DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM DÜBAM NECMETTİN ERBAKAN’IN ARDINDAN
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
DÜBAM
[Yıl]
e
r
t
u
g
r
u
l
[
Ş
i
r
k
NECMETTİN ERBAKAN’IN ARDINDAN
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
2
Genel Yayın Yönetmeni
Akif Emre
Yayın Koordinatörü
Ertuğrul Aydın
Mayıs 2011
DÜBAM Yayınları
Küresel ĠletiĢim Merkezi
Barbaros Bulvarı, Balmumcu / BeĢiktaĢ
Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22
www.dunyabulteni.net
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
3
SunuĢ
Bir insan hakkındaki en samimi sözler kişi oğlu ebediyyete intikal ettikten sonra söylenir. Bu yüzden de
rahmetli Necmettin Erbakan hayatta iken hakkında yazılıp söylenenlerin vefatından sonra tartılabileceği
“samimi” makaleleri bu dosyada bir araya getirdik. DÜBAM olarak bunun bir vefa ve veda borcu
olduğunu da düşündük.
Hem merhum Necmettin Erbakan’a gönülden bağlı olanlara hem de yakın siyasi tarihin bu en önemli
öncü şahsiyetinin mirâsı ve İslamcılığın Türkiye’deki serüveni üzerine kafa yoranlara faydalı olmasını
umuyoruz.
Sonsuz rahmet üzerine olsun.
DÜBAM
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
4
Ġçindekiler
Bir öncü Rabbine yürüdü – Yusuf Kaplan .................................................................................................. 6
Büyük siyasi öykünün önemli ismi – Ali Bayramoğlu ................................................................................. 8
28 Şubat 2011, Yenişafak ......................................................................................................................... 9
28 Şubat'ın ölümü ve Erbakan – Abdulkadir Selvi ................................................................................... 10
Erbakan: Siyaseti yeniden biçimlendiren bir siyasi kişilik – Küşat Bumin .................................................. 12
Dindar, vizyoner ve sivil lider Necmettin Erbakan – Bilal Sambur ............................................................ 14
AK Parti, Erbakan'a çok şey borçludur – Ali Saydam ................................................................................ 16
Bir örnek insan olarak Necmettin Erbakan – Fehmi Koru ........................................................................ 18
Erbakan: Sistem içi muhalif – Akif Emre .................................................................................................. 20
Erbakan'ı, büyük öncüyü uğurlarken – İbrahim Karagül .......................................................................... 22
Erbakan'da söz artık tarihçilerin – Osman Özsoy..................................................................................... 24
Erbakan Hoca'ya dair – Abdullah Muradoğlu .......................................................................................... 26
Bir mühendis-siyasetçi olarak Erbakan – Kürşat Bumin ........................................................................... 28
Sayın Bidon Kafa'nın Erbakan kini – Salih Tuna ....................................................................................... 30
Erbakan kimleri rahatsız etti? – Murat Yılmaz ......................................................................................... 32
Erbakan: "O gece ihtilal olurdu..." – Ali Bayramoğlu ............................................................................... 36
Erbakan’dan kalan – Taha Akyol ............................................................................................................. 38
Selamet... Fazilet... Saadet... Cennet? - Can Dündar............................................................................... 40
Erbakan Hoca nasıl biriydi? – Sedat Ergin ............................................................................................... 42
Sivil siyasetçi Erbakan – Mahmut Övür ................................................................................................... 44
Ne güzel - Ahmet Hakan ......................................................................................................................... 46
Erbakan’ın hayalleri, hayalperestliği – Hasan Cemal ............................................................................... 48
Selametle Erbakan Hoca – Mustafa Şahin ............................................................................................... 50
AKP, iktidarını Erbakan’a borçlu – Yalçın Doğan ...................................................................................... 53
28 Şubat ve gerçekler - Yalçın Bayer ....................................................................................................... 55
İslâmi hareket ve meşru zemin - Nazlı Ilıcak ........................................................................................... 57
Erbakan 28 Şubat’ı önleyebilir miydi? - İsmet Berkan ............................................................................ 58
Devridaim - Yılmaz Özdil ........................................................................................................................ 61
Erbakan’ın ittifak planı – Fikret Bila ........................................................................................................ 62
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
5
28 Şubat’ın ve Erbakan’ın ardından – Osman Can ................................................................................... 63
Erbakan: Pes etmeyen politikacı – Metin Münir ..................................................................................... 66
Erbakan’ın ardından – Nuray Mert ......................................................................................................... 67
Merhumu nasıl bilirdiniz? - Nabi Yağcı .................................................................................................... 69
Erbakan'ın ardından – Orhan Miroğlu..................................................................................................... 71
Erbakan’ın Mirâsı – Quinn Mecham ....................................................................................................... 73
Erbakan Hoca’nın büyük ideali – Fikret Bila ............................................................................................ 76
Erbakan, bir çınar! – Ali Bulaç ................................................................................................................. 78
Erbakan Hoca – Ali Bulaç ........................................................................................................................ 80
Erbakan ne kadar 'Milli' idi? Ali Bulaç ..................................................................................................... 82
İslamcılık ve Milli Görüş – Ali Bulaç ......................................................................................................... 84
Geçmişimizi uğurlarken – Mümtazer Törküne ........................................................................................ 86
Erbakan'a veda! – Mustafa Ünal ............................................................................................................. 88
Necmettin Erbakan'ı ebediyete uğurlarken – Şahin Alpay ....................................................................... 90
Erbakan’ı sevmiştim – Hüseyin Goncagül ............................................................................................... 92
Erbakan Hoca ölümüyle ölüleri diriltti –Nurettin Şirin ............................................................................. 94
Erbakan emperyalizmi deşifre etti - Hasan Kösebalaban ......................................................................... 96
Erbakan Utancım – Ahmet Turan Alkan .................................................................................................. 99
Erbakan ve İslâmcılık - Yalçın Akdoğan ................................................................................................. 101
Türk-İslam sentezcilerine ne oldu? – Haşmet Babaoğlu ........................................................................ 103
Erbakan – Naci Bostancı ....................................................................................................................... 104
Erbakan'ın Günaydın Röportajı 1977 .................................................................................................... 107
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
6
Bir öncü Rabbine yürüdü – Yusuf Kaplan
Erbakan, Rabbine yürüdü: O'nun rızası için,
"yol"unun önüne örülen engellerin aĢılması
için, Ġslâm'ın dünya tarihinin
Ģekillenmesinde yeniden kilit rol
oynayabilmesi için ortaya koyduğu yılmaz
ve sarsılmaz mücadele ve mücahedeyle,
ortaya koyduğu büyük ve çok yönlü mirasla
Rabbinin huzuruna çıktı. Allah taksiratını
affetsin, gayretlerini taltif etsin. Mekânını
cennet eylesin. Ġslâm dünyasının baĢı
sağolsun...
Erbakan, her Ģeyden önce, Türk siyasetinde
bir milattı; bir öncüydü: Türkiye'de, bütün
izleri hayattan silinen Ġslâm'ı yeniden
Türkiye'nin en temel görünür öznesi hâline
getirmiĢ; Türkiye'deki Ġslâmî siyasî bilincin
kitleselleĢmesinde öncü bir rol oynamıĢtı.
Bu açıdan, Türkiye'de, bir "Erbakan'dan
Önce" ve "Erbakan'dan sonra" sürecinin
varlığına dikkat çekmek gerekir: Erbakan,
geliĢtirdiği Ġslâmî söylemle, hem ülke için/de
imza attığı, hem de küre ölçekli boyutları ve
vaatleri olan projelerle yalnızca Türkiye'nin
siyasî ve sosyal anlam haritalarının yeniden
Ģekillenmesinde değil, dünyanın stratejik,
politik ve ekonomik haritalarının potansiyel
olarak yeniden çizilmesinde de öncü
projelere imza atmıĢ bir liderdi.
Erbakan'dan önce, bütün modernleĢme
tarihimiz boyunca bastırılan, yok sayılmaya
çalıĢılan Ġslâm, -ülkede her Ģeyin ona karĢı,
onu devre dıĢı bırakmak için yapıldığı- gizli
öznesiydi ülkemizin. Ama Erbakan'dan
sonra, bu gizli özne, açıkça su yüzüne
çıkmıĢ, hem bizatihî Ġslâm'ın kendisi, hem
de "Müslümanlar", Türkiye'nin açık, aktif
öznesi konumuna yükselmiĢti.
Ancak Erbakan'ın siyasî öncülüğünden ve
önaçıcılığından sonradır ki, Türkiye'de
Ġslâmî entelektüel, kültürel ve sosyal aktörler
vücut bulmaya, daha doğrusu topluma mal
olmaya baĢlamıĢtır. Elbette ki, özellikle
Necip Fazıl ve Sezai Karakoç'larla baĢlayan
Ġslâmî entelektüel söylem, Erbakan'ın siyasî
hareketinin söylemini derinden etkilemiĢ ve
beslemiĢti. Ama Ġslâmî söylemlerin
kitleselleĢmesi, Ġslâmî bir bilincin oluĢması,
Ġslâm'ın belirgin, aktif bir özne konumuna
yükselebilmesi, bizatihî Erbakan'ın öncü,
yılmaz ve sarsılmaz mücadelelerinden sonra
gerçeğe dönüĢebilmiĢtir.
Erbakan'ın baĢbakanlığı da bugün nedense
göz ardı edilen büyük iĢlere öncülük edilen
bir tecrübe olmuĢtu: Erbakan, 1908 yılından
itibaren ilk defa Anadolu insanının bütün iç
ve dıĢ baskılara, engellemelere rağmen bu
ülkeyi nasıl muazzam bir Ģekilde
yönetebileceğini göstermiĢti. Ayrıca da bu
ülkenin gerçek gücünün nerede yattığını da
geliĢtirdiği büyük küresel projelerle ispat
etmiĢti: Örneğin Erbakan'ın geliĢtirdiği ve
ancak birinci ayağını açıklamasına "imkân
bulabildiği" D-8 Projesi, Cumhuriyet
tarihinin hem en büyük projesidir; hem de
hâkim kapitalist dünya sisteminin
"alternatif"inin neden yalnızca Müslümanlar
tarafından geliĢtirilebileceğinin en önemli
göstergesidir: Bugün hükümetin ekonomide,
dıĢ politikada ve hatta iç politikada
uygulamaya çalıĢtığı, Türkiye'yi bölgenin ve
dünyanın merkez ülkesi hâline getirecek
projelerin hepsi Erbakan tarafından ya
dillendirilmiĢ ya da fiilen hayata geçirilmeye
çalıĢılmıĢtı.
Erbakan'ın "Ġslâm NATO'su"ndan, "Ġslâm
Dinarı"ndan, "Ġslâm BM'si"nden daha
1970'li yıllarda sözetmeye baĢladığını
unutmayalım; adına ne dersek diyelim; bu
projeler önümüzdeki 10-15 yıl içinde
gerçeğe dönüĢecektir.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
7
Eğer Erbakan, -o vakitler bütün sağcıların
eleĢtirdikleri- Ecevit'in CHP'siyle ittifak
yapıp da, "buzları eritmeseydi", Türkiye'de
Ġslâm, kolay kolay kitleselleĢen bir siyasî,
entelektüel ve sosyal özne konumuna
yükselemeyecekti çok uzunca bir süre.
Eğer Erbakan, gençlikle özellikle
ilgilenmeseydi, bugün Ġslâmî duyarlıkları
geliĢkin üçüncü, hatta dördüncü kuĢak bir
gençlik hareketi var olamayacaktı.
Dolayısıyla bugün Türkiye'nin siyasetine ve
geleceğine yön veren Abdullah Gül'den
Tayyip Erdoğan'a ve Bülent Arınç'a kadar
kilit isimler, Türkiye'nin önünü açacak bir
konuma gelemeyeceklerdi.
Belki de en önemlisi de, Eğer Erbakan'ın
öncü, yılmaz ve sarsılmaz mücadelesi,
mücahedesi ve çabası olmasaydı,
Türkiye'deki radikal BatılılaĢma
hareketinden ötürü siyasette, entelektüel
hayatta, kültürel hayatta ve sosyal hayatta
önü tıkanan bu ülkenin kimsesiz çocukları,
bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olabilecek
konuma gelemeyeceklerdi kolay kolay.
Özetle... Erbakan, hem insanî sermaye
bakımından, hem entelektüel sermaye
bakımından, hem de sosyal ve siyasî
sermaye bakımından Türkiye'nin dip
dalgasını harekete geçirmiĢ, bu dalganın
dalga dalga büyümesine imkân tanıyacak
küresel projeler geliĢtirmiĢ öncü bir liderdi:
O yüzden küresel sistemin lordlarının
baskısıyla siyasî hayatı bitirilmiĢti son 14
yıldan bu yana.
Ama onun açtığı yol, Türkiye'nin önünü
açacak büyük, esaslı ve köklü bir yolculuğa
çıkmamızı mümkün kılacak bütün
koridorları sonuna kadar açmıĢtır önümüze...
Erbakan'a Allah'tan rahmet; yakınlarına,
ülkemize ve Ġslâm dünyasına da baĢsağlığı
diliyorum.
28 ġubat 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
8
Büyük siyasi öykünün önemli ismi – Ali
Bayramoğlu
28 ġubat'ta onun asli hedefi olmuĢ bir
siyasetçinin ölümü üzerine yazma
durumunda kalmak acı bir tesadüf...
Soğuk savaĢtan Berlin Duvarı'nın
yıkılmasına tam tekmil bir çağın, büyük bir
siyasi öykünün önemli isimlerindendi
Erbakan.
1990'larda ülkenin gidiĢatını etkileyecek
güce ulaĢtı.
BaĢında olduğu Refah Partisi 1994-1995'te
önce yerel yönetim seçimlerinden, ardından
genel seçimlerden birinci parti olarak çıkmıĢ,
seçkinlerin ve sistemin toplumun "çevresi",
"dıĢı" olarak tabir ettikleri bir kesimin,
Ġslami kesimin siyasi temsilcisi, o kesimi
arkasına alarak merkezin içine akmaya
baĢlamıĢ, yönetimine talip olmuĢtu.
Bu süreç Türkiye'nin demokrasi tarihinde de
önemli eĢiklerden, sınavlardan birisini
oluĢturacaktı.
Erbakan'la bu dönemde gazeteci olarak pek
çok kez karĢılaĢtım, pek çok kez
"yazılmamak kaydıyla" yaptığı sohbeti
dinledim. Ġslami çevrelerde tek önder olarak
değerlendirilmesinin derinliği ve anlamına
da yakından tanıklık ettim.
Bugün onun ardından siyaseten söylenecek
ilk söz, Erbakan'ın büyük "mobilizatör",
hitap ettiği topluluğu, toplumu tüm
kaynaklarıyla seferber etme yetisine sahip
bir karizmatik lider olduğudur.
Ama Ģunu eklemenden de yapamayız:
Erbakan aynı zamanda bir soğuk savaĢ
siyasetçisiydi. "Açık ilke kavgasını tercih
etmek, bu kavgayı vermek" yerine, "kriz
politikaları, gerginlik hamleleri, bunlar
üzerinden alan geniĢletme politikalarını"
tercih ederdi.
Bu, onun gücü kadar, zayıf noktası da
olmuĢtur.
Temsil ettiği kitlenin, onun da katkılarıyla ve
yol açmasıyla yaĢadığı hareketlilik ve
dönüĢüm, yeni sosyolojik zemin oluĢturmuĢ,
yeni aktörler, yeni talepler, çoğulculaĢma
sonunda Erbakan devrine son vermiĢtir.
"Katkıları ve yol açması" vurguları
sanıldığından önemlidir...
Nasıl?
ġöyle anlatmak belki en uygunu:
1990'ların baĢında 40 yaĢlarında taze bir
yazardım.
Refah Partisi'nin Türkiye'yi ĢaĢkına
çevirdiği, bu ĢaĢkınlık içinde Türkiye'nin
toplumsal olanı hissetmeye, toplumsal ile
siyasal arasındaki iliĢkiyi fark etmeye
baĢladığı, yeniyi, değiĢimi tartıĢmaya
soyunduğu günlerdi...
Benim kuĢağım ve meĢrebim bazı gazeteci
ve akademisyenler, bu dönemde, toplumsal
aktör ve hareketleri içinden anlamaya
çalıĢan, demokratlığı çok-kültürlülük ya da
kimlikler çokluluğu, çoğulculuğu içinde
tanımlayan, kültürel olanı merkeze alan, sağ
ve sol düĢüncenin ortak paydası yalıtılmıĢ
birey anlayıĢına mesafeli duran ve insanın
yeniden tanımlanmasını talep eden, ütopya
fikrini reddederek yarının belirsizliğini
mihenk taĢı yapan bir anlayıĢın önünü açıyor
ya da peĢinde koĢuyorlardı...
Erbakan ve temsil ettiği hareket, içinden
geldiği kesim, topluma dokunmanın bizzat
kendisini oluĢturuyordu bizim için...
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
9
Dönem hem "çevre muhafazakarlığı"
dalgasının sosyolojik görünürlüğüne, hem
iktidara gelmesine, hem bu dalgaya karĢı
toplumun merkezinin ve askerin (ülkede
yeni otoriteleĢme çığırına yol açan) sert
tepkisine tanıklık yapıyordu...
Bu koĢullarda önce askeri olana,
askerileĢmeye ve askeri müdahaleye yüksek
sesle itiraz etmiĢ ve elden geldiğince sert
fikri bir mücadeleye giriĢmiĢtik.
Bunun yanında toplumun, basının
merkezinden yayılan zihniyet merkezli kötü
kokular tarafından kuĢatılmıĢ, bunlarla
kavga vermeye soyunmuĢtuk.
Derdimiz sadece siyasetin varlığı ve
meĢruiyeti değildi, dindar kesimin varlığı ve
meĢruiyetini savunuyor, din-toplum temasını
önemsiyor, ezber bozuyorduk.
Ancak en önemlisi, (bunu belki sadece kendi
adıma söylemem daha doğru olur) Ġslami
bagajı olan bir siyasi partinin iktidar
deneyimi yaĢaması gerektiğini, bunun hem
ülkedeki siyasi blokajı kıracağını, hem dini
duyarlılığı yüksek talepleri siyaset içine
akıtarak Ģiddet fikrinden uzaklaĢtıracağını
hem de Ġslami hareketi etkileyip
değiĢtireceğini söylüyordum.
Bunlar bir bakıma yaĢandı ve gerçek oldu...
Ancak bizimkisi iddia ve öngörüydü...
Erbakan'ınki ise bunları üreten bir
politikaydı.
Ne kadar kaotik ve çatıĢmacı olursa olsun,
onun politikaları dindar kesimin demokrasi,
hak, özgürlük gibi değerleri kendi bohçasına
katmasına, laik kesimin ise dindar korkusunu
yenmesine imkan vermiĢtir...
Allah rahmet eylesin...
28 ġubat 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
10
28 ġubat'ın ölümü ve Erbakan –
Abdulkadir Selvi
28 ġubat'ı yazmak üzere oturdum
bilgisayarın baĢına. Yazımı bir an önce
bitirip, BaĢbakan Erdoğan'ın Almanya
gezisine yetiĢmek durumundayım.
"28 ġubat Erbakan'sız yazılamazdı. Yazılsa
da eksik kalırdı" diye düĢünürken geldi
Erbakan'ın vefat haberi.
Önceki gün BaĢbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek'le 28 ġubat'tan baĢlayarak darbelerin
bir bilançosunu çıkardık. Erbakan da bir 28
ġubat mağduruydu.
Sohbetimizin merkezinde Erbakan yoktu
ancak 28 ġubat vardı.
Siyasetin tecrübeli bir ismi olduğu için
Cemil Bey'den değerlendirmeler aktarmak
istiyorum.
O satırları yansıtırken, 28 ġubat'ın ünlü
isimlerinin bugün nerede ve ne yaptığına ıĢık
tutmak istiyorum.
"12 Eylül'de idamla yargılananlar daha sonra
milletvekili oldu, bakanlık, baĢbakanlık
yaptılar" dedi Cemil Çiçek. "12 Eylül'ün
devirdiği Demirel CumhurbaĢkanı oldu"
diye ilave ettik. Ama darbenin lideri Kenan
Evren yargılanmayı bekliyor.
Söz 28 ġubat'a geldi.
"28 ġubat kara bir tarihtir. Demokrasi
açısından ayıplı bir gündür" dedi Cemil Bey
ardından da ekledi: "Ama millet cevabını
vermiĢtir."
Geriye dönüp baktığımızda, demokrasi değil
sanki darbeler geçidi gibi bir tarihimiz var.
Ve bugün de demokrasi adına bir kara leke
olan 28 ġubat'ın yıldönümü.
Cemil Çiçek, "28 ġubat tek baĢına TSK
mensuplarının yaptığı bir iĢ değil. Buna
merdiven dayayan, çanak tutan siyasiler de
olmuĢtur" deyince, bugünlere ıĢık tutma
amacıyla "Bugün için de aynı Ģeyi yapanlar
var mı?" diye sorduk.
"Bugün de yapmak isteyenler vardır" dedi
Cemil Bey. "28 Nisan'da biz açıklama
yapana kadar, kimler hangi yayınları yaptı,
ne söyledi bir bakın" diye adres gösterdi.
28 ġubat ya da 27 Nisan yani darbeler ne
kadar çirkinse 28 Nisan günü muhtıraya
verilen yanıt da bir o kadar değerli.
Bir kırılma noktası.
28 ġubat'ta rejime müdahale var ama ne
yazık ki bir gün sonra ona verilen yanıt yok.
27 Mayıs'ımız var ama bir 28 Mayıs'ımız ya
da 13 Eylül'ümüz yok.
Bugün 28 ġubat'ın yıldönümünden bakınca
28 Nisan'ın önemi daha iyi anlaĢılıyor.
Sivil iradeyi temsil eden AK Parti iktidarı 28
Nisan günü o cevabı verebildiği için bugün
darbelerin hesabını sorabiliyor, darbecileri
yargılayabiliyoruz.
Bunları bir kenara bırakıp, 28 ġubat'ın
mimarları bugün ne yapıyor diye bir çetele
çıkardım.
28 ġubat'ta Batı ÇalıĢma Grubu'nu kuran
Orgeneral Çetin Doğan, araya ikinci bir
darbe planını sıkıĢtırdığı iddiasıyla, "Balyoz
Darbe Planı" sanığı olarak Silivri
Cezaevi'nde.
Genelkurmay BaĢkanı Orgeneral Ġsmail
Hakkı Karadayı'nın yakasına yapıĢacak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
11
kadar güçlü bir isim olan Çevik Bir,
cumhurbaĢkanlığa koĢarken, bir anda
kendini mütekaid paĢa olarak buldu. Ceyda
Eren'in CNR Fuarcılığı'nda görev yaptıktan
sonra, Ġsrailli silah Ģirketleri adına
Türkiye'den uçağa doldurduğu üst düzey
yöneticileri bu ülkeye taĢıdı. Ancak 28
ġubat'tan 28 ġubat'a hatırlanır oldu.
Dönemin Genelkurmay BaĢkanı Ġsmail
Hakkı Karadayı'yı Encümen-i DaniĢ
toplantıları ve seks Ģantajına konu olan
Büyük Kulüp'teki seçimler de olmasa
hatırlayanımız olmayacaktı.
Genelkurmay Genel Sekreteri Erol
Özkasnak, 28 ġubat sürecinde rütbesinin
ötesinde ön plana çıkan isimlerdendi.
Dönemin baĢbakanına posta koyan
açıklamaları, Fatih Çekirge baĢta olmak
üzere medyaya sarı zarf içinde sipariĢ ettiği
haberleriyle gündemdeydi.
Orgeneral olamadan kendisini emekliler
safında buldu. Bir süre oturduğu sitenin imar
sorununun çözümü için uğraĢtı. Ġmarla ilgili
pürüzleri giderip ruhsatı koparınca,
çevresine, "Bu Emin ÇölaĢan bizi yanlıĢ yere
Melih Gökçek aleyhinde doldurmuĢ. Melih
Gökçek meğer adam gibi adammıĢ" dediği
rivayet edildi.
BaĢbakanların faksına cevap verecek kadar
kudretli bir albaydı Hüsnü Dağ. 28 ġubat
sürecinde Genelkurmay Basın ve Halklar
ĠliĢkiler'den sorumluydu. General olmayı
beklerken albaylıktan emekliye sevk edildi.
YaĢadığı Ģoka tanık olanlar, ancak psikolojik
destekle ayakta durulur yorumunu yaptılar.
12 Eylül'ün yasaklısı olarak seçilmiĢ,
demokrasinin simgesi olarak Çankaya'ya
çıkmıĢtı Süleyman Demirel. 28 ġubat
sürecinde askerin yanında yer aldığı
demokrasi dersinde sınıfta kaldı. Milyonları
peĢinden sürüklerdi, Ģimdi milletin içine
çıkamayacak hale geldi.
28 ġubat'ın yasalarını, "Siyasi hayatıma da
mal olsa çıkaracağım" diyen Mesut Yılmaz
siyasi hayatının tek öngörüsünde haklı çıktı.
28 ġubat'ın baĢbakanı olmak siyasi hayatına
maloldu.
Bir de madalyonun diğer yüzü var.
Ġki ismi hatırlatmakla yetineceğim.
Herkes listesini buna göre tutsun.
28 ġubat'ın devirdiği hükümetin Bakanı olan
Abdullah Gül, bugün Türkiye
Cumhuriyeti'nin CumhurbaĢkanı.
BaĢbakanlık koltuğunda ise 28 ġubat'ın bir
Ģiir okudu diye Ġstanbul BüyükĢehir
Belediye BaĢkanlığı koltuğundan alıp
Pınarhisar Cezaevi'ne koyduğu Recep
Tayyip Erdoğan oturuyor.
Erbakan vefat etti, her nefis ölümü tadacaktır
hükmüne ram oldu. Hazreti Mevlana'nın
dediği gibi, "ġeb-i Arus"a yani sevgiliyle
buluĢmaya gitti. Mekanı cennet olsun. Ama
geriye dönüp baktığımızda asıl ölen kimdi
acaba? Bin yıl devam edeceği söylenen
ancak tüm sonuçlarıyla iflas eden 28 ġubat
sizce yaĢıyor mu?
28 ġubat 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
12
Erbakan: Siyaseti yeniden biçimlendiren
bir siyasi kiĢilik – KüĢat Bumin
Yazının baĢlığını tamamlayarak ilerleyelim:
Erbakan, Türkiye siyasetinin yeniden
biçimlenmesini sağlayan bir "öncü" idi..
"Siyasetin nasıl, ne yönde biçimlenmesinin
öncüsüdür?" derseniz, bu soruya en kısa
cevabım da Ģöyledir. "Siyaset"in doğruya
yakın bir biçimde anlaĢılması ve
yaĢanmasının yolunu açan bir "öncü".
Erbakan, bu anlamda, Türkiye'de CHP'den
doğmuĢ-türemiĢ siyasi partiler-hareketler
kümesi dıĢında kalan bir "siyasi söylem"
oluĢturabilmiĢ az sayıdaki siyasetçiden
birisiydi. Türkiye'nin yeni yeni tanıĢmaya
baĢladığı gerçek anlamda "siyaset"i, yani
içinde "çoğulluğu" barındıran (barındırmak
zorunda olan) siyaseti (bu konuda "bencil"
davranmıĢ olsa da) toplumla tanıĢtıran
Erbakan'dır diyebiliriz. Haksız mıyım?
Ülkedeki hangi siyasi hareket CHP'den sonra
iktidarı devralan DP, Adalet Partisi,
Doğruyol Partisi ve hatta ANAP gibi sağ
partilere sirayet eden ve gerçek anlamda
siyaseti bloke eden fikriyatın dıĢında bir
Ģeyler söylemeye ve yapmaya yönelmiĢtir?
Erbakan, beğenirsiniz-beğenmezsiniz o
baĢka bir konu- her zaman "farklı siyaset"in
en önde gelen siyasi figürlerinden birisi
olmuĢtur.
Hayatının son döneminde elinde tutabildiği
siyasi parti bugün son derece az sayıda
seçmenin tercihine mazhar olması
Erbakan'ın bu "öncü" rolünün etkisi
konusunda bizi yanıltmasın. Çünkü Saadet
Partisi bugün baraj çizgisinin çok altında bir
yerlerde seyretse de, Erbakan'ın çok genç
yaĢlarında yanına çağırdığı kurmayların
birisi bugün Çankaya'da, bir diğeri ise
hükümetin baĢındadır. Erbakan'ın 1970'de
kurduğu Milli Nizam Partisi olmasa idi, AK
Parti gibi bir siyasi partinin bugünleri
görebilmesi muhakkak ki -hiç değilse-
gecikecekti.
Erbakan'ın ülke siyasetini yeniden
biçimlendirdiğini söyledik. Peki bu yeniden
biçimlendirme, nasıl, toplumun hangi
kesimlerinin siyasete davet edilmesiyle
mümkün oldu? Cevabını biliyorsunuz bu
sorunun. Tabii ki sağ partilerin o zamana
kadar tamamen "araçsal" bir gözle baktıkları
ülkenin dindar Müslüman seçmenlerinin
devreye sokulmasıyla. Bu kesim Demokrat
Parti'den baĢlayarak iktidara bir biçimde
ortak olmuĢ diğer sağ partiler tarafından da
gözetiliyordu tabii ki. Ancak söylediğim gibi
asıl olarak bir "oy deposu" olarak, "araçsal"
olarak. Çok kısa ömürlü olan Milli Nizam,
arkasından Milli Selamet, Refah Partisi,
Fazilet Partisi derken karĢımızda AK Parti'yi
görmedik mi? Tabii ki birbirinden sırasında
az sırasında çok farklılıklar barındıran
biçimde.
Erbakan'ın kurucusu olduğu bu farklı çizgi
sırasında bize bayağı "utopyacı" görünse de
"ciddi" meseleler söz konusu olduğunda
bayağı "gerçekçi" idi. "Millilik",
"devletçilik", "kalkınmacılık" gibi
konulardan söz ediyorum. Bu çizgi sırasında
çok da "çıkarcı-oportünist" yönler de
sergiliyordu. MSP'nin 70'li yıllarda
"Milliyetçi Cephe" hükümetlerinin içinde
(koĢa koĢa) yer alması mesela... Hadi
diğerlerini anladık ama MHP gibi kendisinin
temsil ettiği yeni "siyasi damar"a en ufak bir
yakınlığı olmayan MHP ile aynı hükümette
yer alabilmek nasıl açıklanır? 1991'de Refah
Partisi'nin yine MHP ile "seçim ittifakı"
yapmasını da hatırlayın... 28 ġubat
hükümetindeki beraberliği de buna ekleyin...
Bütün bu tabii oymayan birliktelikler -
herhalde- Erbakan'ın iktidarda kısa bir süre
için bile yer almalarının ülkede büyük
yeniliklerin kapısının açılabileceğine
inancından kaynaklanıyordu. "Ütopyacı"
demem biraz da bundan.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
13
Erbakan'ı hatırlamaya yarın da devam ederiz.
Kendisine rahmet, yakınlarına baĢsağlığı
dilerim.
28 ġubat 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
14
Dindar, vizyoner ve sivil lider Necmettin
Erbakan – Bilal Sambur
Saadet Partisi Genel BaĢkanı ve Milli GörüĢ
Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan seksen
beĢ yaĢında Hakk'a yürüdü. Erbakan,
arkasında bir parti genel baĢkanı olmanın
ötesinde ulusal ve uluslararası ölçekte etkiler
bırakmıĢ bir hikaye bırakarak ömrünü
tamamladı. Erbakan'ın hikayesi sadece
kiĢisel bir hikaye değildir. O, kendi
hikayesine sayısız insanın hikayesini katmıĢ
özgün, sürekli ve ilkeli bir siyasi miras
bırakarak hepimize veda etti. Erbakan'ın
hikayesi, aslında Türkiye'nin, Ġslam
dünyasının ve insanlığın hikayesidir, çünkü
Erbakan kendi hikayesini Türkiye, Ġslam
dünyası ve insanlık temelinde yaĢayan
önemli bir Ģahsiyettir.
Erbakan, hayatı boyunca birçok insan gibi
yanlıĢ anlaĢılan ve kendisine haksızlıklar
yapılan bir liderdi. Muhalifleri, Erbakan'ı
topluma yanlıĢ sunmak için olağanüstü çaba
sarfettiler. Toplumda Erbakan'ı gayri ciddi,
sadece kendisine gülünüp ve eğlenilen,
mizah konusu yapılan bir siyasi figüre
indirgemek için sayısız yayın yapıldı. Bütün
bu yüzeysel sunumların ötesinde Erbakan
ulusal ve uluslar arası düzeyde görüĢleri ve
vizyonu olan önemli bir siyasi aktördü.
Erbakan, bütün siyasi hayatı boyunca hep
önemli bir aktör oldu, asla basit bir figüran
olmadı. Ġddiaları ve tezleri olan özgün bir
siyasi lider olarak Erbakan, hep ezberleri
bozdu. Statükonun standart lider tipinin
aksine Erbakan, söylem ve politikalarıyla
Türkiye'nin, Ġslam âleminin ve insanlık
durumunun tartıĢılmasını sağladı, dikkatleri
ulusal ve küresel sorunlara çekme
konusunda baĢarılı oldu.
ERBAKAN'IN FARKLILIĞI
Pozitivizmin resmi felsefe olarak zihinlere
enjekte edildiği, dinin ve dindarların
küçümsendiği yakın tarihimizde Erbakan,
makbul vatandaĢ tipinin aksine çok farklı bir
portre olarak karĢımıza çıktı. Varlıklı bir
aileye mensup olan, Almanya'da eğitim
gören, parlak bir akademik kariyere sahip
olan ve Türkiye'nin en seçkin
üniversitelerinden birinde öğretim üyeliği
yapan Erbakan, dindar bir hayat tarzına
sahipti. Pozitivist zihniyetle malul bir
dünyanın ürünü olan birçok kiĢi, dindarlık ve
bu kadar seçkin özelliğin bir kiĢide
toplanmasını yadırgadılar. Erbakan'ın
bilimsel ve siyasi birikiminden çok, onun
yaĢam tarzını küçümsediler. Modern bir
profesörün hiçbir Ģekilde dindar olamayacağı
yanılgısıyla hareket ettiler. Erbakan, dindar
bir akademisyen ve siyasetçi portresiyle hep
farklı oldu. Dindarlık, bilimsellik ve batılı
eğitimin bir insanda bir araya
gelebileceğinin mücessem örneği oldu.
Erbakan'ın hayatı hep zor zamanlardan
oluĢtu. TOBB BaĢkanlığı'na meĢru bir
Ģekilde seçilmesine rağmen cebir ve hile ile
baĢkanlık hakkı gasp edildi. Bu olay, her
Ģeyin sonu değil, bilakis baĢlangıcı oldu.
Erbakan bir grup arkadaĢıyla Milli Nizam
Partisi'ni kurdu, ancak bu parti kısa bir süre
sonra kapatıldı. Erbakan'ın kurduğu siyasi
partiler olan MSP, RP ve FP sırasıyla
kapatıldı. Ancak bütün bu kapatma ve
müdahalelere rağmen Erbakan,
mücadelesinden yılmadı. Kararlı bir Ģekilde
mücadele etmenin yeni yollarını aradı.
Erbakan'ın kararlı ve mücadeleci siyasi
hayatı ülkemize büyük katkılar sağladı.
Turgut Özal, Abdullah Gül ve Recep Tayyip
Erdoğan baĢta olmak üzere yakın tarihimizin
kilit politik Ģahsiyetleri, Erbakan'ın siyasi
vizyonundan etkilendiler ve yararlandılar.
Erbakan, siyasi parti genel baĢkanı olmanın
ötesinde siyasi bir ekol yaratmayı baĢaran
çok ender bir kiĢilikle karĢımıza
çıkmaktadır.
28 ġUBAT SERECĠNDE ERBAKAN
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
15
Erbakan'ın ve ülkemizin hikayesinde 28
ġubat Süreci denilen karanlık bir sayfa çok
önemli bir yer tutmaktadır. Demokratik bir
Ģekilde iĢbaĢına gelmiĢ hükümete karĢı
statükonun güçleri, kirli ve karanlık bir
Ģekilde ittifak ettiler. Akla hayale gelmeyen
oyunlar, baskılar ve kampanyalar sonucunda
hükümet istifa etmek zorunda kaldı. 28
ġubat karanlık sürecinden toplum olarak çok
Ģey öğrendik. Bugün demokrasi üzerine
titriyorsak, toplumun ezici çoğunluğu
cuntacıların kirli oyun, tezgah ve
kampanyalarına yüz vermiyorsa, bugün
cuntacılık en itibarsız ve yüz kızartıcı
faaliyet haline geldiyse bunda 28 ġubat
Süreci'nden öğrendiklerimizin büyük payı
vardır. Erbakan, 28 ġubat müdahalesi
karĢısında soğukkanlılığını korudu ve
toplumun da soğukkanlı bir Ģekilde bu süreci
atlatmasına büyük katkı sağladı. Elli yıllık
siyasi mücadelesi boyunca Erbakan, hiçbir
Ģekilde Ģiddeti bir mücadele aracı olarak
tasvip etmedi. Erbakan, siyasi mücadele için
Ģiddetin gereksiz olduğunu, barıĢçıl ve
demokratik yolların hep kullanılması
gerektiğini kendi pratiğiyle ortaya koydu.
ġiddet ile Ġslam'ın özdeĢleĢtirildiği
günümüzde Erbakan, Ġslam ve Ģiddetin bir
araya gelemeyeceğinin mesajını verdi.
VĠZYONER VE ÇALIġKAN LĠDER
'Ağır Sanayi Hamlesi', 'Adil Düzen' ve 'Mili
GörüĢ' gibi söylemler Erbakan'ın değiĢik
zamanlardaki siyasi vizyonunu yansıtan
ifadelerdir. Söylem ve politikaları birçok
tartıĢmaya konu olmasına rağmen Erbakan'ın
siyasi vizyonunda hep 'yeni' olana vurgu
yapıldı. Erbakan, ülkenin sadece mutlu
azınlık için değil, bütün Türkiye toplumu
için yaĢanılır hale gelmesini istiyordu. Mutlu
azınlığa çok ciddi eleĢti-riler yöneltiyordu.
Erbakan, Ġslam dünyasının silkinmesini ve
kendisine gelmesini istiyordu. Ġslam
dünyasının mevcut durumuna çok Ģiddetli
eleĢtiriler yöneltiyordu. Özellikle mevcut
dünya sisteminin yetersizliğini ve
haksızlığını savunuyor, güç yerine hakkı
esas alan daha insani bir dünya özlemini
ifade ediyordu. Erbakan, siyasi söyleminin
merkezine Türkiye'nin, Ġslam dünyasının ve
dünyanın statükosunu bir eleĢtirisini
oturtuyor ve alternatif projeler öneriyordu.
D-8 Projesi, Erbakan için daha insani bir
dünyanın kurulması için atılan küresel bir
adımdı. Erbakan, insanlığın sorunlarını
kendisine dert edinen, açlık, esaret ve
sömürü felaketlerinin üstesinden nasıl
gelineceği konusunda düĢünceleri ve
projeleri olan vizyoner bir politikacıydı.
HĠKAYE DEVAM ETMELĠ
Erbakan, bireyin refah ve mutluluğunun esas
olduğunu hep vurgulardı. Bireyin önemine
yapılan vurgu, doğal olarak kendisiyle
beraber bir devlet eleĢtirisini de getirmiĢtir.
'Efendi devlet' değil 'garson devlet' söylemi,
Erbakan'ın politik söyleminde önemli bir
unsurdu. Devletin bireye hükmeden değil,
bireye ve topluma hizmet etmesi gereken bir
yapı olması gerektiği fikri, dindar kesimlerin
demokrasi ve sivilleĢmenin öneminin farkına
varmalarına çok ciddi katkıları olmuĢtur.
Erbakan, arkasında büyük bir hikaye bıraktı.
Ancak Erbakan, aramızdan ayrılmıĢ
olmasına rağmen arkasında sonlanmayan
devam eden bir hikaye bıraktı. Erbakan'ın
genel baĢkanlığını yaptığı Saadet Partisi ve
Milli GörüĢ fikrini benimseyen kitleler, bu
hikayenin devam edeceğini göstermektedir.
* Doç. Dr.; LDT Din ve Hürriyet
Araştırmaları Merkezi Direktörü
28 ġubat 2011, YeniĢafak (Yorum sayfası)
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
16
AK Parti, Erbakan'a çok Ģey borçludur –
Ali Saydam
Bir devrin önemli simgelerinden biriydi.
Necmettin Erbakan'la beraber Türk siyaset
hayatında anlayıĢ ve uygulama olarak
sahnelerden birinin daha perdesi indi.
Allah'ın iĢine bakın ki vefatı, onun baĢrolü
oynadığı etkili siyaset oyununun kırılma
noktalarından birinin, belki de bugünleri
hazırlamıĢ olması nedeniyle en önemlisinin,
28 ġubat'ın bir gün öncesine denk geldi.
Erbakan'ı ve 28 ġubat'ı bugün doğru dürüst
kavramamıĢ olanlar bile ileride mutlaka
öğrenmek zorunda kalacaklar.
- - -
Milli Güvenlik Konseyi'nin (MGK)
28 ġubat kararlarını özetle hatırlayalım:
Laiklik için yasaların uygulanması istendi.
Tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve
MEB'e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz
eğitime geçilmeli, Kuran kursları
denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat
uygulanmalıydı. Tarikatlar kapatılmalı, irtica
nedeniyle ordudan atılanları savunan ve
orduyu din düĢmanıymıĢ gibi gösteren
medya kontrol altına alınmalıydı. Kıyafet
kanununa riayet edilmeli, kurban derileri
derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki
eylemler cezalandırılmalıydı...
- - -
1997'deki bu müdahale, Silahlı Kuvvetler'in
belki de son 'post modern' diye de anılan
darbesiydi. 1995 seçimlerinden birinci parti
olarak çıkmıĢ olan Refah Partisi, DYP ile
koalisyon yapmıĢtı. Erbakan BaĢbakandı,
Tansu Çiller de BaĢbakan Yardımcısı.
Erbakan önce imzalamak istemediği MGK
kararlarını 13 Mart'ta imzalamak durumunda
kaldı (kendisine göre bir ön yazı
imzalamıĢtı). Biraz da aralarındaki
dönüĢümlü BaĢbakanlık anlaĢmasına uyma
gerekçesiyle 18 Haziran'da BaĢbakanlıktan
istifa etti. Zamanın CumhurbaĢkanı
Süleyman Demirel ise hükümeti kurma
görevini Tansu Hanım yerine ANAP
BaĢkanı Mesut Yılmaz'a verdi.
Bu olayı ve 2002'de AK Parti'nin iktidara
gelmesiyle Türkiye'de yeni bir dönemin
baĢlaması arasında geçen beĢ yılı çok doğru
'okumak' lazım.
- - -
Erbakan, kendisini hırpalayan ve siyaseten
gerilemesine neden olan pek çok adımı
atarken aslında bünyesinden çıkacak ve
hatalardan öğrenerek ülkenin geleceğini
sahiplenecek, kamuoyu ve kamu vicdanında
kahir çoğunluğun desteğini alacak AK
Parti'nin yolunu açıyordu.
Erbakan bir ölçüde Recep Tayyip Erdoğan'ın
yürüyeceği yolları sağlamlaĢtırmıĢ,
hatalarıyla yeni BaĢbakan'ın önünü
aydınlatmıĢ, askerle girdiği son çatıĢmayla
tarihimize 28 ġubat olarak geçen
müdahaleye karĢı mücadeleyi bayrak
yaparak, üzerinde demokrasi söylemiyle
yeĢerecek tek parti iktidarının toprağını
mümbit bir hale getirmek için gereken tüm
çabayı göstermiĢti.
Siyaset, iletiĢim gibi uygulamalı bir bilim
alanıdır. AK Parti, fıtratını borçlu olduğu
Erbakan'dan baĢta hataları olmak üzere çok
Ģey öğrenmiĢtir. Arkasından ne kadar dua
etseler azdır.
- - -
Peki, Erbakan'la birlikte siyaset sahnesinde
inmekte olan perde hangisidir?
Türkiye Cumhuriyeti'ne bakacak olursak
siyasette gördüğümüz kırılma noktalarını
Ģöyle sıralayabiliriz: 1. Gazi Mustafa
Kemal'in 'Anadolu Ġhtilali' ve Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurulması, 2. Ġsmet PaĢa ve
Milli ġef dönemi, 3. 1950 Demokrat Parti
iktidarı, 4. 1983 Anavatan iktidarı, 5. 2002
AK Parti iktidarı...
Bu kırılmalara paralel olarak bir de iĢi
basitleĢtirip Toffler çiftinin Üç Dalga'sını
tahlile dahil etmeye çalıĢalım: Tarım
Toplumu - Sanayi Toplumu - Bilgi
Toplumu... Birbiri peĢi sıra gelen fakat
üçüne birden (Türkiye'de olduğu gibi) sık sık
rastlanan üç üretim biçimi odaklı toplum
yapısı...
ĠĢte Necmettin Erbakan Hoca üçüncü kırılma
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
17
döneminin ve sanayi toplumunun
liderlerindendi. Allah rahmet eylesin.
28 ġubat 2011, AkĢam
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
18
Bir örnek insan olarak Necmettin
Erbakan – Fehmi Koru
Her insan bir hayat sürdürür, pek azımız o
hayata bir anlam katarız; Prof. Necmettin
Erbakan hayatına anlam katmıĢ o küçücük
azınlıktandı.
Ömrünün tamamını bir gaye uğruna
vakfetmiĢti.
Siyasi hayatının henüz baĢlangıcındayken,
1969 seçimi öncesinde, Ġzmir'de çıkan
'Tekyol' dergisi adına kendisine yönelttiğim
"Profesörlüğe kadar yükselmiĢ bir
bilimadamıyken Odalar Birliği'nde genel
sekreter ve sonra baĢkan oldunuz, Ģimdi ise
milletvekili olmak istiyorsunuz; neden?"
soruma verdiği cevap zihnimde hâlâ kazılı:
"Benim tek bir amacım var, Türkiye'yi saygı
duyulacak bir ülke haline getirmek..."
Esas mesajı ise Ģuydu: "Bunu önce salt ilim
yoluyla yapmak istedim; engel çıkardılar...
Ben de iĢadamlığına soyundum, yine engel
çıkardılar... ĠĢ dünyasında etkin hale
gelirsem belki durum değiĢir düĢüncesiyle
Odalar Birliği'ne genel sekreter oldum, engel
çıkardılar; baĢkan seçildim, engeller büyüdü.
Anladım ki, amacımı gerçekleĢtirebilmem
için tek yol, siyaset yapmak..."
Milletvekili oldu, parti kurdu, partisini
siyasete ağırlık koyar hale getirdi, baĢbakan
yardımcısı olarak koalisyonlara girdi,
sonunda baĢbakanlık görevini de üstlendi...
Dün kaybettiğimiz Prof. Necmettin
Erbakan'ın hayatının bütünü, yaklaĢık 40 yıl
önce bana verdiği o cevap akılda tutularak
daha iyi anlaĢılıyor. Ne yapmak istedi ve ne
kadarını yapabildiyse, hepsini, kendisini çok
aĢan tek bir gaye uğruna benimsedi
Necmettin Erbakan... Siyasi hayatta
karĢısına çıkmıĢ en keskin muhalifleri bile
onun bu yönünü teslim ederler. Etmezlerse,
gerçeklere ters düĢeceklerini bildikleri için...
Türkiye, zor bir ülke. 'El bebek gül bebek'
üzerine titrenecek nâdir özel insanlarını bile
pek çok çilelere muhatap edebiliyor. Bir
ceza mahkemesi reisinin oğluydu Necmettin
Erbakan... Aile fertlerinin her biri çok iyi
yetiĢmiĢ insanlardı; üçü kendi alanlarında
isim yapmıĢ birer profesör... ĠTÜ'de
akranlarından her zaman birkaç adım ileride
bir öğrencilik hayatı... Almanya'da
takdirlerin ve dikkatlerin üzerinde
toplanmasını getiren doktora... Çok genç
yaĢta elde edilen profesörlük unvanı...
Önünde ceketini iliklemesi gereken kiĢilerin
siyasi yanlıĢlıklarını nezaketle yüzlerine
vurduğu için hakaretlerine tahammül etmek
bile yeterince zor gelmiĢ olmalı. Üstelik 12
Eylül (1980) askeri darbesinin sebebi olarak
gösterilebildi Erbakan ve 28 ġubat (1997)
müdahalesiyle baĢbakanlıktan uzaklaĢtıracak
yolun yapı taĢları onun için döĢendi.
Akıl alır gibi değil.
Sadece "Siyaset böyle bir Ģey" deyip
geçemeyeceğimiz ciddiyette bir durum söz
konusu... Hayatının büyük bir bölümü
boyunca Necmettin Erbakan'ın önüne sürekli
engeller çıkartılmasını, aile bağlarıyla,
eğitimiyle, yetiĢme tarzıyla, hizmet
anlayıĢıyla açıklamak asla mümkün değildir.
Açıklayıcı tek nokta var: Ġnancı... Hayatının
bilinen her döneminde 'inançlı' ve 'inançları
istikametinde yaĢayan' bir insan olarak
tanındı Necmettin Erbakan...
Bu da onu bir kesimin gözünde 'sakıncalı'
kılmak için yetti.
Yakından tanıyanların vâkıf olduğu birçok
özelliği yanında, bir de doğru bildiği yolda
ısrarı, her karĢılaĢtığı engelde onu yıkmak
için hedef büyütmesi ve hemen her hedefini
sonunda elde etmesiyle hizmet aĢkıyla dolu
birkaç nesle örnek teĢkil etti; bundan sonra
da edecektir.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
19
Allah rahmet eylesin.
28 ġubat 2011, Zaman
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
20
Erbakan: Sistem içi muhalif – Akif Emre
Erbakan'ı ilk gördüğüm günü çok iyi
hatırlıyorum. Henüz lise örgencisi iken
anonsları dikkatimi çekmiĢti. Ġsmini evdeki
Büyükdoğu koleksiyonlarından
hatırlıyordum. Hocanın Odalar Birliği'nden
zorla atılmasını ele alan kapaktaki Erbakan
resimleri zihnimde yer etmiĢ olmalı ki, ürkek
adımlarla taĢ sinemasındaki Milli GörüĢ
konferansını dinlemeye gitmiĢtim. Salon
dolmamıĢtı bile ama izleyicilerin profili
dikkatimi çekmiĢti. Sol görüĢlü bildiğim lise
hocalarından bazı tanıdığım simaların
olmasına fazla anlam verememiĢtim.
Aklımda kalan ilk resim, son derece Ģık ve
kibar görüntü içinde ama söze " esselamu
aleyküm" diyerek baĢlayan biri...
Toplum karĢısına Müslüman kimlikle
çıkmaktan utanan kesim için bu tavrın
psikolojik anlamı, etkisi daha sonra
anlaĢılacaktır.
Aynı mekanı paylaĢma anlamında bir arada
bulunduğum çok nadir sahnelerden biri,
belki de ilki, üniversite yıllarında gençlik
sorunlarıyla ilgili bir toplantıda olmuĢtu.
Sokağın hareketlendiği o dönemde Tayyip
Erdoğan da MSP gençlik kolları baĢkanı
olarak Hocanın yanında duruyordu.
Üniversite ve yurtlarından gelen
temsilcilerden oluĢan en fazla 20-24 kiĢilik
toplantıda gençlerin olanca heyecan ve
öfkelerini, eleĢtirilerini dinlerken en küçük
kızgınlık emaresi göstermeyiĢi aklımda
kalan bir diğer husus. Ve sonunda, sabırla
gençlik temsilcilerini dinlemiĢ ve gayet
kibarca teĢekkür ederek son derece kıvrak
bir manevrayla kendi gündemine taĢımıĢtı
toplantıyı.
Erbakan'ın Türkiye Ġslamcılığına ne kattığı
ile neler götürdüğü tartıĢması bugünün
konusu değil Ģüphesiz. Türkiye
Ġslamcılığının anlaĢılmasında en önemli
kavĢak noktalarından biri Erbakan'ın
anlaĢılması, yerli yerine oturtulması ile
alakalıdır. Bu da yaptıklarının hakkını teslim
etmek kadar nasıl yaptığının kritiğini de
getirir.
Erbakan çizgisi ile yüzleĢmek hem
Türkiye'nin kendisiyle hem de özelde
Ġslamcıların kendileriyle yüzleĢmeleri
anlamına gelir.
Benim zihnimde kalan Erbakan imajının
hatırlattığı iki boyut var; onun Ģehirli yanı ile
en radikalize tavırlar karĢısında sistem içi
kalmayı bilinçli olarak tercih ediĢidir.
ġehirli yanıyla, Anadolu'daki muhafazakar
kitlelerin müslümanlıklarıyla özgüven
duymalarını sağlayan bir alanın siyasetini
yürütmüĢtür. Odalar Birliği sürecinden
itibaren ekonomik ve sosyal olarak
bastırılmıĢ kitleleri bir yandan iktisadi
anlamda destekleyip cesaretlendiren bir
strateji izlerken Ġslamcılığa da yeni bir
söylem yüklemeye çalıĢtı. Ġçerik tartıĢması
bir yana; önce ahlak diyen, Ġslam birliğine
vurgu yaparak "lider ülke", " yeniden büyük
Türkiye" gibi söylemleri yükselten ve geniĢ
Anadolu kitlesine özgüven veren bir tarihi
derinlik aĢılamaya çalıĢtı.
Daha önce de bir kaç kez vurguladım;
Erbakan'ın en önemli iĢlevi, 70'li yıllardan
itibaren muhafazakar, Ġslami hassasiyeti olan
kitleleri sağ siyasetin içinde erimekten
kurtarmasıdır. Erbakan faktörü olmasaydı bu
kitlenin Demirel siyasetinin içinde himayeye
muhtaç temsili azınlık iĢlevinden öte bir
anlamı olmayacaktı. Bugün siyasal Ġslam
denilen siyasal aktörden bahsediliyorsa bu
durum Erbakan faktörü olmadan
açıklanamaz. Erbakan Ġslamcılığının
içeriğini, ideolojik temellerini tartıĢmak ayrı
bir yazı konusu. Genel çerçevesi ve
ütopyaları bakımından Türkiye'de yeni bir
ufuk geliĢtirdiğini kimse inkar edemez. Ve
bu ütopya soğuk savaĢ koĢullarında bile
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
21
Ġslam dünyasında hatırı sayılır bir yankı
buldu.
Diğer tarafta biraz öfke, biraz isyan
havasında gençleri büyük bir nezaketle
dinleyiĢinin göstergesel karĢılığı ise; sağ
siyasetten bağımsızlaĢan Ġslamcılığın
radikalize edilmesini engelleyerek, bir
bakıma onları sistem içi mücadele sınırları
içinde tutmasıdır. 28 ġubat sürecinde, "bu
tarihin akıĢı içinde bir noktadır" sözü bu
çerçevede anlamlıdır.
Gelinen noktada Ġslami düĢüncenin politik
alanda ne kadar temsil edildiği sorusu da
ayrıca önemsenmelidir; Ġslamcı siyasetin
tekrar muhafazakarlaĢmaya evrilmesinde bu
çizginin rolü konusu meselenin odak
noktasıdır ve bu konu Erbakan
tartıĢmasından çok bir çizgi sorunu olarak
yeniden ele alınmayı beklemektedir.
Erbakan'ın siyaset tarzı bir yana, yola
çıkarken ortaya koyduğu sloganların içi
doldurulmasa da bugün gelinen noktada
yolun baĢına dönüldüğü de söylenebilir. Eski
kuĢak sağcılık yerine sağcılaĢmanın
neoliberal versiyonunun teslim aldığı bir
ortamda Erbakan çizgisi yeniden tahlil
edilmeyi bekliyor.
Kendine ve davasına bu denli "kesin inançlı"
liderliği ile Ģunu teslim etmekte yarar var:
Erbakan'ın Müslümanlığı pek çok kimseye
fazla geldi.
Cenazesine resmi tören istememesinin
sembolik anlamı onun hayat çizgisinde
sürdürdüğü muhalif tavrının ifadesi olarak
okunmalıdır.
Allah'tan rahmet diliyorum.
1 Mart 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
22
Erbakan'ı, büyük öncüyü uğurlarken –
Ġbrahim Karagül
Gözümüzü açtığımızda onu gördük. Onun
zihin dünyasına tanık olduk.
Çocukluğumuza Ģekil de verdi. Delikanlılık
çağımızda büyük bir derdimiz, davamız
olduğunu öğretti.
Kendimizin, ülkemizin, tarihimizin ders
notlarından farklı olduğunu, bugünümüzü ve
geleceğimizi Ģekillendirdiğini, hiçbir zaman
ondan kopamayacağımızı, kopmamamız
gerektiğini öğretti. GeçmiĢi ve geleceği
önümüze koydu.
Bir bilinç devrimiydi bize önerdiği.
Hararetle, büyük bir hasretle sarıldık.
Etrafımızı saran duvarların ötesinde bize ait
Ģeyler olduğunu gördük. Bizimle aynı dili
konuĢan, aynı kaygıyı paylaĢan, aynı amaca
yönelen milyonları farkettik.
Bizi Anadolu'ya hapsedenlere karĢı en büyük
meydan okumayı yapan oydu. Yirminci
yüzyılın baĢında düĢtüğümüz yerden
dirilmemiz gerektiğini, bizimle birlikte
Afrika'nın da, Asya'nın da dirileceğini salık
veren oydu.
Anadolu'yu çepeçevre kuĢatan duvarların
ötesinde zihin duvarlarımızı kırmamızı
öğütleyen oydu.
Malezya'dan, Endonezya'dan Atlantik
kıyılarına kadar yüreklerin birlikte
titremesini, ortak dili yeniden keĢfetmemizi
istiyordu.
Tarih ve coğrafya önümüze serilmiĢti.
Renkler ve coĢkular, acılar ve hüzünler
ortaktı.
KeĢfettik de... Farkettik ve öğrendik ki,
aslında üzerimizde proje üstüne proje
denense de çaresizler topluluğu değilmiĢiz.
GüçlüymüĢüz, çokmuĢuz.. Ayağa
kalktığımızda yer küre sarsılabiliyormuĢ.
Dünya yeniden ĢekillenebiliyormuĢ. Sınırsız
kudret sahiplerine karĢı savrulan, diz
çökmek zorunda olanlar topluluğu
değilmiĢiz.
Hepimizin alnında onun izleri var Ģimdi.
KeĢmir'in cennet görüntülü coğrafyasından
yağmur ormanlarına, Afrika'nın yalınayak
insanlarından Asya'nın bozkırlarına kadar
onun adı var Ģimdi.
Tayland sınırında bir köy camiinden
Cava'daki bir medreseye, Hindistan'dan
Moritanya'ya kadar her yerde onun için
hatimler indiriliyor, onun için dualar
ediliyor, onun için gıyabi cenaze namazları
kılınıyor, onun için göz yaĢı dökülüyor.
BaĢsağlığı mesajlarına, cenazeye katılmak
için Ġstanbul'a gelenlere, gelmeye çalıĢanlara
bakın. Bakın ki, onun inĢa ettiği Ģeyin ne
olduğu ortaya serilsin.
Bugün Türkiye'nin "büyük yürüyüĢ"ünü
baĢlattığı mirasın bu olduğunun idrakiyle
bakın. Onlarca yıl ilham kaynağı olduğu o
iklimlerde kendisini örnek alanların artık
aynı mirasa yatırım yapacak güce eriĢtiğini
görün. Endonezya'dan Fas'a uzanan geniĢ
kuĢakta, bir çok konuda aynı dil
kullanıyorsa, bunda o emeğin büyük payı
olduğunu bilin.
Büyük çöküĢten sonra iktidar sipariĢ
edilenlerin bugün ardı ardına devrildiği,
büyük çöküĢe direnenlerin bütün bu kuĢakta
iktidara yürüdüğü bir dönemde bu gerçeği
yeniden yorumlayın.
Bugün Fatih Camii'nin çevresinde yüz binler
olacak. Ġstanbul, bu toprakların yetiĢtirdiği
en büyük değerlerinden birini omuzlar
üzerinde Merkez Efendi'ye uğurlayacak. Her
büyük Ģok dalgasından sonra yeniden
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
23
diriliĢin Ģekillendiği Anadolu büyük bir
önderi yolcu edecek. Arkada bıraktığı
milyonlar kaldığı yerden devam edecek.
ĠĢte o milyonlar, "bin yıl devam edecek"
denilen, bin yıllık bir birikime savaĢ
açanların zihinsel soykırım projelerini yerle
bir edecek. Etti de.
Hani nerde onlar? Nerde bu ülkenin
insanlarını mahalle mahalle, sokak sokak
birbirine düĢman edenler? Milletin yarısını
devlet düĢmanı ilan edenler?
Ġsrail aĢırı sağı ve ABD'nin neoconları ile bu
büyük ülkeye birilerine peĢkeĢ çekenler,
onlara selam duranlar, yüz milyarlarca
dolarını bir çırpıda hortumlayanlar nerde?
O veda etti. Ama yürüyüĢ devam ediyor. Bin
yıllık mücadelenin öncüleri her zaman
olacaktır.
Merhum Necmettin Erbakan'a, büyük
öncüye Allah'tan rahmet diliyoruz. Allah
ondan razı olsun...
1 Mart 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
24
Erbakan'da söz artık tarihçilerin –
Osman Özsoy
Pazar günü vefat eden Türk siyasetinin
duayen isimlerinden Prof. Dr. Necmettin
Erbakan'ın cenazesi bugün toprağa verilecek.
Haber kanalları canlı yayında iken dün bir
gazeteci, Necmettin Erbakan'ın oğlu Fatih
Erbakan'a, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK)
yayınladığı taziye mesajını hatırlattıktan
sonra, '28 ġubat süreci düĢünüldüğünde bu
mesajı nasıl değerlendiriyorsunuz?' diye
sordu.
Fatih Erbakan bu önemli soruya, 'O konulara
girmek bugün doğru olmaz' Ģeklinde cevap
verdi.
"Erbakan vefat etmeseydi, AK Parti'ye karĢı
oluĢturulacak ittifaklar konusunda bugün
kendisi ile hastanede randevum vardı"
iddiasında bulunan eski bakanlardan YaĢar
Okuyan'ın, geçmiĢ defterleri kurcalayarak
Gül ve Erdoğan'la ilgili bazı eski gazete
kupürlerini eline alıp dün CNN Türk
ekranlarında sallaması ne kadar abes bir
davranıĢsa, Fatih Erbakan'ın, gazetecinin
TSK ile ilgili sorusunu bu kadar dikkatli bir
Ģekilde geçiĢtirmesi ve siyasi yorumlara
girmemesi de o kadar doğru bir davranıĢtır.
TSK açıklamasından sonra, "Meğer askerler
gizliden gizliye Erbakan'ı takdir ediyorlarmıĢ
da, haberimiz yokmuĢ" diye düĢünen, ya da,
"askerlerde Erbakan merakı birden neden
depreĢti" Ģeklinde bir sorgulama içine
girenler de olacaktır. Fakat, Fatih Erbakan'ın
da ifade ettiği gibi, cenaze henüz tabutta iken
bu konulara girmek doğru olmaz.
Nitekim 'Ġrtica ile Mücadele Eylem Planı'
iddialarıyla ilgili yargılanan Albay Dursun
Çiçek'in de aralarında bulunduğu 7 sanıklı
davanın dünkü duruĢmasında Albay Çiçek,
vefat eden Saadet Partisi Genel BaĢkanı
Necmettin Erbakan'a Allah'tan rahmet,
yakınlarına ve millete baĢsağlığı diledikten
sonra, ülkenin ne kadar değerli bir
siyasetçiyi kaybettiğini söylemiĢ.
ġimdi biz bu taziyeden, farzımuhal Saadet
Partisi iktidarda, partinin genel baĢkanı
Erbakan da baĢbakan olarak görevde olsaydı,
Dursun Çiçek'in baĢında bulunduğu birimin,
hükümeti makasa almak ve yıpratarak
devirmek için, 'Ġrtica ile Mücadele Eylem
Planı' gibi saçma sapan ve anti demokratik
yollara asla tevvesül etmeyecekleri gibi bir
anlam çıkarabilir miydik?
Madem Merhum Erbakan bu kadar değerli
bir insandı ve ülke için çok yararlıydı da,
kurduğu 5 partiden 4'ünü, irtica gibi hayali
bir suçlamanın odağı olduğu gerekçesiyle
neden kapatma gereği duydunuz? Erbakan'ın
ardından ettiğiniz olumlu laflar, aslında
bugüne kadar öne sürdüğünüz iddialara
gerçekte sizin de inanmadığınız anlamına
gelmez mi?
Erbakan'ın kurduğu partilerin baĢına gelen
kapatma davası örneğinde olduğu gibi, AK
Parti'nin de kapatılmak istendiği ve siyaset
dıĢı odaklar tarafından vesayet gölgesi altına
alınmak istendiği düĢünülürse, bugün 'Ġrtica
ile Mücadele Eylem Planı' adı altında meĢru
hükümeti devirmek iddiası ile hazırlık
yaptığı iddia edilen odakların, gelecekte
bugünkü iktidarın arkasından da piĢmanlık
sözleri sarf edebilecekleri gibi bir sonuç
ortaya çıkmaz mı?
Tüm olan bitenler, içeride birbirimizle
uğraĢırken, gerçekte ülkeye zaman
kaybettirdiğimizi, bir yandan ülke insanı aç
ve açık kalırken, öbür yandan devletimizin
dünyada istenilen noktaya gelememesinde
uğradığı iç enerji kaybının etkisinin büyük
olduğunu göstermez mi? Artık kendi
insanımızı ve halkımız tarafından
benimsenen ülkemizin temel değerlerini
birer tehdit olarak görmekten vazgeçmek
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
25
gerekiyor. Sadece kağıt üzerinde değil,
algılarda da...
Merhum Erbakan'ı toprağa verirken, bugüne
kadar toplumsal gerilim oluĢturmaya neden
olan sanal tüm savaĢ baltaları da bu vesile ile
toprağa gömülse iyi olur.
Netice-i kelam, merhum Erbakan, son
nefesini verdiği andan itibaren artık tarihe
intikal etmiĢ bir Ģahsiyettir. Ġlerleyen zaman
diliminde siyasi tarihçiler ve siyaset
sosyolojisi üzerine çalıĢan bilim insanları,
elbette kendisini daha derinlikli olarak analiz
edeceklerdir.
Ruhu Ģad olsun...
1 Mart 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
26
Erbakan Hoca'ya dair – Abdullah
Muradoğlu
Herhalde yakın siyasi tarihimizde "Erbakan
Hoca" kadar tartıĢılan bir lider olmamıĢtır.
Erbakan Hoca geleneksel Ġslami liderlik
kodlarına sahip bir siyaset adamıydı. Onun
bu özelliği ile kurulu düzenin baskıladığı
koĢullar arasında tam bir tenakuz vardı. Ele
aldığı siyasi konuları mizah diliyle halka
aktarmasının sanırım bir nedeni de buydu.
Herkesin biribirini kırdığı 1970'li yıllarda
Ģiddete dayanmayan bir dille konuĢması
Erbakan'ı diğer liderlerden ayıran en bariz
özelliği idi. Elinde pazar filesiyle yaptığı
konuĢmaları tebessümle hatırlıyorum. O
halde Erbakan Hoca'yı siyasete tebessüm
getiren bir lider olarak görmekte bir mahzur
yok.
1973'te Ecevit'li CHP ile kurduğu koalisyon
cumhuriyet ile dindarları buluĢturmak gibi
bir misyona tekabül ediyordu. Bu yüzden
"Erbakan merkez sağı bölüyor" suçlamasıyla
karĢılaĢmıĢtı. Oysa Süleyman Demirel'in
Adalet Partisi'ne oy vermek zorunda
bırakılan mütedeyyin kesimlerin elini
güçlendirmiĢti. Bu kesimlere yeni bir siyasi
kanal açarak seslerin duyurmalarını
sağlamıĢtı.
Farklı bir siyasi gelenekten gelen biri olarak,
Erbakan Hoca'ya Ģimdiden geriye doğru
baktığımda bir hakkı teslim etmeliyim.
Gençlerin birbirini boğazladığı bir ortamda,
"Milli GörüĢ" çizgisindeki gençlerin Ģiddet
ortamına savrulmalarına engel olmayı
baĢarmıĢtır.
* * *
Hoca'nın bir diğer özelliği de, siyaset
sahnesine dini değerleri taĢımıĢ olmasıydı.
Bu yüzden hasımları tarafından 'dini istismar
etmekle' suçlanmasına karĢın, daha
soğukkanlı bir değerlendirme yaptığımızda,
gerçeğin bir baĢka boyutunun olduğunu
söylemeliyiz.
Ġslami hayatı salt sosyolojik bir olgu
olmaktan çıkararak gözardı edilemeyecek
önemde bir siyasi olguya dönüĢtürebilmiĢtir
Erbakan. Siyasi aktörlere -deyim yerindeyse-
ayar vermiĢtir.
Erbakan Hoca'nın kimilerine göre abartılı
müslümanlık vurgusu gerçekte diğer siyasi
partilerin dinin toplumsallığı karĢısında
kendilerini gözden geçirmelerine ve yeni
tanımlamalar yapmalarına sebep olmuĢtur.
Takdir edersiniz ki bu da az bir Ģey değildir.
Erbakan Hoca dıĢarda veya kenarda
bırakılmıĢ, horlanmıĢ yahut içlerine
kapanmaya mahkum edilmiĢ mütedeyyin
kesimleri siyaset yoluyla öne çıkarmaya
çabaladı hep. Her türlü ithama rağmen bu
amacından vazgeçmedi. "28 ġubat" sürecini
daha az zayiatla geçiĢtirmek için yaptığı
manevraları- kimimiz cesurca bulmasak bile-
buna yormak lazım.
Öte yandan Erbakan Hoca, dikkatleri Ġslam
dünyasına çekmek suretiyle bir tür "Ġslam
Enternasyonalizmi"ni gündeme taĢımıĢtır.
Ulusal çapta düĢünmeye alıĢtırılmıĢ
kitleleleri daha büyük ölçeklerde düĢünmeye
sevketmiĢtir.
Dünyada olan-biten herĢeyin "soğuk savaĢ"
düzenekleri çerçevesinde olsa bile çift
kutuplu küresel bir sistem içerisinde
gerçekleĢtiğini düĢünürsek, bu da az Ģey
değildir. Zaten Hoca'nın "Milli GörüĢ"
dediği aslında Ġslam dünyasının tümüne
hitap eden bir söylemi içerisinde
barındırıyordu. Hoca'nın "siyasi ümmetçi"
olarak itham edilmesinin sebebi de, buydu.
* * *
Bir çoğumuz Erbakan Hoca'nın "28 ġubat
kararları" karĢısındaki görünürde pasif
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
27
sayılan tutumunu eleĢtirdik ama, iĢte o
dönem de artık geride kaldı. Refah
Partisi'nin kapatılması üzerine yaptığı bir
konuĢmada Ģunları söylemiĢti:
"Bu vatan, bu ülke bizimdir. Olay aslında
tarihin akıĢı içerisinde fevkalade basit bir
olaydır. Bundan dolayı huzuru, sükuneti
muhafazaya her zamankinden daha fazla
riayet etmeliyiz. Bu hususta söyleyeceklerim
Ģunlardır: Bu alınmıĢ olan karar, bir kere
daha ifade ediyorum, tarihin akıĢı içerisinde
basit bir noktadır."
Hakikaten hiçbir Ģey olmamıĢ gibi Hoca
yoluna devam etti. 1970'lerin baĢından
itibaren kendi çizgisini siyaset sahnesinden
hiç eksik etmedi. "Nizam Partisi "kapatıldı,
"Milli Selamet Partisi"ni kurdu. MSP
kapatıldı, "Refah Partisi" kuruldu. Refah
kapatıldı, yerini "Fazilet Partisi" aldı. O da
kapatıldı, "Saadet Partisi" geldi.
"28 ġubat"ın 14. Yıldönümü'ndeyiz. ġimdiye
kadar Hoca 28 ġubat'ın arkaplanı hakkında
doğru dürüst konuĢmadı. Bir Genelkurmay
BaĢkanı "28 ġubat bin yıl sürer" demiĢti
hatırlarsanız. ġimdi ise Genelkurmay
BaĢkanı yaptığı taziye açıklamasında
Erbakan Hoca'nın hakkını teslim etti. Uzun
lafın kısası Erbakan Hoca Türkiye
siyasetinde derin izler bırakmıĢ kocaman
parantezdir. Allah'ın rahmeti ve bereketi
üzerine olsun.
1 Mart 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
28
Bir mühendis-siyasetçi olarak Erbakan –
KürĢat Bumin
Vefatı sonrasında çok hatırlatıldığı için
biliyorsunuzdur muhakkak. Erbakan,
gerçekten de "genial" (dahice) denebilecek
özelliklere sahip bir kiĢilikti. "Okul
hayatı"nın hikayesini okumuĢsunuzdur.
Ġstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle
bitirmesi, öğretimine devam etmek için
gittiği Almanya'da birçok baĢarılı iĢe imza
atması, Ġstanbul'a dönüĢünce 27 yaĢında
Türkiye'nin en genç doçenti unvanına sahip
olması, bugün hâlâ her yerde karĢımıza
çıkan "pancar motor"ları üreten "GümüĢ
Motor A.ġ."yi kurup faaliyete geçirmesi ve
diğerleri...
Ülkede eksikliği çekilmeyen "milli
değerler"in yanında açıkça "dini değerleri"
de siyaset dünyasına sokmayı baĢaran
Erbakan, "çevre"den gelen bir siyasi kiĢilik
değildi. Tam tersine, biyografisinin tanıklık
ettiği gibi "merkez"den geliyordu. Bir
dönem Türkiye'yi yönetmeye talip olmuĢ ve
yönetmiĢ Ġstanbul Teknik Üniversitesi'nde
ellili yıllarda öğretim görmüĢ kuĢağın belki
de en baĢarılı üyesi. Süleyman Demirel,
Turgut Özal, Recai Kutan ve diğerini
hatırlayın... Dolayısıyla Erbakan da
benzerleri gibi, bir zamanlar bir nevi
"asansör" iĢlevi görerek, sadece
yeteneklerini ölçüt alarak seçtiği ve ileride
ülke yönetiminin birçok alanında çok önemli
yerlere taĢıyacak olan "Cumhuriyet
Okulu"nun bir ürünüydü.
"Merkez"in tam da merkezinden gelen böyle
bir kiĢinin siyasette "çevre"nin hak
taleplerinin sözcülüğünü üstlenmesi
Türkiye'de daha önce karĢılaĢtığımız bir
durum değildi. Dikkat ederseniz, Erbakan
hareketinin değiĢmiĢ-dönüĢmüĢ hali olan
bugünkü AK Parti'nin kadrolarının büyük
bölümü bugün bile bu özelliğe sahip
değiller. Hatta bu bağlamda Ģunu da
söyleyebiliriz: Bugün AK Parti'nin ileri
gelenleri "çevre"den geldiklerini özellikle
öne çıkarmayı bilinçli olarak tercih eder
durumdadırlar da. Bu geliĢimi de tabii
karĢılamak gerekiyor. Çünkü "merkez"in ve
oradan gelmenin "defo"su hakkında çokça
konuĢuldukça, sanayicisinden bürokratına ve
eğitimcisinden siyasetçisine "çevre"den
gelmiĢ olmanın neredeyse tek baĢına bir
"erdem" kabul edildiği bir dönemden
geçiyoruz.
Öyle sanıyorum ki Erbakan'ın "merkez"den
geliĢi onun -40 yıldır hemen hiç değiĢmeyen
düĢüncelerinde- bu derece ısrarlı olmasının
baĢta gelen nedenlerinden birisidir. Tarhan
Erdem'in geçen günkü yazısının Ģu son
satırları Erbakan'ı bence de doğru anlatıyor:
"Son kırk yılın tarihinde görülmeden
geçilemeyecek Erbakan, içindeki çocuğu
öldürmeden yaĢlanıp bu dünyadan göç etti.
Her zaman bir iddiası, yaklaĢtığını sandığı
bir hedefi vardı. Kimseye kırgınlık
duymuyordu ve mutluydu sanıyorum."
Kafasındaki Türkiye ve dünya hayalinin
doğruluğundan da, "mühendislik"te açıkça
onaylanmıĢ yeteneği kadar emindi.
"Mühendislik"te sınanmıĢ olan "hedef" ve
"iddia", aynı kararlılıkla siyasette de
sürüyordu.
Erbakan'ın ortaya koyduğu iddialarına ve
hedeflerine iliĢkin yaklaĢık 40 yıl boyunca
sarsılmaz bir inanç beslemesinin nedenlerini
bir zamanlar çokça konuĢulan "mühendislik
ideoloji" çerçevesinde değerlendirebiliriz.
Sonuçta Erbakan da 50'li yılların Ġstanbul
Teknik Üniversiteliler kuĢağının Demirel ve
Özal örnekleri gibi bu ideolojinin
biçimlendirdiği bir mühendisti. Ġsterseniz,
söz konusu ideoloji hakkında, Nilüfer
Göle'nin neredeyse onbeĢ yıl önce
yayınladığı "Mühendisler ve Ġdeoloji"
baĢlıklı kitabının ikinci baskısına yazdığı
önsözden kısa bir alıntı yapalım:
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
29
"Adalet Partisi'nin 1965 yılında iktidara
gelmesiyle birlikte, mühendis kökenli siyasi
seçkinlerin giderek parlamentoda yükseliĢine
tanık oluyorduk. Anavatan Partisi'nin 1983
yılında baĢlayan iktidar dönemi ise
mühendislerin siyasete damgalarını vurma
biçimlerinde bir dönüm noktası
oluĢturacaktır. (...) Mühendis ideolojisi
kavramı ilk bakıĢta yadırganabilir. Ancak,
bir meslek grubu olan mühendisler, üretim
süreci içindeki yerlerinin ötesinde toplumsal
geliĢme modellerinin savunucuları
olmuĢlardır. "
Bu bakıĢ açısından hareketle toparlayacak
olursam: Erbakan'ın -kendisini kısa bir süre
de olsa Odalar Birliği BaĢkanlığı'na kadar
götüren- "Milli GörüĢ"ü formüle ederken
Ġslami referanslardan hemen hiç söz etmeden
"sanayileĢme" temasına vurgu yapması ve bu
temayı hayatının sonuna kadar birinci planda
tutması onun da "mühendislik"e olan tutkusu
ve inancından gelmektedir. Bu anlayıĢ
çerçevesinde asıl hedef Türkiye'nin kendi
ağır sanayisini kurmasıdır. GeliĢmiĢ makine
sanayii ve tabii otomobili, tankları ve
uçakları ile... Bu hamle ile yükselecek olan
Türkiye, tabii olarak Ġslam Âlemi'nin
kurtuluĢu ve kalkınmasının da öncüsü
olacaktır.
"Sosyal" ve bununla bağlantılı olarak
"siyaset" ve"hukuk" gibi alanlar söz konusu
olduğunda Erbakan'da gözlediğimiz
"kayıtsızlık"ın nedeni de bu "mühendislik
ideoloji" olsa gerek. Hatta, gerek "Kıbrıs
BarıĢ Harekatı"nı değerlendirirken -yani
özetle asıl "Kıbrıs Fatihi"nin kendileri
olduğunu ileri sürmek- gerekse baĢka
vesilelerle TSK'dan söz ederken yaptığı
değerlendirmeler de bu "ideoloji"nin
sonuçları olarak görülemez mi? Özet olarak
"Güçlü bir Türkiye"; bağımsız biçimde
sanayisini kurmuĢ, tankını-uçağını kendi
üreten güçlü bir orduya sahip bir Türkiye...
Bilmem siz hatırlıyor musunuz? Kendi
adıma konuĢacak olursam, bu ülkede hemen
her siyasi hareketin elinde bir "Anayasa
Taslağı" olmasına rağmen, Erbakan'ın
baĢında bulunduğu siyasi oluĢumun ortaya
bu yönde ciddi bir çaba koyduğunu ben
hatırlamıyorum. Sanki anayasa ve genel
olarak hukuk üzerine düĢünmek-çabalamak
da boĢ bir uğraĢ. Hele bir baĢta ABD olmak
üzere Batı'ya ve Siyonizm'e meydan
okuyacak seviyeye gelen bir büyük
sanayimiz ve bu alanda üretimi
gerçekleĢtirecek Ġslam ahlakı referanslı bir
bir toplum çıksın ortaya, gerisi kolay nasıl
olsa... Nasıl olsa Kürtler de Müslüman,
Kıbrıslı Türkler de.... "Sosyal"in ve buradan
kaynaklanan "siyasal"ın mutlaka korunması
gereken çoğul yapısına dönüp bakmadan
"ahlakçı" olarak niteleyebileceğimiz bir
sanayi hamlesi... Bugünün dünyasına ne
derece hitap ediyor?
2 Mart 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
30
Sayın Bidon Kafa'nın Erbakan kini –
Salih Tuna
Sayın Bidon Kafa dünkü yazısında,
Erbakan'ın cenaze namazına iĢtirak eden
Fatih Camii avlusundaki "haziruna" vermiĢ
veriĢtirmiĢ.
Fatih Sultan Mehmet'i uzun uzun anlatmıĢ
evvela.
Yunanca el yazmalarını yalayıp yutan,
"Halieutika"yı hıfzeden, "Peripatosçuların"
ilkelerini çatır çatır tartıĢan müthiĢ bir
entelektüel, acayip bir tecessüs Ģeklinde
tasvir etmiĢ.
Öyle ki, Enis Batur yanında halt etmiĢ.
Noam Chomsky ile Habermas arası bir Ģey
diyeyim de anlayın.
Abartmıyorum; fazlası var, eksiği yok.
Hulasa, yere göğe sığdıramamıĢ Fatih'i.
Bu iyidir.
Osmanlı padiĢahları denilince (Ģimdiye
değin) kardeĢ katlinden, zevk-ü sefa içinde
sürdürülen saltanattan dem vururlardı.
Veya...
Atatürk'ün Nutuk'undan Ģuncağızı
zikrederlerdi: "Osmanoğulları zorla Türk
milletinin hakimiyet ve saltanatına el
koymuĢlardır. Bu tasallutlarını altı asırdan
beri idame eylemiĢlerdir. ġimdi de Türk
milleti bu mütecavizlerin hadlerini
bildirerek, hakimiyet ve saltanatı isyan
ederek kendi eline bilfiil almıĢ bulunuyor..."
Sayın Bidon Kafa mahut yazısında, bu
mütecaviz Osmanoğulları'nın en görkemli
padiĢahlarından Fatih hakkında, "Ġstanbul'un
fethini Truva'nın rövanĢı olarak görürdü.
Tıpkı, Mustafa Kemal gibi..." diyor.
Nerden nereye, değil mi?
Erbakan'ın cenazesi herkese bir Ģeyler anlattı
demek ki.
Sayın Bidon Kafa'ya bile.
Lakin daha öğreneceği çok Ģey var:
Fatih Sultan Mehmet tarikatçıdır. ġeriatçıdır.
En az Erbakan kadar da takunyalıdır.
Yani...
Sayın Bidon Kafa'nın anlayacağı, "yobazın
kralı"dır. Molla Gürâni'den AkĢemseddin'e
kadar bu böyledir.
Bir de diyor ki: "Din, millet ayırmazdı."
Yok ya!
Fatih'in Ģair olduğunu belirtmeyi madem
ihmal etmemiĢ, "Avnî" mahlasıyla yazdığı
Ģu mısraları hatırlatalım: "Ġmtisâl-i 'câhidû-
fi'llah' olupdur niyyetim / Dîn-i Ġslam'ın
mücerred gayretidir gayretim / Fazl-ı Hakk u
himmet-i cünd-i ricâlullâh ile / Ehl-i küfrü
serteser kahr eylemektir niyyetim..."
Sayın Bidon Kafa, elalemi sigaya çekmekten
evvel bu mısraları fehmetsin.
Bu kadar kelimeyi sırf onun için yakmadım
elbette.
Ertuğrul Beyciğim de dünkü yazısında,
Merhum Hocamızın mahdumu Fatih
Erbakan'ın "cihat" kelimesini
kullanmasından müthiĢ rahatsız olmuĢ.
Taha Akyol da öyle.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
31
Bir televizyonda yaptığı konuĢmada, "Hâlâ
mı cihat?" yollu isyan ediyordu.
Evet, hâlâ cihat... hâlâ gazi... hâlâ Ģehit...
hâlâ Ģahadet...
Çünkü hâlâ Kuran, hâlâ Allah var.
Yeryüzünde hangi ırk, hangi din, hangi
dilden olursa olsun hiçbir mazlumun
burnunun kanamasını istemeyen Erbakan
Hoca'nın "cihat telakkisini" Muhterem
Akyol bilmez değil ya!
Fatih Sultan Mehmet'in (mezkur Ģiirde)
"Niyetim Allah için cihat etmek, gayretim
Ġslam'ın gereğini yapmak; Allah'ın fazlı ve
'hak erenlerin' inayetiyle kafirleri baĢtan baĢa
bozguna uğratmaktır..." dediğini bilmez mi?
"Cihat" kavramını "Radikal Ġslam" veya
"Siyasal Ġslam" gibi entegrist anlayıĢlara mal
etmesinin mantığı var mı?
Son günlerde "Ġslam nereye?" gibi
"oryantalistik" baĢlıklar attığı için mi böyle
tuhaflıklar yapıyor, anlamadım gitti.
Hepsi bir yana da, Ertuğrul Beyciğimin,
tanımadığım için Erbakan hakkında
yazmadım demesi yok mu?!..
Hayatı boyunca itibarsızlaĢtırmaya çalıĢtığı
Erbakan'ı (cenaze töreni vesilesiyle millettin
ta kendisi olduğunu anlayınca) tanımazlıktan
geliyor!
"Erbakan Vermiyor" Ģeklindeki o edepsiz, o
Ģerefsiz manĢetleri atarken pekâlâ tanıyordun
kurnaz!
Ben sana ne diyeyim, bilmem ki.
ĠnĢallah Gandi Kemal gibi yürüyen
merdivene ters binesin desem, merdivene
yazık, ben sana ne diyiim?!
3 Mart 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
32
Erbakan kimleri rahatsız etti? – Murat
Yılmaz
Milli GörüĢ‟ün dönüĢümü ve 28 ġubat/ 1
Türkiye siyasi tarihinin temel siyasi
hareketlerinden Ġslamcılığın 1960'ların
sonundaki siyasi liderlerinden Necmettin
Erbakan 27 ġubat 2011 tarihinden kalp
yetmezliğinden vefat etti. Ġslamcı hareket
içinde Milli GörüĢ olarak bilinen yeni bir
siyasi ekol, parti ve hareketin mimarı olarak
temayüz eden Erbakan, Türkiye siyasi
kültüründeki yaygın lider kültlerinden birine
dönüĢtü. Mamafih bu külte rağmen Milli
GörüĢ hareketi içinden çıkan bilahare Adalet
ve kalkınma Partisi'nde bir araya gelen
Yenilikçiler kanadının varlığı, Milli GörüĢ
hareketinin lider kültünü aĢan sosyolojik
özelliklerine iĢaret etmektedir. Bu sosyolojik
özellikler anlaĢılmadan Necmettin
Erbakan'ın ve Milli GörüĢün anlaĢılabilmesi
mümkün olmayacaktır. Bu itibarla
Erbakan'ın ortaya çıkmasına, Milli GörüĢün
geliĢmesine ve dönüĢmesine zemin
hazırlayan sosyolojiyle iĢe baĢlamak yerinde
olacaktır.
1960'LARIN TÜRKĠYESĠ
1960'lar Türkiye'si, 1950'lerde baĢlayan
sanayileĢme, ĢehirleĢme ve karma ekonomi
içinde kapitalistleĢme sürecinin bir
devamıdır. 1950'lerden farklı olarak
1960'larda bu süreç 1961 Anayasasının
hazırladığı bürokratik vesayet ve yeni askeri
müdahale tehdidi altında devam ediyordu.
Bu itibarla süreç, devletin tek parti
döneminden beri mevcut ideolojik denetimi
ve tarafgirliği altında seyrediyordu. Adalet
Partisi ve Süleyman Demirel bu düzeni
değiĢtirmek yerine, bu düzen içinde temel
kararları bürokrasiye bırakarak bütçe,
tahsisler ve atamalar etrafında bir
kayırmacılıkla sınırlı siyaseti ve öğrenilmiĢ
çaresizliği kabul etti.
Ancak giderek farklılaĢan toplum bu vesayet
yapısının dıĢında arayıĢlara yönelmeye
baĢlamıĢtı. Bir yandan solda Türkiye ĠĢçi
Partisi diğer yanda sağda Milliyetçi Hareket
Partisi ve Milli Nizam Partisi bu arayıĢın
siyasi temsilcileri olarak ortay çıktılar.
Erbakan önce Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğindeki mücadelesiyle vesayet rejiminin
ortağı olarak davranan büyük sermaye
dıĢında kalan Anadolu sermayesinin sesini
temsil etmeye yöneldi. Erbakan bu temsili
Adalet Partisi çatısı altına taĢımak isteyince,
Süleyman Demirel tarafından engellendi.
Erbakan bunun üzerine önce Konya'dan
bağımsız milletvekilliği bilahare de müstakil
bir siyasi parti, Milli Nizam Partisi'ni
kurarak taĢra burjuvazisinin sıkıntısını
Ġslamcılık diliyle ifade etmeye yöneldi.
Bu dönem dünyada ve Türkiye'de yeni
düzen, düzenin değiĢmesi tartıĢmalarının
yaĢandığı bir dönemdi. Siyasal Ġslamcılık,
Türkiye'de ve dünyada esas itibarıyla
sosyalizmin etkisi altında devletçi bir
ekonomik düzen söylemini dile getiriyordu.
Milli GörüĢ de bu genel eğilimin dıĢında
değildi. Ancak Milli GörüĢ tabanında bu
söylemle bağdaĢmayacak yükselen bir taĢra
burjuvazisi ve eleĢtirel bir entelektüel
tabanın varlığı ilerideki farklılaĢmanın
tohumlarını içinde taĢıyordu.
MNP, 1971 askeri müdahalesini takiben
Anayasa Mahkemesi tarafından laikliğe
aykırı olmak iddiasıyla kapatıldı. Ġsviçre'ye
giden Erbakan kısa süre sonra yurda döndü
ve bu sefer Milli Selamet Partisi'ni kurdu.
MSP'nin kuruluĢu AP'nin tek baĢına iktidar
olmasını istemeyen çevreler tarafından da
kolaylaĢtırıldı.
AP; böylece 1970'ler boyunca tek baĢına
iktidar olacak bir çoğunluk yakalayamadı.
MSP'nin yanında MHP ve AP'nin içinden
çıkan Demokratik Parti sağdaki çoğunluğu
böldü. MSP 1973 seçimlerinde ĢaĢırtıcı bir
baĢarı gösterdi % 11'in üzerinde oy aldı,
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
33
50'ye yakın milletvekili çıkardı. MSP artık
sembolündeki gibi 1970'lerin anahtar partisi
haline geldi. 1973 seçimlerinden sonra
ĢaĢırtıcı bir Ģekilde MSP sağ partilerle değil,
Bülent Ecevit'in CHP'siyle bir koalisyon
kurdu. Bu Ģekilde CHP tarafından rejim
karĢıtı olarak damgalanan ve Cumhuriyet
tarihi boyunca dıĢlanan siyasal Ġslamcı
hareket CHP ile iktidara ortak olacaktı. Bu
koalisyon, arkasındaki siyasi mühendislik
hangi hesaba dayanırsa dayansın Cumhuriyet
tarihinin meĢruiyet skalasını değiĢtirecekti.
Bu Ģekilde siyasal Ġslamcılık siyasal alanda
görünürlük kazanmanın ötesinde meĢru bir
siyasal aktör olarak tanınacaktır.
MSP ĠKTĠDARININ BAġARISI
MSP, daha sonra Milliyetçi Cephe
hükümetlerinde de koalisyon hükümeti
olarak siyaset dünyasının dört ana
aktöründen biri haline gelecektir. MSP'nin
koalisyon ortaklıkları bir yandan Ġslamcı
kadronun bürokratik seçkinler arasına
katılması diğer yandan da tahsis, kredi ve
teĢviklerden taĢra burjuvazisinin
yararlanmasına imkan veren kanallar
açmıĢtır. MSP iktidar imkânlarının yanında,
temsil ettiği kesimlerin dıĢlanmıĢlığından
kaynaklanan sivil toplum imkânlarını
kullanarak bir partinin ötesinde bir harekete
dönüĢmeyi baĢardı. 1970'lerin Ģiddet
ortamından uzak durarak hem kadrolarının
korunması hem de toplumdaki meĢruiyetin
artmasına katkıda bulundu. Bütün bu
baĢarılara rağmen söylemdeki ciddiyet
eksikliği, hakim medyanın aleyhteki tavrıyla
birleĢtiğinde 1970'lerde hala MSP'nin
karikatürize edilmesini engelleyemiyordu.
MĠLLĠ GÖRÜġÜN SĠYASALLAġMASI
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında
sadece Milli GörüĢ hareketinde değil
dünyada ve Türkiye'de Ġslamcı hareket,
cemaat ve entelektüel gruplarda geliĢme
yaĢandı. Milli GörüĢün yeni partisi Refah
Partisi, kendisinin ve MHP'nin siyasetteki
etkisinin kırılması için konulan % 10
barajını, MHP'nin yeni partisi MÇP ve eski
Milli Mücadelecilerin yeni partisi IDP ile
ittifak yaparak aĢtı. RP'nin barajı aĢması
1990'lı yıllarda merkez sağ ve merkez solun
çöküĢü, Güneydoğu'daki Ģiddetin düĢük
yoğunluklu çatıĢmaya dönüĢmesiyle artan
iktisadi ve siyasi krizleri takip ediyordu.
1991'deki ittifak Milli GörüĢ geleneğinin 80
öncesindeki kapalı cemaat havası
değiĢtirecek ve yeni katılımların önünü
açacaktır. RP'nin MSP'den farklı olarak
cemaat yapılanmasından tamamen
vazgeçerek bir siyasi partiye dönüĢmesi de,
Milli GörüĢün büyümesinin önünü açacaktır.
1994 'deki belediye seçimlerindeki baĢarı ve
arkasından belediyelerdeki baĢarının da
etkisiyle RP'nin % 22 oyla birinci parti
olmasıyla devam eden kriz dönemi
baĢlayacaktır.
ERBAKAN'IN ÜRKÜTTÜKLERĠ
RP'nin belediye seçimlerini kazanmasıyla
beraber bürokratik vesayet kurumları ve
onlarla iĢbirliği yapan merkez sağ ve merkez
sol partiler ile MHP, RP'nin dıĢlanması ve
RP dıĢında bir koalisyon aranmasında ittifak
ettiler. 1994 yılında ilk defa RP dıĢındaki
büyük siyasi partilerin katıldığı bir
Cumhuriyet mitingi tertip edildi. Bu mitingin
sağ partilerin tabanında yarattığı reaksiyon
belediye seçimlerinde ortaya çıkmıĢtı. Bu
reaksiyon genel seçimlerde de devam etti.
Ancak bu mitingin siyaset dıĢı dinamikleri
siyaset üzerindeki askeri vesayetin
güçleniĢine iĢaret ediyordu. 1996
seçimlerinden sonra denene Ana-Yol
hükümeti yürümeyince RP'nin büyük ortak
olduğu Refah-Yol hükümetinin önünü açtı.
Necmettin Erbakan 54. hükümeti
kurduğunda Türkiye'de laiklik ekseninde
asker destekli bir psikolojik harp de baĢlamıĢ
oldu.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
34
Refah-Yol iktidarının "rant ekonomisine"
karĢı mücadele amacıyla havuz sistemi ve
denk bütçe uygulamalarının rahatsız ettiği
sermaye çevreleri ve medya, asker içindeki
cuntacı eğilimleri de kullanarak Refah- Yol
hükümeti üzerinde bir baskı oluĢturmaya
baĢladılar. Ordu içindeki farklı hiziplerin
yürüttüğü psikolojik harp neticesinde Refah-
Yol hükümeti dağıldı, BaĢbakan Erbakan
yerini Tansu Çiller'e devretmek üzere istifa
etti. Doğru Yol Partisi üzerinde yoğunlaĢan
baskılar sonucu partiden baĢlayan istifalarla,
Çiller'in baĢbakanlığı imkânsız hale geldi.
Erbakan'ın istifasına rağmen, Refah-Yol'un
baĢarılı performansı dikkat çekiciydi. Bu RP
için olumlu bir hava yaratmıĢtı. RP'nin daha
da baĢarılı olduğu alan ise belediyeler
olacaktı. Belediyelerdeki baĢarılar RP içinde
yükselen yeni elitin de ayak seslerini ifade
ediyordu. Bu arada RP kapatıldı.
Kapatmayla beraber 28 ġubat sürecindeki
politikalar baĢta olmak üzere kapatmadan
sonra neler yapılacağı sorusu, Milli GörüĢ
içindeki Erbakan ve arkadaĢları ile yeni elit
arasındaki görüĢ farklılıklarını arttırmaya
baĢladı.
FAZĠLET PARTĠSĠ'NDEKĠ AYRIġMA
RP yerine kurulan Fazilet Partisi giderek bu
farklılıkların geliĢtiği bir mecraya
dönüĢecekti. Bu arada 28 ġubat sürecindeki
darbe karĢıtı mücadele Milli GörüĢ içinde ve
çeperinde yer alan medya kuruluĢları ile
aydınlarda, demokratlaĢmaya ve
liberalleĢmeye yol açtı. Giderek dünyaya
açılan taĢra burjuvazisi de adil düzen
söylemi dıĢındaki bu demokratikleĢme ve
liberalleĢme söylemine kaymaya baĢladı. Bu
bileĢenlerden oluĢan Yenilikçiler, Fazilet
Partisi içinde Erbakan etrafındaki
gelenekçilerle mücadelesini az bir farkla
kaybettiler. Yükselen laikçi ve darbeci
histeri altında FP'nin de kapatılması
Yenilikçilere Milli GörüĢ gömleğini
çıkararak yeni bir yol ve parti deneme
imkânını verdi. Merkez sağın çöküĢü ve
devletle muhafazakâr seçmen arasındaki
tampon hüviyetini kaybetmesi de,
Yenilikçilerin hareket kabiliyetini
arttırıyordu. Nitekim Yenilikçilerin partisi,
Adalet ve Kalkınma Partisi kısa zamanda
Türkiye siyasetinde değiĢim ve yenilenme
isteyen çevrelerin siyasi aktörü haline
dönüĢtü. AK Parti, Milli GörüĢ'ün teĢkilat,
kadro ve yöntemlerini devralsa da Milli
GörüĢ gömleğini çıkardı ve söylemini terk
etti.
FP'nin yerine kurulan Saadet Partisi ise
geleneksel Milli GörüĢ geleneğini, siyasi
yasaklı olan Erbakan adına Recai Kutan'ın
genel baĢkanlığında devam ettirdi. AK Parti,
bir yandan 1990'ların baĢında ortaya çıkan
ama Özal'ın ölümüyle siyasi bir aktör
olmadığı için hayata geçmeyen iktisadi ve
siyasi reform projesinin sahibi diğer yandan
da 1999 sonrasındaki krizlerle çöken siyasi
partileri alternatifi olarak temayüz etti. % 34
oyla seçim barajlarının da yardımıyla tek
baĢına iktidar olan AK Parti'ye karĢılık SP
barajı aĢamadı. SP Milli GörüĢ çizgisindeki
muhalefetiyle AK Parti'nin ne kadar
değiĢtiğinin bir karinesi olmak dıĢında bir
varlık gösteremedi. Kayıp trilyon davası ve
bu dava karĢısında SP'nin tavrı, Milli
GörüĢ'ün AK Parti'ye gitmeyen kıymetli
kadrolarını da küstürdü.
AK Parti, Milli GörüĢ geleneğinin rakibi
olduğu merkez sağ alanı öylesine iĢgal etti ki
SP giderek marjinalleĢti. SP'nin ve
Erbakan'ın söylemi bu marjinalleĢmeyi göze
görünür hale getirdi. Taki SP içinde
gelenekçilerin yerine Ġstanbul Ġl
BaĢkanlığından gelen Numan KurtulmuĢ
genel baĢkan olana kadar. 2008'deki dünya
ekonomik krizinin Türkiye'ye yansımaları ve
Ak Parti'nin demokratik açılım dolayısıyla
yaĢadığı erozyon 2009 mahalli idareler
seçimlerinde SP'nin oylarını arttırdı. SP'nin
oylarını arttırmasının yanında KurtulmuĢ ile
arkadaĢlarının yeni siyasi söylem ve tutumu
da, AK Parti'nin diğer rakiplerinin
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
35
baĢarısızlığı karĢısında dikkat çekiyordu.
Ancak bu durum, SP içinde KurtulmuĢ'un
elini güçlendireceğine gelenekçilerin
husumetini çekti.
Esasında bu husumet KurtulmuĢ'tan ziyade
AK Parti'ye yönelmiĢti. Çünkü AK Parti
SP'nin söylemini bırakırken sosyolojisini
alıp götürmüĢtü. Kalanların gelenekçi kanadı
Ģiddetle reaksiyoner, anti-emperyalizm adı
altında ulusalcı bir mevziye savruldu. Bu
60'ların sonlarındaki Milli GörüĢ haleti
ruhiyesine dönüĢü ifade ediyordu. Bu sefer,
söylem galip geldi çünkü Milli GörüĢ'ü
dönüĢtüren iktisadi ve entelektüel taban AK
Parti ile hareketi terk etmiĢti. Numan
KurtulmuĢ ve etrafındaki ekip, buna rağmen
SP kongresini kazanmayı baĢardı.
KurtulmuĢ'un SP'deki kongre zaferi, ancak
bir Pirus zaferi olabildi. KurtulmuĢ ve
arkadaĢları sözlü ve fiili saldırılar karĢısında
partiden ayrılmak zorunda kaldılar. Böylece
SP'nin ulusalcı ve küreselci olmayan sosyal
adaletçi demokrat bir kulvarda yeni bir
hüviyet kazanması Ģansı sona erdi.
KurtulmuĢ ve arkadaĢları bütün telkinlere
rağmen ulusalcı bir hattı ve ittifakı kabul
etmeyeceklerini belli olunca tasfiye
edilmeleri kayda değerdir. KurtulmuĢ ve
arkadaĢlarının ayrılmalarından sonra SP'nin
ve KurtulmuĢ'un kurduğu HAS Parti'nin güç
kaybetmeleri, ayrılma sürecinin yanında
ekonomideki düzelme, dıĢ politikadaki
geliĢmeler ve referandum sürecinin rolleri
dikkate alınmalıdır.
ULUSALCILIĞA ĠZĠN VERMEZ
KurtulmuĢ'un ayrılması ve Necmettin
Erbakan'ın yeniden Milli GörüĢ partisinin
genel baĢkanı olmasından sonra da, SP'de bir
güçlenme emaresi görülemedi. SP'deki
hareketlilik ittifak arayıĢları üzerinden
geliĢti. AK Parti'den ayrılan Türkiye Partisi
Genel BaĢkanı Abdüllatif ġener ve DP Genel
BaĢkanı Hüsamettin Cindoruk gibi isimlere
ittifakın konuĢulması ve AK Parti karĢıtı
cephenin SP'ye verdiği medya desteği SP'nin
ulusalcı safta görülmesine yol açtı. Siyasi
Ģuur ve tecrübesi ziyadesiyle olan Milli
GörüĢ tabanında bu tür bir ulusalcılığın prim
yapması beklenemezdi. Nitekim öyle de
oldu, bu istikametteki her söylenti SP'ye güç
kaybettirdi. Milli GörüĢ'ün kesin inançlıları
dahi bu geliĢmeleri Hoca'nın AK Parti'ye
desteği Ģeklinde komplocu yorumlarla
değerlendirmeyi tercih ettiler.
Erbakan Hoca'nın vefatı SP üzerindeki
karizmatik Ģemsiyeyi ve dolayısıyla bu tevil
yollarını da kapadı. SP tabanı artık siyasi
hatalar karĢısında daha duyarlı olacaktır.
Üstelik bu hatalar karĢısında, Hoca gibi
onları partiye bağlayan bir bağ da kalmadığı
için Milli GörüĢ içinden çıkan baĢka
partilere gitmeleri daha da kolay
olabilecektir. Daha cenaze ortadan
kalkmadan, Akbaba misali SP üzerine
çökenlerin yaptığı siyasi mühendisliklerin
eskileri gibi baĢarısızlıkla sonuçlanması
mukadderdir. Erbakan'ın vefatı önceki siyasi
mühendislik hatalarını hatırlatarak, geçmiĢte
her türlü iftira ve yalanla zarar verdikleri
harekete bu sefer güler yüzle vermeyi
planladıkları zararı bir kez daha faĢ etmiĢ
gibi görünüyor.
2 Mart 2011, YeniĢafak (Yorum sayfası)
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
36
Erbakan: "O gece ihtilal olurdu..." – Ali
Bayramoğlu
Erbakan dün büyük bir "toplumsal tören"le
defnedildi.
28 ġubat'ta "canına kastetmiĢ"
genelkurmayın, onu, "büyük hizmetler
verdi" diyerek anması, cenazede üst düzeyde
temsil edilmesi nereden nereye geldiğimizi
gösteriyor.
28 ġubat'ta asker Erbakan'ı tasfiye etmiĢti.
Bugün Erbakan havzasından doğmuĢ bir
siyasi parti Türkiye'ye sivilleĢme süreci
yaĢatıyor.
Bu daha önce yaĢanamaz mıydı? Erbakan
daha ilkeli davranamaz mıydı? Daha dik
duramaz mıydı?
Dün gün boyunca televizyon programlarında
bu sorular soruldu.
O dönem Erbakan'ı ilkeli davranmamakla
eleĢtiren, asker karĢısında daha cesur
durması gerektiğini sık vurgulayan birisi
olarak söylemem gerekir ki, bu soruların
bugün sorulması yerinde değildir.
Dönemleri birbirinden koĢullar, güç
dengeleri, zihniyetler ayırır. Ġlkeler ve ilkeci
mantık siyasi ve toplumsal deneyimlerin
birikmesi sonucunda doğar.
Bizde de öyle oldu.
Ve Erbakan'ın bunda belki zaman zaman
kendisine rağmen, zihniyetini, beklentilerini
aĢan önemli bir rol oynadı.
Kimdi Erbakan ya da hangi Erbakan?
Tarih 8 Mart 1997.
28 ġubat toplantısının bir hafta sonrası.
Erbakan'ın davet ettiği bir grup gazeteciyle
birlikte baĢbakanlıktayız.
BaĢbakan malum toplantı sonrası ilk kez
konuĢacak...
Ertesi gün Yeni Yüzyıl'daki köĢemize Ģu
notları düĢmüĢüz:
"Toplatıyı Ģu sözlerle açtı Hoca:
'MGK toplantı baĢlarken komutanlarla
aramızda saygı ve sevgi vardı. Toplantı
sonrası bu daha da arttı. Krizi yaratan
medyadır. Bu suni krizden biz de rahatsızız,
ordu da rahatsız.
Biz, bir önceki toplantıda, laiklik, irtica gibi
konularda bir kavram kargaĢası var.
MGK'nin bir toplantısını bu konulara
hasredelim dedik. 28 ġubat gündemi bu
Ģekilde meydana çıktı. Bu konular enine,
boyuna konuĢuldu. Toplantı bunun için 9
saat sürdü...
Soru cevapların bir kısmı Ģöyledi:
-'Madem sorun yoktu, MGK kararlarını
imzalamak için neden 3 gün beklediniz?'
Erbakan: 'Karar yanlıĢ anlaĢılıp da orduya
halel gelmesin diye.'
-'MGK tarihinde ilk defa bu kadar uzun
açıklamanın yapılmıĢ olması, olağanüstü bir
durumun göstergesi değil mi?'
Erbakan: 'MGK'nın açıklaması medya
çarpıtmasın diye ilk kez uzun yapıldı...'
-'CumhurbaĢkanı'nın, ordunun rahatsızlığı
konusunda medyaya yaptığı açıklama ve
uyarılar hakkında ne diyorsunuz?'
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
37
Erbakan: 'CumhurbaĢkanı'nı medya zorladı;
gündem oluĢturmak için kullandı; onun suçu
yok.'
-'Söylediklerinizden, Türkiye'de askerî
otoritenin sivil otoriteye bağlı olduğu
sonucunu çıkarabilir miyiz?'
Erbakan: 'Bu konularda askerî otoritenin
sivil otoriteye bağlı olduğunu kesinlikle
söyleyebilirim.'..."
Evet biraz "masal" gibi...
Ama aslı, ayak süren, yok sayan, gerginliği
tercih eden bir Erbakan politikası...
Ġki ay sonra...
6 Mayıs 1997...
Yine baĢbakanlık konutundayız...
ġöyle yazmıĢız ertesi gün:
"Basın sohbetinde Erbakan, bugüne kadar
kamuoyuna yaptığı taktik nitelikli siyasi
açıklamalarının dıĢına çıkıyor ve kendisi
açısından gerçekleri dile getiriyordu.
Toplantıdaki ilk sözü oldukça açıktı:
'Asker rahatsız, ancak askerî müdahale riski
yok...'
Ardından 8 yıllık eğitim, laiklik tanımı, 28
ġubat kararlarına kökten itiraza oturan
gerçek görüĢünü, asker-sivil iliĢkisi
hakkındaki 'sivil' fikirlerini tüm çıplaklığıyla
açıklıyordu.
Bunları neden askere karĢı ve 28 ġubat
MGK'sında dile getirmediği sorusuna ise Ģu
yanıtı veriyordu:
'Bunları MGK'da söyleseydik, o gece ihtilal
olurdu.'..."
Bu da "öteki", faydacı veya siyasetçi
Erbakan...
Erbakan'ın gözünden dönemin kısa özeti
biraz da böyledir...
Ve bu Erbakan'ın bizzat kendisidir...
2 Mart 2011, YeniĢafak
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
38
Erbakan‟dan kalan – Taha Akyol
TARĠHĠN cilvesi, 28 ġubat‟ın 14.
yıldönümünde Erbakan vefat etti. Önce
kendisine rahmet, ailesine ve dostlarına
baĢsağlığı diliyorum.
Merhum Erbakan‟la yakınlığım olmadı.
Hakkında yazdığım zaman genellikle
eleĢtirdim.
Tek istisna 28 ġubat sürecidir. O dönemde
askerleri eleĢtirdim; askeri müdahaleye,
vesayete, kurumların militarize edilmesine
karĢı çıktım.
Bugün Erbakan Hoca‟yı saygı ve rahmetle
anarken, siyasi mirasının olumlu yönlerinden
bahsetmek istiyorum.
Evvela, Erbakan Ģüphesiz bir beyefendi idi,
yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Öfke
saçan, kırıp döken, kaba saba tek tavrını
hatırlamıyorum. Bu özellik, sadece kiĢiliği
bakımından değil, Ġslamcı siyasetin
militanlaĢmasına meydan vermemek
bakımından önemlidir.
Ġslam ve Demokrasi
Erbakan‟ın siyasi tarihimizdeki diğer
olumlu bir mirası, yükselen Ġslamcılığı
demokratik parlamanter sistem içinde tutmuĢ
ve uzlaĢtırmıĢ olmasıdır.
1980 öncesinin silahlı çatıĢmalarına bir de
Milli GörüĢçüler katılsaydı ne olurdu, bir
düĢünün?!
Ġslam dünyasında Ġslamcı akımların yükseliĢi
aynı zamanda radikalleĢme anlamına
gelirken, Türkiye‟de Milli GörüĢ
demokrasiden ayrılmamıĢtır.
“RP tabanı silahlanıyor” yalanı, 28
ġubatçıların bir psikolojik harekat
sloganıydı.
Demokrasi ister istemez „dotkrin‟ kapılarının
açılmasını da gerektirecekti; baĢı açık
kadınların parti yönetiminde görülmesi
Erbakan zamanında baĢlamıĢtı.
Türkiye‟nin bütünlüğü
Erbakan‟ın olumlu bulduğum üçüncü
mirası, muhafazakar Kürtleri kazanması,
genel demokratik sisteme entegre etmiĢ
olmasıdır.
Askerlerin sevdiği, desteklediği, darbe
tehdidiyle koalisyon kurdurduğu bütün
partiler bölgede PKK partileri karĢısında
eriyip yok olurken, Erbakan katı laikliğe
yönelttiği eleĢtirilerle muhafazakar Kürtleri
kazanmayı, demokratik sisteme entegre
etmeyi baĢarmıĢtır.
28 ġubatçıların nasıl dar kafalı olduklarının
diğen bir kanıtıdır bu gerçek.
Erbakan‟ın akademik tarihçilik bakamından
çok yüzeysel olan ama siyaseten önemli bir
anlam ifade eden “Sultan Alpaslan, Sultan
Fatih” vurgulu sözleri ortak bir tarih algısı
yaratabilmiĢtir.
Sanayi toplumu
Diğer ülkelerdeki Ġslami akımlara göre
Erbakan hareketinin olumlu bir yönü de
“ağır sanayi” kavramıdır. Romantik,
hesapsız, kitapsız... Evet öyleydi ama
“sanayi, toplumu, kalkınma” kavramları
baĢlıbaĢına „seküler‟ kavramlardır ve
„makine‟ olarak kalmazlar, sosyal sonuçları
çok büyüktür.
Hemen ardından iĢletme, finansman, piyasa,
dıĢa açılma gibi daha büyük kavramlar gelir
kaçanılmaz olarak.
Ġslam düĢüncesinin modern üretim ve
organisyon zihniyetiyle tanıĢmasının, bu
anlamda rasyonelleĢmesinin anahtarlarıdır
bu kavramlar.
Nostaljik saygı Erbakan, Ġslami düĢüncede
demokrasi dahil bu kavramlara kapıyı
aralamıĢ, fakat sonuçları onu da ĢaĢırtacak
kadar büyük olmuĢtur; AKP karĢısında hiç
kimse Erbakan kadar ĢaĢırmamıĢ olsa gerek..
Özal reformları bütün Türkiye‟de öyle bir
değiĢim dinamiği yaratmıĢtı ki, Anadolu
kaplanları, mühendisler, aydınlar,
akademisyenler, tesettürlü kadın yazarlar ve
genelde “müslüman burjuvazi” içinde
Milli GörüĢ kökenli olanlar bile Milli
GörüĢ‟ü artık çok dar buluyor, ama Hoca‟ya
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
39
nostaljik bir saygı duyuyor. 28 ġubat 2011,
Milliyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
40
Selamet... Fazilet... Saadet... Cennet? -
Can Dündar
Gazeteciliğim onunla geçti. Ama birebir
konuĢma imkânını ancak 2,5 ay önce
bulabildim.
Babam ölmüĢtü.
Telefonda, “BaĢınız sağolsun muhterem
kardeĢim” diye lafa girdi.
Zihnimde, 30 yıllık bir ince sesti.
Ġlk ve son konuĢmamız o oldu.
* * *
70‟lerin sonlarında mizah yüklü basın
toplantılarını ve neĢeli bütçe konuĢmalarını
izlemeye giderdim.
Sonra onu 12 Eylül‟de Mamak‟ta izledim.
Meclis‟teki kadayıflı keyfinden eser
kalmamıĢtı.
DuruĢma salonuna siyah bond çantasıyla
gelmiĢti.
Yan yana sıralandılar:
Recai Kutan, ġevket Kazan, Oğuzhan
Asiltürk... vd.
Salon doluydu. DıĢarıdan, talim yapan
askerlerin sesi geliyordu. Hepimiz Hoca ne
diyecek diye bekliyorduk.
Mikrofona geldiğinde, herkese olduğu kadar
saygılıydı mahkeme heyetine de... Vaaz verir
gibi uzun cümlelerle savunmuĢtu kendini...
* * *
Her muhtırada ya sürüldü ya hapsedildi ya
yargılandı Erbakan...
Hep Ģeriatçılıkla, cihatla suçlandı; hep
reddetti.
Cemal Süreya onun bu temkinliliğini
“Kaleci Cihat‟ı bile görmezlikten gelir” diye
özetlemiĢtir.
Her darbede alttan aldı; her darbe sonunda
üste çıktı.
Türk demokrasisi, sistemin onu içine
çekmekle, dıĢına itmek arasındaki gidip
gelmelerinden ibarettir dense yeridir.
Bir MSP‟linin tabiriyle; “lastik gibiydi
Hoca”; her darbede ezildi sanılıyor,
bırakıldığında eski haline gelip yeniden
büyümeye baĢlıyordu.
28 ġubat‟ta Anıtkabir‟deki defteri
imzalarken döktüğü terler, bana 12 Eylül
duruĢmalarındaki hallerini hatırlatmıĢtı.
Zaten bende, hayatı boyunca sevmediği
kıyafetler içinde, inanmadığı metinleri
imzalamıĢ, lafını seçmeden konuĢabileceği
günler için bunlara katlanmıĢ bir lider
izlenimi bırakırdı.
* * *
Siyasal kilitlenmelerin anahtarını belinde
taĢımaktan hem nemalandı, hem de bu, ona
pahalıya patladı.
Yıllarca dıĢlanmıĢ mütedeyyin orta sınıfın
dini hissiyatı ile milli hassasiyetini iktidara
taĢıdı.
Bundan dolayı kimi ona Ģükran, kimi öfke
duyuyor:
Siyasal Ġslam‟ı legalize etti diye müteĢekkir
olan da var; “Cumhuriyet‟in altını oydu”
diye kızan da...
Kimin haklı olduğuna tarih karar verecek.
Ben, Ģimdilik beni etkileyen özelliklerini
yazayım:
41‟inde evlendi; 42‟sinde baba oldu, 70‟inde
BaĢbakan koltuğuna oturdu. Hep geç kaldığı
ve dıĢlandığı halde, her devriliĢinde inatla
yerden kalkıp en baĢtan baĢlamayı bildi.
Sapması olmayan, kesintili bir yol çizgisi
gibiydi hayatı:
Selamet... Fazilet... Saadet... Cennet?
Sollayanlar önüne geçip iktidar oldular;
istifini bozmadı.
Hastanedeki son görüntüsü, siyasetin
siyasetçiyi hayata bağlayan bir yaĢam ünitesi
olduğunu kanıtlıyordu sanki... KonuĢmaya
mecali yoktu, ama iktidara yürüdüklerini
söylüyordu. Siyaset, evvela hayal etmek ve
hayaline bizzat iman etmekti.
Asıl etkilendiğim, öldüğünde baĢucunda
olan kadroydu. Yan yana sıralanmıĢlardı:
“Recai Kutan, ġevket Kazan, Oğuzhan
Asiltürk... vd.”
Bir mücadeleyi 50 sene aynı kadroyla omuz
omuza sürdürebilmek, pek az lidere kısmet
oldu.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
41
Hele “Bizden kopan iktidar oluyor”
görüntüsünün olduğu yerde...
Hoca‟yı bu özellikleriyle ve galiba en çok da
nüktedanlığı ve mizaha tahammülüyle
özleyeceğiz.
Allah rahmet eylesin!
28 ġubat 2011, Milliyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
42
Erbakan Hoca nasıl biriydi? – Sedat
Ergin
BULUNDUĞU ortama mutlak ağırlığını
koymak, gündemi kontrolü altında
tutmak anlamında muazzam bir otoritesi
vardı.
Ġpler hep onda olurdu.
KiĢiliğinin çok belirgin bir
parçası olan liderlik vasfını her durumda
hissettirir, her Ģeyi o dikte ederdi. Bazen hiç
soru soramadan, ağzınızı açma
fırsatı bile bulamadan sadece onu
dinleyip yanından ayrılırdınız.
Her seferinde muhataplarını bir
konu üzerinde ikna etme
çabası içinde olurdu. Bu haliyle
tartıĢmaktan, yeni argümanlar
bulmaktan bıkıp yorulmayan, sahneden hiç i
nme istemeyen
bir münazara heyeti baĢkanı gibiydi.
YÜKSEK HEDEFLER, BÜYÜK
HAYALLER...
Hep yüksek
hedefleri ve bu hedefleri sürükleyen büyük h
ayalleri vardı. Hayalleri bazen
gerçekliğin sınırlarını zorlama
noktasına kadar varabilir, hatta bazen bu
eĢiği geçtiği de olurdu. Siz “Bu kadar da
olmaz” diye
içinizden tepki verseniz de, o, atını son sürat
süren bir süvari gibi doludizgin
hayalinin peĢinden gitmeye devam ederdi.
Hedefleri bazen kendi çapında küresel
bir meydan okumaya dönüĢebilirdi; 1996‟da
BaĢbakan olarak çıktığı Uzakdoğu
seferinde Batı‟nın dünyadaki teknolojik ve e
konomiküstünlüğüne son vermek üzere
Müslüman ülkeler arasında D-8
örgütünün kurulması önerisini
ortaya atması gibi...
Bu meydan okumanın gerisinde kuĢkusuz
bilinçaltında da kuvvetli bir yer tutan Batı
dünyası ile hesaplaĢma, Batı‟yı alt
etme düĢüncesinin rolü inkâr edilemez.
Sıra dıĢı bir zekâsı vardı. Bulunduğu
ortamda zekâsıyla da üstünlüğünü
hissettirirdi. Hiçbir
görüĢüne katılmasanız da,
karĢınızda bulduğunuz zekâdan biraz
etkilenerek çıkardınız yanından. Zaten
kendisi de hiç mütevazı
değildi bu konuda; Radikal‟den Ezgi
BaĢaran‟a verdiği mülakatta
“Zekâ yaĢımı hiç
ölçtürmedim, çünkü benim zekâmı ölçmeye
makine dayanmaz” demiĢti.
SĠYASETTE MĠZAH ÜSLUBU
Onun huzurunda bulunmanın her zaman için
çok cazip bir tarafı vardı. Çok az Türk
siyasetçisine nasip olan bir hasletle sıkça
mizaha baĢvurur, komik benzetmeler yapar,
en zor durumlarda
olmadık esprili laflar üretip
iĢin içinden çıkardı.
Kendisinin yanına girerken sizi muhakkak
renkli bazı
sürprizlerin beklediğini bilirdiniz. Bu,biraz i
nsanları etkilemesinin de bir aracıydı.
Bir de en olmadık, duyulmadık birtakım lafl
arı bulup çıkarmakta mahirdi. Bu laflar
yanlıĢ tespitler içerse
de, siyasi literatüre yine de
çarpıcı çıkıĢlar olarak geçerdi.
Bir gün “gulugulu dansı” der, ertesi gün
“kadayıfın altının kızarmadığından”
dem vururdu.
Renk, kendisinin rahle-i tedrisinden geçmiĢ
siyasetçilere dönük eleĢtirilerinde de eksik
olmazdı. Örneğin, BaĢbakan Recep
Tayyip Erdoğan‟a dokunduracaksa,
“Biz dersimizi verirken bazıları
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
43
arka kapıdan kaçıp bahçede
futbol oynamıĢ” sözleriyle öğrencisinin
üzerinde hakkı olan
bir baĢöğretmen konumuna geçebilirdi.
MÜCADELE AZMĠ
HER ġEYĠN ÖNÜNDE
Zaman zaman siyasi mücadelenin getirdiği
bazı sert çıkıĢlarına karĢılık, insani
iliĢkilerde nezaket ölçülerinden
ödün vermeyen bir tarafı vardı. Siyasi
hasımlarına, kendisiyle taban
tabana zıt görüĢe sahip olan insanlara
içselleĢtirilmiĢ bir
nezaketle yaklaĢırdı. Bu yönüyle
beyefendi bir insandı.
Kullandığı
siyasi üsluba bakıldığında, “Kanlı mı kansız
mı olacak görürsünüz” gibi bazı
talihsiz istisnalar bir tarafa bırakılacak
olursa, genel olarak köĢeleri
yumuĢatılmıĢ mutedil
bir üslup kullandığını söyleyebiliriz. En
azından 2011 yılında
Türk siyasetine hâkim olan hiddetli
üslubun uzağında biriydi.
Ve onun
lügatinde pes etmek yoktu... Herhalde en öne
mli özelliklerinden biri, en büyük
yenilgilerden sonra bile her seferinde azimle,
inatla mücadeleye kaldığı yerden devam
etmesiydi. Kurduğu partiler kapatıldığında, h
içbir zaman pes etmemiĢ, her seferinde
sıfırdan baĢlamıĢtı. 12 Eylül‟de
yasaklandıktan sonra Refah
Partisi‟ni kurup 1995seçiminde birinci parti
yapıp baĢbakanlık koltuğuna oturabilmesinin
gerisinde bu hırs vardı.
Ölümün kendisine en
çok yaklaĢtığını hissettiği anda
bile hastane odasında seçim
hazırlığı için kurmaylarıyla
toplandığına bakılırsa, mücadele
azmi fiziksel gücündeki çöküĢten
hiç etkilenmemiĢti.
Hayatında ilk kez önceki gün pes etti, o da
ölüme...
1 Mart 2011, Hürriyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
44
Sivil siyasetçi Erbakan – Mahmut Övür
Türkiye'nin yarım asırlık siyasi tarihinin
önemli aktörlerinden biriydi Prof. Dr.
Necmettin Erbakan...
Sadece akademik dünyada değil siyaset
dünyasında da adı daha çok "hoca" olarak
anıldı.
Hoca, Cumhuriyetin demokrasiyle buluĢması
mücadelesinde, vesayet rejiminin
ötekileĢtirdiği, dıĢladığı dindar kesimleri
merkeze taĢıyarak, güçlü bir siyasi aktör
olduğunu gösterdi.
Bunu da 1960'larda Anadolu sermayesinin
fitilini ateĢleyerek baĢlattı. Ardından 1969
yılında siyasete atıldı.
Anormal olan Cumhuriyet rejimine "nizam"
vermek için yola çıkmıĢtı. Daha ilk adımda
kurduğu Milli Nizam Partisi kapatıldı. 1973
yılında "Milli GörüĢ" eksenin de ülkeyi
"selamete" ulaĢtırmak için Milli Selamet
Partisi'ni kurdu ve o yıl yapılan seçimlerde
48 milletvekiliyle Ecevit hükümetinin ortağı
oldu.
1974 çıkartmasında Kıbrıs'ın tamamını
almak isteyen siyasi lider olarak bilindi.
Sonrasında Demirel'in kurduğu "milliyetçi
Cephe" hükümetlerinde de kilit partiydi.
Ama tüm bunlar, partisinin ve kendisinin
"siyasal Ġslamcı" veya "irticacı" olarak
nitelenmesini engellemedi. Oysa o, "Milli
GörüĢ"ü yeni bir siyasi sistem olarak
formüle etmiĢti. Türkiye toplumunun önemli
bir siyasi damarı sayılacak, dindarlarla
siyaset yaptı ama bırakın "ġeriat Düzeni"ni,
"sofuluk"la bile siyaset arasına bir mesafe
koydu.
Cumhuriyeti kuran parti içinden çıkmayan
sivil bir siyasetçiydi. Temsil ettiği kitleyi ve
örgütlerini kritik olan 70'li yıllarda bile
Ģiddetten uzak tutmayı baĢardı.
Belki de bu nedenle partileri, her darbenin,
en önemlisi de 28 ġubat postmodern
darbesinin gerekçesi sayıldı.
12 Eylül darbesinden sonra siyaset
yasaklarının 87 referandumuyla
kalkmasından sonra, Erbakan Hoca, toplumu
"refaha" ulaĢtıracak yeni bir parti kurdu;
Refah Partisi...
Bu noktada birkaç Ģeyin altını çizmek
gerekiyor. Erbakan Hoca ve ekibi, Türkiye
siyasetinde çok farklı dinamikleri harekete
geçiren ilklere imza attılar. Sağ iktidarlarla
yerel yönetimler arasında yeni bir iliĢki
kurdular.
Örgütlenmede ve siyasal çalıĢmada
teknolojiyi devreye soktular. Partilileri,
seçmen sandık baĢlarında aktif görev
yapmayı baĢlattılar. Bu yaklaĢımlarla 1991
seçimlerine MHP ve Millet Partisiyle birlikte
girdi ve iktidara giden süreç baĢladı.
Sonraki yıllar siyaseten önemliydi ama zor
yıllardı. Milli GörüĢ hareketi baĢta Ġstanbul
ve Ankara olmak üzere yerel yönetimleri
kazandı ve kazandığı yerlerde toplumla
güçlü iliĢkiler kuran yeni bir model hayata
geçirdi.
Yerel yönetimlerdeki baĢarı merkezi iktidarı
getirdi. ĠĢte Milli GörüĢ çizgisinin
yükseliĢiyle düĢüĢü de bu noktada baĢladı.
89 Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra
yeni bir dünya kuruluyordu. Mevcut
statükocu sistem Refah Partisi'nin iktidarını
içine sindiremiyor ve tuzaklar kuruyordu.
Refah yönetimi ise süreci iyi yönetemediği
gibi küresel dünyayı anlamakta da geç kaldı.
Böylece vesayet rejiminin baskısı ve küresel
sürecin dayatmasıyla refah içinde bir
"fazilet" arayıĢı baĢladı.
O geleneğin ilk yol ayrımıydı bu... Fazilet
Partisi sonrası "Milli GörüĢ" hareketi iki hat
üzerinde geliĢti. Biri dünyayla, demokrasiyle
buluĢmaya çalıĢan, öteki sadece "milli"
kalan.
Saadet ikinci yolu, AK Parti ise birinci yolu
izledi. Ve 2002'deki iktidarıyla Türkiye'nin
dindar, muhafazakar kesimlerini merkeze
taĢıdığı gibi, toplumun büyük çoğunluğunu
da ortak bir demokrasi anlayıĢında bir araya
getirdi.
Erbakan Hoca, sadece Türkiye ölçeğinde
değil dünya "Siyasi Ġslam"ı açısından hem
dikkate alınan, hem de laik demokratik
sistem içinde siyaset yapma yeteneğiyle
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
45
izlenen bir liderdi.
O siyasi çizgi Türkiye'nin ana damarlarından
biriydi ve kendini yenilemeyi bildi. Bu
nedenle de iki cumhurbaĢkanı, dört baĢbakan
çıkarmayı baĢardığı gibi bugün Ġslam
coğrafyasıyla batı arasında da siyasi model
durumunda. Erbakan Hoca belki
Cumhuriyetin demokrasiyle buluĢmasını
baĢaramadı ama baĢarılması için önemli bir
siyasi zemin hazırladı. Bugün Türkiye'nin
bölgesinde laik, demokratik, hukuk devleti
olarak anılıyorsa ve bu özelliğiyle güven
veriyorsa bunda Erbakan Hoca'nın önemli
bir katkısı var.
Kendisine rahmet, sevenlerine sabır
diliyorum...
1 Mart 2011, Sabah
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
46
Ne güzel - Ahmet Hakan
CumhurbaĢkanı‟ndan BaĢbakan‟ına devletin
üst düzeyi, Erbakan‟ın vefatı dolayısıyla
abartısız ve özenli bir ilgi içinde... Ne güzel!
- MHP Lideri Bahçeli ile CHP
Lideri Kılıçdaroğlu,Erbakan‟ın vefatını habe
r alır almaz programlarını
yarıda kesip Erbakan‟ın evine
koĢmuĢ. Fotoğraflara bakıyorum: Her
iki liderde ellerini açmıĢ dua ediyor.
Ne güzel!
- Genelkurmay BaĢkanı Org. IĢık KoĢaner,
Erbakan için bir taziye
mesajı yayınlamıĢ. Bir tür 28 ġubat‟ın
özrü gibi... Ne güzel!
- Erbakan‟ın siyasi
hayatında en fazla çatıĢtığı isim Süleyman D
emirel, Erbakan‟dan kısa bir süre
önce helallik aldığını söylemiĢ. Ne güzel!
- 1980 öncesi
Erbakan tarafından kıyasıya eleĢtirilen eski
bakanlardan Ġsmet
Sezgin,Erbakan‟ın kendisine hediye
ettiği kravatı anlatıyor, büyük bir
Ģefkatle... Ne güzel!
- En azılı Erbakan karĢıtları bile “Merhumu
iyi bilirdik” diyorlar. Ne güzel!
-
TOBB BaĢkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “YaĢay
an en eski baĢkanımızı kaybettik”
diyerek vefa örneği sergiliyor. Ne güzel!
- Ölümün üzerinden bir
saat bile geçmeden “Oylar size mi gider?”
sorusuyla muhatap
olan Numan KurtulmuĢ, “ġimdi bunun zama
nı değil. ġimdi acımız var” diyerek
Ģahane bir cevap veriyor. Ne güzel!
-
Biricik karikatüristimiz Latif Demirci, Erbak
an‟ı bir tepsi kadayıfla gökyüzünde
bir melek olarak çizmiĢ. Ne güzel!
-
Eski bakanlardan Agâh Oktay Güner, Erbaka
n‟ın naifliğini vurgulayan güzel bir
hapishane anısı anlatmıĢ. Ne güzel!
- Zaman‟da Ahmet Turan
Alkan, nefis bir Erbakan yazısı yazmıĢ. Ne g
üzel!
- Milliyet‟te Taha Akyol, en
soğukkanlı ve en bilimsel Erbakan analizi
yapmıĢ. Ne güzel!
- Milliyet‟inden AkĢam‟ına, Sözcü‟sünden
Yeni Çağ‟ına gazetelerimizde bir
tane bile incitici,saygısız, cenaze ortadayken
yapılmaması
gereken adapsızlık yok. Ne güzel!
- Televizyon kanallarımız “Türkiye‟nin baĢı
sağ olsun” havasını en baĢtan
beri zerre kadar bırakmadı. Ne güzel!
-
Yeni ġafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmen
i Yusuf Ziya Cömert, yazısına “Hepimiz
Erbakan‟ın paltosundan
çıktık” diye süper bir baĢlık
atarak hakkı teslim etmiĢ. Ne güzel!
* * *
Kısacası Türkiye, ölüsünü hayırla yâd
ediyor.
Türkan Saylan öldüğünde uygulamadığımı
z buyruğu, Erbakan öldüğünde
uygulayabildik.
KeĢke bunu bir itiyat haline getirebilsek...
Hiç sevmediğimiz biri öldüğünde
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
47
de, pek sevdiğimiz biri
öldüğünde de “Ölülerinizihayırla yâd edini
z” buyruğuna bağlı kalabilsek.
Galiba hakiki dindarlığın
da, hakiki uygarlığın da yolu
buradan geçiyor.
Unutturamadığım ĢapĢal asparagas
YILLAR önceydi: O dönem Cem Uzan‟a
ait olan Star Gazetesi‟nin birinci sayfasını
olduğu gibi kaplayan bir haber!
Haberde
“Ahmet Hakan, Erbakan‟ın kızını istedi” den
iyordu.
Noktası, virgülü
dahi gerçeği yansıtmayan bin türlü uydurma
detayla süslü oya gibi iĢlenmiĢ
bir haber... Yalancılığın daniskası. Aklın ucu
ndan bile geçmemiĢ bir olayın
ballandırılması...
Aradan Ģunca zaman geçti.
Hakkımda söylenmemiĢ söz,
atılmamıĢ iftira,
edilmemiĢ hakaret, yapılmamıĢ kalleĢlik
kalmadı...
Ve bunların hepsi unutuldu gitti ama bu yala
n hariç.
Artık nasıl bir yalansa, bugün bile her gittiği
m yerde “çapkınca bir gülüĢ” eĢliğinde ve
arsız bir cüretkârlıkla “Bir Ģey
soracağım... Siz gerçekten de Erbakan‟ın
kızını istemiĢ miydiniz? Hi hi hi...”
diye soruluyor. Her fırsatta yalanladım, her
fırsatta “Ayıp oluyor ama”
dedim, her fırsatta “Yok öyle bir Ģey” dedim
ama nafile!
Öyle güçlü bir fitneye, öyle
tahrik edici bir fesada, öyle silinmez
bir gıybete maruz kalmıĢ olmalıyım ki,
sanırım mezara kadar beni takip edecek.
Bir tek
dileğim var: Allah, beni bu iĢe bulaĢtıranları
n baĢına da bu türden bir bela açsın. Amin.
Erbakan‟a dair iki husus
Erbakan, “Kanlı mı kansız mı
olacak” demiĢti. “Patates dini” lafını da
etmiĢti. Ama “Ġmam hatipler arka
bahçemiz” dememiĢti. Bu cümlenin
öyküsü Ģöyle: Erbakan karĢıtı bir siyasetçi,
“Erbakan imam hatiplileri arka bahçesi
olarak görüyor” demiĢti. Bu söz, döndü
dolaĢtı “Erbakan imam hatipler arka
bahçemiz dedi” Ģekline dönüĢtü.
ĠTĠBARSIZLAġTIRMA
Bugünlerde sıkça iĢittiğimiz
bir laf oldu “itibarsızlaĢtırma” lafı.
Çok duyuyoruz.
Herkes“itibarsızlaĢtırma operasyonları” falan
diyor. Oysa itibarsızlaĢtırmanın kralı,
vaktiyle
Erbakan için yapılmıĢtır. Adını “Abdestsiz n
amaz kıldı”ya çıkardılar. “Kadın eli
sıkmaz” diye haberler yaptılar. Karikatürize
ettiler.
Acımasızca itibarsızlaĢtırmaya çalıĢtılar
Erbakan‟ı.
1 Mart 2011, Hürriyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
48
Erbakan‟ın hayalleri, hayalperestliği –
Hasan Cemal
Erbakan Hoca‟yla Cumhuriyet gazetesinin
Ankara temsilcisi olduğum 1979 yılında
tanıĢmıĢtım.
Hoca o tarihte MSP‟nin lideriydi.
BaĢbakan Demirel‟in baĢkanlığındaki azınlık
hükümetini de dıĢarıdan destekliyordu.
Hoca‟nın o zamanlar Cumhuriyet‟e sempati
beslediği söylenebilirdi. Bu sempatinin
altında ise o zamanki Cumhuriyet‟in
Amerikan karĢıtı, antiemperyalist havası,
ekonomideki devletçiliği ve tabii AP lideri
Demirel‟e muhalif yayın çizgisi yatıyordu.
Erbakan Hoca, Uğur Mumcu‟yla beni ara
sıra Ankara‟daki evinde öğlen yemeğine
çağırırdı. Ayakkabılarımızı çıkartır,
terliklerimizi giyer, huzura kabul edilirdik.
Rahmetli Uğur Mumcu‟yu sık sık gülme
krizi tutardı bu yemeklerde.
Çünkü Hoca, o keskin zekâsıyla çok iyi
espriler çıkartır, Demirel olsun, Ecevit olsun
kendi neslinden siyasetçileri ince ince
doğrardı.
Ve bunu son derece ciddi bir yüz ifadesiyle,
milimetrik tıraĢlanmıĢ modernize badem
bıyığını kıpırdatmadan yapabildiği için de
hepimizi daha beter güldürürdü.
Çok hoĢ bir insandı Hoca.
Yalnız zeki değil kurnazdı da.
Ama „diyalog‟dan hazzetmezdi.
Ayrıca konuĢmayı çok severdi.
Bir baĢladı mı pek araya giremezdik.
Hele Türkiye‟nin emperyalizm-siyonizm
ikilisi tarafından nasıl sömürüldüğünü
anlatmaya baĢladığı vakit bazen daraldığımız
olurdu.
Hoca hiç aldırmaz, bildiğini okurdu.
Ara sıra tahtanın baĢına geçerek, bir hortumu
Amerika‟dan, bir hortumu Ġsrail‟den çizer,
onları Avrupa üzerinden Türkiye‟ye getirir,
„hortum düzeni‟ni basite indirgediğine
inanırdı.
Erbakan Hoca „ekonomide devletçi‟ydi.
Rekabete açık pazar ekonomisi konusunda
itirazları vardı. Belki „Batı tahakkümü‟ne yol
açtığını düĢündüğü için pek sevmezdi
„piyasa düzeni‟ni. Kim bilir belki de „Batı
taklitçiliği‟nin içine koyardı „piyasa‟yı da...
Erbakan Hoca‟nın aynı nedenlerle „Batı
demokrasisi‟ne de kuĢku beslediği
söylenebilirdi.
Siyasette Milli GörüĢ çizgisini savunurken,
her zaman dıĢarı vurmasa da, demokrasinin
küfür düzeni, hatta Yunan yutturması
olduğuna dair bir zamanlar beslediği duygu
ve düĢüncelerinden yakın çevresi haberdardı.
Böyle olmakla birlikte, demokrasi oyununu
kuralına göre oynamaktan baĢka çare
olmadığını görebilecek kadar da deneyim ve
birikime sahipti.
Türkiye‟deki yerleĢik sisteme iliĢkin haklı
eleĢtirileri vardı.
Bunların baĢında otoriter laiklik anlayıĢı
geliyordu.
„Asker‟in sistem içindeki, seçilmiĢ sivil
otoritenin tepesindeki yerinden de demokrasi
adına haklı olarak Ģikâyetçiydi.
Hoca‟nın kurduğu ve liderliğini yaptığı
siyasal partiler, askeri darbe ve
müdahalelerle tam dört kez kapatılmıĢtı.
Kendisi hapse atılmıĢ, siyaset yapmasına
yasak konulmuĢtu.
Ama Ģurası da ilginçti:
Askerden çok çekmiĢ olmasına rağmen
kamuoyu önünde askere yönelik herhangi bir
eleĢtirel çıkıĢını anımsamıyorum. 28 ġubat
sonrasında bile askere eleĢtiri getirmedi.
Belki daha doğru deyiĢle, Erbakan da asker
sorunu konusunda bu ülkenin klasik
siyasetçi çizgisinden sapmadı.
Bunun gibi Kürt sorunu konusunda da
genellikle suskun kaldığı, bu meseleye pek
öyle damardan girmediğini söyleyebilirim.
BaĢbakanlığı döneminde Susurluk‟u fasafiso
nitelemesine gelince, bu büyük bir talihsizlik
olmuĢtu Hoca açısından...
Demirel, Ecevit ve Özal‟dan özel
sohbetlerinde Erbakan‟la ilgili görüĢlerini
dinlemiĢtim. Hepsi de Hoca‟yla siyaset
yapmanın, koalisyonda birlikte çalıĢmanın
zorluklarını anlatmıĢlardı.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
49
Belki bir yandan Hoca‟nın bu Nuh deyip
peygamber demeyen tarafı, diğer yandan 28
ġubat tecrübesidir ki, Refah‟ın içinden
Tayyip Erdoğan‟la Ak Parti‟yi tarih
sahnesine çıkarmıĢ oldu.
Erbakan Hoca bir liderdi.
Siyasetin bir maraton koĢusu olduğunu bilen,
kendi doğru bildiğini sonuna kadar sabırla
götürebilen, inatla savunabilen bir lider...
Milli GörüĢ‟ü Ģiddetin dıĢında, demokrasi
oyununun içinde tuttu. Ġslam ve demokrasi
bakımından önemli bir olaydı bu...
Ve siyaset meydanımızda artılarıyla
eksileriyle derin iz bırakan bir lider oldu
Erbakan Hoca...
Kendisini rahmetle anıyorum, ailesinin,
yakınlarının derin acısını paylaĢıyorum.
1 Mart 2011, Milliyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
50
Selametle Erbakan Hoca – Mustafa ġahin
Mekanınız cennet, ruhunuz Ģâd olsun hocam.
Hayırla yâd ederiz ve Ģimdiden özleriz sizi.
ġahitlik ederiz ki siz avazınızı bu gök
kubbeye “Davut gibi” saldınız ve seksen beĢ
yıllık bereketli hayatınızda bütün tel
örgülere, engellere rağmen bu ülkede, bu
âlemde nice hoĢ sedalar bıraktınız. Bu eski
kubbe çökmedikçe illa ki o sedalar burada ve
seslendiğiniz dünyanın baĢka ülkelerinde,
baĢka coğrafyalarında yankılanacaktır.
Yankılanıyor da nitekim. Yarım asırdır en az
seçim bölgeniz Konya kadar önemsediğiniz,
zorba yönetimlere karĢı bütün muhalefet
liderlerini defalarca çağırdığınız, akıl
verdiğiniz, nasihat ettiğiniz ve en çetin
ihtilafların arasına hakem ve arabulucu
olduğunuz Ġslam ülkelerinin baĢkentlerinde,
meydanlarında bugünlerde tarihi bir rüzgâr
esiyor.
1970‟li yıllardı. ġiddete bürünen siyaset
ortaokulları bile sarmıĢtı. Gecekondudan,
varoĢtan, leyli meccaniden ürkek bakıĢlarla
kenarından kıyısından Ģehre hayata
sokulmaya çalıĢıyorduk. Nasıl bir
organizasyon olduğunu, sahiplerinin kimler
olduğunu bilmiyorduk Ģehrin. ġehir büyüktü,
kalabalıktı ve güvenliksizdi. O kadar.
Devlet vardı tabii, ama polis ve karakol
olarak vardı. Biz bir an önce büyümek
isteyen gençlerse okulda, yurtta, kantinde
her yerde boğaz boğaza, gırtlak gırtlağaydık.
Nedenlerini bilmiyor, aksi bir hayatın
mümkün olabileceğini aklımızdan
geçiremiyorduk. EĢkıya bütün yolları
tutmuĢtu. Hiçbir yer emniyetli değildi ve her
bölge kurtarılmıĢtı. Her gün bir yerde
„karakollar taranır”, her gün birkaç yerde
yağmurda karda birkaç “militan ölürdü”.
Kenarda, varoĢta bekliyorduk
O karanlıkta küçük öykülerimize akacak bir
mecra bulmak için çırpınırken ve sağdan
sola, soldan sağa savrularak örselenirken biz
„çıkıĢ yolu var‟ dediğinizi, bir üçüncü yol
önerdiğinizi duyduk ama sesiniz çok az
geliyordu hocam, çok az. Seçimden seçime
radyoda beĢ ya da on dakika sizi dinlemek
yol bulmamıza, güzergâh çizmemize
yetmiyordu. Neyse ki “önce ahlak ve
maneviyat” cümlenizi anne babalarımızla
birlikte net olarak anlamıĢtık. Sesinize,
çağrınıza dikkat kesildik ama bu sesi
çoğaltmak bizim için çok zordu. Zira hem
kuzeyde batıdan rüzgâr çok sert esiyordu
hem de henüz temyiz kabiliyetimiz yoktu.
Uzun zamanda, tek tek, adam adam, kadın
kadın, ikna ola ola, damla damla, usul usul
birikecekti. Öyleydi hocam, o hengâmede
izinizi sürmek kolay iĢ değildi. Soldan
bakınca kavgadan kaçmaktı, sağdan bakınca
„yeĢil komünistliğe‟ razı olmaktı sizi
izlemek. Cepheden, yani devlet
penceresinden bakınca ise „mürteci‟ sarığını
bürünmekti. Sizse uzun yıllar batıcılar
karĢısında ne meĢruiyet krizine düĢtünüz ne
de ısrarla çeliğe su vermekten, çağrıdan geri
durdunuz. Müslüman‟ca konuĢmaktan hiçbir
zaman yüksünmediniz ve hüviyetimizden
hiçbir zaman utanmadınız.
Bize bir dil, bir tasavvur miras bıraktınız
hocam. Bir ülke, bir millet ve bir dünya
tasavvuru. Allah ebeden razı olsun sizden.
Siz o Ģemsiyeyi açmasaydınız, Ģiddetten
kaçacak yer bulamazdık. Sizin
himayenizdeki o sığınma evleri, o saçaklar
olmasaydı çoğumuz Ģehre hayata dahil
olamazdık. Millet tasavvurunuz ısrarlı
çağrınızla maya tutmasaydı o soğuk savaĢ
yıllarında bizim de ruhumuz dikiĢ tutmazdı
ve Ģimdiye paramparça bile olabilirdik. Ġyi
hatırlıyoruz, çoğumuz kör ideolojilerin
kenarındaydık ve sürüye sayılmamamıza az
kalmıĢtı. „Selamet der kenarest‟ dercesine
bizi kavgadan, kasaturadan, silahtan kenara
çektiniz. Ġslam milleti aidiyetimizin altını
çizmeseydiniz yeryüzüne bakıĢımız farklı
olurdu ve ya ulusalcı bir hapishanede ya da
kavmiyetçi, kabileci bir çadırda çürürdük.
Bizi kenara çektiniz ya hocam biz zaten
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
51
varoĢta kenarda bekliyorduk. Sizse her
zaman adalet, hak ve hakkaniyeti iĢaret
ettiniz. Ve siz her zaman korkularımızın
üstüne gittiniz.
Parti baĢkanından fazlası...
Besmele ile baĢlardı her sözünüz ve dua ile
biterdi daima. Hastanedeki son mesajınızda
da dua istemiĢsiniz. Dualarımız sizinle
hocam. Sizi hiçbir zaman sadece bir parti
baĢkanı olarak düĢünmedi sevenleriniz.
Liderliğiniz, iddianız ve davanızın bir parti
tüzüğüne sığmadığını ve sığmayacağını
bilirdi cümle âlem. „Umut‟, özellikle umut
bitmez tükenmezdi sizde. Seksen beĢinizde,
ölüm döĢeğinizde, nefesiniz yetmediğinde
bile sizde bir damlası bile azalmamıĢ,
eksilmemiĢti umudun. Güler yüz, tebessüm
ve merhametle bakıyordunuz ya dünyaya,
sizi herkes biliyor, görüyordu. Çattığınızda
bile kaĢlarınızı sizden kimseye zarar
gelmeyeceğini biliyordu muarızlarınız dahil.
ġartlar ne uzun kıyam ve secdelerinizi
kısalttı ne de ümitvar coĢkunuzu azalttı
hocam. Siz hep ufka baktınız ve hep ufku
iĢaret ettiniz.
Ödünç alınmamıĢ bir lisan
Herkeste bir öz, bir cevher olduğuna
inanıyor, kimseyi ötelemiyor, karamsarlığa
en zor Ģartlarda bile zerre kadar prim
vermiyordunuz. Evet, en zor Ģartlarda bile.
Mamak‟ta yargılanırken de, siyasi
yasaklıyken de, hükümet mührü zorbalıkla
elinizden alınırken de ümitsizliğe,
karamsarlığa, kaygıya, endiĢeye zerre kadar
prim vermiyordunuz. Mücadeleye sıfırdan,
sil baĢtan baĢlamak zorunda kalırken de
milyonlar peĢinizdeyken de duruĢunuzu
değiĢtirmediniz. Pratik siyaset sanki esas
oyununuz için yalnızca bir dekordu.
Cenazenize „devlet töreni‟ istemeyiĢiniz de
davanızı bütün siyasi mücadelelerin, töre ve
törenlerin üstünde tuttuğunuzun tescili oldu
ki bu sizi sevenlerin çok hoĢuna gitti hocam.
Keza, cenaze namazınızın kılınacağı Fatih
Camii ile dünyadaki son menzil olarak size
seçilen Merkez Efendi‟nin sembolize ettiği
mâna da Erbakan Hoca‟nın yarım asır sadece
siyaset yaptığı iddiasını boĢa çıkarıyor.
Siyasal mücadeleye, katılıma, sandığa, oy
kullanmaya büyük önem veriyor ama bu
mücadelenin meyvesinin sayısal üstünlükle
elde edilmeyeceğini söylüyordunuz.
Mühendistiniz ve tasavvufa bağlıydınız.
Yani sayılar/nicelik sizin için hem önemli
hem değildi. Sizce önemli olan ödevini
yapmaktı ve vurgunuz hep onaydı. Hava
alanından Ġstanbul‟da konferans vereceğiniz
yere sizi biraz yavaĢ götürdüğünde
Ģoförünüze „bu hızla gidersen Ġslami
hareketin menziline ulaĢmasını elli dakika
geciktireceksin” diye uyarırdınız. Yani
arabanızın hızı bile davanıza ayarlıydı. Son
nefesinize kadar adanmıĢtınız. „Hoca‟ydınız.
„Hoca‟ sıfatı son bir kaç yüzyılda hiç kimse
için bu kadar Ģümullü bir kullanıma sahip
olmadı. Muazzam bir özgüveniniz vardı.
Davayı yeryüzünde omuzlayacak bir kiĢi
varsa mesele sizce tamamdı. Üç kiĢi varsa
karĢınızda bir orduya hitap eder gibi seslenir
ve muhataplarınızın her birine biricik
olduğunu hissettirirdiniz.
Bir lisanınız vardı sizin hocam: ödünç
alınmamıĢ bir lügatiniz, bir grameriniz.
Rakipleriniz çağdaĢlıklarını, modernliklerini
vurguladıkça siz ısrarla Malazgirt kapısından
içeri doğru ve bin yılın içinden
konuĢuyordunuz. En az bin yılda
yoğrulmuĢtu cümleniz, diliniz. Hükümet
kurduğunuz ve BaĢbakan olduğunuz günün
gecesi üzerinizdeki bütün meraklı bakıĢlara
rağmen hükümet programından söz eder gibi
Ġbn-i Arabi‟nin Futuhat-ı Mekkiye‟sinden
söz ederdiniz. Yani takviminiz farklıydı ve
miladınız de bin dokuz yüz yirmi değildi.
Reddi mirası reddediyor, selefiniz Sultan
Abdulhamit imiĢ gibi konuĢuyordunuz.
Sultan Abdulhamit‟ten, Sultan Fatih‟ten ya
da Sultan Alpaslan‟dan söz ederken
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
52
kesintisiz bir tarih içinden kuruyordunuz
cümlenizi. Arızi durumlar, mesela andıçlar,
darbeler bile ne cümle kurgunuzu ne mantık
örgünüzü değiĢtiriyordu. Bir mihrak
noktanız vardı hocam, ayağınızı
sabitlediğiniz bir yer. Oradan bakardınız
dünyaya ve herkesi mümkünse oraya
çağırırdınız. Gelenleri bağrınıza basardınız;
gelmeyenler, hareketinize katılmayanlar size
sorulduğundaysa “eli kulağında, çağırırsanız
onlar da gelecekler” derdiniz.
„Millet‟ olduğumuzu öğrendik
Çok bariyer aĢtınız, çok düĢtünüz, çok
kalktınız. “DüĢmez kalkmaz bir Allah”. Diz
kapaklarınız belki çok kanadı ama hiçbir
zaman meĢruiyet krizine düĢmediniz. En
yakınınızdan biri meĢruiyet krizine ya da
endiĢeye kapılsa, mesela “faizi toptan
kaldıramayız hocam” dese “senin bir ayağın
neden baĢka galakside?” diye sorardınız.
Gerek duymanız halinde ironiyi bir yatağan
kılıcı gibi, mizahı ısırgan gibi kullanırdınız.
Bu ülkenin gençlerine düĢ kurmayı siz
öğrettiniz. Büyük düĢünmeyi de büyük
ölçüde siz. Millet kavramının asli manasını
bu millet, milletimiz sizden öğrendi hocam.
Keza rüya görmeyi, iz sürmeyi de. Büyük
düĢünmeyi, bize öğretilenlerle yetinmemeyi
de siz öğrettiniz. Dil, Tarih ve Coğrafya
hapishanelerimize anlatılmayanları sizden
duyduk. Bir büyük tarihimiz ve bir büyük
coğrafyamız olduğunu da. Bir lügatçeniz
vardı hocam. Mümkün oldukça ecnebiceyi
almadığınız. „Ev sahibi‟ olduğumuzu, kiracı,
mülteci, sığınmacı, olmadığımızı sizden
öğrendik. Mekanınız cennet olsun hocam...
1 Mart 2011, Star
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
53
AKP, iktidarını Erbakan‟a borçlu –
Yalçın Doğan
TÜRKĠYE‟nin sanayileĢmesiyle ilgili
büyük projesi:
“Yüz bin tank, yüz bin motor...”
Mitingde toplanan üç yüz, dört yüz
kiĢiye karĢı:
“Bizi dinlemeye gelen, Milli GörüĢe iman
eden siz on binlerce kardeĢimizin...”
1974 Kıbrıs BarıĢ Harekatı sırasında CHP-
MSP koalisyonunda:
“CHP kaçtı, Kıbrıs‟a çıkmaya
biz karar verdik...”
28 ġubat darbesiyle iktidardan düĢtükten
sonra:
“Komutanlar bana
teĢekküre geldiler. Onlarla bir seans yaptık,
yanlıĢ yerde durduklarını anladılar, iki seans
daha yapsaydık, hepisi (hepsi değil, hepisi)
Milli GörüĢe gelecekti”.
Türk siyasal yaĢamının en
renkli simalarından Necmettin
Erbakan‟ın değiĢmeyen
özelliklerinden biri hayalciliği, diğeri
bol bol nasihat vermesi. Gerçek ve onun gör
üĢüçoğunlukla birbirini tutmuyor.
CHP ĠLK ATILIM
Üçüncü bir özelliği
var ki, inatçılığı Türkiye‟yi
bugünlere getiriyor.
Ġlk partisi, Milli Nizam ile aldığı yüzde 7-
8‟lik oy oranı, MSP ile yüzde 12‟lere, Refah
Partisi ile yüzde
19‟lara çıkıyor. Daha sonra gerçeklerden iyic
e kopuyor. Partisi her seferkapatılıyor.
Ama, onun inatçılığı Siyasal Ġslam‟ın
Türkiye‟de yükselmesinde büyük rol oynuyo
r.
1973‟te CHP Erbakan‟la hükümet kurarken,
koalisyonun mimarlarından Deniz Baykal‟ın
gözlemi önemli:
“Ayrı dünyaların insanlarıydık. Temel dünya
görüĢlerimiz farklı olsa da, biz birbirimizi
hiçbir zaman ötekileĢtirmedik. Bizim kurduğ
umuz koalisyon Türkiye‟de dinci siyaset
anlayıĢı ile Cumhuriyet
kültürünün uzlaĢmasında ilk denemedir.
Farklı içerikte de olsa, CHP de,
MSP de ulusal bağımsızlık çizgisinde bir ara
ya geldi.
Birbirini reddeden iki siyaset ĢaĢırtan
bir ortaklık kurdu.”
Ecevit‟in daha sonra “tarihsel yanılgı” olarak
tanımladığı ortaklık, Türkiye‟de Siyasal
Ġslam‟ın ilk büyük atılımına yol açıyor.
KENDĠ KADROLARI
Doksan yıllık
Cumhuriyet‟te Ġslam‟ın siyasette temel
rollerden birini oynamasında
Erbakan‟ın muhteĢem katkısı unutulmaz.
Kendisi
gerçeklerden koparken, onun öğrencileri, bu
günkü AKP yönetimi, o katkıyı daha
rasyonel bir çizgiye oturtuyor. Nasıl?
Kendi sermaye
sınıfı, kendi iĢçi sınıfı ve kendi kadrolarını ol
uĢturarak. Kendileri dıĢında
herkesi ötekileĢtirerek. Sosyal devlet anlayıĢı
ile birlikte. Askeri siyaset dıĢı bırakarak.
Günümüzde ciddi kalıp değiĢiklikleri ile
beraber, Erbakan‟ın mirasını yaĢıyoruz.
„Sen yerine otur‟
28 ġubat sürecinde BaĢbakan Erbakan partisi
nin gurubunda kararları imzalayacağını
söylüyor. Salonda bir
genç adam ayağa kalkıyor, Erbakan‟a:
“Ġmzalamayın efendim, imzalarsanız, yanlıĢ
yaparsınız.”
Erbakan kızıyor:
“Kabadayılık yapma, otur oturduğun
yerde. Ġlla bir Ģey söylemek istiyorsan, git
ormanda söyle.”
Bu kısa gerginlik, ilerde büyük ayrılığa
yol açacak kapıĢmanın ilk adımı.
MGK kararlarına
karĢı Erbakan‟ı uyaran, Erbakan‟ın da
kızdığı genç adam kim?
O sırada Ġstanbul BüyükĢehir Belediye
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
54
BaĢkanı Recep Tayyip Erdoğan.
En garip açıklama
ERBAKAN‟ın ölümü
üzerine en garip açıklamalardan biri Genelku
rmay‟a ait:
“Değerli bilim ve siyaset adamı
olarak ülkemize yaptığı büyük
hizmetler daimahatırlanacaktır.”
Yirmi yıla yakın
Ankara‟da gazetecilik yaptım. O yılların bir
bölümünde Erbakan‟ın MSP‟siCHP ile
koalisyonda, bir bölümünde
Erbakan yine iktidar
ortağı. Tanık olduğum tümkonuĢmalarda
askerler Erbakan‟ı sürekli eleĢtiriyor. Birebir
tanıklık bir yana, 28 ġubatdarbesi doğrudan
Erbakan ve ekibini iktidardan
düĢürmeye yönelik.
Madem büyük hizmeti
vardı, neden devirdin? Madem devirdin,
Ģimdi büyük
hizmetiyleövmek ihtiyacı neden?
Çünkü, bizde hayata veda edenlerin
arkasından konuĢulmaz.
„Bunlar kasımda çöker‟
AKP iktidarının ilk günleri. O sırada
BaĢbakan Abdullah Gül.
Erbakan bir yandan yeni siyasal
ittifaklar peĢinde, bir
yandan da kendi yetiĢtirdiğiAKP‟ileri
eleĢtirmekten geri kalmıyor. Aylardan Ağust
os, Erbakan:
“Bunların ekonomik politikası çöktü, bunlar
fazla
dayanamaz, Kasım‟da düĢerleriktidardan.”
Erbakan‟ın tahmini üzerinden sekiz
tane Kasım ayı geçiyor. Sonuç ortada.
1 Mart 2011, Hürriyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
55
28 ġubat ve gerçekler - Yalçın Bayer
Aziz Naci Doğan, 28 ġubat‟ı yazıyor: “28
ġubat 1997‟deki tarihsel MGK toplantısı ile
baĢlayıp dört ay kadar sonra dönemin
baĢbakanı Necmettin Erbakan‟ın Çankaya
KöĢkü‟nde CumhurbaĢkanı Süleyman
Demirel‟e hükümetinin istifasını sunmasıyla
son bulan „28 ġubat süreci‟ne iliĢkin
acımasızca yürütülen bilgi kirliliği
kampanyası karĢısında, bazı gerçeklerin
açıkça dile getirilmesinde yarar görüyorum.
Ġslamcı siyasal kimliğe sahip RP ile merkez
sağda bulunduğu varsayılan
DYP‟nin kurduğu
koalisyon hükümeti Refahyol,
söylem ve eylemleriyle laik demokratik
Cumhuriyet‟in temellerini sarsıp
demokrasiyi de
ortadan kaldırabilecek keyfi ve anayasa dıĢı
bir çizgi izlemeye baĢladı.
Tarikat ileri gelenlerine BaĢbakanlık‟ta
verilen iftar, 10 Kasım günü resmi törenlerde
dönemin RP‟li
Kayseri Belediye BaĢkanı‟nın „Burada kerhe
n bulunuyorum, aman yanlıĢ
anlamayın... Müslümanlar; içinizden kini,
nefreti eksik etmeyin!‟ demesi, RP‟li Sincan
Belediye BaĢkanı‟nın ev
sahipliğinde yapılan ve o dönemdeki
Ġran Büyükelçisi‟nin istenmeyen kiĢi ilan
edilmesine de yol
açan Ģeriatçı kalkıĢma provası görünümünde
ki
„Kudüs Gecesi‟, haber yapmak üzere orada b
ulunan Star TV muhabiri IĢın Gürel‟in
saçlarından tutularak yerlerde
sürüklenmesi ve daha bir dizi baĢka
Ģoke edici geliĢme,toplumda büyük bir
gerilime, güvensizliğe yol açtı.
Muhalefet partilerinden, iĢçi sendikalarından
, meslek kuruluĢlarından, yargıdan, basın
yayın organlarından gelen yapıcı yöndeki
uyarı ve
eleĢtirilere Refahyol yetkilileri hiç kulak
asmıyordu.
Ulus‟ta gerilimin doruğuna vardığı 1997‟nin
Ģubat
ayı MGK toplantısında asker kanat,kapsamlı
bir irtica dosyasını masaya
koydu. Eksiksiz imzalarla yayımlanan 18
maddelik bildiride,
irtica tehdidini kaynağında kurutacak hukuks
al düzenleme ve yaptırım önerileri
sıralanıyordu.
Refahyol hükümeti bu gerilimi dört ay kadar
taĢıyabildi. Haziranda KöĢk‟te sunulan
istifanın ardından yeni hükümeti kurma
görevi CumhurbaĢkanı‟nca Meclis‟te 3. parti
durumundaki ANAP‟ın Genel BaĢkanı
Mesut Yılmaz‟a verildi. ANAP,
DSP ve (Hüsamettin
Cindoruk baĢkanlığındaki merkez
sağ bir diğer parti olan) DTP‟nin bir araya ge
lmesiyleoluĢan Anasol-D hükümeti,
hükümet dıĢından CHP‟nin de desteğiyle „8
Yıllık Zorunlu ve
Kesintisiz Ġlköğretim Yasası‟nı -
o da belirgin biçimde ayak sürüyerek-
yaĢama geçirip MGK
bildirisinin diğer maddelerindeki önerileri ve
uygulama hedeflerini tümüyle görmezdenge
ldi. Merkez sağ ve merkez sol partilerin
irtica bataklığına demokratik hukuk devleti
otoritesiyle eğilmeye
bir kez daha yanaĢmayan ilkesiz tutumu
yüzünden, bağlayıcı bir devlet belgesi
niteliğindeki 28 ġubat MGK
kararları ortaya çıktı.
Ġlerleyen aylarda Anayasa
Mahkemesi‟nce „laiklik karĢıtı eylemlerin
odağı haline geldiği‟
gerekçesiyle temelli kapatılan RP‟nin
kadroları içinden
AKP doğdu...AKP, sözde „liberal aydın‟
bir kesimin açık desteğini de
alarak, yolsuzluk ve yoksulluğun
kıskacındaki topluma
seçenek gibi gösterildi.”
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
56
Artık gerisini yazmaya gerek var mı?
28 ġubat‟ı
anlamak için, MGK‟nın yayınladığı 18 madd
eyi iyice okumak gerekiyor.
Atatürk‟e saygısızlık
MUĞLA kentinin tam ortasındaki Atatürk h
eykelinin
yanına direk dikip MOBESE kameralarıyerle
Ģtirdiler. Heykelin bulunduğu
yer geniĢ bir meydan
olup kameraları koymak için uygun pek çok
yer vardır. Kameraların daha uygun bir
yere konması sağlanamaz mı?
Erol BALOĞLU
„Manevi otorite‟
NECMETTĠN Erbakan‟ın siyasette Ģifreleri
vardı. Bunlar kurduğu partilerin isimlerinde
gizliydi. Milli Nizam Partisi, Milli Selamet
Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet
Partisi... Ona göre, Müslüman
iyi insan demekti. Milli Düzen teorisi
de, insanlığa hizmetiamaçlıyordu. Zeki, kara
rlı, üretken, esprili ve örgütçüydü. Siyasi lite
ratüre birçok sözcük kazandırdı.
Erbakan, sermayeden mi
emekten yana mı politika izledi; bunun
cevabı verilmedi.
Siyasete, Odalar Birliği‟nden
uzaklaĢtırılınca ĠTÜ‟den arkadaĢı Demirel‟e
tepki için girdiği söylenir. Türkiye‟de
„siyasetin dinsiz‟ yapılmayacağını bütün lide
rlere gösterdi. Aslında bilim
adamıydı; „motor‟cuydu. Recai
Kutan, “Türkiye‟yi özüne döndürdü; bu tarih
i bir hizmettir”
der. Amacını sürdürmek için beĢ parti kurma
sı, onun bu azminin göstergesidir.
Her „hareketi‟ne sıfırdan baĢladı; hedeflerind
e engel tanımadı. Ve bugünkü kadroları
yetiĢtirdi.
Belirli konulardaki
tepkisini gerektiğinde topluma ağır eleĢtiriler
yönelterek gösterdi; “Gulu gulu dansı.. Fasa
fiso... GeçiĢ dönemi kanlı mı
kansız mı olacak, buna halk karar verecek...
Kadayıfın altı
kızarınca” dedi, laik kesimi “Sizi gericiler
sizi, sizi fosiller sizi..” diye de
aĢağıladı. Bazen güldürdü, bazen
kızdırdı. Kim ne derse desin Türkiye‟de Ġsla
mcılığıyönlendiren en önemli „manevi otorit
e‟ oldu.
Bazı sözleri ve yarattığı etkiler unutulabilir
mi?
“Hak geldi, batıl zail oldu”, D-8, Çevik
Bir, Konya Kudüs Mitingi,
GümüĢ Motor, ĠTÜ, “RP iktidara gelecek.”
28 ġubat...
Eyüp Sultan, “Tayyip‟i severim ama ülkemi
daha çok sevdiğim için onu değiĢtireceğim
ve ülkeme faydalı bir hale
dönüĢtüreceğim.”(2010),
Aachen Teknik Üniversitesi, Kayıp Trilyonl
ar Davası, “Siyaset yapmak ibadettir.”, “Ġlk
ezanı Kayseri‟de daha okula gitmezken,
beni hamama götürürlerken, Konak
Camisi‟nde duydum.” “Biz Siyonizm‟e
karĢıyız, milliyiz, Anadolu‟yuz,
Osmanlı‟yız. Milli GörüĢçüyüz.” “Ġttihat ve
Terakki zihniyeti,
Batı‟yı üstün gören ve Batımedeniyetine sahi
p olalım, zihniyetini taĢıyordu.” Abbate göm
lekleri...
Sonuçta, millici ve ulusalcı
tarafı da ağırlıklıydı. Askere açıktan tepki
göstermedi.
1 Mart 2011, Hürriyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
57
Ġslâmi hareket ve meĢru zemin - Nazlı
Ilıcak
Türkiye'deki Ġslâm anlayıĢının Arap
ülkelerindeki gibi radikalleĢmemesinin,
uçlara savrulmamasının farklı sebebleri var.
1950'den beri demokrasiyle yönetilmenin ve
hiçbir zaman yabancı bir ülkenin sömürgesi
olmamanın yanı sıra, Necmettin
Erbakan'ın Milli GörüĢ hareketi.
BaĢka ülkelerin boyunduruğu altına giren
Müslüman devletlerde, ister istemez Ġslâm,
ulusal kurtuluĢ mücadelesi içinde
yoğunlaĢıyor; Batı düĢmanlığı derinleĢirken,
Ģiddet gündeme gelebiliyor. Evet Türkiye,
tarihinin hiçbir döneminde
sömürgeleĢtirilmedi. Ama, gene de eğer
Erbakan, kitleleri meĢru demokratik zeminde
tutmasaydı, Ġslâmcılık daha radikal bir
çizgiye kayabilirdi.
Türkiye, 1950'de kansız, darbesiz ve hilesiz
iktidar değiĢikliğini baĢardı."Ġslâmcılar", o
tarihte Demokrat, sonra da Adalet Partisi'ne
oy verdi. Erbakan da, aynı çizgiyi devam
ettirip, Adalet Partisi bünyesinde siyaset
yapmak istedi ama, Süleyman Demirel'in
vetosuna uğrayınca Konya'dan bağımsız
aday oldu ve seçildi. Konya'daki bir yurttaĢ,
kendisine, "Bir çiçekle bahar
olmaz" dediğinde, o, "Ama her bahar önce
bir çiçeğin açmasıyla baĢlar" cevabını
vermiĢti. Öyle de oldu. Milli GörüĢ mayası
tuttu. Kapatılıp ad değiĢtiren partiler,
seçmenden hep teveccüh gördü.
1979'da Ġran devrimiyle Humeyni'nin baĢa
geçmesi ve Ġslâm Cumhuriyeti'ni kurması,
dünyada bir dalgalanma yarattı. 12 Eylül
1980 sonrası, Milli Selâmet Partisi'nin de
kapatılmasıyla, insanlar, derin bir hayal
kırıklığı yaĢadı. Milli GörüĢ gençliği, Ġran
örneğini de göstererek, "Bu iĢ sandıkla
olmuyor, devrim yapmalıyız" demeye
baĢladı. Ama Erbakan, bu çağrılara
kulaklarını tıkadı; Refah Partisi'ni kurdu;
iktidar kavgasını hiçbir zaman yasadıĢı bir
çizgide yürütmedi. Sistem onu dıĢlamaya
çalıĢtı fakat, o, demokratik sistemin bir
parçası olarak kalma ısrarını sürdürdü.
Bence Versace marka çok renkli
kravatlarıyla, "Müslüman modern
olabilir" mesajını vermek istiyordu. Eğer
Erbakan kravat takmasaydı, belki de Arap
ülkelerinde benzerlerini sıkça gördüğümüz
kravatsız siyaset adamlarıyla karĢı karĢıya
kalacaktık. BaĢörtüsü kavgasına, bir
ihtimal, "kravat kavgası" da ilave olacaktı.
1 Mart 2011, Sabah
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
58
Erbakan 28 ġubat‟ı önleyebilir miydi? -
Ġsmet Berkan
BUGÜN Ġstanbul‟da toprağa verilecek olan
Necmettin Erbakan‟ı ve onun siyasi
mücadelesini bir köĢe yazısına sığdırmak
imkansız.
Onu ve temsilcisi olduğu siyasi akımı
sevmeseniz de, bence bir hakkı teslim
etmek gerek:
Erbakan uzun yılların mücadelecisiydi ve bu
mücadelesiyle de Türk
siyasetine ciddi anlamda damga vurdu.
Baktığınızda, 40‟lı yıllarda Ġstanbul
Teknik Üniversitesi‟nde
okuyan ve mühendis çıkan bir kuĢak pek
çok bakımdan Türkiye‟de belirleyici oldu.
Bu kuĢaktan siyasetçiler, devlet
adamları, yüksek bürokratlar ve iĢadamları çı
ktı.
Necmettin Erbakan da, aynen Turgut
Özal ve Süleyman Demirel gibi (ve nice
baĢkaları gibi) o
kuĢağın mensuplarındandı. O sebeple de
yolu sık sık Turgut Özal‟la da, Süleyman
Demirel‟le de kesiĢti.
Aynı kuĢağın mensuplarından Korkut
Özal‟ın bir iddiası var: 1969
milletvekili genel seçiminde Adalet
Partisi lideri Süleyman Demirel,
eski dostu Necmettin Erbakan‟ı
milletvekili adayı yapsaydı, belki de
„Milli GörüĢ‟ün ilk partisi olan Milli Nizam
Partisi hiç
kurulmaz, böyle bir bağımsız siyasi
akım olmazdı.
Tabii tarihte
geri gidip öyle değil de böyle olsaydı
diyemeyiz, o yüzden Korkut Özal‟ın
iddiası bana ne kadar geçerli gözükürse
gözüksün, sonuçta bir fantezi.
Bugün izninizle bir fantezi de ben
yapacağım:
Acaba Necmettin Erbakan, 28 ġubat müdaha
lesini engelleyebilir miydi?
Cevabı peĢin vereyim, evet engelleyebilirdi.
Aralık 1996‟da, CumhurbaĢkanı Süleyman
Demirel, Genelkurmay karargahında bir
brifinge katıldı.
Burada Demirel‟e iç ve dıĢ tehditler, bu
arada irtica tehlikesi de anlatıldı.
Demirel giderken neyle
karĢılaĢacağını biliyordu, o yüzden kendince
bir oyun planı
içindeydi zaten. Gidip brifingi dinleyince, ke
ndi mühendis kafası ve keskin zekasıyla,
anlatılan Ģeyler içinden retoriği ve boĢ propa
gandayı ayıkladı, tuttuğu
notlara bakarak“Ben” dedi, “Bana anlatılanla
r içinde üç tane somut Ģey gördüm.”
Ardından da saydı bu üç somut Ģeyi. Askerle
rin koca brifinginde somut, hukuki anlama
indirgenebilir bulunan üç Ģey,
esasen son derece
sıradan olaylardı. Demirel‟in
özetlemesine askerlerden bir itiraz gelmedi.
Bunun üzerine
CumhurbaĢkanı makamına döner dönmez
BaĢbakan Necmettin Erbakan‟a bir
mektup yazdı, askerlerin sıkıntı
olarak ilettiği üç konuyu aktardı ve bu konul
arda çözüm istedi.
Erbakan, bırakın mektupta dile getirilen
Ģikayetleri
gidermeyi, cevap bile vermedi. Verse,mektu
pta dile getirilen üç görece önemsiz konuyu
çözüme kavuĢtursa, hatta göz boyasa,tarih fa
rklı Ģekilde akabilirdi.
O zamana kadar hem askere
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
59
hem kamuoyuna karĢı hükümet için
„demokratik sabır‟ isteyen
CumhurbaĢkanı Demirel‟in tutumu bu olayd
an sonra değiĢmeye baĢladı. Demirelaskerin
darbe yapıp
tümüyle yönetime el koymasından çekiniyor
du, onları Milli Güvenlik Kurulu zeminine,
görece daha legal bir zemine çekmek ve
hükümete zaman kazandırmak
için çalıĢmaya baĢladı.
28 ġubat tarihli Milli Güvenlik
Kurulu toplantısına gidilirken asker açık
açık konuĢmaya baĢlamıĢtı.
Mesela Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven
Erkaya, adıyla demeçler veriyordu.
ĠĢte o günlerde CumhurbaĢkanı Demirel
bir giriĢimde daha bulundu, gazeteci Ġlnur Ç
evikaracılığıyla BaĢbakan Erbakan‟a mesaj
gönderdi. Ama Erbakan bu mesajı da ciddiye
almadı, “Benim askerle aram çok
iyi, asker bizi seviyor” dedi.
Dün Taraf gazetesi bir kez daha
yayımladı, 28 ġubat toplantısından hemen so
nra yapılanilk Bakanlar Kurulu‟nda da Erbak
an bu bildirinin kendisine ve
hükümetine karĢı olduğunu anlamamıĢtı,
“Ġrtica kötü bir Ģeydir” diyor, 28 ġubat kararl
arını bakanlarına karĢısavunuyordu.
ġimdi dönüp bakıldığında bana 28 ġubat‟ın
önlenebilir bir Ģey olarak gözükmesi boĢuna
değil.
Elbette bu
askeri müdahalenin bütün suçunu Erbakan‟a
yıkıyor değilim, sonuçta o bu müdahalenin
mağduru. Müdahaleyi önleme
görevi de tek baĢına ona değil bütün sivil
siyasete ait bir görevdi.
12 Mart‟ta yapılan benzer
bir müdahale sonrası „normalleĢme‟ ilk
genel
seçimdeyaĢanmıĢtı. 28 ġubat sonrası ikinci g
enel seçime, hatta 2007‟deki üçüncü
seçime kadar beklememiz gerekti. Bunun
sebebi de, „sivil‟ olması gereken siyasetin „si
vil‟ olmak yerineasker kucağında
olmayı daha kolay bulmasıydı kuĢkusuz.
Erbakan, gecikerek de olsa demokrasiyi ve si
vil siyaseti korumak için elinden gelen
gayreti göstermiĢ ama dönemin „sivil‟
liderlerinden destek bulamamıĢtı.
28 ġubat kararları sonrası seçim ilan etmek
bile askerin girĢimini yarıda bırakmaya
yeterdi.
Bakın 2007‟de 27 Nisan
sonrası seçim ilan edildi,
askere de susup oturmak kaldı.
28 ġubat da öyle bitti zaten.
Akraba siyasi akımlar ve Erbakan
NECMETTĠN Erbakan, AP kendisini
milletvekili adayı yapmayınca
1969‟da Konya‟dan bağımsız
milletvekili oldu ve böylece „Milli
GörüĢ‟ akımı doğdu.
Bağımsız, ayrı bir siyasi akım gibi gözükür
ama özü itibarıyla Türk sağının bütün klasik
söylemleri Milli GörüĢ‟ün içinde
vardır. Kalkınmacılık, milliyetçilik, dindarlık
, anti-komünizm...
Erbakan bir sohbetimiz
sırasında 70‟li yıllarda AP‟yle rekabet etmen
in zorluğunuanlatırken, “Hepimiz anti-
komünisttik, üç aĢağı beĢ yukarı
aynı cümleleri söylerdik, din elden
gitmesin, derdik ama
hep Süleyman Bey önde olurdu, oyları o
alırdı” demiĢti.
Baktığınızda DP-AP-ANAP-DYP-RP-
AK Parti, hepsi
aynı çizginin etrafındaki biraz farklı
tonlara sahip siyasi partiler.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
60
Siz siz olun,
„Merkez sağ‟ efsanelerine inanmayın, hepsi
aynı siyaset, hepsi akraba
partiler bunların. O partileri birbirinden ayıra
n tek Ģey, liderlerin egoları.
1 Mart 2011, Hürriyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
61
Devridaim - Yılmaz Özdil
Erbakan rahmetli oldu.
Deniyor ki:
“Bir devir kapandı.”
Süleyman Demirel...
Menderes‟in DSĠ Müdürü‟ydü.
Bülent Ecevit...
Erbakan‟ın hükümet ortağıydı.
Kenan Evren...
Demirel, Erbakan‟la hükümet kurdu,
kara kuvvetleri komutanını görevden aldı,
üçüncü ordu komutanını kara kuvvetleri
komutanı yapmak istedi, kriz çıktı, birinci,
ikinci ve üçüncü
ordu komutanı emekliye sevk edildi, emekli
olmasına kesin
gözüyle bakılan Ege OrduKomutanı Kenan
Evren “tarihi sürpriz”le kara kuvvetleri
komutanı, sonra genelkurmay baĢkanı oldu.
Turgut Özal...
Demirel‟in DPT müsteĢarı.
Erbakan‟ın milletvekili adayı.
Evren‟in baĢbakan yardımcısıydı.
Yıldırım Akbulut...
Özal‟ın bakanıydı.
Mesut Yılmaz...
Özal‟ın bakanıydı.
Tansu Çiller...
Demirel‟in bakanıydı.
Necmettin Erbakan...
Ecevit‟in hükümet ortağı.
Demirel‟in hükümet ortağı.
Özal‟ın genel baĢkanıydı.
Abdullah Gül...
Erbakan‟ın yardımcısı, bakanı.
Tayyip Erdoğan...
Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı.
Son 9 senedir...
2 bakan Erbakan‟ın bakanı.
9 bakan Erbakan‟ın milletvekili.
4 bakan Özal‟ın bakanı.
6 bakan Özal‟ın milletvekili.
1‟i Demirel‟in milletvekili.
1‟i Özal‟ın belediye baĢkanı.
1‟i Evren‟in valisi.
2‟si Erbakan‟ın belediye baĢkanı.
1‟i Erbakan‟ın müsteĢarı.
Son 9 senedir TBMM BaĢkanı...
1‟i Erbakan‟ın milletvekiliydi.
1‟i Demirel‟in bakanıydı.
1‟i Erbakan‟ın belediye baĢkanı.
Ve, Erbakan‟ın milletvekiliydi.
16 senedir Ankara Belediyesi...
Özal‟ın belediye baĢkanı.
Erbakan‟ın milletvekili.
Ve, Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı.
16 senedir Ġstanbul Belediyesi...
1‟i Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı.
1‟i Özal‟ın ilçe baĢkanı.
Ve, Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı.
1‟i Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı.
Hâlâ deniyor ki:
“Bir devir kapandı.”
Söyleyeyim ben size kapananı...
Vatan Caddesi!
1 Mart 2011, Hürriyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
62
Erbakan‟ın ittifak planı – Fikret Bila
Türk siyasi yaĢamının simge isimlerinden
Necmettin Erbakan, dün, ebedi yolculuğuna
yüz binler tarafından uğurlandı. Milli GörüĢ
adını verdiği, siyasi yaĢamın ana
akımlarından birisi haline gelen hareketin
liderini uğurlayanlar arasında
CumhurbaĢkanı Abdullah Gül ve BaĢbakan
Recep Tayyip Erdoğan gibi yüzlerce
öğrencisi vardı.
Erbakan, kendisi için siyasi kulislerde
sürekli söylenen ve neredeyse slogan haline
gelen “Kendisi muhalefette, fikirleri
iktidarda” ifadelerine rağmen, son nefesine
kadar yılmadan, iktidar savaĢını sürdürdü.
Numan KurtulmuĢ‟la parti yönetimi
konusunda düĢtüğü fikir ayrılığı,
KurtulmuĢ‟un ekibiyle birlikte ayrılarak
HAS Parti‟yi kurması, 86 yaĢındaki liderin
yeniden Saadet Partisi Genel BaĢkanlığı
koltuğuna oturmasına fırsat yaratmıĢtı.
Ölümünden sonra, hastane odasında
geçirdiği günlerde, 90‟lı yıllardakine benzer
bir ittifakla çıkıĢ hazırlığı yaptığı da
anlaĢıldı.
Kutsal ittifak
Erbakan, siyaset yasağının 1987‟de
kalkmasının ardından genel baĢkanı olduğu
Refah Partisi‟ni Meclis‟e taĢıyabilmek için,
1991‟de Milliyetçi ÇalıĢma Partisi Genel
BaĢkanı Alparslan TürkeĢ ve Islahatçı
Demokrasi Partisi Genel BaĢkanı Aykut
Edibali ile ittifak yapmıĢ ve baĢarılı olmuĢtu.
Yüzde 10‟luk seçim barajı, “kutsal ittifak”
diye de anılan bu ittifakla delinmiĢ, Erbakan,
Meclis‟e girmeyi baĢarmıĢtı.
Yeniden ittifak
Açığa çıkan bilgiler, Erbakan‟ın Saadet
Partisi Genel BaĢkanlığı koltuğuna
oturduktan sonra benzer bir “sağ” ittifak
formülüyle barajı aĢmayı tasarladığını ortaya
koyuyor.
Yapılan açıklamalar, Erbakan‟ın, Namık
Kemal Zeybek‟in genel baĢkanlık koltuğuna
oturduğu Demokrat Parti ile ilkeler
düzeyinde anlaĢtığını, Abdüllatif ġener‟in
lideri olduğu Türkiye Partisi ile de anlaĢma
zeminini yakaladığını gösteriyor. Erbakan„ın
planının, bu ittifaka milliyetçi oyların
MHP‟den sonraki adreslerinden Büyük
Birlik Partisi‟nin de katılması ve böylece
geniĢ eksenli bir cephenin kurulması olduğu
belirtiliyor.
Gelen bilgilere göre, Erbakan 27 ġubat‟ta
vefat etmeseydi, BaĢbakanlık koltuğunu
bırakmak zorunda kaldığı sürecin miladı
olan 28 ġubat‟ın 14. yıldönümünde, ittifak
çalıĢmalarına son Ģeklini verecekti. Türk
siyasetinin en önemli ve renkli liderlerinden
biri, son nefesine kadar bu çalıĢmalarını
sürdürüp, iktidar kavgası vererek perdeyi
kapattı.
Ġttifak kurulur mu?
Ancak ölümünden sonra bu siyasi
partilerden gelen açıklamalar, Erbakan‟dan
sonra da ittifak çalıĢmalarının son
bulmayacağını gösteriyor. Saadet Partisi‟nin
öncelikli problemi haline gelen “genel
baĢkanlık” sorununu çözmesinin ardından,
tek baĢına yüzde 10 barajını aĢma ihtimalleri
son derece düĢük olan bu partilerin temasları
devam edecek. Erbakan‟ın ölümünden sonra
Saadet Partisi‟nin KurtulmuĢ döneminde
yakaladığı ivmeye benzer bir çıkıĢ yakalayıp
yakalayamayacağını göreceğiz. Ancak
Erbakan‟ın kafasındakine benzer bir ittifakın
oluĢturulamaması halinde, 12 Haziran‟da bu
partilerden hiçbirinin TBMM‟ye 4. parti
olarak giremeyeceği de ortada.
Yüz binler tarafından uğurlanan Erbakan‟ın
ölümüyle, Türk siyasi yaĢamı, 1970‟lerden
bugüne siyasi yaĢama yön veren en önemli
aktörlerinden birini kaybetti. Yaptığı son
planın yaĢama geçip geçmeyeceği, geçerse
sonuç verip vermeyeceği ise ilerleyen
dönemde belli olacak.
02 Mart 2011, Milliyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
63
28 ġubat‟ın ve Erbakan‟ın ardından –
Osman Can
Siyasi yaĢamımızın en renkli, en azimli ve
muhtemelen en fazla sistem tarafından
haksızlıklara uğratılmıĢ aktörlerinden
Necmettin Erbakan 27 ġubat günü vefat etti.
Bir gün sonrası ise gerek kendisi, gerekse
Türkiye için karanlık bir hareketin, yani 28
ġubat post modern darbesinin 14.
yıldönümüne denk geliyor.
Medya, üniversite ve bürokrasi ayağı
bulunan bu karanlık hareketin yargı ayağı
Erbakan‟ı “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet”
içinde bulunan siyasiler olarak etiketleyip
“Dünya durdukça var olacak” ittihatçı-
cuntacı düzen ihtiraslarına kurban verme
vecdi ve huĢusu içinde kapatmak için
harekete geçmiĢ ve sonuç doğurmuĢtu.
Cunta liderlerinden biri büyük bir mutlulukla
“28 ġubat 1000 yıl devam edecek” diye
buyurmuĢtu.
Onun temsil ettiği siyasi hareketi yok etmek
için önce kendi gerçekliğinden
uzaklaĢtırmak gerekecekti. 28 ġubat‟ın kendi
muarızı bir partiyi kapatmak için onu “kan
içen vampirler” gibi daha karanlık ve
korkunç bir etiketle sunmak yararlı
olabilirdi. Bu etiketin „hukuk‟ yoluyla
vurulması „vicdanı‟ rahatlatabilirdi. „Hukuk‟
denilenin cuntacıların ürettiği „norm‟lar
yığınından baĢka bir Ģey olmadığını henüz
Türkiye öğrenmemiĢti.
Muhtemelen Erbakan da bilmedi. Bu
nedenle hayatı boyunca darbe yargısı
karĢısında kendini hep bu „hukuk‟ ile
savundu.
Akademisyenliğinin ötesinde, siyasal alana
iliĢkin itirazları vardı ve bunu dile getirmek
için siyasete girmeye karar verir.
ĠĢte ilginç bir mücadele baĢlar. Adalet
Partisi‟ne baĢvurur.
Varlığını 27 Mayıs Cuntası‟yla “iyi
iliĢkilere” borçlu olan Demirel‟in bu ittifakın
gereği olarak Adalet Partisi‟ni „aĢırı‟lara
kapatma tercihi nedeniyle bağımsız olarak
Meclis‟e girer. “27 Mayıs mağdurları için
öngörülen siyaset yasağını” kaldırmayı
amaçlayan anayasa değiĢikliğini Cumhuriyet
Senatosu‟nda engellemek adına cansiperane
çabalar gösteren
Demirel ile uzlaĢması çok zordu.
Demirel ile uzlaĢamaz
Demirel Senato‟da baĢarılı olamaz, ancak
Anayasa Mahkemesi gereken tedbiri alır.
Anayasayı ihlal ederek “27 Mayıs” ruhuna
aykırı görülen bu ilk anayasa değiĢikliğini
iptal eder. Yassıada figürlerinden biri olan
Salim BaĢol dahi, “bu kadarı da fazla”
demek zorunda kalır. Mahkeme ile
Demirel‟in aynı cenahta buluĢtukları
enteresan anlardan biridir bu.
Meclis‟e girdikten sonra Erbakan Milli
Nizam Partisi‟ni kurar.
12 Mart Darbesi‟nin ardından Milli Nizam
Partisi Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatılır. Çok daha önemli bir saptama da Ģu
ki, yargıçlar muhtemelen Erbakan‟ın ve
partinin iĢine geldiğinden dolayı, davada
uygulanacak bir kuralı iptal ederler. Yargı
eliyle siyasal yaĢamın formatlanma süreci
böylece ilk defa Erbakan‟ın siyasi yaĢamı
üzerinden uygulamaya geçirilmiĢ olur. 27
Mayıs‟la tesis edilen üniforma ve cüppe
kardeĢliği etkisini gösterir.
1973‟te kurulan Milli Selamet Partisi‟nin ise
tüm diğer partilerle birlikte faaliyetleri 12
Eylül 1980 darbesinin ardından askıya alınır.
1981 yılında kapatılır. 1982 Anayasası‟nın
yürürlüğe girmesiyle birlikte Geçici 4.
Madde gereği siyaseten yasaklı hale gelir.
Kendisi de yasaklı hale gelen Demirel‟in
anayasa perspektifiyle 1982 Anayasası‟nın
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
64
özgürlük rejimi ve temel kurumlar itibariyle
uyuĢuyor olması da baĢka bir ilginç nokta.
87 Referandumu‟yla yeniden siyasetle
buluĢan Erbakan‟ın kur(dur)duğu diğer parti
ise siyasi hayatımızda en derin izlerden
birini bırakacak olan Refah Partisi‟dir. Bu
parti periferide yer alan birçok partiyle
ittifak kurarak 1991 seçimlerinde Meclis‟e
girer. 1995 seçimlerinde Türkiye‟nin en
büyük partisi haline gelir. 1991‟den itibaren
ülkeyi adım adım faili meçhul cehennemine
çeviren aktörler 1995‟de hükümet kurmasını
engeller. Ancak Refahyol Hükümeti kurulur.
Erbakan Türkiye Cumhuriyeti BaĢbakanı
olur. Türkiye‟de 28 ġubat süreci de baĢlamıĢ
olur. KuĢkusuz bu süreç 27 Mayıs
Koalisyonu gibi bir koalisyona ihtiyaç duyar.
Ġçinde kimi siyasi partilerin, asker ve sivil
bürokrasinin, yargının ve her zamanki gibi
medyanın bulunduğu bir koalisyon: 28 ġubat
Koalisyonu...
Üniforma cübbe kardeĢliği
Düğmeye basılır. Medya harekete geçer.
Devletin âli sahipleri Türkiye‟nin özel
koĢullarından söz eder. Tanklar yürütülür.
Bu siyasi hareketi “kan emici vampirler”
olarak gören savcı harekete geçer. Anayasa
Mahkemesi Refah Partisi‟ni laikliğe aykırı
eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle
kapatır. 11 kiĢilik heyetin 9‟u kapatılmasını
ister. Kapatırken tarih tekerrür eder. Partinin
kapatılmasını zorlaĢtırabilecek yasa
maddeleri iptal edilir. Ve büyük bir iĢtahla
cunta anayasası ve cunta yasalarının verdiği
yetkiyle cuntadan alınan icazetle cuntanın
hazzetmediği Refah Partisi kapatılır.
Üniforma ve cüppe kardeĢliğinin
Türkiye‟deki karanlık yüzü yine kendini
gösterir. Bu süreçte Demirel, koalisyonun
öncülerinden ve Anayasa Mahkemesi
üyelerini atayan bir cumhurbaĢkanıdır.
Erbakan ise siyaseten yasaklı hale gelir.
Refah Partisi‟nin devamı olan Fazilet Partisi
hakkında da “habis bir ur” nitelendirilmesi
yapılarak, aynı gerekçelerle dava açılır.
Savcı yeniden üniforma ve cüppe
kardeĢliğinin gereğini yerine getirir. Parti
sırf “baĢörtüsü bir özgürlük kullanımıdır”
dedi diye kapatılır. Ancak o kararlılığını hiç
yitirmez. Vefat ederken Saadet Partisi‟nin
baĢkanıdır.
Onun temsil ettiği siyasi gelenek sürekli
olarak yok edilmeye, mahkûm edilmeye ve
öcü olarak gösterilmeye çalıĢıldı. Ancak bu
siyasi gelenekten gelenlerle Türkiye
toplumunun sağduyuya dayalı iletiĢimi,
Türkiye‟de demokratik bir devrimin
imkânını yaratmıĢ durumda.
Erbakan‟ın ittihatçıların ve cuntacıların
etiketlediği gibi, gerçekten gerici ve Ģeriatçı
olduğu tartıĢılır. Halkın bu konuda kararını
verdiğini görüyoruz. Ancak Erbakan‟ın
ittihatçı ve cuntacı zihniyetle bağdaĢmadığı
ise çok açık. Ve aynı ölçüde açık olan diğer
bir husus ise, gericiliğin ve karanlığın
ittihatçı ve cuntacı zihniyette temsil ediliyor
oluĢudur. Halk bu konuda da kararını vermiĢ
durumda.
28 ġubat Koalisyonu
Erbakan‟ın vefatı, 28 ġubat Koalisyonu‟nun
esaslı figürlerini üzmüĢe benziyor.
Bu anlaĢılabilir bir durum. Zira bu siyasal
hareket, hak etmediği halde, yerleĢik algılar
nedeniyle cuntanın her defasında kendini
orta sınıfa „kurtarıcı‟ olarak sunabilmesinin
de imkânını yaratıyordu. Çağın gerisinde
kalmıĢ bu cuntacıların ardılı olan yeni parti
karĢısında aynı etkiyi yaratabilmesi mümkün
değildi. Parti kapattırılamadı.
2010 Referandumu ile birlikte, ittihatçılar
artık operasyonel silahlarından mahrum
kaldılar.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
65
Tarihlerinde ilk defa iktidardan düĢtüler.
Üzüntünün hüzne tekabül ettiği ve tarihin
gerisinde kalmıĢlığın psikolojisini
yansıttığını söylemek yanlıĢ olmaz
herhalde...
Kendisine Allah‟tan rahmet ve yakınlarına
sabır diliyorum.
2 Mart 2011
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
66
Erbakan: Pes etmeyen politikacı – Metin
Münir
Necmettin Erbakan 1974‟te Bülent Ecevit‟in
kabinesinde baĢbakan yardımcısı olduktan
birkaç hafta sonra, Ankara‟da bir basın
toplantısı yaptı.
Salonda dev bir Türkiye haritası asılıydı.
Haritanın üzerinde Erbakan‟ın devlet eliyle
kurmayı tasarladığı düzinelerce fabrika,
rafineri, petro-kimya tesisi, liman, otoyol
vardı. BoĢ alanlar dolmuĢ, tarım ülkesi
Türkiye, Erbakan‟ın eğitiminin bir
döneminde bulunduğu Almanya gibi,
endüstriyel bir ülke olmuĢtu.
Finansmanı nereden sağlayacağı
sorulduğunda gülümsedi. Para hazırdı. Pek
yakında, hepimiz görecektik.
Basın toplantısından kısa bir süre sonra
Erbakan, Anadolu yollarına düĢtü ve
haritada gösterdiği tesislerin temellerini
atmaya baĢladı.
Ama temellerin üzerinde hiçbir Ģey
yükselmedi. Ne proje vardı, ne de
finansman. Zaten koalisyon da kısa ömürlü
oldu; Erbakan‟ın kırk yıldan uzun siyasi
hayatında kurduğu bütün partiler, üyesi
olduğu bütün hükümetler gibi.
Erbakan, dünyaya realite ile iplerini keserek
gelmiĢti. Ġmkânsız rüyalar görüyordu ve bu
rüyaları son nefesine kadar görmeye devam
etti.
Hem onun hem de Türkiye‟nin Ģansı
Ġktidarda kalıĢları hep kısa oldu. Bu hem
onun, hem de Türkiye‟nin Ģansıdır. Dini
inançlar ve önyargılarla boyanmıĢ görüĢleri
hem ekonomide, hem dıĢ politikada dünya
gerçeklerine ters düĢüyordu. BaĢarısız
olmaya mahkûmdu.
Ama hiç ara vermedi. Yılmadı. Hayatının
son aylarında kendi gücüyle ayağa kalkacak
takate sahip değildi ama, yanında ihtiyar
yoldaĢları, kazanamayacağı bir seçime
hazırlanmaya devam etti.
Hepsi bu olsaydı onu ciddiye almamak
mümkün olabilirdi. Ama bir baĢka gerçek
daha var ki, Erbakan‟ı yakın tarihimizin en
önemli politikacılarından biri yapıyor. Bu da
onun din temelli politikayı ilk defa Meclis‟e
sokması ve AKP‟yi iktidara getirecek yolu
kırk yıl boyunca inatla açık tutmuĢ
olmasıdır.
AKP‟nin önde gelen simalarının hepsi, Gül,
Erdoğan, Arınç, Erbakan‟ın çömezi idiler.
Onun himayesinde politikaya girdiler ve
yükseldiler. AKP, Erbakan kayasından
kopan bir parçadır.
Ne kurduğu partilerin kapatılması, ne hapis,
siyaset yasağı, ne ordu tarafından devrilmek
Erbakan‟ı pes ettirmedi. Siyasette dini açıyı
hep canlı tuttu. Ama bu çabanın meyvelerini
o değil, daha genç ve gerçekçi, daha örgütçü
ve gözü kara, daha pragmatik ve modern
olan Erdoğan ve arkadaĢları toplayacaktı.
Erbakan‟ın yaptığı belki de en büyük iĢ,
siyasi Ġslam‟ı silahtan uzak tutmak oldu.
Kendine zorbalık uygulandığı zaman bile
zorbalaĢmadı. Türkiye, 1980 öncesinde,
solcular ve milliyetçiler tarafından kan
gölüne çevrilirken, dinciler de silaha sarılmıĢ
olsalardı ne olurdu, insan düĢünmek bile
istemiyor.
Bundan dolayı Türkiye‟nin ona bir teĢekkür
borcu var.
Onu artık cennette, pırıl pırıl beyazlar içinde,
önüne çıkan her meleğe, hak gelince batılın
nasıl zail olacağını anlatırken hayal
edebilirsiniz.
2 Mart 2011, Milliyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
67
Erbakan‟ın ardından – Nuray Mert
Her ölüm, insanın uzun boylu bir
„muhasebe‟ yapmasına vesile olur veya
olmalıdır. Hakkında kim ne düĢünürse
düĢünsün, önemli bir siyasi aktörün ölümü,
siyasi bir muhasebeyi de gerekli kılıyor.
ġimdilerde doğal olarak, Erbakan‟ın
ardından da bu yapılıyor. Ben de aynı Ģeyi
yapmaya çalıĢacağım.
Erbakan‟ın önderlik yaptığı siyasi söylemi
her zaman çok sorunlu bulan, ama bu söylem
etrafında siyaset yapanların maruz
bırakıldığı haksızlıklara büyük öfke duymuĢ
biriyim. 28 ġubat ve Refah Partisi‟nin
kapatılması süreci bu ülke için kara bir
lekedir. Bu düĢünce ve duygu ile, Erbakan‟ı
yalnız bırakıp, kendilerine „yenilikçiler‟
diyerek yol açmak isteyenlere, ağır eleĢtiriler
yönelttim. 9 Ocak 2001 tarihli „28 ġubat
Yenilikçileri‟ baĢlıklı yazım (Radikal),
bunlardan biriydi. Ardından Fazilet
Partisi‟nin kapatılma kararı kâbusun devamı
oldu. O sırada, Ege sahillerinde bir tatil
kasabasındaydım, „Beyaz Türk‟ dünyasının,
kendinden baĢkasına bu ülkede yaĢama
hakkı tanımakta azimli, küstah tavrı o
civarlarda daha derinden hissedilebiliyordu.
Bir Ģekilde o dünyanın bir üyesi olmaktan
çok ama çok utandım ve „Utanıyorum‟
baĢlıklı bir yazı yazdım (Radikal, 26 Haziran
2001). Bu olayların ardından, Ģimdilerde
demokrat geçinen pek çok ismin de
aralarında olduğu bir „ara rejim‟cilik ortalığı
sardı. (Ara rejimcilik, 17 Temmuz 2001,
Radikal)
Mahkûmiyet ve isyan
Bu ortamda ve bu duygularla, Milli GörüĢ
Hareketi ve Fazilet Partisi içindeki
bölünmeden çıkan Adalet ve Kalkınma
Partisi‟ni, tam bir „siyasi pragmatizm‟ örneği
olarak gördüm. Erbakan‟ın cenazesine
katılan iktidar partisi mensuplarını izlerken,
o günleri hatırladım. Ancak, çok tuhaf bir
Ģey oldu. Bu çevreye, zamanında liderlerine
„vefasızlık‟ etmiĢ gözüyle bakmak yerine,
bazı konularda „haksızlık‟ etmiĢ olduğumu
düĢündüm.
ġöyle ki; ortada pragmatizm, oportünizm,
uluslararası konjönktür, vs. diye
nitelendirilebilecek pek çok emare vardı,
ama olay bundan ibaret değildi. Her Ģeyden
önce, beğenin beğenmeyin, bir hareketin,
davanın çok çilesini çekmiĢ olanların
liderlerini geride bırakan arayıĢ ve „isyanı‟nı
daha fazla dikkate almak gerekiyordu.
Siyasette, sadece pragmatizm değil, öncü
vasfına sahip olan liderlerin kendi bakıĢları
etrafında çizdiği katı sınırlar, ardından
gelenlerin önüne duvar gibi dikilebiliyor,
siyaset alanlarını daraltabiliyor. „Öncü‟lere
vefa, ardından gelenler için bir mahkûmiyet
halini alabiliyor. Bu mahkûmiyete karĢı
„isyan‟ı, her tür pragmatizm ve oportünizm
için kılıf yapanlara karĢı çıkarken, „isyan‟ın
haklı olabilecek sebeplerini göz ardı
etmemek gerekiyor.
GannuĢi dikkat çekmedi
O „isyan‟ olmasaydı, bu çevre belli ki daha
uzun süre hırpalanmaya devam edecekti.
KuĢkusuz, „Ġktidar oldular da iyi mi oldu?‟
diyenler çıkacaktır. Bu çevrenin iktidarının
„iyi‟ olup olmaması, iktidar politikalarının
sorgulanması baĢka Ģey, bir çevrenin iktidar
olmaması için her türlü haksızlığa mahkûm
edilmesi ayrı Ģey. Bu çevrenin, onca
haksızlık ve yok saymanın ardından iktidara
yürümesi „adaletli‟ bir sonuçtu. Gerisini
zaten halen tartıĢıyoruz. Kısaca, ne geçmiĢte
yaĢanan haksızlıklar bugünkü haksızlıklara
kılıf olarak, ne de bugünkü haksızlıklar
geçmiĢteki haksızlıkları temize çıkarma aracı
olarak kullanılmalı. Maalesef, halihazırda
siyasi tartıĢmayı, büyük ölçüde bu iki tavır
belirliyor.
Erbakan‟ın ölümü ve cenazesi bana bunları
düĢündürdü. Ölüm, hepimizi derin
muhasebelere sürüklemesi gereken en büyük
ders.
Erbakan‟ın cenazesine Tunus‟tan islamcı
lider RaĢit GannuĢi‟nin katılmıĢ olması fazla
dikkat çekmedi. Oysa bugünlerde
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
68
GannuĢi‟nin Nahda hareketi Tunus‟un
siyaset sahnesinde daha fazla öne çıkıyor.
3 Mart 2011, Milliyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
69
Merhumu nasıl bilirdiniz? - Nabi Yağcı
Cenaze namazında hoca katılan cemaate
sorar, "Merhumu/merhumeyi nasıl
bilirdiniz?", onu hiç tanımamıĢ olanlar da
içinde, cemaat hep birlikte "iyi
tanırdık" yanıtını verir. Bu durum bana hiç
de aykırı görünmez hatta derin bir
anlam bulurum. Bu dünyanın bunca kahrını
çekmiĢtir giden, yalnızca bu, ona saygı
için yeterlidir. Bu nedenle tanımayanların
bile "iyi bilirdik" yanıtı hiç de
sahte değildir.
Genelkurmay BaĢkanı IĢık KoĢaner , "Ģahsı
ve TSK adına" yayınladığı bildiride
"Değerli bilim ve siyaset adamı olarak
ülkemize yaptığı büyük hizmetleri daima
hatırlanacaktır" diyor. Bu bildirinin ardından
Fatih Camii'ne devlet töreni
olmadığı halde -halk töreni diyelim- 28
ġubat darbecilerinden Kıvrıkoğlu'nun
yeğeni 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hayri
Kıvrıkoğlu ve bir grup asker de katıldı.
Yani TSK, "merhumu nasıl bilirdiniz"
sorusuna "iyi bilirdik" yanıtını verdi.
Süleyman Demirel, Deniz Baykal, Tansu
Çiller, Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar, CHP,
TÜSĠAD, 28 ġubat ĢakĢakçısı basın, tüm bu
çevreler bugün hep birlikte "merhumu
iyi bilirdik" dediler. Tam da 28 ġubat
darbesinin 14. sene-i devriyesinde. ġu
cilveli sakallının iĢine bakın siz...
Kim konuĢturuyor bu insanları böyle?
Tarihin aklı. Tarihin aklı zamanın ruhudur.
Bu görünümü askerin normalleĢmeye
çekiliyor olması, siyasetin, siyasi kültürün
modernleĢmesi, insanileĢmesi olarak
elbette bir kenara not etmeliyiz. Ama bu
yetmez vicdani ve ahlaki samimiyet
testinden de geçmeliyiz. Böyle yapmalıyız
çünkü, "ört ki ölem" kötü geleneğimizi
asla ve kat'a unutmamalıyız. Bir ülke ki,
baĢbakanını idam sehpasında
sallandırır sonra adını havaalanına verir,
Adnan Menderes diye bir havaalanımız
olur, caddelere adını asar. Nâzım Hikmet'i
"vatan haini" ilân eder, yurtdıĢına
kaçarak canını zor kurtaran büyük Ģairi
öldükten sonra "milli Ģair" olarak
bağrına basar. Ahmet Kaya, Said Nursi ve
diğerleri öldükten sonra gün gelir
kıymete biner.
ĠĢte ört ki ölem kültürü budur. Ġki yüzlü,
riyakâr, samimiyetsiz. Ġnsanı iki
kere öldüren.
ġeriat geliyor gerekçesiyle yapılmamıĢ
mıydı 28 ġubat? Erbakan baĢbakanlıktan bu
nedenle apar topar indirilmemiĢ miydi,
MGK muhtırasını, yani kendi idam
fermanını imzalamak zorunda bırakılan kiĢi
Erbakan değil miydi? Tarih öncesinde
değil daha 14 yıl önce oldu bütün bunlar.
Hani Ģeriat geliyordu?
Elde bayrak Cumhuriyet mitinglerine
koĢanlar acaba Ģimdi vicdanlarının bir
köĢesinde ufak da olsa bir sızı duymaktalar
mı, akıllarının çengeline "acaba
aldatılmıĢ mıydık" sorusu asılmıyor mu? Son
on yıldır "Ģeriat geliyor" diye
inanılmaz biçimde toplumu kutuplaĢtırarak
bu ülkeye zaman ve güç kaybettirenler
acaba kendileriyle bir iç muhasebeye
giriĢmeyecekler mi?
"Ne Ģeriat ne darbe", diyenler "Ne Refahyol-
Ne hazırol" gibi parlak sloganlar
keĢfedenler, demokrasiyi "sollayanlar", bu
kafayı eleĢtirdiğimiz için o
tarihlerde bizlere saldıranlar acaba Ģimdi
sivil demokrasi üstüne yeniden
düĢünecekler midir?
Bu kenar süsünü bıraktıktan sonra asıl
konumuza geleyim.
Necmettin Erbakan'ın vefatı üstüne
gösterilen bu büyük ilginin pek çok nedeni
var ve bunlar üstünde durmak gerekecek.
Yukarıda değindiğim gibi zaten AKP
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
70
üstüne düĢüncelerimi aktaracağım
yazılarımın da içinde yer alacak bu konu.
AK Parti'nin, Erbakan ya da Milli GörüĢ
çizgisinden kopuĢu Ġslami radikalizmden
kopuĢ olarak yorumlanıyor ki bana göre
doğru değil bu yorum. Ġslami
radikalizmden kopuĢ aslında Necmettin
Erbakan ile baĢlar. Erbakan'ı anlatmak
için çok Ģey söylenebilir ama bana göre onun
üstlendiği misyon, sistem dıĢında
duran Ġslami muhalefeti sistem içine çekmesi
yani siyasallaĢtırması veya aynı
Ģey demek olan demokrasi mücadelesinin
bileĢeni haline getirmeyi baĢarmasıdır.
Necmettin Erbakan siyaseti sırtında taĢıyan
adamdı. Nur içinde yatsın.
3 Mart 2011, Taraf
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
71
Erbakan'ın ardından – Orhan Miroğlu
Nur içinde uyusun, Necmettin Erbakan,
Türkiye siyasi tarihinin en önemli
liderlerindendi.
Ölüm döĢeğinde bile siyaset düĢündü,
siyaset konuĢtu.
Dünyada, onun kadar vefalı ve koĢullar ne
olursa olsun, kendine güveni hiç
sarsılmayan bir siyasi lidere az rastlanır.
Ama Hoca'nın kendine duyduğu güven ve
siyasi kimliğinin diğer güçlü vasıfları,
28 ġubat'ın post-darbeci generalleri
karĢısında maalesef bir iĢe yaramadı.
Necmettin Erbakan, 28 ġubat'a giden
yıllarda, Cumhuriyet'in kuruluĢundan
baĢlayarak, siyasal Ġslam'ın devletle yaĢadığı
"birbirini karĢılıklı
değiĢtirme-dönüĢtürme" alanında siyaset
yapmayı yeterli bulmayıp, farklı bir
alana ilgi duymaya baĢladığında, bu ilgi,
onun siyasi hayatının da sonu oldu.
O farklı alanda ise tahmin edebileceğiniz
gibi, Kürt meselesi yer alıyordu.
Ona ilgi duyanların, ve ordunun kurduğu
egemenliğe rağmen, sivil bir çözüme kafa
yoranların hiç iflah etmediği Kürt meselesi..
Kürtçe televizyon fikrini ilk ortaya atan,
Erbakan'dır.
"Kanı durduracağım, Güneydoğu sorununu
çözmek boynumun borcu" diyordu Erbakan.
Özal-PKK diyalogu ve sonrasında olanlar
çokça tartıĢılıyor, ama Erbakan'ın,
savaĢı sona erdirmek için baĢlattığı giriĢim
her nedense pek hatırlanmıyor.
Ares Yayıncılık'tan çıkan, Cüneyt Alphan-
YaĢar Albayrak'ın o döneme ait birçok
kaynağı tarayarak hazırladıkları Erbakan'ın
Gizli PKK Zirvesi'-Zirve'nin Kilit
Ġsmi Ġsmail Nacar adını taĢıyan kitabı
okuduğunuzda 28 ġubat'ın aslında en
önemli gerekçesinin, Erbakan Hoca'nın Kürt
sorunu konusundaki tutumu olduğunu
görürsünüz.
O kadar ki, CumhurbaĢkanı Demirel, 9
Ağustos 1996'da Fatih Çekirge'ye yaptığı
açıklamada, "PKK ile temas çabasından
devletin ve kendisinin rahatsız olduğunu
ve Erbakan'ı uyardığını" açıklıyordu.
Refah Partisi, 1992-1996 yılları arasındaki
dönemde, bu sorunun sadece güvenlik
önlemleriyle çözülemeyeceği üzerinde
durmuĢ ve askerî çözümü eleĢtirmekten
kaçınmamıĢtı.
Bingöl Milletvekili Hüsamettin
Korkutata'nın yaptığı konuĢmada, partinin
görüĢü
Meclis tutanaklarına Ģu sözlerle geçmiĢti:
"Bu meselenin halledilmesi mümkündür;
ama, bu yükün tamamıyla askere
yüklenmesiyle meselenin halledilmesi
mümkün değildir. Biz, müteaddit defalar
yine burada söyledik; bu sorunun
çözümünde askerin payı ancak yüzde 25'ler
nispetindedir, yüzde 75'ler ise, ancak
hükümetin siyasal ve ekonomik
kararlarıyla halledilebilir. ... asker üzerine
düĢeni yapmıĢ, hatta üzerine
düĢenden daha fazlasını yapmıĢtır, baĢka
türlü de muvaffak olması mümkün
değildir." (TBMM, Tutanak Dergisi, 27
Haziran 1995, s: 38)
Ve Oğuzhan Asiltürk'ün Ģu sözleri:
"Olağanüstü Hâl ilan edilince, bir nevi
iktidarlar, siyasi sorumluluktan kendilerini
kurtarıyorlar. Tam olmamakla
birlikte bu iĢ orduya ihale ediliyor, ĠĢte ordu
var, ordu bu iĢi yapmak için
çalıĢıyor deniliyor ve böylece iktidarların
siyasi sorumluluğu yarı yarıya belki
de daha fazla ortadan kaldırılmıĢ gibi bir
hava veriliyor." (TBMM TD, 1993, s:
301)
O dönemde, Erbakan ile Abdullah Öcalan
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
72
arasında, çatıĢmaların durdurulması ve
meselenin çözümü için barıĢçıl, demokratik
adımların atılması bakımından,
birtakım görüĢmelerin yapıldığı ve bu
görüĢmelere Ġsmail Nacar'ın aracılık
yaptığı yolunda basında haberler çıkıyordu.
Derken, askerler, irticanın, aslında
bölücülükten bile daha tehlikeli olduğunu
fark ettiler!. Genel Kurmay tarafından
hazırlatılan raporlarda, "din eğitimli
seçmen kitlesindeki yükseliĢ eğrisi" ne iĢaret
ediliyor "RP'nin 2000 yılında
yüzde 34 oyla tek baĢına iktidar olacağı,
2005 yılında ise yüzde 64 oyla Anayasa
değiĢikliği yapabilecek duruma geleceği"
tahmini yapılıyordu. (Hikmet Çiçek,
Ġrticaya KarĢı Genel Kurmay Belgeleri,
Ġstanbul, Kaynak Yayınları, 1997, s: 9)
Bu koĢullarda gerçekleĢen 28 ġubat Post-
modern Darbesi, ordunun siyaset
üstündeki vesayetinin tazelendiği bir darbe
oldu.
RP bugün yok. Ama onun mirasından
beslenen AK Parti ve bu partiyi yöneten
Hoca'nın öğrencileri, yüzde 64 oy oranına
dayanmasa da, yüzde 50'lere ulaĢan oy
oranlarıyla, gerçekten de Anayasa'yı
değiĢtirebilecek güce ulaĢtılar.
Erbakan Hoca; bu gücün elde edilmesinde,
yolu açan siyaset adamı olarak tarihe
geçecek ve Türkiye'de Kürt sorunu eğer
çözülecekse, Hoca'nın temelini attığı
siyasi geleneğin eliyle çözülecek.
Erbakan Hoca'yı diğer siyasilerden farklı
kılan ve onu her zaman hatırlatacak
olan da, Hoca'nın bu ayrıcalıklı yeridir.
3 Mart 2011, Taraf
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
73
Erbakan‟ın Mirâsı – Quinn Mecham
Necmettin Erbakan Türkiye‟nin en sevilen
siyasetçisi değildi ama 84 yaĢındayken vefat
ettiği 27 ġubat tarihi pek çok kiĢi tarafından
ciddiyetle not edilmiĢtir. 27 ġubat tarihi, çok
daha fazla kiĢi için de Türkiye demokrasisi
üzerinde ve Erbakan‟ın siyasi manĢetleri
belirlediği 1970‟lerden beri Türk siyasetinin
esaslı evrimi üzerinde derinlemesine
düĢünme vesilesi olacaktır. Türkiye,
Erbakan‟ın siyasi mirası sayesinde ve dahi
ona rağmen çarpıcı bir biçimde değiĢmiĢtir.
Hakikat, Türk siyasetinin bugünkü durumu,
Erbakan‟ın Türk siyasi sistemine
yaptıklarının dolaylı, birçok açıdan
niyetlenilmemiĢ sonuçlarıdır.
Akademisyenlik ve makine mühendisliği
geçmiĢi olan Erbakan kırklı yaĢlarında
Konya‟dan milletvekili seçildi. Aynı yıl,
siyasi ideolojisini tanımlayan “Milli GörüĢ”
adlı bir belge yayınladı; Türkiye‟nin
sanayileĢmesi ve ekonomik bağımsızlığıyla
ilgili vizyonunu bu belgede ortaya koydu.
Dikkate değerdir, Avrupa‟yla derin bağlara
karĢı uyarıda bulunmuĢ, Türkiye‟nin Ġslam
dünyasına yakınlığı ve onunla olan dini
bağlarına odaklanmıĢtı.
Erbakan, bihakkın Ġslamcı parti olarak
adlandırılabilecek ilk Türk partilerinin
kurulmasına liderlik etti; önce Milli Nizam
Partisini, ardından da halefi Milli Selamet
Partisi‟ni kurdu. Milli Selamet Partisi küçük
çapına rağmen 1970‟lerde Türk siyasetinde
önemli bir aktördü; bunun nedeni en çok da
parçalı parti sisteminin koalisyon
potansiyeline sahip küçük partilere oy
dağılımlarının da fevkinde bir güç
vermesiydi. Erbakan‟a bağlı Ġslamcılar
koalisyon hükümeti tecrübesini 1970‟lerde
edinmiĢlerdi, ki 1990‟lardaki hükümet
ortalığının habercisi olacak bir tecrübedir.
Dramatik 1980 askeri darbesinden sonra
zamanın diğer siyasetçileriyle birlikte
Erbakan‟a da siyaset yasağı kondu. Yasak
1987‟de kaldırıldığında, Erbakan Refah
Partisiyle siyasete döndü; RP önemli bir dizi
belediyeyi kazandı. Refah Partisi 1980‟lerde
ve 1990‟larda Türk siyasetinde esaslı
yeniliklere öncülük etti; Ģöyle ki taban
desteğini seferber etmekte çok daha etkin
olduğunu ispatladı ve mahalli hizmetleri
seçkinlerin güdümündeki parçalı merkez sağ
veya merkez sol‟dan çok daha etkili bir
Ģekilde sundu.
Refah Partisi 1990‟larda toplam oyların
yüzde 20‟sinden biraz daha fazlasını alarak
meclisteki en büyük parti olduktan sonra
sıçrama yapıp Türk siyasi sisteminin
tepesine kondu. Erbakan‟ı iĢin dıĢında tutma
çabalarına rağmen o 1996‟da merkezci
rakibiyle kurulan koalisyonda en nihayet
baĢbakan da oldu. Erbakan‟ın baĢbakan
olarak geçirdiği yıl baĢarıdan daha çok
yanlıĢ siyasi adımlar atma tehlikesiyle ve
ona neredeyse hiçbir manevra alanı
bırakmayan ordunun ve laik partilerin
baskılarıyla hatırlanır.
Ortadoğu‟daki diplomatik bir çaba
yurtiçinde baĢarısızlık olarak algılanıyor,
sivil grupların ve devletin sergilediği direnç
Erbakan‟ın yurtiçi gündemini felce
uğratıyordu. Siyasi bir skandala bulaĢmıĢlık
algısı, hareket edemeyen hükümetin aczini
daha da artırıyordu. Ġçinde tutulduğu siyaset
kutusu çok acı verecek denli kısıtlayıcı
olmaya baĢladı ve baĢbakanlık koltuğuna
oturduktan sadece bir yıl sonra askeri baskı
neticesinde istifa etti. Anayasa Mahkemesi,
laik Türk anayasası ihlal edildiği
gerekçesiyle Refah Partisini kapattıktan
sonra Erbakan siyaseti terke zorlandı.
Erbakan, Refah Partisi üyeleri arasında, hem
geniĢ kabul gören ama yeterince temsil
edilmeyen görüĢlerin gözüpek savunucusu
hem de esnek davranmayan ve yer yer
otokratik bir parti lideri olarak tanınmıĢtır.
Örgütçü dehası, Refah Partisi yıllarında
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
74
geniĢ bir yelpazeye yayılan siyasi
yetenekleri cezbetmiĢ, pek çok yeni simanın
önemli yerel yönetim mevkilerinde Türk
siyasetine girmesine imkân tanımıĢtır. Bu
kiĢiler arasında en tanınmıĢı, 1994 yılında
Refah Partisi‟nin Ġstanbul Belediye BaĢkanı
olan ve Ģu an baĢbakanlık koltuğunda oturan
Recep Tayyip Erdoğan‟dır. Ancak Erbakan,
Refah‟ın mesajında mündemiç olan esnekliği
ve potansiyel câzibesini ve de Refah
Partisi‟nin genç ve dinamik çekirdek
kadrosunun kariyer emellerine destek
vermenin önemini takdir edemedi. Refah
Partisi yasaklandıktan sonra kurulan Fazilet
Partisi, Erbakan liderliği ve partinin stratejisi
üzerinde dönen gerilimlerin sahnelendiği bir
forum oldu.
Erbakan‟a konan siyaset yasağı, ona sâdık
kalan kiĢileri Fazilet Partisinin meselelerini
Erbakan‟ın arzularına göre yönlendirmekten
alıkoymadı. Bununla birlikte, geleceği parlak
liderlerden gelen meydan okumalar,
Erbakan‟ın parti hareketi üzerindeki
ideolojik ve stratejik kontrolü, bölünmeleri
gitgide görünür kıldı. 2001 yılında Fazilet
Partisi de selefi gibi Türk laikliğini çiğnediği
gerekçesiyle yasaklandığında, Erbakan‟la
yaĢanan anlaĢmazlıklar Ġslamcı parti
hareketinde kopuĢa neden oldu. Bu kopuĢ,
eski Ġstanbul belediye baĢkanı Erdoğan
liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi‟nin
kurulmasıyla, Erbakan ve onun en yakın
arkadaĢlarının gitgide marjinalleĢmeleriyle
neticelendi. Erbakan‟ın hapis cezası, onun
siyasi emellerini tüketmedi ve rakibi AK
Parti tarafından 2002 seçimlerinde gölgede
bırakılacak olan Saadet Partisi‟nin, Ģahsi bir
aracın, kurulmasına önayak oldu.
Erbakan‟ın BaĢbakanlık süresi tartıĢmalarla
sakatlandı; ve siyasi mirası marjinaldir.
Benzer Ģekilde, mecliste sandalyesi olmayan
Saadet Partisi‟ni yönlendirdiği son yılları
onun doğal sempatizanları olduğunu ileri
sürebileceği dindar muhafazakârlar arasında
bile ne denli tecride düĢtüğünü gösterdi.
Doğrudan mirâsı, siyasi emellerinin ve
büyük ideolojisinin çok gerisinde kalır.
Onun mirâsı, 1990‟larda baĢbakan olarak
hizmet verdiği Türkiye‟den çok daha baĢka,
en yakın rakipleri olan ilk arkadaĢlarının
büyük ölçüde yeniden Ģekillendirdiği bir
Türkiye‟dir.
Birincisi, Erbakan Türkiye‟de siyasi partinin
ne demek olduğunu yeniden târif etmiĢtir.
Ġslam‟ın sosyal, eğitim ve hizmet rolü
hakkındaki anlayıĢı, partilerin vatandaĢları
seferber etme potansiyeliyle ilgili
düĢüncelerini etkilemiĢ, ĢekillendirmiĢtir.
Erbakan‟a göre bir parti, bir hareketin rolünü
de oynayabilirdi; ve bir hareket, Erbakan‟ın
partilerinin sürekli olarak karĢı karĢıya
geldiği yasal meydan okumalardan daha
dayanıklı çıkabilirdi. Refah Partisi kapı kapı
dolaĢtı, kamu hizmetleri götürdü, üyelik
teĢvikleri sundu ve rakiplerinin beceremediği
Ģekilde teĢkilatlanma çalıĢmaları yürüttü.
Parçalı merkez sağ ve merkez sol liderleri
ise sosyal tabanı zayıf, Anadolu‟nun derin
ekonomik sorunları ve sosyal kaygılarını
değil de Ġstanbul seçkinlerinin küçük
çekiĢmeleriyle daha meĢgul görünen
partilere liderlik ettiler.
Ġkincisi, Erbakan Türk Ġslamcılığına onu
zamanla yeniden Ģekillendirecek katılımcı
bir yolda baĢladı. Gerçi diğer partiler
Erbakan daha Türk siyasetine girmeden
önceleri Ġslam‟a sempatilerini sunmuĢlardır
ama Türkiye bağlamında Ġslamcı hareketin
keyfiyetini belirleyen Erbakan oldu. Ġslamcı
hareket demek, ideolojik rakiplerle
koalisyon kurmak dâhil laik siyasete
doğrudan katılım da demekti. Erbakan‟ın
katı bir laik anayasa çerçevesinde siyaset
yapma istekliliği Türk Ġslamcılarının siyasi
stratejileri ve davranıĢları - ideolojik tavizler
karĢılığında seçimlerde baĢarı Ģanslarını
artıracak Ģekilde- zaman içerisinde
değiĢtirmeyi öğrenmeleri anlamına
geliyordu. Ġroniktir, bu ilkeyi ilk kez
uygulayan Erbakan iken, bu ilkeden kazanç
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
75
elde edenler – hatta ki Erbakan pahasına -
AK Parti‟deki daha genç rakipleriydi;
nitekim merkez Türk siyasetine hâkim
olmuĢlardı.
Üçüncüsü, Erbakan Avrupa-Ortadoğu
arasındaki konumundan ve halinden çok
daha memnun bir Türkiye bırakmıĢtır;
Türkiye‟yi Avrupa‟dan uzak tutma ve
Ġsrail‟le iliĢkilere direnme uyarısı Ģu anki
hükümet dâhil tüm hükümetler tarafından
önemsenmemiĢ olmasına rağmen,
Türkiye‟nin bölgesel rolü zaman içerisinde
önemli derecede güçlendi. Türkiye‟nin dıĢ
iliĢkilerinin ardındaki politikalar Erbakan‟ın
yapabileceğinden çok daha pragmatiktir ve
ideoloji daha azdır ama, doğrusu,
Türkiye‟nin komĢularıyla zengin iliĢkileri
Erbakan‟ın “Milli GörüĢünü”
yansıtmaktadır. Türkiye Avrupa karĢısında
hissettiği aĢağılık duygusundan uzaklaĢıp
zamanla bölgede nüfuzunu artırmasını
sağlayan güçlü yanlarını görmeye baĢladı.
En nihayetinde Erbakan bugünün
Türkiyesi‟ni asla yaratamazdı. 21. Yüzyılın
sunduğu fırsatlar ve tehditler karĢısındaki
Türkiye‟ye öncülük yapamayacak kadar
kutuplaĢtırıcı, ideolojik ve
eğilmez/esnemezdi. Bununla birlikte,
bugünün Türkiyesi Erbakan olmaksızın da
olamazdı. Onun mirâsı sayesinde Türkiye
bugün hem daha demokratiktir hem de daha
bölünmüĢtür ve Türkiye liderleri halkın
ihtiyaçlarına hitap etme ve toplumsal
koalisyonlar kurma konusunda onun
öğrettiklerine çok Ģey borçludur; Erbakan‟ın
siyasi katılım ve rakiplerle iĢbirliği modeli
de Ġslam‟ın Türk parti sisteminde
oynayacağı yapıcı bir rolü olduğu Ģeklindeki
beklentileri ĢekillendirmiĢtir.
Türk siyasetçileri, Erbakan‟ın Türk
siyasetindeki merkezi ayrıĢma hatlarından
birine çevirdiği Türkiye‟nin dini ve bölgesel
kimliği üzerindeki ihtilafta halen mücadele
veriyorlar. Maalesef, Erbakan ile laik ve
asker rakipleri arasında 1990‟larda yaĢanan
gerilimler çağdaĢ Türk siyasetindeki gerilim
tırmandırma politikalarında halen görünür
bir haldedir. Erbakan‟ın kasıt olmaksızın
bıraktığı mirâs Ģudur: Onun benimsediği
katılım modeli Türk Ġslamcılarını ideolojik
ılımlılığa ve pragmatizme sevketmiĢtir.
Erbakan yolun sonunda merkezci
rakiplerinden uzak durmuĢsa da onun
Ġslamcıları artık merkezle evlendiler, öyle ki
Türkiye‟nin geliĢtireceği kimlik çözümleri
her ne olursa olsun, demokratik süreçler
çerçevesinde olacaktır.
Kaynak: Foreign Policy
Yazar hakkında: Middlebury College
Siyaset Bilimi profesörü.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan
Balcı
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
76
Erbakan Hoca‟nın büyük ideali – Fikret
Bila
Necmettin Erbakan Hoca 80‟inden sonra
yeniden Saadet Partisi‟nin liderlik koltuğuna
oturdu. CHP‟de fırtınanın koptuğu gün
Hoca, aralarında benim de bulunduğum
birkaç gazeteciyi öğle yemeğine davet etti.
ĠlerlemiĢ yaĢına karĢın Hoca‟nın kafası saat
gibi çalıĢıyor. Siyasete yeni atılmıĢ bir genç
kadar heyecanlı. Büyük idealleri var.
Dünya “Saadet”i
Erbakan Hoca‟nın ideali Türkiye‟yle sınırlı
değil. Hedefini Ģöyle açıkladı:
“Osmanlı‟nın dünyayı yönettiği döneme bir
saadet dönemi diyoruz. Siyonizmin dünyayı
yönettiği döneme ise zulüm dönemi. ĠnĢallah
dünyada yine saadet dönemini kuracağız.”
Hepsi düzen partisi
Erbakan Hoca, seçimlerde de çok iddialı.
Seçimlerin AKP, CHP ve SP arasında
geçeğine inanıyor. “MHP‟yi saymıyor
musunuz?” diye sorduğumuzda, “Bunlar
arasında o sayılmaz” diyor. Sonra AKP ile
CHP‟yi de aynı kefeye koyup Ģu yorumu
yapıyor:
“Bunlar ikiz kardeĢtir. Ġkisi de AB‟ci. AB de
neymiĢ yahu? Biz aralarında yaĢadık; bu
adamlar daha yüzlerini yıkamayı bilmezler.
Niye D-8 etrafında bir birlik kurulmuyor da,
AB‟ye girmeye çalıĢıyoruz. ġimdi bakın
Türkiye‟de 61 tane parti var. Peki, bunlar
arasında düzeni mesele yapmıĢ bir parti var
mı? Saadet Partisi dıĢında yok. Hepsi
düzenin partisidir. Hiçbirinden saadet
gelmez. Bu nedenle seçimde hezimete
uğrayacaklar.”
“Kendilerini kurtarsınlar”
“ġimdi diyeceksiniz ki” diyor Erbakan Hoca,
“Yahu bu çocuklar sizin talebeniz. Herkes
bunları övüyor. Ġyi kötü Türkiye‟yi
yönetiyorlar. Bunlarla zorunuz ne Allah
aĢkına? Siz kıskandığınız için hükümeti
eleĢtiriyorsunuz?”
“Hayır efendim” diye kendi sorusunu
yanıtlıyor:
“Daha fazla zulüm etmesinler diye bunları
söylüyoruz. Bu hükümettekilere biz çok ders
verdik ama anlamamıĢlar. Bunlar bizim
evladımız, Ģefkat ile kendilerini kurtarsınlar
diye söylüyoruz. Bizim sorunumuz dünya
siyonizmiyle.”
5 koldan taarruz
Erbakan, Batı dünyasının AKP‟nin seçimi
kazanması için uğraĢtığını, asıl
korktuklarının ise Saadet Partisi olduğunu
belirterek, devam etti:
“AKP seçimi kazansın diye uğraĢıyorlar.
Saadet Partisi seçimi almasın diye tedbir
alıyorlar. Biz ne yapıyoruz? Biz de 5 koldan
taarruz ediyoruz. Biz öyle Avrupa kapısına
boynu zincirle bağlanacak bir devlet değiliz.
Önümüzdeki 7 ayda göreceğimiz çok Ģey
var. KarĢımızda dayanamayacaklar.”
Gül de Erdoğan da ararlar
Erbakan Hoca‟ya CumhurbaĢkanı Abdullah
Gül ve BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan‟ın
zaman zaman arayıp aramadıklarını
sorduğumuzda Ģu yanıtı verdi:
“Ararlar. Bayramlarda, kandillerde Abdullah
Bey de Tayyip Bey de ararlar. Hatırımızı
sorarlar.”
“Eylemsizlik kararı”
Erbakan Hoca, her geliĢmeyi siyonizmle
iliĢkilendiriyor. “Her Ģeye 300‟ler meclisi
karar verir” diyor. PKK‟nın eylemsizlik
kararını sorduğumuzda da aynı yanıtı verdi:
“PKK‟nın eylemsizlik kararı siyonizmin
planının bir parçasıdır. Ġktidarın yeniden oy
alması için bu kararı aldırdılar.”
ġener‟le iĢbirliği
Erbakan Hoca, Türkiye Partisi Genel
BaĢkanı Abdüllatif ġener‟le yaptığı
görüĢmenin bir seçim ittifakına iĢaret edip
etmediği sorusuna ise Ģu karĢılığı verdi:
“Her konu konuĢulmuĢtur. Türkiye
meseleleri, dünya meseleleri. Tabii iĢbirliği
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
77
konusu da bunların içindedir. O konu da
konuĢulmuĢtur.”
Fatih‟in babasının partisi
Hoca, oğlu Fatih Erbakan‟ın, “SP babamın
partisi” sözü anımsatıldığında ise yanıtı Ģu
oldu:
“Doğru, babasının partisi ama Fatih‟in
babasının malı değil. Babasının canını
verdiği parti. Fatih‟e bırakacağım diye de bir
Ģey söz konusu değil.”
7 Kasım 2011, Milliyet
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
78
Erbakan, bir çınar! – Ali Bulaç
ġu ilahi hikmete bakın, 28 ġubat postmodern
darbenin yıldönümünde darbenin en büyük
mağduru Prof. Dr. Necmettin Erbakan vefat
etti.
28 ġubat sürecini çok iyi yaĢamıĢ, yakından
takip etmiĢ biriyim. O günlerde Erbakan
Hoca bizi Ankara'ya davet etmiĢti. Süreç
hakkında bilgilendirdi. Bugün hayli yüksek
makamda bulunan bir zat, gece saat 2'de beni
kenara çekti ve "Erbakan Hoca'yı ikna edin.
Yine inadı tuttu, bildiğini okuyor. Çok
tehlikeli bir süreç bu, hepimize felaket
getirecek" dedi. Bu zatın istediği, Erbakan
Hoca'nın MGK toplantısında alınacak
kararlara direnmemesi, askerlerle diyalog
içinde olması ve hatta ne istiyorlarsa yerine
getirmesiydi. Ben toplantıda bu zatın
taleplerini dile getirdim, Erbakan Hoca,
MGK'nın hazırladığı paketin asla kabul
edilmeyeceğini, ancak fazla gürültü-patırtı
çıkarmadan, Türkiye'yi tehlikelerin içine
atmadan bu badireyi atlatmaya çalıĢacağını
söyledi.Bu, Erbakan Hoca'nın, "28 ġubat
kararlarını paĢa paĢa imzaladı" yolunda
yerleĢmiĢ bir kanaatin tamamen yanlıĢ
olduğunu gösterir, bu yanlıĢ olaya tanıklık
etmiĢ biri olarak tashih etmeyi görev
biliyorum. Erbakan Hoca, hiçbir zaman
korkmadı, salt iktidarı muhafaza etme
düĢüncesiyle de MGK'nın skandal kararlarını
imzalamadı. O, askerleri ikna edebileceğini,
imzalasa bile tatbikatta empoze edilen
hüküm ve kararları etkisiz hale getireceğini
düĢünüyordu.
Erbakan Hoca'nın o süreçte oynadığı rolün
ne kadar doğru olduğunu son on yılın siyasi
tecrübesi açıkça göstermektedir. O isteseydi
milyonları sokağa dökebilirdi. Partisinin 4
milyon 100 bin kayıtlı üyesi vardı, 6
milyonun üzerinde oy almıĢtı. Ucuz ve
yanlıĢ yola sapmadı, Türkiye Ġslamcılarının
araziye aĢina olan geleneksel yöntemini
takip etti ve o tarihî konuĢmasını yapıp
Ģunları söyledi: "Bu olay (28 ġubat) bizim
yolumuzda bir virgül hükmündedir. Kimin
canı sıkılıyorsa, kim bağırıp çağırmak,
rahatlamak istiyorsa ormana gitsin bağırsın."
Sonraki siyasi olaylar Erbakan Hoca'nın o
günkü isabetli teĢhis ve hatt-ı hareketinin
doğruluğunu açıkça ortaya koymuĢ
bulunmaktadır.Erbakan Hoca dostlarına
vefası olan bir insandı, bu bazen sorunlara
yol açacak kadar süren bir vefaydı. Hiçbir
zaman bizim gibi yazar, aydın ve
gazetecilerden utanmadı, her kritik dönemde
çağırdı, fikir sordu, gezilerine davet etti,
önemli medya toplantılarına aldı. Devletin
gizli kayıtlarında "makbul olmayan kiĢi"
diye sicil kaydı olanları onore etmekten
çekinmedi, onlarla bir arada olmaktan sarf-ı
nazar etmedi.Bir baĢka özelliği, düĢünce ve
ideallerinde çok kararlı olmasıydı. Hiçbir
zaman asli ideallerinden Ģüphe etmedi. O,
sosyal ve siyasal hayatın tanziminde kendi
içten bağlı olduğu referans çerçevesinin ve
ihtiva ettiği hükümlerin tayin edici gücüne
iman derecesinde bağlı kaldı, Ġslam Birliği
idealinden kuĢkuya düĢmedi. Bu yüzden
sadece Türkiye'de değil, bu referans
çerçevesine ve ideallere bağlı Ġslam
dünyasında da büyük bir saygı gördü, lider
olarak kabul edildi. Ġslam dünyasının vefatı
dolayısıyla büyük bir üzüntü duyduğunda
hiç kuĢku yok.
Bundan birkaç ay önce kendisiyle görüĢme
fırsatım oldu. Yine takım elbisesi, kravatı
üzerindeydi. Her sabah, sanki o gün
BaĢbakan olacakmıĢ gibi hazırlanır, güne
böyle baĢlardı. Son derece disiplinliydi.
Nüktedandı, yerine göre ayağa kalkmıĢ
sinirleri yatıĢtırmak üzere mizah yapardı,
ama ciddi bir insandı, iĢlerini tesadüflere
bırakmazdı.Siyasi kimliği ve mücadelesi
dıĢında o bir misyon adamıydı. Diğer
hocaefendiler ve hocalar gibi bu toprakların
yetiĢtirdiği büyük bir çınardı. Bu çınar
büyük bir medeniyetin, kerim bir geleneğin,
zengin bir tefekkür, bilgi ve irfan mirasının
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
79
sularıyla sulanmıĢ, bereketli topraklarda
neĢvü nema bulmuĢ kutlu bir çınar. Erbakan
Hoca'nın Türkiye siyasetini, toplumsal ve
kültürel algılarını bir Ģekilde etkilediğinde
hiç kuĢku yok. YaĢadığı tecrübeden herkes
istifade edecek.
Güzel, yoğun ve anlamlı bir hayat yaĢadı,
her fani gibi süresi dolunca Rabb'ine doğru
yürüdü. Hepimiz O'ndan geldik, O'na
döneceğiz. Allah rahmet etsin, nur içinde
yatsın.
28 ġubat 2011, Zaman
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
80
Erbakan Hoca – Ali Bulaç
Dolu dolu 85 yıllık bir hayatı geride bıraktı
ve Rabbine doğru yürüdü.
Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın.
Milli GörüĢ hareketinin lideri Erbakan
Hoca‟nın vefatı sadece Türkiye‟de değil,
Ġslam dünyasında da büyük bir üzüntüyle
karĢılandı. Afganistan‟dan Mısır‟a, Suudi
Arabistan‟dan Bosna‟ya kadar Erbakan
Hoca‟nın vefatına üzülenler olduğunu
düĢünüyorum.
1969‟dan beri yakından takip ettiğim bir
lider. Azminden, kibarlığından ve disiplinli
çalıĢmasından hiçbir Ģey kaybetmeyen baĢka
bir lider göstermek çok zor. Bundan birkaç
ay önce yayınlanan „Göçün ve Kentin
Ġktidarı –Milli GörüĢ‟ten Muhafazakar
Demokrasi‟ye AK Parti-“ kitabıyla ilgili
ESAM‟da konuĢma yapmak üzere
Ankara‟ya gittiğimde, akĢam Hoca ile
konuĢma fırsatını buldum. Evinde yine her
zamanki gibi takım elbisesi ve kravatıyla
bizi karĢıladı. Masasının üzerinde kabarık
dosyalar vardı. Gayet kibar ve kararlı
üslubuyla tarih, Ġslam dünyası, yakın
dönemin siyaseti, bugünkü iktidar, Milli
GörüĢ ve SP konusunda uzun bir konuĢma
yaptı. Defalarca dinlediğim argümanları,
analiz ve görüĢleri bir daha dinledim.
Neredeyse ağzından çıkacak bir sonraki
cümleyi kelimesi kelimesine tahmin
edebiliyordum. Ama samimiyetle itiraf
edeyim, hiç sıkılmadım, tam aksine kendim
de kendime hayret ederek zevkle dinledim.
Çünkü öylesine kararlı, öylesine inanmıĢ ve
davasına dört elle sarılmıĢ bir lider profili
vardı ki karĢımda, hayranlık ve saygı
duymamak elde değildi.
28 ġubat postmodern darbe süreci, bugüne
nasıl geldiğimiz konularında birtakım
belgeler gösterdi. 28 ġubat müdahalesinin
arkasında Amerikan‟ın varlığına kesin olarak
inanıyordu. Bana göre de, Amerika 28
ġubat‟ın perde gerisindeki önemli
mimarlarından biriydi.
Erbakan Hoca, bir liderdi. Davasına
bağlıydı, azimliydi ve baĢarılıydı.
Bugünden geriye dönüp baktığımızda ben
Erbakan Hoca‟nın siyasi mücadelesinde
baĢarılı olduğunu düĢünüyorum. Bunu
rahatlıkla iddia edebiliyorum.
Milli GörüĢ çizgisi Türkiye siyasetini
derinden etkiledi. Bugünün siyaseti onun
etkisinden kopuk düĢünülemez. Bu çizgide
siyasi hayata atılanlardan ikisi
cumhurbaĢkanı, dört baĢbakan çıktı.
Kapatılan her partisinden sonra hiç yılmadan
yenisini kurdu. Bir defasında kapatılan her
partiden sonra kurulacak partilerin isimlerini
belli bir mantık içinde çok önceden tespit
ettiğini söylemiĢti. Parti isimleri onun siyasi
kiĢiliğini çağrıĢtırıyor: Milli Nizam, Milli
Selamet, Refah, Fazilet ve en son Saadet.
Zannedersem SP de kapatılacak olsaydı, bir
sonra kurulacak partinin isimi Huzur Partisi
(HP) olacaktı.
Milli GörüĢ çizgisine ve Erbakan‟ın siyasi
geleneğine, dil ve yaklaĢımına bağlı 5 parti
çıktı, ama AK Parti ve HAS Parti‟yi de
eklemek icap ederse bu sayıyı 7‟ye
çıkartmamız gerekir. Arada neredeyse siyasi
çerçeveye iliĢkin temel yaklaĢım farkları
olsa da, iddia, talep ve ana yönelimin aynı
zemine oturduğunu söyleyebiliriz. Ana tema
merkez kaç güçlerin bürokratik merkeze
karĢı siyasi bir mücadele vermesine dayanır.
Din bu mücadelede kimi zaman meĢruriyet
çerçevesidir, kimi zaman bir motivasyon ve
mobilizasyon kaynağıdır.
Erbakan Hoca‟nın iki özelliğine daha iĢaret
etmek gerekir:
O hiçbir zaman dinin ana referans
çerçevesinden, Münzel Hükümlerin
bütününden en ufak bir taviz vermedi,
akideyi ve fıkhi çerçeveyi esnetecek
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
81
herhangi bir söyleme veya fikre hem
teĢebbüs etmedi hem teĢebbüs etmek
isteyenlere açıkça karĢı koydu. Bu son
derece önemliydi. Ġmanının bir sonucu
olarak siyasi görüĢlerini ve ideallerini
formüle etmiĢti.
Diğeri Erbakan Hoca, ümmetin gücüne,
Ġslam Birliği‟ne bütün kalbiyle inanıyordu.
Belki “Türkiye‟nin liderliğinde bir Ġslam
Birliği”ni düĢünüyordu. Bin yıllık tarihten
söz ediyordu. Her zaman “Yeniden Büyük
Türkiye”yi kurmadan bahsediyordu. Bunlar
doğru. Ama bu idealleri kendi inancına,
ümmet bütünlüğüne aykırı görmüyordu. Bu
sloganlar veya siyasi hedefler tabii ki kritik
edilmeli, edildi de.
Ancak iyi anlatıldığında bazı görüĢlerini
zaman içinde tadil edebiliyordu. Benim
kendisine uzun uzadıya anlattığım bir konu
vardı. Bunu ilk defa yazıyorum. Birgün bizi
çağırdığı bir toplantıda kendisine sıkça dile
getirdiği “Bin yıllık tarihimiz” söyleminin
her ne kadar Türklerin Ortaasya‟dan
Anadolu‟ya geliĢini ifade etmek üzere
kullanılıyorsa da, aynı zamanda “
Anadolu‟nun MüslümanlaĢması”nı da ifade
ettiğini hatırlattım. Buysa Güneydoğu
Anadolu‟da yaĢayan Kürt ve Arapları
rencide ettiğini, çünkü bu bölgenin çok
erken bir zamanda Hz. Ömer ve Hz. Osman
zamanında fethedildiğini, 1400 senedir
bölgenin Müslüman olduğunu anlatmaya
çalıĢtım. Beni dikkatle dinledi, hak verdi ve
sonraları bunu kullandığına Ģahit olmadım.
Benim çok sevdiğim, hürmet ettiğim bir
liderdi.
Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun.
28 ġubat 2011, Zaman
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
82
Erbakan ne kadar 'Milli' idi? Ali Bulaç
Yüzbinlerce insanın cenaze namazına
katıldığı rahmetli Necmettin Erbakan‟ın
vefatı dolayısıyla TSK bir mesaj yayınladı.
Dahası TSK adına cenazeye bir çelenk
gönderildi ve TSK‟yı temsil etmek üzere
Ġstanbul 1. Ordu Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu
Fatih Camii‟ne geldi.
Bu ne anlama gelir?
TSK‟nın Erbakan Hoca‟nın vefatına
gösterdiği bu ilgi üç Ģekilde yorumlandı:
1)Askerler yine siyaset yaptı. Ġki dönemdir
iktidar olan ve önümüzdeki Haziran-2011
seçimlerini de kazanacağı belli olan R. Tayip
Erdoğan‟a karĢı Necmettin Erbakan‟a vurgu
yaptılar, bu aslında Erbakan‟ın Ģahsında
onun “millici” vasfına, bunun da üzerinden
“ulusalcı”lığa göndermede bulunmaktı.
2) Askerler, Necmettin Erbakan‟ın değerini
anlamıĢ ve ona karĢı 28 ġubat 1997‟de
postmodern darbe tertip etmek suretiyle
haksızlık yaptıklarını kabul etmiĢ
bulunmaktadırlar.
3) Askerler, Türkiye‟nin 12 Haziran
2007‟den beri baĢlattığı Ergenekon darbe
süreci ve yürüyen dava eĢliğinde artık
siyasete müdahale etmek istemediklerini,
„darbe dönemleri‟nin sona erdiğini ifade
etmek istediler.
Üzerinde durulmaya değer 1. ve 3. görüĢtür.
Hangisinin daha doğru veya isabetli
olduğunu belki önümüzdeki günlerde
anlayacağız. Ama ben burada 1. görüĢ
çerçevesinde dile getirilen Erbakan‟ın
“milli” ve “millici” vasfı konusu üzerinde
durmak istiyorum, çünkü belli ki birçok
insanın zihni bu konuda karıĢık.
Belirtmek gerekir ki, rahmetli Necmettin
Erbakan‟ın sadece siyasette değil, gündelik
hayatında, olaylara bakıĢında ve geleceğe
iliĢkin geliĢtirdiği ideallerinde referans
çerçevesi Ġslam‟dı, yani birinci derecede
Kur‟an ve Sünnet, sonra sahabe içtihadı,
geleneksel fıkhi literatür ve tarihsel
tecrübemizdi. Söz konusu referans
çerçevesine ne kadar sadık kaldığı, günün
siyasetini –stratejisi, taktikleri ve
operasyonel vecheleriyle- bu çerçeveye tam
olarak ne kadar oturtabildiği ayrı bir
konudur. Bu alanda çok tartıĢma yapılmıĢ,
yazılıp çizilmiĢtir. Ancak Hoca‟nın niyeti,
iddiası ve davası Ġslam‟dan baĢkası değildi.
Buradan hareketle Erbakan‟ın Milli GörüĢ
çizgisinin Ģu üç esas üzerinde Ģekillendiğini
söylemek mümkün:
1)Dinini ciddiye alan insanın siyasi,
toplumsal ve kamusal alanlarda görünür
olması; siyaset yapar ve kendi ülkesinin
iktidarına meĢru (kanuni) yoldan talip
olurken dinini, asli referanslarını gizlemeye,
baskı altına almaya, varoluĢsal referanslarını
inkar etmeye zorlanmaması; buna kendisini
mecbur edenlere karĢı mücadele etmesi. Bu
bir ölçüde sağlandı. Milli GörüĢ veya
Türkiye Ġslamcılığının karakteristik özelliği,
demokratik zeminde kalıp kanuni siyaset
yolunu denemesi, seçimle iktidara –ve
belediyelere- gelip yine seçimle gitmeyi
benimsemesi. Bu Türkiye Ġslamcılığını kesin
ve açık bir biçimde Ģiddet, terör veya radikal
yöntemlerle arasında mesafe koymasını
sağlamıĢtır.
2) Bütün heterojen yapısı ve çoğulluğuyla
“toplumsal merkez”in sosyal, kültürel, ticari,
ekonomik ve politik varlığının bürokratik
merkeze; siyasete, bürokrasiye ve kamu
bütçesine el koyan küçük bir zümreye,
imtiyazlı bir azınlığa karĢı savunulması.
Türkiye özelinde Anadolu‟yu, geniĢ yoksul
kesimleri ve orta sınıfıyla Ġstanbul‟u ve
Trakya‟yı Ankara‟nın bürokratik merkezine,
geleneksel sistemin sert çekirdeğine karĢı
Milli GörüĢ ve ondan türeyen partiler
savunmaktadır.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
83
3) Türkiye‟nin aktif rol alıp inisiyatif sahibi
olduğu bölgesel entegrasyonun
gerçekleĢtirilmesi. Erbakan‟ın
terminolojisinde bunun adı Ġslam Birliği, ilk
büyük adımı D-8‟lerdir. Bu 150 sene
öncesine dayanan değiĢmez bir idealdir.
Buna “Ġttihad-ı Ġslam” veya “Ġttihad-ı anasır-
ı Ġslam” adını veriyoruz.
Bu üç değiĢmez ideal Ġslam‟ın asli
hedefleridir. Belki Erbakan Hoca
“Türkiye‟nin liderliğinde Ġslam Birliği”
düĢünüyordu, bu, birçok Müslüman cemaat
ve grubun bilinç altında yatar ve bu, bir
yönüyle bu düĢüncede olanları bir parça
“milli” yapar.
KiĢisel olarak ben bunun hem Ġslami
bakımdan doğru olmadığını, hem
gerçekleĢme Ģansı bulunmadığını
düĢünüyorum. Benim kanaatime göre
Müslüman dünya, baĢlangıçta Türkiye, Ġran
ve Mısır‟ın önayak olması ve aralarında
geliĢtirecekleri iĢbirliğiyle bir bölgesel
entegrasyona doğru gidecek, diğer ülkeler de
bu çekirdek ülkeleri takip edecektir. Fakat
böyle bir birliğin ne özel bir milli devleti, ne
bir mezhep grubu veya bölgesi patronajı
olmayacaktır. Ortaya çıkması gereken ve
beklenen Ģanı yüce Allah‟ın “Bu sizin
ümmetiniz tek bir ümmettir” buyurduğu
“Ġslam ümmeti”dir. Bu ümmette ulus
devletlere, ırkların, kavimlerin, mezheplerin
üstünlüğüne yer yoktur.
Bu üç noktayı ana ideal kabul edecek
olursak, günün Ģartlarına göre takip edilen
politikaların, strateji, taktik ve yöntemlerin,
kavram ve sloganların değiĢtiğini görüyoruz.
Bunlar Ģeylerin arazıdır, cevheri değildir.
Nitekim mesela 1998‟de “Ġslamcılık bitti”
dediğimizde, kast ettiğimiz arazda ortaya
çıkan ve dönemsel hareket ve politikalara
bağlı olan gelip geçici retorikler, politikalar
ve yöntemlerdir. Yoksa Ġslam gibi
Ġslamcılığın da idealleri, davası ve iddiası
sona ermez. Yine FP‟den AK Parti‟nin,
SP‟den HAS Parti‟nin kopmasıyla “Milli
GörüĢ bitti” dendiğinde, bittiği söylenen
1969‟dan beri bu hareketi var kılan ana
idealler, yani Ġslamcılığın ruhu ve asli
cevheri değil, o güne ait politikalar,
yaklaĢımlar, retorikler ve siyaset
yöntemleridir.
Bu elbette, yöntemin içeriği dönüĢtürme
gücüne sahip olmadığını veya usulün esastan
önemsiz olduğu fikrini telkin etmez. Aksine
esas kadar usul önemlidir, nitekim Fıkıh
usulünde Ģöyle denmiĢtir: “Usul esasa
takaddüm eder.” Belki de bütün saf
ideallerimize, temiz niyetimize rağmen
baĢarısızlığa uğramamızın sebebi usulü
yeterince önemsemememiz, yani doğru bir
usul takip etmememizdir. Ancak bu niyet ve
ideallerin safiyetine halel getirmez.
Benim nazarımda Necmettin Erbakan Hoca
ve onun baĢlattığı “Milli GörüĢ çizgisi”
“millici” değildi, “Ġslamcı ve ümmetçi” idi.
“Milli” sıfatını yasal, yani zorlayıcı hukuki
mevzuat dolayısıyla “dini” olanın yerine
ikame ederek kullanıyordu. ġartlar müsait
olsaydı “Ġslami görüĢ” derdi.
4 Mart 2011, Dünya Bülteni
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
84
Ġslamcılık ve Milli GörüĢ – Ali Bulaç
Necmettin Erbakan Hoca'nın vefatından
sonra gündemde "Milli GörüĢ hareketi ne
olacak?" sorusu var.
Bu suali soranlar, genellikle SP'nin bundan
sonraki durumunu merak edenlerdir. Çünkü
10 senedir Milli GörüĢ'ten ayrılıp bugün
iktidar olanların, yani AK Parti'de toplanan
siyasilerin zaten bu çizgiyle aralarına derin
bir mesafe koyduklarını düĢünmektedirler.
KuĢkusuz hem AK Parti hem yeni kurulan
HAS Parti kendilerine özgü bir siyasi çizgi
geliĢtirmiĢ bulunuyorlar. AK Partililer,
daha kuruluĢ aĢamasında "Milli GörüĢ
gömleğini çıkardıklarını" açıklamıĢlardı.
Bu doğrudur. Bir kopuĢ yaĢandı. Ne var ki
söz konusu kopuĢ hangi seviyede vuku
buldu? Bu soru önemlidir. Partileri insana
benzetecek olursak, insan gömlekten ibaret
değildir. Bedeni ve ruhu da vardır.
"Gömlek" adını verdiğimiz nesne, gerçekte
aktüel politikalar, kavramlar, yaklaĢım tarzı
ve siyasi mücadelede kullanılan yöntemleri
ima eder. Politik stratejiler bedene, asli
idealler ise ruha karĢılıktır. Ben en temelde
yani siyasetin ruhu olarak gördüğüm
idealler çerçevesinde AK Parti ve HAS
Parti'yi kitlelerin vicdanında meĢru ve
makbul kılan ideallerin Milli GörüĢ
ideallerinin ta kendisi olduğunu
düĢünüyorum. Söz konusu idealleri üç ana
noktada toplayabiliriz:
1) Dinini ciddiye alan insanın siyasi,
toplumsal ve kamusal alanlarda görünür
olması; siyaset yapar ve kendi ülkesinin
iktidarına meĢru (kanuni) yoldan talip
olurken dinini, asli referanslarını
gizlemeye, baskı altına almaya, varoluĢsal
referanslarını inkâr etmeye zorlanmaması;
buna kendisini mecbur edenlere karĢı
mücadele etmesi. Bu bir ölçüde sağlandı.
2) Bütün heterojen yapısı ve çoğulluğuyla
"toplumsal merkez"in sosyal, kültürel,
ticari, ekonomik ve politik varlığının
bürokratik merkeze; siyasete, bürokrasiye
ve kamu bütçesine el koyan küçük bir
zümreye, imtiyazlı bir azınlığa karĢı
savunulması. Türkiye özelinde Anadolu'yu,
geniĢ yoksul kesimleri ve orta sınıfıyla
Ġstanbul'u ve Trakya'yı Ankara'nın
bürokratik merkezine, geleneksel sistemin
sert çekirdeğine karĢı Milli GörüĢ ve ondan
türeyen partiler savunmaktadır.
3) Türkiye'nin aktif rol alıp inisiyatif sahibi
olduğu bölgesel entegrasyonun
gerçekleĢtirilmesi. Erbakan'ın
terminolojisinde bunun adı Ġslam Birliği, ilk
büyük adımı D-8'lerdir. Bu Cemaleddin
Efgani'den Mustafa Kemal'e ve bugün
Ġslamcılara kadar uzanan nihai bir idealdir.
Mustafa Kemal, günün birinde Müslüman
kavimlerin Ģartlar tamam olursa bir araya
gelip birleĢeceklerini söylemiĢti.
Milli GörüĢ'ü, esasta bu üç ideale
indirgemek mümkünse, Milli GörüĢ'ün
değil sona erdiğini, tam aksine Türkiye'nin
ve Ortadoğu'nun tam da bu mecrada akmak
üzere dipten gelen bir nahda ile harekete
geçtiğini söyleyebiliriz. Kimsenin kuĢkusu
olmasın, nahdanın kırdığı fay hatları zemin
üzerinde Batı emperyalizminin ve
postkoloniyalist yapıların sonunu
getirecektir. Ortadoğu'da yaĢanan toplumsal
ve siyasi patlamaları -dıĢarıdan yapılmak
istenen manipülasyonlara rağmen- bu
ideallerin (Ġslamcılık ve Milli GörüĢ)
beslediğini de söyleyebiliriz. Bunlar sadece
"siyasi mücadele veren Müslümanlar"ın
değil, "sosyal ve kültürel alanda var olma
mücadelesi veren Müslümanlar"ın da
idealleridir. Aydınlarımız Ortadoğu
olaylarını yorumlamaya çalıĢırlarken, bir
anda Batılılarla beraber paniğe kapıldılar,
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
85
"Eyvah, acaba Ġslamcılar mı geliyor?" diye
kaygıya düĢtüler. Allah'tan her zamanki
gibi Batılı Ġslamologlar imdatlarına yetiĢti,
mesela bu konudaki hatalı tespitleri ve
taraflı gözlemleriyle öne çıkan Oliver Roy
sahneye girdi ve "Postislamcılık"
kavramıyla onları rahatlattı. Roy ve bizdeki
öğrencileri, Ġslamcı gelenekten gelen parti
ve grupların takip ettikleri politik
yöntemlerine, günün aktüel diline ve moda
yaklaĢımlara bakıp Ġslamcılığın veya Milli
GörüĢ'ün bittiğini ilan ettiler. Partiler gelip
geçer, giyimde her gün moda değiĢir,
piyasaya yeni gömlekler gelir. Aslolan
bedenin sağlığı; ruhun enerjisini ve
ideallerini büyük bir azimle devam
ettirmesidir. Allah'ın dediği olur!
3 Mart 2011, Zaman
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
86
GeçmiĢimizi uğurlarken – Mümtazer
Törküne
Erbakan'ı, sanki evimizden biri gibi
uğurlayacağız. Uzun bir geçmiĢin iniĢlerini
çıkıĢlarını birlikte yaĢadığımız bir aile ferdi
gibi.
Birlikte yaĢadıklarımıza, birlikte
tükettiklerimize, birlikte aradıklarımıza,
onun bir yerde dururken açtığımız yeni
sayfalarımıza bir yekûn çizgisi çekeceğiz.
Onu uğurlarken kalın bir defterde yüklü bir
hesaptan geriye kalanları göreceğiz.
YaĢ ne kadar ilerlese de, son nefes
verilmeden bu hesap yapılamıyor. Üstelik
Erbakan, musalla taĢına bir siyasî partinin
baĢında oturan bir lider olarak kaldırılıyor.
Bu dünyadan bir Necmettin Erbakan
geçmemiĢ olsaydı, geçmiĢte bıraktıklarımız
ve önümüzde gördüklerimiz bugünkü gibi
olmayacaktı. Her zaman bir kiĢi bir ülkenin
kaderini değiĢtirebilir. Kimi kelebeğin kanat
çırpması ile fırtınalara yol açarak, kimi de
elindeki çekiçle granit gibi sert taĢlara biçim
vererek. ġayet bizim, bugün ayaklanan Arap
halklarından farklı bir tarihimiz, farklı bir
siyasî tecrübemiz oldu ise Erbakan bu
binanın ana mimarlarından biri olduğu
içindir.
Türkiye'nin Erbakan üzerinden tecrübe ettiği
yanlıĢları bile, bugünün doğrularının varlık
sebebidir. O yanlıĢlar yapılmasaydı ve
tüketilmeseydi doğru yolu nasıl bulabilirdik?
Ġddia sahibi olmadan, o iddialardan çıkan
umutların peĢine düĢmeden, cesaret edip öne
atılmadan, deneyip boyunu ve ağırlığını
ölçmeden nasıl ilerleyebilirdik?
Türkiye tıpkı diğer Ġslâm toplumları gibi
radikalleĢebilir; ütopyalarla acımasız dikta
rejimleri arasında nefesini tüketebilirdi. Tek
partinin saygısız ve kibirli diktasından
çıktıktan sonra her Ģey mümkündü.
Bediüzzaman Said Nursi, toplumun
enerjisini siyasî kavgalarda tüketmek yerine
biriktirip geliĢtirmenin yolunu yöntemini
gösterdi. Erbakan ise inatla demokrasi
içinde, ezilenlerin kendisine bir hayat
kurabileceğini söyledi. Kurabildiler mi? Çok
zayiat verildi. Ama Erbakan'ın ısrarı, suyun
damlaya damlaya taĢı delmesi gibi jakoben
rejimin duvarlarında gedikler açtı. Kabına
zarar verecek gibi yerinde duramayan keskin
enerjilerden faydalı iĢler devĢirdi. Sınırları,
çareleri demokrasi çerçevesine uydurdu.
Bugün hükmünü icra eden halk iradesinin
geliĢip serpilmesine, ülke yönetecek bilgi ve
beceri kazanmasına hizmet etti.
Bizler imparatorluk varisiydik. Dik durmaya
alıĢmıĢtık. Yenidünyanın labirentleri
arasında dar geçitlerden geçerken eğilmeyi,
uçurumlardan atlarken zıplamayı, tabiata
uygun davranmayı onunla öğrendik.
Etrafa dehĢet saçan mahallenin kabadayısı
ellerine kelepçe takılı, polislerin arasında
sokağımızdan geçiyor. Kemal Kılıçdaroğlu
da dahil hiç sesi çıkmayanlar bugün, süklüm
püklüm duran eski belalıya doğru hamle edip
yüksek perdeden 'tutmayın beni' diye
bağırıyor. Aradan 14 yıl geçti. Süngüler
düĢtü. Süngülerin üstüne taht kuranların
saltanatı sona erdi. ġimdi herkes konuĢuyor.
Ölçüyü, o gün aynı kiĢilerin Necmettin
Erbakan için söylediklerine göre koymamız
lâzım.
Uzun bir hayat yanlıĢsız olmaz. Olsun.
Birçok Ģey farklı olabilirdi. Ama Necmettin
Erbakan isimli bir fani bu hayattan gelip
geçmeseydi, bugün sahip olduklarımızın
çoğu ellerimizden kayıp giderdi.
Tıpkı bir aile büyüğümüz gibiydi. BaĢımıza
gelenler, sahip olduklarımız ve
tükettiklerimizde payı büyüktü. Yekün
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
87
dediğim iĢte bu. Allah razı olsun. O
olmasaydı, bugün birçok Ģey farklı olurdu.
En azından aradan 14 yıl geçtikten sonra 28
ġubatçılara dönüp mangalda kül
bırakmayanlar bu kadar cesur laflar
edemezdi. O, zorbaları teskin etmek için
aramızdan kurban olarak seçtiğimiz kiĢiydi.
Hakkımız helâl olsun.
1 Mart 2011
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
88
Erbakan'a veda! – Mustafa Ünal
Fatih Camii'nin önünde içeri girenlere
bakıyorum.
Protokolün yöneldiği güney kapısının hemen
giriĢindeyim. Bu noktaya polis barikatlarını
aĢarak güçlükle ulaĢabildim. Caminin içi ve
avlusu erken saatte dolmuĢ, girebilmek
mümkün değil. Sürekli hoparlörden, "Lütfen
geriye doğru gidin!" uyarıları yapılıyor. Belli
ki içeride izdiham tehlikesi var.
Gökyüzü kara bulutlarla kaplı, sadece cami
ve çevresine değil havaya da hüzün egemen,
yağmur belli belirsiz çiseliyor. Namaz vakti
yaklaĢtıkça yoğunluk artıyor. Hep tanıdık
simalar... Siyasetin ve toplumun değiĢik
kesimlerinden insanlar camiye doğru
akmaya baĢlıyor. Yol boyunca üzerlerinde
Saadet Partisi'nin amblemini taĢıyan
heyecanlı gençler coĢkuyla tekbir getiriyor.
Kapıya doğru üniformalı bir grup yaklaĢıyor.
Herkesin gözü onların üzerinde... Çok
geçmeden kim oldukları anlaĢılıyor; Birinci
Ordu Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu ve kurmay
heyeti. Her birinin omzunda rütbesini
gösteren bolca yıldız var. Askerleri gören
Saadet Partili gençler yüksek sesle tekbir
getirmeye baĢladı. Tepkilerini bu Ģekilde
ortaya koydular. Tepkinin nedenini anlamak
zor değil. Bir partili, "PaĢaları burada
görmek güzel de, biraz geç kalmadılar mı?"
dedi.
Erbakan'ın vefat ettiği gün Genelkurmay'ın
yaptığı açıklama sürprizdi. IĢık KoĢaner hem
Ģahsı, hem de TSK adına taziye mesajı
yayımladı. Doğrusu askerden böyle bir jesti
kimse beklemiyordu. 28 ġubat sürecinde
asker doğrudan Erbakan'ı hedef aldı.
Ġktidardan uzaklaĢtırmakla kalmadı, önce
Refah'ı ardından da Fazilet Partisi'ni kapattı.
Askerin kurumsal olarak Erbakan'ın siyaset
tarzına, Milli GörüĢ çizgisine tepkili olduğu
sır değil, herkesin malumu.
Taziye açıklamasının ardından Ġstanbul'daki
en üst düzey askerî yetkilinin cenaze
namazına katılması neresinden bakılırsa
bakılsın çok ama çok anlamlı. Bir özür mü?
Evet, bir özür... 28 ġubat sürecindeki
kabahatin özrü. Bu özür sadece Erbakan'ın
Ģahsına değildir herhalde. Onun Ģahsında o
değerlere yakın duran herkesten özür. Kısaca
milletten özür...
Ġade-i itibar da diyebilirsiniz. Açıkça
Genelkurmay'ın baĢındakiler 28 ġubatçılarla
aralarına mesafe koydu. O süreci
onaylamadığını gösterdi. Kaderin cilvesi...
Erbakan'ın cenazesine katılan isim '28
ġubat'ın 1000 yıl süreceğini' ilan eden eski
Genelkurmay BaĢkanı Hüseyin
Kıvrıkoğlu'nun kuzeni, Hayri Kıvrıkoğlu.
Hüseyin Kıvrıkoğlu '1000 yıl sürecek' dedi,
kuzeni sürecin 10 yılda tarih olduğunu
anlamak istemeyenlere, Erbakan'ın
cenazesine bizzat katılarak anlattı. Hüseyin
Kıvrıkoğlu bu yaĢananlardan hoĢnut
olmamıĢtır herhalde.
Camiye girerken MHP lideri Devlet
Bahçeli'yi gördüm, ağır adımlarla yürüyordu,
üzüntüsü yüzüne yansımıĢtı. YurtdıĢından
gelenlerin sayısı da epey fazla... Pakistan'dan
Gazi Ahmet Hüseyin geçiyor. Ardından
yerel giysiler içinde dikkat çeken baĢka
simalar. DeğiĢik Ġslam ülkelerinden
geliyorlar. Birçoğuyla Erbakan'ın özel
hukuku vardı.
CHP'nin eski Genel BaĢkanı Deniz Baykal
bir grup arkadaĢıyla camiye doğru yürüyor.
"Erbakan'a son görevimi yapmaya geldim..."
diyor. 1975 koalisyon hükümetinde birlikte
çalıĢtılar. Refahyol'dan ortağı Tansu Çiller
de son vazife için camiye koĢanlardan...
Yanında Demokrat Parti BaĢkanı Namık
Kemal Zeybek var. Uzun yıllar Erbakan'la
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
89
yol arkadaĢlığı yapan CumhurbaĢkanı
Abdullah Gül, BaĢbakan Recep Tayyip
Erdoğan ve HAS Parti Genel BaĢkanı
Numan KurtulmuĢ... BaĢbakan Yardımcısı
Bülent Arınç, "Avluda izdiham vardı. Allah
herkese böyle ölüm nasip etsin!" dedi.
Cenaze namazının ardından Fatih
Camii'nden gökyüzüne 'Helal olsun' sesleri
yükseldi. Bu, Diyanet ĠĢleri BaĢkanı'nın
"Hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusuna
siyasetin ve toplumun değiĢik kesimlerinden
gelenlerin verdiği cevaptı.
2 Mart 2011, Zaman
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
90
Necmettin Erbakan'ı ebediyete
uğurlarken – ġahin Alpay
Bugün Türkiye siyasetinin en renkli
simalarından biri, eski baĢbakanlardan ve
Saadet Partisi genel baĢkanı Prof. Dr.
Necmettin Erbakan'ı ebediyete uğurluyoruz.
1982-2001 arasında tam zaman gazetelerde
editörlük ve yazarlık, 2002'den itibaren
Zaman'da yazarlık yaptığım halde rahmetli
Erbakan ile hiç tanıĢmadım. Rahmetli ile tek
dolaylı temasım, hakkında yazdığım bir
eleĢtiri yazısından dolayı açtığı hakaret
davası oldu. Onunla hiç tanıĢmayıĢımın
siyasi görüĢlerine yakınlık duymamıĢ
olmamla, Erbakan'ın Ġslamcılığıyla ilgisi
yoktur. Rahmetli Turgut Özal'ın görüĢlerine
hayli yakınlık duyardım, ama onunla da el
sıkıĢmak nasip olmadı. Bu eksiklerim,
önemli ölçüde benim gazeteciliğin habercilik
yanıyla fazla ilgili olmayıĢımdan
kaynaklanabilir.
ĠĢ, hele siyaset yapan herkesin olumlu ve
olumsuz, baĢarılı ve baĢarısız, desteklenecek
ve eleĢtirilecek yönleri vardır. Kiminde
birinci yönler ağır basar, kiminde diğerleri.
Bu da hiç Ģüphesiz söz konusu siyasiye
hangi açıdan baktığınıza bağlıdır. Üstelik
siyasileri içine doğdukları ortamın
koĢullarıyla değerlendirmek gerekir.
Rahmetli Erbakan'a veda ettiğimiz bugün
ben onun olumlu, baĢarılı ve desteklenecek
yönleri üzerinde durmak istiyorum.
Erbakan, 1960 sonrası Türkiye siyasi
hayatının en önde gelen, en etkili olmuĢ
kiĢiliklerinden biridir. Erbakan'ı anlamadan,
günümüz Türkiyesi'ni anlamak imkânsızdır.
Erbakan'ın en büyük hizmeti, Milli GörüĢ
Hareketi'ne öncülük ederek, otoriter laiklik
uygulamalarından muazzep olan dindar
kesimlerin taleplerini demokratik sürece
dâhil etmesidir. Bu durum, elbette tümüyle,
onun Ģahsi eseri değildir. Vesayet altında da
olsa Türkiye demokrasisi, denetimli bir
Ģekilde ve hayli gecikmiĢ olarak da olsa, en
azından 1970'lerden itibaren Ġslamcı akıma,
siyasetin kapısını açma basiretini
göstermiĢtir.
Bu kapıdan siyasete giren Erbakan ve
arkadaĢları, demokrasiye bakıĢlarında
eleĢtirilecek yanlar olsa da, her zaman
demokratik çerçeveye bağlı kaldılar, hiçbir
zaman Ģiddeti teĢvik etmediler. (Erbakan, en
baĢarılı eseri olan Refah Partisi, Anayasa
Mahkemesi tarafından kapatıldığında,
taraftarlarını sokağa dökmedi, protestoya
çağırmadı; karar aleyhine Avrupa Ġnsan
Hakları Mahkemesi'ne baĢvurdu. AĠHM'nin,
kapatma kararında sözleĢmeyi ihlal
görmeyiĢi, muhakkak ki almıĢ olduğu en
tartıĢmalı kararlardan biridir.) Erbakan'ın
kendisi ve özellikle dava arkadaĢları
hatalarından ders çıkarmakta ve izledikleri
politikaları halkın bir kısmının değil
bütününün taleplerine uygun olarak
yenilemekte hayli baĢarılı oldular.
Erbakan'ın baĢka bir önemli hizmeti, Fazilet
Partisi'nin kapatılması üzerine Adalet ve
Kalkınma Partisi'ni kuracak olan siyasi
kadronun "hoca"sı olmasıdır. Bu kadro,
birçok bakımdan Erbakan'ı aĢmayı baĢardığı
için üst üste seçim kazanıyor ve Türkiye'nin
kaderini değiĢtiriyor.
Erbakan, garip bir raslantıyla, artık ciddiye
alınacak kimsenin takdirle anmadığı 28
ġubat 1997 askeri müdahalesinin 14.
yıldönümünden bir gün önce, 27 ġubat'ta
vefat etti. Bugün çok daha iyi anlaĢıldığı
üzere, ne Erbakan "28 ġubat süreci" ya da
"post-modern darbe" ile baĢbakanlıktan
istifaya zorlanmayı, ne de Refah Partisi
kapatılmayı hak etmiĢti. Refahyol hükümeti,
eğer halkın taleplerine cevap vermeyi
baĢaramasaydı, muhakkak ki, seçimle tasfiye
olacaktı. Baskı ile iktidardan düĢürülmesi,
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
91
demokratik sürecin raydan çıkmasına ve
bunun sonucunda Türkiye'nin gerek
ekonomik, gerekse siyasi alanda yeni
badirelere sürüklenmesine yol açtı.
Erbakan'ın en yakın çalıĢma arkadaĢlarından,
Ģimdi BaĢbakan Yardımcısı Bülent Arınç 14.
yıldönümü dolayısıyla 28 ġubat
müdahalesini değerlendirirken Ģunları
söylemekte haklıdır: "Siyasi olaylarda
çözümü de, hakemliği de halka bırakmak
lazım. Halk bunu siyasi karar ve tercihlerle
çözdü. 28 ġubat'ı bir daha dirilmemek üzere
gömdü... 28 ġubat yargılansaydı bundan
daha büyük sonuç ortaya çıkmazdı. 28
ġubatçılar vicdanlarda yargılandı ve
mahkum oldular..."
2 Mart 2011, Zaman
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
92
Erbakan‟ı sevmiĢtim – Hüseyin Goncagül
Erbakan'ı sevmiĢtim. Çünkü benim henüz
Ġmam Hatip okulu öğrenciliği dönemime
denk düĢen zamanda Millî GörüĢ hareketinin
baĢlangıcında baĢta ben olmak üzere Türkiye
müslümanlarına Ġslami siyasette bir kiĢilik
ve kimlik sahibi olmayı öğretiyordu. Yıllarca
rejim yandaĢı medya ve büroksisince
horlanan, ezilen müslümanlara yeni kimlikle
dik durmayı öğretmiĢti o. Daha tıfıl bir
öğrenci iken en yakın akraba ve sosyal
çevremde okulumdan dolayı 'gerici'
önyargısıyla bakanlara Millî GörüĢ'ün
siyasal ve ekonomik hedeflerini sayarak
aslında müslümanların bu ülkenin
kalkınmasında Ġslam'ın engel değil bilakis
motor olduğunu anlatıyordum.
1972 Millî Selamet Partisi Üsküdar
TeĢkilatıyla tanıĢmamla baĢlayan mahalle
temsilciliğim 1980 askeri darbesiyle
Selimiye ve Maltepe Askeri cezaevlerinde
sekiz ay tutukluluk dönemini yaĢadığımız
siyasi rejimi biraz daha yakından tanımama
vesile olmuĢtu. Tabir yerindeyse derin
devleti biraz daha yakınen tanımama sebep
oldu. Sağolasın Hocam. Hâlâ dün gibi
hatırımda yaĢadıklarımız...
Erbakan Hoca vefat ettiğinde nedense birden
zihnimde bazı sloganlar tekraren canlanmaya
baĢladı: 'Önce Ahlak ve Maneviyat, Devlet
Millet KaynaĢması, Sanayide Millî Hamle,
Yüzbin Tank vs.'... Tabii tüm bunlar
1973lerde hafızama kazınmıĢ belki binlerce
kez gerek mitinglerde gerekse toplantılarda
söylediğimiz sloganlardı. Aslında bunlar
slogan değil her biri ayrı bir proje olan
gerçekleĢecek hedeflerdi. Hele ki bir de
delikanlı idealist yaĢtaysanız bunlar birer
ülkü idi sizin için. Erbakan Hoca'nın
eğiticiliği, ders vericiliği sloganlarında,
meydan mitinglerinde bile devam edici
nitelikteydi.
1974 Kıbrıs BarıĢ Harekatı yılları aynı
zamanda CHP-MSP koalisyonu döneminde
Hoca'nın her zaman iftiharla anlattığı en çok
Ġmam Hatip okulunun açıldığı dönemdi. Biz
de solcularla fakültede koalisyon halinde
olup davamızı daha rahat anlattığımız dönem
idi. Gerçi bu kez de diğer muhalifimiz olan
mason destekli renksizler de bize yeĢil
komünist yaftası vuruyorlardı. Ama ne gam.
Sağolasın hocam sayesinde, hizmete devam
herkese selam...
Ġmam Hatipler konusunda kendisinin
duacısı, minnetdarı oldum. KardeĢlerim,
yeğenlerim onun sayesinde her yerde Ģubesi
olan bu okullarda okuyarak dini ilimlerini
öğrenmiĢler, maneviyat sahibi olmuĢlardı.
En son olarak Mücahit Yanılmaz'ın
Ankara'da çocuğunun sünnet düğünü
davetinde hocamızla teĢerrüf ettik. Sezgin
Maden ile sahne alıp programı bitirdikten
sonra ellerini öperken bize memnuniyetini
ifade edip dua etti.
1992 Sultanbeyli Belediyesi Millî GörüĢ
belediyeciliğinin Ġstanbul'da ilk kalesi.
Erbakan hocamızın teĢrifiyle ilk Ģenliğinde
biz de sunuculuk ve konser vermek üzere
katılıyoruz. Ancak o yıllarda aynı zamanda
Üsküdar Özel Fazilet Lisesi'nde Ġngilizce
öğretmenliği yapıyoruz. O büyük coĢkunun
ardından ertesi gün gazeteler Hoca'nın gövde
gösterisini manĢet yaparken biz de
sayfalarda boy gösterince sağolsun o
zamanki ülkücü müdürümüz bizi makamına
çağırıp gazete fotoğraflarımızı önümüze
koyunca hesabımızı kesip ihracımız vesile
olmuĢtu sekiz yıl emek verdiğimiz okuldan...
Ama onda da hayır vardı. Çünkü aynı yıl
Türkiye'de TRT dıĢında özel radyo ve Tvlere
yayın serbestliği çıkınca ben de hemen ilk
göz ağrımız olan merhum Esad Hoca
Efendi'nin AKRA radyosuna baĢlamıĢtım.
Ancak oradaki sıkıntı da daha sonra Millî
GörüĢ belediyeciliğinin zirvesi olan
BüyükĢehir alınınca hizmetlerini mikrofonda
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
93
dile getirince sıklıkla radyo müdürümüz
Hüseyin Emin Öztürk çağırır radyomuzun
siyaset üstü bir çizgisi olduğunu hatırlatırdı.
Kanal 7 Erbakan Hocamızın insanımıza
kazandırdığı ilk Millî görüĢ çizgisindeki
televizyonumuzdu. Hatta ilk baĢörtülü hanım
spikerlerin ekranlara çıktığı kanal olma
özelliğindeydi. Tabi bir televizyonun ayakta
durması maddi olarak hiç de kolay değildi
eğer arkasında güçlü bir holding yoksa. ĠĢte
Hocamız bu konuda da adeta bir Millî
seferberlik ilan etmiĢ ve hayırsahibi
iĢadamlarına bir yemek daveti vererek benim
de tanık olduğum Kanal 7'ye destek
toplantısında Eresin Otel'de toplanılmıĢtı.
Hocamızın o toplantıda yaptığı konuĢmada
hiç unutamadığım cümlesi Ģu idi:
'Acıyıncaya kadar vereceksiniz!'... ĠĢte o
hayır sahipleri mallarından öylesine
acıyıncaya kadar vererek gün geldiğinde 28
ġubata direnecek tek kanal olarak var olan
televizyonu ayakta tutmuĢlardı.
Ne bileyim, insan bazan hani dertlenince
teselli olsun diye oradan buradan
konuĢurmuĢ ya. Benim ki de o kabil oldu
herhalde. Birden film Ģeridi gibi bazı
hatıralar canlandı zihnimde. Ne diyelim?
ġairin o güzel sözüyle bitirelim: "Yadında
mıdır doğduğun zamanlar, sen ağlarken
gülerdi alem. Öyle bir ömür yaĢadın ki
öldüğün zaman herkes ağlarken sen
gülüyordun"... Ġnna lillah ve inna ileyhi
raciun..
5 Mart 2011, Milli Gazete
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
94
Erbakan Hoca ölümüyle ölüleri diriltti –
Nurettin ġirin
Bugün hâlâ daha cenazesinin nerede olduğu
bilinmeyen Üstad Bediüzzaman'ın "Benim
ölümüm baĢınızda bir bomba gibi
patlayacaktır" sözü ve aynı Ģekilde "Benim
ölümüm hayatımdan daha ziyade Ġslam'a
hizmet edecektir" müjdesi, hayat içinde bir
hakikat olarak tecelli etmiĢ, Ġslami kimliği,
kiĢiliği ve gayreti dolayısıyla hapishanelerde
çürütülmek istenen bir Ġslam aliminin
dillendirdiği ilahi değerler ilahlık taslayan
tağutların putlarını ve diktalarını alaĢağı
etmiĢtir.
Üstad Bediüzzaman'ın bu anlam dolu
sözlerinin taĢıdığı derin manayı bütün
boyutları ve azameti ile Milli GörüĢ lideri
Prof. Dr. Necmeddin Erbakan'ın cenazesinde
gördük.
KıĢın ayazında ve hafta içinde Ġstanbul'un
Fatih Camii'ne sel gibi akan milyonlar,
tekbirler getirip "mücahid Erbakan" diye
haykırırken, ülkenin cumhurbaĢkanı,
baĢbakanı, meclis baĢkanı ve hatta silahlı
kuvetlerden bazı generallerinin tevhid
bayrağına sarılı tabutu omuzlarken, bir ucu
Fatih Camii'nde diğer ucu ise kilometrelerce
uzakta Zeytinburnu'ndaki Merkez Efendi
Kabristanı'nda olan insan seli Türkiye
Müslümanlarının kalbindeki ilahi aĢk ve
sevdayı en azametli bir Ģekilde ortaya
koyuyordu.
Adına "Ġstiklal mahkemeleri" denen katliam
tezgahlarının kurularak âlimlerin boğazlarına
yağlı kementlerin takıldığı, ezanın Arapça
okunmasının, Kur'an'ın öğretilmesinin,
baĢörtüsünün bağlanmasının yasaklandığı,
dindar insanların baskı altına alınıp
aĢağılandığı, insanların Allah yolundan
uzaklaĢtırılarak her türlü Ģeytani tuzaklara
sürüklendiği, batı emperyalizmin payandası
haline getirilen ülkenin siyonistlerin
çiftliğine dönüĢtürüldüğü bir döneme karĢı,
ilahi değerler ekseninde yeni bir dünya
kurmanın meĢalesini tutuĢturan Erbakan
Hoca, ölümüyle bile bir inkılab
gerçekleĢtirdi.
Erbakan hocanın ayağa kalkıĢı nasıl bir
inkılab idiyse, mele-i alaya hicreti de
öylesine bir inkılab oldu.
Sahih-i Müslim'de yer alan bir hadis-i
kudsi'de Ģöyle buyrulur:
"Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cibril'i
çağırıp "ben falan kulumu seviyorum, sen de
onu sev!" der. Cibril de onu sever ve sonra
gökyüzünde Ģöyle seslenir: "Allah, falan
kimseyi seviyor, siz de onu sevin!" bundan
sonra göklerdeki bütün melekler onu sever.
Sonra o kul yeryüzünde de herkes tarafından
sevilip kabul görür."
Acaba, buz gibi bir havada ve hafta içinde
milyonlarca insan Ġstanbul'da görülmemiĢ bir
mahĢeri tablo oluĢturuyorsa, böylesine
muazzam bir görüntü yukarıdaki hadis-i
kudsi'nin müĢahhas bir delili değil midir?
Bu ülkede baĢbakanlık yapan ve bir ömür
boyu siyaset sahnesinde yer alan bir Ģahsiyet
sabah vaktinde Ankara Hacıbayram
Camii'nden Ġstanbul Fatih Camii'ne
tekbirlerle getirilip milyonların omuzlarında
tevhid bayrağına sarılı tabutuyla hakka
uğurlanıyorsa, resmi ideolojinin ve çağdaĢ
cahiliyyenin putlarının devrildiği anlamına
gelmiyor mu?
Siyaset sahnesine çıktığı ilk andan son
nefesini verdiği ana kadar Ġslam Birliği'ni
savunan, batı emperyalizmi ve siyonizmin
askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik sultasına
karĢı Ġslami değerler ekseninde yeni bir
dünya, hak ve adalet nizamı kurmanın
kararlı mücadelesini veren, özellikle de
siyonist odakların tüm baskı ve komplolarına
karĢı bir an olsun eğilmeksizin siyonizm
putunu deviren Erbakan Hoca'nın savunduğu
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
95
değerlerin bu ülkede ne kadar da güçlü ve
köklü olduğunu göstermiyor mu?
Erbakan Hoca'nın son Ġran ziyaretini
organize eden Dr. Abdullah Velihah,
hocanın vefatı münasebetiyle Türkiye'ye
gelip cenaze merasimine katıldığında
gördüğü manzara karĢısında duygularını
Ģöyle dile getirmiĢti:
"Erbakan hoca Ġran'a geldiğinde onun nasıl
bir Ġslami Ģahsiyet olduğunu yakından
görmüĢtüm. Fikirleri, hedefleri, o yaĢına
rağmen enerjisi ve dünya Müslümanlarının
esenliği için olağanüstü gayreti hepimizi
etkilemiĢti. Özellikle de siyonizme karĢı
küresel bir Ġslam cephesi oluĢturma çabası
bizim için çok güzel bir örnek oluĢturmuĢtu.
ġimdi burada onun cenazesine gelen bu
insanları gördüğümde, Erbakan hoca'nın
tanıdığımızdan da büyük olduğunu anladım.
Gerçekten de çok müstesna bir Ģahsiyet.
KeĢke Ġslam ümmeti böyle Ģahsiyetlere daha
çok sahip olabilseydi."
Erbakan hocanın vefatının ardından medya
organlarında yapılan tartıĢmalar, yazılan
yazılar ve televizyon programları, hocanın
ölümüyle birlikte bir hakikat patlaması
gerçekleĢtirdiğini herkes itiraf ediyor.
Bu da Üstad Bediüzzaman'ın "Benim
ölümüm baĢınızda bir bomba gibi
patlayacaktır" sözünü bir kez daha
hatırlatıyor bize. Evet bu bir bomba
patlaması idi. Ancak bazı devletlerin sahip
olduğu nükleer silahlardan daha etkili ve
güçlü, fakat, gücünün kaynağını Alemlerin
Rabbi olan Allah'tan alan, beĢeri tağuti
güçlerin karĢısında çaresiz kaldığı manevi
bir bombaydı bu.
Hapishanelerin, prangaların, yasaklamaların,
kısıtlamaların, engellemelerin, tuzak ve
komploların patlamasını önleyemediği bir
bombaydı bu...
Ve sonuçta, Erbakan Hoca'nın yokluğu yeri
doldurulamayacak bir boĢluk açtıysa da,
onun ölümü yeni bir diriliĢin, yeni bir
ĢahlanıĢın habercisi oldu.
Acaba bu hakikati teslim ve takdir etmeyen
pak bir yürek, özgür bir vicdan olabilir mi?
Erbakan hocayı elbette çok özleyeceğiz, ona
olan sevgi ve muhabbetimiz kalbimizde
sönmeyen bir alev olarak yanıp duracak.
Ancak bu özlem ve muhabbetin yanısıra,
Erbakan Hoca'nın bu ümmete ve Türkiyeli
müslümanlara gösterdiği hedefleri
gerçekleĢtirmek, ve sonuçta özgür Kudüs'ten
Erbakan Hoca'yı selamlayıp Kudüs'ün
fethini müjdelemek için daha çok çalıĢacak,
mücadelemizi daha çok artıracak ve
günlerimizi daha fazla Erbakan'laĢtıracağız
inĢaallah.
"Ey Mutmain olan nefis! Allah senden razı,
sen Allah'tan razı, dön Rabbine! Gir
cennetime, gir kullarımın arasına."
7 Mart 2011, Milli Gazete
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
96
Erbakan emperyalizmi deĢifre etti -
Hasan Kösebalaban
Necmettin Erbakan yalnızca Türk siyasi
hayatının değil, Ġslam dünyasının da yakın
dönemdeki en önemli liderlerinden biriydi.
Erbakan Ġslam dünyasında bugün yaĢanan
geliĢmelerle ön plana çıkan hareket ve
partiler üzerinde ciddi tesirler bıraktı... Bu
açılardan Erbakan sadece yakın Türk siyasi
tarihine damgasını vurmakla kalmadı, Ġslam
dünyasının geleceğini de etkileyecek bir
miras bıraktı.
Vefatını müteakip Erbakan hakkında yapılan
yorumlar genellikle 28 ġubat dönemindeki
tecrübeye dayanıyor. 28 ġubat Türk siyasi
tarihinin yakın dönemde geçirdiği en büyük
siyasi travmalardan biriydi. Erbakan'ın bu
sürecin hazırlanmasında herhangi bir katkısı
olmadı, seçildiği koltuktan dıĢ destekli bir
operasyonla silah zoruyla indirildi. Tıpkı
kendisinden önce üç/defa yaĢandığı gibi.
Ancak Erbakan'ın siyasi hareketi daha uzun
bir döneme uzanıyor, 28 ġubat onun için
kendi ifadesiyle sadece bir virgül hükmünde.
Bu belki Erbakan'ın önünü tıkadı ancak
kendi eliyle tesis ettiği hareketin önünü açtı.
Erbakan'ın Türk siyasi tarihi ve
demokratikleĢme süreci açısından çok temel
iki katkısından bahsetmek gerekiyor. Milli
GörüĢ ile Erbakan, daha önce genellikle bir
sağ partiye oy verme eğiliminde olan sosyal
Ġslami oluĢumlardan farklı olarak
mütedeyyin kitlelere bağımsız bir siyasi
kimliği kazandırmayı Ve hedef tayin etmeyi
baĢardı. Bu bağımsız siyasi kimlik ve iktidar
talebi, siyaseten edilgen dindar kitlelere
kendi kaderlerinin tayin edilmesinde aktör
olma (agency) hüviyeti kazandırdı.
Ġkinci katkı olarak, Erbakan atlatılan bütün
badirelere ve uluslararası etkilere rağmen bu
talepleri legal bir platformda tutmaya özen
gösterdi ve bunda baĢarılı da oldu. 1970'li
yılların giderek kutuplaĢan ve radikalleĢen
siyasi ortamında Erbakan'ın taraftar kitlesi
Ģiddete tevessül etmeyerek, Ģiddetin hedefi
de olsalar yasal mücadele çizgisinden
çıkmadılar. Bağımsız Ġslami hareketi parti
zemininde hareket etmeye sevketmesi,
radikal Ġslamcı zeminlerde eleĢtiri konusu
yapılmıĢsa da gelinen nokta itibarıyla bu
vizyonun mütedeyyin kitleleri sisteme ve
yasal mücadele platformuna dahil etmek
suretiyle ülkeyi tahmin edilemeyecek
badirelerden koruduğu bir vakıadır. Bu
tavrın bir yansıması olarak Erbakan, 28
ġubat sürecini sabırla atlatılması gereken bir
geçici engel olarak gördü. Sürecin hiçbir
noktasında bir çatıĢma ortamı arayıĢında
olmadı ve kendi taraftar kitlesini sokağa
sürme yoluna gitmedi. Sadece bu açıdan
dahi Erbakan'ın demokratikleĢme sürecine
inkar edilemeyecek derecede önemli
hizmetleri oldu. Yine bu minval üzere,
Erbakan'ın Türkiye'nin farklı etnik
unsurlarını birbirine bağlayan, etnik
milliyetçiliğe karĢı kardeĢliği öne çıkaran bir
üslup geliĢtirerek toplumsal kaynaĢmaya çok
önemli bir katkı yaptı. O Türkiye'nin doğusu
ile batısı arasında bir köprü kurdu. Bugün
Türkiye'nin her köĢesinden oy alabilen
partilerin tamamının onun bıraktığı mirastan
filizlenmiĢ olmaları not edilmesi gereken bir
gerçektir...
Erbakan savaĢ sonrası Alman sanayileĢme
modelini yakından tecrübe etmiĢ, hatta bu
modele katkıda bulunmuĢ, bunun neticesinde
devleti ve ağır sanayii ön plana çıkaran bir
ekonomik kalkınma vizyonu geliĢtirmiĢti...
Erbakan'ın kazandırdığı dinamizmle Milli
GörüĢ Hareketi kendisini zamanın Ģartlarına
göre yenileme noktasında beceri
göstermiĢtir. Buna mukabil, Türkiye'deki
diğer siyasi hareketler, özellikle Kemalizm,
kendisini dönüĢtürmek için gerekli
dinamizmi gösteremedi, 30'lu yılların zihni
kalıplarını aĢamadı ve sırtını halka değil
militarizme dayanmayı tercih etti.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
97
Erbakan'ın en çok önem verdiği konuların
baĢında dıĢ politika geliyordu. En baĢından
beri Erbakan Ġslam dünyasının birliğini,
Filistin'in dramını vurgulayan bir söylemin
savunucusu olurken, onunla birlikte Ġslami
kesimlerde ortaya çıkan antikomünist
söylemden uzaklaĢıldı. Erbakan bu arada bir
Hıristiyan projesi olarak gördüğü Avrupa
entegrasyon sürecine de Ģiddetle karĢı çıkma
tavrını sonuna kadar korudu. 70'li yılların
iktidar ortaklığı döneminde bu vizyonunu
gerçekleĢtirebileceği tek alan olarak
karĢısına Kıbrıs sorunu çıkmıĢ ve Kıbrıs
harekatı kararına doğrudan müdahil
olmuĢtur. 1993'te Turgut Özal'ın vefatıyla
Türk siyaseti ve dıĢ politikası yeniden askeri
vesayet altına girerken geleneksel bürokratik
çizginin dıĢında dıĢ politika söylemini dile
getiren tek isim olarak Erbakan kalmıĢtı.
1995 seçimlerinde Refah Partisi'nin birinci
parti olarak çıkması uluslararası sistem
açısında bir deprem etkisi yapmıĢtı.
Seçimlerden sonraki bir yıl içinde birinci
parti olmasına ramen RPiktidar dıĢında
tutuldu. Bu oyalama döneminden sonra ise
nihayet Tansu Çiller'le birlikte Refahyol
Hükümeti kuruldu. Batı ile iliĢkileri
düzenleme görevini baĢbakan yardımcısı ve
dıĢiĢleri bakanı olarak Çiller üstlenmiĢti.
Erbakan ve ekibi ise enerjilerini ekonomik
kalkınmaya ve onun hayalini kurduğu Ġslâm
ülkeleri ekonomik birliği projesini
gerçekleĢtirmeye sevketti. Ġslam dünyasının
reel durumu ve uluslararası konjonktür her
ne kadar onun düĢlediği çapta bir
birlikteliğin kurulmasını engellese bile
sadece bir çağrı ile Asya ve Afrika'nın en
önemli sekiz Müslüman ülkesini D8
platformunda bir araya gelmeye ikna etmiĢ
olması baĢlı baĢına bir olaydır...
Erbakan, böyle bir birlikteliğin mümkün
olabileceğini göstermiĢti ve onun bu hamlesi
dıĢ politikada bir mitin yıkılmasını sağladı.
Türkiye Ģimdiye kadar neo-Oryantalist bir
havayla küçümsediği coğrafyanın lideri
olabilme potansiyeline sahip yegane ülkeydi.
Ġslam Ülkeleri Konferansı ile birlikte, D8
Türkiye'nin içinde bulunduğu ve Batı
onayını almayan tek çok taraflı birlikteliktir.
Bu giriĢimle Erbakan adeta uluslararası
sisteme meydan okumuĢ ve sistemin
Türkiye'ye biçtiği rolün ne kadar sınırlı
olduğunu deĢifre etmiĢti. Medyanın bir
kısmında bu giriĢim DonkiĢot'un D'si olarak
yaftalansa bile Türkiye'nin sahip olduğu ve
tarihi mirasından kaynaklanan olağanüstü
kültürel gücünün bir ispatıydı. Erbakan
küresel güç dengelerini kaale alma
anlamında realist değildi ve bunu fazla
önemsemedi. D8 kendisine ait olan yumuĢak
gücün farkında olmayan ve Kıbrıs ve AB
süreci gibi konularda burnu fazlasıyla
ezilmiĢ bir ülkenin sahip olduğu gücün
kaynağını gösteriyordu. Hükümetin
yıkılmasına malolsa bile bu giriĢim adeta bir
sırrın deĢifre olmasıydı. Tarihin Türkiye'ye
yüklediği özel bir anlam ve misyon vardı.
Türkiye bu misyona sahip çıktığı ölçüde
güçlü bir ülke olabilirdi.
Erbakan Türkiye siyasetinin geçirdiği bütün
zor zamanları tecrübe etmiĢti ve Batı'nın
Türk iç siyasetinde harekete geçirebileceği
unsurların yine farkındaydı. Ancak bir tavır
olarak, belki sahip olduğu inancın verdiği
özgüvenle, o bunları notralize edebilecek dıĢ
bağlantılar kurma yoluna gitmedi. 28 ġubat
kendisinden önceki bütün askeri müdahaleler
gibi dıĢpolitika bağlantılı olarak devreye
sokulmuĢ bir operasyondu. Kendisine
yönelik baskı ve haksızlığa karĢı geleneksel
tavrını koruyan Anadolu seçmeni sabırla
önlerine gelecek fırsatı bekledi.
Erbakan Türk siyasi tarihinin son elli yılına
siyaset dıĢında ve içinde damgasını vurmuĢ
bir Ģahsiyettir... Bununla birlikte o siyasette
medeni ve seviyeli üslûbunu kendisine karĢı
saygısızlık gösterenlere karĢı dahi korudu.
Nezaketiyle, sevecenliğiyle,
mütedeyyinliğiyle, Ġslam alemine yönelik
alaka ve muhabbetiyle, Batı sömürgeciliği ve
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
98
emperyalizme karĢı bakıĢıyla Erbakan,
gerçek bir Osmanlı beyefendisiydi.
7 Mart 2022, Star
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
99
Erbakan Utancım – Ahmet Turan Alkan
- O günlerde, mahalli gazetede yazı iĢleri
müdürüyüm (BaĢka müdürlük de görmedik
zaten!).
Sağda-solda hayli anlattım; müdürlük
haricinde herĢeyle uğraĢıyorum gazetede;
haber, köĢe yazısı, mizanpaj, tashih okuma,
soba yakma, ortalığı süpürme, odun kırma,
misafir ağırlama vesaire... Mesleki tatmin
açısından mutlu günler; akĢamları koca
kazanlı Heidelberg'in karnından çıkan ilk
nüshayı katlayıp alelacele eve yürümenin
keyfi unutulmaz.
1977 Haziranı'nda genel seçimler yapılacak.
Bütün siyasi liderler sırayla Ģehre gelip
miting yapıyorlar. Bizim gazetenin
patronları Adalet Partili; buna mukabil baĢta
ben olmak üzere çalıĢanların çoğunun gönlü
daha millici bir partiden yana. Patronlarla
ortak yanımız Ecevit'in CHP'sine ve
Erbakan'ın Milli Selamet'ine karĢı olmak.
O gün miting sırası Milli Selamet'te ve
Hoca'nın bölgede büyük ağırlığı var. Ġki
muhabirimiz mitinge gitti, ben birinci
sayfayı çizip mitinge ayırdığım yeri boĢ
bıraktım, arkadaĢlar gelecek, haberi
yapacağız ve evimize gideceğiz. AkĢama
yakın saatlerde gazetenin AP'li
patronlarından biri büyük bir heyecan ve
telâĢla gazeteye geldi; halbuki pek
uğramazdı.
-Duydun mu Ahmetçiğim dedi, "Mitingde
pankart açmıĢlar. Peygamber Erbakan
yazıyormuĢ, bunu da yaptılar, olur mu
kardeĢim, olur mu bu?.." Gazeteciyim diye
böbürleniyorsam da, Ģurada üç-beĢ aylık bir
mâzim var meslekte. 23 yaĢındayım, toyum,
safım: "Vay canına öyle mi; hemen sayfayı
yıkalım öyleyse. Haberi kim getiriyor,
fotoğrafını çekmiĢler mi pankartın?"
Küçümser, ayıplar gibi bir bakıĢ, "Bu da
sorulur mu, nasıl gazeteci olacaksın sen, vah
vah vah..." meâlinde...
-Elbette var, bizim ... çekti; Ģu anda alelacele
banyoya götürdüler filmi; rica ettim, bir
kopya da bizim için basacak. Merak etme
sen. Hadi gel gazeteyi yapalım!
Ömrümün büyük utançlarından biriydi o;
tam hatırlamıyorum (ArĢivde vardır ama),
manĢeti Ģöyle çektik: "Milli Selamet'in
mitinginde 'Peygamber Erbakan' pankartı
açıldı." Ardından "Ne kadar ayıp, herkes
lânetledi vb..."
Bu arada bekliyorum, ne gelen var ne
giden... Bir ara muhabirlerden biri geldi,
sordum, "Ben görmedim, çok kalabalıktı"
dedi. Patron ağabeyimiz, "Fotoğrafı geliyor,
yolda diyorum size" diye üsteliyor.
Uzatmayalım; sayfayı yaptık. Gazeteyi
bastık; nedense o gün baskı sayımız,
mûtadın yirmi-otuz katı fazla tutuldu; meğer,
birtakım kara propaganda çalıĢmaları için
köylerde dağıtılacakmıĢ!
Ertesi sabah telefonlar iĢlemeye baĢladı. Güç
durumdayım. Ġnsanlar haklı olarak protesto
ediyor, ağızlarına geleni söylüyorlar. Ben ise
çaresizce fotoğraf bekliyorum. Yok, yok,
yok. Gelmiyor ve asla gelmedi!
Haber baĢtan sona yalandı; kurmacaydı.
Politik, kirli ve ucuz bir tertibin parçasıydı.
Milli Selametçiler küplere binmiĢti;
haklıydılar. Ardından tehdidler geldi, birkaç
gün gazete civarında polis arabası bekletildi.
Tekzip yayınladık, özür diledik ama iĢ iĢten
geçmiĢti...
Hâlâ utanırım:Allah taksiratımı
affetsin...kandırıp o haberi yaptıran
patronum da çoktan rahmetli oldu. Politik
hırs bu kadar mı göz karartır? Allah onu da
affetsin.
Geçenlerde merhum Erbakan'ın ardından
"Hakkım varsa helâl olsun" diye yazmıĢtım;
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
100
bir okuyucu da, "Ya onun sizde hakkı
varsa?" diye sormuĢtu da oradan hatırladım,
içim sızladı.
7 Mart 2011, zaman
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
101
Erbakan ve Ġslâmcılık - Yalçın Akdoğan
Erbakan, siyasette yeni bir kulvar açmıĢ,
siyasete yeni bir soluk getirmiĢ, farklı bir
üslup kazandırmıĢtır. Erbakan, Ġslamcı bir
siyasi hareketi demokratik rejim içinde
ortaya çıkarmıĢ, büyütmüĢ, iktidara
taĢımıĢtır.
Türk siyasetinin son 40 yılına damgasını
vuran önemli liderlerden biri daha aramızdan
ayrıldı. Ozal'ın ve TürkeĢ'in cenazelerinde
gördüğümüz tablonun bir benzerini Saadet
Partisi Genel BaĢkanı Necmettin Erbakan'ın
cenaze töreninde de gördük. Partisi yüzde
3'lerde olan bir Genel BaĢkan vefat etti,
arkasından yüzbinler gözyaĢı döktü,
milyonlar üzüldü.
Erbakan, Türk siyasetinin dev çınarlarından
biriydi. BaĢbakan Erdoğan'ın dediği gibi o
sadece bir genel baĢkan değil, mücadelesiyle
ve açtığı çığırla kendisini ispat etmiĢ bir
liderdi...
Erbakan'ın beyefendi kiĢiliği ve mücadele
azmi, not edilmesi gereken bir meziyettir.
Erbakan, siyasette yeni bir kulvar açmıĢ,
siyasete yeni bir soluk getirmiĢ, farklı bir
üslup kazandırmıĢtır. Erbakan, Ġslamcı bir
siyasi hareketi demokratik rejim içinde
ortaya çıkarmıĢ, büyütmüĢ, iktidara
taĢımıĢtır. Erbakan'ın en büyük baĢarısı
toplumsal kesimlerle organik bağ kurabilen,
kent yoksullarını ve Anadolu sermayesini
peĢine takabilen Refah Partisi gibi bir partiyi
büyüterek iktidar ortağı yapabilmesidir.
Ġdeolojiler çağı olan 20'inci yüzyılda Ġslam'ın
ideoloji formatında gündeme getirilmesi
birçok ülkede Ġslami hareketleri
doğurmuĢtur. Ġslamcılık bir dini yenilenme,
diriliĢ, canlanıĢ ve ideolojileĢme sürecine
iĢaret etmekteydi, islamcılık, ekonomiden,
kültürel hayata ve siyasete kadar hayatın
farklı alanların' da örgütlenen, faaliyet
gösteren oluĢumlar üretmiĢtir. Türkiye'de de
islamcılık, sosyal, kültürel ve siyasal alanda
varlık göstermiĢtir. Bir çok Ġslam ülkesinde
siyasal Ġslamcılık denilince radikal, marjinal
örgütler, silahlı gruplar akla gelirken,
Türkiye'de demokratik bir parti öne
çıkmıĢtır.
Erbakan, siyasal Ġslamcılığı demokratik
zeminde ortaya koymuĢ, islamcılığın siyasal
taleplerini demokratik rejim içinde
tutmuĢtur. Bölgede Ġran devrimiyle yükselen
Ġslamcı enerji, Erbakan'ın çalıĢmalanyla
sistem içinde tutulabilmiĢtir. Bugün
Mısır'da, Tunus'ta, Libya'da muhalif siyasi
partilerin olmamasını Türk demokrasisinin
geliĢmiĢliğine vurgu yapanlar, Erbakan'ın bu
süreçteki katkısını ifade etmek
durumundadırlar. Erbakan, batılı anlamda bir
siyasi parti kurarak, sisteme yönelik
muhalefetini sistem içinde kalarak
sergilemeyi baĢarmıĢtır.
Erbakan, MNP, MSP, RP çizgisiyle klasik
sağ ile yollarını ayırmıĢ, Türk siyasetinde
Ġslamcılığı yeni bir kulvar haline getirmiĢtir.
Siyasal Ġslamcılık çözümü devlette gören,
değiĢimi, devlet marifetiyle yukarıdan
aĢağıya doğru tasarlayan, hayat alanlarını
dini değerlere göre tanzim etmeye çalıĢan bir
siyasal tasavvurdu. Erbakan'ın kendisine ait
bir hedefi, bir nevi kızıl elması veya ütopyası
vardı. Bu hedef, 'Adil Düzen' Ģeklinde ifade
ediliyordu. Adil Düzen'in merkezinde ise
toplum değil, devlet vardı. Siyaset, bu
düzeni devlet üzerinden kurgulamaya dönük
bir fonksiyon görüyordu. Devletçiliğin
yanında ikinci karakter 'millilik'ti. Erbakan
anti emperyalist, yerli, milli bir tasavvura
sahipti. Milli GörüĢ kavramı dini eğilimlerle
Ģekillense de merkezinde millilik yer
alıyordu...
20'inci yüzyıl sonunda islamcılık devletten
topluma ve bireye doğru kaymaya, farklı
dinamikler üzerinde yükselmeye baĢladı.
Kimlik mücadelesinin içeriği hak ve
özgürlüklerle, demokrasiyle, hoĢgörüyle
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
102
doldurulmaya baĢladı. Artık bir arada
yaĢamak, çoğulcu bir toplum modeli
üretmek, diğerlerini anlamak daha
önemliydi...
Erbakan Türk siyasetinde farklı bir figür
olarak çok önemli bir yere sahiptir. Allah
hayırlı hizmetlerini kabul etsin, rahmet
eylesin...
8 Mart 2011, Star
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
103
Türk-Ġslam sentezcilerine ne oldu? –
HaĢmet Babaoğlu
Vefatından bu yana Necmettin Erbakan
hakkında yazılanları, anlatılanları dikkatle
takip ettim.
Milli GörüĢ'ün "milli" yanı, Kemalizmle
çatıĢması, modernist Ġslamcı düĢünceyle
iliĢkisi ve tabii ki 28 ġubat bol bol tartıĢıldı.
Ama sanki çok önemli bir nokta atlandı
gibi geldi bana!
Erbakan ve arkadaĢları siyaset sahnesine
çıktığı sırada sağ siyasete hem ideolojik hem
de insan kaynağı olarak Türk-Ġslam
sentezcileri hâkimdi.
Güçlü ve gösteriĢliydiler. Devletin en derin
yerlerinden destekliydiler.
Dünya durdukça bu akım da gücünü
sürdürecek gözüyle bakılırdı onlara!
ġimdi kimse Türk-Ġslam sentezciliği lafını
bile hatırlamıyorsa, bunda Milli GörüĢ
çizgisinin büyük payı var.
Milli GörüĢçüler yavaĢ yavaĢ Ġstanbul
aydınları tarafından cilalanmıĢ Türk-
Ġslam sentezciliğine karĢı TaĢra'nın
muhafazakâr sesini yükselttiler.
BaĢtaki dostluk görüntüsü giderek tasfiyeye
dönüĢtü.
Yakın tarihimizin belki demokratik ve
sosyolojik yollarla gerçekleĢmiĢ tek siyasal
tasfiyesidir bu.
Sosyal bilimcilerin dikkatine sunarım.
10 Mart 2011, Sabah
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
104
Erbakan – Naci Bostancı
Hayata dair her Ģeyin hızlı bir akıĢla yittiği,
"katı olan her Ģeyin daha miadını
doldurmadan buharlaĢtığı" günümüzde bile,
bize bu duyguyu yaĢatan nadir insanlar
oluyor. Rahmetli Erbakan böyle bir isimdi.
Son kırk yılın siyasetini onsuz düĢünmek
mümkün değil. Elbette onunla birlikte ismi
öne çıkan baĢkaları da var. TürkeĢ, Demirel,
Ecevit aynı kuĢağın aynı Ģekilde etkisi olan
insanları. Dörtlüden hayatta kalan sadece
Demirel. "Bir devrin kapanıĢı" duygusunu
doğuran sadece bildik isimlerin sahneden
çekiliĢi değildir. Siyasetin her parlak ismi
aynı zamanda belli bir tavrın, dilin, tutumun
etkin temsilcisi, karakteristik kiĢisidir.
Kayıtlı oldukları belli tarihi ve toplumsal
Ģartlar vardır. Kapanan, aynı zamanda iliĢkili
oldukları dönemdir. Bu dört isim mütekabil
bağlarla hem kendilerini siyaseten takdim
etmiĢler hem de ötekilerin üzerinde önemli
tesirler sağlamıĢlardı. Rakiptiler, ancak
farkları, yaĢadıkları toplumsal Ģartların
sınırları nispetindeydi. Siyasetin sandıktan
çok elitlerin uhdesinde olduğu bir zamanda
bu sınırların çok uç noktalara uzanmayacağı
ortadadır.
Erbakan altmıĢlı yılların sonunda Milli
Nizam Partisi'ni (MNP) kurarak siyasete
atıldığında en azından belli bir çevrede
büyük bir heyecan doğurmuĢtu. Bu insanlar,
küçük-orta ölçekli esnaf, tüccar kesimi,
okumaları üzerinden gelenekle modernliğin
arasına sıkıĢmıĢ olan entelektüeller, her
nasılsa bürokraside orta düzey konumlara
yükselmiĢ ancak egemen anlayıĢın kenarına
düĢmüĢ teknik-bürokrat kadro, nihayet
slogan düzeyinde bile olsa Ġslamî
terminolojiye karĢı derin bir hassasiyetle
davranan halk katındaki insanlardı.
Modernliğin Ģartlarında kendine yöntem
bulmaya yol çizmeye çalıĢan Ġslam vurgulu
yeni bir siyasal dil doğmaktaydı. Bu dilin
birinci vurgusu "ahlak ve maneviyat",
ikincisi ise ağır sanayi idi. Ahlak ve
maneviyat, hızlı değiĢim dönemlerinde
değerlerde yaĢanan istikrarsızlığa karĢı bir
duruĢu temsil ediyordu. Ağır sanayi ise,
Ġslam'la Batı arasındaki iliĢkilerin yakın
tarihe dair okumasında, niçin geriledik, niçin
kaybettik, türünden sorulara bir mukabele,
telafi edilmesi gerekene yönelik bir
açıklamaydı. Ağır sanayiyi geliĢtirmeli,
fabrika yapan fabrikalar kurulmalıydı. Ġslam
coğrafyası Batı karĢısında düĢmüĢ olduğu
zilletten ancak fenne, tekniğe, sanayileĢmeye
yatırım yapmakla kurtulabilirdi.
MNP, bırakın Ġslami bir siyaset okumasını
ve pratiğini, Ġslami terminolojiye ait her tür
kelimeye karĢı alerjiyle davranan, onun
kamusal alanda görünür hale gelmesini
laikliğe meydan okuma olarak değerlendiren
elitist hegemonyayı harekete geçirdi. Parti
kapatıldı. Eğer bir siyasetin toplumsal temeli
varsa parti kapatmanın ancak tabela
indirmek olabileceği burada da görüldü.
PeĢinden Milli Selamet Partisi (MSP)
kuruldu ve 1973 seçimlerinde büyük baĢarı
elde etti. Aynı Ģekilde, sırtındaki
alıĢılageldik elbiseyi çıkartarak yeni bir
perspektifle sahne alan Ecevit ve onun
partisi CHP ile koalisyon kurdu. Genel
manada sağ ve sol olarak adlandırılan
kesimler arasındaki uçurum derinleĢirken
MSP-CHP koalisyonu hayli ĢaĢırtıcı bir
iĢbirliği olarak görüldü. "Memleketi
hükümetsiz bırakmamak için elini taĢın
altına koyma" gibi sözlerle koalisyon
meĢrulaĢtırılmaya çalıĢılsa da gerçekte
aradaki çeliĢkiler kadar bağlar da
sanıldığından daha derindi. MSP de o
dönemde tıpkı CHP gibi orta, orta alt
sınıflara ilgi duyuyor, onların temsilini
yerine getiriyor, aynı zamanda dıĢ politikada
belirgin bir millici çizginin sahipliğini
yapıyordu. Kısa ömürlü koalisyon alt
sınıflara yönelik büyük hamleler
gerçekleĢtiremese de millici dıĢ politikanın
ürünü olarak, her türlü riski hesap edip
Kıbrıs harekâtına karar verebildi.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
105
12 Eylül'e kadar olan dönemde AB karĢıtı,
Ġslam ülkeleri dayanıĢmasını öne çıkartan,
adil bölüĢüme vurgu yapan, daha yoğun bir
Ġslami terminoloji ile siyaseti bütünleĢtiren
bir MSP vardır. Erbakan, kullandığı siyasal
dili bakımından engellerle dolu olan
müzakere alanında üslubuyla yer tutmaya
çalıĢtı, yumuĢak ifade biçimiyle rakiplerini
ĢaĢırttı. 12 Eylül'le birlikte ise siyasi
rakipleriyle aynı kaderi paylaĢtı. Ġki merkez
partisinin lideri kısa bir tutukluluğun
ardından serbest bırakılırken merkezkaç
siyasetlerin temsilcileri Erbakan ve TürkeĢ
hayli uzun bir süre tutuklu kaldılar.
Bir davaları olan siyasiler, Ģartlara bakarak
hareket etmezler. Aksine tutkuyla bağlı
oldukları davalarını her Ģartta var etmeye,
eğer engeller iterek, omuz vurarak
yıkılmıyorsa kafalarını vura vura o engelleri
ortadan kaldırmaya çalıĢırlar. 91
seçimlerinde ittifak ve onun üzerinden
Meclis'te temsil imkânını bulma, böyle bir
anlayıĢın ürünüdür. Sonrasında ise artık ismi
Refah Partisi (RP) olan Erbakan'ın partisi,
milli görüĢ ve adil düzen gibi parolaları
muhafaza etmekle birlikte siyasal
yaklaĢımını radikal bir Ģekilde revize etti.
Ġslami vurgudan muhafazakârlığa geçilirken
her açıdan modern bir dil benimsendi.
Neticesi, 95 seçimlerinin ardından iktidar
oldu. Milli görüĢteki değiĢimi yeterince
kavrayamayan, siyasal zaferini yerleĢik
iktidar iliĢkilerini dönüĢtürecek bir meydan
okuma olarak gören elitler 28 ġubat'ı
gerçekleĢtirdiler. Erbakan, bir kez daha
siyasetin arka sıralarına itildi. Ġki binli
yıllarla birlikte ise Saadet Partisi ile yoluna
devam etti. Türkiye'deki toplumsal dönüĢüm
ile siyaset arasındaki bağları baĢarıyla kuran
ve Erdoğan'ın karizmatik liderliğinde bu
alanı bütünüyle kapsayan, temsil eden
AKP'nin varlığı Erbakan'a hareket alanı
bırakmamıĢtı. O da siyasal dil olarak
geleneksel repertuar ile yetindi, iktidar
eleĢtirisi üzerinden yol ve yön aradı.
Erbakan'ın siyasetimiz ve toplumsal
hayatımız üzerindeki iki büyük tesiri; çileli
bir yolculuk sürecinde Ġslam'la devleti
barıĢtırması, Batı karĢısında beliren zayıflık
güçsüzlük duygusu yerine meydan okuyucu
bir duruĢa kuvvet vermesidir. BaĢta
sanayileĢme olmak üzere çeĢitli konularda
"Biz yapamayız, bizim harcımız değil"
türünden gerçekçilik zannedilen tavrın
yerine "Biz çalıĢır ve azmedersek her Ģeyi
baĢarabiliriz"in yerleĢmesine mihmandarlık
etti.
Doksanlı yılların ortalarına doğru Balgat'taki
RP binasının da bulunduğu yerdeki camiye
cuma namazı için gitmiĢtim. Cemaat
kalabalıktı, bahçede de saflar tutulmuĢtu.
Tam namaz baĢlarken Erbakan geldi. Öne
geçmek ya da camiye girmek gibi hiçbir
harekette bulunmaksızın safların en arkasına
geçti ve bir köĢede namaza durdu. Üstünde
jilet gibi ütülü bir takım elbise ve parlak sarı
renkte kravat vardı. Namazdan sonra
herkesle tek tek tokalaĢtı. Bunların arasında
sarıklı ve Ģalvarlı birkaç genç de vardı.
Onlarla Erbakan'ın tokalaĢması ilginç bir
kontrast oluĢturmuĢtu. Erbakan o gençler
için her bakımdan lider ve örnek kiĢiydi
ancak sanki kıyafet bu örnek olma halinde
paranteze alınmıĢ gibiydi. Onlar Erbakan'ın
tiril tiril takım elbisesine bakarken ne
düĢündüler, rahmetli onlar hakkında
aklından neler geçirdi, bilemiyoruz. Ancak
bir büyük davaya yaslanan her siyasi
harekette öyle anlaĢılıyor ki bazen kimi
fanteziler, hayaller, kurmacalar lideri aĢkın
bir çizgide ilerleyebiliyor ve bunu yapanlar
aradaki uçurumu kim bilir ne tür
meĢrulaĢtırıcı söz dağarıyla dolduruyorlar.
Bugün Türkiye'de devletle millet, siyasetle
toplum arasındaki mesafe önemli ölçüde
kapatılmıĢ ve bağlar sıkılaĢtırılmıĢsa bunda
hiç Ģüphesiz Erbakan'ın haklı bir yeri var.
Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
106
16 Mart 2011, Zaman
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
107
Erbakan'ın Günaydın Röportajı 1977
Gazete: “Diğer parti liderlerinin geçmiĢi
hakkında herkesin az buçuk bir fikri vardır.
Fakat biz, gazeteci olmamıza rağmen MSP
Genel BaĢkanı Sayın Prof. Dr. Necmettin
Erbakan‟ın gençliği ve özel hayatı hakkında
kâfi bilgimiz yoktu.. Kendisinden bu
mevzuda bizi aydınlatmasını rica ettik.
Ricamızı kabul eden Sayın Erbakan,
müsaade ettiği zamanlarda 360 dakika, yani
6 saat zaman alan teypler doldurdu… Bu
teypler, Erbakan‟ın çocukluğundan bu yana
olan özel hayatı ile politikaya atılıĢını ve
siyasi mücadelesini kendi ağzından
yansıtmaktadır. Biz bu teyp konuĢmalarına
ne bir kelime ilave ettik, ne de bir kelime
çıkardık” diye baĢlıyordu.
-Hocam teyp hazır sizi dinliyoruz.
-Efendim bizim dedelerimiz kozan
oğullarındandır.
Kozan oğulları bugünkü Fethiye ile Adana
arasındaki sahil bölgesinde hükümrandılar.
Selçuklu Türklerindendir. Osmanlılara asker
ve vergi vermekle beraber kendi içiĢlerine
müstakil kalmıĢlardır. Bu hal Cennetmekân
Sultan Hamit zamanına kadar sürmüĢtür.
Sultan Hamit bu beyliğe son verildiğinde
büyük dedemin ağabeyi son kozan beyi idi.
Beylik son bulduktan sonra büyük dedem ve
ağabeyi Sultan tarafından Ġstanbul‟a
getirilmiĢlerdir. Rahmetlik babam Mehmet
Sabri Bey Ġstanbul‟da bulunduğu zaman
hukuk tahsili yapmıĢtır. O zamanın hukuk
tahsili tabii… Kadı olarak göreve
baĢlamıĢtır. Ve ilk görevi MuĢ‟un genç
kazasında olmuĢtur. Balkan harbi falan
sırasında olabilir. Çünkü seferberlikte
Erzurum‟daydı. (Rus ve Ermeni saldırıları
sırasında) O acıları yaĢamıĢtır. Kendisi
bundan sonra takriben 40 sene Türkiye‟nin
muhtelif yerlerinde kadılık ve ağır ceza
reisliği olarak görev yapmıĢtır. Evet, 40 yıl
bu görev esnasında Bingöl Genç‟den
baĢlayarak, Türkiye‟nin çeĢitli yerlerini
dolaĢmıĢtır, bu meyanda Kastamonu‟da
bulunmuĢtur. Tekirdağ‟da bulunmuĢtur.
Erzurum‟da bulunmuĢtur. Sinop‟ta
bulunmuĢtur. Afyon, Kayseri, Trabzon…
Buralarda kadı ve ağır ceza reisi olarak
görev yapmıĢtır. Sinop‟tayken, 29 Ekim
1926 yılında ben doğmuĢum. Sinop‟tan
sonra Kayseri‟de, Trabzon‟da ve kısa bir
süre de Afyon‟da bulunduk. Benim nüfus
kütüğüm afyon‟a kayıtlı idi. Oradayken
nüfusa kaydedilmiĢ bulunuyor idik.
KardeĢlerinden hiçbiri baba mesleğini
seçmiyordu
Biz 6 tane kardeĢiz. En büyük kardeĢim
Ankara‟da cilt ve deri hastalıkları
profesörüdür; Nizamettin Erbakan. O‟nun
küçüğü Ġzmir‟de göz profesörüdür;
Selahattin Erbakan. Ben 3 numarayım. 4
numara Kemalettin Erbakan, Ġstanbul‟da diĢ
tabibidir. 5 numara kız kardeĢimdir.
Eczacılık Fakültesini bitirmiĢtir, ismi Atıfet
Aydın, evlidir. Ondan sonra 6 numara
mühendislik tahsil etmiĢtir ve serbest olarak
çalıĢmaktadır. Ġsmi Akgün Erbakan„dır.
Görüldüğü gibi ailede büyük çoğunluk tıp ve
mühendislik tahsili üzerindedir ve hiçbir
tanesi de baba mesleğine intisap
edememiĢtir. Hâlbuki rahmetli Pederim çok
arzu ederdi…
Ġlk ezan sesini 4 yaĢındayken duyuyor ve
ruhuna iĢliyordu
Sinop‟tan sonra Kayseri‟ye geldik,
Kayseri‟de 5 sene oturduk.
Çocukluğumuzun ilk dönemiyle ilgili
hatıraların mekânı Kayseri‟dir. O yıllardan
hatırladığımız hadiseler Laleli Cami‟siyle
ilgilidir. Bu bir Selçuklu Camisidir.
Çocukluğumuz laleli cami‟sinin avlusunda
oynayarak geçmiĢtir. Ve ramazan günleri
camide birçok yaĢlı insanların sükûnet ve
vakar içinde camiye girip çıkıĢlarını hala
hatırlarım. Ve yine Kayseri‟de ilk defa bir
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
108
Cuma günü ezan sesini duyduğumu
hatırlıyorum. 3 veya 4 yaĢında idim.
Bir sene önce Kayseri‟ye gittiğimiz zaman,
çocukluğumuzda oturduğumuz evler
duruyordu. Bu evleri gezdik. O vakitler
oturduğumuz ev, hacı Ġbrahim Efendi
isminde bir muhterem zatındı. Asıl ev
kısmını bize vermiĢti… Kendisi onun
yanındaki kulübe gibi kısmında oturan çok
değerli bir insandı. ġimdi onun torunu bizim
oturduğumuz evde oturuyor. Gittiğimiz
zaman o genç çocuk bize evi gezdirdi. Fakat
evin içerisindeki her noktayı benim ondan
çok bilmeme hayret etti. Meselâ evin
merdivenin altında bizim, söğüt dallarından
yaptığımız düdükleri koyduğumuz taĢın
oyukları vardı. Tabii, o oyukları adamcağız
ne bilsin, Ģurada Ģunlar var, Ģunun arkasında
Ģunlar var, dedikçe ĢaĢırıyordu.
Babam 40 yıllık hizmetten sonra
Trabzon‟dan emekli oldu
Kayseri‟de en fazla 6 yaĢına kadar kaldım.
Bunlar çocukluğumuzdaki hatıralardır.
Kayseri‟de Cumhuriyet Ġlkokulu‟na
baĢladık. Ve Cumhuriyet Ġlkokulu‟nda
takriben 1 ay kadar okuduktan sonra
Trabzon‟a gittik. Rahmetli peder Trabzon‟a
nakledildiği için… Trabzon‟da Gazi PaĢa
Ġlkokulu‟nda okuduk. 5 sene de Trabzon‟da
kaldık. Ġlkokulu orda bitirdik.
Rahmetli peder 40 senelik bir hizmet
devresinden sonra, Trabzon‟dan emekli oldu.
Ġstanbul‟a yerleĢtik. Fatih‟e… Ecdattan
kalma bir evimiz vardı. Orada oturduk. Lise
ve ortaokul olarak Ġstanbul Erkek Lisesine
gittik.
Ġstanbul Erkek Lisesi‟ni birincilikle
bitirdikten sonra Teknik Üniversite
baĢlıyordu
Ġstanbul Erkek Lisesi‟nden sonra Teknik
Üniversite‟ye girdik. Aslında Ġstanbul Erkek
Lisesi‟ni birincilikle bitirmiĢtik. Teknik
Üniversiteye isterseniz imtihansız
girebilirsiniz dediler. 30 kiĢi imtihansız
girmiĢti. Ben bunu kabul etmedim, imtihana
girdim. Bu imtihana aĢağı yukarı 2 bin talebe
girmiĢ idi. Ġlk 10 kiĢinin arasında derece
aldık, bu 2 bin kiĢinin içerisinde…
-Süleyman Bey de mi o yıl girmiĢti Teknik
Üniversiteye?
-Hayır, Süleyman Bey benden bir sene önce
girmiĢti. Süleyman Bey ilk 100 kiĢinin
içinde, 100‟üncü falan girmiĢtir. 120 kiĢi
alınıyordu zaten mektebe.
-Aynı sınıfta okuduğunuza göre Süleyman
Bey bir sene kaldı mı efendim?..
-Hayır, Süleyman Bey 1. Sınıf‟a girmiĢti,
ben ise doğrudan ikinci sınıfa girdim. O da
2. Sınıfta idi, böylece 2. Sınıfta buluĢtuk.
-Lâkabı neydi efendim Süleyman Bey‟in
mektepte?
Süleyman Demirel aslında sessiz, silik bir
çocuktu
-Süleyman Beyin lâkabı falan yoktu. Aslında
sessiz, silik bir çocuktu, yani, koridorlarda
tek baĢına gider gelirdi. Teknik Üniversitede
böylece beraberce, birleĢtik. Ve 1948
senesinde teknik üniversiteyi aynı devrenin
elamanı olarak bitirdik. Yalnız biz 1948
Haziranda mezun olduk, Süleyman Bey
bütün sınıfı ile beraber ġubat ayına ikmale
kaldı. Ve O, 1949 senesinin Ģubatında mezun
oldu.
- Yani Demirel sizden bir yıl önce
baĢlamasına rağmen, 1 yıl sonra
bitirebildi?...
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
109
Bizim sınıfımız aĢağı yukarı bütün Ģubelerle
beraber 200 kiĢilik bir sınıftı. Yani 50 tane
kadarı makinadaydı, 100 tanesi kadarı
inĢaattaydı.. Elektrik ve mimari kısımları
vardı. 4 tane fakülte olmak üzere, 4
fakültenin yekûnu takriben 200 kiĢi
tutuyordu. Bu 200 kiĢi ile beraber tabii 2.
Sınıfta dersleri beraber okuduk. Zaten bizim
zamanımızda Teknik Üniversite 6 senelik bir
mektepti.
Ġlk 3 sınıfında bütün fakülteler bir arada
okurdu. Sonra ihtisas ve meslek derslerine
ayrılırdı. Onun için 2. 3. Sınıflarda bütün
dersleri beraberce okuduk. Bu beraberce
okumuĢ olduğumuz derslerde, analitik
geometri, analiz gibi riyaziyeye ait derslerde
hocalar imtihan notlarını sınıfta okurdu. Bu
imtihan notlarında biz hep on numara
alıyorduk. Ve ikinci sınıfa girdiğimiz halde,
onların içerisinde en yüksek numarayı
alıĢımız, tabii dikkatlerini çekiyordu. Biz
onların sınıfına bir sene sonra geldik.
Aslında bu bir sene sonra geliĢ dolayısıyla 1.
Sınıf derslerini okumadığımız halde büyük
muvaffakiyetti bu.
Süleyman beye eğe dersleri ağır geldiğinden
inĢaata geçiyordu
Süleyman Bey makineci olarak girmiĢtir
üniversiteye. Eğe dersleri ona ağır geldi…
Bu yüzden ikinci sınıfta inĢaata çevirdi.
-Neden ağır geliyordu?
-Çünkü eğe dersleri hakikaten zordu. Bir
usta gibi 4 saat eğe sallamak vardı.
Biz girdiğimiz zamanlar o inĢaat Ģubesine
kendisini intikal ettirmiĢti. Ama
arkadaĢlardan duyardık ki, bilhassa bu eğe
dersleri Ona zor gelmiĢ bu yüzden
makinadan inĢaata geçmiĢ…
Erbakan Almanya‟da, Leopard
tanklarının motorlarını yapan fabrikaya
baĢmühendis oluyordu
Almanya‟da 3 yıl kaldıktan sonra 1954
yılının mayıs ayında askere gittim. Vatani
görevimi Ġstanbul‟da Kâğıthane‟deki
Ġstihkâm Okulu‟nda motor hocası olarak
yaptım
Nitekim biz ikinci sınıfta bu tesviyecilik
derslerine devam ettik, makine Ģubesi
talebesi olarak… 4 saat eğe sallanmaktaydı,
ondan sonra da kontrolde kabul edilmesi
lazımdı. Zor bir derstir. Yani, insan nefsine
güç gelen bir derstir. Eğe sürmesini
bileceksiniz. Koskocaman bir demiri
yontacaksınız ve onu diğer bir altıgen
demirin içerisine girecek hale getireceksiniz.
Böyle ıĢığa baktığınız zaman hiçbir tarafı
fazla eğelenmiĢ olmayacak. Tam makineden
çıkmıĢ gibi olacak…
-1948 senesinde Teknik Üniversiteden
mezun olduk.. 1948 senesinden sonra 1951
yılına kadar geçen 3 senelik bir zaman
zarfında ben mezun olur olmaz Motorlar
Kürsüsü‟ne asistan oldum. Zaten Motorlar
Kürsüsünden Öğretim Üyeleri beni
bekliyorlardı.
Haziran‟da mezun oldum. 1 Temmuzda
asistan olarak öğretim üyeliğine atandık.
Yani imtihanların hemen hemen bittiği gün,
aynı fakültede Hoca olarak göreve baĢladık.
(Bu bir ilk sayılırdı)
Deutz Motor Fabrikası tarafından
Almanya‟ya çağrıldım
Prof. Selim Palavan‟la beraber ikimiz
üniversitede motor dersi vermeye baĢladık.
Sonradan o gemi fakültesine geçti. Onunla
beraber kürsü arkadaĢı olarak dersleri
bölüĢerek verdik. O makine dinamiği
kısmını veriyordu, ben motor derslerini
veriyordum. Ve bir yandan da tabii
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
110
tezlerimizi hazırlıyorduk. Bu tezler 1951
senesinde tamamlandı. Çok baĢarılı bir tez
oldu. Ve bunun arkasından üniversite
tarafından Almanya‟ya gönderildik.
Almanya‟da 3 sene kadar kaldık. 1954‟de
tekrar döndük. Bu kalıĢımız esnasında bir
yıllık bir devrede, Almanya‟da 3 tane tez
hazırladık. 1 - O gün size söylediğim doktora
tezi, 2- Teknik Üniversiteden Doçentlik tezi
ve 3- Alman Ġktisat Bakanlığı‟na
“motorlarda ekonomi” hakkında bir tez.
Bu tezler Almanya‟da neĢredildi. Klockner
Humboldt Deutz A.G.”KHD” motor
fabrikasının umum müdürü bizi, davet etti.
Motorlar hakkında tezimizi okumuĢ, çok
beğenmiĢ ve hayret etmiĢti.
Leopard tanklarının motorlarını yapan
fabrikaya baĢmühendis atandım
Almanya‟daki motor mecmualarında çıkan
makalemiz dolayısıyla direktör Flatz,
KHD‟nin umum müdürü olarak beni davet
etti. O zaman Almanya leopard tanklarının
motorlarını hazırlıyordu. Bu tank motorları
inkiĢaf bakımından teknik problemleri çok
güç olan sorunlu bir motor idi. Bizim
doktora tezimizdeki çalıĢma mevzularıyla
ilgili olduğu için orada bana araĢtırma
baĢmühendisliği teklif ettiler. Ve ben Teknik
Üniversite‟ye dönüp doçentlik imtihanlarımı
verdikten sonra orada araĢtırma
baĢmühendisi olarak görev yaptım.
1953 senesinde, takriben 1 yıl kadar çalıĢtım.
Sonra 1956 senesinde tekrar Almanya‟ya
aynı araĢtırmalar için davet ettiler. Bir kere
daha 1956 yılında 6 ay kadar kaldım.
27 yaĢında Teknik Üniversite‟nin en genç
doçenti unvanını kazandım
-1953 yılında doktor olduk. 53 yılının
baĢında, Mart ayında doktora imtihanlarını
verdim, 53 yılının Mayıs ayında Teknik
Üniversite doçentlik imtihanlarını verdik.
Bunlar ayrı ayrı iki tezdir, biri baĢkadır,
diğeri baĢkadır.
1 Mayıs 1953‟ten itibaren Almanya‟daki
“KHD”de araĢtırma baĢmühendisi olarak
baĢladık. O sırada, Teknik Üniversitede
doçentlik imtihanlarını da baĢarıyla
tamamlamıĢtık. Ve ondan sonra teknik
üniversitede, esasen ilkokula küçük yaĢta
gittiğim için, 6 yaĢında, 17 yaĢında teknik
üniversiteye girdim. 5 senede bitirince 22
yaĢında çıktık. Bütün bu tezlerin hepsinin
hazırlanması da 5 senede olduğu için 27
yaĢında doçent oldum. Bu Teknik
Üniversite‟nin en genç doçenti olmak
demektir.
Aynı zamanda Almanya‟da da en genç
doktorasını yapan kimse idim. Teknik
Üniversitede de en genç doçent oldum ve
Teknik Üniversite‟de doçent olup
Almanya‟da bu motor sahasında 1 sene
çalıĢtıktan sonra tekrar geldim.
Teknik Üniversite‟deki doçentlik vazifesine
birkaç ay devam ettikten sonra askere gittim.
1954 senesinin Mayısının sonuydu galiba…
Askerliğimi istihkâm olarak Ġstanbul‟da
yaptım
1.5 yıl askerliğimizi istihkâm olarak
tamamladık. Ġstanbul‟da, Kâğıthane‟de 6
aylık kısmını okulda yedek subay olarak
yaptık. Onu yaptıktan sonra, 1 yıl müddetle
hem Kâğıthane‟deki okulda motor hocalığı
yaptık, hem de Kâğıthane‟deki okulun
emrinde dördüncü kademeyle görevli
bulunan Ġstihkâm Bakım Birliği‟nde teknik
müdür olarak görev aldık.
-Hatırladığınız askerlik arkadaĢınız var mı?
-Askerlik arkadaĢımız çoktur. Bizim
askerlikten arkadaĢımız, Baki ÖniĢ var. Ben
çavuĢ idim o on baĢım idi. Baki ÖniĢ, Yusuf
Ziya ÖniĢ vardır ya, ĠĢ Bankası umum
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
111
müdürü, onun oğlu… Askerlik arkadaĢım
çoktur, fakat siyasete atılanların içinde fazla
bir kiĢi sayamayız. Batının en geliĢmiĢ
tankı “Leopard”ların ateĢleme sistemini
yeniden programladım
Bugün, Batı Blokunun en geliĢmiĢ tankı olan
Leopard tankının yüksek savaĢ
etkinlikleriyle, en ağır Ģartlarda bile görevini
yerine getirmeleri, olumlu Ģöhretinin
doğruluğunu ortaya koymaktadır. 40 ton
ağırlığında, 2 metre 62 santim yüksekliğinde
6 metre 94 santim uzunluğunda ve 3 metre
25 santim eninde olan leopard tankları 65
kilometre sürat yapabilmektedir. Top
menzili 5.500 metredir. Motoru 4 zamanlı
sıvı soğutuculu ve değiĢik tip yakıt yakan
V10 tipidir. 4 vitesli hidrolik devirli olup
elektro-hidrolik diĢlidir. (Almanların 1.
Dünya SavaĢında Rusya hücumu sırasında
bu tankların yakıtları donduğu ve
çalıĢmadığı için, leopardların en zor hava
Ģartlarında, üstelik hem benzin, hem mazot,
hem gazyağı hem de gerekirse zeytinyağı ile
bile çalıĢacak Ģekilde, bunların ateĢleme
sistemlerini Erbakan yeniden icat ve dizayn
etmiĢtir)
Çok çalıĢkan olduğu için üniversitede
“KUġ” lakabı takılıyordu
Yazılı ve sözlü imtihanlardan hep 10
numara alıyordum
-ġimdi kendi sınıfımdayken sınıf
arkadaĢlarıma hocalık yapmak baĢka, bir
sınıfın en çalıĢkanı olmak baĢkadır. Çünkü
arkadaĢlarına hocalık yapmak gibi bir
hususiyet vardır. Bu hususiyet bende daha
küçük yaĢlarda baĢlamıĢtır. Mesela; Ġstanbul
Erkek Lisesi‟ne devamda 1 ay kadar geç
kalmıĢtık. Biz Trabzon‟dan geldiğimiz
zaman, o bir ay esnasında hocaların anlattığı
konularda bulunamamıĢtık 1 ay sonra
müzakere yapmaya baĢladıkları zaman,
hocalarımız hemen ilk günlerden itibaren
“sınıfın en çalıĢkanıdır” unvanını takmıĢtır.
Hatta ortaokulun 2. sınıfında tabiat bilgisi
derslerini, fizik derslerini, hocamız diĢ
tabibiydi, kendisi çok meĢgul olduğu için
vermediği dersleri, bana hazırlattırıp,
anlattırırdı.
Ortaokulun son sınıfında bütün derslerden
10 numara alarak geçmiĢizdir. Onlar bitirme
imtihan‟ı idi, yani müsabaka Ģeklinde
yapılırdı, kapalı kâğıtlarla.
“Ne bir kelime fazla, ne bir kelime eksik”,
Hocaların anlattığı ve kitapların yazdığını
aynen tekrarlıyordum
Bilhassa matematik derslerinde, birçok
problemleri kaldırıp çocuklara anlattıran 7.
sınıftaki riyaziye hocamız ki bu Sulhi
Dönmezer‟in babasıydı.
-“Bak dikkat ediyor musunuz bir tek kelime
fazla söylemiyor, bir tek kelime eksik
söylemiyor. Ben anlatsam bunu böyle
anlatamam” diye sınıfta takdir hisselerini
ifade ettiğini hatırlıyorum.
Evet, kendisi eski demiryolu subaylığından
emekli olmuĢtur. Ve Ġstanbul Erkek
Lisesinde matematik hocalığı yapardı,
Fatih‟te otururdu. Bütün matematik
hocalarının, hepsinin bir hususi alakası
olmuĢtur bana.
“Sıfırcı Avni‟den hayatında ilk defa 10
tam notu ben alıyordum”
Ha, unutmadan söyleyeyim meĢhur “sıfırcı
Avni” hayatında ilk tam notu, yani on
numarayı bana vermiĢti. Lise bir, yani
dokuzuncu sınıfta bize matematiğe geldi.
Ben hevesle beni derse kaldırsın diye bekler
dururum. Meğersem hocanın birisi ona
benim hakkımda bir Ģeyler fısıldamıĢ. Bekle
bekle, hoca beni derse kaldırmıyor. Herkesi
derse kaldırıyor basıyor sıfırı.
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
112
Ġlk defa bir yazılı imtihan yaptığı zaman, bir
on numara verdi ve ertesi gün geldi, notları
okurken, dedi ki:
-“Ben hayatımda ilk defa bir iĢ yaptım,
Necmettin‟e 10 numara verdim Hâlbuki
bugüne kadar ben 10 numarayı hep kendime
saklardım. Fakat sorduğum suallere vermiĢ
olduğu cevapları gördüğüm zaman bu
adetimi bozmak mecburiyetinde kaldım”
Tabii 11‟inci sınıfa gelince fizik hocası,
kimya hocası ve matematik hocaları bana
ayrı ders vermeye baĢladı. Yani bilhassa
matematik hocası, Fransa bakaloryalarında
sorulan sualleri bana sorardı. Mesela bütün
sınıfa baĢka ödev verirdi, ama bana baĢka
ödev hazırlardı. Sen Ģunu yap derdi. Ve bu
ödevler üniversite seviyesinde ödevler idi.
“Hocamız Hasan Fehmi 3 bin kiĢinin
içinde benim kapalı yazılı kâğıdımı
tanıyordu”
Ve, 11‟inci sınıfta bitirme sınavlarında
riyaziye hocamız heyet halinde imtihan
kâğıtlarını okurlarken, bakınız ben bu kâğıdı
açmıĢ değilim, fakat (Bütün Ġstanbul‟daki
özel okullar da bizim okulda imtihan
oluyordu ki, aĢağı yukarı 3 bin kiĢilik falan
bir imtihandır bu.) 3 bin kiĢinin kâğıdının
içinde, “bu mutlaka Necmettin‟in kâğıdıdır”,
demiĢ muallimler meclisinde, riyaziye
hocamız Hasan Fehmi. Ġltimas olmasın diye
isim, soyadı ve mektep numarası köĢede
katlı ve görünmez vaziyette idi.
O zaman liselerde iftihar kitapları çıkardı.
Tabii o zaman, bütün o iftihar kitaplarına
geçmiĢizdir. O imtihan kitaplarını
bulursanız, oradaki sınıflar ait o küçük
yaĢtaki fotoğraflarımdan da bulmak
mümkündür. Ġftihar kitabı bütün Türkiye‟nin
iftihar kitabı diye basılıyordu o zaman. Biz
8. sınıfta iken baĢladı. Son sınıfa kadar
devam etti..
-Bir de efendim bu çalıĢkanlık yüzünden,
öğretmenleriniz veya arkadaĢlarınız size bir
isim bulmuĢlar mıydı o zaman?
-Efendim Teknik Üniversitede tabii ismimiz
kuĢ‟tu. KuĢ; orda çok çalıĢkanlara (koĢarak
değil, uçarak iĢ yapanlara) verilen isimdir.
Lisede böyle bir isim takma giriĢimi
olmamıĢtır. Yalnız lisede bir matematik
kulübü kuruldu. Bütün sınıflar arasında.
Ġstanbul Erkek Lisesi Büyük bir lisedir.
O zaman aĢağı yukarı 6 adet son sınıf vardı,
3 tane edebiyat, 3 tane fen. Bütün bu
sınıfların arasında bir matematik kulübü
teĢkil edildi. Ve oraya baĢkan olarak beni
seçtiler.
“Kimya hocası Refik Bey ders anlatıĢıma
hayret ediyor ve hayranlığını
belirtiyordu”
Kimya hocamız Refik Bey çok kıymetli bir
kimyacıydı. Refik Bey gayet sert bir insan,
kimseye 4 ve 5 numaradan fazla vermez,
diye adı çıkmıĢ bir hocaydı. Ġlk günü bir ders
anlattı. ġimdi bunu kim anlatacak, dedi…
Tabi arkadaĢlar bizi gösterdiler, kalktık.. O
bir tek çözüm Ģekli göstermiĢti. Bu “kimya
denklemlerinin kat sayılarının tayini”
hakkındaydı. Biz ise bunu Ģöyle yapabiliriz,
böylede yapabiliriz” diye iki üç türlü
kendisine izah ettiğimiz zaman, tabii
hayretler içinde kalmıĢtı. Dedi ki ben eski
senelerdeki usullerimi bozacağım galiba…
Çünkü benden 5‟den 6‟dan fazla numara
kimse alamazdı. Ama Ģu anlatma karĢısında
bu arkadaĢınız bana usullerimi
bozduracaktır” dedi. Böylece benimle ilk
defa tanıĢtı.
“Sınıf arkadaĢlarıma bedava ders
veriyordum”
Bu arada, Lisede iken,, birçok dersleri diğer
arkadaĢlara anlatıyorduk. Ve bizim
günümüzün yarısı arkadaĢlarımıza özel ders
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
113
vermekle geçiyordu. Birçokları bir kısım
dersleri anlayamazlardı. Bilhassa lisenin son
sınıfında. Sınıfın 20 kadar talebesine adeta
Cumartesi Pazar günleri özel ders
veriyorduk.
-Bedava mı hocam?
-Tabii bedava.. Sınıf arkadaĢımız bunlar.. O
zaman mütalaa sınıfları vardı. Mütalaa
sınıflarında herkesin kendi kendine çalıĢması
lazımdı. Amma hocalar benim ders vermeme
müsaade ederdi. ArkadaĢlar benim yanıma
gelirlerdi, o zaman biz, sabahleyin derste
hocaların anlattıklarını, kavranmayan
kısımlarını bir kere daha tercüme ederek
anlatmaya çalıĢırdık. Böylece sınıf
arkadaĢlarımıza bir nevi hocalık yapardık.
Siyasi hayatı ve kısa hatıraları
Erbakan Hoca milletine, memleketine ve
tüm Ġslam ve insanlık âlemine en hayırlı ve
kalıcı hizmetleri yapabilmek üzere siyasete
atılmıĢ, dünyalık nimet ve etiketleri hiçe
sayarak tarihi bir mücadeleye baĢlamıĢtı.
Onun bu giriĢimi en çok din ve milliyetçilik
istismarcılarını telaĢlandırmıĢtı.
MSP‟ ye girmek isteyen TürkeĢ‟in
yardımcısını komandolar kaçırıvermiĢti
ĠĢte o günkü bir gazete haberi:
“MHP‟ den ayrılan 6 kiĢi otomobille MSP
merkezindeki katılma törenine giderken,
ikinci otomobilde bulunan Faruk Akküllah
ve Yüksel Serdengeçti komandolar
tarafından kaçırıldı. Serdengeçti bulundu
Akkülah‟ı ise polisler arıyor.. MSP genel
merkezinde düzenlenen transfer törenine
gitmek üzere iki otomobille yola çıkan altı
MHP‟liden ikisi kaçırılmıĢtır. MHP genel
baĢkan yardımcılığından bir ay önce istifa
ettiği öne sürülen ve önceki gün kaçırılan
Faruk Akkülah henüz bulunamamıĢtır.
Öğrenildiğine göre MHP‟den ayrılan altı
kiĢi, MSP genel merkezinde yapılacak törene
katılmak üzere 1969 yılında MHP genel
sekreterliği yapan eski milletvekili Ġsmail
Hakkı Yılanlıoğlu‟nun Gazi OsmanpaĢa
Nenehatun Caddesi Kargöz Sokaktaki
evinde bulunmuĢlardır.” (o günkü gazeteler)
ġeyh ġamil‟in torunu MSP‟den
milletvekili oldu
MSP‟li parlemanter adaylarının çoğunluğu
ilahiyatçı, tüccar ve mühendislerden
oluĢmaktaydı.
Milli Selamet Partisi‟nden 5 Haziran
seçimleri için Millet Meclisi ve Cumhuriyet
Senatosu üyeliğine aday adayı olanların
adları Çankaya sinemasında düzenlenen bir
toplantıda açıklanmıĢtır. Adları açıklanan
adaylar arasında ġeyh ġamil‟in torunu Sait
ġamil de vardı. [1]
Tarihin ilk ayakkabılı eylemi Erbakan‟ın
milli sanayi mücadelesiyle yapılıyordu
Dünya da ilk ayakkabılı protestonun patenti
de bize ait çıktı. Hem de tam 50 yıl önceki
bir olaydı.
Peki, ayakkabıyı fırlatan ile muhatap olan
kim olmaktaydı?
Yıl 1961. Yer Ankara... Birinci Otomotiv
Sanayi Kongresi yapılmaktaydı. Kongre'ye
katılanlar arasında iĢadamları, bürokratlar,
mühendisler, gazeteciler vardı. Kongre'nin
öncülüğünü yapan isimse daha sonra
Türkiye'nin siyasi hayatına damgasını
vuracak olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'dı.
Erbakan,1956 yılında daha 30 yaĢında iken
GümüĢ Motor Fabrikasını kurarak
Türkiye'nin ilk büyük sanayi hamlesini
gerçekleĢtirmiĢ, yine 1960 yılında Ankara'da
yapılan Sanayi Kongresi'nde ilk kez
"Türkiye'nin kendi otomobilini
üretebileceği" fikrini ortaya atmıĢtı. 1961
yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
114
sonucu toplanmıĢtı. Kongre salonu oldukça
kalabalık ve heyecanlıydı. Salonda
Türkiye'nin kendi otomobilini
üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan
mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil
fikrine karĢı çıkan iĢbirlikçi Masonlar da
bulunmaktaydı.
Bunlardan biri de, Bernar Nahum'dur.
Bernar Nahum, Lozan gizli
danıĢmanlarından olan ve Türkiyenin adım
adım Ġslam‟dan uzaklaĢtırılmasını, her
yönden zayıflatılıp parçalanmasını
amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir
babası Haham Hayim Nahum takımındandı.
Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu'nun
temsilcisi olarak toplantıdaydı.
Parantez açalım: Vehbi Koç ile Bernar
Nahum 1944 yılında tanıĢmıĢ, bu tanıĢma
Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası
olmuĢ, . Grup hızla büyümeye ve küresel bir
Ģirket olmaya baĢlamıĢtı. Koç ile Nahum
ortaklaĢa Otokoç'u kurmuĢ ve baĢına da
Nahum atanmıĢtı. Bir iddiaya göre Bernar
Nahum, Lozan anlaĢmasının mimarı meĢhur
Hayim Nahum'un oğlu olmaktaydı. Bir
iddiaya göre de Koç grubu'na ait, BEKO'nun
BE'si Bernar'dan, KO'su Koç'tan alınmaydı.
Gelelim ayakkabılı eyleme:
Bernar Nahum, Birinci Otomotiv
Kongresi'nde konuĢurken salondaki hava
giderek elektriklenmeye baĢlamıĢtı. Çünkü
Otokoç'un ortağı ve yöneticisi Nahum,
salondaki heyecanın aksine otomotiv
sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve
yerli otomobil fikrine karĢı çıkmaktaydı.
O sırada ön sıralarda oturan genç bir
mühendis, bir kürsüde konuĢan Bernar
Nahum'a, bir de ayakkabılarına
bakmaktaydı. Makina Kimya Endüstrisi'nde
(MKE) çalıĢan Erbakan‟ın Millici ekibinden
olduğu anlaĢılan mühendisin ayağında
kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı.
Nahum konuĢmasına devam ederken ön
sıradaki genç ise, postalının bağcıklarını
çözmeye çalıĢmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice
kabarmıĢtı.
Nahum; "Bursa'da Ģeftali üretmek
otomotiv üretmekten hem daha kolay hem
daha kazançlıdır" dediği anda da ortalık
karıĢmıĢtı. Nahum'un "otomotiv yerine
Ģeftali üretmeyi" önermesine dayanamayan
genç mühendis ayağından çıkardığı postalı
kürsüye fırlatmıĢtı.
Postal, Nahum'un alnına çarparken, MKE'li
vatansever: "Bize otomobili siz
ürettirmiyorsunuz, sizler bizi batıya mahkûm
ve mecbur ediyorsunuz" diye bağırmaktaydı.
Ve bu genç mühendis te Erbakan gibi, milli
ve yerli kalkınma sevdalısıydı.
Herkes unutmuĢ olsa da iĢte bu olay ilk
ayakkabılı protestoeylemi olarak tarihe
geçmiĢ bulunmaktadır.
Artık yazmak zorundayız. Her Ģeye rağmen
Türkiye'nin ilk yerli otomobili "Devrim"i
yapma fikri bu kongre'nin sonucunda ortaya
çıkmıĢtır. YapılmıĢtır da... Ama biliyorsunuz
benzin koymayı unuttukları() için
yürümemiĢ ve öylece kalmıĢtır.
Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50
yıl önce ortaya attığında, ne Kore'nin
Hyundai'ı, Ne Ġran'ın Samand'ı, ne
Hindistan'ın Tata'sı, ne Çin'in Cherry'si
vardı. Ne kadar acıdır ki, Ģimdi sokaklarımız
Hyundai, Tata, Cherry ile dolup taĢmaktadır.
Son bir not: Türkiye'ye "Otomobil yerine
Ģeftali üretilmesini" öneren Bernar Nahum
hakkında bakın Rahmi Koç yıllar sonra ne
buyurmuĢlardı:
"Koç'un otomotiv sanayi iĢine girmesini,
büyümesini ve kâr etmesini sağlayan Mösyö
Bernar'dır. Vehbi Bey'in büyük itimadını
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
115
kazanmıĢ biriydi ve Vehbi Bey, o ne derse
kabul ederdi. Bernar Nahum eldeki paranın
daima otomotiv iĢine yatırılmasını
istemiĢtir." (Capital Dergisi-2008)