1. ÖZ ŞİİR ANLAYIŞINI SÜRDÜRENLER:
Türk edebiyatında “Saf Şiir” (Öz Şiir) eğilimi Ahmet Haşim’in
“Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle (Türk
edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.) başlar.
Sanatın bir form sorunu olduğuna inanan bu şairler için önemli
olan iyi ve güzel şiir yazmaktır. Bu anlayışla kendilerine özgü
özel bir imge düzeni oluştururlar. Özgün ve yaratıcı olan bu
imgeler, dilin mantığına uygun ve dilin anlam alanını genişletip
dile yeni olanaklar sunacak bir yapıya sahiptir. Dilde saflaşma
düşüncesi, kendini rahat şiir yazma şeklinde başat öğe olarak
gösterir. Şiirsel söylemin zirvesine ulaşmak düşüncesiyle dilin
yücelişi paralellik gösterir.
Şiirde her türlü ideolojik sapmanın dışında kalarak sadece
okuyucuda estetik haz uyandıran şiir yazma eğilimi, bu şairleri her
türlü mektepleşme eğiliminin dışında kalıp müstakil şahsiyetler
olarak şiir yazmaya yöneltmiştir.
Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel
(hayali) ve bireysel yön ağır basar. İçsel ve bireyci bir
yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler.
Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır. Bu anlayıştaki
şairler didaktik bilgiden uzak durup; bir şey öğretmeyi değil,
musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle
insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Kısacası bu
şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil;
duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar.
Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş
tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma
endişesi kendini hissettirir.
Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya,
mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve bilincin
disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır.
Öz Şiir Anlayışını Sürdüren Şiirin Özellikleri:
· Milli Edebiyat Döneminin şiir hareketleri bu dönemin
oluşmasında etkili olmuştur.
· Şiir dili her şeyin üzerindedir.
· Şiir bir biçim (form) sorunudur. Ahenk söyleyiş tarzı, ritim,
kafiye ile sağlanır.
· Amaç iyi ve güzel şiir yazabilmektir.
· Dilde saflaşma, sadeleşme görülür.
· Şiir, soylu bir sanat olarak kabul edilir.
· En değerli şey dizedir.
· Şairlerin kendilerine özgü bir imge düzenleri vardır.
· İçsel bir yaklaşımla insan anlatılır.
· Şiirin toplum için değil sanat için olduğunu iddia ederler ve
şiirlerini sanat için yazarlar.
· Şiirler ideolojinin esiri olmamalıdır.
· Güzel şiir ancak çalışarak elde edilir.
· Şiir emek işidir.
·
NECİP FAZIL KISAKÜREK: 26 Mayıs 1905’te İstanbul’da doğan
sanatçının çocukluğu büyükbabasının Çemberlitaş’taki konağında
geçmiştir. Bahriye Mektebi’nde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğrenim görmüş ve Felsefe Bölümü’ndeki
öğrenimini yarıda bırakarak 1924’te Paris’e gitmiştir.
Yurtdışındaki felsefe öğrenimini de yarıda bırakarak yurda
dönmüştür, İstanbul’da çeşitli bankalarda çalışmış, 1939-1943
arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet
Konservatuarı, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde dersler
vermiştir. İlk şiirleri 1922’de “Yeni Mecmua”da yayınlanan sanatçı
çok çeşitli dergilerde yazılar yayımlamış, Ağaç ve Büyük Doğu
dergilerini çıkarmıştır. Hayatının dönüm noktası Beyoğlu Ağa
Camii’nde vaaz vermekte olan Nakşibendi Şeyhi Abdulhaki Arvasi ile
tanışmasıdır. Tüm düşünce dünyası değişmiş ve yaşamına yeni bir yön
çizmiştir. 25 Mayıs 1983’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· Cumhuriyet döneminin din, tasavvuf, politika, öykü, roman,
tiyatro, şiir gibi birçok alanında eserler veren önemli bir
sanatçısıdır.
· İki döneme ayırabileceğimiz şairlik yaşamının ilk dönemini
teşkil eden 1925 ve 1930’lu yıllarda şair Kaldırımlar, Otel Odası,
Gel, Geçen Dakikalarım gibi bireysel şiirler yazmış ve tüm Türkiye
tarafından tanınmıştır. Özellikle “Kaldırımlar” şiiri Necip
Fazıl’ın, 21 yaşında herkesin tanıdığı bir şair olmasını
sağlamıştır.
· İlk dönem şiirlerinde bireysel yalnızlık, ölüm, tabiat, kadın
gibi konuları ön plana çıkaran şair; 1934’ten itibaren tasavvufi
konulara ağırlık vermiş, mistik bir anlayışla ve yer yer ideolojik
söylemlerle kendine özgü bir şiir oluşturmuştur. Sanatının ilk
devresinde yazdığı kimi şiirlerini dünya görüşü ile alakalı olarak
sonradan reddedecektir.
· Necip Fazıl şiirlerinde Halk ve Tekke şairlerimize ait biçim
ve konulan Batılı, modern Fransız şiiri ölçüleri ile
değerlendirmiştir.
· Bütün şiirlerinde hece ölçüsünü başarılı bir şekilde
kullanmış, hecede en zor biçimleri denemiş ve bunda da başarılı
olmuştur. Edebiyatımızda 7+7 hece ölçüsünü en iyi kullanan
şairdir.
· Sağlam, temiz bir dilinin olması, güçlü bir teknikle şiir
yazması ve şekildeki kusursuzluk onun büyük bir şair olmasını
sağlamış ve Necip Fazıl yıllar boyu taklit edilmiştir.
· İnsan, ruh, fizikötesi, felsefi buhranlar, şehir insanının
kalabalıklar içinde yalnızlaşması, insanın ve
eşyanın bilinmeyen iç yüzünü hissettirmesi, dini-mistik
duyuşlar Necip Fazil’ın konularıdır. Materyalist dünya görüşü
karşısına mistik şiirle çıkan sanatçı için “gizem” son derece
önemlidir.
· Düzyazılarında da sağlam bir anlatım tekniği ve son derece
güçlü bir fikirsel kurgu meydana getirmiştir.
· Yazdığı tiyatro oyunlarında korku ve kaygı psikolojisini
işleyen sanatçı; anı, makale, inceleme türünde yazdığı eserlerinde
de genellikle dinsel ve siyasal konular işlemiştir.
· Şairin yazdığı ilk şiir kitabı “Örümcek Ağı”(1925), en ünlü
kitabı ise “Çile”(1962)dir.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Halk şiiri geleneğinden yola çıkan şair, hece ölçüsünü
kullanmıştır.
· Şiirleri biçim bakımından kusursuzdur.
· Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin “mistik şairi”dir.
· Felsefeye olan ilgisiyle şiirde mistik bir anlayış ve duyuşa
yönelmiştir.
· Şiirlerinde sürekli bir arayış içinde olan modern insanın
arayışı ve huzursuzlukları yer alır. Daha sonra dinsel duyuşu
yansıtan şiirler yazmıştır.
· Şiirlerinde madde-ruh tezadını, insan-evren ilişkisini;
insanın iç dünyasını, tutkularını işlemiştir.
· Korku, ürpertici hayaller, vehimler onun şiirlerinde sıkça yer
alan öğelerdir.
· Şiirlerinde esrarlı iç âlemini, felsefi görüşlerini;
etkileyici bir anlatım, temiz ve berrak bir Türkçeyle dile
getirmiştir.
· İlk şiir kitabı “Örümcek Ağı” büyük bir beğeniyle
karşılanmıştır. Bu yapıttaki şiirlerinde eşyanın ve insanın
bilinmeyen iç yüzünü hissettiren, ıstırabın temsilcisi olan bir
şairdir.
Eserleri:
· Şiir: Çile, Kaldırımlar, Sonsuzluk Kervanı, Örümcek Ağı, Ben
ve Ötesi, Şiirlerim, Esselam, Mukaddes Hayattan Levhalar
· Tiyatro: Künye, Sabırtaşı, Tohum, Ahşap Konak, Nam-ı Diğer
Parmaksız Salih, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, Para, Mukaddes
Emanet, Yunus Emre, Kanlı Sarık, İbrahim Ethem, Abdülhamit Han,
Siyah Pelerinli Adam
· Hikâye: Birkaç Hikâye Tahlil, Ruh Burkuntularından
Hikâyeler
· Roman: Aynadaki Yalan
· İnceleme-Monografi: Namık Kemal, İlim Beldesinin Kapısı
Hazreti Ali, Son Devrin Din Mazlumları, Ulu Hakan II. Abdülhamit
Han
· Makale-fıkra: At’a Senfoni, Çerçeve, Halkadan Parıltılar, 1001
Hadis, Cinnet Mustatili, Büyük Doğu’ya Doğru, Büyük Kapı, Peygamber
Halkası, İdeolagya Örgüsü, Çöle İnen Nur, Hacdan, Hitabe
· Anı: Yılanlı Kuyudan, Babıâli
· Otobiyografi: Kafa Kâğıdı
AHMET HAMDİ TANPINAR: 23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğan
sanatçı Baytar Mektebi’ni bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi,
Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun olmuştur. Yurdun çeşitli
yerlerinde öğretmenlik yapmış ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde edebiyat
dersleri vermiştir. 1939’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’nde yeni kurulan Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne
getirilmiştir. Maraş Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne de giren Tanpınar, milletvekilliğinden sonra Milli
Eğitim Müfettişliği yapmıştır. 1949’da da İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne tekrar dönen
sanatçı bu görevdeyken 24 Ocak 1962’de enfarktüs krizi yüzünden
İstanbul’da yaşamını yitirmiştir. Mezarı Yahya Kemal’in mezarının
yanındadır.
Edebi Kişiliği:
· Şiir, roman, öykü, deneme, inceleme gibi türlerde eserler
vermiş ve edebiyat profesörlüğüne kadar yükselmiş
sanatçımızdır.
· Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmış, serbest şiirin moda
olduğu bir dönemde heceye soluk aldırmıştır. Kendisi de sonraları
serbest ölçü ile örnekler vermiştir.
· Eserlerinde zaman temasını çok fazla önemseyen sanatçıda
geçmiş, yaşanan an ve gelecek bir bütündür. “Bursa’da Zaman”
şiirinde “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” diyen
Tanpınar, zaman mefhumunun ne denli karmaşık ve çok katlı olarak
algıladığını gözler önüne sermiştir. Bu zaman kavramı, etkilendiği
Bergson felsefesinden kaynaklanmaktadır.
· Eserlerinde bilinçaltı ve psikolojik anlar da son derece
önemlidir. Romanlarında sadece bireysel değil toplumsal
bilinçaltını da yakalamaya çalışmış, dış dünyadan daha çok bu
bilinçaltıyla ilgilenmiştir. Tanpınar dış âlemi iç dünyasına
aksettirerek kendi dünyasında değiştirip okuyucusuna
aktarmıştır.
· Şiirlerinde derin bir müzikalite kuran sanatçı; Ahmet Haşim,
Yahya Kemal ve Fransız sembolistlerin etkisinde kalmış; zaman,
rüya, bilinçaltı gibi temaları işlemesiyle sembolist özellikler
göstermiştir.
· Sanatçı kimliği yanında profesör unvanı ile yazdığı araştırma
yazıları ve inceleme kitapları ile de günümüzde hâlâ çok sayıda
araştırmacının yararlandığı bir isim olmuştur.
· Doğu-Batı sorunu, yurt sevgisi, zaman, rüya, geçmişe özlem,
İstanbul ve bilinçaltı Tanpınar’ın eserlerinin başlıca
konularıdır.
· Mecazlarla, soyut sözcüklerle dolu kendine özgü zengin bir
cümle yapısı kurmuş, “Şiirlerimde sustuğum şeyleri roman ve
hikâyelerimde anlatırım.” diyerek nesir dili ile şiir dili arasında
büyük bir ayrım yapmamış, şiirde söylenemeyecek şeyleri
romanlarında dile getirmiştir. Hikâye ve romanlarında şiirsel bir
niteliğin olması bu durumdan kaynaklanmaktadır.
· Bir şairin hayatı etrafında şekillenen Huzur en önemli
romanıdır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanı ise
toplumumuzdaki yanlış tutumları ironik bir bakış açısı ile ele
aldığı tanınmış romanıdır. Ayrıca Beş Şehir adlı deneme kitabında
Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul’u anlatmıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Tanpınar, çok yönlü bir insan ve sanatçıdır.
· Roman, öykü, deneme, makale, edebiyat tarihi, şiir türlerinde
eser vermiştir. Asıl önemli yanı şairliğidir. Öz şiir anlayışına
sahiptir. Şiirlerinde Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’den
etkilenmiştir.
· İlk şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmış, daha sonra serbest
ölçüye geçmiştir.
· Fransız şairlerini yakından tanıyıp sembolistlerden
etkilenmiştir.
· Şiirlerinde “ahenk”e önem veren sanatçı, musiki ve his
ağırlıklı şiirler de yazmıştır.
· Şiirlerinde çok titiz davranmış, bu nedenle de az sayıda şiir
yazmıştır.
· Rüya, bilinçaltı ve zaman şiirlerindeki en önemli
kavramlardır.
· Şiirleri yalın bir dille yazmıştır. Şiirlerini kendine özgü
sıfatlarla süslemiştir.
· Zaman kavramı üzerinde duran sanatçı, tarihi konulardan uzak
durmaya çalışmıştır ancak onun en önemli şiir olan “Bursa’da
Zaman”da geçmişle bugünü birlikte anlamaya çalışmıştır.
· Romanlarında geçmişe özlem temasını işlemiştir.
· Tanpınar, “Şiirde sustuğum şeyleri roman ve hikâyemde
anlatırım.” der.
Eserleri:
· Roman: Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin
Dışındakiler, Mahur Beste, Aynadaki Kadın
· Şiir: Şiirler
· Öykü: Abdullah Efendi’nin Rüyaları
· Deneme: Beş Şehir, Yaşadığım Gibi
· Araştırma: 19. Asır Türk Edebiyatı, Tevfik Fikret, Yahya
Kemal, Edebiyat Üzerine Makaleler
Huzur: Annesini ve babasını küçükken kaybetmiş olan Mümtaz,
amcasının oğlu İhsan tarafından büyütülür. Mümtaz, edebiyat
fakültesinde asistandır ve aynı fakülteden mezun Nuran’ı sever.
Nuran, dul bir kadındır ve Mümtaz’la evlenmeyi kabul eder. Ancak
Nuran’ı seven Suat’ın kendisini asması üzerine, Nuran bu ölümün
kendi yüzünden olduğunu düşünerek Mümtaz’la evlenmekten vazgeçer.
Nuran, eski kocasıyla tekrar bir araya gelme kararı alır ve bunun
üzerine Mümtaz, iyice ümitsizliğe düşer. Bir gün merdivenlerden
çıkarken radyodan II. Dünya Savaşı’nın başladığı haberleri
duyulmaktadır. Mümtaz ise merdivenlerde yere yığılır kalır.
Sahnenin Dışındakiler: Cemal, 1920 yılında üniversite eğitimini
tamamlamak için altı yıl sonra İstanbul’a döner. Hocası İhsan, ona
Nasır Paşa’nın hatıralarını yazma görevi verir. Bu arada Cemal’in
gençlik aşkı Sabiha, yaramaz bir adamla evlenmiştir. Bir süre sonra
Cemal, Sabiha’nın resmi altında “Sahneye çıkan ilk Türk kadını”
yazısını görür. Zihni oldukça karışık olan Cemal, daha kötü bir
haber alır. Nasır Paşa öldürülmüş, Cemal’in hocası İhsan da şüpheli
olarak tutuklanmıştır. Artık sahnenin dışı da içi kadar karışık ve
zor bir durumdadır.
AHMET MUHİP DRANAS: 1908’de Sinop’ta doğan sanatçı ilkokulu
Sinop’ta okumuştur. Ankara’ya gelerek, öğretmenleri arasında Faruk
Nafiz Çamlıbel ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da bulunduğu Ankara
Erkek Usesi’nden 1930’da mezun olmuştur. Hakimiyet-i Milliye
gazetesinde de bir süre çalışmıştır. Ankara Hukuk Fakültesi’ne
girmiş ama 2 yıl sonra eğitimini bırakarak İstanbul’a gitmiş olan
Ahmet Muhip, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirmiştir.
Çeşitli memurluklarda çalışan ve müdürlük görevlerinde bulunan
Ahmet Muhip, 1942’ye kadar Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları’nın
yönetmenliğini üstlenmiştir. Çocuk Esirgeme Kurumu yayın müdürü de
olan sanatçı birçok dergi ve gazete de yazılar şiirler
yayımlamıştır. 1966 ve 1972 yılları arasında Anadolu Ajansı,
Türkiye İş Bankası yönetim kurulu üyeliği, Devlet Tiyatrosu Edebi
Kurul Başkanlığı gibi üst düzey bürokratik görevlerde bulunmuştur.
Bir süre milletvekilliği de yapmış olan sanatçı 21 Haziran 1980’de
Ankara’da yaşamını yitirmiştir. Mezarı Sinop’tadır.
Edebi Kişiliği:
· Az şiir yazmasına rağmen, seçkin şiirleriyle dikkati çeken
sanatçı Fransız sembolist şiirini halk şiiriyle kaynaştırmaya
çalışmıştır. En çok etkilendiği şair Baudlaire’dir.
· “On iki ve on üç” gibi az kullanılan hece kalıplarını tercih
eden, hece ölçüsündeki durakları atan sanatçı, biçimi son derece
önemsemiş, sağlam dil yapısıyla, sese ve ahenge önem verdiği
şiirler yazmıştır. Hece vezni, kafiye, nazım şekli gibi şiirin
biçimsel yapısı şairin şiirdeki vazgeçilmez unsurlarıdır.
· Ahmet Muhip şiirlerinde Anadolu ağızlarına ilk defa yer veren
ve konuşma diliyle yazan şairlerdendir.
· Şiirlerinde insanın iç dünyası, tarih, metafizik, doğa,
güzellik, aşk, yaşama sevinci, umut ve umutsuzluk gibi konuları
işlemiş ve bu konulan mecazlı, sembollü, destansı bir anlatımla
okuyucusuna sunmuştur.
· Şiir dışında tiyatro türünde de eserler veren sanatçının
Olvido, Kar, Serenad, Fahriye Abla edebiyatımızın unutulmaz
şiirleri arasındadır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Sembolizmin etkisinde kalmıştır.
· Şiirde biçim, ses ve söyleyişe önem veren sanatçı; ölçü ve
uyağı da şiirin önemli unsurlarından saymıştır.
· Hece ölçüsünü kullanan şair, heceyi yumuşatarak serbest şiir
için ortam hazırlamıştır.
· Halk şiiri geleneğinden ustalıkla yararlanmıştır.
· Özgün imgeleri rahat bir söyleyişle dile getirmiştir.
· Aşk, doğa, yurt güzellikleri konularını işlemiştir.
· Umutsuz ve hüzünlü duygular şiirlerinde önemli yer tutar.
· “Fahriye Abla, Olvido, Serenad, Kar” en tanınmış
şiirleridir.
Eserleri:
· Şiir: Şiirler, Fahriye Abla, Kırık Saz (Tevfik Fikret’in
şiirlerinden toplamıştır.)
· Tiyatro: Gölgeler, O Böyle İstemezdi, Çıkmaz
ASAF HALET ÇELEBİ: 29 Aralık 1907’de İstanbul’da doğan sanatçı,
Galatasaray Lisesi’nde 8 yıl eğitim görmüş, kısa bir süre Sanayi-i
Nefise Mektebi’nde okumuş ve Adliye Meslek Mektebi’nden mezun
olmuştur. Üsküdar Adliyesi Ceza Mahkemesi zabıt katipliği yapan
Asaf Halet Çelebi; Osmanlı Bankası, Devlet Deniz Yolları
İşletmesi’nde çalışmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Felsefe Bölümü kitaplığında görevliyken 1958 yılında yaşamını
yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· Asaf Halet Çelebi Batı’yı taklit etmeyen kendi kültürümüz ile
Doğu kaynaklarından beslenen şiir anlayışının öncülerindendir.
· “Dünyada ne kadar şiir varsa o kadar şekil vardır.”
düşüncesini savunan Asaf Halet Çelebi, vezin ve kafiyeye kesin bir
şekilde bağlanmamak gerektiğini belirtmiş ve hece sayılarından
yararlanarak “içi musiki dolu” şiirler yazdığını söylemiştir. Onda
şiirin şekil özelliği manasından önemli olduğu için, manası
anlaşılmayan “Om mani padme halakassemavat-i vel-ard” gibi
formüller kullanmıştır. Şiirlerinde sesler büyük önem arz eder.
· Zamanı ve mekanı farksız görerek birbirine karıştırdığı zengin
bir şiir dünyası vardır.
· Açık anlamı gereksiz bulan sanatçı, somut malzemeyle yapılmış
soyut şiiri gerçek şiir olarak görmektedir.
· Şiirlerinde mistik bir hava bulunan sanatçı; tasavvufa, Asya
inançlarına, Budizm’e ait kavramlara çokça yer vermiştir.
Şiirlerinde okuyanları masal havasına sürükleyecek bir yapı
vardır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Bir “sezgi şairi”dir, şiirlerinde soyut bir âlemi
anlatmıştır.
· Eski Doğu medeniyetini, Hint kültürünü tanımış, İslam
tasavvufu ile Hint mistisizmini birleştirmiştir.
· Şiirleri; masallardan, dinlerden, şairin rüya ve hayallerinden
gelme sembollerle doludur.
Eserleri:
· Şiir: He, Lamelif, Om Mani Padme Hum
· Biyografi: Mevlana, Molla Cami, Naima, Ömer Hayyam
CAHİT SITKI TARANCI: 4 Ekim 1910’da Diyarbakır’da doğan sanatçı
Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuştur. Mülkiye Mektebi’ne (Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) devam etmiş, bir süre de
Ankara Yüksek Ticaret Okulu’nda öğrenim görmüştür. Sümerbank’ta
memur olarak çalışan Tarancı 1939’da Paris’e gitmiş, Paris
Radyosu’nda Türkçe yayınlar spikerliği yapmış ve II. Dünya
Savaşı’nın başlamasıyla yurda dönmüştür. Dönüşünde çevirmenlik
yapmış ve Çalışma Bakanlığı bünyesinde bir süre görev almıştır.
Geçirdiği kısmi felç sonucu konuşma yeteneğini yitiren sanatçı,
tedavi için götürüldüğü Viyana’da 12 Ekim 1956’da 46 yaşındayken
yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· 1946 yılında Otuz Beş Yaş şiiriyle şiir yarışmasında
birincilik kazanan şair, herkes tarafından ölüm şairi olarak
tanınmıştır. Yolun yarısının 35 olduğunu dile getiren şair 46
yaşında ölmüştür.
· Cahit Sıtkı hece veznine ve kafiyeye sonuna kadar bağlı
kalmış, şekle düşkün bir sanatçıdır. Hece ölçüsünde değişmeyen
kalıpların duraklarını atarak heceye yeni bir bakış açısı getirmeye
çalışmıştır. Garipçilerin etkisiyle yazdığı serbest şiirleri de
vardır.
· Dili son derece canlı, saf ve temiz olan Cahit Sıtkı, uzun
cümlelerden kaçmış, bol ve güzel halk deyimleri kullanmış,
ahenkli bir dille şiirlerini meydana getirerek başarılı bir üslup
oluşturmuştur.
· Şiirlerinde günlük aşklar, gençlik, insanlık tasaları,
mutluluklar, kısa süreli dertler, yaşama sevinci gibi konuları
işleyen sanatçı birçok şiirinde kendisini anlatmış; ölüm korkusunu
açığa vuran, karamsar bir ruh hali ile yaşama sevgisi arasında
gelgitler yaşadığı şiirler kaleme almıştır. Şiirlerinde derin bir
düşünce, fikir ve felsefe bulunmamaktadır.
· Baudlaire’e özenen Cahit Sıtkı, sembolizm ve romantizmin
etkisinde kalmıştır.
· Şiir türü kadar başarı sağlayamamış olsa da deneme, mektup,
hikâye, makale gibi türlerde de yazmıştır. Şair, çocukluk arkadaşı
Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektupları “Ziya’ya Mektuplar” adıyla
yayınlamıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Sanatta insanı, bireyi ön planda tutmuştur.
· Ona göre: “İnsanoğlu, dünyanın en zengin madenidir.”
· Sanat için sanat anlayışına bağlı kalmıştır.
· Şiirde, sanatını toplumsal ideolojinin emrine vermeyi
düşünmemiştir.
· Başlangıçta şiirleri, Fransız şairlerinin etkisindedir. Daha
sonra halk şiirinden de yararlanarak kendine özgü şiir tarzı ortaya
koymuştur.
· Sembolizmin; özellikle Verlaine, Baudelaire gibi şairlerin
etkisinde kalmıştır.
· Halk edebiyatının genel öğeleri olan hece ölçüsünü, deyimleri,
tekerlemeleri başarıyla kullanmıştır.
· “Ölüm”, şiirlerinde en çok işlediği temadır. “Yaşama sevinci”
şiirlerinde ele aldığı temalardandır.
· Otuz Beş Yaş adlı şiiriyle bir şiir yarışmasında birinci
olduktan sonra üne kavuşmuştur.
· Çok yalın ve ahenkli bir şiir dili kullanmış, konuşma dilini
şiire yansıtmıştır.
Eserleri:
· Şiir: Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası
· Mektup: Ziya’ya Mektuplar
2. YEDİ MEŞALECİLER:
1928 yılında ortaya çıkan bu topluluk, şiir ve yazılarını “Yedi
Meşale” adlı kitapta toplamışlardır.
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde “sanat sanat içindir” deyip öz
şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi Meşaleciler’dir.
Şiirlerini Yedi Meşale adlı bir kitapta toplayan Muammer Lütfi
Bahşi, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Vasfi Mahir
Kocatürk, Cevdet Kudret Solok, Ziya Osman Saba ve Kenan Hulusi
Koray adlı gençlerin oluşturduğu bir harekettir. Bunlar eserlerini
“Meşale” adlı bir dergide yayınlıyor ve bunlara Ahmet Haşim de
yazılar gönderiyordu. Bu grup artık Ayşe, Fatma edebiyatından
bıktıklarını ilan ediyor ve ne olduğu çok da açık seçik
belirtilmeyen ancak Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şiir anlayışlarına
yakın duran ve bunların devamı olduğunu gösteren şiirler
yazıyorlardı.
Bu sanatçılara göre şiir hiçbir fikir ve ideolojinin hizmetinde
kullanılamazdı. Gerçek şiir, sanat için yazılan, samimi ve yenilik
dolu olan şiirdir.
Yedi Meşale’nin Mukaddimesi: “Bu eser size her türlü müşkülata
rağmen yalnız sanat aşkıyla çalışan birkaç gencin bir senelik edebi
mahsulünü takdim ediyor.” diye başlar.
Mukaddimede gençler, kendilerinin de zamanla önemsiz
kalacaklarını, buna rağmen taklitçi edebiyattan kurtulmak için
vazifeye atıldıklarını belirtirler.
Yedi Meşalecilerin Özellikleri:
· Dünün mızmız ve soluk hisleri ve Ayşe Fatma terennümleri terk
edilecek.
· Yalnız duygular ifade edilecek.
· Şiirin konu ve temaları genişletilecek.
· Yıllardır değiştire değiştire verilen fikir ve konulardan
vazgeçilecek.
· Şiirde canlılık samimiyet ve yenilik esas olacak.
· Gerçek bir sanat eseri meydana getirmek için şiirlerde sanat
ve inceliğe dikkat edilecektir.
· Bu önsöz, edebi bir tatminsizlik ve mevcut edebiyattan bıkış
ile edebiyatın bozulduğu bittiği hakkında, hemen her devirde
söylenegelen sözlere bir tepkiden ibarettir. Bu ifadelerin çoğu
Abdülhak Hamid ve Recaizade Mahmut Ekrem’in şiirin hiçbir şekilde
sınırlandırılmayacağını anlatan yazı ve şiirlerini andırır.
· Bu şairler Türk edebiyatından Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati
şairlerinin etkisinde kalmışlardır. Bu hareket fazla uzun sürmez.
Yedi Meşale’yi çıkaran gençlerin çoğunda şiir faaliyeti bir gençlik
hevesi olarak kalır.
Bu topluluğun edebiyat anlayışını şöyle özetleyebiliriz:
· Sanat, sanat için olmalıdır.
· Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik,
canlılık aranmalıdır.
· Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel temalar yerine
yeni temalar bulunmalıdır.
· Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden
yararlanılmalıdır.
· Şiirde hece ölçüsünü kullanmışlardır.
· Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri şiirleri,
ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.
· Fransız sembolistlerin etkisinde kalmışlardır.
· Edebiyatımızda kısa süreli bir yankı uyandıran Yedi
Meşaleciler, hedeflerine gerçekleştiremeden dağılmışlardır.
ZİYA OSMAN SABA: 30 Mart 1910’da İstanbul’da doğan sanatçı,
Galatasaray Lisesi’nde okumuş, İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra
Emlak Kredi Bankası’nda çalışmış, daha sonra Milli Eğitim Basımevi
Tashih Bürosu’nda görev yapmıştır. Sonraları kalp hastalığı
nedeniyle evine çekilerek Varlık Yayınevi’nin yayın işleriyle
meşgul olmuştur. 29 Ocak 1957’de İstanbul’da kalp hastalığından
yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· Yedi Meşale topluluğunun en başarılı ismi sayılan Ziya Osman,
topluluğun şiir türüne en sadık kalan şairidir. İlk şiirlerini on
yedi yaşında yazan sanatçı, bu toplulukta yaşamının sonuna dek şiir
yazan tek kişi olmuştur.
· Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde Batı nazım biçimlerini
kullanmasına rağmen, içeriğinde 19’uncu yüzyıl edebiyatı
anlayışına bağlı kalmıştır.
· Şiirlerinde çocukluk anıları, ev ve aile sevgisi, yoksullara
karşı duyarlılık, küçük mutlulukların sevinci, Tanrı’ya ve
yazgıya boyun eğiş, ölüm ve ötesi gibi konuları işlemiştir.
· Hece ile yazdıklarının yanında, serbest şekillerle açık ve
anlaşılır şiirler de kaleme almıştır.
· Yazdığı öykülerinde genellikle anılarını anlatan sanatçının
her şeyde bir güzellik, her olayda bir iyimserlik araması ve yaşam
sevgisi ile dolu olması sanatının temelini oluşturmaktadır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Yedi Meşalecilerin şiire en sadık ismidir.
· Şiirlerinde anılara düşkünlük, çocukluk özlemi, ev-aile
sevgisi, yoksul yaşamalara karşı utanç ve acıma, Allah’a kulluk,
kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, öte
dünya özlemi gibi konuları işledi.
· Gözlemci ve dışa vurumcu bir tarzı benimsemiştir.
· Hikâyelerinde de genellikle bir anı karakteri vardır.
Eserleri:
· Şiir: Sebil ve Güvercinler, Nefes Almak, Geçen Zaman
· Öykü: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Değişen İstanbul
YAŞAR NABİ NAYIR: 25 Aralık 1908’de Üsküp’te doğan sanatçı,
1929’da Galatasaray Lisesi’ni bitirmiştir. Bir dönem bankacılık da
yapmış; Ulus gazetesinde, Türk Dil Kurumu’nda, Milli Eğitim
Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalışmıştır. İlk sayısını 15 Temmuz
1933’te çıkardığı Varlık Dergisi’ni yayınlamaya başlayan Yaşar Nabi
Nayır, 1946 yılında bakanlıktaki görevinden istifa edip Varlık
Yayınevi’ni kurmuştur. Ölümüne kadar Varlık Yayınevi’ni
yönetmiştir. 15 Mart 1981’de mide kanamasından İstanbul’da
ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
· Sanat yaşamına şiirle başlamış; roman, öykü, oyun, çeviri,
deneme gibi çok çeşitli türlerde eserler vermiştir.
· Yaşar Nabi Nayır yapıtlarından daha çok yayıncılık alanındaki
çalışmaları ile edebiyatımızın mihenk taşlarından olmayı
başarmıştır. Varlık Yayınevi’ni kurmuş ve çıkardığı Varlık dergisi
ile yeni edebiyatçılarımızın yetişmesine büyük katkıda
bulunmuştur.
· Şiir, roman ve öykülerinin yanı sıra yazdığı yazılarla genç
şairleri yönlendirmiş; edebiyatla, sanatla ilgili düşüncelerini
açıklamış, Türkçenin yaygınlaşması için çaba göstermiştir.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Kendi adıyla ya da Muzaffer Reşit takma adıyla derlediği,
hazırladığı antoloji ve tanıtma kitaplarının sayısı altmışı geçer.
Bir ara yalnız çağdaş dünya edebiyatını konu edinmiş, aylık Cep
dergisini çıkardı.
· Asıl ününü yayıncılıkla sağlamıştır.
· 1933’te çıkarmaya başladığı “Varlık” adlı dergi edebiyatımızın
en uzun ömürlü dergisidir. Hala çıkarılmaktadır.
Eserleri:
· Şiir: Onar Mısra, Kahramanlar
· Öykü: Sevi Çıkmazı
· Roman: Âdem ile Havva, Bir Kadın Söylüyor
· Tiyatro: Köyün Namusu, Mete, İnkılâp Çocukları, Beş Devir
·
KENAN HULİSİ KORAY: Hikâye yazarıdır. İstanbul’da doğan sanatçı,
İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’ne devam etmiştir. Vakit Gazetesinde çalışmış ve aynı
gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır. Birçok gazete ve
dergide yazılar yayınlayan sanatçı askerlik görevindeyken 1943
yılında tifüs hastalığından ölmüştür. Mezarı Adapazarı’ndadır.
Edebi Kişiliği:
· Yedi Meşaleciler arasında şiir yazmayan ve altı şairin arasına
öykü türüyle katılan tek yazardır.
· Küçük hikâye tarzını benimseyen sanatçı, Cumhuriyet Dönemi’nin
korku türünde eser veren ilk hikâyecisidir.
· “Bahar Hikâyeleri” adlı eserindeki bazı öykülerinde “korku” ve
“esrar” temasını işlemiştir.
· Kurgusu sağlam hikâyeler yazan Kenan Hulusi Anadolu insanının
yaşama koşullarını gerçekçi biçimde anlatmış, ancak erken
yaştaki ölümü sebebiyle daha yetkin ürünler verememiştir.
· İlkin ahenkli, şiirsel öyküler yazmış; daha sonra gerçekçi
öyküye yönelmiştir. Halkı, işçiyi, köylüyü konu edinmiştir.
Psikolojik konularda da öykü yazmıştır.
Eserleri:
· Öykü: Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi,
Son Öpüş (uzun hikâye)
· Roman: Osmanoflar
Bir Yudum Su: Yazarın Yedi Meşale dönemine ait bir hikâyesi olan
“Bir Yudum Su”, “Leylâ ile Mecnun” hikâyesini anımsatan bir aşk
hikâyesidir. Bu hikâyede adı geçen üç kişiden biri şair Kays’tır.
Diger iki kişinin adı ise Lübna’dır.
VASFİ MAHİR KOCATÜRK:
1907 yılında Gümüşhane’de doğan sanatçı, çeşitli illerde
edebiyat öğretmenliği yapmış ve idareci olarak çalışmıştır.
Bakanlık müfettişi olarak da görev alan sanatçı, milletvekilliğine
kadar yükselmiştir. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretmen
olarak görev almış ve bu görevdeyken 1961’de Ankara’da yaşamını
yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· Yedi Meşale şairleri arasında epik tarzda, halk şiirinin biçim
ve özelliklerinden yararlanarak hece ile yazdığı şiirlerle ön plana
çıkmıştır.
· Yazdığı epik şiirlerden sonra âşık tarzı şiire
yönelmiştir.
· Yedi Meşale topluluğunda vatan ve millet sevgisi, kahramanlık
gibi milli konuları işleyen tek sanatçıdır.
· Yazdığı şiirler dışında edebiyatla ilgili birçok antoloji,
kitap ve araştırma yazılarına da imza atan sanatçı manzum hikâyeler
ve çocuk hikâyeleri de yazmıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Halk şiiri biçim özelliklerinden yararlanarak hece ölçüsüyle
vatan, millet sevgisi, ulusal bilinç, kahramanlık, fedakârlık
konularını işledi. Epik şiirleriyle tanınmıştır.
· Manzum oyunlar da yazmıştır.
· Bir sanatçı olmaktan çok edebiyatla ilgili kitap ve
araştırmalarıyla tanınmıştır.
Eserleri:
· Şiir: Tunç Sesleri, Geçmiş Geceler, Ergenekon, Bizim Türküler,
Hayat Şarkıları, Dağların Derdi
· Oyun: Yaman, On İnkılâp, Sanatkâr
· Araştırma-İnceleme: Saz Şiiri Antolojisi, Türk Edebiyatı
Antolojisi, Türk Nesir Antolojisi, Meşhur Beyitler, Türk Edebiyatı
Tarihi…
·
SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL : 1907’de İstanbul’da doğan sanatçı,
İstanbul Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesi’nde
başladığı eğitimini Fransa’da Dijon ve Lyon üniversitelerinde
felsefe bölümünde tamamlamıştır. Türkiye’ye döndükten sonra yaptığı
çalışmalarla profesörlüğe kadar yükselmiştir. Fransızca ve
İngilizce bilen sanatçı Türk Psikoloji Cemiyeti başkanlığını
yapmıştır. İlk şiirleri 1927’de “Güneş” ve “Hayat” dergilerinde
yayınlayan sanatçı, 1968’de İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· Yedi Meşalecilerin önde gelen sanatçılarından olan Sabri Esat,
şiirleriyle sanat yaşamına başlamış ancak yazarlığının şairliğinin
önüne geçtiğini düşünerek şiir yazmayı bırakmıştır.
· Canlılık, yenilik ilkelerini benimseyen Siyavuşgil, inceleme
çalışmaları ve Fransız edebiyatından yaptığı çevirilerle ün
kazanmıştır. Psikoloji, eğitim, folklor ve edebiyatla ilgili birçok
yazısı yayımlanan Sabri Esat’ın yaptığı çevirilerin en çok ses
getireni Cyrano de Bergerac’ın çevirisidir.
· Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde günlük yaşamdaki her şeyi
dışavurumcu bir kimlikle ve yer yer alaycı bir üslupla anlatan
sanatçı, empresyonist ve ekspresyonist özellikler gösteren
şiirlerinde fotoğraf gözlemciliği ile etrafındaki olayları şiire
yansıtmaya gayret göstermiştir.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Sanat hayatına şiirler yazarak başladı.
· Empresyonist bir ressam tutumuyla eşya ve görünüm
tasvirlerinde canlı şiirler yazmıştır.
· Bir süre çeşitli gazetelerde fıkra yazarlığı, tiyatro
eleştirmenliği yapmıştır.
· Psikoloji, eğitim ve folklor alanında çalışmaları vardır.
Psikoloji profesörüdür.
· Önemli çeviriler de yapmıştır.
Eserleri:
· Şiir: Odalar ve Sofalar
· İnceleme: İstanbul’da Karagöz ve Karagözde İstanbul, Psikoloji
ve Terbiye Bahisleri, Karagöz, Folklor ve Milli Hayat, Roman ve
Okuyucu
·
CEVDET KUDRET SOLOK:
1907’de İstanbul’da doğan yazar, I. Dünya Savaşı sırasında
babasının ölümü üzerine annesi tarafından büyütülmüştür. İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Kayseri Lisesi,
Ankara Atatürk Lisesi ve Ankara Devlet Konservatuarı’nda edebiyat
öğretmenliği yapmıştır. 1952’den başlayarak önce takma adlarla
sonra kendi adıyla edebiyat ders kitapları yazmış olan sanatçı,
öğretim görevlisi olarak girdiği Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan emekli
olmuştur. 1992 yılında İstanbul’da ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
· Edebiyata şiirle başlamış; daha sonra öykü, roman ve tiyatro
türünde eser vermiştir.
· Şiirlerinde bireysel duygular, özlem, yalnızlık, kıskançlık
gibi konuları işlemiştir.
· Romanlarında daha çok kendi yaşamını anlatmıştır.
· Edebiyatla ilgili önemli inceleme ve araştırmaları vardır. Dil
üzerine denemeler de yazmıştır.
Eserleri:
· Şiir: Birinci Perde
· Öykü: Sokak
· Tiyatro: Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Danyal ve Sara,
Kurtlar
· Roman: Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız, Sınıf
Arkadaşları
· Araştırma: Edebiyat Bilgileri, Türk Edebiyatında Hikâye ve
Roman, Orta Oyunu, Karagöz
· Deneme: Dilleri Var Bizim Dile Benzemez
3. BEŞ HECECİLER:
Şiire 1.Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan,
Mütareke yıllarında şöhret kazanan Beş Hececiler, Anadolu’yu
ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt
güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca
konulardır.
Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş
ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya
başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır. Özellikle
Ziya Gökalp’ ten etkilenerek Milli edebiyat akımına
yönelmişlerdir.
Beş Hececiler’in Genel Özellikleri
· Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli
edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini
kullanmışlardır.
· Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih
etmişlerdir.
· Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele
döneminde başlamışlardır.
· Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar daha
sonra heceye geçmişlerdir.
· Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar
ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.
· Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler.
· Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni
biçimler aradılar.
· Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz
dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir
özelliktir.
HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971)
· Aruzla şiire başlamış sonraları heceyle şiirler yazmış ve Beş
Hececiler’e katılmıştır.
· Bir öğretmen olan şair, şiirlerinde aşk, ölüm, hüzün
konularını sıkça işlemiştir.
· Eserleri:
· Şiir: Cenk Duyguları, Rüya, Efsaneler
· Tiyatro: Sönen Kandiller (Manzum)
· Roman: Sulara Giden Köprü
· Anı: Edebiyatçılar Geçiyor
ENİS BEHİÇ KORYÜREK (1892-1949)
· Şiire arzula başlamış Ziya Gökalp’ in etkisiyle heceyi
kullanmaya başlamıştır.
· “Gemiciler” şiiri başta olmak üzere, Türk denizciliğiyle
ilgili şiirleriyle tanınmıştır.
· Son yıllarında tasavvufi şiirler de yazmıştır.
· Eserleri:
· Şiir: Miras, Güneşin Ölümü, Varidat-ı Süleyman
(Tasavvufi)
YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967)
· Hem heceyle hem de aruzla şiirler yazmıştır.
· Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır. Akbaba
adlı mizah dergisini çıkarmıştır.
· Eserleri:
· Şiir: Akından Akına, Cenk Ufukları, Yanardağ, Kuş
Cıvıltıları (Çocuk Şiirleri)
· Anı: Portreler, Bizim Yokuş (Gazetecilik Anıları)
· Roman: Göç, Uç Katlı Ev
· Fıkra: Beşik, Ocak, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa
· Gezi Yazısı: Göz Ucuyla Avrupa
ORHAN SEYFİ ORHON (1890-1972)
· Şiire aruzla başlamış sonraları heceyle yazmaya
başlamıştır. Hece ölçüsüyle gazel biçiminde şiirler de
yazmıştır.
· “Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi” adlı manzum masalıyla
sevilmiştir. Mizah çalışmaları da vardır.
· Eserleri:
· Şiir: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi,
Gönülden Sesler
· Mizah-Hiciv Hikâyeleri: Asri Kerem, Düğün Gecesi
· Makaleleri: Dün-Bugün-Yarın
· Fıkra: Kulaktan Kulağa
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1973)
· Aruz ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerden sonra daha çok heceyi
kullanmaya başlamıştır.
· Aruzu tamamıyla terk etmeyen şair her iki vezni de ustaca
kullanmıştır.
· “Sanat” adlı şiiriyle “memleketçi edebiyat” anlayışının
öncülüğünü yapmıştır.
· Hem bireysel duygularını hem de memleket konularını
şiirlerinde işlemiştir.
· Düş ile gerçeği kaynaştırdığı epik ve lirik özellikteki
şiirler yazmıştır.
· Realist-romantik özellikler taşır.
· “Han Duvarları” şiiriyle sevilmiş bir şairdir.
· Eserleri:
· Şiir: Dinle Neyden. Şarkın Sultanları, Çoban
Çeşmesi, Sudaki Halkalar, Han Duvarları, Zindan
Duvarları, Akıncı Türküleri…
· Tiyatro: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman, Yayla Kartalı…
(Çoğu manzumdur)
· Roman: Yıldız Yağmuru, Ayşe’nin Doktoru
4. SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR (1920-1940)
Serbest Nazım: Genellikle ölçü ve kafiyeye bağlı
bulunmayan, dizelerindeki hece sayısı değişik olan şiirlerdir.
Servet-i Fünûn’dan sonra kullanılmaya başlanan bu nazım şekli
günümüzde çok yaygınlaşmıştır. Ölçü ve kafiye şiire ahenk verir.
Serbest nazımlarda ise bu ahenk aliterasyon ve asonanslarla
sağlanır.
Serbest nazmın, şairlerin kullanışlarına göre pek çok çeşitleri
vardır. Bunun için de henüz belirginleşmiş bir kuralı yoktur.
Toplumcu Şiir: Halkı ve halkın sorunlarını anlatan şiir
türüdür. Nazım Hikmet ve Rıfat Ilgaz’ın şiirleri buna örnektir.
Yirminci yüzyılın başlarında, neredeyse tüm dünyada eş zamanlı
olarak gelişen siyasal ve toplumsal hareketlere bağlı olarak yeni
bir edebiyat akımı doğar.
Toplumsal gerçekçilik ya da sosyalist gerçekçilik adı verilen bu
akım; şiirden, edebiyatın ve sanatın her alanına kadar geniş bir
yelpazede etkisini gösterir. Emekçilerin sorunlarını, emek-sermaye
çelişkisini ve yaşamsal kaygılarını konu alan bu akım, “toplum için
sanat” görüşünü temsil eder.
Serbest Nazım ve Toplumcu Şiirin Özellikleri:
· Pragmatik, yani çıkarcı şiirdir.
· Şiir tezlidir, savunulan bir görüş vardır ve bu görüş kendini
şiirde belli eder.
· Şair, toplumun bir parçası olduğu için şiirlerini toplumsal
bir kaygı ile yazmalıdır.
· Şair ancak toplum şiirleri yazarak kendini geliştirebilir.
Bireysellikten önce kolektiflik vardır.
· Dilin harekete geçiren gücünden, etkisinden
yararlanılmıştır.
· Söylev üslubundan yararlanılmıştır.
· Geniş kitlelere hitap etmek, onları harekete geçirmek için
yazılmıştır.
· Şiirde biçimden çok içeriğe önem vermişler bu sebeple de
ölçüsüz, kafiyesiz şiirler yazmışlardır.
· Gelecekçilik (Fütürizm) akımından etkilenmişlerdir.
Gelecekçilik (Fütürizm): 20. yüzyılın başlarında İtalya’da
ortaya çıkan bu akımın sanatçıları, şiirde temel öğelerin cesaret,
isyan ve cüret olduğunu savunmuşlardır. Edebiyatın durgun değil
hareketli, barışçıl değil kavgacıl olmasını istemişlerdir. Savaşı
övmüşler ve geçmişi kötülemişlerdir. Türk Edebiyatında Nazım
Hikmet, ünlü Rus şairi gelecekçi Mayokovski’den etkilenmiştir.
NAZIM HİKMET RAN:
15 Ocak 1902’de Selanik’te doğmuş, Heybeliada Bahriye
Mektebi’nden mezun olmuş, Hamidiye Kruvazörü’ne güverte subayı
olarak atanmıştır. Daha önce yakalandığı zatülcenp hastalığı
tekrar edince sağlık kurulu raporuyla ordudan çıkarılmıştır.
Askerlikten çıkarıldıktan sonra Milli Mücadele’ye katılmak için
Anadolu’ya geçmiştir. Ancak Bolu’da öğretmen olarak kaldığı
yıllarda güvenlik sorunu nedeniyle Moskova’ya gitmiştir. Moskova’da
Doğu Üniversitesi’nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur. İlk serbest
şiirlerini de Moskova’da yazmıştır. Yurda tekrar döndüğünde çeşitli
dergiler çıkarmış ve dergilerde şiirler yayınlamıştır. Bundan sonra
da yaşamı tutuklamalar ve sürgünlerle geçmiştir. Akşam, Son Posta,
Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve
başyazarlık da yapan Nazım Hikmet, Türkiye’deki cezaevi yıllarından
sonra hasta olması ve düzenli bir gelir edinmemesinden dolayı çok
zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten de korkan şair Romanya
bandıralı bir gemiyle tekrar Rusya’ya gitmiştir. Nazım Hikmet, 3
Haziran 1963 yılında Moskova’da ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
· İlk şiirlerini Cumhuriyet öncesi yıllarda yayımlamıştır.
Başlangıçta ölçülü uyaklı şiirler yazmış, sonra serbest ölçüye
geçmiştir.
· Gerek biçim gerekse tema bakımından şiirimize büyük bir
genişlik getiren şair, şiir diline de kendisinden sonra gelenleri
etkileyecek ölçüde yenilik getirmiştir.
· Şiirde kullanılan, kullanılmayan sözcükler diye bir ayrım
yapmayan Nazım Hikmet, dizeleri kullanmaya getirdiği özgünlükle de
özgür koşuk biçiminin gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.
· Hitabete dayalı propaganda şiirleri yazmıştır. (Yirmi dört
Saat Marks / Yirmi dört Saat Lenin)
· Komünizmin propagandasını yapan şairin etkili bir üslubu
vardır.
· Fütürizm akımından etkilenmiştir. Makine hâkimiyetinin
özlemini çeker, hatta makine olmak ister. Özellikle Rus şair
Mayakovski’nin etkisinde kalmıştır.
· Uzun şiirlerindeki senaryo havası diğer şiirlerinde de
vardır.
· Edebiyatımızda serbest ve toplumcu gerçekçi şiirin
öncüsüdür.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Yazdığı ilk şiirleri ölçülü ve uyaklı olmasına rağmen
sonraları serbest şiire yönelmiş ve serbest şiirin tanınmasını ve
yerleşmesini sağlamıştır.
· Divan ve Halk şiiri özelliklerini çağdaş bir anlayış içinde
kaynaştırmış, eserlerinde son derece başarılı ve canlı bir dil
kullanmıştır.
· Rus şair Mayakovsky’nin etkisinde kalarak Fütürizm akımından
etkilenerek şiirler yazmıştır.
· Yazdığı eserlerde genellikle toplumsal konuları dile getiren
sanatçı “toplumcu gerçekçi” şiirin öncülerinden olmuştur.
· Şiir dışında oyun, mektup, öykü türlerinde de eserler vermiş;
özellikle “835 Satır, Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı şiir
kitapları ile tanınmıştır.
· Şiirlerinde az sayıda uyak kullanmış, uzun dizelerle birlikte
son derece kısa dizeler de meydana getirmiş, ilk dize dışındaki
diğer dizeleri hep küçük harfle başlatmıştır.
Eserleri:
· Şiir: 835 Satır, Jakond ile Si-Ya-U, Varan 3, 1+1= Bir, Sesini
Kaybeden Şehir, Gece Gelen Telgraf, Portreler, Taranta Babu’ya
Mektuplar, Simavne Kadısının Oğlu, Şeyh Bedrettin Destanı, Kurtuluş
Savaşı Destanı, Dört Hapishaneden Rubailer, Benerci Kendini Niçin
Öldürdü, Kuvâyi Milliye, Yatar Bursa Kalesinde, Memleketimden İnsan
Manzaraları, Yeni Şiirler, Son Şiirleri, İlk Şiirler, La
Fontaine’den Masallar
· Oyun: Kafatası, Ferhad ile Şirin, Yusuf ile Menofis,
Demokles’in Kılıcı, Kadınların İsyanı
· Roman: Kan Konuşmaz, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Yeşil
Elmalar
· Öykü-Masal: Hikâyeler, Çeviri Hikâyeler, Masallar
· Yazılar: Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil, Yazılar, Konuşmalar
· Mektup: Piraye’ye Mektuplar, Cezaevinden Mehmet Fuat’a
Mektuplar, Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar
·
RIFAT ILGAZ:
1911’de Kastamonu Cide’de doğmuştur. İlkokula Cide’de başlamış
ve Terme’de bitirmiştir. Orta öğrenimine Kastamonu’da başlayan
sanatçı, liseden ayrılıp yatılı olan Muallim Mektebine girmiş ve
1930’da mezun olmuştur. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü de bitirmiş
olan Rıfat İlgaz, yurdun birçok yerinde öğretmenlik yapmıştır.
1940’ta Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girmiştir. Ocak
1944’te yayınlanan “Sınıf” adlı şiir kitabı toplatılmış ve yazar
bir süre cezaevinde kalmıştır. Serbest bırakıldıktan sonra bir yıl
öğretmenlik yapmıştır. 1950’li yıllarda gazeteciliğe başlamıştır.
“Yürüyüş” dergisinin sorumlu yönetmenliğini üstlenen sanatçı, Aziz
Nesin’le “Markopaşa” dergisini çıkarmış ve yazı işleri müdürlüğü
yapmıştır. Mizah dergileri çıkartmış ve mizah dergilerinde yazılar
yazmış olan Rıfat İlgaz yazılarından dolayı tekrar ceza almış ve
yıllarca hapis yatmıştır. Hababam Sınıfı serisi ile tüm Türkiye onu
tanımıştır. 1970’te Basın Şeref Kartı almış ve 1974’te emekli
olmuştur. Hayatının sonuna doğru bir süre daha gözaltına alınan
sanatçı 7 Temmuz 1993’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· 1960’lardan sonra özellikle yazdığı mizahi romanlar ve
oyunlarıyla tanınan önem!i bir sanatçıdır.
· Şiire tutkulu olan bir sanatçı olmasına rağmen,
“öykü-oyun-roman” denilebilecek, güldürme öğelerini de içine alan
karma bir tütün yazarı olarak tanınmış ve okunmuştur.
· Yazdığı toplumcu şiirlerle isim yaptıktan sonra mizah
yazarlığına geçen Rıfat İlgaz, 1940’a kadar romantik, 1940 sonrası
yazdıklarında ise toplumsal gerçekçi bir özellik göstermiş ve bu
kuşağın en tanınmış sanatçılarından olmuştur.
· “Her şey açık açık söylenmelidir.” düşüncesi Rıfat İlgaz’ın
şiir anlayışının temelidir.
· Eserlerinde olaylara, gerçeklere büyük önem veren sanatçı
siyasal ve ideolojik sorunları anlatmaktan çekinmemiş ve yazdığı
eserlerini yalın bir dille, yapmacıksız bir üslupla
anlatmıştır.
· Mizah-öykü-roman gibi üç türü karıştırarak yazdığı gülmece
eserleri yanında; şiirler, romanlar, anılar, çocuk kitapları kaleme
alan sanatçının en tanınmış eseri Hababam Sınıfı serisidir.
Kısaca özetleyecek olursak;
· 1940-1950 yıllarında toplumcu şiirin önde gelen
temsilcilerinden olmuştur.
· Yoksul insanların yaşamını sorunlarıyla ele almıştır.
· Toplumcu gerçekçiliği köy ve kent sorunsalında
birleştirir.
· Hem edebiyat yaşamında hem de kişisel yaşamda toplumcu bir
tutum izlemiştir.
· Özellikle “Hababam Sınıfı” romanıyla tanınmıştır.
· Yapıtlarında yoksulların yaşamını, mizahi öğelerle
yansıtmıştır.
· Türk edebiyatının gülmece (mizah) ustalarındandır.
· Son dönemlerinde anı ve çocuk edebiyatı alanlarına ağırlık
vermiştir.
Eserleri:
· Roman: Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş, Karartma Geceleri, Sarı
Yazma, Karadeniz Kıyıcığında, Meşrutiyet Kıraathanesi, Yıldız
Karayel, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde
· Öykü: Don Kişot İstanbul’da, Kesmeli Bunları, Radarın
Anahtarı, Saksağanın Kuyruğu, Nerde O Eski Ustalar
· Tiyatro: Hababam Sınıfı, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hababam
Sınıfı Uyuyor, Rüşvetin Alamancası
· Şiir: Üsküdar’da Sabah Oldu, Karakılçık, Yarenlik, Sınıf,
Yaşadıkça, Soluk Soluğa, Güvercinim Uyur mu, Kulağımız Kirişte,
Ocak Katırı Alagöz
· Anı: Yokuş Yukarı, Kırk Yıl Önce, Kırk Yıl Sonra, Biz de
Yaşadık
AHMET ARİF (1927 – 1991)
· Toplumcu gerçekçi şairler arasındadır.
· Anadolu insanını anlatmıştır.
· Doğu Anadolu insanının sorunlarını ele almıştır.
· Marksist bir anlayışa sahiptir.
· Halk türkü, ağıt ve masalların hem içli, hem gür sesi ve
özüyle beslenmiştir.
· Eseri:
· Şiir: Hasretinden Prangalar Eskittim
HASAN İZZETTİN DİNAMO (1909 – 1989)
· İlk şiirlerinde Faruk Nafiz’in etkisinde kalan sanatçı daha
sonra Nazım Hikmet’in etkisinde kalmıştır.
· Marksist anlayışla şiirler yazmıştır.
· Toplumcu gerçekçi bir sanatçıdır.
· Eserleri:
· Şiir: Adsız Kitap, Deniz Feneri, Karacaahmet Senfonisi,
Özgürlük Türküsü, Mapusanemden Şiirler, Sürgün Şiirleri,
Gecekondumdan Şiirler, Kavga Şiirleri, Çoban Şiirleri, Tuyuglar,
Nazım’dan Meltemler
5. MİLLİ EDEBİYAT ZEVKİNİ SÜRDÜRENLER:
Cumhuriyet dönemi saf şiirini andırır. Tema yönünden onlardan
ayrılır. Kaynağı halk şiiri olup genellikle vatan ve millet
sevgisini işler. Memleketçi bir şiir anlayışı hâkimdir.
Milli Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiirin
özellikleri:
· Kurtuluş Savaşı’nın etkilerinin sürdüğü dönemde ortaya çıkmış,
dünyadaki milliyetçilik akımından etkilenmiştir.
· Milliyetçi bir yapısının olması nedeniyle Türk diline büyük
önem verilmiştir.
· Yabancı dillerin dil kuralları terk edilmiştir.
· Yabancı sözcükler yerine mümkün olduğunda Türkçe karşılıkları
kullanılmıştır.
· Hece vezni kullanılmıştır.
· Millî konulara yer verilmiştir, millî hisler ön plândadır.
· Sözcükler ilk anlamlarıyla kullanılır.
· Şiirlerde halk arasından seçilmiş sıradan insanlar vardır.
· Şairler şiirlerini, Kültür Haftası, Hisar, Çınaraltı gibi
dergilerde yayımlamışlardır.
Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiirin tema ve içerik
bakımından Halk şiiri ve Millî edebiyat dönemi şiiriyle benzer ve
farklı özelliklere göre karşılaştıracak olursak;
· Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiirlerde
genellikle bireysel nitelikli konular işlenmiş gibi görünse de
aslında şairler bireysel olarak çıktıkları yolda milli ve yerli
konuları ve manzaraları işlemişlerdir.
· Halk şiiri ve Millî edebiyat dönemi şiirleriyle Milli edebiyat
zevk ve anlayışını sürdüren şiir benzer temalar etrafında şiirler
yazılmıştır.
· Şiirlerde hece ölçüsü ve ahenk unsurları başarıyla
kullanılmıştır.
· Şiirlerde hemen hemen aynı edebî sanatlar kullanılmıştır.
· Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairler birer dergi
etrafında kümelenmişlerdir.
· Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairler, batı
edebiyatçılarından diğerlerine göre daha fazla
etkilenmişlerdir.
AHMET KUTSİ TECER
1901’de Kudüs’te doğan sanatçı Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü
mezunudur. Çeşitli illerde öğretmenlik yapmış, müdürlük
görevlerinde bulunmuş ve iki dönem milletvekili olarak mecliste yer
almıştır. Paris’e Kültür Ataşeliği’ne öğrenci müfettişi olarak
gönderilmiş ve yurda döndüğünde Galatasaray Lisesi, Devlet Güzel
Sanatlar Akademisi ve Belediye Konservatuarında emekliliğine kadar
çeşitli dersler vermiştir. Ahmet Kutsi Tecer 1967 yılında
İstanbul’da ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
· İlk eserlerinde bireysel duygulanmalarını dile getiren ve aşk,
ölüm, ıstırap konularını işleyen şair daha sonraları Faruk Nafiz’in
açtığı yolda memleket şiirlerine yönelmiştir.
· Memleket şiiri kavramını özellikle “köy havası” içerisinde
dile getirmiş, bu anlayışla şiirler yazarak yıllar boyu çok fazla
şairin kendisinden etkilenmesini sağlamıştır.
· Şiirlerinin temel malzemesi türküler, destanlar, efsaneler,
gelenek ve göreneklerdir.
· Şiirlerini sade bir dille, az mecazlı, süsten uzak, saf bir
üslupla kaleme almış ve şiirlerinde daima hece ölçüsünü
kullanmıştır.
· Halk şiirinin son büyük ustası Âşık Veysel’i tüm Türkiye’ye
tanıtmış; ayrıca Karacaoğlan, Yunus Emre gibi büyük şairlerimizin
hayatlarının bilinmeyen yönlerinin de aydınlanmasına büyük
katkılarda bulunmuştur.
· Şiirleri ile adını duyurmuş olan Ahmet Kutsi, inceleme,
araştırma, tiyatro alanlarında da eserler vermiştir. İnceleme
yazılarının çoğu birçok dergide okuyucusu ile buluşmuştur.
· “Nerdesin” şiiriyle tanınan Ahmet Kutsi’nin “Orda Bir Köy Var
Uzakta” adlı şiiri de çok ünlenmiştir. Bu şiir Faruk Nafiz’in
yazdığı “Sanat” adlı şiirle aynı mesajı vermektedir.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Halk kültürüne verdiği önem Ülkü dergisinde görülür.
· İlk şiirlerinde aşk, ölüm, ıstırap gibi bireysel konuları
işlemiş, daha sonra ise “Memleket şiiri” diyebileceğimiz köy havası
ağırlıklı, Anadolu’yu anlatan şiirler yazmıştır.
· Didaktik şiirler yazmasına rağmen daha çok duygusal yönü ağır
basan “lirik” şiirleriyle tanınmıştır.
· Türk halk şiiri geleneğinden yararlanmış, şiirlerinde halk
motiflerini kullanmıştır.
· Orda Bir Köy Var Uzakta şiiri önemlidir.
· Ziya Gökalp’ten etkilenen sanatçı, onun “halka doğru” ilkesini
sürekli uygulamaya çalışmıştır.
· Köroğlu, Karacaoğlan, Yunus Emre gibi halk şiirimizin büyük
ozanlarıyla ilgili pek çok veri elde etmiştir.
· Türk halk şiirinin araştırılmasında olduğu kadar yaygınlık
kazanmasında ve sevilmesinde de etkili olmuştur.
· Âşık Veysel’i keşfeden, onun edebiyatımızda tanınmasını
sağlayan odur.
· Tiyatro türünde de yapıtları vardır. Bunların konularını halk
biliminden almış, bu oyunlarında yer yer orta oyunu tekniğinden
yararlanmıştır.
Eserleri:
· Şiir: Şiirler, Tüm Şiirleri (Ölümünden sonra
yayımlanmıştır.)
· İnceleme: Köylü Temsilleri
· Oyun: Köşebaşı, Koçyiğit Köroğlu, Yazılan Bozulmadan, Bir
Pazar Günü, Satılık Ev
KEMALETTİN KAMU:
1901 yılında Bayburt’ta doğmuştur. İstanbul Erkek Öğretmen Okulu
öğrencisiyken Anadolu’ya giderek, Anadolu Ajansı’nda çalışmış ve
okulu bitirdikten sonra Paris’e gitmiştir. Burada Siyasal Bilgiler
Okulu’nda öğrenim gören Kemalettin Kamu, Erzurum ve Rize
milletvekili olarak TBMM’ye girmiş; 1948’de Ankara’da kalp
krizinden ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
· “Gurbet şairi” olarak tanınmıştır. Gurbet duygusunu bizzat
yaşamış ve çok iyi yansıtmıştır.
· Şiirlerinde “aşk, savaş, vatan sevgisi, siperde ve daima
gurbette olan Mehmetçik” konularını işlemiştir.
· Başlangıçta aruz ölçüsüyle yazan şair, daha sonra hece
ölçüsünü kullanmıştır. Hece ölçüsünün özellikle 11’li kalıbını
kullanmıştır. Halk şiiri geleneğinden yararlanmıştır. Lirik
şiirleriyle tanınmıştır.
· “Memleket Edebiyatı”nın önde gelen şairlerindendir.
· “Bingöl Çobanları” adlı şiiriyle tanınmıştır. Bu şiir Türk
edebiyatında en önemli pastoral şiir örneklerinden biridir.
“Gurbet, Kimsesizlik, İrşad” diğer önemli şiiridir.
· Şiirleri ölümünden sonra Rıfat Necdet Evrimen’in hazırladığı
“Kemalettin Kamu Hayatı Şahsiyeti ve Şiirleri” adlı kitapta
toplanmıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Savaş duygularını dile getiren şiirlerinin yanında aşk,
gurbet, yurt konularında şiirler de kaleme almış olan şair
Cumhuriyet döneminin bağımsız sanatçılarındandır.
· Vatanın işgalini bizzat yaşamış ve doğduğu şehir Bayburt’u
terk etmek zorunda kaldığından dolayı vatan ve gurbet şiirlerine
yönelmiştir.
· Hece ölçüsüyle lirik ve epik tarzda yazdığı şiirlerin dili
sağlam ve sadedir. Şair İlk şiirlerinde kısa süreyle aruzu da
kullanmıştır.
· Şiir dışında başka bir türde adını duyuramamış olan sanatçının
en tanınmış şiiri Bingöl Çobanları ve Gurbet’tir.
· Özellikle Gurbet şiirindeki “Ben gurbette değilim, gurbet
benim içimde” dizeleri çok ünlenmiştir.
Eserleri:
· Şiir: Gurbet, Bingöl Çobanları, Gurbet Geceleri, Gurbette
Renkler, Kimsesizlik, Güz, İzmir’e Tahassür, Hazan Yolcusunda,
İrşad, Söğüt
ZEKİ ÖMER DEFNE:
1903 yılında Çankırı’da doğan sanatçı İlkokulu doğduğu şehirde
okumuş, Ankara Muallim Mektebi ve İstanbul Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyat Bölümü’nden mezun olmuştur. İstanbul’un çeşitli
okullarında Edebiyat öğretmenliği yapan sanatçı emekliliğe
ayrıldıktan sonra 1992 yılında yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· İlk şiirlerinde halk şairlerinin havası hissedilen sanatçı,
daha sonraları yeni şiir anlayışına uygun eserler vermiştir.
· Halk şiiri ile modern şiir arasında köprü kurmak amacını
taşıyan Zeki Ömer Defne, şiirlerinde son derece sade ve ince bir
halk dilini kullanmıştır.
· Bütün şiirlerinde lirizmin hakim olduğu şair, öğretmenlik
duyarlılığını da eserlerine yansıtmıştır.
· Öğrencileri için yazdığı bazı şiirleri hâlâ dilden dile
dolaşmaktadır.
· Erzurum, Eğin, Isparta, Bursa, Konya, İstanbul ve Ilgaz
üzerine yazdığı güzellemeleri ile ses getirmiştir.
· İlk şiirini 1923 yılında yazmasına rağmen, şiirlerini
“Denizden Çalınmış Ülke” adıyla ancak 1971 yılında kitap haline
getirmiştir.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Halk şiirinin geleneğinden yararlanan Defne, son şiirlerde
serbest tarza yönelmiştir.
· İlhamını çevresindeki eşya ve olaylardan alan sanatçı;
sözcüklere derin, sembolik bir anlam yükler.
· Halk şiir geleneği ile modern dünyayı kucaklayan bir şair
olarak değerlendirilir.
· Erzurum, Eğin, Isparta, Bursa, İstanbul, Konya üzerine yurt
güzellemeleri yazdı.
Eserleri:
· Şiir: Denizden Çalınmış Ülke, Sessiz Nehir, Kardelenler
· Araştırma: Dede Korkut Hikâyeleri Üzerine Edebi Sanatlar
Bakımından Bir İnceleme
ORHAN ŞAİK GÖKYAY:
16 Temmuz 1902’de Kastamonu İnebolu’da doğan sanatçı,
ortaöğrenimini Aydın ve Kastamonu’da tamamlamış ve 1922’de Ankara
Muallim Mektebini bitirmiştir. Kısa bir süre ilköğretim
öğretmenliği yapmış ve 1927’de Kastamonu Lisesinden, 1930’da
İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden
mezun olmuştur. Değişik liselerde edebiyat öğretmenliği yaptıktan
sonra 1939’da Ankara Musiki Muallim Mektebine müdür olarak
atanmıştır. Daha sonra İngiltere’de öğrenci müfettişliği ve kültür
ateşeliği, Londra Üniversitesinde Türk Dili okutmanlığı, Marmara ve
Mimar Sinan üniversitelerinde Divan Edebiyatı dersi hocalığı gibi
görevlerde bulunmuştur. 1994’te İstanbul’da yaşamını
yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· Halk şiiri geleneğinden etkilenerek yazdığı içten, samimi
şiirleri ile tanınmış, özellikle ulusal konularda yazdığı
lirik-epik tarzdaki şiirleri ile sevilmiş bir sanatçıdır. “Bu Vatan
Kimin?” lirik-epik tarzdaki şiirlerinin en tanınmış olanıdır..
· İlk şiirlerini aruzla kaleme almış olan sanatçının dili duru,
pürüzsüz ve son derece sadedir.
· 1940 yıllarından itibaren folklor ve halk edebiyatı
çalışmalarına yönelen sanatçı, özellikle Dede Korkut üzerine
yaptığı çalışmalarla dikkat çekmiştir.
· Şiir ve inceleme alanında eser veren sanatçı şiirlerini
kitaplaştırmamış, sadece beş şiirini İngilizce olarak “Birkaç
Şiir-Poems” kitabına almıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· İlk şiirlerini aruzla yazmıştır. Sonra hece ölçüsüyle halk
edebiyatı nazım biçimleriyle şiirler yazmıştır. 61 şiirinden 21’i
aruzla, 29’u heceyle, 11’i serbest ölçüyle kaleme alınmıştır.
· “Bu vatan Kimin”, “Yas” adlı şiirleriyle tanınmıştır. Saz ve
tekke şiirini özümsemiş, güzelleme ve koçaklama türünü
kullanmıştır.
· Eleştiri ve edebiyat araştırmalarıyla tanınır. Türk divan ve
halk edebiyatının pek çok sorununu işlemiş, metinler
yayımlamıştır.
· “Dede Korkut” ile ilgili önemli çalışmalar yapmıştır.
Eserleri:
· Eleştiri: Destursuz Bağa Girenler
· Araştırma: Dede Korkut, Mercimek Ahmet, Kâtip Çelebi…
CEYHUN ATIF KANSU:
1919 yılında İstanbul’da doğmuş olan sanatçı küçük yaşta
annesini kaybetmiş, Babasıyla birlikte 1921’de Ankara’ya gitmiştir.
Ankara Gazi Lisesi ardından da, İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi’ni bitirmiştir. Ankara Numune Hastanesi’nde çocuk
hastalıkları uzmanı olmuş; Turhal Şeker Fabrikası, Ankara Şeker
Fabrikası ve Etimesgut Şeker Fabrikası’nda hekimlik yapmış, Şeker
Fabrikaları Sağlık Müfettişi görevine getirilmiştir. Etimesgut
Şeker Fabrikası’nda çocuk doktoru olarak görevliyken 1978 yılında
yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· İlk şiirlerini hece vezniyle ve halk şiiri etkisiyle yazmış
daha sonra Garip şiirine yakın bir şiir anlayışı benimsemiştir.
Orhan Veli etkisindeki bu döneminden sonra “Toplumcu” anlayışla
şiirler yazmıştır.
· Görevi nedeniyle gittiği Anadolu’nun en ücra köşelerinden,
memleketin farklı yöresindeki insanların acılarını dile
getirmiştir.
· Çocuk doktoru olarak gittiği köylerde insanların, özellikle
çocukların yoksulluğunu, acılarını, hastalıklarını tüm
samimiyetiyle şiirlerinde dile getirmiş ve gözlemlerinden dolayı
üzüntü duymuştur.
· Çocukların acılarının edebiyatımızda sembolleştiği isim,
Ceyhun Atıf Kansu’dur.
· Şiirlerinin kaynağı hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal
bağımsızlık ve doğadır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Asıl mesleği doktorluktur, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde
bulunmuştur.
· Başlangıçta halk şiir geleneğine bağlı kalmış, 1940’lı
yıllardan sonra serbest tarzda şiirler yazmıştır.
· Toplumcu şiir anlayışı, Marksist anlayışı benimsemiştir.
· Eserlerinde Anadolu’nun mahalli rengini, sıkıntılarını, hasta
çocuklarını mutsuz insanları anlatmıştır.
Eserleri:
· Şiir: Bir Çocuk Bahçesinde, Bağbozumu Sofrası, Çocuklar
Gemisi, Yanık Hava, Haziran Defteri, Yurdumdan, Bağımsızlık Gülü,
Sakarya Meydan Savaşı, Buğday Kadın Gül ve Gökyüzü, Devrimcinin
Takvimi
· Düzyazı: Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Köy Öğretmenine Mektuplar,
Tonguç’un Kitapları, Atatürkçü Olmak, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı,
Balım Kız Dalım Oğul, Halk Önderi Atatürk, Cumhuriyet Ağacı, Sevgi
Elması, Cumhuriyet Bayrağı Altında
BEHCET KEMAL ÇAĞLAR:
1908 yılında Erzincan’da doğan sanatçı, Kayseri Lisesi’nde
okurken kazandığı Zonguldak yüksek Maden Mühendisi Mektebi’ni
bitirmiştir. Maden mühendisi olarak üst düzey memurluklarda bulunan
Behçet Kemal, halkevleri müfettişi, İstanbul Radyosu edebî
müşaviri, TRT Yönetim Kurulu Başkanlığı gibi görevlerde çalışmış;
bir ara milletvekili olarak mecliste yer almıştır. 1969 yılında
ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
· Devrim, tarih ve memleket konularında yazdığı şiirleriyle
tanınmış bir şairdir. Şiirleri Atatürkçü, memleketçi, devrimci bir
özellik göstermektedir.
· Yazdığı ve Halkevlerinin açılışında bizzat oynadığı Çoban
piyesi ile Ergenekon adlı oyunuyla Atatürk’ün dikkatini
çekmiştir.
· Şairin Ankaralı Âşık Ömer mahlasıyla yazdığı halk şiirleri de
vardır.
· Şiirlerini hece ölçüsü ile kaleme almış, halk şiirinin bütün
biçimsel özelliklerinden yararlanmıştır.
· “Onuncu Yıl Marşı”nı yazmış ve geniş kitleler tarafından
tanınmıştır.
· Şiir, oyun, inceleme, antoloji, söylev gibi türlerde yazmış;
özellikle yazdığı şiirlerle ün sağlamıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Atatürkçülük şiirleriyle tanınmıştır, bunun yanında halk
şiirinden yararlanarak yazdığı ve milli duyguları işlediği
şiirleri, yurt güzellemeleri ile öne çıkmıştır.
· Ankaralı Âşık Ömer mahlasıyla âşık tarzı şiirler de yazmıştır.
Hece ölçüsünü kullanmıştır.
· Faruk Nafiz ile birlikte “Onuncu Yıl Marşı”nı yazmıştır.
· Şadırvan adlı bir dergi çıkarmıştır.
· Milli konuları işleyen tiyatro yapıtları vardır.
Eserleri:
· Şiir: Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden
İçeri (bütün şiirleri)
· Manzum Oyun: Çoban Atilla
· Diğer Yapıtları: Battal Gazi Destanı, Kuran-ı Kerim’den
İlhamlar, Hür Mavilikte, Dolmabahçe’den Anıtkabir’e Kadar, Atatürk
Denizinden Damlalar
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI:
1904’te Uşak’ta doğan sanatçı, ilk şiirlerini yükseköğrenimi
sırasında Milli Mecmua’da yayımlamıştır. 1927’de Mülkiye
Mektebi’nden mezun olmuştur. Çeşitli yerlerde memurluk ve
kaymakamlık görevlerinde bulunmuş, bir dönem de Kütahya
milletvekili seçilerek meclise girmiştir. Ömer Bedrettin 1946’da
İstanbul’da ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
· Memleket edebiyatı çığırını açan sanatçıların önde
gelenlerinden olan Ömer Bedrettin Uşaklı, gezdiği her yeri ressam
duyarlılığı ile anlatmış, Anadolu’yu pastoral bir güzellikle
mısralaştırmıştır.
· Devlet görevlerinden dolayı Anadolu’da gezip gördüğü yerleri
şiirlerine konu olarak seçmiştir.
· Beş Hececilere biçim açısından benzemesine rağmen öz olarak
onlardan ayrılır.
· Toplumsal konulara karşı duyarlılığı bulunan sanatçı,
sanatının son döneminde Fransız şairlerden de etkilenmiştir.
· Yazdığı şiirlerin kimileri bestelense de değerinin pek
anlaşılmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
· Özellikle Artvin, Ardahan, Antakya’yı eserlerine konu edinen
sanatçı deniz, gurbet, özleyiş, tabiat konularını büyük başarıyla
anlatmıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Hece ölçüsünü kullanan sanatçı memleket edebiyatının
temsilcisidir.
· Şiirlerinde Anadolu’nun güzelliklerini anlatmıştır.
· “Anadolu şairi” olarak bilinir.
Eserleri:
· Şiir: Deniz Sarhoşları, Deniz Hasreti, Yayla Dumanı, Sarıkız
Mermerleri
ARİF NİHAT ASYA:
7 Şubat 1904’te İstanbul Çatalca’da doğan sanatçı İstanbul
Üniversitesi Yüksek öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitirmiş ve
Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs’taki liselerde
edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Adana milletvekili olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde de bulunan sanatçı, milletvekilliğinden
sonra tekrar öğretmenliğe dönmüş ve Ankara Gazi Lisesi edebiyat
öğretmeni iken 1962’de emekliye ayrılmıştır. 5 Ocak 1975’te
Ankara’da yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· Adana’nın kurtuluş günü nedeniyle kaleme aldığı ünlü “Bayrak”
şiirinden dolayı “Bayrak Şairi” olarak anılmıştır.
· Aruzla başladığı şiir hayatına hece ile devam etmiş ve hece
ölçüsünde büyük başarı kaydetmiştir. Aruzla yazdığı şiirleri
arasında en çok rubaileri ile beğeni toplamıştır. Hece ve aruzla
yazdıkları dışında serbest şiir alanında da güzel örnekleri
vardır.
· Yaşadığı topraklan “vatan” olarak düşünmesi ulusalcı
düşüncelerle yüklü şiirler yazmasını sağlamış, “toplum için sanat”
anlayışıyla kaleme aldığı şiirlerinde konuda olduğu kadar “sanat”
endişesiyle biçime de önem vermiştir.
· Şiirlerinin dili halk değişlerinden de yararlandığı, herkese
hitap eden, son derece canlı bir dildir.
· Lirik, epik ve didaktik tarzda yazdığı şiirleri “destanî
şiirler, mistik şiirler ve yurt güzellemeleri” olarak üç bölümde
incelenmektedir. Din konularında yazdığı şiirler yanında nükteye ve
yergiye önem verdiği şiirler de kaleme almıştır.
· Nesir türünde de eserler vermesine rağmen asıl şöhretini
yazdığı şiirlere borçludur.
Kısaca özetleyecek olursak;
· Hem hece hem aruz ölçüsünü kullanmıştır.
· Ölçüsüz ve kafiyesiz şiirler de yazmış, bu şiirlerinde bile iç
ahengi oluşturmuştur.
· Şiirlerinde milli tarih ve kültürden yararlanmıştır.
· Kahramanlık, bayrak, vatan, millet, tarih, din, aşk ve doğa
güzellikleri şiirlerinin başlıca konularıdır.
· Divan şiiri nazım biçimlerinden rubaiyi sıkça
kullanmıştır.
· Edebiyatımızda “bayrak şairi” olarak tanınmıştır.
· Halk ve divan şiiri biçimlerinin yanında modern şiir
biçimlerini de kullanmıştır.
Eserleri:
· Şiir: Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Dualar ve Âminler, Kökler ve
Dallar, Kundaklar, Takvimler, Emzikler, Basamaklar, Köprüler,
Yürek, Heykeltraş, Aynalarda Kalan Kubbe-i Hadra, Fatihler Ölmez,
Takvimler, Rubaiyyat-ı Arif I, Rubaiyyat’-ı Arif II (Kıbrıs
Rubaileri), Rubaiyyat-ı Arif III(Nisan), Rubaiyyat-ı Arif IV(Kova
Burcu), Rubaiyyat-ı Arif V (Avrupa’dan Rubailer)
· Mensur Şiir: Ayetler, Yastığımın Rüyası
· Özdeyişler: Kanatlar ve Gagalar
· Düzyazı: Enikli Kapı, Terazi Kendini Tartmaz, Aramak ve
Söylememek, Kanatlarını Arayanlar, Sevgi Mektupları
HALİDE NUSRET ZORLUTUNA:
1901 yılında İstanbul’da doğan sanatçı ilköğrenimini özel olarak
yapmış, daha sonraları Erenköy Kız Lisesi’ni bitirerek Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü’ne girmiştir. Yurdun çeşitli yerlerinde
öğretmenlik yapmış olan Halide Nusret Zorlutuna, amcasının oğlu
Mustafa Necati ile beşik kertmesi yapıldığı için 18 yıl süren
nişanlılığı sona erdikten sonra 1926 yılında süvari yarbayı Aziz
Vecihi Zorlutuna ile evlenmiştir. Evlilik hayatı, eşinin 45 yıl
sonraki vefatına kadar sürmüştür. Çok severek yaptığı öğretmenlik
görevinden 1957’de Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu’nda
çalışmaktayken kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır. 1984 yılında
İstanbul’da ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
· Aruzla da yazdığı şiirleri bulunmasına rağmen heceyle kaleme
aldığı şiirleri ile ünlenmiştir. Şairin ayrıca serbest tarzda
yazdığı şiirleri de bulunmaktadır.
· Halide Nusret ilk önce aşk şiirleri kaleme almış, sonra yurt
güzelliklerini işlemiş, sonraları ise mistik bir havaya bürünmüş
şiirler kaleme almıştır.
· 1983’te “ümmül muharrirat” (yazarların annesi) ilan
edilmiştir.
· Şiir, roman, öykü türlerinde yazan sanatçı, “Git Bahar” şiiri
ile tanınmıştır.
· Şiirlerinde kendi yaşamına ait izlere yer veren sanatçı
hüzünlü, lirik şiirler kaleme almıştır.
Eserleri:
· Şiir: Geceden Taşan Dertler, Yayla Türküsü, Yurdumun Dört
Bucağı, Ellerim Bomboş
· Roman: Küller, Sisli Geceler, Gül’ün Babası Kim, Aşk ve
Zafer
· Öykü: Beyaz Selvi, Büyük Anne, Aydınlık Kapı
NECMETTİN HALİL ONAN:
1902’de doğan sanatçı ortaöğrenimini Vefa Lisesi’nde tamamladı.
1919 yılında Darülfünun Edebiyat Fakültesinde açılan sınavı
kazanarak Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu. İstanbul’un
işgali üzerine okul geçici olarak kapatılınca milli mücadeleye
katılmak üzere Ankara’ya geçti. Milli mücadele bittikten sonra
İstanbul’a dönerek yarım kalan eğitimine devam etti, 1924 yılında
mezun oldu. Bir süre tekrar Anadolu Ajansı’nda ve özel okullarda
çalıştı. 1929 yılından itibaren İzmir, Adana, Ankara illerinde pek
çok lisede edebiyat öğretmenliği ve lise müdürlüğü yaptıktan sonra
maarif müfettişi oldu. 1942-1946 yıllarında Yüksek Öğretim Genel
Müdürlüğü yaptı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi’ne Eski Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. 18
Ağustos 1968’de İstanbul’da hayatını kaybetti.
Edebi Kişiliği:
· Şiire aruz ölçüsü ile başlamıştır.
· Bireysel veya milli duygularla örülü hece şiirleriyle
tanındı.
· Milli Edebiyat hareketinin geliştiği sırada yetişen şair,
şiirlerinde bireysel duygulanışlarıyla, ulusal duyguları birlikte
işlemiştir.
· “Bir Yolcuya” şiiri hamaset edebiyatının en güzel
örneklerindendir.
Eserleri:
· Şiir: Çakıl Taşları, Bir Yudum Daha
· Roman: İşleyen Yara, Kolejli Nereye
· Araştırma: İzahlı Divan Şiiri Antolojisi
ŞUKUFE NİHAL BAŞAR:
1896’da İstanbul’da doğan sanatçı İstanbul Darülfünun’u Edebiyat
Fakültesi Coğrafya Bölümü’nden mezun oldu. Uzun süre İstanbul Kız
Lisesi’nde coğrafya ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Başlangıçta
Tevfik Fikret’in etkisinde aruz ölçüsüyle şiirler yazarken zaman
içinde Milli edebiyat akımının ilkelerine uygun olarak hece
ölçüsünü kullanmaya başladı. Devrinin tüm şairleri gibi Edebiyat-ı
Cedide, Fecri Ati ve Milli edebiyat akımı arasında sıkıştı kaldı.
Güneş, Varlık, Aydabir, Çınaraltı, Şadırvan gibi dergilerde
yayınlanan ve çoğu hece vezniyle yazılmış şiirlerinde lirizm ve
kadınsı bir içtenlik dikkat çeker. Milli uyanış hareketi içinde de
yer aldı, Fatih mitinginde etkileyici bir konuşma yaptı. Türk
Kadınlar Birliği’nin kurucuları arasında yer alan sanatçı 1973’te
İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Edebi Kişiliği:
· İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandı. Sonra Milli Edebiyat
akımını benimseyerek hece ölçüsüne döndü.
· Şiirlerinde romantik duyguları, hikâye ve romanlarında ise
toplum sorunlarını, kadın problemlerini işledi.
Eserleri:
· Şiir: Yıldızlar ve Gölgeler, Hazan Rüzgârları, Gayya, Su, Şile
Yolları, Sabah Kuşları, Yerden Göğe
· Hikâye: Tevekkülün Cezası
· Roman: Renksiz Istırap, Yakut Kayalar, Çöl Güneşi, Yalnız
Dönüyorum, Domaniç Dağlarının Yolcusu, Çölde Sabah Oluyor
· Gezi: Finlandiya
ALİ ULVİ ELÖVE:
1881 yılında Selanık'te doğdu. Bir süre Selanik İdadisi'nde
okudu; Selanik Darulmuallimîn-i İdadisi'ni bitirdi. Tesalya Golos
Telgrafhanesi'nde posta katipliği, Serez Ecnebi Muharebe Telgraf
memurluğu, Fevziye Mektebi'nde öğretmenlik yaptı (1898-1905). Özel
dersler verdi. Bu şehirde Kazım Nami Duru ile Çocuk Bahçesi
dergisini çıkardı (1905). 1908'den sonra İstanbul, Adana ve
Bursa'da edebiyat öğretmenliğine devam etti. 1939 yılından itibaren
Gazi Eğitim Enstitüsünde ders vermeye başladı. 1945 yılında
emekliye ayrıldı. 'M. Neşat, Ali Necat' imzalarını da kullandı.
Bir süre Türk Dil Kurumunda Terim Kolu uzmanı olarak çalıştı.
Türk dili araştırmaları ile tanındı. Ayrıca çocuk şiirleri yazdı.
'Dağ Başını Duman Almış' sözleriyle başlayan 'Gençlik Marşı' onun
eseridir.
15 Ağustos 1975 tarihinde vefat etti.
ESERLERİ:
Şiirleri:
Çocuklarımıza Neşîdeler (1912) Çocuklarımıza Şiir (1959)
Derlemeleri-araştırmaları:
Türkçe Hekimlik Terimleri Üzerine Bir Deneme (Dr. I. İşçil ile,
1944) Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü (M. A. Ağakay ve A.
Dilaçar ile, 1948) Dilbilim Terimleri Sözlüğü (Mehmet Ali Ağakay ve
Agop Dilaçar ile, 1949)
Çevirileri:
Küçüklere Çamur İşleri Nasıl Yaptırmalı (Garsen'den) Türk Dili
Grameri (Jean Deny'den, 1941) Mikyasü'l-Lisan ve Kıstasü'l-Beyan
(Konuşmanın ve dilin ölçüleri Kütahyalı Abdurrahman Hoca'nın
eserinin açıklamalı tercümesi, 1952)
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU:
1911’de Görele’de doğan sanatçı ilk şiirlerini lise yıllarında
yazdı. Trabzon Lisesi’nde okurken, ünlü ressam Zeki Kocaemmi’nin
öğrencisi olması Eyüboğlu’nun yaşamını değiştirdi. Zeki
Kocaemmi’nin yönlendirmesi sonucunda, İstanbul’a giderek Güzel
Sanatlar Akademisi’ne girdi. Mezun olduktan sonra Fransa’ya gitti.
İki yıl, Paris’te eğitim gördü. André Lhote’un yanında resim
çalıştı. Fransa’da Rumen asıllı (daha sonra eşi olan) Eren Eyüboğlu
ile tanıştı. Türkiye’ye döndükten sonra, Güzel Sanatlar
Akademisi’nin Resim Bölümü’nde öğretim üyesi olarak göreve başladı.
1960 ve 1961 senelerinde, iki kez ABD’ye gitti. Birçok geziye
katılan, konferanslar veren Eyüboğlu; resim çalışmalarıyla 1969
yılında, Sao Paulo Bienali’nde onur madalyası kazandı. 1927’de
başladığı resim öğretmenliğini ölümüne dek sürdüren ve çok sayıda
öğrenci yetiştiren Eyüboğlu, 1975 yılında vefat etti.
Edebi Kişiliği:
· “D grubu” ressamları arasındadır.
· Ressam kişiliğinden gelen ögeler şiirlerinde önemli yer tutar.
Ressamlığın verdiği bakış açısıyla adeta renklerle tablo
çizmiştir.
· Şiirlerinin sosyal içeriği de vardır. Anadolu insanının yoksul
yaşamını anlatmıştır.
· Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş, gibi türlerine karşı
duyduğu hayranlık şiirlerine yansımıştır; halk kültüründen
esinlenmiştir. Şiirlerinde gözlemlerine de yer vermiştir.
· Şiirlerinde biçim, ölçü, uyak kaygısı taşımamıştır. Şiirlerini
doğal ve akıcı bir üslupla yazmıştır.
· Gezi ve deneme türündeki yapıtlarında halk kültürü, halk
sanatı konusundaki düşüncelerini ortaya koymuştur.
Eserleri:
· Şiir: Dol Karabakır Dol, Karadut, Tuz, Yaradan’a Mektuplar,
Üçü Birden, Dördü Birden, Yaşadım
· Düzyazı: Tezek, Delifişek, Canım Anadolu
6. GARİPÇİLER (1. YENİCİLER):
Garipçiler; Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat
Horozcu’nun oluşturduğu bir topluluktur. 1941 yılında Orhan Veli,
Oktay Rıfat, Melih Cevdet “Garip” adlı ortak bir kitap
yayımladılar. Şiirle ilgili görüşlerini bu yapıtın ön sözünde
açıkladılar. Bu ön sözde yerleşik şiir anlayışına meydan
okuduklarını açıkladılar.
Onlara göre şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıydı.
Alaycı ve nükteciydiler. Aydınları bırakıp halka yöneldiler.
Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır. Serbest
şiir egemen olmuştur.
Dil, sürekli bir özleşme ve arınma çabasındadır. Roman ve
hikâyede serim, düğüm, sonuç bölümleri umursanmamıştır. Şairaneliğe
kaçmadan, mecazsız yazdılar. Soyut temalar yerine ekmek derdi,
günlük şeyler işlendi. “ Konunun bayağısı yoktur, ancak işleyişte
bayağılık vardır.” diye düşünürler. En çok görülen temalar: yaşama
sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi,
aşktır.
1941 yılından sonra Türk şiirinde görülen ve öncülüğünü Orhan
Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat üçlüsünün yaptığı edebiyat
akımıdır. Bu üç şair, şiirde sürüp gitmekte olan aşırı
duygusallığa, şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe baş kaldıran
şiirlerini toplayarak Garip adında bir kitap yayımladılar.
Daha sonra “Birinci Yeni” olarak adlandırılmıştır. Bu akım,
Orhan Veli’nin 1950 yılındaki beklenmedik ölümüyle sona
ermiştir.
Garip akımının (Birinci Yenicilerin) özellikleri:
· Şiirde her türlü kurala ve belirli kalıplara karşı
çıkmışlardır.
· Şiirde ölçü, kafiye ve dörtlüğe karşı çıkmışlardır.
· Şiirde şairaneliği, mecazlı söyleyiş ve sanatları kabul
etmediler.
· Süslü, sanatlı dile karşı çıkıp sade bir dil kullandılar.
· Şiirde o güne kadar işlenmedik konuları ele aldılar.
· Konuşma dili ile günlük sıradan konuları işlediler.
· İşledikleri konular günlük hayattan sıradan insanların
problemleri, yaşama sevinci ve hayattaki bazı garipliklerdir.
· Halk deyişlerinden yararlanmışlar, toplumsal yergiye yer
vermişlerdir.
· Şiirde anlaşılmazlık dışlanmış ve anlam, şiirin en önemli
niteliği olarak öne çıkarılmıştır. “Şiir, bir bütün hususiyeti
edasında olan bir söz sanatıdır ve her şeyden önce manadan
ibarettir.”
· İlk çağlarda “İkinci dizenin daha kolay hatırlanması için bir
araç olarak kullanıldığına inandıkları ölçü ve uyağı şiirden
dışlamış. “Hece ölçüsü de aruz ölçüsü de gereksizdir.” felsefesini
ilke edinmişlerdir. Serbest şiir benimsenmiştir.
· Şiirde “tarihinin aç gözünü doyurmuş olan edebi sanatlara”
artık gerek olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre her türlü söz ve
anlatım sanatı bırakılmalıdır.
· Kişiler dünyasını sıradan insanlar veya küçük insan tipi
oluşturur.
· “Şiir halka seslenmelidir” anlayışıyla sokağı ve günlük
yaşamdaki her şeyi şiire aktardılar.
· Sürrealizm ve dadaizmden etkilenen sanatçılar bilinçaltı,
düşler ve çocukluk heyecanları gibi konuları sık kullanmışlardır.
Kuralsızlığı kural edinmişlerdir.
· Şairanenilikten kaçınmışlar, günlük konuşma dilini (sade bir
dili) kullanmışlardır.
· Şiirin müzik, resim gibi sanatlarla olan ilişkisine son
vermişlerdir.
· İroni ve mizah Garipçilerin ayırıcı özelliklerindendir.
· Siyaset dışı kalmışlardır.
· “Şiir duyguya değil, akla seslenmelidir” görüşünü benimseyen
sanatçılar, şiirin bütün geleneklerden uzaklaşması gerektiğini
ifade etmişlerdir.
· Bütün güzelliği öne çıkarılmıştır.
· “Yaşama sevinci”ni dile getirmişlerdir.
· Şiirde toplumsal aksaklıkları eleştirmişlerdir.
· Söylev havasından uzaklaşmışlar, doğa betimlemelerine
başvurmuşlardır.
· Edebiyat eleştirmenlerinin değişik yorumlarına uğrayan Garip
akımını Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyüboğlu desteklemiş, Ahmet
Hamdi Tanpınar ise şiirden uzaklaşma saymıştır.
ORHAN VELİ KANIK:
13 Nisan 1914’te İstanbul’da doğan sanatçı, Galatasaray
Lisesi’nde başladığı eğitimini, babasının tayini nedeniyle
Ankara’da tamamlamıştır. 1933’te Ankara Gazi Lisesi’nden mezun
olduktan sonra bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Felsefe Bölümü’ne devam etmiştir. Yarıda bıraktığı bu okuldan sonra
1936’da Ankara’da PTT Genel Müdürlüğü’nde çalışmıştır. 1945’te
Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’na girmiş ve 1947’de bu
görevden ayrılıp yaşamını yazarlık ve çevirmenlikle kazanmaya
başlamıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve şiirler yazan
sanatçı 1 Ocak 1949’da yayımlamaya başladığı “Yaprak” dergisini 15
Haziran 1950’ye değin 28 sayı çıkarmıştır. Ankara’da belediyenin
açtığı bir çukura düşüp yaralanmış ve bu olaydan dört gün sonra
İstanbul’da bir dostunun evinde rahatsızlanarak kaldırıldığı
Cerrahpaşa Hastanesi’nde beyin kanaması sonucu 14 Kasım 1950
tarihinde yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
· Garip hareketinin kurucusu olan ve sadece kendi dönemine
değil, şiir sanatıyla ilgili düşünceleri ile Türk edebiyatına
damga vuran sanatçı bir “şiir ihtilalcisidir” ve şiir sanatına dair
görüşlerini “Garip” adlı kitabının önsözünde belirtmiştir.
· İlk şiirlerinde vezin ve kafiye gibi geleneksel anlayışa
uygun, şiirin biçimsel bütün özelliklerini kullanan, hatta Divan
şirine ait aruzla yazılmış rubaileri çeviren sanatçı; 1940’tan
itibaren başlattığı Garip hareketi ile eski şiire ait hemen hemen
her şeyi yıkma eğilimine girmiştir.
· Orhan Veli vezin ve kafiyenin gereksiz olduğunu savunmuş,
şiirin diline büyük önem vermiştir. Özellikle halk diline yönelmiş,
halkın konuştuğu kelimeleri şiirinde kullanmıştır. Onun en büyük
amacı şiiri süsten kurtararak soyut şiir yerine, özüne ulaştığı
somut bir şiir yazmaktır.
· Mecaz ve edebi sanatlar gibi şiirin söyleyiş özell