Top Banner
_____________________________________________________________________________________ Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 06.11.2018 15.12.2018 Dr. Öğretim Üyesi Hilal AKÇA Erciyes Ünv. Edebiyat Fakültesi, Türk Dili Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Edebiyatı [email protected] SEZAİ KARAKOÇ’UN ŞİİRLERİNDE DOĞU-BATI İMGESİ 1 Öz Modern Türk şiirinin önemli isimlerinden biri olan Sezai Karakoç, milli, dini, gele- neksel kaynaklarla beslenip yenilikçi fikir ve biçimlerle şiirlerini kaleme alan bir şairdir. Şiirleriyle olduğu kadar fikir yazılarıyla da dikkat çeken Karakoç, eserle- rinde sıklıkla Doğu ve Batı medeniyetlerinin karşılaştırmasını ve eleştirisini yapar. Bu bağlamda iki medeniyeti de çok iyi analiz ederek bu iki medeniyetin dışında İs- lam medeniyetini tasavvur eder. Karakoç’a göre, Batı bilim ve teknolojiyi kullana- rak bir emperyalizm ideolojisi geliştirmiştir. Doğu, Batı’nın bu tavrı karşısında kendini geliştirmek ve sorgulamak yerine Batı’yı mutlak üstün olarak kabul etmek- tedir. Karakoç’un fikri yazılarında ileri sürülen bu düşünceler şiirlerinde de sıklıkla dile getirilmektedir. Bu çalışmada şairin şiirlerinde “Doğu ve Batı” medeniyetine dair düşünceleri, imge ve semboller üzerinden tespit edilecek ve böylece şairin şiir- lerinin anlam evreni değerlendirilerek okuyucunun zihninde uyandırdığı çağrışım dünyası tespit edilmeye çalışılacaktır. Anahtar kelimeler: Sezai Karakoç, Doğu-Batı, imge 1 25-27 Ekim 2018 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen Asoscongress/5. Uluslararası Filoloji Sempozyumu’nda tanıtımı yapılmış daha sonra tarafımdan makale haline getirilmiş olan eserdir.
14

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Jan 31, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

_____________________________________________________________________________________

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date

06.11.2018 15.12.2018

Dr. Öğretim Üyesi Hilal AKÇA

Erciyes Ünv. Edebiyat Fakültesi, Türk Dili Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Edebiyatı

[email protected]

SEZAİ KARAKOÇ’UN ŞİİRLERİNDE DOĞU-BATI İMGESİ1

Öz

Modern Türk şiirinin önemli isimlerinden biri olan Sezai Karakoç, milli, dini, gele-

neksel kaynaklarla beslenip yenilikçi fikir ve biçimlerle şiirlerini kaleme alan bir

şairdir. Şiirleriyle olduğu kadar fikir yazılarıyla da dikkat çeken Karakoç, eserle-

rinde sıklıkla Doğu ve Batı medeniyetlerinin karşılaştırmasını ve eleştirisini yapar.

Bu bağlamda iki medeniyeti de çok iyi analiz ederek bu iki medeniyetin dışında İs-

lam medeniyetini tasavvur eder. Karakoç’a göre, Batı bilim ve teknolojiyi kullana-

rak bir emperyalizm ideolojisi geliştirmiştir. Doğu, Batı’nın bu tavrı karşısında

kendini geliştirmek ve sorgulamak yerine Batı’yı mutlak üstün olarak kabul etmek-

tedir. Karakoç’un fikri yazılarında ileri sürülen bu düşünceler şiirlerinde de sıklıkla

dile getirilmektedir. Bu çalışmada şairin şiirlerinde “Doğu ve Batı” medeniyetine

dair düşünceleri, imge ve semboller üzerinden tespit edilecek ve böylece şairin şiir-

lerinin anlam evreni değerlendirilerek okuyucunun zihninde uyandırdığı çağrışım

dünyası tespit edilmeye çalışılacaktır.

Anahtar kelimeler: Sezai Karakoç, Doğu-Batı, imge

1 25-27 Ekim 2018 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen Asoscongress/5. Uluslararası Filoloji Sempozyumu’nda

tanıtımı yapılmış daha sonra tarafımdan makale haline getirilmiş olan eserdir.

Page 2: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

315

EAST-WEST IMAGE IN SEZAİ KARAKOÇ’S POEMS

Abstract

Sezai Karakoç, one of the most important names in modern Turkish poetry, is a

poet who feeds on national, religious, traditional sources and keeps his poems with

innovative ideas and forms. Karakoç, who draws attention with his ideas as much

as his poems, frequently compares and criticizes Eastern and Western civilizations

in his works. In this context, he analyzes two civilizations very well and conceives

Islam civilization outside these two civilizations. According to Karakoç, he deve-

loped an ideology of imperialism using Western science and technology. The East

accepts the West as an absolute superior to the West, instead of developing and

questioning itself in the face of this attitude. These ideas which are put forward in

the writings of Karakoç are frequently mentioned in their poems. In this work, the

poet’s poems will be determined through the thoughts, images and symbols of the

"Eastern and Western" civilization, so that the poet's poems will be assessed as the

universe of meanings and the attempt will be made to determine the world of con-

notation that the reader has woken in his mind.

Keywords: Sezai Karakoç, East-West, image.

GİRİŞ

Sezai Karakoç dinî, milli, ahlaki hassasiyetleri bünyesinde taşıyan ve bir aydın olarak sorumlu-

luk sahibi bir şairdir. Batı medeniyeti karşısındaki acizliğimize çözüm üretmeye çalışan Kara-

koç, kalemiyle okuyucularını yönlendirmeye çalışır. Bunun için hem fikir yazılarında hem de

şiirlerinde oldukça önemli tespitlerde bulunur. Onun en önemli tespiti bütün medeniyetlerin ve

insanlığın bir inkıraz içinde olduğu, bu sebeple bütün insanlığın “diriltici” bir soluğu beklediği-

dir. Ona göre medeniyet olmak sadece güçlü ve yenilmez olmak değildir. Her medeniyet, aslın-

da farklı yönlerden eksiklikleriyle medeniyet olma sürecini tamamlayamamıştır. Karakoç, Sûr

adlı eserinde kimi medeniyetlerin bitiş acısı çektiğini (Eski Çin ve Hint inanç ve yaşayışları),

kimisinin eski gücünü kaybedip ölü toprağına bürünme acısı yaşadığını (bizim medeniyetimiz)

kimisinin de sığ olma, sınırlara ulaşma sıkıntısıyla korktuğunu (Marksist dünya dâhil Batı me-

deniyeti) vurgular ve üstün olarak görülen Batı’nın bizden önce batacağını dile getirir. Bu se-

beple ona göre “fizikötesi görüşünde, ahlak ve fazilet anlayışında, edebiyat ve sanatta” Batı’nın

çıkışı gerçek bir üstünlük değildir. Biz bir kriz dönemine girdiğimiz gibi Batı da bizimkinden

geri kalmayacak bir kriz içindedir ve maddi üstünlüğüyle bu krizi saklamaktadır (2014a: 32-33).

Kitabın ilerleyen bölümlerinde Batı medeniyetini “görüntü medeniyeti” olarak değerlendiren

Karakoç, teknik anlamda çok ileri seviyeye ulaşan bu medeniyetin felsefi hiçbir ilerlemesinin

olmadığını ve bu gelişmelerin de insanlığın kaderi açısından hiçbir değer taşımadığını söyler

(2014a: 41-44).

“Batı medeniyeti, artık bu yeni doğan dünyanın inanç, düşünce ve duyarlılık ihtiyacını gidere-

memekte, ruhu aç yepyeni bir insanlık ondan yavaş yavaş hesap sormağa doğru gitmektedir.

Uyanmağa, sesini duyurmağa başlayan çeşitli ırk ve bölge insanları, yüzyıllar boyunca kendile-

rini sömüren, manevi bakımdan da söndüren, kültür bakımından kısır bir çöl halinde kalmaları

Page 3: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

316

için her türlü tedbir almış olan Avrupa’ya itham parmağını uzatmakta, hınçla ve öfkeyle hay-

kırmaktadır.” (2014a: 45)

Karakoç, Avrupa’ya bir maymun taklitçiliğiyle teslim olduğumuzu ancak Avrupa’nın buna

inanmadığını düşünür. Onlara göre biz kendimizi ölmüş gibi gösteriyorduk lakin ölmemiştik.

Hâlbuki bizim gayemiz Avrupa’ya ders vermek falan değildir; teslimiyetimizin nedeni aşağılık

duygusuna kapılmamızdan kaynaklanmaktadır. Oysaki Karakoç’a göre İslam toplumlarının

arınmaya ihtiyacı vardır: “Batı sularıyla kirlenmiş, materyalizm buharıyla buğulanmış, inkâr

tuzuyla bulanıklaşmış, kuşku ve tedirginlikle bulutlanmış, şüpheyle kararmış ruhumuzun, yıka-

nıp arınmasına başlamadan, yeniden doğuş ve dirilişten söz edilemez.” (2014a: 71) Bu bağlam-

da kültür ve medeniyetimizin temel taşlarını yok etmeye çalışan Batı’dır. Batı’nın bu sömürüsü-

ne karşı durmayıp ona yardım eden yine kendimiz olmuşuzdur. Rönesans sonrasında büyük bir

gelişme yaşayan Batı, başarıya dayalı bir medeniyet olsa da aslında bugünü kazanmış gibi gö-

rünse de geleceğe dair endişeler taşımaktadır. Aysa ve Afrika ülkelerinin yeniden dirilmesine

dair bu korku, onun en modern silahları kullanarak sürekli savaş ortamı hazırlamasına neden

olmaktadır. Asya’nın Avrupa şokundan kurtulması, Japonya ve Çin’in korkma dönemini atlat-

ması, Avrupa’nın parça parça olan İslam ülkelerine saldırmasına sebep olmaktadır (2014a: 123-

128).

İnsanlığın Dirilişi’nde Karakoç, Rönesans’tan itibaren Batı’nın gelişme kaydettiği alanın “tek-

nik” olduğunu vurgular. Aslında bu teknik İslam’dan alınmış ilim metod ve temellerine dayan-

maktadır. Rönesans görünüşte antikiteye dönüş olarak bilinse de gerçekte İslam’a karşı bir sa-

vunmadır (2017g: 29-30). Bütünüyle kendisini Doğu’ya bakarak yenileyen Batı, Doğu’nun

geçmişini ve şimdiki zamanını karartarak aldıklarını gizlemeyi başarmıştır. Bununla da yetin-

meyip Doğu’nun geleceğini kendi kendisinin mahvetmesini sağlamış; düzenlediği bu komplo

ile Batı’ya karşı direniş ve savunmasında Doğu’yu yönlendirmiştir (2017g: 64). Karakoç bu

tespitleriyle oryantalizm teorisini doğrulamakta Batı’nın istediği gibi bir Doğu imgesi yaratıp

onu Doğu dünyasına kabul ettirdiğini ve böylece emellerine çok daha kolay ulaştığını ifade

etmektedir.

Karakoç Dirilişin Çevresinde aldı eserinde Doğu medeniyetini değerlendirir. Doğu ülkelerinin

yaklaşık iki yüzyıldır Batılılaşma kaygısı içinde olduğunu ve hiçbir Orta Doğu ülkesinin (Tür-

kiye, İran, Hint, Arap) bunu başaramadığını söyler. Batı’nın saldırılarına en iyi Osmanlı impara-

torluğunun dayanmıştır ancak Batı en iyi endüstriyi kurup Osmanlı’nın çevresindeki bütün ülke-

leri sömürgeleştirince ve fikri ve maddi açıdan üstün hale gelince Osmanlı bu üstünlüğünü kay-

betmiştir. Batı’nın bu tavrını aydınların oldukça olağan karşılamasını kabullenemeyen ve eleşti-

ren Karakoç bu durumun “Batı hayranlığı” değil “Batı mağdurluğu” olduğunu belirtir. Akıl ve

sağduyuyla hareket etmeyen aydınların kısa süre içerisinde bu hatalarından dönmeleri beklene-

mez çünkü bu durum Batı’nın iki yüz yıllık çalışmasının ürünüdür (2014b: 58-61). Batı mede-

niyetinin “bir tehlike medeniyeti” olduğunu vurgulayan Karakoç, bu tavrıyla Batı’nın kendi

kendisini zehirlediğini ve şimdiye kadar gelmiş geçmiş bütün medeniyetler için tehlike dışarda

iken Batı için tehlikenin kendisi olduğunu düşünmektedir: “Batı medeniyetinde tehlike içtedir.

Tehlike her medeniyet için bir korku iken, Batı medeniyeti için bir yaşayış sebebi, bir nevi ruhî

yiyecektir. Adeta o olmazsa yaşayamaz. Onunla yaşıyor ama gün geçtikçe zehirleniyor. Kokain

alışkanlığı gibi. (…)” (2014b: 62-63) Batı’nın kendisini zehirlediği gibi çevresindekilere de bu

tehlikeyi bulaştırması Karakoç’un bu tespitine göre kaçınılmazdır. Bugün Doğu’nun siyasî,

içtimaî, ahlakî buhranının sebebi tamamıyla bu zehirlenmeden kaynaklanmaktadır. Batı mede-

Page 4: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

317

niyetinin son meyvesi “komünizm”dir ve bu sistem insanları devletin ve planların kölesi haline

getirmiştir (2014b: 65).

Çağ ve İlham II adlı eserinde Doğu ve İslam dünyasının halinin içler acısı olduğunu vurgulayan

Karakoç, “olumsuz bir mistisizmin” ruhumuza sindiğini düşünmekte Batı’ya karşı bir ruh soylu-

luğu taşmadığımızın altını çizmektedir. Asya’nın tükendiğine inanmak istemeyen yazar, insan-

lığın merkezi olarak Asya’yı görür. Ona göre Asya’nın kendisine empoze edilmiş bütün kav-

ramları gözden geçirmesi ve Batı’ya kendi eliyle giydirdiği harikalık kılığını soyması gerekir.

Batı büyüsü bozulmadan insanlığın kurtuluşu mümkün değildir. İki cihan savaşı da göstermiştir

ki Batı sadece kendini düşünmekte ve milletleri birbirine düşürerek dünya buhranlarını ateşle-

mektedir. Bugün emellerine ulaşmak için Marksizm’i kullanan Batı, özden uzaklaşmış ve bi-

çimci bir yapıya bürünmüştür. Bir entelektüel hastalığı olan Marksizm insanları bir afyon gibi

tütsülemekte ve ruhları köleleştirmektedir. Batı, kolaya kaçarak tercih ettiği bu çözümün zaman-

la kurbanı olacaktır. Zira sanatta ve edebiyatta durgunlaşan Batı, yavaş yavaş kaynaklarını ve

dehasını kaybetmektedir (2014e: 14-27).

“Batı Afrika’yı da katmak suretiyle söyleyelim, Doğu’yu öyle yere sermiştir ki, bir gün, kendi

süresi dolduğunda ölüm döşeğindeyken bir bardak su istese onu sunacak bir eli ve kudreti bul-

ma umudundan ortada eser yoktur adeta.” (2017g: 16)

Doğu’nun Batı’ya Batı’nın da Doğu’ya “gelişme, ilerleme, gerileme” dönemlerinde bilinçaltı

vasıtasıyla aktarımlarda bulunduğunu savunan Karakoç, Haçlı Seferlerinin buna bir örnek teşkil

ettiğini söyler. Haçlı Seferi sayesinde Doğu’dan Batı’ya taşınan kültür ve medeniyet özleri Ba-

tı’nın intikam hırsıyla yoğrulmasını sağlamış ve Rönesans’ı doğurmuştur. Batı bu ruh sayesinde

kendi ruhuna eğilerek eski Yunan ve Roma’ya yeniden doğuşu için müracaat etmiştir. Bu bağ-

lamda aslında Batı’nın yeniden doğuşunu sağlayan Doğu olmuştur. Şu anda Batı’nın esareti

altında yaşayan Doğu’nun aşağılık duygusu içinde kıvranarak kurtuluşu Batı’dan beklemesi

yanlıştır. Doğu’nun kurtuluşu için kendi özüne ve kültürüne dönmesi gerekmektedir (2014e: 56-

57). Batı yeniden doğuşuyla tabiata yönelmiş, teorik temelli “akıl, duygu ve deney” araçlarıyla

tabiatın bütün güçlerine boyun eğdiren bir “tabiat gücü” yaratmayı başarmıştır. Dolayısıyla ta-

biatın nabzını yakalayan Batı, “öldürme, yok etme, yıkma” eğilimleriyle saldırgan bir yapıya

bürünmüştür. Tabiatı umursamayan Doğu, “karışmama, karışılmama, değişmeme ve değiştir-

meme” ilkeleriyle barış içinde olmayı hedeflemiş ancak bu durum zamanla onun pasifleşmesine

neden olmuştur (2014e: 140-141). Batı’nın bugün dünya egemenliğini kurmasının sebebini bu

değerlendirmeye bağlan Karakoç, Doğu’nun bu durum karşısında yok olmaya yüz tuttuğunun

altını çizer:

“Batı uygarlığının fazla ehlileştirilmiş ‘akıl’, son çağlar boyunca Doğu yaşamını iyice hadım-

laştırmış ‘ruh’ ezikliğinin tutsağı olan bilinç, özgürlüğüne kavuşmadıkça, insanlığa aydınlık bir

çıkış yolu gözükmemektedir.” (2014e: 220)

Karakoç Farklar adlı eserinde Batı ve Doğu medeniyetiyle ilgili çok önemli bir tespitte bulunur.

Batı’nın bugün üstün olmasının sebebi dışadönük olmasındandır. Psikolojiye göre “dışıyla sa-

vaşmayan içiyle savaşır.” Batı dış dünyaya yönelerek melankoliden kurtulmuş, Doğu ise iç

dünyasına fazla eğildiği için Batı’nın ağına düşmekten kendini kurtaramamıştır (2014c: 12).

Karakoç’a göre İslam ülkeleri son birkaç yüzyıldır “Batı romantizmi” yaşamaktadır. Bu ülke-

lerde yetişen aydınlar için Batı her zaman ideal bir ülke olmuştur: “Orada kötü, çirkin, yanlış

yoktu. Her şey iyi, güzel ve doğruydu. Batı’yı içten tanımayan, dış yüzeyiyle gören bu kadro,

Batı şehirlerinin, parklarının, yollarının ve yol vasıtalarının görünüşüne bakıp şu genel hükmü

Page 5: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

318

çıkarıyorlardı sanki: Mümkün dünyaların en iyisi Batı’da! Batı’da her şey mükemmel, her şey

mutlak gerçek ve geçerli. Batılı ise üstün insandır. Batı’ya en ufak şüpheyle bakmak, Batı’da

küçücük bir bozuk ve aksak nokta aramak, bu kadronun gözünde, en büyük fikir, estetik ve ahlak

sucuydu; hatta onların gözünde gerilikti, yurdun faydasını istememekti.” (2014c: 114) Karakoç,

bu romantik davaya inanların kendi ülkelerini birer küçük Batı medeniyeti yapma hevesinde

olduklarını belirterek hayali bir Batı imajı yarattıklarını düşünmektedir. Batı’daki şair, filozof,

devlet adamı bile bunun farkındayken kendi aydınımızın bunu fark edememesi oldukça ilginçtir.

Ancak şimdilerde yavaş yavaş İslam ülkelerindeki aydınlarda “romantik” dönem bitmiş ve “sep-

tik” bir döneme geçilmiştir (2014: 115). Sûr adlı eserinde yazar, aydınlarla ilgili tespitlerini

derinleştirir. Ona göre İslam ülkelerinin bütün kalelerini kaybetmesinin başlıca sebebi zayıf

aydın kadrosundan kaynaklanmaktadır. Aydınlar Batı’ya karşı duramamışlar ve adeta köleleşe-

rek teslim olmayı tercih etmişlerdir (2014a: 156).

Avrupa’nın en büyük dramını kendini hiçbir zaman sevdirememesi olarak gören Karakoç, bu-

nun sebebinin sadece tekniğe önem vermesinden kaynaklandığını düşünür. İslam’ın Dirilişi adlı

eserinde Batı’nın bu nedenli güçlenmesinin sebebinin Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla baş-

ladığını söyler. Bu zayıflamayla birlikte İslam’a olan güven ve inanç da zayıflamış, kurtuluş

Batılılaşmak olarak görülmüş ve kökleşen bir kültür emperyalizmi başlamıştır. II. Dünya Sava-

şının Batı’ya karşı bir kırılma meydana getirdiğini düşünen Karakoç, her alanda dirilişe ihtiyaç

duyulduğunu ve bunu ancak bütün Doğu ülkelerinin İslam altında birleşerek başaracağına inanır

(2018d: 9-21).

Sonuç olarak dünyanın bir “uygarlık krizi” geçirdiğini düşünen Karakoç, Batı uygarlığının Rö-

nesans’la başlayan imkânlarını artık tükettiğini, bu tükenişin etkisiyle biyolojik hayatı kadar ruh

hayatı açısından da açlığa mahkûm olduğunu; bu yetersizliğinden dolayı çevresine saldırdığını

söyler. Doğu da bu durumu görmezden gelerek Batı’ya cennete koşar gibi aşağılık ve hayranlık

duygusu içinde koşmaktadır (2017g:155-158). Hakiki medeniyet olarak İslam medeniyetini

gören Karakoç, gelmiş geçmiş bütün medeniyetlere ışık tutan bu medeniyeti Tanrı’nın birliğine

dayandırmaktadır. Bugün uzun süredir kriz içinde bulunan İslam medeniyeti yeniden dirilişini

gerçekleştirecektir (2015f: 238). Bu dirilişin gerçekleşmesi için “diriliş insan”ına ihtiyaç vardır:

“Geleceğe yönelik, geçmişi değerlendiren, radikal bir özdeğişime kendini adamış, şartların

realist baskısını göz önünde tutan, yeni bir fedakârlık ahlakı, derin bir fizikötesi anlayışı, yeni

bir ‘uygarlık ülküsü’ insanın günü geldi. Ölümden, ruhun ölümünden, ruhun dirilişine çıkacak

Diriliş İnsanının günü.” (2017g: 158)

Yukarıda Karakoç’un fikir yazılarındaki Doğu ve Batı medeniyet algısı değerlendirilmeye çalı-

şılmıştır. Sanat anlayışını İslam estetiği etrafında vücuda getiren şair, şiirleriyle mistik ve meta-

fizik bir âlemin kapısını aralar; sırlı ve sembolik bir şiir dili kurar. (Namlı 2016: 126) Fikir yazı-

larıyla da şiirleriyle kurduğu sembolik dilin açımlanmasını sağlar. Bu değerlendirmelerden yola

çıkarak bütün şiirlerinin toplandığı Gün Doğmadan2 adlı eserdeki şiirler bu eksende incelenmiş

ve şairin fikir yazısında ileri sürdüğü düşünceler; şiirlerdeki imge, metafor ve sembollere dayalı

anlatımlar çözümlenerek okuyucuda uyandırdığı çağrışımlar tespit edilmiştir.

2 Karakoç, Sezai (2016), Gün Doğmadan, 22. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları. (Metin içinde kullanılan altınlarda

sayfa numaraları kitabın bu baskısına aittir.)

Page 6: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

319

Doğu’yu Anlatan Şiirler

Karakoç, Kutsal At başlıklı şiirinde uzun süre Osmanlı egemenliği altında yaşadıktan sonra

Fransız sömürgesi haline gelen Afrika’nın en büyük ülkesi olan Cezayir’in durumunu dile geti-

rir. Yaklaşık yüz otuz iki yıl Fransız sömürgesi olan doğal gaz ve petrol rezervlerine sahip Ce-

zayir, büyük kıyımlara ve zulümlere şahit olmuştur.

“Ölüler evlerden/Çıkmaz girer/Gençlik açlık masalı/ Kadınlar Cezayir’de/ Fransa anlamıyor/

Cezayir’de atların/Gördüğünü kimse görmedi/Kimse bu ölümlerle/Cezayir’li gibi/Ve Cezayir’li

kadar/Ölmedi/Ama Cezayir yaşıyor.” (Gün Doğmadan, 85)

Şair bu mısralarla Cezayir’in yaşadıklarına duyarsız kalan Doğu dünyasını ve hatta bütün insan-

lığı eleştirir. İnsanoğlu yapılan zulümlere karşında sessiz kalmayı tercih etmekte insanlığın kur-

tuluşunu değil; sadece kendisini kurtarmanın peşine düşmektedir. Sembolik bir anlatımla at

figürü üzerinden Cezayir’deki yoksulları kasteden şair, en büyük eziyeti ve sıkıntıyı onların

çektiğini vurgular. Çünkü bu tür yıkım ve kıyımlarda en fazla acıyı onlar çekmektedir.

Karakoç’a göre İslam uygarlığı yavaş yavaş tasfiye edilmekte ve yeni kurulan yapılar Batı’ya

özenmenin ötesine geçememektedir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra toparlanır toparlanmaz yeni-

den emperyalist fikirlerini uygulamaya geçirmeye çalışan Batı, siyasi ve ekonomik bakımdan

tekrar Doğu ülkelerini köleleştirmeye çalışır. Batı, “Anarşi, terör, sanayileşme, tüketim, sosya-

lizm, komünizm” gibi aslında birbirinden farklı gibi görünen fakat aynı niyetin bir parçası olan

bu eylemlerini Doğu ülkelerinin üzerine yarar (2016h: 87-89). Şair bu bağlamda eski Doğu ül-

kelerinden eser kalmadığını göstermek için Kış Anıtı başlıklı şiirini yazar ve bir zamanlar Doğu

ülkelerinin görkemli şehirlerinin son durumunu anlatır:

“Şam ve Bağdat kırklara karışmıştır/Elde kala kala bir Mekke ve Medine kalmıştır/O da yarım

kalmıştır/Urfa ufala ufala/Bir pul olacak çarpık balıklar üstünde/Belki bir toz bulutu/İstanbul’a

küflenmiş bir Avrupa akşamı dadanmıştır/Eski şehirlerin kimi göğe çekilmiş/Kimi yedi kat ye-

rin dibine batmıştır…” (Gün Doğmadan, 161-162)

Karakoç’un da belirttiği gibi Doğu’yu sembolize eden bu şehirlerin durumu içler acısıdır. Çağ

ve İlham I adlı eserinde şiirinde bahsettiği şehirlerin durumunu anlatan şair, biz zamanlar “cesa-

ret, şecaat, karar, kuvvet ve kudret”in sembolü olan Şam’ın şimdilerde “ayrılık, tereddüt ve

zayıflık” yaşadığını; “ilim, fikir, merhamet ve hikmet” yurdu olan Bağdat’ın “zulüm, kan, kor-

ku, dehşet” taşıdığını; “hâkimiyet, devlet, birlik, adalet” şehri olan İstanbul’un yozlaştığını;

“bereket, doğruluk, erdem ve sabır” şehri olan Mekke’nin masumiyetini kaybettiğini; “keramet,

barış, ölçü, selâmet” simgesi olan Medine’nin Ulu Peygamber’in huzurunda olmanın utancıyla

kendine gelmesi gerektiğini ifade ettiği görülür (2017j:86).

Şairin Hızırla Kırk Saat I’de Doğu’nun ezberci bir zihniyete sahip olduğunu, sahih bir ruhtan ve

inançtan yoksun bulunduğunu ve bu durumun onun sonunu hazırladığını okuyucuya vermeye

çalıştığı görülür:

“Bu çok sağlam surlu şehirlerden de geçtim/Beni yalnız yarasalar tanıdı/Az kalsın bağ bekçisi

beni yakalayacaktı/Adım hırsıza da çıkacaktı/Her evde kutsal kitaplar asılıydı/Okuyan kimseyi

göremedim/Kanunlarını kâğıtlara yazmışlar/Benim anılarım gibi/Taşa kayaya su çizgisine…”

(Gün Doğmadan, 175)

Yukarıda belirttiğimiz gibi Doğu dünyasında “olumsuz bir mistitizm” mizacının oluştuğunu

söyleyen Karakoç, ruh soyluluğunu yitiren Doğu’nun mistik olmak yerine mistik bir görünüme

Page 7: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

320

sahip olmayı tercih ettiğini düşünür. Şiirde “her evde kutsal kitap asılı fakat okuyan kimseyi

görmedim” şeklinde şiirin anlatıcısının dile getirdiği düşünceler sözde bir yapıya bürünen Do-

ğu’nun durumunu açıklamaktadır. Doğu sadece madde âleminde bir kriz yaşamamakta aynı

zamanda manevi değerlerinden de uzaklaşmaktadır. Karakoç İslâmın Dirilişi adlı eserinin “Do-

ğululara ve Afrikalılara Çağrı” kısmında şu sözlerle bu duruma vurgu yapar:

“Batılılaşırken veya batılılaşmanın başka bir türü olan komünizm yönüne saparken kendi gele-

nek ve dinlerinden de sıyrılan doğulu birçok ülke, en geç önümüzdeki çağ içinde büyük ve

onulmaz bir inanış kriziyle çalkanacaktır. Yetişkin İslâm öncüleri çıksaydı be gerçeği hiç unut-

mayacaklardı. Hiçbir insan topluluğu dinsiz olamayacağına göre, ilerde bu ülkeler yeni ve canlı

bir din seçme durumuna geleceklerdir.” (2018d: 66)

Şair, Hızırla Kırk Saat II’de Doğu ülkelerinin gerçeklerini tespit etmeye devam eder:

“Ey yeşil sarıklı hocalar bunu bana öğretmediniz/Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmedi-

niz/Kadının üstün olduğunu ama mutlu olmadığını/Günlere geldim de bunu bana öğretmedi-

niz/Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı/Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitle-

re erdim/Bunu bana söylemediniz/İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler/Bunu bana öğretme-

diniz/Kardeşim İbrahim bana mermer putları/Nasıl devireceğimi öğretmişti…” (Gün Doğma-

dan, 177)

Doğu ülkelerinin aydın kesimini bilhassa din adamlarını eleştiren bu mısralar şairin pek çok

fikir yazılarında da dile getirilmektedir. Karakoç’a göre İslam’ın entelektüel kadrosu zaaflarına

yenik düşmüştür. Düşünme, geçmişten ders çıkarma, geleceğini planlama gibi yetilerini kay-

betmiş aydın kesimi; zayıf karakterli, ahlak sağlamlığından mahrum, ideal nedir bilmeyen dip-

lomalılar kadrosundan ibarettir. İslam dünyasının bütün problemleri bu kadrodan kaynaklan-

maktadır (2014a:157). Şiirin sonunda Doğu dünyasının aydınlarından öğrenilemeyen gerçekle-

rin “tabiattan-mekân ve zamandan-kuruyan hurma dalı-sancak-yıkılmış taş kemer-harap han ve

köprüler”den rahatlıkla öğrenildiğine dikkat çekildiği görülür. Şair, Doğu’nun kaderini, ezilmiş-

liğini, tarihinin yok edildiğini, değiştirilmeye çalışıldığını ve ona hiç söz hakkı tanımadığını

Hızırla Kırk Saat şiirinin otuz dokuzuncu bölümünde tekrar dile getirir ve şiirin sonunda bütün

Müslümanların İslam’ın yeniden dirilişiyle kurtulacağını söyler. (Gün Doğmadan, 291-292)

Şair, Taha’nın Kitabı’nın Dipnotu bölümündeki Evin Ölümü başlıklı şiirinde Doğu’nun yönünü

Batı’ya çevirmesi ve Batılılaşma olgusunu ekseninde kentleşmeyle beraber Doğu mimarisinin

yok oluşunu değerlendirir:

“Batının fısıltısı içlerineydi/Oğul önce gitmişti onlar da gidecekti/Mimar batıdaydı ev oraya

gidecekti/Bir Nuh olsa önleyecekti belki/Sular ama ta dağlara vurmuştu/Aldattı bir muştu onla-

rı/Çöktü kış erzakı gibi biriktirilen sabırları/Bir çağrı vardı ortalıkta ayağa kaldıran yatırla-

rı/Kurudu birden doğu kaynakları …”(Gün Doğmadan, 317-318)

Karakoç, fikir yazılarında yukarıda açıkladığımız gibi özellikle aydınların “Batı hayranlığını”,

“Batı mağdurluğu” olarak değerlendirir. Batılılaşma hevesi sonrasında aydınlar, Doğu ülkeleri-

nin Batı’ya doğru kayışını hayranlıkla karşılamışlar; bunun dışında bir çözüm üretme gereği

duymamışlardır. Kendi kültürlerinden, tarihlerinden, hayat tarzlarından ve şartlarından uzak-

laşmışlardır (2014b:59). Şiirde de görüldüğü gibi Doğu’nun kaynaklarının tükenmesi, Doğu

mimarisinin, hayat tarzının çöküşüne bir göndermedir. Aydınlar vasıtasıyla Batılı yaşam tarzı-

nın egemen olduğu şehirlere göçler başlamış; şiirde bahsedilen aile de önce oğlunu gönderip

Page 8: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

321

arkasından kendisi gitmiştir. Ancak şehirdeki yaşam umdukları gibi olmamıştır ve bir aidiyet

problemiyle karşı karşıya kalmışlardır:

“Kaynadı batıda anne karnının suları/Kışın bakışıydı çağıran/Ev yerleşmedi yeni yeri-

ne/Alışamadı kulak kuşkulu semt seslerine/Göz toprağı arıyordu toprak yoktu…”(Gün Doğma-

dan, 318)

Şiirin ilerleyen kısmında annenin ölümüyle ailede başlayan çözülmeler anlatılır. Anne sembolik

olarak aynı zamanda Doğu mimarisi ve yaşam tarzına karşılık gelmektedir. Bu anlamda şiirin

ismi “Evin Ölümü” de sembolik bir mahiyet taşımaktadır:

“Anne gitti ve evler döndü yazlık otellere/Anne gitti ve sular buruştu testilerde/Artık çamaşırlar

yıkansa da hep kirlidir/Herkes salonda toplansa da kimse evde değildir…” (Gün Doğmadan,

318)

Alıntılan kısımda da görüldüğü gibi annenin ölümüyle birlik ve beraberlik bozulmuş; ailede

yabancılaşma baş göstermeye başlamıştır. Bu bağlamda “anne” genel manada şiirde Doğu’nun

aile yapısı, yaşam tarzı ve mimarisiyle özdeştir; onun ölümü ailenin dağılmasına sebep olmuş ve

annenin hemen arkasından kardeş tutsak düşmüş ve baba da ölmüştür. Şair şiirin sonunda şehir

hayatının öldürdüğü aile kavramını ve yalnızlaşan bireyi anlatır:

“İnsanlık kendi aralarında/Beton atıyorlar taş biriktiriyorlar/Duvarlar çetin pencereler yük-

sek/Gittikçe kapanıyoruz içimize/Duvarlar duvarlar duvarlar/Duvarlarla çevrilerek…” (Gün

Doğmadan, 320) Batı’nın emperyal fikirlerinin bir ürünü olan modernizmle birey yalnız ve ya-

bancı bir hayat sürer. Geleneksel bütün değerler şehirleşmeyle yok olur ve toplumsal bir çöküş

başlar. Karakoç’un Çağ ve İlham II adlı eserinin “Yeni Site” başlıklı bölümü bu manada şiirle

ortak göndermelere sahiptir:

Şehirler, ruhlarımızı yansıtırlar. Yunan sitesinde estetik, Roma sitesinde egemenlik, İslam site-

sinde erdem somutlaşmıştı. Bursa, Manisa, Edirne, İstanbul, Diyarbakır ve benzeri Osmanlı

siteleri, erdem ve estetiğin, egemenlik ve ülkünün altın sentezleri olan şehirlerimizdi. Şimdi

İstanbul’u yıkıyor, çerçöp haline getiriyor, sorumsuzca koca çınarlarını ve çamlarını deviriyor

ve onu bir yandan koca bir beton yığını, öte yandan yılan gibi uzayan bir işporta çarşısı haline

getiriyorsak, farkında olarak olmayarak, ruhumuzu ifşa ediyoruz. Diyoruz ki: ruhumuz, büyük

siteye layık değil. O ancak çerçöpten bir yuvada barınacak çaptadır. (…) Modern Batı sitesi,

insanı önce objeleştirdi, sonra da tayf haline getirdi. Artık insan düşünmüyor, kentler düşünü-

yor. Kentler karar veriyor insanlar yerine. İnsanlar savaşmıyor, kentler savaşıyor. İnsanlar ona

biçim vermiyor, onlar insanlara biçim veriyor adeta. İnsanların yaptığı bu dev makinalar, ağır

endüstriyi de bağırsağı gibi beline dolayarak, bir noktadan sonra bağımsızlaşmış ve insandan

var edilişin sebebini sormaya başlamıştır.” (2014e: 204-205)

Şiirde de şair Batı’ya özenmenin bir sonucu olan modern hayatın bir parçası haline getirilen

şehirleşme olgusu üzerinden dağılan aileleri ve yıkılan toplumsal değerleri vermeye çalışmıştır.

Şairin bu eksende yazdığı bir diğer şiir Çeşmeler’dir. Tarihe kaynaklık eden ve tarihten gelen

şahsiyetlerin-Silahtar Tarihi’nin yazarı/Fındıklı Ahmet Ağa gibi- adına yapılan çeşmeler şaire

göre “eski zamanların kartvizitleri”dir. Şiirde geçen “Ölüydü insanlar/Yalnız yaşıyordu o ya-

tır/Ve o çeşme/Ben de/Sıratı andıran bir çizgide…” (Gün Doğmadan, 464) mısraları çeşmelerin

uygarlıkları anlatan ve bize geçmişimizi hatırlatan birer sembol olduğunu gösterir. Şair şiirin

ilerleyen kısmında çeşmeleri “eski zamanların durmuş saatleri” olarak tanımlar ve adına çağdaş-

lık denilen Batı yaşam tarzının çeşmelerin yok oluşuna neden olduğunu söyler. Şaire göre çağ

Page 9: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

322

dışı olarak görülen çeşmeler aslında “çağ açan ve çağ aşan” yapılardır. Doğu’yu tarihine sahip

çıkmamakla eleştiren şair “tarihin sihirli lambaları” olan çeşmelerin yok oluşuna hayıflanır:

“Ya ben gidip çeşmeye kapansam/Ya çeşme bana açılsa/Ya çeşme gelip bende kapansa/Ya bir-

likte bir ağıt olsak/Kurumuş bir ağıt/Kurumuş bir kan gibi/İnsana ve kente…” (Gün Doğmadan,

478) Şairin şehirleşme ve özden uzaklaşma bağlamında başka bir şiiri İkinci Ayin’dir. Modern-

leşme adı altında “yok olmaya” doğru gittiğimizi bu şiirle ortaya koyan şair “Toprağı fazla terk

ediyoruz artık” (Gün Doğmadan, 492) mısraıyla adeta okuyucuya sesleniyor gibidir. Şaire göre

adına modernlik dediğimiz şeyler (tren, otomobil, uçak v.s.) bizim tabiattan uzaklaşmamıza ve

“yapay” bir yaşantıya bürünmemize sebep olmaktadır. Şiirin ilerleyen kısımlarında “Ve derken

birden çıkageliyor kadın/Nehirlerin içinden yeni bir dökümle. (…) Göç etmiş sanki ilkellikten

barbarlığa” (Gün Doğmadan, 493) mısralarıyla Batılı ve modern yaşantının kadınlar üzerindeki

etkisine değinir ve kadının artık tamamıyla kendi rolünün dışına çıktığını vurgular. Şiirin sonla-

rına doğru “var olmak sınavında yok olmaya” doğru gittiğimizi ve bunun da asıl mümessilinin

Batı olduğunu artık anlamamız gerektiğini şu mısralarla dile getirir: “Önce bağrımızı deliyor

batı kargıları/Ciğerimizi delik deşik ediyor yalancı bir soyutun kargaları/ Tam hiçliğin arefesin-

deyiz hiçlik bayramının…” (Gün Doğmadan, 494) Şair bu durumdan ancak özümüze dönerek

ve İslam’ın dirilişiyle kurtulabileceğimizi söyleyerek şiirine son verir.

Şairin aslında hem Batı hem de Doğu’yu anlatıp eleştirdiği en önemli şiiri Masal’dır. Şiirde

oğullarını sırasıyla Batı’ya gönderen bir babanın yaşadığı trajedi anlatılır. Öykü tarzında kurgu-

lanan şiirde asıl mekân Batı’dır. Baba sırayla oğullarını Batı’ya gönderir ve yedinci oğula kadar

her oğul baba için bir hayal kırıklığıdır. Şiir, “Doğu’da bir baba vardı/Batı gelmeden önce/Onun

oğulları Batı’ya vardı…” (Gün Doğmadan, 408) şeklinde başlar. Şairin ilk mısrada “Doğu’da

bir baba vardı” ifadesinde “mış/miş” yerine “dı/di” ekini tercih etmesi; şiirin ismiyle ters düş-

mekte ve yaşanmışlık izlenimi kazandırmaktadır. Ayrıca yine aynı ifadeden “eskiden vardı fakat

şimdi yok” anlamı çıkmaktadır. Bu açıdan değerlendirdiğimizde “baba” kelimesi burada meta-

forik bir yapıya bürünmekte ve Osmanlı’ya karşılık gelmektedir. Ayrıca şiirin sonunda babanın

altı oğlunu da Batı’ya kurban verdikten sonra yedinci oğulun akıbetini görmeden ölmesi; Os-

manlı’nın altı yüz yıllık geçmişine bir gönderme olup bu tespitimizi güçlendirmektedir.

Birinci oğul, Batı karşısında en tecrübesiz Doğu’dur. Batı kapılarında büyük törenlerle karşıla-

nan ve babasının adına verilen söylevle hemen inanarak Batı’nın kollarına kendini bırakan oğul,

aynı günün gecesi öldürülüp “kimsenin bilmediği bir yere” gömülür. Rönesasns’tan itibaren

oluşmaya başlayan yeni Batı, “dünyaya, tabiata, insana ve eşyaya” hâkim olma duygusuyla icat

ve keşifler yapar. Bilim ve sanatın gücünü kullanarak “etkileme arzusu”yla teknik anlamda üs-

tünlükler yakalayan Batı, Doğu dünyasını seri halde gelen şoklarla etkisi altına alıp tepkisiz hale

getirmiştir. Eski huzuruna kavuşmayı umut etmekten başka tepki gösteremeyen Doğu, Batı’nın

zihnini fethetmesine izin vermiştir (2017j: 64-65). Karakoç, bu pasajda ifade ettiği gibi şiirde de

birinci oğulla Doğu’nun teslimiyetçi ruhunu eleştirmektedir. Birinci oğul Batı’nın söylevlerine,

törenlerine ve kendisi adına yapılan şölenlerine çabuk aldanıp kendisini Batı’ya teslim etmiştir.

Bu bağlamda şiirde geçen “söylev, şölen, tören, kuş tüyü yastık” sembolik düzeyde yukarıda

bahsettiğimiz Batı’nın “etkileme arzusu”yla geliştirdiği teknik anlamdaki üstünlüklerini karşı-

lamaktadır. Birinci oğlun gittiği gün öldürüldüğünü kimse anlamamasına rağmen ki şair burada

diğer Doğu ülkelerini kastetmektedir; baba oğlunun ölümünü “havanın aniden kabaran gözya-

şından” (Gün Doğmadan, 409) anlamıştır ve ikinci oğlunu intikam alması için Batı’ya yollar.

İkinci oğul gider gitmez amacını unutur ve bir kıza âşık olur. Masalsı bir güzelliğe sahip olan

kız da şiirde metaforik bir anlama sahiptir. Ertan Engin, Sezai Karakoç’a göre Batı ve Batı Kar-

Page 10: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

323

şısında Doğunun Masalı başlıklı makalesinde ikinci oğulun yıllarca peşinden koştuğu güzel

kızın Batı’nın üstün yönleri (teknoloji, bilim, sanat) olduğunu vurgular. Şair Batı’nın cazibesini

somutlaştırarak Doğu’nun bu büyüye kapılıp gittiğini ikinci oğulla göstermek istemiştir (Engin

2015: 24). Ancak Batı’nın büyüsüne kapılıp giden ve Batılılaşmaya çalışan Doğu, özünden

uzaklaşıp taklitten öteye geçemeyecektir. Üçüncü oğulun durumu da diğerlerinden farksız de-

ğildir; Batı’da çok aç kalıp ezildikten sonra Batı’nın büyüsüne kapılmış ve para kazanma hırsıy-

la kardeşlerini unutmuştur: “Gün geldi mağazası oldu onu parmakla gösterdiler/Patron oldu ama

hâlâ uşaktı/Ruhunda uşaklık yuva yapmıştı çünkü…” (Gün Doğmadan, 410) Fikri yazılarında

da Batı’nın büyüsüne kapılan aydınların durumunu sık sık vurgulayan Karakoç, maddi değerlere

kapılıp giden ve ruhunu Batı’nın emrine veren aydınları sürekli eleştirir. Şiirde “patron” olması-

na rağmen halen “uşak” olan üçüncü oğul kardeşlerini ve babasını unuttuğu ve özünden koptuğu

için Batı’nın kölesi durumuna gelmiştir. Ayrıca babasının acısına karşılık para göndermesi ve

babanın kendisine gönderilen çekin ne işe yaradığını bilmediği için buruşturup oynasın diye

köpeklere atması şiirde oldukça ironiktir.

Şiirde dördüncü ve beşinci oğlunun durumu hemen hemen aynıdır. Dördüncü oğul Batı’da

okumuş bilgin olmuş; beşinci oğul ise şair olup babasının yollamasına gerek kalmadan Batı’ya

gitmiştir. Okuyup bilgin olan dördüncü oğul kendi “uygarlığını, ülküsünü” unutup Batı’ya giden

ve kendi ülkesinin gerçeklerine yabancı olan aydınlar gibi Batı’yı ideal ülke olarak kabul etmiş-

tir. Batı övgüsüne kapılıp kendi değerlerini yeren aydın kadrosunu dördüncü oğul üzerinden

eleştiren Karakoç, bu aydınları İslam ülkelerine biçim ve yön vermeye çalışan aksiyoncular ve

Batı ideali romantikleri” (2014c: 115) olarak değerlendir. Aslında şair olan beşinci oğul Batı’nın

ruhunu sezmiş; geri dönmek için çaba sarf etmiş ancak başarılı olamamıştır. Karakoç, şair olan

beşinci oğulla Batı’ya giden ve Batı gerçeğiyle yüzleşen pek çok sanatçının ülkesine döndükten

sonra eyleme geçemediğini yazdıklarıyla sınırlı kaldığını vurgulamak istemiştir. Altıncı oğul ise

Batı’nın zevk ve eğlence âlemlerinin büyüsüne kapılır; baba yaşadığı tüm bu acılara katlanamaz

ve ölür. Aslında şair, yitip giden her bir oğulla Batı’dan aldığımız ve taklit ettiğimiz ve sonunda

da kendi özümüze yabancılaşmamıza sebep olan olgulara gönderme yapar. Yedinci oğul diğer-

lerinden farklıdır; kendi geleneğinin, kültürünün, tarihinin, dininin ve tabiatının sırrına ererek

yetişmiştir; bu nedenle şair önce giden oğulların neden başarısız olduklarını göstermek ister.

Suç sadece Batı’da değildir; Doğu daha Batı’ya gitmeden özünden kopmuş; bu sebeple çok

kolay kimliksizleşmiştir. Yedinci oğulun Batı’nın en büyük kentine ulaştığında “Durdu ve Tan-

rı’ya yakardı önce/Kendisini değiştirmesinler diye…” (Gün Doğmadan, 412) duası İslamiyet’e

göndermedir. Karakoç, Diriliş Muştusu adlı eserinde “diriliş eri” üzerinden şiirdeki yedinci oğlu

anlatır:

“Diriliş eri, bir ütopya kişisi değildir. Mitolojik bir yaratık da olmadığı gibi. Ne de çağımızın

anladığı çerçevede dar ve katı bir realizmin tipidir o. Hayali değil insanda mevcut bir fevkala-

deliğin işlenişiyle doğumunu bulan, ütopyalarla değil ideallere vurgun, mitolojilere değil kah-

ramanlıklara saygılı, kuruntulara değil gerçeğe dönük, geniş ufuklu, ama ayağına bastığı yeri

bilmeğe çalışan insan. Evet, diriliş erini kuran ruhî muhteva, insandaki insan özüdür.” (2016k:

58)

Alıntıda da görüldüğü gibi “insandaki insan özü” değişmeden kalan yedinci oğuldur. Batı’nın en

büyük meydanında kendisini açtığı çukura yarıya kadar gömen ve Doğulu olarak ölmek isteyen

yedinci oğul, Batı’nın en büyük silahının karşısındakini değiştirmek olduğunun farkındadır; bu

nedenle çevresini saran Batı’nın sahte sözlerine inanmaz: “Onu kandırmak için boşuna çok dil

döktüler/Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler/O gün eridi ama çıkmadı dayandı/Bu

Page 11: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

324

acıdan yer yarıldı gök yandı/ O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı…” (Gün Doğmadan, 413)

Şairin şiirin bu kısmında bahsettiği “göğe uzanan nurdan sütun” Doğu’nun İslam’la perçinlenen

mücadeleci ruhudur ve Batı’nın bu ruhu ortadan kaldırmaya asla gücü yetmeyecektir. Şiirin

sonunda “Hâlâ onu ziyaret edenler şifa bulurlar” mısraı Doğu’nun yaralarını sarmak için Batı’ya

değil, kendi özüne dönmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Karakoç’un Alın Yazısı Saati adlı şiirin büyük çoğunluğu Doğu dünyasını anlatmaktadır. “Bütün

insanlığın şehri” olan Kudüs’le başlayan şiirlerin her bir bölümü ayrılıkları, acıları ve kayıpları

dile getirmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın İngilizlere yenik düşmesiyle 9 Kasım

1917’de Kudüs’ün kaybedilişi şiirde “Ve Kudüs’ü terkettiğin o ikindi/Bir Cihan Harbi günü

vakti/Kan sızdırıyor kaburga kemikleri/Karlı dağlardan indirdiğin atların/Bir evde perdeyi indi-

riyor bir kadın/Mahşerin perdesini/Ağlıyor yere inen saçları/Göğü yırtan beyaz elleri…” (Gün

Doğmadan, 628) mısralarıyla dile getirilir. Şiirin devamında Kudüs’ün terk edilişini, masum

insanların öldürülüşünü anlatan şair, bu şehrin artık bütün insanların değil, “acımasız yürekle-

rin” şehri olduğunu vurgular. Şair daha sonra I. Dünya Savaşı’nda Kut’ül Amara’da İngilizlere

karşı kazanılan zafere rağmen Hicaz’da çıkan ayaklanmalar sonrasında İngilizlere terk edilmek

zorunda kalınan Bağdat’ı anlatır. Şiirde “İslam Uygarlığının başkenti, Harun Reşit barışı, İmam-

ı Âzam adaleti, Cüneyd’in gözleri, Geylani’nin gönlü, Halid’in zikri, Binbir gece ülkesi, Binbir

gündüz gerçeği, Fuzuli’nin günü, Leyla vü Mecnun nefesi..” (Gün Doğmadan, 632-633) gibi

ifadelerle anlatılan Bağdat, artık eski Bağdat değildir. Onu koruyan sur ve perde kalkmıştır ve

her ev yıkılmaktadır. Şaire göre yıkılan Bağdat değil kendisi yani Doğu’dur:

“Her zerrede ölen benim/Ölen Bağdat benim...” (Gün Doğmadan, 634) Bağdat’ın ardından

Şam’ın Osmanlı topraklarından çıkışına üzülen ve hayıflanan şair “Ey kalbimin içinde uyuyan

şehir (…)/Niçin göçüp gittin benden ve nereye” (Gün Doğmada, 636) mısralarıyla üzüntüsünü

ortaya koyar; fakat şiirin ilerleyen bölümlerinde umudunu kaybetmediğini “diriliş sûru” çalınca

tekrar birliğin sağlanacağını söyler. Şiirde ayrıca “köle gibi satılan Afganistan’a; açlıktan kırılan

Afrika’ya, Filipinler’e, Habeşistan’a, Eritre’ye, Filistin’e; esaret prangasıyla kıvranan Kafkaslar,

Azerbaycan, Türkistan’a” (Gün Doğmadan, 644) ağlamak isteyen şair, bütün bu olumsuzluklara

rağmen “Korkma seni gölgeleyemez/Karanlığın öbekleri/Seni örseleyemez/Sabaha kadar havla-

yan/Şerrin köpekleri” (Gün Doğmadan, 646) mısralarıyla Batı’nın yıllarca “kapitalizm, komü-

nizm, modernizm” naralarıyla bizi yok etmeye çalıştığını ancak buna güçlerinin yetmeyeceğini

vurgular. Batı’nın bizi hep arkamızdan vurduğunu, bunda Doğu’nun da suçunun olduğunu belir-

ten şair bu durumdan en çok “saf ve temiz yürekli Müslümanların” etkilendiğini artık onlar için

Batı ve Doğu’nun tehlike arz ettiğini belirterek tasavvur ettiği İslam medeniyetine göndermede

bulunur.

Batı’yı Anlatan Şiirler

Karakoç, Av Edebiyatı başlıklı şiirinde “avcı ve av” kavramlarından yola çıkarak sembolik bir

anlatımla okuyucu düzleminde “Batı ve Doğu” çağrışımı uyandırır. Şair şiirinde fikri yazıların-

da da sıklıkla dile getirdiği Batı emperyalizmini ve sömürü düzenini; Batı’nın dünyayı ele ge-

çirme serüvenini anlatmak ister gibidir:

“Avcı tüfeğini yöneltmiş avcı vurma bu kuşu/Bu rengi bozma bu düzeni değiştirme/Bu altın

tüyler kan görmesin/Seni evde beklerken çocuklar/Onun da yuvasında bekleyen yavruları

var/Tüfeğini yere çevir/Bu ölüme ancak yer dayanır/Bu ölümü ancak yer kabul eder/Bu ses

göklere uygun ve ayarlı/ Üstünde kuş uçmayan ağaçları düşün.” (Gün Doğmadan, 111)

Page 12: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

325

Karakoç, Çağ ve İlham III adlı eserinde Batı uygarlığının kendinden önceki bütün uygarlıkları

yok ettiğini ve o uygarlıklara ait bütün maddi ve manevi değerleri ele geçirip müzelere kapattı-

ğını söyler. Ona göre Batı’nın bu durumu ancak hayâsız bir katilin psikolojisiyle açıklanabilir:

“Öldürdüğü adamı mumyalayıp bir vitrinde teşhir etmeyi marifet biliş psikolojisi.” (2016h: 23)

Bu bağlamda şair, şiirin ilerleyen kısmında “Avcının yöresine bir bakışı var/Bakışının düştüğü

her yer morarıyor sararıyor/Kuş kurşundan ölmez bakıştan ölür…”(Gün Doğmadan, 112), “Av

karşılıklı olmalı avlayan av olmalı/Yalnız av kalmalı ortada artık avcı mavcı yok/Avcı ortadan

kalkmalı her alanda…” (Gün Doğmadan, 113) mısralarıyla Batı’nın ele geçirme ve yok etme

politikasının ve bu üstünlüğün sona ermesi gerektiğini vurguladığı görülür. Bilhassa şiirde “av-

cının bakışının düştüğü her yerin morarması ve sararması” dikkat çekicidir. Bir hastalık ya da

yaralanma sonrası meydana gelen “sararma ve morarma” sembolik düzeyde bir anlam ifade

eder. Batı’nın ulaştığı her yeri yok etme, sömürme politikasına gönderme taşıyan bu ifadeler,

şiirin sonunda da “Kuşların özrünü bile dilemenin vakti geçmiştir.” (Gün Doğmadan, 114) mıs-

raıyla bütünlük taşır. Bir imge olarak Doğu’yu çağrıştıran “kuş-av” zamanında gerekli önlemi

almadığı için av olmamak için geç kalmıştır. Şair burada Doğu’nun ihmalkâr davranışını ve

teslimiyetçi ruhunu eleştirmektedir.

Şairin Fırtına adlı şiiri de anlamsal düzeyde çağrışımlarla yüklüdür. Fırtınalı bir günde ki bu

günü şair “Kıyıda balık avlayan bir deve fırtınası/Uzamış yer boyu buğulaşan ölülerin se-

si/Tepeleri öttüren saydam saçlarının seli/Ben her taşı beş yüz yıl önce konmuş/Bir camiye tutu-

narak buluyordum kendimi/Bir yağmadan böyle kurtarıyorum kendimi…” (Gün Doğmadan,

162) şeklinde tasvir eder. Karakoç, Çağ ve İlham III adlı eserinde Batı’nın zehrini dünyanın dört

bir tarafına savurduğunu, bu zehri türlü türlü hilelerle kapatarak insanlığa sunduğunu savunur:

“Rusya’dan, Batı Avrupa’dan, Amerika’dan ateşlenen manevi gaz bombaları, orada olduğundan

çok, uzak menzilli silahlar gibi, doğu dünyasında, Asya’da, Afrika’da, İslam ülkelerinde patlı-

yor. Ve bu ülkelerin insanları, bağışıklıkları da olmadığı için Batı insanlarından daha çok zehir-

leniyor, bu zehirden daha çok etkileniyor…” (2016h: 96) Şairin eserdeki bu düşüncelerini şiirin

mısralarıyla kıyasladığımızda “fırtına” bir sembol olarak değerlendirilebilir ve Batı’ya karşılık

gelir. Şiirin alıntıladığımız kısmındaki “yerde yatan ölülerin sesi” aslında bir bir yok edilen Do-

ğu ülkelerini ve onların yok oluşlarının ibret olması gerçeğini bize sunar. Şairin son iki mısrada

I. tekil şahıs eki kullanarak bu fırtınadan “her taşı beş yüz yıl önce konmuş bir camiye tutuna-

rak” kurtulması onun “İslamiyet ve diriliş” fikriyle örtüşmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi

gerçek olan medeniyet, İslam medeniyetidir ve diriliş ancak bu medeniyetle mümkündür.

Şair’in Taha’nın Kitabı’nda Savaş şiirinin Doktorun Karşısında kısmında Hristiyan dünyasına

göndermelerde bulunduğu görülür. Onların İncil’i değiştirdiklerini, kendi yaptıkları putlara tap-

tıklarını söyleyen şair, misyonerlik faaliyetlerinin onların en iyi sanatı olduğunu ifade eder: “Ey

mermer kusan ırk/Ey oruçsuz tiyatro/Açıkmış iftarsız açıkmışlar/Güneşten başka ne bulursa

yemiş olanlar/Doğuya hücum demek doğuya hücum var…” (Gün Doğmadan, 311-312) Kara-

koç, Farklar adlı eserinin Yarasalar Bir Kez Daha Uçtu kısmında Hristiyanların misyonerlik

faaliyetlerinin aralıksız sürdüğünden bahseder. Erzurum’da, Ağrı’da, Balıkesir’de beyanname

dağıtan bu misyonerlerin buna nasıl cesaret edebildiklerini sorgular. Amaçlarının Hristiyanlığı

yaymak olduğunu açıkça söylemeyen bu misyonerlerin bir film reklamının arkasına saklanarak

yaptıklarını ifade eden Karakoç, Anadolu topraklarının üzerinde ne işlerinin olduğunu vurgular

(2014c: 100-101).

Karakoç’un Yılan şiirinin geneli metaforik bir anlatıma sahiptir. Mitolojide “kötülüğün, ihane-

tin, nefretin, ölümün” temsili olan yılan aynı zamanda şeytanın yeryüzündeki temsilcisidir. Şiir-

Page 13: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

326

de Batı’yı anlatmak için kullanılan bu metafor, yılana ait özelliklerin Batı’ya atfedilmesiyle

sağlanır: “Gittin ve bozdun bütün büyüsünü yuvanın…” (Gün Doğmadan, 450) mısraıyla başla-

yan şiir, Batı’nın Doğu ülkeleri üzerindeki olumsuz, yıkıcı ve yok edici etkisini gösterir. Kara-

koç Yitik Cennet adlı eserinde yılanın Cennet’in kapısında beklediğini; pırıl pırıl pulları, alev

gözleri, sevgi dolu sesiyle zehrini içinde taşıdığını, cennete bitişik ama cehennemi yaşadığını

söyleyerek onun Cennet’in yitirilmesindeki payını ortaya koyar. Ona göre yılan, ihanetin çelik-

leşen kemeri, zamanını bekleyen kara bilinç ve şer ilahıdır (2017 l: 12-13). Yılan, bu özellikle-

riyle insanlık ruhunun kötü yanını temsil eder ve uygarlıkların yok olması için bu ruh, tıpkı yı-

lanın Cennet’in kapısında beklediği gibi bekler ve onları birbirine düşürür. Karakoç, şiirinde

Batı’nın riyakârlığını, ihanetini, sinsiliğini, ikiyüzlülüğünü, acımasızlığını yılanla özdeşleştirir.

Şiirin devamı da Karakoç’un düşünceleriyle paralellik gösterir: “Yüzyılların sabrıyla/Ay ışığı-

nın harcıyla/Güvercinlerden kırlangıçlardan/İçgüdü müziğinden/Çocukların pul pul düşlerin-

den/Doğmuş bir çiçek evine/Girdin ve bozdun sessizliğini…” (Gün Doğmadan, 450) mısraları

Batı’nın sadece kültürümüzü, tarihimizi, benliğimizi değiştirmekle kalmadığını, Doğu toplumla-

rını birbirine düşman etmeye çalıştığını da ifade etmektedir. Şair Çağ ve İlham I adlı eserinde

bu bağlamda şunları söyler:

“İslam toplumunun içine öç ve düşmanlığın her türlüsünü yerleştirdiler. Irk ayrılıkları ve düş-

manlıkları doğurdular.(…) Yüzyıllarca kardeş gibi geçinmiş ve aynı mucizevî medeniyet anıtını

yükseltmiş İslam halkları arasında zorla bir düşmanlık doğurmak için yapmadıklarını bırakma-

dılar. Bugün Batı’nın ulaşmak isteyip de bir türlü varamadığı, ırk düşüncesinin üstündeki bir

beraberlik ve kardeşliği İslam dünyası bin yıldan beri gerçekleştirmişti. Semerkant’tan, hatta

Çin’den Endülüs’e kadar bütün yerler Müslümanların ortak vatanıydı. Birbirine dayanarak,

birbirlerinin ruhlarını yoklayarak elbirliğiyle aynı diriliş ilhamını aramaları gereken bu halklar

birbirinden nefret ettirilmeğe, birbirine düşman kesilmeğe, birbirini hainlikle suçlamaya zor-

landı.” (2017j: 41-42)

Şiirin devamında şair Batı’nın bütün evrene zarar verdiğini ve kendi “kara kaderini” çevresin-

dekilere de bulaştırdığını söyler. Şairin Batı’nın kaderini “kara kader” olarak nitelendirmesinin

sebebi aslında şiirin başlığıyla bütünlük taşımaktadır. Çünkü Karakoç’a göre Batı, çevresindeki

bütün medeniyetleri yok ettiği gibi kendi kendini de yok etmektedir : “Zafer anıtlarının güve-

si/Mutlu ülkelerin sfenski/Göğdende ölüm zehirli bir ağıt gibi/Ve insanoğlunun karşısında/Kül

kedisi…” (Gün Doğmadan, 451) Karakoç’a göre Batı, bir tehlike medeniyetidir. Tehlike, yuka-

rıda bahsettiğimiz gibi her medeniyet için korku iken Batı medeniyeti için yaşayış sebebidir. Bu

medeniyetin insanlığa sunduğu her yeni şey, tehlikeyi de beraberinde getirmiştir. Savaşlar ve

savaşlarda kullanılan araçlar bu medeniyetin ürünüdür. Onların her eserinin hemen yanı başında

“ölüm ve intihar” vardır. Onların saçtığı bu tehlike sadece görünen yanımızı sarmakla kalma-

mıştır; kafamızı ve ruhumuzu da ele geçirmiştir. Bugün doğu toplumlarının yaşadığı siyasi,

ahlaki, içtimai buhranların sebebi Batı medeniyetidir ve bütün bunlar onun hürriyeti tehdit eden

medeniyet olduğunu göstermektedir (2014b:62-65).

SONUÇ

Sezai Karakoç hem fikir yazılarında hem de şiirlerinde; tarihi, felsefi, dini, milli, ideolojik, psi-

kolojik, siyasi ve sosyal boyutta Batı ve Doğu medeniyetini değerlendirir. Her iki medeniyeti de

çok iyi analiz eden Karakoç, eleştirel bir üslupla hataları ve farkları ortaya koymaya çalışır. Her

anlamda tamamen zıt olan bu iki medeniyet, tarihte birbirleriyle sürekli mücadele içinde görülse

de Doğu zamanla Batı’yı öykünmeye başlamıştır. Şair özellikle şiirlerinde bazen oldukça açık

Page 14: Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 83 ...isamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_83/2018_83_AKCAH.pdf · Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi The Journal

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Doğu-Batı İmgesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 83, Aralık 2018, s. 314-327

327

ve yalın bir dille bazen de sembolik ve metaforik anlam evrenleri yaratarak bu özenmenin so-

nuçlarını göstermeye çalışmıştır. Okuyucu düzleminde oksidentalist bir bakış açısı yaratmaya

çalışan şairin şiirlerinin açıklanabilmesi için düşünce yazılarının da okunması gerekmektedir.

Kış Anıtı, Evin Ölümü, Çeşmeler ve Masal Doğu medeniyetinin kendi özünden ve kimliğinden

uzaklaştığını gösteren ve manevi bir yıkıma uğrayan Doğu’yu anlatan şiirlerdir. Aslında Kara-

koç’a göre bu yıkımı yaşayan ve büyük bir krizin eşiğinde duran sadece Doğu değildir; Batı

medeniyeti de her alanda maddi olarak üstün gibi görülse de manevi olarak aciz bir konumdadır.

Doğu ülkelerini yok etmeye çalıştığı gibi kendi kendisini de zehirleyerek aynı süreci yaşadığı-

nın farkında değildir. Şair, Av Edebiyatı, Fırtına, Yılan, Masal başlıklı şiirlerinde ise Batı’nın

Doğu ülkeleri üzerinde kurduğu tahakkümü, onları köklerinden ve bağlarından koparmayı nasıl

başardığını anlatır. Karakoç’un her iki medeniyeti de değerlendirirken üzerinde ısrarla durduğu

bir diğer konu Doğu aydının tehlike medeniyeti olan Batı karşısındaki tutumudur. Batı hayranlı-

ğı taşıyan bu aydınlar sorgulama gereksinimi duymadan Batı’nın üstünlüğünü kabul etmekte ve

Batı’yı yüceltmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde ise aydınlar Doğu’ya Batı’dan daha çok

zarar vermektedirler. Sonuç olarak her iki medeniyet de insanlığın huzurunu sağlamaktan aciz-

dir. Karakoç’a göre diriliş ülküsünü gerçekleştirecek olan İslam medeniyetidir ve bu medeniyet

Batı’ya yönelerek unutulan manevi değerlere tekrar dönülmesiyle küllerinden yeniden doğacak-

tır.

KAYNAKLAR

Engin, Ertan (2015), “Sezai Karakoç’a Göre Batı ve Batı Karşısında Doğulunun Masalı,” Türk

Dili, Apr., vol. 108, no. 760, pp. 20–28.

Karakoç, Sezai (2014 a), Sûr, 6. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

----------------- (2014 b), Diriliş Çevresinde, 7. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------ (2014 c), Farklar, 7. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------ (2018 d), İslâm’ın Dirilişi, 28. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------ (2014 e), Çağ ve İlham II, 8. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------ (2015 f), Gün Saati, 4. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------- (2017 g), İnsanlığın Dirilişi, 17. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------ (2016 h), Çağ ve İlham III, 6. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------ (2017 j), Çağ ve İlham I, 10. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------ (2016 k), Diriliş Muştusu, 12. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------ (2017 l), Yitik Cennet, 31. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

------------------------------ (2016), Gün Doğmadan, 22. Baskı, İstanbul: Diriliş Yayınları.

Namlı, Taner (2016), Sezai Karakoç’un “Ateş Dansı I-II-III” Başlıklı Üçleme Şiirleri Üzerine

Bir Tahlil Denemesi, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 24, Mart

2016, s. 122-133.