1 2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda atlezmde kadınlar 1500 metre finalinde koşan Aslı Çakır Alptekin 1. olarak aln, Gamze Bulut da 2. olarak gümüş madalya kazandı. ATLETIZMDE MADALYA Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun gündemindeydi. Bu seneye erkek şiddetiyle mücadele ve kürtaj yasağı tartışmaları damgasını vurdu. bianet, son bir senenin kadın mücadelesi gündemini derle- di: 6284 nolu Kanun çıktı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve kadın örgütlerinin 2011'de başlayan çalışmaları, bol tartışmalı da geçse, Mart ayında 6284 nolu "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şid- detin Önlenmesine Dair Kanun"un çıkmasıyla sonuçlandı. "Ailenin Korunması" adıyla çıkartılan Kanun, bir yıldır bu konuda çalışan kadın örgütlerini hayal kırıklığına uğrattı. Aile Mahkemesi hakimleri ve bu yasa kapsamında görevlen- dirilen savcılar da yasanın uygulanmasında sorunlar yaşan- dığını belirtti. Yine de bu kanunun çıkışını takiben olumlu gelişmeler de oldu. Adliyede Kadın Hakları Merkezi: İstanbul Adalet Sara- yı'nda, Kadın Hakları Merkezi ve Şiddeti Önleme Bürosu kuruldu. Büroyu kuran İstanbul Barosu, şiddet mağdurları- na hukuki yardım sunuyor. Şiddet gören kadına istihdam önceliği: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında imzalanan protokolle, İşkur'un yürüttüğü toplum yararına çalışma programlarında sığınaklarda kalan ve şid- det mağduru olan kadınlar öncelikli gruplar arasında değer- lendirilecek. Şiddet uygulayan vekil olamayacak: Anayasa Uzlaşma Komisyonu milletvekili seçilme yeterliliği maddesine, kadın- lara ve çocuklara şiddet uyguladığı mahkeme kararıyla tes- pit edilenlerin milletvekili olamayacağını ekledi. Binler "benim bedenim benim kararım" dedi. Başbakan Erdoğan'ın ardı ardına gelen "Kürtaj cinayettir" ve "Her kürtaj bir Uludere'dir" açıklamalarının ardından ka- dınlar "Kürtaj haktır, Uludere katliam" sloganlarıyla sokak- lara döküldü. Benim Bedenim Benim Kararım, Kürtaj Haktır Karar Kadının Platformu, Kürtaj Yasaklanamaz imza kampanyasının para- lel mücadelesiyle, kadınlar kürtaj haklarını tartışmayacakla- rını beyan ettiler ve kürtaj yasağı olasılığının önüne geçildi. Kürtaj tartışmaları medyada da geniş yer buldu. İki ayda 11 bin kürtaj haberi yapıldı. Bunların 7.291 gazete haberi, 2.384'ü köşe yazısı, 3.651'i televizyon haberiydi. Feminist buluşmalar Türkiye'de gerçekleşti 2012, aynı zamanda feminist buluşmaların yılı oldu. İstan- bul'da birçok uluslar arası kadın toplantısı gerçekleşti: Akademisyenler Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet panelinde buluştu Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışma- ları Forumu tarafından, Orta Avrupa Üniversitesi (Central European University) ortaklığı ile 22 - 23 Mayıs 2012 tarih- lerinde İstanbul'da düzenlenen Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet konferansı farklı ülkelerden toplumsal cinsiyet ko- nusunda çalışan akademisyenleri biraraya getirdi. Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar İstanbul'daydı Amargi'nin düzenlediği Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar'da Hindistan, Tunus, Lübnan, İsrail, Filistin, Irak, Irak Kürdis- tanı, Libya, Kıbrıs, Ermenistan ve Türkiye'den feministler barışçıl feminist politikaları tartıştı. Feministler AWID için İstanbul'da buluştu 12. Uluslararası Kadın Hakları ve Kalkınma Forumu, "Kadın Hakları ve Adaleti Geliştirmek için Ekonomik Gücü Dönüş- türmek" temasıyla 19-22 Nisan tarihleri arasın- da İstanbul'da düzenlendi. AWİD'in (Kalkınmada Kadın Hakları Derneği) Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlediği foruma dünyanın çeşitli ülkelerin- den 2000 kadar kadın hakları lideri ve bu alanda mücadele veren aktivist katıldı. CEDAW'ın 30. yıl kutlamaları İstanbul'daydı CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) Komitesi'nin 30. Yıl Kutlama Etkinliği İstan- bul'da gerçekleşti. Toplantıda CEDAW'ın 30 yıldır sürdürdü- ğü çalışmalar ve gelecek 10 yıllık dönemde yapacakla- rı konuşuldu. Uluslararası Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı'nda İsveç-Türkiye deneyimleri Uluslararası Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı'nda politik ve ekonomik katılımda cinsiyet eşitliği tartışıldı. İsveç ve Türkiye deneyimleri konuşuldu. Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı kuruldu 2012'de Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı kuruldu. Diyar- bakır merkezli Jin Haber Ajansı (JİNHA), haber müdürün- den muhabirine, kameramanından fotoğrafçısına, sadece kadınlardan oluşuyor. Ayrıca ilk Kürt Kadın Web Gazetesi FeminKurd de yayın hayatına başladı. (ÇT) Melek Karaaslan hayatını kaybetti. Ayrıntılar sayfa 3’te... Bir Melek Öldü "Şidde değil boşanmayı engellemeye öncelik veriyorlar" Ayrınlar sayfa 5’te... Kadınlar 2012'yi Değerlendirdi İran’da kadınların mühendislik, işletme, nükleer fizik, arkeoloji gibi 77 bölümde eğim alması yasaklandı. . İRAN’DA KADINLAR ARTIK MÜHENDIS OLAMAYACAK KADININ ÖTEKILEŞTIRILMESI Sayfa 7 Edanur KARAPINAR İstanbul Yerel Kurulu Türk Tarihinde Kadının Yeri Sayfa 8 Ökkeş ZORTUK EGE Yerel Kurulu Kadın Mücadelesinin Bir Yılı Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun gündemindeydi. Uluslararası femi- nist toplantılar İstanbul'da gerçekleşti. 2012'ye erkek şiddetiyle mücadele ve kürtaj yasağı tartışmaları damgasını vurdu.
8
Embed
Kadın Mücadelesinin Bir Yılı - TurkMSIC2 KADINLAR GÜNÜNDE KADIN CİNAYETİ Pendik'te 3 çocuk annesi bir kadın Dünya Ka-dınlar Günü'nün kutlandığı gün, sığındığı
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
1
2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda
atletizmde kadınlar 1500 metre
finalinde koşan Aslı Çakır Alptekin 1.
olarak altın, Gamze Bulut da 2. olarak
gümüş madalya kazandı.
ATLETIZMDE MADALYA
Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun
gündemindeydi. Bu seneye erkek şiddetiyle mücadele ve
kürtaj yasağı tartışmaları damgasını vurdu.
bianet, son bir senenin kadın mücadelesi gündemini derle-
di:
6284 nolu Kanun çıktı
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve kadın örgütlerinin
2011'de başlayan çalışmaları, bol tartışmalı da geçse, Mart
ayında 6284 nolu "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şid-
detin Önlenmesine Dair Kanun"un çıkmasıyla sonuçlandı.
"Ailenin Korunması" adıyla çıkartılan Kanun, bir yıldır bu
konuda çalışan kadın örgütlerini hayal kırıklığına uğrattı.
Aile Mahkemesi hakimleri ve bu yasa kapsamında görevlen-
dirilen savcılar da yasanın uygulanmasında sorunlar yaşan-
dığını belirtti.
Yine de bu kanunun çıkışını takiben olumlu gelişmeler de
oldu.
Adliyede Kadın Hakları Merkezi: İstanbul Adalet Sara-
yı'nda, Kadın Hakları Merkezi ve Şiddeti Önleme Bürosu
kuruldu. Büroyu kuran İstanbul Barosu, şiddet mağdurları-
na hukuki yardım sunuyor.
Şiddet gören kadına istihdam önceliği: Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
arasında imzalanan protokolle, İşkur'un yürüttüğü toplum
yararına çalışma programlarında sığınaklarda kalan ve şid-
det mağduru olan kadınlar öncelikli gruplar arasında değer-
Sappho, bilinen ilk kadın şair olmanın yanı sıra, yazılı bir eser bırakmış ilk kadın. Eflatun, onu tarihin gördüğü en büyük şairler arasında sayıyor. Midilli adasında yaşayan ve ünü çağları aşarak günümüze kadar gelen Sappho, aşkına karşılık bulamayınca kendini Ege sularına bırakarak intihar
etmişti. Gerçekten yaşayıp yaşamadığı bilinmez; ama Anadolu tarihinin en önemli kadın figürü hiç şüphesiz Spartalı Helen’ dir. Doğu’ yla Batı’ nın ilk büyük savaşının sebebi Helen, dünyanın en güzel kadınıydı. Truva Prensi Paris, onu Truva’ ya
kaçırdı ve on yıl sürecek olan savaş böyle başladı.
Truva Savaşı’ nın gerçekliği, Hitit belgelerinden edinilen bilgilerle ispatlanmış durumda; ancak Paris, Hektor, Helen, Aşil gibi karakterlerin ne kadarının gerçek olduğunu bilemiyoruz. Jeanne d’Arc, Doğu Fransa’ da doğmuş bir köylü kızıydı. Yüzyıl Savaşları’ nda şövalye kılığında orduya katıldı ve Fransız ordusunun
toparlanmasını sağladı. İngilizlere karşı art arda kazanılan birçok zaferde payı olan Jeanne d’Arc, en sonunda İngilizler tarafından tutuklandı ve sapkınlıkla suçlandı. Kendisine sorulan “Tanrı’ nın inayetinde misin?” sorusu, politik bir tuzaktı. Tanrı’ nın kararını kimse bilemeyeceğinden bu soruya
“Evet” cevabını vermek, sapkınlık demekti; öte yandan kişi “Hayır” cevabını verirse kendi sapkınlığını itiraf etmiş olacaktı. Jeanne d’Arc 1431 yılında, 19 yaşındayken, yakılarak ölüme mahkum edildi. Daha sonra tekrar yargılanıp suçsuz bulunan Jeanne d’Arc 1920 yılında Katolik kilisesi tarafından Azize ilan edildi.
Eva Perón, tarihe adını bir halkın sevgilisi olarak kazımış ve bir dönem Arjantin halkının umudunun simgesi olmuş bir kadın. Arjantin’ in First Leydisi olmayı başardığında, geldiği yeri ve sosyal sınıfını asla unutmadı ve bu görevini işçi ve kadın hakları için savaşmakta kullandı. Arjantin kadınının seçme ve seçilme hakkına kavuşmasını sağladı. Ülkedeki
kadınlara yönelik ilk siyasal partiyi kurdu. Arjantin’ in uluslararası tanınırlığı için de çalışan Evita, 33 yaşında yumurtalık kanserinden ölmeden kısa bir süre önce, Arjantin Meclisi tarafından “Ulusun Ruhanî Lideri” ilan edildi. Dr. Rosalind Franklin 1952 yılında DNA’ nın
fotoğrafını çekmeyi başardı. Onun bu başarısı, Dr. Watson ve Dr. Crick’ in DNA molekülünün yapısını 1953 yılında çözmelerini sağladı. Franklin, DNA’ nın yapısı üzerine yaptığı çalışmalar sebebiyle Fizyoloji ve Tıp Dalı’ nda Nobel’ e aday gösterildi; ancak 1958’ de 38 yaşındayken yumurtalık kanseri yüzünden hayatını kaybedince adaylığı düştü ve
ödül 1962 yılında Watson, Crick ve Wilkins’ e
paylaştırıldı. Çalışmalarında radyasyonla içli dışlı olan ve bu sebepten kansere yakalanan Franklin, bilim için hayatını verenlerden sadece biri. Rosa Parks, ABD’ de siyahların özgürlük hareketinin öncüsü olmuş, devrimci bir isim. 1955 yılında, otobüs sürücüsü, koltuğunu bir beyaza
vermesini istediğinde Parks bunu reddetti ve bu yüzden tutuklandı. Siyahların özgürlük savaşının ilk kıvılcımını başlatan bu olay, bugün de dünya insan hakları tarihinin en simgesel anlarından biri olarak kabul ediliyor. 2005’ te öldüğünde, onun anısına Montgomery şehrindeki bütün otobüslerin
ön koltuklarına birer siyah kurdele kondu.
6
KADINA ŞİDDET TİYATRO İLE
ANLATILACAK
Avrupa Birliği Eğitim
ve Gençlik ProgramlarıBaşkanlığı tarafından
desteklenen Almanya ortaklı ''Demo Cara-
van: Genç Demokrasi Her Yerde'' projesi kap-
samında 3 İngilizce öğretmeni 2 dilde sergile-
yecekleri tiyatro oyunuyla kadına karşı şidde-
te dikkati çekecek.
Adana- Proje Koordinatörü Dilay Yatkın Özgentürk,
projelerinin Hatay ve Adana'da iki ayaklı olarak
gerçekleştiğini, projeyi, Almanya'nın Berlin kentin-
deki tek Türk tiyatrosu olan''Turkisches Theater
Berlin'' ve Amateurtheater Phönix e.V dernekleri ile
Hatay'dan Antakya Sanat Topluluğu ve Adana'dan
Bilfen Ortaokulu AB Proje Kulübü'nün ortaklaşa
yürüttüğünü belirtti.
Özgentürk, kadın sorunu üzerine odaklanan bir
proje yürüttüklerini vurgulayarak, ''Bilindiği üze-
re Türkiye ve dünyada istatistiklere baktığınızda
kadına yönelik şiddet çok çarpıcı boyutlarda. Ha-
berlerde bu konuyla çok sık karşılaşıyoruz. Kadın
olarak günlük hayatımızda da ezilmelere, şiddete,
tacize maruz kalıyoruz. Aslında konuya bu nedenle
tercih ettik'' dedi.
Kadın monologlarından oluşan bir tiyatro oyunu
hazırlayarak, Berlin'de sahneleyeceklerini anlatan
Özgentürk, yazar Dario Fo'nun Kadın Oyunları adlı
eserindeki 3 parçayı sahneye koyacaklarını bildirdi.
Özgentürk, kendisi gibi İngilizce öğretmeni olan 2
arkadaşıyla sahneleyecekleri oyun için çalışmaları
sürdürdüklerini, sanatsal anlamda da yeni bir şey
deneyerek, monologların arasına dans tiyatrosu
yerleştirmeye çalıştıklarını söyledi.
Daha fazla görselliğin ön plana çıkacağı oyunun ilk
2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda atletizmde kadınlar
1500 metre finalinde koşan Aslı Çakır Alptekin 1. ola-
rak altın, Gamze Bulut da 2. olarak gümüş madalya kazandı.
Bu iki madalyaya tekvandodan gelen gümüşte katıldı ve Türkiye'nin aldığı madalya sayısı 5'e çıktı.
2 altın, 2 gümüş, 1 bronz.
Atletizm’de Türk Olimpiyat tarihinde ilk altınmadalya, gümüşle beraber geldi. Kadınlar 1500 metrede
yarışan iki milli atlet Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut, ilk iki sırayı alarak unutulmaz bir başarıya imza
attılar.
4:10.23’lük derecesiyle ilk sırayı alan 26 yaşındaki Aslı Çakır, bu yıl Helsinki’de düzenlenen Avrupa Şam-
piyonası’nda elde ettiğialtın madalyanın ardından yine çok önemli bir başarıya imza attı. Aslı Çakır Alpte-
kin’i takip eden 1992 doğumlu Gamze Bulut, 4:10.40’lık derecesiyle gümüş madalyanın sahibi oldu.
1500 metrede duble yapan iki milli atletimizin yanında, Bahreynli Maryam Yusuf Jamal bronz madalyayı
alarak podyumu tamamladı.
Atina 2004’te gümüş madalyayı kazanan tecrübeli Rus atlet Tatyana Tomashova ise 4:10.90’lık derece-
siyle dördüncü sırada kaldı.
7
KADININ ÖTEKİLEŞTİRİLMESİ
‘’Kadın,
erkeğin ürünü-
dür. Tanrı dişiyi
yarattı ve erkek
kadını oluşturdu;
kadın dolayısıyla
uygarlığın bir
ürünüdür, yapay
bir yapıt-
tır.’’(1855). Bu
söz ne yazık ki dünyaca ünlü bir yazar ve dönemi-
nin en aydın insanlarından birisi olan Gustave Fla-
ubert’e ait. Yine de söylendiği tarihi göz önünde
bulundurarak bazılarımız 150 senede çok yol kate-
dildiğini, hala böyle düşünen erkekler olsa bile eği-
tim almış herhangi birinin böyle bir düşünce yapısı
olmadığını savunabilir. Ki bunun doğruluk payı da
vardır. Geçtiğimiz yüzyıl kadın hakları açısından
gerçekten çok büyük birçok gelişmeye sahne oldu:
seçme-seçilme hakkı, çalışma hakkı, vs. Peki ama
kadın-erkek eşitliğinin tamamen elde edildiğini
söyleyebilir miyiz?
2011 yılında Fransa’da yapılan bir araştırma-
ya göre aynı niteliklere sahip kadın ve erkek çalı-
şanlar arasında 9-10% civarında bir ücret farklılığı
var. Bu verinin yukarıdaki soruya net bir cevap
oluşturduğunu düşünüyorum. 2011 yılında dahi bu
eşitliği sağlayamamamızın sebeplerinin ne olduğu
sanırım bu noktada en önemli soru haline geliyor.
Ünlü Fransız filozof Simone de Beauvoir’a göre bu
fark temelde kadının erkek gözünden farklı bir tür,
öteki varlık olarak görülmesi. Bu ötekileştirmenin
altında ise biyolojik ve psikolojik farkların karşı
tarafça anlaşılamaması yatıyor. Bu süreç temelde
iki şekilde yürüyor: ilahlaştırma veya aşağılama.
Bu konuyu en iyi şekilde somutlaştırmak için
anne kavramı üzerinden yürümenin çok yararlı
olacağını düşünüyorum. Çünkü kadınla erkek ara-
sındaki en büyük farklılık kadının anne olmasını
sağlayan anatomik yapılanması ve anne-çocuk
arasındaki muhteşem psikolojik bağdır. Erkekler
için bu durum son derece bilinemez, mucizevi ve
karanlık kalmaktadır. Bu farklılığın bu kadar ön
plana çıkmasından dolayı kadınlar annelik faktörü
olmadan düşünülemezler, hatta bazı erkeklere gö-
re kadın bile sayılmazlar: ‘’Kadınlık, anneliğin için-
de yer alır ve kaldı ki annelik, kadınlığın alfabesi-
dir; kadın sağlığının ve duygularının nirengi nokta-
sıdır, bu canlı gizemi çözecek anahtardır. Çocuk
kadını tamamlar…onsuz kadın eksik kalır.’’ Dr. J.B.
Fonssagrives tarafından söylenmiş bu söz erkeğin
anneliğe ve kadına bakış açısını çok güzel açıklıyor.
Annelik konusundaki bu bilinmezlik erkeği
daha önce de söylediğimiz gibi iki şekilde davran-
maya itiyor. Birinci durumda bu olayı mucizevi bir
şey olarak görüp özellikle erkek çocukları anneleri-
ne aşırı bir saygı ve bağlılık duyuyorlar. Toplumu-
muzda da bunun örneklerini hepimiz görüyoruz.
Yetişkin bir birey olduktan sonra bile annenin ver-
diği rahatlık ve huzura duyulan özlem devam edi-
yor, anne ne derse o oluyor, asla sözünden çıkılmı-
yor… Efsaneler ve masallarda anlatılan kahraman-
lık timsali erkekler bile anneye olan saygı ve düş-
künlüklerini sürekli dile getiriyorlar. Bunun birinci
sebebi çıkılan kahramanlık yolculuğunda çocuğunu
korumak amacıyla onun gitmesini istemeyen anne
figürü sayesinde bu yolculuğun bin bir güçlükle
elde edilmiş bir utku haline dönüşmesidir. İkinci
sebebi ise kahraman dahi olsa herkesin eve dönüş-
te sıcak bir kucağa ihtiyacının olması ve annenin
de ne olursa olsun bu kucaklık görevini her zaman
yerine getireceğidir. Aynı durumu güncel hayatta
da erkeği evlenme ya da evden taşınma sürecinde
görüyoruz. Oğluna karşı sahiplenme duygusuyla
hareket eden anne onu bırakmak istemiyor. Böyle
bir durumda kalan oğul için evlenmek ya da evden
ayrılmak gerçekleştirilmiş bir kahramanlığa dönü-
şüyor. Ve anne her zamanki gibi bir geri dönüş
durumunda kollarını açmış evladını bekler durum-
da oluyor.
Aşağılanma şeklinde yaşanan ötekileştirme
ise daha çok kadının erkeğe karanlık görünen biyo-
lojik özelliklerinden kaynaklanıyor. Bu özelliklerin
başında ise adet görme ve kadınlık organı geliyor.
Adet gören kadın yüzyıllar boyu kirli, lanetli ve gü-
nahkar olarak zihinlerde yer ediyor. Bazı kültürler-
de böyle günlerde yemek yapmasına izin verilmez-
ken, yemeğin bereketsiz olacağı gerekçesiyle, bazı
toplumlar daha da ileri giderek bu günlerde kadını
bir odaya kapatıp dışarı çıkmasına izin vermiyorlar.
‘’Bu kanla temas eden ekinler filizlenmez, şarap
sirkeleşir, ot sararır, ağaçlar meyvelerini yitirir,
demir paslanır ve bakır oksitlenir. Bunu yutan kö-
pek kudurur. Ne demirle ne de suyla eriyen asfaltlı
zamk bile bu kanla pislenirse çözülür.’’(Sevillalı
Aziz Isidorus). Doğum ve annelik bazı erkeklerin
gözünde kadını ilahlaştırırken, bazıları kadını sade-
ce anneye indirgeyerek onu çocuk doğurmaya ya-
rayan bir araç olarak görürler. Jules Michelet gibi
ateşli bir demokrasi taraftarı bile kadını erkeğe eşit
görmeyip şu tüyler ürperten açıklamayı yapar:
‘Erkek bir beyindir, kadınsa döl yatağı.’’
Anneliği bir kenara bırakıp kadına bir eş ya
da sevgili gözüyle baktığımızda ise yine cinselliğe
bağlı olarak kadın bedeni ve cinsel organının erke-
ğin kadını aşağı görmesine sebep olduğunu söyle-
yebiliriz. Bunun sebebi ise kadın bedeniyle birlikte
erkeğin kendi zaaflarının farkına varması, kendini
kontrolsüz ve hakimiyetsiz hissetmesidir. Ayrıca
kadın cinsel organı doğum yaparak erkeğe hayat
verirken aynı zamanda ona sonu ölüme giden bir
yolculuk vermiş olur. Bu yüzden erkek bilinç altın-
da kadını ölümle eşleştirir. Bu da erkeğin kadın
vücudundan korkmasına ve onu zaman zaman iğ-
renç olarak tanımlamasına sebep olmuştur. Bir
bilim adamı, doğabilimci Linné bile çalışmalarında
iğrenç bir şey diyerek kadın organını es geçmiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki kadın-erkek eşitli-
ğinin sağlanması için önce algıların temelindeki
sorun ortadan kaldırılmalıdır. Bunun için de kadın
ve erkeğin birbirlerini her açıdan anlamaya çalış-
maları lazımdır. Bu sorun ancak karşı tarafı öteki
olarak değil sadece bazı farklılıklara sahip ama
yine de bizimle aynı tür varlık olarak görmeyle aşı-
labilir. Bu yüzden hem cinsel eğitim hem de insa-
nın kişilik olarak kendini geliştirmesi en büyük
anahtarlardır.
1*Efsane ve masallar esasında oluşturulduğu toplumun özellikle-
rini gösterdiği için bizim yaptığımız günlük
gözlemlerden çok daha kesin bilgiler verdikle-
rini söyleyebiliriz.
EDANUR KARAPINAR
İstanbul Yerel Kurulu
‘KADIN MAĞDURİYETİNDE
SİNEMANIN ETKİSİ BÜYÜK’
2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali'nin
'Toplumsal cinsiyet eşitliği bir yalan mı?' baş-
lıklı oturumuna katılan Atilla Dorsay, kadın
mağduriyetinde sinemanın etkisinin büyük
olduğunu belirtti.
İSTANBUL - 2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festi-
vali'nden yapılan açıklamaya göre, İstanbul Üni-
versitesi ile Başakşehir Belediyesi işbirliğiyle dü-
zenlenen 2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festiva-
li'nin ''Toplumsal cinsiyet eşitliği bir yalan mı '' baş-
lıklı oturumuna katılan Atilla Dorsay, burada yaptı-
ğı konuşmada, kadın temasını en çok kullanan yö-
netmenlerin Lütfi Akad, Metin Erksan ve Halit Refiğ
olduğunu aktardı.
Dorsay, Yeşilçam'ın kadının naif ve mahzun duru-
munu topluma yansıtırken, kötü olan kadınların
bile her şeye rağmen seyirciler tarafından sevildiği-
ne dikkati çekti.
Bu filmlerin kadına gerçekten yararı olup olmadığı-
nın tartışmalı olduğunu savunan Dorsay, şu değer-
lendirmelerde bulundu:
''80-90'lı yıllardaki seks filmleri, kadını özgürleştir-
miş midir, yoksa onu bir obje haline mi getirmiştir
Henüz belli değil. Ancak bu filmlere nasıl izin veril-
diği, hala araştırılıyor. Kadın mağduriyetinde sine-
manın etkisi büyüktür.''
Bengi Semerci Enstitüsü Kurucusu Prof. Dr. Bengi
Semerci de ''çocuk gelin'' teriminin yanlış olduğunu
kaydederek, ''Çocuğun gelini olmaz. Erken yaşta
evlendirilmiş çocuk olur. Eğer 'çocuk gelin' dersek
çocuğun erken evlenebileceğini kabul etmiş oluruz''
ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Dilek Cindoğlu ise boşanma oranının bin-
de 2'den binde 4'e çıktığına dikkati çekerek, kadın-
ların yüzde 15'inin cinsel şiddet gördüğünü ve şid-
det gören kadınların hepsinin boşanması halinde,
oranın çok artacağını açıkladı.
Kadına karşı şiddetin yeni söylemlerle çözülebilece-
ğini belirten Cindoğlu, bu söylemlerin, kadın-erkek
eşitliğini ve kadının birey olduğunu vurgulayan
söylemler olması gerektiğini bildirdi.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25385652
8
Şiddeti Engellemek İçin Erkeklere 10 Öneri ABD'li cinsiyetçilik karşıtı aktivist Jackson Katz, erkeklere toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadeleye nasıl katkı sunabileceklerini anlatıyor. 1- Cinsel şiddete her yaştan, sosyoekonomik, ırksal ve etnik kökenlerden erkekleri içeren bir erkek sorunuymuş gibi yaklaş. Erkekleri sadece olası saldırganlar olarak değil, şiddete engel olabilecek güçlü görgü tanıkları olarak gör. 2- Eğer kardeşin, sınıf arkadaşın ya da takım arkadaşın bir kadını taciz ediyorsa - ya da kadınlara genel olarak saygısız ve kötü davranıyorsa- kafanı başka tarafa çevirme. Onunla bu konu hakkında konuşmayı dene. Yardım almasını tavsiye et. Bu konuda ne yapacağını bilmiyorsan, bir arkadaşınıza, bir ebeveyne, bir profesöre veya bir danışmana danış. SAKIN SESSİZ KALMA! 3- Kendini eleştirebilecek kadar cesaretin olsun. Kendi yaklaşımlarını sorgula. Yaptığın veya söylediğin bir şey başkalarına zarar vererek sonuçlanıyorsa savunmaya geçme. Davranışların ve hareketlerinin kasıtlı olmasa da cinsiyetçiliği ve şiddeti nasıl sürdürdüğünü anlamak için çaba harca ve değiştirmeye çalış. 4- Eğer tanıdığın bir kadının tacize veya şiddete maruz kaldığını düşünüyorsan, kibarca yardıma ihtiyacı olup, olmadığını sor. 5- Eğer kadınlara duygusal, psikolojik, fiziksel ya da cinsel taciz uyguluyorsan, ya da geçmişte uygulamışsan, HEMEN profesyonel yardıma başvur. 6- Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin her türlü biçimini sona erdirmek için çalışan kadınlarla işbirliği içinde ol. Kadın örgütlerinin çalışmalarını destekle. Mitinglere ve diğer kamu etkinliklerine katıl. STK'ların tecavüz kriz merkezleri ve kötü durumdaki kadın sığınakları için bağış toplanmasına yardım et. Eğer bir takım, dernek ya da başka örgütlere dahilsen, farkındalık yaratmak için etkinlik düzenle. 7- Homofobiye karşı ses çıkar. LGBT bireylere karşı ayrımcılığın ve şiddetin yanlış olduğunu ifade et. Bu istismarın da cinsiyetçilikle doğrudan bağlantısı vardır. (Örneğin cinsiyetçiliğe karşı sesini yükselten erkeklerin genellikle cinsel yönelimi sorgulanır. Bu davranışı kırmak için daha çok erkeğin cinsiyetçiliğe karşı çıkması gerekiyor. ) 8- Çokkültürlü erkeklik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve toplumsal cinsiyet temelli şiddetin nedenlerinin sorgulandığı programlara, derslere katıl, filmler izle, makale ve kitaplar oku. Sosyal baskıların erkek ve kadın bireyler arasındaki çatışmaları nasıl etkilediği hakkında kendini ve etrafındakileri eğit. 9- Cinsiyetçiliği finanse etme. Kadınları cinsel yönden aşağılayıcı bir şekilde tasvir eden hiçbir dergiyi satın alma, web sitesine girme. Medyadaki cinsiyetçiliği protesto et. 10- Genç erkeklere, kadınları aşağılayan bir tavır takınmadan nasıl erkek olunabildiği konusunda akıl hocalığı yap. Cinsiyetçilik karşıtı erkeklere yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddeti önleme etkinliklerinde çalışmak için gönüllü ol. (ÇT) * Bu öneriler, ABD'li cinsiyetçilik karşıtı aktivist Jackson Katz tarafından hazırlandı. Pixel Project'in web sitesinde yayınlanan bu yazıyı Berfun Çağinli bianet için Türkçeye çevirdi.
MEME KANSERİNİ FARK
ET!
Birçoğumuzun bildiği gibi Meme
Kanseri, kanser türleri arasında,
hayati risk ve önem derecesi açısın-
dan ilk sıralarda yer almaktadır ve
kadın-erkek her yaştan insanın dik-
kat etmesi gereken sosyo-kültürel
bir halk sağlığı konusudur.!
Bugün; Meme Kanseri, insan haya-
tındaki yeri ve önemini bilimsel
araştırmalar sonucu ortaya çıkan
sayısal verilerlerle de kanıtlamakta-
dır. Ve çalışmalar göstermiştir ki;
Meme Kanseri, %24'lük oranla ka-
dınlarda en sık rastlanan 10 kanser
türü arasında ilk sıradadır. Bu da
kadınlarda meme kanserini önleyici
çalışmaların önemini açık bir şekilde
ortaya koymaktadır.
Peki kadınlarda bu derece hayati
öneme sahip meme kanseri, erkek-
lerde ne derece önemlidir?
Aslına bakılırsa, meme kanserinin
erkeklerde görülme sıklığı kadınlara
oranla daha düşük olsada, öldürücü
olma ihtimali, erkeklerde daha yük-
sektir. Bu başta şaşırtıcı gibi gözük-
se de; meme kanserinin genetik ve
çevresel faktörlerle ilişkili olması;
her bireye, bulunduğu çevresel ko-
şulların ve genetik etkenlerin farklı
yüzdelerde etki edeceğini düşündü-
ğümüzde, bu çok ta olası bir ihtimal
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Meme Kanseri her ne kadar erken
teşhis edilmediğinde, yüksek oranda
kayıplara neden olsa da; erken teş-
hisle tanısında da, bir o kadar me-
me kanserine yakalanmış insanın,
kanseri yenip, hayatlarına yeniden,
daha güçlü ellerle sarılmalarına ola-
nak sağlamaktadır. Kanser; birçok
insanın, kelime anlamı olarak bile
tek başına hayata küsmelerine ve
yaşamdan soğumalarına neden olur-
ken, erken teşhisle hayata tekrar-
dan dönebilecekleri bilincinin insan-
larda uyandırılması da, bu uğurda
çalışan, gönül veren herkesin en
büyük mutluluğu olmuştur.
Şüphesiz ki; biz tıp fakültesi öğren-
cileri de, sağlığımızla böylesine iliş-
kili bir halk sağlığı konusunda, gele-
ceğin hekimleri olma yolunda sağ-
lam adımlarla ilerlerken, kayıtsız
kalamazdık ve kalmadıkta.!
Bizler önce öğrendik sonra da öğ-
rendiklerimizi; kadın- erkek, genç-
yaşlı her yaştan insanlara aktardık.
Şunu biliyorduk ki; Meme Kanseri'
ni fark etmedeki en etkin araç ken-
di ellerimizdir. Bu anlamda da elle
meme muayenesini, doğru bir şekil-
de insanlara öğretmek gerekmekte-
dir ve burada dikkat edilmesi gere-
ken en önemli nokta, meme çevre-
sinde muayene yapılırken ele gelen
normalden ya da her zamankinden
farklı büyüklükte, çeşitte kitle ve
kistlerin bölgede gözükmesidir. Veya
da meme başı yapısının renginde
meydana gelen değişiklilker, iki me-
me arasında meydana gelen simetri
farklılıkları, meme cilt dokusunda
meydana gelen değişmeler; yine
bizlerde meme kanseri olabileceği-
nin belirtileri arasında yer almakta-
dır. Şu unutulmamalıdır ki, teknolo-
jiyle böylesine iç içe yaşadığımız bir
dünyada her insan meme kanserine
yakalanabilir ama önemli olan, bu
durumu erken farkedip, tedaviye
olanak vermektir. Bunun için özellik-
le 40 yaş üzerindeki kadınlarda yılda
bir kez veya iki yılda bir kez , erken
teşhis açısından önem arzeden ma-
mografi çekilmelidir. Mamografi, 50
yaş üzerindeki kadınlarda ise her yıl
bir defa yaptırılmalıdır. Böylece er-
ken teşhisle ölüm riskinin % 95' lere
kadar azaltıldığı da yapılan çalışma-
larda kaydedilmiştir.
Meme Kanseri Projesi; kendisine
destek veren kuruluşlarla da birlikte
tüm bu bilgilerden yola çıkarak halkı
bilgilendirmeyi, böylesine önemli bir
kanser türü hakkında insanlarda
gereken bilincin uyandırılmasını
amaçlamaktadır ve bu bağlamda
halka açık yerlerde stantlar açarak;
meme kanseriyle ilgili baştan sona
tüm bilgileri içerecek, ayrıntılı ve
özenli hazırlanmış broşürleriyle in-
sanları görsel ve sözlü bir şekilde
bilgilendirmektedir. Çeşitli etkinlik-
lerde de, önceden eğitim almış gö-
nüllülerle birlikte, elle meme mua-
yenesinin nasıl yapılabileceği konu-
sunda uygulamalı eğitimler vermek-
tedir. Ve Meme Kanserinin simgesi
haline gelmiş materyallerle de, tüm
dünyaya bu konuda birlik olduğu-
muzun mesajını vermektedir..!
Proje Koordinatörü :Ruken Demirkol
Sinem Laçin
TÜRK TARİHİNDE KADININ
YERİ
Ben size bundan seneler seneler
öncesi nerden baksanız bir iki bin
üç bin sene öncesinin kadınına bir
örnek vereceğim.
Ata binen, kılıcını kuşanan, bozkır-
da at koşturan yeri geldiğinde ül-
kesini yönetendi. Ülkenin başında
“Kağan” vardı ardında “Hatun”.
İkinci isimdi kurultayda, seferlerde
obanın birinci ismiydi.
Bir buyruk yayınlansa: “Hatun ve
Hakan buyuruyor ki” diye başlardı.
Bir örneğini de edebiyatın o güzel
destanlarından verecek olursak
Salur Kazan Destanında; Düşman-
lara esir düşen oğlu ve zor durum-
daki Salur Kazan’ı kurtarmak için
“boyu uzun Burla Hatun kırk ince
belli kızı alır, kara kılıcını kuşanır,
kara atına binerek Oğlunu ve Salur
Kazanı esaretten kurtarır.”
O dönemde kadın ve erkek aynı
bugünkü gibi kanun önünde eşitti.
Toplumda tek eşlilik prensibine
bağlıydı. Ev eşlerin ortak malıydı.
Namus ve iffete çok önem verilir,
aksi durumlarda büyük cezalar
uygulanırdı.
Orhun yazıtlarında bile kadınlardan
saygı ile bahsedilir. Bilinen gele-
neklerde de Türk toplumunda ka-
dın ve erkeğin eşitliği izlenmekte-
dir.
1923’de Cumhuriyet’in ilanından
sonra Atatürk’ün hedeflediği çağ-
daş medeniyetler seviyesine çık-
mak için yapılan reformlar ile 8.
Yüzyıldan sonra değeri göz ardına
atılan Türk Kadınına; 3 Mart 1924
te “Tevhid-i Tedrisat” kanunu ile
karma sınıflarda eğitim getirilmiş-
tir. 1935’te yüzde 90’ı okuma yaz-
ma bilmezken 1990 yılında bu
oran %22’ye düşürülmüştür. 17
Şubat 1926 ‘da kabul edilen Türk
Medeni Kanunu ile yasal haklara
sahip olmuşlardır. Siyaset alanında
ise 1923 yılında “Kadınlar Halk
Fırkası” ile başlayan 1930 da Bele-
diye Seçimleri, 1933’te muhtarlık
ve ihtiyar heyeti ve 1934’te me-
busluk yolu açılmıştır.
Anlatılması gereken nice gelişme-
ler daha var ama satırlara sığaca-
ğını düşünmüyorum. Türk Kadını
tarihin ilk sayfalarındaki önemi ve
değerini bugünde korumaktadır.
Arada geçen olaylar sonrası Cum-
huriyetin getirdiği özgürlük orta-
mında daha da ileri gidecektir.
Ökkeş ZORTUK
Ege Yerel Kurulu
“Kadınlar Günü Gazetesi TurkMSIC Resmi Projesidir"
"Türk Tıp Öğrencileri Uluslararası Birliği" Turkish Medical Students International
Committee
TurkMSIC Adına Resmi Proje Koordinatörü: Mehmet Başat TEPE