Top Banner
. ' I<ARL · · MARX : < . ARTI-DEGER ; TEORiLERI . - . z , > BiRiNCi I<iTAP ( 1 YAYlNLARI : . . . . ,_ .
425

ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Dec 25, 2019

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

. '

I<ARL � · · MARX �

0:: < � .

'-'

� ARTI-DEGER ; TEORiLERI �

... -:=:.. z

,... >

BiRiNCi I<iTAP

( 1

YAYlNLARI

: . . . . ,_ .

Page 2: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ARTI-DEGER TEORİLERİ BIRİNCI KiTAP

KARL M ARX

Page 3: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

BIRINCI BASK! ANKARA 1998

Page 4: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ARTI-DEGER TEORİLERİ BİRİNCİ KiTAP

KARL MARX

ÇEVtREN YURDAKUL FİNCANCI

Page 5: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Karl Marx'ın Theorien über den Mehrwert ( 1862-63)

adlı yapıtının birinci kitabını, Yurdakul Fincancı

İngilizcesinden (Theories of Surplııs Value, part 1 ,

Lawrence and Wishart, London 1969 , Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dilimize çevirdi ve kitap, Fransızcasıyla

(Theories sur la plııs-value, tome 1 , Editions Sociales, Paris 1974,

Publiees sous la responsibilite de Gilbert Badia) karşılaştırıldıktan sonra

Artı.-Değer Teorileri, Birinci Kitap adı ile,

Sol Yayınları tarafından, Kasım 1998 tarihinde,

Ankara'da Şahin Matbaası'nda bastırıldı.

ISBN 975-7399-68-X (Takım) ISBN 975-7399-71-X (1 . Kitap)

Page 6: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

İ Ç İ N D E K İ L E R

ll Sunuş 3 1 (Artı-Değer Teorileri Elyaznıasının İçindekiler) 32 (Genel Gözlem]

[Birinci Bölüm[ SIR JAMES STEUART

33-36

33 I"Devirden Doğan Kar" ile Zenginliğin Pozitif Artışı Arasındaki Ayrım]

37

42

46

52 53 57 58

59 60

(İkinci Bölüm] FİZYOKRA TLAR

' 37-61

(1 . Artı-Değerin Kökeni Üzerine İncelemenin Dolaşım Alanından, Doğru­dan Üretim Alanına Aktarılması. Artı-Degerin Tek Biçimi Olarak Toprak Rantı Kavramı] (2. Fizyokratların Sistemindeki Çelişkiler: Sistemin Feodal Kabuğu ve Burjuva Özü; Artı-Değere İkili Yaklaşımi (3. Toplumdaki Üç Sınıf Üzerinde Quesnay'nin Görüşleri. Turgot'nun Fiz­yokrat Teoride Sağladığı İlerleme: Kapitalist İlişk.ilerin Daha Derinden Çözümlenişinin Öğeleri] (4. Maddi Töz ile Değerin Birb.irine Karı!iltırılması (Paoletti)] (5. Adam Smith'te Fizyokrat Oğretinin Oğeleri] (6. Geniş-Ölçekli Kapitalist Tarımın Partizanları Olarak Fizyokratlar] (7. Fizyokratların Siyasal Görüşlerindeki Çelişkiler. Fizyokratlar ve Fran­sız Devrimil [8. Prusyalı Gerici Selımaiz'ın Fizyokrat Öğretiyi Sıradanlaştırması] (9. Fizyokratlann Tarım Sorunundaki Boşinanma Yönelen Ilk Eleştiri (Verri)]

[Üçüncü Bölüm] ADAM SMITH

62-141

62 (1 . Adam Smith'in İki Farklı Değer Tanımı; Değerin, Bir Metaın içerdiği Harcanmış Emek Miktarıyla Belirlenmesi ve Bu Meta Karşılığında Satın Alınabilen Canlı Ernek Miktarıyla Belirlenrnesil

70 (2. Smith'in Genel Artı-Değer Anlayışı. İşçi Emeğinin Ürününden Çıkarsa­malar Olarak Kiir, Rant ve Faiz)

78 (3. Srnith'in, Artı-Değer Düşüncesini, Toplumsal Emeğin Her Alanına Yay­ması]

79 (4. Srnith'in, Sermaye ile Ücretli-Emek Arasındaki Değişirnde Değer Yasa­sının lşlerlik Kazandığı Özgül Durumu Kavrayarnanıası)

8 1 (5. Srnith'in, Artı-Değeri Karla Özdeşleyişi. Smith'in Teorisindeki Sıradan Öğe]

85 (6. Smith'in, Karı, Toprak Rantım ve Ücretleri, Değer Kaynakları Olarak Yanlış Algılamasıl

87 17 . Smith'in, Değer ve Gelir İlişkisi Hakkındaki İkili Görüşü. Srnith'in, "Doğal Fiyat''ı, Ucretlerin, Karın ve Rantın Toplamı Olarak Algılayışında­ki Kısır Döngü]

Page 7: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

90 [8. Smith'in, Toplumsal Ürünün Toplam Değerini Gelire lndirgeme Hata­sı. Brüt ve Net Gelir Görüşleri Arasındaki Çelişkiler)

95 [9. Smith'in Teorisini Sıradanlaştıran Kişi: Say. Say'nin, Brüt Toplumsal Ürünle Toplumsal Geliri Özdeşlemesi. Storch ve Ramsay'ın Bu İkisi Ara­sında Ayrım Yapma Gayretleri)

99 [lO.) Yıllık Karın ve Ücretlerin, Kar ve Ücretiere Ek Olarak Değişmeyen Sermayeyi İçeren Yıllık Emtiayı Satın Almasının Nasıl Olanaklı Olduğu Konusunda Araştırma

99 [(a) Tüketim Maddesi Üreticilerinin, Kendi Aralanndaki Değişim Yo­luyla, Değişmeyen Sermayelerini Yenilemelerinin Olanaksızlığı)

1 16 [(b) Toplumun Değişmeyen Sermaye Bütününü, Tüketim Maddesi Üre­ticileriyle Üretim Araçları Üreticileri Arasındaki Değişim Yoluyla Yeni­lemenin Olanaksızlığı)

129 [(c) U retim Araçları Uraticileri Arasında, Sermayenin Sermaye ile De­ğişimi. Emeğin Yıllık Üretimi ve Yıllık Yeni Katma-Emek Ürünü]

141 [ll. Ek Noktalar: Değerin Ölçülmesi Sorununda Smith'teki Kargaşa. Smith'teki Çelişkilerin Genel Niteliği]

[Dördüncü Bölüm] ÜRETKEN EMEK VE ÜRETKEN-OLMAYAN EMEK ÜZERİNE TEORiLER

142-288

142 [ 1. Kapitalist Üretim Açısından Üretken Emek: Artı-Değer Üreten Emek] 143 [2. Üretken Emek Konusunda Fizyokradar ile Merkantilistlerin Görüşle­

ri] 145 [3. Smith'in Üretken Emek Anlayışındaki İkilik. Birinci Açıklaması: Ser­

mayeye Karşılık Değişiimiş Emek Olarak Üretken Emek Görüşü) 150 [4. Adam Smith'in İkinci Açıklaması: Metada Maddeleşmiş Emek Olarak

Üretken Emek Görüşü] 163 [5. Buıjuva Ekonomi Politiğin Üretken Emek Tanımındaki Sıradanlık] 165 [6. Smith'in Üretken Emek Üzerine Görüşlerini Savunanlar. Konunun Ta­

rihçesi) 165 [(a) İlk Görüşü Savunanlar: Ricardo, Sismondi) 16.6 [(b) Üretken Emek ile Üretken-Olmayan Emek Arasında Daha Önceki

Ayrım Çabaları <D'Avenant, Petty)] 171 [(c) John Stuart Mill: Üretken Emek Konusunda Smith'in İkinci Görü­

şünün Yandaşı) 172 [7.] Germain Garnier. [Smith'in ve Fizyokratların Ortaya Koyduğu Teori­

lerin Sıradanlaştırılması] 172 [(a) Sermaye Karşılığı Değişilen Emeğin, Gelir Karşılığı Değişilen

Emekle Karıştırılması. Toplam Sermayenin Tüketiciden Sağlanan Ge­lirle Yenilendiği Yolundaki Yanlış Yaklaşım]

177 [(b) Sermayenin Sermayeyle Değişimi Yoluyla, Değişmeyen Sermaye­nin Yenilenmesi)

187 [(c) Garnier'nin Smith'e Karşı Polemiklerindeki Sıradan Varsayımlar. Garnier'nin Fizyokrat Düşüncelere Kayması. Üretken-Olmayan Emek­çilerin Tüketimini Üretim Kaynağı Olarak Alan Görüş- Fizyokratlara Göre Geri Bir Adım)

192 [8.] Charles Ganilh. [Değişim ve Değişim-Değeri Konusundaki Merkanti­list Yaklaşım. Odenmiş Her Emeğin Uretken Emek Kavramı İçinde Yeral­masıl

201 [9. Net Gelir Konusunda Ganilh ve Ricardo'nun Görüşleri. Üretken Nüfu­su Azaltına Görüşünün Savunucusu Olarak Ganilh; Sermaye Birikiminin ve Üretici Güçlerdeki Artışın Savunucusu Olarak Ricardo)

217 [ 10.) Gelirin ve Sermayenin Değişimi [Toplam Yıllık Ürün Miktannın Ye­nilenmesi: (a) Gelirin Gelir ile Değişimi; (b) Gelirin Sermaye ile Değişimi; (c) Sermayenin Sermaye ile Değişimi)

238 [ll.) Ferrier [Smith'in Üretken Emek ve Sermaye Birikimi Teorisine Karşı

Page 8: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Ferricr'nin Yönelttiği Polerniklerin Korumacı Karakteri. Smith'in Birikim Sorunundaki Kafa Karışıklığı. Smith'in "Üretken Emekçiler" Görüşündeki Sıradanlık]

250 [ 12.] Kent Lauderdale [Egemen Sınıfları, Üretken Emeğin En Önemli Tür­lerinin Temsilcileri Sayan Mazeretçi Yaklaşım]

251 [ 13. Say'nin, "Maddi-Olmayan Ürünler" Anlayışı. Üretken-Olmayan Eme­ğin Başıboş Büyüyüşünün Haklı Gösterilmesi]

254 [14.] Kent Destutt de Tracy [Karın Kaynağına Sıradan Bir Yaklaşım. "Sa­nayi Kapitalisti"nin, Tek Üretken Emekçi İlan Edilmesi]

266 [ 15. Smith'in Üretken Ernek ve Üretken-Olmayan Ernek Ayrımına Yönelti­len Polemiklerin Genel Yapısı. Üretken-Olmayan Tüketimi, Üretimin Ge­rekli ltici Gücü Gösteren Mazeretçi Yaklaşım]

268 [ 16.] Henri Storch [Maddi Üretim ve Zihinsel Üretim Arasındaki Karşılıklı Etkileşim Sorunlarına Tarihsel Olmayan Bir Yaklaşım. Egemen Sınıfların "Maddi-Olmayan Ernek" Anlayışı] ..

272 [1 7. ] Nassau Senior [Burjuvazi Için Yararlı Olan Tüm İşievlerin Uretken Olduğunun llan Edilişi. Burjuvaziye ve Burjuva Devletine Dalkavukluk]

276 [ 18.] Pellegrino Rossi [Ekonomik Fenomenlerin Toplumsal Biçiminin Gö­zardı Edilişi. Üretken-Olmayan Emekçiler Vasıtasıyla Sıradan Bir "Emek Tasarrufu" Anlayışı]

283 [ 19. Maltusçu Chalmers'in, Varlıkların lsrafını Mazur Gösterici Savunusul 284 [20. Adam Smith ve Onun Üretken Emek ve Üretken-Olmayan Emek Üze­

rindeki Görüşleri Hakkında Son Gözlemler]

[Beşinci Bölüm] NECKER 289-292

289 [Kapitalizmde Sınıfların Uzlaşmaz Karşıtlığını, Yoksulluk ile Zenginlik Arasında Bir Uzlaşmaz Karşıtlık Olarak Sunma Çabası]

[Altıncı Bölüm] QUESNAY'NİN EKONOMİK TABLOSU

(Ara-Değerlendirme) 293-326

293 [ 1 . Quesnay'nin, Toplam Sermayenin Yeniden-Üretimi ve Dolaşımı Süreci­ni Gösterme Girişimi]

294 [2. Çiftçiler ile Toprak Sahipleri Arasındaki Dolaşım. Paranın, Çiftçilere, Yeniden-Üretim SürE;ci Dışında Dönüşü] .

299 [3. Paranın Kapitalist ile İşçi Arasında Dolaşımı Üzerine] 299 [(a) Ücretin, Kapitalist Tarafından İşçiye Verilmiş Bir Öndelik Oldu­

ğundan Sözetmenin Saçmalığı. Kan, Risk Ödülü Olarak Alan Burjuva Anlayış]

305 [(b) Emekçinin Kapitalistten Satın Aldığı Metalar. Paranın, Yeniden­Üretimi ifade Etmeyen Geri Dönüşü]

3 12 [4. Ekonomik Tabloya <ıöre Çiftçi ile Imalatçı Arasındaki Dolaşım] 316 [5. Ekonomik Tabloda !vJetaların ve Paranın Dolaşımı. Paranın Başlangıç

Noktasına Geri Dönüşünün Farklı Durumları] 325 [6. Ekonomi Politiğin Tarihinde Ekonomik Tablonun Önemil

IYedinci Bölüm] LINGUET

327-333

327 [Emekçinin "Özgürlüğü" Konusunda Burjuva-Liberal Görüşün lik Eleştiri­si]

Page 9: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

EKLER 334-389

334 [ 1 . Emek, Değer ve Bilimin Ekonomik Rolü Konularında Hobbes) 335 [2 . 1 Tarihsel: Petty [Üretken-Olmayan Mesleklere Olumsuz Yaklaşım.

Emek-Değer Teorisinin İlk Tohumları. Ücretleri, Toprak Rantını, Topra­ğın Fiyatını ve Faizi, Değer Teorisi Temelinde Açıklama Çabaları)

344 [3.) Petty, Sir Dudley North, Locke 344 [4.] Locke [Ranta ve Faize, Burjuva Doğal Yasa Teorisi Bakış Açısından

Yaklaşım] 347 [5.] North [Sermaye Olarak Para. Faiz Oranında Düşüşün Nedeni Olarak

Ticaretin Büyümesil 351 [6. Zenginliğin Kaynağı Olarak Sanayi Üzerine Berkeley'in Görüşleri! 351 [7 . ) Hume ve Massie 351 ((A) Faiz Konusunda Massie ve Hume] 352 [(B) Hume. Kann ve Faizin, Ticaret ve Sanayideki Büyümeye Bağlı

Olarak Düşmesi) 353 [(C) Massie. Karın Parçası Olarak Faiz. Faiz Düzeyinin Kar Oranıyla

Açıklanınasıl 355 [(DJ Sonuçl 356 [8. Fizyokratlarla İlgili Bölümlere Eki 356 [(A) Ekonomik Tabloya Ek Not. Quesnay'nin Yanlış Varsayımları] 357 [(B) Bazı Fizyokratların Merkantilist Düşüncelere Kısmen Geri Dönme­

si. Fizyokratların Rekabet Özgürlüğü İsteıni) 358 [(CJ Değişimde, Değeri Artırmanın Neden Olanaksız Olduğunun İlk

Formt.ilül 358 [9. Gecikmeli Fizyokrat Buat'tan Toprak Aristokrasisine ÖVgüleri 359 [ 10. Fizyokrat Açıdan Toprak Aristokrasisine Yönelik Polemikler (Adı Be-

lirsiz Bir İngiliz Yazar)! 363 [ll. Tüm Mesleklerin Üretkenliği Konsunda Mazeretçi Yaklaşım) 364 [12.] Sermayenin Üretkenliği. Üretken Emek, Üretken-Olmayan Emek. 364 [(A) Toplumsal Emeğin Uretkenlik Gücünün Kapitalist İfadesi Olarak

Sermayenin Üretkenliği] 368 [(B) Kapitalist Üretim Sisteminde Üretken Emek! 371 [(C) Sermaye ile Emek Arasındaki Değişirnde Özsel Olarak Farklı İki

Evre! 374 [(D) Üretken Emeğin, Sermaye Açısından Özgül Kullanım-Değeri! 376 [(E) Hizmet Veren Emek Olarak Uretken-Olmayan Emek; Kapitalizm

Koşullannda Hizmetlerin Satın Alınması. Sermaye ile Emek Arasında­ki Ilişkiyi Hizmet Değişimi Olarak Algılayan Sıradan Bir Bakış]

381 [(Fl Kapitalist Toplumda Zanaatçıların ve'Köylülerin Emeği] 383 j(G) Üretken Emeğin Ek Tanımı: Maddi Zenginlikte Somutlaşan Emek] 383 [(H) Kapitalizmin, Maddi-Olmayan Üretim Kesimindeki Görünümü) 384 [(I) Maddi Üretim Sürecinin Bütünü Açısından Üretken Emek Sorunu) 385 [(J) Maddi Üretimin Bir Dalı Olarak Ulaştırma Sanayisi. Ulaştırma Sa-

nayisinde Üretken Emek! 387 [13 . Kapital'in I. ve III. Kısımları İçin Plan Taslağı] 387 [(Al Kapital'in Kısım I ya da Kesim I Planı) 388 [(B) Kapital'in Kısım III ya da Kesim III Planı) 388 [(C) Kapital'in Kısım III Bölüm Il Planı!

393 Açılılayıcı Notlar 413 Kaynaklar Dizini 419 Adlar Dizini

Page 10: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

SOL YAYlNLARI'NIN N OTU

Kapital'in dördüncü cildi olarak kabul edilen Artı-Değer Teorileri'nin birinci kitabı Türkçeye İngilizcesinden (Karl Marx, Theories of Surplus Value, part ı, Progress Publishers. Moscow ı969J çevrildi. S. Ryazanskaya'nın editörlüğünde Emile Burns tarafından yapılan bu çeviri, Karl Marx'ın, Theorien über den Mehrwert, teil 1. Dietz Verlag, Berlin, ı956 Almanca bas­kısından yapılmıştır ve materyal ve notlar, yapıtın özgün elyazmasının bu­lunduğu Marksizm-Leninizm Enstitüsünün (Moskova) hazırladığı Rusça Marx-Engels, Tüm Yapıtlar, cilt 26, bölüm ı, Moskova ı962 baskısına uy-

gun olarak düzenlenmiştir.

Türkçe çeviri ayrıca Fransızcasıyla (Karl Marx, Thiories sur la plus-ualue, tome premier, Editions Sociales, Paris ı974) karşılaştınldı. Gilbert Ba­dia'nın sorumluluğu altında birçok germanist, ekonomist ve felsefeci tara­fından hazırlanan bu çeviri de özgün elyazmalannın fotokopisine uygun

olarak düzenlendi.

Köşeli ayraçlar içindeki başlıklar, söz konusu bölüm ya da kesimde Marx'ın kullandığı ifadelere dayanarak, Marksizm-Leninizm Enstitüsü ta­rafından konmuştur. Özgün metne yayıncılar tarafından yapılan tüm ekle­meler köşeli ayraç ı ı içinde verildi, anlamı kolaylaştırmak için Türkçe çe­viride yapılan eklentiler gene köşeli ayraç içinde ve "-ç." imiyle belirtildi. Marx'ın ara sıra kullandığı köşeli ayraçların yerine ise, herhangi bir kan­şıklığa neden olmamak için, İngilizce ve Fransızca baskılardaki yöntem iz­lenerek, eğik açılı ayraç ( ) kullanıldı; ayraç içindeki uzun bölümler için

eğik açılı ayraç yerine kuşak ayraç ( 1 yeğlendi.

Özgün elyazmasına uygun olarak, Marx'ın öteki dillerde kullandığı terim ve ifadeler italik olarak, Türkçeleri köşeli ayraç içinde verildi; Marx bu sözcüklerin altını çizmişse köşeli içindeki Türkçe sözcükler de italik olarak belirtildi. Gerekli görülen durumlarda bazı sözcük ve terimierin Almanca karşılıklan yine köşeli ayraç içinde italik olarak verildi. Alıntı yapılan bir bölümde Marx tarafından gösterilmemiş }{]Saltmalar köşeli ayraç ı ı içinde elips ayraçla ( ) gösterildi. Marx'ın alıntılarıyla özgün metinler arasındaki farklılıklar, dipnotlarda belirtildi. Marx'ın, hem kendi yazdığı bölümlerde, hem yaptığı alıntılarda altını çizdiği sözcükler italik olarak belirtildi; ayrı­ca yapıtiann başlıkları ve yabancı sözcükler de yazım kuralına uyularak .

i tali k dizildi.

Marx'ın not defterlerinin sıra sayısı Roma sayı imleriyle, elyazması sayfa­lannın sıra sayısı ise normal sayı imieriyle gösterildi; defter ve sayfalar metinde dik çizgilerle belirtildi . Kural olarak bu sayılar, elyazmasının ilgi­li parçasının başına kondu; ancak parça elyazması sayfasındaki yerinin önüne alınmış ya da daha sonrasına konmuş ise elyazması sayfasının sıra sayısı (ve başka bir not defterine geçilmişse. o not defterinin sıra sayısı) parçanın hem başında (yani ll XII-6591 - ı2. defter, 659. sayfa) ve sonun-

da (yani 1 XII-6591 1 l olarak gösterildi.

Page 11: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

SUNU Ş

Marx Artı-Değer Teorileri'ni Ocak 1862-Temmuz 1863 arasında yazdı. Bu çalışma, Marx'ın Zur Kritik der Politischen (Ekonomie [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı) başlıklı, oylumlu 186 1-1863 elyazmasının bir bölümüdür; Ekonomi Politiğin Eleştirisine Kat­kı 'nın 1859'da yayınlanan ilk kısmını izlemek üzere yazılmıştır. 186 1-1863 elyazması 23 not defterinden ve 1472 sayfadan oluşur; toplam uzunluğu, yaklaşık 200 basılı formadır: Henüz kaba bir tas­lak ve tam olmamakla birlikte, Kapital'in dört cildi arasında, sis­temli olarak hazırlanmış ilk taslaktır. Artı-Değer Teorileri bu elyaz­rnasının en uzun (yaklaşık 1 10 baskı forması) ve en özenle düzen­lenmiş parçasıdır ve Kapital'in sonuncu, dördüncü cildinin ilk ve tek taslağıdır. Marx, bu cilde, teorik üç ciltten farklı olarak, tarih­sel, tarihsel-eleştirel ya da tarihsel-yazınsal kısım adını vermiştir.

Marx, Artı-Değer Teorileri'ni, tasarımını 1858-1862 arasında yaptığı Ekonomi Politiğin Eleştirisi'nin özgün planı çerçevesinde yazmaya başlamıştır. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı 'nın giriş yazısında,* 1858-1862 arasında yazdığı mektuplarda** ve 186 1-1863 elyazmasında, bu yapıtın yapısı konusunda Marx'ın söyledik­leri gözönünde tutularak, bu özgün plan şöyle çizelgeleştirilebilir:

* Bkz: Karl Marx, "Ekonomi Politiğin Eleştirisine Giriş", Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı. Sol Yayınları, Ankara 1993, s. 219-250. -Ed.

** Bkz: Aynı yapıt, s. 25 1-261; Marx-Engels, Seçme Yazışmalar, 1, Sol Yayınları, Ankara 1995, s. 1 13-158. -Ed.

l l

Page 12: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1858- 1862 ARASINDA MARX'IN TASARIMLADIGI BİÇİMİYLE

EKONOMI POL1T161N ELEŞT1R1SI PLANI

I. Sermaye

[Giriş: Meta ve Para) (a) Genel olarak Sermaye

(b) Sermayelerin rekabeti (c) Kredi (d) Pay sermayesi

Il. Toprak mülkiyeti III. Ücretli emek IV. Devlet V. Dış Ticaret VI. Dünya Pazan

1. Sermayenin üre­tim süreci

1. Paranın sermaye­ye dönüşmesi

2. Mutlak artı-değer 3. Nispi artı-değer 4. İkisinin bileşimi 5. Artı-değer teorile-

2. Sermayenin dola- ri şım süreci

3. İkisinin birliği, ya da sermaye ve kann birliği

Bu planda görüleceği gibi. Marx, Artı-Değer Teorileri 'ni ilkin sermayenin üretim süreci sorunlarına ayrılan "genel olarak serma­ye" teorik araştırma bölümüne, tarihsel bir ara-söz olarak düşün­müştür. Tıpkı Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'nın metalar bö­lümünün "Metalar Teorisinin Tarihi Üzerine" tarihsel bir ara­sözle; ve para bölümünün de "Dolaşım Aracı ve Para Teorileri" biçi­minde bir tarihsel ara-sözle sonuçlanması gibi, burada da, aynı bi­çimde, sermayenin üretim süreci böyle bir tarihsel ara-sözle ta­mamlanacaktı.

Bu, Marx'ın ilk planıydı . Ama çalışmalar sırasında bu ara-söz, Marx'ın planının sınırlarını çok aştı . Marx'ın araştırıp eleştireceği teorilerin içeriğinin kendisi, bu planın sınırlarının genişletilmesini gerektirdi. Burjuva ekonomistlerin artı-değer konusundaki görüş­lerinin eleştirel çözümlenmesi. Marx açısından, bu ekonomistlerin kar konusundaki düşüncelerinin çözümlenmesiyle içiçeydi; ve bu düşünceler yanlış bir toprak kirası kavramıyla ilintilendiği ölçüde de rant teorisinin vb. incelenmesi zorunlu oluyordu. Öte yandan, hatalı teorilerin eleştirisini kapsamlı biçimde yapmak ve her yö­nüyle kavramak için, bu teorilerin karşısına kendi yeni ekonomik teorisinin -ekonomi biliminin en devrimci dönüşümünü temsil eden teorinin- şu ya da bu pozitif bölümünü koyacaktır.

Artı-Değer Teorileri 'ndeki malzemenin ve yapının niteliğini tam kavrayabilmek için, aşağıdaki noktanın da gözönünde bulundurul­ması gerekir. Marx, Teoriler üzerindeki çalışmasına giriştiği za­man, Kapital'in teorik bölümlerinden yalnızca birincisi

12

Page 13: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Scrmayeniq. Üretim Süreci"- aşağı-yukarı yazıya dökülmüştü; ama o bile henüz tam değildi (bu sorun 1861-1863 elyazmasının ilk beş not defterinde irdeleniyordu). İkinci ve üçüncü bölümler -daha doğrusu, bu bölümlerin bazı parçaları- sadece 1857-1858 elyazma­larının ilk hazırlık tasarımları biçimindeydi. Bu nedenle tarihsel bölümü yazarken Marx, kendi teorik çalışmasının belli sayfalarına gönderme yapma durumunda olamazdı: daha önceki ekonomi poli­tiğin eleştirel çözümlemesinde ortaya çıkan teorik sorunlan pozitif biçimde özenle işlernek zorundaydı. Bütün bunlar bir tarihsel ara­söz diye düşünülen Artı-Değer Teorileri'nin çok büyük bir boyuta erişmesine neden oldu. 1861-1863 tarihli oylumlu elyazmalarında tarihsel ya da tarihsel-eleştirel bölümler, VI.-X:V. (dahil) not defter­lerini ve bunlara ek olarak XVIII. not defterini doldurur; XX.­XXIII. not defterlerinde de bazı ayrı tarihsel denemeler vardır.

Artı-Değer Teorileri'nin ana metni, VI-XV. not defterlerinde ve XVII. not defterinde yeralmaktadır: Ocak 1862-0cak 1863 (dahil) arasındı;t yazılmıştır. Marx tarafindan düzenlenen ve VI-XV. not defterlerinin kapaklarına yazılan içindekiler listesi de bu ana met­ne göredir. Bu içindekiler listesi, Marx'ın yapıtının genel yapısını, bu yapının parçalarını ve planını anlama açısından çok büyük önem taşımaktadır. Bu şimdiki baskıda, içindekiler listesi, ilk bölü­mün hemen önünde (s. 31) yeralmaktadır. Elyazmalarının son not defterinde yeralan ve 1863'ün baharında ve yaz aylarında yazılan tarihsel-eleştirel denemeler ve notlar. ana metne eklenmiştir.

Artı-Değer Teorileri üzerindeki çalışması sırasında, Marx'ın in­celediği sorunlar dizisi, sürekli olarak artış göstermiştir. Ve sonun­da Marx'ı, tüm tarihsel-eleştirel malzemeyi ayırma ve Kapital'in özel bir dördüncü cildini oluşturma düşüncesine yöneltmiştir. Marx'ın Kapital üzerindeki çalışması sırasında, başlangıçta yalnız­ca "Genel Olarak Sermaye" kesimi için düşündüğü bölümü üçe ayırmasının ( 1. Sermayenin Üretim Süreci, 2 . Sermayenin Dolaşım Süreci ve 3. İkisinin Birliği) kesin önemi de giderek daha belirgin­leşmiştir. O kadar önemli ve derin ki. Marx'ın özgün plana göre, "Genel Olarak Sermaye" kesimine aldığı örgün sorunlar arasında yeralmayan konular (örneğin, sermayelerin rekabeti, kredi, rant) da yavaş yavaş bu bölüme katılmıştır. Kapitalizmin ekonomi politi­ğinin tüm teorik sorunlarını Kapital'de yavaş yavaş kendi içinde toplayan bu üç teorik bölümün ortaya çıkarılışma koşut olarak Marx, tarihsel-eleştirel araştırmanın ayrı bir kitap olarak -Kapital'in dördüncü cildi olarak- sunulması gerektiğine giderek daha kuvvetle inanmıştır.

1861-1863 elyazmaları üzerindeki çalışmasını bitirdikten yak-

13

Page 14: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

!aşık bir ay sonra Marx (15 Ağustos 1863 günlü mektubunda) En­gels'e bu elyazmaları konusunda şunları yazıyordu: " .. . Şimdi şu derlernelere bakıyerum da her şeyi nasıl tepetakla etmemin gerekli olduğunu ve bazıları hemen hiç bilinmeyen malzemeden tarihsel bölümü bile nasıl yaratmak zorunda kaldığıını görüyorum . . . " Marx, "tarihsel bölüm" derken, Artı-Değer Teorileri'ni kastediyor­du; demek ki daha o sırada, bunu, çalışmasının ayrı bir bölümü olarak düşünüyordu; oysa Kapital'in birinci ve üçüncü bölümleri için yaptığı planlardan (bu kitabın 387-389 . sayfalarına bakınız) apaçık anlaşıldığına göre Ocak 1863'te bile bu tarihsel-eleştirel malzemeyi, "Genel Olarak Sermaye" konusundaki araştırmasının teorik bölümlerine dağıtınayı düşünüyordu.

Marx'ın, 17. Yüzyılın ortalanndan başlayarak, ekonomi politi­ğin tarihine eleştirel bir tutunıla yaklaşma niyetini, elyazmalann 1 863'te yazdığı :XXII'nci not defterinde bulunan Petty konusundaki ayrıntılı tarihsel-eleştirel denemesi gösteriyor. Denemenin karak­teristik bir başlığı var: "Tarihsel: Petty". Kendisinden önceki ve sonraki metinlerle hiçbir iç bağı olmayan bu denemeyi Marx, apa­çık görüldüğü gibi, çalışmasının tarihsel-eleştirel bölümü için dü­şünmüştü. Denemede, Petty'nin değer, ücretler, rant, toprağın fi­yatı, faiz vb. konularındaki görüşleri çözümleniyordu. Petty'nin ekonomik görüşlerinin böyle geniş biçimde değerlendirilmesi, Marx'ın, dört yıl sonra (30 Nisan 1867'de) Siegfried Meyer'e Kapi­tal'in yapısıyla ilgili olarak yazdığı mektupta açıkça ortaya koydu­ğu düşüncesini, daha Mayıs 1863'te belirlemiş olduğunu gösteri­yor: "Cilt I Kapitalist Üretim Sürecini içeriyor . . . Cilt II teorik bölü­mü sürdürüyor ve tamamlıyor. Cilt III, onyedinci yüzyılın ortasın­dan bu yana ekonomi politiğin tarihi."* (Marx o sıralarda Kapi­tal'in ikinci ve üçüncü kitaplarını tek cilt halinde yayınlamayı öne­riyordu).

Marx'ın, Kapital'in dördüncü "tarihsel-yazınsal" kitabından doğ­rudan ilk kez sözettiğini Engels'e yazdığı 31 Temmuz 1865 günlü mektupta görüyoruz. Marx, Kapital'inin ne durumda olduğunu ya­zıyor: "Teorik bölümü (ilk üç kitabı) tamamlamak için yazılması ge­reken daha üç bölüm var. Ondan sonra bir de yazılacak dördüncü kitap, tarihsel-yazınsal olan var; tüm sorunlar, ilk üç kitapta çözül­düğü için, bana göre, bu sonuncusunu yazmak, göreli olarak en ko­layı; ve tarihsel çerçevede bir yineleme olacak." Yukanda alıntıla­nan 15 Ağustos 1863 günlü mektubunda Marx, "tarihsel bölüm"den esasen yazılmış olan bir şey diye sözettiğine göre, şimdi burada, Marx'ın neden henüz "yazmak"tan sözettiği sorusu akla gelebilir.

* Bkz: Marx-Engels, Seçme Yazışnıalar, 1. s. 218. -Ed.

14

Page 15: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1863 ve 1865'tc söylenenler arasındaki fark şuradan geliyor: Arada­ki dönemde, 1864-1865'te Marx yapıtının teorik bölümlerini yeni bir kalıba döktü ve yeniden yazdı; ama dördüncü kısım, "tarihsel­yazınsal kısım", 1862-1863'te yazıldığı ilk durumundaydı; Kapital'in ilk üç cildinin yeniden redakte edilmesi nedeniyle de o bölümlerle uyum sağlamak için, üzerinde yeniden çalışılması gerekiyordu.

Siegmund Schott'a 3 Kasım 1877 tarihli mektubundan anlaşıl­lığına göre, Marx da daha sonraları Kapital'in tarihsel bölümünü •ir ölçüde yazılmış saymaya başlamıştır. Bu mektupta Marx, Kapi­al'le ilgili çalışması konusunda şöyle der: "Gerçekte ben Kapital'e

(üçüncü tarihsel bölümle) tersten başladım; ondan, en son ele alı­nan birinci cilt, halka, doğal olarak bazı sınırlamalada önce sunul­du, hazırlanır hazırlanmaz basıldı; bu arada her araştırmada oldu­ğu gibi öteki iki cilt ham malzeme olarak kaldı." Burada tarihsel bölüm üçüncü cilt olarak anılıyor; çünkü daha önce belirtildiği gibi Marx, Kapital'in ikinci ve üçüncü kitaplarını tek cilt halinde, cilt II olarak çıkarmak ve dördüncü cildi, "Teorinin Tarihi"ni, üçüncü cilt yapmak istiyordu.

Marx'ın bu açıklamalarına dayanarak, Artı-Değer Teorileri'nin (ek tarihsel taslaklar ve XX-XXIII. not defterlerindeki notlarla bir­likte) Kapital'in dördüncü kitabının -dördüncü cildin- özgün ve tek müsveddesi fllduğunu söyleyebiliriz. Engels ve Lenin, Artı­Değer Teorileri'ni, Kapital'in dördüncü cildi sayıyorlardı.

Bu nedenlerledir ki, Marx'ın 1861-1863 elyazmalarına verdiği ad olan Artı-Değer Teorileri'ne, bu ciltte, ayraç içinde "Kapital'in IV. Cildi" sözcükleri eklendi.

*

Engels, Artı-Değer Teorileri elyazmalarına ilk kez, 16 Şubat ve 24 Mart 1884'te Kautsky'ye yazdığı mektuplarda* değinir. İkinci mektupta Engels, Kapital'i basan yayıncıyla, Meissner'le anlaşma­ya varıldığını, Kapital'in ikinci ve üçüncü kıtaplannı, tüm yapıtı tamamlayacak son cilt olarak Artı-Değer Teorileı nin izleyeceğini bildirir.

Bernstein'a Ağustos 1884'te yazdığı mektupta Engels, Kapi­tal'in bu sonuncu cildi hakkında daha ayrıntılı bilgi verir: " . . . 'Teo­rinin Tarihi', aramızda kalsın, büyük ölçüde yazılıp çıkarılmış du­rumda. Ekonomi Potiliğin Eleştirisine Katkı'nın elyazmaları -sanırım sana buradayken göstermiştim-Artı-Değer Teorileri'nin

* Bkz: Marx-Engels, Seçme Yazışmalar 2, Sol Yayınları, Ankara 1996, s. 175-177, 180-182. -Ed.

15

Page 16: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yaklaşık 500 qııarto* sayfalık bölümünü . . . içeriyor; kuşkusuz on­dan sonra, bu malzemenin bir kısmı başka biçimde işlendiği için kesilip atılacak birçok yer var ama, gene de geriye yeterince malze­me kalıyor."

Kapital'in II. cildine Engels'in yazdığı (5 Mayıs 1885 tarihli) ön­söz, Artı-Değer Teorileri'nin elyazmaları hakkında ve nasıl yayım­lamayı düşündüğü konusunda çok ayrıntılı bilgi veriyor. Engels, 186 1-1863'te yazılan uzun Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı el­yazmalarının gövdesini Artı-Değer Teorileri 'nın oluşturduğuna işa­ret ediyor ve şöyle diyor: "Bu kesim, ekonomi politiğin esasının ve özünün, artı-değer teorisinin, ayrıntılı eleştirel tarihini içeriyor ve buna koşut olarak, öncüllerine karşı giriştiği polemiklerde, daha sonra ikinci ve üçüncü ciltlerin elyazmalarında ayrı ayrı ve kendi mantık bağıntısı çerçevesinde incelenen noktaların çoğunu gelişti­riyor. İkinci ve üçüncü ciltlerin kapsadığı çok sayıda parçayı ayır­dıktan sonra, bu elyazmasmın eleştirel kısmını Kapital cilt IV ola­rak yayınlamayı düşünüyorum. Böyle değerli bir elyazması, şimdi­ki bu ikinci cilt için kullanılamazdı ."

1880'lerin sonuna doğru ve 1890'ların ilk yıllarında, Engels, Kapital'in III. cildini yayınladıktan sonra, dördüncü cildin, Artı­Değer Teorileri 'nin hazırlığına girişme niyetinde olduğunu yinele­y�rek belirtir. Ne var ki, Teoriler'in elyazmasında yeralan teorik parçaları ayıklamaktan artık eskisi kadar kesin sözetmez.

Engels'in, Artı-Değer Teorileri elyazmasından, en son Bauer'e yazdığı 10 Nisan 1895 günlü mektupta sözeder. Bu mektupta da gö­rüldüğü gibi. Engels, 1895'te hala Marx'ın bu yapıtını yayınlamayı başaracağı umudunu taşıyordu. Ama Engels, Kapital'in sonuç cildi­ni tamamlayamadı; bu mektubun yazılışından dört ay sonra öldü.

Yukarıda alıntılanan sözlerinde de açıkça görüldüğü gibi En­gels, Artı-Değer Teorileri'ne büyük önem veriyordu ve Kapital'in IV. cildi sayıyordu. Ancak Engels'in 1884-1885'te "II. ve III. ciltler­de yeralan birçok parçayı" metinden çıkarma niyetinde olduğu da açıkça görülüyordu.

Burada doğal olarak akla şu soru geliyor: Engels'in bu niyeti ya da önerisiyle ilgili olarak bizim tutumumuz ne olmalı?

Artı-Değer Teorileri'nin elyazmalarından bir dizi parçayı, ancak ve yalnızca Marx'ın görkemli arkadaşı ve savaşım yoldaşı, hatta bir bakıma Kapital'in ortak-yazarı Engels çıkarabilirdi. Bazı parça­ların ayıklanmasından sonra geriye kalan bölümlerin kopuk-kopuk olmaması için, bu parçalar üzerinde büyük ölçüde çalışılması ve özel olarak yazılmış eklerle bunların birbirine bağlanması gerekir-

*Yarım foı·ma. 8 sayfa. "'i'·

16

Page 17: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

di. Marx'ın metni üzerinde böyle bir çalışma yapma hakkına sahip olan tek kişi de Engels'ti.

Artı-Değer Teorileri metninde yukarda anılan "birçok parçayı" olduğu gibi korumanın bir başka gerekçesi daha var. Engels'in bu bölümleri ayıklama niyeti, Artı-Değer Teorileri'nin elyazmalannı ayrıntılı biçimde incelemeye başlamadan önceki ilk niyetiydi. Kapi­tal'in III. cildine yazdığı önsözden de biliyoruz ki, Engels, Marx'ın elyazmalarını hasıma hazırlama çalışmalan sırasında, zaman za­man ilk niyetlerini ve planlarını yeniden düşünüp değiştirdi. En­gels, ilk başta, Kapital III. Cildin V. Kısmını yeniden biçimlendir­mek istedi; çünkü Marx'ın elyazmalarında bu kısım henüz bitiril­memişti. Engels, önsözünde, bu kısmı en az üç kez esaslı biçimde yeniden yazmak istediğini, ama sonunda bu düşünceden vazgeçti­ğini ve "eldeki malzemeyi olabildiği ölçüde belli bir düzene sokmak­la ve ancak kaçınılmaz eklentileri yapmakla" yetinmeyi kararlaş­tırdığını yazar. Şimdi buradan giderek, denebilir ki, Artı-Değer Te­orileri'oi Engels yayma hazırlasaydı, elyazmalardaki teorik ara­parçalan olduğu gibi bırakırdı. Bu varsayım çok olasıdır; çünkü te­orik ara-parçalann içinde öyleleri var ki, o parçalarda Marx, örne­ğin Kapital'in III. cildinde -özellikle rant kesiminde- açıklamala­nna esaslı eklemeler yaparak önemli teorik çözümlemeler getir­mektedir.

Lenin, Artı-Değer Teorileri'nin elyazmasındaki teorik çözümle­meleri çok yüce tutuyordu. Kendi yazılarında, Marx'ın bu çalışma­sının hem tarihsel-eleştirel , hem saf teorik içeriğine çok değer ver­diğini ifade ederek, sık sık gönderme yapıyordu. Özellikl.e de Marx'ın, rantın yapısı üzerine görüşlerini geliştirdiği kesimler.i çok değerli buluyordu (Bkz: V. İ. Lenin, The Agrarian Question ana� the "Critics of Marx", İngilizce baskı, Moskova 1954, s. 29 ve 158;* The Agrarian Programme of Social-Democracy in the First Russian Re­volution, 1905-1907, İngilizce baskı, Moskova 1954, s. 101, 1 40, 143**). Lenin, "Marx'ın Artı-Değer Teorileri'nde, toprağın kamul.aş­tınlmasının devrimci -burjuva-demokratik devrim anlamındat­öneminin, özgün bir açıklıkla ortaya kon d uğu pasajlanndan s öz eder (The Proletarian Revolution and the Renegade Kautsky [Proı�e­tarya Devrimi ve Dönek Kautsky] , İngilizce baskı, Moskova 1952, s. 152; The Agrarian Programme . . . , s . 145, 175-1 76; Works [Yapıtlar·], 4. Rusça baskı, c. 15, s. 148 ve c. 16, s. 104, vb. ) Lenin, Marx'ın Arti�­Değer Teorileri'nden mutlak rant konusundaki temel tezlerini alın-

* Lenin, "Tarım Sorunu ve 'Marx'ın Eleştirmenleri'", Tarımda Kapitalizm, So.l Yayınları, Ankara 1996, s. 81, 205. -Ed.

** Lenin, "Birinci Rus Devriminde ( 1905-1907) Sosyal-Demokrasinin Tarım Programı", Toprak Meseleleri. Sol Yayınlan, Ankara 1969, s. 42, 53. -Ed.

Page 18: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tılar ve The Agrarian Qiı<!sdon and the "Critics of Marx"ta (s. 29*) Artı-Değer Teorileri'nin yayınlanışından yıllar önce kendisinin ta­rım sorununa ya�la:;oımındak.i doğruluğu, bu tezlerin teyid ettiğini belirtir.

*

Artı-Değer Teorileri'ni ilk kez 1905-1910'da Kautsky yayınladı; ondan bu yana da Kautsky baskısı, hem Almanca, hem başka dil­lerde birçok kez yayınlandı; Rusça'da da birçok kez yayınlandı.

Kautsky baskısında ciddi kusurlar vardır. Tümden yanlış bir va:rsayımdan, Artı-Değer Teorileri elyazmasının uyumlu bir plan­dan yoksun olduğu ve bir tür "kaos" olduğu varsayımından yola çı­karak Kautsky, elyazmasını keyfi bir "uyarlama"dan geçirmiş, dev­rimci marksizmin en önemli ilkelerini revize etmişti.

Her şeyden önce Kautsky, Marx'ın bizzat düzenlediği ve yazım sırasında uyduğu içindekiler listesinde yeralan malzemeyi o listeye göre kullanmadı; o düzenlemeyi kaba bir biçimde bozdu. Kautsky, ke!ndi baskısını hazırlarken, içindekiler listesini tümüyle gözardı etti; hatta kitaba bile almadı.

Marx'ın elyazmalarındaki malzeme tutarlı bir biçimde ve belli bir mantık sıralamasıyla düzenlenmişti. Burjuva ekonomistlerin, ekonomi politiğin temel sorunlarını çözme çabalarını çözümleyen Marx, klasik burjuva ekonomi politiğe damgasını vuran sınıfsal ba­kış s ınırlılıklarını gösterir; burjuva ekonomistlerin, ele aldıklan so­runlara ve hepsinin üstünde temel soruna -artı-değer sorununa­iç tuttarlılığı olan bilimsel temelde çözümler bulma yetersizliklerini ortaya koyar. Marx'ın elyazmaları , burjuva ekonomi politiğin geli­şim inin, çelişkilerle dolu bir süreç olduğunu gösterir; Smith'le Ri­cardo'nun teorilerini incelerken, bazı açılardan, fizyokratlara ba­kışla bu ikisinin bilimi ilerlettiklerini, ama başka bazı yönlerden fiz yokratların hatalarını yinelediklerini ve geri adım attıklarını gö sterir. Kautsky, Marx'ın bu diyalektik gözlemlerini çok ciddi bi­çimde çarpıtmıştır; elyazmalardaki malzemenin tümünü, kronolo­ji)ı{ bir sıralamaya, bir dış etmene bağlamış ve böylece buıjuva eko­n omi politiğin gelişimini düzgün bir evrim süreci gibi sunmuştur.

Kendi kronolojik planını izleyerek Kautsky, hazırladığı baskı­nın en başına, Marx'ın elyazmasında fizyokratlar bölümüne giriş lliteliğinde olan James Steuart'ın görüşlerini belirleyen parçayı de­;ğil, XX. ve XXII. not defterlerinden alınan dört kısa parçayı (Petty, D'Avenant, North ve Locke, Hume ve Massie) koymuştur. Kautsky

* Lenin, Tarımda Kapitalizm, s. 81. -Ed.

18

Page 19: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bu parçaları (daha başka parçalar gibi) mekanik bir biçimde, ilk cildin ilk bölümüne aktarmış, böyle yaptığı için de VI-XVIII nurna­ralı not defterlerinin (James Steuart'tan Richard Jones'a kadar) XX-XXIII nurnaralı tamamlayıcı not defterleriyle olan anlatım bağ­lantılarını arap saçına döndürrnüştür.

Marx'ın elyazrnasında, Quesnay'nin, toplam sermayenin yeni­den-üretimi ve dolaşımı teorisinin çözürnlenişi, Smith'in teorileri­nin çözürnlenişini izler; Kautsky baskısında elyazrnasının bu kısmı Smith bölümünün önünde yeralıyor; üstelik Kautsky'nin verdiği yeni bir biçirnle. Kautsky, bu bölürnün onda-dokuzunu, ana metin­den keyfi bir biçimde ayırıyor, küçük puntolarla diziimiş bir ek ola­rak metne katıyor.

Kautsky, ayrıca, Marx'ın, sosyal sermayenin yeniden-üretimi konusundaki görüşlerini ortaya koyduğu teorik ara-açıklarnaları da kitap metnine gene küçük puntolarla diziimiş bir ek olarak katı­yor. Kautsky, Marx'ın tarihsel-eleştirel ve teorik çalışmaları ara­sındaki. iç bağiantıyı büyük ölçüde bozarak, bu parçaları, elyazrna­sındaki çeşitli yerlerden koparıp ayırıyor.

Kautsky, kendi baskısının ikinci cildinde de Marx'ın elyazrna­sında verdiği malzemenin düzenlenişinden açık biçimde ayrılıyor. Marx, elyazrnasının bu bölümüne, Rodbertus'un rant teorisinin eleştirisiyle başlamıştı; Kautsky baskısı Ricardo'yla ilgili olan "Artı-Değer ve Kar" bölümüyle başlıyor; Rodbertus teorisinin eleş­tirisi bundan sonra geliyor. Elyazrnasında Ricardo'nun artı-değer ve kar oranının değişimi süreci konusundaki görüşleri üzerinde Marx'ın çözümlemesi, rikardocu rant teorisinin eleştirisini izliyor. Bu kısım, Kautsky baskısında cildin en başındaki "Artı-Değer ve Kar" bölümünün içinde yeralıyor. Kautsky, burada da elyazrnasın­daki malzeme sıralamasından ayrılarak, Marx'ın yapıtındaki önemli ilkesel noktaları gözlerden saklıyor; özellikle Marx'ın, rant teorisinde Ricardo'nun yaptığı hataların, rikardocu kar doktrinine damgasını vurduğu biçimindeki görüşünü gözlerden saklıyor.

Elyazrnasında yaptığı bu keyfi düzenlerneler nedeniyle, Ka­utsky baskısı, özgün metinde organik biçimde bağlanmış olan so­runları birbirinden koparıyor. Örneğin Marx'ın elyazrnasındaki "Ricardo'nun Kar Teorisi" bölümü, ortalama kar oranının oluşum süreci hakkında Ricardo'nun görüşlerinin eleştirisini ve kar oranı­nın düşmesi konusundaki kendi görüşlerini içerir. Kautsky baskı­sında, aynı bölümün bu iki parçası, birbirinden 350 kitap sayfası ayn düşmüştür.

Elyazrnasındlaki tüm malzemeyi, Kautsky, sınıf savaşımı so­runlarını ve ekonomik teoriler ile bu teorilerin içinde geliştiği sos-

19

Page 20: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yal ve siyasal çevre arasındaki derin bağiantıyı gözlerden saklaya­cak biçimde vermiştir. Örneğin Kautsky baskısının ikinci cildinde, başlığını Kautsky'nin koyduğu bir "Anderson ve Malthus. Roscher" kesimi yeralıyor. Marx, elyazmasının bu kesime denk gelen parça­sında, Anderson'un rant konusundaki .görüşlerini egemen sınıfla­no en gerici unsurları yarar\'pa Malthus'un çarpıttığını, Ricar­do'nun ise bu görüşlerden toırrak aristokrasisine karşı yönelttiği sonuçlar çıkardığını gösteriyor. Bup._dan sonra Marx, rant sorunu­nun tüm tarihini hoyratça çarpıtmiş ·ouin sıradan ekonomist Rosc­her üzerinde duruyor. Elya:imasında, ·ekonomi politiğin tarihi ko­nusundaki derin sınıfsal çözümlemelerin modeli olan bu bölümün açık ve siyasal yönden keskin olan içeriğini, Kautsky, hiçbir siste­matikleştirme kaygısı taşımaksızın, yalnızca adlan sıralayan renk­siz bir genel başlık altında üstüste yığıvermiştir.

Bu tür editoryal başlık koyma, Kautsky baskısının ayırdedici özelliğidir. Kendi baskısında bölümlere ve paragraflara koyduğu başlıklar, nesnelci [objektiuist], yansız bir niteliktedir. Örneğin "Adam Smith ve Üretken Emek Kavramı", "Ricardo'nun Değer An­layışı" , "Ricardo'nun Artı-Değer Görüşü", "Kar Oranı", "Değer ve Artı-Değer", "Değişen Sermaye ve Birikim" vb. gibi başlıklar böyle­dir. Kautsky'nin başlıkları, Marx'ın günışığına çıkardığı şeyleri, ör­neğin Smith'in iki farklı değer tanımını, Smith'in değer ve gelir arasındaki ilişkilerin ikili yapısını, Ricardo'nun ortalama kar oranı yasasını değer yasasıyla ilişkilendirmekteki yetersizliğini, vb. hiç­bir biçimde göstermez. Başlık koyarken Kautsky aynca, Smith'le Ricardo'nun görüşlerindeki sıradan öğeleri de gözlerden sak.lar; ve Ramsay, Cherbuliez ve Richard Jones'la ilgili bölümlere koyduğu başlıklarla, okurda, marksist ekonomi politiğin bazı unsurlarının bu burjuva ekonomistlerin yapıtlarında bulunduğu gibi yanlış bir izienim yaratma hesabı yapar.

Marx'ın metninde Kautsky'nin yaptığı çarpıtmalar ve revizyon­lar en hayrat ve açık biçimde, onun yaptığı çok sayıdaki kırprnalar­da görülür. Kautsky, kendi baskısında yalnızca sözcükleri ya da türnceleri atmakla kalmamış, Marx'ın o örgün yazımıyla bazılan üç, dört ya da daha fazla sayfa tutan koca koca parçalan da kırp­mıştır. Kautsky'nin kestiği parçalar arasında, tam bir bölüm bile vardır; bu bölüm, Marx'ın içindekiler listesinde "Ekonomistlerin Hasmı Olarak Bray" başlıklı bölümdür. Kautsky, başka parçalann yanısıra, Marx'ın, kapitalizmde işçi sınıfının mutlak yoksullaşma­sının ekonomik önkoşullarından sözettiği bölümü de atlamıştır. İşçi sınıfının mutlak yoksullaşması tezini yadsıyan revizyonist Ka­utsky, bir kez çarpıtma yoluna girdikten sonra, bu önemli ilke so-

20

Page 21: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rununda Marx'ın kanıtlarını okurdan saklamaktan çekinmemiştir. Elyazmasını "redakte" ederken Kautsky, Marx'ın, burjuva eko­

nomiatıerin görüşlerini kökünden çürüten eleştirilerinin dozunu yumuşatmaya ve burjuvazinin mazeretçi savunuculanna yönelttiği amansız eleştirinin öfkeli, hırslı, yakıcı ifadelerini, "terbiyeli", kay­pak sözlerle değiştirmeye çalışmıştır. Böylece Kautsky, Marx'ın burjuva ekonomistler için kullandığı "eşekler", "köpekler", "ayak takımı" türünden tüm niteleme sözcüklerini ayıklamıştır.

Ve son olarak Kautsky .baskısının tümüne egemen olan tipik özellik, metnin yazılışı sırasında yapılan çok sayıda ve bazan ace­mice hatalardır; metindeki İngilizce ya da Fransızca deyimierin tam karşılığı verilmeksizin hatta bazı durumlarda yanlış biçimde çevrilmesidir; Marx'ın düşünce akışıyla tutarlı olmayan keyfi edi­toryal eklemelerdir; Marx'ın bazı terimlerinin yerine başka terim­ler konması gibi kesinlikle izin verilerneyecek değiştirmelerdir vb . .

Marx'ın, içindekiler listesinin tümden dikkate alınmaması; el­yazması malzemesinin keyfi ve yanlış bir biçimde düzenlenmesi; Marx'ın eleştirdiği kavramların sınıfsal özünü atıayan nesnelci başlıklar; Marx'ın ekonomik öğretisiyle tüm burjuva ekonomi poli­tik arasındaki temel antitezi gözlerden gizlemek; Kautsky'nin gide­rek uzaklaştığı devrimci marksizmin önemli tezlerini içeren bölüm­lerin bütünüyle kaldırılıp atılması- bütün bunlar, yalnızca bilim­sel bir yayının gerektirdiği temel ilkelerin ciddi biçimde ihlaliyle kalınmadığını, ayrıca marksizmin de doğrudan tahrif edildiğini gösteriyor.

*

Bu baskı hem Artı-Değer Teorileri'nin ana metnini -James Steuart'tan Richard Jones'a kadar "teorinin tarihi"nin birbiriyle bağlantılı açıklamasını veren ve Marx'ın hazırladığı içindekiler lis­tesinde belirtilen ana metni- ve V, XV, XX, XXI, XXII ve XXIII . not defterlerinde yeralan ve ana metne ek olan ara-açıklamalan içermektedir. Bu ek bölümler, ana metindeki açıklamalann sırası­nı kesintiye uğratmama düşüncesiyle, eklenti olarak verilmiştir.

Bu materyalin uzunluğu (yaklaşık 1 10 forma), kitabın üç cilde bölünmesini gerektirmiştir. Eklentiler de bu üç cilde dağıtılmıştır; öyle ki, her cildin sonunda, o cildin içindeki ana metinle bağlantılı­olan ek ara-açıklamalar ve notlar bulunmaktadır.

Ana metnin düzenlenişi, Marx'ın hazırladığı içindekiler listesi­ni aynen izlemektedir. Yalnızca, bazı elyazması defterlerdeki me­tinlerin düzenlenişinde, Marx'ın zaten işaret etmiş olduğu birkaç

21

Page 22: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

değişiklik yapılmıştır. Örneğin, VII . not defterinde, Smith'in üret­ken emek kavramı üzerinde durur ve bununla ilgili olarak, Smith'in görüşlerini Germain Garnier'nin sıradanlaştırdığını belir­tirken Marx, John Stuart Mill konusunda uzun bir ara-açıklamaya yer verir. Bu ara-açıklama şu sözlerle başlar: "Garnier üzerinde durmadan önce [konudan biraz saparakl yukarda anılan oğul Mill hakkında yeri gelmişken birkaç söz. Burada söylenecek olanlar gerçekte, bu kesimde daha ilerde, rikardocu artı-değer teorisinin tartışılacağı bölüme aittir; yani henüz Adam Smith'le ilgili olduğu­muz bu bölüme değil ." Bu açıklamaya ve XIV. not defteri için Marx'ın daha sonra hazırladığı içindekiler listesine uygun olarak John Stuart Mill konusundaki ara-açıklama, bu baskıda Teoriler'in üçüncü kısmında, rikardocu ekolün gerHeyişi konusundaki bölüm­de, Marx'ın, John Stuart Mill'e ayırdığı özel kesime konmuştur. Bir başka yer değiştirme örneği : X. not defteri, İngiliz sosyalist Bray hakkında kısa bir bölümü içermektedir (elyazmasının 441-444. sayfaları); Artı-Değer Teorileri'nin son bölümlerinin daha sonra dü­zenlenen içindekiler planında (XIV. not defterinin kapağında) Marx, "Ekonomistlerin Hasmı Olarak Bray" başlıklı bu parçayi "Ekonomistlerin Hasımları" bölümüne aktarmıştır; Marx'ın bu be­lirlemesini izleyerek, bu baskıda elyazması sayfa 441-444, çalışma­nın üçüncü cildin e aktanımıştır.

Metnin bölümlere ayrılışı, Marx'ın hazırladığı içindekiler liste­sinde ve elyazmasının çeşitli yerlerinde bulunan yönlendirmelere göredir. Elyazmasının bazı parçalannın başlıklan için de (1 ) Marx'ın içindekiler listesinde yeralan başlıklar; (2 ) Kapital'in I ve III. ciltleri için Marx'ın hazırladığı, Teoriler'in bazı bölümlerine göndermeler yapılan plan taslaklanndaki başlıklar; (3) Teoriler'in metnindeki başlıklar kullanılmıştır. Ne var ki, bütün bunların tümü bir arada gene de elyazmasının bölümleri ve alt bölümlerin­de kullanılması gereken başlıkların göreli olarak küçük bir bölü­münü oluşturmaktadır. Başlıkların geri kalan kısmı -çoğu- el­yazması metni esas alınarak ve olabildiği ölçüde Marx'ın kendi ter­minolojisi ve formülasyonları kullanılarak editörler tarafından be­lirlenmiştir. Editörterin koyduğu başlıklar -genelde editörlerin yaptığı tüm öteki eklemelerde olduğu gibi- köşeli ayraç içine alın­mıştır; böylece Marx'ın başlıklanndan kolaylıkla ayırdedilebilmele­ri sağlanmıştır.

Elyazmasındaki apaçık kalem sürçmeleri, kural olarak, dipnot­tarla bir açıklama yapılmaksızın düzeltilmiştir. VI ve X. not defter­lerindeki metinde çok belirgin birkaç kalem sürçmesini elyazmala­rı üzerinde bizzat Engels düzeltmiştir. 1861-1863 elyazmalarında

22

Page 23: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Marx'ın kullandığı özgün terimler notlarda açıklanmıştır. Marx'ın alıntı yaptığı y� da adını andığı kitapların başlıkları bu baskıda metin içinde asıl yazıldığı dildeki biçimiyle verilmiştir.

*

Artı-Değer Teorileri'nin baskıya hazır olmayan bir durumda bı­rakılmış olması gerçeğine karşın, bu çalışma, Marx'ın, Kapital'in sonuncu ve dördüncü cildini oluşturmasını düşündüğü "Teorinin Tarihi"nin tam ve birbiriyle bağlantılı bir resmini vermektedir. Bu çalışmada Marx, burjuva ekonomi politiğin, doğumundan, sıradan ekonomi politik diye adlandırdığı "mezar"ına kadar geçirdiği evrim sürecinin tümünü ortaya koyar.

Daha önce belirtildiği gibi, bu baskıda, Artı-Değer Teorileri malzemesi ve onlarla bağlantılı ek bölümler üç kısma ayrılmıştır. Malzemenin bölünüşünü, elyazmalarının içeriği belirlemiştir.

Birinci Cilt esas metinden yedi bölümü (VI-X numaralı not def­terleri) ve onüç ek kesimi içermektedir. Bu cilt, esas olarak fizyok­ratlar (bölüm II ve VI) ile Adam Smith'in (bölüm III ve IV) görüşle­rinin eleştirel çözümlemesine ayrılmıştır. Bölüm I ("Sir James Ste­uart"), maneter ve merkantil sisteme rasyonel bir çerçeve çizmeye dönük olarak Steuart'ın harcadığı umutsuz çabalan ortaya koya­rak, fizyokrat teorinin çözümlenişine bir tür giriş niteliğindedir. Marx, ekonomi politiğin gelişiminde fizyokratların rolünü ve özel­likle de artı-değerin kökenini, dolaşım alanından üretim alanına aktarmış olmalarını, onları Steuart'la karşılaştırarak daha keskin çizgilerle ortaya koymuştur.

Marx, fizyokratların ekonomik görüşlerini çözümleyerek, sis­temlerindeki çelişkileri, yani bazan doğanın saf bir armağanı, ba­zan da toprak sahibinin tarım işçisinin özel üretkenliğinin sonucu­na elkoyması olarak gösterilen artı-değer kavramının ikili doğasını ortaya koyar. Fizyokrat ekolün evrimini anlamanın anahtarı bura­dadır. Marx bu ekol içindeki düşün savaşını anlatır ve fizyokrat te­orinin ardıllarınca sıradanlaştınlmasına kadar izler. Fizyokrat ekolün içindeki ideolojik savaşıma ilişkin çözümlemeleri, fizyokrat görüşlerin sınıfsal özüne ilişkin tanımlamalarıyla ayrılmaz biçim­de bağlantılıdır.

Marx, ayrıca, Adam Smith'in teorisinin (bölüm III) en önemli ekonomik kategorilerini ele alır, çelişkilerini ve tutarsızlıklarını or­taya koyar. Marx, Smith'in teorisini eleştirel bir bakışla çözümler, içerdiği sıradanlığı gözler önüne serer. Smith'in öğretisindeki bu bilimsel ve sıradan öğelerin karşıtlığı, burjuva ekonomi politiğin

23

Page 24: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

gelişimini anlamanın zorunlu temelidir; Marx'ın gösterdiği gibi, proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşımı keskinleştikçe buıjuva ekonJmi politik giderek daha sıradan bir nitelik almıştır.

Smith'in toplumsal ürünün tüm değerini gelire indirgeyen dog­matik yaklaşırnma yönelttiği eleştiriyle bağlantılı olarak Marx, III. bölümde, toplam toplumsal sermayenin yeniden-üretiminin teorik bir çözümlemesini ortaya koyar ve değişmeyen sermayenin yeni­lenmesi sorununa kapsamlı bir biçimde ve özellikle eğilir. Genel te­orik öneminin yanısıra, bu ara-açıklama (ilk ciltteki en uzun teorik ara-açıklama), toplumsal üretimin iki kanadı [tüketim malları üre­timi ve üretim araçları üretimi -ç. ] teorisine Marx'ın nasıl ulaştığı­nı göstermesi bakımından da büyük önem taşımaktadır.

IV. Bölüm Smith'in, üretken ernekle üretken-olmayan emek üzerindeki görüşlerini ele alır. Bunun yanısıra bu bölüm, Smith'in görüşleriyle ilgili olarak patlak veren bir çekişmeyi irdeler ve bur­juva ekonomi politiğin üretken emek ve üretken-olmayan emek so­rununu ele alıştaki sıradanlığı ortaya koyar. Marx, bu sorunda yal­nızca Smith'in görüşlerinin değil, ama aynı zamanda fizyokratların görüşlerinin de nasıl sıradanlaştığını geriye doğru izler. Marx'ın bu bölümde eleştirdiği birçok sıradan kavramlama, dejenere olarak açıktan açığa kapitalizmi mazur göstermeye dönüşmüş çağdaş bur­juva ekonomi politik tarafından da benimsenmektedir.

VI. Bölüm, ("Quesnay'nin Ekonomik Tablosu") bizi yeniden fiz­yokratlara geri götürür. Materyalin böyle düzenienişinin makul bir gerekçesi vardır. Gerçi, Marx'ın kapsamlı çözümlemelerinin göster­diği üzere, Adam Smith'in teorisi bir bütün olarak, burjuva ekono­mi politiğin gelişiminde ileri doğru atılmış önemli bir adımdır ama, Smith yeniden-üretim sürecine ilişkin çözümlemelerinde, fizyok­ratlara bakışla, geri adım atar. Marx'ın materyali düzenleyiş biçi­mi, klasik burjuva ekonomi politiğin gelişimindeki zikzak çizgiyi, yani belirli sorunları ele alışında ileri hareket ederken, başka so­runlan ele alışında geri hareket ettiğini gösterir.

Necker ve Linguet ile ilgili iki kısa bölüm, kapitalizmde iki sı­nıfın karşıt doğasını ortaya koymaya dönük daha önceki iki çaba­nın çözümlenişidir.

Birinci cildin ekleri , V, XX, XXI, XXII, XXIII numaralı not def­terlerindeki tarihsel-eleştirel denemelerle notları ve XIII numaralı not defterinin kapağını içermektedir. 1-7 arası Ekler, Hobbes'un, Petty'nin, Locke'un, North'un, Berkeley'in, Hume'un ve Massie'nin ekonomik görüşlerinin niteliklerini kapsamaktadır. Marx bu görüş­lerde, emek-değer teorisinin ve sermaye ve faiz öğretisinin ilk izle­rini görür. 8-10 arası Ekler, fizyokrat ekalle ilgili ek malzeme ver-

24

Page 25: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mektedir. l l . Ek, tüm uğraşları üretken gösterme gayreti içinde olan -çağdaş burjuva ekonomi politikte de çok yaygın olarak göz­lenen- görüşün eleştirisi niteliğindedir. 12. Ek, elyazmasının XXI . not defterinde yeralan uzun, teorik bir denemedir; bu denemede Marx, kendi görüşlerini ayrıntılarıyla ortaya koyar; üretken emek ile üretken-olmayan emek konusundaki sorunlar üzerinde tek bi­limsel görüştür. Bu teorik deneme, ana metnin IV. uzun bölümün­de üretken emek konusunda Marx'ın ortaya koyduğu tarihsel­eleştirel çözümlemeden genel sonuçlar çıkarmaktadır. Son olarak, 13. Ekte, Kapital'in I ve III . kısımlarının plan taslağı yeralmakta­dır. Bu taslak, Kapital'in biçimlenişinin tarihini anlamak bakımın­dan olağanüstü önemdedir; ayrıca, bazı temaların tarihsel-eleştirel bölümle bağlantılı formülasyonlarını içermektedir.

Artı-Değer Teorileri'nin ikinci kitabında (VIII-XVIII. bölümler, X-XIII. not defterleri) Ricardo öğretisinin eleştirel çerçevede çözüm­lenmesi esas konudur. Bunun yanısıra, Adam Smith'in maliyet fiya­tı ve rant teorisinin eleştirisi yeralmaktadır. Ricardo'nun sistemini çözümlerken Marx, bu sistemin, Smith'e ait bazı hatalı önermeler­den hareket ettiğini gösterir. Bu bağlantı çerçevesinde Marx, Smith'in bu konulara ilişkin görüşlerini özel bir incelemeden geçirir.

Marx'ın elyazmasındaki malzemenin düzenienişine uygun ola­rak ikinci kitap, Rodbertus'un rant teorisini (bölüm VIII) ayrıntılı olarak değerlendiren bir "ara-açıklama" ile başlamaktadır. Ricar­do'nun rant teorisinde mutlak rant kavramının hiçbir biçimde ye­ralmamış olması, Marx'ın görüşünce, bu teorinin en temel yanlışı­dır. Bu nedenledir ki Marx, Ricardo'nun teorisini değerlendiren çö­zümlemelerinden önce, Rodbertus'un bu kavramı geliştirmeye dö­nük çabalarını çok geniş bir biçimde ele alır. Bununla bağlantılı olarak Marx, kendi mutlak rant kavramını kanıtlar.

İkinci "ara-açıklama" (bölüm Xl) diferansiyel rant (farklılık rantı) konusundaki görüşlerin gelişiminin yoğun bir tarihsel resmi­dir. Marx, burada, bu sorun üzerindeki çeşitli teorilerin sınıfsal te­mellerini açığa çıkarır. Ayrıca Marx, bu bölümde rant teorisinin te­mel önermesini çok köklü biçimde çözümler; rant teorisiyle değer teorisi arasındaki yakın ilişkiyi ortaya koyarak, değer teorisinde yapılan hataların, rant teorisinde hatalı sonuçlara yolaçtığını gös­terir.

Bu iki "ara-açıklama", böylece, X-XVIII. bölümlerde yeralan Ri­cardo teorisinin en ince ayrıntısına kadar çözümleneceği ortamı hazırlar.

Bir yandan Ricardo'nu.n büyük teorik değerini vurgularken, bir yandan da ilkede, yönteminin hatalı yanlarını -Ricardo'nun orta-

25

Page 26: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lama kar oranı yasasını değer yasasıyla ilintilendiremeyişini, kar teorisindeki sıradan öğelerin varlığını, pazar değerinin oluşum sü­reciyle ortalama kar oranına eşitlenme sürecini birbirine kanştır­masını, artı-değer yasasıyla kar yasasını birbirine kanştırmasını, vb.- vurgular. Marx'ın gösterdiği gibi, tüm bu kusurlar, Ricar­do'nun rant teorisinde de vardır. Bu teoriyi eleştirerek Marx, hem mutlak rant teorisini, hem farklılık rantı teorisini kapsayan kendi rant teorisini geliştirir.

XV, XVI ve XVII. bölümler Ricardo'nun artı-değer, kar ve biri­kim konularındaki görüşlerinin eleştirel bir çözümlemesini içerir. XVII. bölümde Marx, Ricardo'nun, bunalımların doğası konusun­daki hatalı görüşlerinin karşısına, hiçbir kuşkuya yer bırakmaya­cak bir gerçeklikte bilimsel olan, kapitalizmin iç-çelişkilerinin zo­runlu sonucu olarak bunalımlar görüşünü koyar. XVIII. bölüm, Ri­cardo'nun brüt gelir ve net gelir sorunundaki görüşlerinin yanısıra makinelerin bulunmasının ekonomik sonuçlan üzerindeki görüşle­rinin de eleştirisidir.

Böylece Artı-Değer Teorileri 'nin ikinci kitabında, Ricardo öğre­tisine Marx'ın yönelttiği eleştirel çözümleme, Ricardo sisteminin tüm yönlerini kavramakta, onun bilimsel değerini gösterirken, bir yandan da görüşlerinin teorik yanılgılannı ve sınıfsal anlayışının neden olduğu bakış sınırlılıklarını ortaya koymaktadır.

Marx'ın, XI . ve XIII . not defterlerinin kapağında yeralan kısa ek notlan, II . Kesimde Ekler olarak verilmiştir. Bu Ekler, Marx'ın, sermaye ve rant teorileriyle ilgili belirli bazı tarihsel sorunlar üze­rindeki kısa gözlemlerini içermektedir.

Artı-Değer Teorileri 'nin III. kitabı (XIX-XXIV. bölümler; XIII­XV ve XVIII. not defterleri) esas olarak, rikardocu ekolün dağılışı ve Marx'ın, "Ricardo'ya dayanan proleter muhalefet" diye nitelediği İngiliz sosyalistlerin görüşlerine eğilir.

Kitap I ve kitap II'de Marx, belirli bazı sorunlarda burjuva eko­nomi politiğin nasıl sıradanlaştığını gösterir; kitap lll'te ise, burju­vaziyle proletarya arasındaki sınıf savaşımının keskinleşmesi üze­rine, sıradanlaşma sürecinin, ekonomi politiğin esas temellerini, ilk ilkelerini ve esas kategorilerini nasıl sardığını ortaya koyar.

Malthus'la ilgili uzun bölümde (bölüm XIX) Marx, aşırı üretim­den sakınılmasının çaresi olarak, üretken-olmayan sınıflann, gök­lere çıkardığı israfçılığı savunan maltusçu yaklaşımın saçmalığını ve aşın ölçüde gerici olan niteliğini gözler önüne serer. Çalışması­nın başka yerlerinde olduğu gibi bu bölümde de Marx, Malthus'u, "egemen sınıfların yüzsüz dalkavuğu", bilimi toprak aristokrasisi­nin ve burjuvazinin en gerici öğelerinin çıkarına çarpıtan biri ola-

26

Page 27: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rak damgalar. Marx, Ricardo'nun ardıllarınıri, ekonomi politiğin temel sorun­

larında da geri adım attıklarını gösterir; Ricardo'nun sistemindeki tüm değerli öğeleri giderek daha açıkça bir yana koyduklarını be­lirtir (bölüm XX); Torrens'in, emek-değer teorisinin kapitalist eko­nomiye uygulanırlığını yadsımasına işaret eder ve ücretler soru­nunda James Mill'in sıradan arz ve talep kavramına dönüşünü gösterir. Marx ayrıca, Wakefield ile Stirling'in de bu kavrama geri döndüklerini ortaya koyar.

Rikardocu ekolün çözülme süreci McCulloch'la tamamlanır; onun, kapitalist üretim sürecini sinsice mazur gösterişi, teori cep­hesindeki en "ilkesiz eklektisizm" ile yakından bağlantılıdır. Marx, McCulloch'un emek kavramını çarpıtmasının, ve bunu doğal süreç­lere bağlamasının, gerçekte emek-değer teorisini tamamen bir yana bırakmak anlamına geldiğini gösterir.

Marx ayrıca, 1820'lerin İngiliz buıjuva ekonomistlerinin Ricar­do'ya k.arşı yazdıkları polemik-türü denemelerde, ekonomi politiğin yasalannın nesnel karakterini yadsımalarında, değeri fiyatla ka­nştırmalannda ve değer kategorisini bile bir yana bırakmalannda çok ciddi gerici özellikler bulur.

XXI. bölümde Marx, "Ricardo'ya dayanan proleter muhalefet"in (Ravenstone, Hodgskin ve ötekiler) öne sürdüğü görüşleri çözümler. Marx'ın işaret ettiği üzere, onların değeri, işçilerin kapitalist sömü­rülüşünü kuvvetle vurgulamalarıdır; karın, rantın ve faizin, işçile­rin artı-emeği olduğu biçimindeki görüşleridir; sermayenin üretken olduğu biçimindeki mazeretçi teoriye ve kapitalistlerin işçiler için tüketim malı yığınağı yaptıkları savına karşı polemikleridir.

Bunların yanısıra Marx, Ricardo'nun sosyalist yandaşlannın ekonomik görüşlerindeki teorik yanlışlıkları da izlemiştir: Maddi­leşmiş, geçmiş emeğin önemini yeterince değerlendirememişlerdir; kapitalist toplumdaki yeniden-üretim sürecine ilişkin düşünceleri yanlıştır; sermayeyi bir fetiş haline getirmekle, b)J fetişleşmeyi do­ğuran gerçek ilişkiler arasındaki iç bağiantıyı kavramakta yetersiz kalmışlardır vb .. Marx, bu sosyalist Ricardo yandaşlarının, Ricardo teorisinin buıjuva önermelerinin ötesine geçemediklerini, oysa bu teorinin temellerinin yeniden kurulabilmesi için, onun ötesine geç­meleri gerektiğini göstermiştir.

XXII, XXIII ve XXIV. bölümler Ramsay'ın, Cherbuliez'nin ve Richard Jones'un düşüncelerini eleştirel bir yaklaşımla çözümleme­ye ayrılmıştır. Marx, bu ekonomistlerin, değişmeyen sermayeyle değişen sermayeyi ayırma çabası gösterdiklerini ve bu çerçevede, sermayenin organik bileşiminin önem taşıdığını varsaydıklarını be-

27

Page 28: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lirtir. Bu yazarların görüşlerini eleştirel bir tutumla çözümlerken, Marx, burjuva ufuklarının, onların bakışlarını nasıl sınırladığını ve doğru düşüncelerin tohumlarını geliştirmelerini nasıl olanaksızlaş­tırdığını, çünkü doğru düşüncenin onların kafasında sıradan bir sermaye ve kar oranı kavramıyla bir ve aynı olduğunu gösterir.

Artı-Değer Teorileri 'nin ana metni, Jones'un görüşlerinin çö­zümlenmesiyle sona erer. XIV. not defterinin kapağına Marx'ın yazdığı planda ya da içindekiler listesinde "Richard Jones" bölü­münden sonra şu sözcükler vardır: "(Bu 5. bölümün sonu)" (Bkz: Bu kitapta s. 32)

Artı-Değer Teorileri'nin III . kitabının, "Gelir ve Kaynakları, Sı­radan Ekonomi Politik" başl ıklı uzun bir eki vardır. XV. not defte­rinin ikinci yarısını dolduran bu bölürnün ana teması, gelir ve kay­nakları sorunudur. Ama bunun yanısıra Marx sıradan ekonomi po­litiğin -gelirle gelir kaynaklarının fetiş haline getirilmiş biçimleri­nin dış görünüşlerine sarılan ve mazeretçi "teorileri"ni onun üzeri­ne kuran- sınıfsal köklerini ve her şeyi bildiğini savlayıcı temelini açıkça ortaya koyar. Marx, klasik ekonomi politik ile sıradan eko­nomi politik arasındaki temel farkı gözler önüne serer. Marx bu arada, sıradan sosyalizmin temsilcilerinin ekonomik görüşlerini de eleştirir. Dolayısıyla bu bölüm, her ne kadar tarihsel değil teorik bir görüş açısından yazıldıysa da, Artı-Değer Teorileri'nin III. kita­bındaki tarihsel-eleştirel çalışmalarla doğrudan ilişkisi olduğu için, III . kitabın Ekler bölümünde yeralmıştır. Daha sonralan Marx, Kapital'in, sonuncu tarihsel-eleştirel cildinin, sıradan ekonomi po­litiğin temsilcileri hakkında özel ve kapsamlı bir bölüm içereceğini yazmıştır (Bkz: Marx'ın Kugelrnann'a yazdığı l l Temmuz 1868 günlü mektup*).

*

Marx, burjuva ekonomi politiğin geçmişi konusundaki derin ve kapsamlı çözümlemesinden çıkardığı özsel sonuçları, özetle ve ge­nelleyerek, Kapital'in birinci cildinin ikinci baskısına (Ocak 1873) "Sonsöz" olarak koymuştu: Burjuva olarak kaldığı sürece "su yüzü­ne çıkmadığı ya da kendisini ancak dağınık ve tek tek olaylarla or­taya koyduğu sürece, ekonomi politik bilim olarak kalabilir."** Ma;rx, İngiltere'deki klasik burjuva ekonomi politik için, "sınıf sa­vaşımının henüz az geliştiği bir dönernde doğmuştur"*** diye yaz-

* Marx-Engels, Seçme Yazışmalar 1, Sol Yayınları, Ankara 1995, s. 244. -Ed. •• Karl Marx, "Almanca İkinci Baskıya Sonsöz". Kapital, Birinci Cilt. Sol Yayın­

ları, Ankara 1997, s. 22. -Ed. *** Aynı yapıt, s. 22. -Ed.

28

Page 29: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mıştı. Burjuvaziyle proletarya arasında sınıf savaşımının gelişme­siyle birlikte, burjuva ekonomi politiğin niteliği keskin bir değişik­lik geçirir. Fransa'da ve İngiltere'de siyasal iktidan burjuvazinin ele geçirmesinden sonra "sınıf savaşımı, pratik olduğu kadar teorik olarak da gitgide daha açık ve tehdit edici biçimler aldı. Bu, bilim­sel burjuva ekonominin ölüm çanını çalıyordu . . . . Çıkar gözetmeyen araştırmaların yerini ücretli yumruklaşmalar, gerçek bilimsel araştırmaların yerini kara vicdanlı ve şeytanca mazur göstermeler almıştı."*

Burjuva ekonomi politiğin bu genel alçalmışlığı geri planının hemen önünde, birkaç ekonomist, Marx'ın dediği gibi, "sermayenin emrindeki ekonomi politik ile, proletaryanın artık daha fazla gör­mezden gelinemeyen istekleri arasında uzlaşma sağlama çabası­na"** girişti. Böyle bir "uzlaşmazı uzlaştırma" çabasına girenler­den biri de John Stuart Mill'di. Marx, bu tür çabaların, burjuva ekonomi politiğin sınırları içinde kalmakta ve bu ekonomi politiğin bozuluşuna ve iflasına tanıklık etmekte olduklan için, kesinlikle umutsu'z çabalar olduğunu belirtir. Bununla bağlantılı olarak Marx, Mill 'e Göre Ekonomi Politiğin Ana Hatları'nda burjuva eko­nomi politiğin iflasına "usta bir beynin ışığını tutan büyük Rus bil­gin ve eleştirmen" N. G. Çernişevski'nin büyük önemini özenle vur­gular.

Çernişevski, John Stuart Mill'in kitabı konusundaki eleştirel çözümlemelerini 1860-186 1'de, yani yaklaşık olarak, Marx'ın Teori­ler üzerinde çalıştığı sıralarda yazmıştı.

Çemişevski'nin bütün yazılarında, "kapitalistlerin teorisi" diye nitelediği eski ekonomi politiğe karşı, çok açık biçimde "emekçi hal­kın teorisi" diye adlandırdığı yeni bir ekonomi politik yaratmanın gerekli olduğu düşüncesi vardır.

Ekonomi biliminde kökten bir devrimci altüst oluşu içeren, ger­çekten bilimsel, yeni bir ekonomi politiği, ancak, devrimci pr.oletar­yanın lideri ve öğretmeni Karl Marx yaratabilirdi. Ve yalnızca Marx, Kapital'in o görkemli yapısını, çok köktenci yeni ilkeler üze­rinde kurarak, burjuva ekonomi politiğin bilimsel tarihini, dahiya­ne yapıtının tarihsel-eleştirel kısmında, Artı-Değer Teorileri'nde sunduğu tarihini ortaya çıkarabilirdi .

• Aynı yapıt, s. 23. -Ed. u Aynı yapıt, s. 23. -Ed.

SBKP Merkez Komitesi Marksizm-Leninizm Enstitüsü

Page 30: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1

Page 31: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lARTl-DEGER TEORİLERİ EL YAZMASININ lÇlNDEKİLER] l

l l VI-219bl VI. not defterinin içindekiler: 5. Artı-Değer Teorileri2

(a) Sir James Steuart (b) Fizyokratlar (c) Adam Smith 1 VI-219bl l

l l VII-272bl [VII . not defterinin içindekiler] 5. Artı-Değer Teorileri

(c) Adam Smith (devam) (Yıllık karın ve ücretlerin, kar ve ücretiere ek olarak değişme­yen sermayeyi de içeren yıllık metalan satın almasının nasıl olanaklı olduğu konusunda inceleme)

i VII-2721 1 .

l l VIII-331bl [VIII . not defterinin içindekiler] 5. Artı Değer Teorileri

(c) Adam Smith (son)3 1 VIII-33 1bl l l l IX-37Gbl [IX. not defterinin içindekiler]

5. Artı-Değer Teorileri (c) Adam Smith. Son (d) Necker 1 IX-376bl l

l l X-421cl [X. not defterinin içindekiler] 5. Artı-Değer Teorileri

Ara-açıklama. Quesnay'nin Tableau economique'i (e) Linguet (f) Bray (g) Bay Rodbertus. Ara-açıklama. Yeni toprak rantı teorisi: 1 X-42 1cl l

l l Xl-490al [Xl. not defterinin içindekiler] 5. Artı-Değer Teorileri .

· (g) Rodbertus. Ara-açıklama. Rikardo yasası denen yasanın keşfinin tarihi üze­rine not.

(h) Ricardo Ricardo'nun ve Adam Smith'in maliyet fiyatı teorisi (çürütme) Ricardo'nun rant teorisi Farklılık rantının açıklamalı tabloları 1 Xl-4901 1

l l XII-580bl [XII . not defterinin içindekiler) 5. Artı-Değer Teorileri

(h) Ricardo Farklılık rantının açıklamalı tablosu (Geçim nesnelerinin ve hammaddelerin değerindeki -ve dolayısıyla makinelerin değe­rindeki- değişimin [değişimlerin), sermayenin organik bileşimi üzerindeki etkisi konusunda düşünceler) Ricardo'nun rant teorisi Adam Smith'i:n rant teorisi

31

Page 32: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Ricardo'nun artı-değer teorisi Ricardo'nun kar teorisi 1 XII-580bl l

l l XIII-670al [XIII . not defterinin içindekiler) 5. Artı-Değer Teorileri, vb.

(h) Ricardo Ricardo'nun kar teorisi Ricardo'nun birikim teorisi. Bu teorinin eleştirisi (sermayenin temel biçiinden başlayarak bunalımiann açıklanması) Ricardo: çeşitlemeler. Ricardo: son (John Barton)

(i) Malthus 1 XIII-670al l l l XIV-771al [XIV. not defterinin içindekiler ve Artı-Değer Teorileri 'nin ile­

riki bölümlerinin planı) 5. Artı-Değer Teorileri

(i} Malthus (k) Rikardocu ekolün gerilayişi (Torrens, James Mill, Prevost, pole­mikler, McCulloch, Wakefield, Stirling, John Stuart Mill) (1) Ekonomistlere muhalefet4

(Ekonomistlerin muhalifi olarak Bray)5 (m) Ramsay (n) Cherbuliez (o} Richard Jones6 (bu beşinci bölümün sonu)

Episod: Gelir ve Kaynakları7 1 XIV-77 1al l l l XV-862al [XV. not defterinin içindekiler)

5. Artı-Değer Teorileri 1 . Ricardo temelinde proletarya muhalefeti 2. Ravenstone. Son8 3. [ve) 4. Hodgskin9

(Üretim hareketiyle sağlanan zenginlik) Basit bir dolaşım olayı olarak sözde para biriktirme (Stoklar, vb. - dolaşım rezervuarları) (Bileşik faiz, buna bağlı olarak kar oranında düşme)

Sıradan ekonomi politikıo (Faiz getiren sermaye. Üretimin hareketiyle bağlantılı olarak mev­cut zenginlik) (Sanayi sermayesiyle bağlantılı olarak faiz getiren sermaye ve tica­ret sermayesi. Eski biçimler. Türev Biçimler.) (Kapitalist üretim temelinde faiz getiren sermayenin açıklanması) (Tefecilik. Luther, vb. ) 1 1 . 1 XV-862al l

[Genel Gözlem]

l l VI-2201 İstisnasız bütün ekonomistler artı-değeri artı-değer olarak değil, ama kar ve rantın özel biçimleri altında inceleme yalışma düşmüşlerdir. Bunun kaçınılmaz olarak neden olduğu teorik yanlışlar, bölüm III 'te12, artı-değerin kar olarak aldığı büyük ölçüde değişmiş biçimin çözümlenme­sinde görülecektir.

32

Page 33: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[BİRİNCI BÖLÜM[

SIR JAMES STEUART

["Devirden Doğan Kar" ile Zenginliğin Pozitif Artışı Arasındaki Ayrım]

Fizyokratlardan önce artı-değer -yani kar biçiminde kar­yalnızca değişim ile, metanın değerinin üstünde satılmasıyla açık­lanırdı. Sir James Steuart, genelde bu sınırl ı görüşün ötesine geçe­medi; aslında o, bu görüşün bilimsel yayıcı,sı olarak görülmelidir. "Bilimsel" diyorum. Çünkü kapitalist bireye,, metayı değerinin üze­rinde satması sonucu kalan artı-değerin yemi bir zenginlik yaratıl­ması olduğu yanılsamasını Steuart paylaşrnamıştır. Bu nedenledir ki pozitifkar ile göreli kar arasında ayrım y apar.

"Pozitif kar, hiç kimse için herhangi bir kaybı ifade etmez; kayna­ğı emeğin, yeteneğin ya da yaratıcılığın a rtmasındadır ve toplumsal zenginliği artıncı ya da çoı�altıcı bir etki yapar . . . . Göreli kar ise bi­rileri için bir kaybı ifade eder; taraflar arasında zenginlik dengesi­nin değiştiğini gösterir, ama toplumsal fonların bir artışı anlamına gelmez . . . . Bileşik karı tanımlamak kola.} rdır: karın . . . bir bölümü po-zitif, bir bölümü göreli . . . ol an bir türüdür . . . . İki çeşit, aynı işlem içinde, birbirinden ayrılmal{sızın birar ada olabilir." (Principles of Political Economy, [Ekonom i Politiğin ilkeleri] c. I , The Works of Sir James Steuart, ete . , [Sir James Ste·uart 'ın Yapıtları] editör Ge­neral Sir James Steuart, oğlwı vb., 6 cilt , Londra, 1805, s. 275-276.)

. '33

Page 34: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Pozitifkarın kaynağı "emeğin, yeteneğin ya da yaratıcılığın art­ması"dır. Nasıl kaynaklandığını, Steuart açıklama girişiminde bu­lunmuyor. Bunu izleyen ifadesiyle, yani bu karın "the public good"u ["toplumsal zenginliği"] artırıcı ve çağaltıcı etki yaptığı şek­lindeki ifadesiyle, öyle anlaşılıyor ki Steuart, emeğin üretken gücü­nün gelişmesi sonucu, üretilen kullanım-değeri kitlesinin artma­sından başka bir şeyi kastetmemektedir; ve bu pozitif karı, kapita­listlerin -her zaman değişim-değerinde bir artışı öngören­karından büsbütün ayırır. İzleyen açıklamaları, bu yorumu tam olarak doğruluyor. Hele şu sözleri :

"Mallann fiyatında [ . . . ) birbirinden büsbütün farklı olarak iki şe­yin gerçekten vaırolduğunu düşünüyorum; [ . . . ] metanın gerçek değe­ri ve devirden daljan kar" (agy, s. 244).

Demek ki, mallarm fiyatı, birbirinden büsbütün farklı iki öğe­den oluşmaktadır; birincisi onların gerçek değeri, ikincisi, profit upon alienation [devirden doğan kar] - onların bir başkasına dev­redilmesi, satılması yoluyla gerçekleştirilen kar.

1 1 2211 Bu profit upon alienation [devirden doğan kar] öyleyse, malların fiyatının, gerçek değerinin üstünde olmasından ya da malların, değerlerinin üstünde satılmasından doğmaktadır. Bu durumda, bir taraftaki kazanç, her zaman öte tarafta bir kayıp de­mektir. Bir addition to the general stock [toplam fonlarda artış] ya­ratılmamıştır. Kar, ya.ni artı-değer görelidir ve gelip into "a vibra­tion of the balance of wealth between parties" ["taraflar arasında zenginlik dengesinin değişmesi"ne] dayanır. Steuart'ın kendisi de artı-değerin bu biçimıde açıklanabileceği düşüncesini reddeder. Onun, "vibration of the balance of wealth between parties" ["taraflar arasında zenginlik dengesinin değişmesi"] teorisi, artı­değerin yapısına ve kaynağına her ne kadar az değinse de surplus value 'nun [artı-değerim] farklı sınıflar arasında ve farklı kategori­lerde (kar, faiz, rant) d ağılımının incelenmesi önemini korumakta­dır.

Steuart'ın, kapitali:st bireyin tüm karını bu "relative profit"le [" göreli kar"la] , yani de virden doğan karla sınırladığı şu açıklama­sında görülmektedir:

"Real value" ("geı :çek değer") , diyor, "genel olarak ülkenin bir emekçisinin, . . . bir günde, bir ha.ftada, bir ayda . . . ortalama olarak gerçekleştirebileceği emeğin "qııantity"si ["miktar"ı] ile belirlenir. İkincisi: "geçim araç lannın ve, h.em kişisel gereksinimlerinin karşı­lanması hem işinin gerektirdiği aletleri edinınesi için, zorunlu gi­derlerinin değeri ile, yukardaki gibi ortalama olarak hesaplanması gereken değer ile . . . " Üçüncüsü: "hammaddelerin değeri ile . . . " (agy,

34

Page 35: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

s. 244-245). "Bu üç kalem bilinirse, üretim fiyatı belirlenir. Bu fiyat, bu üçünün toplamından, yani gerçek değerden düşük olamaz; onun üstünde olan kısım imalatçının karıdır. Bu, [ . . . ) taleple oranlı ola­caktır; öyleyse, koşullara göre dalgalanacaktır" (agy, s. 245). "Böyle­ce giderek gelişen imalatı sürdürmek için büyük bir talep gerekliliği belirir . . . sınai girişimciler [ . . . ) sağladıkları karlarına göre, kendi ya­şam tarzlarını ve harcamalatını düzenlerler" (agy, s. 246).

Bundan anlaşıldığma göre, "manufacturer"ın ("imalatçı"nın) , bireysel kapitalistin, karı her zaman göreli kardır; her zaman pro­fit upon alienation'dır (devirden doğan kardır) ; her zaman . meta fi­yatının, gerçek değerinin üstündeki fazladan, değerinin üstünde satılmasından elde edilmektedir. Öyleyse, tüm metalar kendi de­ğerlerinden satılsalardı, kar diye bir şey olmazdı.

Steuart bir bölümü tümüyle bu konuya ayırmıştır: "How profits consolidate into prime cost" ("karların üretim maliyeti içine girme biçimini"] ayrıntılı olarak inceler (agy, c. III, s. l l vd) .

Steuart bir yandan, metaların kendi değerlerinin üstünde sa­tılmalaiının, ve bundan hasıl olan karın, artı-değer yarattığını ve zenginliğin pozitif artışı olduğunu öne süren maneter ve merkan­til sistemlerin yaklaşımını reddeder;* ama öte yandan onların, bi­reysel sermayenin karının, fiyatın değerden fazla olan kısmından 1 1 2221 , profit upon alienation'dan (devirden doğan kardan) başka bir şey olmadığı biçimindeki görüşlerini benimser. Ama bu kar, ona göre yalnızca görelidir, bir taraftaki kazanç, öteki tarafın kaybıyla telafi edilmiştir; öyleyse bu hareket sonuç olarak "a vib­ration of the balance of wealth between parties"den ("taraflar ara­sındaki zenginlik dengesinin değişimi"nden) başka bir şey değil­dir.

Öyleyse bu durumda Steuart, maneter sistemin ve merkantil sistemin rasyonel ifadesidir.

Sermaye kavramı konusunda onun önemi, belirli bir sınıfın mülkü olarak üretim koşulları ile emek-gücü ara.sındaki ayrışma sürecinin nasıl oluştuğunu göstermesidir. ı3 Sermayenin doğuş sü­recine -bunu geniş-ölçekli sanayinin koşulu olarak görmekle bir­likte, gene de doğrudan sermayenin doğuşu olduğunu görmeksi­zin- ciddi biçimde eğilmiştir. Steuart bu süreci, özellikle tanmda inceler, ve doğru olarak, asıl ·imalat sanayisinin, tarımda gerçekle­şen bu ayrışma süreciyle ortaya çıktığını düşünüır. Adam Smith'in yazılarında bu ayrışma sürecinin zaten tamamlanmış olduğu var-

* Maneter sistem bile, bu karın bir ülke içinde değil, baışka ülkelerle değişim sonucu ortaya çıktığı düşüncesindedir. Dolayısıyla, maneter sit>tem, bu değerin para biçimini (altın ve gümüş) aldığını ve bu nedenle de artı-değer in parayla hesabı ka­patılan ticaret dengesinde ifadesini bulduğunu varsayan merlkantil sistemin içinde kalır. [Marx 'ın elyazmasında sayfa kenarına düştüğü. not]

35

Page 36: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

sayılrnıştı. (Steuart'ın kitabı ı 767'de (Londra' da), Turgot'nunki ı 766'da, A.

Srnith'inki ı 775'te.)*

* Steuart'ın kitab·ı 1767'de Londra'da yayınlandı, Turgot'nun Reflexions sur la formatian et la distribı �tion des richesses'i !Zenginliğin Oluşumu ue Bölüşümü Üzeri­ne Düşünceler) 1766'd;ıı, A. Smith'in An lnquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations'ı IUl1 usların Zenginliğinin Doğası ue Nedenleri Üzerine Bir Incele­me] 1775'te yazıldı. -Ed.

36

Page 37: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[İKİNCİ BÖLÜM]

FİZYOKRATLAR

[1. Artı-Değerin Kökeni Üzerine Incelemenin Dolaşım Alanından Doğrudan Üretim Alanına Aktarılması.

Artı-Değerin Tek Biçimi Olarak Toprak Rantı Kavramı. )

Burjuva ufkunun sınırları içinde, sermayenin çözümlemesini yapmış olma onuru esas olarak fizyokratlarındır, onları modern ekonomi politiğin gerçek babası yapan da budur. İlkin, sermaye­nin, içinde varolduğu ve emek süreci boyunca ayrıştığı çeşitli mad­di öğeleri [gegenstiindlich) çözümlediler. Tüm ardıllan gibi onlar da bu maddi varlık biçimlerini -aletleri, hamaddeleri vb.-, kapita­list üretimde içinde yeraldıkları toplumsal koşullardan yalıtarak sermaye olarak düşündükleri için; kısacası, genel olarak emek sü­recinin toplumsal biçiminden bağımsız öğeler olarak düşündükleri -ve dolayısıyla da kapitalist üretim biçimini önsüz-sonsuz, doğal bir üretim biçimi yaptıklarİ- için fizyokratları kınamanın gereği yoktur. Üretimin burjuva biçimleri onlara kaçırulmaz olarak doğal biçimler olarak görünmüştür. Bu biçimleri toplumun fizyolojik bi­çimleri olarak algılamaları, insanların iradesinden, politikadan vb. bağımsız ve üretimin doğal gereğinden kaynaklanan biçimler ola­rak algılamaları büyük başarılarıdır. Bunlar maddi yasalardır; tek hata şudur ki, belirli bir tarihsel toplumsal aşamanın maddi yasa­sı, tüm toplum biçimlerini aynı biçimde yöneten somut yasa olarak

37

Page 38: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

algılanmıştır. Emek süreci içinde sermayeyi oluşturan maddi öğelerin bu çö­

zümlemesine ek olarak fizyokratlar, sermayenin dolaşım sırasında aldığı biçimleri (her ne kadar başka adlar verdiyseler de capitai fixe, capital circulant [sabit sermaye, döner sermaye] biçimlerini; ve dolaşım süreciyle sermayenin yeniden-üretimi süreci arasındaki bağiantıyı da genel olarak ortaya koymuşlardır. Bu konuya, dola­şım bölümünde geri döneceğiz. 14

Bu iki temel noktada fizyokratların kahtım Adam Smith dev· ralmıştır. Bununla bağlantılı olarak onun yaptığı şey, soyut kate· gorileri belirginleştirmek ve fizyokratların çözümlemeleriyle orta­ya koydukları ayrımiara daha tutarlı göbek adları vermekle sınırlı kalmıştır.

1 1 2231 Daha önce gördüğümüz gibil5, kapitalist üretimin geliş­mesinin temeli, genel olarak, işçilere ait bir meta olarak emek­gücünün, sermaye biçiminde tutulan ve işçilerden bağımsız olarak varolan metalar olarak emek koşullarıyla karşı karşıya gelmesidir. Bir meta olarak emek-gücünün değerinin belirlenmesi çok önemli­dir. Bu değer, emek-gücünün yeniden-üretimi için gerekli tüm ge­çim nesnelerinin üretimi için gereken emek-zamanına, ya da işçi­nin işçi olarak varolması için gerekli geçim nesnelerinin fiyatına eşittir. Emek-gücünün değeri ile o emek-gücünün yarattığı değer arasındaki farklılık yalnızca bu temelde ortaya çı'Kar - bu farklılık başka herhangi bir meta için sözkonusu değildir, çünkü başka hiç­bir meta yoktur ki, kullanım-değeri, ve öyleyse onun kullanımı, kendi değişim-değerini ya da ondan kaynaklanan değişim­değerlerini artırsın.

· Bu nedenle, görevi kapitalist üretimi çözümlernek olan modern ekonomi politiğin temeli, sabit bir şey olarak, verili bir büyüklük olarak emek-gücünün değerini kavramaya dayanır - bu üstelik her belirli durum için pratikte böyledir. Bu nedenle asgari ücret fizyokrat teorinin haklı olarak temel direğini oluşturur. Fizyokrat­lar, değerin doğasını henüz kavramamış olmalarına karşın, gerekli geçim nesnelerinin fiyatın dolayısıyla belli bir kullanım-değerleri toplamı biçiminde kendini gösterdiği için emek-gücünün değerini ortaya koyabildiler. Bunun sonucunda, değerin doğasını açıkla­maksızın, emek-gücünün değerini, kendi araştırmalannın gerektir­diği ölçüde, belirli bir büyüklük olarak ele alabildiler. Bunun öte­sinde, bu asgariyi değişmez bir büyüklük olarak alma yanılgısına düştülerse de -ki bu büyüklük kendisi de dalgalanmalara açık bir büyüklük olan tarihsel gelişme aşaması tarafından değil de, onlara göre tamamen doğa tarafından belirlenmiştir- bu durum, vargıla-

38

Page 39: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rının soyut doğruluğunu hiçbir biçimde etkilemez; çünkü emek­gücünün değeri ile onun yarattığı deger arasındaki farklılık, emek­gücüne biçilen değerin büyük ya da küçük olmasına kesinlikle bağ­lı değildir.

Fizyokratlar, artı-değerin kökeni üzerine incelemeyi, dolaşım alanından doğrudan üretim alanına aktarmışlar ve böylece kapita­list üretimi çözümlemenin temelini atmışlardır.

Onlar, tamamen doğru olarak şu temel ilkeyi ortaya koydular: yalnızca, artı-değer yaratan emek üretkendir, bu emeğin ürünü, üretimi sırasında tüketilen değerler toplamından daha fazla bir de­ğer içerir. Hammaddenin ve öteki malzemenin değeri verili oldu­ğundan, emek-gücünün değeri asgari ücrete eşit olduğunda, bu artı-değer, ancak emekçinin ücretinde aldığı emek miktarının üs­tünde kapitaliste geri- verdiği fazla emekten oluşabilir. Ama fizyok­ratlarda bu biçim altında görünmez; çünkü onlar, genel olarak de­ğeri, henüz yalın özüne -emek miktarına ya da emek-zamanına­indirgememişlerdir.

1 1 2241 Onların açıklama yöntemini, kuşkusuz, kaçınılmaz ola­rak, değerin doğası konusundaki genel görüşleri belirler; onlara göre değerin doğası, insan etkinliğinin (emeğin) belirli bir toplum­sal varoluş tarzı değildir, maddi şeylerden - toprak, doğa ve bu maddi şeylerin değişik türlerinden ibarettir.

Emek-gücünün değeri ile onun yarattığı değer arasındaki fark -yani emek-gücünün· satın alınışının emek-gücünü kullanana sağ­ladığı artı-değer- üretimin tüm dalları arasında en açık ve en yadsınamaz biçimde, tarımda, üretimin ana dalında [Urproduk­tion] görülmektedir. Emekçinin bir yıldan öteki yıla tükettiği top­lam geçim nesneleri ya da tükettiği maddi nesnelerin yığını, üretti­ği geçim nesneleri toplamından azdır. !malatta işçi genel olarak, kendi geçim nesnelerini ya da kendi geçim nesnelerini aşan fazlayı doğrudan üretiyor görünmez. Bu süreç, alım ve satımla, farklı do­laşım ediroleriyle dalaylı hale gelir, ve bu sürecin anlaşılabilmesi için, değerin genel olarak çözümlenmesi gerekmektedir. Tarımda, bu süreç, emekçinin, tükettiği kullamm-değerleri üzerinde ürettiği kullanım-değerleri fazlasında kendini doğrudan gösterir; ve dolayı­sıyla değerin genel çözümlenişine gerek olmadan, değerin doğasını açıkça kavramadan algılanabilir. Değer, kullamm-değerine ve kul­lanım-değeri de genel olarak maddi töze indirgendiği zaman da aynı şey olur. Bunun içindir ki, tarımsal emek, fizyokratlar için tek üretken emektir, çünkü, artı-değer üreten tek emek odur; onların bildiği tek artı-değer biçimi de toprak rantıdır. Sanayi işçisi maddi tözü artırmaz; yalnızca biçimini değiştirir. Materyal -maddi töz

39

Page 40: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yığını- ona tarım tarafından verilmiştir. Onun maddeye değer kattığı doğrudur, ama emeği aracılığıyla değil, emeğinin üretim maliyeti aracılığıyla; yani tarımdan aldığı, asgari ücrete eşit olan ve çalışması sırasında tükettiği toplam geçim nesneleri aracılığıy­la. Tarımsal emek tek üretken emek olarak algılandığı için, tarım­sal emeği sınai emekten ayırdeden artı-değer biçimi, toprak rantı, tek artı-değer biçimi sayılmıştır.

Bu nedenledir ki, toprak rantının kendisinin ancak bir türevi olduğu, gerçek anlamda kar, bu sermaye karı, fizyokratlara göre, sözkonusu değildir. Onlar karı, toprak sahiplerinin ödediği, kapita­listlerin gelir olarak tükettiği bir tür daha yüksek ücret (ve bu ne­denle, sıradan işçilerin asgari ücreti gibi, kapitalistlerin üretim maliyetine giren bir ücret) sayarlar; bu hammaddenin değerini ar­tırır, çünkü kapitalistin, sanayicinin, ürünü üretirken, hammadde­yi yeni bir ürüne dönüştürürken yaptığı tüketim maliyetine girer.

Bunun sonucu olarak, para faizi biçiminde artı-değer -karın bir başka türü- fizyokratların bir kanadı, örneğin baba Mirabeau tarafından doğaya aykırı bir tefecilik olarak ilan edilmiştir. Öte yandan Turgot şu uslamlama yardımıyla faizi haklı bulur: para­kapitalisti toprak, dolayısıyla toprak rantı satın alabilir, öyleyse, para-sermayesinin, ona, toprak mülkiyetine çevirseydi elde edeceği miktarda artı-değeri sağlaması gerekir. Dolayısıyla demek ki faiz de yeni yaratılmış bir değer, bir artı-değer değildir; yalnızca toprak sahiplerinin kazandığı artı-değerin bir kısmının faiz biçiminde, para-kapitalistine dönüşünün nedenini açıklar; tıpkı, başka çerçe­vede 1 1 2251 bu artı-değerin bir kısmının sınai kapitaliste kar ola­rak dönüşünün nedenini açıklaması gibi. Tarımsal emek üretken tek emek olduğuna, artı-değeri yaratan tek emek olduğuna göre, tarımsal emeği, emeğin tüm öteki biçimlerinden ayıran artı-değer biçimi, yani toprak rantı , artı-değerin genel biçimidir. Sanayi karı ve faiz, yalnızca toprak rantının belli oranlarda bölündüğü farklı kategorilerdir ve toprak sahiplerinin elinden öteki sınıfların eline geçer. Bu görüş, Adam Smith'ten başlayarak daha sonraki ekono­mistlerin görüşüyle taban tabana karşıttır; onlar haklı olarak, sı­nai karın, sermaye tarafından, kaynağında sahiplenilen artı-değer biçimi, bu nedenle artı-değerin genel özgün biçimi olduğu düşünce­sindedirler, sınai kapitalistlerin, artı-değerin ortak sahipleri ola­rak çeşitli sınıflara dağıttığı faizi ve toprak rantını, sınai karın yal­nızca yan ürünleri olarak gösterirler.

Daha önce belirtilen usavurmaya -artı-değerin yaratılışının maddi ve elle tutulabilir biçimde ve dolaşım sürecinden ayrı olarak göründüğü çalışmanın tarımsal çalışma olduğu usavurmasına- ek

40

Page 41: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olarak fizyokratların yaklaşımını açıklayan daha başka görüşler de vardır.

Birincisi : tarımda, toprak rantı, üçüncü bir öğe olarak, sanayi­de hiç görünmeyen ya da varlığı yalnızca geçici olan bir artı-değer biçimi olarak, ortaya çıkar. Bu, artı-değerin (karın) üstünde bir artı-değerdir; ve artı-değerin en elle tutulan, en belirgin alanıdır; ikinci kuvvet derecesine yükselmiş artı-değerdir.

Kendi kendini yetiştirmiş ekonomistlerden Karl Arnd'ın Die naturgemdsse Volkswirtschaft'ta, vb. [Doğal Ulusal Ekonomi) (Ha­nau 1845, s . 461-462) dediği gibi,

"Tarımda, ne sanayide ne ticarette karşılaşılmayan bir değer -toprak rantı- yaratılır; bu, ödenmiş ücretin tamamı ve kullanılmış sermayenin tamamı yerine konduktan sonra kalan değerdir."

ikincisi: -fizyokratların, burjuva toplumu soyut biçimde irde­leyebilmek için haklı olarak yaptıkları ve yapmak zorunda oldukla­rı gibi- dış ticaret hesap dışı bırakılırsa, imalatta, vb. çalıştırılan ve tarımdan tamamen ayrılmış olan işçilerin -Steuart'ın onlara verdiği adla "serbest elleri"n- sayısını, tarım emekçilerinin kendi tüketimlerinin üstünde ürettikleri tarımsal ürün miktan belirler.

"Apaçık ortadadır ki, tanmsal emek harcamaksızın [imalatta -ç.] tutulahilecek kişilerin göreli sayısı, tamamen çiftçilerin üretken gü­cüyle ölçülmek gerekir" (Richard Jones, On the Distribution of Wealth [Zenginliğin Bölüşümü Üzerine], Londra 1831, s. 159-160).

Tarımsal emek, böylece, yalnızca kendi alanındaki artı-emek için değil, ama aynı zamanda tüm öteki emek dallarının bağımsız varlığı ve dolayısıyla bu dallarda yaratılan artı-değer için de doğal temel oluşturduğundan (bu konuda daha önceki not defterine bakı­nızı6), açıktır ki, değerin özü, emek-zamanıyla ölçülen soyut emek olarak değil de belirli, somut emek olarak algılandığı sürece, kaçı­nılmaz biçimde artı-değerin yaratıcısı sayılmaktadır.

1 1 2261 Üçüncüsü: tüm artı-değer, yalnızca göreli artı-değer de­ğil mutlak artı-değer de, verili bir emek üretkenliğine bağlıdır. Eğer emeğin üretkenliği, bir insanın emek-zamanının yalnızca kendi geçim nesnelerini üretmesine ve yeniden-üretmesine, yalnız­ca kendini yaşatmasına yetecek bir aşamaya ancak eriştiyse, o za­man ne artı-emek ne artı-değer vardır, emek-gücünün değeri ile onun yarattığı değer arasında bir fark bulunmaz. Bu nedenle artı­emek ve artı-değer olasılığı, ancak verili bir emek üretkenliğinden, emek-gücünün kendi değerinden fazlasını üretmeye, kendi yaşam sürecinin gereksindiğinden fazlasını üretmeye elverişli bir üret­kenlikten kaynaklanır. Ve gerçekten de bu üretkenlik, başlama noktası olarak alınan bu üretkenlik düzeyi, -yukarıda ikinci nok-

41

Page 42: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tada gördüğümüz gibi- ilkin tarımsal ernekte ortaya çıkrnalıdır; dolayısıyla doğanın bir armağanı, doğanın bir üretken gücü olarak ortaya çıkar. Burada, tarımda, doğa güçlerinin işbirliği -insanın emek-gücünün doğa güçlerini kullanması ve işletmesiyle artışı­genellikle başlangıçta verilmiş otomatik bir şeydir. Doğa güçlerin­den büyük çapta yararlanılması, imalatta, geniş-ölçekli sanayinin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Tarımın gelişmesinin belirli bir düze­yi," gerek ülke içinde gerek başka ülkelerde olsun, sermayenin ge­lişmesinin temelini oluşturur. Bu noktaya kadar göreli artı-değer ile mutlak artı-değer örtüşür. (Buchanan -fizyokratlann büyük hasmı- tarımsal gelişmenin modern kent sanayisinin ortaya çıkı­şını öneelediğini göstermeye çalışırken, Adam Smith'e karşı bile bu noktayı öne sürer. )

Dördüncüsü: Değeri ve artı-değeri dolaşımdan değil, üretimden türetmek, fizyokratların büyük ve özgül katkılarıdır; bu nedenle onlar, bunun zorunlu gereği olarak, moneter ve merkantil sistemle­rin tersine, dolaşımdan ve değişimden tamamen ayrı ve bağımsız olarak düşünülebilen üretim alanıyla, insanla insan arasında de­ğil, yalnızca insanla doğa arasında değişimi öngören üretim alanıy­la başlarlar.

[2. Fizyokratların Sistemindeki Çelişkiler: Sistemin Feodal Kabuğu ve Burjuva Özü; Artı-Değere ikili Yaklaşım)

Fizyokrat sistemdeki çelişkiler işte bu. Aslında bu sistem, kapitalist üretimi çözümleyen ve içinde ser­

mayenin üretildiği ve içinde sermayenin ürettiği koşulları üretimin önsüz-sonsuz doğal yasalan olarak sunan ilk sistemdir. Ama öte yandan, feodal sistemin ve toprak mülkiyeti egemenliğinin, burju­va karakterinde yeniden-üretilmesidir; sermayenin, içinde ilk kez bağımsız olarak geliştiği sanayi dalları, çalışmanın "üretken­olmayan" dalları olarak, tarımın basit eklentileri olarak sunulmak­tadır. Sermayenin gelişmesinin ilk koşulu, toprak mülkiyetinin emekten ayrılmasıdır - emeğin ilk koşulu olan toprağın, serbest emekçiyle karşı karşıya gelen ayrı bir sınıfın elinde bulunan ba­ğımsız bir güç olarak ortaya çıkmasıdır. Fizyokratlar bu nedenle, toprak sahibini gerçek kapitalist olarak, yani artı-emeği sahiple­nen olarak sunarlar. Feodalizm dolayısıyla, burjuva üretim sub specie [biçimi altında) tanımlanmakta ve açıklanmaktadır; tarım, içinde kapitalist üretimin -yani artı-değer üretiminin- özellikle ortaya çıktığı üretim dalı olarak görülmektedir. Böylece feodalizm burjuvalaştırılırken, burjuva topluma bir feodal görünüm atfedil-

42

Page 43: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ınPktedir. Bu benzer görünüm, Dr. Quesnay'nin soylular arasındaki yan­

daşlarını, örneğin huysuz ve ataerkil baba Mirabeau'yu yanılgıya sürüklemiştir. Fizyokratların daha sonraki temsilcileri 1 1 2271 ara­sında, özellikle Turgot'da bu yanılgı tamamen ortadan kalkmakta ve fizyokrat sistem, feodal toplum çerçevesi içinde egemen olan yeni kapitalist toplumun teorisi olarak sunulmaktadır. Böylece bu sistem, feodal düzenden çıkıp kendi yolunu açtığı çağda, burjuva topluma tekabül etmektedir. Bunun sonucu olarak, hareket nokta­sı tarımın ağır bastığı bir ülkede� Fransa'dadır; sanayi, ticaret ve denizciliğin ağır bastığı bir ülkede, İngiltere'de değildir. İngilte­re'de dikkatler doğal olarak dolaşım üzerinde yoğunlaşmıştır; ürü­nün, ancak genel toplumsal emeğin ifadesi olarak para biçimi al­tında değer edindiği, meta haline geldiği olgusu üzerinde yoğunlaş­mıştır. Bu nedenle de değerin biçimi değil, ama değerin büyüklüğü ve değerin artışı sözkonusu olduğu ölçüde sorun, profit upon exp­ropriation [mülksüzleştirme yoluyla kar] -yani Steuart'ın tanı­mıyla, 'relative profit [göreli kar]- olmuştur. Ama, üretim alanının kendisinde artı-değerin yaratılması açıklanmaya çalışıldığına göre, ilkin, içinde artı-değerin, dolaşımdan bağımsız biçimde bulunduğu üretim dalına, yani tarıma geri gitmek gerekmektedir. Girişim, bu nedenle, tarımın ağır bastığı bir ülkeden başlamıştır. Fizyokratla­rın görüşleriyle bağlantılı düşünceler, onlardan önceki yazarlarda, bir kısmıyla Fransa'da, örneğin Boisguillebert'de, parça-buçuk gö­rülmektedir. Ama bu düşüncelerin çağ-açan bir sisteme dönüşmesi, ancak fizyokratlarla olmuştur.

Ücretin asgarisiyle, strict necessaire'le [kesinlikle zorunlu olan­la] yetinme durumunda olan tarım emekçisi, bu strict necessai­re 'den daha fazlasını üretir ve bu fazla toprak rantıdır; emeğin te­mel koşulunu, doğayı elinde bulunduranların maledindikleri artı­değerdir. Öyleyse şöyle söylemeyecekler: işçi, kendi emek-gücünü yeniden-üretmesi için gerekli olan emek-zamandan daha çok çalı­şır; bu nedenle, yarattığı değer onun emek-gücünün değerinden daha büyüktür; ya da ücret biçiminde aldığı emek miktannın kar­şılığında verdiği emek daha fazladır. Ama söyledikleri şudur: üre­tim sırasında tükettiği kullanım-değerleri miktarı, yarattığı kulla­nım-değerleri miktarından daha küçüktür; böylece geride bir kulla­nım-değeri fazlası kalır. - Yalnızca kendi emek-gücünü yeniden­üretmesi için gerekli süre kadar çalışsaydı, geriye bir şey kalmaz­dı. Ancak fizyokratların tutundukları tek nokta şudur: Toprağın üretkenliği, emekçinin, sabit bir miktar olduğu varsayılan bir gün­lük emeğiyle varlığını sürdürmek için tüketmesi gerekenden fazla-

43

Page 44: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

sını üretmesine olanak sağlar. Bu çerçevede artı-değer doğanın ar­mağanı olarak belirir; doğanın yardımıyla belli bir miktar organik madde -tohumlar, hayvanlar- emeğin daha çok inorganik mad­deyi organik maddeye dönüştürmesini sağlar.

Öte yandan, toprak sahibinin, emekçiyle, bir kapitalist olarak karşı karşıya bulunduğu, bir doğruymuş gibi kabul edilir. Toprak sahibi emekçinin, kendisine bir meta olarak sunduğu emek­gücünü[n fiyatını �-1 öder ve karşılığında yalnızca eşdeğerini de­ğil, ama, bu emek-gücünün ortaya çıkardığı işi sahiplenir. Bu deği­şimde, emeğin maddi koşulu ile emek-gücünün kendisinin aynştı­ğı, birinin diğerine yabancılaştığı varsayılır. Başlangıçta feodal toprak sahibidir; ama sahneye bir kapitalist olarak, yalnızca meta­ların sahibi olarak, sahibi olduğu metaları, emeğe karşılık karlı bi­çimde değişerek kullanan ve karşılığında, meta olarak yalnızca emek-gücü için ödeme yaptığından, yalnızca eşdeğerini değil ama bu eşdeğerin üstünde bir fazla elde eden bir kapitalist olarak çıkar. Özgür emek.çiyle, metaların sahibi olarak karşı karşıyadır. Başka deyişle, bu toprak sahibi, özünde bir kapitalisttir. Emekçinin top­raktan ve toprak sahipliğinden tamamen aynimasının kapitalist üretimin ve sermaye üretiminin temel koşulu olduğu 1 1 2281 gözö­nünde tutulursa, fizyokrat sistem bu açıdan da hedefi tam oniki­den vurur.

Bu sistemdeki çelişkiler de işte buradadır: o artı-değeri ilk kez başkalarının emeğinin sahiplenilmesi olarak açıklamıştır ve bu sa­hiplenmeyi metaların değişimi temeli üzerinde açıklamıştır; ama değerin, genel olarak, toplumsal emeğin bir biçimi olduğunu da, artı-değerin artı-emek olduğunu da görememiştir. Tam tersine, de­ğeri yalnızca kullanım-değeri olarak, yalnızca maddi töz olarak ve artı-değeri de yalnızca, belli bir miktarda organik maddenin yerine daha büyük bir miktarı geri veren bir doğa armağanı olarak algıla­mıştır. Bir yandan, toprak rantını -yani toprak mülkiyetinin ger­çek ekonomik biçimini- feodal ambalajından çıkarmış, emeğin üc­retini aşan basit bir artı-değere indirgemiştir. Öte yandan bu artı­değer, gene feodal düşünce tarzına uygun olarak, toplumdan değil doğadan, insanın karşılıklı-ilişkilerinden [Verkehr] değil, toprakla ilişkilerinden çıkarılmıştır. Değerin kendisi, yalnızca bir kullanım­değeri ve dolayısıyla da maddi töz haline gelmektedir. Ama g·ene de [fizyokratların) bu maddi tözde ilgisini çeken şey, onun miktan­dır - tüketilenin üzerinde üretilen kullanım-değerleridir; yani kullanım-değerlerinin, birbirleriyle salt niceliksel ilişkisidir; son kertede, emek-zamanına gelip dayanan değişim-değerleridir.

Bütün bunlar, feodal toplumdan çıkmanın yolunu tutmaya çalı-

44

Page 45: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

�an ama feodal toplumun kendisini de burjuva biçimde yorumla­yan, ne var ki kendine özgü biçimi henüz keşfetmemiş olan kapita­list üretimin çelişkileridir - bir bakıma, felsefenin ilkin kendini, dinsel bilinç biçimi içinde kurması ve böyle yaparken bir yandan din olarak dini yıkması, ama öte yandan, kendi pozitif içeriğinde, hala idealize edilmiş ve düşünce kalıplarına indirgenmiş dinsel alan içinde hareketini sürdürmesi gibi bir şeydir.

Bu çelişkiler aynı biçimde, fizyokratların vardığı SO!lnçlarda da görülür, toprak mülkiyetine gösterilen açık saygı o mülh.iyetin eko­nomik açıdan yadsınmasına ve kapitalist üretimin onayianmasına dönüşür. Bir yandan, bütün vergiler toprak rantı üzerine aktarılır ya da başka bir deyişle toprak mülkiyetine partialiter [kısmen] el konur; Fransız devrimci yasamasının gerçekleştirmeye çalıştığı ve rikardocu modern ekonomi politiğin ulaştığı son vargı da budur. Toprak rantı tek artı-değer olduğu için vergi yükü bütünüyle top­rak rantı üzerinde toplanır -ve sonuçta, başka her tür gelirden alınan N"ergi dolaylı biçimde ve dolayısıyla da üretimi engelleyen ekonomik bakımdan zararlı bir biçimde toprak mülkiyetinin sırtı­na biner- vergileme ve onun yanısıra her tür devlet müdahalesi sanayinin sırtından alınmış ve sanayi her tür devlet müdahalesin­den kurtarılır. Bu, sözümona, toprak mülkiyetinin yararına, sana­yinin değil toprağın mülkiyetinin çıkarına yapılmıştır.

Bununla bağlantılı olan şey laissez faire, laissez aller'dir* [bıra­kınız yapsınlar, bırakınız ilerlesinler] , engelsiz serbest rekabettir; devletin, tekellerin, vb. sanayi üzerindeki her türlü müdahalesinin kaldırılmasıdır. Sanayi [fizyokratların gözünde] hiçbir şey yarat­madığı, yalnızca tarımın kendisine verdiği değerleri başka biçime dönüştürdüğü için, onlara yeni bir değer katmadığı, yalnızca ken­disine verilen değeri başka bir biçimde .eşdeğer olarak geri verdiği için, doğal ki bu dönüştürme sürecinin kesintisiz ve en ucuz biçim­de sürdürülmesi istenir; bu da ancak serQest rekabet yoluyla, kapi­talist üretimi kendi araçlarıyla başbaşa bırakarak sağlanabilir. Burjuva toplumun, feodal toplumun yıkıntıları üzerinde yükselen mutlak monarşiden kurtuluşu, böylece yalnızca, tek düşüncesi zen­ginleşmek olan ve bir kapitaliste dönüşen feodal toprak sahibinin çıkarı için gerçekleşir 1 1 2291 . Kapitalistler, yalnızca toprak sahibi­nin çıkarı için kapitalisttirler; ekonomi politiğin daha sonraki ge­lişme aşamasında, kapitalistlerin yalnızca çalışan sınıfın çıkan için kapitalist olmaları gibi.

* Hükümetin ülkenin ekonomik yaşamına müdahale etmemesi gerektiğini ifa­de eden slogan. Daha yaygın olarak laissez faire, laissez passer [bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinleri kullanılmaktadır. -Ed.

45

Page 46: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

İşte bu çerçevede, modern ekonomistlerin, [örneğin] (fizyokrat­ların yapıtlarını kendi ödüllü qenemesiyle birlikte yayınlayan) bay Eugene Daire'in, yalnızca tarımsal emeğin üretken oluşu, toprak rantının tek artı-değer olduğu, ve toprak sahibinin üretim siste­mindeki egemen konumu gibi Itizyokrat -ç. ] teorileri, kapitalist üretimin yani geniş-ölçekli üretimin ilkesi olan serbest rekabetle yalnızca bir rasiantı sonucu biraraya gelmiş, hiçbir Hintisi olmayan teoriler gibi ele almaları, fizyoluatların özgül teorilerini pek az an­ladıklarını gösterir. Aynı zamanda, Aydınlanmanın aristokratça tonu gibi, bu sistemin feodal görünümünün de birçok feodal lordu, özünde, feodal yıkıntıların üzerinde yükselen burjuva üretim siste­minin propagandacısı ve hevesli destekçisi haline getirmesi de an­laşılabilir.

[3. Toplumdaki Üç Sınıf Üzerinde Quesnay 'nin Görüşleri. Turgot 'nun Fizyokrat Teoride Sağladığı Ilerleme: Kapitalist Ilişkilerin Daha

Derinden Çözümtenişinin Öğeleri]

Şimdi de, yukarıda ortaya konan savları bir ölçüde destekle­yen, bir ölçüde de açıklığa kavuşturan bazı parçaları inceleyeceğiz:

Quesnay'ye göre, Analyse du Tableau economique'te [Ekonomik Tablonun Analizi] ulus üç yurttaşlar sınıfından oluşur:

"Üretici sınıf' (agricultural labourers [tanm emekçileri]), "toprak sahipleri sınıfı ve kısır [sterile) sınıf' ("başka hizmetlerle uğraşan ve tarımdan başka işlerde çalışan tüm yurttaşlar"). (Physiocrates, ete ., EugEme Daire baskısı, Paris 1846, c. I , s. 58.)

Üretici sınıf olarak, artı-değeri yaratan sınıf olarak, toprak sa­hipleri değil, yalnızca tarım işçileri görülmektedir. "Artı-değer"i temsil ettiği için "kısır" olmayan bu classe de proprietaires'in [top­rak sahipleri sınıfının] önemi, artı-değerin yaratıcısı olmasından değil, ama özellikle artı-değeri kendine maledinmesinden geliyor.

[Fizyokrat sistem] Turgot [ile] çok gelişmiştir. Yazılarındaki bazı parçalarda pur don de la nature [doğanın saf armağanı] , artı­emek olarak sunulur; öte yandan da emekçinin, asgari ücretini aşan miktarı üretmesinin emekçi için zorunluluğu, emekçinin emek koşullarından ayrılması ve bu koşulların, onların ticaretini yapan bir sınıfın mülkü olarak onun karşısına çıkmasıyla açıkla­nır.

Yalnızca tarımsal emeğin üretken oluşunun ilk nedeni, tüm öteki işlerin uygulanmasının gerekli koşulunun doğal temeli olma­sındandır.

"Onun" (çiftçinin) "emeği, toplumun farklı üyeleri arasında bölün-

46

Page 47: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ınüş işlerin düzeni içersinde aynı önceliğini korur, . . . tek başına yaptığı farklı işler arasında her türlü gereksinimlerine harcayacağı emek içersinde yiyeceğini sağlamaya ayıracağı emeğin öncelikli ol­ması gibi. Burada sözkonusu olan erdemin ya da saygınlığın üstün­lüğü değildir; fiziksel zorunluluktur . . . . Onun emeğinin, kendi kişi­sel gereksiniminin ötesinde, topraktan ürettiği, toplumun tüm öteki üyelerinin kendi emekleri karşılığında aldıklan ücretierin tek kay­nağıdır. Toplumun öteki üyeleri, bu değişimin karşılığını, çiftçinin ürünlerini satın almak için kullanarak, ona, ondan aldıklannı tam olarak" (madde olarak) "geri verirler. Burada bu iki tür c•ınek ara­sında temel bir farklılık 1 1 2301 vardır." (Refiexions sur la formatian et la distribution des richesses [Zenginliklerin Oluşumu ve Bölüşü­mü Üzerine Düşünceler) ( 1766). Turgot, fEuvres, Daire baskısı, c. I, Paris 1844, s. 9-10.)

Öyleyse, artı-değer nasıl doğar? Dolaşımdan doğrnaz, ama do­laşırnda gerçekleştirilir. Ürün, değerinin üstünde değil, değerinden satılmaktadır. Değerin üstünde bir fiyat fazlası yoktur. Ama değe­rinden satıldığı için, satıcı bir artı-değer gerçekleştirir. Bu ancak, sattığı ' [ürünün -ç.] değerini tam olarak ödemediği için, yani, ürün, satıcı tarafından ödenmemiş olan, bir karşılıkla dengelenrneyen bir değer parçası içerdiği için olanaklıdır. Tarımsal ernek için durum işte budur. O [toprak sahibi] , satın almadığı şeyi satar ve Turgot, başlangıçta, bu satın alınrnarnış öğeyi, bir pur don de la nature [do­ğanın saf armağanı] olarak gösterir. Ancak, bu pur don de la natu­re 'ün , onun yazılarında, proprirUaire'in [toprak sahibinin] satın al­madığı ama tarım ürünleri içinde sattığı labourer'ın [emekçinin] art.ı-erneğine gizlice nasıl dönüştürüldüğünü göreceğiz.

"Çiftçinin emeği, gereksinimlerinden fazlasını üretir üretmez, do­ğanın ona çabalarının ücretinin ötesinde saf bir armağan olarak verdiği bu fazlalıkla, toplumun öteki üyelerinin emeğini satın alabi­lir. Toplumun öteki üyeleri, emeklerini ona satarak ancak yaşamla­nnı sağlayabilirler; oysa çiftçi, geçimliğinden ayn olarak, satın al­madığı ve sattığı, bağımsız ve kullanılabilir bir zenginlik elde eder. O, bu nedenle, dolaşımıyla toplumun tüm emeğini harekete geçiren zenginliğin biricik kaynağıdır, çünkü emeği, emeğin ücretinin ötesin­de üreten yalnızca odur." (agy, s. l l) .

Bu birinci yaklaşımda, ilkin, artı-değerin özünü, yani satıcının karşılığında eşdeğerini vermiş olmadığı, satın almış olmadığı, sa­tışta gerçekleşen değeri görüyoruz. Ödenmemiş değer. Ancak ikinci olarak, salaire du travail'a [emek ücretine] göre bu fazla, pur don de la nature [doğanın saf armağanı 1 olarak algılanıyor; her şeyden öte, bu, doğanın bir armağanı olduğuna göre, emekçinin, çalışma günü boyunca, kendi emek-gücünü yeniden-üretmesi için gereken­den, salaire 'inin [ücretinin] içerdiğinden daha fazlasını üretebilme-

47

Page 48: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

si doğanın üretkenliğine bağlıdır. Bu birinci yaklaşırnda toplam ürünü hala emekçinin kendisi rnalediniyor . . . . Ve bu toplam ürün iki parçaya bölünüyor. Birincisi onun ücretini oluşturuyor; o, kendi karşısında, kendi emek-gücünü yeniden-üretmesi için, yaşarnası için gereken ürün miktarını kendine ödeyen, kendisinin ücretli ernekçisi gibi görünüyor. İkinci parça, yani birinci parçanın üstün­de kalan fazla, doğanın bir armağanıdır ve artı-değeri oluşturur. Ancak bu artı-değerin, bu pur don de la nature'ün [saf doğa arma­ğanının] doğası, kendi toprağını eken toprak sahibi varsayımı ter­kedildiği ve ürünün iki parçası -salaire [ücret] ve artı-değer-, biri ücretli işçiye öteki proprietaire'e [toprak sahibine] olmak üze­re, farklı sınıflara gittiği zaman daha net bir biçim alacaktır.

Bir ücretli-işçiler sınıfının oluşumu için, ister manüfaktürde ol­sun ister tarımın kendisinde, -başlangıçta tüm manufacturier'ler [imalatçıları cultiuateur proprietaire'in [ekici toprak sahibinin] üc­retli-işçileri, stipendie'ler* olarak ortaya çıkmışlardır- emek ko­şullarının emek-gücünden ayrılması gerekir; bu ayrılmanın temeli de, toprağın, toplurndaki bir kesimin özel mülkü haline gelmesi ve böylece öteki kesimin emeğini kullanma açısından bu nesnel koşul­dan koparılmasıdır.

"İlk başlarda mülk sahibini ekiciden ayırmak gerekli değildi . . . . Bu ilk zamanlarda, çalışan her insan, dilediği kadar / / 231 / toprak bulabildiği için başkalarına çalışmaya teşvik edilemezdi . . . . Ama so­nunda tüm topraklar kendi efendilerini buldu ve mülk sahibi ola­mayanlar, ilkin, ücretliler sınıfının" (yani la classe des artisans 'ın [zanaatçılar sınıfının) , kısaca tanm-dışı tüm emekçilerin), "ekici toprak sahibinin ürünün fazla kısmı karşılığında istihdamında, kol emeğini mübadele etmekten başka çare bulamadılar." (agy, s. 12) .

Proprietaire cultiuateur [ekici toprak sahibi] , toprağın erneğine verdiği superflu considerable [önemli miktardaki fazla] ile,

"insanlara toprağını iı;;lemeleri karşılığında ödeme yapabilirdi; ve ücretiyle geçinen insanlar için, ücreti bu işten kazanmak herhangi bir başka işten kazanmaktan farksızdı. Böylece toprak sahipliği ekim işinden ayrılmak durumundaydı ve kısa zamanda da öyle oldu . . . . Toprak sahipleri toprağı ekfne işini ücretli emekçilere kay­dırdılar. " (agy, s. 13 ).

Sermaye ile ücretli ernek arasındaki ilişki, demek ki, tarımın kendisinde böyle ortaya çıkar. Belli bir sayıda insan, kendilerini emek koşulları sahipliğinden -hepsinin ötesinde topraktan- ko­parılrnış bulduklan ve kendi emeklerinden başka satabilecekleri bir şeyleri olmadığı zaman kendini gösterir.

* Kendilerine ücret ya da aylık ödenenler -Ed.

48

Page 49: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Ne var ki, artık meta üretemeyen ve emeğini satmak zorunda kalan ücretli emekçi için, gerekli geçim nesnelerinin eşdeğeri olan asgari ücret, zorunlu olarak, emek koşullarının sahibiyle girişeceği değişimi düzenleyen yasa haline geliyor.

"Yalnızca kollan ve hüneri olan sıradan işçi, emeğini başkalanna satınayı başaramadığı zaman hiçbir şeye sahip değildir . . . . Her tür işte ister istemez olması gereken, gerçekte de olan, işçinin ücreti­nin, ona geçimini sağlamak için gerekli olanla sınırlanmasıdır." (agy, s. 10)

Sonra, ücretli emek ortaya çıkar çıkmaz, "toprağın ürünü iki parçaya bölünür: Biri, e: :ıekçinin geçimini ve kannı içerir; emeğinin, ve toprak sahibinin tarlasını işiernekte kul­landığı araç-gereçlerin ödülüdür. Geri kalan, serbest ve kullanılabi­lir parçadır; yaptığı ön harcamaların ve girdiği zahmetin karşılığı olan ücretin ötesinde, toprağın, işleyene verdiği saf armağandır; ve bu toprak sahibinin payıdır, ya da çalışmadan yaşamını sağlayan ve dilediği gibi kullandığı geliridir" (agy, s. 14).

Ama, bu pur don de la terre [toprağın saf armağanı] , toprağın "a celui qui la cultiue" ["onu işleyene"] , yani emeğe verdiği bir ar­mağan olarak zaten tanımlanmış oluyor: emeğin toprağa harcadı­ğı üretken güç olarak - emeğin, doğanın üretken gücünü kullana­rak sahip olduğu, demek ki topraktan türettiği -ama yalnızca emek olarak türettiği- üretken güç olarak. Bu nedenledir ki, prop­rietaire'in [toprak sahibinin) elinde, fazla, artık bir "doğa armağa­nı" olarak değil, ama başkasının emeğini -eşdeğerini vermeden­sahiplenmek olarak görünür; doğanın üretkenliği sayesinde kendi gereksinimlerinin ötesinde geçim nesnesi üretebilen, ama ücretli emek olduğu için de, emeğinin ürününün ancak "ce qui lui est necessaire pour lui procurer sa subsistance" ["geçimini sağlaması için ona gerekli olan") kısmını sahiplenmekle sınırlanır.

"Tarımcı kendi ücretini üretir ve ek olarak tüm zanaatçılar ve öte­ki ücretliler sınıfının ücretlerini ödemeye yarayan geliri üretir . . . . Toprak sahibi, çiftçinin emeği olmazsa hiçbir şey elde edemez" (yani pur don de la nature [doğanın saf armağanı) sayesinde değil), "o, ta­nmcıdan, kendi 1 1 2321 geçim araçlarını ve öteki ücretiiierin emeği­nin ücretini elde eder . . . . Çiftçinin toprak sahibine gereksinim duy­ması yalnızca gelenekler ve yasalar gereğidir . . . . " (agy, s. 15)

Böylece, bu pasajda, artı-değer, doğrudan, cultiuateur'ün [ta­rımcının) emeğinin, proprietaire [mülk sahibi] tarafından karşılık­sız olarak sahiplenilmiş bir parçası olarak sunulmakta ve onun emek ürününü, toprak sahibi, satın almadan satmaktadır. Ancak Turgot'nun kafasındaki şey, emek-zamanı olarak değişim-değeri değildir, cultiuateur'ün [tarımcının) emeğinin, kendi ücretinin üs-

49

Page 50: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tünde proprietaire'e [toprak sahibine) sağladığı ürün fazlasıdır; ne var ki, ürün fazlası, işçinin, kendi ücretini yeniden-üretmek için çalıştığı zamana ek olarak proprietaire [toprak sahibi) için bedava çalıştığı zamanın maddeleşmiş biçiminden başka bir şey değildir.

Böylece, fizyokratların, tarımsal emeğin sınırları içinde artı­değeri nasıl doğru bir biçimde algıladıklannı görüyoruz; her ne ka­dar, ücretli işçi emeğini, kullanım-değeri olarak göründüğü somut biçimleri içinde algılıyorlarsa da artı-değeri, ücretli işçinin emeği­nin ürünü ofarak görüyorlar.

Bu arada geçerken belirtelim ki, tarımın kapitalist işletilmesi­ni -"toprağın çiftliğe kiralanınasını ya da kiraya verilmesini­Turgot, "tüm yöntemlerin en yararlısıdır; ama bu, önceden zaten zengin olan bir toprağı varsayar" diye tanımlıyor. (agy, s . 2 1)

(Artı-değeri incelerken, dolaşım alanından üretim alanına geç­mek, yani artı-değeri, metanın meta ile değişiminden değil, ama emek koşullarının sahipleriyle işçiler arasında üretim içinde olan değişimden çıkarmak gerekir. Bunlar da birbiriyle metaların sa­hipleri olarak karşı karşıya gelirler ve dolayısıyla, değişimden ba­ğımsız üretim varsayılmış olmamaktadır.)

(Fizyokrat sistemde proprietaires [toprak sahipleri) salari­ant 'dır [ücret ödeyenlerdir] , emekçiler ve sanayinin tüm öteki dal­larındaki manufacturiers [imalatçılari da salaries [ücretli emekçi­leridir ya da stipendies [ücretliler)dir. Bunun sonucu olarak gou­vernants [yönetenler) ve gouvernies [yönetilenler)dir.)

Turgot, emek koşullarını şöyle çözümler: "Her meslekte, işçinin önceden aletiere ve işleyeceği yeter miktar­

da malzerneye sahip olması gerekir; yaptığı maliann satılınasını beklerken de geçimini sağlayabilmesi gerekir." (agy, s. 34.)

Bütün bu öndeliği, emeğin işgörmesini sağlayan biricik koşulla­rı, dolayısıyla emek sürecinin bu önkoşullarını, başlangıçta, toprak bedava vermiştir:

"Her tür ekime öngelen ilk öndelikler fonunu" meyveleri, balıkla­n, hayvanlan vb . ; ağaç dallan, taşlar biçiminde aletleri, döllenme yoluyla çoğalan ve aynca her yıl "süt, yün, deri . . . ve benzeri mater­yali veren, çiftlik hayvanlarım, ormanlardan elde edilen keresteyle birlikte, sanayinin ilk çalışma fonunu oluşturan öteki malzemeyi sağlayan" topraktır (agy, s. 34).

Şimdi, bu emek koşulları, bu öndelikler, işçiye bir üçüncü kişi tarafından önceden sağlanmak gerektiğinde, sermayeye dönü­şür; emekçi, emek-gücünden başka herhangi bir şeye sahip olmadı­ğı andan itibaren de durum budur.

"Toplumun büyük bir kesiminin, yaşamını sürdürebilmek için yal-

50

Page 51: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nızca kolları varsa, ücretle yaşayanların, ya üzerinde çalışacaklan malzemeyi elde etmek ya da ücretlerinin ödenmesini beklerken ya­şamlarını sürdürebilmek için önceden bazı şeylere sahip olarak işe başlaması zorunluydu." (agy, s. 37-38).

l l 2331 Turgot "capitaux"yu ["sermayeler"i] , "valeur mobiliaires accumulees" ("biriktirilmiş taşınabilir değerler"] diye tanımlıyor (agy, s. 38). Başlangıçta proprietaire [toprak sahibi) ya da cultiva­teur [tanmcı] , salaire'i [ücreti] her gün doğrudan ödüyor ve malze­meyi, örneğin eğirilecek keteni sağlıyordu. Sanayi geliştikçe, bü­yük ölçüde öndelik verilmesi ve üretim sürecinin sürdürülmesi zo­runlu hale gelmiştir. O zaman bu işi possesseurs de capitaux [ser­maye sahipleri] üstlenmiştir. Ürünlerin fiyatında, o, tüm öndeliği geri almalı ve ayrıca

kendi ücretinin yanısıra, "parasını toprak almakta kullansaydı o para ne değerde olacak idiyse, o miktara" eşit bir kar elde etmelidir; "çünkü. kuşkusuz, kar aynı olsaydı, herhangi bir sıkıntıya girme­d.en, aynı sermayeyle elde edebileceği toprak geliriyle, yaşamayı yeğlerdi." (agy, s. 38-39).

Classe stipendiee industrieuse ("ücretli ustalar sınıfı"] ise kendi içinde, "entrepreneurs capitalistes et simples ouvriers" ["kapitalist girişimciler ve sıradan işçiler"] vb. gibl alt bölümlere aynlırlar (s. 39). Bu girişimciler ile entrepreneurs fermiers [çiftçi girişimcileri aynı konumdadırlar. Onlar da benzer biçimde, bütün öndeliklerini, yukanda gösterildiği gibi, bir karla birlikte yerine geri koymalıdır­lar.

"Bütün bunlar, her şeyden önce, toprağın ürünlerinin fiyatından düşülmelidir; fazla, çiftçinin, tarlasını işletmeye açmasına izin ve­ren toprak sahibine ödeme yapmasına yarar. Bu çiftlik kirasının fi­yatıdır, toprak sahibinin geliridir, net üründür, çünkü her tür ön­ödemeyi ve ön-ödeme yapan kişinin karını yerine koyacak olan mik­tara kadar, toprağın ürününün tümü bir gelir olarak görülemez, ama yalnızca tarım giderlerinin dönüşü olarak görülür; tanıncı bunları geri alamazsa, kendi kaynaklarını kullanmayı ve başkası­nın toprağını ekmek için çaba harcamayı doğal ki düşünmez." (agy, s. 40).

Son olarak: "Her ne kadar sermayeler, bir ölçüde, çalışan sınıfların kanndan

yapılan tasarrufla oluşursa da bu karlar her zaman topraktan gel­diğine göre -bunların hepsinin ya gelirden ya da gelir üretmeye hizmet eden harcamalardan ödenmesi ölçüsünde- apaçık belli olan şudur: gelir gibi sermayeler de topraktan gelir; ya da bu sermaye­ler, gelir sahiplerinin ya da geliri onlarla paylaşanlann, toprağın ürettiği değerlerin bir bölüğünü biriktirmelerinden, her yıl kendi gereksinimleri için kullanmaksızın bir yana ayırmalanndan başka

51

Page 52: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bir şey değildir." (agy, s. 66). Evet, oldukça doğru, artı-değeri yalnızca toprak rantı oluşturu­

yorsa, birikim ancak toprak rantından oluşur. Kapitalistlerin rant­tan ayrı olarak biriktirdiği, kendi ücretlerinden ayırdıklarıdır (tü­ketimleri için ayrılan gelirleridir - çünkü kar böyle tanımlanıyor).

Ücretler gibi kar da, frais de culture [ekim giderleri] arasında sayıldığı ve toprak sahibinin gelirini yalnızca fazla oluşturduğun­dan, -kendisine verilen onurlu konuma karşın- mülk sahibi ger­çekte, rikardocuların da yaptığı gibi, frais de culture [ekim giderle­ri] arasında sayılmaktan (ve böylece de üretimin bir öğesi olmak­tan) dışlanmaktadır.

Fizyokratların yükselişi, bir yandan muhalefet ettikleri kolber­tizmle, öte yandan ve özellikle John Law sisteminin iflasıyla bağ­lantısız değildir.

[4. Maddi Töz ile Değerin Birbirine Karıştırılması (Paoletti)]

l l 2341 Değerin maddi töz ile karıştırılması ya da daha doğrusu ona eşitlenmesi, ve bu görüşle fizyokratların tüm bakış açısı ara­sındaki bağlantı, (Meditazioni sulla Economia politica'sının [Eko­nomi Politik Üzerine Düşünceler] ( 1 771) bazı bölümlerinde fizyok­ratlara hücum eden Verri'yi hedef alan bir kitaptan) Ferdinando Paoletti'nin I veri mezzi di render felici le societa'sından [Mutlu ToplumZara Ulaşmanın Gerçek Araçları] aşağıdaki alıntıda açıkça gün ışığına çıkmaktadır (Toscanalı Paoletti, agy, c. XX, [Yayıncı] Custodi, Parte Moderna.)

·

"Maddenin çoğalması" produzioni della terra 'da [toprağın ürünle­rinde) olduğu gibi "sanayide hiçbir zaman, asla olmadı; olanaklı da değildir. Sanayi maddeye yalnızca biçim verir, onu yalnızca dönüş­türür; sonuç olarak sanayi bir şey yaratmaz. Ama buna itiraz edile­bilir, sanayinin maddeye biçim verdiği, dolayısıyla üretken olduğu, bunun madde üretimi değilse bile, gene de bir biçim üretimi olduğu ileri sürülebilir. Pekala, buna karşı çıkmayacağım. Ama bu bir zen­ginlik yaratmak değildir; tam tersine, bir harcamadan başka bir şey değildir . . . . Ekonomi politik, zenginliği oluştı.{ran maddeleri ve ürünleri, yalnızca tarımda görülen maddi ve gerçek üretimin çoğalt­tığını varsayar ve araştırma konusu yapar . . . . Sanayi, hammaddele­ri, işlernek üzere tarımdan satın alır; daha önce söylediğim gibi, sa­nayi emeği bu hammaddelere yalnızca biçim verir, ama onlara hiç­bir şey eklemez, ve onları çoğaltmaz" (s. 196-197). "Aşçıya, sizin ye­meğinizi hazırlayacağı bir ölçü bezelye verin; onlan iyi pişirerek, güzel bir servis yaparak sofraya koyacaktır, ama ona verildiği mik­tarda; öte yandan aynı miktarı, toprağa atmak üzere bahçıvana ve­rin; zamanı gelince, kendisine verimiş miktan size en az dört katıy-

52

Page 53: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

la geri verecektir. Bu gerçek ve tek üretimdir" (s. 197). "Nesneler, insanların gereksinimi nedeniyle değer kazanır. Bu nedenle metala­nn değeri ya da değerlerinin artışı, sanayi emeğinin sonucu değil­dir, ama emekçilerin giderlerinin sonucudur" (s. 198). "Herhangi bir yeni imalat türü yoktur ki, piyasaya çıkar çıkmaz ülke içinde ve dı­şında hemen yayılmasın; ve bakınız, . . . hammaddenin değeri ve emekçilerin geçiminin gideriyle belirlenen fiyatı, öteki sanayicilerin ve tüccarıann rekabeti kısa sürede doğru düzeyine getirir." (s. 204: 205).

[5. Adam Smith 'te Fizyokrat Öğretinin Öğeleri]

Tarım, doğa güçlerini çok geniş ölçüde kullanan ilk çalışma ala­nıdır. Doğa güçlerinin industrie manufacturiere'de [imalat sanayi­sinde] kullanılışı, sınai gelişmenin ancak ileri aşamasında göze çarpar olmuştur. Aşağıdaki alıntı, bununla bağlantılı olarak Adam Smith'in nasıl, geniş-ölçekli üretimin tarih öncesini yansıttığını ve bu nedenle fizyokrat görüşten yana tutum takındığını ve Ricar­do'nun·, modern sanayi açısından onu nasıl yanıtladığını göster­mektedir.

1 1 2351 Adam Smith [An lnquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations] [Ulusların Zenginliğinin Doğası ue Nedenle­ri Üzerine Bir Araştırma] kitap II, bölüm V'te toprak rantıyla ilgili olarak şöyle der:

·

"İnsanın eseri sayılabilecek her şeyi karşıladıktan ve çıkardıktan sonra geri kalan, doğanın eseridir. [Bu parça -ç. ] toplam ürünün seyrek olarak dörtte-birinden az; çoğu zaman üçte-birinden fazladır. imalatta kullanılan hiçbir üretken emek bu kadar büyük yeniden­üretim yapamaz. imalat sanayisinde doğa hiçbir şey yapmaz; her şeyi insan yapar; yeniden-üretimin, her zaman, .bu üretimi gerçek­leştiren öğelerin gücüyle orantılı olması gerekir." [Adam Smith, An lnquiry in to the Nature and Causes of the Wealth of Nations . . . Edi­tör J. R. McCulloch, c. Il, Edinburg, 1828, s. 147]

Bu konuda Ricardo [On the Principles of Political Economy and Taxation] [Ekonomi Politiğin Ilkeleri ve Vergilendirme Üzerine] adlı yapıtında, 2. baskı, 1819, s. 61-62'deki notta şu yorumu yapar:

"Doğa, imalattaki insan için hiçbir şey yapmaz mı? Suyun ve rüz­garın makinelerimizi çalıştıran, gemilerin hareketine yardım eden gücü hiçbir şey mi? Isının metalleri yumuşatıp eritmesi, boyacılıkta ve mayalandırmada havanın etkisi bir yana dursun, en güçlü mo­torları çalıştırınayı sağlayan hava basıncı ve buhann gücü - bun­lar doğanın armağanı değil mi? Doğanın insana yardım etmediğinin ve yardımını cömertçe ve karşılıksız bağışlamadığının söylenebile­ceği tek bir imalat yoktur. "

53

Page 54: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Fizyokratlann karı, ranttan yalnızca bir indirim olarak gör­düklerini de [adı belirsiz bir yazar vurguluyor) :

Örneğin "diyorlar ki* dantelin fiyatının bir parçası işçinin tüketti­ğini yerine geri koyar, bir parçası da bir insanın (yani toprak sahibi­nin) cebinden bir başkasının cebine aktanlır" CAn lnquiry into Tho­se Principles, respecting the Nature of Demand and the Necessity of Consumption, lately Advocated by Mr. Malthus, vb. [Sonradan Bay Malthus 'un Savunduğu Talep in ve Tüketim Gerekliliğinin Doğasına Ilişkin Ilkeler Üzerine Araştırma) , Londra 1821, s. 96).

Adam Smith'in ve onun ardıllannın, sermaye birikiminin, kapi­talistin kişisel tutumluluğunun, tasarrufunun ve özdengeçerliğinin sonucu olduğu görüşleri, fizyokratlann (faiz dahil olmak üzere) karın, kapitalistlerin tüketimi için basit bir gelir olduğu biçiminde­ki görüşlerinden de kaynaklanmıştır. Fizyokratlar yalnızca toprak rantım gerçek ekonomik, bir biçimde meşru, birikim kaynağı say­dıklan için, bunu ileri sürebilirlerdi.

"O" der Turgot, yani çiftçi, "emeği, emek ücretinin üstünde [bir faz­la -ç. ) üreten tek kişidir" (Turgot, agy, s. l l).

Burada, tüm kar, böylece salaire du travail [emeğin ücreti) çer­çevesinde düşünülüyor.

1 1 2361 "Tanmcı, bu geri verilenin" (kendi ücretinin) "üstünde, mülk sahibinin gelirini yaratır; zanaatçı ise kendisi ya da başkalan için hiçbir gelir yaratmaz." (agy, s. 16.) "Toprağın ürettiği şeylerin her tür ön-ödemeyi ve bu ön-ödemeleri yapan kişinin kannı kapsa­yan kısmına kadar olan miktan gelir sayılamaz; yalnızca ekim gi­derlerinin geri dönüşü sayılır." (agy, s. 40.)

Adolphe Blanqui, Histoire de l 'economie politique, [Ekonomi Po­litiğin Tarihi] , Brüksel 1839, s. 139'da şöyle der:

[Fizyokratlar) "toprağı ekip-biçen emek yalnızca, tüm çalışma sü­resince emekçiyi geçindirecek nesneleri üretmekle kalmaz, ama esa­sen varolan zenginlik kitlesine eklenebilecek bir fazla değer de" (artı-değer) "üretir [düşüncesindeydiler) ; bu fazlaya net ürün dedi­ler." (Böylece artı-değeri, göründüğü haliyle yani kullamm-değerleri olarak algılarlar.) "Net ürün zorunlu olarak, toprağın sahibine ait olmuştur; onun elinde, dilediği gibi kullanabileceği bir gelir oluştur­muştur. Peki öyleyse, öteki sanayicilerin net ürünü neydi? İmalatçı­lar, tüccarlar, işçiler, hepsi, tüm maliann egemen yaratıcısı ve dağı­tıcısı tanının çalışanı, ücretlisi ya da aylıklısıydılar. Bu anılan kişi­lerin emeğinin ürünleri, Ekonomistterin 17 sisteminde, çalışma sıra­sında tükettiklerinin eşdeğerini temsil ediyordu; öyle ki, işçiler ya da ustalar tüketmeyi hak ettiklerini, bir kenara kaymadılarsa, yani tasarruf e t medi lerse, işlerini tamamladıklan zaman, toplam

* Elyazmasında "örneğin Fizyokratlar diyorlar ki ." -Ed.

54

Page 55: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

zenginlik, eskisinin lam tarnma aynısıydı. Dernek ki, bu durumda, toprağı işleyen ernek, zenginlik üreten tek ernekti; öteki sanayiler­deki ernek k ı s ı r olarak görülüyordu, çünkü o emeğin sonunda ge­nel sermayede bir artış olmuyordu."

(Öyleyse, fizyokratlar, artı-değer üretimini, kapitalist üretimin özü olarak görüyorlardı. Açıklamaları gereken, bu olguydu. Ancak, merkantil sistemin profit d 'expropriation'u [mülksüzleştirmeye da­yalı karı) elimine edildikten sonra da bu sorun olarak kaldı.

"Para elde etmek için" diyor Mercier de la Riuiere, "onu satın al­mak gerekir; ve bunu satın aldıktan sonra da, öncesine göre daha zengin değildir; yalnızca meta olarak verdiği değeri para olarak geri almıştır." (Mercier de la Riviere, L 'Ordre naturel et essentiel des societes politiques [Siyasal Toplumların Doğal ve Özsel Düzeni] , c. Il, s. 338).

Bu, 1 1 2371 satın alma ve satma için olduğu kadar, metanın tüm başkalaşımı için ya da farklı metaların kendi değerlerinde değişi­mi için, yani eşdeğerierin değişimi için de doğrudur. Peki öyleyse artı-değer nereden geliyor? Yani sermaye nereden geliyor? Fizyok­ratlar için sorun buydu. Onların yanlışı, tarımı ve hayvancılığı imalattan ayıran bitkilerin ve hayvanların doğal üremelerinin so­nucu olan maddi töz artışını, değişim değeri artışıyla karıştırmala­nydı . Teorilerinin temelinde kullanım-değeri vardı. Ve tüm meta­ların, skolastik.lerin dediği gibi, bir tümele indirgenmiş kullanım­değeri, ancak doğada verili olduğu biçimiyle artabilen, olduğu ha­liyle doğanın maddi tözüydü.)

Kendisi de bir fizyokrat olan, Adam Smith çevirmeni Germain Garnier, onların tasarruf teorisini, vb. , doğru yorumluyor. İlkin ­merkantilistlerin her tür üretim için ileri sürdükleri gibi- imala­tın, ancak metaları değerinin üstünde satarak, profit of expropria­tion [mülksüzleştirmeye dayalı kar) yoluyla artı-değer üretebilece­ğini söylüyor; böylece, a new distribution of ualues created, but no new addition to the created ualues (yaratılmış değerler yeniden bö­lüştürülüyor, ama yaratılmış değerlere yeni bir ekleme yapılmı­yor) .

"Zanaatçılann ve irnalatçıların, yeni hiçbir zenginlik kaynağı aç­rnayan erneği, ancak avantajlı bir değişim yoluyla karlı olabilir ve yalnızca göreli bir değere, değişimden kazançlı çıkma fırsatının ar­tık kalmadığı bir ortamda, bir daha yinelenerneyecek olan bir değe­re sahiptir." (Onun çevirisi: Recherches sur la Nature et les causes de la richesse des nations, c. V., Paris 1802, s. 266ıs . )

Ya da yaptıkları tasarruf, harcadıklarının üstünde biriktirdik­leri ualues [değerler) , kendi consommation 'larından [tüketimlerin­den) kısılmış olmalıdır.

55

Page 56: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Zanaatçılann ve imalatçılann emeği, gerçi toplumun genel zen­ginliğine yalnızca ücretliler ile kapitalistlerin tasarruflannı ekleye­bilir, bu yolla gene de toplumu zenginleştinci bir eğilim taşıyabilir" (agy, s. 266).

Ve daha ayrıntılı olarak: "Tarım işçileri, devleti, kendi emeklerinin ürünüyle zenginleştirir­

ler: imalat ve ticaret işçileri, tersine, kendi tüketimlerinden tasar­ruf etmenin dışında başka bir biçimde devleti zenginleştiremezler. Ekonomistlerin bu savı, ortaya koyduklan farklılığın sonucudur ve oldukça tutarlı görünüyor. Gerçekten de zanaatçılann ve imalatçı­lann emeği, malzemenin değerine, kendi emeklerinin değerinden, yani ülkede şu ya da bu emek için geçerli 1 1 2381 oran üzerinden, bu çalışmanın sağlaması gereken ücret ve kann değerinden başka bir şey katamaz. Çünkü, az ya da çok olsun, bu ücretler, emeğin ödülü­dür; işçinin ·bunu tüketmeye hakkı vardır ve tükettiği varsayılır; yalnızca bu ücretleri tüketerek, emeğinin ürününün tadını çıkarabi­lir ve onun ödülü de gerçekte işte bu keyiften başka bir şey değildir. Aynı biçimde, kar da büyük ya da küçük c 'sun, kapitalistin günde­lik ve sürekli tüketimi sayılır; kapitalistin bunu, sermayesinin ken­disine verdiği gelire doğal olarak, oranladığı düşünülür. Şu halde işçi, kendi emeği için verilen geçerli ücret oranıyla uyumlu olarak sağladığı rabatın bir kısmını kısmadıkça; kapitalist, sermayesinin kendisine getirdiği gelirin bir kısmını tasarruf etmedikçe, her ikisi de işin tamamlanışı oranında, bu çalışmadan ortaya çıkan tüm de­ğeri tüketeceklerdir. Tüketmeyi hakettikleri ve israfla suçlanmaksı­zın tüketebilecekleri şeyin bir bölümünü tasarruf etmedikleri tak­dirde, çalışma bittikten sonra, toplumun toplam zenginliğinin mik­tan eskisi kadar olacaktır; tasarruf halinde ise, toplumun toplam zenginliğinin mik:;an bu tasarrufların bütününün değeri kadar art­mış olacaktır. Bu durumda, imalat ve ticaretteki elemanlann, top­lumda uarolan toplam zenginliğe ancak kendilerini bazı şeylerden yoksun bırakarak katkıda bulunabileceklerini söylemek doğru olur" (agy, s. 263-264).

Garnier, Adam Smith'in tasarruf yoluyla birikim teorisinin fiz­yokrat temele dayandığını söylerken de haklıdır. (Adam Smith'i fizyokratlar ciddi biçimde bozmuşlardır; o bunu en çarpıcı biçimde fizyokratlara yönelttiği eleştirilerde gösterir. ) Garnier şöyle diyor:

"Son olarak, eğer Ekonomistler, imalatın ve ticaretin ancak yok­sunluğa katlanarak ulusal zenginliğe katkı yapabileceği görüşünde direndilerse, Smith de benzer biçimde, sanayi tasarruf ederek ser­mayeyi çoğaltmadıkça, bir ülkedeki sermayenin asla büyürneyeceği­ni ve sanayinin boşuna bir çaba olacağını söylemiştir. " (kitap II, bö­lüm 3). "Bu çerçevede, Smith, Ekonomistlerle tümden görüş birliği içindedir." vb., vb., (agy, s. 270).

56

Page 57: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lö. Geniş-Ölçekli Kapitalist Tarımın Partizanları Olarak Fizyokratlar]

l l 2391 Fizyokrat teorinin yayılmasının hatta ortaya çıkışının ilk ağızdaki tarihsel koşullan arasında, daha önce anılan yapıtın­da, Adolphe Blanqui şunları gösteriyor.

"Sistemin" (Law'unki) "kavurucu atmosferinde ortaya çıkan değer­lerinden geriye, yıkım, umutsuzluk ve iflastan başka bir şey kalma­dı. Yalnızca toprak mülkiyeti fırtınadan etkilenmedi. " (Bay Proud­hon, Philosophie de la Misere'inde ISefaletin Felsefesi) toprağı işte bu nedenle, hemen krediden sonraya koyar.) "Hatta, el değiştirerek ve belki de feodalizmden bu yana ilk kez, yaygın biçimde daha kü­çük parçalara bölünerek, konumunu daha da iyileştirdi." (agy, s. 138). Özellikle, "sistemin etkisi altında ortaya çıkan sayısız sahip değiştirme, mülkiyeti parçalara ayırma sürecini başlattı . . . . Toprak mülkiyeti ilk kez, feodal sistemin onu uzun zaman içinde tuttuğu uyuşukluktan sıynldı. Bu tanm için gerçek bir uyanış oldu . . . . O" (toprak) "mülkiyetin hapsedildiği rejimden çıkarak dolaşım süreci­ne girdi." (agy, s. 137-138).

Quesnay ve yandaşları gibi, Turgot da, tanmda kapitalist üre­timden yanaydı. Turgot diyor ki:

"Toprakları çiftlik olarak kiraya vermek ya da kiraya vermek . . . bu sonuncu yöntem" (modern çiftlik sistemine dayalı geniş-ölçekli tarım) "hepsinin içinde en yararlı olanıdır; ama zaten zengin olan bir ülkenin varlığını öngörür." (Turgot, agy, s. 21 . )

Ve Quesnay, Maximes generales du gouvernement economique d 'un royaume agricole'ünde [Bir Tarım Krallığının Ekonomik Yö­netiminin Genel ilkeleri] :

"Tahıl ekiminde kullanılan toprak parçaları, olabildiği ölçüde, var­lıklı çiftçiler" (yani kapitalistler) "tarafından yönetilecek büyük çift­likler halinde birleştirilmelidir; yapıların bakım ve onanın giderleri daha düşük olduğu için maliyetler ona göre çok daha az olacak, net ürün de küçük işletmelere oranla büyük tarım işletmelerinde daha fazla olacaktır."

Aynı paragrafta Quesnay, tarımsal emeğin artan üretkenliği­nin, her şeyden önce toprak sahibine yani artı-değerin sahibine gi­den "revenue netni ["net gelir"i) çoğalttığını ve artı-değerdeki göreli artışın topraktan değil, emek üretkenliğini artırmak için yapılan toplumsal ve başka tür arrangements'dan [düzenlemelerden) ileri geldiğini itiraf ediyor. 1 1 2401 Çünkü aynı bölümde şöyle diyor:

"Hayvanların, makinelerin, su gücünün vb. yardımıyla ernekte ya­pılabilecek avantajlı" (yani profit du produit net [net ürün açısından avantajlı)) "her tasarruf, nüfusun yaranna olacaktır" vb . .

Bunun yanısıra Mercier de la Riviere de (agy, c. II , s. 407) ima-

57

Page 58: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lattaki artı-değerin, en azından, imalatta çalışan işçilerle bir bağ­lantısı olduğunu sezinliyor. (Turgot, daha önce belirtildiği gibi, bunu tüm üretime genişletmişti. ) Alıntilanan parçada şöyle haykı­nyor:

"Sanayinin sahte ürünlerinin kör hayranları hevesinizi biraz bas­tırın. Sanayinin mucizelerini göklere çıkarmadan önce gözlerinizi açın ve 20 sou'yu bin ecu'lük* değere çevirme zanaatını bilen üreti­ciler arasında ne kadarının yoksulluk içinde ya da en azından yok­sunluk içinde yaşadığını görün. Değerdeki bu muazzam artıştan kim yararlanıyor peki? Ne dersiniz! Gönenç onu elleriyle ortaya çı­karanlara haram. Bu çelişki kulağınıza küpe olsun!"

[7. Fizyokratların Siyasal Görüşlerindeki Çelişkiler. Fizyokratlar ve Fransız Devrimi)

Bir bütün olarak ele alındığında Ekonomistterin sisteminin çe­lişkileri. Başkalarının yanısıra Quesnay, mutlak monarşiden ya­naydı.

"Tek bir otorite olmalı . . . . Bir yönetirnde birbirine karşıt güçler sis­temi yıkıcıdır. Bu sistem, olsa olsa büyükler arasındaki uyuşmazlığı ve küçük insanların ezilmesini ifade eder." (Maximes generales, vb. [s. 81) . )

Mercier de la Riviere: "İnsan sırf bir toplumda yaşamaya yargılanmakla, bir despotizm

altında yaşamaya yargılanmış olur" ( [L 'Ordre naturel et essentiel des societes politiques], c. I, s. 281).

Ve bütün bunlan taçlandırmak üzere "Halkın Dostu" 19, Mar­quis de Mirabeau [Mirabeau markisi] - Mirabeau le pere [baba Mirabeau] ! İşte, laissez faire, laissez aller'siyle kolbertizmi ve bur­juva toplumun etkinliklerine hükümet müdahalesinin tüm biçimle­rini deviren ekol. N asıl Epiküros kendi tannlannı bu dünyanın gö­zeneklerine yerleştirdiyse, bu ekol de devletin, ancak bu toplurnun gözeneklerinde yaşamasına izin verdi! Toprak mülkiyetinin gökle­re çıkanlışı, pratikte, vergilerin, özellikle toprak rantından alınma­sı istemine dönüştü; [bunun işaret ettiği şey] , rikardoculann radi­kal kesiminin savunduğu gibi, sonunda toprağa devlet tarafından elkonmasıydı. Rcederer'in ve başkalarının protestolanna karşın, Fransız Devrimi bu vergileme teorisini kabul etti.

Turgot'nun kendisi, Fransız Devrimine götüren süreci başlatan radikal burjuva bir bakan. Fizyokratlar, tüm sahte feodal görü-

* Sou: Onsekizinci yüzyılda, bir Fransız lirasının (liure) yirmide-biri, şimdi 5 santim karşılığı; ecu: aynı dönemdeki Fransız gümüş parası; günümüzdeki 5 Fran­sız frangı değerinde. -ç.

58

Page 59: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nümlerinc karşılık, aslında Ansiklopedistlerle elele çalışıyorlardı. ı �401 1

l l 24 ıl Turgot, Fransız Devriminin alacağı önlemleri önceden kestirmenin yollarını arıyordu; Şubat 1776 kararnamesiyle corpo­rations'ı [loncalan] kaldırdı. (Bu kararname ilan edildikten üç ay sonra yürürlükten kaldırıldı. ) Aynı biçimde, yol çalışmalannda coruee des paysans'a [köylülerin angaryalarına] son verdi. Toprak rantma tek bir vergi uygulamaya çalıştı.20

1 1 2411 Fizyokratların, respecting the analysis of capital [serma­ye çözümlemeleriyle ilgili] büyük hizmetlerine daha sonra yeniden geri döneceğiz.2ı

Şimdilik yalnızca şu nokta: (Onlara göre) artı-değer, özel tür bir emeğin, tarımsal emeğin üretkenliğine bağlıdır. Ve genellikle, bu özel üretkenlik doğanın kendi eseridir.

Merkantil sistemde artı-değer yalnızca görelidir - birinin ka­zandığını öteki yitirir: profit upon alienation [devirden doğan kar] ya da oscillation of wealth between different parties [zenginliğin farklı gruplar arasında salınması] . Öyle ki, bir ülke içinde, toplam sermaye düşünülürse, burada, gerçekte artı-değer yaratma sözko­nusu değildir. Artı-değer ancak bir ulusun başka uluslar ile ilişki­sinde ortaya çıkabilir. Ve bir ulusun başka ulusa karşı gerçekleş­tirdiği fazla, para biçimini alır (ticaret dengesi); çünkü para, deği­şim-değerinin dolaysız ve bağımsız biçimidir. Buna karşıt olarak ­merkantil sistem, gerçekte mutlak artı-değer biçimini yadsıdığı için- fizyokratlar mutlak artı-değeri, produit net'i [net ürünü] açıklamanın yollarını ararlar. Ve net ürün onların kafasında kulla­nım-değeri olarak yer ettiği için [onlara göre] tarım onun tek yara­tıcısıdır.

[8. Prusyalı Gerici Schmalz 'ın Fizyokrat Öğretiyi Sıradanlaştırması]

Fizyokrat teorinin en saf temsilcilerinden biri -Turgot'dan ne kadar da uzak!- kokularını izleyerek demagoglan22 bulan Prusya Krallık Danışma Meclisi üyesi Schmalz'dır. Sözgelimi:

"Eğer doğa, ona" (bailleur des bienfonds [gayrı menkulleri veren] , toprak sahibi) "yasal faizin iki katı bir faiz de ödüyorsa, onu bundan kim ve hangi akla sığar nedenle yoksun bırakmaya cüret edebilir?" (Economie politique, Henri Jouffroy çevirisi vb. c. I, Paris 1826, s. 90) .23

Fizyokratlar asgari ücreti öyle tanımlıyorlar ki, consommation (ya da depense) des ouuriers e st egale au salaire qu 'ils reçoiuent [iş­çilerin tüketimleri (ya da harcamaları) aldıkları ücrete eşittir] olu-

59

Page 60: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yor. Ya da bay Schmalz'ın genel olarak söylediği gibi: "Bir işteki ortalama ücret, bu işte çalışan insanın çalışması sıra­

sında tükettiğinin ortalamasına eşittir" (agy, s. 120). (Toprağın rantı, bir ve tek ulusal gelir öğesidir; 1 1 2421 kullanılan

sermayenin faizi ve her türlü işin ücreti de bu toprak rantının ürü­nünün elden ele geçerek dolaşmasını sağlar." (agy, s. 309-3 10.)

"Toprak rantının yıldan yıla yeniden-üretimi için toprağın niteliği, özelliği, gücü, bütün bunlar ulusal zenginliği oluşturur." (agy, s . 310.) "Hangi nesne olursa olsun, eğer tüm nesnelerdeki değerin te­mellerine, ilk öğelerine kadar gidersek, kabul etmemiz gerekir ki, bu değer, doğanın basit ürünlerinden başka bir şey değildir; bir baş­ka deyişle, emek bu nesnelere yeni bir değer vermiş ve fiyatlannı artırmış olsa da, bu yeni değer ya da bu fiyat, gene de yalnızca eme­ğin onlara verdiği yeni biçim nedeniyle ortadan kaldınlan, tüketilen ya da emekçi tarafından şu ya da bu biçimde kullanılan tüm doğal ürünlerin toplam değerlerinden oluşmuştur. " (agy, s. 3 13 . )

"Bu tür emek" (tam tanmsal emek) "yeni cisimler üretimine katkı­da bulunan tek emek olduğu için, belli bir noktaya kadar, üretken sayılabilecek tek emek odur. İşleme ya da sanayi işine gelince . . . bunlar, doğanın üretmiş olduğu cisimlere yalnızca yeni bir biçim ve­rir." (agy, s. 15-16).

[9. Fizyokratların Tarım Sorunundaki Boşinanına Yönelen ilk Eleştiri (Verri)]

Fizyokratların boşinanlarına karşı. Verri (Pietro): Meditazioni sulla Economia politica. (Birinci

baskı 1 771), c. XV. (Yayınlayan) Custodi, Parte moderna. "Evrenin tüm olgulan, ister insan eliyle üretilsin, ister fiziğin ev­

rensel yasaları sonucu olsun, gerçekte yeni yaratımlar değildir, yal­nızca maddenin bir biçim değiştirmesidir. Yeniden-üretim kavramı­nı çözümlerken insan aklının bulduğu öğeler, yalnızca, birleştirmek ve ayırmaktır; toprak hava ve suyun tarlalarda, tahıla dönüşmesiy­le ya da insanın eliyle bir böceğin salgısının ipeğe dönüştürülmesiy­le ya da bazı metal parçalannın bir saat mekanizmasını oluştura­cak biçimde düzenlenmesiyle değerin ve zenginliğin yeniden­üretilmesinde de durum aynıdır" (s. 2 1-22) . Dahası: Fizyokratlar "imalatçı işçiler sınıfını kısır diye adlandırıyorlar; çünkü onlann gö­rüşüne göre, imal edilen ürünlerin değeri , hammadde, artı, imalat zamanı içinde imalatçı işçilerin tükettiği geçim nesneleridir. (agy, s. 25.)

1 1 2431 Öte yandan Verri, artigiani'nin [zanaatkarların] giderek zenginleşmesine karşılık contadini'nin [tarımcıların] sürekli yok­sulluğuna dikkati çeker ve şöyle sürdürür:

60

Page 61: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Bu da kanıtlıyor ki, zanaatçı, elde ettiği fiyatta, yalnızca tüketi­minin giderlerini geriye yerine koymakla kalmıyor, ama onun üstün­de belli bir miktar daha sağlıyor; ue bu fazla, yıllık üretim boyunca yaratılmış yeni değer miktarıdır" (agy, s. 26). "Dolayısıyla yeni yara­tılan değer, hammaddelerin ve bu maddelerin işlenmesi sırasında gerekli tüketim giderlerinin başlangıçtaki değerinin üstünde üreti­len tanmsal ya da sınai ürünlerin fiyatının bu parçasıdır. Tanmda tohum ve tanıncının tüketimi, imalatta hammadde ve sanayi işçisi­nin tüketimi gibi, çıkanlmalıdır; ve her yıl, yeni yaratılan değerin miktan, kalan toplama tam olarak eşittir." (agy, s. 26-27 .)

Page 62: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

ADAM SMITH

[1. Adam Smith 'in iki Farklı Değer Tanımı; Değerin, Bir Metanın içerdiği Harcanmış Emek Miktarıyla Belirlenmesi ve Bu Meta

Karşılığında Satın Alınabilen Canlı Emek Miktarıyla Belirlenmesi]

Worth speaking of [üzerinde d urulmaya değer] tüm öteki ekono­mistler gibi Adam Smith de average [ortalama] ücret kavramını fızyokratlardan almıştır; ortalama ücreti prix naturel du salaire [ücretin doğal fiyatı] olarak adlandırır.

"Kişi her zaman çalışarak yaşamalıdır; ve ücreti en azından, onu yaşatacak yeterlikte olmalıdır. Hatta çoğu durumda, ücret bundan bir miktar daha yüksek olmalıdır; çünkü aksi halde onun bir aile kurması olanaksızlaşır ve işçilerin soyu ilk kuşaktan sonra süreme­mez ." [Adam Smith, Wealth of Nations [Ulusların Zenginliği], Ox­ford University Press, Londra 1928, c. I, s. 75, Garnier] c. I, kitap I , bölüm VIII, s. 136*)

Adam Smith, emeğin üretken gücünün gelişmesinden işçinin

* Marx, Adam Smith'in Garnier tarafından Fransızcaya çevrilen yapıtma gön­derme yapıyor, parçayı oradan alıntılıyor. Elyazmasında Marx'ın, Smith'in Wealth of Nations'ının Fransızca çevirisinden aktardığı bütün parçalar, bu baskıda, Adam Smith'in An lnquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, Oxford University Press (QUP) (The Worlds's Classics), Londra 1928 İngilizce iki ciltlik baskısından alınmıştır. Marx'ın Garnier çevirisinden yaptığı alıntılara metinde "Garnier" imi konmuştur. -Ed.

62

Page 63: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kendisinin yarar sağlamarlığını açıkça belirtiyor. Diyor ki (kitap I, bii) üm VII, [An lnquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations] , editör McCulloch, Londra 1828):

"Emeğin ürünü, emek ücretinin doğal karşılığını oluşturur. Topra­ğa el kanmasına ve sermaye birikimine öngelen, şeylerin ilk duru­munda, emeğin tüm ürünü emekçiye aittir. Bunu paylaşacağı ne toprak sahibi, ne efendi vardır. Bu durum sürseydi, emeğin üretken gücünde, işbölümü sonucu ortaya çıkan tüm gelişmeler, emek ücreti­ni artırırdı. Her şey yavaş yavaş daha ucuzlayabilirdi."

(Her durumda, all those things requiring a smaller quantity of labour for their reproduction, but they "would" not only have beco­me cheaper; they have, in point of fact, become cheaper [yeniden­üretimi için daha az miktarda emek gerektiren şeyler yalnızca ucuzlaya"bilir" değil, gerçekte ucuzlardı] .)

"Daha az miktarda bir ernekle üretilebilirlerdi; ve eşit miktar ernekle üretilen metalar, bu durumda, birbiriyle doğal olarak değişi­l�ceği için, aynı biçimde daha az ürün miktanyla 1 1 2441 satın alına­bilirlerdi. [ . . . ) Ama, emekçinin kendi emek ürününün tümünü elde ettiği bu şeylerin ilk durumu, toprağın ilk kez sahiplenilişinin ue ilk sermaye birikiminin ötesinde süremezdi . Bu nedenledir ki, şeylerin bu ilk durumu, emeğin üretkenlik gücünde en dikkate değer geliş­melerin sağlanmasından çok önce sona ermişti; ve emek ürünleri­nin emek ücretini karşılayışı üzerinde üretkenlikteki bu gelişmele­rin ne tür etkileri olacağını geriye doğru izlemenin de artık herhan­gi bir yaran yoktu." (c. I, s. 107- 109.)

İşte burada Adam Smith, aslında emeğin üretken gücündeki gerçekten büyük gelişmenin, emek, ancak ücretli-emeğe dönüştü­rüldüğü zaman başladığını ve emek koşullarının, bir yandan top­rak olarak, öte yandan sermaye olarak, ernekle karşı karşıya geldi­ğini kesin biçimde belirtiyor. Demek ki, emeğin üretkenlik gücü­nün gelişmesi ancak, emekçinin emeğinin ürünlerini artık sahiple­nemediği koşullarda başlayabiliyor. Öyleyse emek ürününün (ya da bu ürünün değerinin) emekçinin kendisine ait olduğu varsayıla­rak, burada emek ürününe eşit kabul edilen "wages"i ("ücretler"i] , bu üretkenlik gücü artışının nasıl etkilemiş olacağını, ya da etkile­yebilecek olduğunu araştırmanın yaran kalmıyor.

Anlaşılan, Adam Smith'e bol bol fizyokrat kavram bulaşmıştır; fizyokratlara ait görüşler onun yapıtında çoğu zaman bütün bölü­mü kaplar ve bu görüşler, özellikle kendisinin ileri sürdüğü düşün­celerle de tam bir karşıtlık içindedir. Örneğin toprak rantı teorisin­de vb. böyledir. Buradaki amacımız açısından bu görüşleri tümüyle görmezden gelebiliriz; çünkü bu görüşler onu yansıtmaz ve bu gö­rüşlerinde o yalnızca bir fizyokrattır.24

63

Page 64: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Bu çalışmanın ilk kısmında, metanın çözümlenişi üzerinde du­rurken, Adam Smith'in değişim-değerinin belirlenişine yaklaşımın­daki tutarsızlığını göstermiştim.25 Metaların değerinin, üretimleri için gereken emek miktarıyla belirlenişi ile değerin, metaları satın alabilecek canlı emek miktarıyla belirlenişini ya da -aynı kapıya çıkan bir ifadeyle- belirli bir miktar canlı emek satın alabilecek meta miktarıyla belirlenişini birbirine karıştırdığını ya da birini ötekinin yerine koyduğunu özellikle göstermiştim. Burada, o, eme­ğin değişim-değerini, metaların değerinin ölçüsü haline getiriyor. Gerçekte ücreti ölçü yapıyor; çünkü ücret, belli bir miktar canlı ernekle satın alınan meta miktarına ya da belli bir miktar meta ile satın alınabilecek emek miktarına eşittir. Emeğin, ya da daha doğ­rusu emek-gücünün değeri, başka herhangi bir meta gibi değişir ve öteki metaların değerinden hiçbir özgül farklılık sunmaz. Burada değerden değer ölçüsü yapılıyor ve değerin açıklanışının temeli oluyor - yani bir cercle vicieux [kısır döngü] .

Ancak aşağıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi, bu yalpala­ma ve birbiriyle mutlak olarak benzeşmez olan bu değer belirleyici­lerini birbirine karıştırması, Smith'in, artı-değerin kaynağını ve doğasını araştırmasını etkilememektedir; çünkü gerçekte, bu soru­nu ne zaman ele alsa, bilincinde bile olmadan, metaların değişim­değerinin doğru belirlenişine -yani onlar için harcanan emek mik­tarıyla ya da emek-zamanı miktarıyla belirlenişine- sıkı sıkıya bağlı kalmaktadır. 1 2441 1

l l VII-283al (Çalışması boyunca, gerçek olguları açıklarken Smith'in sık sık, üründe içerilen emek miktarını değer olarak ve değerin belirleyeni olarak ele aldığını göstermek için birçok örnek verilebilir. Bu örneklerin bir kısmını Ricardo aktarmıştır.26 İşbölü­münün ve makinelerin iyileştirilmesinin metaların fiyatı üzerinde­ki etkisine ilişkin öğretisinin bütünü, bu temele dayanır. Burada yalnızca bir parçayı aktarmak yetecektir. Bölüm XI, kitap I'de Adam Smith, kendi zamanında birçok mamul ürünün, daha önceki yüzyıllara göre ucuzlayışından söz eder ve şu sonuca varır:

"Malları pazara getirmek, daha fazla miktarda emeğe l l 283bl ma­loluyordu. Dolayısıyla oraya getirilclikleri zaman, emeğin daha yük­sek bir miktannın fıyattan satın alınmalan ya da değişiirneleri ge­rekiyordu." ( [Wealth of Nations, OUP baskısı, c. I, s. 284) , [Garnier] c. Il, s. 156).) 1 VII-283bl l

l l VI-2451 Ne var ki, ikinci olarak, Adam Smith'teki bu çelişki ve bir açıklama tarzından başka bir açıklama tarzına geçişi, daha derindeki bir başka nedene dayanır; bu çelişkiyi ortaya koyan Ri­cardo, bu nedeni görernemiş ya da gereği gibi değerlendirememiş-

64

Page 65: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tir; o yüzden de çözememiştir. Varsayalım ki, bütün işçiler meta üreticisidirler; metalarını yalnızca üretmekle kalmazlar, satarlar da. Bu metaların değeri, içerdikleri, gerekli emek-zamanıyla belir­lenir. Öyleyse, eğer metalar değerlerine satılırsa, işçi oniki saatlik emek-zamanının ürünü olan bir meta ile bir başka meta biçiminde oniki saatlik bir emek-zamanını, yani bir başka kullanım­değerinde gerçekleştirilen oniki saatlik emek-zamanını satın alır. Emeğinin değeri, demek ki, onun metasının değerine, yani oniki saatlik emek-zamanının ürününe eşittir. Satış ve yeniden satın alış, kısaca tüm değişim süreci, metanın başkalaşımı, bu durumda hiçbir şeyi değiştirmez; yalnızca içinde oniki saatlik emeğin yeral­dığı kullanım-değerinin biçimini değiştirir. Emeğin değeri, demek ki, emek ürününün değerine eşittir. Her şeyden önce metalarda maddeleşmiş emeğin eşit miktarları değişilmiştir - değerleri üze­rinden değişilclikleri ölçüde. Ancak ikinci olarak, belli bir miktar canlı emek, eşit miktarda maddeleşmiş ernekle değişilmektedir; çünkü birincisi, canlı emek emekçinin sahibi olduğu bir üründe, bir metada maddeleşmiştir ve .ikincisi, bu meta, eşit miktarda emek içeren bir başka meta ile değişilmiştir. Bu çerçevede, gerçekte, belli miktarda canlı emek, aynı miktarda maddeleşmiş ernekle değişil­miş olmaktadır.

Şu halde, yalnızca maddeleşmiş eşit emek-zamanını temsil eden bir meta, oransal olarak denk bir metayla değişilmekle kal­mamaktadır; bir miktar canlı emek, aynı miktarda maddeleşmiş emeği temsil eden bir meta ile değişilmektedir.

Bu varsayımda emeğin değeri (belli miktar ernekle satın alına­bilecek miktarda metalar ya da belli miktardaki [metalarla] satın alınabilecek emek miktarı) bir metanın değerinin ölçüsü olarak hizmet görebileceği gibi, o metanın içerdiği emek miktarı olarak da hizmet görebilir; çünkü emeğin değeri, her zaman, bir metanın üretimi için gerekli olan canlı emek miktarı kadar maddeleşmiş emeği temsil eder; başka deyişle, her zaman, belli bir miktarda canlı emek-zamanı, ona eşit miktarda maddeleşmiş emeği temsil eden miktardaki metalara kumanda eder. Ama maddi emek koşul­larına, bir ya da birçok sınıfın sahip olduğu, buna karşılık bir baş­ka sınıfın, işçi sınıfının emek-gücünden başka hiçbir şeye sahip ol­madığı tüm üretim btrzlarında -ve özellikle kapitalist üretim tar­zında-, olan şey bunun tersidir. Emek ürünü ya da emek ürünü­nün değeri işçiye ait değildir. Belirli bir miktarda canlı emek aynı miktarda maddeleşmiş emeğe kumanda etmez, ya da bir metada maddeleşmiş belirli bir miktarda emek, metanın kendisinde içeri­lenden daha fazla canlı emeğe kumanda eder

65

Page 66: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Adam Smith çok doğru olarak, metaları ve metaların değişimi­ni başlangıç noktası olarak almıştır; böylece üreticiler birbirleriyle ilkin yalnızca metaların sahipleri kimliğiyle, meta satıcılan ve meta alıcıları kimliğiyle karşı karşıya gelmişlerdir; bunun için, ser­maye ile ücretli-emek arasında, 1 1 2461 maddeleşmiş emek ile canlı emek arasında değişimde, Adam Smith genel yasanın o anda (görü­nüşe göre) artık geçerliğinin sona erdiğini ve metalann (çünkü alı­nıp satıldığı sürece emek de bir metadır) temsil ettikleri emek mik­tarlarıyla oranlı olarak değişilmekten çıktığını keşfetmiştir. Bura­dan emek koşullarının, toprak ve sermaye biçiminde, ücretli­emekçiyle karşı karşıya geldiği andan itibaren, emek-zamanının, metaların değişim-değerini düzenleyen içsel bir ölçü olmaktan ar­tık çıktığı sonucuna varır. Oysa, Ricardo'nun haklı olarak imiediği gibi, tam tersine, karşıt sonuca varması gerekirdi; "emek miktarı" ve "emek değeri" ifadelerinin artık o andan itibaren özdeş olmadığı ve bu nedenle metaların göreli değerinin, her ne kadar içerdikleri emek-zamanı ile belirleniyorlarsa da, artık emeğin değeri tarafın­dan belirlenmediği, çünkü bunun, ancak emek değeri, emek mikta­rıyla özdeş kaldığı sürece doğru olduğu sonucuna varması gerekir­di. llerde Malthus'u incelerken27 -emekçi kendi ürününün, yani kendi ürününün değerinin sahibi olduğu zaman bile- bu değeri ya da emeğin değerini, tıpkı emek-zamanını ya da emeğin kendisini, değerin ya da değer yaratan öğenin ölçüsü olarak alma anlamında değerin ölçüsü yapmanın ne kadar yanlış ve saçma olacağını göste­rebiliriz. Çünkü o durumda bile, bir meta ile satın alınabilecek olan emek, bu metada içerilen emeğin [görmesiyle -ç.] aynı anlam­da, bir ölçü işlevi göremez. Birincisi, ikincisi için yalnızca bir gös­terge olabilir.

Her ne ise, Adam Smith, sermaye ile ücretli emek arasındaki değişimi, metaların değişimini belirleyen yasadan çıkarmakta sı­kıntı çekiyor; çünkü sermaye ile emek arasındaki değişim, apaçık ortada ki, tam da bu yasanın karşıtı olan ve onunla çelişen ilkelere dayanıyor. Ve gerçekten de, sermaye emek-gücünün karşısına de­ğil de doğrudan emeğin karşısına konduğu sürece, çelişkinin çözü­lebilmesi olanaksızdır. Adam Smith, emek-gücünün yeniden­üretilmesi ve sürdürülmesi için harcanan emek zamanının, onun [yani emek-gücünün] ortaya koyahileceği emekten çok farklı oldu­ğunun pekala bilincinde. Cantillon'un Essai sur la nature de com­merce'inden [Ticaretin Doğası Üzerine Deneme'den] alıntı yapan kendisi:

"Gücü-kuvveti yerinde bir kölenin emeği, diye ekliyor aynı yazar, yapılan hesaplara göre onun beslenmesinden bir kat daha fazla de-

66

Page 67: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ğerdedir; en verimsiz emekçinin emeği de gücü-kuvveti yerinde bir köleninkinden daha az değerde olamaz, diye düşünüyor." ( [Wealth of Nations, OUP baskısı c. I, s. 75], [Garnier) c. Il, s. 137).

Öte yandan, ortaya attığı itirazın, metaların birbiriyle değişi­mini belirleyen yasayla pek bir ilişiği olmadığını, Adam Smith'in kavrayamaması çok garip. Üretici A ya da B'nin, A ve B ürünlerini, daha doğrusu bu ürünlerin değerini kendi aralannda bölüşme oranlan, A ve B metalannın, içerdikleri emek-zamanının oranına göre değişitmelerini asla etkilemez. Eğer A'nın bir parçası toprak sahibine, bir başka parçası kapitaliste ve bir üçüncü parçası emek­çiye gidiyorsa, her birinin payı ne olursa olsun, bu durum, A'nın kendisinin, B ile değerine göre değişildiği olgusunu etk.ilemez.

A ve B metalarının içerdiği emek-zamanları arasındaki ilişki, A ve B'nin içerdiği emek-zamanlarının değişik kişilerce nasıl sahiple­nildiğini hiçbir biçimde etkilemez. "Pamuklu ile keten bezi değişil­diği zaman, pamuklunun üreticileri, daha önce paylaştıkları orana eşit bir oranda pay sahibi olacaklardır. ( [Karl Marx] , Misere de la philosophie , [Felsefenin Sefaleti] s. 29)28. Adam Smith'e karşı, 1 1 2471 daha sonra rikardocuların haklı olarak ileri sürdükleri ka­nıtlama da budur. Dolayısıyla maltusçu John Cazenove şöyle der:

" . . . Birbiriyle değişim ve bölüşüm birbirinden farklı . . . . * Birini et­kileyen koşullar ikinciyi her zaman etkilemeyebilir. Söz gelişi, her­hangi belli bir metanın üretim maliyetindeki azalma, tüm başka metalada ilişkisini değiştirecektir, ama bu metanın bölüşümünü mutlaka değiştİnnesi gerekmeyecektir, ya da ötekilerin bölüşümü­nü hiçbir biçimde değiştirmeyecektir. Bunun gibi, metalann değe­rinde tümünü aynı biçimde etkileyen genel bir azalma, onların bir­biriyle ilişkisini değiştirmeyecektir. Bölüşümünü etkileyebilir de et­kilemeyebilir de." (John Cazenove: Malthus'un Definitions in Politi­cal Economy [Ekonomi Politikte Tanımlar), adlı yapıtını kendi edisyonu olarak yayınlarken yazdığı önsöz. Londra, 1853. [s. VI) ) .

Ancak, ürünün değerinin kapitalist ile işçi arasında "bölüşü­mü"nün kendisi, metalar -metalar ve emek-gücü- arasındaki de­ğişime dayandığı için, Adam Smith haklı olarak şaşırmıştır. Eme­ğin değerini ya da bir metanın (ya da paranın) satın alabileceği emeği, değerin ölçüsü olarak kabul etmesi, iş, fiyat teorisine geldiği zaman, Smith'in kanıtlarını altüst eder; kar oranı üzerinde rekabe­tin etkisini vb . göstermesinde de böyledir; yapıtının tüm bütünlü­ğünü bozar ve hatta bazı temel sorunları araştırma dışı bırakması­na neden olur. Ancak, yakında göreceğimiz gibi, bu, onun genel ola­rak artı-değeri sunuşunu etkilememiştir; çünkü bu noktada o, hiç

* Elyazmasında türnce şöyle: "Metaların değişimi ve bölüşüm, birbirinden ba­ğımsız olarak incelenmek gerekir." -Ed.

67

Page 68: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

şaşmaksızın, değerin farklı metalardaki harcanmış emek-zamanı ile belidendiği gerçeğine bağlı kalmıştır.

Öyleyse şimdi, onun bu soruyu ele alışma gelelim. Ama önce bir başka durumu da anmamız gerek. Adam Smith,

birçok farklı noktayı birbirine karıştınyor. Önce kitap I, bölüm V'te şöyle diyor:

"Her insan zorunlu gereksinim maddelerini karşılayabilme, insan yaşamının kolaylıklanndan yararlanabilme, keyfini çıkarabilme öl­çüsüne göre zengin ya da yoksuldur. Ancak, işbölümü bir kez gereği gibi gerçekleştikten sonra, bir insan emeği, bunlann pek az bir bö­lümünü sağlayabilir. Bunlann çok daha büyük kısmını o, başka in­sanların emeğinden sağlamak durumundadır; ve bu emeğin ne ka­darına kumanda ettiğine ya da satın alma gücünde olduğuna göre, zengin ya da yoksul olma durumundadır. Bu nedenledir ki, herhagi bir metanın, ona sahip olan ama onu bizzat kullanmayı ya da tüket­meyi düşünmeyen, ama başka metalarta değişmeyi düşünen kişi için değeri, satın almasına ya da kumanda altında tutmasına yete­cek miktarda emek miktarına eşittir; bu nedenle de emek, tüm me­talann değişilebilirlik değerinin gerçek ölçüsüdür." ( [Wealth of Na­tions, OUP baskısı. c. I, s. 32-33), [Gamier) c. I, s. 59-60.)

Bitmedi: "Onlar" (mallar) "eşit miktarda emek değer içerdiği uarsayılan şey

ile değiştiğimiz 1 1 2481 belli bir miktarda emek değer içerirler. . . . Başlangıçta dünyanın tüm zenginliği, altın ya da gümüşle değil, ernekle satın alınıyordu; ve ona sahip olanlann ve onu bazı yeni ürünler karşılığında değişrnek isteyenlerin gözünde emeğin değeri, tam tarnma onlann alabilecekleri ya da kumanda edebilecekleri emek miktanna eşittir." ( [agy, s. 33), [Gamier) kitap I, bölüm V, s. 60-61.)

Son olarak: Zenginlik, Robbes'un dediği gibi, güç demektir. Ama büyük bir

serveti satın alarak ya da miras yoluyla edinen kişi, ille de, sivil ya da askeri bir siyasal güç elde eder diye bir şey yoktur . . . . Bu sahipli­ğin, ona doğrudan ve hemen aktardığı güç, başkalarının emeğinin tümü üzerinde, ya da bu emeğin o sırada pazarda bulunan tüm ürünleri üzerinde belli bir denetimi satın alma gücüdür" ( [agy), [Gamier) agy, s . 61).

Tüm bu parçalarda, Adam Smith'in, travail d 'autrui [başkası­. nın emeği] ile produit de ce travail'ı [bu emeğin ürününü] karıştır­dığı görülmektedir. Bir bireyin sahip olduğu metanın değişim­değeri -işbölümünün ortaya çıkmasından sonra- bu bireyin satın alabileceği, başkalarına ait metalarda, yani bu metaların içerdiği başkasının emek miktarında, maddeleşmiş yabancı emeğin mikta­rında varolur. Ve başkasının emeğinin bu miktarı, kendi metasın-

68

Page 69: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

da içeriten emek miktarına eşittir. Açıkça söylediği gibi: "Onlar" (mallar) "eşit miktarda emek değer içerdiği uarsayılan şey

ile değiştiğimiz belli bir miktarda emek değer içerirler."

Burada vurgu, işbölümünün ortaya çıkardığı change'dedir [de­ğişimdedir] : zenginlik, artık kendi emeğinin ürününe bağlı değil, ama bu ürünün kumanda ettiği yabancı emek miktarına, satın ala­bileceği ve kendi ürününde içerilen emek miktarının belirlediği toplumsal emek miktanna bağlıdır. Gerçekte bu usavurmada söz­konusu olan yalnızca değişim-değeri kavramıdır - yani benim emeğim artık yalnızca toplumsal emek olarak, ve dolayısıyla eme­ğimin ürünü eşit miktardaki toplumsal emeğe kumanda ederek be­nim zenginliğiınİ belirler. Belirli bir miktar gerekli emek-zamanı içeren benim metam, eşit değerde tüm başka metalara, dolayısıyla da başka kullanım-değerlerinde gerçekleştirilen eşit miktarda baş­kalarının emeğine kumanda olanağı verir. Buradaki vurgu, işbölü­mü ve değişim-değeri aracılığıyla sağlanan, benim emeğimin baş­kalarının emeğiyle, başka deyişle, toplumsal ernekle (benim emeği­min ya da benim metalarımda içerilen emeğin de zaten toplumsal olarak belirlenmiş olduğu ve niteliğini temelden değiştirdiği olgu­su, Adam'ın gözünden kaçmıştır) eşitlenmesinedir - maddeleşmiş emek ile canlı emek arasındaki farka ve onların değişiminin özgül yasalarına değildir. İşin aslında, Adam Smith burada, metalann değerinin, içerdikleri emek-zamanıyla belirlendiğini, ve meta sahi­binin zenginliğinin, kumandası altındaki toplumsal emek mikta­rından oluştuğunu söylemekten ötede bir şey demiyor.

Ne var ki, burada emek ile emek ürününü eşitlemek 1 1 2491 , me­talann değerini içerdikleri emek miktarına göre belirlemek ile on­ların satın alabileceği canlı emek miktarına göre belirlemeyi, yani emeğin değerine göre belirlemeyi birbirine karıştırmanın ilk adımı­nı oluşturuyor. Adam Smith:

"Onun serveti, bu gücün alanına göre, kumanda etmek durumunda olduğu başkasının emeğinin, ya da aynı şey demek olan" (burada yan­lış bir özdeşleme var) "satın almak durumunda olduğu başkasının emeğinin ürününün miktanna göre, az ya da çok büyüktür" ( [Wealth of Nations, OUP baskısı, c. I, s. 33] , [Garnier] agy, s. 61) .

derken, aslında, onun kendi metasının ya da servetinin içerdiği toplumsal emek }lliktanna göre, de diyebilirdi. Gerçekten şunu da söylüyor:

"Onlar" (mallar) "eşit miktarda emek değer içerdiği uarsayılan şey ile değiştiğimiz belli bir miktarda emek değer içerirler."

(Buradaki değer sözcüğü gereksiz ve anlamsızdır. ) Örneğin

69

Page 70: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

daha bölüm V'te şu sözleri söylediği zaman, yanlış vargı ortaya çı­kıyor:

"Bu nedenle, kendi değeri hiç değişmeyen emek, tek başına, tüm metalann değerini, her zaman ve her yerde, biçme va karşılaştırma hizmeti gören nihai ve gerçek tek ölçüttür. " ( [agy, s. 36) , [Garnier) agy, s. 66).

Emeğin kendisi ve dolayısıyla ölçütü olan emek-zamanı için doğru olan -yani metaların değeri, emeğin değeri, nasıl değişirse değişsin, her zaman bu metalarda 6erçekleşen emek-zamanına orantılı olan- burada, emeğin kendisinin değişen değeri için de doğru kabul ediliyor.

Burada Adam Smith, yalnızca meta değişimini genel olarak in­celiyor: değişim-değerinin, işbölümünün ve paranın doğası. Bir de­ğişimde taraf olanlar, birbirleriyle yalnızca meta sahipleri olarak karşı karşıya gelirler. Kendi emeklerinin meta biçiminde ortaya çı­kışı gibi, başkalarının emeğini de meta biçiminde satın alırlar. Do­layısıyla kumanda ettikleri toplumsal emek miktarı, satın alma işinde kullandıkları metada içerilen emek miktarına eşittir. Ama, izleyen bölümlerde kapitalist ile işçi arası�daki, maddeleşmiş emek ile canlı emek arasındaki değişime gelindiğinde, o [Adam Smith -ç. ] meta değerinin artık, o metanın içerdiği emek miktarıy­la belirlenmediğini, ama, -bundan farklı olarak-, o metanın ku­manda ettiği yani satın aldığı canlı emek miktarıyla belirlendiğini vurguluyor, ve o zaman, gerçekte, metaların artık içerdikleri emek­zamanına göre değişilmediğini söylemiyor; ama zenginliğin artışı­nın yani metanın içerdiği değerdeki artışın ve bu artışın çapının, maddeleşmiş emek tarafından harekete geçirilen canlı emek mik­tarının, daha az ya da daha çok oluşuna bağlı olduğunu söylüyor. Böyle formüle edildiğinde doğrudur. Ancak Smith bu noktada açık değildir.

[2. Smith 'in Genel Artı-Değer Anlayışı. Işçi Emeğinin Ürün ünden Çıkarsamalar Olarak Kar, Rant ve Faiz]

1 1 2501 Kitap I, bölüm VI'da Adam Smith, üreticilerin, birbirle­riyle meta alıcısı ve satıcısı olarak karşı karşıya geldikleri varsayı­lan ilişkilerden, emek koşullarının sahipleri ile yalnızca emek­gücüne sahip olanlar arasındaki değişim ilişkilerine geçiyor.

"Hem sermaye birikiminden, hem toprakların mülkedinilmesinden önceki, o ilk ve yabanıl toplum konumundayken, farklı nesneleri edinmek için gerekli emek miktarları arasında bir oran bulunması, birbirleriyle değişimleri için herhangi bir kural oluşturabilmenin

70

Page 71: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tck koşulu olarak görünüyor . . . . Genelde iki günün ya da iki saatin ürünü olan bir şeyin, genelde bir günün ya da bir saatin ürünü olan şeye göre bir kat değerli olması doğaldır." ( [agy, s. 52), [Garnier) c. I , bölüm VI, s. 94-95. )

.

Bu, şu demektir: Farklı metaların üretimi için gerekli emek­zamanı, birbirleriyle değişilme oranını, bir başka deyişle, değişim­değerlerini belirler.

"Şeylerin bu durumunda, emeğin ürünü tümüyle emekçinindir; herhangi bir metanın edinilmesi ya da üretilmesi için genel olarak istihdam edilen emek miktarı, bu emek miktannın genel olarak sa­tın alabileceği, kumanda edebileceği, ya da değişerek elde edebilece­ği emek miktarını düzenieyecek tek koşuldur" ( [agy, s. 53) , [Garni­er) agy, s. 96).

Şu halde sonuç olarak, bu varsayımda, emekçi yalnız bir meta satıcısıdır, kendisine ait meta ile başkasına ait bir metayı satın al­dığı ölçüde, başkasının emeğine kurnanda etmektedir. O böylece sahip olduğu meta ile, başkalarının erneğine, ancak kendisine ait metada,ki ernek ölçüsünde kurnanda eder; çünkü her ikisi birbirle­riyle yalnızca meta değişirler; ve metalann değişim-değeri, içerdik­leri emek-zamanıyla ya da ernek miktarıyla belirlenir.

Ama Adam devam ediyor: "Belli bazı insanların elinde sermaye birikir birikmez, bunlardan

bazılan doğal olarak o sermayeyi, çalışkan insanlan çalıştırmak için kullanacaklardır; onların yaptıklarını ya da malzemenin değe­rine kattıklarını satarak kar etmek için o in_sanlara malzeme ve ge­çim araçlan sağlayacaklardır." ( [agy, s. 53) , [Garnier) agy, s. 96. )

Bu parçaya devarn etmeden önce, biraz duralım. D 'abord [il­kin] , ne geçirn araçları, ne üzerinde çalışacakları malzerneye sahip olmayan bu "gens industrieux" ["çalışkan insanlar") nereden geli­yor - gökten mi? Smith'in önermesini o bönce anlatımından arın­dınrsak, şundan başka bir anlam çıkmaz: Kapitalist üretim, ernek koşullarına bir sınıfın sahip olduğu ve öteki sınıf yalnızca ernek­gücüne sahip olduğu andan başlar. Emeğin ernek koşullarından bu aynlışı, kapitalist üretimin önkoşuludur.

·

İkincisi, Adam Smith, "emeklerinin ürününü ya da malzemenin değerine 1 1 25 ıl kattıklarını satarak kar etmek için" employers of la­bour' ın [emeği istihdam edenlerin) ouvriers'i [işçileri) işe koyacak­larını söylerken ne demek istiyor?

Bununla, karın satıştan geldiğini mi, metanın değerinin üstün­de satıldığını mı söylemek istiyor - yani Steuart'ın, vibration of wealth between parties'den [zenginliğin taraflar arasında salınma­sından) başka bir şey dernek olmayan, profit upon alienation [de-

71

Page 72: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

virden doğan kar] dediği şey mi?* Bırakalım, yanıtı kendisi versin. "Tamamlanmış mamulün ya para karşılığında, emek karşılığın­

da" (işte bir hata kaynağı daha) "ya da başka mallar karşılığında, malzemenin fiyatını ve işçilerin ücretlerini ödemeye yetecek mikta­nn üstünde bir miktardan değişildiğinde, kendi sermayesini bu se­rüvende riske atan iş yüklenicinin kôn için bir şeyler verilmesi gere­kir" ( [agy, s. 53) , [Garnier) agy).

Bu "riske atma" konusuna, daha sonra (not defteri VII, s. 1 73), kan rnazur gösterici açıklarnalara ilişkin bölümde geri döneceğiz. 29 Ce quelque chose de donne pour les profits de l 'entrepreneur, quand l 'ouvrage fini est echange [tamamlanmış iş, değişim sürecine sokul­duğu zaman yüklenicinin karı için verilen bu şey] , rnetanın, değeri­nin üstünde satılmasından mı geliyor; Steuart'ın devirden doğan karı bu mu?

"İşçilerin malzerneye kattığı değer" diye sürdürüyor hemen ardın­dan Adam "bu durumda" (kapitalist üretim başladığı zaman) "iki parçaya aynlır; bunlardan biri işçilerin ücretini öder, öteki işvere­nin, bu ücretlere ve iş malzemesine önceden ödediği fonların topla­mı üzerinden yahtığı karını öder" ( [agy, s. 53) , [Garnier] , agy, s. 96-97).

Adam Smith işte burada açıklıkla belirtiyor: Tamamlanmış rnarnulün satışından elde edilen kar, satışın kendinden kaynaklan­rnıyor, metanın değeri üstünde satışından kaynaklanrnıyor; profit upon alienation [devirden doğan kar] değil. Tersine, değer, yani iş­çilerin hammaddeye kattığı ernek miktarı, iki parçaya aynlıyor. Bir parçası onların ücretini ödüyor ya da ücretleri tarafından öde­niyor. Burada işçiler, ücret biçiminde aldıkianna eşit miktarda ernek veriyorlar. Öteki parça kapitalistin karını oluşturuyor; yani bu parça kapitalistin, karşılığını öderneksizin sattığı ernek miktarı­dır. Bu nedenle, rnetayı kendi değerinden, yani, içerdiği ernek­zamanından satarsa, bir başka deyişle, öteki rnetalarla değer yasa­sına göre değişirse, o zaman karı, rnetada içerilen erneğinin bir miktarının karşılığını ödememiş, ama bunu satmış olmasından kaynaklanmaktadır. Böylece Adam Smith şu önerrneyi kendisi yadsırnış oluyor: emeğin tüm ürününün artık ernekçiye ait olma­rnası ve ürünü ya da değerini sermaye sahibiyle paylaşrnası, meta­ların değişim oranlarının ya da değişim-değerlerinin o metalarda maddeleşmiş emek-zamanı miktarıyla belidendiği biçimindeki ya­sayı geçersiz kılar. Gerçekte, tam tersine, kapitalistin kannı, meta­ya eklenen emeğin bir miktarının karşılığını ödemediği olgusuna kadar geri izliyor, ve metanın satışında karı işte burdan kaynakla-

* Bkz: bu kitapta s. 33-34. -Ed.

72

Page 73: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nıyor . Göreceğimiz gibi, daha sonra Adam Smith, daha açık olarak, karı, işçinin, kendi ücretine karşılık olarak verdiği emek miktarı­nın, yani ücretin yerine koyduğu eşdeğer miktarın, üstünde harca­dığı emekten türetmektedir. Böyle yaparak, artı-değerin gerçek kaynağını bulgulamıştır. Aynı zamanda, artı-değerin -gerçek emek sürecinde ne kadar yararlı olurlarsa olsun-, değeri üründe yeniden ortaya çıkan avans fonlanndan kaynaklanmadığını, 1 1 2521 yalnızca işçilerin yeni üretim sürecinde ajoutent aux materiaux Imalzerneye kattıklart] yeni emekten kaynaklandığını, o süreçte bu fonların emek araçlan ya da gereçleri ola,rak iş gördüğünü açıkça ifade etmiştir.

Öte yandan,"tamamlanmış mamulün ya para karşılığında, emek karşılığındq, ya da başka mallar karşılığında değişildiğinde . . . " ifadesi yanlıştır (ve daha önce anılan karışıklıktan ileri gelmek­tedir).

"Eğer o [kapitalist] metayı para ya da bir meta karşılığı deği­şirse kan, ödediğinden fazla emeği satmasından kaynaklanır; [me­tada] ıiıaddeleşmiş emeği, eşit miktarda canlı-ernekle değişmemiş olmasından ileri gelir. İşte bu nedenle Adam Smith'in, echange contre de l 'argent o u cantre d 'autres marchandises et l 'echange de l 'auvrage {ini cantre du travail [para karşılığında ya da başka me­talar karşılığı değişim ile tamamlanmış mamulün emek karşılığın­da değişimini] karıştırmaması gerekir. Çünkü birinci echange'da [değişimde] artı-değer, metalann kendi değerlerinden yani içerdik­leri, ancak kısmen karşılığı ödenmemiş emek-zamanına göre deği­şilmesi olgusundan kaynaklanır. Burada, kapitalistin, eşit miktar­da bir geçmiş emeği, eşit miktarda canlı emek karşılığı değişeme­yeceği varsayımı sözkonusudur; onun elkoyduğu canlı-emek mikta­rı, ödediği canlı-emek miktarından büyüktür. Aksi halde, emekçinin ücreti, ürününün değerine eşit olurdu. Ouvrage fini 'nin [tamamlanmış mamulün] para ya da meta karşılığında değişilme­sinde ise kar, eğer değerlerine değişilmişlerse, ouvrage {ini [ta­mamlanmış mamül] ile canh-emeğin değişilmesinin başka yasala­ra bağlı oluşu olgusundan, bu durumda eşdeğerierin değişilmediği gerçeğinden kaynaklanır. Bu iki durum, bu nedenle, karıştırılma­malıdır.

Kar, sonuç olarak, işçilerin üzerinde çalışılan malzerneye kat­tıkları değer üzerinden yapılan bir kesintiden başka bir şey değil­dir. İşçiler malzerneye yeni bir miktar emek katarlar. İşçinin emek-zamanı, öyleyse, iki kısma ayrılır: biri için kapitalistten bir eşdeğer, ücretini alır, ötekini kapitaliste bedava verir ve kan bu oluşturur. Adam Smith, doğru bir biçimde, yalnızca, işçinin malze-

73

Page 74: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

meye yeni kattığı ernek (değer) bölümünün ücrete ve kara ayrıştı­ğını, başka deyişle, yeni yaratılan değerin, avans olarak (malzeme ve araç-gereçler biçiminde) kullanılan sermaye bölümüyle herhan­gi bir ilişkisi olmadığını söyler.

Böylece, karı, başkalarının ödenmemiş emeğine elkonmasına bağlayan Adam Smith, hemen arkasından şöyle der:

"Sermaye karlarının, yalnızca belli bir emek ücretinin, denetim ve yönetim emeği ücretinin başka bir adı olduğu düşünülebilir." ( [agy, s. 53), [Garnier) , agy, s. 97. )

Ve o, labour of superintendence [denetim ve yönetim erneği] de­nen bu yanlış görüşü yadsır. Bu konuya bir başka bölümde geri dö­neceğiz.30 Burada vurgulanması önemli tek nokta şudur: Adam Smith, karın kaynağı konusunda, kendi görüşü ile, bu mazeretçi görüş arasındaki çelişkiyi açıkça kabul etmekte, ortaya koymakta ve üzerine basa basa vurgularnaktadır. Daha sonra sözü sürdürür:

1 1 2531 "Şeylerin bu durumunda, emeğin ürünü her zaman tümüy­le emekçiye ait olmaz. Onu, çoğu durumda, kendisini çalıştıran ser­maye sahibiyle payiaşması gerekir. Genelde herhangi bir metanın üretimi ya da elde edilmesi için kullamlan emek miktarı, o metanın genelde satın alabileceği, kumanda edebileceği ya da [bir başka meta ile -ç) değişilebileceği miktan belirleyen tek koşul değildir. Apaçık ortadadır ki, ücretleri ödeyen ve emeğin [üzerinde -ç.) çalı­şacağı malzemeyi sağlayan sermayenin kan için bir ek miktar daha olmalıdır." ( [agy, s. 54-55) , [Garnier) , agy, s. 99.)

Bu çok doğru. Kapitalist üretimde, -para ya da meta biçimiy­le- maddeleşmiş emek, kendi içerdiği emek miktannın yanısıra, "pour la profit du capital" ["sermayenin karı için"] her zaman "une quantite additionelle" ["ek bir miktar"] daha canlı ·emek satın alır, ne var ki, başka bir deyişle bu, karşılığında hiçbir ödeme yapma­dan, hiçbir şey vermeden, canlı emeğin bir bölüğüne el koymasın­dan başka bir şey değildir. Bu değişikliğin kapitalist üretimle baş­ladığını, üstüne basa basa vurgularken Adam Smith, Ricardo'dan ilerdedir. Öte yandan, bu changed relation between materialised la­bour and living labour [maddeleşmiş emek ile canlı emek arasında­ki değişmiş ilişki] sonucu, -birbirleriyle ilişkilerinde maddeleşmiş ernekten, yani belli miktarda somut emekten başka bir şeyi temsil etmeyen- change in the de termination of the relative value of com­moditieş [metaların göreli değerlerinin belirlenişinde değişiklik] ol­duğu görüşünden -ki kendi çözümlemeleri bu görüşü boşa çıkar­maktadır- kurtulamayışı nedeniyle de Adam Smith Ricardo'dan geridedir.

·

Artı-değeri , işçinin, emeğinin ücretini karşılayan kısmının üs-

74

Page 75: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tünde harcadığı emek kısmı olarak, kar biçiminde sunduktan son­ra, aynı şeyi, artı-değerin öteki biçimi, toprak rantı için de yapar. Emeğc yabancılaşmış ve dolayısıyla onun karşısına başkasının malı olarak çıkan emeğin nesnel koşullarından biri, sermayedir; öteki topraktır, toprak mülkiyeti olarak topraktır. O yüzdendir ki, proprietaire du capital 'den [sermaye sahibinden] sözettikten sonra, Adam Smith sürdürür:

"Herhangi bir ülkede toprak tümden özel mülk haline gelir gelmez bütün öteki insanlar gibi, toprak sahipleri de asla tohum atmadıkla­n yerden hasat almaya bayılırlar ve toprağın hatta doğal ürünü için bile bir rant isterler . . . . O" (işçi) "kendi emeğinin ürettiği ya da top­ladığı şeyin bir bölümünü toprak sahibine bırakmak zorundadır. Bu bölüm ya da -aynı şey demek olan- bu bölümün fiyatı toprak ran­tım oluşturur" ( [agy, s. 55), [Garnier) , agy, s. 99-100).

Asıl sınai kar gibi, toprak rantı da yalnızca emeğin bir parçası­dır; işçinin materiaux'ya [malzemelere] kattığı ve kendisine karşılı­ğı ödenmeksizin toprak sahibine bıraktığı, aktardığı bir emek bölü­müdür; işçinin, kendi ücretinin karşılığını ödemek ya da ücretinde içerilen emek-zamanının eşdeğerini geri vermek üzere yaptığı ça­lışmanın üstündeki artı-emeğin bir parçasıdır.

Böylece Adam Smith, artı-değeri -yani artı-emeği, karşılığı ödenmiş. dolayısıyla ücret içinde eşdeğeri alınmış olan emeğin üs­tünde harcanan ve metada gerçekleşen fazlayı- genel kategori olarak, l l 2541 sözcüğün tam anlamındaki kar ile toprak rantım ise onun dalları olarak algılar. Ama gene de artı-değeri, kar ve rantta aldığı özgül biçimlerden ayrı, kendi başına bir kategori olarak dü­şünmez. Onda ve daha çok da Ricardo'da, bir çok yanlış ve çözüm­lemede eksiklikler burdan kaynaklanır.

Artı-değerin bir başka görünüm biçimi, l 'interet du capital [ser­mayenin faizi] , faizdir (interet d 'argent'dır [paranın faizidir] ) . Ama "bu paranın faizi her zaman" diyor Adam Smith, aynı bölümde, "bir türeu gelirdir; eğer paranın kullanılmasıyla sağlanan kardan ödenmezse ve borçlu ilk borcunun faizini ödemek üzere ikinci bir borca giren savurgan biri değilse, bir başka gelir ile ödenmesi gere­kir." ( [agy, s. 58] , [Garnier] , agy, s. 105-106. ) (Demek ki, ya ranttan ya ücretlerden. İkilı.ci durumda ücretler ortalama kabul edilerek, [faiz -ç. ] artı-değerden kaynaklanmayacak, ücretin kendisinden bir kesinti olacaktır ya da -ve bu biçimiyle, daha ilerde görme fırsatı­nı bulacağımız üzere, gelişmemiş kapitalist üretimde ortaya çı­kar- yalnızca karın bir başka biçimidir).aı

Demek ki, [paranın] faizi ya ödünç verilen sermayeyle elde edi­len karın bir parçasıdır; o zaman karın yalnızca ikincil bir biçimi,

75

Page 76: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bir kar türüdür ve bu yüzden de kar biçimiyle sahiplenilen artı­değerin değişik kişiler arasında bir kez daha bölünüşüdür. Ya da toprak rantından ödenmiştir. O zaman da aynı şey geçerlidir. Ya da borçlu, faizi kendi sermayesinden ya da başkasının sermayesin­den öder. Bu durumda kesin olarak artı-değerden oluşmamıştır; yalnızca varolan zenginliğin farklı bir bölüşümüdür, profit upon alienation'da [devirden doğan karda) olduğu gibi vibration of the balance of wealth between parties [zenginlik dengesinin, ilgili taraf­lar arasında salınımıdır) . Faizin herhangi bir tür artı-değer biçimi olmadığı son durum dışlanırsa (ve ücretten bir kesinti olması hali ya da kendisinin bizzat bir kar biçimi olması hali -Adam Smith bu son duruma değinmez- dışlanırsa), faiz, o zaman yalnızca ikin­cil bir artı-değer biçimidir, karın ya da rantın yalnızca bir parçası­dır (yalnızca bunlann dağılımını etkiler) ve bu nedenle de ödenme­miş artı-emeğin bir bölümünden başka bir şey değildir.

"Faiz karşılığı ödünç verilen sermayeyi, ödünç veren her zaman sermaye saymıştır. Ödünç veren, vadesi geldiğinde sermayenin ken­disine ödenmesini ve bu arada ödünç alanın, kendisine parayı kul­lanma karşılığında yıllık belli bir rant ödemesini bekler. Ödünç alan parayı ya sermaye olarak, ya da doğrudan tüketilrnek üzere ay· rılmış bir fon olarak kullanabilir. Eğer sermaye olarak kullanırsa, değeri bir karla birlikte' yeniden· üreten üretken emekçileri çalıştır­maya harcar. Bu durumda, başka bir kaynağından vazgeçmeksizin ya da ona el atmaksızın, hem sermayeyi yeniler, hem faizi öder. Yok eğer doğrudan tüketilrnek üzere ayrılmış fon olarak kullanırsa sa­vurgan rolünü oynar; gayretiiyi desteklemeye yönelmiş bir şeyi, tembeli beslemek için çarçur eder. Bu durumda mülk ya da [ . . . ] top­rak rantı gibi bir gelir kaynağına el atmaksızın ya da o kaynaktan vazgeçmeksizin ne sermayeyi yenileyebilir, ne faizini ödeyebilir" (c. Il, kitap II, bölüm IV, s . 127, editör McCulloch).

l l 2551 Şu halde her kim, burada sermaye anlamında kullanılan parayı ödünç alırsa, onu sermaye olarak kendisi kullanır ve o pa­rayla kar eder. Bu durumda, ödünç verene ödediği faiz özel bir ad ile anılan bir kar parçasından başka bir şey değildir. Ya da ödünç alınmış parayı tüketir. O zaman, kendi zenginliğini azaltarak, ödünç verenin zenginliğini artırır. Olup biten, yalnızca zenginliğin farklı biçimde dağıtımıdır - savurganın elinden ödünç verenin eli­ne geçer; ama artı-değer yaratımı sözkonusu değildir. Bu çerçeve­de, faiz, artı-değeri temsil ettiği ölçüde, kendisi artı-değerin, yani ödenmemiş emeğin bir parçasından başka bir şey olmayan karın ancak bir parçasıdır.

Son olarak, Adam Smith'in gözlemine göre, vergilerden sağla­nan devlet gelirleriyle yaşayanların tüm kişisel gelirleri de aynı bi-

76

Page 77: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

çimde ya ücretlerden ödenmektedir ki bu durumda ücretierin ken­disinden yapılan bir kesintidir; ya da kaynağı, artı-değerin farklı biçimlerinden başka bir şey olmayan kar ve toprak rantındadır; bu yüzden de çeşitli toplumsal katrnanlann, kann ve toprak rantının tüketiminde paylan olduğu iddiasına olanak sağlar.

"Tüm vergiler ve onlara dayalı devlet gelirleri, tüm aylıklar, emekli aylıklan, her tür ödenek, eni-sonu, gelirin başlangıçtaki üç kaynağından birinden ya da diğerinden ayınp aylınmıştır ve, ya doğrudan ya dalaylı olarak emeğin ücretinden, sermayenin kanndan ya da toprağın rantından ödenmiştir." ( [Wealth of Na­tions, OUP baskısı, s. 58] , [Gamier] , kitap I, bölüm VI, s. 106.)

Öyleyse, paranın faizi, vergilerin ve vergilerden sağlanan dev­let gelirlerinin yanısıra -ücretlerden ayınp alınmadıklan ölçü­de- yalnızca kardan ve toprak rantından alınan paylardır; karın ve toprak rantının kendisi ise artı-değere yani ödenmemiş ernek zamanına indirgenebilir.

Adam Smith'de genel artı-değer teorisi böyledir. Bir başka bölümde de Adam Smith, bu sorunun bütünü üzerin­

deki görüşlerini özetteyerek taparlar; işçi, ürüne kattığı değeri tü­müyle sahiplenrneyerek -değeri ya da ürünü- kapitalistle ve top­rak sahibiyle paylaştığı için, artık (des frais de production [üretim maliyetleri) , yani hammadde ve çalışma araçlarının değeri çıkanl­dıktan sonra) emekçinin ürüne kattığı değeri, üründeki ernek­zamanının belirlernediğini kanıtlamaya girişrnenin bile ne kadar uzağında olduğunu açıkça ortaya koyar; bir metanın değerinin, o rnetanın, üreticileri arasında bölüştürülrne biçimi, bu değerin yapı­sında ya da metaların birbirleri karşısındaki göreli değerlerinin ya­pısında, doğal ki hiçbir değişiklik yapmaz.

"Toprak özel mülk haline gelir gelmez, toprak sahibi, işçinin üret­tiği ya da topladığı ürünün, neredeyse hepsinden pay ister. Onun toprak rantı, toprakta istihdam edilen emeğin ürününden ilk kesin· tiyi oluşturur. Toprağı işleyen kişinin, ürünü kaldınncaya kadar kendisini geçindirecek geçim araçlarına sahip olması çok nadirdir. Onun geçim nesneleri, genellikle, kendini çalıştıran çiftçinin, yani onun emeğinden pay alamayacaksa ya da sermayesi bir karla bir­likte kendisine geri döndürülmeyecekse, onu çalıştırmakta hiçbir çı­kan olmayan çiftçinin, efendinin sermayesinden avans olarak öde­nir. Bu kar toprakta istihdam edilen emeğin ürününden [ . . . ] ikinci kesintiyi 1 1 2561 oluşturur. Her emeğin ya da hemen hemen emeğin ürünü, kan güven altına almak bakımından aynı biçimde kesintiye uğrar. Her türlü zanaat ve imalatta işçilerin büyük bir bölümü, pat­ronun kendilerine iş tamamlanıncaya kadar malzemeyi ve ücretleri­ni, avans olarak vermesine, onlan geçindirmesine gerek duyarlar. Patron, onların emeğinin ürününden ya da o emeğin, üzerinde har-

77

Page 78: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

candığı malzerneye kattığı değerden pay alır; ue onun karı bu pay­dan oluşur." ( [McCulloch baskısı.] c. I, kitap I. bölüm VIII, s. 109-1 10.)

Burada Adam Smith, rantı ve sermayenin karını çok açık ifade­lerle, işçinin ürününden ya da işçi tarafından malzerneye katılan emek miktarına eşit olan değerinden kesintiler olarak tanımlamak­tadır. Ne var ki, Adam Smith'in daha önce belirttiği gibi, bu kesin­ti, işçinin, ücretine karşılık olan ya da ücretin bir eşdeğeri olan emek miktarının üstünde malzerneye kattığı emek miktarından oluşur; yani artı-emektir, emeğinin ödenmemiş bölümüdür. (De­mek ki, yeri gelmişken söyleyelim, kar ve rant ya da sermaye ve toprak, hiçbir zaman bir source de valeur [değer kaynağı] olamaz. )

[3. Adam Smith 'in, Artı-Değer Düşüncesini, Toplumsal Emeğin Her Alanına Yaymasıl

Adam Smith artı-değeri ve dolayısıyla sermayeyi çözümleyişin­de fizyokratların ötesine geçerek büyük bir ilerleme sağlamıştır. Fizyokratların görüşüne göre, artı-değeri, ancak tek bir belirli tür­de somut emek -tarımsal emek- üretir. Bundan ötürü onların in­celediği şey, emeğin kullanım-değeridir; emek-zamanı değildir -değerin tek kaynağı olan genel toplumsal emek değildir. İşin aslın­da bu özel tür ernekte de (organik) maddede artıştan oluşan artı­değeri - tüketilen maddeleri aşan fazlayı toprak, doğa yaratır. Artı-değeri henüz çok sınırlı biçimi içinde görürler; bu nedenle de fantezi düşüncelerle çarpıtırlar. Ama Adam Smith'e göre artı­değeri yaratan genel toplumsal emektir; -kendini hangi kullanım­değerinde ortaya koyarsa koysun- yalnızca gerekli emek miktarı­dır. Artı-değer, kar ya da rant biçiminde olsun ya da ikincil faiz bi­çiminde olsun, bu emeğin bir parçasından başka bir şey değildir; canlı ernekle değişimde, maddi emek koşullarının sahiplerince el konmuş emek parçasından başka bir şey değildir. Fizyokratlı:v-a göre artı-değer yalnızca toprak rantı biçiminde ortaya çıkar. Adam Smith'e göre, toprak rantı, kar ve faiz, artı-değerin yalnızca farklı biçimleridir.

Artı-değerin yatırılan toptan sermayeye ilişkisinden, sermaye­nin karı olarak sözetmemin nedeni, üretimle doğrudan bağlantılı olan kapitalistin, artı-değeri daha sonra toprak sahibiyle ya da ser­mayeyi ödünç verenle hangi kategoriler çerçevesinde paylaşmak durumunda olursa olsun, artı-emeği doğrudan sahiplenmesidir. Böylece, çiftçi toprak sahibine, doğrudan öder. Ve imalatçı, sahip­lendiği artı-değerden, üzerinde fabrikanın yükseldiği toprağın sa-

78

Page 79: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

hibine rant ve kendisine sermayeyi ödünç veren kapitaliste de faiz öder.

l l 2571 (Şimdi hala araştırılması gereken şeyler: 1. Adam Smith'in artı-değer ile karı karıştırması; 2. üretken emeğe ilişkin görüşleri; 3. rantı ve karı nasıl değer kaynakları yaptığı; metaların naturel prix'si [doğal fiyatı) konusundaki yanlış çözümlemesi; bu fi­yatın içinde hammaddeler ile araç-gereç değerinin ayrı bir varlığı olmadığının varsayılması, bu nedenle de gelirin üç kaynağının fiya­tından ayrı düşünülmeyişi)

[4. Smith 'in Sermaye ile Ücretli Emek Arasındaki Değişirnde Değer Yasasının işlerlik Kazandığı Özgül Durumu Kavrayamaması]

Kapitalistin, geçici oak yararlanmak için satın aldığı emek­gücünün ücreti ya da eşdeğeri, doğrudan biçimiyle meta değildir; ama başkalaşmış metadır, paradır; yani değişim-değerinin bağım­sız bi-çiminde metadır; toplumsal-emeğin, genel emek-zamanının doğrudan maddeleşmesidir. İşçi bu parayla, başka herhangi bir para sahibi gibi, aynı fiyat üzerinden doğal olarak metalar satın alır (burada işçinin örneğin daha az elverişli ve daha kötü koşullar­da satın alması gibi ayrıntıları dikkate almıyoruz.) İşçi, başka her para sahibi gibi, satıcıyla, bir alıcı olarak karşı karşıya gelir. Ken­disi, meta dolaşımına bir işçi olarak değil, ama meta-kutbun karşı­sında para-kutup olarak, yani genel ve her zaman değişilebilir biçi­mindeki metanın sahibi olarak girer. Parası bir kez daha metaya, yani ona kullanım-değeri olarak hizmet edecek olan metaya dönüş­müştür; ve bu süre içinde o, metaları geçerli piyasa fiyatından, ge­nel olarak söylersek, değerlerinden satın alır. Bu alışverişte o, yal­nızca biçim değişimi demek olan, ama genel kural olarak asla de­ğer büyüklüğünde değişiklik demek olmayan P-M [Para-Meta) ha­reketini yapmış olur. Ne var ki, üründe somutlaşmış olan emeğiyle, yalnızca aldığı paranın içerdiği emek-zamanı kadar ekle­me yapmakla kalmadığına, yani yalnızca eşdeğerini ödemekle kal­madığına, ama -karın kaynağı olan- artı-değeri de karşılığını al­maksızın verdiğine göre, gerçekte , ücretini oluşturan paranın değe­rinden daha yüksek bir değer vermiş olur (ara yerdeki süreç, yani kendi emek-gücünü satması, sonuçla ilgilendiğimiz ölçüde, konuya ilişkin değildir). O, in return [karşılığında] , kendisine ücret olarak gelen parada maddeleşmiş emek-miktarını, daha fazla emek­zamanıyla satın almış olur. Gerçi parayla ilk ifade edildiğinde, bir metayı başka alıcılar ya da meta sahipleri kaça aldılarsa o da aynı fiyattan alır ama, demek ki, elde ettiği paranın (ki belli miktarda

79

Page 80: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

toplumsal emek-zamanının tek bağımsız ifadesidir) içerdiğinden daha fazla emek-zamanını, aynı biçimde dalaylı olarak satın almış olur. Bunun tersine, kapitalistin, emeği satın aldığı para, işçinin ürettiği metada yeralan emek miktarından ya da emek­zamanından daha az emek miktarı, daha az emek-zamanı içerir. Ücreti oluşturan bu toplam paranın içerdiği emek miktarının yanı­sıra kapitalist ödemediği bir emek miktarını yani ödediği paranın içerdiği emek miktarının üstünde bir miktarı daha satın almış olur. Sermayenin tarafından yaratılan artı-değeri oluşturan da işte bu katma-emek miktarıdır.

Ama kapitalist tarafından emeği satın almak için harcanan para 1 1 2581 (sonunda her ne kadar doğrudan emeğin değil de emek-gücünün exchange'ine [değişimine) aracılık ediyorsa da) tüm öteki metaların dönüşmüş biçiminden, o metaların değişim-değeri olarak bağımsız varlığından başka bir şey değildir; aynı doğrulukla denebilir ki, canlı ernekle değişime giren tüm metalar, içerdiklerin­den daha fazla emek satın alırlar. Artı-değeri oluşturan da işte bu fazladır.

Adam Smith'in büyük değeri, basit meta değişiminden ve onun değer yasasından, maddeleşmiş emek ile canlı emek arasındaki de­ğişime, sermaye ile ücretli emek arasındaki değişime, genel olarak karın ve rantın incelenmesine -kısacası artı-değerin kaynağına- . geçtiği kitap !'deki bölümlerde (VI, VII, VII . bölümler) bazı aksak­lıkların ortaya çıktığını hissetmesidir. Şöyle ya da böyle -nedeni ne olursa olsun, ki bu nedeni, o yakalayamamıştır- sonuçta yasa­nın bir tür askıya alınmış olduğunu hisseder; (işçi açısından) daha az emeğe karşılık daha çok emek verilmiştir, (kapitalist açısından) daha çok emeğe karşılık daha az emek verilmiştir. Adam Smith'in değeri şuradadır: Sermaye birikiminin ve toprakta mülkiyetİn orta­ya çıkışıyla -yani emek koşulları, emeğin kendisine karşı ve onun üstünde bağımsız bir duruma geldiği zaman- yeni bir dönüm nok­tasının ortaya çıktı.,ğını, görünüşe göre (ve işin aslında sonuçta da) değer yasasının, kendi karşıtma dönüştüğünü vurgular - bu anla­şılan onu çok şaşırtmıştır. Bu çelişkiyi hissetmesi ve vurgulaması teorik planda onun gücüdür; nasıl ki, bu çelişki yüzünden, basit meta değişimi için bile genel yasaya güvenin kalmaması teorik za­yıflığı ise; nasıl ki, emek-gücünün bir meta haline gelmesi sonucu bu çelişkinin ortaya çıktığını farketmemesi ve bu özgül metada de­ğişim-değerini yaratan enerjinin, o metadaki kullanım-değerinin ta kendisi olduğunu -yani değişim-değeriyle bir ilintisi bulunma­dığını- farketmemesi, teorik zayıflığı ise. Bu apaçık çelişkilerin -sonuçları bakımından gerçek çelişkilerin- kafasını karıştırmayışı

BO

Page 81: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

açısından Ricardo, Adam Smith'ten ileridir. Ama, bunun bir sorun olarak belirdiğİnden kuşku bile duymayışıyla Adam Smith'in geri­sindedir; bu nedenle de, sermayenin oluşmasıyla birlikte değer ya­sasının özgül bir gelişme geçirmiş olması onu bir an olsun şaşırt­maz; hatta dikkatini bile çekmez. Adam Smith'te bir deha hamlesi olan şeyin, Ricardo'nun durumuyla karşılaştınldığında Malthus'ta nasıl bir gericiliğe dönüştüğünü daha ileride göreceğiz. 32

Ne var ki, Adam Smith'in bu derin nüfuz yetisi doğal olarak, aynı zamanda da onu kararsız ve ikircikli yapan şeydir; ayağının altındaki sağlam toprağı kaydırmış ve -Ricardo'nun aksine- bur­juva sistemin genel, soyut temelleri konusunda tutarlı ve kapsamlı teorik bir sonuca varmasını önlemiştir.

1 1 2591 Adam Smith'in yukarda alıntılanan, metanın, içerdiğin­den fazla emek satın aldığı ya da emeğin, meta için o metanın içer­diğinden daha fazla değer ödediği önermesini Hodgskin şöyle for­müle etmiştir:

· "Doğal fiyat (ya da necessary price [zorunlu fiyat) ) [ . . . ) , doğanın in­sandan, herhangi bir metayı üretrr..esi için istediği emeğin toplam miktarı demektir . . . . Doğayla alışverişte, emek tek satın alma para­sıydı; şimdi de böyledir ve her zaman böyle olacaktır . . . . Herhangi bir metayı üretmek için her ne miktar emek gerekirse gereksin, top­lumun bugünkü konumunda, emekçinin onu elde etmek ve ona sa­hip olmak için her zaman, o metayı doğrudan satın alması için gere­kenden çok daha fazla emek ödemesi gerekmektedir. Böylece* artı­nlan doğal fiyat emekçi için toplumsal fiyattır . . . doğal u e toplumsal fiyat arasındaki farkı, her zaman dikkate almalıyız**" (Thomas Hodgskin, Popular Political Economy [Popüler Ekonomi Politik] , Londra 1827, s. 219-220).

Bu anlatımıyla Hodgskin, Adam Smith'in görüşünde doğru olanla kafa karıştıranı ve onun kafasını kanştırmış olanı aynen yi­nelemektedir.

[5. Smith 'in Artı-Değeri Karla Özdeşleyişi. Smith 'in Teorisindeki Sıradan Öğe]

Adam Smith'in artı-değeri genel olarak nasıl açıkladığını gör­müştük; toprak rantı ve kar, [artı-değerin -ç.] yalnızca farklı görü­nümleri ve tamamlayıcı parçalarıdır. Onun ortaya koyduğu biçim­de, sermayenin hammadde ve üretim araçlarından oluşan parçası­nın, artı-değer yaratımıyla doğrudan bir ilişkisi yoktur. Artı-değer, işçinin kendi ücretinin eşdeğerini ancak oluşturan emeğinin üstün-

* Elyazmasında: "bu biçimde". -Ed. ** Elyazmasında: "Man muss immer zwischen den beiden unterscheiden" -Ed.

Bl

Page 82: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

de verdiği additional quantity of labour'dan [katma-emek mikta­rından] çıkar. Bu nedenledir ki, artı-değeri doğrudan ortaya çıka­ran, yatırılan sermayenin yalnızcaücretiere ödenen parçasıdır; çün­kü sermayenin, yalnızca kendisini değil, bir de overplus [fazla] üre­ten parçası budur. Öte yandan, karda, artı-değer, yatırılan serma­yenin tümü üzerinden hesaplanmaktadır; ve bu kısmi değişikliğin yanısıra, sermayenin çeşitli üretim alanlarındaki artı-değer üreti­minin eşitlenmesi başka yeni karışıklıklara da yolaçar.

Adam, özünde artı-değeri çözümiediği halde, onu, açıkça özgül biçimlerinden ayrı, belli bir kategori olarak sunmadığı için sonuçta onu, doğrudan daha gelişmiş biçimiyle, karla kanştınr. Bu hata Ri­cardo'da ve onun izleyicilerinde de sürer gider. Rikardoculann (daha sonra kar bölümünde göreceğimiz üzere) skolastik ifade bi­çimleriyle33 çözmeye çalıştıkları bir dizi tutarsızlığın, çözülmemiş çelişkilerin ve ahmaklığın kaynağı budur (bu, özellikle Ricardo'da daha da göze çarpıcıdır; çünkü o, temel değer-yasasını daha siste­matik bir birlik ve tutarlılık olarak ortaya koyar; bu yüzden de tu­tarsızlıklar ve çelişkiler daha da çarpıcı biçimde öne çıkar). Danga­laklar ampirizmi yanlış bir metafiziğe, skolastisizme dönüşür; basit biçimsel bir soyutlamayla, doğrudan genel yasadan yadsınamaz ampirik fenomenler çıkarmak için ya da kurnazlık ederek bunların o yasayla uyumlu olduğunu göstermek için ıkına sıkına çabalayan yanlış bir metafiziğe dönüşür. Adam Smith'i tartıştığımız bu nokta­da bir örnek vereceğiz; çünkü, ex professo [özellikle] kar ve rantı -artı-değerin bu özel biçimlerini- ele aldığı zaman değil, ama bun­ları yalnızca, genel olarak artı-değerin biçimleri olarak, deductions from the labour bestawed by the labourers upon the materials [emekçilerin malzerneye kattıkları emekten kesintiler] olarak dü­şündüğü anda derhal kanşıklık başgöstermektedir.

1 1 2601 Adam Smith, kitap I, bölüm VI'da: "İşçilerin malzerneye kattıkları değer, demek ki, bu durumda iki

parçaya bölünür, biri aniann ücretlerini öder ve öteki parça da işve­renlerinin malzeme ve ücretiere yatırdığı tüm sermayenin kannı öder" dedikten sonra sözü sürdürüyor: "O" (l 'entrepreneur [girişim­ci) ) "işçilerin yaptıklannı satarak, sermayesini yerine geri koymak için yeterli olandan bir miktar daha fazla sağlamayı beklemeseydi, onları çalıştırmakta hiçbir çıkan olmazdı; üstelik, sağlayacağı kar, sermayenin büyüklüğüyle oranlı olmasaydı, küçük bir sermaye yeri­ne büyük bir sermaye kullanmakta da bir çıkan olmazdı." [agy, s . 53.)

Remarquons d 'abord [önce şunu belirtelim] : Entrepreneur'ün [girişimcinin] , sermayesini yenilernesi için gereken değerin üstün­de gerçekleştirdiğizoverplus'ı [fazlayı] , artı-değeri, Adam Smith, iş-

82

Page 83: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

çilerin, kendi ücretlerine ödenen miktarın üstünde, malzerneye kattıkları emek parçasına bağlıyor - böylece bu ouerplus'ı [fazlayı) yalnızca, sermayenin ücretiere ayrılan parçasından çıkarmış olu­yor. Ne var ki, ondan hemen sonra, bu ouerplus'ı [fazlayı) kar biçi­minde algılıyor - yani fazlayı, kaynaklandığı parçayla orantılı ola­rak değil, ama, yatırılan sermayenin toplam değerinin üzerindeki bir fazla olarak, "malzeme ve ücretiere yatırdığı tüm sermayenin üzerindeki" bir fazla olarak düşünüyor. (Üretim araçlarının, bura­da hesap dışı bırakılması, yalnızca bir unutkanlıktır.) Demek ki, Smith, artı-değeri doğrudan kar biçiminde algılıyor. Biraz ileride inceleyeceğimiz güçlüklerin nedeni işte budur.

Kapitalist, diye yazıyor Adam Smith "işçilerin yaptıklarını sa­tarak, sermayesini yerine geri koymak için yeterli olandan bir mik­tar daha fazla sağlamayı beklemeseydi, onları çalıştırmakta hiçbir çıkarı olmazdı" .

Kapitalist ilişkilerin varlığı önceden kabul edilmek koşuluyla bu çok .doğru. Kapitalist, kendi gereksinimini karşılamak için üret­mez; tüketimini doğrudan hiç dikkate almaksızın üretir. O, artı­değer üretmek için üretir. Kapitalist üretim var sayarsak kapita­list artı-değer elde etmek için üretim yapar demekten ötede olma­yan bu öncülden, Adam Smith, daha sonra bazı şaşkın havarileri­nin yaptığı gibi, artı-değeri açıklamak için yararlanmamıştır; yani artı-değerin varlığını, kapitalistin çıkarıyla, artı-değer arzusuyla açıklamaz. Tam tersine, artı-değeri, ualeur que les ouvriers ajou­tent a la matiere au-dessus de la valeur qu 'ils ajoutent en echange pour le salaire reçu [işçilerin aldıkları ücrete karşılık, o ücretin de­ğerinin üstünde malzerneye kattıkları değerden) daha önce çıkar­mıştır. Ama hemen ekliyor: Kapitalistin sağlayacağı kar, sermaye­sinin büyüklüğüyle oranlı olmasaydı, küçük bir sermaye yerine bü­yük bir sermaye kullanmakta da bir çıkarı olmazdı. Burada kar, artık artı-değerin doğasıyla değil, ama kapitalistin "çıkarı" ile açık­lanıyor. Ki, bu, tepeden tırnağa şaşkıncadır.

Adam Smith, artı-değeri karla, karı artı-değerle böylece düpe­düz birbirine karıştırırken, daha önce saptadığı artı-değerin kay­nağı yasasını çiğDediğini farketmez. 1 1 26 ıl Eğer artı-değer yalnız­ca, işçi tarafından, ücretini karşılamak üzere malzerneye katılan parçanın ötesinde katılan değerin (ya da emek miktarının) parçası ise, o zaman, o ikinci parça, neden, bir durumda, ikinciden daha büyük olacak biçimde, yatırılan sermayenin değerinin doğrudan sonucu olarak ortaya çıksın? Karın, so-called labour of superinten­dence'ın [sözde yönetim emeğinin) ücreti olduğu görüşünü yadsı­mak üzere Adam Smith'in, hemen bunun ardından verdiği örnekte,

83

Page 84: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

çelişki daha da belirginleşiyor� Çünkü şöyle diyor:

"Ancak onlar" (sermaye karları) "tümüyle" (ücretlerden) "farklıdır; oldukça farklı ilkelere bağlıdırlar ve şu denetim ve yönetim emeği olduğu varsayılan emeğin miktarı, güçlüğü ya da yeteneğiyle hiçbir oransal bağıntılan sözkonusu değildir. Onları başından sonuna dü­zenleyen, kullanılan sermayenin değeridir ve bu sermayenin genişli­ğine göre, büyük ya da küçük olurlar. Örneğin varsayalım ki, sana­yi sermayesinin genel yıllık karının yüzde on olduğu bir yerde iki farklı imalatçı vardır; her birinde yirmi işçi çalıştınlmaktadır; her birinin yıllık ücreti onbeş pound ya da her bir fabrikadaki harcama üçyüz pounddur. Gene varsayalım ki, fabrikaların birinde yılda işle­nen kaba malzemenin maliyeti yalnızca yediyüz pound olurken öte­kinde işlenen daha ince m alzemenin. maliyeti yedibin pound olsun. Birinde kullanılan yıllık sermaye, bu durumda yalnızca bin pounda ulaşacaktır; buna karşılık ötekinde kullanılan yıllık sermaye, yedi­bin üçyüz pound olacak. Yüzde on oranı üzerinden, bu durumda, bi­rinin girişimeisi yıllık olarak yalnızca yüz pound dolayında bir kar bekleyecek; buna karşılık ikinci girişimci yediyüz otuz pound dola­yında bir kar bekleyecek. N e var ki, karlan bu kadar çok farklı olsa da, her ikisinin denetim ve yönetim emeği, ya baştan sona aynıdır, ya da çok az farklıdır" ( [agy, s. 53-54] , [Garnier] agy).

Genel biçimi içindeki artı-değerden doğruca, onunla hiçbir ilişi­ği olmayan taxe commune de profits'ye [genel kar oranına] geliveri­yoruz. Mais passons outre ! [Peki öyle olsun, gelelim bakalım!] Her iki fabrikada yirmişer işçi çalıştırılıyor; her birinde ücretleri aynı: 300 pound. Bu, herhalde, birinde çalıştırılan emeğin, ötekine bakış­la daha üstün türden olmadığının, öyleyse birindeki bir saatlik emeğin ve dolayısıyla bir saatlik artı-emeğin ötekindeki birkaç saat­lik artı-emeğin eşdeğerinde olmadığının kanıtıdır. Tam tersine, her ikisinde de ücretler eşit olduğuna göre aynı ortalama emek varsa­yılmıştır. Peki öyleyse nasıl oluyor da, que les ouuriers ajoutent au­dela du prix de leurs salaires [işçilerin kendi ücretlerinin ötesinde kattıkları] artı-emek, bir fabrikada ötekine göre yedi kat fazla olu­yor? Ya da her iki fabrikadaki işçiler aynı ücreti aldıklan ve ücret­lerinin karşılığını vermek üzere l l 2621 aynı süreyle çalıştıkları hal­de, bir fabrikadaki işçiler sırf işledikleri malzeme öteki fabrikada­kinden yedi kat daha pahalı olduğu için, neden öteki fabrikanın iş­çilerine göre yedi kat fazla artı-emek sağlıyorlar?

Fabrikalardan birinde, ötekine göre yedi kat daha fazla kar edilmesi -ya da genel olarak, karın yatırılan sermayenin büyüklü­ğüne orantılı olduğunu ileri süren kar yasası- bu durumda, prima facie [ilk bakışta] , karın, yalnızca işçilerin ödenmemiş artı­emeğinden kaynaklandığını ileri süren artı-değer yasasıyla ya da

84

Page 85: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kı'l.r yasasıyla (Adam Smith her ikisini özdeş saydığı için) çelişiyor. Adam Smith, bunu, tam bir bönlükle, içerdiği çelişkiden hiçbir kuş­ku duymaksızın yazıyor. Onun tüm havarileri de -hiçbiri, artı­değeri, belli biçimlerinin dışında genel olarak düşünmediği için­bu konuda kendisini sadakatle izlemiştir. Hele Ricardo'da, bu du­rum, daha önce belirtildiği gibi daha göze çarpıcıdır.

Adam Smith artı-değeri yalnızca kara değil, ama aynı zamanda bir de toprak rantma -artı-değerin, hareketleri oldukça farklı ya­salarca yönetilen bu iki türüne- indirgediğine göre, genel soyut bi­çimi, bu iki türden herhangi biriyle doğrudan özdeşleyerek ele al­maması gerektiğini görmeliydi. Adam Smith gibi, daha sonraki tüm burjuva ekonomistlerin de ekonomik ilişkilerin farklı biçimle­rini ayrımsamak için gerekli olan teorik kavrayıştan yoksun oluşu, bir yandan ampirik malzerneye ilgi duyarken, bir yandan da onu çok kaba biçimde ele alışlarında, kural olarak sürüp gitmiştir. De­ğer büyüklüğü aynı kalırken, değişim-değeri biçiminde görülen çe­şitli değişikliklerin sözkonusu olduğu doğru bir para kavramı oluş­turma yetersizlikleri de bundan ileri gelmiştir.

[6. Smith 'in, Karı, Toprak Rantını ve Ücretleri Değer Kaynakları Olarak Yanlı� Algılamasıl

Lauderdale , Recherches sur la nature et l 'origine de la richesse public (Lagentie de Lavai·sse çevirisi, Paris 1808) başlıklı yapıtında, Adam Smith'in -daha önce zaten Locke'un ortaya koyduğu görüş­lere uyduğunu söylediği- artı-değer yaklaşımına, Smith'in serma­yeyi orijinal bir zenginlik kaynağı saymadığı ve yalnızca türevsel bir kaynak saydığı gerekçesiyle karşı çıkar. İlgili bölüm şöyle:

"Bir yüzyılı aşkın bir süre önce bay Locke, hemen hemen aynı dü­şünceyi belirtmişti" (Adam Smith gibi) .. . "'Para' demişti Locke, 'kı­sır bir şeydir, hiçbir şey üretmez; tek hizmeti, bir insanın emeğinin ödülü olan kan karşılıklı bir sözleşme aracılığıyla başkasının cebine aktarmaktır."' (Lauderdale, s. 1 16.)

"Ne var ki , bu düşünce, sermayenin karı konusunda doğru ve hak­lı bir düşünceyse, bundan, sermayenin orijinal bir gelir kaynağı de­ğil, türevsel bir gelir kaynağı olduğu sonucu çıkar; o zaman da ser­maye bir zenginlik kaynağı olarak görülemez; sermayenin kan, yal­nızca, emekçinin cebinden sermaye sahibinin cebine bir aktarma olur." (s. 157-158). (agy, s. 116-1 17)* [Lauderdale, James Maitland, An Inquiry into the Nature and Origin of Public Wealth . . . , Edin­burgh ve Londra 1804, s. 157-158.)

Sermayenin değeri, üründe yeniden ortaya çıktığı ölçüde, bir

* Marx bu bölümleri alıntıladığı Fransızca çeviriye gönderme yapıyor. -Ed.

85

Page 86: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"source de richesse" ["zenginlik kaynağı") olarak adlandırılamaz. Burada o, accumulated labour [biriktirilmiş emek) , belli miktarda maddeleşmiş emektir; ürüne kendi değerini katar.

Sermaye, ücretli emeği artı-değer üretimine zorlayarak ya da emeğin üretken gücünü, göreli artı-değer üretimi için mahmuzla­yarak, zorlayıcı bir güç olduğu ölçüde, yalnızca bir ilişki olarak, de­ğer yaratıcısıdır. Her iki durumda da, sermaye ancak 1 1 2631 eme­ğin kendi maddi koşullarının, bunlar emeğe yabancılaştırıldığı za­man, emek üzerindeki gücü olarak; ücretli-emeğin bir koşulu ola­rak, ücretli emeğin biçimlerinden yalnızca biri olarak değer üretir. Ama ekonomistler tarafından kullanılan yaygın anlamıyla, para ya da meta olarak birikmiş emek anlamıyla sermaye -emeğin tüm koşullan gibi, hatta karşılık olarak para ödenmemiş doğal güçler dahil- emek sürecinde, kullanım-değerleri üretiminde üretken bir işieve sahiptir; ama hiçbir zaman değer kaynağı değildir. Yeni hiç­bir değer yaratmaz, yalnızca bir değişim-değerine sahip olduğu öl­çüde, kendisi maddeleşmiş emek-zamanı içerdiği ölçüde, yani emek onun kaynağı ise, ürüne değişim-değeri katar.

Lauderdale bu açıdan -Adam Smith'in artı-değer ile değerin yapısını açıkladıktan sonra, yanlış bir biçimde, sermayeyle toprağı, değişim-değerinin bağımsız kaynakları olarak sunması açısından­haklıdır. Bunlar işçinin kendi ücretini yerine geri koyması için ge­reksinilen emek-zamanının üstünde ortaya çıkardığı belli bir mik­tar artı-emek üzerindeki bir hakkı temsil ettikleri ölçüde sahipleri­nin gelir kaynağıdır. Örneğin Adam Smith'in dediği gibi:

"Ücretler, kar ue rant, tüm deği�ilebilir değerlerin olduğu kadar tüm gelirlerin de ilk kaynağıdırlar." ( [Wealth of Nations, OUP bas­kısı, s. 57] , [Garnier] , kitap I, bölüm VI.)

Trois sources primitives de tout revenu [tüm gelirin ilk üç kay­nağıdırlari demek ne kadar doğru ise, aussi bien les trois sources primitiues de toute ualeur echangeable [tüm değişilebilen değerin de ilk üç kaynağıdırlari demek o kadar yanlıştır; çünkü bir metanın değerini, yalnızca içerdiği emek-zamanı belirler. Rantı ve kan, emekçinin hammaddeye ekiediği değerden ya da emekten yapılmış kesintiler olarak ortaya koyduktan sonra, Adam Smith bunları, so­urces primitives de ualeur echangeable [değişilebilir değerin ilk kaynakları) olarak nasıl adlandırabilir? (Bunlar ancak ilk kaynağı harekete geçirmeleri yani işçiyi artı-emek harcamaya zorlamaları anlamında öyledirler. ) Bunlar, değerin bir kısmının, yani metada maddeleşmiş emeğin sahiplenilmesini (koşulları) temsil ettikleri ölçüde, sahipleri için gelir kaynağıdırlar. Ancak değerin dağılımı ya da sahiplenilmesi, kuşkusuz sahiplenilen değerin kaynağı değil-

86

Page 87: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dir. Eğer bu sahiplenme olmasaydı ve işçi, emeğinin ücreti olarak ürünün tümünü alsaydı, üretilen metaların değeri, kapitalistle ve toprak sahibiyle paylaşılmadığı halde, eskisi gibi, aynı olurdu.

Toprağın ve sermayenin, sahipleri için gelir kaynağı olması ol­gusu, yani onlara, emeğin yarattığı değerlerin bir bölüğünü sahip­lenme gücü vermesi, onları, sahiplendikleri değerin kaynağı yap­maz. Ne var ki, her ne kadar ücretler, daha doğrusu emek­gücünün sürekli satışı, emekçi için bir gelir kaynağı ise de, ücretle­rin, değişilebilir değerlerin özgün kaynağı olduğunu söylemek aynı derecede yanlıştır. Değeri yaratan, emekçinin ücreti değil, emektir. Ücretler yalnızca, zaten varolan değerdir, ya da ücretinin bölümü­nü dikkate alırsak, emekçi tarafından yaratılan ve bizzat onun sa­hiplendiği değerin parçasıdır, ama bu sahiplenme değer yaratmaz. Bu nedenledir ki , ücreti, ürettiği metanın değerini etkilemeksizin artabilir ya da azalabilir. 1 2631 1

1 1 2651 (Adam Smith'in, metanın değerini, bu değerin kaynakla­ra dağıtılışma göre kategorilere ayırmasına ilişkin olarak, yukar­dan beri söylenenlere, aşağıdaki alıntı eklenmelidir: A. Smith, karın, yalnızca kapitalistin ücretinin ya da wages of labour of supe­rintendence [yönetim emeğinin karşılığı olan ücretini bir başka adı olduğu görüşünü yadsıdıktan sonra sözü şöyle sonuçlandırır:

"Böylece, metaların fıyatında sermaye karları, [emeğin] ücretin­den tamamen farklı tamamlayıcı bir parçadır ve oldukça farklı ilke­lere bağlıdır" ( [agy, s. 54] , [Garnier] kitap I, bölüm VI, s. 99).

Adam Smith, işçilerin malzerneye kattığı değerin, onlarla kapi­talistler arasında ücretler ve kar biçiminde paylaşıldığını göster­miş oluyor; demek ki emek tek source de valeur'dür [değer kaynağı­dır) ve ücretierin fiyatıyla karların fiyatı bu değer kaynağından do­ğar. Ama bu fiyatiann kendisi bir source de valeur [değer kaynağı) değildir.) 1 2651 1

·

[7. Smith 'in, Değer ve Gelir ilişkisi Hakkındaki İkili Görüşü. Smith 'in "Doğal Fiyat"ı Ücretlerin, Karın ve Rantın Toplamı Olarak

Algılayışındaki Kısır Döngü)

1 1 2631 Burada, Adam Smith'in toprak rantını, ne ölçüde, meta­ların fıyatını oluşturan bir öğe olarak gördüğünü bir yana bıraka­cağız. Burada, araştırmamız açısından bu sorun pek önemli değil; çünkü Adam Smith, rantı da kar gibi, artı-değerin yalnızca bir par­çası olarak, yani deduction from the labour added by the labourer to the raw material [emekçinin hammaddeye kattığı emekten yapı­lan bir kesinti) olarak görür; ve 1 1 2641 bunun sonucu olarak, işin

87

Page 88: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

aslında, ödenmemiş toplam artı-emeğin, kapitalist tarafından, ernekle ilişkisi çerçevesinde, doğrudan sahiplenilişi ölçüsünde de­duction from the profit [kardan bir kesinti) olarak ele alır; kapita­listin, bu artı-değeri daha sonra üretim koşullannın sahipleriyle -toprak sahibi ya da sermayeyi ödünç verenle- hangi kategoriler çerçevesinde paylaşacağı farketmez. İşte bu nedenle, işi basitleştir­rnek için, yaratılan yeni değerin yalnızca ücretler ve kar olarak iki kategoriye ayrıldığını kabul edeceğiz.

Varsayalım ki bir metada oniki saatlik emek-zamanı (o metada tüketilen hammadde ve iş aletlerinin değerini bir yana koyarak) maddeleşmiştir. Metanın bu açıdan değerini para ile ifade edebili­riz. Dolayısıyla, varsayalım ki, oniki saatlik emek-zamanı da aynı biçimde beş şilinde maddeleşmiştir. Bu durumda metanın değeri beş şilindir. Prix naturel des marchandises [metaların doğal fiyatı) derken Adam Smith'in anladığı, metaların parayla ifade edilen de­ğerlerinden başka bir şey değildir. (Metanın piyasa-fiyatı, kuşku­suz, değerinin altında ya da üstünde olur. Gerçekten, daha sonra göstereceğim gibi, metaların ortalama fiyatı bile her zaman değer­lerinden farklıdır.34 Ne var ki, Adam Smith prix naturel'i [doğal fi­yatı) tartışırken buna değinmez. Üstelik, değerin yapısını kavra­yan bir temelin dışında, ne piyasa-fiyatına, hele hele ne de metala­rın ortalama değerindeki dalgalanmalara akıl erdirebilir.)

Metanın içerdiği artı-değer, toplam değerinin yüzde yirmisi ise ya da aynı şey demek olan bir ifadeyle, içerdiği gerekli emeğin yüz­de yirmibeşi ise, o zaman bu beş şiiinlik değer, metanın doğal fiya­tı, dört şilin ücrete ve bir şilin artı-değere (ki, Adam Smith'i izleye­rek burada buna kar diyeceğiz) ayrılabilir. Metanın, ücretlerden ve kardan bağımsız olarak belirlenen değer büyüklüğünün ya da do­ğal fiyatının, dört şilin ücretiere (emeğin fiyatı) ve bir şilin kara (karın fiyatı) ayrılabileceğini söylemek de doğrudur. Ama meta de­ğerinin, o değerden bağımsız bir düzene göre işleyen ücretierin fi­yatıyla karın fiyatının eklenmesinden ya da birleştirilmesinden oluştuğunu söylemek yanlıştır. Eğer böyle olsaydı, insanın, ücretle­ri 5 şilin ve karı 3 şilin ya da buna benzer miktarlarda sayıp say­marlığına göre metanın toplam değerinin 8 şilin, 10 şilin vb. olma­ması için, kesinlikle hiçbir neden olmazdı .

Adam Smith, ücretierin "doğal derecesi"ni ya da ücretierin "do­ğal fiyatı"nı incelerken, araştırmasına rehberlik eden nedir? Emek­gücünün yeniden-üretimi için gerekli olan geçim nesneler�nin doğal fiyatıdır. Ama bu geçim nesnelerinin doğal fiyatını neyle belirler? Bu fiyatı, bir biçimde belirlediği ölçüde değerin doğru değerlendiri­lişine, yani bu gerekli geçim nesnelerinin üretimi için gereksinilen

BB

Page 89: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

emek-zamanına geri gelir. Ama bu doğru yolu bıraktığı anda, bir cercle vicieux 'nün [kısır döngünün] içine düşer. Ücretierin cioğal fi­yatını belirleyen geçim nesnelerinin doğal fiyatı neyle belirlenir? Tüm metaların olduğu gibi, bu geçim nesnelerinin de doğal fiyatını oluşturan, yani "ücret"in, "kar"ın, "toprak rantı"nın doğal fiyatıyla. Ve böylece in infinitum [sonsuza kadar] . Hiç kuşkusuz, arz ve talep yasası saçmalığı, bu cercle vicieux'den [kısır döngüden] kurtulİna­mıza yardım etmez. Çünkü, metanın değerine denk düşen "doğal fi­yat"ımıza da fiyatın, talebin, tam da arza denk düştüğü zaman olu­şacağı, yani meta fiyatına talep ve arzdaki dalgalanmaların sonucu olarak değerinin altında ya da üstünde olmadığı zaman oluşacağı varsayılır; başka deyişle metanın maliyet fiyatı35 (ya da satıcı tara­fından sağlanan metanın değeri) aynı zamanda talebin ödediği fi­yattır.

l l 2651 Ama daha önce dediğimiz gibi: ücretierin fiyatını inceler­ken Adam Smith gerçekte -en azından belli bazı bölümlerde­metalann değerini doğru değerlendiren ölçülere göre davranır. Öte yandan, karın doğru oranı ya da doğal fiyatı ile ilgili bölümde, iş gerçek soruna geldiği zaman, anlamsız bir sıradanlığa ve gereksiz yinelernelere saplanır kalır. Gerçekte, ücretin, karın ve toprak ran­trnın düzenleyicisi olarak ilkin meta değerini görmüştür. Ancak sonra işe öteki uçtan başlamıştır (ki bu ampirik gözlemin ortaya koyduğu gerçeğe ve gündelik anlayışa daha yakındır) ve şimdi de ücretin, karın ve toprak rantının doğal fiyatlan toplanarak, meta­ların doğal fiyatının hesaplanacağı ve keşfedileceği varsayılmakta­dır. Ricardo'nun belli başlı yararlarından biri bu kargaşaya son vermesiydi. Ona değinirken bu noktaya yeniden kısaca dönece­w • 36 gız.

Burada, belirtilmesi gereken yalnızca bir nokta daha var: Üc­retlerin ve karın ödenmesinde fon işlevini gören belli büyüklükteki meta değeri, ampirik olarak sanayiciye, meta için belli bir piyasa­fiyatı biçiminde, ücretlerdeki dalgalanmalara karşın, geçerli olan bir biçim olarak görünür.

Bu nedenle, Adam Smith'in kitabındaki bu garip düşünce dizi­sine dikkat çekmek gerekli görünüyor: önce metanın değeri ele alı­nıyor ve bazı bölümlerde doğru biçimde belirleniyor - o kadar doğ­ru belirleniyor ki, artı-değeri, genel biçimde ve özel biçimlerinde iz­liyor ve ücret ve karı bu değerden çıkarıyor. Ama ondan sonra tam tersi bir yol tutuyor ve (içinden ücret ve karı çıkardığı) meta değe­rini, bu kez tam tersine, ücretlerin, karın ve toprak rantının doğal fiyatlarını üstüste ekleyerek bulmaya çalışıyor. Ücretin kann vb. dalgalanmalarının meta fiyatlan üzerindeki etkisini hiçbir yerde

89

Page 90: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

doğruca açıklayarnarnasının sorumlusu da bu sonuncu tutumudur - çünkü [böyle bir açıklamanın] temelinden yoksundur. ! Vl-2651 1

*

1 VIII-3641 1 (Adam Smith, Değer ve Değerin Tamamlayıcı Par­çaları. Smith'in başlangıçtaki doğru görüşüne karşın geliştirdiği yukarıda belirtilen hatalı anlayış, ayrıca aşağıdaki parçada da gö­rülüyor:

"Rant . . . meta fıyatının oluşumuna, ücretlerden ve kardan farklı bir biçimde girer. Yüksek ya da düşük ücretler ve kar, yüksek ya da düşük fiyatın nedenidir; yüksek ya da düşük rant ise onun sonucu­dur." (Wealth of Nations, kitap I, bölüm XI. [OUP baskısı, s. 165)37.) 1 VIII -3641 1

[8. Smith 'in, Toplumsal Ürünün Toplam Değerini Gelire lndirgeme Hatası. Brüt ve Net Gelir Görüşleri Arasındaki Çelişkiler. ]

l l VI-2651 Fiyatın ya da meta değerinin (bu ikisi henüz özdeş sayıldığına göre) çözürnlenişiyle bağlantılı bir başka noktaya geli­yoruz. Varsayalım ki, Adam Smith hesabı doğru yapmıştır -yani, belli bir meta değerini, onu oluşturan parçalarına, üretirnin çeşitli öğeleri arasında doğruca bölüştürrnüştür- ama bunun tam tersini yaparak, değeri, bu parçaların fiyatından oluşturmaya çalışrnarnış­tır. Bu nedenle hem bunu, hem de ücretierin ve karın tek taraflı bir tuturnla yalnızca [gelirin -ç. ] bölüşüm biçimleri olarak sunul­masını ve dolayısıyla sahiplerinde isterlerse tüketilebilecek birer gelir olarak gösterilmesini bir kenara bırakacağız. Bütün bunlan bir yana koyarsak Adam Smith, Ricardo'ya üstünlüğünü gösteren bir sorunu ortaya atıyor - üstünlüğü, ortaya attığı soruna doğru çözüm bulmasında değil, hiç değilse sorunu ortaya atmış olmasın­dadır. 1 1 2661 Adam Smith'in dediği şu:

"Bu üç parça" (ücretler, karlar ve toprak rantı) "öyle görünüyor ki ya hemen ya sonunda, buğdayın fıyatının tamamını oluştunıyor."

(Tüm metalar arasından Adam Smith burada buğdayı seçiyor; çünkü bazı başka metalarda toprak rantı, fiyatı oluşturan bir öğe değildir. )

"Bir dördüncü parçanın, çiftçinin sermayesini yenilernek ya da iş gören öküzlerinin ve öteki tarım araçlannın yıpranma payını karşı­lamak için gerekli olduğu düşünülebilir. Ama iş gören bir at gibi, bir tarım aracının fiyatının da aynı üç parçadan oluştuğunu gözö­nünde bulundurmak gerekir; o atın yetiştirilmesinde kullanılan

90

Page 91: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

toprağın rantı, beslenmesi ve bakımı için harcanan emek ve hem toprak rantım kullanan hem emeğin ücretini ödeyen çiftçinin karı."

(Burada kar, toprak rantım da içeren asıl biçim olarak ortaya çıkıyor.)

"Her ne kadar, buğdayın fiyatı, böylece, atın fiyatını olduğu gibi, bakımını da ödeyebilirse de, fiyatın bütünü ya hemen ya da sanal olarak gene de üç ayrı parçaya, ranta, emeğe ve kara bölünür." ( [Wealth of Nations, OUP baskısı, s. 56], [Garnier] , kitap I, bölüm VI [s. 101-102] . )

(Şimdi burada, rantla karın yerine, toprak ve sermaye [sözcük­lerini --ç. ] koymadığı halde, birdenbire ücret yerine emek demesi, aklın alacağı gibi değildir. )

Peki ama, aynı biçimde apaçık ortada olan şu noktanın gözö­nünde bulundurulması gerekmez miydi? Çiftçi, atın ve sahanın be­delini, buğdayının fiyatına dahil etmişti; bu çiftçinin, atı ve sabanı kendilerinden satın aldığı at yetiştiricisi ya da saban imalatçısı, atın ve. sahanın fiyatına, üretim araçlarının (birinci halde, herhal'­de bir başka at) bedelini ve yem gibi, demir gibi, hammadde bedel­lerini dahil etmiş olmalıydılar; oysa, at yetiştiricinin ve sahanın imalatçısının ücretleri ve karı (böylece de rantı) ödedikleri fon, yal­nızca, kendi üretim alanlarında değişmeyen sermayelerinde varo­lan değer miktarına kattıkları yeni emekten ibaret bulunuyor. Adam Smith, dolayısıyla, çiftçiyle ilgili olarak, onun tahıl fiyatının, kendisine ve başkalarına ödediği ücretlerin, kann ve rantın yanısı­ra, bunlardan farklı olan dördüncü bir parçayı daha -çiftçinin tü­kettiği at, tarım araçları vb. gibi değişmeyen sermayenin değerini de- içerdiğini itiraf ettiğine göre, aynı şey at yetiştiricisi ve tarım araçları imalatçısı için de geçerli olmalıdır; Adam Smith'in bizi bir güçlükten ötekine atmasının hiçbir yararı yoktur. Yeri gelmişken, çiftçi örneği, garip bir talihsizlik eseri bizi güçlük içine atmak için seçilmiştir; çünkü bu durumda değişmeyen sermaye items'ı [kalem­leri] , somebody else 'den [bir başkasından] satın alınması gerekme­yen bir kalemi, tohumluğu içerir; şimdi değerin bu tamamlayıcı parçası da acaba, birileri için ücretlere, kara ya da ranta ayrışıyor mu?

Ama şimdilik devam edelim ve Smith'in, her metanın değeri­nin, gelir kaynakları olan ücret, kar, toprak rantından birine (ya da bunların tümüne) ayrıştığı ve tüketime yönelik olduğu için de ya bireysel tüketirnde ya da her durumda d 'u ne maniere o u d 'une autre [şu ya da bu biçimde] kişisel kullanırola (sınai tüketirole de­ğil) tüketildiği görüşüne bağlı kalıp kalmadığını görelim. D'abord [ilkin] l l 2671 bir başka basit nokta. Örneğin ağaç çileği ya da ben-

91

Page 92: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

zeri meyveleri toplama durumunda, -her ne kadar burada da ku­ral olarak sepet vb. gibi bazı gereçlere, iş araçlan olarak gerek var­sa da- meyve değerinin tümüyle ücretlerden oluştuğu düşünülebi­lir. Ancak bu tür örnekler, kapitalist üretimle ilgilendiğimiz bu noktada, konu dışıdır.

Her şeyden önce, bir kez daha kitap I, bölüm VI'da; kitap II, bö­lüm II'de (kitap II, Garnier, s. 212-213) yinelenen görüş şu:

"Daha önce gösterildiği gibi . . . metaların büyük bir kısmının fiyatı, üçe aynşır; bir parçası emeğin ücretini, öteki sermayenin karını ve üçüncüsü toprak rantım karşılar." [Wealth of Nations, OUP baskısı, s. 313. )

Buna göre, herhangi bir metanın değerinin bütünü, gelire in­dirgenmiş olur ve bu çerçevede, tüketim fonu olarak, bu gelirle ya­şayan şu ya da bu sınıfın payiarına aynşır. Şimdi, bir ülkenin, ör­neğin yıllık toplam üretimi, yalnızca üretilen metaların değer top­lamından oluştuğuna ve bu metalardan her birinin değeri de gelir­Iere ayrıştığına göre, bunların toplamı olan, emeğin yıllık ürünü yani brüt gelir de bu biçimiyle yıllık olarak tüketilebilir olmalıdır. Smith de bu parçanın hemen ardından bu noktayı bizzat ortaya atar:

"Her bir meta tek tek ele alındığı zaman gözlenen durum bu oldu­ğuna göre, her bir ülkede toprağın ve emeğin yıllık tüm ürünü oluş­turan bütün metalar topluca ele alındığı zaman da durum aynı ol­malıdır. Yıllık ürünün toplam fiyatı ya da değişilebilir değeri de aynı üç parçaya aynşmalı ve ülkenin farklı sakinleri arasında ya emeğin ücreti olarak, ya sermayelerinin karı olarak ya da toprak rantı olarak parçalara bölüştürülmelidir." ( [agy, s. 313) , [Garnier) agy, s . 213) .

Bu gerçekte zorunlu sonuçtur. Tek tek metalar için doğru olan, metalann toplamı için de zorunludur. Ama Adam quad non [pek öyle değil] diyor. Şöyle sürdürüyor sözü:

"Ne var ki, her ne kadar, her ülkede toprağın ve emeğin yıllık ürü­nünün toplam değeri böylece bölüştürulüyorsa ve farklı sakinlerinin gelirini oluşturuyorsa da, nasıl ki özel bir malikanenin rantında brüt rant ile net rant arasında bir aynm yapıyorsak, büyük bir ülke­nin tüm sakinlerinin gelirleri için de aynı şeyi yapabiliriz." ( [agy, s . 313), [Garnier) agy, s . 213.)

(Halte Uı ! [burda durun!] Yukarıda bize tam tersini söylemişti: Bireysel çiftçi örneğinde, buğdayının değerini dördüncü bir öğeye, yani tüketilen değişmeyen sermayeyi yenileyen bir değer öğesine daha ayrıştırabiliriz. Bu tek tek çiftçiler yönünden doğru. Ama işin ayrıntısına girdiğimiz zaman, onun değişmeyen sermayesi daha

92

Page 93: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

baştaki bir noktada, yani onun sermayesi haline gelmeden önce, bir başkasının elinde, ücrete, kara vb. , yani tek sözcükle gelire ay­rışır. Dolayısıyla da, eğer, tek tek üreticiler elinde düşünüldüğü za­man, metaların bir gelir oluşturmayan bir öğeyi de içerdiği doğru ise, o zaman bu söylediği, "tous les habitants d 'un grand pays" ["büyük bir ülkenin tüm sakinleri") için doğru değildir; çünkü biri­nin elindeki değişmeyen sermaye, değerini, başkasının elindeki üc­retten, kardan, ranttan kaynaklanan bu öğeden alır. Şimdi tam tersini söylüyor. )

Adam Smith sözü sürdürüyor: 1 1 2681 "Belirli bir mülkün brüt geliri, genel olarak çiftçinin bütün

ödediklerini içerir; yönetim, onanın ve başka bütün gerekli ödeme­ler düşüldükten sonra toprak sahibine kalan tüm yükümlülükler­den annmış ve serbest kalmış olan, ya da servetine zarar verme­den, doğrudan tüketimine yani onun yiyeceği vb. için kullanmaya aynlan ayrılan fonlar net gelirdir." "Gerçek zenginliği, brüt geliriyle değil, net geliriyle oranlıdır" [agy, s. 313-314) .

(Her şeyden önce Smith burada ilgisiz iki şeyden söz ediyor. Çiftçinin, toprak sahibine rant olarak ödediği şey, tıpkı işçilere ödediği ücret gibi, tıpkı kendi kan gibi, metanın gelire ayrışan de­ğerinin ya da fiyatının bir parçasıdır. Ne var ki, sorun, metanın de­ğerini oluşturan bir başka parça daha içerip içermediğidir. Çiftçi­nin durumuyla ilgili olarak itiraf etmesi gereken bu noktayı bura­da itiraf ediyor; ama bu, çiftçinin buğdayının (yani buğday fiyatı­nın ya da değişim-değerinin) gelire ayrışabilirliğini engellememelidir. İkincisi, geçerken belirtelim: çiftçi olarak düşü­nülünce, herhangi bir çiftçinin kullanabileceği gerçek zenginlik, karına bağlıdır. Ama öte yandan, metalann sahibi olarak tüm çift­liğini ya da toprak kendisinin değilse, çift öküzleri, tarım aletleri gibi orada bulunan tüm değişmeyen sermayeyi satabilir. Bu yolla gerçekleştirebileceği değeri , dolayısıyla, yaradanabiieceği zenginli­ği, sahibi olduğu değer yani değişmeyen sermayenin büyüklüğü ko­şullandırır. Ne var ki, bunu, ancak başka bir çiftçiye satabilir; onun elinde de bu gene bir değişmeyen sermayedir, kullanılabilir bir zenginlik değildir. Yani hala aynı noktada bulunuyoruz.)

"Büyük bir ülkenin tüm sakinlerinin brüt geliri, toprağının ve emeğinin toplam yıllık ürününü kapsar" (daha önce, bize, bu topla­rnın -yani değerinin-, ücretlere, karlara ve rantlara, yani başka bir şeye değil ama net gelirin farklı biçimlerine ayrıştığı söylenmiş­ti); "net gelir, önce sabit ve sonra da döner sermayenin devamı için gerekli harcamalar düşüldü.kten sonra, serbest kalan miktardır"; (şu halde çiftçi şimdi, iş aletlerini ve hammaddeleri düşüyor); "ya

93

Page 94: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

da sermayelerine dokunmadan, doğrudan tüketim için ayrılan fona koyabildikleridir." (Şimdi böylelikle öğreniyoruz ki, toplam metala­nn prix ou la valeur echangeable'ı [fiyatı ya da değişilebilir değeri] , tek tek kapitalistler için olduğu gibi, tüm ülke için de herhangi bir kimse için gelir olmayan, ve ücrete, kara, ranta ayrışmayan bir dördüncü öğeye daha ayrışmaktadır.)

"Sabit sermayeyi işlerlikte tutmanın tüm giderleri, açıkça belli ki, toplumun net gelirinden hariç tutulmalıdır. Ne yararlanılan maki­nelerin, iş aletlerinin, işletme binalarının vb. bakımı için gerekli malzemeler, ne de bu malzemelerin gereken biçimde hazırlanması için gerekli-emek ürünü, hiçbir zaman net gelirin parçası olamaz. Bu emeğin fiyatı, gerçekte, işçiler ücretlerinin tüm değerini 1 1 2691 , yatırmak zorunda oldukları tüketim için ayrılan fona koyduklan öl­çüde, net gelirin parçası olabilir. Ancak başka tür çalışmalarda, hem fiyat, hem ürün bu fona gider; bu işçilerin emeğinin fiyatı, ge­çimleri, gönençleri ve eğlenmeleri bu işçilerin emeğiyle artıp büyü­yen başka kişilerin ürünleri bu fona gider" ( [Wealth of Nations, OUP baskısı, s. 314) , [Garnier] agy, s. 214-215)*.

Burada Adam Smith yanıtlaması gereken sorudan -yani me­tanın toplam fiyatının, ücretlere, kara ve ranta ayrışmayan dör­düncü öğesiyle ilgili sorudan- bir kez daha kaçınıyor. İlkin, epey­ce yanlış olan bir şey: Makine imalatçıları için olduğu gibi, tüm öte­ki sanayi kapitalistleri için, makinelerin vb. hammaddesini gere­ken biçimde hazırlanması için gerekli olan emek de gerçekte, gerekli emek olarak ve artı-emek olarak, dolayısıyla yalnızca işçile­rin ücreti olarak değil, ama aynı zamanda kapitalistin karı olarak ayrılır. Ama malzemelerin değeri ve bu malzemenin gereken biçim­de hazırlanması için işçilerin kullandığı aletlerin değeri , ne ücret­Iere ne kara ayrışır. Yapıları gereği bireysel tüketime değil, sınai tüketime ayrılan ürünler, tüketim fonu içine girmezler; bu fonla hiçbir ilintileri yoktur. Örneğin tohumluk (buğdayın ekim için ayrı­lan bölümü) doğası gereği, tüketim fonuna da girebilir; ama ekono­mik işlevi gereği, üretim fonuna girmesi gerekir. Ayrıca, bireysel tüketime ayrılan ürünler için, fiyatın tümü ve ürün, tüketim fonu­na girer demek de çok yanlıştır. Örneğin keten bezi, yelken olarak ya da başka tür üretken amaçla kullanılmadığı zaman, bir ürün olarak tüketime gider. Ama fiyatı değil; çünkü fiyatın bir parçası [kullanılan �- 1 keten ipliğini yeniler, bir başka parçası dokuma tezgahını vb. yeniler ve keten bezi fiyatının yalnızca bir parçası herhangi bir türden gelire dönüşür.

Adam daha önce bize makinelerin, işletme yapılarının vb. yapı-

* Hep aynı, ötekilere göre doğru görüşe daha yakın. [Marx'ın kurşun kalemle yaptığı ek] -Ed.

94

Page 95: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ını ıçın gerekli malzemelerin, onları yapmaya yarayan makineler vb. ne kadar olarnazsa, onların da "ne peu vent jamais faire partie de ce revenu net" ["bu net gelirin asla herhangi bir parçası olarnaya­caklarını"] söylemişti; anlaşılan bu nedenle, onlar, brüt gelirin bir parçasını oluşturuyorlar. Ama bundan biraz ilerde [Garnier] agy, kitap Il, bölüm II, s. 220'de tersini söylüyor:

"İster bir bireyin olsun, ister bir toplumun olsun, sabit sermayeyi oluşturan iş makineleri ve aletler, vb., para gibi, birinin ya da öteki­nin ne brüt gelirinin, ne net gelirinin parçasını oluştururlar . . . " [agy, s. 3 17).

Bu çelişkiler, bu zigzaglar , bu sorunu atıatma biçimi, Adarn'ı kurtarmaya yetmiyor. O, bir kez ücreti, karı ve rantı, valeur echangeable ou d u prix total du produit'yi [ürünün değişilebilir de­ğerini ya da toplam fiyatını] oluşturan parçalar yaptığı andan baş-layarak kendi oyununa gelrnekten kurtulamıyor.

·

[9 . .Smith 'in Teorisini Sıradanlaştıran Kişi: Say. Say 'nin Brüt Toplumsal Ürünle Toplumsal Geliri Özdeşlemesi. Storch ve Ramsay 'ın

Bu İkisi Arasında Ayrım Yapma Gayretleri]

Smith'in tutarsızlıklarını ve gaflarını mutlak genel ifadelerle yineleyerek donuk yapaylığını saklamaya çalışan Say şöyle diyor:

"Bir ulusu, bütün olarak düşünürsek, herhangi bir net ürüne sa­hip değildir; çünkü ürünler yalnızca üretim maliyetlerine eşit bir değere sahip olduklarına göre, bu maliyetler düşüldüğü zaman, ürünlerin tüm değeri düşülmüş olur . . . . Yıllık gelir, brüt gelirdir" [Jean-Baptiste Say) , (Traite d 'economie politique . . . , 3. baskı, Paris 1817, c. Il, s. 469).

Yıllık toplam ürünün değeri, o ürün içinde sornutlaşrnış ernek­zamanı miktarına eşittir. 1 1 2701 Eğer bu toplam değer, yıllık ürün­den düşülürse, o zaman gerçekte değer sözkonusu olduğu ölçüde, geriye herhangi bir değer kalmaz ve böyle bir işlernle hem net ge­lir, hem brüt gelir biter. Ama Say'ye göre, yıllık olarak üretilen de­ğerler, yıllık olarak tüketilir. İşte bu yüzden, toplum açısından, herhangi bir net ürün yoktur, yalnızca brüt ürün vardır. Her şey­den önce, yıllık olarak üretilen değerlerin yıllık olarak tüketildiği doğru değildir. Sabit sermayenin büyük bir kısmı için durum böyle değildir. Yıllık olarak üretilen değerlerin büyük bir kısmı, değer oluşturma sürecine girmeden, yani her yıl toplam değerleri tümüy­le tüketilmeden ernek sürecine girer. İkincisi, tüketilen yıllık­değerlerin bir kısmı, tüketim fonu olarak kullanılan değerlerden değil, üretim araçları olarak kullanılan ve böylece üretimde ortaya

95

Page 96: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

çıktıkça (ya aynı biçimiyle ya da eşdeğer bir biçimde) üretime geri döndürülen değerlerden oluşur. İkinci kısım, birinci kısmın dışında bireysel tüketime girebiten değerlerden oluşur. Bunlar net ürünü oluşturur. ·

Storch, Say'nin saçmaları için şöyle der: "Apaçık [ . . . ) ortadadır ki, yıllık ürün değeri, kısmen sermayeye,

kısmen kara bölünür; ve yıllık ürün değerinin bu parçalarından her biri, sermayesini koruması kadar, tüketilebilir stokunu da yenile­rnesi için, düzenli olarak ulusun gereksindiği ürünlerin satın alın­masına gider" (Storch, Cours d'economie politique, c. V: Con­siderations sur la nature du reuenu national, Paris 1824, s. 134-135). "Şimdi bu durumda, kendi emeği ile tüm gereksinimlerini kar­şılayacak ölçüde kendine yeterli olan bir aile düşünelim, Rusya'da örneği çok bol olan türden . . . bir ailenin geliri, topraklanndan, ser­mayesinden ve zanaatından gelen brüt ürüne mi eşittir? Kendi arn­hannda ya da ahınnda yaşayabilir mi, kendi tohumluğunu ve sa­manını yiyebilir mi, kendi çift öküzünü giyinebilir mi, kendi tanm aletleriyle eğlenebilir mi? Bay Say'nin savına göre, tüm bu sorulara olumlu yanıt verilmesi gerekir" (agy, s. 135-136). "Bay Say [. .. ) brüt ürünü toplumun geliri olarak görüyor; ve bundan, toplum bu ürüne eşit bir değeri tüketebilir sonı.ıcunu çıkanyor" (agy, s. 145). "Bir ulu­sun (net) geliri (yazann, Say'nin sandığı gibi) tüketilen değer topla­mının üstünde üretilmiş değer fazlası değildir; yalnızca, üretmek için tüketilen değerlerin üstünde [üretilen değer fazlasıdır) . Bu ne­denle, "bir ulus, yıl içinde üretilen tüm bu fazlayı tüketirse, tüm (net) gelirini tüketmiş olur" (agy, s. 146). "Eğer bir ulusun gelirinin, brüt ürününe eşit olduğu kabul edilirse, yani hiç sermaye düşülmez­se, o zaman bu ulusun yıllık ürününün tüm değerini, gelecekteki gelirini hiç azaltmaksızın, üretken olmayan bir biçimde tüketebile­ceğini de kabul etmek gerekir" (agy, s. 147). " . . . bir ulusun [değişme­yen) sermayesini temsil eden ürünler tüketilebilir değildir. " (agy, s . 150.)

Ramsay (George) -An Essay on the Distribution of Wealth (Edinburgh 1836)- aynı konuya, yani Adam Smith'in toplam fiya­tın dördüncü parçası ya da ücretiere harcanan sermayeden ayrı olarak benim değişmeyen sermaye dediğim parça konusuna işaret ediyor:

·

1 1 2711 "Bay Ricardo" diyor, " (öyle görünüyor ki) sabit sermayeyi yerine geri koymak için gerekli olan parçayı unutarak, tüm ürünün yalnızca ücret ve kar olarak bölündüğünü düşünüyor," (s. 174, dip­not.)

"Sabit sermaye" deyimiyle Ramsay gerçekte yalnızca üretim araçlarını vb. kastetmekle kalmıyor, hammaddeyi de yani benim kısaca, her üretim alanında değişmeyen sermaye dediğim şeyi kas­tediyor. Ricardo, ürünün kara ve ücrete ayrılışından söz ederken,

96

Page 97: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

aynı zamanda üretime yatırılan ve üretim içinde tüketilen serma­yenin de düşüldüğünü varsayar. Gene de esas sorunda Ramsay haklı. Çünkü Ricardo, sermayenin değişmeyen parçasını daha faz­la incelemeye girişmez, ona pek dikkat atfetmez; ciddi hatalar ya­par ve kar oranlarındaki dalgalanmaları araştınrken yaptığı hata­ların yanısıra özellikle kar ile artı-değeri birbirine karıştırır, vb.

Şimdi Ramsay'ın dediklerini dinleyelim: "Ürün ile onun için* harcanan sermaye arasında ne tür bir karşı­

laştırma düzeni gerçekleştirile bilir? . . . ** Bir ulusun tümü düşünü­lürse . . . apaçık ortadadır ki, sermayenin harcanan tüm çeşitli parça­lan, şu ya da bu tür bir istihdamla yeniden-üretilmelidir, aksi halde ülkenin üretimi, eskisi gibi sürdürülemez. İmalattaki hammadde­ler, tanmda olduğu gibi, imalatta kullamlan aletler, büyük sanayi makineleri, ürüne ya da ürünün depolanınasına gerekli yapılar, tüm bunların hepsi, ülkenin*** [ . . . ] kapitalistlerinin yatırdıklarının değil, toplam geri dönen ürünlerinin de parçası olmalıdır. Dolayısıy­la ikincinin miktan, birincinin miktarıyla, her bir kalemin eskiden olduğu gibi yerine geri konduğu ve ek olarak bir benzerinin sağladı­ğı. düşüncesiyle, karşılaştınlabilir" (agy, s. 137-139). Bireysel kapi­talist, belli bir türden harcamalarım, "ayni olarak yerine koyamadı­ğı." zaman, "değişim yoluyla daha çok miktar elde etmelidir; ürünün belli bir miktan bu amaç için gereklidir. Bu yüzden her bireysel ka­pitalist, kendi ürünü**** karşılığında onun miktanna göre daha fazla değişilebilir değer elde etmeye çalışır." (agy, s. 145- 146. )

"Ürünün değeri, yatırılan sermayenin değerini ne kadar çok aşar­sa, onun kan***** o kadar büyük olacaktır. O zaman, böylece, mik­tarı miktarla değil, değeri değerle karşılaştırarak bir tahmin yapa­caktır . . . . Kar [ . . . ] gerekli yatırımları yenilernek için gereken brüt ürünün ya da onun değerinin düşüşü ya da artışıyla orantılı olarak azaimalı ya da artmalıdır [ . . . ] kar oranı, doğrudan iki koşula bağlı olmak durumundadır;****** birincisi toplam ürünün, işçilere giden oranına ve ikincisi sabit sermayeyi, ya ayni olarak ya da değişim yoluyla yerine koymak için ayrılması gereken kısma." (agy, s. 146-148, çeşitli yerlerde.)

(Ramsay'ın burada kar oranı konusunda söyledikleri, kar hak­kındaki bölüm lll'de ele alınacaktır.38 Onun bu öğeye haklı olarak ağırlık vermesi önemlidir. Bir yandan Ricardo'nın söyledikleri -yani değişmeyen sermayeyi (ki Ramsay buna sabit sermaye diyor) oluşturan metalann ucuzlamasının her zaman, mevcut sermaye-

* Elyazmasında "ona" -Ed. ** Marx tümceyi Almancaya çevirirken kısalta.rak şöyle başlatıyor: "Wie vergle­

ichen das Produkt und" -Ed. *'"* Elyazmasında "bütün" -Ed.

**** Elyazmasında yalnızca "ürün" -Ed. ***** Elyazmasında "kar" -Ed.

****** Elyazmasında "kar oranı da iki koş ula, Jıangt die rate of profil ab" -Ed. 1

97

Page 98: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nin değerini azaltacağı- doğrudur. Bu, özellikle, gerçek anlamıyla sabit sermaye için, makineler vb. için doğrudur. Artı-değerin, top­lam sermayeye oranla artması, (değer aşınmasından önce kapita­listin sahip olduğu) değişmeyen sermayenin toplam değerindeki bir düşmeden ileri geliyorsa, bunun bireysel kapitaliste hiçbir ya­ran yoktur. Ama bu, çok sınırlı bir çerçevede, sermayenin yalnızca (sabit sermaye içinde yeralmayan) hammaddelerde ya da tamam­lanmış metalarda içerilen sermaye kısmı için doğrudur. Toplarnın içerdiği ve dolayısıyla aşınabilmiş olan değer, tüm ürüne oranla her zaman önemsizdir. Her bir kapitalist, bundan, ancak, döner sermaye olarak harcanan sermayesinin kısmı ölçüsünde, çok az et­kilenir. Öte yandan -kar, artı-değerin, yatınlmış toplam serı;naye­ye oranına eşit olduğuna göre ve emilebilecek emek miktarı ham­maddelerin değerine değil, miktarına ve üretim araçlarının etkinli­ğine (değişim-değerlerine değil, kullanım-değerlerine) bağlı olduğu­na göre- apaçık ortada oları şudur: Ürünü, değişmeyen sermaye oluşumuna giren 1 1 2721 sanayi dallanndaki üretkenlik ne kadar büyük olursa, değişmeyen se:rmayenin belli bir miktarda artı-değer üretmesi için gereken giderler o kadar küçük olacaktır; sonuçta bu artı-değerin yatınlmış tüm s ermayeye oranı daha büyük olacak ve bu nedenle de belli bir artı-değer miktan için kar oranı daha yük­sek çıkacaktır.)

( Ramsay'ın ikili düşündüğü şey -üretim sürecinde tüm ülke için ürünün yenilenmesi ve "bireysel kapitalist için değerin yenilen­mesi- işin iki yüzüdür; her ikisi de her bir kapitalistle ilgili ola­rak, sermayenin, aynı zamanda kendini yeniden-üretmesi süreci olan dolaşım sürecinde hesaba katılmalıdır.)

Adam Smith'i meşgul edlen ve onu çelişkiden çelişkiye atan ger­çek güçlüğü Ramsay giderebiimiş değil. Basit bir anlatırula güçlük şu:

Toplam sermaye (değeır olarak) emeğe, ancak belli miktarda maddeleşmiş bir başka en:ıeğe indirgenebilir. N e var ki, ödenmiş emek, işçilerin ücretine, ödenmemiş emek ise kapitalistin kanna eşittir. Öyleyse toplam serımaye, doğrudan ya da dolaylı olarak üc­retlere ve kara indirgeneb!ilmelidir. Yoksa, bir yerlerde, ne ücrete, ne kara dönüşen ve amacı üretimde tüketilmiş değerleri (ki bunlar yeniden-üretimin koşulları dır) yenilernek olan bir başka emek mi iş görmektedir? İşçinin oritaya koyduğu tüm emek iki büyüklüğe ayrıştığına, biri onun emtık-gücünü yeniden-üretmesi için, öteki sermayenin karını oluşturmak için iki parçaya ayrıldığına göre, bu işi kim yapıyor?

98

Page 99: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

l l 0. ] Yıllık Karın ue Ücretlerin, Kar ue Ücretiere Ek Olarak Değişmeyen Sermayeyi de Içeren Yıllık Emtiayı Satın Almanın Nasıl

Olanaklı Olduğu Konusunda Araştırma. 39

[(a) Tüketim Maddesi (/reticilerinin, Kendi Aralarındaki Değişim Yoluyla Değişmeyen Sermayelerini Yenilemelerinin Olanaksızlığı]

Bu sorunla ilgili olmayan her şeyi ayıklamak için, daha en baş­ta belirtilmesi gereken bir nokta var. Kapitalist karının, gelirinin bir kısmını emek araçları ve malzemeleri olarak sermayeye dönüş­türdüğü zaman, bunların her ikisi de, işçinin kapitalist için bedava olarak gerçekleştirdiği emek kısmından ödenir. Burada, kullanım­değerleri olarak emek araçları ve malzemelerinden oluşan metala­rın yeni miktanna eşdeğer oluşturan yeni bir emek miktan vardır. Bu nokta, sermaye birikiminin parçası olur ve herhangi bir güçlü­ğe nep.en olmaz; burada değişmeyen sermayenin, daha önceki sınır­larının ötesinde büyümesiyle, ya da zaten varolan ve yenilenmesi gereken değişmeyen sermaye miktarının üstünde yeni değişmeyen sermaye oluşumuyla karşı karşıyayız. Güçlük, uarolan değişmeyen sermayenin yeniden-üretilmesindedir, yeniden-üretilmesi gereke­nin üstünde yeni bir değişmeyen sermaye oluşturulmasında değil. Yeni değişmeyen sermaye, apaçık görüldüğü gibi, kardan kaynak­lanır ve bir an, daha sonra sermayeye dönüştürüten gelir biçimin­de varolmuştur. Karın bu kısmı, toplumun, sermaye varolmasaydı bile, nüfus artışının gerekli kıldığı, gelişme fonu dediğimiz bir fonu elinin altında tutmak için sürekli sağlamak zorunda olduğu ek emek-zamanından oluşur.

(Ramsay'ın yapıtında, s. 166, değişmeyen sermayenin, kulla-nım-değeri yönüyle ilgili iyi bir açıklaması vardır, şöyle:

. . . (örneğin çiftçinin) "brüt geliri,* ister az ister çok olsun, bu farklı biçimlerde tüketilenin yenilenmesi için gerekli olan miktar, hiçbir** biçimde değişemez. Üretim aynı ölçüde sürdükçe bu miktar değiş­mez kabul edilmelidir.")

Demek ki, ilkin şu olgudan başlamalıyız: -varolan değişmeyen sermayenin yeniden-üretilmesinden farklı olarak- yeni bir değiş­meyen sermaye oluşturulmasınun kaynağı kardadır; tabii, bunun için, bir yandan ücretierin emeği yeniden-üretmeye ancak yettiği­ni, öte yandan, sanayi kapitalistinin, daha sonra artı-değerin bir kısmını kime ve nereye vereceği:ne [bakmaksızın] tümünü doğru­dan sahiplenmesi nedeniyle, taınamının "kar kategorisi" içinde

* Elyazmasında yalnızca "geliri". -Ed. ** Elyazmasında "herhangi bir". -Ed.

99

Page 100: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kavrandığını varsaymak gerekiyor. (" . . . patron* [ . . . ) ulusal gelirin** genel dağıtıcısıdır; işçilere ücret­

lerini [ . . . ) , "(para-) kapitaliste faizini [ . . . ) , toprak sahibine rantım öder" <Ramsay, [agy] , s. 218-219).

Artı-değerin tümünü kar olarak adlandırarak, kapitalisti: 1. as the person who immediately appropriates the whole surplus value created, 2. as the distributor of that surplus value between himself, the moneyed capitalist, and the proprietor of the soil [1 . yaratılan tüm artı-değeri ilk ağızda sahiplenen kişi olarak; 2. artı-değeri, para-kapitalisti, toprak sahibi ve kendisi arasında dağıtan kişi ola­rak] görüyoruz.)

l l VII-2731 Ancak bu yeni değişmeyen sermaye kardan kaynak­lanır dernek, emekçilerin artı-erneğinin bir parçasından ortaya çık­mıştır dernekten başka bir şey değildir. Tıpkı bir yabanılın, avian­mak için gerek duyduğu zamana ek olarak, yayını yapmak için de zorunlu olarak bir zaman ayırması gibi; ya da ataerkil tarımda ol­duğu üzere, köylünün, toprağı sürmek için harcadığı zamana ek olarak, aletlerinin çoğunu üretmek için de belli bir emek-zamanını harcamak zorunda olması gibi.

Ama burada sorun, üretirnde zaten harcanmış olan değişmeyen sermayeye eşdeğer bir miktarı yenilernek için çalışanın kim oldu­ğunu bilmektir? İşçinin yaptığı çalışmanın kendisi için olan kısmı onun ücretini karşılar ya da, üretirnin tümü içinde düşünülürse, onun ücretini yaratır. Öte yandan, karı oluşturan artı-erneği kıs­men kapitalist için tüketim fonudur, kısmen de ek sermayeye dö­nüştürülür. Ancak kapitalist, üretim sırasında kullanılıp tüketil­miş olan sermayeyi , bu artı-ernekten ya da kardan karşılayarak ye­nilernez. (Durum böyle olsaydı, artı-değer, yeni sermaye oluşumu için bir fon olmazdı; eski sermayenin korunması için bir fon olur­du.) Ne var ki, ücretleri oluşturan gerekli ernekle, karı oluşturan artı-ernek, işgününün tümünü meydana getirir; bunların dışında ernek harcanrnaz. (Kapitalistin labour of superintendence'ının [yö­netim emeğinin) karşılığı, ücretierin içindedir. Bu açıdan kapita­list, başka bir kapitalistin değil ama kendi sermayesinin ücretli­erneğidir. ) Peki öyleyse, değişmeyen sermayeyi yenileyen kaynak, ernek nedir?

Sermayenin ücretiere harcanan kısmı, (artı-erneği hesap dışı tutarak) yeni bir üretimle yenilenir. İşçi ücreti tüketir, ama eski erneği ne ölçüde yok ederse, o ölçüde de yeni ernek katar; işbölürnü­nün kafarnızı karıştırmasına izin verrneksizin, işçi sınıfının bütü-

* Elyazmasında "kapitalist patron". -Ed. *'' Elyazmasında "zenginliğin". -Ed.

100

Page 101: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nünü dikkate alırsak, işçi yalnızca aynı değeri üretmekle kalmaz, ama aynı kullanım-değerlerini de üretir; öyle ki, erneğinin üretken­liğine göre, aynı değer, aynı ernek miktarı, daha büyük ya da daha küçük miktarlarda bu aynı kullanım-değerleri olarak yeniden­üretilir.

Toplumun, herhangi bir anını alırsak, üretirnin bütün alanla­rında eşzarnanlı olarak, çok farklı oranlarda olsa da, hep üretime ait olan ve tıpkı tohumun toprağa geri verilmesi gibi yerine geri konması gereken, -üretimin gerekli koşulu olarak önvarsayılan­belirli bir değişmeyen sermaye vardır. Doğrudur, bu değişmeyen parçanın değeri, kendisini oluşturan metaların daha düşük ya da daha yüksek rnaliyette yeniden-üretilmesine bağlı olarak artabilir ya da eksilebilir. Bununla birlikte, değerdeki bu değişiklik, bu par­çanın, üretirnin bir öğesi olarak girdiği üretim sürecindeki değeri­nin, üretirnin değerinde yeniden ortaya çıkması gereken bir önvar­sayılan değer olduğu gerçeğini asla değiştirrnez. Bu nedenle, değiş­meyen sermayenin değerindeki bu değişiklik burada gözardı edile­bilir. ' Her durumda, belirleyici bir öğe olarak ürünün değerine geçen, geçmiş, maddeleşmiş emeğin belirli bir miktarıdır. Sorunu daha açık bir biçimde ortaya koyabilmek için, üretim maliyetleri­nin ya da sermayenin değişmeyen kısmının değerinin aynı kaldığı­nı , değişmediğini varsayalım. Ayrıca, örneğin değişmeyen sermaye­nin toplam değerinin ürünlere tek bir yıl içinde geçmemiş olması, sabit serrnayede olduğu gibi, toplam ürüne bir dizi yıl içinde geç­mesi hiç farketrnez. Çünkü burada sorun, değişmeyen sermayenin yıl içinde fiilen tüketilen kısmının gene yıl içinde yenilenmesi gere­ği üzerinde odaklaşrnaktadır.

Değişmeyen sermayenin yeniden-üretilmesi sorunu, açıktır ki, sermayenin yeniden-üretimi sürecine ya da dolaşımı sürecine iliş­kin bölürnün konusudur - ama bu, işin özünün burada incelenme­rnesini de gerektirmez.

1 1 2741 llkin işçinin ücretini ele alalım. İşçi, kapitalist için 12 saat çalışırsa, içinde diyelim on saatlik emeğin somutlaştığı belli bir miktar para alır. Bu ücret, geçirn nesnelerine dönüştürülür. Bu geçirn nesnelerinin tümü rnetadır. Bu metaların fiyatıyla değerleri­nin eşit olduğunu varsayalım. Ancak, bu metaların değerinde, içer­dikleri hammaddelerin ve tüketilen üretim araçlarının değerini karşılayan bir parça da vardır. Ne var ki, tüm bu metaların değeri­ni oluşturan parçalar, toplam olarak, emekçinin harcadığı ücreti gibi, yalnızca on saatlik ernek içerir. Varsayalım ki, bu metaların değerinin üçte-ikisi, içerdikleri değişmeyen sermayenin değerini oluşturmaktadır; öte yandan üçte-biri, ürünü bitmiş bir tüketim

101

Page 102: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

maddesine dönüştüren emekten oluşmaktadır. Böylece emekçi on saatlik emeğinin üçte-ikisiyle değişmeyen sermayeyi ve üçte­biriyle de (yıl içinde o nesneye katılan) canlı emeği karşılar. Eğer, satın aldığı geçim nesnelerinin yani metaların içinde değişmeyen sermaye bulunmasaydı onların içindeki hammaddenin hiçbir mali­yeti olmazdı ve onları üretmek için herhangi bir alet gerekmezdi. Bu durumda iki olasılık vardır. Ya, aynı metalar önce olduğu gibi on saatlik emeği içerir, o zaman emekçi on saatlik canlı emeğiyle on saatlik canlı emeği karşılamış olur. Ya da ücretine dönüştürü­len ve emek-gücünü yeniden-üretmesi için gereksindiği aynı mik­tardaki kullamm-değerleri (hiçbir üretim aracı ve kendisi de eme­ğin ürünü olan hiçbir hammadde olmadan) 31/a saatlik bir emeğe mal olur. Bu durumda emekçi yalnızca 3 1/a saatlik gerekli ernek harcamak dururnundadır ve ücreti de gerçekte maddeleşmiş ernek­zamanının 31/a'üne [saatine] düşer.

Varsayalım ki meta, keten bezidir: ı2 yarda (burada cari fiyat önem taşımaz) = 36 şilin ya da ı pound ı6 şilin. Bunun üçte-biri kat­ma-emek olsun, üçte-ikisi de hammadde (iplik) ve makinelerin aşın­ma payı olsun. Gerekli-emek zamanı = ıo saat sayalım; o zaman artı-emek = 2. Diyelim ki bir saatlik emeğin parayla ifade edilen de­ğeri = ı şilin. Bu durumda ı2 saatlik emek = ı2 şilin; ücretler = ıo şilin, kar = 2 şilin. Kapitalistle işçinin, kendi ücretlerinin ve karlannın tümünü, yani ı2 şitini (hammaddeye ve makinelere ekle­nen toplam değer, ipliğin keten bezine dönüştürülmesinde maddele­şen yeni emek-zamanı miktarının bütünü) bir tüketim maddesi olan keten bezini almak için harcadıklarını varsayalım (sonuçta kendi ürünlerine bir emek-gününden fazlasını harcaınaları olasıdır). Bir yarda keten bezi 3 şilindir. İşçi ve kapitalist ı2 şilinle -ücretleri ve kan üstüste koyarak- yalnızca 4 yarda keten bezi satın alabilirler. Bu 4 yarda keten bezi ı2 saatlik emeği içerir; ne var ki bunun yal­nızca 4 saati, yeni eklenmiş emektir, 8 saat, değişmeyen sermayede gerçekleşmiş [ve metanın üretiminde harcanmış -ç.] erneği temsil eder. ı2 saatlik emekle, ücret ve kar birlikte, kendi toplam ürünleri­nin yalnızca üçte-birini satın alırlar, çünkü bu toplam ürünün üçte­ikisi değişmeyen sermayeden oluşur. ı2 saatlik emek 4 + B'e bölü­nür; bunun 4 saati kendini karşılar, 8 saati ise -dokuma sürecinde eklenen emekten bağımsız olarak- dokuma sürecinde zaten madde­leşmiş emek olarak, yani iplik ve makine olarak giren erneği yeniler.

Ürünün yani metanın, bir tüketim maddesi olarak ücretle ve karla değişilen ya da satın alınan (ya da yeniden-üretim dahil her­hangi bir başka amaçla, çünkü meta hangi amaçla alınırsa alınsın işlem açısından farketmez) parçasına gelince, açıktır ki, ürün değe-

102

Page 103: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

r in in değiı;;mcyen sermaye tarafindan oluşturulan bir parçası, ücre­te ve kara ayrışmış olan yeni katma-emek fonundan karşılanmış­tır. Son üretim sürecinde, [metaya -ç. ) eklenen değişmeyen serma­yenin ve emeğin ne kadarını ya da ne ölçüde küçük bir parçasını, ücret ve kar birlikte satın almıştır; son olarak eklenen emek ve de­ğişmeyen sermayede gerçekleşen emek ne oranlarda karşılanmış­tır; işte bunlar, değerin tamamlayıcı parçaları olarak, [emek ve de­ğişmeyen sermayenin -ç. ) bitmiş metaya girdikleri ilk orana bağlı­dır. Yalınlaştırmak için biz, metada, üçte-iki oranında değişmeyen sermayede gerçekleşmiş emeğin, üçte-bir oranında yeni katma­emeğin yeraldığını varsayıyoruz.

1 1 2751 Şimdi iki şey açık: Biri1tcisi . Keten bezi örneğinde varsaydığımız oran -yani, iş­

çiyle kapitalistin, metadaki ücretlerini ve karı, kendi ürünlerinin bir parçasını geri satın alarak gerçekleştirdikleri durumdaki oran- [işçi ve kapitalist -ç. ) aynı miktar değeri, başka ürünler için harcadıkları zaman da değişmez, aynı kalır. Her metanın üçte-iki oranında· değişmeyen sermaye ve üçte-bir oranında yeni katma­emek içerdiği varsayılırsa, ücretler ve kar birarada her zaman, ürtinün ancak üçte-birini satın alabilirler. 12 saatlik emek = dört yarda keten bezi. Bu dört yarda keten bezi paraya dönüştürülürse 12 şilin olarak belirir. Bu 12 şilin yeniden, keten bezinden başka bir metaya dönüştürülürse, 12 saatlik emek değerinde bir meta sa­tın alır; bunun 4 saati yeni katma-emektir, 8 saatlik emek, değiş­meyen sermayede gerçekleşmiş emektir. Sonuç olarak, öteki meta­ların, eklenen son ernekle değişmeyen sermayede gerçekleşmiş emek oranının keten bezinde olduğu gibi, aynı ilk oranı içermesi koşuluyla, bu oran genel geçerliliği olan bir orandır.

İkincisi. Eğer günlük yeni katma-emek = 12 saat ise, bu 12 saat­ten yalnızca 4 saati -yani canlı emek, yeni katma-emek- kendini karşılar; 8 saati, değişmeyen sermayede somutlaşmış emeği karşı­lar. Canlı ernekle karşılanmayan bu 8 saatlik canlı emeğin karşılığı­nı kim verir? 8 saatlik canlı ernekle değişilen, değişmeyen sermaye­nin içerdiği 8 saatlik somutlaşmış emeğin ta kendisidir.

Hiç kuşku yok ki -değişmeyen sermayeye yeni eklenmiş emek miktarının toplamından başka bir şey olmayan- ücretler ve kar toplamının satın aldığı bitmiş ürün parçasının tüm tamamlayıcı öğeleri, bu çerçevede yenilenmiş olmaktadır. Bu meta parçasının içerdiği yeni katma-emeğin yanısıra değişmeyen sermayenin içerdi­ği emek miktarı [yenilenmiştir -ç. ) . Dahası, gene hiç kuşku yok ki, değişmeyen sermayenin içerdiği emek, burada, kendi eşdeğeri olan miktarı, canlı emek fonuna yeni eklenen canlı emekten almıştır.

103

Page 104: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Ama güçlük de burada başlıyor. 12 saatlik dokuma emegının toplam ürünü -ve bu ürün, dokuma emeğinin bizzat ürettiğinden kesinlikle farklıdır- 36 saatlik ya da 36 şiiinlik değerde olan 12 yarda keten bezidir. Ne var ki, ücretler ve kar birarada, ya da top­lam 12 saatlik emek, bu 36 saatlik emeğin yalnızca 12 saatini, ya da toplam ürünün yalnızca 4 yardasını satın alabilir, bir santim daha fazlasını değil. Öteki 8 yardaya ne olur? (Forcade ve Proudhon.40)

Her şeyden önce 8 yardanın, yatınlan değişmeyen sermayeden başka bir şeyi temsil etmediğini kaydediyoruz. Ama bu, dönüşmüş bir kullanım-değeri biçimini almış bulunuyor. Yeni bir ürün olarak varoluyor, artık, iplik, dokuma tezgahı, vb. değil, keten bezi. Ücret ve karın' satın aldığı öteki 4 yarda gibi bu 8 yarda keten bezi de -değer olarak düşünülürse- dokuma sürecinde eklenen üçte-bir emek ile değişmeyen sermayede maddeleşmiş, önceden varolan üçte-iki emekten oluşuyor. Daha önce ele aldığımız 4 yarda keten bezinde, yeni katma-emeğin üçte-biri, bu 4 yardanın içerdiği doku­ma emeğini, yani kendini karşılamıştı; öte yandan, dokuma emeği­nin üçte-ikisi ise, 4 yardanın içerdiği değişmeyen sermayeyi karşı­lamıştı. Şimdi ise tamamen tersi : 8 yarda keten bezinde, değişme­yen sermayenin üçte-ikisi, bu 8 yardanın içerdiği değişmeyen ser­mayeyi, değişmeyen sermayenin üçte-biri ise yeni katma-emeği karşılıyor.

Peki, bu durumda, 12 saatlik dokuma işi boyunca ku,llanılan ya da üretim sürecine giren, ama şimdi bir ürün biçiminde doğrudan, bireysel (sınai değil) tüketime hazır hale gelen tüm değişmeyen ser­mayenin değerini içine emmiş 8 yarda keten bezi ne olacak?

Bu 8 yarda kapitaliste aittir. Kendi karını temsil eden üçte-iki yardanın yanısıra 1 1 2751 bunu da bizzat kendisi tüketseydi, o za­man, 12 saatlik dokuma sürecinde [üründe -ç. ) içerilen değişmeyen sermayeyi yeniden-üretemezdi; genelde -12 saatlik süreçte kulla­nılan sermayeyle ilgili olarak- o artık bir kapitalist gibi çalışa­mazdı . Bu nedenle 8 yarda keten bezini satar; 24 şilin paraya ya da 24 saatlik emeğe dönüştürür. Güçlükle karşılaştığımiz nokta da burasıdır. Keten bezini kime satar? Kimin parasına dönüştürür? Biraz sonra bu noktaya döneceğiz. Ama ilkin, sürecin biraz daha ileri aşamasına gözatalım.

Kapitalist, 8 yarda keten bezini -yani, yatırdığı değişmeyen sermayeye eşit olan ürün değeri parçasını- paraya çevirdiği, sattı­ğı değişim-değerine dönüştürdüğü zaman, bununla yeniden, baş­langıçta değişmeyen sermayesini oluşturanlarla aynı türden (kul­lanım-değerlerine göre) metalar satın alır. İplik, dokuma tezgahla­n vb. , satın alır. 24 şilini, yeni keten bezi üretimi için gereksindiği

104

Page 105: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

oranlarda, hammadde ve üretim araçları arasında bölüştürür. Böylece, onun değişmeyen sermayesi, bir kullanım-değeri ola­

rak, başlangıçta olduğu gibi, aynı emeğin yeni ürünleriyle yenilen­miş olur. Kapitalist değişmeyen sermayeyi yeniden-üretmiştir. An­cak, bu yeni iplik, dokuma tezgahları vb. (baştaki varsayımımızla) aynı biçimde, üçte-iki değişmeyen sermaye ve üçte-bir yeni katma­emek içerir. İlk 4 yarda keten bezi (yeni katma-emek ve değişme­yen sermaye) yalnızca yeni katma-emek tarafından karşılanırken, bu 8 yarda keten bezinin yerini yeni üretilmiş üretim öğeleri al­maktadır; onlar ise kısmen yeni katma-emeği ve kısmen de değiş­meyen sermayeyi içermektedir. Demek ki, görünüşe göre, değişme­yen sermayenin en azından bir parçası, bir başka biçimdeki değiş­meyen sermayeyle değişilmektedir. Ürünler gerçek biçimde, yenile­riyle yer değiştirmektedir; bir yandan iplik, keten bezi haline getirilirken, aynı zamanda keten, iplik haline, keten tohumu da ke­tene dönüşmektedir; aynı biçimde bir yandan dokuma tezgahı aşı­nırken, bir yenisi yapılmaktadır; ve benzer biçimde yeni tezgah ya­pılırk(m yeni kereste ve demir üretilmektedir. Üretim öğeleri bir üretim alanında kullanılıp tüketilirken bir başka alanda üretilegel­mektedirler. Ama her biri ürünün daha üst düzeydeki bir aşaması­nı temsil eden tüm bu eşzamanlı üretim süreçlerinde, değişmeyen sermaye de eşzamanlı olarak, değişen oranlarda kullanılıp tüketi­lir.

Bitmiş ürünün, keten bezinin değeri, iki kısma çözüşür; bunlar­dan biri eşzamanh olarak üretilen değişmeyen sermaye öğelerini yeniden satın alır, öteki parça tüketim nesnelerine harcanır. İşi ya­lınlaştırmak için, burada, karın bir parçasının yeniden sermayeye dönüştürülmesi hesaba katılmamıştır; yani, tüm inceleme boyun­ca, ücretler ile karın ya da değişmeyen sermayeye eklenen toplam emeğin gelir olarak tüketildiği varsayılmıştır.

Geriye kalan tek soru şu: Toplam ürünün, ara yerde yeni ola­rak üretilen değişmeyen sermaye öğelerini yeniden satın alacak değerdeki parçasını kim satın alır? 8 yarda keten bezini kim satın alır? Hiçbir açık kapı bırakmamak için, bu 8 yardanın, özellikle bi­reysel tüketim için düşünülmüş türden keten bezi olduğunu, örne­ğin yelken bezi gibi, sınai tüketim için düşünülmemiş olduğunu varsayıyoruz. Burada ayrıca, sırf aracı ticaret işlemleri de -yalnızca aracı nitelikte olduklan ölçüde- tamamen hesap dışı tu­tulmalıdır. Örneğin, 8 yarda keten bezi eğer bir tüccara satılsa ve hatta bir el değiştirmekle kalmayıp yirmi el değiştirse, ve yirmi kez alınıp satılsa bile yirminci seferde, en sonunda tüccar tarafın­dan asıl tüketiciye satılmak zorundadır, ve dolayısıyla asıl tüketici

105

Page 106: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ödemeyi, gerçekte üreticiye ya da kendisi açısından birinci tüccara, yani asıl üreticiyi temsil eden yirminci tüccara yapar. Bu ara yer­deki işlemler, son işlemi erteler ya da dilerseniz, o son işleme aracı­lık eder, ama işlemi açıklamaz. Soru, aynı soru olarak kalmaya de­vam eder: 8 yarda keten bezini, keten bezi üreticisinden kim satın alır, ya da: 1 1 2771 keten bezini, bir dizi değişim sonucu eline ulaşan yirminci tüccardan kim satın alır?

8 yarda keten bezinin, ilk 4 yarda gibi, tüketim fonundan karşı­lanması gerekir. Yani, bunların karşılığı ancak ücretlerden ve kardan ödenebilir; çünkü bunlar, burada yalnızca tüketici olarak ortaya çıkan üreticilerin tek gelir kaynağıdır. 8 yarda keten bezi 24 saatlik emeği içerir. ( 12 saati, genel geçerliliği olan normal bir iş­günü diye alırsak) dokuma sanayisindeki işçi ile kapitalistin tüm günün emeğiyle (işçi kendi 10 saatiyle, kapitalist de işçiden yani onun on saatinden kazandığı 2 saatlik artı-değer ile) [keten bezi al­maları --ç. ] gibi, iki ayrı daldaki işçi ile kapitalistin, ücretlerinin ve karlarının tamamını, keten bezi almak için harcadıklarını varsaya­lım. O zaman keten bezi dokumacısı 8 yardayı satabilir, 12 yarda için [kullan'J.lan --ç. ] değişmeyen sermayenin değeri yenilenebilir ve bu değer yeniden, değişmeyen sermayeyi oluşturan bellibaşlı meta­lar için harcanabilir; çünkü piyasada mevcut olan iplik, dokuma tezgahı vb. , bu metalar, iplik ve dokuma tezgahı keten bezini mey­dana getirirken onunla eşzamanda üretilmiştir. İpliğin ve dokuma tezgahının, içine ürün olarak girdikleri ama içinden ürün olarak çı­kamadıkları [keten bezi --ç. ] üretim sürecinin yanısıra, eşzamanlı olarak üretilmeleri keten bezinin, onu ortaya çıkaran -dokuma tezgahı, [iplik gibi] vb.- malzemenin değerine eşit olan bir kısım değerinin, yeniden ipliğe, dokuma tezgahına, vb. nasıl dönüştüğü­nü açıklamaktadır. Eğer keten bezi malzemesinin keten bezi üreti­miyle eşzamanlı bu üretimi olmasaydı 8 yarda keten bezi, satıldığı ve paraya dönüştürüldüğü zaman bile, bir kez daha, paradan ke­ten bezinin değişmeyen [sermaye --ç. ] öğelerine yeniden dönüştürü­lemezdi .*

Ne var ki, öte yandan her ne kadar piyasada yeni iplik, yeni do­kuma tezgahları, vb., bulunabiliyor olsa ve imal edilmiş iplik ve imal edilmiş dokuma t�zgahı bu nedenle keten bezine dönüştürü­lürken yeni iplik ve dokuma tezgahları üretimi gerçekleştirilmiş olsa bile -keten bezi üretiminin yanısıra, iplik ve dokuma tezgahı­nın eşzamanh üretimine karşın- bunlar satılmadan önce, paraya

* Örneğin şimdi, .�erikan iç savaşı nedeniyle, pamuk ipliği ve pamuk üretici­leri için olduğu gibi. Urünlerinin, salt satılıyor olması, onlar için ürünlerinin [üre­tim öğelerine -ç. 1 yeniden dönüşeceğinin bir güvencesi değildir; çünkü piyasada pa­muk yok.

106

Page 107: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

�:ı �vr i l medcn önce, 8 yarda keten bezi, dokuma sanayisindeki değiş­ııwyım sermayenin bu maddi öğelerine yeniden dönüştürülemez. DPınck ki, 8 yarda keten bezine para biçimini, bağımsız değişim­dt>ğeri biçimini verecek, onu satın alacak fonun nereden geldiğini anlamadıkça, keten bezi üretiminin yanısıra süren, keten bezi öğe­l !'rinin kesintisiz, gerçek üretimi, bize değişmeyen sermayenin ye­niden-üretimini açıklayamaz.

Bu son güçlüğü çözmek için, B ve C'nin -diyelim ki biri ayak­kabı yapımcısı, öteki kasap- toplam ücretlerini ve kan, yani elleri altında bulunan 24 saatlik emek-zamanını, tümüyle keten bezi al­ın aya harcadıklarını varsaymıştık. Keten bezi dokumacısı A ile olan g-üçlüğümüzü böylece gidermiş oluyoruz. Onun tüm ürünü, yani içinde 36 saatlik emeğin gerçekleştiği 12 yarda keten bezinin tümü, ücretler ve karla -yani A, B ve C üretim alanlarında, değişmeyen sermayeye yeni eklenmiş emek-zamanının bütünüyle- değişiimiş bulunuyor. Keten bezinde yeralan tüm emek-zamanı, yani hem onu 1 üreten -ç. ] değişmeyen sermayede zaten varolan emek, hem doku­ma sürecinde yeni eklenen emek, daha önce üretimin herhangi bir alanında değişmeyen sermaye olarak mevcut bulunmayan, ama de­ğişmeyen sermayeye, A, B ve C alanlarında üretimin son aşamasın­da eşzamanlı olarak eklenen emek-zamanıyla değiştirilmiş oluyor.

Dolayısıyla, keten bezinin başlangıçtaki değerinin yalnızca üc­retlerle kardan oluştuğunu söylemek yanlış -çünkü bu değer üc­retlerle karın toplamı olan 12 saatlik dokuma emeğine eşit bir de­ğer ile dokuma sürecinden bağımsız olarak iplikte, dokuma tezga­hında, tek sözcükle değişmeyen sermayede zaten varolan 24 saat­lik emekten oluşuyor- ama öte yandan 12 yarda keten bezinin dengi olan 36 şilinin -satıldığı fiyatın- yalnızca ücretlerle kardan oluştuğunu söylemek doğrudur; yani yalnızca dokuma eme­ğinin değil, ama iplikte ve dokuma tezgahında bulunan [geçmiş -ç. ] emeğin de tümünün yerini yeni eklenmiş emek yani A'daki 12, B'deki 12 ve C'deki 12 saatlik emek almıştır.

Satılan metanın değeri, 1 1 2781 yeni eklenmiş emek (ücret ve kar) ile daha önceden varolan emeğe (değişmeyen sermayenin de­ğerine), yani satıcının (gerçekte metanın) değerine bölünüyor. Öte yandan, satın alma değeri, yani alıcının satıcıya verdiği eşdeğer, tümüyle yeni eklenmiş emektir, yani ücreti ve kan içerir. Ama sa­tıştan önce her meta, satılık bir metadır ve yalnızca bir biçim deği­şikliğiyle para haline gelir diye satıştan sonra da her metanın sa­tın alan meta (para) olarak içerdiği parçalardan başka tür değer parçalannı içermesi saçmadır. Dahası, bir toplumda örneğin bir yıl içinde harcanan emeğin -eğer toplam metalar iki eşit parçaya bö-

107

Page 108: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lünürse, yılın bir yarısındaki emeğin öteki yarısındaki emeğe denk düşmesi anlamında- yalnızca kendini karşılamakla kalmaması, ama yıllık ürünün içerdiği toplam ernekte cari yıl emeğini oluştu­ran üçte-bir emeği de karşılaması, üçte-üçünü karşılaması demek­tir; yani kendinden üç kat daha fazla bir miktara eşit olur. Bu, daha da büyük bir saçmalıktır.

Yukandaki örnekte, güçlüğü, A'dan, B ve C'ye kaydırdık. Ama bu, güçlüğü basitleştirmek yerine karmaşıklaştırdı. Birincisi, A'yı ele aldığımız zaman, çıkış yolumuz şuydu: ipliğe eklenen kadar emek-zamanı içeren 4 yarda [keten bezi -ç. ] yani A'daki toplam üc­retler ve kar, keten bezine, yani A'nın kendi emeğinin ürününe harcanmıştı. B ve C'de ise durum böyle değil, çünkü onlar, kattık­ları toplam emek-zamanını, yani toplam ücreti ve kan, A alanının ürününe, keten bezine harcadılar; ve böyle yaparak da B ve C'nin ürünlerine harcamamış oldular. Bu nedenledir ki, şimdi ürünlerin­de, yalnızca değişmeyen sermayenin 24 saatlik emeğini temsil eden parçayı değil, ama onun yanısıra değişmeyen sermayeye yeni ekledikleri 12 saatlik emeği temsil eden parçayı da satmak zorun­dalar. B, 36 saatlik emeği satmak zorunda; A gibi yalnızca 24 saat­lik emeği değil. C de B ile aynı durumda. ikincisi, A'nın, değişme­yen sermayeyi elden çıkarıp paraya çevirmesi için, yalnızca B'nin değil, onun yanısıra C'nin de yeni katma-emeğinin tümüne gerek var. Üçüncüsü, B ve C, ürünlerinin hiçbir parçasını A'ya satmaz­lar; çünkü A'nın, geliri oluşturan tüm parçası, gene A tarafından A'ya [keten bezi alırnma -ç. ] harcandı . Aynı biçimde, A'nın değiş­meyen sermaye parçasını da, kendi ürünlerinin herhangi bir parça­sıyla yenileyemezler; çünkü yaptığımız varsayım gereği, onların ürünleri, A'nın üretim öğeleri değildir, bireysel tüketime giden me­talardır. Atılan her adım, güçlüğü artırıyor.

A'nın ürünündeki 36 saatlik emeğin (yani üçte-ikilik ya da de­ğişmeyen sermayedeki 24 saatlik emekle, üçte-birlik ya da 12 saat­lik yeni katma-emeğin) tümünün, değişmeyen sermayeye eklenmiş ernekle değişilebilmesi için, A'daki ücretierin ve karların -A'da ek­lenen 12 saatlik emek- yani ürünün üçte-birinin bizzat A tarafın­dan harcanması gerekmişti. Toplam ürünün öteki üçte-ikisi = 24 saat, değişmeyen sermayenin içerdiği değeri temsil ediyordu. Bu değer, B ve C'deki ücretler ve karın toplamı ya da yeni katma­emek karşılığı değişilmişti. Ama B ve C'nin, kendi ürünleri içinde, ücretlerini [ve karı] oluşturan toplam 24 saatlik ernekle keten bezi­ni satın alabilmeleri için, bu 24 saati, kendi ürünleri biçimiyle sat­maları gerekiyor - ve buna ek olarak değişmeyen sermayeyi de yenilernek için kendi ürünlerinin [geri kalan -ç. ] 48 saatini de sat-

108

Page 109: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ınaları gerek. Dolayısıyla B ve C, toplam 72 saatlik ürünlerini, D, 1•:, vb . diğer alanlardaki karların ve ücretierin toplamı karşıhğıllda ı-ıntmak zorundalar; bu da (normal 12 saatlik işgücü hesabıyla) 12 x 6 ( = 72) saat ya da 6 ayrı üretim alanındaki yeni katma-emeğin, B ve C'nin ürünlerinde gerçekleştirilmesi demektir; 1 1 2791 yani, D, E, F, G, H, I 'da her birinin kendi değişmeyen sermayesine eklen­miş toplam emek ya da ücretler ve kar [toplamı -ç. ] demektir.

Bu koşullarda, B + C'nin toplam ürün değeri, yeni katma-emek değeriyle yani D, E, F, G, H, I üretim alanlanndaki ücretierin ve

· karın toplamıyla ödenmiş olur. Ama bu kez de, bu altı alanda top­lam ürünün satılması gerekir (çünkü bu ürünlerin hiçbir parçası, kendi üreticileri tarafından tüketilemeyecektir, zira gelirlerinin tü­münü B ve C ürünlerine harcamışlardır) ve bu ürünün hiçbir par­çası, yani 6 x 36 = 216 emek-zamanı (ki bunun içinde 144 saat de­ğişmeyen sermayeyi ve 72 (6 x 12) yeni katma-emeği temsil eder) ürününün hiçbir parçası, kendi üretim alanı içinde dikkate alına­maz. Şimdi D'nin vb. ürünlerini de benzer biçimde ücrete ve kara, yani yeni katma-emeğe dönüştürebilmek için de KLK18 arasında­ki 18 alanda tüm yeni katma-emek yani bu 18 alandaki ücretler ve karların toplamı tamamıyla D, E, F, G, H, I alanlannın ürünlerine harcanmalıdır. Bu 18 alan KLK18, kendi ürünlerinin hiçbirini biz­zat tüketmedikleri ama tüm gelirlerini D-I arası 6 alana zaten harcamış oldukları için, 18 x 36 saatlik ya da 648 saatlik emeği -ki bunun 18 x 12 ya da 216 saati yeni katma-emek ve 432 saati de­ğişmeyen sermayenin içerdiği emektir- tamamen satmak zorun­dadırlar. KLK18'in bu toplam ürününü başka alanlarda yeni kat­ma-emeğe ya da ücretler ve karlar toplamına dönüştürebilmek için LLL54 alanlarında [değişmeyen sermayeye -ç. ] yeni katma-emeğe gerek vardır; yani 12 x 54 = 648 saatlik emeğe gerek vardır. LLL54 alanlarının, 1944 saate eşit olan (ki bunun 648 = 12 x 54'ü yeni katma-emektir, 1296 saatlik emek değişmeyen sermayenin içerdiği emektir) toplam ürününü yeni emek karşılığı değişınesi için, ML M162 alanlarının yeni katma-emeğini emınesi gerektir; çünkü 162 x 12 = 1944'tür; bunların da, sıra kendilerine gelince NLN486 alan­larının yeni katma-emeğini emmeleri gerekir, vb . vb.

Eğe>: tüm ürünler, yeni katma-emeğe, ücretiere ve kara ayrışır­sa - yalnızca metadaki yeni katma-emek değil, ama değişmeyen sermaye de bir başka üretim alanındaki yeni katma-emek tarafın­dan karşılanacaksa, · in infinitum [sonsuza kadar] bu güzel diziye ulaşırız.

A ürününün içerdiği 36 saatlik emek-zamanını (üçte-biri yeni katma-emek, üçte-ikisi değişmeyen sermaye) yeni katma-emeğe çe-

109

Page 110: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

virmck için, yani karşılığını ücretlerle karın ödemesi için, ilkin, ürünün (değeri ücretlerle karın toplamına denk olan) üçte-birinin bizzat A'nın üreticileri tarafından tüketildiğini ya da satın alındığı­nı -ikisi aynı şey- varsaymıştık. Süreç şöyleydi. 4ı

1 . Üretim alanı A. Ürün = 36 saatlik emek. 24 saatlik emek de­ğişmeyen sermaye. 12 saatlik yeni katma-emek. Ürünün üçte-biri 12 saatin shareholders'ı [pay sahipleri) , ücret ve kar, yani işçi ve kapitalist tarafından tüketildi . Geriye ürün A'nın, ,değişmeyen ser­mayede yeralmış 24 saatlik emeğe denk olan parçası, satılacak üçte-ikisi kaldı.

2. Üretim alanları BLB2. Ürün = 72 saatlik emek; bunun 24 saati katma-emek, 48 saati değişmeyen sermaye. Bununla, A'nın ürününün üçte-ikisini satın alırlar, A'nın değişmeyen sermayesini yenilerler. Ama şimdi kendi ürünlerinin değerini oluşturan 72 sa­atlik emeği satmak zorundadırlar.

3. Üretim alanları CLC6. Ürün = 216 saatlik emek; bunu 72 saati katma-emek (ücret ve kar). Bununla, BLB2'nin tüm ürününü satın alırlar. Ama şimdi, 144'ü değişmeyen SE>.rmaye olan 216'yı [emek-zamanını] satmak zorundadırlar.

1 1 2801 4. Üretim alanları DLD18. Ürün = 648 saatlik emek; 216'sı katma-emek, 432'si değişmeyen sermaye. Katma-ernekle CL C6 üretim alanlarının toplam ürünü = 216'yı satın alırlar. Ancak 648'i satmak zorundadırlar.

5. Üretim alanları ELE54. Ürün = 1 .944 saatlik emek; 648'i katma-emek, 1.296 değişmeyen sermaye. Katma-ernekle DLD18 üretim alanlarının tüm ürününü satın alırlar. Ama 1 .944'ü satmak zorundadırlar.

6. Üretim alanları FLFI62 . Ürün = 5.832; 1 .944'ü katma-emek, 3 .888'i değişmeyen sermaye. 1 .944'le ELE54'ün ürününü satın alır­lar. 5 .832'yi satmak zorundadırlar.

7. Üretim alanları GLQ486. Soru·nu sadeleştirmek için, her üretim alanında, başından so­

nuna, kapitalist ile işçi arasında bölüşülen 12 saatlik bir işgünü varsayılsın. İşgünü sayısını artırmak sorunu çözmez, gereksiz yere karıştırır.

Öyleyse, bu dizinin yasasını daha açık biçimde ortaya koyabil­mek için:

1. A ürünü = 36 saat. Değişmeyen sermaye = 24 saat. Ücret ve kar toplamı ya da yeni katma-emek = 12 saat. Bu ikincisi, sermaye ve emek tarafından, A'nın ürünü biçiminde tüketildi. A'nın değiş­meyen sermaye = 24 saate eşit olan ürünü ise satılacak.

2. BLB2. A'nın 24 saatini karşılamak için, burada iki günlük

1 10

Page 111: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Pnwğe yani 2 üretim alanına gerek duyuyoruz. Ürün = 2 x 36 ya da 72 saat; bunun 24 saati emek, 48 saati de

değişmeyen sermaye. BLB2'nin satılacak ürünü ·= 72 saat; bunun hiçbir parçası ken­

di [üretim --ç. ] alanında tüketilmedi. 6. CLC6. Burada 6 günlük emeğe gerek duyuyoruz; çünkü 72 =

12 x 6; BLB2'nin toplam ürününün CLC6'daki emek tarafından tüketilmesi gerekiyor. Ürün = 6 x 36 = 216 saatlik emek; bunun 72'si yeni katma-emek, 144'ü değişmeyen sermaye.

18. D LD 18. Burada 18 günlük emeğe gerek duyuyoruz; çünkü 216 = 12 x 18; evet, her günlük emeğe karşılık üçte-iki değişmeyen sermaye olduğu için 18 x 36 toplam üründür = 648 (432'si değişme­yen sermaye).

Ve böylece gidiyor. Her üretim alanında tek bir işgünü olduğunu varsaydığımız

için paragraf başlarına konan 1, 2, [vb.] rakamlan, farklı üretim alanlarındaki işgünlerini ya da farklı emek türlerini imliyor.

Bu çerçevede 1. A. Ürünü = 36 saat. Eklenen emek 12 saat. Sa­tılacak ürün (değişmeyen sermaye) = 24 saat.

Ya da: 1 . A. Satılacak ürün ya da değişmeyen sermaye = 24 saat. Top­

lam ürün 36 saat. Katma-emek 12 saat. A 'nın kendisine harcandı . 2. B LB2. Katma-ernekle satın aldığı A = 24 saat. Değişmeyen

sermaye 48 saat. Toplam ürün 72 saat. 6. Cl-C6. Katma-ernekle satın aldığı BLB2 (= 12 x 6) 72 saat.

Değişmeyen sermaye 144 saat, toplam ürün = 216. Vb. 1 1 2811 Bu çerçevede: 1. A. Ürün = 3 işgünü (36 saat). 12 saat katma-emek, 24 saat

değişmeyen sermaye. 2. B1-2. Ürün = 2 x 3 = 6 işgünü (72 saat). Katma-emek = 12 x 2

= 24 saat . Değişmeyen sermaye = 48 = 2 x 24 saat. 6. C1-6. Ürün = 3 x 6 işgünü = 3 x 72 saat = 216 saat emek. Kat­

ma-emek = 6 x 12 saat (= 72). Değişmeyen sermaye = 2 x 72 = 144. 18. D 1-18. Ürün = 3 x 3 x 6 işgünü = 3 x 18 işgünü (= 54 işgünü)

= 648 iş saati. Katma-emek = 12 x 18 = 216. Değişmeyen sermaye = 432 iş-saati.

54. E1-54. Ürün = 3 x 54 işgünü = 162 işgünü = 1.944 iş-saati. Katma-emek 54 işgünü = 648 iş-saati; 1 .296 değişmeyen sermaye.

162. F1-162. Ürün = 3 x 162 işgünü (= 486)= 5.832 iş-saati; 162 iş­gününün 1.944 iş-saati katma-emek, 3.888 saati değişmeyen serma­ye.

486. G1-486. Üriin= 3 x 486 işgünü; bu 486 işgününün 5.832 sa-

l l l

Page 112: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ati katma-emek, ı l .664 değişmeyen sermaye. Vb. Burada, hayli ayrışıp çeşitlenmiş bir toplumda, 729 farklı üre­

tim alanında ı + 2 + 6 + ı8 + 54 + ı62 + 486 farklı işgünlerinin gü­zel bir toplamını elde ediyoruz.

(2 işgünü olan değişmeyen sermayeye yalnızca ı2 iş-saati = ı işgününün eklendiği ve ücretlerle kann kendi ürününü tükettiği) A'nın ürününü, yani yalnızca 24 saatlik değişmeyen sermayeyi sat­mak için -ve bunu yalnızca yeni katma-emek yani ücretler ve kar karşılığı olarak satmak için- Bl ve B2'de 2 işgününe gerek duyu­yoruz; ne var ki bu alanlar, 4 günlük değişmeyen sermayeye gerek duyuyorlar ve toplam ürün böylece Bl-2 = 6 işgününe ulaşıyor. Bunların tümüniin satılması gerekiyor; çünkü bu noktadan itiba­ren, birbirini izleyen [üretim -ç. ] alanlarının, kendi ürünlerini tü­ketmediklerini, kendi ücretleriyle karlarını yalnızca bir önceki alanların ürünlerine harcadıklarını kabul ediyoruz. B1-2'nin bu 6 işgünü ürünü için, ı2 işgünlük değişmeyen sermayeye gerek göste­ren 6 işgününe gereksinim var. Bu nedenle Cl-6'nın toplam ürünü = ı8 işgünüdür. Bunları yenilernek için ı8 işgünü D1-18 gereklidir, bunlarsa 36 işgünlük değişmeyen sermayeyi gerektirir, böylece ürün = 54 işgünü olur. Bunları yenilernek için 54 işgününe E1-54 gerek vardır; o da ıo8 işgünlük değişmeyen sermayeye gerek du­yar. Ürün = ı62 işgünü olur. Son olarak, bunları yenilernek için ı62 işgünü gereklidir; o da 324 işgünlük değişmeyen sermayeyi ön­görür; toplam ürün 486 işgünüdür. Bu F1-162'dir. Ve son olarak F1-162'nin bu ürününü yenilernek için 486 işgününe (Gl-486) gerek du­yuyoruz; bu da 972 işgünlük bir değişmeyen sermayeyi öngörüyor. Böylece G1-486'nın toplam ürünü 972 + 486 = 1.458 işgünü oluyor.

Şimdi, G alanıyla, bu dizinin sonuna ulaştığımızı varsayalım; zaten l l 2821 bu ilerleme, hangi toplumda olursa olsun bizi bir sona götürür. O zaman durum nasıl olur acaba? Elimizde 1 .458 işgünü­nü içeren bir ürün var; 486'sı yeni katma-emek, 972'si ise değişme­yen sermayede maddeleşmiş olan emek. 486 işgünü bir önceki Fl-162 alanda harcanabilir. İyi ama değişmeyen sermayenin içerdiği 972 işgünüyle ne satın alınacak? Gl-486'nın ötesinde yeni bir üre­tim alanı yok, dolayısıyla da yeni bir değişim alanı yok. Gerideki alanlarda da, F1-162 hariç, değişime girebilecek hiçbir şey yok. Da­hası, Gl-486 tüm ücretleriyle karını, son kuruşuna kadar Fl-162'yc harcadı. İşte bu çerçevede, Gl-486'daki toplam üründe gerçekleştiri­len 972 işgünü -ki içerdiği değişmeyen sermayeye eşittir- satıl­madan elde kalır. Bu durumda, A alanındaki 8 yarda keten bezinin ya da değişmeyen sermayenin değerini temsil eden 24 saatlik veya

1 12

Page 113: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

2 işgünlük ürünün yarattığı güçlüğü, neredeyse 88 üretim alanına aktara aktara taşımamız, hiçbir şeyi çözmeye yardım etmiş olmu­yor.

Eğer A tüm ücretlerle kan, keten bezine harcamasaydı da bir parçasını B ve C'nin ürünlerine harcasaydı, acaba hesap başka tür­lü sonuç verebilir miydi diye düşünmenin hiçbir yararı yok. A, B, C'de yeralan yeni katma-emek zamanlan, yani ortaya konanın sı" nırlılığı , her zaman, ancak kendine denk bir emek-zamanma ko­muta edebilir. Eğer bir üründen, daha fazla satın alırsa, bir başka­sından, daha az satın alabilir. Yalnızca hesaplanmızı kanştırabi­lir, ama sonunda hiçbir biçimde değiştiremez. Que faire done [öy­leyse ne yapmalı] ?

Yukardaki hesaptan şunu elde ediyoruz:

A ürünü B = c D E F

Toplam

İş- Katma Değiş günü -emek meyen

3 6

18 54

162 486

729

ı 2 6

18 54

162

243

serma ye

2 4

12 36

108 324

486

(A'nın ürününün üçte-biri bizzat A tarafından tüketildil

Eğer sonuncu iş-günü ([F'nin] değişmeyen sermayesi) bu hesap­ta, çiftçinin bizzat yeriilıediği ken­di değişmeyen sermayeEıini karşı­layan miktara denk olursa, bu miktan kendi ürünündlen ayınr ve toprağa geri döndürürse, -ve böylece yeni bir emeğin karşılığı olmaktan çıkanrsa- o zaman hesap denk gelir. Ne v:ar ki, so­run ancak, değişmeyen sermaye­nin bir kısmının kendin.i karşıla­masıyla çözülmüş olur.

Gerçekte, yeni katma-emeğe tekabül eden 243 işgününü harca­mış oluyoruz. Son ürünün değeri, yani 486 işgünü, A-F'nin içerdiği toplam değişmeyen sermayenin değerine eşittir; o da 486 işgünü­dür. Bunu karşılayabilmek için G'de 486 işgünü karşılı.ğı yeni emek [ürünü üretildiğini -i!· l varsayarız. Ama bundan sağla dığımız tek şey, 486 günlük değişmeyen sermayeye karşılık bulmak yerine, G'nin 1 .458 işgününe (972 değişmeyen sermaye + 486 [yeni katma -ç. ] emek) eşit olan ürünleri içinde 972 işgünlük değişmey en ser­mayeye karşılık bulmaktır. Eğer şimdi bu güçlükten sıyTılmak için, G'nin değişmeyen sermayesi olmadan çalıştığını , bu n .edenle de yeni ürünün yalnızca, 486 günlük yeni katma-emeğe eşi t oldu-

1 13

Page 114: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ğunu varsayarsak, hesap elbette denkleşmiş olur; ama bu durum­da, değişmeyen sermayenin sıfıra eşit olduğu ve böylece ürün değe­rinin herhangi bir parçasını yaratmadığı bir durumu varsayarak, değişmeyen sermayeyi oluşturan ürünün içerdiği değer parçasını kimin karşıladığı sorununu çözrnüş oluruz.

A'nın toplam ürününü yeni katma-emek karşılığında satmak için, yani bu ürünü ücretlerle kara indirgemek için, A, B ve C 'deki tüm yenı: katma-emeğin A ürününde somutlaşan emeğe harcanma­sı gerekir.42 Gene aynı biçimde B + C'nin tüm ürününü satmak için Dl-18'de yeni katma-emeğin tümüne gereksinim vardır.43 Bunun gibi, Dl-18'deki toplam ürünü satın almak için, El-54'te tüm yeni katma-ernek [gereklidir -ç. ) . El-54'ün tüm ürününü satın almak için Fl-1132'de tüm yeni katma-emek. Ve son olarak, Fl-162'nin tüm ürünü[n ü satın almak) için Gl-486'da tüm yeni katma-emek­zamanı. Sonunda, G1-486'yla gösterilen bu 486 üretim alanındaki toplam yeni -katma-emek zamanı, F'deki 162 alanın toplam ürünü­ne eşittir; ve karşılığı ernekle ödenen bu toplam ürün A, B 1-2, C1-6, D1-18, E 1-54 ve F1-162 alanlarındaki değişmeyen sermaye ölçüsün­dedir. Ama, A-Fl-162'de kullanılan değişmeyen sermayenin iki katı olan G alanındaki değişmeyen sermaye yenilenmiş sermaye değil­dir ve y•enilenemez.

Gerıçekte, görüldüğü gibi, tüm üretim alanlarında yeni katma­emeğin,, önceden varolan emeğe oranının 1 : 2 olduğunu; önceki alan­ların ürününü satın almak için, her zaman [tüm öncekiler birarada düşünü lerek)44 yeni üretim alanlarının iki kat [daha) fazla üretim alanının, tüm yeni katma-emeğini kullanması gerektiğini varsay­mıştık --A'nın toplam ürününü satın almak için- A ve Bl-2'deki ek­lenmiş tüm ernek; C1-6'daki ürünü satın almak için 18 D'deki ya da D l-18'deki (2 x 9) [yeni -ç. ) katma-emek vb. , vb .. Kısacası, her za­man, üırünün kendisinin içerdiğinden iki kat fazla yeni katma­emeğe gereksinim vardır; böylece toplam ürünü satın almak için, son üretim alanı B'de iki kat yeni katma-emek olmaktadır; bu ger­çekten de vardır. Tek sözcükle, başlangıçtaki A noktasında zaten varolanı, G'nin sonucunda da buluruz; yani yeni katma-emek, ken­disinin ulaştığı miktardan daha fazla miktarda ürünü ve kendi de­ğişmey-en sermayesinde önceden varolan emeği satın alamaz.

Bu nedenle, gelirin değerinin, toplam ürünün değerini karşıla­ması c ılanaksızdır. Gelirin ötesinde, (bireysel) tüketicilere üreticile­rin sat :tığı bu ürünün karşılığını ödeyecek herhangi bir fon olmadı­ğı için , gelir çıkartıldıktan sonra geri kalan toplam ürünün değeri­nin ka ırşılanrnası, (bireysel olarak) tüketilmesi ya da satılması ola­naksı2 :dır. Öte yandan, her ürünün satılması ve fiyatının (burada

114

Page 115: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

fiyatın değere eşit olduğunu varsayıyoruz) karşılığının verilmesi zorunludur.

Öyleyse, farklı ürünler ya da farklı üretim alanlarının ürünleri arasında, değişim, alım-satım işlemlerine girişilmesinin bizi bir adım ileri taşımayacağı daha işin en başından öngörülmüş olmak gerekirdi. A'da ilk metada, keten be·zinde, üçte-bir ya da l l 283al 12 saatlik yeni katma-emek ve değişmeyen sermaye olarak da 2 x 12 ya da 24 saatlik önceden varolan emek bulunuyordu. Ücretler ve kar, ancak ürünün ya da meta A'n:ın -ve dolayısıyla, meta A'nın herhangi başka bir üründe eşdeğeıri. olan miktarın- yalnızca 12 saatlik emeğe eşit kısmını satın alabilirdi. 24 saatlik kendi değiş­meyen sermayelerini geri satın alanıazlardı; bu değişmeyen serma­yenin, başka herhangi bir metada eşdeğeri olan değişmeyen serma­yeyi de satın alamazlardı.

Eklenen ernekle değişmeyen ser1maye arasındaki ilişkinin meta B'de farklı olması olasıdır. Ne var ki, farklı üretim alanlarında de­ğişmeyen sermayenin yeni katma-emeğe oranı ne ölçüde değişik olabilirse olsun, ortalama oranı hesaplayabiliriz ve böylece tüm toplumun ya da tüm kapitalist sını fın ürününde sermayenin top­lam ürününde yeni katma-•emek a 'ya, değişmeyen sermaye olarak önceden varolan emek b'ye eşittir dl iyebiliriz. Başka deyişle, A'da, keten bezinde varsaydığımız 1 : 2 or,anı, a : b'nin yalnızca simgesel bir ifadesidir; bu iki öğe arasında -i cari yıl içinde ya da belirlenen herhangi bir dönemde (yeni -ç. ) caı ılı katma-emekle, değişmeyen sermaye olarak mevcut bulunan ge�;miş emek arasında- belli ve belirlenebilir şu ya da bu tür bir ilişhinin varlığından ötede bir şey ifade etmeyi amaçlamamaktadır. Eğ,er ipliğe eklenen 12 saat, yal­nızca keten bezi satın almaz da, örn .eğin 4 saat miktarında keten bezi satın alırsa, o zaman 8 saat miJktarında bir başka ürün daha satın alabilir, ama topluca 12 saattı, en fazlasını satın alamaz; ve eğer 8 saat değerinde bir başka ürüı1 ı daha satın alırlarsa, A tara­fından toplam 32 saatlik keten bezi ' satılması gerekir. Dolayısıyla, A örneği, tüm toplumun toplam se'rmayesi için de geçerlidir ve, farklı metaların değişimi sözkonusu. edilerek sorun karmaşık hale getirilebilirse de, değişmeden aynı 'k alır.

Varsayalım ki A, toplumun topılam ürünüdür: Bu durumda, bu toplam ürünün Üçte-birini üretici ler kendi tüketimleri için satın alabilirler; toplam yeni katma-eım eğe eşit olan ücretlerinin ve karlarının toplamıyla, toplam gelidr�riyle satın alabilir ve karşılığı­nı ödeyebilirler. Öteki üçte-ikiyi alımak ve tüketmek üzere [kulla­nabilecekleri -ç. ) hiçbir fonları yc ıktur. Nasıl ki yeni katma-emek, yani ücretlerden ve kardan i bar ·et olan üçte-bir kendi ürünüyle

us

Page 116: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

karşılanıyorsa ya da toplam emeğin üçte-birini, yani yeni katma­emeği ya da eşdeğerini içeren ürün parçasının değerini geri alabili­yorsa, önceden varolan üçte-iki emek de kendi ürünü tarafından karşılanmalıdır. Başka deyişle, değişmeyen sermaye kendine eşit olarak kalır ve toplam üründe değişmeyen sermayeyi temsil eden değer parçasını yeniler. Çeşitli metalar arasındaki değişim, farklı üretim alanları arasındaki satın alma ve satma işlemleri, ancak bi­çimde farklılık gösterir; şu anlamda ki, farklı üretim alanlarındaki değişmeyen sermayeler birbirlerini, içinde yeraldıkları alanların başlangıçtaki oranları çerçevesinde, karşılıklı olarak yenilerler.

Şimdi, bunu daha yakından inceleyelim. 1 283al l

[(b) Toplumun Değişmeyen Sermaye lJütününü, Tüketim Maddesi Üreticileriyle Üretim Araçları Üreticileri Aras,·ındaki Değişim Yoluyla Yenilemenin

Olan.aksızlığı] ı

l l 283bl Bu görüşü -ülkerı:in yıllık geliri, ücretler ve karlara (karlar, rantları ve faizleri, v·b . de içerir) bölünür, görüşünü­Adam Smith, paranın dolaşımJını ve banka sistemini (bu konuda, daha sonra Tooke ile karşılaşthacağız) incelerken kitap II, bölüm Il'de ifade etmiştir; orada Adarılı Smith şöyle der:

"Her ülkede dolaşımın ikJ farklı kola aynidığı düşüı::ıülebilir; işa­damlarının kendi arasında)ki dolaşım ve işadamlarıyla tüketiciler arasındaki dolaşım." (Garnier, işadamları derken Adam Smith'in, "bütün tüccarı, imalatçıları , zanaatkarlan vb. , tek sözcükle bir ül­kede sanayi ve ticaretle ljığraşanları" kastettiğini söyler.) "Gerçi aynı para, kağıt para olsun,, madeni para olsun, bazan bu dolaşım­da, bazan şu dolaşımda kullanılıyor olabilir; ama gene de her ikisi sürekli olarak aynı anda oıjup bittiği için, işlerin yürümesi bakımın­dan, her birinden belli bir ıJniktarda para fonuna gerek vardır. Deği­şik işadamları arasında daltaşımda olan malların değeri, işadamla­rıyla tüketiciler arasında �iolaşımda olanların değerini hiçbir za­man aşamaz; işadamları td, rafından satın alınan her şey, en sonun­da tüketicilere satılmak üze'.re düşünülmüştür. " ( [Wealth 9{ Nations, OUP baskısı, c. I, s. 358-35 9] , [Garnier) , c. II, kitap II, bölüm II, s. 292-293.)45 1

Tooke'a olduğu gibi, buna dı::ı daha sonra geri dönmek zorunda-yız.46 . 1

Şimdi kendi örneğimize ger'i gidelim. A'nın keten bezi dokuyan fabrikanın günlük ürünü 12 ya�·daya = 36 şiiine = 36 saatlik emeğe eşitti; bunun 12 saati, ücretlerlr kara bölünen yeni katma-emektir, 24 saati ya da 2 günü ise değiş.1meyen sermayenin değerine eşittir; ne var ki, şimdi artık, eski iplik: ve dokuma tezgahı biçiminin yeri­ne, keten bez i biçimini, 24 saati ik = 24 şiiinlik miktarda keten bezi

:116

Page 117: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

biçimini almıştır. Bu keten bezi biçiminin içinde de, yerini aldığı iplik ve dokuma tezgahındaki kadar, yani aynı miktarda emek var­dır; bu nedenle, bununla yeniden, aynı miktarda iplik ve dokuma tezgahı (iplik ve dokuma tezgahı değerinin aynı kaldığı, bu sanayi dallannda emek üretkenliğinin değişınediği varsayımıyla) satın alınabilir. İplikçi ve dokuma tezgahı yapımcısı yıllık ya da günlük (bizim buradaki amacımız bakımından aynı şey) ürünlerinin tama­mını dakuroacıya satmak zorundadırlar; çünkü, onların ürününün, kullamm-değerine sahip olduğu tek kişi dokumacıdır. O, bunların tek müşterisidir.

Ama dokumacının değişmeyen sermayesi 2 işgününe eşitse (onun günlük olarak tükettiği değişmeyen sermayesi), o zaman do­kumacının bir işgününe karşılık iplikçiyle makine yapımcısının 2 işgünü vardır - yeni katma-ernekle değişmeyen sermayeye çok farklı oranlarda bölünebilir olan 2 işgünü vardır. Ancak iplikçinin ve makine yapımcısının (makine yapımcısının yalnızca dokuma tezgahJ yaptığı varsayımıyla) toplam gündelik ürünü -yani değiş­meyen sermaye ve katma-emek birarada- 2 günlük emekten daha fazla olamaz: buna karşılık dokumacının ürünü, onun yeni ekiediği 12 saatlik katma-emek dolayısıyla, 3 işgününe ulaşır. İplikçiyle makine yapımcısı, dokumacı kadar canlı emek-zamanı tüketiyor olabilirler. O zaman, onların değişmeyen sermayesinde yeralan emek-zamanının, daha az olması gerekir. Ama bu nasıl olursa ol­sun, onlar, hiçbir durumda dokumacının kullandığı (summa sum­marum [en yüksek toplam] ) miktarda maddeleşmiş ve canlı emek kullanmazlar. Dokumacının da oransal olarak, iplikçiden daha az canlı emek-zamanı kullanması olasıdır (Örneğin iplikçi , keten üre­ticisine göre kesinlikle daha az [canlı emek --ç. ] kullanır); bu du­rumda onun [dokumacının --ç. ] değişmeyen sermayesinin değişen sermaye parçasını aşan kısmı o ölçüde fazla olmak gerekir.

l l 2841 Böylece dokumacının değişmeyen sermayesi, iplikçinin ve dokuma tezgahı yapımcısının toplam sermayesini yeniler; yal­nızca onların değişmeyen sermayelerini değil, ama eğirme sürecin­de ve makinelerin yapımında eklenen yeni katma-emeği de karşı­lar. Bu çerçevede, yeni değişmeyen sermaye, burada, öteki değiş­meyen sermayeleri tamamıyla yeniler ve bunun yanısıra, o değiş­meyen sermayelere yeni eklenen emeğin toplam miktarını da karşılar. Metalannı dakuroacıya satarak, iplikçi ve dokuma tezga­hı yapımcısı, yalnızca değişmeyen sermayelerini yenilemekle kal­mazlar, ama yeni eklenen katma-emeklerine karşılık kendilerine ödeme yapılmış olur. Onun [dokumacının --ç. ] değişmeyen sermaye­si, onların kendi değişmeyen sermayelerini yeniler ve gelirlerini

117

Page 118: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

(ücret ve kan birlikte) sağlar. Dokumacının değişmeyen sermayesi, onların [iplikçi ve makine yapımcısının --ç.) iplik ve dokuma tezga­hı olarak kendisine verdikleri değişmeyen sermayelerini yenilediği ölçüde, bir biçimdeki değişmeyen sermaye yalnızca bir başka bi­çimdeki değişmeyen sermayeyle değişiimiş olur. Değişmeyen ser­maye değerinde, gerçekte herhangi bir değişiklik olmaz.

Şimdi daha da geriye gidelim. İplikçinin ürünü iki parçaya bö­lünür: keten, iğ, kömür, vb . , tek sözcükle değişmeyen sermayesi ve yeni katma-emek; makine yapımcısının toplam ürünü de benzer bi­çimde [iki parçaya bölünür --ç. 1 . İplikçi kendi değişmeyen sermaye­sini yenilediği zaman, yalnızca iğ imalatçısının vb. değil, ama ke­ten üreticisinin toplam sermayesini de öder. Onun [iplikçinin --ç. ) değişmeyen sermayesi, onların [iğ imalatçısıyla keten üreticisinin --ç. ) değişmeyen sermayelerinin bir kısmını ve bunun yanısıra kat­ma-emeği öder. Sonra, keten üreticisine gelince, onun değişmeyen sermayesi -tarım aletleri vb. düşüldükten sonra- tohumdan, gübreden vb. oluşur. Buradaki varsay:ımımız -ki tarımda durum plus ou moins [az ya da çok) doğrudan böyle olur- çiftçinin değiş­meyen sermayesinin bu parçasının [tohum, gübre vb. --ç. ) kendi ürününden yıl yıl ayrılan bir parça olduğudur; çiftçi bu parçayı, her yıl, kendi ürününden alır, toprağa - yani kendi üretimine geri verir. Burada değişmeyen sermayenin, kendini yenileyen ve hiçbir zaman satılmayan, bu nedenle de hiçbir zaman kar�ılığı ödenme­yen ve asla tüketilmeyen, bireysel tüketime hiçbir zaman girmeyen bir parçasını görüyoruz. Tohum vb. , belli bir miktar emek­zamanına eşittir. Tohumun vb. değeri , toplam ürünün değeri için­de yeralır; ama aynı değer, (emek üretkenliğinin aynı kaldığı var­sayımıyla) aynı miktarda ürün olduğu için, toplam üründen tekrar düşülür ve dolaşıma girmeden üretime geri döner.

Burada, değişmeyen sermayenin -tarımın hammaddesi sayıla­bilecek- kendini yenileyen, en azından bir parçasını görüyoruz. Dolayısıyla, burada gördüğümüz, yıllık üretimin önemli bir [dalı) -içerdiği sermaye miktan ve büyüklük olarak en önemli dalıdır; yıl­lık üretimin içindeki değişmeyen sermayenin önemli bir parçası, (yapay gübreden vb. ayrı olarak) hammaddeyi içeren bir parçası, kendini yeniler ve dolaşıma girmez; bu nedenle de yerini, herhangi bir biçim almış olan bir gelire bırakmaz. Bundan ötürüdür ki, iplik­çi, değişmeyen sermayenin bu parçasını (keten üreticisinin bizzat karşıladığı ve yenilediği değişmeyen sermaye parçasını) keten üre­ticisine geri ödemek zorunda kalmaz; dokumacı iplikçiye, ya da müşteri dokumacıya bu parça için ödeme yapmak zorunda kalmaz.

12 yarda keten bezinin (= 36 şilin = 3 işgünü ya da 36 saatlik

118

Page 119: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ı • ıneğin) üretimine doğrudan ya da dolaylı olarak katılan herkese keten beziyle ödeme yapıldığını varsayalım. Her şeyden önce açık­tır ki, keten bezi öğelerinin, yani keten bezindeki değişmeyen ser­mayenin üreticileri kendi ürünlerini tüketemezler; çünkü bu ürün­ler, hemen ilk ağızda 1 1 2851 tüketime girmek için değil, üretim için üretilmiştir. Bu nedenle onlar [keten bezi öğelerinin üreticileri -ç. ] ücretleriyle karlarını keten bezine - ensonu, bireysel tüketime gi­ren ürüne harcamaktadırlar. Keten bezi olarak tüketmediklerini, keten bezi karşılığı değiştİkleri başka tür tüketim maddesi olarak tüketmelidirler. Dolayısıyla onlar, keten bezi yerine başka tüketim maddeleri tükettikleri ölçüde, başkalan da o kadar (değer olarak) keten bezi tüketirler. Bu kendilerinin keten bezi tüketmiş olması gibidir, çünkü onların tükettiği başka ürün miktarında ürünü baş­ka ürün üreticileri keten bezi olarak tüketir. Bu nedenle tüm so­run, değişime herhangi bir biçimde değinmeksizin, 12 yarda keten bezinin, onun üretimine ya da öğelerinin üretimine katılaniann tümü arasında nasıl payiaşılacağı düşünülerek aydınlatılmalıdır.

İplikçi, ve iğ de yaptığını varsaydığımız dokuma tezgahı yapım­cısı, iplik dokuma tezgahının üçte-ikisini tutan değişmeyen serma­yelerine üçte-bir emek katarlar. Kendi toplam ürünlerini yenileyen 8 yarda keten bezinin (ya da 24 saatin) ya da 24 şilinin sonuç ola� rak 8/3 yarı;lasını, yani 2�/a (yardasını] ya da 8 saatlik emeği ya da 6 şiiini tüketebilirler. Bu yüzderi geriye, hala dikkate alınması ge­reken 51/a yarda ya da 16 saatlik emek kalır.

51/a yarda ya da 16 saatlik emek, iplikçi ile dokuma tezgahı ya­pımcısının değişmeyen sermayesini temsil eder. İplikçinin değiş­meyen sermayesinden, üçte-ikilik kısmın hammadde olduğunu ve ketene harcandığını varsayalım; o zaman keten üreticisi bu üçte­ikiyi tümüyle keten bezine harcayabilir, çünkü onun değişmeyen sermayesi (ama burada onun çalışma aletlerinin aşınma payını sı­fıra eşit kabul ediyoruz) hiçbir biçimde dolaşıma girmemiştir; onu [üründen -ç.] esasen düşmüş ve yeniden-üretim için ayırmıştır. Bu nedenle o [keten üreticisi -ç. ] 5lfa yarda keten bezinin47 ya da 16 saatlik emeğin üçte-ikisini satın alabilir, bu da 35/9 yardaya ya da 102/a saatlik emeğe eşittir. Bu durumda geriye, hala dikkate alın­ması gereken, yalnızca 51/a - 35/g yarda ya da 16 - 102/3 saatlik emek, yani 17/g yarda ya da 51/a saatlik emek kalır. Bu 17/9 yarda ya da 51/a saatlik emek dokuma tezgahı yapımcısının değişmeyen sermayesiyle, onunla aynı kişi olduğunu varsaydığımız iğ yapımcı­sının toplam ürününe aynşır.

1 1 2861 Bu nedenle bir kez dah"ı:

1 19

Page 120: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

..... t-;ı c

Dokumacı

Toplam ürün

6 yarda 18 şilin 18 saat

r Toplam ürün Değişmeyen Dokuma katma- Tüketim sermaye emeği

12 yarda keten bezi 8 yarda 12 saat 12 saat = (36 şilin) (24 saat) 12 şilin = 4 yarda (36 saatlik emek) (24 şilin)

'

Dokumacının değişmeyen sermayesinden 314 = iplik, 1/4 = tezgah olsun (genel olarak üretim araçları). Bu durumda dokumacı, iplikçiye 6 yarda ya da 18 saat, makine yapııncısına da 2 yarda ya da 6 saat öder, vb.

iplikçi Makine Yapımcısı -

Değişmeyen İplik Tüketim Toplam Değişmeyen Katma- Tüketim sermaye katma- ürün sermaye emek

emeği

4 yarda 2 yarda 2 yarda 2 yarda 413 yarda 2/3 yarda 2/3 yarda 12 şilin 6 şilin 6 şilin 6 şilin 12 saat 6 saat 6 saat

Page 121: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Bu durumda, dokumacının değişmeyen sermayesini yenileyen 8 yardanın 2 yardasını (= 6 şilin = 6 saat) iplikçi ve 2/3 yardasını (= 2 şilin = 2 saatlik emek) dokuma tezgahı yapımcısı tüketir vb . .

Böylece geriye, dikkate almamız gereken 8 - 22/a yarda = 51/a yarda (= 16 şilin = 16 saatlik emek) kalır. Geri kalan bu 5 1/a yarda (= 16 şilin = ı6 saatlik emek) aşağıdaki gibi aynşır: Varsayımımıza göre iplikçinin değişmeyen sermayesini temsil eden 4 yarda da yani onun ipliğinin öğeleri içinde 3/4 keten, 1/4 de iğ makinesi kar­şılığı yeralıyor. Eğirme makinesinin öğeleri 1 1 2871 aynca, dokuma makinesi yapımcısının değişmeyen sermayesinde de dikkate alına­caktır. İkisinin aynı kişi olduğunu varsayıyoruz.

İplikçinin değişmeyen sermayesini yenileyen 4 yardanın 3/4'ü = 3 yardası bu çerçevede ketene aynlır. Ancak ketendeki değişmeyen sermayenin büyükçe bir parçası, yenilenmeyecektir; çünkü keten üreticisi bunu zaten tohum, gübre , hayuan yemi, öküz vb. biçiminde toprağa geri döndürmüştür. Bu nedenledir ki, keten üreticisinin sattığı ürün parçası içinde değişmeyen sermaye olarak yalnızca iş araçla

.rının vb. aşınma payı yeralacaktır. Burada, yeni katma­

emeği en azından üçte-iki ve yenilenecek değişmeyen sermayeyi de en çok üçte-bir oranında saymalıyız.

Böylece: - - - - - - - - - �-- -------��-----�

Keten

------- - - -

Toplam Değişmeyen Ürün Sermaye

3 yarda 1 yarda 9 şilin 3 şilin 9 saatlik 3 saatlik

emek emek - -�--·- - - ---------· --· - · ----

Tan m Emeği

2 yarda 6 şilin 6 saatlik

emek

Öyleyse hala hesabını yapmamız gereken:

Tüketilebilen

2 yarda 6 şilin 6 saatlik

emek

Keten üreticisinin değişmeyen sermayesine denk ı yarda (3 şi-lin, 3 saatlik emek);

-

Tezgah (yapımcısının --ç. ) değişmeyen sermayesine denk 1 lfa yarda (4 şilin, 4 saatlik emek);

Ve son olarak, eğirme makinesinde yeralan toplam ürün için ı yarda (3 şilin, 3 saatlik emek).

Önce, makine yapımcısının, eğirme makinesi için tüketebilece­ğinin düşülmesi gerekir.

121

Page 122: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

- - - - - - ·----Toplam Değişmeyen Tan m Tüketilebilen Ürün Sermaye Emeği

Eğirme 1 yarda 2/3 yarda 113 yarda 113 yarda maki- 3 şilin 2 şilin 1 şilin 1 şilin nesi 3 saatlik 2 saatlik 1 saatlik 1 saatlik

emek emek emek emek

Bundan başka, keten üreticisinin değişmeyen sermayesi olan tarım makineleri tüketilebilir parçaya ve diğer parçalara aynlmalı­dır:

Toplam Değişmeyen Tan m Tüketilebilen Ürün Sermaye Emeği

Tan m 1 yarda 2/3 yarda 113 yarda 113 yarda maki- 3 şilin 2 şilin 1 şilin I şilin nesi 3 saatlik 2 saatlik 1 saatlik 1 saatlik

emek emek emek emek

Eğer toplam ürünün, makineleri temsil eden bölümünü birara­ya getirirsek, 2 yarda dokuma tezgahı için, ı yarda eğirme makine­si için, ı yarda da tarım makineleri için olmak üzere toplam 4 yar­da (12 şilin, ı2 saatlik emek, ya da toplam ı2 yardalık ürünün ı/ 3'ü) eder. Bu 4 yardanın içinden makine yapımcısı, dokuma tezgahı için 2/3 yarda, eğirme makinesi için ı/3 yarda, tarım makineleri için de aynı biçimde ı/3 yarda olmak üzere toplam l l/3 yarda tüke­tir. Geriye 22/3 yarda kalır, yani dokuma tezgahı için 4/3 değişme­yen sermaye, eğirme makinesi için 2/3, ve tarım makineleri için de 2/3 = 8/3 = 22/3 yarda (= 8 şilin = 8 saatlik emek) kalır. Demek ki bu, makine yapımcısının, yenilenecek değişmeyen sermayesini oluşturur. Şimdi, bu değişmeyen sermayenin içerdiği nedir? Bir yandan hammaddeleri olarak demir, kereste, kayış kolanlar vb., öte yandan, (kendisinin imal etmiş olabileceği) makinesinin, maki­nelerinin yapımında kullandığı ve aşınan kısmı. Varsayalım ki, hammadde, sermayenin üçte-ikisine ulaşmıştır, o zaman makine yapan makine de üçte-birine varır. Bu üçte-bir daha sonra yeniden ele alınacaktır. Üçte-ikilik kereste ve demir 1 1 2881 , 22/3 yardanın üçte-ikisidir (ya da 22/3 yarda = 8/3 yarda = 24/9 yardadır); bunun ı/3'ü = 8/9 eder; dolayısıyla 2/3 = ı6/9 yardadır.

Şu halde, varsayalım ki, burada [kereste ve demir üretiminde] makineler üçte-bir, yeni katma-emek de üçte-ikidir (çünkü ham-

Page 123: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

madde için herhangi bir şey sözkonusu değil); o zaman 16/9 yarda­nın üçte-ikisi katma-emeği karşılar, üçte-biri de makineleri. Bu du­rumda bir kez daha, makineler için geriye kalan 16/27 yarda olu­yor. Demir ve kereste üreticilerinin, yani kısacası yan mamul ürünler sanayisi üreticilerinin değişmeyen sermayesi, yalnızca -burada genel olarak makine-tezgahı diye andığımız- üretim araç­larından ibarettir, hammadde içermez.

Bu durumda makinelerin yapımında kullanılan makine için 8/9 yarda, demir ve kereste üreticilerinin kullandığı makine-tezgahı için de 16/27 yarda. Böylece 24/27 + 16/27 = 40/27 = 1 13/27 yarda. Demek ki bu, makine yapımcısının hesabına girecektir.

Ma,kine-tezgahı . Bir yardanın 24/27'si makinelerin yapımında kullanılan makinenin yenilenmesine ayrılır. Ama bu da kendi için­de, hammaddeye (demir, kereste, vb.), makine yapımında kullanılan makinelerin aşınan kısmının yenilenmesine ve katma-emeğe bölü­nür. Şimdi bu öğelerin her biri toplarnın üçte-biri ise, bir yardanın 8/ 27'si katma-emeğe gider, bir yardanın 16/27'si makine yapımında kullanılan makinenin yenilenmesine gidecek değişmeyen sermaye için yani bir yardanın 8/27'si hammadde için, bir yardanın 8/27'si de bu hammaddenin işlenmesinde kullanılan makine-tezgahının aşı­nan değerini temsil eden parçanın yenilenmesine (toplam bir yarda­nın 16/27'si) ayrılır.

Öte yandan, bir yardanın demir ve kereste üretimi sanayisinin makinelerini yenileyen 16/27'si de, aynı biçimde, hammadde, maki­ne ve yeni katma-emekten oluşur. Bu sonuncu üçte-bire eşittir, yani bir yardanın üçte-birine eşittir: 16 : 27x3= 16/81 yardadır; makine­lerin bu parçası içindeki değişmeyen sermaye bir yardanın 32/ 81 'idir ki bunun da 16/81'i hammadde içindir, 16/81'i makinelerin aşınma payını karşılar.

Böylece, makine yapımcısının elinde makinelerin aşınma payı­nı karşılamak üzere, değişmeyen sermaye olarak bir yardanın 8/ 27'si kalır; yapımcı, bununla makine yapan makinenin aşınan kıs­mını yeniler; bir yardanın 16/81'i de demir ve kereste üreticilerinin makine-tezgahının yenilenmesi gereken kısmının aşınma payıdır.

Bundan ayrı olarak, değişmeyen sermayesini yenilernek üzere, elinde, (makine yapımında kullanılan makinenin içerdiği) ham­madde için bir yardanın 8/27'si ve demir ve kereste üreticilerinin kullandığı makinelerin içerdiği hammadde için de bir yardanın 16/ 81'i vardır. Ancak bunun da üçte-ikisi yeni katma-ernekten, üçte­biri ise kullanılan makinelerden oluşur. Şu halde 24/81 + 16/81 =

40/81'in üçte-ikisi yani 262/3 : 81'i emeği karşılar. Bunun 1 1 2891 13lf3 : 81'i de bir kez daha makine-tezgahının yenilenmesi için ay-

123

Page 124: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rıhr. Bu yüzdendir ki, bir yardanın bu 13 1/3 : 81 'lik parçası makine üreticisine geri döner.

Şimdi demek ki makine üreticisinin elinde şunlar olacaktır: Ma­kine yapımında kullanılan makinenin aşınmasına karşılık olarak bir yardanın 8/27'si, demir vb. üreticilerinin makine-tezgahının aşınmasına karşılık onları yenilernek üzere 16/81 ve makine­tezgahının demir, kereste vb . hammaddelerini yerine geri koymak için de 13 1/3 : 81 .

Ve bu hesabı, giderek küçülen parçalar halinde sonsuza kadar sürdürebiliriz, ama 12 yarda keten bezini, geride hiçbir şey kalma­yacak biçimde asla bölüştüremeyiz.

Bu noktaya kadar yaptığımız incelerneyi kısaca toparlayalım. Farklı üretim alanlannda, yeni katma-ernekle (ki bu kısmen

ücretiere ayrılan değişen sermayeyi karşılıyor, kısmen de ödenme­miş artı-emeği, karı oluşturuyor), emeğin üstüne eklendiği değiş­meyen sermayenin farklı oranlarda oluştuğunu, başta söylemiştik. Ancak, ortalama bir oranı kabul edebilir ve örneğin a ile katma­emeği, b ile değişmeyen sermayeyi gösterebiliriz, ya da değişmeyen

1 sermayenin katma-emeğe oranının 2 : ı = 2/3 : ı/3 olduğunu varsa-yabiliriz. Eğer bu, sermayenin her üretim alanı için geçerliyse, de­miştik, o zaman belli bir üretim alanında eklenen yeni katma­emek (ücretler ve kar birlikte), ancak kendi ürününün üçte-birini satın alabilir; çünkü ücret ve kar, üründe somutlaşan toplam emek-zamanının yalnızca üçte-birini oluşturur. Ancak, değişmeyen sermayenin yerini alan öteki üçte-iki kapitaliste aittir. Eğer üreti­mi sürdürmek isterse, değişmeyen sermayesini yenilernek zorunda­dır; yani ürününün üçte-ikisini yeniden değişmeyen sermayeye dö- · nüştürür. Bunu yapabilmek için üçte-ikiyi satmak zorundadır.

Ama kime? Ürünün karın ve ücretin toplamıyla satın alınabile­cek üçte-birini daha önce düşmüştük. Eğer bu toplam ı günlük emeği ya da 12 saati temsil ediyorsa, o zaman ürünün, değişmeyen sermayeye eşit olan kısmının değeri, 2 günlük emeği ya da 24 saati temsil edecektir. Demek ki, ürünün [ikinci) üçte-birlik kısmının, bir başka üretim alanındaki ücret ve karla ve sonuncu üçte-birlik kısmının da üçüncü bir üretim alanındaki ücret ve karla satın alın­dığını varsaydık. Ama o zaman, ürün I'in değişmeyen sermayesini, tamamen ücret ve karla, yani yeni katma-ernekle değişmiş oluyo­ruz; ürün II'ye ve III'e eklenen tüm emeği ürün I biçimiyle tüket­miş oluyoruz. Ürün II ve III'ün, eklenmiş yeni katma-emek ve ön­ceden varolan emek biçimiyle içerdiği altı işgününden hiçbiri, ne ürün I'deki ne ürün II ve lll'teki ernekle satın alınmış ya da yeni­lenmiş olmuyor. O yüzden bu kez de, başka ürün üreticilerine, ken-

124

Page 125: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ıl i alanlarında eklenmiş tüm katma-emeği, ütün II ve III için har­eatıyoruz vb . . Sonunda ürün X'te durmak zorunda kaldık; o ürün­deki katma-emek, önceki ürünlerin tümünün değişmeyen sermaye­Hi kadardı; ama [bundan -ç. ] üçte-iki oranında daha büyük olan kendi değişmeyen sermayesini kimseye satma olanağı yoktu . Soru­nun çözümünde bir adım bile ilerlememiştik. Ürün I'de olduğu gibi ürün X'te de sorun ortada duruyordu: Değişmeyen sermayeyi yeni­leyecek olan ürün parçası kime satılacak? Yoksa üçte-birlik yeni katma-emek, yeni üçte-bir emeği ve onun yanısıra, ürüniın içerdi­ği, üçte-ikilik zaten önceden varolan emeği mi karşılayacaktı? Üçte-bir, üçte-üçe mi eşit olacaktı?

Böylece, güçlüğü ürün I 'den, ürün Il'ye vb. kaydırmanın, yani tek sözcükle, sorunu, metaların değişimine taşımanın hiçbir yararı olmadığı açıktı.

l l 2901 Bu durumda, sorunu farklı' biçimde koymak gerekiyordu. ı2 yarda keten bezinin (= 36 şilin = 36 saatlik emek), dokuma­

cının ı2. saatlik emeğini ya da ı işgününü (gerekli-emek ve artı­emek, yani karın ve ücretin toplamı birlikte) içeren bir ürün oldu­ğunu, üçte-ikinin de, keten bezinde içerilen değişmeyen sermaye­nin, yani ipliğin ve makine tezgahının vb. , değerini temsil ettiğini varsaydık Dahası, önemsiz ufak-tefek noktalara ve ara yerdeki iş­lemlere takılınamak için, keten bezinin, yalnızca bireysel tüketime yönelik olduğunu, dolayısıyla yeni herhangi bir ürün için hammad­de olarak hizmet edemeyeceğini de varsaydık. Böylelikle, ücret ve karla ödenmesi, gelir karşılığı değişilmesi gereken bir ürün saydık. Ve son olarak, daha da basitleştirmek için, karın hiçbir parçasının yeniden sermayeye dönüştürülmediğini, tüm karın gelir olarak harcandığını varsaydık.

İlk 4 yardayı, ürünün ilk üçte-birlik kısmını, dokumacının ı2 saatlik katma-emeğine eşit olan kısmını ilk ağızda çözdük. Bu kı­sım ücrete ve kara ayrıştı; değeri , dokumacının karının ve ücreti­nin toplamının değerine eşit. Demek ki, kendisi ve işçileri tarafın­dan tüketildi . Dört yarda için bu çözüm, koşulsuz geçerli. Gerçekte, eğer ücret ve kar, keten bezine değil de başka bir ürüne harcana­rak tüketildiyse, bu ancak başka ürün üreticilerinin, kendi ürünle­rinin tüketilebilir bir kısmını kendi ürünlerine değil de keten bezi­ne harcamalarıyla olanaklıdır. 4 yarda keten bezinden, örneğin yalnızca ı yardasını keten bezi üreticisi tüketti ve 3 yardasını et, ekmek ve giysiye harcadıysa, daha önce olduğu gibi, 4 yarda keten bezinin değeri, keten üreticileri tarafından harcanarak tüketilmiş olur; yalnızca bu değerin 3/4'ünü başka ürünler şeklinde tüketmiş­lerd1r; buna karşılık bu başka ürünlerin üreticileri, ücret ve kar

125

Page 126: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olarak tüketebilecekleri, et, ekmek ve giysiyi, keten bezi şekliyle tüketmişlerdir. (Bütün bu inceleme boyunca olduğu gibi, kuşkusuz burada da her zaman metanın satıldığı ve kendi değerine satıldığı varsayılmıştır .)

Asıl güçlükse şimdi- başlıyor. Dokumacının 8 yarda keten bezi ( = 24 saatlik emek = 24 şilin) biçimini alan değişmeyen sermayesi ortada duruyor; eğer üretimi sürdürmek istiyorsa, bu 8 yarda ke­ten bezini paraya, 24 şiline dönüştürmesi ve bu 24 şilinle, pazarda bulabileceği, kendi değişmeyen sermayesini oluşturacak yeni üre­tilmiş ·metaları satın alması gerekiyor. Sorunu basitleştirmek için, makinelerini birkaç yıllık dönemler içinde değil, ama ürününün gündelik gelirinden, her gün aşınan makine değerine eşit değerde­ki parçasını gene kendi türünden maddi parça olarak yenilediğini varsayıyoruz. Ürününün, içerdiği değişmeyen sermaye değerine eşit olan parçasını, değişmeyen sermayesinin öğeleriyle ya da çalış­ması için gerekli olan maddi üretim gereçleriyle değişerek, yenile­rnesi gerekiyor. Öte yandan onun kendi ürünü olan keten bezi baş­ka herhangi bir üretim alanına bir maddi üretim olarak girmiyor, kişisel tüketime gidiyor. Dolayısıyla o, ürününün, değişmeyen ser­mayesini temsil eden parçasını, ancak gelir ile ya da başka üretici­lerin ürününün ücret ve kardan, hinc [bundan dolayı) yeni katma­ernekten, oluşan değerinin parçası ile değişerek yenileyebilir. So­run doğru biçimde böylece ortaya konmuş oluyor. Soru yalnızca şu: sorun hangi koşullarda çözülebilir?

Sorunu ilk sunuşumuzda ortaya çıkan güçlük böylece bir ölçüde çözülmüş oluyor. Gerçi -yaptığımız varsayım gereği- her üretim alanında yeni katma-emek üçte-bir ve değişmeyen sermaye de üçte­iki ise de bu üçte-birlik katma-emek -ya da gelirin (ya da ücretler­le karın) toplam değeri (daha önce belirtildiği gibi, yeniden serma­yeye dönüştürüten kar parçası burada dikkate alınmıyor)- yalnız­ca doğrudan bireysel tüketim için çalışan sanayi dallarının ürünleri için tüketilebiliyor. Öteki tüm sanayi dallarının ürünleri, yalnızca sermaye olarak tüketilebiliyor, yalnızca sınai tüketime gidebiliyor.

1 1 2911 8 yardanın (= 24 saat = 24 şilin) temsil ettiği değişmeyen sermaye iplik (hammadde) ve makine-tezgahı içerir. Diyelim 3/4'ü hammadde, l/4'ü makine olsun. (Hammadde başlığı altında, petrol, kömür, vb. tüm ikincil maddeleri de toplayabiliriz. Yalnız yalıntaş­tırmak için bunları bir yana koymamız daha iyidir. ) İplik 18 şilin ya da 18 saatlik emeğe mal olur, o da = 6 yarda eder; makineler 6 şilin = 6 saatlik emek = 2 yardadır.

Şimdi bu çerçevede, eğer dokumacı 8 yarda keten bezini, 6 yar­dasıyla iplik, 2 yardasıyla da makine almak için kullanırsa, 8 yar-

126

Page 127: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dalık değişmeyen sermayesiyle yalnızca iplikçinin ve dokuma tez­gahı yapımcısının değişmeyen sermayesini karşılamakla kalmaz, onların yeni katma-emeğini de karşılamış olur. Bu nedenle, doku­macının değişmeyen sermayesi olarak görünen şeyin bir parçası, aslında, iplikçinin ve makine yapımcısının yeni katma-emeğini temsil eder; dolayısıyla onlar açısından sermaye değil, gelirdir.

6 yarda keten bezinin üçte-birini = 2 yardasını (yeni katma­emeğe yani kar ve ücretiere eşit kısmını) iplikçi bizzat tüketebilir. Ancak 4 yarda, onun ketenini ve makinesini yeniler. Diyelim, ke­ten için 3 yarda, makine için ı yarda olsun. Bunlar için ödeme yap­mak zorundadır. 2 yardarlan makine yapımcısının bizzat kendisi bir yardanın üçte-ikisini tüketebilir; ancak 4/3 yarda onun kömür ve kerestesini, yani tek sözcükle hammaddesini ve makine yapı­mında kullanılan makine-tezgahını karşılar. Diyelim, 4/3 yarda­dan ı yardası hammadde, ı/3 yardası da makine olsun.

ı2 yarda keten bezinden, bu noktaya kadar önce 4 [yarda -ç. ] dokum,acı için, ikincisi 2 [yarda -ç.] iplikçi için, ve üçüncüsü 2/3 [yarda -ç. ] makine yapımcısı için olmak üzere toplam 62/3 tükettik. Böylece hesaba katılması gereken 51/3 [yarda -ç. ] daha kaldı. Bu 5 1/3 de şöyle dağıtıldı:

İplikçi 4 yardanın değerinden 3 yardayı ketenle, ı [yardayı -ç. ] makineyle değişti.

Makine yapımcısı, 4/3 yardanın değerinden ı yardayı demir vb. ile, ı/3 (yardayı -ç. ] makineyle (makine yaparken kullandığı ve tü­kettiği kısmı için) değişti.

Keten için 3 yardayı, öyleyse iplikçi keten üreticisine ödedi. An­cak keten üreticisinin durumunda bir özellik var: Onun değişme­yen sermayesinin bir parçası (açıkça sayarsak, tohum, gübre, vb., kısacası onun toprağa geri döndürdüğü toprak ürünleri) dolaşımı­na hiçbir biçimde girmez ve dolayısıyla, sattığı üründen düşülmeyi gerektirmez; tam tersine, bu ürün yalnızca katma-emeği ifade eder ve sonuç olarak (makine-tezgahını, yapay gübreyi vb. karşılayan kısmı dışında) yalnızca ücret ve kan oluşturur. Öyleyse, daha önce­ki gibi, ürünün üçte-birinin katma-emek olduğunu varsayarsak, o zaman 3 yardarlan ı'i bu gruba girer. Gene önceki gibi, öteki 2 yar­dadan dörtte-birini makine için alırsak, bu 2/4 yarda eder. Öte yan­dan diğer 6/4 de katma-emek karşılığı olabilir, çünkü keten üretici­sinin ürününün bir parçasında, daha önce düşüldüğü için değişme­yen sermaye yoktur. Bu durumda 22/4 yarda, keten üreticisine üc­ret ve kar için gider. Geriye, makine-tezgahının yenilenmesi için 2/ 4 yarda kalır. (Demek ki, tüketmemiz gereken 5 1/3 yardarlan 22/4'ü gitmiş oluyor (54/12 - 26/12 = 210/12 = 25/6 yarda).) Bu son 2/4 yarda,

127

Page 128: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

keten üreticisi tarafından makine-tezgahı alımı için kullanılabilir. Makine yapırncısının hesabı da bu dururnda şöyledir: dokuma

tezgahına harcadığı değişmeyen sermaye için ı yardayı dernire, vb. 1/3 yardayı tezgah üretiminde kullanılan malların aşınma payına ayırır.

Bunlara ek olarak, makine yapımcısından, iplikçi ı yardalık eğirrne makinesi ve keten üreticisi de 2/4 yardalık tarımsal aletler satı:n alır. Bu 6/4 yardadan makine yapırncısı katma-emek için ı/3 [yarda -ç. ] tüketebilir, 2/3 [yardayı -ç. ] eğirrne makinesine ve ta­rımsal aletıere harcadığı değişmeyen sermayesi için kullanacaktır. 6/4 = ıs1ı2 demektir. Şu halde makine yapırncısı bir yardanın 6/ ı2'sini 1 1 2921 yeniden tüketime harcayabilir, ı21ı2'sini yani ı yar­clayı değişmeyen sermayeye dönüştürür. (Henüz tüketilmeyen 25/6 yardadan dernek ki 1/2 daha gittiğine göre, ı4/6 yarda ya da 22/6 ya da 21f3 yarda kalmaktadır. )

Bu miktardan makine yapırncısı, 3/4 yardayı harnrnaddeye, de­rnire, keresteye vb. harcamak zorundadır, ı/4'ünü ise makine yapı­mında kullandığı makinenin yenilenmesi için kendine ayırır.

Bu dururnda toplam hesap şöyledir:

Makine yapımcısının değişmeyen sermayesi {

Dokuma tezgahı için: 1 yarda hammaddeye, 1/2 yarda kendi makine-tezgahının aşınma payına. Eğirme makinesi ve tanmsal aletler için: 3/4 yarda hammaddeye, 1/4 yarda kendi makine-tezgahının aşınma payına

Böylece IJ/4 yardaya eşit miktar hammaddeye, 1/3 + 1/4 kendi makine-tezgahının aşınma payına.

13/4 yarda ya da 7/4 yarda, öyleyse, demir ve kereste imalatçıla­rından, bu değerde demir ve kereste satın alır. 7/4 = 2llı2'dir. Ama burada yeni bir sorun çıkıyor. Keten üreticisinin konumunda, de­ğişmeyen sermayenin bir parçası olan hammadde onun sattığı ürü­ne dahil değildir; çünkü daha önceden [üründen -ç. ] düşülrnüştür. Burada, tersine, toplam ürünü katma-erneğe ve rnakine-tezgahına ayırmak zorundayız. Burada katma-emeğin, ürünün üçte-ikisine, makine-tezgahının üçte-birine eşit olduğunu varsaysak bile, tüketi­lebilen miktar ı4/ı2'dir; 7/ı2 de makineler için değişmeyen serma­ye olarak kalır. Bu 7/ı2 makine yapırncısına geri döner.

Şimdi, ı2 yardadan geriye, bu dururnda makine yapırncısının kendi makine-tezgahının aşınma payı olarak ayırdığı 113 + ı/4; ve demir ve kereste üreticilerinin makine karşılığı ona geri döndür­dülderi 7/ı2 kalır. Şu halde ı/3 + 1/4 = 4/ı2 + 3/ı2 = 7/ı2. Buna ek

128

Page 129: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olarak demir ve kereste üreticilerinin geri döndürdüğü 7/12. (Top­l am 1 4/1 2 = 12/12 = I l/s . )

Demir ve kereste üreticileri makine-tezgahını ve i ş aletlerini, dokumacının, iplikçinin ve keten üreticisinin yaptığı gibi, makine yapımcısından alacaklardır. Şu halde, 7/12 yardadan, diyelim ki üçte-biri , yani 2/12'ye eşit miktan katma-emek olsun; şu halde bu 21 ı2 yarda da tüketilebilir. Geri kalan 5/ı2 (gerçekte 4/ı2 ve 2/3 : 12 ama bu kadar kesin olmanın gereği yok) ağaç kesenierin baltasını ve demir üreticilerinin makinelerini, 3/4 dökme demiri, keresteyi, vb. ve ı/4'ü de kullanılıp aşınan makine-tezgahını temsil eder. (ı4/ ı2 yardadan ı2/ı2'si ya da 1 yarda = 3 saatlik emek = 3 şilin kalı­yor.) Dolayısıyla ı yardadan 1/4 yardası makine yapımında kullanı­lan makinelerin yenilenmesi için, 3/4 yardası da kereste, demir vb. için.

Öyleyse, makine yapımında kullanılan makinelerin aşınma payı 7/12 yarda + 1/4 yarda = 7/ı2 + 3/ı2 = ıo1ı2 yarda. Öte yan­dan, kereste ve demir için olan 3/4 yardayı yeniden parçalanna ayırmanın ve bir bölüğünü tekrar kereste ve l l 2931 demir üreticile­rine döndürmenin hiçbir anlamı yoktur. Bir kalan ve bir progres­sus in infinitum [sonsuza doğru ilerleme] her zaman vardır.

[(c) Üretim Araçları Üreticileri Arasında Sermayenin Sermaye ile Değişimi. Emeğin Yıllık Üretimi ue Yıllık Yeni Katma-Emek Ürünü)

Sorunu, şimdi bu haliyle ele alalım. Makine yapımcısı, aşınan makinesini, bir yardanın ı0/12'si ya

da 5/6'sı değerinde yenilernek zorunda. Bir yardanın 3/4'ü ya da 9/ 12'si de kerestenin ve demirin değerini temsil ediyor. Makine ya­pımcısı, hammaddesini yenilernek üzere bu miktan demir ve keres­te üreticilerine vermişti. Bu durumda elde ı9/ı2 ya da ı 7/12 yarda kalıyor.

Makine yapımcısının, aşınma p-ayını karşılamak üzere tuttuğu 5/6 yarda = 15/6 şilin = ı5/6 saatlik emektir, yani 23/6 ya da 2 1/2 şi­lin ya da 2 1/2 saatlik emektir. Ma'kine yapımcısı bu değer karşılı­ğında keten bezi kabul edemez; çünkü, makinesini yenilemek, kısa­cası makine yapımında kullanılan başka makineler yapmak üzere 21/2 şilin elde etmek için o keten bıezini yeniden satması gerekecek­tir. Ama kime satacak? (Demir ve kömür dışında) öteki ürünlerin üreticilerine mi? Ama bu üreticiler, keten . bezi olarak tüketebile­ceklerinin tamamını keten bezi olarak tükettiler. Dokumacının üc­ret ve kannı oluşturan 4 yarda, yalnızca bu 4 yarda, başka ürün­lerle (bu sermayeyi oluşturan emeğin ya da değişmeyen sermaye-

129

Page 130: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nin oluşturduklarından ayrı olarak) değişilebilir. Bu 4 yardayı da zaten hesaba katrnıştık. Yoksa [makine yapırncısı -ç.] işçilerine ke­ten bezi mi ödeyecek? Ama onun ürünlerine eklenen katma-erneği de zaten düşmüştük ve tümünün keten bezine harcanarak tüketil­diğini kabul etrniştik.

Sorunu bir başka biçimde koyarsak:

Makine-tezgahını yenilernesi için dokumacı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 yarda

İplikçi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı yarda

Keten üreticisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2/4 yar da

Demir ve kereste üreticisi . . . . . . 7112 yarda

Makine-tezgahına harcanan toplam yarda ya da keten bezinin makine-tezgahını içeren değer parçası . . . . . . . . . . . . . . . . 41/12 yarda

= 6 şilin

3 şilin =

ı112 şilin =

ı3/4 şilin =

ı21/4 şilin

6 saatlik emek 3 saatlik emek ı 1/2 saatlik emek 13/4 saatlik emek

ı21/4 saatlik emek

Bu 41/12 yardanın (= 121/4 şilin = 121/4 saatlik ernek) 2/3'ü harn­madde ve ernek için, 2/3'ü değişmeyen sermaye için olacaktı. Bu 41 3 ve ernek (kar ve ücret) için 1/36, tüketilen yarda için 11/3 + 1/36 =

139f1os'i verir. Hesabı yahnlaştırrnak için yuvarlak olarak 4 yarda = 12 şilin =

12 saatlik ernek. Bunun üçte-lbiri = 4/3 yardası ya da I l/3 yardası ernek (kar ve ücret) için.

Değişmeyen sermaye için de 22/3 yarda kalıyor. Bunun 3/4'ü hammadde için, 1/4'ü makine-tezgahının aşınma payı. 22/3 = 8/3 =

32112. Bunun dörtte-biri = 8/12 eder. Bu bir yardanın, rnakine-tıezgahının aşınma payı olan 8/12'si

henüz makine yapırncısının sırtında bir yük olarak durmaktadır. Çünkü, onun demir ve kereste üreticilerine hammadde için ödediği 24112 ya da 2 yardadır.

l l 2941 Öyleyse makine-tezgahı için demir ve kereste üreticileri­ni borçlandırmak doğru değildir ; çünkü onlann makine-tezgahı ye­nilernesi için gereken miktar yani 7/12 yarda zaten makine yapırncı­sının hesabında yeralıyor. Derniır ve kereste üretimi için, üreticileri­nin gereksindiği tüm makine-tezgahı, makine yapırncısının hesabın­da zaten yeraldığına göre, ikind defa hesaba katılması olanaklı

130

Page 131: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

d 'ği ld ir . m k ki, demir ve kereste için so n iki yarda (geri kalan 2 /ız'lik kısım) tamamen katma-emeği içerm ektedir; çünkü herhan­gi bir hammadde kullanılmamıştır; öyleyse bu miktar keten bezi

larak tüketilebilir. Böylece, makine yapımcısının kullandığı makine-tezgahın aşın­

ma payı olarak geriye kalan tüm miktar 8/12 ya da 2/3 yardadır. Çiftçinin, değişmeyen sermayesinin, ken disi yeni katma-emek

ya da makine içermeyen, [o nedenle de -ç. ] d .olaşıma hiç girmeyen, zaten bir yana ayrılmış bulunan parçası, çift�;inin üretiminde zaten k ndi yerini doldurduğu ve dolayısıyla -ma Jtine-tezgahının dışın­da- çiftçinin doZaşımda olan ürünü ücret "e kardan oluştuğu ve dolayısıyla keten bezine harcanabildiği için, sorun böylece losmen çözülmüştü. Bu, çözümün bir parçasıydı .

İkinci parça ise, bir üretim alanında deWşmeyen sermaye ola­rak görünenin, başka üretim alanlarında, a} mı yıl içinde yeni kat­ma-emek olarak ortaya çıkmasıydı. Dokum: acının elinde değişme­yen ser.maye olarak görünenin önemli bir ku ;mı, iplikçinin, makine yapımcısının, keten üreticisinin ve demir VE � kereste üreticilerinin ( kuşkusuz maden ocağının vb. - ama ya tlınlaştırmak amacıyla bunlar hesaba katılmamıştı) gelirini oluştur maktadır. (Bu o kadar açıktır ki, örneğin aynı üretici hem iplik e ği! rir hem dokuma işi ya­parsa, değişmeyen sermayesi, dokumacınınk inden daha küçük, kat­ma-emeği yani ürünün katma-emek parças ı olan gelir, yani ücret ve kar ise daha büyük çıkar. Dokumacının � �eliri örneğinde, işte bu çerçevede, gelir 4 yardaya = 12 şiiine eşitti, değişmeyen sermayesi ise 8 yarda = 24 şilindi. Eğer hem iplik eğir ir, hem dokuma yapar­sa, geliri 6 yardaya eşitlenir. Değişmeyen sermayesi de 6 yarda olur; yani 2 yarda dokuma t�zgahı için, 3 ya rda keten için ve 1 yar­da eğirme makinesi için. )

Ancak, üçüncü olarak, bu noktaya kadar · bulunan çözüm ş u : So­nunda bireysel tüketime giden ürüne karşı: lık yalnızca hammadde ya da üretim aracı sağlayan üreticiler, kendi gelirlerini -kar ve ücretler, yeni katma[-e�ek]- kendi ürünle: rine barcayamazlar; bu ürünün değerinin geliri temsil eden parçasıı :ıı yalnızca tüketilebilir ürüne harcayabilirler ya da aynı kapıya ç .ıkacak biçimde, başka üreticilerin aynı miktar değer içeren tüketil ebilir bir ürünüyle [de­ğişmek zorundadırlar] . Yeni katma-emekler i, tamamlanmış ürüne, değeri oluşturarı bir parça olarak girer ama tamamlanmış ürün bi­çiminde tüketilir; oysa tamamlanmış üründe, bir kullanım-değeri olarak hammadde ya da kullanılıp tüketilmiş makine-tt�zgahı biçi­minde yeralmışlardır.

Bu durumda, sorunun çözüm bekleyen parçası şu noktaya in-•

131

Page 132: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dirgenmiş oluyor: [makine yapımında kullanılan makinenin) aşın­ma._payı olan 2/3 yarda ne olacak; -üretimde kullanılan makinele­rin· aşınma payı değil; çünkü o paylar yeni katma-emeği, yani (ken­disinde herhangi bir maliyet taşıyan bir hammadde bulunmayan) hammaddeye yeni makine biçimini veren yeni emeği temsil eder­makine yapımcısının, makine yapımında kullanılan makinesinin 2/ 3 yardalık aşınma payı [ne olacak)? Ya da bir başka biçimde söyler­sek: Makine yapımcısı, hangi koşullarda, 2/3 yarda = 2 şilin = 2 sa­atlik emek [karşılığı olan -ç. ) keten bezini tüketebilir ve aynı za­manda makinelerini yenileyebilir? Asıl soru bu. Gerçekte olan da bu. İstor istemez olan bu. Demek ki sorun şu: Bu fenarneni nasıl açıklamalı?

l l 2951 Burada, karın yeni sermayeye (hem döner hem sabit, hem değişmeyen hem değişen sermayeye) dönüştürülmesini tama­mıyla hesap dışında tutuyoruz. Bunun bizim sorunumuzla herhan­gi bir bağlantısı yok; çünkü yeni değişen sermaye de o durumda, (artı-emeğin bir parçası olan) _yeni emek tarafından yaratılıyor ve yenileniyor.

Bu case [durum] bir yana konursa, örneğin bir yıl içindeki yeni katma-emeğin toplamı, karın ve ücretin toplamına eşittir, i. e. [yani) gıda, giyim, ısınma, konut, mobilya vb. bireysel tüketime gi­den ürünlere harcanan yıllık gelire eşittir.

Tüketime giden bu ürünlerin toplamı değer olarak, yıllık top­lam katma-emeğe (gelirin toplam değerine) eşittir. Bu emek mikta­rı, bu ürünlerin içerdiği toplam emeğe -hem katma-emek, hem önceden varolan emek- eşit olmak gerekir. Yalnızca bu ürünlerde­ki yeni katma-emeğin değil , ama aynı zamanda içerdikleri değiş­meyen sermayenin de karşılığı ödenmelidir. Öyleyse onların değe­ri, karların ve ücretierin toplamına eşittir. Örnek olarak keten be­zini alırsak, keten bezi bizim için, yıllık olarak bireysel tüketime giden ürünlerin toplamını temsil eder. Bu keten bezi, yalnızca ken­di [içerdiği -ç.) değer öğelerinin değerine eşit olmakla kalmamalı­dır; ama aynı zamanda tüm kullanım-değeri, ondan paylarını alan çeşitli üreticiler tarafından tüketilebilir. Her ne kadar katma­ernekle değişmeyen sermayeyi içeriyorsa da [keten bezinin -ç. ] tüm değeri ücret ve kara, yani her yılki yeni katma-emeğe ayrışmalıdır.

Bu, daha önce söylediğimiz gibi, şu çerçevelerde kısmen açık­lanmıştır:

Birincisi. Değişmeyen sermayenin, keten bezi üretimi için gere­ken parçalarından biri, o keten bezine, kullanım-değeri ya da deği­şim-değeri olarak girmez. Ketenin, tohum vb. [öğelerini -ç. ) içeren parças\ böyle bir parçadır; tarımsal ürünün değişmeyen sermayesi-

132

Page 133: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

n i n , dolaşıma girmeyen, doğrudan ya da dalaylı olarak üretime, toprağa döndürülen parçasıdır. Bu parça kendi yerini doldurur, bu yüzden de keten bezinden bunun için bir ödeme yapılmasına gerek kalmaz. (Bir çiftçi, tüm hasadını, diyelim 120 quarteri* satabilir; ama o zaman bir başka çiftçiden, örneğin 12 quarter tohumluk al­ması gerekir; o zaman ikinci çiftçi kendi 120 quarterinden 12 quar­ter yerine 24 quarteri, kendi ürününün 1110'u yerine 1/5'ini tohum­luk olarak kullanmak zorunda kalacaktır. Her iki durumda 240 q uarterden 24 quarteri toprağa tdh um olarak geri verilecektir. Kuşkusuz bu [durum �. ] dalaşımda bir değişiklik yapar. Her biri­nin onda-birlik bir kesinti yaptığı birinci durumda, dolaşıma 216 quarter girer. İkinci durumda, ilk çiftçinin 120 quarteri, sonraki çiftçinin 108 quarteri yani 228 quarter dolaşıma girer. Önceki du­rumda olduğu gibi gerçek tüketicilere 216 quarter ulaşır. Dolayı­sıyla, burada, dealers [tüccarlar] ile dealers arasındaki değerlerin toplamının, dealers ile consumers [tüketiciler] arasındaki değerle­rin toplamından daha büyük olduğunun bir örneğini görüyoruz)48 (Dahasi, karın bir parçasının yeni sermayeye dönüştürüldüğü tüm durumlarda da aynı farklılık görülür; üstelik tüccarlar ile tüccarlar arasındaki işlemlerin süresi birçok yıla yayılır, vb.)

Keten bezi üretimi için, yani tüketilebilir ürünler için [gerekli olan bu hammadde] parçası, dolayısıyla, keten bezi üretimi için ge­rekli olan değişmeyen sermayenin büyük bir kısmını oluşturma du­rumunda değildir.

Ikincisi. Keten bezi için, yani yıllık tüketilebilir ürün için ge­rekli değişmeyen sermayenin büyük bir parçası, bir aşamada de­ğişmeyen sermaye olarak görünür, bir başka aşamada yeni katma­emek olarak görünür; ve bunun sonuı:ı,ı olarak gerçekte biri için kar ve ücretlerden, gelirden oluşurken, bir başkası için aynı top­lam değer, sermaye olarak belirir. Bu yüzdendir ki [dokumacının] değişmeyen sermayesinin bir parçası, iplikçinin, vb. emeğine indir­genebilir.

1 1 2961 Üçüncüsü. Tüketilebilir ürün üretmek için gerekli olan bütün ara işlemlerde, hammadde ve belirh bazı yardımcı malzeme dışında, ürünlerin büyük bir bölümü, hiçbir zaman kullanım­değeri haline gelmez, yalnızca, tüketilebilir ürüne, değerinin bir parçası olarak katılır - makineler, kömür, akaryakıt, donyağı, ko­lan kayışlan vb . . Gerçekte her zaman, bir sonraki aşama için top­lumsal işbölümü sonucu ayrı bir iş kolu biçimi aldıkları ölçüde -yalnızca değişmeyen sermaye üreten bu işlemlerin her birinde, her aşamanın ürünü, (kar ve ücretten oluşan ve yukarıda değindiğimiz

• 1 quarter = 12.7 kg. --ç.

133

Page 134: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

koşulla49 geliri oluşturan) yeni katma-emeği temsil eden bir par­çayla, [o aşamada -ç. ) tüketilen değişmeyen sermayenin değerini temsil eden bir başka parçaya ayrılır. Öyleyse, açıktır ki, bu üre­tim alanlarının her birinde, sahipleri, ürünün yalnızca ücretlerle karı temsil eden parçasını -içerdekileri değişmeyen sermayenin değerine eşit miktarda ürünü çıkardıktan sonra geri kalanı- tüke­tebilirler. Ama bu üreticilerden hiçbiri, bir önceki aşama ürününün hiçbir parçasını, ya da bir sonraki aşama için değişmeyen sermaye üretmekten başka bir şey üretmeyen bütün aşamaların ürünlerini tüketmezler.

Bu durumda, tamamlanmış ürün -tüm tüketilebilir ürünleri temsil eden keten bezi- gerçi yeni katma-emeği ve değişmeyen sermayeyi içerir ve bu tüketilebilir ürünün son üreticileri, yalnızca en sonuncu katma-emeği, yani toplam ücretleri ve karları, kendi gelirlerini tüketebilirler ama - gene de değişineyen sermayenin tüm üreticileri, kendi yeni katma-emeklerini yalnızca tüketebilir üründe gerçekleştirirler ya da tüketirler. Böylece, gerçi bu [ürün ­ç. ) katma-erneği ve değişmeyen sermayeyi içermektedir ama, satın alınacağı fiyat -ürünün, son katma-emeğin miktarına eşit olan ürün parçasına ek olarak- onun değişmeyen sermayesinin üreti­mi sırasındaki tüm katma-emeğin toplam miktarını da içerir. On­lar [üreticiler -ç. ) tüm katma-erneği, kendi ürünleri yerine, tüketi­lebilir [son -ç.) üründe gerçekleştirirler - öyle ki, bu açıdan, tüke­tilebilir ürün, sanki tümüyle ücret ve kardan, yeni katma-emekten oluşmuş gibidir.

Tüketilebilir ürünü, yani keten bezini (tüketilebilir ürünlerin birbiriyle değişilmesi ve metaların önceki [aşamada -ç. ) paraya çevrilmiş olması hiç farketrnez) kendi üretim alanlanndaki aşarna­da finished [tamamlanmış) ürün haline getiren üreticiler, kendi ge­lirlerine eşit olan -onların son katma-emeğine, ücretierin ve karların toplamına eşit olan- ürün parçasını tüketilebilir ürün­den, yani keten bezinden düşerler. Tüketilebilir maddenin öteki parçasıyla, kendilerine değişmeyen sermayelerini sağlamış olan üreticilere borçlu oldukları değer parçasını öderler. Kendi tüketile­bilir ürünlerinin bu parçası böylece tümüyle, o değişmeyen serma­ye üreticilerinin gelirlerinin ve değişmeyen sermayelerinin değeri­ni en yakın üretim aşamasında karşılamış olur. Ancak değişmeyen sermaye üreticileri, tüketilebilir ürünün, yalnızca kendi gelirlerine eşit olan parçasını tutarlar. Öteki parçayla ise, kendi değişmeyen sermayelerinin üreticilerini öderler; bu parça. gelire ve değişmeyen sermayeye eşittir. Ne var ki, keten bezinin, yani tüketilebilir ürü­nün son parçasıyla yenilenmesi gereken, değişmeyen sermaye değil

134

Page 135: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dl· gdi r ise, yani yeni katma-emek ise hesap ancak o zaman kapa­tdmış olur. Çünkü yaptığımız varsayıma göre, keten bezi yalnızca tüketime gitmektedir, başka bir üretim aşamasının değişmeyen sermayesini oluşturmamaktadır.

Bunun ne zaman böyle olduğu, tarım ürününün bir parçası için daha önce gösterilmişti.

Genelde, yalnızca tamamlanmış ürüne hammadde olarak giren ürünlerin, [o aşamada -ç.] ürün olarak tüketildiğinden sözedilebi­lir. Öteki ürünler, tüketilebilir ürüne, yalnızca değerin tamamlayı­cı parçaları olarak girerler. Tüketilebilir ürün gelir ile, yani ücret ve kar ile satın alınabilir. Bu nedenle onun toplam değeri, ücret ve kara, yani [üretimin -ç.] her aşamasındaki katma-emeğe indirge­nebilmelidir. Bu durumda ortaya şöyle bir soru çıkar: Toplam ürü­nün, bizzat üreticileri tarafından üretime geri döndürülen 1 1 2971 parçasına -tohum, çift hayvanları, gübre, vb.- ek olarak, değiş­meyen sermayenin, tüketilebilir ürüne, de�erin tamamlayıcı bir parçası olarak girmeyen, ama üretim sürecinde kendi türünden ye­nilenen 'bir başka parçası daha var mıdır?

Kuşkusuz, bütün biçimleriyle sabit sermaye, burada ancak de­ğerinin üretime girmesi ve tüketilmesi ölçüsünde, dikkate alınabi­lir.

Tarımın dışında (hayvan yetiştiriciliği, balık çiftliği (yapay ye­niden-üretimin olduğu durumlar) orman işletmeciliği (yeniden­üretimin olduğu durumlar), vb. dahil) -ve aynı biçimde tüm giysi hammaddeleri, gündelik geçim nesneleri ve yelken, ip, kayış, vb., sanayide sabit sermayeye giren ürünlerin büyük bir bölümü dışın­da- madenlerde, maden kömürü işletmelerinde değişmeyen ser­maye kısmen, in natura [ürün olarak] kendi ürününden karşılan­makta; böylece dolaşıma giren parçanın, bu değişmeyen sermaye bölümünü yenilemesine gerek kalmamaktadır. Örneğin kömür üre­timinde, bir miktar kömür, suyu dışarı atan ya da kömürü yukarı çıkaran buhar makinesini çalıştırmakta kullanılır.

Dolayısıyla yıllık ürünün değeri, kısmen, kömürde varolan ve kömür üretimi sırasında tüketilen geçmiş emek parçasına ve kıs­men katma-emek miktarına (makinelerin aşınma payını vb . hesap dışı tutarsak) eşittir. Ancak toplam üründen, kömür olarak bir miktar değişmeyen sermaye parçası doğrudan doğruya ayrılır ve üretime geri döndürülür. Hiç kimsenin bu parçayı karşılaması ge­rekmez; çünkü bunu, o kendisi yapmaktadır. Eğer emeğin üretken­liği ne artar, ne eksilirse, o zaman, ürünün bu parçasının temsil et­tiği değer de aynı kalır ve -kısmen geçmiş emek, kısmen yıl boyu eklenmiş katma-emek olarak- üründe varolan miktarının belli bir

135

Page 136: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

oranına eşitlenir. Öteki maden sanayilerinde de değişmeyen ser­maye kısmen kendi türünde karşılanır.

Ürün artıkları -örneğin pamuk ürünü vb. artıkları- tarlalara gübre olarak verilir ya da örneğin kağıt [üretiminde kullanılan] ke­ten kırpıntılan gibi, başka sanayi dalları için hammadde olur. Bu gibi durumlarda, önceki durumda olduğu gibi, bir sanayinin değiş­meyen sermayesinin bir parçası başka bir sanayinin değişmeyen sermayesiyle doğrudan değerlendirilmiş olur. Örneğin pamuk, güb­re olarak kullanılan pamuk artığıyla.

Ancak, genel olarak, bir yanda makine yapımı ile ilksel üretim [Urproduktion] (hammaddeler: demir, kereste, kömür) ve öte yan­da öteki üretim aşamaları arasında temel bir farklılık vardır: öteki üretim aşamalan arasında karşılıklı etkileşim yoktur. Keten bezi, ne iplikçinin değişmeyen sermayesinin bir parçası olabilir, ne de iplik (o haliyle) keten üreticisinin ya da makine yapımcısının değiş­meyen sermayesinin parçası olabilir. Ancak, makinelerin hammad­desi -deri, kayış, ip, vb. tarımsal ürünlerin dışında- kereste, de­mir ve kömürdür, öte yandan makineler de buna karşılık, kereste, demir, kömür vb. üreticilerinin değişmeyen sermayesine üretim aracı olarak girerler. Dolayısıyla, işin aslında her iki taraf birbiri­ni , kendi değişmeyen sermayesinin bir parçasıyla, kendi türünde yeniler. Burada değişmeyen sermayeyle değişmeyen sermayenin değişimi sözkonusudur.

Burada sorun, basit bir hesap işlemi değildir. Demir üreticisi, demir üretimi sırasında kullandığı makine-tezgahının aşınma pa­yına karşılık makine üreticisini borçlandınr, makine üreticisi de makine yapımında aşınan kendi makine-tezgahı için [demir üreti­cisini] , borçlandırır. Demir ve kömür üreticileri, diyelim ki bir ve aynı kişi olsun. Birinci olarak, daha önce gördüğümüz gibi, kendi kömürünü kendisi yeniler. İkinci olarak, toplam demir ve kömür ürününün değeri, katma-emekle, aşınan makinelerde önceden va­rolan geçmiş emeğin değerine eşittir. Bu toplam üründen, makine­lerin değerini karşılayan demir miktarı çıkanldıktan sonra, geri kalan demir, katma-emeği temsil eder. Sonuncu parça, makine ve araç-gereç yapımcılarının vb. hammaddesini oluşturur. Makine ya­pımcısı, demir üreticisine bu parça karşılığında keten bezi öder. İlk parça karşılığında ise, ona [demir üreticisine -ç. ] eskilerin yerini almak üzere makine verir.

Öte yandan, makine yapımcısının, makine yapan makineleri­nin, araç-gereçlerinin vb. aşınma payını temsil eden değişmeyen sermaye parçası, gerçekte, makine yapımcısının birkaç makineyi, makine yapan makineler olarak kendisine ayırmasıyla karşılanır;

136

Page 137: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

vı! bu nedenle de hammaddelerin hiçbirini (burada [kömür ve de­mir üretiminde) kullanılan makineleri ve kullanılan kömürün yeri­ne konan kömür parçasını bir yana bırakıyoruz) l l 2981 ve katma­emeği, yani ücretlerle karı içermez. Ürününün bu parçası ham­maddenin fazladan tüketimiyle elde edilir; bu parça, yeni katma­emeği temsil etmez, çünkü, emeğin toplam ürününde şu miktar makine katma-emeğin değerine, şu kadar makine hammaddenin değerine ve şu kadar makine de makine yapan makinelerin [önce­den varolan emek -ç.] içerdiği değer parçasına eşittir. Doğru, bu so­nuncu parça, katma-emeği içermez. Ama değer olarak bu parça sı­fıra eşittir; çünkü katma-emeği temsil eden makineler grubunda hammaddenin ve kullanılan makine-tezgahın içerdiği emek hesaba katılmamıştır; hammaddeleri yenileyen ikinci grupta da yeni eme­ği ve makine-tezgahını yenileyen parça hesaba katılmamıştır; so­nuç olarak, -değer olarak kabul edilen- üçüncü parçada, ne kat­ma-emek vardır, ne hammadde bulunmaktadır; ancak bu grup ma­kineler yalnızca, makine-tezgahın aşınma payını temsil eder.

Makine yapımcısının kendi makine-tezgahı satılmaz. Toplam üründen düşülür ve in natura [ürün olarak] yenilenir. Sonuçta, onun sattığı makineler, (eğer hammadde üreticisinin makine­tezgahının aşınma payı kendisine borç olarak zaten yüklenmişse yalnızca emekten ibaret olan) hammaddeleri ve katma-emeği tem­sil eder; bu nedenle de hem onun için hem hammadde üreticisi için keten bezine dönüştürülebilir. Makine yapımcısıyla hammadde üreticisi arasındaki ilişkileri özellikle ilgilendiren şey ise, ikinci­nin, kullanılıp tüketilen makinesi karşılığında, onun değerine eşit miktarda demiri üretimden düşmesidir. O, bunu makine yapımcı­sıyla değişir ve böylece her biri ötekine kendi türünde ödeme yap­mış olur; bu sürecin, onların arasında gelirin bölüşülmesiyle bir il­gisi yoktur.

Sermayenin dolaşımıyla bağlantılı olarak geri döneceğimiz bu konuda, şimdilik bu kadar yeter. so

Gerçekte, değişmeyen sermaye, sürekli olarak yeniden­üretildiği ve kısmen kendini yeniden-ürettiği için durmaksızın ye­nilenir. Ancak değişmeyen sermayenin, tüketilebilir ürüne giren parçasının karşılığı tüketilebilir türden olmayan ürünlere giren canh-ernekle ödenir. Bu tür emek, karşılığını , kendi ürünüyle öde­nerek alamadığı için, tüketilebilir tüm ürünü gelire dönüştürür. Değişmeyen sermayenin, yıllık ürünün parçası sayılan bir parçası, aslında yalnızca görünürde öyledir. Bir başka parçası, her ne ka­dar toplam ürüne giriyorsa da, değerin tamamlayıcı parçası ya da bir kullanım-değeri olarak tüketilebilir üründe yeralmaz, ama ken-

137

Page 138: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

di türünde yenilenir; her zaman üretimin gövdesi içinde kalır. Burada, toplam tüketilebilir ürünün, nasıl, değer tamamlayıcı

parçalara ve onun içinde yeralan üretim araç ve gereçlerine ayrıştı­ğını ve bölündüğünü inceledik.

Ama her zaman, tüketilebilir ürün (ki, ücretlerden oluştuğu öl­çüde, sermayenin değişen parçasına eşittir), tüketilebilir ürünün üretimi ve bu ürünün üretimi için gereken değişmeyen sermayenin -üretime girsin ya da girmesin- bütün parçalarının üretimi bir­biriyle yanyana ve eşzamanlıdır. Aynı biçimde, her sermaye her za­man ve aynı anda, değişmeyen sermayeye ve değişen sermayeye ayrılır; ve her ne kadar değişmeyen sermaye, değişen sermaye gibi, yeni ürünlerle sürekli yenilenirse de aynı tür üretim sürdükçe, var­lığını her zamı:ı_n aynı biçimde sürdürür.

l l 299i Makine yapımcısıyla -demir, kereste vb.- temel mad­de üreticileri arasındaki ilişki şöyledir: gerçekte (birinin bir kısım değişmeyen sermayesini ötekinin geliri haline dönüştürmekle hiç­bir ilişkisi olmayan bir biçimde51) kendi bir kısım değişmeyen ser­mayelerini birbiriyle değişirler; çünkü -her ne kadar birininki, di­ğerinin bir önceki evresi ise de- her iki tarafın da ürünleri, diğeri­nin değişmeyen sermayesine üretim aracı olarak katılır. Demir, ke­reste, vb. üreticisi, gereksindiği makine-tezgaha karşılık, makine yapımcısına, yenilenen makinenin değerinde demir, kereste, vb. verir. Tohum köylü için ne ise, makine yapımcısının değişmeyen sermayesinin bu parçası da demir, kereste, vb. üreticisi açısından odur; onun [demir, kereste, vb. üreticisinin -ç.] yıllık ürününün, in natura [ürün olarak] yenilediği ve dolayısıyla gelire dönüştürmedi­ği bir parçasıdır. Öte yandan makine yapımcısının, hammadde bi­çiminde elde ettiği şey, yalnızca demir üreticisinin makinesinin içerdiği bir hammadde olmakla kalmaz; ama aynı zamanda, bu makinenin, katma-emekten ve kendi makinesinin aşınma payın­dan oluşan değerinin bir parçası haline gelir. Bu, yalnızca kendi makinesi-nin aşınma payını karşılamakla kalmaz, ama öteki maki­nelerdeki bir bölüm aşınma payının da karşılığı kabul edilir.

Doğrudur, demir üreticisine satılan bu [makine] , hammaddeye ve katma-emeğe eşit olan değer öğelerini de içerir. Ama öte yan­dan, öteki makinelerde dikkate alınacak aşınma payı o ölçüde az olur. Değişmeyen sermayelerinin bir parçası -yani yalnızca aşın­ınayı temsil eden değişmeyen sermaye parçasının değerini yenile­yen yıllık emek ürününün parçası- bu çerçevede makine yapımcı­sının sanayicilere sattığı makinelere girmez. Ama öteki makinele­rin aşınma payına gelince, bu, makine yapımcısı için, yukarıda an­dığımız, 2 saatlik emeğe eşit üçte-iki yarda keten bezi ile yenilenir.

138

Page 139: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Bununla , makine yapm1cısı aynı değerde dökme demir, kereste, vb . satın alır ve aşınmayı, kendi değişmeyen sermayesinin bir başka biçimiyle -demir biçimiyle- karşılamış olur. Böylece onun ham­nıaddesinin bir parçası, hammaddenin değerine �k olarak, a!'ınma­n ın karşılığı olur. Ne var ki bu hammadde, demir vb. üreticisi açı­s ından, tıpkı daha önce belirtildiği üzPre çeşitli hammaddeleri (de­m ir, kereste, kömür, vb. ) üretenl�rin makineleri için olduğu gibi, yalnızca katma-emek zamanından oluşmuştur.

Böylece keten bezinin tüm öğeleri değişmeyen sermaye olarak l keten bezinde --ç. ) yeralan ve yeniden-üretim yoluyla varlığı sür­dürülen toplam emeğe eşit değil, ama yeni katma-emeğe eşit olan bir miktar ernekte ifadesini bulmuş oluyor.

Her yıl bireysel tüketime giren ve böylece gelir olarak tüketilen toplam metalardaki kısmen canlı-ernekten, kısmen geçmiş emek­ten oluşan toplam emek miktarı, yıllık katma-emekten fazla ola­maz demek, bir totolojiden başka bir şey degildir. Çünkü gelir, üc­ret ve �arın toplamına eşittir; ücret ve ve kar toplamı yeni katma­emek toplamına eşittir; ve dolayısıyla aynı miktar emeği içeren metalar toplamına eşittir.

Demir üreticisi ve makine yapımcısı örneği, örneklerden yalnız­ca biridir. Her birine ait ürünlerin, öteki üretim alanına üretim aracı olarak girdiği farklı üretim alanları arasında, (her ne kadar bir dizi para alışverişiyle gizli kalıyorsa da) birinin değişmeyen ser­mayesiyle ötekinin değişmeyen sermayesi arasında kendi türünde bir değişim gerçekleşir. Durum bu olduğu ölçüde tüketime giren ta­mamlanmış ürünün tüketicileri bu değişmeyen sermayeyi yenile­rnek durumunda kalmazlar; çünkü o [anılan bu değişimle --ç.) za­ten yenilenmiştir. ı 299ı 1

ı ı 3041 (Örnek: Lokomotif yapımında her gün vagonlar dolusu demir artıkları çıkar. Bunlar toplanır ve lokomotif yapımcısına te­mel hammaddesini sağlayan dernit üreticisine satılıl"'(ya da hesabı­na geçirilir) . Demir üreticisi, bu artıkları yeni katma-ernekle tek­rar gerekli biçime sokar. Ancak lokomotif yapııncısına geri gönder­diği [yeni --ç. ) biçimiyle bu demir artıkları, hammaddeyi yenileyen ürünün değerini temsil ederler. Böylelikle, iki fabrika arasında, aynı demir artıkları değil, ama sürekli olarak belli bir miktar de­mir artığı [farklı biçimlerde -ç. ) gelir gider. Bu parça, sanayinin iki dalından her biı i için hammaddeyi oluşturur ve değer olarak düşü­nüldüğü zaman, yalnızca bir fabrikadan ötekine dolaşır durur. Bu nedenle de sonuç olarak tamamlanmış ürüne girmez; değişmeyen sermayenin kendi türünde yenilenmesidir.

Gerçekte, makine yapımcısının sağladığı her makine, değer açı-

139

Page 140: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

sından, hammaddeye, katma-emeğe ve makinelerin aşınma payına bölünür. Ama, başka alanların üretimine giren toplam, değer ola­rak yalnızca, değişmeyen sermayenin, makine yapımcısıyla demir üreticileri arasında sürekli gidip gelen parçası çıkarıldıktan sonra geri kalan toplam makine değerine eşittir.

Bir çiftçinin sattığı ı quarter buğday, bir başka quarter kadar pahalıdır; ve satılan ı quarter buğday, tarlaya tohum olarak geri atılan ı quarterden daha ucuz değildir. Still [yine de) ürün 6 quar­tere eşitse, ı quarter de 3 pound ise -her bir quarter katma­emeği, hammadde ve makinelerin değerini içeriyor- ve çiftçi to­hum olarak ı quarter kullanıyorsa, tüketicilere yalnızca ıs pounda eşit 5 quarter satabilir. Bu nedenle tüketiciler, ı quarter tohumlu­ğun içerdiği değer parçasını ödememiş olurlar. Sorun da işte bura­da: Satılan ürünün değeri, içerdiği tüm değer öğelerine -katma­emek ve değişmeyen sermaye- nasıl eşit olabilir ve buna karşın, tüketici ürünü satın alır ama nasıl olur da değişmeyen sermayeyi ödemez?)52 1 3041 1

l l 3001 (Bu söylenenlere ek olarak: Aşağıdaki alıntı, bilgelikten yoksun olan Say'nin sorunun ne ol­

duğunu bile nasıl anlayamadığını göstermektedir: "Bu gelirler konusunu tam anlamak için, bir ürünün tüm değeri­

nin, değişik kişilerin gelirine bölünmesini dikkate almak gerekir; her bir ürünün toplam değeri, onu ortaya çıkarnıakta katkısı bulu­nan toprak sahiplerinin, kapitalistlerin ve zanaatçılann kanndan oluşur. Toplumun gelirinin bir Ekonomistler53 hizbinin düşlediği gibi, toprağın net ürününe değil de, üretilen brüt değere eşit olması bundandır . . . . Bir ulus içinde tek gelir, tüketilen değerleri aşan mik­tar olsaydı, bu, yıl içinde ürettiği değer kadar tüketen bir ulusun hiçbir [ . . . ) geliri olmayacağı gibi gerçekten saçma bir sonuca yola­çardı" ( [Jean Baptiste Say, Traite economie politique . . . 3. baskı] c. II [Paris 181 7) , s. 63-64.)

Gerçekte, içinden geçtiği yıl içinde bir geliri olurdu da ertesi yıl olmazdı.

Emeğin yıllık ürününün (ki yıllık emek ürünü onun yalnızca bir parçasıdır) gelirden ibaret olduğu doğru değildir. Öte yandan, bu, her yıl bireysel tüketime giden ürün parçası sözkonusu olunca doğ­rudur. Yalnızca katma-emeği içeren bu gelir, kısmen katma­emekten ve kısmen de geçmiş-ernekten oluşan ürünü karşılar; yani bu ürünlere eklenen katma-emek, yalnızca kendi karşılığını değil, ama geçmiş-emeğin karşılığını da verir; çünkü ürünün bir başka parçası -ki o da katma-emekten ve geçmiş-emekten oluşmuştur­yalnızca geçmiş-emeği, yani yalnızca değişmeyen sermayeyi yeni­ler.

140

Page 141: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[ I l . E ll Nolltalar: Değerin Ölçülmesi Sorununda Smith 'teki Kargaşa. Smith 'teki Çelişkiterin Genel Niteliği]

(Adam Smith'in teorisinde, yukarıda tartıştığımız noktaları, de­ğerin belirlenmesine ilişkin yalpalamalarındaki - ücretlerle ilgili apaçık çelişkisine ek olarak,54 aynı zamanda değerin özünü oluştu­ran içkin bir ölçü olarak değer ölçüsünü, paranın bir değer ölçüsü olarak adlandırılışı anlamındaki değer ölçüsüyle karıştırdığını da eklemek gerekir. İkincisiyle ilgili olarak, -başka metalara sürekli ölçü hizmetini yapması için değeri değişmeyen bir meta bulmak gibi- çemberi kareye çevirmek gibi bir çabaya girişilmiştir. Değe­rin para olarak ölçüsüyle, değerin emek-zamanıyla belirlenişinin ilişkisi sorununda, çalışmanın ilk bölümüne bakınız .55 Bu kargaşa, Ricardo'nun belli bölümlerinde de görülecektir.) l sool l

*

1 1 2991 Adam Smith'in çelişkileri önemlidir; çünkü bu çelişkiler, o çözmese de bazı sorunları kapsamaktadır; kendisiyle çelişkiye düşerek o bu sorunları açığa vurmaktadır. Bununla ilgili olarak onun doğru içgüdülerini en iyi gösteren şey, kendisini izleyenlerin, öğretisinin şu ya da bu yönüne karşıt tutum tak.ınmış olmaları­dır.56

141

Page 142: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

!DÖRDÜNCÜ BÖLÜM!

ÜRETKEN EMEK VE ÜRETKEN-OLMAYAN EMEK ÜZERİNE TEORİLER

Şimdi de Adam Smith'in yazılannda, üzerine eğilmemiz gere­ken son tartışmalı noktaya geliyoruz: üretken emek ile üretken­olmayan emek arasındaki ayrım.

l l sool A. Smith'in, üretken-olmayan emekten ayırdederek, üret­ken emek dediği şeyin tanımında, şimdiye kadar her sorunda karşı­mıza çıkan aynı iki taraflı yaklaşımını buluruz. Onun sunumunda, üretken emek dediği şeyin birbirine dolanmış iki tanımını buluruz; önce birincisini, doğru tanımı inceleyerek başlayalım.

[J . Kapitalist Üretim Açısından Üretken Emek: Artı-Değer Üreten Emek]

Kapitalist üretim anlamında üretken emek, değişen sermaye parçasına (sermayenin ücrete harcanan parçasına) karşılık değişti­len ve sermayenin yalnızca bu parçasını (ya da kendi emek­gücünün değerini) değil, ayrıca ona ek olarak kapitalist için bir artı-değer üreten ücretli-emektir. Meta ya da para, ancak bu yolla sermayeye dönüştürülür, meta, sermaye olarak üretilir. Yalnızca

142

Page 143: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Hl'nııaye üreten ücretli-emek üretkendir. (Bu, emeğe ödenen tutarı , o, artırarak yeniden-üretir, ya da ücret biçiminde aldığını, daha fazla emek olarak yeniden geri verir anlamına gel�r. Dolayısıyla, yalnızca değer üreten emek, kendi değerinden daha büyi.ik değer ortaya koyar. )

Bir kapitalist sınıfın ve dolayısıyla sermayenin mere existence'ı i Halt varoluşu) emeğin üretkenliğine, mutlak üretkenliğine değil, gö­reli üretkenliğine bağlıdır. Örneğin bir günlük emek yalnızca işçiyi yaşatmaya, yani emek-gücünü yeniden-üretmesine yetiyorsa 1 1 3011 , mutlak anlamda, işçinin emeği üretkendir, çünkü yeniden­üretmektedir; yani, tükettiğine (kendi emek-gücünün değerine) eşit değeri, sürekli olarak yenilemektedir. Ama kapitalist anlamda, bu emek üretken değildir, çünkü hiçbir artı-değer üretmemiştir. (Ger­çekte yeni hiçbir değer üretmemiş - yalnızca eskisini yenilemiştir; bir başka biçimde üretmek için -değeri- bir başka biçimiyle tüket­miştir. Üretimi kendi tüketimine eşit olan işçinin üretken olduğu, yenide1,1-ürettiğinden daha fazlasını tüketen işçinin üretken olmadı­ğı da işte bu anlamda söylenmiştir. )

Bu üretkenlik, göreli üretkenliğe dayanır - şu ar.lamda ki, emekçi yalnızca eski bir değeri yenilemekle kalmaz, ayrıca, onun işçi olarak yaşamını sürdüreceği miktarda üründe maddeleşen emek-zamanından daha fazlasının kendi ürettiği üründe maddeleş­tiği yeni bir değer yaratır. Sermayenin varlığı, bu tür üretken üc­retli emek üzerine kurulmuştur.

(Ne var ki, sermayenin olmadığını ve işçinin, kendi artı­değerini -tükettiği değerlerin üstünde fazladan yarattığı değerle­ri- bizzat sahiplendiğini varsayarsak, o zaman yalnızca bu eme­ğin gerçekten üretken olduğu, yeni değerler yarattığı söylenebilir.)

[2. Üretken Emek Konusunda Fizyokratlar ile Merkantilistlerin Görüşleri)

Bu üretken emek anlayışı, doğal olarak, A. Smith'in, artı­değerin kaynağı, yani sermayenin doğası konusundaki görüşünü izlemiştir. Bu anlayışa bağlı kaldığı ölçüde, fizyokratlann, hatta merkantilistlerin yolundan yürür; yalnızca yanlış kavramlardan arındırır ve böylece işin özünü ortaya çıkarır. Fizyokratlar yalnızca tarım emeğinin üretken olduğunu düşünürken gerçi hatalıydılar; ama, kapitalist bakış açısından, yalnızca artı-değer yaratan eme­ğin üretken olduğu doğru görüşünü ortaya koyanlar da onlardı; gerçekte kendisi için değil, ama üretim araçlarının sahibi için bir artı-değer, kendisi için değil, ama toprak sahibi için produit net

143

Page 144: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

!net ürün) üreten bir emek. Çünkü surplus-value [artı-değer) ya da artı-emek-zamanı, surplus produce'da [artı-üründe] ya da produit net'te [net üründe) maddeleşiyordu. (Ama burada da yanlış bir algı­lama içindeydiler; örneğin, emekçilerin ve çiftçilerin yiyebileceğin­den daha çok buğday olduğu ölçüde [üretken emek sözkonusuydu -ç.) ; oysa giysi örneğinde de imalatçıların -emekçi ve master [usta)- gereksindiğinden daha fazla giysi vardı . ) Artı-değerin ken­disi de yanlış algılanıyordu, çünkü değer konusundaki düşünceleri de yanlıştı : · değeri, emek-zamanına, toplumsal, türdeş [qualitiits­los] emeğe değil, emeğin kullanım-değerine indirgiyorlardı . Her ne ise, gene de yalnızca, maliyetinden daha fazla değer yaratan ücret­li-emek biçimindeki doğru görüş yerli yerindeydi. A. Smith bu tanı­mı, fızyokratların bağlantılandırdığı yanlış anlayıştan kurtardı.

Eğer fızyokratlardan geriye, ınerkantilistlere gidersek, orada da, onların teorisinin, her ne kadar bilincinde değillerse de, aynı üretken emek görüşünü içeren bir yönüyle karşılaşırız. Onların tc­orisinin temeli, ürünü, yurt dışına gönderildiğinde, maliyetinden daha fazla para getiren (ya da karşılığında, ihraç edilmesi gereken­den daha fazla getiren) üretim alanlanndaki emek üretkendir dü­şüncesine dayanıyordu; böylece o üretim alanları, bir ülkenin, yeni açılan altın ve gümüş madenierinin ürünlerinden daha büyük ölçü­de yararlanılmasını olanaklı hale getiriyordu. Bu tür ülkelerde zenginliğin ve orta sınıfın hızla arttığını gördüler. Altının sağladığı bu etkinin kaynağı acaba neydi? Ücretler, meta fiyatlarıyla oranlı olarak artmıyordu; yani ücretler düşmüştü ve bunun sonucu ola­rak, göreli artı-emek artmış ve kar oranı yükselmişti -emekçi daha üretken hale geldiği için değil, ama mutlak ücret (yani, emek­çinin aldığı geçim araçları miktarı ) aşağı hastmldığı için- tek söz­cük le, işçilerin durumu kötüleştiği için. Bu ülkelerde, emek, dolayı­sıyla, onu çalıştıranlar için gerçekte qaha üretkendi. Bu fact [olgu] , değerli metal infiux'uyla [girişiyle] bağlantılandırıldı; merkantilist­leri, yalnızca bu tür dallarda çalıştırılan emeğin üretken olduğunu ilan etmeye iten şey de, çok az bilincinde olsalar da, işte bu durum­du.

1 1 3021 "Son elli-altını� yıl içinde hemen hemen her Avrupa ülke­sinde [ . . . ) görülen dikkate değer [nüfus) artışı, olasıdır ki, esas ola­rak, Amerika madenierindeki üretkenlik artışından ileri gelmiştir. Artan değerli maden botluğu" (of course [doğal olarak) , madenierin gerçek değerlerindeki düşüşün sonucu olarak) "meta fiyatlannı, emeğin fiyatına göre daha yüksek oranda artırmaktadır; bu, emek­çinin durumunu kötüleştirmekte, ama aynı zamanda, ödeme olana­ğına sahip olduğu ölçüde çok işçi kiralayabilmek için, döner serma­yesini var gücüyle genişl�tme çabasına giren işverenin kazaneını

144

Page 145: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

artırmaktadır; - ve görülmüştür ki, nüfus artışına elverişli olan durum da işte bu durumun ta kendisidir . . . . Bay Malthus, 'Arneri­ka'da madenierin keşfınin, buğday fiyatlannı üç-dört kat artırdığı süre içinde, emeğin fıyatını yalnızca katıayacak ölçüde bile artırma­dığını' gözlemlemiştir . . . ülkeiçi tüketime giden metalann (örneğin buğdayın) fiyatı, ülkeye para akışının bir sonucu olarak bir anda yükselmez; ama tanmsal istihdamda kar oranı bu yüzden, imalat sanayisindeki kar oranının altına gerilediği için, sermaye aşama aşama tanından imalat sanaliiisine çekilecektir: Böylece tüm serma­yeler, eskisine göre daha yüksek kar bırakmaya başlar ve karlardaki artış, her zaman ücretlerdeki düşüşe eşittir." (John Bar­ton, Obseruations on the Circumstances Which lnfluence the Candi­tion of the Labouring Classes of the Society [Toplumun Emekçi Sı­nıflarının Durumunu Etkileyen Koşullar Üzerine Gözlemler) , Lond­ra 1817, s. 29 vd.)*

Demek ki, birincisi, Barton'a göre, 16. yüzyılın sonuncu üçte­biriyle 17 . yüzyılda merkantil sisteme hızını veren şey, 18. yüzyılın ikinci yarısında yinelendi. İkincisi, (kapitalistler arasındaki reka­bet, iki' ayrı standartla ölçümü sona erdirinceye dek) home con­sumption'a [iç tüketime] yönelik metalar altın ve gümüşün eski de­ğeriyle ölçülürken, yalnızca, ihraç edilen ürünler, altın ve gümü­şün indirilmiş değeriyle ölçüldüğü için, üretimin ikinci alanındaki emek, görünüşe göre doğrudan üretkendi; yani ücretleri eski düze­yinin altına iterek artı-değer yaratıyordu.

[3. Smith'in Üretken Emek Anlayışındaki 1kilik . Birinci Açıklaması: Sermayeye Karşılık Değişiimiş Emek Olarak

Üretken Emek Görüşü)

Smith'in geliştirdiği, ikinci, ama hatalı yaklaşım, doğru olan bi­rinci yaklaşımla o kadar içiçedir ki, aynı bölümde ikisi çok hızlı bi­çimde birbirini kovalar. Bu yüzden de birinci yaklaşımı gözler önü­ne serebilmek için, alıntılan ayrı parçalara bölmek gerekir.

"Bir tür emek vardır ki, üzerinde çalıştığı nesneye değer katar; bir başkası vardır ki, bu tür bir etkisi yoktur. Birincisi, değer ürettiği için, üretken diye adlandınlabilir; ikincisi üretken-olmayan emektir. Demek ki, genelde, bir imalatçının emeği, ü2:erinde çalıştığı malze­menin değerine, kendi geçiminin [değerini -ç.) ue patronunun kô.rını ekler. Bunun tersine, bir hizmetkann emeği , hiçbir şeyin değerini artırmaz. Gerçi bir imalat işçisinin ücretini patronu önceden uerir ama, gerçekte bu ona herhangi bir harcamaya malolmaz; bu ücretle­rin değeri, genelde, imalat işçisinin üzerinde emek harcadığı nesne­nin değerindeki gelişmıe sonucu, bir karla birlikte yeniden kazanılır. Ama bir hizmetkarı ge•çindirmenin lgideri -ç .] hiçbir zaman yeniden

* Bu alıntıyı çevirirken, Marx metni bir ölçüde kısulttı. --Ed.

145

Page 146: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kazanılmaz. Kişi, çok sayıda imalatçıyı çalıştırarak zenginleşir; çok sayıda hizmetkan tutarak yoksullaşır." ( [Adam Smith, An lnquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations] kitap II, bölüm III, c. Il, ed. Mc Culloch, s. 93 ve 94)

Bu bölümde -ve daha sonra vereceğimiz alıntılarda, çelişkili tanımlar; birbiriyle daha da yakından itişip kakışırlar-productive labour'dan [üretken ernekten] esas olarak ve öncelikle, of the value "of his" (the labourer's) "own maintenance" ["onun" (emekçinin) "kendi geçiminin" değerini] yeniden-üretmesine ek olarak, artı­değer -"its master's profit" ["patronunun kan"]- üreten bir emek olduğu anlaşılır. Bunun ötesinde sanayici, [istihdam ettikleri -ç. ] kendi yaşam maliyetlerinin değerine ek olarak bir artı-değer ekle­mezlerse, "by employing a multitude of manufacturers" (working men) ["çok sayıda imalatçı" (işçi) "istihdam ederek"] zenginleşemez .

Ne var ki, Adam Smith, bu bölümde ikinci olarak, genelde "de­ğer üreten" emeği üretken emek sayar. 1 1 3031 Bu son ifadeyi, şim­dilik bir kenara bırakarak, kısmen birinci yaklaşımı yineleyen, kıs­men daha keskin formüle eden, ama özellikle de geliştiren başka bölümleri alacağız.

"Üretken olmayaniann tükettiği . . . yiyecek ve giyecek miktan, üretken işçiler arasında dağıtılsa, onlar tükettiklerinin tüm değeri­ni, bir karla birlikte yeniden-üretebilirler." (agy, s. 109, kitap Il, bö­lüm III.)

Burada, productive lıeıbourer [üretken emekçi] , çok açık bir bi­çimde, kapitalist için, yalnızca ücretinin içerdiği geçim araçlannın tam değerini üretmekle kalmayan, ama o değeri kapitalist için "with a profit" ["bir karla"] birlikte üreten kişidir.

Yalnızca sermaye üreten emek üretkendir. Meta ya da para, doğrudan emek-gücü karşılığında değişiierek ve yalnızca içerdiğin­den daha fazla ernekle yer değiştirmek üzere değişiierek sermaye haline gelir. Bir kapitalist olarak kapitalist için emek-gücünün kullanım-değeri, onun fiili kullanım-değerinde, bu özel somut eme­ğin ...,ararlılığında - yani iplikçi emeği, dokumacı emeği, vb. olma­sında değildir. O, bu emeğin ürününün bir kullanım-değeri oluşuy­la ne kadar ilgileniyorsa, bu emeğin kullanım-değeriyle de ancak o kadar ilgilidir; çünkü kapitalist için ürün (hatta ilk başkalaşımın­dan önce de) bir m�tadır, bir tüketim maddesi değildir. Metada onu ilgilendiren şey, ö.dediğinden daha fazla değişim-değerinin ye­ralmış olmasıdır; ve bu nedenle, onun açısından, emeğin kullanım­değeri, ücret olarak ö dediği emek-zamanını daha fazla miktarda geri alıyor olmasındad!ır. Doğal ki, bu üretken işçiler, asıl makine işçisinden manager'a [yöneticiye] ya da engineer'a [mühendise] ka-

146

Page 147: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dar (kapitalistten farklı olarak), d'une maniere ou d'une autre [şu ya da bu biçimde] , metanın üretimine katkıda bulunaniann hepsi­dir. Ve böylece, fabrikalada ilgili en son İngiliz resmi raporu bile, sanayiciler dışında, fabrikalarda ve onlarla bağlantılı bürolarda ça­lıştırılan herkesi, "açıkça" ücretli-emekçiler kategorisine koymak­tadır. (Bu saçmanın, son bölümünden önceki ifadelerine bakın.)

Burada üretken emek, kapitalist üretim açısından tanımlanı­yor; ve A. Smith bu konuda işin tam özüne dokunuyor, tam oniki­den vuruyor. Üretken emeği, sermayeyle doğrudan değişilen emek olarak tanımlaması, A. Smith'in en büyük bilimsel başanlarından biridir (Malthus'un haklı olarak gözlemlediği üzere, üretken emek­le üretken-olmayan emek arasındaki bu nazik ayrım tüm burjuva ekonomi politiğin temeli olarak kalmaya devam etmektedir); yani A. Smith üretken emeği, emeğin üretim koşullarını ve para ya da meta olsun, genel olarak değeri, ilkin sermayeye (ve emeği, bilim­sel anlamda ücretli-emeğe) dönüştüren değişimle tanımlamakta­dır. .

Bu [tanım -ç.] üretken-olmayan emeğin ne olduğunu açıkça be­lirlemektedir. Bu, sermaye ile değil, doğrudan gelirle, yani ücret ve karla (doğal olarak kapitalistin kanndan, co-partners [iş ortakl�rı] olarak, faiz ve rantla pay alan çeşitli kategoriler dahil) değişilen emektir. Emeğin (örneğin serflerin tarımsal emeği gibi) kendini kısmen ödediği ve kısmen (Asya kentlerindeki zanaatçı emek gibi) doğrudan gelir karşılığı değişildiği durumlarda burjuva ekonomi politiğin kastettiği anlamda sermaye ve ücretli-emek yoktur. Bu çerçevede, bu tanımlar, emeğin maddi özelliklerinden (ne emek ürününün doğasından ne emeğin somut emek olarak belirlenme­sinden) değil, ama belli bir toplumsal biçimden, emeğin içinde ger­çekleştirildiği toplumsal üretim ilişkilerinden çıkmaktadır. Örne­ğin bir aktör, hatta bir palyaço, ücret olarak aldığından daha fazla emeği geri döndürdüğü bir kapitalistin (girişimcinin) hizmetinde çalışıyorsa, bu tanıma göre, üretken bir emekçidir; ama buna kar­şılık kapitalistin evine giden ve pantolonunu onaran gündelikçi bir terzi, kapitalist için yalnızca bas it bir kullanım-değeri ürettiği için üretken-olmayan bir emektir. Bi:rincinin emeği sermayeyle değişil­miştir, ikincininki gelirle. Birincinin emeği bir artı-değer üretir; ikincisinde gelir harcanır.

Burada başından sonuna, ü:retken olan ve olmayan emek, emekçi açısından değil, ama para sahibi açısından, kapitalist açı­sından işlenmektedir; Ganilh'in vıe onun gibi, sorunu hiç anlama­dıkları için fahişenin, uşağın ve benzerlerinin emeğinin, hizmeti­nin ya da görevinin karşılığını sağ layıp sağlamadığını ortaya atan-

141 '

Page 148: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ların yazdığı saçmalar da işte buradan kaynaklanmaktadır. l 303l l 1 1 3041 Bir yazar, fikir ürettiği ölçüde değil, ama onun çalışma­

larını yayıniayan yayıncıyı zengin ettiği ölçüde ya da bir kapitalis­tin ücretli-işçisiyse üretken emektir.

İçinde üretken işçi emeğinin yeraldığı bir metanın kullanım­değeri, en yararsız türden olabilir. Metanın maddi özellikleri, hiç­bir biçimde, emeğin doğasıyla bağlantılı değildir; tam tersine, yal­nızca belli bir toplumsal üretim ilişkisinin ifadesidir. Bu emeğin içeriğinden ya da sonucundan değil, ama belirli bir toplumsal biçi­minden çıkarılmış bir tanımdır . .

Öte yandan, üretimin tümünü sermayenin ele geçirdiğini �ve bu nedenle (basit bir kullanım-değerinden farklı olarak) artık bir metanın, aynı zamanda o metayı üretim olanaklannın sahibi olan bir işçi tarafınan üretilmediğini- ve bu çerçevede, yalnızca kapita­listin meta (aynk tutulan tek meta, emek-güc'ü ohp.ak üzere) üreti­cisi olduğunu varsayalım; bu durumda, gelir, ya yalnızca sermaye­nin ürettiği ve sattığı metalarla ya da tıpkı o metalar gibi, tüketil­rnek üzere satın alınan ernekle değişilebilir; yani yalnızca belli maddi özellikleri dolayısıyla, kullanım-değeri dolayısıyla, belli maddi özellikleri aracılığıyla satın alıcısına ve tüketicisine sağladı­ğı hizmetler dolayısıyla gelire karşılık değişilebilir. Sağlanan hiz­metler, bu hizmetlerin üreticileri açısından, metalardır. Belirli bir (hayali ya da gerçek) kullanım-değerine ve belirli bir değişim­değerine sahiptirler. Ne var ki, alıcı açısından, bu hizmetler basit birer kullanım-değeridirler, alıcının gelirini harcadığı nesnedirler 1 1 3051 . Bu üretken-olmayan emekçiler, gelirdeki paylarını (ücret­lerde ya da karlardaki paylarını), üretken emeğin ürettiği meta­lardaki ortaklık paylarını, bedavadan almazlar: paylarını satın al­malıdırlar, ama o metaların üretimiyle de hiçbir ilişkileri yoktur.

Ne var ki, açık olan şudur: Gelirden (ücret ve kar), sermayenin ürettiği metalara harcanan pay ne kadar büyükse, üretken­olmayan emekçilerin hizmetleri için harcanan pay o kadar azdır, ve tersi.

Emeğin, ve dolayısıyla ürününün, maddi özellikleri, kendi için­de,. bu üretken emek ve üretken-olmayan emek ayrımı bakımından hiçbir anlam taşımamaktadır. Örneğin bir aşçıyla bir garsonun emeği, otel sahibi için sermayeye dönüştürüldüğü ölçüde, onlar üretken emektirler. Ama aynı kişiler, ben onlann hizmetinden bir sermaye y�ratmadığım, ama gelirimi onlara harcadığım ölçüde, hizmetkarlar olarak üretken-olmayan emekçilerdir. Gerçekte bu ayn1 kişiler benim için ayrıca tüketicidirler, oteldeki üretken­olmayan emekçilerdir.

148

Page 149: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Herhangi bir ülkede, toprak ve emeğin, sermayeyi yenileyen yıllık ürün parçası, başka hiçbir şey için değil, ama doğrudan üretken iş­çilerin geçimini sağlamak için kullanılır; yalnızca üretken emeğin ücretini öder. Kar ya da rant olarak doğrudan geliri oluşturan şey, aynm gözetmeksizin üretken olan ya da olmayan işçilerin geçimini sağlayabilir. Kişi, biriktiriminin sermaye olarak kullandığı parçası ne olursa olsun, o parçanın kendisine her zaman bir karla birlikte geri dönmesini bekler. Bu parçayı, işte bu nedenle, yalnızca üretken işçileri tutmakta kullanır; bu parça o kişiye sermaye olarak hizmet ettikten sopra, onlar için de bir gelir oluşturur. Bu sermayenin her­hangi bir parçasını, üretken-olmayan işçiler harcarsa, o parça o an­dan itibaren onun sermayesinden çekilmiş, ve doğrudan harcana­cak yedek f9nlar arasına girmiş olur." (agy, s. 98.) ' '

Sermayenin tüm üretimi ele geçirişi ve dolayısıyla ev imalatı ile küçük sanayinin -kısacası, meta üretmeyen, kendi tüketimi için yapılan üretimin- ortadan kalkışı ölçüsünde, açıkça ortadadır ki, üretken-olmayan ve hizmeti doğrudan gelirden ödenen işçiler, çoğunlukla kişisel hizmetleri görecekler ve yalnızca pek azı (aşçı, dikişçJ., gündelikçi terzi gibi) maddi kullanım-değeri üretecektir. Onlann meta üretmeyişi, işin doğası gereğidir. Çünkü meta, o meta niteliğiyle, asla anında tüketilecek bir nesne değil, ama bir değişim-değeri taşıyıcısıdır. Bundan ötürüdür ki, kapitalist üretim tarzı geliştikten sonra, üretken-olmayan bu işçilerin yalnızca pek önemsiz bir kısmı maddi üretimde doğrudan rol sahibi olabilir. Maddi üretime, yalnızca, hizmetlerinin karşılığı, gelirden ödenerek katılabilirler. A. Smith'in ifade ettiği gibi bu, üretken-olmayan işçi­lerin gördüğü hizmetlerin değerini, üretken işçilerinki gibi (ya da ona benzer biçimde) belirlemeyi ya da belirleyebilmeyi engellemez; yani onların geçimini sağlamanın gerektirdiği üretim maliyetleriy­le belirlemeyi engellemez. Bununla ilgili olarak başka etkenler de rol oynar, ama bu noktada bizi ilgilendirmez.

1 1 3061 Üretken emekçinin emek-gücü, emekçinin kendisi için bir metadır. Üretken-olmayan emekçininiri de öyle. Ne var ki, üret­ken emekçi, onun emek-gücünü satın alan için meta üretir. Üret­ken-olmayan emekçi ise, onun için meta değil, yalnızca bir kulla­nım-değeri, hayali ya da gerçek bir kullanım-değeri üretir. Üret­ken-olmayan emekçinin özelliği, kendisini satın alana meta üret­memesi, gerçekte ondan meta almasıdır.

"Toplumun en yüksek mevkilerinde bulunan bazı kişilerin emeği, tıpkı hizmetkarlannki gibi, herhangi bir değer üretmeyen türden­dir . . . . Örneğin hükümdar, onun emrinde hizmet gören adalet ve ordu mensuplan, tüm ordu ve donanma, üretken-olmayan emekçi­lerdir. Kamunun hizmetkarlandırlar ve geçimieri başka insaniann çalışmasının yıllık ürününden aynlan bir parçayla sağlanır . . . . Kili-

149

Page 150: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

se mensupları, avukatlar, doktorlar, her türden yazarlar, oyuncu­lar, palyaçolar, müzisyenler, opera sanatçıları, opera dansçıları, vb . . . . aynı sınıf içinde sayılmalıdır." (agy, s. 94-95.)

Daha önce söylediğimiz gibi, üretken emek ile üretken-olmayan emek arasındaki bu ayrımın, emeğin belli özgünlüğüyle ya da eme­ğin içinde somutlaştığı belli kullanım-değeriyle hiçbir bağlantısı yoktur. Bir durumda emek sermaye ile değişilmektedir, ötekinde ise gelirle. Birincisinde emek sermayeye dönüşmekte ve kapitalist için kar yaratmaktadır; ikincisinde bir harcamadır, gelirin harcan­dığı nesnelerden biridir. Örneğin bir piyano yapımcısının çalıştırdı­ğı işçi üretken işçidir. Onun emeği, yalnızca tükettiği ücreti yeni­den-üretmekle kalmaz, ama piyano yapımcısının sattığı üründe, pi­yanoda, metada, ücretin üstünde ve ötesinde bir artı-değer bırakır. Ama bunun tersine, bir piyano için gereken tüm malzemeyi (ya da emekçinin sahip olması gereken her şeyi) satın aldığımı ve bir ma­ğazadan piyano almak yerine bu piyanoyu evimde yaptırdığıını varsayalım; bu durumda piyanoyu yapan, üretken-olmayan bir emekçidir; çünkü onun emeği, benim gelirimden doğrudan öden­miştir.

[4. Adam Smith'in ikinci Açıklaması: Metada Maddeleşmiş Emek Olarak Üretken Emek Görüşü]

Bununla birlikte, sermayenin tüm üretimi ele geçirişi ölçüsün­de -yani tüm metalann anında tüketilrnek üzere değil, pazar için üretilişi ve buna koşut olarak emek üretkenliğinin artışı ölçüsün­de- üretken ernekle üretken-olmayan emek arasında, giderek daha fazla maddi farklılık ortaya çıkacaktır; ufak-tefek aynksınlık­lar dışında üretken emek, yalnızca ona özgü olmak üzere meta üre­tecektir; üretken-olmayan emek ise, ufak-tefek aynksın durumlar dışında yalnızca kişisel hizmetleri üstlenecektir. Böylece de üret­ken emek sınıfı, yalnızca emek-gücünden ibaret metalar dışında, doğrudan metalardan oluşan maddi zenginlik üretecektir. A. Smith'i, üretken olan ve olmayan emek arasındaki ilk differentia specifica'ya [özgül ayrıma] ek olarak, başka ayrım noktalannı daha ortaya koymaya yöneiten şey de bu olmuştur. Bu nedenle, farklı fi­kir bileşimlerini izleyerek şöyle der:

"Bir hizmetçinin emeği" (bir imalatçınınkinden [imalat işçisinden) farklı olarak) "hiçbir şeyin . . . değerini artırmaz . . . hizmetçinin geçi­mine harcanan, hiçbir zaman yenilenmez. Kişi çok sayıda imalat emekçilerini çalıştırarak zenginleşir, çok sayıda hizmetçi tutarak yoksullaşır. Ne var ki, ikincilerin emeği de bit değer taşımaktadır ve ödüllendirilmeyi, birincilerin emeği kadar hakeder. Ancak imalat

150

Page 151: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

emekçisinin emeği, kendini, bir süre için, hiç değilse emek kullanıl­dıktan sonra bir süre için kalıcı olan, belli bir özde ya da satılabilir herhangi bir metada toplar ya da maddeleştirir. Sanki, gerekirse, bir baş)ta nedenle kullanılmak üzere depolanmış ve biriktirilmiş belli bir miktar emektir. Bu nesne, ya da aynı şey demek olan fiyatı, daha sonra, gerekirse, başlangıçta kendisini üretmiş olan emeğe eşit miktarda emeği harekete geçirebilir. Bunun tersine, hizmetçi­nin emeği l l 3071 kendini, herhangi bir belli özde ya da satılabilir bir metada toplamaz ya da maddeleştirmez . Hizmetleri, genelde ye­rine getirildiği anda ortadan kalkar ve pek seyrek olarak gerisinde -daha sonra eşit miktarda bir hizmet sağlamaya elverecek bir iz ya da değer bırakır. Toplumun en yüksek mevkilerindeki bazı kişilerin emeği, hizmetçilerinki gibi, değer [ . . . ] üretmeyen emektir ve kendini, kalıcı olan herhangi bir özde ya da satılabilir bir metada toplamaz ya da maddeleştirmez." (agy, s. 93-94 yer yer.)

Üretken-olmayan ernegı tanırnlarken, aynı zamanda A. Smith'in düşünceleri arasındaki bağlantılan da ortaya koyan şu belirleyicileri görüyoruz:

Ö (improductive labourer'ın · labour'ı [üretken-olmayan emekçinin emeği]) "değer [ . . . ] üretmeyen" emektir; "hiçbir şeyin değerini artır­maz"; (üretken-olmayan emeKçinin) "geçimine harcanan, hiçbir za­man yenilenmez"; " [o] kendini, herhangi bir belli özde ya da satıla­bilir bir metada toplayıp maddeleştirmez." Tam tersine, "hizmetleri, genelde yerine getirildiği anda ortadan kalkar ve pek seyrek olarak daha sonra eşit miktarda bir hizmet sağlamaya elverecek bir iz ya da değer bırakır." Son olarak, onun emeği, "kendini, kalıcı olan her­hangi bir özde ya da satılabilir bir metada toplamaz ya da madde­leştirmez."

Burada "productive of value" ["değer üretkeni olan"] ya da im­productive of value" ["değer üretkeni ohnayan") [terimleri --ç.] , ilk başta kullanıldığından daha farklı bir anlarnda kullanılıyor. Artık, sözkonusu edilen şey, tüketilen değerin eşdeğerini yeniden­üretmeyi de kendi içinde zaten kasteden bir artı-değerin üretimi değildir. Buradaki sunuma göre emekçinin erneği, herhangi bir malzerneye çalışmasıyla, ücretinin içerdiğine eşit miktarda değer katarak, tüketilen değerin eşdeğerini yerine koyduğu ölçüde, o ernek üretkendir. Burada toplumsal biçim yoluyla tanımlama, üretken olan ve olmayan erneği kapitalist üretimle ilişkisine göre belirlerne bir yana konrnaktadır. (A. Smith'in fizyokrat öğretiyi eleştirdiği) IV. kitap, bölüm IX'da görüleceği gibi, bu sapmaya bir ölçüde fızyokratlara karşıt oluşu, bir ölçüde de onlann etkisi altın­da kalışı nedeniyle kayrnıştır. Eğer bir emekçi her yıl yalnızca üc­retinin eşdeğerini yerine koyarsa, o zaman kapitalist açısından o, üretken. bir işçi değildir. Ücretini, erneğinin satın alındığı fiyatı

151

Page 152: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

gerçekten yerine geri koyar. Ama bu alışveriş işlemi, kesinlikle, sanki kapitalist, bu emekçinin ürettiği rnetayı satın almış gibi bir şey olur. Kapitalist, değişmeyen sermayenin ve ücretierin içerdiği erneği ödemiş olur. Eskiden para biçiminde sahip olduğu emeğin aynı miktarına bu kez meta biçiminde sahip olmuş olur. O yüzden parası bu yolla sermayeye dönüşmüş olmaz. Bu durumda, üretim olanaklarına sanki emekçi sahipmiş gibi olur. Kapitalist her yıl, üretim olanaklarının değerini -yenilernek üzere- yıllık ürünün değerinden düşrnelidir. Yılda tükettiği ya da tüketebileceği şey, yıl boyunca değişmeyen sermayesine eklenen yeni katma-erneğe denk ürün değeri kadardır. Bu durumda, o üretim, kapitalist üretim sa­yılamaz.

A. Smith'in bu tür erneği "üretken" saymasının birinci nedeni, fizyokratların onu "sterile" ("kısır"] ve "non-productive" ["üretken­olmayan"] diye adlandırrnalandır.

A. Smith aynı bölümde bize şunlan söyler: "Birincisi, bu sınıf' (yani, tanmda çalışmayan sınai sınıO [fizyok­

ratlar tarafından] "kabul edildiği üzere, yılık tüketiminin değerini yıllık olarak yeniden-üretir ve kendisini geçindiren ya da çal ış t ı ­ra n se rmayeyi ya da fonu en az ından korumaya devam eder . . . . Çiftçiler ve kır işçileri gerçekte, kendilerini geçindiren ve çalıştıran sermayenin üstünde yıllık bir net ürün, toprak sahibine serbest bir rant bırakır . . . . Çiftçilerin ve kır işçilerinin emeği tüc­carlann, zanaatçılann ve imalatçılann emeğinden kesinlikle daha üretkendir. Bununla birlikte, bir sınıfın üretiminin üstün olması, ötekini kısır ve üretken-olmayan yapmaz." ( [Wealth of Nations, OUP. baskısı, c. Il, s. 294-295) , [Garnier] agy, c. III, s. 530.)

Böylece A. Smith bu noktada, fizyokratların 1 1 3081 görüşüne geriliyor. Bir artı-değer ve dolayısıyla bir "net ürün" üreten gerçek "üretken emek", tarım erneğidir. Kendi artı-değer görüşünü bir yana koyuyor ve fizyokratlannkini kabul ediyor. Ama aynı zaman­da, fi.zyokratlara karşı, imalatçı (ve ona göre ticari) emeğin de söz­cüğün en olumlu anlamında olmasa bile gene de üretken olduğunu vurguluyor. Böylelikle toplumsal biçim açısından, "üretken işçi"nin kapitalist üretim görüşüne göre ne ifade ettiği açısından tanımlan­masını kaldınp atıyor; ve fizyokratlara karşı, tanrnsal olmayan sa­nayi sınıfının kendi ücretini yeniden-ürettiğini, yani tükettiği de­ğere eşit bir değeri ürettiğini ve "kendisini çalıştıran sermayenin ya da fonun en azından varlığını sürdürdüğünü" öne sürüyor. Fiz­yokratların etkisiyle ve onlara karşı "üretken emeğin" ne olduğu konusundaki ikinci tanımı da buradan kaynaklanıyor.

"İkinci olarak" diyor A. Smith "bu durumda, zanaatçılan, imalat­çılan ve tüccan hizmetçilerle aynı bakış açısından ele almak tüm-

152

Page 153: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

den yanlış görünüyor. Hizmetçiterin emeği, kendilerini geçindiren ue çalıştıran fonun uarlığını sürdürmez. Geçimieri ue çalışmaları ta­mamıyla, efendilerinin kesesindendir ue gördükleri iş, harcananı ye­nileyici bir yapıda değildir. Bu iş, hizmetten ibarettir ve genelde iş görüldüğü anda ortadan kalkar; onların geçimini ue ücretlerini kar­şılayacak, herhangi bir satılabilir metada toplanmaz ya da madde­leşmez. Tersine, zanaatçıların, imalatçıların ve tüccarın emeği, şu ya da bu tür satılabilir bir metada doğal olarak toptanır ue somutla­şır. İşte bu düşünce nedeniyledir ki, üretken emek ile üretken­olmayan emeği ele aldığım bölümde, zanaatçılan, imalatçılan ve tüccarı, üretken emekçiler arasında, hizmetçileri ise kısır ya da üretken-olmayanlar arasında saydım." ( [agy, s. 295), [Garnier] , agy, s. 531.)

Sermaye üretimin tümünü ele geçirir geçirmez, gelir de, emek karşılığı değişildiği ölçüde, doğrudan meta üreten emeği değil, yal­nızca hizmetleri [satın almakta -ç .) kullanılır. Gelir, kısmen kulla­nım-değeri olarak işlev gören metalar için, kısmen de oldukları gibi bir kullanım-değeri olarak tüketilen hizmetler için kullanılır.

Meta -emek-gücünün kendisinden farklılaşmış olarak- in­sanla karşı karşıya gelen, o insan için belli bir yararı olan ve içinde belli miktarda emeğin sabitleştiği ya da somutlaştığı maddi bir nesnedir.

Böylece, özü itibariyle I. maddede zaten yeralmış olan tanıma gelmiş oluyoruz: Üretken emekçi, emeği meta üreten kişidir; ve ger­çekten de böyle bir emekçi ürettiğinden ya da emeğinin maliyetin­den daha fazla meta tüketmez. Onun emeği, kendini, "satılabilir bir miktar metada", "ücretinin değerini ve geçiminin karşılığını" (yani bu metaları üreten emekçilerin ücretinin değerini ve geçimi­nin karşılığını) yerine geri koyabilen, satılabilir herhangi bir meta­da" sabitleştirir ve maddeleştirir. Üretken emekçi, meta üreterek, sürekli biçimde, ücret biçiminde sürekli olarak tükettiği değişen sermayeyi , sürekli olarak yeniden-üretir. Kendisini ödeyen fonu, "geçimini sağlayan ve onu çalıştıran" fonu sürekli olarak üretir.

Birincisi . A. Smith, a vendible and exchangeable commodity'de [satılabilir ve değişilebilir bir metadal travail qui se fixe et [se) realise [kendini sabitleştiren ve gerçekleştiren emeğin) içine, mad­di üretim sırasında doğrudan tüketilen tüm entelektüel emeği de doğal olarak katar. Yalnızca elleriyle ya da bir makineyle doğru­dan çalışan emekçi değil, ama ouerlooker, ingenieur, manager, com­mis [nezaretçi, mühendis, yönetici , memur) vb. - yani tek sözcük­le, maddi üretimin belli bir alanında, belli bir metanın üretimi için ortak çalışması (işbirliği) gereksinilen tüm personelin emeği. Ger­çekte bunlar toplam emeklerini değişmeyen sermayeye eklerler ve

153

Page 154: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ürünün değerini o miktarda artırırlar. (Bu, bankacılar, vb. için ne ölçüye kadar uoğrudur?57)

ı ı 309ı Ikincisi, A. Smith, üretken-olmayan emekçiler için duru­mun generally [genel olarak) böyle olmadığını söyler. Hem de neye karşın -sermaye maddi üretimi ele geçirdiği ve böylece ev sanayi­sinin esas olarak ortadan kaybolduğu, kendi evinde tüketici için doğrudan kullanım-değeri üreten küçük zanaatçı ortadan kalktığı hald� o zaman bile, A. Smith pekala bilir ki, gömlek dikmesi için evime çağırdığım bir gündelikçi, ya da mobilyalan onaran işçiler, ya da evi temizleyen hizmetçiler, vb. ya da ete, şuna buna lezzetini veren aşçı, emeğini bir şeyin içinde saptamakta ve gerçekte o şeyle­rin değerini artırmaktadır; tıpkı gündelikçi terzinin fabrikada di­kiş dikmesi, makineleri onaran makine ustası, makineleri temizle­yen işçi, ya da kapitalistin ücretli işçisi olarak bir otelde yemek pi­şiren bir aşçı gibi. Bu kullanım-değerleri ayrıca potansiyel metalar­dır; gömlek belki de rehinciye gönderilecektir, ev yeniden satılacaktır, mobilya açık artırmaya çıkanlacaktır, vb .. Şu halde bu insanlar da potansiyel olarak meta üretmektedirler, üzerinde çalıştıkları nesneye değer katmaktadırlar. Ne var ki, bunlar üret­ken-olmayan emekçiler arasında çok ufak bir grupturlar; kuşkusuz geniş hizmetliler kitlesi için, ya da rahipler, devlet memurlan, as­kerler, müzisyenler, vb. için bu sözkonusu değildir.

Ama, bu "üretken-olmayan emekçiler"in sayısı ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, şu her durumda apaçık ortadadır ki, emeği, "üretken" ya da "üretken-olmayan" emek yapan şey, ne o emeğin özel türü ne de ürünün dış görünümüdür - zaten "yerine getirilclikleri anda genelde ortadan kalkan hizmetler" ifadt �:indeki sınırlama da bunun itirafıdır. Aynı emek, ben onu bir kapitalist, bir üretici olarak daha fazla değer üretmek üzere satın alıyorsam üretken olabiliyor, onu bir tüketici olarak, bir gelir harcayıcı ola­rak, onun kullanım-değerini tüketmek üzere satın alırsam üretken olmuyor; emek-gücünün hizmeti görmesiyle birlikte, bu kullanım­değerinin ortadan kalkıp kalkmadığı ya da kendini bir nesnenin içinde tespit edip etmediği ve somutlaştırıp somutlaştırmadığı dik­kate alınmıyor.

Oteldeki aşçı, onun emeğini bir kapitalist olarak satın alan kişi için, otel sahibi için meta üretir; mutton-chops [koyun pirzolası) tü­keticisi onun emeğini ödemek zorundadır ve bu emek, (kardan ayrı olarak) otel sahibinin aşçıya ödeme yapmaya devam ettiği fonu ye­rine geri koyar. Öte yandan, ben bir aşçının emeğini, ondan genel olarak yararlanmak üzere değil, ama benim için et, vb. pişirmek üzere, onun keyfini çıkarmak üzere satın alırsam, onu belli bir tür

154

Page 155: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bir somut emek olarak kullanmak üzere satın alırsam, o zaman, bu emek kendini maddi bir üründe saptadığı halde ve bu ürün (sonuç­ta) otel sahibi için olduğu gibi, satılabilir bir meta olabildiği halde, o emek üretken emek değildir. Büyük fark (kavramsal fark) orta yerde hala duruyor: Aşçı, kendisine ödeme yaptığım fonu benim için (özel kişi için) yenilememektedir; çünkü onun emeğini, değer yaratan bir öğe olarak değil, yalnızca onun kullanım-değeri için sa­tın almaktayım. Onun emeği, ücretini ödediğim fonu ancak şu kü­çük çerçevede yenilrr: Otelde yediğim yemek [bedeli -ç.] bana aynı yeJl!eği evde ikinci �;�:Z satın alma ve yeme olanağını verir. Ama bu aynm, metalar arıı�inda da görülür. Kapitalistin, kendi değişme­yen sermayesini yenilernek üzere satın aldığı meta (örneğin pa­muklu baskısı yapıyorsa, pamuk) basınada kendi değerini yerine geri koyar. Ama öte yandan pamuğu kendisi tüketmek için satın alırsa, o zaman meta kendi giderini karşılamaz.

Bununla birlikte, toplumun en geniş kesimi, yani işçi sınıfı, kendisi için de bu tür bir emek harcar; ama bunu ancak, "üretken" olarak çalıştığı zaman yapabilir. Etin bedelini ödeyebildiği bir üc­ret kazandığı zaman et pişlrebilir; mobilyanın değerini, evinin ki­rasını ve çizmesinin değerini ürettiği zaman mobilyasını ve evini temiz tutabilir, çizmesini parlatabilir. Bu üretken emekçiler sınıfı­nın kendisi için harcadığı emek de görünüşe göre "üretken­olmayan cmek"tir. Bu üretken-olmayan emek 1 1 3101 onlara hiçbir zaman, bir ikinci kez yinelerneme olanağını vermez, ta ki daha önce üretken bir emek harcamış olmasınlar.

Üçüncüsü. Öte yandan, bir tiyatro, konser, genelev, vb. entrep­reneur'ü [girişimci, patron] aktörlerin, ıriüzisyenlerin, fahişelerin vb. emek-gücünü geçici olarak kendi emrine satın alabilir - bu in fact [gerçekte] , dolaylı bir biçimde yalı:ıızca ekonomik bir çıkar iliş­kisidir; sonucu bakımından süreç aynıdır; girişimci, "hizmetleri gö­rüldüğü anda sona eriveren" ve kendini "herhangi bir sürekli" (ay­nca "particular" ["belirli bir"] deyimi de kullanılıyor) "süjede ya da satılabilir bir metada" (kuşkusuz kendilerinden başka bir metada) sabitleştirip gerçekleştirmeyenierin şu "üretken-olmayan emek" denen emeklerini satın alır. Bunların kamuya satılması, ona ücret

. ve kar kazandırır. Ve girişimcinin böylece satın aldığı services [hiz­metler] , onlann emek-gücünü yeniden satın almasını sağlar; başka deyişle, onlar, kendilerine ödeme yapılan fonds'u [fonlan] yeniler­ler. Aynı şey, örneğin bir avukatın bürosunda çalıştırdığı eleres'in [katiplerin] emeği için de doğrudur - doğal ki bir gerçek dışında; çünkü bu hizmetler kural olarak "particular subjects" ["özel konu­lar"] ile ilgili bulky [kabank] yığınla kocaman dosyayı kapsar.

155

Page 156: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Doğru, bu hizmetler için girişimeiye kamunun gelirinden öde­me yapılmaktadır. Ama bireysel tüketime gittiği ölçüde, bu öteki ürünler için de bir o kadar doğrudur. Bir ülke, bu hizmetleri oldu­ğu gibi ihraç edemez; ama bu hizmetleri yapanları ihraç edebilir. İşte bu çerçevede Fransa, dans hocaları, aşçılar, vb. ihraç eder; Al-

l manya okullar için öğretmen ihraç eder. Ne var ki, dans hocasının ya da öğretmenin ihracıyla birlikte onun geliri de ihraç edilmiş ol­maktadır; oysa dans ayakkabısı ya da kitap ihracı, ülkeye bir gelir kazandırır.

Demek oluyor ki, şu üretken-olmayan emek denen bir kısım emek, bir yandan kendini, aynı zamanda pekala meta da olabile­cek (vendible commodities [satılabilir metalar] ) maddi kullanım­değerlerinde somutlaştırırsa bir yandan da bu hizmetlerin, dar an­lamda herhangi bir nesnel biçim almayan -yani hizmetleri gören­lerden ayrı şeyler olarak bir varlık kazanmayan ve bir metaya, onun değerinin parçası olarak girmeyen- bir başka kısmı (emeği doğrudan satın alan tarafından) sermaye karşılığı satın alınabilir; böylece kendi ücretini çıkarır ve girişimeiye de bir kar bırakır. Kı­sacası bu hizmetlerin üretimi kısmen 'sermayenin kapsamı içine alınabilir; kendini yararlı şeylerde somutlaştıran bir kısmı ise doğ­rudan gelir tarafından satın alınır ve kapitalist üretim kapsamı içi­ne sokulmaz.

Dördüncü olarak. Tüm "metalar" dünyası, iki büyük kısma ay­rılabilir. Birincisi emek-gücü; ikincisi emek-gücünden farklı olarak metalar. Emek-gücünü eğiten, devamını sağlayan ya da değiştiren, vb. , yani tek sözcükle ona özgül bir biçim veren ya da devarnını sağlayan türden hizmetlerin satın alınmasına gelince; örneğin bu çerçevede, "sınai olarak gerekli" ya da yararlı olduğu ölçüde öğret­menierin hizmetinin ya da sağlığı devam ettirdiği ve böylece tüm değerlerin kaynağını, emek-�cünün kendisini muhafaza ettiği öl­çüde doktorluk hizmetlerinin satın alınmasına gelince - bunlar, karşılık olarak "une marchandise qui puisse se vendre , ete." ["satılabilir bir meta, vb.") adıyla söylersek emek-gücü bırakan hiz­metlerdir; emek-gücü üretiminin ya da yeniden-üretiminin maliye­tine dahil edilirler. Ancak, "education"ın ["eğitim"in] working men [emekçiler) yığınının üretim maliyetinde çok az payı olduğunu A. Smith biliyordu. Doktorların hizmeti de, her durumda, faux frais de production [üretken olmayan zorunlu giderler] kısmına girer. Bu giderler, emek-gücünün onarımı giderleri sayılabilir. Ücretlerle karın herhangi bir nedenle (örneğin milletin tembelleşmesi nede­niyle) toplam değer içinde ve aynı zamanda (kötü hasat, vb. nede­niyle emeğin daha az üretken hale gelmesi sonucu) kullanım-

156

Page 157: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

değeri içinde eşzamanlı olarak düştüğünü, kısacası, geçmiş yıl için­de daha az yeni emek katkısı olduğu ve katma-emek daha az üret­ken olduğu için, değeri gelire denk olan ürün parçasının azaldığını varsayalım. Bu gibi durumlarda kapitalist ve işçi, eskiden olduğu gibi aynı miktarda maddi nesneleri tüketmek isterlerse, doktorun, öğretmenin, vb. hizmetini daha az satın almak zorunda kalacaklar­dır. Ve eğer bu hizmetler için aynı giderleri sürdürmeye zorlanır­larsa bu kez de başka şeylerin tüketimini sınırlamaları gerekecek­tir. Öyleyse açıktır ki, doktorun ya da okul öğretmeninin emeği, gerçi her ne tür olursa olsun tüm değerleri yaratan üretim maliyet­leri fonuna, özellikle emek-gücünün üretim maliyeti fonuna girerse de, kendi ücretinin ödendiği fonu doğrudan yaratmaz.

l l 3 ı ıl A. Smith devam ediyor: "Üçüncü olarak, her durumda zanaatkarlann, imalatçılann ve

tüccarlann emeğinin, toplumun gerçek gelirini artırmarlığını söyle­menin uygun düşmediği görülüyor. Bu sistemde varsayıldığı üzere, ö�eğin bir sınıfın gündelik, aylık, yıllık tüketim değerinin tamı ta­mına günlük, aylık, yıllık üretimine denk olduğunu varsaymamız gerekiyor ama, gene de bundan, bu sınıfın emeğinin gerçek değere, toprağın yıllık ürününün ve toplumun emeğinin gerçek değerine hiçbir şey katmadığı sonucu çıkmaz. Örneğin diyelim hasattan son­raki ilk altı ay içinde on poundluk değerde iş yapan bir zanaatçı her ne kadar aynı süre içinde on pound değerinde buğday ve başka ge­reksinim maddeleri tüketse bile gene de toprağın yıllık üFününe ve toplumun emeğine on poundluk bir değer katar. Bir yandan on po­und değerinde buğday ve başka gereksinim maddelerini yanm yıl­lık gelirle tüketirken, kendisi ya da başka biri için satın alma gücü­ne sahip, denk değerde yanm yıllık on poundluk değer yaratmıştır. Dolayısıyla, ilk altı ay boyunca tüketilen ve üretilen on değil, yirmi pounda eşittir. Gerçekte, herhangi bir anda on poundluktan fazla bir değer varolmamış olabilir. Ne var ki, zanaatkann tükettiği on pound değerindeki buğdayı ve öteki gereksinim maddelerini bir as­ker ya da bir hizmetçi tüketseydi , yıllık ürünün, altı ayın sonunda varolan bölümünün değeri, zanaatçının emeği nedeniyle olduğun­dan on pound daha eksik olacaktı . Her ne kadar zanaatçının üretti­ği değerin, herhangi bir anda tükettiği değerden daha fazla olama­yacağı varsayılsa bile gene de her zaman pazarda gerçekte varolan maliann değeri, onun üretiminin sonucu olarak, aksi takdirde ola­bileceğinden daha büyüktür." ( [Wealth of Nations, OUP baskısı, c. II , s. 295-296), [Garnier] , agy, c. III, s. 53 1-533.)

"Üretken-olmayan emek" nedeniyle, herhangi bir anda pazar­daki metalann [toplam] değeri, o emek olmasaydı olabilecek oldu­ğundan daha fazla değil mi? Pazarda her zaman buğdayın, etin, vb. yanısıra, fahişeler, avukatlar, vaızlar, konserler, tiyatrolar, as­kerler, politikacılar, vb. yok mu? Bu rezil herifler ya da hayasız ka-

Page 158: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dınlar buğdayı ve öteki gereksinim maddelerini ya da zevki, hiçbir şey karşılığında elde etmiyorlar. Karşılığında bize bir hizmet veri­yorlar ya da dayatıyorlar; bu hizmetler, hizmet · olarak bir kulla­nım-değeri ve üretim maliyetleri nedeniyle de aynı zamanda bir değişim-değeri taşıyor. Tüketimlik maddeler olarak düşünülürse, zamanın her anında, mal olarak mevcut bulunan tüketim maddele­rinin yanısıra, hizmet biçimiyle bir miktar tüketimlik madde de bulunmaktadır. Bu çerçevede, zamanın her anında, toplam tüke­timlik maddeler, tüketimlik hizmetler olmasaydı olacağı düzey ne ise, ondan daha fazladır. İkincisi, ayrıca değer de daha fazladır; çünkü o değer, bu hizmetler karşılığı verilen metaların değerine ve hizmetlerin kendisinin değerine eşittir. Metalann metalada değişi­minde her zaman olduğu gibi burada da eşit değer karşılığı eşitde­ğer verilmektedir, bu nedenle de aynı değer, iki kez varolmaktadır, bir kez alıcının tarafında, bir kez satıcının tarafında.

(Adam Smith, fizyokratlara gönderme yaparak devam ediyor: "Bu sistemin savunuculan, zanaatçılann, imalatçılann ve tüccar­

Iann tüketiminin, ürettiklerinin değerine eşit olduğunu vurgular­ken, herhalde, onlann gelirinin ya da onların tüketimine ayrılan fo· nun o değere" (yani ürettiklerinin değerine) "eşit olduğunu ifade edi­yorlar." ( [agy, s. 296] , [Gamier) agy, s. 533.)

Ouvriers [işçiler] ve maftres [işverenler] birikte alındığı zaman, rantın, işverenlerin karının özel bir kategorisi oluşu çerçevesinde, fizyokratlar bunu söylerken haklıydılar.)

1 1 3121 . (Aynı sırada -yani fizyokratlan eleştirirken- A. Smith de kitap IV, bölüm IX'da (Garnier, c. III) şöyle diyor:

"Herhangi bir toplumda toprağın ve emeğin yıllık ürünü yalnızca iki yoldan artırılabilir; birincisi, bu toplumdaki yararlı emeğin üret­kenlik gücü bir biçimde geliştirilerek; ya da ikincisi, bu emeğin mik­tarı bir ölçüde artırılarak . Yararlı emeğin üretkenlik gücündeki ge­liştirme, her şeyden önce işçinin yeteneğini geliştirmeye bağlıdır; ve ikincisi, onun üzerinde çalıştığı makinenin etkiniğini artırmaya. . . . Herhangi bir toplumda çalıştırılan yararlı emeğin miktarındaki ar­tış tamamıyla o toplumun kullandığı sermayenin artışına bağlıdır; sermayenin artışı da, tamı tamına gelirden yapılan tasarruflara, ya bu sermayenin kullanımını yöneten ve yönlendiren belli kişilerin ta­sarrufuna, ya da bu parayı onlara ödünç veren başka bazı kişilerin tasarrufuna bağlıdır." ( [agy, s. 297] , [Gamier] , s. 534-535.)

İşte bir ikili cercle vicieux [kısır döngü] . Birincisi: Yıllık ürün, emeğin daha fazla üretkenliğiyle artırılıyor. Bu üretkenliği artır­manın esas yolu (özellikle iyi bir mevsim, vb. gibi doğanın cilveteri­ne bağlı olmadığı ölçüde) sermayenin artırıtmasını gereksiniyor. Ama sermayeyi artırmak için de emeğin yıllık ürününün artırılma-

158

Page 159: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

sı gerekiyor. Birinci cercle [döngü] . lkincisi : Yıllık ürün, çalıştırılan emek miktarı artırılarak çoğaltılabilir. Ne var ki, çalıştırılan emek miktarı, önce, onu çalıştıran sermaye artırılırsa artırılabilir. İkinci cercle [döngü] . A. Smith, bu iki kısır döngüden "tasarruflar" saye­sinde yakasım sıyırıyor; bununla, gerçekte, gelirin sermayeye dö­nüşümünü kastediyor.

Tüm karı kapitalist için "gelir" olarak düşünmek zaten yanlış. KapitaHst üretim yasası, tam tersine, artı-değerin bir parçasının, işçinin yaptığı işte ödenmemiş emeğinin bir parçasının sermayeye dönüştürülmesini gerektiriyor. Kapitalist birey bir kapitalist ola­rak işlevsel olduğu zaman -yani sermayenin işieveisi olduğu za­man- o kendisi, bunu bir tasarruf olarak düşünebilir; ama bu, onun için aynı zamanda zorunlu bir ihtiyat fonu olarak belirir. Emek miktarının artırılması da yalnızca işçilerin sayısını artır­makla olmaz, işgüDünün uzatılınası da gerekir. Böylece emek mik­tarı, ücretiere dönüştürülen sermaye parçasını çoğaltmaksızın artı­rabilir: Benzer biçimde, bu varsayımda, makineleri, vb . artırmaya da gerek kalmaz. (Kuşkusuz o zaman makineler daha çabuk aşınır, ama bu pek farketmez. ) Artıniması gerekebilecek tek şey, tohum, vb. olarak ayrılan hammadde parçasıdır. Tek bir ülke ele alınırsa (dış ticaret hariç) artı-emeğin, hammaddesini tarımdan alan sana­yilerde uygulama olasılığı olması için, önce tarıma uygulanması, geçerliliğini h§.la korumaktadır. Bu hammaddelerin bir kısmı, kö­mür, demir, balık vb. (sonuncusu örneğin gübre olarak anılmıştır) , kısacası, hayvan gübresi dışındaki tüm gübreler, yalnızca emek miktarı (emekçi sayısı aynı kalmak üzere) artırılarak elde edilebi­lir. Bu nedenle emekçi eksiği sözkonusu olmaz. Öte yandan, yukar­da gösterildiği üzere, üretkenliği kaynağında artırmak, her zaman sermayenin birikimini değil, sermayenin yoğunlaştırılmasını ön koşul olarak gereksinir.58 Ancak daha sonra her bir süreç ötekini tamamlar.)

(Fizyokratların laissez faire, laissez passer [bırakınız yapsın­lar, bırakınız geçsinler] görüşünü yani kısacası özgür rekabeti öğütlernelerinin nedeni, Adam Smith'in aşağıya aldığımız parçasın­da doğru olarak ifade edilmiştir:

"Bu farklı iki grup insan" (kırsal kesim ve kent) "arasında gerçek­leştirilen ticaret, eni-sonu, belli miktarda ham ürünle, belli miktar­da mamul ürünün değişilmesinden ibarettir. İkinci ne kadar daha pahalı olursa, birinci o kadar ucuz olur; ve herhangi bir ülkede her ne ki, mamul ürünün fiyatını yükseltme eğilimini taşır, o, toprağın ham ürününün fiyatını düşürme, dolayısıyla tanmcının hevesini kırma eğilimini taşır."

159

Page 160: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Ama imalata ve dış ticarete konan türlü engeller ve sınırlama­lar mamul metalan vb. daha pahalı hale getirir. Ergo [bu nedenle] , vb . . (Smith [agy, s. 308) , [Garnier] , agy, s. 554-556.))

*

1 1 3 131 Smith'in "üretken" ve "üretken-olmayan emek" konusun­daki ikinci görüşü -ya da öteki görüşüyle içiçe geçen görüş- işte bu çerçevede gelip şu noktaya dayanır: Birincisi metaları üreten emektir, ikincisi "herhangi bir meta" üretmeyen emektir. O, bu emeklerden bir türünün, ötekiyle aynı biçimde, bir meta olduğunu yadsımaz. Yukarıya bakınız:* "İkincinin emeği de . . . bir değere sa­hiptir ve ödüllendirilmeyi, birincinin emeği gibi hakeder" (yani ekonomik açıdan olur; yoksa ne birinci için, ne ikinci için moral ya da başka bir görüş açısı sözkonusudur). Ne var ki meta kavramı, emeğin, kendi ürünü içinde kendini cisimleştirmesini, maddeleştir­mesini, gerçekleştirmesini içerir. Emeğin kendisi, doğrudan görü­nüşü içinde, yaşayan varlığı içinde doğrudan bir meta olarak kav­ranamaz, yalnızca emek-gücü olarak kavranır; çalışma, bu gücün kendini geçici olarak dışa vurması, ifade etmesidir. Ücretli emeğin gerçek anlamda, yalnızca bu biçimde açıklanabilişi gibi, A. Smith "üretken-olmayan emeği", başından sonuna, "üretken-olmayan emekçiyi" üretmek için gereksinilen üretim maliyetiyle açıklar. Şu halde, bir meta, emekten farklı bir şey olarak düşünülmelidir. Ne var ki, metalar dünyası da iki büyük kategoriye aynlmıştır:

bir yanda emek-gücü; öte yanda, metaların kendileri. Ancak, emeğin maddeleşmesi vb. , A. Smith'in düşündüğü gibi

lskoçvari bir biçimde anlaşılamaz. Metadan, emeğin maddeleşmesi olarak sözettiğimiz zaman -yani metanın değişim-değeri anlamın­da- bu yalnızca hayali bir şeydir, yani metanın toplumsal varoluş biçimidir, metanın maddi gerçeğiyle ilişkisi yoktur; belli bir mik­tarda toplumsal emek ya da belli bir miktarda para olarak düşü­nülmüştür. Olabilir ki, sonucu olduğu emek, o metanın üzerinde herhangi bir iz bırakmamıştır. Mamul metalarda bu iz, hammad­deye verilen dış görünümde kalır. Tarımda, vb. , her ne kadar meta­ya verilen biçim, örneğin buğday, öküz, insan emeğinin ürünü ise de ve gerçekten kuşaktan kuşağa aktarılan ve ürüne katılan emek ise de, bu, üründe kendini göstermez. Sınai emeğin öteki biçimle­rinde, emeğin amacı, nesnenin biçimini değiştirmek değil, uzaysal

* Bkz: Bu kitabın 150. sayfası. -Ed.

160

Page 161: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

konumunu değiştirmektir. Örneğin bir meta Çin'den İngiltere'ye vb. getirilirse, bu işin gerektirdiği emeğin izi, o nesnede görülmez !yalnızca ilgililer, onun bir İngiliz ürünü olmadığını anımsar, bilir­ler). İşte bu nedenle, emeğin metada somutlaşması, o yönde anla­şılmamalıdır. (Buradaki gizemselleştirme, toplumsal bir ilişkinin, bir nesne biçiminde ortaya çıkmasından kaynaklanır.)

Bununla birlikte, metanın geçmiş emek, maddeleşmiş emek olarak belirdiği de doğrudur; bu nedenledir ki, eğer bir nesne biçi­minde ortaya çıkmayacaksa, yalnızca emek-gücünün kendisi biçi­minde belirebilir; ama hiçbir zaman (yalnızca, pratikte aynı şey de­mek olan, ama önemi farklı ücret dereceleri belirlenişinde yatan dalaylı bir biçim dışında) doğrudan canlı emek olarak belirmez. Bundan ötürüdür ki, üretken emek, öyle bir emektir ki meta üretir ya da doğrudan emek-gücünün kendisini yetiştirir, geliştirir, yaşa­mını sürdürür ya da yeniden-üretir. A. Smith ikinci grubu, üretken emek kategorisinin dışında tutar; bunu keyfi biçimde, ama belli öl­çüde bir·doğru içgüdüyle yapar - çünkü bu kategoriyi dışlamasay­dı, sel kapaklarını, üretken emek savında olan yapay istemiere aç­mış olurdu.

Öyleyse, emek-gücünün kendısini hesap dışı tuttuğumuz ölçü­de, üretken emek metalar üreten, maddi ürünler üreten emektir; onun üretimi de belli miktarda emeğe ya da emek-zamanına malol­muştur. Bu maddi ürünler, nesne biçimini aldıklan zaman her tür­lü sanat ve bilim ürününü, kitaplan, resimleri, heykelleri vb. içe­rirler. Ne var ki, buna ek olarak, emek ürünü "a vendible commo­dity" ("bir satılabilir meta"] anlamında meta olmalıdır, yani henüz başkalaşım döneminden geçmek durumunda, ilk biçiminde bir meta olmalıdır. (Bir imalatçı, eğer başka bir yerde başka birine yaptıramazsa, satmak için değil, ama bir kullanım-değeri olarak bizzat kullanmak üzere kendisi bir makine imal edebilir. Ama on­dan sonra, o makineyi kendi değişmeyen sermayesinin bir parçası olarak kullanıp eskitir ve makinenin, yapımına katkıda bulunduğu ürün biçiminde o makineyi parça parça satabilir. )

1 1 3141 Belli bazı hizmetkarların emeği de aynı biçimde (potan­siyel) meta biçimini ve hatta maddi nesne kabul edilen kullanım­değeri biçimini alabilir. Ama onlar üretken emek değildirler, çün­kü "meta" değil, doğrudan "kullanım-değerleri" üretirler. Satın ala­nı ya da bizzat çalıştıranı için üretken olan emeğe -örneğin bir ti­yatro girişimeisi için aktörün emeğine--:- gelince, onu satın alanın, o emeği halka bir meta biçimiyle değil, yalnızca bir eylem biçimiyle satalıilmesi gerçeği, bu emeğin üretken-olmayan emek olduğunu gösterir.

161

Page 162: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Bu tür durumlar dışında, üretken emek meta üreten emektir, üretken-olmayan emek kişiye özel hizmetler üreten emektir. Birinci tür emek satılabilir bir nesnede temsil edilir; ikincisi hizmetin gö­rüldüğü anda tüketilmelidir. Birincisi (emek-gücünü yaratan emek hariç) nesneler biçiminde varolan tüm maddi ve entelektüel zen­ginliği -E!t kadar kitap da- içerir; ikincisi, bireyin herhangi bir hayali ya da gerçek gereksinimini karşılayan her tür emeği kapsar - bu gereksinimler, bireye, kendi iradesine karşın zorlanmış olsa bile.

Meta, burjuva zenginliğinin en temel biçimidir. "Üretken eme­ğin", "meta" üreten emek olarak açıklanması, işte bu bakış açısın­dan, üretken emeği sermaye üreten emek olarak açıklayan görüş­ten çok daha temel bir görüşe uygun düşer.

1\arşıtlan, A. Smith'in birinci tanımını görmezden gelmişler, onun yerine, kaçınılmaz çelişkileri ve neden olduğu tutarsızlıklan göstererek, ikinci tanımı üzerinde yoğunlaşmışlardır. Ve emeğin maddi içeriğinde, hele hele emeğin kendini, şu ya da bu biçimde sü­rekli bir üründe tespit etmesi zorunluğu üzerindeki ısrarlan, saldı­rılarını daha da kolaylaştırmıştır. Bunun neden olduğu polemikleri biraz ilerde göreceğiz.

Ama önce bir nokta daha. A. Smith, fizyokrat sistemin büyük değerinin, ulusların zenginliğinin,

"tüketilemez para zenginliğinde değil, ama toplum emeğinin yıl­dan yıla ürettiği, tüketimlik mallarda olduğunu" ( [Wealth of Nati­ons, OUP baskısı, s. 299] , [Garnier] , c. III, kitap IV, bölüm IX, s. 538)

göstermesinde olduğunu söyler. Burada, A. Smith'in üretken emek konusundaki ikinci tanımı­

nın bir vargısını görüyoruz. Artı-değerin tanımı doğal olarak, değe­rin algılandığı biçime dayanmıştı. Bu nedenledir ki, maneter ve merkantil sistemlerde [değer -ç.) para olarak; fizyokratlarda topra­ğın ürünü olarak, tanmsal ürün olarak; ve en sonu A. Smith'te ge­nelde meta olarak gösterilmişti. Merkantilistler değeri nasıl ki yal­nızca saf bir değer biçimine, ürünün kendini ortaya koyduğu genel toplumsal emek biçimine, yani paraya indirgedilerse, fizyokratlar, değerin özüne değindikleri ölçüde, onu, tümüyle yalnızca bir kulla­nım-değerine (maddeye, maddi öğeye) indirgemişlerdir. A. Smith'te metanın her iki durumu -kullanım-değeri ve değişim-değeri- bir­leştirilmiştir; ve böylelikledir ki, kendini herhangi bir kullanım­değerinde herhangi bir yararlı üründe ortaya koyan her emek üret­ken olmuştur. Kendini üründe ortaya koyan şey üretken emektir demek, ürün belli bir miktar genel toplumsal emeğe eşittir demek-

162

Page 163: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Ic aynıdır. A. Smith fizyokratlara karşı çıkarak, ürünün değerini , burjuva zenginliğinin asıl temeli olarak yeniden yerli yerine koy­muştur; ama öte yandan, değeri , merkantilistlere göründüğü saf, fantazi biçiminden -altın ve gümüş görünümünden- de yoksun bırakmıştır. Her meta kendinde paradır. Ama aynı zamanda, kabul edilmelidir ki, A. Smith de merkantilist bir "süregenliğe" -gerçekte tüketilmezliğe- kendini az ya da çok kaptırmıştır. Petty'deki bölümü (benim I. cildirnde s. 109'da,59 Petty'nin Political Arithmetick 'inden yaptığım ahntıya bakınız) anımsayalım; orada zenginlik, bozulup yokolmazlık derecesine göre, aşağıyukarı sürek­lilik derecesine göre değerlendirilmiş ve sonunda, altınla gümüşe "yok olmayan" zenginlik olarak tüm öteki şeylerin üstünde yer ve­rilmiştir.

Adolphe Blanqui (Histoire de l 'economie politique, Brüksel 1839, s. 152) [Adam Smith için] şöyle der:

"Zenginlik cephesini yalnızca maddi tözlerin içindeki değerlerle sı­'nırlayarak, üretim kitabından, maddi olmayan sınırsız değerlerin tümünü, uygar uluslann moral sermayesinin kız evlatlannı silip at­mıştır" vb . .

[5. Burjuva Ekonomi Politiğin Üretken Emek Tanımındaki Sıradanlık]

Adam Smith'in üretken ernekle üretken-olmayan emek ayrımı­na yöneltilen polemikler daha çok dii minorum gentium [daha kü­çük tanrılar] ile sınırlı kaldı (aralarındaki en önemli kişi Storch'du); ağırlığı olan hiçbir ekonomistin, -ekonomi politikte herhangi bir keşif yapmış olduğu söylenebilecek hiçbir kişinin­yapıtında böyle bir polemik yeralmadı. 1 1 3 151 Bu polemikler, se­cond-rate fellows [ikinci sınıf adamların] ve özellikle öğretmenvari derlemecilerin ve cep kitabı türünden özetler yazanların ve bir de bu alanda işlek kalemiyle sıradan yazılar yazan dilettanti'lerin [amatör meraklıların] merakıydı . Adam Smith'e karşı bu polemik­lerin yöneltilmesinin nedeni şu aşağıdaki durumdu.

Sözümona "daha üst derece" emekçiler denen büyük kitle -devlet görevlileri, asker kişiler, sanatçılar, doktorlar, rahipler, yar­gıçlar, avukatlar, vb.- ki bunların bazıları üretken olmamakla kalmaz hatta özünde yıkıcıdır, ne var ki, bir yandan "maddi olma­yan" metalarını satarak bir yandan da halka zorla kabul ettirerek "maddi" zenginliğin çok büyük bir kısmını nasıl ele geçireceklerini çok iyi bilirler; işte bu kitle, ekonomik yönden buffons [panayır can­bazları] ve menial servants [hizmetçiler] ile aynı sınıfa sürgün edil-

163

Page 164: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

meyi ve yalnızca tüketimden pay alan ve gerçek üreticilerin (ya da üretim öğelerinin) sırtından geçinen asalaklar olarak görünmeyi çok tatsız buldular. Bu, o zamana dek, başında bir hale taşıyan ve boşinana dayalı bir saygı gören işlevlere küfür etmekle birdi. Bur­juvazinin parvenu [sonradan-görme) döneminde olduğu gibi, ekono­mi politik de kendi klasik döneminde devlet mekanizmasına karşı, son derece haşin eleştirel bir tutum benimsemişti. Daha sonraki aşamada -pratikte de görüldüğü üzere- bir bölüğünü tümüyle üretken-olmayan bu sınıfların miras alınmış toplumsal kombinas­yonunun, bizzat kendi örgütlenişinin gereği olduğunu, ondan kay­naklandığını idrak etti ve öğrendi.

Bu "üretken-olmayan emekçiler"in eğlence üretmedikleri ve sa­tın alınmalan, üretim öğelerinin, kendi ücretlerini ya da karlarını nasıl harcayacaklarına bağlı kaldığı ölçüde -ve bunun tersine bazı hastalıklar nedeniyle (doktorlar gibi), ruhsal zayıflıklar nedeniyle (rahipler gibi) ya da özel çıkartarla ulusal çıkarlar arasındaki çatış­malar nedeniyle (devlet adamları, tüm hukukçular, polis ve asker­ler gibi) gerekli olduklan ya da kendilerini gerekli hale getirdikleri ölçüde- sanayi kapitalistleri ve işçi sınıfı tarafından olduğu gibi, A. Smith tarafından da zaman zaman ortaya çıkan üretim giderleri olarak, bu nedenle de en aza indirilerek en ucuz biçimde sağlana­cak üretim giderleri olarak görüldüler. Burjuva toplum, feodal ya da mutlakiyetçi biçimine karşı savaşım verdiği her şeyi, kendi biçi­minde yeniden-üretir. Bu nedenledir ki, her şeyden önce, bu toplu­ma ve özellikle üst sınıflara dalkavukluk edenlerin ilk temel öde:vi, bu "üretken-olmayan emekçiler" kesiminin bütün bütün asalak ola­nını bile teorik çerçevede yeniden ayaklan üzerine kaldırmak ya da vazgeçilemez olan kesimin abartılı istemlerini haklı göstermek­tir. ldeologlar vb. sınıflannın kapitalistZere bağımlılığı gerçekte öne sürülmüştür.

Ama ikinci olarak, üretimin (maddi üretim sözkonusudur) öğe­lerinin bir kesimini, şu ya da bu grup ekonomist "üretken­olmayan" olarak ilan etmiştir. Örneğin sanayi sermayesini temsil eden ekonomistler arasında bazıları (Ricardo), toprak sahiplerini "üretken-olmayan" olarak ilan etmişlerdir. Başkaları (örneğin Ca­rey) sözcüğün gerçek anlamında commerçant'ın [tüccarın) "üret­ken-olmayan" emekçi olduğunu ilan etmiştir. Hatta "kapitalist­ler"in kendilerinin bile üretken olmadığını ilan eden, ya da maddi zenginliğe yönelik istemlerini "ücretler"e yani "üretken işçi"nin üc­retine indirgemenin yollarını arayan bir üçüncü grup çıkmıştır. Birçok entelektüel emekçi, bu kuşkuculuğu paylaşma eğilimi gös­termiştir. İşte bu çerçevede, maddi üretimin öğeleri arasında doğ-

164

Page 165: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rudan yeralmayan tüm sınıfların "üretkenliği"ni tanımanın ve uz­laşmaya varmanın zamanı geldiğine inanılmıştır. Kuşkusuz bir uz­laşı, bir başkasını davet eder; gerçekten de Fable of the Bees'de60 ol­duğu gibi, ek9nomik görüş açısından, "üretken" görüş açısından bile, tüm bu "üretken-olmayan emekçileri"yle, burjuva dünyanm, dünyaların en iyisi olduğunun gösterilmesi gerekmiştir. "Üretken­olmayan emekçiler", genelde "fruges consumere nati"* olan sınıfla­no ya da toprak sahipleri gibi hiçbir iş yapmayan üretim öğeleri­nin üretkenliğine dair eleştirel gözlemler öne sürmeye başlayınca, bu uzlaşı daha da gerekli hale gelmiştir. Hiçbir şey yapmayanlar ile onlann asalaklarına bu evrensel sistemlerin en iyisi içinde bir yer bulmak gerekmiştir.

Üçüncüsü: Sermayenin egemenliği genişledikçe, ve gerçekte maddi zenginlik üretimiyle doğrudan bağlantılı olmayan üretim alanları giderek sermayeye daha bağımlı hale geldikçe -özellikle pozitif bilim (doğa bilimleri) maddi üretime hizmet için sermayenin emri altına alındıkça- 1 1 3 161 ekonomi politiğin dalkavuk under­lings'i ' [astlan] , maddi zenginlik üretimiyle "bağlantısı"nı göstere­rek, maddi zenginliğe doğru bir araç olduğunu göstererek her faali­yet alanını yüceitmeyi ve haklı çıkarmayı kendi görevleri bilmişler­dir; herkesi "birincil" anlamda, sermayenin hizmetinde çalışarak, kapitalisti şu ya da-. bu biçimde zengin etmeye yararı dokunan emekçi olarak "üretken emekçi" haline getirmişler ve onurlandır­mışlardır.

Bu alanda, "üretken-olmayan emekçiler"in ve su katılmamış asalaklann yararını ve gerekidiğini doğrudan savunan Malthus gi­biler bile yeğlenir olmuştur.

[6. Smith'in Üretken Emek Üzerine Görüşlerini Sauunanlar. Konunun Tarihçesi]

[(a) İlk Görüşü Sauunanlar: Ricardo, Sismandil

Bu konuda Germaia Garnier'nin (Smith çevirmeni), Lauder­dale !ordunun, Brougham'ın, Say'nin, Storch'un ve daha sonra Se­nior'un ve Rossi'nin budalılıklarını incelemek, zahmete değmez. Burada yalnızca birkaç karakteristik parçayı anacağız. Ama önce Ricardo'dan bir parça; bu parçada o, artı-değer (kar ve rant) sahip­lerinin, bunu, "üretken emekçiler"in ürettiği lüks ürünlere harca­maktansa "üretken-olmayan işçiler" (örneğin hizmetçiler) için har­camalannın "üretken emekçiler"in daha çok yararına olduğunu

* "Meyveleri derrnek üzere doğmuş" (Horace). -Ed.

165

Page 166: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

gösteriyor. (Sismondi, Nouveaux principes, c. I, s. 148, Smith'in yaptığı

doğru sınıflamayı (Ricardo'nun yaptığı gibi) kabul ediyor: Üretken olan ve üretken-olmayan sınıflar arasındaki gerçek ayrım şu:

"Biri, kendi emeğini her zaman bir ulusun sermayesine karşılık değişir; öteki bunu ulusal kazancın bir bölümüne karşı yapar."

Sismondi -aynı biçimde Adam Smith'i izleyerek- artı-değer üzerine şöyle diyor:

"Emekçinin, gündelik emeğiyle, gündelik giderlerinden çok daha fazlasını üretmiş olmasına karşın, toprak sahibiyle ve kapitalistle paylaştıktan sonra, ona kalan, geçimi için kesinlikle gerekli olanın nadiren üstündedir." (Sismondi, Nouueaux principes, vb. c. I, s. 87.)

Ricardo da şöyle diyor: "Eğer bir toprak sahibi ya da kapitalist, gelirini eski bir baron

gibi, çok sayıda uşak ve hizmetçi çalıştırmak için kullanırsa, pahalı mobilyalar, değerli kumaşlar, yaylı arabalar, atlar ya da başka her­hangi lüks maddeler için harcadığından daha fazla sayıda kişiye iş olanağı sağlamış olacaktır. Her iki durumda net gelir de brüt gelir de aynı olacaktır; ama birinci durumda gelir farklı metalarda ger­çekleştirilecektir. Eğer gelirim 10.000 lira idiyse, onu güzel kumaş­Iara ve pahalı mobilyaya, vb. , vb. için mi harcadığıma ya da aynı de­ğerde bir miktar yiyecek ve giysiye mi harcadığıma bakılmaksızın yaklaşık aynı miktarda üretken emek çalıştınlmış olurdu. Ama ge­liri birinci grup metalar için harcadığım zaman, bunun sonucu ola­rak daha fazla emek çalıştınlmazdı: - ben mobilyalanının ve güzel kumaşlanının keyfini çıkarabilirdİm ama, hepsi o kadar; ama geli­rimi yiyecek ve giysiye harcasaydım ve gönlüm hizmetçiler çalıştır­mayı arzu etseydi, 10.000 liralık gelirirole çalıştıracağım kişiler ya da o paranın satın alacağı yiyecek ve giysi, emekçiye olan daha ön­ceki talebe eklenirdi; ve bu eklenti, gelirimi öyle harcama yolunu seçtiğim için ortaya çıkardı. Öyleyse emekçiler emeğe yönelik talep olmasında yararlan bulunduğuna göre, olabildiği kadar fazla mik­tarda gelirin lüks maddelerden kaydınlarak hizmetçilerin çalıştınl� masında kullanılmasını doğal olarak istiyor olmalıdırlar. ( [David] Ricardo, [On the] Principles [of Political Economy, and Taxation] üçüncü baskı, [Londra) 1821, s. 475-476.)

[(b) Üretilen Emek ile Üretken-Olmayan Emek Arasında Daha Önceki Ayrım Çabaları (D'Auenant, Petty))

D'Avenant, eski bir istatistikçi olan Gregory King'den Scheme of the Ineome and Expense ofthe Several Families of England, cal­culated for the year 1 688 [1ngiltere'de Çok Sayıda Ailenin 1688 Yılı için Hesaplanan Gelir ve Harcama Planı] başlıklı bir listeyi alıntı-

166

Page 167: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lıyor. Bu listede allame King, tüm ulusu i.ki sınıfa ayırıyor: "Krallı­ğın Zenginliğini Artıranlar - 2.675.520 kişi", ve "Krallığın Zengin­liğini Azaltanlar - 2.825.000"; demek ki birinciler "üretken" sınıf, ikinciler "üretken-olmayan". "Üretken" sınıf, lordlardan, baronet­lerden, şövalyelerden, silahtarlardan, beyefendilerden, makam ve mevki sahiplerinden, dış ticaret yapan tüccarlardan, hukuk adam­lanndan, dinadamlanndan, toprak sahiplerinden, çiftçilerden, libe­ral sanatlarda ve bilirnde çalışanlardan, mağaza sahiplerinden ve perakende ticaret yapanlardan, zanaatçılardan ve esnaftan, deniz ve kara ordusu subaylanndan oluşuyor. Bunların karşısındaki "üretken-olmayan" sınıf şunlardan oluşuyor: gemi tayfaları, emek­çiler, yanaşmalar (bunlar tarım emekçileri, ve imalat sanayisinde­ki gündelikçiler), rençberler (ki bunlar D'Avenant'ın zamanında bile toplam İngiltere nüfusunun beşte biriydiler), 1 1 3 171 erat, yok­sullar, çingeneler, hırsızlar, dilenciler ve genel olarak serseri başı­boş takımı. D'Avenant, bilgiç King'in hazırladığı bu rütbeler listesi­ni şöyle açıklıyor:

"Bununla onun kastettiği şey, Halkın, Topraktan, Sanattan ve Sa­nayiden Birinci Sınıf olan kısmı kendi geçimlerini sağlarlar ve her yıl ulusun Genel Sermayesine bir şeyler katarlar; ve bunun yanısı­ra kendi fazla kazançlanndan her yıl başkalannın geçimini sağla­maya katkıda bulunurlar. İkinci Sınıftan olaniann bazılan, çalışa­rak geçimlerini kısmen sağlarlar [ . . . ] ama geri kalanlar, çoğu bunla­nn kanlan ve çocuklan olmak üzere [ . . . ] başkalarının kesesinden beslenirler; ve ulusun genel sermayesine eklenebilecek olan onca şeyi tükettikleri için yıl yıl kamuya yük olurlar." (D'Avenant, An Essay upon the Probable Methods of Making a People Gainers in the Ballance of Trade [Ticaret Dengesinde Bir Ulusu Kazançlı Yapma­nın Olası Yöntemleri Üzerine Bir Deneme], Londra 1699, s. 50.)

Bunun yanısıra D'Avenant'dan alınan aşağıdaki parça, mer­kantilistlerin artı-değer konusundaki karakteristik görüşüdür:

" . . . İngiltere'yi zengin yapacak olan şey, kendi ürünüroüzün ihra­cıdır; ticaret dengesinde kazançlı olmamız için kendi ürünümüzü sunmalıyız, kendi tüketimimiz için gereksindiğimiz yabancı yetiş­tirmesi olan nesneleri · ya bir miktar altın-gümüş fazlasıyla ya da başka ülkelere satacağımız mallar la almalıyız; o fazlalık, bir ulusun ticaret yoluyla elde ettiği kardır ve ihracat yapan halkın doğal tu­tumluluğuna göre, çok ya da az olur" (Hollandalılar tutumludur ama İngilizler değil - agy, s . 46-47) "ya da düşük işçilik ve imalat bedelinden dolayı metayı ucuza, dış pazarlarda onun altında bir fi­yattan satılamayacak bir fiyata üretebilirler." (D'Avenant, agy, s . 45-46.)

(" ... ülke içinde tüketilen şey, birinin kaybı, bir başkasının kazan­cıdır ve genel olarak ulus bundan ötürü daha zengin olmaz; · ama

167

Page 168: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tüm dış tüketim açık ve kesin bir kardır." (An Essay on the East­India Trade [Doğu Hindistan Ticareti Üzerine bir Deneme) vb., Londra 1697 .)- [D'Avenant'ın Discourses on the Publick Reuenues and on the Trade of England [Kamu Gelirleri ue ingiltere'nin Ticare­ti Üzerine Tezler] , bölüm II, Londra 1698, s. 3 1.))

1 (D'Avenant'ın savunmaya çalıştığı6ı bir başka çalışmasına ek

olarak basılan bu çalışması McCulloch'un alıntı yaptığı Considera­tions on the East-India Trade [Doğu Hindistan Ticareti Üzerine Düşünceler] , 170l 'den farklıdır.)

Bu arada yeri gelmişken söyleyelim, bu merkantilistlerin, daha sonraları, sıradan Serbest Ticaretçiler tarafından gösterilmek is­tendikleri kadar budala olduklan sanılmamalıdır. D'Avenant, Dis­courses on the Publick Revenues and on the Trade of England, vb. Londra 1698'in ikinci cildinde, başka şeylerin yanısıra şunları ya-zar:

"Altın ve gümüş gerçekten de ticaretin ölçüsüdür, ancak tüm ulus­larda bunun kaynağı ve başlangıcı, ülkenin doğal ya da yapay ürü­nüdür; yani toprağının ya da emeğinin ve sanayisinin ürettikleridir. Ve bu o kadar doğrudur ki, bir ulusun, herhangi bir rasiantı eseri, tek k�ruşu olmadığı varsayılsa bile, gene de eğer halkı sayıc� kaba­nksa, çalışkansa, alışverişte ustaysa, denizcilikte yetenekliyse, iyi limanları varsa, çeşitli metalar için verimli bir toprağa sahipse böy­le bir halk ticaret yapacaktır [ . . . ) ve kendi aralarında çabucak çok miktarda altın ve gümüş sahibi olacaklardır: Demek ki, bir ülkenin gerçek ve etkin zenginlikleri o ülkenin yerli ürünüdür." (s. 15.) "Al­tın ve gümüş, bir ulusun tek hazinesi ya da zenginliğidir demeyi ha­ketmekten öylesine uzaktırlar ki, [ . . . ) ülkeler birbirleriyle para ara­cılığıyla iş görmeye ne kadar yatkınsalar, insanlar da ancak o kadar yatlondır . . . . " (s. 16.) "Anladığımız kadanyla, Prensi ve genel halk kitlelerini geçindiren şeye zenginlik diyebilmek için, o şey bol, kolay ve güvenli olmalıdır. Biz hazine diye ona itibar ederiz ki, altın ve gümüş olmaktan çıkanlır, insanın kullanımı için, yapılara ve ülke­nin geliştirilmesine dönüştürülür. Aynca bu madeniere çevriZebilir olan başka şeyler, toprağın ürünleri, imalat, yabancı ürünler ve de­niz taşımacılığı gücü . . . hatta bozulabilir türden maddeler, altına ve gümüşe çeurilmemiş olduğu halde çevrilebilir türden ise, bir ulusun zenginlikleri sayılabilir; ve inanıyoruz ki, bu yalnızca iki insan ara­sında değil [ . . . ) bir ulusla öteki ulus arasında da geçerli ve doğru­dur." (s. 60-61. ) "Siyasal gövdenin midesi olarak alelade halk [ . . . ] , bu mide", İspanya'da alıp hazınetmesi gerekirken, parayı kabul et­medi 1 1 3181 ve özümserneyi başaramadı. . . . "Altın ve gümüşün özümsenebileceği ve dağltılabileceği ve siyasal gövde için de besleyi­ci olabileceği araçlar yalnızca ticaret ve imalattır." (s. 62-63. )

Ayrıca, Petty de üretken emekçiler yaklaşırnma sahipti (gerçi o bunlar arasına askerleri de katıyordu):

168

Page 169: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Çiftçiler, denizadamlan, askerler, zanaatçılar ve tüccar, ortak herhangi bir zenginliğin temel direkleridir; tüm öteki büyük mes­lekler bunlann zayıflığından ve başarısızlığından doğup ortaya çı­kar; şimdi denizadamı, bu dörtten üçüdür" (seyrüseferci, tüccar, as­ker). [William Petty), Political Arithmetick vb. [Sevaral Essays in Political Arithmetick'ten) Londra 1699, s. 177.) " . . . denizadamının emeği ve gemilerin hamulesi, her zaman ihraç edilen bir meta yapı­sındadır; ithal edilenin üstünde, bundan artakalanı ülkeye para, vb. getirir." (s. 179.)

Petty, bununla ilgili olarak işbölümünün yararlarını da açıklar: "Deniz ticaretine komuta edenler, başkalannın daha yüksek

(daha pahalı) taşıma ücretiyle yaptığı kann daha fazlasını daha dü­şük taşıma ücretiyle sağlarlar. Kumaş için taşıma ücreti, şuna ya da buna göre daha ucuz olmalıdır, vb. ; işte bu nedenledir ki, deniz ticaretine komuta edenler," farklı amaçlar için farklı gemiler yapa­bilirler; "dalgalı denizler için bir tür gemi, iç sular ve nehirler için başka tür gemi . . . savaş için bir tür gemi . . . yük için bir başka tür gemi", vb .. Ve işte bu, "Hollandalılann komşulı;mna göre neden daha az taşıma ücretiyle yük taşıyabildiklerinin, birçok nedeninden biridir; çünkü onlar, her farklı tür ticaret için belli bir tür gemiye sahiptirler. "* (agy, s. 179-180.)

Şu alıntıda da Petty, tam Adam Smith'vari ses veriyor: "Uluslar topluluğunda, hiçbir maddi nesne üretmeyen, ya da ger­

çek faydası ve değeri olmayan nesneler üreten" işlerle uğraşanlara [para] vermek üzere sanayicilerden vb. vergi alınırsa, [bu vergiler -ç.) "insan aklının esenlendirilmesi ve tazelenmesinden öteye geçme­yecek biçimde ve insanı daha nitelikli daha yatkın hale getirmek için ılımlı biçimde kullanılmadığı takdirde, kamunun zenginliğini azaltacaktır." (agy, s. 198.) Sınai işler için ne kadar insana gereksi­nim olduğu hesaplandıktan sonra,"geri kalanlar [ . . . ) güven içinde ve uluslar topluluğuna olası bir zarar getirmeksizin sanatlarda, eğlen­ce ve süsleme işlerinde çalıştınlabilir; bunlann en önemlisi, doğa bilgisini geliştirmektir." (agy, s . 199.) İmalatta tanmdan, meta alış­verişinde imalattan daha fazla kazanç vardır . . . . " (agy, s. 172.) " . . . bir denizadarnı, gerçekte üç çiftçidir . . . . " (s . 178.) 1 VII-3181 1

*

l l VIII-3461 Petty, Artı-Değer. Petty'nin yazılanndan birinde, her ne kadar yalnızca rant biçiminde ele aldıysa da artı-değerin do­ğasını sezinlediği görülür. Bu parça, özellikle gümüşün ve buğda­yın göreli değerini, her birinin aynı emek-zamanı içinde üretilebili­nen göreli miktarlanyla belidendiği aşağıdaki alıntıyla yanyana

• Bu parça Almancaya Marx tarafından biraz kısaltılarak çevrilmiştir. -Ed.

169

Page 170: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

getirildiği zaman. "Eğer bir insan Peru'da topraktan çıkanlmış bir ons gümüşü, bir

buşel buğdayı üretebildiği süre içinde Londra'ya getirebilirse, o za­man, biri ötekinin doğal fiyatıdır; şimdi yeni ve daha kolay bir ma­den nedeniyle, bir insan; eski madendeki kadar kolaylıkla iki ons gümüş elde edebilirse, creteris paribus [başka şeyler aynı kalmak koşuluyla) eskiden beş şilin olan bir buşel buğday bu kez on şilin fi­yatında olacaktır."

" . . . diyelim yüz kişi on yıl süreyle buğday üretsin ve aynı sayıda kişi de aynı süre gümüş çıkarsın; ben derim ki, net gümüş hasılatı net buğday hasılatının fiyatıdır; ve birinin belli bir oranı, ötekinin belli bir oranının fiyatıdır."

"Yüz kişinin yapabileceği aynı çalışmayı, iki yüz çiftçi yerine getir­diği zaman buğday fiyatı katlanacaktır . . . . " ( [William Petty] , On Ta­xes and Contributions, 1662) (1679 baskısında s. 32, 24, 67 . )

Yukarıda andığım parçalar da şöyle: " . . . başka meslekler ve sanat yapıtlan yapımı arttıkça, tanıncılık

gerileyecektir; çünkü aksi halde tanmedann ücretinin artması ve bunun sonucu olarak da toprak kirasının düşmesi gerekecektir." (s. 193 .)

" . . . eğer İngiltere'de ticaret ve imalat artarsa, eğer insanlan n eski­sine göre daha çoğu bu işlere girerlerse ve buğdayın fiyatı çiftçilerin sayıca daha çok ticaret adamlan sayısının daha az olduğu zamana göre yükselmezse, bundan çıkacak sonuç . . . toprak kirasının düşme­si gerektiğidir: Örneğin, bir buşel buğdayın fiyatının 5 şilin ya da 60 peni olduğunu varsayalım; o buğdayın yetiştirildiği yerde toprak kirası her üç desteden biriyse" (yani parça ya da pay ise), "o zaman 60 peniden 20 penisi toprak için, 40 penisi çiftçi için; ama çiftçinin ücreti per die m [yevmiye) sekizde-bir oranında artarsa ya da 8 pe ni­den 9 peniye çıkarsa, o zaman çiftçinin bir buşel buğdaydaki payı 40 peniden 45 pe niye çıkar; bunun sonucu olarak da toprak kirası- · nın 20 peniden 15 peniye düşmesi gerekir; buğday fiyatının aynı kaldığını varsayıyoruz; çünkü fiyatı artıramıyoruz; çünkü buna te­şebbüs edersek 1 1 3471 buğday <Hollanda'ya olduğu gibi) bize de baş­ka ülkelerden, çiftçilik koşullannın değişınediği yerlerden getirile­bilir." ( [William Petty) , Political Arithmetick [Seueral Essays in Poli­tical Arithmetick'ten, Londra 1699, s. 193-194.) 1 VII-3471 1

*

l l VIII-3641 (Petty. Genel olarak rantın artı-değer olarak, net ürün olarak işlendiği aşağıdaki parçalar, gene Petty'den yukarıda alıntılanan parçayla karşılaştınlmalıdır:

1 70

Page 171: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Varsayalım ki bir insan, belli bir toprak parçasında o toprağın ge­rektirdiği ölçülerle çiftçilik yapıyor; kendi elleriyle ekim yapıyor, yani kazıyor, sürüyor, kesek kırıyor, otlan ayıklıyor, ürünü biçiyor, eve taşıyor, buğdayı harmanlıyor, savurup tanelerini ayınyar [ . . . ) . Ben derim ki, bu adam elde ettiği hasattan tohumluğu çıkardıktan ve ayrıca kendisinin yiyeceğinden ve giysi ve başka doğal gereksi­nimleri karşılığı başkalanna verdiği miktardan sonra geriye kalan' buğday, o yıl için, toprağın gerçek ve doğal kirasıdır; ve yedi yılın ortalaması, ya da daha doğrusu bir kıtlık yılıyla bir bolluk yılı ara­sındaki dönem içinde kalan yıllann ortalaması, buğdaydaki alelade toprak kirasını verir. Ancak, buna ek ve bağlantılı olan bir başka soru, bu buğdayın ya da kiranın ne kadar Ingiliz parası ettiğidir; yanıtım şu: bir başka adamır. tek başına, kendi hesabına çalıştığı zaman, aynı süre içinde, giderlerinin dışında elde ettiği kadar para­dır; yani şöyle: diyelim ki bir adam gümüş bulunan bir ülkeye gitse, toprağı kazsa, gümüşü çıkanp antsa, öteki adamın buğday ektiği ülkeye getirse, madeni para haline dönüştürse, vb., bu aynı adamın gümüş üzerinde çalışırken gerekli geçim araçlan, gıda vb. sağlama­sı, giyinmesi vb. hesaba katılınca, derim ki, birinin elindeki gümüş, ötekinin elindeki buğdaya eşit değerde görülmelidir." (Traite des ta­xes,62 s. 23-24.) [William Petty, A Treatise of Taxes and Contributi­ons . . . Londra 1662, s. 23-24. Marx parçayı, Charles Ganilh'in Des Systeme d'economie politique. c. III, Paris 1821, s. 36-37'den alıntılı­yor.]) 1 VIII-3641 1

[(c) John Stuart Mill: Üretken Emek Konusunda Smith'in ikinci Görüşünün Yandaşıl

l l VII-318! John Stuart Mill de, Essays on Some Unsettled Ques­tions of Political Economy, Londra 1844, üretken emek ile üretken­olmayan emek konusuyla uğraştı; ne var ki, emek-gücü üreten emeğin de üretken olduğu noktası dışında Smith'in (ikinci) tanımı­na gerçekte hiçbir şey katmadı .

"Kullanılıp tadı çıkarılabilecek kaynaklar, birbirine eklenip birik­tirilebilir; zevkin kendisi biriktirilemez. Bir ülkenin zenginliği, maddi olsun olmasın, o ülkedeki sürekli tadı çıkanlabilecek kay­naklann toplamından ibarettir; ve bu sürekli kaynaklan korumayı ve artırmayı amaçlayan emek ya da harcama, bizim düşüncemize göre, üretken diye adlandırılmalıdır_" (agy, s. 82.) . "Döner çıkrık ma­kinesini yapan makine ustası üretken çalışırsa, iplikçi de işini öğre­nirken üretken çalışırsa, ve her ikisi de üretken biçimde tüketirler­se, yani ülkedeki tüketim, kendine denk olandan daha eksik değil, daha fazla yeni kaynak yaratımı sonucunu verdiyse, ülkedeki sü­rekli keyif kaynaklan toplamını azaltmaz artınr." (agy, s. 83.)

*

1 71

Page 172: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Şimdi de üretken emek ve üretken-olmayan emek konusunda Adam Smith'e karşı yazılan saçmaları kısaca gözden geçirelim.

[7] Germain Garnier. [Smith'in ve Fizyokratların Ortaya Koyduğu Numaraların Sıradanlaştırılması]

1 1 3191 Beşinci cilt [Garnier'nin] Smith'ten yaptığı Wealth of Na­tions (Paris 1802) çevirisine ilişkin notlar[ı içeriyor] .

"Üretken emek" kavramının en yüce anlamında Garnier fizyok­ratların görüşünü paylaşıyor; ama kavramı bir ölçüde hafıfletiyor. Smith'in "üretken emek, bu emeğin harcanışından sonra hiç değil­se bir süre mevcut olan belli satılabilir bir metada kendini gerçek­leştirmiş emektir" görüşüne ( [Garnier] , agy, c. V. s. 169)63 Garnier karşı duruyor. ! VII-3191 1

[(a) Sermaye Karşılığı Değişilen Emeğin, Gelir Karşılığı Değişilen Ernekle Karıştırılması. Toplam Sermayenin Tüketiciden Sağlanan Gelirle Yenilendiği

Yolundaki Yanlış Yaklaşım)

l l VIII-3471 (Germain Garnier). Adam Smith'e karşı çeşitli sav­lar öne sürüyor (bunlar daha sonraki bazı yazarlarca da yinelen­miştir).

Birincisi . "Bu ayrım, varolmayan bir farklılığa dayandınldığı ölçüde yanlış­

tır. Yazann üretken sözcüğünü kullandığı anlamda her türlü emek üretkendir. Bu iki sınıftan birinin emeği kadar ötekinin emeği de karşılığında bir ödeme yapan kişi için bir tür zevk, meta ya da ya­rar üretmekte eşittir; aksi halde bu emek ücret elde edemezdi." (agy, s. 171.)

(Öyleyse üretkendir, çünkü bir kullanım-değeri üretmekte ve satılmaktadır; bir değişim-değeri vardır, öyleyse kendisi bir meta­dır.)

Bu görüşü geliştirirken Garnier, gözler önünde canlandırdığı örnekler verir; o örneklerde "üretken-olmayan emekçiler" aynı şeyi yaparlar, aynı kullanım-değerini ya da "üretken" olanın ürettiği aynı kulanım-değerini üretirler. Örneğin:

"Benim hizmetimde olan, ocağımdaki ateşi yakan, saçlanını tııı1·a­yan, giysilerimi ve mobilyaını temizleyen ve düzenli tutan, yemeği­mi hazırlayan, vb. uşağın yaptığı işler ile, müşterilerinin çamaşırla­nnı temizleyen ya da diken çamaşırcı kadının ya da gündelikçi ter­zinin gördüğü işlerin türü kesinlikle aynıdır; . . . yemek yemek üzere kendisine gelecek kişiler için yiyecek hazırlayan lokantacırun,' aşevi sahibinin ya da meyhanecinin; hemen hizmet veren berberin ya da

172

Page 173: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kuaförün" (ne var ki Adam Smith, bunları, hizmetçiler gibi pek de üretken işçilerden saymıyor) "ve son olarak onarım ve yineleme işi için çağrıldıklarında gelen ve gelirleri, yeni yapılar kadar böyle ba­sit onarım ve bakım işlerine bağlı olan sıvacı, fayansçı, marangoz, camcı, sobacı [ . . . ) ve birçok yapı işçisinin gördüğü işler kesinlikle aynı türdendir." [agy, s. 171-172.)

(Adam Smith hiçbir satırında, kendini az ya da çok sürekli bir nesnede sabitleştiren emeğin, onarımlarda, yeni şeyler yapmakta olduğu kadar iyi olamayacağını öne sürmüyor.)

"Bir tür emek, bakım işinde, üretimdekinden daha azdır; amacı, üzerinde harcandığı nesneleri, onların değerine değer katmaktan çok, bozulmaktan alakoymaktır. Hizmetçiler dahil, tüm bu emekçi­ler kendilerine ödeme yapan kişiyi, eşyasını bakıp korumaktan kur­tarırlar." [agy, s. 172.)

(Şu halde, onlar, değeri daha doğrusu kullanım-değerini bakıp koruyan makinalar olarak görülebilirler. Destutt de Tracy de bu emek harcamaktan "kurtarma" görüşünü vurgular. Daha aşağıya bakınız: Birinin üretken-olmayan emeği, başka birini üretken­olmayan emeğini harcamaktan kurtararak üretken hale gelmez. İkisinden biri bu işi görür. Adam Smith'in üretken emek dediği şe­yin bir kısmı -ama yalnızca bir kısmı, nesneleri tüketmek için ke­sinlikle zorunlu olan, deyim yerindeyse tüketimin maliyetine dahil olan bir bölüğü (üstelik o zaman da yalnızca üretken bir işçinin emeğinden tasarruf sağlıyorsa)- işbölümü nedeniyle gerekli hale gelir. Adam Smith bu "işbölümünü" yadsımıyor. Eğer herkes üret­ken emek ve üretken-olmayan emek harcamak zorunda olsaydı ve bu iki tür emek iki kişi arasında bölüştürüldüğü zaman, her ikisi­nin performansı da daha iyi olsaydı, Adam Smith'e göre, bu durum, bu emeklerden birinin üretken olduğu, ötekinin olmadığı gerçeğini değiştirmezdi.)

"İşte onlar bu nedenle ve yalnızca bu nedenle çalışırlar" (bir ki­şiyi, kendi bakımını sağlamak üzere emek harcamaktan kurtar­mak için, ona on kişinin bakması - emekten "tasarruf'un garip bir biçimi; kaldı ki bu türden "üretken-olmayan emeği" çoğu zaman hiçbir iş yapmayanlar kullanır); "şu halde ya hepsi üretkendir, ya da hiçbiri üretken değildir." (agy, s. 1 72.)

1 1 3481 Ikincisi . Bir Fransız ponts et chausees'yi [köprüleri ve yollan*] unutamaz. Niçin, diye sorar,

"ticarctte ya da üretimde çalışan özel bir şirketin yöneticisinin ya da denetmeninin emeği" üretken oluyor da "karayollarının, su ka­nallarının, limanların, ticari girişimleri canlandıracak önemli araç-

* Fransa'da "köprüler ve yollar" ile Ulaştırma Bakanlığı kastediliyor. -ç.

173

Page 174: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lann ve paranın iyi durumda olmasını gözeten, ulaşırnın ve haber­leşmenin güvenlik içinde olmasını gözeten, anlaşmalan vb. uygula­yan ve hakçası büyük toplumsal imalatın denetmeni olarak görüle­bilecek olan devlet görevlisinin emeği neden, üretken-olmayan emek sayılıyor? O da kesinlikle aynı türde olan emek, üstelik daha geniş çaplı bir emek." (s. 172-173.)

Kişi satılabilir maddi nesnelerin üretimine (ya da korunmasına ve yeniden-üretilmesine) katıldığı ölçüde, bunlar devletin elinde değillerse, Smith bu kişinin emeğini "üretken" diye kabul edebilir. "Büyük toplumsal imalatın denetmenleri" ise yalnızca ve yalnızca Fransız yaratımıdır.

Üçüncüsü. Burada Garnier "moral bir değerlendirme"ye kayı­yor. "Niye benim koku duygumu okşayan parfüm imalatçısı" üret­ken oluyor da "kulağımı hoşnut eden" müzisyen üretken olmuyor? (s . 1 73 . ) Buna Smith'in yanıtı şu olurdu: Çünkü birincisi maddi bir ürün sağlıyor, ikincisi sağlamıyor. Bu iki kişinin morali ve "hüne­ri"nin yapılan ayrımla herhangi bir ilgisi yok.

Dördüncüsü. "Keman yapımcısının, org yapımcısının, müzikle ilgili ticaret yapanın, teksinyenin, vb." üretken olmasına karşılık, bütün bu erneklerio yalnızca "hazırlığı" olduğu mesleklerin üret­ken olmaması bir çelişki değil mi?

"Bütün bunların, emek/eri, aynı türden bir tüketimi son amaç ola­rak alıyor. Bazılannın amaçladığı sonuç, toplumun emek ürünleri arasında sayılmayı haketmiyorsa, insan, bu sonucu elde etmenin aracı olan şeyi neden daha gözetir biçimde davransın?" (agy, s. 1 73 . )

Bu mantığa göre, tahıl yiyen biri, onu üreten kadar üretkendir. Tahıl hangi amaçla üretiliyor? Yemek amacıyla. Peki yeme emeği üretken değilse, tahıl ekimi, yalnızca bu amacı elde etmenin bir aracı olduğuna göre, o ekim neden üretken olsun? Kaldı ki yiyen adam beyin üretir, adale üretir vb . ; peki bunlar arpa ya d.a buğday kadar değerli ürünler değil mi? - İnsanlığın öfkeli bir dostu A. Smith'e bunu sorabilir.

Her şeyden önce A. Smith, üretken-olmayan emekçinin şu ya da bu tür bir ürün ürettiğini yadsımaz. Aksi halde o zaten bir emekçi olmazdı. İkincisi, ilaç reçetesini yazan daktorun üretken bir emekçi olmaması, ama o ilacı hazırlayan eczacı kalfasının olması garip görünebilir. Bunun gibi bir kemanı yapan yapımcı [üretken emekçi -ç.) ama kemanı çalan müzisyen değil. Ama bu yalnızca şunu gösterir ki, "üretken emekçiler", üretken-olmayan emekçile­rin üretiminin yalnızca bir aracı olmaktan başka amacı olmayan ürünler üretirler. Ama bundan da şaşırtıcı olanı şudur: Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, tüm üretken emekçiler, ilkin

174

Page 175: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

üretken-olmayan emekçiler için ödeme araçlarını, ikinci olarak da herhangi bir emek harcamayan kişiler tarafından tüketilen ürünle­ri üretirler.

Tüm bu yorumlardan II numaralı olanı, ponts et chaus· sees 'lerini unutamayan Fransızınkidir; III numara gelir morale da­yanır; IV numara ya tüketim, üretim kadar üretkendir gibi bir ap­tallığı içerir (ki bu birinin ürettiği bir başkasının tükettiği burjuva toplumda doğru değildir) ya da bir kısım üretken emek, yalnızca üretken-olmayan emek için malzeme üretir demektir ki, A. Smith bunu hiçbir satırında yadsımaz. Yalnızca I numara, A. Smith'in ikinci tanımıyla aynı tür emeği 1 1 3491 üretken olan ve üretken­olmayan emek olarak adlandırdığı -ya da kendi tanırnma göre "üretken-olmayan" emeğin göreli olarak küçük bir parçasını üret­ken diye adlandırması gerektiği biçimindeki- doğru noktayı kap­sar; bu çerçevede bu nokta, ayrıma karşı değildir, ama ayrım adı altındaki sın"ı{lamaya ya da ayrımın uygulanışına karşıdır. Tüm bu yorumları yaptıktan sonra studiosus [allame] Garnier, sonunda sadede gelir:

"Smith'in varsaydığı iki sınıf [ . . . ) arasında, öyle görünüyor ki, göz­lemlenebilecek tek genel fark, onun üretken dediği sınıfta, nesneyi yapanla onu tüketen kişi arasında bir aracı kişinin olduğu ya da her zaman olabileceğidir; buna karşılık, onun üretken-olmayan de­diği ernekte herhangi bir aracı olamaz, emekçi ile tüketici arasındaki ilişki zorunlu olarak doğrudan ue aracısızdır. Apaçık ortadadır ki, bir doktorun deneyimini , bir cerrahın hünerini, bir avukatın bilgisi­ni, bir müzisyenin ya da aktörün yeteneğini ya da en sonu bir hiz­metçinin hizmetini kullanan kişiyle bu kiralanmış farklı ücretliler arasında tam da işlerini yaptıklan anda, zorunlu olarak doğrudan ve aracısız bir ilişki vardır; buna karşılık öteki sınıfı oluşturan mes­leklerde, tüketilecek şey maddi ue elle tutulabilir türden olduğu için, onu yapan kişinin elinden çıktıktan sonra, tüketiciye ulaşmadan önce, birçok aracı değişime konu olabilir." (s. 174.)

Bu son sözleriyle Garnier, kendisine karşın, Smith'in birinci ayrımı (sermaye karşılığı değişilen emek, gelire karşılık değişilen emek) ile ikinci ayrımı (kendini maddi satılabilir bir metada sabit­leştiren emek ve kendini böyle sabitleştirmeyen emek) arasında varolan gizli fikir bağıntısını göstermektedir. İkinci tür emek, do­ğası gereği çoğunca, kapitalist üretim biçimine bağımlı hale getiri-r lemez; birincisi getirilebilir. Maddi metaların -maddi ve elle tutu­lur nesnelerin- büyük çoğunluğunun sermayenin egemenliği al­tında, ücretli işçiler tarafından üretildiği kapitalist üretim temelin­de, [üretken-olmayan] emekçilerin (ya da Papanın olsun, fahişenin olsun, hizmetlerin) ya üretken emekçilerin ücretinden ya da onla-

1 75

Page 176: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rın patronlarının (ve kara ortak olanların) karından ödenebUeceği gerçeği ve bundan ayrı olarak maddi yaşam temelini ve dolayısıyla üretken-olmayan emekçilerin varolma koşullarını o üretken işçile­rin ürettiği gerçeği hakkında bir şey söylemenin gereği kalmıyor. Ne var ki, ekonomi politiğin uzmanı ve kapitalist üretimin kaşifi olmak isteyen bu sığ Fransız sokak köpeğinin karakteristik yanı, bu üretimi kapitalist yapan özelliği -gelirin ücretli-emeğe karşı doğrudan değişilmesi yerine ya da emekçinin kendisine doğrudan ödediği gelir yerine, ücretli emeğin sermayeye karşılık değişilmesi özelliğini- temel olmayan bir özellik olarak görmesidir. Böyle ya­parak Garnier, kapitalist üretimin kendisini, toplumsal üretken emek güçlerinin gelişimi ve emeğin toplumsal emeğe dönüşümü için zorunlu -ama yalnızca tarihsel olarak yani geçici olarak zo­runlu- bir biçim yapmak yerine temel olmayan bir biçim haline getirir.

" . . . aynca işi yalnızca bitmiş ürünleri temizlemek, korumak ya da onarmaktan ibaret olan ve dolayısıyla dolaşıma yeni bir ürün sak­mayan tüm emekçileri de onun [Smith'in -ç.] üretken sınıfından çı­karmak da her zaman zorunludur." (s. 175.)

(Smith, hiçbir satınnda, emeğin ya da onun ürününün döner sermayeye girmesi gereğinden sözetmez. Bir fabrikadaki makineyi onaran makine ustasının emeği gibi bir emek, doğrudan sabit ser­mayeye girebilir. Ama bu durumda, onun değeri, ürünün, metanın dolaşımına girer. Ve bu işi, hizmetkar olarak yapan onarımcılar vb. emeklerini 1 1 3501 sermayeye karşılık değil, gelire karşılık deği­şirler. )

"Bu farklılık nedeniyle, .üretken-olmayan sınıf, Smith'in gözlemle­diği gibi, geçimini ancak gelirden sağlar. Gerçekte, bu sınıf kendi­siyle, ürününün tüketicisi, yani emeğini kullanan kişi arasına her­hangi bir aracının girmesine izin vermediği için, tüketici tarafından doğrudan ödenmektedir; tüketici de ödemeyi gelirinden yapar. Buna karşılık, üretken sınıfın emekçileri, kural olarak, onların emeğinden kar yapmayı düşünen bir aracı tarafından ödendiği için, çoğu za­man ödeme sermaye tarafından yapılır. Ama bu sennaye her zaman eninde sonunda, tüketicinin geliriyle yerine geri konur; aksi takdir­de, sermaye dolaşıma girmez ve sahibine herhangi bir kar bırak­mazdı." [s. 175]

Bu sonuncu, "ama" çok çocukça. Her şey bir yana, sermayenin bir parçasını yerine geri koyan, gelir değil sermayedir, sermayenin bu parçası dolaşıma girsin ya da girmesin (tohumlukta olduğu gibi) farketmez.

176

Page 177: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[ (b) Sermayenin Sermayeyle Değişimi Yoluyla, Değişmeyen Sermayenin Yenilenmesi)

Bir kömür ocağı, bir dökümhaneye kömür sağlar ve oradan, ocaktaki çalışmalarda üretim aracı olarak kullanılmak üzere de­mir alırsa, kömür bu yoldan, demirin · değeri miktarında sermayey­le değişiimiş olur, karşılık olarak demir de kendi değeri miktarın­da kömürle, sermaye olarak değişilir. Her ikisi de (kullanım-değeri olarak) yeni emeğin ürünüdürler, her ne kadar bu emek, zaten va­rolan çalışma araçlarının yardımıyla ortaya konmuş olsa da. An­cak yıllık emek ürününün değeri, yıl içinde [yeni katma-] emeğin ürünü değildir. Ayrıca üretim araçlarında maddeleşen geçmiş eme­ği de yerine geri koyar. Bu nedenle toplam ürünün bu değere eşit olan parçası, yıllık emek ürününün bir parçası değil, geçmiş eme­ğin yeniden-üretimidir.

Örnek olarak bir kömür ocağının, bir demir dökümhanesinin, bir kereste üreticisinin ve bir makine yapım fabrikasının gündelik emek ürününü alalım. Bütün bu sanayilerde sabit sermayenin, ürün değerini oluşturan tüm tamamlayıcı parçaların üçte-birine eşit olduğunu varsayalım: yani geçmiş-emeğin canlı emeğe oranı 1 : 2 olsun. Tüm bu sanayilerin her biri gündelik x, x', x", x'" mikta­nnda ürün çıkanrlar. Bu ürünler belli miktarlarda kömür, demir, kereste ve makinedir. Bu ürünler, günlük emeğin ürünüdürler (ama aynı zamanda da gündelik olarak tüketilen hammaddelerin, yakı­tın, makinelerin, vb. ürünüdürler; hepsi gündelik üretime katkıda bulunmuştur). Bunların değeri de z, z', z", z '"'ne eşit olsun. Bu de-

ğerler, gündelik emeğin ürünü değildirler; çünkü �· ; , z�· , z;·, z,

z · , z", z " " "'nün değişmeyen öğelerinin günlük emeğe girmeden önce

sahip olduğu değere eşittirler. Bu nedenle -3x, ...2{, .!.:.", �-. ya da üre-. 3 3 3

tilen kullanım-değerinin üçte-birlik parçası da geçmiş-emeğin de­ğerini temsil eder ve o emeği sürekli olarak yeniler. Burada geç­miş-ernekle canlı emeğin ürünü arasında cereyan eden değişim, sermaye olarak varolan çalışma koşullarıyla emek-gücü arasında gerçekleşen değişimden oldukça farklı bir yapıdadır.)

x = z; ama z, toplam x'in değeridir,64 oysa z'nin üçte-biri, top-

lam x'te yeralan hammaddenin vb. değerine eşittir. Şu halde � bir

günlük emeğin ürününün bir parçasıdır (ancak bir günlük emeğin ürünü değildir, tam tersine, günlük ernekle bütünleşen, geçmiş­emeğin ürünüdür), ürünün içinde, gündelik ernekle bütünleşen

177

Page 178: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

geçmiş-emek yeniden ortaya çıkar ve geçmiş-emeği yeniler. x'in, gerçek ürün miktarı (demir, kömür, vb.) olarak ortaya çıkan her bir parçasının, kendi değeri içinde, üçte-bir oranında geçmiş-emeği, üçte-iki oranında da aynı . gün ortaya konan ya da katma-emeği temsil ettiği doğrudur. Geçmiş-emekle, gündelik emek, toplam ürü­ne, onu oluşturan her bir ayrı parçaya girdikleri aynı oranda girer­ler. Ancak toplam ürünü iki parçaya ay:ırsam, üçte-birini bir yana, üçte-ikisini bir yana koysam, sanki yine üçte-biri yalnızca geçmiş­emeği, üçte-ikisi de yalnızca gündelik emeği temsil ediyormuş gibi olur. Gerçekte birinci üçte-birlik parça, toplam ürüne giren tüm geçmiş-emeği, yani tüketilen üretim araçlarının tam değerini tem­sil eder. Bu nedenle, bu üçte-biri çıkardıktan sonra, öteki üçte-iki, üretim araçlarına eklenen gündelik toplam emek miktannı temsil eder.

Şu halde, bu son üçte-iki, üreticinin gelirine (kar ve ücretler) eşittir. O bunu tüketebilir, yani kişisel tüketimine giren maddelere harcar. Günlük üretilen bu üçte-ikilik kömürü tüketidierin ya da alıcıların parayla değil, daha önce kömür almak üzere paraya dö­nüştürdükleri metalarla satın aldıklannı varsayalım. Bu üçte­ikilik kömürün bir parçası kömür üreticilerinin, ısınma vb. bireysel tüketimlerine gidecektir. Bu parça, öyleyse, dolaşıma girmez, ya da ilkin dolaşıma girerse, bizzat üreticileri tarafından 1 1 3511 tekrar geri çekilecektir. Üçte-ikilik bölümün, kömür üreticileri tarafından bizzat tüketilen bu parçası çıkarıldıktan sonra geri kalan tümünü (eğer tüketmek istiyorlarsa) bireysel tüketim maddeleriyle değiş­meleri gerekir.

Bu değişimde, tüketim maddelerini satanların kömüre karşılık sermaye mi gelir mi verdikleri, kömür üreticileri açısından hiç mi hiç farketmez; başka deyişle, örneğin kumaş üreticisinin, kumaşını kömürle, kendi özel evini ısıtmak için mi değiştiği (ki bu durumda kömür de onun için bir tüketim maddesidir ve karşılığını geliriyle yani karı temsil eden bir miktar kumaşla öder); ya da kumaş üreti­cisinin '!\Şağı James'in, ücret olarak aldığı kumaşı mı kömürle de­ğiştiği (bu durumda da kömür yine bir tüketim maddesidir ve ku­maş üreticisinin gelirine karşılık değişilmiştir - ama kumaş üreti­cisi de kendi gelirini uşağının üretken-olmayan emeğiyle değişmiş­tir); ya da kumaş üreticisinin kendi fabrikasında kullanılıp tüketilen kömürü tazelemek için mi değiştiği hiç farketmez. (Bu so­nuncu durumda kumaş üreticisinin değişime soktuğu kumaş, onun açısından değişmeyen sermayeyi, onun üretim araçlarından birinin değerini temsil eder; kömür de onun için yalnızca değeri değil, ama aynı zamanda ayni türden üretim aracını temsil eder. Ama kömür

178

Page 179: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

üreticisi için kumaş bir tüketim maddesidir ve hem kumaş, hem kömür onun açısından geliri temsil eder; kömür, gerçekleştirilme­miş biçimiyle geliri, kumaş ise gerçekleştirilmiş biçimiyle geliri temsil eder.)

Ancak kömürün sonuncu üçte-birlik parçasına gelince, kömür üreticisi bu parçayı, kendi bireysel tüketimine giren maddeler için harcayamaz; bu parçayı gelir olarak harcayamaz. Bu parça üretim (ya da yeniden-üretim) sürecine aittir ve demire, keresteye, maki­neye -onun değişmeyen sermayesinin tamamlayıcı parçalarını oluşturan ve onlar olmaksızın kömür üretiminin yenilenemeyeceği ya da sürdürülemeyeceği maddelere- dönüştürülmek zorundadır. Doğrudur, bu üçte-birlik parçayı tüketim maddeleriyle (ya da aynı anlamda, bu maddeleri üretenlerin parasıyla) değişebilir; ama bunu ancak, bu tüketim maddelerini, demir, kereste, makine karşı­lığında değişme koşuluyla -bu tüketim maddelerinin ne onun kendi tüketimine, ne gelirinin harcamalar faslma girmemesi, ama, kereste, demir ve makine üreticilerinin gelirlerinin harcama ka­lemlerine girmesi koşuluyla- yapabilir; ama onlar da sıra kendile­rine gelince, kendi ürünlerinin üçte-birini bireysel tüketime harca­yarnama konumunda bulurlar.

Şimdi kömürün, demir ve kereste üreticileriyle makine yapım­cısının değişmeyen sermayesine girdiğini varsayalım. Öte yandan demir, kereste ve makine de kömür üreticisinin değişmeyen serma­yesine girer. Bu ürünler [orilann) karşılıklı [değişmeyen sermaye­lerine) aynı değer miktannca girdiği ölçüde, kendilerini in natura [ürün olarak) yenilemiş olurlar; birinin ötekine sattığının üstünde aldığı fazla varsa, onun farkını ödemekle yetinir. Gerçekte böyle bir alışverişte para, pratikte, (senet, tahvil, vb. gibi bir araçla) yal­nızca ödeme aracı olarak belirir, nakit olarak, dolaşım aracı olarak belirmez; yalnızca fark, parayla ödenir. Kömür üreticisi, kömürü­nün bu üçte-birlik bölümünün bir parçasını, kendi yeniden-üretimi için gereksinecektir - tıpkı üründen üçte-ikilik bir parçayı kendi tüketimi için ayırması gibi.

Değişmeyen sermayenin değişmeyen sermaye ile, bir doğal biçi­mindeki değişmeyen sermayenin bir başka doğal biçimindeki de­ğişmeyen sermaye ile değişilmesi suretiyle kömürün, demirin, ke­restenin ve makinenin tamı tarnma aynı miktannın karşılıklı ola­rak yenilenmesinin, geliri değişmeyen sermayeyle ya da geliri ge­lirle değişmekle, kesinlikle hiçbir ilintisi yoktur. [Değişmeyen sermayenin değişmeyen sermaye ile değişilmesi -ç . ) tanmda to­humluğun, besicilikte sığır stokunun oynadığı rolün tamı tarnma aynısını oynar. Emeğin yıllık ürününün bir parçasıdır; ama yıllık

1 79

Page 180: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[yeni katma-) emek ürününün bir parçası değildir (tam tersine, yıl­lık emeğin ve ona ek olarak geçmiş-emeğin ürününün parçasıdır); (üretim koşulları aynı kalırsa) birbiriyle alışverişi olan işadamları arasındaki dolaşımın dışında ve işadamlarıyla tüketiciler arasında­ki dole.şıma giren ürün parçasının değerini etkilemeksizin, herhan­gi bir tür dolaşıma girmeden üretim aracını, değişm�yen sermaye­yi, yani kendisini yıllık olarak yeniler. *

Kömürün üçte-birlik bölümünün tamamının, böylece kendi üre­tim öğeleri olan demir, kereste ve makine karşılığında in nalura [ürün olarak) değişiidiğini varsayalım. (Örneğin ürünün tamamı­nın doğrudan makineyle değişilmesi olanaklıdır; ama sıra kendisi­ne gelince makine yapımcısı, o kömürü kendisi için değil ama de­mir ve kereste üreticileri iÇin değişmeyen sermaye olarak değişebi­lir.) Gerçekte, kömür ürününün tüketim maddeleri karşılığında de­ğiştiği, gelir olarak değiştiği üçte-ikilik bölümünün l l 3521 her bir hundredweight'i** değer açısından toplam ürün gibi iki parçadan oluşur. Bir hundredweight'in üçte-biri, bir hıtndredweiglit'te tüketi­len üretim aracının değerine eşit olur; ve hundredweight'in üçte­ikisi de kömür üreticisi tarafından üçte-birlik parçaya eklenen kat­ma-emeğin değerine eşit olur. Ancak, toplam ürün, örneğin 30.000 hundredweight ise, kömür üreticisi yalnızca 20.000 hundredweight miktarını gelir olarak değişir. Yapılan varsayım çerçevesinde, öte­ki 10.000 hundredweight demir, kereste, makine, vb. , vb., ile deği­şilir; kısacası, 30.000 hundredweight kömürün üretiminde kullanı­lıp tüketilen üretim araçlarının değerinin tamamı, aynı türden üretim araçlarıyla ve eşit değerde, ayni olarak yenilenir.

20.000 hundredweight kömürü satın alanlar, böylece, o 20.000 hundredweight'in içerdiği geçmiş-emeğin değeri için tek farthing [kuruş] ödemezler; çünkü o 20.000, toplam ürünün, içinde yalnızca yeni katma-emeğin gerçekleştiği üçte-ikilik parçasını temsil eder. Bu bakımdan sonunda aynı hesaba gelir; 20.000 hundredweight sanki geçmiş-emeği değil yalnızca (örneğin yıl süresince) yeni kat­ma-emeği temsil ediyormuş gibi olur. Satın '1lan, bu nedenle, her hundredweight'in tam değerini, yani geçmiş-emek artı yeni katma­emek olmak üzere tam değerini öder, ama gene de yalnızca yeni katma-emeği ödemiş olur; bu şunun için böyledir: satın aldığı mik- ­tar yalnızca 20.000 hundredweight'tir, yani toplam ürünün yalnız­ca yeni katma-emeğin değerine eşit olan miktarıdır. Tıpkı yediği buğdayı bir kenara koyarken, çiftçinin tohumluğu için hiç ödeme yapmaması gibi. Üreticiler, bu parçayı karşılıklı olarak yenilemiş

� Bkz: Bu kitabın 1 16. sayfası. -Ed. ** I 1 2 pou n d l u k İngiliz ağırlık ölçüsü; yaklaşık 5 1 kg. -ç.

ıso

Page 181: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olurlar; dolayısıyla ikinci bir kez yenilenmesine gerek duymazlar. Bu parçayı, kendi ürünlerinin bir parçasıyla yenilemiş, yerine [aynı türde -ç.] geri koymuşlardır; doğrudur, bu parça, emeklerinin yıllık ürünüdür, ama yıllık emeklerinin ürünü değildir; tam tersi­ne, yıllık ürünlerinin, geçmiş-emeği temsil eden parçasıdır. Yeni katma-emek olmaksızın, bu ürün orada olmazdı, ama aynı biçim­de, üretim araçlarında kristalleşmiş emek olmaksızın da varolmaz­dı. Eğer yalnızca yeni katma-emeğin ürünü olsaydı, o zaman değe­ri şimdikinden daha az olurdu ve ürünün, yeniden-üretime geri döndürülecek bir parçası da sözkonusu olmazdı. Ancak öteki çalış­ma yöntemi (üretim araçlarını kullanan yöntem) daha üretken ol­masaydı ve ürünün bir kısmının üretime yeniden geri döndürüle­cek olmasına karşın daha fazla ürün bırakmasaydı, kullanılmazdı.

Gerçi kömürün üçte-birlik kısmının değerinin hiçbir parçası, gelir olarak satılan 20.000 hundredweight kömüre girmez ama, üçte-bir ya da ıo.OOO hundredweight tarafından temsil edilen de­ğişmeyen sermayenin değerindeki herhangi bir değişiklik, gene de gelir olarak satılan öteki üçte-ikilik parçada bir değer değişikliğine yolaçar. Oiyelim, demirin, kerestenin, makinenin vb. üretimi, kısa­cası ürünün üçte-birinden oluşan üretim öğelerinin üretimi daha pahalıya gelsin. Kömür ocağı işçilerinin üretkenliği de diyelim ki aynı kalsın. 30.000 hundredweight eskisi gibi aynı miktar, demir, kereste, kömür, makine ve ernekle üretilsin. Ama·demir, kereste ve makine, daha pahalılaştığı için, eskisine göre daha fazla emek­zamanına malolacaklardır; o zaman da bunlar için daha fazla kö­mür verilmesi gerekecektir.

1 1 3531 Önceki gibi, ürün 30.000 hundredweight'e eşit olacaktır. Kömür ocağındaki emek eskisi kadar üretkendir. Aynı miktarda canlı ernekle ve aynı miktarda kereste, demir, makine, vb. ile eski­si gibi 30.000 hundredweight [cwt] üretmektedir. Canlı emeği, eski­si gibi, aynı değer, diyelim (para olarak) 20.000 pound temsil et­mektedir. Öte yandan kereste, demir vb. , kısacası değişmeyen ser­maye, şimdi artık, ıo.OOO pound yerine 16.000 pounda malolmak­tadır; başka deyişle onlann içerdiği emek-zamanı, onda-altı ya da yüzde 60 oranında artmıştır.

Toplam ürünün değeri, şimdi artık 36.000 pounddur; daha önce 30.000 pounddu; demek ki beşte-bir ya da yüzde 20 oranında art­mıştır. Şu halde, ürünün her bir parçası eskisine göre beşte-bir ya da yüzde 20 daha pahalıya malolmaktadır. Eğer daha önce bir hundredweight [cwt] ı pounda maloluyorduysa, şimdi artık ı po­und artı ı poundun beşte-biri = ı pound 4 şiiine malolmaktadır. Daha önce toplam ürünün ı/3 ü ya da 3/9'u değişmeyen sermayeye

IBI

Page 182: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

eşitti, 2/3'ü katma-emeğe eşitti. Şimdi değişmeyen sermayenin top­lam ürün değerine oranı 16.000 : 36.000 = 16/36 = 4/9'dur. Demek ki, eskisine göre, [toplam ürün değerinin] dokuzda-biri kadar art­mıştır. Ürünün, yeni katma-emeğe eşit olan kısmı eskiden ürünün 2/3'ü ya da 6/9'uydu, şimdi 5/9'udur.

Bu durumda şu sonuca varırız :

Değer = 36.000 pound

Ürün = 30.000 cwt.

Değişmeyen Sermaye

16.000 pound (ürünün 4/9'u) 13.3331/3 cwt.

Katma Emek

20.000 pound (eski aynı değer = ürünün 5/9'u) 16.6662/3 cwt.

Kömür ocağı işçilerinin emeği daha az üretken hale gelmiş de­ğildir; ama onların emeğinin plus [artı] geçmiş-emeğin ürünü, daha az üretken hale gelmiştir; başka deyişle, değişmeyen serma­yenin l l 3541 oluşturduğu değer parçasının yenilenebilmesi için top­lam ürünün, 1/9 oranında daha fazla olmasına gerek vardır. Ürü­nün 1/9 eksiği, katma-emek değerine eşit olacaktır. Şimdi, demir, kereste, vb. üreticileri, eskiden olduğu gibi yalnızca 10.000 cwt. kö­mür için ödeme yapacaklardır. Daha önce bu miktar kömür onlara 10.000 pounda maloluyordu. Şimdi 12.000 pounda malolacaktır. Değişmeyen sermaye maliyetinin bir parçası böylelikle telafi edil­miş olacaktır, çünkü demir, vb. yerine aldıklan kömür için artan fi­yatı ödemek zorunda kalacaklardır. Ama kömür üreticisi de onlar­dan, 16.000 pound tutannda hammadde, vb. almak zorundadır. Bu durumda arada 4.000 poundluk bir borç, yani 3 ,3331/3 cwt. kömür kalıyor. Kömür üreticisi, 20.000 pound yerine şimdi artık kendisi­ne 24.000 pound ödemek zorunda olan tüketicilere, eskiden olduğu gibi 16.6662/3 + 3.3331/3 = 20.000 cwt. kömür = ürünün üçte-ikisi oranındı;ı. kömür sağlamalıdır. Böylece tüketiciler, onun için yalnız­ca emeği değil, ama değişmeyen sermayenin bir parçasını da yeni­lemiş olurlar.

Tüketicilere gelince, sorun çok basittir. Eğer eskisi kadar kö­mür tüketmek istiyorlarsa, onun için beşte-bir daha fazla ödemeli­dirler; bu nedenle de öteki ürünlere, gelirieDinin beşte-bir daha azı­nı harcamak durumunda kalacaklardır; kuşkusuz üretim maliyetle­ri, her üretim dalında aynı kaldıysa. Güçlük yalnızca şuradadır: Kömür üreticisi, demir, kereste, vb. üreticilerinin, karşılığında kö­mür istemedikleri 4.000 poundluk demiri, keresteyi, vb. nasıl öder? Bu 4.000 pounda eşit olan 3.3331/3 cwt. kömürü, kömür tüketicileri-

182

Page 183: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ne satmış ve karşılığında çeşitli metalar almıştı. Ama bunları ken­disi ya da işçileri tüketemez; bu metalar, demir, kereste vb. üretici­lerinin tüketimi arasına girmelidir; çünkü kömür üreticisi, 3.3331/3 cwt. kömürünün değerini bu metalarla karşılamalıdır. Bu çok basit bir sorun, denecek. Tüm kömür tüketicileri, öteki metaları 1/5 ora­nında daha az tüketmek durumunda kalacaklardır; ya da her biri kömür için kendi metalarından 1/5 daha fazlasını vereceklerdir. Ke­reste, demir vb. üreticileri işte bu 1/6 fazlayı tüketirler. Ne var ki, demir dökümhanesindeki, makine yapımındaki, kütük kesimindeki vb. daraltılmış üretkenliğin, bu alanlardaki üreticilerin, eskisine göre nasıl olup da daha büyük bir geliri tüketme olanağını elde ede­bilecekleri prima facie [ilk bakışta] apaçık ortada değildir; çünkü mallarının fiyatının, değerine eşit olduğu, demek ki, ancak kendi emeklerinin azalan üretkenliğiyle orantılı olarak artabileceği var­sayılmaktadır.

Şimdi, demir, kereste, makine değerinin üçte-iki, yani yüzde 60 oranında arttığı kabul edilmişti. Bunun ancak iki nedeni olabilir. Ya demir, kereste vb. üretimi daha az üretkenleşmiştir, çünkü üre­timde kullanılan canlı emek -daha az üretken hale gelmiştir; yani aynı ürünü üretmek için daha fazla miktarda emek kullanılması gerekmektedir. Ö�eğimizde, üreticilerin, eskisine göre, beşte-üç daha fazla emek kullanmaları gerekmektedir. Ücret oranları aynı bırakılmıştır, çünkü azalmış emek üretkenliğinin etkisi tek tek ürünler üzerinde az olacaktır. Dolayısıyla artı-değer' oranı da aynı kalmıştır. Üretici, eskiden 15 günlük emeğe gerek duyarken, şimdi 24 günlük emek gerekmektedir; ama eskiden olduğu gibi, işçiye, 24 [iş gününün] her biri için 10 saatlik emek ödemekte ve gene eski­den olduğu gibi bu günlerin her birinde hiçbir şey ödemeden, onu 2 [saat] daha fazla çalıştırmaktadır. Şimdi eğer 15 [işçi] , kendileri için 150 emek saati ve üretici için 30 emek saati çalıştılarsa, 24 [işçi] kendileri için 240 saat ve üretici için 48 saat çalışırlar. (Bura­da kar oranıyla zihnimizi kurcalamamızın gereği yok. ) Ücretler an­cak demire, keresteye, makineye, vb. harcandığı ölçüde düşmüştür ki, durum bu değildir. Şimdi 24 işçi, 15 işçinin daha önce tüketti­ğinden 3/5 oranında daha fazla tüketmektedir. Şu halde kömür üreticileri, 3.3331/3 cwt.nin değerinden aynı oranda fazlayı, onlar için (yani ücret ödeyen master'ları [patronları] için) bir yana ayıra­bilirler.

Ya da demir, kereste, vb. , üretimindeki düşük üretkenlik, onla­rın değişmeyen sermaye parçalarının, onların üretim araçlarının, daha pahalılaşmış oluşu gerçeğinden kaynaklalıabilir. O zaman aynı seçen�k geçerlidir; ve son olarak üretkenlikteki düşüş, daha

183

Page 184: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

büyük miktarda canlı emek kullanılmasından ötürü ortaya çıkabi­lir; ve dolayısıyla ücretlerdeki artışla sonuçlanmış olabilir, ki kö­mür üreticisi, bunu 4.000 poundun içinde tüketicilerden kısmen geri almıştır.

Daha fazla emeğin kullanıldığı üretim dallarında artı-değer miktarı, artacaktır, çünkü çalıştınlan işçi sayısı daha fazladır. Öte yandan, içine kendi ürünleri girdiği ölçüde, değişmeyen sermayele­rinin tüm tamamlayıcı parçaları [artacağı için] kar oranı düşecek­tir; kendileri, kendi ürünlerinin bir kısmını üretim aracı olarak kullansalar da ya da kömür örneğinde olduğu gibi, ürünleri, üre­tim aracı olarak, kendi üretim araçlarına katılsa da böyledir. An­cak, ücr

,etlere giden döner sermayeleri, yenilerlikleri değişm�yen

sermaye parçasından daha fazla artmışsa, kar oranlan da artacak­tır ve \ \ 355\ onlar, 4.000 poundun bir bölümünün tüketimine katı-lacaklardır.

-

Değişmeyen sermayenin değerinde (o sermayeyi sağlayan iş kollanndaki düşürülmüş üretkenlikten ileri gelen) bir artış, değiş­meyen sermaye olarak içine girdiği ürünün değerini artırır ve kat­ma-emeği (in natura [ürün olarak] ) yenileyen ürün parçasını azal­tır ve bu kendi ürünü içinde hesaplandığı ölçüde onu daha az üret­ken yapar. In natura [ürün olarak] değişilen değişmeyen sermaye parçasına gelince, durum daha önce olduğu gibidir. Aynı miktarda demir, kereste ve kömür, daha önce olduğu gibi, kullanılmış olan demir, kereste ve kömürü tazelemek üzere, in natura [ürün olarak] değişi lecektir ve bu alışverişte daha yükselmiş fiyatlar, birbirini dengeleyecektir. Ancak şimdi kömür üreticisinin değişmeyen ser­mayesini oluşturan ve bu değişime in natura [ürün olarak] girme­yen kömür fazlası, eskisi gibi gelire karşılık olarak değişilir (yukar­da verilen örnekte, yalnızca ücretiere karşı değil, ama kara da kar­şı olmak üzere kısmen değişim); ne var ki, bu gelir, eski tüketicile­re gitmek yerine, kendi üretim alanlannda daha büyük miktarda emek kullanılmış olan, yani emekçi sayısının arttığı alanlardaki üreticilerin elinde toplanır.

Eğer bir sanayi dalı, yalnızca kişisel tüketime giren ürünler üretiyorsa ve ne başka sanayiler için, ne kendi yeniden-üretimi için üretim aracı olarak kullanılabilen (örneğin tarımda, besicilik­te, ya da kömürün yardımcı malzeme olarak girdiği kömür sanayi­sinde) bir şey üretmiyorsa (burada üretim aracından, her zaman, değişmeyen sermaye kastedilmektedir), o zaman bu sanayi dalının yıllık ürününün (bu bağlamda, yıllık ürünün üstündeki olası her­hangi bir artı-ürün hiç farketmez) karşılığı, her zaman gelirden, yani ücretlerle kardan karşılanmalıdır.

184

Page 185: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Gelin şimdi, daha önce verilen keten bezi örneğini alalım.* Üç yarda keten bezi, üçte-ikisiyle değişmeyen sermayeden, üçte­biriyle katma-emekten oluşur. Bu çerçevede bir yarda keten bezi katma-emeği temsil eder. Eğer artı-değer yüzde 25 ise, o zaman ı yardanın beşte-biri karı, öteki beşte-dördü de ücretierin yeniden­üretilmesini temsil eder. Beşte-birini, imalatçının kendisi tüketir ya da, aynı anlama gelmek üzere, onu tüketen başkalarıdır ve ona, onların metaları ya da başka metalar biçiminde tükettiği, değeri öderler. (İşi basitleştirmek için, burada tüm kar -yanlış olarak­gelir olarak atınmıştır.) Ama üretici bir yardanın beşte-dördünü yeniden ücretiere harcar; onun işçileri, bu ücreti, kendi gelirleri olarak ya doğrudan ya da tüketilir başka ürünlerle değişirler, [ki o zaman -ç.) keten bezini bu başka ürünlerin sahipleri tüketir.

Keten bezi üreticilerinin, gelir olarak kendilerinin tüketebilece­ği parça, 3 yarda keten bezinin işte bu parçasıdır - ı yardadır. Öteki 2 yarda imalatçının değişmeyen sermayesini temsil eder; ye­niden keten bezi üretiminin üretim gereçlerine -ipliğe, makineye, vb.- 'dönüştürülmelidir. lmalatçı açısından 2 yarda keten bezinin değişimi, bir değişmeyen sermaye değişimidir; ama bunu, yalnızca başkalarının gelirine karşılık olarak değişebilir. Böylece, iplik için, diyelim, 2 yardanın 4/5'ini ya da 8/5 yarda ve makine için de ı yar­danın 2/5'ini öder. !plikçi ve makine yapımcısı da sıra kendilerine gelince elde ettiklerinin 113'ünü tüketirler; yani iplikçi 8/5 yarda­dan 8/ı5 yardayı, makine yapımcısı da ı yardanın [kendi payına düşen -ç . l 2/5'inden [ı/3 'ünü, yani -ç.) 2/ı5'ini tüketirler. Birbirine eklendiği zaman bu ı0/15 ya da 2/3 yarda eder. Ama 20/ı5 ya da 4/ 3 yarda, onlar yönünden hammaddeyi, keteni, demiri, kömürü, vb. karşılamalıdır; ve bu maddelerin her biri de kendi içinde, bir par­çasıyla geliri (yeni katma-emeği ), öteki parçasıylb. da değişmeyen sermayeyi (hammadde ve sabit sermaye, vb. ) temsil eder.

Ancak sonuncu 4/3 yarda yalnızca gelir olarak tüketilebilir. Bu çerçevede iplikte ve makinede, en son görünümüyle değişmeyen ser­maye olarak beliren ve iplikçi ile makine yapımcısının keteni, demi­ri ve kömürü yenilernek için kullandığı (makine yapımcısının maki­ne karşılığı değiştiği demir· ve kömür, vb. parçası hariç) kısım, ke­ten, demir ve kömür üreticilerinin gelirini oluşturan ketenin, kömü­rün ve demirin yalnızca bir bölümünü temsil eder; öyle ki burada artık yenilenecek herhangi bir değişmeyen sermaye yoktur; yani, yukarda gösterildiği gibi, içine herhangi bir değişmeyen sermaye parçasının girmediği ürün parçasına ait olması gerekir. Ancak bu üreticiler, demirde, kömürde, ketende, vb. gelirleri ne ise onu, keten

* Bkz: Bu kitapta s. 102 vd. -Ed.

185

Page 186: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bczine· ya da başka tüketilebilir ürünlere harcarlar, çünkü kendi ürünleri o biçimleriyle kendi kişisel tüketimlerine ya hiç girmez ya çok sınırlı ölçüde girer. Şu halde, demirin, ketenin, vb. bir kısmı, bi­reysel tüketime giren bir ürünle, yani ketenle değişilir ve ona karşı­lık iplikçinin tüm değişmeyen sermayesi, makine yapımcısının da bir kısım değişmeyen sermayesi yenilenir; bu arada iplikçi ile maki­ne yapımcısı da kendi sıraları gelince, ipliğin ve makinenin, onların gelirini temsil eden parçasıyla keten bezini tüketirler ve böylece do­kumacının değişmeyen sermayesini yenilemiş olurlar.

Böylelikle, gerçekte keten bezinin tümü dokumacının, iplikçi­nin, makine yapımcısının, keten üreticisinin, kömür ve demir üre­ticilerinin karlarına ve ücretlerine ayrışmasının yanısıra, keten bezi üreticisinin ve iplikçinin değişmeyen sermayelerinin tümünü de yeniler. Hammadelerin son üreticileri, kendi değişmeyen serma­yelerini, keten bezi karşılığı değişime girerek yenileselerdi hesap denkleşmezdi; çünkü bu, bireysel tüketim maddesidir, üretim aracı olarak l l 3561 , değişmeyen sermayenin parçası olarak herhangi bir üretim alanına girmez. Ancak hesap denkleşir, çünkü keten üreti­cisi, kömür ve demir üreticileri, makine yapımcısı vb. tarafından kendi ürünleriyle satın alınan keten bezi, onlar için ürünlerinin ge­lirden ibaret olan parçasının karşılığıdır; ancak onların ürünlerini alanlar için değişmeyen sermaye karşılığıdır. Bu yalnızca şu çerçe­vede olanaklıdır: Bu üreticiler, ürünlerinin, geliri oluşturmayan ve bu nedenle tüketimlik maddelerle değişilemeyen parçasını ya in natura [ürün olarak] değişerek yenilerler ya değişmeyen sermayeyi değişmeyen sermayeyle değişerek yenilerler.

Yukarda verilen örnekte, belli bir sanayi kolunda emek üretken­liğinin aynı kaldığının varsayılması, ama bu sanayi kolunda çalıştı­rılan canlı emeğin üretkenliği kendi ürünü içinde hesaplanırsa gene de düşmesi garip görünebilir. Ama bunu açıklamak çok kolaydır.

Bir iplikçi emeğinin ürününün 5 pound ipliğe eşit olduğunu varsayalım. Gene varsayalım ki, bunun için yalnızca 5 pound pa­muğa gereksinim duymaktadır (yani hiç fire vermemektedir) ve ı pound ipliğin maliyeti ı şilindir (makineyi hesap dışında tutuyo­ruz; yani değerinin ne düştüğünü, ne yükseldiğini kabul ediyoruz; bu nedenle de ele aldığımız örnekte, onun değeri sıfır oluyor) . Diye­lim pamuğun bir poundunun [maliyeti] 8 peni olsun. 5 pound ipli­ğin maliyeti olan 5 şilinde 5 pound pamuğun maliyeti 40 peni (5 x 8 peni) = 3 şilin 4 peni olur. 5 x 4 peni = 20 peni = ı şilin 8 peni ise yeni katma-emektir. Demek ki toplam ürün içinde değişmeyen ser­maye 3 şilin 4 peni [yani] 31/a pound iplik ve emek ı2/a pound iplik­tir. Öyleyse, 5 pound ipliğin üçte-ikisi değişmeyen sermayeyi yeni-

186

Page 187: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lPr ve 5 pound ipliğin üçte-biri ya da ı2/3 pound iplik, ürünün eme­ğ-i karşılayan kısmıdır. Şimdi ı pound pamuğun fiyatının yüzde 50 arttığını, yani 8 peniden 12 peniye ya da ı şiiine çıktığını varsaya­lım. Bu durumda 5 pound iplik için, birincisi 5 pound pamuk karşı­I ı ğı 5 ş ilin ve miktarı, dolayısıyla da para ile ifade edilen değeri de­ğiş m ediği için aynı kalan katma-emek karşılığı da ı şilin 8 peni var. Böylece 5 pound ipliğin maliyeti şimdi artık 5 şilin + ı şilin 8 peni = 6 şilin 8 peni. Bu 6 şilin 8 peniden, şimdi artık hammadde 5 şilin, ve emek ı şilin 8 penidir.

6 şilin 8 peni = 80 penidir. Bunun 60 penisi hammadde, 20 pe­nisi emek. Şimdi artık 5 pound ipliğin 80 penilik değeri içinde 20 peniden oluşur ya da 114 = yüzde 25'ini oluşturur; daha önceyse yüzde 331/3 idi. Öte yandan hammadde 60 peni = 3/4 = yüzde 75'tir; daha önce yalnızca yüzde 662/3 idi. 5 pound iplik şimdi artık 80 peniye malolduğuna göre ı pound ipliğin maliyeti 80/5 peni = ı6 penidir. [İplikçi] 20 peni ile -[yeni katma] emeğin değeri- 5 po­und iplikten ı 1/4 pound elde eder ve [öteki] 33/4 pound hammadde­ye [gidet] . Daha önce ı2/3 pound emek içinde (kar ve ücretler), 31/3 pound değişmeyen sermaye içindi. Demek ki, emeğin üretkenliği her ne kadar aynı kaldıysa ve yalnızca hammadde daha pahalılaş­tıysa bile, kendi içinde dikkate alındığı zaman, emek daha az üret­ken hale gelmiştir. Emek aynı ölçüde üretken kalmıştır; çünkü aynı emek, 5 pound pamuğu, aynı süre içinde 5 pound ipliğe dönüş­türmüştür ve (kullanım-değeri olarak düşünülürse) bu emeğin ger­çek ürünü, pamuğa verilen iplik şeklinden ibarettir. 5 pound pamu­ğa daha önce de aynı ernekle iplik biçimi verilmiştir. Gerçek ürün ise yalnızca bu iplik biçiminden ibaret değildir, onun yanısıra bu biçime sokulan malzemeyi, ham pamuğu da içermektedir ve işte bu malzemenin değeri şimdi, ona bu biçimini veren emeğe oranla, es­kiye göre, toplam ürünün daha büyük bir parçasını oluşturmakta­dır. Sonuç olarak aynı miktar iplikçi emeği, daha az iplikle öden­mektedir ya da ürünün emeği karşılayan parçası küçülmüştür.

Bu konuda bu kadarı yeter.

[(c) Garnier'nin Smith'e Karşı Polemikterindeki Sıradan Varsayımlar. Garnier'nin Fizyokrat Düşüncelere Kayması.

Üretken-Olmayan Emekçilerin Tüketimini Üretim Kaynağı Olarak Alan Görüş - Fizyokratlara Göre Geri Bir Adım)

Evet, her şeyden önce, tüm sermayenin, .sonunda, tüketicinin geliriyle yenilendiğini söylerken Garnier yanlıştır, çünkü sermaye­nin bir kısmı, gelİrle değil, sermayeyle yenilenir. İkincisi, bu kendi

187

Page 188: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

içinde aptalca bir ifadedir; çünkü gelirin kendisi, ücret (ya da üc­retle ödenen ücret, ücretten kaynaklanan gelir) değilse, sermaye­nin karıdır (ya da sermayenin kanndan kaynaklanmış gelirdir). Son olarak, sermayenin dolaşıma girmeyen kısmı, (tüketicinin geli­riyle yenilenmeyişi anlamında) "sahibine hiçbir kar bırakmaz" de­mek aptalcadır. Gerçekte -üretim koşulları aynı kalıyorsa- bu parça kar bırakmaz (daha doğrusu artı-değer bırakmaz). Ama on­suz da sermaye hiçbir durumda kar üretemez.

1 1 3571 "Bu ayrımdan çıkanlabilecek şey olsa olsa şudur: Üretken insanlan çalıştırmak için gereksinilen şey, yalnızca onların emeğin­den yararlanan kişinin geliri değildir, ama aynı zamanda, aracılara kar bırakan bir sermayedir; oysa, üretken-olmayan insanları çalış­tırmak için onlann ücretini ödeyen gelir, çoğu zaman yeterlidir." (agy, s. 175.)

Bu tek tümce, öylesine bir saçmalıklar bohçasıdır ki, A. Smith çevirmeni Garnier'nin, A. Smith'in yazdıklarının gerçekte hiçbirini anlamadığım, ve özellikle Wealth of Nations'ın özü hakkında -kapitalist üretim biçiminin en üretken biçim (ki önceki biçimlerle karşılaştırılırsa kesinlikle öyledir) olduğu şeklindeki görüşü hak­kında- hiçbir fikri olmadığını açıkça göstermektedir.

Birincisi, üretken-olmayan emeğin ücreti doğrudan gelirden öde­nen emek olduğunu ilan eden Smith'e karşı "üretken-olmayan insan­ları çalıştırmak için, onların ücretini ödeyen gelir, çoğu zaman yeter­lidir" itirazını ortaya atmak çok budalacadır. Ama bir de antitezi var:

"Üretken insanlan çalıştırmak için gereksinilen şey, yalnızca onla­rın emeğinden yararlanan kişinin geliri değildir, ama aynı zamanda aracıZara kar bırakan bir sermayedir. "

(Anlaşılan, Mösyö Garnier için, toprağın ürününden yarar sağ­layan gelire ek olarak, yalnızca aracılara kar bırakınakla kalma­yan ama ona ek olarak toprak sahibine de rant bırakan tarımsal emek pek üretken olmalıdır! )

"Bu üretken insanları çalıştırmak" için gerekli olan şeylerin ilki, onları çalıştıran sermaye değilmiş; ikincisi onların emeğinden yarar sağlayan gelir değilmiş; ama emeğin ürününü deren geliri üreten sermayeymiş. Eğer ben, kapitalist bir terzi olarak, ücretiere 100 pound sterlin harcarsam, bu 100 pound sterlin benim için 120 pound sterlin üretir. Bana 20 pound sterlin gelir getirir; ben de o gelirle eğer istersem terzi emeğinden, bir "frak" diktirerek yararla­nabilirim. Ama öte yandan, eğer bu 20 pound sterlin ile giysiler alırsam, apaçık ortada ki onları aldığım 20 pound sterlini bu giysi­ler yaratmış değildir. Eğer eve bir gündelikçi terzi çağırır ve bana 20 pound sterlinlik giysiler dikmesini sağlarsam, durum gene aynı

188

Page 189: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olur. Birinci durumda, sahip olduğumdan 20 pound sterlin daha fazlasını elde ettim; ikinci durumda, alışverişten sonra, daha önce sahip olduğumdan 20 pound sterlin daha az kaldı elimde. Üstelik, kısa süre içinde aniarım ki, doğrudan gelirimden ödediğim ceketi, terziden değil bir aracıdan alsaydım [ödeyeceğim fiyattan -ç.) daha ucuz olmayacaktı.

Garnier, karın tüketici tarafından ödendiğini sanıyor. Tüketici, metanın "değeri"ni öder; ve gerçi bu, kapitalist için bir karı da içe­rir ama, gene de meta, eğer tüketici, onu kendi kişisel gereksinimi için küçük ölçekte ürettirmek üzere gelirini doğrudan emeğe harca­saydı, [ödeyecek olduğu miktardan -ç .) daha ucuza gelirdi. Burada açıkça görülüyor ki, sermayenin ne olduğu konusunda, Garnier'nin en ufak fikri yoktur.

Devam ediyor: "Aktörler, müzisyenler, vb. ürethen-olmayan birçok işçi kural ola­

rak ücretlerini, bu tür bir girişime yatırılmış sermayeden kar sağla­yan bir yönetici kanalıyla elde etmezler mi?" (agy, s. ı 75-ı 76.)

Bu gözlem doğru; ama yalnızca, Adam Smith'in ikinci tanımın­da üretken-olmayan diye adlandırılan emekçilerden bir kısmının, onun birinci tanırnma göre üretken olduğunu gösterir.

"Dolayısıyla, bundan çıkan şudur ki, üretken sınıfın çok geniş oldu­ğu bir toplumda, aracılık edenlerin ya da emek girişimcilerinin elin­de geniş sermaye birikiminin olduğu kabul edilmelidir." (agy, s. ı 76.)

Gerçekte, kitlesel çapta ücretli-emek, kitlesel çapta sermayenin bir başka ifadesidir.

"Bundan ötürüdür ki, üretlzen sınıfla üretken-olmayan sınıf ara­sındaki oranı belirleyecek olan şey, Smith'in savladığı gibi, sermaye kitlesiyle gelir kitlesi arasındaki oran değildir. Bu oran öyle görü­nüyor ki, daha çok, halkın geleneklerine ve alışkanlıklarına bağlı­dır; sanayideki gelişimin daha çok ya da daha az oluşuna bağlıdır." (agy, s. ı 77.)

Eğer üretken emekçilere, sermayeden ödeniyorsa, üretken­olmayanlara da gelirden ödeniyorsa, üretken sınıfın üretken­olmayan sınıfa oranı, apaçık ortadadır ki, sermayenin gelire oranı­dır. Ne var ki, iki sınıfın oransal büyüyüşü, yalnızca, sermaye kit­lesinin gelir kitlesine olan mevcut oranına bağlı olmayacaktır; ar­tan gelirin (karın) sermayeye dönüştürülme ya da gelir olarak har­canma oranına bağlı olacaktır. Gerçi burjuvazi başlangıçta, serma­yenin, yani emekçilerin artan üretkenliğini çok tutumlu kullanmıştı, 1 1 3581 ama feodal lordların retainer sistemine* öykün-

* Feodalitede bir konağa ya da malikaneye bağlı olan ve oraya hizmetle yü­kümlü olanlar sistemi -ç.

189

Page 190: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mektedir. Fabrikalar konusundaki en son rapora göre ( 1861 ya da 1862)* Birleşik Krallıkta tam anlamıyla fabrika sayılan yerlerde çalıştırılan kişilerin sayısı (yöneticiler dahil) yalnızca 775.534'tür; buna karşılık yalnızca İngiltere'de kadın hizmetçilerin sayısı 1 mil­yonu bulmaktadır. Düzenlemenin böylesine diyecek yok; fabrika iş­çisi kıza bir fabrikada oniki saat ter döktürüyor, onun ödenmemiş emeğinin bir kısmıyla fabrika sahibi, o işçinin kız kardeşini evinde hizmetçi olarak, erkek kardeşini seyis olarak, yeğenini de asker ya da polis olarak kişisel hizmetine alıyor!

Garnier'nin son tümcesi, basmakalıp bir totolojidir. Üretken olan ve olmayan sınıflar arasındaki oranı, sermayeyle gelir arasın­daki orana değil -daha doğrusu, sermaye ve gelir biçimleriyle har­canan mevcut metalar yığınına değil- ama (?) halkın gelenekleri­ne ve alışkanlıklarına, sanayinin gelişme derecesine dayandırıyor. İşin aslında, kapitalist üretim, ilkin, sanayinin belli bir gelişme aşamasında ortaya çıkar.

Bonapartist bir senatör olarak Garnier, uşaklar ve hizmetçiler konusunda pek ateşli görünüyor: "Gelirden kaynaklanan paraların sermayeye dönüşmesine, aynı sayıda bireyden oluşan hiçbir sınıf, ev hizmetiilerinden daha fazla katkıda bulunmuyor." (s. 181 . )

Gerçekte, hiçbir sınıf küçük-burjuvaziye [onlardan -ç.] daha de­ğersiz bir devşİrıneler kesimi sağlayamaz. Garnier, Smith'in, "ola­nı-biteni böylesine bir bilgelikle gözlemiş bir insanın", "zenginierin çok düşüncesizce har vurup harman savurdukları gelirin kırıntıla­rını topartamak için o zenginlere yakın duran bu aracıları" neden daha yüce tutmarlığını anlamıyor. (agy, s. 182, 183 . ) Bu türncenin içinde kendisi, "gelir" kırıntılarını "toparladığını" söylüyor. Ama bu gelir, neden oluşuyor? Üretken emekçinin, ödenmemiş emeğinden.

Garnier, Smith'e yönelttiği bu aşırı ölçüde değersiz polemikle­rinden sonra, fizyokratlığa kayıyor ve tek üretken emeğin tarımsal emek olduğunu ilan ediyor! Peki neden? Çünkü "toplumda, bu emek çalışmaya başladığı anda bir eşdeğer olarak bile karşılığı bu­lunmayan, varolmayan başka bir değer, yeni bir değer yaratır; top­rağın sahibine rant sağlayan da işte bu değerdir." (agy, s. 184.)

Peki öyleyse üretken emek nedir? Bir artı-değer üreten, ücret olarak aldığı equivalent'ın [eşdeğerin] ötesinde une valeur nouvelle [yeni bir değer] üreten emek. Sermayenin emek karşılığı değişilme­sinin, -belli bir emek miktarına eşit olan- belli bir değerdeki me­tanın, kendi değerinden daha fazla bir emek karşılığı değişilmesin­den başka bir şey olmadığını ve "bu emek çalışmaya başladığı anda

* Avam Karnarasında bir konuşmaya verilen yanıt; tarih 24 Nisan 1861 , basım tarihi ll Şubat 1862. -Ed.

190

Page 191: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bir eşdeğer olarak bile karşılığı bulunmayan başka bir değer, yeni bir değer" yarattığını Garnier'nin anlayamayışında Smith'in hiç günahı yok. 1 VIII-3581 1

*

l l IX.-4001 Mösyö Germain Garnier Paris'te 1796'da Abrege elementaire des principes de l 'economie politique'i yayınladı. Ancak tarım üretkendir biçimindeki fizyokrat görüşün yanısıra (Garni­er'nin Adam Smith'e yönelttiği polemikleri büyük ölçüde açıkla­yan) bir başka görüş daha vardır; daha açıkça belirtirsek, ("üretken-olmayan emekçiler"in kuvvetle temsil ettiği), tüketim, üretimin kaynağıdır ve üretimin hacmi, tüketimin hacmiyle ölçü­lür, görüşüdür bu. Üretken-olmayan emekçil.er, yapay gereksinim­leri karşılarlar ve maddi ürünleri tüketirler, böylece her bakımdan yararlıdırlar. Garnier, bu nedenle tutumluluğa karşı da bayrak açar . . Önsözünün xiii . sayfasında şunu görürüz:

"Bireyin serveti tasarrufla genişletilir; kamunun serveti, artışını, tam tersine, tüketim artışından sağlar."

Ve kamu borçları bölümünün 240. sayfasında: "Tarımın iyileştirilmesinin ve genişletilmesinin ve bunun sonu­

cunda sanayi ve ticaretin ilerlemesinin, yapay gereksinimierin ge­nişlemesinden başka bir nedeni yoktur."

Garnier bundan, kamu borçlarının iyi bir şey olduğu, çünkü bu gereksinimleri artırdıkları sonucunu çıkarır.65 l IX-4001 1

*

l l XI-4211 Schmalz. Fizyokratların bu Alman rahim-artığı, Smith'in üretken ernekle üretken-olmayan emek arasında yaptığı ayrımı eleştirirken (Almanca baskı 1818[de yayınlandı) ) şöyle di­yor:

"Eğer kişi, genel olarak başkasının emeğinin bizim için zaman ta­sarrufundan başka bir şey üretmediğini ve onun değerini ve onun fiyatını oluşturan şeyin bu tasarruf olduğunu dikkate alırsa, benim gözlemime göre . . . Smith'in üretken ve üretken-olmayan emek ayrı­mı öze ilişkin ve çok kesin bir ayrım olarak alınmamalıdır." [Schmalz, Economie politique, Henri Jouffroy çevirisi, c. 1, 1826, s . 324.]

(Burada bir kanşıklık var: bir şeyin değeri ve fiyatı, işbölümü yoluyla sağlanan zaman tasarrufuyla belirlenmez; yalnızca aynı değer karşılığı daha fazla kullanım-değeri elde ederim, aynı zaman

191

Page 192: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

içinde daha fazla miktarda ürün ü_retildiği için emek daha üretken olur; ne var ki fızyokratların yaokİsı olduğu için bu doğal olarak değeri, emek-zamanının içinde keşfedemezdi.)

"Örneğin benim için bir masa yapan marangoz, mektuplarımı pos­taya veren, giysilerimi temizleyen ya da gereksindiğim şeyleri alıp getiren hizmetçi, her ikisi de kesinlikle birbirine benzer bir hizmet görürler. Hem biri, hem öteki, her ikisi, bu işleri yapmak için harca­yacağım zamanı ve ayrıca bu işleri yapmak için ed{nmem gereken ustalığı kazanmak üzere harcamarn gereken zamanı tasarruf etme­mi sağlarlar." (Schmalz, Economie politique, Henri Jouffroy çevirisi, c. I, 1826, s. 304.)

Bu aynı yazar bozuntusu Schmalz'ın* aşağıdaki sözleri, Gar­nier ile bağlantısı bakımından önemlidir; örneğin onun tüketim sisteminin (ve geniş harcamaların ekonomik yararının) fızyokratik sistemle bağlantısı bakımından:

"Bu sistem" (Quesnay sistemi) "zanaatçılann ve hatta alelade tü­keticilerin tüketimini övgüye değer görür; çünkü bu tüketim, dolay­lı ve aracı vasıtasıyla olduğu halde, ulusun gelirinin büyümesine katkıda bulunur; çünkü, bu tüketim olmasaydı, tüketilen ürünler toprakta yetiştirilmezdi ve toprak sahibinin gelirine eklenemezdi." (s. 321 . )66 1 IX-42 11 1

[8.] Charles Ganilh [Değişim ue Değişim-Değeri Konusundaki Merkantilist Yaklaşım. Ödenmiş Her Emeğin Üretilen Emek Ka�ramı Içinde Yeralmasıl

l l VIII-3581 Charles Ganilh'in Des systemes economie politique'i çok alt düzeyde ve yapay bir derleme. Birinci baskı Paris 1809, ikincisi 1821 . (Alıntılar ikinciden. ) Saçmalıkları doğrudan Garni­er'yi hedef alıyor, onunla polemiğe giriyor.

(Principes d'economie politique 'inde Canard, "zenginliği", "ge­reksiz emeğin birikimi" [olarak] tanımlıyor.67 Eğer ernekçiyi emekçi olarak yaşatan ernek gereksizdir deseydi tanım doğru olurdu.)

Mösyö Ganilh'in başlangıç noktası, işin abecesi olan bir olgu-. dur; yani burjuva zenginliğin temel öğesi metadır, öyleyse zengin­lik üretmek için emek, meta üretmelidir, kendini ya da ürününü satrnalıdır, olgusu.

"Uygarlığın bugünkü durumunda emeği, ancak değişim aracıyla biliyoruz." (agy, c. I, s. 79.) "Değişim olmadan, emek hiçbir zenginlik üretemez." (agy, s. 81 . )

* Elyazmasında, yazarın adıyla ilgili olarak çevrilmesi olanaksız bir sözcük oyunu yapılıyor. Marx, yazarı Schmalzsclımiertopf diye adlandırıyor. (Sclımalz, Al­manca'da iç yağı, domuz yağı, kuyruk yağı anlamına geliyor; Schmiertopf ise yağ kutusu, çalakalem yazı yazan kişi, yazar bozuntusu anlamına geliyor.) -Ed.

192

Page 193: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Ganilh, buradan doğrudan merkantil sisteme sıçrıyor. Değişim olmadan emek hiçbir burjuva zenginliği üretmediğine

göre "zenginlik yalnızca ticaretten gelir. " (agy, s. 84.) Ya da daha ilerde söylediği gibi: şeylere değerini yalnızca değişim ya da ticaret verir." (agy, s. 98.) "Genel emeğin verimliliği öğretisi . . . değerlerin ve zenginliğin bu ilkesi" üzerinde "durur". (agy, s. 93.)

Ganilh 1 1 3591 , moneter sistemin basit bir "modifikasyonu" dedi­ği "ticari sistem"in

"özel ve kamusal zenginliği, emeğin değişilebilir değerlerinden -bu değerler maddi, dayanıklı ve sürekli nesnelerde saptanmış olsun ya da blmasın- çıkardığı"nı söyler. (agy, s. 95 . )

Böylece nasıl ki Gamier fizyokrat sisteme saplandıysa, Ganilh de merkantil sisteme saplanır. Bu çerden-çöpten düşünceleri başka bir işe yaramasa bile, hiç değilse bu sistemin niteliklerini ve "artı­değer" üzerindeki görüşlerini ortaya koyması bakımından hiç de yararsız değildir; hele hele bu görüşleri Srnith'e, Ricardo'ya, vb. karşı çıkarak öne sürdüğü zaman.

Zenginlik değişilebilir değerdir; değişilebilir bir değer üreten her emek ya da bir değişim-değerine sahip olarak bizzat kendisi, bu çerçevede zenginlik üretir. Ganilh'in çok derin bir merkantilist olduğunu gösterdiği tek sözcüğü genel emek sözcüğüdür. Bireylerin emeği ya da daha doğrusu bu emeğin ürünü, genel emek biçimini almalıdır. Ancak böylelikle bu değişim-değeridir, paradır. Gerçekte Ganilh, zenginlik paraya eşdeğerdir görüşüne geri gelmiş oluyor; gerçi artık yalnızca altina ve gümüşe değil, para demek olduğu öl­çüde metanın kendisine eşdeğerdedir. "Ticari sistem ya da genel emek değerlerinin değişimi" (agy, s. 98) diyor. Bu saçmadır. Ürün, varoluş biçimi olarak, genel emeğin cisimleşmesi olarak değerdir, "genel emeğin değeri" olarak değil; bu, değerin değerine eşdeğer olurdu. Biz gene de metanın, değer olarak ortaya çıkanldığını ve hatta para biçimini aldığını, başkalaştığını düşünelim. Şimdi deği­şilebilir değerdir. Peki ama değeri ne kadardır? Tüm metalar deği­şilebilir değerdir. Bu açıdan, birbirlerinden farklı değildirler. İyi ama belli bir metanın değişim-değerini yapan şey nedir? Ganilh bu noktada, en acemi üstünkörülüğün ötesine geçemiyor. Daha fazla B, C, D, karşılığı değişildiği zaman, A'nın değişim-değeri daha bü­yüktür, vb . .

Ganilh: Ricardo'dan ve ekonomistlerin çoğundan sözederken, onlann sisteminin, tüm burjuva sistem gibi, değişim-değerine da­yanmasına karşın, emeği, değişim dışında değerlendirdiğini söyler­ken haklıdır. Ama bunun nedeni yalnızca şudur: Onlar için, meta olarak ürünün biçimi, zaten kendini ifade ediyordu; dolayısıyla yal-

193

Page 194: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nızca değerin büyüklüğünü incelemişlerdir. Bireylerin ürünleri, de­ğişimde, para biçimini alarak, kendilerini yalnızca genel emeğin ürünü biçiminde ortaya koyarlar. Aslında bu görelilik, ürünlerin, kendilerini, genel emeğin varlık biçimi olarak sunmaları gereğin­den kaynaklanır; genel emeğe de ancak göreceli olarak, yalnızca toplumsal emeğin miktarca farklı ifadeleri olarak indirgenebilirler. Ama değer büyüklüklerini onlara, değişimin kendisi vermez. Deği­şimde, genel toplumsal emek olarak görünürler; ne genişlikte bir genel toplumsal emek olarak görünebilecekleri, kendilerini, ne ge­nişlikte bir toplumsal emek olarak sunabileceklerine bağlıdır; yani karşılığında değişilebilecekleri metaların genişliğine ve dolayısıyla pazarın, ticaretin genişlemesine bağlıdır; değişim-değeri karşılığı olarak ifade edilebilecekleri metaların çeşidine bağlıdır. Örneğin, ortada yalnızca dört farklı üretim dalı olsaydı, dört üreticiden her biri, ürününün büyük bir bölümünü kendisi için üretirdi. Eğer bin­lerce [üretim dalı -ç.] varsa, o zaman [her bir -ç.] üretici, tüm ürü­nünü meta olarak üretir. Tümüyle değişime girer. Ama Ganilh, merkantilistlerle birlikte, değer büyüklüğünün kendisinin değişi­min eseri olduğunu sanıyor; oysa işin aslında ürünün, değişim sıra­sında aldığı şey, değer biçimi ya da meta biçimidir.

"Değişim, şeylere, değişim olmadan alamayacaklan değeri verir." (s. 102 . )

Eğer bunun anlamı, choses [şeyler] , kullanım-değerleri yalnızca değer haline gelirler, bu biçimi toplumsal emeğin göreli ifadeleri olarak kazanırlar demekse, o zaman bir totolojidir. Ama kastetmek istediği şey, değişim aracılığıyla, onsuz oldukları değerden daha büyük bir değer elde ederler demekse, bu apaçık saçmadır; çünkü değişim, A'nın değer büyüklüğünü, ancak B'ninki azaltarak artıra­bilir. A'ya, değişimden önce sahip olduğundan daha büyük bir de­ğer verirse, B'ye daha küçük bir değer verir. Bu nedenle A+B deği­şimden sonra, değişimden önceki değeri taşır.

"Eğer değişim onlara bir değer vermezse, en yararlı ürünlerin hiç­bir değeri olmayabilir." (s. 104.)

(İlkin, eğer bu şeyler "ürün" ise, başından itibaren emek ürünü­dürler; hava vb. doğanın sağladığı genel temel şeyler değildirler; eğer "en yararlı" şey iseler, en üst anlamda kullanım-değeridirler, herkesin gereksindiği kullanım-değeridirler; eğer değişim onlara herhangi bir değer uermiyorsa, bu, ancak herkesin onları üretiyor olmasından ötürüdür; ancak bu 1 1 3601 onların değişim için üretildi­ği varsayımıyla çelişir; bu nedenlerle tüm önerme saçmadır.)

"Ve değişim onlardan yana ise, en yararsız ürünlerin, büyük değe-

194

Page 195: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ri olabilir." (s. 104.) Mösyö Ganilh için "değişim" gizemcil bir olgudur. Eğer "en ya­

rarsız" ürünlerin kimseye yararı yoksa, kullanım-değeri de yoktur, onları kim alır ki? Öyleyse alıcı için en azından hayali bir "yararı" olmak gerekir. Alıcı salağın biri değilse, onlar için neden daha faz­la ödesin? Bu çerçevede, o ürünlerin pahalılığı, "yararlılık"larından ileri gelmeyen başka koşullardan kaynaklanıyor olmalıdır. Bu ürünlerin "kıt" oluşu mu? Ama Ganilh onlar için "en yararsız ürün­ler" diyor. Ürün olduklarına göre, büyük "değişim-değeri" oldukları halde, acaba neden daha çok sayıda üretilmediler? Eğer bir önceki, kendisi için ne gerçek, ne hayali bir kullanım-değeri olmayan bir şey için bir sürü para veren salak bir alıcı ise, şimdiki de düşük de­ğerli şunu-bunu üretmek yerine büyük değişim-değeri olan bu ıvır­zıvırı üretmeyen salak satıcıdır. Küçük kullanım-değeri taşımaları­na karşın değişim-değerlerinin yüksek olması (kullanım-değerini insanın doğal gereksinimleri belirler) işte bu çerçevede, bay Deği­şimden değil, ürünün kendisinden kaynaklanan bazı koşulların so­nucu olmalıdır. Şu halde ürünün yüksek değişim-değeri , değişimin ürünü değildir, ama yalnızca değişirnde kendini gösterir.

"Zenginlikle özdeş olan değeri, gerçek değeri belirleyen, şeylerin değişiiebiiirlik değeri değil, değişimdeki değerleridir." (agy, s. 104. )

Ama değişilebilirlik değeri , bir şeyin başka şeylerle değişilebile­ceği bir ilişkidir. (Bu ifadenin temelindeki doğru nokta şudur: Me­tanın paraya dönüşümünü zorlayan şey, onun değişime, değişilebi­lir bir değer olarak girmesidir, ama ancak değişimin sonucu bu hale gelir.) Öte yandan, A'nın değişildiği değer, B, C, D, vb. ürünle­rinin belli bir miktarıdır. Bu yüzden de (Mösyö Ganilh'e göre) artık bir değer değil, değişim-dışı bir şeydir. Demek ki B , C, D vb. "de­ğer" değillerdi. Değer olmayan bu şeyler (değişilmiş değer olarak) onun yerine adımlarını attılar ve A bir değer haline geldi. Değişim­den çıktıktan ve kendilerini eski konumlarında bulduktan sonra, yalnızca basit bir yer değiştirmeyle , bunlar değer haline geldiler.

"Şu durumda, şeyleri zenginlik haline getiren şey, ne gerçek ya­rarları, ne içsel değerleridir; onların değerini saptayan ve belirleyen değişimdir ve onları zenginlikle özdeşleştiren de işte bu değerdir. " (agy, s. 105. )

Bay Değişim, orada olan ya da olmayan şeyi saptamakta ve be­lirlemektedir. Eğer şeylerin değerini yalnızca değişim yaratıyorsa, o zaman bu değer, bu değişim ürünü, değişim biter bitmez, varol­maktan çıkar. Böylece onu yapan şey, aynı zamanda, onu o olmak­tan da çıkarır. A'yı, B + C + D karşılığı değişiyorum. Bu değişim

195

Page 196: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

hareketinde A değer haline geliyor. Hareket geçmişte kalır kalmaz B + C + D, bu kez A'nın durduğu yana geçiyor ve A da B t- C + D'nin yerini alıyor. Gerçekte her biri, bay Değişimin dışında kendi başına kalıyor, yalnızca yer değiştirmiş oluyor. Şimdi artık B + C + D değer değil yalnızca şeylerdir. A da öyle. Ya da değişim, sözcü­ğün sözlük anlamında "saptamış ve belirlemiştir". Kaslarıının gü­cünü saptayan ve belirleyen dinamometredir, ama o gücü yapan di­namometre değildir. Bizim olayımızda da değeri üreten değişim de­ğildir.

"Her bir kişinin herkes için çalışması dışlanırsa, kişiler ve halkların zengin olmayacağında gerçeklik vardır" (yani, kişinin emeğinin genel toplumsal emek biçimini alması [dışlanırsa -ç.] de­mek istiyor; çünlru, başka herhangi bir anlamda, bu saçmalık olur­du; çünkü genel toplumsal emek biçimi dışında, bir demir üreticisi herkes için çalışmaz, yalnızca demir tüketicileri için çalışır); "ve herkesin her bir kişi için" (eğer kullanım-değerlerini konuşuyor­sak, bu da saçmadır; herkesin ürünü, istisnasız özel üründür ve her birey yalnızca belli bazı özel ürünlere gerek duyar; işte bu çer­çevede bunun ["ve herkesin her bir kişi için" ifadesinin -ç.] anlamı, yalnızca, her bir özel ürünün, herkes için varolduğu bir biçim alır, demek olur; ve yalnızca bu biçimiyle varolur - özel bir ürün niteli­ğiyle başka her bir kişinin ürününden farklı olduğu için değil, öte­kilerle özdeş olduğu için yalnızca bu biçimiyle varolur; yani meta üretimi temelinde varolduğu için toplumsal emek biçimiyle varo­lur. ) (agy, s. 108 . )

1 1 3611 B u tanımdan -değişim-değeri, genel toplumsal emek olarak soyutlanmış birey emeğinin ifadesidir biçimindeki tanım­dan- ötürü Ganilh, bir kez daha harnın hamı bir yaklaşıma sapla­nır: Değişim-değeri, meta A'nın, B, C, D, vb. metası karşılığında değişiirliği orandır yaklaşırnma saplanır. Eğer karşılığında çok miktarda B, C, D verilirse, A büyük bir değişim-değerine sahiptir; ama o zaman B, C, D karşılığında küçük bir A verilmiş olur. Zen­ginlik değişim-değerinden oluşur. Değişim-değeri, ürünlerinin bir­biri karşısında değişiirliği göreceli oranı içerir. Bu nedenle ürünle­rin toplam miktarının herhangi bir değişim-değeri yoktur, çünkü herhangi bir şeye karşılık değişilmemektedir. Şu halde, zenginliği değişim-değerlerinden oluşan toplumun, herhangi bir zenginliği yoktur. Bundan çıkan sonuç, bizzat Ganilh'in de vardığı sonuçtur; yani "emeğin değişim-değerlerinden oluşan ulusal zenginlik" (s. 108) değişim-değeri olarak ne artabilir, ne azalabilir (bu yüzden de herhangi bir artı-değer olmaz); ve yalnızca bu değil, bunun yanısı­ra, [toplum -ç.] herhangi bir değişim-değerine ve öyleyse bir zen-

196

Page 197: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ginliğe de sahip değildir, çünkü zenginlik yalnızca değişilebilir de­ğerleri iç�rir.

"Eğer buğdayın bolluğu, değerini dü$ürürse , çiftçiler daha az zen­gin olacaklar, çünkü kendileri için gerekli, yararlı ya da yaşam için zevkli şeyleri elde etmek için daha az değişim-değerine sahip ola­caklar; ama çiftçilerin yitirdiği şeylerden tüketiciler kazanç sağla­yacak: Bazılannın yitirdiği, başkalarının kazandığıyla dengelene­cek ve genel zenginlik, herhangi bir değişiklik göstermeyecek." (s. 108-109.)

M edersiniz ama, buğday tüketicileri buğday yerler, buğdayın değişilebilir değerini değil. Geçinme araçları bakımından şimdi daha zengindirler, ama değişilebilir değer bakımından değil. Buğ­daya karşılık ürünlerinin daha küçük bir kısmını değiştiler - kar­şılığında değiştikleri buğdayın miktarıyla karşılaştırıldığında, ken­di ürünleri, göreli kıtlık nedeniyle, daha yüksek bir değişim­değerine sahipti. Çiftçiler şimdi artık yüksek değişim-değeri elde etmiş bulunuyorlar, tüketiciler de değişim-değeri küçük olan fazla miktarda buğdaya sahipler; şimdi demek ki tüketiciler yoksul olan­lar, çiftçilerse zengin olanlar.

Dahası var, toplam (değişim-değerlerinin toplumsal-toplamı), değişim-değerleri toplamı haline geldiği ölçüde, değişim-değeri olma niteliğini yitiriyor. A, B, C, D, E, F birbirleriyle değişildiği öl­çüde değişim-değerine sahip. Ama bir kez değişilmeye görsünler, artık ondan sonra kendilerini satın alanların, tüketicilerinin ürü­nüdürler. El değiştiği zaman değişim-değeri olmaktan çıkıyorlar. Ve toplumun, değişilebilir değerlerden oluşan zenginliği de böylece yitip gidiyor. A'nın değeri göreli; B , C, vb. ile değişim ilişkisi. A + B daha az değiŞim-değerine sahip, çünkü onun değişim-değeri şimdi artık yalnızca C, D, E, F'ye göre var. Ama A, B, C, D, E, F toplamı­nın hiçbir değişim-değeri yok, çünkü hiçbir göreliliği ifade etmiyor. Metalann toplamı, başka metalar karşılığında değişilmiyor. Bu ne­denle de, değişim-değerlerinden oluşan toplum zenginliği, herhangi bir değişim-değerine sahip değil, sonuç olarak da zenginlik değil.

"Bir ülkenin iç ticaret yoluyla kendi zenginliğini artırmasının güç­lüğü ve hatta belki de olanaksızlığı işte buradan ileri geliyor. Dış ti­carete giren insanlar için durum hiç de böyle değil." (agy, s. 109.)

Bu, eski merkantil sistemdir. Değeri, benim aldığım eşdeğeri değil, eşdeğerden fazlasını içerir. Ama aynı zamanda, Ganilh için eşdeğer diye bir şey yoktur; çünkü bu, A'nın değerini ve B'nin değe­rini B'deki A oranının ya da A'daki B oranının, A ile B'nin özdeş ol­duğu üçüncü bir şeyin belirlemesi demek olurdu. Ama eğer herhan­gi bir eşdeğer yoksa, eşdeğer üzerinde bir fazlalık da sözkonusu

197

Page 198: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olamaz. Altın karşısında aldığım demire göre demir karşısında daha az altın elde ederim. Şimdi daha çok demire sahibim, onun karşılığında daha az altın elde ederim. Bu nedenledir ki, daha az altın daha çok demire eşit olduğu için, ilk alışverişte kazanırsam, daha çok demir, daha az altına eşit olduğu için bu kez kaybederim.

"Doğası ne olursa olsun, her türlü emek, zenginlik üretkenidir; ye­ter ki bir değişim-değerine sahip olsun." (agy, s. 119.) "Değişim, ürünlerin ne miktanna bakar, ne maddi yapısına ne de dayanıklılı­ğına. " (agy, s. 121.) "Hepsi" (emek türleri) "karşılığında değişilclikle­ri toplamın, eşit biçimde üretkenidirler." (s. 121-122.)

Birincisi, toplamın, yani kendilerine ödenen fiyatın (ücretleri­nin değerinin) eşit biçimde üretkenidirler. Ama Ganilh bir anda, bir adım daha ileri gidiyor. Maddi olmayan emek, diyor, karşılığın­da değişildiği maddi ürünü üretir; o zaman öyle görünüyor ki, mad­di-olmayan emeğin ürününü de maddi emek üretiyor.

1 1 3621 "Karşılığında iki buşel buğday elde ettiği bir çamaşır dolabı yapan işçinin emeğiyle, iki buşel buğday elde eden köy kemancısı­nın emeği arasında hiç fark yoktur. Her iki durumda da iki buşel buğday üretilmiştir: İki buşel çamaşır dolabını ödemek için, iki bu­şe! de köy kemancısının verdiği zevki ödemek için. Doğrudur, ma­rangoz iki buşel buğdayı tükettikten sonra da çamaşır dolabı varol­maya devam eder ve kemancı iki buşel buğdayı tükettikten sonra geride hiçbir şey kalmaz; ama üretken sayılan n� kadar çok iş aynı durumdadır! .. Bir emeğin üretken mi yoksa kısır mı olduğu, tüke­timden sonra geriye kalana bakarak kararlaştınlmaz, değişime ya da yaratılmasına neden olduğu üretime bakarak kararlaştırılır. Ama marangozun emeği ve bir o kadar da kemanemın emeği, iki buşel buğday yaratılmasına neden olduğuna göre her ikisi de iki bu­şe[ buğday üretmekte eşit ölçüde üretkendirler; her ne kadar biri ta­mamlandıktan sonra kendini dayanıklı bir nesnede sabitleştirip gerçekleştirmiyorsa ve öteki kendini dayanıklı bir nesnede sabitleş­tirip gerçekleştiriyorsa da [bu böyledir -ç. ) . (agy, s. 122-123 . )

"Adam Smith, yararlı olarak çalıştırılan emekçileri çağaltmak için yararlı olarak çalıştırılınayan emekçilerin sayısını azaltınayı ister­di; ama hiç düşünülmemişti ki, bu arzu gerçekleştirilebilseydi tüm zenginlikler olanaksız hale gelirdi, çünkü üreticiler tüketicisiz ka­lırdı ve tüketilmemiş fazla yeniden-üretilmezdi. Üretken sınıflar, emeklerinin ürününü, çalışması herhangi bir maddi ürün vermeyen sınıflara" (burada o gene de maddi ürün veren ernekle vermeyen emek arasında bir ayrım yapıyor) "öyle bedavadan bırakmazlar; o ürünleri onlara, onlardan sağladıkları rahatlık, zevk ve keyif karşı­lığı verirler ve bu ürünleri onlara vermek için üretmek zorundadır­lar. Eğer emeğin maddi ürünleri, maddi ürün bırakmayan çalışma­lan ödemekte kullanılmasaydı, tüketici bulamazdı ve yeniden­üretimleri dururdu. Keyif üreten çalışmalar, böylece üretime, en üretken kabul edilen emek kadar etkin biçimde katkıda bulunur-

198

Page 199: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lar." (agy, s. 123-124.) "Onların" (insanların) "aradığı rahatlık, zevk ve keyif, kendilerini

ödeyecek olan ürünleri her zaman izlerler onlara ön almazlar." (agy, s. 125 . ) (Öyle görünüyor ki, onlar da zaten bu nedenle kendilerini ödeyecek olan ürünlerin nedeni değil, sonucu oluyorlar.) "Zevke, lükse ve gösterişe aynlmış olan emek, üretken sınıflar" (böylece bu­rada farkı kendisi de söylüyor) "tarafından istenmediği zaman du­rum farklıdır; ama gene de onların karşılığını ödemeye, ve kendi ge­reksinimlerini o miktarda kısmaya zorlanırlar. Sonradan, bu zor­lanmış ödemenin üretimde bir artış geti:rnıediği ortaya çıkabilir." (agy, s. 125.) "Bu durum dışında, her emek zorunlu olarak üretken­dir ve kamusal zenginliğin oluşumuna ve büyümesine az ya da çok etkin biçimde katkıda bulunur, çünkü kendisini ödeyecek ürünleri zorunlu olarak ortaya çıkarır." (agy, s. 126.)

(Demek ki, buna göre, "üretken-olmayan emek" ne maliyeti do­layısıyla, yani değişim-değeri dolayısıyla, ne de ürettiği özel keyif nedeniyle değil, ama üretken emeği ürettiği için üretkendir.)

(Eğer Adam Smith'e göre, doğrudan sermaye karşılığı değişilen emek üretkense, o zaman, emeğe karşılık değişilen sermayeyi, biçi­minden ayrı olarak, maddi tamamlayıcı parçaları bakımından da dikkate almamız gerekir. Sermaye, kendini gerekli geçim araçları­na, yani çoğunlukla metalara, maddi şeylere aynştırır. Emekçinin ücretinden devlete ve kiliseye ödemek zorunda olduğu şey, kendisi­ne zorlanan hizmetler için bir kesintidir; eğitim için ödediği akıl al­maz ölçüde azdır,_ ama ödediği zaman üretkendir, çünkü eğitim emek-gücü üretir; doktorlar, avukatlar, rahipler için ödediği kara bahtıdır; tüketim maliyetlerini (yemek pişirme, ev temizliği, hatta genel olarak onarımları) özellikle kendisi karşıladığı için, geriye emekçi ücretinin harcandığı, üretken-olmayan pek az çalışma ka­lır.)

Ganilh'in şu ifadesi, aşırı ölçüde karakteristiktir: "Eğer değişim, çiftçinin ya da fabrika işçisinin emeğine yalnızca

500 frank verirken, hizmetçinin emeğine 1 .000 frank verirse, bun­dan insanın çıkaracağı sonuç, hizmetçi emeğinin zenginlik üretimi­ne bu çiftçinin ya da fabrika işçisinin emeğinden bir kat fazla katkı­da bulunduğudur; hizmetkann emeği çiftçiyle fabrika işçisinin eme­ğine göre bir kat fazla maddi ürünü ücreti olarak aldığı sürece za­ten başka türlü de olamaz. Zenginliğin, daha az bir değişim-değeri olan ve dolayısıyla daha az ödenen emeğin sonucu olduğu nasıl sa­nılabilir ki!" (agy, s. 293-294.)

l l 3631 Eğer fabrika ve tarım işçisinin ücreti 500 franksa ve onun yarattığı artı-değer (kar ve rant) %40'a eşitse, o işçinin net ürünü 200 frank olur; hizmetçinin 1 .000 franklık ücretini üretmek için böyle beş işçi gerekir. Eğer bay Değişim, hizmetçi yerine, yıllı-

199

Page 200: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ğı 10.000 franktan bir metres satın almak lütfunda bulunursa, böy­le 50 işçinin net ürününe gerek olur. Ve metresin üretken-olmayan emeği, kendisine, üretken işçilerin ücretinden yirmi kat fazla deği­şim-değeri, yani ücret getireceği için, bu hanımefendi, "zenginlik üretimi"ne yirmi kat fazla ekiemiş olur ve ülke hizmetkarlanyla metreslerine ne kadar fazla öderse o kadar fazla zenginlik üretir. Mösyö Ganilh, yalnızca imalat ve tanm işçisinin üretkenliğinin, yalnızca üretken işçilerin yarattığı ama onlara ödenmeyen fazlalı­ğın, üretken-olmayan işçilerin ödendiği fonu yarattığını unutuyor. Ama hesabı şöyle yapıyor: 1 .000 frank ücret ve hizmetçinin ya da metresin ücrete eşdeğer emeği, birlikte 2.000 frank. Hizmetçinin ve metresin değeri, yani onlann üretim giderleri, tamamen, üret­ken işçilerin net ürününe dayanır. Gerçekten de özel tür insanlar olarak onlann varlığı buna bağlıdır. Fiyatlanyla değerlerinin ortak yanı pek yoktur.

Ama bir hizmetçinin değerinin (üretim maliyetinin), üretken iş­çininkinden bir kat fazla olduğu varsayılsa bile, bir emekçinin üretkenliği ile (tıpkı bir makineninki gibi) değerinin, tamamen farklı şeyler olduğu, hatta birbiriyle ters orantılı bulunduğu bilin­melidir. Bir makinenin malolduğu değer, onun üretkenliğinde her zaman bir eksidir.

"Bir hizmetçinin emeği, bir çiftçiyle bir fabrika işçisinin, ikisinin emeği kadar üretkense, değeri çar-çur etmek şöyle dursun, sürekli artırarak, bir ülkede kamu ekonomisinin onlan yaşatmak için kul­lanılmasına itiraz boşunadır. Bu itiraz yanıltıcıdır, çünkü, her eme­ğin verimliliğinin, onun maddi nesneler üretimine katılmasından ileri geldiğini, zenginliğin maddi üretimden oluştuğunu ve üretimle zenginliğin tamamen özdeş olduğunu varsayar. Tüm üretimin an­cak tüketimle zenginlik haline geldiği* ve zenginlik oluşturmaya hangi noktaya kadar katkıda bulunacağını değişimin belirlediği unutulmaktadır. Her emeğin doğrudan ya da dalaylı olarak her ül­kenin toplam üretimine katkıda bulunduğu anımsanırsa; her bir emeğin değerini saptayarak, bu üretimde ne kadar payı olduğunu değişimin belirlediği anımsanırsa; değişimin ona verdiği değeri, üre­timin tüketim inin gerçekleştirdiği anımsanırsa; ve tüketimin üstün­de, üretim fazlasının ya da açığının bir halkın zenginlik ya da yok­sulluğunu belirlediği anımsanırsa, her bir emeği yalıtmanın kendi­sine değerini -zenginliğin onsuz varolamayacağı değerini- veren

* (Ve aynı ahbap, bir sayfa sonra, "her emeğin, arz ve talep tarafından belirle­nen değişim-değeriyle orantılı olarak. zenginlik ürettiğini" söylüyor (emek, ürettiği değişim-değeriyle orantılı olarak zenginlik üretmiyor, ama kendi değişim-değeriyle orantılı olarak zenginlik üretiyor; yani ne ürettiğine bakarak değil maliyetine baka­rak); "emeğin, göreli değerinin, toplam üretimden almayı hak ettiği ürünleri tüket­meksizin ue tasarruf ederek, yalnızca sermaye ve birikimine katkıda bulunduğunu" söylüyor.)

200

Page 201: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

şeye yani, ne kadar tüketildiğine 1 1 3641 hiç bakmaksızın, verimlili­ğini ve doğurganlığını, maddi üretime katkısıyla saptamanın ne ka­dar tutarsız olduğu anlaşılacaktır. " (agy, s. 294-295.)

Bu ahbap, bir yandan zenginliği, üretimi tüketimin üzerindeki fazlaya bağlıyor, öte yandan değeri, yalnızca tüketimin verdiğini söylüyor. Ve 1 .000 frank tüketen bir hizmetçi, sonuçta, değerin ve­rilişine 500 frank tüketen bir çiftçiden bir kat daha fazla katkıda bulunmuş oluyor.

Her şeyden önce, üretken-olmayan bu tür emeğin maddi zen­ginlik oluşturmaya doğrudan katılmadığını itiraf ediyor. Smith de bundan fazlasını söylemiyor. Öte yandan, tam tersine, kendi itira­fina göre, maddi değer yaratmadıkları ölçüde, maddi değer yarat­tıklarını kanıtlamaya çalışıyor.

Adam Smith'e karşı polemiğe girişenierin tümü bir yandan, maddi üretime tepeden bakan bir tutum takınıyorlar, öte yandan, maddi olmayan üretimi -hatta uşaklarınki gibi hiç üretim yapma­mayı- maddi üretim olarak haklı göstermeye çalışıyorlar. Net ge­lirin sahibi, bu geliri uşaklara, metreslere ya da böreğe, nereye harcarsa harcasın hiç farketmez. Fazlalığın ille de hizmetçiler ta­rafından tüketilmesi gerektiğini, · eğer ürün değerinin ortadan ce­hennem olması istenmiyorsa, bizzat üretken emekçiler tarafından tüketilemeyecek olduğunu sanmak gülünçtür. Üretken-olmayan tüketicilerin gerekliliği görüşünü Malthus'ta da buluruz - fazlalık gens oisifs'in [aylak insanların] eline geçtiği zaman, gerçekte bu ge­rekirlilik gerçektir. 1 3641 1

[9. Net Gelir Konusunda Ganilh ve Ricardo'nun Görüşleri. Üretken Nüfusu Azaltma Görüşünün Savunucusu Olarak Ganilh; Sermaye

Birikiminin ve Üretici Güçlerdeki Artışın Savunucusu Olarak Ricardo]

l l 3641 Ganilh, Theorie de l'economie politique 'inde (bilmediğim bir kitap) bir teori öne sürmüş olduğunu, daha sonralan Ricar­do'nun ondan kopya çektiğini savlıyor.68 Bu teori, zenginliğin brüt ürüne değil, net ürüne, bundan ötürü, kar ve rant düzeyine bağlı olduğu teorisi. (Bu kesinlikle Ganilh'in buluşu değil; o yalnızca bu teoriyi ortaya koyuş biçimiyle kendisini ayırdediyor. )

Artı-değer (gerçek bir v:arlık olarak), kendi özgün öğelerini ye­nileyen miktardaki ürünü aşan artı-üründe kendini ortaya koyar; özgün öğeler, ürünün üretim maliyetine giren ve -değişmeyen ser­maye ile değişen sermaye birlikte- üretim için ortaya konan top­lam sermayeye eşittir. Kapitalist üretimin amacı ürün değil, artı­değerdir. Emekçinin gerekli emek-zamanı ve dolayısıyla kendisine

201

Page 202: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ödenen eşdeğer ürün, artı-değer ürettiği ölçüde, zorunludur. Aksi halde kapitalist için üretken değildir.

Artı-Değer, artı-değer oranı ald'nin eşzamanlı gündelik emek sayısıyla ya da çalıştırılan emekçi sayısıyla, yani n ile çarpımına eşittir. Böylece A = ald x n. Bu artı-değer, iki biçimde artınlabilir

ya da azaltılabilir. Örneğin !!:.... x n eşittir 2da x n = 2A. Burada A

d/2 a 1 1 3651 bir kat artmıştır, çünkü oran bir kat artmıştır; nedeni, d/2 , 2a a demektir, yani iki kat ald demektir. Ancak öte yandan a/d X 2n

2an de d'ye yani 2A'ya eşittir. Değişen sermaye, D, tek günlük eme-

ğin çalıştırılan işçi sayısıyla çarpımına eşittir. Eğer 800 emekçi ça­lıştırılıyorsa, her birinin maliyeti ı pound ise o zaman D = 800 po­unddur; ı pound x 800, burada n = 800. Şu halde, eğer artı-değer

ı60 . 160 160 16 ı Ol 20 An k rt d - . ıse, oranı

u: x 800 = 800 =

80 = 5 = ;o . ca a ı- egenn

160 . M * kendisi u: x 800

x 800, yanı, U: x n x n olur.

Belli bir emek-zamanı süresi içinde, bu artı-değer ancak üret­kenlikteki bir artışla ya da belli bir üretkenlik düzeyinde, emek­zamanını uzatarak artırılabilir.

Ancak bizi burada ilgilendiren şudur: 2A = d�

2 x n; ve 2A = ald

x 2n . Eğer emekçilerin sayısı yarı yanya azaltılsa, 2n yerine n olsa, ama onlann her gün ortaya koyduğu artı-emek, daha öncekinin iki katı olsa, artı-değer (artı-değerin brüt miktarı) aynı kalır. Bu varsa­yımda, iki şey aynı kalmaktadır: birincisi üretilen toplam ürün miktarı; ikincisi toplam artı-ürün miktarı ya da net ürün. Ama şun­lar değişir: birincisi değişen sermaye ya da döner sermayenin ücret­Iere harcanan parçası yarıya iner. Hammaddelerden oluşan değiş­meyen sermaye parçası, eskisi kadar hammadde kullanılacağı için eskisine göre yan sayıda işçi tarafından yapılıyorsa bile, değişmez, aynı kalır. Buna karşılık sabit sermayeden oluşan parça artar.

Ücretiere harcanan sermaye 300 pound idiyse (işçi başına ı po­und) şimdi ı50 pound olur. Eğer hammaddelere harcanan 3ıO po­und idiyse, şimdi gene 3ıO pounddur. Eğer makinelerin değeri , ser­mayenin geri kalan kısmına göre dört kat fazla idiyse, şimdi 1 .600 pound olur.69 Demek ki makineler on yılda aşınıyorsa, yıllık itiba­riyle ürüne giren makine parçası 160 pounddur. Daha önce aletler için harcanan yıllık sermayenin 40 pound olduğunu, yani şimdiki-

* A ile Artı-Değer (toplam), a ile artı-değer (birim), D ile Değişen Sermaye (top­lam), d ile de�işen sermaye (birim) imlenmiştir. ""i!·

202

Page 203: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nin 1/4'ü olduğunu varsayıyoruz. Şimdi bu durumda hesap şöyle-dir:

Mak i- Ham- Ücret- Top- Artı-Değer Kar Toplam ne madde ler lam Oranı Ürün

Eski Sermaye 40 310 300 650 150 ya da %50 %23ıtı3 800 Yeni Sermaye 160 310 150 620 150 ya da %100 %246/3ı 770

Bu durumda kar oranı artmıştır, çünkü toplam sermaye azal­mıştır - ücretiere harcanan sermaye 150 pound düşmüştür, sabit sermayenin toplam değeri yalnızca 120 pound artmıştır, böylece toplam olarak, eskisinden 30 pound daha az harcanmıştır.

Ama geri kalan bu 30 pound aynı biçimde harcansaydı, yani 31/ 62 (ya da 1/2) hammaddeye, 16/62 makinelere ve 15/62 ücretiere harcansaydı sonuç şöyle olurdu:

Makine Hammadde Ücretler Artı-Değer

7. 14.6!: 15!: 7.5.6!: 7.5.6!: ----- - ·

Ve ikisi birlikte: ---- - - ------- ----

Makine Ham- Ücretler Artı-Değer Kar madde Oranı

Yeni Sermaye 167. 14.6!: 325!: 157.5.6!: 157.5 6!: %246/3ı

Harcanan toplam sermaye miktarı: eskisi gibi 650 pound. Top-lam ürün 807.5.6 pound.

'

Ürünün toplam değeri artmış bulunuyor; harcanan sermayenin toplam değeri aynı kaldı; ve yalnızca değer değil, ama toplam ürün miktarı arttı; çünkü hammaddelere harcanan ek 15 pound ürüne dönüştü.

1 1 3661 [Ganilh'de şunu buluyoruz:]

"Bir ülke makinelerin yardımından yoksun kaldığı ve çalışma elle yapıldığı zaman, emekçi sınıflar, ürünlerinin hemen hemen tümünü

203

Page 204: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tüketirler. Sanayinin ilerleme derecesi işbölümüyle işçilerin ustalı­ğıyla ve makinelerin icadıyla geliştikçe üretimin maliyeti azalır, ya da başka deyişle, daha büyük çaplı üretim için daha az sayıda emekçiye gerek duyulur." (agy, c. I, s. 211-212.)

Yani bu şu demektir; sanayi ne ölçüde daha üretkenleşirse, üc­retlerin üretim maliyeti o ölçüde azalır. Ürüne oranla daha az sayı­da emekçi çalıştırılır ve dolayısıyla bunlar da ürünün daha küçük bir parçasını tüketirler.

Makine olmadan bir emekçinin kendi geçirn araçlarını üretmek için ıo saate gereksinimi olursa ve makineyle yalnızca 6 saate ge­reksinirse, o zaman c ı2 saatlik bir çalışmayla), birinci dururnda kendisi için ıo saat, kapitalist için 2 saat çalışması gerekir ve kapi­talist, ı2 saatlik toplam ürünün altıda-birini alır. Birinci dururnda ıo işçi, ıo işçi için (100 saate eşit) ve kapitalist için de 20 [saat] ürün üreteceklerdir. ı20 değerinden kapitalist altıda-birini ya da 20'yi alacaktır. İkinci dururnda 5 işçi, 5 işçi için (30 saate eşit) bir ürün ve kapitalist için de 30 saat üreteceklerdir. 60 saatten kapita­list şimdi artık 30'unu yani yarısını alacaktır - eskisinden üç kat fazla. Toplam artı-değer de artmış olacaktır, yani 20'den 30'a ı/3 artacaktır. Ben 60 günün yarısını sahiplendiğirn zaman, bu ı20 gü­nün, altıda-birini sahiplenrnernden üçte-bir daha fazladır.

Dahası, kapitalistin toplam üründen elde ettiği yarı, eskisine göre miktar olarak da daha fazladır. Çünkü şimdi 6 saat, eskiden ıo saatin ürettiği kadar ürün üretrnektedir; ı [saatte] , [eski] ı saa­tin ı0/6'sı kadar, ya da ı saatte ı 4/6 = 12/3 kadar. Böylece 30 artı­saat eski 30'un yaptığı kadar fazla ürün içerir 30 c ı + 2/3) = 30 + 6013= 50. Eskiden ıo saatte üretilen miktarda ürün şimdi 6 saatte üretilrnektedir, yani 30 -ya da 5 x 6- eskiden 5 x ıo'un ürettiği kadar üretir.

Dolayısıyla, kapitalistin artı-değeri ve ayrıca artı-ürünü (eğer kendisi tüketirse ya da in natura [ürün olarak] tükettiği ölçüde) ar­tar. Artı-değer, toplam ürün miktarı artırılmaksızın da artabilir. Çünkü, artı-değerin artışı dernek, emekçinin, kendi geçirn araçları­nı eskisinden daha az zamanda üretebilmesi, bunun sonucu olarak onun tükettiği metaların değerinin düşmesi, daha az ernek­zamanını temsil etmesi ve bu nedenle de belli bir emeğin, örneğin 6 saat eşit emeğin eskisine göre, daha büyük miktarda kullanırn­değerini temsil etmesi. demektir. Emekçi eskisi gibi aynı miktar ürünü alır, ama o ürünün değeri, gündelik ernek meyvesinin daha küçük bir parçasını ifade ettiği için, toplam ürünün de daha küçük bir parçasını oluşturur.

Ürünü, doğrudan ya da dolaylı olarak emekçinin tüketim araç-

204

Page 205: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

larını oluşturmaya katılmayan sanayi dallarında, üretken güçteki bir artış, gerçi bu sonucu vermeyebilir -çünkü bu dallarda artan ya da azalan üretkenlik zorunlu ve artı-emek arasındaki ilişkiyi et­kilemez- ama her ne kadar kendi üretkenliklerindeki bir değişik­likten kaynaklanmadıysa da sonuç bu [ilk anılan -ç.] sanayiler için gene de aynı olur. Ürünlerinin göreli değeri, öteki metaların değe­rindeki düşmeyle aynı oranda (kuşkusuz kendi üretkenlikleri aynı kaldıysa) artar; sonuç olarak, bu ürünlerin oransal olarak daha kü­çük bir parçası, ya da emekçinin, o ürünlerin içinde somutlaşan emek-zamanının daha küçük bir parçası, tıpkı eskisi gibi , ona aynı miktarda geçim araçlan sağlar. Bu nedenle bu çalışma dallarında­ki artı-değer de ötekiler gibi artar.

Peki ama, işinden olan beş emekçi ne olacak? Denecektir ki, [onların çıkanlmasıyla -ç.) sermaye de serbest kaldı; her biri (çalış­tıkları 12 saat için) 10 saat[lik ücret -ç.] atmaktaydı; yani tamamı 50 saat; bu daha önce beş emekçinin ücretlerini ödemekteydi [şim­di] ücretler - 6 saate düştüğü için 50/6 = sı/3 günlük emeği ödeye­bilir. Bu nedenle şimdi serbest kalan 50 [saatlik] sermaye, işten çı­karılanlardan daha çok emekçiyi çalıştırabilir.

Ama bütün bir 50 saat eşdeğerinde sermaye serbest kalmadı. Hammaddenin, aynı emek-zamanı içinde kullanılan miktarındaki artış oranında ucuzladığını varsaysak bile -yani bu üretim dalın­da da aynı üretkenlik artışı olduğunu varsaysak bile- yeni makine giderleri gene yerli yerinde durmaktadır. Eğer bunun tam 50 saat­lik emek maliyetinde olduğunu varsayarsak, işten çıkarılanlar ka­dar işçi çalıştınlması sözkonusu olmaz. Çünkü bu 50 saatlik emek 5 işçi için ücret olarak harcanmıştı. Ama 50 saatlik çalışmanın eş­değeri, hem kar, hem ücretler, ödenmiş ve ödenmemiş emek, her ikisi makinenin değerinde içerilmişti. Buna ek olarak değişmeyen sermaye makinenin değerine girer. Makine yapımcısı işçilerin [ma­kineyi yapmış olanlar] sayısı, işten çıkarılanların sayısından azdır; ayrıca bunlar 1 1 3671 işten çıkarılantarla aynı işçiler değildirler. Ma­kine yapımında emekçiye olan daha fazla talep, olsa olsa, işçi sayı­sının gelecekteki dağılımını etkiler; emek piyasasına giren kuşağın daha büyük bir kısmı -eskisine göre daha büyük bir kısmı- bu sanayi koluna gelir. Bu, işten çıkarılmış olanlan etkilemez. Ayrıca, bu işçilere olan yıllık talepteki artış makineye harcanan yeni ser­mayeye de eşit değildir .. Makine, örneğin on yıl boyunca iş yapar. O makinenin yarattığı sürekli talep, bu nedenle yıllık olarak onun içerdiği ücretierin 1/10'una eşittir. Buna on yıl boyunca gerekecek onanm işçileri için 1/10 ve gündelik, kömür, yakıt ve öteki ikincil malzemeler için de herhalde 2/10 daha eklemek gerekir.

205

Page 206: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

(Eğer serbest kalan sermaye 60 saate eşit olsaydı, bu miktar, o zaman 10 saatlik artı-emeği ve yalnızca 50 saatlik gerekli emeği temsil ederdi. Öyleyse 60 saat daha önce ücretiere harcanıyor ol­saydı ve 6 işçi çalıştırılsaydı, şimdi yalnızca 5 işçi çalıştırılabilirdi .)

(Belli bir sanayi kolunda, makine vb. aracılığıyla sağlanan üretkenlik artışının emek ve sermaye arasında ortaya çıkardığı kaydırmalar, her zaman, ileriye dönük, olabilirliklerdir. Başka de­yişle, a.rtış, yani sanayiye yeni işçilerin girişi farklı bir biçimde da­ğıtılır; herhalde, işe girenler; işten atılanların çocuklarıdır, kendi­leri değil. Onlar, uzun bir süre kendi eski mesleklerinde bitkisel yaşam sürdürürler, kendi gerekli emek-zamanları, toplumsal ba­kımdan gerekli-emek zamanından daha fazla olduğu ölçüde, olağa­nüstü güç koşullarda o mesleği sürdürürler; ya sadaka verenin eli­ne bakan yoksullar haline gelirler ya da daha düşük düzeydeki emeğin çalıştırıldığı sanayi dallarında iş bulurlar.)

(Sadakaya muhtaç hale gelen bir yoksul, tıpkı bir kapitalist (rentier [rantiye] ) gibi ülkenin gelirinden geçinir. Ürünün üretim maliyetlerine girmez ve sonuçta Mösyö Ganilh, onu, valeur echangeable'ın [ değişilebilir değerin) bir temsilcisi sayar. Tıpkı ceza­evinde beslenen bir suçlu gibi. "Üretken olmayan emekçiler"in geniş bir kısmı, devlet arpalıklanndakiler, vb. , onlar yalnızca saygıdeğer yoksullardır.)

(Varsayalım ki, sanayide üretkenlik o kadar gelişmiştir ki, es­kiden nüfusun üçte-ikisi doğrudan maddi üretimde çalışırken, şim­di bu oran üçte-bire inmiştir. Daha önce 2/3, 3/3 için geçim araçlan üretiyordu; şimdi 3/3 için 1/3 üretiyor. Eskiden (emekçilerin geli­rinden ayrı olarak) net gelir 1/3 idi, şimdi 2/3 . [Sınıfsal) çelişkileri bir yana koyalım, şimdi ulus artık doğrudan üretim için zamanının 113'ünü kullanır, oysa eskiden 2/3'ünü gereksiniyordu. Eşit dağıtı­lırsa herkes [yani tüm nüfus] üretken olmayan çalışma ve boş va­kit olarak 2/3 daha fazla zamana sahip olacak demektir. Ama kapi­talist üretimde her şey çelişik görünür ve gerçekte de öyledir. Var­sayımımız, nüfusun durağan olduğu anlamını taşımıyor. Çünkü 3/ 3 büyüyorsa, 1/3 de büyüyecektir; demek ki, miktar olarak ölçüldü­ğü zaman daha çok sayıda insan üretken işte çalıştırılıyar olabile­cektir. Ama göreli olarak, toplam nüfusa oranlı olarak, her zaman, eskisine göre yüzde 50 daha az olacaktır. Nüfusun şu öteki üçte­ikisini, bir kısmıyla kar ve rant sahipleri, bir kısmıyla (rekabet ne­deniyle düşük ücret alan) üretken olmayan emekçiler oluşturur. İkinciler, birincilerin gelirlerini tüketmelerine yardım ederler ve bir eşdeğer karşılığında hizmet verirler - ya da üretken olmayan siyasal emekçiler gibi hizmetlerini onlara dayatırlar. Bu üretken

206

Page 207: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olmayan işçilerin -uşaklar güruhu, askerler, denizciler, polis, alt kademedeki memurlar vb. , metresler, seyisler, palyaçolar, jon­gleurs [hokkabazlar) dışında- genel olarak eski üretken olmayan işçilere göre daha üst düzeyde bir kültür sahibi olacakları ve özel­likle düşük ücret alan sanatçıların, müzisyenlerin, hukukçuların, doktorların, araştırmacıların, okul müdürlerinin, mucitlerin, vb. sayıca artmış olacağı varsayılabilir.

Üretken sınıf içinde de ticari middlemen'in [aracılann] , ama özellikle makine yapımında, demiryolu yapımında, madı::ncilik ve kazı işlerinde iş yapanların sayısı artacaktır; dahası, tarımda besici­lik işinde çalışan emekçilerin sayısı artacaktır, yapay gübre için kimyasal madde ve mineral üretenlerin vb. sayısı da öyle. Bundan da öte, sanayi için hammadde üreten çiftçilerin sayısında gıda üre­tenlere oranla artış olacaktır; ve kesim hayvanları için yem sağla­yanların sayısı da gene halk için gıda üretenlere göre artacaktır. De­ğişmeyen sermaye büyüdükçe, onun üretiminde çalışan toplam eme­ğin orçınsal miktarı da artar. Bununla birlikte [nüfusun) doğrudan tüketim maddesi üreten bölümü, sayıca azalmakla birlikte 1 1 3681 es­kisine göre daha fazla ürün üretir. Bu ernek daha üretkendir. Bu arada bireysel sermayede, değişmeyen sermaye parçasına göre deği­şen parçasındaki düşüş, kendini, ücretiere harcanan sermaye parça­sının azalması biçiminde ortaya koyar; toplam sermaye açısından ise -kendini yeniden-üretmesinde- bu durum ister istemez toplam emeğin, ürün üretiminde çalışanlara göre, göreli olarak daha büyük bir parçasının üretim araçları üretiminde, yani makinelerin (haber­leşme ve ulaşım araçları ve yapılar dahil) ve ikincil malzemelerin (kömür, gaz, petrol, yağ, deri kuşaklar, vb . ) ve sınai ürünler için hammadde oluşturan bitkilerin yeniden-üretiminde çalışması sonu­cunu verir. lmalat sanayisinde çalışan işçilere göre, tarım işçileri sa­yıca azalır. Ve son olarak lüks maddelerde emekçi sayısı artacaktır, çünkü daha yüksek gelir, daha lüks maddeleri tüketecektir.)

(Değişen sermaye gelire ayrışır; birinci olarak ücretlere, ikinci olarak kara. Öyleyse, eğer sermaye, gelirin karşıtı olarak düşünü­lürse, değişmeyen sermaye, tam anlamıyla sermaye demektir: top­lam ürünün, üretime ait olan ve kimse tarafından bireysel olarak (çift hayvanları dışında) tüketilrneksizin üretim maliyetine giren parçası. Bu parça, tümüyle kar ve ücretlerden kaynaklanmış olabi­lir. Son çözümlemede, yalnızca bunlardan asla kaynaklanamaz; emeğin ürünüdür, ancak emek aracının kendisini gelir olarak gö­ren emeğin ürünüdür, yabanılın yay yapması gibi. Ancak bir kez değişmeyen sermayeye aktanldıktan sonra, ürünün bu parçası, her ne kadar onun ürünü ücret ve kar bırakıyorsa da kendisi artık üc-

207

Page 208: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

retlerle kara ayrışmaz. Ürünün bir kısmı, bu parçaya aittir. Ondan sonra sırayla gelen her ürün bu geçmiş emeğin ve o andaki emeğin ürünüdür. Bir sonraki üretime, eğer toplam ürünün bir parçası üretime geri döndürülürse devam edilebilir. Üretim, değişmeyen sermayeyi, in natura [ürün olarak) yenilemelidir. Eğer daha üret­ken duruma gelirse, ürünü yeniler, ama değerini değil; değeri, [ar­tan üretkenliğin -ç.) sonucu olarak azaltır. Eğer daha az üretken hale gelirse, ürünün değerini artınr. Birinci . durumda, toplam üründen geçmiş emeğin çekip aldiğı parça azalır; ikinci durumda artar. Birinci durumda canlı emek daha üretken hale gelir, ikinci durumda daha az üretken.)

(Değişmeyen sermayenin maliyetini azaltan öğeler arasında ge­liştirilmiş hammaddeler de yeralır. Örneğin, göreli fire miktannı tümden hesap dışı tutarak, iyi ve kötü ham pamuktan aynı süre içinde aynı miktarda iplik eğirmek olanaklı değildir, vb .. Tohumlu­ğun vb. önemi buradan gelir.)

(Bir örnek olarak, bir imalatçının, eski değişmeyen sennayesi­nin bir bölümünü bizzat ürettiği ya da daha önce değişmeyen ser­maye olarak hammaddenin, onun üretim alanı dışında, bir ikinci aşamadan geçtiği ve şimdi imalatçının kendisinin, bu hammaddeye ikinci biçimini verdiği kombinasyon - bu, daha önce gösterildiği üzere,* her zaman kar yoğunlaşmasına varır. Birinci duruma bir örnek: Eğirmeyle dokunanın ilintilendirilmesi. Ikinciye örnek: Daha önce çok sayıda girişimci ve işletme sahibi arasında bölünmüş olan demir üretimi sürecinin tamamen Birminghamlı maden sahiplerin­ce devralınması.)

*

Ganilh sözü sürdürüyor: "işbölümü tüm dallarda yerleştirilmedikçe, emekçi sınıflann

tümü ve çalışan nüfus, tam olarak gelişme sağlamadıkça, makinele­rin icadı ve belli sanayilerde kullanılması, yalnızca sennayelerin ve makinelerin yerinden ettiği emekçilerin, yararlı bir biçimde çalıştı­nlabilecekleri , başka alanlara akmasına neden olur. Ama açıkça gö­rülüyor ki, tüm istihdam alanları gereksindiği sermayeye ve emek­çilere sahip olduğu zaman, her iyileştirme ve emekten tasarruf eden her yeni makine, çalışan nüfusu ister-istemez azaltır: Ve bu azaltma. üretimi azaltınadığı için elde mevcut kalan bölüm ya ser­mayenin kanna, ya toprağın rantma eklenir; ve makinelerin doğal ve zorunlu sonucu brüt üründen geçinen ücretli sınıflar nüfusunun azalması ve net üründen geçinen sınıflar nüfusunun artmasıdır." (agy, s. 2 12.)

* Bkz: bu kitapta s . 131 . -Ed.

208

Page 209: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1 3691 "Bir ülke nüfusunun işinden olması , sanayideki gelişmenin zo­runlu sonucu, gönencin gerçek nedeni, modern halkiann gücü ve uygarlığıdır. Toplumdaki alt sınıflar sayıca ne kadar fazla azalırsa, bu talihsiz sınıfların sıkıntısının, cehaletinin, safdilliğinin ve boşi­nanlarının yarattığı tehlikelere sürekli açık bulunan toplum, o teh­likelerden o kadar daha az rahatsız olma durumunda kalır; üst sı­nıflar ne kadar artarsa devlet emrinde daha fazla yurttaş olur, daha güçlü, daha muktedir duruma gelir, tüm toplum daha bilgili, daha zeki, daha uygar olur." (agy, s. 213.)

(Say ürünün toplam değerini, aşağıdaki biçimde gelire indirger: Ricardo'nun, Constancio çevirisinde [Principles kitabı) , bölüm 26'da bir notta şöyle der:

"Bir bireyin net geliri, katkıda bulunduğu ürünün değeri . . . eksi yaptığı harcamalar; ama yaptığı harcamalar, başkalanna ödediği gelir parçaları olduğuna göre, ürün değerinin tümü gelirleri ödeme­ye hizmet eder. Bir ulusun toplam geliri, onun brüt ürününden, yani üreticiler arasında dağıtılan tüm ürünlerinin brüt değerinden olu­şur."70

Son türnce şöyle söylenseydi doğru olurdu: �ir ulusun toplam geliri, brüt ürününün, yani her sanayi dalında üretim araçlarını yenileyen parçası çıktıktan sonra, gelir olarak üreticiler arasında dağıtılan tüm ürünlerin brüt değerinden oluşur. Ama böyle söylen­diği zaman da türnce kendini yadsımış olur.

Say sözü sürdürüyor: "Bu değer, birçok değişim ardından, onun doğumunu gören yılda

tümüyle tüketilir; ama gene de ulusun geliridjr; tıpkı 20.000 frank yıllık geliri olan birinin, her yıl o geliri tümüyle tüketmesine karşın gene de 20.000 frank geliri olması gibi. Onun geliri, yalnızca tasar­ruflanndan oluşmaz."

Onun tasarrufları, her zaman gelirlerinden oluşur ama, geliri hiçbir zaman tasarruflanndan oluşmaz. Bir ulusun hem sermayesi­ni hem gelirini yıllık olarak tüketebileceğini kanıtlamak için Say, o ulusu, sermayesine dokunmayan, her yıl yalnızca gelirini tüketen bir bireyle karşılaştınyor. Eğer bu birey,. tek bir yılın içinde hem 200.000 franklık sermayesini, hem 20.000 frank gelirini tüketseydi, ertesi yıl yiyecek hiçbir şey bulamazdı . Eğer bir ulusun tüm serma­yesi, ve dolayısıyla ürünlerinin toplam brüt değeri, gelirlerden oluş­saydı, Say haklı olurdu. Birey, 20.000 frank gelirini tüketir. Tüket­mediği, 200.000 frank sermayesi başka bireylerin gelirinden oluşur­du, her biri kendi payını tüketirdi ve yılın sonunda tüm sermaye tü­ketilmiş olurdu. Ama belki de bir yandan tüketilirken bir yandan da yeniden-üretilirdi ve böylece yenilenirdi, öyle mi? An:ı_a sözkonu­su birey her yıl 20.000 frank gelirini, 200.000 frank sermayesini tü-

209

Page 210: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ketmediği için yeniden-üretiyor. Ötekiler bu sermayeyi tükettiler. O zaman geliri yeniden-üretecek bir sermaye kalmadı.)

"Yalnızca net ürün" diyor Ganilh, "ve onu tüketenler, onun" (de l 'Etat [Devletin) ) "zenginliğini ve gücünü oluşturur ve onun gönen­cine, görkemine ve büyüklüğüne katkıda bulunur." (agy, s. 218.)

Constantino'nun Ricardo [Principles] çevirisinde, bölüm XXVI'da Say'nin notlanndan Ganilh sözetmeyi sürdürüyor; Ricar­do, orada, eğer bir ülkede [yaşayanlar] 12 milyonsa, o insanlar için 5 milyon üretken işçinin çalışmasının, 7 milyon üretken işçi çalış­masından daha avantajlı olduğunu söylüyor. Birinci durumda, üret­ken olmayan 7 milyon kişi artı-ürünün oluşturduğu net üründen geçiniyor, ikincisinde 5 milyon kişi. Say, bu noktada şunu söylüyor:

"Bu, onsekizinci yüzyıl Ekonomistlerinin 7ı öğretisine benziyor; on­lar da imalatçılann, devletin zenginliğine hiçbir biçimde yardım et­mediklerini, çünkü ücretliler sınıfının, ürettiğine eşit bir değeri tü­kettiği için 1 1 3701 şu ünlü net ürüne hiçbir katkısı olmadığını söylü­yorlardı."

Bu noktada Ganilh şu gözlemi yapıyor (s. 219-220): "Ekonomistlerin, sanayi sınıfı, ürettiğine eşit bir değeri tüketir

savı ile bay Ricardo'nun emekçilerin ücretleri devletin geliri içinde hesaba katılamaz öğretisi arasında herhangi bir bağlantı görmek kolay değildir."

Ganilh burada da esas noktayı kaçınyor. Ekonomistler, imalat­çıları yalnızca ücretliler sınıfı olarak görürken yanılıyorlardı. Onla­n Ricardo'dan ayıran budur. Ayrıca, ücretiiierin tükettikleri kadar ürettiklerini düşünürken de yanılıyorlardı. Ricardo'nun onların gö­rüşüne karşıt olarak çok iyi bildiği şey, doğru görüş şu: net ürünü üretenler onlardır; üretiyorlar, çünkü, tüketimleri, yani ücretleri,

_ çalıştıkları süreye eşit ooğil, ama bu ücreti üretmek için harcadık­ları emek-zamanına eşit; yani üründen, yalnızca kendi zorunlq. tü­ketimlerine eşit bir pay alıyorlar ya da kendi ürünlerinden yalnız­ca zorunlu tüketimlerine eşdeğer olacak kadarını alıyorlar. Ekono­mistler tüm sanayi sınıfının (patronlar ve işçiler) bu durumda ol­duğunu kabul ediyorlardı . Onlar, yalnızca rantın, ücretler üzerinde bir fazlalık karakterinde olduğunu, bu yüzden de yalnızca rantın zenginlik olduğunu düşünüyorlardı. Ama Ricardo, bu fazlayı kann ve rantın oluşturduğunu ve dolayısıyla tek zenginliği onların oluş­turduğunu söylerken, fizyokratlardan ayrılmasına karşın, yalnızca net ürünün, içinde artı-değerin varolduğu ürünün ulusal zenginliği oluşturduğu düşüncesinde fizyokratlarla görüş birliği yapmış olu­yor; oysa bu fazlanın yapısını onlardan daha iyi kavramıştır. Onun gözünde de bu fazla, ücretleri aşan gelirin bir parçasıdır. Onu Eko-

210

Page 211: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

namİstlerden ayırdeden şey, net ürünü açıklayış biçimi değil, üc­retleri açıklayış biçimidir; Ekonomistler karlan da yanlış bir biçim­de ücretler kategorisine koyarlar.

Say aynca, Ricardo'ya karşıt olarak şunu da söylüyor: "Tam olarak çalıştınlan yedi milyon işçiden, beş milyon işçiden

sağlanacak olandan daha fazla tasarruf sağlanırdı."

Ganilh bunu yadsırken, şu haklı gözlemi yapıyor: "Bu, ücretlerden yapılacak tasarrufun, ücretierin azaltılmasının

sonucu olan tasal'rufa yeğlendiğini varsaymaktır . . . . Hiçbir net ürün vermeyen işçilere, ücretlerinden para biriktirme olanağını ve fırsa­tını sağlamak için, dörtyüz milyon ödemek pek de saçma olurdu." (agy, s . 221.)

"Uygarlığın attığı her adımda, emek daha az yorucu, daha çok üretken hale gelir; üretmeye ve tüketmeye mahkum sınıflar küçü­lür; emeği yöneten, sıkıntısını azaltan (!) , avundurim ( ! ) ve tüm top­lumu aydınlatan sınıflar çoğalır, sayıca artar ue emek maliyetinin azalmasının, ürün boBuğunun ve tüketim maddeleri ucuzluğunun sonucu ortaya çıkan tüm yararları derer. lnsan soyu, kendini böyle­likle yükseltir . . . . Alt sınıfların azalması ue üst sınıfların artması şeklindeki bu ileri götürücü eğilim nedeniyle sivil toplum daha gö­nenir, daha güçlenir" vb . . (agy, s. 224.) "Eğer . . . çalıştınlan işçi sayı­sı yedi milyonsa, ücretler bindörtyüz milyon olacaktır; ancak bin­dörtyüz milyon, beş milyon işçiye ödenecek bin milyondan daha faz­la bir net ürün bırakmıyorsa, gerçek ekonomi, hiçbir net ürün bırak­mayan iki milyon işçiye ödenen dörtyüz milyonu kaldırıp atıyor demektir ve bu iki milyon işçinin dörtyüz milyon ücretten yapabile­cekleri tasarruftan da yoksundur." (agy, s. 221.)

[Principles'ında] bölüm XXVI'da Ricardo şu gözlemi yapar: "Adam Smith, bir ülkenin geniş bir net gelir yerine, geniş bir brüt

gelirden elde edeceği yararlan sürekli abartır . . . Bir ülkenin büyük miktarda üretken emek çalıştırmasının, bu miktarda ya da daha1az miktarda [işçi --ç . ] çalıştırdığı zaman, net ra nt ve kan birlikte aynı oluyorsa yararı nedir?" Bir ulus beş milyon kişinin daha geçimini sağlayan [belli bir --ç .] net gelir elde etmek için beş ya da yedi mil­yon kişiyi çalıştırsa "o beş milyonun yiyeceği ve giyeceği hala net ge­lirdir. Daha fazla insan çalıştınlması ne ordumuza ya da donanma­mıza bir kişi daha katmamıza olanak verir, ne bir guinea* daha faz­la vergi katkısı yapar." (agy, s. 215 . )**12

Bu bize, eski Almanları anımsatıyor; sırayla bir bölümü sava­şır, bir bölümü toprağı eker-biçerdi. Toprağı ekmek için gereken en az insan sayısı azaldıkça, savaşabilenlerin sayısı daha fazla olur­du. Toprağı ekip-biçmek için eskiden 500 kişi yeterken, şimdi 1.000

* İngilizlerin 21 şilin değerindeki eski altın parası -ç. ** Maıx, burada Ricardo'yu Fransızca çevirisinden alıntılıyor. -Ed.

211

Page 212: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kişi gerekiyorsa, bunu üçte-bir artırarak, 1.000 kişiyi 1 .500 kişiye yükseltmek bir yarar sağlamazdı. Öncesinde ve sonrasında, onlar­sız da yapabilecekleri kuvvet 500 kişi olurdu. Öte yandan eğer emeklerinin üretkenliği arttıysa ve toprağı ekip-biçmek için 250 kişi yetiyorsa, 1 .000 kişiden 750'si savaşa gidebilirdi; oysa karşıt durumda, yani emek üretkenliği düştüyse, 1 .500 kişiden yalnızca 500'ü savaşa gidebilirdi.

Burada dikkat edilmesi gereken ilk nokta şu: Ricardo, net gelir ya da net ürün derken, toplam ürünün üretim aracı olarak, ham­madde ya da araç-gereç olarak yenilenmesi için gereken parçanın üstündeki fazlayı kastetmiyor. Tam tersine, o da brüt ürünün brüt gelir olduğu yolundaki yanlış görüşü paylaşıyor. Net ürün ve net gelir derken, artı-değeri, toplam gelirin ücretlerin, yani emekçile­rin gelirlerini oluşturan bölümünün üstündeki fazlayı kastediyor. Ne var ki, emekçinin bu geliri, değişen sermayeye, yani onun ken­disinin tükettiği üretiminin parçası olarak sürekli tükettiği ve sü­rekli yeniden-ürettiği döner sermaye parçasına eşittir.

Eğer Ricardo kapitalistleri bütün bütün yararsız saymıyorsa yani onları üretimin etkeni olarak görüyorsa ve bunun sonucu ola­rak karlarının bir kısmını ücretiere indirgiyorsa, onların gelirinin bir bölümünü net gelirden kesrnek ve bütün bu kişilerin ancak, karlarının olabilen en küçük parçası ücretlerini oluşturduğu ölçüde zenginliğe katkıda bulunduklarını ilan etmek zorundadır. Her ne ise, üretim etkeni olarak zamanlarının en azından bir bölümü, fix­ture [oluşturan öğe] gibi, üretime aittir. Ve bu ölçüde toplumun ya da devletin başka amaçları için kullanılamazlar. Üretimin yönetici­leri olma görevleri, onlara ne ölçüde serbest zaman bırakırsa, karları, ücretlerinden o kadar bağımsızlaşır. Bunların tersine, yal­nızca faizle geçinen kapitalistler ve rantla geçinen toprak sahiple­ri, kişi olarak bütün bütün [toplumun ve devletin] emrindedirler ve gelirlerinin hiçbir parçası -yalnızca o değerli kendilerini yeniden­üretmek için kullanılan parça dışında- üretimin maliyetine gir­mez. Keşke Ricardo, devletin yararı uğruna, rantın (saf net gelir) kar aleyhine büyümesini de dilemiş olsaydı ; ama hiç bu görüşte de­ğil. Ve neden olmasın? Çünkü sermaye birikimini köstekler [ya da] üretken emekçiler aleyhine üretken olmayan emekçilerin sayısını artırır - ki bu da bir ölçüye kadar aynı şey demektir.

Ricardo, Adam Smith'in üretken ernekle üretken-olmayan emek arasında ayrım yapma görüşünü, üretken emeğin doğrudan sermayeye, üretken-olmayan emeğin ise gelire karşılık değişildiği görüşünü paylaşır. Ama Smith'in üretken emekçilere karşı besledi­ği şefkati ve onlar hakkındaki yanılsamasını paylaşmıyor. Üretken

212

Page 213: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

emekçi olmak bir talihsizlik. Üretken emekçi, başkası iç[n üreten emekçidir. Varlığı yalnızca, başkalarının zenginliği için üretimin bir aracı olarak anlam taşıyor. Bundan ötürü, eğer başkaları için aynı miktarda zenginlik daha az sayıda üretken emekçi tarafından yaratılabiliyorsa, o zaman bu üretken işçilerin hakkından gelmek doğrudur. Vos, non uobis . * Ama yeri gelmişken söyleyelim, Ricar­do, bu hakkından gelme işini, Ganilh'in anladığı gibi -yani salt üretken emekçilerin hakkından gelerek gelirin artacağını ve eski­den · değişen sermaye olarak (yani ücretler biçiminde) tüketilenin o zaman gelir olarak tüketilebileceğini- anlamaz. Üretken işçi sayı­sının azalmasıyla birlikte, işten çıkarılanların bizzat üretip bizzat tükettikleri ürün -eşdeğerleri- miktarı da ortadan kalkar. Ricar­do, Ganilh'in tersine, eskisi kadar, aynı miktarda ürün üretildiğini kabul etmez; aynı miktarda net ürün üretildiğini kabul eder. Eğer emekçiler 200 tükettilerse· ve fazlaları 100 idiyse, toplam ürün 300, ve fazla üçte-bir = 100'dür. Eğer emekçiler 100 tüketir ve fazlaları, eskisi gibi gene 100 ise, toplam ürün 200 ve fazla yanın = 100'dür. Toplain ürün üçte-bir ölçüsünde, işten çıkanlan 100· işçinin tüketti­ği ürfuı miktarınca düşmüş ve net ürün 1 1 3721 aynı kalmıştır; çün­kü 200/2 = 300/3'tür. Bu nedenle Ricardo açısından, brüt ürün mik­tarı önemli değildir; yeter ki, brüt ürünün net ürünü oluşturan parçası aynı kalsın ya da artsın, ama azalmasın.

O nedenle şöyle der: 73 ·

"20.000 lira sermayesi olan, yılda 2.000 lira kar elde eden bir bi­rey için sermayesinin yüz kişi mi, bin kişi mi · çalıştırdığı, üretilen metanın 10.000 liraya mı yoksa 20.000 liraya mı satıldığı pek far­ketmez; yeter ki, hangi durumda olursa olsun, onun kan 2.000 lira­nın altına düşmesin. musun gerçek çıkarı da benzer değil mi?"**74 1 VIII-3721 1

*

l l IX-3771 Ricardo'daki bölüm (bölüm �) şöyle sürüyor: "Adam Smith, bir ülkenin yüksek bir net gelir yerine yüksek bir

brüt gelirden sağladığı yararlan sürekli abartır" (çünkü, der Adam, "harekete geçirdiği üretken emek miktarı daha büyük olacaktır") . . . "Bir ülke, daha fazla ya da daha a z miktarda üretken emek çalıştır­dığı zaman toplam net rant ve karı aynı kalıyorsa, daha fazla üret- · ken emekçi çalıştırmasının yaran olmaz."

(Tabii bu, daha fazla miktarda emek tarafından üretileri artı­değer, daha az miktarda emek tarafından üretHenin aynı ise, de-

* Çalışın, ama kendiniz için değil (Virgil'in Epigrammes'ından). -Ed. ** Marx, burada Ricardo'yu Fransızca çevirisinden alıntılıyor. -Ed .

213

Page 214: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rnekten başka bir şey değildir. Ama bu da, düşük bir artı-emek ora­nında daha çok sayıda emekçi çalıştırmak ile daha yüksek bir artı­emek oranında daha az sayıda emekçi çalıştırmak bir ülke için far­ketmez, aynıdır, demekten başka bir anlam taşımaz. n x 1/2, 2n x 1/4 kadardır; burada n [emekçilerin] sayısını, 1/2 ve 1/4 ise artı­emeği temsil eder. Bu haliyle "üretken emekçi", artı-değer üretimi için bir aletten başka bir şey değildir ve sonuç aynı ise, bu "üretken emekçiler"in sayıca çok oluşu, a nuisance [bir başağrısıl olur.)

"20.000 lira sermayesi olan, yılda 2.000 lira kar elde eden bir bi­rey için, sermayesinin yüz kişi mi, bin kişi mi çalıştırdığı, üretilen metanın 10.000 liraya mı yoksa 20.000 liraya ını satıldığı pek far­ketmez; yeter ki, hangi durumda olursa olsun, onun kan 2.000 lira­nın altına düşmesin."*

(Bunun anlamı, biraz ardından gelen parçada apaçık göründü­ğü gibi, pek bayağıdır. Örneğin her yıl 20.000 pound kullanan ve mahzeninde 12.000 pound[luk şarap -ç.] bulunan, 8 .000 pound[luk şarabı -ç.] 10.000 pounda satan bir şarap tüccan pek az kişiyi ça­lıştınr ve %10 kar eder, vb .. Ve sonra haydi bankaya!)

"Ulusun gerçek çıkarı da benzer değil mi? Yeter ki net gerçek geli­ri, ister rant ister kar, aynı olsun; ulus on ya da oniki milyon kişiden oluşmuş, hiçbir önemi yoktur. O ulusun, donanmalan ve ordulan ve üretken olmayan emeğin her türünü" (bu parça, başka noktaların yanısıra, Adam Smith'in üretken olan ve olmayan emek görüşünü Ricardo'nun paylaştığını, ancak Smith'in üretken emekçi konusun­da bazı yanılsamalardan kaynaklanan şefkatine artık katılmadığını gösteriyor) "destekleme gücünün, brüt geliriyle değil, net geliriyle orantılı olması gerekir. Eğer beş milyon kişi, on milyon kişi için ge­rekli olan kadar gıda ve giyecek üretebiliyorsa, beş milyon kişi için [üretilen -ç.) gıda ve giyecek net gelir olur. Bu aynı net geliri üret­mek için yedi milyon kişiye gerek olması, yani oniki milyon kişi için yeterli olacak miktarda gıda ve giyeceği üretmek üzere yedi milya­nun çalıştırılması, bir ülkenin herhangi bir biçimde çıkanna olur mu? Beş milyonun [gereksindiği -ç.) gıda ve giyecek, hala net gelir­dir. Daha çok sayıda insanı çalıştırmak ne ordumuza ya da donan­mamıza bir kişi daha katmamıza olanak verir, ne bir guinea daha fazla vergi katkısı yapar." (Ricardo, On the Principles of Political Economy, and Taxation, 3. baskı, Londra 1821, s. 415-417.)

Bir ülke, üretken gücü, toplam ürüne göre ne kadar küçük olur­sa o kadar daha zengindir; tıpkı kapitalist birey için olduğu gibi : aynı fazlayı üretmek için ne kadar daha az emekçiye gereksinim duyarsa onun için o kadar iyidir. Ürün miktan aynı kalmak üzere, üretken nüfus, üretken olmayan nüfusa göre ne kadar küçük olur­sa, o ülke o kadar daha zengindir. Çünkü üretken nüfusun rakam

* Marx burada, Ricardo'yu İngilizceden alıntılıyor. -Ed.

214

Page 215: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olarak göreli azlığı, emeğin üretkenliğinin göreli derecesini bir baş­ka biçimde ifade etmektir.

Bir yandan, metalann üretimi için gerekli emek-zamanını yok denecek bir en aza ve dolayısıyla ürün miktarıyla ilintili olarak üretken nüfusun sayısını indirmek, sermayenin eğilimidir; ancak öte yandan, [kapitalist üretim biçimi -ç.] biriktirme, kan sermaye­ye dönüştürme, başkalannın olabilen en çok miktardaki emeğini sahiplenme biçimindeki karşıt eğilimi de içinde taşır. Gerekli eme­ğin normunu indirmeye, ama o normda, olabilecek en çok sayıda üretken emeği çalıştırmaya gayret eder. Ürünlerin nüfusa oranı, bunda pek fark yaratmaz. Buğday ve pamuk, şarap, elmas vb. kar­şılığında değişilebilir 1 1 3781 ya da emekçiler, (tüketilebilir) ürünle­re (demiryolu yapımı vb. gibi) doğrudan hiçbir şey katmayan üret­ken çalışmada kullanılabilir.

Eğer bir buluş sonucu, bir kapitalist, daha önce 20.000 pound kullandığı işinde, şimdi 10.000 pound yeterli olduğu için, o kadar kullanırsa ve bu miktar %10 yerine %20 getirirse, yani daha önce 20.000 poundun getirdiği kadar getirirse, bu onun 10.000 poundu eskisi gibi sermaye olarak kullanmak yerine, gelir olarak hareama­sını gerektirmez. (Gerçekte, yalnızca devlet borçları konusunda, sermayenin doğrudan gelire dönüşmesinden sözedebiliriz.) Parası­nı başka yere yatırabilir; ve ek olarak, karının bir bölümünü de sermayeleştire bilir.

Gerçek yaşamdaki karşıtlığın aynısını, ekonomistler (bir bakı­ma Ricardo da dahil) arasında da görürüz. Makine, işçileri yerin­den eder ve net geliri (özellikle Ricardo'nun burada her zaman net gelir dediği şeyi - içinde gelirin tüketildiği ürün miktarını) artıı:ır; emekçilerin sayısını azaltır, ürünü artırır (ki bu ürünlerin bir bölü­mü üretken olmayan emekçiler tarafından tüketilir, bir bölümü yurtdışında değişime girer, vb. ) . Demek bu arzulanır bir şey, Ama hayır. Bu durumda, makinenin, emekçileri ekmeğinden etmediği gösterilmelidir. Peki bu nasıl gösterilecek? Bir şok (ki, herhalde, doğrudan etkisi altında kalan nüfus kesimi ona herhangi bir direnç gösterememiştir) etkisinden sonra, makinenin yeniden, onun işe sokulmasından öncesine göre, daha çok insanı çalıştıracağı - ve bir kez daha "üretken emekçiler"in sayısını artıracağı ve eski oran­sızlığı düzelteceği gerçeğiyle gösterilecektir.

Gerçekte olan budur. Ve emeğin giderek artan üretkenliğine karşın, örneğin eğer, sermaye eşzamanlı olarak yoğunlaştırılırsa, emekçi nüfus, kendisiyle birlikte büyüyen ve daha hızlı büyüyen ürüne oranla değil ama, [toplam nüfusa] oranla sürekli büyüyebilir ve üretken sınıfları oluşturanların eski parçaları giderek proletar-

215

Page 216: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yanın saflarına katılır. Küçük bir kısmı da orta sınıfa yükselir. An­cak üretken olmayan sınıflar, kullanılabilir yeterince gıda bulun­maması için gerekeni yaparlar. Karın sürekli olarak yeniden ser­mayeye dönüştürülmesi, aynı döngüyü, her zaman daha geniş bir temelde yineler.

Ve Ricardo'nun birikime gösterdiği özen, birikimin aracı olarak ateşli bir hayranlık beslediği net kara gösterdiği özenden bile fazla­dır. Emekçilere verdiği çelişik öğütlerle avundurucu ifadeleri de bundan ileri gelir. Sermaye birikimine en çok ilgi duyanlar onlar­dır, çünkü işçilere olan talep gerçekte buna bağlıdır. Eğer bu talep artarsa, emeğin fiyatı da artar. Bu nedenle işçilerin kendileri ücret­Ierin indirilmesini istemelidirler; öyle ki, onlardan çekilen ek-fazla, sermaye tarafından süzülerek bir kez daha, yeni emek ve ücret ar­tışı için onlara geri döndürülsün. Ne var ki, bu ücret artışı kötüdür, çünkü birikimi engeller. Bir yandan çocuk yapmamalıdırlar. Bu emek arzında bir düşüşe yolaçar ve böylece emeğin fiyatı artar. Ama bu artış, birikim hızını azaltır ve onlara olan talep de azalır ve emeğin fiyatını aşağı çeker. Hatta sermaye, emek arzının azalışın­dan daha hızlı biçimde ve onunla birlikte azalır. Eğer çocuk yapar­larsa, o zaman kendi arzlannı attırmış olurlar ve emeğin fiyatını düşürürler; böylece kar oranı artar ve onunla birlikte sermaye biri­kimi. Ama emekçi nüfus, sermayenin birikim hızıyla a}rnı derecede artmalıdır; başka deyişle, emekçi nüfus tam da kapitalistin gerek­sindiği sayıda orada hazır olmalıdır - ki zaten o da bunu yapıyor.

Mösyö Ganilh, net ürün için beslediği saygıda pek de o kadar tutarlı değil. Say'den şu alıntıyı y&pıyor:

"Hiç kuşkum yok ( . .. ) ki köle emeginde, tüketimin üzerindeki ürün · fazlası, özgür bir adamın emeğindekinden daha fazladır . . . . Köle ça­

lışmasının sının yoktur, sınır kapasitesidir . . . . Köle" (ve özgür işçi de öyle) "sınırsız bir gereksinim için, efendisinin açgözlülüğü için çalışır." (Say, 1. baskı, s. 2 15, 216.)

l l 3791 Bu nokta üzerinde Ganilh şu gözlemi yapar: "Özgür emekçi, köleden daha fazla tüketip daha az üretmez.

Her tüketim, onu ödemek üzere bir eşdeğerinin üretildiğini varsa­yar. Eğer özgür emekçi, köleden daha fazla tüketiyorsa, onun eme­ğinin ürü.nleri, köle emeğininkinden daha önemli olmak gerekir." (Ganilh, c. I, s . 234. )

Sanki ücretin büyüklüğü yalnızca emekçinin üretkenliğine bağ­lıymış da belli bir üretkenlikte, ürünün emekçiyle patron arasında bölüşümüne bağlı değilmiş gibi.

"Biliyorum" diye sürdürüyor sözünü, "kölenin aleyhine efendisinin sağladığı tasarrufun" (her şey bir yana, 'demek ki, kölenin ücretin-

216

Page 217: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

den yapılan tasarruf da varmış) "efendinin kişisel giderlerini artır­maya yarayacağı, biraz daha haklı olarak söylenecektir. Ancak, az sayıda bireyin aşın ölçüde varlık sahibi olmasındansa toplumun tüm sınıflarının gönenç içinde bulunması, genel zenginliğin daha yarannadır." (s . 234-235.)

Bu, net ürünle nasıl uyuşur? Ve işte bu yüzden Mösyö Ganilh, liberal tiradını hemen geri çeker (agy, s. 236-237). Sömürgeler için zenci köleliği ister. Buradaki özgür emekçilerin köle olduklarını, yalnızca, kapitalistler, mülk sahipleri ve onların hizmetinde çalı­şanlar için net ürün üretmek üzere varolduklarını kavradığı için, köleliğin Avrupa'ya yeniden getirilmesini isterneyişi ölçüsünde li­beraldir.

"O" (Quesnay) "ücretli sınıflann tasarruflannın, sermayeyi artır­ma özelliği olduğunu kesinlikle yadsır; bunun nedeni olarak da, bu sınıflann herhangi bir tasarrufyapma olanaklan bulunmadığını, ve eğer bir fazlaya, bir artığa sahip olmuşlarsa bunun ancak toplum ekonomisindeki bir hatadan ya da düzensizlikten ileri gelebileceğini _ileri sürer." (agy, s. 274 . )

Ganilh, kanıt olarak Quesnay'den aşağıdaki parçayı anıyor: "Eğer kısır sınıf, nakit parasını artırmak için tasarruf yaparsa . . .

emeği ve kazancı, aynı oranda azalacak ve bozulup tükenecektir." (Physiocratie, s . 321.)

Eşek! Quesnay'yi anlamıyor. Mösyö Ganilh dilinin altındaki baklayı şu paragrafta çıkanyor:

"(Ücrctler) ne kadar fazlaysa, toplumun geliri o kadar azdır" (top­lum onlara dayanır, ama milann toplumda dayanaklan yoktur) "ve hükümetler tüm yetkilerini [ücret) miktannı azaltmaya harcamalı­dırlar . . . . İçinde yaşadığımız aydınlık çağa yaraşır . . . bir görev." (c. II, s. 24.)

Üretken emek ve üretken-olmayan emek konusunda daha hala kısaca ele alınması gereken Lauderdale (Brougham'ın yavan jestle­rini ondan sonra incelemeye değmez), (Ferrier?), Tocqueville, Storch, Senior ve Rossi var.

[JO.] Gelirin ve Sermayenin Değişimi [Toplam Yıllık Ürün Miktarının Yenilenmesi: (a) Gelirin Gelir ile Değişimi; (b) Gelirin Sermaye ile

Değişimi; (c) Sermayenin Sermaye ile Değişimi]

{Ayırdedilecek: 1 . Gelirin yeni sermayeye dönüştürüZen parçası; yani kann yeniden sermayeye katılan parçası. Bunu, burada tama­men konu dışında bırakıyoruz - birikim kesimine aittir. 2. Üret�m sırasında tüketilen sermaye ile değişilen gelir; böylelikle, bu deği-

217

Page 218: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

şim sonucu yeni bir sermaye oluşturulmadı, ama eski sermaye ye­rine geri kondu- tek sözcükle eski sermaye korundu. Bu çerçeve­de, şimdiki araştırmamızda, yeni sermayeye dönüştürülen gelir parçası sıfıra eşit oluyor; konuyu, sanki gelirin tümü ya gelirmiş ya tüketilen sermayeymiş gibi ele alabiliriz.

Bu durumda yıllık ürünün tamamı iki parçaya bölünüyor: Bir parç� �elir olarak tüketiliyor, öteki parça, tüketilen değişmeyen sermayeyi, in natura [ürün olarak] yeniliyor.

Örneğin keten bezi üreticileri, ürünlerinin -keten bezinin­ücretler ve karlarını temsil eden parçasını, yani gelirlerinin bir bö­lümünü, çiftçilerin kar ve ücretlerinin bir bölümünü temsil eden I l asol tabıila değiştikleri zaman, gelir, gelirle değişiimiş olur. Bu­rada keten beziyle tahıl değişilmiştir; bu iki ürün de bireysel tüke­time girmektedir - keten bezi biçimindeki gelir, tahıl biçimindeki gelirle değişilmiştir. Bunda kesinlikle hiçbir güçlük yok. Eğer tüke­tilebilen ürünler, gereksinime uygun oranlarda üretilirse - ki kuş­kusuz bu, aynı zamanda, onların üretimi için gereken toplumsal emek oranlarının da gereken oraniara uygun dağıtılmış olduğu an­lamına gelir (kuşkusuz durum hiçbir zaman böyle olmaz; sürekli sapmalar, oran dengesizlikleri ortaya çıkar ve bunlar ayarlanır; ama bu öyledir ki, sürekli ayarlama hareketi, sürekli bir oran den­gesizliği olduğu varsayımına dayanır), evet, tüketilebilen ürünler, gereksinime uygun oranlarda üretilirse, o zaman, örneğin keten bezi biçimindeki gelir, bir tüketim maddesi olarak tam gereksini­len miktarda mevcut demektir; bu çerçevede başka üreticilerin tü­ketim maddeleriyle değişilir. Keten bezi üreticisinin, tahıl, vb. ola­rak tükettiğini, çiftçiler ve başkaları keten bezi olarak tüketir. Ke­ten bezi üreticisinin başka metalar (tüketim maddeleri) karşılığın­da değiştiği gelirini temsil eden ürün parçası değişimde, öteki metaların üreticileri tarafından bir tüketim maddesi olarak alın­mıştır. Başkalarının ürününden onun tükettiğini, başkaları onun ürününden tüketir.

Geçerken şunu belirtmeli ki, herhangi bir ürün için, toplumsal bakımdan gerekli olandan daha fazla gerekli emek-zamanı istih­dam edilmemesi -başka deyişle, bu ürünün üretimi için ortalama olarak gerekenden daha fazla emek harcanmaması- olgusu, ge­rekli emek-zamanının en az miktarını sürekli olarak indiren kapi­talist üretimin sonucudur. Ama bunu yapabilmek için sürekli ola­rak artan ölçeklerde üretmek zorundadır.

Eğer ı yarda keten bezi ı saate maloluyorsa ve bu da o toplu­mun ı yarda keten bezi gereksinimini karşılamak üzere harcaması gerekli emek-zamanı ise, bundan, diyelim ı2 milyon yarda üretil-

218

Page 219: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

diyse -yani ı2 milyon emek saati ya da aynı şey demek olan ı mil­yon işgünü- bir milyon emekçinin keten bezi dokumacısı olarak çalıı;;tırıldığı toplumun, böyle bir emek-zamanını, "zorunlu olarak" keten bezi dokumacılığında çalıştırma [gereğini duyduğu] anlamı hiçbir zaman çıkmaz. Eğer gerekli emek-zamanı belliyse ve dolayı­sıyla bir günde üretilebilecek keten bezi miktan biliniyorsa, soru, böyle kaç günün, keten bezi üretiminde kullanılacağı sorusudur. Belli bir ürünün tümü için, diyelim bir yılda kullanılan emek­zamanı, falanca kullanım-değerinin belli miktannın -örneğin ı yarda keten bezi (diyelim ı günlük emeğe eşit olsun)- toplam ola­rak kullanılan işgünü sayısıyla çarpımına eşittir. Gerçi ürünün her bir parçası, üretimi için gereken kadar emek-zamanını içeriyor ola­bilir ya da kullanılan emek-zamanının her parçası, toplam ürünün o parçaya denk düşen bölümünü üretmek için gerekli olmuş olabi­lir, ama gene de belli bir üretim dalında kullanılan toplam emek­zamanı miktarı, toplam toplumsal emeğe göre, doğru oranın altın­da ya da üstünde belirebilir.

Bu noktadan, gerekli emek-zamanı bir başka anlam kazanır. Soru, gerekli emek-zamanının çeşitli üretim dallan arasında ne miktarlarda dağıtıldığı sorusudur. Bu dağılımı rekabet, hem sürekli olarak düzene sokar, hem sürekli olarak o düzeni bozar. Eğer bir üretim alanında çok fazla miktarda emek-zamanı kullanılmış ise, sanki doğru miktar kullanılmış gibi bir eşdeğer ödenir. Toplam ürün -başka deyişle toplam ürünün değeri- bu durumda içerdiği emek-zamanına eşit değildir, ama, toplam ürün öteki alanlardaki üretime göre orantılı olsaydı, ne kadar emek-zamanı kullanılacak idiyse, işte toplam o doğru oranlı emek-zamanına eşittir. Ama top­lam ürünün fiyatı değerinin altına ne ölçüde düşerse, her bir parça­sının fiyatı da o ölçüde düşer. Eğer 4.000 yarda keten bezi yerine 6.000 yarda üretildiyse ve eğer 6.000 yardanın değeri ı2.000 şilin ise, ürün 8.000 şiiine satılır. Her bir yardanın fiyatı, 2 yerine Il/3 şi­lin olur - değerinin üçte-bir altında. Bu bakımdan, bir yardayı üretmek için ı/3 daha fazla emek kullanılmış gibi olur. Metanın kul­lanım-değeri taşıdığı varsayılırsa, fiyatının, değerinin altına düşme­si, her ne kadar ürünün her bir parçası yalnızca toplumsal bakım­dan gerekli emek-zamanına malolduysada (burada üretim koşullan­nın değişınediği varsayılıyor) bu üretim dalında fuzuli -gereğinden fazla- toplam toplumsal emek harcanmış olduğunu gösterir.

Üretim koşullannın değişmesi sonucu, metanın göreli değeri­nin düşmesi, tamamen farklı bir şeydir; l l 38ıl pazarda bulunan şu keten bezi 2 şiiine malolmuştur, örneğin 1 günlük ameğe eşittir. Ama her gün 1 şiiine yeniden-üretilebilir. Değer, üretici bireyin

219

Page 220: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kullandığı emek-zamanına göre değil de toplumsal bakımdan ge­rekli emek-zamanına göre belidendiği için, üreticinin bir yarda bezi üretmek için harcadığı bir gün, şimdi yalnızca toplumsal ba­kımdan belirlenen günün yarısı kadardır. Bir yardasının fiyatının 2 şilinden 1 şiline -yani fiyatın, ona malolan değerin altına- düş­mesi, yalnızca üretimin koşullarında, yani gerekli emek-zamanının kendisinde değişiklik olduğunu gösterir. Öte yandan, keten bezinin üretim maliyeti aynı kalırken -paranın malzemesi olan altın dı­şındaki, ya da hatta buğday, bakır vb. gibi, kısacası keten bezini oluşturan tamamlayıcı parçalar arasında yeralmayan mallar dışın­daki- tüm öteki mallannki artarsa, o zaman, bir yarda keten bezi, eskisi gibi gene 2 şiiine eşit olacaktı. Keten bezinin fiyatı düş­meyecek, ama buğday, bakır vb. ile ifade edilen göreli değeri düşe­cekti.

Tüketimlik metalar üreten bir üretim dalındaki gelirin, bir baş­ka üretim dalının gelirini tüketmeye harcanan parçasıyla ilgili ola­rak, (üretim doğru oranda tutulduğu sürece) talep, kendi arzına eşittir denebilir. Sanki her üretim dalı, kendi gelirinin o parçasını tüketmiş gibidir. Burada metanın yalnızca biçimsel bir başkalaşı­mı sözkonusudur: M-P-M'. Keten bezi - Para - Buğday.

Burada birbiriyle değişilen metalann her ikisi de yıl içindeki yeni katma-emeğin bir bölümünü temsil ediyor. Ama her şeyden öı:ıce, apaçık ortada olan şu ki, -iki üreticinin, kendi ürünlerin<J,e geliri temsil eden parçayı, birbirinin ürününü alarak tükettikleri­bu değişim, ancak tüketimlik maddeler, doğrudan bireysel tüketi­me giden maddeler ve dolayısıyla gelirin gelir olarak tüketilebilece­ği maddeler üreten üretim dallan arasında gerçekleşir. İkincisi, şu da çok açık: Ürünlerin değişiminin yalnızca bu bölümü ile ilgili ola­rak, üreticinin arzı, tüketmek istediği öteki ürünlere dönük talebi­ne eşittir. Gerçekte burada sözkonusu olan, yalnızca basit bir meta değişimid.ir. Üretici, kendi geçim araçlarını bizzat üretmek yerine, kendisinin geçim araçlarını üreten bir başkasının geçim araçlarını üretir. Burada gelirin sermayeyle herhangi bir ilişkisi sözkonusu değildir. Tüketimlik mailann bir biçimindeki gelir, tüketimlik mal­ların farklı bir biçimindeki gelirle değişilmekte ve sonuç olarak, tü­ketimlik maddeler, tüketimlik maddelerle değişiimiş olmaktadır. Değişim sürecini belirleyen şey, iki durumda da gelir olmalan de­ğil, iki durumda da tüketimlik mallar olmalarıdır. Onların gelir ola­rak biçimsel belirlenimleri, burada hiçbir rol oynamaz. Bu, birbiriy-

220

Page 221: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

le değişilebilen metaların, her ikisi de bireysel tüketime giden rrı:e­taların kullamm-değerinde kendini gösterir; ama o zaman da tüke­timlik maddelerin bir kısmının, tüketim maddelerinin bir başka kısmıyla değişitmesinden daha fazla bir anlam ifade etmez.

·Gelirin biçimi, ancak sermayenin biçimiyle karşı karşıya geldi­ği yerlerde ar,a:ya girer ya da kendini belli eder. Ama o durumda bile, Say'nin ve öteki sıradan ekonomistlerin öne sürdükleri sav, yani eğer A, kendi keten bezini -yani kendi keten bezinin gelir olarak tüketmek istediği bölümünü-, B, C vb . çok az buğday, et vb. ürettiği için, satamadığı ya da daha düşük fiyattan sattığı savı doğru değildir. Bunları yeter miktarda üretmemiş oldukları için olabilir. Ama A çok fazla keten bezi ürettiği için de olabilir. Çünkü B, C vb. , A'nın keten bezini satın almak üzere yeter miktarda buğ­daya vb. sahip olduklan halde gene de satın almıyorlarsa, bu, yal­nızca belli bir miktar keten bezi tükettikleri içindir. Ya da A, onla­rın toplam olarak giysi malzemesine harcayabilecekleri gelir parça­sından daha fazla keten bezi ürettiği için de olabilir - yani, mut­lak olarak, herkes kendi ürününün yalnızca belli bir parçasını gelir olarak harcayabilir; ve A'nın keten bezi üretimi, varolan toplam ge­lirden daha büyük bir geliri varsaymış olabilir. Bu çerçevede, so­run, yalnızca gelirin gelirle değişilmesiyken, bu değişimin, yalnızca gereksinimleri karşılamak için olduğunu, değişim-değerindeki gibi miktarla ilgili olmadığını unutarak, istenen şeyin, ürünün kulla­nım-değeri olmadığını, ama bu kullamm-değerinin miktarı olduğu­nu savlamak gülünçtür.

Bununla birlikte, herkes, bir malın büyük bir miktarını, küçük bir miktarına yeğler. Eğer bunun güçlüğü gidereceği sanılıyorsa l l 3821 o zaman, keten bezi üreticisinin, öteki tüketim maddelerine karşılık olarak keten bezini değişrnek varken, bunları en masse [yı­ğın halinde] yığdığını ve fazla keten bezindeki gelirinin bir bölümü­nü kullanmak için basit bir yolu seçmediğini anlamak kesinlikle olanaklı değildir. Gelirini , keten bezi biçiminden başka biçimlere niye dönüştürür? Çünkü . keten bezi gereksinimi dışındaki başka türlü gereksinimlerini karşılamak zorundadır. Kendisi, keten bezi­nin neden yalnızca belli bir miktarını tüketir? Çünkü onun için, ke" ten bezinin ancak belli bir miktarı kullanım-değerine sahiptir. Aynı şey B, C vb. için de geçerlidir. Eğer B şarap, C kitap ve D ayna satıyorsa, her biri gelirinin fazlasını keten bezi yerine, kendi ürünü -şarap, kitap, ayna- türünden tüketmeyi yeğleyebilir. De­mek ki , çok az şarap, kitap ve ayna üretildiği için, A'nın keten bezi biçimindeki gelirini şaraba, kitaba ve aynaya zorunlu olarak dö­nüştüremediği (ya da değerinden dönüştüremediği) söylenemez.

221

Page 222: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Ancak daha da gülüncü, gelirin gelirle bu değişimini -metaların değişiminin bu türünü- meta değişiminin tamamı diye ileri sür­mektir.

Şimdi, böylelikle ürünün bir bölümünü elden çıkarmış oluyo­ruz. Tüketimlik ürünlerin bir bölümü, bu ürünlerin üreticileri ara­sında el değiştiriyor. Her biri gelirinin (kar ve ücretler) bir bölümü­nü, kendi tüketimlik ürününe değil, başkasının tüketimlik ürünü­ne harcıyor; gerçekte bunu, ancak bir başkası da kendi ürünü yeri­ne, başkasının ürününü tükettiği bir karşılıklılığın sözkonusu olduğu ölçüde yapabilir. Her biri tüketimlik ürününün, kendi geli­rini temsil eden bölümünü tüketmiş olsaydı, aynı şey olurdu.

Ürünlerin geri kalan bölümünde ise ilişkiler daha da karmaşık­laşır; değişime giren metaların birbiri karşısına yalnızca gelir ola­rak değil, bir yandan gelir ve öte yandan sermaye olarak çıktığı alan da budur.

Önce bir ayrım yapılması gerekiyor. Üretimin tüm dallarında toplam ürünün bir bölümü geliri, (yıl içindeki) katma-emeği, kar ve ücretleri temsil eder. (Rant, faiz, vb. , kann parçalandır; devletin hiçbir işe yaramayanlarının geliri karın ve ücretierin bir parçası­dır; üretken olmayan öteki emekçilerin, üretken olmayan çalışma­larıyla satın aldıklan gelirleri, karın ve ücretin parçalarıdır - bu yüzden de kar ve ücret olarak varolan ürünü artırmaz, yalnızca onun ne kadarını onların, ne kadarını işçiler ve kapitalistlerin tü­keteceğini belirler.) Ancak, üretim alanlarının yalnızca bir kesi­minde, geliri temsil eden parça, gelire doğrudan in natura [ürün olarak] girebilir ya da gelir olarak kullanım-değeri biçimiyle tüke­tilebilir. Yalnızca üretim araçlannı temsil eden ürünlerin bütünü, in natura [ürün olarak] , gelir olarak dolayımsız biçimde tüketile­mez, yalnızca değeri tüketilebilir. Üretim aracı, doğrudan tüketim­lik maddeler üreten üretim alanlarında tüketilmelidir. Üretim ara­cının bir parçası, doğrudan tüketim maddesi olabilir - nasıl kulla­nıldığına bakarak biri ya da ötekisi olabilir: örneğin, at, araba, vb . . Doğrudan tüketim maddesi olanların bir bölümü üretim aracı ola­bilir; örneğin alkollü içkiler için tahıl, tohumluk için buğday, vb . . Tüketim maddelerinin hemen hemen tümü, üretim sürecine, tüke­timin atıklan gibi yeniden girebilir; örneğin, eskimiş, parçalanmış keten bezi paçavraları kağıt hammaddesine döndürülebilir. Ama keten bezini hiç kimse paçavra haline gelsin de kağıdın hammad­desi olsun diye üreımez. Bu biçimini, keten bezi dokumacısının ürünü olarak tüketime girdikten sonra alır. Bu tüketimin yalnızca atığı olarak, tüketim sürecinin artığı ve ürünü olarak yeni bir üre­tim dalına, bu kez üretim aracı olarak gider. Bu nedenle, bu du-

222

Page 223: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rum, burada konu dışıdır. Öyleyse, tümbölen parçası geliri temsil eden ürünler, kendi

üreticileri tarafından kullanım-değeri olarak değil değer olarak tü­ketilebilirler (öyle ki, onu tüketmek için, örneğin makinelerinin üc­retleri ve karı temsil eden parçasını satmaları gerekir, [çünkü] bir makine olarak onunla herhangi bir bireysel gereksinimi doğrudan karşılayamazlar) - [bu ürünler] öteki ürünlerin üreticilerince de tüketilemez, onların bireysel tüketimine giremez, ve dolayısıyla, gelirlerini harcadıkları ürünlerin parçası olamaz, çünkü bu, bu me­taların kullanım-değeriyle çelişki yaratırdı: bu ürünlerin kullanım­değeri doğası gereği bireysel tüketimi dışlar. Tüketilemeyen bu ürünlerin üreticileri, işte bu nedenle, yalnızca değişim-değerini tü­ketebilirler; başka deyişle, parasını tüketimlik metalara yeniden dönüştürebilmek için, önce bu ürünleri paraya dönüştürmelidirler. Ama bunları kime satacaklar? l l 3831 Bireysel olarak tüketileme­yen öteki ürünlerin üreticilerine mi? Bu durumda, tüketilemeyen bir ürünün yerine yalnızca bir başkasını koymuş olurlar. Ne var ki, ürünlerinin bu parçasının, gelirlerini oluşturduğu varsayılmakta­dır; değerini tüketimlik maddelere harcamak üzere bu ürünleri sa­tacakları varsayılmaktadır. Bu nedenle, bu ürünleri ancak bireysel olarak tüketilebilen ürünlerin üreticilerine satabilirle ·· .

Metaların değişiminin bu parçası, bir kişinin sermayesinin bir başkasının geliriyle ve birinin gelirinin bir başkasının sermayesiy­le değişimini temsil eder. Tüketimlik ürünler üreticisinin toplam ürününün yalnızca bir parçası geliri temsil eder; öteki parçası de­ğişmeyen sermayeyi temsil eder. Bu ikinci parçayı, o ne kendisi tü­ketebilir, ne de başkalarının yaptığı tüketimlik maddelere karşılık değişebilir. Ne ürünün bu parçasının kullanım-değerini in natura [ürün olarak] tüketebilir, ne öteki tüketimlik ürünler ile değişerek onun değerini tüketebilir. Tam tersine, onu yeniden, değişmeyen sermayesinin doğal öğelerine dönüştürmesi gerekir. Ürününün bu parçasını sınai olarak tüketmelidir, yani üretim aracı olarak kul­lanmalıdır. Ama kullanım-değeri halinde, onun bu ürünü yalnızca bireysel tüketime girebilir; bu nedenle bu ürünü in natura [ürün olarak] kendi üretim öğelerine dönüştüremez. Ürünün kullanım­değeri, bireysel tüketimi dışlamaktadır. Bu nedenle kendi ürününü üretmesi için gereksindiği öğelerin üreticilerine [onu satarak] yal­nızca değerini sınai olarak tüketebilir. Ürününün bu parçasını ne in natura [ürün olarak] tüketebilir, ne onu bireysel olarak tüke�ile­bilen öteki ürünler için satarak, değerini tüketebilir. Bu parça onun gelirine pek giremediği için, bireysel olarak tüketilebilen öte­ki ürünlerin üreticilerinin geliriyle değişiierek de yerine geri kona-

223

Page 224: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

maz; eğer ürününün bu parçasını onların ürününe karşılık değişe­rek tüketseydi ancak o zaman olabilirdi, ki bu da zaten olamaz. Ama üti)nünün, gelir olarak tüketebileceği parçası gibi bu parçası da kullanım-değeri biçimiyle ancak gelir olarak tüketilebileceği, bi­reysel tüketime girmesi gerektiği ve sermayeyi yenileyemeyeceği için tüketilemez ürünler üreticilerinin gelirine girmelidir - onla­rın ürününün, değerini tüketebilecekleri ya da gelirlerini temsil eden bölümüne karşı değişilmelidir.

Bu değişime, değişimi yapan insanların tarafından bakarsak, tüketimlik ürünler üreticisi A için bu değişim, sermayenin serma­yeye dönüşümünü temsil eder. Toplam ürününün içerdiği değişme­yen sermayenin değerine eşit olan parçasını, yeniden değişmeyen sermaye olarak işlevsellik gösterebilen d'oğal biçimine dönüştürür. Değişimden önce ve sonra, her iki halde de ürünün bu parçası, ken­di değeri içinde, yalnızca değişmeyen sermayeyi temsil eder. Tüke­tilerneyen ürünün ür..eticisi B için durum tersidir: değişim, yalnız­ca, gelirin bir biçimden başka bir biçime dönüşümünü temsil eder. O üretici, toplam ürününden gelirip.i oluşturan parçayı -toplam ürünün, yeni katma-emeği, kendi emeğini (sermaye ve işçi) temsil eden parçasına eşit olanı- yalnızca c;mun gelir olarak tüketebilece­ği doğal biçimine dönüştürür. Değişimden önce ve sonra, her iki halde de ürünün bu parçası, kendi değeri içinde, yalnızca o üretici­nin gelirini temsil eder.

Ilişkiye her iki taraftan bakarsak, A kendi değişmeyen serma­yesini B'nin geliriyle, B de kendi gelirini A'nın değişmeyen serma­yesiyle değişir. B'nin geliri A'nın değişmeyen sermayesini yeniler, A'nın değişmeyen sermayesi B'nin gelirini karşılar.

Bizzat değişirnde (değişimi yapanların amacına bakmaksızın) yalnızca metalar karşı karşıya gelir -bir basit meta değişimi yera- · lır- aralarındaki ilişki yalnızca metalar arasındaki ilişkidir; geli­rin ve sermayenin belirlenimleri, burada hiçbir önem taşımaz. Bu metaların yalnızca farklı kullanım-değerleri, bir grubun yalnızca sınai tüketime hizmet edebileceğini, ötekinin de yalnızca bireysel tüketime hizmet edebileceğini, böyle bir tüketime girebileceğini gösterir. Çeşitli metaların çeşitli kullanım-değerlerinin, pratikteki çeşitli kullanımları onların tüketimiyle ilgilidir; metalar olarak de­ğişim süreçlerini etkilemez. Oysa kapitalistin sermayesi ücretiere ve emek sermayeye dönüştürüldüğü zaman bu çok farklı bir şeydir. Burada metalar birbirleriyle basit birer meta olarak karşı karşıya gelmezler, ama sermaye sermayeyle karşı karşıya gelir. Burada he­nüz incelediğimiz değişirnde ise satıcılarla alıcılar, birbirleriyle yal­nızca satıcılar ve alıcılar olarak, yalnızca meta sahipleri olarak

224

Page 225: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

karşı karşıya gelirler. Ayrıca şu nokta da açıktır ki, bireysel tüketime dönük tüm

ürün, ya da bireysel tüketime giren tüm ürün, buna girdiği ölçüde yalnızca gelire karşı değişilebilir. Sınai olarak tüketilemeyecek olu­şu, yalnızca gelir olarak tüketilebileceğini, yani yalnızca bireysel olarak tüketilebileceğini gösterir. (Yukarda belirtildiği gibi burada kann sermayeye dönüşümünü dışarda tutuyoruz.)

Eğer A, yalnızca bireysel olarak tüketilebilen bir ürünün üreti­cisi ise, diyelim geliri, toplam ürününün üçte-birine ve değişmeyen sermayesi de üçte-ikisine eşit olsun. Varsayım şudur: İlk üçte-biri üretici kendisi tüketir, ister 1 1 3841 tümünü in natura [ürün olarak) tüketsin, ister ya bir kısmını tüketsin, ya hiç tüketmesin, ya da de­ğerini başka tüketim maddelerine harcasın farketmez; o zaman bu tüketim maddelerinin satıcılan, kendi gelirlerini, A'nın ürününe harcarlar. Böylece, tüketimlik ürünler üreten üreticilerin gelirini temsil eden tüketimlik ürün parçası, kendilerinin tüketeceği ürün­lerin aralannda değişilmesi yoluyla, doğrudan ya da dolaylı olarak onlar tarafından tüketilir; bu nedenle, gelirin gelirle değişildiği bu parçayla ilgili olarak, sanki A, tüm tüketimlik ürünlerin üreticile­rini temsil ediyormuş gibidir. Bu toplam ürünün üçte-birini, yani kendi gelirini temsil eden üçte-birini bizzat kendisi tüketir. Ancak bu parça yıl içinde A kategorisinin tam da kendi değişmeyen ser­mayesine kattığı emek miktarını temsil eder ve bu miktar, yıl için­de A kategorisinin ürettiği toplam ücretlerle karlara eşittir.

Kategori A'nın toplam ürününün öteki üçte-ikisi değişmeyen sermayenin değerine eşittir ve dolayısıyla, [bireysel olarak) tüketi­lemeyen ve üretim sürecinde sınai tüketime, üretim aracı biçimin­de giren ürünler üreten kategori B'deki yıllık emeğin ürünleriyle yenilenmesi gerekir. Ama, birinci üçte-bir gibi, A'nın toplam ürü­nünün bu üçte-ikisinin de bireysel tüketime girmesi gerektiği için kategori B'nin üreticileri tarafından, kendi gelirlerini temsil eden parçaya karşılık olarak değişilmiştir. Böylelikle kategori A, toplam ürününün değişmeyen sermaye parçasını, orijinal doğal biçiminde­ki değişmeyen sermayeye karşılık olarak değişmiş ve onu, kategori B'nin yeni üretilmiş ürünlerine yeniden aktarmıştır; ama kategori B , buna karşılık olarak yalnızca ürününün, geliri temsil eden ve A'nın ürünü olarak tüketebileceği parçasını ödemiştir. Gerçekte ödemeyi, A'nın son üçte-ikilik ürünüyle değiştiği yeni katma­emeğini tümüyle temsil eden ürünle yapmıştır. Böylece A'nın top­lam ürünü gelide değişilmiştir ya da bütünüyle kişisel tüketime girmiştir. Öte yandan (gelirin sermayeye dönüşümünün burada he­sap dışı tutulduğu ve dolayısıyla sıfır sayıldığı için) toplumun top-

225

Page 226: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lam geliri A ürününe harcanmıştır; çünkü A'nın üreticileri kendi gelirlerini A'ya harcadıkları için kategori B'nin üreticileri de aynı şeyi yapmışlardır. Bu iki kategorinin dışında başka kategori de yoktur.

Her ne kadar A'nın üreticileri tarafından tüketilemeyen ve kendi üretim öğelerinin doğal biçimine dönüştürülmesi gereken üçte-iki oranındaki değişmeyen sermayeyi içeriyorsa da A'nın top­lam ürünü tüketilmiştir. A, toplumun toplam gelirine eşittir. Top­lumun toplam geliri ise, yıl içinde varolan değişmeyen sermayeye ekiediği toplam emek-zamanıdır. Şimdi, gerçi toplam A ürünü, yal­nızca üçte-biri kadar yeni katma-emeği ve üçte-iki oranında da ye­nilenmesi gereken geçmiş emeği içermektedir ama, bütünüyle, yeni katma-emek tarafından satın alınabilir, çünkü bu yıllık top­lam emeğin üçte-ikisi kendi ürününü değil, ama A'nın ürününü tü­ketmek zorundadır. A ürünü, kendi içerdiği yeni katma-emekten üçte-iki daha fazla yeni katma-ernekle yerine geri konmuştur; bu üçte-iki, B'de yeni eklenen katma-emektir ve B bunu ancak A'da bireysel olarak tüketebilir, tıpkı A'nın, üçte-ikiyi sınai olarak B'de tüketebilir olması gibi. Böylece A'nın toplam ürünü önce tümüyle gelir olarak tüketilebilir ve aynı zamanda değişmeyen sermayesi de yenilenebilir. Ya da daha doğrusu, tümüyle yalnızca gelir olarak tüketilebilir; çünkü üçte-ikisi, kendi ürünlerinin geliri temsil eden parçasını aynı türden tüketerneyen ve A'nın ürününde tüketmek zorunda olan, yani onu A'nın üçte-ikisiyle değişen değişmeyen ser­maye üreticilerince yerine geri konmuştur.

Böylece A'nın son üçte-ikisini de elden çıkarmış olduk. Açıkça görülüyor ki, ürünleri hem sınai, hem bireysel olarak

tüketilebilen bir üçüncü C kategorisinin varolması herhangi bir fark yaratmaz; örneğin buğdayın insanlar ya da sığırlar tarafından tüketilmesi, tohumluk ya da ekmek olması; taşıtlar, atlar, sığırlar vb . . Bu U1'ünler bireysel tüketime girdikleri ölçüde, doğrudan ya da dolaylı olarak kendi üreticileri tarafından ya da (doğrudan ya da dolaylı olarak) içerdikleri değişmeyen sermaye parçasının üreticile­ri tarafından gelir olarak tüketilmelen gerekir. Bu nedenle A gru­buna girerler. Bireysel tüketime harcanmadıklan ölçüde de B gru­buna girerler.

Gelirin gelire karşı değil, ama sermayenin gelire karşı değişil­diği bu ikinci tür değişim süreci -ki bu süreçte tüm değişmeyen sermaye sonunda gelire, yani yeni katma-emeğe indirgenmelidir­iki biçimde düşünülebilir. Varsayalım ki A'nın ürünü keten bezi­dir. Keten bezinin, A'nın değişmeyen sermayesine (ya da onun de­ğerine) eşit olan üçte-ikisi iplik, makine ve ikincil malzemenin kar-

226

Page 227: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

şıl ığıdır. Ama iplik ve makine üreticileri 1 1 3851 bu ürünün, ancak kendi gelirlerini temsil eden bölümünü tüketebilirler. Keten bezi imalatçısı, ipliğin ve makinenin tüm fiyatını ürününün bu üçte­ikisiyle öder. Böyle yaparak, iplikçinin ve makine imalatçısının, ke­ten bezine değişmeyen sermaye olarak giren ürünlerinin tümünü yenilemiştir. Ama bu toplam ürünün kendisi, değişmeyen sermaye­ye ve gelire eşittir - bir parçası iplikçinin ve makine imalatçısının katma-emeğine eşittir, bir parçası onların kendi üretim araçlarını, yani iplikçi için keten, yakıt, makine, kömür vb. ve makine imalat­çısı için kömür, demir, makinenin vb. değerini temsil eder. A'nın üçte-ikiye eşit değişmeyen sermayesi böylece, iplikçi ile makine imalatçısının toplam ürününün, onların değişmeyen sermayeleri­nin ve onların ekiediği yeni katma-emeğin, yani sermayeleriyle ge­lirlerinin yerini tutmuştur. Ama onlar gelirlerini yalnızca A'ya tıar­cayabilirler. A'nın üçte-ikilik parçasını yani kendi gelirlerine eşit olan parçasını düştükten sorıra geri kalanla, kendi hammaddeleri­ni v.e makinelerini öderler. Ama bizim varsayımımıza göre, bu so­nuncuların herhangi bir de{{i.şmeyen sermayeyi yenilernesi sözko­nusu değildir. Ürünlerinin ancak, A tarafından ödenebilen kadarı, A'nın ürününe -ve dolayısıyla da A için üretim aracı olan ürünle­re- girebilir. Ama A, kendi üçte-ikisiyle ancak, B'nin geliriyle sa­tın alabildiği kadarının karşılığını ödeyebilir, yani başka deyişle, B'nin değişime soktuğu ürünler, geliri, yeni katma-emeği içerdiği ölçüde karşılayabilir. Eğer A'nın üretiminin son öğelerinin üretici­leri iplikçiye, kendi ürünlerinden, değişmeyen sermayelerinin bir kısmını temsil eden bir miktarını -yani kendi değişmeyen serma­yelerine eklediklerinden daha fazla emeği temsil eden miktarı­satmak durumunda olsalardı, o zaman A [ürünüyle -ç.] ödenmeyi kabul edemezlerdi, çünkü bu ürünün bir parçasını tüketemezlerdi. Sonuçta, olan şey bunun te;rsidir.

Şimdi aşamaları geriye doğru izleyelim. Toplam keten bezinin 12 güne eşit olduğunu kabul edelim. Keten yetiştiricisinin, demir imalatçısının vb . ürününü.n 4 güne eşit olduğunu düşünelim; bu ürün iplikçiye ve makine i malatçısına satılıyor, onlar da o ürüne 4 gün ekliyorlar; dokumacı)ra satıyorlar, o da 4 gün ekliyor. Keten bezi dokumacısı, ürününü.n üçte-birini tüketebilir; 8 gün onun de­ğişmeyen sermayesini kaırşılar ve iplikçi ile makine imalatçısının ürününü öder; bunlar 8 günün 4'ünü tüketirler, öteki 4 gün ile ke­ten üreticisini öderler vı� böylece kendi değişmeyen sermayelerini yenilemiş olurlar; en sonuncular keten bezindeki son 4 gün ile yal­nızca emeklerini karşılari ar.

Her üç durumda, gerçji aynı büyüklükte olduğu -4 güne eşit ol-

227

Page 228: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

duğu- kabul edilmiştir ama, A ürününün üretimine katılan üç üretici kategorisinin [Klassen) ürünleri içinde gelir, farklı oranlar­dadır. Keten bezi dokumacısı için, ürününün üçte-birine, 12'nin üçte-birine eşittir; iplikçi ve makine imalatçısı için ürününün yan­sına, 8'in yarısına eşittir; keten yetiştiricisi için, ürününe, 4'e eşit­tir. Ürünün tümünde ise, tıpa tıp birbirinin aynıdır, 12'nin üçte­birine, yani 4'e eşittir. Ama dokumacı için, iplikçinin, makine ima­latçısının ve keten yetiştiricisinin yeni katma-emeği, değişmeyen sermaye biçimini alır. lplikçi ve makine yapımcısı için, toplam ürün, kendilerinin ve keten yetiştiricisinin yeni katma-emeğini temsil eder, keten yetiştiricisinin emek-zamanı değişmeyen serma­ye olarak belirir. Keten yetiştiricisi için değişmeyen sermaye olgu­su varolmaktan çıkmıştır. Bu nedenle örneğin iplikçi, makineyi ya da genel olarak değişmeyen sermayeyi, dokumacıyla aynı oranlar­da kullanabilir. Örneğin 1/3 : 2/3. Ama her şeyden önce, eğirme işinde kullanılan sermaye miktarı (toplam miktar), dokumacılıkta kullanılandan daha az olmalıdır; çünkü iplikçinin toplam ürünü, dokumacılığa değişmeyen sermaye olarak girer. İkincisi eğer iplik­çi de 1/3 : 2/3 oranlarına sahipse, değişmeyen sermayesi 16/3, kat­ma-emeği 8/3 olur; birincisi 61!3 günlüik emeğe, ikincisi 22/3 günlük emeğe eşittir. Bu durumda, ona ketenı vb. sağlayan dalda oransal olarak daha fazla günlük emek bulunur. O zaman yeni katma­emek için, 4 gün yerine 51/3 günlük öde!me yapması gerekir.

Kendiliğinden görülüyor ki, kategcıri A'nın değişmeyen serma­yesinin, yalnızca değerini A'ya verme · sürecine girmiş olan kısmı­nın, yani çalışma sürecinde A tarafından tüketilmiş olan kısmının yeni emek tarafından yenilenmesi ger·ekir. Hammaddenin tümü, ikincil malzeme ve sabit sermayenin a�nnma payı da süreçte yera­lır. Sabit sermayenin öteki bölümü sürece girmez, bu nedenle yeni­lenmesi gerekmez.

Varolan değişmeyen sermayenin ge niş bir bölümünün -sabit sermayenin toplam sermaye ile ilişkisi ç ·erçevesinde geniş bir bölü­münün- de yeni emek tarafından yıllı1c olarak yenilenmesine ge­rek olmaz. Bu nedenledir ki, [her yıl yenilenecek sermayenin) (mutlak) miktarı önemli bir büyüklükte . olabilir, ama gene de top­lam (yıllık) ürüne göre geniş değildir. A ve B'de (belli bir artı-değer çerçevesinde) kar oranının belirlenmesinı � katılan bu tüm değişme­yen sermaye parçası, sabit sermayenin c. ari yeniden-üretimine be­lirleyici bir öğe olarak girmez. Bu parça, t:.'Jplam sermayeye göre ne kadar genişse -varolan sabit sermayeniQ. üretimde kullanılma de­recesinin büyüklüğüne göre- aşınan sabit sermayeyi yenilemektc kullanılan cari yeniden-üretim hacmi dal:ıa fazla olacak, ama top-

228

Page 229: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lam sermayeye göre oransal miktan göreli olarak daha küçülecek­tir.

Her tür sabit sermayenin (ortalama) yeniden-üretim süresi di­yelim on yıl olsun. 1 1 3861 Farklı sabit sermaye türlerinin (14 tür) sermaye dönüş sürelerinin 20, ı 7, ı5, ı2, l l , ı o, 8, 6, 4, 3, 2, ı, 4/6, ve 2/6 yıl olduğunu varsayalım; böylece sabit sermayenin ortalama dönüş süresi ı o yıl olur. 75

Demek ki, sermayenin ortalama on yılda yenilenmesi gereke­cektir. Toplam sabit sermaye eğer toplam sermayenin ı/ıO'u ise, bunun llıO'u, toplam sermayenin yıllık olarak yalnızca llıOO'ünün yenileneceği anlamına gelir.

Eğer oranı ı/3 olsaydı, o zaman toplam sermayenin ı/30'unun yıllık olarak yenilenmesi gerekecekti .

Ama şimdi de yeniden-üretim süreleri farklı olan sabit serma­yeleri, örneğin 20 yıllık dönemi olan sermayeye karşı, ı/3 yıllık bir sermayeyi karşılaştıralım.

20 yılda yeniden-üretilecek olan sabit sermayenin yıllık olarak ı/20'sinin yenilenmesi gerekecektir. Demek ki, bu, toplam serma­yenin ı/2'si ise, o zaman her yıl toplam sermayenin 1/40'ı yenilene­cektir; bu sermaye, toplam sermayenin 4/5'i olsa bile, toplam ser­mayenin her yıl yenilenmesi gereken bölümü 4/ıoo = ı/25 olacak­tır. Öte yandan yeniden-üretim dönemi 2/6 yıl olan sermaye -yani dönüş süresi yılda üç kez olan sermaye- eğer, [toplam --ç.] serma­yenin llıO'u ise, o zaman sabit sermaye yılda üç kez yenilenecek ve böylece toplam sermayenin 3/ıO'u, neredeyse üçte-biri her yıl yeni­lenmek zorunda olacaktır. Ortalama olarak, sabit sermaye toplam sermayeye oranla ne kadar büyükse, göreli (mutlak değil) yeniden­üretim süresi o kadar uzun olur - küçükse, göreli yeniden-üretim süresi kısa olur. Zanaatsal alet-edavatın zanaat sermayesine oranı, makinelerin sanayi sermayesine oranından çok daha küçüktür. Ama zanaattaki alet-edevat, makinelerden çok daha az dayanır.

Yeniden-üretimin mutlak büyüklüğünün -ya da aşınıp tüken­mesinin- sabit sermayenin mutlak büyüklüğüyle birlikte artması­na karşın, kural olarak dönüş dönemi, yani dayanma süresi, bü­yüklüğüne oranla daha uzun olduğu ölçüde, genel kural olarak oransal büyüklüğü azalır. Bu durum, başka bazı noktaların yanısı­ra şunu da kanıtlıyor ki, makineleri ya da sabit sermayeyi yeni­den-üreten emeğin toplamı ile, bu makineleri başlangıçta üreten emek (üretim koşullarının aynı kaldığını varsayarsak) hiçbir bi­çimde orantılı değildir; çünkü yenilenmesi gereken, yalnızca yıllık aşınmadır. Eğer emek üretkenliği -bu üretim dalında sürekli ola­rak görüldüğü gibi- artarsa, bu değişmeyen sermaye parçasının

229

Page 230: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yeniden-üretimi için gereksinilecek emek miktarı, daha da azalır. Ancak makinenin her gün kullandığı tüketim araçları da hesaba katılmalıdır (ama bunun, makine yapım sanayisinde çalıştınlan ernekle doğrudan bir ilgisi yoktur). Ne var ki, yalnızca kömür, bir parça donyağı, ya da gres yağıyla yetinen makineler, emekçilere göre sonsuz denecek sürece, daha sıkı bir perhiz ile yaşayabilir -yalnızca yerini aldığı işçiye göre değil, ama makineyi yapan emek­çiye göre de öyle.

Buraya kadar olan kısımda, A kategorisinin tüm ürününü, B kategorisinin de bir kısım ürününü harcadık. A tümüyle tüketildi: üçte-birini kendi üreticileri, üçte-ikisini de kendi gelirlerini kendi ürünlerine harcayamayan B'nin üreticileri tükettiler. [B üreticileri­nin -ç.] kendi ürünlerinde geliri temsil eden parçayı harcadıklan üçte-ikilik A da böylelikle, A üreticileri için değişmeyen sermaye in natura [ürün olarak] yenilenmiş oldu; yani onlara sınai olarak tü­ketecekleri metalan vermiş oldular. Ama A'nın tüm ürününün tü­ketilmesiyle ve üçte-ikisini B'nin değişmeyen sermaye biçiminde yenilemesiyle, yıllık olarak eklenmiş yeni katma-emeği temsil eden tüm ürün parçasını da tüketmiş olduk. Bu nedenlP, o emek artık toplam ürünün başka herhangi bir bölümünü satır:. alamaz. Ger­çekte yıllık katm..ı-emeğin tümü (karın sermayeye dönüştürülmesi­ni hesap dışı ı.utarsak) A'nın içerdiği emeğe eşittir. Çünkü, A'nın, kendi üreticileri tarafından tüketilen üçte-biri, yıl içinde üreticile­rin, A'nın değişmeyen sermayesini temsil eden üçte-ikiye yeni ekie­dikleri emeği temsil etmektedir� Bunun dışında, kendi ürünlerine harcayacaklan başka bir çalışma yürütmediler. A'nın öteki üçte­ikisi -ki B'nin ürünüyle yenilendi ve B üreticileri tarafından tüke­tildi- ise, B üreticilerinin kendi değişmeyen sermayelerine ekie­dikleri emek-zamanını temsil etmektedir. Daha başka bir emek ek­lemediler, bu nedenle onların tüketeceği 1 1 3871 başka bir şey yok.

A ürünü, kendi kullanım-değerinde, yıllık toplam ijrünün, yıl­lık olarak bireysel tüketime giden parçasını temsil ediyor. Kendi değişim-değerinde ise yıl içinde üreticiler tarafından yeni eklenen emeğin tümünü 'temsil ediyor.

Ama, ne var ki, burada toplam ürünün üçüncü parçası olarak geriye bir artık kalıyor; ohu oluşturan parçalar, değişime sokuldu-• ğunda, ne gelirin gelirle değişimini, ne sermayenin gelirle ya da ge-lirin sermayeyle değişimini temsil ediyor. Bu [üçüncü -ç.] parça, B ürününde B'nin değişmeyen sermayesini temsil eden parçadır. Bu

230

Page 231: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

parça B'nin geliri içinde yeralmamıştır; bu nedenle ürün A ile deği­şilemez, ya da ürün A onun yerine geçemez, bu yüzden de A'nın de­ğişmeyen sermayesine, onu oluşturan bir parça olarak katılamaz. Bu parça da B'nin emek-sürecine girdiği ve onun yanısıra B'de de­ğer oluşumuna katıldığı ölçüde aynı biçimde, sınai olarak tüketilir. O nede�le bu parça, toplam ürünün öteki parçatan gibi, toplam ürünün bir parçasını oluşturduğu oranda yenilenmelidir ve aynı yapıdaki yeni ürünlerle, in natura [ürün olarak] yenilenmelidir. Öte yandan, yeni bir ernekle yenilemnemektedir. Çünkü toplam yeni katma-emek miktarı A'nın içerdiği emek-zamanına eşittir; bu emek-zamanını, B, kendi gelirini A1nın üçte-ikisine harcayaralt ve A'ya, kendi ürününde tükettiği ve yenilernesi gerektiği üretim araçlarının tümünü sağlayarak yenilemiştir. Çünkü A'nın kendi üreticileri tarafından tüketilen ilk üçte-biri -değişim-değeri ola­rak- yalnızca onların yeni ekiediği emekten oluşmaktadır ve hiç­bir değişmeyen sermayeyi içermez.

Şimdi bu artığı inceleyelim. Bu [artık -ç.] hammaddeye giden değişmeyen sermayeyi, ikin­

cisi sermaye oluşumuna giren değişmeyen sermayeyi ve üçüncüsü ikincil malzerneye giden· değişmeyen sermayeyi içerir.

Önce, hammaddeler. Bunların değişmeyen sermayesi her şey­den önce sab�t sermayeden, inakinelerden, iş aletlerinden, yapılar­dan ve belki bir miktar da kullanılan makinelerin tüketim madde­lerinden oluşur. Hammaddelerin doğrudan tüketilebilen parçalan -sığır, tahıl, üzüm ve benzeri- için bu güçlük ortaya çıkmaz. Bu yönleriyle onlar A sınıfına aittir. Onların içerdiği bu sermaye par­çası A'nın değişmeyen [sermayesinin -ç.] üçte-ikisine girer ki bu da sermaye olarak, B'nin [bireysel olarak -ç.] tüketilemeyen ya da B'nin gelir olarak harcadığı ürünlerle değişilmiştir. Bu, tüketimlik ürüne in natura [ürün olarak] girdikleri ölçüde doğrudan tüketile­meyen ama üretim süreçlerinde birçok ara aşamadan geçen ham­maddeler için de genel olarak geçerlidir. İpliğe ve daha sonra keten bezine dönüştürülen keten parçası, kendi bütünlüğü içinde tüke­timlik ürüne girer.

Ancak bu bitkisel hammaddelerin bir parçası, örneğin tomruk, keten, kenevir, deri, vb. bir kısmıyla, sabit sermayeyi oluşturan bö­lümlere girer, bir kısmıyla da sermayenin ikincil malzemelerine. Örneğin donyağı, yakıt, vb ..

İkincisi, ama tohumluk [hammadde üretimi için harcanan de­ğişmeyen sermayeye aittir] . Bitkisel maddeler ve hayvanlar kendi­lerini yeniden-üretirler. Bitmek ve üremek. Tohumluktan, bildiği­miz tohumu ve ona ek olarak gübre olarak toprağa geri giden hay-

231

Page 232: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

van yernini, darnızlık hayvanları, vb. kastediyoruz. Yıllık ürünün bu geniş bölümü -ya da yıllık ürünün değişmeyen bölümü- ken­dini yenilemenin maddesi olarak doğrudan işlev görür; kendini ye­niden-üretir.

Bitkisel olmayan maddeler. Metaller, taşlar, vb . . Bunların de­ğeri , yalnızca iki parçadan oluşur, çünkü burada, tarımın hammad­delerini temsil eden tohum yoktur. Bunların değeri yalnızca kat­ma-ernekten ve (makine için tüketim araçları dahil) tüketilen rna­kineden oluşur. Bu nedenle, yeni katma-erneği temsil eden ve bun­dan ötürü de B'nin, A'nın üçte-ikisiyle değişimine dahil edilen ürün parçasına ek olarak, sabit sermayenin ve onun tüketim maddeleri­nin (kömür, yakıt, vb. gibi) tüketim maddelerinin aşınma ve tüken­me payının yenilenmesi gereken başka bir şey yoktur. Ancak bu hammaddeler değişmeyen sermayenin, sabit sermayenin (makine, iş aletleri, yapılar vb. ) temel parçalarını oluştururlar. Bu nedenle kendi değişmeyen sermayelerini [sermayenin sermayeyle] değişimi yoluyla in natura [ürün olarak] yenilerler.

1 1 3881 İkincisi, sabit sermaye (makineler, yapılar, iş aletleri, her türden kaplar).

Onların değişmeyen sermayesi şunları içerir: ( 1) hammaddeleri­ni, rnetalleri, taşları, ağaç gibi bitkisel hammaddeleri, deri kayış, ip, vb . . Ama, bu harnrnaddeler, onların işlenınemiş maddelerini oluştu­ruyorsa da, bu işlenınemiş maddelerin üretimin� ernek araçlan ola­rak kendileri girerler. Böylece kendilerini in natura [ürün olarak] yenilerler. Demir üreticisi makineyi yenilernek zorundadır, makine yapırncısı ise demiri. Taş ocağında makine aşınır tükenir, ama fab­rika yapılannda yapı taşları aşınır-tükenir, vb .. (2) Belli bir süre içinde aynı türden yeni bir ürünle yenilenmesi gereken makine ya­pan makinenin aşınması. Ama aynı türden ürün, kuşkusuz kendi kendini yeniler. (3) Makine yapım araçları (ikincil malzemeler). Ma­kine kömür tüketir, ama kömür makine tüketir, vb. Yük sandıklan, tüpler, borular vb. biçiminde her türden makine, makinelerin tüket­tiği tüketim maddeleri üretimine katılır; yağ, sabun, (aydınlanma için) gazda vb. olduğu gibi. Bu nedenle bu durumlarda da bu dalİa­rın ürünleri, karşılıklı olarak birbirlerinin değişmeyen sermayesine girerler ve sonuç olarak her biri ötekini in natura [ürün olarak] ye­niler.

Makineler arasında yük hayvanları da varsa bu dururnda hay­van yeminin ve belirli bazı koşullarda ahırların (yapıların) yenilen­mesi gerekir. Ama sığır üretimine hayvan yemi girerse, sığır da hayvan yemi üretimine katılır.

Üçüncü olarak, ikincil malzemeler. Bunların bazıları, yağ, sa-

232

Page 233: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bun, donyağı, gaz ve benzeri hammaddeleri gerektirirler. Öte yan­dan gübre vb. biçimiyle, bir dereceye kadar bu hammaddelerin üre­timine girerler. Gaz üretmek için kömür gerekir, ama kömür üreti­minde gaz lambası kullanılır, vb . . Öteki ikincil malzemeler katma­emeği ve sabit sermayeyi (makine, yük sandıklan, vb. ) içerir. Kö­mür, kömür üretiminde kullanılan buharlı makinenin aşınmasını yenilemelidir. Ama buharlı makine de kömür tüketir. Kömürün kendisi, kömürün üretim aracına girer. Böylece kendini, in natura [ürün olarak] yenilemiş olur. Kömürün demiryolu ile taşınması, kömürün üretim maliyetine girer, ama kömür de lokomotifin ya­pım maliyetine girer.

Daha ilerde, kimya fabrikaları hakkmda eklenecek bazı özel noktalar uar; bunların hepsi, az ya da çok, ikincil malzeme üretir­ler; doğrudan tüketime giren maddelerin yanısıra, yük sandıkları­nın ve kapların (örneğin cam, porselen gibi) hammaddeleri gibi ikincil malzeme üretirler.

Renk maddelerinin tümü ikincil malzemedir. Ama ürüne, örne­ğin tüketilen kömürün pamuğa girmesi gibi, yalnızca kendi değer­lerine girdikleri biçiminde girmekle kalmazlar, ama ürünün biçi­minde (renklerinde) kendilerini de yeniden-üretirler.

lkincil malzemeler ya makineler için tüketim maddesidirler -bu durumda ya yakıt gibi ana güç kaynağıdırlar, ya da çalışan ma­kinenin sürtünmesini azaltına aracıdırlar, donyağı, sabun, yağ, vb.- ya da yapılar için, çimento vb. türünden ikincil malzemedir­ler. Ya da genelde üretim sürecini sürdürmek üzere, aydınlatma, ısıtma vb. türünden ikincil malzemedirler (bu durumda işçilerin çalışabilmeleri için gereksinilen ikincil malzemedirler).

Ya da hammaddenin oluşumuna katılan ikincil malzemedirler - her tür gübre ve hammaddelerin tükettiği tüm kimyasal ürün­ler gibi.

Ya da bitmiş ürüne giren ikincil malzemelerdir - renk madde­si, cila malzemesi, gibi.

Öyleyse sonuç şudur: A [ürünün] üçte-ikisine [eşit olan] kendi değişmeyen sermayesi­

ni, B'nin gelirini temsil eden ancak tüketimlik olmayan parçasıyla yani kategori B'de yıl içinde eklenen katma-ernekle değişerek yeni­ler. Ama A, B'nin değişmeyen sermayesini yenilemiş olmaz. B, [kendi -ç.] değişmeyen sermayesini aynı türden yeni ürünlerle in natura [ürün olarak] yenilernek durumundadır. Ama B'nin bunu yapabileceği daha fazla emek-zamanı yoktur. Çünkü onun tüm

233

Page 234: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

katma-emeği gelirini oluşturmaktadır ve A'ya değişmeyen sermaye olarak katılan ürün parçası tarafından temsil edilmektedir. Peki o zaman, B'nin değişmeyen sermayesi nasıl yenilenecektir?

Bir ölçüde kendi yeniden-üretimiyle (bitkisel ya da hayvansal) tüm tarımda ve besicilikte olduğu gibi; bir ölçüde, bir değişmeyen sermayenin parçalarını bir başka değişmeyen sermayenin parçala­rıyla in natura [ürün olarak) değişerek, çünkü bir alandaki ürün başka b� alana hammadde ya da üretim aracı olarak gider ya da bunun tersi olur; yani üretimin çeşitli alanlarındaki ürünler, l l 3891 çeşitli türden değişmeyen sermaye, birbirinin üretim alanı­na karşılıklı olarak ve in natura [ürün olarak) , üretim koşullan olarak girer.

Tüketimlik olmayan ürünlerin üreticileri, tüketimlik ürünler üreticileri için değişmeyen sermaye üreticisidirler. Ama aynı za­manda kendi ürünleri, onlara, karşılıklı olarak kendi değişmeyen sermayelerinin öğeleri ya da parçalan olarak hizmet eder. Yani, her biri ötekinin ürününü sınai olarak tüketir.

A'nın tüm ürünü tüketilmiştir. Dolayısıyla, içerdiği değişmeyen sermayenin tümü de. A'nın üreticileri, A'nın üçte-birini tüketirler; tüketimlik olmayan B ürününün üreticileri, A'nın [geri kalan -ç.) üçte-ikisini tüketirler. Böylece B'nin gelirini oluşturan B ürünleri, A'nın değişmeyen sermayesini yenilemiş olur. Gerçekte bu, yeni katma-ernekle yenilenmiş tek değişmeyen sermaye parçasıdır; bu parça, böylece yenilenmiştir çünkü, B'deki yeni katma-emek olan ürün miktarı, B tarafından tüketilmemiş, A tarafından sınai olarak tüketilmiştir; bu arada B, A'nın üçte-ikisini bireysel olarak tüket­miştir.

Diyelim A, 3 günlük emeğe eşit olsun; . bizim bu varsayımımıza göre, onun değişmeyen sermayesi 2 günlük emektir. B, A'nın üçte­ikilik ürününü yeniler ve ona, 2 günlük emeğe eşit, tüketimlik ol­mayan ürünler sağlar. Şimdi böylece 3 günlük emek tüketilmiştir ve geriye 2 günlük emek kalmıştır. Başka deyişle A'daki 2 günlük geçmiş-emek, B'deki 2 günlük yeni katma-ernekle yenilenmiştir, çünkü bu yalnızca, B'deki 2 günlük yeni katma-emek, kendi değeri­ni B ürününün kendisine değil, A ürününe harcadığı içindir.

Şimdi, B'nin değişmeyen sermayesi de toplam B ürününe girdi­ği ölçüde, aynı biçimde, yeni ürünlerle in natura [ürün olarak) yeni­lenmelidir - yani, B'nin sınai tüketim için gereksindiği ürünlerle yenilenmelidir. Ama, her ne kadar yıl içinde harcanan yeni emek­zamanının ürünleriyle yenilenirse de, yeni emek-zamanıyla yeni­lenmez.

B'nin toplam ürünü içinde, tüm değişmeyen sermayesi, diye-

234

Page 235: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Jim, üçte-iki olsun. O zaman (toplam ücretlerle kara eşit olan) yeni katma-emek eğer ı ise, B'ye malzeme ve çalışma aracı olarak hiz­met eden geçmiş-emek 2'ye eşit olacaktır. Peki bu 2 nasıl yenilene­cek? B'niri çeşitli üretim alanlannda değişmeyen ve değişen serma­ye oranı birbirinden epey farklılık gösterebilir. Ama bizim varsayı­mımızda bu oran ı/3 : 2/3 ya da ı : 2'dir. Şimdi B'nin her bir üreti­cisi ürününün üçte-ikisiyle, yani kömürle, demirle, ketenle, makineyle, sığırla, buğdayla (yani buğdayının ve sığınnın kişisel tüketime girmeyen parçasıyla) vb. karşı karşıyadır; bu üreticilerin her birinin üretim öğeleri yenilenmelidir ya da kendi üretim öğele­rinin doğal biçimlerine dönüştürülmelidir. Ama bu ürünlerin hep­si, sınai tüketime yeniden girerler. Buğday (tohum olarak) aynı za-

, manda kendi hammaddesidir ve yetiştirilen sığırların bir bölümü tüketilenlerin yerini alır, yani kendi yerini alır. B'nin bu üretim alanlarında (tanm ve hayvancılık) ürünlerinin bu parçası, kendi değişmeyen sermayesini, doğal biçimde yeniler. Bu nedenle, ürü­nün bir parçası dolaşıma girmez (en azından dolaşıma girme gere­ğinde değildir, bunu yalnızca biçimsel olarak yapabilir). Öteki ürünler, yani keten, kenevir vb., kömür, demir, kereste, makine, bir ölçüde kendi üretimlerine üretim aracı olarak girerler, tıpkı ta­nmda tohum gibi, örneğin, kömürün kömür üretimine, makinenin makine üretimine girmesi gibi . Ürünün, makine ve kömürden olu­şan bir bölümü, gerçekte ürünün değişmeyen sermayesini temsil eden parçanın bu bölümü, böylece kendini yeniler ve üretimde yal­nızca yerini değiştirmiş olur. Bir ürün olmaktan, bir üretim aracı olmaya geçer.

Bu ve öteki ürünlerin bir başka bölümü, karşılıklı olarak birbi­rine, üretim aracı olarak katılır - makine demir ve keresteye, ke­reste ve demir makineye, yağ makineye, makine yağa, kömür de­mire, demir (ocaklardaki dekovil hattı, vb . için) kömüre vb .. B'deki bu ürünlerin üçte-ikisi bu biçimde kendi yerini almadığı ölçüde ­yani kendi üretimlerine, kendi doğal biçimleriyle geri dönmedikleri ve kendi üreticileri tarafından doğrudan sınai olarak tüketilmedik­leri ölçüde, yani tıpkı, A'nın bir parçasının kendi üreticilerince tü­ketilişi gibi tüketilmediği ölçüde - B ürünü üreticileri, karşılıklı olarak birbirlerinin ürünlerini üretim aracı biçiminde yenilerler. a'nın ürünü, b'nin sınai tüketimine, b'nin ürünü de a'nın sınai tü­ketimine gider; ya da dönel bir biçimde, a'nın ürünü b'nin sınai tü­ketimine, b'nin ürünü c'nin sınai tüketimine ve c'nin ürünü a'nın sınai tüketimine gider. Bu nedenle de, B'deki üretim alanlarından birinde değişmeyen sermaye olarak tüketilen şey, bir başkasında yeniden-üretilir; ama ikincide tüketilen şey _birincide üretilmiştir.

235

Page 236: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Birinde, makine ve kömür biçiminden demir biçimine geçmiş olan, ötekinde demir ve kömür biçiminden makineninkine geçer, vb.

1 1 3901 Yapılması gereken, B'nin değişmeyen sermayesini kendi doğal biçiminde yenilemektir. B'nin toplam ürününü düşünürsek, tüm doğal biçimlerinin hepsinde değişmeyen sermayelerin toplamı­nı tam olarak temsil eder. Ve B'nin özel bir alanındaki ürün kendi değişmeyen sermayesini in natura [ürün olarak] yenileyemediği za­man, satın alma ve satma, ürünlerin el değiştirmesi, buradaki her şeyi yeniden kendi uygun yerine geri koyar.

Bu nedenle burada değişmeyen sermayenin, değişmeyen ser­mayeyle yenilenmesi sözkonusudur; bu doğrudan ve değişime gir­meksizin olmuyorsa, o zaman sermaye sermaye ile değişilir, yani ürün ürünle kendi kullanım-değeri temelinde değişilir; ürünler karşılıklı olarak kendi üretim süreçlerine girerler, böylece her biri, ötekinin üreticisi tarafından sınai olarak tüketilir.

Sermayenin bu parçası ne kara ayrışır, ne ücretlere . Yeni kat­ma-emek içermez. Gelir karşılığında değişilmez. Tüketiciler tara­fından ne doğrudan ödenir ne dalaylı olarak. Bu karşılıklı sermaye yenileme işleminin tüccar yardımıyla yapılıp yapılmayışı (yani tüc­car sermayesi yardımıyla yapılıp yapılmayışı) da farketmez.

Ama bu ürünler yeni olduğuna göre (makine, demir, kömür, ke­reste, vb. - ki bunlar karşılıklı olarak birbirini yeniler), biten yıl emeğinin ürünü olduklarına göre -böylece tohumluk olarak kulla­nılan buğday, tüketime giden buğday kadar yeni emeğin ürünü ol­duğuna göre- bu ürünlerde hiç yeni katma-emek bulunmadığı na­sıl söylenebilir? Ve üstelik, biçimleri, apaçık biçimde tersini kanıt­Iarnıyar mu? Buğday ve sığır biçiminde olmasa bile, kuşkusuz, bir makine sözkonusu olduğunda, görünümü, onu demirden vb. bir makineye dönüştüren emeğe tanıklık eder.

Bu sorun daha önce çözülmüştü.* Burada yeniden bu konuya girmenin gereği yok.

(Adam Smith'in, işadamının işadamıyla ticaretinin, işadamıyla tüketiciler (bununla sınai tüketicileri değil doğrudan tüketicileri kastediyor, çünkü sınai tüketicileri de kendisi, işadamları arasında sayıyor) arasındaki ticarete eşit olduğu biçimindeki ifadesi, öyley­se, yanlıştır. Bu ifade, onun tüm ürünün gelirden oluştuğu ve bu nedenle yalnızca, sermaye ile gelir arasındaki değişime eşit olan meta değişimi parçasının, tüm metaların değişimine eşit olduğu ve bundan başka bir anlama gelmediği biçimindeki yanlış savına da­yandınlmıştır. Sav yanlış olduğu için, Tooke'un bu savı pratikte paranın dolaşımına uygulaması da yanlış sonuç vermiştir (özellikle

" Bkz: Bu kitapta s. 99-141 ve 177-187. -Ed.

236

Page 237: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

işadamları arasında dolaşan para ile işadamları ile tüketiciler ara­sında dolaşan paranın ilişkisi konusunda).

Diyelim ki, A'nın ürühünü satın alan tüccar, tüketiciyle yüzyü­ze gelen sonuncu işadamı olsun; bu ürün ondan, A'nın geliri ile yani A'nın üçte-birine eşit olan geliri ile ve B'nin, üçte-ikilik A'ya eşit olan geliri ile satın alınmaktadır. Bunlar, onun tüccar serma­yesini yeniler. Onların toplam geliri, tüccann sermayesini karşıla­malıdır. (Bu roadrabazın karı A'nın bir kısmını kendisi için tutma­sıyla ve A'nın daha küçük bir parçasını A'nın değerine satmasıyla açıklanmak gerekir. Bu madrabazın, üretimin gerekli bir etkeni mi yoksa lükse ve zevke düşkün bir aracı mı olduğu, durumu hiç de­ğiştirmez. ) A'nın ticaretini yapan işadamı ile A'nın tüketicisi ara­sındaki bu değişim, A'nın ticaretini yapan işadamıyla tüm A üreti­cileri arasındaki değişimin değerini ve dolayısıyla tüm bu üretici­ler arasındaki her tür alışverişin değerini kapsar.

Tüccar keten bezini satın alır. Bu, tüccarlar arasındaki son iş­lemdir. Keten bezi dokumacısı iplik, makine, kömür, vb. satın alır. Bu, işadamıyla işadamları arasında sondan bir önceki alışveriştir. İplikçi, keten, makine, kömür, vb. satın alır. Bu bir işadamıyla, işadamları arasında, sondan iki önceki alışveriştir. Keten yetiştiri­cisi ve makine yapımcısı demir, makine, vb. satın alırlar, vb .. Ama keten, makine, demir, kömür üreticileri arasında kendi değişme­yen sermayelerini yenilernek üzere [gerçekleştirilen] alışverişler ve bu alışverişlerin değeri, A'nın ürününün elden ele geçişiyle ilgili alışverişlere girmez; bu, gelirin gelirle değişimi biçiminde de olsa, gelirin değişmeyen sermayeyle değişimi biçiminde de olsa farket­mez. Bu alışverişler -B'nin üreticileriyle A'nın üreticileri arasın­daki değil , ama B'nin üreticileri arasındaki bu alışverişler- A sa­tın alıcısının, A satıcısını yenilernesi gibi bir gerekirlik yaratmaz; yalnızca B'nin bu parçasının değeri, A'nın değerine girer. Bu alış­verişler de parayı gerektirir; ve tüccarlar aracılığıyla yürütülür. Ama paranın bu alanda özel olarak beliren bölümünün dolaşımı, işadamlarıyla tüketiciler arasındaki dolaşımdan tamamen ayrı­dır.)

1 1 3911 Hala çözülmesi gereken iki sorun daha var: 1. Şu ana kadarki incelememizde, ücret, kardan ayırdedilme­

den, gelir olarak değerlendirildi. Bu bağlamda, ücretierin aynı za­manda kapitalistin döner sermayesinin bir parçası olduğu gerçeği­ni ne ölçüde hesaba katmalıyız?

2. Şu ana kadar toplam gelirin, gelir olarak harcandığı varsa­yıldı. Dolayısıyla gelirin bir parçası, karın bir parçası sermayeye dönüştürüldüğü zaman ortaya çıkacak olan değişikliğin dikkate

237

Page 238: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

alınması gerekir. Gerçekte bu, birikim sürecinin ineelenişi sırasın­da ortaya gelecektir - ama biçimsel görünümüyle değil. Artı­değeri temsil eden bir ürün parçasının, kısmen ücretlere, kısmen değişmeyen sermayeye dönüştürülmesinde, bir güçlük yoktur. Bu­rada incelememiz gereken şey, daha önceki başlıklar altında, ince­lenen meta değişimini nasıl etkilediğidir - bu başlıklar altında, onu elinde tutanlarla ilgili olarak incelenebilir; başka deyişle geli­rin gelirle değişimi, gelirin sermayeyle değişimi ya da son olarak sermayenin sermayeyle değişimi ile ilgili olarak incelenebilir.}

(Bu intermezzo, dolayısıyla, yeri geldiğinde tarihsel-eleştirel bölümde tamamlanacaktır .) 76

[11 .] Ferrier [Smith 'in Üretken Emek ve Sermaye Birikimi Teorisine Karşı Ferrier'nin Yönelttiği Polemiklerin Korumacı Karakteri.

Smith'in, Birikim Sorunundaki Kafa Karışıklığı. Smith'in "Üretken Emekçiler" Görüşündeki Sıradanlık]

Ferrier (François-Louis-Auguste) (Gümrükler Denetmen Yar­dımcısı) : Du Gouuernement considere dans ses rapports auec le com­merce, Paris 1805. (Friedrich List'in temel kaynağı buydu.) Bu ah­hap, Bonapartist yasaklamalar, vb. sistemine övgüler düzüyor. İşin aslında, onun gözünde hükümet (tabii devlet görevlileri - şu üret­ken olmayan emekçiler) üretime doğrudan müdahale eden yönetici­ler olarak önemlidirler. Bundan ötürüdür ki, bu gümrük memuru, A. Smith'in devlet görevlilerini üretken-olmayanlar diye niteleme­sine ateş püskürüyor.

"Ulusların ekonomisiyle ilgili olarak Smith'in ortaya koyduğu ilke­lerin temelinde, emeği, üretken emek ve üretken-olmayan emek diye ayırması vardır . . . . "

(Çünkü gerçekte o [Adam Smith -ç.] , olası en büyük parçanın sermaye olarak, üretken emek karşılığı değişiierek harcanmasını, olabilecek en küçük parçanın da gelir olarak, üretken-olmayan emek karşılığı değişiierek harcanmasım ister.)

"Bu ayrım özünde yanlıştır. Üretken-olmayan emek diye bir şey yoktur." (s. 141 . ) "Yalnızca uluslann tasarrufu ya da savurganlığı vardır; ama bir ulus ancak baş/w halklarla ilişkilerinde tasarrufçu ya da savurgan olur; ve sorunun da işte bu noktadan ele alınması gerekir." (agy. s. 143. )

Biraz sonra, içeriğinin karşılaştınlması için A. Smith'ten ilgili bölümü, Ferrier'nin nefretle karşıladığı bölümü alıntılayacağız.

"Ulusların tasarrufu diye bir şey vardır, ama o Smith'in salık ver­diğinden çok farklıdır . . . . Bu, bir ulusun, karşılığını kendi ürünleriy-

238

Page 239: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

le ödeyemiyorsa, yabancı ürünler almamasından oluşur. Kimi za­man onlardan tamamen vazgeçmeyi içerir." (agy, s. 174-175.)

Kitap I , bölüm VI, (c. I, editör Garnier, s . 108-109) A. Smith, meta fiyatlarını oluşturan parçalan incelediği bu bölümün sonun­da şöyle der:

"Uygar bir ülkede, değişilebi/irlik değeri yalnızca emekten kaynak­lanan pek az meta bulunduğuna ve çoğu metaya rant ue kfır büyük ölçüde katkı yaptığına göre, demek ki, bu ülkelerin emeğinin yıllık ürünü o ürünü yetiştirmek, hazırlamak ue pazara getirmek için ça­lıştırılandan çok daha büyük bir emek miktarına komuta etmeye, onu satın almaya her zaman yeterli olacaktır. Eğer toplum bir yılda satın alabileceği emeğin tümünü bir yıl içinde çalıştırsaydı, her yıl emek miktarı büyük ölçüde arttığına göre, birbirini izleyen her yılın ürünü, bir önceki yıla göre çok daha büyük bir değerde olurdu. Ama tüm yıllık ürünü, emekçilerin geçimini sağlamak için kullanan hiç­bir ülke yoktur. Her yerde, bu ürünün büyük bir bölümünü aylaklar tüketir; olağan ya da ortalama değerinin yıllık olarak artıp eksilme-

. si ya da bir yıldan ötekine aynı kalması da bu iki farklı sınıf arasın­da hangi oranlarda bölüştürüldüğüne bağlıdır" [Smith, Wealth of Nations, OUP baskısı, c. I, s. 59-60] .

Smith'in gerçekte birikim sorununu çözmeye çalıştığı bu parça­da kanşıklığın her çeşidi var.

Her şeyden önce bir kez daha, yıllık emek ürününün "değişile­bilir değeri"nin aynı biçimde "emeğin yıllık ürünü"nün ücretler ve karlar (rant dahil) olarak ayrıştığı biçimindeki yanlış varsayım var ortada. Bu saçmalık üzerinde yeniden duracak değiliz. Yalnızca şu gözlemle yetineceğiz: Yıllık ürün yığını -ya da emeğin yıllık ürü­nü olan meta stoklan, fonlar- büyük ölçüde 1 1 3921 ancak değişme­yen sermayeye girebilen öğeler olarak in natura [ürün olarak] me­talardan oluşur (hammaddeler, tohumluk, makine, vb.); bunlar an­cak sınai olarak tüketilebilir. Bu metalann kullanım-değeri (ve bunlar değişmeyen sermayeye giren metalann büyük bir bölümü­nü oluştururlar), bireysel tüketime elverişli olmadıklarını gösterir; bu nedenle, ücret olsun, kar olsun, rant olsun, gelir bu metalara harcanamaz. Hammadelerin bir bölümüne (hammaddelerin yeni­den-üretimi için gereksinilmediği ölçüde, ya da ikincil malzeme olarak ya da doğrudan yedek parça olarak sabit sermayeye girme­diği ölçüde) daha sonra, tüketilebilir bir meta biçimi verileceği doğ­rudur; ama bu ancak cari yılın emeğiyle olur. Bir önceki yıl emeği­nin ürünü olarak bu hammaddeler, gelirin herhangi bir parçasını oluşturmazlar. Ürünün ancak tüketimlik bölümü tüketilebilir, bi­reysel tüketime girebilir ve böylelikle geliri oluşturur. Ne var ki, tüketimlik ürünlerin bir kısmı da yeniden-üretimi olanaksız hale

239

Page 240: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

getirmedikçe tüketilemez. Mctaların, hatta tüketimlik parçaları­nın bir bölümü bile, tam da bu nedenle, sınai olarak tüketilrnek üzere [üründen -i=-l çıkarılmalıdır; bu bölüm, emeğin malzemesi olarak, tohum vb. olarak hizmet etmelidir, işçilerin ya da kapita­listlerin geçim aracı olarak değil. Ürünün bu parçası, dolayısıyla, ilkin, A. Smith'in hesabından çıkarılmalıdır - ya da daha doğrusu ona eklenmek zorundadır. Eğer emeğin üretkenliği aynı kalırsa, o zaman, gelir arasında yeralmayan bu ürün parçası yıldan yıla aynı kalır; kuşkusuz, emeğin üretkenliği aynı kalırken, eskisi kadar emek-zamanı kullanılması koşuluyla.

Bu nedenle, her yıl öncekine göre daha çok miktarda emek kul­lanıldığı varsayılırsa ne olacağını da görmeliyiz. Kısacası, daha çok emek kullanmak için, elde daha fazla miktarda emek bulunması ya da daha büyük miktara ödeme yapılması yani daha fazla mikta­nn ücretiere harcanması yeterli değildir; ama emek araçları -hammadde ve sabit sermaye- daha büyük miktarda emeği ernebil­mek için orada olmalıdır. A. Smith'in ortaya attığı sorunlar ayık­landıktan sonra bu nokta da tartışılacaktır.

Öyleyse, ilk türncesini yineleyelim: "Uygar bir ülkede, değişilebilirlik değeri yalnızca emekten kaynak­

lanan pek az meta varolduğuna ve metaların çoğununkine rant ve kar büyük ölçüde katkı yaptığına göre, demek ki, [uygar ülke -ç.] emeğinin yıllık ürün{l o ürünü yetiştirmek, hazırlamak ve pazara ge­tirmek için" (başka terimlerle: üretmek için) "çalıştırılandan çok daha büyük bir emek miktarına komuta etmeye, onu satın almaya her zaman yeterli olacaktır:"

Apaçık görülüyor ki, burada, farklı şeyler birbirine karıştırıl­mıştır. Yıllık toplam ürünün değişiiebiiirlik değerine yalnızca canlı emek, cari yıl içinde çalıştırılan canlı emek girmez, geçmiş emek, geçmiş yılların emeğinin ürünü de girer. Yalnızca yaşayan biçimiy­le emek değil, maddeleşmiş biçimiyle emek. Ürünün değişiiebiiirlik değeri, içerdiği toplam emek-zamanına eşittir; bir bölümü canlı emeği içerir, bir bölümü maddeleşmiş emeği. Birincinin ikinciye oranı, diyelim 113 : 2/3 ya da ı : 2 olsun. O zaman toplam ürün de­ğeri 3'e eşittir; bunun 2'si maddeleşmiş emek-zamanıdır, ı 'i canlı emek-zamanıdır. Bu nedenle, toplam ürünün değeri içerdiğinden daha fazla canlı emek satın alabilir; bunun için maddeleşmiş ernekle canlı emeğin birbiriyle eşdeğer olarak değişildiğini, yani belli miktardaki maddeleşmiş emeğin, kendisine eşit miktarda can­lı emeğe komuta ettiğini varsaymak gerekir. Ürün 3 günlük emeğe eşittir, ama içerdiği canlı emek yalnızca ı günlük emeğe eşittir. ı günlük canlı emek ürünü üretmeye (gerçekte ona yalnızca son biçi-

240

Page 241: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mini vermeye) yetmiştir. Ama içinde 3 günlük emek yeralmakta­dır. Bu nedenledir ki, eğer tümüyle canlı emek-zamanıyla değişil­seydi, canlı emek "satın almak ya da komuta etmek" için kullanıl­saydı, 3 günlük emeği satın alabilir ya da komuta edebilirdi.

Ama apaçık görülüyor ki A. Smith'in kafasındaki bu değildir ve onun açısından pek anlamsız bir öneri olurdu. Kastettiği şey, ürü­nün değişilebilirlik değerinin büyük bir bölümünün (daha önce be­lirtilen karışıklık nedeniyle* yanlış biçimde ifade ettiği üzere) eme­ğin ücretleri olarak değil, ama karlar ve rantlar olarak, ya da ya­lınlaştırmak için bizim deyişimizle karlar olarak aynştığıdır. Baş­ka deyişle, ürün değerinin, geçmiş yıldaki katma-emek miktarına eşit bölümü -in fact [gerçekte) sözcüğün tam kastettiği anlamda, geçen yılın emeğinin ürünü olan bölümü- ilkin işçileri öder ve ikinci olarak kapitalistin gelirine, onun tüketim fonuna girer. Top­lam ürünün bu bölümünün tümü ernekten, ve gerçekten de yalnız­ca emekten kaynaklanır; ancak ödenmiş ve ödenmemiş emeği içe­rir. Ücr.etler ödenmiş emeğin toplamına eşittir; karlar 1 1 3931 öden­memiş emeğin toplamına. İşte bundan ötürü bu toplam ürün ücret­Iere harcansaydı, doğal olarak o ürünü üretenden daha büyük miktarda emeği harekete geçirirdi; ve işin aslında, ürünün, içerdi­ğinden daha fazla emek-zamanını harekete geçirme oranı, işgünü­nün, ödenmiş ve ödenmemiş emeğe bölünme oranına bağlıdır.

Varsayalım bu oran öyledir ki, emekçi ücretini 6 saatte yani ya­rım günde üretir ya da yeniden-üretir. O zaman öteki 6 saat ya da yarım gün, artı-değeri oluşturur. Böylece örneğin 50 pounda (bir günlük emek 10 şilin ise 100 günlük emeği 1000 şilin, yani 50 po­und) eşit olan 100 günlük emeği [yeni katma-emek] içeren bir ürü­nün 25 poundu ücret için, 25 poundu da kar (rant) içindir. 25 po­und ile -50 günlük emeğe eşit- emek-zamanlarının tamı tarnma yarısında hiçbir şey almaksızın patronlanna çalışan 100 �mekçinin ücreti ödenir. Bu çerçevede, eğer ürünün tamamı ( 100 günlük eme­ğin ürünü) ücretiere harcansaydı, o zaman 50 pound ile 200 işçi ha­rekete geçirilmiş olurdu ve her biri ücret olarak 5 şilin, ya da eskisi gibi emeğinin ürününün yarısını almış olurdu. Bu emeğin ürünü 100 pounda (yani 200 günlük emek, 2.000 şiiine ya da 100 pounda eşit) eşit olurdu; bununla 400 emekçi (emekçi başına 5 şilinden, 2 .000 şilin) harekete geçirilebilirdi; onların da ürünü 200 pounda eşit olurdu, vb . .

İşte Adam Smith, "yıllık emek ürünü"nün, her zaman, o ürünü üretmek için çalıştırılanlardan "daha fazla miktarda emeğe komu­ta etmeye ya da satın almaya" yeterli olacağını söylerken, bunu

* Bkz: Bu kitapta s. 89-90. -Ed.

241

Page 242: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kastetmiştir. (Eğer emekçiye, emegının ürününün tamamı öden­seydi, yani 100 işgünü için 50 pound ödenseydi , o zaman 50 pound da yalnızca 100 işgününü harekete geçirebilirdi . ) Ve Smith sözü sürdürerek şöyle diyor:

"Eğer toplum bir yılda satın alabileceği emeğin tümünü bir yıl içinde çalıştırsaydı, her yıl emek miktarı büyük ölçüde arttığına göre, birbirini izleyen her yılın ürünü, bir önceki yıla göre çok daha büyük bir değerde olurdu."

Ne var ki bu ürünün bir parçasını kann ve rantın sahipleri tü­ketiyorlar; bir parçasını da onların asalaklan. Ürünün yeniden (üretken) emeğe harcanacak bölümünü, bu durumda, kapitalistle­rin, toprak sahiplerinin ve onların asalaklannın (yani üretken­olmayan emekçilerin) tüketmedikleri ürün parçası belirliyor.

Ama gene de geçmiş yılın ürünüyle, cari yılda daha fazla emeği harekete geçirecek bir fon (yeni bir ücretler fonu) her zaman var­dır. Ve yıllık ürünün değerini, kullanılan emek-zamanı miktarı be­lirlediğine göre, yıllık ürünün değeri, her yıl büyüyecektir.

Doğal olarak, piyasada daha fazla miktarda emek olmasaydı, geçmiş yıla göre "daha fazla miktarda bir emeği satın alacak ya da komuta edecek" bir fona sahip olmak herhangi bir yarar sağlamaz­dı. Bir metayı satın almak için daha fazla para olması, eğer o meta­dan piyasada daha fazla yoksa, bir yarar sağlamaz. 50 poundun, önceki gibi 100 işçi yerine (ki 25 pound almışlardı) 200 değil ama, 150 işçiyi harekete geçirdiğini, bu arada kapitalistlerin de 25 po­und yerine 12 pound 10 şilin tükettiklerini varsayalım. 150 işçi (37 pound 10 şilin [alarak] ) 1 .500 şiiine ya da 75 pounda eşit 150 işgü­nü harcayacaklardıt Ama elde mevcut emekçi miktarı eskisi gibi yalnızca 100 olsaydı, ücret olarak, eskiden olduğu gibi 25 pound de­ğil , ama 37 pound 10 şilin alacaklardı; oysa ürünleri, eskisi gibi yalnızca 50 pound [olacaktı] . Böylece kapitalistin geliri 25 pound­dan 12 pound 10 şiiine düşecekti, çünkü ücretler %50 oranında art­mış olacaktı. Ne var ki, A. Smith, elde, artan sayıda emekçi olaca­ğını biliyor. Kısmen yıllık nüfus artışından (gerçi bunun eski ücret­lerle sağlanacağı varsayılıyor), kısmen işsiz yoksullardan ya da yan-çalıştırılanlardan, vb. ötürü. Sonra, üretken olmayan çok sayı­daki emekçilerden bir bölümü, artı-ürünü değişik biçimlerde kulla­narak, üretken emekçitere dönüştürülebilirler. Son olarak da aynı sayıda emekçi, daha büyük miktarda iş yapabilir. Ve 100 işçi yeri­ne 125 işçiye ödeme yapmam ya da 100 işçinin günde 12 saat yeri­ne 15 saat çalışması, aynı kapıya çıkar.

Bu arada, yeri gelmişken söyleyelim, A. Smith'in, üretken ser­mayedeki artışla -ya da yeniden-üretime gidecek olan yıllık ürün

242

Page 243: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

miktarındaki artışla- istihdam edilen emeğin (canlı emek, serma­yenin ücretiere harcanan kısmı) aynı oranda artacağını söylemesi, toplam ürünü gelir olarak ayrıştırmasının doğrudan sonucu olan bir hatasıdır.

l l 3941 Demek ki, her şeyden önce, Smith'te, bu yıl, geçen yıla göre daha fazla miktarda emeği "satın alabilecek ve komuta edebi­lecek" bir tüketilebilir geçim araçları fonu bulunuyor; ayrıca daha fazla emek ve bu emek için de daha fazla geçim aracı [var] . Şimdi bu ek emek miktarının nasıl gerçekleştirilebileceğini görmeliyiz.)

Eğer A. Smith, özü itibariyle kendi yapıtında bulunan ve artı­değerin yalnızca sermayenin ücretli-ernekle değişilmesi sayesinde yaratıldığını belirten çözümlemesine tam bir bilinçle bağlı kalsay­dı, bundan üretken emeğin, yalnızca sermaye ile değişilen emek ol­duğu sonucunu çıkarırdı, hiçbir zaman gelir ile değişilen emek so­nucunu çıkarmazdı. Gelirin üretken ernekle değişilebilmesi için [bu gelirin -ç.] önce sermayeye dönüştürülmesi gerekir.

Amçı. hareket noktası olarak geleneksel görüşün yalnızca bir ya­nını -yani üretken emek doğrudan herhangi bir tür maddi zengin­lik üreten emektir görüşünü- aldığı ve aynı zamanda, bunu, eme­ğin sermayeyle ya da gelirle değişilmesine göre sınıflamasıyla iliş­kilendirdiği için, Smith açısından, şöyle bir şey olanaklı hale geldi: Sermayeye karşı değişilen türden emek her zaman üretkendir (her zaman maddi zenginlik yaratır, vb. ) . Gelir ile değişilen türden emek üretken olabilir ya da olmayabilir; ama geliri harcayan kişi, kural olarak, üretken emekten çok, üretken-olmayan emeği hare­kete geçirmeyi yeğler. Adam Smith'in, ikili ayrımının bu paçal edil­miş biçimiyle, temel ayrımı nasıl körleştirip zayıflattığı kolaylıkla görülebilir.

Aşağıdaki alıntı, Adam Smith'in, emeğin bir gövdeye bürünme­sini yalnızca dışsal anlamda almadığını gösteriyor; sabit sermayeyi oluşturan çeşitli parçalar arasmda şu da sayılıyor:

"Dördüncüsü, toplumun tüm üyelerinin ve bu toplumda yaşayan­Iann edinilmiş ve yararlı yetenekleri . Bu yetenekierin edinilmesi, kişinin eğitimi, çalışması, çıraklığı sırasında geçiminin sağlanması her zaman gerçek harcamalan gerektirir; bu, o kişide somuttaşmış ve saptanmış bir sermayedir. Bu yetenekler, o kişinin talihinin bir kısmını oluşturur, ama aynı zamanda o kişinin bağlı olduğu toplu­mun da talibini oluşturur. Bir işçinin becerisinin gelişkinliği, çalış­mayı kısaltan ve kolaylaştıran, her ne kadar belli bir gidere neden oluyorsa da o harcamayı kiirıyla geri ödeyen bir makine ya da alet hangi gözle görülüyorsa o gözle görülebilir". ( [Wealth of Nations, OUP baskısı, c. I, s. 308] , [Garnier,] agy, c. II , bölüm I, s. 204-205.)

Birikimin garip kaynağı ve gerekirliği:

243

Page 244: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Toplumun, işbölümünden yoksun olduğu, değişimin pek nadir ya­pıldığı, her şeyi herkesin bizzat yaptığı bu başlangıç durumunda, toplumun işlerini görmek üzere herhangi bir sermaye biriktirilmesi ya da daha önceden stoklanması gerekli değildir" (yani toplumun varolmşdığı varsayıldıktan sonra). "Herkes, zaman zaman ortaya çıkan gereksinimlerini, ortaya çıktıkça bizzat kendi çalışmasıyla sağlamaya çabalar. Acıktığı zaman, avianmak için ormana gider" vb. ( [agy, s. 301], [Garnier) , agy, c. II, s. 191-192) (kitap II, Giriş.) "Ama işbölümü, bir kez, gerçekten uygulanmaya başladığı zaman, bir insanın kendi emek ürünü, onun zaman zaman ortaya çıkan ge­reksinimlerinin pek azını karşılayabilir. O gereksinimierin çok daha büyük bir bölümünü, başka insanların emek ürünü sağlar; on­lan [kendi ürünüyle) ya da aynı şey demek olan kendi ürününün bedeliyle [satın alır) . Ama bu alım işi, kendi emeğinin ürününün, yalnızca tamamlandığı değil ama salıldığı zamana kadar gerçekleş­tirilemez."

(Birinci durumda bile, tavşam öldürmeden önce yiyemezdi ve kendisine bilinen bir "yay" ya da benzeri bir şey yapmadan önce de tavşam öldüremezdi. İkinci duruma eklenmesi gerekiyor gibi görü­nen tek şey, bu çerçevede, herhangi bir stok gereği değil, ama "ken­di emeğinin ürününü satması için . . . zaman"dır.)

"O yüzdendir ki, bu iki olayın her ikisinin de [tamamlama ve sat­ma -ç.] gerçekleşmesine kadar, onun geçimi ve işi için gerekli mad­deleri ve aletleri sağlamaya yetecek, farklı türden zahireden bir fon olmalıdır. Bir dokumacı, işini tamamlamakla kalmayıp dokuduğu kumaşı satıncaya kadar geçimini ve işinin gerektirdiği aletleri ve malzemeleri sağlayacak yeterlikte, kendi mülkiyetinde ya da bir başkasının mülkiyetinde önceden bir yedeklik yapılmadıkça, kendi işini gereği gibi yerine getiremez. Açıktır ki, dokumacının bu işe baş­laması ve bitirmesi, zanaatını uygulayabilmesi, önceden bir biriki­mi gerektirir . . . . İşin doğası gereği, bir sermaye birikiminin işbölü­münden önce olması gerekir." ( [agy, s. 301-302,) [Gamier,] agy, s. 192-193 .)

(Öte yandan, başta söylediğine göre, anlaşılıyor ki, işbölümün­den önce herhangi bir sermaye birikimi yoktur; tıpkı, sermaye bi­rikiminden önce herhangi bir işbölümünün olmaması gibi. )

Sözünü sürdürüyor: " . . . Sermaye daha önce ne kadar fazla biriktirilirse, e1nek o oranda

daha fazla alt bölümlere aynlabilir. Emek ne kadar daha fazla alt bölüme aynlırsa, aynı sayıda insanın işleyebileceği malzeme miktarı büyük oranda artar; ve her bir işçinin yaptığı iş adım adım ve bü­yük ölçüde basitleştirildikçe, bu işleri kolaylaştıracak ve birbiriyle bağlantılı hale getirecek yeni bir çok makine icat edilebilir. 1 1 3951 Dolayısıyla, işbölümü ilerledikçe, aynı sayıda emekçiye sürekli iş vermek için, aynı miktarda tüketim maddesi ve işlerin daha ilkel ol-

Page 245: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

d uğu duruma göre daha çok malzeme ue aletin, daha önceden yedek­lenmesi zorunlu olur_ " ( [agy, s. 302] , [Garnier] , agy, s. 193-194.) "Na­sıl emeğin üretkenlik gücünde bu büyük genişlemeyi gerçekleştir­mek için daha önceden sermaye birikimi gerekliyse , birikim de doğal olarak bu genişlemeye yolaçar. Kendi sermayesini, emeği çalıştır­mak için kullanan kişi, bunu olabildiği ölçüde çok iş çıkaracak bir biçimde kullanmayı doğal olarak arzu eder. Bu nedenle de hem ke •• -di işçileri arasında işi en uygun biçimde dağıtmaya hem de onlar:ı, ya kendi icadettiği ya satın aldığı en iyi makineleri sağlamaya çalı­şır. Bu iki açıdan onun gücü, genelde elindeki bu sermayenin geniş­liğiyle ya da çalıştırabildiği insan sayısıyla oranlıdır. Dolayısıyla, bir ülkede, sanayi işgücü miktarı, o ülkenin kullandığı sermayedeki artışla birlikte artmakta kalmaz, ama bu artışın sonucu olarak, aynı miktarda sanayi işgücü, daha büyük miktarda iş üretir." ( [agy, s. 302-303] , [Garnier] , agy, s. 194-195.)

Adam Smith, zaten tüketim fonunda bulunan nesnelere, üret­ken emek ile üretken-olmayan emeğe nasıl yaklaşıyorsa, işte tam öyle yaklaşıyor. Örneğin:

- "Bir konut, konut olarak içinde yaşayanın gelirine hiçbir şey kat­maz; bu, her ne kadar, kuşkusuz, ona çok yarar sağlarsa da onun gelirini değil giderini oluşturan giysileri ya da ev eşyası kadar ya­rarlıdır." ( [agy, s. 306-307] , [Garnier] , agy, c. II , s. 201-202.) Öte yandan sabit sermaye, "yalnızca bir kira karşılığı onlan kiraya ve­ren mülk sahibi için değil, ama onun yanısıra o kirayı ödeyerek on­lan elinde tutan kişiye de gelir sağlayan tüm karlı yapıları; dük­kanları, depoları, işlikleri, tüm gerekli yapılarıyla ahırlan, tahıl ambarlanyla vb. birlikte çiftlik yapılarını" içerir. "Bunlar konutlar­dan çok farklıdırlar. Bir tür meslek aletleridirler . . . . " ( [agy, s. 308], [Garnier) , agy, c. II, s . 203-204.)

" . . . Teknikteki tüm bu tür ilerleırıeler, aynı sayıda işçi ile eskisine göre daha ucuz ve daha basit makineler kullanarak aynı miktar iş çıkarılması olanağını verdiği için, her toplumda ve her zaman ya­rarlı görülmüştür. Daha önce, daha karmaşık ve daha pahalı maki­nelerin bakımını yapmak için kullanılan belli miktardaki malzeme ve belli miktardaki işçinin emeği, ondan sonra, artık yalnızca şu ya da bu makinenin yapabileceği işe ayrılarak, işin miktarını artırabi­lir." ( [agy, s. 315) , [Garnier) , agy, c. II, s. 216-2 17.)

" . . . Sabit sermayeyi koruyup sürdürmenin tüm giderleri . . . ister­istemez toplumun net gelirinin dışında tutulmuştur." ( [agy, s. 3 16] , [Garnier] , agy, c. Il , s. 218.) "Bu nedenledir ki, sabit sermayeyi koru­yup sürdürmek için girişilen harcamalarda yapılan ve emeğin üret­kenlik gücünü azaltınayan her tasarrufun, sanayiyi devindiren fonu artırması ve bunun sonucu olarak toprağın ve emeğin yıllık gelirini, yani her toplumun gerçek gelirini artırması gerekir." ( [agy, s. 321) , [Garnier] , agy, c. Il , s. 226-227.)

Banknotların ya da genel olarak kağıt paranın yurt dışına gitme­ye zorladığı altın ve gümüş para -"ülke-içi tüketim için yabancı

245

Page 246: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mallan almaya" harcanırsa- ya yabancı şarabı, yabancı ipeği gibi lüks ürünler alır; tek sözcükle "hiçbir şey üretmeyen aylak insanlar tarafından tüketilmesi olası . . . mallan" alır, "ya da kendi yıllık tüke­timlerinin değerini, bir karla birlikte yeniden-üreten çalışkan insan­lardan bir miktarını daha çalıştırmak ve onların geçimini sağlamak üzere, ek malzeme, alet ve tüketim maddesi satın alabilir." ( [agy, s. 324] , [Garnier] , agy, c. II, s. 231-232.)

İlk kullanım, diyor Smith, savurganlığı teşvik eder, "üretimi artır­maksızın ya da bu tür harcamayı destekleyecek sürekli bir fon ya­ratmaksızın harcamayı ve tüketimi artınr ve her bakımdan toplu­ma zarar vericidir." ( [agy, s. 324] , [Garnier] , agy, c. Il, s. 232.) Öte yandan, "ikinci kullanımla sanayiyi teşvik eder; her ne kadar toplu­mun tüketimini artınrsa da, tüketen insanların, yıllık tüketimleri­nin tüm değerini, bir karla birlikte yeniden-üreteceği bu tüketimi destekleyecek sürekli bir fon sağlar." ( [agy, s. 324], [Garnier] agy, c. II, s. 232.)

"Herhangi bir sermayenin çalıştınlabileceği sanayi işgücü miktan apaçık ortada ki, o sermayenin kendilerine malzeme, alet sağlayabi­leceği ve işin doğasına uygun biçimde geçimlerini karşılayabileceği işçilerin sayısına eşit olmak zorundadır." ( [agy, s. 326] , [Garnier] , agy, c. Il, s. 232.)

1 1 3961 Kitap II, bölüm lll'te (agy, c. II, s . 314 ve sonrası) [şunla­rı buluyoruz] :

"Üretken olan ve olmayan emekçiler ve hiç çalışmayanlar, tümü, ülke emeğinin ve toprağının yıllık ürünüyle geçiniyorlar. Bu ürü­nün . . . bazı sınırlan olmak gerekir. Bu nedenle, o ürünün, herhangi bir yıl içinde, üretken olmayan işçilerin geçimi için daha küçük ya da daha büyük bir parçasının aynlmış olmasına göre, üretken işçi­ler için bir durumda daha çok, öteki durumda daha az ürün aynla­cak ve bir sonraki yılın ürünü de buna göre, ya daha çok ya daha az olacaktır . . . .

"Gerçi her ülkede toprağın ve emeğin tüm yıllık ürünü . . . o ülke insanlannın tüketimini karşılamak ve onlara bir gelir sağlamak içindir; gene de ilkin topraktan ya da işçilerin elinden çıktığı zaman doğal olarak kendini iki parçaya ayınr. Bunlardan biri ve genelde en geniş olanı, her şeyden önce sermayeyi yerine geri koymaya, ve bir sermayeden çekilip alınmış malzemeleri, geçim araçlarını ve bit­miş işleri yenilerneye aynlır; öteki parça, ya bu sermayenin sahibi­nin, sermaye kan olarak gelirini ya da başka birinin toprağının ran­tım oluşturur . . . .

"Herhangi bir ülke toprağının ve emeğinin, sermayeyi yenileyen yıllık ürün parçası, üretken işçilerin geçimini sağlama dışında doğ­rudan herhangi bir işçinin geçimini sağlamakta kullanılmaz. Yal­nızca üretken işçilerin ücretlerini öder. Doğrudan geliri oluşturan parça ise . . . . üretken ya da üretken-olmayan işçiler arasında aynm yapmaksızın, onlann geçimini sağlayabilir . . . .

"Üretken-olmayan emekçilerin ve hiç çalışmayan insaniann bü-

246

Page 247: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tün geçimi, gelirden karşılanır; her şeyden önce, yıllık ürünün, belli bazı kişilerin ya toprak rantı ya da sermaye kan olarak gelirini oluşturan parçadan, ya da ikinci olarak, başlangıçta sermayeyi ye­nilemeye ve yalnızca üretken işçileri geçindirmeye aynlan ama on­lann eline geldiği zaman, geçimieri için gerekli olanın üstünde ka­lan miktardan, aynm gözetmeksizin, üretken insaniann ve üretme­yen insaniann geçimi sağlanabilir. Böylelikle . . . sıradan bir işçi bile, eğer ücreti yüksekse, bir hizmetkar tutabilir; ya da zaman zaman bir tiyatroya ya da kukla oyununa gidebilir ve üretken-olmayan bir grup emekçinin geçimine kendi katkısını yapmış olur; ya da bir miktar vergi öder ve aynı biçimde üretken-olmayan bir başka gru­bun geçimine yardım eder. Ancak başlangıçta bir sermayeyi yenile­rnesi için aynlmış olan hiçbir yıllık ürün parçası, kendi üretken emek parçasının tümünü harekete geçirmeden önce, asla üretken­olmayan ücretiiierin geçimini sağlamaya yöneltilmez. Bir işçi, ücre­tinin herhangi bir" parçasını bu biçimde harcamadan önce, yaptığı işle ücretini kazanmış olmalıdır. Toprağın raiıtı ve sermayenin kan, her yerde . . . üretken-olmayan ücretiiierin geçimlerini sağla­dıklan başlıca kaynaktır. "Bu iki tür gelir" aynm gözetmeksizin üretken ernekle üretken-olmayan emeğin geçimini sağlamaya har­canabilir. Ancak görünüşe göre, bu iki tür gelir, ikincileri yeğlemek­tedir . . . .

"Dolayısıyla, üretken olan ve olmayan insanlar arasındaki oran, her ülkede büyük ölçüde, yıllık ürünün topraktan ya da üretkerr iş­çilerin elinden ı,;ıkar çıkmaz sermayeyi yenilerneye yönelik olan yıl­lık ürün parçasıyla rant ya da kar olarak geliri oluşturmaya yönelik parçası arasındaki orana bağlıdır. Bu oran, zengin ülkelerde, yoksul ülkelerdekine göre çok farklıdır." [Wealth of Nations, OUP baskısı, c. ı, s. 370-373.)

[Adam Smith) bunun ardından, "Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri"nde · "toprağın ürününün çok geniş, sık sık da en geniş, parçasının . . . zen­gin ve bağımsız çif�çinin sermayesini yenilerneye yönelişi"ni, "ürü­nün pek küçük bir kısmının tanmda kullanılan sermayeyi yenile-. meye yeterli" olduğu "feodal hükümet egemenliği"yle karşı karşıya koyar.

Ticarette ve imalatta da aynıdır. Eskiden çok küçük sermaye­lerin kullanıldığı bu alanlarda şimdi geniş sermayeler kullanıl­maktadır, ama bu küçük sermayeler

"çok fazla kar bırakıyordu. Faiz oranı, hiçbir yerde %10'dan az de­ğildi ve elde ettikleri kar, bu oranda yüksek bir faizi kaldırmaya ye­tİyor olmalıydı. Günümüzde, Avrupa'nın gelişmiş kesimlerinde, hiç­bir biçimde %6'dan fazla değildir; en gelişmiş kesimlerinde ise yüz­de 4, 3 ve 2'ye kadar düşmektedir. Gerçi oralarda yaşayaniann geli­rinin sermaye kanndan elde edilen bu parçası gene de yoksul ülkelere göre zengin ülkelerde çok daha büyüktür; çünkü sermaye daha büyüktür; sermayeye göre karlar genelde daha azdır.

"Dolayısıyla, yıllık ürünün, topraktan ya da üretken işçinin elin-

247

Page 248: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

den çıktığı anda sermayeyi yenilerneye yönelen parçası l l 3971 yalnız­ca, yoksul ülkelere göre zengin ülkelerde daha büyük olmakla kal­maz, rantı ya da karı oluşturmaya yönelen parçasına göre çok daha büyük olur. Üretken emeğin geçimini sağlamaya yönelik fonlar, zen­gin ülkelerde, yoksul ülkelere göre daha geniş olmakla kalmaz, ama her ne kadar üretken olan ya da olmayan emeği çalıştırmakta kulla­nılırsa da daha çok üretken olmayan emeği çalıştırmaya yatkın olan fonlara göre de çok daha büyük bir orandadır."

(Smith, üretken sermayenin büyüklüğünü, bu sermayenin üret­ken emeğin geçimini sağlamaya yönelik parçasının büyüklüğüyle karıştırıyor. Ancak, işin aslında, onun tanıyıp bildiği geniş-ölçekli sanayi, henüz yalnızca işin başındaydı .)

"Bu farklı fonlar arasındaki oran, her ülkede zorunlu olarak, o ülke insanlannın çalışkanlık ya da aylaklık karakterini belirler." Bu yüzden de [Adam Smith -ç .) örneğin şöyle der: İngiliz ve Hollan­da'nın imalatçı kasabalarında, "oralarda, aşağı düzeyden insaniann geçimi sermayenin kullanılması suretiyle sağlanıyor; bunlar genel­de çalışkan, aklı başında ve başanlıdır." Öte yandan, "esas olarak bir sarayın [sürekli ya da zaman zaman duyumsanani varlığı ile desteklenen kasabalarda, gelirden yapılan harcamalarla geçimi sağlanan aşağı düzeyden halk, genelde aylaktır, ahlaksızdır ve yok­suldur; Roma'daki, Versailles'daki gibi."* [agy, s. 372-375.]

"Dolayısıyla, öyle görünüyor ki, çalışkanlık ile aylaklık arasındaki oranı sermayeyle gelir arasındaki oran düzenliyor. Sermayenin ege­men olduğu yerde, çalışkanlık üstün geliyor; gelirin egemen olduğu yerde aylaklık. Demek ki, sermayenin her artışı ya da eksilişi doğal olarak, gerçek iş miktarını, üretken işçilerin sayısını ve sonuç ola­rak da ülkedeki toprağın ve emeğin değişilebilir yıllık ürün değeri­ni, oradaki tüm insanların gerçek zenginliğini ve gelirini artırma ya da azaltına eğilimini taşıyor . . . .

"Yıllık olarak tasarruf edilen, yıllık olarak harcanan gibi, düzenli olarak tüketiliyor, üstelik hemen hemen aynı zamanda: ancak fark­lı insan grubu tarafından." "Gelirin" birinci "kısmı, tüketimlerine karşılık geride hiçbir karşılık bırakmayan aylak konuklar ve hiz­metçiler tarafından." İkinci [parça] "yıllık tüketimlerinin değerini bir karla birlikte yeniden-üreten [ . . . ] işçiler tarafından . . . . Tüketim aynı, ama tüketiciler farklı." [agy, s. 377-378.)

Ve Smith, yıllık tasarrufuyla, bir miktar daha üretken işçi için bir tür kamu işliği sağlayan tutumlu kişiler hakkında vaaz veriyor (ve ayrıca [Garnier] , agy, c. II, kitap II, bölüm III, s. 328-329 ve de­vamı) ve o kişinin böylece,

"gelecekte, her zaman için eşit sayıda insanın geçimini sağlayan, sözgelimi, sürekli bir fon kurmuş olduğu"nu söylüyor; buna karşılık savurgan, "üretken emeğin çalıştırılınasına dönük fonlan" azaltı-

* Marx bu bölümü kendi sözcükleriyle ifade ediyor ve hafifçe kısaltıyor. -Ed.

248

Page 249: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yor . . . . "Böylece" (savurganın savurganlığı sonucu) "üretken olmaya­nın tükettiği yiyecek ve giyecek, üretken işçiler arasında dağıtılsay­dı, tüketimlerinin tam değerini, bir karla birlikte yeniden­ilretirlerdi . " [agy, s. 378-379.)

Bu ahlak öyküsünün vardığı sonuç, bunların (savurganlıkla tu­tumluluğun) özel kişiler arasında bir ortalamada denge tuttuğu ve gerçekte "akıl"ın üstün geldiğidir.

"Büyük uluslar, zaman zaman kamusal savurganlıktan ve yanlış tutumdan ötürü yoksullaşabilirlerse de, özel savurganlıktan ve yan­lış tutumdan ötürü -hiçbir zaman yoksullaşmazlar. Kamusal gelirin tümü ya da tümüne yakını, çoğu ülkede, üretken olmayan kişilerin geçimi için kullanılır." [Bu insanlar arasında) saray mensuplan, kili­se, "banş zamanında hiçbir şey üretmeyen, savaş zamanı da hiç de­ğilse savaş sürerken, giderleri karşılayacak bir şeyleri elde etmeyen" donanma ve ordu da vardır. "Kendileri hiçbir şey üretmeyen bu in­sanların geçimi, başka insanların emeğinin ürünüyle sağlanır. Bu yüzden de gereksiz bir sayıya yükseldikleri zaman bu insanlar, şu ya da bu yıl içinde ürünün öylesine büyük bir bölümünü tüketebilirler ki, üretken işçilerin geçimini sağlamak üzere, geriye izleyen yıl yeni­den-üretebilecekleri, yeter miktarda ürün kalmaz." [agy, s. 382-383.)

Kitap II, bölüm IV'te: "Üretken işçinirı geçimini sağlamaya dönük fonlardaki artışla,

üretken eıneğe olan talep, her gün daha çok artar. Emekçiler kolayca 1 1 3981 iş bulurlar; ama sermaye sahipleri çalıştınlacak işçi bulmakta zorlanırlar. Aralanndaki rekabet, emeğin ücretini artınr ve serma­yenin kannı düşürür." ( [agy, s. 395) , [Garnier] agy, c. Il, s. 359.)

"Sermayenin Farklı Kullanımları" konusunda, kitap II'nin V. bölümünde (s. 369 ve sonrası, c. Il) Smith, sermayeleri, az ya da çok üretken emek çalıştırmalarına ve sonuçta yıllık ürünün "değişim­değeri"ni artırmalarına göre şöyle sınıflar: Birincisi tarım. İkincisi imalat. Ondan sonra ticaret ve son olarak perakende ticaret. Üret­ken emeği miktar olarak harekete geçirmede öncelik sırası budur. Burada da üretken emeğin tümden yeni bir tanımıyla karşılaşınz:

"Sermayesi, bu dört yoldan herhangi birinde kullanılan kişilerin kendileri de üretken işçilerdir. Onlann emeği, doğru-dürüst yönel­tildiği zaman, kendisi için harcandığı nesnede ya da satımlık meta­da sabitleşir ve gerçekleşir ve genelde, o nesnenin ya da metanın fi­yatına, en azından kendi geçiminin ve kişisel üketiminin değerini ekler." ( [agy, s. 404) . [Garnier] agy, s. 374. )

(İşin genelinde Smith, onların [sermaye sahiplerinin -ç .] sözko­nusu üretkenliğini, üretken emeği harekete geçirişlerinde görür.)

Çiftçi konusunda şöyle der: "Çiftçinin sermayesine eşit hiçbir sermaye, onun harekete geçirdi-

249

Page 250: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ği üretken emek miktanndan daha fazlasını harekete geçiremez. Yalnızca çiftlik uşaklan değil, ama tarla süren ue araba çeken çiftlik hayuanları da üretken işçidir/er." [agy, s. 405) .

Böylece, sonunda öküz de bir üretken işçi olur.

[12.] Kont Lauderdale [Egemen Sınıfları , Üretken Emeğin En Önemli Türlerinin Temsilcileri Sayan Mazeretçi Yaklaşım]

Lauderdale (kont): An lnquiry into the Nature and Origin of Public Wealth, vb. [Edinburgh ve] Londra 1804. (Fransızca çeviri : Recherches sur la nature et l'origine de la richesse publique, vb. Çe­virmen: Lagentie de Lavai"sse, Paris 1808. )

Lauderdale'in, kan haklı göstermeye dönük mazeretçi çabaları, daha sonra III. Kesimde incelenecek.77 Bu yaklaşım, kann bizzat ser­mayeden kaynaklandığı, çünkü sermayenin emeğin ''yerini aldığı" görüşündedir. Sermayeye, eğer o olmasaydı, insanın yapmak zorun­da olacağı ya da hiç yapamayacak olduğu şey için kar ödenmektedir.

"Şimdi artık anlaşılmıştır ki, sermayenin bir kar üretecek biçimde kullanıldığı her durumda, kar, ya bir insan elinin yapacağı işi bir miktar emeğin yerini alarak sermayenin yapmasından ya da insa­nın kişisel çabasının ötesinde bir miktar emeğin işini görmesinden doğmaktadır" (Fransızca çeviri, s. 119)* [s. 161) .

"Kont", Smith'in sermaye birikimi ve tasarruf öğretisinin bü­yük düşmanı. Ayrıca Smith'in üretken ve üretken-olmayan emekçi­ler aynmının da büyük düşmanı; Smith'in "emeğin üretken güçle­ri" dediği şey, ona göre yalnızca "sermayenin üretken gücü". Smith'in ortaya koyduğu artı-değerin kökeni konusundaki görüşü­nü şu gerekçeyle, düpedüz yadsıyıveriyor:

"Ne var ki, sermayenin kan konusunda, bu, doğru ve yerinde bir görüş olsaydı, bundan çıkanlacak sonuç, sermaye kannın bir türev olduğu, gelirin orijinal kaynağı olmadığı sonucu olurdu; bu nedenle de sermaye zenginlik kaynağı olarak görüleınezdi; sermayenin kan yalnızca, işçinin cebinden sermaye sahibinin cebine bir aktarma olurdu." (agy, s. 116-1 17), [s . 157) .

Açıkça görüldüğü gibi,Smith'e yönelttiği polemikte en gereksiz noktalara takılıyor. Diyor ki:

"Bir metaya harcanan aynı emek, o metanın daha sonraki kullanı­mına göre, tiretken de görünebilir, üretken olmayan emek olarak da görünebilir. Eğer aşçım, benim doğrudan ve hemen tükettiğim bir turta yaparsa, o üretken olmayan bir emekçi sayılıyor; çünkü bu hizmet görüldüğü anda ortadan kalkmaktadır; ama aynı emek, bir

* Marx, Fransızca çeviriye gönderme yapıyor; bu parçayla izleyen parçaları ora­dan alıyor. Köşeli ayraç içindeki gönderme, 1804 tarihli İngilizce baskıyadır. -Ed.

250

Page 251: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

pastaeıda ortaya konursa, o zaman üretken emek oluyor." (agy, s. 110), [s. 149-150] .

(Bu kanıtın telif hakkı Garnier'dedir; çünkü onun yaptığı baskı ve Smith'e ilişkin notları, Lauderdale'den iki yıl önce, 1802'dedir.)

"Yalnızca yapılan hizmetlerin ömrüne dayandınlan bu olağan-dışı aynm, topluma en önemli hizmetleri vermekle meşgul olan bazı ki­şileri üretken olmayan emekçiler olarak sınıflandınyor. Demek ki, hükümdar, dinin korunması ve sürdürülmesiyle görevli olaniann tümü, adalet, ya da devletin savunulması ve bunlann yanısıra top­lumun sağlığını ve eğitimini korumakla görevli olanlar, hepsi üret­ken olmayan emekçiler sayılıyorlar." (agy, s. 110-111) , [s. 151] . (Ya da A. Smith'in [Garnier çevirisi] kitap II , bölüm III, s. 3 13) sunduğu zarif sıralamayla: "din adarnlan, hukukçular, doktorlar, her türden yazın adamlan, aktörler, palyaçolar, müzisyenler, opera şarkıcılan, opera dansçılan, vb." [Wealth of Nations, OUP baskısı, C. I, s. 370] . )

"Eğer değişilebilir-değer zenginliğin temeli sayılacaksa - bu öğre­tinin yanlışlannı açıklamak için çok fazla kanıt kullanmanın hiç de gereği yoktur. 1 1 3991 Bu hizmetlerin değerini tartmakta, onlar için yapılan ödemelere bakarak karar verirsek, insanlığın pratiği, bu öğ­retinin yanlışlığının yeterli kanıtıdır." ( [Lauderdale], agy, s. l l l), [s . 151-152] .

Dahası: "İmalatçının emeği, şu ya da bu satımlık metada kendini sabitleştirir ve gerçekleştirir . . . . Ama ne hizmetçinin emeği, ne de döner sermayeninki" (bununla parayı kastediyor) "doğal olarak belli bir değeri aktaracak biçimde bir birikim, bir fon oluşturur. Birinin ya da ötekinin kan efendinin ya da patronun emeğini tasarruf etmiş olmaktan kaynaklanır. Benzerlik gerçekten öylesine ki, birinin üretken-olmayan emek sayılmasına yolaçan koşullar, ötekiyle ilgili olarak da doğal biçimde aynı izlenimi yaratabilir." (Ve bundan son­ra da Smith'ten alıntı yapıyor, Kitap Il, bölüm 11)78 (Lauderdale, agy, s. 144-145), [s. 195-197] .

*

Böylece işte birbirini izleyenleri sıraladık: Ferrier, Garnier, La­uderdale, Ganilh. Şu son "epargner du trauail" ["emek tasarrufu") sözünden kurtulmak için Tocqueuille özellikle pek uğraştı .

[13. Say'nin "Maddi-Olmayan Ürünler" Anlayışı. Üretken-Olmayan Emeğin Başıboş Büyüyüşünün Haklı Gösterilmesi)

Garnier'den sonra yavan Jean-Baptiste Say'nin Traite d'econo­mie politique'i sökün etti . Smith'in "bu etkinlikterin [yani doktorla­rın, aktörlerin, vb. etkinliklerinin) sonuçlarına ürün adını vermeyi reddettiğini" söylüyor Say. "Bunlara harcanan emeğe üretken ol-

251

Page 252: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mayan adını verir." diyor. (3. baskı, c. I, s. 117 . ) -8mith, bu etkinliklerio bir "sonuç", bir tür "ürün" ürettiğini hiç­

bir zaman yadsımaz. Hatta "toplumun savunulmasını, güvenliğini ve korunmasını", "bir yılın emeğinin sonucu" (kamu hizmetiilerinin emeğinin sonucu) olarak gördüğünü açıkça belirtir. ( [Wealth of Na­tions, OUP baskısı, c. I, s. 369-370) Smith, c. II, Ed. Garnier, kitap II, bölüm III, s. 313. )

Say ise, Smith'in ikincil tanımına, yani bu "hizmetler"in ve ürünlerinin, "genelde, yerine getirildiği anda ortadan kalktığı", "üretildikleri anda" ortadan kalktığı biçimindeki ikincil tanırnma sıkı sıkıya sarılır. (Smith, agy . )

Mösyö Say, bu tüketilen "hizmetler"i ya da ürünlerini, sonuçla­rını -tek sözcükle kullanım-değerlerini- "üretildikleri anda tüke­tilen maddi-olmayan ürünler ya da değerler" diye adlandırıyor. "Üretken-olmayan" yerine, "maddi-olmayan ürünlerin üretkeni" di­yor. Onlara başka bir ad veriyor. Sonra ekliyor:

"Ulusal sermayeyi artırmaya hizmet etmezler." (c. I, s. 1 19.) "İçin­de çok sayıda müzisyeni, rahibi ve resmi görevlileri olan bir ulus çok keyifle eğlendirilebilir, iyi eğitilebilir ve hayranlık uyandıncı bir biçimde iyi yönetilebilir, ama işte hepsi o kadar. Bu çalışkan in­sanlann emeğinden o ülkenin sermayesine doğrudan herhangi bir katkı sağlanmaz, çünkü onların ürünleri, yaratıldıklan hızla tüketi­lirler." (agy, s. 1 19.)

Böylece Mösyö Say, bu çalışmalann, Adam Smith'in kullandığı en dar anlamda üretken-olmayan olduğunu ilan ediyor. Ama aynı zamanda Garnier'nin attığı "ilk adım"ı da kendine maletmeye çalı­şıyor. Bu nedenle de üretken-olmayan emek için yeni bir ad türeti­yor. Onun orjinallik, üretkenlik, türetme tarzı işte budur. Ve alışı­lagelen mantığıyla da bir kez daha kendini yadsıyor. Şöyle diyor:

"Garnier'nin öne sürdüğü vargıyı, yani doktorlann, hukukçulann ve benzeri başka kişilerin emeğinin üretken olduğu, bunu artırma­nın, baŞka herhangi bir emeği artırmak gibi , bir ulusun yaranna olacağı 'vargısını kabul etmek [ . . . ] olanaksızdır." (agy, s. 120.)

Eğer bir tür emek, öteki tür emek kadar üretkense ve üretken emeği artırmak genelde "bir ulusun yararına" ise, bunları kabul et­mek neden olanaksız olsun? Bu emeği artırmak, neden başka tür emeği artırmak kadar yararlı olmasın? Çünkü, diyor Say, o karak­teristik bilgiçliğiyle, çünkü, herhangi türden üretken emeği, bu emeğe duyulan gereksinimin üstünde artırmak yararlı değildir de ondan. Ama o zaman Garnier kesinlikle haklı . Çünkü, bir tür eme­ği artırmak, ötekini belli bir miktann üstünde artırmak ölçüsünde yararlıdır - yani o ölçüde yararsızdır.

252

Page 253: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Durum" diyor Say, "bir ürüne, onu yapmak için gerekli olanın ötesinde fizik emek harcamakla birdir."

(Bir masanın yapımı için gerekenden daha fazla marangdz emeğinin bir masa yapımı için kullanılmaması gerekir. Ya da has­ta bir gövdeyi ayağa kaldırmak için gerekenden daha fazla tedavi­ye başvurulmaması gerekir. Ve demek oluyor ki, hukukçular ve doktorlar, kendi maddi-olmayan ürünlerinin üretimi için yalnızca gerektiği kadar emek harcamalıdırlar. )

"Tüm öteki emekler gibi, maddi-olmayan ürünleri üreten emek de yalnızca bir ürünün faydasını ve dolayısıyla değerini" (yani kulla­nım-değerini; ama Say faydayı, değişim-değeriyle karıştınyor) "ar­tırdığı noktaya kadar üretkendir; o noktanın ötesinde, tamamen üretken-olmayan emektir." (agy, s. 120.)

Demek ki, Say'nin mantığı şu: Bir ulusun, "maddi-olmayan ürünlerin üreticilerini" artırması,

maddi ürünlerin üreticilerini artırmak kadar yararlı değildir. Ka­nıt: Maddi olsun ya da olmasın herhangi bir ürünün üreticilerini, gerekenin ötesinde artırmak kesinlikle yararsızdır. Bu nedenle , maddi ürünlerin yararsız üreticilerini artırmak, maddi-olmayan ürünlerin üreticilerini artırmaktan daha yararlıdır. Her iki durum­da da, bu üreticileri artırmanın yararsız olduğu, ama yalnızca ken­di üretim daliarına tekabül eden belli tür üreticileri artırmanın ya­rarlı olduğu, sonucu çıkmaz.

[Say'ye göre) çok sayıda maddi ürün de 1 1 4001 üretilemez, çok sayıda maddi-olmayan ürün de. Ama bir değişiklik saptırıcıdır. De­mek ki, her iki bölümde de farklı ürünler üretilmelidir. Ve dahası, Mösyö Say ders de verir: "Bazı ürünlerin satışındaki yavaşlık, baş­ka bazı ürünlerin darlığından kaynaklanır." (agy, s. 438. )

Demek ki, hiçbir zaman üretilmiş çok masa bulunmaz, olsa olsa masaya kanacak birkaç çeşit yemek azalır. Eğer doktorların sayısı çok çok artarsa, yanlış olan şey, onların hizmetinin aşırı öl­çüde fazla olması değildir, ama belki de maddi-olmayan öteki ürün­leri üretenlerin kıt kalması - örneğin fahişe sıkıntısı çekilmesidir. (Bkz: agy, s. 123; orada hamalların, fahişelerin vb. işleri aynı gru­ba konuyor ve Say, hatta işi, bir fahişenin "çıraklığı"nın, "fazla bir değeri olmadığı"nı söylemeye kadar vardırıyör.)

Sonunda, terazinin, "üretken-olmayan emekçiler" kefesi ağır basıyor. Üretim koşulları belliyse, bir masa yapmak için kaç emek­çiye gerek olduğu, belli bir ürünü üretmek için, belli türden ne ka­daı: emek olması gerektiği bilinir. Birçok "maddi-olmayan ürün"de ise durum böyle değildir. Belli bir sonuca ulaşmak için gereksini­len emek kadar, sonucun kendisi de varsayımsaldır. Birini, dinini

253

Page 254: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

değiştirmeye bir rahibin ikna edemediği yerde, belki yirmi rahip başanlı olabilir; altı doktor birbirine danışırsa, birinin bulamadığı tedavi çaresini belki bulabilir. Bir mahkemede, üzerinde kendi kontrolünden başka hiçbir kontrol olmayan tek yargıç yerine çok yargıç olması, belki adaletin daha iyi dağltılmasını sağlayabilir. Ülkeyi korumak için gereken asker sayısı, düzeni kurmak için ge­reken polis sayısı, "ülkeyi yönetmek" için gereken resmi görevli sa­yısı, vb. - bunlann hepsi açık-seçik belli olan şeyler değildir ve -her ne kadar 1 .000 pound yünü eğirmek için ne kadar iplikçi eme­ğine gerek olduğu İngiltere'de elifi elifine bilinirse de- bunlar İn­giltere parlamentosunda sık sık tartışılır. Bu türden öteki "üret­ken" emekçilere gelince, onlar hakkındaki anlayış, ürettikleri hiz­metin, sayılanna bağlı olduğu, sayılarından oluştuğu gerçeğinde yatar. Örneğin efendilerinin zenginliğine ve zarafetine tanıkhk et­mesi gereken uşaklar. Bunların sayısı ne kadar fazlaysa, "ürettik­leri" varsayılan etki o kadar büyüktür. Mösyö Say de işte bu nokta­ya tutunur: "üretken-olmayan emekçiler" sayıca hiçbir zaman yete­rince artırılamaz. I 400I I

[14.) Kont Destutt de Tracy [Karın Kaynağına Sıradan Bir Yaklaşım. "Sanayi Kapitalisti"nin , Tek Üretken Emekçi Ilan Edilmesi)

1 1 4001 Kont Destutt de Tracy: Elements d'ideologie, N e et Vle parties. Traite de la volonte et de ses effets, Paris 1826 ( [ 1 . Baskı) 1815).

"Yararlı her emek gerçekten üretkendir ve toplumun tüm emekçi sınıfı üretken adını aynı derecede hakeder." (s. 87.)

Ancak bu üretken sınıf içinde, Kont, "tüm zenginliğimizi doğru­dan üreten emekçi sınıfını" ayırdeder (s. 88) - bu sınıf, Smith'in üretken emekçiler dediği sınıftır.

Bunlara karşı kısır sınıf, toprağının ya da parasının rantım tü­keten zenginlerden oluşur. Bunlar aylak sınıftır.

"Gerçek kısır sınıf aylaklar sınıfıdır; kendilerinden önce harcan­m�ş emeğin ürünleriyle soyluca diye adlandınlan biçimde yaşamak­tan başka hiçbir şey yapmazlar; bu ürünlerin, onlar tarafından çift­lik işletmesi olarak iltizama verilmesi, yani bir emekçi kesenekçiye bıraktıkları malikane topraklanndan elde edilmesi ya da belli bir getiri karşılığı ödünç verilen yani kesenekçiye vermekten başka bir şey olmayan para ya da maldan ibaret bulunması farketmez. Onlar, petekteki gerçek anlardır (fruges consumere nati*)" (s. 87); bu ay­laklar "kendi gelirlerini harcarlar. Eğer fonlanna el atarlarsa

* "Meyveleri derrnek üzere doğmuş" (Horace). -Ed.

254

Page 255: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1 1 4011 onlan hiçbir şey yenileyemez; ve o an için artan tüketimleri, sonsuza dek kesiliverir." (s. 237.)

"Bu gelir . . . yalnızca çalışkan yurttaşiann etkinliklerinin ürünün­den bir kesintidir." (s. 236.)

Peki, bu aylakların doğrudan çalıştırdığı işçiler bu işin neresin­de durur? Metaları tükettikleri ölçüde, gerçek emeği tüketmezler, üretken işçilerin ürünlerini tüketirler. Demek ki, burada bizi ilgi­lendiren işçiler, emeğini bu aylakların gelirine karşılık değişen iş­çilerdir; yani ücretlerini, bir sermayeden değil, ama doğrudan bir gelirden alan işçilerdir.

"(Gelirin) sahibi olan bu kişiler aylak olduklanna göre, besbelli ki, bunlar herhangi bir üretken işi yönetmezler. Ücretini ödedikleri bu emekçilerin, onlar için bazı keyif verici işler yapmaları istenir. Kuş­kusuz bu keyiflik işler değişik türdendir . . . . Bu sınıftan olaniann harcamalan çok sayıda insanı, ama emeği tümden kısır olan çok sa­yıda insanı geçindirir, onların varlığını olanaklı kılar. Bunlann ba­zılan iyi-kötü verimli olabilir; örneğin bir ev yapmak, malikaneyi geliştirmek gibi; ama bunlar, belli bir süre için üretken emek har­canmasına olanak sağlayan özel durumlardır. Bu ufak-tefek aynk­sın durumlar dışında bu kapitalist türlerinin tüm tüketimleri, yeni­den-üretim açısından kesin bir kayıptır ve kazanılan zenginliğin büyük ölçüde azalmasıdır." (s. 236. )

(Gerçek a la Smith* ekonomi politik, kapitalisti, kişileşmiş ser­maye olarak, P-M-P olarak, üretimin etmeni olarak ele alır. Peki ama, ürünleri kimin tüketmesi gerekir? İşçiler? - quad non [onlar değil] . Kapitalistin kendisi mi? O zaman da o, bir kapitalist olarak değil, büyük aylak bir tüketici olarak davranıyor demektir. Toprak rantının ve para olarak rantın sahipleri mi? Onlar, kendi tükettik­lerini yeniden-üretmezler ve bu nedenle de zenginliğe hizmet et­mezler. Her ne ise, bu çelişkili görüşte aynı zamanda, kapitalisti, yanılsamalı olarak, pintiler pintisi görmeyen, ama gerçek bir zen­ginlik oluşturucu olarak algılayan iki doğru yan da vardır: ( 1 ) Ser­maye (ve dolayısıyla onun kişiliğe bürünmüşü olan kapitalist) üret­ken güçlerin ve üretimin geliştirilmesinin bir etmeni olarak ele alınmaktadır; (2) ortaya çıkmakta olan kapitalist toplumun görüş açısını ifade etmektedir - o toplum için önemli olan kullanım­değeri değildir, değişim-değeridir; keyif çatmak değildir, zenginlik­tir. Zenginliğin keyfini çıkarmak, o topluma fuzuli bir lüks görünür - ta ki, o t9plumun kendisi sömürüyle tüketimi bütünleştirmeyi ve zenginliğin tadını çıkarmayı ikincil plana atmayı öğreninceye kadar.)

"(Aylaklann geçim kaynağı olan) bu gelirlerin nasıl oluşturuldu-

* Smith'vari -ç.

255

Page 256: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ğunu bulmak için, her zaman sanayi kapitalistlerine geı·i gitmek ge­rekir." (s. 237, dipnot. )

Sanayi kapitalistleri -ikinci tür kapitalistler-"hangi sanayide olursa olsun, tüm girişimcileri içerir; başka deyişle, sermayesi olan . . . kendi emeklerini ve kendi yeteneklerini, başkala­rına kiralamak yerine kendilerine kullanan ve sonuçta ücretle ya da gelirle değil, ama kfırla yaşayan tüm insanları içerir." (s. 237.)

Kendisinden önce Adam Smith'te olduğu gibi, Destutt'de de apaçık bellidir ki, görünüşte üretken işçiler yüceltilirken, gerçekte yüceltilen, toprak sahiplerine ve yalnızca gelirleriyle yaşayan para­kapitalistlerine karşı, yalnızca sanayi kapitalist/eridir.

"Onlar . . . toplumun neredeyse tüm zenginliğini ellerinde tutarlar . . . . Yalnızca bu zenginlikten elde edilen geliri değil, ama, işlerin can­lılığı elverdiği zamanlarda fonun kendisini de yılda bazan birkaç kez harcarlar. Çünkü sanayici kimlikleriyle, paranın kendilerine bir karla birlikte geri dönmesi amacıyla onu harcarlar; bu koşulda bunu ne kadar çok yapabilirlerse karları da o kadar büyük olur." (s. 237-238.)

Kişisel tüketimlerine gelince, durumları, aylak kapitalistlerin-ki gibidir. Ama:

"bütünüyle vasattırlar, çünkü sanayiciler genelde gösterişten uzak­tırlar. " (s. 238.) Ama sınai tüketimlerinde durum farklıdır; "hiçbir zaman sonu yoktur; onlara bir karla birlikte geri döner." (agy. ) Karları, yalnızca "kendi tüketimleri için değil, ama onun yanısıra, toprağın ve aylak kapitalistten sağladıklan paranın rantı için de yeterince büyük olmalıdır." (s. 238.)

Destutt bu konuda haklı. Toprağın rantı ve paranın faizi, yal­nızca, sınai kardan "kesintiler"dir; sanayi kapitalistinin brüt karından toprak sahiplerine ve para-kapitalistlerine verdiği kar parçalarıdır.

"Zengin ayiaklann gelirleri, sanayiden çekilip alınan rantlardır; onları [gelirleri -ç.) yaratan yalnızca sanayidir." (s. 248. ) Sanayi ka­pitalistleri "onların" (yani aylak kapitalistlerin) "toprağını, evlerini ve paralarını kiralarlar ve bunları, bu ranttan daha yüksek kar çı­karacak biçimde kullanırlar." (s. 237.) Yani, ayiaklara ödedikleri rantlar, demek ki, yalnızca, kann bir parçasıdır. Ayiaklara ödedik­leri bu rantlar "o ayiaklann tek geliri ve yıllık harcamalannın tek kaynağıdır." (s. 238.)

Buraya kadar çok iyi. Peki ya ücretliler açısından (sanayi kapi­talistlerince çalıştırılan üretken emekçiler açısından) durum nasıl?

"Bunların, gündelik emeklerinden başka bir hazineleri yoktur. Bu emek, onlara ücret getirir . . . . Ama bu ücret nereden gelir? Apaçık belli ki, ücretli-işçilerin emeklerini sattıkları 1 1 4021 kişilerin mülk-

256

Page 257: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

!erinden, yani daha önceden onlann mülkiyetinde bulunan fonlar­dan, daha önce hçırcanmış emeğin biriktirilmiş ürünlerinden başka bir şey olmayan fonlardan gelir. Bundan çıkanlacak sonuç şudur ki, bu zenginliğin ödediği tüketim ücretli-işçilerin tüketimidir; şu an­lamda ki, geçimlerini sağlayıp çalıştırdığı onlardır; ama temelde, onu ödeyenler işçiler değildir, ya da yalnızca onları çalıştıranların daha önceden ellerinde bulundurdukları {onlarla öderler. Bu neden­le onlann tüketiminin kendilerini kiralayanlarca yapılan bir tüke­tim sayılmalıdır. İşçiler yalnızca, bir elle aldıklarını öteki elleriyle geri verirler . . . . Bu çerçevede, yalnızca" (ücretli-işçilerin) "harcadık­lannın tümü değildir, ama tüm aldıklan da onların emeğini satın alanların tüketimi ve gerçek harcaması sayılmak gerekir. Bu o ka­dar doğrudur ki, bu tüketimin, edinilmiş zenginlik için şöyle ya da böyle yıkıcı bir etkisi olup olmadığını görmek ya da o zenginliği ar­tırma eğilimi taşıyıp taşımadığını görmek için, kapitalistlerin satın aldıkları emeği nasıl kullandıklarını bilmek gerekir." (s. 234-235.)

Çok güzel . Peki, yatınmcılann kendilerine ve aylak kapitalist­lere gelir ödeyebilmeleri olanağını sağlayan karlar nereden geli­yor?

"Bana, bu sanayi girişimcilerinin bunca kan nasıl yapabildikleri, bu kan nereden çıkardıklan sorulacaktır. Yanıtım şudur: Ürettikle­ri her şeyi üretim maliyetinin üstünde bir fiyatla satmaktan ." (s. 239.)

Peki, her şeyi, kendilerine malolduğundan daha yüksek fiyatla kime satarlar?

"1 . Kendi gereksinimlerini karşılamaya gidecek tüketimleri için kendilerine satarlar; karşılığını karlannın bir bölümüyle öderler;

"2. Ücretlerini hem kendilerinin ödediği hem de aylak kapitalistle­rin ödediği ücretli-işçilere, her ikisine birden satarlar; işçilerin üc­retlerinden yaptıklan tasarrufların dışında böylece tüm ücretlerini, bu işçilerden geri alırlar;

"3. Ödemeyi doğrudan çalıştırdıkları işçilere vermedikleri bir bö­lüm gelirleriyle yapan aylak kapitalistlere satarlar; böylece aylak kapitalistlere ödedikleri yıllık rantın tümü, bu yollardan biriyle ya da ötekiyle kendilerine geri döner." (s. 239.)

Şimdi bu üç satış kategorisine bir göz atalım. 1. Sanayi kapitalistleri, ürünlerinin (ya da kann) bir bölümünü

kendileri tüketirler. Herhalde ürünü, kendilerinin ödediğinden daha pahalı bir fiyattan gene kendilerine satarak ve böylece kendi­lerini dolandırarak kendilerini zenginleştiremezler. Aralanndan herhangi biri, ötekilerini de bu yolla dolandıramaz. Eğer A, sanayi kapitalisti B'nin tükettiği ürününü çok pahalı bir fiyattan satarsa, o zaman B de A tarafından tüketilen kendi ürününü çok pahalı bir fiyattan satar. Sanki A ve B kendi ürünlerini, birbirine gerçek de-

257

Page 258: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ğerlerinden satmış gibi olurlar. Bu 1 . kategori bize kapitalistlerin karlarını nasıl harcadıklarını gösterir, karı nereden çıkardıklarını göstermez. Her ne hal ise, "ürettikleri her şeyi biri ötekine, üretim maliyetinin üstünde bir fıyattan satarak" herhangi bir kar sağla­mazlar.

2. Aynı biçimde, kendi işçilerine, üretim maliyetinin üstünde sattıkları ürün parçasından da herhangi bir kar sağlayarnazlar. İş­çilerin tüm tüketiminin, "onların emeğini satın alaniann tüketimi" olduğu önceden varsayılmıştır. Kaldı ki, Destutt, kapitalistlerin, kendi ürünlerini ücretli-işçilere (kendi işçileri ve aylak kapitalistle­rinkiler) satarak yalnızca "toplam ücretleri geri aldıkları"nı söyle­yerek bunu bizzat kendisi, defterden silmiştir. Hatta işin aslında tümünü de değil, onların tasarruf ettiği kısmı çıkardıktan sonra geri kalanı. Ürünlerini onlara ucuz da satsalar, pahalı da satsalar hepsi aynı kapıya çıkar; yalnızca onlara verdiklerini geri alırlar; ve yukarda söylendiği gibi, ücretli-işçiler yalnızca "bir elle aldıklarını öteki elleriyle geri verirler". Önce kapitalist, işçiye ücret olarak para öder. Sonra ona kendi ürününü "çok pahalı" satar, ve böyle yaparak parayı geri almış olur. Ama işçi kapitaliste, ondan aldığın­dan daha fazlasını ödeyemediği için, kapitalist ürününü ona hiçbir zaman emeği için ödediğinden daha pahalıya satamaz. Ondan her zaman, ürünün satışı karşılığında, emeği için ödediği kadar parayı geri alabilir. Bir kuruş fazla değil . O zaman, parası bu "dolaşım"la nasıl artabilir ki?

1 1 4031 Buna ek olarak Destutt'de bir saçmalık daha var. Kapi­tal\st C, işçi L'ye haftalık ı pound ücret ödüyor ve o ı poundu, me­tala'rı ı pounddan satarak geri alıyor. Böylelikle, Destutt de Tracy düşünüyor ki, ödediği toplam ücreti geri almıştır. Ama emekçiye önce ı pound veriyor. Sonra ona ı poundluk meta veriyor. Demek ki gerçekte ona verdiği 2 pounddur: ı pound meta, ı pound para. Bu 2 pounddan ı poundu para biçiminde geri alıyor. Demek ki, işin aslında ı poundluk ücretin bir kuruşunu bile geri almış olmuyor. Eğer (kapitalistin, ona meta olarak yaptığı ödemeyi işçinin kapita­liste emek olarak geri vermesi yerine) kapitalist, böylesi bir yolla ücreti "geri alma"yı ve kendini zengin etmeyi düşünüyorsa, kısa sürede aklı başına gelecektir.

Görüldüğü gibi, burada soylu Destutt, paranın dolaşımını, me­taların gerçek dolaşımıyla birbirine karıştırmaktadır. Kapitalist, emekçiye doğrudan ı pound değerinde meta vermek yerine ı po­und verdiği için, o parayla emekçi almak istediği mallara dilediği gibi karar verir ve kapitaliste, kendi malları üzerinde tanıdığı çek­me hakkına karşılık ı poundu -maldan kendi payını aldıktan son-

258

Page 259: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ra- para olarak geri döndürür; ve Destutt kapitalistin ücretleri "geri aldığı"nı sanır, çünkü aynı para parçası ona geri gider. Ve aynı sayfada Mösyö Destutt, dolaşım olgusunun "pek az bilindi­ği"ni imler (s. 239). Onun hiç bilmediği belli. Eğer Destutt, "toplam ücretierin geri çekilmesi"ni bu garip yolla açıklamaya kalkışma­saydı, bizim şimdi anacağımız biçimde, saçmalık, hiç değilse akla yatkın gibi görünürdü.

(Ama ondan önce, onun [Destutt'ün '"'1!·1 ferasetine bir örnek daha. Eğer ben bir dükkana gidersem, dükkan sahibi bana ı pound verirse ve ben o ı poundla onun dükkanından alışveriş edersem, ı poundu geri almış olur. Ama kimse, düldan sahibinin bu yolla kendini zenginleştirdiğini savlamaz. ı pound para ve ı poundluk meta yerine şimdi elinde yalnızca ı pound para vardır. Eğer sattığı metanın değeri yalnızca ıo şilinse de ve onu bana ı pounda sattıy­sa da, bu durumda bile, ı poundun tamamını geri aldığı halde, sa­tış öncesine göre şimdi ıo şilin daha yoksuldur.)

Eğer kapitalist C, işçiye ı pound ücret verirse ve ondan sonra ona, ı pound karşılığında değeri ıo şilin olan metalar satarsa, hiç kuşku yok ki, ıo şilin kar etmiş olur, çünkü işçiye metaları ıo şilin daha pahalıya satmış olur. Ama Mösyö Destutt'ün bakış açısından, bu durumda bile, bu alışverişten C için nasıl olup ta bir kar çıktığı­nı anlamak olanaklı olmazdı. (Kar aslında, ona nominal olarak ödediğinden daha az ücret ödemiş olması gerçeğinden çıkar - işin aslında o, işçiye emeği karşılığında, ürünün daha küçük bir parça­sını vermiştir.) Eğer işçiye ıo şilin verseydi ve kendi metasını ıo şiiine satsaydı, sanki ona ı pound vermiş ve ıo şiiinlik metasını ı pounda satmış kadar zengin olurdu. Dahası Destutt kendi savını, zorunlu ücret varsıyımına dayandırıyor. Burada da, en iyi durum­da bile, kar, ücretin bir dolandmiması olarak açıklanabilir.

İşte bu çerçevede, bu ikinci durum da gösteriyor ki, Destutt, üretken emekçinin ne demek olduğunu kesinlikle unutmuştur ve karın kaynağı konusunda en küçük fikri yoktur. Dense dense en fazla kapitalistin ürünlerini kendi ücretlilerine değil de, aylak ka­pitalistin ücretlilerine değerlerinin üstünde satarak bir kar gerçek­leştirdiği söylenebilir. Ama üretken olmayan emekçilerin tüketimi, işin aslında yalnızca, aylak kapitalistlerin tüketiminin bir parçası olduğuna göre, şimdi 3. casus'a [duruma) geliyoruz.

3. Sanayi kapitalistleri, ürünü "çok pahalı" olarak, değerinin üstünde, "doğrudan çalıştırdıkları ücretlilere ödemedikleri bir bö­lüm gelirleriyle ödeyen aylak kapitalistlere satarlar; böylece aylak kapitalistlere ödedikleri yıllık rantın tümü, bu yollardan biriyle ya da başka yolla kendilerine" (sanayi kapitalistlerine) "geri döner. "

259

Page 260: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Yukarda ücretierin tümünün geri dönüşü gibi, burda da çocuk­ça bir geri dönen rant vb . anlayışı vardır. Örneğin, C, toprağın ve paranın rantı olarak I'ya (aylak kapitaliste) 100 pound ödüyor. 100 pound, C açısından ödeme aracıdır. Bu parayla C'nin depolarından 100 poundluk meta alan I açısından ise satın alma aracıdır. Böyle­ce 100 pound, metalarının dönüşmüş bir biçiminde geri gelir. Ama artık metaları 100 pound değerinde azalmıştır. O metaları I'ya doğ­rudan vermek yerine, ona 100 pound para vermiştir, o da bu paray­la onun mallarından 100 poundluk satın almıştır. Ama bunları, kendi fonlarından değil, C'nin parasıyla satın almaktadır. Ve Des­tutt de Tracy, böylelikle C'nin I'ya ödediği rantın C'ye geri döndü­ğünü sanmaktadır. Ne ahmaklık! Bu, birinci saçmalık.

İkincisi, bizzat Destutt bize, toprağın rantının ve paranın faizi­nin, yalnızca, sanayi kapitalistinin karından kesintiler olduğunu, bu nedenle basitçe ayiaklara bırakılmış kar kotaları olduğunu söy­lemişti. C'nin, bu kotanın tümünü 1 1 4041 Tracy'nin tanımladığı yol­lardan biriyle değil de herhangi bir oyunla geri aldığını -yani ka­pitalist C'nin, ne landlord'a [toprak sahibine] , ne para-kapitaliste herhangi bir rant ödemediğini- varsayarsak, tüm karını kendine alakoymuş olur; ama soru, karı nereden sağladığı, nasıl kar ettiği, karın nasın ortaya çıktığı sorusudur. Bu soru, kapitalistin, toprak sahibine ya da para-kapitaliste bir bölüm ayırmadan kara sahip ol­duğu ya da elinde tuttuğu biçiminde açıklanamayacağı gibi, kar bö­lümünün ayiağa şu ya da bu kategori altında bıraktığı birinci ya da ikinci parçasının bütünüyle ya da bir bölümüyle, şöyle ya da böyle aylağın elinden çıkıp, yeniden ona geri döndüğü biçiminde de açıklanamaz. Bu da ikinci saçmalık!

Bu saçmalıkları dikkate almayalım. C, kendisinden kiraladığı (low!) toprak ya da sermaye için I'ya -aylağa- 100 pound rant ödemek zorunda. Bu 100 poundu karından ödüyor (kan nereden geliyor, henüz bilmiyoruz). Sonra ürünlerini l'ya satıyor; I bu ürün­leri ya kendisi doğrudan ya yanında çalışanlar [hizmetçiler] (üret­ken-olmayan ücretliler) aracılığıyla tüketiyor; C ürünleri I'ya çok pahalı satıyor, örneğin değerlerinin yüzde 25 üstünde satıyor. 80 pound değerindeki ürünleri 100 pounda satıyor. Bu durumda hiç kuşkusuz C 20 pound kar saglıyor. Kapitalist C, I'ya, 100 pound değerinde meta için bir çekme hakkı tanımıştır. I, çeki getirdiği za­man C, mı;ı.llarının nominal fiyatını değerlerinin yüzde 25 üstünde saptayarak ona 80 pound değerinde meta vermiştir. I, 100 pound ödeyerek tükettiği 80 pound değerindeki metalada yetinseydi bile, C'nin karı yüzde 25'in üstüne yükselemezdi. Fiyatlar ve dolandm­cılık her yıl yinelenirdi. Ne var ki I, 100 poundluk değer tüketmek

260

Page 261: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

istiyor. Eğer toprak sahibi ise, que faire [ne yapmalı]? Toprağını C'ye 25 pound karşılığı rehin eder; buna karşılık C ona 20 pound değerinde metalar verir - çünkü rnetalannı yüzde 25 (dörtte-bir) değerinin üstünde satıyor. I eğer para ödünç veren biriyse, serma­yesinden 25 poundu C'ye verir, buna karşılık C ona 20 pound değe­rinde metalar verir.

Varsayalım ki sermaye (ya da toprağın değeri) yüzde 5'ten kira­lanrnıştır. Ve bu da 2.000 pounda ulaşmıştır. Dernek ki şimdi bu, yalnızca 1.975 pound olacaktır. Rantı 983/4 pounddur. Ve bu böyle­ce sürer: I sürekli olarak gerçek değeri 100 pound olan metaları tü­ketir, ancak rantı sürekli olarak düşer; çünkü 100 pound değerinde metalan elde edebilmek için, kendi sermayesinin giderek daha faz­la bir parçasını tüketrnek zorundadır. Böylece C, I'nın sermayesi­nin tümünü parça parça gaspeder ve sermayeyle birlikte onun ran­tım da gaspetmiş olur - başka deyişle, sermayenin kendisiyle bir­likte, ödünç alınan sermayeden sağladığı kar parçasını da sahiple­nir. Bay Destutt, anlaşılan bu süreci düşünüyor ki, şöyle sürdüruyar sözü:

"Ancak bana denecek ki, eğer durum böyleyse ve eğer sanayi yatı­nmcılan, gerçekten de her yıl ektiklerinden daha fazlasını biçecek­lerse, kısa bir süre içinde tüm kamu servetini kendilerine çekmiş olurlar ve bir devlette yalnızca, bir kaynağı olmayan işçilerle kapi­talist girişimcilerden başka kimse kalmaz. Bu doğru, eğer girişimci­ler ya da onlann veliahtlan, zenginleştikçe köşelerine çekilmeseler ve aylak kapitalistler sınıfının açığını sürekli olarak kapatmasalar­dı, durum işte böyle olurdu; ama sık sık göriilen bu göçlere karşın gene de sanayi bir ülkede büyük kanşıklıklar olmadan bir süre iş yapmış ise, sanayi sermayesi, yalnızca toplam zenginlik arttığı için büyümekle kalmıyor, ama aynı zamanda, daha büyük oranda artı­yor . . . . Şunu da eklemeli ki, tüm hükümetlerin her yıl çalışan sınıfa vergiler yoluyla bindirdiği geniş yük olmasaydı, bu sonuç daha da güçlü duyumsanırdı. . . . " (s. 240-241.)

Ve Mösyö Destutt, anlatmak istediği konuda hiç haklı değil ama, gene de belli bir noktaya kadar hakkı var. Ortaçağın geriledi­ği ve kapitalist üretirnin doğduğu dönemde, sanayi kapitalistleri­nin hızlı zenginleşrnesi, bir ölçüde toprak sahiplerinin doğrudan so­yulrnasıyla açıklanabilir. Amerika'daki keşiflerin sonucu, para de­ğeri düştüğü zaman, çiftçiler, toprak sahiplerine gerçek rantı değil, eski rantı, norninal rantı ödediler, bunun yanısıra da manufactu­rers [İmalatçılar] onlara, rnetalarını, yalnızca para olarak artmış değerinden değil, kendi değerlerinin üstünde de sattılar. Aynı bi­çimde, tüm ülkelerde, örneğin ülkenin temel gelirinin rant biçimiy­le toprak sahiplerinin, prensierin vb. elinde olduğu Asya ülkelerin-

261

Page 262: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

de, sayıca az olan ve bu nedenle rekabetle sınırlanmamış imalatçı­lar, metalarını tekel fiyatı üzerinden satıyorlar ve bu yolla onların bir kısım gelirini sahipleniyorlar; 1 1 4051 onlara yalnızca "ödenme­miş" emeği satmakla kalmayıp, metaları, içerdikleri emek miktarı­nın üsttinde satarak kendilerini zenginleştiriyorlar. Mösyö Des­tutt, ödünç para verenlerin, kendilerinin bu yolla soyulmasına izin vereceklerine inanıyorsa, bir kez daha yanılıyor demektir. Tam ter­sine, onlar elde ettikleri yüksek faiz aracılığıyla, bu yüksek karlardan, bu soygundan, doğrudan ya da dolaylı pay alıyorlar.

Aşağıdaki parça, Mösyö Destutt'ün kafasında bu olgunun bu­lunduğunu gösteriyor:

"Üç-dört yüzyıl önce tüm Avrupa'da o günlerin kudretli adamlan­mn engin zenginliğiyle karşılaştırıldığı zaman bu insanlann" (sana­yi kapitalistleri nin) "ne kadar zayıf olduklannı, ama bugün ötekiler azalırken, bunlann nasıl arttığını ve sayıca çağaldığını düşünmek yeter." (agy, s. 241.)

Mösyö Destutt'ün bize açıklamak istediği şey sanayi sermayesi­nin karları ve yüksek karları idi. Bunu iki yoldan açıkladı. Birinci­si, bu kapitalistlerin ücret ve rant olarak ödedikleri para onlara geri akar, çünkü bu ücretler ve rantlar, onlardan ürün satın alır. Gerçekte bu, yalnızca onların [sanayi kapitalistlerinin -ç . ] ücretler­le ranıları neden, önce para biçiminde, sonra para olarak aynı mik­tarda meta biçiminde, iki kez ödemediklerini açıklar. İkinci açıkla­ma, metalarını fiyatının üstünde, çok pahalı sattıklarıdır; önce kendilerine sattıkları, böylece kendilerini dolandırdıklarıdır; ikinci­si işçilere sattıkları, böylece kendilerini bir kez daha dolandırdıkla­rıdır - çünkü Mösyö Destutt bize, ücretli-işçilerin tüketiminin "on­lara ücretlerini ödeyenierin tüketimi olarak görülmesi gerektiği"ni söylemektedir (s. 235); ve son olarak, üçüncü sırada, rantla yaşa­yan beyefendilere sattıkları, onları yolduklarıdır ve bu gerçekte sa­nayi kapitalistlerinin, kendi karlarının daha büyük bir parçasını ayiaklara vermek yerine neden her zaman kendilerine ayırdıkları­nı da açıklar. Sanayi kapitalistleri ile sanayi kapitalisti olmayan kapitalistler arasında, toplam karın dağılınünın, neden giderek bi­rincinin yararına, ikincinin zararına olduğunu da gösterir. Ama bu toplam karın nereden geldiğini anlamaya bir damlacık olsun yar­dım etmez. Varsayalım ki, karın tümünü kendilerine alakoymuş­lardır; soru gene-ortadadır: kar nereden geliyor?

Destutt, herhangi bir yanıt vermemekle kalmamış, ama yine de, paranın geri akışını metanın kendisinin geri akışı olarak aldığı­nı açık etmiştir. Bu paranın geri akışı, yalnızca kapitalistlerin üc­retlerle rantı, meta olarak ödemek yerine, önce para olarak ödedik-

262

Page 263: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lerini; onların metalarının bu parayla satın alındığını ve [ücretlerle rantı -ç.] dalaylı biçimde meta olarak ödediklerini ifade eder. An­cak bu parayla aynı değerdeki metalar onlardan alınarak, ücretli işçilerin ve rantiyelerin tüketimine gittiği ölçüde bu para, sürekli olarak onlara geri akar.

Mösyö Destutt, "Zenginliğimizi tüketiş biçimimize bu tür bir bakışın, toplumdaki ilerlemeye 'açıklık' getirmesinden" müthiş hayrete düşmüş (hem de tam Fransız usulü - kendisi hakkındaki benzer hayret ünlemleri de Proudhon'da bulabilir).

"Bu tutarlılık ve saydamlık nereden geliyor? Gerçeği aydınlatma­mız olgusundan. Bu insana, hani şu aynalan anımsatıyor - kendi­sinden doğru uzaklıkta durduğumuz zaman doğru ölçülerle, açık­seçik göründüğünüz, ama çok yakınında ya da çok uzağında durdu­ğunuz zaman her şeyin karmakanşık ve kınk-dökük göründüğü ay-nalan." (s. 242-243.) •

Daha ilerlerde, Mösyö Destutt, bir rasiantı sonucu, olan-bitenin gerçek çizgisini anımsıyor (doğal ki A. Smith'ten); ama ne var ki, bunu özünde anlamadan yalnızca bir ifade olarak yinelemekle yeti­niyor - zaten eğer anlasaydı (Bu Fransa Enstitüsü üyesi) yukarda sözünü ettiği ışığı tutamazdı. Destutt şöyle yazıyor (s. 246):

"Bu ayiaklann geliri nereden geliyor? Ranttan gelmiyor mu - on­ların sermayelerini çalıştıranların elde ettikleri karlardan ödedikle­ri ranttan, başka deyişle, onlann fonlannı, malolduğundan daha fazlasını üreten emeği ödemek için kullananlardan, bir sözcükle sa­nayi adamlanndan gelmiyor mu?"

(Halı! Demek ki, sanayi kapitalistlerinin aylak kapitalistlerden ödünç aldıkları fonlar için onlara ödedikleri rantlar (ve kendi karlan da) "malolduğundan daha fazlasını üreten" emeğin ücretini bu fonlarla ödemelerinden ileri geliyor; yani ürünü kendilerine ödenenden daha fazla değer taşıyan işçilerden geliyor, - başka de­yişle, kar, işçilerin, maliyetlerinin üstünde ürettiklerinden geliyor; sanayi kapitalistinin bizzat sahiplendiği ve yalnızca bir parçasını topraktan ve paradan rant kazananlara ödediği artı-üründen geli­yor.)

Mösyö Destutt bundan, bu üretken işçilere değil, onlan hareke­te geçiren kapitalistlere geri gitmemiz gerektiği sonucunu çıkan­yar.

"Başkalannın çalıştırdığı ücretiiierin geçimini sağlayanlar da ger­çekte bunlardır. " (s. 246.)

Hiç kuşku yok, emeği doğrudan sömürdükleri ölçüde, aylak ka­pitalistler de bunu temsilcileri aracılığıyla yapıyorlar. Sanayi ser­mayesini, zenginliğin kaynağı saymak bu anlamda doğrudur.

263

Page 264: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1 1 4061 "Bu nedenle, tüm zenginliğin kaynağını bulmak için, her zaman

bunlara" (sanayi kapitalistlerine) "geri gitmemiz gerekir." (s. 246.) "Daha önceki emeğin ürünleri, üretilir üretilmez tümüyle tüketil­

mediği için, zamanla zenginlik az ya da çok miktarda birikmiş oldu. Bu zenginliğe sahip olanlardan bazılan, ondan bir rant sağlamayı ve onu tüketmeyi yeterli bulur. Bunlar, bizim aylak dediklerimiz­dir. Daha aktif olan bazılan ise hem kendi fonlannı, hem borç al­dıklannı çalıştınrlar. Bu fonlan, bir karla birlikte yeniden-üreten emeğe ödeme yapmakta kullanırlar." (Demek ki yalnızca bu fonlann değil, aynı zamanda kan oluşturan fazlalığın da yeniden-üretimi [sözkonusudur] .) "Bu karla yalnızca kendi tüketimlerini değil, baş­kalannın tüketimini de öderler. Bu tüketimlerle" (yani kendileri­ninki ve aylaklannki? Bir kez daha aynı saçmalık) "fonlan, bir ölçü­de artmış olarak onlara geri gelir ve yeniden başlarlar. Dolaşımı oluşturan şey işte budur." (s. 246-247. )

"Üretken işçi"nin incelenmesi ve yalnızca kendisini satın alan bir sanayi kapitalisti ise, kişinin üretken işçi -emeği, kendisini doğrudan satın alan için kar üreten kişi - olduğu vargısı Mösyö Destutt'ü, gerçekte sanayi kapitalistlerinin, sözcüğün yüce anla­mında tek üretken işçiler olduğu sonucuna götürdü.

"Geçimi kara bağlı olanlar" (sanayi kapitalistleri) "tüm ötekilerin de geçimini sağlarlar ve yalnızca onlar kamusal zenginliği artınrlar ve keyif aldığımız şeyleri yaratırlar. Böyle olması gerekir, çünkü tüm zenginlikterin kaynağı emektir ve biriktirilmiş emeğin yararlı biçimde uygulanmasını gerçekleştirerek, cari emeğe yararlı bir yön veren yalnızca onlardır." (s. 242.)

"Cari emeğe yararlı bir yön" verir demek, gerçekte yalnızca, ya­rarlı emeği çalıştırırlar demektir, kullanım-değerleri veren emeği çalıştındar demektir. Ama "biriktirilmiş emeğin yararlı biçimde uygulanmasını" gerçekleştirirler demek -aynı şey demek değilse, yani biriktirilmiş zenginliği kullanım-değeri üretmek için sanayide kullanırlar demek değilse- onunla, onun içerdiğinden daha fazla cari emek satın almak için "biriktirilmiş emeği yararlı biçimde uy­gularlar" demektir. Hemen yukarda andığımız parçada Destutt, kapitalist üretimin özünü oluşturan çelişkileri, naifçe özetliyor. Tüm zenginliğin kaynağı emek olduğu için tüm zenginliğin kayna­ğı sermayedir; zenginliğin fiili yaratıcısı emek harcayan değil, ama başkasının emeğinden kar edendir. Emeğin üretken gücü, serma­yenin üretken gücüdür.

"Melekelerimiz bizim tek özgün zenginliğimizdir; emeğimiz tüm öteki zenginliği üretir ve tüm emek, gereği gibi yönetiirliği zaman üretkendir." (s. 243. )

264

Page 265: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Şu halde, Destutt'e göre, pek doğal olarak bundan, sanayi kapi­talistleri "tüm ötekilerin de geçimini sağlarlar ve yalnızca onlar ka­musal zenginliği artınrlar ve keyif aldığımız şeyleri yaratırlar" so­nucu çıkar.

Facultes'miz [melekelerimiz] bizim tek doğuştan zenginliğimiz­dir; demek ki, emek melekesi zenginlik değildir. Emek, tüm öteki zenginlikleri üretir, yani emek kendisi hariç, tüm ötekiler için zen­ginlik üretir ve kendisi zenginlik değildir, ama onun yalnızca ürü­nü zenginliktir. Doğru dürüst yönetilen her emek üretkendir; yani her üretken emek, kapitaliste kar bırakan her emek, doğru dürüst yönetilmiş bir emektir.

Destutt'ün -farklı tüketici sınıfZara değil, ama tüketim araçla­rının farklı doğasına değinen- aşağıdaki sözleri, Adam Smith'in, kitap II, bölüm II'deki görüşlerinin başka sözcüklerle ifadesidir; Smith, o görüşlerinin sonunda, ne tür bir (üretken-olmayan) harca­manın, yani bireysel tüketimin, gelirin tüketiminin bir ölçüde avantajlı olduğunu araştınr. Bu araştırınayı (Garnier, c. II, s. 345) şu sözlerle başlatır:

"Tutumluluk genel sermaye kitlesini artınr, savurganlık azaltır; biriktirmeksizin ya da' kökünü kurutmaksızın, harcamalan gelirle­rine eşit olaniann tutumu ise, genel sermaye kitlesini ne azaltır, ne artınr. Ancak bazı harcama biçimleri, görünüşe göre, genel zengin­liğin artmasına, başka türlerden daha çok katkı yapar." [Wealth of Nations, OUP baskısı I, s . 387-88.]

Smith'in bu yaklaşımını Destutt şöyle özetliyor: "Eğer tüketim, tüketirnci türüne göre çok farklı ise, tüketilen nes­

nelerin yapısına göre de değişiklik gösterir. Hepsi [ürünler -ç.] eme­ği temsil eder; ama bazılannda, başkalanna göre değer, daha sağlam bir biçimde sabitleştirilmiştir. Bir havai fişek yapımında, bir elmasın bulunması ve kesilmesi için gereken kadar zahmet çekilmiş olabilir ve dolayısıyla, birinin değeri öteki kadar olabilir. Ama her ikisini sa­tın aldığım, parasını ödediğim ve kullandığım zaman, yanm saatin içinde birinciden geriye hiçbir şey kalmaz; ama ikincisi, yüzyıl sonra benim torunlanm için bile bir kaynak olabilir. 1 1 4071 Bu" (Say'nin) "maddi-olmayan ürünler, dediği şeyle aynıdır. Bir buluşun sonsuz bir yaran vardır. Bir zihinsel yapıtın, bir resmin, az ya da çok kalıcılığı olan bir yaran vardır; ama bir balonun, bir konserin, bir tiyatro oyu­nunun yaran anlıktır ve bittiği anda kaybolur. Aynı şey, doktorlann, hukukçulann, askerlerin, ev hizmetiilerinin ve genelde müstahdem denen kişilerin kişisel hizmetleri için de söylenebilir. Onlann yaran, gerek duyulan anın yarand ır . . . . En yıkıcı tüketim en hızlı alanıdır; çünkü aynı zaman süresi içinde daha fazla emeği yok eder, ya da eşit miktarda emeği daha az sürede yok eder; bununla karşılaştınldığı zaman, daha yavaş olan tüketim bir tür servet yığmaktır; çünkü gü-

265

Page 266: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

n ün özverilerinin bir kısmının tadını çıkarmayı gelecek zamana erte­ler . . . . Herkes bilir ki, aynı fiyattan, üç ay yerine üç yıl giyilecek bir palto almak, daha ekonomiktir." (s. 243-244.)

[15. Smith'in Üretken Emek ue Üretken-Olmayan Emek Ayrımına Yöneltilen Polemiklerin Genel Yapısı. Üretken-Olmayan Tüketimi,

Üretimin Gerekli Itici Gücü Gösteren Mazeretçi Yaklaşım.]

Smith'in üretken emek ile üretken-olmayan emek hakkındaki görüşlerine karşı çıkan yazarların çoğu, tüketimi, üretimi malımuz­layıcı bir şey olarak kabul ederler. Bu nedenledir ki, geçimini gelir­den sağlayan ücretlileri -kiralanması zenginlik üretmeyen, ama kendisi zenginliğin yeni bir tüketimi demek olan üretken-olmayan emekçileri- üretken işçiler kadar üretken sayarlar; hatta field of material consumption'ı [maddi tüketim alanını] , dolayısıyla da fi­eld of production'ı [üretim alanını] genişiettikleri için maddi zen­ginlik üreten emek sayarlar. Bunlar, daha çok buıjuva ekonomisi­nin bir tür mazeret buluculandır; bir ölçüde riches oisifs'i [zengin aylakları] ve hizmetini tükettikleri "travailleurs improductifs"i ["üretken-olmayan emekçiler"i] , bir ölçüde de harcamaları ağır olan "gouvernements forts"u ["güçlü hükümetler"i] , devlet borçları­nın artışını, kiliseyle devletteki makam sahiplerini, arpalıklarda görevlendirilenleri vb. mazur gösterme çabasıdır. Çünkü, -hizmetleri, aylak zenginin harcamalannda arzı endam eden- bu "üretken-olmayan emekçiler"in hepsinin ortak yanı, her ne kadar "produits immateriels" ["maddi-olmayan ürünler"] üretiyorlarsa da "produits materiels" ["maddi ürünler"] tüketmeleridir; yani üret­ken işçilerin ürünlerini tüketmeleridir.

Başka bazı ekonomistler, örneğin Malthus, üretken ve üretken­olmayan emekçiler arasında ayrımı kabul ederler, ancak ikincile­rin sanayi kapitalisti için, hatta maddi zenginlik üretimi için bile birinciler kadar gerekli olduğunu ileri sürerler.

Üretimle tüketimin özdeş olduğunu ya da tüketimin, her tür üretimin hedefi olduğunu ya da üretimin, her tür tüketimin önko­şulu olduğunu söylemenin bu bağlamda hiçbir yaian yoktur. Tüm tartışmanın temelinde -yan tutma amacı bir yana bırakılırsa­yatan şudur:

İşçinin tüketimi ortalama olarak, ancak onun üretim maliyeti­ne eşittir, onun kendi üretimine değil. Dolayısıyla tüm fazlayı baş­kaları için üretir; üretiminin bu parçasının tümü, başkaları için üretimdir. Dahası, emekçiyi bu fazla-üretime (yani işçinin kendi geçimi için gereksindiklerinin ötesindeki üretime) yöneiten ve ola­bilecek en üst düzeye çıkarmak için -gerekli üretimden farklı ola-

266

Page 267: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rak bu göreli fazla-üretimi artırmak için- her çareye başvuran sa­nayi kapitalisti, artı-ürünü doğrudan kendisi sahiplenir. Ne var ki, kişileşmiş sermaye olarak, üretmek için üretir, zenginleşmeyi zenginleşmek için ister. Sermayenin basit bir görevlisi yani kapi­talist .üretimin bir temsilcisi olduğu ölçüdE:, onun için önemli olan değişim-değeridir ve değişim-değerinin artmasıdır; kullanım­değeri ve bu değerin artması değildir. Onun için önemli olan, soyut zenginliğin artmasıdır, başkalannın emeğini sahiplenmenin art­masıdır. Tıpkı bir cimride olduğu gibi onda da kendini zenginleş­tirme mutlak güdüsü egemendir, ama tek farkla: o, güdüsünü, al­tm ve gümüşten bir hazine yığma tarzmda bir yanılsamayla tat­min etmeye çalışmaz; gerçek üretim demek olan sermaye yarat­malda tatmin etmeye çalışır. Eğer işçinin fazla-üretimi başkaları için üretimse, normal kapitalistin, olması gerektiği gibi sanayi ka­pitalistinin, üretimi, üretim için üretimdir. Doğrudur, zenginliği büyüdüğü ölçüde, bu idealinin gerisine düşer ve iyiden İyiye savur­ganlaşır; salt zenginliğini göstermek için olsa bile. Ama zenginli­ğin tadını çıkanrken, vicdanı hep suçludur; kafasının gerisinde para biriktirme ve kar hesabı vardır. Tüm savurganlığına karşın, tıpkı bir cimri gibi, esas olarak elisıkıdır.

Sismondi, emeğin üretkenlik gücündeki gelişmenin, işçiye gide­rek artan ölçüde keyif elde etme olasılığını sağladığını, ancak bu keyif olanakları işçinin emrine verilseydi, işçinin (ücretli-işçi ola­rak) işinden çıkacağını söyler;* sanayi kapitalistinin de zenginliğin keyfini kişiselleştirdiği zaman, yani birikimin zevki yerine zevk bi­rikimini yeğlediği zaman, şöyle ya da böyle bir biçimde, işlevini ye­rine getirmekten çıktığı da aynı ölçüde doğrudur.

Bu nedenle o da bir fazla-üretim, başkaları için üretim üretici­sidir. Bir yandaki bu fazla-üretime karşılık, öteki yanda fazla tüke­tim yeralmalıdır; üretim için üretimin karşısına tüketim için tüke­tim konmak gerekir. Sanayi kapitalistinin yalnızca gelirden tüke­ten toprak sahiplerine, devlete, devlet alacaklılarına, kiliseye ve benzerlerine bırakmak zorunda kaldığı şey, 1 1 4081 onun zenginli­ğindeki mutlak azalmadır; ama onun zenginleşme arzusunu sürdü­rür ve kapitalist ruhunu muhafaza eder. Eğer toprak sahipleri, te­feciler vb. gelirlerini üretken-olmayan emek yerine üretken emeğe harcasalardı, amaca ulaşılmazdı. Bu durumda, bu biçim bir tüke­tim işlevinin temsilcisi olmak yerine onlar kendileri sanayi kapita-

* Sismondi şöyle diyor: "Sanayinin ve bilimin sağladığı ilerlemeden ötürü her emekçi her gün, tüketmek için gereksindiğinden çok fazlasını üretebiliyor. Ama onun emeği aynı zamanda zenginlik ürettiğine göre, eğer bu zenginliğin keyfini çı­karmaya davet edilseydi, o zenginlik, onu işçi olmaktan çıkarırdı" (Nouueaux princi­pes, c. I, s. 85).

Page 268: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

listi haline gelirlerdi. Bu konuyla ilgili olarak daha sonra bir rikar­docuyla bir mahtusçu arasındaki komiğin komiği tartışmaya da de­ğineceğiz.79

Üretim ve tüketim kendinde [an sich] birbirinden-aynlamazdır, bundan çıkan sonuç şudur ki, kapitalist üretimde bunlar gerçekte birbirinden aynldığına göre, birlikleri, birbirlerine karşıtlık.lanyla sağlanmaktadır - yani A, B için üretmek durumundaysa, B de A için tüketmek durumunda olmalıdır. Saptadığımız gibi, her birey­sel kapitalistin, kendi adına, gelirinin ortaklan bakımından savur­ganlıktan yana olması gibi, eski merkantil sistem de, bir bütün ola­rak, bir ulusun kendisi sözkonusu ise tutumlu olması, ama yabancı uluslar keyfini çıkarsın diye lüks ürünler üretmesi gerektiği fikri­ne dayanır. Düşünce her zaman şu: bir yanda üretim için üretim, bunun sonucu olarak öte yanda yabancı ürünün tüketimi. Merkan­til sistemin bu düşüncesini, örneğin Dr. Paley, Moral Philosophy, c. II, bölüm XI'de şöyle ifade etmişti :

" . . . zengin, lükse düşkün bir ulusun istemlerine hizmet eden çalış­kan, tutumlu bir ulus." [W. Paley, Principles of Moral and Political Philosophy, Edinburgh, 1788, c. II, s. 359.)

"Onlar" (politikacılanmız, Garnier, vb.) diyor Destutt, "genel ilke olarak, tüketimin, üretimin nedeni olduğunu, bu nedenle bol bol tü­ketimin iyi bir şey olduğunu öne sürerler. Kamu ekonomisiyle, bi­rey ekonomisi arasındaki büyük farklılığı da bunun yaptığını ilan ederler." (agy, s. 249-250.)

Güzel bir formül daha: "Yoksul uluslar, halkının hali vakti yerinde olanlardır; ve zengin

uluslar, halkın genellikle yoksul olduğu uluslardır." (agy, s. 231.)

[16.] Henri Storch [Maddi Üretim ue Zihinsel Üretim Arasındaki Karşılıklı Etkileşim Sorunlarına Tarihsel Olmayan Bir Yaklaşım .

Egemen Sınıfların "Maddi-Olmayan Emek" Anlayışı]

Henri Storch, Cours d'economie politique, editör Jean-Baptiste Say, Paris 1823 (Grand Dük Nicholas'ın önünde verilen konferans bitişi 1815), c. III .

Garnier'den sonra, Adam Smith'in üretken emek ile üretken­olmayan emek ayrımına karşı yeni bit' temelde polemiğe girişen ilk yazar gerçekte Storch'tur.

Storch, üretim yasalarıyla "theorie de la ciuilisation"un ["uygarlık teorisi"nin] ilgilenmesi gereken "içsel nesneleri ya da uy­garlığın öğeleri"ni, maddi üretimin oluşturucu parçalarından, mad­di ürünlerden ayırdeder. (agy, c. III, s. 217. )

268

Page 269: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

(Cilt I, s. 136'da [şöyle der] : "Apaçık bellidir ki, insan ancak içsel nesnelerle donatılmışsa, yani fizik, entelektüel ve moral melekeleri­ni -ki bu aynı zamanda toplumsal kurumlar vb. gibi onlan gelişti­ren araçlann varlığını varsayar- geliştirdiği ölçüde zenginlik üreti­mine erişir. Demek ki bir halk ne kadar daha uygarsa, ulusal zen­ginliği o kadar daha fazla büyür." Tersi de doğru.)

Smith'e karşı : "Smith . . . zenginlik üretimine doğrudan katkı yapmayaniann tü­

münü, üretken emekçilerin dışında tutar; ayrıca yalnızca ulusal zen­ginliği dikkate alır." Onun hatası, "maddi-olmayan değerleri zen­ginlikten ayırdetmemesidir." (c. I II , s. 218.)

Ve gerçekten de sorun işte bu. Smith'in gözönüne aldığı maddi zenginliğin üretimi açısından, ve işin aslında o üretimin yalnızca belirli bir biçimi olan kapitalist üretim tarzı açısından, üretken iş­ler ile üretken-olmayan işler arasındaki ayrım, çok büyük önemde­dir. Zihinsel üretimde, bir başka tür emek, üretken görünür. Ama Smith anu dikkate almaz. Son olarak, iki tür üretim arasındaki iç­etkileşim ve içsel bağlantı da onun araştırma alanına girmez; üste­lik, maddi üretimin, kendi biçimi içinde incelendiği bir ortamda, bu iç-etkileşim ve içsel bağlantı [konusunda söylenecek olanlar -ç.] boş sözler olmanın ötesine geçmez. Doğrudan üretken olmayan emekçilerden sözedişi de maddi zenginliğin üretimine değil , doğru­dan tüketimine katılışiarı ölçüsündedir.

Uygarlık teorisi de ufak-tefek önemsiz ifadelerin ötesinde Storch'un elinde pek bir yere varmaz; ama gene de, örneğin maddi işbölümünün zihinsel işbölümünün önkoşulu olduğu türünden bazı zekice gözlemler, şurada burada kendini göstermektedir. Storch'un önemsiz birkaç sözün ötesine geçernemesinin ne kadar kaçınılmaz olduğu, çözüm bulmak bir yana dursun çözülecek problemi formüle etmekten ne kadar uzak olduğu, tek bir olgudan bellidir. Zihinsel 1 1 4091 üretim ile maddi üretim arasındaki ilişkileri incelemek için her şeyden önce, maddi üretimi genel bir kategori olarak değil, ama belirli tarihsel bir biçim içinde kavramak gereklidir. Öyleyse, örneğin, kapitalist üretim tarzına ve ortaçağın üretim tarzına fark­h zihinsel üretim türleri tekabül eder. Eğer maddi üretim kendi öz­gül tarihsel biçimi içinde kavranmazsa, ona tekabül eden zihinsel üretimde neyin özgül olduğunu ve birinin ötekine karşılıklı etkisini anlamak olanaksızlaşır. Yoksa, zırvalamanın ötesine geçilemez. "Uygarlık" hakkındaki sözler de boş lakırdı olarak kalır.

Ayrıca: maddi üretimin özgül bir biçiminden, birincisi özgül bir toplum yapısı, ikinci olarak da insaniann doğayla özgül bir ilişkisi ortaya çıkar. Onların devlet örgütlenmeleri ve tinsel görüş tarzlan

269

Page 270: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[geistige Anschauung] , bu ikisi tarafından belirlenir. Dolayısıyla onlann zihinsel üretimlerinin türü de.

Son olarak, Storch'a göre, zihinsel üretim, aynı zamanda, top­lumsal işlevleri bir iş olarak yürüten yönetici sınıfın her türden mesleksel etkinliklerini de içerir. Yerine getirdikleri işlevler gibi, bu katmanların varlığı da, ancak, onların üretim ilişkilerinin özgül tarihsel yapısına bakarak anlaşılabilir.

·

Storch maddi üretimin kendisini tarihsel olarak algılamadığı için -genel olarak maddi ürünlerin üretimi biçiminde algıladığı, bu üretimin, tarihsel olarak gelişmiş belirli ve özgül bir biçimi ola­rak algılamadığı için-, kısmen egemen sınıfın ideolojik oluşturan­larını, kısmen de bu belli toplumsal oluşumun özgür zihinsel üreti­mini anlaşılır kılabilecek tek temelden kendini yoksunlaştınyor. Anlamsız genel sözlerin ötesine geçemiyor. Sonuç olarak söyleye­lim, ilişkiler, onun varsaydığı kadar basit değil . Örneğin kapitalist üretim zihinsel üretimin bazı alanlarına, örneğin sanata ve şiire düşmandır. Eğer bu nokta gözden kaçırılırsa, 18. yüzyılda Fransız­ların içine düştüğü yanılsamaya, Lessing'in müthiş güzel biçimde hicvettiği80 yanılsamaya yolaçabilir. Madem ki eskilere göre meka­nikte vb. ilerdeyiz, neden bir destan yazamayalım? Ve llyada'nın yerine Henriade !Bl

Ne var ki, Storch haklı olarak -Smith'e yönelen bu saldınnın babası olan Garnier'yi özellikle anarak- Smith'in karşıtlannın so­runu yanlış koyduklarını vurgular.

"Onu eleştirenler ne yapıyor? Bu ayrımı" (maddi-olmayan değerler ile zenginlik arasındaki ayrımı) "ortaya koymak şöyle dursun, birbi­rinden çok farklı olduğu apaçık belli olan iki tür değeri birbirine ka­nştırmayı başanyorlar."

(Zihinsel ürünler üretiminin ya da hizmet üretiminin bir mad­di üretim olduğunu ileri sürüyorlar.)

"Maddi olmayan emeği üretken sayarak, bu emeğin zenginlik üret­tiğini" (yani doğrudan ürettiğini) "kabul ediyorlar; başka deyişle, maddi olmayan hemen o anlık değerler ürettiği halde, maddi ve de­ğişilebilir değerler ürettiğini kabul ediyorlar; maddi olmayan emek ürünlerinin, maddi emek ürünlerinin bağlı olduğu aynı yasalann konusu olduğunu, ama gene de birincilerin, ikincilere göre başka il­kelerce yönetildiğini varsayıyorlar." (c. III, s. 2 18.)

Storch'tan aldığımız aşağıdaki parçalan, daha sonraki yazarla­rın ondan kopya etmesi dikkat çekicidir:

"İçsel nesnelerin bir ölçüde hizmet ürünleri oluşu gerçeğinden, on­lann da hizmetlerden daha ömürlü olmadığı ve üretilir üretilmez zorunlu olarak tüketildiği sonucu çıkanlmıştır." (agy, c. III , s. 234.)

270

Page 271: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Primitif nesneler, kullanılmalanyla tüketiJip bitirilmeleri şöyle dursun, kullanıldıkça yayılır ve artar, öyle ki, tüketimleri bile ania­nn değerini artırır." (agy, s. 236.) "İçs�J nesneler, zenginlik gibi, bi­riktirilmeye ve yeniden-üretimde kullanılabilecek sermayeler oluş­turmaya çok yatkındırlar" vb .. (agy, s. 236.) "Maddi-olmayan eme­ğin sınıflandınlması düşünülmeden önce, maddi emek sınıflandınl­malı ve ürünleri biriktirilmelidir." (s. 241 . )

Bütün bunlar, zihinsel ve maddi zenginlik arasındaki genel ilişkilerden ve gereksiz benzetmelerden başka bir şey değildir. Ör­neğin, onun [Storch'un -ç.] , gelişmemiş uluslar, zihinsel sermayele­rini ülke dışından ödünç alırlar, tıpkı maddi olarak gelişmemiş ulusların, maddi sermayelerini ödünç almaları gibi, (agy, s. 306); ya da, maddi-olmayan işbölümü, talebe, kısaca piyasaya bağlıdır, vb. biçimindeki gözlemleri de böyledir. (s. 246. )

Gerçekte kopya edilen parçalar da şunlar: 1 1 4 101 "İçsel nesnelerin üretimi, gereksindiği maddi ürünleri tüke­

terek ulusal zenginliği azaltmak şöyle dursun, tam tersine, onu ar­tıran çok güçlü bir araçtır; zenginlik üretimine gelince, o da sıra kendine geldiğinde, aynı biçimde güçlü bir uygarlığı geliştirme ara­cıdır." (agy, s. 517.) "Ulusal gönencin gelişmesine neden olan şey, iki tür üretim arasındaki dengedir." (agy, s. 521.)

Storch'a göre doktorlar sağlık üretir (ama hastalık da), profe­sörler ve yazarlar aydınlanma üretir (ama karanlık da), ozanlar, ressamlar, vb. , zevk üretir (ama zevksizlik de), ahlakçılar, vb. ah­lak üretir, vaizler din üretir, hükümdarıo çalışması güvenlik üre­tir, vb . . (s . 347-350. ) Ama aynı biçimde şunlar da söylenebilir: Has­talık doktorları üretir, aptallık profesörlerle yazarları üretir, zevk­sizlik ozanları ve ressamları, ahlaksızlık ahlakçıları, boşinan vaiz­leri ve genel güvensizlik hükümdan üretir. Tüm bu faaliyetlerin, bu hizmetlerin gerçek ya da hayali kullanım-değeri ürettiğini söy­lemek, daha sonraki yazarlarca, Smith'in kastettiği anlamda üret­ken işçiler olduklarını kanıtlamak için, yani sui generis [kendine özgü) ürünler değil, doğrudan maddi emek ürünleri ürettiklerini ve dolayısıyla doğrudan zenginlik ürettiklerini kanıtlamak için yine­lenmiştir. Storch'da henüz bu saçmalık yoktur; bu konuda söyle­dikleri şöyle özetlenebilir:

1. Burjuva toplumda çeşitli işlevler, karşılıklı olarak birbirini ötekinin varlık nedeni sayar;

2. Maddi üretimdeki karşıtlıklar, ideolojik katmanlar [Stande) üstyapısını kaçınılmaz kılar; bu üstyapının etkinliği -iyi ya da kötü olsun- sağaltıcıdır, çünkü zoruludur;

3. Tüm işlevler kapitalistin hizmetindedir ve onun "yararı"na işler;

271

Page 272: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

4. En yüce zihinsel ürünlerin bile yalnızca tanınmasıyla yetinil­melidir ve maddi zenginliğin doğrudan üreticileri gibi sunulduklan ve kör kör parmağım gözüne öyle oldukları kanıtlandığı için buıju­vaziden onlar adına özür dilenmelidir.

[17.] Nassau Senior [Burjuuazi Için Yararlı Olan Tüm lşleulerin Üretken Olduğunun Ilan Edilişi. Burjuuaziye ue Burjuua Deuletine Dalkauukluk]

Nassau William Senior, Principes fondamentaux de l 'economie politique, Jean Arrivabene çevirisi, Paris 1836.

Nassau Senior, atıanmış pusatlanmış saldırıyor: "Smith'e göre, Musevilerin yasakoyucusu* da üretken-olmayan bir

emekçiydi." (agy, s. 198.) O Mısırlı Musa mıydı, yoksa Moses Mendelssohn** mu? Musa,

kendisine Smith'in kastettiği anlamda "üretken emekçi" dediği için bay Senior'a şükran borçlu olurdu. Bu insanlar, kalıplaşmış buıju­va düşüncelerin o kadar egemenliği altındalar ki, eğer Aristoteles'e ya da Jül Sezar'a "üretken-olmayan emekçi" derlerse hakaret et­miş olacaklarını sanıyorlar. Aristoteles ile Sezar, "emekçi" ünvanı­nı bile hakaret sayarlardı.

"Bir reçete yazarak hasta bir çocuğu iyileştiren ve yaşamındaki birçok yılı güvenceye alan bir doktor, kalıcı bir sonuç üretmiş olmu­yor mu?" (agy.)

Saçma! Çocuk ölürse, sonuç daha az kalıcı değildir. Ve çocuk te­daviden sonra pek de iyileşmiş olmasa bile daktorun hizmeti aynı biçimde ödenmek gerekir. Nassau'ya göre, doktorlara, ancak tedavi başarılı olursa ödenmelidir ve hukukçulara davayı kazandıkları öl­çüde ve de askerlere, ancak zafer kazanırlarsa. Birdenbire ölçüyü fena kaçınyor:

"Hollandalılar, İspanyolların zulmüne karşı savaşarak ya da İngi­lizler, daha da berbat! aşma tehdidi ' taşıyan bir zulme başkaldınr­ken geçici sonuçlar mı ürettiler?" (agy, s. 198.)

Yazınsal bir süprüntü! Hollandalılar ve İngilizler riski ve tehli­keyi göze alarak isyan ettiler. Kimse onlara "devrimde" iş yaptılar diye bir şey ödemedi. Oysa "üretken emekçi"de olsun, "üretken­olmayan emekçi"de olsun, her zaman emeğin alıcısı ve satıcısı söz­konusudur. Amma da saçma!

Bu ahbap çavuşların Smith'e karşı giriştikleri polemiklerde

• Musa peygamber kastediliyor --ç. ** Moses Mendelssohn ( 1729-1786): Alman Aydınlanma felsefecisi. -Ed.

272

Page 273: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kullandıkları bu yavan yazınsal zevzeklikler, Smith'in, yeni-yetme, sonradan görme yabanıl burjuvanın tercümanı olmasına karşılık, kendilerinin, yalnızca "eğitilmiş kapitalist''in temsilcisi olduklannı gösterir. Eğitilmiş burjuva ile onun sözcüsü, her ikisi birden öylesi­ne salaktırlar ki, her hareketin nedenini 1 1 4 111 keseye yaptığı so­nuçla değerlendirirler. Öte yandan, bunlar öylesine eğitilmişlerdir ki, zenginlik üretimiyle hiçbir ilgisi bulunmayan görev ve işlevleri tanımayı bile bilirler; bunları da, kendi zenginliklerini "dolaylı ola­rak" artırdıkları vb. ölçüde, kısacası zenginlik için "yararlı" bir iş­levleri oldukları ölçüde tanırlar.

Kendi maddi üretiminin temeli, giriştiği tüm öteki üretimierin olduğu gibi, insanın kendisidir. Bu nedenle, insanı, üretimin özne­sini etkileyen bütün koşullar onun işlevlerini ve edimlerini ve dola­yısıyla da maddi zenginliğin, metaların yaratıcısı kimliğiyle işlev­lerini ve edimlerini az ya da çok değiştirir. Bu açıdan, tüm insan ilişkilerinin ve işlevlerinin, her nasıl ve her ne tür biçimde ortaya çıkariarsa çıksınlar, maddi üretimi etkiledikleri ve şöyle ya da böy­le bu üretim üzerinde belirleyici oldukları gösterilebilir.

"Bazı ülkeler var ki, oralarda kendilerini koruyacak askerler yok­sa insanların toprakta çalışması olanaksızdır. Evet, bu durumda Smith'in sınıflamasına göre, kaldınlan ürün, sabanı kullanan in­sanla onun yanı başında elinde silah bekleyen insanın ortak eme­ğiyle üretilınemiştir; ona göre yalnızca çiftçi bir üretken emekçidir ve askerin yaptığı iş üretken-değildir." (agy, s. 202.)

Birincisi, bu doğru değil. Smith, askerin koruyucu gözetisinin, buğday tanesinin değil, ama savunmanın üretkeni olduğunu söy­lerdi. Eğer ülkede düzen yeniden kurulmuş olsaydı, emekçi, fazla­dan bir de askerin geçimini, ve dolayısıyla yaşamını, sağlayacak üretimi yapmak zorunda kalmaksızın, buğdayı eskisi gibi üretecek­ti. Tıpkı , kendileri maddi ya da zihinsel hiçbir şey üretmeyen, ama yalnızca sakat toplumsal ilişkiler nedeniyle yararlı ve gerekli olan üretken-olmayan emekçilerin büyük bir kesimi gibi, askerler de faux frais de production {üretken olmayan zorunlu giderler] arasın­dadır -C. varlıklarını, toplumsal kötülüklere borçludurlar.

Ne var ki, Nassau pekala şöyle diyebilir: Yirmi emekçiden on­dokuzunu gereksiz hale getiren bir makine icadedilirse, o zaman bu ondokuz kişi de üretken olmayan zorunlu giderlerdir. Ama üre­timin maddi koşulları, tanının koşulları aynı kaldığı halde asker aradan çıkarılabilir. Ondokuz işçi ise, yalnızca geri kalan tek işçi yirmi kat daha üretken hale gelirse, yani maddi üretimin fiili ko­şullarında bir devrim olursa aradan çıkarılabilir. Üstelik, Bucha­nan'ın zaten gözlemlediği gibi:

273

Page 274: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Örneğin asker, emeği üretimin emrinde olduğu için, üretken emekçi sayılırsa, aynı kural gereği üretken emekçi de -onun yardı­mı olmaksızın hiçbir ordu · savaş alanına çıkamayacağı ya da zafer sağlayamayacağı için- pekala askeri onur payeleri üzerinde hak iddia edebilir." (David Buchanan, Obseruations on the Subjects Tre­ated of in Dr. Smith's lnquiry, ete. , Edinburgh 1814, s . 132.)

"Bir ulusun zenginliği, hizmetleri üretenler ile değerleri üretenie­rin sayısal oranına bağlı değildir; ama her birinin emeğini daha et­kinleştirmeye en uygun düşen orana bağlıdır." (Senior, agy, s. 204.)

Smith, "devlet g:örevlileri, hukukçular, din adamlan vb. üret­ken-olmayan zorunlu emekçileri", hizmetlerinin vazgeçilmez oldu­ğu çerçeveye daraltımak istediği için, bu söyleneni hiçbir zaman yadsımazdı. Kaldı kit bu eninde sonunda, üretken emekçilerin eme­ğini en etkin hale getiren bir "oran"dır. Hizmetlerinden yararlan­mak için yani kendi seçtiği bir tüketim maddesi olarak herhangi bir kişinin kendi ist eğiyle emeklerini satın aldığı qteki "üretken­olmayan emekçiler"e gelince, farklı durumlar birbirinden aynlma­hdır. Yaşamını gelir,den sağlayan bu emekçilerin sayısı, "üretken" emekçilere göre, ora n olarak fazlaysa, ya toplam zenginlik küçük olduğu için böyledir, ya da tek yanlı bir karakteri vardır - örneğin ortaçağ baronları ve hizmetiileri gibi. Herhangi bir geniş çerçevede mamul ürünler tüke tecek yerde, baronlar ve hizmetiileri kendi ta­rımsal ürünlerini tültetirlerdi. Bu ürünlerin yerine mamul ürünler tüketmeye başladık lan zaman, hizmetiileri n çalışması gerekli oldu. Gelire bağlı olaLrak yaşayanların sa}'lsının fazla olması, yıllık ürünün büyük bir kmmının yeniden-üretim olarak tüketilmiş olma­masından ileri geliyo rdu. Bunun yanısıra toplam nüfus da azdı . Ya da yaşamı gelire bağ lı bulunanların sayısı fazladır, çünkü üretken emekçilerin üretkenliiği ve dolayısıyla, hizmetiiierin geçiminin bağ­lı olduğu artı-ürünlejri fazladır. Bu durumda, üretken emekçilerin emeği, çok sayıda hi2 :metli olduğu için üretken değildir; tam tersi­ne üretken emekçilerin emeği bu kadar üretken olduğu için bunca çok hizmetli vardır.

Nüfusları eşit, errıeğin üretkenlik gücündeki gelişme eşit iki ül­keyi alırsak, Adam S:mith'le aynı doğrultuda, iki ülke zenginliğinin üretken ernekle üretk en-olmayan emeğin oranına göre ölçülmesi ge­rektiğini söylemek dc ığru olur. Bunun anlamı şudur: Göreli olarak daha çok sayıda üreth:en emekçiye sahip olan ülkede, yıllık ürünün göreli olarak daha bü.yük bir parçası yeniden-üretim amaçlı tüketi­lir ve sonuç olarak, yı Jlık itibariyle daha büyük değer kitlesi üreti­lir. Öyleyse, bay Senior 1 1 4121 Adam Smith'in bir türncesini başka sözcüklerle yinelemiştir, karşısına yeni bir düşünceyle çıkmamıştır. Aynca burada hizmet üreticileriyle, değer üreticileri arasında ay-

274

Page 275: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rım yapan da kendisidir; böylece, Smith'vari ayrıma karşı polemiğe girişen birçok yazann durumuna düşmüştür: bu ayrımı bir yandan kabul eder ve kullanırlar, bir yandan da reddederler.

Kendilerine özgü herhangi bir şey başarmamış, "üretken­olmayan" tüm ekonomistlerin tipik özelliği üretken emek ile üret­ken-olmayan emek ayrımına karşı çıkmalandır. Ancak burjuvaya ilişkin olarak, bir yandan, tüm işlevleri onun için zenginlik üreti­mine hizmet eden işlevler olarak sunmalan, sonra öte yandan bur­juva dünyasının, içindeki" her şeyin yararlı olduğu ve burjuvanın kendisinin bunu aniayacak kadar eğitimli olduğu olası en iyi dün­ya olduğunu söylemeleri, köle ruhluluklarının bir kanıtıdır.

Emekçilere ilişkin olarak ise [ifade ettikleri şey şudu�:] Üret­ken-olmayanların büyük [ürün] kitlesini tüketmeleri pek yerinde­dir; çünkü onlar, in their own way [kendi tarzlarındal da olsa, zen­ginliğin üretimine işçiler kadar katkıda bulunurlar.

Ancak sonunda Nassau, Smith'in yaptığı temel ayrımın tek söz­cüğünü -anlamamış olduğunu göstererek gerçeği yumurtlayıverir:

"Öyle anlaşılıyor ki, sözün doğrusu şudur: Smith'in dikkati büyük toprak sahiplerinin konumuna, üretken-olmayan sınıflar konusun­daki gözlemlerinin genel olarak yalnızca kendilerine uygun düşebi­leceği o insanlara takılıp kalmıştır. Aksi halde, üretken-olmayan emekçiler gelir sayesinde yaşarken, sermayenin yalnızca üretken emekçilerin çalşmalarını sürdürmelerini sağlamak için kullanıldığı şeklindeki varsayımını nasıl anlamlandıracağımı bilemiyorum. Esas olarak üretken-olmayanlar dediği kişilerin çoğu öğretmenler, devleti yönetenler- sermayenin kesesinden, yani yeni­den-üretim için önceden harcanmış olanın aracılığıyla yaşayanlar­dır." (agy, s. 204-205.)

Bu her şeyin üstüne tüy dikti . Bay Nassau'nun, devlet ve öğret­menlerin, gelirin değil de sermayenin kesesinden yaşadığını keşfi, daha fazla yoruma gerek bırakmıyor. Bay Senior, bununla acaba sermayenin karından ve bu anlamda sermayenin yardımıyla yaşı­yorlar demek mi istiyor? Eğer böyleyse, sermayeden sağlanan geli­rin, sermayenin kendisi olmadığını ve kapitalist üretimin sonucu olan bu gelirin yeniden-üretim için önceden harcanmadığını, tersi­ne onun sonucu olduğunu unutuyor. Ya da belli vergiler, bazı ürün­lerin üretim maliyetine girdiği için, yani belli üretim dallannın gi­derleri arasına girdiği için bu böyledir demek mi istiyor? O zaman bilmesi gerekir ki, bu yalnızca gelirden alınan bir vergi olur.

yor: Safsatacı Nassau Senior, ayrıca Storch'a da değinerek şöyle di-

"Bay Storch, bu sonuçların" (sağlık, zevk, vb.) "değer taşıyan baş­ka şeyler gibi, bunlara sahip olaniann gelirinin bir parçasını oluş-

275

Page 276: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

turduğunu ve ayrıca değişilebilir olduklarını" (yani üreticilerinden satın alınabildikleri ölçüde) "söylerken, hiç kuşku yok hatalıdır. Eğer böyle olsaydı, eğer zevk, ahlak, din, satın alınabilecek şeyler ol­saydı, zenginliğin, ekonomistlerce atfedilenden daha başka bir öne­mi olurdu. Bizim satın aldığımız sağlık, bilgi ya da dindarlık değil­dir. Doktor, din adamı, öğretmen . . . bu yüce sonuçlann az ya da çok bir kesinlikle ve yetkinlikle üretilebileceği yol ve yöntemleri ürete­bilirler . . . . Eğer bu durumlardan her birinde, başanya ulaşmak için en uygun yol ve yöntem uygulanırsa, bu yol ve yöntemleri üretenin ödüllendirilmek hakkıdır; başaramasa, ya da beklenen sonucu orta­ya çıkaramasa bile. Öğüt ya da ders verilir verilmez değişim ta­mamlanmıştır ve karşılığı olan ödeme alınmıştır." (agy, s. 288-289.)

Son olarak, muhteşem Nassau'nun kendisi de Smith'vari ayrı­mı benimser. Çünkü üretken emek ve üretken-olmayan emek yeri­ne, "üretken tüketim ve üretken-olmayan tüketim" arasında ayrım yapar. (s. 206. ) Ne var ki tüketimin hedefi ya bir metadır -ki bu­rada sorun bu değildir- ya da doğrudan emektir.

Tüketim, eğer emeği çalıştırıyorsa yani ya emek-gücünün ken­disini (ki örneğin öğretmenin ya da doktorun emeği pekala olabilir) üretken ya da satın alındığı metaların değerini yeniden-üreten emeği çalıştırıyorsa üretken olabilir. Bunlardan birini ya da ötekini başarmayan emek tüketimi, üretken-olmayan tüketimdir. Ve ger­çekten de Smith der ki: Ancak üretken amaçlı (yani sanayi amaçlı) tüketilen emeğe üretken emek derim ; üretken-olmayan amaçla tü­ketilebilene, tüketimi, yapısı itibariyle sınai tüketim olmayan eme­ğe de üretken-olmayan emek derim. Bay Senior, görüldüğü gibi, nova vocabula rerıım [şeyleri yeniden adlandırmal ile dehasını ka-nıtlamış bulunuyor.

·

Genel olarak Nassau, Storch'tan kopya çekmektedir.

[JB.] Pellegrino Rossi [Eiwnomill Fenomenterin Toplumsal Biçim inin Gözardı Edilişi. Ürethen-Olmayan Emehçiler Vasıtasıyla

Sıradan Bir "Emek Tasarrufu" Anlayışı]

1 1 4131 ·Pellegrino Rossi, Cours d'economie politique ( 1836-1837), Brüksel 1842.

İşte bilgelik ! "Dolaylı araçlar" (üretimin dalaylı araçları) "üretimi daha da ileri

götüren her şeyi, bir engeli kaldırmaya dönük her şeyi, üretimi daha etkin, daha hızlı, daha kolay yapan her şeyi içerir." (Daha yu­karda, s. 268'de şöyle diyor: "Doğrudan üretim araçları vardır, do­laylı üretim araçları vardır. Başka deyişle, araç vardır, sözkonusu sorundaki sonucun sine qua non [olmazsa olmaz] nedenidir; bu üre­timi gerçekleştiren güçlerdir. Başka araçlar vardır, üretime katkıda

276

Page 277: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bulunur, ama onu yapan değildir. Birinciler, neredeyse kendilikle­rinden davranabilirler, ikinciler yalnızca birincilerin üretmesine yardım edebilir.") " . . . Hükümetin tüm çalışması dalaylı bir üretim aracıdır . . . . Şu şapkayı yapan adam, hiç kuşku yok ki, sokakta dev­riye gezen jandarmanın, mahkemedeki yargıcın, suçluyu alıp cezae­vinde tutan gardiyanın, düşman istilasına karşı sınırlan koruyan ordunun üretime katkıda bulunduğunu kabul etmek zorundadır." (s. 272. )

Herkes ordan oraya koştururken şapkacının bu şapkayı yapıp s atabilmesi ne keyif vericidir kimbilir! Bu gardiyanlara, vb. maddi üretime doğrudan değil, doZaylı katkı yaptırdığı ölçüde, Rossi ger­çekte Adam'la aynı ayrımı yapmış oluyor (Konferans Xl!).

lzleyen XIII. konferansta Rossi özellikle Smith'e karşı meydan­lara atılıyor - gerçekte [tıpkı] öncelleri gibi.

Üretken emekçilerle üretken-olmayan emekçiler arasında yapı­lan hatalı ayrım, diyor, üç nedenden ileri gelmektedir.

1. "Alıcılar arasında bazıları, ürünleri ya da emeği kendi doğru­dan tüketimleri için satın alırlar; başka bazıları, onlan yalnızca, edinmiş olduklan ürün ya da emek araçları sayesinde elde edecek­leri yeni ürünleri satmak için satın alırlar."

Birinciyi belirleyici öğe kullanım-değeridir; ikinciyi belirleyici öğe ise değişim-değeri. Ama dikkati yalnızca değişim-değerine yo­ğunlaştırınca, insan Smith'in düştüğü hataya düşer.

"Bir an için kabul edelim ki, uşağıının emeği benim için üretken­olmayan emektir; onun için de öyle mi?" (agy, s. 275-276.)

Kapitalist üretimin tümü, üretim sürecinde, emeğin bir bölü­münü satın almaksızın sahiptenrnek ve ürünün içinde satmak üze­re, emeğin doğrudan satın alınmasına dayandığına -çünkü serma­yenin varlık temeli, ve özü budur- göre, sermaye üreten ernekle sermaye-üretmeyen-emek ayrımı, kapitalist üretim sürecini anla­makta bir temel oluşturmaz. Hizmetçi emeğinin hizmetçinin kendi­si için üretken olduğunu Smith de yadsımıyor. Her hizmet, onu sa­tan için üretkendir. Para karşılığı yalan yere yemin etmek, onu ya­pan için üretkendir. ·Belgelerde sahtecilik yapmak, onu yapması için kendisine para ödenen açısından üretkendir. Birini öldürsün diye kendisine para ödenen kişi için cinayet üretkendir. Dalkavu­ğun, muhbirin, yaltakçının, asalağın, çanak yalayıcının hizmeti, bu "hizmetleri" parasız yapmayan insanlar için üretkendir. Madem ki "üretken emekçi"dirler, öyleyse yalnızca servet üreticisi değil, aynı zamanda sermaye üreticisidirler. Tıpkı mahkemeler ve devlet gibi, kendi ödemesini kendisi yapan hırsız da "enerjisini kullanır, özgül bir doğrultuda kullanır, bir insan gereksinimini karşılayan" yani

277

Page 278: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kendi gereksinimini, kimbilir belki de kansının ve çocuğunun ge­reksinimini karşılayan "sonuçlar üretir" . Sonuçta [o bir] üretken ernekçidir; kuşkusuz eğer, sorun yalnızca bir "gereksinimi" karşıla­yacak bir "sonuç" üretrnekse ya da yukarda anıldığı gibi eğer "hiz-

. rnetlerini" satmak, onlan "üretken" yapmaya yetiyorsa. 2. "İkinci hata, doğrudan üretim ile dolaylı üretim arasında bir ay­

nm yapılmaması olmuştur." Adam Smith'in, bir yargıcın üretken ol­madığını düşünmesinin nedeni de işte budur. Ama "eğer üretim" (yargıcın emeği olmaksızın) "olanaksızsa, bu eme�n üretime katkı yaptığı, eğer doğrudan ve maddi katkı değilse bile, en azından, dik­kate alınmazlık edilemeyecek dolaylı bir yoldan katkı yaptığı açık değil midir?" (agy, s. 276.)

İşte bizim de üretken-olmayan ernek dediğimiz, üretime dolaylı olarak katılan (ve üretken-olmayan emeğin bir parçasını oluştu­ran) bu emeğin ta kendisidir. Yoksa, köylü olmaksızın yargıç yaşa­yarnayacağma göre köylü adaletin dolaylı üreticisidir dememiz ge­rekirdi! Vb . . Saçmanın dikalasıl Aynca işbölürnüne ilişkin bir baş­ka görüş daha var ki, onu daha sonra ele alacağız.

[3.] "Bir üretim fenomeninin üç temel olgusu, birbirinden dikkatli­ce ayırılı:nış değil: güç ya da üretken araç, bu gücün uygulanışı, so­nuç."

Saatçiden bir saat ahnz; bizi yalnızca emeğin sonucu ilgilendi­rir. Terziden bir palto aldığımız zaman da böyledir. Ama:

"İşleri böyle anlamayan insanlar, eski tarz insanlar hala mevcut­tur. Onlar bir işçiyi evlerine getirtirler, emeği için gereksindiği her şeyi ve malzemeyi vererek, şöyle şöyle bir giysi yaptınrlar. Bu in­sanlann satın aldığı şey nedir? �u insanlar bir güç satın alırlar" (aynı zamanda bu gücün uygulanışını satın alırlar) "riski ve tehlike­si kendilerine ait olmak üzere, şu ya da bu türden bir sonuç üret­mek üzere bir araç satın alırlar . . . . Sözleşmenin konusu bir güç sa­tın almaktır."

(Burada sözkonusu olan nokta, yalnızca bu "eski tarz insan­lar"ın kapitalist üretim tarzıyla hiçbir ortak yanı bulunmayan bir üretim tarzından yararlandıklandır; kapitalist üretim tarzının kendisiyle birlikte getirdiği ve emeğin üretken gücünde sağladığı tüm değişiklikleri kendi içinde olanaksızlaştıran bir üretim tarzın­dan yararlandıklarıdır. Rossi ve tüm onun gibiler için böyle özgül bir aynmın önem taşımayışı çok tipiktir. )

Bir uşak örneğinde, "bin değişik şey" yapmaya muktedir "bir güç satın alırsınız. Onun ürettiği sonuçlar, sizin bu güçten nasıl yarar­landığımza bağlıdır." (s. 276.)

Bütün bunların konuyla ilişiği yok.

278

Page 279: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1 1 4141 "Bu gücün belli bir uygulamasını . . . satın almak ya da kira­lamak . . . . Bir ürün satın almazsınız, kafanızdaki sonucu satın al­mazsınız." Avukatın dava açması, size davayı kazandıracak ını? Kim bilebilir ki? "Bilinen şey, sizinle avukatınız arasında geçen şey, belli bir değer karşılığında, belli bir gün, belli bir yere sizin adınıza konuşmak, entelektüel gücünü sizin çıkanmza uygulamak için gi­deceğidir." (s. 276.)

(Bu konuda, bir nokta daha. xn:·konferansta, s. 273, Rossi şöy­le diyor:

"Üreticileri yalnızca, yaşamlan boyunca pamuklu bez ya da ayak­kabı üreten insaniann kimliğinde görmenin çok uzağında'"yım. Her ne tür olursa olsun, emeğe saygı duyuyorum . . . ama bu saygı, yal­nızca kol emeğinin ayncalığı olmamalıdır."

Adam Smith böyle yapmaz. Onun açısından, bir kitap, bir re­sim, bir müzik yapıtı ya da bir heykel üreten kişi, ikinci anlamında "üretken emekçi"dir; ama doğaçlama yapan, bir müzik parçasını icra eden ya da bir müzik aleti çalan kişi değildir. Ve Adam Smith, hizmetleri, üretime doğrudan girdikleri ölçüde, hem kol emekçisi­nin emeğini, hem yöneticinin, memurun, mühendisin ve mucit ise bilim adamının, işyerinin içindeki ya da dışındaki emekçinin eme­ğini üründe maddeleşmiş sayar. İşbölümü üzerinde dururken Smith, bu işlerin değişik insanlar arasında nasıl dağıtıldığını, ürü­nün, metanın onların ortaklaşa emeğinin ürünü olduğunu, arala­nndaki herhangi bir bireyin ürünü olmadığını anlatır. Ama a la Rossi, "zihinsel" emekçiler, maddi üretimden çekip aldıklan büyük payı haklı göstermekte sabırsızdırlar.)

Bu söylevin ardından Rossi sözü sürdürür: "Böylece, değişim ilişkilerinde, dikkatler, üretimin üç temel olgu­

sundan biri ya da öteki üzerinde toplanır. Ama bu farklı değişim bi­çimleri, belli bazı ürünleri, zenginlik karakterinden ve bir üreticiler sınıfını, üretken emekçiler niteliğini ortaya koyma gayretinden yok­sun bırakabilir mi? Apaçık görülüyor ki, bu fikirler arasında, bu tür bir sonucu haklı gösterecek bir bağlantı yoktur. Sonucu almak yeri­ne, bu sonucu üretmek için gerekli olan gücü aldım diye, bu gücün edimi neden üretken olmasın ue ürün neden zenginlik sayılmasın? Örneğin bir kez daha terziyi alalım. İnsan hazır-giyimleri ister bir terziden alsın, ister kendisine ücreti ödenen ve malzemesi verilen bir gündelikçi terziden sağlasın, sonuçlar bakımından iki girişim de birbirinin aynıdır. Kimse, birincinin üretken emek olduğunu, ikinci­nin üretken-olmayan emek olduğunu söyleyemez; yalnızca ikinci du­rumda, palto isteyen adam, kendisinin girişimcisidir. Evet, üretken güçler açısından, evinize getirdiğiniz gündelikçi terziyle hizmetçiniz arasında ne fark var? Hiç." (agy, s. 277 . )

İşte size tepeden tırnağa yüce bir bilge ve çok bilgili bir geveze-

279

Page 280: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nin özü! Adam Smith, ikinci ve daha yüzeysel sunumunda, üretken ernekle üretken-olmayan emek arasında, emeğin alıcısı için satım­lık bir metada doğrudan maddeleşip maddeleşmediğine göre ayrım yaparken, her iki durumda da terziyi üretken sayar. Ama daha de­rinliği olan tanırnma göre, ikinci [gündelikçi -ç . ] terzi "üretken­olmayan" bir emekçidir. Rossi tek bir şeyi gösteriyor: "apaçık" ki, Adam Smith'i hiç anlamamıştır.

Rossi'nin "değişim biçimleri"ne kayıtsız kalması, tıpkı bir fizyo­loğun, farklı yaşam biçimlerine, bunların tümü yalnızca organik maddenin biçimleridir diye, kayıtsız kalması gibidir. Oysa, bir top­lumsal Üretim tarzının özgül niteliğini anlamak sözkonusu oldu. ğunda, önem taşıyan tek şey tam da bu biçimlerdir. Palto paltodur. Ama onu birinci değişim biçiminde yaptırtırsanız, kapitalist üre­tim ve modern burjuva toplum vardır; ikincisinde ise, asyatik iliş­kilere ya da ortaçağ ilişkilerine vb. bile uygun düşen bir zanaatçı biçimi vardır. Ve bu biçimler, maddi zenginliğin kendisi için de be­lirleyicidir.

Palto paltodur - işte Rossi'nin bilgeliği. Ama birinci durumda terzi işçi, yalnızca bir palto üretmez, sermaye üretir; dolayısıyla kar da üretir; kapitalist olarak ustasını ücretli-işçi olarak kendisi­ni üretir. Bir girişimci terzi 1 1 4151 kendi işçisinin yaptığı bir palto­yu giyip tükettiği zaman ne ölçüde girişimci olursa bir gündelikçi terzinin benim giymem için evde yaptığı palto da beni (ekonomik bir kategori anlamında) ancak o kadar kendi girişimcim yapar. Bir durumda terzi emeğini satın alan kişiyle gündelikçi terzi, birbirle­riyle yalnızca alıcı ve satıcı kimliğiyle karşı karşıya gelirler. Biri parayı öder, öteki kullanım-değerinin içine paranın aktarıldığı me­tayı sağlar. Bu alışverişte benim paltoyu bir mağazadan satın al­mamdan farklı bir şey yoktur. Alıcıyla satıcı birbiriyle bu kimlikle karşı karşıya gelir. Öteki durumda, bunun tersine birbirleriyle ser­maye ve ücretli-emek olarak karşı karşıya gelirler. Evdeki hizmet­çiye gelince onun durumu, iki numaralı gündelikçi terzinin, yani emeğini, yalnızca kullanım-değeri uğruna satın aldığım terzinin durumu gibidir. Her ikisi de alıcı ve satıcıdırlar. Ama bu durumda kullanım-değerinden yararlanış biçimi bir tür ataerkil ilişki, efen­diyle uşağının ilişkisi biçimindedir; ki bu da bu ilişkiyi ekonomik biçiminde değilse bile içeriği bakımından değiştirir ve tatsız bir ilişki haline getirir.

Bu konuda Rossi, yalnızca Garnier'nin söylemiş olduklannı yi­neler:

"Smith, hizmetçinin emeğinden geriye hiçbir şey kalmarlığını ya­zarken, belirtmeliyiz ki, bir A. Smith'in olabileceğinden daha büyük

280

Page 281: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ölçüde lıatalıydı. Bir imalatçı, çok dikkat ve aktif bir gözetim gerek­tiren büyük bir imalathaneyi yönetir . . . . Çevresinde üretken olma­yan işçiler istemeyen bu adamın hizmetçileri yoktur. Bu nedenle kendisine hizmet etmek zorundadır . . . . Üretken emeğini, bu üretken­olmayan emek denen şeye ayırmak zorunda kaldığı zaman, o üret­ken emeğine ne olur? Size hizmet eden insanlann, kendinizi yete­neklerinize daha uygun düşecek bir işe vermenizi sağlayacak bir iş yaptıklan apaçık ortada değil midir? O zaman, nasıl oluyor da ania­nn servisinden geriye hiçbir iz kalmadığı söylenebiliyor? Geriye, si­zin hizmetinizi görerek yerinizi almasalardı yapamayacak olduğu­nuz ama o sayede yaptığınız şeyler kalır." (agy, s. 277.)

Bu Garnier'nin, Lauderdale'in ve Ganilh'in emek tasarrufu dü­şüncelerinden biridir. Bu görüşe göre, üretken-olmayan ernek, daha değerli bir ernek ortaya koyabilecek kişi, ister bir sanayi kapi­talisti ister üretken emekçi olsun, onun yerini almak suretiyle ernek tasarrufu sağlar ve bu kişiye kendi emeğini harcaması için daha fazla zaman bırakırsa, o zaman üretken-olmayan bu ernek üretken olabilir. Üretken emekçilerin, bunun dışında tutulabilecek büyük bir bölümü hizrnetçilerdir, yalnızca lüks mallar sağladıkları ölçüde ve yalnızca eğlence üreten ve satıcısının onu ürettiği süre kadar zaman kullandığım ölçüde keyfini çıkarabildiğim eğlence üreten üretken-olmayan ernekçilerdir. Her iki dururnda da ernek "tasarrufu"ndan sözedilernez. Son olarak, gerçekten ernek tasarru­fu sağlayan hizmetler, yalnızca, tüketicisi bir üreticiyse üretken olabilir. Eğer o bir aylak kapitalistse, ona yalnızca hiçbir iş yapma­ma zamanını tasarruf ederler: Tıpkı bir pasaklının, kendisi yapa­cak yerde, saçlannı yaptırması, tırnaklarını kestirmesi gibi ya da bir tilki avcısının kendi seyisliğini kendi yapacak yerde bir seyis kullanması gibi ya da bir oburun kendi yemeğini pişirecek yerde bir aşçı tutması gibi.

Öyleyse bu emekçiler arasına, Storch'a göre (agy), bir de bir in­sanın keyif, zihinsel ernek vb. için serbest zaman kazanmasını sağ­layan "boş zaman" üretenleri katmak gerekir. Polis memuru, beni kendi jandarmalığırnı yapmaktan kurtarır, asker kendimi savun­rnarndan, hükümet yetkilisi kendimi yönetrnernden, ayakkabı bo­yacısı ayakkabılarımı bizzat boyarnarndan, papaz, düşünce için ge­reken zamandan, vb. kurtarır.

Bu konuda doğru olan işbölümüdür. Herkesin, üretken erneğin­den ya da üretken emeğini kullanmaktan ayrı olarak, yapabileceği, üretken-olmayan ve bir ölçüde üretim maliyetine giren bir sürü iş­levi vardır. (Gerçek üretken emekçiler, kendi üretken-olmayan ça­lışmalarını bizzat yapmak ve bu üretim maliyetlerini bizzat yük­lenmek zorundadırlar.) Eğer bu "hizrftetler" zevkliyse, o zaman, ba-

281

Page 282: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

zan patron, bunu hizmetçisi yerine yapar; jus primae noctis [ilk gece hakkı) gibi, ya da yönetim zahmeti gibi, patronların her za­man bizzat üstlendikleri hizmetler. Ancak bu durum, üretken emek ile üretken-olmayan emek arasındaki aynmı hiçbir zaman ortadan kaldırmaz; ama bu aynının kendisi, işbölümünün sonucu olarak belirir ve üretken-olmayan emeği bir kısım işçinin özgül iş­levi haline, üretken emeği de başka bir kısım işçinin özgül işlevi haline getirerek, genel emek üretkenliğini daha da ilerletir.

Ancak, gösteriş duygusunu tatmin için, çevreye caka satmak için tutulan çok sayıda hizmetkarın emeği bile "üretken-olmayan emek" değildir. Neden mi? Çünkü, gösteriş duygusunun, şatafat arzusunun, zenginlik sergilemenin tatminini gibi bir şey üretir. (agy, s. 277 . ) Burada da bir kez daha, her tür hizmetin bir şey üret­tiği gibi bir saçmalıkla karşı karşıyayız - fahişe şehvetin zevkini, katil adam öldürmeyi, vb . . Hatta Smith, bu tür-her süpıiintünün de bir değeri olduğunu söylemiştir. Atianan tek nokta, 1 1 4161 bu hizmetlerin bedava olduğudur. Ama sözkonusu sorun bu değil. Eğer bedava yapılıyariarsa o zaman (maddi) zenginliği tek kuruş bile artırmayacaklardır.

Sonra yazınsal bir saçma: "Şarkıcı (diye iddia ederler) şarkısını bitirdiği zaman, geride bize

bir şey bırakmaz. - Bize bir anı bırakır!" (Pek güzel!) "Şampanya içtiğiniz zaman geriye ne kalır? . . . Tüketim, üretim hareketini ya­kından izlesin ya da izlemesin, şöyle ya da böyle çabucak gerçekleş­sin ya da gerçekleşmesin, farklı ekonomik sonuçlar yaratacaktır; ama tüketim olgusu, ne türden olursa olsun, üründen zenginlik ni­teliğini çıkanp alamaz. Maddi-olmayan bazı ürünler vardır ki, belli bazı maddi ürünlere göre çok daha fazla dayanırlar. Bir saray uzun zaman ayakta kalır, ama llyada, zevklerin daha da kalıcı kaynağı­dır." (s. 277-278.)

Zırvanın dikalası ! Burada kullanım-değeri olarak sözünü ettiği zenginlik an la- .

mında düşünülürse, ürünü zenginlik yapan tek şey, yalnızca tüke­timdir, tüketimin ta kendisidir; tüketim hızlı ya da yavaş olsun (sü­resi tüketimin ve nesnenin doğasına bağlıdır) farketmez. Kulla­nım-değeri yalnızca kullanım için değerdir ve kullanım için varlığı bir tüketim nesnesi olarak varlıktır; varlığı tüketimdedir. Şampan­ya içmek, "başı kazan gibi " yapsa da, üretken tüketim olarak nite­lenemez, geriye "bir anı" bıraksa da, müzik dinlemenin de nitelene­meyeceği gibi. Eğer müzik güzelse, dinleyen de müzikten anlıyor­sa, müzik tüketimi şampanya tüketiminden daha yüce bir düzey­dedir; şampanya üretiminiıt "üretken çalışma" olmasına, ve müziğin üretiminin öyle olmamasına karşın.

282

Page 283: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

*

Smith'in üretken emek ile üretken-olmayan emek arasında yaptığı ayrıma yönelik tüm gevezelikleri düşünürsek, görürüz ki, Garnier ve bir ölçüde Lauderdale ile Ganilh (gerçi Ganilh yeni hiç­bir şey söylememiştir) [bu polemiklerde) söylenebilecek her şeyi söyleyip bitirmişlerdir. Daha sonra gelenler (Storch'un başarısız çabaları dışında) yalnızca kendini beğenmiş yazınsal savlar ve alla­mece çocukluklar [üretmişlerdir) . Garnier, Direktuarın ve Konsül­lüğün ekonomistidir; Ferrier ve Ganilh İmparatorluğun ekonomis­tidirler. Öte yandan kont Lauderdale, tüketicileri "üretken-olmayan emeğin" üreticileri şeklinde sunarak onlar için mazeret bulmakla daha çok ilgilenmiştir. Onların tümünde köleliğin ve dalkavuklu­ğun, vergi toplayıcılarla asalakların yüceltilmesi vardır. Bunlarla karşılaştırıldığı zaman, klasik ekonominin kaba alaycı karakteri, kendini, varolan koşulların eleştirisi olarak öne çıkarır.

[19. Malthusçu Chalmers'in, Varlıklıların 1srafını Mazur Gösterici Savunusul

Maltusçuların en bağnazlarından biri din adamı Thomas Chal­mers 'dır; toplumsal kötülükleri tedavi edici tek yolun, işçi sınıfını dinsel eğitimden geçirmek olduğuna inanır (bununla kastettiği şey, öğretici hıristiyan papaz süslemeleriyle çekidüzen verilmiş maltus­çu nüfus teorisini işçilere zorla dinletmektir) ; Chalmers aynı za­manda yolsuz her işin, devletin savurgan harcamalannın, din adamlarının bol-bolamat yaşayışlarının, zenginin görgüsüz para saçmalannın amansız savunucusudur. Günün ruh halinin (s. 260 vd.), "güçlük içinde ve açlık sınınnda ekonomi"nin feryad figan ya­sını tutar; vergilerin ağırlaştırılmasını, "daha üst"teki ve üretken­olmayan emekçiler, din adamları, vb. için daha fazla bir şeyler bı­rakılmasını ister (agy). Doğal ki, Smith'vari ayrıma [üretken olan ve olmayan işçi ayrımına -ç.] karşı eser savurur. Bu konuya tam bir bölüm (bölüm Xl) ayırmıştır; hasisliğin yalnızca "üretken emek­çilere" zarar vereceği vb. türünden şeylerin ötesinde yeni hiçbir şey söylemez, şu özetle de eğiliminin özünü ortaya koyar: Bu "ayrım, öyle görünüyor ki abestir [ . . . ] ve bunun yanısıra uygulamada da za­rar verici ." (agy, s. 344.) Peki bu zarar neyrniş?

"Bu savlara çok uzun uzadıya değinmiş olduk, çünkü, günümüzde ekonomi politiğin, kilise kurumuna karşı katı ve hasmane bir tutum içinde olduğunu düşünüyoruz; ve hiç kuşkumuz }'{lk ki, Smith'in ya­ralayıcı tanımının* bi.ında büyük [ . . . ) payı var." (Thomas Chalmers,

283

Page 284: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

İlahiyat Profesörü, On Political Economy, in Connexion with the Moral State and Moral Prospects of Society, 2. Baskı, Londra 1832, s. 346. )

Din adamı, "kilise kurumu" derken kendi kilisesini, yasayla "kurumlaştınlan" Anglikan Kilisesini kastediyor. Bu "kurum"un İrlanda'yı da kapsamasını teşvik edenlerden biri de kendisiydi. Pa­paz, en azından açık konuşuyor.

[20. Adam Smith ve Onun Üretken Emek, Üretken-Olmayan Emek Üzerindeki Görüşleri Hakkında Son Gözlemler]

ı ı 417ı Adam Smith'i tamamlamadan önce, iki parça daha akta­racağız; birincisi, onun üretken-olmayan hükümete karşı duyduğu nefreti açığa vurduğu parça; ikincisi, sanayideki ilerlemenin, vb. neden özgür emeği önkoşul saydığım açıklamayı amaçlayan parça. Smith'in din adamlarına duyduğu nefretle ilgili olarak.82

Birinci parça şöyle: "Krallann ve bakanlann, özel insaniann ekonomisine kanat geri­

yor görüntüsü yaratmalan, ya giderleri sınırlayan yasalarla ya ya­bancı lüks maddelerin ithalini yasaklayarak halkın harcamalannı kısmalan, küstahlığın ve haddini bilmezliğin alasıdır. Toplumdaki en büyük mirasyediler, istisnasız asıl onların kendisidir. Onlar ken­di harcamalanna sahip olsunlar; bıraksınlar halk kendi işini kendi­si güvenle idare eder. Eğer onlann aşınlığı devleti çökertmezse, on­lann uyruklannınki hiçbir zaman çökertmeyecektir." ( [Wealth of Nations] , c. II , kitap II , bölüm III, Ed. McCulloch, s . 122.)

Ve bir kez daha aşağıdaki bölüm** -"Toplumdaki*** en yüksek mevkilerde bulunan bazı kişilerin

emeği , tıpkı hizmetkarlarınili gibi, herhangi bir değer üretmeyen türdendir," (değere sahiptir, ve bu nedenle bir eşdeğere mal olur, ama hiçbir değer üretmez) "ve kendini, kalıcı olan herhangi bir özde ya da satılabilir bir metada toplamaz ya da maddeleştirmez . . . . Ör­neğin hükümdar, onun emrinde hizmet gören**** adalet ve ordu mensupları, tüm ordu ve donanma, üretken-olmayan emekçilerdir. Kamunun hizmetkarlandırlar ve geçimleri, başka insanların çalış­masının yıllık ürününden ayrılan bir parçayla sağlanır. Kilise men­supları, avukatlar, doktorlar, her türden yazarlar, oyuncular, palya­çolar, müzisyenler, opera şarkıcıları, opera dansçılan vb . . . . aynı sı­nıf içinde sayılmalıdır." (agy, s. 94-95. )

Bu, henüz toplumun tümünü, devleti vb. kendine tabi kılama-

* Elyazmasında: "ayrım". -Ed. ** Bkz: Bu kitapta, s. 149, 151. -Ed.

* * * Elyazmasında: "toplumun" .-Ed. * * * * Elyazmasında: "emrinde olan". -Ed.

284

Page 285: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mış olan hala devrimci burjuvazinin dilidir. Tüm bu şanlı-şatafatlı ve zamanın olurladığı makamlar -hükümdar, yargıç, subay, ra­hip, vb.- yarattıkları tüm eski ideolojik mesleklerle birlikte, ya­zarlarıyla, öğretmenleri ve rahipleriyle birlikte, bir ekonomik bakış açısından, burjuvazinin ve aylak zenginliğin -toprak soylularının ve aylak kapitalistlerin- beslediği, kendi uşak ve soytan sürüsüy­le aynı düzeyde değerlendiriliyor. Nasıl ki başkalan onların hiz­metkarıysa, onlar da yalnızca halkın hizmetkarıdırlar. Başka in­sanların çalışmasının ürünüyle geçinirler, bu nedenle de olabilecek en az sayıya indirilmelidirler. Devlet, kilise, vb. , ancak ve yalnızca üretken burjuvazinin ortak çıkarlarını gözeten ve gereğini yerine getiren kurullar oldukları ölçüde savunulabilirler; maliyetleri -doğaları gereği üretimin genel giderlerine ait olduğuna göre- sa­kınılamayacak en alt düzeye indirilmelidir. Bu görüş, tarihsel açı­dan bakılınca, bir yönüyle, maddi üretken emeğin henüz köleliğin karasıyla lekeli olduğu ve yalnızca aylak yurttaşın üstünde d uraca­ğı bir taban gibi görüldüğü antikite döneminin görüşüyle keskin bir karşıtlık içindeydi ; bir yönüyle de ortaçağın çözülüşünden do­ğan mutlak ya da anayasalı monarşilerin bakış açısıyla keskin bir karşıtlık içindeydi - Montesquieu ise, henüz tutsağı olduğu bu ba­kış açılarını, çok safdil bir biçimde (Esprit des lois, kitap VII, bö­lüm IV) şöyle ifade ediyordu: "Eğer zengin çok harcamazsa, yoksul açlıktan ölür."

Öte yandan, burjuvazi savaşı kazandığı ve devleti bir ölçüde devraldığı zaman. bu devletin eski sahipleriyle, bir noktaya kadar uzlaştı: ideolojik öğretileri de kendi mayasından, kendi doğasından birileri olarak tanıyıp kabul etti ve onları her yerde kendi memur­ları haline dönüştürdü. Ama üretken emeğin temsilcisi kimliğiyle artık onların karşısına dikilmez olduğu, ama gerçek üretken emek­çiler kendisine karşı ayağa kalktığı ve başka insanların sırtından geçindiğini kendisine söyledikleri zaman; o artık tümüyle üretimin içinde ömür tüketmeyecek ölçüde aydınlandığı ve "aydınlanmış bi­rinin yapacağı gibi" tüketmek istediği zaman; zihinsel emeğin ken­disi onun hizmetine ve kapitalist üretimin hizmetine giderek daha fazla girdiği zaman - işte o zaman işler başka bir biçim alıyor ve burjuvazi, kendi bakışıyla, daha önce eleştirdiği ve karşısında sa­vaştığı şeyi, bu kez "ekonomik bakımdan" haklı göstermeye çalışı­yor. Bu çizgide onun sözcüleri ve vicdanını rahatlatacak olanlar Garnier'lerdir vb . . Ayrıca, kendileri de papaz, profesör vb. olan bu ekonomistler, ücretlerini "ekonomik bakımdan" haklı gösterebil­mek için kendi "üretken" yararlıklarını kanıtlamaya da çok istekli­dirler.

285

Page 286: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1 1 4181 İkinci, kölelikle ilgili parça da şöyle: "Bu tür meslekler" (zanaatçı ve imalatçı), (eski devletlerin çoğun­

da) "yalnızca kölelere uygun işler olarak görülüyordu; devletin öz­gür yurttaşlannın, bu işleri yapması yasaktı. Roma ve Atina gibi, bu tür yasakların bulunmadığı devletlerde bile halkın büyük bir bö­lümü, pratikte, şimdi kent ve kasabalann alt katman insanlannca yapılan tüm iş ve mesleklerin dışında bırakılmışlardı. Bu tür iş ve meslekler, Atina ve Roma'da tümüyle zenginlerin kölelerince işgal edilmişti; bu işleri efendilerinin yaran ve çıkan için yaparlardı; efendilerinin zenginliği, kudreti ve koruyuculuğu nedeniyle yoksul bir özgürün, zenginin kölesiyle rekabeti sözkonusu olduğu zaman, yaptığı iş için pazar bulması neredeyse olanaksızdı. Ne var ki, köle­ler, pek nadiren yaratıcıdırlar; makinelerde ya da işin düzenienişin­de ve dağıtılışında emeğin işini kolaylaştıncı ve azaltıcı tüm önemli ilerlemeler hep özgür insanların icadıydı. Bir köle bu türden bir iyi­leştirmeyi önerecek olsa, efendisi bu öneriyi tembelliğin eseri say­maya ve efendinin kesesinden kendi emeğini sakınma arzusu ola­rak görmeye çok hazırdı. Zavallı köle, ödüllendirilmek yerine, olası­dır ki, çok kötü muameleyle ve belki de cezalandınlmayla karşı kar­şıya kalırdı. Bu nedenledir ki, kölelerin yaptığı imalat işlerinde, özgür insanlannkine göre aynı miktarda iş çıkarmak için genelde çok daha fazla emek kullanılması gerekiyordu. Bu hesaba göre, kö­lelerin imalatı, özgür insanınkinden genel olarak daha pahalı ol­mak durumundaydı. Bay Montesquieu'nün belirttiğine göre, Macar madenleri, yanıbaşlarındaki Türk madenierine göre, her zaman daha az masrafla işletilebiliyordu. Türklerin madenieri köleler tara­fından işletiliyordu; o kölelerin kolları, Türklerin kullanmayı dü­şündükleri tek makineydi. Macar madenleri, çok miktarda makine kullanan özgür insanlar tarafından işletiliyordu; o makinelerle işle­rini kolaylaştınyorlar ve azaltıyorlardı. Greklerle Romahiann za­manındaki imalat fiyatları hakkında pek az şey biliniyorsa da öyle görünüyor ki, daha iyi türden olanlac aşın ölçüde pahalıydı ." ( [We­alth of Nations, OUP baskısı, c. II, s . 305-306), agy, c. III, kitap IV, bölüm IX, s. 549-551, Ed. Garnier.)

Adam Smith, agy, c. III, kitap IV. bölüm I, s. 5'de83 diyor ki: "Bay Locke para ile öteki taşınır mallar arasında bir aynm oldu­

ğuna dikkati çeker. Tüm öteki taşınır maddeler, der, öylesine tüketi­lebilir bir yapıdadır ki, onların içerdiği zenginliğe pek fazla güveni­lemez . . . . Buna karşılık para, kararlı bir dosttur" vb . . [agy, s . � .)

Ve bir kez daha [Garnier] , agy, s. 24-25: "Tüketimlik metaların kısa sürede yok olduklan söyleniyor; oysa

altın ve gümüş daha kalıcı bir yapıda ve eğer şu sürüp giden ihra­cat olmasaydı, birbirini izleyen yüzyıllar içinde biriktirilecek bu de­ğerli madenler, bir ülkenin gerçek zenginliğini inanılmaz bir büyük­lüğe çıkarırdı." [agy, s. 14.)

286

Page 287: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Monet�r sistemin insanı, altın ve gümüş için çıldınr, çünkü on­lar paradır, değişim-değerinin bağımsız, elle tutulabilir varlık biçi­midir; dolaşım aracı haline gelmelerine, metaların değişim­değerinin basit bir geçici biçimi haline gelmelerine izin verilmediği ölçüde, altın ve gümüş, değişim-değerinin, tahrip edilemez, sonsuz sürüp gidecek bir varlık biçimidir. Altın ve gümüşü biriktirmek, yığmak, istif etmek, işte bu nedenle onun zengin olma yöntemidir. Ve Petty'den yaptığım alıntıda84 gösterdiğim gibi, öteki metalar, daha az ya da daha çok dayanabilir oluşlarına yani değişim-değeri olarak kalışianna göre değerlendirilmektedirler.

Şimdi, her şeyden önce, Adam Smith, daha az ya da daha çok dayanıklı tüketim maddelerinin tüketiminin zenginlik oluşumun­da daha çok ya da daha az avantaj sağlarlığına ilişkin bölümde, metalann göreli dayanıklılığı fikrini yineler. 85 Moneter sistemin röntgencilik ettiği kapı aralığı da burasıdır; ister-istemez böyle, çünkü doğrudan tüketirnde bile 1 1 4191 tüketim maddesinin zengin­lik olarak kaldığı, bu nedenle bir metanın kullanım-değeri ile deği­şim-değerinin birliği olduğu konusunda zihinsel bir ihtiyatlılık var­dır; ve değişim-değeri , kullanım-değerinin dayanıklılık derecesine bağlıdır; yani tüketimin onu bir meta olmaktan, bir değişim-değeri taşıyıcısı olmaktan ne kadar yavaş surette yoksunlaştıracağına bağlıdır.

ikincisi, üretken emek ile üretken-olmayan emek arasındaki ikinci ayrımında -daha ayrıntılı olarak- moneter sistemin ortaya koyduğu ayrıma tümüyle geri gelir.

Üretken emek "kendini, en azından o emek harcanıp bittikten bir süre sonrasına kadar dayanan belli bir nesnede ya da satımlık bir metada sabitleştirir ve gerçekleştirir. Sanki, başka bir nedenle ge­rekli olduğunda kullanılmak üzere, belli bir miktar emek stoklan­mış ve depo edilmiş gibidir".

Öte yandan, üretken-olmayan emeğin sonuçlan ya da hizmetleri, "genelde gerçekleştirildiği anda yokolur ve gerisinde pek seyrek ola­rak, sonradan ona eşit miktarda bir hizmetin sağlanabileceği bir iz ya da değer bırakır." (c. II, kitap II, bölüm III, Ed. McCulloch, s. 94.)

Böylece moneter sistemin altın ve gümüşle öteki metalar ara­sında yaptığı ayrımın aynını Smith de metalar arasında yapar. Smith'te de ayrım, birikim açısından yapılmıştır - ancak, artık is­tifçilik biçiminde değil, ama gerçek yeniden-üretim biçiminde. Meta tüketirole ortadan kalkar, ama sonra daha yüksek değerde bir metayı yeniden-üretir; ya da bu biçimde kullanılmadıysa, ken­disi bir başka meta satın almaya olanak sağlayan bir değerdir. Az ya da çok dayanıklı, ve dolayısıyla yeniden satılabilir, bir kulla-

287

Page 288: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mm-değerinde varolmak emek ürününün doğasıdır - içinde satım­lık bir meta olduğu, değişim-değerinin taşıyıcısı olduğu, bir meta olduğu, ya da özünde para olduğu bir kullanım değerinde. Üret­ken-olmayan emekçilerin hizmetleri, yeniden para haline gelmez. Avukatın, doktorun, rahibin, müzisyenin vb., devlet adamının ya da askerin vb. , karşılığını ödediğim hizmetleriyle ne borç ödeyebili­rim, ne meta satın alabilirim, ne de artı-değer üretecek emek satın alabilirim. Hepsi, yok olan tüketim maddeleri gibi uçup gitmiştir.

Demek ki, Smith aslında moneter sistemle aynı şeyi söylüyor. Bu sonuncular [moneter sistem yandaşları -i!-1 için, yalnızca para, ya da altın ve gümüş üreten emek üretkendir. Smith için, yalnızca alıcısına para üreten emek üretkendir; farkları şuradadır ki, Smith, her metada, maskesine karşın para karakteri olduğunu bu­lur; moneter sistem ise bunu yalnızca, değişim-değerinden bağım­sız bir varlığı olan metada görür.

Bu ayrım, burjuva üretimin doğası üzerinde temellenmiştir, çünkü zenginlik kullanım-değerinin eşdeğeri değildir; ama yalnız­ca, değişim-değerinin taşıyıcısı olarak, para olarak kullanım­değeri, meta, zenginliktir. Moneter sistemin anlamadığı, bu para­nın altına ve gümüşe dönüşerek değil, ama metalann tüketimi yo­luyla elde edildiği ve çoğaldığıdır - metalar, altın ve gümüş için­de, bağımsız değişim-değeri olarak kristalize olurlar, ama orada yalnızca kullamm-değerlerini yitirmekle kalmazlar, değerlerinin büyüklüğünü de değiştirmezler.

288

Page 289: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[BEŞiNCi BÖLÜM[

NECKER

[Kapitalizmde Sınıfların Uzlaşmaz Karşıtlığını Yoksulluk ile Zenginlik Arasında Bir Uzlaşmaz Karşıtlık Olarak Sunma Çabası]

Daha önce Linguet'den yapılan bazı alıntılar,86 onun kapitalist üretimin doğasını açıkça kavradığını göstermişti; gene de burada Necker'den sonra87 Linguet bir kez daha anı labilir.

İki çalışmasında, Sur la legislation et [.e commerce des grains (yayın tarihi 1 775) ve De l'administration des finances de la Fran­ce'ta [1 784 'te yayınlandı) , Necker, emeğin üı�etken gücündeki geliş­menin, işçinin kendi ücretini yeniden-üretmek için daha az zaman gereksinmesine ve bunun sonucu olarak işvıerenine sağladığı öden­memiş emek-zamanının artmasına yolaçtığını göstermiştir. Bu ko­nuyu incelerken, haklı olarak ortalama ücretten, ücretin minimum düzeyinden işe başlar. Ne var ki, onun asıl ilgilendiği şey, emeğin kendisinin sermayeye dönüşmesi, ve bu süreç sayesinde sermaye birikimi değildir; ama yoksulluk ile zengint\ik, yoksulluk ile lüks arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın genel geli:�lrn.idir; çünkü, gerekli geçim nesnelerini üretmek için giderek dalu\ küçük emek miktarı yeterli hale geldiği ölçüde, emeğin bir parçası giderek daha gerek­siz hale gelir ve bunun sonucunda, farklı bi r tretim alanında, lüks maddeler üretiminde kullanılabilir. Bu lük s ınaddelerden bazıları

289

Page 290: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dayanıklıdır; ve artı-emeği emrinde bulunduranların mülkiyetinde, bir yüzyıldan ötekine birikerek, bu uzlaşmaz karşıtlığı daha da de­rinleştirir.

Önemli olan Necker'in, çalışmayan sınıflann zenginliğinin -karın ve rantın- kaynağını 1 1 4201 geriye doğru tümüyle artı­emeğe kadar izlemesidir. Ne var ki, artı-değeri ele alışında, aklının gerisinde olan şey, toplam işgününün uzatılmasından değil, ama gerekli emek-zamanının kısaltılmasından ortaya çıkan nispi artı­değerdir. Emeğin üretken gücü, üretim araçlannı ellerinde bulun­duranların üretken gücü .haline gelir. Ve üretken gücün kendisi de belli bir sonuç üretmek için gereksinilen emek-zamanını kısaltına­nın eşdeğeri olur. Temel bölümler şunlar:

Birincisi : De l'admin;istration des finances de la France, vb. (CEuvres, c . II, Lozan ve P:aris, 1 789):

"Toplumda gördüğü m sınıflardan biri, zenginliği her zaman, he­men hemen hep aynı kalması gereken sınıf; bu sınıflardan, gördü­ğüm bir başkası, zeng;ip.liği zorunlu olarak artan sınıf: şu halde, bir ilişkiden ve karşılaştı rmadan doğan lüks, bu oransızlığın büyümesi­ni izlemek durumunda kalmış ve zamanın akışıyla daha belirginleş­miştir." (agy, s. 285-2 86.) (/ki sınıfın, sınıflar olarak arasındaki uz­laşmaz karşıtlık zaten açıkça belirtilmişti . ) "Toplumun, yazgısı top­lumsal yasalann etkiı>iyle sabitlenmiş bulunan sınıfı, elinin emeğiy­le yaşayanların tüımünden oluşmaktadır; mülk sahiplerinin" (üretim araçları sahi.plerinin) "buyurgan yasalanna bağımlıdırlar ve yaşamın basit gereksinimleriyle orantılı bir ücret ile yetinmeye zorlanmışlardır; bağı mlılıklarını yaratan aralanndaki rekabet ve gereksinimlerinin gec:iktirilmezliğidir; bu koşullar değişemez." (agy, s. 286.)

"Tüm mekanik zarı•.aatları basitleştiren aletlerin sürekli icadı, mülk sahiplerinin servetini ue zenginliklerini artırıyor; bu aletlerin bir kısmı, toprağı işle;ınenin maliyetini düşürerek, bu tür bir mülke sahip olanların harcayabileceği geliri artırmış bulunuyor; dahilerin buluşlarının bir başkıa kısmı, sanayi emeğini öylesine müthiş surette kolaylaştırmıştır k i geç im araçlarını sağlayanların" (yani kapitalist­lerin) "hizmetindehi insanlar, aynı zaman süresi içinde ue aynı ödül karşılığında, her tü.rden daha fazla miktarda üretebilir duruma gel­mişlerdir." (s. 287. ) "Bugün seksen bin işçinin yaptığı işi yapmak için, bir yüzyıl öne• � yüz bin kişiye gerek olduğunu varsayalım; o za­man, öteki yirmi l >in kişi ücret alabilmek için başka mesleklere gir­mek zorunda kalr nışlardır; ve onların bu durumun sonucu olan kol emeğinin yeni üri.inleri zenginin zevkini ve lüksünü artırmıştır." (s. 287-288. )

"Çünkü" diye s ü rdürüyor Necker, "unutulmamalıdır ki, herhangi bir özel yeteneğ' i gerektirmeyen tüm işkollanna ayrılan ödül, her emekçinin geçim i ı' çin gereksinilenin zorunlu fıyatıyla orantılıdır; bu durumda, gerek .si n ilen bilgi, herkesin malı haline geldiği zaman,

290

Page 291: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

üretimin hızı, emekçi insanların yararın.p bir birikmeye yolaçmaz ve sonuç, yalnızca, toprağın ürünü emrinde olanların gösteriş ve zevki­ni tatmin araçlarının artışı olur." (agy, s. 288.) "Doğanın çok farklı şeyleri arasında, insanın işleyimiyle biçimlendirilen ve değiştirilen bazılannın dayanıklılığı normal yaşam süresini büyük ölçüde aşar: her kuşak, bir önceki kuşağın emeğinin bir bölümünü miras alır" (burada yalnızca, Adam Smith'in tüketim fonu dediği şeyi dikkate alıyor) "ve tüm ülkelerde sanat yapıtlannın büyük bir bölümü sü­rekli olarak biriktirilmektedir; ve bunlar her zaman mülk sahipleri arasında bölüşüldüğüne göre, onların sahip olduklarıyla, çok sayı­daki yurttaş sınıfının sahip olduğu arasındaki oransızlık, ister­istemez giderek büyümekte ve daha göze çarpar hale gelmektedir." (s. 289.) Böylece "yeryüzünde gösteriş ve lüks nesnelerini çağaltan sınai üretim adımlarının hızlanması, bunun sonucu olan birikim artışının .içinde geliştiği zaman süresi ve bu iyi nesneleri toplumun yalnızca bir sınıfının elinde toplayan mülkiyet yasaları . . . çıkarılan madeni para miktarı ne olursa olsun, lüksün bu büyük kaynakları gene de varolurdu." (s. 291.)

(Sqnuncu sav, lüksün, para miktarındaki büyümenin sonucu ol­duğu görüşünde olanlara yöneltilmiştir.)

Ikincisi: Sur la legislation et le commerce des grains, vb. (CEuvres, c. IV):

"Zanaatçının ya da çiftçinin ihtiyatları tükenince artık karşı dura­cak halleri kalmaz; yann ölmektense bugün acı duya duya çalışma­lıdırlar ve mülk sahibiyle emekçi arasındaki 1 1 4211 bu çıkar çatış­masında biri kendi yaşamını ve ailesinin yaşamını ortaya koyar, öteki yalnızca lüksündeki artışın biraz gecikmesini." (agy, s. 63.)

Çalışmayan zenginlik ile yaşamak için çalışan yoksulluk ara­sındaki bu uzlaşmaz karşıtlık, ayrıca bilgi karşıtlığına da neden olur. Bilgi ve emek ayrışır. Bilgi, emeğin karşısına sermaye olarak ya da zenginin lüks maddesi olarak çıkar.

"Bilme ve anlama melekesi doğanın genel bir armağanıdır, ama yalnızca eğitimle geliştirilir; eğer mülkler eşit olsaydı, herkes ma­kul ölçüde çalışırdı" (böylece bir kez daha emek-zamanı miktan be­lirleyici oluyor) "ve herkes bir parça bilgi sahibi olurdu, çünkü her­kesin çalışmaya ve düşünmeye ayıracağı bir zaman parçası" (boş zamanı) "olurdu; ama toplumsal düzenin sonucu olan talih eşitsizli­ği nedeniyle, mülkiyetsiz doğan herkese eğitıim yasak oldu; çünkü bütün geçim olanaklan ulusun, para ya da tooprak sahibi kesiminin elinde olduğu ve kimse kimseye bedavadan bir şey vermediği için, gücünden başka bir kaynağı olmaksızın doğaın insan, o gücünü, ge­liştirdiği andan itibaren, tüm yaşamı boyunea sürmek üzere, güne­şin doğuşundan, yorgun düşüp uyuma ve gücünü yenileme gereğini duyuncaya dek çalışmak üzere, mülk sahibinin hizmetine vermek zorunda kaldı." (s. 1 12.) "Son olarak, bu bilgi eşitsizliğinin, kendisi· ni yaratan tüm toplumsal esitsizlikleri sürd.ürmek için zorunlu hale

291

Page 292: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

geldiği de kesin değil mi?" Necker -toprakla ilgili olarak fizyokratların, sermayenin mad­

di öğeleriyle ilgili olarak da sonraki tüm ekonomisılerin tipik özel­liği olan- ekonomik karışıklıkla alay ediyor; üretim olanaklannın sahiplerini, emek için ve zenginlik üretimi için gerekli olduklan için değil, bu olanakların sahibi olduklan için göklere çıkaran eko­nomik karışıklıkla alay ediyor.

"Onlar, mülk sahibinin (yerine getirilmesi pek kolay bir işlev) öne­mini, tofrağın önemiyle kanştırarak işe başlarlar." (agy, s. 126.) 1 IX-4211

Page 293: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

(AL TlN CI BÖLÜM!

QUESNAY'NİN EKONOMİK TABLOSU (ARA-DEGERLENDlRME)

[1 . Quesnay'nin, Toplam Sermayenin Yeniden-Üretimi ve Dolaşımı Sürecini Gösterme Girişimi]

l l X-4221 Quesnay'ye göre Tableau economique88 Yıllık 5.000 milyonluk brüt ürün (Tours lirasıyla)

Başlangıç ve yıllık avanslar olarak ç,ift­çilerin harcamalan

a ') 2.000 milyon ,.

b) 1.000 milyon

b") 1 .000 milyon

d) 1.000 milyon

5.000 milyon

Toprak sahiplerinin aldığı rantlar

a) 2.000 milyon

Kısır sınıfın fon harcamaları

a ") 1 .000 milyon

c) 1 .000 milyon

b ' ) 1 .000 milyon

2.000 milyon, yarısı kısır sınıfa ait fon olarak kalıyor

Tabioyu daha açık hale getirmek için, Quesnay'nin her seferin-

293

Page 294: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

de bir dolaşımın başlangıç noktası olarak aldığı noktayı a, a', a" ile dolaşırnda izleyen bağiantıyı b, c, d ve b ', b" olarak gösterdirn.89

Bu tabloda dikkat edilecek ilk nokta, ve çağdaşlarını etkilemiş olması gereken ilk nokta, para dolaşımının, yalnızca metalann do­laşırnı ve yeniden-üretirniyle, yani gerçekte sermayenin dolaşım süreciyle belirlendiğinin gösterilmiş olmasıdır.

[2. Çiftçiler ile Toprak Sahipleri Arasındaki Dolaşım. Paranın Çiftçilere, Yeniden-Üretim Süreci Dışında Dönüşü]

Önce çiftçi landlord'a, proprietaire'e [toprak sahibine] para ola­rak 2 milyar frank ödüyor. Bu parayla, toprak sahibi çiftçiden, ı milyar değerinde geçirn nesnesi satın alıyor. Bu nedenle, brüt ürü­nün beşte-biri elden çıkarılıp kesinlikle dolaşımdan ayrılarak tüke­time girerken, ı milyar frank, para olarak çiftçiye geri dönüyor.

Toprak sahibi daha sonra ı milyar parayla mamul ürünler, ta­rımsal-olmayan ürünler satın alıyor. Bu alırnla, ürünlerin (bu kez mamul ürünlerin) beşte-biri dolaşımdan çıkıyor, tüketime giriyor. Bu ı milyar para, şimdi kısır sınıfın elindedir; onlar da bu parayla çiftçiden ı milyar değerinde geçirn nesnesi satın alıyorlar. Böylece, çiftçinin toprak sahibine rant olarak ödediği ikinci ı milyar da çift­çiye geri dönüyor. Öte yandan, çiftçinin ürününden beşte-biri daha dolaşımdan çıkıyor, tüketime giriyor ve kısır sınıfa gidiyor. Bu bi­rinci hareketin sonunda, 2 milyar para geriye çiftçinin eline dön­müş olmaktadır. Bu para dört farklı dolaşım sürecini tamamlamış­tır.

Birincisi, rantı ödeme aracı olarak hizmet görmüştür. Bu işlev­de, yıllık ürünün herhangi bir parçasını dolaşıma sokmarnıştır; bu yalnızca, brüt üründen, ranta eşit miktarda bir çekme hakkının do­laşırnıdır.

Ikincisi, toprak sahibi, çiftçiden, bu 2 milyarın yansıyla, yani ı milyada geçirn nesneleri satın alır, böylece ı milyarını geçirn nes­neleri olarak gerçekleştirir. Gerçekte çiftçi, ürününün beşte-ikisi üzerinden toprak sahibine verdiği çekme hakkının yarısını, bu ı milyar ile geri almış olur. Bu alışverişte, ı milyar satın alma aracı olarak hizmet ettiği için, bu miktarda rnetayı dolaşıma ve tüketime sokrnuş olur. Bu dururnda ı milyar toprak sahibine, yalnızca satın alma aracı olarak hizmet eder; parayı, kullanırn-değerine (son tü­ketirne giren ve kullanırn-değeri olarak satın alınan rnetalara) dö­nüştürür.

Bu hareketi yalıtık olarak düşünürsek: çiftçi için, para burada, her satıcı için oynadığı basit rolü, metasının değişmiş biçimi olan

294

Page 295: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bir satın alma aracı rolünü oynar. Toprak sahibi ı milyar parasını tahıla dönüştürmüş tür; çiftçi tahılının fiyatını gerçekleştirmiş, onu ı milyar paraya dönüştürrnüştür. Ama bu hareketi, önceki dolaşım hareketiyle bağlantılı olarak düşünürsek, buradaki para, çiftçinin metasının basit bir başkalaşırnı olarak, metasının altın eşdeğeri olarak ortaya çıkrnarnaktadır. ı milyar, gerçekte çiftçinin 1 1 4231 toprak sahibine rant biçiminde ödediği 2 milyarın yarısıdır. Doğru­dur, çiftçi ı milyarlık meta karşılığında ı milyar para elde etmek­tedir, ama böyle yaparak işin aslında toprak sahibine ödediği rantı para olarak geri satın almaktadır; başka deyişle toprak sahibi, çift­çiden aldığı 1 milyar ile gene çiftçiden 1 milyar değerinde meta sa­tın almaktadır. Çiftçiden eşdeğerini vermeden aldığı para ile, çiftçi­ye ödeme yapmaktadır.

Paranın böylece çiftçiye geri dönüşü, birinci hareketle birlikte ele alınınca, ilkin kendini onun gözünde yalnızca bir dolaşım aracı gibi ortaya koymaz. Ama hareket bir yeniden-üretim sürecinin ifa­desi olduğu ölçüde, özsel olarak, paranın başlangıç noktasına geri dönmesinden farklıdır.

Örneğin, bir kapitalist -ya da kapitalist yeniden-üretirnin ken­dine özgü özelliklerini tamamen hesap dışı tutahilrnek için, diyelim bir üretici- hammadde, iş aletleri ve çalışma süresince gerekli olan geçim nesneleri için ıoo pound harcar. [Üretim sırasında -ç.] üretim araçlarına, geçirn nesnelerine harcadığından yani kendine ödediği ücretten daha fazla ernek katmayacağını varsayıyoruz. Eğer hammadde vb. 80 pounda ve katma-emek 20 pounda eşit ise (tüketilen geçirn nesneleri de 20 pounda eşit olduğuna göre), ürün ıoo pounda eşit olacaktır. Şimdi bunu satarsa ıoo pound para ola­rak ona geri döner, vb .. Paranın böylece başlangıç noktasına geri dönüşü, sürekli yeniden-üretirnden başka bir şeyi ifade etmez. Bu dururndaki basit başkalaşım P-M-P'dir; paranın metaya dönüşü­mü ve metanın yeniden paraya dönüşürnüdür; paranın ve metanın bu basit değişimi burada aynı zamanda yeniden-üretim sürecini temsil eder. Para, rnetalara, üretim-araçlarıyla geçim nesnelerine dönüşmüştür; sonra bu rnetalar, emek sürecine, [üretim -ç.] öğeleri olarak girerler ve ürün olarak ortaya çıkarlar. Böylece sürecin so­nucu olarak, yani tamamlanmış ürün yeniden dolaşım sürecine gir­diği zaman, bir meta ortaya çıkmış olur ve bir kez daha parayla, meta olarak karşı karşıya gelir; ve tamamlanmış ürünün kendi üretim öğeleri karşılığında yeniden değişilebilmesi için, ilkin para­ya dönüştürülmesi gerektiğinden, sonunda yeniden paraya çevrilir.

Burada paranın sürekli olarak başlangıç noktasına geri dönme­si, yalnızca paranın biçimsel olarak rnetaya ve metanın paraya dö-

295

Page 296: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nüşmesini -basit dolaşım sürecinde ya da salt metaların değişi­minde olduğu gibi- ifade etmekle kalmaz, ama aynı zamanda me­tanın aynı üretici tarafından sürekli olarak yeniden-üretimini de ifade eder. Değişim-değeri (para) tüketime giden metalara dönüşür ve kullanım-değeri olarak tüketilir; ancak [bu değerler -ç.] yeni­den-üretim amaçlı tüketime ya da sınai tüketime girerler, bu ne­denle de başlangıçtaki değeri yeniden-üretirler ve sonuçta aynı miktar parada yeniden ortaya çıkarlar (yukardaki örnekte, üretici yalnızca kendi geçimi için çalışır); burada P-M-P, P'nin yalnızca biçim olarak M'ye dönüştüğünü göstermekle kalmaz, ama M'nin gerçekte bir kullanım-değeri olarak tüketildiğini, dolaşımdan çıkıp tüketime ama sınai tüketime girdiğini, böylelikle değerinin korun­duğunu ve bu tüketirole yeniden-üretildiğini gösterir ve P, bu çer­çevede P-M-P hareketinde korunmuş olarak sürecin sonunda ye­niden ortaya çıkar.

Bunun tersine, yukarda belirtilen durumda, para toprak sahi­binden çiftçiye geri döndüğü zaman, bir yeniden-üretim süreci or­taya çıkmaz. Durum sanki çiftçi 1 milyar değerinde ürün için top­rak sahibine marka ya da kupon vermiş gibidir. Toprak sahibi bu kuponları paraya çevirdiği zaman, onlar çiftçiye geri döner ve o da karşılığını vererek onları alır. Eğer rantın yarısı toprak sahibine in natura [ürün olarak] ödenmiş olsaydı herhangi bir para dolaşımı olmayacaktı. Dolaşımın tümü basit bir el değiştirmeyle, ürünün, çiftçinin elinden toprak sahibinin eline aktanlmasıyla sınırlı kala­caktı . Önce çiftçi toprak sahibine meta yerine para veriyor ve sonra toprak sahibi metayı almak üzere parayı çiftçiye geri veriyor. Para, çiftçiye, toprak sahibine yaptığı ödeme için ödeme aracı olarak hiz­met ediyor; toprak sahibine ise, çiftçiye ilişkin olarak satın alma aracı şeklinde hizmet ediyor. Birinci işlevinde çiftçiden uzaklaşı­yor, ikincide ona geri dönüyor.

Üretici kendi alacaklılarına ne zaman ürününün bir kısmı yeri­ne değerini para olarak verse, bu tür bir dönüş, üreticiye paranın bu geri akışı, zorunlu olarak her zaman görülür; ve onun [ürün -ç.] fazlasının ortak sahibi olan herkes bu açıdan bir alacaklıdır. Örne­ğin, tüm vergiler üreticiler tarafından para olarak ödenir. Bu iş­lemde, para, onlar için devlete karşı bir ödeme aracıdır. Bu parayla devlet üreticilerden metalar satın alır. Devletin elinde o para bir satın alma aracıdır ve üreticilerin metalarının parçası olduğu ölçü­de onlara geri döner.

Bu tür geri akış -yeniden-üretim tarafından belirlenmeyen, paranın kendine özgü bu geri akışı- gelirin sermayeyle değişildiği her durumda zorunlu olarak görülür. Burada, paranın geri akışı-

296

Page 297: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nın nedeni, yeniden-üretim değil, tüketimdir. Gelir para olarak ödenmiştir, ama ancak meta olarak tüketilebilir. Üreticilerden ge­lir olarak elde edilen para, bu nedenle, aynı değer miktarında meta sağlamak için yani geliri tüketmek için onlara geri ödenmelidir. Gelir olarak ödenen para -örneğin rant ya da faiz ya da vergiler­(1 1 4241 sanayi kapitalisti, geliri kendisine ürün biçiminde ya da ürünün satışından kendi gelirini oluşturan parçasıyla öder) ödeme aracının genel biçimine sahiptir. Geliri ödeyen kişinin, kendi ala­caklısından, onun ürününün bir parçasını almış olduğu varsayılır - örneğin çiftçinin durumunda, Quesnay'ye göre, rantı oluşturan beşte-ikisini [toprak sahibinin -ç.] almış olduğu varsayılır. Çiftçi bu parçanın yalnızca nominal ya da de facto sahibidir.

Bu nedenle çiftçinin ürününün rantı oluşturan parçası çiftçiyle toprak sahibi arasındaki dolaşımı için, ürünün değerine -her ne kadar bu değer iki kez dalaşıyorsa da- eşit miktarda parayı gerek­tirir. Önce çiftçi rantı para olarak öder, sonra toprak sahibi aynı parayla ürünü satın alır. Birincisi basit bir para aktarmasıdır, çün­kü para yalnızca ödeme aracı olarak işlev görmektedir; karşılığı olarak para ödenen metanın parayı ödeyenin elinde olması nede­niyle bu ödeme bir satın alma aracı olarak hizmet etmemektedir; çünkü bu para karşılığında herhangi bir eşdeğer elde etmemekte­dir, tam tersine bu eşdeğere zaten sahiptir. Bunun tersine ikinci iş­lemde, para bir satın alma aracı olarak, metaların dolaşım aracı olarak iş görür. Çiftçi, rantı ödediği parayla, sanki toprak sahibi­nin üründeki payını satın almış gibidir. Toprak sahibi, çiftçiden böylece aldığı parayla (ki çiftçi onu herhangi bir eşdeğer almaksı­zın vermiştir) çiftçiden ürünü geri satın alır.

Bu nedenle üreticilerin gelir sahiplerine bir ödeme aracı olarak bıraktığı aynı miktardaki para, geliı; sahiplerine üreticilerin ürü­nünü satın almakta bir satın alma aracı olarak hizmet eder. Para­nın bu ikili yer değiştirmesi -üreticinin elinden gelir sahibinin eli­ne ve oradan tekrar üreticinin eline yer değiştirmesi- metada yal­nızca tek bir değişikliği, üreticinin elinden gelir sahibinin eline ge­çişi ifade eder. Üreticinin, ürününden bir parçayı gelir sahibine borçlu olduğu varsayıldığı için, ona ödediği para-rant gerçekte za­ten kendi sahipliği altında bulunan ürün değeri için yapılmış, geç­mişi kapsayan bir ödemedir. Meta onun elindedir; ama ona ait de­ğildir. Gelir biçiminde ödediği parayla çiftçi metayı borçtan arındı­rır ve kendi mülkiyetine geçirmiş olur. Bundan ötürüdür ki meta el değiştirmez. Para el değiştirdiği zaman, bu, yalnızca, eskisi gibi üreticinin elinde kalan metanın sahipliği hakkındaki bir değişikli­ği temsil eder. Paranın iki kez yer değiştirmesine karşılık metanın

297

Page 298: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bir kez el değiştirmesinin nedeni budur. Metayı bir kez dolaşıma sokmak için para iki kez dolaşıma girer. Ama para da dolaşım ara­cı (satın alma aracı) olarak bir kez dolaşıma girer, öteki dolaşımı, bir ödeme aracı olarak dolaşımdır; yukarda belirttiğim gibi, bu tür dalaşımda parayla meta arasında eşzamanlı bir yer değiştirmesi sözkonusu olmaz.

Gerçekte, çiftçinin ürününün dışında aynca parası yoksa, ürü­nünün karşılığı olan ödemeyi ancak önce ürününü satarak yapabi­lir; demek ki, çiftçinin toprak sahibine ödemeyi para olarak yapa­bilmesi için, ürünün esasen birinci başkalaşımını geçirmiş olması gerekir. Bunu dikkate aldığımız zaman bile, para metaya göre daha fazla yer değiştirmiş olur. İlkin, M-P [gerçekleştirilir] ; meta­nın beşte�ikisi satılır ve paraya dönüştürülür. Burada metayla para eşzamanlı olarak değişilmiştir. Ama ondan sonra bu aynı para, bir meta karşılığı değişilmeden, çiftçinin elinden toprak sahi­binin eline geçer. Burada para yer değiştirmektedir, ama metanın yer değiştirmesi sözkonusu değildir. Sanki çiftçi biriyle ortalmuş gibidir. Parayı almıştır, ama ortağıyla payiaşması gerekir. Ya da daha doğrusu ürünün beşte-ikisinin yerine, sanki çiftçinin bir hiz­metkan parayı almış gibidir. Bu hizmetkar parayı çiftçiye vermeli­dir, kendi cebinde tutamaz. Bu durumda, paranın bir elden ötekine hareketi, metanın herhangi bir biçimde başkalaşımını ifade etmez; yalnızca parayı o sırada tutanın elinden sahibinin eline aktarmak­tan başka bir şey değildir. Şu halde bu, parayı eline ilk alanın, ken­di işvereninin bir temsilcisi olması durumudur. Öyleyse para, bu durumda bir ödeme aracı da değildir - sahibi olmayan alıcının elinden, sahibinin eline basit bir transfer sözkonusudur.

Paranın bu tür yer değiştirmesinin, metanın başkalaşımıyla kesinlikle bir ilgisi yoktur; bir tür paranın bir başka türe aktarıl­masındaki yer değiştirmeden daha fazla bir şey sözkonusu değil­dir. Ancak bir ödeme aracı durumunda, her zaman ödemeyi yapa­nın, karşılığını ödediği bir meta aldığını ifade eder. Çiftçi duru­munda vb. , o bu metayı almış değildir; toprak sahibinin eline geç­meden önce onun elindedir ve onun ürününün bir parçasını oluşturur. Ama hukuken, ancak buna karşılık aldığı parayı toprak sahibine verdiği zaman metanın sahibi haline gelir. Meta üzerinde­ki yasal hakkı değişir; öncesinde de sonrasında da meta onun elin­dedir. Ama birincisinde onun zilyedliğinde olan bir şeydir, sahibi toprağın sahibidir. Şimdi ise artık onun kişisel mülkiyetine geçmiş olarak elinde bulunur. Meta aynı elde kalırken, hukuksal biçimde­ki değişiklik, doğal olarak metanın el değiştirmesine neden olma­mıştır.

2

Page 299: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[3 . Paranın Kapitalist ile işçi Arasında Dolaşımı Üzerine]

[(a) Ücretin, Kapitalist Tarafından işçiye Verilmiş Bir Öndelik Olduğundan Sözetmenin Saçmalığı.

karı, Risk Ödülü Olarak Alan Burjuva Anlayış)

l l 4251 (Bu, ayrıca kapitalistin karını, metayı paraya çevirme­den önce emekçiye öndelik ödemiş olması olgusundan çıkararak "açıklama"nın da ne kadar saçma olduğunu açıkça gösterir.

Birincisi: Kendi tüketimim için bir meta satın aldığım zaman, ben "alıcı" olduğum, metanın sahibi de "satıcı" olduğu için, benim metam para olduğu onunkinin ise önce paraya çevrilmesi gerektiği için, herhangi bir "kar" sağlamam. Kapitalist, emeğe ödemeyi, an­cak onu tükettikten sonra yapar, buna karşılık öteki metalar önce ödenir sonra tüketilir. Bu durum, kapitalistin satın aldığı metanın, kendine özgü yapısından, tüketildikten sonra teslim edilişinden ileri gelir. Burada para, ödeme aracı olarak görünür. Kapitalist her zaman meta "emeği", karşılığını ödemeden önce sahiplenir. Ne var ki, kapitalistin, yalnızca, emeğin ürününü yeniden satarak bir kar gerçekleştirmek için emeği satın alması, onun bu kan gerçekleştir­mesinin nedeni değildir. Bu bir güdüdür. Ve bu, kapitalist, ücretli­emeği yeniden satarak kar etmek istediği için, satın alarak kar eder, demekten başka bir şey değildir.

ikincisi: Bununla birlikte, kapitalist, işçiye, ürünün ücret ola­rak ödeyeceği kısmını para biçiminde öndelik olarak verir ve böyle­ce ücret olarak ona ödenmesi gereken meta kısmını paraya çevir­mesi için gereken zaman kaybını, riski ve zahmeti emekçi yönün­den gidermiş olur. Emekçi bu zahmet, bu risk ve bu zaman kaybını gidermesi karşılığında kapitaliste bir ödeme yapmayacak mıdır ve bu hesapça, ürünün, bunlar olmasaydı elde edeceğinden daha azını kabul etmeyecek midir?

Bu, ücretli-emek ile sermaye arasındaki tüm ilişkiyi allak bul­lak eder ve artı-değerin ekonomik gerekirlİğİnİ yıkar. Gerçekte sü­recin sonucu şudur ki, kapitalistin ücretli-emeğe ödediği fon, işçi­nin kendi ürününden başka bir şey değildir ve dolayısıyla kapita­list ile işçi ürünü gerçekte belli oranlarda paylaşmışlardır. Ancak bu fiili olgunun, sermaye ile ücret[li-emek] arasındaki işlerole (ki, artı-değerin ekonomik gerekirliği, meta değişimi yasalan üzerinde temellendirilen gerekirliği bu işleme dayanır) kesinlikle hiçbir ilgi­si yoktur. Kapitalistin satın aldığı şey, emek-gücünü geçici olarak kullanma hakkıdır; karşılığını, ancak bu emek-gücü kullanıldığı, kendini bir üründe gerçekleştirdiği zaman öder. Paranın ödeme

299

Page 300: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

aracı olarak iş gördüğü tüm öteki hallerde olduğu gibi burada da alma ve satma işleri, alıcı parayı gerçekten vermeden önce gerçek­leşir. Ama emek, fiili üretim süreci başlamadan önce tamamlanmış olan bu işlemden sonra artık kapitaliste ait olur. Bu süreçten ürün olarak çıkan meta tümüyle kapitaliste aittir. Kapitalist bu metayı kendisine ait olan üretim araçlarıyla, ve satın aldığı, dolayısıyla, henüz ödemeyi yapmamış olsa da, kendisine ait olan ernekle üret­miştir. Sanki metanın üretiminde başkasının emeğini tüketmemiş gibidir.

Kapitalistin yaptığı kar, gerçekleştirdiği artı-değer, işçinin ona, metada maddeleşmiş emeği satmasından değil, ama kendi emek­gücünü meta olarak satmasından kaynaklanır. Eğer işçi, kapita­listle birinci konumunda yani meta sahibi90 olarak karşı karşıya gelseydi, kapitalist herhangi bir kar sağlayamaz, herhangi bir artı­değer gerçekleştiremezdi; çünkü değer yasasına göre, eşdeğerler değişilir; bir emek miktarı eşit ı'niktarda ernekle değişilir. Kapita­listin fazlası, işçiden herhangi bir meta satın almasından değil, emek-gücünün kendisini satın alması olgusundan kaynaklanır ve bu emek-gücü, emek-gücünün ürününden daha az değere sahiptir, ya da bir başka biçimde söylersek, emek-gücü, kendi içinde gerçek­leştirilen emekten daha fazla maddeleşmiş emeği gerçekleştirir. Ama şimdi, karı haklı göstermek için, esas kaynağı gözlerden sak­lanır ve onu ortaya çıkaran işlem yok sayılır. Çünkü gerçekte -süreç bir kez süreklilik kazanınca- kapitalist, işçiye yalnızca ken­di ürününden ödeme yapar, işçiye yalnızca kendi ürününün bir parçasıyla ödeme yapılır, ve öyleyse öndelik vermek yalnızca sahte bir görünümdür - şimdi bize, işçinin üründeki payını, bu, paraya dönüştürülmeden önce, kapitaliste sattığı söyleniyor. (Hatta belki de paraya dönüştürülebilir bir duruma gelmeden önce; çünkü her ne kadar işçinin emeği bir üründe maddeleştiyse de olabilir ki, sa­tımlık metanın yalnızca bir parçası, örneğin evin [yalnızca] bir par­çası gibi, henüz gerçekleştirilmiştir. ) Öyleyse kapitalist artık ürü­nün sahibi değildir ve böylece, başkasının ürününü bedavadan sa­hiplendiği bütün süreç, geçersizdir. Şimdi artık metalann sahipleri birbiriyle karşı karşıyadır. Kapitalistin parası vardır ve işçi de ona emek-gücünü değil, ama bir meta satmaktadır, yani içinde emeği­nin gerçekleştiği ürün parçasını satmaktadır.

Şimdi o [işçi] , kapitaliste şöyle diyecektir: "Bu 5 lbs. * Di bre] ip­liğin, diyelim, beşte-üçü değişmeyen sermayeyi temsil ediyor. On­lar sana ait. Beşte-ikisi, yani 2 librelik kısmı benim yeni katma­emeğimi temsil ediyor. Demek ki bana 2 librelik kısmı ödemen ge-

* Libras: 327,45 grama eşit ağırlık ölçüsü. -ç.

300

Page 301: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rekiyor. Öyleyse bu 2 librelik kısmın değerini öde." Ve böylece yal­nızca ücretini değil, karı da cebine indirmiş olur, kısacası onun yeni olarak ekiediği ve 2 libre içinde maddeleşen emek miktanna eşit toplam parayı cebine indirmiş olur.

"Ama" der kapitalist, "ben de değişmeyen sermayeyi koymadım mı?"

"İyi işte" der işçi, "bunun için 3 librelik kısmı çıkar, bana yal­nızca 2 librelik kısmı öde . "

"Ama" diye diretir kapitalist, "benim pamuğum, benim iğlerim olmasa, sen pamuk eğiremezdin, emeğini maddeleştiremezdin. Bu­nun için senin bir fazla ödemen gerekir. "

"İyi de" der işçi, "ben onları kullanmasaydım, pamuk çürürdü, iğler de paslanırdı. 1 1 4261 Senin üründen çıkardığın 3 librelik iplik, doğru, yalnızca kullanılıp tüketilen ve bu nedenle de 5 librelik ipli­ğin içinde yeralan pamukla iğlerin değerini temsil ediyor. Ama ip ve iğlerin değerini, bu üretim araçlarından yararlanarak koruyan, yalnız b.enim emeğimdir. Emeğimin değeri koruyan bu gücü için seni herhangi bir biçimde borçlandırmıyorum, çünkü karşılığında 2 librelik ürünü aldığım eğirme işinin ötesinde bana herhangi bir fazla emek-zamanına mal olmadı. Bu, bana hiçbir maliyeti olmaya­na, ama değişmeyen sermayenin değerini koruyan, benim emeği­min doğal bir yeteneğidir. Nasıl ki ben bunun için seni borçlandır­mıyorsam, sen de beni iğler ve pamuk olmasaydı iplik eğiremeye­cektim diye borçlandıramazsın. Çünkü eğirme işi olmasa, senin iğ­lerin ve pamuğun beş para etmezdi."

Köşeye sıkıştırılan kapitalist şöyle der: "2 librelik iplik, gerçek­te yalnızca 2 şilin eder. Bu para senin emek-zamanının bu kadarı­nı temsil eder. Ama herhalde onları satmadan önce, sana ödeme yapmamı beklemiyorsuiı.dur? Belki de onları hiç satamayacağım. Bu benim 1 numaralı riskimdir. İkincisi, belki de onları fiyatları­nın daha altında satabileceğim. Bu da 2 numaralı riskim. Ve üçün­cüsü, şöyle ya da böyle, bunları satmak zaman alır. Her iki riski, herhangi bir karşılığı olmaksızın sırf senin hatırın için mi sırtiana­cağım ve üstelik zamanımı pazarlıklarla geçireceğim? Karşılıksız hiçbir şey bekleyemezsin . "

İşçi, "Bir dakika, bir dakika" diye yanıt verir, "nedir bizim ara­mızdaki ilişki? Biz birbirimizle metaların sahipleri olarak karşı karşıya geliyoruz; sen alıcı, bizler satıcı olarak karşı karşıya geliyo­ruz; çünkü sen bizim ürün içindeki payımızı 2 librelik kısmı satın almak istiyorsun; bu parça gerçekte bizim maddeleşmiş emek­zamanımızdan başka bir şey değil ki. Şimdi sen bizim metamızı, sana değerinin altında satmamızda ısrar ediyorsun; satalım ki, bu-

301

Page 302: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

nun sonucu olarak sen, şimdi para olarak sahip olduğundan daha fazla değerde meta elde edebilesin. Bizim rnetarnızın değeri 2 şilin. Sen o meta için yalnızca ı şilin verrnek istiyorsun -ı şilin, ı libre­lik ipliğin içerdiği miktarda emek-zamanı içerdiğine göre- böyle­ce, sen bu değişirnde, verdiğin değerin bir kat fazlasını elde ediyor­sun. Buna karşılık biz, [verdiğimizin -1=-l eşdeğeri yerine, eşdeğeri­nin yarısını, 2 libre ipliğin yalnızca ı libresinin eşdeğerini alıyoruz. Peki, değer yasasına ve metaların kendi değerleriyle orantılı ola­rak değişiirneleri yasasına karşı olan bu istemini neye dayandırı­yorsun? Söyle neye? Senin alıcı, bizim satıcı oluşurnuza, bizim de­ğerirnizin iplik biçiminde, meta biçiminde, senin değerinin ise para biçiminde oluşuna - yani iplik biçimindeki aynı değerin, para biçi­mindeki aynı değerle karşı karşıya gelişine dayandınyorsun. Ama sevgili dostum, bu yalnızca bir biçim değişikliği işin aslında; bu yalnızca değerin ifade edilişini etkiler, ama değer miktarını aynı bırakır. Yoksa her meta fiyatının altında satılrnalıdır, yani onun değerini temsil eden toplam paradan azına satılrnalıdır, çünkü para biçimini alınca, artmış bir değer elde eder, biçimindeki o ço­cukça görüşte olanlardan mısın? Ama hayır, aziz dosturn [para -1=-l daha büyük bir değer elde etmez; değerin büyüklüğü değişmez, yal­nızca saf biçimiyle değişirn-değeri biçimini alır.

"Bu bir yana, aziz dostum, böyle davranarak kendi elinle ken­din için yarattığın sıkıntıları bir düşün. Çünkü senin iddian şuna varır - satıcı malını alıcıya her zaman değerinin altında satrnalı­dır. Gerçekten de seninle ilgili olarak, daha önce sana bizim üretti­ğimiz bir malı değil, ama emek-gücümüzün kendisini sattığırnız za­man durum buydu. Doğru, sen onu değerinden satın aldın, ama gerçek erneğirnizi, o emeğin ifadesi olan değerin altında satın al­dın. Neyse bu tatsız bir anı - fazla konuşrnayalırn. Şükürler ol­sun, bunu geride bıraktık, çünkü -senin kararın sayesinde- artık sana meta olarak ernek-gücümüzü satrnıyoruz, erneğirnizin ürünü olan rnetayı satıyoruz. Şimdi senin kendi başına açtığın sıkıntılara bir bakalım. Senin yaptığın yeni yasa -yani satıcı, kendi metası­nın paraya çevrilrnesini, kendi metasını parayla değişerek rnetasıy­la ödernez, ama rnetayı fiyatının altında satarak öder biçimindeki yasa- alıcının her zaman satıcıyı soymasını ve yolmasını sağlayan yasa, aynı biçimde her alıcı ve satıcı için geçerli olmalıdır. Varsaya­lım ki biz senin önerini kabul ediyoruz - ama bunun koşulu senin­de kendi icadın olan bu yasaya, boyun eğrnendir; yani satıcının rne­tasının bir kısmını bedava olarak alıcıya teslim etmesi buna karşı­lık alıcının rnetayı paraya çevirmesi yasasına senin de boyun eğ­rnendir. O zaman, bizim 2 şilin değerindeki 2 libre [ipliğirnizi -1=-l ı

302

Page 303: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

şiiine al ve böyle 1 şilin ya da yüzde 100 kar et. Ama şimdi senin elinde, bizim olan 2 libreyi de aldıktan sonra, değeri 5 şilin olan 5 libre ipliğin var. Şimdi sanıyorsun ki, müthiş karlı bir iş yapmış olacaksın. 5 libre iplik sana 4 şiiine maloldu, sen de onu 5 şiiine sa­tacaksın. Onu senden satın alacak kişi 'Bir dakika' der, 'senin 5 lib­re ipliğin bir metadır ve sen de bir satıcısın . Ben aynı değere para olarak sahibim ve alıcıyım. Senin de tanıdığın yasaya göre, senden

· yüzde 100 kar sağlamalıyım. Bu nedenle 5 libre ipliği, değerinin yüzde 50 altında, 2 şilin 6 peniden satmalısın. Şu halde sana 2 şi­lin 6 peni vereceğim ve karşılığında 5 şilin değerinde meta elde edeceğim ve böylece senin sırtından yüzde 100 kar sağlayacağım; gülme komşuna, gelir başına.'

"İşte böyle aziz dostum [diye sürdürür sözü işçi] yeni yasanın seni götüreceği yer burasıdır; yalnızca kendini aldatırsın, çünkü bir .noktada gerçi alıcısındır ama, hemen ardından bir satıcı olur­sun. Bu sözünü ettiğimiz özel durumunda alıcı olarak kazandığın­dan d&ha çoğunu satıcı olarak yitirirsin. Ve şunu da sakın unutma -şimdi bizden satın almak istediğin 2 libre iplik henüz ortalarda yokken, önden yaptığın bazı alımlar olmasaydı, şimdiki şu 5 libre iplik hiçbir zaman ortaya çıkmazdı. l l 426al Şimdi 3 libre ipliğin temsil ettiği pamuk ve iğ almadın mı önceden? O tarihte Liverpo­ol'daki pamuk toptancısı ve Oldham'daki iğ yapımcısı seninle satı­cılar olarak, sen onlarla alıcı olarak karşı karşıya geldin; onlar me­tayı temsil ediyordu, sen parayı - şimdi bizim birbirimize karşı övüncünü ya da hoşnutsuzluğunu taşıdığımız ilişkinin tıpatıp aynı­sı . Onlardan pamuğun ve iğin bir kısmını sana bedava bırakmala­rını isteseydin ya da bu metalan sana fiyatının (ve değerinin) al­tında satmalarını, onların metalarını paraya çevirdiği için, onların satıcı, senin alıcı olduğunu söyleseydin, o sert pamuk toptaneısıyla şen şakrak Oldham'lı ahbap katıla katıla gülmezler miydi sana? [Oysa -ç.] onlar için hiçbir risk yoktu, çünkü tıkır tıkır parayı alı­yorlardı, saf, bağımsız biçimiyle değişim değerini elde ediyorlardı. Öte yandan sen, sen müthiş bir risk alıyordun! Önce iğle pamuğu ipliğe dönüştürecektin; üretim sürecinin tüm riskleriyle karşı kar­şıya olacaktın ve sonunda da ipliği yeniden satıp paraya çevirme­nin riskini sırtianacaktmi Değerinden mi satılacak, değerinin üs­tünde mi altında mı riski. Ya da onu hiç satamama, yeniden para­ya dönüştürememe riski; iplik olarak kalitesine gelince, senin gö­zünde bunun bir çöp kadar bile değeri yoktu. İplik yemiyordun, iplik içmiyordun, satmaktan başka bir işe yaramazdı! Her ne ise ipliği yeniden paraya dönüştürürken yitirilen zaman; kuşkusuz bu aynı zamanda iğlerin ve pamuğun da paraya dönüştürülmesi de-

303

Page 304: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mekti . Meslektaşların 'Ah koca bebek' diye yanıtlayacaklar seni, 'Kendini salak durumuna sokma. Saçma sapan konuşma. Bizim pamuğumuzla iğlerimizden neler yapacağın niye bizim kaygımız olsun ki? Ne istersen yap! İstersen yak, istersen as, istersen köpek­lerin önüne at, ama parasını öde! Ne fikir ama! Sen pamuk ipliği yapacaksın, ama bu işten pek emin değilsin, risklerini ve tehlikeli olasılıkları abartıyorsun diye biz sana mallarımızdan armağan ve­receğiz! Ya pamuk eğirme işinden vazgeç ya da piyasaya bu abuk sabuk fikirlerle gelme! ' "

Kapitalist, işçilerin bu tiradını mağrur bir gülümsemeyle şöyle yanıtlar: "Öyle anlaşılıyor ki, sizler boyunuzu aşan derinliklerde yüzüyorsunuz. Anlamadığınız şeyler üzerinde konuşuyorsunuz. Be­nim Liverpool'lu habisle Oldham'daki ahbaba tıkır tıkır para saydı­ğıını mı sanıyorsunuz? Evet ödedim. Onlara bono verdim; Liverpo­ol'lu habisin bonosunun vadesi daha gelmeden pamuk eğirilmiş ve satılınıştı bile. Sizinle ise iş daha değişik. Siz nakit para istiyorsu­nuz."

"Pekala" der işçiler, "Liverpool'lu habisle Oldham'lı ahbap sizin bonoları ne yaptılar?"

"Ne mi yaptılar?" der kapitalist. "Amma da aptalca bir soru! Bankalarına verip kırdırdılar."

"Bankaya ne kadar ödediler?" "Durun bakayım, bir düşüneyim . Para şimdilerde epey ucuz.

Sanırım, yüzde 3'lük bir iskonto faizi ödediler; elbette toplam bede­lin yüzde 3'ü değil; yalnızca senedin vadesini kapsayan süre için, yıllık yüzde 3'ten o süreye düşen miktarda faiz ödediler."

"Gene de iyi" der işçiler. "Bize metamızın değeri olan 2 şiiini öde - ya da 12 şilin öde, çünkü bugün gündelik çalıştık, ama şimdi haftalık anlaşalım. Bu paradan 14 gün için yıllık yüzde 3 hesabıyla iskonto faizini düş. "

"Ama bu bono" der kapitalist "bir bankacının iskantoya alması için çok küçük olur."

"İyi ama" diye yanıt verir işçiler, "biz 100 kişiyiz. Demek ki bize 1200 şilin ödemek zorundasın. Bize bu kadarlık bir bono ver. Bu 60 pound yapar ve iskonto için hiç de küçük bir miktar değildir; kaldı ki hanoyu sen iskonto edeceğin için, toplam senin için hiç de az ol­mamalı; çünkü bizim sırtımızdan çıkardığını söylediğin miktarla aynı. İskonto edilen miktar adını anmaya bile değmez. Ve biz böy­lece ürünüroüzün önemli bir kısmını tümüyle elde ettiğimiz için, kısa sürede senin iskonto etmene de artık gerek duymayacağımız bir noktaya erişiriz. Doğal ki, sana borsa simsarının verdiği 14 günden daha uzun vade vermeyiz."

304

Page 305: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Gerçek ilişki tepe takla edilir de eğer, ücretler, toplam ürünün işçilere ait bölümünün değerinin iskonto ettirilmesinden sağlanır­sa -yani kapitalist bu parçayı onlara para olarak önceden öder­se- onlara, tıpkı pamuk taptancısına vb . verdiği gibi kısa vadeli bonolar vermesi gerekirdi . İşçiler, onun ürününden en geniş payı alırlardı ve kapitalist kısa sürede kapitalist olmaktan çıkardı. Ürü­nün sahibi olmaktan çıkar, yalnızca işçilerin b�nkeri haline gelir­di.

Bunlann ötesinde, kapitalist, metayı değerinin altında satma riskini yükleniyorsa 1 1 4271 aynı derecede, değerinin üstünde satma şansına da sahip bulunuyor. Eğer ürün satılamazsa sokağa atıla­cak olanlar işçiler olacaktır; ürün uzun süre pazar fiyatının altına düşerse, işçinin ücreti ortalamanın altına çekilecektir ve kısa süre­li çalışma başlayacaktır. Bu nedenle en büyük riski taşıyan işçidir.

Üçüncüsü: Çiftçi para olarak rant ödeyecektir ya da sanayi ka­pitalisti para olarak faiz ödeyecektir -ve bu nedenle bunları öde­mek için önce ürününü paraya çevirmelidir- diye, sırf bu nedenle, rantın ya da faizin bir miktarını indirmekte haklıdır biçiminde bir şey önermek hiç kimsenin aklının köşesinden geçmez.)

[(b) Emekçinin Kapitalistten Satın Aldığı Metalar. Paranın, Yeniden-Üretimi İfade Etmeyen Geri Dönüşü!

Sermayenin, sanayi kapitalisti ile işçi arasında dolaşan kısmın­da da (yani döner sermayenin değişen sermayeye eşit olan kısmın­da) paranın başlangıç noktasına geri' dönüşü vardır. Kapitalist işçi­ye ücretini para olarak öder; bu parayla işçi, kapitalistten metalar satın alır ve böylece para kapitaliste geri döner. (Pratikte, kapita­listin bankerine geri döner. Ama bankerler gerçekte, bireysel kapi­talist karşısında, para biçimini aldığı ölçüde toplam sermayeyi temsil ederler. ) Paranın bu geri dönüşü, kendi başına, herhangi bir yeniden-üretimi imlemez. Kapitalist, işçiden para ile emek satın alır; aynı para ile işçi kapitalistten meta satın alır. Aynı para ilkin emek satın alma aracı biçimini, ve daha sonra meta satın alma aracı biçimini alır. Kapitaliste geri dönüşü, kapitalistin ilkin bir alıcı ve sonra da aynı taraflar arasında bir satıcı haline gelmesin­den ötürüdür. Alıcı olarak paradan ayrılır; aynı p;ara, satıcı olarak kendisine geri döner. Öte yandan bunun tersine , işçi önce satıcı, sonra alıcıdır; bu yüzden işçi önce parayı elde eder, sonra ödeme yapar, buna karşılık kapitalist önce ödeme yapar, sonra geri alır.

Burada kapitalist için hareket P-M-P'dir. Para ile bir meta (emek-gücü) satın alır; bu emek�gücünün ürünüylle (meta) para sa-

305

Page 306: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tın alır; başka deyişle, bu ürünü, eski satıcısına, işçiye geri satar. İşçi için, tersine, dolaşım hareketi M-P-M'dir. Kendi metasını (emek-gücü) satar ve elde ettiği para ile kendi ürününün (meta) bir parçasını geri satın alır. Gerçekten de işçinin para karşılığı meta (emek-gücü) sattığı, parayı metalara harcadığı ve ondan sonra emek-gücünü yeniden sattığı, şu halde onun açısından da hareke­tin P-M-P olduğu söylenebilir; ve para sürekli olarak işçi ile kapi­talist arasında salındığından, aynı biçimde, hangi tarafın konu­mundan bakarak düşünüldüğüne bağlı olarak, işçi için olduğu ka­dar kapitalist için de hareketin P-M-P olduğu söylenebilir. Ne var ki alıcı olan kapitalisttir. Sürecin yenilenişi işçiden değil kapitalist­ten başlar ve paranın geri akışı zorunludur, çünkü işçi geçim nes­nelerini satın almak zorundadır. Dolaşım biçiminin bir taraf için P-M-P, öteki taraf için M-P-M olduğu tüm hareketlerdeki gibi bu­rada da apaçık belirgin olan şey şudur: değişim sürecinin ereği bir taraf için değişim-değeridir, paradır -ve dolayısıyla bu sonuncu­nun artmasıdır- ve öteki taraf için kullanım-değeridir, tüketim­dir. Toprak sahibinin çiftçiden alım yaptığı P'nin, rantın para biçi­mi olduğu, ve dolayısıyla M-P hareketinin bir sonucu, aslında in natura [ürün olarak) toprak sahibine ait olan ürün kısmının değiş­miş biçimi olduğu dikkate alınırsa, çiftçi açısından hareketin P-M­P, toprak sahibi açısından ise M-P-M olduğu ilk örnekte de, para­nın geri akışında durum budur.

Kapitalistin ücretiere harcadığı paranın kapitaliste dönüşünü ifade ettiği ölçüde, işçiyle kapitalist arasındaki bu P-M-P çevrimi, kendi başına herhangi bir yeniden-üretim sürecini değil, yalnızca iki tarafın sırayla birbiri karşısında alıcı ve satıcı olduğunu ifade eder. Bu çevrim, P-M-P' gibi ikinci P'nün birinci P'den daha bü­yük olduğu ve böylece P'nin değerce artan bir değeri (sermayeyi) temsil ettiği ilişki türündeki para olarak sermayeyi de ifade etmez. Tam tersine, a:ynı miktarda (hatta çoğu zaman daha az) paranın başlangıç noktasına dönüşünü ifade eder. (Burada kapitalist, doğal ki kapitalist sınıf anlamındadır. ) Bu nedenle birinci bölümde,91 P­M-P her zaman P-M-P' olmak zorundadır derken hatalıydım. Bu, orada da ifade eıttiğim gibi, paranın aynı başlangıç noktasına dönü­şünün, alıcının satıcı haline gelişi olgusundan kaynaklandığını göstererek yaln:ızca paranın biçimsel dönüşünü ifade edebilir.92

Kapitalisti ı:enginleştiren paranın bu dönüşü değildir. Örneğin diyelim, ücretler için 10 şilin ödemiş olsun. İşçi ondan 10 şiiinlik meta satın alır . . O işçiye emek-gücü karşılığı , 10 şilin değerinde meta vermiştir. Eğer işçiye in natura [ürün olarak) fiyatı 10 şilin olan geçim nesnel eri vermiş olsaydı, para dolaşımı olmayacak, do-

306

Page 307: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

layısıyla paranın geri dönüşü olmayacaktı. Bu nedenledir ki, bu paranın geri dönmesi olgusunun, kapitalistin zenginleşmesiyle herhangi bir ilgisi yoktur; zenginleşme olgusu kapitalistin, üretim sürecinde, ücretler için harcamış olduğundan daha fazla miktarda emeği mülk edinmiş olmasından ve dolayısıyla ürününün, onu üretmek için malolandan daha geniş oluşundan ileri gelir; işçiye ödediği para ise, hiçbir durumda, işçinin kendisinden satın aldığı malların parasından daha az olamaz. Paranın bu biçimsel dönüşü­nün kar etmekle hiçbir ilgisi yoktur; dolayısıyla buradaki P, 1 1 4281 ranta, faize ya da vergilere harcanan paranın, toprak rantı, faiz, ya da vergiyi ödeyene geri dönüşündeki artıştan ya da değerinin yeni­lenmesinden daha fazla, sermayenin ifadesi değildir.

P-M-P, paranın kapitaliste biçimsel olarak dönüşünü temsil ettiği ölçüde, yalnızca para olarak çıkardığı vadeli senedinin, kendi metasında gerçekleştiği anlamına gelir.

Bu para çevriminin -paranın başlangıç noktasına geri dönüşü­nün- .yanlış biçimde açıklanışına bir örnek olarak daha yukarda Destutt de Tracy'ye bakınız .93 İşçi ile kapitalist arasındaki para do­laşımına ilişkin özel bir referansla ikinci bir örnek olarak Bray, daha aşağıda aktarılacaktır.94 Para ödünç veren kapitalistle ilgili olarak ise Proudhon.95

Bu tür P-M-P çevrimi, alıcının kendi sırasında satıcı haline geldiği yerlerde, bu nedenle de tüccarın birbirinden satmak üzere satın aldığı, satın almak için sattığı tüm ticari sermaye hareketle­rinde görülür. Olabilir ki, alıcı -M- metayı, örneğin pirinci, aldı­ğından daha yüksek fiyata satamayabilir; fiyatının altında satması gerekebilir. Bu tür bir durumda, paranın basit geri d.önüşü cereyan etmiş demektir; çünkü alış, M'nin, değeri artıran değer olarak, yani sermaye olarak kendini ortaya koyamadığı bir satışla bitmiş­tir.

Örneğin değişmeyen sermayenin değişiminde de durum aynı­dır. Makine yapımcısı demir üreticisinden demir alır, ona makine satar. Bu durumda para geri döner. Para, demirin satın alma aracı olarak kullanılmıştır. Bu para, daha sonra demir üreticisine, maki­ne satın almak üzere satın alma aracı olarak hizmet eder ve maki­ne yapımcısına geri döner. Makine yapımcısı ödediği para karşılı­ğında demir elde etmiş, aldığı para karşılığında ise makine teslim etmiştir. Aynı para kendi değerini iki kez dolaştırmıştır. Örneğin makine yapımcısı 1 .000 poundla demir satın alır; aynı 1 .000 pound ile demir üreticisi makine satın alır. Demirle makinenin değeri bir­likte 2.000 pounddur. Ancak bu şekilde, 3.000 pound devinimde ol­malıdır: 1 .000 pound para, 1 .000 pound makine ve 1 .000 pound de-

307

Page 308: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mir. Kapitalistler, in natura [ürün olarak] bir değişime girselerdi, metalar, bir kuruş bile dolaşmarlan el değiştirecekti.

Karşılıklı olarak birbirlerine hesap açtıklan ve para onlara yal­nızca ödeme aracı olarak hizmet ettiği zaman da durum aynıdır. Dolaşıma giren kağıt para ise ya da kredi parası (banknot) ise o za­man işlernde bir farklılık vardır. 1 .000 pound banknot olarak mev­cuttur ama, özsel-değeri yoktur. Ama burada da üç [kez] l .OQO po­und vardır: 1 .000 pound demir, 1 .000 pound makine, 1 .000 pound banknot. Ama birinci durumda olduğu gibi burada da bu üçlü yal­nızca makine yapımcısı [l .OOO'e] iki kez sahip olduğu için vardır­lar: makine 1.000 pound ve para -altın ve gümüş ya da banknot-1 .000 pound. Her iki durumda da demir üreticisi makine yapımcı­sına, yalnızca 2 numarayı (parayı) geri döndürür; çünkü parayı al­masının tek nedeni, makine yapımcısının, alıcı olarak, hemen o anda doğrudan satıcı haline gelmeyişidir; ilk metanın, demirin kar­şılığını meta olarak ödememiştir, o yüzden para olarak vermiştir. Demirin karşılığını ne zaman meta ile öderse, yani demir "üreticisi­ne ne zaman meta satarsa, demir üreticisi parayı ona geri döndü­rür; çünkü bir kez para olarak ve ikinci kez meta olarak, iki kez ödeme yapılmaz.

Her iki durumda da altın ya da banknotlar, makine yapımcısı ya da başka biri tarafından daha önce satın alinmış metanın değiş­miş biçimini, ya da belki de toprak sahibinin (onun atalannın vb. ) temsil ettiği (gelirde sözkonusu olduğu gibi) henüz satın alınmamış ama paraya zaten çevrilmiş olan bir metayı ifade eder.96 Burada paranın geri dönüşü yalnızca, meta karşılığı parayı ödemiş olan ki­şinin, parayı dolaşıma sokmuş olan kişinin, bir başka metayı dola­şıma sokarak parayı geri çekmesini imler.

Düşündüğümüz aynı 1 .000 pound bir günün içinde, kapitalist­ten kapitaliste kırk, elli el değiştirebilir ve yalnızca birinden öteki­ne sermayeyi aktanr. Makine demir üreticisine, demir köylüye, ta­hıl nişasta ya da alkol üreticisine vb .. Sonunda yeniden makine ya­pımcısının eline gelebilir ve ondan demir üreticisine vb. geçebilir ve böylece 40.000 poundluk bir sermayeyi ya da daha fazlasını dön­clürebilir ve onu ilk ödeyene geri akabilir. Mösyö Proudhon bu 40.000 pounddan yapılan ve paranın faizini oluşturan ve bu neden­le farklı kapitalistler tarafından ödenen kann -örneğin makine yapımcısının kendisine 1 .000 pound ödünç verene, demir üreticisi­nin, kömür ya da ücretler için harcadığı 1 .000 poundu ona ödünç verene ödediği faizlerden oluşan kann- bu 1.000 poundun 40.000 poundda bıraktığı toplam faiz olduğu sonucuna vanr. Böylece, faiz yüzde 5 ise, 2.000 pound faiz. Bundan da 1 .000 poundun yüzde 200

308

Page 309: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

getirdiği şeklinde doğru bir hesap çıkarır. Ve kendisi muhteşem bir ekonomi politik eleştirmenidir. *

Kapitalist ile işçi arasında para dolaşımını te:ıp.sil eden P-M-P kendi başına herhangi bir yeniden-üretim edimini içermez, ama bu edimin sürekli yinelenmesini, dönüş çevriminin sürekliliğini içerir. Sattığı metanın yeniden-üretimi sözkonusu olmadan, sürekli satıcı haline gelen bir satıcının varlığı sözkonusu olamaz. Gerçekte, rant­la, faizle ya da vergiyle yaşayaniann dışında bu herkes için doğru­dur. Ama bazı durumlarda eğer işlem tamaınlanacaksa mutlaka P-M-P dönüş hareketi meydana gelir - kapitalistin işçi ile ilişki­sinde ya da toprak sahibinin ya da para ödünç verenin ilişkisinde olduğu gibi (son ikisinde paranın basit dönüşü sözkonusudur). Baş­ka durumlarda, meta satın alındığı zaman, M-P-M hareketi so­nuçlandırıldığı zaman edim tamamlanır - işçinin durumunda ol­duğu gibi. İşçinin sürekli yenilediği, işte bu edimdir. Onun girişi­mi, her zaman satıcı olarak girişirnidir, alıcı olarak değil. Aynı şey l l 4291 yalnızca bir gelir harcaması demek olan tüm para dolaşımı için de"doğrudur. Örneğin kapitalistin kendisi, her yıl belli bir mik­tar tüketir. Kendi sonal tüketimi için istediği metaları ödemek üze­re kendi metalarını paraya çevirmiştir. Burada M-P-M sözkonusu­dur ve ona bir para dönüşü sözkonusu değildir; ama dönüş satıcı-

. yadır (örneğin mağaza sahibinedir); onun sermayesi gelir harcama­larıyla yenilenir.

Gelirin gelirle değişildiği bir değişimin cereyan edegeldiğini görmüştük. Kasap fırıncıdan ekmek satın alır, fırıncı kasaptan et; her ikisi de gelirlerini tüketirler. Kasap yediği et için, fırıncı yediği ekmek için ödeme yapmaz. Her biri gelirinin bu kısmını in natura [ürün olarak] tüketir. Ancak fırınemın kasaptan aldığı etin, kasa­bın sermayesini değil, ama gelirini yenilernesi de olasıdır - kasa­bın sattığı etin, onun karını temsil etmekle kalmayan ama

* 1 1 437 1 Proudhon'un anılan parçasının baş kısmı şöyle: "lpotek borçlan topla­mı, iyi haber alan yazariara göre, ı2 milyar; bazıları bunu ı6 milyara kadar çıkarı­yor. Senet karşılığı yapılan borçlanmalar en az 6 milyar, limited şirketlerin yaklaşık 2 milyar, kamu borcu 8 milyar. Toplam 28 milyar. Bütün bu borçların -buraya dik­kat edin- kaynağı, yüzde 4'ten, 5'ten, 6'dan, B'den, ı2'den yüzde ı5'e kadar ödünç verilmiş ya da borç verildiği varsayılan ödünç paradır. İlk üç kategori için ortalama faizi yüzde 6 kabul ediyorum; bu üç kategori toplam 20 milyar ediyor, faiz ı milyar 200 milyon. Buna karııu borcunun faizini, yaklaşık 400 milyonu ekleyin: ı milyarlık sermaye için toplam yıllık ı milyar 600 milyon faiz" (s. ı52). Demek ki yüzde ı60. Çünkü "en yaygın tahminlere göre, Fransa'da varolan demeyeceğim ama dalaşımda bulunan nakit para, Merkez Bankasının nakit dengesi de dahil, ı milyarı aşmaz." (s. ı51 . ) "Değişim tamamlandığı zaman, para bir kez daha emre hazır hale geliyor ve yeni bir borca daha yolaçıyor . . . . Para-sermaye, bir değişimden öteki değişime dola­şarak, her zaman kaynağına geri dönüyor; bundan çıkan şu ki, para her zaman yeni­den ödünç verilebiliyor ve aynı kişiye kar getiriyor." (s. ı53-ı54.) Gratuite du credit. Discussion entre M. Fr. Bastiat et M. Proudhon, Paris ı850.97 1 437 1 1

309

Page 310: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

karından gelir olarak tüketmek istediği bölümü temsil eden et. Ka­sabın fırıncıdan satın aldığı ekmek de onun bir gelir harcamasıdır. Eğer ikisi birbiriDe hesap açarsa, ya biri ya öteki yalnızca aradaki farkı ödeyecektir. Birbirini götüren karşılıklı alış ve satışlan ile il­gili olarak herhangi bir para dönmez. Ancak hesap farkını fınncı­nın ödemek durumunda olduğunu ve farkın, kasap için geliri tem­sil ettiğini varsayalım. Bu çerçevede kasap, fınncıdan aldığı parayı başka tüketim maddeleri için harcar. Bunun terziye ödediği 10 P" und olduğunu kabul edelim. Eğer bu 10 pound terzi için de geli .. i temsil ediyorsa o da bu parayı benzer biçimde harcar; ekmek ve benzeri şeyler alır. Böylece para fırıncıya geri akar; ama artık geli­ri yenileyici bir parça değil, sermayeyi yenileyici bir parçadır.

Hala ortaya atılabilecek bir soru daha var: Kapitalist tarafın­dan yürütüldüğü üzere, P-M-P, kendini genişleten değeri temsil ettiği ölçüde, kapitalist, dolaşıma soktuğundan daha fazla parayı dolaşımdan çeker. (Bu gerçekte pintinin de yapmak istediği ama yapamadığı şeydir. Çünkü dolaşıma meta olarak soktuğundan daha fazlasını altın ve gümüş olarak çekmesi sözkonusu değildir. Daha önce elinde meta olarak daha fazla değer varken, şimdi para olarak daha fazla değere sahiptir. ) [Sanayi kapitalistinin -ç.) meta­sının toplam üretim maliyeti 1 .000 pounddur. Bunu 1 .200 pou·• · d

satar, çünkü metası yüzde yirmi ya d a beşte-bir oranında ödenme­miş emeği -onun karşılığını ödemediği ama gene de sattığı eme­ği- de içerir. Peki bu durumda tüm kapitalistler, ,sanayi kapita­listleri sınıfı , nasıl oluyor da, dolaşıma soktuklanndan daha fazla parayı sürekli olarak dolaşımdan geri çekiyor?

Her şeyden önce, kapitalistin dolaşıma, çektiğinden daha fazla­sını sürekli olarak soktuğu söylenebilir. Sabit sermayesinin öden­mesi gerekir. Ancak sabit sermayesini, yalnızca parça parça tüket­tiği ölçüde satar. Sabit sermayenin kendisi üretim sürecine bütü­nüyle katılırken, o [sabit sermayenin değeri -ç.] , metanın değerine her zaman çok ufak çapta, azar azar girer. Eğer dolaşımı 10 yıl ise, her yıl ürüne onda-biri girer ve öteki onda-dokuzia ilgili olarilk her­hangi bir para dolaşımı olmaz; çünkü bu onda-dokuz dolaşıma meta olarak herhangi bir biçimde girmez. Birinci nokta bu.

Bu sorunu daha sonra ele alacağız, 98 şimdi Quesnay'ye döne­lim.

Ama önce, bir başka nokta daha. Senetleri iskantoya kabul eden ya da banknot öndelik veren bankaya banknotlarm dönüşü, şu ana dek bizim ele aldığımız para dönüşünden çok farklı bir feno­mendir. Bu olayda metanın paraya dönüşümü önceden kabul edil­mektedir. Meta satılmadan önce, hatta belki de üretilmeden önce

310

Page 311: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

para biçimini almıştır. Ya da belki zaten çoktan satılınıştır (bono­lardaki gibi). Ama hangisi olursa olsun, henüz yeniden paraya dö­nüştürülmemiş, karşılığı henüz ödenmemiştir. Bu nedenle paraya dönüş, önceden kabul edilmektedir. Meta satılır satılmaz (ya da sa­tıldığı varsayıldığı anda) para, ya o bankanın banknotu olarak ban­kaya geri döner, böylece dolaşımdan çıkar; ya başka bankaların banknotu olarak bankaya geri döner, o zaman bankanın kendi banknotuyla (bankalar arasında) değişilir - böylece her ikisinin banknotlan da dolaşımdan çekilmiş, başlangıç noktasına dönmüş olur ya da meta satılır satılmaz bankaya altın ya da gümüş olarak geri döner. Eğer bu altın ve gümüş, üçüncü bir kişinin elindeki banknot karşılığı olarak istenirse, o zaman banknotlar geri gelir. Eğer banknotlar altın ya da gümüşe dönüştürülmemişse, aynı mik­tarda altın ve gümüş dolaşımdan çekilir ve banknotların yerine bankanın ihtiyatları arasında yeralır.

Tüm bu durumlarda süreç şudur: Paranın varolduğu (metanın paraya dönüşümü) önceden kabul edilmektedir. Paraya dönüştü­rüldüğü 'anda, paraya dönüşüm ikinci kez cereyan etmiş olur. An­cak metanın para olarak bu ikinci varlığı, başlangıç noktasına dö­ner - para olarak birinci varlığını iptal' eder, onun yerini alır ve dolaşımdan çıkarak bankaya geri döner. Bu metanın ilk varlığını ifade etmiş olan şimdi ikinci varlığını ifade eden aynı özdeş bank­not miktarıdır. Örneğin bono bir iplik imalatçısı tarafından iskan­toya verilmiştir. O bonoyu dokumacıdan almıştı. 1 .000 poundla kö­mürü, ham pamuğu, vb. öder. Bu banknotlar elden ele geçerek ken­di metalarının karşılığını öder ve en sonunda keten bezine harca­mr, böylece dokumacıya gelir; o da bononun vadesi geldiği gün, bu banknotlan iplikçiye öder ve o da banknotlan bankaya geri verir. Metanın paraya ikinci (her şey bittikten sonraki) dönüşümünün ­başta olduğu varsayılan dönüşümden sonraki dönüşümün- 1 1 4301 birinci paradan farklı bir para ile gerçekleştirilmesi hiç de zorunlu değildir. Ve sanki iplikçi hiçbir şey almamış gibi görünür; çünkü banknotlan borç almış ve sürecin sounda piyasaya süren bankaya götürüp geri vermiştir. Ancak işin gerçeğinde, o dönem içinde bu aynı banknotlar dolaşım aracı olarak ve ödeme aracı olarak hizmet görmüştür; iphkçi bu banknotlann bir kısmıyla borçlannı ödemiş, bir kısmıyla yeniden iplik üretimi için gereken malları satın almış ve böylece (işçilerin sömürülmesi sayesinde) bir fazlalık yaratmış­tır; bunun bir bölümünü şimdi bankaya geri ödeyebilir. Hem de aynı biçimde para olarak; çünkü harcadığından, . öndelik olarak kullandığından, yatırdığından daha fazla para ona geri gelmiştir. Nasıl? Bu bizi, ertelediğimiz soruya geri getiriyor.99

311

Page 312: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[4. Ekonomik Tabloya Göre Çiftçi ile imalatçı Arasındaki Dolaşım]

Şu halde Quesnay'ye geri dönelim. Şimdi üçüncü ve dördüncü dolaşım hareketlerine geliyoruz.

T (toprak sahibi), K'den (kısır sınıf, irnalatçı)ıoo ı milyar tuta­nnda mamul metalar alır (tablodaki a-c çizgisi)ıoı . Burada ı mil­yar para ve o miktarda meta dolaşıma girer. (Çünkü sözkonusu olan tek bir değişirndir. Eğer T, K'den bölük bölük alım yapsaydı ve rantım da Ç'den (çiftçiden) taksit taksit alsaydı ı milyarlık ma­mul rnetalar, diyelim, ıoo milyonluk parçalar halinde satın alınır­dı. Çünkü T mamul metaları K'den ıoo milyonluk parçalar halinde alır, K ıoo rnilyonla Ç'den geçirn nesneleri satın alır, Ç ıoo milyo­nu rant olarak T'ye öderdi; ve bu ıo kez yinelenince ıOO'er milyon­luk ıo meta parçası K'den T'ye ve Ç'den K'ye ve ıo kez ıoo milyon da Ç'den T'ye geçerdi. Dolaşımın tümü böylece ıoo rnilyonla ger­çekleştirilrniş olurdu. Ancak Ç rantı tek ödemeyle öderse, ı rnilya­rın, şimdi K'nin elinde olan parçası ve Ç'nin elinde olan parçası on­ların kasasında kalır, öteki parça dolaşıma girer.) Şimdi ı milyar değerinde meta K'den T'ye geçmiş bulunuyor; öte yandan ı milyar değerinde para T'den K'ye geçmiş oluyor. Bu basit dolaşırndır. Pa­rayla rnetalar, yalnızca karşıt yönde el değiştirir. Ancak çiftçinin [Ç'nin -ç.] T'ye sattığı ve tüketime gitmiş olan ı milyarlık geçirn aracına ek olarak K'nin T'ye sattığı ı milyarlık mamul metalar da tüketime gitmiştir. Anıınsanmalı ki, bu rnetalar, yeni hasattan önce rnevcuttular. (Aksi halde T yeni hasadın ürünleriyle onları sa­tın alarnazdı. )

K ise Ç'den ı milyarlık geçirn aracı satın alır [tabloda c-d çizgi­si] . Böylece brüt ürünün ikinci beşte-biri de dolaşımdan çıkmış tü­ketirne girmiştir. K ile Ç arasında ı milyar, dolaşım aracı olarak iş­levseldir. Ama aynı zamanda, bu ahşverişte, K ile T arasındaki sü­reçte yeralmamış iki şey daha gerçekleşir. O süreçte K ürününün bir parçasını -mamul malların ı milyarlık parçasını- yeniden paraya çevirrnişti. Ama Ç ile girdiği değişirnde K parayı yeniden geçirn nesnelerine dönüştüii,ir (ki Quesnay'ye göre bunlar ücretiere eşittir) ve böylece ücretiere harcadığı ve tüketilmiş olan sermayeyi yenilemiş olur. ı milyarın böylece yeniden geçirn nesnelerine dö­nüştürülmesi, T açısından yalnızca tüketimi ifade eder, ama K açı­sından sınai tüketimi, yani yeniden-üretimi ifade eder; çünkü K, metasının bir bölümünü onun üretim öğelerinden birine -geçirn nesnelerine- dönüştürür. Metanın bu başkalaşırnı, paradan meta­ya yeniden dönüştürülmesi, böylece bu olayda aynı zamanda, yal­nızca biçimsel değil, ama gerçek başkalaşımını - yeniden-

312

Page 313: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

üretiminin başlayışını, kendi üretim öğelerine yeniden aktarılışını ifade eder; bu işlemde, aynı zamanda sermayenin de başkalaşımı vardır. Ama T açısından, gelir yalnızca para biçiminden meta biçi­mine çevrilmiştir. Bu yalnızca bir tüketimi ifade eder.

Ancak ikinci olarak, K, Ç'den ı milyarlık geçim nesneleri satın aldığına göre, Ç'nin T'ye ödediği ikinci ı milyarlık para-rant Ç'ye geri döner. Ama o bu parayı dolaşımdan çektiği, ı milyar eşdeğer­deki meta ile geri satın aldığı için döner. Sanki toprak sahibi [T -ç.] (birinci ı milyara ek olarak) ondan ı milyarlık geçim aracı satın al­mış gibidir; yani sanki toprak sahibi, para-rantının ' ikinci parçası kendisine çiftçi [Ç -ç. ] tarafından meta olarak ödenmiş ve ondan sonra bu metaları K'nin metalarıyla değişmiş gibidir. K yalnızca Ç'nin T'ye para olarak ödediği 2 milyarlık metaların ikinci partisini T için harekete geçirir o kadar. Eğer ödeme mal türünden yapılsay­dı, Ç, T'ye 2 milyarlık geçim araci .verecekti; T bunların ı milyarlı­ğını kendisi tüketecekti, öteki ı milyarlığını, geçim aracı olarak, K'nin mamul maddeleriyle değişecekti . Bu durumda: ( ı) Ç'den T'ye 2 milyarlık geçim aracı aktarılacaktı ; (2) T ile K arasında bir mal takası olacaktı, T ı milyarlık geçim aracını K ile onun ı milyarlık mamul maddeleriyle değişecekti ve vice versa [tersi] .

Ama bunun yerine dört hareket gerçekleşti: l l 43ıl ( 1 ) Ç'den T'ye 2 milyar para aktarılması; (2) T, Ç'den ı milyarlık geçim aracı .satın alıyor, para Ç'ye geri dönüyor, dolaşım aracı olarak hizmet görüyor; (3) T, K'den 1 milyarlık mamul maddeler alıyor; para do­laşıır aracı olarak işlev görüyor; maliann ters yönünde el değiştiri­yor; (4) ı milyar parayla K, Ç'den geçim nesneleri satın alıyor; para dolaşım aracı olarak işlev görüyor. Aynı para K için, aynı za­manda sermaye olarak dolaşıyor. Bu para Ç'ye geri dönüyor, çünkü ikinci ı milyarlık geçim aracı yerinden alınmış oluyor - bu miktar geçim aracı için toprak sahibi [T -ç. ] , Ç'nin bir feragat senedini elinde tutuyor. Ancak para toprak sahibinden doğruca Ç'ye gitmi­yor; ı milyarlık yiyecek maddesini aktarmadan önceki geçiş yolun­da, ı milyarlık mamul maddeyi imalatçıdan toprak sahibine akta­rarak bu ikisi arasında, yani T ile K arasında dolaşım aracı şeklin­de hizmet ediyor. K'nin metasının (toprak sahibiyle değişimde) pa­raya dönüşmesi ve onu izleyerek (çiftçiyle arasındaki değişimde) paranın yiyecek maddelerine dönüşmesi, K açısından sermayesinin başkalaşımıdır; ilkin paraya, ikincisi sermayenin yeniden-üretimi için gereken öğelere başkalaşımıdır.

Bu noktaya kadarki dört dolaşım hareketinin sonucu bu çerçe­vede şudur: Toprak sahibi yarısını geçim nesnelerine, yarısını ma­mul maddelere olmak üzere gelirini harcamış bulunuyor. Bu alış-

313

Page 314: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

verişlerle, para olarak aldığı 2 milyarlık rantı harcamış oldu. Bu­nun yarısı doğrudan, öteki yarısı da K aracılığıyla dolaylı olarak ondan çiftçiye geri döndü. Ancak K mamul maddelerinin bir bölü­münü verdi ve bu parçayı geçim nesneleriyle, yani yeniden-üretim için gerekli öğelerle yeniledi . Bu süreçlerin tamamlanmasıyla, top­rak sahibi açısından dolaşım tamamlanmış oldu. Ancak aşağıdaki kalemler dolaşım dışına çıktı tüketime girdi -kısmen üretken­olmayan tüketime, kısmen sınai tüketime girdi- (toprak sahibi ge­lirini harcayarak K'nin sermayesini kısmen yeniledi): ( ı ) ı milyar­lık geçim nesneleri (yeni hasadın ürünleri); (2) ı milyarlık mamul maddeler (biten yıl hasadının ürünleri): (3) ı milyarlık geçim nes­neleri -bunlar yeniden-üretime girdi, yani K'nin gelecek yıl top­rak sahibinin rantının yarısı karşılığında değişeceği maddelerin üretimine girdi .

Para olarak 2 milyar şimdi bir kez daha çiftçinin elinde. O da kısmen alet vb. gibi yıllık ve orijinal öndeliklerini yenilernek için kısmen de üretim sırasında tüketeceği mamul maddeler için, K'den ı milyar karşılığı mamul maddeler satın alıyor. Bu bir basit dola­şım sürecidir. K'nin ürününün meta olarak varolan ikinci parçasını paraya dönüştürerek onun eline ı milyar bırakmaktadır. Her iki tarafta da sermaye başkalaşmıştır. Çiftçinin ı milyarı, yeniden­üretim için gereksinilen üretim öğelerine çevrilmiştir. K'nin ta­mamlanmış ürünleri de yeniden paraya dönüştürülmüştür; bu ürünler biçimsel başkalaşım yoluyla metadan paraya dönüşürler; bu olmadan sermaye kendi üretim öğelerine çevrilemez ve bu ne­denle yenden-üretilemez. Bu beşinci dolaşım sürecidir. Bir milyar­lık mamul madde (biten yıl hasadının ürünleri) (a'-b')ı02 dolaşım­dan çıkar, yeniden-üretim amaçlı tüketime girer.

Son olarak K, metalarının ı milyar para biçimiyle varolan ya­rısını, üretim koşullarının, hammaddenin vb. öteki yarısına (a"­b") yeniden dönüştürür. Bu basit dolaşımdır. Aynı zamanda K için sermayesinin, yeniden-üretime elverişli bir biçimde başkalaşı­mıdır; Ç için ise ürününün yeniden paraya çevrilmesidir. Böylece brüt ürünün sonuncu beşte-biri de üretim dışına çıkar, tüketime girer.

Yani : beşte-bir çiftçinin yeniden-üretimine gider ve dolaşıma girmez; toprak sahibi beşte-birini tüketir (böylece beşte-ikiye ulaşı­lır); K beşte-ikiyi alır; toplam beşte-dört olur. ıo3

Burada, açıklamada apaçık görünen bir boşluk var. Görünüşe göre Quesnay'nin hesabı şöyle: Ç, T'ye ı milyar (beşte-bir) geçim aracı verir (a-b çizgisi). Hammaddelerinin ı milyanyla K'nin fonu­nu yeniler (a"-b"). Ve ı milyarlık geçim aracı K'nin ücretlerini

314

Page 315: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

oluşturur; o bunu metalara değer olarak ekler ve bunu yaparken gıda olarak tüketir (c-d). Ve ı milyar yeniden-üretimde (a') kalır, dolaşıma girmez. Son olarak ürünün ı milyarlık kısmı öndelikleri yeniler (a'-b '). Yalnızca, K'nin ı milyarlık mamul maddeler için çiftçiden (Ç'den -ç.) ne geçim nesnesi ne hammadde satın aldığını, ona çiftçinin kendi parasını geri ödediğini Quesnay gözden kaçınr. Gerçekte Quesnay, çiftçinin brüt gelirine ek olarak 2 milyar da pa­rası olduğu ve bu paranın, dolaşımdaki parayı sağlayan toplam fonu oluşturduğu varsayımından yola çıkar.

Quesnay, ayrıca, 5 milyarlık brüt ürüne ek olarak, yeni hasat­tan önce üretilmiş brüt 2 milyarlık mamul metalann varolduğunu da unutur. 5 milyar yalnızca toplam yıllık ürünü, çiftçilerin rekol­tesinin toplamını temsil eder, 1 1 4321 brüt mamul ürünü değil; dola­yısıyla yeni üretimi sağlayacak öğelerin bu rekolteden yenilenmesi gerekir.

Şu halde ( 1) çiftçinin elinde 2 milyar para var; (2) 5 milyar top­rağın brüt ürünü var; (3) 2 milyar mamul maddeler var. Yani 2 milyar para 7 milyar ürün (tarımsal ve sınai) . Dolaşım süreci, kısa­ca ifade edersek şöyledir ( Ç = çiftçi, T = toprak sahibi, K = Kısır imalatçı) :

Ç rant için T'ye 2 milyar para öder; T, ı milyar karşılığı Ç'den geçim nesneleri satın alır. Böylece çiftçinin brüt ürününün beşte­biri elden çıkarılmış olur. Aynı zamanda ı milyar para ona geri akar. T ayrıca K'den ı milyarlık metalar alır. Bu alışverişle K'nin brüt ürününün yarısı elden çıkarılmış olur. Buna karşılık, onun elinde ı milyar para vardır. Bu parayla K, Ç'den ı milyarlık geçim nesnesi satın alır. Bu alışverişle K, sermayesinin yeniden-üretim için gerekli öğelerinin yarısını yenilemiş olur. Böylece, çiftçinin brüt ürününün beşte-birlik bir parçası daha elden çıkmış olur. Aynı zamanda çiftçi kendini bir kez daha 2 milyar paranın sahibi olarak, T ve K'ye sattığı geçim nesnelerinin fiyatı olan 2 milyarın sahibi olarak b.ulur. Ç şimdi K'den ı milyarlık mal satın alır; bu mallar onun öndeliklerinin yarısını yeniler. Böylece imalatçının brüt ürünü de elden çıkmış olur. Son olarak K çiftçiden son ı mil­yar parayla hammaddeler satın alır; böylelikle, çiftçinin ürününün üçüncü beşte-birlik parçası da elden çıkarılmış ve K'nin sermayesi­nin yeniden-üretim için gerekli öğelerinin ikinci yarısı da yenilen­miş olur; ama aynı zamanda ı milyar çiftçiye geri döner. Çiftçi böy­lece kendini yeniden 2 milyarın sahibi olarak bulur ki bu doğru­dur; çünkü Quesnay onu kapitalist olarak düşünür; onunla ilgili olarak T yalnızca gelir alan bir kişidir, K ise yalnızca ücret kaza­nan biri. Eğer T ve K'ye ödemeyi doğrudan kendi ürünüyle yapsay-

315

Page 316: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dı, parasından ayrılması gerekmeyecekti. Eğer ödemeyi parayla yaparsa, onlar bu parayla çiftçinin ürününü alırlar ve para ona geri döner. Bu paranın sanayi kapitalistine alıcı olarak tüm işi baş­latan ve sona erdiren sanayi kapitalistine biçimsel olarak dönüş devresidir. Bunun yanısıra, öndeliklerin beşte-biri yeniden-üretime aittir. Ancak geçim nesnelerinin, dolaşıma hiçbir biçimde girmeyen beşte-biri, henüz elden çıkarılmayı beklemektedir:

[5. Ekonomik Tabloda Metaların ve Paranın Dolaşımı. Paranın Başlangıç Noktasına Geri Dönüşünün Farklı Durumları]

K, çiftçiden ı milyarlık geçim aracı ve ı milyarlık hammadde satın alır; öte yandan Ç de ondan öndeliklerini yenilernek üzere ı milyarlık meta alır. Demek ki K hesap bakiyesi ı milyarı ödemek zorundadır ve bu artığı T'den aldığı ı milyarla kapatır. Öyle görü­nüyor ki Quesnay Ç'ye yapılan ı milyarlık bu ödemeyi, Ç'nin ı mil­yarlık ürününün satın alınışıyla kanştınyor. Bu konuda Abbe Ba­udeau'nun yaptığı açıklarnalara gönderme yapılması gerekiyor. I04

Gerçekte (bizim yaptığımız hesapta) 2 milyar yalnızca iki şeye hizmet etmişti : ( ı ) Rantın 2 milyar para olarak ödenmesine; (2) Çiftçinin 3 milyarlık brüt ürününün dolaşımına ( 1 milyarlık geçim aracı T'ye, 2 milyarlık geçim aracı ve hammadde K'ye) ve K'nin 2 milyarlık brüt ürününün dolaşımına (1 milyarlık kısmının onu tü­keten T'ye, ı milyarlık kısmının da onu yeniden-üretim amaçlı tü­keten Ç'ye) hizmet etmişti.

Son satın almada (a"-b"), K, Ç'den hammadde aldığı zaman, ödemeyi para olarak yapmıştı.

1 1 4331 Demek ki bir kez daha: K, T'den ı milyar para alıyor. Bu ı milyar para ile Ç'den o mik­

tarda geçim nesneleri satın alıyor. Aynı ı milyar parayla Ç, K'den metalar satın alıyor. Aynı parayla K de Ç'den ham ürünler alıyor.

Ya da K, Ç'den ı milyar parayla hammaddeler, ı milyar paray­la da geçim nesneleri satın alıyor. Ç de K'den ı milyar [para] ile metalar alıyor. Bu durumda ı milyar K'ye geri dönüyor; ama bu yalnızca, toprak sahibinden aldığı ı milyar paraya ve henüz satma­sı gereken ı milyarlık metasına ek olarak, bunların üstünde ve öte­sinde, kendisinin bizzat dolaşıma soktuğu ı milyar parası daha ol­duğu varsayımından ileri geliyor. Bu varsayımda, metayı onunla çiftçi arasında dolaşıma sokmakta ı milyar değil 2 milyar para kul­lanılmış oluyor. Sonra da ı milyar K'ye geri dönüyor. Çünkü o çift­çiden 2 milyarlık parayla alışveriş yapıyor. Çiftçi ise ondan ı mil­yar mal alıyor; bu alım için, ondan aldığı paranın yansını ona geri

316

Page 317: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ödüyor. Birinci durumda K iki aşamalı bir alım yapıyor. İlkin ı milyar

ödüyor; bu para Ç'den ona geri dönüyor; ondan sonra o bu parayı Ç'ye kesin olarak geri ödüyor ve geriye hiçbir şey gelmiyor.

Buna karşılık ikinci durumda K, 2 milyarlık tek bir alım yapı­yor. Eğer o zaman Ç karşılık olarak ı milyarlık tek bir geri alım yaparsa ı milyar K'de kalır. Dolaşım ı milyar yerine 2 milyar kul­lanmış olur; çünkü birinci durumda ı milyar iki kez dönerek 2 mil­yarlık metayı paraya çevirmişti. İkinci durumda 2 milyar, bir dö­nüşte 2 milyarlık metayı paraya çevirmişti. Şimdi çiftçi ı milyan Ç'ye öderse, K birinci durumdakinden daha fazlasını almış olmaz. Çünkü ı milyarlık metaya ek olarak, dolaşım sürecinden önce K, kendi fonlarında yeralan ı milyar parayı daha dolaşıma sokmuştu. Bu parayı dolaşıma sokmuş olduğuna göre o para kendisine geri dönmüş olmaktadır.

Birinci durumda: K, ı milyar para ile Ç'den ı milyarlık meta [alır] ; Ç, ı milyar para ile K'den ı milyarlık meta [alır] ; K, ı milyar para ile Ç'den ı milyarlık meta [alır] ; böylece Ç, ı milyan alıkoy­muş olur.

İkinci .durumda: K, 2 milyar para ile Ç'den 2 · milyarlık meta [alır] ; Ç, ı milyar para ile K'den ı milyarlık mal [alır] ; Çiftçi eski durumda olduğu gibi ı milyan alıkoymuş olur. Ancak K'nin dolaşı­ma soktuğu ı milyar öndelik, gene dolaşım yoluyla ona geri döndü­rülür. K, Ç'den 2 milyarlık meta alır; Ç, K'den ı milyarlık mal sa­tın alır. Bu nedenle her olasılıkta K, hesap bakiyesi olan ı milyar parayı ödemek zorundadır, ama bundan fazlasını değil. Ancak bu hesap bakiyesini ödeyerek, o Ç'ye dolaşımın bu biçimi dolayısıyla 2 milyar ödemiş olduğuna göre, Ç ona bu ı milyarı geri öder; ama bi­rinci durumda herhangi bir geri ödeme yapmaz.

Birinci durumda, K, Ç'den 2 milyarlık, Ç ise K'den ı milyarlık alım yapar. Demek ki her iki durumda da hesap bakiyesi Ç'nin le­hine ı milyardır. Ama bu hesap bakiyesi ona öyle bir biçimde öden­miştir ki, kendi parası kendisine geri dönmektedir; çünkü K ilkin Ç'den ı milyarlık alım yapar, sonra Ç, K'den ı milyarlık ve son ola­rak K, Ç'den ı milyarlık alım yapar. Bu işlemlerde ı milyar 3 mil­yarı dolaşıma sokmuştur. Ama toplamda dolaşımdaki değer (eğer para gerçek para ise) 4 milyardır; 3 milyarlık meta ve ı milyar para. Başlangıçta (Ç'ye ödeme yapmak için) dolaşıma sokulan ve dönen para ı milyardan fazla değildi - yani K'nin Ç'ye ödemek zo­runda olduğu hesap bakiyesinden fazla değildi. K, Ç'den ikinci kez ı milyarlık alım yapmadan önce Ç, K'den ı milyarlık alım yaptığı için K hesap bakiyesini bu ı milyada kapatabilir.

317

Page 318: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

İkinci durumda K dolaşıma 2 milyar sokar. Gerçi bu parayla Ç'den 2 milyarlık meta satın aldığı doğrudur. Bu 2 milyar burada dolaşım aracı olarak gereksinilmiştir ve 2 milyar eşdeğerinde meta karşılığı ödenmiştir. Ancak Ç, K'den ı milyarlık malı geri satın alır. Bu nedenle, hesap bakiyesi olarak ı milyar K'ye geri döner; demek ki K'nin Ç'ye ödemek durumunda olduğu 2 milyar değil ı milyardır. Ç'ye şimdi ı milyarlık meta vermiştir, bu durumda Ç ı milyan ona geri ödemelidir; çünkü ona boşuna ı milyar ödemiştir. Bu durum, üzerinde biraz durulmaya değer önemdedir.

Yukarda varsayılan 3 milyarlık dolaşımın, 2 milyarı geçim ara­cı, ı milyarı mamul madde olmak üzere 3 milyarlık dolaşımın çeşit­li durumları olasıdır; ancak belirtmeliyiz ki, birincisi, Quesnay'nin varsayımına göre, K ve Ç arasında dolaşım başladığı zaman, K'nin elinde ı milyar, Ç'nin elinde ı milyar para bulunmaktadır; ikincisi, K'nin T'den aldığı ı milyara ek olarak görüntüyü tamamlamak üzere kasasında ı milyar daha para olduğunu varsayacağız.

1 1 4341 I . Birincisi : Quesnay'nin ortaya koyduğu biçimde durum şöyle: K, ı milyar para karşılığı Ç'den ı milyarlık meta satın alır; K'den böylece elde ettiği ı milyar para ile Ç, K'den ı milyarlık mal alır; son olarak K böylece geri aldığı ı milyar para ile Ç'den ı mil­yarlık daha meta alır. Dolayısıyla Ç'nin elinde, onun açısından ser­mayeyi temsil eden ı milyar kalır (gerçekte, T'den aldığı öteki ı milyarla birlikte bu onun gelirini oluşturur; bu parayla izleyen yıl rantı öder; yani elinde toplam 2 milyar para vardır). Burada ı mil­yar para -K'den Ç'ye, Ç'den K'ye ve K'den Ç'ye olmak üzere- üç kez dönmüştür; her seferinde ı milyarlık meta karşılığında, yani toplam 3 milyarlık meta karşılığında üç kez dönmüştür. Eğer para­nın kendisi de bir değere sahipse dolaşımdaki değerler toplamı 4 milyar olur. Para burada yalnızca dolaşım aracı olarak işlevseldir; ama sonunda elinde kaldığı Ç için, paraya ve bir olasılıkla serma­yeye dönüştürülmüştür.

Il. İkincisi: Para yalnızca ödeme aracı olarak işlev yapar. Bu durumda, Ç'den 2 milyarlık meta satın alan K ve K'den ı milyarlık meta satın alan Ç birbirleriyle hesaplaşırlar. İşlemin kapanışında K, hesap bakiyesi ı milyarı para olarak öder. Birinci durwnda ol­duğu gibi ı milyar, dolaşım aracı olarak hizmet etmeksizin, Ç'nin kasasına girer. Onun için ı milyar bir sermaye transferidir; çünkü ı milyarlık meta sermayesinin yerini almıştır. Önceki gibi, dala­şımda olan değerler 4 milyarı bulmaktadır. Ama ı milyar paranın üç hareketi yerine, yalnızca bir hareket olmuş ve para, yalnızca kendine eşit miktardaki meta değerini ödemiştir. Önceki durumda para üç kez ödeme yapmıştı. Birinci durumla karşılaştırıldığı za-

318

Page 319: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

man sakınılan şey, gereksiz dolaşım hareketleridir. III . Üçüncüsü: lık başta Ç (T'den almış olduğu) ı milyar paray­

la ortaya çıkar ve K'den ı milyarlık meta alır. Bu ı milyar, gelecek rantı ödemek üzere istiflenip bir kenarda tutulmak yerine dolaşı­ma girmiş olur. K'nin şimdi 2 milyar parası vardır (1 milyar T'den, ı milyar Ç'den). Bu 2 milyar parayla Ç'den 2 milyarlık meta alır. Şimdi 5 milyarı bulan değerler dolaşıma girmiştir (3 milyarlık meta olarak, 2 milyar para olarak). llkin ı milyar para, ı milyarlık meta dolaşımı ve ardından 2 milyar para, 2 milyarlık meta dolaşı­mı. Bu 2 milyar paradan, çiftçinin dolaşıma soktuğu milyar iki kez dönmüş olmaktadır, K'nin dolaşıma soktuğu milyar ise bir kez. Şimdi bu 2 milyar para Ç'ye geri döner; ama bu paradan yalnızca ı milyar hesap bakiyesini kapatır; öteki ı milyar para, satıcı olarak girişimde bulunarak onun dolaşıma soktuğu bu ı milyar, dolaşım yoluyla şimdi ona geri dönmüştür.

IV. Dördüncü olarak : K, ( ı milyar T'den, ı milyar da onun ken­di kas�sından dolaşıma soktuğu para olmak üzere) 2 milyar paray­la Ç'den bir seferde 2 milyarlık birden meta satın alır. Ç, K'den ı milyarlık meta satın alır ve böylece ı milyarı geri döndürmüş olur; daha önceki durumda olduğu gibi, kendisiyle K arasındaki hesap bakiyesini kapatmak üzere ı milyar parayı Ç böylece kendisinde tutar. 5 milyara varan değerler toplamı dolaşıma girmiştir. İki do­laşım hareketi sözkonusu olmuştur.

2 milyar paradan, K'nin Ç'ye geri döndürdüğü ı milyar bizzat Ç'nin dolaşıma soktuğu parayı, ı milyar da K'nin dolaşıma soktu­ğu parayı temsil eder. Burada ı milyar yerine 2 milyar para Ç'ye geri gelir, ama ı milyarı kendisi dolaşıma soktuğu için, yalnızca ı milyar elde etmiş olur. Bu durum lll'te olup bitendir. Durum IV'te ı milyar para K'ye geri döner, ama bu para, metalarını T'ye satma­sından hasıl olan para değil, kendi kasasından çıkarıp dolaşıma soktuğu paradır.

Durum I'de ve gerçekte durum Il'de dolaşımdaki para hiçbir za­man ı milyardan fazla değildir; ama durum l'de bu para üç kez dö­ner, durum II'de ise yalnızca bir kez el değiştirir; bu, durum Il'de gelişkin bir kredi ve dolayısıyla ödemelerde tasarruf sisteminin varsayılmış olmasının sonucudur; durum l'de ise hareket hızlıdır; ancak para her seferinde dolaşım aracı olarak işlev görür ve bu ne­denle iki kutupta da değerler bir seferinde para, bir seferinde meta olmak üzere iki kez ortaya çıkmak zorunda kalır. Durum III ve du­rum IV'te, I ve Il'deki ı milyar yerine, 2 milyar dolaşımdadır. Bu­nun nedeni, her iki durumda da bir keresinde (yani durum III'te . dolaşım sürecini tamamlayan alıcı olarak K'nin, durum II'de ise

319

Page 320: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dolaşım sürecini başlatan satıcı olarak K'nin girişimiyle) tek işlem­de 2 milyarlık değerdeki metaların dolaşıma sokulmuş olmasıdır; yani tek işlemle 2 milyarlık meta dolaşıma girmiştir; bunun yanısı­ra metalann alımda ödendiği, hesaba bırakılınadığı varsayılmıştır.

Hareketin en ilginç yanı ise, durum lll'te çiftçinin, durum IV'te imalatçının elinde bırakılan ı milyar paradır; her ne kadar her iki durumda da hesap bakiyesi ı milyar çiftçiye ödendiyse de o ne du­rum lll'te bir kuruş fazla alır, ne durum IV'te bir kuruş eksik alır. Bu işlemlerde kuşkusuz, değişim her zaman eşdeğerierin değişimi­dir ve bir dengeden sözettiğimiz zaman, yalnızca meta yerine pa­rayla yapılan ödemedeki eşdeğeri kastediyoruz.

Durum lll'te Ç dolaşıma ı milyar sokar ve değişimde, K'den eş­değer ya da ı milyarlık metalar elde eder. Ama ondan sonra K, on­dan 2 milyar parayla meta satın alır. Ç'nin dolaşıma soktuğu birin­ci ı milyar para böylelikle geri döner, çünkü değişirnde ondan ı milyarlık meta alınmıştır. Bu ı milyarlık meta, onun ödediği ı mil­yar parayla ödenmiştir. Ç ikinci ı milyar parayı, ikinci ı milyarlık metaların karşılığındaki ödeme olarak elde eder. Bu hesap bakiye­si ona para olarak borçlanılmıştır; çünkü o tamamı ı milyar olan mal almış, buna karşılık ondan 2 milyar değerinde meta alınmış­tır.

l l 4351 Durum IV' te K bir kalemde dolaşıma 2 mily :_ır para so­kar, bu para karşılığında Ç'den 2 milyarlık meta alır. K'nin ödediği parayla Ç, K'den ı milyarlık meta alır ve böylece ı milyar para K'ye geri döner.

Durum IV'te: K gerçekte Ç'ye ı milyarlık meta Cı milyar para­nın eşdeğerinde meta) ve 2 milyar para, yani toplam 3 milyar ve­rir; ama K, Ç'den yalnızca 2 milyarlık meta alır. Dolayısıyla Ç, ona ı milyar parayı geri vermek zorundadır.

Durum III'te: Ç, K'yc 2 milyar paraya eşdeğerde meta ve ı mil­yar para verir. Yani para olarak 3 milyar verir. Ama K'den ı mil­yarlık meta, ı milyar paraya eşdeğerde meta alır. Bu durumda K ona 2 milyar parayı geri vermek zorundadır; ı milyan para olarak örler - zaten bunu Ç kendisi dolaşıma sokmuştur, ı milyan da kendisi dolaşıma sokar. Hesap bakiyesi ı milyar parayı kendisinde tutar, ama 2 milyar parayı tutamaz.

Her iki durumda da K 2 milyarlık meta alır, Ç ı milyarlık meta ve ı milyar para, yani hesap bakiyesi para alır. Durum III'te, buna ek olarak, Ç'ye ı milyar daha gelir, ama bu yalnızca onun dolaşım­dan elde ettiği metaları aşan miktarda dolaşıma bizzat soktuğu fazlalıktır. Durum IV'te de durum K için böyledir.

Her iki durumda da K ı milyarlık hesap bakiyesini ödemek zo-

320

Page 321: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rundadır; çünkü dolaşımdan 2 milyar değerinde meta alır ve dola­şıma yalnızca ı milyar değerinde meta sokar. Her iki durumda da Ç, ı milyar hesap bakiyesini alma konumundadır; çünkü dolaşıma 2 milyarlık meta sokar, dolaşımdan yalnızca ı milyarlık meta alır; o yüzden ikinci ı milyar para olarak ödenmek zorundadır. Her iki durumda da sonal olarak el değiştirecek olan, yalnızca bu ı milyar paradır. Ancak 2 milyar o anda dalaşımda olduğu için, bu para, onu dolaşıma sakana geri dönmelidir; bu, ister hesap bakiyesi ola­rak ı milyarı dolaşımdan almasına ek olarak dolaşıma bir başka ı milyar para sakmuş olan Ç olsun, ister sade hesap bakiyesi ı mil­yar parayı ödemek durumunda olan ve ek olarak ı milyar parayı öndelik vermiş olan K olsun aynı derecede geçerlidir.

Durum III'te, farklı koşullarda ı milyarlık metanın dolaşımı için gereksinilebilecek olan ı milyar para, [dolaşımdaki mevcut -ç.] para miktarını aşarak dolaşıma girmektedir; çünkü Ç, ilk alıcı ola­rak öne çıkmaktadır, bu nedenle de en sondaki konumu ne olursa olsun, dolaşıma para sokmak zorundadır. Durum IV'te de aynı bi­çimde, durum Il'deki gibi yalnızca ı milyar değil, ama 2 milyar para dolaşıma girmektedir; çünkü ilk başta alıcı olarak K ortaya çıkmakta ve ikincisi, bir kalemde 2 milyarlık meta almaktadır. Her iki durumda da bu alıcılada satıcılar arasında dönen para sonunda birinin ödemek zorunda olacağı hesap bakiyesine eşit olabılır. Çün­kü K'nin ya da Ç'nin bu miktarın üstünde harcadığı para ona geri ödenmektedir.

Ç'nin K'den 2 milyar değerinde meta satın aldığını varsayalım. O zaman durum şöyle olabilir: Ç metalar için K'ye ı milyar para verir. K, Ç'den 2 milyar para değerinde metalar satın alır; bunun sonucu olarak ilk ı milyar Ç'ye döner ve ı milyar da bunun üstüne ödenir. Buna karşılık Ç, K'den ı milyar para karşılığı meta alır; ve böylece o para K'ye geri döner. Sürecin sonunda Ç, 2 milyarlık meta ve dolaşım süreci başlamadan önceki ı milyarına sahip olur; K de 2 milyarlık meta ve başlangıçta sahip olduğu ı milyar paraya sahip olur. Ç'nin ı milyar parası ile K'nin ı milyar parası yalnızca dolaşım aracı olarak rollerini oynamış olurlar ve -para olarak ya da bu durumda sermaye olarak- onları ortaya sürmüş olanlara geri akarlar. Her ikisi de parayı ödeme aracı olarak kullanmış olsa­lardı, 2 milyarlık meta 2 milyarlık metanın eşdeğeri olarak birbiri­ni götürecekti; hesap artı sıfır olacaktı ve aralarında bir kuruş bile para dönmeyecekti.

Böylece, birbirinin karşısına alıcı ve satıcı olarak çıkan iki kişi arasında dolaşım aracı olarak dönen para, kaynağına geri döner; dolaşıma girebileceği üç durum sözkonusudur.

321

Page 322: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[Birincisi: ] Alınıp verilen metaların değeri birbirini dengeler. Bu durumda para, onu dolaşıma sakana ve dolaşımın giderlerini karşılamak üzere sermayesini bu doğrultuda kullanana geri döner. Örneğin Ç ve K birbirlerinden 2'şer milyarlık meta alırlarsa ve dansı K açarsa, Ç'den 2 milyar para karşılığı meta alır. Ç bu 2 mil­yarı, K'den 2 milyarlık meta alarak ona geri döndürür. Böylece K alışverişten hem önce hem sonra 2 milyarlık metaya ve 2 milyar paraya sahiptir. Ya da daha önce anılan durumda olduğu gibi, her iki taraf, birbirine eşit miktarda dolaşım aracı ortaya çıkarırlar, her biri dolaşıma soktuğu kadarını geri alır - yukardaki gibi , ı milyar para Ç'ye, ı milyar K'ye.

İkincisi: İki taraf arasında değişime giren meta değerleri birbiri­ni götürmez. Parayla ödenmesi gereken bir hesap bakiyesi belirir. Eğer yukarda durum !'deki gibi, metaların dolaşımı, yalnızca bu he­sap bakiyesini ödemek için gerekenin dışında herhangi bir paranın dolaşıma girmediği bir biçimde yürütüldüyse -iki taraf arasında gelip giden yalnızca bu para miktan olduysa- o zaman bu para en sonunda, hesap bakiyesi kendi lehine beliren son satıcının elinde kalır.

Üçüncüsü: İki taraf arasında değişime giren meta değerleri bir­birine eşit değildir; ödenmesi gereken bir hesap bakiyesi vardır; ama metaların dolaşımı, hesap bakiyesini kapatmak için gereken­den daha fazla paranın döndüğü bir biçimde cereyan etmiştir; bu durumda bu hesap bakiyesini aşan miktardaki para onu dolaşıma sakmuş olana geri döner. Durum lll'te hesap bakiyesi kendisine ödenen kişiye, durum IV'te hesap bakiyesini ödemesi gereken kişi­ye.

Yukarda sıralanan ikinci kategoride, hesap bakiyesi kendisine ödenen kişinin ancak ilk alıcı olduğu durumda para ona geri döner; örneğin işçiyle kapitalist arasında olduğu gibi. II'de olduğu gibi, öteki tarafın ilk alıcı olarak belirdiği durumda para el değiştirir.

1 1 4361 (Kuşkusuz tüm bunlar, aynı kişiler arasında belli mik­tarlar alınıp satıldığı ve her birinin birbiri karşısında sırayla alıcı ve satıcı olduğunun varsayıldığı durumlarda gerçekleşir. Öte yan­dan, varsayalım ki, 3 milyarlık meta, meta sahipleri arasında eşit olarak dağılmıştır. Satıcılar, A, A', A"dür ve onların karşısında alı­cılar B, B' , B " vardır. Eğer üç satın alma işlemi eşzamanlı olarak cereyan ederse, yani birbiriyle yanyana cereyan ederse, 3 bin para105 dolaşıma girmelidir, öyle ki her bir A bin paraya sahip ol­malı, her B elinde bin paralık meta bulundurmalıdır. Eğer alımlar birbirini izlerse, zaman içinde birbirinin ardından gelirse, metala­rın başkalaşımı birbiriyle bağlantılıysa, yani bazı kişiler alıcı ve sa-

322

Page 323: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

tıcı olarak davranıyorsa aynı bin paranın dolaşımı bu işlemleri so­nuçlandırabilir - hatta yukardaki gibi aynı kişilerle ilgili olarak değil, bir kişiyle ilgili olarak alıcı, bir başka kişiyle ilgili olarak sa­tıcı kimliğiyle davranıyor olsa bile, aynı bin para tüm işlemleri so­nuçlandırabilir. Böylece ör.neğin: (1 ) A, B'ye bin para karşılığı sa­tar; (2) A, bu bin para ile B'den satın alır; (3) B' bin para ile A'den satın alır; (4) A', bin para ile B"den; (5) B " bin para ile A"den sa­tın alır. Para altı kişi arasında beş kez el değiştirmiş olur; ama 5 bin para değerindeki meta da dolaşıma girmiş olur. Eğer 3 binlik meta dolaşıma girecek olsaydı, şöyle olurdu: (1) A, bin para karşılı­ğı B'den; (2) B bin para karşılığı A'den; (3) A' bin para karşılığı B 'den. Dört kişi arasında üç yer değişikliği. Bu P-M'dir.)

Yukarda belirtilen durumlar, daha önce açıklanan yasayla, "Paranın dönme hızı ve meta fiyatlan toplamı belli ise dolaşım ara­cı miktarı bellidir" (1, s. 85)ıos biçimindeki yasayla çelişmez. Yukar­daki l'inci örnekte, bin para üç kez dönmekte ve gerçekte 3 binlik miktarda metayı dolaşıma sokmaktadır. Bu durumda dolaşımdaki para miktan

3 .000 (fiyatlar toplamı) d

3 .000 (fiyatlar toplamı) 3 (hız)

ya a 3 dönüş

= l.OOO para

Durum III ya da IV'te dolaşımdaki metalann toplam fiyatı, ger­çi, 3 .000 paraya eşittir, ama dolaşımın hızı farklıdır. 2.000 para, yani 1 .000 para ,artı 1 .000 para, bir kez döner. Ancak 2 .000'den 1 .000 bir kez daha döner. 2.000 para, 3 .000'lik metalann üçte­ikisini dolaşıma sokar ve onun yansı, 1 .000 para da geri kalan üçte-biri dolaşıma sokar; 1 .000 para iki kez dolaşır, ama öteki 1 .000 para yalnızca bir kez dolaşır. 1 .000 paranın bu ikiye katlan­mış dolaşımı, fiyatları 2.000 paraya eşit olan metaları paraya çevi­rir; 1 .000 paranın tek dolaşımı, fiyatları 1 .000 paraya eşit olan me­tayı paraya çevirir - her ikisi birlikte 3 .000'lik metaya eşittir. Peki bu durumda, buradaki paranın, dolaşıma soktuğu metalarla ilgili olarak dolaşım hızı nedir? 2 .000 para, 1 1/2 dönüş yani 3/2 dö­nüş yapar (ilkin toplam paranın bir kez dönmesi ve sonra yarısının bir kez daha dönmesi ve böylece bir dönüşün tamamlanmasıyla bu aynı şey demektir). Ve böylece gerçekte:

3 .000 (fiyatlar toplamı) 312 dönüş

= 2.000 para

Peki öyleyse, bu durumda paranın dönüşündeki farklı hızlılığı belirleyen şey nedir?

III ve IV'te, her ikisinde farklılık şu olgudan kaynaklanır: Du-

323

Page 324: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rum I'de her seferinde dolaşıma giren metaların toplam fiyatı, me­talar toplamının tümünün fiyatının llS'ünden ne fazladır ne azdır; her seferinde 1 .000 paralık meta dolaşıma girer; bunun tersine, III ve IV'te, 2.000'lik meta bir kez dolaşıma girer ve l .OOO'lik meta bir kez dolaşıma girer, yani mevcut meta miktannın üçte-ikisi bir kez, üçte-biri bir kez dolaşıma girer. Aynı nedenle, perakende ticarete göre toptan ticarette de daha büyük [değerdeki -ç.] sikkeler dön­melidir.

Daha önce gözlemlediğim gibi (1, "Paranın Dolaşımı"107), para­nın geri dönüşü, her şeyden önce alıcının sırayla satıcı haline gel­diğini gösterir; ve gerçekte, satıcı haline gelen kişinin, metalan al­dığı aynı kişiye ya da başkasına satış yapması hiç farketmez. An­cak alım ve satım aynı kişiler arasında ise, şimdiye dek birçok ya­nılgıya (Destutt de TracyıOB) neden olan olaylar ortaya çıkmaktadır. Alıcının satıcı haline gelmesi yeni metalann satılaca­ğını gösterir. Metaların dolaşımındaki süreklilik -sürekli yenilen­meyle eşanlamlı (1 , s. 78)ı09- öyleyse yeniden-üretimdir. Alıcı, -işçiyle ilgili olarak imalatçının durumunda olduğu gibi- bir yeni­den-üretim hareketini ifade etmeksizin, daha sonra satıcı haline gelebilir. Ancak sürekliliğe, bu geri dönüşün yinelenmesine, ilişkin olarak yeniden-üretimi ifade etmekten sözedilebilir.

Paranın geri dönüşü, sermayenin para biçimine dönüşümünü temsil ettiği zaman, kaçınılmaz olarak bir çevrimin sonuna, ve ser­maye o haliyle süreci sürdürüyorsa, yeni bir yeniden-üretimin baş­langıcına işaret eder. Bu durumda da, tüm öteki durumlarda oldu­ğu gibi, o [kapitalist] satıcıydı, M-P, ve sonra alıcı haline geldi, P­M; ama sermayesi, yalnızca P'de kendi yeniden-üretimi için gere­ken öğeleriyle değişilebileceği biçimi yeniden elde eder; burada M, bu yeniden-üretim için gerekli öğeleri temsil eder. Burada P-M, para-sermayenin, üretken ya. da sınai sermayeye dönüşümünü temsil eder.

Bunlardan başka, daha önce gördüğümüz gibi, paranın başlan­gıç noktasına geri dönüşü, bir dizi alım ve satırnda bilanço dengesi­nin, bu süreci başlatan alıcı lehine olduğunu da gösterebilir. Ç, K'den 1 .000 para karşılığı alım yapar. K, Ç'den 2 .000 para karşılığı mal alır. Burada 1 .000 para Ç'ye geri döner. Öteki l .OOO'e gelince, K ile Ç arasında para yalnızca yer değiştirmiştir.

1 1 4371 Ancak son olarak [belirtilmeli ki -ç.] paranın başlangıç noktasına dönüşü, şu iki durumda, hesap bakiyesinin ödendiğini göstermeden de cereyan edebilir: (1 ) Karşılıklı ödemeler birbirini götürdüğü ve sonuç olarak parayla ödenecek bir hesap bakiyesi kalmadığı zaman; (2) İşlemler birbirini götürmediği, bu nedenle bir

324

Page 325: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

hesap bakiyesinin ödenmesi gerektiği zaman. Bu konuda yukarda tartışılan durumlara bakınız. Tüm bu durumlarda, örneğin aynı K'nin Ç ile karşı karşıya gelip gelmemesi hiç farketmez; burada K, Ç ile Ç de K ile ilgili olarak, ona satış yapaniann ve ondan satın alanların toplamını temsil etmektedir (tıpkı paranın geri dönüşü­nün hesap bakiyesinin ödenişini gösterdiği örnekte olduğu gibi). Tüm bu durumlarda para, deyim yerindeyse bu parayı dolaşıma sokınuş olana geri döner. Dalaşımda görevini yapmıştır, banknot­larda olduğu gibi, kendisini ortaya koymuş olan kişiye geri döner. Burada para yalnızca dolaşım aracıdır. Sonuncu kapitalistler bir­birleriyle hesaplarını kapatırlar ve bu para, ödemeyi yapmış olana geri gelir.

Daha önce ertelediğimiz soruya daha ilerde eğilmemiz gereki­yor: kapitalistin, dolaşıma soktuğundan daha fazla para çekişi so­rusuna. no

[6. Ekonomi Politiğin Tarihinde Ekonomik Tablo 'nun Önemi]

Quesnay'ye geri dönelim: Adam Smith, Marquis de Mirabeau'nun abartılı ifadesini, biraz

da alay ederek aktarır: "Dünyanın başlangıcından bu yana üç büyük keşif yapılmıştır . . . .

Birincisi yazının keşfıdir . . . . İkincisi paranın keşfidir ( ! ) . . . Üçüncü­sü, ilk ikisinin tamamlayıcı sonucu olan tableau economique'tir [eko­nomik tablo'dur) ." ( [Smith, Wealth of Nations, OUP baskısı, c. Il , s. 300], Garnier, c. III, kitap IV, bölüm IX, s. 540.) '

Ama gerçekte, ekonomik tablo, sermayenin tüm üretim süreci­ni bir yeniden-üretim süreci olarak, gözler önüne serme girişimiydi - dolaşım, bu yeniden-üretim sürecinin yalnızca biçimiydi; para­nın dolaşımı, sermayenin dolaşımında yalnızca bir evreydi; [tablo -ç.] aynı zamanda bu yeniden-üretim sürecinde gelirin kaynağını, sermayeyle gelir arasındaki değişimi, yeniden-üretim amaçlı tüke­tirole sonal tüketim arasındaki ilişkiyi kapsama çabasıydı; serma­yenin dolaşımında tüketicilerle üreticiler arasındaki dolaşımı (ger­çekte sermayeyle gelir arasındaki dolaşımı) içerme çabasıydı; ve son olarak, üretken emeğin iki büyük bölümü -hammadde üreti­mi ve imalat bölümleri- arasındaki dolaşımı bu yeniden-üretim sürecinin aşamaları olarak sunma çabasıydı . Ve bütün bunların hepsini gösteren şey, gerçekte bir Tableau'da, altı hareket ve dönüş noktasını birleştiren ve sayılan beşi aşmayan çizgiden ibaretti. Bunlar, ekonomi politiğin henüz bebeklik çağını yaşadığı 18. yüzyı­lın ikinci üçte-birlik diliminde olup-bitiyordu; bu aşın ölçüde par-

325

Page 326: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lak bir yaklaşımdı, ekonomi politiğin o zamana dek ortaya koyabil­diği, rakip kabul etmez en parlak yaklaşımdı.

Sermayenin dolaşımına gelince -sermayenin yeniden-üretim süreci, bu yeniden-üretim sürecinde aldığı çeşitli biçimler, serma­yenin dolaşımıyla genel olarak dolaşım arasındaki bağlantı (yani yalnızca sermayenin sermayeyle değişimi değil ama sermayenin gelirle değişimi)- fizyokratlann mirasını devralan ve envanterde­ki farklı kalemleri daha ke'sin ve belirgin biçimde ayırarak sınıfla­yan kişi Adam Smith oldu. Ama onun, hareketi bir bütün olarak açıklayışı ve yorumlaması, Quesnay'nin hatalı varsayımianna kar­şın, ekonomik tabloda genel çizgileriyle sunuluşu kadar bile doğru değildi.

Bundan da ötede, Adam Smith fizyokratlar konusunda "Ya­pıtlan, hiç kuşkusuz, ülkeleri için şöyle ya da böyle bir hizmetti" ( [Wealth of Nations, OUP baskısı, c. II, s. 299] , [Garnier] , agy, s. 538), dediği zaman, bu, örneğin, Fransız Devriminin en önde ge­len babalanndan biri olan Turgot'nun önemi konusunda pek de alçakgönüllü olmayan bir azımsamadır. 1 4371 1

326

Page 327: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

IYEDlNCl BÖLÜM]

LINGUET

[Emekçinin "Özgürlüğü" Konusunda Burjuva-Liberal Görüşün Ilk Eleştirisi]

1 1 4381 Linguet, Theorie des lois civiles, vb. , Londra 1767. Benim çalışma planım uyannca, sosyalist ve komünist yazarlar

tümüyle tarihsel incelemenin dışında tutuluyor. Bu tarihsel incele­melerin amacı, bir yandan, ekonomi politik yazarlannın birbitleri­ni hangi biçimler içinde eleştirdiklerini, öte yandan ekonomi poli­tik yasalannın ilk kez ifadesini bulduğu ve geliştirildiği tarihsel olarak beli�leyici olan biçimleri göstermektir. Bu nedenledir ki, artı-değeri incelerken, Brissot, Godwin ve benzeri yazarlan ve 19. yüzyıl sosyalistleri ile komünistlerini almadım. Bu incelemede111 kendilerinden sözedeceğim birkaç sosyalist yazar ya kendiliklerin­den burjuva ekonomisinin görüşünü benimseyenlerdir ya o görüşe, o görüşün bakışıyla karşı çıkanlardır.

Ancak Linguet sosyalist değildir. Kendi çağdaşı olan Aydınlan­macılann burjuva-liberal ülkülerine, burjuvazinin o sıralarda baş­layan yönetimine yönelttiği polemikleri -yan ciddi, yan şaka­gerici bir görünümdedir. Despotizmin uygar Avrupa'daki biçimleri­ne karşı Asyatik despotizmi savunur; böylece de ücretli-emeğe kar-

327

Page 328: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

şı köleliği savunur. Cilt I. Montesquieu'ye karşı yöneltilen tek ifade: l'esprit des

lois, c'est la propriete112 [yasaların ruhu mülkiyettir] , onun görüşü­nün derinliğini gösterir.

Karşısında bulduğu ekonomistler yalnızca fizyokratlardır. Zenginler tüm üretim koşullarını ele geçirmişlerdir: en basit bi­

çimlerinde, kendileri doğal öğeler olan üretim koşullarının yabancı­laşması.

"Bizim uygar ülkelerimizde [doğanın] tüm öğeleri kölelerdir." (Linguet, Theorie des lois ciuiles . . . , Londra 1767] , s. 188.)

Zenginlerin sahiplendiği bu zenginliğin bir kısmını elde edebil­mek, onu ağır işçilik yaparak satın almayı gerektirir ki, o da bu zenginlerin zenginliğini artırır.

"Böylelikle, tümden tutsak alınan doğa, çocuklanna, kendi yaşam­larını sürdürecek kolay erişilir kaynaklan sunmaz olmuştur. Doğa­nın nimetleri için dursuz-duraksız çaba, ve arınağanlan için sehat­kar bir çalışma gerekmektedir." [s. 188.]

(Burada -doğanın armağanlarında- fizyokratlann görüşü yansıtılıyor. )

"Onun [doğanın üretim olanaklarının -ç.] sakipliğini tek başına kendisi için iddia eden zengin kişi, bunun en küçük parçasını toplu­ma vermeye, ancak böyle bir fiyat ödendiği zaman nza gösterir. Onun hazinelerinden pay almanıza izin uerilmesi için, o hazineleri artırmak üzere çalışmak zorunludur." (s. 189.) "Öyleyse, kişi bu öz­gürlük kuruntusundan vazgeçmelidir." (s. 190.) Yasalar "yeni el koymalan önlemek için" (özel mülkiyete) "ilk el koymayı kutsamak için" vardır. (s. 192.) "Yasalar, insan soyunun büyük bir bölümüne karşı, sanki bir fesat girişimi gibidirler." [s. 195.] (Yani herhangi bir mülkü olmayanlara karşı.) "Yasaları toplum yapmıştır, toplumu ya­salar değil." (s. 230.) "Mülkiyet yasalardan önce vardı." (s. 236.)

Mülkiyetin, mülkiyete dayalı yasaların ve zorunlu köleliğin kö­keni, toplumun -insanın bağımsız, kendine-yeter bir birey olarak değil, toplum halinde yaşadığı olgusunun- kendisidir.

Bir yanda barış içinde ve birbirinden yalıtık yaşayan tanıncılar ve çobanlar vardı. Öte yanda -

"kan dökerek yaşamaya, yiyecekleri hayvanı tuzağa kolayca düşür­mek ve yakalamak için gruplar halinde biraraya gelmeye ve avian­nı birbirine danışarak bölüşmeye alışmış avcılar." (s. 279.) "Toplu­mun ilk belirtileri avcılar arasında ortaya çıkmış olmalıdır." (s. 278.) "Gerçek toplum, çobanların ue tarımcıların zararı pahasına or­taya çıkmış ue" elele vermiş bir avcılar çetesi tarafından "boyun eğ­dirilmeleri üzerine kurulmuştur." (s. 289. ) Toplumdaki tüm görevler buyurmaya ve boyun eğmeye indirgenmiştir. "İnsan soyunun bir

328

Page 329: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kısmının, toplumu ortaya çıkardıktan sonra böylece aşağılanması, yasaları doğurmuştur." (s. 294.)

Üretim olanaklarından yoksun bırakılan emekçiler gereksinim içinde bulunmaları nedeniyle, kendileri yaşayabilmek için başkala­rının varlıklarını artırmak üzere çalışmak zorunda kalmışlardır.

"Çiftlik emekçilerini , meyvesini yiyemeyecekleri toprağı işlemeye, duvarcılanmızı içinde oturamayacaklan yapılan yükseltıneye zorla­yan şey, başka bir yoldan yaşamalannın olanaksızlığıdır. Onları, kendilerini satın alma lütfunda bulunacak efendilerini beklemek üzere o pazarlara sürükleyen şey, yoksunluklandır. Zengin kişinin önünde, onun uarlığını artırmalarına izin uermesi için diz çökmeye, onları zorlayan şey yoksunluklarıdır." (s. 274 . )

"Şu halde, toplumun ilk [varlık --ç. ) nedeni şiddettir ve onu birara­da tutan ilk bağ zordur." (s. 302.) "Onların" (insanların) "ilk kaygı­lan, kuşkusuz kendilerine yiyecek bulma [kaygısı --ç.) olmuştur . . . ikincisinin de bunu kendilerine çalışmadan .sağlamak olmuş olması gerekir." (s. 307-308.) "Bunu ancak, başka insanların emeğinin ürü­nünü kendilerine mal ederek başarabilirlerdi." (s. 308.) "İlk fatihler, aylaklıkları cezasız kalsın diye kendilerini despotlaştırdılar; geçim­lerini sağlayacak bir şeyleri olması için kendilerini kral yaptılar: egemenlik fikrini bu [bakış --ç.) büyük ölçüde daraltıp basitleştirir." (s. 309.) "Toplum şiddetten, mülkiyet gasptan doğmuştur." (s. 347.) "Efend.iler ve köleler ortaya çıkar çıkmaz, toplum oluşmuştur." (s. 343.) "Daha başlangıçtan itibaren 1 1 4391 sivil birliğin iki ayağı, bir yandan, insaniann büyük bir bölümünün köleliği ve öte yandan tüm kadıniann köleliğidir . . . . Toplum, yalnızca lıir avuç mülk sahi­binin rahatı, gönenci ve mutluluğunu, üyeleriı.den dörtte-üçünü za­rarı pahasına güvenceye almİştır." (s. 365. )

Cilt Il : "Bu çerçevede sorun, köleliğin kendi içinde doğaya karşıt olup olmadığını incelemek değildir, toplumun doğasına aykırı olup olmadığını, . . . ondan ayrılabilir olup olmadığını incelemektir." (s. 256.) "Toplum ve sivil kölelik birlikte doğmuştur." (s. 257.) "Sürekli kölelik . . . toplumların yıkılamaz temeli." (s. 347.)

"İnsanlar, onları yağmalayarak yeterince zenginleşen kişi küçük bir parçayı onlara geri döndürebilecek hale geldiği zaman, geçimieri için o zengin kişinin cömertliğine bağımlı hale getirilmişlerdir. Onun sahte cömertliği, onların, el koyduğu emek ürünlerinin bir parçasını gene onlara geri vermesinden daha fazla bir şey olamaz­dı." (s. 242.) Kendisi için devşirmeyeceği ekimi yapmak zorunlulu­ğu, insanın kendi gönencini başkası için heba etmesi, bir şey bekle­meden çalışması kölelik değil midir? Ve gerçek [kölelik --ç.) çağı, in­sanların alııra çekilerek onlara birkaç ölçek yulaf vermenin yanısı­ra kırbaçlayarak çalışmaya zorlandıkları andan başlamadı mı? Yalnızca tam gelişmiş bir toplumda, yiyecek, yoksul aç insana, öz­gürlüğünün yeterli bir eşdeğeri olarak görünür; ama başlangıç aşa­masındaki bir toplumda özgür insan, bu eşitsiz değişim karşısında dehşete kapılırdı. Bu, ancak tutsaklara önerilebilirdi. Ancak tüm

329

Page 330: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

melekelerinden yoksun bırakılmalanndan sonra" [değişim] "onlar için bir zorunluluk haline gelebilirdi." (s. 244-245.)

"Toplumun özü . . . zengine, meyvesini onun dereceği zahmetli işleri sıı"tlanacak, yorulmak bilmez eller-kollar vererek, yeni eller-kollar vererek, zengini çalışmaktan kurtarmaktan ibarettir. Kölelik, bunu güç bir duruma düşmeksizin yapabilmenin tasanmıdır. O [zengin -ç.] kendisine hizmet edecek insanları satın alır." (s. 461.) "Köleliği ortadan kaldırarak, zenginliğin ya da onun sağladığı yarariann da ortadan kalktığını kimse ileri sürmedi. . . . Adı değişse de her şeyin eskisi gibi kalması önemliydi. İnsaniann çoğu için, zenginliğin tü­münü sahiplenen azınlığa bağımlı olarak ve onun eline bakarak ya­şamını sürdürmek" her zaman bir zorunluluk oldu. İşte bu çerçevede yeryüzünde kölelik süreğenleştirildi, ama hoş bir ad altında. Şimdi aramızda onu hizmet adıyla taçlandınyoruz." (s. 462.)

Linguet, bu hizmetkarlardan, uşaklan ve benzerlerini kastet­mediğini söylüyor:

"Kasabalar ve kırsal kesim başka tür hizmetkarlarta dolup taşı­yor: Sağa-sola çok daha fazla dağılıp saçılmış, çok daha yararlı , çok daha çalışkan, gezici usta, zanaatçı, vb. adlarıyla bilinen insanlar. Bu insaniann onuru, lüksün parlak renkleriyle lekelenmiş değil; yoksulun üniforması olan iğrenç çul-çaput içinde göğüs geçirirler. Kaynağı onların emeğindedir ama, bolluktan yana hiç nasipleri yok­tur. Zenginlik, onların kendisi için hazırladığı armağanları lütfedip kabul buyurduğu zaman onlara İhsanlar dağıtır. Bu zenginliğe hiz­met ettikleri için şükran duyması gerekenler onlardır. Ona yararlı olmak için izin dilemek üzere dizine sanlırlarken, o tepeden aşağı, onlara en iğrenç hakaretleri yağdırır. Bu [onuru, onlara -ç.] balışet­mesi için kendisine yakanlmalıdır ve gerçek cömertlikle hayali ka­yırma arasındaki bu garip değişirnde kabalık ve horgörü, alıp kabul edendedir, kölelik, kaygı ve gayret ise verende . Bunlar, gerçekten bizlerin arasında kölelerin yerini alan hizmetkarlardır." (s. 463-464.)

"Araştırılması gereken nokta şudur: Köleliğin kaldırılması onlara [hizmetkarlara -ç. ] hangi etkin kazancı sağlamıştır? Ne kadar öz­denlikle söylüyorsam o kadar da üzülerek diyebilirim ki, kazandık­lan tek şey, insanlığın bu alt tabakasında, onların öncelllerini hiç­bir zaman yoklamamış olan bir felakettir - her an, açlıktan ölme korkusunun işkencesi altında olmaktır." (s. 464.) "Diyorsunuz ki o özgür. Ah! Bu onun talihsizliğidir. Hiç kimseye bağımlı değil; ama kimse de ona bağımlı değil . Gerek duyulduğu zaman, olabilecek en ucuz fiyatla kiralanır. Vaadedilen hasis ücret, karşılığında verdiği günün geçimini denkleştirmeye belki ucu-ucuna yeter. Görevini ça­bucak yerine getirmeye zorlamak için, başına nezaretçiler dikilir; çok incelikli gizlenmiş, çok makul [görünüşlü -ç.) bir tembellikle, gücünün yansını kullanmaktan alıkoyabilir kaygısıyla ya da aynı işte daha uzun süre çalıştırılır umuduyla işleri yavaştan alabilir, aletleri köreltebilir korkusuyla, kendisine gözaçtınlmaz, neredeyse

330

Page 331: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

üvendireyle dürtüklen\r. Onun üzerinden amansız nezaretçiliğini eksik etmeyen hasis ekonomi, o bir an için dinlenmeye kalkışsa, aza­rı hemen yapıştımrak ensesine biner ue bir anlık dinlenme yüzün­den soyulduğunu saular. İşini bitirdiği zaman, tıpkı işe alındığında olduğu gibi, en soğuk bir umursamazlıkla ve çok yoğun çalışmayla geçen bir günün sonunda 1 1 4401 kazandığı yirmi ya da otuz sou 'nun* , ertesi gün iş bularnazsa yetip yetmeyeceği konusunda en ufak bir rahatsızlık duymaksızın görevine son verilir." (s. 466-467.)

"Özgürdür! Ama tam da bu yüzden ona acının. Çalıştığı işlerde hiç umursanmaması bundan ötürüdür. Yaşamı, çok daha kolaylıkla tehlikeye atılabilir. Maliyeti dolayısıyla, köle, efendisi için değerliy­di. Ama zanaatkar, kendisini çalıştıran zevk düşkünü zengine hiç­bir şeye malolmuş değildir. Kölelik günlerinde insan kanının bir be­deli vardı. Köleler, en azından pazardaki satış fıyatlan kadar değer­liydiler. Artık alınıp-satılmadıkları için, özleriyle bağlı bir değerleri yok. Orduda bir öncü er, yük hayvanından daha az değerlidir; çün­kü at pahalıdır, öncü er içinse bir şey ödemek gerekmez. Köleliğin kaldırılması, bu askeri hesapları sivil yaşama taşımıştır; o zaman­dan beri (köleliği n kalkışından bu yana --ç .] tıpkı kahramanların yaptığı gibi, bu hesapları yapmayan gönenmiş bir burjuua yoktur." (s. 467. )

"Gündelikçiler, tıpkı, zenginin malikanelerinde kırımdan geçirilen av hayvanlan gibi, en ufak bir harcamaya neden olmadan zenginli­ğe hizmet etmek üzere doğarlar, büyürler ve yetiştirilirler" (üretilir­ler). "Öyle görünüyor ki, sanki zenginlik, talihsiz Pompey'in boş yere övündüğü sırra sahipmiş gibidir. Yalnızca zenginliğin, ayağını yere vurması yeterlidir; topraktan, canını dişine takıp çalışan insan kıtalan fışkınr; zenginliğin emrinde olmak için birbirleriyle yanşır­lar; eğer bu paralı askerler kalabalığından, zenginin yapılarını yük­selten, bahçelerini yapan biri ortadan kaybolursa, onun bıraktığı boşluk, gözle görülmez bir noktadadır - hiç kimse müdahale etme­den hemen üstü örtülür, boşluk doldurulur. Büyük bir nehrin bir damla suyu eksilmiştir; ne gam, yeni seller, dursuz-duraksız, onun yerini alıverir. Gündelikçilerde de durum aynıdır; yerlerini başkala­nnın kolaylıkla alıyor olması zengin kişinin" (Linguet'nin kullandı­ğı biçim budur; henüz kapitalist demiyor) "onlara karşı katı kalpli olmasını teşvik eder." (s. 468.)

"Deniyor ki, bu insanların efendisi yoktur . . . bir sözcüğün tepeden tırnağa kötüye kullanılışıdır bu. Efendileri yoktur demek de ne de­mek oluyor? - aniann bir efendisi var, hem de efendilerin en kor­kuncu, en zorbası: bu ihtiyaçtır. Onlan en haşin bağımlılığa sürük­leyen de budur. Buyruklarına uymaZarı gereken kişi, belli bir kişi değildir, ama genel olarak hepsinin buyruğudur. Kaprislerine yal­taklanmalan, iyilikseverliğinden medet ummalan gereken kişi bir tek m üstebit değildir - öyle olsaydı köleliklerinin bir sının olur, çe­kilebiliı:..l:ıl!Je gelirdi. Parası olan herhangi bir insanın uşağı olurlar;

* Sou ya da sol - Eski bir Fransız sikkesi; bir Fransız lirasının yirmide-biri, 5 santimlik sikke -ç.

331

Page 332: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

köleliklerine sınırsız bir güçlük ve yaygınlık veren budur. Deniyor ki, bir efendiyle geçinemezlerse en azından bir avuntulan var: bunu ona söyleyebilirler ve değişiklik yapma gücüne sahiptirler; oysa kö­leler bunlardan ne birine ne ötekine sahiptirler. Bu yüzden köleler daha da perişandırlar. Ne safsata ama! Çünkü akıldan çıkarmamak gerek ki, başka işler yapanların sayısı çok azdır; emekçilerin sayısı ise tam tersine çok fazladır." (s. 470-471 . ) "Onlara bahşettiğiniz şu görünürdeki özgürlük, onları ne duruma solunuştur bilir misiniz? Yalnızca kollarını kiralayarak yaşarlar. Bu yüzden ya kendilerini kiralayacak birini bulmalıdırlar, ya açlıktan ölmelidirler. Bu mu özgür olmak?" (s. 472.)

"En dehşet verici olanı da şudur: ücretin pek küçük olması, bu du­rumun bir başka nedenidir. Gündelikçi ne kadar ihtiyaç içinde kıv­ranırsa, kendini o kadar ucuza satar. İhtiyacının ivecenliği ne ölçü­de fazlaysa, emeği o kadar daha az kazançlı olur. Hizmetini kabul etmeleri için gözyaşı dökerek kendilerine yalvardığı müstebitler, utanmasalar, acaba yeterince gücü kalmış mı diye nabzına baka­caklardır; ona önerdikleri ödülü, zayıflığına bakarak belirlerler. Aç­lıktan ölmeye ne ölçüde yakın olduğunu düşünürlerse, onu ölümden uzak tutacak olan [ücretten -ç.) o kadar daha fazla indirim yapar­lar; bu barbar ona, yaşamını uzatmaktan çok ölümünü geeiktirecek kadar verir." (s. 482-483.) (Gündelikçinin) "bağımsızlığı, modem za­manlann incelmişliğinin ürettiği en felaketli musibetlerden biridir. Bu, varlıklı kişinin zenginliğini, yoksulun da yoksulluğunu katlar. Ötekinin harcadığını heriki tasarruf eder. İkincinin tasarrufa zor­lanması, aşın bol olandan yapılan bir tasarruf değildir, onun için vazgeçilmez olandan tasarruftur." (s. 483.)

"Eğer bugün insan soyunun yokolmasını sağlamak üzere, lüks içinde yüzen bu büyük ordulan ayakta tutmak bu kadar kolaysa, bu köleliğin kaldırılmış olmasından ötürüdür . . . . Yalnızca artık kö­lelerin ortadan kalkışından bu yanadır ki, sefahat ve dilencilik, gündeliği beş sou olan kahramanlar yaratmaktadır." (s. 484-485.)

"Ben bunu" (Asyatik köleliği) "insanlann gündelik nafakalannı günlük ernekle kazanma durumuna düşürülmüş olmalan karşısın­da, başka herhangi bir varoluş türüne göre yüzlerce kez yeğ tuta­nm." (s. 496.)

"Onların" (kölelerin ve gündelikçilerin) "zincirleri aynı malzeme­den yapılmıştır, yalnızca renkleri değişiktir. Şurada siyahtırlar ve ağır görünürler; öte tarafta daha az iç karartıcıdırlar ve içieri boş gibi durur; ama dürüstçe tartın, aralannda hiç fark görmeyeceksi­niz; her ikisi de zorunluluğun örsünde dövülmüştür. Her ikisi de gramı gramına aynı ağırlıktadır, ya da belki de biri ötekinden bir parça daha ağırsa, o dış görünüşü hafifizlenimi verendir." (s. 510.)

Linguet, emekçilerle ilg}li olarak Fransız Aydınlanmasına çağ­nda bulunur:

"Çobanlann zenginliğini -artık söylemeli- sürünün bu büyük kısmının boyun eğdirilişinin, yok edilişinin yarattığını görmüyor

332

Page 333: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

musunuz? . . . Onun" (çobanın) "çıkarı için, sizin çıkannız için ve hat­ta onlann" (sürünün) "çıkan için, bana inanın, o sürüyü taşıdığı inançla, onlara havlayan bu köpeğin tek başına hepsinden güçlü ol­duğu inancıyla başbaşa bırakın. Onun gölgesini daha uzaktan görür görmez aptalca bir korkuyla bırakın çil yavrusu gibi dağılsınlar. Bundan herkes kazançlı çıkacaktır. Sizin için, onlan toparlayıp, kendi adınıza soymak daha kolaylaşacaktır. Kurtlar tarafından yenmekten daha kolaylıkla korunacaklardır. 1 1 4411 Doğru, insanlar tarafından yenmek için. Ama ne yapalım ki ağıla sokulduklan an­dan itibaren kaderleri budur. Onlan oradan kurtarmaktan sözet­meden önce ağılı , yani toplumu yıkarak işe başlayın." (s. 512-513.) I X-4411 1

Page 334: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

EKLER

[1. EMEK, DEGER VE BİLİMİN EKONOMİK ROLÜ KONULARlNDA HOBBES]

l l XX-129lal Hobbes'a göre bütün zanaatlann anası uygulanan emek değil, bilimdir.

"İstihkam, motor ve öteki savaş araç ve gereçleri yapımı gibi kamu yaranna zanaatlar, savunmaya ve zafere katkıda bulunduk­lan için bir gücü temsil ederler; ama bunlann gerçek anası bilim, daha da açıkçası matematik ise de, onlan gün ışığına zanaatçının eli çıkardığı için, sıradan insaniann gözünde ebenin anne sayılması gibi, onun" [zanaatçının -ç .] "çocuğu sayılırlar." (Leviathan, English Works, Thomas Hobbes, Ed. Molesworth, Londra 1839-1844, c. III, s. 75.)

Zihinsel emeğin ürünü -bilim- her zaman değerinin çok al­tında bir yerde durur; çünkü onu yeniden-üretmek için gerekli emek-zamanının, ilk üretimi için gereken emek-zamanı ile hiçbir ilişkisi yoktur. Örneğin bir okul çocuğu, iki terimli denklem teare­mini bir saatte öğrenebilir.

Emek-gücü: "Bir i1tsanın değeri ya da ederi, tüm öteki şeylerin olduğu gibi, fi­

yatına' eşittir; yani, onun gücünü kullanmak için ona ödenecek ola­na eşittir." (agy, s. 76.) "Bir insanın emeği de" (yani emek-gücünün

334

Page 335: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kullanılması) "başka herhangi bir nesne gibi, kar için değişime gire-bilecek bir metadır. " (agy, s. 233 . )

.

Üretken ve üretken-olmayan emek: "Bir insanın yalnızca yaşamını sürdürmesi için çalışması yeterli

değildir; aynı zamanda, emeğini güven altına almak için, gerekiyor­sa dövüşmelidir. Ya tutsaklıktan dönüşlerinde Yahudilerin yaptığı gibi, bir elle tapınağı yeniden yükseltirken, öteki elinde kılıcı tut­malı ya da kendileri için savaşmak üzere başkalarını kiralamalıdır­lar." (agy, s. 333.) 1 :XX-1291al l

[2.) TARİHSEL: PETTY

[Üretken-Olmayan Mesleklere Olumsuz Yaklaşım. Emek-Değer Teorisinin llk Tohumları.

Ücretleri, Toprak Rantını, Toprağın Fiyatını ve Faizi Değer Teorisi Temelinde Açıklama Çabaları]

l l Xxii-13461 Petty, A Treatise of Taxes and Conributions, Londra, 1667.

Dostumuz Petty'nin113 "nüfus teorisi" Malthus'unkinden tama­men farklı. Petty'ye göre rahiplerin "dölleme" yetenekleri ellerin­den alınmalı; onlara yeniden "bekar kalma" kuralı uygulanmalı .

Tüm bunlar üretken ve üretken-olmayan emek [bölümü] ile il­gi1i114.

a) Rahipler: "İngiltere'de kadınlardan daha çok erkekler olduğu için . . . rahiple­

rin bekarlığa geri dönmeleri iyi olur; ya da evliyken hiçbiri rahip ol­mamalıydı. * . . . Böylece evlenmemiş rahipler, bütün öteki rahip kad­rosu gibi, bekar kalabilirler." (s. 7-8.)

b) Tüccarlar ve perakendeciler: "Bunların, toplumdan bir şey almaya, hiçbir hakbilirlik ve hakta­

nırlık ölçüsünde hakkı olmayan büyük bir kesimi de ayıklanmah­dır, çünkü bunlar yoksulun emeği üzerine birbirleriyle oynayan bir tür kumarbazdırlar 1 1 134 71 ; toplumsal gövdenin kanını ve besleyici özsularını, yani tarımın ve imalatın ürününü atar ve toplar damar­larda dolaştırarak dağıtmanın dışında kendiliklerinden bir ürün vermezler. " (s. 10. )

c) Hukukçular, doktorlar, devlet görevlileri, vb. : "Çok sayıda hükümet, hukuk ve kilise makamı ve onların ücreti ve

aynı zamanda ruhanilerin, hukukçuların, doktorların, tüccarın ve perakendecilerin sayısı azaltılsaydı, kamu için yaptığı pek az iş için

* Elyazmasında "olmamalıdır". -Ed.

335

Page 336: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

pek büyük ücretler alan bu kişilerin sayısı azaltılsaydı, kamu gider­leri, kimbilir ne kadar kolay karşılanırdı?" (s.11 . )

d) Sadahaya muhtaç olanlar (gereğinden çok olanlar): "Bu insanlara kim para verecek? Yanıtım, herkes . . . . Sanınm [so­

run �-1 çok açık, ne açlıktan ölmeliler, ne asılmalılar, ne de [bir başka ülkeye) verilmeliler. vb .. (s. 12.) Ya "fazla olan" onlara veril­meli, ya da eğer fazlalık yoksa, bir şey artmıyorsa, başkalannın bes­lenmesinden nitelik ve nicelik olarak küçük bir miktar kısılmalı­dır." (s. 12-13.) Onlara (gereğinden çok olanlara) dayatılacak çalış­ma herhangi bir türden olabilir; yeter ki "yabancı ürünlerin giderle­rini" artırmasın; önemli olan "zihinlerini disiplinli ve itaatli ve bedenlerini, gerek duyulduğu zaman, daha karlı işlere dayanır bi­çimde tutmaktır. " (s. 13.) En iyisi, onlan "köprü ve yol yapımında, madenierde çalıştırmaktır", vb . . * (s. 12.)

Nüfus, zenginlik: "Nüfus azlığı gerçek yoksulluğu oluşturur; sekiz milyon nüfuslu

bir ulus, aynı büyüklükteki toprak parçası üzerinde dört milyon in­sanın yaşadığı bir ülkeden iki kat daha zengindir." (s. 16.)

Yukardaki (a) maddesi (rahipler). Petty, rahiplerle inceden in­ceye alay ediyor:

"Din en iyi biçimde, rahiplere metelik verilmezse gelişir; tıpkı hu­kukun, hukukçulara yapacak pek az iş olursa en iyi gelişmesi gibi." (s. 57.) Rahiplere, "daha şimdiden aldıklan göze battığına göre, kad­rolu din adamlarından daha fazla rahip yetiştirmemelerini" salık veriyor. Örneğin, İngiltere'yle Galler Bölgesinde 12.000 kadrolu ra­hip bulunduğuna göre, "24.000 papaz yetiştirmek hiç de güvenli ol­mayacaktır" . Çünkü o zaman, geliri olmayan bu 12.000, ötekilerle rekabete girişecektir; "bunu da halkı, mevcut rahiplerin insaniann ruhunu zehirlediğine ve manevi gıdadan yoksun bıraktığına ve cen­nete giden yolda kendilerini yanlış yönlendirdiklerine inandırmak­tan daha başka türlü de yapamayacaklardır." (İngiltere'deki din sa­vaşlanna gönderme yapılıyor.) (s. 57.)

Artı-değerin kökeni ve nasıl hesaplanacağı : Konuyu ele alışı bir ölçüde karmakarışıktır; ama şurda burda, çarpıcı fikir yüklü bö­lümler görülmektedir.

Petty, doğal fiyat, siyasal fiyat, gerçek piyasa fiyatı ayrımı ya­par. (s. 67.) Doğal fiyat derken gerçekte değeri kasteder; burada bizi ilgilendiren de budur; çünkü l l 13481 artı-değerin belirlenişi, değerin belirlenişine bağlıdır.

Petty, bu incelemesinde, metaların değerini, içerdikleri, karşı­laştırmalı emek miktarı ile belirler.

* Elyazmasında: "Anı besten sie zunı Bauen van Strassen, Brücken, Bergwerken ete. zu verwenden". -Ed.

336

Page 337: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Ancak rantlar üzerine uzun uzadıya sözetmeden önce, toprağın ve evlerin rantına olduğu kadar, rantına faiz dediğimiz paraya da deği­nerek, rantın gizemli doğasını açıklamaya çalışmalıyız." (s. 23.)

a) İlk soru, bir metanın ya da daha belirgin olsun diye buğda­yın değeri nedir, sorusudur.

"Bir insan bir buşel* buğday üretebildiği aynı süre içinde, Lond­ra'ya, Peru'da topraktan çıkardığı ı ons** gümüş getirebilirse, biri ötekinin doğal fiyatıdır; şimdi, daha yeni ve daha kolay işlenebilir maden ocakları nedeniyle, bir insan daha önceki bir ons yerine aynı rahatlıkla iki ons gümüş elde edebilirse, creteris paribus [öteki ko­şullar aynı kalmak üzere) eskiden 5 şilin olan ı buşel buğdayın fi­yatı on şilin olacaktır." (s. 31 . ) "Bir buşel [ . . . ] buğday üretiminin, bir ons gümüş üretmek için gerekli emeğe eşit olduğunu varsayalım" (s. 66). Bu, her şey bir yana, "metaların fıyatını hesaplamanın, hayali olmayan gerçek yoludur." (s. 66.)

�) Şimdi açıklanması gereken ikinci nokta emeğin değeridir. "Yasa . . . işçiye, ancak yaşamasına yetecek kadarına izin vermeli­

dir; çünkü bir kat fazlasına izin verirseniz, o zaman, yapabilecek ol­duğunun yarısı kadar çalışır; ki bu da çok miktarda emek ürününün kamu için bir kayıp olması demektir." (s. 64.)

Dolayısıyla emeğin değeri, gerekli geçim nesneleriyle belirlen­mektedir. İşçi yalnızca yaşamak için gereksindiği kadarı için bile, kapasitesi çerçevesinde emek-gücünün tamamını kullanmaya zor­lanarak artı-ürün üretmeye ve artı-emek vermeye mecbur bırakıl­maktadır. Ancak emeğin ucuzluğunu ya da pahalılığını iki öğe be­lirlemektedir: doğal üretkenlik ve ikiimin koşullandırdığı giderle­rin (gereksinimler) düzeyi .

"Doğal pahalılık ve ucuzluk, doğal gereksinimleri karşılamak için gereken kol emeğinin daha az ya da daha çok olmasına bağlıdır: Bir insanın altı kişiye yetecek kadar buğday ürettiği yere göre, on kişi­ye yetecek kadar ürettiği yerde tahıl daha ucuzdur; ve bunun yanı­sıra doğanın, insanı daha fazla ya da daha az harcama yapma gere­ğinde bırakmasına bağlıdır." (s. 67.)

u) Petty için fazla ancak iki biçimde varolur: toprak rantı ya da paranın rantı (faiz). ikinciyi birinciden çıkanr. Daha sonra fizyok­ratlarda görüleceği gibi, Petty için birinci, artı-değerin gerçek biçi­midir (ama aynı zamanda (Babamız) "İsa'nın duası"ndaki "ekmek" sözcüğünün "kastettiği" gibi buğdayın, yaşamın tüm gereksinimle­rini karşılamak için yaratıldığını söyler).

Düşüncelerini adım adım ilerleterek Petty, rantı (artı-değeri), yalnızca emeğin gerekli zamanının ötesinde, işverenin ondan elde

* 415 kile. -ç. ** 28.3 gram. -ç.

337

Page 338: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

<'ttiği fazla olarak değil, ama aynı zamanda üreticinin kendisinin, kendi ücreti ve sermayesinin yenilenmesinin üstündeki artı­emeğin de fazlası olarak sunar.

"Varsayalım ki bir insan kendi elleriyle belli bir alan toprağı sürü­yor, buğday ekiyor, tapanlıyor, biçiyor, harınanhyor, buğdayını am­bara taşıyor, bu toprağın gerektirdiği tanmı yapıyor; aynı ekimi yapmak üzere tohumluğu bir kenara koyuyor. Derim ki bu adam hasadından elde ettiği üründen tohumluğu çıkardığı zaman" (yani her şeyden önce üründen, değişmeyen sermayeye eşit bir miktar çı­kanlıyor), l l 13491 "ve aynca kendisi hem yedikten hem başkalann­dan aldığı giysi ve öteki doğal gereksinimleri için verdiğini düştük­ten sonra buğdayın geri kalanı o yıl için toprağın gerçek ve doğal rantıdır; ve yedi yılın ortalaması ya da daha doğrusu, içinde yokluk­la bolluğun dönüşlerini tamamladığı bir döngünün kapsadığı yıllar ortalaması, buğdayda toprağın olağan rantım verir." (s. 23-24.)

Gerçekte Petty açısından buğdayın değerini, içerdiği emek­zamanı belirlediğine ve rant da ücretler ve tohumluk çıktıktan son­ra geri kalan toplam ürüne eşit olduğuna göre, rant, içinde artı­emeğin maddeleştiği artı-ürüne eşittir. Burada rant kan da içine alır; kar henüz ranttan aynlmamıştır.

Petty, aynı zekice tutumla sözü sürdürerek sorar: "Ancak bir başka ve tamamlayıcı soru şu olabilir: Bu buğday ya

da bu rant İngiliz parasıyla ne kadar eder?; Yanıtım şu: bir başka kişi, aynı süre içinde, yalnızca kendisi çalışarak, giderlerinin üstün­de ne kadar para yapabilirse, işte o kadar paradır; bir başka deyiş­le, başka bir kişi, diyelim ki, gümüş çıkanlan bir ülkeye gitsin, gü­müşü çıkarsın, antsın ve öteki adamın buğdayı ürettiği ülkeye ge­tirsin, sikkeye, vb. dönüştürsün - aynı kişi gümüş için çalışırken, geçimi için gıda sağlayacak, giyimi, hannınası için giderleri olacak­tır. Derim ki, birinin gümüşü, ötekinin buğdayına eşit değerde ka­bul edilmelidir: belki biri yirmi ons, öteki yirmi buşel. Buradan çı­kan sonuç şudur ki, bir buşel buğdayın fiyatı bir ons gümüş olur." (s. 24.)

Emeğin farklılığı, Petty açıkça belirtiyor ki, burada hiç önemli değildir; önemli olan tek şey emek-zamanıdır.

"Ve kuşkusuz gümüş işi buğdaya göre daha fazla beceri isteyebi­lir, riski daha fazla olabilir, ama gene de sonuçta hepsi aynı kapıya çıkar; diyelim ki yüz kişi on yıl boyunca buğday üretiminde çalışsın, aynı sayıda insan aynı süreyle gümüş işinde çalışsın; ben derim ki, gümüş olarak net gelir, buğday olarak net gelirin toplam fiyatı ola­caktır, birinin eşit kısmı da, ötekinin eşit kısmının fiyatı olacaktır." (s. 24.)

Rantı -kar dahil olmak üzere burada toplam artı-değere eşit olan rantı- böylece açıkladıktan ve paraca ifadesini belirttikten

338

Page 339: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

sonra, Petty, gene aynı biçimde çok zekice, toprağın parasal değeri­ni belirler.

"Bu nedenle, şimdi, toprağın tam mülkiyetinin* doğal değerini be­lirlemekten mutluluk duyacağız, ama usus fructus'u [yararlanma hakkım] bulmak için yukarda kullanılan yoldan daha başka bir yol­la değil. . . . Yıllık rantı ya da usus fructus'un değerini bir kez bul­duktan sonra soru şudur: toprağın tam mülkiyetinin doğal değeri (genel olarak söylediğimiz gibi) kaç yıllık rant eder? Eğer sonsuz bir sayı söylersek, o zaman bir acre toprak, ayqı toprağın bin acre ölçü­sündeki bir başka parçasına değerce eşit olur, ki bu saçmadır; son­suz birimler sonsuz binlere eşit olur; bu nedenle şöyle ya da böyle sınırlı bir sayı üzerinde karar kılmalıyız. Benim anladığım kadany­la [ . . . ] biri elli, öteki yinnisekiz ve üçüncüsü yedi yaşında üç kişinin hepsinin hayatta olacağı süreyi, yani büyükbaba, baba ve oğlunun birlikte yaşayacağı süreyi -çok az insan daha uzun bir silsile dü­şündüg-üne göre- bu üçünün yaşayacağı süreyi ben bir toprağın l l 13501 doğal değeri olan yıllık rantların toplamı kabul ediyorum. Biz şimdilerde İngiltere'de üç örnrün birlikte yaşamda kalma süre­sini 21 yıl sayıyoruz;** ve sonuç olarak toprağın değerinin aşağı yu­kan aynı sayıda yılın rantma eşit olduğunu kabul ediyoruz." (s. 25-26.)

Rantı, artı-emeğe ve dolayısıyla artı-değere indirgerlikten sonra Petty, toprağı sermayeleşmiş rant olarak, yani belli sayıda yılın rantı ya da belli bir yıl sayısı için toplam rant olarak açıklıyor.

Gerçekte rant, ya bu tarzda sermayeleştiriliyor ya da aşağıdaki biçimde toprağın değeri olarak hesaplanıyor:

Bir acre toprağın, yılda 10 pound rant bıraktığını varsayalım. Eğer faiz oranı yüzde 5 ise o zaman 10 pound, 200 poundluk bir sermayenin faizidir; yüzde 5 faiz bu miktar sermayeyi 20 yılda ye­nilediğine göre, bir acre toprağın değeri 200 pound (20 x 10 pound) olur. Bu nedenle rantın sermayeleştirilmesi faiz oranına bağlıdır. Eğer faiz oranı yüzde 10 olsaydı, bu 100 poundluk bir sermayenin faizini ya da 10 yıllık alımı temsil edecekti.

Ancak Petty, kan da içeren genel artı-değer biçimi olarak top­rak rantı düşüncesinden hareket ettiği için, sermayenin faizini ve­rili kabul edemez; tersine, özel bir biçim olarak faizi ranttan düş­mek durumundadır. (Turgot da aynı şeyi yapıyor; kendi bakış açı­smdan da oldukça tutarlı.) Öyleyse, toprağın değerini oluşturan yıliann sayısını -yıllık rantların toplamını- nasıl belirleyecek? Bir insan, ancak kendisine ve aile silsilesinde hemen en yakınında-

* lngilizcede Fee-simple; hiçbir kısıtlamaya ya da yükümlülüğe tabi olmayan ve dolayısıyla satılabilirliği de sınırlanmamış olan toprak mülkiyeti. --ç.

** Anlaşılan o tarihlerde İngiltere'de ortalama yaşam süresi 70-72 yıl kabul edi­liyordu; Petty'nin hesabı bunu gösteriyor. --ç.

339

Page 340: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kilere "bakma" durumunda olacağı yılların yıllık rantlan kadarını satın almakla ilgilenir; yani ortalama bir insanın, büyükbaba, baba ve oğul birarada yaşayacağı sürenin rantlannı satın almakla ilgilenir; "İngiliz"lerin hesabına göre bu süre 21 yıldır. Bu nedenle 21 yılın "usus fructus"unun ötesi onun için bir değer taşımaz. So­nuç olarak 21 yıllık llslls fructus'u öder ve bu da toprağın değerini oluşturur.

Petty o çok zekice yaklaşımıyla, güçlükten sıyrılır. Ama burada önemli olan:

Birincisi, toplam tarımsal artı-değerin ifadesi olarak rant, top­raktan değil emekten türetilir, ve işçinin geçimi için gerekli olanın üstündeki emek fazlası olarak [sunulur) ;

İkincisi toprağın değeri, belirli bir sayıda yıl için önceden satın alınmış ranttan başka bir şey değildir - içinde örneğin yirmi bir yıllık artı-değerin (ya da emeğin) toprağın değeri olarak belirdiği rantın kendisinin dönüşmüş bir biçimidir; kısacası toprağın değeri, sermayeleşmiş ranttan başka bir şey değildir.

Petty bu konuda bu kadar derin görüşlüdür. Rantı (yani toprak rantını) satın alan açısından, rant, böylece, yalnızca onu satın al­mak için kullandığı sermayesinin faizi olarak belirir; ve bu biçimi içinrle rant tümüyle tanınmaz hale gelir ve sermayenin faizi olarak görünür.

Petty toprağın değerini ve yıllık rantın değerini böylece belirle­dikten sonra, paranın rantım ya da faizi, artık ikincil bir biçim ola­rak türetebilmektedir.

"Faize gelince, en azından, teminatından kuşku duyulmayan du­rumlarda, ödünç verilen paranın satın alacağı miktardaki toprağın rantıdır." (s. 28.)

Burada faiz, rantın fiyatıyla belirleniyor görünmektedir, oysa tam tersine rantın fiyatı ya da toprağın alım değeri faiz tarafından belirlenir. Ama bu, rant, artı-değerin genel biçimi olarak sunuldu­ğu ve dolayısıyla paranın faizinin ikincil bir biçim olarak bundan çıkanlması gerektiği için oldukça tutarlıdır.

Farklılık rantı . Bunun ilk nosyonunu da Petty'de buluruz.O farklılık rantını aynı büyüklükteki toprak parçalannın farklı ve­rimliliklerinden değil, ama eşit verimlilikteki toprak parçalannın farklı konumundan, pazara olan [farklı) uzaklıklanndan çıkanr -bilindiği gibi bu farklılık rantının bir öğesidir. Şöyle der:

l l 13511 "Nasıl ki yüksek para talebi onun kurunu yükseltirse, yüksek buğday talebinin de zorunlu olarak buğday fiyatını, ve bu­nun sonucu olarak bu buğdayın ekildiği toprağın rantım yükseltme­si gerekir." (burada buğday fiyatının rantı belirlediğini açıkça söyle-

340

Page 341: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mektedir; daha önce buğdayın değerini rantın belirlemediğine iliş­kin çözümlemelerinde bu örtük olarak vardı) "ve son olarak da top­rağın kendisinin fiyatını yükseltir; örneğin, Londra'yı ya da bir or­duyu besleyen buğday, 40 mil öteden* getirilmişse, o zaman ordu karargahına ya da Londra'ya 1 mile kadar uzaklıkta olan yerlerde yetiştirilen buğdayın doğal fiyatına, 39 mil uzaklıktan getirmenin bedeli eklenecektir . . . . Böylece fazla nüfuslu yerlere yakın olan ve özde birbirine benzeyen topraklar, bu fazla nüfuslu yerleri besleyen geniş çevresel bölgeler gibi yöreler, bu nedenlerle yalnızca daha faz­la rant getirmekle kalmaz, uzak yerlere göre daha uzun yıllar için satın alınır" vb .. (s. 29. )

Petty ayrıca, farklılık rantının ikinci nedenini -eşit büyüklük­teki alanlarda toprağın farklı verimliliği ve dolayısıyla emeğin farklı verimliliği- de anar;

"Toprağın iyi ya da kötü niteliği, başka deyişle değeri, aynı ürünü yetiştirmek için harcanacak basit emeğe oranla, ona verilen ürünün daha fazla ya da daha az payına bağlıdır." (s. 67.)

Petty'nin farklılık rantım sunuşu, dolayısıyla Adam Smith'in­kinden daha iyidir. i :XXII-13511 1

*

l l XXII-13971 [Petty] A Treatise of Taxes and Contributions, Londra 1667. Ek noktalar.

1. Bir ulusun gereksindiği, dolaşımdaki para miktarı, s. 16-17. Toplam üretimle ilgili görüşleri, şu parçada gösterilmiştir:

"Bir ülkede 1.000 kişi varsa ve bunlardan lOO'ü, tüm 1.000 kişi için yiyecek, üst-baş üretebiliyorsa; eğer 200'ü de başka uluslann, karşılığında ya kendi metalannı verecekleri ya parayla satın ala­caklan metalar yapıyorsa, ve 400'ü de süslemecilikte, eğlence, deb­debe gibi işlerde çalıştırılıyorsa, 200 kişi de yöneticiler, ruhaniler, hukukçular, doktorlar, tüccar ve perakendecilerse, böylece hepsi 900 ise, soru şudur" - geçimi sadakaya bağlı olanlara ("gereğinden çok olanlara") ne olur. (s. 12.)

Ranta ve rantın para olarak değerlendirilişiyle -ki bunlar için eşit emeği (miktarlarını) temel alır- ilgili çözümlemesinde Petty şöyle der:

"Derim ki bu, değerleri eşitleyen ue dengeleyen temeldir; ama gene de üstyapıda ve o yapıya dayalı pratikte itiraf etmeliyim ki çok farklılık ve örgünlük vardır." (s. 25.)

l l 13981 2. En fazla kafasını meşgul eden "toprak ve emek ar�­sındaki doğal parite"dir:

• Elyazmasında "oraya" sözcüğü ekli. -Ed.

341

Page 342: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Altın ve gümüş paramıza çeşitli adlar veririz: örneğin İngilte­re'de, pound, şilin, peni deriz; her şeyi bu üçünden biriyle adlandın­nz ya da kavrarız. Bununla ilgili olarak demek isterim ki, her şeyin toprak ue emek gibi iki doğal değer ölçüsüyle değerlendirilmesi gere­kir; yani bir gemi ya da giysi şu genişlikte bir toprağa ya da şu ka­dar emeğe eşittir; çünkü gemiler de elbise de her ikisi de toprağın ve harcanan emeğin yaratıklarıdırlar: Bu doğru olduğuna göre, top­rak ile emek arasında doğal bir parite bulmaktan mutlu olunız; böylece değeri her ikisiyle ifade etmek yerine ya da ikisiyle ifade et­mekten daha iyi bir şekilde ya biriyle ya ötekiyle ifade edebiliriz; peniyi nasıl pounda kolay ve kesin bir biÇimde çeviriyorsak, o kadar kolaylıkla birini ötekine çevirebiliriz." (s. 25.)

Bu nedenle Petty, rantın parasal ifadesini bulduktan sonra, "toprağın tüm mülkiyetinin doğal değeri"ni araştınr.

Onda, birbirine karışan üç değer belirleme yolu vardır: a) Değer büyüklüğü; eşit emek-zamanıyla belirlenmiştir; bura­

da emek, değerin kaynağı olarak görülmektedir. b) Toplumsal emeğin biçimi olarak değer. Bu nedenle, her ne

kadar başka bölümlerde moneter sistemin tüm yanılsamalarını yerden yere vurursa da, burada para, değerin gerçek biçimi olarak görülür. Dolayısıyla o, kavramı tanımlar.

c) Değişim-değerinin kaynağı olarak emek ile, doğanın (topra­ğın) sağladığı malzemeyi öngerektiren, kullanım-değerinin kayna­ğı olarak emek birbirine karışmıştır. Gerçekte, toprağın tam mül­kiyetini sermayeleşmiş rant olarak tanımlamayarak ve böylece top­rağı doğanın somut emek için sağladığı bir malzeme olarak ele al­mayarak, emek ile toprak arasındaki pariteyi kopanr .

3. Faiz oranı konusunda şöyle qer: "Başka bir bölümde, Doğanın Yasalarına karşı" (yani buıjuva üre­

timin doğasından kaynaklanan yasalara karşı) "sivil pozitif yasalar yapmanın gereksizliğinden ve yararsızlığından sözetmiştim." (agy, s. 29.)

4. Rant konusunda: daha yüksek emek üretkenliğinin sonucu olarak artı-değer:

"Eğer anılan yöre, şimdi kullanılandan daha fazla ernekle (saban­la sürmek yerine kazılarak işlenirse, tohum yerine fide dikilirse, to­hum rastgele alınmaz iyisi seçilirse, toprağı hazırlamadan kullan­mak yerine iyice sulayarak ha.zırlanırsa, çürümüş saman yerine tuzla gübrelenirse) daha verimli hale getirilebilir; o zaman uerimli­lik artışı emek artışını aşacağından, rant da daha artar." (s. 32.)

( [Emek artışı] derken, burada emeğin ücretini ya da fiyatını kastediyor. )

5. Paranın [değerini] Yükseltmek (bölüm XIV).

342

Page 343: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

6. Daha önce alıntılanan parçadaki* "bir kat fazlasına izin ve­rirseniz, o zaman yapabilecek olduğunun yansı kadar çalışır" sözü şu anlama alınmalıdır: Eğer emekçi altı saat için altı saatin değeri­ni alırsa, o zaman şimdi aldığının -yani oniki saat için altı saatin değerinin- bir kat fazlasını almış olur. O zaman yalnızca altı saat çalışır, "ki bu kamu için bir kayıptır." , vb . .

*

Petty, An Essay Concerning the Multiplication of Mankind ( 1682). lşbölümü (s. 35-36).

*

[Petty, The] Political Anatomy of Iretand (1672) ve Verbum Sa­pienti (Londra baskısı, 1691).

·1. "Bu, beni, ekonomi politiğin en önemli konusuna, yani toprak ile emek arasında, herhangi bir şeyin değerinin yalnızca bunlardan birisiyle ifade edilebileceği bir parite ve denklemin nasıl kurulabile­ceği sorununa götürüyor." (s. 63-64.)

Gerçekte, bu bağlamda sorun, toprağın kendisinin değerini eme­ğe indirgemektir.

l l 13991 2. Bu yapıt, daha önce ele alınandan sonra yazılmış­tır. 115

"Yetişkin bir insan için, gündelik emek değil ama, ortalama ola­rak, günlük yiyecek, değerin ortak ölçüsüdür ve artık gümüşün de­ğeri kadar düzenli ve süreklidir . . . . Bir İrlandalı kulübesinin değeri­ni, onu yapan işçinin harcadığı günlük yiyecek miktarıyla değerlen­dirmemin nedeni budur." (s. 65.)

Şu da,ha sonraki ifade ise oldukça fizyokratçadır. "Bazı insanlann, başkalanna göre daha fazla yiyeceği savı, geçerli

değildir; çünkü bir günlük yiyecekten bizim anladığımız, her türden ve her cüsseden" [100 insanın] "yaşamak, çalışmak ve yaratmak üzere yiyeceğinin 1/lOO'üdür." (s. 64.)

Ama Petty'nin burada, İrlanda istatistikleri içinde aradığı şey, değerin ortak ölçüsü değildir, paranın değer ölçüsü oluşu anlamın­da bir değer ölçüsüdür.

3. Para miktarı ve ülkenin zenginliği (Verbum Sapienti, s. 13). 4. Sermaye.

"Geçmiş ya da daha önceki emeğin sonucu olarak, bir ulusun zen­ginliği, sermayesi ya da rezeruinin, uarolduğu haliyle etkinliğinden

• Bkz: Bu kitapta s. 337. -Ed.

343

Page 344: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

farklı bir şey gibi düşünülmemesi gerekir." (s. 9.)

5. Emeğin üretken gücü. "Halkın yansının, üzerinde çalıştıklan şeye göre çok daha ılımlı

bir çalışmayla . . . krallığı çok daha zengin hale getirebileceklerini söyledik. Ne üzerinde sorusuna genelde yanıtım şu: Tüm ülke için daha az insanla besin ve gerekli geçim nesneleri üretimi üzerine; ya çok çalışarak ya da insanların çok-eşlilikten boş yere umduklan­nın bir başka eşdeğeri olan şeyi yaparak, yani zanaatı kolaylaştıncı ve emek tasarrufu sağlayıcı yöntemler ortaya koyarak. Çünkü beş ki­şinin yaptığı işi tek kişi yaparsa, o dört yetişkin işçinin ortaya çıka­rabildiğini yapıyor demektir." (s. 22.) "Besinler de, başka yerlere göre daha az işçi tarafından yapıldığı zaman, en ucuz besin olacak­tır." (s. 23.)

6. İnsanın amacı ve hedefi (s . 24). 7. Para üzerine, bkz: Quantulumcunque (1682). 1 XXII-13991 1

[3.] PETTY, SIR DUDLEY NORTH, LOCKE

l l XXII-13971 North'un ve Locke'un yazılan, Petty'nin Quantu­lumcunque'u ( 1682), A Treatise of Taxes and Contributions'u ( 1662) [ve The Political] Anatomy of lreland'ı (1672) ile karşılaştırıldığı za­man, şu üç konuda Petty'ye borçlu olduklan görülür: (1 ) Faiz oranı­nın düşürülmesi; (2) paranın değerinin yükseltilm..,si ya da düşü­rülmesi; (3) North'un faizi, paranın rantı olarak adlandırması, vb . .

North ve Locke, yapıtlarını116 aynı zamanda ve aynı nedenle yazdılar: Faizin indirilmesi ve para değerinin yükseltilmesi . Ama görüşleri karşıttı . Locke'a göre, yüksek faiz oranının sorumluluğu ve genel olarak şeylerin gerçek fiyatlarını yakalayamamalarının ve bu fiyatlar üzerinden ödenecek gelirlerin sorumluluğu "para kıtlı­ğı" idi. North bunun tersini sorumlu görüyordu; yani para kıtlığını değil, sermaye ve gelir kıtlığını . Onun yapıtlannda, ilk kesin stok ya da sermaye kavramını ya da daha doğrusu, dolaşım aracı olarak alınmadığı ölçüde para kavramını görüyoruz. Sir Dudley North'un yazılannda, Locke'un fikrinin tersine, ilk doğru faiz kavramını bu­luyoruz. 1 XXII-13971 1

[4.] LOCKE

[Ranta ve Faize, Burjuva Doğal Yasa Teorisi Bakış Açısından Yaklaşım]

l l XX-1291al Locke'un genel emek öğretisiyle faizin ve rantın kaynağı öğretisi -çünkü, onda, artı-değer yalnızca bu iki özgül bi-

344

Page 345: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

çimde ortaya çıkıyor- birlikte ele alındığı zaman, artı-değer, top­rağın ve sermayenin -emek koşullarının- sahiplerine maledinme olanağı verdiği artı-ernekten, yabancı emekten başka bir şey değil­dir. Ve bir kişinin, kendi emeğiyle kullanabileceğinden daha büyük miktardaki emek koşullarına sahip olması, Locke'a göre, özel mül­kiyetİn üzerine kurulduğu doğa yasasıyla çelişen siyasal bir icattır. 1 1 1292 al

(Hobbes'a göre de, esasen tüketilebilir durumda olan doğa ar­mağanlarının dışındaki her türlü zenginliğin tek kaynağı emektir. Tanrı (doğa) [doğa armağanlarını -ç.] "ya serbestçe verir, ya üze­rinde çalışmak üzere insanlığa bırakır" (Leviathan) [Thomas Rob­bes, Works, . . . İlk kez Molesworth tarafından toplanan ve redakte edilen, toplu yapıtları , c. III, Londra 1839, s. 232] . Ancak Hobbes'a göre, toprak mülkiyetini kendi arzusuna göre dağıtan, hükümdar­dır.)

[Locke'ta] bu konuya ilişkin bölümler aşağıdadır: · "Gerçi yeryüzü ve alt-tür yaratıklar, tüm insaniann ortak malıdır ama, her insanın kendi şahsında bir mülkü var: bunun üzerinde kimsenin hakkı yoktur, yalnızca o kişiye aittir. Bedeninin emeği ve elinin yaptığı iş, gerçekten tamamen onundur, diyebiliriz. Doğanın sağladığı ortamdan çekip ayırdığı ve içine kattığı, emeğiyle kanştır­dığı ve kendine ait bir şeyle birleştirdiği her ne ise, onun mülkü olur." (Of [Ciuil) Gouernment, kitap Il, bölüm V, Works, 7. baskı., 1768, c. Il, s. 229.)

"Onu, herkesin malı olduğu ve doğanın tüm çocuklarına ait bulun­duğu yerden, doğanın ellerinden, onun emeği çekip almıştır ve böy­lece ona sahip olmuştur." (agy, s. 230.)

"Bu yolla bize mülkiyeti sağlayan aynı doğa yasası, aynı zamanda da bu mülkiyeti sınırlar . . . . Herkesin, kendi emeğiyle, kullanabilece­ği ve bozulmadan önce herhangi bir biçimde yaşamı için yararlı ola­bilecek olanı, mülkiyetine dönüştürme hakkı vardır; bunu aşan her miktar onun payı değildir. Herhangi bir insanın, doğada bir yıkıma neden olmayacak ölçüye kadar ondan bir yaşam avantajı sağlaması, kendi emeğiyle bir mülk oluşturabileceği kadan; bunun ötesindeki her ne ise, onun payını aşan bölümdür ve başkalanna aittir." (agy.)

"Ama mülkiyetİn başlıca nesnesi, toprağın ürünü değil de" vb. "toprağın kendisi olduğuna göre . . . bir insanın sürebileceği, ekebile­ceği, yetiştirebileceği ve ürünlerini kullanabileceği kadar toprak onun mülkiyetidir. O kendi emeğiyle yaptıklarıyla bu toprağı, sanki ortak maldan alıp kendine ayırmış olur." (agy.)

"Toprağı tarıma elverişli hale getirmek ya da ekip biçrnek ile ona sahip olmak, bu ikisinin birbiriyle bağlantılı olduğunu görüyoruz. Biri ötekine hak verdirmiştir." (agy, s. 231. )

"Doğa, mülkiyetİn büyüklüğünü, insan emeğinin oylumuyla ve ya­şama elverişliliğiyle uyumlu olarak çok iyi belirlemiştir; hiçbir bire­yin erneği ne tüm toprağı tanma elverişli hale getirebilir ya da tü-

345

Page 346: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

müne sahip olabilir; ne de küçük bir parçasından daha fazlasını tü­ketme keyfine varabilir; öyle ki bu yoldan, herhangi bir kişinin, bir başkasının hakkına tecavüz etmesi, komşusunun zaranna bir mül­kiyete sahip olması olanaksızdır . . . . Bu ölçü dünyanın ilk çağlann­da, herkesin mülkiyetini çok makul bir büyüklükle, herhangi bir kimseye zarar vermeksizin elde edebileceği büyüklükle sınırlamış­tır. . . . Aynı ölçü, tüm dünya çerçevesinde, hiç kimseye haksızlık yapmaksızın, hfılfı uygulanabilir." (s. 23 1-232.)

Her nesneye değerini veren emektir; (burada değer, kullanırn­değerine eşittir ve ernek qe miktar olarak değil, somut ernek olarak alınmıştır; ama değişim-değerinin ernekle ölçülmesi, gerçekte, emekçinin kullanırn-değeri yarattığı olgusuna dayandırılmakta­dır.) Kullanım-değerinin, erneğe çözüşmeyen kısmı da doğanın ar­mağanıdır ve öyleyse, kendinde ortak mülkiyettir. Dolayısıyla Loc­ke, rnülkiyetin, ernek dışındaki başka bazı süreçlerle de [araçlarla da] elde edilebileceği biçimindeki çelişkiyi değil; doğadaki ortak mülkiyete karşı, bireysel ernekle, nasıl bireysel mülkiyetİn yaratı­labildiğini göstermeye çalışır.

"Her şeyin değerinin farklılığını belirleyen, gerçekte emektir . . . . İn­san yaşamı için yararlı olan toprak ürünlerinin . . . yüzde­doksandokuzu bütünüyle emeğin hesabına yazılmalıdır." (s. 234.)

"Öyleyse toprağın değerinin çok büyük kısmını belirleyen de emektir." (s. 235.)

"Her ne kadar doğanın şeyleri ortak ise de kendisinin efendisi ve kendi şahsının maliki olan insan ve onun etkinliklerinin ya da eme­ğinin, kendisi gene de mülkiyetİn büyük temeli olmuştur." (s. 235.)

Şu halde mülkiyete konan sınırlardan biri, kişisel emeğin sını­rıdır; bir başkası insanın kullanabileceğinden daha fazlasını yığ­rnarnasıdır. Ancak bu ikinci sınır, bozulabilir ürünlerin parayla de­ğişilrnesi yoluyla (başka tür değişimlerden ayrı olarak) genişletil­rniştir:

"0, bu dayanıklı şeylerden dilediği kadannı biriktirebilir; onun adil mülkünü aşan sınırlar" (kişisel emeğinin sınırından ayn ola­rak) "elde bulundurduğunun genişliğine göre değil, ama içindeki herhangi bir şeyin bir işe yaramaksızın çürümesidir. Ve böylece ki­şinin bozulmadan alıkoyabileceği bazı ömürlü şeyler ve karşılıklı n­zaya dayalı olarak insaniann yaşamı destekiernekte gerçekten ya­rarlı ama bozulabilir olan bazı şeyleri değişebilmeleri için paranın kullanımı çıkagelmiştir." (s. 236.)

Kişisel emeğin sınırları yerli yerinde duruyarsa da bireysel mülkiyetteki eşitsizlik, işte böylece ortaya çıkmıştır.

"Şeylerin, özel mülkiyet olarak eşit-olmayan bu bölünmesi, toplu­mun sınırlan dışına taşarak ve herhangi bir sözleşmeye dayanma­dan yalnızca gümüşe ve altına bir değer biçerek ve para kullanılma-

346

Page 347: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

sını itiraz etmeksizin kabullenerek, insanın uygulamaya koyduğu bir şeydir." (s. 237.)

Bu pasaj ile, Locke'un faiz konusundaki yapıtından117 alınan aşağıdaki pasajı karşılaştırmak gerekir; Locke'un, mülkiyetİn sını­rını kişisel emeğin belirlediği biçimindeki doğa yasası anlayışını unutmadan:

"Şimdi de onun" (paranın) "kar ya da faiz dediğimiz, yıllık belirli bir gelir sağlayarak, nasıl toprakla aynı doğaya sahip olduğunu gö­relim. Çünkü toprak, insan için doğal olarak yeni, yararlı ve değerli bir şey üretir; ama para kısır bir şeydir, hiçbir şey üretmez, ama sözleşmeye dayalı olarak, bir insanın emeğinin ödülü olan kazancı, bir başka insanın cebine aktarır. Bunu sağlayan şey, paranın eşit olmayan dağılımıdır; aynı eşitsizliğin toprakta yarattııp etki, bura­da parada kendini göstermektedir . . . . Nasıl ki toprağın eşit olmayan dağılımı (siz gübreleyebileceğinizden ya da gübreleyeceğinizd�n daha fazlasına, başkası daha azına sahip) sizin toprağımza bir kira­cı getirirse, paranın aynı eşitsiz dağılımı da benim param için bir kiracı getirir: Böylece benim param, borçlananın çalışmasıyla, ona %6'dan fazla üretecek biçimde ticaretteki yerini alır; tıpkı sizin top­rağımzın, kiracının emeğiyle, onun [ödeyeceği --ç.] ranttan daha faz­la meyve vermesi gibi." Locke, Works, Folio baskısı, 1740, c. Il, [s. 19] . 118)

Bu pasajda, rantın tefecilikten farklı olmadığını toprak mülk sahibine göstermekte, Locke'un bir ölçüde polerniksel bir çıkan vardır. Her ikisi de üretim koşullarının eşitsiz dağılımı yoluyla "bir insanın erneğinin ödülü olan kazancı, bir başka insanın cebine ak­tanr".

Locke'un görüşleri, feodal topluma karşı burjuva toplurnun hak anlayışının klasik ifadesi olduğu için daha da önem taşımaktadır; aynca onun felsefesi, kendini izleyen İngiliz ekonomi politiğinin tüm fikirlerine temel olmuştur. ! XX-1293al l

[5.] NORTH

[Sermaye Olarak Para. Faiz Oranında Düşüşün Nedeni Olarak Ticaretin Büyümesi)

l l XXIII-14181 Sir Dudley North: Discourses upon Trade, ete. Londra 1691 . (ek not defteri C)1 19

Locke'un ekonomik yazıları gibi bu yapıt da Petty'nin yapıtla­nyla doğrudan bağlantılıdır ve o yapıtlara dayandırılmıştır.

Bu yapıt, özellikle ticaret sermayesiyle ilgilidir ve bu nedenle de her ne kadar ilgi alanında usta bir yetenek sergiliyorsa da burada

347

Page 348: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

konu dışıdır. Charles Il'nin yeniden tahta geçişinden 18. yüzyıl ortalanna

kadar toprak sahiplerinin (buğday fiyatlarının özellikle ?'denı20 beri düşmeye başlayışı gibi) rantlardaki düşüşten sürekli yakınma­ları dikkat çekici görünüyor. Her ne kadar sanayi kapitalistleri sı­nıfı (Culpeper ve Sir Josiah Child zamanından beri) faiz oranının zorla indirilişinde önemli bir rol oynadıysa da buna asıl ön-ayak olan toprağın çıkarı [toprak aristokrasisi -ç.] idi . "Toprağın değeri" ve "onun yükseltilmesi" ulusal çıkar gereği ilan edilmişti. (Öte yan­dan da yaklaşık 1 760'tan itibaren rantlardaki, toprağın değerinde­ki ve tahıl fiyatlarıyla öteki malların fiyatındaki artış ve imalatçı­ların yakınıları bu konudaki ekonomik araştırmaların temelini oluşturuyor. )

Çok görkemli bir yaşam sürdüren soylular, tefeciterin onları nasıl avuçları içine aldığını tiksintiyle gördükçe ve 17. yüzyılın so­nunda modern kredi sisteminin yanısıra kamusal borçlanma düze­ninin kuruluşuyla onların karşısına yasama alanında ezici bir güç­le çıkınca, 1650'den 1750'ye kadarki bir yüzyılı, birkaç ayrıksın du­rum dışında para sahiplerinin [kapitalistlerin] çıkarıyla toprak sa­hiplerinin çıkarı arasındaki savaşım doldurmuştur.

Petty, zaten toprak sahiplerinin rantlardaki düşüşten yakın­maları ve gelişmelere karşıt tutumları hakkında düşüncelerini dile getirmektedir (bu pasaja bakınızı2ı) . Toprak sahibine karşı tefeciyi savunur ve toprağın rantıyla paranın rantım aynı kefeye koyar.

Locke, her ikisini emeğin sömürülüşüne indirger. Petty ile aynı yaklaşımı benimser. Her ikisi de faizin yasa zoruyla düzenlenmesi­ne karşı çıkar. Toprak sahipleri, faiz düştüğü zaman toprağın değe­rinde artış olduğunu farketmişlerdir. Belli bir rant düzeyinde, onun sermayeleşmiş ifadesi , yani toprağın değeri, faiz oranıyla ters orantılı olarak düşmekte ya da yükselmektedir.

Yukarda değinilen yapıtında, Petty'nin çizgisini izleyen üçüncü yazar, Sir Dudley North'tur.

Sermayenin, toprak sahiplerine karşı gelmesinin ilk biçimi olan tefecilik, sermaye birikiminin, yani toprak sahiplerinin gelirlerine ortak olmanın başlıca yollarından da biri olmuştur. Ama sanayi sermayesi ve ticari sermaye, bu eskimiş sermaye biçimine, toprak sahipleriyle, neredeyse elele vererek karşı çıkmışlardır.

"Nasıl ki toprak sahibi toprağını kiraya veriyorsa, bu insanlar da" (ki "bir iş yapmak için ellerinde stok bulunan ama ya işten anlama­yan ya da işi yönetme zahmetine katlanmak istemeyen bu insanlar da") "kendi stoklarını kiralamaktadırlar; bu ikincisine faiz denir, ama nasıl ki öteki toprağın rantı ise bu da yalnızca stokun rantıdır"

348

Page 349: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

(Petty'nin yazılarında olduğu gibi burada da, Ortaçağdan henüz çık­makta olan bu kişilerin gözünde rantın nasıl l l 1419l artı-değerin bi­rinci! biçimi olarak belirdiği açıkça görülmektedir.) "Ve birçok dilde para ve toprak kiralamak, ortak kullanılan terimlerdir; İngilte­re'deki bazı bölgelerde de böyledir. Şöyle ki toprak sahibi ve stok sa­hibi aynı şeydir; toprak sahibinin tek avantajı, kiracısının toprağı alıp götürememesidir, ötekinin kiracısı ise stoku alıp götürebilir; bu nedenle toprağın, daha büyük risk altında kiraya verilen stoka göre, daha az kar bırakması gerekir." (s. 4.)

Faiz. North'un, faiz konusunda, doğru kavrama sahip ilk kişi olduğu görülüyor; çünkü, biraz aşağıdaki alıntıda da görüleceği gibi, stok derken, o yalnızca parayı değil, ama aynı zamanda ser­mayeyi kastediyor (gerçekten de tıpkı Petty'nin bile stok ile para arasında bir ayrım yapması gibi . Locke, faizin yalnızca para mikta­n tarafından belirlendiğini düşünüyordu; Petty de aynı düşünce­deydi. Bu konuda Massie 'deki alıntılara bakınız . )

"Borç verenler borçlananlardan daha fazla olursa faiz . . . düşecek­tir� . . . ticareti ticaret yapan düşük faiz değildir; düşük faizi sağla­yan, ulusun stokunu artıran ticarettir." (s. 4 . )

"Altın ve gümüş ve onlardan çıkanlan para, ağırlıktan ve ölçüden başka bir şey değildirler; ticari işlemler bunlarla daha kolay sağla­nır: bunlar aynı zamanda, stok fazlalığının depolanabileceği bir fon oluştururlar." (s. 16.)

Fiyat ve para. Fiyat, metanın parayla ifade edilen eşdeğerinden başka bir şey olmadığına ve bir satış sözkonusu olduğunda para olarak gerçekleşmiş meta olduğuna göre -yani fıyat, metayı, daha sonra yeniden kullanım-değerine dönüştürülecek bir değişim­değeri olarak temsil ettiğine göre-, ilk keşfedilmesi gereken, söz­konusu işlernde altın ve gümüşten, yalnızca metaların değişim­değerinin bir varoluş biçimi olarak, onların başkalaşımındaki bir aşama olarak yararlandığımız, gümüş ve altın olarak o özellikleriy­le ilgilenmediğimiz olgusudur. North bunu, kendi zamanına göre, çok güçlü bir biçimde ortaya koymuştur.

"Para, alım-satırnda ortak ölçü . . . olduğu için, satacak bir şeyleri olan, ancak alıcı tüccar bulamayan herkes, günümüzde, mallannın elde kalma nedenini krallıktaki para darlığına bağlama eğiliminde­dir; bu yüzden herkesin ağzında bir para darlığı lafıdır gidiyor, ki bu büyük hata . . . .

"Para para diye bağınp çağıran bu insanlar ne istiyor? Dilenciyle başlayacağım . . . . Onun istediği para değil ekmek ve yaşamın öteki gereksinimleri . . . . Çiftçi de para yokluğundan yakınıyor . . . . Ülkede daha fazla para olsaydı, mallannın iyi bir fiyat yakalayacak olduğu­nu düşünüyor. Şu halde öyle görünüyor ki, onun istediği para değil, ama buğdayı için ve satmak isteyip de satamadığı sığırlan için bir

349

Page 350: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

fiyattır. Neden fiyat alamıyor? . . . 1. Ya ülkede çok fazla buğday ve sığır vardır, bu yüzden pazara gelenlerin çoğu onun gibi satma ge­reksinimi içinde olanlardır ve pek az insan alıcıdır; ya da 2 . Savaş zamanlannda oduğu gibi dış ticaretin güvenli olmadığı ya da ihra­cata izin verilmediği durumlarda olduğu gibi, bir dış ulaşım eksikli­ği sözkonusudur; ya da 3. Yoksulluk nedeniyle insaniann evlerine eskisi kadar harcama yapmamalan gibi nedenlerle tüketim aksa­mıştır. Demek ki sorun, çiftçinin mallannı satalıilmesi için elverişli bir etki yapan bir miktar parayı ortaya sürmek değil, bu üç neden­den hangisi fiyatları düşük düzeyde tutuyarsa o nedeni ortadan kal­dırmaktır.

"Tüccarlar ve perakendeciler de aynı biçimde paraya, yani ticare­tini yaptıklan metalar için pazann tıkanınası karşısında, bir mah­reç bulunmasına gerek duyarlar." (s. 1 1- 12.)122

Bir nokta daha: Sermaye, değerini kendisi artıran değerdir, oysa para-yığmada amaç, değişim-değerinin kristalleşmiş biçimi­nin kendisidir. Dolayısıyla, klasik ekonomistlerin ilk buluşlann­dan biri, para-yığma ile parayı kar etmek için kullanmak yani pa­ranın sermaye olarak kullanılması arasındaki karşıtlıktır.

"Hiç kimse, nakit olarak ya da altın ya da gümüş nesneler olarak sahip olduğunu aynen koruyarak daha zengin hale gelmez; tam ter­sine, bu yüzden daha yoksul olur. Toprak sahibiyse toprağı kiraya verilmiş, parası faiz karşılığı ödünç verilmiş ya da ticaret için mal­lara yatırılmış, malı artmakta olan adam en zengin adamdır." (s. 1 1.)

(Aynı biçimde John Bellers, Essays about the Poor, Manufactu­res, Trade, Plantations and lmmorality, ete. Londra 1699, der ki:

"Para, yalnızca, daha değerli bir şey karşılığında kendinden ayn­lındığı zaman yararlıdır ve artar; yalnızca daha değerli bir şey kar­şılığında kullanılırsa kişi için karlı olur; öyleyse, ülke-içi ticaret için kesinlikle gerekli olandan daha fazla para, bir krallık ya da bir ulus için ölü bir stoktur, içinde tutulduğu ülkeye kar getirmez." (s. 13 . ))

"Herkes ona" (paraya) ''sahip olmak ister ama yine de, ölü yatan bir paradan hiçbir yarar beklenemeyeceğini, o paranın kesin bir ka­yıp olduğunu bilenler onu elde tutmayı değil hemen kullanmayı is­terler." ( [North, agy] s. 21 . )

l l 14201 Dünya-parası olarak para: "Ticaret sözkonusu olduğu zaman, dünyada bir ulus, her bakım­

dan, bir krallıktaki bir kent ya da bir kentteki bir aile gibidir." (s. 14.) "Bu ticaret akışı içinde altın ve gümüş öteki metalardan hiçbir biçimde farklı değildir; yalnızca bunlann çokçasına sahip olanlar­dan alınırlar, onu isteyenlere ya da arzu edenlere taşınırlar." (s. 13.)

Dotaşımda olabilecek para miktarı, metaların değişimiyle belir­lenir.

350

Page 351: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

"Dış ülkelerden hiçbir zaman çok fazla bir şey getirilmezse ya da ülke içinde hiçbir zaman, ulusun yaptığı ticaretin gereksindiğinden fazla sikke basılmazsa, bunlann fazlası külçeden başka bir şey de­ğildir ve öyle işlem görür; ve sikkeler de ikinci el dövme plakalar gibi, yalnızca özündeki değer için satılır." (s. 17-18.)

Paranın külçeye ve külçenin paraya dönüştürülmesi (s. 18) (ek not defteri C, s. 13). Paranın değerinin biçilmesi ve ağırlığı . Dalga­lanma hareketleri (ek not defteri C, s. 14). ı23

Tefeci, toprak aristokrasisi ve ticaret: "Bu ülkede faize konan para, ticaret erbabının, ticareti yönetmesi

için kullandığı paranın onda-birine bile yakın değildir; büyük bölü­mü lüks elde etmek isteyenlere ödünç verilmiştir, büyük toprakla­nn sahibi olan, ancak toprağının getirdiğinden daha fazlasını har­cayan ve malikanelerini satmaktan nefret ettikleri için ipotek eden kişilerin harcamalanna destek olmak üzere ödünç verilmiştir." (North, agy, s. 6-7 . ) 1 XXIII-14201 1

[6. ZENGİNLİGİN KAYNAGI OLARAK SANAYİ ÜZERİNE BERKELEY'İN GÖRÜŞLERtl

l l XIII-670al "Toprağın kendisinin zenginlik olduğunu varsay­manın yanlış olup olmadığı. Ve zenginliği oluşturan şeyin, hatta çalışmanın aracı ve dürtüsü olmasalardı değer taşımayacak olan toprağı ve gümüşü bile zenginlik haline getiren şeyin, insanların çalışması olup olmadığının her şeyden önce düşünülmesi?" (The Querist, Dr. George Berkeley, Londra 1750, Soru 38.) 1 XIII-670al l

[7.) HUME VE MASSIE

[(A) Faiz Konusunda Massie ve Hume)

l l XX.-1293 al Massie'nin imzasız yayınladığı yapıtı An Essay on the Governing Causes of the Natural Rate of Interest, 1750'de çıktı. Hume'un [makalesi) "Faiz Üzerinde"yi içeren Essays'i 1752'de yani iki yıl sonra yayınladı. Bu nedenle Massie öncelik alıyor. Hume, Locke'a; Massie ise Petty ile Locke'a, her ikisine birden saldınyor­du; her ikisi de [Petty ile Locke -ç . ) , faiz oranının para miktarına bağlı olduğu ve borcun gerçek içeriğinin para olduğu (sermaye de­ğil) biçimindeki görüşlerini henüz sürdürüyorlardı.

Massie, Hume'dan daha fazla bir kesinlikle faizin, yalnızca kann basit bir parçası olduğu görüşündeydi. Hume daha çok, para­nın değerinin, faiz oranı bakımından herhangi bir farka neden ol­mayacağını göstermeye çalışıyordu; çünkü, faiz ile para-sermaye

351

Page 352: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

arasındaki oran belli olduğuna göre -diyelim ki yüzde 6- 6 po­und [luk faiz -ç.] , 100 pound[luk ana para -ç.) değerindeki iniş ve çıkışla aynı zamanda düşüp yükseleceğine göre, 6 oranı bundan et­kilenmeyecekti .

[(B ) Hume. Karın ue Faizin, Ticaret ue Sanayideki Büyümeye Bağlı Olarak Düşmesi)

Hume'la başlayalım. "Yeryüzündeki her şey ernekle satın alınır." ( [David Hume, "Of

Commerce"] Essays, [and Treatises on Seueral Subjects] c. I, Kısım II, Londra 1764, s . 289. )

Faiz oranı ödünç alıcıların talebine ve ödünç verenlerin arzına, yani talep ve arza, ama ondan sonra da esas olarak "ticaretten kay­naklanan karların" düzeyine bağlıdır. (agy, s. 329.)

"Emek ve meta stoklarının çokluğu ya da azlığının," (faiz üzerin­de) "büyük ölçüde etkili olması gerekir; çünkü bunları gerçekte ve fiilen, faizle para aldığımız zaman ödünç almış oluruz." (agy, s. 337. ) "Hiç kimse yüksek faiz elde edebileceği yerde, düşük kar ka­bul etmez; ve hiç kimse yüksek kar elde edebileceği yerde, düşük bir faizi kabul etmez." (agy, s. 335.)

Yüksek faiz ve yüksek kar, her ikisi de "altın ve gümüş darlığının değil, ticaret ve sanayideki küçük ilerlemenin" ifadesidir. (agy, s. 329.) Ve "düşük" faiz de bunun tersinin ifadesidir.

l l 1294al "Dolayısıyla, yalnızca toprak çıkarlannm" (ya da daha sonra dediği gibi "landed gentry and peasants"ın ["toprak aristok­rasisi ve köylülerin") ) "olduğu bir devlette, borç alanların sayısı ka­çınılmaz olarak çok ve faiz yüksektir" (s. 330); çünkü, zenginler, zevkin çekiciliğinden ve can sıkıntısından, eğlence peşinde koşu­şurlar ve öte yandan, tarım dışında, üretim çok sınırlıdır. Ticaret geliştiği zaman, durum bunun tersidir. Tüccan, yalnızca ve tümüy­le kazanma hırsı [sarar) . O "seruetinin her gün arttığını görmekten daha büyük bir zeuk bilmez" . (Değişim-değeri, soyut zenginlik hır­sı, onun gözünde kullanım-değerinin ardında koşmaktan çok daha önemlidir.)

"Ticaretin ihtiyatlı bir biçimde gelişmesinin nedeni budur; tüccar arasında, savurganlann üstünde ve ötesindeki pintilerin, toprak sa­hipleri arasındaki savurganlarla aynı ölçüde bulunuşunun nedeni de budur." (s. 333.)

(Üretken-olmayan emek: "Hukukçular ve doktorlar sınai mal yaratmazlar; zenginliklerini

352

Page 353: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

başkalannın sırtından kazanırlar; öyle ki, kendi zenginliklerini ne kadar artırırlarsa bir kısım yurttaşlannın zenginliklerini kaçınıl-maz olarak o kadar azaltırlar." (s. 333-334.)) .

"Şu halde ticaretteki bir artış [ . . . ) ödünç verenlerin sayısını büyük ölçüde artırır ve bu yolla faizin düşmesine yolaçar." (s. 334 . )

"Düşük faiz oranı ve az ticari kar, birbirini karşılıklı olarak ilerie­ten iki etmendir ve her ikisi de zengin tüccar üreten ve paranın ,fai­zini önemli hale getiren yaygın ticaretten kaynaklanır. Tüccann şu ya da bu miktar değerli maden tarafından temsil edilen çok miktar­da stoklara sahip olduğu durumlarda, sık görülen şey, ya kendileri­nin iş yaşamından yorulması ya da mirasçılannın ticaret yapmayı arzu etmemeleri ya da yapamamalan nedeniyle bu zengin insania­nn büyük bir bölüğünün doğal olarak yıllık güvenli bir gelir isteme­ye başlamasıdır. Bolluk fiyatı düşürür ve ödünç vereni düşük bir fa­izi kabule zorlar. Bu durum, birçoğunu, stoklarını ticarette tutmaya ve paralarını düşük bir düzeyden ödünç vermektense, düşük karla yetinmeye zorlar. Öte yandan, ticaret yaygın* hale gelince ve ge­niş** stoklar kullanmaya başlayınca, tüccar arasında, ticaret karını azaltan bir rekabet başlar, ama aynı zamanda da ticareti artırır. Ti­caret eşyasının düşük kar getirmesi, işi bıraktıklan zaman düşük düzeyde faizi daha gönüllü olarak kabullenmeye iter ve rahata ve tembelliğe alışırlar. Bu nedenle, bunlardan hangisinin yani düşük faizle düşük kardan hangisinin neden, hangisinin sonuç olduğunu öğrenmek için araştırma yapmanın hiç de gereği yoktur. Her ikisi de yaygın ticaretten kaynaklanır ve karşılıklı olarak birbirini teşvik eder . . . . Yaygın ticaret, geniş stoklar üreterek, hem faizi hem karlan düşürür; ve birinin düşüşü, ötekinin, ikincinin de oransal olarak gerilemesine her zaman yardımcı olur. Şunu da ekleyebili­rim: düşük karlar, ticaretin ve sanayinin artışından çıkıyorsa, me­talan ucuzlatarak, tüketimi teşvik ederek ve sanayiyi ilerleterek o düşük karlar bu kez de ticareti ve sanayiyi daha da artırır. Şu hal­de . . . faiz, devletin barometresidir*** ve düşük oluşu, bir halkın ge­lişmesinin şaşmaz göstergesidir." (agy, s . 334-336.)

[(C) Massie. Karın Parçası Olarak Faiz. Faiz Düzeyinin Kar Oranıyla Açıklanması i

[Joseph Massie] An Essay on the Governing Causes of the Natu­ral Rate of Interest;· bu başlık altında Sir William Petty ile bay Locke'un sezgileri gözden geçiriliyor, Londra 1750.

"Bu birkaç alıntıdan 124 anlaşıldığı üzere, bay Locke, doğal faiz oranını, bir ülkedeki para miktarının, bir yandan o ülkede yaşayan­ların birbirlerine olan borçlarına ve öte yandan o ülkenin ticaret

* Elyazmasında bu sözcükten önce "çok" sözcüğü var. -Ed. ** Elyazmasında bu sözcükten önce "çok" sözcüğü var. -Ed.

*** Elyazmasında bu sözcükten önce "gerçek" sözcüğü var. -Ed.

353

Page 354: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

hacmine oranının belirlediğine inanıyor; Sir William Petty ise yal­nızca para miktanna bağlıyor; demek ki, yalnızca borçlar konusun­da aynlıyorlar." (s. 14-15.) 1 XX-1294al l

l l X:XI-13001 Zengin insanlar, "kendi paralarını kendileri çalıştır­mak yerine [. . . ) o paradan kar etmeleri ve böylece elde edilen karın bir parçasını sahipleri adına ayırmalan için başkalanna verirler: Ancak bir ülkenin zenginliği, bu zenginliği ticarette kullanmak üze­re, birçok insanın eline, iki aileyi bile geçindinneye yetmeyecek öl­çüde az bir şey bırakacak derecede bölünerek dağılırsa ve eşit bölüş­türülürse pek az borçlanma olabilir; çünkü 20.000 lira* bir insana ait olduğu zaman, faizi bir aileyi geçindinneye yeteceği için ödünç verebilir; ama on kişiye ait olursa ödünç verilemez, çünkü faizi on aileyi geçindirmeye yetmeyecektir." (s. 23-24. )

"Doğal faizi, hükümetin para için ödediği orandan çıkarma mantı­ğı yanıltıcıdır, ister-istemez yanıltıcı olması gerekir: Deneyim gös­termiştir ki, onlar [doğal faiz ve hükümetin ödediği faiz oranı �.) ne birbirini tutmaktadır, ne aralannda belli bir uygunluğu koru­muştur; ve akıl bize, hiçbir zaman da koruyamayacaklannı söyle­mektedir; çünkü birinin temeli kardadır, ötekininki zorunlulukta; birincinin sınırları vardır, ikincinin hiç sınırı yoktur; toprağını iyi­leştirmek için ödünç para alan beyefendinin ve ticaretini sürdür­mek için borçlanan tüccar ya da satıcının, ötesine geçemeyecekleri sınırlar vardır; eğer bu parayla yüzde 10 elde edebiliyorlarsa, onun için yüzde 5 ödeyebilirler, ama yüzde 10 vermeyeceklerdir; oysa zo­runluluk nedeniyle borçlananlar için başka bir sınırlayıcı yoktur ve zorunluluk, başka kural tanımaz." (s. 31-32.)

"Faiz almanın hakkaniyete uygunluğu, bir insanın borçlandığı pa­radan kar edip etmemesine değil, ama onun" (borçlanılan paranın) "doğru kullanılırsa, kar üretebilme kapasitesine bağlıdır." (s. 49.) "Eğer insaniann borçlandıkları para için ödedikleri faiz, o paranın üretebildiği karın bir parçası olursa, bu faizi her zaman kar belirle­melidir." (s. 49.)

"Bu karların, ne oranda borçlanana, ne oranda alacaklıya ait olur­sa haklı sayılacağında, alacaklılada borçluların düşüncelerinden başka bir belirleyici yöntem yoktur; burda doğruyu-yaniışı ortak nza belirler. " (s. 49.)

"Ancak bu, karı bölüştürme kuralı, her alacaklıya ve her borçluya uygulanmaz; yalnızca alacaklılarla borçlulara genel olarak uygula­nır . . . dikkate değer ölçüde yüksek ya da düşük kazançlar, yetene­ğin ödülü ve anlayış kıtlığının sonucudur ve 'alacaklılarla hiçbir il­gisi yoktur; [alacaklılar -ç.) birinden zarar görmeyeceklerine göre, ötekinden de bir yararları olmaması gerekir. Aynı işteki belli bir in­san için söylenen, belli bir iş türü için de geçerlidir." (s. 50.)

"Doğal faiz oranı, bireysel işletmelerin karı tarafından saptanır." (s. 5 1. )

Peki öyleyse İngiltere'deki faiz oranı, neden daha önce olduğu

* Elyazmasında "2.000 pound". -Ed. ·

354

Page 355: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

gibi yüzde 8 değil de yüzde 4? Çünkü o tarihlerde İngiliz tüccarlar "şimdikine göre bir kat daha

fazla kar ediyorlardı. " [s. 5 1.) Neden Hollanda'da yüzde 3, Fransa, Almanya ve Portekiz'de 5-

6, Batı ve Doğu Hint adalannda 9, Türkiye'de yüzde 12? "Genel yanıt hepsini karşılayacaktır ki, o da şu: Bu çeşitli ülkeler­

deki ticaret kan, buradakinden [İngiltere'dekinden -ç.) farklıdır ve tüm bu farklı faiz oranlarını yaratacak ölçüde yüksektir." (s. 51 . )

Peki kardaki düşüş neden ileri gelir? İç ve dış rekabet, (yabancı rekabet nedeniyle) "ticarette bir düşüş­

ten, ya da tüccarların ister bir miktar ticaret yapma gereksinimin­den ister hırs ve tamahtan, birbirlerine karşı meta fiyatlarını dü­şürmelerinden . . . " (s. 52-53.)

"Ticaretin karını genelde ticaret yapanların sayısının ticaret mik­tanna oranı belirler." (s. 55.) "Hollanda'da ticarette çalıştırılanların sayısı, ülkede yaşayanların sayısı içinde en yüksek orandadır . . . . Faiz [ . . . ) en düşük düzeydedir [ . . . ) Bu oransızhğın daha yüksek oldu­ğu Türkiye'de faiz oranı daha yüksektir. "* (s. 55-56.)

1 1 13011 "Ticaret yapanlarla ticaret arasındaki oranı belirleyen ne­dir?" (s. 57.) "Ticaret dürtüsü"** " [1 . ) Doğal gereksinim. [11.1 Özgür­lük. [III . ) Kişinin özel haklannın korunması. [IV.) Kamu güvenliği." (s. 57-58.)

"Hiçbir iki ülke yoktur ki, aynı emeği harcayarak, eşit sayıda ve denk bollukta gerekli geçim nesnesi üretiyor olsun; [ . . . ) insaniann gereksinimleri, içinde yaşadıklan ikiimin sertliğine ya da ılımhlığı­na göre azalır ya da çoğahr; [ . . . ] sonuçta, farklı ülkeler insanlarının, gereksinimlerini [karşılamak için -ç.) yapmak zorunda olduklan ti­caretin oranı aynı olamaz; farklılığı sıcaklık soğukluk dereceleri dı­şında başka değişkenlerde aramak da pratik değildir; buradan gide­rek şu genel sonuç çıkarılabilir: Soğuk iklimlerde belli sayıda insa­nın gereksinimlerinin [karşılanması) için gereksinim duyulan emek miktarı en yüksektir, sıcak ülkelerde en az; çünkü birineide insan­lar yalnızca daha fazla giyeceğe gereksinim duymakla kalmaz, ikin­cilere göre, toprak da daha fazla ekim [gayreti -ç.) ister." (s. 59.) "Hollanda'ya özgü bir tür gereksinim .. . ülkede nüfusun aşırı fazla olmasından kaynaklanır; topraklanna set yapıp kurutmak için çok emek gerekmesi, onların ticaret gereksinimlerini yaşanabilir dünya­nın başka herhangi bir yerine göre daha fazlalaştırmaktadır." (s. 60.)

[(D) Sonuç]

Massie, hatta Hume'dan da daha kesin biçimde, faizi, karın ba-

* Elyazmasında: " . . . am grössten, interest am höchsten". -Ed. ** Elyazmasında "dürtüleri". -Ed.

355

Page 356: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

sit bir kısmı olarak sunar; her ikisi de faizdeki düşüşü sermaye bi­rikimine (Massie özellikle rekabetten [sözeder] ) ve bunun sonucu olarak karlann düşmesine bağlarlar. Her ikisi de ticaret kfirının kaynağı konusunda aynı derecede az [konuşur] . 1 XXI-ı3oıl l

[8. FİZYOKRATLARLA İLGİLİ BÖLÜMLERE EK)

[(A) Ekonomik Tabloya Ek Not. Quesnay'nin Yanlış Varsayımları]

l l XXIII-ı433l Üretici sınıf

2 milyar

ı milyar

ı milyar

ı milyar

Yıllık öndelikler 2 milyar

Toplam 5 milyar

Toprak sahipleri Kısır sınıf

2 milyar ı milyar

ı milyar

ı milyar

Toplam 2 milyar

Tableau economique'in en basit biçimi budur. ı25 1 . Para dolaşımı (ödemenin yıllık olarak yapıldığı varsayımıy­

la). Para dolaşımı harcamacı sınıftan, satacak metası bulunmayan, satmaksızın satın alan toprak sahiplerinden başlar.

Üretici sınıftan bir milyarlık ürün alırlar, rant olarak elde et­tikleri ı milyan geri gönderirler. (Böylece tarımsal ürünün beşte­biri elden çıkarılmış olur.) Toprak sahipleri kısır sınıftan da ı mil­yarlık mal alırlar; böylece o sınıfın eline ı milyar para geçmiş olur. (Böylece, mamul ürünlerin de yarısı elden çıkarılmış olur.) ı mil­yar para ile kısır sınıf üretici sınıftan geçim nesneleri satın alır, böylece ı milyar para o sınıfa geri döner. (Tarım ürünlerinin ikinci beşte-biri de böylelikle elden çıkarılmış olur.) Aynı ı milyar paray­la üretici sınıf, ı milyarlık mamul madde alır; bu onların [üretici sınıfın --ç.] öndeliklerinin yarısını yenilemiş olur. (Böylece imalat ürünlerinin ikinci yarısı da elden çıkarılmıştır.) Kısır sınıf l l ı434l aynı ı milyar parayla hammaddeler satın alır. (Böylece, tarım ürü­nünün bir değer beşte-biri de elden çıkarılmış olur.) Bu yoldan, [2]

356

Page 357: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

milyar para üretici sınıfa geri döner. Demek ki geri kalan, tarımsal ürünün beşte-ikisidir. Beşte-biri,

in natura [ürün olarak) tüketilir, ancak, öteki beşte-birin nasıl bi­riktirileceği daha sonra gösterilecek.ı26

2. Quesnay'nin görüşü -ki, bu görüşe göre tüm kısır sınıf üc­retli-emekçilerden oluşur- açısından bile, varsayımiann yanlışlı­ğı, Tableau'nun kendisinden apaçık görülmektedir.

Üretici sınıfın ortaya koyduğu öndeliklerin (sabit sermayenin) yıllık öndeliklerin beş katı büyüklükte olduğu varsayılmıştır. Kısır sınıfın durumunda, bu kalem hiç anılmamıştır - ki bu onun varol­madığını göstermez.

Aynca, yeniden-üretimin 5 milyara eşit olduğunu söylemek de yanlış; çünkü Tableau, bunun 7 milyar olduğunu gösteriyor; 5 mil­yar üretici sınıfın, 2 milyar kısır sınıfın.

[(B) Bazı Fizyokrat/arın Merkantilist Düşüncelere Kısmen Geri Dönmesi. Fizyokratların Rekabet Özgürlüğü istemi]

Kısır sınıfın ürünü 2 milyara eşit. Bu ürün ı milyarlık ham­maddelerden (ki, bu nedenle, kısmen ürüne girer, kısmen de ürün değerine katılan makinelerin aşınma payını karşılar) ve ı milyar­lık da onları işlerken tüketilen geçim nesnelerinden oluşur.

Kısır sınıf, tüm ürünü, birincisi (hammadde olarak) öndeliği ye­nilemek ve ikincisi geçim için tanmsal ürün sa�lamak amacıyla, toprak sahiplerine ve üretici sınıfa satar. Bu netlenle, kendi tüke­timleri için tek kuruş değerinde mamul ürün kalmaz. Doğal ki, faiz ve kar için bir şey kalmaması da cabası. Gerçekte bunu farkeden Baudeau (ya da Le Trosne) oldu; o bu durumu, kısır sınıfın ürünle­rini, değerinin üstünde satmasıyla ve böylece 2 milyara sattığı ürü­nün, aslında 2 milyar eksi x olmasıyla açıklıyor. Dolayısıyla, onla­rın karları ve hatta gerekli geçim nesneleri olarak tükettikleri ma­mul ürünler, ancak, metaların fiyatının değerlerinin üstüne yüksel­tilmesiyle açıklanıyor. 127 Ve burada fizyokratlar, ister istemez merkantilist sistemin, devirden doğan kdr [kavramına -çi gerili­yorlar.

İmalatçılar arasında serbest rekabet de, üretici sınıfı, tarımcı­lan büyük ölçüde istismar etmesinler diye çok önem kazanıyor. Öte yandan bu serbest rekabet, tarımsal ürünün "iyi bir fiyat"tan satılabilmesi, yani --buğday ihraç eden ülke olduğu varsayımıy­la- yurt dışına yapılacak satışlarla iç fiyatının üstüne çıkabilmesi için de gerekli görülüyor.

357

Page 358: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[ (C) Değişimde, Değeri Artırmanın Neden Olanaksız Olduğunun Ilk Formülü)

"Her alış bir satıştır ve her satış bir alış. " (Quesnay, Dialagues sur le commerce et sur les trauaux des artisans, vb. Editör Daire128, s. 1 70.) "Satın almak satmaktır ve satmak satın almaktır." (Quesnay, Dupont de Nemours, Origine, vb. içinde, 1767, s . 392.)129

"Fiyatlar her zaman, alımdan ue satımdan önce gelir. Eğer satıcı­ların ve alıcıların rekabeti fiyatlarda herhangi bir değişiklik yap­mazsa, varlığı ticaretten bağımsız başka nedenlerden dolayıdır." (agy, s. 148.) 13°

"Her zaman varsayılan şudur ki, o" (değişim) "her .iki taraf' (söz­leşmenin tarafları) "için de karlıdır; çünkü varlığın sağladığı zevkle­ri, karşılıklı olarak yalnızca değişim yoluyla elde ederler. Ama her zaman, yalnızca belli bir değerdeki varlık, eşit değerdeki bir başka varlıkla değişilir; sonuç olarak herhangi bir gerçek zenginlik artışı" (bunun, herhangi bir gerçek değer artışı, biçiminde olması gerekir) "sözkonusu değildir." (agy, s. 197 .)131

Öndelikler ve sermayenin özdeş olduğu özellikle belirtilmiştir. Sermaye birikiminin temel koşul olduğu belirtilmiştir.

"Sermayelerin artışı, öyleyse, emeği artırmanın başlıca aracıdır ve topluma pek büyük yararı uardır" vb .. (Quesnay, Dupont de Nemo­urs'dan, agy, s. 391.)132 1 :XXIII-14341 1

[9. GECİKMELİ FİıYOKRAT BUAT'TAN TOPRAK ARİSTOKRASİSİNE ÖVGÜLER]

l l XXII-13991 Buat (Comte du), Elements de la politique, ou Recherche des vrais principes de l'economie sociale, (6 cilt) Londra 1773.

Fizyokrasinin görünüşünü onun özü ile kanştırarak toprak aristokrasisine övgüler yağdıran -ve fizyokrasiyi yalnızca bu ama­ca hizmet ettiği ölçüde benimseyen- bu yüzeysel ve ağzı kalabalık yazardan, yapıtında burjuva niteliği bütün yontulmamışlığıyla çok keskin bir biçimde, belki de daha sonra Ricardo'nun yazılanndaki kadar keskinlikle ortaya çıkıyor olmasaydı, sözetmek gerekmeye­cekti. Net ürünü rantla sınırlama hatasını yapması da bu bakım­dan hiç farketmiyor. Ricardo aynı şeyi net ürünle ilgili olarak ge­nelde yinelemiştir. 133 İŞçiler, faux frais'ye [üretken olmayan zorun­lu giderlere) aittirler ve ancak net ürün sahipleri "toplumu oluştu­rabilsin" diye vardırlar. (llgili pasajlara bakınız.)134 Özgür işçinin yazgısı, yalnızca köleliğin değişik bir biçimi olarak algılanmakta­dır; ama, üst katmanların "toplumu" oluşturabilmesi için bu gerek­lidir.

358

Page 359: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

(Arthur Young da net ürünü, artı-değer olarak, üretimin amacı olarak görür.)�35

l l 14001 Bununla bağlantılı olarak, Ricardo'nun Adam Smith'i hedef alan yazılanndaki pasajlan anımsayalım -Ricardo için, en üretken sermaye, en çok sayıda işçi çalıştıran sermayedir. 136 Bu konuda Buat'la karşılaştırın- c. VI, s. 51-52, 68-70. Aynca işçi sı­nıfı ve kölelikle ilgili olarak c. II, s. 288, 298, 309; c. III, s. 74, 95-96, 103; c. VI, s. 43, 51 ; bu işçilerin artı-zaman çalışmalan zorunlu­ğu ve strict necessaire deyiminin anlamı konusunda - c. VI, s. 52-53.

Kapitalistin genel olarak taşıdığı risk konusundaki gevezelikleri çok iyi değerlendirdiği için buraya alacağımız tek pasaj şöyle:

"Çok kazanmak için mi çok risk altına girdiler? Ama insanlan, mallan ve parayı riske attılar. İnsanlar bakımından [ . . . ] eğer onlan kazanç uğruna çok açık tehlikelerle karşı karşıya buraktilarsa çok habis davrandılar. Mallar bakımından, eğer mal üretmek bir değer taşıyorsa, bir bireyin kan uğruna onlan risk altına sokmanın hiçbir �eğeri olamaz" vb .. (c. II , s. 297. ) 1 XXII-14001 1

[ 10. FtzyoKRAT AÇIDAN TOPRAK ARİSTOKRASİSİNE YÖNELİK POLEMİKLER (ADI BELiRSiZ BİR İNGİLİZ YAZAR)] 137

l l XXIII-14491 The Essential Principles of the Wealth of Nations. lllustrated, in Opposition to some False Doctrines of Dr. Adam Smith and others, Londra 1797.

Yazarın, Anderson'u bildiği anlaşılıyor, çünkü kitabının ekinde Anderson'un Agricultural Report for the County of Aberdeen'den [Aberdeen Kontluğu İçin Tanmsal Rapor] bir alıntı yayınlıyor.

Bu, fizyokrat öğretiyi doğrudan destekleyen İngilizce tek önem­li yapıttır. William Spence'in Britain Independent of Commerce!'i [Ticaretten Bağımsız Britanya!] , 1807, yalnızca bir karikatürdür. 1814-15'te bu aynı ahbap, serbest ticareti öğütleyen fizyokrasİ te­melinde, toprak sahiplerinin çıkannın en fanatik savunucuların­dan biri oldu. Bu ahbabı, toprakta özel mülkiyetin ölümcül düşma­nı Thomas Spence ile karıştırmamalı.

Yapıt [The Essential Principles] , her şeyden önce, fizyokrat öğ­retinin yoğun ve mükemmel bir özetini veriyor.

Bu görüşün kaynağını geriye doğru Locke'a ve Vanderlint'e gö­türürken doğru yapıyor ve fizyokratlan, öğretiyi "doğru olmasa da sistemli biçimde betimleyen" kişiler olarak tanımlıyor. (s. 4. ) (Ayn­ca, bu konuda, s. 6'ya da bakınız; Not Defteri H, s. 32-33. )138

Orada bulunan özet, -daha sonralan, bazı mazeretçilerin ve hatta bir ölçüde Smith'in, sermayenin oluşumuna temel yaptıkla-

359

Page 360: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rı- yoksunluk (perhiz) teorisinin, sanayide hiçbir artı-değer yara­tılmadığı yollu fizyokrat görüşten nasıl çıktığını pek güzel bir bi­çimde ortaya koyuyor:

"Onları" [zanaatçılar, imalatçıları39 ve tüccarlar] "çalıştınnanın ve geçimlerini sağlamanın giderleri, kendi değerinin uarlığını sür­dürmekten daha fazlasını yapmaz ve bu nedenle üretken değildir" (çünkü artı-değer üretmez). "Zanaatçılar, imalatçılar ve tüccar, gün­delik geçimlerini karşılaması düşünülenin bir kısmını artırıp birik­tirme dışında, toplumun zenginliğini en küçük ölçüde bile olsa artı­ramazlar; bu nedenledir ki, ancak yoksunluk (perhiz) ya da pintilik­le toplam sermayeye bir şeyler katabilirler" (Senior'un perhiz teori­si, Adam Smith'in tasarruf teorisi). "Bunun tersine tanmcılar, hem gelirlerinin tümünü hak ederler, üstelik de aynı zamanda [ ... ] devle­ti zenginleştirirler; çünkü onlann emeği, adına rant denen bir artı­ürün yaratır." (s. 6.)

"Emeği her ne kadar (bir şeyler üretiyorsa da), ancak bu çalışmayı gerçekleştirmek için harcananı yerine geri koyacak kadannı üreten­ler sınıfı, doğru olarak üretken-olmayan sınıf diye adlandınlabilir." (s. 10.)

Artı-değer üretimi, aktarılmasından kesin biçimde ayırdedilme­lidir.

"Gelirin büyümesi" (bu birikimdir) "Ekonomistlerinı40 yalnızca dolaylı konusudur . . . . Onlann konusu gelirin [ . . . ] üretimi ve yeniden­üretimidir." (s. 18.)

Fizyokrasinin büyüklüğü de buradadır. Fizyokradar kendileri­ne şu soruyu sorarlar: Artı-değer ( [adsız] yazar için bu gelirdir) na­sıl üretilir ve yeniden-üretilir? N asıl daha genişletilmiş ölçüde ye­niden-üretildiği yani artırıldığı sorusu, ikinci sırada gelmektedir. İlkin, l l 14501 kategorisi , üretiminin gizi açıklanmalıdır.

Artı-Değer ve ticaret sermayesi. "Gelirin üretimi sözkonusu olduğu zaman, bunun yerine, tüm tica­

ri işlemlerin gelip dayandığı [ . . . ] gelirin aktarılmasını koymak, tüm­den mantıksız olur." (s. 22.) "Ticaret sözcüğünün kastettiği şey, ba­zan [taraflardan -ç . ] birine ötekinden daha fazla yarar sağlayan commutatio mercium'dan [meta değişiminden] başka bir şey değil­dir; ama gene de birinin kazancı ötekinin kaybıdır ve aralanndaki trafik herhangi bir fazla yaratmaz. " (s. 23.) Bir Yahudi bir crown'lık sikkeyi* 10 şiiine ya da bir Queen Anne peny'sini bir guinea'ye** satarsa kendi gelirini, kuşkusuz artırmış olur, ama böyle yaparak değerli madenierin miktarını çoğaltmış olmaz; ve bu ticaretin doğa­sı, onun koleksiyoncu müşterisi nerede oturı,ıyor olursa olsun, ister onunla aynı sokakta, ister Fransa'da, ister Çin'de otursun hiç far­ketmez." (s. 23 . )

* 5 şiiinlik eski İngiliz sikkesi. -ç. ** 21 şiiinlik İngiliz lirası. -ç.

360

Page 361: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Fizyokratlar, sanayi karını, devirden doğan kar olarak (yani merkantilist yoldan) açıklarlar. Dolayısıyla, bu ingiliz yazar, karın ancak sınai metalar yurt dışına satıldığı zaman bir kazanç oluştur­duğunu söyleyerek, doğru bir sonuca varmış oluyor. Merkantilist önermeden, zorunlu merkantilist sonucu çıkarıyor.

"Mülke içinde satıldığı ve tüketildiği sürece, hiçbir sanayici, kişi­sel kazancı ne olursa olsun, ulusal gelire hiçbir şey katmaz; çünkü sanayicinin kazancı . . . tamı tamına alıcının kaybettiğidir . . . . Burada olan, alıcı ile satıcı arasında bir değişimdir, ama bir artış değildir." (s. 26.) "Fazla yokluğunu gidermek için . . . işveren ücretiere harcadı­ğının yüzde 50'si oranında, ya da ödenen ücrete her şilin başına 6 peny bir kar ekler; . . . ve mamul mal eğer yurt dışına satılmışsa" . . . [bu) o kadar sayıda "zanaatçının, ulusal karı" olur. (s. 27.)

Hollanda'nın zenginliğinin nedenlerinin çok iyi bir açıklaması. Balıkçılık. (Hayvancılığı da anmalıydı.) Doğu baharatı üzerindeki tekeli de. ·Yurt dışına ödünç vermeyi de. (Ek not defteri H, s. 36-37. )14 ı

· "İmalatçılar [ . . . ] gerekli bir sınıftır" ama "üretken bir sınıf' değil (s. 35). Onlar "daha önce tarımcı tarafından ortaya çıkarılmış olan geli­re yeni bir biçim altında bir süreklilik kazandırarak dönüştürmeye ya da aktarmaya aracı olurlar." (s. 38.)

Yalnızca dört temel sınıf vardır: Üretken sınıf ya da tanmcılar. İmalatçılar. Savunmacılar. Fizyokratların aşar sahibi ya da rahip­ler diye ayırdığı sınıfın yerine [adsız yazarın -ç.] koyduğu öğret­menler sınıfı . "Çünkü her sivil toplum doyurulmalı [ . . . ] giydirilme­li, savunuimalı ve eğitilmelidir." (s. 50-51 . )

Ekonomistlerin hatası şudur ki, onlar "Toprak rantı alanları , yalnızca toprak rantı alanlar olarak toplu­

mun üretken bir sınıfı saymışlardır . . . . Kiliseye ve krala bu ranUar­dan pay verileceğini ima ederek hatalannı bir ölçüde hafifletmişler­dir. Tüm kendi araştırmasına" (Ekonomistlerin bu hatasının) "ya­yılmasının" (ki bu doğru) "ceremesini çeken Dr. Smith, çürütmeleri­ni, ekonomik sistemin sağlam yanianna yöneltmektedir." (s. 8.)

l l 14511 Toprak sahipleri, salt toprak sahibi olarak, ne üretken bir sınıftırlar, ne de toplumun temel bir sınıfıdırlar.

"Toprak sahipleri , yalnızca toprak rantı alan kişiler olarak, toplu­mun gerekli bir sınıfı değildirler . . . . Toprak rantını, başlangıçtaki devleti savunma amacından ayırarak, bu rantlan alanlar, gerekli bir sınıf olmak yerine, kendilerini, toplumun en gereksiz ve en is­tenmeyen sınıfı haline getirdiler." (s. 51. )

Yazann bu konuyu ele alışıyla -ki çok iyi değerlendiriyor- il­gili başka yaklaşımları için ek not defteri H, s. 38-39'a bakınız. 142

361

Page 362: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

- Toprak rantı alanlara, fizyokrat görüş açısından yöneltilen bu polemik, onların öğretilerinin kesin sonucu olarak, çok önemlidir.

O gerçek toprak vergisinin Türk kökenli olduğunu gösteriyor. (agy, s. 59.)

Toprak sahibi [nden alınan -ç . ] vergiler yalnızca toprağı iyileş­tirmek için değil, ama ilerde yapılması umulan iyileştirmeler için. (s. 63-64.) Rant vergisi. (s . 65 . )

lngiltere'de, lrlanda'da, feodal Avrupa'da, Moğol İmparatorlu­ğunda eski çağda kurulan fizyokrat öğreti. (s. 93-94.)

Vergi-koyucu olarak toprak sahibi. (s. 1 18.) Fizyokrasüiin eksiklikleri aşağıdaki noktada kendini ortaya ko­

yar (işbölümü anlayışı yokluğu): Varsayalım ki, bir saat yapımcısı ya da patiska üreticisi, saatini ya da patİkasını satamasın. [Kuşku­suz güç durumda kalır. Ama bu gösterir ki] "bir imalatçı, yalnızca bir satıcı olarak kendini zenginleştirebilir" (bu, yalnızca, onun ürü­nünü bir meta olarak ürettiğini gösterir) "ve bir satıcı olmaktan çıktığı anda karını" (peki ya satıcı olmayan çiftçinin kanna ne de­meli?) "derhal durakladığını, çünkü doğal kar olmadığını, yapay kar olduğunu gösterir. Üretici . . . hiçbir şey satmaksızın yaşayabi­lir, zenginieşebilir ve çoğalabilir." (s. 38-39. ) (Ama o zaman da bir imalatçı olmak gerekir. )

[Yazar neden yalnızca bir saat yapımcısından ve patiska üreti­cisinden sözediyor? Aynı sağlamlıkla] kömür, demir, keten, boya, vb. üreticisinin de ürünlerini satamadığı, ya da hatta buğday üreti­cisinin bile ürününü satamadığı düşünülebilir. Daha önce anılan Bearde de l'Abbaye bu konuda çok iyi. ı43 O [adsız yazar] meta üreti­mi yerine, hemen tüketim [için] üretimi vurgulamak zorunda kalır - kuşkusuz o zaman da değişim-değeri temel olduğu için, fizyok­rat görüşle çok çelişkiye düşerek. Ama bu, onun tüm yapıtına, ba­şından sonuna egemendir. Burjuva-öncesi temsil tarzının bağrında, burjuva anlayış. ı44

[Yazar,] Arthur Young'ın tarımın gönenmesi için önemli [saydı­ğı] yüksek fiyat'ına karşı; ama bu aynı zamanda fizyokratlara karşı bir polemik . (agy, s. 65-78 ve 118. )

Artı-değer, satıcının fiyatı nominal olarak yükseltmesinden çı­karılamaz.

"Ürünün nominal değerinin böyle artınlması" yoluyla . . . "satıcılar da [ . . . ) zenginleşmez . . . çünkü satıcı olarak ne kazandılarsa, onu tamı tarnma alıcı olarak harcarlar." (s. 66. )

Bu, Vanderlint'in savlarıyla benzeşir: "Her aylak için ekime elverişli bir toprak bulundukça, topraksız

aylak bırakrnamalıdır. İş atelyeleri iyidir ama iş alanlan çok daha

362

Page 363: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

iyidir." (s. 47. )

[Yazar) ortakçı1ık sistemine karşı, uzun süreli kiralamadan yana; aksi halde toprak sahipliğinin üretimi ve iyileştirmeyi önle­yeceğine inanıyor. (s. 1 18-123 . ) Urlanda Kiracılık Hakkı . )ı45 1 XXIII-14511 1

[ll . TÜM MESLEKLERiN ÜRETKENLİGİ KONUSUNDA MAZERETÇİ YAKLAŞIM)

l l V-1821 Bir filozof fikir üretir, bir şair şiir, bir rahip vaaz üre­tir, bir profesör uzmanlık kitabı vb .. Bir suçlu suç üretir. Bu sonun­cu üretimle bir bütün olarak toplum arasındaki bağlantıya biraz daha yakından bakarsak, kendimizi birçok önyargıdan kurtarabili­riz. Suçlu yalnızca suç üretmez, aynı zamanda ceza hukuku üretir ve bununla birlikte ceza hukuku dersleri veren profesörü üretir; buna ek olarak aynı profesör, kaçınılmaz olarak derslerini içeren yapıtını genel piyasaya "meta" olarak sürer. Elyazması yapıt -işinin ·ehli bir tanık olarak bay profesör Roscher'in bize [dediği gibi)- yalnızca yaratıcısına kişisel keyif vermekle kalmaz, ulusal zenginliği de artınr.

Suçlu ayrıca bütün bir polis örgütünü ve hukuk yargılama ku­rumunu, polis komiserini, yargıçları, cellatlan, jürileri, vb. üretir; ve birçok toplumsal iş-bölümü kategorileri yaratan tüm bu farklı iş kolları, farklı insan ruhu kapasiteleri geliştirir, onları tatmin ede­cek yeni yollar, yeni gereksinimler yaratır. Yalnızca işkence, dahi­yane mekanik icatlara neden olmuş ve işkence aletlerinin yapımın­da birçok saygın usta çalıştırılmıştır.

Suçlu duruma göre, bir ölçüde moral , bir ölçüde trajik bir izie­nim üretir ve kamunun moral ve estetik duygularını harekete geçi­rerek bu yolda bir "hizmet" görür. Suçlu yalnızca ceza hukuku ya­pıtları, yalnızca ceza yasaları ve onlarla birlikte bu alandaki yasa yapıcılan üretmekle kalmaz, ama sanat yapıtları, yazınsal ürün­ler, öyküler ve yalnızca Müllner'in Schuld'u, Schiller'in Rauber'i değil, ama [Sofokles'in) Oedipus'unun ve [Shakespeare'in) Üçüncü Richard'ının gösterdiği gibi trajediler de üretir. Suçlu, burjuva ya­şamın alışılmış güvenliğini ve tekdüzeliğini de bozar. Böylece o ya­şamı durağanlıktan uzak tutar ve onsuz, rekabet mahmuzlannın bile köreleceği huzursuz bir gerginliğe ve hep tetikte olma çevikli­ğine neden olur. Böylece üretken güçleri de teşvik eder. Suç gerçi fazla nüfusun bir bölümünü emek piyasasından çekip alarak emek­çiler arasındaki rekabeti azaltırsa -ve belli bir noktaya kadar, üc­retlerin taban ücretin altına düşmesini önlerse de- suçla savaşım,

363

Page 364: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bu nüfusun bir başka bölümünü emer. Böylece suçlu, doğal "denge sağlayıcı ağırlıklar"dan biri olarak belirir; doğru bir denge sağlar ve "yararlı" bir sürü mesleğin yolunu açmış olur.

Suçlunun üretken gücün gelişimi üzerindeki etkileri aynntılı olarak gösterilebilir. Hırsızlar olmasaydı, kilitler bugünkü yetkin düzeyine ulaşır mıydı? Kalpazanlar olmasaydı l l 1831 banknotlar şimdiki yetkinliğine varır mıydı? Ticaret sahtekarlıkları olmasay­dı, mikroskop alelade ticaret dünyasına gelir miydi (Bkz: Babba­ge)? Pratik kimya, dürüst üretim çabalarına olduğu kadar, metala­ra hile kanştırılmasına da borçlu değil mi? Suç, mülke sürekli yeni saldırı yöntemleri nedeniyle, sürekli yeni savunma yöntemlerine vücut veriyor; bu yüzden yeni makineler icadedilmesinde, grevler kadar üretken oluyor. · Ve özel suç alanını bir yana bırakırsanız, ulusal suç olmasaydı, dünya pazarı acaba varlık kazanır mıydı? İşin aslında acaba uluslar doğar mıydı? Ve Adem'den bu yana Gü­nah Ağacı aynı zamanda Bilgi Ağacı değil mi?

Fable of the Bees [Arıların Öyküsü] (1705) adlı yapıtında Man­deville olası her tür mesleğin üretken oluğunu göstermiş ve bu sa­vın ifade çizgisini ortaya koymuştu:

"Moral ve doğal açıdan, şu dünyada şer dediğimiz şey, bizi toplum­sal yaratıklar yapan büyük bir ilkedir, sağlam bir temeldir, istisna­sız her türlü iş alanının ve istihdam edilmenin yaşamı ve desteğidir [ . . . ] tüm sanatiann ve bilimlerin gerçek kaynağını orada aramalıyız; ve [ . . . ] şer'in sona erdiği anda, toplum eğer tümden dağılmazsa* bile bozulmak zorunda kalır" [2. Baskı, Londra 1723, s. 428].

Kuşkusuz Mandeville, burjuva toplumun darkafalı savunucula­rının yanında sınırsızca cesur ve daha dürüsttü. l V-1831 1

[12.] SERMAYENİN ÜRETKENLİGİ. ÜRETKEN EMEK VE ÜRETKEN-OLMAYAN EMEK

[(A) Toplumsal Emeğin Üretkenlik Gücünün Kapitalist Ifadesi Olarak Sermayenin Üretkenliği]

l l XXI-131 71 Yalnızca sermayenin nasıl ürettiğini değil, ama kendisinin nasıl üretildiğini ve üretim sürecinden, nasıl özsel ola­rak değişime uğramış bir ilişki olarak çıktığını ve bu sürecin içinde nasıl geliştiğini görmüştük.ı46 Bir yandan sermaye üretim tarzını dönüştürüyor; öte yandan üretim tarzının bu değişmiş biçimi ve maddi üretim güçlerin gelişiminin belli bir aşaması, sermayenin keiıdi oluşumunun temeli ve önkoşulu, öncülü oluyor.

* Elyazrnasında "tahcip olmazsa". -Ed.

364

Page 365: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Canlı emek -sermaye ile emekçi . arasındaki değişimle- ser­mayeye katıştığı, ve çalışma süreci başlar başlamaz sermayeye ait bir etkinlik olarak göründüğü için, toplumsal emeğin tüm üretken güçleri, sermayenin üretken güçleri olarak görünüyor; tıpkı emeğin genel toplumsal biçiminin parada bir nesnenin özelliği olarak gö­rünmesi gibi. Böylece toplumsal emeğin uretken gücü ve onun özel biçimleri, sermayenin, maddeleşmiş emegın, emegın maddi (nesnel) koşullarının üretken güçleri ve biçimleri gibi görünür; ser­maye bu bağımsız biçimi kazandıktan sonra canlı emek karşısında kapitalistte kişiselleşir. Burada bir kez daha, daha önce para konu­su üzerinde dururken fetişizmı47 terimiyle adlandırdığımız şeyle, ilişkinin tersyüz edilmesiyle karşı karşıya bulunuyoruz.

Kapitalistin kendisi, ancak sermayenin kişileşmesi olarak gücü elinde tutar. (İtalyanların defter tutma usulünde, onun bir kapita­list, kişileşmiş sermaye olarak bu rolü ile yalnızca sermayesinin ki­şisel tüketicisi ve borçlusu olarak görünen kişi olarak kendisi, sü­rekli birbirlerinin karşısına konur. )

Sermayenin üretkenliği, her şeyden önce -emeğin sermaye kapsamı içinde olduğu salt biçimsel olarak düşünüise bile- doğru­dan gereksinilenin ötesinde emeğe, artı-emeğe zorlamaktan oluşur; kapitalist üretim tarzı bu zorlamayı, daha önceki üretim tarzlarıy­la paylaşıyor, ancak üretimin daha yaranna bir tarzda uyguluyor ve gerçekleştiriyor.

Yalnızca bu biçimsel ilişki açısından bile -kapitalist üretimin az gelişmiş aşamasında ve daha gelişmiş aşamasında ortak olan bu genel biçimi- üretim araçları, emeğin nesnel koşullan -emeğin malzemesi, emek araçları (ve geçim araçları)- emekçiye bağlı gö­rünmez, ama emekçi onlara bağlı görünür. Emekçi onlardan yarar­lanmaz, onlar emekçiden yararlanır. Onları sermaye yapan da bu­dur. Emeği sermaye istihdam eder. Onlar, [emekçi] için, ister doğ­rudan geçim araçları biçiminde olsun, ister değişim araçları, meta­lar biçiminde olsun, ürün üretme araçlan değildirler. Ama emekçi onlar için araçtır - kısmen onların değerini korumak, kısmen artı­değer yaratmak için, yani artı-emeği emecek ölçüde artırmak için.

Daha henüz yalın biçiminde bile bu ilişki tersyüz bir ilişkidir -şeyin kişileşmesi ve kişinin şeyleşmesi; bu biçim, gerçekte, kapita­listin herhangi bir kişisel özelliğinden dolayı değil, yalnızca onun "sermaye" olması ölçüsünde, emekçiyi egemenlik altına almasıyla, daha önceki bütün biçimlerden ayırdedilir; onun egemenliği, mad­deleşmiş emeğin canlı emek üzerindeki egemenliğidir, emekçinin ürününün emekçinin kendisi üzerindeki egemenliğidir.

İlişki giderek daha örgünleşir ve daha gizemli hale gelir; çün-

365

Page 366: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kü, adıyla sanıyla tam kapitalist üretim biçiminin gelişmesiyle bir­likte, arka ayakları üzerine kalkarak emekçinin karşısına "serma­ye" olarak dikilenler yalnızca bu salt maddi nesneler değildir; (yani emeğin tüm ürünleri, kullanım-değeri diye düşünüldükleri zaman, hepsi hem emeğin maddi koşullarıdır hem emeğin ürünüdürler; de­ğişim-değeri diye düşünüldükleri zaman maddeleşmiş emek­zamanı ya da paradırlar); ama [aynı zamanda] toplumsal olarak gelişmiş emektir -yani elbirliğidir; (işbölümünün bir biçimi ola­rak) manüfaktürdür; (makineleşmiş maddi temel üzerinde düzen­lenmiş toplumsal emeğin bir biçimi olarak) fabrikadır- bütün bunlar, sermayenin gelişme biçimleri olarak ve bu nedenle de top­lumsal emeğin bu biçiminden başlayarak gelişmiş emeğin üretken güçleri olarak belirirler; dolayısıyla, aynı zamanda, bilim ve doğal güçler, sermayenin üretken güçleri olarak belirirler. Gerçekte, [emeğin] elbirliği içinde birliği, işbölümü içinde bileşimi, emek ürünlerinin yanısıra doğal güçlerin ve bilimin, makineleşme içinde, üretim için kullanılması - tüm bunlar, bireysel emekçilerin kendi­leriyle, yabancı ve şeyleşmiş [fremd] bir şey olarak, emekçilerden bağımsız ve onlara egemen olan emek araçlarının varlık biçimleri olarak karşı karşıya gelirler; tıpkı emek araçlarının kendilerinin, sermayenin ve dolayısıyla kapitalistin işlevleri olarak, malzeme, araç-gereç vb. olarak basit görülür biçimlerinde, emekçilerle karşı karşıya gelmeleri gibi.

Emekçinin kendi emeğinin toplumsal biçimleri ya da kendi top­lurnsal l l 13181 emeğinin aldığı biçimle�, emekçi bireylerden olduk­ça bağımsız bir biçimde oluşturulmuş ilişkilerdir; sermayenin kap­samı altında toplanarak emekçiler bu toplumsal oluşumların öğele­ri haline gelirler - ama bu toplumsal oluşumlar onlara ait değil­dir. Bu nedenle de, bizzat sermayenin biçimleri olarak, kendi bireysel emek-gücünden yalıtık, sermayeye ait bileşimler olarak, sermayeden doğan ve onunla bütünleşen bileşimler olarak emekçi­lerle karşı karşıya gelirler. Ve bir yandan, sermayenin bu biçimle­ri, emek-gücünü ne ölçüde değiştirir ve kapitalist ilişkiler dışında bağımsız bir güç olarak etkisizleştirirse, bu gelişme o ölçüde daha fazla gerçeklik kazanır. Ve öte yandan, makineleşmenin gelişme­siyle birlikte, emek koşulları, hem emeğe teknolojik açıdan egemen olur, hem de aynı zamanda emeğin yerini alır, onları ezer ve ba­ğımsız biçimiyle emeği gereksiz hale getirir.

Emeklerinin toplumsal niteliğinin, emekçilerle, bir ölçüye ka­dar sermayeleşmiş olarak (örneğin makineleşmede, emeğin görülür ürünleri ona egemen olarak ortaya çıkar) karşı karşıya geldiği bu süreçte, aynı şey, doğal olarak, soyut özünde genel tarihsel geliş-

366

Page 367: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

menin ürünü olan bilimin ve doğal güçlerin sermayenin güçleri ola­rak karşı karşıya gelmesinde olur. Bireysel emekçinin bilgi ve yeti­sinden ayrışmışlardır ve -kökenleri gözönüne alındığında emeğin ürünü olmalarına karşın- emek sürecine girdikleri her yerde ser­mayeye katışmış olarak belirirler. Bir makineyi kullanan kapitalis­tin onu anlaması gerekmez. (Bkz: Ure.)148 Ama makinede gerçekle­şen bilim, işçilere karşı sermaye olarak ortaya çıkar. Ve gerçekte bilimin, doğal güçlerin ve emeğin ürünlerinin büyük ölçekte, top­lumsal emek üzerine kurulmuş uygulanmalannın tümü, yalnızca emeğin sömürüsünün araçları, artı-emeğe el koyma araçları, dola­yısıyla emeğe karşı sermayenin sahip olduğu güçler olarak ortaya çıkarlar. Doğal olarak sermaye, emeği sömürmek için tüm bu araç­lan kullanır; ama sömürmek için bunları üretime uygulamak zo­rundadır. Ve bu yüzden de emeğin toplumsal üretken güçlerinin gelişmesi ve bu gelişmenin koşulları, sermayenin eylemi olarak be­lirir; buna karşı bireysel emekçi yalnızca edilgen bir tutum içinde olur, y.ine de bu gelişme ona karşı cereyan eder.

Metalardan oluştuğu için, sermaye, ikili bir niteliğe sahiptir: 1. Değişim-değeri (para); ama -kendisi değer olduğu için­

kendi-genişleyen değer, değer yaratan, değer olarak büyüyen, bir fazlalık elde eden değer. Bu, belli bir miktardaki maddeleşmiş emeğin, daha büyük miktardaki canlı ernekle değişiminden ileri gelir.

2. Kullanım-değeri; ve burada o [sermaye -ç.) kendini çalışma sürecindeki özgül ilişkileriyle ortaya koyar. Ama, artık emeğin ba­sit bir malzemesi, emeğin ait olduğu bir emek aracı, emeği emmiş bir emek aracı olmadığı yer işte burasıdır; sermayenin içerdiği emeğin yanısıra, [emeğin] toplumsal bileşimlerinin ve bu toplum­sal bileşimiere denk düşen emek araçlannın oluştuğu yer de işte burasıdır. Kapitalist üretim ilkin, emek sürecinin nesnel ve öznel koşullarını, bağımsız bireysel emekçiden kopatıp ayırarak geniş öl­çekte gelişir, ama onları, bireysel emekçiye egemen olan ve on� ya­bancı güçler olarak geliştirir.

Böylece sermaye çok gizemli bir varlık haline gelir. 1 13181 1 149 l l 13201 Sermaye bu çerçevede { 1 ) artı-emeğe zorlayan bir güç

olarak; (2) toplumsal emeğin üretken güçlerinin ve bilim gibi genel toplumsal üretken güçlerin emicisi ve sahiplenicisi (kişileşme) ola­rak üretkendir.

Emeğin üretken güçleri sermayeye aktarıldığına göre, ve aynı üretici güç, birincisinde emeğin üretken gücü, ikincisinde sermaye­nin üretken gücü olarak iki kez hesaba katılamayacağı için, serma­yenin karşısındaki emeğin üretken olarak ya da üretken emek ola-

367

Page 368: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

rak nasıl ye hangi nedenle belirdiği sorusu akla gelebilir. (Emeğin üretken gücü - sermayenin üretken gücü. Ne var ki, emek-gücü kendi değeri ile yarattığı değer arasında fark olduğu için üretken­dir.)

[(Bl Kapitalist Üretim Sisteminde Üretken Emek]

Yalnızca, kapitalist üretim biçimini kesin biçim olarak -ve do­layısıyla, sonsuza dek doğal üretim biçimi olarak- gören buıjuva darkafalılığı, sermaye açısından üretken emek nedir sorusunu, ge­nelde hangi emeğin üretken olduğu ya da üretken emeğin genel olarak ne olduğu sorusuyla kanştınr; ve sonuçta, herhangi bir şey üreten, herhangi bir sonuç yaratan emeğin bu gerçek çerçevesinde üretken olduğu yanıtını vererek ne kadar akıllı olduğunu düşünür.

[Birincisi] : Yalnız doğrudan sermayeye dönüştürülebilen emek üretkendir; yani değişen sermayeyi, değişken bir büyüklük yapan ve bunun son'ucu, [toplam sermaye S'yi] S + 'yaı50 eşit yapan emek üretkendir. Eğer değişen sermaye, ernekle değişime girme­den önce x'e eşitse o zaman elde y = x denklemi vardır; sonra x'i x + h'ye ve dolayısıyla y = x'ten y' = x + h'ye dönüştüren emek üretken­dir. Açaklanması gerekli ilk nokta budur. [Yani] artı-değer üreten ya da sermayeye artı-değer üretimi için etmen olarak hizmet eden ve böylece kendini sermaye olarak, kendini genişleten değer olarak ortaya koyan emek.

Ikincisi: Emeğin toplumsal ve genel üretken güçleri, sermaye­nin üretken güçleridir; ancak bu üretken güçler, yalnızca emek sü­reciyle ilgilidir ya da yalnızca kullanım-değerini etkiler. Bu güçler, sermayede varolan özellikleri, şey olarak, onun kullanım-değeri olarak temsil ederler. Değişim-değerini doğrudan etkilemezler. Yüz kişi ister birarada çalışsın, ister o yüz kişiden her biri kendi başına çalışsın, ürünlerinin değeri, yüz günlük emeğe eşittir, ister çok miktarda, ister az miktarda üründe temsil edilsin; yani emeğin üretkenliği değeri etkilemez.

l l 13211 Emeğin üretkenliğinin farklılığı, değişim-değerini yal­nızca bir biçimde etkiler.

Emeğin üretkenliğinin tek bir çalışma dalında geliştiğini varsa­yarsak - diyelim, eltezgahı yerine dokuma tezgahında dokuma, aynksın olmaktan çıkar ve makine tezgahında bir yardanın dokun­ması, el tezgahındaki bir yardanın dokunması için gereken emek­zamanının yarısı kadar emek-zamanını gerektirirse, o zaman eltez­gahında çalışan bir dokumaemın 12 saatlik emeği 12 saatlik bir de­ğerde değil, altı saatlik bir değerde temsil edilir; çünkü gerekli

368

Page 369: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

emek-zamanı altı saate inmiştir. Eltezgahı dokumacısının 12 saati, o her ne kadar 12 saat çalışıyorsa da şimdi yalnızca altı saatlik toplumsal emek-zamanını [temsil eder) .

Ama, bizim burada üzerinde durduğumuz sorun bu değil. Buna karşılık, başka bir üretim dalını, örneğin, şimdiye dek hiç makine kullanılmayan dizgi işini alalım. Bu daldaki 12. saat, makinenin vb. en üst düzeyde geliştirildiği üretim alanlarındaki 12 saat kadar değer üretir. Demek ki değer üreten emek, her zaman bireyin eme­ği olarak kalır, ama genel emek biçiminde ifade edilir. Sonuç ola­rak, üretken emek -değer üreten emek olarak- sermayeyle her zaman bireysel emek-gücünün emeği olarak, yalıtılmış emekçinin emeği olarak karşı karşıya gelir; bu emekçiler üretim sürecine han­gi toplumsal bileşimler içinde girederse girsinler, bu böyledir. Bu nedenle, sermaye emekçiyle ilişkide emeğin toplumsal üretken gü­cünü temsil ederken, işçilerin üretken emeği, sermayeyle ilişkide, her zaman yalnızca yalıtılmış emekçinin emeğiınİ temsil eder.

Üçüncüsü : Artı-emeğin zorla çıkarılması v-e emeğin toplumsal üretkenlik gücünün kendi hizmetine sokulması sermayenin doğal bir özelliği -dolayısıyla sermayenin kullanım--değerinden kaynak­lanan bir özelliği- gibi görünse de tam tersine, kendi toplumsal üretken güçlerini sermayenin üretken güçleri olarak ve kendi artı [­ürününü) artı-değer olarak yani sermayenin kendi kendine değer­lenınesi olarak ifade etmek emreğin doğal bir özelliği gibi görünür.

Şimdi bu üç noktanın incelenmesi gerekiyor; üretken emek ile üretken-olmayan emek ayrımını da bunlardan çıkarmalıyız.

[( 1) Üzerine) . Sermayenin üretkenliği, se�rmayenin emekle, üc­retli-emek olarak karşı karşıya gelmesi olgusuna, emeğin üretken­liği de emeğin, emek araçlarıyla sermaye olaırak karşı karşıya gel­mesi olgusuna dayanır.

Daha önce gördüğümüz gibi para, bir kıs:mı emeğe emek araçla­n olarak (yani hammaddeler, gereçler, kısacası emeğin maddi ko­şulları olarak) hizmet edecek metalara, bir kısmı da emek-gücünü satın almakta kullanılarak sermayeye dönüştürülür - başka de­yişle belirli bir değişim-değeri, kendin:i genişleten değişim­değerine, değer artı artı-değere dönüştürü'lür. Ancak, parayı ser­mayeye dönüştüren, parayla emek-gücü arasındaki bu ilk değişim ya da salt emek-gücünün satın alınması dıeğildir. Bu alım işlemi, sermayenin, emek-gücünü belli bir süre kul lanmasını sağlar; ya da belli miktarda canlı emeği, sermayenin varoluş tarzlarından biri yapar, deyim yerindeyse, sermayenin kendi.sinin enteleşisi* yapar.

* Enteleşi, yunanca entelekheia sözcüğünden: Adstoteles'te maddeye biçim ve­ren, olanağı gerçekliğe çeviren etkin ilke. -ç.

369

Page 370: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Üretim süreeinin bizzat içinde ise canlı emek, bir yandan ücret­leri -yani değişen sermaye değerini- yeniden-üreterek ve öte yandan artı-değ.er yaratarak sermayeye dönüşür; ve bu dönüşüm süreci aracılığıyla tüm toplam para, -her ne kadar bunun değişen kısmı, ücretiere harcanan kısım ise de- sermayeye aktanlmış olur. Eğer önceki değer s + d'ye eşitse, şimdi artık s + (d + x)'tir ya da (s + d) + x de aynı şey demektir; ısı ya da bir başka deyişle, baş­langıçtaki para t•oplamı ya da değer büyüklüğü artmıştır; kendisini sürdüren aynı zaımanda da artıran bir değer olduğunu göstermiş­tir.

(Şu noktaya .dikkat edilmelidir: Sermayenin yalnızca değişen kısmının kendi fa•.zlasını üretiyor olması durumu bu süreç aracılı­ğıyla tüm başlangıç değerin genişlediği, bir artı-değerle daha fazla büyüdüğü ve dolayısıyla başlangıçtaki tüm para toplamının serma­yeye dönüştüğü gerçeğini değiştirmez. Çünkü başlangıçtaki değer s + d'ye (değişmeyen ve değişen sermayeye) eşittir. Süreçte s + (d + x) olur; ikinci kısım, yeniden-üretilen kısımdır; canlı emeğin mad­deleşmiş emeğe dönüşmesiyle varlık kazanmıştır; bu dönüşümü koşuBandıran ve başlatan v'nin emek-gücü ile değişimi ya da üc­retlere dönüşmesid ir. Ancak s + (d + x) = s + d (başlangıç sermaye) + x'tir. Ayrıca, d'nin d + x'e ve dolayısıyla (s + d)'nin (s + d) + x'e dö­nüşmesi, paranın Y<3.lnızca bir kısmının s'ye dönüştürülmesiyle ola­bilir. Bir kısım değişmeyen sermayeye dönüşürken bir parça yal­nızca değişen serma_yeye dönüşebilir.)

Bizzat üretim süreci içinde, emek gerçekte sermayeye dönüşür; ancak bu dönüşümü,. para ile emek-gücü arasındaki ilk değişim ko­şullandırır. Emeğin, emekçiye değil ama kapitaliste ait olan mad­deleşmiş emeğe bu doğrudan dönüşümüyle, para ilk önce sermaye­ye dönüştürülmüştür - bu, üretim aracı ya da emek koşullan biçi­mini alan kısmı da içıarir. Bu noktaya kadar, para -ister kendi bi­çimiyle varolsun, ister yeni metalar üretimine hizmet edecek üretim aracı türünden metalar (ürünler) olarak varolsun- ancak kendinde [an sich] ser mayedir.

l l 13221 Yalnızca eınekle olan bu belirli ilişki parayı ya da meta­ları sermayeye dönüşt :ürür ve üretim koşullarıyla bu ilişki aracılı­ğıyla -ki bu ilişkiye fiili üretim sürecine belirli bir davranış teka­bül eder- parayı ya d a metaları sermayeye dönüştüren, başka de­yişle, emek-gücü karş:ısında bağımsız duruma gelen maddeleşmiş emeğin değerini sürdü ren ve artıran emek, üretken emektir. Üret­ken emek, kapitalist ü retim süreci içinde emek-gücünün aldığı bi­çimin ve tarzın ve tüm ilişkinin kısa adıdır. Ancak onu emeğin öte­ki türlerinden ayırdetnıek, çok büyük önem taşımaktadır; çünkü

370

Page 371: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

bu ayrım, tüm kapitalist üretim tarzının ve sermayenin kendisinin de üzerinde temellendiği emeğin özgül biçimini ifade eder.

Dolayısıyla üretken emek -kapitalist üretim sistemi içinde­işvereni için artı-değer üreten ya da emeğin nesnel koşullannı ser­mayeye ve onların sahibini de kapitaliste dönüştüren emektir; yani kendi ürününü sermaye olarak üreten emektir.

Şu halde üretken emekten sözettiğimiz zaman, toplumsal olarak belirlenmiş ernekten, emeğin alıcısı ile satıcısı arasındaki özgül bir ilişki anlamına gelen emekten sözederiz.

Şimdi, emek-gücünü satın alanın elinde bulunan para (ya da sahibi olduğu metalar: üretim araçlan ve emekçi için geçim nesne­leri) gerçi yalnızca bu süreç aracılığıyla sermaye haline gelir ve yalnızca bu süreçte sermayeye dönüştürülür ama -bu yüzden de bu sürece girmeden önce sermaye değil, sermaye adayıdır ama­gene de kendinde [an sich] sermayedir. Emek-gücüyle karşı karşı­ya geldiği ya da emek-gücünün karşısına çılctığı bağımsız biçimi nedeniyle kendinde sermayedir - bu, emek-gücüyle değişimi ve onun ardından emeğin sermayeye dönüşümü sürecini koşullandı­ran ve güvenceye alan bir ilişkidir. Daha iş in başından itibaren emekçilerle ilişkisinde kendine özgü toplumsa l bir karaktere sahip­tir; onu sermayeye dönüştü:ren ve emeğe ko:muta etmesini sağla­yan bu karakteridir. Dolayısıyla, emeğin kaqıısına sermaye olarak çıkan önkoşuldur.

Bu çerçevede üretken emek, doğrudan sermaye olarak para ; ı_� değişiirliği zaman; ya da daha kısa bir aniatınıla doğrudan sermaye ile değişiirliği zaman; yani kendinde sermaye olan, sermaye iş k �i görmeye aday olan parayla değişiirliği zaman ; ya da emek-gücüyle sermaye olarak karşı karşı ya gelen sermayeyle değişiirliği zaman üretken emek olarak tanımlanabilir. Sermay.e ile doğrudan değişi­len emek deyimiyle kasted'ilen, sermaye olarak para karşılığı deği­şilen ve gerçekte onu sermayeye dönüştüre n emektir. Değişimin doğrudan yapısının önemi,. biraz sonra daha açık görülecektir.

Dolayısıyla üretken emek, emekçi için, yalnızca emek-gücünün daha önceden belirlenmiş değerini yeniden-ücreten, ama değer ya­ratan bir etkinlik olarak �;ermayenin değerini artıran emektir; baş­ka deyişle, emekçinin kendisini sermaye biçiminde yarattığı değer­le karşı karşıya getiren emektir.

[(C) Sermaye ile Emek Arasındaki Değişirnde Özsei� Olarak Farklı iki Evre]

Üretim sürecini inc:elerken gördüğümüz gibi, 152 sermaye ile

371

Page 372: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

emek arasındaki değişimde, özsel olarak farklı ama birbirlerine ba­ğımlı iki evre vardır.

Birincisi : sermaye ile emek arasındaki ilk değişim, biçimsel bir süreçtir; bu süreçte sermaye para olarak, emek meta olarak ortaya çıkar. Her ne kadar emek, çalışma tamamlandıktan sonra, günün ya da haftanın vb. sonunda ödenirse de kavramsal olarak ya da hu­kuk açısından, emek-gücünün satışı bu ilk süreçte gerçekleşir. Bu durum, emek-gücün ün satış işlemini hiçbir biçimde değiştirmez. Bu işlerole doğrudan satılan, içinde emeğin zaten gerçekleşmiş ol­duğu bir meta değildir, emek-gücünün kendisinin, dolayısıyla ger­çekte emeğin kendisinin kullanılmasıdır; çünkü emek-gücünün kullanılması, onun e tkinliğidir - çalışmadır. Dolayısıyla, meta de­ğişimi yoluyla aracı) ık edilmiş bir emek değişimi değildir. A, B'ye çizme sattığı zaman, her ikisi de emeği değişmiş olur; birincisi, çiz­melerde gerçekleşen emeği, ikincisi parada gerçekleşen emeği deği­şir. Oysa yukardaki ilk değişimde, bir yanda genel toplumsal biçi­mi içinde maddeleşrniş emek, yani para, henüz yalnızca güç olarak varolan ernekle değiş ilmiştir; ve alınıp satılan, bu gücün, yani eme­ğin }\.endisinin kullanılmasıdır; satılan metanın değeri de emeğin değeri değil (anlamsı:z bir ifade), emek-gücünün değeridir. Dolayı­sıyla gerçekleştirilen , maddeleşmiş emek ile, gerçekte canlı emeğe dönüşmüş emek-gücü n ün doğrudan bir değişimidir; yani maddeleş­miş emek ile canlı emeğin arasındaki değişimdir. Bunun içindir ki, ücret -emek-gücünüm değeri- daha önce açıklandığı üzere, doğ­rudan alım fiyatı, emeğin fiyatı olarak belirir. ıs3

Bu ilk evrede, emekçi ile kapitalist arasındaki ilişki, bir meta alıcısı ile s atıcısı aras ındaki ilişkidir. Kapitalist, emek-gücünün de­ğerini, yani satın aldı ğı metanın değerini öder.

Ancak bu emek-g,ücü, yapabileceği ve yapma yüklenirr.ıi altına girdiği çalışma, kendi emek-gücünün yeniden-üretimi için gereken­den daha fazla olacağı için satın alınmıştır; dolayısıyla, onun orta­ya koyuğu emek, eme k-gücünün değerinden daha büyük bir değeri temsil eder.

l l 13231 İkincisi: 8:ermaye ile emek arasındaki değişimin ikinci evresinin, gerçekte bi rinci evresiyle hiçbür ilgisi yoktur, ve ince ele­yip sık dokuyacaksak , bir değişim de değiildir.

Birinci evrede par .a karşılığı meta değişimi --eşdeğerlerin deği­şimi- sözkonusudur; emekçi ile kapitalist birbirleriyle yalnızca meta sahipleri olarak karşı karşıya gelirler. Eşdeğerler dleğişilir. (Başka deyişle, bunlar değişiirliği zaman itişk.ide herhangi bir fark­lılığa neden olmaz; e:mek fiyatının, emek-gıücü değerinin altında ya da üstünde ya da eşit ol ması, bu alışveri ştE! herhangi bir değişiklik

372

Page 373: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yaratmaz. Bu nedenle de genel meta değişimi yasası çerçevesinde gerçekleşir. )

İkinci evrede herhangi bir değişim yoktur. Para sahibi, meta alıcısı olmaktan çıkmıştır, emekçi de bir meta satıcısı olmaktan çıkmıştır. Para sahibi şimdi artık kapitalist olarak işlev görür. Sa­tın aldığı metayı tüketir, ve emekçi onu sağlar, çünkü onun emek­gücünün kullanılması onun emeğinin kendisidir. Birinci işlemle, emeğin kendisi, maddi zenginliğin bir parçası haline gelmiştir. Bunu emekçi gerçekleştirir, ama o sermayeye aittir ve artık yalnız­ca sermayenin bir işlevidir. Bu nedenle, doğrudan sermayenin de­netimi ve yönetimi altında çalışır; ve içinde maddeleştiği ürün, içinde sermayenin ortaya çıktığı, ya da daha çok içinde kendini ser­maye olarak fiilen gerçekleştirdiği, yeni biçimdir. Bu süreçte, dola­yısıyla, emek doğrudan maddeleşir, birinci işlemle, sermayeye bi­çimsel olarak katıştıktan sonra, doğrudan sermayeye dönüşür. Ve gerçekte burada, daha önce emek-gücünün satın alınışı sırasında harcanan sermayeden daha fazla emek sermayeye dönüşür. Bu sü­reçte, Ödenmemiş emeğin bir bölümü salıipienilir ve para kendini yalnızca bu işlemle sermayeye dönüştürür.

Ancak, bu evrede gerçekte herhangi bir değişim olmaz ama, bu evreyi ortaya çıkaran ortamdan geride kalan sonuç şudur: Bu sü­reçte -her iki evre birlikte düşünüldüğü zaman- belirli miktarda maddeleşmiş emek ile daha fazla miktarda canlı emek değişilmiş­tir. Bu durum, sürecin sonucunda, kendini ürününde maddeleşti­ren emeğin, emek-gücünde maddeleşen ernekten, dolayısıyla da emekçiye ödenen maddeleşmiş emekten daha büyük oluşu gerçe­ğinde ifadesini bulur; ya da başka deyişle, fiili süreçte kapitalistin yalnızca ücretiere harcadığı sermaye kısmını geri almakla kalma­dığı, kendisine hiçbir maliyeti olmayan bir de artı-değer elde ettiği gerçeğinde ifadesini bulur. Emeğin doğrudan sermaye ile değişil­mesi burada: (1 ) emeğin, üretim sürecinde, sermayeye, sermayenin maddi oluşturucu bir parçasına doğrudan dönüşümünü; (2) belirli miktardaki maddeleşmiş emeğin aynı miktarda canlı emek, artı, değişim olmaksızın sahiplenilen bir miktar fazla canlı emek ile de­ğişildiğini gösterir.

Üretken emeğin sermayeyle doğrudan değişilen emek olduğu şeklindeki ifade, tüm bu evreleri kucaklar; ve parayı sermayeye dö­nüştüren emektir, anlamında türetilmiş bir formüldür; emek, ser­maye olarak üretim koşulları ile değişilmiştir ve dolayısıyla, bu üretim koşullarıyla ilişkisinde emek onlarla basit üretim koşulları olarak karşı karşıya gelmez, o koşullarla özgül toplumsal niteliği olmayan genel emek olarak da karşı karşıya gelmez.

373

Page 374: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Bu ifade şu noktaları kapsar: ( 1 ) Parayla emek-gücünün birbi­riyle metalar olarak ilişkisini, para sahibiyle emek-gücünün sahibi arasındaki alışı ve satışı; (2) emeğin doğrudan sermayenin kapsa­mına alınışını; (3) üretim sürecinde emeğin sermayeye gerçek dö­nüşümünü, ya da aynı anlamda olmak üzere, sermaye için artı­değer yaratışını. Emek ile sermaye arasında iki tür değişim olur. Birincisi emek-gücünün satın alınışını ve bu nedenle gerçekte eme­ğin, dolayısıyla da onun ürününün satın alınışını ifade eder; ikinci­si, canlı emeğin doğrudan sermayeye dönüşümünü, başka deyişle canlı emeğin, sermayenin gerçekleşmesi olarak maddeleşmesini ifade eder.

[(D) Üretken Emeğin Sermaye Açısından Özgül Kullanım-Değeri]

Kapitalist üretim sürecinin sonucu, ne bir basit üründür (kulla­nım-değeridir) ne bir metadır, yani belirli bir değişim-değeri olan bir kullanım-değeridir. Üretim sürecinin sonucu, ürünü, sermaye için artı-değer yaratılmasıdır ve dolayısıyla paranın ya da metanın fiilen sermayeye dönüşümüdür - para ya da meta, üretim sürecin­den önce ise yalnızca niyet, öz, yazgıları olarak sermayedirler. Üre­tim sürecinde, satın alınandan daha fazla emek emilir. Bu emme, l l 13241 üretim sürecinde tamamlanan, başkasının ödenmemiş emeğini sahiplenme, kapitalist üretim sürecinin doğrudan amacı­dır; çünkü, sermayenin sermaye olarak (ve kapitalistin kapitalist olarak) üretmek istediği, ne bireysel tüketim için doğrudan bir kul­lanım-değeridir, ne de önce paraya ve ondan sonra kullanım­değerine dönüştürülecek bir metadır. Sermayenin amacı zenginlik birikimi, değerin değerlenmesi, artmasıdır; dolayısıyla, eski değe­rin korunması ve artı-değer yaratılmasıdır. Ve sermaye, kapitalist üretim sürecinin bu özgül ürününü yalnızca ernekle değişime gire­rek başarır; bu nedenledir ki, bu emeğe üretken emek denir.

Bir Meta üretmek için, emeğin yararlı emek olması gerekir; bir kullanım-değeri üretmelidir, kendini bir kullanım-değerinde orta­ya koymalıdır. Ve dolayısıyla kendini yalnızca metada, yani kulla­nım-değerlerinde ortaya koyan emek, sermayenin kendisiyle deği­şime girdiği emektir. Bu, kendi kanıtı kendi içinde apaçık olan bir önermedir. Ancak emeğin, sermaye açısından özgül kullanım­değerini oluşturan ve dolayısıyla kapitalist üretim sistemi içinde onu üretken emek diye damgalayan yanı, emeğin bu somut ni�eliği, o haliyle kullanım-değeri olması yani örneğin, terzi emeği, kundu­racı, iplikçi, dokumacı emeği , vb. olması değildir. Onun özgül ya­rarlı niteliği, içinde somutlaştığı ürünün yararlı özelliklerini ne öl-

374

Page 375: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

çüde oluşturuyorsa, sermaye için özgül kullanım-değerini de ondan daha fazla oluşturmaz. Ama onun sermaye için özgül kullanım­değerini oluşturan, değişim-değerini, soyut emeği yaratan öğe olma özelliğidir; ve bu genel emeğin belli bir miktarını temsil etme­si değil, ama fiyatında, yani emek-gücünün değerinde yeralandan daha büyük miktarda emeği temsil etmesidir.

Sermaye için emek-gücünün kullanım-değeri, emek-gücünün kendisinde maddeleşmiş olan emek miktarının üstünde ortaya koy­duğu fazla emek miktarıdır ve kendisinden beklenen bunu yeni­den-üretmesidir. Doğal olarak, bu emek miktannı, emek olarak kendi içinde varolan ve belli bir yarar taşıyan belirgin biçimiyle , örneğin iplikçi emeği, dokumacı emeği, vb. biçimiyle ortaya koyar. Ancak, onun bir meta biçimini almasını sağlayan bu somut niteliği, onun sermaye açısından taşıdığı özgül kullanım-değeri değildir. Sermaye için, onun özgül kullanım-değeri, genel emek olarak sahip olduğu miktarda ve malolduğu emek miktarının üstünde ortaya koyduğu emek miktarı fazlasında ve farkında yatmaktadır.

Belli 'bir para toplamı x sermaye olur ve x + h olarak ürününde ortaya çıkar; yani, onun içinde ürün olarak yeralan emek miktarı, kendisinin başlangıçta içerdiği emek miktarından Gaha büyüktür. Parayla üretken emek arasındaki değişimin sonucu işte budur; başka deyişle, yalnızca, maddeleşmiş ernekle değişildiğinde, onun daha artmış miktarda maddeleşmiş emek biçimini almasını sağla­yan emek üretkendir.

Bu nedenle, kapitalist üretim süreci, basit meta üretimi de de­ğildir. Ödenmemiş emeği emen, hammaddeleri ve emek araçlarını -üretim araçlarını- ödenmemiş emeği emmenin aracı yapan bir süreçtir.

Şimdiye dek söylenenlerden şu sonuç çıkar: emeğin üretken emek olarak tanımlanmasının, onun belirli içeriğiyle, özgül yararıy­la ya da kendini ifade ettiği belli kullanım-değeriyle kesin olarak hiçbir ilgisi yoktur.

Aynı tür emek üretken emek de olabilir, üretken-olmayan emek de olabilir. Örneğin beş pound karşılığında Paradise Lost'u [Yitik Cennet'i] yazan Milton üretken-olmayan bir emekçidir. Buna karşı­lık, yayıncısı için sınai emek harcayan yazar üretken emekçidir. Milton, Paradise Lost'u, bir ipek böceği, ipeği hangi amaçla üretir­se, o amaçla üretmişti. Bu onun doğasının bir etkinliğiydi. Daha sonra ürünü 5 pounda sattı. Ama Leipzig'in yayıncısının yönlendi­riciliği altında kitap üstüne kitap üreten (örneğin ekonomi ciltleri üreten) yazın proleteri, bir üretken emekçidir; çünkü ürünü, daha en başından itibaren, sermayeye katışmıştır ve yalnızca o sermaye-

375

Page 376: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

yi artırma amacıyla varlık kazanmıştır. Şarkısını kendi hesabına satan bir şarkıcı üretken-olmayan emekçidir. Ama bir girişimci ta­rafından, kendisine para kazandırması için tutulan şark.ıcıya üret­ken emekçi denir; çünkü sermaye üretir.

[(E) Hizmet Veren Emek Olarak Üretken-Olmayan Emek; Kapitalizm Koşullarında Hizmetlerin Satın Alınması.

Sermaye ile Emek Arasındaki ilişkiyi Hizmet Değişimi Olarak Algılayan Sıradan Bir Bakış]

l l 13251 Burada çeşitli sorulan birbirinden ayırmak gerekiyor. Eğer ilgilendiğim tek şey yalnızca bir pantolon ise, pantolonu

hazır mı aldığım yoksa kumaş alıp da eve bir terzi çağırarak ve onun hizmetini (terzilik emeğini) ödeyerek mi diktirdiğim, benim açımdan hiç farketmez. İkinci yolu seçmek yerine pantolonu bir tüccar terziden alırım, çünkü ikinci yol daha pahalıdır; pantolonu kapitalist terzi ürettiği zaman, daha az emeğe mal olur ve günde­likçi, terziye göre daha ucuzdur. Ancak pantolonu satın aldığım pa­rayı her iki durumda da sermayeye değil, pantolona dönüştürmüş olurum; ve her iki durumda da sermayeye değil, pantolona dönüş­türmüş olurum; ve her iki durumda da benim açımdan sorun, para­yı yalnızca bir dolaşım aracı olarak kullanmak ve onu belli bir kul­lanım-değerine dönüştürmektir. Bu nedenle par.:., gerçi bir durum­da bir meta karşılığı değişiliyor, ikinci durumda meta olarak emeği satın alıyorsa da burada sermaye olarak işlev görmez. Yalnızca para olarak, daha kesin olarak dolaşım aracı olarak işlev görür.

Öte yandan [benim evimde benim için çalışan] gündelikçi terzi­nin emeği her ne kadar bana bir ürün, bir pantolon, ona da emeği­nin fiyatını, parayı sağlıyorsa da o gene de üretken emekçi değildir. Gündelikçi terzinin harcadığı emek miktarı, benden aldığı fiyatın içerdiğinden daha büyük olabilir. Ve hatta bu büyük olasılıktır, çünkü onun emeğinin fiyatı, üretken terzinin elde ettiği fiyatla be­lirlenir. Ama, şu ana kadar, benim açımdan hiçbir şey değişmiş de­ğildir. Bir kez fiyat belirlendikten sonra, sekiz saat mi, yoksa on saat mi çalıştığı benim için farketmez. Benim ilgilendiğim tek şey kullanım-değeridir, pantolondur; ve doğal ki, hangi yolla alırsam alayım, pantolon için olabildiği kadar az para ödemeye bakarım, yeter ki biri ötekinden az ya da fazla olmasın; başka deyişle yalnız­ca normal fiyatı ödemek isterim. Bu benim tüketim harcamamdır; paramın artması değil, azalmasıdır. Herhangi bir kişisel tüketim harcamarn nasıl beni zenginleştirmiyorsa, bu da daha başka değil­dir.

376

Page 377: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Paul de Kock'un bilgiçlerinden biri, tıpkı ekmek almazsam ola­cağı gibi, pantolon almazsam yaşayamayacağımı, o zaman da zen­ginleşemeyeceğimi söyleyebilir; dolayısıyla pantolon almanın, ken­dimi zenginleştirmemin dolaylı bir aracı ya da en azından koşulu olduğunu söyleyebilir - tıpkı kan dolaşımının ya da soluk alma­nın, zenginleşmemin koşulları olması gibi. Ama ne kan dolaşımım, ne soluk almam, beni hiç de daha zengin yapmıyor; tam tersine, her ikisi de maliyetli bir metabolizmayı önkoşul sayıyor; eğer bu zorunlu olmasaydı çevrede bu kadar çok yoksul dolaşmazdı. De­mek ki, paranın ernekle doğrudan basit değişimi, parayı sermaye­ye, emeği de üretken emeğe dönüştürmüyor.

Peki öyleyse, bu değişimin özgül karakteri nedir? Paranın üret­ken ernekle değişiminden ne yönde farklıdır? Bir yandan, bu deği­şirnde para, para olarak, değişim-değerinin bağımsız biçimi olarak harcanmaktadır; bir kullanım-değerine , geçim nesnesine, kişisel' tüketim nesnesine dönüştürülmektedir. Bu nedenle para sermaye haline gelmemektedir; tam tersine kullanım-değeri olarak tüketil­rnek üzere, değişim-değeri olarak varlığını yitirmektedir. Öte yan-: dan, burada emek, beni, yalnızca bir kullanım-değeri olarak, ku­maşı pantolona dönüştürecek bir hizmet olarak, belli yararlı niteli­ği işime yarayan bir hizmet olarak ilgilendirmektedir.

Bunun tersine, bir tüccar terzi tarafından çalıştınlan aynı terzi işçinin kapitaliste verdiği hizmet tümüyle kumaşı pantolona çevir­mesinden oluşmaz, ama bu işçinin emeğinin bir pantolonda madde­leşen emek-zamanının 12 saate ve aldığı ücretin 6 saate eşit olma­sından oluşur. Dolayısıyla işçi kapitaliste verdiği hizmette, altı saat bedava çalışmıştır. Bunun, pantolon yapımı biçimi altında gerçekleşmesi, yalnızca, gerçek ilişkiyi gözlerden saklamış olur. Tüccar terzi, olabildiğince ilk fırsatta, pantolonu yeniden paraya yani belirli terzi emeği karakterinin tamamen ortadan kalktığı bir biçime çevirmeye çalışır; o para biçimi içinde artık, terzinin verdiği hizmet, altı saatlik bir emek-zamanının l l 13261 belli miktarda para olarak ifadesi yerine, o paranın bir kat fazlasıyla, 12 saatlik bir emek-zamanının ifadesi olarak yeralır.

Ben terzinin emeğini, giysi gereksinimimi gidermek, dolayısıy­la bir gereksinimimi karşılamak üzere terzinin emeği olarak bana vereceği hizmet için satın alırım. Tüccar terzi, onu, bir talerden iki taler çıkarmanın aracı olarak satın alır. Ben o emeği, belirli bir kullanım-değeri ürettiği için, bana belli bir hizmet verdiği için sa­tın alırım. Tüccar terzi bu emeği satın alır, çünkü o, yalnızca, daha az ernekle daha fazla emeğin değişilmesi aracı olarak, malolduğun­dan daha fazla değişim-değeri üretir.

377

Page 378: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Emeğin bir sermaye üretmeden gerçekleştiği yerde, yani üret­ken olmadığı yerde paranın ernekle doğrudan değişiminde, emek h.izmet olarak satın alınır; bu terim, genelde, başka herhangi bir meta gibi, emeğin sağladığı belli bir kullanım-değerinin ifadesin­den başka bir şey değildir; ancak bu terim, emeğin bir nesne olarak değil, bir etkinlik olarak hizmet verdiği ölçüde özel bir kullanım­değeri için özgül bir terimdir, ne var ki, onu herhangi bir biçimde bir makineden, örneğin bir saatten ayrımsamaz. Burada bu ilişkiyi tanımlamak için, do ut facias, facio ut facias, facio ut des, do ut des154 [ben veririm ki sen yapasın, ben yaparım ki sen yapasın, ben yaparım ki sen veresin, ben veririm ki sen veresin] formülleri ay­rım yapmaksızın kullanılabilir; oysa kapitalist üretimde, do ut fa­cias [ben veririm ki sen yapasın] verilen maddi değerle sahipleni­len canlı emek arasında çok özgül bir ilişkiyi ifade eder. Hizmet sa­tın alınmasında, ernekle sermaye arasındaki bu özgül ilişkiye hiç yer olmadığı, ya tümden böyle bir ilişki bulunmadığı ya da yokedil­diği için, sermaye ile emek arasındaki ilişkiyi ifade etmek için, Say, Bastiat ve ortakları doğal olarak bu biçimi yeğlerler.

Bu hizmetlerin değerinin nasıl düzenlendiği ve ücretleri yöne­ten yasanın bu değerin kendisini nasıl belirlediği sorusunun, ele al­dığımız ilişkinin incelenişiyle hiçbir ilgisi yoktur, ücretler bölü­müyle ilgili bir konudur.

Görüldüğü gibi, emeğin para karşılığı basit değişimi, emeği üretken emeğe dönüştürmez ve öte yandan bu emeğin içeriği de ilk başta hiç farketmez.

Emekçinin kendisi de emek satın alabilir, yani hizmet olarak sağlanan metaları satın alabilir; ve ücretini bu hizmetlere harcama­sı, başka metalara yaptığı harcamadan hiç farklı olmayan bir har­camadır. Satın aldığı hizmet, şu ya da bu ölçüde gerekli olabilir ­örneğin bir daktorun ya da bir rahibin hizmeti; tıpkı ekmek ya da şarap alabilmesi gibi. Alıcı olarak -yani metanın karşısında para­nın temsilcisi olarak- emekçi, kapitalistin yalnızca alıcı olarak or­taya çıktığı yerde, yani paranın ancak bir metaya dönüştürülmesi­nin sözkonusu olduğu yerde, kapitalistle kesinlikle aynı kategoride­dir. Bu hizmetlerin fiyatının nasıl belirlendiği, gerçek ücrete göre yerinin ne olduğu, ne ölçüde ücret yasası tarafından düzenlendiği ve ne ölçüde düzemlenmediği, ücretler bölümünde ele alınacak soru­lardır; buradaki incelememizle bir ilgisi yoktur.

Öyleyse, eğer, paranın ernekle basit değişimi, emeği üretken emek haline getirmiyorsa, ya da aynı anlama gelmek üzere, parayı sermayeye çevirmiyorsa, emeğin içeriği, somut niteliği, özel bir ya­rarı olması, görünüşe göre, ilkin hiçbir fark yaratmaz - henüz gör-

378

Page 379: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

müş olduğumuz gibi, aynı terzi işçinin aynı emeği, bir durumda üretkendir, öteki durumda üretken değil .

Belirli etkinlik ya da emek biçimlerinin sonucu olan belirli hiz­metler ya da kullanım-değerleri, metalarda cisimleşirler; bunun tersine, bir kısmı ise, geride, o hizmeti görenlerin kişi olarak varo­luşlarından ayrı, elle tutulur bir sonuç bırakmazlar; başka deyişle, bu hizmetlerin sonucu, satımlık bir meta değildir. Örneğin bir şar­kıcının hizmeti, benim estetik gereksinimimi giderir; ama hazzını tattığım şey, şarkıcıdan ayrılmayan bir etkinlik içinde varolur ve emeği, şarkı söylemesi sona erdiği anda benim haz almam da sona erer. Etkinliğin kendisi, kulaklarımdaki titreşimler bana haz verir. Metalar gibi satın aldığım bu hizmetler gerekli olabilir ya da yal­nızca gerekliymiş gibi görünebilir - örneğin bir askerin .ya cia dok­tor veya avukatın hizmeti ; ya da bana haz veren hizmetler olabilir. Ama bu, onların ekonomik karakteri bakımından hiçbir fark yarat­maz. Eğer sağlıklıysam ve doktora gerek duymuyorsam ya da bir hukuk davasına karışmayacak kadar şanslı isem, vebadan nasıl sakınırsı:ı.m, tıp ya da hukuk hizmetleri için ödeme yapmaktan da öyle sakınırım.

l l 13281 ı55 Hizmetler bana zorla da kabul ettirilebilir - resmi görevlilerin hizmetleri, vb . .

Zihin melekelerimi geliştirmek için değil, ama para kazanabile­ceğim bir beceri kazanmak için bir öğretmenin hizmetini satın alır­sam -ya da başkaları bu öğretmeni benim için satın alırlarsa- ve gerçekten bir şeyler öğrenirsem (ki bu kendi başına, bu hizmet için yapılan ödemeden tamamen ayrı bir şeydir) o zaman bu eğitimin maliyeti, benim geçimimin giderleri gibi, benim emek-gücümü üretmenin gerektirdiği maliyetin içinde yeralır. Ama bu hizmetin o belli yararı , ekonomik ilişkide hiçbir şeyi değiştirmez; bu ilişki, be­nim parayı sermayeye dönüştürdüğüm bir ilişki değildir - ya da bu hizmeti veren kişinin, öğretmenin, beni kendi kapitalistine, pat­ranuna dönüştürdüğü bir ilişki değildir. Sonuçta, [hizmet -ç.] bu ilişkinin ekonomik karakterini de etkilemez - doktor beni iyileştir­se de iyileştirmese de, öğretmen beni yetiştirmekte başarılı olsa da olmasa da, avukat davayı kazansa da kazanmasa da böyledir. Ya­pılan ödeme, o hizmetin icrası içindir; sonuç, bizzat doğası gereği, hizmeti verenlerce garanti edilemez. Hizmetlerin büyük bir bölü­mü, bir aşçının, bir hizmetçinin durumunda olduğu gibi, tüketimin maliyetlerine girer.

Tüm üretken-olmayan emekçilerin tipik özelliği, üretken emekçi­leri ne ölçüde sömürüyarsam ancak o ölçüye kadar benim buyru­ğum altında oluşlarıdır - tıpkı öteki tüketim maddelerini satın

379

Page 380: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

alışım gibi. Dolayısıyla tüm insanlar içinde, üretken-olmayan emekçilerin hizmetlerinden en az yararlananlar üretken emekçiler­dir. Ancak, öte yandan, üretken emekçileri çalıştırma gücüm, üret­ken-olmayan emekçileri çalıştırmamla aynı oranda büyümez; tam tersine aynı oranda azalır - her ne kadar [kişi) en çok zorunlu hiz­metler (devlet hizmetleri, vergiler) için ödeme yapsa da.

Üretken emekçiler, benimle ilişkilerinde üretken-olmayan işçiler olabilirler. Örneğin, eğer evimin duvarlannın yeniden kağıtla kap­lanmasını istesem ve bu işi yapan işçiler, işi bana satan patronun ücretli-işçileri olsa, bu benim açımdan, sanki duvarlan kağıtla kaplanmış bir ev satın almışım gibidir; sanki parayı, bir tüketimim için bir metaya harcamışım gibidir. Ama bu işçilere duvarlım ka­ğıtla kaplatan patron için, onlar üretken emekçilerdir, çünkü ona artı-değer üretirler. 1 13281 1 '

*

l l 13331 Satımlık metalar üreten, ama yalnızca kendi emek­gücüne eşdeğer miktarda üreten ve bu yüzden sermaye için artı­değer üretmeyen işçinin kapitalist üretim açısından ne ölçüde üret­ken olduğu, bu insanların varlığının bile bir başağnsı olduğunu söyleyen Ricardo'da görülebilir. ı56 Sermayenin teorisiyle pratiği budur.

"Sermayeyle igili olarak, hem teori, hem emekçinin geçimine ek olarak kapitalist için bir kar üretebileceği noktada çalışmayı dur­durma pratiği, görünüşe göre, üretimi düzenleyen doğal yasalara aykındır." (Thomas Hodgskin, PopuZar Political Economy, Londra 1827, s. 238.) 1 13331 1

*

l l 13361 Gördük ki, bu üretim süreci, yalnızca bir meta üretimi süreci değil, ama artı-değer üretimi sürecidir; artı-emeğin emilmesi ve böylece sermaye üretilmesi sürecidir. İlk biçimsel eylem, paray­la emek ya da sermaye ile emek arasındaki değişim, yalnızca po­tansiyel olarak, birinin canlı emeğinin maddeleşmiş emek tarafın­dan sahiplenilmesidir. Fiili sahiplenme süreci ancak fiili üretim sürecinde cereyan eder; kapitalistle emekçinin birbirleriyle yalnız­ca birer meta sahibi olarak, alıcı ve satıcı olarak karşı karşıya gel­dikleri, ilk biçimsel alışveriş, fiili üretim sürecinin gerisinde yatan bir geçmiş aşamadan ibarettir. Bastiat gibi sıradan ekonomistler, özgül kaptalist ilişkiyi başianna sarmamak için, ilk biçimsel alı�-

Page 381: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

verişin ötesine gitmezler. Fark, paranın üretken-olmay"an ernekle değişiminde, çok çarpıcı biçimde görülmektedir. Burada para ve emek, birbiriyle yalnızca meta olarak değişime girer. Böylece, bu deği.şim, sermaye oluşturmak yerine, gelirin harcanmasıdır. ı 13361 1

[(F) Kapitalist Toplumda Zanaatçıların ve Köylülerin Emeği]

l l 13281 Peki bu durumda, hiç emekçi çalıştırınayan ve bu ne­denle kapitalistler gibi üretmeyen bağımsız zanaatçılarla köylüle­rin konumu nedir? Onlar, her zaman köylülerin durumunda görül­düğü gibi, (ama, örneğin bahçem için evime getirttiğim bahçıvanın durumunda değil) meta üreticisidirler ve ben, onlardan meta satın alınm - bu durumda, örneğin zanaatçının siparişe göre üretmesi­ne karşılık köylünün sunduğu ürünleri kendi olanaklan çerçeve­sinde üretmesi, hiç farketmez. Bu kapasiteleriyle onlar benim kar­şıma emek satıcısı olarak değil, meta satıcısı olarak çıkarlar ve işte bu nedenle, bu ilişkinin, sermayenin emek karşılığı değişimiyle hiçbir ilgisi yoktur; dolayısıyla üretken emekle üretken-olmayan emek aynmıyla da ilgisi yoktur; bu, emeğin para karşılığı mı yoksa sermaye olan para karşılığı mı değişilcliğine bağlıdır." Bu çerçevede, zanaatçılar ve köylüler, gerçi meta üreticisielirler ama, ne üretken emekçi kategorisine, ne üretken-olmayan emekçi kategorisine girer­ler. Ama üretimleri, kapitalist üretim tarzı altında yeralmaz.

Kendi üretim araçlarıyla çalışan bu üreticilerin, yalnızca kendi emek güçlerini yeniden-üretmekle kalmayıp bir artı-değer y&ratı­yor olmaları olasıdır; konumları, onların kendi artı-değerlerini ya da (bir bölümü, vergi vb. ile onlardan alındığı için) artı­değerlerinin bir bölümünü kendilerinin sahiplenmelerine olanak verir. Ve burada, belirli bir üretim biçiminin başat üretim biçimi olduğu, ancak üretim ilişkilerinin tümünün buna bağımlı hale gir­memiş olduğu topluma özgü bir durumla karşı karşıya kalınz. Feo­dal toplumda, örneğin feodalizmin özünden çok uzaklaşmış olan ilişkilere feodal bir biçim verilmişti; örneğin lord ile vasal arasında karşılıklı kişisel hizmet ilişkisinin izlerini taşımayan basit para ilişkilerine, feodal bir biçim iliştirilmişti (bu durum•: en iyi İngilte­re'de gözlemleyebiliriz; çünkü feodalizm İngiltere'ye hazır bir elbi­se gibi Normandiya'dan getirilmişti ve birçok bakımdan çok farklı olan toplumsal bir temele bu feodalitenin tarzı empoze eclilmişti) . Örneğin küçük köylünün toprağına tırnar şeklinde sahip olduğu savı, yalnızca bir kurguydu .

Kapitalist üretim biçiminde de durum tamamen aynıdır. Ba-

381

Page 382: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ğımsız köylü ve zanaatçı iki kişiye bölünmüştür. * Üretim araçları­nın sahibi olarak kapitalisttir; emekçi olarak ise kendisinin ücretli­işçisidir. Bu nedenle, kapitalist olarak kendisine ücret öder ve ser­mayesinden kar elde eder; yani ücretli-işçi olarak kendini sömürür ve artı-değeri, emekçinin sermayeye borçlu olduğu haracı, kendine öder. Hatta belki de kendine üçüncü bir parçayı toprak sahibi (rant) olarak öder; daha sonra göreceğimizı57 üzere, tıpkı sanayi kapitalistinin, kendi sermayesiyle çalıştığı zaman l l 13291 kendisi­ne faiz ödemesi gibi, bunu, bir sanayi kapitalisti olarak değil ama salt kapitalist olarak yapması gereken bir şey olarak görmesi gibi.

Üretim araçlarının -belli bir üretim ilişkisini ifade eden- be­lirleyici toplumsal niteliği öylesine burjuva toplumla birlikte ve o toplumun düşünce tarzı içinde birlikte büyüyüp serpilen belirleyici toplumsal niteliği , bu üretim araçlarının üretim aracı olarak mad­di varlığından öylesine ayrılmaz türdendir ki, bu aynı belirleyicilik (kategorik belirleyicilik) ilişkinin doğrudan onunla çatıştığı yerde bile varsayılmıştır. Üretim araçları, ancak ve yalnızca emekçiden ayrıldığı ve ernekle bağımsız bir güç olarak karşı karşıya geldiği zaman ve ölçüde sermaye halini alır. Ancak anılan durumda, üreti­ci -emekçi- üretim araçlarının sahibidir, malikidir. Bu nedenle nasıl ki üretici, bu üretim araçları karşısında emekçi değilse, bun­lar da bu emekçi kaşısında sermaye değildirler. Ama gene de bun­lar sermaye olarak görülürler ve köylü de ikiye bölünür: Böylece o bir kapitalist olarak, kendini, ücretli-emekçi olarak çalıştırır.

İşin aslında, konunun böyle konması, ilk bakışta ne kadar usdı­şı görünse de üreticinin kendi artı-değerini (metalarını değerinden sattığı varsayımıyla) yarattığı , başka deyişle tüm üründe yalnızca kendi emeğinin somutlaştığı bu durumda ve o ölçüde doğrudur. Ancak, kendi emeğinin tüm ürününü bizzat sahiplenebilmesini ve ürününün, örneğin onun günlük emeğinin ortalama fiyatının üs­tündeki değer fazlasının bir üçüncü kişi, bir patran tarafından sa­hiplenilmemesini, -onu başka işçilerden farklı yapmayan- kendi emeğine değil, ama üretim araçları sahipliğine borçludur. Bu ne­denle, yalnızca bu sahipliği aracılığıyla kendi artı-emeğinin maliki olur ve kendisinin ücretli-emekçisi olarak, kapitalist kendisiyle arasındaki ilişkisinin taşıyıcısı olur.

Bu toplumda [bu ikisinin -ç.] ayrılığı normal ilişki olarak beli­rir. Bu nedenle de gerçekte sözkonusu olmadığı durumda da şu ana kadar doğruca gösterildiği üzere öyle olduğu varsayılmıştır; çünkü (eski Roma'nın, Norveç'in ya da Kuzeybatı Amerika'nın koşulların-

* Küçük işletmelerde 1. . . 1 patron, çoğu zaman kendisinin emekçisidir" (Storch, [Cours d 'economie politique l , c. I, Petersburg baskısı, s. 242).

382

Page 383: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dan farklı olarak) bu toplumda birlik raslansal sayılır, ayrılık nor­mal; dolayısıyla da bir kişinin farklı işlevleri kendisinde birleştirdi­ği durumlarda bile ayrılık korunmaktadır. Burada çok çarpıcı bi­çimde ortaya çıkmaktadır ki, kapitalist olarak kapitalist yalnızca sermayenin bir işlevidir, emekçi emek-gücünün bir işlevidir. Çün­kü ekonomik gelişmenin işlevleri farklı kişiler arasında dağıtması da bir yasadır; ve kendi üretim araçlarıyla üreten zanaatçı ya da köylü de ya adım adım başkalarının emeğini sömüren küçük bir kapitaliste dönüşecek ya da üretim araçlarını yitirecek ve ücretli­işçiye dönüşecektir. (Birinci durumda, her ne kadar o üretim araç­lannın ad olarak sahibi kalsa da ipotek durumunda ikinci sonuç ortaya çıkabilir) . Kapitalist üretim tarzının başat olduğu toplum­da, eğilim budur.

[(G) Üretken Emeğin Ek Tanımı: Maddi Zenginlikte Somutlaşan Emek]

Kapitalist üretimin temel ilişkileri gözden geçirilirken, tüm me­talar dünyasının, maddi üretimin -maddi zenginlik üretiminin­tüm alanlarının (biçimsel olarak ya da gerçekten) kapitalist üretim tarzına tabi kılındığı varsayılabilir (çünkü giderek daha tam biçim­de olagelen şey budur; [bu] başlıca amaçtır ve emeğin üretken güç­leri, en yüksek gelişmesine ancak bu durumda ulaşabilir). Bu ön­cülde -ki [sürecin] sınırlarını ifade etmektedir ve gerçeğin tıpa tıp aynısına giderek daha yakın gelmektedir-, meta üretiminde yera­lan tüm emekçiler ücretli-işçilerdir ve tüm bu alanlardaki üretim araçları, onlarla sermaye olarak karşı karşıya gelir. Bu durumda, üretken emekçilerin yani sermaye üreten emekçilerin, tipik özelliği­nin, emeklerinin, metalarda, maddi zenginlikte somutlaşması oldu­ğu söylenebilir. Böylece, üretken emek için, belirleyici tipik özelliği doğrultusunda -ki bu tipik özellik, hiçbir biçimde, emeğin içeriğini dikkate almaz ve o içerikten tamamen bağımsızdır- ikinci, farklı ve ek bir tanım daha yapılabilir.

[(H) Kapitalizmin, Maddi-Olmayan Üretim Kesimindeki Görünümü]

Maddi-olmayan üretim, salt değişim için gerçekleştirildiği, yani meta ürettiği zaman bile, iki türlü olabilir:

1. Üreticilerden ve tüketicilerden bağımsız ve ayrı bir biçime sahip olabilen metalarda, kullanım-değerlerinde ortaya çıkabilir; bu metalar, üretim ile tüketim arasındaki süre boyunca varolur ve bu süre içinde, kitaplar resimler gibi satımlık metalar olarak, tek

383

Page 384: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

sözcükle, sanatçının sanatsal performansından ayrıiabilen tüm sa­nat ürünleri olarak dalaşımda kalabilir. Burada kapitalist üretim çok sınırlı bir çerçevede sözkonusudur: örneğin ortak bir yapıtın -diyelim bir ansiklopedinin- yazarı, başka kişileri kiralık yazarlar olarak kullandığı zaman. l l 13301 Bu alanda, çoğu kez, kapitalist üretime bir geçiş biçimi geçerli olur; o biçim çerçevesinde çeşitli bi­limsel ya da sanatsal üreticiler, zanaatçılar ya da uzmanlar, kitap ticaretinin ortak ticari sermayesi için çalışırlar - bu ilişkinin asıl kapitalist üretim tarzı ile bir ilişkisi yoktur ve hatta biçimsel ola­rak bile henüz kapitalist üretimin egemenliği altına alınmış değil­dir. Bu ara-geçiş biçimlerinde emek sömürüsünün en üst noktasın­da oluşu gerçeği bu durumu hiçbir biçimde değiştirmez.

2. Ürün, üretim eyleminden ayrılamaz - tüm gösteri sanatçıla­rı, konferansçılar, aktörler, öğretmenler, doktorlar, rahipler vb. için durum budur. Burada da kapitalist üretim tarzıyla ancak sı­nırlı bir dereceye kadar karşılaşılır ve bu etkinliğin doğası gereği, pek az alanda uygulanabilir. Örneğin eğitim kurumlanndaki öğret­menler, kurumun girişimeisi için yalnızca birer ücretli-emekçi ola­bilirler, İngiltere'de bu tür birçok eğitsel fabrika vardır. Gerçi öğ­renciler sözkonusu olunca, bu öğretmenler üretken emekçi değildir­ler; ancak kendi işverenleri sözkonusu olduğunda üretken emekçi­dirler. O, kendi sermayesini onların emek-gücüyle değişir ve bu süreç aracılığıyla kendisini zenginleştirir. Tiyatrolar, eğlence yerle­ri, vb. için de durum aynıdır. Bu durumlarda, aktör, kamu karşı­sında bir sanatçı olarak davranır, ama kendi işvereni karşısında o bir üretken emekçidir. Kapitalist üretimin bu alandaki bütün görü­nümleri üretimin tümü içinde o kadar önemsizdir ki, bütünüyle he­sap dışı tutulabilir.

[(/) Maddi Üretim Sürecinin Bütünü Açısından Üretken Emek Sorunu)

Birçok emekçinin, aynı metanın üretiminde çalıştığı tam ka}li­talist üretim biçiminin gelişmesiyle, bunların emeğinin üretilen nesneyle doğrudan ilişkisi, doğal ki büyük ölçüde çeşitlilik gösterir. Örneğin, bir fabrikada, daha önce değinilen vasıfsız işçilerin, ıss hammaddenin işlenmesiyle doğrudan hiçbir ilişkileri yoktur. Mal­zemeyi işlemekle doğrudan görevli olanların üstünde bir tür neza­retçilik görevi yapan ustalar, bir adım daha ötededirler; iş mühen­disi de daha başka tür ilişki içindedir ve esas olarak yalnızca bey­niyle çalışır, vb . . Ancak sonucu, (her ne kadar çalıştırılanların tümü aynı düzeyi sürdürürse de) farklı değerde emek-gücüne sahip

Page 385: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

olan bu emekçilerin bütünü üretir; yalnızca çalışma sürecinin sonu­cu olarak görülen bu sonuç, ifadesini metada ya da maddi üretimde bulur; ve hepsi birarada, bir işlik olarak, bu ürünlerin canlı üretim makineleridir - üretim süreci bir bütün olarak alındığında, emek­lerini sermaye karşılığında değişirler ve kapitalistin parasını ser­maye olarak yeniden-üretirler; yani artı-qeğer üreten değer olarak, kendini genişleten değer olarak yeniden-üretirler.

Değişik emek türlerini ve dolayısıyla zihin emeğiyle kol emeği­ni -ya da bunlardan birinin daha hakim olduğu emek türlerini­birbirinden ayırmak ve farklı insanlar arasında dağıtmak, kapita­list üretim tarzının gerçekten ayırdedici özelliğidir. Ancak bu, maddi ürünün, bu insanların ortak ürünü olmasını ya da maddi zenginlik içinde yeralan ortak ürünleri olmasını önlemez, [kapita­list üretimin emek türlerini ayırması -ç.] o insanların, sermayenin ücretli emekçisi olma ilişkisini ve öncelikli anlamında, sermayenin üretken emekçisi olma ilişkilerini ne ölçüde engeller ya da değişti­rirse,. ancak o kadar. Tüm bu insanlar, yalnızca maddi zenginliğin üretilmesine doğrudan katılmakla kalmazlar, üstelik emeklerini doğrudan, sermaye olan parayla değişirler ve dolayısıyla, ücretleri­ne ek olarak kapitalist için bir artı-değeri yeniden-üretirler. Emek­leri, ödenmiş emeği artı ödenmemiş artı-emeği içerir.

[(J) Maddi Üretimin Bir Dalı Olarak Ulaştırma Sanayisi. Ulaştırma Sanayisinde Üretken Emek]

Maden sanayisine, tarıma ve imalata ek olarak maddi üretimin bir dördüncü alanı daha vardır; o da değişik el-sanayisi, imalat ve mekanik sanayi aşamalarından geçer; bu, insanları ya da metalan taşıyan ulaştırma sanayisidir. Üretken emeğin -yani ücretli­emekçinin- sermayeyle ilişkisi burada da .maddi üretimin öteki alanlarındaki ilişkinin tıpa tıp aynısıdır. Ayrıca burada emeğin nesnesinde maddi bir değişiklik de ortaya çıkar -uzamsal bir de­ğişiklik, yer değişikliği ortaya çıkar. Halkın taşınmasında bu, giri­şimcinin bir hizmeti şeklinde belirir. Ama bu hizmeti alanla satan arasındaki ilişkinin, üretken emekçinin sermayeyle ilişkisiyle hiç­bir benzerliği yoktur; pamuk ipliği satıcısının abcısıyla ne kadar ilişkisi varsa o kadardır.

Öte yandan, eğer aynı süreci metalarla ilgili olarak düşünürsek l l 13311 bu durumda, çalışma sürecinde, emeğin nesnesinde, meta­da bir değişiklik ortaya çıkar. Metanın uzamsal konumu değiştiril­miştir ve bununla birlikte metanın kullanım-değerinde bir değişik­lik olur, çünkü bu kullanım-değerin'in yeri değiştirilmiştir. Kulla-

385

Page 386: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

mm-değerindeki bu değişikliğin gereksindiği emek ölçüsünde, me­tanın değişim-değeri artar - gereksinilen emek, kısmen, değişme­yen sermayenin aşınmasıyla, yani metaya giren toplam maddeleş­miş ernekle kısmen de canlı ernekle belirlenir; tüm öteki metaların değerini artırma sürecinde olduğu gibi.

Meta gideceği yere ulaşınca, onun kullanım-değerinde meyda­na gelen bu değişiklik ortadan kalkar ve yalnızca metanın daha yüksek değişim-değerinde, artınlmış meta fiyatında ifadesini bu­lur. Gerçi bu durumda gerçek emek, gerisinde, kullanım-değerinde herhangi bir iz bırakmamıştır ama, gene de bu maddi ürünün deği­şim--"�>iTPnnde somutlaşır; ve maddi üretimin öteki alanlan gibi bu sanayı ualında da emek, kullanım-değerinde görülebilir bir iz bı­ra.kınamakla birlikte, metanın içinde yerini alır.

*

Burada şimdiye dek üretken sermaye üzerinde yani doğrudan üretim süreci içinde kullanılan sermaye üzerinde durduk. Daha sonra dolaşım sürecindeki sermayeye geleceğiz. Ve ancak ondan sonra, tüccar sermayesi olarak özel bir biçim alan sermayeyi ince­lerken, bu sermaye tarafından çalıştınlan emekçilerin ne ölçüye kadar üretken emekçi ya da üretken-olmayan emekçi oldukları so­rusu yanıtlanabilir. 159 l :XXI-13311 1

386

Page 387: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

[13. KAPiTAL'İN I . VE III. KISIMLARI İÇİN PLAN TASLAÖI] l60

[(A) KAPiTAL'İN KlSlM I YA DA KESİM I PLANI]

l l XVIII-1 1401 Birinci kesim161 "Sermayenin Üretim Süreci" aşa-ğıdaki gibi bölünecek:

1. Giriş. Meta. Para. 2. Paranın sermayeye dönüşümü. 3. Mutlak artı-değer. (a) Emek-süreci ve artı-değer üretimi sü­

reci. (b) Değişmeyen sermaye ve değişen sermaye. (c) Mutlak artı­değer. (d) Normal işgünü için savaşım. (e) Eşzamanlı işgünleri (eş­zamanlı çalıştırılan emekçilerin sayısı). Artı-değer miktan ve artı­değer oranı (Büyüklük ve yükseklik?).

4. Göreli artı-değer. (a) Basit işbirliği. (b) İşbölümü. (c) Makine­ler, vb.

5. Mutlak ve göreli artı-değer bileşimi. Ücretli-emek ile artı­değer arasındaki ilişki (oran). Emeğin sermayeye biçimsel ve ger­çek olarak bağımlı hale getirilmesi. Sermayenin üretkenliği. Üret­ken emek ve üretken-olmayan emek.

6. Artı-değerin yeniden sermayeye çevrilmesi. İlkel birikim. Wakefield'in sömürge teorisi.

7. Üretim sürecinin sonucu.

387

Page 388: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

(6'da ya 7'de mülkedinme yasasının biçimindeki değişiklik, gös­terilebilir. )

8 . Artı-değer teorileri. 9. Üretken emek ile üretken-olmayan emek teorileri. 1 XVIII-

11401 1

[(B) KAPiTAL'İN KJSIM III YA DA KESİM III PLANI)

l l XVIII-11391 Üçüncü kesim "Sermaye "ve Kar" aşağıdaki gibi böl ün ecek:

ı. Artı-değerin kara çevrilmesi. Artı-değer oranından farklı ola­rak kar oranı .

2. Karın ortalama kara çevrilmesi. Genel kar oranının oluşu­mu. Değerlerin üretim fiyatlarına dönüştürülmesi.

3. Adam Smith'in ve Ricardo'nun kar ve üretim fiyatlan hak-kındaki teorileri.

4. Rant (Değerle üretim fiyatı farkının gösterilmesi). 5. Rikardocu rant yasasının tarihi . 6. Düşen kar oranı yasası. Adam Smith, Ricardo, Carey. 7. Kar teorileri. (Soru: Artı-Değer Teorileri'nde Sismondi ile Malthus'a da yer

verilip verilmeyeceği) 8. Karın, sanayi karına ve faize bölünmesi. Tüccar sermayesi.

Para-sermaye. 9. Gelir ve kaynakları. Üretim ve dağıtım süreçleri arasındaki

ilişki sorunu buraya konacak. 10. Bir bütün olarak kapitalist üretim sürecinde paranın geri ·

dönüş hareketleri . ll . Sıradan ekonomi. 12. Sonuç. Sermaye ve ücretli-emek. 1 XVIII-11391 1 .

[(C) KAPiTAL'İN KlSlM III BÖLÜM uı62 PLANI)

l l XVIII-11091 Kısım lll'ün ikinci bölümünde, "Sermaye ve Kar" · bölümünde, genel kar oranının oluşumunun ele alındığı yerde şu noktalar üzerinde durulmalı:

1. Üretim aşamasından kaynaklandığı ölçüde, kısmen değişen ve değişmeyen · sermaye arasındaki farklılığın koşullandırdığı ser­mayelerin farklı organik bileşimi -bir yanda makineler ve ham­maddeler öte yanda onları harekete geçiren emek miktarı arasın­daki niceliksel ilişkiler. Bu farklılıkların emek süreciyle bağlantısı. Sabit ve döner sermaye arasında dolaşım sürecinden doğan farklı-

388

Page 389: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lıklar da gözden geçirilecek - belli bir zaman süresi içinde, farklı alanlarda olduğu üzere, değer artışında varyasyonlara yolaçan farklılıklar.

2. Farklı sermayelerin farklı parçalarının, organik bileşimierin­den kaynaklanmayan göreli değerleri farkı. Bunlar, özellikle ham� maddelerin değer farklarından kaynaklanır; iki farklı alanda ham­maddelerin eşit miktarda emek içerdiği varsayıldığı zaman bile, bu böyledir.

3. Bu farklılıkların sonucu, kapitalist üretimin farklı alanlann­da kar oranının çeşitliliğidir. Kar oranının aynı olması ve kar mik­tarının kullanılan sermaye büyüklüğüyle oranlı olması yalnızca eşit bileşimdeki sermayeler, vb. için doğrudur.

4. Ancak, toplam sermaye için, bölüm I'de yapılan açıklamalar geçerlidir. Kapitalist üretimde her bir sermaye bir birim, toplam sermayeyi tam bölen bir parça sayılır. Genel kar oranının oluşumu (rekabet).

5. Değerlerin, üretim fiyatlarına dönüştürülmesi. Değer, mali­yet-fiyatı ve üretim fiyatı arasındaki fark.

6. Rikardocu görüşün ele alınması: Ücretlerdeki genel oynarna­lann genel kar oranı ve dolayısıyla üretim fiyatları üzerindeki etki­si. i XVIII-11091 1

389

Page 390: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)
Page 391: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

E KL E R

Page 392: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)
Page 393: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

AÇIKLA YICI NOTLAR

ı Marx bu içindekiler listesini Theorien über den Mehrwert [Artı-Değer Teorileri] VI.-XV. elyazması not defterlerinin kapaklanna yazdı. Bazı not defterlerinde, metinden önce içindekiler listesini yazdı; not defteri metinle doldurulduktan sonra, bazı not defterlerinin içindekiler listesinde yaptığı düzeltmelerden ve çıkarmalardan, bu kolaylıkla görülebilir. XIV. not defte­rinin kapağına koyduğu içindekiler listesi, not defteri'nin gerçek içeriğiyle uymuyor; bu liste, XIV, XV ve XVIII . not defterlerinde gerçekleştirdiği içe­riğin planını oluşturuyor. -3 1

2 Theorien über den Mehrwert [Artı-Değer Teorileri] başlığından önce Marx 5 rakamını koymuş. Bu, Marx'ın metayı ve parayı ele aldığı yapıtı Zur Kritik der politischen Ökonomie'nin [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı] sermayenin çözümlenişiyle ilgili birinci bölümünün doğrudan deva­mı olarak aynca yayınlamayı düşündüğü bölümünü imliyor. Bu beşinci ke­simden önce, I'den ve V'e kadarki not defterlerinde yazımlan büyük ölçüde tamamlanmış üç kesim yeralıyordu: (1 ) Paranın sermayeye dönüşümü; (2) Mutlak artı-değer; (3) Göreli artı-değer. V. not defterinde, elyazmasının 184. sayfasına Marx şu notu koymuştu: "Göreli artı-değerden sonra, mut­lak ve göreli artı-değer, kendi kombinasyonlan içinde ele alınacak". Bu çö­zümleme dördüncü kesimi oluşturacaktı, ancak o tarihlerde yazılmadı. Marx üçüncü kesimden, doğrudan beşinci kesime "Artı-Değer Teorileri"ne geçti. -31

3 Gerçekte bu, Smith'le ilgili bölümün "sonuç" değil, ama "devamı" oldu. Sonuç bölümü, izleyen IX. not defterinde yeraldı. -3 1

4 "Ekonomistlerin Hasımlan" bölümü, XIV. not defterinde başlıyor; de­vamı XV. not defterinin ilk yansında yeralıyor. -32

5 Bray'ın yapıtı Labours 's Wrongs and Labour's Remedy; or the Age of Might and the Age of Right [Emeğin Yanlışları ue Emeğin Deuası ya da Kudret Çağı ue Hak Çağı], Leeds-Manchester 1839'dan alıntılar X. not def­terinde Marx'ın bazı yorumlanyla birlikte yeralıyor. -32

393

Page 394: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

6 Ramsay, Cherbuliez ve Richard Jones ile ilgili bölümler, elyazması­nın XVIII . not defterinde yeralıyor. -32

7 Marx, geliri ve kaynağını XV. not defterinin ikinci yansında ele alı­yor ve bu bağlamda sıradan ekonomi politiğin sınıfsal ve gnostik köklerini gözler önüne seriyor. Marx bu "episod"u, (yani arasözü), 1863 Ocak ayında hazırladığı planda da görüleceği üzere Kapital'in üçüncü kısmı için düşün­müştü; bu plana göre dokuzuncu bölüm "Gelir ve Kaynaklan" başlığını ta­şıyacaktı. -32

8 Ravenstone'la ilgili kesim, bir önceki not defterinin (XIV) 861. sayfa­sında başlıyor. XIV. not defterinde bu kesimden önce, No. 1 diye işaretle­nen bir kesim var; The Source and Remedy of the National Difficulties de­duced from Principles of Political Economy in a Letter to Lord John Rus­sell [Ulusal Güçlüklerin, Lord John Russell 'a Yazılan bir Mektupta, Eko­nomi Politiğin İlkelerinden Çıkarılan Kaynağı ve Devasıl Londra, 182 1 başlıklı, yazan belli olmayan bir broşüre değiniliyor. -32

9 Hodgskin'le ilgili kesimin sonu XVIII. not defterinde (elyazmasının 1084-1086. sayfalarında) yeralıyor. -32

ıo Marx, sıradan ekonomi politiğe ilişkin çözümlemelerini XV. not def­terinde, gelir ve kaynaklan sorununa ilişkin değerlendirmeleriyle bağlan­tılı olarak veriyor. Bu not defterinin 935. sayfasında "sıradan ekonomistler kesimi"nden, yapıtının henüz yazmadığı bir bölümü diye sözediyor; o bö­lümde, söz gelimi değindiği Proudhon'la Bastiat arasındaki polemiğe "geri döneceği"ni belirtiyor. Bu göndenne, Marx'ın sıradan ekonomi politiğin eleştirisine özel bir bölüm ayırma niyetinde olduğunu göstennektedir; an­cak bu bölümü yazmamıştır. Hodgskin'in görüşlerini çözümlerneyi tarnam­ladığı XVIII. not defterinde Marx Hodgskin'in "tasarruf teorisine . . . yönelt­tiği polemiklerin, sıradan ekonomistler bölümünde ele alınacağını" belirti­yor (Elyazmasının 1086. sayfası). Bu da Marx'ın sıradan ekonomistler üze­rine ayn bir bölüm yazma niyetinin bir başka kanıtı. Ocak 1863'te yaptığı Kapital'in üçüncü bölümünün planında, sondan bir önceki bölüm, Xl. bö­lüm "Sıradan Ekonomi" başlığını taşıyor. Bkz: bu kitapta s. 388. -32

ı ı XV. not defterinin kapağında, bu defterin içindekileri sıralayan Marx, ya sayfanın kenanna ya da en üstüne bazı başlıklar daha yazmış. Bu baskıda o başlıklar, not defterinin içeriğiyle uygun düşen yerlerin baş­Iıkianna eklenerek listedeki yerine yerleştirildi. -32

12 Bölüm III derken Marx "genel olarak sermaye" hakkındaki incele­mesinin III . kısmını kastediyor. Bu bölümün başlığı "Sennayenin Üretim Süreci, Sermayenin Dolaşım Süreci, İkisinin ya da Sermaye ile Kann Bir­liği" idi. Daha sonra Marx "Bölüm lll" yerine "Kesim III"ü kullandı (Örne­ğin bkz: not defteri IX, s. 398 ve not defteri XI, s. 526). Ancak daha sonra yeniden Bölüm III "Üçüncü Kitap" demeye başladı (Örneğin Engels'e yaz­dığı 31 Temmuz 1865 tarihli mektup). XVI. not defterinde Marx "genel ola­rak sennaye"nin başlangıcını "Bölüm III"e koydu.

Bu "Bölüm III" ya da "Kısım III"ün plan taslağından (Bkz: bu kitapta s. 387-388) görüleceği gibi, Marx o bölümde kar teorileri hakkında ayn bir tarihsel açıklama venne niyetind�ydi. Ancak Artı-Değer Teorileri üzerin-

394

Page 395: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

deki çalışması sırasınıia bu tarihsel-eleştirel incelemeye, birçok burjuva ekonomistin kar üzerindeki görüşlerinin temelli bir eleştirel çözümlemesi­ni de kattı. Bu nedenledir ki, Artı-Değer Teorileri 'nde, artı-değerin karla kanştınlmasından ileri gelen teorik yaniışiann ortaya kanmasına daha kapsamlı yer verdi. -32

13 Marx 1861- 1863 tarihli elyazmasında neredeyse baştan sona "Arbe­itskraft" yerine "Arbeitsuermögen" terimini kullanıyor. Kapital'in birinci cildinde her iki terimi aynı anlamda kullanıyor; "Unter Arbeitskraft oder Arbeitsuermögen verstehen wir den lnbegriff der physischen und geistigen Fahigkeiten die in der Leiblichkeit, der lebendigen Persönlichkeit eines Menschen existieren und die er in Bewegung setzt, so oft er Gebrauchs­werte irgend einer Art produziert" (Karl Marx, Das Kapital, I. Band, Ber­lin 1955, s. 175). Bu parçanın çevirisi şöyle: "Emek-gücü'nden ya da emek kapasitesi'nden, bir insanın, herhangi bir kullanım-değeri ürettiği zaman kullandığı, mevcut zihinsel ve bedensel yeteneklerinin toplamı anlaşılma­lıdır." [Kapital, Birinci Cilt, Sol Yayınlan, Ankara 1997, s. 170.]

"Emek kapasitesi" terimi "Arbeitsuermögen"in kastını tam olarak ifade etmemektedir. O nedenle bu kitapta baştan sona bu sözcük gibi "Arbeits­kraft" .sözcüğü karşılığı olarak "emek-gücü" terimi kullanılmıştır. -35

14 Kastedilen, "genel olarak sernıaye"nin ikinci bölümüdür; sonunda bu bölüm, Kapital'in ikinci cildi haline gelmiştir. Kapital Üçüncü Cilt, bö­lüm X ("Sabit ve Döner Sermaye Teorileri. Fizyokratlar ve Adam Smith"), sabit ve döner sermaye konusunda fizyokratlann taşıdığı görüşlerin çö­zümlemesini içerir. Ve "Toplam Toplumsal Sermayenin Dolaşımı ve Yeni­den-Üretimi" kesiminde, bölüm XIX'da fizyokratlarla ilgili özel bir parag­rafvardır ("Konunun Daha Önceki Sunumu"). -38

15 Marx, II. not defterinin 58-60. sayfalannı kastediyor ("Paranın Ser­mayeye Dönüşümü" kesimi, "Dönüşüm Sürecinin İki Parçası" paragrafı). -38

16 Marx elyazmalannın III . not defteri, sayfa 105-106'yı kastediyor; orada fizyokratlan da söz arasında anıyor ("Mutlak Artı-Değer" kesimi, "Artı-Emeğin Karakteri" paragrafı). -41

17 18. yüzyılın ikinci ve 19. yüzyılın ilk yanaında Fransa'da fizyokrat­lara Ekonomistler deniyordu. -54

18 Adam Smith'in An lnquiry into the Nature and Causes of the We­alth of Nations [Ulusların Zenginliğinin Doğası ue Nedenleri Hakkında Bir Araştırma] başlıklı yapıtının Germain Garnier tarafından yapılan Fransızca çevirisinin V. cildi ( 1802) Garnier'nin koyduğu "çevirnıenin not­lan"nı da içerir. -55

19 Baba Mirabeau yaşamı boyunca "l 'ami des hommes" ("halkın dos­tu") diye anılırdı; bu unvan, onun kitaplanndan birinin başlığından esin­lenmişti. -58

20 Elyazmalannda bu paragraf (aynı sayfada, sayfa 241'de) üç parag­raf aşağıdadır. Kendisinden önceki ve sonraki parçalardan yatay çizgilerle ayrılmıştır - çünkü, önceki ya da sonraki paragraflarla doğrudan bir bağ-

395

Page 396: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lantısı yoktur. Bu nedenle, bu baskıda, elyazmalarının 240. sayfasının so­nuna kondu; çünkü içeriği bakımından oraya ait. -59

21 Bkz: Konuya ilişkin ı4 numaralı açıklayıcı not. X. not defterinde, Artı-Değer Teorileri 'nde, "Quesnay'nin Ekonomik Tablosu" başlığı altında uzun bir ara-açıklama bölümü vardır (Bkz: bu kitapta s. 293-326); orada fizyokratlara geri döner. -59

22 ı9. yüzyılın ilk zamanlannda liberal-demokrat görüş taşıyanlara, Alman resmi makamlannca demagog denirdi. ı8ı9'da, bütün Alman dev­letlerinde "demagoglann entrikalan"nı soruşturmak üzere Mainz'da özel bir kurul kurulmuştu. -59

23 Schmalz'ın kitabı ilkin ı8ı8'de Berlin'de Staatwirthschafttslehre in Eriefen an einen deutschen Erbprinzen, Erster und zweiter Theil başlığıyla yayınlandı. -59

24 Marx, Adam Smith'in rant konusundaki görüşlerinde yer bulan fiz­yokratça öğeleri elyazmalarının XII . not defterinde, 628-632. sayfalardaki "Adam Smith'in Rant Teorisi" başlıklı bölümde eleştirel bir bakışla çözüm­ler. Karş: Bu cilt, bölüm II "Fizyokratlar", s. 52-56. -63

25 Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı adlı yapıtını kastediyor. -64

26 Gönderme, Ricardo'nun On the Principles of Political Economy, and Taxation [Ekonomi Politiğin ilkeleri ue Vergilendirme) başlıklı yapıtının, bölüm I, kesim I'inedir. -64

27 XIII ve XIV. not defterlerinde "Malthus" bölümünde (elyazması say­fa 753-78ı) Marx, Malthus'un değer ve artı-değer konusundaki görüşlerini (elyazması sayfa 753-767) ayrıntılı biçimde eleştiriyor. -66

28 Marx, Misere de la Philosophie. Reponse a la Philosophie de la misere de M. Proudhon , Paris ve Brüksel, ı847 adlı yapıtından alıntılıyor [Felsefenin Sefaleti, M. Proudhon 'un Sefaletin Felsefesi 'ne Yanıt, Sol Ya­yınları, Ankara ı995, s. 55) . -67

29 Marx, okuduğu kitaplardan ve gazetelerden yaptığı alıntılan kay­dettiği not defterlerinden birini kastediyor. Alıntıların yedinci kitabının ı 73. sayfasında Marx (not defterinin bu bölümündeki gazete alıntılann­dan anlaşıldığına göre ı 73. sayfa Ocak ı860'ta yazılmıştı) Adam Smith'in Wealth of Nations 'ının bölüm VI, kitap I'inden bazı parçalar almış ve bu parçalarla ilgili eleştirel yorumlar yazmıştı; bu yorumlarında, kan "giri­şimcinin riski"nden çıkarma çabasının saçmalığını gösteriyordu. "Kan ma­zur gösterici anlatımlar bölümü"ne gelince, Marx bunu, "genel olarak ser­maye" hakkındaki incelemesinin kısım III'ü olarak yazma niyetindeydi. ı86ı-ı863 elyazmalarının XIV. not defterinde (s. 777) Marx bu henüz ya­zılmamış bölümü, yine benzer bir biçimde "Sermaye ile Ücretli-Emek Ara­sındaki İlişkileri Mazur Gösterici Anlatımlar" diye adlandırmıştı.

Kan "risk primi" olarak gösteren burjuva yaklaşım da Marx'ın ı86ı­ı863 elyazmalarının X. not defterinde, Quesnay'nin ekonomik tablosunun çözümlendiği bölümde (Bkz: bu kitapta s. 299-305) eleştiri konusu edilmiş­ti. -72

396

Page 397: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

30 Girişimcinin gelirini, kapitalistin "gözetim ve yönetim emeği"nin karşılığı aldığı ücret olarak mazur gösteren yaklaşımı Marx, (XVIII. not defterinde) Ramsay bölümünde ve (XV. not defterinde) "Gelir ve Kaynakla­rı. Sıradan Ekonomi Politik" başlıklı ara-açıklama bölümünde eleştirdi. Aynca bkz: Kapital Birinci Cilt, bölüm XIII ve Üçüncü Cilt, bölüm XXIII. -74

31 Marx, sermayenin "Nuh-u nebiden kalma biçimleri"ni "Gelirler ve Kaynakları. Sıradan Ekonomi Politik" başlıklı ara-açıklama bölümünde (Not defteri XV, s. 899-901) tartışıyor. Aynca bkz: Kapital Üçüncü Cilt, bö­lüm XXXVI "Kapitalist-öncesi İlişkiler". -75

32 Bkz: 27 nolu açıklayıcı not. -81 33 Bkz: açıklayıcı not 12. Artı-Değer Teorileri üzerindeki ilerleyen ça­

lışmalan sırasında Marx, rikardocu kar anlayışını da eleştirdi . 1861-1863 elyazmalannın XIV. not defterinde "Rikardocu ekolün dağılışı" bölümünde Marx Ricardo'nun havarilerinden James Mill'in, skolastik yöntemlerle, Ri­cardo'nun kar teorisindeki çelişkileri çözme gayreti üzerinde özellikle du­rur ve aynca Ricardo'nun kar oramyla ücretierin düzeyi arasında ters orantı olduğu yollu tezini John Stuart Mill'in, doğrudan değer teorisinden çıkarmayı amaçlayan verimsiz çabalarına değinir. -82

34 Burada "ortalama fiyat" ("Durchschnittspreis" ) terimi Marx tarafın­dan, "üretim fıyatı"nı, yani üretim maliyeti (c + v) artı ortalama kan ifade etmek için kullanılıyor. Marx, metaların değeri ile metalann "ortalama fi­.yatı" arasındaki değişkenlik bağlantısını (korelasyonu) Artı-Değer Teorile­ri 'nin Il. Kısmında Rodbertus'la ilgili bölümde ve "Ricardo ile Adam Smith'in Maliyet Fiyatı Teorisi" bölümünde inceler. "Ortalama Fiyat" teri­minin kendisi, Marx'ın, "uzun bir süreyi kapsayan ortalama pazar fiyatını, ya da pazar fiyatının yöneldiği merkez"i kastettiğini gösteriyor; Marx da zaten elyazmalannın 605. sayfasında ("Ricardo'nun Rant Teorisi [Sonuç]" bölümünde) böyle izah ediyor. -88

35 "Maliyet fiyatı" ("Kostenpreis" ya da "Kostpreis") terimini Marx üç farklı anlamda kullanıyor: l l ) Üretimin kapitaliste maliyeti (c + v), (2) me­tanın değeriyle özdeş olan metanın "içkin üretim maliyeti" (c+v+s), ve (3) üretim fiyatı c+v+ ortalama kar). Bu parçada, terim ikinci anlamda yani "içkin üretim maliyeti" anlamında kullanılıyor. Marx, Artı-Değer Teorile­ri 'nin ikinci kısmında "maliyet fiyatı" terimini üçüncü anlamında, üretim fiyatı ya da "ortalama fiyat" anlamında kullanıyor. Orada Marx bu iki teri­mi özdeş terimler olarak kabul ediyor. Örneğin elyazmalarının 529. sayfa­sında şöyle yazıyor: " . . . ortalama fiyatlar ya da -diyelim ki- değerden farklı olan, metaların değeri tarafından doğrudan belirlenmeyen, onlann içinde yeralan sermaye, artı ortalama kar tarafından belirlenen maliyet fi­yatları. " Ve 624. sayfada da Marx şunlan yazıyor: " . . . meta arzı için gerekli olan fiyat, hatta her şeyden önce, üretimi için gerekli olan fiyat, pazarda bir meta olarak ortaya çıkması için gerekli olan fiyat, kuşkusuz, o metanın üretim fiyatı ya da maliyet fiyatıdır."

Artı-Değer Teorileri kısım lll 'te Marx "Kostenpreis" terimini bazan üretim fiyatı anlamında (bu durumlarda "maliyet fiyatı" olarak çevrildi)

397

Page 398: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

kullanıyor, bazan kapitaliste üretim maliyeti yani c+v anlamında kullanı­yor (böyle göründüğü yerlerde de "üretim maliyeti" diye çevrildi).

"Kostenpreis" teriminin üç değişik biçimde kullanılması, ekonomi poli­tikte "Kosten" ("maliyet") sözcüğünün, Artı-Değer Teorileri'nde ( 1861-1863) elyazmalarının 788-790 ve 928. sayfalarında) Marx'ın özellikle vurguladığı üzere, üç kavramı anlatmak için kullanılmış olmasından ileri geliyor: ( 1) Kapitalistin ortaya koyduğu miktar, (2) ortaya konan sermayenin değeri artı ortalama kar, ve (3) metanın gerçek -içkin- üretim maliyeti.

Klasik buıjuva ekonomi politik yapıtlannda görülen bu üç anlama ek olarak "üretim maliyeti" terimi dördüncü ve sıradan bir anlam daha taşı­yor; bu anlamıyla John Baptist Say tarafından kullanılıyor; Say "üretim maliyeti" terimini, "emeğin, sermayenin ve toprağın üretken hizmetleri için ödenen" miktar diye tanımlıyor (J. B. Say, Traite d 'ıkonomie politique [Ekonomi Politik incelemesi] , 2. Baskı, c. II, Paris 1814, s. 453). Marx, bu sıradan "üretim maliyeti" kavramını şiddetle reddediyar (örneğin bkz: Artı-Değer Teorileri, kısım III, elyazması sayfa 506 ve 693-694). -89

36 Ricardo konusunda, Marx'ın elyazmalarının XI, XII ve XIII. not def­terlerini dolduran uzun kesimde "Ricardo'nun ve Adam Smith'in Maliyet Fiyatı Teorisi (Yadsıma)" başlıklı bölümde Marx, Smith'vari "doğal fiyat" yaklaşımının çözümlemesine geri geliyor. (XI. not defteri, s. 549-560). -89

37 XII. not defteri, s. 620'de "Adam Smith'in Rant Teorisi" bölümünde Smith'in, rant üretim fiyatının oluşumuna, kardan ve ücretlerden farklı bir biçimde girer şeklindeki savına eleştirel bir çözümleme getiriyor. Marx, Smith'in Wealth of Nations'ından alıntıyı, Ganilh'in Des systemes d 'economie politique'te [Ekonomi Politik Sistemleri Üzerine) (Paris 1821, c. II , s. 3) verdiği şekliyle kullanıyor. -90

38 Bkz: 12 nolu açıklayıcı not. -97 39 Marx burada ortaya konan sorunu, Kapital, Üçüncü Cilt, bölüm

XLIX'da şöyle formüle ediyor: "Şu halde, emekçinin ücretiyle, kapitalistin karıyla, toprak sahibinin rantıyla, her biri bu öğelerin yalnız bir tanesini değil, üçünü de içeren metaları satın alabilmeleri nasıl olanaklı olacaktır? Ücretlerin, kar ve rantın değerlerinin toplamının, gelirin üç kaynağının, birarada, bu gelirlerin sahiplerinin toplam tüketimlerini oluşturan meta­lan -değeri oluşturan bu üç öğe dışında bir değer öğesini, yani değişme­yen sermayeyi içeren metalan- satın alabilmeleri nasıl olanaklı olacak­tır? Üçlü bir değerle bunlar, dörtlü bir değeri nasıl satın alabileceklerdir? (Kapital, Üçüncü Cilt, Ankara 1997, s. 740).

Bunun hemen arkasından Marx şöyle yazar: "Biz kendi tahlilimizi İkinci Kitabın Üçüncü Kısmında yapmış bulunuyoruz. Gönderme "Toplam Toplumsal Sermayenin Yeniden-Üretimi ve Dolaşımı"nadır (Kapital, İkin­ci Cilt, Ankara 1997, s. 3 14-464). -99

40 (Forcade, Proudhon) sözcüklerini Marx kurşunkalemle eklemiş. Kapital, Üçüncü Cilt, bölüm XLIX'daki 53 nolu dipnotunda Marx, Pro­

udhon'un "cahilce formülü"nü eleştirir: "l 'ouurier ne peut pas racheter son propre produit [emekçi kendi ürününü gerisin geriye satın alamaz] , çünkü ürün, prix-de-reuient'e [maliyet fiyatına] eklenen faizi içermektedir." Marx

398

Page 399: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

aynca sıradan ekonomist Forcade'ın, sorunu "sermayenin büyümesi gibi anlamsız bir ifadeyle" çözme çabasının sığlığını da gösterir. Marx bu çaba­yı "burjuva mankafalı iyimserliği"nin tipik örneği olarak alaya alır. (Kapi­tal, Üçüncü Cilt, Ankara 1997, s . 740) -104

4ı Marx, harflerin üzerindeki sayılan olduğu gibi bırakırken, (A dışın­da) üretim alanlarını ifade eden harfleri değiştirdi. B ve C yerine şimdi sı­B2 (ya da s ı-2); D, E, F, G, H, I yerine c ı-es (ya da cı-6); Kı-Kı8 yerine Dı­nı8 (ya da nı-ı8); Lı-L54 yerine E ı-E54 (ya da Eı-54); Mı-Mı62 yerine Fı­F162 (ya da Fl-162); Nl-N486 yerine aı-G486 (ya da aı-486). -110

42 Burada Marx "B" ve "C"yi sayfa 110'a kadar kullandığı gibi kullanı­yor (Bkz: 41 nolu açıklayıcı not). Burada aklında iki üretim alanı var; her birinde yeni katma-emek bir günlük emeğe ulaşıyor. A, B ve C'deki toplam yeni katma-emek, A alanındaki üründe maddeleşen emeğe eşit olan üç günlük emeğe ulaşıyor. -114

43 Marx burada, artık, iki üretim alanını imiemek için "B" ve "C" harf­lerini kullanmıyor; çünkü iki alanın ürünü yalnızca 6 günlük emeğe ulaşı­yor, oysa Marx 18 günlük emekten sözediyor. Öte yandan, Marx harfleri Bı-B2 ve cı-es bağlamında da kullanmıyor (çünkü Bı-B2 Marx tarafından kullanıldtğı biçimiyle iki üretim alanlı bir üretim grubunu, c ı-es ise altı üretim alanından oluşan bir ·grubu ifade ediyor; toplamı 8 olan bu üretim alanlarının toplam ürünü 24 günlük emek ediyor). Anlaşıldığına göre, bu­rada Marx'ın kafasında, altı üretim alanından oluşan bir grup var -bu grup bu ciltte sayfa 1 13'teki çizelgede "C"ye denk düşüyor- bu grubun toplam ürünü 18 günlük emeğe ulaşıyor ve bu çerçevede, nı.nı8'de 18 günlük emeğe eşit olan yeni katma-ernekle değiştirilebiliyor. -114

44 Köşeli ayraç içindeki ifadeler, Marx'ın düşünce çizgisini izliyor. Onun hesabında her bir izleyen gruptaki üretim alanlannın sayısı, ken­dinden önceki grupların toplam üretim alanı sayısını katlıyor. Bu yüzden, 18 üretim alanını kapsayan D1-ı8 grubunda, kendisinden önceki tüm grup­Iann toplam üretim alanlanndan bir kat fazla üretim alanı bulunuyor (A = bir alan, B1-2 = iki alan, cı-s = altı alan, hepsi toplam dokuz alan). Bu yüzdendir ki nı-ı8'den sonra Marx ayraç içinde 2 x 9 yazıyor. -114

45 Marx burada Smith'i Garnier çevirisinden alıntılıyor. Marx'ın ayraç içinde işaret ettiği "İşadamları" terimiyle ilgili açıklama Garnier'den geli­yor. -116

46 Smith ile Tooke'un bu hatalı tezi üzerinde daha ilerde 132-133. ve 236-237. sayfalarda Marx, eleştirel yorumlar yapıyor.

Kapital, İkinci Cilt, bölüm XX'de Marx, Smith' ve Tooke'un" "yıllık geli­rin dolaşımı için gereken para, tüm yıllık ürünün dolaşımı için de yeterli­dir" biçimindeki görüşünün, Smith'in, toplam toplumsal ürünü gelire in­dirgeyen dogmatik anlayışıyla da yakından Hintili olduğunu gösteriyor. (Kapital, İkinci Cilt, Ankara 1997, s. 423). Aynca Kapital, Üçüncü Cilt, Ankara 1997, bölüm XLIX, s. 739-740). -116

47 Daha önceki hesaplamaya göre 5ı13 yarda keten bezi, iplikçiyle do­kuma tezgahı imalatçısının toplam değişmeyen sermayesini temsil eder. Bu nedenle, keten yetiştincisinin payını belirlemek için başlangıç noktası

399

Page 400: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

alınması gereken miktar 51/3 yarda değil, daha az miktarda keten bezi ol­mak gerekir. Daha aşağıda Marx bu hatayı düzeltir ve iplikçinin değişme­yen sermayesinin, yalnızca 4 yarda keten bezini temsil ettiğini varsayar. -1 19

48 Burada Mar-x, Tooke'un benimsediği Smith'vari görüşü, yani "farklı ticaret erbabı -arasında dolaşıma giren maliann değerinin, tüccarla tüketi­ciler arasında dolaşıma girenierin değerini aşamayacağı" görüşünü eleşti­rir. (Bkz: bu kitapta s. 1 16.) -ı33

49 Marx, burada, "yeni sermayeye dönüştürülen kar parçasını" tama­men hesabın dışında tuttuğu şeklindeki açıklamasını (bkz: bu kitapta s. ı32.) kastediyor. -ı34 · •

50 Bkz: Kapital, İkinci Cilt, Ankara 1997, bölüm XX, s . 407. -ı37 51 Marx, "biri için sermaye olan şey, bir başkası için gelirdir ve tersi de

böyledir" yollu buıjuva yaklaşımı eleştiriyor. Kapital, İkinci Cilt. -ı38 52 Açılı ayraç içindeki bu parça elyazmalannın 304. sayfasında yeralı­

yor ve dördüncü bölüme ait. Bu parçanın başına Marx'ın koyduğu "Sayfa 300'e" şeklindeki not nedeniyle, üçüncü bölüme aktanldı. Elyazmalarının 300. sayfasında Say'yle ilgili olan ve "Yukarda söylenenlere ek olarak" diye başlayan bir parça var. Bu iki parçanın karşılaştınlması şunları gös­teriyor: 304. sayfadaki parça "satılan ürün değeri nasıl olur da . . . " diye baş­layan bir soruyla bitiyor; Say hakkındaki parçanın son bölümü ise "yalnız­ca katma-emeği içeren gelir . . . " diye başlayan türnce de sorunun yanıtını veriyor. 304. sayfadaki parça, bu nedenle üçüncü bölümün ıo. kesiminde yeralan Say hakkındaki parçanın önüne eklendi. -ı40

53 Bkz: ı 7 nolu açıklayıcı not. 54 Marx burada ücretlerle ilgili olarak Smith'in "doğal oran" yaklaşı­

mındaki kısır döngüyil kastediyor; aynı konuya daha önce de değinmişti (Bkz: bu kitapta s. 88.). -ı4ı

55 Bkz: Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sol Yayınları, Ankara ı993, kitap I, kısım I, bölüm II, s. 80 vd. -ı4ı

56 Bu baskıda, Smith'in yapıtındaki çelişkilerin genel niteliğini belir­ten bu parça, üçüncü bölümü noktalayan bir parça olarak buraya kondu. Marx'ın elyazmalannda, bu parçanın konumu, burada yer verilmesini haklı gösteriyor; çünkü hemen bu parçanın ardından izleyen bölümün ilk satırlan geliyor. -ı4ı

57 Kapitalist toplumda bankacılar ve asalak rolleri konusunda, bkz: Kapital, Üçüncü Cilt, Beşinci Kısım. -ı54

58 Marx, IV. not defterinin ı 71-ı 72. sayfalannda (Kesim "Göreli Artı­Değer" , altkesim " İş-bölümü") sermayenin yoğunlaştırılmasından, emeğin üretkenliğindeki arışın temel koşulu olarak sözeder. -159

59 Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı başlıklı yapıtını kastedi­yor. Petty'den yaptığı alıntı için Bkz: Sol Yayınlan, Ankara ı993, s. ı45. ­ı63

400

Page 401: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

60 İngiliz yazar Mandeville'in The Fable of the Bees: or Priuate Vices. Publick Benefits [Anların Masalı: ya da Özel Kusurlar. Kamusal Yararlar) başlıklı ilk kez ı 705'te basılan taşlaması. -ı65

61 Metindeki bu parçanın çevirisi, Marx'ın alıntılan topladığı not def­terinde D'Avenant hakkında söyledikleriyle uyumlu hale getirildi; D'Ave­nant'dan yapılan bütün alıntılar, bu alıntılar defterinden alındı (Not defte­rinin kapağında Marx'ın elyazısıyla "Manchester, Temmuz ı845" ifadesi yeralıyor). -ı68

62 Marx burada Petty'nin A Treatise of Taxes and Contributions'ından [Vergiler ue Katkılar Üzerine inceleme) alıntıyı, Charles Ganilh'in Des systemes d 'ıkonomie politique [Ekonomi Politik Sistemleri Üzerine), c. II, Paris ı82ı, s . 36-37'den alıntı yapıyor; burada parça, Ganilh'in Fransızca­ya çevirisiyle veriliyor. Ne var ki, Fransızca çevirinin metni, İngilizce oriji­nalinden bir ölçüde farklı. Marx, elyazmalarının XXII. not defterinde par­çayı İngilizce kaydediyor (Bkz: bu kitapta s. 338). -ı 7 1

63 Garnier'den yapılan bu alıntıclah sonra elyazmalarında John Stuart Mill hakkında uzun bir ara-değerlendirme (s. 3 ı9-345); Malthus hakkında kısa bir npt (s. 345-346); ve Petty hakkı�da da kısa bir not (s. 346-347) ye­ralıyor. John Stuart Mill hakkında ara-değerlendirme şöyle başlıyor: "Gar­nier'ye eğilmeden önce, (bir sapma yaparak) yukarda anılan oğul Mill hak­kında bazı şeyler [söyleyeceğiz -ç.) . Burada söylenecek olanlar, gerçekte, bu kesimde daha ilerde rikardocu artı-değer teorisinin tartışılacağı bölüme aittir, yani henüz Adam Smith üzerinde durduğumuz bu bölüme ait değil." XIV. not defterinin içindekiler listesinde (Bkz: bu kitapta s . 32.) ve ayrıca not defterinin içinde "Rikardocu Ekolün Gerileyişi" bölümünde John Stu­art Mill hakkında bir kesim yeralıyor. Bu çerçevede, John Stuart Mill hak­kındaki ara-değerlendirme, Artı-Değer Teorileri'nin üçüncü kısmında (Cilt III), planda anılan bölüme aktanldı. Malthus hakkındaki not Malthus bö­lümüne ve Petty hakkındaki ara-d�ğerlendirme, bu ciltte daha yukarda (Bu kitapta s. ı68-ı 70) kondu. Bütün bu konu dışına çıkmalardan sonra, elyazmasında (VIII. not defteri, s. 347) şöyle deniyor: "Üretken ernekle üretken-olmayan emek konusuna geri geliyoruz. Garnier. Bkz: not defteri VII , s. 3 ı9." Ve bundan sonra Garnier'nin görüşlerinin çözümlemesine ge­çiliyor (Bkz: bu kitapta s. ı72-ı92). -ı72

64 Buraya kadar Marx, x harfini kullanım-değeri olarak dikkate alı­nan ürünü göstermek için z harfini de ürünün değerini belirtmek için kul­lanıyor. Bu bölümden itiba:ren harfleri değiştiriyor, x harfini değer için, z harfini kullanım-değeri için kullanıyor. Kitabın bu baskısında, harfler Marx'ın ilk kullandığı anlamlarında muhafaza edildi ve bu noktadan son­raki kısımda yeralan x ve z harflerinin yeri değiştirildi, böylece anlamları ilk kısımdaki gibi sürdürülmüş oldu. -ı 77

65 Germain Garnier bölümüne ek olan bir paragraf, IX. not defterin­den alındı; o not defterinde Say hakkındaki bölümle Destutt de Tracy hak­kındaki bölüm arasında yerahyordu. Garnier'nin kitabı Abrege elementaire des jJrincipes de l 'economie politique'ten [Ekonomi Politiğin Temel ilkeleri­nin Özeti] alıntıları, Marx, Destutt de Tracy'nin Elemenis d 'ideologie [ideo-

401

Page 402: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lojin in Öğeleri] , IV ve V. bölümler, s. 250-251'den alarak aktanyor. -191 66 "Schmalz" başlığı altındaki dört paragraf IX. not defterinin sonunda

dipnot gibi eklenmiş. İçerikleri yönünden, Gamier hakkında yine aynı not defterinde s. 400'de yeralan ek notu tamamlıyorlar (Bkz: bu kitapta s. 191-192). -192

67 Marx, Canard'ın zenginlik tanımını Ganilh'in Des systemes d 'econo­mie politique 'inden (c. I, Paris 1821, s. 75) aktanyor. Canard'ın kitabında bu tanım 4. sayfada yeralıyor. -192

68 Ganilh'in bu savı, Des systemes d 'economie politique başlıklı yapıtı­nın birinci cildinde yeralıyor, Paris 1821, s. 213. -201

69 Rakamı tam doğru vermek gerekirse, makine değeri -sermayenin 460 (150 + 3 10) pound olan geri kalan kısmının dört katı varsayımıyla-1.840 pound olmak gerekir. Ama bu rakam, hesaplamayı büyük ölçüde karmaşık hale getirebilirdi. Basitleştirmek için Marx yuvarlak olarak 1.600 rakamını almıştır. -202

70 Ricardo'nun Principles'ının XXVI. bölümüne Say'nin ekiediği notu, burada Marx, Ganilh'in kitabından aktanyar (c. I, s. 2 16). -209

71 Bkz: 17 nolu açıklayıcı not. -210 72 Marx'ın burada andığı 215. sayfa, Ganilh'in kitabının 2 15. sayfası;

Ricardo'nun Principles'ının Constancio tarafından yapılan Fransızca çevi­risinden XXVI. bölümden alıntıyı, Marx Ganilh'in 215. sayfasından yapı­yor. Biraz ilerde, elyazmalarının 377. sayfasında Marx Ricardo'dan aynı alıntıyı yeniden yapıyor, ama bu kez İngilizcesinden (üçüncü baskıdan) ve daha tam olarak. (Bkz: bu kitapta s. 214.). -21 1

7 3 Marx, alıntıyı ilkin Ricardo'nun Principles bölüm XXVI'dan Fransız­ca (Constancio çevirisi) veriyor (Ganilh'in kitabı c. I, s. 214'ten) ve biraz sonra İngilizce orijinalinden (üçüncü baskı, s. 416) aktanyor. -2 13

74 Elyazmasında bu noktadan sonra 41/2 sayfa (372-376) kurşunkalem­le üstü çizilerek iptal edilmiş; Marx bu iptal edilmiş sayfalarda, Ricar­do'nun "20.000 pound sermayesi olan "bir kişi örneğinde verilen rakamlar üzerine yaptığı aynntılı bir çözümleme var. Marx bu rakamlann bir an­lam ifade etmediğini gösteriyor. Birinci durumda 20.000 poundluk serına­yenin sahibi, yüz kişi çalıştınyar ve üretilen ürünleri 10.000 pounda satı­yor. İkinci durumda bin kişi çalıştınyar ve üretilen ürünleri 20.000 poun­da satıyor. Ricardo, her iki durumda da 20.000 poundluk sermayeden Prl.i­len kann 2.000 pound olduğunu öne sürüyor. Marx aynntılı hesaplar yapıyor ve dayanılan varsayımiara göre, bu sonucun olanaksız olduğunu gösteriyor. Sonra şu tezi ortaya atıyor: "Verilen örneklerdeki uarsayımlar

· çelişik olmamalıdır. Bunlar öyle formüle edilmelidir ki, gerçek varsayım­lar, gerçek hipotezler olmalıdır; varsayımsal saçmalıklar, gerçek-dışı hipo­tezler ve anlamsızlıklar değil" (s. 373). Ricardo'nun örneği bir açıdan daha tatmin edici değil: yalnızca çalıştınlan insan sayısı veriliyor, ancak her iki durumda üretilen brüt ürün miktan belirtilmiyor. Marx, her iki durumu daha derinden çözümleyebilmek için çalıştınlan insan ve üretilen ürün miktan konusunda daha tutarlı ve daha uygun sayılar seçiyor ve bunlara

402

Page 403: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

göre hesap yapıyor. Ancak bu iki durumdan her birinde işçilerin ücret ola­rak alacağı ürün miktarını belirlemeye gelince, Marx, hesaplamalannda bir hata yaptığını farkediyor ve devam etmemeye karar veriyor. Elyazma­sında (s. 376) üstü çizilen parça 'şu ifadeyle bitiyor: "Bu hesaplar bir yana bırakılmalı. Ricardo'nun saçmalığı üzerinde zaman harcamanın anlamı yok." -2 13

'

75 Marx, daha sonraki hesaplan karmaşık hale getirinemek için yu­varlak 10 sayısını alıyor. Metinde verilen rakamlara göre (14 farklı sabit sennaye için toplam dönüş süresi 1 10 yıl) ortalama dönüş süresi (farklı türlerin aynı büyüklükte olduğu varsayımıyla) her bir sabit sennaye için 10 yıl değil, 7 ,86 yıl olur. -229

76 Bu "intennezzo"da değinilen bazı sorunlara Marx, elyazmalarının X. not defterinde, Quesnay'nin ekonomik tablosuyla ilintili olarak geri dö­ner (Bkz: bu kitap, bölüm VI.). Ancak ortaya konan son iki soruya, aynntı­lı ve sistemli yanıtını Kapital'in ikinci cildinde (özellikle bölüm XX, kesim X "Sermaye ve Gelir: Değişen Sermaye ve Ücretler"de ve bölüm XXI "Ge­nişletilmiş Düzeyde Birikim ve Yeniden-Üretim"de) verir. -238

77 Bkz: 12 nolu açıklayıcı not. -250 78 Kastedilen şu parça: "Herhangi bir ülkede dalaşımda olan ve ülke­

deki ürünle emeğin, yıl süresince dolaşımını ve gerçek tüketicilere dağıtı­mını sağlayan altın ve gümüış para, tüccann nakit parası gibi ölü bir stok­tur. Ülke sermayesinin, ülke için hiçbir şey üretmeyen çok değerli bir par­çasıdır" (Adam Smith, Weall!h of Nations, Oxford University Press, 1928, c. I , s . 357 . ) -251

7 9 XIV. not defterinde (bu defter, Artı-Değer Teorileri'nin, III . kitabına aittir) Malthus'un görüşlerini çözümledikten sonra Marx, yazarı belli ol­mayan iki yapıtı ele alır; b iri rikardocu açıdan Malthus'a saldınnaktadır, ikincisi rikardoculara karşı Malthus'u savunmaktadır. Birincisinin başlığı An lnquiry into those Princ iples, Respecting the Nature of Demand and the Necessity of Consumption, lately advocated by Mr. Malthus, from which it is concluded, that Taxatioıı, and the Maintenance of Unproductive Consu­mers can be conducive to the Progress of Wealth [Son Zamanlarda Bay Malthus 'un Savunduğu ve Vergilerle Üretken-Olmayan Tüketicilerin Varlı­ğını Sürdürmenin Zengini�iği Geliştireceği Sonucunu Veren, Talebin Yapı­sına ve Tüketim Gereğine ilişkin ilkeler Hakkında Bir Araştırma] , Londra 182 1 (Bkz: Kaynaklar Di zini). İkincisi ise Outlines of Political Economy, be ing a plain and short Vı :ew of the Law s relating to the Production, Distri­bution and Consumption of Wealth [Ekonomi Politiğin Genel Çizgileri; Zenginliğin Üretimine, Dt ığıtımına ve Tüketimine ilişkin Yasaların Açık ve Kısaca Gözden Geçirilme�;i) Londra 1832. -268

80 Marx, Lessing'in H 'amburgische Dramaturgie 'sinde ( 1767-68) Voltai­re'e yönelttiği polemiği k� ıstediyor. -270

81 Henriade·Henrina me: Voltaire'in, Fransa Kralı Henri IV hakkında yazdığı destan-şiir; ilk ba .s kı 1723. -270

82 Smith'in din adar nlanna karşı hasmane tutumu için bkz: Kapital,

403

Page 404: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Birinci Cilt, bölüm XXV, s. 589. -284 83 Bu bölümde Smith merkantilizmin genel teorik düşüncelerini inceli­

yor. -286 84 Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı 'daki "Para yığma" alt ke­

simini kastediyor (Ankara 1993, s. 145); o bölümde Marx, Petty'nin Politi: cal Arithmetick adlı yapıtından alıntı yapıyor. Marx aynı alıntıya daha önce de değinmişti (Bkz: bu kitapta s. 163) ve Smith'in bir ölçüde merkan­tilistlerin görüşlerine gerileyişini ortaya koymuştu. -287

85 Marx, Smith'in Ulusların Zenginliği başlıklı yapıtının kitap Il , bö­lüm lll'teki son altı paragrafını kastediyor; yazar o bölümde, toplumsal zenginliğin artmasına ne tür bir gelir harcamasının daha büyük ölçüde katkıda bulunacağını, hangisinin daha az ölçüde katkıda bulunacağını araştınyor. Smith, bunun, tüketim maddelerinin doğasına ve dayanıklılık derecesine bağlı olduğunu varsayıyor. Marx, Smith'in bu görüşünü, bu ki­tapta, Destutt de Tracy bölümünde, s. 265'te dile getiriyor. -287

86 Elyazmalarının V. not defterinde s. 181'de (bölüm I, kesim III "Gö­reli Artı-Değer", paragraf: "İşbölümü''), Marx Linguet'den aşağıdaki parça­yı alıntılıyor:

"Onun" (gündelikçi işçinin) "üzerinden amansız nezaretçiliğini eksik etmeyen hasis ekonomi, o bir an için dinlenıneye kalkışsa, azan hemen ya­pıştırarak ensesine biner ve o bir anlık dinlenme yüzünden soyulduğunu savlar. (S. N. Linguet, Theorie des lois civiles [Medeni Hukuk Teorisi] , c. II , Londra 1767, s. 466).

Marx aynı parçayı elyazmalarının X. not defterinde 439. sayfada Lin­guet bölümünde de alıntılar (Bkz: bu kitapta s. 331) Marx ayrıca, Kapital, Birinci Cilt, Ankara 1997, bölüm X, s. 247'deki 43 numaralı dipnotunda alıntıyı kısaltarak aktarır. -289

87 Linguet'nin yapıtı Theorie des lois ciuiles (1767), yayın tarihine göre, Necker'in burada ele alınan iki yapıtından -Sur le Legislation et le commerce des grains [Tahıl Ticareti ve Yasama Üzerine) ( 1775) ve De l 'ad­ministration des finances de la France [Fransa Maliyesinin Yönetimi] (1784)- önce geldiği halde Marx, Linguet bölümünü, Necker'den sonraya koymuştur. Bunun nedeni, kapitalist üretimin niteliğini yakalamakta Lin­guet'nin yapıtın ın, Necker'in iki yapıtından da daha üst düzeyde oluşudur. -289

88 Burada Marx ekonomik tablonun genel çizgilerini Selımaiz'ın Eco­nomie politique [Ekonomi Politik) (Almancadan ;eviren: Henri Jouffroy), c. I , Paris 1826, s . 329'dan alarak kullanır.

Selımaiz'ın görüşleri hakkında, VI. not defterinin 241-242. sayfalann­da eleştirel bakışını ortaya koyar (Bkz: bu kitapta s. 59-60).

Selımaiz hakkındaki ek notlar, onun yapıtından alıntılarla birlikte, IX. not defterinin sonunda, s. 42 1'de ye:ralır (Bkz: bu kitapta s. 191-192). Elyazmalarının izleyen sayfasında (not defteri X, s . 422) Marx, Ques­nay'nin ekonomik tablosunu, Selımaiz'ın kitabında yeraldığı biçimiyle kul­lanarak ara-değerlendirme bölümüne geı;er.

Dikkate değer olan şu ki, ara-değerl endirmen.in tümü boyunca (elyaz-

404

Page 405: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ması s. 422-437) Marx, andığı ya·zarlardan hemen hiç alıntı yapmaz. Yal­nızca son (437.) sayfada, Smith'ten parçalar alır, Proudhon'dan bir alıntı aktarır; bunların, elyazmasında Proudhon'la ilgili olan bölüme (s. 428) ait olduğunu söyler (bu belirleme çerçevesinde, Proudhon'la ilgili alıntı, bu ki­tapta, Marx'ın işaret ettiği yere aktarılmıştır (Bkz: bu kitap s. 309). Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, bu "ara-değerlendirme"yi yazarken Marx'ın eli­nin altında Quesnay'nin ve anılan yazarların yapıtları bulunmuyordu. Bü­yük bir olasılıkla "ara-değerlendirme"nin hemen neredeyse tümünü, (el­yazması s. 437'deki Smith ve Proudhon alıntılanna kadar) Nisan 1862'de Manchester'da kaldığı sırada yazmıştır.

XXIII. not defterinde ı433-ı434. sayfalarda fizyokratlar hakkında yaz­dığı ek notlarda Marx, ekonomik tabloyu, Quesnay'nin Analyse du Table­au economique 'inde [Ekonomik Tablonun Çözümlemesi) (Bkz: bu kitapta s . 356) verdiği biçimiyle kullanmıştır. Engels'e 6 Temmuz ı863'te yazdığı mektupta da tabioyu yine o biçimiyle kullanır (Marx-Engels, Seçme Yazış­malar, Sol Yayınları, Ankara ı995, c. I, s. ı64-ı68). -293

89 Burada Marx'ın kullandığı harfler (ve ifade ettikleri doğrultular) ekonomik tabloya, Quesnay'de ve Selımaiz'da bulunmayan bir açıklık ver­mektedir.

Her bir çizginin iki harlle gösterilmesi (a-b, a-c, c-d, vb.) bu çizgilerin hareket doğrultusunu, yani çizginin hangi sınıftan hangi sınıfa gittiğini göstermektedir (yön, alfabedeki harf sırasına göredir: a-b, a-c, c-d, vb.). Böylece a-b çizgisi, toprak sahipleri sınıfıyla "üretici sınıf' (çiftçiler) ara­sındaki dalaşımda başlangıç noktasının toprak sahipleri sınıfı (çiftçilerden gıda maddesi aldıklan için) olduğunu gösterir.

İki harlle tanımlanan her çizgi, ayrıca hem paranın hem metalann yö­nünü gösterir. Örneğin a-b çizgisi, paranın hareket yönünü belirler (top­rak sahipleri sınıfı, üretici sınıfa ı milyar para öder; ama tersten dikkate alındığı zaman aynı çizgi (b-a) metalann yönünü gösterir (üretici sınıf, toprak sahipleri sınıfına ı milyarlık gıda maddesi verirler).

a-b-c-d kınk çizgisi, şu bağlantılan içerir: c ı ı a-b kesimi toprak sahip­leriyle üretici sınıf arasındaki dolaşımı ifade eder (toprak sahipleri çiftçi­lerden ı milyarlık gıda maddesi alırlar; (2) a-c kesimi toprak sahipleriyle kısır sınıf (imalatçılar) arasındaki dolaşımı gösterir - toprak sahipleri imalatçılardan ı milyarlık mamul maddeler alırlar; (3) c-d kesmi kısır sı­nıfla üretici sınıf arasındaki dolaşımı imler (İmalatçılar çiftçilerden ı mil­yarlık gıda maddesi alırlar).

a '-b' çizgisi üretici sınıfla kısır sınıf arasındaki dolaşımı ifade eder (çiftçiler, imalatçılardan ı milyarlık mamul madde satın alırlar). •

a "-b" çizgisi kısır sınıfla üretici sınıf arasındaki kapanış dola.<iımını gösterir (İmalatçılar çiftçilerden ürünlerini üretmek için gereksindikleri 1 milyarlık hammadde alırlar). -294

90 Marx burada, sahip olduğu tek meta emek-gücü olan emekçiyle, "metalara ilk biçiminde sahip olanları" yani "emek-gücünün kendisinden ayrı olarıık metalara" onları satmak üzere sahip olan meta sahiplerini bir­birlerinin karşısına koyar (Karş: Bu kitapta s. ı56, ı60). -300

91 Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı 'nın "Para" kesiminin ilk

405

Page 406: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

iki purngrafını kastediyor (Sol Yayınları, Ankara 1993, s. 142-143). -306 92 Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı 'dan şu paragrafı kastedi­

yor: "Alıcıların, alıcı olarak ödemiş olduklan para, yeniden meta satıcısı olarak ortaya çıktıklan anda kendi ellerine döner. Meta dolaşımının dur­madan yenilenmesi, böylelikle, buıjuva toplumun bütün genişliğince dur­madan elden ele yuvarlanmakla kalmayan, ama aynı zamanda sayısız noktalardan hareket ederek ve aynı hareketi yİnelernek üzere aynı nokta­lara dönerek değişik bir sürü küçük çevrimler izleyen paranın hareketinde yansır" (Ankara 1993, s. 1 18). -306

93 Bkz: bu kitapta s. 254-266; ayrıca karş: Kapital, İkinci Cilt, Ankara 1997, bölüm XX, kesim XIII, "Destutt de Tracy'nin Yeniden-Üretim Teori­si, s. 427-434). -307

94 Bray bölümü, elyazmalarının X. not defterinde 441-444. sayfalarda yeralıyor. Tamamlanmamış; Bray'ın, işçilerle kapitalistler arasındaki para dolaşımına ilişkin görüşlerine orada değinilmiyor.

Paranın doğası ve rolü hakkında Bray'ın görüşleriyle ilgili olarak bkz: Marx'ın Arbeitslohn (ücretler), (Marx-Engels, Kleine ökonomische Schrif­ten, Berlin 1955, s. 228-229'da yeralıyor); Marx'ın Grundrisse der Kritik der politischen Ökonomie, Berlin 1953, s. 55, 690, 754; Marx-Engels, Marx'ın Engels'e 2 Nisan 1858 tarihli mektubu, Seçme Yazışmalar 1, Sol Yayınları, Ankara 1995, s. 118-123. -307

95 Daha sonra, elyazmalarının X. not defterinde, s. 428 ve 437'de Marx, bu konuda Proudhon'un ne düşündüğünü kı�aca belirtir (Bkz: bu ki­tapta s. 309). -307 .

96 Ayraç içindekt ifadeler, Marx'ın daha sonra geliştirme niyetinde ol­duğu düşünceleri imliyor. Büyük bir olasılıkla Marx'ın aklında, Ques­nay'nin toprakta özel mülkiyeti mazur gösterme çabaları vardı. Q'les­nay'nin yaklaşırnma göre, toprak sahiplerinin, topraklan üzerindeki hak­lan, atalaniıırri:ıakir toprakları, tarıma elverişli hale getirmiş olmalan ol­gusuna dayanıyordu.Anti-Dühring'in II. Kısmında Marx'ın yazdığı X. bölümde fizyokratıa·rın bu görüşü şu ifadeyle karakterize edilmiştir: " . . . 'doğal yasa' gereği, onların" (toprak sahiplerinin) "esas işlevi, baba mirası­nı iyi konumda tutmak için gerekli harcamalan yapmak ve iyi yönetmek­ten ibarettir, ya da . . . çiftçinin tüm sermayesini asıl tan m işine harcayabil­mesi için avances foncieres yapmak, çiftliğin tüm donanımını sağlamak ve toprağın ekime hazır olması için gerekli harcamalan yapmaktır" . -308

97 Elyazmalarının XV. not defterinde, s. 935-937'de, Proudhon'un Gra­tuite du credit 'de ortaya koyduğu şekliyle para-sermayenin rolü ve faizin yapısı hakkındaki sıradan gö�üşlerini eleştirir (Bkz: Kapital, Üçüncü Cilt, Ankara 1997, s. 303-304). -309

98 Marx bu sorunu ayrıntılı biçimde incelemiştir (Bkz: Kapital, İkinci Cilt, XVII, XX (V ve XII. kesimler) ve XXI (kesim I, alt kesim 1, "Yığrnanın Oluşumu"). -310

99 Bkz: 98 nolu açıklayıcı not. -3 1 1 ıoo Marx burada Quesnay'nin üç sınıfı için şu harfleri kullanıyor L =

406

Page 407: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Mülk sahipleri (toprak sahipleri); S = Kısır sınıf (İmalatçılar); F = Çiftçiler, üretici sınıf. -3 12

101 Bkz: 89 nolu açıklayıcı not. -3 12 102 Bkz: 89 nolu açıklayıcı not. -3 14 103 Marx burada ve daha sonraki açıklamalannda, Quesnay'ye göre,

ürünün yalnızca beşte-birinin dolaşıma girmediğini, "üretici sınıf' tarafın­dan doğal biçimde kullanıldığını varsayıyor.

Marx, elyazmalannın XXIII. not defterinde ve Anti-Dühring'in Il. Ki­tabında, bizzat yazdığı X. bölümde bu noktaya geri dönüyor. Orada tanm­daki döner sermayenin yenilenmesi konusunda Quesnay'nin öne sürdüğü düşünceleri yorumlayışını şöyle çerçeveliyor: "Demek ki, beş milyar değe­rindeki tüm brüt ürün, üretici sınıfın, yani on milyarlık yatınlmış serma­yeye denk düşen iki milyarlık bir işletme sermayesi kullanarak bu ürünü üretmiş olan çiftçilerin elindedir. Tanmda doğrudan yeralmış insaniann tümünün geçimi dahil olmak üzere işletme sermayesinin yenilenmesi için gereken tanmsal ürünler -gıda maddeleri ve hammaddeler, vb.- in na­tura [ürün olarak) toplam üründen aynlmış ve yeni tanmsal üretime har­canmıştır. Daha önce gördüğümüz gibi, sabit fiyatlan ve belli bir düzeyde basit yeniden-üretimi veri aldığımız için, brüt üründen aynlan ürün par­çasının para değeri, demek ki iki milyar liradır. Bu parça, bu nedenle ge­nel dolaşıma girmez. Çünkü, daha önce belirttiğimiz gibi, bir sınıfla bir başkası arasında değil, ama belli bir sınıfın içinde cereyan eden dolaşım, Tablonun dıŞında tutulmuştur" (F. Engels, Anti-Dühring, Sol Yayınlan, Ankara 1995, s. 355). -314

104 Marx Baudeau'nun Explication du Tableau economique [Ekonomik Tablonun Izahı) başlıklı yorumunu kastediyor. (Bu yorum M. Eugime Dai­re'nin Physiocrates. Avec une introduction et des commentaires [Fizyokrat­lar. Bir Giriş ve Yorumlar lle) başlıklı yapıtında yeralıyor. 2. bölüm, Paris 1846, s. 822-867). -316

105 Quesnay'nin ekonomik tablosunda kullanılan bir milyar Tour lirası yerine Marx burada bin para biriminden sözediyor. Bu, meselenin özünü kuşkusuz değiştirmemektedir. -322

106 Kastedilen Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sol Yayınlan, An­kara 1993, s. 124. -323

107 Bkz: Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sol Yayınlan, Ankara 1993, "Paranın Dolaşımı". -324

108 Bkz: 93 nolu açıklayıcı not. -324 109 Bkz: Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Ankara 1993, s. 1 16 vd.

-324 110 Bkz: 98 nolu açıklayıcı not. -325 ııı XIV ve XV. not defterlerinde (elyazmalan s. 882-890) Ekonomistle­

re proleter muhalefet - görüşlerini Ricardo'nun teorisin(l dayandıran mu­halifler konusunda bir bölüm var. X. not defterinde (s. 441-444) Bray ile il­gili tamamlanmamış bölüm, ve XVIII. not defterinde (s. 1084-1086) Hodg-

407

Page 408: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

skin bölümünün son kısmı, bu bölüme ait. -327 1 12 Bkz: Linguet, Theorie des lois civiles, ou Principes fondemanteaux

de la societe [Medeni Hukuk Teorisi ya da Toplumun Temel Ilkeleri] , c. I , Londra 1767, s . 236. Marx "Leur esprit est de consacrer la propriete" ("Onların ruhu mülkiyete adanmıştır") parçasını, kendi ifadesiyle yansıtı­yor. -328

113 Marx daha önce, "Üretken Emek ile Üretken-Olmayan Emek" bölü­münde, üretken emek ile üretken-olmayan emeği ayınnaya dönük ilk ça­baları anlatırken Petty'nin bazı görüşlerini de yansıtmıştı (Bkz: bu kitapta s. 168-1 71) . -325

1 14 Kastedilen, Kapital kısım I'in, XVIII. not defterinde, s. 1 140'ta Marx tarafından tasartandığı biçimiyle sonuncu ya da dokuzuncu kesimi (Bkz: bu kitapta s. 387). -335

1 15 Kastedilen, Petty'nin yapıtı A Treatise of Taxes and Contributions, ilk baskı 1662. -343

116 North'un kitabı Discourses upon Trade [Ticaret Üzerine Konuşma­lar) ile Locke'un çalışması Some Considerations of the Consequences of the Lowering of Interest and Raising the Value of Money'yi [Faizi Düşürme ve Para Değerini Yükseltmenin Sonuçları Hakkında Bazı Düşünceler) kaste­diliyor. Her ikisi 1691'de yazıldı ve Londra'da, birincisi 169l'de, ikincisi 1692'de yayınlandı. -344

117 Bu yapıtın başlığı Some Considerations of the Consequences of the Lowering of Interest and Raising the Value of Money. (Bkz: 1 16 nolu açık­layıcı not). -347

1 18 Burada Marx, Locke'tan yaptığı alıntıyı, Massie'nin An Essay on -the Governing Causes of the Natural Rate of Interest [Doğal Faiz Oranını Yöneten Nedenler Üzerine Bir Deneme] , (Londra 1750, s . 10-11) başlıklı ya­pıtından aktarıyor. Locke'un yapıtlannın 1768 baskısında, bu parça c. Il, s . 24'tedir. -347

1 19 Marx burada, 1861-1863 elyazmalarına ek olan "ek not defterle­ri"ni kastediyor; orada, 1863 bahannda, Engels'e 29 Mayıs 1863'te yazdığı gibi, "Ekonomi politiğin, üzerinde çalıştığı bölümüyle ilgili her tür yazınsal tarihsel malzemeden" alıntılar yapmıştı (Marx-Engels, Briefe über "Das Kapital", Berlin 1954, s. 118). Ek not defterleri A, B, C, D, E, F, G, H yiti­rilmedi, muhafaza edildi. C not defterinde North'dan alıntılar 12-14. sayfa­larda yeralıyor. -347

120 Elyazmalannın orijinalinde burada " 1688'den" ibaresi vardı, ancak Marx 1688 rakamının üstünü çizerek bir soru işareti koymuş. Xl. not def­terinin 507-508. sayfalarında, Marx, buğdaydaki fiyat hareketlerinin tari­hini veriyor. Buna göre 1641-1649 arasında ortalama buğday fiyatı quar­ter başına 60 şilin 52/3 peni idi; ancak 17. yüzyılın ikinci yarısında 44 şilin 21/5 peniye düştü; 18. yüzyılın ilk yarısında da 35 şilin 929/50 peniye gerile­di. -348

121 Anlaşıldığına göre Marx, Petty'nin Political Arithmetick ( 1676) baş-

408

Page 409: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

lıklı yapıtının IV. bölümünden, Rodbertus'la ilgili kesimde (not defteri Xl, elyazması s. 494) andığı parçayı kastediyor. Karş: Kapital, Üçüncü Cilt s. 583'teki ifadesi: "Petty'nin ve D'Avenant'ın zamanlarında, çiftçiler ve top­rak sahipleri, iyileştinnelerden ve yeni toprağın ekime açılmasından yak.ı­nırlardı; daha iyi toprağın rantı azalıyor ve rant getiren toprak alanının genişlemesiyle rant miktarı artıyordu". -348

122 Bu alıntı ("Dilenciyle başlayacağım" sözcükleriyle başlayan kısım) Marx'ın XXIII. not defterinde, elyazması sayfası 1419'a koyduğu bir not nedeniyle ek not defteri C, s. 12-13'ten alınarak buraya konmuştur. -350

123 Ek not defteri C, s. 14'te Marx, North'un yazılarından alıntılar veri­yor; bu alıntılarda North, bir ülkedeki para dolaşımının "gel-git"lerinden sözediyor. Marx, bu alıntılardan birini, Kapital'in birinci cildinde aktarır (Kapital, Birinci Cilt, Ankara 1997, s. 136-137 dipnot). -351

124 Bu parçadan önce Massie, Petty'nin Political Arithmetick 'inden ve Locke'un Some Considerations of the Consequences of the Lowering Interest and Raising the Value of Money 'sinden parçalar aktarır. -353

125 Marx burada, Ekonomik Tabloyu, Quesnay'nin Analyse du Tableau economique'de (Eug(me Daire'nin Physiocrates, Paris 1846 başlıklı kitabın­dan alarak) verdiği biçimde (ama bazı kısaltmalarla) kullanır. -356

126 Bkz: 102 nolu açıklayıcı not. -357 127 Fizyokrat Baudeau, bu görüşü, Explication du Tableau economi­

que'inde (Physiocrates başlıklı yapıtta; bölüm III, paragraf 12) geliştirir. -357

128 Quesnay'nin iki diyaloğu - "Ticaret Üzerine. M. H. ve M. N .. ara­sındaki ilk diyalog" ve "Zanaatkarların Çalışmalan Üzerine. İkinci Diya­log" - bu başlık altında Physiocrates'ta yeraldı. Marx'ın aktardığı parça, birinci diyalogdan alındı. -358

129 Quesnay'den yapılan bu alıntı, Dupont de Nemours'un De l 'origine et des progres d 'une science nouuelle [Yeni Bir Bilimin Kökeni ue Gelişimi] başlıklı kitabının metninde değil, ama yine onun Maximes du docteur Qu­esnay, ou Resume des principes d 'economie social'de [Doktor Quesnay 'nin Özdeyişleri ya da Toplumsal Ekonomi İlkelerinin Özeti] yeralıyor; içeriğine göre bu ikinci çalışma, birinciyle bağlantılı; her ikisi de Physciocraties'ta yeralıyor. Marx'ın verdiği sayfa numarası, 1846 Paris baskısından. -358

130 Alıntı Quesnay'nin "Ticaret Üzerine. M.H. ve M.N. Arasındaki İlk Diyalog"undan. -358

131 Alıntı "Zanaatkarların Çalışmaları Üzerine. İkinci Diyalog"dan. -358

132 Maximes du docteur Quesnay'den. -358 133' Marx, Ricardo'nun Principles of Political Economy'sindeki bölüm

XXVI'yı ("Brüt ve Net Gelir Üzerine") kastediyor. -358 134 Marx Buat'tan yaptığı, ek not defteri A'daki (Bkz: 1 19 nolu açıklayı­

cı not) s. 27-32 ahntıyı kastediyor. Daha ilerde Marx'ın ek not defterinin

409

Page 410: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ı,ıayfalanna yaptığı göndermelerin yerini Buat'ın çalışmasının sayfa numa­ralarına yaptığı göndermeler alıyor. -358

135 Marx'ın "fanatik bir artı-ürün taraflısı" dediği Arthur Young için bkz: Kapital, Birinci Cilt, Ankara ı997, s. 244, dipnot 38. -359

136 Bkz: 133 nolu açıklayıcı not. -359 137 Burada Marx'ın çözümlediği, yazan bilinmeyen yapıtın, John Gray

adında birine ait olduğu daha sonra belirlendi; yazann doğum-ölüm tarih­leri bilinmiyor. 1802'de aynı yazar Londra'da gelir vergisi konusunda bir kitap daha yayınladı. -359

138 Marx, ek not defteri lfyi (Bkz: 119 nolu açıklayıcı not) kastediyor. izleyen paragrafta yazannın adı belli olmayan kitabın 6. sayfasından yap­tığı tüm alıntılan aktarıyor. Bu alıntılar not defteri H'nin 32-33. sayfala­rında yeralıyor. -359

139 Adı bilinmeyen İngiliz yazar, "imalatçılar" sözcüğüyle, hem imalat­taki emekçileri kastediyor (bazan onlara "emekçi İmalatçılar" diyor), hem de imalattaki girişimcileri kastediyor (onlara da bazan "patron işverenler" diyor). Bu yazann kullandığı içerikle "sanat erbabı" sözcüğü de hem ücret­li-işçileri, hem de zanaatkarlan kapsıyor. -360

140 Bkz: ı 7 nolu açıklayıcı not. -360 141 Ek not defteri H'nin 36 ve 37. sayfalarında, yazan bilinmeyen kita­

bın 3ı-33. sayfalarından yapılmış alıntılar var. -36ı 142 Ek not defteri H'nin 38 ve 39. sayfalarında, yazan bilinmeyen kita­

bın 5ı-54. sayfalarından yapılmış alıntılar var. Bunu izleyen bölümde, Marx, ek not defteri H'nin sayfa numaralan yerine, alıntı yaptığı, yazarı belli olmayan kitabın sayfa numaralarına gönderme yapıyor. -36ı

143 Elyazmalarının 1146. sayfasında (not defteri XXIII) Marx, Bearde de l'Abbaye'nin fizyokratlara yönelttiği Recherches sur les moyens de supp­rimer les impôts [Vergileri Kaldırma Yöntemleri Üzerine] , Amsterdam ı 770, başlıklı kitabından sözediyor. Bu kitaptan alıntılar not defteri H'nin ı0-11 . sayfalannda yeralıyor. -362

144 Bu paragrafta, adı bilinmeyen yazarın kitabından (s. 38-39) yaptığı alıntıya Marx'ın kattığı öteki ekiemelerin düzeni bir ölçüde değiştirildi. Marx, alıntıyı kısaltarak vermişti. Bu alıntıda çıkarılmış olan sözcükler sözkonusu The Essential Principles of the Wealth of Nations [Ul·usların Zenginliğinin Öz sel ilkeleri] , 1797 başlıklı kitaptan alınarak yerlerine kondu; tabii bu düzeltme, Marx'ın bu kitapta öne sürülen düşüncelere yö­nelttiği eleştirileTin tam aniaşılmasını sağlamaya elverecek ölçüde tutul­du, ötesine taşınlmadı. -362

145 "İrlanda Kiracılık Hakkı" konusunda Marx'ın New York Daily Tri­bune'da l l Temmuz ı853'te çıkan makalesine bakınız (Marx-Engels, Wer­ke, Bd. 9, Dietz Verlag, Berlin ı960, s. ı57-ı63). -363

146 Marx, "Emeğin, Biçimsel ve Gerçek Anlamda Sermayenin Kapsa­mıl}a Alınması. Geçiş Biçimleri" bölümünü (not defteri XXI, s. ı306-ı3ı6) kastediyor. Bu bölüm, "Sermayenin Üretkenliği. Üretken Emek, Üretken-

410

Page 411: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Olmayan Emek" kesiminden hemen önce geliyor. -364 147 Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'da, Toplumsal İlişkile­

rin burjuva toplumda gizemli bir hale getirilmesinin, en çarpıcı biçimde özellikle parada gözlendiğini, zenginliğin değerli metallerde bir fetiş ola­rak kristalleşmenin burjuva üretim tarzının tipik özelliği olduğunu esasen ortaya koymuştu. Marx, burjuva toplumsal ilişkilerin fetişleştirilmesi sü­recini elyazmalannın XV. not defterinde, 891-899 ve 910-919. sayfalarda çözümlemişti. -365

148 Marx, Kapital'in birinci cildinde şöyle yazar: "Bilim genellikle kapi­taliste hiçbir şeye malolmaz, ama bu durum, onun bilimi sömürmesine gene de engel değildir. Başkalanna ait bilim de tıpkı başkalanna ait emek gibi sermayeye eklemlenir. Bununla birlikte bilime olsun maddi servete ol­sun, kapitalist biçimde elkoyma ile kişisel biçimde elkoyma birbirinden ta­mamen farklı şeylerdir. Dr. Ure'nin kendisi bile makineden yararlanan sevgili fabrikatörleri arasında mekanik bilgi konusundaki ham biJisizliği kınıyor . . . . " [Kapital, Birinci Cilt, Ankara 1997, s. 400, dipnot 23) . -367

149 Marx, 1861-1863 elyazmalannın XXI. not defterinden 1318. sayfa­yı, son dokuz satır dışında kesip çıkararak, Kapital birinci cildin sondan bir önceki varyantında 490. sayfaya iliştirmişti (Bu varyantın muhafaza edilmiş olan altıncı bölümü 1933'te Rusça Marx-Engels Arşivi, c. II (VII) içinde basıldı). Marx, ( 1318,13 19. sayfalada 1320. sayfanın ilk yansını kapsayan) metni, kar hakkındaki bölümde kullanmak niyetindeydi. 13 18. sayfanın sonunda ve 1320. sayfanın başında sayfa kenanna düştüğü "Kar" notu bunu gösteriyor. -367

150 Marx burada Grek abecesinden (delta) harfini kullanıyor; mate­matikte bir artışı imiemek amacıyla kullanılan bu harfi Marx, artı-değer simgesi olarak kullanıyor. Metinde daha ilerde h harfini, yine aynı anlam­da kullanmıştır. -368

151 Burada ve daha ilerde Marx x harfini artı-değer simgesi olarak kullanıyor. -370

152 Marx, "Emekle Değişim. Emek Süreci. Artı-Değer Üretimi" kesimi­ni kastediyor (Elyazı:nasının I. not defteri, s. 15-53). Bu kesimde "Emek Sürecinin Birliği ve Artı-Değer Üretimi Süreci (Kapitalist Üretim Süreci)" başlıklı bir alt-kesim var (Eiyazmalannın 49-53. sayfalan). -371

153 Burada "Emek-Gücünün Değeri. Taban Ücret ya da Ortalama Üc­ret" ve (Not defteri I, s. 2 1-25) ve "Para ile Emek-Gücü Arasında Değişim" (agy, s. 25-34) alt-kesimlerine gönderme yapılıyor. Marx "emeğin fiyatı"na elyazmalannın XXI. not defterinde, s. 13 12-13 14'te eğiliyor. -372

154 Roma hukukuna göre sözleşmeli ilişkilerin dört formülü: Ben veri­rim ki sen yapasın; ben yapanın ki sen yapasın; ben yapanın ki sen vere­sin; ben veririm ki sen veresin. -378

155 Elyazması sayfalannı numaralarken Marx buraya 1327 yerine 1328 yazmış. -379

156 Bkz: 133 nolu açıklayıcı not. -380

411

Page 412: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

1 57 Bkz: Kapital, Üçüncü Cilt, Beşinci Kısım. -382 158 Elyazmalannın XXI. not defterinde sayfa 1308'de Marx, fabrikada

elinden her iş gelen işçinin emeği ifadesini kullanmış. -384 159 Bkz: Kapital, İkinci Cilt, bölüm VI ve c. III, bölüm XVII. -386 160 Marx bu plan taslaklannı Ocak 1863'te yazdı; 1861-1863 elyazma­

lannda XVIII. not defterinde, Cherbuliez ve Richard Jones'la ilgili bölüm­lerde yeralıyorlar, n ıcak metinden, kalın köşeli ayraçlarla ayrılıyorlar. -187

161 Marx, Kapital'in teorik üç parçasına önce "Bölüm", sonra "Kesim" ve en sonunda "Kitap" adını verdi. 12 nolu açıklayıcı not ile karşılaştınn. -387

162 Bu plan yazıldığı zaman, Kapital, III. Kısmının birinci bölümü, 1861-1863 elyazmalannın XVI. not defterine taslak halinde yazılmıştı; oradaki başlığı "Artı-Değ�r ve Kıir" idi. -388

Page 413: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

KAYNAKLAR DİZİNİ

A

ARND, Karl, Die naturgemiis.re Volks­wirtschaft, gegenüber dem Moııopo­liengeiste und dem Commwıismus, mit einem Rückblicke auf die einschla­gende Literatur, Hanau 1 845. - 4 1 .

B

BARTON, John, Observations on the Circumstances which lnfluence the Candilian of the LAbouring C tasses of Society, Londra 1 8 1 7. - 1 45.

BASTIAT, . Frederic et Pierre-Joseph Proudhon, Gratuite du eridir. Discus­sion entre M. Fr. Bastiat et M. Proudhon, Paris 1 850. - 309.

BAUDEAU, I'Abbe Nicolas, Explication du Tableau economique, a Mademe de * * * Par l 'aılteur des Ep/ıemerides ( 1 776), in: Plı}'siocrates, avec une in­troduction ct des commentaires par M. Eugene Daire, Dcuxieme partie. Paris ı 846. - 3 ı 6, 357.

BELLERS, John, Essavs about the Poor, Mmıufactures. Trade, Plantations, and lmmorality, and of the Exeelleney and Divinity of lnvard Light Denıonsrated

from the Attributes of God, and the Natuı·e of Man 's Soul, as well as from tlıe Testimony of tlıe Holy Scriptures, Londra 1 699. - 350-35 1 .

BERKELEY, George, The Querist, can­tabıing several Queries proposed to tlıe Consideration of the Public, Lon­dra ı 750. ( 1 . Baskı: Dubıin ı 735-1 737.) - 35 1 .

BLANQUI, Jerome-Adolphe, Histoire de / 'econonıie politique en Europe de­puis /es anciens jusqu'a nos jours, sui­vie d'wıe bibliograplıie raisonnee des principaux ouvrages d'economie poli­tique, Brüksel ı 839. - 54, 57, 1 63 .

BUAT-_NANÇA Y, Louis-Gabriel, comte du, Elements de la politique, ou Re­clıerclıe des vrais principes de /'econ­omie sociale, Tomcs 1- VI, Londra 1 773. - 358.

413

BUCHANAN, David, Observations on the Subjects treated of in Dr. Smitlı 's lnquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, Edinburgh 1 8 14. - 274.

c

CANARD, Nicoıas-François, Principes d'economie politique, Paris I 80 1 . -1 92.

CANTILLON, Richard de, Essai sur la nature du commerce en general, Ingi­lizceden çeviri, Londra I 755. - 66.

CHALMERS, Thomas, On Politica/ Economy, in Connexion witlı tlıe Mo­ral State and Moral Prospects of Soci­ety, ikinci baskı, Glasgow, Edinburgh, Dublin ve Londra 1 832 (Birinci baskı aynı yıl) . - 283.

Considerations on the East lndia Trade, bkz: NORTH Dudley, Considerations upon the East lndia Trade.

D

DAIRE, Louis-François-Eugene, Intro­duction sur la doctrine des plıysio­crates, in: Physiocrates, avec une in­troduction et des commentaires par M . Eugene Daire, Premiere partie, Paris 1 846. - 46.

D'AVENANT, Charles, Discourses on the Publick Revenues, and on tlıe Trade of England. In Two Parts. Viz. 1, Of the Use of Political Arithmetick, in all Considerations about the Reve­nues and Trade. ll. On Credit, and the Means and Methods by which it may be restored. lll . On the Management of the King's Revenues. IV. Whither to Farm the Revenues, may not, in this Juncture, be most for the Publick Ser­vice? V. On the Pubıick Debts and En­gagements. By the Author of The Es­say on Ways and Means, Londra ı 698. - ı 67- ı 68.

D'AVENANT, Charles, An Essay on the East lndia Trade ( ı 697), in: /)iJcours-

Page 414: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

es mı tlıe Publick Revenues, and on the Trade of England. Part I I . Londra 1 698. - 1 67- 1 68.

D'A YEN ANT, Charles. An essay upon tlıe Probable Metlıods of Making a People Gainers in the Ballance of Trade. Treating of these Heads. viz. Of the People of England. Of the Land of England and its Products. Of our Payments to the Publick, and in what manner the BaBance of Trade may be thereby affected. That a Country can­not incrcasc in Wealth and Power but by privaıe Men doing thcir Duty to the Publick, and buı by a sıcady Coursc of Honesty and Wisdom, in such are trusted with the Administration of Af­fairs, By the Author of Tlıe Es.my on Wav.1· and Means. Londra 1 699. - 1 67.

DESTUTT DE TRACY. Antoinc Louis Claude, le comıe. Elemeilis d'ideolo- · gie, IYe ct Ve partics. Traiıe de la vo­lonıc cı de ses cffcıs. Paris 1 826. ( 1 . baskı : 1 8 1 5 : IV. Kısım 1 823'ıc Pa­ris'ıc Traite de / 'econonıie politique başl ığıyla yayınlandı.) - 254-268.

DUPONT DE NEMOURS. Picrre­Samuel, De / 'origine et des fJI'Of?l'i>s d'wıe science nouı:elle ( 1 767), in: Plıvsiocrates, avec une introduction cı des commentaires par M. Eugcnc Daire. Prcınicrc parıie, Paris 1 846. -358.

DUPONT DE NEMOURS. Pierre­Saınuel, Maximes du docteur Ques­nay. ou Resume de ses principes d'economie .wciale. in: Plıvsiocraıes, avcc une introduction cı des commen­taires par M. Eugcne Daire. Premicre parıie, Paris 1 846. - 358.

E

An Essav on tlıe E'ası lndia Trade, bkz: D'A YEN ANT, Charles. An Esmy on tlıe E'ast lndia Trade.

The Esseııtial Principles of ılıe Wealtlı of Nations, illustrated, in Opposition to sonıe Fa/se Doctrines of Dr. Adam Smitlı, and others, Londra 1 797. -359-363.

F

FERRIER, François-Louis-Augusıc, Du Gouvenıement considere dans ses rap-

414

ports avec le commerce, Paris 1 805. -238.

G

GANILH. Charles, Des systemes d'econ­omie politique, de la valeur compara­tive de leurs doctrines, et de eel/e qui paralt la plus favorable aux progres de la richesse, ikinci baskı, Tome I et I l , Paris 1 8 2 1 . ( 1 . Baskı: Paris 1 809.) - 1 7 ı . 1 92-20 1 , 203, 208-2 ı ı , 2 ı 6, 2 ı 7.

GANıLH, Charles. La theorie de l 'econ­omie politique, Tome I et l l , Paris t 8 ı 5 . - 20 1 .

GARNıER, Germain , Abrege elbnen­taire des principes de l 'ecoııomie poli­tique. Paris 1 796. - 1 9 1 .

GARNIER. Germain, Note:; du traduc­teur, in: Adam Smith. Reclıerches sur la nature et fes causes de la richeue des nations, Traduction nouvellc, avec des noıcs et obscrvations par Germain Garnicr, To me cinquiemc, Paris 1 802. - 55 , 56, 1 72- 1 76. 1 87- t 9 ı , 25 1 .

H

HOBBES. Thomas, Leviatlıan: or the Matter, Form and Power of a Conı­monwealtlı, Ecclesiastical and Civil ( 1 65 ı ). in: Tlıe English Works of Thomas Hcbbes of Malmesbıtl)', now lirsı collected and edited by Sir Wil­liam Molesworth, Vol. I I I , Londra 1 839. - 334, 345.

HODGSKIN, Thomas, Popu/ar Political Eco11omy, Four Lectures delivered at the London Meclıanics' lnstiıuıion, Londra ı 827. - 8 1 .

HUME, David, Of Commerce ( 1 752), ln: David Hume, Essavs and Trearises on several Subjects, Iri two volumes, Vol. I , conıaining Essays. moral, political and liıerary, A new edition. Londra 1 764. - 352.

HUME. David, Of lnteresı ( 1 752), in: David Hume. Essays and Trearises on several Subjecıs, I n two volumes, Vol. I . containing Essays, moral, political and li ıerary, A new edition, Londra 1 764. - 35 ı -353.

Page 415: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

An lnquiry imo those Principles, respect­ing the Nature of Demand and the Ne­cessity of Conswnption, lately advo­cated by Mr. Malthus, from whiclı it is concluded, that Tamtion and the Mainıenance of Unproductive Consu­mers can be conducive to the Progress of Wealth, Londra 1 82 1 . - 54, 268.

J

JONES, Richard, An Essay on the Distri­bution of Wealtlı, and Of! the Sources of Taxation. Part 1 : Rcnt, Londra 1 83 1 . - 4 1 .

K

KING, Gregory, Natural and political Observations and Conclıısions ııpon the State and the Condition of Eng­land, 1 696. - 1 66.

L

LAUDERDALE, James Maitland, The Earl of, An lnquiry illto the Nature and Origin of Public Wealth, and imo the means and Causes of its lncrease, Edinburgh ve Londra 1 804. - 85, 250-25 1 .

LAUDERDALE, James Maitland, le comte de, Recherches sur la nature et l 'origine de la richesse publique, et sur fes moyens et /es causes qui con­courent a son accroissement, İngiliz­ceden çeviren: E. Lagentie de Lavai·sse, Paris 1 808. - 85, 250-252.

LINGUET, Simon-Nicolas-Henri, Thio­rie des lois civiles, ou Principes fonde­mantau.x de la sociere, Tome premier et second, Londra I 767. - 327-333.

LOCKE. John. Same Considerations of the Consequences of the Lowering of lnterest, and Raisiııg the Value of Money ( 1 69 I ), In : The Works of John Locke, Folio edition, Vol . ll, Londra 1 740. - 347.

LOCKE, John, Two Trearises of Govem­mellt ( 1 690), in: The Works of John Locke, in four volumes, The 7th edi­tion, Vol. I I , Londra 1 768. - 344-347.

415

M

MAL THUS, Thomas Robert, Dejinitions iıı Political Ecoııomy. preccdcd by an lnquiry inıo the Rules which oughı to guidc political Economists in the Deri­nition and Use or ıheir Tcrıns: wiıh Reınarks on the Dcviation from ıhesc Rules in !heir Wriıings. A new edition with a prcface, notcs. and supplcmen­tary reınarks by John Cazenovc, Lon­dra 1 853. - 67.

MANDEVILLE, Bemard de, The Fable of the Bees: or Private Vices, Publick Benefi ts, 5ıh edi tion, Londra 1 728; (2. baskı: Londra 1 723; 1 . baskı: 1 705 . ) -1 65 , 364.

MARX, Karl , Misere de la plıilo.wplıie. Reponse ii la philosoplıie de la misere de M. Proualıon, Paris ve Brüksel , 1 847. - 67.

MARX, Karl. Zur Kritik der politisclıen Oekoııomie, Erstes Heft, Berlin 1 859. - 63, 1 4 1 , 1 63.

MASSIE, Joseph, An Essay on rlıe Gov­eming Causes of the Natural Rate of lnterest; wherein the SentinıentJ· of Sir William Pelf\• and Mr. Locke. on tlıat Head, are considered, Londra 1 750. -35 ı . 353-355.

MERCIER DE LA RIVIERE, Paul­Pierrc, L 'ord re natl{rel et essentiel des societes poliriques, Tomc preınier cı second. Londra ve Paris 1 767. - 55, 58.

MILL, John Stuart, Essavs on some Un­settled Questions of Political Ecoııo­my, Londra 1 844. - 1 7 1 .

MIRABEAU, Victor Riqueti, marquis de, Tableau economique avec ses ex­plications, in: L'ami des hommes, ou Traite de la population, t. VIII , I 760. - 325.

MONTESQUIEU, Charles-Louis de, De /'esprit des lois ( 1 748), Tomes I-IV. Paris I 820. - 285.

N

NECKER, Jacques, De l'administration des fınances de la France ( 1 784), In: (Euvres de Necker, Tome deuxieme, Lozan ve Paris, 1 789. - 289-29 1 .

NECKER, Jacques, Sur la tegislation et le commerce des grains, ( 1 775), in: CEuvres de Necker, Tomc quatriemc.

Page 416: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Lozan 1 786. - 289, 29 1 . NORTH, Sir Dudley, Considerations

llfHJ/1 the East lndia Trade, Londra 1 70 1 . - 1 68.

NORTH, Sir Dudley, Discourses upon Trade; principally directed to the Cas­es of the lnterest, Coyııage, Clipping, lııcrease of Money, Londra 1 69 1 . -347-5 1 .

p

PALEY, William, The Principles of Mo­ral and Political Plıilosophy, Londra 1 785. - 268.

PALEY, William, Principes de philoso­phie morale et politique, Ingilizceden çeviren: J.-L.-S. Vincent, Deux vol­umes, Paris 1 8 1 7 . - 268.

PAOLETTI, Ferdinando, 1 veri mezzi di render felici le societa ( 1 722), In : Scrittori Classici ltaliani di Economia Politica, Parıe moderna, Tomo XX, Milano 1 804. - 52.

PETTY, William, An Essay Canceming tlıe Multiplication of Mankind ( 1 682), In: William Petty, Several Essays in Political Arithmetick: The Titles of which fol low in the Ensuing Pages, Politieal Arithınetiek, or a Diseourse coneerning the Extent and Value of Lands, People, Buildings; Husbandry, Manufactures, Commeree, Fishery, Artizans, Seamen, Soldiers, Publiek Revenues, Interest, Taxes, Superlucra­tion, Registries, Banks; Valuation of Men, Inercasing of Seamen, of Mili­tia's, Harbours, Situation, Shipping, Power at Sea, ete. As the same relates to every country in general , but nıore particularly to the Territories of His Majesty of Great Britain, and his Neighbours of Holland, Zealand, anel France, Londra 1 699. - 343.

PETTY, Wil liam, The Political Anatomv of Jre/aııd ( 1 672), W ith the Establisıi­nıent for that Kingdom when the Iate Duke of Ormond was Lord Lieuten­ant, Taken from the Records, To which is added Verbum Sapienti; or an Account of the Wealth and Expens­es of England, and the Method of Raising Taxes in the most Equal man­ner, Shewing also, That the Nation can bear the Charge of Four Millions per · Annum, when the occasions ·of ıhe

Govermeni rcquire it. Londra 1 69 1 . -343-344.

PETTY, William, Political A ritlımetick ( 1 676) In: William Petty, Several Es­says in Political A rithmetick, Londra 1 699. - 1 63 , 1 69.

PETTY, William, Quantulumcuııque concerning Money, 1 682, To the Lord Marqucss of Ha1yfax, Londra 1 695. -343, 344.

PETTY, William, A Treatise of Taxes, and Contriburions, Shewing the Na­turc and Measures of Crown-Lands, Assessments, Customs, Poli-Moneys, Lotteries, Benovolence, Penalties, Mo­nopolies, Offtces, Tythes, Raising of Coins, Harth-Money, Exeise, ete. With several intersperst Discourses and Digrcssions canceming Warrs, The Chureh, Universities, Rents and Purchases, Usury and Exchange, Banks and Lombards, Registries for Conveyances, Beggars, Ensuranee, Exportation of Money, Wool. Free Ports, Coins, Housing, Liberıy of Con­science, ete. The same being frcquent­ly applied to the State and Affairs of Ireland, and is now thought seasonable for the present Affairs of England, Londra 1 662. - 1 70, 1 7 1 , 344.

/dem, Londra 1 667. - 334-342 /dem, Londra 1 679. - 1 70. PETTY, William, Verbum Sapienti,

( 1 665), in: William Petty, Tlıe Politi­cal Anatamy of /re/and, Londra I 69 1 . -343.

Plıysiocrates, Quesnay, Dupont de Ne­mours, Mercier de la Riviere, / 'abbe Baudeau, Le Trosne, avec une intro­duction sur . l a doetrine des Physio­crates, des commentaires et des notic­es historiques, par M. Eugene Daire, Premiere et deuxieme partie, Paris 1 846. Bkz: BAUDEAU, Explication

du Tableau economique . . . ; DAIRE, In­troduction sur la doctrine des plıysio­crates . . . ; DUPONT DE NEMOURS, De l 'origine ... : DUPONT DE NE­MOURS, Maximes du docteur Ques­nay . . . ; QUESNA Y, Analy.re du Ta­bleau economique; QUESNA Y, Dialogues . . . ; QUESNA Y, Ma.ı:imes . . .

Plırsiocratie, o u Constitution naturelle au gouvemement le plus avantageux au geııre lıumain. Recueil [d'a:uvres de Quesnay] publie par Du Pont.

Page 417: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

Leyde cı Paris ı 767. - 2 1 7. PROUDHON, Piertc-Joseph. !))•steme

des contradictions econonıiques, ou Philosoplıie de la misere, Deux vol­umcs, Paris ı 846. - 57.

PROUDHON, Pierre-Joseph, Gratuite du credit. Bkz: BASTIAT, Frederic et Pierrc-Joseph Proudhon, Gratuite du crediı, Discussion entre M. Fr. Bastiat et M. Proudhon.

Q

QUESNA Y, François, Analyse du Tab­leau economique ( ı 766), In: Physio­crates, avec une introduction et des commentaires par M. Eugenc Daire. Premil:rc parti c, Paris 1 846. - 46, 356.

QUESNA Y. François, Dialogues sur le commerce et sur /es travaıa des arti­sans ( ı 766); Du Commerce, Premier­dialogue entre M. H. et M. N.; Sur /es travaıu des artisans, Second dialogue, in : Plıysiocraıes, avec unc i ntroduc­tion et des commentaires par M. Eugenc Daire, Prcmicrc partie, Paris 1 846. - 358.

QUESNA Y. François, Maximes gene­ra/es du gouvernemenl economique d'un royaume agricole ( ı 75 8), in: Plıvsiocrates, avec une introduction et des commentaires par M . Eugene Daire, Premiere parti e, Paris I 846. -57, 58.

R

RAMSA Y, George. An Essay on the Dis­tribution of Wealılı, Edinburgh, 1 836, - 96, 99- ı 00.

Retum to an Address of the H onourab/e The House of Commons. daıed 24 Apriı ı 86 1 . Ordercd, by The House of Commons, to be printed, ı 1 February ı 862. - 1 90.

RICARDO, David, On the principles of Political Economv, and Taxation, 2nd ediıion, Londra İ 8 1 9, ( 1 . baskı: Lon­dra ı 8 ı 7.) - 53.

/dem, Third edi tion. Londra 1 82 1 . - 1 66, 2 ı 4, 359.

RICARDO, David. Des Principes de l 'economie politique et de l 'impôt, in­gilizccden çeviren: F. S. Constancio, avec des notes �.: . • ıJl icatives et cri­tiques, par M. Jean-Baptiste Say,

417

Tome preınier c ı second, Paris ı 8 ı 9. -209. 2 1 0, 2 1 ı . 2 1 3, 2 1 4.

ROSSI, Pellegrino Luigi Edoardo, Cours d'economie politique, Annee 1 836-1 837 (Contenant les deux volumes de I' edition de Paris), Brüksel 1 842. -276-282.

s

SAY, Jean-Baptiste, Traite d'economie politique, ou sinıp/e Exposition de la nıaniere don/ se formeni, se distribu­ent, et se consomment /es riclıesses, To me premier et second, Paris 1 803. -2 ı 6, 25 ı .

/dem, Troisieme edition, Tome prcmier et second, Paris 1 8 1 7. - 95, 1 40, 25 1 -254.

SCHMALZ, Theodor Anton Heinrich, Economie politique, Almancadan çevi­ren: Henri Jouffroy, Tomc I et I I , Paris I 826. - 59, 1 9 1 , 1 92.

SENIOR, Nassau William, Principes fondamentaux de / 'economie politique, tires de leçons edites et inedites de Mr. N. W. Senior, professeur emerile d'econonıie politique a l 'universite d'Oxford, par Jean Arrivabene, Paris 1 836. - 272

SISMONDI. Jean-Charıes-Leonard Si­monde de, Nouveaıa principes d'econ­omie politique, ou De la riclıesse dans ses rapports avec la population, Sec­onde edi tion, Tome premier et second, Paris 1 827, ( 1 . baskı: Paris ı 8 ı 9). -1 66, 267.

SMITH, Adam, An lnquiry info tlıe Na­ture and Causes of tlıe Wealtlı qf Na­ıiolls, Two vols. Londra ı 776. - 36, 53, 80-8 ı . 90, 1 88.

SMITH, Adam, An lnquiry into t!.e Na­ture and Causes of Wealtlı of Nations, With a Life of the A ı::hor, and intro­ductory Discourse, Notes and suppıe­mental Disserıations, By J. R. McCuı­loch, In four volumcs, Edinburgh, ı 828. - 53, 63, 76, 78, ı 46, 284, 287.

SMITH, Adam, Reclıerclıes sur la na­ture et tes causes de la riclıesse des nations, Traduction nouvcllc, avcc des notes et observations; par Germain Garnier, Tomes 1-VI, Paris ı 802. - 62, 64, 67, 68, 69, 70, 7 ı , 72, 74, 75, 77, 84, 86, 87, 9 ı , 92, 94, 95, ı 16 , ı 23 , ı 52, ı 57, 1 62, 1 72, 2 1 1 , 238-249,

Page 418: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

25 1 . 265, 286, 325. SPENCE, William, Britain independent

of Conınıerce; or Proofs deducedfrom wı lnvestigation into the true Causes of the Wealth of Nations, that our Riches, Prosperity and Power are de­rived from Sources inherent in our­selves, and would not be affected even though our Commerce were annihilat­ed, Londra 1 807. - 359.

STEUART, Sir James, An lnquiry into the Principles of Political Economy: Being an Essay on the Science of Do­mestic Policy in Free Nations, In Which are particularly considered, Population, Agriculture, Trade, lndus­try, Money, Coin, l nterest, Circula­tion, Banks, Exchange, Public credit, and Taxes, In two volumes, Londra 1 767, - 35.

STEUART, Sir James, An lnquiry into the Principles of Political Economy: Being an Essay on the Science of Do­mestic Policy in Free Nations .. , in: The Works, · political, metaphysical, and chronological, of the Iate Sir James Steuart, of Coltness, Now first collected by General Sir James Steuart, his son, from his father's cor­rected copies, to which are subjoined anecdotes of the Author, In six vol­umes, Londra 1 805. - 3 3-35,

/dem, Vol. I I I . Londra 1 805. - 35 . ..

4-18

STORCH , Henri. Considerations sur la nature du revenu national (tome V du Cours d'econonıie politique), Paris 1 824. - 96.

STORCH, Henri, Cours d'iconomie poli­tique, ou Exposition des principes qui determinent la prosperite des nations. Tomes I-VI, St. Petersburg 1 8 1 5. -382.

STORCH, Henri, Cours d'economie po/i-. tique, ou Exposition des principes qui

determinent la prosperite des nations, avec des notes explicatives et critiques par J.-8. Say, Tomes I-IV, Paris 1 823. - 268-27 1 .

T

TURGOT, Anne-Robert-Jacques, Reflex­ions sur la formatian et la distribution des richesses ( 1 766), In: CEuvres de Turgot, Nouvelle edition par M. Eugene Daire. Tome premier, Paris 1 844. - 35, 47, 54, 57.

V

VERRI, Pietro, Meditazioni sulla Econo­mia politica ( 1 77 1 ), in: Scrittori Clas­sici ltaliani di Economia Politica, Parte moderna, Tomo XV, Milano ı 804. - 52, 60.

.

Page 419: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ADLAR DlZlNl

A

Anderson, James ( 1 739- 1 808) - Farklı­lık rantı teorisinin temel özelliklerini ortaya koyan Ingiliz buıjuva ekono­mist. - 359.

Anne ( 1 665- 1 7 1 4) - Büyük Britanya ve Irianda kraliçesi ( 1 702- 1 4) . - 360.

A rislote/es (İÖ 384-322) - Antik çağın büyük felsefecisi ; değerin ilk çözümle­mesini yapan düşünür. - 272.

Arnd, Karl ( 1 788- 1 877) - Alman burju­va ekonomist, sıradan ekonoınt potili­ğin temsilcisi. - 4 1 .

A rribav_ene, Jean ( 1 787- 1 88 1 ) - !talyan siyasal göçmen, ekonomist; Senior'ün yapıtlarını Fransızca ya çevirdi. - 272.

B

Babbag e, Charles ( 1 792- 1 87 1 ) - Ingiliz matematikçi ve burjuva ekonomist; doğal süreçlerin mekanik olarak belir­lendiği ve fizik ve kimya yasalanyla açıklanabi.leceği öğretisine dayalı olan rnekanizmin savunucusu. - 364.

Barton, John ( 1 8. yüzyıl sonu- 19 . yüzyıl · başlangıcı) - Kbsik burjuva ekonomi potiliğin temsilcisi, Ingiliz ekonomist. - 32, 1 45 .

Bastiat, Frederic ( 1 80 1 - 1 850) - Fransız sıradan ekonomist; burjuva toplumda, sınıf çıkarları arasında uyurnun var olduğu teorisini yaymaya çalıştı. -309, 378, 380.

Baudeau, Nicholas ( 1 730- 1 792) - Fran­sız rahip, ekonomist, fizyokrat ekolün temsilcisi . - 3 19 , 357.

Bearde de l 'Abbaye ( 1 704- 1 77 ı ) - Fran­sız ekonomist ve agronomist. - 362.

Bel/ers, John ( 1 654- 1 725) - Ingiliz eko­nomist; zenginliğin üretilmesinde emeğin rolü üzerine durdu; birçok üto­pik toplumsal reform projesinin yaza­rı. - 350.

Berkeley, George ( 1 685-1 753) - Ingiliz felsefeci ; öznel idealizmin önde gelen temsilcisi; piskopos; merkantilizme karşı çıktı; zenginliğin temel kaynağı-

419

nın emek olduğunu savundu; nomina­list para teorisinin temsilcisi. - 35 1 .

Blanqui, Jerôme Adolphe ( 1 798- 1 854) -Fransız burjuva ekonomist; ekonomi politik teori lerinin tarihini yazdı; sıra­dan ekonomi politiğin temsilcisi. - 54, 57, 1 63 .

Boisguillebert, Pierre ( 1 646- 1 7 1 4) -Fransız ekonomist, Fransa'da klasik burjuva ekonomi politiğin kurucusu; fizyokratlann öncülü. - 43.

Bray, John Francis ( 1 809- 1 897) - ingi­liz ekonomist, ütopik sosyalist; Robert Owen'i izledi; "emek-para" teorisini geliştirdi. - 3 1 , 32, 307.

Brissot, Jean Pierre ( 1 754- 1 793) - 1 8. yüzyıl sonunda Fransız burjuva devri­minin ünlü siması, devrimin başlangı­cında Jakobenler Kulübünün üyesi; daha sonra jirondenlerin önderi ve ku­ramcısı oldu. - 327.

Brougham, Henry Peter, Baron (1778-1 868) - Ingiliz avukat ve }'azar; 1 820'1i ve 1 830'1u yıllarda Whig (Li­beral) Partinin aktif üyesi, Lordlar Ka­marası başkanı . - 1 65, 2 1 7.

Buat-Nançay, Louis-Gabriel, Kont ( 1 73 1 - 1 787) - Fransız tarihçi ve eko­nomist, fızyokratlann ardıl ı . - 358, 359.

Buchanan, David ( 1 779- 1 848) - Ingiliz yayıncı ve burjuva ekonomist. Adam Smith yorumcusu. - 42, 273, 274.

c

Canard, Nicolas-François ( 1 750- 1 833) -Fransız ekonomist ve matematikçi. -1 92.

Cantillon, Richard ( 1 680- 1 734) - Ingiliz , ekonomist, fızyokratların öncüsü. -66.

Carey, Henry Charles ( 1 793- 1 879) -Amerikalı sıradan ekonomist; kapita­list toplumda sınıf çıkarlarının uyu­munun teorisyeni. - 1 64, 388.

Cazenove, John ( 1 9. yüzyıl) - Ingiliz ekonomist, Malthus'un ardıl ı . - 67.

Chalmers, Thomas ( 1 780- 1 847) - İngiliz

Page 420: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

protestan dinbilimci ve burjuva ekono­mist, Malthıis'un ardıl ı . - 283.

Charles ll ( 1 630- I 685) - Büyük Britan­ya ve İrlanda kralı( 1 660-85). - 348.

Clıerbuliez, Allloine Elisee ( 1 797- I 869) - İsviçreli ekonomist, Sismondi'yi iz­ledi ve onun teorisini, Ricardo'nun te­orisinin bazı ögeleriyle birleştirdi. -32.

Child, Sir Josiah ( 1 630- 1 699) - İngiliz ekonomist, merkantil ist, banker ve tüccar. - 348.

Co/beri, Jean Baptiste ( 1 6 1 9- I 683) -Fransız devlet adamı, kralın ekonomi­den sorumlu malive denetmeni, mut­lak monarşiyi güçiendirmek için mer­kantilist politika izledi. - 52, 58.

Constancio, Francisco Solana (I 772-1 846) - Portekizli doktor, diplomat ve yazar, İngiliz ekonomisılerin yapıtlan­nı Fransızcaya çevirdi. - 209.

Culpeper, Sir Thomas ( 1 578- I 662) - In­giliz burjuva ekonomist, merkanti lizm yanl ısı . - 348.

Custodi, Pietro ( 1 77 1 - 1 842) - İtalyan ekonomist; İtalyan ekonomistlerin, 1 6. yüzyıl sonlan ve I 9. yüzyıl başları arasında yazdıkları yapıtları yayınla­dı . - 52, 60.

D

Daire, Louis-François-Eugene ( I 798-1 847) - Fransız burjuva ekonomist, ekonomi politik konusunda yapıtiann yayıncısı. - 46, 47, 358.

D 'A venanı, Charles ( 1 656- 1 7 1 4) - Ingi­liz ekonomist ve istatistikçi, merkanti­list - 1 66, 1 67, 168.

Des/U// de Tracy, Allloiııe-Louis Claude, Kont ( 1 754- I R36) - Fransız ekono­mist, duyumcu felsefeci ; anayasal mo­narşinin savunucuları ndan. - I 73, 254, 256, 258-265, 268, 307, 324.

Duponl de Nenıours, Pierre-Samuel ( I 739- I 8 I 7) - Fransız devlet adamı ve ekonomist; fizyokrat - 358.

E

1:/Jikiiros (İÖ 342-27 I ) - Antik Yunan'ın ünlü materyalist fclsefecisi. - 58.

F

ı 86 ı ) - Fransız sıradan ekonomist; merkantilistlerin ardı lı. - 2 I 7, 238, 25 1 .

Forcade, Eugene ( I 820- 1 869) - Fransız burjuva yazar; sıradan ekonomist. -ı o4.

G

Ganilh, Charles ( 1 758- ı 836) - Fransız burjuva politikacı; sıradan ekonomist, merkanti listlerin ardılı . - 1 47, ı 7 I , 1 92-20 1 , 203, 206, 208, 2 1 0, 2 1 1 , 2 1 3, 2 1 6, 2 1 7, 25 1 , 28 1 , 283.

Garnier, Germain ( 1 754- I 82 I ) - Fransız ekonomist ve politikacı, monarşist; fizyokrat ekolün ardılı ; Adam Smith çevirmeni ve eleştirmeni. - 55, 56, 62, 64, 67, 68-72, 74, 75, 77, 84, 86. 87, 9 1 , 92, 94, 95, 1 52, 1 53, 1 57, 1 58, 1 60, ı 62. 1 65 , 1 72, 1 74, 1 75 , 1 76, 1 87, 1 88, 1 89, 1 90, 1 9 1 - 1 93, 239, 243, 244-246, 248, 249, 25 1 , 252, 265. 268. 270. 280, 28 ı ' 283, 286, 325, 326.

Godwin, William ( 1 756- I 836) - İngiliz küçük-burjuva romancı ve politik ya­zar. rasyonalist, aııarşizmin kurucula­rından. - 3 27.

H

Hobbes, Tlromas ( 1 588- ı 679) - Ünlü In­giliz felsefeci , mekanik materyalizmin temsilcisi. - 68, 334, 345.

Hodgskin. Thomas ( 1 787- ı 869) - Ingiliz ekonomist ve gazeteci ; proletaryanın çıkarlarını savundu ve kapitalizmi, ütopik sosyalizm açısından eleştirdi. Ricardo'nun teorisine dayalı sosyalist vargılar geliştirdi. - 32, 8 1 , 3 80.

Homeros - Eski Yunan'ın yan-efsanevi ozanı, //yada ve Odisse'nin yazan. -270, 282.

Horace (Quintus Horatius FlaccUs) - (İÖ 65-8) Ünlü Romalı ozan. - ı 65, 254.

Hume, David ( 1 7 1 ı - 1 776) - Ingiliz fel­sefeci, öznel idealist, agnostik; burju­va tarihçi ve ekonomist, merkantilizm karşıtı, paranın miktar teorisinin ilk temsilci lerinden. - 35 I , 352, 355.

J

Jones, Richard ( I 790- ı 855) - Ingiliz F errier, François-Louis-Auguste ( 1 777- ekonomist, klasik burjuva ekonomi ·

420

Page 421: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ımii liğin son ıcmsilcilcrindcn. - 32, 4 1 .

louffi-oı•. Henri - Ekonomi politik ve hu­kuk konularında. 1 820'1erde ve 1 840'1arda yayınlanan birçok yapıtın yazarı ve çevirmenı; Fransız kökenl i . - 59, 1 9 1 , 1 92.

K

King, Gregory ( 1 648- 1 7 1 2) - İngi liz is­ıaıi"sıikçi. - 1 66.

Kock, Charles-Paul de ( - 1 794- 1 87 1 ) -Fransız burjuva yazar, hafif, uçan ro­manlar yazarı. - 377.

L

Lagelltie de Lavaisse - Lauderdale'in An lnquiry into tlıe Nature and Origin of Public Wealtlı . . . adlı kitabını Fransız­caya çevirdi. - 85.

Lauderdale,' James Maitland, Earl ( 1 759- 1 839) - İskoç burjuva politikacı ve ekonomist; Smith'in teorisini, sıra­dan ekonomi politik açısından eleştir­di. - 85, 86, 1 65 , 2 1 7, 250, 25 1 , 28 1 , 283.

Law, John ( 1 67 1 - 1 729) - lskoç burjuva ekonomist ve banker; Fransa maliye bakanı ( 1 7 1 9-20); piyasaya banknot çıkarılmasıyla i lgil i ve tam bir başarı­sızlıkla sonuçlanan, spekülatif giri­şimleriyle bilinir. - 52, 57.

Lessing, Goıtlıold Eplıraim ( 1 729- 1 78 1 ) - Büyük Alman yazar, eleştirmen ve felsefeci, 1 8 . yüzyıl aydınlanma akı­mının en önemli temsilcilerinden biri. - 270.

Le Trosne, Guilleaume F rançois ( 1 728-1 780) - Fransız burjuva ekonomist, fizyokraL - 357.

Linguet, Simon Nicolas Henri ( 1 736-1 794) - Fransız avukat, yayıncı , tarih­çi ve ekonomist; fizyokradan ve bur­juva liberalizmi feodal mutlakiyet açı­sından eleştirdi ; bununla birlikte, bur­juva özgürlük ve mülkiyet konuların­da derin eleştirel gözlemler yaptı. -3 1 , 289, 327, 328, 330, 33 1 , 332.

List, Friedriclı ( 1 789- 1 846) - Alman sı­radan ekonomist, aşırı korumacı lığın savunucusu. - 238.

Locke, John ( 1 632- 1 704) - Ünlü İngiliz düalist felsefeci, burjuva ekonomist. -85, 286, 344-349, 35 1 , 353, 359.

421

Lutlıer, Martin ( 1 483- 1 546) - Reformas­yanun ünlü siması, Almanya'da Pro­testanlığın (lüterci liğin) kurucusu; Al­man burgerlerin ideoloğu; 1 525 Köylü Savaşında, başkaldıran köylüler ve yoksul kentii lere karşı prensleri tuttu. - 32.

M

McCulloclı, John Ramsay ( 1 789- 1 864) -Ingiliz burjuva ekonomist. Ricar­do'nun ekonomik teorisini sıradan bir teoriye dönüştürdü; kapitalizmin ateş­li savunucusu. - 32, 53, 63, 76, 78, 1 46, 1 68, 284, 287.

Maltlıus, Thomas Robert ( 1 766- 1 834) -İngi liz rahip, ekonomist, burjuvalaş­mış toprak sahibi aristokrasinin ideo­loğu; kapitalizmin savunucusu; mi­zantropik bir nüfus teorisi geliştirdi. -32, 54, 66, 67, 8 1 , 1 45 , 1 47, 1 65 , 201 , 266, 283, 335, 388.

Mandeville, Bemard ( 1 670- 1 733) - Ingi­liz yazar ve ekonomist. - 364.

Massie, losep/ı (ö. 1 784) - Ingiliz eko­nomist, klasik burjuva ekonomi politik temsilcisi. - 349, 35 1 , 353, 355, 356.

Mendelssohn, Moses ( 1 729- 1 786) - Al­man gerici burjuva felsefeci , deist. -272.

Mercier de la Riviere, Paul Pierre ( 1 720- 1 793) - Fransız burjuva ekono­mist, fizyokraL - 55, 57, 58.

Mill, James ( 1 773- 1 836) - lskoç burjuva ekonomist, ve felsefeci ; Ricardo'nun teorisini sıradanlaştırdı , ama aynı za­manda bu teoriye dayalı bazı radikal vargılar geliştirdi. - 32.

Mill, John Stuart ( 1 806- 1 873) - İskoç burjuva ekonomist ve pozitivist felse­feci , klasik ekonomi politik ekolünün ardı l ı ; James Mill 'in oğlu. - 32, 1 7 1 .

Milton, John ( 1 608- 1 674) - Büyük İngi­liz ozan ve yazar, 1 7. yüzyıl Ingi liz devrimine katıldı. - 375.

Mirabeau, Victor Riqueti, M ark i ( 1 7 1 5-1 789) - Fransız ekonomist, fizyokrat; 1 8 . yüzyıl sonundaki Fransız burjuva devriminin önemli siması olan Honore Gabriel Mirabeau'nun babası. - 40, 43 , 58, 325.

Moleswortlı, William ( 1 8 1 0- 1 855) - İn­giliz politikacı, Hobbes'un yapıtlarını yayınladı. - 334, 345.

Montesquieu, Charles-Louis de Secon-

Page 422: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

dat, Brede Baronu ( 1 689- 1 755) -Ünlü Fransız sosyolog, ekonomist ve yazar; 1 8 . yüzyıl Aydınlanma akımı­nın temsilcisi; paranın miktar teorisi­nin savunucusu. - 285, 286, 328.

Müllner, Amadeııs Gottfried Adolf ( 1 774- 1 829). - Alman yazar ve eleş­tirmen. - 363.

N

Napoleon 1 (Bonaparte) ( 1 769- 1 82 1 ) -Fransa imparatoru ( 1 804- 1 4 ve 1 8 1 5). - 238.

Necker, Jacques ( 1 732- 1 804) - Fransız politikacı ve ekonomist; 1 770'1erde ve 1 780'1erde birçok kez maliye genel müdürü atandı, burjuva devrimin ön­cesinde bazı reformlar yapmaya çalış­tı . - 3 1 , 289-292.

Nicholas I ( 1 796- ı 855) - Rusya çan ( 1 825-55). - 268.

Nortlı, Sir Dudley ( 1 64 1 - 1 69 1 ) - Ingiliz ekonomist, klasik . burjuva ekonomi politiğin ilk temsilci lerinden biri. -344, 347-35 1 .

p

Paley, William ( 1 743- ı 805) - Ingiliz dinbilimci, felsefeci ve ekonomist. -268.

Paoletti, Ferdiruındo ( 1 7 ı 7- 1 80 1 ) - hal­yan din adamı; fizyokrat - 52.

Petty, William ( 1 623- 1 687) - Ünlü Ingi­liz ekonomist ve istatistikçi; lngilte­re'de, klasik burjuva ekonomi politiğin kurucusu. - 1 63, 1 66, 1 68- ı 7 1 , 287, 335, 344, 347, 348, 349, 35 1 ' 353, 354.

Pompey (Gnaeus Pompeius Magnus) (İÖ 1 06-48) - Romalı general ve devlet adamı. - 33 1 .

Prevost, Guilleaume ( 1 799- 1 883) - İs­viçreli burjuva ekonomist; Ricar­do'nun teorisini sıradanlaştırdı. - 32.

Proudlıon. Pierre-Joseplı ( 1 809- 1 865) -Fransız ekonomist ve sosyolog; anar­şizmin kurucularından. - 57, 1 04, 263, 307, 308.

Q

Quesnay, François ( 1 694- 1 774) - Büyük Fransız ekonomist ve hekim; fizyokrat ekolün kurucusu. - 3 1 , 43, 46, 57, 58,

422

1 92, 2 1 7, 293. 297. 3 1 0. 3 1 2. 3 1 4. 3 ı 5, 3 1 6, 3 1 8. 325, 326, 356-358.

R

Ramsay, Sir George ( 1 800- 1 87 1 ) - Ingi­liz ekonomist, klasik burjuva ekonomi politik ekolünün son temsilci lerinden. - 32, 95, 96, 97, 98, 99, 1 00.

Ravenstone, Piercy (ö. 1 830) - Ingiliz ekonomist, Ricardo'nun ardılı ; prole­taryanın çıkarlarını savundu, maltus­çuluğa karşı çıktı . - 32.

Ricardo, David ( 1 772- 1 823) - Ingiliz ekonomist, klasik burjuva ekonomi politiğin önde gelen temsilcisi. - 3 1 , 32. 53, 64, 66, 74, 75, 80, 8 1 ' 82, 85, 89, 90, 96, 97, 1 4 1 , 1 64, 1 65, 1 66, 1 93 , 20 ı , 209-2 ı 6, 358, 358, 380, 388.

Rodbertus-Jagetzow, Jolıann Karl ( ı 805- ı 875) - Alman sıradan ekono­mist ve politikacı; burjuvalaşmış top­rak sahibi Prusya aristokrasisinin ideo­loğu; gerici Prusya "devlet sosyaliz­mi "nin savunucusu. - 3 1 .

Roederer, Pierre-Louis, Kont ( 1 754-1 835) - Fransız burjuva politikacı. -58.

Roscher, Wilhelm Georg Friedrich ( 1 8 1 7- 1 894) - Alman sıradan ekono­mist, Leipzig Üniversitesinde profe­sör, ekonomi politikte tarihsel ekblün kurucusu. - 363.

Rossi, Pellegrino Luigi Edoardo ( 1 787-1 848) - ıtalyan sıradan ekonomist; uzun süre Fransa'da yaşadı. - 1 65, 2 1 7, 276-280.

s

Say, Jean-Baptiste ( 1 767- ı 832) - Fran­sız burjuva ekonomist, sıradan ekono­mi politik temsilcisi. - 95, 96, 1 40, 1 65 , 209, 2 1 0, 2 1 ı , 2 ı 6, 22 1 , 25 1 , 252, 253, 254, 265, 268, 378.

Schiller, Friedriclı ( 1 759- ı 805) - Büyük Alman yazar. - 363.

Schmalz, Theodor Anton Heinrich ( 1 760- 1 83 1 ) - Alman avukat ve eko­nomist, fizyokratlann ardıl ı ; aşırı ge­rici. - 59, 60, ı 9 ı , 1 92.

Senior, Nassau William ( 1 790- 1 864) -Ingiliz sıradan ekonomist; kapitaliz­min savunucusu; çalışma saatlerinin kısaltılmasına karşı çıktı. - 1 65 , 2 1 7 ,

Page 423: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

272, 274, 275 , 276, 360. Sezar (Galus Jül) (lö 1 00-44) - Ünlü

Romalı asker ve devlet adamı. - 272. Shakes(Jeare, William ( 1 564- 1 6 1 6) - Bü­

yük ngiliz yazar. - 363. Sismondi, Jean-Charles-Ltfonard Simon­

de de ( 1 773- 1 842) - lsviçreli ekono­mist, kapitalizmin küçük-burjuva eleş­tirmeni. ekonomik romantizmin önde gelen temsilcisi. - 1 65 , 1 66, 267, 388.

Smith, Adam ( 1 723- 1 790) - ls koç ekono­mist, klasik burjuva ekonomi politik ekolüntin büyük temsilcilerinden. ·-3 1 , 35 . 36, 38, 40, 42, 53 , 54, 55 . 56, 62-96, 98, 1 1 6, 1 4 1 - 1 76, 1 87, 1 88, 1 89, 1 90, 1 9 1 , 1 93 . 1 98, 1 99, 20 1 , 2 1 1 -2 1 4, 236, 238-243, 245-252, 254-256. 263 , 265, 266, 268, 269, 270, 27 1 , 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 280, 282. 283, 284, 286, 287. 288, 29 1 , 325, 326, 34 1 , 359, 360, 36 1 , 388.

Sofokleş (IÖ -497-406) Antik Yunan ünlü oyun yazarı , klasik trajedilerin yazarı . - 363.

Speııce, Thnmas ( 1 750- 1 8 1 4) - Ingiliz ütopik sosyalist, özel toprak mülkiye­tinin i lgasını ve tarımcı sosyalizmin kurulmasını savundu. - 359.

Spence, William ( 1 783- 1 860) - Ingi liz entomolojist ve ekonomist. - 359.

Steuart, Sir James ( 1 7 1 2- 1 780) - Ingiliz burjuva ekonomist, merkantilizmin son temsilcilerinden. - 3 1 , 33, 34, 35, 4 1 , 43, 7 1 , 72.

Stirling, Patrick James ( 1 809- 1 89 1 ) - In­giliz sıradan ekonomist. - 32.

Storch, Andrei (Henri, Heinrich) Karlo­vich ( 1 766� 1 835) - Rus ekonomist, is­tatistikçi ve tarihçi, St . Petersburg Bi­limler Akademisi üyesi, klasik burjuva ekonomi politiği izledi. - 95, 1 63, 1 65 , 2 1 7' 268. 269, 270, 27 1 ' 275, 276, 28 1 , 283, 382.

T

Tocqueville, A lexis Charles Henri Mau­rice C lt! re/ de ( 1 805- 1 859) - Fransız burjuva tarihçi ve politiRacı, Bourbon hanedanının ve anayasal monarşinin savunucusu. - 2 1 7, 25 1 .

Tooke, Thomas ( 1 774- 1 858) - İngiliz burj uva ekonomist, klasik ekonomi

423

politik ekolündcn, RicarJo'nun p::ıra teori sini eleşti rdi ; History of Prices adlı yapıtın yazarı . - 1 1 6, 236.

Torrens, Robert ( 1 780- 1 864) - Ingi l iz burjuva ekonomist; Ricardo'nun eko­nomik i lkelerini ' sıradanlaştırdı; emek-değer teorisinin kapitalist üretim tarzına uygul anabileceğini reddetti. -32.

Turgot, Anne-Robert-Jacques ( 1 727-1 78 1 ) - Fransız ekonnınist ve devlet adamı; fizyokrat ekolün ünlü temsilci­si; kralın ekonomiden sorumlu maliye denetmeni . - 35, 40, 43. 46, 47, 49, 50, 5 1 , 54. 57 , 58. 59, 326, 339.

u

Ure, Andrew 0 778- 1 857) - Ingiliz kim­yager ve sıradan ekonomist, sanayinin ekonomik yönleri konsunda birçok ça­l ışması var. - 367.

V

Vanderlint, Jacoh (ö. 1 740) - Ingiliz ekonomist, fizyokratların öncüsü, pa­ranın miktar teorisinin ilk temsilcile­rinden. - 359, 362.

Verri, Pietro 0 728- 1 797) - lıalyan bur­juva ekonomist, fızyokratlann teorisi­ni ilk eleştirenlerden. - 52, 60.

Virgil (Publius Yergilius Maro) (IÖ 70-1 9) - Büyük Romalı ozan. - 2 1 3.

Voltaire, François Marie (gerçek adı: Arouet) ( 1 694- 1 778) - Fransız deisı felsefeci, satirist, 1 8. yüzyıl Aydınlan­ma akımının ünlü temsilcisi ; muılaki­yetçi l ik ve katolisizme karşı savaştı. - 270.

w

Wakefield_. Edward Gibbon ( 1 796- l 862) - fngılız devlet adamı ve ekonomist; gerici sömürgecilik teorsini ileri sür­dü. - 32, 387.

y

Young, A rthur ( 1 74 1 - 1 820) - Ingil iz ag­ronomist ve burjuva ekonomist. - 359; 362.

Page 424: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

SOL YAYıNLARI Sorumlu Yönetmen: Muzaffer İlhan Erdost

illianilhan IGtabevi Bayındır Sokak 23/6 Yenişehir Ankara

Page 425: ARTI-DEGER ; TEORiLERI - Cumhuriyetçi Radikal Hareket · (Theories of Surplııs Value, part 1, Lawrence and Wishart, London 1969, Translated by Emile Burns, Edited by S. Ryazanskaya)

ISBN- 975-7399-68-X (Takım) ISBN - 975-7399-71-X (1. Kitap)

X

> ::: -.... -.._

-::..