R A M P s i k o HALİLİYE-Şanlıurfa Rehberlik ve Araştırma Merkezi E-Dergi Nisan 2015 Sayı 4 Çocuk
R A M P s i k o
HALİLİYE-Şanlıurfa Rehberlik ve Araştırma Merkezi E-Dergi
Nisan 2015 Sayı 4
Çocuk
ŞANLIURFA REHBERLİK VE
ARAŞTIRMA MERKEZİ
ADINA İMTİYAZ SAHİBİ
İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü
GENEL YAYIN SORUMLUSU
Bozan DOĞAN / PDR Bölüm Başkanı
EDİTÖR
Aslıhan YILMAZ / Psikolojik Danışman
YAYIN KURULU
Bozan DOĞAN
İbrahim UZUN
Gazi TUNÇ
A.Sinan YILDIRIM
Aslıhan YILMAZ
Hüseyin BENGİ
İNCELEME KURULU
İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü
İbrahim Halil ERDEM / Müdür Yrd.
Bozan DOĞAN / PDR Bölüm Başkanı
GÖRSEL TASARIM
İbrahim UZUN / Psikolojik Danışman
Sokakta Çalışan Çocuklar
İstismar Çocuğun Sağılığına ve
Kişisel Gelişine Zarar verir
Hafif Düzey Zihinsel Yetersizlik
Kalbini Aç ve Farkında Ol
DOWN Sendromlular Günü
Tarih Yazan DOWN
Sendromlular
4
5
18
15
20
14
9
Özel Eğitim
Çocuğa ‘‘Aşkım Demek’’
İstismara Neden Olabilir
Bu Sayımızda
7
Engelli Çocukların Cinsel
Eğitimi
12
25
22
Kadın
Karikatürler
RAM’dan Haberler
11 Paradoks
ÖNSÖZ
Merhaba ;
Yeni bir sayı vesilesiyle bir aradayız. Dosya konularımızı belirlerken ihtiyaç ve
koşulları göz önünde bulunduruyoruz. Üzerinde konuşmaya herkesin titizlik gösterip
biraz da çekindiği bir konuda, çocuk ihmali ve istismarı konusunda paylaşımlarda
bulunmak istedik. Sebepleriyle sonuçlarıyla bizleri ayrı ayrı düşündürüp yaralayan bu
problemle etkin mücadele adına RAM olarak katkı sunmak istiyoruz. Arkadaşlarımızın
hazırlamış olduğu çalışmalardan dolayı özellikle yoğun mesai harcayan psikolojik
danışmanımız Aslıhan YILMAZ’ a teşekkür ediyorum. Yine bu sayımızda özel eğitim
bölümümüzün organize ettiği ‘‘Dünya Down Sendromlular Günü’’ etkinliğinden
paylaşımları bulacaksınız., bu etkinliğin düzenlenmesinde başta özel eğitim
öğretmenimiz Hasan ARŞİT’e ve özel eğitim bölümümüze teşekkür ediyorum.
Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle…
İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü
İstismar Çocuğun Sağlığına ve
Gelişimine Zarar Verir
Çocuk doğduğu andan itibaren büyüme
süreci içinde ailesiyle ile kurduğu etkileşimden
çıkardığı sonuçları özümseyerek kişiliğinin ve
ruhsal yapısının temellerini oluşturmaktadır.
Toplumların geleceği olan çocukların fiziksel
ve ruhsal yönden sağlıklı yetiştirilmeleri
oldukça önemlidir. Çocuk anne babaya sadece
beslenme, barınma gibi fiziksel ihtiyaçlar değil
sevgi, şefkat, ilgi vb. duygusal ihtiyaçları
içinde muhtaçtır. Çocuk sevgi dolu ve huzurlu
bir aile ortamında oluşturduğu kişilik yapısı ile
sosyal ilişkilerini ve topluma uyumunu sağlar.
Çocuğun fiziksel ve psikolojik
gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin,
toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da
bilmeyerek yapılan hareket ya da davranışlara
“Çocuk İstismarı” denmektedir. Çocuğun
sağlığı, fiziksel veya psikolojik gelişimi için
gerekli ihtiyaçların karşılanmaması ise “Çocuk
İhmali” olarak tanımlanmaktır.
Çocukların fiziksel, zihinsel ya da ruhsal
sağlıklarına zarar veren, gelişimlerini engelleyen
tutum ve davranışlar 5 şekilde sıralayabiliriz.
Fiziksel İstismar: Çocuğun anne baba,
öğretmen, bakıcı gibi çocuğa bakmakla yükümlü
kişiler tarafından gerçekleştirilen, dayak atma,
yakma, ısırma, sarsma, kaynar suyla haşlanma
gibi olaylar sonucunda kaza dışı her türlü
yaralanmasıdır.
Duygusal İstismar: Çocuğun duygusal
bütünlüğüne ve kişilik gelişimine zarar veren her
türlü davranış ve eylemlerdir. Reddetme, yalnız
bırakma, baskı, sevgiden ve uyarandan yoksun
bırakma, aşağılama, tehdit, korkutma vb.
eylemlerdir. Sıklıkla diğer istismar türlerine
eşlik eder.
Cinsel İstismar: Çocuğun kendisinden
en az 4 yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz
amacı ile zorla ya da ikna edilerek cinsel
etkileşime maruz bırakılmasıdır.
Ekonomik İstismar: Çocuğun
gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici
işlerde ya da düşük ücretli iş gücü olarak
çalışması veya çalıştırılmasıdır.
Çocuk İhmali: Çocuğun beslenme,
barınma, giyim, hijyen, oyun, eğitim, güvenlik
ve sağlık hizmetini sağlama görevinin reddedil-
mesi ya da yerine getirilmemesidir.
Çocuk ihmal ve istismarı çocuğun
duygusal gelişimini ve kişilik gelişimini
doğrudan etkilemekte, ileriki yaşantısında
sağlıksız kişilik geliştirmesine neden olmaktadır.
Yapılan bir eylem, eylemi yapanın niyetine
göre değil çocuk üzerinde bıraktığı etkiye göre
istismar teşkil eder.
Psikolojik Danışman İbrahim UZUN
ENGELLİ ÇOCUKLARIN CİNSEL EĞİTİMİ
Çoğu anne-babanın hayallerinde daha
doğmadan var olmuştur çocukları. Dünyaya bir
can veren onu giydiren, yediren, seven, uyutan…
Kısaca saçını süpürge etmek isteyen bir anne.
Çocuğuna güven veren, onu koruyan, ona sevgi ve
huzur vermek isteyen dağ gibi bir baba. Bununla
birlikte zihinlerde beklentiler, önyargılar, kaygılar
ve planlar çoktan şekillenmiştir. Çocuklara bir
gelecek hayal edilmiştir ve planlar yapılmaya
başlanmıştır. Kiminin çocuğu doktor olacak,
kiminin kendisine bakacak, kiminin de büyük
adam olacaktır.
Fakat hayat sürprizlerle doludur. Her
çocuk bir sürprizdir. Her çocuk hayata anlam
katmaya adaydır. Çocuk dünyaya gelir ve bir
melek gibidir, biriciktir. Her şey yolunda
gitmektedir. Çünkü çocuk hala yürüyemiyor ve
konuşamıyordur. Ancak çocuğun engelli veya
kronik bir hastalığı olduğu öğrenildiğinde asıl
serüven başlar. Genellikle bu yolculuk güçlü
duygular ve zor seçimleri de beraberinde getirir.
Çok sayıda uzmanla ilişki kurmak, bilgi edinmek
ve yardım almak gerekebilecektir. İlk başlarda
ebeveyn oldukça yalnız ve çaresiz hisseder.
Durumun ne olduğunu, nereden bilgi alacağını,
kimden destek alması gerektiğini bilemez olur. Bu
nedenle özürlü bir çocuğun dünyaya gelmesi
ailede travma ve şok etkisi meydana
getirmektedir. Çünkü engelli bir çocuğa sahip
olmak, hayal edilen çocuğun kaybedilmesi
anlamına gelmektedir.
Daha sonraki aşamada ise kabullenme ve
çözüm arayışı vardır. Artık aile geriye kalan
yaşamını engelli bireyin özel ihtiyaçlarına göre
düzenlemek zorundadır. Aileler özel
yaşamlarında, sosyal çevrelerinde,
beklentilerinde, planlarında, iş yaşamlarında ve
mali konularda büyük değişikliklerle karşı karşıya
kalmaktadırlar. Yani dağ gibi sorunlar ve
sorumluluklar anne-babayı beklemektedir. Engelli
çocuğu kabullenmek güçtür. Anne-babalar bu
durumu bir süre inkâr etme yoluna giderler ve
birbirlerini suçlarlar. .
Hatta ailenin sosyal çevresindeki
bazı kişiler de ebeveynleri suçlama eğilimi
içine girerler Bu sorunlardan bir tanesi de
engelli bireylerin cinsel istismarı ve cinsel
eğitim sorunudur. Çocuk engelli ise
istismara uğrama olasılığı daha yüksektir.
Bunun çeşitli nedenleri vardır; toplumun
engelli bireyleri tanımaması ve
davranışlarını toplumsal açıdan aykırı
bulması, engellilerin dezavantajlı
konumlarından faydalanmak istemeleri,
zihinsel engelli bireylerin ayırt etmekte
yaşadıkları güçlükler, engelli bireylerin
kendilerini ifade etmekte yaşadıkları
sorunlar ve istismarcının engelli bireyi
kolayca etkisiz hale getirebilmesi gibi
etkenler sebep olarak gösterilebilir.
Zihin engelli çocuklar genellikle
konuları zihinde tutma ve algılamada ciddi
sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu çocuklar bir
konudan diğerine kolayca genelleme
yapamazlar. Bundan dolayı her bir konuyu
ayrı ayrı öğretmek gerekir ve öğrendiklerini
hayatın diğer alanlarına aktarabilmesi için
özel gereksinime ihtiyaç duyarlar. Bu
nedenle engelli bireylerin cinsel eğitimleri
özel bir ilgi ister. Zihin engelli bireylerin
cinsel dürtüleri ciddi sorunlar yaratabilir;
fakat erken zamanlarda uygun bir eğitimle
bu sorun en aza indirgenebilir.
Psikolojik Danışman Gazi TUNÇ
Bazen takvim yaşı büyük engelli
çocuklara çok bebeksi kıyafetler
giydirildiği, saçlarının bebeksi bir modelde
tarandığı görülmektedir. Bu da çocukların
çevre tarafından algılanışlarını
etkileyebilmektedir. Aileler bu konuya
dikkat etmelidirler. Zihinsel özürlü
çocukların ruhsal yönden sağlıklı
yetişebilmeleri için, çocukların cinsel
yönden cinsiyet kimliklerine uygun olarak
eğitilmeleri ne kadar önemli ise ebeveynin
de bunları bilmesi ve benimseyerek
uygulaması da bir o kadar önemlidir. Çocuk
ve gençler arası zararlı cinsel
yakınlaşmaları önlemek için, zihinsel
engelli bireyin kendisine ait bir yatak odası
ve yatağı olmalıdır. Anne ve baba
arasındaki cinsel ilişkiler çocuğun
görmeyeceği yerlerde olmalıdır. Çocuk
anne ve babasını çıplak görmemelidir.
Çocuğun cinsiyetine uygun olmayan
davranışlar öğretilmemelidir. Ergenlik
çağında görülen değişiklikler; zihinsel
düzeylerine uygun açık ve yalın bir dille
onlara daha önceden anlatılmalı ve yeni
dönemde ona yardımcı olunmalıdır. Bu
çocuklar, cinsel enerjilerini boşaltabilmeleri
için sportif faaliyetlere yönlendirilmelidir.
Bu çocukların sosyal ilişkileri takip
edilmeli, güvenli ve sağlıklı sosyal ilişkiler
kurmaları için onlara yardımcı olunmalıdır.
Sonuç olarak bu çocuklar umutsuz
vaka değillerdir. Gelişim düzeyleri göz
önüne alınıp, uygun eğitim yöntemi
kullanılarak bu çocukların sağlıklı cinsel
gelişimi sağlanabilir. Bu konuda okul, aile
ve toplumdaki diğer bireyler üzerlerine
düşen görevleri yerine getirmeli ve bu
konuda işbirliği içerisinde olmalıdırlar.
Herkes bu konuda sorumluluk almalıdır
çünkü engelli bireyler toplumumuzun göz
ardı edilemez bir parçasıdırlar.
Kısaca;
“KARANLIĞA SÖYLENECEĞİNE
SEN DE BİR MUM YAK”
Cinsel eğitim doğumdan başlayarak
ölüme kadar devam eden bir süreçtir. Öncelikle
zihinsel engelli bireylerin cinsel eğitiminde
takvim yaşı değil, gelişim düzeyleri dikkate
alınmalıdır. Çünkü bazen 15 yaşında olan
zihinsel engelli bir birey 6 yaşındaki bir çocuğun
sorduğu soruları sorabilir. Bu yüzden cinsel
eğitim ve eğitimi sunuş yöntemi çocuğun
gelişim düzeyine uygun olmalıdır. Zihinsel
engelli çocukların genelde yaşıtlarından daha
fazla cinsel ilgileri olduğu, daha fazla cinsel
içerikli davranışları olduğu düşünülmektedir.
Oysa bu çocuklar cinsel içerikli
davranışların nerede, ne zaman, hangi durumlarda
uygun olup olmadığını bilemedikleri için yani bir
anlamda cinsel tipli davranışlarını kontrol
edemedikleri için böyle algılanmaktadırlar.
Çocuklar için normal olarak kabul edilen
davranışlar vardır. Bunlar; Cinsel organlar,
göğüsler hakkında soru sormak, doktorculuk
oynamak, evcilik oynamak, anne-baba ve değişik
rolleri üstlenmek, bazen çok heyecanlı, gergin,
korkmuş iken cinsel organına dokunmak,
arkadaşları ile cinsellik hakkında konuşmak,
giyinirken veya banyo yaparken yalnız olmak
istemek, ayıp şakalar ve sözler duyduğunu
söylemek, bunları tekrar etmek istemek, cinsler
arasındaki farkları merak etmek, karşı cinsten
birini rol gereği taklit etmek, hayvanların
üremelerini incelemek, diğer çocukları ve
yetişkinleri öpmek, onların kendisini öpmelerine
izin vermek vs.
Tüm bu sayılanlar çocuğun gelişim
düzeyine göre normal sayılabilecek
davranışlardandır. Herhangi birini problem olarak
tanımlamadan önce bazı noktalara dikkat
edilmelidir. Bu noktalar ise; zekâ düzeyine
uygunluk, şiddet, sıklık ve sürekliliktir. Bu
çocuklara cinsel konularda eğitim verirken üstü
kapalı bir anlatım, gizli kelimeler, yapmacık
benzetmeler kullanılmamalıdır. Somut, açık, net,
onların yanlış yorumlamasına izin vermeyecek bir
anlatım kullanılmalıdır. Zihinsel engelli çocuk ve
gençlerin giyim tarzına da dikkat edilmelidir.
Çocuk, masum, duyarlı ve bağımlı bir
varlıktır. Dolayısıyla toplumun geleceği için
çocuğun yetişmesi, bedensel, zihinsel,
duygusal, sosyal ve ahlaksal gelişimi ile ilgili
önlemlerin alınması gerekmektedir.
Toplumsal gelişimin temel taşı çocuklardır.
Her kuşak geçmiş kuşaklardan aldığı sosyal
mirası korur geliştirir ve kendinden sonraki
kuşaklara bırakır. Yüzyıllarca süren yoğun
uğraşların sonunda ekonomik, sosyal ve
kültürel kazanımlar sağlanmış ve dünyanın
hemen her yerinde insanlığın yaşam
kalitesinde gelişmeler gözlenmiştir.
Toplumsal gelişimin sağlanması çocukların
“yeterli bir hayat seviyesine” sahip olması ile
mümkün olabilir. Çocuğun psiko-sosyal,
kültürel ve biyolojik gelişiminin sağlanması
sağlıklı kuşakların oluşumunun ana
koşuludur.
Çocuk emeğinin kullanımı veya
çocuğun erken yaşta çalışma yaşamında yer
alması sorunu, birçok ülkede olduğu gibi,
ülkemizde de yaşanan temel problemlerden
biri haline gelmiştir. Ancak, çocukların
çalışmalarına neden olan toplumsal etkenler,
ülkeden ülkeye veya ülke içinde yaşanılan
kentin özel şartlarına göre değişiklik
gösterebilir. Her ne kadar farklı toplumsal ve
kültürel kaynakları olsa da, erken yaşlarda
çalışma yaşamına katılma çocuk açısından
çeşitli sorunlara sebep olabilmektedir. Bu
sorunlar; sosyal, psikolojik ve fiziksel
problemler şeklinde tezahür edebilir.
Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda olduğu
gibi, ülkemizde de, çocukların erken yaşlarda
çalışmaya başlamalarında ailenin içerisinde
bulunduğu yetersiz ekonomik şartlar en
önemli faktörler arasında yer alır. Aynı
şekilde, çocukların çalışmasında ailenin
geldiği geleneksel sosyo-kültürel çevrenin
oluşturduğu bilinç düzeyi de etkili
olabilmektedir.
ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ AÇISINDAN
SOKAKTA ÇALIŞAN ÇOCUKLAR
Çocukların çalıştırılması, çocuk
işgücünün istismarı, sokakta çalışan ve sokakta
yaşayan çocuklar sorunu günümüzde çözüm
bekleyen sorunlardan biridir. “Sokak çocukları
olgusu”, dünya gündeminin en üst sıralarında
yer alan ve ivedilikle çözüm bekleyen bir
toplumsal sorundur. Bu çocuklar, yeterli
eğitimden, sağlık hizmetlerinden ve temel
özgürlüklerden yoksun bir biçimde sokakta
bulunmaktadır. Çocukların sokakta bulunma
nedenleri ve sokakta bulundukları süre içinde
maruz kaldıkları ihmal ve istismar biçimleri,
onların fiziksel ve psikolojik sağlıklarını
bozmakta, geleceğe güvenli hazırlanmalarını
engellemektedir. Bu nedenle sokakta yaşayan ve
çalışan çocuklar sorunu, uluslararası toplumun
ele aldığı ilk ve en önemli konuların başında
gelmektedir. ILO, UNICEF, AB gibi uluslararası
kuruluşlar dünya çapında proje ve hizmet modeli
odaklı çalışmalar yaparak sorunun çözümüne
önemli katkı sağlamaktadırlar.
Dünyanın her yerinde yollarda, kent
meydanlarında görülen sokakta çalışan
çocukların fiziksel görünürlüklerine karşın
genellikle görmezden gelinen ve dışlanan çocuk
grubunu oluşturmaktadırlar. Bütün fiziksel
görünürlüklerine karşın, paradoksal bir biçimde
en görünmezler arasında olmaları dolayısıyla da,
bu çocuklara eğitim ve sağlık gibi temel
hizmetlerin ulaştırılması ve koruma sağlanması
çok güçtür.
Dünya genelinde sokakta çalışan ve
yaşayan çocuklarının sayısal boyutu ile ilgili
kesin bir sayı vermek mümkün değildir.
Ancak, yapılan tahminlere göre bu sayının 10
milyon civarında olduğu söylenebilir. Kentsel
nüfus artışı ve kentleşme hızına bağlı olarak
bu sayının daha da artacağını öngörmek
mümkündür. Sanayileşmiş en zengin büyük
ülkelerinin kentleri dâhil, dünyanın her
yerinde sokakta çalışan ve yaşayan çocukları
bulmak mümkündür .
Suat, (2012),Çocuk İstismarı ve İhmali Açısından Sokakta Çalışan Çocuklar ve Avrupa Birliği Uygulamaları, Y üksek
Lisans Tezi , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği Anabilim Dalı, İstanbul (kısaltılmıştır.)
Çocuğa “Aşkım” Demek İstismara Neden
Olabilir!!
Çocuklarınıza aşkım demek onları ilerde kendilerinden büyük kişilerin sevgisine
muhtaç veya istismara açık bir kişiliğe büründürebilir. Kendinden büyük kişilerin
cinsel anlamda sevgisine muhtaç olmak çocuğun özellikle ergenlikle başlayan süreç ve
sonrasından cinsel olarak istismar edilmesine neden olabilir.
Evet o sizin en değerliniz, evet dünyada bir insana duyulan en derin ve gerçek
sevgi evlat sevgisi… Ama bu sevgiyi ifade ederken ebeveynlerin düştüğü ciddi hatalar
bulunmakta. Çocukların ruh sağlığı ve cinsel kimliklerini göz önüne alarak bu
hatalardan uzak durmalıyız.
Psikoloji kuramlarına baktığınızda çocuk kimlik oluşumunda anne babayı model alır.
Cinsel kimlik ve yetişkin hayatı boyunca sürdüreceği karşı cins ilişkisini de
ebeveynlerinin kurduğu ‘karı koca’ ilişkisi ve kendisinin karşı cins ebeveynle kurduğu
ilişkiyi baz alarak oluşturacaktır.
O daha bir çocuk olabilir, hem cins ebeveyniyle de çok mutlu olabilir ama bilimsel bir
gerçek var ki çocuk 0-6 yaşta karşı cins ebeveyne yoğun bir ilgi duyar. Uzak ve ters davransa bile
bu böyledir. İlgisini gizli sürdürecektir. Bu ilgi yetişkinlikteki aşktan çok farklıdır, kendini karşı
cins gözünden tanıma, benlik oluşturma, ileride karşı cinsle yürüteceği ilişki konusunda adeta
prova yapmaya benzer. Örneğin bir kız çocuk babası tarafından ne kadar sevilir ve onaylanırsa,
eşini seçerken de bu kriterlere önem verecektir. Tam tersi çok sevdiği halde babası tarafından
onaylanmayan ve yakın ilgi görmeyen bir kız çocuğu bu durumu içselleştirip normal kabul edecek,
böylece uzak davranan erkekler benliğine yabancı gelmeyecektir.
Çocuğunuzla uyumayın .
Eşiniz içeride siz de çocukla yatak odasında mı yatıyorsunuz? Hem evliliğiniz hem de
çocuğunuzun ruh sağlığı tehlikede demektir. Özerkliğini hissedebilmesi için çocuğun doğumdan
itibaren ayrı yatakta ve mümkün olan en kısa zamanda kendi odasında yatması gereklidir. Gece
korkarak uyandığı anda hemen yanına koşun yeter. Çocuğun ebeveynlere ait yatakta yatarken,
eşlerin ayrı yatması çarpık bir rol model olacaktır.
Şimdiye kadar bu hataları yaptık bundan sonra hasar kalır mı derseniz…Çocuk gelişiminde
her zaman görüldüğü gibi hatalar mevcuttur, önemli olan hatayı fark edip değişime başlamaktır.
Çocuğunuza uygun davranmaya başladığınızda çok kısa sürede yeni sistem yerleşecektir. Çünkü,
çocuklar yeniliklere, özellikle kendileri için iyi olana çok ama çok çabuk adapte olurlar.
ONA ÖRNEK OLUN
http://pdrgunlugu.net/ sitesinden alınmıştır.
YAZAR: İdris GÜNDÜZALP
Psikolojik Danışman Muharrem EROĞLU
Kayseri RAM
İçindeki kalabalık hiç susmuyordu. Bir taraf devrim yapmak üzereydi, diğer tarafsa
sonsuza kadar uzlaşmanın peşinde. Hiçbir ortak tarafları olmamasına rağmen aynı bedene
sıkışmıştılar. Ve yerleri oldukça dardı…
İnsanlardan nefret ediyordu bir taraf. Her
yerde bencil ve sadece kendini düşünenler vardı.
Sevgileri yalandı. Aşkları da…
Doğru insan yoktu. Ruh ikizi, hurafeden
ibaretti ve beklenen sevgili masallarda kalmıştı.
İnsanları çok seviyordu diğer taraf. Var olan
kötülükler iblisin işiydi ve iyi yürekli insanlar ona
kanmaktaydı. Dünyadaki tüm acılar onun başının
altından çıkıyordu ve insanlar ancak mağdur
olabilirdi. Herkes için doğru insan vardı ve bulmak
sadece zamana bağlıydı. Beklenen sevgili bir gün
mutlaka gelecekti.
Çok gürültülüydü bir taraf. Sükûnetten yoksun
ve hükümsüz çığlıklar duyuluyordu sadece. Yalanlardan bıkmıştı. En çok da kendine
söylediklerinden. Kime güveneceğini, neye inanacağını bilmeden beklemek. En çok da buna
kızıyordu. Araf’ı kutsal bir bekleyişten çok, tahliyesi olmayan bir hapishaneye dönmüştü.
Acılar içindeydi bir taraf. Umudu yoktu, inancı da. Var olmak bir pişmanlıktı. Doğduğun
anda ölmeye başlamak, onu kahrediyordu. Bu anlamsız var oluş, bu anlamsız çabalayış
boşunaydı. Her şey bitiş üzerine olduğu için, başlangıçların hiçbir değeri yoktu. Ve yalnızlıktan
ölmek üzereydi.
Gülümsüyordu diğer taraf. Var olmak büyük bir mutluluktu onun için. Hiçliğe atılmış en
büyük kazıktı nefes alabiliyor olmak. Her şeyin bir anlamı vardı ve yeniden başlamak için her
zaman bir sebep olacaktı. Ve mutluluktan ölmek üzereydi.
Coşkuluydu diğer taraf. Oyun oynamaya hazır bir
çocuk gibi, heyecanlıydı hayata karşı. Daha en güzel şeyler
olmamıştı. En güzel insanlarla tanışmamıştı bile. Yarın hep
daha iyiye gebeydi. Ve başa gelen her şey, katlanmak için
değil, yaşamak içindi. Böyle bir savaştı bu ve sürüp
gitmekteydi. Kimin kazanacağın da bir önemi yoktu. Zaten
insan dediğin bu savaşın ta kendisiydi. Kazanan taraf insanı
tanımlayamazdı. Bu sürgit mücadelede, her an melek, her an
şeytan olabilirdi insan. Ve her şey ironik bir tekerlemeden
ibaretti…
PARADOKS
KADIN
Bir kelime nasıl bu kadar çok anlam taşıyabilir? Nasıl bu kadar çağrışıma sahip olabilir?
Neydi peki kadın? Dünyaya geldiği zaman ailesi için bir utanç sebebi, erkeğin yanında hep ikinci
sınıf tutulan , ezilen, hayatını belli kurallar içinde yaşamaya zorlanan, oyun yaşında gelinlik
giydirilen, daha annesine mızmızlanması gereken yerde bebeğini kucağına alan üstüne birde
kocasından şiddet gören ve tüm bu zorlukları da tek başına aşmak zorunda olandır kadın. Nazım
Hikmet’in de dediği gibi sofralarımızda öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız toplum tarafından
hep dışlandılar, hor görüldüler. Bir de namus denince akla ilk kadın gelir. Sanki erkeklerin kendini
sakınması gerekmiyormuş gibi. Doğduğundan beri bir etikete sahiptir kadın. Başkalarının
koyduğu kurallara uymak zorundadır, kendini korumalı , kimseye teşhir etmemeli, erkekleri tacize
sürüklememelidir. Bugüne kadar hep baskı ve tehdit altında ne giymeleri, nasıl davranmaları
gerektiği dayatılarak öğretilmiş , yetiştirilmiştir kadın. Buna rağmen tecavüzler, kadın cinayetleri
gün geçtikçe artmıştır ülkemizde. Bunun nedeni ilk olarak ailelerdir diye düşünüyorum zira kız
çocuklarına verilen öğütlerin birazı erkeklere de verilseydi bu noktaya varılmazdı. Erkeklerin bir
kısmı namuslu olup nefsinin esiri olmasaydı eğer bugün kadınların etek boyu, makyajı, kahkahası
yerine daha önemli konular tartışır olurduk. Kısa giyinmek demişken birçok geri kalmış zihniyet
tecavüzlerin bu yüzden olduğunu savunurken, bu ülkede sekiz yaşındaki bir erkek çocuğunun te-
cavüze uğradığından haberleri olduğunu sanmıyorum; şayet küçük bir erkek çocuğu kimseyi açık
giyinerek, makyaj yaparak tahrik edemez.
İsmet RIŞVANLI
Yahya Kemal Beyatlı Anadolu Lisesi 10-D
İnsanlar kimseyi yaşam şekillerine göre yargılayıp sınıflandıramazlar. İyi insan ve kötü
insan vardır sadece. Dış görünüş kimseyi iyi yada kötü diye niteleyemez. Kadın ki uzun etek
giydiğinde geri kafalı, kapalı zihniyetli, kısa giydiğinde aranıyor olur. Makyaj yapınca altında
bir şey aranır, yapmayınca çok çirkin denir. Kahkaha atınca iffetsiz, yüzünü asıp somurtunca
kendini beğenmiş yabani olur. Bu ülkede kadın ne yaparsa suçtur. Halbuki kendini değiştirmesi
gereken kadın değil, geri kalmış zihniyetlerdir. Namus insanın kafası içindedir. Kaldı ki
Müslüman olan ve hep örf adetleriyle övünen bir Türk toplumuyuz. Geçmişten beri kadına değer
verilmesi gerektiği inananlar ve takva sahibi olanlar için Veda Hutbesi’nde şöyle vurgulanmıştır
“Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” Şimdi Allah’ın emanet olarak verdiği
“Cennet annelerin ayakları altındadır .” diye müjdelediği kadınların sözde, Müslüman
erkeklerin ayakları altında olması bile insanların değil kadına inançlarına bile saygısı
olmadığının bir kanıtıdır. Aziz Nesin’in de dizelerinde anlattığı gibi “Siz onlara ne
verirseniz onu daha büyük hale getirirler. Ona bir ev verirsiniz size bir yuva verir, ona
sebze verirsiniz size yemek verir , ona bir gülücük verirsiniz size kalbini verir. Kendisine
verileni çarpıp çoğaltarak geri verir bu yüzden ona çamur atarsanız karşılığında bataklıkta
boğulmaya hazır olun.”
Kadın toplumda hep güçsüz olarak nitelendirilir ; fakat kadın, merhametiyle,
şefkatiyle, sevgisiyle ve çektiği acıları ile daha güçlüdür . Sırf bizi karnında taşıyıp büyüten
annelerimiz için bile kadınlar saygı duyulmayı hak eder. Bir kadın suçu ne kadar büyük
olursa olsun şiddet görmeyi , canice katledilmeyi hak etmez. Kimsenin de zorla bir kadının
vücuduna hakim olup ona büyük korku yaşatmaya hakkı yoktur. Şems-i Tebrizi “ Kadınlar
cahiller için nefis, bilenler için nefestir.” demiştir. Nefsine sahip olamayan bir erkek ne
kadar okumuş olursa olsun cahildir; fakat hiçbir tahsili olmadığı halde kadınına nefesi gibi
değer veren erkek birçoğuna göre daha aydındır. Geçmişte de hiç bir milletin kadınının
göstermediği fedakarlığı, Türk kadını ülkesi için canı pahasına çalışıp cesaretiyle
göstermiştir; fakat şimdilerde dünyada en çok istismara , şiddete, tecavüze maruz kalan
kadınlarından biri de Türk kadınıdır. Bugüne kadar erkeklere ağlamamaları öğretildi şimdi
ise başkalarını ağlatmamaları gerektiği öğretilmeli. Hayatın birçok yerinde kadının rol aldığı
gibi bu konuda da yine bilinçlenmek erkeğe olduğu kadar kadına da düşüyor. Kadın
hemcinsinin yanında , birlik içinde olmalıdır. Geleceğin erkeklerine, çocuklarına “adam”
olmayı öğretmeli. Bu gibi olayların karşısında dimdik durmalıdır. Bu ülkede artık suçlular,
kadın kısa giydi diye, içki içti diye , rızası vardı diye cezalarına indirim almamalı.
Bedeninde yabancı elleri hisseden hiçbir kadının rızası olmaz. Kadınlar her gün duydukları
cinayet ve tecavüz haberleriyle acaba ben nasıl öleceğim diye düşünmemeli , sokakta
yürürken sözlü tacizlere maruz kalmamalı, acaba beni takip ediyorlar mı , başıma bir şey
gelecek mi korkusuyla hep bir acele içinde olmamalı . Otobüste son yolcuyla birlikte
evinden önceki durakta inmek zorunda kalmamalı. Merdivende , asansörde, ıssız bir sokakta
tek başına olunca korku içinde koşmamalı evine. Kadın sokakta neşeli bir şekilde kahkaha
atabilmeli, hamileyken dışarı çıkabilmeli ve kaç çocuk yapması gerektiği kimse tarafından
belirlenmemeli. Kadınların olmadığı bir yerde medeniyet olmaz. Kadının olmadığı yerde
hayat,yaşam olmaz. Son olarak Mustafa Kemal Atatürk :”Ey Kahraman Türk kadını ! Sen
yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” Diyerek en güzel
şekilde ifade etmiş kadının toplumdaki yerini.
Özel Gereksinimli Birey: Çeşitli nedenler le bireysel özellikler i ve eğitim yeter lilikler i açı-
sından akranlarından beklenen düzeyde anlamlı farklılık gösteren bireydir.
Özel Eğitime İhtiyaç duyan bireylerin; eğitim
ihtiyaçlarını karşılamak için, özel olarak
yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim
programları ve yöntemleri ile onların engel ve
özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen
eğitime denir.
Özel Eğitimin İlkeleri:
Özel Eğitime İhtiyacı olan tüm bireyler
özel eğitimden faydalanır.
Erken yaşta başlanır.
Sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün
olduğunca ayırmadan.
Performansları dikkate alınarak akranları
ile birlikte eğitilmeye çalışılır.
Kesintisiz eğitim için destek eğitimle iş
birliği yapılır.
Tüm öğrencilere BEP uygulanır.
Ailelerin aktif katılımı esastır.
Özel eğitim alan bireyin toplumla uyumu
ve etkileşimi dikkate alınarak sürdürülür.
Özel gereksinimli bireyler, genellikle şu
gruplarda toplanmaktadır:
Zihinsel Yetersizlik
Özel Öğrenme Güçlüğü
Bedensel Yetersizlik, Süreğen Hastalık ve
Ortopedik Yetersizlik
Dil ve Konuşma Güçlüğü
İşitme Yetersizliği
Görme Yetersizliği
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite
Bozukluğu (DEHB)
Yaygın Gelişimsel Bozukluk
Üstün ve Özel Yetenek
Özel Eğitimin Amacı:
Özel Gereksinimli Bireylerin;
Mutlu, üretici, sosyal vatandaşlar olmala-
rını sağlamak,
Temel yaşam becerilerine sahip bireyler
olmasını sağlamak,
ÖZEL EĞİTİM
Zihinsel işlevler bakımından farklılık gösteren kavramsal, sos-yal ve pratik uyumsal bece-
rilerde eksiklikleri ve sınırlılıkları olan bireylerdir.
Hafif Düzeyde Zihinsel Yetersizlik
Zihinsel işlevler bakımından farklılık
gösteren; kavramsal, sosyal ve pratik uyumsal
becerilerde eksiklikleri ve sınırlılıkları olan
bireylerdir. Yapılan tanılama ve zeka testi so-
nucunda 50-69 puan arasında çıkan bireyler-
dir.
Nasıl Fark Edilir?
Geç ve güç öğrenirler.
Dikkatleri kısa süreli ve dağınıktır. İlgi
alanları dardır.
Kısa süreli belleklerinde problem vardır.
Kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe
geçiş yapamazlar, zorlanırlar.
Akademik başarıları normal gelişim göste-
ren bireylerden gerilik gösterirler.
Kişisel, sosyal özelliklerinde ve davranış-
larında bazı problemler gösterebilirler.
Dil ve konuşma bozuklukları yaygındır.
İş edinmede ve bu işi sürdürmede prob-
lemleri vardır.
Unutkandırlar.
Güdülenme eksikliği vardır.
Başarısızlık daha çok okumada, okuduğu-
nu anlama ve anlatmadadır.
Genelleme yapamazlar.
Genellikle kendilerinden yaşça küçük ço-
cuklarla iletişim kurarlar.
Rutin ve karmaşık olmayan işlerde başarılı-
dırlar.
Bir hastalık olarak tanımlanamaz, tedavisi
yoktur, süreklidir.
Yeni ortamlara girmekten hoşlanmazlar.
Sağlık problemleri vardır. Daha sık hasta
olurlar.
Temizlik yönünden gereken titizliği göstere-
mezler.
Grupta lidere uyarlar.
Sosyal faaliyetlere karşı ilgisizdirler.
Sorumluluk almaktan kaçınırlar.
Parçadan bütüne doğru daha kolay öğrenir-
ler.
Soyut kavramları anlamakta güçlük çektik-
lerinden zaman kavramını ve sayısal kav-
ramları çok geç ve güç öğrenirler.
İki şey arasındaki benzerlik ve farklılığı ko-
lay ayıramazlar.
Kelime dağarcıkları yaşıtlarına göre norma-
lin altındadır.
Kendilerine güvenleri azdır.
Kurallara uymakta güçlük çekerler.
Karışık becerileri yapmakta zorlanırlar.
Arkadaşlık kurmakta ve sürdürmekte zorla-
nırlar.
ZİHİNSEL YETERSİZLİK
Öğretmene Öneriler
Gelişim alanları dikkate alınarak bireysel
eğitim programları hazırlanmalıdır.
Eğitim materyali hazırlanırken somut
kavramlardan yararlanılmalıdır.
Öğretmen-veli işbirliği sağlanmalıdır.
Öğrenci en ön sıraya, öğretmen kürsüsünün
dibindeki sıraya oturtulmalıdır.
Somut ve görsel materyaller kullanılmalıdır.
Dikkat süreleri kısa olduğundan kavramlar
küçük bölümlere halinde işlenmelidir.
Parçadan bütüne yöntemi denenebilir.
Olumsuz ifadelerden çok olumlu ifadeler
kullanılmalıdır.
Telefona cevap verme, telefon etme, mektup
yazma, postaya verme gibi etkinlikler
öğretilmelidir.
Eve gelen elektrik, su, telefon gibi faturaları
okuması ve bu durumlarda ne yapılması
gerektiği kavratılmalıdır.
Gazete okuma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Bu
yapılmadığında, günlük yaşamda kullanmadığı
için zamanla okuma alışkanlığını kaybedebilir.
Güven sarsıcı söz ve davranışlardan
kaçınılmalıdır.
Akademik beceriler bireysel eğitim yoluyla da-
ha çabuk kazandırılır.
Akademik becerilerin yanı sıra telefon-
adres-para hesabı gibi yaşama ait bilgi ve
becerilerin geliştirilmesine önem
verilmelidir.
Kapasitesi üzerinde bilgi beklenmemeldir.
Öğrenmeleri ‘yaparak öğrenmeye’ dayalı
planlanmalıdır.
Çocuğa, dilin ses kurallarını ve yapısını
öğretmeye çalışmak zaman israfından
baş-ka hiçbir şeye yaramayacağı için
bunları öğretilmesinden vazgeçilmelidir.
Bunun yerine okuduğunu anlama
çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
Verilecek ödevler açık-sınırlı-kısa ve
basit olmalıdır.
Öğretilen kavram ve beceriler sık sık
tekrar yapılmalıdır.
Ödüllerle davranışlar pekiştirilmelidir.
Yapabileceği ödevler verilmelidir.
Olumsuz davranışlar görülmemelidir.
En ufak çalışması ödüllendirilmelidir.
Sınıf içinde diğer arkadaşları tarafından
kabulü sağlanmalıdır.
Yaşantıya dayalı deneyimler
sunulmalıdır.
Arkadaşları ve yaşıtları ile geçireceği
zamanlar, ortam ve etkinlikler
planlanmalıdır.
Etkinlikler, çocuğun seviyesine göre
belirlenmelidir.
Diğer çocuklar ve kardeşleri ile
kıyaslanmamalıdır.
Ev içinde basit becerileri içeren görevler
verilmelidir.
Babanın mutlaka çocuğu ile birlikte vakit
geçirmesi gerekmektedir.
Kişisel bakımını yapmasına, eşyalarını ve
odasını düzeltmesine fırsat tanınmalıdır.
Çocuğun gelişimini engelleyecek aşırı
korumacı tutumdan vazgeçilmelidir.
Öğretmenleri ile sürekli irtibat halinde
olunmalıdır.
Anne-Babaya Öneriler
Çocuk olduğu gibi kabul edilmelidir.
Çocuğu suçlayarak utanç duyulmamalıdır.
Çocuğun kendi odası olmalıdır.
Odasında çalışacağı materyaller olmalıdır.
Ev içindeki kurallar çocuk ile beraber
belirlenmelidir.
Okulda çalışılan beceri ve kavramlar evde
tekrarlanmalıdır.
Çocuğa güvenip yapacakları için
cesaretlendirilmelidir.
Anne-baba olarak çocuğa örnek
olunmalıdır.
Çocuk, her türlü sosyal ortama aile ile
birlikte girmelidir.
Televizyon ve bilgisayar mümkün
olduğunca az kullandırılmalıdır.
KALBİNİ AÇ VE FARKINDA OL
Down Sendromu (DS) Adını 1866 yılında İngiliz Doktor “John Lang-
don Down” dan dan alır.
İnsan vücudunu oluşturan
kromozomların 23 tanesi anneden, 23
tanesi ise babadan gelmektedir.
DS'unda 21. kromozom 2 değil 3 adet
olmaktadır (bu sebepten dolayı DS'u
Trisomy 21 diye de bilinmektedir).
Bunun sonucu olarak toplam
kromozom sayısı 46 değil 47
olmaktadır.
Down Sendromunun sıklığı nedir?
Doğan her 800 bebekten birinde down sendromu görülür.
Her yıl Türkiye’de 1500 down sendromlu bebek doğar.
Down sendromu, bütün yaşlardaki, ırklardaki, dinlerdeki ve ekonomik
şartlardaki insanları etkiler.
Tahmin edilen, Türkiye’de yaşayan 100.0000 civarında down
sendromlunun olduğudur.
DOWN SENDROMU DİL, DİN, IRK AYRIMI GÖZETMEZ !!
Down Sendromluların çoğu ek bir
rahatsızlık ile (kalp rahatsızlığı,
tiroit bezi problemleri vb. )
dünyaya gelmektedir.
Kilometre
Taşı
DS Çocuk-
ların Yaş
Aralığı
Tipik Yaş
Aralığı
Büyük Kas
Gelişimi
Tek başına
oturma
6-30 ay 5-9 ay
Emekleme 8-22 ay 6-12 ay
Ayakta dur-
ma
1-3,5 yaş 8-17 ay
Tek başına
yürüme
1-4 yaş 9-18 ay
Dil Gelişi-
mi
İlk kelime-
ler
1-4 yaş 1-3 yaş
İki hece 2-7,5 yaş
Sosyal Be-
ceriler
15-32 ay
Bilinçli gü-
lümseme
1,5-5 ay 1-3 ay
El ile yeme 10-24 ay 7-14 ay
Tek başına
bardaktan
içme
12-32 ay 9-17 ay
Kaşık kul-
lanma
13-39 ay 12-20 ay
Down Sendromu gelişmeyi nasıl etkiler?
Down Sendromluların Eğitimi Nasıl Olmalıdır?
Doğru eğitim tedbirleri ( ÖZEL EĞİTİM ) alındıktan sonra birçok beceri
kazandırılabilmektedir. İyi bir eğitim programı, tıbbi destek ve doğru uygulamalarla
Down Sendromlu insanlar arkadaş edinebilir, okula gidebilir, iş edinebilir ve kendi
hayatları ve gelecekleri için karar verebilirler.
DOWN SENDROMU HASTALIK DEĞİL GENETİK BİR FARKLILIKTIR!!
İlimizde ve ülke genelinde Down Sendromluların eğitimlerine yönelik tedbirleri
Rehberlik ve Araştırma Merkezleri almaktadır. Eğitsel değerlendirme sonucunda
birey için en uygun eğitim ortamına karar verilir. (bkz. Özel Eğitim Hizmetleri Yön.)
Down Sendromlu bireyler gerekli sağlık kurulu raporu ile Aile ve Sosyal Politikalar İl
Müdürlüklerine Başvururlarsa Devletin belirlediği bakım ücretinde de
faydalanabilirler.
21 MART DÜNYA DOWN SENDROMLULAR GÜNÜ
Onlar; Cana yakın, Sevgi dolu, Duygulu, Sizi hisseden, Sevinen, Üzülen, Size sarılmak
isteyenler. Onlara sarılın, Onlara Kalbinizi açın, Engel koymayın !!
TARİH YAZAN DOWN SENDROMLULAR
Megan McCormick Amerika Birleşik
Devletleri’nde bir teknik
üniversiteden onur derecesi ile
mezun olan Down sendromu ilk
kişidir. Megan, geçtiğimiz yıl
Kentucky’deki Bluegrass Community
Teknik Üniversitesi’nde bölüm
birincisi oldu. Meghan’ın hayali küçük
çocukları eğitmek ve onlara rol modeli
olmak.
Valentina Guerrero, 2012 yılının dünya
çapında bilinen en genç ve en popüler
modellerinden biri oldu. Onun sevimli
gülümsemesi sadece iki gün içerisinde
bütün dünyaya yayıldı ve Valentina, her
modelin hayallerin süsleyen People
dergisine kapak olabilmeyi başardı.
38 yaşındaki,İspanyol Pablo Pinado,
Avrupada üniversite eğitimini
tamamlayan ilk Down sendromlu. Aldığı
öğretmenlik eğitiminin yanısıra, aynı
zamanda aktör. 2009 San Sebastian Film
Festivalinde, “Yo También,” adlı
filmde oynadığı rol ona en iyi oyuncu ödülü
kazandırdı. Pablo dünyanın birçok yerinde
farklılıklara dikkat çekmek için eğitimler
vermektedir. Aynı zamanda kendi eğitim
yaşantısını anlattığı bir kitabı
yayınlanmıştır.
2013 yılında Angela Bachillier, Down
sendromlu ilk kadın belediye meclis üyesi
olarak seçildi.
Şu aralar İspanya Valladolid’a Ayuntmiento
belediyesinde çalışıyor ve siyasi kariyerine
devam etmesi bekleniyor.
Eli Reimer 2012 yılında Everest Dağı’nın
tepesine ulaşan Down sendromlu ilk kişi
oldu. Babasının yanında tam bir yıl süren bu
hazırlık süreci, fiziksel gücün ve zihinsel
odaklanmanın kararlılık ve disiplin ile
harmanlandığı sürece başarı elde etmenin
hiç de zor bir şey olmadığını gösterdi.
Groesser Owen, Down sendromlu genç
basketbolcu, kendine özgü hareketi ile
başardığı ilan edildi. Yeteneği her
sporcunun hayallerini süsleyen ESPN Spor
Merkezi’nin de dikkatini çekti.
http://dunyalilar.org/’dan alınmıştır.
RAM’ DAN HABERLER
Şanlıurfa Rehberlik Ve Araştırma Merkezi& Şanlıurfa Özel Eğitim Kurumları
Derneği İş Birliği İle 21 Mart Dünya Down Sendromlular Günü Etkinliklerle Kutlandı.
Down sendromunu tanıtıcı broşürler dağıtıp, insanlarda farkındalık oluşturmak
için çeşitli etkinlikler yapıldı. Halkımızın göstermiş olduğu ilgiden dolayı teşekkür
ederiz.
Ortak Sınavlar ve TEOG Eğitimi
Haliliye ve Karaköprü ilçelerindeki ortaokullarda görev yapan Rehber Öğretmenlere
‘‘Ortak Sınavlar ve TEOG Eğitimi’’ kurumumuz Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Bölümü başkanı Bozan DOĞAN tarafından verildi.
ATLIKARINCA
LAL GECE
Dedesi yaşında bir adamla evlendirilen, ergenliğe yeni girmiş bir kız
çocuğu.
Türkiye'nin kanayan yaralarından biri olan "çocuk gelinler" dramı gerçek
bir öyküden yola çıkarak filme aktarılmıştır.
Bir ailenin kendilerine bile itiraf
edemedikleri sır nedir?
Peki bu sır ortaya çıkınca olabilecekler
nelerdir ?
Ensest ilişkinin, ailede kapanmaz
yararlar açtığına bir kez daha şahit
oluyoruz.
Adres : Kamberiye Mah. No:57 Akbank Karşısı Haliliye/ŞANLIURFA
Telefon : 0414 216 91 00
http://sanliurfaram.meb.k12.tr/
ŞANLIURFA
REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ
facebook.com/pages/Şanlıurfa-RAM
@PsikoRAM