24.Hafta 2009 ÜCRETSİZ İstanbul... Ölü Şairler Cemiyeti'nin ücretsiz yayınıdır. Ölü Şairler Cemiyeti Yıl 1, Sayı 4
24
.Haf
ta
20
09
ÜC
RET
SİZ
İsta
nb
ul..
.
Ölü
Şai
rler
Cem
iyet
i'nin
ücr
etsi
z y
ayın
ıdır
.
Ölü Şairler Cemiyeti
Yıl 1, Sayı 4
İsta
nb
ul'u
D
inliy
oru
m
Ölü Şairler Cemiyeti
23.Hafta, 2009
Yıl 1, Sayı 4
Cemiyet Adına Yayın Sahibi:
Sezgin YILMAZ
Buğra TETİK
Yayımcı:
Buğra TETİK
Ezgi VAROL
Tasarım ve Dizgi:
Sezgin YILMAZ
Yayın Türü:
Yerel Süreli Yayın
Her onbeş günde bir Yayımlanır
Ücretsiz Yayın
2. Yurt /501-12 Orta Doğu Teknik Üniversitesi 06531 Ankara
Dergi içerisinde verilen reklamlar kar amaçlı değildir.
İstanbul, şiirin ve şairin mahrecidir. Bu
şehrin göğünün topladığı bulutlar, şairin
kelimeleri olarak ete kemiğe bürünür ve
şiir olur. Her kuytusunda bir gizem
unutulmuştur; şair hatırlar, hatırlatır.
Şiir ve şehir; şair ve İstanbul bir gelgit
misali sürekli bir duygudaşlık halindedir.
Bir harf heceye; heceler kelimeye ve
kelimeler cümleye dönüşür de en bakir
şiirler İstanbul‟da mayalanır. Güzel
sanatların "öz"ünde yer alan şiiri mihenk
taşında bileyen şair, İstanbul‟un güzelliği
karşısındaki "hayret"ini şiirle ifade eder.
Şiirin Başşehrinden… Şair, bu şehrin gizeminden,güzelliğinden
doğan hasretin, aşkın, coşkunun ve
erdemin ülkesini inşa eder. Şiir, İstanbul
endazesinde sınanarak "saf"laşır.
Nevzat AYHAN Kültür A.Ş. Genel Müdürü
Bu
res
im K
itap
Zam
anı 3
5. s
ayıs
ınd
an a
lıntı
dır
.
4
1
2 6
5
3
8
7
İstanbul Dinliyorum /
İstanbul İçin /
İstanbul Türküsü /
Galata Köprüsü
İstanbul’da / Kuzguncuk
Ağa Camii
İstanbul / İstanbul Işık Işık
Bu şehir
Bir Başka Tepeden /
Hayal Şehir /
İstanbul’un Fethini Gören
Üsküdar /
İstanbul’un O Yerleri /
Siste Söyleniş
İstanbul / İstanbul Işıl Işıl
Bu şehir
İstanbulDestanı-I /
İstanbul Destanı-II
Cemiyeti Ölü Şairler
II. Uluslar arası İstanbul Şiir
Festivali
Joachim Sartarius……………….5
Mel Kenne………………………6
Orhan Veli Kanık
İstanbul‟u Dinliyorum…………..7
İstanbul İçin……………………..8
İstanbul Türküsü
Galata Köprüsü
Ümit Yaşar Oğuzcan
İstanbul
İstanbul Işık Işık
Bu Şehir
İçindekiler Mayıs, 2009
İskend
er PALA
'dan
İki mü
thiş eser d
aha...
Şairlerin Dilinden
Şiirler Şairler Meclisler
Klâsik şiirimize Divan Edebiyatı, Aristokrat
Edebiyat, Yüksek Zümre Edebiyatı, Havas
Edebiyatı gibi sonradan verilen bütün isimler,
hemen daima şairlerin halktan kopuk, padişahların
çevresinde kümelenmiş birer caize avcısı
olduklarını çağrıştıragelmiştir. Bu isimleri
koyanlar, bilhassa böyle anlaşılmasına özen
göstermişlerdir. Ve şairlerden bahsederken
neredeyse onları sarayda yatıp kalkan dalkavuklar
olarak göstermeye kalkışmışlardır. Oysa bu
kitabın sayfalarında onları gerçek yüzleriyle ve
söylenenin tam aksine birer halk insanı olarak
tanıyacaksınız…
Şairler vardı… Şiiri gönülde duyup fikirde
hummaya dönüştürerek tam altı asır yaşamışlardı.
Onlar, yürekleri ürpertmekten ziyade, zihni sarhoş
etmek için mısralar yazarlardı. Aynı dilber için
sevdaya tutulup sonsuz acılar çekerlerken, aynı
medeniyetin genel kabulleri içerisinde bilimin,
sanatın, felsefenin, edebiyatın tarihini
oluştururlardı. Asırlar geçse de hiç değişmeyen
acılarının terennümüyle akılları ürperten bu
silsile, aynı kaderi yaşamak üzere halk edilmiş
gönül erleri gibiydiler. Ancak asla özgür
olamadılar…
Reklamlar kar amacı gözetmemektedir.
Orhan Veli, nimm noch ein Schlückchen
dem Mond zuliebe,
nein, zu Des Monds,
blaßgrüne Glühbirne
überm verschlammten Goldenen Horn,
Die selbst das Geheult der Muezzine (18 Uhr 30)
nicht zu bersten vermag.
Dein Stein ist neben dem Stein von Tezer.
Wenn man schon ruhen muß,
ruht ihr am schönsten Ort:
unter altem Lorbeer
oberhalb Des Bosporus
Am Rumeli Hisar
unter einem Stein,
Den wie sehen und hören.
Ihr sprecht zu euren Büchern in diesem Park.
Nicht anders könnt ihr enscheinen,
habt eurem Tod Sprache beigebracht
das kurze Leben lang.
Könntet ihr nur Istanbul sehen, jetzt,
Von den Soldaten verlassen, für eine Weile,
schöner denn je,
Die wehenden Alevimäntel
und 27 Minarette vom Café Pierre Lotinoch
ein Schlückchen, ach,
es ist kitschig hier,
hellblau, mit Mond,
und ernst, ernste Terrassen
mit Marmorzäunen im Quarat
und das klangende Tambur von Ney.
Trinkt aus,
Was weder Atem ist noch Mund.
Ihr könnt nicht anders erscheinen:
das Licht der Küsse im Blätterflackkern
diesses Gartens.
Hellblau, mit Mond
Çek bir yudum daha, Orhan Veli
Ay aşkına,
hayır, Ay şerefine
müezzin feryatlarının bile (18.30)
delip geçemediği
çamura batmış Haliç üzerinde,
soluk yeşil ampuller
Tezer‟in taşıyla yan yana taşın,
huzur içinde yatılacaksa eğer
en güzel yerde yatıyorsunuz:
yaşlı defneler altında
Boğaz sırtlarında
Rumeli Hisarıyla koyun koyuna
Gördüğümüz ve duyduğumuz
bir taşın altında.
kitaplarınızı söylüyorsunuz bu parkta
başka türlü görünemezdiniz siz
ölümünüze de öğrettiniz konuşmayı
kısa hayatlarınız boyunca.
İstanbul‟u şimdi görebilseydiniz keşke
askerlerin çekilip gittiği, bir süreliğine,
her zamankinden güzel
dalgalanan Alevi giysilerini
ve Café Pierre Loti‟nin 27 minaresini
Bir yudumcuk daha, ah,
burası miskinler yatağı
açık mavi, yanında ay
ve ciddi, çok ciddi teraslar
mermer trabzanlı kare kare
ve ney‟in yanık sesi
içip bitirin
ne nefes ne de ağız
başka türlü görünemezdiniz siz:
bu bahçenin titreşen yaprakları arasında
öpücüklerin ışığı.
SAR
TAR
İUS
II. Uluslararası İstanbul Şiir Festivali
Ölü Şairler 6 Cemiyeti
Mayıs, 2009
Hel
lbla
u, m
it M
on
d*
Açı
k M
avi,
Yan
ınd
a A
y
Joac
him
1946 yılında Almanya, Fürth’de doğdu. Uzun süre New York, İstanbul ve Nicosia’da diplomatlık yaptı. Künste Üniversitesi’nde konuk professor ünvanına sahiptir. Sartorius bugüne değin altı şiir kitabına imza attı. Malcom Lowry ve William Carlos Williams’ın toplu eserlerinin editörlüğünü üstlenmiş olan şair, birçok şiir antolojisi hazırlamıştır. 1998 yılında Paul Scheerbart ödülüne layık görülen Sartorius, Almanya PEN ve Alman Şiir Akademisi üyesidir.
* H
ellb
lau
, mit
Mo
nd
şiir
inin
çev
iris
i yan
tar
afın
dak
i Açı
k M
avi,
Yan
ınd
a A
y şi
irid
ir.
II. Uluslararası İstanbul Şiir Festivali
Mayıs, 2009
KEN
NE
Me
l
Dört şiir kitabı yayımlanmış olan Mel Kenne, ikinci şiir kitabı "South Wind"("Güney Rüzgarı") ile 1984 Austin Kitap Ödülü’ne değer görülmüştür. Türkçe çevirisini İpek Seyalıoğlu’nun üstlendiği beşinci şiir kitabı, "Fault Line" ("Fay Hattı") bu yıl Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanacaktır. Kenne, aynı zamanda, Latin Amerika, İspanyol ve Türk şiirinden kaydadeğer çeviriler yapmıştır. Halen İstanbul’da yaşayan şair, Kadir Has Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim görevlisidir.
As I stroll beside the strait,
near “the poet‟s graveyard,”
where Orhan Veli is buried
and Oktay Rifat is not
because of some ridiculous
bureaucratic boondoggle,
I think if Veli only could,
he‟d laugh in his sardonic
but innocent way about
his close friend‟s exile.
Maybe he‟s already started
his latest poem, “A Letter
from the Grave,” a work
that won‟t become known
until the last car has passed
the cemetery‟s thick, green
shade beneath castle walls
facing the sea, where “Song
of Istanbul” was once sung
by a “stranger” who died alone
and young, and now lies
up there above the inching line
of Sunday traffic. Today,
the whole city is his cortege.
Ru
mel
i His
arı*
Cemiyeti 7 Ölü Şairler
Boğazda gezinirken
şairin mezarı civarında
Orhan Veli‟nin gömüldüğü
Oktay Rifat‟ın gömülemediği
bir gülünç karmaşa yüzünden
düşünüyorum da Orhan Veli
ölmeseydi eğer,
gülerdi alaycı ve masum,
dostunun sürgününe.
Belki çoktan başlamıştır
en yeni şiirine, “Mezarımdan
bir mektup size”, bir şiir ki
duyulacak ancak
son araba geçtiğinde
surların altında
denize bakan
mezarlığın koyu yeşil
gölgesinden, İstanbul
türküsünü okumuş
bir garip ilk orada
ve ölmüş yalnız ve genç
şimdi uzanıyor
Pazar trafiğinin
yukarısında. Bugün,
bütün şehir onun cenaze alayı.
Ru
mel
i His
arı
* R
um
eli H
isar
ı şiir
inin
çev
iris
i yan
tar
afın
dak
i Ru
mel
i His
arı ş
iirid
ir.
Ölü Şairler 9
İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul‟u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul‟u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul‟u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul‟u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul‟u dinliyorum.
Nisan
İmkansız şey
Şiir yazmak,
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan nisansa.
Arzular ve Hâtıralar
Arzular başka şey,
Hâtıralar başka.
Güneşi görmeyen şehirde,
Söyle, nasıl yaşanır?
Böcekler
Düşünme,
Arzu et sade!
Bak, böcekler de öyle yapıyor.
Dâvet
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.
Orhan Veli
Bütün Şiirleri
YKY
ista
nb
ul İ
çin
Cemiyeti
Bir Garip Orhan Veli… Mayıs, 2009
ista
nb
ul D
inliy
oru
m
Dikilir köprü üzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi.
Kiminiz kürek çeker, suya suya;
Kiminiz midye çıkarır dubalarda;
Kiminiz dümen tutar mavnalarda;
Kiminiz çimacıdır halat başında;
Kiminiz kuştur, uçar, şairane;
Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;
Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra;
Kiminiz bulut, havalarda;
Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı,
Şıp diye geçer köprünün altından;
Kiminiz düdüktür, öter;
Kiminiz dumandır, tüter;
Ama hepiniz, hepiniz...
Hepiniz geçim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli içinizde?
Bakmayın, gün olur, ben de
Bir şiir söylerim belki sizlere dair;
Elime üç beş kuruş geçer;
Karnım doyar benim de.
Cemiyeti Ölü Şairler 10
Bir Garip Orhan Veli… Mayıs, 2009
İstanbul Türküsü Galata Köprüsü
İstanbul‟da, Boğaziçi‟nde,
Bir garip Orhan Veli‟yim;
Veli‟nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı‟na oturmuşum
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:
“İstanbul‟un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları;
Edalı‟m,
Senin yüzünden bu halım.”
“İstanbul‟un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
Sevdalı‟m,
Boynuna vebalim!”
İstanbul‟da, Boğaziçi‟ndeyim.
Bir fakir Orhan Veli;
Veli‟nin oğlu,
Tarifsiz kederler içindeyim.
Ümit Yaşar Oğuzcan Mayıs, 2009
Üm
it Y
aşar
OĞ
UZC
AN
Şiire 1940’da Yedigün şairleri arasında başlayan şairin 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 eseri yayınlandı. Şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınan Oğuzcan, günümüzün en popüler şairlerindendir. Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973’te büyük oğlu Vedat’ın intihar etmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti.
Ölü Şairler 11 Cemiyeti
Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul.
istanbul rüzgâr rüzgâr sevdiğim
kâh bir lodos, denizlerden esen
ılık mı ılık
kâh ustura gibi deli bir poyraz
bırak saçlarını rüzgârlarına istanbulun
bu şehirde aşksız ve rüzgârsız yaşanmaz
istanbul bulut bulut sevdiğim
kimi beyaz mı beyaz
ince, tül gibi
kimi katran misali kara
bulutları da insanlarına benzer istanbulun
inanma sevdiğim, inanma bulutlara
istanbul yağmur yağmur sevdiğim
kâh ince ince
kâh bardaktan boşanırcasına
hele bir yağmur yağmaya görsün
ölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğim
ve yaşanırcasına ölünür
istanbul deniz deniz sevdiğim
bir çakır mavi
bir camgöbeği tuzlu su
üstünde irili ufaklı tekneler
kayıklar, yelkenliler, mavnalar
kalleştir denizleri istanbulun sevdiğim
istanbul kadar
istanbul kadeh kadeh sevdiğim
içtikçe içesi gelir insanın
sarhoşluğu tutuşup yanmaya benzer
ve bir gölgedir yalnızlık meyhanelerinde
seninle dolaşır, seninle gezer
Bir sabah evden çıktım
Sokaklar ışıl ışıldı.
Dört yanım günlük güneşlik
Tertemiz bir hava ciğerlerimde
Nereye baksam mutluluk, umut, sevgi
Nereye gitsem bir uçarılık yüreğimde
Alışmadığım iyimser duygular
Gökyüzü inadına mavi
Yaşamak inadına güzel
Bu nasıl şehirdir böyle
Bütün sokaklar Utrillo'nun ellerinden çıkmış
Bütün evlerde Dufy'nin renkleri
Beyaz beyaz güvercinler damların üzerinde
Hava ılık mı serin mi belli değil
Kadife gibi
Gözleri namuslu namuslu parlar insanların
Gökyüzü inadına mavi
Yaşamak inadına güzel
Bu şehirde sen varsın...
İsta
nb
ul
Bu
Şeh
ir
İsta
nb
ul I
şık
Işık
Mayıs, 2009 Yahya Kemal Beyatlı
BEY
ATL
IYa
hya
Ke
mal 1884 yılında Yenimahalle Üsküp'te dünyaya
gelmiştir. Asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlköğrenimini Üsküp'te gördü. İstanbul Vefa Lisesi mezunudur.
Fransa'da siyasal bilgiler okudu. Orada 9 yıl
bulundu. Fransız Edebiyatı'nı ve edebiyatçılarını yakından tanıma imkânı buldu. Onlardan etkilendi.
Doğu Dilleri Okulu'na devam ederek Arapça ve
Farsça'sını geliştirdi. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı. Darülfünûn'da tarih ve edebiyat dersleri
okuttu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Lozan
Konferansı'na katıldı. 1923'te Urfa Milletvekili seçildi. Çeşitli ülkelerde diplomatik görevler alarak
Türkiye'yi temsil etti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul
Milletvekilliği yaptı. Pakistan Büyükelçiliği görevindeyken 1949 'da emekli oldu. „Dört Aruzcular‟ dan birisidir.
12 Cemiyeti Ölü Şairler
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Git bu mevsimde, gurub vakti, Cihangir'den bak!
Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak!
Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan;
Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan;
O ilah isteyip eğlence hayalhanesine,
Çevirir camları birden peri kasanesine.
Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka
Benzer üç bin sene evvelki mutantan sarka.
Mestolup içtiği altın şarabın zevkinden
Elde bir kırmızı kâseyle ufuktan çekilen
Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarı
Böyle ma'mur eder ettikçe hayal Üsküdar'ı.
O ilahın bütün ilhamı fakat anidir;
Bu ateşten yaratılmış yapılar fanidir;
Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı.
Az sürer gerçi fakir Üsküdar'ın saltanatı;
Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;
Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına,
Ezeli mağfiretin böyle bir ikliminde
Altının göz boyamaz kalbi kadar halisi de.
Halkının hilkati her semtini bir cennet eden
Karşı sahilde karanlıkta kalan her tepeden,
Gece birçok fukara evlerinin lambaları
En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar'ı
Yahya Kemal Aziz İstanbul
İstanbul Fetih Cemiyeti
Hay
al Ş
ehir
Bir
Baş
ka T
eped
en
Mayıs, 2009 Yahya Kemal Beyatlı
13 Cemiyeti Ölü Şairler
Üsküdar bir ulu rüyâyı görenler şehri,
Seni gıptayle hatırlar vatanın her şehri,
Hepsi der: "Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?
Bizim İstanbul'u fethettiğimiz mutlu günü.
Elli üç gün ne mehâbetli temâşa idi o.
Sanki halkın uyanık gördüğü rüyâ idi o.
Şimdi beş yüz sene geçmiş o büyük hatıradan
Elli üç günde o hengâme görülmüş buradan,
Canlanır levhâsı hâlâ beşer ettikçe hayâl
O zaman ortada, her saniye gerçek bir hâl.
Gürlemiş Topkapı'dan bir yeni şiddetle daha.
Şanlı namıyle "büyük top" denilen ejderha.
Sarf edilmiş nice kol kuvveti gündüz ve gece.
Karadan sevk edilen yüz gemi geçmiş Haliç'e
Son günün cengi olurken, ne şafakmış o şafak.
Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak,
Görmüş İstanbul'a yüzbin meteğin uçtuğunu,
Saklamış durmuş, asırlarca, hayâlinde bunu.
Aşkın şeref diyârını gördümdü bir zaman.
Yıldızlarıyle başka bir âlemdi her gece.
Kıpkırmızıydı şanlı ufuklarda her şafak.
Cânanla çıktığım tepeler... Başta Çamlıca..
Hâlâ muhayyilemde parıldar, resim gibi,
Yârin dudaklarında bitip başlayan visâl.
Cânanla gezdiğim kıyılar, sürdüğüm hayat,
Öz mâvilikle çerçevelenmiş o levhada,
Ömrün murâdımızca geçen mutlu günleri.
Yaş bastı. Görmedim nice yıldır o yerleri.
Görsem de görmesem de bu indimde bir benim;
Mâdem ki şimdi her biri kalbimdedir benim.
Birden kapandı birbiri ardınca perdeler...
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?
Son zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
Firûze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?
Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;
Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.
Bir devri lânetiyle boğan şâirin Sis‟i,
Vicdan ve rûh elemlerinin en zehirlisi,
Hûlyâma bir ezâ gibi aksetti bir daha;
- Örtün! Müebbeden uyu! Ey şehr! - O beddua
Hâyır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;
Hâlâ dağılmayan bu sisin arkasındasın.
Sıyrıl beyaz karanlık içinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl
Hüznün ferahlığın bizim olsun kışın, yazın
Hiçbir zaman kader bizi senden ayırmasın