Top Banner
78

Efor Dergi 2. Sayı

Apr 07, 2016

Download

Documents

Efor Dergi

Türkiye'nin Faaliyette Olan Tek Spor Kültürü Dergisi.
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Efor Dergi 2. Sayı
Page 2: Efor Dergi 2. Sayı
Page 3: Efor Dergi 2. Sayı
Page 4: Efor Dergi 2. Sayı
Page 5: Efor Dergi 2. Sayı
Page 6: Efor Dergi 2. Sayı

SİNAN KURT

GÖZLEMCİ @ gumussoy_okanOkan GÜMÜŞSOY

Şubat - 2015 2

23 Temmuz 1996 tarihinde Almanya’da dünyaya gelen Sinan Kurt, futbol hayatına başladığı Borussia Mönchengladbach al-tyapısında basamakları birer birer çıktı. İlk olarak Mönchengladbach U17 takımında 52 maçta 31 gol ve 21 asistlik bir performansla dikkatleri üzerine çevirdi. U19 takımında çıktığı 25 karşılaşmada 16 gol ve 3 asist ile harika performansını sürdürdü. Bu perfor-mansı ile Bayern Münih’in gözlemcilerinin gözünden kaçmadı ve Ağustos 2014’te 1 mi-lyon 100 bin EURO karşılığında Münih’in yolunu tuttu.

Bayern Münih’in U19 ve ikinci takımında çıktığı 12 karşılaşmada 6 gol ve 2 asist-lik performans sergileyen Sinan Kurt’tan beklentiler yüksek. Sinan, aynı zamanda Almanya U19 milli takımında yer alıyor ve burada 4 karşılaşmaya çıkarken henüz skor üretemedi.

Sol kanatta ve ofansif orta saha bölge-sinde görev alabilen Sinan; hızını, tekniğini, iki ayağını etkili şekilde kullanması, oyunu iyi okuması, serbest atışları etkili bir şekilde kullanması ve ayrıca rahat oyunu ile isabetli paslarıy-la dikkat çekiyor. Yüzünün ve oyun stilinin Reus’a benzemesi nedeni ile Almanya’da “ Yeni Reus’’ olarak ad-landırılıyor.

Page 7: Efor Dergi 2. Sayı

Şubat - 2015 3

GÖZLEMCİ

4 Mart 1992’de dünyaya gözünü açan Bernd Leno futbola SV Germania Bi-etigheim’de başladı ve daha sonra Stuttgart alt yapısına geçiş yaptı. Stuttgart U17 ve U19 takımlarında çıktığı 38 karşılaşmada 31 gol yiyen ve etkili bir performans sergileyen genç kaleci, Bay-er Leverkusen’ın radarına girdi. Ağustos 2011’inde 500 bin EURO karşılığında kiralık olarak Leverkusen takımının yolunu tutan Leno ligin ilk yarısında çıktığı 8 karşılaşmada 7 gol yiyerek ortalama bir görüntü çizdi.

Devre arasında Leverkusen, Stuttgart takımına 7,5 milyon Euro ödeyerek bonservisini aldı. Bu noktadan günümüze kadar 146 resmi müsabakaya çıkan Leno, 182 gole engel olamazken 45 maçta kalesini gole kapadı. Ayrıca Almanya U21 takımında Barcelonalı Ter Stegen’i yedek bırakan Leno, ileride Neuer’in yerini alacağa benziyor. Hırsı ile taraftarlarının sempatisini kazanan genç eldiven; harika refleksleri, topu karşılama becerisi, çevikliği, takım ark-adaşları ile iletişimi ve iyi yer tutmasıyla ön plana çıkıyor ve şu anda Leverkusen’in vazgeçilmezleri arasında bu-lunuyor.

BERND LENO

Page 8: Efor Dergi 2. Sayı

DENNIS PRAET

Şubat - 2015 4

GÖZLEMCİ

14Mayıs1994tari-hindegözünüdünyayaaçanDennisPraetfutbola,StadeLöwentakımındabaşladı.BuradanGenktakımınınaltyapısınageçengençmerkezortasahaoyuncusu,buradaetkilifutbolununkarşılığınıaldıveAnderlecht’inU19takımınageçti.Henüz17yaşındaykenastakımayük-selenvekısasüredeformaşansıbulmayabaşlayangençBelçikalı,120maçta19golve28asistlikperformansıiledikkatçekiyor.

BusezonŞampiyon-larLigi’ndegolveasistleriileetkiliolanPraet,Millitakımdabirkarşılaşmadaformaşansıbulurkenskorüretemedi.Gençortasahaoyuncusutopuserikullan-ması,etkilipasları,takımoyununuiyioynaması,yük-sektemposuveuzaktançek-tiğietkilişutlarlaAnderlechtortasahasınınvazgeçilmezisimlerindenbiri.8milyonEurodeğerbiçilenPraet,Ajax’ınradarında.

Page 9: Efor Dergi 2. Sayı

30 Temmuz 1993 tarihinde Roma’da hayata merhaba diyen Caprari, futbol piyasasına Atletico 2000 takımı ile giriş yaparken buradan Roma altyapısına geçti. Futbol hayatı Pescara ve Roma takımları arasında gidip gelen ve şu an Pescara’nın formasını terleten 21 yaşın-daki sağ kanat futbolcusu, Pescara ve Roma adına çıktığı 71 karşılaşmada 9 gol kaydetti.

İtalya U18, U19 ve U20 milli takımları adına da mücadele veren Caprari, 9 maçta 2 gollük bir performans sergile-di. Genç oyuncu yüksek tekniği, top hâkimiyeti, top kontrolü ve oyun bilg-isiyle rakipleri için tehlike arz ediyor. Sağ kanat dışında ofansif bölgenin sol ve orta kısmında ve şans verilmesi halinde forvette de görev alabiliyor. Ayrıca 171 cm’lik kısa boyunun avan-tajıyla aralara iyi girebiliyor ve etkili çalımlar sergileyebiliyor. Caprari, bu özelikleri ile Miccoli ve Giovinco’yu andırıyor.

GIANLUCA CAPRARI

5Şubat - 2015

Page 10: Efor Dergi 2. Sayı

30Temmuz1992’dedoğanKevinVolland,futbolyaşantısınaThannhausentakımındabaşladıvekısasürede1860Münih’inaltyapısınageçti.1860Münihastakımı,1860Münih’inaltyapısıveikincitakımıadınaçıktığı119maçta43golve17asistlikperformansıileetkiliolangençforvet,Ocak2011’de700binEurokarşılığındaHoffenheimtarafındanbonservisialındıve1,5sezondaha1860Münih’tekaldı.

Haziran2012’denbuyanadaHoffen-heim’daformaterletengençsolak,91müsabakada21golve26asistlikperfor-manssergiledi.AlmanyaU21MilliTakımformasıileAvrupaŞampiyonasıElem-elerinde10maçta6golve4asistüretenVolland,AlmanyaMilliTakımTeknikDi-rektörüLöw’ündikkatiniçektiveAmillitakımaalındı.Buradahenüz3maçaçıkangençfor-vetskorüretemedi.Hızı,çevikliği,toptekniği,takımoyununauyumu,etkilişut-larıvesonpaslarıyladikkatçekengençoyuncu,20milyonEurodeğerinesahipikenismideBayernMünih,Chelsea,ManchesterUnited,Tottenham,ArsenalveNapoligibidevlerleanılıyor.

KEVINVOLLAND

GÖZLEMCİ

Şubat - 2015 6

Page 11: Efor Dergi 2. Sayı

Yahudi sermayeli işletmelere ilk boykot 1933’te başladı. Yine 1933’te Yahudi-ler hükümet kadrolarından çıkarılmaya başlandı. 14 Temmuz 1933’te çıkan yasayla özürlü kişilerin, çingenelerin ve siyahilerin zorla kısırlaştırılmasının önü açıldı. 1935’te bazı Yehova Şahidi insanlar tutuklandı. Eylül 1935’te Nürnberg’de Yahudi karşıtı vatandaşlık yasaları açıklandı. Bu yasalara göre Yahudilerin giremeyeceği alanlar oluştu, bazı mağazalar, eczaneler Yahudilere kapatıldı. Olimpiyatlara kısa süre kala, İçişleri Bakanlığı tarafından polislere Çingeneleri tutuklama yetkisi verildi. 16 Temmuz 1936’da yaklaşık 800 Çingene tutuklandı. Toplama kamplarından biri, Olimpiyat Köyü’nün yalnızca 18 km kuzeyindeydi.

23 Temmuz 1996 tarihinde Alman-ya’da dünyaya gelen Sinan Kurt, futbol hayatına başladığı Borussia Mönchenglad-bach altyapısında basamakları birer birer çıktı. İlk olarak Mönchengladbach U17 takımında 52 maçta 31 gol ve 21 asistlik bir performansla dikkatleri üzerine çevirdi. U19 takımında çıktığı 25 karşılaşmada 16 gol ve 3 asist ile harika performansını sürdürdü. Bu performansı ile Bayern Münih’in gö-zlemcilerinin gözünden kaçmadı ve Ağustos 2014’te 1 milyon 100 bin EURO karşılığında Münih’in yolunu tuttu.

Bayern Münih’in U19 ve ikinci takımında çıktığı 12 karşılaşmada 6 gol ve 2 asistlik performans sergileyen Sinan

NAZİLER OLİMPİYATLARI NEDEN SEVER?

Page 12: Efor Dergi 2. Sayı

1936 Olimpiyatları

Şubat - 2015 8

Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) 1936 Olimpiyat Oyunları’nın Al-manya Berlin’de düzenlenmesine karar verdiğinde, Almanya’da Weimar Cum-huriyeti dönemi son demokratik günlerini geçiriyordu. Almanya’nın ekonomik sorun-larını çözemeyen ve nasyonal sosyalizme gidişi hızlandıran Heinrich Brüning yöneti-mindeki Almanya, 1931’de oyunlara ev sa-hipliği hakkı kazandı ve çalışmalar başladı. Ancak Brüning yönetimde tu-tunamadı ve ardından iki yönetim daha değişti. Olimpiyatlara ev sahipliği açıklandıktan sonra üçüncü kez değişen yönetime, döneme damgasını vuran Adolf Hitler geçti.

Adolf Hitler yönetimindeki Almanya gün geçtikçe değişmeye başladı. 1919 Anayasa-sı’nda yaptığı değişikliklerle demokrasiyi yavaş yavaş tek elde toplamaya başlayan Hitler, adeta İkinci Dünya Savaşı’nın hazırlığını yapıyordu. Diğer yandan da Alman ırkının (Ary-an) diğer insanlardan üstün olduğunu iddia ediyor, bu yönde politikalar yürütüyordu. (Aryan: Melez, Siyahi, Çingene, Yahudi ol-mayan, tamamen Alman, genellikle sarışın ve mavi gözlü tasvir edilmiş Alman ırkı sembolü) Bu yöndeki uygulamalarına 1,5 milyon Yahudi’yi dışlayarak başladı.

HITLER ÖNCESİ VE HITLER SONRASI

@ edipcanertugrulEdipcan Ertuğrul

Page 13: Efor Dergi 2. Sayı

Yahudi sermayeli işletmelere ilk boykot 1933’te başladı. Yine 1933’te Yahudi-ler hükümet kadrolarından çıkarılmaya başlandı. 14 Temmuz 1933’te çıkan yasayla özürlü kişilerin, çingenelerin ve siyahilerin zorla kısırlaştırılmasının önü açıldı. 1935’te bazı Yehova Şahidi insanlar tutuklandı. Eylül 1935’te Nürnberg’de Yahudi karşıtı vatandaşlık yasaları açıklandı.

Bu yasalara göre Yahudilerin giremeyeceği alanlar oluştu, bazı mağazalar, eczaneler Yahudilere kapatıldı. Olimpiyatlara kısa süre kala, İçişleri Bakanlığı tarafından polislere Çingeneleri tutuklama yetkisi verildi. 16 Temmuz 1936’da yaklaşık 800 Çingene tutuklandı. Toplama kamplarından biri, Olimpiyat Köyü’nün yalnızca 18 km kuzeyindeydi.

ÖZGÜRCE SPOR YAPMAK İÇİN ‘’ARYAN’’ ŞARTI

Olimpiyatlara yaklaşılırken Yahudi sporcu-lar yavaş yavaş dışlanmaya başlandı. Bun-ların arasında tenis yıldızı Daniel Prenn ve boksör Erich Seeling gibi isimler de vardı.

Bu sporcular, diğer Yahudi sporcular gibi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. İngil-tere ve ABD’ye giderek spor kariyerlerini sürdürdüler. Hitler sadece sporcuların spor yapma hakkını elinden almadı, spor yöneti-minde de değişikliğe gitti. Yahudi kökenli Almanya Olimpi-yat Komitesi Başkanı Theodor Lewald’ın da görevden ayrılmasını istedi ve yerine Nazi Partisi üyesi Hans von Tschammer und Osten’i getirdi. Bu kararın ardından gelen uluslararası tepkiler üzerine Lewald, olimpiyat ve organizasyon komitelerine danışman olarak atandı ve konunun kapan-ması sağlandı. Oyunlara katılması engellenenler sadece Yahudiler değildi. Almanya’nın Orta Siklet Boks Şampiyonu Johann Trollmann dahil olmak üzere Çingeneler de engellendi.

Derece olarak Almanya adına yarışması gereken diğer Yahudiler, Nazilerin emirleri doğrultusunda spor kulüplerinden çıkarıldı. Oyunlara yaklaşılırken de Almanya adına yarışmalarının kulüpleri olmadığı için im-kansız olduğu açıklandı. Yahudi sporcuların olimpiyatlarda Almanya adına yarışmasını engellemek için spor kulüplerine verilen

Şubat - 2015 9

1936 Olimpiyatları

Page 14: Efor Dergi 2. Sayı

gereği kulüpten ihraç edilenlerin arasında ünlü yüksek atlamacı Gretel Bergmann da vardı.Mart 1933’te Köln’deki oyun alanları ve spor tesisleri Yahudilere yasaklandı. 4 Nisan 1933’te Almanya Boks Federasyonu tüm Yahudileri dışlayarak sözleşmelerini iptal etti. 25 Nisan 1933’te Nazi Spor Ofisi tüm jimnastik organizasyonlarında sadece Aryan sporculara yönelme direktifi verdi. 24 Mayıs 1933’te Alman Jimnastik Derneği üyelik için Aryan olma şartı koştu. Eylül 1933’te Aryan olmayan tüm sporcuların jokeylik yapması yasaklandı. Amaç, spor aracılığıyla ideal Aryan ırkı oluşturmaktı. Propaganda Bakanı Joseph Goeb-bels’in basın kuruluşlarına gönderdiği direktiflerde, dünyaca tanınan fakat Ary-an olmadığı için ülke için yarıştırılmayan Alman sporculardan bahsedilmemesi emri vardı.

HİTLERİN OLİMPİYATLARA BAKIŞ AÇISI

Hitler Almanya’nın başına geçtiği ilk dönemlerde olimpiyatları ‘’Aryan (üstün ırk) olmayanlarla rekabet ettirdiği için aşağılayıcı bir fikir’’ olarak görüyordu. Fakat bu oyunları propaganda aracı olarak kullanabileceği yönünde partiden yakınları

onu ikna etti. Olimpiyatları propaganda aracı olarak kullanmak isteyen Naziler, Alman ırkının (Aryan) diğer insanlardan daha üstün olduğunu iddia edip kanıtla-ma amacındaydılar. Fakat bunu yaparken, ırksal eşitliği vurgulamak ve spor ruhunu ortaya çıkarmak amacını taşıyan salt olimpiyat ruhuna aykırı davranmalarını; Yahudilere, Siyahilere ve Çingenelere uygu-ladıkları ayrımcılığı saklamayı umuyorlardı. Bu ayrımcılığı yapmadıklarını Dünya’ya bu oyunlarla kanıtlamak istiyorlardı. Böylece bu politikalarını bir süre daha rahatça götürebileceklerdi. Bu politikalar ki, birkaç yıl sonra savaşı da getirdi...

BOYKOT ÇABALARI

Olimpiyatların bunca ayrımcı politika-ların gölgesinde kalmasından çekinen bazı Olimpiyat Komitesi üyeleri ve Amerika Yahudi topluluğu, olimpiyatların Berlin’den alınmasını talep etti. Oyunlardan 1 yıl önce Amerika’da yapılan halk oylamasında %43 oranında Amerika’nın olimpiyatları boykot etmesi istendi. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin üç Amerikalı üyesinden biri olan Ernest Lee Jahncke’nin tüm ısrarlarına rağmen Amerikalı diğer komite üyesi Avery Brund-age’in Amerika Olimpiyat Komitesi’ni etkisi altına almasıyla, Amerika olimpiyatlara

Şubat - 2015 10

1936 Olimpiyatları

Page 15: Efor Dergi 2. Sayı

altına almasıyla, Amerika olimpiyatlara katılma kararı aldı. Çünkü Brundage Na-ziler tarafından Almanya’ya davet edilmiş, kendisine Almanya’da sözde özel Yahu-di antrenman tesisleri gösterilmiş ve iyi bir ortam sunulmuştu. Muhalif davranan Jahncke Temmuz 1936’da Olimpiyat Oyu-nları’na günler kala Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nden çıkarıldı. Jahncke, komite tarihinde çıkarılan ilk üye oldu.

Berlin’e 51 ülke katılma kararı aldı. Büyük Britanya, Fransa, İsveç, Çekoslovakya ve Hollanda’da kısa süreli boykot tartışmaları vardı. Ama sonunda boykot kararı alan tek ülke İrlanda oldu. 51 ülke sayısıyla modern olimpiyatların o tarihe kadarki en büyük katılımı sağlandı.

İspanya’da boykot için düzen-lenen yeni bir organizasyon fikri ortaya çıktı: Halkın Olimpiyatı. Olimpiade adıyla Barselona’da düzenlenecek ve sadece İspan-ya ile Katalan bayrağı açılacak bu organizasyonu izlemek için gelenlerin ve yarışacak sporcu-ların hiç beklemediği bir gelişme yaşandı. Etkinliklerin başlayacağı günden bir gece önce Francisco Franco isyan başlattı ve İspanya’nın iç savaşa sürüklenmesi sporu göl-geledi. Olimpiyat başlamadan bitti.

TEPKİLERE ÇÖZÜM ARAYIŞLARIGarmisch-Partenkirchen’de 6 Şubat 1936’da Kış Olimpiyatları başladığında, Yaz

Olimpiyatları’nda yapılacak ilizyonların da hazırlığı yapıldı. Örneğin; ‘’Yahudiler Giremez’’ yazan tabelalar çevreden kaldırıldı ve Nazi Partisi üyeleri kasabaya gelenleri en iyi şekilde karşılayıp ağırladı.

Bir diğer illüzyon da Helene Mayer’in Alman takımına davetiyle gerçekleşti. Yahudi sporcuların olimpiyatlarda yarıştırılmayacağına dair çıkan söylentilerden rahatsız olan Nazil-er, propagandalarının zedelenmesini istemedikleri için yeni bir yol keşfetti: Yahudi bir Al-man’ı Almanya adına yarıştırmak.

Şubat - 2015 11

Karikatür: Rebecca Kim

1936 Olimpiyatları

Page 16: Efor Dergi 2. Sayı

Mayer, Offenbach doğumlu yarı Yahudi 3 kardeşten biriydi. Henüz 12 yaşındayken binicilik, kayak, yüzme, bale ve eskrim spor dallarını denedi, ‘’Binicilik benim en sevdiğm spor.’’ dedikten 1 yıl sonra Almanya eskrim şampiyonu oldu. Bunun üzerine eskrime yoğunlaşan Mayer, döne-min en iyi eskrimcileri arasına girdi.

1. Dünya Savaşı’nın sorumlusuolarak görülen Almanya bu yüzden 1920 ve 1924 olimpiyatlarına alınmamıştı. 1928’de yıllar sonra olimpiyatlara kabul edilen Almanya takımında 17 yaşındaki SarışınHe’lene Mayer, ilk olimpiyatında eskrimde altın madalya kazanarak tarih yazdı.

Helene’nin olimpiyat altınının yanı sıra 1930’a kadar 6 Almanya şampiyon-luğu da vardı. 17 yaşındaki bu genç ye-teneğin heykelciklerini binlerce kişi hatıra olarak aldı. Artık eskrimde dünya çapında tanınan Mayer, 1932 Los Angeles Olimpi-yatları’nda 5. olarak hayal kırıklığı yaşadı.

Helene, oyunlar esnasında yakın bir Alman subay arkadaşının boğulduğu haberini aldığı için performansının düştüğünü iddia etti. Umutlarını 1936 Almanya Olimpiyatları’na saklamıştı ki; bırakın olimpiyatları, Hitler’in değişen Almanyasında yaşamını sürdürmesi bile güçleşmişti.

Hitler’in göreve geldikten sonra yaptığı ilk radyo konuşmasındaki ‘’Evet, biz olmak için barbarlara ihtiyacımız var.’’ cümlesini duyar duymaz Helene, ‘’Deli, tamamen deli’’ ifadelerini kullandı, ardın-dan da 1932’de Amerika’ya göç etti. Fakat bazı aile mensuplarını arkasında bıraktı.

MAYER HERKESİ ŞAŞIRTTIAntisemitik politikalar yürüttüğüne dair yükselen seslere cevap vermek için Naziler’in

bulduğu yol, yarı Yahudi Helene Mayer’i göç ettiği Amerika’dan olimpiyatlarda Almanya adına yarışması için davet etmekti. Böylece Yahudilere karşı ayrımcı politikaların uygulanmadığını kanıtlamak amaçlanıyordu.

Dönemin olimpik kuralları yüzünden Mayer’in Almanya takımından başka ülke adına yarışması olanaksızdı. Fakat her sporcu gibi onun da içinde olimpiyatlarda boy göstermek isteği vardı. Mayer daveti kabul etti ve olimpiyatlarda Almanya adına yarışan tek Yahudi sporcu oldu.

Çoğu kişiye göre çağın en dramatik maçında finalde Macar Yahudi Ilona Schacher-er-Elek’e yenilen Mayer gümüş madalya kazandı.

Şubat - 2015 12

1936 Olimpiyatları

O HELENE MAYER

Page 17: Efor Dergi 2. Sayı

AvusturyalıYahudiEllenPreisbronzmadalyanınsahibioldu.Tamdabunoktadaolimpiyattarihininençoktartışılanolaylarındanbiriyaşandı.Radyodaduyduğusözlerininardından‘’Deli,tambirdeli’’dediğiHitler’inpoliti-kalarıyüzündenAlmanya’dangöçetmekzorundakalanMayer,ikincilikkürsüsünde‘’HeilHitler’’,başkadeyişle‘’NaziSelamı’’verdi.

KimileribuselamıvermekiçinailesinincanıkarşılığındaMayer’intehditedildiğiniiddiaetti.2.DünyaSavaşı’ndansonraülkesinedönenMayer,olimpiyat-larınardındantamAlmanvatandaşlığıtalepettiğiniaçıkladı.NaziSelamıyüzün-denbüyükeleştirileralanMayer,gününilerleyensaatlerindeolimpiyatresep-siyonundaHitleriletokalaştı.Mayer’ibudavranışlaraitenfaktörleruzunsüresorulduvetartışıldı.

HeleneMayer,olimpiyatfinalindekaybettiğiMacarrakibiIlonaSchacher-er-Elek’i1937’debukezDünyaŞampiyo-nası’ndafinaldeyenerekşampiyonoldu.

Şampiyonluktansonrabirark-adaşıonabuşampiyonluğunnasılyankıbulduğunusordu.Helene,‘’Almanya’dagazetelerdeteksatırbilehaberimyok.BuyüzdenAmerika’dayaşamayadevametmekzorundayım.’’ifadelerinikullandı.Nazileronuolimpiyatlariçinkullanmış,ardındandailgilerinikesmişti.Mayer,2.DünyaSavaşı’nıABD’degeçirdi.

FakatbazıYahudisporcularonunkadarşanslıdeğildi.Mayer’inamcasıbirtoplamakampındaöldürüldü.Berlin’deolimpiyatlardayarışanbazıYahudispor-cularınyaşamına,Almanya’nınişgalettiğişehirlerdesonverildi.

Şubat-2015 13

1936 Olimpiyatları

Page 18: Efor Dergi 2. Sayı

BERLİN’İN GALİBİ HİTLER OLDU

1936BerlinOlimpiyatları’nda4’üNaziyanlısıMacaristan’danolmaküzere9Yahudiile10SiyahiAmerikalısporcumadalyakazandı.

1936Olimpiyatları,hoşlanmadıklarıbumadalyalararağmenHitleriçinbüyükbirzaferdi.PropagandasınıeniyişekildeyapanNaziler,olimpiyatlarıizlemeyegelenbinlerceturistinvebasınaracılığıylaoyunlarıtakipedenmilyonlarınalgısınıyönetmeyibaşardı.1938’deLeniRiefenstahltarafındanbeyazperdeyeaktarılanoyunlar,Nazilerinpropagandasınındevamıoldu.

TuristlerinçoğununYahudilerin,SiyahilerinveÇingenelerinyaşamaalanlarınınbölündüğünden,toplamakamplarındanhaberiyoktu.Onlaravedünyayasunulantablo,sankibaşkabirdünyaydı.OlimpiyatlarınardındanayrımcıpolitikalarrahatçadevamettiveHitler’inbuhırçınlığısavaşıgetirdi.

OlimpiyatlarınkapanışkonuşmasındaUluslararasıOlimpiyatKomitesiBaşkanıBerlin’dekiolimpiyatruhunun1940’taTokyo’dadasürdürülmesitemennisindebulundu.Fakat1940’aBerlin’densirayetedenruh,Hitler’insavaşruhuoldu.1940ve1944Olimpi-yatları,sadecebirtemenniolarakkaldı.

1936BerlinOlimpiyatları,Siyahileri,Çingeneleri,YahudileridışlayanAryanideolo-jisinesahipHitler’eÜstünIrkdiyebirşeyinolmadığınıgösterenABD’lisiyahisporcuJesse(J.C.)Owensefsanesinedesahneoldu.JesseOwens’ınhikayesiniönümüzdekiaylardadergimizdebulacaksınız.Bana bu yazıyı yazma ilhamı veren Mert Aydın’a teşekkür ederim.

Şubat-2015 14

1936 Olimpiyatları

Page 19: Efor Dergi 2. Sayı

Snowboard İstanbul

20 Aralık 2014 tarihi Cumarte-si gününü gösterdiğinde İstanbul, Snowboard dünyasında ilklere tanıklık etti ve tarihe yeni bir sayfa olarak ismini yazdırdı. FIS Snow-board Dünya Kupası takvimine ilk kez dâhil olan Türkiye, Big Air kat-egorisinin önemli yıldızlarını İstan-bul’da ağırladı.

10 binden fazla seyirciye kapılarını açan İstanbul Teknik Üniversitesi Maslak Kampüsü’nde bulunan İTÜ Stadyumu, İstanbullu snowboardsev-erlere muhteşem bir gün yaşattı.

SNOWBOARD TARİHİNE İSTANBUL YENİ BİR SAYFA OLARAK GİRDİ

İstanbulBüyükşehirBelediyesi’nindestekleriyleUluslararasıKayakFedera-syonu(FIS)tarafındandüzenlenenveTür-kiyeKayakFederasyonu’nungirişimleriyleülkemizetaşınansnowboardyarışmasıFISSnowboardDünyaKupası’nınilkkezTürkiye’dedüzenlenmişolmasınınyanındaorganizasyonaynızamandabirilkedahaimzaattı.

UluslararasıKayakFederasyonu(FIS)tarafındandüzenlenenveTürkiyeKayakFederasyonu’nungirişimleriyleİs-tanbul’ataşınansnowboardyarışmasıFISSnowboardDünyaKupası’nda,buyılerkeksporcularilebirlikteilkkezkadınsporculardayarıştı.

Şubat-2015 15

FARKLI ÜLKELERDEN GELEN ÇOK ÜLKEMİZDEN KATILAN YOK

İTÜStadyumu’ndagerçekleştirilenSnowboardDünyaKupası’nıngördüğüilklerbunlarladasınırlıkalmadı,aynızamandabirrekoradaimzaattı.Londra,Moskova,Quebec,BarselonaveStockholmgibişehirlerinardındanilkkezİstanbul’dadüzenlenenmücadeleiçinİTÜStadyu-mu’na42metreyüksekliğindeve125metreuzunluğundadevbirrampakuruldu.

Bu,bugünekadarkiyarışmalardakurulanenyüksekrampaolaraksnowboardtarihinegeçti.Kurulanrampayayarışgünüöncesiyapılacakantrenmanlariçin280tonkaryağdırıldı,ertesigünyapılanyarışlariçinde70tondahaeklendi.Malumunuz,İstanbulkışınınotarihlerdekarkonusundabeklentilerikarşılamasızordu.

@ hexesusuŞule Serter

Page 20: Efor Dergi 2. Sayı

Snowboard İstanbul

Şubat - 2015 16

FIS Big Air Dünya Kupası’nı Tür-kiye’ye getiren Türkiye Kayak Federa-syonu’nun Başkanı Erol Yarar, etkinliğin bu yıl İstanbul’da gerçekleştirilecek en önemli organizasyonlardan biri olduğunu belirter-ek şunları söyledi: “ Snowboard, kış spor-larının en heyecanlı ve zevkli dallarından biri ancak Türkiye’de yeterince tanınmıyor. Dünya Kupası’nı Türkiye’ye getirmekteki amacımız, Türk sporcularını ve seyircile-rini snowboard heyecanı ile tanıştırarak gençlerimizi bu alana yönlendirmek.

Bu yarışmaya farklı ülkelerden spor-cular katılacak ancak ne yazık ki aralarında Türk sporcu yok. Snowboard çok zevkli, heyecanlı bir disiplin ve inanıyoruz ki, ülke-mizde bu spora ilgi duyacak ve ileride Tür-kiye’yi benzer uluslararası organizasyon-larda başarıyla temsil edecek çok yetenekli gençlerimiz var.

Federasyon olarak hedefimiz, bu ye-tenekli gençleri ülkemize ve kayak dünyası-na kazandırmak. Bu yılki organizasyonun bir başlangıç olmasını ve ileride kendi sporcularımızın da yarışacağı etkinliklere ev sahipliği yapmayı diliyoruz.”

KADINLAR İÇİN BİR FIRSAT

Snowboard’un en çok ilgi gören ve en heyecanlı kategorilerinden biri olan Big Air’in İstanbul’da düzenlenecek organi-zasyonunda, tarihinde ilk kez, hem kadın hem de erkek sporcuların katılımıyla düzen-lenmesi nedeniyle çok mutlu olduklarını be-lirten FIS Snowboard Yarış Direktörü Uwe Beier şunları söyledi: “İstanbul’da düzen-lenecek yarışlar, snowboard’u; kendilerini limitlerine kadar zorlayan ve sporun gelişi-mine yaratıcılık, yetenek ve adanmışlıkla katkı sağlayan kadınlar için de bir etkinlik haline getirmek için ideal bir fırsat. Bu tarihi etkinliğin İstanbul’da gerçekleşecek olmasından da çok memnunuz.”

Snowboard Dünya Kupası için İstan-bul’a 22 ülkeden 43 sporcu gelirken, finalle-rde 10 erkek ve 6 kadın sporcu yarıştı.

İLK KADIN ŞAMPİYON

Big Air kategorisinde Dünya Kupası zaf-eri elde eden ilk kadın olarak tarihe geçen isim 17 yaşındaki Amerikalı Ty Walker oldu. Sporcunun 3 atlayış hakkının ve bu

Page 21: Efor Dergi 2. Sayı

Snowboard İstanbul

3 atlayıştan 2 en yüksek puanlı atlayışın skorlamaya dahil olduğu finallerde Walker, toplamda 200 puan üzerinden 156.50 puan-lık bir skor ile ilk kadın şampiyon olmayı başardı.

Yeni Snowboard Big Air Dünya Şampiyonu olan Ty Walker henüz 17 yaşın-da bir sporcu. Amerika’nın Vermont eya-letinden olan Walker’ı, Soçi’de gerçekleşen 2014 Kış Olimpiyatları’nı izleyenler belki hatırlar. Fakat Soçi’deki Kış Olimpiyat-ları’nda topuğundaki sakatlık nedeniyle istediği başarıyı elde edemeyen Walker, İstanbul’da sporun geleceği için ne kadar önemli bir isim olduğunu toplamda aldığı 156.5 puanla bir kez daha ispatladı.

İstanbul’da geçirdiği iki muhteşem günden sonra Walker şöyle konuştu: “ Şehri keşfedebilmek için İstanbul’a bir gün önce gelip bir tura katıldım. Gördüğüm her yer tek kelimeyle harikaydı. Yarışma vakti

‘Hayatımın en iyi seyehatiydi!’

heyecan inanılmazdı. Ne yapacağıma önceden karar vermiştim, kendimden em-indim ama üçüncü hakkım öncesinde epey gerildim. Neyse ki bunu yenmeyi başardım ve sonunda kazanan ben oldum. Hayatımın en iyi seyahatiydi!”İKİ ÇOCUKLU SPORCU

Walker’ın sadece 0.75 puan ile arkasında kalan ve ikinci sırayı 155.75 puanla alan İsviçreli sporcu Sina Candrian oldu. Candri-an, kişisel tarihindeki 5. Snowboard Dünya Kupası’nda ilk kez podyum şansı buldu. Candrian’ı ise 154.25 puanla Hollandalı Cheryl Maas takip etti ve üçüncülüğü aldı.

Maas, atlayışlarından önce seyircilere tanıtılırken kendisinin iki çocuk annesi olduğunu söylemiş ve kendini seyircilere se-vdirmeyi başarmıştı. Son atlayışından sonra gözlüklerini ve eldivenlerini seyirciye fırla-tan Maas, bir kez daha gönülleri fethetme- yi başardı. Maas’ın ardından son atlayışını gerçekleştiren Walker da gözlüklerini ve eldivenlerini seyircilere yollayarak şampiy-onluk sevincini seyirciler ile birlikte yaşadı.

Şubat - 2015 17

Page 22: Efor Dergi 2. Sayı

SMİTS’İN 3. ŞAMPİYONLUĞU

ErkekleryarışmasıdaİTÜStadyu-mu’nudolduranbinlercetaraftarıngözleriiçinbirziyafetedönüştü.BelçikalıyıldızSeppeSmits,kariyerindekiikinciBigAirkupasınıkaldırırkenformununzirvesind-eydi.200maksimumpuanüzerinden183puanalanvetartışmasızolarakrampanıneniyisiolanSmitsdeİstanbul’dakisezonaçılışınardındanşöylekonuştu:

“Benimiçinmüthişbirgündü.İlkolarakşehrigezdikveherkesçokdostcanlısıydı.İstanbulgerçektençokgüzelbirşehir.Yarışmanındaondanaşağıkalıryanıyoktu.Rampagayetiyiydi,havaharikaydıveseyircilerçılgınadönmüştü.Stadyumdatoplanmışkalabalığıntepkileriçoketkiley-iciydivebizidahadahavayasoktu.Herşeyiçinteşekkürlerİstanbul!”

Snowboard İstanbul

Şubat-2015 18

İSVİÇRELİLER’İN BAŞARISI

Kürsününikincibasamağındakadınlardaolduğugibierkeklerdedeyinebirİsviçrelivardı.YarışmaiçinsonandaakrediteolangençyetenekJonasBoesiger,toplamda180.25puanlaBelçikalıyıldızaençokyaklaşanisimoldu.DünyaKupası’ndaüçüncükezyarışanve179.50puanalanAmerikalıBrandonDavisiseyarışıüçüncütamamladı.

Smits,kendiülkesiolanBelçika’da2012yılındayapılanBigAirDünyaKupası’nıaldığıgibiaynızamanda2011yılındaİspanya’dagerçekleştirilenSlopestylekategorisindedeşampi-yonlukeldeetmişti.Smits,İstanbulileberaberkariyerindeki3.şampiyonluğaimzaattı.

REKOR SEVİYEDE ÖDÜLLER VERİLDİ

İstanbul’dakiFISSnowboardDünyaKupasıorganizasyonunakatılansporcular,yarışmayıkazanmakiçinihtiyaçduyduklarıpuanlarınyanında,rekorseviyedekiödüliçindemücadeleettiler.112.500İsviçreFrankı(yaklaşık270.000TL)tutarındakitoplamödül,eniyierkek(75.000CHF)veeniyikadınsporcu(37.500CHF)arasındabölüştürüldü.

FISSnowboardDünyaKupasıturugeçenayiseFreestyleKayakveSnowboardDünyaŞampiyonasıyarışmalarıileAvustu-rya’dadevametti.

Page 23: Efor Dergi 2. Sayı

Araştırma

Şubat - 2015 19

BİLİNMEYEN HİKAYE

DEMİRSPOR

REFİİSPOR

DENİZSPOR

@emrullahecerEmrullah Ecer

Page 24: Efor Dergi 2. Sayı

Geçen sene futbol tarihiyle ilgili araştırmalar yaptığımda Ergun Hiçyılmaz ile röportaj yapmaya gitmiş ve kendisi-nin değerli bilgilerinden faydalanmıştım. Kendisiyle hayat hikâyesini ve eski kulüplerin öyküsünü konuştuğumda birkaç kulüp ismi saymış ve Refiispor’dan bahset-mişti. Bir dönem Refiispor’da büyükler yerine küçükler kategorisinde sahte lisansla yüzme yarışlarına katılan Hiçyılmaz, Ender Erdurak ismiyle birçok başarıya da imza atmıştı.

Yüzmedeki başarılarını anlatırken Hiçyılmaz üzgün bir hale bürünüyordu. “ Şu an kim Refiispor’u tanıyor, kulübün hikâyesini hatırlıyor?” sorusunu soruyor ve karamsar bir konuşma yapıyordu. “ Benim yaşımdakilerin hepsi ya hasta ya da vefat etti. Acaba biz bir şeyin sonuna mı geliy-oruz?” diyordu.

Hiçyılmaz ile yaptığım röportajdan sonra Refiispor’u araştırmaya başlamıştım. Ama ne kulüple ilgili bilgilerin azlığını, ne kulübe siyasetin girdiğini ne de kulübün merak uyandırıcı bir geçmişe sahip old-uğunu düşünüyordum. Sonlanmış bir öykünün başlangıcına benzettiğim Refiis-por’u ya da ilk ismi Demirspor’u ya da Refii-

spor’dan sonraki adıyla Denizspor Kulübü’nü incelemeye ne dersiniz…

SAMATYA’DA HER ŞEY İÇ İÇE

Her şey işte bu röportajla başlamıştı. Daha sonra yaptığım araştırmalardan son-ra Refiispor’dan önce Demirspor adına sa-hipken kulüpte faal olan Eşber Erülgen ile konuşmam… Kulübü araştırdıkça işin içine giriyor daha da meraklanıyordum ve kendimi bir anda Demirspor’un faaliyette bulunduğu mekânda yani Samatya’da buluyordum. Daha sonra kulübün ilk lokalinin olduğu yerin önce gazinoya ve en sonunda da park alanına çevrildiğini öğreniyordum.

Samatya’da her şey iç içe. Binalar, işletmeler ve daha neler neler… Açıkçası orayı bilmeyen biri, geliş ve gidiş yönünü kaybede-bilir. Küçük Paris olarak anılan Samatya’ya Haseki ve Cerrahpaşa hastanelerini geçtikten sonra varıyorum. Geldikten sonra adeta kay-boluyorum. Birkaç kişiden yol tarifi aldıktan sonra da balıkçıların ve restoranların olduğu sahil tarafına geliyorum. Gözüme kestirdiğim 60 - 70 yaşlarındaki insanlara Demirspor, Refiispor ve Denizspor isimlerini sayarak bu konuyla ilgili sorular soruyorum. Ama umduğu bulamıyorum.

Şubat - 2015 20

Page 25: Efor Dergi 2. Sayı

TARİHİ BİLENLER ORTADA YOK

Buradakiinsanlarınçoğugöçet-mişsonradanburaya.Kulübünhikâyesinisadecesözlütarihtenbiliyorlar.Amaek-liyorlar“KulübünhikayesinibilsebilsebirzamanlarkulübünlokalişletmeciliğiniyürütenYorgiEskardelizbilir.Ancakodaburadadeğil.YaşlıolduğuiçinevindeüşüyorduveŞişli’dekitorununagitti.”Bukelimelerekarşılıkiletişimbilgileriniistiyo-rumamaonudabilmediklerinisöylüyorlarve“Yorgi’nindenezamangeleceğinibilmi-yoruz.Belkideonuhiçbulamazsın”cümlel-erinisarfediyorlar.

Peki,başkabilenyokmu?Diyesoruyorum.“Kulübüntarihinibilenİl-hanTuzla’yagitti.KulübüntarihinedeşahitlikedenveKüçükParisrestoranınişletmeciliğiniyapanSadiveSüleymanTezerkardeşlerderestoranıbaşkabiril-erinedevrettiler”yanıtınıalıyorum.Yanikulübünherşeyiyleilgilenmişinsanların,artıkyaşamlarınınsondemlerinegeldiğinianlıyorum.Amabuhikâye,buradabit-memişti.Dahaöncedebelirttiğimgibibuöyküsonlanmışbirhikâyeninbaşlangıcı.Vebaşlangıçlabaşlayalım.

Şubat-2015 21

ASKERLER SPOR YAPIYORLARDI

BununiçindeaylarönceErülgenileyaptığımröportajagidelim.DemirsporDevletDemiryollarıtarafındankurulmuştu.Ülkeninbirçokyerindefaaliyetlerivardı.AnkaraÜniversitesiKamuYönetimiBölümüSiyasetBilimiAnabilimDalıAraştırmaGörevlisiYavuzYıldırım“MemleketinDemirsporları”adıal-tındayayınladığıbelgede,ülkemizdetoplamda48Demirsporfutbolkulübününfaaliyetver-diklerindenbahsetmişti.

Ancakfutboldışınadagidersekkarşımı-zagüzelbirDemirsporhikâyesiçıkıyor.Demirspor,TCDDYedikuleCerAtölyesindeönemligörevlersürdürenDemiryoluaskerler-ininsporyaptığıbirkulüptü.Askerler,iskelevekayıkhanedeyatarkenaskerlerindışındayirmiotuzsivilvatandaşkulüpteçalışmalarınısürdürüyorlardı.

ÖNEMLİ SPORCULAR ÇIKARDILAR

Askerlerdenoluşankürekveyüzücü

Page 26: Efor Dergi 2. Sayı

takımında Süheyl Kurttepe 1500 metre yüzme yarışlarında başarılar kazanmış, Kudret ve Hüseyin Eröz ise iki çifte dümen-cilikte önemli sonuçlar almışlardı.

Demirspor, faaliyetlerini Lido Yüzme Havuzunda sürdürüyordu. Erülgen de okul-daki bir arkadaşının vasıtası ile kulübe girip çıkıyor ve yüzme, atlama, kürek ile yelken yarışlarına katılıyordu. “ O zamanlar bir araya gelen gençlik grubumuz vardı. Ken-di içimizde faaliyet verir, aramıza da fazla kişiyi almazdık. Yüzme ve kürek yarışları-na katılırdık. Ben de yüzme bilmeden kaptanlık yapardım, takıma. Ayrıca şarpi yarışlarında flokçuluk, kürek antrenman-larında dümencilik ve yüzme idmanlarında da kronometre tuttum.”

DEMİRSPOR’UN DENİZLE İL-İŞKİSİ KESİLİYOR

Böylelikle sporcular, yaz ayların-da çok güzel vakit geçiriyorlardı. Ancak kulübün kapalı mekânı, kayıkhane ve birkaç yönetim odasından ibaretti. Bu nedenle yaz döneminde oynanan iddialı tavla ve pişti maçları, kış aylarında tramway yolundaki eski tulumbacılarından Vortik Efendi’nin kıraathanesine taşınıyordu.

“ Vortik Efendi, 70 civarındaki yaşına rağmen heybetli bir yapıya sahipti. Dük-kânında çıt çıkmazdı. Çocuklar ise oraya girmeye korkarlardı. Ancak semtin saygın sporcuları sayesinde çocuklar içeri girebilir, seslerini yükseltmezlerdi” diyordu Erülgen ve daha sonra sözlerini şöyle sürdürüyor-du:

“ Cerrahpaşa Hastanesi inşaat hafri-yatının sahile dökülmesi ile başlayan sahil yolu bitince Samatya’nın denizle ilişkisi kesildi. Kulübün kayıkhanesi ve sırasındaki yalılar karaya oturmuş oldu.”

CELAL BAYAR’IN OĞLUNA İZAFETEN YENİ İSİM

Samatya’nın denizle ilişkisinin kesilmesinden sonra ne iskele ne yüzme kulvarları ne de tramplen kulesi kalmıştı. Orduda demiryolu askerliği sınıfı kaldırılın-ca asker sporcular da kaybolup gitmişlerdi.

Şubat - 2015 22

Erülgen askere gidip geldikten sonra DP yönetimi iktidarını güçlendirmiş ve kulüp Celal Bayar’ın oğluna izafeten Refiispor adını almıştı. Askerden geldikten sonra yeni yönetimin kendisini bünyelerine katmak istediğini söyley-en Erülgen “ Beni, yeni yönetime dâhil etmek istediler ama ben o süreçten sonra kendimi kulüpten soyutladım. Zaten birkaç yıl sonra da Samatya’dan taşındık” kelimelerini kullanıyor-du.

Samatya’dan taşınmadan önce belki de en tatsız olayını yaşamıştı Erülgen. Semtte Ermeni ve Rum vatandaşlar, yoğunluktaydı. Bu nedenle 6-7 Eylül olaylarında Rum vatan-daşlarına bir şey olmaması için çok çaba sarf etmişti.

Page 27: Efor Dergi 2. Sayı

KULÜBÜN LOKALİ MODERNDİ

ErülgenbunlarıanlatırkenbenarayagiriyorDP’ninnedenDemirspor’u,Refiis-por’açevirdiğinisoruyordum.Aldığımyanıtilginçti.“Narlıkapıçıkmazınagirerkenkiilkbinadayeralankulübün,sahilinbirazil-erisindedubalarüzerindekurulmuşikikatlıbiratlamatramplenivardı.Butramplenilekulüparasındakibölümdedeyüzme,kayıkveyelkenyarışlarıdüzenleniyordu.

Kulübünlokalininolduğuyer,denizkenarındaydı.Güzelvemodernbirbinaydı.Bubina,yeniyönetimegeçeceğiiçinDemir-spor’ubünyelerinekatmışolabilirler.”

KULÜP LOKALİ ŞİMDİ PARK YERİ

1960yılındansonraDPiktidarıgidinceRefiisporadınıDenizsporKulübüolarakdeğiştirdi.Yıllarsonradakulüpun-utulupgitti.VedahasonradaTürkiye’ninilkyüzmeveküreksporkulüplerindenbiriolan,ilkmillikürekçimiziülkemizekazan-dıranDemirspor’unolduğuyereöncegazi-noyapıldısonradapark.Şuandadaçocuk-larDemirsporKulübününtarihinibilmedenkulüptarihiiçinsondereceönemliolanbiryerdedilediklerigibioyunlaroynuyorlar.

Evet,Demirspor,RefiisporyadaDenizsporhangiisimleanarsanızanınTürkSporTarihiiçindeönemlibiryerde.Ve,buönemlibilgileribilenleriseazınlıkta.Bilen-lerdeşuan70-80yaşlarındalar.Yanibirononbeşseneiçindebubilgilerdegidecekvebizdeçeşitlisebeplerlebu3isimleanılankulübüntamöyküsünübilmedenyaşayıpgideceğiz.

KÜÇÜKLERDE GELEN ŞAMPİYONLUK

Bunlarıdüşünürkenarşivdenönemlibilgilerbuluyorum.Önce18Temmuz1954senesindekibirhaber,gözümeçarpıyor.KaradenizKupası’ndaküçüklerkate-gorisinde51puanlaRefiispor’unbirinciolduğuyazılı.Ardındangelentakımlariseşaşırtıcı.Beykoz50,Moda25,Galatasaray16veYüzmeİhtisasda9puanlabirbirleriniizliyorlar.

YüzmebranşındaçoköndeolanbukulüplerigörünceErgunHiçyılmaz’ın“Refiispor,çokbüyükbirkulüptü,çokdaönemliyüzücülerivardı”sözüaklımageliy-orveyönümüyüzücülerinisimlerineveri-yorum.OradadaSaimKayacan,GündüzÇetintaş,SüleymanAkçakayagibiisimlerkarşımaçıkıyor.

Vedahadaileribirtarihegidiyorum.Refiispor’unismininSamatyaDenizsporKulübüolduğudönemlere.Buikidönemarasındayani1964senesindeSamatya’nınismininİçişleriBakanlığı’nınbildirgesiileKocamustapaşaolarakdeğiştiğinigörüyo-rum.

CAN EMNİYETİ YOK

Dahasonraişinsportiftarafınayönümüçeviriyorum.24Haziran1975tarihindeMilliyetGazetesi’nin11.Sayfası-na,HasanTorlak’ınözelhaberinebakıyorveoradanaynenaktarıyorum.“İstan-bul’dakürekveyüzmesporlarınahizmetedenmütevazıbirkulübümüzvar…Kendiimkânlarıilebirşeyleryapabilmek,TürksporunayenisporcularkazandırabilmekiçinçırpınanSamatyaDenizporKulübününyöneticileribugünhaylidertli.

Birkulüplokallerivaramayetersiz.Çünkükulübünönündensahilyolugeçiyor,trafiğikalabalıkbirsahilyolu…Sporculariçincanemniyetidiyebirşeyyoktabii.Sonraçoğukulübünbelinibükendert,tümihtişamıileSamatyaDenizsporKulübününkarşısında.Evetmaliproblem,paraduru-mu,malzemeisteyenbirsporahizmetedenkulüpiçinhayliyetersiz.

FOTOĞRAF:MustafaKURTAY

Şubat-2015 23

Page 28: Efor Dergi 2. Sayı

Bütün yoklara rağmen çalışmalarını sürdürüyor, Samatya Denizspor’lular. Semtteki gençleri, yarının yıldızı yapabilmek için var olanaklarını harcıyorlar ve bu zorluklara rağmen başarılı da oluyor, Samatyalılar.

LOKALİSTEKLERİSONUÇVERMEDİ

Samatya Denizspor’lu yöneticilerin İstanbul Bölge Müdürlüğüne yaptıkları bir de müracaat var. Fakat ilgililerce itibar görmeyen bir istek bu. Bölge Müdürü ve İstanbul Ajanlığı, Samatya Denizspor Kulübü yöneticilerinin Samatya Sigorta Has-tanesi karşısında ve deniz kenarındaki arsaya kulüp lokallerini nakletmek istekler-ine verdikleri cevap şöyle, “ Düşünürüz”. Şimdi kulüp yöneticileri, büyük merakla ilgililerin ne düşündüklerinin cevabını bekliyorlar…

“BİRGÜNADIMIZIHERKESDUYABİLİR”

Ve, Samatya Denizspor Kulübünün bugüne kadar yetiştirdiği sporcular arasında milli formayı giyenler var. Kürekte; Dinçer Şahinoğlu, Mehmet ve Erdem Nemlioğlu, Turan Mertkaya, yüzmede; Osman Nihat Barutçu, Şinasi Çakıcı, Ergün Türer, Sadettin Uşer kulüplerine şampiyonluk kazandıran sporcular arasında.Fakat yöneticiler bu isimleri çoğaltmak istiyorlar. Genel kaptan Bedri Kaplan şöyle konuşuyor: “ Teşkilattan yardım bekliyoruz. Biraz malzeme yardımı yapılsın bize.

Sonra lokal binamızı yapmamız için istediğimiz yer, kulübümüze tahsis edilsin. İşte o zaman Türk sporunda Samatya Denizspor’un ismini herkes duyacak-tır. İddialıyız. Başarılar, kazanacağımıza inanıyoruz.”

Şubat - 2015 24

FOTOĞRAF: Mustafa KURTAY

Page 29: Efor Dergi 2. Sayı

@ edipcanertugrulEdipcan ErtuğrulFutbolun Simyası

FUTBOLUN SİMYASI

Herkes futbolun kimyasını konuşuyordu. Biz simyasını konuşalım dedik. Nasıl ki simya or-taçağda bugünün kimyasına kaynaklık ettiyse biz de futbolun simyasını konuşarak futbolun özüne inmeye çalıştık.

Radyo programımızda konuştuğumuz konu-ları şöyle yazıya döktük.

Medya ile futbolun çok yakın ve geniş ilişkis-ini vurgulayarak söze başladı Emrullah. Ve 580 kişiye sorulan bir araştırma sorusuyla devam etti:

Spor medyasını tarafsız buluyor musunuz?

Evet %14, Kısman %16, Hayır %70

FUTBOL VE MEDYANIN DANSI

Spor medyamız gelişti mi?

‘’Yani halkımız spor medyasına güven-miyor. Eski futbolcularla yaptığım röportajlar-da ‘Kandırılmış spor medyamız var’ demiş ve yakınmışlardı. 1960’larda bokstan da güreşten de haberlerin olduğunu söylemişlerdi. Bugünkü spor gazetelerini açtığımızda futbolcuların ve teknik direktörlerin boy boy fotoğraflarının yer aldığını ifade ederek diğer sporlara gereken önemin verilmediğini vurguladılar. Haklılar da.’’ Sedat ekledi: ‘’Başarılarımızın çoğu da futbol dışındaki sporlardan.’’ ‘’UEFA Kupası’ndan başka futbolda ne başarımız var ki ?’’ diye sözü tekrar alan Emrul-lah devam etti: ‘’Orhan Ayhan’dan aldığım bilgilerle kitabımda da bahsettiğim bir hikayeyi aktar-mak istiyorum. 1972’ye kadar elle tutulur bir başarımız olmayan boksta Cemal Kamacı Ali Sami Yen’de 50 bin kişinin ayakta seyrettiği karşılaşmada Avrupa Şampiyonu olarak tarih yazmıştı. Ve gazeteler bunu manşetlerine taşı-yarak Türkiye’ye duyurmuştu. Cemal Kamacı Türkiye’yi dolaştığında, gittiği her yerde büyük bir ilgiyle karşılanmıştı.’’

Şubat - 2015 25

Page 30: Efor Dergi 2. Sayı

MEDYANIN TRANSFER SEVDASI

Bugüne baktığımızda futbolu manşetten koparmanın zor olduğu günümüzde diğer sporlara gereken ilginin gösterilmediğini bu şekilde anlatan Emrullah devam etti:

‘’Gazeteler, transfer dönemlerinde attıkları manşetlerle oyuncuların yöneticiler tarafın-dan alınmasını da işaret ediyor.’’

‘’Örneğin Ibrahimovic, 6 senedir bekliyoruz hâla gelmedi.’’ diyerek mağduriyetini dile getiren Sedat’a Edipcan destek verdi:

‘’10 yıl Roberto Carlos’u yaza yaza sonunda getirdiler ama. 10 yıl öncesinden başlıyorlar, futbolcu emekli olmadan önce uğrayınca da ‘Biz demiştik’ diyorlar.’’

Medyanın bizzat transferdeki etkisine örnek vermek isteyen Emrullah, Galip Haktanır’ın hikayesini anlattı:

‘’Dönemin dört büyüğü Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe ve Vefa’da oynayan ilk futbol-cu Galip Haktanır, Beşiktaş’ta istediğini bulamayınca ayrılma kararı aldı ve vapurda karşılaştığı gazeteci konuşmasında ‘Seni Galatasaray’a alalım diye ısrar edince Haktanır’ın Galatasaray’a transferinin ilk adımı atılmış oldu.’’

Şubat - 2015 26

Futbolun Simyası

Page 31: Efor Dergi 2. Sayı

TELEVİZYON VE FUTBOL

Döneminmedyasınınfutbolcularlanekadariçlidışlıolduğunuvetransferdenekadaretkiliolabildiğinibudiyalogdananlayabiliyoruz.Fakattabiikifutbolunmedyaylailişkisibununlasınırlıkalmıyor.Televizyonunevlerdekiyeriniyavaşyavaşalmasıylabirliktefutbolundönüşümügözeçarpıyor.Edipcan,AndreasKlose’ninFutbolveKültürükitabındayeralanmakalesindenalıntılaryaparaktelevizyonilefutbolunkonumlanmasınıanlattı:

‘’ Dünya Kupası ve Avrupa Kupası gibi organizasyonlar fut-bolu kitlesel medya eğlencesine dönüştürüyor. Bir zamanlar toplum-sal bir hadise olan futbol, bu toplum-sallıktan koparak gollere, isimlere ve sonuçlara indirgeniyor.’’

Medyanınpekiştiricigücüylehepbirağızdanbağırdığıgolsesleri,bugünRonaldo’nun,Messi’ninnamınıdape-kiştiriyor.PekiyabugününteknolojisivemedyaağlarıMaradona’nın,Pele’ninzamanındaolsaydı?Odöneminşartların-dabilebugünekadarünlerinisürdüre-bilmişbuisimlerinyanında,bugünbelkiEusebio’yu,Beckenbauer’i,Best’ikulaktankulağaanlatmakzorundakalmayacak,enazMaradonakadarbilecektik.Yadakendilerinidahafazlaizlemeşansınıbulanbufutbolcular,eksiklerinigörüpdüzelterekobüyülüfutbollarınıdahadaüstnoktayataşıyabilecekti.

Madalyonuçevirirsek,RonaldoveMessi’yisadeceradyodandinlediğimizgün-lerehapsetsekünleridahamıfazlaolurduyoksaonlardan30yılsonrabüyükmedyaçağındakifutbolcularınpekiştirilengollerivekupalarıyüzündenunutulurlarmıydı?Acababugünbazıfutbolcularımedyanınet-kisiyleabartıyorvegereğindenfazlamıilgigösteriyoruz?CevabıolmayanamainsanıbiryolculuğasürükleyenbusorularabirsonveripEmrullah’ıngörüşüyledevamedelim:

‘’Futbol sanki git gide standart bir hale geliyor. Medyanın pohpohla-ması sayesinde yıldız oyuncular yıldı-zlarına yıldız katıyor.’’

AndreasKlose’nin‘’TelevizyonFut-bolu’’kavramınahakverdiğiniifadeeder-ekalıntıyapmayadevamettiEdipcan:Kameralarınönemlianlardaönemlinok-talarayönelmesi,değişikaçılar,tekrar-lar,ağırçekimler,enstantanelerfutbolayenibirgerçeklikgetiriyor.Yenibirüründoğuyor:TelevizyonFutbolu

‘’Stadyumagidipmaçseyrettiğimizdeeğertelevizyonaalışmışsak,golünyadakaçanpozisyonuntekrarınıgöremediğimiziçineksiklikhissediyoruz.Örneğinbenmaçlarıstadyumdaizlerkenspikerinsesiniduymayıistiyor,onuneksikliğinihissediyorum.’’diyenEdipcan,1954DünyaKupası’nıntelevizyondanyayınlanmasıylatelevizyonüretiminindearttığınıifadeetti.

Futbolun Simyası

Şubat-2015 27

Page 32: Efor Dergi 2. Sayı

Futbolun ticarete ve üretime olan bu direk etkisi, futbolun tanıtımında ve yayılmasında hızlı bir gelişim gösterirken yavaş yavaş olumsuzluklar da doğurdu.

Evlerindeki rahat ortamda futbol maçı izleyen seyirciler Almanya’da maçlara gitmez oldu. 1963’te Almanya’da naklen yayınların kaldırılması kararıyla ortaya özet yayınlar çıktı ve önemli pozisyonların yer aldığı bu dinamik portre, futbolun algısını değiştirdi. Artık onlar birer film yıldızı gibi görülmeye başladı. Gol atınca seviniyor, penaltı kaçırınca bir aktör edasıyla bakış atarak üzülüyorlardı.

Stadyuma gidip maç izlemek yavaş yavaş sıradanlaşıyor, insanlar o aktörlerin duygu-larını televizyondan görmek, tekrarları izlemek istiyordu.

Edipcan, ‘’Türkiye’de stadyumdan maç izleme alışkanlığımız yeteri kadar olmadığı ve televizyonda oluşan yapay gerçekliğe kendimizi kaptırdığımız için mi futbolcuları robot gibi görüyoruz? Bu yüzden mi onları başarılarda göklere çıkarıyor, başarısızlıklarda yerin dibine gömüyoruz ?’’ diye sordu. Arkadaşları haklı olabileceğini ifade etti.

SPOR İÇİN Mİ, TELEVİZYON İÇİN Mİ?

Sadece futbolda değil tüm sporlarda-ki kural değişiklilerine bakarsak, bu dina-miklik ve izlenebilirlik için yapıldıklarını görebiliriz. Öyle ki 1990’da dönemin FIFA Başkanı Joao Havalange’nin daha fazla reklam için futbol maçlarının 25’er daki-kalık dört devreden oynanması önerisini görebiliyoruz. Keza olimpiyat oyunlarında bir sporun kabul edilmesi ya da redded-ilmesinde seyirlik olması da dikkat edilen bir husus.

Futbol kulüplerinin gelir dağılımına baktığımızda televizyon gelirlerinin ve

sponsorlukların futbolun ne kadar içinde ve ne kadar yönlendirici olduğu göze çarpıyor.

Futbolun endüstriyelleşmesinde böyles-ine etkili olan medya ve televizyonun hikayesi bunlarla sınırlı değil, ama yazımı Emrullah’ın aktardığı anketler ve üzerine yaptığımız yorumla sonlandırıyorum:

Spor karşılaşmalarının paralı-şifre-li kanallarda yayınlanmasının haber alma hakkınızı engellediğini düşünüyor musunuz?

750 TL altında maaş alanlar: %78 Evet hakkımızı engelliyor.

750 TL ile 1500 TL arası maaş alanlar: %73 Evet hakkımızı engelliyor.

1500 TL ile 3000 TL arası maaş alanlar: %80 Hayır hakkımızı engellemiyor.

3000 TL üzeri maaş alanlar: %100 Hayır hak-kımızı engellemiyor.

Medyanın şiddeti körüklediğini düşünüyor musunuz?

İlköğretim mezunları: %64 Evet

Lise mezunları: %63 Evet

Üniversite mezunları: %76 Evet

Yüksek lisans ve doktora: %85 Evet

Edipcan medyanın şiddeti körüklediğine dair yaşadığı bir örneği aktardı: ‘’Sokakta çocuklar arasında oynanan bir futbol maçını izlerken, sert bir pozisyonda çocuk-ların birbirlerinin üzerine yürüyerek birbirine horozlandığını gözlemledim. Sonra oynamaya devam ettiler. Amaçları kavga etmek değildi. Televizyonda görmeye alıştıkları o sahneler sanki sporun içinde varmış gibi ya da olmalıymış gibi birbirlerini itip maça devam ettiler. Rol model olarak aldıkları futbolcu abilerinin maç çıkışların-da aynı restorana gittiklerini bilmeden.’’

Futbolun Simyası

Şubat - 2015 28

Page 33: Efor Dergi 2. Sayı
Page 34: Efor Dergi 2. Sayı
Page 35: Efor Dergi 2. Sayı
Page 36: Efor Dergi 2. Sayı
Page 37: Efor Dergi 2. Sayı
Page 38: Efor Dergi 2. Sayı
Page 39: Efor Dergi 2. Sayı
Page 40: Efor Dergi 2. Sayı
Page 41: Efor Dergi 2. Sayı
Page 42: Efor Dergi 2. Sayı
Page 43: Efor Dergi 2. Sayı
Page 44: Efor Dergi 2. Sayı
Page 45: Efor Dergi 2. Sayı
Page 46: Efor Dergi 2. Sayı
Page 47: Efor Dergi 2. Sayı
Page 48: Efor Dergi 2. Sayı
Page 49: Efor Dergi 2. Sayı
Page 50: Efor Dergi 2. Sayı
Page 51: Efor Dergi 2. Sayı
Page 52: Efor Dergi 2. Sayı
Page 53: Efor Dergi 2. Sayı
Page 54: Efor Dergi 2. Sayı
Page 55: Efor Dergi 2. Sayı
Page 56: Efor Dergi 2. Sayı
Page 57: Efor Dergi 2. Sayı
Page 58: Efor Dergi 2. Sayı

LODOS BEREKETİ

TARİHİN EN İLGİNÇ DERBİSİ

Üç yüz yirmi yedi sene, Kanunsani otuzuncu pazar günü yani miladi takvimle 12 Şubat 1911’de, İstanbul Futbol Birliği Ligi’nin on üçüncü müsabakasında, çok şiddetli lodos sebebiyle birçok oyuncusu maça geleme-yen Galatasaray, lige iştirak eden ikinci Türk kulübü Fenerbahçe’yi yediye karşı hiç gol yemeden mağlup etti. Gelin bu maça beraber bakalım…

İSTANBUL YAZILI TARİHİ ESERLER KONUSUNDA ŞANSLIMemleketimizde İngilizlerin kurup yeşerttiği futbol, Payitaht İstanbul ile İzmir ve Selanik vilayetlerinde, takvimlerin on dokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla dönen senelerinde bir birlik etrafında tesis edilebilmiş-ti. İzmir ve İstanbul liglerinin müessisi Bay James La-Fontaine, iyi bir sporcu ve spor adamı olmanın yanında aynı zamanda iyi bir de organizatör idi.

Mehmet YÜCE@memleketfutbolu

İstanbul’dan önce kurduğu İzmir Ligi ile ilgili elimize maalesef pek bir şey yok. İzmir’in işgalden kurtarıldığı sırada husule getirilen “Büyük Yangın” büyük yıkımı

Bununla beraber İstanbul’un daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz. Payitaht tek bir kurşun atılmadan ve savaşılmadan işgal edildiği gibi, yine kavgasız gürültüsüz bir surette geri alındı. Bu yüzdendir ki; İstan-bul’un yazılı tarihi büyük hasar görmeden

- Şubat 2015

GS ÜST ÜSTE 3 KEZŞAMPİYON

1904 senesinde Bay James LaFontaine ve yakın arkadaşı Bay Avukat Henry Pears tarafından tesis edilen lige; evvela, 1906-07 mevsiminde Galatasaray ve 1909-10 sezonunda da Fenerbahçe ve bir sezon sonra Progres (Terraki) `sonradan meşhur Altınordu olacak’ kulüpleri iştirak etti.

ile beraber, bir toplumun yazılı hafızasını da kül etti.

54

Page 59: Efor Dergi 2. Sayı

LODOS BEREKETİ

Galatasaray lige kabul edilişinin üçüncü senesin-de yani 1908-09 sezonunda ilk şampiyonluğunu kazandı. Bu şampiyonluk üç sene fasılasız devam etti. İngiltere’den hususi olarak yaptırılıp getiri-len canım şildin üzerindeki gümüşten yürekler-den üçüne adını ha’kketti (kazıdı). Fenerbahçe ise 1911-12 ve 1913-14 sezonlarında iki defa şampiyon olma şerefine nail oldu.

DOSTÇA GEÇEN DERBİLER

Galatasaray ile Fenerbahçe o dönemde birbiriyle kavga etmeyen, memleketteki yabancı ve azınlık kulüplerine karşı birlik oluşturan kardeş kulüpler-di. İki kulübün de son derece centilmen ve beye-fendi idarecileri vardı. Birbirlerini iyi tanırlar ve aralarında “Yarın bizimle maçınız var. Erken yatıp dinlenin isterseniz” demeye kadar giden bir hukuk vardı. Müsabakalar tam bir sportmenlik içinde ve eskilerin dediği gibi ‘samimi bir ortamda’ cere-yan ederdi. Ta ki; aralarında baş gösteren “Şild” mevzuuna kadar. Bu konuya zamanı tafsilatlı bir biçimde değineceğiz.

9 KİŞİYE KARŞI 7 KİŞİ

12 Şubat Pazar günü Union Club sahasında oynanan maç, yine centilmenlik ve dostluk havasında geçti. Aslına bakarsanız Fenerbahçe lige tecrübe kazanmak için iştirak etmiş ve son iki sezonun şampiyonu Galatasaray’a nispeten daha zayıf bir kadroydu. Ancak sarı lacivertli kulübün bu sefer bir şansı olabilirdi. Zira mü-sabakanın oynanacağı gün muazzam bir lodos vardı.Vapurlar şehri alt üst eden bu fırtına nedeniyle işlemiyor, Galatasaray’ın İstanbul ta-rafında oturan futbolcuları Kadıköy’e geçmekte müşgülat yaşıyordu.

Maç saati geldi çattı. Futbol oynamayı bırak-mış Ali Sami Bey dâhil olmak üzere sadece altı Galatasaraylı çayırda ispat-ı vücud gösterebildi. Fenerbahçe’de bir kişi eksikti. Onlar da on kişi toplanabilmişlerdi. Buna rağmen maç başla-dı. Yaklaşık on dakika sonra Küçük Ali yetişip oyuna dâhil oldu. Bir müddet sonra da Fener’in kalecisi Ali Sait Bey sakatlanıp oyundan çıktı.

- Şubat 2015 55

Page 60: Efor Dergi 2. Sayı

LODOS BEREKETİ

Böylece sahada yedi kişilik Galatasaray timi ile dokuz kişiden mürekkeb Fenerbahçe kaldı...

GOL YİYEN KALEYİ TERK ETTİ

O gün futbolun bütün yıldızları sonradan şehit-lik mertebesine yükselecek olan Celâl İbrahim Bey için parladı. Meşhur ediplerimizden Ruşen Eşref, Celâl İbrahim Bey’i bakın nasıl anlatıyor:

“... Kürt Celal, çok canlı, çok şirin, çok sevimli, çok da kuvvetli bir arkadaştı. Oyunda daima ile-ri, daima ileri giderdi. Gerilediği görülmemişti. Topu ayağıyla, karşısındakini de omuzları veya gövdesiyle sürer götürürdü.”

YABANCI MEMLEKETTE RASTLANILAN BİR DOST

Celâl İbrahim Bey o gün Fenerbahçe kalesini tam dört defa ziyaret etti. İki defa Emin Bü-lend ve bir defa da Şehit İdris. Hülasa yedi kişi ile yedi gol attı sarı kırmızılı tim, sarı lacivert kardeşlerine. Fenerbahçe’nin kalecisi Ali Sait’in sakatlanıp çıkmasından sonra sarı lacivertli oyuncular, gol yiyenin kaleyi terk etmesi sure-tiyle sırayla kaleye geçtiler.

Galatasaray Kulübü Müessisi ve 1 numaralı azası Ali Sami Bey ise o günleri anlatırken Fenerbahçe için şu kelimeleri kullanıyor-du: “ Fenerbahçe bizim ilk yoldaşımızdı. Ona madden ve manen ihtiyacımız vardı. O yabancı memlekette rastlanılan bir dost gibiydi…”

Memleketin en zor dönemlerin birinde, Girit elden çıkmış, Balkan Savaşı patlamak üzereydi? İcra edilen dördüncü Galatasa-ray-Fenerbahçe müsabakasının hakemi ve on yedi oyuncusunu bu vesile ile saygı ve hürmetle anıyoruz efendim. Hepsi de nur içinde yatsınlar.

- Şubat 2015 56

Page 61: Efor Dergi 2. Sayı

EMEKTAR MALZEMECİ

GÜZEL ADAM SÜREYYA

Belgesel sinema, hafızanın içinde arkeoloji yapmaktır bir anlamda. En azından biz ona inanırız. Anılar girer, belgeler girer, o anı, ger-çekliğin ta kendisini anlatsanız bile kökler sizi bırakmaz, hemen, bir şekilde devreye girer. Bu nedenle, belgesel sinemanın en büyük yoldaşı hafızadır. Belki de yine, bu nedenle, hafızası güçlü olmayan bir toplumda, belgesel sinema yapmanın maddi anlamları ve manevi anlamla-rı zorludur.

Güzel Adam Süreyya için de geçerli bu. Hat-ta Güzel Adam Süreyya için her şey daha zor. Çünkü endüstriyel futbolun yanlış yorumlan-dığı, her şeyin yıkılıp unutulduğu, unutulma-yanların, “turistik etkinlik babından” tutulduğu bir ülkede “Malzemeci Süreyya’nın” belgeselini yapmaya kalkıyorsunuz.

çalıştığı için Beşiktaşlı olmuyor. Bu konu-da hiç “profesyonel” değil. Nitekim Güzel Adam Süreyya’nın ilk fragmanında da bu-nun ipucunu verdik.

w

Gökçe KAAN DEMİRKIRAN @gokcedemirkiran

Süreyya’nın hayatıyla ilgili keşfettiğimiz şeyler arasında ilk başlığımızı açtık. Futbol… Bir not düşelim, tarihe de geçsin. Süreyya, Beşiktaş’ta

MAHALLE TAKIMLARINDA KALECİYDİ

1950’ler İstanbul. İstanbul’un ilk göçmen semti, Zeytinburnu. Yugoslavya’dan tren-lerle gelen göçmenler… Zeytinburnu’nun tepelerinin deniz gördüğü, İstanbul’un muhtelif semtlerinde, sahaların olduğu zamanlar. Fatih’te, Beyoğlu’nda, Beşik-taş’ta, Kadıköy’de, Eyüp’te, Kadırga’da, Beykoz’da… Süreyya futbolla çocuk yaşta Zeytinburnu, Tepebağ’da tanışır. Futbol sahasından “geçilmeyen” İstanbul’da, yoksulluğun en güzel oyunlarından. Mas-rafsız. İki taş, bir kale, tek top. Onlarca çocuğu bir araya topluyor.

- Şubat 2015 57

Page 62: Efor Dergi 2. Sayı

Çocukluk arkadaşları anlatıyor, ilk gençliği de katıyor ve diyor ki, Süreyya’yla arkadaş olabilme-niz için önce futbolu sonra Beşiktaş’ı sevmeniz gerekirdi. Süreyya dayısıyla gittiği ilk Beşiktaş maçından sonra Beşiktaş’ta top oynamayı hayal etti mi? Sorduk, ‘’Hayır’’ dedi. Ekledi: ‘’O kadar iyi bir kaleci değildim.’’

Evet, Süreyya, futbolu, Beşiktaş’ı seviyordu. Bir de kaleciydi. Amatör kulüplerin değil, mahalle takımlarının olduğu, kendi aralarında maç yap-tığı hatta mahalle takımlarının federasyona dahi ihtiyaç duymadığı bir dönemde, kaleci olma-nın tutkusuyla futbola bağlıydı. Birçok mahalle takımında kaleci olarak oynadı. Hatta mahalle takımı kurdu, çalıştırdı. Kurduğu takımların, kuruluş hikayeleri ise, Güzel Adam Süreyya’nın en eğlenceli anlarını oluşturacak diye umut edi-yoruz.

AYNI ZAMANDA BİR İSTANBUL FİLMİ

Bu belgeseli çekerken, şöyle notlar düş-tük. Bir Beşiktaş filmi, bir insan hikayesi evet. Ama aynı zamanda bir İstanbul filmi de çekiyoruz. İşte bu filmin, İstan-bul’la kurduğu ilk bağ, Süreyya’nın hika-yesiyle paralel gidiyor, İstanbul’un futbol haritası.

Taksim Stadı’ndan, Şeref Stadı’na, İnö-nü’ye, Ali Sami Yen’e, Papaz Çayırı’na, Kadıköy’e. Ama en önemlisi, stadyum olmayan, İstanbul sahalarına. Şehre-mini’ne, Gazhane tarafındaki kalenin arkasındaki sahaya, Taksim Meydanı’na, Fatih’e… İstanbul’un henüz şehirleşme-miş, köylerine…

Güzel oyundur futbol. Süreyya gibi.

- Şubat 2015 58

EMEKTAR MALZEMECİ

Page 63: Efor Dergi 2. Sayı

TAKSİM STADI GEZİ PARKINA DÖNÜŞTÜ

Yıl 2014, aylardan ise aralık. Beşiktaş onca ekonomik krize rağmen iyi gidiyor. Ligde lider, Avrupa kupalarında tur atlamış. Kadrosunun kâğıt üstünde dar olduğunu söylüyor, futbol otoriteleri. Üstelik bir “sağ bek” sorunu var ki, teknik direktör Slaven Bilic’in dahi uykularını kaçırır olmuş. Yine de iyi iş çıkarıyorlar. Ayrıca bir de stadyum yok. İnönü Stadyumu yenileni-yor ve zor bir ekonomik modelle yenileniyor.

Koskoca Beşiktaş, neredeyse 2 yıldır stadyum-suz maç yapıyor. Stadyumun bir futbol takımı için ne kadar önemli olduğunu ayrıca söylemeye gerek yok sanırım. Hele ki Beşiktaş için. Taraf-tarı Beşiktaş için her zaman itici güç olmuştur. Çünkü Beşiktaş halkın takımıdır ve gücünü semtinden almıştır. O nedenle stadyumları da hep semt civarında olmuştur. Stadyumun öne-mini fark etmiş ilk futbol insanlarını da burada anmak gerekir.

Beşiktaş’a futbolu getiren insan Şeref Bey Beşiktaş’ın bir stadyumunun olmasının önemini hemen fark etmiştir. Fenerbah-çe ve Galatasaray hegemonyasını yıkmak isteyen Şeref Bey, Beşiktaş’ın bir stadyu-mu olması için, Taksim Stadı’ndan hisse alıp stada ortak olmuştur. Malum, Topçu Kışlası’nın bahçesinde teşekkül eden bu stadyum, Paris Şehircilik Enstitüsü’nden “transfer” edilen Prof. Henri Proust’un İstanbul üzerinde yaptığı planlamalar sıra-sında yıkılır ve Gezi Parkı ortaya çıkar.

FARKLI SEMTTEN GELEN İNSANLAR TAKSİMDE FUTBOL OYNARDIGezi Parkı’yla birlikte, terminolojik anlam-da bir meydan olmayan Taksim, meydan tabirine yaklaşır. Ve Gezi Parkı 21. Yüzyılın en önemli toplumsal olaylarından birine tanıklık eder. Bu toplumsal olaylar sırasında dönem dönem, lokasyonun tarihsel kökleri

- Şubat 2015 59

EMEKTAR MALZEMECİ

Page 64: Efor Dergi 2. Sayı

gündeme gelse de pek dillendirilmedi, es geçil-di.

Kimileri için rant, kimileri için iktidar, kimileri için onur mücadelesi alanına dönüşen Taksim Gezi Parkı, kimileri için de futbol tutkusunun bir başka karşılığıydı. Şeref Bey’in de ortağı olduğu Taksim Stadı yıkılsa da Taksim’de futbol tutkusu devam etti. Bu tutku bizi Malzemeci Sü-reyya’ya götürüyor.

Daha önce söz etmiştik, Güzel Adam Süreyya aynı zamanda bir İstanbul filmi oluyor diye. Çünkü Süreyya Soner İstanbul’un farklı semt-lerinde, farklı insanları bir araya getirmiş ve bir futbol hikâyesini yaşamış. İşte onlardan biri…

Bizim, Güzel Adam Süreyya, pek bilinmez ama Yeşilçam’da da bulunmuştur. Filmlerde çalış-mıştır. Bilenler bilir, Yeşilçam’ın komşusu, Tak-sim Meydanı’nda Gezi Parkı’nın hemen yanın-daki yarı mermer yarı beton zeminli “terasta” 70’li yıllardan bu yana top oynanır.

FUTBOL PARA VERMEDEN OYNANMIYOR

Beyoğlu’ndan, Beşiktaş’tan hatta farklı farklı semtlerden bir araya gelen insanlar orada futbol oynar. Zaman içinde bir ge-lenek halini alan “Taksim maçları” farklı toplumsal sınıflardan insanları bir araya getirir. Simitçi, midyeci, dükkân sahibi, işsiz ve güçsüz, sinemacı, set işçisi… He-men hemen hepsini bir araya getiren bir futbol sahnesi. Şehrin tam ortasında, bir beton zeminde İki taştan bir kale yapıp “mızıkçılığı”, eğlencesi, hepsi içinde bir oyun. Hani Brezilyalıların o meşhur deyi-şiyle, güzel oyun…

Malzemeci Süreyya ve artık nam-ı diğer Güzel Adam Süreyya bu top sahasının müdavimlerindendir. Yakın zamana ka-dar, özellikle de profesyonel futbolun tatil dönemlerinde, Süreyya ile burada karşılaş-mak çok kolaydı. Yıllarını o sahaya vermiş

- Şubat 2015 60

EMEKTAR MALZEMECİ

Page 65: Efor Dergi 2. Sayı

arkadaşlarıyla da. Ancak eskisi kadar çok kalabalık değil bu

İstanbul’da artık stadyumlar var, halı sahalar var, spor te-sisleri var… Var da var. Ancak, kendiliğinden, insanları bir ara-ya getiren bir futbol sahası yok. Sokaklarda yok, semtlerde yok, meydanlarda yok, Taksim’de de yok. Kontrolsüz ve şuursuz bir yapılaşmanın ürünü olarak ka-nuni zorunluluktan oluşturulan yeşil alanlar dışında, bir boşluk, bir açık alan bulmanız çok zor İstanbul’da.

Paranın her türlüsünün ka-zanıldığı futbol, insanların para vermeden oynayabile-ceği bir spor olmaktan çıktı. Parasını verirseniz, futbol da oynayabilirsiniz.Oysa futbol oynamak, memleket tabiriyle top oynamak; güzeldir, naiftir, keyiflidir, arkadaştır, dosttur, heyecandır, rekabettir, tutku-dur. Güzel Adam Süreyya bir futbol tutkusunun ifadesini de anlatmaya çalışacak. Bekleyip, göreceğiz. Umarım, altından kalkabiliriz.

- Şubat 2015 61

EMEKTAR MALZEMECİ

Page 66: Efor Dergi 2. Sayı

ÖZEL ARAŞTIRMA

1970’LERİN KORKULU RÜYASI: BORUSSİA MÖNCHENGLADBACH

Günümüzde Almanya’nın orta düzey takımlarında biri olan Mönchengladbach, 60’lı yıllara girerken Almanya’nın mütevazı, kendi halinde yerel bir ku-lübüydü. 40 yaş üstü solcuların ve işçilerin takip ettiği bir yapısı vardı. 1965 yılında lige ayak basan ve 70’li yıllara kadar bir geçiş dönemi yaşayan Gladbach, 70’li yıllara geldiğimizde yerel futbolcu-larıyla birlikte fırtına gibi esiyordu. Fakat endüst-riyel futbola ayak uyduramaması onun çöküşünü hazırlıyordu. Yazıda Gladbach’ın yükselişi ve çöküşüne dair nedenler sizlerle buluşuyor.

DORTMUND’A TARİHİ FARK

Okan GÜMÜŞSOY@gumussoy_okan

Takvimler, 29 Nisan 1978 tarihini gösteriyordu. Almanya, sıcak bir ba-har havasına adeta merhaba diyor ve futbol adına heyecanlı bir güne uya-nıyordu. Galibiyete 2 puan verildiği o yıllarda, son haftaya Köln ve Mön-chengladbach puan puana giriyor, iki takım da şampiyonluk iddiasını son haftaya taşıyordu. Fakat Köln, Mönc-hengladbach’ın 30 averajına karşın 40 averaj ile liderlik koltuğundaydı ve

- Şubat 2015 62

Page 67: Efor Dergi 2. Sayı

ciddi bir avantaja sahipti. Mönchengladbach sahasında Borussia Dortmund’u ağırlarken, Köln küme düşmeyi garantilemiş St. Pauli ile karşılaşacaktı. Kısacası Mönchengladbach’a mucize gerekiyordu.

Maçın başlama düdüğü ile birlikte Udo Lat-tek’in öğrencileri 38,000 seyirciyi arkasına alarak maça fırtına gibi başlarken daha maçın ilk dakikasında Jupp Heynckes ile öne geçi-yor, sırasıyla Jupp Heynckes(12), Carsten Nielsen(13), Karl Del’Haye(22), Jupp Heync-kes(32) ve Herbert Wimmer(38) golleriyle ilk yarıyı 6-0 lık bir skorla tamamlayıp mucizeyi kovalıyordu.

İkinci yarıda temposunu kaybetmeyen Mönc-hengladbach 59 ve 77’de Hynckes, 61’de Niel-sen, 66’da Del’Haye, 87’de Lienen ve 90’da Kulik’in attığı gollerle maçı 12-0 tamamlıyor ve Bundesliga tarihinin en ağır mağlubiyetini Borussia Dortmund’a yaşatıyordu.

42’ye yükseltiyordu. Şampiyonluk adı-na yapması gereken her şeyi yapmıştı Gladbach. Fakat Gladbach’ın bu perfor-mansına karşın Köln, St. Pauli’yi 5-0 ile geçince şampiyon oluyor ve Gladbach’ı ardına alıyordu. Bu tarih dönüm nokta-sıydı Gladbach için. Çünkü bu tarihten itibaren 70’lerin korkulu rüyası, şam-piyonluk mücadelesi veremezken, eski ihtişamını kaybetmeye başlayacaktı.

ALMANYA’DA BİR GÜNEŞ DOĞUYOR

Takvimler 1965’i gösteriyordu yani Dort-mund maçından üç sene öncesi. Şık evlerin güzel bahçeleri arasında yükselen Bökelberg Stadı ile mütevazı bir yerel ku-lüp olan Möncengladbach Almanya batı ligini; Walter Wimmer, Günter Netzer, Jupp Hynckes, Werner Weigel gibi önem-li futbolcularıyla lider tamamlayıp bu-günkü ismiyle Bundesliga olan Almanya birinci ligine çıkıyordu.

Jupp Hynckes’in 5 gollük süper performan-sının yaşandığı maçta Gladbach averajını

- Şubat 2015 63

ÖZEL ARAŞTIRMA

Page 68: Efor Dergi 2. Sayı

Yerel kulüp niteliğindeki Mönchengladba-ch’ın bu küçük adımının ilerleyen yıllarda ses getireceğini kimse tahmin bile edemiyor-du. Belki de Bundesliga’daki ilk senesinde ligi 13. sırada tamamlaması iyi bir izlenim bırakmamıştı ve Berti Vogts isminin takıma katıldığını fark ettirmiyordu. Ancak her ge-çen sene yükselen grafikleriyle korkulan bir takıma dönüşmesi uzun sürmeyecekti.

Bozulmayan kadro yapısıyla ve teknik di-rektörleri Hennes Weisweiler ile birlikte Gladbach her geçen sene sıralamadaki yerini yükseltmiş, 1966/67 sezonunu 8’inci 1967/68 ve 1968/69 sezonunu 3’üncü ta-mamlamıştı ve nihayetinde Gladbach adına altın çağ sayılan 70’li yıllara geldiğimizde ligi Bayern Münich’in önünde lider tamam-lamıştı.

ALTIN DÖNEME GİRİLİYORKazandığı şampiyonlukla Şampiyon Kulüpler Kupası’na gitmeye hak kazanmıştı, Gladba-ch. Şampiyon Kulüpler Kupası’ndaki ilk

serüveninde Güney Kıbrıs’ın Larnaca takımını evinde 10-0, Larnaca’ın ev sahipliğinde Federal Almanya’da oy-nanan maçı 6-0 kazanıyor ve 2. Turda Everton’ın rakibi oluyordu. Everton ile oynadığı iki maçı da 1-1 tamamlayıp penaltılarda boyun eğiyordu.

1970/71 sezonunda ligi tekrar lider ta-mamlayıp Şampiyon Kulüpler Kupası’na tekrar katılmaya hak kazanıyordu. Bu turnuvada İrlanda’nın Hibernians takı-mını 5-0 ve 2-1’lik skorlarla geçmesine karşın ikinci turda Inter’e 0-0’ın rövan-şında 4-2 boyun eğince kupaya veda ediyordu. 1972/73 sezonuna geldiğimiz-de son dönemlerin en başarısız formunu sergileyen Gladbach, ligi 5. tamamladı ve Avrupa’da yer alamadı. Bu dönemde en büyük hareketlilik Simonsen’in başını çektiği birçok ismin kadroya katılmasıy-dı.

- Şubat 2015 64

ÖZEL ARAŞTIRMA

Page 69: Efor Dergi 2. Sayı

Nihayetinde Gladbach adına altın çağının madalyonu niteliğinde olan iki yıldan biri geliyordu. 1974 yılında ligi Bayern Münih’in ardından 2. bitiren Gladbach, UEFA Kupa-sı’na katılmaya hak kazanıyordu. Kadro fazla değişikliğe uğramamıştı önceki yıllara göre. Fakat bir önceki sene kupa galipleri kupasın-da yarı finalde Milan’a elenmenin hırsı vardı ve bu hırs onların o seneki mücadelesine açıkça yansıyordu.

ZİRVELERE TIRMANIŞ

İlk turun ilk maçında Avusturya’nın Wacker Innsbruck takımına 2-1 mağlup olması kısa bir şok etkisi yaratsa da, Gladbach rövanşı Almanya’da 3-0 kazanıp turladı. 2. turda rakip Lyon’du. Fakat Lyon da Gladbach’ın arzusuna direnemedi ve Almanya’da 1-0, Fransa’da ise 5-2 gibi ağır bir skorla mağlup oldu.

Gladbach her tur formunu yükseltiyordu. 3. turda Zaragoza’yı 5-0 ve 4-2 gibi skorlarla adeta dağıtıyordu. Çeyrek finalde Çek Cum-huriyeti’nin Banik Ostrava takımını 1-0 ve 3-1’lik skorlarla, yarı finalde ise ezeli rakiple-

Gladbach adeta finale fırtına gibi geli-yordu. Kupa ile arasındaki tek engel iki maç oynayacağı Twente idi. Almanya’da oynanan ilk maça Heynckes’ten yoksun çıkan Gladbach maçtan 0-0 ile ayrılıyor ve deplasmana Hollanda’ya gidiyordu. Fakat rakip sahada daha etkili bir futbol sergi-leyen Gladbach 10. dakikaya Simonsen ve Heynckes’in golleriyle 2-0 giriyor ve kupanın bir ucundan tutuyordu. Devam eden süreçte Heynckes 2 gol bularak maçı 4-0’a getirirken Epi Drost Twente adına skoru 4-1’e getirse de Simonsen son sözü söyleyip skoru 5-1 yaptı ve kupa Gladba-ch’lı futbolcuların elinde yükseldi.

Müthiş bir sezon geçiren Gladbach, ligi de lider tamamlıyordu. Gladbach artık bambaşka bir boyuttaydı. Kazanılan lig şampiyonlukları ve buna eklenen Avrupa başarısı… Takım artık ulusal bir boyutta değildi, kıtasaldı ve ismini bütün dünyaya duyuruyordu. Bu noktadan sonra Glad-bach’ın yeni teknik direktörü Udo Lattek oluyor ve kadro Kalle Del’Haye ile güçlen-diriliyordu.

- Şubat 2015 65

ÖZEL ARAŞTIRMA

Page 70: Efor Dergi 2. Sayı

DÜNYA’NIN GÖZÜ GLADBACH’TA

Gladbach’ın aklında Şampiyon Kulüpler Ku-pası vardı. Nitekim çeyrek finale çıkarken 1. turda Wacker takımını, 2. turda güçlü Juven-tus’u geçerken çok zorlanmadı. Ancak çeyrek finalde karşısında Real Madrid vardı. İlk maçta Almanya’da Henning Jensen ve Witt-kamp ile 2-0 öne geçse de Roberto Martinez ve Pirri’nin gollerine engel olamayınca maç eşitlikle sonlandı. Aynı senaryoyu İspanya’da da yaşayan Gladbach maçtan 1-1 ile ayrılıp kupaya veda ediyordu.

Sezon sonu ligi lider bitiren Gladbach yine Şampiyon Kulüpler Kupası’na katılıyordu. 1976/77 sezonu Gladbach’ın ulaştığı uç sınır-lara şahitlik ediyordu. Çünkü bu sezonda ligi şampiyon tamamlıyordu ve Avrupa’da müt-hiş işlere imza atıyordu. Tarihler 25 Mayıs 1977’yi gösterdiğinde Avrupa’da gözler tek bir yerdeydi. O da Roma şehrinin Olimpico stadında, Liverpool-Möchengladbach karşı-laşmasında.

İki takım da müthiş bir performans sergile-miş ve Şampiyon Kulüpler Kupası’nda final

oynamaya hak kazanmışlardı. Ancak bir kazanan olmalıydı. Müthiş mücadeleye sahne olan karşılaşmada Liverpool 28. dakikada McDermot’un golüyle öne geçti. 51’de Simonsen durumu 1-1’e getirse de Tommy Smitt ve Neal’in golleriyle Li-verpool maçtan 3-1 galip ayrıldı ve kupa-ya uzandı.

Gladbach maçı kaybetmişti ama kulüp tarihinin en uç noktasına çıkmıştı ve Gladbach her ne kadar bir sonraki sezon Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynasa da ve her ne kadar 1979’da UEFA Kupası’nı kaldırsa da bu hazza ereme-miştir.

FUTBOLUN ENDÜSTRİLEŞMESİ KULÜBÜ KÖTÜ ETKİLEDİ

1970-80 arasında 5 lig şampiyonluğu, 2 UEFA Kupası, 1 Almanya Kupası, Şam-piyon Kulüpler Kupası’nda çeyrek final, yarı final, final ve nice efsane maçlar… Gladbach 70’lerde bir canavardı. Fakat bu niteliğini uzun süre taşıyamadı.

- Şubat 2015 66

ÖZEL ARAŞTIRMA

Page 71: Efor Dergi 2. Sayı

Başarıları bu yıllardan öteye gidemiyor ve bütün şan-şöhretini 70’lerde bırakı-yordu. Buna en büyük etken futbolun endüstriyelleşmesiydi.

Nitekim o yıllarda Gladbach’ı başarı-ya götüren yabancı sınırının varlığı ve yerel futbolun önemli olmasıydı. Bü-yük kulüpler maddi imkânlara sahip olmasına karşın bunu kullanamıyordu. Gladbach, yerli futbolcuları yönünden iyi durumdaydı ve bu durumdan fayda-lanıyordu.

Fakat yabancı sınırının açılması ve statların büyümesi yerel kulüp olan Gladbach’ı olumsuz etkiledi. 80’li yıllarda televizyonun da futbola gelmesi büyük kulüplere yaradı ve büyük kulüp-ler kazancını yükselterek yerel kulüp-lerle olan arayı açtı. Bu noktadan sonra Gladbach çöküşe geçti.

GÜNÜMÜZÜN SEMPATİKTAKIMI

Gladbach 45 yaş üstü nesil için bir efsane olsa da bu günlerde ligde 4’üncülüğü zorlayarak Şampiyonlar Ligi vizesini almak isteyen, Avrupa Ligi’nde mücadele veren orta halli bir takım imajındadır. Fakat renkli taraftarı, mütevazı kadrosu, göze hoş gelen renkleri ve isminin güzel telaffuz edilmesiyle insanların sem-pati beslediği bir kulüptür.

- Şubat 2015 67

ÖZEL ARAŞTIRMA

Page 72: Efor Dergi 2. Sayı

7 KITADA 7 ULTRA MARATON KOŞAN ADAM: ”ALPER DALKILIÇ” Bir insan kaç kilometre koşabilir? 50 km… 100 km… 168… 250km... 520 km mi? Ya da soruyu şu şekilde de sorabiliriz; bir insan, bir yıl içinde 4 kıtada 4 ayrı ultra maraton koşup daha sonra bu başarıyı yeterli görmeyip, 7 kıtada 7 ultra maraton koşabilir mi? Kuşkusuz bu soruların cevapları bu uzun mesafeleri kat eden Alper Dalkılıç’ta.

MARATONDAN ULTRA MARATONA

Bursa’da geçirdiği üniversite yıllarında hocala-rıyla birlikte koşmaya başlayan Alper Dalkılıç, ileriki dönemlerde maraton ile tanışır. 42

km’lik İstanbul Maratonu’nu 3 saat 29 dakikada bitirmesi ile bu seferki rota, maratonun doğduğu yer olan Atina olur. 2004 yılında Atina Klasik Mara-tonu için bir yıl hazırlandıktan sonra Maratonas Kasabası’nda yarış başlar.

1896 yılında ilk Olimpiyat’ın düzenlen-diği Panathinaiko Stadyumun’da finişe 3 saat 10 dakika ile varır. Üniversiteyi bitirdikten sonra çalıştığı bankanın doktorunun, ” Likya Yolu Ultra Marato-nu’na gidelim mi?” sorusu üzerine 2010 yılında ultra maraton ile tanışır. 250 km uzunluğunda, doğada yapılan ve 1 hafta boyunca sürecek olan yarışlardır ultra maratonlar… Alper Dalkılıç 1 haf-ta boyunca giyecek ve yiyeceğini sırtın-da taşır. En sonunda da yarışı bitirir ve bu yarış kuşkusuz onun için mükemmel bir tecrübe olmuştur.

Eren Akman@erenkman

- Şubat 2015 68

ALPER DALKILIÇ

Page 73: Efor Dergi 2. Sayı

ALPER DALKILIÇ

GOBİ ÇÖLÜ VE İLK HEZİMET

Alper Dalkılıç, artık ultra maraton yarışları ile tanışmıştır. Ultra maratonun doğası gereği kendine yeni hedefler koymuştur. Yurt dışın-da bir çöl yarışı koşmanın hayalini kurar. Bu hayalini gerçekleştirmek için gözünü, dünya-nın en büyük beşinci çölü olan Gobi’ye diker. Bunun için 2011 yılında, 250 km uzunluğun-daki Gobi Çölü Ultra Maratonu’nda koşmak için yola koyulur.

Ancak 50 derece sıcakta koşmak kuşkusuz onu çok etkilemiştir. Ayrıca çöl yarışı koşa-bilecek fiziksel antrenmanın yanı sıra mental olarak da yarışa hazır olmadığının farkına vararak yarışın 200’üncü kilometresinde ken-disini pes etmiş halde bulur. Bu sırada kame-rasına ise şunu kaydetmiştir:

“ Seneye buraya bir daha gelip bu yarışı bitireceğim.” Alper Dalkılıç, eksiklerinin farkına varır, Türkiye’ye döndüğünde de daha fazla fiziksel antrenmanlar yapar. Çölün disip-linine hazırlanmanın yanı sıra çöl yarışını bitirebilmek için gereken mental seviyeye ulaşır. Böylelikle kendini geliştirerek, yaşadığı ilk çöl ultra maraton hezimetine inat, artık daha büyük bir hedef koyar: 4 kıtada 4 ultra çöl maratonu koşarak Gram Slam unvanı kazanmak.

Grand Slam: Bir yıl

içinde dört ayrı kıtada dört ultra maraton yarışını

tamamlayabilen sporculara ve-rilen bir unvan. Bu unvanı Alper Dalkılıç 2012 yılında kazanarak, dünyada bunu başarabilen 28.

ultra maratoncudur ve bu unvana sahip tek Türk

sporcudur.

- Şubat 2015 69

Page 74: Efor Dergi 2. Sayı

4 KITADA 4 ULTRA ÇÖL MARATONU

Alper Dalkılıç, bir yıl içinde, dört ayrı kıtada dört ultra çöl maratonunu bitirip, Grand Slam unvanını kazanan ilk Türk sporcu olmak istemiştir. Bunun için ilk basamak, 2012 yılının mart ayında sponsor desteği ile, Güney Amerika’da bulunan, dünyanın en kurak çölünde yapılan 250 km’lik Ataca-ma Çölü Ultra Maratonu yarışıdır.

Starttan finişe kadar temkinli hareket eden Alper Dalkılıç, her gün farklı farklı mesa-feler koşar. Yedi gün süren bu yarışta ça-dırlarda konaklanır. Gündüz 50 derecelere ulaşılırken, gece ise dört dereceleri görür. 250 km’nin sonunda finişi görmenin müka-fatı olarak pizza ve madalya ile onurlandırı-lır. Ayrıca astronotların Ay’ın yüzeyini

Dünya’da simüle ettiği nadir yüzeyler-den biridir Atacama Çölü.

ATALARININ TOPRAĞINDA

Haziran ayına gelindiğinde ise Alper Dalkılıç, yine geçen sene bu zamanlarda katıldığı Gobi Çölü Ultra Maratonu’na katılır. Geçen sene yarım kalan işi bitir-me vakti gelmiştir. Startla birlikte hem fiziksel hem de mental olarak hazır olan bedeni, geçen seneden intikam alırcası-na çöle meydan okuyarak Kaşgarlı Mah-mut’un Türbesi’nde finişi görür. Geçen sene kendisine verdiği sözü de tutmanın mutluluğu ile çalışarak her şeyin başarı-labileceğini herkese ve kendine kanıtlar. Alper Dalkılıç, aynı zamanda o coğrafya-da yaşayan Uygur Türklerini görmenin de mutluluğunu yaşamıştır.

- Şubat 2015 70

ALPER DALKILIÇ

Page 75: Efor Dergi 2. Sayı

Ekim ayı ile birlikte Afrika’da bulunan dün-yanın en büyük sıcak çölü olan Sahra’da, 250 km’lik Sahra Ultra Maratonu gelip çatmıştır. Mısır piramitleri eşliğinde koşmak kuşkusuz muazzam bir tecrübe olmuştur. Alper Dalkı-lıç, artık Grand Slam yolunda emin adımlarla koşmaktadır.

10 GÜN BOYUNCA BUZDA KOŞTU

Kasım ayının sonu, aralık ayı başında ise artık en önemli sınavına çıkmıştır Alper Dalkılıç. Dünyanın en büyük soğuk çölü olan Antarktika’da düzenlenen, 250 km’lik An-tarktika Buz Çölü Yarışı için 10 gün boyunca koşmuştur. 50-60 derecelerdeki sıcak çöl-lerden, -30 derelerdeki soğuk çölde koşmak şüphesiz Alper Dalkılıç için başlı başına bir olaydır. Ayrıca Antarktika’da koşulan ultra maratona her sporcu alınmamaktadır. An-tarktika’da koşmanın ilk şartı en az iki tane

çöl yarışı bitirmektir.

Parkur, 250 km olarak belirlenir fakat 2010 yılında yapılan organizasyonda sporcular sadece bir gün koşabilmiş-tir. Her an fırtına çıkabilir ve yarış iptal edilebilir. Alper Dalkılıç ise Antarktika’da 10 gün boyunca koş-muştur.

O günkü belli parkurlar koşulduk-tan sonra konaklama ise 150 metre uzunluğundaki gemide yapılmıştır. Sporcuların gemiye taşınması işlemi ise zodiac botlarla yapılır. Antarkti-ka ultra maratonu da bittikten sonra artık Alper Dalkılıç, bir yıl içerisinde, belirlediği dört kıtada dört maratonu bitirip, Grand Slam unvanını kazan-mıştır.

- Şubat 2015 71

ALPER DALKILIÇ

Page 76: Efor Dergi 2. Sayı

520 KM’Yİ KARA SİNEK VE KIRMIZI KUMLARDA KOŞTU

Alper Dalkılıç, 2012 yılında dört kıtada koştuğu maratonlar dolayısı ile Grand Slam unvanını kazandıktan sonra, bu ba-şarısını geliştirmek için çalışmalara başlar. Dört kıtada koştuktan sonra bunu, yedi kıtaya çıkarmak istemektedir. Bunun için 2013 yılında vakit kaybetmeden sponsor-ların kapısını çalar.

İlk istikamet 8-17 Mayıs tarihleri arasında Avustralya Kıtası’nda düzenlenen 10 gün boyunca süren ve 520 km’lik, dünyanın en uzun ultra maratonu olan The Track Outback Race adlı yarış olur. İlk dokuz gün yarışın 400 km’si koşulur. Son gün ise 120’lik zorlu etap koşulur. Tüm yarış boyunca karasinekler eşliğinde, kırmızı

Alper Dalkılıç, bitmez tükenmez gücü ve arzusu ile bu seferki hedefini Avrupa Kı-tası olarak belirler. 4-10 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen, 250 km’lik İzlanda Ultra Maratonu’na katılır. Aşırı soğuk ol-duğu için üşümemek adına ara vermeden koşmuştur. Altıncı kıta ve aynı zamanda altıncı yarış olan İzlanda, Alper Dalkı-lıç’ın maraton bilgisine yensini eklemiş, ona değişik maceralar katmıştır.

Hayalinin gerçekleşmesi için son kıta ise Kuzey Amerika’dır. 22-28 Eylül tarihinde yapılan 273 km’lik Grand to Grand Ultra Maratonu’na katılır. Bu yarışta bir kan-yondan başka bir kanyona koşulur. Sıcak-lık ise zaman zaman eksiye düşer. Çok

kumlarda koşar. Koşu sırasında, Avust-ralya Kıtası’nın yerlileri olan Aborijinler’i görme fırsatı elde etmiştir.

- Şubat 2015 72

ALPER DALKILIÇ

Page 77: Efor Dergi 2. Sayı

zor olan bu yarış da bitmiştir. Ve Al-per Dalkılıç yedi kıtada yedi maraton koşarak hedefine ulaşmıştır. Alper Dalkılıç, yedi kıtada yedi maraton koşması ile birlikte toplamda 2 bin kilometre yol kat ederek insanın ger-çekten başarma arzusu olursa neler yapabileceğinin canlı şahididir. Ay-rıca Alper Dalkılıç, burada anlatılan maratonlar dışında da pek çok dünya-ca ünlü organizasyonda koşmuştur.

ULTRA MARATON AZ ile YETİNİP ÇOK KOŞMA SPORU

Nasıl oluyor da bir insan çölde, buz-da, dağda ve ultra maratonun yapısı gereği daha pek çok coğrafi engellerle kaplı yerlerde koşup, finiş çizgisini görebiliyor? Alper Dalkılıç bu sorula-ra şöyle cevap veriyor: “ Start aslında evde başlıyor. Örneğin, Avustralya’da-ki 520 km’lik yarışta kendimi motive etmek için ailemin sesini kayıt edip bunu yarışın son 60. kilometresinde yolumu sadece yıldızlar aydınlatırken ve yanımdan kocaman trenler geçer-ken ürkerek o karanlıkta dinledim.

Antrenmanların yanı sıra kendinizi mental olarak da o yarışa hazırla-manız gerekir. En ufak ağırlığın bile hesabını yapmak zorundasınız. Kı-yafetlerimin etiketlerini bile kesiyor-sunuz, yiyecek ve giyecek konusunda sadece ihtiyacınız olanı alıyorsunuz çünkü onları kendiniz sırt çantanızda taşıyorsunuz.”

Ultra maratonlar dayanışma üzerine kurulu bir spor dalıdır. Bu sporda ilgiyi her zaman birinci olan ve en sonuncu olan çeker. Alper Dalkılıç, çölde koştuğu bir yarışın finişinde gördüğü şu anekdotu anlatır: ”Hin-distanlı bir kadın sporcu yarışı her türlü engele rağmen ağlayarak bitir-miştir. Kadının derdi sadece finişi görmektir. Finişe girdiği anda ise diğer sporcular ona hemen yardımcı olup tebrik etmiştir.”

İşin tuhafı bu yarışı birinci bitirmek ile sonuncu bitirmek arasında bir fark yoktur. İnsanlar sadece kapasi-teleri ölçüsünde belli sürelerle finişi görür. Ultra maratonda asıl amaç içinde bulunduğunuz coğrafyadan keyif alıp sadece o mesafeyi bitir-mektir.

Alper Dalkılıç kuşkusuz hep koşa-cak. Belki siz değerli okuyucuları-mız bu yazıyı okurken, Alper Dalkı-lıç kim bilir nerede koşuyor olacak.

- Şubat 2015 73

ALPER DALKILIÇ

Page 78: Efor Dergi 2. Sayı