ardından Yek-Kom başkanıMehmet Demir, Türkiye’de ve Avrupa’da Kürtlerüzerindeki baskıları teşhir eden bir konuşma yaptı.Ardından, DTP eşbaşkanı Nurettin Demirtaş,kendilerine ve Kürt halkına yönelik faşizan baskılarıteşhir etti. Haklı bir davayı savunduklarını ve hiçbirtehtidin kendilerini yıldırmayacağını belirten Demirtaş,“17 Aralık’ta başım dik olarak Türkiye’ye dönüyorum”diyerek konuşmasını bitirdi. Miting, Koma Berxadan’ınsöylediği coşkulu Kürtçe parçalar eşliğinde çekilenhalaylarla sona erdi.

Komünistler olarak yürüyüşe TKİP imzalı, üzerinde“Faşizme, şovenizme ve ırkçılığa karşı; işçilerin birliği,halkların kardeşliği!” sloganı yazılı pankartla katıldık.Yürüyüş sırasında, Bir-Kar’ın Kürt sorununa yönelikolarak çıkardığı bültenlerin yaygın olarak dağıtıldığıgözlendi.

Düsseldorf’tan TKİP taraftarları

Düsseldorf’ta militan ve kitlesel yürüyüş...

Onbinler halkların kardeşliğiiçin buluştu!

Gazi Mahallesi’nde Şovenizme KarşıPlatform Girişimi

Alman işçi sınıfına yönelik saldırılar aralıksızsürüyor. Kapitalist tekellerin saldırısı toplumuntüm kesimlerini kapsasa da, asıl saldırı ağır sanayiişçilerini hedeflemiş bulunuyor. Kısmen bazıhaklara sahip olan otomobil sektörü bunlardanbiridir. En modern makinaların, robotlarınkullanıldığı bu sektör kısmen mücadeleci birgeleneğe de sahip. Tekeller bunu bildikleri içinçok bilinçli bir şekilde bu sektöre yönelmişbulunuyorlar. Bu sektörde kıyasıya bir rekabet var.MLPD Genel Başkanı Stefan Engel, kendisiyle 14Aralık tarihinde yapılan bir ropörtajda busektördeki gelişmelerle ilgili ilginç örneklerveriliyor:

“Opel Avrupa Şefi Forster, işçilerden herarabanın üretimi için harcanan 27 saatin 15 saatedüşürülmesini istiyor. VW Şefi Wiederking ise

(senelik kazancı 54 milyon Euro) işçilerdenrekabette Toyoto’yu geride bırakarak dünyapiyasasında en öne geçmelerini istiyor.”

Tüm bunların işçiler için daha fazla sömürü,daha fazla mesai, daha fazla düşük ücret olduğutartışmasızdır. Bir de buna işten çıkarmayaeklemeliyiz. BMW 22 Aralık günü FrankfurtRundschau’da 8 bin işçiyi sokağa atarak burekabette yer almak istediğini beyan etmişbulunuyor.

Sınıf bilinçli işçiler bu rekabetinkeskinleşeceği, bunun faturasının kendilerine vetoplumun diğer kesimlerin sırtına yükleneceğiniakıldan çıkarmamalıdırlar. Bunun içinörgütlenmek ve mücadele etmekten başka birseçenek yoktur.

Frankfurt’tan bir işçi

Almanya’da saldırılar tırmanıyor!

Yürüyüş dergisine kapatma cezası!

Page 32: Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!kizilbayrak.org/2007/sikb.07.49/sikb 2007 - 49.pdfSayı: 2007/47 (49) 28 Aralık 2007 50 YKr Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!

BİR ADIM

İLERİ!

Özgürlük ve eşitlik

için

Emekçi Kadın Komisyonları

Emekçi Kadın Kurultayı 10 Şubat’ta toplanıyor!