Top Banner
NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEYERİ Abdulkadir Macit 1* ÖZET Son asrın en önde gelen Müslüman liderleri arasında yer alan Necmettin Erbakan, modern bir "aydın" olarak eğitim görmüş olmasına rağmen içinde yetiştiği aile hayatı, okuduğu İslami kaynaklar ve kurduğu tasavvufi irtibatlar sayesinde Türkiye başta olmak üzere Müslüman toplumların temel meseleleri üzerinde düşünmüş ve bunların içinde bulundukları sorunların çözümü hususunda alternatifler üretmeye çalışmış bir kişidir. Bu süreçte Erbakan, ilim adamlığının yanı sıra Müslümanların toplumsal hareketlerinin lideri rolünü de üstlenmek ve ömrünün sonuna kadar siyasi alanda mücadele vermek mecburiyetinde kalmıştır. Bu sebepten daha çok siyasi kimliği ile ön plana çıkan Erbakan, siyasi görüşlerini ve ideallerini “Milli Görüş” şeklinde formüle etmiştir. Çağdaş İslam Düşüncesine etkisi sadedinde en önemli kıymet olarak zikredeceğimiz Milli Görüş, esasen Erbakan’ın hayat mücadelesinin fikri ve siyasi en başat ifade biçimidir. Bu tebliğimizde iki hususu detaylıca ele alacağız. Birincisi, Erbakan’ın Milli Görüş mefhumunun merkezi konumunu teşkil eden İslâm anlayışıdır. Bu bağlamda Erbakan’ın İslam, Hak-Batıl, Cihad, Adil Düzen ve İttihad-ı İslam kavramlarına yüklediği anlamı ele alıp, bu bakış açısının Çağdaş İslam Düşüncesi’ndeki yerini ve etkisini ortaya koymaya çalışacağız. Neticede anlaşılacaktır ki, Milli Görüş, Erbakan’a göre herhangi bir siyasi hareket değil bilakis maneviyatçı, hakkı üstün tutan ve nefis terbiyesini esas alan İslam’ın, günümüz şartlarını göz önünde bulunduran bir yorumlama biçimidir. Diğer bir ifadeyle, Erbakan’ın mezkûr kavramlar ile ulaşmak istediği hedefler aynı zamanda İslam’ın da asıl hedefleridir. İkincisi ise, Mehmet Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler şeklinde tasnif ettiği Çağdaş İslami Akımlar içerisinde Siyasal Islahatçılar kategorisinde değerlendirilen Necmettin Erbakan ve Milli Görüş hareketinin İslam Dünyasındaki diğer ıslahatçılar ile ortaklaşan veya uzlaşan; onlardan ayrılan veya farklılaşan yönlerinin mukayesesidir. Bizim kanaatimiz odur ki, Necmettin Erbakan, Milli Görüş hareketi ile hem sosyal ve kültürel çalışmalar icra eden kültürel ıslahatçılık hem de yönetimin ıslahını hedefleyen siyasal ıslahatçılık vasıflarının ikisini de şahsında veya hareketinde bir araya getiren tipik bir ıslahatçı görünümü arzetmektedir. 1* Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Siyer ve İslam Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi abdulkadir.macit@kocaeli.edu.tr
21

NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Jul 02, 2019

Download

Documents

vuongcong
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ YERİ

Abdulkadir Macit1*

ÖZET

Son asrın en önde gelen Müslüman liderleri arasında yer alan Necmettin Erbakan, modern bir

"aydın" olarak eğitim görmüş olmasına rağmen içinde yetiştiği aile hayatı, okuduğu İslami

kaynaklar ve kurduğu tasavvufi irtibatlar sayesinde Türkiye başta olmak üzere Müslüman

toplumların temel meseleleri üzerinde düşünmüş ve bunların içinde bulundukları sorunların

çözümü hususunda alternatifler üretmeye çalışmış bir kişidir. Bu süreçte Erbakan, ilim

adamlığının yanı sıra Müslümanların toplumsal hareketlerinin lideri rolünü de üstlenmek ve

ömrünün sonuna kadar siyasi alanda mücadele vermek mecburiyetinde kalmıştır. Bu sebepten

daha çok siyasi kimliği ile ön plana çıkan Erbakan, siyasi görüşlerini ve ideallerini “Milli

Görüş” şeklinde formüle etmiştir. Çağdaş İslam Düşüncesine etkisi sadedinde en önemli kıymet

olarak zikredeceğimiz Milli Görüş, esasen Erbakan’ın hayat mücadelesinin fikri ve siyasi en

başat ifade biçimidir.

Bu tebliğimizde iki hususu detaylıca ele alacağız. Birincisi, Erbakan’ın Milli Görüş

mefhumunun merkezi konumunu teşkil eden İslâm anlayışıdır. Bu bağlamda Erbakan’ın İslam,

Hak-Batıl, Cihad, Adil Düzen ve İttihad-ı İslam kavramlarına yüklediği anlamı ele alıp, bu

bakış açısının Çağdaş İslam Düşüncesi’ndeki yerini ve etkisini ortaya koymaya çalışacağız.

Neticede anlaşılacaktır ki, Milli Görüş, Erbakan’a göre herhangi bir siyasi hareket değil bilakis

maneviyatçı, hakkı üstün tutan ve nefis terbiyesini esas alan İslam’ın, günümüz şartlarını göz

önünde bulunduran bir yorumlama biçimidir. Diğer bir ifadeyle, Erbakan’ın mezkûr kavramlar

ile ulaşmak istediği hedefler aynı zamanda İslam’ın da asıl hedefleridir. İkincisi ise, Mehmet

Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler şeklinde tasnif ettiği Çağdaş

İslami Akımlar içerisinde Siyasal Islahatçılar kategorisinde değerlendirilen Necmettin Erbakan

ve Milli Görüş hareketinin İslam Dünyasındaki diğer ıslahatçılar ile ortaklaşan veya uzlaşan;

onlardan ayrılan veya farklılaşan yönlerinin mukayesesidir. Bizim kanaatimiz odur ki,

Necmettin Erbakan, Milli Görüş hareketi ile hem sosyal ve kültürel çalışmalar icra eden kültürel

ıslahatçılık hem de yönetimin ıslahını hedefleyen siyasal ıslahatçılık vasıflarının ikisini de

şahsında veya hareketinde bir araya getiren tipik bir ıslahatçı görünümü arzetmektedir.

1* Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Siyer ve İslam Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi [email protected]

Page 2: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

ÖNSÖZ

Necmettin Erbakan’ın İslam Düşüncesine etkisinin sağlıklı bir şekilde tetkikinin

olmazsa olmaz şartları arasında evvelemirde Erbakan’ı ortaya çıkaran tarihsel durumun ortaya

konulması, onun beslendiği fikri ve ilmi kaynakların tahlilinin yapılması, devrinin entelektüel,

politik ve aktivist aktörlerinin profillerinin gün yüzüne çıkarılması ve bunların yöneldikleri

amaçların vuzuha kavuşturulması gerekmektedir.

Erbakan’ın dünyaya geldiği tarih, son asırda Osmanlı Devleti’nin çöküşüyle birlikte

İslam milletinin lidersiz kaldığı ve Osmanlı coğrafyasındaki toprakların neredeyse tamamının

işgale maruz kaldığı bir zaman dilimidir. 20. yüzyıldaki bu işgaller karşısında İslam’ı bütün

olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, eğitim vd.) yeniden hayata hâkim kılmak

ve İslam dünyasını batı sömürgesinden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten

kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan siyasi, fikri ve ilmi

çalışmaların, arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden (Kara, 1995, s. 9) aktörler

veya hareketler olmuştur. Bu aktör veya hareketlerin arka planında Osmanlı’nın 1870’li

yıllarında İttihad-ı İslam adı altında hâkim siyasi düşüncesi vardır. Mustafa Sabri Efendi’nin de

mensubu olduğu bu düşünce/hareket daha sonra Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşad, Beyanu’l-Hak,

İslam Mecmuası, Volkan gibi dergilerde bir araya gelen Said Halim Paşa, Şehbenderzâde

Ahmed Hilmi, Şeyhülislam Musa Kazım, Babanzade Ahmed Naim, Mehmet Akif, Said Nursi,

Elmalılı Hamdi, Aksekili Ahmed Hamdi gibi isimler etrafında başlatılıp geliştirilmiştir (Kara,

1995, s. 26-28; Büyükkara, 2016, s. 39). Bunların büyük bölümü Milli Mücadele’ye destek

verdikleri halde laikçi devrimlerle beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni ideolojisinin

yerleşmesi sonrasında farklı tutum ve tavır geliştirmişlerdir.

Büyükkara’ya göre, 1925-50 arasında bu insanlar fikri mesailerini daha çok İslam’ın

iman, ibadet, ahlak konularına harcamışlardır. Mevcut sistem içinde dini kimliğin korunup

geliştirilmesine, maddi ve manevi kalkınmanın birlikte geliştirilmesine katkıda bulunmaya

çalışmışlar ancak alternatif siyaset ideolojisi ve projesi üretimi peşinde ol(a)mamışlardır

(Büyükkara, 2016, s. 40). 1950’lerde başlayan demokratik gelişmeler sonrasında ise, o döneme

kadar oluşan birikimin siyasete taşınması ve dini değerlerin sosyal ve siyasi projelerde yer

bulması süreci gündem edilmeye başlanmıştır. İşte Necmettin Erbakan’ın İslam düşüncesini

oluşturan ve liderliğini yaptığı Milli Görüş hareketini de doğuran Türkiye’deki İslamcılığın

tarihi arka planı ve siyasileşme süreci tam da bu dönemde karşımıza çıkmaktadır.

Page 3: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNE KATKISI:

MİLLİ GÖRÜŞ

İnsanlık tarihinde her toplum ilmin evrensel kurallarına dayanarak kendi sorunlarına

milli çözümler üretmek istemiştir. Çünkü her milletin kendi düşünce ve görüşüne göre ülkesini

yönetmesi ve sorunlarını çözmesi doğaldır ve hatta gereklidir. Erbakan da sorunların çözümünü

kendi ülkesi çerçevesinde üretmiş bir şahsiyettir. Bu durum Erbakan’ı diğer İslamcılardan

ayıran temel hususiyetlerden birisidir. Bizim kanaatimiz odur ki, Erbakan’ın İslam siyaset

anlayışının temel kavramı veya Çağdaş İslam Düşüncesine kazandırdığı en önemli kıymet

“Milli Görüş”tür. Gayet sarih olarak şunu söyleyebiliriz ki, Erbakan, siyasi görüşlerini ve

ideallerini Milli Görüş şeklinde formüle etmiştir.

Açıkça görünen o ki, Milli Görüş’e istikamet veren, bu düşüncenin ufkunu tayin eden

en muharrik amil, İslâm’ın ta kendisidir. Bu noktadan Milli Görüş’ün genel karakteristiğini

şöyle hülasa edilebiliriz: Erbakan’a göre İslâm peygamberleri, insanları tevhid ve adalete davet

ederek insanların hak ve adalet bilincini geliştirmişlerdir. Bütün peygamberlerin insanlığı davet

ettiği İslam dini, yeryüzünü imar ve ıslah etmenin yol haritası hükmündedir. Peygamberleri

rehber edinen İslam âlimleri, düşünür ve önderleri ilimle hidayeti birleştirdikleri için feraset,

dirayet, sebat ve sabır sıfatlarına sahip olmuşlardır. Onlar, peygamberleri rehber edinerek

tarihin akışını değiştiren çığırlar açmışlar ve beşeriyetin ufkunu genişleten hedefler

belirlemişlerdir. Onlar, ilimde doğruların öne çıkmasına, ahlaki hususlarda iyi ve güzelin

yaygınlaşmasına, iktisadi alanlarda kaynakların verimli kullanılarak faydalı mal ve hizmetlerin

üretilmesine ve siyasette ise adaletin tesis edilmesinde aktif görev üstlenmişlerdir. Onlar

yeryüzünün imar ve ıslahında önder olmuşlardır (Erbakan, 2013, s. 21-22). Erbakan’a göre,

bugün, yeryüzünün imar ve ıslahında söz konusu ettiğimiz amilin ışığında önderlik eden

hareket, Milli Görüş’tür.

Söz konusu ettiğimiz bu hususların ışığında Milli Görüş, Erbakan’a göre herhangi bir

siyasi hareket değildir. Milli Görüş’ün salt politik bir aktivite olmadığını Sadık Albayrak da

“aynı zamanda güçlü devrimci nitelikleri ile, özünde insanın ve eşyanın diriliş müjdesini taşıyan

bir kültür hareketi” (Albayrak, 1989, s. 243-4) şeklinde ikrar etmektedir. Erbakan’a göre Milli

Görüş, bu toprakların kendi içerisinden çıkarmış olduğu bir harekettir. Ali Bulaç, Milli

Görüş’ün başlangıç tarihini 1969’a değil, 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra İslam dünyasında

Türkiye, Mısır ve Hint yarım kıtasında ortaya çıkan İslamcı hareketlere, İslami akımlara kadar

uzatmaktadır (Polat, 2012, s. 10-13). Ancak Erbakan’a göre, bu tarih Hz. Adem’e kadar

uzanmaktadır (Erbakan, 2013, s. 22-24).

Page 4: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Söz konusu ettiğimiz bu hususların ışığında, kanuni zorluklar dolayısıyla ne kadar Milli

Görüş deniliyorsa da Erbakan’ın “milli”den anladığının “dini” olduğunu belirtmemiz

gerekmektedir. Zira Kuran-ı Kerim’de millet “din ile takip edilen yol” (Al-i İmrân Suresi, 3/96)

manasında kullanılmıştır. Bu yönüyle Milli Görüş, hem yerliliği hem de diniliği ihtiva

etmektedir. Diniliği “millet-i İbrahim” ifadesinde karşılığını bulan “millet”in ırk ayrımı

yapmayan, inanç birliğini ifade eden dolayısıyla Türk veya Kürt’ün de bağlı olduğu İslam

dinine atfen telakki edilmelidir. Bu kavram aynı zamanda kurulan iki partinin adının da içinde

yer alması ile dikkate şayandır. Bunlar Milli Nizam ve Milli Selamet’tir. “Millet-i İbrahim”

olma durumu Erbakan’ın Bingöl konuşmasında: “Ne mutlu Türk’üm derseniz, Kürt kökenli bir

Müslüman evladı da kalkar; ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım, deme hakkını

kazanır” ifadesinde tebellür eder hale gelmiştir. Fehmi Çalmuk’a göre bu ifadenin ardında yatan

mana ulus-devletin, ırkçılık ve dinsizliğe açık olan tarafının sorgulanmasıdır. Dahası bu konuda

laiklik ilkesi de sorgulanmaktadır. Çalmuk, ayrıca “Yeniden Büyük Türkiye” sloganının

arkasında Erbakan’ın “Hilafetin gelmesinin büyük faydaları olabilir. Siyasi faydaları da. Ben

illa gelsin iddiasında değilim. Ama millet isterse her şey olur. Her şey olur” (Çetin, 1969)

sözünde dünya sisteminin de sorgulanması olduğunu belirtmektedir (Çetin, 1969). Diğer

taraftan Milli Görüş’ün “milli” sıfatının muhtevasında ümmetçi bir vurgu da bulunmaktadır.

Nitekim İbrahim Veli’ye göre, Milli Görüş’ün 1970’li yıllarda “ağır sanayi” diyerek “organize

sanayi”ler kurmak, 1980’lerde Adil Ekonomik Düzen fikriyle hareket etmek yönüyle “yerli”liği

temsil ederken, 1990’larda yeni bir dünya düzeni için D-8’i kurmak, onun bütün insanlığın

saadeti için “evrensel” bir düşünce ve çalışma vizyonuna sahip olduğunun bir göstergesi

olmuştur (Veli, 2013).

Bütün bu ifadeler ve değerlendirmelerden sonra Erbakan’ın Milli Nizam Partisi’nin

beyannamesinde geçtiği üzere Milli Görüş ifadesinin arka planında dört temel fikriyatın

akislerine işaretler olduğunu ifade edebiliriz. Erbakan’ın Fatih’in İstanbul’un fethi ve

Kanuni’nin Viyana kuşatmasına yaptığı vurgudan hareketle “Osmanlıcı”; Kurtuluş savaşına

yaptığı vurgudan dolayı “Milli bağımsızlıkçı”; Hakk’ka bağlılık, Batıl’a karşı olma, iyiliği

emretmek kötülükten sakındırmak gibi ifadelerden dolayı “İslamcı”; barajlar yapılması, füzeler

üretilmesi ve ağır sanayi hamlesi (ulusal kalkınmacı bir hat) hedefinden dolayı “Modernist”tir.

Ruşen Çakır, bu tasnif karşısında Milli Görüş’ün esaslı unsurları itibariyle hem

muhafazakar, hem milliyetçi hem de İslamcı tarafının olduğunu ve Milli Görüş’ü tanımlarken

hareket içerisinde bunların her birinin yerinin olduğunu, hiç birinden müstağni

kalınamayacağını ihsas etmektedir. Ona göre, Milli Görüş’ün muhafazakar-milliyetçi yönü;

devlete vurgu yapması ve “yeşil kemalizm” diyebileceğimiz boyutta bir devlet aşkı içinde

Page 5: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

olmasındandır. Dış politikadaki İslamcılık hedefi ise İslam dünyasına öncülük edecek Büyük

Türkiye’yi hedeflemesindendir (Çakır, 2004, s. 546).

Diğer taraftan Milli Görüş ile alakalı olarak Mustafa Bölükbaşı’nın zikredeceğimiz

ifadeleri önceki satırlarda değindiklerimiz ile ayrılmaz bir terkip manzarası arzetmektedir.

Bölükbaşı’ya göre; “Milli Görüş’ün ilkelerine bakıldığında radikal İslamcılığın ve anti-

küreselleşmeciliğin sine qua non (olmazsa olmaz) olduğu görülmektedir. “Milli” kelimesi

ulusaldan ziyade dini bir gönderme içermekle birlikte Milli Görüş, politika yoluyla toplumu

tepeden aşağıya doğru dönüştürmeyi hedefleyen “ulusal” bir harekettir. Ayrıca İslami

entelijansiya Kemalizm’le uzlaşmak bir yana, onu ciddi biçimde eleştiriye tabi tutmaktadır.

Hatta daha geniş bir perspektifte moderniteyi eleştirmektedir. Milli Görüş batı ve modernizme

şüpheci yaklaşımı, İslami değerleri vurgulayan söylemi ve alternatif ekonomik model anlayışı

(adil ekonomik düzen) ile İslamcı entelijansiyaya önemli bir politik zemin sağlamıştır.”

(Bölükbaşı, 2012, s. 170-71; Kuru, 2005, s. 269; Teazis, 2010, 52-54).

Kanaatimizce Erbakan’ın Milli Görüş’ü temellendirdiği bazı hususlara kısa bir değinide

bulunursak gözden kaçırılmaması gereken bir iç bütünlük ve tutarlılığının olduğu daha aşikar

hale gelecektir. Erbakan, Milli Görüş’ün fiziği olarak 5 kavramı zikretmektedir. Bunlar:

Hidayet, feraset, dirayet, sebat ve sabırdır. Bu kavramlar Erbakan’ın İslam’ı anlamada ve Milli

Görüş’ü tarif etmede sıklıkla müracaat ettiği temel kavramlardır. Bu kavramlar birbiri ile

doğrudan irtibatlıdır. Erbakan’a göre, hidayet, Allah’ın insana bahşettiği en büyük lütuftur.

İnsan bu sayede ilimde doğru ile yanlışı; ahlakta iyi ile kötüyü ve güzel ile çirkini; iktisatta

faydalı ile zararlıyı; siyasette ise adalet ile zulmü ayırt etme bilincine sahip olur. Hidayet ile

ilmi birleştirenler ise feraset sahibi olurlar. Bu sayede hadiselerin sebep ve sonuçlarını

değerlendirerek olayların muhtevasını kavrarlar, hangi yol ve yöntemin insanı hedefe

ulaştıracağını fark ederler. Tevhid ve adalet inancı, müminlere hak ve adaleti savunmada

dirayet kazandırır. Bu sayede dirayet sahibi insanları hedeflerine ulaşmada hiçbir tehdit ve

zorluk alıkoyamaz. Hayatlarının her anını hedeflerine ulaşmak için değerlendirirler. Sebat,

ayağı sağlam zemine basmak ve sendelememektir. Sebat sayesinde ayaklarını sağlam yere

basanlar karşıdan gelen zorluklar ve sadmeler ile sendelemezler. Bu konu ile ilgili Kur’an

yeryüzünü imar ve ıslah edecek düzeni kuracak olan inananlara, “Ey iman edenler! Eğer siz

Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar”

(Muhammed Suresi, 47/7) ayetini hatırlatmıştır. Sabır ise her çeşit zorluk ve güçlük altında

hedefe ulaşmak için yola devam etmektir. Zorluklara katlanarak hedeften vazgeçmeme azim ve

iradesidir. “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülüklerden sakındır. Başına gelenlere

sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir.” (Lokman Suresi, 31/17).

Page 6: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Erbakan’a göre Milli Görüş’ün kimyası ise şunlardır:

1. Milli Görüş maneviyatçıdır. Yani ahiret inancına merkezi bir rol atfetmektedir.

2. Milli Görüş hakkı üstün tutmakta ve hakkı savunmaktadır.

3. Milli Görüş nefis terbiyesini esas almaktadır.

Erbakan’ın “Bizim ahlakımız tekke adabıdır” sözü Milli Görüş’ün üçüncü kimya

maddesinin neredeyse alamet-i farikasıdır. "Gözümü açtığımda bir şeyhin sohbetinde buldum

kendimi. Babam beni 9 yaşında Şeyh Abdurrahman Efendi'nin kucağına verdi. İlk dersimizi

oradan aldık" sözleriyle Erbakan, nefis terbiyesinde tasavvuf ve şeyhlerin önemli konumunu

ihsas etmektedir. Erbakan’a göre, tasavvuf fertte ve nefiste, siyaset ise toplumda Hakk’ı hâkim

kılmanın ifadesidir. Bu maksatla Erbakan, Abdulaziz Bekkine, Mehmet Zahid Kotku, Mahmut

Sami Ramazanoğlu, Ali Yakup Cenkçiler, Palulu Haydar Efendi, Yahyalı Hacı Hasan Efendi,

Bayburtlu Dede Efendi, Harrani Hazretleri, Sultan Baba, Bayburtlu Şaban Efendi, Havlucu

Ahmet Efendi, Mahmut Usta Osmanoğlu ve Zaralı Abdulmuttalib Gökçe Efendi gibi Türkiye

tasavvuf ikliminde etkili pek çok isim ile irtibat halinde olmuştur (2013, Şubat, s. 58).

Yukarıdaki isimlere baktığımızda Milli Görüş’ün Siyasal İslami Hareket olarak faaliyet

göstermesinin yanı sıra faizsiz finans kurumları, “İslami öz sermaye”nin endüstriyel

girişimlerinin (Gümüş Motor) ve “Ağır Sanayi Hamlesi” sloganının kaynağında, kesin bir

hüküm vermek kolay olmasa da tarihi veriler ve bu verilerle ilgili bazı yan bilgiler bizde,

Nakşibendi tarikatının ancak özellikle İskenderpaşa Cemaati’nin izlerinin derin olduğu

izlenimini uyandırmaktadır. Ancak Erbakan, kendisini ve Milli Görüş’ü tarikat çizgisinden

özellikle farklı bir yere konumlandırsa da iki yapı arasında gözden kaçırılmaması gereken bir

etkileşim vardır. Kanaatimizce Milli Görüş’ün örgütlenme biçimi İskenderpaşa başta olmak

üzere pek çok tarikat ile kurduğu mezkur etkileşim neticesinde siyasal parti ile cemaat

örgütlenmesi arasında bir yerde durmasını kaçınılmaz bir hale getirmiştir. Bu durum Yavuz’a

göre, zamanla Milli Görüş’ün, içinden çıktığı İskenderpaşa Dergahı’nın birçok fonksiyonunu

yüklenmiş ve dergah modelini ülke sathına yaymış bir görünüm arzetmesine sebep olmuştur.

Bundan dolayı Milli Görüş’ün dayanışmacı cemaat modelinde teşkilatlanması geniş kitleler için

onu hem bir parti, hem bir okul, hem de bir ekonomik dayanışma kurumu haline getirmiştir

(Yavuz, 2004, s. 591-596).

Milli Görüş’ün İskenderpaşa ile mezkûr etkileşiminin bir yönü de Erbakan’ın, cihad

emiri olduğunu ifade etmesi ve bu sıfatıyla ona biat edilmesinin gerekliliğini belirtmesidir.

Erbakan’a göre, şuurlu Müslüman olmanın en büyük göstergesi karargâha, yani cihad emirine

bağlılık gösterilmesidir. İskenderpaşa camiasının Mehmet Zahit Kotku sonrasındaki postnişini

Page 7: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Esat Coşan ile yolların ayrılış noktasına gelinmesinin arka planında bu bağlılık hususu olduğu

görmezden gelinemeyecek derecede ortadadır.

Erbakan’ın Milli Görüş Düşüncesinin Temel Esasları

İslam Anlayışı

Erbakan’a göre İslam, “Bir hayat nizamıdır. Allah yapısı olduğu için mükemmeldir ve

tamdır. Zerre kadar noksanı, fazlası ve hatası bulunmamaktadır. İslam dini, bir bütündür. Ona

bir şey katılmaz ve ondan bir şey çıkarılmaz. Baştan sona Hak’tır, hayırdır ve hepsi, herkes için

ve her yerde lazımdır. Çünkü İslam, dünya ve ahiret saadetinin tek adresidir. İslam ile batıl

sistemler bir kalpte birleşmez ve barışmaz. İslam bize ve zamana uymaya mecbur değildir. Ama

herkes, her zaman İslam’a uymak zorundadır” (Erbakan, 2013, s. 39-45; Çalmuk, 2004, s. 550-

567). O yüzden Müslümanların İslam’a uyma eylemi sadece inanç, ibadet ve ahlak hususunda

değil, aynı zamanda siyaset, ekonomi, sanat, eğitim, hukuk gibi hayatın bütün unsurlarında

kendisini göstermelidir. Nitekim İslam zekat, faiz gibi iktisadi alana; şura, liyakat, devlet

başkanının adaletli olması gibi idari ve siyasi alana; haklar ve sorumluluklar gibi hukuk alanına

dair ilkeler koyan bütüncül bir sistemdir. Erbakan, Milli Görüş ile İslam dininin bütün bu

unsurlarını bir arada hayata uygulama hususunda bir nizamı siyaset arenasında hayata

geçirmeye çalışmıştır. Bu pekâlâ, Milli Görüş ile Kemalizm arasında temel uyuşmazlık

noktasıdır. Zira Kemalizm, Türk toplumunun kimlik oluşumunda İslam’a önemli bir rol

tanımamıştır (Mardin, 1994, s. 79). Ancak Erbakan’ın izlediği siyasal gelenek ve yeniden

biçimlendirdiği Milli Görüş hareketi ise İslam’ı siyaset dahil hayatın bütün alanlarında

belirleyici unsur olarak görmüştür (Çalmuk, 2004, s. 552).

Diğer taraftan Erbakan İslam’ı, salt sosyolojik bir olgu olmaktan çıkararak göz ardı

edilemeyecek derecede siyasi bir olguya dönüştürmüştür. Bu konuda asıl dikkate değer taraf

Erbakan’ın siyaset sahnesine dini değerleri taşımış ve 1960’lı yıllar öncesinde bastırılmış,

sindirilmiş, yok sayılmış, tasfiye edilmiş bir ortamda aksini söylemesi, dini referanslarla siyasi

mücadeleye girmiş olmasıdır. Bu mahiyet itibariyle Erbakan, İslam’ı ve Müslümanları “sağ”ın

ve “sol”un blokajından kurtarıp kendine mahsus bir dil ile siyaset yapmıştır. Bu durum, Türk

siyasetini İslamlaştırma, İslami söylemi de normalleştirmede mühim bir rol oynamıştır. Bu

sayede din, toplumun gündemine normal olarak siyasi arenayla girmiştir.

Erbakan’ın hayatın bütün alanlarında İslam’ın hayat bulması, hükümlerinin

uygulanması konusundaki anlayışı haddizatında İslamcıların da ortak hususiyetlerindendir.

Bulaç’ın İslamcılık tarifi bu hususa işaret etmektedir. Ona göre; “İslamcılık, İslam’ın ana

Page 8: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

referans kaynaklarından hareketle “yeni” bir insan, toplum, siyaset/devlet ve dünya

tasavvurunu, buna bağlı yeni bir sosyal örgütlenme modelini ve evrensel anlamda İslam

Birliği’ni hedefleyen entelektüel, ahlaki, toplumsal, ekonomik, politik ve devletler arası

harekettir. Başka bir deyişle İslam’ın hayat bulması, hükümlerinin uygulanması, dünyanın her

tarihsel ve toplumsal durumunda İslam’a göre yeniden kurulması ideali ve çabasıdır.” (Bulaç,

2012). Ancak söz konusu ettiğimiz bu ortaklığa rağmen Erbakan’ın İslam anlayışında

vurgulanması gereken husus, onun yerli İslami kaynaklara dayanıyor olmasıdır. Nitekim

Konyalı Vehbi Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen, Mehmet Akif Ersoy, Ali Fuat Başgil gibi belli

başlı isimler Erbakan’ın düşünce ve siyaset ufkunda temel kaynaklar mesabesindedir. Umûmî

heyeti itibarıyla o, diğer ülkelerdeki İslamcıların ve hareketlerinin kaynaklarını referans

göstermemiş, oradaki cemaat önderi olmuş âlimlere pek rağbet etmemiştir (Çalmuk, 2004, s.

565).

Özet olarak şunu söyleyebiliriz ki, Erbakan, kendi döneminde İslam’ın “dünya

görüşünü” inşa etmek, yeni bir dünya meydana getirmek istemiştir. Bu dünyanın meydana

getirilmesinde de tedrici olarak üç aşama planlamıştır: Yeniden İslam temelinde bir Türkiye,

İslam temelinde bir orta doğu ve İslam temelinde yeni bir dünya.

Hak-Batıl Anlayışı

Erbakan’a göre Hak, şarta bağlı olmaksızın, mutlak olarak her şart altında doğru olan

şeydir. Batıl ise her şart altında yanlış olan şeydir. Bütün Müslümanların ilk ve temel vazifesi

Hak-batıl mücadelesinde cihat etmektir. Erbakan, günümüzde batılın mevcut zulüm düzenini

devam ettirerek Büyük İsrail hayalini gerçekleştirmek isteyen Siyonistler olduğunu söylerken,

hakkın ise bu hayali yıkıp İslam’ın barış ve adalet nizamını yerleştirmek isteyen ve bunun için

gerekli olan kavram, kurum ve programlara sahip Milli Görüşçüler tarafından temsil edildiğini

belirtmektedir. Dolayısıyla Hak ile Batıl mücadelesi bugün Siyonizm ile Milli Görüş arasında

cereyan etmektedir (Erbakan, 2013, s. 174-5, 180). Ahmet Akgül bunu “Siyonizm batılın

karargâhı, Milli Görüş ise Hakk’ın karargâhıdır” şeklinde tarif etmektedir (Akgül, 1994, s.

26). Akgül, Erbakan’ın liderliğini yaptığı Milli Görüş’ün Hakk yolun temsilcileri olarak İslam

Birleşmiş Milletler gibi evrensel teşkilatları kurma, Adil Ekonomik Düzen’i uygulama, güçlü

siyasi ve askeri otoriteyi hazırlama çabalarının bu temsiliyete mebni olduğunu iddia etmektedir.

Bütün bunlardan dolayı Milli Görüş’ün, tâbi olunması gereken sebîlü’l-mü’minini

(Müslümanların yegâne yolunu), icma-ı ümmeti, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ı olduğunu ifade

etmektedir (Akgül, 1994, s. 76-7, 89, 134). Akgül bu konuda şu ayeti hatırlatır: “Her kim

Page 9: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

kendisine hidayet ve İslamiyet apaçık belli olduktan sonra resule (elçiye) muhalefet ederek

sebîlü’l-mü’minin’den başkasına uyarsa, onu düştüğü sapıklıkta bırakırız ve ahirette onu

cehenneme sokarız.” (Nisa Suresi, 4/76). Hülasa olarak; Erbakan’a göre Müslümanlar, Bâtıl

olan Emperyalizm’in ve Siyonizm’in zâil olması için Hak olarak gelen İslam’a sarılmalı ve

Milli Görüş davasına destek olmalıdırlar.

Cihad Anlayışı

Cihad kavramı Erbakan’ın düşünce dünyasında merkezi bir yer tutmaktadır. Erbakan

siyasetin değerlerimizi tahrip ettiği kirli arenada “Önce Ahlâk ve Maneviyât” diyerek “Cihad”

düsturuyla hizmet edilmesi gerektiğini savunmuştur (Erbakan, 2013, s. 175). Bu onun esasen

İslamcı bir perspektif sahibi olduğunu ortaya koymaktadır.

Yeryüzünde hangi ırk, hangi din, hangi dilden olursa olsun hiçbir mazlumun burnunun

kanamasını istemeyen Erbakan'ın "cihat telakkisi" Fatih Sultan Mehmet'in "Avnî" mahlasıyla

yazdığı şu beyti ile paralellik arzetmektedir:

İmtisâl-i 'câhidû-fi'llah' olupdur niyetim

Dîn-i İslam'ın mücerred gayretidir gayretim

Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullâh ile

Ehl-i küfrü serteser kahr eylemektir niyyetim...

Fatih Sultan Mehmet beytinde cihadı; "Niyetim Allah için cihat etmek, gayretim

İslam'ın gereğini yapmak; Allah'ın fazlı ve 'hak erenlerin' inayetiyle kâfirleri baştanbaşa

bozguna uğratmaktır..." derken; Erbakan da cihadı, “Hakk’ın hakim olması ve tüm insanlığın

huzur ve hürriyete kavuşması için var olan bütün güç ile ve hiçbir dünyevi karşılık beklemeden

çalışmaktır. Aziz millete, İslam ümmetine ve tüm insanlık alemine karşı sorumlulukları

kuşanmaktır” şeklinde tarif etmektedir. O’na göre; “cihad ibadeti en büyük ibadettir, namaz

dinin direği, cihad ise zirvesidir” (Tirmizi, 1398/1978, 8/2749; İbn Mace, 1982, 12/3973)

hadisinde de ifade edildiği üzere cihad ibadeti en büyük farzdır. Çünkü, diğer ibadetler için belli

bir zaman, mekan ve miktar belirtildiği halde cihad için böyle bir sınırlama yapılmamış, cihadın

her zaman, insanın takatinin sonuna kadar, disiplinli ve organizeli bir şekilde teşkilatlanarak

yapılması gereken bir ibadet olduğunu vurgulamıştır (Erbakan, 2013, s. 24-25). Erbakan

cihadın en büyük ibadet olmasının sebepleri arasında “İnsanlığın en hayırlısı insanlığa en

faydalı olandır” (Buhari, 1315/1897, 35) prensibinin olduğunu hatırlatmıştır. Yine “Kimse

kendisi için yaşamaz, kardeşi için yaşar” (Erbakan, 2013, s. 29) düsturu ile “İki Müslüman

birbirine giderken, ben şimdi şu yaklaştığım arkadaşımdan ne menfaat elde edebilirim diye bir

Page 10: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

araya gelirse o buluşmalarından hayır gelmez. Tersine, ben şimdi şu gittiğim kardeşime nasıl

faydalı olabilirim diye yaklaşırsa o buluşmadan büyük faydalar hâsıl olur” (Erbakan, 2013, s.

83) ifadesi Erbakan’ın cihad anlayışının temel özelliğini faş etmektedir.

Erbakan, cihad ibadetinin en iyi şekilde yerine getirilmesinde 9 tane “İ”nin çok iyi

bilinmesi ve bunların kuşanılması gerektiğini belirtmektedir. Bu 9 “İ” şunlardır: İnanç, ihlas,

ittika, ittifak, iyi ahlak, ihsan, istişare, itaat ve istikamet sahibi olmaktır (Erbakan, 2013, s. 32-

33). Dolayısıyla Erbakan’ın cihad anlayışının arka planında İslam’ın inanç, ibadet ve ahlaka

taalluk eden temel esasları mevcuttur.

Bulaç, Erbakan’ın cihad anlayışının iki şekilde anlaşılması gerektiğini belirtmektedir.

Bunlardan birincisi Batı sömürgeciliğine ve saldırganlığına karşı mukavemet ruhunu

uyandırmak. İkincisi ise iktisadi ve toplumsal kalkınma için cehd etmektir (Bulaç, 2008). Bulaç,

Erbakan’ın, cihad kavramına bu sayede biraz daha maddi ve dünyevi bir anlam katmış ve

cihadın çerçevesini genişletmiş olduğunu vurgulamaktadır. Bu doğrultuda şahsına niçin siyaset

yaptığı sorulduğunda "Cihad edilmeyen yerde İslâm yaşamaz” diyerek “Biz siyaset

yapmıyoruz, biz cihad ediyoruz” cevabı onun söz konusu ettiğimiz cihad anlayışının bir diğer

göstergesidir (Erbakan, 2013, s. 26). Dolayısıyla Erbakan, nihai merhalede kendisinin cihad

ettiğini, Milli Görüş hareketinin de cihad hareketi olduğunu vurgulaması itibariyle aslında

madalyonun bir tarafını ifade etmektedir. Madalyonun öbür tarafına intikal ettiğimizde

insanların kendisine, diğer bir ifadeyle cihad emirine uymaları gerektiğini ima ettiğini

belirtebiliriz. Çalmuk, Erbakan’ın mitinglerinin sonunda yaptırdığı yeminin bir bakıma cihad

emirine biat olarak okunabileceğini zikretmektedir (Çalmuk, 2004, s. 565-67). Diğer bir

ifadeyle, Erbakan’ın cihad emiri olarak kendisine tabi olanlardan dava için çalışacaklarının

sözünü aldığını belirtmektedir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken önemli husus

Erbakan’ın yukarıda cihad tanımında belirttiğimiz üzere “canını verme” gibi bir ifadenin

bilinçli olarak yer almamasıdır. Açıkça görünen o ki, Erbakan, Çalmuk’un da değindiği üzere

bunun şiddeti teşvik anlamı içereceğini düşünerek (Çalmuk, 2004, s. 566-67) böylesi tariflere

karşı çıkmıştır. Bu yüzdendir ki, hemen her alanda alternatif kurumlar kurmaya çalışırken

savunma ve güvenlik konularında böylesine bir kurum ihdas etmemiş olmaması yine aynı

hassasiyetin farklı bir tezahürüdür.

Adil Düzen Anlayışı

İslam düşüncesinin temel kavramlarından birisi olan “adalet” üzerine bina edilmiş ve

bir düzen değişikliğini imgeleyen çarpıcı ve kolay bir slogan olarak ifade edebileceğimiz Adil

Page 11: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Düzen, gelirden Hak’ça paylaşımı hedeflemesi itibariyle iktisadi, bir düzen arayışını

hedeflemesiyle siyasi ve idari, bir kimlik arayışını ortaya koyması itibariyle ise dini ve ahlaki

bir anlayış ortaya koymaktadır. Erbakan’a göre Adil Düzen “tam ve mütekamil” bir düzendir

ve bu düzende kapitalizm ve komünizmin faydalı yanları mevcuttur, mahsurlu ve zararlı

yanlarına asla yer verilmemiştir (Erbakan, 1991, s. 17).

Erbakan’a göre Adil Düzen’in esasları şunlardır: 1. Adil Düzen’de materyalizm değil

maneviyatçılık esastır. Zira totaliter rejimlerdeki tüm baskılar materyalizm ve Darvinizm

felsefesinin bir sonucudur. 2. Üstünlük değil eşitlik esastır. 3. Toplumlar arasında sömürü değil

bütün taraflar için yararlı ve samimi bir işbirliği esastır. 4. Adil Düzen’in öngördüğü sosyal

yapı; insan merkezli, Hakk’ı üstün tutan ve paylaşımda adaleti tesis eden bir anlayışa

dayanmaktadır. 5. Kuvvet’i üstün tutan çatışma değil, hakkı üstün tutan barış ve dayanışma

esastır.

Erbakan’a göre Adil Düzen’in siyasi, ilmi, ahlaki ve ekonomik kurumları birey ve

girişimcilere yardımcı ve teşvik edici olacaktır. Siyasi düzen ekonomiyi tanzim ediyorum

diyerek tahrip etmez; ilmi düzen tam bir hürriyet, özerklik ve teşvikle ilim ve teknoloji

sahasında hızlı gelişmeleri sağlar. Dini- ahlaki düzen ise topluma yararlı insan yetiştirmek için

adeta bir “insan yetiştirme fabrikası” gibi görev yapar. Adil Düzen’de ilmi düzen ve bilhassa

dini-ahlaki düzen, insanların “irfan” sahibi olarak yetişmesini sağlar. Üretimin yanında eğitime,

manevi terbiyeye ve bu meyanda nefis terbiyesine büyük önem verilir. Bütün bu faktörler bir

araya geldiği zaman manevi ve maddi bakımından en büyük kalkınma hamleleri başarılır.

Böylece kapitalizmin zulüm dünyası yerine Adil Düzen’in saadet dünyası gerçekleşir (Erbakan,

2013, s. 228-29). Şu halde, Erbakan’a göre Adil Düzen nihai hedef değil, “Saadet Nizamı”na

geçişte bir ara aşamadır. Çakır, bu Saadet Nizamı nedir? sorusuna; kimilerinin Hz. Muhammed

ve Dört Halife dönemini örnek alan bir İslami Nizam, diğer bir deyişle “şeriat düzeni” şeklinde

açıklamalar yaptığını belirtir (Çakır, 2004, s. 561-62).

Adil Ekonomik Düzen esasen Süleyman Karagülle, Arif Ersoy ve Süleyman Akdemir

gibi kişiler tarafından hazırlanan faizsiz, alternatif bir ekonomik sistem projesidir. Bu düzen,

kapitalizm ve sosyalizm sistemlerinin dışında İslami prensiplere dayanan ayrı bir ekonomik

sistem olarak ifade edilmektedir (Erbakan, 2013, s. 221-223). Erbakan’a göre, Adil Düzen,

geçmiş dönemlerde peygamberlerin kendi halklarına uyguladıkları sistemi referans alır.

Ekonomik dönemlerden yola çıkarak tarihte iki zihniyetin mücadele ettiğini söyleyen Erbakan,

“Hakkı Üstün Tutan” ve “Kuvveti Üstün Tutan” zihniyetler temelinde Hak-Batıl mücadelesi

gerçekleştiğini belirtmektedir. Daha sonra Adil Düzen’i “Hakkı Üstün Tutan” zihniyet

çerçevesine yerleştiren Erbakan, peygamberlerin bu yolu kullandığını belirtmiş ve batılla her

Page 12: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

daim savaş içerisinde olduğunu söylemiştir. Bu sayede Erbakan, Adil Ekonomik Düzen’i İslam

tarihine atıfta bulunarak açıklamaktadır (Erbakan, 1991, s. 71-72).

Adil Ekonomik Düzen adı kitapçıkta günümüz ekonomik sistemi şöyle

eleştirilmektedir: “Köle düzeni, milyonlarca insanı geçim sıkıntısı, açlık, sefalet, işsizlik ve geri

kalmışlığa mahkum ederek ezmekte; bunların hakkını haksız olarak ellerinden alıp

emperyalizm, dünya Siyonizm’ine ve onların işbirlikçisi ufak bir mutlu azınlığa aktarmaktadır.

Bunun neticesi olarak büyük çoğunluk gittikçe fakirleşmekte, ufak bir azınlık ise gittikçe

zenginleşmektedir. Bu durum, ülkeleri sosyal patlamalara götürmekte, yeryüzünde huzur ve

güvenliği yok etmektedir” (Erbakan, 1991, s. 11-12).

Erbakan’a göre köle düzeninin beş temel mikrobu; Faiz, haksız vergi, darphane,

kambiyo ve kredi mikrobudur. Yeniden Büyük Türkiye’de tesis edilen Adil Düzen’de bu

mikroplar temizlenecek ve Türkiye çok kısa bir zamanda dünyanın en güçlü ülkelerinden birisi

olacaktır.

Yavuz’a göre Adil Düzen’de bireysel ve cemaatsel bazda İslami bir kimlik, devlet

düzeyinde ise yeni bir “adil” düzen arayışı söz konusudur. Hem kimlik hem de düzen arayışında

kullanılan kavramlar, dikkat edilirse geleneksel Osmanlı-İslam anlayışı ve kavramlarıdır.

Özellikle ulus-devlet oluşturma sürecindeki Türk-Kürt ayrıştırmasına karşı “Müslüman

kimliği”, “devlet-millet bütünlüğü” ve “memleket evlatları” vurgusu yapılarak, Kürtlerin

bağımsız ve ayrılıkçı bir kimlik arayışı içine girmesini büyük ölçüde önleme çabası vardır

(Yavuz, 2004, s. 591-619).

Ancak bu düzen Çakır’a göre eklektik, karmaşık, naif ve zaman dışı yönleriyle somut

bir projeden daha çok üstünkörü bir ütopyayı andırıyordu ve hayata geçirilmeye çalışılması

Türkiye’de çok ciddi gerilimlere yol açabilirdi. Çünkü Adil Düzen “sistemi reforme etme”

perspektifinin çok ötesinde, devrim gerektiren bir projeydi. Sonuçta, tabanındaki sistem karşıtı

potansiyele rağmen sistem içi bir güç olan RP için Adil Düzen, çekici bir slogan olmaktan öteye

gidemedi ve partinin iktidara geldiği andan itibaren bu slogan ve projenin adı anılmaz oldu

(Çakır, 2004, s. 557-64).

İttihad-ı İslam Anlayışı

Erbakan, bütün Müslümanların kardeş olduğu düşüncesi ile “İslam Kardeşliği”nin tesis

edilmesi ve Müslümanların siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal ilişkilerini güçlendireceği

“Türkiye’nin liderliğinde bir İslam Birliği”nin gerçekleştirilmesi gerektiğini ömrünün sonuna

kadar savunmuştur. Bu hususta siyasi söyleminin merkezine Türkiye'nin, İslam dünyasının ve

Page 13: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

dünyanın statükosunun bir eleştirisini oturtmuş ve alternatif projeler önermiştir. Erbakan’ın bu

maksatla 1970’lerin başından itibaren telaffuz ettiği İslam Birliği’ni, unsurlarını (İslam Ülkeleri

Birleşmiş Milletler Teşkilatı, İslam Ülkeleri Savunma Teşkilatı, İslam Ülkeleri Kültür Teşkilatı,

İslam Ülkeleri ortak para birimi) ve ilk büyük adımı olan D-8’i Batı dünyasına ve yüz yıllık

Siyonizm mücadelesine alternatif bir dünya düzeni teorisi olarak ifade edebiliriz.

Erbakan, AB’nin “Hristiyanlar klübü” olduğunu ve Hristiyan dünyasına karşı İslam

dünyasının bir çatı altında toplanması gerektiğini önermiş, bunun çerçevesini oluşturmak için

de mevcut Batılı kuruluşlara alternatif yapılar kurulmasında aktör olmak istemiştir. Nitekim D-

8 projesi bu tasavvur doğrultusunda yürürlüğe konulmuştur. Burada, konumuza ışık tutması

için şu kadarını söylememiz kâfidir: D-8 projesi esasen bir buçuk asır öncesinde II.

Abdulhamid’e dayanan bir idealin, yani “İttihad-ı İslam” veya “İttihad-ı Anasır-ı İslam”

şeklinde ifade edilen bir söylemin yansımasıdır. Bu ideal, Osmanlı Devleti zamanında başlayan

Batı işgalinden İslam ülkelerini nasıl bağımsız kılabiliriz söyleminin cevabı üzerine

kurulmuştur. Dikkat edilirse hemen hemen bütün İslamcıların ortak noktalarından birisi olan

bu ideal, aynı zamanda İslam’ın da asıl hedefleri arasındadır (Çalmuk, 2004, s. 557-58).

Nitekim Müslümanların kardeşliği ve vahdeti hususu 1970’lerin sonlarında gerek İran’daki

devrim, gerekse de Afganistan direnişi ile Türkiye’de de etkisini artırmıştır. Unutulmamalıdır

ki, Kudüs mitingi bu dalganın etkisi olan bir mitingdir (Çakır, 2004, s. 547).

ISLAHATÇILAR VE ERBAKAN

Büyükkara, çağdaş İslami akımları Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler şeklinde

üç grup üzerinden tasnif etmekte; Necmettin Erbakan ve Milli Görüş hareketinin ise Mısır’da

İhvan-ı Müslimin, Pakistan’da Cemaat-i İslami gibi Siyasal Islahatçılar kategorisinde yer

aldığını belirtmektedir. Bu satırlar itibariyle biz, Büyükkara’nın Islahatçıların belli başlı

özellikleri şeklinde zikrettiği başlıklar ile Necmettin Erbakan ve Milli Görüş hareketini ele

mukayese etmek istiyoruz.

Islahatın Hedefi

Islahatçılara göre Müslümanların içinde bulunduğu kötü durum İslamiyet kaynaklı

değildir. Asıl neden bir yönüyle Müslümanların yapmış oldukları yanlışlarda, diğer yönüyle ise

Müslümanların karşısındaki dış güçlerde aranmalıdır. Bu şer odaklarına karşı siyasi ve kültürel

bir savaş vermek zorunluluğu bulunmaktadır (Büyükkara, 2016, s. 135). Önceki satırlarda

Bulaç’ın da belirttiği üzere İslamcılar gibi Erbakan da bu savaşta cihadı bir yönüyle Batı

sömürgeciliğine ve saldırganlığına karşı mukavemet olarak anlamaktadır (Bulaç, 2008, s. 59).

Page 14: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Geleneğe Bakış

Büyükkara’ya göre Islahatçılar, bozulmada, çürümede ve geri kalmada yanlış

geleneklerin de rolünün olduğunu düşündükleri için, düzeltme ve inşa hareketinde geleneğe

saygı duymaya, onu korumaya öncelik vermezler (Büyükkara, 2016, s. 135). Aksine Erbakan,

derin bir gelenek sorgulamasına gitmekten ziyade geleneği tüm yönleriyle sahiplenme

eğilimindedir. O kadar ki Erbakan, geleneğe sadakati bakımından Osmanlı’nın son saraylısı

olarak tarif edilmektedir. Ayrıca siyasal icraatları bakımından ise “mücahit” nitelemesi ile

zikredilmektedir (Çalmuk, 2004, s. 550). Erbakan, ıslahatçıların aksine geleneksel İslam ile

modern kurumların uzlaşmasını öngörmektedir. Bu hususta geleneği sürekli vurgularken,

ürettiği Osmanlı sistemini, gelecek için bir model şekline getirmektedir. Açıkça görünen o ki,

Erbakan’ın bu yaklaşımı Arap ülkelerindeki ve İran’daki İslami hareketlerden farklı olarak

geleneği geri plana itmemekte ve dışlamamaktadır. Erbakan, geleneğe rağmen değil geleneğin

ıslahıyla güçlü olunacağı varsayımını savunmaktadır. Dahası hareketi ve teşkilatlanması

açısından tarikatlardan yararlanan ve tarikat yapısını siyasi alana taşıyan Erbakan’ın tasavvuf

ahlakı ve tarikat dinamizmini vurgularken “manevi kalkınma”nın ancak tasavvuf ekseninde

olacağını açık veya kapalı dile getirmiş olduğunu müşahede etmekteyiz. Burada Erbakan,

tarikatları vurgulanırken “terakkiperverlik”in her zaman İslam’ın gereği olduğunu ele almış ve

maddi kalkınmanın gerekliliği üzerinde durmuştur (Yavuz, 2004, s. 591-619).

Batılılaşma Ve Moderniteye Yaklaşım

Islahatçılarda batılılaşmaya ve moderniteye eleştiri çok güçlüdür. Fakat diğer taraftan

seçmeci bir mantıkla ve faydacı gayelerle ileri bir medeniyet addettikleri Batı’dan ve modern

dünyadan yararlanma yoluna gidilir (Büyükkara, 2016, s. 136). Ancak Erbakan tam olarak

böyle düşünmemektedir. O, batıyı küçüksemekte ve batının maddi gelişmesinin kaynağının

İslam olduğunu sıkça vurgulamaktadır. Batı, Haçlı seferleri sayesinde İslam medeniyeti ile

karşılaşmış ve onun üzerine kendi medeniyetini inşa etmiştir. Dolayısıyla İslam, batıdan

üstündür ve her türlü gelişmenin kaynağı kendisinde mevcuttur. Erbakan’a göre manevi ruhtan

uzaklaştıkça İslam medeniyetinin gelişmesi de durmuştur ve o ruhun yeniden canlandırılması

gerekmektedir (Bölükbaşı, 2012, s. 171).

Erbakan’a göre, İslam’ın dışında, hiçbir hak ve hakikat kaynağı yoktur. Fen ve hikmet,

sanat ve sanayi dahi, İslam’ın içindedir ve onun bir şubesidir. İlhamını Kuran’dan almayan

hiçbir ilim ve teknik asla hayra vesile olamaz, şerden ve zarardan da arınmış olamaz (Erbakan,

Page 15: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

2013, s. 39). Bu yüzden Erbakan, Batı ülkelerinin adet ve göreneklerini taklit eden ve o ülkeleri

kendi ülkemizden üstün gören Batıcılığa karşıdır (Erbakan, 2013, s. 172-73).

Burada, konumuza ışık tutması için şu kadarını söylememiz kafidir: Erbakan,

anlaşılacağı üzere katı ve taviz vermez bir Batı karşıtlığı zemininde yürümektedir. Bundan

dolayı hayatı boyunca Ortak Pazar, Avrupa Topluluğu ve Gümrük Birliği antlaşmasına karşı

olmuştur. Ona göre esas mesele ABD ve İsrail, yani batılın bugünkü temsilcileri mesabesinde

olan Irkçı emperyalizm ve Siyonizm’in iki kalesidir. Erbakan’a göre “ABD’yi ellerinde oynatan

Siyonist ve masonların bir komplosu” olan İslam Dünyasına yönelik oyunların bozulması ancak

Milli Görüş’ün iktidara gelerek Türkiye’yi uydu ülke olmaktan çıkarıp İslam dünyasının lideri

yapmakla hallolacaktır (Çakır, 2004, s. 564-65).

Ancak Erbakan, söz konusu ettiğimiz bu Batı karşıtlığına rağmen batının bugün

tekelinde tuttuğu teknolojinin bütün imkânlarından yararlanmaya çok önem vermiştir. Birtakım

kesimlerin bunlara bidat diyerek karşı çıktığı ya da şüpheyle yaklaştığı dönemde Erbakan bütün

bunları çok yoğun bir şekilde kullanmıştır. Gerçekte çatışması gereken, bir araya gelmesi

mümkün görünmeyen bu uygulama Erbakan’da aynı terkip içerisinde, mübarezeye girmeden

problemsiz bir şekilde yer almıştır. Misal olarak, bilgisayar teknolojisini kullanarak en iyi parti

örgütlenmesini sağlamıştır. Partinin elemanları “dine hizmet” şuuru içinde geceli gündüzlü

hummalı bir çalışmanın içinde yer almışlardır (Yavuz, 2004, s. 599).

Temel Kaynak Ve Referanslar

Islahatçılar temel kaynak ve referanslarda nakil-akıl dengesini gözetmeye

çalışmışlardır. Ancak bu denge nakil ve aklı birbirine kurban etmemektedir (Büyükkara, 2016,

s. 136). Erbakan, din, siyaset, ekonomi, eğitim başta olmak üzere hayatın bütün alanlarına

müteallik meselelerde İslam temerküzlüğünde bir anlayış ortaya koymuştur. Bu hususlarda

temel kaynağı ve referansı ise Kur’an ve sünnettir. Erbakan, meseleleri bunların temelinde ele

almıştır. Erbakan hiçbir zaman dinin ana referans çerçevesinden en ufak bir taviz vermemiş,

akideyi ve fıkhi çerçeveyi aşan herhangi bir söyleme veya fikre hem teşebbüs etmemiş hem

teşebbüs etmek isteyenlere açıkça karşı koymuştur. Bu son derece önemlidir. İmanının bir

sonucu olarak siyasi görüşlerini ve ideallerini formüle etmiştir. Erbakan da ıslahatçılar gibi

nakil ile akıl arasında bir denge kurmuştur. Ona göre akıl; bir mukayese ve muhakeme aracı,

yani bir karşılaştırma ve karar verme kabiliyetidir. Ancak, İslamsız akıl, tel başına ilk ve mutlak

doğruları bilemez, hayrı ve şerri tayin edemez. Verdiği bir örnekte; bir âlimin de, bir sarhoşun

da aklının olduğunu ancak âlimin aklının “Şu insanları nasıl ikaz ve irşat etsem de iki cihan

saadetine nail olsunlar” diye çalışırken; sarhoşun aklının ise “Ne yapsam da şu mahalle

Page 16: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

bakkalını kandırıp bir şişe daha içki alabilsem” diye çalıştığını belirtir. Erbakan, örnekte de

görüleceği üzere önemli olan hususun aklın temelindeki zihniyetin ne olduğunu belirtmekte ve

bunun da İslam olması gerektiğini vurgulamaktadır (Erbakan, 2013, s. 39).

Erbakan, Davam adlı eserinde aklın nakil karşısındaki durumunu bu şekilde ifade

ederken, naklin doğru anlaşılmasında aklın merkezi konumunu da “dinde akla ve mantığa

uymayan şeylere inanılmaz” (Erbakan, 2013, s. 46) diyerek ortaya koymaktadır. Hz. İbrahim’in

putları kırdıktan sonra puthanede sorguya çekilirken “Küçük putları şu büyük put kırdı”

dediğinde aslında onlara “bir put gidip de başka putları kıramaz” demektedir. Erbakan’a göre

bu olay, bir cihetten dinde aklın ve mantığın önemini ortaya koyarken, diğer cihetten insanlık

tarihinde büyük bir dönüm noktasını teşkil etmiş ve ilim çığırının açılmasını sağlamıştır.

Eserinin devam eden sayfalarında bu çığırdan yürüyerek bugünkü matematik ve bilimin

temellerini atan Müslüman âlimlerden bahseden Erbakan, mefhum ve kavram çıkmazına giren

bugünkü bilimin önünü açıp geleceğini de bir yönüyle bilim hazinesi olan temel kaynak

Kuran’dan yeniden Müslümanların içtihat ederek kuracaklarını anlatmaktadır (Erbakan, 2013,

s. 55-71).

Sürekli Bir Faaliyet, Teşkilatçılık ve Kurumsallaşma

Islahatçılar’da söz ve yazı yerine iş, eylem ve hareket ön plandadır. Yani ıslahatçılar

teoriye değil pratiğe dönük çalışmaya daha yatkındırlar. Bu durum ıslahatçıların teorik bir

temelinin olmadığı anlamına gelmez. Bilakis ıslahatçı yapıların kurucuları ve teorisyenleri

arasında çok güçlü ilim ve fikir adamları mevcuttur (Büyükkara, 2016, s. 136-37). Erbakan da

neredeyse ömrünün tamamını sürekli bir gaye uğruna faaliyetlere vakfetmiştir. Fehmi Koru’nun

"Profesörlüğe kadar yükselmiş bir bilim adamıyken Odalar Birliği'nde genel sekreter ve sonra

başkan oldunuz, Şimdi ise milletvekili olmak istiyorsunuz; neden?" sorusuna verdiği cevap

davasının ne kadar ulvi olduğunu göstermektedir: "Benim tek bir amacım var, Türkiye'yi saygı

duyulacak bir ülke haline getirmektir. Bunu önce salt ilim yoluyla yapmak istedim; engel

çıkardılar. Ben de işadamlığına soyundum, yine engel çıkardılar. İş dünyasında etkin hale

gelirsem belki durum değişir düşüncesiyle Odalar Birliği'ne genel sekreter oldum, engel

çıkardılar. Başkan seçildim, engeller büyüdü. Anladım ki, amacımı gerçekleştirebilmem için

tek yol, siyaset yapmak...". Erbakan, bütün bu faaliyetleri icra ederken Müslüman çabanın

kişisellikten çıkarak örgütlü bir harekete dönüşmesi, yani teşkilatlanmayı öncelemiştir.

Hareketin, insanların yetişmesi ile devam edeceğini bildiği için kurumsal mekanizmaların

işlevini, alanlarını ve niteliğini oldukça zenginleştirmiştir. Örneğin; MÜSİAD, ASKON gibi

ekonomik sektörde; Milli Gazete, Kanal 7, TV 5 gibi medya ve gazete sahasında; MGV ve

Page 17: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

AGD gibi gençlik organizasyonlarında; İHH ve Cansuyu gibi insani yardım alanında; ESAM

gibi araştırma merkezleri ve daha pek çok alanda sivil toplum kuruluşlarıyla kurumsallaşmayı

gerçekleştirmeye çalışmıştır.

Bu açıklamaların yanı sıra Çalmuk da, Erbakan’ın, Milli Görüş bünyesinde hemen her

alanda devlet kurumlarına yönelik alternatifler geliştirmeye önem verdiğini belirtmekte

hukukçular, teknik elemanlar, mahalli idareler, sağlık, İslam ilimleri, öğretmenler,

müteahhitler, iş adamları ve esnaf teşkilatı gibi önceki satırlarda bazılarının isimlerini

verdiğimiz alternatif bakanlıklar kurdurduğunu ancak savunma ve güvenlik konularında böylesi

bir hazırlığa hiç yönelmediğini ifade eder (Çalmuk, 2004, s. 567). Yusuf Ziya Cömert de

“Hepimiz Erbakan’ın paltosundan çıktık” ifadesiyle bu kurumsal yapıların semeresini ifade

etmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de her alanda bu kadar insan yetiştirmiş, teşkilatlanma

sayesinde önemli kurumlar üretmiş başka bir siyasi şahsiyet ve hareket/parti yoktur.

Faaliyetlerdeki Gözetilen Amaçlar ve Öncelikler

Islahat hareketleri dini ve ilmi meselelerden ziyade siyaset, ekonomi, eğitim-öğretim,

basın-yayın odaklıdır. Zira ıslahat gerektiren bozulma dinin kendisinde olmamış, daha çok

toplumsal ve siyasi alanda vuku bulmuştur. Dolayısıyla Müslümanlar nerede “düştülerse”

oradan “ayağa kalkmaları” gerekmektedir. Veyahut en fazla nereden “darbe yiyorlarsa” oraya

tahkimat yapmaları gerekmektedir. Kuşkusuz bu tahkimatın ana malzemesi dinin kaideleri,

emir ve yasaklarıdır (Büyükkara, 2016, s. 137). Erbakan’ın bu hususta yukarıda Milli Görüş

bahsi içerisinde izah ettiğimiz siyaset anlayışı, ıslahat hareketlerinin düşüncesine benzer yönler

taşımaktadır. Nitekim Erbakan’a göre siyaset yapmak, esas olarak Kuran’ın hemen hemen yarı

emrini yerine getirmek yani cihat etmek, tâli olarak ise Müslümanların düştüğü yerden

Müslümanları tekrar hak ettikleri yüce konuma oturtmak demektir (Erbakan, 2013, s. 26).

Kadınların Faaliyetleri

Islahatçı oluşumlarda kadınların faaliyetlere daha geniş katılımı gözlenir. Müslüman

kadının toplumsal rolü mesele edilen alanlardan birisidir. Çağdaş Müslüman toplumda kadının

erkekle birlikte parti veya vakıf çalışmalarına doğrudan müdahil olması bir zorunluluk olarak

görülür. Bu çalışmalarda kadın kolları teşkilat bütünü içinde önemli bir fonksiyon icra eder

(Büyükkara, 2016, s. 137). Milli Görüş partilerinde kadınların siyasi çalışmalarda ve toplum

hizmetlerinde yoğun şekilde yer alması bu durumun tipik bir örneğini sergilemektedir. Erbakan,

Davam adlı kitabında bu hususta şunları belirtmektedir: “Müslümanlıkta kadın çalışabilir ve

ekonomik hayatta bir unsur olabilir. Kadın, Müslümanlıkta aynen erkek gibi ilimle, ibadetle

Page 18: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

meşgul tutulmuştur. Cenab-ı Hakk insanları kadın ve erkek, siyah ve beyaz diye ayırmıyor.

Kimin Allah’tan korkusu en fazla ise insanların içerisinde en faziletlisi odur, diyor. Herhalde

kadının erkeğe, erkeğin kadına Allah indinde hiçbir üstünlüğü söz konusu değildir. Toplum

içerisinde Müslümanlık kadına onun yaratılışına uygun görevler vermiştir. Hiçbir zaman onu

ne Doğu’daki ne de Batı’daki zoraki çalışma sistemlerine mecbur bırakmıştır.” (Erbakan, 2013,

s. 85).

Lider Profili

Islahatçı teşkilatlarda liderliğe yükselmede bir kriter olarak dini tahsil çok önem

arzetmez. Üst kadrolarda daha çok seküler eğitimden gelen teknokrat, mühendis, ekonomist,

eğitimci ve gazeteciler bulunmaktadır. Bu konuda dini sahada diplomaya veya icazete sahip

olmaktan çok organizasyon becerisi, yönetim tecrübesi, karizmatik kişiliği, teşkilat deneyimi

gibi hususlar daha önemli kriterler olarak karşımıza çıkmaktadır (Büyükkara, 2016, s. 138).

Varlıklı bir aileye mensup olan, Almanya'da eğitim gören, parlak bir akademik kariyere sahip

olan ve Türkiye'nin en seçkin üniversitelerinden birinde motorlar kürsüsünde teknik bir

profesör olan Erbakan, mühendis olması ve modern eğitimlerden geçmesi itibariyle İslamcı

öncülerin tipik özelliğini taşımaktadır.

Farkedileceği üzere Erbakan, bir tarikat şeyhi veya medrese hocası değildir. Ancak

böyle olmasına rağmen diğer İslamcı öncüler gibi İslam’a dair derin bir bilgi birikimine ve

kavrayış sahibi olmasına zemin hazırlayan eğitimler almıştır. Erbakan, İslam ilimleri

konusunda lise öğrencisiyken şu dersleri almıştır: Hüseyin ve Saffet Efendiler’den Hadis,

Numan Kurtulmuş Hocaefendi’den (dede) Akaid, Ömer Nesefi’den Amentü Şerhi, Fatih

Dersiamlarından Ali Osman Tatlısı’dan Esma-ü’l-Hüsna Şerhi ve Celaleyn Tefsiri. Üniversite

yıllarında ise özellikle Mehmet Zahit Kotku’dan aldığı dersler (Çalmuk, 2004, s. 561), onun

zikrettiğimiz özelliğinin husule gelmesinde oldukça ehemmiyetli ve işlevsel bir rol oynamıştır.

Bütün bu yönleriyle Erbakan, pozitivizmin resmi felsefe olarak zihinlere enjekte

edildiği, dinin ve dindarların küçümsendiği yakın tarihimizde, makbul vatandaş tipinin aksine

çok farklı bir portre olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam dininin köylülerle, okumamışlarla

özdeşleştirildiği bir dönemde Türkiye'nin en seçkin üniversitelerinden birinde öğretim üyeliği

yapan Erbakan’ın, dindar bir hayat tarzına sahip bir lider olarak mücadele etmesi onun ayırt

edici bir özelliklerinden bir tanesidir.

Page 19: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Sonuç

"Genial" (dahice) denebilecek özelliklere sahip olan, gayet başarılı bir eğitim hayatı

boyunca Doğu ve Batı düşüncesini, eserlerini ve düşünürlerini tetkik eden Erbakan, ne tamamen

Doğu düşüncesinin ne de tamamen Batı anlayışının etkisinde kalmış olan bir kişidir. Aksine o,

ister geçmişten gelsin isterse modern döneme ait olsun her problemi öncelikle naslar za-

viyesinden değerlendirmiştir. Nas merkezli konuşmaktan ve siyaset yapmaktan hiçbir zaman

yüksünmemiştir. Hayatının bilinen her döneminde inançlı ve inançları istikametinde yaşayan

bir insan olarak tanınmıştır.

Erbakan, Çağdaş İslam Düşüncesi’ne en önemli katkısı olarak zikredeceğimiz Milli

Görüş düşüncesi ile İslami hayatı, salt sosyolojik bir olgu olmaktan çıkararak göz ardı

edilemeyecek önemde bir siyasi olguya dönüştürmüştür. Siyasi aktörlere -deyim yerindeyse-

ayar vermiş, siyaset sahnesine dini değerleri taşımıştır. Nitekim 60’lı yıllar öncesinde

bastırılmış, sindirilmiş, yok sayılmış, tasfiye edilmiş bir ortamda aksini söylemek, dini

referanslarla siyasi mücadeleye girmek onun ayırdedici özelliklerinden bir tanesidir. Bu sayede

Erbakan, İslam’ı ve Müslümanları ‘sağ’ın ve ‘sol’un blokajından kurtarıp kendine mahsus bir

dil ile siyaset yapmıştır. Milli Görüş ile Türk siyasetini İslamlaştırma, İslami söylemi

normalleştirme hususunda mühim bir rol oynamıştır. Neticede din toplumun gündemine normal

olarak siyasi arenayla girmiştir.

Hülasa edersek, Osmanlı İslamcılığı’ndan Türkiye İslamcılığı’na geçişte Erbakan ve

Milli Görüş düşüncesi İslâmî söylemlerin kitleselleşmesi, İslâmî bir bilincin oluşması, İslâm'ın

belirgin, aktif bir özne konumuna yükselebilmesinde oldukça ehemmiyetli ve işlevsel bir rol

oynamıştır.

Kaynakça

Akgül, Ahmet (1994). Değişen Dengeler ve İslam. İstanbul: Risale Yayınları.

Albayrak, Sadık (1989). Türk Siyasi Hayatında MSP Olayı. İstanbul: Araştırma Yayınları.

Bölükbaşı, Mustafa (2012). Milli Görüş’ten Muhafazakâr Demokrasiye: Türkiye’de 28 Şubat

Süreci Sonrası İslami Elitlerin Dönüşümü. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi

Journal of the Human and Social Science Researches, c. 1, sy. 2, s. 170-71.

Buhari, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail (1315/1897). Sahih-i Buhari. İstanbul: Dârü't-

tıbâati'l-âmire.

Page 20: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Bulaç, Ali (2008, 7-13 Mart). Devleti Kurtarmak İstiyorlardı. Aksiyon.

Bulaç, Ali (2012, 21 Temmuz). İslamcılık Nedir? Zaman Gazetesi.

Büyükkara, Mehmet Ali (2016). Çağdaş İslami Akımlar. İstanbul: Klasik Yayınları.

Çakır, Ruşen (2004). Milli Görüş Hareketi. Tanıl Bora, Murat Gültekingil (edit.), Modern

Türkiye Siyasi Düşünce: İslamcılık içinde (544-75). İstanbul: İletişim Yayınları.

Çalmuk, Fehmi (2004). Necmettin Erbakan. Tanıl Bora, Murat Gültekingil (edit.), Modern

Türkiye Siyasi Düşünce: İslamcılık içinde (553-54). İstanbul: İletişim Yayınları.

Çetin, Yılmaz (1969, 25 Eylül). Hilafetin Büyük Faydaları Olabilir. Milliyet Gazetesi.

Erbakan, Necmettin (1991). Adil Ekonomik Düzen. Ankara: Semih Ofset.

Erbakan, Necmettin (2013). Davam. Ankara: MGV Yayınları.

İbn Mace, Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid er-Rebei el-Kazvini (1982). Sünen-

i İbn Mace tercemesi ve şerhi. Trc. ve şerh Haydar Hatipoğlu. İstanbul: Kahraman Yayınları.

Kara, İsmail (1995). Türkiye’de İslamcılık. İstanbul: Yeni Şafak Kitaplığı.

Kuru, Ahmet T. (2005, Yaz). “Globalization and Diversification of Islamic Movements:

Three Turkish Cases”, Political Science Quarterly.

Mardin, Şerif (1994). Türkiye’de Toplum ve Siyaset. İstanbul: İletişim Yayınları.

Polat, Uğur (2012, Şubat). Ali Bulaç İle Erbakan’a Dair Röportaj. Anadolu Gençlik Dergisi,

sy. 145, s. 10-13.

Sarıbay, Ali Yaşar (2004). Milli Nizam Partisi’nin Kuruluşu ve Programının İçeriği. Tanıl

Bora, Murat Gültekingil (edit.), Modern Türkiye Siyasi Düşünce: İslamcılık içinde (576-91).

İstanbul: İletişim Yayınları.

Teazis, Christos (2010). İkincilerin Cumhuriyeti: Adalet ve Kalkınma Partisi. İstanbul:

Mızrak Yayınları.

Tirmizi, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevre es-Sülemi (1398/1978). el-Câmiü's-

sahih: Sünenü’t-Tirmizi. Tahkik ve şerh Ahmed Muhammed Şakir, Kahire: Mustafa el-Babi

el-Halebi.

Veli, İbrahim (2013, Şubat). Hoca’nın İşareti. Anadolu Gençlik Dergisi, sy. 157, s. 11.

Page 21: NECMETTİN ERBAKAN’IN ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ …akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/abdulkadir.macit/... · Ali Büyükkara’nın Gelenekçiler, Islahatçılar ve Modernistler

Yavuz, M. Hakan (2004). Milli Görüş Hareketi: Muhalif ve Modernist Gelenek. Tanıl Bora,

Murat Gültekingil (edit.), Modern Türkiye Siyasi Düşünce: İslamcılık içinde (591-596).

İstanbul: İletişim Yayınları.

(2013, Şubat). Erbakan ve Allah Dostları. Anadolu Gençlik Dergisi.