TÜRKİ YE CUMHURİ YETİ ANKARA ÜNİ VERS İ TES İ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ SAĞLIK VE HASTALIKTA GLİ KOPROTEİ NLERİ N ROLÜ Nimet ALÇAY Bİ YOKİ MYA ANABİ Lİ M DALI TEZS İ Z YÜKSEK Lİ SANS DÖNEM PROJES İ DANI Ş MAN Doç. Dr. Hamdi UYSAL 2006-ANKARA
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
SAĞLIK VE HASTALIKTA GLİKOPROTEİNLERİN ROLÜ
Nimet ALÇAY
BİYOKİMYA ANABİLİM DALI
TEZSİZ YÜKSEK LİSANS DÖNEM PROJESİ
DANIŞMAN
Doç. Dr. Hamdi UYSAL
2006-ANKARA
i
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER i
ÖNSÖZ iv
SİMGELER VE KISALTMALAR v
ŞEKİLLER İv
ÇİZELGELER DİZİNİ vii
1. GİRİŞ 1
1.1. Glikoproteinler 1
1.1.1. Glikoproteinler Yapısında Bulunan Şekerler 3
1.1.2. Glikoproteinlerin Yapısında Bulunan Aminoasitler 3
1.2. Glikozilasyon 3
1.2.1. Glikozilasyonda Kullanılan Enzimler 3
1.2.2. Glikozilasyon Tipleri 5
1.3. Glikoproteinlerin ve Karbonhidrat Zincirlerinin Genel Fonksiyonları 8
1.4. Glikozilasyonun Önemi ve Hastalıklardaki Rolü 10
1.4.1. Glikozilasyon ve Enfeksiyon 10
1.4.2. HIV ve Glikolizasyon 11
1.4.3. Glikozilasyon ve Kanser 12
1.4.4. Glikozilasyon ve Romatoid Artrid 12
1.4.5. Glikan Sentezinde Meydana Gelen Kalıtsal Hastalıklar 13
1.4.6. Glikoprotein Biyosentez Hastalıkları 14
1.4.6.1. Lökosit Adhesyon Eksikliği 14
1.4.6.2. Hempas 14
1.4.6.3. Karbonhidrat Eksikliği Glikojen Sendromu 15
ii
1.4.6.4. I Hücre Hastalığı 16
1.4.7. Glikoproteinlerin Yıkımında Görülen Hastalıklar 16
1.4.8. Kanserde Glikoproteinler 17
1.4.8.1. Kanserde Musin’ler ve O–glikanlar 17
1.4.8.2. Kanserde N–Glikanlar 18
1.4.8.3. Lösemi Hücre Glikoproteinleri 20
1.4.8.4. Kistik Fibrozlarda Musinler ve Glikoproteinler 21
1.4.8.5. İltihaplı Hastalıklar 21
1.4.8.6. Romatizmal Artrit 21
1.4.8.7. Bulaşıcı Hastalıklar ve Glikoproteinler 22
1.4.8.8. Bakteriyal Enfeksiyonlar 22
1.4.8.9. Viral Enfeksiyonlar 22
1.4.8.10. AIDS 22
1.4.9. Sialik Asit ve Glikoproteinler 24
1.4.9.1. Kanserde Membran Değişimleri ve Sialik Asit 27
1.4.9.2. Enfeksiyon ve İnflamasyonla Seyreden Hastalıklar 30
1.4.9.3. Böbrek Hastalıkları 30
1.4.9.4. Tromboz ve Sialik Asit 31
1.4.9.5. Koroner Arter Hastalığı ve Sialik Asit 31
1.4.9.6. Diabetes Mellitus 32
1.4.10. Selektinler ve Hastalıklardaki Rolü 33
2. GEREÇ VE YÖNTEM 36
3. BULGULAR VE TARTIŞMA 39
4. SONUÇ VE ÖNERİLER 41
ÖZET 42
iii
SUMMARY 43
KAYNAKLAR 44
ÖZGEÇMİŞ 49
iv
ÖNSÖZ
Glikoproteinler polipeptid iskeletlerine kovalan olarak bağlı
oligosakkarit zincirleri içeren proteinlerdir. Kompleks karbonhidratların üç
sınıfı olan glikoproteinler, proteoglikanlar ve glikolipidler genellikle hep
birlikte “Glikokonjugat” olarak adlandırılırlar. Doğada yaygın şekilde
bulunan şeker zincirlerinin yapılarını, biyosentezlerini ve biyolojik
görevlerini araştıran moleküler biyoloji dalına ise “Glikobiyoloji” denir.
Glikobiyoloji, modern biyoteknolojide de gittikçe artan öneme sahiptir.
Çünkü biyolojik aktif doğal moleküllerin çoğu glikokonjugatlardır. Şekerler
bağlı oldukları moleküllerin sentezi, parçalanması, kararlılığı ve
aktifleşmesinde çok önemli etkilere sahiptir. Şeker-reseptör ilişkilerinin
ayrıntılarının bilinmesi, biyoteknoloji ve tıp gibi uygulamalı alanlarda
moleküler düzeyde yaklaşımlarla üretim, koruma, tanı ve tedavi amaçlı
yöntemlerin geliştirilmesini sağlar. Bu nedenle Glikobiyoloji ve
Karbonhidrat Kimyasının Modern Biyoteknolojideki önemi gittikçe
artmaktadır. Bugün glikobiyoloji, moleküler düzeydeki bilimsel
araştırmaların en son, iyi belirlenmiş ve hızla gelişmekte olan dalıdır.
Hazırlanan yüksek lisans dönem projesinde konu ile ilgili literatür
bilgileri derlenerek bugünün bilgileri ışığında glikobiyolojik çalışmalarda
önemli bir yeri olan glikoproteinlerin sağlık ve hastalıktaki rollerinin
araştırılması ve bu konuda çalışma yapacak araştırmacılara kaynak
oluşturması amaçlanmıştır.
Yüksek lisans çalışmalarım için bana imkan veren, değerli katkılarını
gördüğüm Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı sayın Prof.Dr.Hilal Karagül’e,
Yüksek lisans çalışmalarım süresince bana yön veren, yardım ve
desteklerini esirgemeyen danışmanım sayın Doç.Dr.Hamdi Uysal’a ve
Biyokimya Anabilim Dalı’nın diğer Öğretim Üye ve Elemanlarına
teşekkürlerimi sunarım.
v
SİMGELER VE KISALTMALAR
AFP: Alfa Fetoprotein AML: Akut Myeloid Lösemili Ara: Arabinoz Apo B: Apolipoprotein B Asn: Asparajin Ca: Kalsiyum CDGS: Karbonhidrat Eksikliği Glikoprotein Sendromu CF: Kistik Fibroz CML: Kronik Myeloid Lösemi ER: Endoplazmik Retikulum Fuc: Fükoz Gal: Galaktoz Gal-NAc: N-asetilgalaktozamin Glc: Glikoz Glc-NAc: N-asetilglikozamin Hyl: Hidroksilizin Hyp: Hidroksiprolin ISSD: İnfantil Serbest Sialik Asit Depo Hastalığı IgA: İmmunglobulin A IgE: İmmunglobulin E IgM: İmmunglobulin M Le: Lewis LSA: Lipid Bağlı Sialik Asit Man: Mannoz Man-6P: Mannoz 6 Fosfat MUC 1: Musin Proteini NANA: N-Asetil Nöraminik Asit Neu-Ac: N-Asetil Nöraminik Asit OR: Finnish Depo Hastalığı OST: Oligosakkaril Transferaz Ser: Serin SRP: Sitozolik Sinyal Tanıma Partikülü TNF: Tümör Nekrozis Faktör Thr: Treonin TSA: Total Sialik Asit Düzeyi Xyl: Ksiloz
vi
ŞEKİLLER
Şekil 1.1. Oligosakkarid zincirleri proteine iki şekilde (O-tipi ve N-
tipi)bağlanır.
vii
ÇİZELGELER DİZİNİ
Çizelge 1.1. Glikoproteinlerin yürüttüğü bazı işlevler
Çizelge 1.2. Gliproteinlerin yapısında bulunan şekerler
Çizelge 1.3. Bazı Glikoproteinlerin Fonksiyonları
Çizelge 1.4. İnsan hastalıklarında glikozilasyon değişikliklerinin mekanizması
1
1. GİRİŞ
1.1. GLİKOPROTEİNLER
Glikoproteinler enzimatik reaksiyonlar sonucu polipeptid iskeletlerine kovalan olarak
bağlanan bir ya da daha fazla oligosakkarit (glikan) içeren proteinlerdir. Proteinlere
bağlanan bu karbonhidratlar proteinin biyolojik ömrünün uzamasında ve serum
klerensinin regüle edilmesinde etkilidirler. Başka bir deyişle, karbonhidratlar
proteinlerin biyolojik aktivitelerinden çok çözünürlük gibi fiziksel özelliklerine etki
ederler. Enzimler, antikorlar, albumin dışındaki insan plazma proteinleri, hormonlar,
reseptörler ve kollajen gibi yapısal proteinlerin çoğu glikoprotein yapısındadır.
Kompleks karbonhidratların üç sınıfı olan glikoproteinler, proteoglikanlar
ve glikolipidler genellikle hep birlikte “Glikokonjugat” olarak adlandırılır.
Doğada yaygın şekilde bulunan şeker zincirlerinin yapılarını,
biyosentezlerini ve biyolojik görevlerini araştıran moleküler biyoloji dalına
ise “Glikobiyoloji” denir (Hughes, 1983; Karaçalı 2003).
Glikoproteinler farklı miktarlarda karbonhidrat içerirler. Örneğin,
immunoglobulin G kütlesinin %4’ü kadar, glikoforin % 20’den fazla
karbonhidrat içerir, bunun yanında gastrik glikoprotein (musin) % 60’dan
fazla karbonhidrat içerir. Kan grubu maddeleri ise %85’e kadar,
mukopolisakkaridler ise %100’e yakın karbonhidrat içerir (Champe ve
Harvey, 1994; Montogomery ve ark., 1996). Zarlara bağlı glikoproteinler
pek çok hücresel olayda görev alırlar; örneğin hücre yüzeyinin tanınması
hormonlar, virüsler) hücre yüzey antijenleri (kan grubu antijenleri) hücre
dışı matriksin elemanı, gastrointestinal ve ürogenital yolun musin salgısı
olarak biyolojik koruyucu kaygan yapıyı oluşturur. Bunların yanında
plazmadaki globuler proteinlerin hemen hepsi (albumin hariç) salgılanan
enzimler ve proteinler glikoproteinlerdir (Champe ve Harvey, 1994).
2
Glikoproteinler organizmada hem hücre içinde sitoplazma ve organellerde,
hem de ekstrasellüler sıvıda bulunurlar ve birçok farklı işleve sahiptirler. Bu
işlevlerden bazıları Çizelge 1.1’de verilmiştir (Murray ve ark., 1996).
Çizelge 1.1. Glikoproteinlerin yürüttüğü bazı işlevler:
Yapısal Moleküller • Hücre duvarları • Kollagen, Elastin • Fibrinler • Kemik Matriksi
Kayganlaştırıcılar ve koruyucu etkenler • Musinler • Mutaz salgıları
Protein ile Taşınan moleküller • Vitaminler • Lipitler • Mineraller ve iz elementler
İmmunolojik moleküller • İmmunoglobulinler • Histokompatibilite antijenleri • Komplemantlar, interferon
Hormonlar • Karyonik gonadotropin • Tirotropin (TSH)
Enzimler • Proteazlar • Nukleazlar • Glikozidazlar • Hidrolazlar
Hücre Bağlanma/Tanınma Bölgeleri • Hücre-hücre • Virüs- hücre • Bakteri- hücre • Hormon reseptörleri Antartik Balıklarda Antifiriz Proteinler, Lektinler
3
1.1.1. Glikoprotein Yapısında Bulunan Şekerler
Glikoproteinlerin oligosakkarit zincirlerinde başlıca 7 çeşit şeker bulunur.
N–Asetil nörominik asit (NeuAc) oligosakkarit zincirlerinin ucunda genel
olarak subterminal galaktoz (Gal) veya N–asetilgalaktozamin kalıntılarına
bağlı halde bulunur, Diğer şekerler genel olarak iç konumlarda yer alır.
Glikoproteinlerde bulunabilen diğer monosakkaridler ise Mannoz, Fükoz,
N–asetilglukozamin ve glikoz’dur (Çizelge 1.2). Bunlardan başka daha az
sıklıkla rastlanan Arabinoz ve Ksiloz vardır (Murray ve ark., 1996).
1.1.2. Glikoproteinlerin Yapısında Bulunan Aminoasitler
Glikoprotein oligosakkarit zincirlerine farklı oranlarda bağlamış beş amino
asit bulunur; Bunlar, Asparajin (Asn), serin (ser), Treonin (Thr)
hidroksilizin (Hyl) veya Hidroksiprolindir (Hyp) (Champe ve Harvey 1994;
Murray ve ark., 1996).
1.2. GLİKOZİLASYON
Oligosakkaritlerin proteinlere bağlanarak glikoproteinleri oluşturması
işlemine glikozilasyon denir.
1.2.1. Glikozilasyonda Kullanılan Enzimler:
Glikozilasyonda yer alan iki tip enzim vardır: Glikozidazlar ve glikoziltransferazlar
(Hughes, 1983; Murray ve ark., 1996)
1) Glikozidazlar: Koparıcı enzimlerdir. Monosakkaritleri kopararak
glikanları yıkımlarlar (Örnek: Sialidazlar, fukozidazlar vb.).
4
İki alt gruba ayrıl ırlar: a) Endoglikozidazlar: İç glikozidik bağların
k ırı lmasını katalizlerler. b)Ekzoglikozidazlar: Karbonhidratlar ın
indirgeyici olmayan ucundan şeker kopararak bağ lanmanın basamakl ı
bir şekilde gerçekleşmesini sağlayan reaksiyonları katalizlerler.
Çizelge 1.2. Glikoproteinlerin yapısında bulunan şekerler
Şeker Tipi Kısaltma Nükleotid Şeker Düşünceler
Galaktoz Heksoz Gal UDPGal
Çoğunlukla N-bağlı glikoproteinlerde NeuAc a subterminal bulunur. Keza proteoglikanların öz trisakkaritinde de vardır.
Glikoz Heksoz Glc UDPGlc
N-bağlı glikoproteinlerin biyosentezi sırasında yer alır, olgun glikoproteinlerde genellikle bulunmaz.
Mannoz Heksoz Man GDP-Man N-bağlı glikoproteinlerde sık görülen şeker.
N-Asetil-nöraminik
Asit
Sialik asit
(9 C atomu) NeuAc CMP-NeuAc
Çoğunlukla hem N- hem O-bağlı glikoproteinlerin uç şekeridir. Sialik asitin diğer tipleri de bulunursa da insanlarda bulunan ana türler NeuAc’tir
Fükoz Deoksiheksoz Fuc GDP-Fuc
Hem N- hem O- bağlı glikoproteinlerde dışta yer alabilir veya N-bağlı türlerde Asn’a takılı GlNAc’a bağlanmıştır.
N-asetil-galaktozamin Aminoheksoz GalNAc UDP-GalNAc Hem N- hem O-bağlı
glikoproteinlerde bulunur.
N-asetil-glikozamin Aminoheksoz GlcNac UDP-GlcNAc
N-bağlı glikoproteinlerde şeker polipeptid zincirine Asn üzerinden bağlanır; bu proteinlere ait oligosakkaritlerin diğer noktalarında da bulunur.
Ksiloz Pentoz Xyl UDP-Xyl Xyl bir çok proteoglikanda Ser’in OH’ına bağlıdır.
5
2)Glikoziltransferazlar: Şeker transferinden sorumlu enzimlerdir.
Çoğunlukla yüksek enerjil i bir nükleotid-şeker donöründen al ınan bir
monosakkaridin oligosakkarit akseptörüne transfer edildiğ i
transglikozilasyon reaksiyonlarını katalizlerler.
Glikozilasyon Tipleri
Glikozilasyon, karbonhidratın bağlandığı protein atomunun cinsine göre iki
gruba ayrılmıştır; Bunlar N-glikozilasyon ve O-glikozilasyon’dur
(Mathews ve Holde, 1990).
1.2.2.1. N-glikozilasyon:
N-asetilglikozamin molekülünün ß-N-glikozidik bağ ile polipeptid
zincirinde bulunan Asparajin aminoasidinin amid grubu azotuna bağlanması
reaksiyonudur (Şekil 1). N-glikozilasyon co-translasyonel bir olaydır. Yani
protein sentezi sırasında endoplazmik retikulumda başlar ve Golgi
cisimciğinde sonlanır (Mathews ve Holde, 1990).
Oluşum Şekli: Daha önce de bahsedildiği gibi, N-glikozilasyon protein
sentezi devam ederken meydana gelen bir reaksiyondur. Ancak reaksiyonun
başlayabilmesi için polipeptid zincirinde endoplazmik retikuluma
yönlendirici bir sekansın (konsensus dizisinin) bulunması gerekmektedir.
Bu konsensus dizisi Asn-Xaa-Ser veya Asn-Xaa-Thr’dir. Burada Xaa,
Prolin haricindeki herhangi bir aminoasidi temsil etmektedir.
Konsensus dizisinin iki fonksiyonu vardır:
1. Polipeptid zincirinin N-glikozilasyonu başlatan enzim olan
oligosakkaril transferaz (OST) enzimi tarafından tanınmasını sağlamak.
2. Oligosakkaril transferaz (OST) enziminin, glikozilasyon bölgesine
bağlanabilmesi için gerekli olan protein konformasyonunu kazanmasını
sağlamak.
6
Protein sentezi sırasında sentezlenen polipeptid zincirindeki konsensus
dizisi SRP (Sitozolik Sinyal Tanıma Partikülü) adı verilen bir moleküle
bağlanır ve polipeptid zincirinin sentezlenmekte olduğu ribozomla birlikte
endoplazmik retikuluma (ER) taşınarak ER membranında bulunan SRP
reseptörüne bağlanır. Daha sonra SRP, polipeptid zincirindeki bu sekanstan
ayrılır ve bunun sonucunda ribozom ile endoplazmik retikulum birbiriyle
bağlantı kurarlar. ER membranında oluşan bir kanal vasıtasıyla ribozomda
sentezlenen polipeptid zinciri ER lümenine geçer ve burada başlayan N-
glikozilasyon ile oligosakkaritlerin protein zincirine bağlanma işlemi Golgi
cisimciğinde sona erer. Konsensus dizisi polipeptid zinciri içerisinde bir
veya birkaç yerde bulunabilir. Bu bölgelerin hepsi potansiyel glikozilasyon
bölgeleridir. Ancak hangi bölgelerin glikozilasyona tabi tutulacağı ortam
şartlarına bağlıdır. Çünkü glikozilasyon hücreye, dokuya ve ilgili gen
bölgesine spesifik ve çevresel şartlara duyarlı bir reaksiyondur (Hughes,
1983; Murray ve ark., 1996).
Şekil 1: Oligosakkarid zincirleri proteine iki şekilde bağlanır: O-tipi bağlantıda (a) N-asetilgalaktozamin’in 1 nolu karbonu serin ve treonin amino asitlerinin hidroksil grubuna glikozidik bağ ile bağlanır. N-tipi bağlantıda (b) N-asetilglukozamin asparajin amino asitinin amid grubuna glikozidik bağ ile bağlanır (Mathews ve Holde, 1990).
7
1.2.2.2. O-glikozilasyon
O-glikozilasyon, oligosakkarit zincirindeki ilk monosakkaridin O-
glikozidik bağla polipeptid zincirindeki amino asit rezidüsünde bulunan
oksijen molekülüne bağlanması işlemidir. Burada oksijen molekülünün ait
olduğu amino asit çoğunlukla Serin veya Treonin’dir (Şekil 1).
O-glikozilasyon hakkındaki bilgiler henüz N-glikozilasyondaki kadar
çok ve ayrıntılı değildir. O-glikozilasyonun daha çok katlanmış olan ve 3
boyutlu yapının önemli olduğu proteinlerde görüldüğü düşünülmektedir.
1.2.2.3. O-Bağlı Glikoprotein Çeşitleri:
O-bağlı glikoproteinler birbirine bağlanmış olan şeker ve amino asit
gruplarının yapısına göre çeşitli tiplere ayrılmıştır (Lis ve Sharon, 1993):
a.) Serin veya Treonine bağlanmış olan GalNAc, (En sık rastlanan türdür.
Müsin tipi glikoproteinler de denir).
b.) Serin veya Treonine bağlanmış olan GlcNAc, (Yalnızca hayvanlardaki
sitoplazma ve çekirdek proteinlerinde bulunurlar.)
c.) Serin veya Treonine bağlanmış olan Ksilen (Xyl),
(Proteoglikanlarda)
d.) Kollajende, Hidroksilizin’in –OH grubuna bağlanmış olan Gal ve
Glc-Gal,
e.) Kan pıhtılaşma faktörlerinde, Treonin veya Serin’e bağlı Xyl-Glc
veya Glc,
f.) O-bağlı Fukoz (Fuc),
g.) Serin veya Treonin’e O-bağlı Mannoz,
h.) Bitkilerde, Hidroksiprolin’e bağlanmış olan Arabinoz (Ara),
i.) Bitkilerde, Serin amino asidine bağlanmış olan Gal,
8
j.) Maya ve mantarlarda Treonin veya Serin’e bağlanmış olan
Mannoz.
Hayvansal dokularda en yaygın olan O-glikozilasyon çeşidi müsin tipi glikozilasyondur (Hughes, 1983; Murray ve ark., 1996, Varki ve ark., 1999).
1.3. Glikoproteinlerin ve Karbonhidrat Zincirlerinin Genel Fonksiyonları
Farklı işlevlere sahip birçok protein glikoprotein yapısındadır, bunların
karbonhidrat içeriği %1-%85 arasındadır. Albümin dışında plazma
proteinlerinin hemen tümü glikoprotein yapısındadır. Glikoproteinler
bakteriden insana kadar canlıların çoğunda bulunur. Hücre zarı
proteinlerinin bir çoğu önemli miktarda karbonhidrat taşır. Kan grubu
maddelerinin bir kısmı glikoproteindir. Diğer kısmı ise glikosfingolipid
yapısındadır (Murray ve ark., 1996).
Glikozilasyon, proteinlerin sentezinden sonraki en önemli
değişimidir. Proteinlerin Endoplazmik Retikulumdaki (ER) sentezi
sırasında ya da sentezden sonra golgi aygıtına transferi sırasında
gerçekleşir.
Karbonhidrat zincirlerinin fonksiyonu (Varki, 1993):
• Hücreler arası etkileşimleri kolaylaştırmak için hücrelerin
birbirlerini tanımasını sağlamak.
• Proteinlerin fizikokimyasal niteliklerini (çözünürlük, akışkanlık,
yük) değiştirmek
• Embriyolojik gelişme ve farklılaşma
• Kanser metastazlarında kanser hücrelerinin yüzeyindeki
glikoprotein ve diğer glukokojugantların yapısındaki
değişikliklerin önemli olduğu düşünülmektedir.
9
• Proteini denaturasyona karşı stabilize etmek.
• Hücre içinden ve dışından gelecek proteolizden korunmak.
• Zarlara yerleşme, hücre içi göç, sınıflandırılma ve salgılama gibi
hücre fonksiyonları
Çizelge 1.3 Bazı glikoproteinlerin fonksiyonları (Yavuz, 2001)
Glikoproteinler Fonksiyon
Kollajen Yapısal
Bitki poleni allerjenleri
K-Kazein
Besin deposu
Müsin Kaydırıcı ve koruyucu
Transferrin, seruloplazmin Taşıyıcı
γ-globulinler, IILA antijenleri İmmun sistemler
Ribonukleaz B, Protrombin,
β-D-Glukuronidaz
Enzim
HCG, TSH Hormon
α1-asitglikoprotein, fibrinojen Plazma
Eritrosit glikoforini Hücre membranları
Bazı lektinler Özgül karbonhidratlarla etkileşim
Şekerler oligosakkarit içinde farklı konformasyonda bulunabilir.
Şekerler arasında çok sayıda glikozit bağları oluşabilir ve üç farklı
heksozun birbirine bağlanması ile binden fazla trisakkarit meydana
gelebilir. Oligosakkarit zincirleri önemli miktarda biyolojik bilgi depolar,
bu bilgi moleküldeki şekerlere, bunların dizilmesine ve konformasyonlarına
bağlıdır (Kobata, 1992).
10
1.4. Glikozilasyonun Önemi ve Hastalıklardaki Rolü:
Glikozilasyon sonucu proteinlere eklenen glikanlar immünolojik cevabın
modifikasyonu, proteinlerin tanınması ve hedeflenmesi, proteinlerin
katlanması gibi önemli rollere sahiptirler. Glikozilasyon mekanizmasındaki
değişiklikler, glikozilasyonda kullanılan substrat moleküller ve oluşan
ürünlerde yapı, fonksiyon ve miktar açısından oluşan değişiklikler çeşitli
hastalıkların oluşum ve gelişimlerinde etkili olabilmektedir.
1.4.1. Glikozilasyon ve Enfeksiyon:
Enfeksiyonlar çoğunlukla bakteri, virüs yada parazitlerin salgıladığı Lektin
benzeri moleküllerin konakçı hücrenin yüzeyinde bulunan oligosakkaritlerle
bağ yapması ile başlar.
a) Bakterilerde: Bakterilerin oluşturduğu enfeksiyonlar ile
glikozilasyonun ilişkisine örnek olarak cystic fibrosis verilebilir. Cystic
fibrosis hastalarında S.aureus ve P.aeruginosa gibi mikroorganizmaların
özellikle akciğerlerde yol açtığı ve bazı hastalarda ölüme neden olabilen
enfeksiyonlar görülmektedir. Bunun nedeni cystic fibrosis hastalarında
glikozilasyonun, özelliklede sializasyon ve fukozilasyonun bozulmasıdır.
Bu bozukluk nedeniyle, değişikliğe uğramış glikanlar patojen
mikroorganizmanın bağlanması ve enfeksiyon oluşturmasında rol
oynayabilir (Brockhausen, 1993).
b) Virüslerde: Virüsler glikoproteinlerini, konakçı hücrenin
glikozilasyon mekanizmasını kullanarak glikozile ederler. Bu
glikoproteinler virüsü konakçının bağışıklık sisteminden ve
yıkımlanmaktan korurlar. Virüslerin patojenitesi ve enfeksiyon oluşturma
gücü sakkarit-reseptör arasındaki ilişkiye dayalıdır. Örneğin; uçuk olarak ta
bilinen Herpes Simplex virüsü hücredeki proteoglikanların sakkarit
determinantını tanıyan adhezinlere sahiptir. Diğer virüsler, örneğin nezle
virüsü, konakçıyı enfekte etmek için sialik asiti bağlayan hemaglütininleri
kullanırlar (Schutter, 1992).
11
c) Parazitlerde: Örnek olarak Chagas hastalığının etkeni olan
Trypanozoma Cruzi verilebilir. T. Cruzi, konakçının
sialilglikokonjugatlarından kendi hücre yüzeyinde bulunan glikanlara sialik
asit transfer etmesini sağlayan özel bir trans-sialidaz enzimine sahiptir.
Yüzeyine sialik asitin eklenmesi, paraziti parçalanmaktan korur ve
konakçının dolaşım sistemi içinde yaşamasına yardımcı olur (Erbil ve ark.
1985).
d) Diğer Örnekler: Crohn’s hastalığı, kolit ve ülser gibi bağırsak
iltihabının oluştuğu durumlarda, bagırsak müsinlerinin glikozilasyonunda
belirgin değişiklikler gözlenmiştir. Bir başka örnekte Wiskott-Aldrich
sendromudur. Bu hastalık, X kromozomundaki bozukluktan kaynaklanan ve
yanlızca erkek çocuklarında görülen bir immün bozukluk sendromudur. Bu
hastalarda T ve B lenfositlerinde bulunan Core-2 yapısının sentezindeki
artışın lenfosit fonksiyonunu etkilemesi nedeniyle lenfositler fonksiyon
göremezler. Bunun sonucu olarak hastalar genç yaşta enfenksiyon veya
lösemi nedeniyle hayatlarını kaybederler (Brockhausen ve ark., 1998).
1.4.2. HIV ve Glikozilasyon:
AIDS hastalarında T-lenfositlerinde bulunan lökosialinin O-bağlı
glikozilasyonunda değişiklikler söz konusudur. Bu değişiklikler AIDS
hastalarında oto-antikorlar oluşmasına da neden olur. Ayrıca lökosiyalin
üzerinde sialize halde core 2 O-glikan taşıyan T hücrelerinin oranı arttıkça
hastalık tablosu ağırlaşır. Bunun nedeni HIV virüsünün aktive olmuş T
hücrelerini enfekte etmesi ve bu hücrelerin fenotiplerini immortalize
etmesidir. Pseudoaktivasyon denilen bu olayda T lenfositler, aktif bölge ile
normal olarak bağlanan oligosakkaritler taşımalarına rağmen, fonksiyon
göstermezler (Dalgleish, 1984).
12
1.4.3. Glikozilasyon ve Kanser
Kanser hastalığında glikozilasyonda birçok değişiklik söz konusudur. Bu
değişikliklerin metastaz oluşumunda da etkili olduğu düşünülmektedir.
Kanserle ilgili olduğu düşünülen bu değişiklikler (Stoddart, 1984)
şöyle sıralanabilir:
ı.) Sializasyonda meydana gelen değişiklikler
Kanserli hücrelerde sializasyonda artış gözlemlenmiştir. Artan hücre
yüzeyi sializasyonu kanser hücrelerinin tutunma yeteneğinde azalmaya
neden olduğundan kanser hücrelerinin yayılması yani metastaz yapması
kolaylaşır.
ıı.) (ß1→6) GlcNAc bağlarının artması
Bu bağların artışıyla kanser arasında bir bağlantı olduğu
belirlenmiştir. Ancak istisnalar da vardır. Örneğin göğüs kanserinde Core 2
sentezinde azalma vardır. Yani (ß1→6) GlcNAc bağlarında bir artış
görülmez.
ııı.) Oligosakkaritlerin koparılması
O bağlı müsin tipi oligosakkaritlerin kopartılması göğüs ve kolon
kanseri gibi birçok epitel doku kanserinin genel özelliğidir. Glikanlardaki
kopmanın nedeni oligosakkarit zincirinin uzatılmasında kullanılan
enzimlerde meydana gelen hatalardır.
ıv.) Sulfatlanmanın azalması.
v.) Zaman zaman yeni yapıların ortaya çıkması.
1.4.4. Glikozilasyon ve Romatoid Artrit
Romatoid artrit genellikle el ve ayak eklemleri de dahil olmak üzere,
simetrik olarak eklemlerde inflamasyon ve bunun sonucunda şişme, ağrı ve
13
zamanla eklem içinde hasara yol açan otoimmün bir hastalıktır. Bu
hastalıkta otoimmün sistem eklem yüzeyini örten dokulara yönelir. Giderek
kıkırdak, kemik ve eklem bağları aşınır, eklemin içinde skarlar oluşmasına
yol açar. Sonuçta eklemler değişen oranlarda yıkıma uğrarlar.
Romatoid artritte de glikozilasyonda değişiklik söz konusudur ve bu
değişikliğin derecesi hastalığın ciddiyetiyle doğru orantılıdır.
Sağlıklı kişilerde serum IgG’nin oligosakkarit düzeni sabit kalırken
romatoid artriti olan hastalarda dolaşımdaki IgG moleküllerinin N-glikan
zincirlerinde görülen galaktozilasyon daha azdır. Bu nedenle de bu
hastalarda IgG moleküllerinin N-glikan zincirleri sonlarında Galaktoz (Gal)
taşımazlar. Agalaktozil IgG olarak adlandırılan bu moleküllerin varlığı
romatoid artrit için ayırt edici bir özelliktir ve hastalığın tanısında ve
derecesinin belirlenmesinde kullanılan bir parametredir (Rademacher ve
ark., 1995).
1.4.5. Glikan Sentezinde Meydana Gelen Kalıtsal Hatalar
En bilineni glikozilasyonda meydana gelen ve doğuştan kaynaklanan
hatalardır (Congenital Disordered Glycosylation-CDG). Bunlar N- ve/veya
O-glikanların oluşturulması ve bağlanması sürecinde etkili olan heterojenik
otozomal resesif özellikte defektlerdir ve glikoproteinlerin
glikozilasyonunun bozulmasına neden olduklarından multi sistemik
hastalıkların oluşmasına yol açarlar.
a) CDG-I :
N-glikanların sentez ve bağlanmasında meydana gelen hataları içerir. Bu
durumdaki N-glikanlar yapısal olarak normal görünür; ancak- proteine
bağlanan zincir sayısı daha azdır.
b) CDG-II :
Daha az görülen bir defekttir. Bu tip hastalarda Golgi cisimciğindeki N- ve
O-glikan oluşumunda hata söz konusudur.
14
Ayrıca, sakkarit-reseptör etkileşiminin de enfeksiyon, enflamatuar
cevap ve kanser metastazı gibi birçok hastalık prosesiyle ilişkisi olduğu
bilinmektedir. Bu hastalıkların tedavisinde bu etkileşimin bozulmasına
yönelik araştırmalar yapılmaktadır.
Sialik asit pek çok önemli bileşiğin yapısına girer. Eritropoetin, transferrin,
seruloplazmin, fibrinojen, glikoprotein yapıda olup sialik asit içerirler
(Harper ve ark., 1977; White ve ark., 1978; Dawson ve ark., 1985).
1.4.6. Glikoprotein Biyosentez Hastalıkları
İçinde glikopreteinlerin yetersiz sayıda N-glikan zincirlerinin veya anormal
yapıların N-glikanlarının taşındığı çeşitli formlarda karbonhidrat eksikliği
hastalığı tanımlanmıştır. Bu glikoproteinlerin işlenmesi veya biyosentez
bozukluğu ile ilgilidir. (Brockhausen, 1993)
1.4.6.1. Lökosit Adhesyon Eksikliği
Glikoprotein ve glikolipid fukosilasyonda genel eksikliği olan iki özel
lökosit adhesyon eksikliği tip 2 vakası tanımlanmıştır. Bu hastalar 0 kan
grubunda, bu nedenle A ve B’den yoksunlar ve Lewis antijenleri yoktu.
Hasta lökositlerinde selektin ligantlarının yokluğu, onların selektinlere ve
endotelyuma doğru anormal hareketliliğini ve kusurlu lökosit adhezyonunu
doğurur (Etziyoni ve ark., 1992; Phillips ve ark., 1995).
1.4.6.2. HEMPAS
Kalıtımsal eritroblastik çok hücreli nadir bir kansızlık hastalığı olan
HEMPAS’lı hastalardan alınan alyuvarlar, anti-i ve anti-l antikorları
tarafından parçalanmaya karşı anormal duyarlıdırlar. Hastalık,
glikazilasyonun heterojen kusurlarından özellikle alyuvar band 3-
glikoproteinin poli-N-asetillaktozamin zincirlerinden dolayıdır,
HEMPAS’taki band 3 N-glikan yapıları işlenmemiş mannoz rezidülü uçları
kesiktir.
15
Hastalık glikozilasyonun heterojen kusurlarından kaynaklanmaktadır.
Özellikle Poli-N-asetillaktosamin zincirlerinin eksikliğine rağmen beta 3-
GlcNAc-transferaz aktivesi HEMPAS’lı hastalarda normaldir. HEMPAS’lı
bir hastada GlcNAc-transferaz II aktivitesinde %90 azalma göstermiştir
(Fukuda ve ark.,1987).
1.4.6.3. Karbonhidrat Eksikliği Glikoprotein Sendromu
Karbonhidrat eksikliği glikoprotein sendromu (CDGS) transferrin, kan
pıhtılaştırıcı faktörler, lisomal enzimler ve olası mebran glikoproteinleri
dahil glikoproteinlerin birçok tamamlanmamış glikozilasyonu ile
karakterize edilir. Kusur ciddi psikolojik ve nörolojik sorunlar gösterir.
CDGS’nin esas dört tipi, N-glikanların sentez yollarındaki özürler ile
açıklanmıştır.
CDGS tip I’de N- glikanlar normal yapılara sahip görülmektedirler.
Kusur, buna göre proteine ekli zincir sayısındadır. Glikoproteinler normal
N-glikan zincirlerinden daha az zincir taşırlar.
CDGS tip II’de lökosit ve fibrastlarında GIcANc- transferaz II
aktivitesi yetersizdir.
1.4.6.4. I- Hücre Hastalığı
Man 6-P bazı lizozomal enzimlerin bu organele yönlendirilmesinde
kimyasal bir belirteci olarak kullanılır,
I-hücre hastalığı bulunan olgulardan hazırlanan hücre kültürlerinin
cis- Golgi’ye yerleşik GIcNAc fosfotransferaz etkinliğinden yoksun olduğu
bulunmuş, buda lizozomol enzimlerinin nasıl Man 6-P belirteci
kazanamadığını açıklamıştır. Günümüzde iki tane Man 6-P almacı proteini
bulunduğu bunlardan biri yüksek diğeri düşük moleküler kütleye sahiptir.
Bu proteinler Man 6-P’i tanıyan lektinlerdir.
Her iki reseptör lizozomal veziküller içinde ve hücre içi
sınıflandırılmasında işlev yapmakta olan cis-Golgi’ de görülmektedir.
16
Reseptörler yeniden döngüye girip yeniden kullanılır. Hücrelerin tümü
lizozomal enzimlerini yönlendirmede Man 6-P’i kullanmadığı gibi,
lizozomal enzimlerin tümüde mekanizma ile yönlendirilmez. Yani I. Hücre
hastalığı için yapılan biyokimyasal araştırmalar sadece bu olayın temelini
açıklamakla kalmamış aynı zamanda yeni sentez edilmiş proteinlein özgül
organellere ve burda olduğu gibi lizozomlara nasıl yönlendirildiği
konusundaki bilgilere de katkıda bulunmuştur.
Yalancı türler polidistrofisi, I. Hücre hastalığı ile yakından ilgili
kalıtımsal bir hastalıktır. Yapılan araştırmalar, I-hücre hastalığına katılan
GIcNAc fosfo-transferazın bir katalitik domen ile lizozomal enzimleri
özgül olarak tanıyan ve bunlarla etkileşen bir domen dahil bir çok domen
taşıdığı göstermiştir (Murray ve ark., 1996).
1.4.7. Glikoproteinlerin Yıkımında Görülen Hastalıklar
Glikoproteinlerin oligosakkarit zincirlerin yıkımı ∝- nöraminidaz, beta-
galaktazidaz, beta-hekzosaminidaz, ∝-ve beta- mannozidazlar, ∝-N-
asetilgalaktoz amidaz, ∝-fukozidaz, endo–beta-N-asetilglukozaminidaz ve
aspartilglukozaminidaz dahil lizozomal hidrolazların yaptığı bir paket
tarafından sağlanır.
Bu enzimlerin etkinliklerinde kalıtımsal olarak belirlenen kusurlar
bulunabilmekte olup bu kusurlar glikoproteinlerin anormal yıkımı ile
sağlanır. Dokularda bu tür anormal olarak yıkılmış glikoproteinlerin
birikmesi çeşitli hastalıklara yol açabilir. Bu hastalıkların en iyi bilinenleri
arasında mannozidoz, fukozidoz, siyalidoz, aspartil glikozaminüri,ve
Schindler Hastalığı bulunmaktadır. Bunlar sırası ile ∝- mannozidaz, ∝-
fukozidaz, ∝-nöraminidaz, aspartil glikozaminidaz ve a-N-asetilgalaktoz
aminidaz eksikliklerine bağlıdır. Bu hastalıklarda bulunan olguların
tümünün merkezi sinir sistemine bağlanabilecek işaretler göstermesi, bu
sistemin gelişmesi ve normal işler görmesinde glikoproteinlerin önemini
işaret eder (Schacter ve Jeaken, 1999).
17
1.4.8. Kanserde Glikoproteinler
Glikoproteinlerin O–ve N–glikan zincirleri ile glikoprotein miktarı düzeyi
tümör hücrelerinde değişiklik gösterir. Genelde o–glikanlar uçları kesik ve
sialilatlı iken N–glikanlar kanserde dallanmış ve sialilatlıdırlar, glikanların
kanserdeki işlevsel önemi hakkındaki bilgilerimiz hala yeterli değildir.
Bununla birlikte glikoproteinler kanser hücrelerinin yapısal niteliği tanı ve
immunoterapi için yararlı olabilir. (Brockhausen ve Kuhns, 1997)
1.4.8.1. Kanserde Musin’ler ve O–glikanlar
Kanser hücreleri genellikle değişik peptit ve musin antijenlerin
karbonhidrat epitop görünümündedir. Bu değişiklik gliozilasyon ve
karbonhidrat peptit epitoplarını her ikisini etkileyebilen musin genlerinin
farklı değerlerindedir. Kanser hücrelerinin bu değişik antijenitesi, immun
tepkilerini tetikleyebilmektedir. Bu nedenle musin antikorlarının kansere
karşı kullanımı, tedavi edici bir potansiyele sahip olabilir. Kansere özgu
glikozilasyonlu musin’ler az olarakda faydalı olabilir (Denton ve ark, 1993;
Finn ve ark., 1995; Graham ve ark., 1996).
Kanser musinleri genellikle düşük glikozilasyon, yüksek anijen T ve
Tn antijenleri ve Lewis antijen değerlerinde değişiklikler gösterirler.
İnsanlarda kolon kanseri dokusunda musinleri bağlayan antijen ve enzim
araştırmaları, tümör heterojen hücre populasyonunun birçok
mekanizmalarının izlenebileceğini ve bu mekanizmaların son derece
karmaşık olduğu gösterilmektedir (Brockhausen ve ark., 1998).
MUC 1, kanserde çok sözü edilen hücre yüzeyine bağlı bi musindir.
Normal olarak MUC 1 peptit epitopları O-glikan zincirleri tarafından
maskelenmekte ancak karbonhidrat yapıları değişmelerinden dolayı
kanserde sözü edilebilir.
Ayrıca, karakteristik karbonhidrat epitop’ları kanserde görülür.
Örneğin; T ve Tn değeri sialilatlı türevleri, sialil-Tn ve Tn değeri bir işaret
görünümdedir. Bu karbonhidrat antijenlerinin rolü çok iyi
18
tanımlanmamasına rağmen, bunlar çoğunlukla ileri tümör aşaması ve bir
çok kanser tipine ait zayıf klinik sonuçlar verir. Birçok mekanizma, sialil
Tn antijenin kanserin ileri aşamalarında görülmesini açıklayabilir. Kolon
kanseri LSC hücreleri üzerinde yapılan araştırmalar sialil–Tn’nin, normalde
o–glikan zincirlerine ekleyen trasferaz aktivitelerin olmayışının bir sonucu
olabileceğini işaret etmektedir (Brockhausen ve ark. 1998).
Musin ve glikoprotein gen değerleri kanserde genelde değişir.
Olağan dışı karbonhidrat ve peptit yapıları selektinler, hücreden hücreye
farklı etkileşimler lektinlerin bağından ötürü kanser hücrelerinin biyolojik
ve immunolojik özelliklerinde kesin bir değişikliğe yol açabilir.
1.4.8.2. Kanserde N–Glikanlar
Kanser hücrelerinin N–glikanları genellikle çok fazla dallanmış olup
sialatlanmış olabilirler ve değişik karbonhidrat antijenleri taşıyabilirler.
∝6–bağlantılı sialik asit rezidülerinin hücre adhezyonu ve
metastasında rol oynadığı düşünülür.
Çok sayıda kanser dokusu, sialil ∝2-6 Gal yapıların salgısının
sentezinden sorumlu ∝6-siyalil transferaz sentezi artmıştır. ör; insan kolon
kanserinde core-2 hücreleri yüksek enzim aktivitesi gösterir ve kültür
ortamına ∝6–sialiltransferaz enzimi çözünür şekilde salgınalır
(Brockhausen ve ark., 1998).
Bağırsak Kanseri
Bağırsak kanserinde musinler daha az karbonhidrata sahiptirler ve uçları
kesik ve sialatlı O-glikanları taşırlar, musinler düşük sülfasyon gösterirler,
glikoprotein antijenik özelliklerinde ve kansere ilişkin karbonhidrat ve
peptid epitopları değerleri değişiklik gösterir (Orntoft ve ark., 1990).
Antijenler bağırsak kesitleri boyunca fark gösterirler T, Tn ve sialil–
Tn antijenleri, kolon kanseri musinleri ve diğer glikoproteinler le -, Le x,
19
Le x ve Le a çok sayıda iç ve dış lewis ve uzamış siyalil-Lewis epitopları
gösterirler (Shi ve ark.,1998
Pankreas Kanseri
MUC 1 hücre yüzey musini pankreasta büyük miktarda üretilir ve yapı
olarak onarmal ve pankreas kanserinde antijeniktir. MUC 1 ile MUC 5
musin miktarları hücre tipine özgündür, farklı pankreas dokuları ve kanser
dokuları arsında önemli değişiklikleri gösterir (Balague ve ark, 1995).
Hepatom
Normal ve kanser hastalarının serum glikoproteinleri glikozilasyonu
arasındaki fark değişik glikoprotein sentezi veya karaciğer tarafından
değişik kabul oranından dolayı olabilir.
∝-Fetoprotein (AFP) karaciğerde sentezlenen temel
glikoproteinlerden biridir. AFP’nin serum düzeyi karaciğer sirozunda ve
kronik hepatitde değişir (Taketa ve ark., 1990).
Hepatom hücre glikoproteinlerin N–glikanları olası fark durumuna
göre ∝6–fukozilatlı core GIcNAc içerir. AFP ∝6-fukozilasyonu primer
hepatomda artmakta ve karaciğer sirozu kronik heptitde daha az
oluşmaktadır (Hutchinson ve ark., 1991).
Α-6–fukozilatlı iki dallı transferrin iki bölümlü N–glikanlar üretir.
Bu nedenle α6–fuk–transferaz X ve GIcNAc–transferaz hepatomda artış
gösterir, diğer çok sayıda transferazların karaciğer kanserinde anormal
olduğu bildirilmiştir (Noda ve ark.,1998).
Ovaryum ve Endometriyal Kanser
Haptoglobin ve α–1 proteinaz inhibitörü farklı şekilde dallanmış ve
glikozilatlanmış olduğu ovaryum kanserinde gösterilmiştir. Haptoglobin
ovaryum kanserli hastalarda daha çok sialik asit içermektedir. Yumurtalık
kanser dokusunda α4–Fuc transferaz aktivitesi önemli derecede artmıştır.
20
Diğer bir çok kanserde olduğu gibi MUC 1 musini ovar kanserinde
değişir ve MUC 1 peptit epitopları kanserin işareti olarak kullanılır.
Yumurtalık tümörleri büyük ölçüde artan sialil-Tn antijenleri degerleri
gösteren ve kana sialil Tn taşıyan musinleri salgılarlar.
Endometriyal kanserde ∝-3 ve ∝–4Fuc transferaz aktivitesi, normal
endometriyal dokusundaki aktiviteye kıyaslandığında yüksektir (Kubushiro,
1995).
Prostat ve Üriner Sistem Kanseri
Prostattan alınan adenokarsinomlar anormal sayılabilecek miktar ve yapıda
glikoprotein üretirler. Prostat bezi ve kanalında sentezlenen bir epitel
glikoprotein serin proteazı prostat kanseri hastalarda normal miktarlardan
daha fazla görünür (Demetriu,1995).
T ve Tn antijenleri ve Lewis antijenleri çoğu zaman ürotelyum
kanserinde değişir.
Akciğer Kanseri
Akciğer kanserli hastaların seansındaki Lex ve Ley epitoplarını sentezleyen
∝-3-Fuc-transferaz aktiviteleri normal düzeyler ile kıyaslandığında anlamlı
derecede artmıştır (Brockhausen ve ark. 1998).
1.4.8.3. Lösemili Hücre Glikoproteinleri
Beyaz kan hücreleri musin benzeri glikoprotein olan lökosiyalin dahil çok
sayıda hücre yüzeyi glikoproteinlerini ifade eder. Lösemi hücrelerindeki
lökosiyalin glikozilasyonu, hücre tipi ve farklılık durumuna bağlı olarak
normal hücrelere göre farklılık gösterir. Eritroid, miyeloid ve T lemfoid
hücreleri tarafından izole edilen lökosialin O-glikanları, O- glikan core 1 ve
2 karakteristik yapısını ifade eder (Charlson ve ark., 1986).
Kronik mycogenous lösemi (CML) hücrelerden alınan
oligosakkaritten fazla miktarda sialil-Lex ve sialik asite sahiptir. Akut
21
myeloid Lösemili (AML) hastalarından alınan hücreler de hipersialatlıdır ve
uçları kesik core 1 ve core 2 yapıda O-glikanlar ve ∝2-6 ve ∝2-3 bağlı
sialik asit içerirler (Fukuda ve ark.,1990
CML ve AML’deki hipersializasyon’un mekanizması önemli ∝–3
sialiltransferaz (O) aktivitesi içerir (Baker ve ark., 1985).
1.4.8.4. Kistik Fibrozlarda Musinler ve Glikoproteinler
Kistik Fibrozlar (CF) anormal musin salgılanması ve viskoz musinler ve iç
kanalların tıkanması ile karakterize edilir. Kodlayan gen kistik fibroz
transmembran kondüktans regülatör (CFTR)’dür.
CF solunum musinlerinde alınan O–glikanların yapısal analizi çok
sayıda zincirinin sulfatlandığını, Lex determinantları ve ∝2–3 bağlı siyalik
asit içerdiğini göstermiştir.
1.4.8.5. İltihaplı Hastalıklar
Endotelyum veya lökositlerdeki selektinler ile sialil–Le X veya ilgili
ligandlarla arasındaki etkileşimler iltihaplı reaksiyonlarda önemlidir.
İltihap sırasında meydana gelebilecek glikozilasyon değişiklikleri Lex
değerlerinde düşme, daha fazla siyalil - Lex ve daha yüksek N-glikan
dallanması gösterir (Stocks ve ark., 1994).
1.4.8.6. Romatizmal Artrit
IgG’nin N–glikanları romatizmal eklem iltihaplı hastalarda çok az
galaktozilatlıdır (Rademacher ve ark. 1995), ve fukozilatlı zincirler içerir.
Galaktozilasyon derecesi ve GIc NAc görünümü romatizmal hastalığın
tipine bağlıdır. Gal eksikliği, IgG’nin Cıg ve FC reseptörlerine
bağlanmasında azalmaya neden olur.
22
1.4.8.7. Bulaşıcı Hastalıklar ve Glikoproteinler
Glikoproteinler mikroorganizmalar tarafından da enerji kaynağı olarak
kullanılabilirler, mikroorganizmalar ekstraselüler glikokaliks veya mukus
tabakasındaki hücre yüzeyi glikoproteinler ve karbonhidratlara hücum
edebilirler.
1.4.8.8. Bakteriyal Enfeksiyonlar
Gastrit, gastritli ülserler ve gastritli kanser ile ilgili olan Helicobacter
pylori gastrik epitel hücrelerinin oligosakkaritleri ve kendi zarındaki
lektinlerle etkileşim sonucu midenin iç duvarına yapışır.
Gram–negatif Escherichia coli türleri O–glikanlara ve glikoforin–
A’ya bağlıdır. Domuzun bademcikleri ile burnunda kolonize olan
Streptacoccus suis türlerinin ∝2–6 değil ∝2–3 yapısı taşıdığı bildirilmiştir.
1.4.8.9. Viral Enfeksiyonlar
Herpes simplex virüs glikoproteinlerin N – glikanları viral bulaşma için
önemlidirler. Terminal sialik asitler virüslerin ligand taşınımında genellikle
önemlidir.
Köpeklerde Gençlik hastalığı (Distemper) virusunun nöraminidaz
aktivitesi sonucu glikoproteinlerdeki sialik asiti koparılır ve serbest
bırakılır ve bunun sonucunda kandaki sialik asit düzeyinin yükseldiği
bildirilmiştir (Altıntaş ve ark., 1989 ).
1.4.8.10. AIDS
İnsan bağışıklık yetersizliği virüsu (HIV) enfeksiyonun ilk aşamalarında
hücrelere; yüzey glikoproteinden biri olan GP 120 ile yüzey mebranına
bağlanır. (Dalgleish ve ark. 1984). GP 120’de farklı birçok N–glikanı
tanımlanmıştır. Bunların çoğu yüksek Man yapılarıdır ve sialik asit core
bağlı N–glikanlar içerir.
23
Kanla ilgili vasküler hastalıklar ve glikoproteinler kardiyovasküler
sistemin birçok hastalığında O– ve N–glikanların tip ve düzeylerinde
değişiklikler vardır. Bu durumda bir çoğunda glikoprotein değeri ve
işlevleri anormaldir. Buna, Bernard–Soulier Sendromu ve Von Willebrand
Hastalığı pıhtı hücreleri ve kanın kaogülasyonu dahildir.
İnsan hastalıklarında glikozilasyon değişikliklerinin genel mekanizmaları
çizelge 1.4’te özetlenmiştir.
Çizelge 1.4 İnsan hastalıklarında glikozilasyon değişikliklerinin mekanizması (Brockhausen ve ark., 1998).
Hastal ık
Yap ı
Mekanizma
Kanser Mesana Kanser i Kolon Kanser i
↑ N-gl ikan zincir ↓ ABO kan gruplar ı ↑ α6-siyal ik asi t
↑ GlcNAc-transferaz ↓ ABO transferaz ↑ α6-sia l i l t ransferaz (N) ↓ kor 3 B3-GlcNAc-transferaz ↓ α3- s ia l i l t ransferaz (O) ↓ O-gl ikan zincir
Tümör pol ip hücreler i LSC kolon kanser hücreler i Akciğer kanser i
↓ mucin sulfa t ion ↑ s ia lyl-Tn ant igen ↑ Lex ↑ Lex
↓ core-1 sulfotransferaz ↓ core-1 B3-Gal- transferaz ↑ α3-Fuc-transferase
Meme Kanser i Meme Kanser Hücreler i Hepatoma
↑ Tn ant i jen runcated O-glycans ↑ MUCI pept ide epitopes ↑ s ia l ik as i t i lavesi ↑ N-gl ikan zincir
↓ core 1 B3-Gal- transferaz ↑ α3-sia l i l t ransferaz (O) ↓ core-2 B6-GlcNAc-transferase ↑ GlcNAc- t ransferaz V
Myeloid Lösemi, akut ve kronik Akut Lenfotik lösemi CDGS Tip 1
↑ s ia l ik as i t i lavesi ↑ O-gl ikan kor 2 ↓ N-gl ikozilasyon
↑ α3-sia l i l t ransferaz (O) ↑ core-2 B6-GlcNAc- transferaz e ↑ core-2 B6-GlcNAc- t ransferaz ↓ fosfomannomutaz
Tip 2 HEMPAS
Defekt ive N-gl ikan Truncated N-gl ikan
↓ Fosfomannoz izomeraz ↓ dehidrodol ikol reduktaz ↓ GlcNAc- t ransferaz II ↓ mannosidaz II
Romatoid ar t r i t
↓ IgG bağ l ı Gal
↓ B cel l B4Gal- t ransferaz
24
1.4.9. Sialik Asit ve Glikoproteinler
Glikoprotein ve glikolipidler dokularda, vücut sıvılarında ve hücre
membranında yer alırlar. Glikoproteinler çeşitli uzunlukta oligosakkarid
zincirleri içerirler. Glikoproteinlerin oligosakkarid zincirleri 15 veya daha
az şeker ünitesi içerirler.
Glikoproteinlere bağlanan oligosakkaridlerin yapıları; oligosakkarid
zincirlerinde çeşitli şeker artıkları bulunur; bunlar Heksozlar, (Glikoz,
Mannoz, Galaktoz, N–Asetilglikozamin, N– Asetilgalaktozamin), Pentozlar,
Arabinoz, Ksiloz, 6–deoksi galaktoz, Fukoz ve Sialik asitlerdir.
N–Asetil Nöraminik Asit (NANA)
Oligosakkarid zincirleri, glikoproteinlerin peptid omurgasında 5 amino asit
artığından birine bağlanmışlardır :
Asparajın, Serin, treonin, hidroksilizin, hidroksipirolin.
Birçok kan grubu maddesi, müsin ve diğer sık rastlanan
glikopeptidlerde N–Asetil Galaktozamin’e bağlanmış komşu artık olarak
galaktoz veya NANA vardır (Mathiesen ve ark., 1990).
Ayrıca, sialik asitler bakteri hücre duvarı yapısında ve memelilerin
bir kısım glikoprotein ve glikolipidlerinin yapısında yer alırlar.
Doğada 20’den fazla farklı sialik asit çeşitli hayvan türlerinin
glikokonjukatlarında belirlenmiştir. Hepsi de N- asetilnöraminik asitin
türevleridir. Nöraminik asit 1’inci karbondaki karboksil grubundan dolayı
negatif yüke sahip 9 karbonlu bir şekerdir.
N-glikolil nöraminik asit, 5’inci karbon amino grubunda asetil yerine
glikolil taşımasıyla farklılık gösterir.
Diğer sialik asitler 4’üncü, 7’inci, 8’inci, ve 9’uncu pozisyonlarda
O-asetil grubu içerirler . Metil, fosfat ve sülfat grupları içerenler de tespit
25
edilmiştir. Sialik asitlerin neden bu kadar çeşitli oldukları bilinmemektedir.
Memelilerde sialik asitlerin dağılımı çok farklılıklar gösterir. Submaksiller
müsinlerde bulunan nöraminik asit maymunlarda, N-glikolil nöraminik asit
domuzlarda, 9-O-asetil nöraminik asit ise sığırların müsinlerinde
predominanttır. İneklerde 14 farklı nöraminik asit vardır. Doğada hiçbir
şeker bu kadar modifiye değildir (Durand, 1980).
Sialik asitler birbirine α-(2→ß) şeklinde bağlanır. Bu bağlanmanın
tekrarı ile bazı glikoproteinlerin ve gangliozidlerin oligosakkarit zincirinin
oligosialil gruplarını oluşturur. Glikoproteinlerde sialik asit genellikle
galaktoza bağlıdır ve bu bağlar α-(2→3) veya α-(2→6) şeklindedir (Crook
ve ark., 1990).
Vücut sıvılarında ve birçok dokuda bulunan ve (-) yüklü bir
karbonhidrat olan sialik asit (Neu5Ac) hem serbest hem de glikolipid ve
glikoproteinlerin karbonhidrat bölümlerine bağlı olarak bulunur. Yapısında
sialik asit bulunan glikokonjugatlar lizozomlar içinde asidik ortamda
nöraminidazlar tarafından hidroliz edilmektedir. Oluşan serbest sialik
asitler sitozole taşıyıcı aracılı sistemle geçmektedir (Haffner ve ark., 1990).
Lizozomdan taşımayı sağlayan sistemin otozomal resesif geçişli
eksikliği sonucu ortaya çıkan bozukluğa “OR Finnish Depo Hastalığı” denir
(Haffner ve ark. 1990). Bu hastalığın diğer adı “Salla Hastalığı” dır.
Salla hastalığı olan kişilerin idrar sialik asit düzeyleri normal
popülasyon ile kıyaslandığında 2-16 kez yüksek bulunmaktadır. Bu
hastalığın daha ciddi fakat daha seyrek görülen çeşidine ise “İnfantil
Serbest Sialik Asit Depo hastalığı” (ISSD) denir. İdrar serbest sialik asit
düzeyleri 10-200 kez daha fazladır.
Çok seyrek görülen ve non-lizozomal bir hastalık olan “Sialilüri” de
idrarda serbest asit atılımı artar. Ancak Sialilüri hastalığında sialik asit
birikimi lizozomda değil sitoplazmada oluşur. Sialik asit biyosentezindeki
hız kısıtlayıcı enzim hem azaltıp hem de çoğaltabilir.
26
Sialik asitin çok çeşitli biyolojik olaylarda görev aldığı
bilinmektedir. Hücre membranlarının ve glikoproteinlerinin yapılarının
korunması, hücre-hücre etkileşmeleri, membran transportu, membran
reseptörlerinde bağlayıcı molekül görevi, kan glikoproteinlerinin görev ve
yapılarındaki etkisi, glomerüllerin bazal membranlarında geçirgenliğin
düzenlenmesi, konakçı-patojen etkileşmelerinde tanınmayı belirleyici etkisi
gibi daha pek çok görevi mevcuttur (Hayes, 1986).
Hücre yüzeyinde yer alan glikoprotein ve glikolipidler gibi kompleks
karbonhidratlar membran fonksiyonlarında giderek önem kazanmaktadır.
Bu karbonhidratlar arasında en önemlisi, membranla ilgili birçok işlevde
rolü olması açısından sialik asittir.
Negatif yüklü sialik asitlerin hücre membranının dış yüzeyinde
yerleşmiş olması, bu bileşiklerin membran fonksiyonlarını kuvvetle
etkilediğini düşündürür. Gerçekten de bu moleküller glikokonjugatların
konformasyonuna etki eder, ayrıca katyon bağlanması, transport ve
permeabilitede önemli görevleri olduğu gösterilmiştir. Örneğin hücre
yüzeyinde sahip oldukları negatif yüklü sialik asitler sayesinde,
trombositler ve eritrositler birbirlerini iterek pıhtılaşmayı engellerler.
Sialik asitin (-) yüklü karboksil gruplarının kas ve beyin hücresinde
Ca++ deposu oluşturarak membran stabilitesine yardımcı olur.
Aynı zamanda itici elektrostatik gücüyle hücre hücre dayanıklılığına
katkıda bulunur . Bütün bu çalışmalardan sialik asitin elektronegatif
yükünün sinir hücrelerinin aktivitesinde önemi rol oynadığı görüşüne
varılmıştır.
Sialik asitin en çarpıcı fonksiyonlarından birisi de tanınmayı
engelleyici etkisidir. Bu buluş sialik asit üzerine yapılan çalışmaların
artmasına sebep olmuştur. Kandan glikoproteinlerin uzaklaştırılması da bu
sayede olmaktadır. Eritrosit, lenfosit ve trombositlerin yaşam süresi,
immunglobulinlerin aktivitesi LDL’nin metabolik klirensi gibi pek çok
27
yaşamsal öneme sahip aktiviteler sialik asitin bu fonksiyonu sayesinde
belirlenmektedir (Schauer, 1982).
İnsan plazmasında sialik asitin büyük miktarı orosomukoid, a1
antitripsin, haptoglobin, serüloplazmin, fibrinojen, kompleman proteinleri
ve transferinde bulunur. Bu sialize glikoproteinlerin bazıları akut faz-
reaktanları olarak adlandırılırlar ve inflamatuar reaksiyon veya
yaralanmanın başlangıcından itibaren konsantrasyonları hızla artar
(Lindberg, ve ark., 1991; Wakabayashi ve ark., 1992).
Yapılan araştırmaların ışığı altında benimsenen teoriye göre; Bazı
kronik hastalıklarda süregelen normal dışı fazla miktarlarda glikoprotein
üretilmesi ve miktarı artmış olan bu glikoproteinlerin değişen oranlarda
sialik asit içerikleri yitirdikleri ortaya çıkmıştır. Özellikle romatoid artrit
ve diabetli hastaların serum ve idrarlarında nöraminik asit düzeyleri
azalmış olan alfa-1asit glikoprotein varlığı gösterilmiştir. Aynı durum
başka araştırmacılar tarafından da kronik myeloid lösemi ve neoplastik
hastalıklarda da gösterilmiştir.
1.4.9.1. Kanserde Membran Değişimleri ve Sialik Asit.
Kanserli ve normal hücre arasındaki farklar iki ana gruba ayrılır:
1- DNA ve genetik yapıdaki primer olaylar,
2- Hücreyi kapsayan sekonder / tersiyer olaylar.
Spesiyalize fonksiyonlarını yitiren kanserli hücrenin komşu
hücrelerle ve çevredeki değişimlerle etkileşimi bozuktur. Kanser hücresinin
büyüme, pozisyon ve immun denetimi kontrolden çıkmıştır. Hücre yüzeyi
ve buradaki oligosakkaridler bu olaylardan sorumlu tutulmuştur.
Membran oligosakkaridlerinde kansere bağlı değişmeler
transplantabl hayvan tümörleri ve viral hücre transformasyonları ile
incelenebilmektedir (Stoddart, 1984).
28
Transforme hücrelerde 3 önemli özellik bulunur.
1- Glikolipid yapıda basitleşme ve bunların miktarında ve dolayısıyla
sialik asit içeriğinde azalma
2- Aglutinin reseptör yerinde değişme
3- Glikoprotein artışı ile birlikte sialik asit yoğunluğunun artışı.
Kanserin Hücre Yüzeyindeki Etkileri:
• Permeabilitede (geçirgenlikte) değişme
• Transport özelliğinde değişme
• Adezyonda azalma.
• Pek çok lektin tarafından çöktürmede artma,
• Enzim aktivitesinde değişme,
• Yüzey yükünde değişme,
• Yeni antijenlerin ortaya çıkması,
• Glikoprotein ve oligosakkarid zincirinde değişme,
• Glikolipid yapısında değişme.
Trasforme hücrelerde yüzey glikoprotein artışı dolayısıyla yüzey
sialik asidi de artmaktadır. Spesifik glikoprotein transferaz aktiviteleri
değişmektedir. Normalde çok az olan veya hiç olmayan glikozil
transferazlar oluşmakta ve anormal glikozilizasyon gelişmektedir.
Enzimatik aktivite artışı sialik asit düzeyini de artırmaktadır (Hakomori
1985).
Sialik asitten zengin glikoprotein artışının hücre yüzeyindeki lektin
reseptörlerini bloke etmesi, değiştirmesi olasıdır .
Transforme hücrelerin yüzeylerinde aşırı sialik asit bulundurmaları
ve bu hücrelerin hızlı çoğalmaları nedeniyle sialik asit önemli bir
göstergedir. Tümör kitlesi ile sialik asit arasında yakın ilişki vardır.
29
Kanserli hücrede glikoproteinlerde dallanma artışı, dansite artışı,
bölgesel değişimler olmaktadır (Hakomori, 1985). Oligosakkarid
zincirlerinde kümelenme ve proteolizise direnç gelişimi sözkonusudur.
1. Kanser dokusundaki proliferasyon ve yıkım olayı
2. Tümöre komşu bağ dokusundan esas maddenin
depolimerizasyonu
3. Hücresel turnover artışı ile birlikte sekresyon ve saçılmada artış.
4. Konak saldırısı sonucu tümör dokusunun yıkımı
5. Karaciğerde reaktif glikoprotein sentezi ve salınımı.
Kanserde sialik asit düzeylerindeki artış pek çok çalışmada
gösterilmiştir. Sialik asit düzeylerindeki artışın sebeplerinden birinin de
sialidaz düzeylerindeki artış olduğu bilinmektedir. Kanser hastalarında
serum ve doku sialidaz düzeylerinin yükseldiğini gösteren çalışmalar
mevcuttur.
Sialik asitin en yüksek serum seviyelerine kanserli hastalarda
ulaşmaktadır. Kanserli hücrelerde glikozil transferaz ve sialil transferaz
enzim aktivitesinde artma ve buna bağlı glikoprotein seviyesi artışı
görülmektedir. Sialik asit düzeyinde yükselme tümörün evresi ve hacmi ile
korelasyon gösterdiğinden kanser evrelendirilmesinde ve progonozun
takibinde önemli bir veri olmuştur. Klinik kullanımda bu bulguların
azlıgında belirli kanser tiplerinin tanı ve takibinde, serum total sialik asit
düzeyi (TSA) çalışmaları son yıllarda giderek önem kazanmıştır.
Akciğer kanserlerinde, meme kanserlerinde mide ve kolon
kanserlerinde, prostat ve meme kanserlerinde, lösemilerde, beyin ve kemik
kanserlerinde ve over kanserlerinde yüksek sialik asit değerleri
bulunmuştur.
30
1.4.9.2. Enfeksiyon ve İnflamasyonla Seyreden Hastalıklar
İnsan plazmasında sialik asidin büyük miktarı orosomukoid, alfa-1
antitripsin, haptoglobin serüloplazmin, fibrinojen, kompleman proteinleri
ve transferrinde bulunur. Bu sialize glikoproteinlerin bazıları akut faz-
reaktanları olarak adlandırılırlar ve inflamatuvar reaksiyon veya
yaralanmanın başlangıcından itibaren konsantrasyonları hızlı artar (Erbil ve
ark., 1985).
Lindberg ve arkadaşları (1992) miyokard enfarktüsü geçiren
hastalarda yaptıkları bir çalışmada, seri ölçümler sonucu serum sialik asit
seviyelerinin yükseldiğini tespit etmişlerdir. Aynı çalışmada bu hastalarda
serum haptoglobulin, α1-antitripsin ve orosomukoid seviyelerinin sialik asit
değişikliklerine paralel seyrettiği gösterilmiştir. Bu proteinlerin birer
sialoglikoprotein olduğu düşünülürse, sonuçlar şaşırtıcı değildir.
Serum sialik asit seviyelerinin inflamasyon ile seyreden daha pek
çok hastalıkta yüksek bulunmuştur; Bunlar,
1- Behçet Hastalığı
2- Merkezi sinir sitemi hastalığı
3- Kardiyovasküler rahatsızlıklar
4- Bakteriyel Enfeksiyonlar
5- Psoriazis
6- Romatoid Artrit gibi hastalıklar bunlardan bir kaçıdır.
1.4.9.3. Böbrek Hastalıkları
Serum toplam sialik asit seviyelerinin kronik glomerulonefrit ve kronik
renal yetmeliği olan hemodializ hastalarında yüksek olduğu bulunmuştur.
Artmış seviyelerin serum glikoproteinlerinin aşırı üretimi sonucu
olabileceği düşünülmektedir.
31
1.4.9.4. Tromboz ve Sialik Asit
Bir büyük eritrosit mebran glikoproteini olan glikoforin A ile yapılan
çalışmalarda, eritrosit glikoforin sializasyonundaki azalma ve eritrosit
kümeleşmesi artışı arasında istatistik olarak anlamlı bir sonuç bulunmuştur.
Azalmış glikoforin sialik asit düzeyi artmış eritrosit agregasyonunu
açıklayabilmektedir.
Sialidaz enzimi mikroorganizmalarda ve hayvan dokularında yaygın
olarak bulunur ve sialik asitin glikoprotein, glikolipid ve
oligopolisakkaridlerden hidrolizini katalizler. Sialidazın serum
glikoproteinleri, eritrosit ve trombositlerin yaşam sürelerini kısaltığı,
lenfositlerin yuvalanma modeline ve antijenlere cevabını değiştirdiği
kardiyak hücrelere kalsiyum akışını etkilediği ve Artmış sialidaz enziminin
bu etkileriyle, koagülasyona artı etki yapmakta ve tromboz olayında rol
oynamaktadır.
1.4.9.5. Koroner Arter Hastalığı ve Sialik Asit
Artmış serum sialik asit seviyelerinin, genel populasyonda önemli bir
kardiyovasküler risk faktörü olduğu yakın zamanda gösterilmiştir. Serum
sialik asit düzeyi, diğer bir risk faktörü olan apolipoprotein B (Apo B) ve
sialik asit’ten zengin 3 glikoprotein; orosomukoid, haptoglobulin, alfa-1
antitripsin ile pozitif şekilde uyumlu bulunmuştur. sialik asit ve fibrinojen
arasındaki ilişki, muhtemelen aterosklerozun varlığı ve şiddetini gösteren
veya hastalıkta patojen rolü olan birçok sialize akut faz proteinlerinin
artışını yansıtmaktadır (Pickup ve Crook, 1993).
Kroner arter hastalığı ve inme’de mortalite tahmini yapabilmek için
serum SA düzeylerinin kullanılabileceği fakat diastolik kan basıncının daha
yüksek relatif risk faktörü olduğu anlaşılmıştır (Lindberg ve ark., 1992).
32
1.4.9.6. Diabetes Mellitus
Diabetes Mellitus’ta glikoz kullanımı azaldığından glikoz yükselmesini
kompanse etmek için organizma, glikozdan yeni maddeler sentez eder ve
böylece glikoprotein üretimi hızlanır. Bu durumda sialik asit sentezinde
artışın görülmesi doğaldır. Diabetes Mellitus’lu hastalarda glikoproteinlerin
yapısına giren maddelerin miktarında veya yapılarında değişiklik
olduğunda, fonksiyonlarında da değişiklik olacağı kolayca görülebilir.
Diabette glikoz konsantrasyonu arttığı için sialik asit
konsantrasyonun da arttığı düşünülebilir ve buna neden olarak da sialik
asitin ön maddesi olan fruktoz-6-fosfatın artışı gösterilebilir.
Glikoz, eritrositlerdeki sialik asit sentezi için bir ön maddedir.
Diabette glikoz konsantrasyonu arttığında eritrositlerde sialik asit yapımı
artacaktır. Kan glikoz konsantrasyonu arttığında eritrosit membranında
proteinlerin glikozilasyonu artar ve bu da eritrosit membran yapısının
bozulmasına ve permeabilitesinin artmasına neden olur.Eritrosit
membranındaki sialik asit böylece seruma geçer.
Diabetteki yüksek serum sialik asit seviyeleri pH’yı düşüreceğinden,
insülinin reseptörlere bağlanması da azalacak ve kan glikozu daha da
yükselecektir, Glikozdaki yükselme de daha fazla sialik asit üretimine
neden olacaktır. Böylece kısır bir döngü meydana gelmiş olur.
Sialik asit insülin hormonunun işlevinin yerine getirmesinde sinyalin
doğmasında ve iletiminde çok etkili bir membran glikoproteinidir. Sonuç
olarak diabetli hastalarda görülen insülin rezistansının nedenlerinden birini
de sialik asit oluşturmaktadır.
Dolaşımda bulunan sialik asitlerin en büyük kısmı akut faz
proteinlerinin yapısındadır. Diabetes mellitusta akut faz reaktanlarının
arttığı gösterilmiştir. Böylelikle diabette artan sialik asit seviyelerinin bir
diğer nedeninin artan akut faz proteinleri olduğu iddia edilmiştir.
33
Akut faz tepkimesi; doku hasarı ve inflamasyonu takiben meydana
gelen bir takım olaylardır. Akut faz tepkimesi; inflamasyonun ateş,
endokrin değişiklikleri sıvı ve elektrolit değişiklikleri ve karaciğer kökenli
proteinlerin sentezindeki değişikleri tarif eder.
Diabetes Mellitus’ta özellikle mikrovasküler komplikasyonlu diabet
hastalarında akut faz reaktanlarının arttığı çeşitli çalışmalarda
gösterilmiştir. Akut faz tepkisi vasküler hastalar için bir marker olabilir.
Ateroaklerozisin bir “hematolojik stres sendromu” ile beraber geliştiği
açıklanmıştır. Bu hematolojik stres sendromu bir akut faz cevabı, artmış
trombosit sayısı ve aktivasyonu ile diğer hematolojik anormallikleri içerir.
Bununla beraber akut faz proteinleri, vasküler disfonksiyonları sınırlayacı
bir fizyolojik cevap da alabilmektedir. Bu bağlanma α1-asitglikoproteinleri
yüksek derecede sialiledir, Albumin gibi makromoleküllere bazı kapiller
geçirgenliği azaltmada en büyük rol oynamaktadır (Mathiesen, 1990).
Tip II Diabetes mellitus’lu ve nefropatili hastalar ve non-diabetik
böbrek yetmezlikli hastalar serum sialik asit ve akut faz proteinlerin arttığı
bilinmektedir.
1.4.10. Selektinler ve Hastalıklardaki Rolü
Selektinler lökosit–endotel ve trombosit–endotel adezyonunda önemli yeri
olan moleküllerdir. İnflamatuvar yanıtın erken safhasında rol alırlar
Lökosit, trombosit ve endotelyal hücrelerde eksprese olan kalsiyum bağımlı
tip 1 transmembran glikoproteinleridirler selektin adı lektin yapısının
varlığı ve bu moleküllerin selektif fonksiyonları nedeniyle verilmiştir (Rice
ve ark., 1989). Bu ailenin her üyesi orijinal olarak hangi hücrenin üzerinde
bulunduğuna göre isimlendirilmiş olup; E–selektin endotelde, L–selektin
lenfositlerde, P–selektin plateletlerde ve endotelde bulunur.
L–selektin; E–selektin ve P–selektin için ligand rolü oynar. P–
selektin; inflamasyon olayında ortaya çıkan ilk selektin molekülü olup,
aktifleşmiş trombositlerin inflamasyon bölgesinde lökositlere
34
bağlanmasında rol oynar. E–selektin aktifleşmiş endotelyal hücrelerde
eksprese edilen bir adezyon molekülüdür.
E–selektin nötrofil, eozinofil, monosit ve bellek T hücreleri
yüzeyindeki siale edilmiş Lewisx Lewisa gruplarını tanır. Bellek T
hücrelerinde bu karbonhidrat grubuna KLA denir ve bu antijenin bellek T
hücrelerinin deriye yönlendirilmesinde rol oynadığı düşünülmektedir.
Dermal mikrovasküler endotelyal hücrelerde, diğer dokulardan farklı olarak
E–selektin ekspresyonu devamlılık gösterir. E–selektinin deri
mikrodamarlarında devamlılık gösteren ekspresyonun KLA+lenfositlerin
deriye yönelmesinden sorumlu olabileceği düşünülmektedir.
E–selektinin lg E aracılıklı deri reaksiyonlarında da rolü olduğu
gösterilmiş, atopik dermatitli hastaların derilerinde ve serumlarında artmış
E–selektin düzeyi ile hastalığın aktivitesi arasında korelasyon bulunmuş,
klinik düzelme ile birlikte E–selektin düzeylerinde belirgin olarak düşme
gözlenmiştir (Tezören ve ark., 1995).
Sepsis, diabetes mellitus, immün aracılıklı nefropatiler, akut akciğer
hasarı, inflamatuvar bağırsak hastalığı, organ transplantasyonu, trombotik–
iskemik durumlar, hepatit C virüsü enfeksiyonu, kanser ve metastaz, bazı
malin ve benin deri tümörleri, verruka vulgaris,
dermatomiyozit/polimiyozit, romatoid artrit, sistemik lupus eritematozus,
skleroderma, poliarteritis nodoza, dev hücreli arterit, Wegener
granülomatozu, lökositoklastik vaskülit, Behçet hastalığı eritrodermi,
kontakt dermatit, liken planus, alopesi areata, piyoderma gangrenozum,
dermatitis herpetiformis, pemfigus vulgaris ve Sweet sendromunda E–
selektin ekspresyonunun arttığı bildirilmiştir. Yangısal olaylarda, septik
şok, karaciğer sirozu, SLE gibi hastalıklarda da sE–selektin düzeylerinde
artış saptanmıştır. E–selektin hedef hücre yüzeylerine sLex ve sLea
aracılığıyla bağlanır. Metestatik hastalıklarda artmış sLex ve sLea
ekspresyonu bağlantısı gösterilmiştir.
35
sLex ve sLea ekspresyonu gösteren kolon kanseri hücrelerinin
metastazlarında selektinin büyük bir rolü vardır. Normal dokuların damar
endotelinde E–selektin ekspresyonu yok denecek kadar azdır. Kanser
hücreleri doğrudan veya lökositler aracılığı ile E–selektin ekspresyonunu
artırır. İlk olarak, malign melanom ve kolon kanserli hastalarda E–
selektinin metestazla ilişkisi gösterilmiştir. Kolon kanserinde,
immünohistokimyasal çalışmalarla, primer tümör ve metastatik tümör
çevresindeki damarlarda E–selektin ekspresyonunun arttığı, bu artışın
metastatik tümör çevresinde daha fazla olduğu bilinmektedir (Ye ve ark.,
1995).
Çözünülebilen E-selektin (sE-selektin) düzeylerinin metastatik
hastalarda yüksekliği gösterilmiştir. E–selektinin hücre yüzeyinde ayrılma
mekanizması tam anlaşılamamıştır. TNF alfa’nın insan umblikal veni
endotel hücrelerinden ICAM–I, VCAM–I ve E–selektin salınımına sebep
olduğu gösterilmiştir. sE–selektinin, yeni damar oluşumunu indükleyerek
metastatik hastalıkta rol oynadığı düşünülmektedir (Wittig ve ark., 1995).
Hazırlanan yüksek lisans dönem projesinde konu ile ilgili literatür
bilgileri derlenerek bugünün bilgileri ışığında glikobiyolojik çalışmalarda
önemli bir yeri olan glikoproteinlerin sağlık ve hastalıktaki rollerinin
araştırılması ve bu konuda çalışma yapacak araştırmacılara kaynak
oluşturması amaçlanmıştır.
36
2. GEREÇ VE YÖNTEM
Glikoprotein analizleri kanda ve diğer biyolojik sıvılar ile doku ve hücreler
üzerinde çok sayıda değişik metodun kullanılması ile gerçekleştirilir.
Glikobiyoloji alanında çalışmalar 1-) Moleküler yapı belirlenmesi,
2-) Glikozilasyon mekanizmasının kontrolü, 3-) Miktar ve Fenotipik
belirlemeler ve 4-) Gen klonlanması konularına odaklanmıştır (Fukuda ve
ark., 1990; Varki ve ark., 1999). Glikokonjugatların moleküler yapıları çok
hassas çeşitli kromatografik ve spektroskopik yöntemlerle belirlenir (Rao
ve ark., 1998; Fukuda, 1990; Kobata, 1992; Towsen ve Hotchkiss, 1997).
Çok pahalı ve özel aletler gerekir. Glikokonjugatların saflaştırılmaları
sırasında çeşitli tipte kayıplar olur. Biyolojik olarak aktif bileşiklerin
çoğunun az miktarlarda bulunmaları, bu yöntemlerle çalışırken karşılaşılan
en temel sorundur. Çünkü belirli bir kalıba göre sentezlenmediklerinden
miktarını artırmak için polimeraz zincir reaksiyonuna benzer bir yöntem
yoktur (Pierce, 1980).
Glikozilasyon mekanizmasını çalışmak için; enzimler
(endoglikozidazlar ve ekzoglikozidazlar), lektinler, kimyasal
modifikasyonlar veya kesmeler, metabolik radyoaktif işaretlemeler,
glikozilasyon engelleyicileri, antikorlar, glikoziltransferazların moleküler
klonlanması ve yaşayan hücrelerde glikozilasyon enzimleri yoluyla genetik
değişmeler gibi yöntemler kullanılır. Son yıllarda kimyasal ve enzimatik
yöntemler kullanarak şekerlerin yönlendirilmesi in vitro sentezi,
glikozilasyon mekanizmasını açıklamak için önemli katkılar sağlamıştır. Ek
olarak, kültürü yapılan hücrelerde genetik hasarlandırılmış mutant
hücrelerle ve hücre matriks ilişkilerinde tanıma olayları çalışılmaktadır.
Miktar ve fenotipik belirlemeler için lektinlerin, şekerleri özel
seçicilikle tanıyıp-bağlanması özelliğinden faydalanılır. Lektinler,
monomerik birimleri, glikoprotein izolasyonunu ve miktar tayinlerini,
kültür hücrelerinin fenotiplerini, özel bir hücre tipinin farklı görevsel ve
metabolik safhalarını ve farklı hücre populasyonunun fenotipik özelliklerini
37
belirlemek için kullanılmaktadır (Varki ve ark., 1999; Gabius ve Gabius,
1997).
Glikobiyoloji alanında gen klonlanması çalışmaları, glikozilasyondan
sorumlu enzimlerin (glikoziltransferaz ve glikozidaz) genlerinin
klonlanmasıyla ilgilidir. Klonlama çalışmaları hem mutant enzimler
oluşturarak glikozilasyon mekanizmasının anlaşılması ve hem de kimyasal
sentez yoluyla yeni glikoprotein ilaçlarının geliştirilmesini amaçlayan
biyoteknoloji için önemlidir.
Glikobiyoloji çalışmalarında elektron mikroskobu (EM) birkaç
noktada önemli katkılar sağlamaktadır. Farklı lektinlerin karbonhidrat
bağlama seçiciliğinden yararlanılarak, lektinlerle işaretleme ve enzim
sindirimi ile izleme yöntemleri (Karaçalı ve ark., (2003) yaygın şekilde
kullanılmaktadır. Bazı lektinlerin seçiciliği zayıfken, diğer bazıları bir tek
şekeri, onun bağını da seçecek kadar seçici davranmaktadırlar. Bu hassas
seçiciliğinden yararlanarak, lektinler EM çalışmalarında oligosakkaritlerde
monosakkarit bileşimi, sıra analizi ve bağlanma özelliği belirlemeleri için
kullanılmaktadır. Kolloidal altın uygulamalarının (Horisbarger, 1992)
sağladığı görüntüleme kolaylığından faydalanmak için altın partikülleri
bağlanmış lektinlerin kullanımı EM çalışmalarında yaygındır. Bugün
hücrelerin bilinmezlerle dolu bir kara kutu gibi duran glikozilasyon
makinesinin nasıl çalıştığını anlamak, glikozilasyonda yapısal değişmelerin
biyolojik, fizyopatolojik sonuçlarını incelemek için lektinler çok değerli
araçlardır. Hücresel tanıma olaylarının incelenmesinde; hücre yüzeylerinin
yoğun şeker örtüsü değişikliklerinin ve şeker reseptörlerinin
gösterilmesinde (Horisbarger, 1992) lektin işaretlemeleri güvenilir bilgiler
sağlar. Ayrıca lektinler glikozilasyon mekanizmasının gerçekleştiği
Endoplazmik Retikulum → Golgi → Plazmalemma yolundaki işlevsel
bölmeleri ve sorumlu enzimleri göstermek için kullanılmaktadır.
Glikoprotein tayini Sefaroz–lektin kolon kromatografisi, Periodik
Asit–Schiff (PAS) metodu, kültür hücrelerinin radyoaktif şekerlerle
38
inkübasyonu, metilasyon analizi, amino asit veya cDNA dizi analizi gibi
yöntemler kullanılarak yapılabilir.
Son zamanlarda gelişmiş elektromigrasyon yöntemi (yüksek
performanslı kapiller elektroforez) ve kromatografik/elektroforetik
yöntemler (iki boyutlu poliakrilamid jel elektroforezi, atışlı amperometrik
belirlemeli yüksek pH anyon değişim kromatografisi) gibi teknikler
glikoproteinlerin mikroheterojenitesinin kalitatif ve kantitatif
belirlenmesinde kullanılmaktadır (Kishino ve Miyazaki, 1997).
39
3.BULGULAR VE TARTIŞMA
Kanser hücrelerinde Glikoprotein transferaz aktivitesi değişmektedir.
Normalde çok az olan veya hiç olmayan glikozil transferazlar oluşmakta ve
glikolizasyon gelişmektedir. Enzimatik aktivitede artış sialik asit düzeyini
artırmaktadır. Yapılan birçok araştırmada sialik asit değerlerinin kanserli
olgularda yüksek olduğu belirtilmiştir.
Shamberger (1986 kanserli hastalarda yapmış olduğu çalışmalarda
yüksek sialik asit değerleri saptamıştır. Yapılan çalışmalarda kanserde
sialik asitin kanser tipine özgü olmadan yükseldiği gösterilmiştir ve serum
sialik asit değerleri ile akut faz proteinleri arasındaki ilişki saptanmıştır. Ye
ve ark. (1995) tarafından karaciğer kanseri hastalarında yaptıkları
çalışmalarda sE-selektin düzeyinin serumda yüksek olduğu bildirilmiştir.
Bunun hastalığın teşhisinde kullanım alanı bulabileceğini bildirmişlerdir.
Takahaski ve ark. (1995) SE-selektin düzeylerinin 52 kolon kanserli
hastada 52 sağlıklı hastaya göre daha yüksek düzeyde olduğunu
bulmuşlardır.
Uysal ve ark. (1997) yaptıkları çalışmada Tüberoskleroz’lu hastaların
fibroblastlarından köken alan bir glikoprotein olan fibronektinin yüksek performanslı
anyon değişim kromatografisi (HPAEC) ile analizinde proteindeki karbonhidrat
kompozisyonunun kontrole göre 2-3 misli arttığını göstermişlerdir. Ayrıca, yapılan
diğer bir çalışmada Tüberoskleroz’lu hastaların deri lezyonlarından köken
fibroblastlar tarafından sentezlenen fibronektin, laminin, ve tenasin’in
oranları belirgin bir şekilde normal fibroblastlardan farklı
bulunmuştur.Özelliklede,tırnak fibromas ından köken alan fibroblastlar
tenasin ve fibronektin glikoproteinlerin çoğunluğunu sentezleyip hücre
içerisinde (nükleus çevresi ile hücre yüzeyinde) yoğunlaşmalarına
neden olmuştur (Uysal ve Hemming, 1999).
Gopaul ve Crook (2006) serum sialik asit’inin kardiyovasküler
hastal ıklar için yeni bir belirteç olabileceğini bildirmişlerdir.
40
Veteriner hekimliği alanında, tümörlü köpeklerde α1-asit glikoprotein ve
toplam sialik asit oranları arasında bir ilişkinin varlığı tespit edilmiştir.
Meme tümörlü köpeklerde, sağlıklı olanlara göre serumda toplam sialik asit
oranında artma görülmüştür, bunun da tümörlü köpeklerde alfa-asit
glikoproteinin sializasyonunun artışına bağlı olarak oluşabileceği üzerinde
durulmuştur (Thougoard ve ark., 1999). Bir başka çalışmada ise kortizol ile
sialik asit oranları arasında karşılıklı ilişkinin varlığı tespit edilmiştir. Aynı
çalışmada buzağı serumunda immunosupresyon (savunma sisteminin
baskılanması) oluşturulan genç buzağılarda sialik asit oranı çok
yükselmiştir (Sherblom ve ark., 1986).
Bir köpek türü olan Iscadorlar üzerine yapılan çalışmada, metastatik
tümör büyümesi olan canlıda uyarılan NK hücreleri (doğal öldürücü) ile
tedavi gören hayvanlarla, görmeyenler karşılaştırılmış ve sonuçta
metastazın azaldığı kalın bağırsaktaki hidroksi prolin içeriğindeki serum
sialik asit oranlarının düşmesine bağlı olduğu yorumuna gidilmiştir (Antony
ve ark., 2000).
Tümörlü sığırlarda, sialik asit ve lipid bağlı sialik asit oranlarında çok
belirgin bir yükseliş görülmüştür. Aynı şekilde bufalolarda sialik asit ve
lipid bağlı sialik asit arttığı görülmüştür. Bunun, anormal hücre
çoğalmasında hücre yüzeyindeki glikoprotein ve glikolipidlerin artışına
bağlı olabileceği ileri sürülmüştür (Murali ve ark., 1993). Lipid bağlı sialik
asit (LASA yada LSA) serum düzeylerinin, leukemia (kan kanseri),
Hodgkin Hastalığı, cilt kanseri, sarkoma ve ovaryum kanseri gibi
hastalıklarda önemli bir işaret olabileceği önerilmiştir (Schutter ve ark.,
1992). Kronik böbrek yetmezliğinde serum sialik asit düzeylerinde önemli
bir artış görülmemiştir. Bu değere şeker hastalığının, yaşın ya da cinsiyetin
etkisi olmamıştır (Uslu ve ark., 2000). Monoklonal antikor R24 üzerine
yapılan çalışmada ise birkaç monoklonal antikorun sığır beyin hücrelerinde
gangliosit yüzeyinde yer alan sialik asitle reaksiyon gösterdiği rapor
edilmiştir (Dwived ve ark., 1987).
41
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Yüksek lisans dönem projesinde konu ile ilgili literatür bilgileri derlenerek
glikobiyolojik çalışmalarda önemli bir yeri olan glikoproteinlerin sağlık ve
hastalıktaki rolleri günümüz bilgileri ışığında değerlendirilerek
tartışılmıştır.
Glikoproteinler çok farklı işlevlere sahip geniş dağılım gösteren proteinlerdir.
Glikoproteinlerin oligasakkarit zincirleri biyolojik bilgileri kodlamaları açısından
önem taşır. Bu zincirler proteinin çözünürlük ve akışkanlıkları değiştirmeleri,
proteolize karşı korumaları, biyolojik etkinlikleri ve normal anormal hücre-hücre
etkileşimlerine katılmaları yönünden önem taşır. Glikoproteinlerin sentezinde
görevli enzimleri kodlayan bir çok gen klonlanmış olup, kompleks N- ve O-
glikanların biyolojik rollerinin bazılarını tanımlamak ve hastalıktaki işlevlerini ve
sentezdeki mekanizmalarını tespit etmek mümkün olmuştur. Bu araştırmalar insanda
ve hayvanda hastalıkların tanı ve tedavisinde önem taşımaktadır. Bu nedenle
glikoproteinlerin sağlık ve hastalıktaki rollerinin mevcut literatürler ışığında
araştırıldığı bu dönem projesinin yapılacak daha kapsamlı araştırmalar için temel
verilerin sağlanabileceği bir kaynak olabileceği kuşkusuzdur.
Elde edilen bilgiler gösterdi ki glikobiyoloji de önemli bir yeri olan
glikoproteinlerin veteriner hekimliğinden ziyade özellikle beşeri hekimlikte
geniş bir çalışma ve uygulama alanı bulmuştur. Mevcut literatür çalışmaları
sonuçlarına göre glikoproteinlerle ilgili çalışmaların veteriner alanında
uygulanması ve hayvan hastalıklarının moleküler mekanizmalarının
anlaşılması ve teşhis ve tedavide kullanılması glikoproteinlerin rolü üzerine
çalışılması gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
42
ÖZET
Sağlık ve Hastalıkta Glikoproteinlerin Rolü
Glikobiyoloji, yeni ve modern moleküler biyoloji araştırma alanıdır ve
şekerlerin yapılarını, biyosentezlerini ve biyolojik görevlerini araştırır.
Glikobiyoloji temel araştırma, tıp bilimi ve modern biyoteknolojide artan
öneme sahiptir. Glikoproteinler, küçük fakat yapısal olarak kompleks olan
kovalan bağlı oligosakkaritler içerirler. Birçok plazma membran proteini
hormonlar için reseptör olarak görev yapan veya dolaşımdaki diğer
proteinler ve hücreler arası etkileşimlere aracılık eden proteinler
glikoprotein yapısındadır. Glikozilasyon, proteinlerin sentezlendikten sonra
meydana gelen en önemli değişimidir. Glikoproteinlerin karbonhidrat
zincirlerinin fonksiyonu çeşitlidir: Proteini denatürasyona karşı dayanıklı
kılarlar, proteini proteolitik parçalanmaya karşı korurlar, çözünürlüğünü
arttırırlar veya hücreler arası etkileşimlerde hücrelerin birbirini tanımasını
sağlarlar.
Glikozilasyon mekanizmasındaki değişiklikler, glikozilasyonda kullanılan
substrat moleküller ve oluşan ürünlerde yapı, fonksiyon ve miktar açısından oluşan
değişiklikler çeşitli hastalıkların oluşum ve gelişimlerinde etkili olabilmektedir.
Yapılan çalışmalar bir çok hastalıkta ve özelliklede kanser türünde glikoprotein
sentezinin arttığını göstermiştir. Özellikle sialik asit değerlerinin kanserli olgularda
yüksek olması, diğer klinik ve biyokimyasal kriterlerle birlikte serum sialik asit
ölçümlerinin tanı koyma, hastalığı evrelendirme ve tedavide değerli bir laboratuar
kriteri olarak kabul edilmektedir. Glikobiyoloji de önemli bir yeri olan
glikoproteinlerin veteriner hekimliğinden ziyade özellikle beşeri hekimlikte
geniş bir çalışma ve uygulama alanı bulmuştur. Mevcut literatür çalışmaları
glikoproteinlerle ilgili çalışmaların veteriner alanında uygulanması ve
hayvan hastalıklarının moleküler mekanizmalarının anlaşılması ve teşhis ve
tedavide kullanılması glikoproteinlerin rolü üzerine çalışılması gerektiği
gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Anahtar Kelimeler: Glikoproteinler, hastalık, glikozilasyon
43
SUMMARY
The Role of Glycoproteins in Health and Disease
Glycobiology is the new research area of modern molecular biology,
and it investigates the structure, biosynthesis and biological functions
of glycans. Glycobiology has an increasing importance in fundamental
research, medical science and modern biotechnology. Glycoproteins
contrain covalently linked oligosaccharides that are small but
structurally complex. Most of the proteins that are integral
components of the plasma membrane and that function as receptors for
hormones or other molecules in the circulation, or that mediate
interactions between cells, are glycoproteins. Indeed, glycosylation is
the major postsynthetic modification of proteins. The functions of
carbohydrate chains of the resulting glycoproteins are diverse: they
may stabilise the protein against denaturation, protect it from
proteolytic degradation, enhance its solubility, or serve as recognition
signals to facilitate cell-cell interaction.
Changes in the mechanism and substrat molecules of glycosylation
may be effective in the development of diseases. Current studies
showed that levels of glycoproteins are increased in many diseases
especially in cancer. Particularly, sialic acid values are high in cancer
patients, and this may be a valuable criteria in the laboratory for the
diagnosis and evaluation of diseases. Glycoproteins which are very
important in glycobiologic studies are highly studied in human
medicine rather than veterinary medicine. Current literature studies
suggest that studies of the role of glycoproteins in veterinary medicine
could be very important for understanding the mechanism and
diagnosis and treatment of animal diseases.
Key Words: Glycoproteins, Disease, Glycosylation
44
KAYNAKLAR
ALTINTAŞ, A., KURTDEDE, A., FIDANCI, U.R., BÖRKÜ, M.K. (1989). Köpek Gençlik
Hastalığında (Distemper) Serum Sialik Asit ve Protein Düzeylerinin Klinik Önemi. A.Ü. Vet. Fak. Derg., 36 (1): 154-164.
ANTONY, S., KUTTAN, R., KUTTAN, G. (2000). Role of natural killer cells in Iscador mediated inhibition of metastasis by adaptive Immunotherapy. Amala Cancer Research Center. Amala nagor-Thrissur Immunol. İnvest., 29 (3): 219-231.
BAKER, M., KANANI, A., HINDENBERG, A., TAUB, R. (1986). Changes in the granulocyte membrane following chemotherapy for chronic myelogenous leukemia. Br. J. Hematol., 62: 431-438.
BALAGUÉ C. AUDIÉ J.P. PORCHET N, REAL FX. (1995). In situ hybridization shows distinct patterns of mucin gene expression in normal, benign and malignant pancreas tissues. Gastroenterology, 109: 953-964.
BROCKHAUSEN, I., KUHNS, W. (1997). Role and metabolism of glycoconjugate sulfation. Trends. Glycosci. Glycotechnol., 9: 379-398.
BROCKHAUSEN I. (1993). Clinical aspects of glycoprotein biosynthesis. Crit Rev. Clin. Lab. Sci. 30: 65-151.
BROCKHAUSEN I., YANG J., DICKINSON N., OGATA S., ITZKOWITZ S. (1998). Mechanism leading to the expression of the cancer-associated sialyl-Tn and Tn antigens in human cancer cells. Glycoconj. J., 15: 595-603.
CARLSSON, S.R., SASAKI, H., FUKUDA, M. (1986). Structural variations of O-linked oligosaccharides present in leukosialin isolated from erythroid, myeloid, and T-Iymphoid cell lines. J. Biol. Chem., 261: 12787-12795.
CHAMPE, P.C., HARVEY, R.A. (1994). Lippincatt’s Illustroted Reviev’s Serisinden Biyokimya Çeviri Editörü, Tıp Kitapevi; İstanbul.
CROOK N.S., UBBEN D. (1990). Fibrinagen as a major risk factor in cardiovascular disease. Trends Pharmo. Sci., 2: 444-451.
DALGLEISH, A., BEVERLEY, P., CLAPHAM, P., CRAWFORD, D., GREAVES, M., WEISS, R. (1984). The CD4(T4) antigen is an essential component of the receptor for the AIDS virus. Nature, 312: 763-767.
DAWSON, N., BARR, C., ALVING, B. (1985): Acquired Dys fibrinogenemia. Am. J. Medicine, 178: 682-686.
DEMETRIOU, M., NABI, I., COPPOLINO, M., DEHAR, S., DENNIS, J. (1995). Reduced contact inhibition and substratum adhesion in epithelial cells expressing GlcNAc-transferase V. J. Cell Biol., 130: 383-392.
DENTON G., SEKOWSKI M., PRICE M.R. (1993). Induction of antibody responses to breast carcinoma associated mucins using synthetic peptide constructs as immunogens. Cancer Lett., 70: 143-150.
DURAND, G., DUMAND, J.P., APPEL, M., DURAND, D.(1980). Effect of streptozotocin diabetes on sialic acid content and glycoprotein binding of isolated hepatocytes.Horm. Metab., 12: 247-251.
45
DWIVED, C., DIXID, M., KUMAR, S.S., REDDY, H., SEMENYA, A.K., HARDY, E.R. (1987). Plazma sialic acid alterations in neoplastic diseases. J. Med., 18: 586.
ERBIL K., JONES J., KLEE G. (1985). Use and Limitations of serum total and lipid-bound sialic acid concentrations as markers for colorectal cancer. Cancer, 55: 404-409.
ETZIYONI A., FRYDMAN M., POLLACK S., AVIDOR I., PHILLIPS M.L., PAULSON J.C., GERSHONI-BARUCH R. (1992). Brief report: Recurrent severe infections caused by a novel leukocyte adhesion deficieney. N. Engl. J. Med., 327: 1789-1792.
FINN, O.J., JEROME, K.R., HENDERSON, R.A., PECHER, G., DOMENECH, N., MAGARIAN-BLANDER, J., BARRATT-BOYES, S.M. (1995). MUC-1 epithelial tumor mucin-based immunity and cancer vaccines. Immunol. Rev., 145: 61-89.
FUKUDA M.N., DELL A., SCARTEZZINI P. (1987). Primary defect of congenital dyserythropoietic anemia type II: Failure in glycosylation of crythrocyte lactosaminoglycan proteins caused by lowered N-acetylglucosaminyltransferase II. J. Biol. Chem., 262: 7195-7206.
FUKUDA, M.N. (1990). HEMPAS disease: Genetic defect of glycosylation. Glycobiology, 1: 9-15.
GABIUS, H.J., GABIUS S. (1997). Glycosciences, Chapman & Hall. Weinheim.
GOPAUL, K.P., CROOK, M.A. (2006). Sialic acid: A novel marker of cardiovascular disease?. Clin. Biochem, Apr 17; (Epub ahead of print).
GRAHAM R.A., BURCHELL J.M., TAYLOR-PAPADIMITRIOU J. (1996). The polymorphic epithelial mucin: Potential as an immunogen for a cancer vaccine. Cancer Immunol. Immunother., 42: 71-80.
HAFFNER S.M., GRUBER M.K.K., HAZUDA H.P. (1990). Microalbuminuria: Potential marker for increased cardiovascular risk factors in non-diabetic subjects. Atherosclerosis, 1990, 10: 727-731.
HAKOMORI, S. (1985). Aberrant glycosilation in cencer cell membranes as focused on glycolipids: over view and perspectivet. Cancer Res,. 45: 2405-2414.
HARPER, H., RODWELL, V.W., MAYES, P.A. (1977). Review of physiological chemistry (16 th ed.), S. 103-104, Lange Medical Publications, California.
HAYES G.R., LOCKWOOD D.H. (1986). The role of cell surface sialic acid in insulin receptor function and insulin action, J. Biol. Chem., 261(6): 2791-2798.
HORISBARGER, M. (1992). Colloidal and its application in cell biology. Int. Rev. Cytol., 136: 227-287.
HUGHES, R.C. (1983). Glycoproteins. Chapman & Hall. London.
HUTCHINSON, W.L., DU M-Q., JOHNSON, P.J., WILLIAMS, R. (1991). Fucosyltransferases: Differential plasma and tissue alterations in hepatocellular carcinoma and cirrhosis. Hepatology, 13: 683-688.
KARAÇALI, S. (2003). Glikobiyoloji Güncel Moleküler Biyoloji, Turk. J. Vet. Anim. Sci., 27: 489-495.
46
KISHINO S, MIYAZAKI K. (1997). Separation methods for glycoprotein analysis and preparation. J. Chromatog. B. Biomed. Sci. Appl., 699: 371-81.
KOBATA, A. (1992). Structures and functions of the sugar chains of glycoproteins. Eur. J. Biochem., 209: 483-501.
KUBUSHIRO, K., TSUKAZAKI, K., SAKUMA, Y., AKIBA, Y., SAKAYORI, M., AOKI, R., YAZAWA, S., NOZAWA, S. (1995). Expression mechanism of human uterine endometrial cancer-specific fucosylated carbohydrate chains: Abberrant α1-4-fucosyl-transferases in uterine endometrial cancer-derived cell lines with type 1 carbohydrate chain. Int. J. Oncol., 6: 93-97.
LINDBERG, G., ECLCLUND, G., GULLBERG, B., RASTAM, L. (1991).Serum sialic acid concentration and cardiovascular mortality. B.M.J., 302: 143-146.
LINDBERG G., RASTAM L., GULLBERG B. (1992).Serum sialic acid concentration predicts both coronary heart disease and stroke mortality. Int. J. Epidemiol., Apr, 21 (2): 253-7.
LIS, H., SHARON, N. (1993). Protein glycosylation: structural and functional aspects. Eur. J. Biochem., 218: 1-27.
MATHEWS, C.K., van HOLDE, K.E. (1990). Biochemistry, The Benjamin Cummings Company, Inc. California.
MATHIESEN E.R., RONN B., JENSEN T., STORN B., (1990). Relationship between blood pressure and urinary albumin excretion in development of microalbuminuria. Diabetes, 39: 245-249.
MONTOGOMERY, R., CONWAY, T.W., SPECTOR A.A., CHAPPELL D. (1996). Biyokimya Olgu Sunumlu Yaklaşım. Çeviri Editörü: ALTAN, N. Palme Yayıncılık, Ankara.
MURALI, M.B., SUNDARARAS, A., NAGARIN, B., SHANMUGAM, V. (1993). Biochemical Markers in the diagnosis of 7th word Carcinoma in cattle. Indian Vet. Journal, 70: 14-16.
MURRAY, R.K., GRANNER, D.K., MAYES, P.A., RODWELL, V.W., (1996). Harper’ın Biyokimyası. Çevirenler: DİKMEN, N., ÖZGÜNEN, T. Barış Kitabevi, İstanbul.
NODA, K., MIYOSHI, E., UOZUMI, N., GAO, C.X., SUZUKI, K., HAYASHI, N., HORI, M., TANIGUCHI, N. (1998). High expression of alpha-1-6fucosyltransferase during rat heptocarcinogenesis. Int. J. Cancer., 75: 444-450.
ORNTOFT, T., HARVING, N., LANGKILDE, N. (1990). Olinked mucin-type glycoproteins in normal and malignant colon mucosa: Lack of T antigen expression and accumulation of Tn and sialosyl Tn antigens in carcinomas. Int. J. Cancer, 45: 666-672.
PHILLIPS, M.L., SCHWARTZ, B.R., ETZIONI, A., BAYER, R., OCHS, H.D., PAULSON, J.C., HARLAN J.M. (1995). Neutrophil adhesion in leukocyte adhesion deficiency syndrome type 2. J. Clin. Invest., 96: 2898-2906.
PICKUP J.C., CROOK M.A. (1993). Sialic acid and heart disease. B.M.J., (England) Aug 21; 307(6902): 503.
PIERCE, M., TURLEY, E.A. (1980). Cell surface glycosyltransferase activities. Int. Rev. Cytol., 65: 1-47.
47
RADEMACHER T.W., JONES R.H., WILLIAMS P.J. (1995). Significance and molecular basis for IgG gly cosylation changes in rheumatoid arthritis. Adv. Exp. Med. Biol., 376: 193-204.
RAO, V.S.R., QASABA, P.K., BALAJİ, P.V., CHANDRASEKERAN, R., (1998).Confirmation of Carbonhydrates. Australia: Harwood Academic Publishers.
RICE, G.E., BEVILACQUA M.P. (1989). An indicible endothelial cell surface glycprotein mediates melanoma adhesion. Science, 246: 1303-1306.
SCHACTER H, JEAKEN J. (1999). Carbonhydrate-deficient glycoprotein syndrome type II. Biochim. Biophys. Acta, 1455 (23): 179-92.
SCHAUER, R. (1982). Chemistry, Metabolism and biological functions of sialic acids. Adv. Carbohydr. Chem. Biochem. 40: 131-234.
SCHUTTER, E.M.J., JELLE, J.J., VAN KAMP G.J., MENSSORFF-POUILLY, S., VAN. DIJK, W., HILGERS, J., KENEMANS, P. (1992). The utility of lipidassociated sialic acid (LASA or LSA) as a serum marker for malignancy. Tumor Biol., 13: 121-32.
SHAMBERGER, R.J. (1986). Evaluation of water soluble and lipid soluble sialic acid levels as tumor markers. Anticancer Research, 6: 717-20.
SHI, W.X., CHAMMAS, R., VARKI, A. (1998). Induction of sialic acid 9-O-actylation by diverse gene products: Implications for the expression cloning of sialic acid O-acetyltransferases. Glycobiology, 8: 199-205.
SHERBLOM, P.A.,SMAGULA, M.R., MOODY, E.C., ANDERSON, W.G. (1986). Immunosupression, sialic acid and sialytransferase of neonatal and maternal bovine serum. J. Reprod. Immunol., 9: 365-375.
STOCKS, S.C., HOPWOOD, D., SANDERS, D.S.A., KERR, M.A. (1994). The expression of Lewis on carcinoembryonic antigen (CEA)-related glycoproteins of normal and inflamed oesophageal squamous mucosa. Glycosyl. Dis., 1: 279-286.
STODDART, R.W., (1984). The Biosynthesis of Polysaccharides, s: 300-305, Groom Helm Ltd. G. Britain.
TAKAHASHI, N., LEE, K.B., NAKAGAWA, H., TSUKAMOTO, Y., KAWAMURA, Y., Lİ Y-T, LEE, Y.C. (1995). Enzymatic sialylation of N-linked oligosaccharides using an α-(2.3)-specific transsialidase from Trypanosoma cruzi: Structural identification using a three-dimensional elution mapping technique. Anal. Biochem., 230: 333-342.
TAKETA, K., SEKIYA, C., NAMIKI, M., AKAMATSU, K., OHTA, Y., ENDO, Y., KOSAKA, K. (1990). Lectin-reactive profiles of alpha-fetoprotein characterizing hepatocellular carcinoma and related conditions. Gastroenterol., 99: 508-518.
TEZÖREN, A., KLEINMAN, H.K., GRANT, D.S., MORALES, D., MERCURİO AM: (1995). E-Selectin mediated dynamic in terac tions of breast and colon cancer cells with endothelial monolayers. Int. D. Cancer, 60: 426-431.
THOUGOARD, A.V., HEILMEN, E., PEDERSON, H. D. JENSEN, A.L. (1999). Correlation between α1-acid glikoprotein and total sialic acid in serum from dogs with tumours. J. Vet. Med., A; 46: 231-237.
TOWSEN, R.R., HOTCHKİSS, J.R. (1997). Techniques in Glycobiolgy. Marcel Dekker Inc. New York.
48
USLU, E., GÜZEY, D., UZUN, H., KALEDER, ÇARIKCI, O. (2000). The influence of hemodialysis on serum sialic acid levels in chronic renal failure. Clin. Exp. Nephrol. Abs.,, 6(3): 154-157.
UYSAL, H., SAXTON, J., HEMMING, F.W. (1977). Changes in the Secretion and Glycosylation of Fibronectin by Human Skin Fibroblasts Associated with Tuberous Sclerosis, Glycoconj. J., 14: 439-447.
UYSAL, H., HEMMING, F.W. (1999), Changes in the Expression and Distribution of Fibronectin, Laminin and Tenascin by Cultured Fibroblasts of Skin Lesions of Patients with Tuberous Sclerosis. Brit. J. Dermatol., 141: 658-666.
VARKI, A.(1993). Biological roles of oligosaccharides: All of the theories are correct. Glycobiology, 3: 97-130.
VARKI, A., CUMMINGS, R., ESKO, J., FREEZE, H., HART, G., MARTH, J., (1999). Essentials of Glycobiology. Cold Spring Harbor Laboratory Press. New York.
WAKABAYASHI, I., SAKAMOTO, K., YASHIMOTO, S., MABUI, H., (1992). Relation of serum sialic acid to lipid concentrations. B.M.J., 305: 562-563.
WHITE, A., HANDLER, P., SMİTH, C., HİLL, R., LEHMAN, R. (1978): Principles of Biochemistry (Sixth ed.) :915, 1131-32, 998, Mc Graw Hill Book Co.
WITTIG, B.M., KAULEN, H., THEES, R., SCHMITT, C., KNOLLE, P., STOCK, J., MEYER ZUM BUSCHENFELDE K.H., DIPPDD W. (1995): Elevated serum E-selection in patients withliver metastases of colorectal cancer. Eur. J. Cancer, 32: 1215-1218.
YAVUZ, Ö. (2001). Glikoproteinler ve Biyomedikal Önemi. T. Klin. Tıp Bil. Derg., 21: 517-522.
YE, C., KRIYAMA, K., MISTUOKA, C., KANNAGI, R., ITO, K., WATANABE, T., KONDO, K., AKIYAMA, S., TAKAGI, H. (1995). Expression of E-selection on endothellal vells of small veins in human colorectal cancer. Int. J. Cancer, 61: 455-460.
49
ÖZGEÇMİŞ
I- Bireysel Bilgiler
Adı : Nimet
Soyadı : ALÇAY
Doğum yeri ve tarihi : Ankara -1979
Uyruğu : Türkiye Cumhuriyeti
Medeni durumu : Bekar
İletişim adresi ve telefonu : Sıhhıye Orduevi /Kızılay
Tel: 425 34 07/08
II- Eğitimi
Üniversite Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi
Lise Elmadağ Lisesi
Ortaokul Elmadağ Ortaokulu
İlkokul Cumhuriyet İlkokulu
Yabancı dili İngilizce
III- Ünvanı Biyolog