Top Banner
Cumhuriyet’in tunç siperi Nisan 2011 / 2 15 4 12 18 Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları 4 Cemaatin Copları 18 Sakıncalı Piyade 20 Libya’ya da Demokrasi Yağıyor 14 Libya Düşerken 15
26

Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

Mar 09, 2016

Download

Documents

Murat Altaş

Cumhuriyet'in tunç siperi
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

Cumhuriyet’in tunç siperi Nisan 2011 / 2

15 4

12

18

Ernesto Che

Guevara ve

Ölüm

Ormanları 4

Cemaatin

Copları 18

Sakıncalı

Piyade 20

Libya’ya da

Demokrasi

Yağıyor 14

Libya Düşerken

15

Page 2: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

2

İçindekiler

Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları 4

Şafak Operasyonu 12

Libya’ya da Demokrasi Yağıyor 14

Libya Düşerken 15

Haliç’te Yaşayan Simonlar – Dün Devlet Bugün Cemaat 16

Cemaatin Copları 18

Dokunan Yanar 19

Sakıncalı Piyade 20

Teneke 21

İmparatorluktan Cumhuriyete – Mondros’tan İstanbul’a 22

Ayaklanma Sanatı 24

Page 3: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

3

“Sesini Çıkart”

“Naziler komünistler için geldiğinde

sesimi çıkarmadım; çünkü komünist

değildim.

Sosyal demokratları içeri

tıktıklarında sesimi çıkarmadım;

çünkü sosyal demokrat değildim.

Sonra sendikacılar için geldiler, bir

şey söylemedim; çünkü sendikacı

değildim.

Benim için geldiklerinde, sesini

çıkartacak kimse kalmamıştı.”

Martin Niemöller1

1 Alman ilahiyatçı Martin Niemöller (1892-1984), pişmanlığını dile getiren bu satırları yazdığı 1946’da dünyanın ikinci paylaşım savaşı sona ermişti. Alman Proteston Kilisesi’nin Nazilerle işbirliği yapmasına muhalefet eden Đtiraf Kilisesinin (Bekennende Kirche) yöneticisi olan Niemöller, bugün Dünya Ökumen Kiliseler Konseyi diye anılan Dünya Kiliseler Konseyi’nin de başkanlığını yapmıştı. Önceleri inanmış bir Nasyonal Sosyalist Alman Đşçi Partisi seçmeni olan, Yahudi soykırımını destekleyen Niemöller, daha sonra kiliseler arası kavgalarda kendisini geliştirerek bu ırkçı fikirlerin karşıtı bir direnişçi olmuştu. Konuşma yasağına rağmen verdiği vaazlarla Nazilerin tepkisini çekti ve tutuklandı. Đlk tutukluluk hâli kısa sürse de, 1937’de yeniden tutuklanarak o da toplama kamplarını boylayanların arasında yerini aldı. Savaş sonrasında da kiliseye dönerek bu kez de Almanya'nın silahlanmasına karşı mücadele veren önemli isimlerden oldu.

Page 4: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

4

Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları

1955 yılının Ağustos’unda Meksika’nın güney

bölgelerindeki kasabaların birinde, gece yarısına

doğru, yaşları 30 civarında 3 kişi, sokağın aydınlık

olan yerlerinden geçmemeye çalışarak saptıkları

mahallede, küçük bahçeli tek katlı bir evin

kapısını olabildiğince sessizce çaldılar. Evde

hiçbir ışık yanmadan açılan kapının aralığından,

üçü de bir hamlede içeri girdiler.

Küçük bir hole bağlı salonun ortasında duran

orta yaşlı, keskin bakışlı, esmer adam, karşısında

duran ve heyecanları her hallerinden anlaşılan üç

gence, soruyu doğrudan yöneltti:

- Beni görmek istemenizdeki amaç nedir?

Genlerin en uzun boylusu ve biraz daha önde

duranı:

- Efendim biz, Küba’daki diktatör Batista yönetiminden halkımızı kurtarmak

istiyoruz. Bize yardım edin. Sizden istediğimiz, bizleri eğitmenizdir. Bize gayri

nizami savaş taktik ve tekniklerini öğretiniz. Batista’nın sahip olduğu siyasi ve

askeri güçle nasıl baş edebiliriz, bu konularda bizleri yetiştirmenizi istiyoruz.

Eğer bunu yapmayı kabul ederseniz, bizler ve halkımız size sonsuza kadar

minnettar olacak, şükran duyacağız.

Cevap gecikmedi:

- Bana 15 gün içerisinde 30 adam ve malzemeler için yeterli parayı getirin.

Getireceğiniz adamların fiziksel durumundan ziyade, idealist ve sizin davanıza

inanmış olmalarına dikkat edin. Eğitiminizin de dört aydan önce bitmeyeceğini

bilin…

Bana 15 gün

içerisinde 30 adam ve

malzemeler için

yeterli parayı getirin.

Getireceğiniz

adamların fiziksel

durumundan ziyade,

idealist ve sizin

davanıza inanmış

olmalarına dikkat

edin. Eğitiminizin de

dört aydan önce

bitmeyeceğini bilin…

Page 5: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

5

İstenenler, verilen süreden daha kısa

zamanda geldi. Para çok fazla olduğu gibi,

adamların sayısı da çoktu. 30 yerine 81 kişi

getirilmişti.

Gerilla eğitimi istenen kişi, eski İspanyol

albayı Alberto Bayo idi. Dünya gerillaları

ona üstad ve usta anlamında “general” diye

hitap ederlerdi. Zeki, kurnaz, hayat gücü

sonsuz, kalıp tanımayan, insanların

düşlerinde bile göremeyecekleri işleri

düşünebilen yetenekte biriydi. Gerilla

savaşını yüzbaşı iken katıldığı ve iki sene boyunca mücadele ettiği Kuzey

Afrika’daki İspanyol sahrasındaki bedevilerden öğrenmişti. Bu insanlar, buluş ve

yaratıcılıklarıyla, sürekli değişik tekniklerle İspanyollara kök söktürüyorlardı.

Yüzbaşı Bayo onlarca savaş tekniğini bedevilerden öğrendi. Öğrendiklerini

geliştirerek, hem Afrika’da hem de daha sonraki görevlerinde kullandı. Aşırı ve

aykırı fikirleri hep üstleri tarafından yadırgandı. Bir ara istifa etti, tekrar geri

döndü, ordudan uzaklaştırıldı sonra yeniden çağrıldı. Sonunda İspanya’dan da

ordudan da bir daha dönmemek üzere ayrıldı.

Üç genç kendisini bulduğunda Alberto Bayo, farklı bir isim ve kimlik altında,

Meksika’daki kasabada bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Gelen gençlerden biri

Fidel Castro bir diğeri de Ernesto Che Guevara idi.

2 Aralık 1956’da 81 savaşçı Granma isimli tekneyle Küba’nın güneydoğu

sahillerine çıktı. Çıkarmayı izleyen iki yıl boyunca, Sierre Maestra dağlarından

yürütülen gerilla savaşları giderek halk desteği kazandı. Ocak 1959’da Batista

Küba’dan kaçmak zorunda kaldı. Şubat 1959’da Castro başbakan oldu.

Page 6: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

6

Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları

Ernesto “Che’ Guevara 1928 yılında Arjantin’de

doğdu. 1953’de tıbbiyeden mezun oldu. 1954

yılında Guatemala’da iken, siyasi mücadeleye

karıştı. Fulgenci Batista’yı devirmek için Fidel

Castro ve diğer devrimci gerillalara katıldı.

Başlangıçta gerillaların doktoru iken mücadele

içinde komutanlık yaptı. Küba’nın yeni

yönetiminde merkezi liderlerden biri oldu.

Merkez bankası başkanlığı ve sanayi bakanlığı

dahil olmak üzere, biz dizi mevkide bulundu.

Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası

platformlarda sık sık Küba’nın temsilciliğini

yaptı. 1965 yılının başlarında yönetimdeki görev ve sorumluluklarından çekildi.

Diğer ülkelerdeki gerilla ve devrimci mücadelelere katılmak üzere Küba’dan

ayrıldı. İlk önce Kongo’ya oradan da Bolivya’ya geçti, burada askeri diktatörlüğe

karşı başlatılan gerilla harekatına önderlik etti.

Bu bölümde anlatılacaklar;

gerillanın başlangıç dönemimin

ne kadar sıkıntılı olduğu,

tecrübeli bir lideri bile grubu ile

ölüme götürebileceği, gerilla ile

tecrübenin sadece yapana ait

olduğu, insanca ve kardeşçe

davranmanın yetmeyeceği,

zamanı geldiğinde sert ve

acımasız olmak gerektiği,

birbirine benzeyen fakat zincirin

baklaları gibi bir dizi hatanın sonunun nereye varacağı konularını kapsayacaktır.

Page 7: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

7

Che’nin son derece büyük olan saygınlığı, yeteneği ve tecrübesi, onu

Bolivya’daki hareketi hızlandırma açısından en uygun kişi haline getiriyordu. O,

Bolivya’da gerillanın çıraklık devrelerini çarpışmalar sırasında geçirecek

devrimciler için bir okul olacağını düşünüyordu. Che’nin bu işin başına geçmesi,

başka yerden usta gerilla getirme prensibine de uygundu.

Che Guevara, ekonomik, siyasal ve toplumsal durum göz önüne alındığında,

gerilla savaşında siyasi ve askeri yetkinin birleştirilmesinin şart olduğunu,

mücadelenin rahat ve bürokratik odalardan değil, yalnızca gerillanın başında

olarak yürütülebilineceğine sarsılmaz biçimde inanıyordu.

Ama gerilla üssü için yapılacak hazırlık safhasında, bir grup gözü pek ve ağzı sıkı

kişilerin yardımına ihtiyaç olduğunu da biliyordu. Bu savaşın önceden

saptanamayan yanları çoktur; küçük bir gerilla grubu kaç kez yok olma

tehlikesiyle karşı karşıya geleceğini bilmelidir ve hiçbir zaman halka, ”bunlar

acizmiş” duygusu vermemelidir. İnsanlar her devirde, her türlü koşul altında

dövüşmemek ve taraf olmamak için

yığınla bahane bulacaklardır. Gerilla

onlara güçsüz olmadıklarını göstermek

zorundadır.

Ernesto’nun 7 Kasım 1966 yılından, Yuro

Boğazındaki çarpışmanın bir gün

öncesinden, 7 Ekim 1967 gününe kadar,

mümkün oldukça, fazla gün atlamadan

kaleme aldığı günlük incelendiğinde, tıpkı

Kongo’da yüz yüze kaldığı, sonunda da

ayrılmak zorunda olduğu sorunların

Bolivya’da da karşısına çıktığı

gözükmektedir. Bir idealist olduğu kadar,

romantik bir yanı da olan Che, bunların

hepsinin üstesinden zamanla

gelebileceklerini hesaplamış, yılmamıştır.

Page 8: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

8

Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları

İnsanüstü bedensel güçlerin harcandığı sıralarda, bir gerilla birliğinin başkanı

olmanın ağır yükümlükleri altında, son derece zor koşullar içinde geçen bir

mücadelenin güçlüklerle dolu devresinde olabildiğince direnmiştir.

Bir gerilla müfrezesinin henüz küçük bir çekirdek halinde olduğu evrede; çünkü,

bu evrede gerilla grubu son derece aleyhte olan maddi koşullara ve sayıca

üstün düşmana karşı koymak zorundadır, en küçük bir ihmalin, en basit bir

yanlışın karşılığı ölümdür. Bu evrede lider, her zaman yapılandan daha fazlasını

istemek zorundadır.

Öte yandan her olaydan ya da her olgudan –bunlar ne kadar anlamsız görülse

bile- gelecekteki gerilla müfrezelerini eğitmek için yararlanmak zorundadır.

Kasım 1966’da başlayan günlüğün, Eylül 1967’ye kadar olan döneminin özeti

şudur: (Dünyanın neresinde gerilla harbi olmuşsa, okuma yazma bilen bütün

gerillalar, ilke olarak günlük tutarlar. Defter ve kalem yanlarından hiç eksik

olmayan iki malzemedir.)

Yiyecek, ilaç, telsiz, silah, uygun giysiler,

yardımcı malzemeler ve sağlık personeli

konularında zayıflık devam etmiştir, tam bir

düzen sağlanamamıştır.

Faaliyet bölgelerinde etkili bir denetim

kurulamamıştır, gerilla grupları arasında iyi bir

irtibat yoktur.

Bolivya askerleri Che’nin grubunu birkaç kez

sıkıştırmalarına rağmen, hızla yer

değiştirmelerini engelleyememişlerdir. Çünkü

birliklerin hareket yetenekleri düşük ve zayıf,

takip edebilme iradeler yoktur.

Che’nin grubunun bir pususuna maruz kalan Bolivya birlikleri, bir daha ormana

girmeye çekinir hale gelmişlerdir.

Bolivya hükümet kuvvetleri, hareket halinde veya dururken de, hem gece hem

gündüz, gürültü kopartmadan bir iş yapamamaktadır.

Page 9: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

9

Ordunun sadece bir iki birliği tekniğini geliştirebilmiş, bunlar Che’nin grubunu

hiç beklemediği yerde bastırmış fakat sonuca gidememişlerdir.

Köylüleri taraflarına çekmek ve seferber etmek söz konusu olamamış, bu iş

ustaca ve etkili bir biçimde yürütülemediğinden, yok sayılmıştır.

Eylül 1967’den Ekim 1967’ye kadar olan ortalama 40 güne yakın sürede,

aşağıdaki bir seri zincirleme hatalar yapılmıştır:

Bir çobana para vererek kendilerini gördüğünü kimseye söylememesini tembih

etmişler, bir gün sonra, yürüyüş istikametlerindeki köylülerden kendilerine ait

bilgilerin çobandan alındığını öğrenmişlerdir.

Patikada uyuyup kalan gerillayı bulmak için iki saat yürüyüşe ara vermişler,

yollarda bazı eşyalarını düşürmüşlerdir.

Bir askeri birliğin önünde giden köpekli devriyeye, gerillalardan yakın olan biri

kendiliğinden ateş açmıştır.

Uçakların kamp kurdukları yerin üzerinde daireler çizmesine rağmen ateş

açmamaları, kendilerinin yerinin bulunamadığı şeklinde değerlendirilmiştir.

37 kişilik grupta doktor dahil iki kişi ağır hasta olmalarına rağmen, taşınmaya

devam edilmiştir.

Uçaklarla birlikte helikopterlerin de sürekli üzerlerinde uçmalarına rağmen, ana

yürüyüş mihveri değiştirilmemiştir.

Keşfe gönderilen bazı unsurları, işi ciddiye almamış, karşılaşılan zorluklar

bazılarının sinirlerini bozup aralarında hır çıkarmışlardır.

Gözcüler, üç dört köylüyü görmüş, fakat köylülerin onları görüp görmediğini

anlayıp ortaya çıkaramamışlardır.

Uçaklar gecede üzerlerinde uçmaya başlamasına rağmen, hareket güzergahında

hala belirgin bir değişiklik yapılmamıştır.

Belediye teşkilatı olan bir yere geldiklerinde, belediye başkanının onları ihbar

etmek için bir gün önceden ayrıldığını öğrenmişlerdir!

Page 10: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

10

Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları

İkide bir köylülerin “hiçbir askere rastlamadık” demelerinin anlamını çözmekte

zorlanmışlardır.

Farklı asker gruplarıyla parça parça çatışmaya girilmesine, 46 asker geçti, 77

kişilik bir asker grubu daha geçti diye, görüp saymalarına rağmen, kendilerine

daha önce kılavuzluk yapan köylüyü de askerlerle beraber tespit etmelerine

rağmen, bölgenin tamamının askerlerle kaplanmış olduğu anlaşılamamıştır.

40 askerin kamp kurduğu yerin 2 km yakınında ve uzaktan görülebilen 3 evde

kamp kurmuşlardır.

Ulaşılan yeni yerlerde köylülerin asla yardımı ve muhbirliği kabul etmemesi,

yürüyüş istikameti değiştirilince de takip edilecek yönün kaybedilmesi, kabul

edilemez hallerdendir.

Kamp kurdukları vadinin üzerinden 40 kadar askerin havaya ateş ederek onları

bulundukları kanyondan uzaklaştırmaları, karşı tarafa tabi olmaktır.

Gün ortasında yerleşim bölgesindeki çukurda konaklamalarına, sürekli radyo

dinlemelerine ve son haberlerde 37 gerillanın (hemen hemen bulundukları alanı

tam tarif ederek) çembere girdiklerine, o anda sığındıkları bölgenin adının

söylenmesine, asker sayısının dahi 250 olarak bilinmesine rağmen…

8 Ekim saat 13:00’de pusuya düşürüldüler. Kaçabilen birkaç kişi dışında Che

dahil hepsi öldürüldü.

Page 11: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

11

“Rekabet özgürlüğü mü yoksa, özgür tavuklar arasında özgür tilki mi? ... Her

gerçek insan başkasının yanağına vurulan tokadı kendi yanağında hissetmelidir…

Ben bir yurtseverim. Ne zaman gerekse, hiç kimseden hiçbir şey istemeden, hiçbir

şey talep etmeden, kimseyi kullanmadan, herhangi bir Latin Amerika ülkesinin

özgürlüğü için hayatımı veririm.”

Bolivya deneyi, gayri nizami harbin siyasete uzanan yoldaki dinamosu olan

gerilla gücünün başlangıçta, henüz çekirdek aşamasında iken ne kadar hassas,

ne kadar zayıf, dağınık ve hatta yorgun olduğunun, dolayısıyla da henüz kuluçka

halindeyken ne kadar kolay baş edilebilineceğinin de tarihsel kanıtıdır. Liderin

ise Alberto Bayo gibi bir ustanın öğrencisi olan, Küba ve Kongo tecrübeleri

yaşamış, halen dünyanın birçok bölgesinde ismi efsane olarak yaşamaya devam

eden; “Rekabet özgürlüğü mü yoksa, özgür tavuklar arasında özgür tilki mi?...

Her gerçek insan başkasının yanağına vurulan tokadı kendi yanağında

hissetmelidir… Ben bir yurtseverim. Ne zaman gerekse, hiç kimseden hiçbir şey

istemeden, hiçbir şey talep etmeden, kimseyi kullanmadan, herhangi bir Latin

Amerika ülkesinin özgürlüğü için hayatımı veririm.” sözlerinin sahibi, Ernesto

Che Guevara olmasına rağmen…

Osman Pamukoğlu’nun Kara Tohum kitabından alınmıştır.

Page 12: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

12

Şafak Operasyonu

İlk açıklamalar;

ABD başkanı Barack OBAMA; sınırlı saldırıya izin verdik…

ABD genelkurmay başkanı Mike MULLER; Kaddafiyi indirmek değil

amaç…

BM (birleşmiş milletler) güvenlik konseyi Fransa önceliğinde toplanarak müdahale meşruiyet kazandı…

Peki, amaç ne?

Amaç insani mi? Hep bu şekilde mi hareket eder BM güvenlik konseyi üyeleri? Bakalım öyle mi olmuş RUANDA da?

9 milyon nüfusa sahip Ruandanın % 89 gibi büyük bir bölümünü Hutular

meydana getirir. Geri kalan % 9'unu Tutsiler, % 1'ini Twalar tamamlar.

Doğal kaynaklar açısından pek zengin olmama sebebiyle dünyanın pek ilgi göstermediği bir yer Ruanda.

Bir Hutu olan devlet başkanının 6 nisan 1994

tarihinde uçağının düşmesi sonucu oluşan kaosu fırsat bilen Hutular Tutsi

bölgelerinde kalan verimli tarım alanlarının ele

geçirilme bahanesiyle eğitimli Tutsi ve ılımlı Hutular başta olmak üzere kıyıma

başladılar. Katliamlar başladığında bölgede

bulunan BM güçleri ABD önderliğinde 10 BM’ler

görevlisinin ölmesini bahane ederek ülkeden çekilmesi

Page 13: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

13

katliamın hızlanmasına neden oldu. Hutu milisleri,

neredeyse ellerine geçen her aletle, balta, bıçak, satır, taş ile Tutsileri öldürmeye başladılar. Parası olan Tutsiler kurşun parası vererek, acısız ölümü

dahi satın alıyorlardı, olmayanlar ise en acımasız şekilde öldürülüyordu. Öldürmekten yorulan

Hutular, Tutsilerin kaçmasını önlemek maksadıyla aşil tendonunu kesiyor, dinlendikten sonra

katliamlarına devam ediyorlardı. Korkudan kilisede rahipler, hastanede doktorlar, ellerindeki Tutsileri cellatlarına teslim ediyorlardı.

Hata cesetlere saldıran köpekleri bile

öldürüyorlardı. Dünyadaki soykırımlara seyirci kalmayacağını söyleyen Fransa ve ABD gibi

ülkeler, bölgeye müdahale etmemek için BM'de soykırım sözcüğünü içeren tüm önergelerde değişiklik isteyerek, belgelerden çıkartılmasını dahi istediler.

Peki, bunlar olurken uzun süre seyirci kalmayı seçen Fransa ani bir kararla

katliamı destekleyen ve o anda legal olarak tanınan Hutu hükümetine askeri yardıma başladı. Bölgede hızla ilerleyen Fransız askerleri birçok bölgenin yönetimini ele geçirdi ve bölgedeki katliama müdahale etmedi. O ana kadar 600

bin insan öldürülmüşken, kendi sorumlulukları altındaki bölgede 200 bin kişinin daha öldürülmesine seyirci kaldılar. 800 bin insan 100 gün içerisinde katledildi...

Şimdi Fransa, İngiltere ABD öncülüğünde bu harekat (kirli geçmişlerine bakacak olursak) ne kadar insani olabilir ki?

Kendime sormadan edemiyorum...

Şafak operasyonu yapmak için, insani harekat yapmak için, bir yerlere demokrasi gelmesi için sanırım orada insan olması gerekmiyor, yeter ki petrol

olsun çarklar dönsün batının cebi dolsun…

Bahadır

Şafak operasyonu

yapmak için, insani

harekat yapmak

için, bir yerlere

demokrasi gelmesi

için sanırım orada

insan olması

gerekmiyor, yeter

ki petrol

.olsun..çarklar

Page 14: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

14

Libya’ya da Demokrasi Yağıyor

2. Dünya Savaşı'nın Müttefik Devletleri olan ABD,

İngiltere, Fransa ve Kanada yanlarına İtalya'yı da

alarak dün gece Libya halkına savaş uçaklarından

demokrasi yağdırmaya başladı. Yerel diktatör ile

küresel diktatör arasında sıkışan halkın ne

yapacağı merakla bekleniyor. Irak işgalinin bize

ülke için en kötü yerelin, en iyi yabancıdan daha

iyi olduğu gösterdi. Önümüzdeki bir iki gün içinde Libyalıların bu konuda nasıl

düşündüğünü göreceğiz.

Sadece hava harekatı ile Kaddafi düşürülebileceğini sanmıyorum. Irak'ın

neredeyse 5 katı büyüklüğünde yüzölçümüne sahip olan Libya'ya bir kara

harekatı yapılması da çok zor. Bu nedenle operasyonun kara kısmını isyancılar

oluşturuyor. İsyancıların kaybettikleri şehirleri tekrar alabilmeleri sahip

olduklarından daha büyük bir halk desteği olmadan mümkün değil. Ancak bu

hava saldırısı isyancılara olduğu kadar Kaddafi'ye olan desteği de arttırabilir. 1.

Körfez Savaşının bir tekrarını görebiliriz. Kaddafi ülkenin bir kısmında

kontrolünü yitirse de iktidarda kalabilir.

Irak petrolünü Saddam'ın elinden alan Exxon Mobil (ABD), Shell (Hollanda),

Total (Fransa) ve BP (İngiltere), Libya petrollerini Kaddafi'den aldığında devletin

bedava ev, elektrik, su sağladığı Libya halkının durumunun daha iyi olmayacağı

kesin. Yerel diktatörleriyle, devlet desteğiyle yaşamlarını sürdürebilen büyük

kesim bu uluslararası diktatörlerin Libya'yı ele geçirmesiyle gece gündüz

çalışsalar da hayatlarını idame ettiremeyecekler, sadece ev sahibi olmak ve

faturalarını ödeyebilmek için didinir hale gelecekler. Libya halkının doğru karar

vermesini umuyorum.

Libya’daki yasadışı askerleri varlığımızı yasalarımıza uygun hale tezkere mecliste

kabul edildi ve 1958’de yapılan Cezayir hatası tekrarlanmış oldu. O tarihte

Birleşmiş Milletler'de Fransa işgali altındaki Cezayir'in bağımsızlığı oylanırken

NATO üyesi, dost ve müttefik Fransa’yı kırmamak için, işgalciye karşı kurtuluş

savaşı vermiş Cezayirli kardeşlerimize destek olamadık ve çekimser oy kullandık.

Şimdi de A.K. partisi, Demokrat parti geleneğinden geliyor olmanın gereğini

yaptı, işgalcinin yanında yer aldı.

Mete

Yerel diktatör ile

küresel diktatör

arasında kalan

Libyalılar…

Page 15: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

15

Libya Düşerken

Tunus’ta yakılan isyan ateşinin sıçradığı Libya’da diğer Ortadoğu ülkelerinden

farklı olarak henüz iktidar değişimi yaşanmadı. Libya lideri Kaddafi isyanı büyük bir oranda bastırmayı başardığı

sırada sözde uluslararası güçlerin adına '' Şafak Yolculuğu Operasyonu ''

verdikleri saldırı dün akşam saatlerinde Fransız uçaklarını Bingazi'yi vurmasıyla

başladı. Amerika’nın yönettiğini açıkladığı operasyona Türkiye’den de destek açıklamaları yapıldı.

Sivillerin can güvenliğini sağlamak, diktatörü indirmek bahanesiyle daha önce

de Irak'ı vurmak, bölge petrollerini ele geçirmek için kullanan küresel güçler aynı oyunu Libya üzerinde oynamaya başladılar. Sözde sivil halkı koruma bahanesiyle vurulan Libya’da her geçen saat sivil kayıpların sayısı artmaktadır.

Yaklaşık bir aydır iç savaş yaşanan

Libya’ya yapılan saldırının zamanlaması birçok soru işareti

içeriyor. Sivillerin yaşamını önemseyen

küresel güçler bir aydır niye kıllarını kıpırdatmadılar?

Kaddafi'ye bağlı güçlerin isyanı büyük

oranda bastırdığı, isyanın merkezi olan Bingazi'ye girdiği sırada saldırının

başlaması saldırının amacının Kaddafi’yi zayıflatıp isyancılara kolaylık sağlamak olarak görülmektedir.

Herkesin aklından çıkarmaması gereken ve olayları değerlendirirken dikkate alması gereken nokta Libya'nın da tıpkı Irak gibi zengin petrol kaynaklarına

sahip olmasıdır.

Amaç sivillerin hayatının korunması mı yoksa petrol kaynaklarının ele geçirilmesi midir? Karar sizin…

Uğur

Olayları değerlendirirken

dikkate alınması gereken

nokta Libya'nın da tıpkı

Irak gibi zengin petrol

kaynaklarına sahip

olmasıdır.

Page 16: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

16

Haliç’te Yaşayan Simonlar - Dün Devlet Bugün Cemaat

Hanefi Avcı’nın 2010 Ağustos ayında yayımlanan ve büyük gürültü koparan Haliç’te Yaşayan

Simonlar, Dün devlet Bugün Cemaat kitabında cemaatçilerin polis içinde ilk örgütlenmeye başladığı yıllardan itibaren ilk ele geçirmek

istedikleri birimler olan İstihbarat Daire ve KOM Başkanlığı’nın neden bu kadar önemli olduğunu

şöyle anlatılıyordu:

"Ülke genelinde istedikleri gibi bilgi toplamak, istedikleri kişilerin faaliyetlerini izleyip öğrenmek gayesinde olanların yaptığı ilk şey Emniyet

İstihbarat Dairesini ele geçirmektir. Orada hâkim konumda olmaları gerekir. Bunu MİT üzerinde etkinlik kurarak da yapabilirler

ama o kurum daha ilerisine müsaade etmez. Eğer sadece bilgi toplamak yerine haklarında bilgi toplandıkları kurum ve kişiler hakkında adli işlemlerde bulunmak da isteniyorsa Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadale

(KOM) Dairesinde etkin olunması şarttır. Sadece merkezi yapıları değil, operasyonların en çok yönetileceği başta İstanbul, Ankara olmak üzere bazı

önemli illerdeki bu dairelerin uzantısı şubelerin de ele geçirilmesi gerekir. Eğer sadece bilgi toplamak ve bunlarla ilgili adli işlem yapmakla da yetinmeyip her

memur, asker ve özel kanunlarla korunan kişiler hakkında da işlem yapmak isteniyorsa, o zaman öze yetkili mahkemelerin savcıları ve hâkimleri üzerinde de etkin olunması gerekir.

Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı sahip olduğu geniş teknik imkânları ile

herkes hakkında her türlü bilgiyi toplayabilir, kim kimlerle görüşüyor öğrenilebilir, eline telefon alan herkesin irtibatları ve ilişkileri belirlenebilir. Hiç kimse onlardan ilişkisini gizleyemez. Emniyet İDB ve her ildeki şubesi, hatta bazı

ilçelerdeki birimlerinin istihbari dinleme yetkisi vardır. Kişiler dinlenir, izlenir ve bir süre sonra evraklar imha edilir. Yıllarca her konuda ve her kurumdan

toplanmış terabaytlara sığmayan bilgi bankaları mevcuttur. Dahası kimsenin hesap edemeyeceği teknik imkânlara sahip Türkiye’nin her ilindeki istihbarat şubelerini 7 bin civarındaki personeli vasıtasıyla ülke genelinde her yerde izleme

faaliyetlerinde bulunma olanakları vardır. Onları yalnızca Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanı denetleyebilir, müfettişler dâhil kimse binalarına

giremez ve işlemlerine karışamaz.

Page 17: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

17

KOM Daire Başkanlığı merkez ve ülke

genelindeki örgütlü suçlar ve organize gruplarla ilgili tahkikatları yapar, aynı zamanda adli dinleme ve izlemenin

Emniyetteki en etkin merkezidir. Özel yetkili savcılar ve mahkemeler biraz da

kanunları zorlayarak herkes hakkında doğrudan dava açabilir, gözaltı kararı

verebilir, tutuklayabilir. Fakat normal hallerde devlet memurları hakkında görevleri nedeniyle işledikleri suçlar

için tahkikat yapılması 4483 sayılı kanuna göre belli makamların iznine

tâbidir. İlçe memurları için kaymakamlardan, il memurları için valilerden, merkez memurları için

genel müdür ve benzeri amirlerden, üniversiteler için YÖK veya rektörden

izin şartı vardır. Bu izin olmadan doğrudan dava açılmaz, belli suçüstü

halleri haricinde savcılar doğrudan tahkikat yapamazlar. Ama herhangi bir fiil özel yetkili mahkemelerin görev alanına giriyor denince herkes hakkında doğrudan dava açılabilir. İşte Türkiye’de son yıllarda, böyle bir planın

uygulandığını görüyoruz. MİT’e hâkim olsanız, sadece bilgi toplarsınız, belki bunları saptırarak kullanabilirsiniz ama daha ilerisini yapamazsınız. Aksiyonel bir

eylem gerçekleştirme arzusundaysanız, MİT size yetmez. Bu doğrultuda önce KOM Daire Başkanlığı, sonra İstihbarat Dairesi Başkanlığı, ardından da İstanbul ve Ankara İstihbarat Şubesi ve bunlarla paralel olarak özel yetkili mahkemelerin

savcı ve hâkimlerinin de belli oranda belirli eğilimlerde olan kişilerden oluşturulduğunu bugün net olarak görmek mümkün."

Önce KOM Daire

Başkanlığı, sonra

İstihbarat Dairesi

Başkanlığı, ardından da

İstanbul ve Ankara

İstihbarat Şubesi ve

bunlarla paralel olarak

özel yetkili

mahkemelerin savcı ve

hâkimlerinin de belli

oranda belirli eğilimlerde

olan kişilerden

oluşturulduğunu bugün

net olarak görmek

mümkün.

Page 18: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

18

Cemaatin Copları

Emniyetin içine “Fethullahçı tohumu”

atılmasının ilk günlerine tanıklık eden biri

olarak cemaatin “kendilerinden

olmayanları saf dışı bırakma” yöntemlerini

yaşamış biri olduğunu da belirten Zübeyir

Kındıra kitabının önsözünde şunları

yazıyordu:

“14 yaşında Polis Koleji öğrencisi olarak

Emniyet Teşkilatı’na girdim ve 1986 yılında

bu örgütün elemanlarının, baskı ve dayanaksız suçlamaları ile sicilim bozulduğu

için ayrılmak durumunda kaldım. Polis Koleji ve Akademisi’nde geçirdiğim 7 yıl

boyunca, polis içinde bu örgütün varlığını net olarak gördüm. Ayrıldıktan sonra

da, Kolej ve Akademi yıllarından bu yana arkadaşlığım süren polis dostlarımla

bu konuda sürekli görüş alışverişi içinde oldum. Bu dostlarımla ilişkilerim ve

onların yaşadığı ve tanık olduğu olayları aktarmaları sayesinde, polis teşkilatının

içindeki Gülen cemaatinin giderek büyümesini, güçlenmesini ve polis içinde

egemen bir güç olmasını yakından izleyebildim. Polis Koleji’nin uygun ikliminde,

birçoğumuz daha ilk hafta sonu izninde, bu Fethullahçı topluluğun içinde,

nereye ve neden gittiğini bilmeden bir ’Işık Evinde’, Said-i Nursi’ risalesi

dinlerken buldu kendisini. Bazılarımız okula döner dönmez, üst sınıflara ya da

komiserlere durumu anlatıp, ‘korunmaya’ alındı. Ama yalanlarla, gizlice

götürüldüğümüz o evleri, orada yaşadıklarımızı ve o günleri hiç unutmadık. Ben

de o evlerden birine götürülenlerdendim. Hemen uzaklaşıp, kurtuldum. Benim

gibi birçok arkadaşım da bu topluluktan uzak durdu. Ama benimle birlikte o gün

o eve gidenlerin birçoğu iyi birer

Fethullahçı oldular. O gün o evde,

benim ilk namazımda yanımda

duranlar ve onların anlayışı tarafından

Emniyet Teşkilatı’ndan

uzaklaştırıldım. Yıllar sonra, gazeteci

olarak o gün, o evde benimle birlikte

olanların, Emniyet Teşkilatı’nın en

kritik üst yönetimlerinde

bulunduklarına tanık oluyorum.”

Yıllar sonra, gazeteci

olarak o gün, o evde

benimle birlikte olanların,

Emniyet Teşkilatı’nın en

kritik üst yönetimlerinde

bulunduklarına tanık

oluyorum.

Page 19: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

19

Dokunan Yanar

Birgün Gazetesi’nden Onurkan Avcı’nın 26 Ağustos 2010’da, Hanefi Avcı’nın

tutuklanmasına giden süreci başlatan kitabının yayımlanmasından sonra kendisiyle yaptığı röportajda Kındıra, öğrenci olduğu dönemde temelleri atılan

emniyetteki Fethullahçı kadrolaşmanının geldiği noktayı, “Cemaatin siyasi iktidardan da güçlü bir konumda bulunan, siyasi iktidara etki eden, yönlendiren

bir güçte oldukları konuşuluyorken, cemaatin Emniyetten güçlü olup olmadığını tartışmak, abesle iştigal etmektir” diye açıklıyordu. Avcı’nın cemaatin avı olmaya mahkum olacağını vurgulayan Kındıra, “Cemaatçi polisler, kendi

kadrolaşmalarını tamamlayabilmek için önce Atatürkçü, demokrat, ulusalcı kesime yönelik operasyonlar yaptılar.

Daha okul sıralarında başlayan bu ayrıştırma, kendilerinden olmayanları karalama ve yok etme sistemlerini, aktif

birimlerde daha da katı bir şekilde sürdürdüler. Dahası güçlendikçe, önce

kendi yanlarında ve yakınlarında tuttukları Ülkücü kökenli polisleri de saf dışı etmek

için aynı karalama yöntemleriyle suçlamaya başladılar. Ülkücü kökenli polisler de bunu tıpkı Hanefi Avcı gibi,

yıllar sonra fark ettiler. Hanefi Avcı gibi ‘devletçi’ polisleri de bir süre kızdırmadılar

ama güçlenince pasifize etmeye başladılar. Avcı da bu nedenle bir müddet cemaate yakın gibi algılanmış, cemaat ile

kolkola görünmüş hatta cemaatin hedefine hizmet eden operasyonlara imza atmış olabilir. Telekulak operasyonu da buna örnek gösterilebilir. Bu bağlamda

Hanefi Avcı’nın son çıkışı ve 2010 Ağustos’unda yayınlanan kitabı, senelerdir gücü hakkında yayınlar yapılan cemaatin artık dış desteğe ihtiyaç duymayacak

bir güce ulaştığını ve kendisinden olmayanların tamamını tasfiye etmeye yönelmesine bir karşı duruşu da simgeliyor. Ama bildiğim bir şey var ki, cemaate dokunan yanar. Cemaat arkasına aldığı ABD desteği, CIA koruması ve

katkılarıyla, devlet ve iktidar içindeki kadrolaşmasıyla önemli bir güçtür ve önceki örneklerinde olduğu gibi Avcı da, cemaatin avı olmaya mahkûmdur.

Sadece bürokratik yaşamına son vermek zorunda kalması gibi bir fatura ile kurtulabilirse sevinmelidir. Fethullah Gülen hakkında dava açılmasına rağmen, örgütü hakkındaki soruşturmanın ‘soruşturmaksızın’ takipsizlikle sonuçlanması

ve bu takipsizlik kararı gerekçe gösterilerek Gülen hakkında beraat kararının Emniyet tarafından verilen belgeye dayandırılması unutulmamalıdır” diyordu.

Ama bildiğim bir şey var

ki, cemaate dokunan

yanar. Cemaat, arkasına

aldığı ABD desteği, CIA

koruması ve katkılarıyla,

devlet ve iktidar içindeki

kadrolaşmasıyla önemli

bir güçtür ve önceki

örneklerinde olduğu gibi

Avcı da, cemaatin avı

olmaya mahkûmdur.

Page 20: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

20

Sakıncalı Piyade

24 Ocak 1993 Yılında soğuk bir Ankara

sabahında hain bir saldırıyla şehit edilen

değerli Cumhuriyet aydını Uğur Mumcu'nun

12 Mart dönemini anlattığı bu değerli eseri

um:ag (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik

Vakfı) yayınları tarafından okuyucusuyla

buluşturuldu.

12 Mart döneminde askerliğe hazırlanırken

'Sakıncalı Piyade' ilan edilip askere alınan

Uğur Mumcu kendi yaşadıklarını ve Ülkenin

durumunu anlatır bizlere.

Trajikomik bir hikayedir, 12 Mart dönemi

Türkiye için.

Aziz Nesin Uğur Mumcu'ya şöyle seslenir:

'' Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! Sakıncalı Piyade'yi yazdığın için, eline

sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık. Kendi yazdıklarıma gülemem. Ama senin

yazdıklarını gülerek okudum. ' Acı acı gülmek ' deyimi vardır ya, işte öyle acı acı

güldüm.''

Kitaptan bir kesit bizi 'acı acı gülümseten'

''…Muhtıra verilir verilmez, Cumhuriyetin geleceğini ağır tehlike içine

düşürmekle suçlanan Başbakan Süleyman Demirel ünlü şapkasını alarak,

hükümetten ayrıldı. Üç gün geçmemişti ki, Silahlı Kuvvetler'den bazı general ve

albaylar emekliye sevk ediliverdi. Hem, kimin imzasıyla? Cumhuriyetin

geleceğini ağır bir tehlike içine düşürmekle suçlanan Başbakan Demirel'in

imzasıyla!

Olur mu, olur. Burası Türkiye!...''

Page 21: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

21

Teneke

Yaşar Kemal, olağanüstü anlatımıyla Anadolu'nun küçük bir kasabasında Çeltik

Ağalarıyla Kasaba'nın kaymakamı arasında geçen mücadeleyi anlatır bizlere.

Egemen güçlerin halk sağlığını hiçe sayarak, kanunları kendilerine göre

uygulatarak yapmaya çalıştıkları Çeltik ekimi nedeniyle kasabada sıtmadan

dolayı yöre halkının kırılmasına yeni gelen kaymakam izin vermeyecektir.

Devletin yasalarını uygulamaya

çalışacaktır ama bilmediği bir şey vardır

egemen güçler (burada çeltik ağaları)

yeni gelen genç ve idealist kaymakam

hariç diğer bütün devlet memurlarını

satın alabilmektedir. Daha yeni

kurulmuş bir Cumhuriyet'in idealist

genç memurlarının eski feodal

kalıntılarla savaşının iyi bir örneğidir

''Teneke''.

Her ne kadar hikayenin sonunda

egemen sınıflar kazansa da, kaymakam

teneke çalınarak sürgüne gönderilse de

yine de umut var. Egemen sınıfların ele

geçiremediği idealist namuslu

memurların, kaymakamların olması

gelecek için umut verici.

''… Resul Efendi bu sefer belli edercesine gülümsedi. Kaymakam gördü.

- Neden gülümsediniz Resul Bey?

- Mücadele efendim.

- Yaa Resul Bey. Yılmamak gerek. Mücadele Resul Bey. Sonuna kadar...''

Page 22: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

22

İmparatorluktan Cumhuriyete I - Mondros’tan İstanbul’a

Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Başkanı ve aynı

üniversitenin Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü olan Orhan

Çekiç tarafından kaleme alınan İmparotorluktan Cumhuriyete dizisinin ilk kitabı

olan ''Mondros'tan İstanbul'a'' adlı eseri dizinin diğer kitapları gibi Cumhuriyet

Kitapları tarafından okuyucuyla buluşturuldu.

''Mondros'tan İstanbul'a'' eserinde yazar

2. Dünya savaşı sonlarına gelindiğinde

Osmanlının içinde bulunduğu koşullarla

İstanbul'un İşgal dönemi arasındaki tarihi

kesite büyüteç tutuyor. Türk tarihinin bu

önemli yıllarını ayrıntılarıyla anlatıyor.

Kitapta Mustafa Kemal kendisini sürekli

İstanbul’dan uzak tutulmaya çalışılması

girişimlerini şöyle değerlendirir:

'' Zaten dönemlerin bir ayırım çizgisi

olmak gerekir. Şimdi, çok memnunum ki,

beni, geçmişin birbiri peşinden olup

bitenleri içinde bulunmaktan

alıkoymuşlar. Gerçekten insan, yaşadığı, bulunduğu ve çalıştığı çevre içinde, o

dönemi yürütüp yönetenlerle bir arada ve aynı kanıda olursa, aynı çevre ve

dönemin adamı olmaktan çıkamaz. Beni bu felaketten uzak tutmak için

ellerinden geleni yapanlara teşekkür etmeyi görev sayarım, onların, bu

davranışlarının bilinçli yapıcıları olmadıklarını söylemek şartı ile…''

Page 23: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

23

Mustafa Kemal bilindiği gibi İzzet Paşa Kabinesinde Harbiye Nazırı olma isteği

olumsuz sonuçlanmıştır. Bunun nedenini öğrenmek isteyen Mustafa Kemal'e

İzzet Paşa'nın Rauf Orbay aracılığı ile yanıtı '' Eğer müzakerelerden beklenen

sonuç alınamazsa güneyde orduları toparlayabilecek en güvendiğimiz Komutan

Mustafa Kemal'dir, onu Yıldırım Orduları Grup Komutanı yapmak istediğim için

kabineye almadım'' olur.

Mustafa Kemal'in İzzet Paşa'ya yanıtı ise şöyledir:

'' Ben barışın çabuk gelmeyeceğini, barışa kadar çok buhranlı ve önemli

durumlar karşısında kalacağımızı ve bu güçlükler içinde vatanıma ciddi

hizmetler etmenin mümkün olduğunu anladığım içindir ki Harbiye Nezareti

makamını istemiştim.

Yoksa barışa ulaşabildikten sonra onun huzur ve sükunu içinde Harbiye Nezareti

vazifesini benden çok mükemmel yapacak değerli kimseler olduğunu bilirim.

Buna nazaran barıştan sonra buluşmayı hiç de zorunlu hatta gerekli

saymıyorum …''

Page 24: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

24

Ayaklanma Sanatı

Günümüzde ayaklanma gerçekten de savaş türünden bir sanattır ve ihmal

edildiği zaman, ihmal eden tarafın yok olmasına neden olacak kurallara bağlıdır.

Öncelikle sonuçlarıyla karşılaşmaya tamamen hazır olmadıkça ayaklanma ile

oynamayınız. Ayaklanma son derece belirsiz niceliklerle yapılan bir hesaptır. Bu

niceliklerin değeri her gün değişebilir. Karşınızdaki güçler örgüt, disiplin ve

yerleşmiş otorite bakımından sizden ileridirler. Sizin onlara karşı güçlü

üstünlükleriniz olmadıkça yenilir ve yok olursunuz.

Page 25: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz Nisan

25

İkinci olarak, ayaklanma bir kez başladı mı çok büyük bir azimle ve hücum

planıyla yürür. Savunucu bir eylem, her silahlı ayaklanmanın ölümüdür,

düşmanlarla boy ölçüşmeye kalmadan kaybedilir. Düşmanlarınıza güçleri

dağınıkken bastırınız. Küçük de olsa her gün yeni başarılar, ilerlemeler

kaydediniz, ilk başarılı ayaklanmanın size verdiği moral üstünlüğünü koruyunuz.

Her zaman en fazla tahrike kapılan ve daha güven verici yanı gözeten, iki taraf

arasında kararsız kişileri kendi tarafınıza toplayınız, size karşı güçlerini bir araya

getirmeden düşmanlarınızı geri çekilmeye zorlayınız. Devrimci politikanın

bugüne kadar bilinen en büyük üstadı Danton’un dediği gibi: “Atılganlık,

atılganlık ve yine atılganlık”

Marx – Engels

Page 26: Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı

www.tuncsiper.biz

Nisan

26

“Cumhuriyet’in tunç siperi”

www.tuncsiper.biz

www.facebook.com/pages/Tun%C3%A7siper-Dergisi/206997785994300