Top Banner
I " 1 1 î V A T JLJLıl IvrJL llUilliimiIIlllittİililitlllllllKllliilIlllItttllIllIllIll tllİJlllttlllllflIf [lllliitltlttllLlliLlllilLllIlttllIitlllllJLltllitllLK tlillll.llllllJlLLİİtltltllttililIlllltiAlilJitLLlit.lilliittltilLiIilLilitlllİIİllt[ii]Illililft YIL — 14. Savî FİATt 50 KURUŞ 27 NİSAN 1962 CUMA
15

IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

Feb 14, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

I" 1 1 î V A T JLJLıl IvrJL l lUil l i imiIIl l l i t tİ i l i l i t l l l l l l lKll l i i lI l l lIttt l lI l lI l lI l l tllİJlllttllll lflIf [lllliitltlttllLlliLlllilLllIlttllIitlllllJLltllitllLK tlillll.llllllJlLLİİtltltllttililIlllltiAlilJitLLlit.lilliittltilLiIilLilitlllİIİllt[ii]Illililft

YIL — 14. Savî FİATt 50 KURUŞ 27 NİSAN 1962 CUMA

Page 2: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

i, 'a

MİLLİ YOL I 1. Y ı l — 14. Sa I y i — 27 Nisan

1962 — Fiyatı J H B B l 60 kuruş.

TARAFSIZ M ı L L i t e <Çı SİYASÎ DERGİ İmtiyaz Sahibi : Necati BOZKURT * Yazı İşleri Müdü rü : ismet TüMTüRK * İdare Müdürü :

Mümin ÇEVİK.

I Tek sütun santimi 20 (lira •*• Tam sayfa arka I kapak (renkli) 2000 H I ra * Tam sayfa içt»

1600 Ura # Sayfanın 1/4 ve 1/8 gibi kı­sımları aynı ölçülere göre hesaplanır

İlân Abone ,6 aylık (26 sayı) 112,5 lira * 1 yıllık 152 sayı 20 lira *

idarehane : Nuru Osmaniye Cad. 34, İstanbul. Dizgi ve klişe- GÜNEŞ MATBAACILIK T. A. Ş Şerefefendi Sok. No. 44-46, Cağaioğlu

İSTANBUL

Bay Î.İnönü'nün damadı Metin Toker C. Gürselin hududu aştığını iddia ediyor

Bay İsmet İnönü 'nün damadı Metin Toker, Cemal Gürsel 'e bâzı öğütler vermek istemiştir . «Tehlikeli Manevralar» başlığını taşıyan yazısında Metin Toker, öz olarak şunlar ı söylemektedir: «Gürsel, damara göre şerbet vererek orta­lığı kar ış t ı rmaktadır . Makamının mes 'ul iyet i ve salâhiyet hudut lar ın ı aşmıştır . Haydi seçimden önce, Başvekâletin

merdivenlerindeki uluorta

konunun akrabası .Hasan Tez yine bir kongrede hadiseler çıkardı «Başbakan İnönü olduğu müddetçe an dakika değil on saat konuşurum» diyen Hasan Tez'i delegeler uzun uzun yuhaladı

Ankarada binlerce delege­nin iştirakiyle toplanan Esnaf Kefalet Kooperatifinde, ko­nuşmaların on dakika olarak tahdidini isteyen bir takrir üzerine kürsüye fırlayan Ha san Tez, .On dakika benim gibi bir adama yetmez, ben lıiçbir müddet tanımam» di­ye bağırarak konuşmaya baş­lamış ve Kongre Divanının ikazlarına rağmen devam e-den Hasan Tez güçlükle kür­süden indirilmiştir.

Kongrenin havasını bozan Hasan Tez'i arkadaşları ikaz etmek istemişler fakat Hasan Tez, «inönü'nün Başvekil oldu ğu yerde benim Başkan ol­mam lâzım» diyerek tecavüz-kâr hareketlerine ve küfür­lerine devam etmiştir.

Hükümet Komiserinin mü­dahalesi üzerine Hasan Tez ve arkadaştan üyelerin üze­r ine saldırmışlardır. Hâdise yine delegelerin aracılığı ile yatıştırılmıştır. l d a r e Heyeti raporu üzerinde söz alan Ha san Tez'in konuşmasını u-zatması üzerine Başkan kon­gre kararını hatırlatmıştır. «Ben karar marar dinlemem» diyen Hasan Tez'in bu hare-

İııömi, Yassıada Kumandam ile

görüştü Ankara — İnönü, 20 Nisan

Cuma gürü eski Yassıada Ku mandanı Albay arTık Güryay'ı kabul etmiş ve kendisiyle bir müddet görüşmüştür.

keti karşısında bütün üyeler hep bir ağızdan Hasan Tez'i protesto etmişlerdir. Kürsü­den inen Hasan Tez'e yine küfürlere başlaması üzerine Hükümet Komiseri müdahale etmiş, bunun üzerine Hasan 'Tez Komisere «Sen başına iş mi açmak istiyorsun. Se­ni tevkif ettiririm» demesi üzerine bütün üyeler ayağa kalkarak Hasan Tez'i yuhala-mışlardır.

konuşmaları üzerinde durmı yalım. Durmıyalun, ama o tutumuyla CHP'yi hırpalayan lara yardım ederek, DP ta­raftarı partileri desteklediği ni ve seçim sonunda iki cep­heyi başabaş getirerek, şahsi itibariyle başarılı bir netice aldığını, yani Devlet Reisli­ğini garantilediğini unutma­dığımızı söylemeden de geç-miyelim.»

«Gürsel, Anayasanın Hü kûmete tanıdığı selâhiyetler sahasına tecavüz etmekte, af için ortaya tarihler atmakta ve bir af şampiyonu gibi meydana çıkmaktadır. Affın zamanını Hükümet bilir, yani •kararı inönü alacaktır, Gür-sel'in yaptığı bir heyeskâr-hktan ibarettir. Onun Anaya saya göre hasta mahkûmları af selâhiyeti vardır. Bu selâ-hiyetini, ister Kurban Bayra­

mında, ister doğum günün­de kulanabiiir, bundan öte­sine karışamaz. Yoksa bu yol dan şahsına reklâm yapmaya kalkması, çeşitli çevrelerin mukavemetini tahrikten baş­ka işe yaramaz.

Orak - Çekiçli Bayraklar

Ankara — Şehrimizin Etlik semtindeki ilkokulda 23 Ni­san Çocuk Bayramı dolayısı ile süslenmekte olan sınıflar dan birinde, üzerinde oralî çekiç görülen kâğıt bayrak lara rastlanmıştır.

Sınıfı süslemekte olan öğ­retmen öğrencilerin getirmiş olduğu bu bayraklarda orak çekiçlere rastlayınca durumu derhal emniyete aksettirmiş-tir. Emniyet 1. inci şube mü­dürlüğü hâdisenin tahkikatı­na başlamıştır.

^C Illlllllllltllllllllfllllllll1lllflllltllllllltllllllllllfll»41lll]illllilflllllllltl11lllllllltlllllllllllitltllltil(llllllllllfllltltllllllilllillllli}llttlllllllllllltlll r> ^ KOKSAL DİLE GELDİ. = Aman hazret, yorulacaksın! I

Gürsel'in Başvekilliğin­den kalma bir alışkanlık. Gazeteciler inönü Başve­kâlete geldikten gidene kadar, ayazda yağmurda nöbet tutuyorlar. Umumi­yetle l l ' de gelip 14'de git­tiği için, (çok fazla çalışı­yor, değil mi?) nöbet de çoğu zaman yemek vakti­ne rastlıyor.

Geçen gün gazeteciler bir araya toplanmış, ko­nuşuyorlardı. İnönü usul­ca çıktı, kimseye görün-meden otomobiline bindi, hareket ederken camını açarak, «Sizi ne güzel at­lattım» dercesine, gazete­cilere seslendi:

— Neredeydiniz? Bize bakmayın paşa!

Biz atlaya atlaya zaten çe­kirgeye döndük. Yalnız...

— Zâtıâliniz nerelerde­siniz?

M U A M M A Necip San (eski Başve­

kâlet Müsteşarı) bi l iyorsu­nuz, ist i fa e t i . Ama yine Başvekâlette. Müsteşar Muav in i Musl ih Fer ile Başvekâlet ist ihbarat mü şavir i (ne zari f sıfat) Ziya Sa!ışıkla, sabahtan akşa­ma kadar b u r u n buruna .

Hfç kimse. Necip San'ın yeni vazifesinin ne oldu­ğunu b i lmiyor .

BİLEN VARMIŞ Emekl i b i r albay telefon

da şöyle söyledi: — Necip San, dedi , is­

met Paşanın şahsına bağ lı olarak kuru lan istihba­rat teşki lâtının başkanı­dır . B i lmiyor muydunuz?

Vallahi bilmiyordum. Şimdi de biliyorum sayıl­maz, zira şahsa bağlı is­tihbarat teşkilâtının ne ol­duğunu veya olabileceğini, anlıyamadım.

Sahiden «Bizim Osman» a bir hâl oldu. Eş dost meclislerinde, hem de yük sek sesle konuşmaya baş­ladı.. Son söyledikleri hay­li enteresan, Teşvik için nakledeceğim, zira c. 27 Mayıs sonrası (hattâ önce­si) günlerine dair, söyliyc-ceği pek çok ve mühim şey bulunan bîr simadır.

«22 Şubatçılarm affı meselesi Mecliste konuşu Surken, ben de b i r senatör olarak söz alıp hâdisenin bi l inmîyen içyüzünü açık-lıyacağım» diyor. Koksal i lâve ett iğine göre, o hâ diseyi önl iyenin aslında k im olduğu bu açıklama­dan sonra anlaşılacak mış.

MERAKLI BİR SORU Soruyorlar: — Paşa ne yapıyor? — Affı koltuğunda taşı­

yor. Başvekâletten Meclise, Meclisten Başvekâlete.

Page 3: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

Haftalık Milliyetçi

Tarafsız Siyasî Haber Dergisi

ÜÇ BAYRAM Bu sayımızın çıktığı gün üç bay­

rama yakın düşmektedir. 23 Niian JVLiUî Hakimiyet Bay­

ramı, güzel bir bahar havası içinde çocukların eğlenceleri ile geçti. Ama daha büyük yaşta olanlar ger­gin ve huzursuz bir hava içinde ol­duğumuzu farkediyorlardı. Siyasî çekişmeler yalnız tatsız ve verim­siz olmakla kalmıyor, bu çekişmele­rin üzerinde, tiz bir yılan ıslığı gi­bi bir sesi, kanlı kızıl düşmanımızın bu sefer tam aramıza sokulmuş ola­rak yakından çıkardığı ezelî zehirli kininin sesini duyuyorduk. Bunu her zamankinden daha vazıh ve kuv­vetli olarak duyuyorduk. Bu ses bi­zim ölümüzü istiyordu. Bu sesin akisleri kâh toy hiddetlerin ağzın­da kin ve küfür olarak, kâh «tecrü­beli» politikacıların ağzında kapalı tehdit imaları halinde ortaya çıkı­yor, kâh «solcu» basında bizi uyu­tucu ve oyalayıcı bir sürü gürültü halinde ortalığı dolduruyordu. Ama biz büyük millet olduğumuzu her çağda, ve en fazla en zayıf çağları­mızda, isbat etmiştik. Uyumuyor, gaflet uykusundan büsbütün uyanı­yorduk. Ve korkmuyorduk. Bizi kor­kutacakların kağşamız suratlarına gülüyorduk. Ve hepsinden mühimi, yaralara tuz biber ekme yolundaki bütün gayretlere rağmen, yavaş ya­vaş yaralarımızı sarmak, ve millet­çe barışmak yolunda adım adım ilerliyorduk. Bayramlarımızı hava­dan ve sudan bulup eğlenmek değil, hakkederek yeni baştan kazanmak yolundaydık.

1 Mayıs Bayramı komünistlerin bayramıdır. Asla bizîm bayramımız değil. İstediği kadar resmî tatil gü­nü olsun. Biz onu kutlamadık, kut-lamayacağız. istediği kadar «işçi bayramı», «bahar bayramı» gibi ad­ların maskesine burunsun, biz onun soyunu sopunu biliriz. Hakikî Türk işçisi de o güne bayram demeği red­deder. Bahar bayramına gelince, bi­zim geleneğimize göre, bahar bay­ramı o güne değil hıdrelleze düşer. Aklanmıyoruz. Milliyetçi bir hükû metin ilk vazifelerinden biri o hay­siyet kırıcı yapmacık «bayram» gü­nünü resmî tatil günlüğünden çıkar­mak olmalı.

3 Mayıs Türkçülük bayramı, kü­çükten başlamış, yavaş yavaş yayıl­makta ve gittikçe kökleşmekte olan bir gelenek. O günü Türkçüler ken­di aralarında bir nev'î aile bayramı gibi kutluyorlar. Buluşuyorlar, ta­

nışmayanlar tanışıyorlar. O günü bazan salonlarda şiir Ve konuşma­lar halkoyunları ve temsillerle toplantılar tertipliyorlar, bazan da dinlendirici ve eğlenceli kir gezin­tileri yapıyorlar. Bu güzel gelene­ğin daha da yayılması ve kökleşme­si temenni olunur. Gelecek sayımız­da 3 Mayıs'm Türkçülük bayramı olmasındaki mânânın üzerinde dura­cağız. Türkçülerin 3 Mayıs Türkçü­lük bayramlarım kutlarız.

TÜRK GENÇLİĞİ KÖY ENSTİTÜLERİNİN İHYASININ

KARŞISINDA İstanbul Liseleri Talebe Kültür Bir.

ligi olarak, millî vicdan tarafından mahkûm edilen Köy Enstitüleri etra­fında, kuruluş yıldönümü bahane edi­lerek, bir bardak suda koparılmak istenen fırtına tarafımızdan ibret ve dikkatle izlenmektedir.

Hangi gayeye hizmet ettikleri çe­şitli vesilelerle, vesika ve delillerle or­taya konmuş bulunan Köy Enstitüle­rinin savunuculuğu iflâs etmiş bir gericilik örneğinden başka birşey de­ğildir Çökmüş, köhnemiş bir zihniye­tin temsilciliğini yapmakta ısrar eden­ler, millî vicdana da saldırmaktan çe. kinmemektedirler.

Menfur düşünüşlerini irfan ocakla­rına sokmak gafletine düşenlere şu­nu hatırlatırız ki; Atatürk llkeleri'nin ezelî ve ebedî müdafii Türk Gençli-ğj karşılarındadır.

Geleneklerine, göreneklerine, mazi­sine kuvvetle bağlı Türk Gençliği dai­ma Köy Enstitüsü zihniyetinin karşı­sında durmuş, duruyor ve duracak­tır...

İstanbul Liseleri Genel Başkanı Akkan SUVER

İstanbul Liseleri Kurul Başkanı Ali ACUNDAŞ

KARŞI DARBE Yukarıda yayınladığımız samimî

ve milliyetçi bildiri açıklandıktan sonra enstitücü çevreler, gençliğin her köşesine ahtapot gibi sokulmuş kollarıyla, hemen faaliyete geçti­ler. Aldatma, avlama oyunları tam bir kurnazlıkla ve plânlı olarak tat­bik edildi. Neticede, Köy Enstitüle­rine karşı bildiri yayınlayan teşkilât başları «kongre»de tasfiye edildiler ve yeni gelenler Köy Enstitülerine aleyhtar olmadıklarını beyan etti­ler. Tasfiye sebebi doğrudan doğru­

ya Köy Enstitüleri aleyhtarlığı. Bu­nu, ümitleri kırmak için değil, mem­leketi saran tehlikenin ağırlığı ve yakınlığı hakkında herkesi uyarmak için yazıyoruz. Ahtapot, Üniversite gençliğinden sonra şimdi kollarını Lise gençliğine doğru uzatıyor.

Bu tek başarıyı fazla büyültme­yelim. Liselerdeki gençlerin çoğun­luğu milliyetçi, hattâ şuurlu milliyet­çi, oldukları halde, karşı taraf usta ve hilekâr teşkilâtçılığın bütün oyunlarını ve disiplinini kullandığı zaman, aldatabildiği küçük bir azın­lık ile, teşkilâtsız, tecrübesiz ve tek tek dağınık durumda olan daha çok sayıda gençleri seçimlerde daima mağlûp edebilir. Bunun çaresi bi­zim de teşkilâtlı olmamızdır. Ve kı­zıl ahtapotun oyunları hakkında esaslı bilgileri öğrenmemizdir. Vazi­fe elbette ki, Lise gençlerinden ön­ce milliyetçiliğin tcrübeli ve daha yaşlı kuşaklarına düşmektedir. Fazla değil, birazcık daha bekliyelim.

CEVAT FEHMİ'NİN UÇURTMASI Yukarıda yayınladığımız Liselile­

rin bildirisi üzerine, Cumhuriyet ga-

DoSap beygiri Necdet KÜRŞAD

Z AVALLI bostan beygiri! Se­ni hangi sefil çingene o kur­naz bahçıvana bir pula sat­

tı? Çalıntı ve âdî bir hayvan ol­duğun nasıl da belli.. Eğer asîl bir binek, safkan bir yarış atı ol­saydın hiç bu kadar zillete katla­nır miydin?

Bir kere, avuç dolusu altına sa­tılacaktın.. Sonra da güzel bir ahırın, iyi bir bakıcın ve şerefli, gün görmüş bir asilzade efendin olacaktı.. Halbuki şimdi; bir de­met yonca uğruna sabahtan akşa­ma kadar kaba-saba bir bahçıva­nın dolabını çeviriyorsun.. Ve sa­hibin, yaptığın bu süflî işi göre-

miyesin diye gözlerini bir çuval parçasıyla sıkı sıkıya kapatmış!. Göz görmeyince gönül katlanır, derler. İhtimal sen de bu halinle kendini, savaş meydanlarında at oynatan bir cihangirin meşhur bi­neği veya yarış sahalarının daima birinci mükâfat kazanan mâruf koşu atı olarak görüyorsun.. Ama ne çâre! Sen en âdî cinsten, ça­lıntı ve zavallı bir lodap beygiri­sin. Ve ancak bir pûl değerinde-sin!.

Page 4: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

KIZIL HASTALIĞI İnkişaf etmeye uygunca vasat bulmuşsa Gösterir kendini bir anda verem hastalığı; Şu (kızıl) illeti lâkin ne rezil âfet ki, Seriyor hep yere iz'anı yok olmuş alığı.

Eşref-i Zaman

zetesinin Neşriyat Müdürü Cevat Fehmi Başkut, kalemi eline almış, tehirli bir istihza ile o Liseli genç­lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları Liselilerin üzerinde topla­mak ve önce onların maneviyatını kırıp onları susturmak yolu tutulu­yor. Bütün uyarmalara rağmen ga­zetesinde sicilli komünistlere yazı /azdırmakta İsrar eden bu zat genç­lerle alay ediyor, onların böyle işle­re aklı ermiyeceğini iddia ediyor, ve onlara şu tavsiyede bulunuyor: «Çocuklar, bakın bahar geldi, ılık-iaşan rüzgâr ağaç dalları arasında çiçeklerle şakalaşıyor. Şimdi uçurt-na mevsimidir. Tabiatın bu cümbü­şünden hissenizi alın.»

işine geldiği yönden, gençleri sık ilk siyasî konularda beyanlara ve lümayişkâr hareketlere teşvik eden fe bunları büyük başlıklarla istismar ;den bir gazetenin Neşriyat Müdü­rünün kaleminden şimdi bu sözler ;idden ibret verici bir tezat levha­sı.

Merak etme Cevat Fehmi Baş-mt, milliyetçi gençler vazifelerinin ıçurtma uçurtmak mı millî dâvalar ııı olduğunu pek iyi bilirler. Ve ya-Daeaklarını senden sormadan yapar­lar.

Nc;ihata muhtaç olan onlar değil, iensin. Al bakalım : «Bak mevsim terliyor. Havalar düzelecek. Senin ahmin ettiğinden daha ço> erken lüzelecek. Onun için kendine bir ıçurtma tedarik et. Millî dâvalarla ııeşgul olmayı milliyetçi gençlere ıirak da sen kendin uçurtma uçurt-ııakla meşgul ol. Hem memleket! çin daha hayırlı olur, hem de se­nin için.»

ADANADA YILANLARIN OCÜ ADANA — Veli GÜN

Günlerdenberi şehrimiz gazetelerin­de reklâmı yapılan «Yılanların Öcü» filmi şehrimizde oynamaya başladı. Şehrin muhtelif yerlerinde bulunan afişler yırtılmıştır. Filim başladıktan sonra müstehcen sahneler geldikçe gençlerin millî hisleri rencide edildiği için, sinemayı hınca hınç dolduran halkla beraber «Kahrolsun komünist, ler!» diye bağırmışlardır. Bu sırada içlerinden bir genç «Arkadaşlar Türk köylüsü hiçbir zaman böyle değildir: bu bir komünist taktiğidir» diyerek arkadaşlarının hislerine tercüman ol­muştur

Film oynamaya devam ettikçe genç lerin heyecanı son haddine varmış, işin vahametini gören sinema idare­si derhal önceden hazırlanmış olan emniyet kuvvetlerini çağırmış ve sine­ma haricinde çok sıkı emniyet tedbir­leri alınmıştır. Filmi daha fazla takip edemeyen gençler filmin yazarını la­netleyerek dışarı çıktıklarında karşı­larında emniyet mensuplarını bulmuş İnidir. Gençler buradan doğruca vilâ­yete gidip Vali ile görüşüp ve oradan da Atatürk Parkına giderek Atanın huzurunda saygı duruşundan sonra dağılacaklarını bildirmişler, fakat bu. na emniyet müsaade etmemiştir.

Bu arada emniyet mensupları tara­fından beş kişi tevkif edilmiş, bir müddet sonra da serbest bırakılmış­tır. Gençlerin vilâyete giderek valive vermek istedikleri dilekçede söyle de­nilmekte idi. «Aziz Türk Milleti: Biz

Çukurova gençleri olarak, vatanımız­da kızıllara hizmet edecek her teşeb­büs ve faaliyetin sesini boğmağa ka­rar vermiş bulunuyoruz. Aylardan beri sabrettik, şunu esefle gördük k>. kızıl uşakların hiçbir sinsi ve yıkıcı tecavüzleri baltalanmadı. Bu müd­det içerisinde (Halkın utanma hisle­rini rencide eden, iffet duygularına, edep ve haya kaide ve geleneklerine aykırı söz, yazı, resim, fotoğraf ve sinema) şeritlerinin alabildiğine arttı, ğını müşahade etmiş bulunuyoruz. Yukarda kanundan çıkardığımız hük­mün tatbiki bizlerin en büyük arzusu­dur. Adana çapında faaliyetlerini ta­kip ettiğimiz asî gençlik türedilerine mesul makamlarca müdahale edilme­sini de ayrıca arzuluyoruz.

Çukurova Gençliği...» Gençler bu arada sol temayüllü ve

müstehcen neşriyata da ihtarda bulun­muş, ve bunlar bu gidişlerini deş t i r ­mediği takdirde, kendilerine lâzım ge­len muamelenin yapılacağını bildir­mişlerdir.

Gençliğin bu asîl hareketi kısa za. manda şehre yayılmış ve halk cadde-lere dolmuştur..

ANKARA'DA «YILANLAUIN ÖCÜ» Ankara'da milliyetçi gençlik «Yı­

lanların Öcü» filmine ve komünistliğe karşı şahlandı. Ankara coşkun bir gün geçirdi. Ulus Sinemasında oynatılma­ya başlayan o filme karşı: «Kahrol­sun komünizm» diye bağıran milli yetçi gençlere az sayıda komünist genç karşı nümayiş yapmağa ve sal­dırmaya yeltendiler, ama mağlûp ol dular. Bu kargaşalık sebebiyle sineni; salonunda bâzı tahribat oldu. Komü nistlerden bir kısmının suratlarına kırmızı mürekkep atıldığı ve suratla­rının çok «nefis» bir manzara aldığı da görüldü. Kimlerin attığı anlaşıla madı. Zaferle bulvara çıkan milliyet çi gençler işlerine güçlerine doğru

Bay İsmet inönü'nün hep, «Ben, ben» demesinden şikâ yet ediliyor. — GAZETELER —

Siyasî affı kim gerçekleştirebilir?

Siyasî affı kim önlüyor? Küçük politika oyunları Peki, Türkiye'de hitan yapan kim? suzluğun sebebi kim?

Page 5: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

T gitmek üzere kalabalık halde yürü­meğe devam ederken coşkun bir ha­va ortalığa hâkimdi.

Komünistler, bu arada bâzı komü­nist gazetelerin muhabirleri poiisleri durmadan milliyetçi gençlere karşı harekete geçmeğe teşvik ve tahrik edi­yorlardı. Milliyetçi gençler Türklük ve vatan sevgisi ifade eden sözlerle ba­ğırarak ve kimseye sataşmadan yürür­lerken komünistlerin tahrikleri git­tikçe azgın bir şekil aldı.

Nihayet bu tahrikler neticesinde polislerle milliyetçi gençler arasında da bâzı çatışmalar oldu. Bu arada po­lislerin müdahalesi sırasında milliyet­çi gençlerin taşımakta oldukları bâzı Türk bayraklarının yırtılması vukua geldi. İşte bu hal gençlerin millî duy-guiarıı.. harekete getirdi ve bayrakla-r. yırtılmaısna sebeb olan veya aldır­mayan polisler ile gençler arasında ça­tışmalar şiddetlendi. Emniyet Müdü­rü bu konuda milliyetçi gençlere kar şı aşırı şiddetli davrandı. Ve bu hal umumî teessür yarattı.

Son haberlere göre 19 genç mevkut tur. Bu işte en acayip davranış İçiş leri Bakanı Topaloğlu'nun davranışı dır. Bu zat, filmin sansürdeı. geçtiği ni, ona müdahalenin suç olduğunu söylemiş ve gençlerin aleyhinde ko nuşmuştur. Sanki milliyetçi gençlik kendi milli vicdanına bağh değil de ipleri sansür heyetinin elinde bir kuklalar topluluğu imiş gibi. Gençliğe vazife sınırlarını aşan şiddetle saldı­ran polislerin bu aşırılığını frenleye cek yerde, ve bilhassa Türk bayrak larının yırtılmasına sebeb olan polis­ler ve amirleri hakkında takibat aça cak yerde, ve hâdise yerinde tahrik lerde buluna.» komünistlerden niçin hiçbiri yakalanmadı da yalnız milli yetçilerden tevkifler yapıldı diye so racak yerde, bir bakan anların hep sine göz yumar ve ancak milliyetçi gençlerin «suçusnun üzerinde durur sa, bu millet o Bakandan HESAP SO-RüR.

Komünist basın bu çatışmadan bahsederken milliyetçilerden hep «ge rLiler» ve komünistlerden de hep • «aydınlar» diye bahsedişi dikkati çe kicidir.

HERYERDE YILANLARIN ÖCÜ-

«Yılanların Öcü» filmine karşı mil liyetçi gençlerin şahlanışı ve yurdun her tarafında gösterilerde bulunma lan haberleri, ilk önce Adana olmak üzere, şuradan buradan gelmeğe baş ladı. Bunları ayrı haberler halinde dizmeye başlamıştık. Sonra haberler birdenbire arttı ve yurdun her tara fından çığ gibi gelmeye başladı. Artık teker teker bu haberleri vermeye ye rimiz yetmeyecek. Yalnız, ilk gelen haber olmak şerefini taşıyan Adana' daki haberi aynen veriyoruz. Başka hemen hemen heryerde haberler ay m. Sanki millî vicdan ayaklanmış.

Vatansever Köy Enstitüsü mezunlarına açık mektup : VI

A. OKÇUOĞLU

B UNDAN önceki yazılarımda, okuduğunuz okullarda, sizleri Türklükten koparıp tarihî düşmanımızın hizmetkârları haline getirmek üzere na­

sıl çalışıldığım misâllerle belirtmiştim. Bu son yazıda da, köy enstitülerinde öğretmen yetiştirici bir sistemin uygulanıp uygulanmadığı üzerinde dura­cağım :

Öğretmenliğin bir kafa ve gönül mesleği olduğu malûmdur. Kafada lüzumlu bilgiler ve gönülde millet sevgisi olmadan öğretmenlik yapılamaz.

Sizlere, köy enstitülerinde bu bilgi verildi, bu ruh aşılanmaya çalışıldı mı? İyi niyet sahibi ve vatansever hiçbir köy enstitüsü mezunu bu sOruya evet cevabını veremez. Çünkü köy enstitülerinde uygulanan sistem hiçbir za­man öğretmen yetiştirme sistemi olmamıştır. Bu okullarda daha çok çeşitli zanaatların ustaları yetiştirilmeye çalışılmıştı.

Köy enstitülerinde uygulanmaya çalışılan sistem, dünyanın en iptidaî ve gülünç sistemidir. Bir kere bu okullarda öğrencilere öğretilmeye çalışı­lan dülgerlik, demircilik, ziraatçılık, marangozluk, nalbantlık, arıcılık, sıh­hiyecilik, ebelik vesaire gibi hünerlerin hiçbirisinin öğretmenlikle en kü­çük biı ilgisi yoktur. Köyün, bu işleri bilen insanlara elbette ki ihtiyacı var­dır. Fakat bu kol işlerinden anlayan insana öğretmen denilmeye kalkışılırsa bundan daha gülünç bir şey olamaz. Sonra bu ihtisas çağında, on parmağında 0:1 marifet insan yetiştirmeye kalkışmak da iptidaîlik değil inidir? Köy ens-titiilt-rinin en ileri (!) müesseseler olduğunu söyleyenlerin bu iddiaları gü­lüncün gülüncüdür.. Bir insanın yedi sekiz türlü hünerde usta olması de­virleri çok gerilerde, insanlığın ilk çağlarında kalmıştır. Yeni çağlar ihti-; devridir. Doktorluk, kaç ihtisas dalma ayrılmıştır? Mühendislikte de

aynı şeyler görülmüyor mu? Askerlikte sınıflar neyin ifadesidir? İşte, bü­tün mesleklerin böyie çeşitli dallara ayrıldığı bir çağda, köy enstitülerinde, birbiriyle hiçbir ilgisi bulunmayan birçok hünerin bir tek insanda toplanma­sı gibi gülünç bir iddianın peşinde koşulup durulmuştur. Böyle bir tutum, günümüzün düşüncesine uyar mı?

Bu suretle, köy enstitülerinde uygulanmaya çalışılan sistem ile bir yan­dan öğretmen yetişmesi imkânsızlığı, diğer taraftan da çağımızın ihtisas zihniyetine sırt çevirip «011 parmakta on marifet» insanlar imâl (!) etmek gü'iinçliiğü ortaya çıkmaktadır.

Buna rağmen köy enstitülerinden pekçok da öğretmen yetişmiştir. Fa­kat bu. uygulanan sistemin neticesi değil, kaabiliyetli Türk çocuklarının kend; kendilerini yetiştirmiş olmalarının sonucudur. Yâni o okullarda oku­yan öğrencilerden ancak şahsî kaabiliyeti olanlar, kendilerine uygulanan sisıemin dışına çıkabilmiş ve gönüllerindeki Türklük sevgisinin gayretiyle öğıetmen olabilmişlerdir. Bu vasıftan yoksun olanlar, bu iptidaî sistemin kurbanları olarak kalmışlardır. Senelerce öğretmenlik ve hattâ başöğret­menlik yaptıkları halde, iki satır bir araya getirip bir yazı yazamıyanlar işte bu iptidaî ve kasıtlı sistemin kurbanları talihsiz Türk evlâtlarıdır. Fakat bu neticeden onların değil, onları bu duruma düşürenlerin utanması lâzımdır.

— S O N — NOT : Oelecek sayımızda, arkadaşımız Okçuoğlu'nun ortaya koyduğu ger­

çeği teyid eden bir misâl vereceğiz. Bu misâl, yukarıda bahsedilen sis (emin kurbanlarından birisinin bir vilâyet gazetesinde Nejdet San-çar için yazdığı bir yazıdır. Ayrıca, kendisine başvurduğumuz Nej-

' det Sançar'ın bu yazı dolayısıyla söylediklerini de gelecek sayımızda bulacaksınız.)

i>crin düşünemeyei bir kimse, bo '.ı V bir film için bu kadar gürültü de iH-ı mi? diye hayret edebilir. Ama da n-, doğru düşünenler bunda bizi büyük millet yapan ve yalnız büyük millet­lere has olan o eşsiz sağduyunun ye ni bir delilini görürler. Br hareketin mânası yalnız müstehcen bir filme kar şı protesto değildir. Ondan daha ne müstehcenleri gelmiş geçmiştir. Köy­lüyü iyi göstermek veya kötü gös

termek de değildir. Bu film büyük ve sistemli bir yıkıcılık işinde ufak bir parçadır. Bu yıkıcılık bizim damla damla, parça parça ahlâkımızı, mertli­ğimizi, Türklüğümüzü yiyip eritme.K, istiyor. Bizi daima aşağıya doğru yö­neltmek istiyor. Haysiyet bakımından aşağıya, gaye bakımından aşağıya, belden aşağısına, ve son hedef olarak

" İT T f VOT d

Page 6: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

|!Hiııııınıııııııııınnıi!mıi!iıııınHinııiHHi!i!iiHnınnH!iıi!inııııi!ii[HnııınıiNn!NiıııııııııniMmııııi[iıımınıi!iıııııın ıınııııiHiııııımııııııımımmıııııınnıiüiıııııııııııııııııııııiHiııııııs | Kadirli Kaymakamının tutumunu ağalar şöyle dursun

Kaymakamlıktaki müstahdem bile tasvip etmemiştir Wır'^v•A^(»»^-+",

«spu

Tatara titiri Tez adında biri

E ski milletvekili, fırıncı, zorlu esnaf dernekleri başkanı, Bay

ismet înönü'nür» akrabasından pek maruf Hasan Tez'in tezi:

— Ben kongre kararı filân dinle­mem, înönü'nür Başbakan olduğu müddetçe on dakikp değil, on saat bile konuşurum ben...

Bizim antitezimiz: — Başbakan ister Bay ismet inö­

nü olsun, ister bir başkası olsun, Bay Hasan Tez istediğ' kadar ko­nuşamaz. Katıldığı kongrenin ka rarlanna riayet etmesi gerekir. Yal­nız Hasan Tez'in değil, herkesin ri­ayet etmesi gereken kurallar var­dır.

Sentez: Sıfıra sıfır, elde var sıfır... Anlaşıldı, anlaşıldı. Millî Şeflik

devrinden kalma eski bir alışkan­lık bu: Bay Ismst inönü başa otur-du mu, aklıyla davrananlar değil, tez davrananlar öne geçiyor.

Murat GENf OĞLU

| Yukarıda gördüğünüz klişe, Kadirli'nin kurtuluş günü münasebetiyle hazırlanan bir davetiyedir ki, bu davetiye I 1er Kaymakam Mehmet Can tarafından İstanbul ve Ankara'nın büyük gazetelerinde Solcu ve Solak zihniyetinin | çığırtkanlığını yapanlara gönderilmek istenmiş, bu zarfları postaya götüren şahıs ise «Bir millî güne, Allahro ğ günü milliyetle alay eden kimseler çağınlamaz» diyerek postaya vermekten alıkoymuştur.

^ııııııiiimımııımıiiiııııııııııiMimııııııııııııııım en aşağıya; mezara. Bizleri hayvan-laştırmak istiyor. Kökümüz olan köy lüyü yalnız ahlâksız ve kötü göster­mekle kalmıyor, daha iyiye doğru her türlü hamle ruhunu ';esi\or, ona : «işte sen busun, ve böyle kalman mu­kadderdir.» diyor. Aşağılaşma telkini yapıyor ve aşağılıkla yüz göz ediyor.

Bunu radyolarda, kitaplarda, film-lude , mizah dergilerinde, sahnede, karikatürde, gazetelerde, durmadan yapıyorlar. Bunların hepsi teker teker bizim manevî kudretimizden ancak bir zerreyi aşındırıyor. Ama hepsi bir ar ı gelince bir şeyler oluyor.

Bunu bir Avusturya Bakanı şöyle b: misal ile canlandırmış: Ruslar mortadella'dan (bir nev'î sert domuz sucuğudur, dilimleri gayet ince ola ra": kesilir) yalnız ince bir dilim kesi­yorlar. O kadt.r ince bir dilim için değ­mez diye dövüşmüyoruz. Sonra aynı incelikte bir dilim daha kesiyorlar. Sonunda bir de bakıyoruz ki, elimiz­de yalnız mortadella'nm sicimi kal­mış; tabiî bir sicim için de dövüşme ye değmiyor, veriyoruz sicimi gidi­yor.

İşte bizim rastgele bir milletten, me­selâ Avusturya'dan, farkımız olduğu nu, büyük millet olmanın halisiyetini taşıdığımızı son tepkiler ortaya ko­yuyor.

«Yılanların Öcü» aleyhine gösteri yapan bütün gençleri selâmlar, millî şuur ve millî duygu adına onlara «sağ olun» deriz.

Haklı heyecanları elbette devam edecektir. Onlara, ve başka herkese, suç olan ile olmayan hareketleri iyi ayırt etmelerini tavsiye ederiz. O filmi alkışlamak nasıl suç sayıl-mıyorsa (aslında işte o suç sayıl­malı ya) o filmi yuhalamak da öyle­ce suç sayılamaz. Dünyanın her ye­rinde filmlerin, piyeslerin, sahneye çıkan sanatçıların yuhalandığı, ıs­lıklandığı olur, ve bunu suç saymak hür dünyada kimsenin hayalinden geç­mez. Hattâ sahnelere çürük yumurta, ve kokmuş domates atıldığı bile çok olur. Böylesi de suçun en hafifinden sayılır. Yanlış anlaşılmasın : «Yılanla­rın öcü» ne to; tes ve yumurta atın demiyoruz. Atmşyın. Domates ve yu­murtaya yazık olur.

Teker teker veya toplu olarak: «Kahrolsun komünizm» diye bağırmak da hakkınızdır. Ve asla suç olamaz. Haklarınızı iyi bilip, iyi korumayı öğ­reniniz.

Sinema binalarım tahrip etmek gi­bi hareketler suçtur. Bunları yapma­yın.

Topluca gençlik olarak sinema sa­hiplerini ziyarete gidin. Onlan tehdit

Page 7: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

iMi—mımmtm

Kadirli olayı mı, Moskof taktiği mi GÜNLERDİR, Kadirli'deki toprak sahiplerinin şah­

sında, servet ve SERMAYE düşmanlığı yaratmak su­retiyle bir SINIF MÜCADELESi'nin tohumlarını

atmak isteyenler, dâvalarında muvaffak olmuş sayılma­salar bile, maalesef saf ve masum vatandaşlarımızın kalp

i ve vicdanlarında bir istifhamın belirmesine sebep olmuş­lardır.

Hasseten hatırlatmak isteriz ki, solculuk ve komü­nistlik hastalığına duçar olanlar daima ve heryerde (pis lik atmayı) bir prensip olarak benimsemişlerdir. Tutar mı, tutmaz mı? Onu düşünmezler. Bulansın yeter... derler. Dikkat ederseniz Kadirli hâdisesine burnunu sokan komü­nist ve solcular da aynı taktiği kullanmışlar, 10 senede 37 kaymakam değiştiren kaza... diye namuslu insanların hiç de cesaret edemiyeceği bir büyük yalanı, ortaya at­mışlar. Ondan sonra da, güya otuz yedi kaymakamın de­ğiştirilmesine de bu kazadaki ağaların sebep olduğu id-diasıiKİa bulunmuşlardır.

Hattâ bu yalanla havayı bulandırmak isteyenlerin zili-! niyetine öyle ahmak ve gafilce inananlar ve uyanlar olmuş­

tur ki, 10 senede 37 kaymakam değişen bir kazada, kaç \ günde bir kaymakam değiştirildiğinin gün ve saatini ; hesaplamışlardır.

Beyoğlu meyhanelerinde midelerini viski ile doldu­ranların SARHOŞ kalemleri bir kenara, kendilerine na­muslu kalem erbabı diye poz verenlere soruyoruz.

Kadirli'ye tayin edilip de, ağaların marifetiyle uzak­laştırılan şu 37 kaymakamdan kaç isim sayabilirsiniz?.

Elbette sayamazsınız. Zira bu MAKSATLI • ve kuy­ruklu yalanı ortaya atanlar, ideolojilerinin icaplarına gö­re hareket etmişler, siz gafil KALEM AĞALARI ise on­lara ya bilerek veya bilmeyerek âlet olmuşsunuz...

Fakat, her ne ise, kör gözlerinize, sağır kulaklannı-ıa haber verelim ki, Kadirli'de 15 yılda ancak 6 kayma­kam değişmiş, bunlar da ağa isteğiyle değil, askere git­mek, istifa etmek veya başka vazifeye çağrılmak suretiy­le...

• • • Geçen sayımızda, Moskova'da komünist ihtilâlinin

tertip ve takdiğini talim ederek yurda dönen ve halen Ka< dir'iide bulunan Nail Vahdeti'den kısaca bahsetmiştik.

Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, Kemal Tahir. Suat Derviş, A. Kadir, Kerim Sadi ve bunlar gibi soyadını kul­lanmayan komünistler grupuna dahil olan Nail Vahdeti'ye dair yazdığımız o satırlardan sonra öğreniyoruz ki;

Bu zat Türkiye Komünist Partisi kurucularından olup, bir zamanlar, Türkiye Komünist Partisinin Mosk» va'da kurulmuş olan haricî bürosunda da vazifeli imiş.

Eh!.. Artık Türkiyemizi Moskova'dan idare etmek

İlhan E. DARENDELİOGLU bedbahtlığına düşen bu zatın, şu anda biç değilse Babıâli komünistlerini Kadirli'de» idare etmek hevesi elbette mümkündür. •

• • • Kadirli olayının büyük YALAN'mda büyük hissesi

olan, kitaplarında bile kendi kendisine «Gomünist Kör Cemal» diyen, Cumhuriyet Gazetesinin muteber (!) yaza rı Yaşar Kemal'i gelecek sayıya bırakmak suretiyle, Ka­dirli'ye ait bâzı kısa haberleri gazetelerden olduğu gibi nakledelim:

«Birkaç seneden beri Kadirli'de Karatepe hafriya­tında çalışan Halet Çambel adında bir hanımın Mehmet Can meselesinin umumî efkâra intikalinde baş rolü oyna­dığı, Veyisoğlu'nun izahları sırasında ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet gazetesinde Yaşar Kemal'i bu meseL üzeri­ne eğilmek üzere durumdan maiûmattar kılan şahsın da Halet Çambel olduğu ve Çambel'in bu yazılardan sonra İstanbul gazetelerinin bürolarına telefon ederek hâdise nin tepkilerini öğrenmek istediği anlaşılmıştır.»

Son Havadis'in verdiği bu haberden sonra, Yeni Sa bah'ın kadın isimli erkek yazarı: «Sabiha Deren» de Ka­dirli hâdisesini, Halet Çambel, Halefin kocası ve Yaşar Kemal'in idare ettiklerini bildirmektedir.

* • • Vaktiyle Dil, Tarih - Coğrafya Fakültesinde SOLCU

hocaları müdafaa etmekten dolayı talebelerin hücumuna maruz kalarak rektörlükten istifa ettirilen Şevket Aziz Kansunun yetiştirdiği Halet Çambel, Edebiyat Fakültesin­de hocalık yaptığı sırada, bir gazete tarafından komünizm propagandası yapmakla itham edilmiş olmasına rağmen, ses çıkarmayan bir kimsedir ki, o gün, o gazetenin neşriya­tım görenler -Sükut ikrardan gelir- deyip bu bayan ho­cayı ayıplamışlardı.

Sonradan öğrenilmşitı ki, Halet Çambel, Sicilli ko­münistlerden Nail Vahdeti ile de evlenmekten çekinme­mişti.

İşte, gazetelerde adı geçen Halet Çambel, halen Ka­dirli'de bulunan Nail Vahdeti'nin karışıdır. Kocasının si­cilli olduğunu bildiği için onun daima geri plânda kalma­sını sağlamış, gazete bürosuyla doğrudan doğruya kendisi temasa geçmiştir.

Ne acı ve ne hazin bir hakikattir ki, her günkü ka­zançlarıyla 3 - 5 Kadirli ağasını satın alabilecek servet ve mülke sahip GAFİL PATRONLARIN rotatifleri, Ka­dirli'den idare edilmekte olan bir SINIF MÜCADELESİ zihniyetinin hizmeti için dönmektedir. Yazıklar olsun!

(Bu bahse devam edeceğiz)

etmeyin. Vatanseverliklerine, Türk­lük duygularına hitap edin. Böyle bir filmin getireceği beş on kuruş kârı feda etmeye, o fazileti göstermeye da­vet edin. Bu vatan için 50 milyon şehit canını feda etmiştir. Bir sinema sahi­bi kârından birazını niçin feda etme­sin? Bulunduğunuz yerde birkaç tane sinema varsa, ve bunlardan bâzıları sizi i? davetinize uyar, bâzıları uymaz­sa, uymayanları belirli bir sürj, me­selâ iiç ay, beş ay için boykot etme ka­tarını verin, /illah yardımcınız ol­sun.

I Her rütbeden polis memurlarına ve zabıta amirlerine hitap ediyoruz. Komünistlerin, ve bilhassa komünist basının, milliyetçi gençlere karşı sizi aşırı şiddetli hareketlere sevketmek için yaptığı tahriklere kapılmayınız.

Biliniz ki, siz önce Türk, sonra polis­siniz. Komünistlerin size: «Bunları ezin» diye hedef olarak gösterdikleri milliyetçi gençler sizin de manevî kıy­metlerinizi korumak için heyecanla şahlanmışlardır. Onlar sizin kanınız­dan, sizin ruhunuzdandır. Kanunî va­zife ve şekillere riayet edebilirsiniz, yeter ki, hepsinin üstünde millî ruh ve millî gayeler olduğunu bir an için hatırınızdan çıkarmayasınız.

MÜSTEHCEN VE SOLCU NEŞRİYATI PROTESTO

İZMİR — RUHİ CEBECİ 14 Nisan Cumartesi günü saat 17

sıralarında İzmir'in en işlek caddesi olan Kemeraltında, Vilâyet Konağı önünde toplanan gençler müstehcen ve solcu neşriyatı protesto etmek

maksadiyle orada bir bayiden satın aldıkları mecmuaları yırtıp yakmaya başlamışlardır.

Akademili bir kızın. «Kahrolsun müstehcen neşriyat!» diye bağırarak elindeki mecmuaları yakışı ve gençle­rin de hep bir ağızdan bu asil hareke­te iştirak edişleri biriken kalabalık ta­rafından hassasiyetle takip edilmiş ve takdirle karşılanmıştır.

«Yaşasın Türk kızı, Türk kadını! Kahrolsun müstehcen ve solcu neşri­yat!» diye bağıran gençler sükûnetle dağılmışlardır.

Akademili genç kız etrafını çevi­ren gazete muhabirlerine şu beyanatı vermiştir.

«— Bu gibi mecmuaların maksadı

MİLLÎ YOL Wk

Page 8: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

ş ^ Tarif kahramanlar yaratır .::.:;;--vi-

Osman Batur at üzerinde.

Türk ırkının tarih boyunca yetiştir-diği büyük askerî dehaların ve büyük kahramanların, şimdilik, sonuncusu olan Osman Batur çağımızda yaşamış olduğu halde en az tanınmışlarından bindir . Büyük yaratılış kudreti ile kö­tü talih onda birleşmişti. Kudretli adam kendi talihini de yener. Osman Batur hemen hemen, bunu da yaptı. Silâhsız-lıktan, coğrafî zorluklardan, sayıca az­lıktan, yalnızlıktan, ve tarihin ters ak­maya başlamış olmasından doğan zor­lukları teker teker yenecek çareleri bul du. Yalnız en büyük talihsizliği geç doğmuş olmasıdır. Onun savaşlarım in­celeyen ingiliz Godfrey Lias der ki, eğer o, uçak ve motor çağından önce, yalnız topun ve makineli olduğu çağda yaşamış olsaydı, belki Orta Asya Türk­lerinin hürriyetini sağlamış olurdu.

Altay Kazaklarından, islâm Bay'in

oğlu Osman 1S99 da doğdu. Göçebe Ka­zak hayatım yaşayarak büyüdü. Arka­daşları gibi o da 10 yaşından çok önce usta bir binici ve iyi bir avcıydı. 12 ya­şında hayatının bir dönüm noktasına geldi. Kazakların büyük kahramanı Bo ko Batur ondaki büyük istidadı görüp onu iyi bir çeteci olarak yetiştirmek için yanına aldı. Ona çete savaşlarının bütün inceliklerini öğretti. Ayni zaman da Rus'a ve Çin'e karşı sönmek bilmez bir kin aşıladı, iki yıl sonra Boko Ba-tur 'un büyük yenilgileri oldu. Boko Ba tur Osman'a: «Benim işim bitti, ama ileride senin milletinin sana ihtiyacı olacak, çünkü senin gibi bir başkası daha doğmayacak. Benden ayrıl.» diye buyruk verdi. Osman bu acı buyruğa boyun eğdi. Boko Batur yenilgi'den sonra Türkiye'ye gelmek için Tibetten geçerken yakalandı ve başı kesilerek öl­

dürüldü. Bundan sonra Osman Batur'un ti»

ti göçler, gizli tertipler, ve baN geçti. Küçük akıncı topluluklarının i şında Çin ve Rus kuvvetlerini pus düşürür, öldürür, kaçardı. Nişancılj ?lsanevî derecedeydi. Hâlâ anlatılır.! sırtında, hareket halinde, hafif mi­neli tüfekle kalça hizasından darbe s-si yaparak bir düşman kolunun içi*-ki subayları seçe seçe vurmak- OŞ her sefer yaptığı işlerdendi. Şöhretli-sa zamanda yayıldı. Kazak erleri u yalnız Boko Batur'un değil Çiııgirn de vârisi gözüyle görüyorlardı. Car, şüpheci, mağrurdu. Erlerine yükleti Dütüıı sıkıntıları kendisi de pavlaşa. Gayesinden fedakârlık ettiği, düşma acıdığı, veya dostuna ihanet ettiği ç olmadı.

ikinci Dünya Savaşının karışık ge­rinde Doğu Türkistan Türkleri kâbı-lüm altında ezildiler, kâh aldatıcı ı-muşatma devirleri gürdüler. Birçok i-yükler Ruslarla veya Çinlilerle sisi yollardan tavizler koparmak pejie koştular. Osman savaştan başka çırr yol olmadığına inanmıştı. Yavaş yaış Altaylar bölgesini Çinlilerden temİE-di. Bu sıralarda ona Batur adını K-tılar. 22 Temmuz, 1943 de Altaylar z-men tamamen Çinlilerden temizleniş­ti. Bulgun'da yapılan bir törenle te­man Batur Altay Kazaklarının Hı'ı ilân edildi. Osman Batur 1.85 boyıftt, kaim yapılı, kısa ve kalın boyunhıs-mer, gözleri daima yarı - kapalı de cek derecede kısık, kaşlarının ası kırışık, az konuşan bir adamdı. Şsı için hiç bir ihtirası yoktu. Yalnız ü-yük gayesinin ihtirasını taşıyordu.

Osman Batur'un büyük gayesi üri­ğiz çağında olduğu gibi Altaylasn başlıyarak bütün Türk yurdunun in ve Rus'tan temizlenmesi idi.

Osman Batur'un en başarılı çajn-da, 1944 - 1945 de Tanrı Dağlarının u-zeyindeki bütün Doğu Türkistan kı­zaklarının toprakları, birkaç şehir ns-tesna, kurtarılmıştı. Sonra Korafet ordularının baskısıyla önce Altaıır, sonra Tarbagatay dağları, sonra vras yavaş diğer yerler elden çıktı. 194îia Osman Batur daracık bir dağ bide­sine sıkışmıştı.

Osman Batur çete savaşlarının, .e sür'atli hareket savaşının tam bir.s-tasıydı. Yıllarca tanklı ve uçaklı aş­man ordularını uğraştırdı, yok e4e-medi.

Başlangıçta 30 bin savaşçı olan kv-ve'ti 1950 de kadın ve çocuklar dahili 4 bine inmişti. Son sığındığı yer Gezıu] bölgesiydi. Karakışta haj'vanlar dajir-da barınamıyor, eteklere inmeye nrc-bur oluyorlardı. O zaman da tanft-dan tehlike doğuyordu.

1951 Şubatında komünistler yine *r baskın hücumu yaptılar. Kazaklrn büvük kısmı vine baskından kurttan.

OSMAN BATUR Büyük kahramanın şehit edilmesinin ILyıldönümü Kadınlar ve kızlardan tek tük ele ge­çenler olmuştu. Biri Osman Batur 'un 17 yaşındaki kızı Azpay idi. Batur onu kurtarmak için 200 kişilik bir komünist birliğine karşı bir geçit yerinde tek ba­şına hücuma geçti. Kaç tanesini öldür­dü, hesabı bilinmez. Pusu yerine gel­diğinde hepsi ya kaçmış ya ölüydü. Kı­zı diriydi. Osman Batur 'un atına atla­dı ve ikisi beraber dört nala uzaklaş­tılar. Donmuş bir gölden geçerken atın ayağı kırıldı. Atın cesedini siper ede­rek düşmanı saatlerce yaklaştırmadı­lar. Komünistler onu diri yakalamak emrini almışlardı. Batur'un cephanesi tükendi. Yakalandı.

80 kilometre kadar ötede Tung - Hu ang şehrine götürüldü. Orada işkence­den sonra bağlı olarak at sırtında so­kakları dolaştırdılar. «Türkistanı Çin lilerden kurtaracağım diyen adamın ha­line bakm» dediler. Ama ağzını tıka mayı unutmuşlardı. O halde bile: «Ben ölebilirim, ama dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek!» diye bağırdı. Sonunda Urumçi'ye götü­rülüp orada 29 Nisan 1951 de şehit edil­di. Son dakika'ya kadar metanetini kavbetmedî. Bir gün yeni Osman Ba-turların çıkacağı ve son zaferin onlar da olacağı hakkında inancı da hiç sar sılmadı. Allah Rahmet evlesin.

OSMAN BATUR'UN BİR ÇARPIŞMASI

Bizzat Osman Batur'un emrinde savaşmış, bir aralık ona yaverlik et­miş bir zat anlatıyor. Demirperde gerisinde kalan akrabalarına zarar gelmemesi için adım mahfuz tutuyo­ruz.

Düşman Kızıl Çinli'dir. Çarpışma­nın olduğu yer yukarı Altav dağları­nın en doğu eteklerinde Moğol ili sı­nırlarına yakm Tokuz Tav'dırT Günü 15 Temmuz 1944. Düşman kuvveti 7000 kadardı. Türkler 4000 kadar Ama düş manın ateş kuvveti bakımından üstün lüğü sayıca üstünlüğünden kat kat fazla. Çünkü bizimkilere çok üstün silâhlarla mücehhez. Bilhassa makine­li tüfek üstünlüğü nçık bir fark yara-tıvor. Savaşanın ağzından dinlivelim:

İki gündür savaşıyorduk Mevcut kuvvetlerimiz iki kanada ayrılmıştı. Sol kanada kumanda eden Canabil Batur'du. (Osman Batur'un birinci ya veri.) Sag kanada Osman Batur biz­

zat kumanda etmekteydi. Taarruz eden taraf bizdik. Her iki kanat ta düş­man saflarına şiddetle hücum ediyor, düşmanı güç durumlara düşürüyordu Ama düşmanın sayı ve ateş kuvveti üstünlüğü fazla idi. Kesin netice ala­mıyorduk.

Biz de çok yıpranmıştık. Susuzluk ta çekiyorduk. Bulunduğumuz yer su dan uzaktı. Üstelik Temmuzun sıca­ğı ortalığı kasıp kavuruyordu. Top, tüfek sesleri kâh aralıklı olarak de­vam ediyor, kâh cehennemi bir hal alıyordu. Biz bir hile tecrübe ettik. Bozgun halinde ric'at eder gibi yap­tık. Bizi takip edecek düşmanı pusu­ya düşürmek istiyorduk. Ama düşman biraz ilerleyip. mevzilerini düzeltip durdu. Çünkü 5-6 kilometre ilerimizde ki bir vaha suyunu terk etmek iste­miyordu. O civarda başka su yoktu.

Vakit ilerlemiş, ikindi namazı ol­muştu. Osman Batur. çok hürmet et­tiği hocası Ercan Bey ile namazı kıl-

Uzun yıllar komünist lere karş ı kahra­manca savaşarak şehit düşen Osman Batur 'un h ü r dünyaya çıkarı labilen ye­

gâne fotoğrafı.

mış, harekâtı takip ediyordu. Bir ara kumandanlardan Abbas gel

di ve susuzluktan erlerin daha fazla dayanamayacak halde olduklarını söy­ledi. Osman Batur ufuklara bakıyor, düşünüyordu. Dalgın gibi bir hali var di. Karar vermçden önce çok kere ona öyle bir hal gelirdi. Birden şu emri:

— Benim kanadımdakiler! Atlara! Atlara!..

Osman Butur yakalandıktan aylarca sonra çeşitli işkencelere maruz bırakıla­rak idams götürülüyor. Bu sahneden birkaç dakika sonra Osman Batur 'un ön

ce ku lak tan , sonra kolu kesilecektir . (Bu resim gizlice çekilen hakiki bir fotoğraftan yapılmıştır.)

Page 9: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

Güzel bir Kazak kızı.

Diye gür sesiyle haykırdı. O'nun gür sesi erlere daima kuvvet ve cesaret kaynağı olurdu. Bir anda sayılacak kadar kısa zamanda karşısında 2000 atlı dikilmişti. Emirlerini verdi. Kendi emrindeki sağ kanat doğrudan doğruya düşmanın merkezine, suyun bulunduğu yere cepheden hücum e-decekti. Biz sol kanat, yüksek yer­lerdeki mevzilerimizi muhafaza edip düşmanın sağ kanaddaki arkadaşları­mızı arkadan ve yandan da vurması­nı önleyecektik.

Osman Batur: — Hücum! Hücum! Hedef Çinlile­

rin bulunduğu su!... diye gürledi. Osman Batur, elinde mavzeri beyaz

atıyla en önde düşmanın bulunduğu suya doğru yıldırım sibı akıyordu. Düşmanın makineli tüfekleri de !

yıldırım hızıyle gelen Türk kuvvetle­rini tarıyordu.

Biz bulunduğumuz yerde heyecan­dan kaskatı kesilmiş gibi, gergin ve sararmış yüzlerle savaşı takip ediyor­duk. Neticeden pek emin değildik, îkibin atlı, önlerinde büyük kuman­danları olduğu halde, Allah, Allah, ses leriyle bile bile ölüme gidiyorlardı... Pek az sonra bizimkiler vaha bölgesi­ne dalmışlardı. Havaya toz duman kalkıyor, içinden silâh sesleri geliyor­du. Dürbünle bakıyordum, dövüşenle­rin kimler olduğunu pek seçemiyor-dum. Göğüs göğüse vuruşma başla­mıştı.... Yarım saat sonra Çinli bir­likleri vahayı terk ederek canlarını kurtarmak için kaçıyorlardı. Biraz önce Çin bayrağının dikili olduğu yerde şimdi ay yıldızlı Türk Tuğu dalgalanıyordu. Artık, birdik kuman­danımız savesinde suyu biz kana ka­na içebilirdik.

Savaş sahasını taradıktan ve sayım yaptıktan sonra tara netice şöyle or­taya çıktı:

Bizim kayıplarımız: 100 şehit, 50 at ölü, 20 silâhımız ka­

yıp. Düşman zayiatı: 200 esir, 300 si­lâh elimize geçen, 20 at ölü, 300 kadar da düşman cesedi savaş meydanında. (NOT: Bu çarpışmalarda Kazakların

en büyük sıkıntısı daima silâh az­lığı olduğundan, ele geçirilen 300 kadar sağlam silâh önemli kazanç tır. Şehit sayısının yanında ölen at sayısını da Kazak savaşçısının a-radan bu kadar yıl geçtikten son­ra hatırında tutması ve söylemesi de Kazak'ların at sevgisinin kuv­vetini göstermesi bakımından dik» kate değer.)

HAMASİ TÜRK ŞİİRİ

ANTOLOJİSİ Derleyen: FAHRÎ ERSAVAŞ Uzun zamandan beri beklenen

ve bizde ilk defa yapılan bu esas-kahramanlık konusunda destan-

h antolojide millî duygular ve lar, eski ve yeni sekilerde her türlü gürler toplanmıştır. 210 bü­yük sayfa. Fiyatı 5 lira. Her mil­liyetçinin almasını tavsiye ederiz. Bilhassa okurlar ve müsamere

tertip edecekler için şarttır. İda­rehanemizden sağlanabilir.

(Bas tarafı 7. sayfada)

Türk gençliğini dejenere etmektir. Kadeş hâdiseleri ve buna benzer gay-riahlâkî olaylara böyle müstehcen neş­riyat sebebiyet veriyor. Biz milliyetçi gençler olarak bu tip neşriyatla mü. cadele etmeğe kararlıyız.»

PERİ'Yt SATMAMAYA KARAR VERDİLER

KOZAN — Sedat Çalışkan Şehrimizde bulunan bayiler, dan­

sözlerin çırılçıplak, açık saçık resim­lerini basarak gençliğin ahlâkını bo­zan PERİ mecmuasını satmamaya karar vermişlerdir. Bu hafta gelen PERİ mecmualarının paketlerini açmayarak olduğu gibi geri gönder­mişlerdir.

AHMET YILDIZIN KONFERANSI Ebedî senatörlerden Ahmet Yıl-

dız'in Ankara Türkocağı'nda verdi­ği ve iki haftanın Cumartesi günle­rini dolduran konferansının, baş­kentin milliyetçi çevrelerinde çok kötü bir tesir- yapmış olduğunu öğ­renmiş bulunuyoruz.

Bize verilen habere göre, Yıl-dız'in konferansının konusu, milli­yetçiliğe aykırı cereyanlardır. Ebe­dî senatör, bu cereyanları anlatır­ken Irkçılık ile Turancılığı da işin içine sokmuş, hattâ bir ara aşın milliyetçilik diye bir şeyden daha bahsederek ne olduğu belli olmayan bu aşırı milliyetçiliği de kötü bir geymış gibi göstermiştir.

21 Nisan Cumartesi günkü konuş­mada, bilhassa gençler tarafından çeşitli sorular sorulmak suretiyle sıkıştırılan Yıldız, bunların hiçbirine tatmin edici cevaplar verememiş ve hayli terlemiştir. Gençler konferan­sın bitiminden sonra, Yıldız'ı yuka­rı salona davet ederek orada 'da1

hayli sıkıştırmışlar ve terletmişler-dir. Ancak Samsun senatörü Dr. Te-vetoğlu'nun yaptığı fcir hasbihalden sonradır ki, başkentli gençler Yıl-dız'm yakasını bırakmışlardır.

Bize kalırsa, herkes ancak bildiği meseleler üzerinde konuşmalıdır. Bilmedikleri şeyleri karıştıranları bekleyen akıbet elbette ki, hüsran olur.

BU DA NE DEMEK? Ankara Savcılığı, Köy Enstitüleri

açık oturumu dolayısıyla Nejdet Sançar il© Ali Uygur'un ifadelerini aldı!

Haber îldığırmza göre, Ankara Savcılığı Basın Bürosu, arkadaşınız Nejdet Sançar ile Ali Uygur'un ifa­delerine başvurmuştur. Savcılığa da­vet edilen Nejdet S'ançar'a, Anka­ra'da yapılan meşhur açık oturum­da, Köy Enstitülerinin komünist yuvaları haline geldiğinin resmî vesikaları olarak söylediği eski baş müfettişlerden Fethi îsfendiyaroğlu ile Osman Bener, Sami Akyol ve Lûtfi Ercin tarafından müştereken hazırlanmış raporların muhteviyatı­na nasıl vukuf peyda ettiği sorul­muştur. Yine Ali Uygur da. bu açık •"•'urumlarda ve ayrıca Türkocağı'nda

i

Page 10: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

Iııınııınııııı i ı [ i 11 M ı i; i E rı E r M M FU M ı n ti tıı ı MMI ııt M i u MttiMi n i ı ıı f M ıı ı MMI ı IMM M ı ıııı ııı r i rı n ITMI ı ıı ı İM 11 rıı E ıı ı ıı TII ı; ı i ı T r i! in: i i i r ı tt r i ti i n i 11 r u n 11: ı ii E : ÎM 11 ıı f r tt rîîi ıı 11 ıı t r tt M iMtırt ııttı ırn ıııtttt^g I Macar Millî Şairi Petöfi'nin yazdığı ve Basri Gocul'un i>öyîeleştirdiği iki şiiri ya- 1 1 ymlıyoruz. Aradan yüz yıldan fazla zaman geçtiği halde ne kadar canlı ve taze kal- | | dıkiarı apaçık helli olmaktadır. &

KÖPEKLERİN ŞARKISI Sofradaki artıklar bizlere günlük gıda, Asla kusur etmeyiz besliyeae saygıda!

Evdeki efendinin bir yaman kırbacı var, Sırtlarımız üstünde bazı bazı sert saklaı

Unutulur acısı çok geçmeden arası, Zira tez iyileşir köpeklerin yarası.

Müşfiktir, lûtufkârdır sahibimiz pek fazla, öfkesi basılınca okşayrp sever hazla.

Huzurunda sessizce yere kuyruk çalarız, ikicik ayağım minnet ile yalarız

KURTLARIN ŞARKISI Değişmez yurdumuzdur gepgeniş ıssız kırlar.. Kış mevsimi gelip de başladı mı yağmur, kar.

Şiddetle tehdit eder soğuk ve açlık bizi! Merhametsiz avcılar güderler peşimizi,

Atılan kurşunlarla sık sık yanar canımız, Beyaz karlar üstüne damlar kmî kanımız.

2

I

Avcdan kurşun yeriz, aç kalırız, üşürüz. S Buna rağmen mesuduz. Neden mi? Çünkü hürtrz!!=

mııııııiHiııımıııııııımııııııınıııııııiıiııııııııııiTO

verdiği konferansta ortaya koyduğu vesikaları nereden elde ettiği tar­zında suallere maruz kalmıştır.

Köy Enstitüleri açık oturumla­rının Türkçülük - Komünistlik müca­delesinin bir parçası olduğu malûm­dur. Nejdet Sançar ve Ali Uygur, ortaya koydukları vesikalarla kızıl oyunların mahiyetini belirtmişler, yâni Türk milletine hizmette bulun­muşlardır .Millete hizmetin karşılığı, savcılıkta ifade vermek midir?

Aşırı enstitücülerden C.H.P. me­busu Şükrü Koç'un bir müddet önce Meclis Başkanlığına verdiği bir so­ru önergesinde enstitülere ait vesi-' kaların ne şekilde bâzı ellerde do­laşmakta olduğu şeklindeki sorusu ile Savcılığın bu hareketi arasında bir münasebet var gibi görünmekte­dir. Yoksa Türk milliyetçiliğine kar­şı yeni bir haçlı seferi açılmasına mı çalışılmaktadır?

Adalet Bakanmn ve B.M.M.'ndeki vatansever üyelerin dikkatlerini çe­keriz.

Millî Yol, bu mesele üzerinde has­sasiyet ve ciddiyetle duracaktır.

BAŞKENTTE ASAYİŞ ANKARA — FERÎT Törümküney

16.4.1962 Pazartesi günü şehrin merkezî yerlerinden biri olan Kızılay-da (Sakarya caddesinde) saat 17.15 ten 17.45 e kadar süren yan kanlı bir kavga olmuştur. Ayakkabı boyacıları ile at arabacılarının teşkil ettiği taraf-birbirlerine tornavida ve bıçakla sal. d.rmışlardır.

Durumun vehametini görüp bulvar­da polis arayan kalabalık halk grup­ları olay yerine geldikleri zaman te­essürle poüs yok demişlerdir. Asayi­şin berkema] olduğu söylenen Baş. kentte cereyan eden olay civarda hay­retle karşılanmış ve balkın -polise o-lan güvenini sarsmıştır,

ÖNCÜ

öncü, bir sun'î • peykin ismi değil­dir

Öncü, bir gazete adı da değildir. Öncü, asâb.ı kehfimize göre, sos

yalizmdir. Ama sosyalizm, iktisaden geri kalmış memlçfcetlerde KOMÜ-NÎZM'in öncüsüyraüş?.. Bayların umurunda mı? Onlar sâdece «Nur topu gibi bir ihtilâl» de oturacakları koltuklan hayâl ediyorlar..

YAMEIYORSUNUZ MADAM!.. Eğer gazetelerin yazdıkları doğruy.

sa Mrs. Stikker, kızlarımızın Türk motifleriyle süsleyerek diktikleri bâzı elbiseleri gördükten sonra: «Türkiye'­nin kırk senede bu kadar gelişmiş ol­masından hayret duyuyorum» demiş­siniz!..

Hayır Madam, yanılıyorsunuz!. Ve

öyle anlaşılıyor ki siz Topkapı sara­yını henüz görmemişsiniz, Askerî mü­zeyi de gezmemişsiniz, nice diğerle­rinin mevcut olduğundan da haber­dar değilsiniz. Bittabi muhteşem Türk tarihini de bilmenize imkân yok. O halde nasıl oluyor da dünyanın en büyük medeniyetini kuran biz Türk, lerin medenî varlığını yarım düzine kadın elbisesine bağlıyabüiyor ve bu varlığı kırk yıl öncesinden başlatabili­yorsunuz.

Hayır Madam, çok hem de pek çok hatâya düşüyorsunuz. Biz» on metre şifon, beş metre satenle ölçme­yiniz, lütfen.

TARAFSIZ GÖRÜŞLE: AF MESELESİ Büyük Millet olarak, her konuda ol­

duğu gibi, hu konuda da, soğukkanlı düşünmek zorundayız. Milletin yüksek menfaatleri için kendi duygularımız­dan, kendi menfaatlerimizden, hattâ, en zoru, gerekirse gururumuzdan ve izzetinefsimizden fedakârlıkta bulun­mak zorundayız.

Af konusunda, isteyenler arasında da, istemeyenler arasında da, fazilet ve duygu asaleti bakımından en yükse­ğinden en aşağılık olanına kadar var.

bir kısım basın istediği tarafa gitme? yenlere topyekûn sövüyor. O yola sap­mayacağız. Bizim gibi düşünmeyenle­rin hareketlerini önce en asil maksat* lara yoracağız, ve karşımizdakindç böyle bir faziletin eserini hakikaten gördüğümüz zaman samimî olarak se* vineceğiz.

Önce af isteyenlerin maksatlarım gözden geçirelim:

1 — Mahkûmların yakınları. Onları sevenler. Dostluk sadakati gösteren-

İZMİR TÛRKOCAĞI SEMİNER ÇALIŞMALARI — KONFERANSÇI

Müh. Süleyman Karagülle Necati Arslaıa

Müslihittin Sönmez Naci Kuşadah Mehmet Yeniler (iktisatçı) Dr. Nejdet Pamir Av. Nejde* Doğanata

Hasan Oraltay

Oğ. K. Fedai Coşkuncr Ög. Tahsin Burdurlu

NOT: Konferanslar saat 21.00'de TÛRKOCAĞI salonunda verilecektir.

TARİH 14/4/62 Cumartesi 21/4/62

2S/4/62 5/5/62

12/5/62 19/5/62 26/5/62

2/6/62

9/6/62 xmm

»

» » » » »

»

» .»

KONU Sağcılık ve solculuk

Konüinirim tehlikesi ve ah nacak tedbirler Ahlâk ve Hukuk Milliyetçi kimdir? îslâmda sosyaî adalet Milletlerde tarih şuuru Albert Camusta Allah fikri ve tenkidi D. Türkistan folklor incele­meleri Dil dâvamız Edebiyatımızda milliyetçilik

Page 11: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

ler. Böylelerinin çok oluşu mahkûm­ları suçlayanları üzmesin. Gönüllere hükmedilemez. Der in sevgiler ana sev­gisi g ib id i r : Sevilenin kabahat i olsa d a yine sever. Milletimizin büyük bir kısmanda bu kadar derin, köklü, ve zamanla kaybolmayan sevgi bulunma­sı e lbet te ki, iyi bir a lamett i r . Sevi­len o sevgiye lâyık veya değil, o ay­r ı mesele, ama muhakkak olan şu ki, der in ve devamlı sevgi bağı ile bağla­nabi lmek ve bunda sadakat göstere­bi lmek başlı başına kıymetl i b i r has­sadır.

Ş i m d i : «Onlar bu suçlu mahkûmlar dan başka sevecek kimse bulamadı lar mı?» diye s inir lenenler i bir nokta üze­r inde düşünmeye sevkcde l im: «On­lar suçluları bu kadar sevebilme ka biliyeti gösterdiklerine göre, suçsuz olan sizleri kimbil i r ne kada r sevebi­leceklerdi! Kendinizi sevdirmek gay­ret ine niçin başlamıyorsunuz?»

2 — Yassıada duruşmalar ın ın şek­line veya verilen hükümlerin esas ba lamından adalet ine dair çeşitli düşün­ce sahipleri . (Bunlar ın ne dereceye kadar doğru veya yanlış olduğunun tarafsız b i r ta r t ı şmasına giremiyoruz. Tedbir ler Kanunu engel. Ancak şu ka­dar ını söyliyelim : Bu gibi konularda konuşmak ve yazmak yasak olmasaydı, belki he r iki taraf da karş ı tarafın ilk sanıldığından daha makûl olduğunu görecek, aradaki farklar ın sanıldığı kadar der in olmadığını anlayacak, ve bundan büyük millî menfaatler doğa çakt ı ) .

3 — Bir par t i başkanı tarafından ve bâzı yazarlar tarafından, meclise ka rg ı : «Af yapamazsın, haddine mi düşmüş!» gibi sözler ve imalar yüzün­den meclis otoritesinin sarsıldığını düşünenler ve bunun ancak meclisin bilfiil affı çıkarmasıyla telafi edilebi­leceğini düşünenler . Ve affın çıkması-nı bu bakımdan bir izzetinefs meselesi yapanlar .

4 — Seçilirken af vadeden, ve gim di bu vadini yer ine get i rmek mecbu­r iyet ini duyan polit ikacılar. Seçim sı­rasında böyle b i r vaadüe bulunanlar hakkında iyi düşünebil i r veya kötü dü­şünebiliriz. Ancak, eğer politikacıların hepsini toptan z.'.-te bulanmış saymaz sak, ve onlardı aras ında «iyi» ve «kö­tü» farklar ı görürsek, ha t tâ isterseniz hepsini kötü sayıp da yalnız kötülüğün derecesi bakımından bâzı farklar ka­bul edersek, şunu kabul e tmek zorun­da kalırız ki, yersiz de olsa b i r vaaddc bulunan iki polit ikacıdan, birincisi se ei ldikten sonra o vaadi t amamen unu t tu rmak ve kol tuğunda raha t et­mek ister, ve ikincisi ise, «Yahu biz falan şeyi vaadetmişt ik, bunu şimdi yapmazsak nasıl olur!» demek ihtiya­cını duyarsa, bu iki politikacı arasın­da ikincisi çok daha namuslu olanı-

MİLLİ YOL f l H

eı^mistfe SlIRHliin

wmm Atsız - Sabahattin Ali dâvası

Daha sonraları Bulgarislana kaçarken öldürü­len Sabahattin Ali, 26 Nisan duruşmasında mahkeme salonundan pencereden atlamak su­retiyle kaçmıştı.

| O yıl önce bu hafta, 26 Nisan 1944 Çarşamba günü, Türkçülük ve adalet I O tarihinde mühim yeri olan Atsız - Sabahattin Âlî dâvası görülmeye

başlanmıştı. Aslında, 1930 dan beri kapalı şekil­

de sürüp gelmekte olan Türkçülük -komünizm mücadelesinin gün ışığına çıkması demek olan bu dâvaya sebep Atsız'ın komünistler hakkında yazdı­ğı meşhur açık mektuplarından ikin­cisinde Sabahattin Âli'nin komünist­liğini açık şekilde belirtmesi idi.

Gerçekte korkak bir adanı olan Sa­bahattin Âli, bu dâvayı, o zaman Maarif Vekili Hasan Âlî Yücel. U l u s gazetesinin başyazarlığını yapan Falih Rıfkı Atay ve Ankara Va­lisi Nevzat Tandoğan'ın teşvik ve destekleriyle açmıştı.

Duruşma, 26 Nisan günü saat 10 da, Ankara Üçüncü Asliye Ceza Mahke­mesinde başladı. Yargıç Saffet Unan, Savcı da Hadi Tan idi. (Bu zat son­radan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve milletvekili olmuştur. Daha sonra da Yassıada'da ağır hapse mahkûm edil­miştir. Şimdi Kayseri Cezaevindedir.) Duruşma salonunda büyük bir kala­balık vardı. Bilhassa Harbiyeîi ve Üniversiteli gençler salonu tıklım tıklım doldurmuşlardı. Sabahattin Âli salona girince milliyetçi gençlerin mırıldanmaları o kadar arttı ki, yar­gıç duruşmanın bu vaziyette yapıla­n ı l acağ ım ve muhakemenin tatil edildiğini bildirdi.

Salon boşaltılınca, duruşmanın yu­karı kattaki büyük ağır ceza salo­nunda yapılacağı rivayeti çıktığı için dinleyiciler ve Atsız yukarı çıktılar. Fakat bir genç gelerek duruşmanın yine aşağıdaki salonda yapılacağını Atsız'a söyledi. Sıkı emniyet tertiba­tı alman aşağı kata inilip Atsız zor­lukla içeri girince salonun kapısı ka­patıldı.

Yüzlerce genç dışarda kalmıştı. Kendilerinin hile ile dışarı çıkarıl­dıklarını sanıyorlardı. Bunun için de salona zorla girmek istiyor, polis ve jandarma ile çatışıyor, salonun kapı­larını zorluyorlardı. Dışardan kırılan

dır. Hem de yalnız af işinde değil, her işde.

5 — Yabancı umumi efkârı yakın­dan izleyenler ve Türkiye 'nin dışarı daki i t ibar ının yerine gelmesi için ça­reler arasında affı düşünen vatanse verler . (İşin esası hakkında duygu ve

cam seslen geliyor, büyük kapı sal­lanıyordu. Yargıç, duruşmanın tek­rar tatil edildiğini zabıt kâtibine yaz­dırırken kilitleri sökülen kapı açıldı î ve gençler kan ter içinde salona dol­maya başladılar. Bu durumda çok 1 korkan Sabahattin Âlî, karışıklık sı­rasında Adliye binasının birinci ka- 1 undaki pencereden sokağa atlıyarak kaçtı. Duruşma da öğleden sonraya bırakıldı.

Büyük kalabalığa karşı çok sıkı tedbirler alınmıştı. Bu duruşmada Sabahattin Âlî, Atsız'ın kendisine neş­ren hakarette bulunduğunu, bu ba­kımdan cezalandırılmasını istedi. At­sız da Sabahattin Âlî'nin vatan ha­inliğini ispat edeceğini, davacının bu- :

na rıza gösterip gösiermiyeceğinin sorulmasını istedi. Yargıç bu isteği haklı buldu, ispat hakkı tanıyıp ta-nımıyacağının davacıya sorulmasına ve duruşmanın 3 Mayıs 1944 Çarşam­ba günü saat 10 a bırakılmasına ka­rar verdi.

Duruşma salonundan çıkan genç subaylar, Harb Okulu öğrencileri ve Üniversiteli gençler Atsız'ı bırakma­dılar. Gençlik Parkı'na kadar beraber yürüdüler.

İlk duruşmayı takip eden günlerde Türkçülük aleyhine yeni komplolar hazırlanacak, büyük bir darbenin ;

plânlaştırılmasına başlanacaktı. Fa- ş kat tarihe geçecek bu hain hazırlık­ların hiçbirinden ne Atsız'ın, ne de arkadaşlarının haberi vardı.

Sabahattin Âlî'ye gelince... O da birkaç yıl sonra Bulgaristan sınırın­da «kızıl cennet» e kaçmak üzereyken kafasına yediği bir darbe ile cezası­nı bulmuş, vatan hainliğinin gerçek ispatı, çamurlu bir çukurda bulunan kokmuş cesedi olmuştu.

1944 - 45 Türkçülük dâvasının ilk safhası olan 26 Nisan duruşması ha­fızalardan ve hâtırv.lardan silinmiye-cek değerde ve büyük bir ibret dersi ölcüsündedir.

düşünceleri ne olursa olsun). Bu ko­nu hassas ve bir milliyetçi için acı bir konudur. Ama gerçek bir meseledir. Şimdilik işaret etmekle yetinelim.

6 — Af konusu askıda kaldıkça bir kitlenin kırgınlığının devam edeceği­ni, huzursuzluğun ve çekilmenin so-

Page 12: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

Kabiliyetleri takdir edilen subayların

emekliye şevkini Norstadt durdurdu

Siyasî partilerin boş tartışın alan karşısında askerlerin memnuniyetsizliği durmadan artıyor

istanbul, 10 Nisan — Meclisin 26 Martta açılması dikkatleri se'ferber et­mesi gerekirdi. .Yirmi günlük tatilden sonra milletvekillerinin yeni bir enerji sarfetmeleri beklenebilirdi. Gerçekten 22 - 23 Şubat tehlike işareti terletici ol­muştu: Bu, genç subaylarda, siyasî çev­relerde iddia edildiği gibi müesseselere karşı bir tavırdan çok o müesseselerin başmdakilere karşı şüpheyi, hattâ iti matsızlığı göstermişti.

Halbuki, 26 Marttan beri, Meclise ne hükümet ne de herhangi bir mebus ta rafından önemli bir tek kanun teklifi verilmemiştir. Bu kanun koyma boşluğu karşısında siyasî hayat istifalardan usanmış durumdadır. Çoğu zaman ge­çici olan bu istifalar partiler içinde şa­hısların ve eğilimlerin havasım taşı­maktadır. Gazeteler bu iç mücadeleler le dolu. Dört partinin de içinde cere­yan eden bu mücadelelerle pek az kim­se ilgilenmektedir. Zira bunlar ustaca oyunlardan ibaret olup, takip etmek için insanın fazla mütecessis mizaçlı olması ve hafızasını bunlarla yorması gerekiyor.

Siyaset adamlarının bu didişmeleri karşısında yaralanan büyük bir bünye var: Subaylar. «Ordunun ne düşündü­ğünü» hiç kimse söyleyemez, fakat her­kes şunu diyor ki, askerler kabiliyetle--rini memleketin hizmetine koyacakları saati bekliyor ve hazırlıyorlar.

27 Mayıs 1960 m büyük değeri söz hürriyetini kurmuş olmasıdır, işte o zamandan beri düşüncelerin ve tutum ların gelişmesini gösteren iki nokta var:

1 — «Sivillerin» çoğu, Silâhlı Kuv vetlerin şahsiyetine tecavüz etti i tham korkusuna kapılmaksızm askerler harl için ne kadar iyi yetişmişlerse yardı idarede de o kadar beceriksizdirler, de meye cesaret edebilmektedir. Bilhass: üniversite profesörleri subaylar için şı görüşü ileri sürmektedirler: Askerlerin disiplini kültürsüzlüklerini affettirmi yor, onların kültürsüz kalışına sebep askerî liselerde ve Harbokulunda «ka palı» bir hayat sürmelerinden ileri gel inektedir.

2 — Bugün bir subaydan şu itirafı duymak oldukça kolay: «siviller» mem­leketin kalkınmasını sağlayamazlar, kal­dı ki halk sefalet içinde. Bundan sonra subay da, parlâmentoya gelenlerin kül­türsüzlüğünü ileri sürmekte, memleke­ti tanımadıklarını ve yeteri kadar dışa­rı seyahat etmedikleri için dünya me­selelerini de hiç bilmediklerini iddia et mektedir. Subaylar ise Birleşik Ameri-kada ve Avrupadaki meslekî stajları sı rasmda olsun, NATO veya CENTO'nun askerî konferansları dolayısile olsun dış dünyaya «açık» durumdadırlar.

Anayasanın 111. maddesi gereğince kurulacak olan «Millî Güvenlik Konse­yi» acaba bu ayrılıklar dolayısile mi ku­rulacak? Bu konsey Devlet Başkanının idaresinde sivillerden: Başbakanı, Millî Savunma, Dışişleri, İçişleri, Sanayi, Ba yındırlık. Ticaret ve Çalışma Bakanla rmı; askerlerden ise: Genelkurmay Baş­kanı ile Kuvvetler Kumandanla­rını içine almaktadır. Bu konsey hükümete Millî Savunma ile ilgili işler üzerine fikir verecek, ayrıca «memleke­tin iç ve dış emniyeti ile ilgili kurum­lar arasında işbirliğini sağlayacaktır.

Bazı kimseler bu konseyi hükümet üstü bir yüksek heyet gibi görmek is­temişlerdir. Daha fazla bilgiyi bu Kon­seyin kuruluşunu kanunlaştıracak ta­sarı gösterecektir.

ORDUDA AYIKLAMA. Bu arada millet ile ordu arasındaki

bağların başka bir yönü daha var: Mart ayı sonunda birçok istanbul gazetesi ordudaki «temizlik» hareketi karşısında heycanlanmıştı. «itaatsizlikten dolayı» diye vasıflandırılan bu ayıklamalar veya nakiller bir ay içinde ikinci defa vu-kubuluyordu. Fakat basında Mart ayı başında bu konuda çıkan haberler 17 Martta Millî Savunma Bakanlığının bir yalanlaması ile karşılanmıştı. Gerçek­ten bildiride: «22 Şubat isyan hareketi kara, hava ve deniz kuvvetlerinin müş­tereken aldıkları tedbirlerle bastırılmış­tır» deniyordu. Şu halele mesele «ka­panmıştı» sanılırdı. Fakat haberlerin tazelenmesi üzerine Millî Savunma Ba­kanlığı yeni bir bildiri yayınladı ve 3

»*SK:3FSs!!şŞ»:

Nisan tarihini taşıyan bu bildiride «şu ana kadar çeşitli rütbelerde 69 subay emekliye sevkedilmiştir.» denilmekte­dir. (24 Şubat tarihli bildiride adları ya­zılı 24 subay dahil).

Bu ayıklama ile genel olarak subay­lar bünyesinde açılan kaynaşma bir sü­re kapatılabilecektir denilmektedir. Fa­kat bunun daha aazik bir tarafı var:

Bu ayıklama ordunun bünyesinde tesi­rini gösteriyor, bu ordu ise, herke­sin övündüğü gibi NATO içinde bir de­ğer taşıyor. Bu açıdan bakılırsa Gene­ral Norstadt 'm Ankaraya onbeş saat için gelip dönmüş olması manalıdır. Ge­nel olarak söylendiğine göre NATO Başkumandanı Türk ordusunun yeniden düzenlenmesi için gelmiştir: Bu deyim çok müphemdir. Bazılarına göre Nors­tadt ihtisas sahibi olan subayların ayık­lanması karşısında endişesini belirt­miştir, zira bu subayların en modern silâhların kullanılmasında gösterdikleri kabiliyet Birleşik Amerika Pentagonu (Genel Kurmayı) tarafından takdir edil­mektedir. Şurası gerçek ki Norstadtm gittiğinin ertesi günü Millî Savunma Ba­kam «Bundan böyle emekliye ayrılma olmayacaktır» bildirisi ile mânayı ta­mamlamıştır.

Bu sırada iktisad ve sosyal alanları en az işleyen sahalar kalıyor. Avrupa Müşterek Savunma Teşkilâtının genel sekreterinin geçen haftalarda Türkiye'­ye yaptığı yolculuktan önce Türkiyeye iki kısımda ödenecek krediler açılmıştı (25 ve 20 milyon dolarlık). Halbuki bu teşekkül temkinli davranmakta ve Ağus­tos 1958 ayarlama tedbirlerine bağlı kal­maktadır. Bu tedbirlerin alınmasından eski idareyi sorumlu görmek isteyenle­re teşkilât bunun doğru olmadığını, bu tedbirlerin Avrupa iktisadî işbirliği ta­rafından alındığım hatırlatmıştır. Atıl­gan «Yeni istanbul» gazetesi gibi bunun bir koltuk değneğinden ibaret bir yar­dım olduğunu söylemesek de hiç şür>

*"~^te™««sp&

he yok bo: dırmayacağı çuk milyar çıkartacak? dediği gibi • kudan veya zivettedir.

Le Monde zarı: Julien

ulmuş bir piyasayı canlan-muhakkaktır . Peki birbu-

[irayı şahsî kasalardan kim O liralar ki bir çoklarının Maliye Bakanı dahil - kor-itimatsızlıktan donmuş va­l i Nisan 1962, 7. Sayfa. Ya-Le MOYNE

Page 13: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

SEVENLERİN KALEMİYLE H. NAMIK ORKUN — Ziyaeddin Ba-bakurban — Toprak Yayınlan. Nu: 14 — İstanbul, 1962-40 say­fa. 125 kuruş.

Ömrünün uzun yıllarım Türkçü­lüğün yayılması ve kuvvetlenmesi yolunda harcayan merhum hak­kında, ölümünden sonra yazılmış yazılardan on ikisini derleyen bu eser, ülkü için ömrünü vakfeden­lere karşı ödenmesi gereken bir vefa borcunu yerine getirmekte­dir.

Kitaba yazısı alınmış olanlar, yazı sırası itibariyle, §u yazarlar­dır: Tuğrul Önder, İsmail Hakkı Gökhun, Abdullah Savaşçı, Hamza Sadi Özbek, Ziya Hacaloğlu, Nej-det Sançar, Necmeddin Seferci-oğlu, Mücellitoğlu, Ali Çankaya, M. Zeki Sofuoğlu, A. Okçuoğlu, Fahriye Yılanhoğlu.

«TOPRAK. P.K. 30 — Beyazıt -İstanbul» adresinden sağlanabilir.

nu gelmiyeceğini ve yurtta hakikî iler­leme hamlelerine girişilmesinin geci­keceğini düşünen tarafsız vatansever­ler. (Yine işin esası hakkında duygu ve düşünceleri ne olursa olsun).

AFFI İSTEMEYENLER : 1 — Ordu içinde bir azınlık. Azınlık

olduğu muhakkak, ama ne miktar bir azınlık? İşte tâyini zor bir mesele. İnönü'cülerin bu sayıyı çok şişirdik­leri muhakkak ama, af isteyen bâzı politikacıların dedikleri gibi «bir iki kişi» den ibaret de değil. Herhalde ikisinin ortasında. Bu af istemeyen su­baylar kadar az anlaşılmış, yanlış an­laşılmış, hakkı yenilmiş bir zümre belki memlekette yoktur. Yazımızın başlangıcında ileri sürdüğümüz «asil maksatlara yorma» prensipini işte bu subaylara da tatbik etmek lâzımdır. Bunun üzerinde önemle duruyoruz. Böyle yapmakla hem tarafsızlığımızın hakkını verdiğimiz, hem de gerçekten millî menfaatlere hizmet ettiğimiz inancındayız.

İlk önce umumî olarak bu subayla­rın hepsinde şu var : Kendilerinin kin hastası ihtiyar politikacılarla ve şir ret yazarlarla bir tutulması ve aynı gözle görülmesinden doğan bir hid­det ve kırgınlık. Kendilerinin müsta­kil şahsiyeti olduğu, duygu ve düşün­celerinin, doğru veya yanlış, kendi­lerine göre bâzı sebepleri bulunabile­ceği niçin kabul edilmiyor, diye bit isyan duygusu.

Yine işaret edelim ki, bu subayla

MİLLÎ YOL m

rın da düşünceleri ayrı ayrı sebebler-deı: doğmaktadır. Bunları da ayrı ay­rı görelim:

A — Affa karşı direnmeği bir iz­zetinefis meselesi, bir ordu otoritesi meselesi olarak görenler. Bunlara gö re affı isteyen sivil politikacıların hiç olmazsa çoğunda bir «subay düşman­lığı» ruh haleti vardır. Politikacılar or­dunun yüzüne gülmektedirler (elle­rinden başka türlü hareket etmek gel mediği için) ama içlerinden orduya karşı kinlidirler. Hiç olmazsa subay­ları sevmeme, beğenmeme ve onlara dudak bükme halleri var. Af işinde, hiç olmazsa kısmen, orduya meydan okuma ve nispet verme maksadıyla hareket ediyorlar. Ve bir kere af ta­hakkuk ettikten sonra bu ordu düşma­nı politikacılar kendilerini orduyu mağlûp etmiş durumda görecekler ve orduya tamamen sırt çevirecekler. (Burada en kuvvetli, hattâ mübalağa­lı, şekilde ifade ettiğimiz bu duygu az veya çok hafif şekillerde hemen bü­tün orduda yaygındır).

B — (Bilhassa yaşlı subaylarda). î*:mleketin umumî durumu hakkında derin bir endişe ruh haleti. 27 Ma-yıs'a girerken hemen herşeyin kolay çözüleceğini, ve hemen her altüst ol­manın sonunun hayra varacağını san­mış olmanın tepkisi olarak şimdi he­men her sarsıntının ve kımıldamanın neticesinin kötü olabileceği düşünce si. Kayseri'dekilerin ortaya çıkması­nın bir çorap ilmiğinin ilk sökülmesi gibi, hattâ patlayıcı meçhul bir mad­dede ilk kıvılcımın harekete geçişi gi­bi, sonu neye varacağı bilinmez deği­şiklikler zincirinin ilk halkası olaca­ğı hissi.

C — (Bilhassa genç subaylarda) 27 Mayıs hareketinden başlangıçta çok şeyler ummuş, ona aşkla bağlanmış, ve sonra umdukları tahakkuk etme­dikçe acı bir hayal kırıklığına düşmüş olanlar. Bunlar af da olduktan sonra

27 Mayıs'm elle tutulur son neticesi de ortadan kalkmış, 27 Mayıs tama­men boşa çıkmış, ve herşey eski tas esle hamam haline dönmüş olacaktır, d.iye düşünmektedirler, ve bu onlara acı gelmektedir.

Ç — Kayseridekilerin çok ağır de­recede suçlu olruğuna ve onların çek­ti Kİeri cezanın yeter olmadığına ina­nanlar.

D — Umumî ve hissî olarak aşağı­daki kaynaklardan gelen devamlı tah­rik ve telkinlerin tesiri altında kalan­lar.

E — Bir silâh arkadaşlığı ve su­baylar dayanışmasının, biraz hissî ve hattâ mistik, zevkine göre hareket edenler. Affa taraftar olmayan ve umumî efkârın baskısı altında bulu­nan arkadaşlarını yalnız bırakmamak şeklinde bir sadakat hissi, çoğunluğa karşı sıkı dayanışma halinde bulunan bir azınlığın başarı ile meydan oku­yabilmesinin ve dayanabilmesinin zevki, kendini imtiyazlı ve kudretli hissetmenin tadı, v.b.

Açıkça söyliyelim ki, sivil politika­cılar, bilhassa A.P., Y.T.P. ve C.K. M.P.'dekiler, bu subayların ruh ha­letlerini asla anlayamamışlar ve onla­ra karşı çok yanlış, hattâ haksız şe­kilde hareket etmişlerdir. Bilhassa bunların hepsini İnönü taraftarı ve İnönü hayranı saymakla hem kendi bakımlarından büyük taktik hataları­na düşmüşler, hem de bu subayların izzetinefslerini yaralamışlardır.

Af aleyhtarı subayları teşkil eden gruplar, biraz tahminî olsa da, sayı ve önem sırasıyla yukarıdaki sırayı ta­kip ederler. Halbuki ordu dışındaki umumî efkâr bunlardan B ve C gru-punu hemen hiç hesaba katmamakta, ve A grupundan sonra hemen D grupu-nu mühim saymaktadır. Bu, fecî bir hata, ve büyük haksızlıktır.

Affa aleyhtar her subayı İnönü ta­raftarı ve hayranı saymak da öylece

MİLLİYETÇİLERE MÜJDE

O R K U N Orkun'un 3 Mayıs sayısı 3 Mayıs Perşembe

günü çıkıyor jtfu sayıda Atsız'ın zamanın Başvekili Saraçoğlu'na yazdığı meşhur açık

mektuplar, yine Atsız'ın Sabahattin Ali davasındaki savunmasından parça­lar. 1944 - 1945 Türkçülük düşmanlığı davasındaki sorgulardan Atsız, Nej-det Sançar, Alparslan Türkeş, İsmet Tümtürk, Zeki Sofuoğlu, Dr. Hikmet Tanyu, Dr. Hasan Ferit Cansever, Hüseyin Namık Orkun, Orhan Saik Gök-yay, Dr. Tevetoğlu ve Sait Bilgiç'e ait parçalar, ayrıca Sıkıyönetim Mahke­

mesinde okunan savunmalardan Atsız, Nejdet Sançar ve arkadaşlarına ait bölümler, Atsız'ın ve Dr. Tevetoğlu'nun hapishane şiirleri, o günlere ait hâ­tıraları nakleden Orkun'dan sesler...

Bu müthiş sayıyı sabırsızlıkla bekleyiniz ve bayilerinize şimdiden ıs­marlayınız. Çünkü Orkun'un bu sayısı kapışılacaktır. (Millî 29)

Page 14: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

Kulağımıza çalınanlardan: — Yahu, ne garip tesadüfi Millî

Şefin damadı Yunanistan'a gidi­yor, Başbakan Karamanlis'le konu­şuyor, dönüşte orada tam demok­rasi ve huzur olduğu hakkında ya­zılar yazıyor, bu yanlar yayınlanır yayınlanmaz da Yunanistan'da «De­mokrasi isteriz!» diye kanlı nüma­yişler başlıyor.

— Anlaşılan meşhur bir uğurlu'-nun uğuru oraya da yetişmiş.

hata ve iftiradır. Çok mühim olan C grupunun içinden büyük bir kısım İnö­nü'ye karşı kin doludur. Vaktiyle Ba-yar'a ve Menderes'e olduğu kadar, "hattâ daha fazla. 22 Şubat hareketinin ur.ıumî efkârca hâlâ pek bilinmeyen sahneleri arasında başlangıçta durak­layan ve gayeyi soran, ve sonra İnö­nü'nün devrileceğini anlayınca şevkle silâhına sarılan nice genç subay var­dır. B grupunun büyük kısmı inönü' den artık hiçbir keramet beklemiyor, yalnız şimdiki düzenin sarsılmaması-nı istiyor. Ç gupunun bir çoğuna so­rarsanız. Kayseri cezaevinin boşalma­sı değil, ahlâk ve adalet bakımından işin tam hakkın» bulması için daha başka gruplarla da dolması lâzımdır.

Bütün bunlara gözümüzü sımsıkı yumar ve affa aleyhtar olan her su­bayı basit bir İnönü âleti olarak görür­sek hem büyük haksızlık, hem de bü­yük aptallık etmiş oluruz.

A.P. yüksek idaresinin orduya kar­şı tutumu, eğer bilerek inönü'nün ek menine yağ sürmek gayesini gütmü­yorsa, hayrete değer bir körlükler ve şaşkınlıklar koleksiyonudur. 22 Şubat hareketi subaylarının affı konusunda nazlanır gibi tavırlar takınmak ve on­ların affını ister görünmek rolünü inönü'ye bırakmak. Subayların taban­calarının verilmesine karşı oy kullan­mak. Nihayet, İnönü idaresinin ordu­dan çıkarılan subaylara yaptığı haksız­lıklara göz yummak ve ses çıkarma­mak. Bunlar öyle korkunç hatalar ki, bunlar için cinnet ve cinayet kelime­leri bile az.

A.P. yüksek idaresi orduyu İnönü grupuna topyekûn teslim edilmeğe, ve ona terkedilmeğe, lâyık görmekle ordunun içinde ne gibi kırgınlıklar ve izzetinefs yaraları açtığının bümeyiz farkında mı? Unutmayalım ki, ordu-dakik. de insandır. Onlar da nihayet: «Öyle mi? Al öyleyse!» diyebilir.

2 — Kendisini siyasî mahkûmlara karşı kavurucu bir kinden i.âlâ kur-taramamış olan, ve onların hapisha nede kalmalarının ve ızdırap çekme­lerinin, mümkünse hastalanıp ölmele­rinin, biraz daha artması ve uzaması için her çareye başvurmayı uygun gö ren kin hastası ihtiyar politikacılar.

3 — İktidarda tutunabilmek için bir takım tehditler, zıddiyetler, anlaş­mazlıklar, ve huzursuzluklar havasına

ihtiyaç duyan ve bunun mümkün oldu­ğu kadar fazla uzayıp gitmesini iste­yen politikacılar.

4 — Yukarıdaki iki grupa yaran­mak isteyen ve kendi istikballerini ancak onların koltuklan altında gören diğer politikacılar.

İtimat edin, yukarıdaki 2, 3, ve 4 sa­yılı gruptakilerden bizler ne kadar iğ­reniyorsak, 1 sayılı grupta olanlardan pek çoğu da o kadar iğreniyorlar. Ve insaf edin, 1 numaralı grupla 2, 3 ve 4 numaralı grupları bir arada düşün mek ve ayırmamak haksızlık olmaz mı?

Bu konuda en mühim grupun, ko­münistlerin, neler yaptığını ve ne ga­yeler güttüğünü, af konusunun tartış­masını tamamlıyacak olan gelecek ya zımıza bırakıyoruz.

AMERİKADA BİR TÜRK DOKTORUNUN BAŞARİSİ

Amerikada Toledo - Lucas Tıp Akademisi, beş muhtelif hastahanede çalışmakta olan ve şahsî araştırmalar­da bulunan 16 doktorun tıbbî araş­tırmalarını dikkate şayan bulmuştur ve bunlardan birinciliği Toledo has-tahanesinde Dahiliye İhtisası yap­makta olan Dr. Atillâ Mehmet Ye-tiş'e ait (Myokardial Enfeksiyonların tevlit ettiği kalb durmalarının sebep­leri) konulu çalışma kazanmıştır.

HAYIRLI BİR TEŞEBBÜS Türk Ticaret Bankası tarafından is­

tanbul'da Kültür Yayınları Ltd. Ort. adındı; bir teşekkü. kurulmuştur. Bu teşekkül ilk olarak «Çocuk Tiyatrosu» nun faaliyete geçmesini sağlamıştır. Tamamen amatör rejisör ve artistle­rin iştirakiyle kurulan tiyatro «Pamuk Prenses ve 7 Cüce» oyununu yeni bir anlayışla sahneye koyarak, hayır te­şekkülleri yararına muhtelif sahneler­de oynamaya başlamıştır. Son olarak 21 Nisan Cumartesi günü Harb Akade­misinde subay aileleri ve çocukları için verilen temsil başarılı olmuştur. Piyesin sahneye konulnıas için gere­ken masraflar adı geçen şirket tara fmdan karşılanmakta, eldi: edilen hâ­sılat ise hangi hayır cemiyeti adına temsil veriliyorsa o cemiyete bağışlanmaktadır.

OKURLARIMIZA Dikkat: Adresimiz değişti. Yeni

adresimiz : Nuruosmaniye caddesi 34 Nu., İstanbul'dur.

• Bize yazı göndereceklerden rica­

larımız. Yerimiz çok kıttır Bütün yazılar çok kısa olsun. Umumî fikrî konulardan ziyade günün hâdiseleri­ne dair haberler ve tefsirler olsun. Elimizde mümkün olduğu kadar er­ken sıcağı sıcağına gelsin. Şiir bas­mıyoruz. Bize değil, başka milliyetçi dergilere, meselâ ORKUN veya TOP RAK'a gönderilsin.

• Muhabirlerimize: Mühim ve acele

haberleri EKSPRES olarak gönde­

rin. Haberler en geç pazartesi günü elimize varsın. Haberleri tam tafsi. lâtıyla, ama sade ve süssüz bir dille yazınız

• Müsabaka için hakem heyeti işini

bitiremedi. Bu daha ziyade toplanma güçlüğünden oluyor. Biz de neticeyi sabırsızlıka bekliyoruz.

Bize mektup yazanların ve yazı gönderenlerin hepsine. Sağ olun. Desteğiniz göz yaşartacak kadar gü­zel ve kuvvetli. Cevap yazamıyoruz. Çünkü dergiyi çıkartmak işine ancak j etişebiliyoruz.

MİLLİ YOL'u çevrenizde tanıtı­nız Bütün tanıdıklarınıza haber veri­niz. Bilmeyen ve okumayan kalma-> ıncaya kadar bnna devam edeceğiz. Bulunduğunuz yerdeki bayie hatırı­nız geçiyorsa MİLLÎ YOL'u daha ge niş ve göz alıcı şekilde asmasını sağ­layınız. Bayiimiz olayan yerlerde milliyetçi dükkân sahiplerinin bayi­lik etmek üzere bize başvurmasını sağlayınız.

• MİLLÎ YOL'un daha bol yazı ile

çıkabilmesi için sayfasının 24 sayfa­ya ve fiyatının 1 liraya çıkması çev. renizde nasıl karşılanır? Bunu soruş­turup kendi düşüncenizi de ekleyip bildirin.

*

MİLLÎ YOL'un herhangi bir .sa-yısındakilerden (yazı, fıkra, karika­tür v. s.) en fazla beğendiğiniz beş tanesini beğenme sırasına göre alt alta dizerek (yazıların yalnız başlı­ğını yazmak yeter) bize bildiriniz. Sebeb söylemeye lüzum yok Buna göre ileride hangi çeşitlere daha faz la yer vereceğimizi tayin edeceğiz.

• ilânlarınızı MİLLÎ YOL'a veriniz.

Tanıdığınız ilân veren fabrika ve sair müessese sahiplerini ilânlarını FflİL-Lİ YOL'a vermesi için teşvik ediniz. MİLLİ Y'OL Anadoiuda en fazla sa­tılan haftalık haber dergisidir İlân tarifemiz ikinci sayfadadır.

BÜYÜK TÜRKELİ AYLIK FIKIR DERGİSİ

Ord. Prof. A. Zeki Velidî Togan, Ord. Prof. Z. Fahri Fındıkoğlu, ATSIZ, Nejdet Sançar, M. Zeki So-

fuoğlu, Serçinlioğlu V. B. gibi tanınmış imzalarla ikinci

sayısı çıktı. Fiatı: 100 Kr.

866. Sok. Nu. 6 Üzümcü Işhanı İ Z M İ R

MİLLÎ YOL E0

Page 15: IJLJLı 11 î VAl IvrJT Lulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_014_1710.pdf · 2017-11-26 · tehirli bir istihza ile o Liseli genç lere saldırıyor. Anlaşılan bütün slâhları

Gençlik Sayfası MÜSTEHCEN NEŞRİYAT Bilhassa şu son günlerde açık sa­

çık neşriyat yapan gazete ve mec­mualar aldı yürüdü.

Bilmiyorum, ilgililerin bundan ha­beri yok mu acaba?...

Bu şahıslar yalnız kendi menfaat­lerini düşünerek ticaret gayesiyle bu neşriyatı yapmaktadırlar.

Bunların kalbinde birazıcık millet sevgisi yok mu acaba?...

Bu şahıslar mecmualarının tirajı artmakta olduğu için -onunla iftihar etmektedirler.

Fakat Türk gençliğini tahrip et­tiklerini, zehirlediklerini biraz olsun anlama kabiliyetinden mahrum mu-d- lar?

Mahrum olmasalar herhalde bunu yapmazlar.

Muhterem okuyucu. Bunu biz ba­yii olduğumuz için satmaktayız. 0-nun için bunu da en çok ortaokul ve lise talebelerinin aldığına şahidim.

Gelen bir genç: «Şuradan bir «PE­Rİ» ver!» diyor ve verdiğimizde Pe­ri mecmuasının yanında duran Millî Yol. Toprak dergilerini göstererek, onları bedava dahi verseniz, karşı­mızdaki çocuk denecek kadar körpe gençten aldığımız cevabı biliyor mu­sunuz:

— Yaramaz! . Ve Peri mecmuasını göstererek

neşeli neşeli dükkânın önünden ay­rılmaktadır.

İşte biz ondan • bir kazanç temin etmemize rağmen, bir Türk ve Müs­lüman olarak vicdanen üzüntü duy­maktayız.

Siz ne dersiniz sayın Bakanım?

SEDAT ÇALIŞKAN

MİLLÎ TERBİYE Millet sevgisi çalışmakla belli olur.

Çalışan bir kişi medeniyetin zirvesi­ne çıkmak ister. Halbuki bizim genç­ler bunu anlıyamamışlardır. evet acı bir hakikattir ki anlıyamamşılar, çünkü bîzim gençler medeniyeti ve ileriliği seksüel hayatta zannediyor­lar. Nitekim en büyük darbeyi ge­çenlerde vurdular.

Ne oluyor bize beyler! Kendimize gelelim, neredeyse milliyetimizi kay­bedeceğiz. Şöyle bir sokakları gezip gençlerle haşır neşir olalım. Her gencin (!) ağzında bir şarkı (!). Bu ne rezalet, adam neredeyse Türkçe-den hoşlanmıyor. Ne oldu bu genç­lere? Suç kimde?

MİLLÎ YOL 03

Bütün suç bizi yetiştirenlerde. Bi­ze eğitim programı hazırlayanlarda. Elhasıl Millî Eğitim Bakanlığında. Bu hâdiseler karşısında Bakanlığın seyirci kalışını biz milliyetçi gençler hayretle müşahede ediyoruz.

Allah sonumuzu hayırlı getirsin.

HALİL AYDIN Mot. San; Ens.

TEHLİKELER Millî iradenin efendilerine ve ken­

dilerine verdiği sön cevapta aradık­larını bulamadıklarından kuduran hayallerindeki neticeyi elde edeme­mekten mütevellit sinir buhranlarıy-la ne yapacaklarını şaşıran, şahsî menfaatlerinin tehlikeye gireceği zannıyla millî iradeye küfür ve is­yanda devam eden millî menfaatle­rimiz için çalışıyor görünüp, millî felâketimizi hazırlayan politika ve Babı âdî cambazlarına inanmayınız.

Milletimize, milliyetimize durma­dan hücum eden, iflâs etmiş sapık ideolojiîeriyle memleketimizin selâ­meti için yön gösterme deliliğinde bulunan, hakikatte men leketiınizin manevî temellerinin yıkımı için uğ­raşan yön'süz, milliyetsiz, edepsiz ve

ruhsuz haydutlarla samimi, devamlı ve, tam bir imanla mücadele etmek­ten korkmayınız.

Sırf kazanç gayesi ile son zaman­larda dehşet verici bir şekilde çoğa­lıp, tecrübesiz genç dimağlar üzerin­de korkunç bir tahribat yapmakta olan müstehcen yayınlan okumayı­nız, okutmayınız. Yaptıkları neşri­yatla ahlâk ve mukaddesatınıza el uzatan hayasızların kollarını kırıp lanetleyiniz.

Komünist ve Siyonistlerin devamlı, sinsi ve yıkıcı faaliyetleri karşısında Türk'ü ve Türklüğü bütün varlığınız­la korumaktan asla yılmayınız.

Bütün bu tehlikeleri kökünden sö­küp dışarı fırlatmak için Türklüğün, İslâmlığın, nıüsbet ilmin, hakkın ve kendi vicdanınla birlikte bütün millî kuvvetlerin aydınlattığı birliğin, be­raberliğin yolu Millî Yoldan yürüme­yi öğreniniz, öğretiniz ve bu mukad­des yoldan ayrılmayınız.

ATASOY MÜFTÛOGLU

Avhk ÛLKÛ Dergisi

TOPRAK .Mayıs sayısında Kadirli Olayı'nın

fie yüzünü vesikalarla açıklıyor. Bütün bayilerde bulunur.

Fiatı: 50 Kr. P. K. 30 Beyazıt — istanbul

(Millî 30)

Büronuza çelik eşya mı alacaksınız ARC METAL ÇELİK EŞYA

MAMULLERİ : ÇELÎK MASALAR • Dosya dolap lan * Kütüphaneler * Çelik san­dalyeler -k Çelik koltuklar *• Çelik para kasaları... v.s. ni tercih ediniz.

Üstün kalite emsallerinden dai­ma ucuzdur. Sipariş üzerine bilûmum madenî eşyalar imalâtı. AHC METAL ÇELÎK - EŞ¥A

FABRİKASI SATIŞ YERİ: TOYHAN

(MEHMET ALİ TOY) Galata, Bankalar, Yanıkkapı So.

Güni Hanı. Nu. 14. Tel: 44 68 31/16 İSTANBUL

(Millî 28)