Top Banner
24.Hafta 2009 ÜCRETSİZ İstanbul... Ölü Şairler Cemiyeti'nin ücretsiz yayınıdır. Ölü Şairler Cemiyeti Yıl 1, Sayı 4
15

Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Mar 07, 2016

Download

Documents

Sezgin Yılmaz

Bitirilememiş bir çalışma.
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

24

.Haf

ta

20

09

ÜC

RET

SİZ

İsta

nb

ul..

.

Ölü

Şai

rler

Cem

iyet

i'nin

ücr

etsi

z y

ayın

ıdır

.

Ölü Şairler Cemiyeti

Yıl 1, Sayı 4

İsta

nb

ul'u

D

inliy

oru

m

Page 2: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Ölü Şairler Cemiyeti

23.Hafta, 2009

Yıl 1, Sayı 4

Cemiyet Adına Yayın Sahibi:

Sezgin YILMAZ

Buğra TETİK

Yayımcı:

Buğra TETİK

Ezgi VAROL

Tasarım ve Dizgi:

Sezgin YILMAZ

Yayın Türü:

Yerel Süreli Yayın

Her onbeş günde bir Yayımlanır

Ücretsiz Yayın

2. Yurt /501-12 Orta Doğu Teknik Üniversitesi 06531 Ankara

Dergi içerisinde verilen reklamlar kar amaçlı değildir.

İstanbul, şiirin ve şairin mahrecidir. Bu

şehrin göğünün topladığı bulutlar, şairin

kelimeleri olarak ete kemiğe bürünür ve

şiir olur. Her kuytusunda bir gizem

unutulmuştur; şair hatırlar, hatırlatır.

Şiir ve şehir; şair ve İstanbul bir gelgit

misali sürekli bir duygudaşlık halindedir.

Bir harf heceye; heceler kelimeye ve

kelimeler cümleye dönüşür de en bakir

şiirler İstanbul‟da mayalanır. Güzel

sanatların "öz"ünde yer alan şiiri mihenk

taşında bileyen şair, İstanbul‟un güzelliği

karşısındaki "hayret"ini şiirle ifade eder.

Şiirin Başşehrinden… Şair, bu şehrin gizeminden,güzelliğinden

doğan hasretin, aşkın, coşkunun ve

erdemin ülkesini inşa eder. Şiir, İstanbul

endazesinde sınanarak "saf"laşır.

Nevzat AYHAN Kültür A.Ş. Genel Müdürü

Bu

res

im K

itap

Zam

anı 3

5. s

ayıs

ınd

an a

lıntı

dır

.

Page 3: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

4

1

2 6

5

3

8

7

İstanbul Dinliyorum /

İstanbul İçin /

İstanbul Türküsü /

Galata Köprüsü

İstanbul’da / Kuzguncuk

Ağa Camii

İstanbul / İstanbul Işık Işık

Bu şehir

Bir Başka Tepeden /

Hayal Şehir /

İstanbul’un Fethini Gören

Üsküdar /

İstanbul’un O Yerleri /

Siste Söyleniş

İstanbul / İstanbul Işıl Işıl

Bu şehir

İstanbulDestanı-I /

İstanbul Destanı-II

Cemiyeti Ölü Şairler

II. Uluslar arası İstanbul Şiir

Festivali

Joachim Sartarius……………….5

Mel Kenne………………………6

Orhan Veli Kanık

İstanbul‟u Dinliyorum…………..7

İstanbul İçin……………………..8

İstanbul Türküsü

Galata Köprüsü

Ümit Yaşar Oğuzcan

İstanbul

İstanbul Işık Işık

Bu Şehir

İçindekiler Mayıs, 2009

Page 4: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

İskend

er PALA

'dan

İki mü

thiş eser d

aha...

Şairlerin Dilinden

Şiirler Şairler Meclisler

Klâsik şiirimize Divan Edebiyatı, Aristokrat

Edebiyat, Yüksek Zümre Edebiyatı, Havas

Edebiyatı gibi sonradan verilen bütün isimler,

hemen daima şairlerin halktan kopuk, padişahların

çevresinde kümelenmiş birer caize avcısı

olduklarını çağrıştıragelmiştir. Bu isimleri

koyanlar, bilhassa böyle anlaşılmasına özen

göstermişlerdir. Ve şairlerden bahsederken

neredeyse onları sarayda yatıp kalkan dalkavuklar

olarak göstermeye kalkışmışlardır. Oysa bu

kitabın sayfalarında onları gerçek yüzleriyle ve

söylenenin tam aksine birer halk insanı olarak

tanıyacaksınız…

Şairler vardı… Şiiri gönülde duyup fikirde

hummaya dönüştürerek tam altı asır yaşamışlardı.

Onlar, yürekleri ürpertmekten ziyade, zihni sarhoş

etmek için mısralar yazarlardı. Aynı dilber için

sevdaya tutulup sonsuz acılar çekerlerken, aynı

medeniyetin genel kabulleri içerisinde bilimin,

sanatın, felsefenin, edebiyatın tarihini

oluştururlardı. Asırlar geçse de hiç değişmeyen

acılarının terennümüyle akılları ürperten bu

silsile, aynı kaderi yaşamak üzere halk edilmiş

gönül erleri gibiydiler. Ancak asla özgür

olamadılar…

Reklamlar kar amacı gözetmemektedir.

Page 5: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4
Page 6: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Orhan Veli, nimm noch ein Schlückchen

dem Mond zuliebe,

nein, zu Des Monds,

blaßgrüne Glühbirne

überm verschlammten Goldenen Horn,

Die selbst das Geheult der Muezzine (18 Uhr 30)

nicht zu bersten vermag.

Dein Stein ist neben dem Stein von Tezer.

Wenn man schon ruhen muß,

ruht ihr am schönsten Ort:

unter altem Lorbeer

oberhalb Des Bosporus

Am Rumeli Hisar

unter einem Stein,

Den wie sehen und hören.

Ihr sprecht zu euren Büchern in diesem Park.

Nicht anders könnt ihr enscheinen,

habt eurem Tod Sprache beigebracht

das kurze Leben lang.

Könntet ihr nur Istanbul sehen, jetzt,

Von den Soldaten verlassen, für eine Weile,

schöner denn je,

Die wehenden Alevimäntel

und 27 Minarette vom Café Pierre Lotinoch

ein Schlückchen, ach,

es ist kitschig hier,

hellblau, mit Mond,

und ernst, ernste Terrassen

mit Marmorzäunen im Quarat

und das klangende Tambur von Ney.

Trinkt aus,

Was weder Atem ist noch Mund.

Ihr könnt nicht anders erscheinen:

das Licht der Küsse im Blätterflackkern

diesses Gartens.

Hellblau, mit Mond

Çek bir yudum daha, Orhan Veli

Ay aşkına,

hayır, Ay şerefine

müezzin feryatlarının bile (18.30)

delip geçemediği

çamura batmış Haliç üzerinde,

soluk yeşil ampuller

Tezer‟in taşıyla yan yana taşın,

huzur içinde yatılacaksa eğer

en güzel yerde yatıyorsunuz:

yaşlı defneler altında

Boğaz sırtlarında

Rumeli Hisarıyla koyun koyuna

Gördüğümüz ve duyduğumuz

bir taşın altında.

kitaplarınızı söylüyorsunuz bu parkta

başka türlü görünemezdiniz siz

ölümünüze de öğrettiniz konuşmayı

kısa hayatlarınız boyunca.

İstanbul‟u şimdi görebilseydiniz keşke

askerlerin çekilip gittiği, bir süreliğine,

her zamankinden güzel

dalgalanan Alevi giysilerini

ve Café Pierre Loti‟nin 27 minaresini

Bir yudumcuk daha, ah,

burası miskinler yatağı

açık mavi, yanında ay

ve ciddi, çok ciddi teraslar

mermer trabzanlı kare kare

ve ney‟in yanık sesi

içip bitirin

ne nefes ne de ağız

başka türlü görünemezdiniz siz:

bu bahçenin titreşen yaprakları arasında

öpücüklerin ışığı.

SAR

TAR

İUS

II. Uluslararası İstanbul Şiir Festivali

Ölü Şairler 6 Cemiyeti

Mayıs, 2009

Hel

lbla

u, m

it M

on

d*

Açı

k M

avi,

Yan

ınd

a A

y

Joac

him

1946 yılında Almanya, Fürth’de doğdu. Uzun süre New York, İstanbul ve Nicosia’da diplomatlık yaptı. Künste Üniversitesi’nde konuk professor ünvanına sahiptir. Sartorius bugüne değin altı şiir kitabına imza attı. Malcom Lowry ve William Carlos Williams’ın toplu eserlerinin editörlüğünü üstlenmiş olan şair, birçok şiir antolojisi hazırlamıştır. 1998 yılında Paul Scheerbart ödülüne layık görülen Sartorius, Almanya PEN ve Alman Şiir Akademisi üyesidir.

* H

ellb

lau

, mit

Mo

nd

şiir

inin

çev

iris

i yan

tar

afın

dak

i Açı

k M

avi,

Yan

ınd

a A

y şi

irid

ir.

Page 7: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

II. Uluslararası İstanbul Şiir Festivali

Mayıs, 2009

KEN

NE

Me

l

Dört şiir kitabı yayımlanmış olan Mel Kenne, ikinci şiir kitabı "South Wind"("Güney Rüzgarı") ile 1984 Austin Kitap Ödülü’ne değer görülmüştür. Türkçe çevirisini İpek Seyalıoğlu’nun üstlendiği beşinci şiir kitabı, "Fault Line" ("Fay Hattı") bu yıl Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanacaktır. Kenne, aynı zamanda, Latin Amerika, İspanyol ve Türk şiirinden kaydadeğer çeviriler yapmıştır. Halen İstanbul’da yaşayan şair, Kadir Has Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim görevlisidir.

As I stroll beside the strait,

near “the poet‟s graveyard,”

where Orhan Veli is buried

and Oktay Rifat is not

because of some ridiculous

bureaucratic boondoggle,

I think if Veli only could,

he‟d laugh in his sardonic

but innocent way about

his close friend‟s exile.

Maybe he‟s already started

his latest poem, “A Letter

from the Grave,” a work

that won‟t become known

until the last car has passed

the cemetery‟s thick, green

shade beneath castle walls

facing the sea, where “Song

of Istanbul” was once sung

by a “stranger” who died alone

and young, and now lies

up there above the inching line

of Sunday traffic. Today,

the whole city is his cortege.

Ru

mel

i His

arı*

Cemiyeti 7 Ölü Şairler

Boğazda gezinirken

şairin mezarı civarında

Orhan Veli‟nin gömüldüğü

Oktay Rifat‟ın gömülemediği

bir gülünç karmaşa yüzünden

düşünüyorum da Orhan Veli

ölmeseydi eğer,

gülerdi alaycı ve masum,

dostunun sürgününe.

Belki çoktan başlamıştır

en yeni şiirine, “Mezarımdan

bir mektup size”, bir şiir ki

duyulacak ancak

son araba geçtiğinde

surların altında

denize bakan

mezarlığın koyu yeşil

gölgesinden, İstanbul

türküsünü okumuş

bir garip ilk orada

ve ölmüş yalnız ve genç

şimdi uzanıyor

Pazar trafiğinin

yukarısında. Bugün,

bütün şehir onun cenaze alayı.

Ru

mel

i His

arı

* R

um

eli H

isar

ı şiir

inin

çev

iris

i yan

tar

afın

dak

i Ru

mel

i His

arı ş

iirid

ir.

Page 8: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Ölü Şairler 8 Cemiyeti

Bir Garip Orhan Veli… Mayıs, 2009

Page 9: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Ölü Şairler 9

İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar ağaçlarda;

Uzaklarda, çok uzaklarda

Sucuların hiç durmayan çıngırakları;

İstanbul‟u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul‟u dinliyorum gözlerim kapalı;

Kuşlar geçiyor derken

Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;

Ağlar çekiliyor dalyanlarda;

Bir kadının suya değiyor ayakları;

İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Serin serin Kapalıçarşı,

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa

Güvercin dolu avlular,

Çekiç sesleri geliyor doklardan

Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;

İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı

Başında eski alemlerin sarhoşluğu,

Loş kayıkhaneleriyle bir yalı

Dinmiş lodosların uğultusu içinde.

İstanbul‟u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir yosma geçiyor kaldırımdan.

Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.

Bir şey düşüyor elinden yere;

Bir gül olmalı.

İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.

Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;

Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;

Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından

Kalbinin vuruşundan anlıyorum;

İstanbul‟u dinliyorum.

Nisan

İmkansız şey

Şiir yazmak,

Aşıksan eğer;

Ve yazmamak,

Aylardan nisansa.

Arzular ve Hâtıralar

Arzular başka şey,

Hâtıralar başka.

Güneşi görmeyen şehirde,

Söyle, nasıl yaşanır?

Böcekler

Düşünme,

Arzu et sade!

Bak, böcekler de öyle yapıyor.

Dâvet

Bekliyorum

Öyle bir havada gel ki,

Vazgeçmek mümkün olmasın.

Orhan Veli

Bütün Şiirleri

YKY

ista

nb

ul İ

çin

Cemiyeti

Bir Garip Orhan Veli… Mayıs, 2009

ista

nb

ul D

inliy

oru

m

Page 10: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Dikilir köprü üzerine,

Keyifle seyrederim hepinizi.

Kiminiz kürek çeker, suya suya;

Kiminiz midye çıkarır dubalarda;

Kiminiz dümen tutar mavnalarda;

Kiminiz çimacıdır halat başında;

Kiminiz kuştur, uçar, şairane;

Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;

Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra;

Kiminiz bulut, havalarda;

Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı,

Şıp diye geçer köprünün altından;

Kiminiz düdüktür, öter;

Kiminiz dumandır, tüter;

Ama hepiniz, hepiniz...

Hepiniz geçim derdinde.

Bir ben miyim keyif ehli içinizde?

Bakmayın, gün olur, ben de

Bir şiir söylerim belki sizlere dair;

Elime üç beş kuruş geçer;

Karnım doyar benim de.

Cemiyeti Ölü Şairler 10

Bir Garip Orhan Veli… Mayıs, 2009

İstanbul Türküsü Galata Köprüsü

İstanbul‟da, Boğaziçi‟nde,

Bir garip Orhan Veli‟yim;

Veli‟nin oğluyum,

Tarifsiz kederler içinde.

Urumelihisarı‟na oturmuşum

Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:

“İstanbul‟un mermer taşları;

Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;

Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları;

Edalı‟m,

Senin yüzünden bu halım.”

“İstanbul‟un orta yeri sinema;

Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;

El konuşur, sevişirmiş, bana ne?

Sevdalı‟m,

Boynuna vebalim!”

İstanbul‟da, Boğaziçi‟ndeyim.

Bir fakir Orhan Veli;

Veli‟nin oğlu,

Tarifsiz kederler içindeyim.

Page 11: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Ümit Yaşar Oğuzcan Mayıs, 2009

Üm

it Y

aşar

UZC

AN

Şiire 1940’da Yedigün şairleri arasında başlayan şairin 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 eseri yayınlandı. Şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınan Oğuzcan, günümüzün en popüler şairlerindendir. Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973’te büyük oğlu Vedat’ın intihar etmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti.

Ölü Şairler 11 Cemiyeti

Evin içinde bir oda, odada İstanbul

Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm

Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

Bu ne biçim su, bu nasıl şehir

Şişede İstanbul, masada İstanbul

Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık

Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım

Nereye gidersen git, orada İstanbul.

istanbul rüzgâr rüzgâr sevdiğim

kâh bir lodos, denizlerden esen

ılık mı ılık

kâh ustura gibi deli bir poyraz

bırak saçlarını rüzgârlarına istanbulun

bu şehirde aşksız ve rüzgârsız yaşanmaz

istanbul bulut bulut sevdiğim

kimi beyaz mı beyaz

ince, tül gibi

kimi katran misali kara

bulutları da insanlarına benzer istanbulun

inanma sevdiğim, inanma bulutlara

istanbul yağmur yağmur sevdiğim

kâh ince ince

kâh bardaktan boşanırcasına

hele bir yağmur yağmaya görsün

ölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğim

ve yaşanırcasına ölünür

istanbul deniz deniz sevdiğim

bir çakır mavi

bir camgöbeği tuzlu su

üstünde irili ufaklı tekneler

kayıklar, yelkenliler, mavnalar

kalleştir denizleri istanbulun sevdiğim

istanbul kadar

istanbul kadeh kadeh sevdiğim

içtikçe içesi gelir insanın

sarhoşluğu tutuşup yanmaya benzer

ve bir gölgedir yalnızlık meyhanelerinde

seninle dolaşır, seninle gezer

Bir sabah evden çıktım

Sokaklar ışıl ışıldı.

Dört yanım günlük güneşlik

Tertemiz bir hava ciğerlerimde

Nereye baksam mutluluk, umut, sevgi

Nereye gitsem bir uçarılık yüreğimde

Alışmadığım iyimser duygular

Gökyüzü inadına mavi

Yaşamak inadına güzel

Bu nasıl şehirdir böyle

Bütün sokaklar Utrillo'nun ellerinden çıkmış

Bütün evlerde Dufy'nin renkleri

Beyaz beyaz güvercinler damların üzerinde

Hava ılık mı serin mi belli değil

Kadife gibi

Gözleri namuslu namuslu parlar insanların

Gökyüzü inadına mavi

Yaşamak inadına güzel

Bu şehirde sen varsın...

İsta

nb

ul

Bu

Şeh

ir

İsta

nb

ul I

şık

Işık

Page 12: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Mayıs, 2009 Yahya Kemal Beyatlı

BEY

ATL

IYa

hya

Ke

mal 1884 yılında Yenimahalle Üsküp'te dünyaya

gelmiştir. Asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlköğrenimini Üsküp'te gördü. İstanbul Vefa Lisesi mezunudur.

Fransa'da siyasal bilgiler okudu. Orada 9 yıl

bulundu. Fransız Edebiyatı'nı ve edebiyatçılarını yakından tanıma imkânı buldu. Onlardan etkilendi.

Doğu Dilleri Okulu'na devam ederek Arapça ve

Farsça'sını geliştirdi. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı. Darülfünûn'da tarih ve edebiyat dersleri

okuttu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Lozan

Konferansı'na katıldı. 1923'te Urfa Milletvekili seçildi. Çeşitli ülkelerde diplomatik görevler alarak

Türkiye'yi temsil etti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul

Milletvekilliği yaptı. Pakistan Büyükelçiliği görevindeyken 1949 'da emekli oldu. „Dört Aruzcular‟ dan birisidir.

12 Cemiyeti Ölü Şairler

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.

Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Git bu mevsimde, gurub vakti, Cihangir'den bak!

Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak!

Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan;

Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan;

O ilah isteyip eğlence hayalhanesine,

Çevirir camları birden peri kasanesine.

Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka

Benzer üç bin sene evvelki mutantan sarka.

Mestolup içtiği altın şarabın zevkinden

Elde bir kırmızı kâseyle ufuktan çekilen

Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarı

Böyle ma'mur eder ettikçe hayal Üsküdar'ı.

O ilahın bütün ilhamı fakat anidir;

Bu ateşten yaratılmış yapılar fanidir;

Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı.

Az sürer gerçi fakir Üsküdar'ın saltanatı;

Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;

Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına,

Ezeli mağfiretin böyle bir ikliminde

Altının göz boyamaz kalbi kadar halisi de.

Halkının hilkati her semtini bir cennet eden

Karşı sahilde karanlıkta kalan her tepeden,

Gece birçok fukara evlerinin lambaları

En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar'ı

Yahya Kemal Aziz İstanbul

İstanbul Fetih Cemiyeti

Hay

al Ş

ehir

Bir

Baş

ka T

eped

en

Page 13: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Mayıs, 2009 Yahya Kemal Beyatlı

13 Cemiyeti Ölü Şairler

Üsküdar bir ulu rüyâyı görenler şehri,

Seni gıptayle hatırlar vatanın her şehri,

Hepsi der: "Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?

Bizim İstanbul'u fethettiğimiz mutlu günü.

Elli üç gün ne mehâbetli temâşa idi o.

Sanki halkın uyanık gördüğü rüyâ idi o.

Şimdi beş yüz sene geçmiş o büyük hatıradan

Elli üç günde o hengâme görülmüş buradan,

Canlanır levhâsı hâlâ beşer ettikçe hayâl

O zaman ortada, her saniye gerçek bir hâl.

Gürlemiş Topkapı'dan bir yeni şiddetle daha.

Şanlı namıyle "büyük top" denilen ejderha.

Sarf edilmiş nice kol kuvveti gündüz ve gece.

Karadan sevk edilen yüz gemi geçmiş Haliç'e

Son günün cengi olurken, ne şafakmış o şafak.

Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak,

Görmüş İstanbul'a yüzbin meteğin uçtuğunu,

Saklamış durmuş, asırlarca, hayâlinde bunu.

Aşkın şeref diyârını gördümdü bir zaman.

Yıldızlarıyle başka bir âlemdi her gece.

Kıpkırmızıydı şanlı ufuklarda her şafak.

Cânanla çıktığım tepeler... Başta Çamlıca..

Hâlâ muhayyilemde parıldar, resim gibi,

Yârin dudaklarında bitip başlayan visâl.

Cânanla gezdiğim kıyılar, sürdüğüm hayat,

Öz mâvilikle çerçevelenmiş o levhada,

Ömrün murâdımızca geçen mutlu günleri.

Yaş bastı. Görmedim nice yıldır o yerleri.

Görsem de görmesem de bu indimde bir benim;

Mâdem ki şimdi her biri kalbimdedir benim.

Birden kapandı birbiri ardınca perdeler...

Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?

Son zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden

Firûze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?

Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;

Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.

Bir devri lânetiyle boğan şâirin Sis‟i,

Vicdan ve rûh elemlerinin en zehirlisi,

Hûlyâma bir ezâ gibi aksetti bir daha;

- Örtün! Müebbeden uyu! Ey şehr! - O beddua

Hâyır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;

Hâlâ dağılmayan bu sisin arkasındasın.

Sıyrıl beyaz karanlık içinden, parıl parıl

Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl

Hüznün ferahlığın bizim olsun kışın, yazın

Hiçbir zaman kader bizi senden ayırmasın

Page 14: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4
Page 15: Ölü Şairler Cemiyeti Dergisi, Sayı 4

Ölü Şairler Cemiyeti