Top Banner
LLÜSTRASYON: ORHAN NALIN 6 Nurdan Gürbilek’ten yeni denemeler Kemal Varol 10 Srtlan Kayboldu’nun hikâyesi hsan Deniz 24 Seyhan Erözçelik son kitabn anlatt Kemâl Yanar ZAMAN GAZETESÝ’NÝN ÜCRETSÝZ AYLIK KÝTAP EKÝDÝR. YIL:6 SAYI:62 7 MART 2011 PAZARTESÝ 2011 Evliya Çelebi Yl Büyük Seyyah 400 Yanda 25 Mart 2011 Evliya Çelebi’nin 400. doum günü. UNESCO tarafndan Evliya Çelebi Yl ilan edilen 2011’de büyük seyyahla ilgili birçok etkinlik düzenlenecek. Edebiyatmzn ve tarihçiliimizin köe ta olan Evliya Çelebi’nin önemini Türkiye’den ve dünyadan uzmanlara sorduk. Sayfa 14 12 13 42 11 8 R FELSEFE USTA GÖZÜYLE TARH ROMAN lhan Berk’in yaymlanmam iirleri Freud’un öteki yüzü Recai Güllapdan ve rfan Külyutmaz nalck ve Osmanl’da elence hayat Faulkner’dan iki öykü bir roman HAYDAR ERGÜLEN SÜREYYA SU NECP TOSUN EMRAH PELVANOLU
44

Kitap Zamanı

Mar 22, 2016

Download

Documents

Musa Igrek

Kitap Zamanı
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Kitap Zamanı

�LL

ÜS

TR

AS

YO

N:

OR

HA

N N

AL

IN

6 Nurdan Gürbilek’ten yeni denemeler Kemal Varol 10 S�rtlan Kayboldu’nun

hikâyesi �hsan Deniz 24 Seyhan Erözçelik

son kitab�n� anlatt� Kemâl Yanar

Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z A Y L I K K Ý T A P E K Ý D Ý R . Y I L : 6 S A Y I : 6 2 7 M A R T 2 0 1 1 P A Z A R T E S Ý

2011 Evliya Çelebi Y�l�

Büyük Seyyah 400 Ya��nda

25 Mart 2011 Evliya Çelebi’nin 400. do�um günü. UNESCO taraf�ndan Evliya

Çelebi Y�l� ilan edilen 2011’de büyük seyyahla ilgili birçok etkinlik

düzenlenecek. Edebiyat�m�z�n ve tarihçili�imizin kö�e ta�� olan Evliya

Çelebi’nin önemini Türkiye’den ve dünyadan uzmanlara sorduk. Sayfa 14

12

13

42

11

8

���R

FELSEFE

USTA GÖZÜYLE

TAR�H

ROMAN

�lhan Berk’in yay�mlanmam��

�iirleri

Freud’un öteki yüzü

Recai Güllapdan ve �rfan

Külyutmaz

�nalc�k ve Osmanl�’da

e�lence hayat�

Faulkner’dan iki öykü bir

roman

HAYDAR ERGÜLEN

SÜREYYA SU

NEC�P TOSUN

EMRAH PELVANO�LU

Page 2: Kitap Zamanı
Page 3: Kitap Zamanı

K A PA K 14

Çinli yazar Ha Jin’in Sava� Art��� roman� Türkçede. Kitapta Kore Sava��’na kat�lm�� Çinli Yu

Yuan’�n sava� an�lar� var. Roman, ulus devletlerin insan� kurbana dönü�türen mitlerinin çürütücülü�ünü anlat�yor.

Lord Byron’� ‘bedbaht eden melâl’ neydi? 4‘Korkunç mukayese arzular�’ 6�ki öyküden bir roman: Ç�lg�n Palmiyeler 8Her �eyin sebebi sadece bir kelime! 10

Ehli bilir ‘ay� u târâb’�n lezzetini 11�lhan Berk’ten kalanlar 12Freud putunun y�k�l��� 13Ku�lar, ya�mur ya��nca nereye gider? 14

Osmanl�’y� yeniden yazmak 28‘Son Ad�m’a daha çok var 30Hepimiz ‘Holokost’ kurban�y�z 33Naci Bostanc�’n�n a�k�, odas�, ideolojisi 39

FE ZA GA ZE TE CÝ LÝK AÞ ADI NA ÝM TÝ YAZ SA HÝ BÝ: ALÝ AK BU LUT GE NEL YA YIN MÜ DÜ RÜ: EK REM DU MAN LI GE NEL YA YIN MÜ DÜR YAR DIM CI SI: MEH MET KA MIÞ GE NEL YA YIN EDÝ TÖ RÜ: ALÝ ÇO LAK EDÝ TÖ R: CAN BAHADIR YÜCE GÖR SEL YÖ NET MEN: FEV ZÝ YA ZI CI SAY FA TA SA RIM: AH MET BÝ ÇER SO RUM LU MÜ DÜR VE YA YIN SA HÝ BÝ NÝN TEM SÝL CÝ SÝ: HAY RÝ BE ÞER REK LAM GRUP BAÞ KA NI: HA KAN DÝK MEN REK LAM SA TIÞ KO OR DÝ NA TÖ RÜ: ALÝ DE MÝR HÝ SAR, MU HAM MET YIL MAZ SEK TÖR YÖ NE TÝ CÝ LE RÝ: CENK AY TU ÐU YA YIN TÜ RÜ: YAY GIN SÜ RE LÝ AD RES: ZA MAN GA ZE TE SÝ 34194 YE NÝ BOS NA-ÝS TAN BUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96 REK LAM TEL: 0212 454 82 47 BAS KI: FE ZA GA ZE TE CÝ LÝK A.Þ TE SÝS LE RÝ HTTP://KÝ TAP ZA MA NÝ.ZA MAN.COM.TR HER AYIN ÝLK PA ZAR TE SÝ GÜ NÜ YA YIM LA NIR

26Amerikal� yazar Philip Roth’un roman� Sokaktaki Adam, ad�n� 15. yüzy�la ait bir

tiyatro eserinden al�yor. Eserde, hayal etti�i mutlu hayat� ya�ayamam�� bir adam�n trajedisi var.

26Antonio Tabucchi, dokuz öykünün yer ald��� Zaman H�zla Ya�lan�yor adl� kitab�nda

postmodern edebiyat�n en yetkin örneklerinden birini vererek okura hüzünlü bir okuma �öleni vaat ediyor.

28N. Ahmet Özalp, Oklar� K�r�lm�� Kirpi adl� kitab�nda Refik Halit Karay’�n

eserlerini kar��la�t�rmal� bir biçimde inceleyerek yazar�n nas�l sansüre u�rad���n� gözler önüne seriyor.

29

Sad�k Yals�zuçanlar Vefa Apartman�’nda, Menderes’le beraber

Yass�ada’ya dü�en Tevfik �leri’nin hayat�n� anlat�yor. Yazar, kitapta �leri’nin mektuplar�na yer vermi�.

30Halide Edip Ad�var, Çaresaz’da modernle�me yol-undaki erken Cumhuriyet

�stanbul’undan sahneler sunuyor. Yazar, roman�nda a�k ve mant�k, resmi nikâh gibi kavramlar� sorguluyor.

31Anadolu’nun Ruhu, Mahmud Erol K�l�ç’la tasavvuf ile ilgili kavramlar üzerine yap�lan

söyle�ilerden olu�uyor. Kitap, bu topraklar�n karde�lik mayas�n� olu�turan ruhun izini süren bir yolculuk.

34Martin Scorsese kitab�, yönetmenle 1973-1998 y�llar� aras�nda yap�lan röportajlar� ve bu

görü�meler sonras�nda yaz�lan yorumlar� bir araya getiriyor. Eser, ilginç bir sanatç� portresi koyuyor ortaya.

37

vliya Çelebi’nin seyyahl���na yak���r bir dosya oldu. Ana metnini Mustafa Arma�an’�n kaleme ald��� Evliya Çelebi say�m�za dünyan�n önde gelen Evliya Çelebi uzman� Robert Dankoff Chicago’dan, Feridun Emecen ve Yusuf Akçay �stanbul’dan, Gottfried Hagen

Michigan’dan, Donna Landry, Caroline Finkel ve Gerald MacLean �ngiltere’den kat�ld�lar. Elbette Büyük Seyyah, ad�n� ta��yan 2011 y�l�nda, 400. do�um gününde daha hacimli çal��malarla an�lmay� hak ediyor. Onu hat�rlamaya mütevaz� bir katk� olan dosyam�z� be�enece�inizi umuyoruz. Bir Kitab�n Hikâyesi’nde �hsan Deniz, S�rtlan Kayboldu adl� kitab�n�n serüvenini anlat�yor. Ay�n öne ç�kan kitaplar�ndan Nurdan Gürbilek’in Benden Önce Bir Ba�kas� ba�l�kl� denemeler toplam�n� Kemal Varol de�erlendirdi. Yazar�n denemelerinden bir seçkinin geçen ay �ngiltere’de The New Cultural Climate in Turkey ad�yla yay�mland���n� da merakl�s�na hat�rlatal�m. �lhan Berk’in ölümünden sonra kitapla�an �iirlerini Haydar Ergülen tan�t�yor. Ay�n çarp�c� kitaplar�ndan, zihinlerdeki Freud imgesini yerle bir eden Bir Putun Alacakaranl��� adl� iddial� çal��may� ise Süreyya Su de�erlendirdi. Geçen ay dilimizin bir kazanc� da Türkçede ilk kez yay�mlanan Faulkner roman� Ç�lg�n Palmiyeler oldu. Roman� Necip Tosun ele ald�.�yi okumalar…

E400. do�um günü

B Ü Y Ü K S E Y YA H 4 0 0 YA � I N D A

Page 4: Kitap Zamanı

Yap� Kredi Yay�nlar� y�llar önce Kavafis’ten Samih Rifat çevirisiyle bir ki-tap basm��t�: Sanat Her Zaman Yalan Söylemez mi? K�sa metinlerden olu�an o ipince yap�ttan ba�ka Kavafis’in bir düz-yaz� metnini kitap hacminde dilimizde a��rlamad�k san�r�m. Bu ay ABD’de ç�-kan Kavafis’in seçme yaz�lar� (Selected Prose Works. Çeviren ve haz�rlayan: Pe-ter Jeffreys. Michigan Üniversitesi Ya-y�nlar�) büyük �airin dünyas�na bir kap� aral�yor. Kitab�n �ngilizce olu�u kimse-yi yan�ltmas�n: Kavafis düzyaz�ya �ngi-lizce yazarak ba�lam��t�. �imdi yan�mda olmasa da an�s� bile tatl� Samih Rifat çe-

virisindeki me-tinlerin bir k�s-m� –yan�lm�yor-sam- Jeffreys’in seçkisinde de var. Besbelli, Ka-vafis düzyaz�y� küçümsemi�, bir üslupçu olmak için emek harca-mam��. Kitapta-ki yaz�lar�n ço�u yay�mlanma-m�� notlardan olu�uyor. Ken-disi hakk�nda-ki bir metninde “ultra-modern ve gelece�in �a-iri” oldu�unu söylemesinden de belli: �iir du-rurken düzyaz�-ya zaman har-camay� israf say-m�� Kavafis.

Yine de kitapta ilginç metinler var. Biri 1894 tarihli, Browning’i yücelten bir de-neme. Kavafis’ten birkaç y�l sonra Mu-hammed �kbal, Browning’i, kendisi-ni “ateist olmaktan kurtaran �air” olarak selamlayacakt�. �nsan dü�ünmeden ede-miyor: Ça�da� iki �airin yollar� bir �ekil-de kesi�mi� olamaz m�? �kinci yaz�da ise Kavafis iki y�l ya�a-d��� �stanbul’dan söz ediyor. Tarabya’y� Bo�az’�n en güzel yeri olarak selamlar-ken Büyükdere’yi itici buldu�unu ö�re-niyoruz. Bu yaz�da as�l ilginç olan, yan tarafta Lord Byron ba�lam�nda sözü edi-len nostalji duygusu. Kavafis 1880’lerin ortas�nda yazd��� bu yaz�da �stanbul’un Bizans geçmi�inden bahsetse de geçmi�e bir özlem sezmek mümkün de�il. “Kay-bolup gitmi� bir maziye” a��t yakm�yor Kavafis. Bu yönüyle, örne�in bizim Bo-�aziçi medeniyetimizi anlatan yazarlar-dan, Hisar’dan, Tanp�nar’dan çok farkl�. Peki neden? Daha “dünyevi” bir �air ol-du�undan m�?

4

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI DÜNYADAN

omantizm, Bat� edebiya-t�n�n Do�u’ya ve �slam kül-

türüne yakla��m�n� anlamak için en elveri�li malzemeyi sunar. Roderick Cavaliero’nun Ottomania: The Romantics and the Myth of the Islamic Orient (Ottoma-nia: Romantikler ve �slamî Do�u Miti) adl� kitab� bu malzemeyi derli toplu biçimde bir araya getiriyor. Yazar�n temel sav�, Roman-tikçi �air ve yazarlar�n Osmanl�’ya dair iki miti dönü�türdükleri �eklinde özetlenebi-lir: Birincisi, Romantik ak�m, “cihan hâkimi Osmanl�” imgesini “Avrupa’n�n hasta ada-m�” imgesiyle de�i�tirmi�tir. �kincisi, çocuk do�urmaktan ve zevk arac� olmaktan ba�ka bir i�levi bulunmad��� san�lan kad�nlar�n hiç de öyle olmad���n� göstermi�tir.

M�TLERLE BESLENEN ROMANT�ZMÖnce �unu belirtmekte yarar var: Osmanl�’ya dair mitlerin hiçbirini Romantikçiler üret-memi�ti ama bu mitleri canl� tutan bir tür a� yaratmay� ba�ard�lar. Geçmi�e hayran-l�ktan ve korkudan beslenen Romantizm için Osmanl� imgesi bu mitleri ya�atmak için birebirdi. Cavaliero’nun da belirtti�i gibi, 18. yüzy�lda �ran medeniyeti bir tehlike olama-yacak kadar uzak, tehlikesiz ve gizemliydi. Yak�n tehlike �stanbul’dan yönetiliyordu, bu yüzden, yazar�n deyi�iyle, Bat� “�slam’dan çok Osmanl�’dan korkuyordu.” Ottomania özellikle �ngiliz romantikçile-ri üzerinde dursa da, onlar�n Do�u mitlerini besleyen kaynaklar, k�ta Avrupa’s�n�n Or-yantalist yakla��m�n� besleyenlerden farkl� de�il. �lk s�rada elbette Binbir Gece Masallar� geliyor. �lk kez 1839’da �ngilizceye Arap Ge-celeri ad�yla çevrilen masallar (Binbir Gece ismini yar�m as�r sonra Richard Burton ko-yacakt�) cinlerle, perilerle, parma��n� �akla-tarak tebaas�n�n ölümüne ya da ya�amas�na karar veren sultanlarla doluydu ve Bat�l� ku-�aklar�n Do�u’yla ilgili hayallerinin kayna�� oldu. Cavalerio kitab�nda de�inmiyor ama Bat�’da bunca etkili olmu� bir eserin eksik-siz �ngilizce çevirisinin ilk kez geçen y�l ya-y�mland���n� söylersem durumun garipli�i san�r�m ortaya ç�kar. (Robert Irwin bu çeviri yay�mland���nda Zaman’a, “�ncil’den son-ra Bat� edebiyat�n� en çok etkileyen metin” demi�ti Masallar için). Binbir Gece Masallar�, �slam dünyas�n�n Rönesans ve Ayd�nlanma kar��t� olarak görülmesinde temel etkendi belki ama Haçl� mitinin izi de yads�namaz. Cavalerio bunlar�n yan� s�ra “ba� Romantik” dedi�i Napolyon’un etkisinden söz ediyor ve örtük biçimde, Said’den bu yana kabul gören “Oryantalizm’in Napolyon’un M�s�r seferiyle ba�lad���” tezinden yana tav�r alm�� oluyor. Bu tezin son dönemde, özellikle Arap dün-yas�nda tart��maya aç�ld���n� belirtelim.

“MÜSLÜMAN OLMAYA ÇOK YAKINIM” Kitapta �ngiliz romantikçilerden birkaç� öne ç�k�yor. Bunlar�n ba��nda Lord Byron’� anmak gerekir. Cavaliero da kitaptaki en çarp�c� saptamas�n� Byron’a ili�kin yap�-yor. �öyle: Lord Byron’�n 1809’da Osmanl� hâkimiyetindeki Balkan topraklar�na yapt���

ilk yolculuk bugüne kadar hep �airin Helen medeniyetine özlemiyle, Roma döneminin kal�nt�lar�n� görmek istemesiyle aç�klan-m��t�. O kadar ki, Yahya Kemal, o ünlü dizesinde geçmi� ça�lara duydu�u özlemi anlatmak için “Kalbimde vard� Byron’u bedbaht eden melâl” demi�ti. Cavaliero bu-nun gerçekle bir ilgisi olmad���n�, Byron’�n o yolculu�u sadece çocuklu�undan beri hayran oldu�u Osmanl�larla tan��mak için yapt���n� söylüyor. �airin ayn� y�l kar�s�na yazd��� bir mektuptan çarp�c� bir örnek de veriyor: “Müslüman olmaya çok yak�n�m.” O zaman soru �u: Byron ömrünün sonunda Yunan ba��ms�zl�k sava��na sadece politik sebeplerle mi destek vermi�ti? Cavaliero, Byron’�n Türklere ili�kin gö-rü�lerinde adil oldu�unu, Türkleri ba�tan beri önyarg�s�z de�erlendirdi�ini, H�risti-yanl�k ve �slam aras�nda tarafs�zl���n� ko-rudu�unu belirtiyor. �airin son y�llar� dü-�ünüldü�ünde kitaptaki iddialardan ku�ku duymamak elde de�il, bunu do�rulamak elbette tarihçilerin i�i ama bu önemli savlar göz ard� edilmeyecek cinsten. Byron’�n Tepedelenli Ali Pa�a taraf�ndan a��rland��� yolculu�unun meyvesi Turkish Tales (Türk Hikâyeleri) olmu�tu. Müslü-manlarla H�ristiyanlar aras�nda imkâns�z a�klar�n ya�and���, bütün kad�nlar�n güzel ve kurban oldu�u, yine Byron’�n arketip-sel huzursuz kahramanlar�n�n göründü�ü, hepsi “Shakespeareyen” bir biçimde ölümle sonlanan bu manzum hikâyelerde �air her ne kadar Türklere kar�� “önyarg�s�z” olsa da,

Do�u’daki bask�c� yönetimleri ele�tirmekten geri durmad�. Byron eninde sonunda Do�u medeniyetinin daha “a�a��” oldu�unu dü-�ünüyordu. Do�u imgesine y�llar sonra Don Juan’da, bu kez alayc� biçimde dönecekti.

ÖNYARGILAR HEMEN ÖLMEZ�ngiliz romantikçilerinin Do�u’ya bak���ndan söz ederken Percy Shelley’e de bir parantez açmak gerekiyor. Byron’�n aksine, Adriyatik’i hiç geçmemi� olan arkada�� Shelley, özgür-lü�ün Helen medeniyetinde yatt���na ina-n�yor, Türkleri “kaybedenler” olarak niteli-yordu. Byron’�n Türk hikâyeleri binlerce bas-k� yap�p çok popüler oldu�u halde Shelley ya�arken neredeyse hiç okunmad�. �slam’a aç�kça sald�ran tek �ngiliz romantikçiydi. Öz-gürlü�ün en büyük dü�man� olarak Osman-l� Devleti’ni görüyordu. Cavaliero kitab�nda bu bilgileri hat�rlatt�ktan sonra �unu söylü-yor: Shelley’in gerçek hayatta olup bitenler hakk�nda bilgisi yoktu. Belki de onu gerçek-ten “romantikçi” yapan �ey budur. Türklerin efendili�ini öven Casanova’dan kötücül ve fantastik Thomas Moore’a dek daha birçok ismin yap�tlar�ndan örnekler var Ottomania’da. Cavaliero zengin bir malzeme-yi bir araya getirmi� ama gerisini okura b�rak-m��. Osmanl�’n�n ho�görüsüne s�k s�k at�f ya-pan kitab�n iyi bir kuramsal çerçeveye otur-du�unu söylemek zor. Yine de Lord Byron’� “bedbaht eden melâl”in, ustam�z�n anlad�-�� �ey olmad��� iddias�yla bile tart���lmay� hak ediyor kitap. �unu da ö�reterek: Önyarg�lar birdenbire do�maz ve hemen ölmez.

Lord Byron’� ‘bedbaht eden melâl’ neydi?

M. �LHAN ATILGANR

Roderick Cavaliero’nun Ottomania: The Romantics and the Myth of the Islamic Orient adl� kitab� �ngiliz romantikçilerinin Osmanl� imgesini nas�l dönü�türdüklerini örnekleriyle tart���yor. Kitapta Lord Byron’la ilgili çarp�c� bir iddia da var. OTTOMANIA: THE ROMANTICS AND THE MYTH OF THE ISLAMIC ORIENT, RODERICK CAVALIERO, I. B. TAURIS, 264 SAYFA, $ 65,19

Kava� s, Tarabya’da

Konstantin Kavafis

Lord Byron

Page 5: Kitap Zamanı
Page 6: Kitap Zamanı

6

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ELE�T�R�

rad���m�z, belki de s�k s�k dillendirdi�imiz cümlenin

bir ba�kas�n�n a�z�ndan döküldü�ünü fark ederiz günün birinde. Bizden önce bir ba�kas� söylemi�tir as�l gerçe�i. O i�aret etmi�tir. Hakikatin as�l cümlesi onun taraf�ndan kurulmu�tur. Cümlenin alt�na onun ad� yaz�lm��t�r. Öyleyse, bizim de sezdi�imiz o gerçek nas�l bir ba�lam kazanacakt�r art�k? Bizden önce söylenen bir gerçe�i ay-nen tekrarlamaktan m� geçecektir yolu-muz, yoksa kendi yazarl�k deneyimimiz için bir bas�nç te�kil edecek bu durumu yepyeni bir deneyime soyunmak için bir f�rsat olarak m� görece�iz? Yolumu-zu t�kay�p bizim bir ba�kas�n�n taklidi olmam�za m� yol açacakt�r bu durum, yoksa yepyeni bir s�çrama tahtas� ola-rak m� belirecektir önümüzde? Bir soru daha var: Nas�l dönü�türece�iz bu duru-mu? Dahas� dönü�türebilecek miyiz? Bir de tehlike var �üphesiz: Buldu�umuzu sand���m�z o gerçe�i ifade eden ki�i ile ayn� �eyi mi dü�ünüyoruz gerçekten? Ya “gerçek hep ba�ka bir yerdeyse!”

�K�L� OKUMA YÖNTEM�Nurdan Gürbilek, Benden Önce Bir Ba�-kas� adl� yeni kitab�nda, bir yazar� ba�ka bir yazar�n �����nda okuyan denemelere yer veriyor. Bir tür ikili okuma yöntemi izleyerek edebiyat metinlerinin öncelik-sonral�k ba�lam�ndan da öte, edebi met-ne ta��nan, yukar�dakine benzer bir s�k�n-t�n�n hangi �ekillerde dönü�tü�ü, ede-bi bir eserin kendisinden önceki metnin ilerisine nas�l ta��nd��� ya da ço�u zaman neden gerisine dü�tü�ü sorusuna odak-lan�yor. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’s�n� Kafka’n�n Dönü�üm’üyle, Kafka’n�n Ba-bama Mektup’unu O�uz Atay’�n “Ba-bama Mektup”uyla, Tanp�nar’�n gün-lüklerini Dostoyevski’nin Yeralt�n-dan Notlar’�yla, Benjamin’in Pasajlar’�n� Tanp�nar’�n Be� �ehir’iyle ele alan bir okuma yöntemi izliyor. Devam�nda Pe-yami Safa’n�n �ark Nedir?’ini Cemil Meriç’in Bu Ülke’siyle, Cemil Meriç’in Bu Ülke’sini Edward Said’in �arkiyatç�l�k’�yla birlikte çapraz olarak ele alan kitap, bü-tün bu kar��la�t�rma giri�imine ra�men asl�nda iki hat üzerinde ilerliyor. K�yastan öte, iki metni yan yana koyup de�erlendirmekten de öte, “bir yap�t�n � kirsel-biçimsel problemini bir ba�kas�n�nkiyle kar��la�t�rmay�” amaç

ediniyor Nurdan Gürbilek. “Ba�kas� ne söylerken o bize bunu söylemi�tir? Ayn� soruyu ba�kas� nas�l, o nas�l cevaplam��-t�r? Ba�kas�n�n sorusunun yerine kendi sorusunu geçirebilmi� midir? Geçirebil-mi�se nas�l?” Bu sorulardan yola ç�karak, bir tür “etkilenme endi�esi”nin uza��n-da, yukar�da adlar� s�ralanan yazarlar� yeniden sorgulamaya ça��r�yor okurunu. Üstelik sadece bir yazar�n bir ba�kas�yla kar��la�t�r�lmas�na imkân sa�layan bir sahne çizmiyor Gürbilek. Bir yazar�n kendi önceliyle, kendi metninin içindeki çe�itli seslere de kulak vererek ikinci bir kar��la�t�rma hatt� çiziyor. Örne�in, Cemil Meriç’in Bu Ülke’sini Edward Said’in �arkiyatç�l�k’�yla birlikte okurken benzer bir yöntem izliyor. Günü-müzde ço�u zaman adlar� yan yana an�-lan Bu Ülke’nin yazar�yla �arkiyatç�l�k’�n yazar�n�n asl�nda ayn� �eyi söyleyip söylemedikleri üzerine odaklan�rken, di�er yandan da Meriç’in dü�ünce-sindeki tezatlara çeviriyor bak��lar�. “Dünyan�n bütün ‘makhur ve ma�lup kavimler’inin tarih denen sava�� kay-bettikleri için” kendilerini temsil etme hakk�ndan mahrum b�rak�ld���n� söyle-yen Cemil Meriç’le, ayn� kavimlerin nas�l ‘Caliban’la�t�r�ld���n� görmezden gelen, “Kalabal�k Caliban’d�r, sevimsiz, pis, ah-mak Caliban!” cümlesinin yazar� Cemil Meriç’in ayn� Cemil Meriç olmad���n� be-

lirterek ço�unlukla bu ikinci kar��la�t�rma hatt�n� takip ediyor. Devam�nda da, �arki-yatç�l�k kitab�n�n alt�nda neden bir Türk’ün imzas�n�n bulunmad��� sorusunu soran Meriç’in aksine, bu kitab�n alt�nda ne-den bir Türk’ün, örne�in Cemil Meriç’in imzas�n�n bulunamad���n� göstermeye çal���yor. Gürbilek, Bat�’n�n Do�u’ya hük-medebilmek için nas�l bir Do�u imgesi kurdu�u sorusunun yan�nda, Do�u’nun kendi kendine hükmedebilmek için nas�l bir Bat� kurdu�u sorusuyla da tart��maya aç�yor Cemil Meriç’in ifadelerini. Ayn� yöntemi Peyami Safa için de iz-liyor yazar. �ark Nedir?’in, �ki �ark Ara-s�ndaki Fark’�n, �ark-Garb Münaka�as�na Bir Bak��’�n yazar� ile �arkiyatç�l�k’�n ya-zar�n�n nerede birbirlerinden ayr�ld�klar�-na ya da bu kutuplar�n nerede birbirlerine yakla�t�klar�na i�aret ediyor. Dahas�, Türk ink�lâb�n� savunan milliyetçi-medeniyetçi Peyami Safa’yla, ink�lâp kar��t� Cemil Meriç’in hangi zeminde bulu�tuklar�-n� kar��la�t�rmal� bir �ekilde gösterme-ye çal���yor. Yap�tlar�nda ortak kayg� ve benzer problemlerin öne ç�kt��� Tanp�-nar ile Benjamin aras�nda kurdu�u ha-yali bir kar��la�ma sahnesi üzerinden ayn� sorunu bu kez farkl� biçimleriyle ir-delemeye devam ediyor. �ki yazar ara-s�ndaki benzerlikler kadar farkl�l�klar�n nerede ba�lad���n�, dahas� bu farkl�l�k-lar�n neden kaynakland���n� sorguluyor.

Benden Önce Bir Ba�kas�’nda kimi çif-te açmazlar� farkl� yazarlar�n kat�ld�-�� bir tart��ma sahnesinde ele alan Nur-dan Gürbilek, kitab�n sonunda gayet et-kileyici bir denemeye yer veriyor. Or-han Koçak’�n yaz�lar�yla Adorno’nunkiler aras�ndaki baz� paralelliklerden yola ç�-kan “Kapal� Kap�daki Çatlak” adl� dene-me, yazar�n kitab�n ba��ndan itibaren iz-ledi�i ikili okuma yöntemini terk ederek Orhan Koçak’�n yaz�lar�nda beliren kimi e�ilimlere, onun yaz�s�n�n dönemeçleri-ne çekiyor dikkatleri. Kitab�n genel yön-temini izlememesine ra�men, bugüne ka-dar Orhan Koçak’la ilgili yaz�lm�� en çar-p�c� yaz�lardan biri olan “Kapal� Kap�da-ki Çatlak”�n bu kitapta neden bir yeri var öyleyse? Kitaptaki her yazar, Tanp�nar’�n deyi�iyle “korkunç mukayese arzula-r�” içinde ele al�n�rken, Koçak’�n yaz�lar�-n�n bu mukayeseden mahrum b�rak�lma-s�n�n sebebi ne? “Ama madem ‘benden önce bir ba�kas�’ndan söz ediyorum bura-da, sele� erden ve yol göstericilerden söz ediyorum, benim için de yol gösterici ol-mu� bir yazarla ilgili bir yaz�ya burada bir yer var’ diye dü�ündüm.” diyor Gürbilek.

KEND� MET�NLER�N�N �PUÇLARIBenden Önce Bir Ba�kas�’n� as�l k�ymetli k�lan ifadelerden biri belki de tam ola-rak burada sakl�. S�kl�kla ba�ka yazarlar-la ilgili söz alan, onlar� ikili ya da çapraz okumalar e�li�inde kar��la�t�ran ele�tir-men, kendi metninin ipuçlar�n� da ve-riyor bu denemesinde. Yaln�z bu da de-�il. Gürbilek’in, “öznelli�in, sahicili�in, özgünlü�ün ancak hiçbir �eyin o kadar öznel, o kadar özgün, o kadar sahici ola-mayaca��n� bilenin önünde belirebilece-�ini anlatan bir çift yönlü �srarl� do�ruluk aray���n�n temsilcisi”, “mutsuz bilinç’in yazar�” dedi�i Orhan Koçak’�n, Türkçede e�ine pek rastlanmayan bu girift ele�tirel çerçeveye nas�l vard���n�, kimden, han-gi problemleri devrald���n� sorguluyor. “Nesnesinin içine gömülen, ama ayn� za-manda sa�lam bir kavramsal çerçeve kur-may� hede� eyen, tekille genel aras�ndaki dü�ümü bir ‘mekik hareketi’yle çözmeyi deneyen, bütünü d��ar�da de�il, tam da tekilin içinde arayan zahmetli yaz�lar�n” yazar� Orhan Koçak’�n metinlerindeki k�-r�lmalara, kimi yaz�lar�nda beliren Vran-koviç (?) � gürüne, edebiyat ele�tirisine kazand�rd��� pek çok kavrama ve onun dü�üncesinin arka plan�na çekiyor dik-katleri. Her zaman oldu�u gibi, benzersiz bir üslup ve etkileyici sorularla…

Nurdan Gürbilek, Benden Önce Bir Ba�kas� adl� yeni kitab�nda, bir yazar� ba�ka bir yazar�n �����nda okuyan denemelere yer veriyor. Örne�in, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’s�n� Kafka’n�n Dönü�üm’üyle, Tanp�nar’�n günlüklerini Dostoyevski’nin Yeralt�ndan Notlar’�yla, Benjamin’in Pasajlar’�n� Tanp�nar’�n Be� �ehir’iyle birlikte ele alan bir okuma yöntemi izliyor.

‘Korkunç mukayese arzular�’

BENDEN ÖNCE B�R BA�KASI, NURDAN GÜRB�LEK, MET�S YAYINLARI, 224 SAYFA, 16,5 TL

KEMAL VAROLA

Nurdan Gürbilek

FOTO

�RAF

: MU

HS�

N A

KGÜ

N

Page 7: Kitap Zamanı

����������������������� ������������� ��������������

�������������������������������������������� ������������

!����� ��"�������������������#�����$����%����������

&�� ���'����������������������'��

�' ���������� �����!%�������%��"�

������� ���� ����� %(���� �������� �����

������������

)������ �"����������������*

+���$%$�� ���������,%��� ����-��'� �������+���$%.���/�0�0�����������%����10���"����������� ��� ���������� %(����� ������%����� ���"�%����'����������������� ������ �����$/����������������2����-��'� �����������3� �����1/ �'������

4%(����� �����������%� ��� ������������� "��%� ������������������ ������������/������

���������������������������(��'��/�������� ������ ������������*�

4%(���� "������5������������"�6� ������%������6��% ���� ���������% *�

0212 551 32 25www.nesilyayinlari.com

� � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � �

����

�������� �������� ��������

788�9���

Page 8: Kitap Zamanı

odernist hareketin ABD’deki temsilcisi

William Faulkner; Ja-mes Joyce ve Virginia Woolf’un yakla��mla-r�n�n yeni bir tonu olarak t�pk� onlar gibi ro-mana, öyküye yeni bir bak�� aç�s� getirmi�tir. Bilinç ak���n� kimi romanlar�nda, öykülerin-de uygulamakla birlikte as�l yenili�i, gerçek, zaman, atmosfer ve bak�� aç�s� konular�nda belirginle�tirmi�tir. Modernistler (Proust, Joyce, Woolf, Fa-ulkner, Kafka, Beckett) öncelikle gerçekli-�i farkl� anlamda kullanarak tümüyle de�i�-tirmi�lerdir. Modernistlere göre, d��sal ger-çeklerden yola ç�kmak her zaman yan�lt�c�-d�r. Oysa ruha bak�ld���nda, insan�n ele avuca gelmeyen bamba�ka, giz dolu bir varl�k oldu-�u anla��lacakt�r. Bu yüzden insani gerçekle-re olaylardan yola ç�k�larak de�il, içsel serüven izlenerek ula��labilir. Bu ise gerçeklerden kaç�� de�il, bir ileri a�amaya geçi�, gerçe�in yeni ta-n�m�d�r. Modernistler ayr�ca geleneksel kurgu anlay���n�, özellikle gerçekli�i yans�t��, zaman ve mekân kullan�m� ve bak�� aç�s� anlam�n-da yeniden yorumlarlar. Bilinçalt�n�, imgele-ri, simgeleri anlat�ma katarak, okurdan daha fazla dikkat ve çaba isteyerek zor ama nitelikli bir kurmaca dünya sergilerler.

‘GERÇEK G�R�FTSE B�Ç�M DE G�R�FT OLACAKTIR’Bu özelliklerin tümünü Faulkner’da görmek mümkündür. Öncelikle gerçe�in aktar�m� onun eserlerinde bamba�ka bir biçime dö-nü�mü�tür. “Gerçek giriftse biçim de girift olacakt�r. Gerçek ancak bu biçimle gösteri-lebilir.” diyen Faulkner, karma��k bir yap�, zor/girift bir kurgu, örtük bir içerikle yazmay� tercih eder. Parçalanm�� dünyan�n karma�as� içinde kurguyu da bu dünyaya denk dü�en bir ç�k��s�zl�k ve kaosla olu�turur. Faulkner’�n zor okunmas�n�n arkas�nda biraz da “zaman” yakla��m� yatar. Romanla-r�nda t�pk� di�er modernist yazarlarda oldu�u gibi düz, kronolojik bir s�ra izlenmez. Geçmi�, gelecek, içinde bulunulan ân iç içe geçmi�tir. Zaman parçalan�r, ileri ve geri gidi�lerle za-man�n kronolojik yap�s� alt üst olur. Görün-tüler, sözler, an�lar, zamansal de�il mant�k-sal, daha do�rusu dramatik bir s�rayla dizilir. Öyküsel zamanda (�imdi) çok önemli �eyler olmaz. Her �ey geçmi�te ya�anm�� ve geçmi-�in izdü�ümleri �imdiki âna yans�m��t�r. Bir anlamda bu “an” insan�n geçmi�ini yeniden ya�amas�d�r. Geri dönü�lerle, hâlihaz�rdaki geçmi�in izleri, ça�r���mlar�, etkileri anlat�l�r-ken, ya�anan ve geçmi�, zihinde âdeta birbiri-ne kar��m��t�r. Faulkner’�n romanlar�n�n hem zorlu�unun hem de gücünün arkas�ndaki nedenlerden biri de “bak�� aç�s�” farkl�l���d�r. Ku�kusuz yazar�n anlat�c� seçimi, aktaraca-

�� duygular� ve olay�n alaca�� �ekli belirler. Bak�� aç�s� de�i�ikli�inin anlat�y� nas�l farkl� boyutlara ta��yaca��n�, de�i�tirece�ini, gide-rek tümüyle anlat�m biçimini belirleyece�ini Faulkner romanlar�nda görebiliriz. Ayn� olay-lar, durumlar, Ses ve Öfke’de dört ayr� ki�inin, Tap�nak’ta üç, Dö�e�imde Ölürken’de ondan fazla ki�inin farkl� bak�� aç�lar�yla olu�turu-lur. Bu tutum öncelikle okur aç�s�ndan anla-��lma problemi yarat�r. Bak�� aç�s�n�n sürekli de�i�mesi okurun odaklanmas�n� güçle�tirir. Ancak bir yandan da gerçekli�in nas�l görece oldu�u, bak�� aç�s�na göre de�i�ti�i aç�k edil-mi� olur. Her farkl� bak��, olay�, durumu daha da zenginle�tirir, ona yeni, farkl� bir boyut ka-tar. Asl�nda kolayca özetlenebilecek s�radan, basit diyebilece�imiz bir konu, öyle anlat�lsa “hakikat”i iletemeyece�i için Faulkner onu kurgu yakla��m�yla dönü�türür. William Faulkner romanlar�nda, öykü-lerinde girift bir teknik ve farkl� bak�� aç�la-r�yla otorite, �iddet ve ruhsal karma�ay� göz kama�t�r�c� bir biçim ustal���yla anlatm��t�r. Olay�, temay�, sorunu anlat�c�n�n bile kav-rayamayaca�� bir düzlemde (çocuk anlat�c�, aptal anlat�c� vb.) vererek hem gizemi art�r-m�� hem de kaotik ortam� merak unsuruy-la derinle�tirmi�tir. Bu anlamda, özellikle

bak�� aç�s�n�n kurmacada ne denli önemli oldu�unun çarp�c� örneklerini vermi�tir. Eserlerinde sorunu/temay� özellikle gizle-yerek metnin payla��m�n� sadece dikkatli ve sab�rl� okura emanet etmi�tir.

�Ç �ÇE �K� ÖYKÜIrk ayr�mc�l���, çöken aristokrasi, yoksulluk, adalet duygusu, haks�zl�k, �iddet belli ba�l� temalar� olurken; metinleri diyaloglara yas-layarak serinkanl�, nesnel, dolays�z bir anla-t�m� ye�lemi�tir. Faulkner, bu diyaloglardan bir atmosfer yaratarak sorunun/teman�n ad�-n� bile anmadan okuru sona do�ru sürükler. Sorunu bir imgeye dönü�türüp sadece diya-loglarla etraf�n� s�k� s�k�ya örer. Ancak kahra-manlar anla�mak için de�il de anla�mamak için konu�uyor gibidirler. Bu anlamda diya-log gibi gözüken konu�malar asl�nda mono-logdur. Onun metinlerindeki �iirsellik, yo-�unluk ve parçal�l�k roman ve öykülerinin iç içe geçmesi sonucunu do�urmu�tur. Bu özellikleri nedeniyle daha önce öykü olarak yay�mlad��� bir metin, daha sonra romanla-r�nda bir “bölüm” olabilmi�tir. William Faulkner, Türkçeye ilk kez çev-rilen Ç�lg�n Palmiyeler’de, yine okunmas� zor, girift bir kurgu anlay��� sergiler ve “Ç�lg�n

Palmiyeler” ile “Irmak Baba” adl� iki uzun öyküyü iç içe geçirerek bir roman olu�turur. “Ç�lg�n Palmiyeler”de Harry ile Charlotte’un a�k hikâyesini, “Irmak Baba”da ise bir mahkûmun sel bask�n�ndaki insani tutumu-nu anlat�r. Bu iki farkl� öykünün bir roman-da bir araya getirilmesini ele�tirmenler zor-lama, ba�ar�s�z bulurlar. Bu nedenle ABD’de bu iki öykü uzun süre roman biçiminde de-�il, iki farkl� öykü olarak bas�l�r. Ancak Faulk-ner Nobel ödülünü ald�ktan sonra onun ta-sarlad��� biçimde yay�mlan�r. “Irmak Baba”da bir kurtarma olay� an-lat�l�r. Mississippi nehrinin ta�mas�yla böl-ge sel sular� alt�nda kal�r. Cezaevi yönetimi, mahkûmlar� selde mahsur kalan insanlar� kur-tarmak için sel bölgesine götürür. Mahkûm, bir kad�n� kurtar�rken onun do�um yapmak üzere oldu�unu görür. Büyük bir çabayla hem kad�n� kurtar�r hem de çocu�un do�mas�na yard�mc� olur. “Ç�lg�n Palmiyeler”de a�k ko-nusu hikâye edilir. Bir yanda toplumsal ko�ul-lar� zorlayan, a�k� için hayat�n� ortaya koyan kad�n, di�er yanda ürkek, tedirgin bir erke�in hikâyesi. Herkes gibi olmak istemeyen ikilinin ili�kisi sonunda s�radanla��r.

KISTIRILMI�, YALNIZ �NSANLAROlaylar�n ak��� içerisinde, iki ba��ms�z öykü aras�nda temelli bir ko�utluk bulmak o kadar da kolay de�ildir. En az�ndan net de�ildir. Hele öykü geçi�lerinde, s�ralamada, bölümle-mede anlaml� ili�ki yok gibidir. Ancak tematik anlamda okurda bir kar��la�t�rma yaratan iki olay örne�i oldu�u da aç�kt�r ve Faulkner’�n bunu bilinçli yapt��� görülmektedir. Bu an-lamda biri tez, di�eri antitez olmak üzere bun-lar apaç�k kar��la�t�rma öyküleridir. Romanda birikimleri, sosyal konumlar� ve ya�ay��lar� tümüyle farkl� iki ki�inin (doktor ve mahkûm) benzer bir durum ve olay kar��s�nda tak�n-d�klar� tavr�n kar��la�t�rmas� yap�l�r. Doktor, bir hamile kad�n kar��s�nda kad�n�n ölümüne neden olurken; yabani, cahil bir mahkûm bir hamile kad�n�n do�um yapmas�n� sa�lar. Bu iki öyküde de kad�nlar için ömürlerini veren erkekler anlat�l�r. Ama tutumlar� farkl�d�r. “Ç�lg�n Palmiyeler” dramatik, “Irmak Baba” ise daha çok ironik unsurlar ta��r. �ki öyküde de k�st�r�lm��, yaln�z, ç�k�� arayan in-sanlar anlat�l�r. �nsanlar�n bir k�sm� hapisha-nede fiziksel olarak bu hapis hayat�n� ya�ar-ken kimileri de d��ar�da olmalar�na ra�men, kendilerine çizdikleri s�n�rlarla hapis hayat� ya�arlar. Romana bir bütün olarak bak�ld�-��nda insani ili�kilerin en uç noktalar�nda in-sanlar�n alaca�� tav�rlar�n test edildi�i görülür. Belki de roman�n ana vurgusu �u cüm-lede aç��a ç�kar: “�nsan yapmak zorunda oldu�u �eyi, elinde hangi alet varsa onunla, nas�l biliyorsa öyle, akl�na yatan en iyi biçim-de yapabilir ancak.”

NEC�P TOSUNM

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN

8

William Faulkner’�n Türkçeye ilk kez çevrilen Ç�lg�n Palmiyeler adl� roman�nda “Ç�lg�n Palmiyeler” ve “Irmak Baba” adl� iki uzun öykü iç içe. Yine okunmas� zor, girift bir kurgu anlay��� sergileyen yazar, iki öyküde de kad�nlar için ömürlerini veren erkekleri, k�st�r�lm�� ve yaln�z insanlar� anlat�yor.

�ki öyküden bir roman: Ç�lg�n Palmiyeler

ÇILGIN PALM�YELER, WILLIAM FAULKNER, ÇEV.: NECLA-ÜNAL AYTÜR, YKY, 272 SAYFA, 19 TL

William Faulkner

Page 9: Kitap Zamanı
Page 10: Kitap Zamanı

lasik Bat� müzi�inin çe�itli formlar� ara-s�nda en sevdi�im tür senfonidir. Bana

kal�rsa senfoni, bestecinin ana temay� müzikal kompozisyonun merkezine oturtarak çok çe�itli geçi�lerle yan temalarda kuvvet buldu�u, sesin farkl� t�n�lar�n�, tonlamalar�n� bir �rmak gibi sürükledi-�i ve böylelikle dinleyicileri birbirinden farkl� vahalara ula�t�rd��� fevkalâde bir süreçtir. Bu ba�lamda uzun �iir, içinde ta��d��� imkânlar bak�m�ndan �aire estetik bütünlü�ü kollamak kayd�yla bir senfoni bestecisi gibi geni� ve derin dünyalar açabilir. �air uzun �iirde, k�sa �iire nazaran çe�itli varyasyonlar�, dokuma biçimleri-ni, biçem kombinasyonlar�n�, dahas� poetik at�l�mlar� deneme, tazeleme ve gerçekle�tirme �ans�na sahiptir. Elbette burada önemli olan, �airin solu�udur. Sözünün hacmidir, debisidir. Çap�d�r.

GÖNLÜM UZUN ���RDEN YANAK�sa �iirler, hatta pek k�sa �iirler de yazd�m/yaz�yo-rum. Ama gönlüm hep uzun �iirden yanayd�/yanad�r. Hem ya��m hem de �iir tecrübelerim, sözün israf edil-meden kullan�lmas� gerekti�ini bana da ö�retti elbette. Ayn� zamanda �unu da: Sözün tasarruflu kullan�m� için illâ k�sa �iir yaz�lmas� gerekmez. Bu estetik bir ilke ise pekâlâ uzun �iir için de geçerli olmal�d�r ve öyledir el-bette. Bana sorarsan�z uzun �iir, �air için biraz da onto-lojik �artlanm��l�kla ilgili olmal�. �çinde ta��d���yla, mu-hafaza etti�iyle, büyüttü�üyle. Heyecan�n�, �s�s�n� uzun süre muhafaza etmekle de... Geni� bir alana yay�lacak o odaklanma ve yo�unla�ma kolay hazmedilir olmaktan uzakt�r öte yandan. ��çili�i zordur. �iire hâkim olmak, da��l�m� önlemek ekstra bir çaba ve özen ister. Uzun veya k�sa, herhangi bir �iirin do�u�unda çok çe�itli etmenler, alg� ve kavray��lar, hissedi�ler rol oy-nayabilir. D�� dünyan�n etkileri veya �airin iç dünyas�n-da kayna�anlar... Gerek Baht-� Siyâh’�n, gerekse bir his-sedi�in tazelenerek sürdürülü�ü bak�m�ndan bu kitab�n süre�i say�labilecek S�rtlan Kayboldu’nun ortaya ç�kma-s�na neden olan �eyin sadece ve sadece bir ‘kelime’ ol-du�unu ifade etmem, muhtemelen okura tuhaf gele-cektir. Gelsin, ama gerçek böyle! Y�llar önce hiç bekle-medi�im bir anda zalimce ruhuma çarpan, de�il sadece gündelik ya�ant�m�, uzun süre rüyalar�m� bile kemiren bir ‘kelime’.. Sözlüklerden ç�kard���m o bitli ‘kelime’! Daha önce de çe�itli vesilelerle belirtmi�tim; Baht-� Siyâh ya�amak istemeyece�im bir tecrübeden do�du ve yazmak zorunda kald���m bir �iir oldu. S�rtlan Kayboldu ise toz-duman da��ld�ktan, etraf durulduktan, e�ya yer-li yerine oturduktan ve nispeten sakinle�me emarele-ri kendini belli ettikten sonra ortaya ç�kt�. Bu aç�dan iki kitap yan yana getirildi�inde poetik atmosfer ve estetik yap� farkl�la�mas� hemen kendini belli edecektir.

KEND� B�LD��� DAMARLARDAN YOL ALDIS�rtlan Kayboldu’nun ilginç say�labilecek bir var olu� ka-derinden söz açabilirim. Esasen ben bu kitab�n “ate� kokan” bir �iir olarak yaz�laca��n� san�yordum. Zira ilk duyu�lar, ilk emareler, ilk yoklamalar, ilk uyar�l��lar bu hissi uyand�r�yordu. Oysa birinci sayfadaki alt� m�sra-dan sonra aç�kça görülebilece�i gibi sürpriz bir ba�kala-

��ma kap� aralay�p benim ket vurmalar�m�n ve iradî kat-k�lar�m�n da yede�inde kalarak hiç tahmin etmedi�im kanallara akt�, hiç beklemedi�im seslere ve aray��lara yöneldi. D��a aç�k, d�� dünyay� gözleyen/koklayan bir �iir niyetim hilâf�na, kendi bildi�i damarlardan yol ald� ve kimi izlenim öbekleri dikkate al�nmazsa e�er, a��r-l�kl� olarak içe dönük, birtak�m ya�ant� ve hat�ra gölge-lerini de koyultarak iç dünyay� kabartan bir seyir izledi. Alt� üstü 29 sayfa tutan S�rtlan Kayboldu, neredey-se iki y�la yakla�an bir yaz�m a�amas�ndan geçerek gün yüzüne ç�kt�. 50. ya��ma ve dolay�s�yla 50 y�ll�k ömrü-me, yeni kendime ithaf etti�im bu kitap, geçen sene, nisan ay�ndaki do�um günümde ‘ikinci ruhum’ �hsan Deniz’e verebilece�im en güzel arma�an oldu.

KEND�M�Z YAPALIM, EN �Y�S�N� YAPALIM90’l� y�llar�n ikinci yar�s�nda 15 say� ç�kan �pek Dili’nin yay�m� esnas�nda, ta ba��ndan beri kafamda olan, dergiye katk�da bulunan arkada�lar�n �iir kitaplar�n� da ayn� bünyede basma fikrinin hayata geçirilmesi hususunda kimi te�ebbüslerimiz olmu�, hatta birkaç kitab�n kapa��n� haz�rlatm��t�k. Ancak o dönemde Türkiye’yi altüst eden ekonomik kriz bu hayalimizi suya dü�ürmü�, hamlemiz akim kalm��t�. Bu k�smet-sizlik, y�llar y�l� içimde bir ukde olarak yer etti. Dergiyi besleyecek kitap yay�m� fikri akl�mdan hiç ç�kmad�. 2000’li y�llara ad�m atarken �pek Dili’nin 16. say�s� bir türlü bas�lamad�. Kald�. Nihayet yakla��k 10 y�l sonra sözünü etti�im hayali gerçekle�tirme imkân� yakala-d�k ve Kemâl Yanar’�n A��r Havuz, benim Baht-� Siyâh ba�l�kl� kitaplar�m�z Asa Kitabevi’nin i�birli�iyle �pek Dili �iir serisinden ç�kt�. Ard�ndan S�rtlan Kayboldu... Böylece üç kitapla da olsa �pek Dili kendi çap�nda bir yay�nc�l�k ad�m� atm�� oldu. Kitaplar�n kapa��n� ve iç düzenini, �stanbul’da Aybars Gürlü yapt�. Sayfa numaras� koymad�k. “�çindekiler” yoktu. Do�rusu, ‘zengin’ bir sadelikte olan kitap kapaklar�m�z tek kelimeyle harikayd�. Yay�mlanan 12 kitab�m içinde en iyi iki kapak, benim için... Burada Aybars’a, ayn� zamanda zarif bir kaligrafi çal��mas� olarak da de-�erlendirdi�im kapaklar için bir kez daha te�ekkür ediyorum. Beni kendisiyle tan��t�rd�klar� için Baha’ya (V. Bahad�r Bayr�l) ve Seyhan’a da (Erözçelik)... De-di�im gibi, �pek Dili bünyesinde �iir kitab� ç�karmak bir hedefti, idealdi benim için. Bunun, bir ahma��n zannetti�i gibi �stanbul’da yay�nevi bulamamak ve ta�raya mahkûm kalmakla filan alâkas� yok. “Kendi-miz yapal�m, en iyisini yapal�m” �uuru... Hepsi bu!

YAZAB�LECEKLER�M BEN� KORKUTUYORAsl�nda, söz konusu etti�im iki kitab� tamamlayacak/bütünleyecek yeni bir uzun �iirle tabir caizse bir ‘üç-leme’ yapma fikri hâlâ zihnimdeki yerini koruyor. Ne var ki, buna te�ebbüs etmek hususundaki cesaretim zaman zaman zindeli�ini yitiriyor. Ço�u zaman karar-s�z kal�yorum… Aç�kças�, yazabileceklerim beni fazla-s�yla korkutuyor! O yüzden, ‘üçleme’ fikrini unutarak �u güne kadar tamam�n� Kitap-l�k dergisinde yay�mla-d���m �iirlerle henüz okur kar��s�na ç�kmam�� olanlar� ve yaz�lacaklar� bir kitapta toparlay�p ciddi ciddi �iiri b�rakmay� dü�ünüyorum. Hem �iiri, hem sigaray� b�-rakmak!.. Nas�l, ho� bir fikir de�il mi?

10

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI B�R K�TABIN H�KÂYES�

Gerek Baht-� Siyâh’�n, gerekse bir hissedi�in tazelenerek sürdürülü�ü bak�m�ndan bu kitab�n süre�i say�labilecek S�rtlan Kayboldu’nun ortaya ç�kmas�na neden olan �eyin sadece ve sadece bir ‘kelime’ oldu�unu ifade etmem, muhtemelen okura tuhaf gelecektir. Gelsin, ama gerçek böyle! Her �eyin sebebi sadece bir kelime!

Her �eyin sebebi sadece bir kelime!

�HSAN DEN�ZK

FOTO

�RAF

: ÖM

ER E

RDEM

�hsan Deniz

Page 11: Kitap Zamanı

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝ

Ehli bilir ‘ay� u târâb’�n lezzetini

arihsel alan�n “do�ru” tem-sili sorunu �üphesiz ki bugü-

nün meselesi de�il. Tarih yaz�m�n�n nere-deyse kendi tarihi ile ko�ut tart��mal� bir yönü bu. Sorunun dilbilim ve yap�salc�-l�k sonras� geli�melerle ba�lant�l� kuram-sal bir mutfa��, yeni belge ve bilgilerle ta-zelenen her daim güncel bir menüsü ve resmî tarih tart��malar�ndan, icat edilmi� geleneklere uzanan popüler bir vitrini var. Ancak hangi konular�n vitrinde yer bu-laca��n� i�bu vitrin-menü-mutfak dizge-sinden beslenen okurlardan ziyade, göz ve kulaklar� ile ö�renen kitlenin geçerken görmek ya da ayaküstü i�itmek istedikleri belirliyor. Kitlenin isteklerinin yönlenme-sinde televizyon dizilerinin pay� mâlum, dönem dizilerinin bu kulvardaki üstünlü-�ü de. ��in ironisi, kitleselle�menin yarat-t��� çekimin vitrinden mutfa�a tüm ehiller aras�nda bir yans�ma bulmas�.

�SLAM KÜLTÜRÜNDE E�LENCE ÂDÂBITudorlar�n verdi�i ne�ve ile 16. yüz-y�la yelken açan Taylan Biraderlerin Muhte�em Yüzy�l dizisinin yaratt��� iro-ni ise “Osmanl� demokrasisi” ve “ho�-görü medeniyeti” hayalleri ile co�tu-ran belâgatçili�in kahraman müda� -li�inden ayr� dü�ünülemezdi elbette. Dizi daha ba�lamadan “olay” oldu. An-cak “padi�ahlar içki içmez” cephesinin bu kadar ciddi direnece�i de beklenmi-yordu. Televizyon tart��malar�n� gaze-te yaz�lar�, internet risalelerini kitaplar kovalad�. A�k-� Memnû’nun ya da Yap-rak Dökümü’nün bo�altt��� vitrinleri bi-lumum Kanunî, Hürrem ne�riyat� dol-durdu. Tart��man�n sönmeye yüz tuttu-�u geçti�imiz aylarda yay�mlanan bir ki-tap ise tüm a��rl��� ile tarih menüsünde-ki yerini ald�: Has-ba�çede ‘Ay� u Tarab: Nedîmler, �airler, Mutribler (Saray Bah-çesinde �çki ve Müzik: Nedimler, �airler, Müzisyenler). Osmanl� tarihçili�inin en önemli ve en verimli isimlerinden Halil �nalc�k’�n belâgatçi cepheye a��r bir dar-be indirdi�i, görsel malzemeyle zengin-le�tirilmi� bir kaynak eser. �slâm kültürlerinde ortaça� ve er-ken modern dönem boyunca ra� nele�e-rek devam eden yüksek e�lence adab�-n�n “do�ru temsili”, kitab�n temel sorun-sal�. Bu ba�lamda �nalc�k’�n ayn� sorunsal üzerine yazd��� ve Kültür Bakanl���’n�n yay�mlad��� Türk Edebiyat� Tarihi’nde (2006) yer alan “Klasik edebiyat men-�ei: �ranî Gelenek, Saray ��ret Meclisle-ri ve Musâhib �âirler” ba�l�kl� uzun ya-z�s� (I. cilt, 221-82), Has-ba�çede ‘Ay� u Tarab’�n ba�lang�ç metni olarak de�er-lendirilebilir. ‘Ay� u Tarab bu uzun yaz�-

n�n 11. yüzy�ldan 19. yüzy�la yay�lan ta-rihsel alan üzerinde yeniden düzenlen-mesi ve �nalc�k’�n yine daha önce ya-y�mlanm�� bir ba�ka çal��mas�n�n (�air ve Patron, 2003) kitap bütünlü�üne kat�lma-s� ile olu�turulmu�. “Osmanl� medeniyeti ve ya�am tarz�”n� merkeze alan ‘Ay� u Tarab’�n birincil kaynaklar�n�n tamam�na yak�-n� edebiyat tarihinin de nesnesi olan �iir ve anlat�lardan olu�makta. Nitekim çal��-mas�na yazd��� “Önsöz”de �nalc�k, “[b]u kitapta, yüksek saray kültürünü tem-sil edenlerin, sultan ve nedimlerinin, ‘zurefâ’n�n ‘etik’ ve ya�am kurallar�n� tes-pite çal��t�k” derken, asl�nda Türk edebi-yat� tarihçili�inin de s�kça kulland��� halk-divan kar��tl���n� yeniden üretiyor. “Tüm güzel sanatlarda ‘zarîf’ klasik üslûp saray üslûbu idi” derken de, Tanp�nar’�n 19. As�r Türk Edebiyat� Tarihi’nin (1956) “Gi-ri�” bölümünde tart��t��� saray merkez-li kültür yap�lanmas�na i�aret ediyor. An-cak metin okuma becerileri ve klasik �erh yöntemlerince çerçevelenen ya da saray istiaresi örne�inde oldu�u gibi tarih d��� genelgeçer kavramlarla �ekillenen edebi-yat tarihçili�inin aksine �nalc�k “tarih ya-z�yor”. ‘Ay� u Tarab, görkemli metaforla-r�n arkas�nda kaybolan ya da görmezlik-ten gelinen �slâm kültürlerinin gerçekli-�inin, yüksek s�n�� ar�n e�lence kültürle-rini belirleyen �ran kaynakl� “adab” ritü-ellerinin nas�l uyguland���n�n, k�sacas� ta-rihsel olan�n pe�inde.

��RET MECL�SLER�N�N TASV�R��nalc�k bu amaçla ilk olarak �ranî gelene�in �âhname, Kâbusnâme ve Siyasetnâme üze-rinden genel bir bilgisini sunuyor. Hayyâm, Hâf�z gibi �öhretlerin �iirlerindeki i�ret meclisi tasvirlerinin dökümünü yapt�k-tan sonra, ikinci bölümde Selçuklu döne-mini, üçüncü bölümde ise beylikler döne-mi ve Germiyanl� �âirler olarak adland�rd��� �eyho�lu Mustafa, �eyhî, Ahmed-i Dâ’î ve Ahmedî’nin tarih yaz�msal anlat�lar�n� ince-liyor. Osmanl� �iirinin ba�lang�c�n�, Germi-yan beyli�inin zenginlik kayna�� �ap made-ninde tarihselle�tirdi�i bu bölümün ard�n-dan �nalc�k, Osmanl�lar�n Timurlularla olan kültürel rekabetini ve siyasal me�ruiyet ara-y���n� ele al�yor. Be�inci bölümde Revânî, Zâtî ve Mustafa Âli’nin yazd�klar�na odak-lanan �nalc�k, alt�nc� bölümde i�ret meclisi-ni daha genel bir perspektiften anlat�p ye-dinci bölümde Lâle Devri ve 19. yüzy�l ba�� saray e�lence kültürlerini, son iki bölümde ise �air ve Patron incelemesi ile “patronaj” kurumunu de�erlendiriyor. Kitle bu vitrinin önünden geçeli bel-ki birkaç ay oldu. Kar�� vitrindeki “Hürrem yüzü�ü”nde �imdi gözü. Lâkin ehli bilir, Has-ba�çede ‘Ay� u Tarab’�n safa vü lezzetünü.

Osmanl� tarihçili�inin en önemli ve en verimli isimlerinden Halil �nalc�k, Has-ba�çede ‘Ay� u Tarab: Nedîmler, �airler, Mutribler adl� yeni kitab�nda, �slâm kültürlerinde yüksek e�lence adab�n�n “do�ru temsili” sorunsal�n� ele al�yor.HAS-BA�ÇEDE ‘AY� U TARAB - NED�MLER �A�RLER MUTR�BLER, HAL�L �NALCIK, �� KÜLTÜR, 328 SAYFA, 140 TL

T EMRAH PELVANO�LU

KÝ TAP ZA MA NI

11

TAR�H

Page 12: Kitap Zamanı

12

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ���R

lhan Berk deyince insan�n ak-l�na ne çok �ey birden gelir. Ne çok kitap, ne çok �iir, ne çok

a n � ve ne çok hepsi de birbirinden ‘harika’ �ey. Eh zaten �lhan Berk ba�l� ba��na ‘harika’ bir �eydir, ‘harika çocuk’ da olabilir ‘harika �air’ de, ‘harika bir arkada�’ da... ‘�imdi ve burada’ diyorlar ya, �lhan Berk hep öyle bir adamd�, �a-irdi, sanki bu yaz�y� yazarken de ‘�imdi burada’yd�. Sanki omzumun üstünden birinin bana gülümsedi�ini duyar, okur, görür gibiyim i�te. Ondand�r. Bir de, ol-sayd� hemen söylerdi, zira ben kendi belle�ime de�il �lhan Berk’in �iirine gü-venirim, “Ben senin bir kitab�n için yaz� yazm�� m�yd�m hiç?” dememle bera-ber, onu da güldürmü� olur ve “Tomris Uyar için �iir yazm�yorsun, benim için yaz� yaz�yorsun, kar��t�rma!” diyerek beni kendime getirirdi. Bu cümleden de anlam�� olurdum ki, �lhan Berk için pek çok yaz�, hatta bir �iir de yazm�� ol-mama kar��n, hiçbir kitab� için bir yaz� yazm�� de�ilim bugüne dek.

USTANIN K�TABINA DA�R YAZMAK�lk bunu dü�ündüm Çi�nenmi� Gül için yaz�n�n ba��na otururken. Akl�ma Ece Ayhan’dan Cemal Süreya’ya dostluk, ah-bapl�k etti�im �airler geldi, onlar için de yazmam��t�m. San�r�m bunda genç bir �iir yazar� olarak bir ustan�n bir kitab�na dair yaz� yazman�n ‘tuhaf’ olaca�� duygu-su etkili olmu�tur. Yani �imdi ben Cemal Süreya’n�n S�cak Nal’� için “Ne� s olmu�, elinize sa�l�k” m� diyece�im! �nsan utan�r bundan, belli ki ben de utanm���m, yoksa benim gibi sadece 30 y�ld�r �iir, ama ner-deyse Tanzimat’tan beri yaz� yazan biri için herhalde bu çok zor olmazd�! Belki de yazmal�yd�m, kimbilir! �lhan Berk’le son konu�tu�umda, Ömer Erdem’in yan�ndayd�m TRT’de, Ömer o zaman TRT �stanbul müdürüy-dü. �lhan Berk’i aram��t�, konu�mu�tuk ikimiz de, art�k iyice hastayd�, ama san�-r�m ba�ka bir yerde de yazd�m, sesi ne-�eliydi. Çok �airce, çok çocukça, çok �l-hanca bir nedeni vard�, çünkü YKY’den ç�kan Delta dizisinde tüm �iirlerinin ikinci bask�s� ç�km��t� ve ilkinde 1900 sayfa olan toplu �iirler bu kez 2000 say-fay� geçmi�ti, sevinci ondand�, onu müj-deliyordu. �imdi o toplama Çi�nenmi� Gül de ekleniyor. �lhan Berk’in ne�esi sürüyor, �iiri sürüyor, okurunu sevindir-meyi de sürdürüyor. Genç ve iyi �airlerimizden Gonca Özmen’in yay�ma haz�rlad��� Çi�nenmi�

Gül, �lhan Berk’in geride b�rakt��� �iir-lerden bir bölümünü kaps�yor. Berk’in Ku�lar�n Do�um Gününde Olaca��m, Adland�r�lmayan Yoktur, Tümceler Ge-liyorum, ki sa�l���nda yay�mlanan son �iir kitab�d�r, kitaplar�n�n her birinde yer alabilecek �iirler, belki de onlardan ta�m�� �iirlerdir. ‘Gül’ imgesi, mazmu-nu bizde, Bat�da ve Do�uda, eskiden ve bugün ne denli çok kullan�lm�� olursa olsun, her seferinde yeniden açan bir imge, yapraklanan bir sözcük ve k�rm�-z�s�n� �iirlere veren bir renk. Ate�i ise her zaman geçmiyor �iirlere, bazen sol-gunluk olarak da dü�tü�ü oluyor, bazen de Willam Blake’in kitab�n�n ve �iirinin ad� gibi Hasta Gül oluyor. Ben de kita-b�n ad�n� ilk duydu�umda nereden ha-t�rlad���m� dü�ündüm, ‘çi�nenmi�’ ve ‘hasta’l�k aras�ndaki solgunluktan, ezil-mi�likten dolay� da Blake’in kitab�n�n bu ça�r���m� yapt���n� anlad�m.

�LHAN BERK’�N K�ML�KLER��lhan Berk’in yeni bir �iir kitab�n�n ç�kmas�, bu düzyaz� ad�n� verdi�i, oysa içini �iirle doldurdu�u kitaplar� için de geçerli, her zaman bir �ölen duygusu yarat�r, do�rusu bunun nedeni kitap kadar �lhan Berk’in kendisidir. Onca kitap yay�mlam��, dünyay� yazmak

için bo� bir ka��t olarak gören ve ne-redeyse bunu gerçekle�tirecekmi� gibi davranan bir �airin kitaplar�n�n bu duyguyu yaratmas� ve ya�atmas� el-bette anla��l�r bir �eydir. Öte yandan �lhan Berk’in ne kadar çok kimli�e sahip oldu�unu dü�ündüm bu küçük kitab� okurken. Toplumcu ger-çekçi olmu�, �kinci Yeni’ye kat�lm��, �kinci Yepyeni olmu� adeta, sonra her dönem-de genç �air olmu�, her ku�akta yeni bir �air olmas�n� bilmi�, yani sadece �iiriyle de�il, klasik büyük bir �air olarak da �air tavr�yla �iirine ve serüvenine katk�da bu-lunmu�, sadece ‘�iir imgesi’yle yetinme-mi�, ‘�air imgesi’ni de çok önemsemi� bir �airden konu�uyoruz. Dünyada ondan habersiz bir tek dize yaz�lamayaca�� gibi çok güçlü ve çok tutkulu bir cümleyi de söylemek herhalde onun harc�yd�, söyle-di de. San�r�m gerçe�inden daha da haki-ki bir �eydi bu söyledi�i. Bu inanca sahip olmas�d�r aslolan ve hakiki olan, gerçek-le�mesi elbette beklenemezdi. Ama bu cümleyi de �lhan Berk’ten ba�ka kimse söyleyemezdi. Bütün dönemlerinin hak-k�n� veren �iirler yazd�, hatta daha çok da döneminden, vaktinden önce �iirler yaz-d�, ‘devrimci’ ve ‘öncü’ oldu ki, do�rusu bu atakl���, o büyük kalk��man�n üyeleri olan �kinci Yeni �airlerini bile ürkütmü�-

tür, en çok da onlar�n en ‘muhafazakâr’ mensubu olan Cemal Süreya’y�. �iiri pek çok dönü�üm geçirdi Berk’in, ama her döneminde, her kita-b�nda da diyelim, yaln�zca ‘�air’ olarak yazmad�. Belki bu kadar çok, bu kadar iyi, bu kadar rahat yazmas�n�n bir nede-ni bu olabilir. Bir ‘çocuk’ olarak da yazd�, bir ‘genç’ olarak da, bir ‘â��k’ olarak da, bir ‘gözlemci’ olarak da, ku� gözlemci-si, do�a gözlemcisi, y�ld�z avc�s�, dört mevsim manav�, orman memuru benze-ri a�aç bekçisi, deniz eskisi (ve yenisi), bir bural�, bir Peral�, bir ikindi ustas�, bir sa-bah mahmuru, bir ak�am yolcusu, bir bo-tanik bilimci, bir kâ�if, bir gezgin olarak, yaln�zca içini de�il, içi gibi gördü�ü, bil-di�i, sevdi�i d���n� da gezdi ve yazd�, içi de d��� da ayn�d�r, ayn� yer, ayn� �ey ve ayn� ki�i. �lhan Berk’tir, do�ad�r, dünya-d�r, hepsi de ayn� �eydir asl�nda, �iirdir. Bazen dü�ünmüyor de�ilim, Çi�nenmi� Gül’ü okuyunca da bir kez daha akl�ma geldi: Acaba �lhan Berk �iirden çok söz-cükleri mi sevdi, gerçekte o bir �air oldu-�u kadar, belki de bir �airden çok bir hu-ru� miydi? Huru� �airdi. Har� har� ne de çocuk, genç, â��k, gözlemciydi.

‘PARÇASIYIM BEN / BÜTÜN GÖRDÜKLER�M�N’Eh sevgili �lhan, (benim 20’lerimi, onun da 60’lar�n� sürdü�ü ya�larda tan��m��-t�k, �lhan Bey demeyi herkes gibi bana da yasaklam��t�, arkada� de�il miy-dik, öyleyse �lhan’d� ad�, hakl�yd�, he-pimizden genç olan birine elbette ad�y-la seslenecektik, o yüzden böyle diyo-rum, yanl�� anla��lmas�n!) i�te sonunda bir kitab�n için yaz� yazd�m, gerçi kita-b�ndan çok seninle ilgili oldu ama ba�ka ne yazabilirim ki, kalk�p kitab�n�, �iirle-rini övecek halim yok, senin gibi büyük bir �airin kitaplar�n� yetersiz cümlelerle övmeye kalk��mak! Olacak i� mi? �nsan sanki kendisini övüyormu� gibi gelir! �u dizeler Çi�nenmi� Gül kitab�ndand�r. Ba-z�lar�n� rastgele ald�m buraya, kitap ta-n�tma yaz�s� yazd���m anla��ls�n diye: “Suya bak�yorsun. Masada bir gül duru-yor/ Masada durmak olan i�i” (“Suya Ba-k�yorsun”)“Parças�y�m ben/ Bütün gördüklerimin” (“Dedim Ota”)“Her �ey üstüne okudum, gittim geldim her �eyle./ Tan�mlamak do�an�n i�i, b�rakt�m.” (“Ölüyü A�a��da B�rakt�k”)“Say�s�z co�rafyada yapraklar otlar ta�lar toplad�./ Yukar� al�nd��� güne kadar orta boy bir tini vard�.” (“Sessiz Biri �çin �iir”)“Sev ne varsa olanaks�z, ne var-sa/ Ta� ad�n� bilmez/ Her �ey kendine döner”(“Gök Bo�”)

Gonca Özmen’in yay�ma haz�rlad��� Çi�nenmi� Gül, �lhan Berk’in ölümünden sonra geride b�rakt��� �iirlerden bir bölümünü kaps�yor. Bir çocu�un, bir gencin, bir â����n, do�a gözlemcisinin, dört mevsim manav�n�n, sabah mahmurunun, ak�am yolcusunun �iirleri…

�lhan Berk’ten kalanlar

HAYDAR ERGÜLEN�

Ç��NENM�� GÜL, �LHAN BERK, YKY, 64 SAYFA, 8 TL

�lhan Berk

FOTO

�RAF

: ZAM

AN, B

URA

K SO

YSAL

Page 13: Kitap Zamanı

Freud putunun y�k�l���

ikileaks olay� meyda-na geldi�inde insan-

lar�n üzerinde b�rak-t��� etki, asl�nda hiç bilinmedik, yeni bir bilginin ö�renilmesinden do�an �a�k�n-l�k ya da hayret de�il; daha çok diploma-tik komplo teorilerinden a�inas� oldu�u-muz ve sezgisel bir öngörüyle do�rulu-�u hakk�nda bir san�ya sahip bulundu-�umuz olaylar�n belgelerini gördükten sonraki “ke�fetme” duygusuydu. Nite-kim Wikileaks olay� diplomaside öyle pek 11 Eylül travmas� meydana getirme-di; çünkü birçoklar� için malumun ila-n�yd�. Yak�nlarda Sel Yay�nlar� taraf�n-dan yay�mlanan Michel Onfray imzal� Bir Putun Alacakaranl��� adl� kitap da Wi-kileaks olay�na benzer bir içeri�e sahip.

BELGELER�YLE �SPATLIYORPsikanalize bir �ekilde mesafeli duran, ele�tirel bakan insanlar, anti-psikiyatri ak�m�n�n ve Foucault, Deleuze gibi postyap�salc�lar�n fikirlerini de temel alarak onun hiç de vaaz edildi�i gibi özgürle�tirici ve sa�alt�c� bir icat olma-d���na dair bir kanaat sahibiydiler. Onf-ray 2010’da Fransa’da yay�mland���nda sansasyonel bir etki yapan kitab�yla �imdi Türkiyeli okurlar�n kar��s�na ç�ka-rak tüm bu kanaatlerin yersiz olmad���-n� belgeleriyle, titiz bir çal��mayla ortaya koyuyor. Nas�l Assange bize diploma-sinin kirli yüzünü sergilediyse, Onfray de psikanalizin ve mucidi Freud’un kirli yüzünü gösteriyor. Dahas� Nietzsche benzeri bir üslupla Freud’un putunu çekiçle k�rarak bilincimiz üzerindeki psikanalitik bask�y� y�kmaya çal���yor. Onfray’den bir kez daha, bu sefer titiz bir bilim tarihçili�i �����nda, psikanalizin temel savlar�n�n öznel birtak�m yarg�-lardan öteye geçmeyen fantezilerden ibaret oldu�unu ö�reniyoruz.

YILLARCA SAKLANAN MEKTUPLARBurada 400 sayfay� a�an kitab�n ayr�nt�s�-na girmeden, Onfray’in çal��mas�n�n ne gibi tezler içerdi�ine k�saca de�inelim. Freud psikanalitik teorileriyle ilgili bir-çok yalan söylemi�, gerçekleri gizlemi�, �erikleri ve k�z�yla hayat� boyunca yapt�-�� yaz��malar� efsanesine halel gelmesin diye ortadan kald�rm��, tahrif etmi�. Daha sonra psikanalizi bir din haline getiren ha-varilerince de onun mektup ve yaz��mala-r�ndaki ahlâka ayk�r� bölümler ç�kar�lm��, efsaneye uygun olarak yeniden yaz�l�p tek bir versiyon alt�nda y�llar boyu ço�alt�lm��. Ancak 2006’da yap�lan eksiksiz bask�s�yla yaz��malarda yap�lan tahrifat�n boyutlar� ortaya ç�km��. Bugün hâlâ kamunun eri�i-mine aç�k olmayan belgeler var (baz� bel-gelere eri�im 2057 y�l�na kadar yasak). Bir

istisna: Sadece Freud güzellemesi yapa-cak ara�t�rmac�lar komite iznini ald�ktan sonra baz� belgelere ula�abiliyorlar. Kitaptan ayr�ca, Freud’un yapt��� ara�t�rmalar�n sonuçlar�n� tahrif etti-�ini, baz� hasta adlar�n� uydurdu�unu, psikolojik ke�iflerini asl�nda olmayan kliniklere dayand�rd���n� ö�reniyoruz. Freud’un hayat� boyunca sürekli yine-ledi�i ifadelerin aksine, birçok hasta-s�n�n iyile�mesinde psikanalizin zerre kadar faydas� olmam��. Hatta baz�lar�-n�n hastal��� daha da a��rla�m��. Yani Freud bilimsel sahtekârl�k yapm��. Öyle ki, bugün ismi dahi bilinmeyen baz� ara�t�rmac�lar�n tezlerinden yarar-lanarak onlar�n görü�lerini kendisinin-mi� gibi sahiplenmi�. Dolay�s�yla Freud 19. yüzy�la ait tarihî bir karanl�k odan�n içinde, ço�u felsefi ama ayn� zamanda da bilimsel nitelikteki bir dizi okuma sonras�nda bilinçalt�na dair hipotezini formüle etmi�.

EVRENSEL DE��L, SAPIK B�R FANTEZ�Bu ba�lamda Onfray, psikanalizi bi-limsel de�il, edebi psikolojiden kay-naklanan bir disiplin olarak tan�ml�yor. Bu edebi psikoloji de büyük ölçüde kendi mucidinin özya�amöyküsüne dayanmaktad�r. Bu nedenle psikana-liz insan ruhunu anlamak üzere de-�il, sadece ve sadece mucidinin ruh halini anlamak için kullan��l�d�r. Ör-ne�in Oedipus kompleksi evrensel bir durum olmaktan uzak olup sade-ce Freud’un çocukluk dönemine ait bir arzuyu yans�t�r. Öyle ki, Oedipus kompleksi, gere�ince gözlemlenebi-len ve gözlemlenmi�, daha sonra da klinik düzeyde do�rulanm�� bir bilim-sel saptamadan de�il, Freud’un kendi çocuklu�u ile ilgili olarak kurgulad��� sap�k bir fanteziden kaynaklanm��t�r. Yani Freud, kendi arzusunu genelge-çer bir gerçeklik olarak öne sürmü�-tür. Freud’un varsay�m�ndan bir yarg� haline getirdi�i bu teori, daha sonraki takipçileri taraf�ndan yinelenerek ev-rensel bir gerçeklik gibi sunulmu�tur. K�sacas� ortada bir söylemin hakikat gibi üretilmesi vard�r. Onfray’in bununla ilgili Freud’un mektuplar�ndan yapt��� al�nt�lardan biri burada an�lmaya de�er: “Akl�ma tek bir fikir geldi; onun da genelle�tirilecek bir de�eri oldu�unu san�yorum. Ben kendi ailemde de, anneye kar�� a�k ve baba-ya kar�� nefret duygusunu hissettim ve tüm bunlar�n, çocuklu�un ilk dönemine ait genel bir olay oldu�unu dü�ünüyo-rum.” Michel Onfray’in alayc� bir dille ifade etti�i gibi, i�te psikanalizin insan ruhunu aç�klamaya dair bilimsel bir disiplin olarak do�u�u gerçekle�mi�tir: “Böyle buyurdu usta!”

Michel Onfray’in Bir Putun Alacakaranl��� adl� kitab� 2010 y�l�nda Fransa’da yay�mland���nda epey ses getirmi�ti. Yazar bu ilginç çal��mas�nda psikanalizin mucidi Freud’un yalanlar�n� ve kirli yüzünü belgeleriyle gözler önüne seriyor. B�R PUTUN ALACAKARANLI�I, MICHEL ONFRAY, ÇEV.: MENEK�E TOKYAY, SEL YAYINCILIK, 427 SAYFA, 30 TL

W SÜREYYA SU

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI FELSEFE

13

Page 14: Kitap Zamanı

14

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

Aç�yorsunuz bir ansiklopedinin “Evliya Çelebi” maddesini ve okumaya ba�l�-yorsunuz: “Osmanl� seyyah�. As�l ad� bilinmiyor. Do�um tarihi 25 Mart 1611. �yi bir e�itim görmü� olup haf�zd�r. Sultan IV. Murad’�n musahibi olmu�, Enderun’dan ç�ra� edildikten sonra ç�kt��� seyahatlerde 17. yüzy�l ortala-r�ndaki Osmanl� dünyas�n� ba�ar�l� bir �ekilde yans�tm��t�r. Ölüm tarihi 1684 diye tahmin edilmektedir.” Bir de Ahmet Hamdi Tanp�nar’�n Be� �ehir’inden okuyal�m onu: “Evliya Çelebi Bursa çe�melerinden uzun uzad�ya bah-settikten sonra sözü ‘Velhas�l Bursa sudan ibarettir’ diyerek bitirir. Can�m Evliya! Sade bu iki cümlen için benim haf�zamda senin ad�n Bursa ile birle�iyor. Sen Bursa’n�n �i-irini tadanlar�n ba��nda gelirsin ve bir gün senin ruhunu �ad etmek istersek Bursa çe�melerinden birine senin ad�n� veririz ve sen onun a�z�ndan bu güzel �ehrin zaman içinde geçirdi�i maceray� bize bir su dam-las� kadar saf ruhunla nakledersin.”

ONU 400 YIL SONRA HATIRLAMAKBu iki anlat�� tarz�ndan ikincisi Evliya Çelebi’nin ruhunu adeta üç as�r sonra yeniden konu�turmakta, birincisi ise onu, muhtemelen kendisini hiç yak�n hissetmeyece�i bir üslup çorakl���na davet etmektedir. Öyleyse Evliya Çelebi’yi 400 y�l sonra hat�rlaman�n anahtar� belli-dir: Bilgiyi ruhun okyanusu-na band�rarak sunmak. Zira ancak böyle sunulunca bilgi ölümsüzle�iyor ve insan�n yaln�z akl�na de�il, gönlüne de taht kurmay� ba�ar�yor. Ru�en E�ref Ünayd�n 90 y�l kadar önce hakl� olarak “Türk-ler bir gün kendilerini unutsalar bile” demi�ti, “Evliya Çelebi’nin içinde yeni bir Türkiye türeyece�ine inan�yo-rum. �çime, milletimizin kökü bu seyya-h�n dima��nda gibi geliyor.” Bu topra��n sesi Evliya’n�n kaleminde en saf �ekilde yank�lanm��t�r da ondan.

GAZETEC�L���M�Z�N P�R� M�?Gazetecilik, yazd���n� okutma sanat� diye tarif edilebilirse Evliya Çelebi’yi ‘gazetecili�imizin piri’ ilan etmekte bir beis yoktur. Çünkü anlataca�� �eyin ak�lda nas�l kalaca��na dair �a��lacak

bir meleke sahibidir. Mesela Artvin’in engebeli arazisini anlatmak maksad�yla “Kahve ikram ettiler, fincan� koyacak düz bir yer bulamad�k.” cüm-lesi tek ba��na, resmin olmad�-�� bir ça�da manzaray� önünü-ze sermeye yeterlidir. O efsane, masal, k�ssa veya f�k-ra gibi sözel unsurlar� son derece bilinçli bir �ekilde metnin içine serpi�tirir. Bunu o kadar ustaca

yapar ki, okurunu yormaz. Tarihe davet etse bile ba�ka metinlerde biraz so�uk buldu�umuz ayr�nt�lar�n pasl� kap�lar�n�n mente�elerini zorlamay� ba�ar�r. Onun sihirli sayfalar� aras�ndan pey-gamberler gülümser. Ummanlara dalm��

gemilerden dalgalar�n u�ultusuna ka-r��m�� bir halde Hüseyn-i Baykara fas�l-lar�n�n yükseldi�i duyulur. Karlar ya�ar sar���n�z�n üzerine. �çiniz ürperir zifiri ka-ranl�ktan ve so�uklardan. Sonra apayd�n-l�k da� ba�lar�na t�rmand�r�r sizi; alabal�k �zgaras� e�li�inde zikir halkas�na oturur-sunuz. Ta�lar ve kuyular konu�ur sizinle; asla �a��rmazs�n�z. Bir ‘iç ses’in yolculuk-lar boyunca pe�inizi b�rakmad���n� hisse-dersiniz. Onunla beraber tayy-� mekân ve tayy-� zaman edersiniz. Hiç fark�na varmadan “evliyal�k”�n size de sirayet et-ti�ine tan�k olursunuz.

B�R CO�RAFYANIN HER SANT�METREKARES�Kutsal�ndan lanetlisine �ehirleri, Çingene’sinden kad�nlar�na kasabalar�, platin gövdeli dereleri, cenneti and�ran ormanlar�, kokular� unutulmu� yemi�-leri, kapl�calardaki �ehrayinleri önünü-ze serer. Bir cihan devletinin co�rafya-s�n�n neredeyse her santimetrekaresini onun u�urlu ayaklar�n�n ç�kard��� ses-

Evliya Çelebi’den 400 y�ll�k soru: Seyahatten mana ne?

nsiklopediler onu �öyle anlat�yor: “Osmanl� sey-yah�. As�l ad� bilinmiyor. Do�um tarihi 25 Mart

1611. �yi bir e�itim görmü� olup haf�zd�r. Sultan IV. Murad’�n musahibi olmu�, Enderun’dan ç�ra� edil-

dikten sonra ç�kt��� seyahatlerde 17. yüzy�l ortalar�ndaki Osmanl� dünyas�n� ba�ar�l� bir �ekilde yans�tm��t�r. Ölüm tarihi 1684 diye tahmin edilmektedir.” �üphesiz Evliya Çelebi bu anlat�lanlardan çok daha renkli bir ki�ilikti. 2011 Evliya Çelebi Y�l�’nda büyük seyyah�n 400. ya�� için haz�rlad���m�z dosyada onu farkl� ülkelerden tarihçilere sorduk. Aralar�nda, dünyan�n en önemli Evliya Çelebi uzman� kabul edilen Robert Dankoff’un da bulundu�u akade-misyenler onun dünya edebiyat�ndaki yerini anlatt�lar. Mustafa Arma�an’�n ayd�nlat�c� bir yaz�s�n�n da yer ald��� dosyam�zdaki yabanc� tarihçilere ait görü�leri Cem Kuleli dilimize çevirdi.

Bir dünya gezgini: Evliya Çelebi

MUSTAFA ARMA�AN

A

Page 15: Kitap Zamanı

lere kulak kabartm�� halde yan� ba��-n�zda, bazen içinizde bulursunuz. E�k�yalar� bile sevdirir size. Tarih kitap-lar�nda kanl� yüzlerini gösteren sava�lar�n komik yüzünü açar. Böylece as�rlar�n içine oydu�u sihirli bir kanalla hayat�n ken-disindeki zengin çe�itlili�i yakalar ve bir ayna gibi gelece�e aksettirir. Bu kanal, ha-yat�n kendisi kadar canl�, onun kadar çe-�itlili�e aç�k ve daima safl���n� koruyan di-lidir. Evliya Çelebi bize günlük dilin olanca imkânlar�n� seferber etmekle yetinmez, ayn� zamanda bir etnografya âlimi gibi ça-l��arak diller, �iveler, lehçeler hakk�nda da bilgi ve cömert örnekler sunar. Yemekler konusunda ise üstüne yok-tur. Yöresel yemekleri tadar, yer yer tarifle-rini de verir. Mesela Bitlis’i yöneten Abdal Han’�n Sultan IV. Murad’a ikram etti�i 50 çe�it pilav ve ho�af�n, cins cins reçellerin, muhallebilerin, Yemen kahvesinin, k�saca yüzlerce yiyecek ve içece�in aras�nda ge-çirdi�i dokuz gün, dokuz gecenin ayr�nt�-lar� hangi aç�dan baksak hayret vericidir. Dü�ünün, so�uk suyunun gülsuyu, s�cak suyunun buhur koktu�u hamam�, Sul-tan Murad’a “Nolayd�, bu hamam benim �stanbul’umda olayd�” diye feryat ettirmi�tir.

TESB�HLE HESAP YAPARDIEvliya Çelebi rastgele gezmez. Bütün o da��n�k görüntüsüne ra�men gezilerin-de kendine özgü bir sistematik bulun-du�u gözden kaçmaz. Öncelikle bir tür resmî yetkili olarak gitti�i için u�rad��� yerle�im birimlerinin yetkililerinden ön bilgi al�r, güngörmü� ki�ileriyle görü�ür. Sonra belli bir plan dâhilinde ve mutlaka rehberle gezer. Ni-tekim yan�nda rehber olmasa bilmedi�i bir yerde bu kadar eksiksiz eser say�m ve ziyareti mümkün olmazd�. Rakamlarla da aras� iyidir; bu demektir ki, matemati�i ba-ya�� kuvvetliydi. Mesela gitti�i �ehirlerin kalelerinin çevresini ad�mlay�p tesbihiyle hesap yapt���n� bilir miydiniz? Bu, Evliya Çelebi için hemen hiç vazgeçemedi�i bir tutkudur. Nihayet velilerinin türbe veya makamlar�n� ziyaret edip ruhlar�na birer Fatiha okumadan o �ehirden ayr�lmaz. Demek ki, Evliya Çelebi için gezmek, göl-genin mekân üzerinde yer de�i�tirmesinden ibaret bir eylem de�ildir. O, bir �ehri �ehir yapan �eyin, daha da önemlisi, �erefli yapan �eyin, içinde ya�ayanlar�n ve daha önce ya-�am�� olanlar�n ruhaniyeti oldu�unun pekâlâ fark�ndad�r. En önemlisi, onun nazar�nda seyahat etmenin özüne dönmekle, varl���n özüne ilerlemekle bir ba�lant�s� vard�.

‘KÂBE DÜNYANIN ORTASINDADIR’Bu sebepledir ki, ömrünün sonlar�na do�ru ç�kt��� hac yolculu�unda bize bütün yolcu-lu�unun gayesini özetlemek ihtiyac�n� duy-mu�tur. �öyle yazm��t�r defterine: “Evvela bu hakir, riyas�z Evliya, vücu-

dumun kuvveti yerinde iken can ü yürekten seyahati arzu ederdim. Rüzgar süratli at�mla diyar diyar gezmi� ve kalemimi dile getirip kâh �ehirlerin vas�flar�, kâh peygamberlerin medihleri, kâh Kur’an okumak ve kâh te-ma�a etti�imiz büyük �ehirlerin, kalelerini, nehirlerini, da�lar�n� görüp yazmaya gayret etmi�tim... Kâbe’nin do�usuna geçip Kâbe’ye kar��, bat� yönüne secde etmek nasip oldu. Allah’a hamdolsun, dünyay� seyahatle do-la�t���m�z s�rada do�uya, bat�ya, kuzeye ve güneye secde ettik. Do�rusu Kâbe dünyan�n ortas�ndad�r.” Anl�yoruz ki, onun seyahat maceras�, çevreden merkeze, bu merkezin yeryü-zündeki en som tecellisi olan Mekke’ye ve Kâbe’ye yönelik bir manevî aray��t�r. Ba�, kaybetti�i tac� orada bulmu�tur çünkü. Böylece 44 y�l süren bu büyük yolcu-lu�unun gayesinin Kâbe’yi tavaf etmek ve ona bütün yönlerden secde etmek oldu�unu söyleyen “Can�m Evliya”n�n Seyahatname’sindeki s�rra da dokunmu� oluyoruz. Ama sadece dokunmu� olu-yoruz. Zira içine girebilmek için bizim de onun gibi iz sürmemiz, sadece yatay düzlemde de�il, dikey düzlemde de se-yahat etmemiz gerekiyor. Hem yolculuk dedi�iniz �ey, ruha aç�lan kap�lar� çal-mak de�ilse nedir ki?

EVL�YA ÇELEB� VE N�L HAR�TASI Evliya Çelebi’nin atlas renkli dünyas�, son olarak Robert Dankoff ve Nuran Tezcan’�n aç�klad�klar� Nil haritas�yla yeni bir boyut kazanm�� oldu. �imdiye kadar Oryantaliz-min esaretinde kalarak “Müslümanlar neden ilgisiz ve meraks�z?” diye ahkâm kesenlere verilen en susturucu cevap da bu harita olsa gerek. Bize Nil’in haritas�n� ç�karan ki�inin �ngilizlerin “süpermeni” David Livingstone oldu�u ö�retilmi�ti ama Vatikan kütüpha-nesinde bulunan Evliya Çelebi’nin Nil Nehri haritas�yla bir Osmanl� seyyah�n�n en az iki as�r önce bu haritay� yapt��� ortaya ç�km�� oldu. Bu bulu� asl�nda Osmanl�’ya Bat�l� merceklerle bakanlara verilen bir cevap. Ayn� �ekilde Evliya Çelebi’nin kanatlar� alt�na gi-rerek okundu�unda mevcut önyarg�lardan ço�unun, Kuzey Kutbu’ndaki buzullar gibi kütleler halinde eriyece�ini tahmin edebiliriz.

Evliya Çelebi için gezmek, gölgenin mekân üzerinde yer de�i�tirmesin-den ibaret bir eylem de�ildir. O, bir �ehri �ehir yapan �eyin, içinde ya�ayanlar�n ve daha önce ya�am�� olanlar�n ruhaniyeti oldu�unun pekâlâ fark�ndad�r. En önemlisi, onun nazar�nda seyahat etmenin özüne dönmek-le, varl���n özüne ilerlemekle bir ba�lant�s� vard�r.

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

Seyahatname, Osmanl� kül- türünü anlamak için en zen-gin kaynakt�r. 17. yüzy�lda-ki Ortado�u’nun ve Do�u Avrupa’n�n ayr�nt�l� bir tas-viridir. Bu tasvir, iyi e�itim-li ve aç�k fikirli bir yazar�n hassasiyetinden süzülmü�-tür. Evliya her �eye merak-l�yd�, bilgisini ve heyecan-lar�n� payla�maya heves-liydi. Geride sadece Osmanl� toprak-lar�n�n mirasç�s� olan Türkler, Arap-lar, Yunanl�lar ve Bosnal�lar için de�il, hepimiz için zengin bir miras b�rak-t�. Evrensel cazibesiyle Seyahatname, Herodot Tarihi’yle ve �bn Haldun’un Mukaddime’siyle k�yaslanabilir. 1979’da Chicago Üniversitesi’nde

ders vermeye ba�lad���m za-man çok �ansl�yd�m; Halil �nalc�k dan��man�m ve mesai arkada��md�. Halil Beyin ö�-rencileriyle Seyahatname’den bölümler okudukça Evli-ya Çelebi ile ciddi olarak il-gilenmeye ba�lad�m ve bas�-l� eski nüshalardaki yetersiz-likleri fark ettim. Seyahatname üzerine çal��t���m ve onu ter-

cüme etti�im y�llar boyunca Halil Bey’in cesaretlendirmelerinden ve ele�tirile-rinden çok faydaland�m. Özellikle Evli-ya Çelebi’yi anlamak için kilit bir nokta-y� görmemi sa�lad� – Evliya Çelebi’nin, görevi Sultan’� bilgilendirmek kadar e�-lendirmek de olan bir “nedim” oldu�u gerçe�ini. *(Chicago Üniversitesi)

ROBERT DANKOFF*

Herodot Tarihi’yle k�yaslanabilir

15

Page 16: Kitap Zamanı

16

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

Evliya Çelebi Seyahatname’si, �slami edebiyatta ve muhtemelen dünya edebiyat�nda en uzun gezi anlat�-s�d�r. Yakla��k 2300 folyo uzunlu-�unda, 4600 sayfa elyazmas�… Se-yahatname bu sebeple önemli, fakat ayn� zamanda röportaj, fikir yaz�s�, mizah, efsane ve uzmanl�k isteyen bilgileri (mesela müzik ve dil hak-k�nda), meraklar� ve daha fazlas�n� bir araya getiren tekil bir birle�im oldu�u için de önemli. Bildi�imiz kadar�yla Osmanl� edebiyat�nda bir benzeri ve büyük ihtimalle dünya edebiyat�nda da onunla k�yasla-nacak bir eser yok. Bütün bunlar Seyahatname’nin ne kadar büyük bir de�ere sahip oldu�unu gösteriyor. Umal�m ki, bu sene 400. do�um y�l� kutlamalar�, bu kutlamalar� esinle-yen isme yak���r �ekilde olsun. Konfe-ranslar düzenlenmesi elbette çok gü-zel, fakat bunlar az say�da insana ula��-yor ve Evliya Çelebi’nin ismini ve ese-rini tüm dünyaya yeterince duyuram�-yor. O, sadece Türklere ait bir s�r ola-

mayacak kadar büyük bir edebi-yat figürü. Evet, Türkler onun hakk�nda bilgi sahibi olmal� (ki bu, konferans-lardan çok Evli-ya Çelebi’yle il-gili aktiviteler-le mümkün) fa-kat as�l, Evliya

Çelebi’nin de�erinin Türkçe bilmeyen-ler taraf�ndan anla��lmas� sa�lanmal�.

TAM MET�N �NG�L�ZCE ÇEV�R�S� OLMALI Binbir Gece Masallar� uzun y�llar önce �ngilizceye tercüme edilmi�ti ve çocuklu�umda her çocuk tara-f�ndan bilinirdi. Bu, akademik ça-l��malar için son derece önemli bir metin- son dönemde Londra ve Abu Dabi’de Binbir Gece Masallar� üzerine iki konferans düzenlendi. Benim hayalim Seyahatname’nin de ayn� derecede bilinir olmas�. �ngilizceye çeviri iyi bir ilk ad�m olabilir. Evliya Çelebi’nin �stanbul ve Bursa seyahatlerinin 19. yüz-y�l versiyonlar� mevcut fakat bu yetersiz, çünkü çeviriler iyi de�il. Bunun d���nda baz� k�sa bölümler �ngilizceye çevrilmi�ti. Ayr�ca 2010 sonlar�nda Londra’da Eland Books taraf�ndan Seyahatname’den seç-melerin yay�mlanmas� heyecan ve-riciydi. Haz�rlad���m�z Evliya Çelebi Yolu kültürel güzergâh� k�lavuzu bu baharda �ngilizce, yaz�n da Türk-çe olarak yay�mlanacak. Bu k�la-vuz Evliya Çelebi’nin 1671’deki hac yolculu�unda, �zmit Körfezi’nden Simav’a giderken gördüklerinin ay-r�nt�l� bir özetini içeriyor. Ayr�ca Ev-liya Çelebi’nin at�n�n toynak izleri-

ni takip ederek at, bisiklet ve yaya yollar�ndaki güzergâhlar�n belli ara duraklar� rehberde olacak. Böylelik-le �ngilizce bilenler Evliya Çelebi’nin ne kadar önemli bir figür oldu�u-nu görmeye ba�layacaklar. Fakat Seyahatname’nin tam metin çevirisi yap�lmad��� sürece Evliya Çelebi’nin miras� Türk okuyucularla s�n�r-l� kalacak. Evliya Çelebi bana bugün Türkiye’nin mükemmel bir sembolü gibi görünüyor. Umar�m 2011’de 400. do�um y�l�n�n sundu�u her f�rsat� kullan�r�z. Asl�nda benim Evliya Çelebi’ye ki-�isel ilgim oldukça yeni say�l�r. Ben askerî tarih ve depremler tarihi üzeri-ne çal��t�m, Osmanl� tarihi hakk�nda kal�n bir kitap yazd�m (Tima�). Evliya Çelebi’nin, ba�ka hiçbir yazar�n yapa-mad��� ölçüde canland�rd��� yerel tari-hin çe�itli yönleriyle çok ilgili de�ildim. Seyahatname’yle bir tarih metni gibi de�il, bir edebi metin olarak ilgiliydim. Fakat son y�llarda Seyahatname’yi doy-maz bir i�tahla okuyorum.

�LG�M GEÇ BA�LADI AMA HEMEN B�TMEYECEK Seyahatname’nin tam metninin aka-demik transkripsiyonla yay�mlan-mas� (YKY) eseri ula��labilir k�ld�. Bu

bask�dan önce tarihçiler onun olduk-ça kötü olan 19. yüzy�l bask�s�n� kul-lan�yordu. Art�k elimizde güvenilir bir bask� var ve ben Evliya Çelebi’nin eserini �evkle okuyorum. Özellikle, baz� arkada�lar�mla (Ercihan Dilari, Donna Landry ve Gerald MacLean) atla takip etti�imiz 1671 hac rotas�n-daki kuzeybat� Anadolu üzerine yaz-d�klar�na dal�p gittim. Bu güzergâh, yukar�da de�indi�im k�lavuz kitap haline geliyor. San�r�m projemiz Evliya Çe-lebi’nin at s�rt�nda geçti�i yollar� takip eden ilk projeydi, umal�m ki ba�kalar� bunu Evliya Çelebi’nin 40 y�ll�k seya-hatlerinin yay�ld��� ba�ka yerlere de uygulas�n. San�r�m rehber kitab�m�z ayn� zamanda bir eski zaman seyya-h�n�n uzun rotas�n� günbegün yeni-den ke�fetmek için ilk çaba olacak. Projemizin belli güzergâh noktalar� var, dolay�s�yla bugünün gezginle-ri bu rotay� takip edebilirler. Evliya Çelebi’ye ilgim geç ba�lad� ama he-men bitmeyecek! Bundan sonraki projemizde Evliya Çelebi’nin 1659’da Bursa’dan Çanakkale’ye ve ötesine izledi�i rotay� takip etmeyi dü�ünü-yoruz. *(Edinburgh Üniversitesi)

Ben Evliya’ya bir edebiyat ele�tirmeninden çok bir tarihçi gözüyle bak�yorum. Hiç �üphesiz, Evliya Çe-lebi Türk edebiyat�n�n en büyük hikâye anlat�c�s�-d�r. Onun anlat�lar�, insan� bütün karma��kl��� ve çe-li�kileriyle gösterir: Ma�rur ve mütevaz�, dar görü�-lü ve kozmopolit, dindar ve dinsiz, dürüst ve ba�naz, yumu�ak huylu ve kaba, âlim ve cahil, ho�görülü ve ukalâ, zevk dü�künü ve çileci... Seyahatname’nin bü-yük k�sm� Evliya taraf�ndan, hamilerinin saraylar�n-da ve meclislerinde anlat�lm��t�. Eserin tekil karakte-ri, sözlü anlat�m üslubunun bütün nüanslar�n�n, ger-çeklere dayal� anekdotlarla uzun hikâyeler aras�nda-ki geçi�lerin yaz�ya geçirilirken korunmas�nda yat�-yor. Bu yüzden Seyahatname, Türkçenin canl� ve kök-lü sohbet ve meclis gelene�i içinde yerini alm��t�r.

OSMANLI TÜRKÇES�N�N ZENG�NL���Evliya, Osmanl� Türkçesinin zenginli�ini her dü-zeyden ve her perdeden yans�t�r. Onun ahengiyle ve bazen de uyumsuzlu�uyla, herkesin bildi�i keli-meleri bazen en özel kelimelerle, bazen de kimse-nin bilmedi�i kelimelerle beraber kullan�r.

Evliya, sosyal ili�kileriyle, iktidar biçimleriyle, geçmi�in hayalleri ve ufkun ötesindeki dünyayla bizim için bir Os-manl� evreni yarat�r. Onun, kendi zaman�n�n h�zl� bir de-�i�ime do�ru gitti�ini hisset-ti�ine inan�yorum. Ömrünün sonlar�nda, Viyana kap�lar�n-daki y�k�c� bozgundan haber-dar oldu�unu varsayabiliriz. O, Osmanl� topraklar�n�n,

ya�ay���n�n ve kültürünün geni� panoramas�n�, idea-lize edilmi�, kaybolmaya yüz tutmu� bir geçmi�e ba-karak yaz�yordu. Bu geçmi�, yerini Kâtip Çelebi’yle, Ebu Behram ed-Dimi�kî’yle ve Köprülülerle temsil edilen kat� ve rasyonel yeni bir döneme b�rak�yordu. Orhan Pamuk, Beyaz Kale roman�nda Kâtip Çelebi’yi model alan ba�kahramanla Evliya Çelebi oldu�u kolayca anla��lan hikâyeci bir seyyah�n kar��la�ma-s�n� anlat�r. Böyle bir kar��la�man�n tarihsel kayd� yoksa da ikisinin birbirlerini bilmeleri ve yollar�n�n �stanbul’un elit meclislerinde kesi�mi� olmas� kuv-vetle muhtemel. Öte yandan, ilgilerinin ve mizaçla-r�n�n farkl�l�klar� göz önüne al�nd���nda, payla�acak çok �ey bulduklar�n� hayal etmek zor.

YA O GEM� BATSAYDI?Edebi ve insani nitelikleriyle Evliya Çelebi, son y�l-larda Osmanl� imgesini �ekillendiren en önem-li isim oldu. “E�er �öyle olsayd�?” sorusu tarihçi için her zaman risklidir, fakat Amerikan ö�renci-lere Osmanl� kültürünü ö�retirken s�k s�k zihnim-den geçen bir soru var: E�er Seyahatname’nin el-yazmas�n� M�s�r’dan �stanbul’a ta��yan gemi bat-sayd� ve Evliya’n�n eseri pek çok ba�ka eser gibi kaybolsayd�, bugün sahip oldu�umuz Osmanl� imgesi büyük ölçüde farkl� olmaz m�yd�? E�er bugün tarihçiler Osmanl�’y� basit bir �e-kilde Sünni Ortodoksi taraf�ndan idare edilen bir sava� makinesi olarak tan�mlaman�n ötesine ge-çebildiyse, onu geli�mi� ve iç içe bir kültür ola-rak tan�d�ysa, bunu en az�ndan bir parça Evliya Çelebi’ye borçluyuz. *(Michigan Üniversitesi)

CAROLINE FINKEL*GOTTFRIED HAGEN*

Osmanl� imgesini �ekillendiren en önemli isim

Dünyaya yeterince tan�t�lam�yor

Page 17: Kitap Zamanı
Page 18: Kitap Zamanı

Evliya Çelebi, hakk�nda bir �eyler ö�re-nildikçe daha büyüleyici bir figür haline geliyor. O gerçekten bir Osmanl� ayd�n-lanmas� figürü olarak görülebilir. Evliya bir Müslüman�n dünyada-olu�’unun ve gerçek bir kozmopolitli�in örne�idir. On ciltlik Seyahatname’si her yönden müthi� bir ba�ar�. Ben özellikle Evliya’n�n seya-hati bir misyon olarak görmesini ve ken-disini ‘insano�lunun yak�n arkada��’ ola-rak tan�mlamas�n� seviyorum. Robert Dankoff’un belirtti�i gibi (An Ottoman Mentality [2004], s.126) içinde “Seyyah-� Âlem Evliya” yazan bir yüzük takarm��. Seyahat onun tutkusuydu. Osmanl� topraklar�nda ve bu topraklar�n ötesin-de ya�ayan sonsuz çe�itlilikteki insanlar hakk�nda, onlar�n zaaflar� ve ba�ar�la-r� hakk�nda hep merakla seyahat etti.

Pinelopi Stathi ve Pierre MacKay’in yak�n zamanda bildirdikleri gibi Evliya, Yunan pis-koposundan ken-disini “sayg�de�er” ve “yeni yerler, �e-hirler ve insan �rk-lar�n� ara�t�rmak” isteyen, “kalbinde hiçbir kötü niyet ve

ba�kas�na zarar verme gayesi ta��ma-yan bar��ç� bir insan” olarak tan�mlayan bir tavsiye mektubu alm��t�. O, ayn� za-manda Avrupa Ayd�nlanmas�’n�n kö�e ta�� olan gözleme dayal� bak���n öne-mine inanc� da içeren bilimsel bir has-sasiyetle dindarl��� ve mistik tecrübeye aç�kl��� birle�tirmi�ti. Pek çok Avrupal� seyyahtan farkl� olarak, s�radan insan-lar, halk�n kendisine anlatt��� hikâyeler de onu en az önemli ki�ilikler, sava�lar ve diplomasi kadar ilgilendiriyordu. O, Osmanl� tarihinin herkesçe pek de dikkat edilmeyen çe�itli yönlerini ay-d�nlatan bir isimdi.

HANG� OSMANLI TAR�H�?Bilimsel ara�t�rmalarda daima �u iki soru vard�r: “Hangi Osmanl� tarihini üretiyo-ruz?” “Hangi Evliya Çelebi’yi gün yüzüne ç�kar�yoruz?” Evliya’n�n bize tekrar hat�r-latt��� dindarl���, haf�z olu�u, alkollü ya da keyif verici bir madde kullanmam�� olmas� gerçe�i, onun yer yer aç�k saç�k sözleriy-le, sayg�s�z üslubuyla, bel alt� mizah�yla birlikte de�erlendirilmelidir. Kendisini s�k s�k “dervi�” olarak niteler ama kahveha-nelere, bozahanelere ve hatta Galata’daki meyhanelere gitti�ini söyler. T�pk� dervi� olan kuyumcu babas� gibi haram �eyler içmedi�ini söylese de dostlar�na kahve ve ba�ka “yenilikler” sa�lar. Evliya’n�n tuhaf, yabanc�, popüler ve basit olana aç�kl��� onu saray e�itimi alm�� ba�ka yazarlardan ay�r�r. Din ba�nazl��� kadar Müslüman olmayanlar�n cehaletini de ele�tirir. Çok farkl� altyap�lardan ve kültürlerden gelen insanlarla arkada�l�k kurmay�, onlar tara-f�ndan a��rlanmay� ba�ar�r. Bunu yaparken kültürel bir özgüven

duyar, çünkü Osmanl� �mparatorlu�u onun hayat� boyunca pek çok yönden hâlâ im-renilen bir devletti. ��in asl�, Avrupa ve Bü-yük Britanya, Evliya dönemindeki Osmanl� �mparatorlu�u’ndan çok �ey alm��t�. �ngiliz-ler, William Blackstone’un deyi�iyle, “kibar ve ticari bir halk” haline gelmi� ve sonun-da kendi imparatorluklar�n� kurmu�lard�. Pek çok ba�ka �eyin yan�nda, e�er sadece dini ho�görünün ve kahvehane sohbetle-rinin Avrupa’ya Osmanl� topraklar�ndan nas�l girdi�ini de�erlendirirsek, Avrupa Ayd�nlanmas�’n�n Osmanl� kökenlerinden, Steven Shapin’in deyi�iyle “modernli�in Os-manl� köklerinden” bahsetmek yan�lt�c� ol-maz. Evliya i�te bu dünyaya bir pencere açar.

EVL�YA ÇELEB�’YE �LG�M NASIL BA�LADI?Akademik uzmanl���m erken modern dö-nem ve “uzun on sekizinci yüzy�l” çal��-malar� oldu�undan, y�llard�r Ortado�u ve Osmanl� topraklar�na seyahat eden Lady Mary Wortley Montagu ve Lady Anne Blunt gibi Bat�l� seyyahlar üzerine çal���-yorum. Ar�ivlerde bu dönemdeki Türk ve

ba�ka Do�ulu seyyahlar hakk�nda ne oldu-�unu merak ediyordum. 1999 y�l� civar�nda Osmanl� tarihçisi Caroline Finkel ile “Bü-yük Anadolu Turu”nu planlamaya ba�la-d�k ve hemen Evliya Çelebi ad� ortaya at�l-d�. Nihayetinde o, dönemin Osmanl� tarihi söz konusu oldu�unda en çok at�f yap�lan kaynakt�. Herkesin kabul etti�i gibi, on cilt-lik Seyahatname s�ra d��� bir ba�ar�. �öyle dü�ündük: Neden Evliya’n�n ve eski kafilelerin güzergâh� üzerinden bir se-yahat planlamayal�m, (Edward Said’in kul-land��� anlamda) bir de-Oryantalizasyon biçimi olarak eski seyyahlar�n tecrübelerini tekrarlamayal�m? Neden Müslüman bir Osmanl� seyyah�n� rehber kabul edip onun yazd�klar�n� ve kendi tecrübelerimizi Bat�l� seyyahlar�nkiyle kar��la�t�rmayal�m? Evliya’y� bu �ekilde takip etmek Bat�l� seyyahlar�n kaç�n�lmaz olarak ta��d�klar� önyarg�lar� unutmam�z� m� sa�layacakt�, yoksa kazara, sanki onlar� takip etmi�iz gibi bunlar� tekrarlamam�za m� yarayacak-t�? Evliya’n�n dünyas�na dalmak, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin zorla ba�lar�n�

kopartt��� Osmanl� geçmi�inin ne kadar�n� tan�mam�z�, geri kazanmam�z� sa�laya-bilirdi? E�er Evliya Çelebi’yi ayr�nt�lar�yla anlatt��� uzak köylere ve ta�ra kasabalar�na kadar takip etsek kaybolmu� bir dünyadan hangi izleri bulabilirdik? Ayn� zamanda Seyahatname’nin bir me-tin olarak nas�l bir yap�ya sahip oldu�unu, Evliya’n�n ne kadar bilimsel; mekanlar, in-sanlar ve olaylar hakk�nda ne kadar gözle-me dayal� (öyle oldu�una hiç �üphe yok) ol-du�unu de�erlendirebilirdik. Onun ne de-receye kadar yazarlar�n yazar� oldu�unu, bir kurmaca ustas�, hikâye anlat�c�, söz cambaz�, hatip, �akac�, döneminin edebi e�ilimlerinin, özelde de seyahat yaz�n�n�n parodisini yapan bir yazar oldu�unu görebilirdik. Robert Dan-koff, Seyit Ali Kahraman ve di�er uzmanlara bak�nca görüyoruz ki, Evliya’n�n metni üze-rine çal��mak –poetikas�n� ve metinselli�inin yap�s�n� ad�m ad�m anlamak- bir ömür is-ter. “Evliya Çelebi Ride and Way” projesinin üyeleri olarak Evliya’n�n ve onun bir yazar ve seyyah olarak ba�ar�lar�n�n bilinmesine naçi-zane bir katk� yapt���m�z� umuyoruz.

KÜHEYLAN VE EVL�YA ÇELEB�Bana gelince, Evliya’n�n binicili�i-nin, sevdi�ini söyledi�i ve seyahat etti�i “küheylan”larla ve ba�ka atlarla ili�kileri-nin daha çok bilinmesine katk� sa�lamaya çal���yorum. Bu, Türkler için övünülesi bir binicilik miras�n� geri kazanabilmek, Bat�-l�lar içinse kendi safkan at endüstrilerinin ve bugün sahip olduklar� atlar�n soylar�n�n Do�u (Türk ve Osmanl�’n�n yan� s�ra Arap ve Barb) geleneklerine ve soyuna ba�l� ol-du�unu anlayabilmek için önemli. Belli soy atlar�n böyle evrilmi� olmas�n�n bir se-bebi, insanlarla yak�n etkile�im içinde bu-lunmu� olmalar�d�r. En iyi soy atlar�n kök-leri bugün Ortado�u’da yatmaktad�r. E�er bu nokta unutulursa günümüz insan� gör-kemli bir geçmi�ten ve o geçmi�e ait bini-cilik ve at besleyip yeti�tirme bilgilerinden mahrum kal�r ki, çok yaz�k olur, bu duru-mun düzeltilmesi gerekir. TRT için haz�rlanan Az Gittik Uz Gittik adl� çizgi filmde Evliya Çelebi’nin en yak�n ve vefal� arkada��n�n onun bütün macerala-r�n� payla�an sad�k at� Küheylan olmas� ho-�uma gidiyor. Küheylan konu�uyor da! Yani, insandan a�a�� olan at konu�uyor ve sesini duyuruyor. Osmanl� ve Arap binicilerin at-lar�yla ileti�im kurmas� ve onlara Avrupal�-lar gibi gaddarca de�il, özenle, �efkatle, yu-mu�ak yakla�malar� 1500’lü y�llar�n sonuy-la 1600’lü y�llar�n sonu aras�nda erken mo-dern Avrupal�lar için �a��rt�c�yd�. Bu s�ra d��� yak�nl�k ve “at duygusu”, hayvana duyulan sayg� o çizgi filme de yans�m��t�. Komik bir biçimde yans�m�� olsa da bunun Evliya için do�ru oldu�unu, ayn� zamanda de�erli bir ders oldu�unu dü�ünüyorum. Yeni Evliya Çelebi Yolu’nda (www.trekkinginturkey.com ve www.evliyace-lebiway.com) at s�rt�nda, yürüyerek ya da bisikletle macera ya�amak isteyen gezgin-lerin, bugünü o büyük gelenekle bulu�-turacaklar�n� umuyoruz. *(Kent Üniversitesi – Kraliyet Asya Derne�i üyesi)

18

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

DONNA LANDRY*

Seyahatname, her yönden müthi� bir ba�ar�

Page 19: Kitap Zamanı

19

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

Evliya Çelebi 400. y�ldönümünü Shakes-peare ile payla��yor. 1611’de Evliya do�-du, Shakespeare kalemi b�rakt�. Asl�nda, Evliya’n�n, Türkiye’nin Shakespeare’i oldu�unu söyleyebiliriz. Yani 400. y�l-dönümü bu iki büyük yazar aras�nda sembolik bir ili�kiye de i�aret ediyor. Bu belki de hayal ürünü bir rastlant�dan öte bir �ey de�ildir, ama elbette ilgi çeki-ci, çünkü Evliya, t�pk� Shakespeare gibi dünyan�n en büyük yazarlar�ndan biri olarak de�erlendirilmelidir. Evliya, t�pk� Shakespeare gibi, içinde bulundu�u dünyay� ve o dünyadaki insan-

lar� son derece zeki bir �ekilde analiz edi-yordu. O, t�pk� Sha-kespeare gibi, görüp duyduklar� hakk�nda yazd�. Kendi döne-minin, insanlar�n kendisi hakk�nda ne dü�ündü�ünün ve nas�l konu�tu�unun ayr�nt�l� ve canl� bir kayd�n� b�rakt�.T�pk�

Shakespeare gibi, döneminin dilini yeni ve heyecan verici boyutlara ta��yan, inceli�iyle ve zekas�yla zenginle�tiren bir söz ustas�yd�.

“YEN�-OSMANLICILIK” TARTI�MALARINA KATKI SA�LAYAB�L�R 2011 Evliya Çelebi’yi anmak için ideal bir zaman dilimi, çünkü onu tan�tmak ve daha geni� kitlelerce okunmas�n� sa�lamak için pek çok f�rsat sa�l�yor. 2009’daki Evliya Çelebi Yolu projesinde geçti�imiz tüm köylerdeki küçük ö�rencilerin Evliya’y� hiç okumad�klar� halde tan�malar� bizi hayrete dü�ürmü�tü. Hatta Kütahya’ya ba�l� Üçba�’ta Belediye Ba�kan� Ercan �im�ek, Evliya Çelebi’nin beldenin sar�m-sa��n�, “tatt��� en iyi sar�msak” olarak na-s�l övdü�ünü gururla söylemi�ti. Bu bilgiyi henüz do�rulatmam�� olsak da gerçek �u ki, Evliya hâlâ biliniyor ve kendisinden bu �ekilde, yerel de�eri de olan önemli bir ta-rihsel figür olarak bahsediliyor. Bu, onun kim oldu�una ve bugün Türkler ve Tür-kiye için neyi temsil etti�ine dair dikkate de�er bir ilginin var oldu�unu gösteriyor. 1980’lerde TRT’de yay�nlanan, Evliya Çelebi’yi ve at� Küheylan’� anlatan Az Git-tik Uz Gittik adl� çizgi film, elbette Evliya’y� kentli Türklerin canl� hat�ralar� aras�na yerle�tirdi. Son dönemde Osmanl� tari-hinden imgeler h�zla Türkiye’nin kültürel oldu�u kadar siyasi çevrelerinde de hayati ve acil bir önem kazand�: Evliya’n�n Os-manl� �mparatorlu�u’ndaki günlük ya�a-y��a ait ayr�nt�l� anlat�lar� gerek d�� politika, gerek tasavvuf, gerekse de mutfak kültürü gibi konulara yay�lan “Yeni-Osmanl�c�l�k” tart��malar�na de�erli katk�lar sa�layabilir. Evliya Çelebi’nin do�um y�l�, onu ve Seyahatname’sini özellikle Türkiye d���nda geni� ve uluslararas� bir okur kitlesine tan�tmak için çok iyi bir f�rsata i�aret ediyor. 2010’da Robert Dankoff ve Sooyong Kim’in dilin anlat�m özellik-lerini koruyan çevirileriyle yay�mlanan

An Ottoman Traveller: Selections from the Book of Travels of Evliya Çelebi adl�, Seyahatname’den geni� seçki �ngilizce-nin genel okurlar�na ve akademisyenle-re yönelikti. �çinde bulundu�umuz y�l, döneminin en büyük Osmanl� tarihçisi-nin uluslararas� alanda daha bilinir hale gelmesi, hatta Türkiye Cumhuriyeti’nde Osmanl� miras�n�n yeniden de�erlendi-rilmesi için elveri�li bir zaman dilimi.

90’LI YILLARIN BA�INDA TANI�TIM Ki�isel olarak Evliya Çelebi’yi ve eserini 90’l� y�llar�n ba��nda Robert Dankoff’un bilimsel çal��malar�n� ve çevirilerini oku-yarak tan�d�m. �ngilizlerin 17. yüzy�l bo-yunca nas�l Osmanl� �mparatorlu�u’nun cazibesine kap�ld���n� ara�t�r�yordum ve o dönemde Osmanl�’n�n kendisini nas�l temsil etti�ini mümkün oldu�unca ö�-renmek, anlamak istiyordum. Bu çok önemli projeyi bilimsel terimlerle �öyle tan�mlayabiliriz: O dönemde emper-yalizm ortaya ç�kmadan önce Anglo-Osmanl� ili�kilerini anlaman�n yolunu açmak ve bunu iki taraf� da tam bir diya-log içinde de�erlendirerek yapmak. Ev-liya Çelebi’yi okudukça, ondan bir �ey-ler ö�rendikçe, kelime ve dil oyunlar�n�

tan�d�kça â�ina olmad���m bir bölgeye girdi�imi ve profesyonel yeterlili�imin s�n�rlar�na geldi�imi fark ettim: S�n�rl� bir dil becerisiyle ve Osmanl� tarihi e�i-timimle bu diyalo�a en iyi katk� sa�lama �eklim, Osmanl� taraf� hakk�nda müm-kün oldu�unca çok �ey ö�renmek ve bu bilgiyi, �ngilizlerin –kendi deyi�leriyle- “Türklerden” büyülenmeleri hakk�nda dü�üncelerimi zenginle�tirmek için kul-lanmakt�. The Rise of Oriental Travel: English Vi-sitors to the Ottoman Empire, 1580-1720 (2004; Türkçe çevirisi: Do�u’ya Yolculu�un Yükseli�i, 2006) adl� ilk kitab�mda, yakla��k olarak Evliya’n�n ça�da�� olan dört �ngi-liz seyyah�n Osmanl� �mparatorlu�u hak-k�ndaki anlat�lar�na odakland�m. Onla-r�n ve ba�ka �ngiliz misafirlerin Osman-l� topraklar�nda bulunmay� nas�l tasvir et-tiklerini dü�ünürken ve yazarken, bu sey-yahlar�, onlar�n tepkilerini, fark ettikle-ri ve etmedikleri �eyleri özel olarak “�ngi-liz” yapan �eyi anlayabilmek amac�yla Ev-liya bir ölçüt olarak hep zihnimdeydi. Yani Evliya’n�n bu kitap üzerinde adeta daimi fakat tersten bir etkisi oldu: Üzerinde ça-l��t���m �ngiliz yazarlar�n ki�isel tan�kl�kla-r�na ve tecrübelerine dayanarak Osman-

l� ya�ay���n� ve toplumunu nas�l temsil et-tiklerini izlememe ve bu tan�kl�klar�n na-s�l hep tarafl� ve eksik oldu�unu görmeme yard�m etti. Erken modern seyahat yaz�n� hak-k�nda bir �eyler ö�rendikçe, Bat� bili-minin Avrupa d���ndaki ülkelerin seya-hat yaz�nlar�yla ne kadar az ilgilendi�i-ni fark ettim. Evliya’y� Dankoff’un çe-virisinden ve kendi dilinin bilimsel ça-l��malar� e�li�inde okurken, �ngiliz gezi yazarlar�yla Evliya’n�n tam bir kar��la�-t�rmas�na giri�menin kabiliyetlerimin ötesinde ve hemen yazmak istedi�im �eyin d���nda oldu�unu gördüm. Evliya Çelebi, Looking East: English Writing and the Ottoman Empire before 1800 (2007; Türkçe çevirisi: Do�u’ya Bak��, 2009) adl� ikinci kitab�mda erken modern Os-manl� dönemini içeriden bir bak��la an-lamamda merkezi konumunu sürdür-se de bu, yine sessiz bir etki olarak kal-d�. Ama öte yandan �u anda Evliya’y� ve Seyahatname’yi gezi yaz�s� türü için-de kar��la�t�rmal� olarak de�erlendiren ve Evliya’n�n “ayd�nlanm��” bir mistik olarak önemini ele alan bilimsel bir eser üzerinde çal���yorum.

EVL�YA ÇELEB� YOLU PROJES� 1990’lar�n sonunda Evliya, profesyo-nel ara�t�rmalar�mda ve ki�isel ilgile-rimde daha da öne ç�kt�. Donna Landry ve ben çe�itli k�rsal bölgelerde atla gez-meye merakl�yd�k ve at s�rt�nda do-la�may� hayal etti�imiz Türkiye’de, Kapakdokya’daki gezilerden ve yapt���-m�z kamplardan ola�anüstü zevk ald�k. 1999’da Caroline Finkel ile tan��t�k, o zaman Türkiye’yi boydan boya kat ede-cek yürüyü� turlar� planl�yordu. Biz de ülkeyi at s�rt�nda ke�federek Evliya’n�n gezilerini canland�rmak ve böylece Evli-ya Çelebi Yolu olarak bilinecek devaml� bir turistik ve kültürel güzergâh tesis et-mek amac�yla hemen bu projeye kat�l-d�k. Gerisi mâlum... 2009 y�l�nda bir grup akademisyen ve binicilik heveslisi, atlar�m�za eyer vur-duk ve Evliya Çelebi Yolu projesinin ilk ad�m�na öncülük ettik. Büyük Osman-l� seyyah�n�n at�n�n toynak izlerini takip eden Bat� Anadolu’daki bu güzergâh, bi-niciler için Türkiye’deki ilk kültürel rota oldu. Bu geziler için haz�rlanan rehber kitap yak�nda yay�mlanacak. 2010’da Avanos’taki Akhal-Teke Ata Binme Merkezi’nden atl� rehberimiz Ercihan Dilari, güzergâh�n bir parças� olarak at s�rt�nda ilk ticari turu gerçekle�tirdi. Atlara dü�kün olan Evliya Çelebi, bugün Türkiye’de hâlâ var olan, ba�-ta rahvan yar��lar� ve cirit olmak üzere geleneksel binicilik sporlar�n� te�vik et-mek için iyi bir ba�lang�ç noktas� olabi-lir. Sonraki a�amalar� da planlanan ge-zilerle ilgili bilgiler internet sitesinde ve blog’umuzda bulunabilir:ww.kent.ac.uk/english/evliya/index.html http://hoofprinting.blogspot.com/*(Exeter Üniversitesi)

GERALD MACLEAN*

Türkiye’nin Shakespeare’i

Page 20: Kitap Zamanı

20

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

Evliya Çelebi’nin 10 ciltlik seyahatna-mesi, hiç �üphe yok ki, Osmanl� kül-tür ve medeniyetinin en mümtaz nu-munesidir. Bu eser sadece basit bir se-yahatname de�ildir, ayn� zamanda bü-tün bir Osmanl� zihni-yetinin, ula��lan kül-türel seviyenin doruk noktas�d�r. Örne�ine dünya edebiyat�nda da nadir rastlanan bu kül-tür âbidesi, bünyesinde pek çok konuyu bar�n-d�ran ve benzersiz ola-rak nitelendirilebilecek bir bilgi kesafetini ha-vidir. Osmanl� kültü-rel co�rafyas�n� bugü-ne ula�t�ran Seyahatna-me, gezi, tarih, co�raf-ya, edebiyat, dilbilim, halkiyat, arkeo-loji, tabiat gibi konular�n tek ba��na bir temsilcisi olmay�p bütün bunlar� ça��n� a�acak ölçüde içine almas�yla seçkinlik kazanm��t�r. Evliya Çelebi’nin sat�rlar�-na yans�yan hümanist bak��� edebi gü-cüyle birle�erek önemi hiç kaybolma-yacak, çok farkl� bir eserin ortaya ç�k-mas�n� sa�lam��t�r. On cildin kapsa-

d��� geni� co�rafya dü�ünülecek olur-sa, eserin bir dünya miras� oldu�u da kolayca anla��l�r. Ba�ka ifadeyle Seya-hatname yaln�zca Osmanl� co�rafyas�-n� de�il, o dönemin bilinen bütün dün-

yas�n� az veya çok ilgi-lendiren bir özellik ta-��r. Böylesine de�er-li bir konumda olan Se-yahatname, ne yaz�k ki hak etti�i ölçüde ilmi düzeyde çok fazla ince-lemeye mazhar olma-m��t�r. Yak�n zamanlar-da yay�mlanan ilmî ça-l��malarda kullan�labi-lecek metni, ümit edilir ki yeni incelemeleri be-raberinde getirsin. Ese-rin bu genel vasf� naza-

r� itibara al�nd���nda Evliya Çelebi ile ilgili çal��malar� düzenleyecek ve plan-layacak bir Enstitü’nün kurulmas� ge-rekti�ini dü�ünmekteyim. Böylesine bir eser e�er Bat� dünyas�nda mevcut bulunsayd�, bugün Evliya Çelebi hak-k�nda Shakespeare’den bile fazla çal��-ma olur ve ne�riyat yap�l�rd�. *(�stanbul Üniversitesi)

Seyahatname, yaln�zca edebiyat�n de�il birçok farkl� disiplinin referans metni-dir. Seyahatname’nin belirgin özellik-lerinden biri türler aras� bir metin ol-mas�d�r. Tezkire, biyografi, monografi, menâk�bname gibi farkl� edebi türleri bünyesinde bar�nd�ran Seyahatname bu haliyle edebiyat tarihi çal��malar�nda, verdi-�i bilgilerin muhtevas� aç�s�ndan da disiplin-leraras� çal��malarda kaynak eser niteli�i göstermektedir. Bu yö-nüyle Seyahatname hem bir model olmakta hem de yeni yorumlar�n ge-li�tirilmesine imkân sunmaktad�r.

KURMACA B�R MET�N DE��LSeyahatname’nin bu te-mel özelli�i, kulland��� dil aç�s�ndan da disiplinleraras� çal��ma-lar� kolayla�t�ran bir nitelik göstermek-tedir. Evliya bir dereceye kadar kültür düzeyi yüksek kesimlerin kullan�ld��� dil ve üslubun etkisinde kalm�� olsa da Seyahatname dönemin konu�ma dilini yans�tan bir niteli�e sahiptir. Evliya’n�n Seyahatname’de bahsetti-�i bilgileri çe�itli kitaplarla desteklemi�

olmas�, eserin güvenilirli�ini art�ran önemli bir husus olarak görülmelidir. Gitti�i her yerde önce kütüphaneye u�-rayan Evliya Çelebi’yi hayal dünyas�nda ya�ayan biri olarak de�erlendirmek ve Seyahatname’yi ço�u zaman gerçeklik-ten kopar�p kurmaca bir metin olarak

yorumlamak tek ba��na isabetli bir yakla��m ol-masa gerek. Bu yakla-��m, onun bize b�rakt��� en önemli miras olan, farkl� disiplinlere hitap eden özelli�ini ihmal etmemize neden ola-cakt�r. Seyahatname tür iti-bar�yla �üphesiz edebi-yat�n konusu içindedir. Fakat onu bir edebiyat miras� olarak de�er-lendirmek yaln�zca dil, üslup ve tür aç�s�ndan

de�erlendirmek anlam�na gelir. Oysa Seyahatname bir edebiyat miras� de�il; bir medeniyet miras� olarak yorum-lanmal�d�r. Onun evrensel içeri�ini okuyabilmek ve ta��d��� medeniyet unsurlar�n� yeniden yorumlayabilmek Evliya Çelebi’nin bu ku�at�c� bak�� aç�-s�n� öne ç�karmakla mümkün olacak-t�r. *(Y�ld�z Teknik Üniversitesi )

Bir enstitü kurulmal�

Bir edebiyat miras� de�il, medeniyet miras�

PROF. DR. FER�DUN EMECEN*

DR. YUSUF AKÇAY*

Evliya Çelebi’nin ayak izleri

n yedinci yüzy�lda bir seyyah ç�km�� da Os-

manl� mülkünden, dola�-m�� Anadolu’yu, Rumeli’yi, Arap illerini ve dahi baz� Avrupa diyarlar�n�. O lâtif ve nükteli üslûbuyla anlatm�� gezip gör-dü�ü yerleri Seyahatname’sinde. Ciltlerce eseri önümüzde: Koca bir dünya!... Ge-zip gördü�ü pek çok ülkeyi, tan�k oldu�u olaylar� canl� bir tablo gibi betimlemi�, si-hirli kalemiyle âdeta can vermi� tarihe… Osmanl�’n�n hikâyesi, �ehirlerimizin ro-man� dense lây�k Seyahatname’sine.

ORHAN PAMUK’TA EVL�YA GÖLGES�Ondan bize, yazd��� �ehirlerin gölgesi kalm��, bir de ne�eli, nüktedan, ho�-sohbet ki�ili�i ve samimi üslûbu. Bu sihirkâr üslûp, bu çelebi, keyi� i adam, etkilemi� olmal� kimi yazar ve �air-lerimizi. Örne�in, Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’indeki tarihçi Doçent Faruk hayrand�r Çelebi’ye; seyyah-� kadîmin o ne�eli, rahat üslûbuna. S�k�ld���nda, geli�igüzel aç�p okur Seyahatname’yi; onun “… suç ve günah ta-n�mayan key� ne imrenir (…) hiçbir �eyden çekin-meyen, güvenli, huzurlu bir dengeyle, davuluna vuran mehtercinin sak�nmas�z ne-�esiyle yaz[���na], nesnelerle kurdu�u dolays�z ve gerçek ili�kiye”. Sonra, “Evliya’n�n, dünyay�, a�açlar�, evleri, in-sanlar� gören bilinci[nin]…” bizimkinden bamba�ka ol-du�unu dü�ünür ve ard�ndan “Ben de onun gibi olamaz m�y�m, dü�ün-cemin, beynimin yap�s�n� onunkine benzetemez miyim, onun gibi ben de dünyay� oldu�u yal�nl�kla ba�tan sona tasvir i�ine giri�emez miyim?” der. Faruk, -belki de Orhan Pamuk- Çelebi gibi görmek ister dünyay�, onun gibi yazmak… Sessiz Ev’den sonra Beyaz Kale’ye de dü�er gölge-si Evliya’n�n; roman kahraman�n�n yan� ba��na oturup kendinden, köp-rüleri ve çe�melerinin güzelli�iyle me�hur �talya’y� anlatmak istedi�in-den söz eder. Ve uzun bir sohbetten sonra da roman kahraman�n�n “…bir günde seviverdi�i bu ufak tefek ihtiyar, Mekke’ye gitmek için, gün do�arken adamlar�n� toplay�p, tüy gibi…” yollara dü�er. Beyaz Kale’nin sayfalar�nda kadim bir ayak izi b�rak-m��t�r ard�nca Evliya. Yaln�z Orhan Pamuk’un roman-lar�nda de�il, aransa elbet edebiyat�-m�zda, ba�ka birçok yap�tta da bulu-nur Evliya Çelebi’nin izleri. Örne�in,

Ercümend Ekrem Talu. O da özenip seyyah-� kadîme; kavu�unu tak�p ka-fas�na, cübbesini s�rt�na geçirip, elinde kalem, üslûbuna öykünerek o ustan�n, Evliya-y� Cedid (1336/1920) ve Zeyl-i Evliya-y� Cedid (1925) adl� kitaplar� yaz-m��; 1920’lerin �stanbul’unda gezdirmi� Evliya’y�. Her iki kitap da, ilkin 1920-1923 y�llar� aras�nda �leri, Vakit, Vatan gibi gazetelerde yay�mlanm�� mizahî yaz�lardan olu�makta. Dü�ünün bir kez: Evliya, 300 y�l sonra, 1920’lerde tekrar �stanbul’da. Hayat de�i�mi�, insanlar�n giyimleri-ku�amlar�, ya�ay��lar�… Yeni e�len-ce biçimleri ç�km��, kad�n-erkek kol kola geziyorlar, tiyatroya gidiyorlar, dans denen bir oyun oynuyorlar. Sonra insan� hayrette b�rakan bir teknoloji, gramofon, telefon, telgraf, tramvay, �imendifer. Örne�in; “Der-Tarif-i Telifon-� �bret-numûn ve Acibe-i Diger”de telefonu, “Redd-i Hilâf-� fî-Tefsiri’t-Telgraf”ta telgraf�, ba�ka bir yaz�s�nda bisikleti �a�k�n-l�kla tasvir ediyor yeni Evliya. Çay partileri, fokstrot, vanespit, tango ve

vals ortas�nda bir Evliya. O �a�k�nl�kla, bisiklet’e, ‘bî-s�klet’, futbol’a, ‘fevt-i bol’, viyolensel’e, ‘vay ulan çel’ diyor seyyah-� kadîm. Evliya-y� Cedid’de bir ara yolu Bâb-� Âli’ye, gazete-ciler yoku�una dü�üyor Çelebi’nin. Bak�n döne-min gazetecilerini nas�l anlat�yor: Gazeteciyan Tasvirciyan (Tasvir-i Efkâr

Gazetesi): Üstadlar� el-merhum Tev� k Çelebi el-marûf bi’l-Ebuzziya Hazretleridir. Asabiyü’l-mizac, bî-imtizâc londlard�r. Ercümend Ekrem, gazeteciler yan�nda dönemin, Celal Sahir, Fuat Köprülü, Re� k Halid, Ahmet Rasim gibi kimi �air ve yazarlar�n� da tasvir ediyor Evliya’n�n dilince. Bunlara da iki örnek verip yaz�y� noktalayal�m: R�za Tev� k: Mahlas� Peyami’dür. Varsa��, ko�ma ve dasitan tahririn-de yektâdur. Konferansnamesi’nden k�ta-i âtiyye numûne-i belâgattür: Hey R�za bu yerde sen ne gezersin?/ Si-yaset s�rr�n� çabuk sezersin./ Paris’te dahi sen ko�ma düzersin/ Kabahat sen-de mi götürende mi? �air-i Hayyam-misal, Yahya Ke-mal Efendi: “Hane-berdu�, �âir-i pür-cû�-� hurû�dur. Leyla’s�n�n pe-�inde Mecnun-var ko�ar seyyah-� âlem bir rind-i müstesnâdur. E�âr�n� kang� mecmua ne�reylese (…) ka-pand��� cihetle burada numûne zik-rinden hazer olundu.”

Ercümend Ekrem Talu, Evliya Çelebi’ye özenip kafas�na kavu�unu takarak cübbesini s�rt�na geçirip elinde kalem, ustas�n�n üslûbuna öykünür, Evliya-y� Cedid ve Zeyl-i Evliya-y� Cedid adl� kitaplar� yazar. Talu, 1920’lerin �stanbul’unda gezdirir Evliya’y�.

O ALÂATT�N KARACA

Page 21: Kitap Zamanı

Seyahatname’nin hülasas�

am yak�nlar�ndaki Ban-yas yöresinde Cebelü’s-Selc diye bir da� varm��.

Öyle yüksekmi� ki, dünya kurulal� te-pesinden kar eksik olmam��. �nsan bu kardan ne kadar yese o kadar yararl�y-m��, hiç zarar� olmazm��. Cebelü’s-Selc ile alâkal� bu bilgileri, Evliya Çelebi 1649 y�l�nda Murtaza Pa�a kumandas�nda-ki orduyla birlikte �am’dan Sayda’ya yapt��� yolculu�u anlat�rken nakledi-yor. Çelebi’nin seyahatnamesi de bir bak�ma Cebelü’s-Selc’in kar� gibi, insan ne kadar okusa o kadar faydal�. Öyle ki Seyahatname için Yahya Kemal’in eski musikimiz hakk�nda kulland��� “Ondan anlamayan, bir �ey anlamaz bizden” ifa-desini sarf etmek bile abart� olmaz. Osmanl� Devleti’nin s�n�rlar�n�n a�a�� yukar� en geni� halindeki top-raklar�n� ve çevresini kar�� kar�� onun-la birlikte geziyoruz. Kuru kuruya me-kan anlatm�yor Çelebi. Co�rafya, mi-mari, tarih, kültür, din, dil, sanat, si-yaset, k�yafet, yemek, gelenek, göre-nek, k�sacas� gezdi�i yerlerle alâkal� akla geldik gelmedik ne varsa ü�en-meden, yerinmeden kitab�na geçir-mi�. Pek çok tarihî hadiseyi gün gün, saat saat kaydetmi�. “Yedi�in içti�in senin olsun, gördüklerini anlat” derler ya hani; Evliya Çelebi yedi�ini içti�ini de anlatm��, gezip gördü�ünü de.

‘��TE EVL�YA BURADA YATIYOR’ Seyahatname’yi okurken kitab�n sayfa-lar� aras�na elimizi uzatt���m�zda nere-deyse Seyyah-� Âlem Evliya Çelebi’ye dokunacak gibi olsak da kendisiyle il-gili yeterli bilgiye sahip de�iliz. Her �ey bir tarafa Serzergeran (Kuyumcuba-��) Dervi� Mehmed Z�IIî Efendi’nin bu seyahate dü�kün, �efaate talip o�lu-nun gerçek ad�n� bile bilmiyoruz. Ki-tab�nda kendisinden sürekli “Evliyâ-y� bîriyâ” (riyas�z Evliya) olarak bahsedi-yor, ama Evliya ad�, hocas� Evliya Meh-met Efendi’den al�nma bir müstear. Zi-yaretine varaca��m�z mezar�, ‘��te Evli-ya burada yat�yor’ diye ele güne göste-rece�imiz bir mezar ta�� yok. Seyahatname M�s�r’da onuncu cil-dine ula��p tamamlanm��. Evliya, ese-rinin son sat�rlar�n� orada yazm��, ama sonras�nda ne yapm��, nerede nas�l ve-fat etmi�, kitab�n son cildini �stanbul’a kim nas�l getirmi� meçhul. Hakikaten ‘bîriyâ’ ki eserinin ard�na gizlenmi�, sanki Seyahatname gökten zembille in-mi�. Doç. Dr. Yusuf Çetinda�, Kaynak Yay�nlar�’n�n ‘Biyogra� ’ serisinden ç�-kan Evliya Çelebi kitab�nda âlem sey-yah�n�n hayat hikayesini Seyahatna-

me üzerinden takip ediyor ve Evliya Çelebi’yi biraz daha görünür k�lma-y� amaçl�yor. Yusuf Çetinda�, öncelikle Çelebi’nin ya�ad��� döneme dikkati çekiyor. Çele-bi, padi�ah olarak I. Ahmed, I. Mus-tafa, Genç Osman, IV. Murad, Sultan �brahim, IV. Mehmed, III. Süleyman, II. Ahmed ve II. Mustafa’n�n devirle-rini idrak etmi�. Bu devirde Osmanl� hakimiyeti 20 milyon kilometre kare-ye ula�maktad�r ve zaman zaman bir-tak�m olumsuzluklar ortaya ç�ksa da her �eye ra�men Türk dünyas� için çok parlak bir tablo söz konusudur. Evli-ya Çelebi de bütün bu zenginli�e hem seyahatleri hem de çevresi ve �ahsi bi-rikimi sayesinde en ince ayr�nt�s�na kadar nüfuz edebilmi�tir.

OSMANLI �NSANININ HAYATA BAKI�IÇelebimiz, öncelikle saray muhitinde yeti�mi� bir aileye mensuptur. Ailesi-nin kökleri Ahmet Yesevi Hazretlerine uzanmaktad�r. Dedelerinden Yavuz Er Sinan, �stanbul’a Fatih’le gelenlerden-dir. Babas� saray�n kuyumcuba��s�d�r. 117 y�l ya�am��, Devlet-i Âliye’nin pek çok s�rr�na vâk�f olmu�tur. Sohbetleri-ni dinleyerek büyüdü�ü babas�n�n ar-kada�lar� hep Osmanl�’n�n güngörmü� ‘koca’lar�d�r. Evliya, Mehmet Efendi gibi k�ymetli âlimlerden okumu�. Haz-reti Hüdai gibi mânâ büyüklerinin na-zar�na ermi�. Saray’a intisap edip Ende-run terbiyesinden geçmi�. IV. Murad’�n yak�nl���n� kazanm��. Seyahatlerini ço-�unlukla üst düzey devlet erkan�n�n en yak�n adam� olarak gerçekle�tirmi�. Pek çok sava�a i�tirak etmi�. Bu sebep-le verdi�i bilgiler tarihçiler için de bi-rinci elden en de�erli kaynaklar ara-s�nda yer al�yor. Yusuf Çetinda�, Ev-liya Çelebi’nin devrin di�er tarihçileri gibi y�l y�l kuru bilgileri s�ralamak ye-rine kendi duygular�na da yer verdi�i-ni söylüyor. Seyahatname okuru böyle-ce bir �stanbullunun devrin bak�� aç�-s�na da yakalam�� oluyor. Çetinda�’�n tabiriyle Evliya Çelebi’nin yazd��� her cümlede Osmanl� insan�n�n hayata ba-k���n� buluyoruz. Yazar, ‘Evliyâ-y� bîriyâ’n�n seya-hatlerinin ard�nda yatan sebebin ise Hazreti Peygamber (sas) taraf�ndan seyahat ve �efaat ile müjdelenmesi ol-du�una dikkat çekiyor. Evliya Çelebi ve Seyahatname’si üzerine de�erlendirme-lerle ba�layan kitap, Çelebi’nin 80 y�ll�k ömrünün 50 y�l�n� geçirdi�i seyahatleri-ni kendi kaleminden özetleyen sayfa-larla devam ediyor. Yusuf Çetinda�’�n Evliya Çelebi kitab� bu haliyle on ciltlik Seyahatname’nin 344 sayfaya s��d�r�lm�� bir hülasas� gibi.

Yusuf Çetinda� yeni kitab�nda �ahsiyetini eserinin ard�na gizleyen âlem seyyah�n�n hayat hikayesini Seyahatname üzerinden takip ediyor ve Evliya Çelebi’yi biraz daha görünür k�lmay� amaçl�yor.EVL�YA ÇELEB�, YUSUF ÇET�NDA�, KAYNAK YAYINLARI, 344 SAYFA, 8 TL

� AHMET DO�RU

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI B�YOGRAF�

21

Page 22: Kitap Zamanı
Page 23: Kitap Zamanı
Page 24: Kitap Zamanı

ondan ilke, d��tan içe do�ru ba�layal�m isti-

yorum. Bize ilk bak��ta Lascaux ma�ara resimlerini an�msatan ve üst üste karma��k � gürlerden olu-�an kapak tasar�m� oldukça etkileyici. �nsanl�k tarihinin bu en eski görsel kaynaklar� ayn� zamanda tarihin bir tür bilinçd���n� temsil etmiyor mu?

Önce bir konuya i�aret edeyim, benim ikisi hariç —onlara kar��a-mazd�m— kitaplar�m�n kapaklar� ait olduklar� kitaplar�n içindedir. Çünkü her kitab�m� birer bütün olarak görürüm. Pentimento’nun kapa��ndaki desen de, evet Lascaux ma�alar�ndan. Siyah-beyaza dönü�türülmü� hali sa-dece. Lascaux olmas�n�n özel bir anlam� yok, Altamira da olabilir-di, Bakü yak�nlar�ndaki Kobus-tan da olabilirdi. Lascaux nere, Kobustan nere… Önemli olan, insanlar�n var olduklar�ndan beri s���nd�klar� ma�aralarda yaratt�klar� görseller. Bir �eyler anlatmak, aktarmak istemi�ler. S���nd�klar� için, korunma içgü-düsünü güçlendiren görseller de diyebiliriz. Bir t�ls�m gibi san-ki, i�aretleme, s�n�r çizme gibi. Bu ma�aralar�, ana karn� olarak bile dü�ünebiliriz. Hep, “geç-mi� hat�rlamakt�r” derim. Aç�k ya da gizli, bütün kitaplar�m-da bu kavram�n izi vard�r. Ama “geçmi� geri dönmez, mümkün de�il”dir. Tarih akar. Biz de aval aval bakar�z. “Bilinçd���” kavra-m� yerine, “bilinçalt�” kavram� olarak tan�mlamak, bana daha do�ru gibi geliyor. Jung, yak�n-l�k duydu�um bir insan. Freud, bana uzakt�r.

�talyanca bir sözcük olan ‘pentimento’, plastik sanatlara ait bir kavram. Kitab�n bir bölümü de yine benzer bir anlam ak-taran ‘palimpsest’ ba�l���n� ta��yor.

Kitab�n ad�n� bulmakta, bir hayli zorland�m. Çünkü ben “kitap” yazan bir insan�m. Tek tek �iirleri toplay�p, hah, kitap olabilir ar-t�k diyemem. Çünkü her kitapla mesele(leri)m vard�r. Onu dillen-dirmeye, diri tutmaya çal���r�m. Pentimento, Yeis ile Tabanca’n�n bir bölümünün ad� zaten. Ara-

d���m, geçmi�imde duruyormu�. Eski dönemlerin ressamlar�yla ilgili bir kavram. Tuval bulmak zor, kendin haz�rl�yorsun. Yap-t���n resmi be�enmedi�inde, bir �ekilde üstünü kapat�p yeni resmine ba�l�yorsun. Boyalar� da zaten kendileri haz�rl�yorlar. Ne var ki y�llar, yüzy�llar sonra, bo-yalar saydamla��yor, be�enme-di�in resimle be�endi�in resim, tek bir resim hâline geliyor. (Bu heykelde yoktur sözgelimi.) Pa-limpsest ise kâ��tla ilgili. Kâ��t pahal�d�r. Neyle üretilirse üretil-sin. Üstü z�mparalan�r ve tekrar kullan�l�r. Yaln�z palimpsest’ta, art�k eski yaz� yoktur. Kay�plara kar��m��t�r. Bütün bunlar, benim ku�a��m denebilecek ku�a��n ya�ad�klar�n� dü�ündü�ümüzde, daha anlaml� olabiliyor.Kitap, James Joyce’tan bir al�nt�yla aç�-l�yor: “Old father, old arti� cer, stand me now and ever in good stead.” Size, bu kitap ba�lam�nda Stephen Dedalus’u an�msatan nedir?

Eh, ben kolay bir okulda oku-mad�m. (Liseden söz ediyorum.) Hocalar�m�z Amerika’da oku-mu�, kimisi yüksek lisans yapm�� hocalard�. Joyce’un o kitab�nda da benzer bir okulun atmosferi vard�r. Kitab� okudu�umda, aaa, bu benim yahu, demi�tim.

�lk kitab�n�z Yeis ile Tabanca, “Hat�ra-lar Dükkân�” isimli bir bölümle aç�l�r. Bu isim, tüm Seyhan Erözçelik �iirine ba�l�k olabilecek bir kapsay�c�l��a da sahip. Nedir sizi geçmi�e, hat�ralara bu denli ba�layan?

Asl�nda, ben hat�ralara ba�l� de�i-lim. Nostalji duygusuyla ya�ayan bir insan oldu�um da söylene-mez. Ama memleketimizde bü-tün ya�ananlar� gördükten sonra, elli y�ll�k hayat�mda, nelerse on-lar, birçok �eyin unutuldu�unu üzülerek görüyorum. Unutmaya ayarl�y�z sanki. Halbuki dünya hat�rlayarak, unutmayarak, ders alarak ilerler. Ben de hat�rlat�yo-rum. Çünkü hat�rl�yorum: Il mio amarcord. �talyancan�n yerel dille-rinden birinden, “hat�rl�yordum.” Fellini’nin filmi bunu çok iyi anla-t�r. Sava� kap�dad�r.Bana sorarsan�z kitab�n merkezinde “Ma-

24

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI SÖYLE��

Seyhan Erözçelik’in yeni �iir kitab� Pentimento ad�n� ta��yor. �airin bu kitab�nda da “geçmi�i hat�rlamak” kavram�n�n izleri var. Yine farkl� bir yap�tla okur kar��s�na ç�kan Erözçelik’le Kemâl Yanar hem Pentimento’yu, hem �airin di�er sanatlarla ili�kisini hem de dergilerde yay�mlad��� “siyasi �iirler”i konu�tu.

Ku�lar, ya�mur ya��nca nereye gider?

KEMÂL YANARS

FOTO

�RAF

: O�U

Z KU

RUM

Seyhan Erözçelik

PENT�MENTO, SEYHAN ERÖZÇEL�K, EVEREST YAYINLARI, 95 SAYFA, 9 TL

Page 25: Kitap Zamanı

25

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI SÖYLE��

arif” ba�l�kl� �iir yer al�yor. Her ne kadar �iirin ilk dizesinde, “Serdarc�m, art�k bilemem, �iir nas�l yaz�l�r” deseniz de, bu �iir bir tür ders gibi. Kaotik bir süreç içerisinde tüm bellek çok çarp�c� bir �e-kilde yeniden canlan�veriyor.

Yine ad konusuna geldik. Kitab�n kod ad�, Maarif’ti. (Maarif’ten kast�m, e�i-tim de�il elbette, Maarif Koleji. Birbir-lerini on bir ya��nda tan�yan iki çocu-�un, farkl� �ekilde, nas�l serpildiklerini, nelerle kar��la�t�klar�n� anlatmaya ça-l��t�m. Di�er yandan da, d�� dünyada ba�ka hareketlilikler göze çarpar. Bizler, tam â��k olunacak ya�larda 12 Eylül’ü, öncesini ve sonras�n� ya�ad�k. (Â��k da olduk, o ayr�.) Bu yüzden bizim ku�ak, hem “korkusuzdur”, hem de ürkektir.

Birden çok Seyhan Erözçelik konu�uyor sanki ki-tap boyunca; birbirini de�illeyen dizeler art arda geliyor zaman zaman: “‘Beni çok seviyo’sun/di mi?’/[Seni çok sevdim.]/…/Sana bi’ ta� verdim./Senden bi’ ta� ald�m./Seni sevmedim.” (Seni Çok Sevmi�tim) ya da “Bilmiyorum./Biliyorum da, bilmiyorum.” (Bir May�s Bin Dokuz Yüz Yetmi� Yediden Sonra). Hat�rlama sürecindeki bu gelgit-ler hakk�nda neler söylemek istersiniz?

Eh, bizler, bir kuklac�n�n elinde kuklalar gibiydik. Ama canl� kukla. Gepetto Us-tan�n Pinokyo’ya söz geçiremedi�ini dü-�ünelim. Pinokyo yaramazd�r, tecessüs içindedir. Bu yüzden çok yanl�� da ya-par. Yanl�� yaparak dünyan�n kaç bucak oldu�unu görür. Biraz Pinokyo’ysam, biraz Tom Sawyer, Huck, Catcher in the Rye’�n kahraman� Holden ve benzerle-ri gibiyim de. Çaresiz, kendini tan�mak isteyen, kendi gibi olanlar� tan�mak is-teyen bir çocuk. Bu tür çocuklar, hiçbir �eyi unutmazlar. Kin gütme, öç duygu-su de�il sözünü etti�im.

“Aynada duramazs�n/Kimse duramaz./San ki,/durmu�um./Aynaya bakm���m./Ben, ben mi-yim?” (Akis); “Hocam, biz ner’deyiz?/Bur’da m�?” (Ekonomi S�nav�). �air, hat�rlad�kça (il mio amar-cord), hat�ralar�ndaki ‘ben’, ben’in durdu�u yer konusunda �üpheye mi dü�üyor?

Herhalde hepimiz küçükken aynan�n yan�ndan geçerken kendimizi görün-ce, yani yans�mam�z�, tersimizi, bu kim ya, demi�izdir… �lk insanlar suya, cam gibi buza bak�p ne dü�ündüler acaba? Korkmu�lar m�d�r?

Bir önceki kitap Vâridik, Yo�idik özel bir dil çal��-mas�yd�. Bu kez ise gündelik konu�ma dilinden yine çok kendinize has yeni bir �iir dili kuruyorsunuz.

Vâridik, Yo�idik, bir dil çal��mas� belki ama bu kitap da öyle. Bütün kitaplar�-

m�n birer ç��l�k, inleme, nar’a oldu�u-nu dü�ünürüm. Türkçenin yap�s�, ana/ata dilimizin yap�s�, buna çok uygun. Belki de, “dilin belini getirmeye” çal�-��yorum. �iir budur, sanki… Galiba… Böylece hayat bulur dil. �iirle.

Wizard of Oz’a da gönderme yaparak 1974 yap�-m� Zardoz’u (Sean Connery-Charlotte Rampling) an�yorsunuz bir �iirde; bir di�erinde yönetmen Werner Herzog ve kült oyuncusu Klaus Kinski var. Son bölümde ise Müslüm Gürses için yaz�lm�� bir Leonard Cohen �ark�s�n�n ‘uyarlamas�’ yer al�yor. Seyhan Erözçelik’in di�er sanatlarla ili�kisi nedir?

�iir, sanatlar�n anas�d�r, derler. �ai-rin de, sadece hayattan de�il, di�er sanatlardan da beslenmesi gerekti�i-ni dü�ünürüm. Hatta iyi örülmü� bir dantel bile, �airi etkilemelidir. Çün-kü insanl���m�z�, uygarl���m�z� böyle gösterebiliriz. Yemek yapmak sanatsa e�er, çok iyi yemek yapt���m� da söyle-yebilirim. Zardoz’da çürümü� bir dün-yadan, yeni bir dünya ç�kar, Rampling ve Connery’nin birlikteli�iyle. (Âdem ve Havva gibi sanki.) Kinski, Herzog’la s�k s�k kavga eder. Baz� sahnelerde canl�

hayvanlar�n iyi çekim u�runa ölmesine izin verdi�i için. Bunlar, bizim insan ya-n�m�z� gösteren kan�tlar. Yoksa, yokuz.

Bir süredir dergilerde “Seyhan Erözçelik’ten Siyasi �iirler” ba�l���yla �iirler yay�ml�yorsunuz. Nedir sizi siyasi �iirler yazmaya sevk eden �ey ve bir kitap bü-tünlü�üne evrilecek mi yak�n zamanda bu �iirler?

“Seyhan Erözçelik’ten Siyasi �iirler”, asl�nda tespit notlar�. Ben öyle çok fazla �ey eklemiyorum. Genelde bir haber-den, bir haber foto�raf�ndan yola ç�k�-yorum. Sonra da bir-iki dize/söz ekli-yorum. O kadar çok �ey var ki gözden kaçan. Polisler, Ogün Samast’a bayrak tutturuyorlar. Hiçbir polis, “bayrak” yahut “bayra��m�z” diyemiyor, akl�na gelmiyor bile. “�ey” diyorlar. “Bayrak”, “�ey” olabilir mi yahu? Bu �iirler gitti�i yere kadar gidecek. Ad�, di�er kitapla-r�m�n aksine, �imdiden belli: “Seyhan Erözçelik’ten Siyasi �iirler.”

Son bir soru, sizin bir dizenizle: “Ku�lar, ya�mur ya��nca, nereye giderler?”

Ha ha ha… Vallahi bilmiyorum, Google’dan bakmak laz�m. Ben bilmiyorum.

�iir, sanatlar�n anas�d�r, derler. �airin de, sadece hayattan de�il, di�er sanat-lardan da beslenmesi gerekti�ini dü�ünürüm. Hatta iyi örülmü� bir dantel bile �airi etkilemelidir. Çünkü insanl���m�z�, uygarl���m�z� böyle gösterebiliriz.

25

--s -k

m, e -k -ir -

,/i-” r-er

n -

m m ?

�-e

ki -

m�nnu data Belk��yoBöy

Wizam� Zan�yoWernSon LeonSeyh

�iir,rin sanani ddankü göste�eryebyadve y

ve Hs�k s

Page 26: Kitap Zamanı

Sokaktaki adam�n silüeti

serleriyle 90’l� y�llar�n Ame-rika’s�nda ad�ndan s�kça söz ettiren, Amerikan ede-

biyat�n�n ya�ayan büyük ustalar� aras�n-da say�lan Philip Roth’un Sokaktaki Adam adl� roman� YKY taraf�ndan yay�mland�. Bir Komünistle Evlendim adl� roman�n-da 1950’lerde Amerikan i�çi s�n�f�n�n hayat�nda gerçek bir de�i�iklik yara-tamayan komünist hareketi ele�tiren; Ölen Hayvan’da cinselli�i ve ölümlülü�ü çarp�c� yönleriyle ele alan, deneysel ro-man� olan Shylock Operosyonu’nda ayn� zamanda, ayn� yerde, ayn� kimlikte bir araya gelen iki ayr� Amerikal�ya roma-n�n kahraman� –ve elbette yazar�- Philip Roth’u anlatt�ran yazar, bu roman�nda da ya�l�l��a, hastal��a ve insan�n ölüm kar��s�ndaki çaresizli�ine kendi pence-resinden bak�yor.

B�Ç�MSEL YÖNDEN �LG�NÇ AMA…�� hayat�ndaki ba�ar�y� özel hayat�nda yakalayamam��, dört kez evlenmi� bir koca, bu nedenle ilk evlili�inden olan iki o�lu taraf�ndan hiç sevilmeyen bir baba, hastal�klarla, ameliyatlarla bo�u�mu� bir ihtiyar kimlikleriyle kar��m�za ç�kacak olan isimsiz ba�kahraman�n cenaze tö-reniyle ba�l�yor roman. Biçimsel yönden ilgi çekici görünse de öz itibar�yla anlaml� bir giri� de�il bu. Çünkü mezar� ba��nda konu�an iki o�lunun onu zaten hiç sev-medi�ini, o�ullar�n yapt�klar� konu�ma ve anlat�c� taraf�ndan bildirilen halleri arac�l���yla roman�n ba��nda ö�renmek bizi merakland�ran bir unsur olmuyor. Ad�n�, ölüm taraf�ndan ça�r�lan ve Tanr�’n�n önünde hayat�n�n hesab�n� veren s�radan bir insan�n maceralar�n� anlatan, 15. yüzy�lda yay�mlanm�� bir tiyatro eserinden alan Sokaktaki Adam, çocuklu�unda hayal etti�i mutlu hayat� ya�ayamam�� bir adam�n trajedisini an-lat�yor. Philip Roth, her birimizin birer ‘Sokaktaki Adam’ oldu�umuzu derin-den hissettiremese de yaz�daki ustal���-n� kullanarak okuru bir yerinden tutup Sokaktaki Adam’la ba�lant�ya geçirmeyi ba�ar�yor. Bir yönüyle bu roman, asl�nda ad�n�n da ça�r��t�rd��� gibi, hepimizin eninde sonunda, hayat�n bir döneminde (ömrün son demi olmak zorunda de�il bu dönem) ba��na gelecekleri anlat�yor. Ya�anm�� mutlu anlar�n yan� s�ra bir y�-��n pi�manl�k, ba�ar�s�zl�k, hatalar… Za-ten her hayat�n özeti de�il mi bu? Birçok insan�n ya�am�n her dönemi-ne dâhil etti�i sorgulamalar, hesapla�-malar, Sokaktaki Adam’da ihtiyarl���n ala-metleri olarak ortaya ç�k�yor. Gençli�ini, paral� ve kariyer sahibi oldu�u reklamc�-l�k y�llar�n� sorusuz, sorgusuz geçirdi�ini hissediyoruz kahraman�n. Ya�lanma-

y�nca ya�l�l��� bilmek olanaks�z ya, Roth, kahraman� arac�l���yla ya�l�l��� pi�man-l��a, dü�ünce yoluyla günah ç�karmaya indirgiyor sanki. Ancak Sokaktaki Adam, hayat�n�n önceki dönemlerinde oldu-�u gibi ihtiyarl�kta da pek bencil. Resim dersi verirken tan��t��� bir kad�n�n uzun süre amans�z bir hastal�kla bo�u�tuktan sonra ölen kocas�n�n sefaleti Sokakta-ki Adam’da (ve anlat�c�n�n dilinde) pek bir trajedi yaratm�yor. Ya�l�l���n ilerleyen dönemlerinde “Ya�l�l�k bir sava� de�il-dir; ya�l�l�k bir katliamd�r.” dü�üncesine var�yor. Ve son evre ölümü sorgulama: “Çünkü hayat�n en rahats�z edici gücü ölümdür. Çünkü ölüm çok adaletsizdir. Çünkü insan bir defa ya�am�n tad�na va-r�nca ölüm do�al dahi gözükmez ona.” Bir Amerikal� Yahudi olan Roth’un bu romandaki karakterleri de eserleri-nin ço�unda oldu�u gibi Yahudi. Anti-semitist olarak bilinen Roth, Sokaktaki Adam’da çe�itli f�rsatlarla Yahudili�e olan mesafesini, giderek dine olan bak���n� ortaya koyuyor: “Nihai hastal���ndan çok önce, haham�ndan cenaze törenini bütünüyle �branice gerçekle�tirmesini istemi�ti, sanki ölümle boy ölçü�ebilecek en güçlü cevap �braniceymi� gibi (…) Di-nin yalan dolan oldu�unu hayatta erken fark etmi�ti ve bütün dinleri sald�rgan buluyordu…” Yirminci yüzy�l�n ikinci yar�s�ndan itibaren “roman�n sert dili” olarak etiketlenen Amerikal� romanc� Philip Roth’un sert dilini bu romanda pek belirgin göremesek de, dine kar�� olan bu duru�u okuru ürpertecek bir üs-luba da evriliyor yer yer. Ancak ne olursa olsun, bir Yahudi mezarl���na gömülecek olmaktan hiç �ikâyetçi de�il kahraman. Hatta ölmeden k�sa bir süre önce atala-r�n�n da gömüldü�ü Yahudi mezarl���na u�ruyor, orada rastlad��� mezar kaz�c�yla duygusal bir diyalo�a giriyor.

D��ER ROMANLARI KADAR GÜÇLÜ DE��LGünümüzde her sektörde gördü�ümüz “sat�� odakl�” yakla��m son y�llarda ya-y�nc�l�k dünyas�na da girmi� durumda. Yay�mlanan kitaplar�n tan�t�m� genel-likle beklentiyi azami düzeye ç�karacak �ekilde yap�l�yor. Malzemenin edebiyat olmas� ise bu yanl��, yan�lt�c� tan�t�m ve sat�� stratejisinin tüketiciden tepki görmesinin önüne geçiyor. Roth’un bu roman� da gerek arka kapak yaz�s�nda gerekse tan�t�m bültenlerinde “büyüle-yici” gibi bir s�fatla tan�t�l�yor. Oysa So-kaktaki Adam, yazar�n di�er kitaplar�yla k�yasland���nda daha güçsüz kal�yor. Neticede, Georg Lukacs taraf�ndan or-taya at�lan, Roth’un bu romanla “ya-zar�n, hayat�n bütününü kapsamas�n�n imkâns�z oldu�u tezini görkemli bir bi-çimde çürüttü�ü” iddias� da görkemli bir iddia olmaktan öteye geçemiyor.

Amerikan edebiyat�n�n ustalar�ndan Philip Roth’un dilimize son kazand�r�lan roman� Sokaktaki Adam, ad�n� 15. yüzy�lda yay�mlanm�� bir tiyatro eserinden al�yor. Eserde, hayal etti�i mutlu hayat� ya�ayamam�� bir adam�n trajedisi var.SOKAKTAK� ADAM, PHILIP ROTH, ÇEV.: KAYA GENÇ, YKY, 108 SAYFA, 8 TL

E TEMEL KARATA�

Sava�� romanlardan okumak

inli yazar Ha Jin’in Sava� Art��� isimli roman�n�n, Kore

Sava��’na asker göndermi� Türkiye’nin bu sava�a dair anlat�(m)lar�na maruz kalm�� zihnime katk�s� çok oldu. Ulus devletlerin tarih kurgular�n�n ne de-rece hastal�kl� oldu�unu, sava�lar� tarihçi-lerden de�il iyi edebiyatç�lardan okumak gerekti�ini dü�ündüm. Dünün Dünyas�’nda yeni okumalar yapt�m. Sava��n ortas�nda bar�� için ne yapabiliriz kayg�s�yla mektup-la�an Stefan Zweig ile Romain Rolland’�n çabalar�na yüre�imi serdim. Zweig, “Yar�-n�n Tarihçili�i” ba�l�kl� muhte�em makale-sinde, ‘ulus devletler’in tarihçili�ine maruz kalanlar�n talihsizli�ine i�aret eder. “Sa-va�lar�n tarihi tek bir olgu de�i�tirilmeksi-zin, ama sava�� yüceltmeye de gitmeksizin nas�l anlat�labilir?” sorusundan hareketle �unu der: “Dünyada yarat�lm�� bütün sa-va� tasvirleri aras�nda bence en görkemlisi, Tolstoy’un Sava� ve Bar��’�d�r. Hiçbir tarihçi, bu kitapta, Napolyon’un Rusya’ya düzen-ledi�i üç seferde oldu�u ölçüde bir sava�� bunca somut, hem de tinsel aç�dan bunca zengin anlatmam��t�r. �nsan her sayfay� ya-�ar, komutanlar� ve diplomatlar� haritalar�-n�n ve belgelerinin ba��nda, ordular� ilerler-ken, askerleri de sava��n her an�nda görür.”

SAVA�IN DO�ASI ÜZER�NEZweig’e inananlardan�m. Sava��n do-�as�, en iyi sava� romanlar�nda görünür. Okur, Tolstoy’un Sava� ve Bar��’�nda, Tim O’Brien’�n Ta��d�klar� �eyler’inde sava-��n sadece do�as�n� ö�renmekle kalmaz, adeta içine dü�er. Ha Jin’in Sava� Art��� roman� da, okuyucuya sava��n do�as�n� gösteren iyi romanlardan biri. Sava� Art���, Küçük Havuzdaki Büyük Bal�k adl� hikâye kitab� ve Bekleyi�, Çözül-me isimli romanlar�yla tan�nan Ha Jin’in dördüncü roman�. Amerika’da ya�ayan ve �ngilizce yazan Çinli yazar, Faulkner, Hemingway, Steinbeck, Jack London ve Langston Hughes gibi Amerikal� ro-manc�lara yak�n duruyor. 2004 y�l�nda yay�mlanan ve PEN/Faulkner ile National Book Ödülleri’ni alm�� Sava� Art���, Kore Sava��’na kat�lm�� Çinli Yu Yuan’�n sava� an�lar�ndan olu�uyor. Yu Yuan, ABD’de ya�ayan o�lunu ve ailesini ziyaret eden yetmi� ya�lar�nda bir ihtiyard�r. Elli y�ld�r vücudunda ta��d��� dövmeyi gören toru-nu, “Nedir bu?” der. Ya�l� adam�n bede-nindeki ABD’ye küfreden dövme Kore Sava��’n�n hat�ras�d�r. Yu Yuan, bu döv-menin hikâyesini anlatmaya koyulur. 1951 y�l�… Yu Yuan, devrim öncesin-de Çin’in gözde subay okulunda yeti�mi�, devrim sonras�nda Komünist Çin taraf�nda kalm�� ve K�z�l Ordu’ya kat�lm�� genç bir

adam. Ya�l� bir annesi, genç bir ni�anl�s� var. Ne komünist ne de milliyetçi… An-cak Kore Sava�� ba�lay�nca kendini cep-hede bulur. �ki kutuplu dünya; Amerika ve Rusya, Kore Sava��’nda kar�� kar��ya gel-mi�tir. Komünist Çinli subaylar bu sava�� kazanacaklar�na, ABD emperyalizmine geçit vermeyeceklerine inanmaktad�r. Ne var ki, teknolojik üstünlü�e sahip dü�man ordusu kar��s�nda k�sa zamanda büyük ka-y�plar verilir. Yu Yuan’�n aralar�nda oldu�u binlerce Çinli asker esir dü�er. Roman�n bundan sonraki bölümü, esir kamplar�nda ya�ananlar�n anlat�m�... Esir kamplar�ndaki askerler, komünistler ve milliyetçiler �ek-linde ayr�lm��t�r. Komünist askerler yurt-lar�na dönmek, milliyetçiler ise Tayvan’a gitmek istemektedir. Esir kamplar�, ABD ve Güney Kore askerlerinin gaddar yöneti-mindedir. Komünist Çin’e dönmek isteyen askerler kararlar� sebebiyle i�kenceden ge-çirilir, vücutlar�na komünizme küfür anla-m�na gelen dövmeler yap�l�r.

VATANLAR, �KT�DARLAR, BAYRAKLAR…Yu Yuan, ideolojik bir kayg�yla de�il, anne-sine ve ni�anl�s�na kavu�mak ad�na komü-nistlerin aras�ndad�r. Onun da vücuduna komünizme küfreden bir dövme yap�l-m��t�r. Bu dövmeyle Çin’e dönmek ölüm demektir. Yu Yuan’�n bir ayr�cal��� vard�r, çok iyi �ngilizce bilmektedir. Komünist esirler kendisinin bu özelli�inden faydala-n�r, o da bunun ayr�cal���n� ya�ar. �ngilizce bilen, annesine ve ni�anl�s�na dönmek is-teyen biri olarak komünist esirlerin örgütlü birlikteli�ine kat�l�r, onlara tan�kl�k eder. Ele�tirel gözlemlerde bulunur. S�radan askerlerin ideolojileriyle kurduklar� ba�da görünür olan olumlu/olumsuz durumla-r�n alt�n� çizer. Hayatta kalmay�, annesine ve ni�anl�s�na kavu�may� esas ald��� için bir dönem sonra milliyetçi Çinli askerlerin kald��� kamplara dü�er. Onlar� da gözlem-ler… Sonra yine komünistlerin aras�na kat�l�r. Sonunda komünist esirlerle birlikte Çin’e döner. Çin yönetimi onlar�n esir dü-�erek davaya ihanet ettiklerine, birer ‘sava� art���’ olduklar�na karar verir. Yu Yuan döndü�ü Çin’de yaln�z ba��na kalm��t�r. Annesi bir y�l önce ölmü�, ni�anl�s� ise bir vatan hainiyle beraber olmak istememi�tir. Yine de �ansl�d�r! Komünist partiye üye ol-mad��� için hayat� partiye üye di�er esir ar-kada�lar� kadar trajik geli�mez. Bir okulda ö�retmen olarak hayat�n� sürdürür. Tarihsel gerçekli�e sad�k kurgusal bir metin olan Sava� Art���, Kore Sava��’n� oda��na al�rken bir ideolojiye yaslanm�� ulus devletlerin insanlar� kurbana/say�ya dönü�türen mitlerinin çürütücülü�ünü de ortaya koymaktad�r. Sava��n içinde vatan-lar�n, iktidarlar�n, bayraklar�n, insanlar�n birer art��a dönü�tü�ünü söyler.

Çinli yazar Ha Jin’in Sava� Art��� roman� art�k dilimizde. Kitapta Kore Sava��’na kat�lm�� Çinli Yu Yuan’�n sava� an�lar� var. Roman, Kore Sava��’n� oda��na al�rken, bir ideolojiye yaslanm�� ulus devletlerin insanlar� kurbana dönü�türen mitlerinin çürütücülü�ünü anlat�yor.SAVA� ARTI�I, HA J�N, ÇEV.: TAMER TOSUN, AYRINTI YAYINLARI, 372 SAYFA, 28 TL

Ç N�HAT DA�LI

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN

26

Page 27: Kitap Zamanı
Page 28: Kitap Zamanı

Osmanl�’y� yeniden yazmak

rken Modern Osmanl�lar: �mparatorlu�un Yeniden

Yaz�m�, Virginia H. Ak-san ve Daniel Goffman’�n haz�rlad�klar�, ‘emekleme devresi’ndeki Osmanl� çal��-malar�na ‘farkl� sesi’ getiren akademis-yenlerin Osmanl�’n�n modern öncesi dö-nemiyle ilgili makalelerinden olu�an bir seçki. Eser, ‘genç’ ve ‘ya�ça büyük’ tarihçi-leri yan yana getiriyor. Kitab�n “Osmanl� Dünyas�n�n S�n�rlar�”, “�mparatorlu�un Kökenleri”, “Egemenli�in Uyan���”, “Os-manl� Kimli�i” ve “�mparatorlukta Es-tetik” adl� be� bölümünde de mekân�n dönü�ümü ve dönü�türdükleri üzerinden Osmanl� diplomasisi, askeri reformu, hu-kuku, ideolojisi, kimli�i ve esteti�i özelin-de yeni bir tarihyaz�m� söz konusu.

ELE�T�REL PERSPEKT�FAksan ve Goffman, kitapta makaleleri bu-lunan 12 akademisyenin de en büyük du-yarl�l��� Osmanl� tarihiyle ilgili eserlerin se-çimi konusunda gösterdiklerini belirtiyor-lar. Osmanl�’ya “içeriden” ve “d��ar�dan” bakan çe�itli kaynaklar� görmek, çal��ma-n�n sa�l�kl� bir ele�tirel perspektiften ç�k-t���n� gösteriyor. Aksan ve Goffman, Os-manl� idrakinin çok yönlü olmas�n� bir en-gel de�il, benzerine az rastlan�r bir zengin-lik olarak görüyorlar. Kitaptaki makaleler-de ‘modern’ olana ilginin sebepleri tart�-��l�rken ‘Avrupamerkezci’ yakla��m�n ‘özü’ göz ard� etme yan�lg�s�ndan kaç�n�l�yor. Her biri ‘ezber bozan’ bu makalelerden, ‘premodern’i kültürel �ifrelerle çözümle-yenler üzerinde duraca��m. Palmira Brummett, “Dünya Tarihin-den Piri Reis’e Erken Modern Osman-l� Mekân�n� Tahayyül Etmek” makalesin-de, haritalar�n mekânlar� tahayyül etmede belirleyici bir görevinin oldu�unu ve dev-let politikalar� gere�ince kimi devlet s�n�r-lar�n�n varl�klar�na me�ruiyet kazand�rmak için toprak geni�letmelerle polemik malze-mesi haline getirildi�ini öne sürüyor. Ha-ritalar, “Osmanl�’y� ve di�er Avrupal� dev-letleri me�rula�t�rmaya, onlar�n politikala-r�n� hakl� göstermeye veya onlara geni�-leme ve toprak talebinde bulunma yolla-r� önermeye hizmet ediyordu.” Piri Reis’in Kitab-� Bahriye adl� eserinin denizcili�e sa�lad��� yararlar d���nda, bir seyahat anla-t�s� ve sanat eseri olmas� sebebiyle s�n�rlar-la ilgilenmedi�ini söyleyen Brummett, do-�al s�n�rlar� önemseyen ve zafer kutlama-lar�n� haritalar�nda resmetmeyen Matrakç� Nasuh’u ‘sahici gerçekleri’ yans�tmas� aç�-s�ndan önemli buluyor. Douglas A. Howard, “Osmanl� Na-sihatname Türleri ve Mit” makalesinde, önemli tarihi belge niteli�i ta��yan, devlet bürokrasisi ile ilgili “kâhince” söylemle-

re sahip nasihatnamelerin detayl� olarak incelenmemesini ve sorgulanmamas�n� ele�tiriyor. Nasihatnamelerin monar�ik yönetimlerin premodern edebi türü oldu-�unu söyleyen Howard, “Nasihatnameler bürokratik monar�inin kanun idaresi, gele-ne�e sayg� ve liyakatin önceli�i gibi yap� ve de�erlerini teyit etme vazifesini üstlendi.” yarg�s�yla, halk ve hükümdar aras�ndaki ayr�l��� belirginle�tiriyor. Edhem Eldem, “Kentin Gaipten Gelen Sesleri: �stanbul’un Osmanl�-Müslüman Mezar Ta�lar�nda Kimlik, Statü ve Sosyal Stratejiler (1700-1850)” makalesinde, ‘ölü mekânlar�’ diyebilece�imiz kabristan-lardaki mezar ta�lar�n�n ‘erken modern’ dönemdeki de�i�imi üzerinden, ‘bilinçli’ olarak yeni kimlikler olu�turuldu�u sonu-cuna var�yor. Ona göre, mezar ta�� kita-beleri ölen ki�inin kimli�ini tan�tma ko-nusunda çe�itli karma��kl�klara sahipti. Mezar ta�lar�, özellikle kent kültürünün bask�n oldu�u çevrelerde, mezarlar� zi-yarete gelen ‘okuyucu-izleyici’ kitleye yönelik ‘dini ve hissi’ kabullerin de�il, sosyal ve toplumsal statünün göster-gesiydi. Eldem, mezar ta�lar�nda, ‘ithal edilmi�’ biçimsel yeniliklerin denendi�i-ni ve bu evrilmeler sebebiyle kabristan-lar�n dini vas�flar�n�n seküler bir düzeye kayd���n� söylüyor. Kad�nlar�n kamusal alandaki görünürlükleri kadar mezarl�k-larda ‘var’ k�l�nd�klar�n�, toplumsal bilin-cin kitabelerde de kad�n� e�/çocuk/anne olarak tan�mlad���n� vurguluyor.

�LHAM VER�C� GÜCE SAH�P B�R ÇALI�MAShirine Hamadeh ise “On Sekizinci Yüzy�l �stanbul’unda Kamusal Mekanlar ve Bah-çe Kültürü” makalesinde, elitin ve kentli orta s�n�f�n kahvehanelerden hasbahçelere uzanan ‘mekân’ alg�s�n� sosyal görünürlük temelinde anlat�yor. Saray�n varl���n� güç ve otorite gösterileriyle korudu�unu söy-leyen Hamadeh, mesireleri �ehrin kültürel biçimlenmesinin sa�land��� sosyal etkin-liklerin yürütüldü�ü kamusal alanlar ola-rak de�erlendiriyor. Kitab�n yazarlar�, di�er toplumlar-daki ‘erken modern’ dönemin izlerini, ele ald�klar� 1453-1839 aras� dönemde buluyorlar. Haritalar, nasihatnameler, mezar ta�lar� ve hasbahçeler ile yans�-yan yenilikler ‘modern’ olan� gösteri-yor. Bu, Osmanl�’n�n kamusal alanda ve imparatorla�ma sürecinde çarp�c� dönü�ümler geçirdi�ine i�arettir. Erken Modern Osmanl�lar: �mparatorlu-�un Yeniden Yaz�m�, modern öncesi dönem ve mekân ili�kisinin gözetildi�i, Osmanl� �mparatorlu�u’nun tarihyaz�m�na ‘ilham verici’ güce sahip bir çal��ma. �mparator-lu�u yeniden okuyan bu makaleler seçkisi, y�llard�r tart���lagelen meselelere önemli boyutlar kazand�rmakta, ku�kusuz!

Virginia H. Aksan ve Daniel Goffman’�n haz�rlad�klar� Erken Modern Osmanl�lar: �mparatorlu�un Yeniden Yaz�m� adl� eser, Osmanl�’n�n modern öncesi dönemi-yle ilgili makalelerden olu�an bir seçki. ERKEN MODERN OSMANLILAR, KOLEKT�F, T�MA�, 480 SAYFA, 18,5 TL

E MELEK AYDO�AN

Kay�p zaman�n izinde Tabucchi

�er ‘zaman’a vurgu ya-pan bir kitab� okuma-ya ba�lam��san�z, mazi-

nin tüm hayaletleri çok geçmeden ba��-n�za ü�ü�ecektir. Siz hayaletlerle bo�u-�urken geçmi�in, �imdinin ve gelece�in belirledi�i çerçevenin d���nda, zaman�n kendisini yap�bozuma u�rat�rken aç�-�a ç�kan haz, sizi Heidegger’in ifade-siyle ‘varl���n ufku’na do�ru yöneltecek, ruhunuzu al�p bir bengidönü� girdab�-n�n tam ortas�na b�rakacakt�r. Hele söz konusu olan Tabucchi’deki gibi oyunla gerçe�in, zamanla dü�ün, hüzünle iro-ninin saf birli�iyse okurun i�i daha da içinden ç�k�lmaz hal alacakt�r.

UZAK GEÇM���N GÖRÜNTÜLER�Antonio Tabucchi’nin Zaman H�zla Ya�lan�yor’unda dokuz öyküye yer ve-rilmi�. �lk öykü “Çember” ba�l���n� ta-��yor. Çember’in metaforik bir gönder-meyle zaman�n dairesel olu�una bir imâ oldu�unu söylemek a��r� bir yorum olur mu bilmiyorum ama öyküdeki at sürü-sünün ok gibi h�zl� ve giderek h�zlanan bir çember gibi döndükleri ve neredey-se iki at aras�nda hiç bo�luk kalmad��� ifade edilir: “Sadece tek bir ata dönü�-mü� olan attan bir duvar vard�, kafas� bir kuyrukla ba�layan ve kuyru�u kafa olan bir at görüntüsüydü art�k…” “Dü�ün-celer de çembere dönü�mü�tür ve salt dü�ünü�ün bilincine varm��”, o “hiçbir �eyi dü�ünmemeyi dü�ünmeyi sürdür-mesi gerekti�ini dü�ünen” kahraman için “atlar�n çizdi�i çember sonsuza dek geni�leyip ufka dönü�mü� gibiydi.” “��p, ��pp; ��pp; ��ppp” ba�l�k-l� ikinci öyküsünde de h�z-yava�l�k te-zad�n� ele alan Tabucchi, ‘hastal�k’ me-taforu çerçevesinde bir yandan, ‘insan kendi bedeniyle nas�l konu�mal�’ so-rusunun cevab�n� ar�yor, öte yandan II. Dünya Sava��’n�n kâbusa dönü�en ha-t�ralar�n�n, trajedilerinin, uzak geçmi�in görüntülerinin hayalle kesi�ti�i anda nas�l tehlikeli bir oyuna dönü�tü�ünü ve tüm bunlar�n anlam�n� sorguluyor. “Bulutlar” adl� dokunakl� öyküsünde, geçen asr�n sonlar�ndaki de�i�imlere, sava�lara i�aret eden Tabucchi, idealle-rin gerçekler kar��s�nda nas�l eriyip git-ti�ini, ‘nefelomansi’ (bulutlar� seyrede-rek gelece�i ke�fetme sanat�) üzerinden okurun üzerinde âdetâ bir romans etkisi uyand�r�rcas�na ele al�yor. Yazar, bütün bunlar� yaparken ya�ad��� rahats�zl��� ve huzursuzlu�u, bulant�y� ve bulan�k-l���, sars�nt�y� ve melankoliyi de ustaca vermeyi ihmal etmiyor. Yazma eylemi üzerine de zaman zaman k��k�rt�c� de-�inilere ve görü�lere rastlad���m�z öy-

külerin bana kal�rsa en önemli özelli�i zaman�n ya�lanmas� söyleminin zama-n�n politikle�mesi imâs�yla ta��d��� pa-ralellik. Sadece kültür emperyalizminin de�il, hayat�n her alan�na sirayet etmi� ve hatta dü� emperyalizminin bile sim-gesi haline gelmi� ‘zaman’ olgusuna dik-kati çeken Tabucchi, bunu yer yer mo-dernizm ele�tirisi ba�lam�nda gerçekle�-tiriyor. Edindi�i tecrübeler sonucunda sanat�n hayat� de�il, hayat�n sanat� tak-lit etti�i kan�s�na varan bir yazar�n kale-minden ç�km�� Zaman H�zla Ya�lan�yor’u okur, tarihsel düzlemde de okuyabilir. Çünkü “Kimi zaman, ya�anm�� bir ola-y�n derin anlam�, tam bu olay kapanm�� görünürken kendini gösterir.” “Kar�� Zaman” ba�l���n� ta��yan kitab�n son öyküsünün kahraman�, Atina’ya alçalmakta olan uçakta, ka-pa��nda siyah beyaz bir atom bombas� foto�raf�n�n oldu�u bir derginin sayfa-lar�n� kar��t�r�rken âdeta tarihin sonunu i�aret eden kareleri hüzünle seyreder. “Hiro�ima’da bir evde, atom bomba-s�n�n s�cakl���yla bir insan bedeninin, üzerinde s�v�la��p kendi gölgesinin damgas�n� vurdu�u dö�eme ta��”, “si-perli�i kapal� mi�fer takm�� polisle-rin bir grup yal�nayak insan�n üzerine makineli tüfekleri do�rulttuklar� bir foto�raf”, “bir polis panzerinin önün-de küçük bir çocuk foto�raf�”, Irak’taki Ebu Garip Cezaevi’nden bir kare: Yere y���lm�� ç�plak bir vücut, ona aya��n� uzatan bir asker ve yerdekinin baca��n� �s�rmaya çal��an bir köpek. Askerin di-�er elinde ise bir sigara. ��te Tabucchi, geçen asr�n o yak�c� k�r�lma anlar�na götürüp o anlara çiviliyor âdetâ okuru. “Kar�� Zaman”, Akdeniz’in kokular�n�, do�an�n iyile�tirici gücünü, gizemli öy-küyü ruhlar�m�za ta��yan �iirsel diliyle kitab�n en büyülü öyküsü…

HÜZÜNLÜ B�R OKUMA �ÖLEN�Metinleraras�l�k, yazma sürecinin so-runsalla�t�r�lmas� ve bu sürece oku-run dahil edilmesi, kurgusal yap�, anti-kapitalist söylem, parçal� kim-likler, geçmi� ile bugün ve hatta yar�n aras�ndaki benzerlik, k��k�rt�c� zaman alg�s�, çocukluk hat�ralar�, ironinin tüm inceliklerini yans�tan ustal�kl� dil, toplumsal duyarl�k, insan s�cakl���… Bütün bunlar� bir araya getiren tarz�yla Tabucchi, Zaman H�zla Ya�lan�yor’da, postmodern edebiyat�n en yetkin ör-neklerinden birini vererek hüzünlü bir okuma �öleni vaat ediyor okura. Diyalektik olarak mümkün görü-nüyor, geçmi�in aynalar�n�n tinsökü-mü Tabucchi’de. Okuru ‘ac� bellek’in koridorlar�nda tedirgin ve ürkek ad�m-larla dola�t�rarak…

Antonio Tabucchi, dokuz öykünün yer ald��� Zaman H�zla Ya�lan�yor adl� kitab�nda postmodern edebiyat�n en yetkin örneklerinden birini vererek okura hüzünlü bir okuma �öleni vaat ediyor.ZAMAN HIZLA YA�LANIYOR, ANTONIO TABUCCHI, ÇEV.: N�HAL ÖNOL, CAN YAYINLARI, 136 SAYFA, 10 TL

E ERCAN YILMAZ

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ÖYKÜ-TAR�H

28

Page 29: Kitap Zamanı

‘K�r�lan oklar’�n öyküsü

e biliyoruz Re� k Halit’le ilgili? Alt� yüz y�ll�k bir devrin sonuna yeti�mi�

ve Cumhuriyet’in kurulu�una tan�kl�k etmi� sivri dilli bir gazeteci, ‘Kirpi’ müs-tearl� bir mizah yazar�, Türkçenin en gü-zel örneklerini vermi� bir hikâyeci. Re� k Halit deyince hangimizin akl�na “�efta-li Bahçeleri”, “Eskici” ya da “Yat�k Emi-ne” gelmez? Bir de özel bilgi, muhalif-li�i yüzünden önce �ttihatç�lar taraf�n-dan be� y�l Anadolu’da sürgün ediliyor, sonra Cumhuriyet iktidar�nda “yüzelli-likler” listesine girip 1938’e kadar on alt� y�l�n� Suriye ve Halep’te geçiriyor. N. Ahmet Özalp’in Oklar� K�r�l-m�� Kirpi kitab�n�n arka kapak yaz�s� �u cümleyle ba�l�yor: “Re� k Halit’in mu-halif bir yazar oldu�u dilden dile dola-�an bir söylencedir.” Oysa onun hiç-bir eserinde muhali� i�i yüzünden sür-güne gönderildi�ini gösteren bir kan�t yok. �u halde, evet, ya onun muhali� i-�i gerçekten bir ‘söylence’ olmal� ya da ortada bu muhali� i�in izini ‘titiz bir ça-l��mayla’ silen bir iktidar.

‘TEM�ZLENEN’ CÜMLELERBu ‘titiz çal��may�’ imleyen alegorik ad�yla Oklar� K�r�lm�� Kirpi kitab�nda N. Ahmet Özalp, ‘k�r�lan oklar’�n ard�na dü�üyor. Re� k Halit’in Kirpinin Dedik-leri, Ago Pa�an�n Hat�ralar�, Ay Pe�inde, Guguklu Saat ve Tan�d�klar�m adl� mizah ve hiciv türü kitaplar�n�n 1910’lardan ba�layan birinci bas�mlar�yla 1940’l� y�l-lardaki bask�lar�n� kar��la�t�rmal� bir ça-l��mayla inceliyor. Ortaya ç�kan manza-ra bazen yaz�lar�n bir k�sm�n�n tümden kald�r�ld���, bazen paragra� ar�n ç�kar�l-d���, bazen de ‘tehlikeli’ bulunan keli-melerin yerine daha ‘zarars�z’ kelime-lerin konuldu�u bir sansürü gösteriyor. Özalp yer yer de�i�tirilen paragra� ar�, yer yer cümleleri eski ve yeni bas�mlar� kar��la�t�rarak ortaya koyuyor. Re� k Halit önce �ttihat ve Terakki yö-netimine, daha sonra Milli Mücadele’ye kar�� kullan�yor kalemini. Metinlerinde bolca yer alan �ttihat ve Terakki Cemi-yeti ve cemiyete ait isimler tamamen te-mizleniyor. “… sonra burada kurna t�-kac� bile olmaya yaramaz iki kirli basma parças� ‘�ttihat ve Terakki’nin galebe-si’ diye her gün ö�ündü durdu” cümlesi örne�in, “… sonra burada kurna t�kac� bile olmaya yaramaz iki kirli basma par-ças� ‘Galebe’ diye her gün ö�ündü dur-du” �ekline veya “…dört senedir �ttihat-ç�lar�n kirli ellerine temastan uzak kala-

rak…” cümlesi, “…dört senedir kirli el-lerin temas�ndan uzak kalarak…” cüm-lesine dönü�üyor. Daha sonraki me-tinlerden de Milli Mücadele’ye, Mus-tafa Kemal’e dair göndermeler ‘temiz-leniyor’; hatta �ehir kimliklerinden s�y-r�l�p bir simgeye dönü�mü� �stanbul ve Ankara üzerinde bile oynamalar yap�l�-yor. Cumhuriyet’le birlikte yükselen de-�er olan ulusçuluk � krine ters dü�tü�ü için belki de, hikâyelerindeki ‘Kayserili Ermeni’ ‘Kayserili Muhacir’; Manisa’da bir H�ristiyan köyünde ya�ayan ‘Tasel-yal� Yani’ ‘Taselyal� Bekir’ oluyor. Özalp, kitab�n�n son bölümüne de �u anda bask�s� olmayan kitaplar�n birinci bas�mlar�ndan ç�kar�lan yaz�la-r�n orijinallerini koymu�. �lgilileri için gerçekten önemli bir çal��ma.

HEBA ED�LEN 16 YILÖzalp, metinlerdeki bu de�i�ikli�in Re� k Halit’in bizzat kendisi taraf�n-dan da yap�lm�� olabilece�i gibi bir yo-rumun önünü kapatmak için yazar�n özellikle an�lar�ndan yola ç�karak bu-nun imkâns�zl���n� ortaya koyan argü-manlar sunmu�. Ama bu de�i�iklikle-rin bizzat Re� k Halit taraf�ndan yap�l-d���n� varsaymak, hatta sürgün dönü-�ünde sansüre gönüllü olarak raz� oldu-�unu öne sürmek bile mümkün. Çün-kü on alt� y�l�n�n heba edildi�i –ki bu y�l-lar bize Gurbet Hikâyeleri’ni kazand�r-m��t�r- sürgün hayat�ndan, en yak�n ar-kada�lar�ndan yine kendisi gibi muha-lif gazeteci Ali Kemal’in �zmit’te nas�l linç edildi�ini gördükten, ülkesine dö-nü�ünden sonra bile “yazmad��� ama yazaca�� söylenen” bir yaz� için emni-yete ça�r�l���n�n ard�ndan eserlerindeki bu kesip biçmelere nas�l raz� oldu�unu kavramak zor olmasa gerek. Türk bas�n tarihinde sansür deni-lince yaln�zca II. Abdülhamid dönemini an�msayanlar, sansürden söz ederken 1923’ten 1954’e atlayanlar, söz konusu Tek Parti yönetimi oldu�unda her sis-temin kendini var etmek için totaliter bir rejime ihtiyaç duyma gereklili�inden yola ç�karak bu sansürü kabul edebi-lirler. Bense �imdi oturmu� alt�nc� s�n�f ö�rencilerime biraz da sesime Hayfa’ya yollanan Hasan’�n dram�n� hissettirecek tonlamay� vererek “Eskici” hikâyesini okuduktan sonra, ö�rencilerin gözle-rinde empatiden do�an hüznü gör-dü�ümde Türkçenin bu en güzel ör-neklerini vermi�, vatan hasreti çekmi� adam�n 16 y�l�n� sürgünde geçirmesinin ne kadar ironik oldu�unu dü�ünmekte-yim. Yoksa trajik mi demeliydim?

N. Ahmet Özalp, Oklar� K�r�lm�� Kirpi adl� kitab�nda Refik Halit Karay’�n eserlerini kar��la�t�rmal� bir biçimde inceleyerek yazar�n nas�l sansüre u�rad���n� gözler önüne seriyor. Özalp, bu çal��mas�yla Refik Halit’in muhalifli�inin bir söylenceden ibaret olmad���n� gösteriyor.OKLARI KIRILMI� K�RP�, N. AHMET ÖZALP, KAPI YAYINLARI, 195 SAYFA, 12 TL

N SAK�NE KORKMAZ

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI EDEB�YAT

29

Page 30: Kitap Zamanı

Kli�eler hakikat iken

ir varm�� bir yokmu�… Senin annen bir melek-

ken, sevgi her güçlü�ü yenerken, ben de�il de biz denirken “Size �erefli, namuslu, erkek bir ad b�rakabildim. Hiçbir zaman ba��n�z yere bakmayacakt�r. Bununla müte-selliyim, siz de bununla iftihar ede-ceksiniz” diyen bir adam varm��. ��te bu, o adam�n hikayesidir... O adam, ya�� pek de yetmeyen ben gibilere çok da tan�d�k gelmeyecek bir isim; Tevfik �leri. Adnan Menderes’le beraber Yass�ada’ya dü�enlerden, eski Milli E�itim Bakan� diye tan�tmaya kalksam –yine ben gibi- ‘apolitik ne-sil’ denenler için hemen iç k�y�c� ça�r�-��mlar� olacak ve ilgi düzeyini yüksek-te tutmay� ba�aramayacak; biliyorum. Kar�s�na ve çocuklar�na büyük bir a�k-la ba�l� olan ve bu a�k� ancak insan-l��a hizmet a�k�yla ‘tamam’ gören, en umutsuz anlarda bile kendinden emin olman�n verdi�i güvenle ba��n� dik tu-tan bir adam… Ma�duriyetleriyle va-kar� aras�nda öyle bir uçurum var ki i�te trajedi de oradan do�uyor.

‘ÖLÜM BELK� DE KURTULU�TUR’Tevfik �leri’yi tan�mak için en güzel yol belki de mektuplar�. (Ki Sad�k Yals�zu-çanlar da bu kitapta kendisini olabildi-�ince geride tutmu�, adeta bir belgesel kameras� gibi sadece �leri’nin e�i ve ço-cuklar�yla yapt��� görü�meyi ve mek-tuplar� aktarmay� tercih etmi�. Biz de öyle yapal�m.) Kendisi gibi Hem�in-li olan –o zamanlar- müstakbel e�i Vas-fiye han�ma ‘Hem�in k�z�’ diye hitap et-ti�i ve ‘Hem�inli Tevfik’ diye imzalad�-�� mektuplardan ba�lamal�. Daha o za-manlardan s�cak bir yuvay�, huzurlu bir memleketle e� tutan bu idealist insan �öyle seslenmi� sevdice�ine: “�ki köy çocu�u, aile için bir örnek olaca��z. Görenler haset ve g�pta etmi-yecekler. Bizi sevecek ve bizim mesut olmam�z� istiyecekler. Her gitti�imiz yerde hürmet ve sevgi bulaca��z. �yi in-sanlar olaca��z. �yi i�ler yapmak için ça-l��aca��z. Sen elimin bayra�� olacaks�n. Ben nas�l her f�rsat buldu�um zaman ve yerde köy insan�n�n hakk�nda, mahru-miyetlerinden bahsedeceksem, sen de köy k�zlar�n�n temiz, tertemiz ve dertli köy k�zlar�n�n konu�an dilleri olacaks�n. Her gitti�imiz yere sevgi ve �efkat götü-rece�iz. Sevgi ve �efkat, hürmet ve mu-habbet toplayarak bütün Anadolu’yu dola�aca��z. Sen benim büyük dert or-ta��m, ve en iyi arkada��m olacaks�n. ” Vasfiye han�m�n da hakk�n� teslim etmek laz�m; Yass�ada’da savunmas�n� “Ölüm, belki de kurtulu�tur. Memleke-

tin huzuru, benim ölümüme ve hapis-hanelerde çürümeme ba�l�ysa karar�n�-z� böyle verin.” diyen adam�n e�i olarak onun mektuplar� da çok farkl� de�il: “Allah sevgisi ve memleket sev-gisi, bu sevgilerin tad�n� bilmiyor, in-sanlar nelerden mahrum oldu�unun fark�nda de�il. Seni gördü�üm zaman da söyledi�im gibi bu halk için yorul-malar�m�z helal olsun”

MEMLEKET�M�Z YEKPARE B�R VARLIK DE��LOnlardaki bu memleket sevgisine ‘memleket’in verdi�i kar��l�k ise bi-raz kar���k. Ya da �öyle diyelim O�uz Atay gibi; memleketimiz yekpare bir varl�k de�ildir. Ba�l�ca iki gruba ayr�-l�r: �lki, memleketin gerçek sahiple-ri olduklar� iddias�yla olur olmad�k va-kitlerde ve biçimlerde ortaya ç�kanlar. �kincisi ise merhum �leri’nin zaman�n-da “Haso’lar Memo’lar”, daha yak�n tarihlerde ise “göbe�ini ka��yan bidon kafalar” diye adland�r�lan, hani plajla-ra ak�n ettikleri için ‘halk’�n denize gi-remedi�i ‘vatanda�’lar. Bu ikinci grup Tevfik bey ve onun gibileri hep sahip-lenmi�, desteklemi�. ‘Memleket’in di-�er parças�ndaysa hava, parçal� bulut-lu hep. �leri’nin hayat�nda ilk örne�i de Razgrat hadisesi diye bilinen vak’ada vermi�. 1930’da Bulgaristan’�n Razg-rat �ehrinde Bulgar gençlerinin Müs-lüman Türk mezarlar�n� tahrip etme-si üzerine Tevfik beyin de dahil oldu�u bir grup genç, protesto düzenler. Pro-testo, �stanbul’daki Bulgar mezarl���na çiçek ve çelenk b�rakmak gibi ‘medenî’ bir tav�rdan ibarettir. Ancak memleke-tin ‘gerçek’ sahiplerinin tepkisi, gençle-ri nezarete atmak olur! Tevfik beyin bu ‘sak�ncal�’ halle-ri, sonraki y�llarda da kudretli devle-tin gözünden kaçmayacakt�r! K�z� Ca-hide han�m�n Yass�ada’ya yollad��� mektuplardaki ‘sevgilim’, ‘hayat�m’ gibi hitaplar denetçinin k�rm�z� kale-mince çizilecek ve yan�na not dü�ü-lecektir; ‘ahlakî sukut tezahürü’! As�l ahlakî sukut tezahürüyse Tevfik bey ve arkada�lar� cezaevine nakledilirken Harp Okulu ö�rencilerinin, yüzlerine tükürtülmesi ve tekme tokat üzerleri-ne sald�rt�lmas�d�r ku�kusuz. Memleketin ‘gerçek’ sahipleri ipin ucunu o kadar kaç�rm�� ki Tevfik �leri’nin apar topar tutukland���, evi-nin didik didik arand��� ve kap�ya as-ker konup eve kimsenin sokulmad��� o gün, hani neredeyse �leri ailesini Türk bayra��na dü�man etmi�ler. Bütün bu zulümler neye yarad�; diye dü�ünecek olursak y�llar sonra, sadece inanan in-sanlar�n inançlar�n� peki�tirmeye yara-d���n� söyleyebiliriz. Yarat�c�lar�na, bir-birlerine, ülkelerine ve ideallerine…

Sad�k Yals�zuçanlar Vefa Apartman�’nda Menderes’le beraber Yass�ada’ya dü�en, Tevfik �leri’nin hayat�n� anlat�yor. Yazar, kitapta kendisini geride tutmu�, �leri’nin e�i ve çocuklar�yla yapt��� görü�meyi ve mektuplar� aktarmay� tercih etmi�.VEFA APARTMANI, SADIK YALSIZUÇANLAR, T�MA�

B EL�F TUNCA

‘Son Ad�m’a daha çok var

itaplar aras�nda ili�-ki kurman�n akademide

bin bir türlü yolu var, üs-telik buna gerek de var. Metinleri analo-jik ba�lant�larla ili�kilendirmek, “yeniden okuma”lara tâbi tutmak, ikili kar��tl�klar üzerinden sonuçlara varmak, akademi-lerin amentüsü olmal�d�r; -ço�u zaman iyi ki vard�rlar da. Fakat okuyucu için, ya-z�nsal herhangi bir ba� kurmak konu-sunda kendini zorunlu hissetmeyen oku-yucu için benzer türlerdeki metinler ara-s�ndaki görünür/görünmez ba�lar ol-dukça key� ve hadi diyeyim “güzel”dir. Kendi hesab�ma, son zamanlarda ne za-man iyi bir roman okusam, elim Mehmet Açar’�n Çok Uzaklarda Bir Yaz’�na gitti s�k s�k. Orada ad�n� bilmedi�imiz ama haya-t�n�n neredeyse tamam�n�, ‘güzel’ bir an-lat�c� mesafesiyle okudu�umuz karakte-rin haf�zas�, gençli�i, a�klar�, dönemin si-yasi atmosferi vs. o kadar canl�d�r ki, bir süre sizinle, gündelik hayat�n�z�n için-de ya�ar. Keza Cemil Kavukçu’nun, ben-ce Türk edebiyat�n�n en güçlü �ehir mo-nogra� lerinden biri olan uzun anlat�s� Angelacoma’n�n Duvarlar� da öyle bir me-tindir. Ve daha yak�n zamandan, yer yer yumru olup bo�aza tak�lan, kimi yerler-de insan�n içini kabartan, co�turan ama bunu neredeyse bir Marquez esteti�iyle yapmay� ba�arm�� Perper�k-a Söe [Gece Kelebe�i] isimli Haydar Karata� roma-n�. ��te as�l analojiyi, birazdan söz ede-ce�im kitapla bu kitap aras�nda kurmak niyetindeyim: Ayhan Geçgin’in, Metis Yay�nlar� taraf�ndan yay�mlanan üçün-cü roman� Son Ad�m, geçti�imiz günler-de okuyucu kar��s�na ç�kt�.

AZ YAZAN B�R YAZARAyhan Geçgin, kolayl�kla söylenebilir ki, “az yazan” bir yazar. Bunu asl�nda �öyle tashih etmek gerekebilir; “çok yazmaktan imtina eden” bir yazar ben-ce. Çünkü cümle cümle özenildi�i o ka-dar aç�k ki, Son Ad�m’�n yaz�m sürecinin uzun ve zorlu oldu�unu tahmin etmek güç de�il. Adeta bir üslup obsesyonuyla metni güçlendirmi� Geçgin; üslup de-nen �eyin bir roman boyunca gerilimi nas�l azalt�lmaz, göstermi�. Son Ad�m’�n zemin–mekân ili�kisi-ne dair bir güncel analoji daha kurmak mümkün asl�nda: Behçet Çelik’in –has-saten Diken Ucu’nda- �stanbul’u gibi bu �stanbul. Çelik de, kenardan, renksiz (rengi varsa bile renksiz), kendine has kokular�yla mevcut, roman�n/edebiyat�n çok da mekân� olmam�� mekânlardan harekete (hareket?) geçiriyordu karak-terlerini. Ayhan Geçgin de, Alisan’� [Ali

�hsan] Küçükçekmece’de, Bak�rköy’de, Çapa’da dola�t�r�yor. Alisan; babas�n� ve annesini kaybetmi�, babaannesiyle ço-cukluk evinde, Küçükçekmece’de ya�a-yan, üniversite için Eski�ehir’e gidip k�sa bir süre sonra okulu b�rak�p dönmü�, iç sesiyle a�z�ndan ç�kan sesler aras�n-da dünyalar kadar fark olan bir karak-ter. Uyumsuzlu�unun “�ehir”le bariz bir alakas� var; i�lerle, kad�nlarla, babaan-nesiyle, televizyonla, tozlan�p duran bir adet kitapla ili�kisi çerçevesinde gördü-�ümüz, dinledi�imiz Alisan roman bo-yunca “bir �ey” bekliyor. Geçgin, ikin-ci tekil �ah�sla [“sen” ile] büyük bir üs-lup tutturuyor; anlat�c�yla Alisan aras�n-da mesafe bir süre sonra belirsizle�iyor, belirsizle�mesinin “sorun” olaca�� yer-lerde, hemen devreye giriyor tekrar an-lat�c�. Çok al���k olmad���m�z ikinci tekil �ah�sla böyle bir üslup tutturmu� olma-s�nda da, evvelden söyledi�im, “obses-yon” ile bir tutarl� bir ili�kisi var kan�m-ca. Alisan, çok tan�d�k biri; Mersault’ya da benziyor, Selim I��k’a da, “Uyuyan Adam”a da, Zebercet’e de. Bu tan�d�kl�-��n içinde biricikli�ini de sab�rla örüyor. �ç sesi, ailesinin göçüne kar�� mesafesi, ailesiyle olan derin ili�kisizli�i, “onlar�n dili”, babaannesi, babaannesinin hasta-l���nda ya�ad�klar� ve Kader isimli kom-�u kad�n�n hayat�na giri�i. Metnin bü-yük k�sm�nda bekledi�i “büyük �ey” ba-baannesinin ölümüyle, “onlar�n dili”nin konu�uldu�u Tunceli-Bingöl aras�ndaki o ilçede ya�ad�klar� haline geliyor.

ZAMAN DE���SE DE ACI DE���M�YORBurada Geçgin ne kadar “sert” ve “gerçek”se, Karata� ayn� co�rafyada ama bu defa 38’deki k�r�mdan söz ederken ayn� ölçüde gerçeküstü ve büyülü bir dil kuruyordu. Uzak zamanlarda, ayn� co�-rafyada ya�anan olabildi�ine “sert” ve “gerçek” �eyin, iki ayr� kalemin elinden anlat�l���, sadece edebiyat için de�il, vic-dan ve insanl�k için de çok mühim ad�m-lard�. Karata�, bir küçük çocuk ile anne-sinin ya�ad�klar�n� anlat�yordu, Geçgin �ehirli olamam�� ama kesinlikle “oral�” da olmayan bir uyumsuz adam�n ya�a-d�klar�n� anlat�yor. Üslup de�i�iyor, metin de�i�iyor, zaman de�i�iyor ama mekân sabit kal�yor. Ac� ve zulüm de. Alisan, kitab�n sonunda i�kencecisine “Ama ne yaparsan�z yap�n insan� bir hiçe indirgeyemezsiniz. Gerçe�i mi istiyorsu-nuz, i�te gerçek: �nsan�n içinde ölümsüz bir �ey vard�r. �nsan�n içinde yok edilemez bir �ey vard�r.” diyor i�kence tezgâh�nda. Edebiyat, bazen insana güç verdi�i için de de�erli oluyor. Ayhan Geçgin’e Türkçe bilen herkes bir te�ekkür borçludur.

Ayhan Geçgin’in üçüncü roman� Son Ad�m, Metis Yay�nlar� taraf�ndan yay�mland�. Romanda �stanbul’un kenarda kalm��, renksiz, kendine has kokular�yla mevcut, edebiyat�n çok da mekân� olmam�� semtlerinden karakterler kar��m�za ç�k�yor.SON ADIM, AYHAN GEÇG�N, MET�S YAYINLARI, 264 SAYFA, 14 TL

K M. SA�D AYDIN

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN

30

Page 31: Kitap Zamanı

Çaresaz m�, çaresiz mi?

alide Edip Ad�var, Çaresaz’da Cumhuri-yet’le birlikte Do�u-

Bat� aras�nda daha da fazla s�k��an, modernle�me sanc�lar� çeken ka-d�n�n tüm bu de�i�imlerden asl�n-da pek de etkilenmeyen toplumsal rolüne vurgu yap�yor. Romanc�l�-��m�z�n en önemli temsilcilerinden biri olan Halide Edip’in kendine has üslubu ve zengin edebî diliyle k�sa-c�k bir metinde yans�tt��� toplumsal iklim dikkati çekiyor. Herkesin derdine deva, koca bir mahallenin s�k�nt�lar�na �ifa olan Me-diha, nam-� di�er Çaresaz. Halide Edip Ad�var’�n ad� üstünde kahrama-n�, çare bulan “Çaresaz”�n öyküsü, okuyucuya modernle�me yolunda-ki erken Cumhuriyet �stanbul’undan sahneler sunuyor. Halide Edip, ölü-münden üç y�l önce kaleme ald��� bu k�sa roman�nda a�k ve mant�k, imam nikâh�, resmi nikâh gibi kavramla-r� sorguluyor. Herkese çare olan, çare bulan bir kad�n�n çaresizli�ini anlat�-yor. Yazar�n sat�rlar�nda kahraman�n kendi derdine derman olamay���n�, teslimiyetini okuyoruz.

TEFR�KADAN BA�IMSIZ ROMANA 50 YILÇaresaz, 1961 y�l�n�n 24 Eylül’ünde Cumhuriyet gazetesinde tefrika edil-meye ba�lan�r ve yakla��k bir ay son-ra, 18 Ekim’de tamamlan�r. Kitap olarak bas�lmas� için ise on y�l geç-mesi gerekecektir. Halide Edip’in 1963’teki ölümünden sonra 1971 y�-l�nda yazar�n Akile Han�m Soka�� ro-man� ile bir arada okuyucuya sunu-lur. Ba��ms�z bir roman olarak Can Yay�nlar� taraf�ndan ilk kez yay�m-lanan Çaresaz için tarihler bu kez 40 y�l sonras�n�, 2011’i gösteriyor. Can Yay�nlar�, bu bas�mda Cumhuriyet gazetesindeki tefrikay� esas alm��. Bu metni seçmelerinin nedeni ise Halide Edip hayatta iken yay�mlan-m�� olmas�. Romanda sadele�tirme-ye gidilmemi�, 1961 y�l�ndaki metin aynen korunmu�. Kimi kelimelerin güncel kullan�mlar� sayfa altlar�na not dü�ülmü�. Roman�n kahraman� Mediha, an-nesini küçük ya�ta kaybetmesinin ar-d�ndan bir zamanlar sarayda önem-li konumda bulunan babas� taraf�n-dan büyütülür. Ülkedeki saltanatla beraber onlar�n hayatlar�ndaki sal-tanat da sona erer, zaman içinde el-lerinde avuçlar�nda ne varsa yitirir-ler. Bir süre sonra babas�n� da kay-beden Mediha, aile dostlar� Nikola-ti Efendi taraf�ndan yat�l� okula gön-

derilir ve ö�retmen s�fat�yla mezun olur. Mediha, ö�rencilerine dü�kün-lü�ü, kom�ular�n�n her derdine ko�-mas�, herkese yapt��� iyiliklerle ta-n�n�r. Mahalleli, bu genç ö�retmene Çaresaz ad�n� verir. Mediha, kendi-ni kom�u kö�kte oturan ihtiyar kad�-na vakfeder, ona yard�m için elinden geleni yaparken yolu çok geçmeden ihtiyar kad�n�n o�lu Münir’le kesi�ir. Kö�ke annesinin yan�na dönen Mü-nir ile Mediha aras�nda ini�li ç�k��-l� bir a�k ba�lar ve roman�n bundan sonras�nda Halide Edip’in, döne-min a�klar�na ve ili�kilerine tuttu�u aynaya yans�yanlar� görürüz. �mam nikâh�n�, resmi nikâh�, modern ili�ki-leri ele alan Halide Edip, o y�llar�n �s-tanbul ya�am�ndan sahneleri, ki�ileri de anlat�r. Çaresaz’�n ve Münir’in bir imam nikâh� ile birle�en hayatlar�n�n ini�-li ç�k��l� seyri, herkese çare olan Mediha’n�n bu ili�kideki konumu ve çaresizli�i dikkat çekicidir. Bu çare-sizli�in alt�nda bir “oldu�u gibi ka-bullenme” ve sorgulamama durumu yatmaktad�r. Modernle�meye çal��an bir toplumun, Cumhuriyet döne-minin genç ö�retmeni Mediha’n�n “geleneksel” teslimiyeti ve toplumsal de�i�imin ara bölgesinde kalm��l��� üzücüdür. Ancak daha üzücü ola-n� 50 y�l önce yaz�lm�� bu sat�rlar�n güncelli�ini hâlâ korumas�, toplumda benzer mevzular�n ayn� tazelikle de-vam ediyor olmas�. Evet, bu roman� bir �stanbul nostaljisi olarak okumak mümkün ama kad�n�n toplumdaki konumunda o günden bugüne çok büyük de�i�imler maalesef yok.

ROMAN VE KADIN Halide Edip’in romanlar� aras�nda özel bir yeri olan Çaresaz, onun ya�a-m�ndan ve hayata bak���ndan da izler ta��yor. Bir geçi� döneminin sanc�lar�n� çok yönlü ya�ayan Halide Edip, Cum-huriyet öncesinde ve sonras�nda kültü-rel ortamda ya�anan �iddetli depremleri en iyi bilenlerden biri olarak bu k�sa roman�nda kahramanlar�na yakla��-m�yla onlara bir misyon yükledi�i his-sini yarat�yor. Hem sadece onlara de-�il, roman�na da... Anlatt��� hikâye bu co�rafyadaki her birkaç kad�n�n ba��na gelebilecek, süregelen bir durum. Mo-dernle�menin getirdikleri, e�itim düze-yinin yükselmesi bu co�rafyada kad�n�n alg�lan���na h�zl� bir ivme kazand�rm�-yor. Do�u ile Bat�, eski ile yeni, mo-dern ile ilkel aras�nda s�k���p kalan bir toplumun tercüme-i hali olarak görülebilecek Çaresaz’� geçmi�e hap-setmemek laz�m. 50 y�l sonra ç�k�p gelmesi de bundan olsa gerek.

Halide Edip Ad�var, Çaresaz’da modernle�me yolundaki erken Cumhuriyet �stanbul’undan sahneler sunuyor. Yazar, ölümünden üç y�l önce kaleme ald��� bu k�sa roman�nda a�k ve mant�k, resmi nikâh gibi kavramlar� sorguluyor. ÇARESAZ, HAL�DE ED�P ADIVAR, CAN YAYINLARI, 88 SAYFA, 7,5 TL

H AY�E BA�AK

KÝ TAP ZA MA NI

31

ROMAN 7 MART 2011 PA ZAR TE SÝ

Page 32: Kitap Zamanı
Page 33: Kitap Zamanı

Hepimiz ‘Holokost’ kurban�y�z

orman G. Finkelstein’�n Ho-lokost Endüstrisi’ni okuduk-

tan sonra yazarla ilgili �unlar� dü�ündüm: Finkelstein, anne babas�n�n hat�ras�na sa-hip ç�kan, duyarl�, sad�k bir evlat; tarihin palavraya dönü�mesine gözünü kapama-yan sorumlu bir entelektüel; tarihi haki-katlerin ticari bir meta gibi pazarlanmas�-na kar�� duran yürekli bir ki�ilik; Yahudile-rin etkili bir bölü�ünün önce kendi hat�ra-lar�na sonra da tüm dünyaya kar�� yürüt-tükleri ak�l almaz bir endüstriye kar�� se-sini yükselten samimi bir inanm�� olma-l�… Baz� kitaplar�n kaderi böyledir; ya-zarlar�ndan yüreklilik isterler. Yaz�lacak-lar için çal��ma gayreti, sonras�nda ge-len bir �eydir. Nice çal��kan vard�r, yürek-li olamad�klar� için çal��kanl�klar� bir ses olu�turmaz kendileri ad�na. Finkelstein hem çal��kan hem de yürekli biri. Ayr�ca tespitleri ve yorumlar� çal��kanl���ndan, yüreklili�inden de ileride. Bilemiyorum, ben, “inanm�� biri” dedim onun için ama belki Amerikan Yahudilerinin ve �srail’in hali onu inanc�na kar�� so�utmu�tur. Bel-ki tam da bu sayede, çal��mas�nda onun da and��� gibi John Stuart Mill’in, “Sürek-li olarak sorgulanmayan do�rular sonun-da abart�larak yalanlara dönü�üp do�ru-lu�unu kaybeder.” sözleri onda kar��l���-n� bulmu� ve tam aksine inanc�n as�l bü-yü�üne, ç�kara, hileye, desiseye batma-m�� olan�na varm��t�r. Bu ve benzeri dü-�ünceler önemsiz de�ildir. Ancak Holokost Endüstrisi’nin okur kat�nda daha önem-li görülece�ini dü�ündü�ümüz yan�na ge-lelim biz: �kinci Payla��m Sava�� s�ras�n-da Yahudilere Nazilerin yapmaya çal��t��� soyk�r�m, daha sonra bizzat Amerikan Ya-hudileri ve �srail taraf�ndan manipüle edi-lerek küresel çapta nas�l bir siyaset ve tica-ret stratejisi haline getirildi, ona bakal�m...

HER �EY 1967 SAVA�IYLA BA�LADIFinkelstein’a göre Haziran 1967’de ger-çekle�en Arap-�srail sava��na kadar Amerika’da, Yahudilerin �kinci Payla��m Sava�� s�ras�nda ya�ad�klar�na ili�kin has-sasiyetler, soyk�r�mdan ticari ve siyasi ç�kar elde etme arzusu do�urmu� de�ildi. Hatta �srail, Amerikan Yahudilerinin pek az�n�n a�z�na ald��� bir kelime idi. Amerika’n�n Ortado�u’daki emelleri Araplar� gözden ç�karmay� akla getirmiyordu. Ne zaman ki Arap-�srail sava�� �srail’in ezici üstün-lü�üyle sonuçland�, i�ler tamamen de�i�-ti. Amerikan Yahudileri bunu derhal f�rsat bildi. Tarih boyunca Yahudilerin maruz kald��� sürgün, katledilme anlat�lar� olan ‘holokost’, sadece ‘Nazi Holokost’una in-dirgendi ve i�te bundan sonra pazarlama stratejileri birbirini izledi. Almanya’n�n

verdi�i altm�� milyar dolarl�k tazminat, Amerikan Yahudilerinin el çabuklu�uyla, türlü yolsuzluklarla da��t�ld�. Nazi soyk�-r�m�n� uzaktan seyredenler bile ‘gazi’ sa-y�ld�. �� ba�arma sanat�n�n incelikleri ser-gilenerek meselenin en uza��nda olan-lar en büyük paylar� ald�lar. Holokost, ke-limenin tam anlam�yla, çe�itli yan sanayi-leri de olu�turulan bir endüstriye dönü�tü. Öyle ki bu i�i pazarlayanlar, limuzinlerle götürüldükleri salonlarda saatine binlerce dolar al�p a��tlar yakt�lar. Bunlar kitaplar-da da kar��l���n� bulmakta gecikmedi. �lk büyük holokost aldatmacas�, Polonya göç-meni Jerzy Kosinski’nin kaleme ald��� Bo-yal� Ku� roman� oldu. Kosinski, en dikka-te de�er holokost �ovmeni Elie Wiesel’in performans�na para yetiremeyeceklerin ça��rd�klar� ikinci ad olmaya kadar yüksel-di. Kendi deyimiyle ‘tenzilatl� Elie Wiesel’ oldu. Kitaplar�, kitaplar izledi. Da��t�lan tazminatlarda aslan pay� hahamlara, önde gelen Yahudi önderlere ve tabii en ba�ta Arap dünyas�ndaki Yahudi cemaatlere ak-tar�ld�. Yahudilerin �kinci Payla��m Sava-�� s�ras�nda ya�ad�klar�n�n hat�ras� olarak görülen ne varsa bizzat Amerikal� Yahudi elitleri taraf�ndan paraya çevriliyordu.

GEÇM���N ANLA�ILMASI DE��L, BUGÜNÜN MAN�PÜLE ED�LMES�Sonunda bu endüstri, Yahudi hat�ralar�-n�n istismar�n� da a�arak siyaset ve ticaret çark�nda önce dogmala�t�, sonras�ndaysa kurumsalla�t�. Amerikan Yahudileri ve �srail’in küresel çapta geçim ve bask� kay-na��na dönü�tü. Bu gibi hususlarda sa�-duyulu görü�leriyle tan�nan �srailli yazar-lardan Boas Evron’un, Nazi holokostu meselesinde “gerçek hede� n geçmi�in tam olarak anla��lmas� de�il, bugünün manipüle edilmesi” oldu�u yönündeki tespitleri dikkat çekicidir. Tahmin edilebilece�i gibi Holokost’u, yeryüzünde bugüne kadar ya�anm�� e�i benzeri olmayan bir hat�ra olarak insan-lara sürekli hat�rlatarak kendi yapt�kla-r� nice k�y�m� örten �srail’in ve Amerika Yahudilerinin kar��s�nda Norman G. Finkelstein’�n yazd�klar� rahats�z edici ol-mu�tur. Finkelstein, bir gazeteci gibi de�il gerçek bir akademisyen titizli�iyle olup bi-tenleri gözler önüne seriyor. Okurun bir-çok ayr�nt�y� görmesini bu sayede müm-kün k�l�yor. Annesini hat�rlayarak kaleme ald��� çal��mas�ndaki �u dü�üncelerin ge-reken yank�y� bulmas�n� dileyelim: “Art�k kalplerimizi insanl���n geri kalan�n�n çek-ti�i çilelere de açman�n vakti geldi de ge-çiyor. Annemden ö�rendi�im en önemli ders budur. (…) Afro-Amerikal�lar�n, Vi-etnaml�lar�n ve Filistinlilerin çekti�i çileler kar��s�nda annemin inanc� hep �uydu: Hepimiz holokost kurbanlar�y�z.”

Norman G. Finkelstein, Holokost Endüstrisi’nde, II. Dünya Sava��’nda Nazilerin Yahudilere yapt��� soyk�r�m�n daha sonra Amerikan Yahudileri ve �srail taraf�ndan nas�l küresel çapta bir siyaset ve ticaret stratejisine dönü�türüldü�ünü anlat�yor. HOLOKOST ENDÜSTR�S�, NORMAN G. FINKELSTEIN, ÇEV.: U. UMUT BULSUN, KIRMIZI KED�, 232 SAYFA, 16 TL

N CELAL FEDA�

KÝ TAP ZA MA NI

33

TAR�H

272

sayf

a

������������ �����������������

����������� ���Em. Askeri Hakim

:;<;����)��������-��'� �������������2��0�����������������%�����:=�� �����:;8>����5�����������%�� ���% ��������������:;;<����#�����#�� ���?0 ��@� ���#�''���� ��#%�������������� ���5������������������%�� ����� A���������:;;8������� ������� ������� �����������������'���������

!� ��(�������������������� �� "���������������������������������������������������������������� B���� � ������������0����������

C��������������������� �����0 �(�������$�������� �������"�������������$��������� � ��� �����

@���0 � ����� $��������������������������������

& ��������� ������ ���������'��������$� ���

@����4�������1 ������������ ���� � ������������

) ��(�(��%�������� �������� �������� �� ���"����������������������������������������������������������� ��� ������� ���������

@���0 � �������������������� ���������������

"� � ��#�����$ ��%��&��'�(���)��"���� ��/�������� ����������������������� ���"�������0 �(��� � ��������������� ����� B�5���������������������������% ��C��?0 ������ ���"��� ��������

������������ ������0������% ����

0212 551 32 25www.nesilyayinlari.com

� � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � �

AKTÜEL

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝ

Page 34: Kitap Zamanı

Hollywood’da daimi bir amatör

az�lar�, neden bilinmez, ne yaparlarsa yaps�nlar cezas�

bitmeyecek büyük bir suç kamburuyla ya�ar. Necip Faz�l’�n ifadesiy-le “al�rken dilenci, verirken borçlu”durlar. Kimileri emekli albaylar�na tutunmaya çal���r kimileri de hayal dünyas�n� yurt edinir. Ortak noktalar�n� biraz da yaln�z geçmi� çocukluklarda arayabiliriz. ��te Martin Scorsese onlardan biri… Hollywood’un efsane yönetmenle-rinden birini, bir auteur’ü, Oscarl� bir si-nemac�y� böyle ac�nas� �ekilde takdim etti�im için �a��rmadan önce hikâyesine bir göz atman�z� öneririm. Ast�ml�, eve t�k�lm��, c�l�z çocuk biraz daha büyüyüp sokaklara ç�kt���nda kar��s�nda ahbap-l�k etmek için sadece mafyay� ve çete-leri bulacak. �çinden gelen sese kay�ts�z kalamay�p rahip olmak üzere ilahiyat fa-kültesine gidecek ancak düzeni bozdu-�u gerekçesiyle bu ‘kutsal’ yerden de ko-vulacak… Hollywood’un ne eksi�i var; o da elbette bu genç, nanemolla tipli ve ille de kendi dedi�ini yapmak isteyen, üs-telik kendi dedi�i de hep bilinen –yani para getiren- kal�plar�n aksine olan ada-m� önce epey süründürecek. O kadar ki Scorsese “Bir daha bu ülkede film yap-mayaca��m” bile diyecek. Aile hayat�-n� unutmayal�m; birbirinden orijinal üç evlilik… Ve 1969’dan beri film yapan Scorsese, 1980’den beri aday gösterildi-�i Oscar’�, 2006’da Köstebek’le alacak!

‘BU ADAM BA�TAN A�A�I B�R DRAM’Filmlerinde aksiyon, �iddet ve hatta kan öne ç�ksa da onun için aslolan ‘karak-ter’ ve bunda �a��lacak bir �ey yok. Ka-rakterin, özellikle de bütün içinde ayr�k-s� kalan karakterin ne demek oldu�unu küçükken idrak etmi� biri çünkü o. Bir kavgada yerde kanlar içinde yatan ada-ma a�abeyinin “Amaan, Yahudi’nin teki i�te!” dedi�ini de, Be�inci Bölge yüzün-den �rlandal�lardan nefret edildi�ini de, 50 sentlik çal�nt� di� macununu 19 sen-te satan Türkleri de iyi hat�rl�yor. Ve ta-bii, Amerika’n�n içinde bir �talyan olan kendini… Kendisiyle 1989’da bir röpor-taj yapan Chris Hodenfield’�n deyi�iyle, “Bu adam ba�tan a�a�� bir dram. �yi e�i-timli, kültürlü ve dikkate de�er derece-de hassas ve idealist bir adam, fakat �id-det dolu ve kendi kendine zarar veren bir geçmi�in itiraflar�yla sizi sarsabiliyor. Hemen ard�ndan �en �akrak ama çabuk parlayan enerjisiyle her �eyi silip süpü-rüyor; dünya ve içindeki her �ey büyük bir oyun sahnesi gibi görünüyor”. Bu ‘nedensiz’ görünen dram, film-lerinde de ayn� ‘nedensiz’likle yer bu-luyor. Onun için, sürekli kaybetti�i hal-de bilardo oynamay� b�rakmayan bilar-

docunun hikâyesi Paran�n Rengi’ni yap-mas�n�n tek sebebi de bu. Ya da “K�z-g�n Bo�a”n�n hikâyesi: “�u suçluluk… Lütfen bunu anlay�n, belirgin bir ey-lemden kaynaklanm�yor, karakterin bir k�sm�, bir parças�. E�er bu suçluluk siz-de kal�t�msal olarak varsa ondan kaç-ma �ans�n�z nas�l olabilir? E�er en de-rininizde de�erli olmad���n�za inan�yor-san�z ne yapabilirsiniz? Lanetlenmi�-siniz demektir de�il mi?” Bu durum-da Scorsese’nin, Taksi �oförü’nü, ‘siyasî olmaktan çok Dostoyevskivâri bir film’ diye nitelemesine de �a�mamak gerek. �u manzara bir yandan da Scorsese ile Zeki Demirkubuz’un karde� olabilece�i dü�üncesi uyand�rm�yor de�il. Hatta bir ara yapt���m “Zeki Demirkubuz kana-yan bir yarad�r, Nuri Bilge Ceylan kabu-�u ka��yand�r” mukayesesinin sa�lama-s�n� da vermi� oluyor. Küçüklü�ünde evden ç�kamad�-�� için akl�ndan sahneler geçiren ve ak-l�ndan geçirmekle de kalmay�p bunlar� kâ��da döken bu ‘enteresan’ adam, y�l-lar sonra da ayn� �eyleri yapmaya devam etti. Yine her filminden önce en ince ay-r�nt�s�na kadar storyboard’lar�n� çizdi ve yine her hikâyede asl�nda önce ve esas olarak kendini anlatt�. Aç�ksözlülü�ü ek-sik olmas�n, kendisi de itiraf ediyor zaten bunu: “�� her zaman gelip filmde ken-dimi görüp göremeyece�ime dayan�yor; e�er kendimi ifade edebiliyorsam bunun bir sözcüsü, bir arac�s� oluyor. Alegori, i�te film benim için bu demek.”

SCORSESE’N�N 25 YILIGerçi yine de her sözüne körü körüne inanmamak gerek zira o da her sözü-nü hemen bir sonrakiyle tekzip etmek zorunda hissediyor kendini neredeyse. Ama her sinemac�n�n kula��na küpe olacak �u sözlerini bir kenara not etmeli özenle: “Kendini hayat tarz�nda k�s�nt� yapmaya haz�rlamal�s�n. Paran�n ol-mad��� zamanlara al��mak zorundas�n. S�rt�n� yaslaman gereken tek �ey kendin ve yetene�in. Anlams�z �eylere tak�l�p kalma. Uçaklara, görü�melere ve bütün bu �eylere al��ma. Sana her birinin için-de üç telefon olan dört tane karavan ve-receklerini söylerler. Fakat film yapmak için gerekli olan bu de�il. Önemli olan kendi içindeki gerçe�i koruman ve ken-di gerçekli�ini yitirmemen. Bütün bunlar nas�lsa filmde aç��a ç�kacakt�r.” 1973’ten 1998’e Scorsese ile yap�lan röportajlardan ve görü�meler sonras� ya-z�lan yorumlardan olu�an Martin Scorsese kitab�ndan bir not da sinema yazarlar�na, sinema muhabirlerine; New York Times’tan Guy Flatley’nin 1976 tarihli yaz�s�, nas�l portre yaz�l�r, insan hikâyesi somut bilgi-lerle nas�l harmanlan�r, ele�tiri nas�l yap�l�r gibi konularda adeta bir ders!

Martin Scorsese kitab�, ünlü yönetmenle 1973-1998 y�llar� aras�nda yap�lan röportajlar� ve bu görü�meler sonras�nda yaz�lan yorumlar� bir araya getiriyor. Okuru Scorsese’nin çocuklu�una da götüren çal��ma, ilginç bir sanatç� portresi koyuyor ortaya…MARTIN SCORSESE, PETER BRUNETTE, ÇEV.: SERAP I�IKÇIUS, AGORA K�TAPLI�I, 25 TL, 368 SAYFA

B GÜNSEL� I�IK

Bir imkân olarak tasavvuf

asavvuf hareketleri ile Ana-dolu topraklar�n�n tarihsel, kültürel ili�kisi önümüze bu-

günü, hatta bir kavramsalla�t�rma olarak “Anadolu Ruhu” dedi�imiz “maya”y� çözümleyebilecek külliyat aç�yor. Fark-l� inanç alanlar� ve etnik aidiyetlerin bir arada yüzy�llard�r ya�ayabilme becerisinin ana omurgas�n� olu�turan bilgi’nin tasav-vuf oldu�unu, tasavvuf ö�retisinin ancak bu tarihsel tecrübeyi in�a edebilece�ini görmemiz gerekli. Mahmud Erol K�l�ç’la de�i�ik bas�n organlar�nda tasavvuf, ezo-terik yap�lanmalar ve bu bilgi/bilme alan� ile ilgili kavramlar üzerine yap�lan söy-le�ilerden olu�an Anadolu’nun Ruhu adl� kitapta genel olarak tasavvuf teori ve pra-ti�ine yönelik önemli aç�klamalar bulmak-la beraber, özellikle üzerine bast���m�z bu topraklar�n karde�lik mayas�n� olu�turan ruhun hangi kanallardan beslendi�ini de ö�reniyoruz. Çünkü Endülüs’ten kalk�p Kahire’ye gelen �bn Arabi’nin din d��� olmakla suçlan�p öldürülmek istenmesi kar��s�nda, ayn� büyük �ahsiyetin Konya önlerine var�nca Sultan taraf�ndan �ehrin giri�inde selamlanmas� gerçe�i var ortada.

B�R �MKÂNLAR B�R�K�M�: TASAVVUFSadece �bn Arabi de�il, Bosna’dan Horasan’a kadar birbirinden kilometre-lerce uzakl�ktaki memleketlerden kopup gelen erenlerin, velilerin, dervi�lerin ade-ta merkez gibi alg�lad�klar� Anadolu top-raklar�n� bir ilgi ve kabul co�rafyas� haline getiren ruhun nereden yap�land���n� kav-ramak, önemli oranda ezoterik hareketle-rin buralardaki geçmi�ini bilmekle de ba�-lant�l�. Söyle�ilerden ö�rendi�imize göre Anadolu’nun �slamla�mas�ndan evvel-ki dönemlerinde de buralardaki ba�kaca inanç alanlar�n�n ezoterizm üzerinden ge-li�tirdi�i bir evren ve insan anlay��� mevcut. Mahmud Erol K�l�ç, kitab�n muhtelif yerlerinde tasavvufun günümüz dünyas� için bir imkânlar birikimi oldu�unu özel-likle yineliyor. Bat� medeniyetinin ideoloji biçiminde yap�land�rd��� ve kendisi d���n-daki topraklara tahakküm edici bir zihni-yetle dayatt��� bilgiyi, salt materyalist s�n�r-lar içerisine hapseden yeni ya�am alg�s�-n�n bugün art�k insan� ontolojisinden ko-part�p nesnele�tirdi�ini kolayl�kla söyleye-biliriz. Nietzsche’nin dedi�i gibi, ayd�nlan-mac� ak�l modernizme do�ru savrulurken yeryüzünde “Tanr�’y� öldürdü”. K�l�ç, bir söyle�isinde modernizm ideolojisinin ar-keolojik kaz�s�n� yaparken bu mesele ile de ilgili önemli bir okuma aç�yor önümü-ze. O da: Ezoterizmin as�l mekân�n�n M�-s�r ve Babil’deki bilgelik okullar� oldu�u, buradaki bat�nî tasavvurun gördü�ümüz nesneler dünyas�n�n as�l, öz olmaktan öte bir görüntüler, semboller dizgesi biçimin-

de alg�lanmas� gerekti�i, bu okuman�n usta-ç�rak ili�kisi içerisinde �ekillendi�i ve en önemlisi, ö�retim sistemati�inin yaz�ya geçirilmekten kaç�n�ld���d�r. Yaz�ya geçirilme meselesinin çok önemli bir paradigmay� i�aret etti�ini vur-guluyor K�l�ç. Çünkü yaz�ya geçirmek, ka-y�t alt�na almak, s�n�rlamak demektir ve hakikat/öz kay�tl� olmayanda, s�n�rland�-r�lmayandad�r. Dolay�s�yla ezoterizmle iç içe geçen felsefe, kayna�� olan Do�u’dan Bat�’ya/Yunan’a ta��n�p yaz�ya geçirilerek bozuldu, alg�lama biçimi belirli bir alana s�-k��t�r�ld�. Yani evreni bir bütün �eklinde ta-n�mlayan M�s�r, Babil felsefesi parçaland�, ya�ant� �eklinde yap�lanan di�er yar�s� bo-zuldu ve inisiyatik, ezoterik taraf� kalmayan bir kopmayla yeni bir felsefi doktrin orta-ya ç�kt�. Oysa otantik ezoterizm d��taki gö-rüntünün var olmad���n�, as�l kayna��n içte yer ald���n�, d��taki s�rlar� ancak içi bilmek-le çözebilece�imizi söyler. Yaz� da d��’a ait bir semboldür ve salt yaz�/metin üzerinden in�a edilen insan/evren okuma biçimi art�k s�n�rland�r�lm��t�r. �ç’e nüfuz etmeyi mani-püle etmi�tir bir anlamda. Bugün özellikle Bat�’da ezoterik ha-reketlere yönelik ilginin artmas�, ayn� za-manda bir ideoloji olarak modernizmin vaat etti�i bütün uzant�lar�n insano�luna trajedi ve mutsuzluk getirmesinin bir so-nucudur. Bat� için, yaz�ya geçirilerek bozu-lan otantik felsefenin temsil etti�i okuma biçimine geri dönmeye çabal�yor da de-nilebilir. Medeniyeti salt maddi unsurla-r� ile aç�klayan, metafizik olanla/gelenek-le aras�na bir duvar örerek, insan� yeryü-züne tanr� yapmaya çal��an hümanizm ve ayd�nlanma dü�üncesinin insana b�rakt��� �izofreni, ayn� zihniyetten beslenen mo-dern psikolojiyle ve ba�kaca bilimsel oda-larla iyile�tirilecek bir �ey de�il art�k. Dola-y�s�yla tasavvuf üzerinden geli�en müthi� bir �slam alg�s� söz konusu bugün Bat�’da.

ANADOLU’NUN MAYASIK�l�ç, Bat� medeniyetinin içinde bulundu�u bu durumun, büyük insanl�k âleminin kur-tulu�u için tasavvufla yeniden in�a edilebi-lece�ini belirtiyor ve bunu önemli bir imkân olarak öneriyor. Ku�kusuz Anadolu’nun ruhunu terkip eden maya bizler taraf�ndan da yeniden ke�fedildikçe, birçok çat��ma alan�n�n, de�i�en paradigma ile beraber geleneksel havzas�na oturaca��n� da söy-leyebiliriz. Bu ba�lamda Malatya’da 10 y�l ya�ayan �bn Arabi için dernekler kuran gü-nümüz Bat�l� çevreleri kar��s�nda, bizlerin de tasavvuf ile irtibat�n�n yeniden kurulma-s� gerekiyor. Mahmud Erol K�l�ç’�n Ercan Alkan taraf�ndan bir araya toplanan ve bahsetti�imiz meseleler ba�ta olmak üzere, birçok derinlikli tart��ma alan�na ili�kin ce-vaplar�n yer ald��� Anadolu’nun Ruhu isimli kitap, ayn� zamanda kendimizi ke�fetme-nin de kap�lar�n� aral�yor.

Mahmud Erol K�l�ç’la tasavvuf ve ezoterik yap�lanmalar ile ilgili kavramlar üzerine yap�lan söyle�ilerden olu�an Anadolu’nun Ruhu adl� kitap, üzerinde ya�ad���m�z top-raklar�n karde�lik mayas�n� olu�turan ruhun izini sürüyor. ANADOLU’NUN RUHU, MAHMUD EROL KILIÇ, SUF� K�TAP, 232 SAYFA, 13.5 TL

T SELÇUK KÜPÇÜK

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI TASAVVUF-S�NEMA

34

Page 35: Kitap Zamanı

�ki usta bir dünya

azarlar�n, ressamlar�n, mü-zisyenlerin, i�lerini be�enip

takip etti�imiz sanatç�lar�n hayatlar� bizi ne kadar ilgilendirir? S�k s�k yap�tlar�nda karakterinden, ya�an-t�s�ndan izler arad���m�z sanatç�ya olan merak�m�z, onun için çizdi�imiz duyarl�, iyi niyetli ve zeki portrenin do�rulu�una ili�kindir. Bu yüzden sanatç� mektupla-r�n� okumak, hem bir döneme tan�kl�k etmek hem de onlar� daha yak�ndan ta-n�mak ve özel dünyalar�na konuk olmak bak�m�ndan çok keyifli. Haylaz ve duyarl� iki sanatç�: Yüksel Arslan ve Ferit Edgü. Sahip olduklar� zekây�, duyarl���, heyecan� ve kalemi ‘insan’�n hallerini yazmaya ve çizme-ye yormu� iki dost. Ya�ad�klar� ça�� ve insanl�k tarihini dü�ünen, çevrelerin-de olan biteni duyan, kendi dillerinde duyuran, ürettikleri sanatla salt estetik hazdan fazlas�n� vaat eden, bugün ken-di alanlar�nda ba�ar�lar�ndan sual olun-mayacak iki sanatç�.

50 YILLIK DOSTLUKTan��malar� 50’li y�llar�n sonuna dayanan bu iki dost, 70’lerden 2008’e kadar geçen zaman içinde birbirlerine mektup yaz-m��lar. Bu zaman�n büyük ço�unlu�un-da Arslan Paris’te; Edgü ise �stanbul’da. Arada do�an ve büyüyen çocuklar, geçi-rilen hastal�klar, kaybedilen dostlar, ya-y�mlanan kitaplar, Paris-�stanbul ara-s� gönderilen yeni yay�nlar var; bir de Arslan’�n bu mektuplarla dindirdi�i öz-lemi. Mektuplarla kar��l�kl� al��veri� ettik-leri ruhsal yo�unluk ve co�ku, Türkçenin olanaklar�yla bir kelimeye bin anlam yük-leyerek ifade edilmi�. Arslan ve Edgü’nün mektuplar�n� okumak, bir dostlu�a tan�kl�k etmenin yan�nda, iki ozan�n at��mas�n� izlemenin co�kusunu duyumsat�yor. Yüksel Arslan resminin nas�l bir entelektüel sürecin ürünü oldu�u, tutarl� ve tutkulu evrele-rini gözlemek... Ferit Edgü’nün iyi niyetli ve cesur yay�nc�l���... Y�llar içinde Arslan ve Edgü’nün de�i�en ve hiç de�i�me-yen yanlar�... Türkçenin afiyetle yenilip yutuldu�u bir mizah... S�k� bir edebiyat zevki ve sokak a�z�n�n, dili kullan�rken yapt�rd��� cilveli, ne�eli çal�mlar... Bir yandan bu büyük dostlu�a özenirken bir yandan da ayn� dili konu�man�n dil’den öte bir hal oldu�unu sezinleyeceksiniz... Daha da görecekleriniz: Yüksel Arslan’�n özlemini ve Paris’le �stanbul aras�nda kalmay�p Paris’te �s-tanbul kafas�nda kald���: “Bu Bat� kül-türünden ben alaca��m� ald�m (senin de çok iyi bildi�in). G. Bataille’�n, ‘kendimi çürümü� hissediyorum ve dokundu-�um her �ey çürümü�’ sözüne inan-

mayal� y�llar var (nedenini sen bilirsin). Umudum var, hem de çok, ayr�ca ‘Bat� kültürü’ önünde hiçbir saplant�m yok. Kitap Ada Yay�nlar�’nda, �stanbul’da Baba Türkiye’de ç�kar.” Ferit Edgü’nün bugüne kadar hiç bil-medi�iniz muazzam argosu ve keskin mizah�: “Asl�nda saçk�ran d���nda bir s�r-r�n�z oldu�unu da pek sanm�yorum. Ya da varsa, onlar� e��ek cennetine beraberi-nizde götüreceksiniz ki, orada sizinle kar-��lamayaca��m için bunlar� hiçbir zaman (çok �ükür) ö�renmemi� olaca��m.” Yeni bir yap�t�n heyecan�... Yazarla çizerin, birbirlerini de�erlendirmeleri: “[Edgü]‘Bir yazar, bir çizer, yap�t�n� sa-n�r�m, yarat�� süreci içinde birkaç ki�i için yazar-çizer. (Ya da hiç kimse için. Ayn� �ey) �lk yarg�c� kendisidir. (Son yarg�c� da) Ama her zaman (san�r�m) birkaç ki�i var-d�r ki, onlar�n yarg�lar�, dü�ünceleri, ya-zan için ‘özel’ bir anlam ta��r. Sen benim için bu ki�ilerden biri oldu�un için, O için söylediklerin yüreklendirdi beni.” Ferit Edgü, Yüksel Arslan’�n edi-törü/yay�nc�s�d�r da. Bu yüzden mek-tuplarda s�k s�k bir kitab�n haz�rlanma a�amalar�n� da izliyoruz. Arslan, Ferit Edgü’nün kendisi için yazaca�� yaz� üzerine �öyle yorum yap�yor: “Kal�n ve zengince bir yaz� yazman sevindirir beni. Çünkü ‘Bir Dönem’ de�il! Dönme Dolap! Eyüp mezarl�klar�nda yakalan-m�� bir Arslan yavrusunun, bugün ya�-lanm��, uysalla�m�� haliyle Paris Hay-vanat Bahçesi’ne dü�ü�üne kadar, tüm dönemlerini ve maceralar�n� içeren, bir kitap! (Mukaddes ve karides)”

YAZI DEMEK YALNIZLIK DEMEKUzun yaz��malar, fikir al��veri�leri, çi-zimlerin ve yaz�lar�n seçilmesi, der-lenmesi derken nihayet bas�lan bir kitab�n verece�i heyecan, bir sergi-nin tamamlan�p aç�lmas�, bir sine-ma filminin galas� gibi inanmas� güç bir payla�ma hikayesidir: “‘Sevgi-li Ferit, Allah’tan ve Peygamber’den bu kitab�n ilk fasikül ve kapa��n� gör-düm. Birdenbire elime geçseydi kalp-ten gidebilirdim (Murad�ma ermeden ve mürüvvetimi görmeden). Nefis ve korkunç bir kitap oluyor! (ilerde yeni övgülerimi beklemen gerekir). Kita-b�n içinin ozalit kopyas�n� da sab�rs�z-l�kla bekliyorum. Bu arada dokuz mu doksan m� do�ururum, oras�n�...” Ferit Edgü, bir mektubunda �öyle diyor: “Yaz� demek yaln�zl�k demek. Ama iki yaz�, iki yaln�zl�k de�il de bir birlik demek”. Bu birli�i okurla pay-la�an yazarlar�n cömertli�ine �ükran duyarken, bu enfes içeri�in çok da özenli bir bask�yla bulu�mam�� olma-s�na hayretimi dile getirmeden ede-miyorum.

Bir ressam ve bir yazar�n, Yüksel Arslan ile Ferit Edgü’nün 1970’li y�llardan 2008’e uzanan zaman içinde birbirlerine yazd�klar� mektuplar kitapla�t�. Eser, bir dostlu�a tan�kl�k etmenin yan�nda, iki ozan�n at��mas�n� izlemenin co�kusunu duyumsat�yor.MEKTUPLAR 1957-2008, FER�T EDGÜ - YÜKSEL ARSLAN, K�TAP YAYINEV�, 271 SAYFA, 20 TL

Y GÖK�EN BU�RA

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI MEKTUP

35

Page 36: Kitap Zamanı

36

KÝ TAP ZA MA NI ÇOCUK 7 MART 2011 PA ZAR TE SÝ

o�u insan resim yapmak-tan büyük zevk duyar ama bunun bir yetenek

i�i oldu�unu dü�ünmekten de kendini alamaz. Gerçekten çizgilerle, f�rçayla, renklerle bir sanat eseri ortaya ç�karmak bir yetenek i�i olabilir ama sevdikleri hayvanlar�n ve masal kahramanlar�n�n resimlerini çizivermek yeteneksiz ol-du�unu dü�ünenlerin de hakk�d�r. Ve resim çizme yetene�ine sahip olmad�-��n� dü�ünenler de kendilerine bir �ans vermelidir. Nas�l m� olacak bu? Asl�nda resimler birtak�m geometrik �ekillerden olu�ur. Bir nesneye bakt���n�zda onun içine gizlenmi� kare, dikdörtgen, üç-gen, daire ve elipsleri görebiliyorsan�z resim çizmek kolayla��r. Hatta belki de resme ba�laman�n ilk ad�m�d�r bu. Peki, o �ekiller nas�l kendini gösterecek bize? Deneyimlerle, sahip oldu�umuz görsel alg�y� geli�tirebilir, çevremizde gördü-�ümüz nesnelerin çerçevelerini hacim-lerini, büyüklüklerinin birbirine oran�n� kavrayabiliriz. Biraz da çabayla belirli bir düzeye getirilebilir resim görü�ü.

RES�M NASIL Ç�Z�L�R?Mavi Bulut Yay�nlar�’n�n yay�mlad��� Çizim Teknikleri, Hayvanlar ve Masal Kahramanlar� isimli kitap çocuklarda resim yapma iste�i uyand�racak cins-ten. Kitapta, bir resmin ad�m ad�m nas�l yap�laca�� gösteriliyor. Mesela bir at m� çizeceksiniz, üç basit �ekil ve dört çiz-gi ile ba�l�yorsunuz resminize. Bacak-lara hacim verip kulaklar� ve kuyru�u çiziyorsunuz, kö�eleri biraz yuvarlak-la�t�r�p suluboya paletinden at rengini

de buldunuz mu, i�lem tamam. Dört ad�mda at çizebilirsiniz. At resminin içindeki geometrik �ekilleri de ke�fedi-yor insan. Belki de çizmeye ba�lay�nca her nesnenin asl�nda basit çizgilerden, �ekillerden, bunlar�n birle�mesinden meydana geldi�i dü�üncesi iyice iç-selle�tirilecektir. Sadece 62’den tav�an yapabilen biriyken iki kare bir daireden palyaço yapmay� ö�renebilirsiniz. Kitab�n mesaj�: Resim yapmay� ö�-

renmek dü�ündü�ünüzden daha basit ve e�lenceli bir i�. Kitaplarda, televiz-yonda gördü�ümüz kahramanlar�n re-simlerini çizebiliyor olmak da ayr� bir zevk. Çizimler basit �ekilleri birle�tire-rek nas�l resim olu�turulabilece�ini gös-teriyor. Kitapta resimler basitten kar-ma���a do�ru ilerliyor, ancak bir çocuk ho�una giden sayfadan da ba�layabilir. Kitap yaln�zca resim konusunda özel bir yetene�e sahip olanlar için de�il, bir �eyler çizmeyi seven, çizginin, desenin, rengin albenisinden ho�lanan ama bu konuda eline karakalemi, f�rçay� alma-ya cesaret edemeyen tüm çocuklar, hat-ta yeti�kinler için... Çocuklar için düzen-ledi�i resim atölyelerinde onlar� çok ya-k�ndan gözlemleyen Rosa M. Curta ki-tab� haz�rlarken çocuklar�n oyun ve ö�-renme becerilerini de dikkate alm��.

�STED���N�Z RENGE BOYAYINResim yapmaya hemen ba�lamak is-teyenler için de birkaç küçük tavsiye: Kullanaca��n�z� malzemeyi haz�rlay�n. Sakin ve ayd�nl�k bir yer seçin. Acele etmeyin. Karakalemle veya silinebilir bir kuru boya ile ba�lay�n. Al��t�rmala-r�, kalemi önce çok bast�rmadan çizin. Sonra � gürleri ortaya ç�karan as�l çiz-gilere karar verdikçe daha belirginle�-tirebilir, önceki aray�� çizgilerini silgi-nizle yok edebilirsiniz. Suluboyan�z� da rahat kullan�n. Önemli olan resminizin amaçlad���n�z görüntüyü vermesini sa�lamak üzere f�rça darbelerini ser-bestçe kullanmakt�r. Boya � gürün d�-��na ta�abilir veya içini tümüyle kapat-mayabilir. Kitapla da s�n�rl� kalmay�n. Can�n�z�n istedi�i her �eyi gönlünüzce çizip istedi�iniz renge boyay�n.

MUSA GÜNER

�Z�M TEKN�KLER�, HAYVANLAR VE MASAL KAHRAMANLARI, ROSA M. CURTO, MAV� BULUT, 96 SAYFA, 24 TL

Mavi Bulut Yay�nlar�’n�n yay�mlad��� Çizim Teknikleri, Hayvanlar ve Masal Kahramanlar� isimli kitap çocuklarda resim yapma iste�i uyand�racak cinsten. Kitapta, bir resmin ad�m ad�m nas�l yap�laca�� gösteriliyor.

Sen de mutlulu�un resmini yapabilirsin!

Ç

Edebiyat�m�z�n önemli hikâ-yecilerinden Cemil Kavukçu çocuklar için yazmaya de-vam ediyor. Kavukçu serinin iki kitab�n� daha önce yay�m-lam��t�: Havhav Karde�li�i, Özgürlü�e Kaç��… Kafeste Bir Topik’in yay�mlanmas� ile BOPATO serisi tamamlan-d�. Kitaplarla ilk kar��la�-t���n�zda hemen akla “Bu BOPATO nedir?” sorusu tak�l�yor. Kelime, kitaplar�n üç kahraman� Bobo, Pamuk ve Topik’in ilk hecelerinden olu�uyor. Ve asl�nda bu bir yard�mla�-may�, dayan��may� ifade ediyor. Bobo ya�land��� için bar�na�a b�-

rak�lm�� bir köpektir. �ri ve güçlüdür ama ne yaz�k ki bu dünyadaki ömrünü tamamla-mak üzeredir. Pamuk sokak-larda do�mu�, ya�ad��� yerin bütün zorluklar�n� ve onlarla nas�l ba� edece�ini ya�ayarak ö�renmi� bir sokak köpe�i… Topik’e gelince, o di�erlerin-den farkl�. Korunakl� bir evde sevgi ve özenle büyütülmü�.

�ri cüsseli Bobo, Pamuk ve Topik’i kendi yavrusu gibi görmekte ve onlara her za-man sahip ç�kmaktad�r. Üç kahramanl� olmas�na ra�men olaylar�n merkezinde soka��n dilinden pek anlamayan Topik var. Topik gözünü bir kafeste açm��t�r.

Annesini hiç tan�mam��t�r. Sonra Burcu-lar�n evi… Fakat Burcu’nun yeni do�acak karde�inden dolay� çok sevdi�i bu evden de ayr�lmak zorunda kal�r, yolu bir bar�-na�a dü�er. Bobo ve Pamuk ile de yol-lar� burada kesi�ir. Üç kafadar köpek, Bobo’nun öncülü�ünde bar�naktan kurtulup özgürlü�ün pe�inden ko�ar-lar. Ancak i�ler umduklar� gibi gitmez. Topik, onun k�ymetli bir ev köpe�i ol-du�unu dü�ünen birinin eline geçer. �imdi s�ra onu kurtarmaktad�r. Bobo bir plan yapar. Ve macera devam eder. Kafeste Bir Topik, dizinin di�er kitaplar� gibi yine Mustafa Delio�lu taraf�ndan resimlendi. (Kafeste Bir Topik, Cemil Kavukçu, Can Çocuk, 96 Sayfa, 7 TL)

Cemil Kavukçu’dan Bobo’nun maceralar�

Peygamberimizin hayat�n� ve �slam tarihini kal�n kal�n kitaplardan okumaya al��anlar� �a��rtacak bir kitap, U�urböce�i Yay�nla-

r�’ndan ç�kt�. Çocuklar için haz�rlanan �slam Tarihi ve Peygamberimizin Hayat� isimli kitap az sayfal� ve sevimli bir eser. �çi k�ymetli bilgilerle dolu. Kitapta Pey-gamberimizin hayat� fazla ayr�nt�ya gir-ilmeden k�sa k�sa olaylarla anlat�l�yor. Olaylar�n ya�and��� tarihler ak�lda kals�n diye de büyük rakamlarla yaz�lm��. U�urböce�i Yay�nlar�’ndan ç�kan kitap, Emine Ayd�n taraf�ndan kaleme al�nm��. Resimler Sevgi �çigen imzas�n� ta��yor.

Çikolatayla ilgili ne biliyor-sun? Çok leziz bir tat oldu�u d���nda yani… Çikolatan�n tarihini? Onu kendi a�z�ndan ö�renmek

istersen bu kitab� okuyabilirsin. Kokoten Dede kakaonun do�du�u topraklar� anlatacak. Kolomb kakao taneciklerini tarihte ilk kez kral ve kraliçeye sunacak. Azteklerin s�cak s�cak içtikleri çikolat-adan sana da tatt�racak. Dünyan�n en ünlü pastac�lar�ndan biri olan Hermé ise çikolata yapma sanat�n� ve gizli tari� ni ilk kez seninle payla�acak. Türkiye �� Bankas� Kültür Yay�nlar�’ndan ç�kan kitab� Özlem Özyurt kaleme alm��.

Pinokyo’nun yazar� Carlo Collodi’nin öyküleri Türkçede ilk kez yay�mlan�yor, öykülere Emine Bora’n�n renkli çiz-

imleri de e�lik ediyor.”Ben Çocukken” adl� öyküde Pinokyo’nun yazar� Collodi, ö�renciyken yapt��� yaramazl�klar� e�lenceli bir dille aktar�yor. “Maskeli �enlik” ise üstlerine birer kostüm uydura-rak maskeli baloya kat�lmak isteyen Cesare ve iki erkek karde�inin öyküsü. En güzel maskeye verilecek büyük ödülü almak u�runa üç kafadar�n ba��na gel-medik kalm�yor. YKY taraf�ndan yay�mlanan Ben Çocukken-Maskeli �enlik’i Filiz Özdem dilimize çevirmi�.

�lk kaza yapan araç kaç kilometre h�zla gidiyor-du? Kaza yapt�ktan sonra kaçan ilk �oför kim? Atl� arabalardan

günümüzün uçuk otomobillerine kadar geçen süreçte neler olup bitti? Gelecekte otomobil dünyas�nda neler olacak? Arabalarla ilgili ilk icatlar�n sahipleri; ilginç bilgiler, tarihi gerçek-ler, a� li arabalar ve ç�lg�n karikatürl-er… Tima� Yay�nlar�’ndan ç�kan Otomobil Uçar Gider’i Mazlum Ak�n yazm��. Kitab�n dan��man� ise kad�n ralli �ampiyonu Burcu Çetinkaya…

Gül kokulu bir kitap daha

Ekmek aras� çikolata isteyen?

Pinokyo’nun yazar�ndan öyküler

Otomobil uçar gider…

�SLAM TAR�H� VE PEYGAMBER�MIZ�N HAYATI, EMiNE AYDIN, U�URBÖCE�I, 145 SAYFA, 6.5 TL

EKMEK ARASI ÇIKOLATA, ÖZLEM ÖZYURT, TÜRKIYE �� BANKASI KÜLTÜR, 73 SAYFA, 7 TL

BEN ÇOCUKKEN - MASKEL� �ENL�K CARLO CALLODI, YKY, 72 SAYFA, 9 TL

OTOMOB�L UÇAR G�DER, MAZLUM AKIN, T�MA�, 160 SAYFA, 7.5 TL

Page 37: Kitap Zamanı

Bilgi ve Doküman Yönetimi �ubesi Tel: (212) 455 63 29 Faks: (212) 512 06 41www.ito.org.tr e-posta: [email protected] Ça�r� Merkezi: 444 0 486

“Kitaplar ya�ad�kça ‘geçmi�’ diye bir�ey olmayacakt�r”

Edward Bulwer-Lytton

Nobel’in �zinde �ktisat Kuram�n�n Geli�imi

766 sayfa,21x29 cm,karton kapak

140 sayfa,16.5x23.5 cm,karton kapak

�ehbender Raporlar�na Göre 1. Dünya Sava�� Öncesi Osmanl� Ticareti

Kaybolan Meslekler ve Son Ustalar

M. Ali Diyarbak�rl�o�lu

Kay�p mesleklerin son ustalar�n�n renkli ve hüzünlü hikayesi. Göz nuruyla nak�� nak�� i�lenen 38 meslek, yeniden gün �����na ç�k�yor.

304 sayfa, 25x31 cm, sert kapak, kutulu

Bac�yân-� Rûm’dan GünümüzeTürk Kad�n�n�n �ktisadi Hayattaki Yeri

Dr. Yasemin Tümer Erdem / Halime Yi�it

13. yüzy�lda parçalanm�� Anadolu topraklar�ndan günümüz Cumhuriyet'ine Türk kad�n�n�n büyüleyici serüveni. Hem ana hem giri�imci hem sava�ç�; Türk kad�n�…

210 sayfa, 20.5x28.5 cm, sert kapak

Geçmi�tenGünümüze�stanbul Hanlar�

Mehmet Sadettin Fidan

�stanbul’daki ticaretin kalbinin yüzy�llarca y�l att��� hanlar. Hikayeleri, sakinleri, foto�ra�ar� ve belgeleriyle tam bir ba�vuru kayna��…

296 sayfa, 22x30.5 cm, sert kapak, �ömiz

Osmanl� Gümü� Damgalar�

Garo Kürkman

Üç k�taya yay�lan 700 y�ll�k Osmanl� �mparatorlu�u’nun izi gümü� e�yalar�n üzerindeki damga ve tu�ralarla sürülüyor.

294 sayfa, 24.5x31.5 cm, sert kapak, �ömiz

Pierre Loti: Uzun BirYolculuk

Türkçesi: �smail Yerguz

Bir deniz subay� olarak yapt��� uzun deniz gezileri sonucu 600 desene imza atan Pierre Loti’nin çizimlerinden olu�an albüm...

304 sayfa, 30.5x30.5 cm, sert kapak, �ömiz

�ehristan

�afak Tunç

Osmanl� Devleti’ne 469 sene ba�kentlik yapan �stanbul’un hikayesi, seyyahlar�n dilinden anlat�l�yor. Eski �stanbul'un sokaklar�n� bir de seyyahlarla ke�fedin.

346 sayfa, 23.5x31.5 cm, sert kapak

Seyyahlar�n Hayal �ehri

�stanbul

Page 38: Kitap Zamanı

38

ikirleri asr�n�n d���na ta��p zaman�m�za kadar gelen bir

âlim Hac� Bekta� Veli. Bir ara-da ya�amay� sa�lamak için bugün dünya-n�n geldi�i son nokta insana sayg� duyma dü�üncesini o, yüzy�llar öncesinden tel-kin etti. “Ho� gör” dedi, “Her ne ararsan kendinde ara” dedi. Kusurlar� kendinde ara ki, ba�kas�n�n kusurunu görme… Böylece Anadolu insan�n�n gönlünde yer etti; as�rlard�r Anadolu’da ve farkl� co�-rafyalarda � kirleriyle etkisini sürdürdü. Fakat hayat� hakk�nda bilinenler sadece menk�belerden ibaret kald�. Dilden dile aktar�lan menk�beler, zihinlerde birbirin-den çok farkl� Hac� Bekta�-� Veli portreleri olu�turdu. Daha da önemlisi, kerametle-rinin ötesine geçip sa�l�kl� bir âlim ve mü-tefekkir portresi ortaya konulamad�. Fatih Üniversitesi Ö�retim Üyesi Hüseyin Özcan, Hac� Bekta� Veli üzerine ciddi akademik çal��malar yaparak onun hayat� ve eserleri üzerindeki zaman per-desini aralamaya çal���yor. Özcan, 2008 y�l�nda Hac� Bekta� Veli’nin kay�p iki eserini, Fatiha Tefsiri ve Hadis-i Erba-in �erhi’ni (K�rk Hadis) �ngiltere British Museum’da bulup yay�mlam��t�. Ortaya ç�kard��� yeni kaynaklarla kar��m�za daha sahih bir portre ç�karan Özcan’�n Hac� Bekta� Veli adl� biyogra� çal��mas�, geç-ti�imiz günlerde Kaynak Yay�nlar�’ndan ç�kt�. Kitapta Hac� Bekta� Veli’nin tari-hi ve menk�bevi hayat�, dü�ünceleri ile eserleri hakk�nda bilgiler ve baz� eser-lerinden k�sa al�nt�lar yer al�yor. Al�nt�-lar bölümünde ilk defa bir arada olarak Fatiha Tefsiri’nin ve Hadis-i Erbain �erhi (K�rk Hadis) adl� eserinin sadele�tirilmi� tam metni veriliyor. Kitab�n bir ba�ka bölümünde ise Hac� Bekta� Veli’nin piri oldu�u Bekta�îli�in temel erkan�n� olu�-turan �krar, Tevellâ-Teberrâ, Kendini Bil-

mek, Toprak Olmak, Yetmi� �ki Millete Bir Gözle Bakmak kavramlar�n�n �iirler-de nas�l yorumland��� Bekta�î �airlerinin m�sralar�yla örneklendiriliyor. Bekta�ili�in sosyo-kültürel boyutlar�-n�n anlat�ld��� bölüm ise kitapta önemli bir yer te�kil ediyor. “Bekta�ili�in Sosyo-Kültürel Çevresi” ba�l��� alt�nda mür-�it ve müritlerin sohbetlerinden olu�an eserlerden yola ç�k�larak Bekta�ilik ta-rikat�, etkilendi�i olu�umlar, devlet içe-risindeki konumu ve yay�lma evreleri ayr�nt�l� olarak irdeleniyor. Özcan, daha sonra eserlerinde s�kça yer bulan ayet ve hadisler üzerinden bir okuma yaparak Hac� Bekta� Veli’nin Kur’an ve sünnete ba�l�l��� üzerinde duruyor.

BEKTA�ÎLER�N GÖNÜL AÇIKLI�I Bir rivayete göre Bekta�î dervi�i Mevlevî dervi�ine sorar: -Sizin elbiseleriniz niçin bu kadar geni�tir? Mevlevî dervi�i, “Biz bununla kusurlar�, ay�plar� örteriz.” ce-vab�n� verir. Bu sefer Mevlevî dervi�i so-rar: -Sizin elbiseleriniz niçin bu kadar dar? Bekta�î dervi�i �öyle der: “Biz kusur

görmeyiz ki.” Hüseyin Özcan, kitab�nda Bekta�îli�in ‘ho�görü’ temas�n� vurgulu-yor ve “Bekta�î adap ve erkan�nda ba�ka-lar�n�n kusurlar�n� görmeme ve tolerans yayg�n bir özelliktir” diyor. Özcan’a göre Bekta�îli�in yay�lmas�n�n, yüzy�llarca var-l���n� sürdürmesinin temelinde bu ho�-görü anlay��� yat�yor. Sadece kendi din ve tarikat mensuplar�na de�il, tüm insanlara ho�görü… Nitekim Hac� Bekta� Veli, yö-resinde bulunan Hristiyanlar�n da gön-lüne girmeyi ba�arm��t�r. Bekta�î �airle-rinden Kaygusuz Abdal, ho� görmenin Allah’a ait bir özellik oldu�unu bir �iirin-de �öyle ifade eder: “Tanr� bilür halini her bendenün/ Ay�b�n� vurmaz kimsenün” Bu telkinler, Alevi/Bekta�î gelene�i içerisinde her zaman yol gösterici olmu�.

EDEB�YAT ÜZER�NDEN BEKTA�ÎL�K Osmanl� toplumunda tarikatlar, men-suplar�n�n sosyal hayat�n� düzenleyip devletin bekas�na önemli ölçüde kat-k� sa�l�yordu. Farkl� kesimlerin bir arada ya�amalar�ndan olu�acak zorluklar, ta-rikatlarla en aza indirgendi�i için toplu-mun her katman�nda uyum yakalanm��-t�. Özcan, Bekta�ili�in sosyo-kültürel bo-yutunu inceledi�i bölümde, tarikatlar�n sosyal hayattaki yerini aktard�ktan sonra, Bekta�îli�in geni� bir co�rafyaya yay�lma-s�n� güçlü ve zengin bir edebiyat gelene-�ine sahip olmas�na ba�l�yor. Bekta�î �a-irlerinin tarikata ait adap ve erkân� sazl�, sözlü, �iirli, f�kral� anla��l�r bir �ekilde hal-ka ula�t�rmas�, Bekta�ili�in yay�lmas�nda önemli bir etken. Bekta�î pirlerinin halk�n içinden yeti�mi�, basit ve sade bir hayat anlay���na sahip olmalar� halk�n kendisini onlara yak�n hissetmesini sa�l�yor. Özcan’�n eseri, engin ho�görü-süyle gönülden gönüle yolculuk ya-pan Hac� Bekta� Veli hakk�nda derli toplu bilgi edinmek isteyenler için önemli bir kaynak.

HACI BEKTA� VEL�, HÜSEY�N ÖZCAN, KAYNAK YAYINLARI, 159 SAYFA, 6,50 TL

Hüseyin Özcan, 2008 y�l�nda Hac� Bekta� Veli’nin kay�p iki eserini, Fatiha Tefsiri ve Hadis-i Erbain �erhi’ni (K�rk Hadis) �ngiltere British Museum’da bulup yay�mlam��t�. Ortaya ç�kard��� yeni kaynaklarla kar��m�za daha sahih bir portre ç�karan Özcan’�n �imdi de Hac� Bekta� Veli adl� biyografi çal��mas� yay�mlad�.

Sahih bir Hac� Bekta� Veli portresiÜlkesindeki büyük de�i�im ve çalkalanmay� göremeden 2006’da vefat eden M�s�rl� yazar Necip Mahfuz’un do�umunun 100. y�l�nda A�k

Zaman� Türkçede. Kahire Üçlemesi kadar olmasa da, Nobel ödüllü yazar�n ki�isel bir hikâyeden yola ç�karak toplumsal dokuya dair söylemler üretti�i roman, yirminci yüzy�l�n ilk yar�s�nda, Kahire’de, varl�kl� ve dul bir kad�n�n o�lu �zzet’in etraf�nda geçiy-or. A�k Zaman�, gerçekle�meyecek hayaller-in pe�inde ko�an ve kendi tercihi olan yaln�zl���n içinde avunmaya çal��an amaçs�z bir adam�n ‘yaln�zl�kla dolu bir umuda’ yolculu�u olarak da okunabilir.

Kay�p Gül ile gündeme geldi�inde önceleri ayn� isimdeki futbolcu ile kar��t�r�lsa da sonradan ismini herkese ezberletti

Serdar Özkan. Uzun süre ‘çok satan-lar’ listesinden inmeyen ve yabanc� bas�nda da ad�ndan söz ettiren Özkan, yeni kitab�yla farkl� sulara yelken aç�yor. Bir yunus ile hayatta hep hayal-lerinin gerisinde kalm��, ‘görkemli kaybeden’ olman�n k�y�s�nda bir yeti�kin aras�nda nas�l bir dostluk ola-bilir? Serdar Özkan, bu dostlu�un s�rr�n� sevgi ve ümitte arayan bir yolculu�a ç�kar�yor okurunu.

Émile Zola’n�n dünyaca me�hur ‘grevci’ maden-cileri yeni bir bask�s�yla daha el imizde. 1860’larda Fransa’n�n

kuzeyinde insanl�k d��� �artlarda çal��mak zorunda kalan ve üstüne bir de açl�k ve sefaletle bo�u�an madenci-lerin insan olarak kalabilme mücade-lesini anlatan Germinal, 1885’te yay�mlanm��t�. Volkan Yalç�ntoklu’nun Frans�zca asl�ndan yapt��� çeviriyle yeniden bas�lan roman, bilinen bir ideolojik atmosferde ilerlese de hâlâ okuyamam��lar için özenli bir bask�yla okurunu bekliyor.

Ya�ad���m�z hayat�n da ‘rüya’ oldu�unu unutarak yüzeysel bir yakla��mla rüya ile gerçe�i birbirinden ay�r�r�z ya ço�u zaman;

insan�n trajedisi biraz da burada gizli de�il mi? Gerçek ile rüya aras�ndaki ayr�m� hâlâ net bir �ekilde yapabilmi� de�ildir insano�lu. Nice rüyalar gerçeklikten daha esasl� bir �ekilde ç�k�p geliverir önümüze de fark etmeyiz. Ali Haydar Haksal, bunun fark�na varan usta bir hikayeci olarak geçmi�te görülen kutlu rüyalardan günümüz dünyas�na manalar dev�iriyor. �kinci bask�s�n� yapan kitapta yazar, zaman-mekân fark�n� ortadan kald�r�yor.

Nilüfer Göle, toplumu önceden olu�turulmu� kal�plarla de�erlendirmek yerine, onu ince i�çilikle anlamaya, kavramaya

çal��an bir sosyolog. Göle’nin zamanla ‘kabul gören’ tespitleri hayli çok: Örtünmenin kad�na kazand�rd�klar�, Bat� d��� bir modernizmin olabilirli�i, mahremin modernle birlikte ya�ayabilme ihtimali… Modern Mahrem’den 20 y�l sonra Ay�e Çavdar’�n, Paris’te Göle ile 10 gün boyunca yapt��� söyle�ilerin toplam� olan kitap, dar-belere, AK Parti’ye, 68 gençli�ine, feminiz-me, mahremiyete ve ba�ka konulara dair yeni tespitlerini ortaya koyuyor.

Her konuda oldu�u gibi resmi tarih, Sultan Abdülaziz konusunda da olan biteni kendince kurgulam�� ve okullardaki ders kitaplar�na

dâhil etmi�ti. Çok yak�n bir zamana kadar Abdülaziz Han’�n ‘iki bile�ini de keserek’ intihar etti�i bilgisi hakikatmi� gibi rahatça dile getirilebilirdi. Ancak birkaç y�l önce ortaya ç�kan laubali iki askerin Sultan Abdülaziz’le çektirdi�i bir ‘hat�ra’ foto�raf� pek çok konuda oldu�u gibi resmi tarihin bu söylemine de darbe indirmi�ti. Can Alpgüvenç, ‘darbeci pa�alar’�n 150 y�l önce uygulad��� yöntemleri dönemin iç ve d�� kaynaklar�yla anlat�yor.

Geçti�imiz günlerde ‘Meclis’in yar�s� kad�n’ ad� alt�nda ba�lat�lan kampanya hayli ütopik bulunsa da ‘hedef’ göstermesi

bak�m�ndan kayda de�er görülmü�tü. Nicel bir art�� ile ülkenin daha iyi yönetilece�ini dü�ünmek pek gerçekçi görünmese de, nihayetinde bir ç�k�� yolu aran�yor. Prof. Dr. �e� ka Kurnaz, hâlâ bir ‘mesele’ olarak duran kad�n�n toplumsal hayattaki duru-muna akademik bir yakla��mla Tanzimat’tan Cumhuriyete bir temel kazand�r�yor. Kurnaz’�n yüksek lisans tezi olan ve daha önce dört kez bas�lan eser, yeni görsel malzemelerle yeniden yay�mland�.

Kahire’de umudun yaln�zl���

Kay�p Gül’ün ard�ndan

Zola’n�n ‘madencileri’ yeniden

Hayata s�zan kutlu rüyalar 20 y�l sonra mahremin göçü 150 y�l öncesinin darbecileri Yeni Türkiye’de Türk kad�n�

A�K ZAMANI, NEC�P MAHFUZ, ÇEV.: D�LEK �END�L, KIRMIZI KED�, 136 SAYFA, 10 TL

HAYATIN I�IKLARI YANINCA, SERDAR ÖZKAN ALTIN K�TAPLAR, 208 SAYFA, 12 TL

GERM�NAL, ÉMILE ZOLA, ÇEV.: V.OLKAN YALÇINTOKLU, CAN YAY., 616 SAYFA, 32.50 TL

RÜYA RÜYA �Ç�NDE, AL� HAYDAR HAKSAL, E��K YAYINLARI, 120 SAYFA, 5 TL

MAHREM�N GÖÇÜ, SÖYLE��: AY�E ÇAVDAR, HAYY K�TAP, 240 SAYFA, 14 TL

DARBEC� PA�ALAR, CAN ALPGÜVENÇ, KAYNAK YAYINLARI, 224 SAYFA, 8.5 TL

TÜRK KADINI, PROF. DR. �EF�KA KURNAZ, ÖTÜKEN NE�R�YAT, 288 SAYFA, 14 TL

F

KÝ TAP ZA MA NI TASAVVUF 7 MART 2011 PA ZAR TE SÝ

SAL�HA CÜVELEK

Hac� Bekta� Veli

Page 39: Kitap Zamanı

39

lavoj Zizek, bir makalesinde be�erî a�k� ideolojiye ben-

zetir. Paralelli�i de tarih üze-rinden kurar: �nsanl���n büyük Tarih’i ve bireyin küçük tarihi. �deoloji, büyük Tarih’in ideolojik formasyona göre yeni-den yaz�lmas�d�r. Sözgelimi Marksist ta-rih anlay���, kendinden önceki Tarih’i s�-n�f çat��malar� üzerinden ele al�r. Zizek’e göre â��k olan insan da ayn�s�n� yapar: Kendi küçük tarihini, sanki bütün yol-lar onu a�ka ç�kar�yormu� gibi yeniden yorumlar. Belki de bu yüzden, özellikle sinemada “dava adam�” � gürünün yan� ba��nda, büyük bir a�k hikâyesi de be-lirir. Destans� “dava” öykülerinin ba� aktörü ayn� zamanda iyi bir â��kt�r. Prof. Dr. Naci Bostanc�’n�n Kuma Yaz�lanlar kitab�ndaki yaz�lar bana en çok da ide-olojilerin “hissî” yan�n� hat�rlatt�. Prof. Bostanc�, bazen genç bir lise talebesi olan Naci’yi koyuyor kar��s�na, bazen de belli bir olgunlu�a ula�an, geçmi�i-ni dü�ünüp durmakta olan Naci Bey’le hasbihal ediyor.

SAM�M�YET DAMARI…Akademisyenli�i meslekî aç�dan ma-rangozluktan ay�ran �eyin ufak bir simya mahareti oldu�u dü�ünülebilir. Marangoz, önündeki her meseleyi ah-�ap bir parçaya, keresteye ya da sunta-ya çeviremez belki; ama akademisyen, kimi zaman cebinde ta��d��� bir sigara paketini, hayat�n�n önemli bir bölümü-nü geçirdi�i “3+1” evleri, üniversite y�l-lar�ndaki “ya�mur”u ve daha birçok �eyi kendine “malzeme” edinebilir. Naci Bostanc�’n�n bugün durdu�u noktadan geriye bakmas�, hem büyük Tarih’i hem de küçük tarihi yeniden

anlamland�rma çabas� gibi görülebilir. “Ülkücü” kimli�ini yeniden düzenleme-si, “sol” ideolojiye farkl� yakla��mlar icat etmesi, okudu�u, dü�ündü�ü, uygulad�-�� hemen her düstura bir daha yoklama çekmesi, kitab�n samimiyet damar�n�n aç�kl���na i�aret ediyor. Tabii her �ey o kadar da politik de�il bu renkli dünya-da. Romal� kad�nlar�n sava�a giden e�leri için döktükleri gözya�lar�n� �i�elere hap-setmesi de, PTT’nin bu ülke için ne an-lam ifade etti�i de, Walter Benjamin’in “� âneur”u da bu dünyan�n duraklar� aras�nda say�labilir. En az�ndan bana, neden Orhan Pamuk’un Manzaradan Parçalar’�n�, romanlar�ndan daha çok

sevdi�imi hat�rlatt�: Bir söylem amac� gütmeden, bir eser ortaya koyma gayreti göstermeden, kendi kendine konu�an metinlerden olu�uyor bu kitaplar. Her �eyin ‘fast food’ rasyonalite-si içinde tüketildi�i bir dönemde, gürül gürül ça�layan “zaman” �rma��n�n or-tas�nda durup ça�lar ötesine seslenmek –nereden bak�l�rsa bak�ls�n– önemse-necek bir kayg�. Lyotard, “büyük an-lat�lar ça��”n�n sona erdi�ini söylüyor-du postmodernizmin tan�m�n� yapar-ken. Ancak küçük anlat�lar bizi o bü-yük kayg�lardan uzakla�t�racakt�. Yaz-mak eyleminin arkas�ndaki “büyük kayg�” azald�kça da yazmak, yazar�na yabanc�la�m�� bir eylem olacakt�.

“KAR�I KIYIDA K�MSE VAR MI?”�nsan�n hiç bitmek bilmeyen hikâye anlatma derdini, yaln�zca sorular sorup cevaplar� hep erteleme al��kanl���n�, k�sa vadede elde edilenlere göz ucuyla bak�p nazar� uzun vadede geçip gidenlere ve gelece�e çevirmeyi anlat�yor biraz da bu kitap. Gene de kendi ak�betini bi-len bir metin oldu�unu, Bostanc�’n�n �u cümlesinden ç�kar�yoruz: “Baudelaire, bir bak��ta a�k� anlat�rken, modern in-san�n o bak��� �airane bir kurgu olmak-tan ç�kar�p gerçek hayat�n�n ‘sürekli’ bir arzu nesnesine dönü�türme çabas� içine girece�ini elbette tahmin edemezdi.” Yani asl�nda yazar, ne yazarsa yazs�n, eninde sonunda kendini okurun tekin-siz dünyas�na b�rakmak durumundad�r. Cemil Meriç, bu umutsuzlu�unu “deni-ze at�lan �i�e” metaforuyla dile getirmi�-ti: “Kar�� k�y�da kimse var m�?” O�uz Atay da, “Ben buraday�m ey okur, sen neredesin?” derken tam da bunu söylü-yordu. Yazar-okur gerilimini bundan iyi anlatmak mümkün mü?

KUMA YAZILANLAR, NAC� BOSTANCI, ÖZGÜR YAYINLARI, 216 SAYFA, 16,5 TL

Prof. Dr. Naci Bostanc�, Kuma Yaz�lanlar adl� yeni kitab�nda bazen genç bir lise talebesi olan Naci’yi koyuyor kar��s�na, bazen de belli bir olgunlu�a ula�an, geçmi�ini dü�ünüp durmakta olan Naci Bey’le hasbihal ediyor.

Naci Bostanc�’n�n a�k�, odas�, ideolojisiÂlim Kahraman’�n yeni kitab� Geçit, farkl� anlat�m� ve kurgusuyla hayli �a��rt�c�. �lgi çekici olmas�n�n yan� s�ra oku-

run bil� il kat�l�m�n� talep etmesi aç�s�ndan da kayda de�er. Önsöz’den: “Kitab�n gerçek okuyucular�; onlardan her biri, ayn� zamanda onun sahibi de olacakt�r. Her türlü itiraz� yapma, istedi�i yerini istedi�i gibi de�i�tirme, isterse kendine ait yeni bölümler ekleme, bir ba�ka üslupla, hâkim oldu�u farkl� bir anlat�m tekni�iyle ve kendi kelime kullanma zevkiyle onu yeniden yazma hakk�n�n sahibi olacakt�r.”

Geçmi�ten süzülüp gelen bir kitap daha… Türk �iirinde ‘Be� Hececiler’ grubunun öncülerinden Orhan

Sey� Orhon’un 1957 y�l�nda Dü�ün Gecesi ad�yla bir kitapta toplanan hikâyeleri, ayn� adla yeniden yay�mland�. Genç Osmanl� ile yeni kurulan Cumhuriyet aras�ndaki dönemde ya�anan olaylardan hikâyeler, birbirinden farkl�, renkli ve bir o kadar da gerçek tiplerle bir dönemin havas�na â�inal�k kazand�rmay� ba�arabiliyor. Okura dönemin havas�n� yans�t�yor.

Kendisi her daim çözülmeyi bekleyen bir sorun olarak duruyordu. Ona ‘Kürt sorunu, demokratik aç�l�m, Türkiye sorunu, Güneydo�u

sorunu vs’. demek meseleyi çözmedi. Belki de bu tür de�i�en tan�mlamalar meseleyi çözümden uzakla�t�rm��t�r. Aral�k ay�nda ‘Çözüm Mümkün’ diyerek ‘meseleye Bediüzzaman’�n penceresinden bakal�m’ diye dü�ünen bir grup yazar, akademisyen, e�itimci ve � kir adam� çözüm önerisi getirmi�ti. Bu oturumlar�n raporundan olu�an; Türkçe, Arapça, �ngilizce ve Kürtçe olmak üzere dört dilde haz�rlanan kitap, meselenin can damar�nda geziniyor.

Hitler’in bask�lar�na dayanamay�p 1933’te önce Zürih’e sonra da New York’a ta��nmak zorunda kalan Frankfurt Toplumsal

Ara�t�rmalar Enstitüsü, be� ciltlik bir çal��ma haz�rlam��t�. Önyarg� Üzerine Çal��malar adl� kitap, sadece dönemin Almanya’s�nda ya�ananlar� de�il, az�nl�klara kar�� uygulanan ayr�mc�l��� da inceliyordu. Otoritaryen Ki�ilik Üstüne, son-radan enstitünün ba��na geçecek olan ele�tirmeni ve felsefeci Adorno’nun bu esere yapt��� katk�n�n ürünü. Kitap, ide-oloji ve ki�ilikler aras�ndaki ili�kiler soru-nunu etra� �ca i�liyor.

Servet-i Fünûn �airlerinden Hüseyin Sîret, edebiyatla ilgilenenler taraf�ndan tan�nsa da bugünkü neslin pek â�inâ olmad��� bir isim.

Prof. Dr. Turan Karata�’�n onun hakk�ndaki biyografik eseri nihayet yay�mland�. Karata�, Hüseyin Sîret’i ömrünün en ver-imli ça�� sürgünlerde geçmi� ‘bedbaht bir muhalif’; Cerrahi Dergâh�’nda efendisinin huzurunda bugün �ark� olarak dinledi�imiz ‘Ben huzurunda yer öpdüm tâcdâr oldum bugün’ m�sralar�n� söyleyen ‘s�rl� bir dervi�’; ya�ad��� ça�da ad� Cenap �ahabettin ve Tev� k Fikret’ten hemen sonra zikredilen ‘k�rg�n bir �air’ olarak anlat�yor.

M�s�rl� büyük velî �bni Fâr�z’�n “Sevgiyi anarak ya�arken biz ezelde sürekli bir sarho�lu�u / Henüz yarat�lmam��t�, ne �arap ne

de asma çubu�u” beytiyle ba�layan Kasîde-i Hamriyye’si tasavvuf edebiyat�n�n en me�hur metinlerinden biridir. Pek çok �erhi bulunan Kasîde-i Hamriyye’yi ilk kez Selçuklu’nun y�k�l��, Osmanl�’n�n kurulu� devirlerini idrak eden Anadolu âlim ve mutasavv�flar�ndan Dâvûd el-Kayserî �erhetmi�. Kitab�n çevirisi Turan Koç ve Mehmet Çetinkaya’ya ait. A�k �arab� ve Hayat’ta 33 beyitlik �iirin asl� ile manzum tercümesi de yer al�yor.

Yakla��k olarak bir buçuk as�rd�r ‘maruz’ kald���m�z Modernizm’in insanl�k üzerindeki etkisi, h�z�n� art�rarak devam ediyor.

�nsanl�k tarihini dü�ündü�ümüzde ‘yeni’ say�labilecek bu kavram�n âdeta tüm toplumlar� pe�i s�ra sürüklemesi ise ahirzamana yak��acak cinsten. Zaman içinde de�i�ip dönü�en, farkl� yüzleriyle bizi selamlayan moderniz-me, 1977 y�l�nda Matei Calinescu’dan bir yorumlama gelmi�ti. Geçti�imiz y�l ilk bask�s�yla dilimize çevrilen kitab�n ikinci bas�m�, modernizmin be� yeni yüzüne ���k tutuyor.

Bu kitab� yeniden yazabilirsiniz!

Bir �airden hikâyeler

Çözümü mümkün k�lmak

Ayr�mc�l���n kökenleri Muhalif, �air ve dervi� �bni Fâr�z’�n dilinden tevhid Modernitenin be� yüzü

GEÇ�T, ÂL�M KAHRAMAN, KAPI YAYINLARI, 130 SAYFA, 9 TL

DÜ�ÜN GECES�, ORHAN SEYF� ORHON, EVEREST YAYINLARI, 176 SAYFA, 12 TL

ÇÖZÜM MÜMKÜN, NES�L YAYINLARI, 224 SAYFA, 8.25 TL

OTOR�TARYEN K���L�K ÜSTÜNE, T. W. ADORNO, ÇEV.: D. SAH�NER, SAY, 336 SAYFA, 17.5 TL

HÜSEY�N S�RET, TURAN KARATA�, T�MA�, 187 SAYFA, 12 TL

A�K �ARABI VE HAYAT, DÂVÛD EL-KAYSERÎ, iNSAN YAYINLARI, 84 SAYFA, 6 TL

MODERNL���N BE� YÜZÜ, MATEI CALINESCU, ÇEV.: S. GÜRSES, KÜRE , 371 SAYFA, 22 TL

S

KÝ TAP ZA MA NI DENEME 7 MART 2011 PA ZAR TE SÝ

KEMAL SUSKUN

FOTO

�RAF

: ZAM

AN, �

SA �

�M�E

K

Naci Bostanc�

Page 40: Kitap Zamanı

GÜNCEL

kinci Cumhuriyet” ç�k���, Meh-met Altan’�n Türkiye meselele-

rine bak���n� özetleyen bir çerçe-vedir. Bat�l�, modern ve seküler bir devlet kurmay� hedefleyen “Birinci Cumhuriyet”, Mehmet Altan’a göre t�kand� ve çözüm onun demokratikle�tirilmesinde yat�yor. T�-kanan bir sistem, haliyle, birikmi� problem-leri de içeriyor. Bunlar�n ba��nda da “Kürt sorunu” say�labilir. 18. yüzy�lda diriltilmeye çal���lan Kutsal Roma �mparatorlu�u hak-k�nda Voltaire, “Kutsal Roma �mparatorlu-�u ne kutsald�r, ne Romal�d�r, ne de impa-ratorluk” demi�ti. �imdi Mehmet Altan da Kürt sorunu kar��s�ndaki refleksiyle kendi kendini ku�atan “Birinci Cumhuriyet” için, “Ne moderndir, ne Bat�l�d�r, ne de seküler!” diyebilir. Bu, Voltaire-Altan kar��la�t�rmas� de�il elbette, ama Altan’�n durdu�u nok-tan�n tam da “Ayd�nlanma” merkezli ol-du�unu hat�rlatmak gerekir. O gözle bak�l-d���nda, Mu�’ta Meryem Olmak isimli nehir söyle�i, Kürt meselesinden günlük gazete-lere yans�yan spesifik haberlere, Avrupal� toplum felsefesinin 21. yüzy�ldaki okumas� �eklinde tezahür ediyor. Ve önemini de bu-rada kazan�yor.

“TÜRK�YE’N�N ÖZEL �ARTLARI”Her ne kadar Birinci Cumhuriyet “muas�r medeniyetler seviyesi” diye bir ç�tay� “milli mefkûre” olarak belirlese de, kar��la�t��� her problemde “Türkiye’nin özel �artlar�” �eklinde bir savunmaya s���nd�. Uzunca bir süre Anadolulu muhafazakâr kitleyi de bu türden bir talebe, “Türkiye’ye özgü” bir idare tarz�na ikna etti. Ancak gerek 2001 ekonomik krizi, gerekse hatal� politikalar�n verdi�i y�lg�nl�k, “hileli demokrasi” olarak nitelenen statükonun de�i�imini sosyolo-jik aç�dan zorunlu hale getirdi. Modernite, “Bat�l�l�k” burcunda zuhur eden bir “dev-let projesi” olmaktan ç�kt�, “Bat�l�l�k” kendi

ekonomik-politik �artlar�n� “Türkiye’ye özgü ko�ullar” sunmadan kurmaya ba�la-d�. Avrupa Birli�i uyum süreci, ekonomik kalk�nma ve Türkiyeli “orta s�n�f�n” bir �e-kilde “liberal” de�erlere sahip ç�kmas� bu dönü�ümü h�zland�rd�. Teorik anlamda Mehmet Altan, tam da bu “liberal” de�er-lerin temsilcisi olarak bak�yor Kürt mesele-sine. Bu nedenle, muhafazakâr Anadolulu, “do�al AK Parti taban�” say�lan kesimden önde duruyor (bir hiyerar�i maksatl� ön-delik de�il bu!). Altan’� kitap boyunca bu kadar rahat k�lan da, bir bak�ma toplumsal talebin dönü�türücü motorunun tam anla-m�yla çal���yor olmas�. “Bölünme psikolojisi” ve PKK’n�n var-l���n� tan�ma biçimleri, bu kitapta da, Kürt sorunundaki en hassas iki nokta olarak öne ç�k�yor. Bir yanda, “Berfin” ismi–ki ‘kar tanesi’ demektir–nedeniyle ülkenin bölünece�ini dü�ünen küçük �ehir bürok-

ratlar� ve çocuklar�n� Güneydo�u’daki ça-t��malarda kaybetmi� aileler; di�er yanda PKK’ya destek veren Kürt ailelerin Türki-ye Cumhuriyeti s�n�rlar� içindeki durumu ve bir kesimin hakl�/haks�z talepleri. “De-mokratik Aç�l�m” ba�lad��� s�rada, iki ta-raftan birer “anne” bir araya getirilmi� ve Ba�bakan’�n “Annelerin ideolojisi olmaz!” sözü cisimle�tirilmek istenmi�ti. “Anneler a�lamas�n...” sözüne resmî söylemin verdi-�i tepki de manidard�: “Dersim’de anneler a�lamad� m�?” Mehmet Altan, tam da bu “devlet refleksi” üzerine boca ediyor somut gerçekleri. Ekonomik veriler, �stanbul’la Mu� aras�ndaki derin uçurum, sosyal hak-lar�n adaletsiz da��t�m� gibi meseleler, te�-hisi koymak ad�na önemli veriler sunuyor. Devlet refleksinin “bahaneler üreten” me-kanizmas�, bu kadar somut veri kar��s�nda a��r bir darbe alm�� oluyor ve art�k söylem-lerin i�e yaramad��� aç��a ç�k�yor.

BARI�A DO�RUTam da bu noktada, Mu�’ta Meryem Olmak, söylemin açt��� bo�lu�u dolduran, “tart���l-mayan meseleler tart���l�yor i�te” denildi-�i yerde hemen ve acilen neler yap�lmas� gerekti�ini somut bir biçimde gösteren bir söyle�i-kitap. Mehmet Tuncel’in sorular�, “iyi �eyler” duymaya ac�km�� birinin, çö-züme hasret bir co�rafyan�n yans�malar�n� ta��yor. Türkiye’nin girdi�i “demokratik-le�me” yolu, siyasetin denklemlerinin ye-niden belirlenmesi, “siville�me” çabalar�, birkaç y�l içinde “bahane” kald�rmayacak bir noktay� da haber veriyor. O noktadan sonra, bahaneler yerine pratik çözümler üreten bir siyaset tarz�, toplumsal talebi ancak kar��layabilecek. Zira “evrensel” baz� de�erlerin yerle�mesi ancak i�lerlik kazand�kça gerçekle�ecek. Türkiye’ye �n-giltere ve �spanya örnekleri gösterilirken, “Bar�� konu�ulmal�!” çok fiyakal� bir cüm-leydi elbette; ancak art�k konu�maktan öteye bir yol beliriyor.

A. YAVUZ ALTUN

40

KÝ TAP ZA MA NI 7 MART 2011 PA ZAR TE SÝ

MU�’TA MERYEM OLMAK, MEHMET ALTAN, ETK�LE��M YAYINLARI, 160 SAYFA, 9 TL

Mu�’ta Meryem Olmak, Mehmet Tuncel’in Mehmet Altan’la yapt��� uzun söyle�iden olu�an bir kitap. Kürt sorununun tart���ld��� bu nehir söyle�ide “bölünme psikolojisi” ve PKK’n�n varl���n� tan�ma biçimleri, iki hassas nokta olarak öne ç�k�yor.

Bar��a uzanan yolSüleyman Alptekin, 1997 y�l�nda Banglade�’teki Türk kolejinde ö�ret-menlik yaparken kaza ge-çirerek bir aya��n� kaybet-

mi�ti. Süleyman ö�retmen, Türkiye’ye döndü�ünde Fethullah Gülen Hocae-fendi de kendisini hastanede ziyaret et-mi� ve aln�ndan öpüp “Baz�lar�na �e-hitlik, baz�lar�na gazilik lütfeder Allah” demi�ti. Niyazi Sanl�’n�n bir vefa örne-�i olarak kaleme ald��� Duru Bir Gönül / Bir E�itim Fedaisi Süleyman Alptekin, as-r�m�z�n yüz ak� olan bir destan�n gerçek kahramanlar�ndan birinin hikâyesi. Sü-leyman ö�retmenin serüveni, denizden haber veren bir damla gibi.

Peygamberler ve onlar�n mirasç�lar� olan din âlim-leri ço�u kez ya�ad�klar� dönemde tam olarak idrak edilememi�. Bilinmeyen

Dahi, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün k�ymeti idrak edilememi� �ahsiyetlerin günümüzdeki örne�i oldu�una inand��� Bediüazzaman Said Nursi hakk�nda yazd�klar�n� bir araya getiriyor.Kitap, Bediüzzaman’�n neden yanl�� tan�nd���ndan, �slâm dünyas�ndaki kim-lik problemlerine getirdi�i çözüme, Risale-i Nur hareketinin tarikat m� cemaat mi oldu�u meselesine kadar geni� bir alanda seyrediyor.

Tarihe farkl� aç�lardan bakmay� sa�layacak bilgi yüklü kitaplar�yla dikkat çeken Dr. Ramazan Balc�, bu kez “asr�n yaln�z adam�

Abdülhamid Han’a yap�lan suikastler”i ele al�yor. Abdülhamid’in �ahs�nda Os-manl� Devleti’ne kar�� harekete geçen Ali Suavi çetesi, Kleanti Skaliyeri çete-si, Konstantin çetesi ve Y�ld�z suikasti-ni düzenleyen Ermeni çetesi üyelerinin sorgulama kay�tlar�n�n yer ald��� kitap-taki istihbarat örnekleri, dönemin çok tart���lan ha� ye te�kilat�n�n çal��malar� hakk�nda da ipuçlar� bar�nd�r�yor.

Bilge tarihçi Ziya Nur Ak-sun, III. Selim, IV. Mus-tafa, II. Mahmud ve Abdülmecid’in yozla�ma, yenile�me ve de�i�im k�s-

kac�ndaki trajik hikâyelerini ve ya�ad�kla-r� dönemde meydana gelen olaylar� anla-t�yor. Bugün önümüze problem diye geti-rilen hemen her konu, III. Selim’den beri de�i�memi�. Üstelik bu konular� problem olarak ortaya sunanlar ve sunu� tarzlar� da pek farkl� de�il. Sadece terminoloji ve kavramlar farkl�. Bu oyunu fark eden Ziya Nur Aksun, tarihi gerçekleri ortaya koya-rak yeni nesilleri ikaz etmeye çal���yor.

Polisiye yazar� Ahmet Ümit’in 1989’da yay�m-lad��� �iir kitab� Soka��n Zulas�, yeniden yay�m-land�. Ümit’in �iirlerini

bir araya getiren kitap, yazar�n ilk ki-tab� olmas� aç�s�ndan önemli. En son Bab-� Esrar ve �stanbul Hat�ras� roman-lar�na imza atan yazar�n �iir kitab�n-da, sayfa aralar�na ‘sevilmesi dü�ünü-len’ birkaç dize de okur için yerle�tiril-mi�: “�üpheyle dü�ledim hiçbir ölüm-lünün/ dü�lemeye cesaret edemeyece-�i dü�leri;/ Ama sürekliydi sessizlik ve dura�anl�k yan�t vermedi.”

Felsefe tarihindeki önem-li � lozo� ar�n dü�üncele-rine getirdi�i aç�mlama-larla bilinen Frans�z � -lozof Gilles Deleuze’ün

(1925-1995) felsefe tarihi okumalar�n-da Nietzsche ve Felsefe’nin yeri, özellik-le diyalekti�e kar�� giri�ilen kavga ba-k�m�ndan çok önemlidir. Deluze ese-rinde, tepkisel insan�, ona özgü duy-gu tipleri olan h�nc� ve onun daha da geli�mi�, içselle�mi� biçimi olan vicdan azab�n� Nietzsche’nin nas�l if�a etti�i-ni gözler önüne seriyor. Be� bölümden olu�an kitap ‘Trajik Olan’la ba�l�yor.

Adnan Menderes, yak�n ta-rihin üzerinde en çok ko-nu�ulan isimlerinden biri. Ayn� zamanda da Cumhu-riyet tarihinin serbest se-

çimle kesintisiz en uzun süre görev yapan ba�bakan�. �dam�n�n üzerinden yar�m as�r geçmesine ra�men Menderes, hâlâ gün-deme geliyor ve halk taraf�ndan çok sevi-liyorsa sosyolojik, idari ve siyasi aç�dan al�-nacak çok ders var demektir. �erif Demir, Türk siyasetinin bu unutulmaz �ahsiyeti-nin hayat�n� ayr�nt�l� olarak anlat�yor. Ki-tap, Menderes’in biyogra� si ve siyasi haya-t�n�n tamam� üzerine yap�lm�� bir çal��ma.

E�itim destan�n�n bir kahraman�

Bediüzzaman’�n dehas�

Abdülhamid ve suikastçiler

Aksun’dan tarih dersleriAhmet Ümit’in ilk kitab� Deleuze’ün gözünden Nietzsche Menderes neden seviliyor?

DURU B�R GÖNÜL, N�YAZ� SANLI, KAYNAK YAYINLARI, 110 SAYFA, 4,90 TL

B�L�NMEYEN B�R DAH�, PROF. DR. AHMET AKGÜNDÜZ, B�LGE, 255 SAYFA, 9.9 TL

ÇETELER�N HEDEF�NDEK� ABDÜLHAM�D, DR. RAMAZAN BALCI, BABIAL�, 196 SAYFA, 13 TL

DÖRT MUZDAR�P PAD��AH, Z�YA NUR AKSUN, ÖTÜKEN, 496 SAYFA, 30TL

SOKA�IN ZULASI, AHMET ÜM�T, EVEREST K�TAP, 87 SAYFA, 10 TL

N�ETZSCHE VE FELSEFE, G. DELEUZE, ÇEV.: F. TAYLAN, NORGUNK, 256 SAYFA, 20 TL

TÜRK S�YAS� TAR�H�NDE ADNAN MENDERES, �.DEM�R, PARAF, 672 SAYFA, 28 TL

�FO

TO�R

AF: Z

AMAN

, HÜ

SEY�

N S

ARI

Mehmet Altan

Page 41: Kitap Zamanı

ÖYKÜ

ünlük hayatta ya�ad���m�z ço�u �eyi, belki üzerinden

bir saat bile geçmeden unu-tup gidiyoruz. B�rakal�m küçük ayr�nt�-lar�, hayat memat derecesindekiler bile unutkanl�k canavar�na yenik dü�üyor. �emsettin Yapar’�n öyküleri bir bak�ma bunun tam tersini yap�yor. Gündelik ha-yattan kesitleri ba�ar�l� bir �ekilde sunu-yor okuyucusuna. Bazen bir selam, bazen bir kar��la�ma, bazen de bir melodi yaza-r�n hikâyesinin öznesi oluyor. �emsettin Yapar hikâyelerini tamamen hayali �eyler ve ki�iler üzerine de�il, ya�ananlar�n, ya-�ayanlar�n üzerine kuruyor. Gönül Atölyesi kitab�yla tan�d���-m�z yazar, geçti�imiz günlerde Kalp Atlas� isimli yeni kitab�n� okuyucuy-la bulu�turdu. Asl�nda takipçileri onun hikâyelerine Ku�luk Vakti ve Ya�mur dergilerinden a�ina. Yazar ayr�ca Ya�-mur dergisinde Ahmet Erdem Söze-ri müstear�yla da hikâye üzerine mek-tuplar yaz�yor. Gönül Atölyesi kitab�nda kahraman� Engin’in ruhsal olgunla�ma-s�nda döndü�ü dönemeçleri, ç�kt��� yo-ku�lar� ve bunlar�n dinamiklerini anla-tan yazar yeni kitab�nda okuru birçok farkl� karakterle tan��t�r�yor.

‘SICAK’ KARAKTERLER�emsettin Yapar’�n hikâyelerinde ilk dikkat çeken �ey anlatt��� karakterlerin s�cakl���. Okura “ben bu insanlar� bir yerde gördüm ya da daha dün böyle biriyle kar��la�t�m” dedirten bir s�cak-l�k bu. Asl�nda ço�u ideal insan tipi-nin tarifi olan bu ki�iler, ayn� zaman-da içimizden birileri. Yani ula��lmaz ve hayali de�il, yan�m�zda, yak�n�m�z-da olan insanlar. Yazar karakterlerini bize ço�u zaman gözden kaç�rd���-m�z ayr�nt�larla anlat�yor ve onlar�n

yan�m�zda, yak�n�m�zda oldu�unu hissettiriyor. Bazen bir Anadolu kasa-bas�nda bazen de bir metropolde ya-�ayan bu karakterlerin ortak noktas�, “ya�atmak için ya�amak” düsturunu benimsemi� olmalar�. Ama bu erdem-li ve büyük dü�ünce dokunulmaz fi-gürlerle de�il, bazen yard�m toplayan üniversiteli gençle ya da köylü Gülda-ne ana ile okura anlat�l�yor. �emsettin Yapar öykülerinde, oku-yucunun belle�inde canlanan mekân tasvirleri yap�yor. Okuyan� o mekân�n içine çekiyor ve hikâye kahraman�-n�n yan� ba��ndaym�� hissini veriyor. Hikâyelerine mekân olarak seçti�i yer-ler de karakterleri gibi s�cak. Hemen hepimizin bildi�i, gündelik hayatta var olan mekânlar. Yazar�n yapt��� tasvir-ler de okuyucuyu hikâyenin içine çe-kiyor. Bazen bir anne ile o�lunun göz

göze gelmesi, bazen dinlenen bir mü-zi�in ak�ldaki soru i�aretlerini kald�r-mas�, bazen de yard�m amaçl� topla-nan bir deri ile karakterin bütünle�me-si ilk akla gelenlerden. �emsettin Yapar öyküsünün s�cak-l���n�n di�er bir nedeni de yazar�n kul-land��� dil. Yapar öykülerinde temiz ve ba�ar�l� bir Türkçe kullan�yor. Bu dili yerel söyleyi�lerle ve deyimlerle zen-ginle�tiriyor. Renkli s�fatlar�yla süsle-di�i öykü dilinde, ölçülü bir �ekilde ar-goyu da kullan�yor. Ancak bu argo so-kakta duydu�umuz söyleyi�lerden çok farkl�. Daha çok yerel söyleyi�lerde öne ç�kan kelimeler anlat�m gücünü art�r�-yor ve okuru gülümsetiyor. Metinler-deki dil i�çili�i de gözlerden kaçm�yor. Kullan�lan etkili dil en çok betimleme-lerde gösteriyor kendini.

HAYATIN TA KEND�S�Yazar hikâyelerinde kulland��� me-taforlarla okuru zaman zaman kendi dünyas�nda bir seyahate ç�kar�yor. Ba-zen bir kelebekle bazen de sald�rgan bir köpekle okuyucuyu dü�ünmeye sevk ediyor. Bir anlamda okuyucuya ayna tutuyor. Özetle diyebiliriz ki �em-settin Yapar’�n hikâyelerinde temel kay-nak hayat�n ta kendisi. Yazar da zaten hayattan beslenmeyen metinlerin ya-�ama �ans� olmad���n� dü�ünüyor. Kalp Atlas� kayna��n� hayattan alan ancak s�radanla�mayan, unutulmayan ve her an s�cak kalabilen olaylar�n öyküleri. Çünkü bu öykülerin kahramanlar� ha-yat� daha güzel k�lmak için çabalayan ve dünyan�n daha güzel bir yer olmas� için çal��an gönül erleri. Tabi sadece onlar de�il; onlara kucak açan, yard�m eden, güvenen Anadolu insan�. Kalp Atlas� okura ço�u zaman s�radan sayd��� ve unuttu�u detaylar�n asl�nda hayat�n ta kendisi oldu�unu hat�rlatan bir kitap.

AL� PEKTA�

41

KÝ TAP ZA MA NI 7 MART 2011 PA ZAR TE SÝ

KALP ATLASI, �EMSETT�N YAPAR, SÜTUN YAYINLARI, 88 SAYFA, 4.5 TL

Gönül Atölyesi kitab�yla tan�d���m�z �emsettin Yapar, geçti�imiz günlerde Kalp Atlas� isimli yeni eserini okuyucuyla bulu�turdu. Yazar, hikâyelerini tamamen hayali olgular ve ki�iler üzerine de�il, ya�ananlar�n, ya�ayanlar�n üzerine kuruyor.

Temiz kalpler atlas�Cemal U�ak’�n 1997-2008 y�llar� aras�nda çe-�itli gazete ve dergiler-de yay�mlanan yaz�la-r� bir araya geldi. Kitap-

ta, U�ak’�n kültürler aras� diyalog top-lant�lar� vesilesi ile gitti�i ülkelerde hizmet eden ‘E�itim Gönüllüleri’nin hikâyeleri yer al�yor. U�ak, Uluslara-ras� Türkçe Olimpiyatlar�’ndan yurt-d���nda e�itim veren Türk okullar�-na, Sydney’deki Mara� dondurma-c�s�ndan Lazio Center’da Vakf�ke-bir ekme�i yapan Karadenizliye geni� bir yelpazede, E�itim Gönüllüleri’nin ‘destanî hizmetleri’ni anlat�yor.

Mustafa Uslu’nun Unutulmaz M�sralar adl� güldestesinin geni�letilmi� ikinci bas�m� yap�ld�. Kitapta yer alan m�sralar�n her biri,

Divan �airi Koca Râg�p Pa�a’n�n “E�er maksud eserse m�sra-i berceste kâfîdir.” sözünü do�rular nitelikte. Bâki’nin me�hur m�sra�nda söyledi�i gibi, ‘bâki kalan bu kubbede ho� sadâ’lardan derlenmi� kitapta, Divan edebiyat�n�n ustalar� �eyhî, Baki, Fuzûlî, Nef’î, Nedim ile Halk edebiyat�ndan, Köro�lu, Karacao�lan, Â��k Veysel gibi �airlerin unutulmaz m�sralar� bir araya getirilmi�. Kitapta, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemi �iirinden m�sralar da yer al�yor.

“‘�bn Haldun bir ilim �ehridir ki, ilimler ve âlimler co�rafyas�nda bilmeyeni yoktur.’ Fakat bu �ehrin koordinatlar� hususunda

rivâyetler çoktur. Öyle ki her kim eline bir hokka al�p mürekkebe bat�rsa ve �bn Haldun’u yazsa, o dakika, bu âbide âlim, Kaf Da��’n�n ard�na dü�er. Art�k ara ki bulas�n, ne o âlimi, ne �bn Haldun’u...” Bu sat�rlar kitab�n arka kapak yaz�s�ndan ve �bn Haldun hakk�nda yaz�lan tüm eserlere iddial� bir yakla��m. Kitab�n yazar� Ümit Hassan “Elinizdeki kitap i�te bu nâk�s bilgilerin yoldan ç�karan bu k�lavuzlar�na bir cevap, bir k�yas, bir nispettir.” diyor.

Akdenizdeki Çöl, �spanyal� Federico Garcia Lorca ile �ranl� Sohrab Sepehri’yi bulu�turuyor. �iirleri Türkçede yeniden söyley-

en Faysal Soysal, ‘iki yaln�z’ olarak niteledi�i �airleri bir araya getiri� sebebi ikisinin de ‘sinema’ya dolayl� yoldan kazand�rm�� olduklar� �iirsellik: “Bu iki �air, sürekli bir yolculu�u, sonsuzlu�a yolculu�u arzu edip onu tasvir etmeye çal��t�lar. Bu sonsuzlk duygusu Lorca’da Akdeniz iklimi, deniz, rüzgar ve gemilerle kendini gösterirken Sepehri’de çöl iklimi, yollar, çal�l�klar, dereler ve mevsimlerin sarho�lu�u ile kar��m�za ç�kar.”

Sabri Orman’�n kaleme ald��� �ktisat, Tarih ve Toplum adl� kitap, yazar�n ‘�slam Dünyas�’nda �ktisadî Dü�üncenin

Geli�imi’ konulu ara�t�rma projesi çevresinde geli�en çal��malardan olu�uyor. Yazar�n çe�itli yerlerde kitap-la ayn� ba�l�k alt�nda yay�mlanan ve biraz� da yeni yaz�lar�n� bir araya getiren kitapta, be� k�s�m ve on iki bölüm bulunuyor. Tarih felsefesinden, modernle�me meselesine, yeni bir tarih tasavvurundan kredi ve faize kadar pek çok konu hakk�nda doyu-rucu bilgilere ula�mak mümkün.

Allahuekber �ehitleri, Sar�kam��’ta ya�ananlar�, anlat�yor. Balkan Sava��’n� atlatan Onuncu Kolordu, Allahuekber Da�� karlar�na

gömülüp kalm��t�. Harekât plân�na göre 9. Kolordu Sar�kam�� Da�lar�’n�, 10. Kolordu ise Allahuekber Da�lar�’n� a�arak Ruslar� Sar�kam��’ta ku�at�p imha edecekti. Amaç Ruslar�n eline y�llar önce geçmi� olan Kars, Ardahan ve Sar�kam��’� kurtar�p Kafkaslara sarkmak, böylece Rus ordusunu üzerimize çekip Alman ordular�na yard�mc� olmakt�. Ama sava� haz�rl�klar� tam yap�lmadan Türk askeri cepheye sürülmü�tü.

Bir Nokta dergisi, kendi öykücü ve �airlerinin kitaplar�n� yay�mlamaya devam ediyor. �stanbul Yay�nlar� aras�nda Bir Nokta

Kitapl� ba�l��� alt�nda ç�kan Handan A. Y�ld�z’�n öykü kitab� bunlardan bir tanesi. 16 Temmuz 1999 ad�n� ta��yan kitapta, Y�ld�z’�n Cam Koridor, Hidayetten Öldü, Çarpma I, Çarpma II, Dilek Kipi, K�r�nt�, Ödül Töreni, Vapur, Ev Ödevi, Drama, Yoku� ve Ölüme Bölünebilenler adl� hikâyeleri yer al�yor. Y�ld�z, kimi zaman hastane koridorlar�nda dola��yor hikâyelerinde, bazen kar�kocan�n hayat�na odaklan�yor. Genelde içinde insan olan öyküler anlat�yor, sade ve tad�nda.

E�itim gönüllülerinin serüveni

�iirimizin unutulmaz m�sralar�

�ddial� bir �bn Haldun kitab�

�ki �airin ortak dünyas� �slam’da iktisad�n tarihi Da�lar �ehit an�t� Hayat�n içinden öyküler

YAZILASI DESTANLAR, CEMAL U�AK KAYNAK YAYINLARI, 142 SAYFA 5.9 TL

UNUTULMAZ MISRALAR, MUSTAFA USLU YA�MUR YAYINLARI, 272 SAYFA, 10 TL

�BN HALDUN METODU VE S�YASET TEOR�S�ÜM�T HASSAN, DO�U BATI, 350 SAYFA, 25 TL

AKDEN�ZDEK� ÇÖL, SEPEHR� & LORCA, ÇEV.: F. SOYSAL, BALKON YAY., 152 SAYFA, 12 TL

�KT�SAT, TAR�H VE TOPLUM, SABR� ORMAN, KÜRE YAYINLARI, 381 SAYFA, 20 TL

ALLAHUEKBER �EHITLERI, ALPER ERZURUMLU, 232 SAYFA, 12 TL

16 TEMMUZ 1999, HANDAN A. YILDIZ, B�R NOKTA K�TAPLI�I, 118 SAYFA

GFO

TO�R

AF: Z

AMAN

, MEH

MET

AL�

POY

RAZ

Page 42: Kitap Zamanı

endeniz fakiyr-i pür taksiyr, tam da

o esnada imambay�ld�n�n patl�canlar�n� tavada k�zartmakta iken Kondurac� Faruk biladerim ise eli i�te gözü oyna�ta kabilinden bir yandan marol salatas� ile u�ra�ayor, diyger taraftan pür dikkat acans� dinleyor, -Yahu Recai Bey, Hüsnü Mübarek’den sonra Kadda� ’nin de vaziyeti vaziyet de�ildir. Siz bunlara vaktiyle va’z ü nasiyhat etmemi� miydiniz. ��te Saddam’�n ak�beti de meydan-da. Ne olacak bu Arab memle-ketlerinin hâli? Efendim esasen imambay�ld� me�akkatli yemektir; üç saat bir yeme�e sarf-� mesai ettikten sonra oturup yar�m saatte tüketmekli�i ziyandan sayar�m fekat Faruk’un can� isteyince akan sular durur. Mübarek k�zg�n ya� cozurday�p elimi aya��m� yakay-or... Bir �ey demedim; � lvaki beynelmilel siyaset ile bil� il o�ra�t���m zamanlarda ben bunlara lâz�m geleni söylemi�, bir tak�m tembihatta bulunmu� idim fekat her kab kendi istiâb�nca dolayor. Saddam netekim, istidadl� bir adamd�; hatta burac�klarlarda bir yerlere derc etmi� idim, geçmi� zaman tebdil k�yafet ile buralara kadar gelip �ahsan benim ile bizzat mülak�y olmu�dur kendileri. Lâz�m geleni söylemi�izdir, “Yahu, bu ahali emanetullaht�r; ho� tutunuz; bu mevkiiler mans�plar ise Allah’�n bir belâs� olub cehennemin nâr�ndan bir tutam ate�tir, uyan�k olunuz. Kibirlenmeyiniz, ahaliye zul-metmeyiniz, yoksullar� gözetiniz ve hepsinden mühimmi sizden daha merhametli, daha ehil birilerini buup hemen bu iktidar ate�ini onlar�n kuca��na b�rak�n�z...” Ben bak�n�z burada netekim öyle dememi�im de, iktidara dört elle yap��unuz, size yetmemi� gibi çolu�unuzu çocu�unuzu padi�ah ilan ettirünüz demi�im gibi bir kulaklar�ndan girip ötekinden ç�kayor. Faruk benim bizzat ne içerde

ne ta�ralarda siyasetten taharet mevkiinde oldu�umu biliyor, yine de �srar edeyor, niyeti ben öfkelendirmek... -Bu kadar �imali Afrikal� Müslüman nüfus bir olup bir Recai ç�karamad�lar aralar�ndan; yaz�k, üzülüyorum do�rusu... G�rtlak dokuz bo�um, Faruk’a diyemeyorum ki, “A benim efendim, koca bir Türk milleti ba�r�ndan bir Recai olsun ç�kard� ise, aceba onun kadr ü k�ymetini bilmi� midir?” Lâkin söyleyemem; zirâ böyük adam olmak demek, “Ben böyük adam�m, benim kadr ü k�ymetini biliniz” diye cemiyete kar�� her daim alacakl� gibi dur-mak de�ildir, bilakis alçakgönüllülük gösterip, topra�a yak�n durmakt�r. Bütün dâvâ mal-mülk, �öhret veya benlik kazanmak idiyse vaktiyle biz çok �ükür, o derelerin kenar�na kadar gelüb, bir yudum su bile içmeye tâlib olmayarak dönüb gitmi�izdir ki, bunlar�n bir k�sm�n� esasen daha evvelce derc ettim idi; derc etmediklerimi bilmenize ise hâcet yoktur; esasen haberdar olsa idiniz uyku-tüne�iniz açar, bûhuzur olur idiniz. Cemiyet eyidir ho�dur yakin her�eyi bilmesi gerekmez; bilse de deh�ete kapulur. Meselâ istese idim vaktiyle Kral Faruk nâm�yla an�lan �ah�stan sonra M�s�r mülküne yeni sultan olmakl���m bir i�aretime bakar idi ve ço�unuz o zemanlar hay-atta de�il idiniz; i�te bu hisler ile ate�in alt�n� k�sar iken Faruk da salatay� bitirdi, -Ne o Recai Bey, bugün pek tad�n�z yok galiba? deyu sata�ayor. -Sen Kral Faruk’u tan�r m�yd�n Faruk dedim. -Tan�maz m�y�m; her sabah aynada gözgöze geliyoruz dey-ince makaralar� koyuverdik fekat yanar�m yanar�m da Kadda� ’ye etti�im vaz ü nasiha-tin bo�a gitti�ine yanar�m ey azizler. En iyisi sizler hâlinize �ükrediniz; “Az�c�k a��m, a�r�s�z ba��m” vecizesi büyük bir nim-ete i�aret edeyor. S�radan olmak gibi büyük nimet yokdur efendiler; kadrini bilelim.

G�rtlak dokuz bo�um, Faruk’a diyemeyorum ki, “A benim efendim, koca bir Türk milleti ba�r�ndan bir Recai olsun ç�kard� ise, aceba onun kadr ü k�ymetini bilmi� midir?” Lâkin söyleyemem; zirâ böyük adam olmak demek, “Ben böyük adam�m, benim kadr ü k�ymetini biliniz” diye cemi-yete kar�� her daim alacakl� gibi durmak de�ildir.

Ce He Pe’nin reis-i umûmîsi K�l�çdaro�lu Kemal Bey, bir Te Ve poro�ram�na misafir olmu� ve o poro�ramda, Türkçenin ehemmiyetini iyzah ederk-en, ‘Türkçe ses bayra��m�zd�r’ demi�. Poro�ram� yapan zât da, bunu K�l�çdaro�lu Bey’in ‘güzel bir söylem’i olarakdan k�ymetlendireyor!

Hebennekalara,‘Bidon Kafal�’lara ve ‘Ses Bayra��m’a dair

B

S�radanl���n ne büyük nimet oldu�u hakk�ndad�r

RE CAÝ GÜL LAP DAN

�RFAN KÜLYUTMAZ

42

7 MART 2011 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI USTA GÖZÜYLE

ân�mdan muazzez kaarilerim, nas�ls�n�z,

eyi misiniz, eyi olman�-z� Cenab-� Rabb’ül Alemîynden dileyerekden lak�rd�ma ba�layorum. Efendim, bu memleketde ahmaklar�n mevcudunun peyâpey tezâyüd etdi�ini, bilmeyorum, tas-rihe lüzûm var m�d�r? Yaln�z bunlar, bilhassa ‘bidon kafal�’ beyaz Türkler aras�ndan ç�kmak-tad�r- ki, mecmû’lar� yüzde 40 civar�ndad�r. Esasen ‘bidon kafal�lar’�n betahsis beyaz Türkler beyninde zuhur etdi�ini her gün ziyâdesiyle mü�ahade edeyoruz. Hattâ bunlardan hebenneka olan-lar�n dahi, üniversitelerimizde yüksek idarî makamlara terfi’ etti-rildiklerine �ahid oldu�umuz bir acîyb devirdeyiz. Rabbim bizi bu neviden hebennekalara (sülâsîsi: HBK) muhatab olmakdan masûn k�ls�n, âmin!

BU KADAR CEHALET TAHS�LLE MÜMK�ND�REfendim, as�l mes’ele hiç �übhe-siz, bu memleketde ahmakl���n, bilhassa ‘beyaz Türkler’in mümey-yiz vasf� oldu�unun idrakinde bulunulmam�� olmas�d�r. Üç be� hâdnâ�inas ç�k�b da ‘bidon kafal�-lar’ deye bir lak�rd� iycâd ile bunu, memleketin hüsnüniyyet ve hüsnüahlâk sahibi olub temyiz kudretine bihakk�n mâlik bulunan insanlar�na �tlâk etdiler deye susup oturacak m�y�z? Elbetde, hay�r! Merhum Sakall� Celâl a�a-beyimiz, o me�hur, ‘bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkin-dir’ derken, i�te bu neviden ‘bidon kafal�lar’a i�aret etmi� de�il mi idi? Bunlar kendi gözlerindeki merte�i görmeyib milletin k�sm-� küllîsine hakaret z�mn�nda bu lak�rd�lar� iycad edenlerdir. Ve bu s�fatlar, hakiykat-i hâlde, bizzat sahiblerine aittir; - yani, as�l ‘bidon kafal�lar’ onlard�r! Efendim, �indi bir diger bahse geçeyorum. Geçenlerde Hilmi Bey karda��m o�rad� idi. Bermutad koltu�unun alt�nda kazatalar! Bu kazatalardan birinin sahifalar�n� aç�p önüme koydu ve ‘buna ne buyrulur, �rfan Bey?’ deyerekden k�s k�s gülmeye ba�lad�. Efendim, mevzu �u: Ce He Pe’nin reis-i umûmîsi K�l�çdaro�lu Kemal Bey, bir Te Ve poro�ram�na misafir olmu� ve o poro�ramda,

Türkçenin ehemmiyetini iyzah ederken, ‘Türkçe ses bayra��m�z-d�r’ demi�. Poro�ram� yapan zât da, bunu K�l�çdaro�lu Bey’in ‘güzel bir söylem’i olarakdan k�y-metlendireyor! Eh, bu sat�rlar� k�raat edince bendeniz de gülmeye ba�lad�m ve elbetde Faz�l Hüsnü Da�larca’y� derhaat�r etdim. Malûmunuz, ‘Türkçem benim ses bayra��m’ m�sra�-� bercestesi, Faz�l Hüsnü Da�larca üstâda aitdir. Lakin ne Kemal Bey ne de o poro�ram� yapan zât, üstâd�n ismini verme-diler, dolay�s�yla da bu lak�rd�, sanki Kemal Bey’e aitmi� intiba� hâs�l oldu… Bunu k�raat etdikten sonra Hilmi Bey karda��ma dönüp, “‘ne beis var,’ dedim. Baz� m�sra�lar, mirî mal hususiyyetine sahibdirler. ‘Türkçem benim ses bayra��m’ da vars�n öyle olsun! Lakin bu, Da�larca’y� memnun eder mi idi, onu bilemem…” O Te Ve mülâkat�nda K�l�çdaro�lu Kemal Bey ne kadar dindar oldu�unu isbat z�mn�nda �öyle demi�;-okuyal�m: ‘Herkes gibi ben de ak�am yatarken dua ediyorum. Allah’� ça��r�p yard�m istiyorum’. Fekat hemen arkas�ndan da �unu ilâve edeyor: ‘�nançlar�n siyasete âlet edilmesi son derece tehlikeli…’

O NE B�Ç�M LAKIRDI ÖYLE?Pek eyi de, mühim bir siyasî hüviyyeti olan bir zât�n, ‘herkes gibi ben de ak�am yatarken dua ediyorum. Allah’� ça��r�p ( O ne biçim lak�rd� böyle? Hâ�â, sümme hâ�â! �.K) yard�m istiyorum’ demesi, bizzat dini siyasete âlet etmi� olmak mânâs�n� tazammun etmeyor mu? �indi Kemal Bey’e sesleneyorum: ‘A muhterem efen-dim, siz hiç �smet Pa�a’n�n bu neviden lak�rd�lar sarf etdi�ine �ahid oldunuz mu? �smet Pa�a’n�n fevkalade dindar bir �ah-siyet olmakla beraber, bu gibi mevzularda asla ve kat’a konu�-mad���n� bilmez misiniz?’ Efendim, bu ay da bu kadar. Telâk�y gelecek aya in�allah. O vakde kadar zât�n�za ho�ça bak�-n�z, Rabb’ime emanet olunuz, muazzez kaarilerim: Au Revoir, canlar�m benim…

C

Page 43: Kitap Zamanı
Page 44: Kitap Zamanı