Page 1
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Yıl:13 Sayı:25 Bahar 2014 s. 37-62
POST-MODERNİZM VE POST-BÜROKRATİK ÖRGÜT
FORMLARI
Aylin ARAZA1 Gonca ASLAN
2
ÖZET
Günümüzde, yeni kurumsal mimarinin parçaları olarak ifade edilen sınırsız, hayalet ve modüler vb. örgütlerin; görev, ürün ve faaliyetlerin organize edilmelerine sağladıkları artan katkıları görülmektedir.
Yenilikçi örgüt tasarımları şeklinde tanımlanan söz konusu post-bürokratik formların; koşullar
doğrultusunda kendilerini yeniden yapılandırmayı hedefleyerek, daha geçirgen ve esnek hale geldikleri anlaşılmakta ve bu bağlamda örgüt sınırlarının giderek belirsizleştiği vurgulanmaktadır. Bu çalışma ile
günümüz örgütlerinin bürokrasiden gitgide uzaklaşarak post-modern bağlamda nasıl post-bürokratik
formlara doğru devşirildiklerinin incelenmesi ve söz konusu formların özelliklerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: post-modernizm, post-bürokrasi, post-bürokratik örgüt formları, sınırsız örgütler,
hayalet örgütler, modüler örgütler, adhokrasi, heterarşi.
POST-MODERNISM AND POST-BUREAUCRATIC ORGANIZATIONAL
FORMS
ABSTRACT
In our day, denoted as elements of new organizational architecture; boundaryless-barrier free, hollow and modular organizations are providing increasing contribution to organizations in terms of mission,
product and activities. Considered as innovative designs, post-bureaucratic organizational forms are
capable of restructuring themselves acccording to the circumstances and become more permeable, flexible, by means of this boundaries become gradually blurred. Therefore, this study aims to reveal how
current organizations increasingly move away from bureaucracy and how they become post-bureaucratic organizations in the context of post-modernism.
Keywords: post-modernism, post-bureacratic, post-bureaucratic organizational forms, boundaryless-
barrier free organizations, hollow organizations, modular organizations, adhocracy, heterarchy.
1 Doktor Adayı Aylin Araza, Yaşar Üniversitesi SBE İşletme Anabilim Dalı, [email protected] 2 Ar. Gör. Gonca Aslan, Yaşar Üniversitesi, İşletme Bölümü, [email protected]
Page 2
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
38
1. GİRİŞ
Örgütlerin, klasik veya modern yönetim mantığı çerçevesinde tasarlandıkları ve
teknik ve örgütsel rasyonellik gelişimlerinin, bireylerin, örgüte uyum yetenekleri ve
önceden belirlenmiş yapının verimli çalışmasına bulundukları katkılar ile sağlandığı
anlaşılmaktadır (Dijksterhuis vd., 1999: 574). Klasik (modern) yönetim
yaklaşımının, birimlerin sınırlarını savunan, operasyonel rollerin önemini
vurgulayan ve örgüt performansını bu yolla denetleyen bir anlayışı içerdiği ifade
edilmektedir (Anand ve Daft, 2007: 341). Buradan hareketle, modernist düşüncenin,
modernliğin sosyal bütünselliğinin ve hiyerarşik yapılaşmasının küçük parçalara
ayrılması ile yerini, belirsizliğe, genel birlikten ve uyumdan uzak olma şeklinde
tanımlanan post-modern görüşe bıraktığı söylenebilmektedir. Bu bağlamda, post-
modern dünya anlayışının, her şeyin esnekleşmesi ve sınırların kalkması olarak
betimlendiği görülmektedir (Erdoğan ve Alemdar 2010: 415). Günümüzde de
örgütlerin, gelişen küresel rekabetin yeni gerçeklikleri, hızla gelişmekte olan
teknolojiler ve değişen piyasalar tarafından bütün saflarda geçirgen sınırlar ile
tanımlandıkları vurgulanmaktadır. Başka bir deyişle örgütsel sınırların, kritik
bilgiye, yeteneklere ve kaynaklara erişmek için yeni örgütsel tasarımlar çerçevesinde
oluşmaları ile çok daha akışkan ve geçirgen olmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır
(Powell, 2001: 1296). Bu bağlamda, örgütlerin daha kaotik hale gelen çevreleri
nedeniyle, esneklik ve uyum ile karakterize edilen yeni (yenilikçi) formlar şeklinde
ele alındıkları belirtilmektedir (Dijksterhuis vd., 1999: 569).
Post-modernliğin; teorileri reddeden, toplumsal yapıya ve toplumsal yapının daimi
elemanı olan bireye bireysellik açısından bakan, ileri iletişimi, dilin temsil
yeteneğini kabul etmeyerek algılanabilir metinler olarak ele alan, merkezi kontrolün
yerine esnek, yatay, yerinden yönetilen ve katılımcı demokrasinin hakimiyetinde
olan bir kontrolü savunan, zaman kavramının ötesinde hareket ederek, birleştiren,
buluşturan ve içine alan bir anlayışla ortaya çıkan bir mekanizma olarak
tanımlandığı anlaşılmaktadır (Erdoğan ve Alemdar 2010: 416-419). Bu bağlamda,
yenilikçi örgüt formalarının, post-modern görüş desteği ile gelişen değişimler
(örgütsel ve/veya çevresel) sayesinde var oldukları ifade edilebilmektedir.
Örgütlerdeki temel değişimleri, örgütsel bağlamları ve çağın uygulamalarını içeren
yeni örgüt teori ve yöntemlerin bilim adamları tarafından geliştirilmelerinin, ortaya
çıkan yeni örgüt tasarımları izlemek ve anlamak için gerekli olduğu
vurgulanmaktadır (Walsh vd., 2006: 660-661). Başka bir deyişle, rekabet avantajı
yaratan yeni yönetim tarzlarının doğması ile yeni örgütsel formların ortaya çıktıkları
kabul edilmektedir. Buna ek olarak, iş dünyasındaki gelişmelerin, söz konusu yeni
örgüt tasarımlarının tetikleyicileri oldukları söylenebilmekte ve söz konusu
tasarımların da yönetim sürecinde yer alan yeni kavramlar oldukları belirtilmektedir.
Örgüt tasarımlarının, örgütün çevresi ve kendisini içeren bir yönetim aracı olarak
nitelendirildiği ve söz konusu örgütsel tasarım ve uygulamaların, tasarımın eylemleri
ve çıktıları arasında ileri geri hareketle gerçekleşen doğrusal olmayan bir sürece
Page 3
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
39
işaret ettiği görülmektedir (Dijksterhuis vd., 1999: 569-571). Büyük ölçekli
işletmelerin, anahtar bileşenlerini ve kritik ar-ge’lerini temin etmek için, kendi
sınırlarını daha geçirgen hale getirdikleri anlaşılmaktadır (Powell, 2001: 1298).
Kurulan her yeni işletmenin, örgüt formunun çevresi ile uyumu için bir sorgulamayı
ve söz konusu formu değiştirmek için de bir fırsatı temsil ettiği ifade edilmektedir.
Buna ek olarak, sözü edilen sınırlı tüzel kişilikler olan işletmelerin kurulmaları
aşamasında verilen mücadelede, örgüt kurucuları ve diğer katılımcıların ciddi
zorluklarla karşı karşıya kaldıkları belirtilmektedir (Aldrich ve Marti, 2006: 92).
Buradan hareketle, yeni örgütsel yapılanmalarda işbirlikçi rollerin artan öneminin
ortaya çıktığının da altı çizilmektedir (Anand ve Daft, 2007: 341). Bu bağlamda,
günümüzün küresel olarak ifade edilen örgütsel manzarasının (Walsh vd., 2006:
662), doğru ortakla yola çıkılmasının, ihtiyaç duyulan yeteneklere sahip olan
bireylerin örgüte seçilmelerinin, örgütte kontrol yerine açıklığın ön planda
tutulmasının ve koordinasyon mekanizmasının buna göre hazırlanmasının
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
Modern sonrası dönemde izlenen ve örgüt yapısı içene nüfuz eden değişimler
(örgütsel ve/veya çevresel) çerçevesinde, yapısal durağanlıklarını terk ettikleri
görülen örgütlerin, post-bürokratik formlar şekline dönüştüklerinin savunulmasının
çalışmanın özgün değerini oluşturduğu ifade edilmektedir. Üç bölümden meydana
gelen mevcut çalışmanın giriş bölümünün ardından, post-modernizm ve post-
bürokrasi kavramlarının açıklandığı ikinci bölümün geldiği görülmektedir. Üçüncü
ve dördüncü bölümlerde ise post-bürokratik örgüt formlarının incelendiği, takip
eden sonuç bölümde de örgüt yazınında yeni belirmekte olan yenilikçi formların ele
alınarak, yakın gelecekte şekillenmesi beklenen diğer formlara ilişkin trendlerin ve
yönelimlerin açıklandığı anlaşılmaktadır. Sözü edilen post-bürokratik ve diğer
yenilikçi örgüt formlarına ilişkin özelliklerin ifade edildiği iki tablonun, çalışmanın
gövdesinde yer aldığı görülmektedir.
2. POST-MODERNİZM ve POST-BÜROKRASİ KAVRAMLARI
Post-modernlik kavramının, tarihsel açıdan, sanayi üretimi, sınıfsal yapı bağlamında
çıkarların gerilemesi şeklinde nitelenmesi ile birlikte, bunun karşılığında
tüketimcilik, teknolojik iletişim tarzları ve farklılaşmış statü yapısını vurgulayan
post-sanayileşme toplum tezi ile bağlantılı olduğu görülmektedir (Swingewood,
1998: 376). Başka bir deyişle, post-modern kavramındaki post sözcüğü ile modern
dönemin sonrasına, ötesine geçildiğinin anlatıldığı ifade edilmektedir (Erdoğan ve
Alemdar 2010: 415). Buna ek olarak post-modern durumun, kural yerine bir beklenti
şeklinde algılandığı anlaşılmaktadır. Lyotard (1979) tarafından; anlatım metni,
sosyolojik açıklama olarak ifade edilmesinin ötesinde, post-modern durum, felsefik
imalar ve konu dışılık ile de tanımlanmaktadır. Lyotard'ın (1979) eleştirileri
bağlamında, modernizm, marksizm (devrim), pozitivizm (aydınlanma), liberal
demokrasi (özgürlük) ve psikanaliz (öz farkındalık) gibi temel teorilerin vaat
Page 4
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
40
ettiklerini yerine getirme konusunda başarısız kalmaları ile akademik dikkatlerin bu
konuya yöneldiği vurgulanmaktadır (Letiche ve Essers, 2004: 78).
Bell (1973) tarafından post-sanayileşme toplumu; kurumsal bilginin öne çıktığı, yeni
teknolojilerin etkilerinin değerlendirilmeye ve kontrol edilmeye çalışıldığı ve bu
amaçla ortaya çıkan entelektüel teknolojilerin (sibernetik, oyun kuramı, bilgi kuramı
vb.) uygulandığı, yaratılan bilim insanı ve yeni teknolojiler arasında yeni ilişkilerin
kurularak, bilim temelli endüstrilerin oluştuğu toplum şeklinde tanımlanmaktadır
(Ritzer ve Stepnisky, 2013:193). Post-modernizmin, bir kültürden diğerine doğru
olan hareketi gösterdiği sürece post-sanayileşme ile paralel bir terim olarak ele
alındığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında, sanayi toplumunun büyümesi olarak
tanımlanan post-sanayileşmenin, modernizmin tükendiğini ifade etmek anlamında
kullanılan post-modernizmden farklılaştığı da vurgulanmaktadır (Kivisto, 2008:
167-168).
1970’li yıllarda gelişen ve çoğunlukla farklılığın önemine vurgu yapan post-
modernizmin, kültürel-felsefi bir hareket olarak ifade edildiği anlaşılmaktadır.
Söylemlerin çoğulluğuna vurgu yapan, temelciliğe karşı çıkan, şüpheci ve göreci bir
bakış açısıyla karakterize edilen söz konusu hareketin, modern ve mevcut dünyayı
eleştirerek, yenidünyanın inşasına önemli katkılar yaptığı kabul edilmektedir
(Cevizci, 2011: 355-356). Bu bağlamda, modernizmin kriziyle birlikte, her türlü
disiplinde yaklaşım değişikliklerinin baş gösterdiği anlaşılmaktadır (Akay, 2010:
46). Özetle, post-modern kuramın, evrensel bilgi ve temeldenciliğin
(foundationalism) eleştirisi ile tanımlanır hale geldiği görülmektedir (Sarup, 2010:
186). Başka bir deyişle, kültürel alanı toplumsal alandan ayıran ve kitle kültürü ile
eleştirel olan modernliğin, popüler/kitlesel meta kültürünü modernist estetiğin
biçimleriyle birleştiren post-modernlikten ayrıldığı ifade edilmektedir. Bu bağlamda,
modernlik içinde etkili olduğu bilinen söz konusu yıkıcı ve eleştirel ilkenin, ne
merkezi ne de yapısı olan şekilsiz, çoğulcu olarak tanımlanan post-modern kültürde
özümsenmediği belirtilmektedir (Swingewood, 1998: 376).
Post-modernizmin karakteristik özelliği; temsil (kelimeler, görüntüler vb.) ve
objektif dış dünya tasarımları arasında var olan veya olabilir olan tek anlamlı ilişki
fikrini reddetmek şeklinde ifade edilmektedir (Hassard, 1999: 173). Post-
modernizmin, modernizmden sonra gelen bir kültürel biçim, bir tarihsel dönem
olarak ele alınmasının yanında, aynı zamanda dünyayı anlama ve açıklamada yeni
bir epistemoloji şeklinde anlaşıldığı görülmektedir. Bunun yanında, post-modernizm
düşüncesini savunanların, klasik düşünürlerin tarihin bir şekli olduğu, yani tarihin
"bir yere gittiği" ve ilerlemeye götürdüğü düşüncesinden esinlenerek, söz konusu
fikrin artık çökmüş olduğunu ileri sürdükleri de belirtilmektedir. Savunulacak genel
bir ilerleme fikri olmadığı gibi tarih diye de bir şeyin olmadığı ve post-modern
dünyanın oldukça çoğulcu ve çeşitli olduğu belirtilen diğer görüşler arasında yer
almaktadır (Giddens, 2008: 152). Bu bağlamda, post-modernizmin; evrensel akıl
yerine, bilginin göreceliğinden bahseden, dünyaya ve nesnelere atfedilen
anlamlardan oluşan, ilgisini; çelişki, belirsizlik, gelip geçicilik, kaos ve karışıklığın
çektiği özelliklere sahip olarak, kuram öne sürmeyi, tanımlamayı ve sınırları
Page 5
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
41
çizmeyi içermeyen bir anlamı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle,
dünyanın karmaşasını kabul ederek, düzene koymaya çalışmayan post-modernitenin,
modernitenin ürünü olan belirsizlik ile yaşamayı öğrenme çözümünü sunduğu
belirtilmektedir (Ritzer ve Stepnisky, 2013: 199). Buradan, post-modernizm
iddialarının çokluğu (Rosenau, 1992: 3) ve parametrelerinin neler olduğu
konusunda, teorisyenler arasında fikir birliğinin bulunmadığı görülmektedir. Post-
modernistlerin, örgütlerin amacı olan örgütsel başarı ve etkinliği saptamanın farklı
bir yolu olarak gördükleri örgüt formlarının; belirsizlik, komplekslik ve çelişki ile
karakterize edilen performans ve simülasyondan meydana geldiklerini ifade
ettiklerinin altı çizilmektedir (Cunliffe, 2008: 15-16).
Post-modernist yaklaşımların, genel teorinin varlığını, sosyal dünyanın
merkeziyetçiliğini ve ontolojik durumunu sorgulayan, halihazırdaki örgütsel
çalışmalar açısından yeni oluşumlar oldukları belirtilmektedir (Clegg ve Hardy,
1999: 11). Modern dönemin örgütlerinde, hiyerarşi ve makine bürokrasisi ile
ilişkilendirilen yönetimin, çekici bir alternatif olarak görülmesinin yanında,
entelektüel liderlik, inovasyon, yaratıcılık ve yenilenme ile tanımlanmasının felaket
olarak algılandığına da vurgu yapılmaktadır. Post-modern dönem örgütlerinde ise
her bireyin kendi istihdamından sorumlu olması sayesinde, yönetime duyulan
ihtiyacın giderek azalmasından bahsedildiği ve yönetimdeki söz konusu akımın,
esneklik, azalan ölçekleme ve sanal organizasyonlar ile ilişkilendirildiği
anlaşılmaktadır (Letiche ve Essers, 2004: 78).
3. POST-BÜROKRATİK ÖRGÜT FORMLARI
Örgüt içindeki rol ve süreçlerin belirlenmeleri ile ortaya çıkan örgüt yapılarının,
örgütün işlerliği için oluşturulmuş bir çatı görevini üstlendikleri görülmektedir. Bu
bağlamda, örgütsel yapılanmaların geliştirilip, değiştirilerek tasarlandıkları ve örgüt
stratejilerini destekler nitelikte oldukları ifade edilmektedir (Aslan ve Araza, 2013:
383). Strateji ile yapı deviniminin, örgütlerin sürekli dönüşümlerini mümkün
kılmaları ile örgütsel katılık yerine esneklik ihtiyacı için örgütlerin sürekli
tasarlanarak, yeni ve organik olarak nitelendirilen formlara dönüşmelerini sağladığı
belirtilmektedir. Örgütsel "form" kavramı ile standardize edilmiş kültürel kalıpların
iç düzenlemelerinin anlatıldığı görülmektedir (Aldrich ve Marti, 2006:115). Yeni
örgüt tasarımlarının tarihsel planı olarak Burns ve Stalker (1961) tarafından
tanımlanan söz konusu organik örgüt formlarının, örgüt profesyonellerini; üretim,
bilgi ve iletişimden sorumlu tuttukları ve yönetimsel kontrolün dikey dağılımını
ortadan kaldırdıkları ifade edilmektedir (Travica, 1998: 1225-1227).
Örgütsel rutinler ve standart çalışma prosedürlerinin, açık organizasyon sınırlarının,
hiyerarşik komuta zincirlerinin, sabit rol ve görevlerin, öngörülebilirliği ve etkinliği
sağlayan diğer tipik bürokratik mekanizmaların, örgütsel başarılar olarak ifade
edildiği, buna ek olarak, sözü edilen mekanizmaların, araçsal rasyonellikleri ve
işlevselci özellikleri açılarından da şiddetle eleştirildikleri bilinmektedir (Styhre,
2008: 635). Bu bağlamda, post-bürokratik örgütlerin, Weber’in ideal bürokratik
Page 6
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
42
(mekanistik) örgüt yapısının, rasyonel mekanizması ve yeni ağ ilkeleri ile
demokrasinin birleşiminden oluştukları ifade edilmektedir (Josserand vd., 2006: 55).
Post-bürokratik örgütlerin; hiyerarşik düzende, sınırlı görev ve roller sayesinde
belirlenmiş kariyer yolları ile yapılandırılmadıkları, aksine, akışkan, geçirgen sınırlı,
gayri resmi ve organik olarak tanımlandıkları anlaşılmaktadır (Styhre, 2008: 639).
Bu bağlamda, söz konusu yeni örgütsel oluşumların, hiyerarşik, başka bir deyişle
dikey örgütlenme şeklinden farklı olarak yapılandırıldıkları görülmektedir. Quinn’in
(1992), yatay örgütleri, örgütsel hiyerarşiyi ve operasyonel düzeydeki otorite
dağılımını yataylaştırma şeklinde vurgulayarak tarif ettiği ifade edilmektedir
(Travica, 1998: 1225). Post- bürokratik örgüt formlarının; yatay olarak
örgütlenmeleri ile iç sınırların yıkıldığı, astların birlikte çalışmaları ile birlikte,
görevlerin, iş akış süreçlerinin etrafında organize edildiği ve yatay hiyerarşi ile
takımların her şeyi yapmalarının sağlandığı görülmektedir.
Örgütlere, artan dış kaynak kullanımı şeklinde tanımlanan ve çalışma koşullarının
paralelliğini yaratan taşeron faaliyetler, yatay iletişim ve hiyerarşi, matriks (şebeke)
ve proje bazlı yapılar düzeylerinde çeşitliliğin ve uyumun nüfuz ettiği
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, örgütlerde işgörenlerin; esnek ruhsal yapıda ve bir
görevden diğerine geçebilme kabiliyetinde olmalarına, fonksiyonel ve duygusal
anlamda takımlara ve de örgütlere uyum sağlamalarına ihtiyaç duyulduğu ifade
edilmektedir (Belova, 2010: 74). Post-bürokratik örgütlerin, çevredeki değişen
koşullara uyum sağlama yetenekleri ve işgörenlerine ilginç ve zorlu görevlerin
verilmelerini sağlamaları açılarından göz doldurdukları vurgulanmaktadır. İşgörende
bulunan ve kararsızlık, belirsizlik, çelişki ile oluştuğu düşünülen kendini anlama
duygusunun da; özellikle, giderek hareketli ve polifonik olmayı gerektiren esnek
organizasyon formları bağlamında arttığı görülmektedir (Belova, 2010: 72).
Literatürde, post-bürokratik örgüt formlarının, bürokratik formlara kıyasla, 21.yy.'ın
çalkantılı çevresine daha uygun oldukları ifade edilmektedir (Palmer vd., 2007:
1829).
3.1. Sınırsız (Boundaryless-barrier free) Örgüt Formu
Organik sistemler olarak nitelendirilen işletmelerin, devinim ve oluşum içinde
varlıklarını sürdürdükleri belirtilmektedir. Bu bağlamda işletmelerin, mekanik ve
durağan bakışla uyum içinde olmayan, çevreleri ile birlikte, akışkan, çok boyutlu ve
değişken bir doğaya sahip oldukları kabul edilmektedir (Ghoshal ve Nohria, 1993:
24). Örgütler, sınırları olan varlıklar olarak tanımlanırken (Ashkenas, 1999: 6), sınır
zihniyetinin örgüt bürokrasisinin içine iyice yerleştiği görülmektedir (Dess vd.,
1995: 13). "Sınırsızlık" ifadesinin, kelimenin tam anlamıyla dikkate alınmaması
gerekliliğine işaret etmek önemli gözükmekte, bu bağlamda "sınırsız örgüt"
tanımının, tamamen şekilsiz, biçimsiz bir örgüt anlamında kullanılmadığı
vurgulanmaktadır (Falk, 2001: 16). Buna ek olarak, sınırları olmayan örgütlerin,
seçim öğeleri (units of selection) olarak ele alınamayacaklarına da işaret
edilmektedir (Aldrich ve Marti, 2006: 114). Örneğin Kanter (1989), tarafından
Page 7
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
43
yapılan sınırsız örgüt tanımının, "üyeliğe, birimsel kimliğe, görev sorumluluğuna
ilişkin kuralların belirsizliğinin yaşandığı örgüt" şeklinde ifade edildiği
görülmektedir (Minner ve Robinson, 1994: 347). Bu bağlamda, söz konusu
örgütlerin, tanımlanabilen fonksiyonlara, düzeylere ve dış limitlere sahip oldukları
ortaya konulmaktadır. "Sınırsızlık"; fonksiyonel, hiyerarşik, müşteri ve tedarikçi
sınırlarının geçirgenliği olarak kabul edilmektedir. Buna ek olarak, sınırsız örgütün
yeteneği ile; paylaşılan hedeflerin oluşturulması, işbirlikçi davranışı kolaylaştırmak
için ortak zemin bulunması ve kültürel oryantasyon ile işlevsel ve örgütsel
hedeflerin ayrımları arasında köprü kurulmasından bahsedilmektedir (Devanna ve
Tichy, 1990: 465). İşletmelerin, küresel rekabet, piyasalar ve koordinasyon gibi çok
yönlü sorunlarla uğraşmak durumunda oldukları bilinmektedir. Örneğin,
işletmelerin, yeni örgütsel formları oluşturmak ve ikiz tiranlıkların küresel erişimi
engelleyen uzamsal ve zamansal hareketlerinin üstesinden gelmek için, işbirlikçi
teknolojilere dönüştükleri ifade edilmektedir (Newell, vd., 2001: 74). Başka bir
deyişle, küreselleşmeyi etkinleştirecek formların ve sınırlarının yeniden
düzenlenmelerinin gereği bulunduğu anlaşılmaktadır. Sınırsız örgüt formunun,
birey, görev, süreç ve yerlerin sınırlarının farkına varılması ile ortaya çıkan bir
paradigma değişimine işaret ettiği görülmektedir.
Sınırsız örgüt olma planının, tüm sınırların birden yıkılmasının sağlanması ile
uygulanamayacağı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, ani değişime gösterilecek direncin
büyüklüğü karşısında, açık bir iş sebebi olarak görülen sınırsız örgütün, sınırların
gevşetilmesi ile oluşturulması yoluna gidilmesi gereğinin olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu sayede aşılan bir sınırın diğer sınırların aşılmasını kolaylaştıracağı ve yeni
davranışların diğer sınırlara yayılmasının adeta kaçınılmaz olacağı öngörülmektedir.
(Ashkenas, 1999: 6).
21. yy. odağında bulunan küreselleşmenin bir ürünü olan sınırsız örgüt kavramı ile
birlikte, modern örgütleri başarıya götüren etmenlerin farklılaştıkları ifade
edilmektedir. Ashkenas vd.’ne göre (1995), değişim hızı dikkate alındığında, sınırsız
örgütte; büyüklük, rol açıklığı, uzmanlaşma ve kontrol özelliklerinin, hız, esneklik,
birleşme ve inovasyon ile yer değiştirdiği görülmektedir (Falk, 2001: 16). Bu
bağlamda, yeni başarı modelinin, sınırsız örgüt olarak vurgulandığı anlaşılmaktadır.
Sınırsız işletmenin, bir kaleden çok, yaşayan bir organizmaya benzetildiği
(Ashkenas, 1999: 6), tüm örgütsel sınırların yıkılması ile oluştuğu savunulan söz
konusu sınırsız örgütün, değişmez ve statik olmadığı, üretkenliği ve inovasyonu
boğan birçok sınırın yok edilmesi ile potansiyelinin artırılmasının mümkün olduğu
savunulmaktadır. Sınırsız örgütlerin, iş stratejileri açısından, tedarikçileri ve
müşterilerini içeren her düzeydeki iş gücüne ait demokratik süreçleri içeren bir
altyapı ile varlıklarını sürdürebildikleri de ifade edilenler arasında yer almaktadır.
Buna ek olarak, sözü edilen örgütlerin altyapı oluşum aşamalarında, mevcut yapıyı
daha akışkan hale getirmek ve örgütsel değerler dışındaki tüm alanlarda hoşgörülü
bir kültür oluşturmak amacıyla, güç yapısı üzerinde amansız bir baskının
uygulandığının altı çizilmektedir. (Devanna ve Tichy, 1990: 445-466).
Page 8
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
44
Sınırsız örgüt formunun, piyasa baskısı sonucu oluşacak bir form türü olmadığı ifade
edilmektedir. Amacın, daha etkin ve rekabetçi bir örgüte sahip olabilmek için,
liderlerin işi bugün yöneterek ve dönüşümü gerçekleştirerek mücadeleye ortak
oldukları vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, üretilecek gerçek ve ölçülebilir sonuçlara
ulaşılması amacıyla sınırların gevşetilmesinin, örgütlere fayda sağlayan bir
uygulama olarak ele alınabileceği savunulmaktadır. Klasik kontrol zihniyetinden
örgütsel güçlerin serbest bırakıldığı yeni odağı yönetmeye, belirsizliği azaltmaktan
belirsizlik yaratılmasına ve uzun vadeli planlamadan dakika dakika deneyime doğru
geçilmesinin gerekliliği kabul edilmektedir. Liderlerin, sınırsız örgütleri, kendilerini
sınırlayan duvarlardan kurtulmaları ve uygulayacakları yönetimin mantığını iyi
kavrayarak, etkin ve rekabetçi örgütler olmalarını sağlamak açısından
yönlendirdikleri belirtilmektedir (Ashkenas, 1999: 11).
Sınırsız örgütler için yapılan işgören seçimi için Beş Büyük Kişilik Etmeni’nden
(The Big Five Personality Dimensions) yararlanıldığı anlaşılmaktadır. Bazı
araştırmalarda, belirli kişilik boyutlarının, işgörenin, sınırsız örgütün niteliği olarak
anlaşılan çalışma özellikleri ve şekilleri ile ilişkili olduğunun belirtildiği
görülmektedir (Nelson, 1997: 46). Örneğin, bir araştırmanın sonuçlarından yola
çıkılarak; nevrotik (neuroticism), dışadönük (extroversion), kabul edilebilir/uygun
(agreeableness) ve vicdanlı (conscientiousness) olma kişilik boyutlarının, kendini
yöneten gruba katılmak için öz yeterlilik (self-efficacy) ile ilişkilendirildiği
belirtilmektedir (Thoms vd., 1996: 349). Bu bağlamda, sınırsız örgüt yönetiminin;
yönetici geliştirmeden örgütsel geliştirmeye, yüksek potansiyele sahip insan
kaynaklarına yatırımdan, yüksek kaldıraç etkisi yaratacak insan kaynaklarına
yatırıma, birkaç iyi işgören yetiştirmekten, erkek kadın tüm işgörenleri yetiştirmeye
doğru kurulan felsefede bir değişikliğe işaret ettiği anlaşılmaktadır (Devanna ve
Tichy, 1990: 468).
Sınırsız örgütlere doğru yönelmenin bir sonucu olarak, işgörenin, iş çeşitliliğine
uygun olarak, kariyer hareketliliğinde bir artışın yaşandığı da belirtilmektedir.
Geleneksel kariyer yaklaşımlarının işgöreni elde tutmak üzerinde durduğu
belirtilmektedir (Erdoğmuş ve Koçer, 2009: 1473). Birçok işgören için oluşturulan
çalışma düzenlemelerinin, geleneksel istihdamdan (iş, görev) daha esnek olduğu da
anlaşılmaktadır (Miner ve Robinson, 1994: 359). Söz konusu örgütlerdeki işe ait
faaliyetlerin, işlerin, değişmez ve daha uzun süreli olduğu klasik (modern)
örgütlerde,olduğundan daha hızlı geliştirildikleri bilinmektedir. Bağımsız, sürekli
gelişen, tahmin edilemeyen, önemli ve nadir olan işleri içeren görev
tanımlamalarının olmasının yanında, genel olarak söz konusu tanımlamaların,
Ashkenas'ın (1995) belirttiğine göre, sınırsız örgütler için öneminin azaldığı
görülmektedir (Nelson, 1997: 43). Sınırsız örgütlerin, tüm işgörenler arasında
paylaşılan zihniyetin gelişimini ve kolektif kültürün sürekli desteğini vurguladıkları
ve hangi işlerin yapılacağı üzerine değil, işlerin nasıl yapılacağı üzerine odaklanan
bir insan yönetimi anlayışına sahip oldukları belirtilmektedir. (Devanna ve Tichy,
1990: 466). Sınırsız örgütlerde teknik ihtiyaçlara uygun olarak yapılan işgören
seçiminin, sosyal ağların yaratılarak sürdürülmesini sağlayan yeteneklere, etkiye
karşı güç ile güdülenme becerisine, diğerlerine öğrendiklerini öğretme isteği ve
Page 9
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
45
kabiliyetine dayandığının altı çizilmektedir. Bu bağlamda, üretkenlik zihniyetinin
gelişmesi ve örgütsel uyum için, işgören ve örgüt arasında ne kadar bir kültürel
benzeşmeye gerek olduğu sorusunun önem kazandığı anlaşılmaktadır. Örneğin;
sınırsız örgüt hiyerarşilerinde oluşan sağlıklı hiyerarşinin; bilginin serbest paylaşımı,
işgörenlerin statü ve iş tanımları dışında yapabildikleri her şeyi, iş için ortaya
koymalarının cesaretlendirilmesi, kararların, soruna en yakın olan işgörenler
tarafından verilmesi ve sonuçlarına katlanılması, karar alma ve uygulama arasındaki
zamanın kısaltılması ve yeteneklerini geliştiren işgörenlerin ödüllendirmesi ile örgüt
yönetimini güçlendirdiği ifade edilmektedir (Ashkenas, 1999: 7).
İşin, esnekliğe bağlı olarak başarılmasında en önemli olanın; fikirlerin, bilginin,
yeteneğin ve kararların hareketliliğinin olduğunun kabulü ile sınırsız örgütlerin,
diğer örgütlere kıyasla, örgütsel uyum ve performans problemlerinin farkına daha az
vardıkları görülmektedir (Devanna ve Tichy, 1990: 466). Schein’a (1980) göre,
örgüte seçilen işgörenlerin, olası örgütsel değerler ve normlar yerine, örgütün esas
normlarını yansıtan çekirdek değerlerin dikkate alınarak seçilmeleri ile işin
yapılmasını gerektiren yeteneklerin dışındaki becerilere yönelik homojenlik şansının
azaldığına dikkat çekilmektedir (Nelson, 1997: 47). Schneider’a (1987) göre ise
örgütün, birleşik performans hedefinin başarılması için farklı becerilere ihtiyaç
duyulduğu, başka bir deyişle, örgütün uzun dönemde var olma hedefi için, farklı
özellik ve nitelikteki işgörenlere gereksinimin olduğu vurgulanmaktadır (Nelson,
1997: 47). Eski paradigma olarak kabul edilen kontrol, uzmanlaşma ve rol sabitliği
üzerinde ısrar eden örgütlerin sendeledikleri tespit edilmektedir. Hız, esneklik,
bütünleşme ve inovasyon araçlarını elde etme konusunda uzmanlaşanların ise
yükselme yeteneğine sahip oldukları belirtilmektedir (Ashkenas, 1999: 6). Özetle,
odağında, değişime yüksek düzeyde uyum sağlayabilmek için gereksiz yapıların
azaltılmasının söz konusu olduğu sınırsız örgütlerde, işgörenlerin temel değerlere
göre seçilmeleri ve var olan çevresel değerler konusunda işgörenlere yaratıcı
bireyselliklerin sağlanması sebebiyle, işgören örgüt arası uyumda yaşanması
muhtemel verimsizliğe daha az rastlanacağı söylenebilmektedir (Nelson, 1997: 48).
Küresel anlamda bilgi paylaşımının, sınırları yıkmayı içermesi kadar yeni sınırlar
çizmeyi de kapsadığı ifade edilmektedir. Sınırsız örgütlenmelerin de bu bağlamda
ortaya çıktıkları görülmektedir. Örgütsel sınırların, parçalı oluşumlar aracılığıyla,
daha geçirgen olmaya ihtiyaç duydukları anlaşılmaktadır (Ashkenas, 1999: 11).
Sınırsız örgüt formlarının; zaman alan ve yönetilmesi zor olan bir demokratik
süreçler topluluğunu içermesi, yüksek seviyede güvenin olmaması ile performansın
engellenmesi, koordinasyon problemlerine yol açan güçlü liderlik ve ortak vizyon
eksikliği, siyasi ve otorite sınırlarının zor aşılması gibi her örgüt formunda
rastlanabilen bazı dezavantajlarının bulunduğu kabul edilmektedir (Dess vd., 1995:
11). Bunun yanında, başarılı örgüt olmanın, müşterilerine hızlı yanıt verme, yeni
ürünleri piyasaya hızla sürme ve değişim stratejilerini uygulama ile sağlandığının
öne sürüldüğü ifade edilmektedir. Örgütsel başarının mimarları olan işgörenlerinin,
birçok görevi yerine getiren, sürekli yeni yetenekler kazanan ve sıklıkla yeni
görevlere ve bölgelere atananlar olarak tanımlandıklarına da işaret edilmektedir. Söz
konusu işgörenlerin, örgüt formları kapsamında, yeniyi ve farklıyı destekleyerek,
Page 10
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
46
yaratıcılığı ve inovasyonu ödüllendiren süreç ve çevreleri oluşturdukları
belirtilmektedir. Bu bağlamda, örgüt formları açısından ele alınan eski başarı
faktörlerinin, hızın, esnekliğin, bütünleşmenin ve inovasyonun önünde durduğuna
inanıldığı görülmektedir. Hızlı davranan ve değişken bir forma sahip olarak
kurulmamış fakat yerleşik bir felsefe ve işleyişle dönüşme mücadelesi veren
örgütlerin, işe, sınırlarından başlamalarının önerildiği ifade edilmektedir (Ashkenas,
1999: 5).
3.2. Hayalet/İçi Boşaltılmış (Hollow) Örgüt Formu
Yoğun piyasa baskısının, örgüt içi yeniden yapılanmayı gerekli kıldığı
anlaşılmaktadır (Piercy ve Cravens, 1995: 19). Örgütün dış sınırlarının yıkılmasını
içeren hayalet örgüt formu tanımı ile örgüte ait çeşitli iş birimlerinin dış kaynaklara
verilmesi nedeniyle örgütün içinin boşalmış olduğu anlatılmak istenmektedir
(Saruhan ve Yıldız, 2009: 226). Daha geniş bir ifadeyle, işlem tabanlı ve müşteri
odaklı örgütsel form olarak tanımlanan hayalet örgütün, geçici çevrelerde rekabet
ettiği ve işlemsel ilişkilerini müşterilerinin ihtiyaç duydukları ürün ve hizmetler ile
buluşturmak amacıyla kullandığı görülmektedir. Hayalet örgütün, sıklıkla değişen
çevreyi, yeni fırsatlara ve tedarik kaynaklarına yönelebilen bir pazarlama örgütü
şeklinde çalışarak koruduğu anlaşılmaktadır (Piercy ve Cravens, 1995: 19). Özetle
hayalet örgüt, öngörülebilen gelecek için hayatın bir gerçeği olarak kabul
edilmektedir (Pastin ve Harrison, 1987: 54).
1990 dönemi, işin yapılması için gerekli olan parçaların örgüt dışındaki ortaklardan
sağlandığı zaman dilimi olarak ifade edilmektedir. Kârı maksimize etmek ve örgüte
daha fazla değer kazandırmak adına oluşturulan hayalet örgütlerin, üretim
faaliyetlerinin merkezden başka yerlere aktarılmaları (örneğin, üretim faaliyetini
ABD yerine, daha ucuz üretim alanlarına sahip olan Asya’da gerçekleştirmek) ile
ortaya çıktıkları görülmektedir. Sadece bir tedarikçiye bağımlı kalmamak adına,
süreçlerin örgüt dışından sağlanmasında, örgütlerin performans verimliliğini teşvik
edecek kadar o piyasada tedarikçinin bulunmasının gerektiği ifade edilmektedir. Söz
konusu örgüt formları, ağır fiyat rekabetiyle karşı karşıya kalındığında ve maliyetleri
azaltma baskısı hissedildiğinde ortaya çıkmaktadır (Anand ve Daft, 2007: 334-335).
Hayalet örgüt formlarının; örgütün asli olmayan işlevlerinden birçoğunun taşerona
verilmesi ve başka örgütlere devredilmesi (franchising), örgüt topluluklarının
hukuksal olarak farklılaşmış şubelere (yan şirketlere) ayrılması, karar alma
sorumluluğunun örgüt birimlerinden oluşan bir ağa devri şeklinde tanımlandığı
görülmektedir. Bu değişimlerin ortak özelliği olarak, örgüt sınırları içinde
yaygınlaşan piyasa ilişkileri ifade edilmektedir (Piercy ve Cravens, 1995: 19). Başka
bir deyişle hayalet örgütün, verimlilik kazanmak, kolay kontrol edilmek ve aracılık
kârlarının bertaraf edilmesini sağlamak için, faaliyetlerini işletme içine taşıyan dikey
işletmenin karşıtı olarak görüldüğü belirtilmektedir (Pastin ve Harrison, 1987: 55).
Değer yaratan örgüt formu olarak hayalet örgütün, misyonunu destekleyen iç
süreçlerini de dış kaynaklara verdiği görülmektedir. Piyasanın, örgütleri, temel
Page 11
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
47
olmayan süreçlerin (iş performansı için kritik değer taşımayanlar, mevcut ya da
potansiyel iş avantajı yaratmayanlar ve büyük olasılıkla büyümeye veya
gençleştirmeye götürmeyen süreçler) verimli şekilde yapılmasına zorladığı ifade
edilmektedir. Söz konusu formun, iş ortaklarıyla verimli ve esnek bir arabirim
yaratmak amacıyla tasarlandığı anlaşılmaktadır. Yönetim ve işlem maliyetlerinde
önemli düşüşlerin sağlandığı örgütlenmede, esnekliğin, az maliyetle kaliteli girdi
kullanılarak elde edildiği savunulmaktadır (Anand ve Daft, 2007: 335). Hayalet
örgütün, verimliliği elde etme çabasının, faaliyetlerini işletme dışına (işgücünün
daha ucuz olduğu, denetimin, ürün uzmanının sorumluluğunda olduğu ve üretimin,
müşteriye yakın yapılabileceği yerlere) taşımak ile gerçekleşeceği vurgulanmaktadır
(Pastin ve Harrison, 1987: 55).
Hayalet örgüt formunun; az sermaye gerektirmesi, maliyet avantajı, en iyi uzmanlığa
ve teknolojiye sahip ortakla çalışılması imkanı gibi avantajlarının olduğu
belirtilmektedir. Söz konusu örgütlerde, rekabet içinde olan tedarikçilerin yenilik
yaratmaya eğilimli olmaları ile birlikte, yüksek kaliteli işbirliği sistemi kurulmasına
olanak sağlandığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında, örgütlerdeki işgörenlerin sayıca
az olmaları ile örgütlerin yenilikçilik kapasitelerinde yaşanan azalma şeklinde
dezavantajları olduğu da ifade edilmektedir. Tedarikçilerin coğrafi ve kültürel
uzaklıkları sebebiyle, tedarikçi değişimlerinde ek maliyetlerin ortaya çıkmasının
mümkün olduğu da vurgulanmaktadır. Hayalet örgütün, dış kaynak kullanımının
yapıldığı ortaklara bağımlılığı sebebiyle, ürünlerin tedarik edilmesinde çok az
kontrole sahip olduğu ve hatta tedarikçinin örgütün yerine geçmesi tehdidini
yaşadığı ifade edilmektedir (Anand ve Daft, 2007: 336). Özetle, hayalet
örgütlenmenin dezavantajları olarak; örgütsel yeteneklerde azalma, iç inovasyon
kapasitesinde olası düşüş, hayalet form durumuna geçmenin maliyeti, teşviklerin
ayarlanması için yüksek düzeyde takip, tedarik üzerindeki kontrolün azalması ve
rekabetçi tehdit olarak tedarikçiler tarafından alt edilmek sıralanabilmektedir (Anand
ve Daft, 2007: 335).
3.3. Modüler (Modular) Örgüt Formu
Modülerite, kompleks ürün ve süreçlerin, verimli şekilde örgütlenmeleri için
kullanılan strateji olarak ifade edilmektedir. Ürünlerin, alt sistemlere, modüllere
ayrılmaları ile tasarımcıların, üreticilerin ve kullanıcıların büyük bir esneklik
kazandıkları görülmektedir (Baldwin ve Clark, 2003: 150-151). Bu bağlamda,
modüleritenin, farklı yolları ve işlevleri birleştiren öğelerin tekrar bir araya
getirilmesi ile örgüt sistemi üzerinde daha fazla esnek olunmasına imkan verdiği
belirtilmektedir. Buna ek olarak, örgüt sistemlerinin, gevşek formların, sıkı ve
hiyerarşik olanlarla yer değiştirmeye başlamaları ile birlikte, giderek modüler hale
gelmeye başladıkları anlaşılmaktadır (Schilling ve Steensma, 2001: 1151). Modüler
örgütün, örgütün dış sınırlarının değiştirilmesine veya yıkılmasına farklı
yaklaşımlardan biri olarak tanımlandığı görülmektedir. Modülerlik, karmaşık ürün
ve süreçleri, verimli şekilde örgütleyebilmek için kullanılan bir strateji olarak ele
alınmaktadır. Örgütlerin artan teknoloji ile baş edebilme yöntemlerinden bir olarak
Page 12
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
48
kabul edilen modüler formun, birbirinden bağımsız, fonksiyonel açıdan bütünleşmiş
birimlerden ya da modüllerden oluştuğu belirtilmektedir. Ürün modüllerinin
doğasının belirlenebilir olması ve forma katılarak faaliyette bulunabilecek
arabirimlerin tasarlanabilmesi ile modüler formun kullanımının söz konusu olduğu
ifade edilmektedir (Anand ve Daft, 2007: 337). Başka bir deyişle, modüler örgütler,
küçük birimlerin, büyüyen örgüt içinde kullanılmaları ile gerçekleşen ayrışmanın
kaldıracı olarak kabul edilmektedirler. Bu bağlamda işletmelerin, bünyelerini,
kendine yeten ve farklı yetkinlik ve uzmanlık alanlarından oluşan birimler şeklinde
ayrıştırdıkları görülmektedir. Birimlerin; verimlilik ve esneklik sağlamak için
tasarlandıkları ve yüksek düzeyde özerklik ile karar alarak, kararların sonuçlarından
sorumlu olma ile karakterize edildikleri ifade edilmektedir. Tedarikçileri ile
doğrudan ilgilenen modüler örgütlerin, yatay örgütlenmeler şeklinde tanımlandıkları
belirtilmektedir (Benassi, 2009: 163-164).
Modüler örgütler, uygun parçaların (lego parçaları) birleştirildiği, süreçlerin farklı
birimler tarafından yapıldığı, birimler arası entegrasyonda liderliğin rolünün büyük
olduğu sistemler olarak ele alınmaktadırlar. İç ve dış taşeronlar tarafından sağlanan
ayrışabilir tüm parçaların birleştirilmesi şeklinde ifade edilen modüler formun
oluşturulma şartları; ürünlerin kullanışlı modüllere ayrılması, farklı parçaların
birlikte çalıştırılması imkanı, diğerleri tarafından daha verimli olarak üretilen
parçaların dış kaynak şeklinde temin edilmesi, örgüt içinde ve dışında yaratılan
parçaların birleştirilmesi ve dağıtılması üzerine odaklanılması olarak ifade
edilmektedir. Modüler örgütlerin, ürün modüllerinin doğasının belirlenebilir olması
ve söz konusu modüllerin faaliyette bulunmalarını sağlayan arabirimlerin
tasarlanabilmesi ile ortaya çıktıları görülmektedir (Anand ve Daft, 2007: 337).
Modüler örgütlerin, yüksek teknoloji içeren ve gelişmiş olan pazarlarda
verimliliklerini artırabildikleri ve pazara ait diğer işletmelerin kaynaklarından
yararlanabilme imkanı bulabildikleri belirtilmektedir (Benassi, 2009: 163). Stratejik
kontrolün merkez işletme tarafından sağlandığı modüler formların diğer avantajları
arasında ise; maliyet tasarrufunun ve hızlı tepkinin sağlanması, bir örgütün sınırları
ötesindeki yeterlik avantajından yararlanma, kendine ait ürünü geliştirmeye
odaklanan farklı tedarikçilerle çalışılması, artırılmış inovasyon yeteneği ile
parçaların farklı yollarla birleştirilmesi yer almaktadır (Anand ve Daft, 2007: 337).
Tüm ürünlerin modüller şeklinde parçalanmaya elverişli olmamaları, yetersiz
şekilde belirlenen arabirimlerin iş ile ilgili modüllerin birleştirilmesini
engellemeleri, ortak bir işbirlikçiler zinciri ile aynı anda gerçekleşen inovasyonun
aynı hızda çalışmayan işletmeler tarafından durdurulması (bütün büyüme
döngüsünün durması) gibi faktörler, modüler formun oluşturulmasının önünde duran
engeller olarak ifade edilebilmektedir (Anand ve Daft, 2007: 337). Bunlara ek
olarak; önemli teknolojilerin dış kaynak şeklinde kullanılması ile gelecek rekabet
avantajının azalması ve profesyonel büyümeye fazla odaklanılması ile fırsatların
kaçırılması gibi ileriye dönük dezavantajların da yaşanabildiği savunulmaktadır
(Dess vd., 1995: 11).
Page 13
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
49
Modüleritenin tüm avantajını yaşamak için örgütlerin; yetenekli, bağımsız düşünen
ve yenilik yapmaya istekli çalışanlara ihtiyaç duydukları ifade edilmektedir. Sözü
edilen tasarımcıların ve mühendislerin sıkı denetimi ve geleneksel yönetim
usullerini kabul etmelerinin söz konusu olmadığı belirtilmektedir. Merkezi yönetim
çerçevesinde söz konusu işgörenlerin, ancak ikna edici söylemleri olan yöneticiler
(bilgili lider/liderlik) tarafından çalışmalarının sağlandığı vurgulanmaktadır
(Baldwin ve Clark, 1997: 92). Modüler örgütün işgücü merkezli yaşadığı olası
problemlerin yanında, faaliyetlerinden dolayı karşılaştığı ciddi sorunların da olduğu
görülmektedir. Örneğin, üretimlerinin neredeyse tamamını dış kaynaklardan karşılar
hale gelen örgütlerin, düşüncesizce yaptıkları dış kaynak kullanımı ile hayalet haline
gelerek, rekabet avantajlarını yitirebildikleri ifade edilmektedir (Dess vd., 1995: 11).
Bu bağlamda, modüler örgütlerin hayalet formlardan anlamlı şekilde ayrıldığı
noktanın, ortaklık yaptıkları işletmeleri, büyük bir koalisyonun parçasıymış gibi
idare etmek olduğu da anlaşılmaktadır (Anand ve Daft, 2007: 338).
Modüler çağın yöneticileri olan bilgili (knowledgeable) liderlerin, kendi işletmeleri
içinde ve dışında bulunan her çeşit ürün tasarımlarındaki gelişmelere hakim
olmalarının gerektiği ifade edilmektedir. Buna ek olarak, yalnızca rekabet edilen
işletmelerin neler yaptıklarının bilinmesinin yetmediği anlaşılmaktadır. Diğer
modüllerdeki ve genel ürün mimarisindeki yenilikler kadar, pazarda değişen
ittifakların da sorun yaratabileceği veya fırsat sağlayabileceğinin farkında
olunmasına ihtiyaç duyulduğu belirtilmektedir (Baldwin ve Clark, 2003: 156).
Liderlerin örgüt içlerini yeniden tasarlamalarının, modüler çağda rekabet
edebilmenin koşulu olduğu ifade edilmektedir. Üstün modüllerin yaratılması için,
değişen teknoloji ve pazar şartlarına hızla yanıt verebilmeyi sağlayan esnekliğe
ihtiyaç duyulduğu belirtilirken, modüllerin genel ürün mimarisine uygunluğunun
sağlanmasının gerekli olduğu da vurgulanmaktadır (Baldwin ve Clark, 2003: 158).
3.4. Diğer Post-Bürokratik Örgüt Formları
Post-bürokratik örgüt formları arasında öne çıktıkları görülen "sınırsız, hayalet ve
modüler örgütlere" örnek teşkil eden farklı oluşumlardan (sanal, adhokratik,
teknokratik, klan, heterarşik vb.) bahsetmenin mümkün olduğu görülmektedir. Post-
bürokratik olarak ifade edilen formların, post-modern dönemin çıktısı olarak kabul
edilen sınırların bulanıklaştığı, diğer bir ifadeyle, netliğinin yok olduğu bir sürece
tabi oldukları anlaşılmaktadır. İşletmelerin, yeni örgütsel formları benimseme
sebepleri arasında; piyasanın artan küresel rekabetine uyum sağlanması, ürün yaşam
döngülerinin kısaltılması, bilgisayar teknolojisinin fırsatları olanaklı kılması ve
internet hızında rekabet edilmesi gereklerinin bulunduğu belirtilmektedir (Gallivan,
2001: 280). Bu bağlamda, söz konusu örgüt formlarının, sürekli bir devinim ve
oluşum içinde olarak, örgütün işlevlerinin yerine getirmesine destek verdikleri
savunulmaktadır.
Page 14
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
50
Sanal (virtual) örgütlerin, dış ortaklıklarla, geçici bir işletme etrafında sınırların
yaratılması ile oluşturuldukları ortaya konulmaktadır. Bir ortak girişim gibi ayrı bir
tüzel kişilik olarak görülen örgütün, bireyleri, varlıkları (malları) ve fikirleri
birbirine teknoloji ile bağladığı görülmektedir. Ayrı kuruluş gibi somut bir
görüntüsü bulunmayan sanal örgütün, hedefleri başarmaya adanmış amacı ve
kaynakları olması ile gerçek olarak algılandığı ifade edilmektedir (Anand ve Daft,
2007: 339). Sanal örgütler; maliyetlerin ve yeteneklerin paylaşılmasını sağlayan,
küresel pazara girmeyi mümkün kılan ve örgütün rekabet gücünü artıran örgütler
şeklinde tanımlanmaktadırlar (Dess, 1995: 11). Sözü edilen örgütlerin aynı içsel
kaynaklara sahip olarak, kaynaklarının ve yeteneklerinin örgüt sınırları dışında
kullanılması ile dikey ve hiyerarşik örgütlerden daha başarılı oldukları
anlaşılmaktadır (Gallivan, 2001: 281). Adhokrasi (adhocracy/adhocratic), operasyonel ve yönetimsel faaliyetlerin
birleştiği, yatay hiyerarşik örgütlenmenin söz konusu olduğu oluşumlar şeklinde
nitelendirilmektedir. Söz konusu oluşumun, görevlerin hemen hemen hiç bölümlere
ayrılmadığı ve durumsal taleplere göre sürekli değişen örgütsel bölümleme olarak
tanımlandığı görülmektedir (Deutschmann, 1995: 41). Mintzberg'in (1979) ortaya
koyduğu adhokratik örgüt formunda; düşük düzeyde biçimselleşmenin, daha yatay
hiyerarşinin, belirsiz rollerin, temel güç sahipleri haline gelen uzmanlaşmış
takımlara duyulan güvenin, işgören-işbirliği-yoğun iletişim ve demokratik değerlerin
olduğu ifade edilmektedir (Travica, 1998: 1227-1228). Daha çok yapı ve formal
kurallara sahip olmamaları ile karakterize edildikleri bilinen adhokratik örgütlerin,
çok açık ve belirgin bir tasarımlarının bulunmadığı ve kolayca büyüyebildikleri
anlaşılmaktadır. Sahip oldukları esneklik ile öne çıkan adhokratik formların,
işgörenlere sürekli olarak çeşitli, birbirini tekrar etmeyen ve zorlayıcı işler sunmaları
ile tedarikçilere, müşterilere ve işletmenin diğer yapıtaşlarına cevap verebilirliğin
güçlendiği görülmektedir (Kara vd., 2002: 111). Örgüt dışı konum üzerine
odaklanan adhokratik kültüre sahip örgütlerin, yüksek düzeyde esneklik ve
bireysellik ile tanımlandıklarının da altı çizilmektedir (Gaal vd., 2010: 252)
En az seviyede gerçekleşen örgütsel devinim ile çevreye karşı hızlı ve sürekli yanıt
verebilir olma şeklinde ifade edilen ve makina bürokrasisinin standardize edilmiş
sistemler oluşturarak çevresini kontrol etme arayışının aksini temsil eden
adhokrasinin özüne bakılarak (Mintzberg ve McHugh, 1985:191), projeler bazında
oluşturulan çalışmaların, söz konusu forma örnek gösterildiği vurgulanmaktadır
(Mintzberg ve McHugh, 1985:164). Bu bağlamda, proje örgüt formlarının
adhokratik oldukları belirtilmektedir. Dinamik, girişimci ve yaratıcı çalışma
alanlarına sahip olan, liderlerinin; vizyoner ve inovatif davrandığı, dikkatlerin
inovasyona bağlılığa çevrildiği, uzun dönemli hedeflerin arasında ise hızla
büyümenin ve yeni kaynak ediniminin yer aldığı adhokratik örgüt formlarında,
yüksek seviyede bilgi paylaşımının olduğu ifade edilmektedir (Gaal ve diğ.,2010:
253). Bu bağlamda, adhokratik örgütlerde iletişimin rahatlıkla ve sorunsuzca
gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Page 15
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
51
Teknokrasinin (technocracy/technocratic); bireyin her seviyedeki faaliyetine ve
özellikle merkezi amacın büyüme olduğu hükümet ve devlet politikalarına,
teknolojinin sistematik olarak uygulanması şeklinde ifade edildiği görülmektedir.
Sözü edilen teknokratik aklın, toplumun tüm seviyelerinde mükemmel makine
süreçleri yaratılmasını sağladığı belirtilmektedir (Drengson, 2011: 14-16).
Bürokratik bilgi çerçevesinde söz konusu teknokratik güç (bilgi) için yapılan
eleştirilerin, uzun ve çeşitli teorik bir geçmişe dayandığı anlaşılmakla birlikte (Riles,
2004: 392), teknolojik gelişmelerin hızındaki artış ve teknoloji kullanımındaki
yaygınlaşma ile teknik uzmanlık temelindeki oluşumlarda yaşanan artışın dikkat
çekici olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle bilgisayar merkezli olarak çalışılan farklı
iş yerlerinde, uzman olmayan (mavi yakalı veya beyaz yakalı) kesim ile uzman
olanın (idari/profesyonel) birlikteliklerinin belirgin hale geldiği teknokratik
örgütlerin (Burris, 1989: 14), uzak yerlerden, aynı veri tabanı üzerinde çalışan
bireylerden oluştukları ve teknolojik inovasyonlar ile etkinleştirildikleri ifade
edilmektedir.
Aile kültürünün değeri göz önünde bulundurularak ele alınan klan (clan) örgüt
kültürleri ise, işlem maliyetlerinin azaldığı verimli örgüt formları olarak
nitelendirilmektedirler. Klanın gücünü, üye sadakatinden ve bağlılıktan aldığı ifade
edilmektedir (Scherer, 1988: 481). Organik dayanışma sergileyen herhangi bir
mesleki grubun, klan formuna örnek teşkil ettiği belirtilmektedir (Quchi, 1980: 136).
Endüstriyel işletmelerin, aracılığın veya kontrolün temel mekanizması olan
sosyalleşmeye büyük ölçüde güvenmeleri gibi, söz konusu işletmelerin, klan
formlarının da [Durkheim'in (1933: 175); kan bağı içermeyen ve aile ağına benzeyen
organik ortaklık kavramı ile klan örgüt formu tanımının uyuştukları görülmektedir]
birbirlerine bağımlı olan bireyler arasındaki işlemlerin aracılığında çok etkili
oldukları anlaşılmaktadır (Quchi, 1980: 132). Bu bağlamda, bürokrasinin başarısız
olmasıyla, aşırı belirsiz performans değerlendirmesine bağlı olarak ortaya çıkan ve
uygun hedef yaratmayı sağlayan tek aracı formun, klan olduğu vurgulanmaktadır
(Quchi, 1980: 137). Bu bağlamda klan örgütün, formal kurallar yerine, paylaşılan ve
kuvvetli biçimde sözel olan kültüre dayandığı anlaşılmaktadır.
Heterarşi (heterarchy/heterarchical), örgütlenmenin yeni mantığı şeklinde
tanımlanmaktadır (Stark, 1999: 159). Heterarşik (eşit düzen) örgütler, birbirlerine
ağlarla bağlanan işbirlikleri şeklinde ifade edilmektedirler. Hiyerarşik örgüt ile ağ
örgütü arasında durarak, farklı örgüt öğelerini, örgütlerin başarılarını
farklılaştırabilmelerini sağlamak amacıyla, yatay bağlantıları mümkün kılan formlar
olarak tanımlanmaktadırlar. Balık ağına benzetilen heterarşik formdaki örgütlerin
performans ölçüleri iyi tasarlanmış ve koordine edilmiş ağlara bağlı olmaktadır
(Gaal vd., 2010: 253). Heterarşik formlarda, bilgi yaratımının daha hızlı olduğu,
varlıkların, yeteneğin, liderliğin örgüt içinde dağıtıldığı, iletişimin yatay ve
koordinasyonun informal ve ağ tabanlı olarak gerçekleştiği ifade edilmektedir
(Hedlund, 1989: 1994). Bu bağlamda söz konusu formların, dışarıdan edinilen
bilginin örgüt içinde yayılıp, kullanılmasını ve yeni değer yaratımını sağladıkları
söylenebilmektedir. Yukarıda sözü geçen örgüt formlarının isimleri ve kavramların
içeriklerine ilişkin bilgiler Tablo 1.’de belirtilmektedir.
Page 16
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
52
Tablo 1: Post-bürokratik Örgüt Formları I
Post-bürokratik Örgüt Formları Post-bürokratik Örgüt Form Tanımları
Sınırsız (Boundaryless-barrier-free)
-Kanter'in (1989) sınırsız örgütü, "üyeliğe, birimsel kimliğe, görev sorumluluğuna ilişkin kuralların belirsizliğinin yaşandığı örgüt"
şeklinde tanımladığı görülmektedir (Minner ve Robinson, 1994: 347).
-Sınırsız örgütün yeteneği ile paylaşılan hedefler oluşturulmakta,
işbirlikçi davranışı kolaylaştırmak için ortak zemin bulunmakta ve kültürel oryantasyon ile işlevsel ve örgütsel hedeflerin ayrımları
arasında köprü kurulması sağlanmaktadır (Devanna ve Tichy,
1990: 465).
-Ashkenas vd.’ne göre (1995), değişim hızı dikkate alındığında,
sınırsız örgütte; büyüklük, rol açıklığı, uzmanlaşma ve kontrol
özelliklerinin, hız, esneklik, birleşme ve inovasyon ile yer değiştirdiği görülmektedir (Falk, 2001: 16).
-Liderler, sınırsız örgütleri, kendilerini sınırlayan duvarlardan
kurtulmaları ve uygulayacakları yönetimin mantığını iyi kavrayarak, etkin ve rekabetçi örgütler olmalarını sağlamak
açısından yönlendirebilmektedirler (Ashkenas, 1999: 11).
Hayalet/İçi Boşaltılmış (Hollow)
-Hayalet örgütler, öngörülebilen gelecek için hayatın bir gerçeği olarak kabul edilmektedirler (Pastin ve Harrison, 1987: 54).
-İşlem tabanlı olarak , geçici çevrelerde rekabet eden hayalet örgüt
formu, müşteri odaklı davranarak, işlemsel ilişkilerini, müşterilerini, ihtiyaç duydukları ürün ve hizmetler ile buluşturmak
amacıyla kullanmaktadırlar (Piercy ve Cravens, 1995: 19).
-Kârı maksimize etmek ve örgüte daha fazla değer kazandırmak adına oluşturulan haylet örgütler, üretim faaliyetlerinin merkezden
başka yerlere aktarılması ile ortaya çıkmaktadırlar (Anand ve Daft, 2007: 334-335).
Modüler (Modular)
-Örgüt sistemlerinin, gevşek formların, sıkı ve hiyerarşik olanlarla
yer değiştirmeye başlamaları ile birlikte, giderek modüler hale geldikleri belirtilmektedir (Schilling ve Steensma, 2001: 1151).
-Modülerite, kompleks ürün ve süreçlerin, verimli şekilde örgütlenmeleri için kullanılan strateji olarak ifade edilmektedir
(Baldwin ve Clark, 2003: 150-151).
-Modüler örgütler, uygun parçaların (lego parçaları) birleştirildiği,
süreçlerin farklı birimler tarafından yapıldığı, birimler arası
entegrasyonda liderliğin rolünün büyük olduğu sistemler olarak tanımlanmaktadırlar (Anand ve Daft, 2007: 337).
-Modüler örgütler, küçük birimlerin, büyüyen örgüt içinde kullanılmaları ile gerçekleşen ayrışmanın kaldıracı olarak kabul
edilmektedirler (Benassi, 2009: 163-164).
Sanal (Virtual)
Page 17
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
53
-Maliyetlerin ve yeteneklerin paylaşılmasını sağlayan, küresel pazara girmeyi mümkün kılan ve örgütün rekabet gücünü artıran
örgütler sanal örgüt olarak tanımlanmaktadırlar (Dess, 1995: 11).
-Sanal örgütlerin, aynı içsel kaynaklara sahip olarak, kaynaklarının ve yeteneklerinin örgüt sınırları dışında kullanılması ile dikey ve
hiyerarşik örgütlerden daha başarılı oldukları kabul edilmektedir
(Gallivan, 2001: 281).
-Ayrı kuruluş olarak, somut bir görüntüsü bulunmayan sanal
örgütün, hedefleri başarmaya adanmış amacı ve kaynakları olması
ile gerçek gibi algılandığı anlaşılmaktadır (Anand ve Daft, 2007: 339).
Adhokratik (Adhocratic)
-Mintzberg'in (1979) ortaya koyduğu adhokratik örgüt formunda; düşük düzeyde biçimselleşme, daha yatay hiyerarşi, belirsiz roller,
temel güç sahipleri haline gelen uzmanlaşmış takımlara duyulan
güven, işgören-işbirliği-yoğun iletişim ve demokratik değerler bulunmaktadır (Travica, 1998: 1227-1228).
Teknokratik (Technocratic)
-Teknokratik örgütler, özellikle bilgisayar merkezli olarak çalışılan
farklı iş yerlerinde, uzman olmayan (mavi yakalı veya beyaz yakalı) kesim ile uzman olanın (idari/profesyonel) birlikteliklerinin
belirgin hale geldiği örgütler olarak ifade edilmektedirler (Burris,
1989:14).
Klan (Clan)
-Klan, bürokrasinin başarısız olmasıyla, aşırı belirsiz performans
değerlendirmesine bağlı olarak ortaya çıkan ve uygun hedef yaratmayı sağlayan tek aracı form olarak ifade edilmektedir.
(Quchi, 1980:137).
-Klan, gücünü, üye sadakatinden ve bağlılıktan alan örgüt formu şeklinde tanımlanmaktadır (Scherer, 1988: 481).
Heterarşik (Heterarchical)
-Heterarşik örgüt formları; bilgi yaratımının daha hızlı olduğu, varlıkların, yeteneğin, liderliğin örgüt içinde dağıtıldığı, iletişimin
yatay ve koordinasyonun informal ve ağ tabanlı olarak
gerçekleştiği formlar olarak nitelendirilmektedirler (Hedlund, 1989: 1994).
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bireylerin, hedeflere hizmet için örgütlenerek eyleme geçtikleri yerler olan
örgütlerin, yapı-eylem ikiliğinde kilit rol üstlendikleri görülmektedir. Eylemin
gerekleri arasında; küreselleşme, piyasa güçleri, dinamik iş dünyası, müşteri
taleplerindeki dalgalanma ve çeşitlilik, karar almada farklılaşma, katılımlı yönetim,
inovasyon ve kontrol ihtiyacı, bilgi teknolojilerindeki hızlı değişim, bilgi
paylaşımının akıcı, şeffaf ve yoğun olmasına duyulan gereksinim vb.'nin yer aldığı
söylenebilmektedir. Örgütün içinde ve çevresinde gerçekleşen her türlü ilişki
Page 18
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
54
örüntüsünün, örgüt yapısını biçimlendirdiği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, örgüt
yapısının içine değişimin girmesi ile yapının durağanlığının yıkıldığı ifade
edilebilmektedir. Bireylerin eylemlerini biçimlendiren örgüt yapısının, bireylerin
uygulamaları ile yeniden inşa edilmesinin mümkün olduğuna inanılmaktadır. Buna
ek olarak, çevreleri ile var olan örgütlerin, çevresel değişimlere duyarlı olmaları ile
örgütsel yapı devinimlerinin, özelleşen örgüt çevre ilişkisi ile artığı da ifade
edilmektedir. Üyeleri ve çevreleri ile birlikte bir bütün olarak algılanan örgütlerin,
bireylerine ve çevrelerine uygun olan yeni örgüt biçimleri şeklinde yaşamlarını
sürdürmelerinin beklendiği belirtilmektedir (Sargut ve Özen, 2007: 51-62). Bu
bağlamda, örgütsel ve çevresel değişimlerin, örgütler ile bireylerin eylemlerinin
karşılıklı etkileşimi sonucu ortaya çıkan ve yüzyılın gereklerine uygun olarak
şekillenen moda örgüt formlarını oluşturdukları anlaşılmaktadır.
Choi, (2002: 182) yeni örgüt formlarının; görevlerin ve dış taleplerin fazla karmaşık
ve belirsiz olmaları ve örgütsel işlerlik için merkezi veya hiyerarşik çalışmaya
bağımlı olunması sebebiyle, yeni koordinasyon mekanizmalarına duyulan ihtiyaca
meydan okuma olarak ortaya çıktıklarını savunmaktadır (Palmer vd., 2007: 1834).
Buradan hareketle, post-bürokratik örgüt formlarının, bürokratik formların artan
kaos ve karmaşıklığa yanıt veremediği noktada doğdukları görülmektedir.
Post-bürokratik örgüt formlarının, inovasyonu cesaretlendirici bir eğilim
gösterdikleri ifade edilmektedir. İnovasyonun, kurulu yönetim pratiklerine ve
inançlarına, özellikle de planlama ve kontrol fonksiyonlarına meydan okuma
şeklinde tanımlandığı anlaşılmaktadır (Clegg vd., 2009: 380). Bu bağlamda, post-
bürokratik örgüt formlarının, işgörenlerin örgüt içindeki özgürlüklerini besleyerek
yaratıcı ve yenilikçi davranmalarını teşvik edici nitelikte oldukları görülmektedir.
Örgütü hantallaştıran basamaklardan kurtularak (yatay örgütlenerek), esnek ve açık
hale gelen post-bürokratik örgütlerin, bürokratik örgütlerin gerçekleştirmede
zorlandıkları değişim ve dönüşümü, koşullara daha kolaylıkla adapte olmalarını
sağlayan esneklikleri ile gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle,
bürokratik örgütlerin basitleştirilmesi ile ihtiyaç duyulan esnekliğin ve uyumun
sağlamasının mümkün olduğu ifade edilirken, dönüşümü gerektiren bunun gibi
birçok değişim nedeniyle, post-bürokratik örgüt formlarının zaman içinde
kendiliklerinden oluştukları belirtilmektedir.
Özetle, söz konusu yeni örgüt formlarının, örgüt içi ve örgütler arası kapsamlarının
zaman içinde yenilenmelerinin gereği ile oluştukları görülmektedir. Kaynağını;
küreselleşme ile iş dünyasında yaşanan ani gelişmelerin ve sürdürülebilir rekabet
avantajı sağlama gereksiniminin oluşturduğu post-bürokratik örgüt formlarının,
değişimin kapsamına (örgütsel ve/veya çevresel değişim) göre çeşitlenebildiklerinin
savunulması çalışmanın özgün değeri olarak ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda,
çalışma çerçevesinde üzerinde durulan post-bürokratik örgüt formlarına (sınırsız,
hayalet, modüler, sanal, adhokratik, teknokratik, klan ve heterarşik örgütler) ek
olarak; sembiyotik, polifonik heteroglosik, yığınlar ve autopoietik gibi formlardan
da bahsedilmesinin mümkün olduğu belirtilmektedir.
Page 19
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
55
Sembiyotik (symbiosis/symbiotic) örgüt formunun; iki örgütün karşılıklı şekilde,
ortaklarının stratejik inovasyona ve uygun değişiklikleri oluşturma potansiyeline
bağlı olarak etkileşimlerini güçlendirdikleri sembiyotik ilişkiye sahip olduğu
belirtilmektedir. Bu bağlamda sözü edilen örgütlerin, inovasyon ve örgütsel
değişime odaklanarak, belirli teknoloji işbirlikleri yaptığı görülen sistemler olarak
ele alındıkları anlaşılmaktadır (Jason ve Eisenhardt, 2007: 42-58).
Yönetim yazınında, bireyler arasındaki örgütlenmeye ilişkin değişim örüntülerinin
anlaşılması şeklinde ifade edilen polifoni (polyphony/polyphonic) kavramının,
örgüt içindeki farklılık ve olasılıkların ortaya çıkmasına imkan verdiği
belirtilmektedir (Hazen, 1993: 15-16). Polifonik örgütün, diğerlerinin seslerinin
dikkatle dinlenmesi, kendinin geri planda bırakılarak farklı dil oyunlarına aracılık
edilmesi ile yönetildiği ifade edilmektedir (Kornberger vd., 2006: 21). Örgütlerin,
polifoniye sahip olarak, mevcut dilin yapısökümü ile çözülüp, yeniden
yapılanmasını ve yeni örgütsel yeteneklerin elde edilmesini sağlayabildikleri ve
böylece örgüt içindeki güçlü liderliğin farklı sesleri bastırmasının önüne
geçilebildikleri savunulmaktadır (Kornberger vd., 2006: 10).
Heteroglosik (heteroglossia/heteroglossic) örgüt formları, merkezileştirme yerine
çeşitlilik ve heterojenliği kabul etmektedir. Çok sesli (sözlü) ve kapsamlı olan söz
konusu örgüt formlarının, örgüt teorisi olarak ele alındığında da bilginin çeşitli ve
çok dilli olduğunu varsaydıkları, farklı temsillerin farklı bakış açıları ile ve farklı
türlerde yapılabileceğini açıkladıkları belirtilmektedir (Rhodes, 2001: 31). Deleuze
ve Guatarri’nin (1984: 47-49), post-modern yaklaşım içinde yeni bir düşünme,
yazma, öznellik, form olarak isimlendirdikleri kök-sap (rhizome/rhizomic) kavramı;
çeşitlenmeler, genleşme, örgütlenmiş bir hafıza ya da merkezi otonominin
olmaması, hiyerarşiden uzak bir devridaim durumuna işaret etmektedir. Temelini
kök-sap kavramından alan ve şebeke örgütlerin radikal bir formu olarak ifade edilen
yığınların (multitude), belirlenmiş bir yapıdan ya da herhangi bir hiyerarşik
ilişkiden söz edilemeyen açık sistemler şeklinde ifade edildikleri görülmektedir. Bu
bağlamda yığınların, kendileri için elverişli ortamı bulduklarında orada kök salma ve
büyüme potansiyeline sahip oldukları belirtilmektedir.
Sistemlerin özelliklerinin anlaşılmasına yardımcı olan autopoietik
(autopoiesis/autopoietic) teoriye göre, autopoietik sistemin temel özelliği olarak
öz-üretim (self-production) kabul edilmektedir. Sözü edilen sistemin başlıca
çıktısının kendisi olduğu ifade edilmektedir. Autopoietik sistemlerin, operasyonel
olarak kapalı, başka bir deyişle, dışarıdan bilginin alınmadığı sistemler oldukları
kabul edilmektedir. Autopoietik sistemlerin, otonom sistemler veya birlikler olarak
tanımlandıkları görülmektedir (Goldspink ve Kay, 2003: 461). Maturana ve
Varella'ya göre (1992) autopoietik sistemdeki değişimin, bulunduğu çevre ile
etkileşimi sayesinde tetiklenen veya iç dinamiklerde oluşan değişim olarak iki
formda gerçekleştiği ifade edilmektedir (Kay, 2001: 462). Tablo 2.’de yönetim
yazınında ve iş dünyasında yeni belirmekte olan, yazarlar tarafından form olarak
nitelendirilen post-bürokratik örgüt oluşumlarının isimleri ve kavramlara ilişkin
tanımlar yer almaktadır.
Page 20
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
56
Tablo 2: Post-bürokratik Örgüt Formları II
Post-bürokratik Örgüt Formları Post-bürokratik Örgüt Form Tanımları
Sembiyotik
(Symbiosis/Symbiotic)
-Sembiyotik ilişkiye sahip olan iki örgüt, karşılıklı olarak,
ortaklarının stratejik inovasyona ve uygun değişiklikleri oluşturma potansiyeline bağlı şekilde etkileşimlerini güçlendirmektedirler. Bu
bağlamda sembiyotik örgütlerin, inovasyon ve örgütsel değişime
odaklanarak, belirli teknoloji işbirlikleri yaptığı görülen sistemler olarak nitenlendirildikleri anlaşılmaktadır (Jason ve Eisenhardt, 2007:
42-58).
Polifonik (Polyphonic)
-Polifonik örgütün, diğerlerinin seslerinin dikkatle dinlenmesi, kendinin geri planda bırakılarak farklı dil oyunlarına aracılık edilmesi
ile yönetildiği ifade edilmektedir (Kornberger vd., 2006: 21).
Heteroglosik (Heteroglossia/Heteroglossic)
-Heteroglosik örgütler, merkezileştirme yerine çeşitlilik ve
heterojenliği kabul eden çok sesli ve kapsamlı örgüt formları olarak
kabul edilmektedirler. Örgüt teorisi olarak ele alındığında söz konusu örgütlerin, bilginin çeşitli ve çok dilli olduğunu varsaydıkları, farklı
temsillerin farklı bakış açıları ile ve farklı türlerde yapılabileceğini
savundukları ifade edilmektedir (Rhodes, 2001: 31).
Yığınlar (Multitude) -Şebeke örgütlerin radikal bir formu olarak ifade edilen yığınlar,
belirlenmiş bir yapıdan ya da herhangi bir hiyerarşik ilişkiden söz
edilemeyen açık sistemler şeklinde tanımlanmaktadırlar (Deleuze ve Guatarri, 1984: 47-49).
Autopoietik (Autopoiesis/Autopoietic)
-Autopoietik örgütler, temel özelliği öz-üretim (self-production)
olarak kabul edilen, çıktısının yine kendisi olduğu sistemler olarak
ifade edilmektedirler. Otonom sistemler veya birlikler olarak da tanımlanmaktadırlar (Goldspink ve Kay, 2003: 461).
Yeni örgüt formlarının en belirgin değişkenleri arasında; esnek olma, uyum sağlama,
değişim yaratma, insan ve teknoloji kaynaklarını daha etkin kullanma ve küresel
olmanın yer aldığı ifade edilmektedir. Bu bağlamda, rekabetçi çevreler için
yaratılması beklenen stratejilerin, ancak örgüt formları çerçevesinde
gerçekleştirilebildiği belirtilmektedir. Söz konusu yeni formların, sürdürülebilir
rekabet avantajı kazanma adına yeni kaynaklara sahip olunmasını sağladıkları
anlaşılmaktadır (Daft, Lewin, 1993: 2).
Örgütlerin önünde engel olarak görülen değişimin yine örgütler tarafından
sindirilmesi ile örgüt performansının artarak sürdürülebilir hale gelmesi ve de
rekabet avantajının yaratılmasının önünün açıldığı belirtilmektedir. Bu bağlamda,
örgütsel amaçların gerçekleştirilme yeteneklerinin geliştiği ve yeni amaçların
kolaylıkla hedeflendiği post-bürokratik örgüt formlarında; yatay hiyerarşilerin
Page 21
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
57
oluştuğu, iç ve dış sınırların belirginliklerini yitirerek gevşek ve geçirgen hale
geldikleri, örgüt genelinde katılığın yerinin esnekliğe bırakıldığı, farklılığın,
yeniliğin, yaratıcılığın önem ve anlam kazandığı anlaşılmaktadır.
Örgüt formlarının tasarlanabilmeleri ile iç ve dış baskılara yanıt verebilme
becerilerinin de önemli ölçüde arttığı ifade edilmektedir. Hiyerarşik örgütlenme,
merkezden yönetilme gibi özelliklere sahip olan modern dönemin bürokratik
yapılarına karşı, örgütler çerçevesinde verilen mücadelenin en önemli çıktıları
arasında post-bürokratik örgüt formlarının yer aldığı savunulmaktadır. Söz konusu
mücadelenin sürekliliği göz önünde bulundurulduğunda örgütlerin, değişime uyum
sağlamaları ve dönüşerek çevrelerini de değiştirmeleri ile yaşam alanlarını yeniden
ürettikleri görülmektedir.
Küresel ve toplumsal alanda kaydedilen değişimlerin çıktıları olarak da kabul
edilebilen post-bürokratik örgüt formlarının, değişen dinamiklerle (iç ve çevresel)
ortaya çıkan dönüşüm süreklilikleri sayesinde, geniş çaplı (küresel ve toplumsal)
etkilerinin görüldüğü kabul edilmektedir. Bu bağlamda, örgüt yönetiminin değişen
paradigması olarak ele alınan yeni örgüt formlarının, küresel değişimlerin
devamlılığı çerçevesinde çeşitlenmelerindeki artışın anlamlı bulunduğu ifade
edilmektedir. Örgüt formlarındaki söz konusu çeşitliliğin, değişen dinamiklere (iç ve
çevresel) uyum sağlamanın anahtarı olmasının yanında, her alandaki yaratıcı gücün
(bireysel, örgütsel, ulusal, uluslararası, küresel) pekiştirilmesine katkı sağlayacağı
düşünülmektedir. Özetle, post-modern örgüt formlarının, farklı değişimlere verilen
farklı yanıtlar, çözümler, öneriler olarak kabul edilmeleri beklenmektedir.
Çalışmada yer alan post-bürokratik form türlerinin, yeni örgüt formlarının bilgi
amaçlı üretimlerini teşvik edeceklerine inanılmaktadır.
KAYNAKÇA
Akay, A., (2010), Postmodernizmin ABC’si, 1. Baskı, İstanbul, Say Yayınları.
Aldrich, H., Marti, R., (2006), Organizations Evolving, 2.eds. London: Sage.
Anand, N., Daft, R. L., (2007), “What is the Right Organization Design?”
Organizational Dynamics, 36(4), 329-344.
Ashkenas. R., Ulrich, D., Jick. T., Kerr, S., (1995) The Boundaryless Organization:
Breaking the Chains of Organizational Structure, San Francisco: Jossey-Bass.
Asknenas, R., (1999), “Creating The Boundrayless Organization”, Business
Horizons, September-October, 1-10.
Baldwin, C. Y., Clark, K. B., (2003) “Managing in an Age of Modularity”, in
(Garud, R., Kumaraswamy, A., Langlois, R. N., (edt.), Managing in the Modular
Page 22
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
58
Age: Architectures, Networks and Organizaitons, 149-171, UK, Blackwell
Publishers Ltd.
Baldwin, C. Y., Clark, K. B., (1997), “Managing in an Age of Modularity”, Harvard
Business Review, 75(5), 84-93.
Bell, D. (1973), The Coming Of Post-industrial Society, USA, Basic Books.
Belova, O. (2010). “Polyphony and the Sense of Self in Flexible Organizations”,
Scandinavian Journal of Management, 26(1), 67-76.
Benassi, M. (2009). “Investigating Modular Organizations”, Journal of Management
and Governance, 13 (3), 163-192.
Burns, T., Stalker, G. M., (1961), The Management of Innovation, London,
Tavistock.
Burris, B. H., (1989), “Technocratic Organizaiton and Control”, Organization
Studies, 10(1), 1-22.
Cevizci, A. (2011), Felsefe Sözlüğü, 1. Baskı, İstanbul, Say Yayınları.
Choi, J., (2002). “External Activities and Team Effectiveness: Review and
Theoretical Development’, Small Group Research, 33(2), 181-208.
Clegg, S., Kornberger, M., Pitsis, T. (2009). Managing&Organizations, An
Introduction to Theory&Practice, Second Edition, London, Sage Publications.
Clegg, S. R., Hardy, C., (1999), Studiying Organization Theory and Method,
London, Sage Publicaitons.
Cunliffe, A. L., (2008), Organization Theory, London, Sage Publications.
Daft, R., Lewin, A. R. (1993), “Where are The Theories for The New Organizaitonal
Forms? An Editorial Essay”, Organization Science, 4(4), 1-6.
Davis, J. P., Eisenhardt, K., (2007), “Rotating Leadership and Symbiotic
Organization: Relationship Process in the Context of Collaborative Innovation”,
Working Paper, October 10, MIT’s Sloan School of Management, 1-64.
Deleuze, G., Guattari, F. (1984), Athousand Plateaus: Capitalism and Schizophrenia,
Volume 2, (çev. Massumi, B.), London: Athlone Press.
Dess, G. G., Rasheed, A. M. A., McLaughlin, K. J., Priem, R. L., (1995), “The New
Corporate Architecture”, The Academy of Management Executive, 9(3), 7-20.
Deutschmann, C., (1995), “The "Adhocracy" as Viewed by Modernization Theory”,
International Journal of Political Economy, 25(3), 37-49.
Page 23
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
59
Devanna, M. A., Tichy, N., (1990), “Creating the Competitive Organization of the
21st Century: The Boundaryless Corporation”, Human Resource Management,
29(4), 455-471.
Dijksterhuis, M. S., Van den Bosch, F. A. J., Volberda, H. W., (1999), “Where Do
New Organizational Forms Come From? Management Logics as a Source of
Coevolution”, Organization Science, 10(5), 569-582.
Drengson A., (2011), “Shifting Paradigms: From Technocrat to Planetary Person
Anthropology of Consciousness”, 22(1), 9-32.
Erdoğan, İ., Alemdar, K. (2010), Öteki Kuram, Yenilenmiş 3. Baskı, Ankara, ERK
(Kadir Erdoğan) Yayınları.
Erdoğmuş, N., Koçer, S., (2009), “Televizyon Yayıncılığı Sektöründe Çalışan
Profesyonellerin Kariyerlerinin Sınırsız Kariyer Kuramı Açısından İncelenmesi”
Uluslararası 7. Bilgi Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildiriler Kitabı, 1469-1479.
Falk, S., (2001), “Organizational Evolution in a ‘Boundaryless’ Organization”, MIT
Sloan School of Management, 1-55.
Gaál, Z, Szabó, L., Obermayer-Kovács, N., Kovács, Z. ve Csepregi, A., (2010),
“Clan, Adhocracy, Market or Hierarchy? Which is the Best for Knowledge Sharing
in Hungary?”, (edt.) Susana Cristina Serrno Fernandes Rodriges , Proceedings of the
2nd European Conference on Intellectual Capital, pp.249-256., UK., Academic
Publishing Limited.
Gallivan, M. J., (2001), “Striking a Balance Between Trust and Control in a Virtual
Organization: A Content Analysis of Open Source Software Case Studies”, Info
Systems Journal, 11(4), 277-304.
Ghoshal, S., Nitin, N., (1993), “Horses for Courses: Organizational Forms for
Multinational Corporations”, Sloan Management Review, 34(2), 23-35.
Giddens, A., (2008), Sosyoloji, 1. Baskı, İstanbul, Kırmızı Yayınları.
Goldspink, C., Kay, R., (2003), “Organizations as Self-Organizing and Sustaining
Systems: A Complex and Autopoietic Systems Perspective”, International Journal of
General Systems, 32(5), 459-474.
Hassard, J., (1999), “Postmodernism Philosophy and Management: Concepts and
Controversies”, International Journal of Management Reviews, 1(2), 171-195.
Hazen, M., (1993), “Towards Polyphonic Organization, Journal of Organizational
Change Management, 6(5), 15-26.
Page 24
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
60
Hedlund, G., (1986)., “The Hypermodern MNC - A Heterarchy?”, Human Resource
Management, 25(1), 9-25.
Hedlund, G., (1994), “A Model of Knowledge Management and the N-Form
Corporation”, Strategic Management Journal, 15, 73-90.
Josserand, E., Teo, S., Clegg, S., (2006), “From Bureaucratic to Post-Bureaucratic:
The Difficulties of Transition”, Journal of Organizational Change Management,
19(1), 54-64.
Kanter, R. M., (1989), When Giants Learn to Dance, New York, Simon & Schuster.
Kara, S., Kayis, B., O’Kane, S., (2002), “The Role of Human Factors in Flexibility
Management: A Survey”, Human Factors and Ergonomics in Manufacturing, 12(1)
75-119.
Kay, R. (2001). “Are Organizaitons Autopoietic? A call for New Debate”, Systems
Research & Behavioral Science, 18(6), 461-477.
Kivisto, P., (2008), Sosyolojinin Temel Kavramları, (çev. İ. Çarpıcıoğlu, S. Yavuz)
1. Baskı, Ankara, Birleşik Yayınevi.
Kornberger, Martin, Clegg, Stewart R., Carter, Chris (2006) “Rethinking The
Polyphonic Organization: Managing as Discursive Practices”, Scandinavian Journal
of Management, Vol. 22, pp. 3-30.
Letiche, H., Essers J., (2004), “Organizing Lyotard in Three Movements:
Representation, Justice and Organization”, (edt.) Linstead, S., Organization Theory
and Postmodern Thought, London, Sage Publication, Thousand Oaks, 64-78.
Lyotard, J.-F. (1979), “La Condition postmoderne”. Paris: Minuit. çev., Bennington,
G., Massumi, B., (1984), The Postmodern Condition: A Report on Knowledge. St.
Paul: University of Minnesota Press.
Maturana, H., Varela, F., (1992), The Tree of Knowledge: The Biological Roots of
Understanding, UK, Manchester University Press.
Miner, A., S., Robinson, D. F., (1994), “Organizational and Population Level
Learning as Engines for Career Transitions”, Journal of Organizational Behavior,
15(4), 345-364.
Mintzberg, H., McHugh, A., (1985), “Strategy Formation in an Adhocracy”,
Administrative Science Quartely, 30(2), 160-197.
Nelson, J. B., (1997), “The Boundaryless Organization: Implications for Job
Analysis, Recruitment, and Selection” , Human Resources Planning, 20(4), 39-49.
Page 25
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi Bahar 2014
61
Newell, S., Pan, S. L., Galliers, R. D., Huang, J. C., (2001), “The Myth of The
Boundrayless Organization”, Communications of The ACM, 44(12), 74-76.
Palmer, I., Benveniste, J., Dunford, R., (2007), “New Organizational Forms:
Towards a Generative Dialogue”, Organization Studies, 28(12), 1829-1847.
Pastin, M., Harrison, J., (1987), “Social Responsibility in The Hollow Corporation”,
Business & Society Review, Vol. 63, 54-58.
Piercy, N. F., Cravens, D. W., (1995), “The Network Paradigm and The Marketing
Organization Developing a New Management Agenda”, European Journal of
Marketing, 29(3), 7-34.
Powell, W. W., (2001), “Boundaries and New Organization Forms”, Smelser, N. J.,
Baltes, P. B. (edt.), International Encyclopedia of the Social & Behavioral Sciences
2, UK., Elsevier Science Ltd.
Riles, A., (2004), “Real Time: Unwinding Technocratic and Anthropological
Knowledge”, American Ethnologist, 31(3), 392-405.
Ritzer, G., Stepnisky, J., (2013), Çağdaş Sosyoloji Kuramları ve Klasik Kökleri,
(çev. I. Ertuna Howison), 1. Baskı, Ankara, De-Ki Basım Yayım Ltd.
Rhodes, C., (2000), “Doing’ Knowledge at Work, Dialogue, Monologue and Power
in Organizational Learning”. Garrick, J., Rhodes , C., (edt.), Research and
Knowledge at Work, London: Routledge, 217-231.
Rhodes, C. (2001), Writing organization: (Re)presentation and Control in Narratives
at Work, Amsterdam, John Benjamins.
Rosenau, P. M., (1992), Post-Modernism and The Social Sciences Insight, Inroads
and Intrusions, Princeton, New Jersey, Princeton University Press.
Sargut, A. S. (2007), Yapısal Koşul Bağımlılık Kuramının Örgütsel Çevre
Kuramları Bağlamındaki Yeri, Sargut S. ve Özen, Ş. (edt.), “Örgüt Kuramları”
kitabı içinde (ss. 35-77), 1. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi.
Saruhan, S., C., Yıldız, M. L., (2009), Çağdaş Yönetim Bilimi, 1. Baskı, İstanbul,
Beta Yayınları.
Sarup, M., (2010), Post-yapısalcılık ve Post-modernizm Eleştirel Bir Giriş, (çev. A.
Güçlü), İstanbul, Kırk Gece Yayınları.
Scherer, R. P., (1988), “A New Typology for Organizations: Market, Bureaucracy,
Clan and Mission with Application o American Denominations”, Journal of
Scientific Study of Religion, 27(4), 475-498.
Page 26
Aylin ARAZA Gonca ASLAN
62
Schein, E. H., (1980), Organizational Psychology, Englewood Cliffs, New Jersey,
Prentice Hall.
Schneider, B., (1987), “The People Make the Place”, Personnel Psychology. 40,
437-454.
Schilling, M. A., Steensma, K. H., (2001), “The Use of Modular Organizational
Forms: An Industry-level Analysis”, Academy of Management Journal, 44(6), 1149-
1168.
Styhre, A., (2008), “Management Control in Bureaucratic and Postbureaucratic
Organizations: A Lacanian Perspective”, Group & Organization Management,
33(6), 635-656.
Swingewood, A., (1998), Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, (çev. O. Akınhay), 2.
Baskı, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları.
Ouchi, W. G., (1980), “Markets, Bureaucracies, and Clans”, Administrative Science
Quarterly, 25(1), 129-141.
Thoms, P., Moore, K. S., Scott, K. S., (1996), “The Relationship Between Self-
Efficacy for Participating in Self-Managed Work Groups and The Big Five
Personality Dimensions”, Journal of Organizational Behavior, 17(4) 349-362.
Travica, B., (1998), “Information Aspects of New Organizational Designs:
Exploring the Non-Traditional Organization”, Journal of The American Society for
Information Science, 49(13), 1224-1244.
Walsh, J. P., Meyer, A. D., Schoonhoven, C. B., (2006), “A Future for Organization
Theory: Living in and Living with Changing Organizations”, Organization Science,
17(5), 657-671.