Top Banner
i KÜRESELLEŞME SÜRECİ BAĞLAMINDA KAMUSAL İLETİŞİM VE DEMOKRASİ Arş. Gör. Mustafa Ali MİNARLI Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ÖZET İçerisinde bulunulan zaman boyutunu anlamlandırmada anahtar bir kavram olarak işlev gören küreselleşme sürecinin önemli bir boyutunu imleyen iletişim devrimiyle verili sosyo-politik anlam evreninin yeniden üretimi farklı alanlara kaymış gözükmektedir. Web 2.0 teknolojileriyle kullanıcıların katılımına cevaz vererek çift yönlü bir nitelik kazanan internet üzerindeki portallardan oluşan yeni medya, bu bağlamda, geçmişin mekansallık tasavvuru dâhilinde tanımlanan kamusallık algısının yeni mecrası olmaklığını teşkil etmektedir. Facebook, twitter, youtube vb. gibi yeni medya kuruluşlarının dolayımıyla gencinden yaşlısına, fakirinden zenginine, birçok faklı kimlik grubundan insan bireysel ve toplumsal yaşantılarına dair duygu ve düşüncelerini özgürce paylaşabilmekte, taşıyıcısı olduğu ya da taşımak istediği kimliği ifade edebilmektedir. Öte yandan, sosyal mecra düzleminde yeniden üretimini gerçekleştiren kamusallığın sibernetik bir karakter kazanmışlığı, anlamını iletişimsel bir doğayı barındırmasında bulan demokrasinin konsolidasyonuna ket vurma potansiyeli de taşımaktadır. Sosyal medya aracılığıyla oluşan kamusallık biçimlerinin toplumsal müzakere düzeneklerini sürdürülebilir kılacak söylem etiğini parçalamasının neden olduğu bu durum siyasal olanı bir güç mücadel esine indirgemektedir. Diyalojik süreçlerin oluşturduğu ortak anlam evreni kaybolmakta, Aristo’cu anlamıyla “en üstün insani eylem” olarak nitelendirilebilecek siyaset, iktidarı ele geçirme yarışındaki farklı görüşlerin savaşımına dönüşmektedir. Böylelikle, ortak iyi üzerine uzlaşma şansı azalarak aynı mekanı paylaşmaktan doğan toplumsal biraradalığa dair ethos yıkıma uğramaktadır. Anahtar Kelimeler: Kamusallık, Demokrasi, Yeni Medya, Sosyal Medya, Siberuzam
18

Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

Feb 05, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

i

KÜRESELLEŞME SÜRECİ BAĞLAMINDA

KAMUSAL İLETİŞİM VE DEMOKRASİ

Arş. Gör. Mustafa Ali MİNARLI

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi

ÖZET

İçerisinde bulunulan zaman boyutunu anlamlandırmada anahtar bir kavram olarak işlev

gören küreselleşme sürecinin önemli bir boyutunu imleyen iletişim devrimiyle verili sosyo-politik

anlam evreninin yeniden üretimi farklı alanlara kaymış gözükmektedir. Web 2.0 teknolojileriyle

kullanıcıların katılımına cevaz vererek çift yönlü bir nitelik kazanan internet üzerindeki

portallardan oluşan yeni medya, bu bağlamda, geçmişin mekansallık tasavvuru dâhilinde

tanımlanan kamusallık algısının yeni mecrası olmaklığını teşkil etmektedir. Facebook, twitter,

youtube vb. gibi yeni medya kuruluşlarının dolayımıyla gencinden yaşlısına, fakirinden zenginine,

birçok faklı kimlik grubundan insan bireysel ve toplumsal yaşantılarına dair duygu ve

düşüncelerini özgürce paylaşabilmekte, taşıyıcısı olduğu ya da taşımak istediği kimliği ifade

edebilmektedir. Öte yandan, sosyal mecra düzleminde yeniden üretimini gerçekleştiren

kamusallığın sibernetik bir karakter kazanmışlığı, anlamını iletişimsel bir doğayı barındırmasında

bulan demokrasinin konsolidasyonuna ket vurma potansiyeli de taşımaktadır. Sosyal medya

aracılığıyla oluşan kamusallık biçimlerinin toplumsal müzakere düzeneklerini sürdürülebilir

kılacak söylem etiğini parçalamasının neden olduğu bu durum siyasal olanı bir güç mücadelesine

indirgemektedir. Diyalojik süreçlerin oluşturduğu ortak anlam evreni kaybolmakta, Aristo’cu

anlamıyla “en üstün insani eylem” olarak nitelendirilebilecek siyaset, iktidarı ele geçirme

yarışındaki farklı görüşlerin savaşımına dönüşmektedir. Böylelikle, ortak iyi üzerine uzlaşma şansı

azalarak aynı mekanı paylaşmaktan doğan toplumsal biraradalığa dair ethos yıkıma uğramaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kamusallık, Demokrasi, Yeni Medya, Sosyal Medya, Siberuzam

Page 2: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

1

1. GİRİŞ

Bireylerin kimliklerinin kişisel ve kolektif ifadelerini sibernetik bir mecra düzleminde

temsil ettiği günümüzde, yeni iletişim teknolojileriyle toplumsal yaşam kolektif insani eylemin

tarihsel birimi agoranın fiziksel sınırlarının dışına çıkmakta, insani yaşamı anlamlandıran tinsel

örüntüler yeniden örgütlenmektedir. Küreselleşme olarak adlandırılan anlamın ve tinselliğin

postmodern parçalanışının ve örgütlenmesinin gerçeklik tahayyülünü sarstığı bu süreçte “zaman

ve uzam birbirinden ayrılmakta” (Giddens, A.,2004;27.), “güç sibernetik bir karaktere

evrilmektedir” (Bauman, Z.,2006;.27.) “Yeryüzünün hemen her bölgesinde ekonomik, politik,

toplumsal hemen her sahada meydana gelen dönüşümler” in (Gezgin,S. ve Mora,N.,2008;Önsöz.)

imlediği bu durum “insanoğlunun varolduğu günden itibaren karşılaşılan bir olgu olarak

tanımlanabilecek iletişimi” (Yılmaz,A. ve Güdek,H.U.,2012;2.) ve “sivil toplum ve devlet arasında

bir dolayım işlevi gören kamusallık” (Zabcı, 1997;60) üzerine yüklenen anlamın doğasını

değiştirmektedir.

Etimolojik olarak Latince commune/communis kelimesinden gelen bir toplumsallaşma,

kolektif yaşam içersinde duygu ve düşüncelerin aktarılma durumunu vurgulayan iletişim yeni

teknolojilerle antropomorfik ölçülerle tanılı mekansal karakterinden sıyrılıp, uzamüstü bir nitelik

arz etmiştir. Agoranın toplumsal yaşamın mekansal ölçüleriyle sınırlı olan insani iletişim

kapasitesi, telefon, radyo, televizyon ve internet gibi teknolojik aygıtların anonimleşme süreciyle

hızlı bir artış sağlamış, belirli bir mekana bağlı olmaktan sıyrılmıştır. Böylelikle, günümüzde

kıtalararası veri aktarımının saniyelerle ölçülecek bir hıza ulaşmasında görüldüğü üzere uzamüstü

bir içerik kazanmıştır. Harvey’in zaman-mekan sıkışması olarak kavramsallaştırdığı iletişimin

küreselleşmesi durumuyla dünya tarihinde belki de hiç görülmedik bir ölçüde kişilerin ve

metaların ulaşım hızı artmıştır. Bu bağlamda, “mekanı kat etmenin aldığı zaman 1500’lerden

1960’lı yıllara kadar yetmiş kat küçülmüştür; 1500-1840 yılları arası atlı arabalar ve yelkenli

gemilerle saatte en fazla onaltı kilometre mesafe katedilmekteydi, 1850-1930 arası buharlı

lokomotifler saatte ortalama yüz kilometre, buharlı gemiler ise saatte atmış kilometre hız

yapabiliyordu. 1950’li yıllarda pervaneli uçaklar saatte yüzatmış ve altıyüzkırk kilometre arası ve

1960’larda jet yolcu uçakları saatte sekizyüz ile binyüz kilometre arası hız yapabilmekteydi”.

(Harvey, D., 2010;270-271.)

Uzamüstü bir nitelik kazanan iletişim araçlarının etkisi, bununla beraber, yalnızca

dünyanın birbirine uzak noktaları arasındaki bilgi ve sermaye hareketliliğinin yirmidört saat

boyunca sürdürülebilirliğini sağlamakla kalmamış, aynı zamanda tarih boyunca toplumsal

Page 3: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

2

yaşamın önemli bir unsurunu oluşturan kamusallık anlayışını da farklı bir mahiyete

büründürmüştür. 18. Yüzyılda burjuvazinin ortaya çıkış sürecindeki sosyo-politik durumu idealize

eden Habermas (Habermas, J., 2013) ve Antik Yunan tecrübesindeki toplumsallık halini

olumlayan Arendtçi (Arendt, H., 2012) anlamda özgürleştirici bir potansiyel taşıyan kamusallığın

iletişimsel karakteri, tanımlayıcı birimler olarak zaman ve mekan mefhumlarından soyutlanmış,

postmodern toplumsallaşma biçimlerinin etkin aracısı yeni medya dolayımıyla sibernetik bir

mecrada yeniden üretimini gerçekleştirmiştir. Böylelikle, sosyo-politik ve ekonomik yapı, tarihte

hiç gözlenmeyen bir karakterde, yeni bir siyasal mekana kavuşmuştur. Toplumsal olana dair

şeyler Web 2.0 teknolojileriyle/uygulamalarıyla genelleşen sanal gerçeklik kanalıyla

seslendirilmiştir. Günümüzde de artan bir oranda görüldüğü üzere, bireysel ve toplumsal acılar,

sıkıntılar, tartışmalar ve mutluluklar çevrimiçi ifadelere kavuşmuştur.

Küreselleşme süreciyle birlikte agoranın teknokratik işgal edilişinin yol açtığı kamusallığın

sibernetik bir mecraya kayması durumu “özgürlük ve daha iyi bir hayat için mücadele verirken

insanların kulaklarında çınlayan ve dillerinden düşmeyen demokrasi” (Schmitter, Philippe C.,

Karl, Terry L., 1999;3) kavramının içeriğini de değiştirmektedir. Siyasal iktidarın kim tarafından

belirleneceğini imleyen bir durum olmasının yanında toplumsal varoluşu barışçıllaştırma yönünde

bir nevi sosyal müzakere düzeneği işlevi de gören kavram verili karakterinden uzaklaşarak daha

katılımcı, şeffaf, çok sesli ve aynı ölçüde de manipülasyona açık, sosyal birlikteliği sağlayan etik

anlayışlardan uzak, kaotik bir yapıya bürünmektedir. Yeni medya aracılığıyla birçok katılımcının

huzurunda seslendirilen/tartışılan politik konular demokrasiyi mümkün kılacak asgari söylem

etiğinden uzaklaşıyor gözükmektedir. Sosyo-politik konular katılımcılar tarafından neredeyse

nefret söylemine varacak ölçüde ele alınmakta, diyalog imkânı sınırlanmaktadır. Dolayısıyla,

paydaşları artan ancak uzlaşma sağlayacak araçlardan yoksun bir demokrasi potansiyeli açığa

çıkmaktadır.

Bu çalışmada, yukarıda giriş yapılan, “etimolojik olarak antik Yunanca’da “insanlarla

birlikte bir şeyler yapma, özel’in karşıtı olan ortak, genel anlamını taşıyan deimos/koinos

sözcüğüne dayanan kamusallık” (Zabcı, Filiz, Ç., 1997;19-20) ın küreselleşme süreciyle birlikte

mekansallık tahayyülünü kaybedişinin demokrasi üzerindeki etkileri incelenecektir. Bu bağlamda,

araştırmada, öncelikle, küreselleşme süreci tanımlanacak, ardından demokrasinin doğasına dair

öne sürülen görüşler ortaya konmaya çalışılacaktır. Daha sonra ise kamusallığın sibernetik bir

mecraya kaymasının işaretçisi olan yeni medya ele alınacaktır. Çalışma söz konusu sosyo-politik

değişimlerin demokrasi açısından arz ettiği potansiyelin açıklanmasıyla sonlandırılacaktır.

Page 4: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

3

2. KÜRESELLEŞME

Gün geçtikçe daha hızlı bir şekilde küçülerek adeta “minik bir köy haline”(McLuhan,M.,

Povers, B.R.,2001.) gelen dünyamızdaki yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra toplumsal,

ekonomik, teknolojik alanda yaşanan baş döndürücü değişimler yumağını ifade etmek amacıyla

kullanılan küreselleşme deyimi günümüzde, Giddens’ın ifadesiyle, “kendisine değinmeyen hiçbir

siyasal tartışmanın tam olmadığı”( Giddens,A., içinden, Held,D., McGrew,A.,2008;81-87.) bir

kavramsal öneme sahip bulunmaktadır.

Söz konusu kavramla adlandırılan bu dönüşümün analizinde geniş kapsamlı bir neşriyatla

karşılaşılmaktadır. İdeolojik okumalardan, ekonomi ya da uluslararası ilişkiler gibi disipliner

incelemelere dek kavram hakkında çeşitli tanımlamalara rastlanmaktadır. Öte yandan, söz konusu

tanımların birçoğunun vurguladığı nokta gezegende yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir

dönüşümün söz konusu olduğu ve bu dönüşümün sosyal, ekonomik ve politik alanlara denk gelen

veçhelerinin bulunduğudur. Küreselleşmenin ne olup, ne olmadığının tespitinde kavramı ifade

eden sözcüğün taşımış olduğu tarihsellikten bahsetmek önem taşımaktadır.

İngilizce’de “globalization” kelimesiyle anlamlandırılan kavramın kökleri etimolojik

olarak günümüzden dörtyüz yıl öncesine kadar götürülebilmektedir. Bununla beraber,

Aydoğan’ın ifadesiyle, “küreselleşmenin bir kavram olarak kullanılışı 1960’lı yıllarda başlamış,

1980’li yıllarda yaygınlık kazanmış, 1990’lı yıllardan itibaren ise bilimsel çevrelerde de kabul

edilen anahtar bir sözcük haline gelmiştir.”(Aydoğan,F.,2011;5.)

David Held ve Anthony McGrew’e göre ise, küreselleşme, “Saint Simon ve Karl Marx’tan

modernitenin dünyayı nasıl bütünleştirdiğini fark eden McKinder gibi jeopolitik öğrencilerine

kadar birçok ondokuzuncu ve yirminci yüzyıl başı entelektüellerinin çalışmalarına kadar

uzanmaktadır.(Held,D.,McGrew,A.,2008;7.) Kavramsal kökleri her ne kadar Aydınlanma

filozoflarına kadar değin götürülebilse de küreselleşme kavramı günümüze mahsustur ve genel

olarak, “zaman mekan sıkışması, karşılıklı bağımlılığın azalması, daralan bir dünya, küresel

bütünleşme, bölgelerarası güç ilişkilerinin tekrar düzenlenmesi, küresel durumun bilincinde olma

ve bölgelerarası birbirine bağlı olmanın yoğunlaşması gibi niteliklerin vurgulandığı bir yapı teşkil

etmektedir.( Held,D., McGrew,A., 2008;10.)

Küreselleşme kavramı, Held ve McGrew’in ifadesiyle, toplumsal etkileşimin bölgelerarası

akışının ve toplumsal etkileşim örüntülerinin genişleyen mekanına, artan hacmine, hızlanan ve

derinleşen etkisine gönderme yapmaktadır. Onlara göre, küreselleşme uzak topluluklar ile bağ

Page 5: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

4

kuran ve güç ilişkilerinin erişimini dünyanın ana bölgeleri ve kıtalarını aşarak genişleten beşeri

toplumsal dönüşümlerin ölçeğinde bir kaymaya veya dönüşüme işaret etmektedir. ( Held,D.,

McGrew,A., 2008;11.)

Anthony Giddens ise küreselleşmeyi, uzak yerellikleri yerel olayların millerce ötedeki

olaylar tarafından biçimlendirildiği bağlantılar kuran dünya çapında toplumsal ilişkilerin

yoğunlaşması şeklinde tanımlamaktadır. ( Held,D.,McGrew,A.,2008;81-84.) Yazar, kavramı farklı

boyutlarından ele alarak geniş kapsamlı bir açıklayıcı çerçeve sunmaktadır. Buna göre,

küreselleşme, ulus devlet sistemi, dünya kapitalist ekonomisi, uluslararası işbölümü ve dünya

askeri düzeni olmak üzere dört boyuttan oluşmaktadır. İlgili alanlarda meydana gelen gelişmeler

modernliği küreselleştirmekte, böylelikle, dünyanın birçok bölgesindeki toplumların modernlik

koşullarına dahil olmasını sağlamaktadır.

Küreselleşme sürecini okuma bağlamında ele alınması gereken bir diğer düşünür ise

Zygmunt Baumann’dır. Küreselleşme isimli eserinde kavramı detaylı bir biçimde inceleyen yazar

ilgili sürecin toplumsal sonuçlarına dikkat çekmiştir. Buna göre küreselleşme, sermayenin

uluslararasılaşması, enformasyon devrimi, “teknolojik dönüşüm bağlamında zamansal ve

mekansal mesafelerin sıfırlanması”(Baumann,Z.,2006;26.) gibi faktörlerle ortaya çıkarak modern

toplumsal örgütlenmenin politik veçhesi ulus devleti küresel finans kuruluşlarının birer polis

karakolu haline getirmekte, varoluşu küresel ve yerel hiyerarşisi içine çekerek toplumsal sınıflar

arasındaki farkı maksimize etmektedir. (Baumann,Z.,2006;136-137.)

Toplumsal, ekonomik ve politik alanda meydana gelen bu dönüşümler, aynı zamanda,

Aydoğan’ın ifadesiyle, “dünyanın anlamını örgütleme ve çözme hususunda da etkin

olmakta”(Aydoğan,F.,2011;giriş kısmı.), bilgi toplumuyla sembiyotik bir ilişki paralelinde bir

yandan karşısındaki mefhumu imlerken, diğer yandan kendi varoluşunu perçinlemektedir.

Böylelikle, Horkheimir’in modern toplumun doğasına ilişkin olarak önemini vurguladığı etkinlik,

üretkenlik ve akıllı planlama döngüsü dahilinde günümüz uygarlığı kendini yeniden ve yeniden

üretmektedir.(Horkheimir, M., 2010;161)

3. DEMOKRASİ

Günümüz politik gerçekliğinin baskın meşruiyet formu olan demokrasi toplumsal hayatın

küresel çapta önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Kişilerarası ilişkilerden devletlerarası

münasebetlere kadar birçok alan demokratik-anti demokratik kutuplarının bulunduğu bir

spekturum bağlamında tanımlanmaktadır. Çocuklar ebeveynlerini demokratik olmamakla

Page 6: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

5

suçlamakta, ülkeler demokrasi ve özgürlük adına birbirlerine savaş açmaktadır. Tüketim

objelerine erişim imkanı demokratikleşme açısından tanımlanmaktadır.

Normatif bir karakter arz ettiğinden dolayı oldukça geniş bir kullanıma sahip olan

demokrasi, bununla beraber, tarihin uzak noktalarına değin götürülebilen bir anlamsal alanın

temsilciliğini yapmaktadır. Belirli bir coğrafya üzerindeki toplumun nasıl yönetileceğine dair bir

durumu imleyen bu kavram ifadesini Antik Yunan şehir devletlerinin pratiğinde bulmuştur.

Etimolojik olarak, “Yunanca’dan kelime kelime çevrildiğinde demos ve cratos karşılığı halkın

gücü veya halkın yönetimi anlamına gelmektedir.” (Aydın, Z.,2005;53) Aristo’nun yönetim

biçimlerine ilişkin yapmış olduğu tasnife göre monarşi, aristokrasi, politeia, tiranlık ve oligarşiden

sonra gelen demokrasi yoksulların çıkarını amaçlayan çoğunluğun yönetimini ifade etmektedir

(Türköne,M.,2005;153). Kavram, antikiteden beri süregelen temel anlamı konusunda Anthony

Giddens’ın ifadesiyle “yönetimde hükümdarların ya da soylular sınıfının değil halkın olduğu bir

siyasal düzeni” (Giddens,A.,2008;897) vurgulamaktadır.

Antik Yunan şehir devletlerinde iktidarın nasıl belirleneceğinin tespitine yönelik bir

durumu tanımlayan demokrasi kavramı, tarihsel olarak, sınırlı, dışlayıcı bir toplumsal zemine

yaslanmıştır. Yönetenlerin ve yönetilenlerin aynı insanlardan oluştuğu polis tecrübesinde

yönetenler de, yönetilenler de çoğunlukla köle sahibi erkeklerden oluşmaktaydı. Demokratik

süreçlere katılım kadınlar, çocuklar, köleler ve yabancılara kapalıydı. Antik Yunan polislerinden

demokratik içerik bakımından en göze çarpanı Atina’nın toplumsal yapısının tahmini olarak

30000 vatandaş (erkek) karşısında 100000 köleden oluşmasının gösterdiği üzere yönetim kısıtlı

sayıda insana açık bulunmaktaydı. (Blitzer, C.,1968;522) Dolayısıyla polis içerisindeki tüm

fertlere kıyasla az sayıda insan karar alım süreçlerine katılmaktaydı. Bununla beraber, günümüzde

birçok demokratik ülkede gözlenen, halk tarafından belirli bir süre için seçilen vekillerin yönetsel

yetkilerle donatılmasına dayanan temsili biçimin aksine vatandaşlık statüsünü taşıyanların

tümünün müdahil olduğu demokratik bir yapı bulunmaktaydı. Bu bağlamda kişiler vatandaşı

olduğu polisin yönetimine doğrudan katılabilmekteydi. Antikiteden kopuşla birlikte toplumsal

alandan silinip, felsefi metinlere geri dönen demokrasi nosyonu modern zamanlara gelindiğinde

vatandaşlık kurumunun genelleşmesi, merkeziyetçi ulus devletin ortaya çıkışı, toplumsal bir sınıf

olarak ortaya çıkan burjuvazinin güçlenmesi gibi dinamikler paralelinde gelişen farklı anlam ve

pratikleri içerecek şekilde geniş bir kuramsal spektruma oturmuştur. Modern dünyayı bölümleyen

liberal ve sosyalist kutbun temsilcisi ülkeler gerçek demokrasinin kendi ideolojik pratiklerinde

ifadesini bulduğunu iddia etmiştir. Soğuk Savaş boyunca dünyayı birkaç kez yok edecek bir

potansiyele sahip silahlanma yarışının en uç biçimini oluşturduğu ideolojik kutuplaşmanın

Page 7: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

6

demokrasi kuramındaki söz konusu yansımaları temel felsefi arka plan olarak özgürlük ve eşitlik

tartışması ekseninde tezahür etmiştir. “Batı bloğu, çoğunlukla serbest seçimler, çok partili siyasal

yapı, sivil ve siyasal haklar” (Blitzer, C., 1968;527) bağlamında meydana gelen özgürlük

temasının demokrasinin vazgeçilmez koşulu olduğunu vurgularken monolitik siyasal iktidarlara

dayanan Doğu Bloku, ancak adalet ve eşitlik gibi toplumsal ideallerin gerçekleştirilmesiyle

demokrasinin hakiki anlamına kavuşacağına imlemiştir. (Blitzer,C.,1968;527) Demokrasi

konusunda bahsi geçen tanımsal karışıklık bağlamında Sartori “insanlar 1940’lara gelinceye değin

ister beğensinler ister beğenmesinler demokrasinin ne olduğunu biliyorlardı; o tarihten beri

hepimiz demokrasiyi beğendiğimizi, ondan hoşlandığımızı ileri sürüyoruz ama artık onu ne

biliyor, ne anlıyor ve ne de üzerinde anlaşıyoruz. Onun için tipik bir demokrasi karmaşası çağında

yaşıyoruz” (Aktaran: Pustu, Y., 2005; 122) demektedir.

Uzun yıllar boyunca, “kesin sınırlarla belirlenmiş bir içeriğinden ve net bir tanımından

bahsetmenin oldukça zor olduğu” (Pustu, Y., 2005; 122) demokrasi kavramı, Schmitter ve Karl’ın

ifadesiyle “1974 Portekiz Karanfiller Devrimi’yle başlayıp, 1989 yılında Doğu Avrupa’daki

sosyalist rejimlerin çökmesiyle doruğa çıkan otokratik yönetimlerden uzaklaşma süreci sonunda

ortak bir tanıma yaklaşmıştır.” (Schmitter, Philippe C., Karl. Terry L., 1999; 3) Huntington’un

üçüncü demokrasi dalgası olarak kavramsallaştırdığı “1974’ten 1990 yılına kadar en azından otuz

ülkenin dünyadaki demokratik ülkelerin sayısını hemen hemen iki katına çıkartarak demokrasiye

geçişini” (Huntington, Samuel L., 1999; 129) ifade eden bu durum sonucunda söz konusu

kavramın doğası Batılı bir anlamlandırmayla belirli ilkeler dahilinde tanımlanabilmiştir.

Buna göre, “temel insani haklar ve siyasi özgürlüklerin sağladığı eşit saygınlık ortamında,

farklı iradelerin içerisinde bulunduğu alana hükmetme amacıyla adilce yarışabildiği bir düzen”

(Minarlı, Mustafa A., 2010; 3) şeklinde okunabilecek demokrasi gerçekleşimini mümkün kılacak

çeşitli sosyo politik niteliklere ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda, Dahl’ın ortaya koyduğu ölçütler

önem taşımaktadır.

“1. Seçimle belirlenmiş memurlar

2. Özgür, adil ve sık sık yapılan seçimler

3. İfade özgürlüğü

4. Alternatif bilgi kaynaklarına erişim

5. Kurumsal özerklik

Page 8: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

7

6. Vatandaşların dahil edilmesi” (Dahl, Robert A., 2010;99) şeklinde belirtilen hususlar

demokratikleşme süreçlerinin yönünün ne olacağını tayin etmekte, demokratik ilerlemenin

gözlenebilirliğini olası kılarak söz konusu kavramın yeniden üretimini sağlamaktadır.

Held’in ifadesiyle, “genel olarak siyasal eşitliği güvence altına almayı, özgürleşmeyi ve

özgürlüğü korumayı, ortak çıkarı savunmayı, yurttaşlarının gereksinimlerini karşılamayı, ahlaki

özgelişime yardımcı olmayı ve herkesin çıkarını dikkate alan etkili karar verme sürecini sağlamayı

en iyi başarabilen siyasal düzen olarak görülen”(Aktaran: Giddens, A., 2008; 897) demokrasi aynı

zamanda sınırlayıcı politikalardan uzak durmaya yol açmaktadır. İfadesini Karl Popper’da bulan

bu görüş demokrasinin Dahl’ca tanımlanan ilkeler paralelinde özgürlükle olan bağlantısını

imlemektedir. Popper tarafından “diktatörlükten kaçınmayı mümkün kılan yönetim” (Pustu, Y.,

2005; 122) biçimi olarak belirtilen demokrasi toplumsal yaşamın özgürlük dışı kurumsallaşmasına

ket vuracak bir potansiyel taşımaktadır. Politik güç ve kaynakların dağıtımının halkça tayin

edilmesinin yol açtığın bu durum kişisel özerkliğin gerçekleştirilmesinde koruyucu bir rol

oynamaktadır. Bununla beraber, demokrasi kavramını “normatif ve prescriptif temellerini kısmen

bilimde, kısmen insan ve dünyanın tabiatında, kısmen akılda ve kısmen beşeri tecrübede bulan

tamamlanmamış bir ideoloji olan liberalizmle” (Yayla, A., 1999; 60) aynı gerçekliği temsil

etmemektedir. Friedrich August von Hayek’in demokrasi ve liberalizmin doğasına dair zıtlık

ilişkisi bağlamında yapmış olduğu kavramsallaştırmaya göre demokrasi kavramının karşıtı

otoriteryenizm iken, liberalizmin karşıtı totaliterizmdir.

Demokrasinin ne olup ne olmadığına dair öne sürülmüş çoğunlukla kurumsal/biçimselci

tanımlamaların yanında onun felsefi değeriyle ilgilenen çalışmalardan da bahsetmek önem

taşımaktadır. Bu yaklaşım demokrasiyi “esas itibariyle siyasetin konusu olan kollektif kararların

alınmasına katılımın hem mahiyeti ve genişliği hem de bu kararların alınma sürecinde izlenecek

kurallar” (Yayla, A., 1999; 60) ile ilgili teknik bir sistem olarak görmekten ziyade onun insan için

taşıdığı anlamı çözümlemeye çalışmaktadır. Öznenin özgürlüğü bu yaklaşımın merkezi unsurunu

teşkil etmekte, demokratik ethosa anlamını veren bir ilke olma halini vurgulamaktadır. Böylelikle

birey araçsal aklın tahakkümünden sıyrılabilmektedir. Demokrasinin özne açısından felsefi

değerini inceleyen düşünürlerden Alain Touraine’nin görüşleri söz konusu tartışma açısından

dikkate değerdir: “Demokrasi yalnızca bir kurumsal güvenceler bütünü, olumsuz bir özgürlük

değildir. Sistemlerin egemen mantığına karşı öznelerin kendi kültür ve özgürlüklerinde verdikleri

savaşımdır; Robert Fraise’nin deyimiyle özne politikasıdır… Demokratik yönetim biçimi en çok

sayıda bireye en büyük özgürlüğü veren olası en büyük çeşitliliği tanıyan ve koruyan siyasal

yaşam biçimidir… Her şeyden önce bireylere ve topluluklara ait tasarılara saygıdır… Kişisel

Page 9: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

8

özgürlük ve toplumsal bütünleşme arasında ya da modern toplumlarda özneyle us arasında bir

uyuşma arayışıdır… Herkesi bir topluluğa kapatan ve toplum yaşamını bir hoşgörü alanına

indirgeyen, böylece meydanı boşaltıp ayrıma, yobazlığa ve kutsal savaşlara yer veren kimlik

saplantısını da, evrenselciliği adına özel inançları, aitlikleri ve bellekleri tanımayıp bunlara karşı

koyan Jakoben düşünce biçimini de aynı ölçüde reddeder demokratik kültür. Demokratik kültür

birlik ve çeşitliliğin özgürlük ve bütünleşmenin uyuşma çabası olarak tanımlanır” (Touraine, A.,

2011,26-31).

Demokrasinin kurumsal/biçimsel ve felsefi anlamına ilişkin tanımların yanında onun

diyalojik bir yapı olan insanın varoluşunu ilgilendiren boyutundan bahsetmek de önem

taşımaktadır. Buna göre, Todorov’un kavramsallaştırmasıyla, kişisel varoluşunu karşısındaki

kişideki yansımasında bulan fert görünür olacağı, tanınacağı bir toplumsallığa gereksinim

duymaktadır. (Todorov, T., 2008) Sosyal biraradalığın içinde başkalarıyla kurduğu iletişim

sayesinde tanınan birey varlığının toplumsal görünürlüğünü/kabulünü hissetmeye çabalamakta,

kendiliğini gerçekleştireceği diyalojik bir zemin aramaktadır. Böylece psikolojik yapısını

istikrarlaştıracak, verili anlam evrenine dahil olacaktır. Bu bağlamda, polise dair işlere ilişkin

iletişimsel düzeneklerin ortaya çıkardığı kamusallık içindeki tanınma sistemi bahsi geçen

varoluşsal çabanın gerçekleşmesine olanak tanımaktadır. Böylelikle, belirli bir teritorya içindeki

kişiler Perikles’in “gerçekleştirilecek akıllıca bir eylemin olmazsa olmaz önkoşulu olarak”

(Aktaran: Dahl, Robert A., 2010;49) gördüğü tartışma alanının parçası olmaktadır.

Kişisel varoluşun gerçekleştirilmesine temel oluşturan söylem alanının sınırları bir

demokrasinin derinliğini göstermektedir. Tanınma sistemini barındıran söylem alanının sınırları

dar tutulduğunda dışlayıcı bir kamusallık, geniş tutulduğunda ise kapsayıcı bir kamusallık ortaya

çıkmaktadır. Demokratik meşruiyetin gerçekleşmesi bahsi geçen kamusallık biçimlerine yakınlık

ölçüsünce meydana gelmektedir. Bu bağlamda, kamusal alana giriş imkanı olarak, verili bir

siyasal organizasyon içindeki tüm bireylerin taşıdığı farklılıklara rağmen birbiriyle aynı ölçüde

kabul görmesine dayanan eşit tanınmanın demokratik yeniden üretim açısından etkin bir faktör

olduğu ortaya çıkmaktadır.

4. YENİ MEDYA

Enformasyon toplumunun vazgeçilmez öğelerinden biri olan medya fiber optik kablolar,

internet, uydu bağlantısı gibi yeniliklerle günümüzde “gelişmiş televizyonlar, yeni nesil cep

telefonları, internet ve tüm iletişim yöntemlerinin birbirinin uzantısı haline geldiği, iç içe geçtiği

bir sosyal atmosferin”(Uslu,Z.K.,2007/1;225.) etkin bir belirleyicisi haline gelmiştir. Geray’ın

Page 10: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

9

ifadesiyle, “karşılıklı etkileşim, kitlesizleştirme ve eşzamansız olabilme özelliklerinin üçünü de

içinde barındırmaya başlayan iletişim teknolojilerinin insan yaşamını da dönüştüren”(Yılmaz,A.,

Güdek,H.U.,2012;2.) etkileriyle medya geleneksel kalıplarından uzaklaşarak yeni biçimlere ve

rollere bürünmüştür. “Onyedinci yüzyılda gazetenin ortaya çıkışıyla enformasyonun toplumsal

yayılımını sağlayan bir araç şeklinde gelişen medya”(Aydoğan,F.,2011;28.), küreselleşme

süreciyle birlikte kamusallığı etkileyen vakıaları seslendirme biçiminde süregelen bilgi yayma

rolünün yanında enformasyon üreten karakterini de derinleştirmiştir. “Kullanıcı yönelimli içeriğin

yaratımı ve değişimine olanak tanıyan bir grup internet temelli uygulamalar şeklinde

tanımlanabilecek sosyal medya” nın (Joseph,S.,145-146.) bireysel katılımı dışlamayan doğasının

yol açtığı bu durum sonucu medya, günümüzde enformasyonun kişisel üretiminin paylaşılmasına

olanak vermektedir.

Enformasyon devrimiyle birlikte karakteristik dönüşümler yaşayan medyanın

gelenekselliğinden sıyrılan yapısının bir diğer göstergesi de yeni medyanın geçmişin aksine

görüntü ağırlıklı olmasıdır. Geçmişte gazete, dergi ve sonraları radyo çerçevesinde tanımlanan

medya, televizyonun icadıyla birlikte görüntüsel bir karakter kazanmıştır. Televizyon gündelik

hayatın önemli bir parçası olarak insanları bilgilendirme, eğitme ve eğlendirme gibi fonksiyonlar

icra etmektedir. Her ne kadar günümüzde internet temelli sosyal medya kurumları televizyonun

üstlendiği rolü kendi üzerine alsa da, toplumsal gerçekliği etkileyen bir yapı olarak televizyon hala

önemli bir rol ifa etmektedir.

Bununla beraber, televizyonun toplumsal yaşama dair işlevleri yalnızca bilgi sağlama,

öğretme ve eğlendirme ile sınırlı kalmamakta aynı zamanda toplumu ekonomik ve politik

çıkarların nesnesi haline getirmektedir. Richard Falk’ın ifadesiyle, “televizyon temel teknoloji

olup iyi hayatın hakiki içeriğini sorgulamanın yanı sıra, post modern bilmenin yollarını inşa eder.

Televizyonun birçok rolü olup bazıları şöyle anılabilir: İcazetli kapitalizmin yayılmasını

kolaylaştırma, Amerikan hayat tarzını yüceltme ve jeopolitik hak iddialarını meşru

kılma.”(Falk,R.,2005;41.)

Küreselleşme süreciyle birlikte gelişen yeni medyanın ayırt edici niteliklerinin bir diğeri de

sektörün gün geçtikçe daha hızlı bir şekilde yerelliğinden sıyrılarak uluslar arası finans

kuruluşlarının mülkiyetinde oligapolleşme eğilimi göstermesidir. McChesney, medyanın

küreselleşme çağındaki bu halini “yaşadığımız çağdaki temel düşünce olan kar mantığına dayalı

küresel pazarda, dünya eğlence sektörü ve gazeteciliğin rotasını küresel şirketler tarafından

belirlenmekte olduğu”(McChesney,R.W.,2008;311-319.) şeklinde tanımlamaktadır. “2000 yılında

Page 11: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

10

AT&T, Sony, AOL/Time Warner, Bertelsmann, Liberty Media, Vivendi Universal, Viacom, GE,

Disney ve News Corporation isimli yalnızca on medya devinin yıllık gelirinin dünyadaki iletişim

sektörünün elde ettiği toplam gelirin üçte ikini oluşturmasının”(Steger,M.B.,2006;107.) gösterdiği

üzere ulus ötesi kuruluşlar medya sektörüne hakim duruma gelmiştir. Birçok ülkede yatırımlar

yaparak ya da birbirleriyle birleşerek, bir diğerini satın alarak giderek büyüyen ve genişleyen

uluslararası medya kuruluşlarının yıllık ciroları birçok az gelişmiş ülkenin toplam yurtiçi

hasılasından daha fazladır. (Büyükbaykal,C,I.,2012;41-42). Tellan’ın ifadesiyle, “global medya

pazarı dört veya beş düzine ikincil düzeyde şirket tarafından tamamlanmış olmakla birlikte, bu

şirketler ulusal ya da bölge elektrik santrali ya da ticari yayıncılık gibi pazarları kontrolleri altında

bulundurmaktadır. Bu ikincil düzeydeki şirketlerin yaklaşık olarak yarısı Kuzey Amerika merkezli

olup; geri kalanının büyük bir bölümü ise Batı Avrupa ve Japonya kökenlidir. İkincil düzeydeki

şirketlerin her biri kendi çapında birer dev olup, dünyadaki binlerce dev şirket içerisinde kıdemli

bir yere ve faaliyet alanlarında her yıl bir milyar Amerikan Doları’ndan daha fazla kazanca

sahiptir. (Tellan, D. 2007, akt., Büyükbaykal, C. I., 43). Bu durum Steger’in ifadesiyle, “küresel

kültürel akışların, büyük ölçüde, mesajlarını iletmek için iletişim teknolojilerine bel bağlayan

küresel medya imparatorlukları tarafından oluşturulması ve yönlendirilmesine”

(Steger,M.B.,2006;107) yol açmaktadır.

Medyanın küresel finans kuruluşlarının denetimine girmesiyle beraber “küresel kültürel

gerçeklik aynı formüle göre üretilmiş TV şovları ve akıldan yoksun reklamlarla dolduran

kuruluşların insanların kimliğini ve arzularını daha fazla biçimlendirdiği” (Steger,M.B.,2006;107)

gözlenmektedir. Medyanın toplumsal gerçekliğin derinliklerine sızmışlığını Chomsky “Nereye

baksak, neyi dinlesek, nereye gidersek gidelim: İlan panolarının pornografisi, otobüslerin iki

yanındaki levhalar, metro kartları, parlak vitrin yazıları, posta kutumuzu ardiyeye çeviren reklam

furyası, aptal plaj uçakları ve balonları, kuponlar, tiksindirici araba çıkartmaları ve yaka iğneleri,

utanç verici hizmet üniformaları, plastik bardaklar ve kurdaleler, saçmasapan gösteriler, köşebaşı

bildirileri, arabaların ön camındaki silecek böcekleri, reklamlar, kredi kartları, haykıran

radyolar, günlük gazeteler, her an televizyon” (Chomsky, N., 1995;19., akt: Derik,2007;65)

şeklinde tanımlamıştır. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki değişik kültürel grupların üyesi insanlar

belirli tüketim kalıplarına sokulmaktadır. “Ulus ötesi medya kuruluşları tarafından yayılan

değerlerin yalnızca popüler kültürün tartışılmaz egemenliğini güvence altına almakla kalmadığı,

aynı zamanda toplumsal gerçekliğin depolitizasyonuna ve toplumsal bağların zayıflamasına yol

açtığı” (Steger,M.B.,2006;113) bir durumu barındıran bu davet çoğunlukla, Batılı yaşam tarzını

kutsamakta, insanlara doğru yaşam biçimini aşılamaktadır. “İnsanın yaratıcılığını engelleyen ve

Page 12: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

11

toplumsal ilişkileri insancıl olmaktan uzaklaştıran tekdüze standartların kabul ettirilmesini

imgelemek amacıyla” (Ritzer,G.,2011, akt., Büyükbaykal, 44) Amerikalı sosyolog George Ritzer

tarafından McDonaldslaşma şeklinde tabir edilen bu süreçle farklı kültürler gün geçtikçe birbirine

benzemekte, yerkürenin değişik coğrafyalarındaki insanlar aynı kültürel kodlamaları

imlemektedir. Kitle kültürünün monist etkileri insani farklılığın zenginleştirici doğasını belirli

kalıplara sokmaktadır. İnglizce’nin lingua franca oluşu, genel olarak Batılı özel olarak ise

Amerikan yaşam tarzının empoze edilişi, belirli tüketim alışkanlıklarının benimsetilişinin sonucu

olarak farklı kültürel yapılar aynılaşmakta, aynı şeyi izleyen, aynı müziği dinleyen, aynı

kıyafetleri giyen ve aynı şeyi düşünen kitleler oluşmaktadır. Bu bağlamda Dirik’in aktardığı örnek

anlamlıdır: “Quederkik, yüksek Guetemela dağlarına tırmanarak uzak ve otantik Qeche

Kızılderililerini araştırırken, canlı bir müzik duyduğunu ve yaklaştığında bunun eski Beatles

şarkıları olduğunu anlatır. Pico İyer gezi anılarında Katmandu’daki video gecelerinden,

Çinliler’in Ike ve Tina Turner sandviçlerine düşkünlüklerinden, Burmalı müzisyenlerin Doors

şarkıları çaldıklarında, Rambo filmlerinin Asya’daki sayısız yeniden yapımından bahsetmektedir.”

(Querderkik,C.,1989 ve İyer,P.,1989., akt., Dirik,Ç.,2007,64)

Medyanın küreselleşme süreciyle farklılıkları homojenize edici etkilerinin yanı sıra farklı

işlevler de icra ettiği gözlenmektedir. Webster’in, Habermas’tan mülhem, belirttiği üzere kapitalist

gelişimin ilk aşamalarında belirli bir kamusallığın ortaya çıkması yönünde bilgi sağlayıcı işleviyle

önemli bir rol oynayan medya, günümüzde ekonomik ve politik iktidar mücadelesinin önemli bir

aracı haline gelmiştir. (Webster,F.,2002;101-129.) Webster’in “information management”

kavramsallaştırmasıyla sunduğu, medyanın bilgi yönetimi bağlamındaki manipülatif işlevi

Vietnam, Falkland, Körfez Savaşları ve Kuzey İrlanda problemlerinde gözlendiği üzere

”(Webster,F.,2002;128.) siyasal iktidarlar için oldukça pratik bir çözüm olmakta, toplumlar

süregelen siyasalara adapte edilmeye çalışılmaktadır. Bu süreçte, enformasyonun toplumsallaşma

biçimi büyük bir önem taşıyor gözükmektedir. Enformasyon yayılımını sağlayan iktidar

odaklarının ortaya çıkan malumatı nasıl ele aldığı, kamusal alana hangi biçimlerde aktardığı gibi

hususların belirleyici olduğu bilgi yönetimi mefhumu enformasyonun sosyalizasyon sürecinde

gerçeklikle olan ilişkisinin esnek doğasını imlemektedir. Bu bağlamda söz konusu eğilimin

medyadaki temsili anlam taşımaktadır. Günümüzde sosyo politik bir durum ya da ekonomik bir

ürün onu sunanların nasıl bir konumlanışa sahip olduğuyla ifadesini bulmaktadır. Gerçeklik

bütünüyle değil, seslendiricilerinin ince dokunuşlarla şekillendirdiği normatif eğilimleriyle ele

alınmakta, sınırlı bir görüntüyle sunulmaktadır. Böylelikle toplumsal ya da ekonomik bir durumun

yan anlamları kaybolmakta, bilgi tek boyutluluğa indirgenmektedir. Benzer biçimde gerçekliğin

Page 13: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

12

eksik temsilleri bilgi kirliliğine de yol açmakta, kişinin neyin doğru olduğuna ilişkin verili algısını

parçalamaktadır. Bu bağlamda, kitle kültürünün enformasyon bombardımanına tutulduğu

postmodern koşullarda varlığın temsiline ilişkin toplumsal tahayyülün nesnel temeli

kaybolmaktadır.

5. SOSYAL MEDYA

Son olarak küreselleşme süreciyle birlikte kamusallığı imleyen bilginin ve medya ile olan

ilişkisinin değişen doğasını betimleme bağlamında yeni medyanın internetteki yüzü sosyal medya

kuruluşlarının rolünden bahsetmek önem taşımaktadır. “Web 2.0 teknolojileri üzerine kurulan

derin sosyal etkileşime, topluluk oluşumuna ve işbirliğine olanak tanıyan web siteleri” (Soydan,

Mehmet Kürşat., 2012, 51) şeklinde tanımlanabilecek sosyal medya günümüzün toplumsal

gerçekliğini biçimlendiren en önemli mecralardan birini teşkil etmektedir. “İçeriğinin

çoğunluğunun kullanıcılar tarafından oluşturulması, zaman ve mekan sınırlaması olmaksızın

paylaşımın, etkileşimin ve tartışmanın esas olduğu bir iletişim şekli olmakla geleneksel medyadan

ayrılan” (www.kurumsalhaberler.com/pr/sosyal-medya-nedir.aspx., akt., Soydan, 51.) bu platform

enformasyon yayılımının son derece hızlı, geniş kapsamlı ve özerk bir hale gelişinin ifadecisidir.

Geleneksel medya araçlarının yayılma hızına kıyasla oldukça kısa sayılabilecek bir zaman

diliminde milyonlarca kullanıcıya ulaşan sosyal medya farklı toplumsal ve kişisel kimliklerin

temsilcisi bireyleri sibernetik bir evrenin parçası haline getirmekte, içtimai varoluşun yeniden

üretimini farklı kanallara sürüklemektedir. Netifikasyon olarak adlandırılabilecek medyanın

internet tabanlı bir sosyalleşme yaşadığı söz konusu süreç kişisel paylaşımların etkisiyle

şekillenmekte, aynı zamanda da katılımcılarına çeşitli etkilerde bulunmaktadır. Buna göre

facebook, twitter, youtube gibi milyarlarca dolarlık servete sahip şirketlerin kişisel ifadelerin

görece özgür temsillerine olanak sağlaması bireylere kendilerini gerçekleştirme yönünde önemli

bir katkı sunmaktadır. Kişiler duygu ve düşüncelerini belirli bir özerklik içerisinde

paylaşabilmekte, kiminle iletişim kuracağı ve nasıl paylaşımlarda bulunacağına toplumsal

baskılardan uzak bir şekilde karar verebilmektedir. Sosyal medya kişiye olmak istediği insanı

sanal bir ortamda oluşturma imkanı sunmaktadır. Sosyal çevrenin fiziksel etkilerinin uzağında

görece korunaklı sanal bir alan tesis etmektedir. Baban, etkileşimci bir doğayı imleyen sosyal

medya için şunları söylemektedir: “Bireylerin internette birbiriyle etkileşimde bulunması sosyal

ağlarda gerçekleşirken, sosyal medya bu ağların bir amaç için ve örgülü bir şekilde kullanılması

anlamına gelmektedir. Sosyal ağlar, bloglar, mikro bloglar, sohbet siteleri, forumlar gibi internet

siteleri insanlara hem aradıkları içeriklere ulaşma imkanı vermekte, hem de ortak bir etkileşim ve

paylaşım sağlamaktadır.” (Baban, E., 2012;72.)

Page 14: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

13

Bununla beraber sosyal medyanın toplumsal alandaki devrimsel etkilere yol açan yapısı

çeşitli problemlere neden olacak bir potansiyel de arz etmektedir. Söz konusu problemler,

çoğunlukla, bilgi yayılımındaki denetimin sınırlı olması nedeniyle mahremiyetin ihlali, nefret

suçları gibi alanlarda gözlenmektedir. Kişisel bilgiler kimi örneklerde göründüğü üzere sahibinin

onayı olmadan kullanılmakta, milyonlarca gözün önünde ifşa edilebilmektedir. Bu bağlamda

kişilerarası ilişkilerde şüphe, güvensizlik gibi durumlar söz konusu olabilmekte, arkadaşlıklar

hatta evlilikler zarar görmektedir. Yüzyüze ilişkilerin azalışı da bu kırılmayı desteklemektedir.

Kişilerin birlikte geçirdiği zamanlar gün geçtikçe daha da sosyal medya lehine kaybolmaktadır.

Böylelikle, Tönnies’in “gemeinschaft-gessellschaft”1 kavramsallaştırmasına benzer bir şekilde,

birincil ilişkilerden kaynaklanan cemaatvari bağlılıklar fiziksel mekanın dışına çıkarak

sanallaşmakta, kişi içerisinde bulunduğu sosyal çevreye yabancılaşmaktadır. Benzer şekilde çeşitli

politik, dinsel, mesleki ya da cinsel kimliklerin temsilcisi şahıslar acımasız karalama

kampanyalarının nesnesi olabilmektedir. Bu durum yalnızca bir kişinin şahsıyla sınırlı olmamakta,

kimi zamanlarda toplumsal bir gruba yönelik nefreti de içermektedir. Antisemitik, İslam karşıtı,

ırkçı ve homofobik paylaşımlar küresel çapta problemlere neden olacak bir şekilde toplumsal

dağarcığı meşgul etmekte, diğer faktörlerle birlikte, farklılıklara yönelik hoşgörüsüzlüğü

beslemektedir. Kişiler birbirlerinin yüzüne söyleyemeyeceği şeyleri sosyal medya kanalıyla

kolayca ifade edebilmektedir. Kamusallığın sibernetik bir karakter kazanması sonucunda

toplumsal birararadalığı mümkün kılan verili söylem etiği yitiyor gözükmektedir. Bu bağlamda

sosyal medyanın twitter ile birlikte katılımcı sayısı bakımından en büyük portalını oluşturan

facebook düzleminde rastlanan nefret söylemine varan paylaşımlar dikkat çekmektedir. Bir

facebook kullanıcısı tarafından yapılan şu paylaşım manidardır: “Bütün Türk arkadaşlarımı

Yahudilere karşı cephe almaya… Yahudilerin ürettiği hiçbir şeyi almamaya… Yahudilerle

arkadaşlık yapmamaya… Yahudileri dışlamaya davet ediyorum… Yahudilere inat Heil Hitler.

Büyük Türk milletine saygılarımla”(Aygül, E., 2010;115.) Aynı şekilde bahsi geçen sitede kurulan

çeşitli gruplar da dikkat çekmektedir. “travesti Bursa ib.. Ankaragücü diyenler”, “İsrail ve

Yahudiler şerefsizdir yok olsunlar”, “Kürt Alevisiyim diyenler Ermeni dönmesidir” (Aygül, E.,

2010;117-121.)

Özetle, enformasyon paylaşımının kişiselleşmesine olanak veren yapısıyla bireysel

özerkliğin sibernetik biçimini oluşturan sosyal medya günümüz kitle kültürünün önemli bir

1 Ferdinand Tönnies’in söz konusu kategorizasyonu için bkz: Tönnies, Ferdinand., “Gemeinschaft ve Gessellschaft”,

içinden, Şehir ve Cemiyet, İz Yayıncılık, İstanbul, 2000.

Page 15: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

14

bölümünü oluşturmaktadır. Enformasyon yayılımı daha önce hiç görülmedik bir şekilde

hızlanmakta bilgi yayılımının belirli bir özerklikle gerçekleşmesi ulusal, dinsel ve kültürel

kimliklerin ötesinde yeni bağlılık kanallarının ortaya çıkmasına imkan sağlamaktadır. Öte yandan,

sanal özgürlük ortamı kimi anlarda nefret söylemine varacak ölçüde yoğun bir ötekileştirme

potansiyeli taşımaktadır.

6. SONUÇ

İçerisinde bulunulan zaman boyutunu anlamlandırmada anahtar bir kavram olarak işlev

gören küreselleşme sürecinin önemli bir boyutunu imleyen iletişim devrimiyle verili sosyo-politik

anlam evreninin yeniden üretimi farklı alanlara kaymış gözükmektedir. Web 2.0 teknolojileriyle

kullanıcıların katılımına cevaz vererek çift yönlü bir nitelik kazanan internet üzerindeki

portallardan oluşan yeni medya, bu bağlamda, geçmişin mekansallık tasavvuru dahilinde

tanımlanan kamusallık algısının yeni mecrası olmaklığını teşkil etmektedir. Facebook, twitter,

youtube vb. gibi yeni medya kuruluşlarının dolayımıyla gencinden yaşlısına, fakirinden zenginine,

birçok faklı kimlik grubundan insan bireysel ve toplumsal yaşantılarına dair duygu ve

düşüncelerini özgürce paylaşabilmekte, taşıyıcısı olduğu ya da taşımak istediği kimliği ifade

edebilmektedir. Söz konusu ifadeler ve bilgi paylaşımları, aynı zamanda, Greenpeace gibi sivil

toplum kuruluşların öncülük ettiği çevreci hareketler ve en yakın örneğini “Arap Baharı” olarak

adlandırılan toplumsal başkaldırıların oluşturduğu isyan hareketlerinde görüldüğü üzere yerel ve

küresel dayanışma ağlarının bir parçası olabilmekte, özgürleştirici, eleştirel ve doğaya saygılı bir

tinselliğin gelişimine yol açmaktadır.

Öte yandan, sosyal mecra düzleminde yeniden üretimini gerçekleştiren kamusallığın

sibernetik bir karakter kazanmışlığı, anlamını iletişimsel bir doğayı barındırmasında bulan

demokrasinin konsolidasyonuna ket vurma potansiyeli de taşımaktadır. Sosyal medya aracılığıyla

oluşan kamusallık biçimlerinin toplumsal müzakere düzeneklerini sürdürülebilir kılacak söylem

etiğini parçalamasının neden olduğu bu durum siyasal olanı bir güç mücadelesine indirgemektedir.

Diyalojik süreçlerin oluşturduğu ortak anlam evreni kaybolmakta, Aristo’cu anlamıyla “en üstün

insani eylem” olarak nitelendirilebilecek siyaset, iktidarı ele geçirme yarışındaki farklı görüşlerin

savaşımına dönüşmektedir. Böylelikle, ortak iyi üzerine uzlaşma şansı azalarak aynı mekanı

paylaşmaktan doğan toplumsal biraradalığa dair ethos yıkıma uğramaktadır.

Özetle, küreselleşme süreciyle birlikte agoranın teknokratik işgal edilişi bir yandan sosyal

varoluşu barışçıllaştırma açısından umut dolu bir potansiyel teşkil ederken, diğer yandan süregelen

toplumsallığı da yıkıma uğratma eğilimleri taşımaktadır. Denilebilir ki, yeni medya dolayımıyla

Page 16: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

15

mecrasını bulan uzamsız kamusallık biçimlerinde ortaya çıkacak söylem etiği gelecek yılların

toplumsallığını belirleyecektir. Bu bağlamda, müzakere düzeneklerini mümkün kılacak makul bir

etik alanın kurgulanması gerekliliği aşikârdır.

KAYNAKÇA

Arendt, Hannah, İnsanlık Durumu, İletişim Yayınları, 6.Baskı, İstanbul, 2012.

Aydoğan, Filiz., Küresel Medya, Beta Yayınları, İstanbul, 2011.

Balay, Refik., “Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim, Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri

Fakültesi Dergisi, Cilt 37, Sayı 2, 2004.

Bauman, Zygmunt,, Küreselleşme Toplumsal Sonuçları, İkinci Baskı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul,

2006.

Bulunmaz, Barış., “Küreselleşme ve Basın İşletmeleri Üzerindeki Etkisi”, Marmara İletişim

Dergisi, Sayı 16, Ocak 2010.

Büyükbaykal, Ceyda Ilgaz., “Küresel Medya Yapılarının Yoğunlaşması”, İstanbul Üniversitesi

İletişim Fakültesi Dergisi, 2012

Chomsky, Noam., Medya Denetimi, Çev: Şen,Suer., Tüm Zamanlar Yayıncılık, İstanbul, 1995.

Dirik, Çiğdem., Küreselleşme Çerçevesinde Küresel Medya-Türk Medyası İlişkisi, Ege

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 2007, İzmir.

Falk, Richard., Yırtıcı Küreselleşme, Küre Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 2005.

Gezgin, Suat., Mora, Necla., Medya Çalışmaları, Medya Pedagojisi ve Küresel İletişim, Alt Kitap,

2008.

Giddens, Anthony., Modernliğin Sonuçları, Üçüncü Basım, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2004.

Giddens,Anthony., “Modernliğin Küreselleşmesi”, içinden, Held, David., McGrew, Anthony.,

Küresel Dönüşümler Büyük Küreselleşme Tartışması, Phoenix Yayınları, 2. Basım, Ankara, 2008.

Page 17: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

16

Giddens, Anthony, Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2008.

Habermas, Jurgen., Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, İletişim Yayınları, 11.Baskı, İstanbul,

2013.

Held, David, McGrew, Anthony., “Büyük Küreselleşme Tartışması”, Küresel Dönüşümler,

Phoenix Yayınları, Ankara, 2008.

Huntington, Samuel L., “Üçüncü Demokrasi Dalgası”, Yayla, Atilla (ed), Sosyal ve Siyasal Teori,

2. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999.

Joseph, Sarah., “Social Media, Political Change and Human Rights”, Boston College International

Comparative Law Review, Vol:35.145.

McChesney, Robert W., “Yeni Küresel Medya”, Küresel Dönüşümler, Phoenix Yayınları,

Ankara,2008.

McLuhan, Marshall., Povers, Bruce R.., Global Köy, Scala Yayıncılık, İstanbul, 2001.

Minarlı, Mustafa A., “Rusya Siyasal İkliminin Demokrasi Dışı Karakteri”, Akademik Araştırmalar

Dergisi, Sayı.44, İstanbul, 2010.

Oskay, Ünsal., 19, Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri Kuramsal Bir Yaklaşım,

Der Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 2000.

Pustu, Yusuf, “Yerel Yönetimler ve Demokrasi”, Sayıştay Dergisi, S.57, Ankara, 2005.

Quederkik, Cathleen., “Modern Day Mayans”, World Monitor, July, 1989, Cilt:2, Sayı:7 ve İye,

Pico., “Video Nights in Catmandu”, Vintage Press, New York, 1989.

Ritzer, George., Toplumun McDonaldlaştırılması, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2011.

Page 18: Küreselleşme Süreci Bağlamında Kamusal İletişim ve Demokrasi

17

Soydan, Mehmet Kürşat., Küreselleşme Sürecinde Medyanın Rolü, (RTÜK Yayınlanmamış

Uzmanlık Tezi), Ankara, 2012.

Steger, Manfred B., Küreselleşme, Dost Yayınları, Ankara, 2006.

tdkterim.gov.tr/bts/ (Alıntılama tarihi: 07.01.2012).

Tellan, D. Erken Uyarı!,Alınmamış Tedbir!. Ekim 25, 2007, http://ilef.ankara.edu.tr, 2007.

Todorov, Tezvetan, Ortak Hayat, Dost Yayınları, Ankara, 2008.

Touraine, Alain, Demokrasi Nedir?, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2011.

Tönnies, Ferdinand., “Gemeinschaft ve Gessellschaft”, içinden, Şehir ve Cemiyet, İz Yayıncılık,

İstanbul, 2000.

Türköne, Mümtazer (ed), Siyaset, Lotus Yayınları, Ankara, 2005.

Uslu, Zeynep Karahan., “Yeni İletişim Araçları Ve Toplumsal Etkileri”, Sosyoloji Araştırmaları

Dergisi, 2007/1.

Webster, Frank., Theories of The Information Society , Routledge, 2002, e-book.

www.kurumsalhaberler.com/pr/sosyal-medya-nedir.aspx

Yayla, Atilla, “Liberalizm ve Demokrasi: Mükemmel Olmayan Birliktelik, Tahammülü Güç

Ayrılık”, Yayla, Atilla (ed), Sosyal ve Siyasal Teori, 2. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999.

Yılmaz, Adem., Güdek, Hüseyin Ulaş., “Küreselleşme ve Salt Görüntüsel Medyanın Yükselişi”,

Atatürk Üniversitesi İletişim Dergisi, Sayı 3, 2012.