A.Ü. Türkiyat Enstitüsü Dergisi SaY<' 12 Erzurum 1999 -163- FARKLI : SAID VE Dr. Kenan ERDOGAN* klasik mi'raciyyelerden biraz bir aid mi'raciyyesine yer Ancak mi'raciyye etninden önce Said aile ve kültür çevresi ile mi'raciyye üzerinde durulduktan ve tahlil edildikten soma mi'raciyye metni verilecektir. Said Kültür ve Aile Çevresi Said kültür tarihimizrle önemli bir yere sahip olan ve kültürler ve kurulan imparatorluk kültür içinde büyük bir yer gibi Said da hala önemli ve bir kültür ve sanat merkezi olma koruyordu. Said oldugu söylenen Hami (XVIII. bir istatistiki bir dayanarak, kültür içinde Edirne veya eski ve soma 40 yer ifade Said bu da (XIX) azalmakla beraber bir taraftan eski kültür ve koruyor, öbür taraftan kültür ve medeniyetinden etkilemneler hissediliyordu. Said böyle bir kültür olan önemli büyük birinde ve herkese nasip olmayan birkaç nesil ve sanatkar eski bir ailesine mensuptur. Gerek Tezkire-i Amid Ali Efendi, gerekse Said Süleyman Nazif ve Faik Ali (Ozansoy)'nin bildirdiklerine göre bu • Celiil Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Bölümü üyesi. Kenan Erdogan, Hiimi-i Amidi, Bilinmeyen ve Bir Gazeli, Bir Hammiim Tarihi, Akademik 1997, S.2, s.68-73. bahsedilen istatistiki Doç Dr. Mustafa "Tezkirelerin Divan i, Kültür Türkoloji Kongresi Tebligleri, 1985, s.149.
23
Embed
KLASİKMİ'RACİYYELERDEN BİRMİ'RACİYYEöldürülmüştUr. Nazıt'e göre Ali Emi'ri'nin dedelerinden Mehmed Emlrl Efendi "üçyüz sekiz sene evvel dünyaya gelmiş bir amm-i ekber
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
A.Ü. Türkiyat AraştırmalarıEnstitüsü Dergisi SaY<' 12 Erzurum 1999 -163-
KLASİK Mİ'RACİYYELERDEN FARKLI BİR Mİ'RACİYYE:
SAID PAŞAVE Mİ'RACİYYESİ
Dr. Kenan ERDOGAN*
Giriş:
yazınıızda klasik mi'raciyyelerden biraz farklı bir mi'nıciyyeye,
aid Paşa'nın mi'raciyyesine yer vereceğiz. Ancak mi'raciyyeetninden önce Said Paşa'nın hayatı, yetiştigi aile ve kültür çevresi
ile mi'raciyye geleneği üzerinde durulduktan ve tahlil edildikten soma mi'raciyyemetni verilecektir.
ı. Said Paşa'nın Yetiştij:ti Kültür Ortamı ve Aile Çevresi
Said Paşa, kültür tarihimizrle önemli bir yere sahip olan ve çeşitli kültürlerve yolların kavşak noktasında kurulan Diyarbakır'da doğmuştur. Diyarbakır,
Osmanlı imparatodugıI'nda imparatorluk kültür coğrafyası içinde büyük bir yertuttuğu gibi Said Paşa'nın yaşadı~ yıllarda da hala önemli ve canlı bir kültür vesanat merkezi olma özelliğinikoruyordu.
Said Paşa'nın anııe tarafından akrabası oldugu söylenen Hami hakkındaki
(XVIII. Yüzyıl) bir çalışmamızda, istatistiki bir araştırmaya dayanarak, Osmanlı
kültür cografyası içinde Diyarbakır'ın; İstanbul, Bıırsa, Edirne (başkent veya eskibaşkent) ve Konya(şehzade sancağı)'dan soma 40 şairle beşinci sırada yer aldığı
ifade edilmiştiı. Said Paşa'nm yaşadığı bu yüzyılda da (XIX) azalmakla beraber bir
taraftan eski kültür ve edebiyatımız canlılığını koruyor, öbür taraftan artık Batı
kültür ve medeniyetinden etkilemneler hissediliyordu. Said Paşa, böyle bir kültürgeleneği olan imparatorluğun önemli büyük şehirlerinden birinde doğmuştur veherkese nasip olmayan birkaç nesil şair ve sanatkar yetiştirmiş eski bir ailesinemensuptur. Gerek Tezkire-i Şuara-yı Amid yazarı Ali Emıri Efendi, gerekse SaidPaşa'nın oğulları Süleyman Nazif ve Faik Ali (Ozansoy)'nin bildirdiklerine göre bu
• Celiil Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretimüyesi.
ı Kenan Erdogan, Hiimi-i Amidi, Divanı'nın Bilinmeyen İki Nüshası ve Bir Gazeli, BirHammiim Tarihi, Akademik Bakış, 1997, S.2, s.68-73. Şanlıurfa. Yazıda bahsedilenistatistiki araştırma: Doç Dr. Mustafa İsen'in "Tezkirelerin Işıgında Divan Edebiyatı'na
Bakışlar i, Osmanlı Kültür Co~ası'na Bakış", Milletlerarası Türkoloji KongresiTebligleri, İst. 1985, s.149.
K. Erdotan: Klasik Miraciyelerden Farklı Bir Miradye, Said Paşa ve Miradyesi ·164-
aileden geçmiş yüZyıllardan günümüze bir çok şair ve yazar çıkmıştı~. Bunları
geçmiş çaglardan günümüze sırayla şöylece sayabiliriz:
l-Seyyid Nesimi. XIV. yüZyılın büyük: ve coşkun mutasavvıf şairi.
Hurfifidir. Şeriata uymayan bazı aşırı sözleri yüzünden Halep'te derisi yüzUlereköldürülmüştUr. Nazıt'e göre Ali Emi'ri'nin dedelerinden Mehmed Emlrl Efendi"üçyüz sekiz sene evvel dünyaya gelmiş bir amm-i ekber (büyük amca)"; AliEmi'ri'ye göre ise, Mehmed Emlli'nin bu soyu 7. derecede Nes\'mı'ye, 27. tabakadada şehidlerin seyyidi Hz. Hüseyin'e ulaşmaktadır. Faik Ali'nin S. Nesl:ınl'yi dedeleriarasında saydıgını Ş. Karakaş ifade etmektedir3
.
2-İsmail Filmi Efendi. Şair ve katip. KitAb-ı Feraiz'i üç bin beyit halindenazına çektigi söylenmektedir. Nazif'e göre ikiyüz otuz sekiz sene evvel vefat eden(1693) bu şahıs da "amm-i ekber" (en büyükamca)dir4
.
3-Mehmed Emiri Efendi. (1626-1725) Hz. Hüseyin ve Nesimi soyundanzengin bir tacir ve iyi bir şairdir. Valilere musahiblik yapmış, bir divan tertib etmiş
fakat kaybolmuştur. A.Emm'den başka Salim, SaIai ve Ramiz gibi tezkireciler deonun iyi bir şair olduğunu söylemektedirler5
•
4. Hami Efendi. Faik Ali Ozansoy'a göre6 anne tarafından akraba olanHaml'nin asıl adı Ahmed'dir. 1679 yılında Diyarbakır'da dogınuş, öğrenimini
dogduğu şehirde yaptıktan sonra İstanbul'a gelerek Muhsinzade Abdullah Paşa'ya
intisap etmiş ve divan katipliginde bulunmuş sonra Köprülüzade Abdullah Paşa'ya
intisap ederek onunla Erzurum ve Van'a gitmiş, Tebriz'in fethine iştirak ederekhacegan rütbesini ibraz etmiş 1747 yılında Diyarbakır'da vefat etmiştir. Üsll1b-ı
beyan sahibi iyi bir şair olduğu, kendi yaptırdığı Hamı Köşkti'nde muasırı şairlerle
müşa'aralarda bulunduğu ve onları etkilediği bildirilmektedir. Divanı vardır7 •
5. İbrahim Cehdi Efendi. (H.1185-1223) Diyarbakır müftüsü SeyyidKasım Efendi'nin torunu, Süleyman Efendi'nin oğludur. Said Paşa'nın ise dedesidir.
2 Bunlar için bkz. Ali Emiri, Tezkire-i Şuarıi-yı Amid, C.I, İsı. 1327 ; Şevket Beysanoğlu,
Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, C.2, İsı. i 959; Dr. Şuayb Karakaş, Süleyman Nazif,Ank. 1988.
Sadık Erdem) Ankara, 1994, 5.1 i; Mustafa Safili, Nühbetü'l-Asllr min Fevfudi'l-Eş'llr,
Süleymaniye Ktp. Veliyyeddin Ef. Nu.2585, v,47; S.Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, C.3,s. i 256 ; Beysanogıu, a.e. C. i, s.l 78- i 84; Karakaş, a.e. 5.28.
6 Karakaş, a.e. s.38-40.7 Emın, a.e. s. 187-209; K. Erdogan, ag.m. 5.68-73.
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 12 Erzurum 1999 -165-
Alim ve şairdir. Divanefendiliginde bulunmuş, tertip ettigi mecIDua-yı eş'arı
kaybolmuşturs.
6-Süleyman Nazif Efendi. (1202-1248) İbrahim Cehdi'nin oğlu, SaidPaşa'nın babası, yazar ve şair Süleyman Nazıf'in ise dedesidir. Diyarbakır
mahkemesi başkatibliği ve çeşitli paşalara divan katipliğinde bulunmuş, bir araRuslara esir düşmüş iki kızı ve hanımının peşpeşe vefatı üzerine yeniden evlenmiş vebir yıl sonra bir kızı bir sene sonra da oğlu Said dünyaya gelmiş ve o yıl hastalanarakvefat etmiştir. Şiirleri varisleri tarafından yagma edilmiştir. Hattat ve şairdir9. ogıu
Said Paşa, babasının vasileri tarafından yağma edilen bulabildiği şiirlerini 1873yılında Diyarbakır Vilayet Matbaasında 74 sayfa olarak bastmnıştır
ıo.
7-Said Paşa. Araştmnaya konu olan Mi'raciyye, Divan ve birçok eserinsahibi olup aşağıda ayrıca ele alınacaktır. Yukarıdaki Süleyman Nazif Efendi'ninogıu, Süleyman Nazif ve Faik Ali'nin (Ozansoy) babasıdır.
8-Süleyman Nazif. (1869-1927)Said Paşa'nın oğludur. Büyük bir şair venasirdir. Renkli, heyecanlı ve ateşin üslübuyla Türk nesrinde özel bir yer edinmiştir.
Sağlam bir karaktere sahip olan S. Nazirin , 3 şiir kitabı, irili ufaklı 25-30 kadarnesir kitabı vardır. Eser ve şahsiyetiyle birçok incelemeye konu olmuşturll.
9-F~lik Ali Ozansoy (1876-1950) Said Paşa'nın oğlu, Süleyman Nazif'inise küçük kardeşidir. Kaymakamlık, mutasarrıf1ık ve valilik gibi görevlerde bulwıdu.
Bir ara Fecr-i Atı topluluğwıun da başına geçti, birçok şiir kitaplan ve manzum piyeskitabı vardırıı.
ıo-Mônis Faik Ozansoy (1911-1975) Faik Ali'nin ogludur ve şairdir.
Müsteşarlık, büyükelçilik gibi görevlerde bulundu. Bir çok şiir kitabı, denemeleri vemanzum tragedyası bulunmaktadır. Hisar dergisinin başyazılarını uzun zaman M.Faik Ozansoy yazmıştır.
s Emın, a.e. s. 162·165 ; İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, c.ı,
Lo İbnülemin, a.e. C.2, s.l 106·1ıo7; Beysanoğlu, a.e. CI,s.329. ; Oğlu Said Paşa
tarafından tab ettirilen Nazif Efendi'nın şiirleri "Divançe-i Süleyman Nazıf'
adıyla (Prof.Dr.)M.Sadi Çöğenli ve (Prof. Dr.)Recep Toparlı tarafından eski veyeniyazıyla (Erzurum 1992, s.5 ı +43) birlikte yayımlanmıştır.
ii Geniş bilgi ve bibliyografya için bkz. Karakaş, a.e.ıı Prof. Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatı'nın Ana Çizgileri, 4.baskı (tarihsiz),
s.92, 144; Beysanoğlu,a.e. C.2. s.346·361.
K. Erdalan: Klasik Miraeiyelerden Farklı Bir Miraciye, Said paşa ve Mitsciyesi -166-
2. Said Paşa, Kısaca Hayatı ve Eserleri
Tarihçi, devlet adamı ve şairdir. yazar ve şair Süleyman Nazif ile şair FaikAli Ozansoy'un babasıdır. Babası Süleyman Nazif Efendi'nm vefat tarihi olan1832'de, Diyarbakır'da dogtnuştur. Medrese tahsilinden sonra Diyarbekir TahriratKalemi'nde katiplige başladı. 1857'de Haceganlık rUtbesi verildi.l868'de VilayetMektupçusu oldu. 1872'de Mirınirfuılık rUtbesi ile Elazıg Mut:asamf1lgı'na, 1874'tede Maraş Mutasarrıflıgı'na tayin oldu. 1887'de Rumeli Beylerbeyiligi r1itbesi verildi.Midhat Paşa'nın sadrazam olmasını tebrik eden bir kıt'asından dolayı onunhimayesini görürken, aynı kıt'ada halefi sadrazam Mahmud Nedim Paşa'yı
tenkidinden dolayı da görevinden alındı. Daha sonraki yıllarda da çeşitli ıslahat
heyetlerinde, Muş, Siirt ve Mardin'de mutasarrıf olarak bulundu. Üçüncü defamutasarrıf oldugu Mardin'de 1891 'de vefat etti l3
. Mezan Mardin'de olupkitabesinde'ogıu Süleyman Nazifin şu kıt'ası yer almaktadırl4:
Açdı dag-ı ebedi sineye hicran-ı peder
Aglatır derd-i fırakı beni tA kabre kadar
İstemezdim ki kazılsın gurbet ilde kabrin
Neyleyim böyle imiş hükm-i kaza emr-i kader
Merkezden uzak bir vilayette yaşamakla beraber kendini yetıştınniş,
eserleri ve şiirleri ile kendini kabul ettirmiş, inandıgı gibi yaşamış ahlaklı ve dürüstbir devlet adamıdır. Arapça ve Farsça, İslam kültürüne ait bilgilerin yanında
Fransızca da ögrenıniş, mantık ve matematik gibi ilimlerle de ugraşmıştır.
Oğlu Süleyman Nazirin, babası Said Paşa hakkında İbnülernin MahmudKemal inal'a verdiği uzun muhtırada onun Namık Kemaı'i çok sevdigi, ölümüüzerine "millet dedi millet dedi, millet dedi gitti!" dediğini, N. Kemal'in Evrak-ı
Perişam'nınmukaddirnesini hatasız okuması üzerine kitabı kendisine hediye ettiğini
anlatarak "..ne ögrendiysem pederimden ögrendirn. Fransızca ögrenmemi tasvib vetakdir etti. Sonraki müktesebatım da onun delaletiyle olmuştur. ..Tahr"ır vetetebbu'dan bir an hali olmazdı...Yazdığım gazelleri pederim tashih ve kaidelerinitalirn ederdi.." diyerek kendisinin yetişmesi üzerinde büyük etkisi oldugunu söyler.
13 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, (Yayına haz.N.Akbayar, S.A. Kahraman), C.V,s.1458, İst. 199 ; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellif1eri, (Haz.F. Yavuz,İ.Özen), C.2., s.362-364, İsİ. 1972 ; Faik Reşad, Eslaf, C.2, s.19 vd ;ibnülminMahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, C.3, s.1608-1613; İbarhim
Alaeddin, Meşhur Adamlar, C.l, s.339-340, İst.I933-35; Karakaş, a.e.s.31-38;Beysanoğlu, a.e. C.2. s.65-74 ; Türk Dili ve Ed. Ans. C.7, s.430.
Ailedeki kültür ortamını da "..Bizim ailede manzum söz söylemek müte'ammim(yaygın) ve adeta marazi bir istidattır." cümlesiyle özetler.
Yine bu muhtırada ahlaki yönü vurgulanırken vazifesi haricinde hiç birpara kabul etmedigini, israfve sefahetten nefret ettigi halde ilk emekliliginde 800 liraborcu olduğunu, vefatında da yalnız 14 lirası oldugu için atını ve bazı eşyasını
satarak cenazesinin kaldırıldıgını ifade eder.
"Pek müstaklln ve afif, umur-ı idarede muktedir" bir zat oldugu, ZiyaPaşa'nın kızgın bir zamanda yazdığı
"İstiklimet mahz-ı cinnetdir bu mülk ü millete"
mısra'lı şiirine reddiye mahiyetinde söylediği
"Müstakim ol Hazret-i Allah utandırmazseni"
nakaratlımanzumesinden anlaşılırı5 .
Hemşehrilerinden Ali Emlri Efendi, Said Paşa'ya bir gecede 37 beyit1ik birkaside yazarak sundugunu ve Paşa'nın çok beğendiğini söylerkenl6
; Raif ve Avnionun şiirlerini tahmis etmişler, Vllsıf (iki), Avni ve nlib ise matbil divanına birertarih söylemişlerdir ı7 .
Eserleri: Divançe Yayına hazırladıgımız Divançe'nin iki yazma nüshası
olup (Millet Ktp. Ali Emiri, Nu.2lO, İ.Ü. Ktp. İbnü1emin Kit. Nu. 3540) şiirlerinden
yapılan seçmeler yayınlanmıştır (Diyarbakır 1871, Erzurum 1992).Miratü'I-İber Onciltlik umumi tarih olup 9 cildi basılmıştır (1887-1889). Mirat-ı Sıbhat,
(A.Bossu'dan tercüme, M. Zeki ile, 1871). Hülasa-i Mantık (1892)ı8, Tabsıratu'l
İnsan (1872), Nuhbetü'I-Emsftl (Ahmed b. Muhammed Meydani'den tercüme,1872), Mizanu'I-Edeb (1888)19, İlm-i Hesab (1871), Encümen-i Şuara (Divanşairlerinden seçme şiirler), Diyarbekir Tarihi (1885 tarihli DiyarbekirSalnamesi'nin ikinci kısmını teşkil eden 144 sayfalık bölüm)2o.
Bu kısma vefatından yirmi gün evvel söylediği bir gazelini alarak sonveriyoruz.
Kendim yanarım aşk ile gayre zaranm yok
Ser-ta-be-kadem ııteşim ammll şererim yok
IS İbnülemin, a.e.C.2, s.827, 1119, 1121, 1122, C.3, 1610-1612.16 İbnülemin, a.e. C. 1, s.299.17 Beysanogıu, a.e. C.2, s.19, 20, 24, 63.18 Bu küçük kitapçık da Kudret Büyükcoşkun tarafından "Mantık Metinleri I" adlı kitabın 63
104. Sayfaları arasında yayınlanmıştır (İşaret Yay. İst. 1998?).19 Hemşehrisi merhfun Yard. Doç Dr. Mahmut Fidancı tarafından yüsek lisans tezi yapılmıştı,
(D.Ü.Sosyal BiL. Ens.TDEBl 986).20 Beysanoğlu, a.e. ve C. S.69-70; Türk Dili ve Ed. Ans. C.VII, s.430.
K. ErdoAaıı: Klasik Miraciyelerden Farklı Bir Miraciye, Said Paşa ve Miraciyesi -168-
Yarı aranın devrederek hfuıe-be-hane
Yar ise benim hanerne gelmiş haberim yok
Bir sırr-ı hafi rOhumu almış yed-i zabta
Zahirdeki ftrayiş-i hüsne nazarım yok
Etmez bu şuOnun bana tesir gumı1mu
Mir'at-ı tecelli-i Huda'yım kederim yok
Baş egtnemişİm kimseye dünya için asHi
Dünyada Said anın için derd-i serim yok
3.Mi'riciyye Gelene~i ve Said Paşa'mn Mi'raciyyesi'nin KlasikMi'riciyyelerden Farkı, Tahlili ve Metni
a.Mi'rlic ve Mi'rliciyye GeJene~i
"Araca" kökünden ism-i mekfuı ve §.let, yani çıkacak yer ve merdivenanlamı taşıyan "mi'rac", Hz. Peygamber'in göklere yükseliş mucizesidir.
Bu olay; Kur'arı'da iki sürede bulunan birçok ayet, ve ayrıca pekçok hadisile sabittir. Ayrıca ayet ve hadisler ışıgında tefsir ve hadis otoritelerincedegerlendirilmiş, islam edebiyatlarında büyük bir yaııkı yapmış, hatta resim vemusikiye bile konu olmuştur. Minyatitrlerde ve halk resminde mi'rac tasvirleriolduğu gibi musikide, cami musikisinin en mutantan bir formu olmuştur. Sosyalhayatta da mi'rae kandili kutlamaları canlı olarak yaşanmaktadır.
İslami edebiyatlara yansımasına gelince konu, önce Arap edebiyatında elealınmış, sonra Fars ve Türk edebiyatına geçmiştir.
Arap edebiyatında Abdülkadir Geylmi ve Muhyiddin-i Arabi..gibi birçokmeşhur şahsiyetin de ele aldıgı bu konu, daha çok mensur olarak işlendigi halde; İran
edebiyatında yine Nizamı, Attar, Molla Cami, Hüseyin Vaiz Kaşifi.. gibi pek çogumeşhur şahsiyetler tarafından nazmen işlenmiştir. Bunlar müstakil bir eser olarakyazıldığı gibi diğer eserlerin içinde bir manzume olarak da bulunabilmektedir.
Türk edebiyatında mi'rae-name yazma gelenegi önee çagatay sahasında
başlamıştır.Bu en eski ve en uzun heceyle yazılmış mi'radyye, XII. yüzyılda AhmedYesevi'nin müridierinden Hakim Süleyman Ata tarafından yazılmıştır.
Anadolu sahasında da -özellikle Klasik Türk edebiyatında- çoğu manzumbirkaçı mensur pek çok mi'rac-name yazılmıştır.
A.Ü. Türkiyat AraştırmaIanEnstitüsü Dergisi Sayı 12 Erzurum 1999 ·169-
Bunların bir kısmı sire(t), mevlid, hilye, mu'caat-name, mesnevi veDivanların içinde bir bölüm teşkil etmekte veya müstakil bir manzuıne şeklinde
işlenmektedir.
Mesela, Yazcıoglu'nun Muhammediyesi, Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'nNecat'ı, Ali Şir Nevarnin Ferhad u Şirin'i, Fuzüli'nin Leyla ve Mecnun'u, Nabi'ninHayriyyesi, Şeyh Galib'in Hüsn II Aşk'ı ., gibi pekçok eserin içinde ; LamiiÇelebi'den başlayarak Ganizade Nadiri, Naili, Neşati, Sabit, Nazim, Hazık, Birri,İzzet Molla, Adile Sultan.. gibi pek çok şairin Divanlarında mi'raciyyelerbuulnmaktadır.
Halk ve tekke edebiyatında da mi'rac konusuna ilgisiz kalınmamış YunusEmre, Hatayi, Tokatlı NUri, Kemali.. gibi şahsiyetler mi'raciyyeler yazmıştır.
Müstakil mi'rac-namelerin yanında, Klasik Türk edebiyatı ve halkedebiyatında, tekke şiirinde mi'rac ve motiflerine ayrıca da çok fazla yer verilmiş,
özellikle "namazın mtiminin mi'racı oldugu" hadisi üzerinde çok durulmuş, tasavvufişerhleri yapılmış; sema' ve semah hareketleriyle mi'rac arasında ilgi kurulmuş,
tarikatlardaki seyr II sülük: ve devriyelerdeki manevi seyir mi'raca benzetilmiştir.
Siyer, mevlid, hilye, mu'caatname, mesnevi ve divanlardaki mi'raciyyelerçok hacimU olmazken, müstakil mi'rac-namelerin 1855 beyte kadar çıktıgın!
görüyoruz.
Bunlarda genellikle konuyla ilgili ayet ve hadislerin tercümesi yapılarak
çeşitli alimlerin bunlarla ilgili görüşlerine yer verilir. Mi'rac hadisesi tasavvufiolarak da ele alınmış ve tasavvufi mi'rac-nameler yazılmıştır.
Bu mirac-namelerin bir kısmında çok zengin, bir kısmında da sınırlı olmaküzere toplam pek çok motifbulunmaktadır.
Bunların çoğunlugunun islami kaynaklara uygun olduğu görülmeklebirlikte, şairlerin bunları süsleyerek bazı ilaveler yaptıgı da bir gerçektir.
Mi'rac-nameler, yUzylllar boyunca şair(ve nasir)lerin onlarca defaişledikleri bir tur olup zaman içinde bir klasizrn kazanmış, şekil ve muhtevabakımından oturmuştur. xıX. yüzyıl sonlarında Receb Vahyi, 8 ana başlık altında
gazel, kıt'a, mesnevi nazım şekilleri ve 20 kadar farklı aruz kalıbı kullanarak şekil vetertip yönünden bir yenilik getirmeye çalışarak monotonlugu kırmayı başarmışsa damuhtevada buna muvaffak olamamıştır i .
21 Bu kısım daha çok (Prof) Dr. Metin Akar tarafından doktora tezi olarak hazırlanan "TürkEdebiyatında Manzum Mi'rac-nameler" (Ank. 1987) isimli kitaptan; J. Horovitz, T.İ.A.
C.8, s.347 ve M.Z.Pakahn'ın Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, (İsı. 1971, c.m,s.539-41)den özetlenmiştir.
K. Erdoğan: Klasik Miraeiyelerden Farklı Bir Miraciye, Said Paşa ve Miradresi -170.
b. Said Paşa'nın Mi'rllciyyesinin Yazıldığı Ortam ve ve DilterlerindenFarkı
Said Paşa'nın Mi'raciyyesine geçmeden önce bu mi'raciyyenin yazıldığı
ortam ve şartlara dikkat etmek gerekmektedi?2.
1839'da Tanzimat'ın ilanını ve etkilerini çocukluk ve ilkgençlik yıllarında
idrak eden Said Paşa(1832-1891), aynı :zamanda "Tanzimatın Birinci Nesii"diyebilece~imiz Şinasi (1824-1871), Ziya Paşa (1825-1880) ve Namık Kemı11(l840
1888)'le akran sayılabilir. Bunlardan başka bir taraftan örf ve adetlere, şer'. nizamasıkı sıkıya ba~lı ; öbür taraftan terakki fıkrine inanan ve vesikaları de~erleDdiren
modern tarih görüşü ile Ahmed Cevdet Paşa (1822-1895) da bu neslin yanında azfarkla bir agabey olarak bulunmaktadır. Bunların yanında Tanzimat'ın ilanında enbüyük paya sahip Mustafa Reşid Paşa(l800-1858); "Muhaverat-ı Hikemiye"si vedilden felsefeye, fizikten tarih ve şehircilige kadar pek çok konudaki yazıları ileansiklopedist bir şahsiyet olan Münif Paşa(l828-191O); daha sonraları MidhatPaşa(1822-1884) ve Ahmed Midhat Efendi (1844-1913) bu devirde etkili ve yetkiliisimlerden birkaçıdır.
Bu devir, ayrıca aydınlarının hemen hepsinin politik ve sosyal meselelerleu~aştı~ı, gazetenin çok yaygın bir kitle iletişim aracı haline geldigi bir devirdir.!839-1896 yılları arasında çıkan 61 gazeteden 43 'ü politikayla u~aşır23.
Bu arada yabancı dille (fransızca) egitim yapan okullar, tercüme daireleri,yeni usule göre açılmış mektepler, Avrupa'ya gönderilen talebeler, yabancı
uzmanlar, azınlıklar ve Yeni Osmanlılar yahut İttihat ve Terakki gibi bazı
derneklerle, Batı; düşüncesi ve edebiyatı ile yakından takip ediliyor, bu konuda pekçok tercüme yapılıyordu. Edebiyatımızın bu yolla tanıdıgı iki akımın bilhassa dikkatiçektigi söylenebilir: Romantizm; ve pozitivizmin edebı akımı diyebilecegimizrealizm ve naturalizm..
22 Bu kısım için: Prof.A.Harndi Tanpınar, 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 5.b.İst.l982 ; aynı yazar, "Türk Edebiyatında Cereyanlar", Edebiyat ÜzerineMakaleler, 2.b. İst. 1977, s.101 ; (ProfDr.) M.Orhan Okay, İlk Türk Pozitivist veNaturalisti Beşir Fuad, İst.?, s.17-34 ; (Prof.Dr.) Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleril, 7.b.İst.l981 ; ProfDr. S.Hayri Bolay, Türkiye'de Ruhçu ve Maddeci GörüşünMücadelesi, 3.b. Ank. ? ; Yard. Doç. Dr. Murtaza Korlaelçi, "PozitivizminTürkiye'ye Girişi", ı. Felsefe ve Sosyal Bilimler Kongresi Bildiriler, s.314-327,Erzurum 1989 ; Dr. Rıza Bagcı, Baha Tevfik'in Hayatı Edebı ve Felsefi EserleriÜzerinde Bir Araştırma, İzmir, 1996, s.1-8. .. gibi kitap ve makalelerden istifadeedilmiştir.
23Akyüz' 71,a.g.e. s. .
A.Ü. Türkiyat AraştırmalarıEnstitüsü Dergisi Sayı 12 Erzurum 1999 -171-
Yeni bir medeniyet ve kültürle çok yakın bir ilişki içine giren toplumumuzaydınları, karşılaştıgı Batı medeniyetini ve içinde yaşadığı kendi medeniyetiniyeniden tanımak ve yorumlamak durumunda idi.
Bütün bu meselelerin odak noktasında bulunan din, bir taarruz meydanına
dönmüştü. Şinasi "Münftdit"ındayeni ve sade bir dille edebi sanat kaygusundan uzakTanrı'yı isbat için akli bir yolla kamatı delil olarak gösteriyor: Ndrnık Kemal, biryandan "Vatan" la ilgili şiir ve makaleleri ve "Hürriyet Kasidesi" ile bir "cemiyetmistiği", hürriyet ve vatan kahramanı haline geliyor; öbür yandan bazı romanları veVatan Yahut Silistre ile Osmanlıcılık ve İslfullcılık ideologu, ve "Renan MüdMaası"
ile de bir din savunucusu gibi görünüyordu. Ziya Paşa ise "Terci-i Bend"inde kadercive pesimist bir görüşle bir çok sorular sorarak şüpheyle aklı hayrette bırakırken,
başka bazı şiirlerinde
Dolaştım diyar-ı kUfrÜ beldeler kfişaneler gördüm
Dolaştımmülk-i islfunı bütün viraneler gördüm
ve
İslfun imiş gfiya pa-bend-i terakki
Evvel yogidi işbu rivftyet yeni çıktı
beyitleriyle medeniyet karşılaştırmaları yaparak islfuniyet aleyhindeki (onunilerlemeye engeloldugu yolundaki) olumsuz görüşlere karşı çıkıyordu.
Ayrıca Tanzimatm bu ilk nesli, Yeni Osmanlılar cemiyeti içinde debulunmuşlar, takibe uğrayarak Avrupa'ya kaçmışlar orada uzun seneler kalmışlar
medeniyet, kültür ve edebiyatını tanımışlardı. Bunların müşterek vasıflarını daedebiyatta, his ve hayal unsurlarım ikinci dereceye atarak aklı ön pıana almaları,
sosyal meseleler ve politika ile meşgulolmaları ve bunun yanında ilmi çalışmalara
da yer vermeleri olarak sayabiliriz. Bu yönleriyle bunlara ilk rasyonalistler denebilir.
Said Paşa'ya gelince, kendisi daha dogIDadan babası Süleyman Nazif Bey,Diyarbekir valisi Behram Paşa hakkında şikayet mektubu yazdığından Rodos'asürülmüş ve II. Mahmud tarafından affedilmiş; kendisi de Midhat Paşa'nın sadaretinitebrik eden bir kıt'asından dolayı daha sonra birkaç defa azı ve tayin hadisesi başınagelmişti. Alim ve şftir bir aileden geliyordu ve kendi gayretleriyle fransızca öğrenmiş
ve bazı tercllmeler yapmış, mantIk ve matematik tahsil etmiş, koskoca bir tarihvücuda getirmişti. Oglu Süleyman Nazifin iiadelerinden ise Nfullık Kemal'e çokbüyük bir saygı ve sevgisinin olduğu anlaşılmakta.
Divanında, sadelige taraftar olduğunu gösteren sade Türkçe iki kıt'asının
yanında; hüki'ımet konağı ve kışla yapımı, Diyarbakır'a telgrafın gelişine vegazetenin çıkışına.. dair söylediği tarihlerden, şiirinde kullandığı bazı batılı ve teknikkelimelerden onun zamanının gelişmelerini ve sosyal meselelerini yakından tekipettiği anlaşılmaktadır.
K. Erdotan: Klasik Miraeiyelerden Farklı Bir Miraeiye, Said Paşa ve Miraeiyesi -172-
Onun, mutlaka Auguste Comte(l798- i 857)'un pozitivist felsefesi ve dinaleyhdarı görüşleri yanında, onun karşısındaki akıı ve ilmi dincilikten de az veya çokhaberdar olduğunu sanıyoruz.
İşte bütün bunlardan sonra Said Paşa, Mi'raciyyesini yazarken devrindekidin aleyhinde kopan inkar fırtınalarını biliyor ve bazı dini meseleleri zaman zamanisMt etme gayretine düşüyordu. Dolayısıyla O, ne Nadiri'de olduğu gibi bolmazmunlu ve kelime oyunlarına boğulan süslü bir mi'raciyye, ne de Nahifi'deolduğu gibi uzun uzun rivayetlerin anlatıldığı bir mi'rftciyye yazacaktıM. O, muhtevabakımından yaklaşık olarak mi'raciyyesini anahadarıyla üç bölümden oluştunnuştu.
1. Aleyhinde bazı inkar emarelerinin görüldüğü Hz. Peygamberin bazı
mu'cizelerinin sayılması ve İslamiyyetin övgüsü (1-35. beytler); 2. Mi'rachadisesinin özetlendiği asıl bölüm (35-70. beyitler arası); 3. pozitivist bir mantık verasyonalist bir tavırla25 -yeni keşiflerden de bahsedilerek- zamanındaki insanlara veinkarcılara mi 'rac meselesini isbat etme çabasının bulunduğu üçüncü bölüm (70-111.beyitler arası). Son 8 beyittte ise dua ve niyilzla şefii'at talebi, mah1as beyitleri vesaliit ü selam bulunmaktadır.
Said Paşa'nın Miraciyye'sinin en belirgin farkı muhtevi bakımındandır.
Yoksa dil ve şekil bakımından kasıde nazım şekliyle yazılmış olup diğerlerinden pekbüyük bir farkı yoktur. 119 beyit tutarındadır. Aruzun "mefti'llün meffi'llünmefa'ilün mem'ilün" kalıplarıylayazılmıştır.
C. Mi'raciyye'nin Tahlili, Özetlenmesi ve De~erlendirilmesj
Said Paşa Mi'rac manzOmesinin ilk 35 beytine önce kendi şairliğini övdüğü
bir falıriyye mısraıyla başlar, sonra Hz. Peygamber ve mu'cizelerinİ överek devameder: Halk arasında kalemimin kıymeti (şairliğim) artarsa buna şaşılır mı? Çünkibunun sebebi "Falır-ı alem (alemin övüncU) Hz. Muhanımed'in vasıflarım iftiharlayazdığı içindir. Kalem öyle bir zatın vasıflarını yazmakla övünür ki bütün dünya daonun kölesi olmakla övünür. Onun mahiyeti ay ve güneşten daha yüksektir. Güneş
ona nisbetle zerreden ednadır. Hüda yaratılışa onun şerefli nllrunu kaynak etmiş,
dünya ve ukbii baştan başa ondan çıkmıştır. Dilinde "ma yentık" (O, hevadan bir şey
konuşmaz, ancak vahyedileni söyler) ayetinin sırrını taşır. Kalbi de ''ma evha" (KuluMuhanımed'e vahyetti.) remzinin sırlarına dosttur. Sultanlara taç ve elbiseyiyaratıklar giydirdiği halde O'na yücelik elbisesini Tanrı teiila giydirmiştir. Ululuktasidreyi ayağının altına alsa şaşılır mı? O'nun boyu şeref gülbahçesinin en yüksektllbasıdır. Dünya malına iltifat etmezdi. Eğer isteseydi dağlar beyaz gümüş olurdu.Adem peygamber gerçi varlıkların liifızlarını (isimlerini) biliyordu ama, gerçekte Opeygamberler sultanı ise manasını biliyordu. Alnında nübüvvet nfiru öyel heybetle
24 Akar, a.g.e., s. 132-138; 175-178.25 Bunu, önceleri felsefe ve kelfuna karşı çıkanların aksine felsefe ve kelfunı kabul ederek
onların ınetodlarıyla felsefeye reddiye yazan Gaza)j'nin tavrına benzetebiliriz.
A.Ü. Türkiyat AraştırmalarıEnstitüsü Dergisi Sayı 12 Erzurum 1999 -173-
parlıyordu ki gö~ süsleyen ayın, bunu görünce dudagı çatladı. (Ayın yarılması
mucizesine telmih ediliyor) O'nun eli HMa'nın inayetinin pınarı olsa şaşılır mı?
Çünki pannaklarmdan her tarafa hayat suyu akıtmıştır. Yüee ahlaklıdır. O öyle yücehuyludur ki onun hasiyeti, zehirli büryanı (kebab) bile konuşturmuştur. (Sfi-i kastiçin pişirilen zehirli yemegi haber vermesi mu'eizesi) O isterse çürümüş kemige bileean bagışlar. Öyle olunca diktigi hurma ağacı hemen meyve vermez de ne yapar?Vahşi hayvan, deve ve cansızlan da konuşturmuştur. Tepesinde bulut bir şemsiye
gibiydi. Işıgın gölgesinin olması hiç mümkün müdür? O yüzden o temiz cismingölgesi de olmazdı. Onun temiz cismi Hüda'nın inayetinin gülbahçesidir. Onun içinterleyince kırmızı güloluşurdu. O'nun büyüklüğünebir süresi bile tanzrr edilemeyenKur'an yeter. Gerçi sayısız mu'cizesi varsa da üçbinden fazla mu'cizesi tevatürlerivayet edilmiştir. Eğer tevatürü inkar etmek mümkün olsaydı bu bütünpeygamberlere şamil olurdu. Onun mu'cizelerini inkar etmek bütün peygamberleriyalanlamaktır.
Mu'cizelerinden sonra Hz. Peygamber'in getirdiği din ve onunhükümlerinden bahsedilir: (.. )Ona zerre kadar itiraz edilemez. Bürun akıllar birleşse
onun getirdigi Allah'ın kanunlarını yapamaz. Asırların geçmesiyle o kanunlardeğişmez ama, (dünyevi) kanunlar ancak bir asırda hükmünü icra eder. O, bürunhüküm ve meseleleri cami'dir. O'nu noksan saymak ya cahillik ya da çılgınlıktır.
Yeryüzü kağıt denizler mUrekkep olsa Allah'ın sevgilisinin vasıflarını tüketemez.
36. beyit bir girizgah beyti olup burda mi'rae kıssasını yazmak istediginiama aciz oldugunu söyleyerek himmet talebiyle eger kusuru olursa affedilmesiniisteyerek ikinci ve asıl, manzCımenin maksadına geçilir: Şanında İsra suresi inenpeygamber Ümmühani'nin evindedir. Cebrilil Hakk'ın selamını getirerek "Ey eihanın
övüncü, ayrılık derdini çekdiğin yetmez mi? O eşsiz Mevla seni birlik huzurunaistiyor." diyerek mi'racı müjdeler. Peygamber bunu duyunca şükür secdesinekapanır. Gözün gördüğü yeri bir adımda geçen Burak'a binerek ı. menzilde Mescid-iAksa'ya gider. Orda butün peygamberlerin ruhları onu karşılayarak selamlayıp
kendisinin önderliginde iki rekat namaz kılarlar. Sonra onlara veda ederek yücegökleri şereflendirir. Melekler her tarafta onu karşılayarak alkışlarlar. Nihayet bütünperdeleri geçerek sidre-i ii'liiya ve Süriidık'a gelir. Orda Burak'dan ayrılarak
Refrefe biner. Ancak terakki eyledikçe
Ne Refrefkaldı ne yer kaldı ne gök kaldı ne dünya
der. Sonunda vahdet perdesini geçerek keyfiyet ve temsilden akdes olan yüceMevlii'yı cisim gözüyle görüp yedi kat yer ve gökleri, cennet, cehennem ve arş-ı
Rahman'ı temaşa ederek yere iner ve ümmete mi'rac hediyesi olarak beş vakitnamazı getirir. Ümmeti bunu duyunca hep birden "amenna ve saddakna" (inandık vetasdik ettik) derler.
Böylece pıanlı bir şekilde 35 beyitte mi'racı özetleyen Paşa, bundan dahabüyük bir yeri ·3. bölüm diyebileceğimiz- mi'racı isb1it ve onu yorumlamak için
K. Erdoğan: Klasik Miraeifelerden Farklı Bir Miraeife, Said Paşa ve Miraeiyesl ·174-
ayırır. Bizce manzOmenin asıl ağırlıklı bölümü bu bölümdür. Buna göre, mi'racata'rize cür'et etmek Tanrı'nın yüce kudretiyle alayetmektir. Bütün dünyA bir zerreyiyaratmaktan Acizken yaratıcnm hikmetine taaaruz, gaflet ve hamakattir. Şu
mevcudatı kolaylıkla yaratan Allah'ın kudretine bunu zor gönnek mutlak küfiir vedeliliktir. Kuşa kanat verenin Burak'ı kuş gibi gökte uçunnası zor mudur?
Said Paşa, mi'racı isMt için modem bilimlerin verilerinden de yararlanır.
Mesela elektrik gücüne dünyanın etrafını saniyede dört defa dönme gücü veren ABalı
Burak'a bunu veremez mi? der.
Paşa, "Muhammed hangi merdivenden göğe çıktı? diye alayederek mi'racai'tiraz eden Hıristiyan birinin i'tirazlarım, "Hz. İsa'nın çıktığı merdivenden" diyerekesprili bir şekilde cevapıa.r6•
Bundan sonraki beyitler de ilm1 kılıfla mi'raca yapılan i'tirazlara yine ilminverilerinden faydalanılarak veya ABah'ın sonsuz kudretine imanla verilmeye çalışılır.
Bu konuların sadece pozitif ilimIerle anIaşılamayacağı ifade edilir:
Paşa'ya göre, bunlardan bazıları güya ilmen gökkubede bir yarık, yırtığın
veya onuımanın olamayacağını ifade ederler. Halbuki gökleri yaratan Allah bundanaciz midir? Kaldı ki ilim, gökkubesinin bir cisim olmadığını, yıldızların denizdeyüzer gibi havada bulunduğunu söylüyor. Teleskopla yerden göğü seyrederekmi'racdaki mana görülmez. Kul yaratıcının bütün sırlarını bilemez. İsterse bir andayüzbin alem yaratır, isterse cihanı bir anda yok eder. Bu konuda Mevıana CeHileddinMesnevl'sinde şöyle buyurur: Gek ve yeri Hakk'ın kudret ağacında bir elma, kendinide ondaki bir böcek gibi farzet. O böceğin, o bağ ve bahçivanın fiillerini bilmesimümkün müdür?
Said Paşa, o devirdeki bazı inkarcı görüşlere ve onların i'tirazlarına da yerverir. Bunlar Paşa'nın ifadesine göre "dehri" ve "tiibiiyyı1n"lardır. Onlar, "her şey
tabiattan ortaya çıkmıştır, evren ve madde sonsuzdur, dünya tabiatm gereği dönerdurur, cennet, cehennem, kıyamet gibi şeylerle dünya zevkini terketmek ahmaklıktır"
derler. Ama ya sonuç inananların dediği gibi olursa o zaman ne halt edeceklerdir(buhalk deyimini aynen kullanıyor)? ABah bir şeye emrederse zerre felek olur, felek dezerre. O irade ederse ateş içinde gülbahçesi ve kırmızı gül biter. Nitekim bir kamil
HUM kMirdir eyler seng-i hiiradan güher peyda
demiştir. Bu kadar büyük bir kudretin mi'rac konusunda aciz olduğunu söylemekhatadır. Hava üstünde gök cirimlerini boşlukta durduran zata, arşın altında cennet vetübiiyı yaratmak bir iş midir? Zeminin merkezinde ateşi yaratan Mevla'ya,cehennemi yerlerin altında yaratmak zor mudur? Şu dünya ve bu kainiitı yaratanABah, yedi yeri yaratmaktan aciz mi?
26 Gazeteci İlhan Murad bu diyaloğun Rus çarı ile KeçecizMe Fuad Paşa arasında geçtiğini
söylemektedir. Bkz. ]8 Eylül i 992 tarihli Zaman gazetesi.
A.Ü. Türkiyat AraştırmalarıEnstitüsü Dergisi Sayı 12 Erzurum 1999 -175-
Manzfunenin sonlarında günahkar oldugunu, yarın mahşer günündekendisini utandırınaması için Al1aıı'a dua ve niyaz eder ve
Habillin bendesidir, abd-i acizdir, perişandır.
der. Bu kısımdaki
Olursa bendeki cürm ü hata ihsanına nisbet
mısraı, yaklaşık aynı yıllarda yazılan Şinasi'nin MÜDacat'ındaki
Kulunun za'fına nisbet çog ise noksanı
Ya onun kahrma galip degil mi ihsanı
beytini hatırlatmaktadır.
Mi'rac-name şairinin taşrada yetişmesi ve yaşaması (bütün hayatını
Diyarbakır-Elazıg-Mardin Siirt ve Muş civarında geçirmesi), İstanbul ve Avrupa'yagidememesi ve oraya giden -tabiri caizse- o zamanın medyası olan gazete, tiyatro,roman vs. yeni türlerde eserler veren büyük şahsiyetlerle tanışmamış olması, yinetabiri caizse şiiri bir hobi olarak görmesi ve Divanı'nı Diyarbakır'da seçmelerlebastırması, onun dar ve küçük bir çevrede mahalli olarak kalmasına yol açmıştır.
Buna ragIDen Divanı'na yazılan tarih şiirlerinden, şiirlerine yazılan nazire vetahmislerden, bir ahlak düsturu, bir atasözü haline gelen nakaratlı meşhur
muharnmesine, tarihi ve edebi eserlerine kadar o çevrede ve ilim aleminde epeycetanındığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda Divan'ın tab'ına tarih söyleyenlerden AvniEfendi, "mi'rac yolunda onun tabiatının bir meydan açtığını ve feleklerin demeleklerin de buna hayran olduğunu" şu mısralarla ifade etmiştir:
Reh-i mi'raca verdi tab'ı meydan
Felekler de melekler de oldu hayran27
Sonuç olarak, kültürlü bir aileden gelen ve şair ve yazar çocuklar yetiştiren
Said Paşa, bir medeniyetin dramını imparatorlugun bir taşra şehrinde yaşamış ve diniedebiyat türü olan Mi'raciyye'sine bunu yansıtmıştır. Kaside nazım şekline uygunolarak ve aruzun "merailün" terileleriyle yazılan manzı1ıne, şekil bakımından pek birfarklılık göstermezse de muhteva bakımından aynı türdeki emsali şiirlerden epeycefarklıdır. Şinasi'nin Münaeat şiiriyle o nazım türündeki, Namık Kemal'in HürriyetKasidesi'ndeki yaptığı muhteva değişikliğini Said Paşa da mi'raciyede yapmıştır
diyebiliriz. Üç bölümde işlediğimiz şiirde edebi sanat ve mazmunlara pek fazla önemverilmemiş, üçte birinden daha az yer tutan asıl mi'rae bölümünde konu özetlenmiş
(bu yüzden mi'rac motiflerine de fazla yer verilmemiş), mi'rae hakkındaki i'tirazlara
27 Said Paşa, Divan, Diyarbekir 1288, s. 108.
K. Erdoğan: Klasik Miradyelerden Farklı Bir Miradye, Said Paşa ve Miradyesi -17()-
cevaplar verilerek Allah'ın kudreti ve fen bilimlerinin verilerini kullanarak isbatetme yoluna gidilmiştir. Bunlarda; Şinasi, Namık Kemaı, Ziya Paşa hatta SaduBahPaşa (Ondokuzuncu Asır) 'nın ilgili şiirlerinin izlerini bulmak mümkündür. Bundaşairin Arapça, Farsça ve islam bilimleri tahsili yanında, Fransızca ve fen bilimlerikonusunda bilgisinin olmasının da etkisi olmuştur. Pozitivizmin alternatifbir din gibiyayıldıgı ve dinsizlige alet edildi~i ve bu dinin, Tanzimatı ilan ettiren Mustafa Reşid
Paşa'ya mektupla teklif edildigi ve inançların sarsıldığı bir ortamda, bu tartışmaların
imparatorluk merkezinden uzak böyle taşraya kadar yayıldığı bir zamanda, dindar vehamiyetli birisi olan şairin, bu ve benzeri manzumelerle bunlara cevap veıme gayretiiçinde bulunduğunu görüyoruz. Onun daha önce Ziya Paşa'nın,
"İstikamet mahz-ı cinnetdir bu mülk ü millete"
şiirine
"Müstakim ol Hazret-i ABlUı utandırmaz seni"
nakaratlı şiiriyle reddiye yazarak cevap verdiğini göımüştük.
Said Paşa, bu neslin yaptığı gibi şiiri, düşüncelerinin bir ifadesi olarakgörüyor. Yani düşünce, şiirin mınverindedir ve esasını teşkil eder. Açık ve nettir.Şiirde kullanılan üç defa inkar, 5 kere tariz, bürhan, isbilt, sabit olmak, şübhe, i'tiraz,ukı11 ve ashab-ı ukü!.. gibi kelime ve tamlamalar da görüldüğü gibi dini konuları aklatesbit ettirme, inanmayanların tariz ve şüphelerine karşı meseleleri akla tastİk
ettirerek isbat etme yolu seçiliyor. Hz. Peygamber'in mu'cizelerinin anlatıldığı vekonu gereği iktibas edilen bazı ayetler ve tamlamaların dışında giriş kısmı hariçmanzı1menin dili sade sayılabilir. Üslfibu yer yer konuşma ve tartışma sahneleriylerenklendirilmiştir. O, Doğu ve Batı medeniyetlerinin çatıştığı noktada din ve bilimtartışmalarıyla ve inancını kaybederek buhranlar sonucu trajik bir şekilde hayatına
son veren Sadunah Paşa ve Beşir Fuad gibi değil; din ve bilimi uzlaştırmak isteyenbirisi gibidir. Bir karakter ftbidesi olarak dürüst ve ahliiklı yaşamış ve -Namık Kemaliçin Prof. Dr. Mehmet Kaplan'ın dediği gibi- şiirine hayatının sıcak1ıgını ve anlaımnı
katmıştl?8.
28 Kaplan, a.g.e.s. 43.
A.Ü. Türkiyat AraştumalanEııstitüsüDergisi Sayı 12 Erzurum 1999