[email protected] FĠYAT: 50 KRġ PARANTEZ EġĠT -PARASIZ-BĠLĠMSEL-ANADĠLDE EĞĠTĠM! YIL:1 SAYI:1 Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor! Adres: Beyoğlu Büyükparmakkapı Sokak Şükran Han No:22 Kat: 5 Beyoğlu / İstanbul Tel: 0 (212) 243 91 92
[email protected] FĠYAT: 50 KRġ
PARANTEZ EġĠT-PARASIZ-BĠLĠMSEL-ANADĠLDE EĞĠTĠM!
YIL:1 SAYI:1
Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor!
Adres: Beyoğlu Büyükparmakkapı Sokak Şükran Han No:22 Kat: 5 Beyoğlu / İstanbul
Tel: 0 (212) 243 91 92
2
Liseli Demokratik Gençlik Hareketi‟nden…
Merhaba;
Liseli Parantez olarak çıkarttığımız yepyeni bir bülten ile karşınızda-
yız.Ülkemiz halk gençliğinin egemen sınıflar tarafından amansız baskı ve sömürü poli-
tikalarına tabii tutulduğu, temel bir demokratik hakkımız olan eğitimin ticarileştirildiği
ve bu kapsamda anti-bilimsel, anti-demokratik eğitim anlayışının dayatıldığı ülke ger-
çekliğinde ilk sayımızda sizlerle buluşmanın heyecanını ve coşkusunu taşımaktayız…
Yaklaşan YGS sınavı ve liselerin ikinci eğitim-öğretim dönemine girdiği bu za-
man diliminde, her zamanki gibi hakim sınıflar bizlerin kaderleri hakkında (bizleri yok
sayarak) derin tartışmalar içerisine girmektedirler. Bir tarafta AKP iktidarı kendi gerici
anlayışları çerçevesinde “dindar nesil yetiştirme” planları yaparken, diğer yanda
Roboski katliamında 34 kişi hunharca katledilirken yani zulüm ve baskı politikaları
zirveye ulaşmışken bizlerde kendi sesimizi, kendi düşüncelerimizi sizlerle buluştura-
bilmek amacıyla içten ve bütünlüklü bir parantez açmış bulunuyoruz.
Açtığımız parantezde elimizden geldiğince ve sizlerin de doğrudan katkılarıyla
karşılaştığımız sorunları irdeleyerek ve gündem üzerindeki konuları ele alarak ezilen-
lerin penceresinden bakabilmeyi ve baktırabilmeyi hedeflemekteyiz. Bu doğrultuda
sizlerin birikim ve paylaşımları kolektif bir iradeyi oluşturabilme açısından oldukça
önemlidir. Dolayısıyla her liseli bültenimizi sahiplenmeli ve bulunduğu liselerde dağı-
tımını üstlenmelidir.
Yazı ve GörüĢleriniz için: [email protected]
www.demokratikgenclikhareketi.org
[email protected] LĠSELĠ PARANTEZ YIL:1 SAYI:1
3
Eğitim Sömürüsü Ekseninde Liseli Gençlik
‘‘bilgi güçtür – Francis Bacon’’
Eğitim, ezen-ezilen çelişkisinin yaşandığı sınıflı toplumlar gerçekliğinin bir parçası olarak
iktidar organını elinde bulunduran sınıfın karakteristik niteliği doğrultusunda şekilleniş göster-
mektedir. Dolayısıyla geçmişten günümüze, her iktidar odağı, kendi ideolojik dokusuna denk dü-
şen bir eğitim anlayışına sahip olmuştur/olmaktadır. Burjuva-feodal/ kapitalist toplumlarda
„„Francis Bacon‟‟un da belirttiği idealist bilgi-güç ilişkisinin kökeni, eğitimin sömürü sisteminin
döngüsel bir metaforu olmasından ibarettir.
Ülkemiz eğitim kurumları da, var olan anlayıştan, mevcut sömürü sisteminin doğası gereği
bağımsız değildir. 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cuntası‟nın ortaya çıkardığı YÖK ile beraber, öğ-
renci gençliğin eğitim hakkı ahtapot gibi sarmalanmış, eğitim kurumları merkezi otoritenin baskı
politikalarının alenen bir parçası haline getirilmiş ve burjuva eğitim sisteminin anti-bilimsel, anti-
demokratik ticari yönü katmerleştirilmiştir. Kuruluşundan bu yana YÖK her seçim döneminde
burjuva partilerin halk gençliğini etkilemesi amacıyla seçim propagandası olmuş, ancak bilindiği
üzere propagandadan öteye gidememiştir. Hükümete gelmeden önce ve geldiği ilk dönemlerde,
YÖK‟ün kaldırılmasını planlayan AKP iktidarı, iktidarlaşma yolunda YÖK‟ü yeniden şekillendir-
miş ve buna bağlı olarak YÖK‟e demokratikleşme adı altında yeni bir elbise giydirmiştir.
Üniversite ve Lise öğrencileri bu kapsamlı baskı ve sömürü politikalarının odağında, ezber-
ci anti-bilimsel eğitimin de payıyla sorgulamayan-sorgulatmayan, kendi yarı-aydın bilinçli dina-
mizmine yabancılaştırılmış ve mevcut düşünceye yedeklenmiş bireyler haline dönüştürülmüştür.
Buradan Örnekle; geçtiğimiz günlerde geniş yankı bulan „„Ermeni Katliamı‟‟ önceleri Ermeni
Çeteleri, ilerleyen dönemler de „„Türk Katliamı‟‟ günümüz çerçevesinde ise „„1915 Ermeni
Olayları‟‟ olarak Milli Eğitim Müfredatında yer bulmasına karşın hiç kimse bu durumun nedenini
sorgulamamış, ezberci eğitimin sesine kulak vermiştir. Özelde lise öğrencileri bu politikalar kap-
samında, kişisel gelişim seyrine bağlı olarak (ergenlik dönemi ve düşünsel arayış içinde olmaları)
daha belirgin izler taşımaktadır. Örneğin; liselerde uygulanan İnkılâp Tarihi, Milli Güvenlik ve
Din Dersi gibi anti-bilimsel, anti demokratik hâkim ulusçu dersler düşünceye doğrudan müdahale
etmekte, bireyin kimlik ve inançlarını ilhak etmektedir.
Mevcut sistem eğitimin piyasalaştırılması yolunda, liselerde halk gençliğine dayattığı anti-
bilimsel bu nedenle de deneyselliğe aykırı ezberci ders yöntemiyle dershaneleri „„zorunlu‟‟ kıla-
rak geçmişten bu güne milyonlarca insanın eğitim almasını zorlaştırmış ya da bilfiil engellemiştir.
Okullarımızda ödediğimiz aidatlardan tutalım da, giydiğimiz üniformaların ücretlerine kadar ilik-
lerimize kadar sömürüldüğümüz gerçekliği buradan bağımsız değildir.
Geçtiğimiz YGS-LYS sınavlarında ortaya çıkan şifre skandalı da bin bir zorluk altında har-
cadığımız emeğin nasıl çiğnendiğinin bir göstergesi, eğitim sömürüsünün bir yansımasıdır. Şifre
skandalının patlak verdiği süreç içerisinde R.Tayyip Erdoğan‟ın ‘‘şahsen tatmin’’ olması ve şifre-
nin olmadığını vurgulaması da somut bir örnek olarak önümüzde durmaktadır.
Tüm bu baskı ve sömürü sistematiğine karşı, ya sesimizi çıkarmayıp maddi/manevi açı-
dan sömürülmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla da doğuştan gelen bir hak olarak var olan eğitim
hakkımızın çiğnenmesine göz yumacağız ya da geçmişte olduğu gibi bu gün de örgütlü mücadele
içerisinde Liseli halk gençliğinin, bilimsel sosyalizmin öncülüğünde vereceği Demokratik Halk
Liseleri mücadelesinin doğrudan bir parçası olacağız. Buradan hareketle her liseli, bulunduğu li-
selerde örgütlü mücadelenin şiarıyla hareket etmeli, militan bir şekilleniş içerisinde hareket ettir-
melidir.
[email protected] LĠSELĠ PARANTEZ YIL:1 SAYI:1
4
[email protected] LĠSELĠ PARANTEZ YIL:1 SAYI:1
EĞĠTĠM SĠSTEMĠNĠN ÇÜRÜK DĠġĠ: “STAJ”
Yetişkin bir insanda diş çürüğü erkenden tedavi edilmezse, o çürük gittikçe yayılır.
Dişini fırçalamakla da çürüğün yayılması engellenemez. Bu çürük 32 adet dişten herhangi
birinde oluşabilir. Bu çürüğün nedeni nedir? Bu çürüğün oluşumunda beslenme, bakteriler ve
zaman rol oynar. Oluşum öncesi ve oluşum esnasında gerekli bakım yapılmazsa çürük oluşu-
mu engellenemez. Gerekli tedavi yapılmadığında ise diş sağlığı kuyuya atılmış bir taşa ben-
zer...
Eğitim sisteminin bize oynadığı oyunda budur işte! Bizi diş çürüğüne neden olan yiye-
ceklerle besler, oluşan bakterilere göz yumar ve zaman ile çürüğü ortaya çıkartır. Bu çürüğün
olduğu dişlerden biri de “Staj” adı altında dayatılan sömürüdür. Meslek liselerinde öğrenciler
zorunlu olan bu stajı yapmadıkları sürece diplomalarını alamıyorlar.
Öncelikle staj nedir?
STAJ: Teorik ve uygulamalı eğitimlerin tamamını kurumda yapan öğrencilerin, mesle-
ki bilgi, beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmelerini, iş hayatına uyumlarını, gerçek üretim
ve hizmet ortamında yetişmelerini sağlamak amacıyla yükümlü oldukları çalışmadır.
Ama gerçekte yapılan bu açıklamanın çok dışında bir tutumdur.
Bir Endüstri Meslek Lisesinde son sınıf öğrencisi olan ve staj sömürüsüne maruz ka-
lan bir öğrencinin anlattıkları:
“...Stajyer öğrenci üzerinde az paraya çok kullanma politikası uyguluyorlar. Yani aylık
250 liraya günde 9-10 saat çalıştırıyorlar. Aslında stajyer öğrencinin tam anlamıyla işçi olma-
ması gerekiyor. Yeri geldiği zaman alakalı olduğu meslek hakkında ustanın yanında not falan
tutması gerekiyor. Ama çoğu stajyer indir-kaldır, getir-götür işlerine bakmakta, hatta bazı
stajyerleri; çaycıları yok diye çay ocağına bile koyabiliyorlar. Alanı olmadığı başka bölümlere
yollayabiliyorlar. Kısacası sürekli sömürüyorlar. Sürekli notlar ile tehdit ediyorlar. Rapor al-
dığım zaman bana tavır takınabiliyorlar.”
Sömürüyü sömürülenden daha iyi bilemeyiz. Türkiye'de çoğu iş alanında da durum
böyle değil mi zaten? Kadın temizlik işçisi arayan bir iş yerine girer. İş yerinin patronu kadına
“temizlik dışında çay,kahve servis edebilir misin?” diye sorar. Kadın da “servis ederim.” diye
cevap verir. Patron bu sefer “getir-götür işlerini de yapabilir misin?” diye sorar. Kadın da
“yaparım.” der. Türkiye'de normal bir iş alanında bu böyleyken stajyer öğrencilerin sömürül-
mesi o kadar da garip bir durum olarak görünmüyor.
Peki bu tür şeyler neden önlenmiyor? Nedeni toplum mekanizmasının egemenlerin
elinde olmasıdır. Toplum mekanizması neden onların ellerinde? Çünkü toplum kendi içindeki
apolitikleşmeyi daha da bir körüklüyor. Hayat ve onun tüm unsurları artık toplumun değil top-
lumu yöneten egemen sınıfların elinde, egemen sınıfların çıkarlarına uygun olarak şekillendi-
rilmektedir.
Staj gibi çürük dişlerden onlarca, yüzlerce bulunmaktadır. Ve liseli gençliğin yapması
gereken daha da bilinçlenmesidir. Öğrenci sorunları üzerinden çözüme doğru ilerlenmelidir. 1
iken 2, 2 iken 4, 4 iken 8, 8 iken 16 olunmalıdır. Staj ve onun gibi öğrenciyi sömüren, öğren-
ciyi bilimsel eğitimden, öğrenciyi ana dilde eğitimden, öğrenciyi parasız eğitimden uzak tutan
sistemi liseli gençlik örgütlenerek, bilinçlenerek, başkaldırarak ortadan kaldırmalıdır. Ve yeri-
ne bilimsel-ana dilde, parasız, nitelikli eğitimi getirmek için çaba sarf etmelidir. Ve biz ezilen
kesimler olarak demokratik haklarımız için örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz.
Erkan Avcı Endüstri Meslek Lisesi’nden Bir Öğrenci
5
[email protected] LĠSELĠ PARANTEZ YIL:1 SAYI:1
Genel Sağlık Sigortası: Sağlıkta Kıyım Projesi
İşte yeni bir yıl ve yine yeni bir anayasa. Alışıldığı üzere her yıl önümüze çıkarılan farklı ya-
salarla karşı karşıya geliyoruz. Sözde, halk için oluşturdukları yeni fikirleriyle kafalar karıştırılmak
istenmektedir. Halkı, günden güne daha zor duruma düşürmek gibi yenilikler dışında bir şey değildir.
Bunlar aslında ufak karışıklıklardır, yenilikler değil! Hayatımızla oynuyorlar ama bizim ruhumuz
bile duymuyor. Egemenler çıkardıkları yasaları kendileri bile anlamıyorlar. Onları ilgilendiren tek
şey, bizim hayatlarımız karşısında kazanacakları bütçeden ibaret.
Sağlığımızla oynamak, daha çok kazanç elde etmek için önümüze sunulan yepyeni bir yasa.
Çoğumuz bu yasanın içeriğinden habersiz, sağdan soldan duyduğumuz üç-beş bilgiden başka bir bil-
giye sahip değiliz. Ta ki karşımıza çıkana kadar. Sağlık sorunu her geçen gün kötüye gitmektedir.
Her şeyin paraya döküldüğü bir sistemde yaşıyoruz. „„Paran varsa, sende varsındır yoksa ölmeye
mahkûmsundur‟‟ çark bu şekilde dönmektedir. Büyük beklentilerle ha düzelecek dediğimiz beklenti-
lerimiz boşa çıkmaya devam ediyor/edecektir.
Her şey iyiye gidiyor diye gösterilerek alttan alttan bizleri mahvetmektedirler. Önceden çalı-
şanlar, yaşlılar ve halkımızın bir kısmı Bağ kur, SSK, Yeşil kart gibi sağlık kuruluşlarına bağlıyken,
bir kısmı da bunlardan yararlanamıyordu. Çıkartmış oldukları yeni yasa ile buna çözüm getirdik ba-
haneleri ortaya atılmakta, tüm halkımız artık sigortalı olacak denilmektedir. Paran var mı yok mu hiç
sorun değil, ya bu kapsamda prim ödeyeceksin ya da haciz gelecek. Peki, soruyorum size? Emeği-
mizden daha başka neye el koyacaklar?
Eski sistemde ailedeki birinin sigortasından diğer aile bireyleri de yararlanabiliyorken, şimdi
ise her eve gelir testi yapılarak, evin toplam gelirinden kişi başına düşen gelir değeri 280 TL den faz-
la ise birey, hastaneye gitse de gitmese de ücret ödemeye tabii tutulacak. Yine eski sisteme göre 18
yaş altı çocukların sigorta kaydı yapılarak, çocukların devlet tarafından sigortalı yapılacakları yalanı
ortaya atılmaktadır. Ama gelin görün ki bu söyleme inanıp, tedavi olan çocukların sonradan devlete
borcu oldukları ortaya çıkıyor. Meğerse her ay 26 TL ödedikten sonra muayene olma şansımız olu-
yormuş. Bu şartlar altında biz hangi sağlık güvencesinden bahsedebiliriz? Madem 26 TL ödeme mec-
buriyetindeysek, nerede kaldı ücretsiz sağlık söylemleri? Daha bizi ne kadar kandıracaklar ya da biz
bu duruma daha ne kadar kanacağız?
Her geçen gün halkımız emeğine daha da yabancılaştırılmaktadır. Emeğimizi biz sustukça
daha da sömürecekler. Biz bizim olanı, yani hakkımı istiyoruz. Sağlık hakkı bizim temel demokratik
hakkımızdır. Susmalarımız yetmez mi artık? Söz artık bizde ve örgütlenip hakkımız olanı alma za-
manıdır.
Gazi Şair Abay Kunanbay Lisesi’nden Bir Öğrenci
Halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır! - „„Yılmaz Güney‟‟
İletişim için : www.yilmazguneyksf.org
6
[email protected] LĠSELĠ PARANTEZ YIL:1 SAYI:1
Ülkemiz Gerçekliğinde Eğitim
Eğitim, dar anlamıyla yeni kuşakların gerekli bilgi,beceri,deney ve değerleri elde
etmeleri ve kişiliklerini geliştirebilmeleri amacıyla sürdürülen etkinliktir. Geniş tanımıyla
eğitim, okul öncesi aile ve çevrede başlar,okul sırasında ve yaşamın tüm evrelerinde sürer
Altı çizili sözcüklere dikkat edelim. Acaba bu durum gerçektende böyle midir?
Sınıflı topluluklarda eğitim kendi insanını yetiştirmek olarak görülür. Geçmişten
(tarihten) bugüne gelişen toplumlarda, toplum yapısının ihtiyaçlarına göre yetiştirilen bi-
reyler o sistemin bir özeti şeklindedir. Örneğin; köleci toplumlarda bir kölenin hangi ni-
teliğe sahip olması öğretilirken, feodal toplumlarda teokratik sistemin gereği bireyler di-
nin ağır bastığı bir eğitime tabi tutuluyordu. Kapitalist sistemde ise bireyler; çıkarcı, ben-
cil sorgulamaya, anti-bilimsel ve ileri aşamada aşırı tüketici-sömürücü bir anlayışla eğiti-
liyor. Bu eğitim süreci ailenin içinde başlıyor, okulda devam ediyor ve yaşamın sonuna
kadar çeşitli etmenler tarafından içselleştirilmeye başlayarak sürüp gidiyor.
Somuttan örneklendirirsek, okullardaki eğitimde kişisel gelişimin ve birey olma
özelliğinin kendisinden başkasını ilgilendirmeyen olaylar ve olgularda öğrencinin konuş-
maması,yorum yapmaması zorlanıyor. Tek tipçi eğitim sisteminde öğrencilere egemen
kültür ve anlayış empoze ediliyor. Örneklendirirsek; Milli Güvenlik dersleri ve zorunlu
(anayasal) içeriğe sahip Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri önümüze çıkıyor. Temelde
kendisi gibi olmayanı dışlama,suçlama ve etki yaratma psikolojisi öğrencilere empoze
edilerek, "suçlu-dışlanmışları" ise "terörist,bölücü" olarak nitelendiriliyor. Öğrencilere
disiplin kurulunca cezalar yağdırılıyor,okullardan atılıyor,örgün eğitimden çıkartılabilini-
yorlar. Meslek ve benzeri liselerde niteliksiz eğitim-öğretimi ile birlikte pratikte de genç-
ler yeteneklerini geliştirmek söyle dursun nitelikli köle,ucuz iş gücü olarak kullanılıyor.
Durumu biraz daha olumlu alana çekmeye çalışan,gayret eden öğretmenleri ise
sürgünler,işlerinden olmalar yanı başında bekliyor.
Okullardaki çeteleşmeye değinelim. Genç beyinlerin etkisini ortadan kaldırmak
(afyonlamak) için kullanılan mekanizma olan televizyonlarda diziler eliyle işlenen konu-
lar çeteleşme,mafyalaşma ve bunların etkisinde olmasından dolayı okullarındaki duru-
mun kaçınılmaz bir şey olduğu görünmektedir. Gençleri bir yandan yarışa (bireyler arası
rekabete) sürüklenirken,diğer bir yandan böyle etkileşimlerle yoz bir kültürle kendisinden
başka her şeye ,her canlıya ,doğaya düşmanlaştırılıyorlar. "Faşist,ırkçı,şoven bir eğitim
alan genç beyinler ilerici aşamada "faşist,ırkçı,şoven" kesimler oluşturarak devlet meka-
nizması ile birlikte halka kan kusturuyor,terör estiriyor. Bununla birlikte okullarda uyuş-
turucu kullanımı,çeteleşmeyle birlikte doğru orantılı olarak hareket ediyor.
İşte böyle çevresine kapalı,monoton gençlik oluşumunun çekirdek yapısı oluştu-
rulmuş bulunuyor.
Bakırköy Gürlek Nakipoğlu Lisesi‟nden Bir Öğrenci
7
[email protected] LĠSELĠ PARANTEZ YIL:1 SAYI:1
Ömer Naci Güven Anısına Kısa Bir Öykü
‘‘Liseye Doğru’’
Zaman artık kavga dolu, direnç dolu günlerle akıp gidiyor.
Yürekler bileniyor, bilinçler çelikleşiyor. Direnişlerin her anı tarihe
silinmezcesine kazınıyor. Tarihimizi anlatmak anılarımıza özlemli
bir yolculuk değil bizim için, o günlerimizi yaratanları geleceğe taşı-
ma çabasıdır.
Aylardan Nisan. Ve Nisan yine Mayıs‟ın Kızıl günlerine
gebeydi. Daha olacakların aslında başlangıcıydı. Daha nice Ma-yıslar, nice Haziranlar yaşanacaktı. Sen aslında daha yolun başlangıcında bizimle aynı sıralardaydın. Göreceğin ve gör-men gereken o kadar güzel ve umut dolu günler varken, sen şimdi aynı sıralarda okurken bizimle bu yolun ne kadar çetin,
zorlu ve kazanılmasının mümkün olduğunu bize gösterenlerdendin. Nice Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin bıraktığı bayrağı en ön saflarda elinde kızıl bir meşale gibi taşı-yordun. Okuduğun okul da seni tanımayan bile yoktu. Okulda ajitasyon çektiğin zaman-larda öğrencileri kendi saflarında örgütlemen, okulunun duvarına kırmızı boyalarla şanlı sloganlarımızı yazman. Bunlar aslında seni tanıtmak için örnek vereceğimiz birkaç nite-likten başka bir şey değil. Senin ne kadar güçlü bir insan olduğunu yaşamının tanıkları bilmektedir. Aslında zaman hızlıca akıp geçiyordu. Nisan’ın o meşhur yağmurları ve senin o yağmurlar altında yürümen, mücadeleden asla vazgeçmemen…
Tarihler 21 Nisan’a doğru yaklaştığında senin için tezgâhlanan planlar artık ken-disini açıktan açığa çıkartmaktaydı. Sen, yanında yoldaşlarınla her zamanki gibi toplu çıkarken, kapıda düşmanlar pusuda yatmış bekliyordu. Benden uzak değilsin ve halen o vurulduğun yerin oradan geçerken aklıma bir direniş öyküsü geliyor Ömer Naci Gü-ven... Ve ilk kurşunlar sıkılıyor, hedef belli Sen! Kurşunlar sana ve yanındakilere sapla-nıyor. Ama bunlar bizim için nedir ki? Mücadele verdiğin meşakkatli yolda unutma nice destanlar yazıldı ve ne 18 Mayıslar gördü bu mücadele yolu. Ve bunların ışığında bilin-cimizin doruğunda dimdik duruyoruz. Her tarafa sessizlik çöküyor, senle beraber üç öğrenci yaralanıyor. Ama hedef sendin saldırıda. Ağır yara almana karşı gözlerinde o ışık yanındaki arkadaşlarına bile aydınlık günleri vaat etmekteydi. Orada öylece derin bir uykuya dalıyorsun. Aramızdan bedenen ayrılıyorsun ama düşüncelerinle bizimle beraber olduğunu sende biliyorsun. Ertesi gün gazetelerin çoğunda senin resimlerini görüyorlar. O bakışın ve yüzündeki o mutlu tebessüm, hastanede can verişin. Bitmeye-cek bu kavga sende biliyorsun. Ve Şimdi okulda seni tanıyan herkes birçok öğretmenin ve mücadele arkadaşların, seni vurulduğun yerden uğurlamak için toplanıyorlar. Slo-ganların ne sonu var nede bitişi. Hepsinin gözünde mücadele ateşi ve hüzünlü bakışlar ama sende biliyorsun gözyaşı dökmek yakışmaz bize. Bahçelievler Lisesinin önünden Kocasinan mezarlığının oraya kadar sırtlarda taşınıyorsun ve yürünen yolda İsmin du-varlara kazınıyor.
Yürünen güzergâh ezen kesimlere karşı yürüttüğün özgür ve mutlu gelecek mücadelesinin şiar ve sloganlarıyla donatılıyor. Aradan on yıllar geçmesine rağmen ayakta kalan duvarlarda bu derin izlerin aşınmış hallerini görmek hala müm-kün. Ve halende görüyorlar bırakmıyor yoldaşların seni. Unutturmuyorlar aradan yıllar geçmesine karşın gene duvarlara yazılıyor ismin Ömer Naci yoldaş yaşıyor diye. Sen şimdi aramızda yoksun ama senin yerinde yüzlercesi İstanbul’un farklı liselerinde mü-cadelede kararlılık göstergesiyle senin yolunda devam etmektedir.
8
VurulmuĢum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
VurulmuĢum
DüĢüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
ġifre buyurmuĢ bir paĢa
VurulmuĢum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurĢunu
Paramparça ağzımdaki…
AHMED ARĠF