Top Banner
2 5 Baflbakan düzenledi¤i toplant›yla medyay› hep birlikte yeni bir sayfa açmaya ça¤›rd› Sosyal refah devleti modelinin patent sahibi ‹sveç’te sosyal demokrasi tarih oldu Güncel görünümünü AKP ikti- dar›nda bulan ‘bas›na bask›’ gelene¤i bizlere yabanc› de¤il Bir zamanlar›n baflar›l› kulübü Kocaelispor doland›r›c›lar›n hedefi oldu Medya’da AKP sultas› Sosyal refah nas›l çöktü? Bas›n›n bask› tarihi Eskiden Kocaelispor vard› SAYFA SAYFA SAYFA SAYFA Y›l 5 Say› 116 1 Ekim 2010 • 1 TL 13 14 12 Eylül AKP iktidarıyla beraber sürüyor Samsun’da tutuklanan Halkevleri ve Ö¤renci Kolektifleri üyeleri eylemlerini savunarak tahliye oldu S. 3 Okul dört tarafı duvar- larla kaplı yer değildir Halkevleri’ndeki kurslar Hababam S›n›f›’ndaki Mahmut Hoca’n›n sözünü ak›llara getiriyor S. 16 Referandum sonras› “ileri” demokrasi, gerici sald›r› Ferda Koç / Sayfa 4 Bile bile lades ‹lhan Yi¤it / Sayfa 7 Ya¤ satar, bal satar AKP... Tufan Sertlek / Sayfa 8 Ulusalc› ak›l tutulmas› Esmeray Yo¤un / Sayfa 10 ‹tiraz›m var diyen kad›nlar... Vadi’den kente yayılan umut Melih Gökçek’e ra¤men Vadi düzenledi¤i festivalle hayat› yeniden üretenlerin adresi oldu. Festivadi kente umut saçt› S. 15 Dosya: Anadil talebinin etkisi Anadilde e¤itim talebi kültürel haklar mücadele- siyle s›n›f mücadelesinin kesiflti¤i noktalardan birisini oluflturuyor S. 12 AKP’nin ‹slamc› liberal sald›r› program› h›zla yürürlü¤e girdi. Referandum sonras› halk›n haklar›na, Kürtlerin taleplerine, emek örgütlerine ve sola bask›lar art›yor Bu sald›r›lar› engellemenin yolu, AKP ikti- dar›na karfl› halk›n siyasal muhalefetinin örgütlenmesi; halk›n hak mücadelelerinin örgütlenmesiden geçiyor Onlar›n gündemini kabul etmek yerine ‘biz’ onlara kendi gündemimizi dayatal›m... YOL YAZISI S. 3 Gazeteci Ayfle Düz- kan’la tecavüz kültürü- nü konufltuk S. 6 ‹zletilen senin hikayendir Suçu 4/B’li olmak Tedavi süresi 30 günü geçti¤i için iflten ç›kart›lan 4/B’li çal›flan Elif ö¤retmenin yaflad›klar› güvencesiz çal›flman›n ve sa¤l›kta piyasalaflman›n y›k›m›n› gözler önüne seriyor S. 8 Bir kereden birfley olmaz denerek bafllanan et ithalat› say›s› 7’yi buldu. ‹thalat et fiyatlar›n› ucuzlatm›yor fakat uyar›ld›¤› üzere tar›m› çökertiyor S. 9 Orman tutar kaçamazlar Rize Hemflin’de kad›nlar HES’lere karfl› eylemdeydi. ÇED toplant›s›n› yapt›rmamak için ellerinde sopalarla direndi S. 10 Saymay› ö¤renecek Mehmet Akif Ersoy Mahallesi halk› kendi- lerine üç befl çapulcu diyen Belediye Baflkan› Fethi Yaflar’a sesleniyor: ‘Ya say- may› bilmiyorsun ya da bizi görmezden geliyorsun’ S. 6 Et gelirse tar›m biter Durdurmak elimizde
16

Halkın Sesi 116

Mar 15, 2016

Download

Documents

Halkın sesi 116. sayı. 1 Ekim 14 Ekim 2010
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Halkın Sesi 116

2 5Baflbakan düzenledi¤i toplant›ylamedyay› hep birlikte yeni birsayfa açmaya ça¤›rd›

Sosyal refah devleti modelininpatent sahibi ‹sveç’te sosyaldemokrasi tarih oldu

Güncel görünümünü AKP ikti-dar›nda bulan ‘bas›na bask›’gelene¤i bizlere yabanc› de¤il

Bir zamanlar›n baflar›l›kulübü Kocaelispordoland›r›c›lar›n hedefi oldu

Medya’da AKP sultas› Sosyal refah nas›l çöktü? Bas›n›n bask› tarihi Eskiden Kocaelispor vard›SAYFA SAYFA SAYFA SAYFA

Y›l 5 • Say› 116 1 Ekim 2010 • 1 TL

13 14

12 Eylül AKP iktidarıylaberaber sürüyor

� Samsun’da tutuklanan Halkevleri veÖ¤renci Kolektifleri üyeleri eylemlerinisavunarak tahliye oldu � S. 3

Okul dört tarafı duvar-larla kaplı yer değildir

� Halkevleri’ndeki kurslar HababamS›n›f›’ndaki Mahmut Hoca’n›n sözünüak›llara getiriyor � S. 16

Referandum sonras› “ileri” demokrasi, gerici sald›r›

Ferda Koç / Sayfa 4

Bile bile lades

‹lhan Yi¤it / Sayfa 7

Ya¤ satar, bal satar AKP...

Tufan Sertlek / Sayfa 8

Ulusalc› ak›l tutulmas›

Esmeray Yo¤un / Sayfa 10

‹tiraz›m var diyen kad›nlar...

Vadi’den kenteyayılan umut

� Melih Gökçek’e ra¤menVadi düzenledi¤i festivallehayat› yeniden üretenlerinadresi oldu. Festivadikente umut saçt› � S. 15

Dosya: Anadiltalebinin etkisi

� Anadilde e¤itim talebikültürel haklar mücadele-siyle s›n›f mücadelesininkesiflti¤i noktalardanbirisini oluflturuyor � S. 12

AKP’nin ‹slamc› liberal sald›r› program›h›zla yürürlü¤e girdi. Referandum sonras›halk›n haklar›na, Kürtlerin taleplerine,emek örgütlerine ve sola bask›lar art›yor

Bu sald›r›lar› engellemenin yolu, AKP ikti-dar›na karfl› halk›n siyasal muhalefetininörgütlenmesi; halk›n hak mücadelelerininörgütlenmesiden geçiyor

Onlar›n gündemini kabul

etmek yerine ‘biz’ onlara

kendi gündemimizidayatal›m... YOL YAZISI � SS.. 33

� Gazeteci Ayfle Düz-

kan’la tecavüz kültürü-

nü konufltuk � SS.. 66

‹zletilen seninhikayendir

Suçu 4/B’liolmak� Tedavi süresi 30günü geçti¤i için ifltenç›kart›lan 4/B’li çal›flanElif ö¤retmeninyaflad›klar› güvencesizçal›flman›n ve sa¤l›ktapiyasalaflman›ny›k›m›n› gözler önüneseriyor � S. 8

� Bir kereden birfleyolmaz denerekbafllanan et ithalat›say›s› 7’yi buldu.‹thalat et fiyatlar›n›ucuzlatm›yor fakatuyar›ld›¤› üzeretar›m› çökertiyor� S. 9

Orman tutarkaçamazlar� Rize Hemflin’dekad›nlar HES’lerekarfl› eylemdeydi.ÇED toplant›s›n›yapt›rmamak içinellerinde sopalarladirendi � S. 10

Saymay›ö¤renecek� Mehmet Akif ErsoyMahallesi halk› kendi-lerine üç befl çapulcudiyen BelediyeBaflkan› Fethi Yaflar’asesleniyor: ‘Ya say-may› bilmiyorsun yada bizi görmezdengeliyorsun’ � S. 6

Et gelirsetar›m biter

Durdurmak elimizde

Page 2: Halkın Sesi 116

Başlıkta yer alan ifade Star gazetesiyazarlarından Ergun Babahan’a ait.Babahan her ne kadar bu cümleyi 26

Eylül tarihli köşe yazısında Türkiye’nin dışsiyasetini eleştiren ‘mütareke basını’ olaraktanımladığı gazete ve yazarlar için sarfetmişse de, Başbakan’ın 25 Eylül günügazetecilerle gerçekleştirdiği zirvenin anafikriyle de çok uyuştuğunu söylemekmümkün.

Başbakanın açılım süreci zirvelerinin enson halkası gazetecilerle gerçekleştirdiğikahvaltı oldu. 25 Eylül’de İstanbulDolmabahçe’de bulunan Başbakanlıkofisinde 80’i aşkın gazetecinin katıldığıtoplantı, medyada ‘yeni’ ve AKP’ninbelirleyen olacağı bir devrin başlayacağınıgösteriyor. Erdoğan’ın sanatçılar, yazarlar vekadın örgütleriyle yaptığı ‘açılım’ sürecitoplantılarınn dördüncüsü aralarında Vakitgazetesi yazarlarından Cem Tv yöneticileri-ne, Ulusal TV’den, Samanyolu TV yönetici-lerine kadar farklı kesimlerden gazete ve TVkanalı yöneticilerinin bulunduğu isimlerleyapıldı. Hükümet cephesindense toplantıyaAKP Medya ve Tanıtım İşlerinden SorumluGenel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik,Devlet Bakanı ve Başbakan YardımcısıCemil Çiçek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay veAKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelikkatıldı.

BENİ SEVMEYEN ÖLSÜNAKP’nin halkla ilişkiler projesinin etkili

ayaklarından birisi olan bu zirvelerdensonuncusu doğrudan halka ilişkiler aracıolan medya için önemli mesajlar içeriyordu.Erdoğan’ın medyaya dönük ikazlar içerentoplantısında temel mesaj medyanınözeleştiri vererek yeni bir sayfa açmasıydı.Yeni bir sayfayla kast edilenin ne olduğu iseErdoğan’ın konuşmasında sarf etiği şusözlerden anlaşılıyor:

“Medyanın bizim tarafımızı tutmasınıistemiyoruz ama siyasi taraf haline gelerek, bi-rilerinin psikolojik harekâtının parçasıolmasını da doğru bulmuyoruz. Çetelerleyaptığımız mücadele, antidemokratikgirişimlere yönelik tavrımız, zaman zamanmedya tarafından görmezden gelindi, hattaeleştirildi. Türkiye’nin demokratikleşmesi,çetelerin deşifre edilmesi, medya tarafındançok güçlü bir şekilde desteklenmesi gerekirkenburada da sessiz kalındı. Bu noktada sesiniyükselten, haberleri cesaretle yayımlayanmedya kuruluşlarıysa yandaş medya olmaklasuçlandı.”

Konuşmanın anlamı açık. “medyanınbizim tarafımızı tutmasını beklemiyoruzama…” bizim tarafımızı tutmayan da biziyıpratmak isteyenlerin safında yer alıyor.Başbakanın kastı açık: “Bizden olmayanıdoğrudan’karşımızda’ görürüz.” Erdoğanbununla da yetinmedi. Kendilerine destekverenlere yandaş denilmesine de çattı.

SAVAŞ İMTİHANINDAN GEÇER NOTBaşbakanın olumsuz eleştirilerin yanında

medyayı taktir ettiği bir konu da vardı.Başbakan, Kürt sorununda aralarındakianlaşmazlığı bırakıp ırkçı ve savaş yanlısıyayın konusunda uzlaşan medyanın tavrınışu sözlerle övdü: "Bir başka önemli konu daterör ve terörün minimize edilmesi, sonaerdirilmesi için ortaya koyduğumuz çabalar...Ben, özellikle son dönemde, gerek MilliBirlik ve Kardeşlik Süreci'nin desteklenmesi,gerek terör olaylarının yansıtılması konusun-da medyanın takınmış olduğu sorumlu vesağduyulu tavırdan dolayı hepinize teşekkürediyorum.

SAVAŞTA BİRLİKBaşbakan haksız da sayılmaz. Ne de olsa

Türkiye medyası 30 yıllık savaş boyuncaırkçı-militarist yayın yapabilecek yeteneklere

sahip olmak için yeterince deneyim eldeetmişti. Erdoğan’ın karşısında yıllardır Kürthalkına düşmanlık edenler bulunuyordu vehepsinin ortak noktası, çatışmanınderinleştiği anlarda savaşın psikolojik harbiiçin iktidara siper olmaktı. Daha bir kaç ayönce AKP’nin şantajla, Ergenekon operasy-onlarıyla hatta doğrudan gazetelerini boykotçağrılarıyla yola getirmeye çalıştığı DoğanMedya’nın amiral gemisinin yeni editörü

değil miydi Gediktepe’de Başbakan’la yanyana çömelen. Şimdi Erdoğan Kürt hareke-tine karşı oluşturulan ‘birlik ve beraberliğin’kayıtsız şartsız AKP destekçiliği için degeçerli olması için çağrı yapmaktıydı.Toplantının anlamı açıktı. MedyadaAKP’nin sultası altında yeni bir sayfaaçılıyor. Bu süreç için gazete patronlarınınmuhtaç olduğu kudret geçmişte halklarakarşı işledikleri suçların ortaklıklarında var.

MEDYAHalk›n Sesi

21 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Referandumda ‘Evet’ çıkmasınınardından AKP hükümeti, bir süredir

ertelediği emek alanına yönelik ‘paketlerini’hayata geçirmeye başlıyor. Henüz meclisgündemine gelmeyen ancak Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in‘Dev paket geliyor’ diyerek gündeme getir-diği değişiklikler içinde yok yok. İşveren içinkıdem tazminatı fonundan özel istihdambürolarına, borçlanarak emeklilikten işyasasının değişmesi gibi emek alanınıilgilendiren düzenlemelerin başında isebölgesel asgari ücret uygulaması geliyor.Bölgesel asgari ücret uygulaması şimdiyekadar Türkiye Sanayici ve İşadamlarıDerneği (TÜSİAD), İstanbul Ticaret Odası,IMF, OECD gibi birçok sermaye örgütütarafından yıllardır istenen bir uygulamaydı.

Bölgesel asgari ücreti Müstakil Sanayicive İşadamları Derneği de (MÜSİAD) istiyorve uygulama hakkında methiyeler diziyor.“İstanbul'da 600 TL'yle geçinmek yerinekendi memleketinde (Doğu'da) örneğin 400TL'yle geçinmeyi insanlar tercih ederler.” Busözleri söyleyen Genç MÜSİAD’ın HizmetSektör Kurulu’ndan Caner Kürklü, birkaç

önemli noktaya da değiniyor. ‘Güney DoğuAnadolu ve Doğu Anadolu’yu Türkiye’ninÇin’i haline getirmek’, “İşsizliğin fazlaolduğu bölgelerde asgari ücreti ‘makul’ birseviyeye çekmek” ve belki de meseleninözünü anlatan (doğu ve güneydoğu Anadolubölgeleri için söylüyor) ‘Düşük asgari ücretve diğer teşviklerle birlikte rekabet güçleriniartırmak.’ Bunu öncelikle köleceçalıştırılacak olan Kürt emekçiler hissedecek.

İSTİHDAM BAHANE SÖMÜRÜ ŞAHANE‘İşçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım

ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fi-yatları üzerinden asgari düzeyde karşılamayayetecek ücret’ olarak tanımlanan asgariücretin bir diğer önemli özelliği de ülkegenelindeki ücret seviyesinin tabanını belir-lemesidir. Günümüzde asgari ücret işçininemeğini karşılamaya yetmezken hükümet,‘geçim imkanı’ bahanesiyle ve ‘istihdamyaratma’ adına asgari ücreti daha dadüşürmeyi planlıyor. Hükümetin planınagöre asgari ücret önce halen var olan AsgariÜcret Belirleme Komisyonu tarafındanbelirlenecek. Komisyonun belirlediği değerbir seviye anlamına gelecek ve Türkiye’ninistatistiksel olarak belirlenmiş 26 bölgesindeasgari ücret belirlenen değerin belli oranlaragöre altında veya üzerinde olacak. Bölgedekiasgari ücretin normal asgari ücretten nekadar az veya fazla olacağının oranı da yinemerkezi olarak belirlenecek. Merkeztarafından belirlenen değer ve oranlara göre26 bölgenin her birinde daha önceden varolan bölge kalkınma ajansları bölgesel asgariücreti belirleyecek.

Asgari komisyonu işveren, devlet ve ençok üyesi olan işçi sendikaları konfederasy-onu üyelerinin oluşturduğu bir komisyon;ancak bölge kalkınma ajansları vali vebelediye başkanlarının yanı sıra ağırlıklıolarak ‘sivil toplum kuruluşları’ olarakadlandırılan sermaye çevrelerinden oluşuyor.Yani, merkezi olarak belirlenen asgari ücret

bir anlamda bölgelerde sermayenin karhırsına terk ediliyor.

Bölge kalkınma ajansları (BKA), bulun-duğu bölgeyi tanıtmakla yükümlü. Tanıtmaişinin bir muhatabı bölgedeki emek gücüolurken, diğer muhatap da yerli ve yabancısermaye oluyor. Yereldeki piyasalaşmamış işgücünü sermayenin hizmetine sunmaklagörevli BKA’ların belirleyeceği asgari ücret,sermayenin istediği iş gücünün ucuzlaşma-sına hizmet ediyor. Bu uygulama, en düşükücret olan asgari ücretin azaldığı bölgelerdekadrolu emekçilerin ücretlerinin dedüşürülmesinin önünü açıyor. Sermayetarafından Doğu ve Güneydoğu Anadolubölgelerinde karlılığı arttırıcı bir uygulamaolarak telafuz edilen bölgesel asgari ücret,bir yönüyle bölgeler arası ücret farkınınoluşmasını sağlayarak bölgeler arasıayrılıkları daha da derinleştirecek.

YENİ BİR İCAT DEĞİLÜlkemizde asgari ücret uygulaması 1951

yılında kentsel olarak başladı; ancak yoğunitirazlar sebebiyle 1967 yılında merkezi birkomisyon oluşturuldu. TİP’in anayasamahkemesine başvurmasının ardındananayasa mahkemesi asgari ücretin bölgeselbelirlenmesi uygulamasını ‘eşitlik’ ilkesineaykırı bularak iptal etti. 1989’un ardındantüm ülkede eşit asgari ücret uygulanmayabaşladı. Asgari ücret için geçerli olan ‘İşçininzorunlu ihtiyaçlarına göre belirlenir’ ibare-sine 2001 yılında ‘ülkenin ekonomik duru-muna uygunluk’ şartı getirildi. 2001 yılınınardından asgari ücret beyaz eşyafiyatlarındaki enflasyon oranı, üretici fiyatlarıendeksi gibi kriterlere göre belirlenmeyebaşladı. Bu durum, işçinin alması gerekenasgari ücretin ülke ekonomisine göre dahadüşük seviyede belirlenmesine neden oldu.

Kenar Notlar›

AKP, zulasındaki ‘emeğe saldırı’ programını referandum sonrasında ortayaçıkardı. Bölgesel asgari ücret uygulaması bu programın önemli bir unsuru

“‘Mahalle baskısı’ deveyse”, diyor Alev AlatlıZaman’daki yazısında, “çağdaş Batı’nın yaşambiçiminin baskısı gerek nitelik, gerekse nicelikaçısından fildir. Birleşmiş Milletler’in kentleşmetahminleri (2015’de, %71.9; 2030’da %77.7)doğru çıkarsa, ‘çağdaş seçkinlermiz’ nezdindedaha şimdiden ‘tek ölçü’ olmak yolundakiestetik kıstaslar, beğeni ve davranış biçimlerinin,kendilerini ‘evlerinde’ hissedecekleri düzeylerevaracak şekilde yayılması beklenmelidir.Sabretme sırası, onlardadır.”

Yok deve! Alev Alatlı sanki cennetten tapudağıtıyor. Devenin yanında duran ya huyundanya suyundan. İslamcı cemaatlerin vaat-itaat-sabır kataloğundan bol keseden dağıtıyor Alatlı.

Mahalle baskısını inkâr etmiyor Alatlı. Kentseldönüşümün baskısının yanında mahallebaskısını önemsizleştiriyor. Aslındaönemsizleştirmiyor mazur görüyor,meşrulaştırıyor. Bir de önerisi var Alatlı’nın:Mahalle baskısından yakınanlar, eğer sabırtestinden geçerlerse, mutlu sona kavuşacaklar.Ne demek bu? Çağdaş yaşamın kaçınılmazevrimci gidişatı, muhafazakar yaşamı çözereketkisizleştirecek. Bunun için sermayeye, ser-mayenin kentsel dönüşüm programına ve bunuönderliğini yapan AKP’ye güvenilmesinden vebel bağlanmasından başka bir seçenek yok.Çünkü ne yaman çelişkidir ki, bu dönüşümünönderliğini bunlar yapıyor. Bu matematiğe göre,AKP kendisini destekleyen cematleri yavaş yavaşçözülmeye doğru götürüyor…

Şu basit kuralı bilinçli olarak es geçiyor Alatlı.Her değişimin sınırı ona önderlik eden sınıfınniteliği tarafından belirlenir, çizilir. “AKP devri-mi”nin hayallerine kapılmış liberal solculargeleneksel gericiliğin sermayenin ilerici atılımlarıtarafından evrimsel olarak yavaş yavaş parçalan-masını beklerken, egemenlik ilişkileri hızla eldeğiştiriyor. Burada burjuvazinin evrensel-evrim-sel bir ilericiliğinden söz edilemez. İslamcı gerici-lik, sermaye gericiliği ve neoliberal gericilik AKPönderliği çatısı altında organik olarak kaynaşmışve tek bir niteliğe bürünmüştür. Bu durumdaçağdaş estetik kıstasları, beğeni ve davranışbiçimlerini bekleyenler ve bunun için sabreden-ler, heyhat “modernleşmiş” ve egemenlikilişkileri el değiştirmiş bir İslamcı liberaltahakkümle karşılaşmaktadır.

Bu nedenle, Tophane'deki sanat galerisinesaldırının ardından "mahalle baskısı yok" diyerekcemaatlere arka çıkan Başbakan Erdoğan,bugün “türban üzerindeki mahalle baskısınıkaldırmak”tan söz ediyor. “Türkiye'de mahallebaskısı yoktur. Türkiye'de halkı kışkırtmayı,tahrik etmeyi adet haline getiren kirli oyunlardanmedet uman odaklar vardır”' diyor. Her geçengün kitle temelini biraz daha güçlendiren AKP,mağduriyet dilini yeniden üreterek, sanki türbanüzerinde mahalle baskısı varmış gibi cemaatlerindesteğini sürekli canlı tutuyor.

Tophane’de bir sanat galerisine yapılansaldırının ardından olayın abartıldığını söyleyenBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan “Sekiz yıldırkimsenin hayat tarzına müdahale etmedik”diyor. Yaşam tarzına müdahaleyi sırf alkole,mini eteğe ve türbana indirgeyenler hemen ista-tistik veriler döküyorlar: Efes Türkiye GenelMüdürü Tuğrul Ağırbaş, son 4 yılda 17 bin içkisatış noktasının ya kapandığını ya da içki sat-maktan vazgeçtiğini açıklıyor. Ağırbaş,“Türkiye'de içki satış noktası sayısı 100 binden83 bine kadar düştü. Satış noktası açmayaistekli olan girişimciler de 'mahalle baskısı'nedeniyle satış noktası açmakta zorlanıyorlar"dedi. Ağırbaş, 2009 yılında birada yaklaşıkyüzde 45'lik bir ÖTV artışı olduğunu” hatırlat-mayı da ihmal etmedi.

İslamcı liberal AKP, iktidarını, mahallebaskısıyla devlet baskısının bütünleştiği kavşağainşa etti. Erdoğan’ın müdahale etmedikleriniddia ettikleri yaşam tarzı, sırf akol, mini etek vekılık kıyafetse, ona devlet dairelerindenbelediyelere, okullardan mahallelere dek zatenmüdahele edyorlar. Ancak bunun arkasındabaskının en büyüğünü yaşam tarzları tümdendeğişen, sınıfsal toplumsal var oluş biçimlerideğişen emekçi sınıflar yaşamaktadır. Enbasitinden temel kamusal hizmetlerinpiyasalaştırılması, onların temel kamusal hak-larından yoksun bırakılması ve burada büyük vetayin edici bir çatışma potansiyelinin oluşmasıanlamına gelmektedir. Öyle ki buradan doğanisyanlar küçümsendiği gibi “sarhoş küçük burju-va sanatçılar”ın zararsız yakınmalarına benze-meyecek.

Göle su gelinceye kadarkurbağanın gözü patlar

Emeğe bölgesel saldırı yolda

Medya’da AKP’nin sultası altında yeni birsayfa açılıyor. Bu süreç için gazetecilerin

muhtaç oldukları kudret geçmişte halklarakarşı işledikleri suç ortaklıklarında var

Mayıs 2010’da Başbakan’ın hükümeti eleştiren köşe yazarlarına söz geçiremeyen medyapatronlarına çatması Uykusuz dergisine kapak olmuştu.

‘Ey Türk medyası,titre ve kendine dön’

Yang›nAlarm›

İstanbul Tophane’deki sanat galerilerine yöneliksaldırı yandaş medyada çok az yer buldu. Zaman,“Galeri açılışında arbede: Bir kişi gözaltına alındı”başlığı ile ‘duyurduğu’ haberde olayın ‘sokakta içkiiçme meselesi’ yüzünden çıktığı ifade etti. YeniŞafak, haberi İstanbul Büyükşehir Belediye BaşkanıKadir Topbaş’ın “Tophane’deki olayı emniyetaraştırıyor” sözünü başlığı ile verdi. Yeni Şafak’ınhaberinde olay sadece bir cümle olarak geçiyor.

Taraf, Sabah, Milli Gazete, Bugün olayıgörmezken Star haberi ‘mahallelilerle sanat galerisiaçılışına katılanlar arasında arbedi şeklinde aktardı.

Yandaş medyadaTophane körlüğü

Page 3: Halkın Sesi 116

GÜNDEMHalk›n Sesi

31 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Ü ç seçimden biri sonlandı.Şimdi ileride iki tane seçim;genel seçimler ve cumhur-

başkanlığı seçimi var. Her seçim birsonraki düşünülerek, bir sonrakiseçim de bir öncesiyle birlikte plan-lanmak zorunda. Sistemin bütünsiyasi aktörleri de elbette kendiçapları ölçüsünde bu zorunluluğagöre hareket ediyorlar. Ve bu durum“doğal olarak” sistemi, “olağan”işleyişinden çıkarıyor/çıkaracak. Veözellikle genel seçimler süreci bu“olağandışılığın” en belirginyaşanacağı dönem olacak; hattaolmaya başladı bile.

Burjuva parlamenter sistemlerde(en göstermeliğinde bile) seçimler,varolan siyasal dengelerin/güçlerinkendini açığa çıkardığı bir parametre-dir. Ve yeni dönem, bu denge/güçilişkisi gözetilerek kurulur. Çoğudurumda gözetilmenin de ötesindebizzat bu yeni denge/güç ilişkisitarafından kurulur. Ülkemizin içindebulunduğu siyasal, sosyal değişim veekonomik dönüşüm sürecidüşünüldüğünde ise, gerek egemen-ler gerek onların temsilciliğine soyu-nan güçler açısından bu seçimdönemleri birkaç kat daha önemlihale gelmektedir.

Genel seçimde alınacak sayısalsonucun bu kadar önemli olduğu birsüreçte de doğal olarak her adım buhareket noktasından başlayarakatılıyor. Dolayısıyla bu dönemdekigelişmelere, önerilere, icraatlarabakarak sistem ve ülke hakkındakalıcı, yapısal değerlendirmelerinyapılması doğru değildir. ÖzellikleAKP’nin tutumu özenle izlenmelidir.Dikkat edilirse, referandum sonrasıgenel seçimlere giden süreç, AKPhükümetinin doğrudan siyasal gün-dem manipülasyonu ile başladı. Yenianayasa, başkanlık sistemi ve iki par-tili sistem tartışmaları bu güdümle-menin başlıkları oldu. Oysa bubaşlıkların bu dönem için hiçbirdeğer taşımadığı ortada. Bir yıl içindeyeni bir anayasa yapacak olan AKPneden son bir yılını birkaç anayasamaddesi değiştirmek için kullandı?İftardan kalan ve sahurda ısıtılan tem-cit pilavı misali, başkanlık sistemitartışması Özal’dan kalan en değerlimiras. Kürt sorunu üç ay içindeçözülür ve yine bu üç ay içinde buülkenin “Türkleri” kendine Türkdemekten vazgeçerse MHP’siz, ikipartili sistem oluşur!

Hatırlanacağı gibi AKP, bundanönceki iki seçim dönemine de yenibir anayasa vaadi ile başlamıştı.Erdoğan, bu taktiğin başarılıolduğunu biliyor ve bu vaadinin asılamacı, halkın yeni anayasatalebinden değil, egemenlerin ihtiya-

cından kaynaklanması. Erdoğansürece egemenlerin talepleriyle ortak-laşarak başlıyor. Gerçekte yeni biranayasa yapılıp yapılmayacağına iseseçim sonrası oluşacak “yeni”güç/denge ilişkileri ve o dönemki“acil” ihtiyaçlara bakılıp karar verile-cek. Bu süreçte rolünü kaptırmakistemeyenlerin başında da TÜSİADile temsil edilenler geliyor. ÜmitBoyner’in, Tunceli’yi Dersim olarakadlandırması, Orgeneral MuğlalıKışlası’nın isminin değiştirilmesi öne-risi, Diyarbakır Cezaevi’ndekiişkencelerden dolayı özür dilenmesitalebi kendi gerçek çıkarlarını dilegetirmek yerine toplumsal taleplerisuistimal etmek olarak algılanmalı.

Başta Tayyip Erdoğan ve BülentArınç’ın son kez milletvekili seçilecekolmaları (AKP tüzüğüne göre üst üsteen fazla üç kere milletvekili olunabili-yor) ve Abdullah Gül’ün de cumhur-başkanlığı görev süresinin dolacakolması, seçimden sonraki süreci,dolayısıyla seçimlerin kazanılmasınıAKP açısından kat be kat önemli halegetirmekte. Dolayısıyla AKP’nin mut-lak hedefi, sayısal çoğunluğunun veoy oranının altına hiçbir biçimdedüşmemektir. Bu zorunluluk da zatenpragmatizmiyle tüm siyasal sürecedamgasını vurmuş Erdoğan ve AKPiçin artık zincirlerinden boşalmaanlamına gelecek. Bu sonucu almakiçin her şeyi yapacaklar.

***Gündem manipülasyonuyla

başlayan bu süreçte, icraatlara dagirişildi. Referandum sürecini vesonuçlarını en iyi şekildedeğerlendiren AKP, ilk olarak mil-liyetçi-gerici tabandaki rakiplerinegirişti. BBP’yi yedekleyip, SaadetPartisi’nin bölünmesini eleriniovuşturarak “izliyor”. MHP’yi zayıflat-ma operasyonu ise seçimlere kadardevam edecek. Durumun vahametinianlayan Bahçeli ve şürekâsı ise şimdi-den “yandım anam” demeye başladı.MHP’nin tamamen tasfiye edilmesine mümkün ne de ihtiyaç. BBP’nintasfiye edilmesi mümkün ama ihtiyaçdeğil. SP’nin tasfiyesi ihtiyaç amamümkün değil.

Erdoğan elbette bunlarla yetin-meyecek. CHP’yi boş bırakacağınıdüşünmek safdillik olur. CHP’ye olanilgisi şimdilik türbanla sınırlı. Başkahiçbir şeyde yapmadığınıKılıçdaroğlu’nun türban açıklamasıylayaptı Erdoğan. “Türban”ın seçimsürecinde iyi bir getiri olacağını bilenve bunu Kılıçdaroğlu’na kaptırma ihti-malini bile göze alamayan Erdoğan,Kılıçdaroğlu’nu ufak odalardasıkıştırmaya başladı.

Bu dönem aynı zamanda devlet

kasasının hem talan edilmesi hempeşkeş çekilmesi dönemi olarak dadeğerlendirilecek. Esnafa vergiaffından teşviklere, sahte indirimler-den sadaka dağıtmaya kadar pek çokyol ve yönteme girişilecek.Referandumdan iki gün sonra yapılanEkonomi Koordinasyon Kurulutoplantısında ve 7 Ekim’de yapılacaküçlü Danışma Kurulu’nda şekil-lenecek olan halka ve emeğe yöneliksaldırı programı hayata geçirilecek.AKP, 1 Ekim’de meclisin açılmasıylabaşlayan süreçte planını netleştirdi.2011 bütçesi ve anayasadeğişikliğinden doğan yasal düzen-lemelerin yıl sonuna kadar tamam-lanması. En acilinden, HSYK’danbaşladılar bile. Kıdemtazminatlarından özel istihdam büro-larına, sendikalar yasasındanbütçenin düzenlenmesine kadar birdizi adım atılacak. Tüm idarimahkemelerin kamu yararınayerindelik denetimi yapabilmesininengellenmesinden sonra kamusalkaynakların sermayeye peşkeş çekil-mesin hızlandırılması sağlanacak.Tıpkı emeğin örgütlenmesinizorlaştıran iki sendikaya birden üyeolabilme gibi adımlarınhızlandırılmasında olduğu gibi.

***İşin asıl önemli kısmı ise Kürt

sorunundaki gelişmelerdeyaşandı/yaşanacak. Kürt sorunukarşısında atılacak her adımın,seçimlerde alınması planlanansonuçlardan bağımsız düşünülmesiimkansız. Hatta her adım bu planlarüzerinden atılacaktır. Sorunun ya daçözümün olası ilerleyişi alınmasıdüşünülen “oy”a göre belirlenecektir.Çünkü AKP’nin, emperyalistlerinonayıyla oluşturduğu “Kürt sorunuçözüm planının” en önemli ayağıKürtlerin AKP’lileştirilmesidir. Vebunun somut kanıtı oy sayısıdır. Kürtsiyasi hareketi için ise bu genelseçimlerde 20 milletvekilinden azçıkarmak kesinlikle çok büyük birbaşarısızlık olur. Seçim barajıdüşünüldüğünde bağımsız adaylarlaulaşılacak sınır zaten 25 civarında.Her adım bu iki yönlü baskılanmaaltında atılmaktadır. Son dönemdekigelişmeler ise sanki böyle birbaskılanmadan kaynaklanmıyor,süreç olağan ritminde ilerliyorşeklinde algılanmamalı. Kürt soru-nundaki üç kritik dönem 93, 99 ve2010 değerlendirilmesi yapılırken bilebu sürecin istisnai özellikleri gözönünde tutulmalıdır.

Bu sürecin inisiyatifi kuşkusuzegemenlerin, dolayısıyla AKP’ninelinde. Yaklaşık 8 yıllık iktidarınınancak 6. yılında, o da Obama’nın

gelişinden hemen sonra veüstünkörü olarak BDP ile görüşenErdoğan, şimdi kapılarını birdenbireaçıverdi. Kürt siyasi hareketi ise birtaraftan egemenlerin yaşadığıkaçınılmazlıklardan yararlanmayaçalışırken diğer taraftan pazarlıkgücünü artırmak için kendisinisağlamlaştırmaya çalışıyor.Referandum için üretilen boykot tavrıbu çabanın ürünüdür. Ancakbaşarısız olmuştur. Başarısızlığın üçtemel kanıtı mevcut. İlk kez Kürtcoğrafyasında farklı bir siyasal tavırdeklare edilmiş ve bu tavır örgütlen-miştir. “Evet” tavrı Kürt burjuvazisininönemli bir kesimi için birlikte davran-ma nedeni sağlamıştır. Boykot sayısalolarak başarısız olmuştur. Bir öncekiseçime katılmayanlar oranıdüştüğünde BDP’nin aldığı oyayaklaşamamıştır. Son kanıt anayasamaddelerinin yorumlanmasında ken-dini göstermekte ve Öcalan’ınşaşırmasında saklı. Hatırlanacağı gibiKürtçe eğitim hakkı için yapılan birhaftalık boykot üzerine Milli EğitimBakanı Nimet Çubukçu, “bu eyleminyeni anayasa değişikliklerine göreçocuk istismarına girdiğini veanayasal suç olduğunu” söyledi.Bunun üzerine Abdullah Öcalan,“böyle yorumlanacağı hiç aklımagelmemişti, kafamdan aşağı kaynarsular boşaldı” şaşkınlığını yaşadı.

Boykot tavrı asıl olarak AhmetTürk’ün “ulusal birlik projesi” diyeaçıkladığı genel stratejinin bir parçasıidi. Benzer bir biçimde ana dildeeğitim hakkının bu dönem öneçıkarılması da bu projenin parçası.Anlaşıldığı üzere Kürt siyasi hareke-tinin bu dönem boyunca izleyeceğiçizgi de Kürtlerin tamamının (özelliklePKK’nin kapsayamadığı kesimlerin)kabul etmesi beklenen talepleredönüşecek. Eylemsizliğin seçimlerekadar uzatılması tercihinde dekuşkusuz bu durum etkilidir.

Kürt siyasi hareketi için böylesi birilerleyiş, manipülasyona açık, burju-vazinin etkinliğinin ve belirleyiciliğiningiderek arttığı bir dönemi getirecektir.Daha da önemlisi Batı’dakidemokratik muhalefetle oluşturulanortak mücadele gündemlerininayrışmasına yol açacaktır. Zaten gizlibir biçimde var olan “batıdaki tümsol, siyasal, demokratik muhalefetiKürt hareketine yedeklemeye çalışanzihniyet” iyice belirgin hale gelecektir.

Egemenlerin PKK’yi tasfiye etmeplanından hiçbir biçimdevazgeçmeyecekleri ortada. Gerek MİTMüsteşarı Fidan’ın ABD ilişkileri,gerekse İçişleri Bakanı’nın Kuzey Irakziyaretleri PKK’yi sıkıştırma planınınparçaları. AKP seçim dönemini,cenazelerin Batı’ya gelmediği bir

dönem olarak geçirmek istiyor. Veaynı zamanda kendi “STÖ”leriaracılığıyla bölgedeki etkinliğiniarttırmayı düşlüyor. Yeni anayasavaadini de canlı tutma yalanını unut-mamak gerek. Buna verilecek; Kürtburjuvazisiyle birlikte fabrika açılışınakatılmak, Fethullahçı işyerlerini yak-mak ve tüm Kürtleri kapsayacakortak talepler bulmak gibi yanıtlaryeterli olacak mı?

Kürt siyasi hareketi, CHP Kürtsorununun çözümünde “güvenilir” biraktör olmadığı sürece AKP iktidarınıher zaman tercih edecektir, AKP’yeher zaman “muhtaç” olacaktır. CHPde Kürt sorununun çözümünde etkinbir rol oynayacağını emperyalistlerekanıtlayamadığı sürece “gerçek” biriktidar asla olamayacaktır. Ancak buiki zorunluluğa rağmen bu denklem-den olumlu bir sonuç çıkmıyor,çıkamaz da. Kılıçdaroğlu’nun hiçbiratraksiyonu bu seçim dönemindesonuç vermez. Bunun için en az 10şart sayılabilir ki bunlardan sadecebirini belirtmek yeterlidir. CHP’debarut yok, yani gürültü koparacak lafıbile yok.

Bu dönemin diğer kritikgelişmelerinin başında ise zavallıHanefi Avcı’nın acınası durumu geli-yor. Hanefi Avcı’yı bir meczup yani birideal (saçma) uğruna kendindengeçmiş biri olarak değerlendirmenindoğru olmayacağı ortada, her nekadar “herkes” böyle birdeğerlendirme yaptırmaya çalışıyorolsa da. Devlet içindeki yenidenyapılanma kendi çocuklarını yiyor,eski çocukları temsil etmekte mahal-lenin işkenceci delisine kaldı. Faşedilen durum devlet içindeki koltukkapmacanın eriştiği durumu göster-mesi açısından ibretlik. Bu yaşanan-ların en iğrenç tarafı da işkencenin veişkencecinin meşrulaşması oldu.Bunun yanında herkesin ders almasıgereken bir süreç bu elbette.Fethullahçılar daha da gizlenme der-sini çıkarmıştır, bunlara karşı çıkacakolanlar değersizleştirme sonucunugöze almak ama şantaj yapmagücünü arttırma avantajınısağlamışlardır. Pekiyi ya solcular neders alacak?... Solculuk bir iş midir?Ya da örgütsel çıkarlar her şeyimubah yapar mı? Solculuk, ilk öncesağlam bir ideale ve sağlam prensip-lere sahip olmaktır. Bunlar sol jar-gonu ezberleyerek kazanılmaz. İğrençbir işkencecinin kitabını basmak,iğrenç bir işkenceciyle barışmakhangi ideal ile hangi prensipleaçıklanabilir?

Devrimciler bu döneme sadeceidealleri ve prensipleriyle değil aynızaman da politik programları vefaaliyetleriyle de damga vurmak

zorunda. Üstelik içine girdiğimizdönemin çok daha fazla manipülas-yona dayalı olacağı, “sözde” büyüksiyasal sorunların ve “sözde” büyüksiyasal güçlerin etkinliğini arttıracağıdüşünüldüğünde halkın bağımsızgündemini oluşturmak veyaygınlaştırmak çok daha elzem.Siyasal iktidarı değiştirmeyiamaçlayan bir halk muhalefeti, halkınhaklarını kazanma mücadelesi ileyaratılabilir. Ne kapıda içki içmerahatlığını savunmaktan, ne türbanayeni açılım getirme modasından, nemezhep taleplerinden ne de parla-mentoya girme hedefi içeren saftirikplanlardan medet umulamaz.

Önümüzde somut, gerçek birtoplumsal sorun duruyor; Eğitim.AKP iktidara geldiği günden itibareneğitim alanını yağmaya, pazara vekaosa sürükledi. Bu süreci bilerek veisteyerek örgütledi. Eğitiminyapılandırılması ve müfredatıyla hiçbirbilimsel projeye bağlı kalmadansürekli oynadı. Sözde dershanelerikaldırmak için Seviye BelirlemeSınavı diye bir şey icat etti, dershanesahiplerini ihya ettikten sonra bu sis-temi kaldırdığını açıkladı. Bu süreçteyüzbinlerce çocuğun geleceğinedoğrudan ve olumsuz bir etkidebulunmasının hesabını vermedenilerledi. Bu süreçten ders almak yeri-ne aynı yap-boz oyununu eğitimalanının tamamında sürdürüyor.Öğrenci velilerinin tamamı değişeneğitim şartlarını, sınavların özelliklerinitakip bile edemiyor.

Öğretmenlik AKP iktidarında tamanlamıyla sıradan bir mesleğedönüştürüldü. Artık neredeyse hiçbiröğretmenin gerçek sorunu, sorumlu-luğundaki öğrencilere iyi bir eğitimvermek değil, öğretmenler; ek iş ara-makla, iş güvencesi istemekle,maaşına zam beklemekle, iyi pazarlıkyapma yeteneklerini geliştirmeyle“meşgul”.

Sınav yolsuzlukları, adamkayırmalar artık tamamen meşrugörülmeye başlandı. Güvenilecek tekbir kurum, sadece çalışılarak eldeedilecek tek bir başarı neredeysekalmadı.

Üniversitelilerin, liselilerin,ilköğretim öğrencilerinin baştaparasız eğitim olmak üzere, sağlık,beslenme, güvenli ve parasız ulaşım,üretken bir sosyal yaşam, yaşanabilirbir çevre, özgür ve demokratik birişleyiş talepleri tamamen görmezdengeliniyor. Ana dilde eğitim hakkı iseelbette çok önemli ancak buçerçevenin içinde sadece bir başlıkdaha.

Onların gündemini kabul etmekyerine biz onlara kendi gündemimizidayatalım…

Daha fazla hak mücadelesi

AKP iktidarı mahkemeleri vepolisi kendi baskı aracı olarakkullanmaya devam ediyor. İkti-

darın sola dönük operasyonlarındanbiri de 1 Haziran günü Samsun’dagerçekleşmiş, polis ev baskınlarıylaHalkevleri, Öğrenci Kolektifleri veLiseli Genç Umut üyesi 12 kişiyigözaltına almıştı. Gözaltına alınan 12kişiden 5’i tutuklanarak hapishaneyegönderilmişti.

‘DENİZ GEZMİŞ POSTERİASMAK, MAHİR ÇAYAN’INKİTABINI OKUMAK…’

Tutuklanan Halkevleri ve ÖğrenciKolektifleri üyelerine yöneltilensuçlamalar ve bunlara dayanakyapılan deliller, yargının siyasi ikti-darın baskı aracı olarak kullanıldığınıgözler önüne serdi. Başbakanın tele-vizyon ekranlarından katledilendevrimcilerin isimlerini anarak oytoplamaya çalıştığı bir dönemde,savcılığın 5 kişi hakkındaki ‘terörörgütü üyeliği’ suçlamasına dayanakoluşturan deliller şöyleydi; “Rutindernek faaliyetlerinde bulunmak,Deniz Gezmiş anmasına katılmak,Deniz Gezmiş posterini evine asmak,Abdullah Gül ve Ali Sabancı’yıprotesto etmek, Kızıldere anmasınakatılmak, 12 Mart darbesine karşıeylem düzenlemek…”

HAK MÜCADELELERİ,TUTUKLULARINA SAHİP ÇIKTI

21 Eylül’de Ankara 12. CezaMahkemesi’nde görülen duruşmasırasında, Halkevleri ve ÖğrenciKolektifleri’nin çağrısıyla bir arayagelen çok sayıda kişi, tutuklularınserbest bırakılmasını istedi. Davaöncesi Halkevleri Genel Merkeziönünde toplanan yüzlerce kişininAnkara Adliyesi’ne yaptığı yürüyüşte“12 Eylül sürüyor” ve “Hakmücadeleleri yargılanamaz”

mesajları verildi. Adliye önündeyapılan eylemde konuşan HalkevleriGenel Başkanı İlknur Birol, tutukla-maları halkın hak mücadelelerinesaldırı olarak niteledi: “Yedi arka-daşımız tutuksuz yargılanırken beşarkadaşımız hala zindanlarda. Budemek oluyor ki halkın eğitim,sağlık, barınma, özgürlük talebi zin-danlardadır.” Birol, hak mücadelesiverenlerin tutuklularına sahipçıktığını belirterek, “Kamu emekçi-

lerinin grevli-toplu sözleşmelisendikal talepleri burada, taşeronsağlık emekçileri burada, evleribaşına yıkılmak istenen ve barınmahakkı mücadelesi verenler burada,üniversiteliler, liseliler, kadınlar,aileler, anneler, babalar kısacasıhakkı için mücadele edenler, çocuk-larını dimdik savunanlar burada vebu alandan içerdeki tutsakarkadaşlarını, tutsak çocuklarınıselamlıyorlar” dedi. Aynı gün

“Devrimci Karargah Operasyonu”adı altında gözaltına alının muhalif-leri de hatırlatan Birol, AKP’nindemokrat maskesinin düştüğünü dilegetirdi. Eylemde konuşan ÖğrenciKolektifleri üyesi Ozan Gündoğduise devrimci önderlere sahip çıkmayadevam edeceklerini belirterek“Bizler de evimizde Deniz Gezmişve Mahir Çayan posterleri asıyoruzve asmaya devam edeceğiz” dedi.

‘ÖRGÜT BURADA’ SAVUNMASITAHLİYE GETİRDİ

Dışarıda halk tutukluların serbestbırakılmasını isterken, duruşmadayapılan savunma da hakmücadelelerini ve onun örgütlerinisavunan bir eyleme dönüştü.Yargılanan Halkevleri ve ÖğrenciKolektifi üyeleri, üzerlerine “suç”niyetine atılan eylemlerisahiplenerek, meşruluklarını savun-dular. Savunmada savcının iddi-anamesinde yer alan “terör örgütüüyeliği” suçlamaları çürütülürken,Halkevleri ve ÖğrenciKolektifleri’nin meşru, gücünü halk-tan alan, halkın hakları içinmücadele eden örgütler olduğu vur-gulandı. Yargılananların üzerlerineatılan tüm eylemleri kabul etmelerive meşru olduklarını ispatlamalarısonucu savcılık tutukluların serbestbırakılmasını talep etti.

Halkevcilerin ve ÖğrenciKolektifleri’nden öğrencilerinyargılandığı davaya destek için düzen-lenen eylemde biraraya gelenler şöyle;

Ziya Gür, Temel Demirer,Mehmet Özer, Alevi BektaşiFederasyonu Genel başkanı AliBalkız, Türkiye Barış Meclisi DönemSözcüsü Metin Bakkalcı, DİSKAnkara İl Temsilcisi YılmazKızılırmak, KESK Genel SekreteriEmirali Şimşek, KESK KadınSekreteri Songül Morsümbül,Devrimci 78’liler Derneği adınaHüseyin Esentürk, İHD Ankara ŞubeBaşkanı Gökçe Otlu, Alevi KültürDerneği’nden Mehmet Yenisoy, BarışMeclisi’nden Nusret Doğruok, DevSağlık-İş Genel Başkanı ArzuÇerkezoğlu, SES Genel BaşkanıBedriye Yorgun ve SES MYK üyeleri,Eğitim Sen Genel Sekreteri MehmetBozgeyik, Eğitim Sen Basın-YayınSekreteri Serpil Açıl Özer, Tüm Bel-Sen yöneticileri, TGS Ankara Şube-si’nden Cem Kor, EMEP GenelBaşkan Yardımcısı Haydar Kaya,ÖDP MYK üyesi Önder İşleyen, ilBaşkanı Cevat Özdemir, SDP PMÜHüseyin Karakaş, SDP Genel BaşkanYardımcısı Hüseyin Taka, TAKSAVBaşkanı Abdullah Kahraman.

12 Eylül AKP iktidarıyla sürüyorYalnız

kalmadılar

Samsun’da tutuklanan Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri üyesi beş kişiye ‘hak mücadeleleri’niyürütenler sahip çıktı. Yaptıkları eylemleri savunan Samsunlular ilk duruşmada serbest bırakıldı

Page 4: Halkın Sesi 116

GÜNDEMHalk›n Sesi

41 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Referandum, AKP'nin “Anadolu Gericiliği”ni tek partiçatısı altında toplama operasyonu için işaret fişeği

oldu. Sağ siyasetin AKP dışındaki merkezleri bu yenisüreç karşısında çeşitli yönlerde hareketleniyorlar.

Saadet Partisi'nin “Erbakancı Kayyum”adevredilmesinin bu partide bir “yenilenme” yaratıpyaratmayacağı tartışılabilirse de, kısa vadede bu par-tinin tabanından ve orta kademelerinden AKP'ye doğruhatırı sayılır bir kaymaya neden olması kaçınılmaz.

MHP'de Bahçeli ekibinin partinin birliğini sağlamaktazorlandığını gösteren çok sayıda belirti izleniyor. Bupartinin küçük ve orta boy Anadolu kentlerindeki örgüt-lerinde AKP'ye dolaylı ya da dolaysız angajmanlarıngeliştiği artık saklanamaz hale geldi. (MHP'nin tabanının

“sıvılaştırılıp” AKP'yeyöneltilmesinde BBP'nin etkili bir“drenaj” kanalı olarak “hizmet”verdiği ve bunun karşılığında çokgüçlü bir himaye sağladığını özelolarak vurgulamak gerekiyor)

Son olarak SüleymanDemirel'in CHP'deki “özel temsil-cisi” olan İlhan Kesici'nin “yeniparti yönetimi ve yeni siyasetanlayışına, başta fikri temeldeolmak üzere etkili bir katkı sunabi-leceği bir durum bulunmadığını”ve 23. Dönem 5. Yasama Yılı’nınbaşlamasıyla “siyaset ve devlethayatında yeni bir siyasi döneminde başlamak üzere olduğunu”hissetmesi nedeniyle “özgür bir

siyasi söylem ve tavır içinde olmak” için CHP'den istifaetmesi de bu genel tablo içinde yer aldı.

Özet olarak AKP'nin sağa yönelik operasyonununsağın bütün kesimleri için de “sağın temel süreci”olarak kavrandığı ve tüm bu kesimlerde bu temelsürece göre bir konumlanışın başgösterdiğini söyleye-biliriz.

Bütün bu gelişmeleri “AKP'nin Haziran 2011 seçimitaktiği” olarak görürsek hata ederiz. AKP'nin “sağıkendi çatısı altında bütünleştirme” projesi, neo-liberalyeni sömürgeciliğin politik üst yapısını “tekemmülettirme” yani “tamamına erdirme” atağının siyasalomurgası.

AKP'nin “Yeni Kürt Barış Süreci” de bu siyasalstrateji ile bağlantısı içinde kavranmalıdır. Bugünün birnumaralı siyasi sorununun Kürt sorunu olduğu açıktır.Ancak buradan hareketle AKP politikalarını belirleyentemel sürecin Kürt sorununun çözüm süreci olduğunuileri sürmek doğru değildir. AKP'nin Yeni Kürt BarışSüreci, sağı AKP çatısı altında bütünleştirme biçimin-deki kısa vadeli amaca tabidir.

İşte bu nedenle, Yeni Kürt Barış Süreci'yle AKP'nin“Habur'da takılan” “Kürt Açılımı”nın eksiklikleri giderilip,zayıflıkları tahkim edilerek “tazelendiği” yolludeğerlendirmeler gerçek durumu ve bugün olup biten-leri açıklama gücünde değil.

Tayyip Erdoğan'ın “Anadilde Eğitim Hakkı”konusundaki tutumu, Irak Kürdistanı'nda pişirilen “PKKgerillasını Kızılderili Rezervasyonları'na kapatma” öner-isi, Haziran 2011 seçimleri öncesinde Kürt sorunundahiçbir adımın “atılamayacağı” ileri sürülerek Kürthalkının 2011 seçimlerindeki iradesinin ipotek altınaalınmaya çalışılması, Hakkari'de patlayan bomba vesonrasında AKP'nin zirvelerinin kullandığı dil, SelahattinDemirtaş'a verilen hapis cezası arka arkayakonulduğunda, Yeni Kürt Barış Süreci'nin “savaşınAKP'yi güçlendirecek bir şekilde seçim sonrasına tehiredilmesinden” başka bir amacının olmayabileceğinidüşündürüyor.

Açık ki “Savaş Durumu”, AKP ile MHP arasındakiayrımı güçlendiren, MHP'nin tabanını konsolide edenbir unsur. AKP'nin referandum sürecinde sağladığıMHP nufuzunu sürdürebilmesi ve geliştirebilmesi içinsilahların seçime kadar susması zorunlu. Üstelik “hiçbirşey vermeden” Kürt toplumunda seçim sonrasınayönelik bir beklenti oluşturularak bir “müzakere süreci”yürütüyormuş gibi yapılırsa, hem MHP'ye ciddi bir kozverilmemiş olur, hem de iktidar pratiğiyle kaçırılan Kürtoyları geriye kazanılabilir.

AKP, geleneğindeki “tefeci taktiği”yle “parayı vere-cekmiş gibi yapıp” önce “ipoteğini sağlama alıyor”;“hele siz önce 2011 seçimlerinde bana yolu açın, bende sonra dönüp sizin sorunlarınızı çözeyim” diyor.

“Ne var ki bunda; Kürt sorununu çözecekse, önünüaçmamızın ne mahzuru var” diye düşünülebilir elbette.Gerçekten de AKP, Kürtlere eşit yurttaşlık hakkısağlamayı bir tarafa bırakalım, eşit yurttaşlık yönündebirkaç adım atacak olsa, Kürt özgürlük hareketiiçerisinde “2011'de AKP'nin önünün açılması / veyaönünün açılmasına göz yumulması gerektiği” yolunda-ki yaklaşımlar anlayışla karşılanabilir. Ancak “açılacakyol”dan geçecek olanın MHP'yi bünyesine katmış birAKP olduğu dikkate alındığında, 2011 seçimlerindensonra iktidara gelecek “Milliyetçi Mukaddesatçı Blok”unKürtlerden aldığı avansın karşılığını özgürlüklerle değil,kurşun ve hapisle vereceği açık değil midir?

İşte tam bu noktada Öcalan'ın “AKP dışında biralternatif de yok” diyenleri eleştirmesi ve “CHP ilegörüşmeyi” önermesi, AKP'nin Kürtlere kurduğutuzağın farkında olduğunu gösteriyor. Öcalan, ABD'ninson 10 yılda empoze ettiği “çözüm ve barış” süreç-lerinin özgürlükçü güçler için nasıl büyük yıkımlaryarattığının da farkında. (Sri Lanka ve Kolombiya BarışSüreçleri’nde işletilen tezgahların Kürtler için de kurul-masından daha doğal ne olabilir ki?). MuhtemelenÖcalan bu yüzden AKP'nin ABD yönetimi, Irak'takiABD işgal güçleri ve Irak Kürdistanı ile oluşturduğutrafiğin etkisizleştirilmesini telkin ediyor.

Ancak bir tuzağın farkında olmakla, tuzağa düşmek-ten kaçınabilmek her zaman aynı şeyler değil.Öcalan'ın bir “CHP açılımı”nın denenmesini telkin ettiğisıralarda, CHP'nin en gerici ağızlarından biri olanKemal Anadol'un “Türban sorununun çözümünüöngeren bir yasal düzenlemenin, %10'luk seçimbarajının kaldırılması ve dokunulmazlıklarınkaldırılmasını öngören düzenlemelerle birlikte, pakethalinde getirilmesi” şartına bağlaması ve 1989 Kürtraporunun güncelleştirilmesi çalışmaları, BDP'nin bu“tek kapı” tuzağını boşa çıkarması için uygun bir aralıkda yarattı. Ancak BDP'nin politik kurmayında yer alanpro-liberal ve pro-emperyal zihinlerin bu aralığın AKP'yiköşeye sıkıştırmakta kullanılmasının önüne geçebile-cekleri, bu partiyi Öcalan'ın işaret ettiği çukurlara sürük-lemekte ısrar edebilecekleri de maalesef bir gerçek.Yasal Kürt siyasetine bugüne kadar damga vuran buzihniyet bu uyarılara rağmen aynı yolda devam edersebuna yalnızca “bile bile lades” denir...

Bile bile lades

FerdaKoç

[email protected]

Kürt’lü seçim manevraları

21 Eylül günü İstanbul’da çokkonuşulan bir saldırı yaşandı.Referandumda ezici bir çoğunlukla

“evet” oyu çıkarıp “demokrasiye katkıyapan” Tophane’de bulunan sanatgalerilerinin sezon açılışı yaptığı gece,30 kişilik İslamcı-faşist bir grupsanatçılara ve davetlilere taş, sopa vebiber gazıyla saldırdı. Saldırıda çoksayıda sanatçı ve davetli darp edildi, 5kişi de aldığı darbeler nedeniyle hasta-neye kaldırıldı. Saldırıdan sonra olayyerine gelen polis ekipleri saldırganları“yatıştırmakla” yetinirken saldırıyauğrayan üç kişi ifade vermek üzerekarakola götürüldü. Saldırıdan sonraaçıklama yapan İstanbul Valisi HüseyinAvni Mutlu, olayın sadece yayatrafiğinin aksamasındankaynaklandığını açıklayarak saldırıyıbasit bir adli olay gibi göstermeyeçalıştı. Ancak polisin gözaltına aldıktansonra serbest bıraktığı yedi kişiyle bir-likte, diğer saldırganlar ve onlarıdestekleyenler vali Mutlu’dan dahadürüst bir şekilde “Mahallede içki içi-yorlar. Sanat olsa da o kafayla anlamaz-lar zaten. Amaçları başka bunların.Yine olsa yine yaparız” diye açıklamayapmaktan da çekinmediler.

SALDIRILAR ‹LK DE⁄‹LTophane’de 21 Eylül’de yaşanan

saldırılar ilk şiddet eylemleri değil.Daha önce 1 Mayıs 2009 ve 6 Ekim2009’daki IMF protestolarında cemaatve polis el ele vermiş Tophane’dengeçen eylemciler linç edilmekistenmişti. O saldırılarda da 21 Eylül’deolduğu gibi polis ve AKP saldırganlaraarka çıkmış ve olay “mahalleli tepkisi”olarak lanse edilip geçiştirilmek isten-mişti.

Saldırganların kendinden olmayan-lara karşı “şiddetle savunduğu”mahallede cemaat yapılanması çoketkin. Mahallenin büyük bölümü KadiriTarikatı’na ve “Menzil” cemaatinemensup. Cemaatin Tophane’de 300 yılıbulan bir geçmişi var. Mahalleye son-radan göç edenler ise cemaate girerekburada tutunuyor. Bitlis, Siirt gibi Kürtillerinden bölgeye gelenlerin sayısı dafazla. Tophane’nin milliyetçi“duyarlılıkları” cemaat içinde eriyip“yok” oluyor. Eskiden mahalledeyaşayan Romanlar bu yaşama ayakuyduramadıkları için mahalleden silin-miş, tek tük kalmışlar.

ALIfiILMAMIfi DÖNÜfiÜMAKP’nin Ofer ailesiyle pazarlığını

yaptığı, ihalesini verdiği ancak gerçek-leştiremediği Galataport projesiTophane’yi de içine alıyor. Galataportihalesi gerçekleşmemiş olsa da

Tophane’de alışılmışın dışında birkentsel dönüşüm yaşanıyor.Tophane’deki dönüşüm Ankara’daMelih Gökçek’in Dikmen ve Mamak’tayapmaya çalıştığı gibi toplu bir yıkımlayaşanmıyor. Eski İstanbul evleri, parayahayır demeyen cemaatin mülk sahibiileri gelenleri ve AKP’li belediyetarafından restore edilerek yeni bir kim-likle mahalle yaşamına katılıyor.Cemaatin sermaye sahibi ileri gelenleripara için dönüşüme bilerek ve isteyerek“izin” veriyor; ancak bu dönüşümekarşı cemaatin yoksul, mülksüz kesimiİslamcı-gerici bir idelojiyle “yaşam tarzıuyuşmazlığı” yönünden tepki gösteri-yor. Bu tepkiler 21 Eylül’de olduğu gibicemaat içinde “gençlerle konuşularak”örtbas ediliyor, sindiriliyor.

Mahallede yaşayanlar da budönüşümün farkında. Sanat galerilerinesaldıranlardan bir cemaat üyesi bufarkındalığı şu cümlelerle açıklıyor: “Bizorta halliyiz. Kendimize yetiyoruz. Amailerde yetmeyeceğiz. Burada yaşaya-mayacakmışız. Paramız yetmeyecek-miş.” AKP’li olduğunu söyleyen bu kişi,dönüşümü yapan AKP’li BeyoğluBelediye Başkanı Ahmet MisbahDemircan’a tepki göstermiyor; çünküDemircan cemaat tarafından seviliyorve kendisine “abi” diye hitap ediliyor.

AKP, referandumunardından Kürt sorunu ekse-ninde İmralı’da, Meclis’te

ve uluslararası alanda hareketli bir“diyalog süreci” başlattı. Liberalçevreler, bu adımları “çözümçabası” olarak yorumlasa da,şiddet politikasını ve şoven söylemisık sıkıya koruyan AKP iktidarısorunun muhataplarına güven ver-mekten uzak. Kürt hareketininmeclis dışı temsilcilerini muhatapalmayı reddeden AKP, askerioperasyonların durdurulması veanadilde eğitim taleplerini ise sertbir dille reddediyor.

AKP’nin, Hakkari saldırısınedeniyle ertelediği hükümet-BDPgörüşmesi 24 Eylül’de gerçekleşti-rildi. Hükümet adına Cemil Çiçekve Sadullah Ergin’in katıldığıgörüşme, liberal çevrelerdehükümetin Kürt sorununun diya-log yoluyla çözümüne yönelik biradımı olarak yorumlandı. Ancakgörüşmede, iyi niyet göstergesi ola-bilecek somut herhangi bir sonuççıkmadığı gibi yalnızca AKP’ninolası bir yeni anayasa paketi içindestek istediği açıklandı.

Ertesi gün partisinin genişletil-miş il başkanları toplantısındakonuşan Erdoğan, “Teröristlerlegörüşmek gibi bir fantezimiz yok”diyerek çözüm için PKK ile diya-log kurmayacakları mesajını verdi.AKP kısa süre önce deDemokratik Toplum Kongresi’ningörüşme talebini geri çevirmişti.“Katillere af yok” diyerek genel afseçeneğini de ortadan kaldıranErdoğan, “şiddete dayalı çözüm”seçeneğinin elden bırakılmayacağısinyali verdi. Erdoğan, anadildeeğitim talebi konusunda, Türkçedışında ikinci bir resmi dile izinvermeyeceklerini, eğitim dilininTürkçe olarak kalacağını söyledi.

Hükümet kontrolündeAbdullah Öcalan’la görüşmeler

sürerken yapılan sert çıkışlar veşoven dil, milliyetçi tabana vesiyasi rakiplere ‘devletin kırmızıçizgilerinin korunduğu’ mesajı ve-riliyor. Bu durum, Kürt sorunununbarışçıl demokratik çözümündenyana olanlarda hükümete karşıgüvensizlik duygusu oluşturuyor.

S‹LAH SEÇENEK DIfiI DE⁄‹L Hükümete güvenmemek için

tek neden Erdoğan’ın söylemideğil. Hükümet adına açıklamayapan AKP grup başkan vekiliBekir Bozdağ, en geç 12 Ekim’desınır ötesi harekat tezkeresinimeclise getireceklerini söyledi.

Sınır bölgelerinde askeri yığınaksürerken, Kuzey Irak’a yönelikaskeri operasyonların süresini biryıl daha uzatacak olan bu tezkere-nin devlet açısından bir türgüvence ve pazarlık unsuru olduğuyönündeki yorumlar ise fazlaiyimser. Yeni GenelkurmayBaşkanı Işık Koşaner görevinidevralırken yaptığı konuşmada,silahsız “çözüm” olmayacağını vur-gulamıştı.

Kolombiya, Orta Amerika,İspanya ve Sri Lanka gibi gerillahareketleriyle barış süreçlerinegiren pek çok ülkede sonuç barış

değil devletin imha siyaseti oldu.Özellikle son iki yılda Sri Lanka’daTamil Kaplanları’na veKolombiya’da FARC’a yönelikimha operasyonları, kapitalistdevletlerin evrensel deneyimihaline getirilip “silahlı çözüm”taraftarlarının elini güçlendirdi.Yalnızca bu örnek bileTürkiye’deki barış süreçlerindedahi temkinli olmak için yeterli birsebep.

AKP’N‹N DESTEK ARAYIfiIGörüşme trafiğini önemli bir

ayağını da ABD, KürdistanBölgesel Yönetimi, İran ve

Suriye’yle yürütülen temaslaroluşturuyor. Irak’takiistikrarsızlığın sürmesi ve iççatışma ihtimali karşısındaABD’den de bir basınç geldiği veAKP açısından içerdeki çatışmayıdurdurma kaygısının yanındabölgedeki emperyalist istikrarakatkı kaygısının da önemli birmotivasyon kaynağı olduğuanlaşılıyor. Bu görüşmelerin ençok konuşulanı ve en simgeseliİçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın,Kürdistan Bölgesel Yönetimi lideriMesud Barzani’yle görüşmesi oldu.Atalay’ın gazetecilere yaptığıaçıklamalarda, Barzani’yleyürütülen görüşmelerden henüzsonuç çıkmadığı ancak PKK’ninKandil’den tasfiyesine yönelik biryol haritası üzerinde konuşulduğuöne çıkarıldı. Bu yoğunluktaIrak’taki ABD Kuvvet KomutanıOrgeneral Lloyd Austin TSK vehükümet yetkilileriyle Türkiye’degörüştü. Görüşmelerin ardındanAtalay üçlü mekanizmayı vePKK’yle görüştüklerini açıkladı.Atalay bu çerçevede Suriye’de birziyaret yapacak.

Her koşulda Kürtlerin gerçektaleplerini dikkate almayıp, İslam-cı-milliyetçi destekçilerine “eskişiddet ve asimilasyon siyasetini sür-dürme” sözü verip, çözümüABD’de ve Barzani’de arayanAKP barış yönünde bir toplumsaluzlaşı yaratma kaygısı taşımıyor.Süreci özetleyen cümleler, İmra-lı’da yaptığı görüşmenin ardındanAysel Tuğluk’tan geldi: “Kürt ha-reketinde çok güçlü bir barış ve çö-züm iradesi var ama devletten te-reddütlüyüz. Çözüm mü yoksa tas-fiye mi amaçlanıyor, bilinmiyor.Bunun netleştirilmesi gerekiyor.Bir nevi savaşla tasfiyeyi gerçekleş-tiremeyince diyalogla tasfiyeyi ger-çekleştirme mi diye bir kaygı hepi-miz tarafından yaşanıyor.”

KP, Kürtlere savaşla yapamadığını diyaloglayapmaya çalışırken seçimi de düşünüyor.Kürtlerin barış iddiası ise halen sürüyorA

Tophane’de gerici saldırı

AKP, hegemonyasını sağadoğru genişletiyor.

Geleneksel merkez sağıiçeren AKP’nin genişlemesisağın radikal sayılabilecekunsurlarına doğru ilerliyor veMHP ile SP eriyor.Referandum sürecindeAKP’nin çekim gücüetrafında toplanan BBP, SPile tabanının önemli bir kısmı‘Evet’ oyu veren MHP veDP, referandum sonrasındakitlesini tutma telaşına düştü.Referandum öncesinde‘Şimdilik Evet’ diyen SaadetPartisi’nin kongresindebaşlayan Erbakan-Kurtulmuşkutuplaşması referandumsonrasında gittikçe derinleşti.11 Temmuz'daki parti kon-gresinde yapılan seçimlereitirazlar üzerine mahkeme 22Eylül günü partiye kayyumatadı. Kayyuma devredilme-

siyle birlikte genel kurulkararı alınan partideErbakan ekibi, eski yol arka-daşları ve AKP’denayrıldıktan sonra TürkiyePartisi’ni kuran AbdüllatifŞener ile seçim ittifakınıtartıştı. Numan Kurtulmuşise il başkanlarının çoğundandestek aldıktan sonra SP ileyolunu ayıracağınıkesinleştirdi.

Sağın diğer partisiDemokrat Parti giderek etki-sizleşirken BBP lideri YalçınTopçu, referandum miting-lerinde verdiği “Birkaçturuncu koltuk için birileriylepazarlık yapacak göz var mıbende” demeci ve sonrasındaErtuğrul Gazi’yi anmatöreninde Bülent Arınç’ınpeşinden ayrılmamasıylasafını daha önceden bellietmişti.

AKP nüfuzu genişliyorReferandumun ard›ndan “Devrimci

Karargah” ad›yla düzenlenen sindirmeoperasyonunda muhalif kesimleri hedefalan AKP, kendisine karfl› olan tüm ke-simlere gözda¤› verdi. “DevrimciKarargah” ad›yla yürütülen operasy-onun saçmal›¤› görevdeki bir emniyetmüdürü olan Hanefi Avc›’n›n da buörgüte üyelikten tutuklanmas›ylaortaya ç›kt›. Liberallerden ise operasyo-na karfl› bir ses ç›kmad›.

21 Eylül’de ‹stanbul EmniyetMüdürlü¤ü Terörle Mücadele fiubepolisleri taraf›ndan yap›lan evbask›nlar›nda 17 kifli gözalt›na al›nd›.Gözalt›na al›nanlar Sosyalist DemokrasiPartisi (SDP), Toplumsal ÖzgürlükPlatformu (TÖP) üyeleri, Bilim ve

Gelecek dergisi ile Red dergisi yazarlar›.“Devrimci Karargah” üyesi oldu¤uiddias›yla mahkemeye ç›kar›lan 17kifliden 12’si tutukland›. Tutuklananlararas›nda SDP Genel Baflkan› R›dvanTuran ve TÖP Sözcüsü O¤uzhanKayserilio¤lu da bulunuyor.

Gözalt›na al›nan 17 kiflinin ifadesial›nmadan önce Gülen cemaati yay›norganlar› Zaman ve Samanyolu’nda“Emniyetten flok görüntüler” bafll›kl›haberler ç›kt›. Haber videosununbafl›nda sunulan “Halk için emniyet,adalet için hizmet” slogan› iseemniyetin ifadeleri beklemeden cemaatbas›n›na görüntü ve haberi servisetti¤ini gösterdi. Her f›rsatta “ileridemokrasi” laflar›n›n ard›na s›¤›n›p ikti-

dar destekçili¤i yapan liberaller vemedya ise aç›kça görülen hukuksuzlu¤akarfl› suskun kalarak sald›r›ya ortakoldu.

Sosyalist kimli¤iyle tan›nan kiflilereyönelik operasyon sonras› Türkiye’ninbir çok yerinde protesto eylemleridüzenlendi. Operasyonun oldu¤u gün‹stanbul Beyo¤lu’ndaki eylemdekonuflan ‹HD ‹stanbul fiube Baflkan›Abdülbaki Bo¤a’n›n sözleri ise operas-yonun mahiyetini özetliyor: “AKP’ninreferandumla hedeflendi¤i ba¤›ml›yarg›n›n bir prati¤ini görüyoruz.” 12kiflinin tutukland›¤› operasyon siyasaliktidar›n mahkemeleri kendi bask› arac›olarak kullanmakta ne derece ileri gide-bilece¤ini gösteriyor.

İleri demokrasiden ilk nasibi sol aldı

BDP Grup Baflkan Vekili Ayla Ata Akat ile AKP’li Adalet Bakan› Sadullah Ergin

Page 5: Halkın Sesi 116

DÜNYAHalk›n Sesi

51 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

iklimkıta7 5

Avrupa’nın dört bir yanında milyonlar, hü-kümetlerin kemer sıkma gerekçesiyle uy-

guladığı kesintilere karşı greve gitti. İspan-ya’da yapılan 24 saatlik genel greve yaklaşık10 milyon emekçi katıldı. Eylemlerin en büyü-ğü Brüksel’de gerçekleşti. Oldukça renkli ge-çen yürüyüşe 100 bin emekçi katıldı. Eylemle-rin çağrıcılığını yapan ETUC da “Krizi biz ya-ratmadık. Faturayı patronlar ödesin” dedi.

5 Eylül’de ateşkes kararı alan ve demokratikçözüm talep eden ETA, barış için çabalama-

ya devam ediyor. İspanya hükümetinin her de-fasında “Tamamen silahsızlanmadan ETA’ylagörüşmeyiz” demesine ve barışa yanaşmaması-na rağmen ETA, barış için uluslararası arabu-lucuların devreye girmesi çağrısında bulundu.ETA’dan gelen barış için adım atma çağrıları-na rağmen İspanya hükümeti çözümsüzlüktediretiyor. ETA’dan gelen açıklamaları “zamankaybı” olarak gören Zapatero hükümetinin butavrına karşı ETA’nın barış için ne kadar dire-nebileceği zamanla ortaya çıkacak.

ETA bar›fl için ›srarl›

Şili’de 5 Ağustos’tan beri göçük altında olanmadencilerin kurtarılma planı açıklandı.

Plana göre 3 adet çelik kafesle yeryüzüneçıkarılması öngörülen madenciler 3 grubaayrıldılar. Buna göre yukarı çıkarkenkarşılaşılabilecek problemlere karşı en atikdavranabilecek olan “becerikliler” en önceyukarı çekilecek. Daha sonra “zayıflar” olarakisimlendirilen grup yukarı çekilecek. En son da“kuvvetliler” gün ışığına kavuşacak. Bir aksilikolmazsa madencilerin en geç kasım ayının orta-larında göçükten çıkarılması planlanıyor.

Önce ‘becerikliler’

Fransa’da emeklilik yaşını 60’tan 62’yeçıkarıp prim gün sayısını arttıran yasa

tasarısına karşı emekçilerin grevleri sürüyor. 7Eylül’deki bir günlük grevden sonra 23Eylül’de de yaklaşık 3 milyon emekçi işbırakarak yasanın geri çekilmesini istedi.Sarkozy yönetiminin geri adım atmamakonusundaki ısrarı üzerine emekçiler 2 ve 12Ekim’de tekrar greve gitme kararı aldı. “Yasaçekilmezse biz de çekilmiyoruz” diyenemekçiler haklarını gasp ettirmeyeceklerini veköleliğe karşı direneceklerini vurguluyorlar.

Grev devam edecek

Sosyal refah devleti modelinin engüzide örneği olarak gösterilenİsveç, 19 Eylül’de yapılan seçim-

lerin ardından Avrupa’da yeni birdöneme girildiğinin kanıtı oldu. Son78 yılın 65 yılını iktidarda geçiren İs-veç Sosyal Demokrat İşçi Partisi(SAP) son 96 yılın en düşük oy ora-nını alarak seçimlerden yenilgiyleayrıldı. Alınan %30’luk oy oranıSAP’ın tarihinde ilk kez üst üste ikin-ci kez seçimlerden yenilgiyle ayrılma-sına neden oldu.

“Sosyal refah devleti”nin mimar-larından olan Olof Palme’nin1986’da faili meçhul bir suikaste kur-ban gitmesinin ardından başbakanlığıüstlenen Ingvar Carlsson, İsveç sos-yal demokrasisini yükselten son isimoldu. 1996’da emekliye ayrılan Carl-sson’un yerine göreve gelmesi düşü-nülen bugünkü başkan IngeborgSahlin’in adı daha en başından yol-suzluk iddialarına karışması ve parti-nin başına Göran Persson’un geçme-siyle SAP’ın düşüşü başladı.

SAP ve sosyal demokrasinindüşüşünün tek sebebi elbette ki yol-suzluk iddiaları değil. Düşüşteki en

büyük etkenlerden biri de SAP’ınİsveç’in değişen sosyal yapısını iyianaliz edememiş olması. Yıllarcasanayiye dayanan bir ekonomi poli-tikası izleyen İsveç’te ekonomi‘90’ların sonundan itibaren hizmetsektörüne kaymaya başladı. Budeğişimi SAP’ın iyi analiz edememesive politikasını bu yöne evriltememeside SAP’ın düşüşüne etki etti.

96’da Göran Persson’un başbakanolmasıyla başlayan bu süreç İsveç’insosyal demokrasiden uzaklaşmasınada neden oldu. Toplumdaki değişimiiyi analiz edemeyen SAP, iktidarıkorumak adına rotasını neo liberalpolitikalara çevirince sağcı partilerinekmeğine yağ sürmüş oldu. SAP,sosyal refah devletini yaratan yüksekvergi - yüksek kamu harcaması poli-tikasını yavaş yavaş terk etmeyebaşlayınca devreye sağcılar girdi vesosyal demokratların uygulamayabaşladığı politikaların daha “iyi”siniyapacağını gösterdi.

Bu dönemden sonra İsveç’te sağpartilerin oyları artmaya başlarken,yavaş yavaş kaybettiği popülerliğigeri kazanmaya çabalayan sosyal

demokratlar neo liberal politikalaradaha fazla sarıldı. Bu durumtoplumun iki kutuplu bir yapıyabürünmesine neden oldu: Zenginlerve yoksullar.

Nihayet 2006 yılında sosyal de-mokratlar iki arada bir derede kalmışolan politikalarının bedelini seçimlerikaybederek ödediler. 2006’dan sonraneo liberal politikaları hızlandıranmerkez sağ, zenginler ve yoksullararasındaki uçurumu arttırdı. Bu dö-nemde eğitim, sağlık, ulaşım gibi te-mel haklar şirketlere devredildi. Ver-giler düşürüldü ancak düşen vergiler-le devlet kasasına girmesi gereken 76milyon kron zenginlerin cebine bıra-kıldı. Seçimde yıllık geliri 50 bin Eu-ro’dan fazla olanların (zenginlerin)%85’inin merkez sağa oy vermesi deİsveç’te sosyal demokrasinin çöküşü-nü belgeledi. Kişi başına düşen yıllıkgelirin 49 bin Euro olduğu bir ülkedebu durumun ifade ettiği tablo da du-rumu özetlemeye yetti.

İsveçteki seçimlerde sosyaldemokrasinin sandıkta kaybetmesikadar faşist İsveç Demokratları’nınoylarını yüksek oranda arttırarak

parlamentoya girmesi de ayrı biryenilgi oldu. Küresel ekonomik kriz-le birlikte tüm Avrupa’da yükselenırkçı dalgaya İsveç gibi bir “sosyaldayanışma ülkesi”nin de katılmasıdiğer Avrupa ülkeleri için fikir veri-yor. İsveç Demokratları’nın en yük-sek oyu en yoksul mahallelerdenalması İsveç’te de göçmenlere“ekmek hırsızı” gözüyle bakılmayabaşlandığını ortaya koydu. Faşistlerseçim döneminde sosyaldemokrasinin yarattığı sosyal refahortamını göçmenlerin yok ettiğiniöne süren bir politika izledi ve neyazık ki başarılı oldu.

Fransa, Almanya, İtalya,Hollanda, İsviçre, Macaristan veNorveç’te olduğu gibi İsveç’te defaşist partilerin inanılmaz oy artışıyakalaması Doğu Bloğu’nunçökmesinden beri Avrupa’dayaşanan en büyük siyasi değişimeişaret ediyor. SAP’ın ve sosyaldemokrasininse bu duruma son ver-mek için “Kaybettiğimiz seçmengüvenini geri alamadık” demektençok daha fazlasını yapması gerektiğide aşikar.

ABD’nin arabulucusu olduğuFilistin İsrail barış

görüşmeleri devam ederken,İsrail barış konusunda ne kadarsamimi olduğunu gösterdi veyerleşim bölgelerinin inşaatını10 ay sonra tekrar başlattı.Filistin yönetiminin daha önceyaptığı “Yerleşimler devamederse masadan kalkarız”açıklamasına hiç aldırışetmeyen İsrail 10 ay sürenmoratoryumu uzatmadı ve

şenlikler eşliğinde yerleşimler-ine devam etti.Yerleşimlerintekrar başlamasının hemenardından açıklama yapan İsrailBaşbakanı BenyaminNetanyahu her zamanki yüzsüz-lüğüyle “Yerleşimler sürse degörüşmelere devam edelim”dedi. Böyle bir yüzsüzlüğe karşıFilistin yönetimi şimdilik sadecegörüşmelere Arap Birliğitoplantısına kadar ara vermekararı alarak tavır takındığını

sandı. Filistin solunun görüşme-lerin kesilmesi çağrısına kayıtsızkalan Abbas yönetiminin ArapBirliği’nden çıkabilecek bir ka-rara göre görüşmelere devametmesi durumunda Filistin hal-kına nasıl hesap vereceği merakediliyor. Daha önce FilistinHalk Kurtuluş Cephesi görüş-melerin devam etmesi nedeniy-le Filistin Kurtuluş Örgütü Yü-rütme Konseyi üyeliğini askıyaalmıştı.

‘Barışalım’ diyenİsrail inşaatları

durduran mora-toryumu uzatma-

yarakikiyüzlülüğünütekrar gösterdi

Avrupa’da grev günü

Venezüella’da aylardır heyecanla beklenenparlamento seçimleri 26 Eylül’de yapıldı.

Başkan Hugo Chavez’in partisi PSUV’laVenezüella Komünist Partisi (PCV) ittifakı165 sandalyeli mecliste 95 sandalyeyi kaza-narak seçimleri muhalefetin önünde bitirdi.Venezüellalı zenginlerin ve ABD’nin yoğundesteğiyle seçimlere ittifak yaparak girenmuhalefet ise parlamentoda 60 sandalyekazandı.

2005 yılında muhalefet partileri seçimleriboykot edince parlamentodaki neredeysetüm sandalyelerin Chavez’in partisi PSUV vediğer sol partiler kazanmıştı. 26 Eylül’deyapılan seçimlerde sol parlamentodakiçoğunluğunu korusa da çok kritik bir eşikolan üçte ikilik çoğunluğu elde edemedi.

Muhalefet partilerinin 60 sandalyeyle üçtebirlik oranı geçmesi Chavez’in parlamento-dan geçirmek istediği yasaların önüne devasabir engel olarak dikildi. Sermayenin veABD’nin desteklediği, doğal olarak ser-mayenin çıkarı için meclise girmiş olanmuhalefet partilerinin, sermaye aleyhindekibir yasayı onaylamayacağı su götürmez birgerçek olarak Chavez’in önünde duruyor.Muhalefetin destek vermediği bir yasayı par-lamentodan geçirebilmek içinse PSUV ve solittifakın dışarıdan gelecek en az 15 tane oyaihtiyacı var. Bu durum karşısında Chavez’inne yapacağı merak ediliyor.

CHAVEZ BAŞKANLIK İÇİN FAVORİParlamento seçimlerinde sol çoğunluğu

kaybetmiş olsa da, seçim sonuçları 2012’deyapılacak olan başkanlık seçimlerinde HugoChavez’in favori olduğunu gösterdi. Bolivarcıdevrimi sahiplenmek için sandığa çağırdığıhalk, seçimlerde Chavez’in partisini destekle-di ve başkanlık seçimleri için arkasındaolduğu mesajını verdi.

Başkan Hugo Chavez seçimlerden sonrayaptığı açıklamada tüm sosyalistlere teşekkürederek Bolivarcı devrim taraftarlarını tebriketti. “Bolivarcı ve demokratik sosyalizm.Devrimi güçlendirmeye devam etmeliyiz. Bu,halk için yeni bir başarıdır. Hepinizi kutluyo-rum” diyen Chavez seçim sonuçlarının1999’da başlayan devrim süreciniderinleştiren bir zafere işaret ettiğini iddiaetti.

Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-Halk Ordusu’nun (FARC-EP) askeri

lideri Mono Jojoy Kolombiya ordusununyaptığı bir operasyonla katledildi. Operas-yonun ardından açıklama yapan Kolombi-ya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos gu-rurla örgüte büyük bir darbe vurulduğunuaçıkladı. Santos kazandığı “zafer”le övü-nürken bir yandan da FARC-EP’yle silahbırakmadan asla görüşmeyeceklerini de yi-neledi.

FARC-EP’nin böyle bir teklifi kabul et-tiği 1984’te yaşanan siyasi soykırım hatırla-nıncaysa silah bırakmanın anlamı değişi-yor. Devlet başkanı Belisario Betanco-urt’un silah bırakma çağrısına olumlu yanıtveren gerillalar silahları bırakıp Union Pat-riotica (Yurtsever Birlik) adında bir partikurarak seçimlere girdiler. UP seçimlerdeçok sayıda milletvekili ve belediye başkanı

çıkarmayı başardı. Silah bırakanlara devle-tin cevabıysa “katliam” oldu. UP üyesi vesempatizanı, 3000’den fazla parlamenter,belediye başkanı, gazeteci, yazar katledildive FARC-EP tekrar silahlı mücadeleyebaşladı. Günümüzde ise “barış” canlısıolan Kolombiya hükümeti, parlamentodakitek barış aktivisti olan Piedad Cordoba’yıFARC-EP’ye danışmanlık yaptığı gerekçe-siyle 18 yıl kamu görevinden uzaklaştırdı.

Katliamcı geleneğini bugün de sürdürenKolombiya’nın devlet başkanı Santos’un si-ciline bakıldığında kayıtsız şartsız bir tesli-miyetin, FARC-EP’nin ve onun yıllardırverdiği mücadelenin sonu olacağı kestirile-biliyor. Kolombiya oligarşisinin köklü birailelesinden gelen Santos, kendinden önce-ki devlet başkanı Uribe döneminde Savun-ma Bakanlığı görevini yürütüyordu. San-tos’un bakanlığı döneminde 20 bin kişi ge-

rilla sanılarak “yanlışlıkla” öldürüldü. 2binden fazla muhalif gazeteci, sendikacı,yazar, insan hakları aktivisti katledildi. 2milyondan fazla yoksul Santos’a bağlı ölümtimlerince göç etmek zorunda bırakıldı.Tıpkı 1984’teki gibi...

Bakanlığı döneminde bu kadar “parlak”bir karne yaratmayı başaran Santos bu se-fer “başkan” olarak kaldığı yerden devamediyor. Seçimlerde kendisine destek ver-meyen yoksullara ve onların örgütlü gücüolan FARC-EP’ye karşı ABD’den ve zen-gin Kolombiya oligarşisinden aldığı destek-le katletme operasyonlarına devam ediyor.FARC-EP’nin askeri önderi Mono Jojoytam teçhizatlı bir ordu tarafından, bizzatSantos’un emriyle katledilmiş olsa da geril-lalar önderlerinin hatırasını yaşatarak mü-cadeleye devam edeceklerlerini açıkladılarve “Barışa evet, teslimiyete hayır” dediler.

Bolivarcı devrim seçimleri kazandı

Sosyal refah ‘sağ’a kaydı

Nükleeregeçit yok

Almanya’da Angela Merkel hüküme-tinin nükleer reaktörlerin ömrünün uza-t›lmas›n› öngören yasa tasar›s›na karfl›on binlerce insan Berlin sokaklar›na ç›k-t›. Eylem komitesinin verdi¤i say›ya gö-re 100 bin kifliyi bulan eylemciler reak-törlerin ömrünü uzatan yasan›n derhalgeri çekilmesini ve temiz enerji kaynak-lar›na yönelinmesini istedi. Çevreci ör-gütlerin düzenledi¤i eyleme YeflillerPartisi, Sosyal Demokrat Parti (SPD) vesolcu Die Linke partisi de destek verdi.‘70’li y›llarda nükleer karfl›t› mücadeleveren ve bu dönemde sivrilerek günü-müze kadar gelen Yefliller Partisi’nin ey-leme kat›l›m› oldukça fazlayd›. Eylemedestek veren Yefliller Partisi ve SPD’niniktidarda oldu¤u dönemde nükleer san-trallerin kullan›m süresinin 2022 y›l›ndason bulmas› kararlaflt›r›lm›flt›. fiu andaiktidarda olan muhafazakar-liberal hü-kümetse iklim hedeflerine ulaflmak san-trallerin ömrünü, eksikliklerine göre, 8-14 y›l kadar uzatmak istiyor. Çevrecilerde buna karfl› ç›karak temiz enerjilereyönelinmesini ve nükleerin terk edilme-sini talep ediyor.

İsrail’in barış anlayışı şaşırtmadı

İsveç’temerkezsağ ilkkez üstüste ikin-ci keziktidarageldi,‘sosyalrefah’tarih oldu

FARC-EP zorbalığa teslim olmuyor

Fredrick Reinfeldt

Olof Palme ‹sveç’in gelmiflgeçmifl en sevilen baflbakanlar›ndanbirisiyidi. Ö¤renci hareketinin içindebafllayan siyasi yaflam› k›sa süresonra kat›ld›¤› ‹sveç SosyalDemokrat ‹flçi Partisi’nde devametti. Palme 1969 y›l›nda partibaflkan› ve baflbakan oldu. ‹sveç’insosyal refah devletininmimarlar›ndan olan Palme ken-disinden önceki politikac›lar›naksine suya sabuna dokunur birsiyaset izledi. ABD’nin yay›lmac›politikas›n›n son bulmas›, yoksulülkelerin ekonomik durumunun

düzeltilmesi ve ›rk ayr›mc›l›¤›nakarfl› mücadele etti. Dünyakamuoyunun dikkatini VietnamSavafl›’ndaki insan haklar› ihlallerineçekti. Filistin Kurtulufl Örgütü lideriYaser Arafat’› ‹sveç’e davet ederekbir kez daha ABD’nin tepkisini çekti.Küba’ya giderek Fidel Castro’ylaberaber nükleer silahlar›n yasaklan-mas› için ça¤r› yapt›. 28 fiubat1986’da her zaman oldu¤u gibikorumas›z gezdi¤i ‹sveçsokaklar›nda vuruldu. Ezilen dünyahalklar› Olof Palme’yi hala sayg›ylave özlemle an›yor.

Sosyal refah onun eseriydi

Page 6: Halkın Sesi 116

İNSANCA YAŞAMHalk›n Sesi

61 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Eylül ayının ikinci yarısı HES’lere karşımücadele edenler açısından oldukça

hareketli geçti. Referandumun hemenardından bölgede hem halk toplantılarıve eylemler hem de halka yöneliksaldırılar hızlandı.

Kastamonu’da Loç Vadisi’nde ÜmranBoru-Orya Enerji ortaklığındaki HESşantiyesinde çalışan inşaat mühendisinin“Size referanduma kadar sabrediyoruz”sözleri referandumdan sonra vücutbuldu.

Vadide yapılmak istenen HES’e karşıyürütmeyi durdurma kararı ve DSİ’nin“dere yatağına girilmeyecek” şartınarağmen şirket referandumun ertesi günükepçelerle dere yatağına girdi ve inşaatçalışmalarına başladı.

Köylülerin şikayetiyle projeninyürütücüsü Ümran Boru’nun iştiraki olanOrya Enerji’nin çalışmaları durdurulmuş-tu. Şirket yasal olmadığı halde çalışmala-rına devam edince vadide nöbet tutanköylülerin müdahalesiyle karşılaştı.

16 Eylül’de gerçekleşen olayda jandar-ma, firmanın vadiye girişini engelleyenLoç köylülerinden Halime Çakmak ve

Zafer Keçin’i gözaltına aldı. Bu saldırıdan birkaç gün sonra da Loç

Vadisi’ne destek için gelen Karşı Bisikletgrubundan bir kişiyi ve 70 yaşını aşmışköylüleri firmanın özel güvenlikçilerisaldırarak darp ettiler.

Loç Vadisi’nde jandarma köy muhtarıMehmet Kara’yı çağırarak, HES karşıtla-rıyla görüşmemesi için tehdit etti. Jan-darmanın tehdidi sonrası köyün telefonve elektriği de kesildi.

Aynı günlerde Loç Vadisi için uzunsüredir beklenen bilirkişi raporuaçıklandı. Rapor HES’lerin çevreye zararvereceği yönünde görüş bildirdi.

KARADENİZ’DE BİR UÇTAN BİRUCA MÜCADELE

ÇED raporları vesilesiyle olumlu birhaber de Karadeniz’in doğusundan geldi.Rize İdare Mahkemesi, Rize veArtvin’de yapımı planlanan farklı HESprojelerini farklı nitelikteki ÇED rapor-larını dayanak yaparak iptal etti.

Mehkeme, Rize’nin Çayeli ilçesiSenoz Vadisi üzerinde yapımı planlananKayalar HES projesi için “ÇED gerekli

değildir” kararı ile Fındıklı ilçesi Çağla-yan Vadisi üzerinde yapımı planlanan,kurulu gücü 40 megavat olan PaşalarHES ve Artvin’in Şavşat ilçesi PapartVadisi’nde yapımı planlanan Cüneyt 1-2-3-4 HES projelerindeki “ÇED olumlu”kararları için iptal kararı verdi.

34,8 megavat gücündeki Kayalar HES,Sanko’nun taşeronu İyon Elektrik Üre-tim A.Ş tarafından yapılıyordu. 40 mega-vat gücündeki Paşalar HES, KayseriElektrik Dağıtım A.Ş’nin de sahibi olanAyen Enerji, Akenerji ve Ser Enerji’ninortaklığı tarafından yapılıyordu. Cüneyt1-2-3-4 HES projesi de Ebara ElektrikÜretim A.Ş tarafından yapılıyordu.

Orta Karadeniz’de de idaremahkemeleri ÇED raporları konusundaısrarcı davranarak HES projeleri aley-hine kararlar verdi. Ordu İdareMahkemesi, Giresun’un Keşap ilçesinde-ki Büyükdere Çayı üzerine kurulmasıplanlanan HES için verilen “ÇED gereklideğildir” kararının yürütmesini durdur-du. Mahkeme “giderilmesi güç zararlardoğabileceği” gerekçesiyle yürütmeyidurdurma kararı aldı.

‘Size referanduma kadar sabrettik’

‘Bu koydabalıkyetişmez’Seferihisar’a kurulacak olan

orkinos çiftliklerine karşıilçede 25 Eylül günü bir eylemyapıldı. İzmir’in sakin kentstatüsüne sahip ilçesiSeferihisar’da kurulmak istenenbalık üretim çiftlikleri denizi kir-lettikleri ve deniz canlılarınınyaşamını tehdit ettikleri içinistenmiyor. İlçenin SığacıkKoyu’na yapılması planlananbalık üretim çiftliklerine karşıilçe halkı bir yıldır mücadeleediyor; Tarım veKöyişleriBakanlığı’nın çiftliklere izin ver-memesini istiyor.

Bu taleplerle bir araya gelenSeferihisar halkı “Sakin ŞehirSeferihisar Festivali” kapsamın-da 25 Eylül’de teknelerle denizeaçılarak tesisin yapılması düşü-nülen koyun yakınlarında, çevre-ciler ve sanatçılarla beraber“Denizde orkinosa hayır” dedi.İzmir Büyükşehir Belediye Baş-kanı Aziz Kocaoğlu, çevre ilçe-lerin belediye başkanları, yönet-men Çağan Irmak ve KavakYelleri dizisinin oyuncuları daeyleme katılarak destek verdi.

Roman’ınevinin biledeğeri yok

Türkiye’de ayrımcılığa maruzkalan kesimlerin başında

gelen Romanlar temel kamusalhizmetlerden yararlanmakonusunda toplumun diğer kes-imleriyle eşit haklara sahipdeğiller. Bu eşitsizlik o kadaryaygın bir sorun ki hakgasplarında bile Romanlarınpeşini bırakmıyor.

Bu durumun son örneğikentsel dönüşüm projesibahanesiyle evlerinden olanSulukuleli Romanlara Belediyetarafından yapılan oyundagörüldü. Geçen yıl Romanvatandaşların Sulukule’dekiarsaları ‘kentsel yenilenme pro-jesi’ bahanesiyle İstanbul FatihBelediyesi tarafından metrekarefiyatı 500-800 lira arasındadeğişen bedellerlekamulaştırılmıştı. Bir emlaksitesinde 17 Eylül 2010 tarihinde“Fatih Sulukule’de satılık arsa”başlığıyla yayımlanan ilanda yineSulukule’de, Hazine’ye ait birarazinin Romanlara verilendentam 5 katı fiyata açık artırmayaçıkartıldığı ortaya çıktı.

Kentsel dönüşüm projesinekarşı direnen AnkaraYenimahalle’de Mehmet Akif

Ersoy Mahallesi halkı belediyeninikinci yıkım saldırısyla karşılaştı.CHP’li belediyenin rant inadına tes-lim olmamakta kararlı olan mahallehalkı yıkımlar yüzünden yılgınlığakapılmayıp “Direnişe devam” dedi.

Kentsel dönüşüm projesi kap-samına alınan mahallelerini terketmek istemeyen ve bir öncekibelediye başkanı dönemindekandırılarak imzalatılansözleşmelerin iptal edilmesini isteyenmahalle halkı belediyenin yeniCHP’li başkanı Ahmet Duyar’ınbaskı ve yıldırma politikalarıyla karşıkarşıya kalmıştı. Çöplerin toplan-madığı bakkaların mühürlendiği vehiç bir belediye hizmetinin verilme-diği mahalleye 17 Eylül günübelediyenin yıkım ekipleri gönderildi.2 dozerle gelen yıkım ekiplerine 4otobüs çevik kuvvet, 5 minibüskarakol polisi, 2 motorize ekip ve 12zabıta aracı eşlik etti. Belediye ayrıcamahallenin elektrik ve suyunu dakesti.

TAVİZSİZ SALDIRIYA TAVİZSİZ DİRENİŞLE CEVAP

Ekiplerin gelişiyle barikatlarkuran mahalle halkının temsilcileribelediye ekipleri ile uzun sürepazarlık etti. Görüşmeler sonundaiçinde insan yaşamayan evlerinyıkımının mahallelinin denetimieşliğinde yapılmasına karar verildi.Polisin yıkım alanında bulunmaması

üzerine mutabakat sağlandı. Fakatmahalle halkı konuyu burada kapat-madı. Mahalleli, Belediye BaşkanıAhmet Duyar’ı, üyesi olduğuCHP’ye şikayet etmek üzere partininSöğütözü’nde bulunan genelmerkezine giderek Genel BaşkanYardımcısı Gürsel Tekin’le görüştü.Tekin konuyu takip edeceği

konusunda taahhütte bulundu.Yıkımın hemen ardından 19 Eylül

günü Barınma Hakkı Bürosu’nda birtoplantı yapan mahalle halkı,mücadeleden taviz vermeme kararıaldı.Yıkımlar ve direniş konusundaYenimahalle Barınma Hakkı Büro-su’ndan Necip Şahin’le görüştük. BARINMA, KUŞLARIN

BİLE HAKKIBelediye hizmetleri verilmeyerek

başlayan ve iki yıkım operasyonuyladevam eden saldırılar göz önünealındığında mahalle halkının bundansonrası için ne düşündüğünüsorduğumuz Şahin bize şunları söyle-di:

“Bundan sonra artık korku

duvarını aştık. Bilinçlendik. Hukukianlamda bir takım gelişmeler oldu,kazanımlar elde ettik. Tapusu ya datapu tahsis belgesi olmayanlar isebelki hukuki açıdan değil ama siyasi,insani direnişleriyle barınma hakkıtemelinde bir başarıya ulaşacaktır.Bu insanlar yıllardır burada oturu-yor. Günümüzde barınma hakkı okadar önemli ki, bir hayvanın bilebarınma hakkı gündemdirkamuoyunda. Ağacın dalına yuvayapmış bir kuşu bile insan gelip, tacizedip yuvasını dağıtamaz. Yani bugünbir kuş için barınma hakkından sözederken, kamuoyunun insanlarınevlerinin alınmasına bir tepkioluşturacağına inanıyoruz.

26 Eylül’de bir halk toplantısıyaptık. Bunun amacı da şu; FethiYaşar mahallelinin evlerini yıktığını,teslim olduğunu, imza attığını iddiaediyordu fakat fiili olarak yaptığımızsayımda 520 evin olduğu tespit edildive çok büyük bir anons etmeden,basit bir çağrıyla büromuzda 500 kişitoplandı. Bununda resimlerini çek-tirdik, Fethi Yaşar’a göndereceğiz.Yani biz orada şunu demek istiyoruz:‘Fethi Yaşar bizim burada 30-40 kişikaldığımızı söylüyorsun ama ya sensaymayı bilmiyorsun ya da buradakikalabalığı görmezden geliyorsun.’Mahalleli haklarını almadan hiçbirşekilde taviz vermeden mücadeleetmekte kararlı. Mücadele bu nok-tadan sonra artık geri dönülmez biryola girmiştir. Biz hakkımız alanakadar teslim olmayacağız.”

arınma hakkı mücadelesi veren Mehmet Akif Ersoy Mahallesi halkıkendilerini teslim aldığını iddia eden belediye başkanı Fethi Ya-şar’a sesleniyor: ‘Ya saymayı bilmiyorsun ya da bizi görmüyorsun’B

Saymayı öğreteceklerBelediyelere ‘süper yetki’ler

sağlayan kanun değişikliği resmenyürürükte. Belediye Yasası’ndaki“Kentsel Dönüşüm ve GelişimAlanları” başlıklı kanunda yapılan vetemmuzda tamamlanan yasadeğişikliği, 25 Eylül’de ResmiGazete’de yayımlanarak yürürlüğegirdi. Yasa değişikliği yıkımlarınönündeki yasal engellemeleri ortadankaldıracak düzenlemeler içeriyor.

Yasayla beraber TOKİ vebelediyeler arasındaki yetki karmaşasıtamamen ortadan kaldırıldı. Kentseldönüşüm konusunda tüm yetkilerbelediyelere verildi. Bunu sağlayandüzenlemeyle “kamulaştırmanınaceleliği” kararı büyükşehir belediyemeclisi tarafından verilecek. Kentseldönüşüm ve gelişim alanları içinde yeralan eğitim ve sağlık alanları hariçkamuya ait gayrimenkuller, harca esasdeğer üzerinden belediyeleredevredilecek. Belediye uygun gördüğüher yeri kentsel dönüşüm bölgesiolarak ilan edip kamulaştırabilecek.

Üstelik yasada yapılan bir başkadeğişiklikle kentsel dönüşümmağduru yurttaşların projelere karşımahkemelere bireysel olarak başvuru-da bulunması da engellendi. Buengelleme yasaya koyulan bir maddeile kentsel dönüşüm projelerine veri-len yürütmeyi durdurma kararları dageçersiz hale getiriliyor.

Yıkımayasal

dayanak

Yeni eğitim - öğretim yılı büyüksıkıntılarla başladı. Ders başı

yapan 15 milyonu aşkın öğrenci, 700binden fazla öğretmen, daha ilk ders-ten itibaren çökme sinyalleri vereneğitim sisteminin sorunlarıyla yüzyüze kaldı.

Öğrenci ve veliler tadilatı bitmediğiiçin hizmete hazır olmayan okulbinaları, birleştirilmiş sınıflar ya dataşınmış okullarla karşılaştı. Ülkede120 binden fazla olan öğretmenaçığına KPSS eğitim bilimleri sınavı-nın iptaliyle beraber yapılamayan yeniatamaların yarattığı eksik de eklendi.

Eğitim sistemi çökertilirken butablonun sorumlusu hükümetin veMilli Eğitim Bakanlığı’nın gündemin-de daha ‘siyasi’ konular vardı.Anadilde eğitim talebiyle TZPKurdi’nin çağrıcılığında gerçekleşenbir haftalık okul boykotu Milli EğitimBakanı Nimet Çubukçu tarafındanyapılan yazılı açıklamayla eleştirildi.Çubukçu “Çocuklarımızın geleceğinisiyasi ikballeri uğruna kullanmaktançekinmeyenleri ve bu talihsiz açıklamayıMilli Eğitim Bakanlığı olarak şiddetlekınıyoruz. Bilinmelidir ki; eğitim

anayasal bir haktır ve Çocuk HaklarıSözleşmesi’ne göre de velayet hakkınınkötüye kullanılması bir çocukistismarıdır” dedi.

Çubukçu’nun bu açıklamasındansonra Eğitim ve Bilim EmekçileriSendikası bir açıklama yaptı. EğitimSen’in açıklamada ortaya koyduğumanzara, kültürel haklar konusundaduyarsız davranan ve ilk fırsattadüşmanlaştırdığı bir siyasi hareketiçocuk istismarıyla suçlayan hükümetinçocukların maruz kaldığı hak ihlal-lerinde çok da masum olmadığınıortaya koydu.

SAYILAR ORTADAEğitim Sen’in ‘Piyasacı, çağdışı,

ayrımcı politikalarla çocuklarımızyıllardır istismar ediliyor’ başlıklıaçıklamasında, Başbakan, MilliEğitim Bakanı ve hükümet yetkilileri-nin ‘çocuk istismarı’ konusundaki sonaçıklamalarına atıfta bulunularak “Buaçıklamalar vahim bir gerçeği deberaberinde taşımaktadır. Çünkübirçok çocuğumuz yaşamlarınıçevreleyen ekonomik sorunlar,ulaşılabilir yerde okulların olmaması,

çocuk işçiliği gibi hükümetlerin çözümüretmesi gereken sorunlar yüzündenokullarından ayrı bırakılmaktadır”denildi. Açıklamada MEB tarafındanyayımlanan istatistiklere bakarak dahiyaşanan çocuk istismarının boyutları-nın anlaşılabileceği belirtiliyor. Bakan-lığa ait şu veriler hatırlatılıyor:

- 2009-2010’da okula kayıtyaptırılmayan çocuk sayısı 139 bin691’dir.

- 1999-2005 yıllarında 436 bin 614çocuk İlköğretimi tamamlamadanokulu bırakmıştır.

- Milli Eğitim Bakanı Çubukçu’nunaçıklamalarına göre 2008-2009 döne-minde 92 bin 476 kız çocuğu okulakayıt yaptıramamıştır.

- 2009 yılında kız çocuklarının %64’ü 9. sınıfta okulu bırakmıştır.

- 2009 yılında okulun açık olduğuher gün 2 bin öğrenci okulubırakmıştır.

- 15 - 19 yaş arası çocukların%50’si okula gitmemektedir.

- Doğu Marmara’da 14-17 yaş arasıçocukların % 78’i GüneydoğuAnadolu’da ise sadece % 44’ü liseyekayıtlıdır. İşte eğitimde yıkım tablosu.

Rakamlar sorumluyu gösteriyorAnadil hakkı için boykotu için çağrı yapanları çocuk istismarcılığıylasuçlayan hükümet, eğitimdeki yıkımın sorumlusu olduğunu unutturamıyor

Page 7: Halkın Sesi 116

İNSANCA YAŞAMHalk›n Sesi

71 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

KonukYazar

Ya€ satarbal satar

AKPe€itimi

satar

AKP hükümetinin referandumsürecinden sonra IMF ve

Dünya Bankası’na verdiği sözlerdoğrultusunda neoliberal saldırıpolitikalarına devam edeceği güngibi aşikâr. Saldırılarınyoğunlaşacağı alanların başındaeğitim geliyor. Bu alanda eğitiminbir hak olarak kullanımını ortadankaldırarak parası olanın okuduğusüreç işlemeye devam edecek. AKPbu alanda çalışan eğitim emekçileri-ne ise iş güvencesinden yoksun,tamamıyla kuralsız biçimde köleceçalıştırıldığı bir istihdam biçiminidayatmayı planlamaktadır. AKPhükümetinin eğitim alanında uygu-layacağı bu yıkım politikalarınınönemli belgesi ise 2010 genelbütçesi için TBMM plan bütçekomisyonuna Kasım 2009’dasunduğu Millî Eğitim Bakanlığı2010 - 2014 Stratejik PlanlamaRaporu’dur.

OKUL AİLE BİRLİĞİ TRUVA ATIBu raporun uygulanmasında

‘güçlü yönler’ olarak belirtilenlerinarasında öne çıkanlar şunlardır:

a) Okul aile birliğinin olması.b) Öğretmen atamalarının norm

kadroya uygun olması.c) Öğretmen kariyer basamak-

larının uygulanıyor olması.Güçlü yön olarak sıralanan okul

aile birliğinin kuruluş yönetmeliği bukurumun okulun finansmanınıkarşılamak da öğrencilerden paratoplamak da dahil olmak üzere hertürlü parasal işin içinde olmasınıöngörüyor. Bunun dışında okul ailebirliği okulun yönetimi,eğitim–öğretimin diğer sorunlarınahiç karıştırılmamaktadır. Yani okulaile birlikleri eğitiminparalılaştırılmasında önemli araçlar-dan biri olarak kullanılmaktadır.

Yine öğretmenlerin normkadroya göre atamalarınınyapılması fiili sürgün anlamına

gelebiliyor. Öğretmen, kadrosununbulunduğu okulda idareyle tersdüşmüşse, sonraki yıllarda kendi-sine ders açılmayıp okulundafazlalık haline getirilerek başkaokullarda görevlendirme adı altındasürgün olarak çalıştırıldığı bir ortamoluşturulmuştur.

EĞİTİMDE ZAYIF YAN:ÖĞRETMEN MAAŞLARI

Bu raporun uygulanmasında ise‘zayıf yönler’ arasında ifade edilen-lere baktığımızda;

a) Norm kadronun tam olarakuygulanmaması.

b) Performansa dayalı izleme,değerlendirme veücretlendirmemenin olmaması.

c) MEB bütçesinin büyük birkısmının personel olarakkullanılmasına bağlı olarak,yatırımlara düşen payın yetersizolması.

Bu planın uygulanmasında zayıfyön ya da engel olarak tarif edilen-lere baktığımızda önümüzdekidönemde eğitim emekçilerininelerin beklediğini açıkça görebiliriz.Norm kadronun şimdiki uygula-malarından memnun olmayanlaröğretmenin elinde çantası, günlükhatta saatlik olarak okul okuldolaştığı bir çalışma ortamını iste-mektedirler. Yine MEB bütçesininbüyük bir bölümünün personeleödenmesinin dezavantaj olarak gös-terilmesi ise ileride eğitim emekçi-lerini daha da yoksullaştıran birücret politikasının uygulanacağınınaçık bir işaretidir.

Bu raporda ‘fırsatlar’ olaraksunulanlara bakıldığında;

a)MEB’in geniş bir paydaş kitle-sine sahip olması.

b)Dünya Bankası ve ABfonlarından yararlanılması.

c)Stratejik planlamanın (ToplamKalite Yönetimi - TKY) yasaldayanaklarına kavuşturulması

(5018 sayılı kanunun 9.maddesi).d)Eğitim hizmetleri için yerel

yönetim kaynaklarının olması. (Yerelyönetimler yasasınınuygulanmasına bağlı olarak)

Burada fırsatlar kısmınabaktığımızda MEB’e bağlı okullarınbir işletme olarak planlanmasıkarşımıza çıkmaktadır. Paydaşkavramı bu işin anahtar kavramıdır.Paydaş kavramında bahsedilendaha ziyade müşteri olan öğrenci vevelisidir. Burada paydaş kavramıdaha ziyade pay sahibi, hisse sahibigibi anlamdan çok bir dış müşteriolan öğrenci velisidir. Dolayısıylaokullarda şimdiye kadar var olanveli/okul, öğretmen/ öğrenciilişkisinin yerini müşteri/şirket,müşteri/hizmet veren ilişkisi; sihirlikavram olarak da müşteri mem-nuniyeti ve müşterinin sürekliliğialmaktadır.

Ayrıca Dünya Bankası ve ABfonlarından yararlanılması bir fırsatolarak sunulmuştur. Bu fonlarınhangi taahhütlerle alınıp nasıl kul-lanıldığını Mısır’daki sağır sultan bilebilmektedir. Bu fonlar eğitimdekineoliberal yapısal dönüşümlerintamamlanması ve eğitimin özel sek-töre devredilerek ticarileştirilmesikarşılığında verilmektedir. Bunundışında Toplam Kalite Yönetimiadıyla da bilinen stratejik planlamatüm kamusal alanların paralı halegetirilerek, devletin bir şirket gibiyönetilmesinin yasal dayanağıolduğu açıkça belirtilmiştir. Yerelyönetimler yasasının uygulamasınabağlı olarak eğitimin yerel yönetim-ler aracılığı ile kaynak elde edilmesiise kamusal alanın yerel yönetimleraracılığı ile sermayeye sunulmasınınbir aracı olarak öngörülmektedir.

DERSHANELER ÖZELOKUL OLUYOR

Bu planlamanın önemli hedefle-rinden biri özel dershanelerin özel

okula dönüştürülmesidir. Bu ders-hanelerin % 70’nin 2014 yılınakadar özel okula dönüştürülmesihedeflenmektedir. Eğer bu dersha-nelerin kendilerine ait bağımsızbinaları yoksa bunların özel okuladönüştürülmesi için devlet arsa tah-sisi, vergi muafiyeti, uzun vadeyeyayılmış düşük faizli kredi gibi çeşitliteşvikler sağlayacaktır.

Hükümetin “Dershaneleriortadan kaldıracağız” söylemininardındaki asıl niyeti bu stratejikplanlamada görmekteyiz. Plangayet açıktır. Türkiye'de toplam 4bin 83 dershane faaliyet gösteriyor.Bu dershanelerin sayısı ülkegenelindeki genel ve anadoluliselerinin toplamından fazladır.Burada yapılmak istenenlerebakıldığında MEB’in okullaraödenek yokluğunu bahane ederekpara göndermediği, bu yüzdenokullarda hemen hemen tümkalemlerde (yakıt, temizlik maddesive eleman çalıştırılması, su, elektrik,telefon vs.) veliden para toplandığıve bu durumun kanıksatıldığıgörülmektedir. Okullara kaynakkıtlığı bahanesinin ardına sığınarakbilinçli olarak ödenek ayırmayan bubakanlık, özel okulların açılması,eğitimin özele devredilmesi sözkonusu olduğunda ne hikmetsekaynak yokluğu çekmemektedir.Bu stratejik planlamada dagörüldüğü gibi özel dershanelerinözel okula dönüştürülmesi için hertürlü teşvik (arsa tahsisi, vergimuafiyeti ve düşük faizli-uzun vadelikredi) eğitimin özelleştirilmesinin birbaşka boyutu olarak karşımızaçıkmaktadır. Rapordan anlaşıldığıüzere, AKP önümüzdeki dönemdeeğitim alanını neoliberal politikalarlatarumar etmeyi planlamaktadır. Bubağlamda parasız eğitim talebininpolitik bir talep olduğu gerçeğibütün çıplaklığı ile karşımızda. Artıkkral çıplaktır.

İLHAN YİĞİTEĞİTİM EMEKÇİSİ

Yıkımcılarınhedefi

TonyalılardıSarıyerli gençlerin uyuşturucuya ve

kültürel yozlaşmaya karşı inşa ettikleriİstanbul Tonyalılar Derneği, Boğaziçi İmarMüdürlüğü’ne bağlı yıkım ekipleritarafından yıkıldı. 10 aydır dernek olarakkullandıkları binanın yıkılmasına tepkigösteren halk, 26 Eylül günü bir eylemdüzenledi. Eylem günü dernek binasıönünde bir araya gelen Kocataş Mahallesihalkından Raci Yeşilbaş, 1976’dan beri boşduran binanın kendilerine çok görüldüğünübelirtti. Bina boşken içerisinde uyuşturucukullanılıp içki içildiğini belirten Yeşilbaş,bunca zamandır yıkılmayan binanın mahallehalkının ortak kullanım alanı haline geldik-ten sonra yıkılmasının manidar olduğunusöyledi.

YIKIM BİNAYA DEĞİL FAALİYETE Eylemde basın açıklamasını binanın tadi-

latında gönüllü olarak görev alan gençlerdenTolunay Günaydın okudu. Bina sahibindenizin aldıktan sonra elele vererek derneği inşaettiklerini söyleyen Günaydın, binanın“kültür merkezi haline gelmesinin ardından”yıkılmasına anlam veremediklerini ifade etti.“Bu yıkım binaya değil faaliyetlerine yönelikbir saldırıdır” diyen Günaydın, dernekleriniyeniden kurmak için mücadele vereceklerinisöyledi. Dernek yönetiminden Emine Şeker,yıllarca mahalle halkını rahatsız eden boşbinanın içini kültür sanat ile doldurduklarınıbelirterek, derneğin kadınların güvenlebiraraya gelebildikleri bir mekan olduğunusöyledi.

‘O VİLLA KAÇ PARA VERDİ’Mahalle halkı, Kocataş’ın eteklerinde

bulunan villaya tadilat izni verilmesinerağmen kendi derneklerine bir türlü izin ala-madıklarını belirtiyor. Villa konusunuBoğaziçi İmar Müdürlüğü yetkililerine deaçan mahalle halkının aldığı cevap iseşaşırtıcı; “O villanın kaç para ödediğindenhaberiniz var mı?”

Mahalle halkı, dernekleri için uzun sürsede mücadele edeceklerini belirtirken, SarıyerHalkevi de bu mücadelede mahalle halkınınyanında yer alıyor.

Sendika.Org haberidir

Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içerenürünlerle ilgili yönetmeliğin 27 Eylül günü

yürürlüğe girmesiyle GDO’lu ürünler raflarda yerinialdı. Yönetmeliğe göre GDO’lu ürünlerin bebekmaması olarak kullanılması ve ekimi yasak.

Türkiye’ye yurtdışından gelecek ürünleri, Tarımve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan birbilim kurulu denetleyecek. Fakat denetimin nedenli etkili olacağı muğlak. Çünkü bakanlık halksağlığını etiketlerle koruyacak. GDO, insansağlığına etkileri sebebiyle birçok ülkedekullanılmıyor; GDO’nun kullanıldığı Avrupaülkeleri bu ürünleri terk etmeye başlıyor.Yönetmelik bebek mamasında GDO’lu ürün kul-lanılmamasını öngörüyor. Tarım ve KöyişleriBakanlığı’nın belirlediği yönetmelik gereği raflardayerini alan GDO’lu ürünlerin üzerine etiketlerleGDO’lu olduğu yazacak! GDO’suz ürünlere deGDO’suz olduğunu belli eden etiketler yazılacak.

GDO’ya karşıetiketli koruma

Sağlık hakkı mücadelesinin sonbeş yılına damgasını vuran vesağlıkta piyasacı dönüşümün

temel ayaklarından birisi olan genelsağlık sigortasında belirsizlik sonaermiyor. 2008 Ekimi’ndeTBMM’de yasalaşan GSS iki yıllıkertelemenin ardından 1 Ekim’deyürürlüğe girecekti. Yasadaki eksik-ler tamamlanmayınca yasanın erte-lenmesi gündeme geldi. Ertelemeiçin TBMM’nin açılması bekleniy-or.

2008 yılında alınan karar gereğiGSS 1 Ekim 2010 itibariyle uygu-lanmaya başlanacaktı. Fakat SosyalGüvenlik Kurumu Başkanı EminZararsız 28 Eylül günü yaptığıaçıklamayla hiç bir sosyal güvencesiolmayan vatandaşların ZorunluGenel Sağlık Sigortası’na dahiledilmesinin 1 Ocak 2012’ye erte-leneceğini belirtti.

BU UNUTKANLIKLA SOSYALGÜVENLİK YİNE İYİGİDİYORMUŞ

Zararsız’ın açıklamaları SGK’nınyasanın uygulanmasına ilişkin bazıunutkanlıklar yaptığını gösteriyor.Zararsız, açıklamasında GSS kap-samına alınacak bütün nüfusungelir testlerinin yapılması ve kimi-nin primlerinin kişilereödeneceğine dair yapılan çalışmalariçin haziran ayında yasal düzenlemeyapıldığını yasanın uygulanmasınında bu düzenlemeyle 1 Ocak 2012’yeertelenmesine karar verdiklerini

aktardı. Zararsız’ın verdiği bilgiyegöre bu düzenleme esnasında erte-lenmesi gereken bir maddenin erte-leme kapsamında alınması unutul-duğu için genel sağlık sigortasınınyürürlüğe girmesine dair düzen-leme 1 Ekim itibariyle uygulamayagirmiş olacak. Bu unutkanlık yü-zünden şimdi yeşil kartlı olmayankişilerin de sigorta kapsamına

alınması gibi bir ikili durum mey-dana gelecek. SGK sorunu çözmekiçin TBMM’nin açılmasını bekliyor.Bu durum GSS’nin 2012’ye erte-leneceği anlamına geliyor.

AĞIRDAN ALMANIN BİRNEDENİ VAR

Türkiye’de Sosyal GüvenlikKurumu’na bağlı çalışanlarla

onların bakmakla yükümlü olduğu59 milyon kişiyi kapsayan yenisağlık hizmeti sistemi; sosyalgüvencesi olmayanları, işsizleri, 18yaşını geçen işsiz ve okumayangençleri ve aylık sigortası 30 gün-den az yatanları kapsamıyor.Yasaya göre kapsam dışında kalan-lar aylık gelirleri 253 TL’denfazlaysa prim ödeyerek sağlık sis-

temine dâhil olabilecek. Ertelemeişte bu kapsam dışında kalan mil-yonlarca kişinin tespit edilebilmesiiçin yapıldı.

Erteleme tartışmaları üzerineİstanbul Tabip Odası GenelSekreteri Ali Çerkezoğlu ilegörüştük. Çerkezoğlu ertelemeyleilgili sorularımızı yanıtlamadanönce Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı Ömer Dinçer’in yasanınuygulanmasının 2012’ye erte-leneceği yönündeki açıklamalarınıhatırlattı. Çerkezoğlu, seçim kul-varına girilen ülkede GSS’nin uygu-lanmaya başlaması ile beraberortaya çıkacak yıkım tablosununhükümetin yasayı uygulamayasokma konusunda işi ağırdanalmasına neden olduğunu ifade etti.

Dr. Çerkezoğlu uygulamanınertelenmesine sebep olan yeşil kartmeselesinin önemine dikkat çeke-rek, “Bilindiği gibi aylık geliri asgariücretin üçte birinden fazla olanherkes prim ödeyerek GSS’denyararlanabiliyor. Prim ödeyerekdahil olunan bu sistemde bilinmesigereken en önemli ayrıntı GSSyürürlüğe girdiğinde "yeşil kart"ınortadan kalkması” dedi.

Hükümetin popülizme devamedebilmek ve yoğun siyasi gündem-ler içerisinde halkı hoşnutsuz kıla-rak kendini zora sokacak bu yıkımıötelemesi şaşırtıcı bir gelişme olma-yabilir. Gözden çıkarılmaması gere-ken GSS’nin ortadan kalkmadığıdeğil sadece ertelenmiş olduğu.

Genel Sağlık Sigortası yasaya göre 1 Ekim 2010’dayürürlüğe girecekti. Fakat yasanın yaratacağı yıkımhükümetin gözünü korkutunca GSS 2012’ye ertelendi

GSS’de erteleme devrede

GSS kimin için ne getiriyor?� SGK’ya tabi çal›flanlar, emekliler veyabunlar›n bakmakla yükümlü oldu¤u kiflilerGSS kapsam›nda olacak. ‹flsiz ve çal›flmayan,emekli olmayan ve 18 yafl›ndan büyük bütünyurttafllar GSS’li say›lacak. Her ay SGK’yaprim ödemekle mükellef olacaklar. SGKtaraf›ndan yap›lacak tespit sonucunda; aileiçinde kifli bafl›na düflen ayl›k geliri, brütasgari ücretin 3'te 1'inden (253.50 TL) azolanlar›n primlerini devlet ödeyecek.

� Çal›flmad›¤› için sigortal› olmayan veyaailesinde sigortal› bulunmayan herkes flukriterlere göre prim ödeyecek: Kifli bafl›na

düflen ayl›k geliri; brüt asgari ücretin 3'te 1'i(253.50 TL) ile brüt asgari ücret (760.50 TL)aras›nda olanlar ayl›k 30.42 TL GSS primiödeyecek. Kifli bafl›na düflen geliri; brütasgari ücret (760.50) ile brüt asgari ücretin 2kat› (1521 TL) aras›nda olanlar ayl›k 91.26 TLprim ödeyecek. Kifli bafl›na düflen geliri; brütasgari ücretin 2 kat›ndan fazla (1521 TL'denfazla) oldu¤u belirlenenler ayl›k 182.52 TLprim ödeyecek.

� ‹flten ayr›lan sigortal›lar prim borcu olupolmad›¤›na bak›lmaks›z›n sa¤l›k hizmet-lerinden 90 gün yararlanabilecek.

� GSS yürürlü¤e girdikten sonra 18 yafl›n›dolduran, okuyorsa 25 yafl›n› bitiren evlen-memifl k›z çocuklar› ailelerinin sosyalgüvencesinden yararlanamayacak.

� Sevk zinciri zorunlu oldu. ‹fl kazas› meslekhastal›¤›, afet, savafl hali ve acil hallerd›fl›nda sevk zincirine uyulmamas› durumun-da SGK sa¤l›k hizmeti bedelinin tamam›n›de¤il %50’sini ödeyecek.

*Yukar›daki bilgiler sosyal güvenlik uzman›Ali Tezel ve Türk Tabipleri Birli¤i’nin verdi¤ibilgilerden yararlan›larak haz›rlanm›flt›r.

Page 8: Halkın Sesi 116

EMEKHalk›n Sesi

81 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Halk›n SesiSSaahhiibbii vvee SSoorruummlluu YYaazz›› ‹‹flfllleerrii MMüüddüürrüü

Ali Ergin DemirhanTTeelleeffoonn // FFaakkss

0212 245 90 37AAddrreess Tomtom Mahallesi Örtmealt› Sokak No: 6/3

BEYO⁄LU/‹STANBULBBaass››lldd››¤¤›› YYeerr

Taflbask› Matbaac›l›k Yay. ve Amb. San. Tic. Ltd. fiti. Bask› TesisleriKocaeli /‹ZM‹T (0262 335 45 29)

[email protected] günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

E lif Aybac’ın işe iademücadelesi sürüyor.Beyninde tümör olan ve

uzun süre tedavi görmesi gerekenElif öğretmene devlet gerekensüreyi tanımadı. Nisan ayındageçirdiği rahatsızlıktan dolayıtedavi için rapor alan Elif öğret-men, rapor süresi 30 günü geçtiğiiçin işten atıldı. Çünkü Elif öğret-men 657 Sayılı Devlet MemurluğuKanunu’nunda yer alan 4/B mad-desine göre çalışıyordu. 657 Sayılıkanun, kadrolu devletmemurlarına 6 aya kadar izin süre-si tanırken sözleşmeli öğretmenleriçin bu süre 30 gün.

İstanbul’un Sultangazi ilçesindebulunan Melahat Öztoprakİlköğretim Okulu’nda üç yıldırçalışan ve nisan ayında iştençıkarılan Elif öğretmeninyaşadıkları, sözleşmeliçalıştırmanın, eğitimin ve sağlığınpiyasalaştırılmasının yarattığıyıkımı gözler önüne seriyor.

2010 başında yüz felci geçirme-siyle başlayan rahatsızlığı sebebiylehastane hastane dolaşan Eliföğretmene ilk olarak orta kulakiltihabı teşhisi kondu. Rahatsızlığıgeçmeyince migrenden şüphelenil-di. Teşhislerin ardından MR’ı çeki-len Elif öğretmenin beynindetümör olduğu saptandıktan sonratedaviye geçildi. Tedavininardından okuluna geri dönen Eliföğretmen işten çıkarıldığınıöğrendi. Çıkarılma gerekçesiolarak izin süresi olan 30 günüaşması gösterildi.

Nisan ayında işsiz kalan ElifAybac’ın bir süre sonra da sigortasıson buldu. Tazminat da alamayanElif öğretmen işsiz ve sigortasızkaldığı için günlük yaşantısınıborçlanarak sürdürdü. Birkaç aysonra Elif öğretmenin beynindekitümörün alındığı yerde ödem tespitedildi. Sigortası da biten Elif öğret-men artık tedavisini de sürdüremez

hale gelmişti. Bu süreçte Elif öğret-men evlendi ve tedavisini eşininBağ-Kur’undan karşılamayabaşladı. Yalova’da bulunan ElifAybac bir yandan hukuki mücade-lesini sürdürürken bir yandan dafizik tedavi görüyor. Okulundakiöğretmenlerin baskıdan dolayı ken-disine destek olmaktan kaçındığınısöyleyen Aybac, ders verdiği öğren-cilerinin kendisini hemen hemenhergün ziyaret ettiğini söylüyor.

‘4/B KALDIRILMALI’Halkın Sesi’ne konuşan Elif

Aybac, yaşadığı süreci şu sözlerleanlatıyor: “3 yıl emek verdim o

okula ben, ücretsiz kurslara gittimama sözleşmeli çalıştığım ve sağlıksorunları yaşadığım için iştenatıldım.”

Elif Aybac, hastalığı ile ilgiliraporun, Milli Eğitim’e gönderil-meden kaymakamlığagönderildiğini ve kaymakamın dakonu hakkında bilgisi olmadığınısöyledi. Elif öğretmen iştenatıldıktan sonra, Eğitim-Senaracılığıyla işe iade davası açtığınıve davanın sürdüğünü ifade etti.Aybaç son olarak kendi gibiçalıştırılan onbinlerce kamuemekçisinin bulunduğunu ve4/b’nin kaldırılması gerektiğini

söyledi.Halkın Sesi’ne konuşan İstanbul

Eğitim-Sen 4 No’lu Şube BaşkanıMehmet Sarı, Elif öğretmeninkinebenzer sıkıntıyla ilgili daha önceaçılan ve kazanılan davalarınolduğunu belirtti. Sarı, öncedenkazanılan davaların şahsi olduğuiçin emsal teşkil etmeyeceği cevabı-nı aldıktan sonra Danıştay’a baş-vurduklarını ve dava sürecinin de-vam ettiğini belirtti. Sarı, Elif öğ-retmenin başına gelenin eğitimemekçilerinin güvencesizleştirilme-sinin sonuçlarından biri olduğunusöyledi ve konunun tüm kamu çalı-şanlarını ilgilendirdiğini ifade etti.

Son dönem sol-sosyal demokrat çevreleri saran“ulusalcılık hastalığı” düne kadar politik olaylara

olabildiğince sınıfsal bakmaya çalışan çevreleri tamanlamıyla akıl tutulmasına uğratmış görünüyor.

CNN Türk kanalında Tophane’de yaşanansaldırıyı konuşmak için bir araya getirilen kişilerdenbiri olan Bedri Baykam, bu olayın Sivas’ın devamıolduğunu söyleyince, karşısında oturan türbanlıkadın gazeteci bu olayın Sivas olayına ben-zetilmemesi gerektiğini, Sivas’ın daha kapsamlı birplanın parçası olarak derin devlet tarafından tez-gahlandığını söylemek zorunda kaldı. Bununkarşısında Bedri Baykam ne dese beğenirsiniz: “Neyani oraya binlerce insanı ordu mu getirdi” vb.şeklinde saçmalamaya devam etti.

AKP’ye olan düşmanlığın gözleri kör edecekkadar bir saplantıya dönüşmesi“ne olursa olsun orduya lafsöyletmem” inadına dönüşmüşve bizi daha düne kadar birlikteyan yana oturduğumuz pekçok demokrat-çağdaş insanlaartık herhangi bir konuyukonuşamaz hale getirmiştir.

Oysa Sivas olayı olduğundabunun derin devlet tarafındanorganize edilen ve tıpkıMaraş’ta, Çorum’da olduğugibi dinsel söylemlerle gerici-muhafazakar kitlelerinkullanıldığı bir provokasyonolduğunu o kadar çokkonuşmuştuk ki… Kuşkusuz

Sivas katliamı gericiliğin ne kadar insanlık dışı birsaldırganlığa dönüşebileceğinin çok somut birgöstergesiydi. Ancak yine çok iyi biliyoruz ki eğerbu katliam devlet tarafından organize edilmeseydi,orada toplanan kitlenin dağıtılması güvenlik kuvvet-leri için çocuk oyunu olurdu.

Ancak “ulusalcı akıl tutulması” ne Sivaskatliamını ne Eşref Bitlis’in öldürülmesini ne dederin devletin organize ettiği başka bir cinayeti aslagörmek istemiyor. Zira AKP’nin ele geçirmeyeçalıştığı geleneksel devlet mekanizmasının her birsantimetrekaresine sahip çıkmayı “ulusalcılık”olarak görüyorlar. Ve üstelik ordu yönetiminin bukadar teslim olduğu, bu kadar çaresizleştiği ve“güvenilmezliği”nin ayyuka çıktığı bir dönemde…

Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte sosyal demokratsiyasetteki emek eksenli yönelimin sosyal demokratkitledeki bu “ulusalcı” sapmayı tedavi edip ede-meyeceğini göreceğiz. Habur Sınır Kapısı’ndangelen Barış Grubu’nun Kürtler tarafından gösteriler-le karşılanması sonrasında MHP’lilerden bile dahakeskin bir milliyetçi tepki gösteren sosyal demokrat-ların içine düştükleri bu milliyetçi cendereden nasılçıkacakları sorunu sosyalist solun da fazlasıylaönem vermesi gereken bir konudur.

Zira başta da söylediğimiz gibi çevremizde eski-den pek çok konuda fikir birliği sağladığımızdemokrat-laik insanlarla artık iki kelimeden sonrabir şey konuşamaz hale gelmiş durumdayız. Bütünkötülüklerin AKP ile başlayıp AKP ile bittiği teker-lemesini söylemekten, duymaktan büyük bir hazaldıkları gibi başka hiçbir siyasi aktörün de bukötülüklerde payı olabileceğini duymak bile istemi-yorlar.

Sosyal demokrat kitlenin “Ulusalcı” söylemlerdenbiraz daha sınıfsal söylemlere yönelmesi beklenenbir dönemde, bu kitleyle ortak hareket alanlarıoluşturmanın önemini görmek gerekiyor. Ziraönümüzdeki dönemde bir taraftan AKP’nin giderekgerici-liberal saldırı dozunu arttırması beklenirkendiğer taraftan da işçi ve emekçi kitlelerde, kırsalnüfusta yaşanan kayıpların şu veya bu şekildesosyal bir tepkiye dönüşmesi muhtemeldir. Böylesibir dönemde hem AKP’nin saldırganlığına diren-mek hem de neo liberalizme karşı bir muhalefetörgütleyebilmeyi aynı zamanda solun birliktebüyüyebileceği bir zemin olarak örmeyi başara-bilmek gerekiyor. Bunun sağlanması için “ulusalcı”akıl tutulmasının çözülmesi kadar sosyalist solun dasosyal demokratlara karşı oluşturdukları ezber-lerinden kurtulması gerektiğini görmek çok önemliolsa gerek…

‘‘UUlluussaallcc››’’ aakk››ll ttuuttuullmmaass››

TufanSertlek

Dev Sağlık-İşGenel Sekreteri

Tekel işçilerine ödenenişkaybı tazminatının süresi 1

Ekim itibariyle doluyor. TekGıda-İş yönetim kurulu veTekel işçileri ise 4/C ile ilgiliAnayasa Mahkemesi’ninvereceği kararı bekliyor. 4/C’yeilişkin karar bu statüdeçalıştırılan 100 binin üzerindeçalışanı da ilglendiriyor.

Tekel işçileri, mevcutyasalara göre olası bir 4/C iptalikararında, kararın kendilerinikapsamaması sebebiyle mağdurolmamak adına 4/C’ye geçmekzorunda kaldı. 4/C’nin iptalolması durumunda, Tekelişçileri değişik kamukurumlarına özlük haklarıylabirlikte atanacaklar; iptal olma-ması durumunda ise şimdiçalıştıkları kurumlardaçalışmaya devam edecekler.

Halkın Sesi, Tek Gıda-İşGenel Sekreteri Mecit Amaç veTürkiye’nin dört bir yanındakiTekel işçileriyle görüştü. Amaç,AKP’li yöneticilerin Tekelişçisinin ismine bile tahammülüolmadığını belirtti ve referan-dum sonrasında oluşan ortamiçin “endişe verici” dedi. Amaç,buna rağmen 4/C’nin iptaledileceğine inandıklarınıbelirtti. Batman’daki Tekelişçileri, AKP’nin emeğe yönelik

saldırılarının önü kesilmezsetüm emekçilerin olumsuz etki-leneceğini belirtiyor. İşçiler, 4/Ciptal olmazsa tüm emekbileşenlerinin birlikte mücadeleetmesi gerektiğini söylüyor.Tokatlı Tekel işçisi Ahmet,4/C’lilerin büyük kısmının işleri-ne devam edemediğni söylüyorve rakamlarla durumu ortayakoyuyor: “Şu ana kadar 69.8004/C’liden 58 bini işlerine devametmiyor.”

Tüm işçiler, özlük haklarınıtehlikeye atacak bir kararınçıkması durumunda Ankara

yollarının gözükeceğinidüşünüyorlar. Direniş sürecindeemekliliği gelen işçiler de herhangi bir mücadele durumundaarkadaşlarının yanında olacak-larını belirtiyor.

Tekel işçileri farklı yerlerdeolsalar da aynı şekilde düşünüphareket ederken polis dehazırlığını yapıyor. Tek Gıda-İşGenel Başkanı MustafaTürkel’in anayasa mahkemesin-den randevu istediği 20Eylül’den itibaren Ankara’dakiTürk-İş binası önünde polislerbeklemeye başladı.

Türk Mimar ve Mühendis OdalarıBirliği (TMMOB) Olağanüstü

Genel Kurulu 24-25 Eylül tarihleriarasında Ankara Kocatepe KültürMerkezi’nde gerçekleştirildi.Olağanüstü genel kurula 1.762 dele-genin 724’ü katıldı. Olağanüstü genelkurul kararı, 41. Genel Kurul’da kararönergelerinin görüşülememesi sebe-biyle alınmıştı.

Altı Oda başkanının ‘uygun’gördüğü ve revize ederek ‘uygun’ halegetirdiği ve olağanüstü genel kurulasunduğu kurultay kararları dışındakurultayda karar haline dönüşmüşhiçbir önerge kabul edilmedi. Kararönergeleri ağırlıklı olarak geçendönem gerçekleştirilen Ücretli İşsizMühendis Mimar Şehir Plancıları(MMŞP) Kurultayı ve Kadın MMŞPKurultayı’nda alınan kararlardanoluşmuştu. İki kurultayda da alınankararların ana eksenini güvencesizliğeve cinsiyetçiliğe karşı mücadele çizgisioluşturmuştu. Güvencesiz çalışanMMŞP’lerin ve kurultaylarındaaldıkları kararlar oy çokluğuyla red-dedildi. Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’nın iş sağlığı ve güvenliğiolarak kullandığı kavramın TMMOBmetinlerinde ‘işçi sağlığı ve iş

güvenliği’ olarak değiştirilmesikonusunda yapılan öneri, delegeleresöz hakkı verilmeden yapılan oylamasonucunda gündemden çıkarıldı.Gündemden çıkarma önerisi eskiMakine Mühendisleri Odası (MMO)Yönetim Kurulu Başkanı EminKoramaz’dan, “Zaten geçen sene buöneri kabul edilip karar halinegelmişti” gerekçesiyle geldi. MMO,geçen sene alınan kararın ardından “İşSağlığı ve Güvenliği Kongresi” düzen-lemişti.

Olağanüstü genel kuruldaTMMOB’nin su hakkı mücadelesiiçinde yer alması önemli bir adımoldu. ‘Barajlara ilişkin ÇEDmevzuatına uygunluğu değerlendire-cek mekanizmalarda gözlemci bulun-durmak için çalışmalar yapma’ önerisioy birliği ile kabul edilirken, HES’lerekarşı bölge halkıyla birlikte çalışmagrupları oluşturulması da oybirliği ilekabul edildi. Oybirliği ile kabul edilenbir diğer karar da engelli mühendis-lerin sorunlarının ve çözüm yollarınıntartışılacağı bir kurultay örgütlemekararı oldu. Nükleer santral yapımınakarşı mücadeleye “devam” denirken,bu başlıkla bir kurultay düzenlenmesikararı alındı.

Türkiye’de sözleflmeli çal›flt›r›lan 70 binö¤retmenin yan› s›ra, kendi alan›nda mesleksahibi olamayan üniversite mezunlar› da ücretliö¤retmenlik yapmak zorunda kal›yor.Türkiye’de 160 bin civar›nda ücretli ö¤retmenvar. Sözleflmeli ve ücretli ö¤retmenlerin varl›¤›,milli e¤itim müdürleri taraf›ndan f›rsata çevrili-yor. Ö¤retmen adaylar› birbirlerine düflürülme-ye çal›fl›l›yor, tehdit ediliyor.

Bu durumun bir örne¤i 17 Eylül günü ‹stan-bul Sancaktepe’de yafland›. Atama yerleriniö¤renmek için Sancaktepe Milli E¤itim

Müdürlü¤ü’ne giden ö¤retmen adaylar›, liste-lerde e¤itim fakültesi mezunlar› yerine kamuyönetimi, iktisat, iflletme gibi bölümlerdenmezun olanlar›n görevlendirildi¤ini gördü.Bunun üzerine ‹lçe Milli E¤itim Müdürü ilegörüflmek isteyen ö¤retmenler, uzun süreçeflitli bahanelerle bekletildi. Israr sonucumüdür ile görüflebilen ö¤retmen adaylar›,atama kriterlerini sordu.

Sancaktepe ‹lçe Milli E¤itim Müdürü ‹smailGürp›nar ö¤retmenlerin sorusuna flu yan›t›verdi: “Sen sosyal bilgiler mezunuysan ben seni

nas›l s›n›f ö¤retmeni yapay›m. ‹flletme mezunusenden daha iyi s›n›f ö¤retmenli¤i yapabilir.”

‘ÖĞRETMENİN BİLMESİ GEREKMİYOR’Gürp›nar, bilgi edinme hakk›n› kullan›p bafl

vuru dilekçelerini görmek isteyen ö¤retmenadaylar›na da flu yan›t› verdi: “Siz böyle hareketederseniz nas›l ö¤retmenlik yapacaks›n›z?”Yap›lan araflt›rman›n ard›ndan baflvurudilekçeleri bulunamad›. Dilekçelere ulafl›lama-mas› atamalar›n usülsüz flekilde yap›ld›¤›kanaati uyand›rd›.

Tekel işçisinin kulağıyargıda gözü Ankara’da

Madenlerde ölüm kol geziyor

Öğretmenler karşı karşıya

Suçu, sözleşmeli olmakedavi süresi 30 günü geçtiği için işten çıkarılanElif öğretmenin yaşadıkları sözleşmeliçalıştırmanın sıkıntılarını gözler önüne seriyorT

Eğitim-Sen İstanbul Şube-leri 2010-2011 eğitim ve

öğretim yılı açılışı öncesinde,eğitim alanındaki sorunlarınçözülmesi talebiyle İl MilliEğitim Müdürlüğüne yürüdü.Milli Eğitim Müdürlüğüönündeki açıklamayı İstanbulEğitim-Sen 7 No’lu Şube Baş-kanı Azim Şamiloğlu yaptı.Şamiloğlu, AKP’nin uyguladı-ğı neoliberal politikalar sonu-cunda eğitimin bir hak ol-maktan çıktığına işaret etti.KPSS’de ortaya çıkan kopyarezaletine ve atama yapılma-masına dikkat çeken Şamiloğ-lu, Türkiye’de 160 bin ücretli,70 bin sözleşmeli öğretmenolduğunu ve 300 binin üzerin-de öğretmen adayının atamabeklediğini ifade etti. Açıkla-manın ardından bir konuşmayapan Eğitim-Sen Genel Sek-reteri Mehmet Bozgeyik,anadilde eğitim talebini yine-lerken zorunlu din derslerininkaldırılması gerektiğini belirt-ti.

Güvencesiz öğretmenler-den Erdoğan Demir ise Kar-tal Milli Eğitim Müdürlü-ğü’nün öğretmenlere okulokul dolaşıp iş aramalarınısöylediğini hatırlatarak, gü-vencesiz öğretmenler komis-yonu olarak bu uygulamalarakarşı mücadele edeceklerinisöyledi. Eylemde son olarakOğuz Yüzgeç adlı bir lise öğ-rencisi konuşma yaptı ve lise-lerde demokratik ve parasızeğitim mücadelesinde öğret-menleriyle omuz omuza ol-duklarını belirtti.

Sorunlaraçıldı

TMMOB’de olağanhal devam ediyor

TMMOB Genel Kurulu’nda bol bol kurultay yapmakararı alındı ancak önceden karar alınarakgerçekleştirilen kurultayların sonuçları kabul edilmedi

Maden ocakları can almaya devam ediyor. 21Eylül’de Balıkesir Kepsut’taki Enerji

Madencilik’e ait kömür madeninde göçük sonucuYılmaz Çınar (25) ve Ramazan Aydoğdu (25) olayyerinde hayatlarını kaybetti, bir işçi de yaralandı.Zonguldak'ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)Karadon Müessese Müdürlüğü Gelik İşletmesi'nebağlı ocakta 28 Eylül günü 5 dakika arayla mey-dana gelen iki göçük sonucu işçilerden CevatKaragöz hayatını kaybederken Erhan Gegekçikyaralandı. Kazadan bir gün sonra yine Gelik’teözel bir madende Hüseyin Yavuz (29) ve RamazanDönmez (35) tavan çökmesi sonucu kömüryığınının altında kaldı. Hüseyin Yavuz hayatınıkaybederken Ramazan Dönmez kurtarıldı.

Page 9: Halkın Sesi 116

EMEK 9

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 18Eylül günü bir açıklama yayımla-yarak yıl sonuna kadar et itha-

latına izin verdi. Hükümet, 4 Mayıs2010’da ‘bir sefercik hayvan ithalatıyapıp et fiyatlarını ucuzlatacağız’ diye-rek son 4 ayda Et ve Balık Kurumuaracılığı ile 7 ihale yaptı. Bugüne kadar38 bin baş kasaplık canlı sığır ülkeyegirdi, daha fazlası da girmeye devamedecek.

Hükümet, hayvan ve et ithali icraat-larına “et fiyatlarını ucuzlatma”gerekçesiyle nisan ayında Et ve BalıkKurumu’na hayvan ithalatı yetkisi vere-rek başladı. Hükümet, üreticilerdenyükselen tepkileri ‘Bir sefere mahsus’hayvan ithalatı yapılacağını ve et itha-latının söz konusu olmadığını duyu-rarak hafifletti. Hayvan ithalatınıngerçekleştiği mayıs ve haziran aylarıboyunca, küçük üreticiler ilerleyengünlerde et fiyatlarının ucuzlayacağıdüşüncesiyle elindeki hayvanları sat-maya başladı. Et fiyatları ucuzlamadı,aksine giderek pahalılaştı. İthalatserüveni başlarında Tarım ve KöyişleriBakanı Mehdi Eker ‘Birileri spekülas-yon yapıyor’ diyerek et fiyatlarınınspekülesyon sebebiyle pahalı olduğunusöylemişti. Temmuzun 17’sinde, bir kezdaha et fiyatlarını ucuzlatma gerekçe-siyle bu sefer tüm özel kişi ve kurum-lara hayvan ithalatı yetkisi verildi.Bakanlık, Kurban Bayramı’nınyaklaşması gerekçesiyle 14 Eylül’dehayvan ithalatı iznini genişlettiğiniaçıkladı.

TOPBAŞ’TAN HALK ETHükümet 6 aydır eti ucuzlata-

mazken İstanbul Büyükşehir BelediyeBaşkanı Kadir Topbaş ‘Halk-et’ uygu-lamasını tartışmaya açarak İstanbullu-ları ucuz ve sağlıklı ete kavuşturmayaçalıştıklarını iddia etti. Konuyla ilgiliprojenin tamamlandığını belirtenTopbaş, semt kasaplarını sisteme dahil

etmenin yollarını aradıklarını belirtti.

ET İTHALATI ÇÖZÜM DEĞİLÇiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah

Aysu, et ithalatı üzerine Halkın Sesi’nedeğerlendirmelerde bulundu.“Yemciler fiyat arttırdı. SEK süt alımfiyatlarını azalttı, böylece et fiyatlarıarttı” diyen Aysu, et ithalatının hay-vancılığı tamamen bitireceğini söyledi.Tarım Bakanlığı’nın et fiyatlarınıindirmek için ortaya attığı et ithalatıseçeneğini “günübirlik bir çözüm”

olarak değerlendiren Aysu, sorununyapısal olduğuna dikkat çekti.

Hükümetin haziran ayında “Hayvanve bitki sağlığı” başlıklı AB kriterine“Et alım garantisi” karşılığında imzaattığını belirten Aysu, Avrupa’da et vesüt bakımından üretim fazlasıolduğunu söyledi. Avrupa’da tonlarcaetin depolarda beklemesini, ‘etbuzulları’ olarak tarif eden Aysu, aynışekilde Avrupa’da süt fiyatlarınındüşmemesi için tonlarca sütünnehirlere döküldüğünün de altını çizdi.

“İthal et, kısa bir süre sonra ithalatçışirketlerin Türkiye’deki et vehayvancılık piyasasını belirlemesinisağlayacak” diyen Aysu, Türkiye’dekibüyük şirketlerin ithalatçılarla rekabetedecek güçlerinin olmadığını da söyle-di.

Aysu, 1980’de 44 milyon nüfusuolan Türkiye’de küçük ve büyükbaşhayvan sayısının 80 milyon civarındaolduğunu belirtti. 2010’da Türkiyenüfusunun 73 milyona ulaştığını; ancakküçük ve büyük baş hayvan sayısının 37

milyona gerilediğini belirten Aysu,Türkiye’nin 1980’de et konusundakendine yeter bir ülke iken 2010’dakendi et ihtiyacını karşılayamaz halegeldiğini söyledi.

Aysu et ithalatına giden sürecin1980 sonrasında bir Turgut Özaloperasyonuyla başladığını ifade etti.1980 öncesinde “Hayvancılık Bakanlığıkurma” tartışmalarının olduğunusöyleyen Abdullah Aysu, Özal’ın1983’te Veteriner SağlıkMüdürlükleri’ni kaldırarak icraatlarınabaşladığını belirtti. Böylece, etsağlığının kamudan alınıp özel sektöreemanet edildiğini belirten Aysu, zamaniçinde Et Balık Kurumu (EBK) YemSanayi ve Süt Endüstrisi Kurumu’nun(SEK) özelleştirilmesiyle hayvancılıksektörünün batağa girdiğini belirtti.Aysu, Özal’ın SEK, EBK gibi kurum-ları özelleştirme dışında çiftçi örgütleri-ne devretme seçeneğinin olduğunuancak o dönemin yasalarında da geçenbu seçeneği kullanmadığını sözlerineekledi.

İTHALAT TARIMI BİTİRİYORTarım, tanımı gereği hayvansal ve

bitkisel üretimi kapsıyor. Hayvancılığınbitmesi, bitkisel üretimi doğrudan etki-leyen organik gübre ihtiyacını daartırıyor. Organik gübre yerinekimyasal gübre kullanılması toprağınverimliliğini azaltıp ilaç ihtiyacı ortayaçıkarıyor. Tüm bu ihtiyaçlar ise dünya-da sayıları 10’u geçmeyen Cargill gibibüyük tekeller tarafından üretiliyor.

YAPISAL DEĞİŞİKLİK ŞART“Hükümet yapısal değişiklikler

ortaya koymadığı sürece ithalatlar, etfiyatlarının ithalatçı şirketler tarafındanbelirlenmesine kadar gidecektir” diyenAysu, çözümün EBK, SEK gibi kurum-ların güçlendirilip, hayvancılığın devlettarafından teşvik edilmesindeolduğunu söyledi.

Et ithalatı kararının alınmasıylabirlikte etlerin sağlıklı olup

olmayacağı tartışmaları da başladı.Burger King’deki etlerin bakteriliolduğunun ortaya çıkmasıylabaşlayan süreç, ithalatın yanı sırahalk sağlığının ne düzeyde önem-sendiğini gözler önüne serdi.

20 Eylül’de ‘Bakterili et’ haber-leri medyada yer almaya başladı.Burger King’deki etlerin bakteriliçıkmasıyla başlayan süreçte, 12 tonetin Bursa’daki bir kangal köpekçiftliğinde köpeklere yedirildiğiortaya çıktı. Olayda, bir apartmanaltında bulunan Zeybek Katı AtıkMerkezi’nden, Koç Grubu’na aitMaret’e, uluslararası fast food fir-ması Burger King’den Gebzemerkezli gıda tedarikçisi Fastadşirketine kadar birçok şirketin adıgeçti.

Gıda tedarikçisi Fastad şirketininiddialarına göre, şirketin Erzurumkökenli TT (Trust and Trade)şirketinden aldığı etler bakteriliçıktı. TT şirketi de bakterili etlerigeri istedi; ancak Koç-Maret gibibirçok şirketten et alan ve BurgerKing’e et sağlayan Fastad, etleriZeybek Katı Atık Merkezi’ne gön-derdiğini söyledi. Bunun üzerineTT, Zeybek Katı Atık Merkezi’ninverili adresine ulaştı. TT, karşısındaapartman altında bir büro buldu vebakterili etlerin Bursa’daki kangalköpek çiftliğine yollandığını veköpeklere yedirildiğini öğrendi. Busüreçte Koç-Maret’in etlerinde debakteri ortaya çıktı. Maret patronuÖmer Bozer “Biz etleri sağlıklı birşekilde Fastad’a ulaştırdık, gerisi biziilgilendirmez” dedi. Koç’un iddi-alarına göre kendi sağlıklı etleri bak-

terili etlerle aynı depoda bekletildiğiiçin bakterilendi. Bakterili etler 15Haziran’da kangal köpek çiftliğindeköpeklere yedirilmişti.

ZİNCİRİN TAMAMI SORUMLUOlayda, başta Fastad gıda tedarik

şirketi olmak üzere tedarik zin-cirinde bulunan Maret’ten, BurgerKing’e ve TT’ye kadar tüm gıdatedarik zincirinin suçu var. BurgerKing gibi perakendeciler müşteriylekarşılaşsa da gıda tedarik zincirindeyer alan tüm elemanlar ürünkalitesinden sorumludur.

İHBARCI BAKAN Bakteri skandalının ardından tüm

ülkenin bitkisel ve hayvansal gıdaüretimi sürecinin baş sorumlusuTarım ve Köyişleri Bakanı MehdiEker olaya müdahale etmek yerine

“Konu ile ilgili suç duyurusundabulundum” dedi.

HELAL PERDESİEt ithalatının ardından Türkiye,

başta Avrupa ülkeleri olmak üzerebirçok ülkede ‘uygun fiyatta et’ ara-maya başladı. Uygun fiyata et bulun-madan önce Tarım ve Köyişleri Ba-kanlığı, kesimlerin İslami usulleregöre veteriner kontrolünde yapılaca-ğını ve kimsenin endişelenmemesigerektiğini söyledi. “Kimse ilk etap-ta kendi sağlıklı etlerini ucuza sat-maz” diyen Abdullah Aysu, ithaledilecek etlerin ciddi bir sağlık tara-masından geçirilmesi gerektiğinisöyledi. Aysu, ‘Haram mı, helal mi’tartışmalarının ‘sağlıklı et’ konusu-nun üzerini örttüğünü belirtereketlerin normalden ucuza alınmasınınkaygı verici olduğunu ifade etti.

1 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010 Halk›n Sesi

Marmaray iflçileri 6 ay süren ifle iadedavalar›n› kazand›. ‹flverenin itiraz etti¤idava bir süre daha devam edecek.

Asr›n projesi olarak sunulan, ‹stanbulBo¤az›’n›n alt›ndan tüp geçitle tren yolu-nu Avrupa’dan Asya’ya ba¤layanMarmaray projesinde 3 y›l boyunca zamalmadan çal›flan arkeolojik kaz› iflçileri, 15Ocak günü patronun 1 liral›k zam teklifikarfl›s›nda isyan edip ifl b›rakm›fllard›. 16Ocak günü ifl b›rakan 80 iflçi ifltenat›ld›¤›n› ö¤rendi ve flantiye önünde iflegeri dönmek için direnifle geçti. ‹flçilerinmesai saatleri boyunca yapt›klar› direniflflantiye içinde de etkili olmufl, yemeklerindüzgün ç›kmas›n› ve sigorta primleriningünlük yat›r›lmas›n› sa¤lam›flt›.

Ulaflt›rma Bakanl›¤›, TBMM, ‹stanbulValili¤i, Gama ve Nurol fiirketleri ile buflirketlerin tafleronu Polat ‹nflaat dahilprojenin tüm muhataplar›na gidip hak-lar›n› arayan iflçiler, 4 fiubat günüflantiyeyi iflgal etmiflti. Sonras›nda Nurolve Gama inflaat›n patronu iflçilerlegörüflmüfltü. BDP Milletvekili SabahatTuncel’in de kat›ld›¤› görüflmelerde

patron, iflçileri 33 lira yevmiye ve sosyalhaklar›yla ifle almay› kabul etse dedireniflte geçen süreç boyunca oluflanzarar› tazminat olarak karfl›lamayayanaflmam›flt›. Patronun ‘sendikaolmas›n’ flart›na karfl›, Tekstil-Sen’deörgütlenen Marmaray iflçileri direnifllerinedevam etmifl ve ifle iade davas›açm›fllard›. ‹flçiler, nisan ay›nda da flantiyeönündeki direnifllerini sonland›r›p hukukimücadeleinin etkin takipçisi oldular.

Marmaray iflçileri kendi iflkollar›d›fl›ndaki Tekstil-Sen’in gayretleri sonucuörgütlü bir mücadele verdiler.

Marmaray direnifli, daha önce herhan-gi bir örgütlü mücadele deneyimiolmayan iflçilerin mücadeleci birsendikayla bulufltu¤unda zafereulaflabilece¤ini gösterdi. ‹flçiler direnifllerisürecinde Tekel ‹flçileri’nin Ankara’dakieylemine bir çad›r kurarak destekvermiflti.

Sermaye usulü bakterili helal et

Artık tümülke özelelektrikte

Elektrik dağıtım şirket-lerinin (EDAŞ)

özelleştirmelerinde sonayaklaşılıyor. Türkiye elek-trik tüketiminin yüzde20’sini oluşturan Toroslar,Akdeniz ve İstanbulAnadolu Yakası’ndakiözelleştirmelerle birlikte,Türkiye’deki tüm elektrikdağıtım şirketleri özelleşti-rilmiş olacak. Öte yandanBOTAŞ’ın elektrik üretensantrallara verdiğidoğalgaza zam yapmasıylaelektrik zammı hazırlığı dabaşladı. Elektrik zammıyladağıtım şirketlerine karsağlanması bekleniyor.

‘İşsizlikazalıyor’yalanı

DİSK’in yaptığı sonaraştırmaya göre işsiz-

likteki artış, hükümetin çiz-diği pembe tablonun tamtersi bir durum olduğunuortaya koydu. DİSK’inaraştırmasına göre işsizlikoranı yüzde 20’ye yükseldi.TÜİK’in yüzde 10,5 olarakaçıkladığı isşsizlik rakamı-nın eleştirildiği araştırma-da, işe başlamaya hazırolup iş aramayanlar dahiledildiğinde geniş tanımlı iş-sizlik oranı yüzde 16,4 olur-ken, eksik ve yetersiz istih-dam edilenlerle birlikte iş-sizlik oranının yüzde 20’yeyükseldiği vurgulandı.

Avrupa Birliği (AB) ileGüney Kore arasında 6

Ekim’de serbest ticaret an-laşması imzalanacak. Sözkonusu anlaşmayla birlikteGüney Kore ve AB ülkelerigümrük vergisi ödemedenmallarını ihraç edebilecek-ler. En güçlü sektörleritekstil ve otomotiv olanGüney Kore ile AB arasın-daki anlaşmanın, Türkiyeile AB arasında 1990’lardayapılan gümrük anlaşmala-rından sonra artan, baştatekstil alanı olmak üzere,neredeyse tüm sektörlerde-ki ticarete darbe vuracağıkonuşuluyor.

AB-G.Kore‘Gönülköprüsü’

Et gelecek tarım bitecek

Bir kereden bir şey olmaz denerek başlanan hayvanithalatı sayısı ‘bayram’ gibi gerekçelerle 7’yi buldu. Etfiyatları ucuzlamayınca hükümet hazır ete yöneldi

Marmaray: İşçi,sendika ve zafer

UPS işçilerinindirenişi sürüyor

Sendikal› olduklar› için ifltenç›kar›lan UPS iflçilerinin 3 May›s’ta‹stanbul bafllatt›¤› direnifl büyüyereksürüyor. ‹stanbul Mahmutbey’dekiambarlar›n önünde 41 iflçi ilebafllayan direnifl, ülke çap›ndayaratt›¤› kamuoyu deste¤inin yan›s›ra uluslararas› alanda da destekgörüyor.

Uluslararas› tafl›mac›l›k tekeliUPS’de iflten ç›kar›lan TürkiyeMotorlu Tafl›t ‹flçileri Sendikas›(TÜMT‹S) üyesi iflçiler için dünyan›ndört bir yan›nda dayan›flma eylemleridüzenlendi.

TÜMT‹S üyesi iflçiler, 15 EylülÇarflamba günü UPS Genel Merkeziönünde aileleriyle birlikte eylemdey-di. TÜMT‹S’in ba¤l› oldu¤uUluslararas› Tafl›mac›l›k ‹flçileriFederasyonu (ITF), Meksika’daki kon-gresinde ald›¤› kararla, 15 Eylül’üUPS iflçilerine destek amaçl› küreseleylem günü olarak ilan etmiflti.

Zeytinburnu’daki bas›n aç›kla-

mas›na iflçiler ve ailelerinin yan› s›raçeflitli sendikalardan iflçiler de kat›ld›.TÜMT‹S Genel Baflkan› Kenan Öztürkeylemde yapt›¤› konuflmada UPS’deiflten ç›kar›lan 160 iflçi ifle bafllayanave iflçilerin sendikal haklar› sa¤lananakadar mücadelenin sürece¤ini belirt-ti. Öztürk, tüm duyarl› kesimleri vedi¤er sendikalar› bu mücadeleyedestek vermeye ça¤›rd›. Türk-‹flÖrgütlenme Sekreteri Cemail Bak›nd›da iflverene sorunu çözmeleri içinça¤r› yaparak, UPS’de toplu iflsözleflmesinin imzalanaca¤›nainanc›n›n tam oldu¤unu ifade etti.

Bas›n aç›klamas›nda, 1 Eylül’deUPS Genel Merkezi önüne 40 tonkum y›¤arak yarat›c› bir eyleme imzaatan Hollanda SendikalarFederasyonu’ndan AleksandraChojecka da kat›ld›. Chojecka, UPSiflçilerinin yan›nda olmaktan gururduydu¤unu belirterek, tüm dünyan›nUPS iflçilerini destekledi¤ini dilegetirdi.

Page 10: Halkın Sesi 116

10Halk›n Sesi 1 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

KİBELE

İ tirazım var bu zalim kadere… İtirazım var bu son-suz kedere… Feleğin cilvesine… Hayatın sille-

sine… Dertlerin cümlesine… İtirazım var… Benhep yenilmeye mahkum muyum?.. Ben hep ezilm-eye mecbur muyum?.. İtirazım var bu yalan dolanaBenim şu dertlere ne borcum var ki… Tuttu yaka-mı bırakmıyor… Benim mutlulukla ne zorum varki… Bana cehennemi aratmıyor (Müslüm Gürses)

“Bir gün bir kitap okudum tüm hayatım değişti”diye başlar Yeni Hayat (Orhan Pamuk) kitabı… Evetkitaplar hayatımızı değiştirebilir. Feminizmle sağlıklıtanışmanın klasiklerinden olan “Kendine Ait Bir

Oda”dan sonra benceKimliksiz Kadınlar datartışmasız bir yere sahip. Buyazıda sizleri bu kitaplatanıştırma niyetindeyim. YazarBeverly Engel, kadın sorunları,cinsellik ve ilişkiler konusunda25 yıllık deneyime sahip ulus-lararası bir terapist. KimliksizKadınlar neden okunmalı:Birincisi kendi sağlığınız için,ikincisi kızınızın daha sağlıklıilişkiler yaşaması ve bitse desürse de ilişkilerini daha sağlıklıalgılaması için, üçüncüsü an-neniz için, dördüncüsütanıdığınız ve bir gün yardımını-

zı talep edebilecek olası tüm kadınlar için… Kitap üç ana bölümden oluşuyor. Birinci

bölümde kendini yitiren kadın olup olmadığınızı,kendini yitirmenin örtük ve açık emarelerini, kendiniyitirmenin biyolojik, kültürel psikolojik kökenlerini vekendini yitiren kadın yelpazesini anlatıyor.

Birinci bölümde, kadınların neden daha vermeeğiliminde, vazgeçen olma durumunda oldukları,toplumun bunu nasıl alkışladığı ve birçok sosyalsürecin içinde kadının ilişkide kimliksizleşmesininnasıl işlendiği anlatılıyor. Sosyal öğretilerin pekçoğunun kadını memnun eden, veren, kendiihtiyaçlarından vazgeçen olması üzerine inşa edildiğibunun tam aksine erkeğin ise istediğini alan,yaptıran, ne olursa olsun peşini bırakmayan, şartlarızorlayan karakter inşası üzerine yoğunlaştığı yazarınterapi örnekleri ile açıklanıyor. Kitapta öncelikle,kadınlar hangi süreçlerle kendilerini yitiriyora cevaparanıyor. Tipik yitiren kadının karakteristik özellik-lerinin altı çiziliyor.

Kitabın bir başka önemi ise yazar Engel’in terapiiçin gelen, ilişkide kendini yitirip çare arayankadınların ortak sorunlarını özetlemesidir. Sonuçolarak yazar; adı, mesleği, yaşı, deneyimi, gücü neolursa olsun her kadının ilişkide kendini yitirmetehlikesi ile karşı karşıya olduğu gerçeğini vurgula-maktadır. Bu bölümde özellikle ihanete uğramasınarağmen her erkeğin hemen hemen aynı olduğuvarsayımı ile susmayı mutluluk ve çözüm sanıpsonunda kendinden geriye kalan küçücük parçalarasığınan kadınların (Stephanie, Amber) hikayelerioldukça çarpıcı ve ders alınası. Tam burada önemlibir hatırlatma: bu kitap sizi yalnızlaştırıp karşınızdaki-ni suçlamak değil aksine ilişkinizi daha sağlıklı dahaolgun yaşamanız için yardımcı olmak üzere kalemealınmış bir eserdir. Eğer ilişkiniz sizi sağlıksız kılıyorve kimliksizleştirici bir hal almış ve dönüştürülmesiimkansız kemiklerden oluşuyorsa yalnızlığın dahasağlıklı olduğunu söyleyebilecek kadar da cesur veyoldaşlık edici bir kitap özelliğini taşıyor.

Kitabın birinci bölümün üçüncü kısmında isekadınların kendini yitirmesinin kültürel, biyolojik vepsikolojik izleri sürülüyor. Açılış cümlesinialıntılamanın fikir verici ve dikkate değer olduğunudüşünüyorum: “Kadınlara benlikleri pahasına diğerinsanları kucaklamaları öğretilir; erkeklere ise,çoğunlukla, diğerleri pahasına benliklerini koru-maları. Tüm bunları dengeye oturtmak çok zor….!”(H. Lerner)

Burada çarpıcı hususlardan birisi hemen herkadının kendini tamamlayacak bir eş/partnerararken nasıl olup da o erkeği bulur bulmaz onunher işini üstlenip onun hayatını tamamlama görevinikendiliğinden üstlendiği paradoksudur. Bu akılalmaz deneyim kadının önce hayat yükünüarttırmakta sonra kendine karşı özensizleştirip birsüre sonra aynı erkek tarafından bakımsızlıklasuçlanmakta ya da ihanete uğramasının yapıtaşlarını oluşturmaktadır.Yazar terapide tanıştığı bukadınların hayatlarının en temel yanlışlarının ilişkiyüzünden değişmeye başlamayı vefa ve kadınlıkvazifesi saymaları olarak belirtmektedir.

Sonuç olarak bu kitabın kadının sağlıksız ilişkileriçinde kendini yitip kaybolma durumundan, kendibaşına varolmayı becerme durumuna geçişisağlaması için okunmasını tavsiye ediyorum.Kitapta anlatılanların sadece okuyana faydasıolmayacağı bunun yanında yetiştirdiği kız çocuğuvasıtasıyla tüm topluma sağlıklı ilişkiler biçimindedöneceği kanaatindeyim. Sizlerin de o iyi-halkapısını hızla aralaması temennisi ile….

Kimliksiz Kadınlar: Orijinal Adı: Loving HimWithout Loosing You, Phoenix Yayınevi, 2002-Mart,Ankara

‘‹tiraz›m var’ diyenkad›nlar için...

EsmerayYo¤un

Sendika.OrgYazar›

N.Ç. davası olarak bili-nen davada mahkeme

kararını açıkladı. 2003yılında 12 yaşındakiN.Ç.’ye defalarca tecavüzeden 33 kişininyargılandığı davadatecavüzcülerden 28’i 8aydan 9 yıla kadar, N.Ç.’yipazarlayan 2 kadın ise 9yıl hapis cezasınaçarptırıldı. Mardin 1. AğırCeza Mahkemesi’ndegörülen davada 1 sanığındosyası akli dengesininyerinde olup olmadığıtespit edilmesi içinayrılırken, 4 sanık içinberaat kararı verildi.

7 YIL SONRA8 AYLIK CEZA

12 yaşında, aralarındadönemin KızıltepeKaymakamlığı Yazı İşleriMüdürü ve Mardin İlJandarmaKomutanlığı’nda görevliyüzbaşı ve birçok kamugörevlisinin olduğu 33 kişitarafından tecavüzeuğrayan N.Ç, ÇocukEsirgeme Kurumu’naalınmış, 2008 yılında 18yaşını doldurduğugerekçesi ile buradançıkarılmıştı. N.Ç. şimdi 19yaşında ve tecavüzcüleriaradan geçen zamankadar dahi ceza almadantutuklu kalacaklar. N.Ç.’yipazarlayan Emine Akyolve Türkan Temel’e verilen

9 yıllık cezalar ise altışaryıllık cezalarınınmağdurun 18 yaşındanküçük olması nedeniyleyüzde elli artırılmış hali.

CEZALAR CAYDIRICIDE⁄‹L

Yedi buçuk yılınardından kararınaçıklandığı duruşmadansonra açıklama yapanİnsan Hakları DerneğiGenel Başkan Yardımcısıve N.Ç.’nin vekili ReyhanYalçındağ çıkan kararınkendilerini memnun

etmediğinin ve bucezaların tecavüz suçu içinhiçbir caydırıcılığıolmadığının altını çizdi.Bu sebeple davayı temyizegötüreceklerini belirtenYalçındağ, kararın veril-mesi aşamasında ciddiindirimler uygulandığınıve 4 beraat kararıverildiğini vurguladı.

TECAVÜZ ‹NSANLIKSUÇUDUR

Yalçındağaçıklamasında şu sölereyer verdi: “Sizler de

yakından takip ediyor-sunuz. Gerçekten budosyanın toplumsal davaolduğunu, sonuçlarınınönemli olduğunu buradançıkacak kararların adilolup olmayışına göre sonderece önemli olduğunuher fırsatta belirttik. Birazönce karar verildi.Karardan çok da memnunolduğumu söyleyemem.Çünkü alıkoymak suçun-dan zaman aşımınauğratıldı dosya.

Oysa ki biz diyoruz kibir çocuk 15 yaşınınaltındaysa onun rızası sözkonusu olamaz, böyle biryönelim için. Irza geçmekanlamında da birçok sanıkbakımından ciddi indirim-lere gidildi. Bu da bizimmütalaaya karşıverdiğimiz beyanlarındışında bir karardı.Tecavüzün bir insanlıksuçu olduğunu bir kezdaha vurgulamak vehatırlatmak istiyorum. Bunedenle de mağdurunbütün insanlık ailesiolduğu için bizleringerçekten adalet duygusubiraz daha onaracak dahaadil bir karar çıkmasınıbekliyorduk. Maalesefolmadı. Biz temyizedeceğimize dair birdilekçe sunduk. Ayrıntılıtemyiz dilekçesini birhafta içerisinde basınaduyuracağız.”

Beklenen karar, umulmayan ceza

Türk Mühendis MimarOdaları Birliği (TMMOB)41. Olağanüstü Genel

Kurulu’nu 24-25 Eylül tarih-lerinde Ankara’da gerçekleştirdi.Genel kurulda yaşanantartışmalar, kadın mücadelesininemek hareketini tümleyenniteliğinin TMMOB tarafındanhenüz kavranamadığını gösterdi.

Yeni dönem yönetiminin belir-lendiği ve geçen mayıs sonundagerçekleşen olağan genel kurulda,örgütün politikası ve çalışmalarınailişkin karar önergeleriningörüşülememesi üzerine, butartışmalar olağanüstü genel kuru-la havale edilmişti. Ücretli ve İşsizMühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları (MMŞP) Kurultayı ileKadın MMŞP Kurultayı’ndaalınan kararlara ilişkin tartışmalar

olağanüstü genel kurula damgasınıvurdu. Erkek egemen bir çalışmaortamında eşitsizliğe maruz kalankadın mühendis, mimar ve şehirplancıları yaşadıkları özgün sorun-ları kendi örgütlerinin gündeminetaşımak isteyince burada da erkekegemenliğinin direnci ile karşılaştı.

Olağanüstü genel kurulda esasolarak TMMOB’deki kadın tem-siliyetinin önünü açmayı hedefle-yen kararlar ile kadın mühendis,mimar ve şehir plancılarınınçalışma ortamlarında yaşadıklarısorunlara karşı taleplerinüretilebileceği mekanizmalaradönük kararlardan oluşanönergelerin tamamı TMMOBiçerisinde ayrımcılığa ve bölünme-ye yol açacak kararlar olarakgörüldü. ‘Kadınlar Örgütlü,TMMOB Daha Güçlü’ sloganıylayürütülen TMMOB KadınKurultayı ve bu kurultayda

üretilen kararlar ‘TMMOB’dekadınların örgütlenmesininönünde hiçbir engel yok, bizlerzaten bunun önünü açançalışmalar yapıyoruz, buçalışmaları destekliyoruz’ şeklindetekrarlanan aleyhte konuşmalarlabirlikte usul ve erkan öğreten birtarz dışına çıkamadan bir bir red-dedildi. Böylece erkek egementoplumsal yaşamda ikincilpozisyonda kalan kadınlarıörgütlenme ve özyönetimkonusunda ileriye taşıyacak örgütmodelleri reddedildi.

Kadın çalışmalarının kendiözgünlüğü göz önünde bulunduru-larak önerilen TMMOB KadınÇalışma Grubu önergesi,TMMOB usullerine, tüzük veyönetmeliklerine aykırı olduğugerekçesiyle reddedildi.Tartışmaların en fazla yaşanacağıvarsayılan kadınlara TMMOB

kurullarında %35 kota uygulamasıile ilgili karar önergesi, lehtekonuşmaların bile dinlenmediğiuğultulu bir atmosferde reddedil-di. Erkek egemen iradeninkadınlarla ilgili önergelerintamamında belirleyici olması sebe-biyle kadın delegelerin büyük birkısmı salonu terk ederken, geridekalan kadın kurultayı önergelerineredeyse kadın delegelerolmadan görüşülmüş oldu.

Olağanüstü genel kurulda açığaçıkan bu tablo TMMOB’de ikitemel eksen (ücretli ve işsizmühendis, mimar, şehirplancılarının güvenli bir gelecekmücadelesi ile kadınmeslektaşların ayrıca cinsiyet-lerinden dolayı maruz kaldıklarıayrımcılığı ortadan kaldıracak birçalışma programı) etrafında şekil-lenen yenilenme talebine karşı birdirenç göstergesiydi. TMMOB’de

yönetim kademelerinde yer alanve delegasyonu da böylecebelirleyen egemen anlayışın kendivarlığını yine TMMOB’deki ‘den-geler’ vasıtasıyla koruyabildiğinigöz önünde bulundurduğumuzzaman, bu dengeleri bozacak her-hangi bir çalışmaya gösterilendirenç ‘anlaşılır’ oluyor.TMMOB’deki kadın çalışması,kadın hareketlerinin tamamındagörülen eşitlikçi, katılımcı vedemokratik örgütlenişiyle paralelbir çizgide seyrederken, git gidedaha anti demokratik uygula-maların tırmandığı, yönetim kuru-lundaki kişilerin çalışma program-larını belirler hale geldiğiTMMOB için tam bir tezatlıkoluşturuyor. Bu tezatlık daTMMOB’de kadınları ‘sahiplenen,koruyan, kollayan, öğretici’ birerkek egemen dil ilemeşrulaştırılmış oluyor.

PINAR HOCAO⁄ULLARI

Çözümden önce soruna ikna

Rize’nin Çaml›hemflin ilçesinde yap›lmak istenen HES (hidroelek-trik santral) Çevresel Etki De¤erlendirme toplant›s› kad›nlar›n direni-fline tak›ld›. Hemflinliler üzerine HES kurulmak istenen derelerineellerindeki odunlarla ve dere içindeki horonlar›yla karfl› durdular.

Çaml›hemflin’de Mars Enerji firmas› taraf›ndan kurulmak istenenregülatör ve hidroelektrik santralinin yap›m aflamalar›n›n zorunlubir dura¤› olan bilgilendirme toplant›s›nda halk, en önde de kad›n-lar, y›llard›r yaflad›klar› topraklara sahip ç›kt›lar ve toplant›n›nyap›lmas›na engel oldular. ÇED halk bilgilendirme toplant›s› halk›ntepkisi ve Hemflin Belediyesi’nin toplant› salonunun kullan›lmas›naizin vermemesi nedeniyle yap›lamad›. Firma temsilcileri ve ÇevreOrman Müdürlü¤ü temsilcileri bir kahvehanede tutanak düzenleyipHemflin’den ayr›lmak zorunda kald›lar.

Suyun ve derelerin yaflam kayna¤› oldu¤u ve hayat damarlar›n›nkesilmesine izin vermeyeceklerini söyleyen kad›nlar, HemflinDeresi’nin HES’lerle bo¤ulmak istenmesine izin vermeyeceklerinisöylediler. HES’lerin derelerin do¤al ak›fl›na müdahale ederek, suyunzenginleflmesine engel oldu¤unu, HES’lerin derelerin kurumas›naneden oldu¤unu bilen kad›nlar, susuzlu¤un ac›s›n› en çok çekenkesim olarak da direniflin en ön saf›nda yer ald›.

Hemflin’de de HES firmas›n›n karfl›s›na odunlar›yla ç›kan kad›nlar,“Buralar bizim y›llard›r yaflad›¤›m›z; dede, baba topraklar›m›z. Budere bize hayat veriyor. Hayat damar›m›z›n kesilmesine müsaadeetmeyece¤iz. Hemflin’in çöl olmas›na izin vermeyece¤iz. Biz buradabekliyoruz. Buradan ç›kamazlar. Yok etmek istedikleri ormanlar,onlar›n kaçmas›na engel olur” dediler. Ard›ndan “Dereler özgürdür,özgür akacak”, “HES’lere hay›r” sloganlar›yla dere içinde tulumlarlahoron teptiler.

Ormanlar tutarkaçamazlar

İzmir’de Ege Üniversitesi öğrencisiM.D, mart ayında bir alışveriş

merkezinin müşteri servisinde yanınaoturan emekli polis N.B.’nin elle tacizineuğradı. Genç kadının bağırarakyanındakilerden yardım istemesi üzerinetacizci Bornova Polis Merkezi’negötürüldü. Burada şikâyetçi olduğunubildiren kadına, görevli polis S.A,“Dervişin fikri ne ise zikri de odur.Şüpheli sizin yanınıza otururken sizin butür bir düşünceniz var mıydı? O saatteorada ne işiniz vardı” diye sordu.

Şikâyetini geri alması için kadına baskıuygulayan polis, “Senin de siciline buolay işler, adam özür diliyor,şikâyetinden vazgeç, şikayet mikayetyok” diyerek kadını susturmaya çalıştı.Bunun üzerine kadın, ayrıca polishakkında şikayette bulundu.

Polis S.A. hakkında İzmir 15. AsliyeCeza Mahkemesi’nde ‘görevi kötüye kul-lanmak’ suçundan 3 yıla kadar hapiscezası istemiyle açılan davanın ilkduruşması yapıldı. Polis tutuksuzyargılanmaya devam ediyor.

SUÇ, fi‹KAYET EDERSEN SUÇTürkiye’de cinsel taciz suçunun

soruşturulması ve kovuşturulmasınınmağdurun şikâyetine bağlı olmasınedeniyle, birçok taciz mağduru kadın,şikâyetinden vazgeçirilmeye çalışılarakveya korkutularak tacizcilerin yargılan-masının önü tıkanıyor.

Türk Ceza Kanunu 73/2’e göre cinseltaciz suçunun şikâyete tabi olmadığıdurumlar, yalnızca suçun nitelikliunsurlarının gerçekleştiği durumlarolarak belirtiliyor.

Polis tacizine meslektaştan destek

TMMOB’dakitartışmalar kadınmücadelesininemek hareketinitümleyen niteliğininhenüz anlaşılama-dığını gösteriyor

Cinsel taciz suçu-nun soruşturulması

şikayete bağlıolduğu için tacizcile-

rin yargılanmasınınönü tıkanıyor

Page 11: Halkın Sesi 116

YÜZ YÜZEHalk›n Sesi

111 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Fatmagül’ün suçu ne? dizisinin ekrana gelmesiberaberinde dizinin ana konusu olan tecavüzü de gün-deme getirdi. Televizyon ekranları, gazeteler “Fatmagül’enasıl tecavüz ettiler?”, “Hülya mı Beren mi tecavüzdedaha iyiydi?”, “Reyting rekorları kıran tecavüz sahnesiniizlemek için tıklayın” mahşetleriyle doldu taştı. Kadınayönelik en ağır cinsel şiddet / saldırı biçimi olan tecavüz,

medyanın şehvetli çığırtkanlığıyla milyonlara pazarlandı.Halkın Sesi bu vaka üzerine feminist gazeteci AyşeDüzkan’la görüştü. Tecavüz ve medyadaki cinsiyetçiliklebaşlayan sohbetimiz, kadına yönelik şidet sorunundanekranlardaki muhafazakarlaşmaya, farklı konulara uzandı.Düzkan muhafazakar kesimlerin tecavüz konusundaki iti-razlarının ‘sorunlu’ gerekçelerine dikkat çekti.

Seyirlik birvaka olarak

tecavüz

Fatmagül’ün suçu ne? adlı TVdizisinin gösterime girmesininardından, bilimum web sitesi,

televizyon ve gazetede tecavüz sahnesi-ni pazarlayan, onu okura, izleyiciyesunan çağrılar yer aldı. Söz konususahne “Nasıl tecavüze uğradı?”,“İzlenme rekorları kıran o sahne”gibi başlıklarla sunuldu. Peki, tecavüzne zaman seyirlik bir şey halinegeldi? Medyanın bu konudaki tutumuhakkında ne düşünüyorsunuz?

Tecavüz aslında hep seyirlik birşey. Çünkü cinsellikle bağlantılı birşiddet edimi ve cinsellikle bağlantılıher şey gibi ilgi çekiyor. JodieFoster'ın ünlü bir filmi vardır bukonuda. Onlarca erkek bir bardabir kadına tecavüz edilmesini izler,bir kısmı da katılır. Müdahale deetmezler.

Zaten tecavüzcü dediğin genel-likle bildiğin erkeklerden biri. Biraraştırma vardı ABD'de yapılmış.Erkeklere doğrudan 'tecavüz edermisiniz?' deniyor. Hepsi hayır diyor.Ama daha sonra adını koymadansorduklarında mesela 'Evinizekahve içmeye gelmiş bir kadınınsizinle ilişki kurmaya hazıroludğuna inanır mısınız? İtirazettiğinde bunun nazlanmakolduğunu düşünür müsünüz?' diye.Ezici bir çoğunluğu ‘evet’ diyor.Çünkü bunun tecavüz olduğununfarkında değiller.

Yani uzun lafın kısası, tecavüz,pek çok insanın gözünde herhangibir cinsel ilişkiden farklı değil.Yani, bakması ilginç ve tahrik edici.

Evet ama bu durumu ekrandagörmek, izlemek ya da izletmek,bunun normalleştirilmesine,olağanlaştırılmasına,yaygınlaştırılmasına hizmet etmiyormu? Yani sizin az önce söz ettiğiniz‘farkında olmama durumu’pekişmiyor mu?

Burada tecavüzün nasılaktarıldığı çok önemli. Çünküaslında yaşayan için bu bir cinselilişki değil, bir şiddet saldırısı.Fatmagül örneğinde olduğu gibi,tecavüzcülerin gözünden, çırpınanseksi bir kadın mı görüyoruz yoksakadının gözünden vahşi, zalimerkekler mi?

Aynı olayı farklı farklı yansıtmakmümkün. Bir de berbat bir esprivardır, “Tecavüz kaçınılmazsa zevkalmaya bak” diye. Bunun anlamıtecavüzle cinsel ilişkinin birbirinebenzer iki edim olması. Buradamesele şu. Bir kadın tecavüzeneden itiraz eder? Tecavüz bir tek-lif değil, bir saldırıdır. Bir kereburası muğlak. İkinci çok önemlinokta şu. Muhafazakar bakış, birkadının namusunu korumak içintecavüze itiraz ettiğini düşünüyor.Aynı sebeple, arzuladığı bir cinselilişkiye de itiraz edebilir. Yanimesele bedenin kullanım hakkıylailgili onlara göre. Oysa tecavüz birteklif değil, bir saldırı. Aradaki farkçok önemli. Dolayısıyla şöyle olu-yor; bir kadın aslında arzuladığı birşeye, namusu bozulmasın diye itirazediyor. Bu bakışla çekersen tecavüzsahnesini, o zaman arzuladığı haldeitiraz eden bir kadın gösterirsin.İstiyor ama namusunu korumak daistiyor. Öte yandan muhafazakarbakış bir kadının arzuları ola-bileceğini, arzuları, duyguları olanbir varlık olduğunu hesabakatmıyor.

Bu hatırlatma tecavüz sahnesinedeniyle galeyana gelenmuhafazakaların, yayınlarının iti-razlarının gerekçesini açıklıyor.

Onların itirazında bir başka şey devar. Hani RTÜK’ün de kriterleriarasındaki “Türk aile yapısınıaşındırmak” meselesi. Bu Türk aileyapısı dediğimiz şey, hem kavramınkendisi hem de toplumsal olarakvarlık biçimi, aslında kadınlaraçısından başka bir sorun alanı değilmi?

Tabii ki sorunlu. Tecavüz nasılki kadının bedensel bütünlüğüneyönelik bir saldırı, o da aslındakadının ruh bütünlüğüne bir saldırı.Onu çocuklarının ve erkeğininhizmetkarı olarak tanımlayan biranlayış.

Kaldı ki aile içi tecavüz çokyaygın Türkiye'de. Bu iki farklıdehşete işaret ediyor. Birincisiçocukların tacizine ve onlaratecavüz edilmesine. İkincisi ise şu:Bir kadın bir erkekle evlendiğindevermeyi taahhüt ettiği bazıhizmetler var. Bunların arasındacinsellik de yer alıyor. Yani koca nezaman istese kadın cinsel ilişkiyegirmeli. Eğer kadın itiraz ederseerkek tecavüz edebiliyor.

Yine aynı anlayış, kocan bu,onunla cinsel ilişkiye girersennamusuna halel gelmez, e daha ne?

O zaman tecavüzü sadece televiz-yon ekranında izlediğimizde iriteoluyoruz. Oysa gündelik yaşamdaoldukça yaygın bir sorun. Burada birikiyüzlülük yok mu? Diziyiyayınlayan açısından da itiraz edenaçısından da ikiyüzlü bir ahlakanlayışı...

Var tabii. Bütün tecavüzler illaki üstünü başını parçalayarakolmuyor tabii. Ama şu da var.Cinsel ahlak ikiyüzlülük üzerinekurulu genellikle. Şunu unutma-mak gerek. İnsanın cinsel arzularını

bilinçdışı yönlendiriyor. Bu, fikir-lerini değiştirmekle, ne bileyimkitap okumakla değişecek bir alandeğil. Cinsellikle ilgili görüntüler,imgeler bu alanda çok etkili.Tecavüzün nasıl gösterildiği, özel-likle erkek bilincini çok etkileye-biliyor. Erkekler bunu tahrik edicibulabiliyor. Tecavüz etmeyi yani.

'Ahlak' anlayışımızın sorunluolduğuna değinmiştiniz. Biraz dahaaçar mısınız?

Ahlakta iki sorun var. Birincisiikiyüzlü, ikincisi egemenlikilişkilerini yansıtıyor.

İki farklı egemenlik ilişkisiniyansıtıyor ahlak. Biri, daha azönemli olanı, kapitalizm. Para herşeyi, çok şeyi aklar. Bunu halletmekkolay, en azından aramızda.

Ama biz dediğimiz şey kadınlarve erkeklerden oluşuyor. Erkekegemenliğini aramızda nasılhalledeceğiz? Etrafımızdaki erkek-ler de, hem bilinçleri hem bilinçdı-şıları diğer erkeklerle aynı kay-naklardan beslenmiş insanlar. Bizde öyleyiz kadınlar olarak. Amaezilen olduğumuz için bu belirleyicideğil. O bilinç 'temizliği' kolaydeğil.

İşin içinden cinsiyetçi, erkek ege-men medya diyerek çıkmak da vardıama sorunun patriarkal kapitalizmleilişkisine geliyoruz bu noktada.Öyleyse medya sadece bunu yansıtanbir unsur, yani salt medya eleştirisi deçok anlamlı değil…

Ama medya eleştirisi çok önem-li. Çünkü medya milyonları etkili-yor. Bir sürü kadın o sahneye bakıp“Allahım ne şanslıyım, benimbaşıma gelmedi” diyor.

Medya eleştirisi önemli amayetersiz tabii ki. Aslında banasorarsanız şiddetle mücadele yeter-siz ve son yıllarda çok sıkışıldı bualana. Kadına yönelik şiddettekiartış bir gösterge. Tarihte şiddetçatışma anlarında yükselir. Başınıkaldıranın başı ezilir. Ve kadınlarözgürleşirken şiddet artar. Aynızamanda görünürlüğü de artar.

Bunun iki etkisi olur. Hemfarkındalık ve müdahale artar hemde gözdağı. Ekonomik krizlerdehep artıyor şiddet. Buna tecavüz dedahil. Güçsüzleşen emekçi erkek,hırsını egemenliğini kullanarakçıkartır. Kim onun egemen olduk-ları? Kürtler? Kadınlar?

Türlü benzerlik kuruluyor. Birazhoş giyinmiş kadınlar burjuvaziyleözdeşleştiriliyor. Halbuki tekstildeçalışan bir genç kadın da pekalagüzel giyinebiliyor. Ve o kadınlartacize, tecavüze layık görülebiliyor.

Bir duvar üstüne oturmuş işsiz,öfkeli gençler düşün. Önlerindengeçen ve annesine benzemeyen herkadına sebepsiz bir öfke duyabili-yor. Bir başka sahne. Adam işsiz,kadın evlere temizliğe gidiyor, evinişini de kadın yapıyor ve şiddetgörüyor. İnsanlar yoksullaştıkça,maddi sıkıntı çektikçe hoyratlaşır.Buna stres deniyor şimdilerde. Veşiddet artar. Kimse de kolay kolaykendinden güçlü olana yöneltmiyorşiddeti. Nerede o delikanlılık,herkes zayıf gördüğüne yükleniyor.Bunları sadece şiddetle mücadeleederek de halledemeyiz, sadecekrizle mücadele ederek de. O ege-menlik ilişkilerinin ortadan kalk-ması gerek. Sevdiği kadın özgürolan adam, patronuna da daharahat başkaldırır.

Kadına yönelik şiddetin ezilen cinssorunuyla sınıf sorununun iç içegeçtiği bir alan. Demek ki bu kadarparçalamamak lazım...

Parçalamak da gerek. İşinözünde bir şiddet edimi ve onunneden oluştuğu var. Krizler sadecearttırıyor bunu, vesile sağlıyor.

Tecavüz aslında hep seyirlik bir şey.Cinsellikle bağlantılı her şey gibi ilgiçekiyor. Ekranlardaki sorun biraz dabunun nasıl aktarıldığıyla ilgili

depsiz günahkar kadın da olacak. Oda lazım. Ama yerini bilecek. Yaptığınısavunmayacak. Örnek olmayacak.Şimdiki muhafazakar paradigma buE

‘Egemenlikilişkilerinin

ortadan kalkmasıgerek.

Sevdiği kadınözgür olan adam,

patronuna dadaha rahatbaşkaldırır.’

Muhafazakarlar bedenden “et” diye sözediyor genellikle. “Et görmek istemiyoruz”

falan... İslami muhafazakarları kastediyorum.Bu öylesine bir söz gibi görünüyor ama değil. Etyemekte tükettiğimiz bir şey. Bizim çıplak birbedende gördüğümüz şey ten. Duyuları olan veduyguları olan birine ait. Bu fark boşuna değil.

Osmanlı döneminde şeriatla yönetilmiş. Veiçki de hep içilmiş, fuhuş da varmış. Ama açık-tan yapılmazmış. İslam'da malum, bir günahınkonuşulması işlenmesi kadar kötü.

Yani 'edepsiz' günahkar kadın da olacak. Oda lazım. Ama yerini bilecek. Yaptığını savun-mayacak. Örnek olmayacak. Şimdiki paradigmabu. Bugünün muhafazakarları da kadınlar bubiçimde bölünsün istiyor. Her grup farklı biralanda erkeklere hizmet etsin. Evde, ailedemazbut kadınlar, sokakta ise iffetsizler. Bu ikigrup da birbirinden nefret etsin, evdekiler fahişe

olmadığına şükretsin. Şunun da altını çizmekgerek, bugünün muhafazakarlığı çok fazlaABD’nin yeni muhafazakarlığına benziyor,oradan besleniyor. Kürtaj karşıtlığından bekaretyüceltmelerine kadar büyük bir uyum var arada.Bu anlayışa göre namusunu korumak kadınınkendi vazifesi, tecavüze uğrayan kadın hemensorgulanır. Acaba ne yaptı da başına bu geldi?Ve bu arada ekran da acayip muhafazakarlaştı.On küsur sene önce İkinci Bahar'da yaşlı insan-lar aşık oluyor, evlenmeden çocuk doğuruluyor-du. Beş altı sene önce Bir İstanbul Masalı’ndamakul bir eşcinsel figürü vardı. Şimdi ise KurtlarVadisi var ve kızlar habire nişanlılarından tokatyiyor ekranda.

1990'ların başında Orhan Atasoy'un gemilerşarkısının klibinde bir travesti vardı. Şimdi öylebir klip çekilmez. Geçenlerde bir travestinin ol-duğu bir klip yasaklandı.

Yeni muhafazakarlığın iki tür kadını

E K R A N L A R D A K A D I N A Y Ö N E L ‹ K fi ‹ D D E T ‹ N G Ö S T E R D ‹ ⁄ ‹

İzletilen senin hikayendir

Kadınlardepresyonda

Bu toplum nasıl kadınlar görmek istiyorkarşısında. TV deki kadın temsillerine bakıncaya Bihter gibi şehvetli ve böylesi kötlükleri hakeden güzeller, ya saf-çocuk ve ellenmemeyi hakeden kadınlar, ya erkekleşmiş otorite-güç sahibihanım ağalar. Ortası yok mu bu imajların? Bukadar mı mutsuz izleyenler hayatlarındakikadınlardan, ya da kadınlar bu kadar mı mut-suz kendilerinden?

Ortası değil de, bunun dışında olan ancakkarikatürleştirilerek gösteriliyor. Feminist,entel, solcu kadın temsilini düşün. Çirkin,sorunlu, bir karikatür.

Ve evet kadınlar da mutsuz. Nevroz,depresyon neden bir kadın hastalığı? Erkekegemenliğinin en önemli sonuçlarından birikadın mutsuzluğudur ve ne yazık ki adı bileanılmaz.

Sonuçta bu toplumsal egemenlik biçimininbir psiko-sosyal sonucu oluyor...

Tabii ki ve bunlar daha çok emekçilerin ‘evkadını’ eşleri arasında yaygın. Bir pazardagündüz laf aç, çoğu kadın ya hap kullanıyor-dur ya 'kafa derisi acıyordur' (bir depresyonbelirtisi) ya da zaman zaman içi sıkılıyordur.

O zaman da hayallerindeki imaj ya da mutlukadın kendi hayatları dışındakiler oluyordur.Kendi sorunları gibi sorunları olmayan kadınlarbelki de. Bu da TV’deki kadın temsilleriniaçıklıyor. İmaj kutusu en revaçta imajlarıyansıtıyor...

Tabii. güzel, selülitsiz, parası olan, yakışıklıkocası olan kadınlar. Haklısın bu dizilerçocukluğumuzun masalları gibi. Gerçekolmayan, hayalini kurduğumuz şeyler.

Suçu önceBihter olmak

“Fatmagül’ün suçu önceki hayatındaBihter olması” esprisini duymuşsunuzdur...

İşin içine Bihter girince yine başka bir şeyolmuyor mu ama? Zengin feme fatal kadınimajından intikam mı alınıyor?

O zaman evet dediysen bunu hak ediyor-sun. Birine evet dediysen herkesle yapa-bilirsin. Yani zaten namussuzsun, öteki çocuk-ların suçu ne?

Ayşe Düzkan

Page 12: Halkın Sesi 116

DOSYAHalk›n Sesi

121 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

İnsanın gerçek yurdu dilidirAlbert Camus

Anadili kullanma hakkıtemel bir hak. Yüzyılın ilkyraısında ulusal kurtuluşhareketlerinin de etkisiyle ulus-lar arası alanda bu talebigücence altına alan bir diziyasal düzenleme yapıldı. İnsan-ların kendi anadilini kullanmasıbaşta Birleşmiş Milletler ÇocukHakları sözleşmesi, Kültürel veİkiz SözleşmelerindenEkonomik, Toplumsal veKültürel Haklar Sözleşmesiolmak üzere uluslararasıdüzenlemelerle güvence altınaalınmıştır. Çünkü dil bireyinçevresi ile iletişim kurduğutemel bir araçtır. Ondan ötedüşünmesini sağlayan biraraçtır. İnsanlar dillerisayesinde düşünür, toplumsal-laşır. Uluslar dilleri ile beraberyaşar; maddi, kültürel tümdeğerlerini kuşaktan kuşağa dil-leriyle aktarırlar.

AZ DEĞİL AZINLIK DEĞİLTemel bir bireysel hak olan

anadil kullanımı Türkiye’desadece ‘azınlık’ satüsündekiyurttaşlara verilmiştir ki buyurttaşların Türkiye nüfusuiçindeki oranı %0.4’tür. OysaEğitim Sen tarafındanyayımlanan Anadil Araştırması2010 Türkiye TaramasıRaporu, Türkiye nüfusunun%17’sinin Türkçenin yanı sıraKürtçe, Zazaca, Arapça baştaolmak üzere farklı dillere sahipolduğunu gösteriyor. Üstelik‘tek dil, tek bayrak’ cümlesindekarşılığını bulan asimilasyonpolitikaları her bir nesilin kendianadilini kullanma yetisinikendinden önceki nesillekıyaslandığında %3.5 oranındaazalttığını gösteriyor. Bu oranher geçen yıl farklı kültürelkimliklere sahip bireylerinkendi dillerini unutması, diliyleberaber onun geçmiştenbugüne aktardığı kültürel değerve mirasların da silinmeyebaşlaması anlamına gelmekte-dir.

FAŞİZMİN TARİH TEZİ VEKART KURT EDEBİYATI

“Araştırmalarımızda Kürt diyebildiğimiz insanların aslında

yapısal olarak 'Türkmen asıllı'olduğunu, Kürt Alevi olarak bili-

nen vatandaşların ise 'Ermenikökenli' olduğunu gördük.”

Yusuf Hallaçoğlu – TürkTarih Kurumu başkanı 2007

yılında Türk Tarihi veKültüründe Avşarlar” konulusempozyumu konuşmasından

Anadil sorunu farklı kültür-lere yaşam olanağı sunulmasıaçısından bir demokrasi sorunuolarak tanımlanabilir. FakatTürkiye koşullarında budemokrasi sorunu Kürt soru-nun etkisiyle derinleşmiştir.Çünkü Kürt sorunu sömürgetipi faşizmin varlığınısüreklileştirmesinin temelunsurlardan birisi olmuştur.Rejimin bu niteliği Kürthalkının asimilasyona karşımücadelesini doğurmuştur.“Kürt yoktur, dağ Türklerivardır”, “Kürt diye bir ulus,onlara ait bir tarih yoktur”,üzerine kurulu resmi tezler dilkonusundaki tartışmalara dayansımış faşist tarih ve dilbilimanlayışı işi “Kürtçe diye bir dilyoktur. Bu dil Türkçe’nindağda bozulmuş lehçesidir”,“Kürtçe Farsça, Arapça veTürkçe’den oluşan derleme vezorlama bir dildir” tezlerinitüretmeye vardırmıştır. İnkarınolduğu heryerde ona karşıdireniş de kendini göstermişKürtler ulusal kimliklerinintanınması mücadelesinegirişmiştir.

Devletin sosyal bilimleralanındaki tezlere yansıyaninkarcı politikası ve Kürtleredönük asimilasyon politikasıuzun yılllar Türkiye egemen-lerinin şeriata, sola ve Kürthalkına taviz vermemek üstünekurulu kırmızı çizgi siyasetinintemel ayağını oluşturdu.Kültürel ve etnik kimliğintaşıyısıcı olan dilin kullanımınınengellenmesi o kültürün vedilin herşeyden öte o dilin aitolduğu halkın yok edilmeyeçalışılması anlamına geldi. 12Eylül hapishanelerinde anadiliyasaklanan mahpuslardanKamber Ateş’in annesininoğluyla yaptığı görüş boyuncabidiği tek Türkçe kelime olan“Kamber Ateş nasılsın”sorusunu yineleyip durmasısadece darbe rejiminin değilonlarca yıllık inkar politikasıında göstergesidir. Türkçe bilme-diği için mahkemelerde kendinisavunma hakkı kullanamayanKürt kadınlar, TBMMtutanaklarına ‘anlaşılmayan birdil’ diye geçilen Leyla Zana’nınKürtçe konuşmasından sonrasiyasi baskı ve yasaklar Kürtleredönük asimilasyonun hafızalarakazınan birkaç anısı değilsadece.

HERKESE EŞİT HİZMETİSTEMENİN ANLAMI

Bugün bu geleneksel kırmızıçizgi siyaseti değişti. AKP’nin

kurucu aktörlüğüne soyunduğubu neoliberal dönüşüm süreciberaberinde yeni stratejiler,yeni baskı yöntemleri ve asimi-lasyon politikaları da getirdi.Kırmızı çizgilerden birisi olanşeriat AKP’nin yeni muhafaza-karlık çizgisinin ülke sathındaegemen olmasıyla ortadankalktı. Kürt sorununda ise ulus-lararası dengelerin ve emperya-lizmin bölge politikalarının datetiklediği bir dizi dönüşümyaşandı. Kürt sorunundaAKP’nin ortaya attığı ‘açılım’projesi geleneksel egemensiyasetin dönüşümü anlamınageliyor. Kürtlerin neoliberalsömürgeci sisteme entegrasyo-nunu öngören bu süreç ege-menlerin Kürt sorunundasoğuk savaş döneminde izlediğiasimilasyon politikalarınıneoliberalizmin ihtiyaçlarıylaikame etti. Neoliberal asimi-lasyon politikalarını hayatageçirmeye başladı bile.

Neoliberal asimilasyonneoliberal kimlik politikalarıgereği Kürtlerin etnik kimli-ğinin ve kültürel haklarınıntamamen yadsımıyor. Kürtçeyayın yapan TRT ŞEŞ’inaçılması, Mardin ArtukluÜniversitesi’nde Kürt Dili veEdebiyatı bölümü açılması yada özel kürtçe eğitim kurslarınaizin verilmesi bu çizginin anadilkonusundaki ufkunu gösteriyor.Kendi dilinde yayın takip etme,

kendi dilini öğreneceğinkurslara gitme gibi ‘kabuledilebilir’ taleplere olumluyaklaşıyor. Fakat iş ‘eşitlik’ iste-meye gelince bu tavır değişiyor.Yani Kürtçe öğrenim serbestama eğitim yasak oluveriyor.Oysa alınan hizmetlerininKürtçe verilmesi yurttaşlarındilinden ötürü ayrımcılığamaruz kalmaması anlamınageliyor. Bu haliyle ‘eşitlik’ talebiegemenler açısından kabuledilemez oluyor. Çünkü neolib-eral sömürgecilik kendini birazda yarattığı toplumsal eşitsizlik-ler ve çelişkiler sayesindesürdürebiliyor. Irk, cinsiyet vemezhep ayrımcılığı emekpiyasasının daha rekabetçi halegetirirken bu işten karlı çıkan-lar patronlar oluyor.

Her şeyden önce ağrının veacının dilidir anadil. Bir dili,

kamusal alanda yasaklayabilir-ler. O dili yeryüzünden silmek

için olmadık baskı yöntemlerinede başvurabilirler. Ancak insanın

fiziki bir acı karşısında çıkara-cağı ses çoğunlukla anadilindeolacaktır yine de. Dünyanın engüçlü diktatörlerinin bile bunu

engelleme güçleri olmamıştırhiçbir zaman. Dolayısıyla

anadilde sağlık hizmeti talebi birfantezi değil, sağlık hakkı, tedavi

hakkı, hasta hakkı ve yaşamhakkının ayrılmaz bir parçasıdır.

Bedriye Yorgun sağlık veSosyal Hizmet EmekçileriSendikası Genel Başkanı

Anadilde Sağlık Semozyumukonuşmasından

Oysa hizmetlerin anadildeverilmesi talebi haklar mücade-lesini tümleyen bir niteliğesahip. Çünkü kamusalhizmetlerden herkesin eşityararlanması talebi ve mücade-lesi sadece sınıfsal pozisyonu,yoksulluğu nedeniyle hizmetalamayanları kapsayan bir talepdeğil. Bu hizmeti etnik kökeni,dili ve inançları nedeniyle ala-mayanları da içeriyor. Sağlık,eğitim, ulaşım ve temelbelediyecilik hizmetlerine dilbilmeyen yurttaşlarınulaşamadığı düşünüldü-ğündebu hizmetlere ihtiyacı olan,anadili Türkçe olmayanyurttaşların ulaşmasını da iste-mek eşitlik mücadelesinigüçlendirmektir.

Dünya her dilden konuşuyor

7 y.y. da yaşamış olan Kürt yazar,düşünür ve şair Ahmede Xani’ninMem u Zin adlı eseriyle bu ede-biyatın dönüm noktası olmuştur .

Xanî, Memê Alan ismini taşıyankadim bir Kürt destanını eserineuyarlamış, çeşitli değişikliklerlebir başyapıt oluşturmuştur.

Anadilde eğitim talebi, Kürt Eğitim ve Dil Hare-keti’nin (TZP Kurdî) çağrıcısı olduğu okul boykotuve BDP’nin anayasa değişikliği tartışmalarındasunduğu bir koşul olarak yeniden gündeme geldi

Anadilde eğitim talebi kültürel haklar mücadele-siyle sınıf mücadelesinin kesiştiği noktalardan birisive rejimin karakteri anadil talebini demokrasimücadelesinin bir parçası haline getiriyor

Eşitlik mücadelesindetümleyen bir talep: Anadil

'Anadili, insanın teni gibidir. Diğer diller iseelbiseleri gibi.' - Celadet Elî Bedirxan

Dilin bir baskı aracı olarak kullanılması ve diliniletişim aracı olarak kullanılması arasındaki farkıgören ülkeler, kamu hizmetlerinin sağlanabilmesi,sağlık hakkını, eğitim hakkını kullanabilmek içinhalkın ana dillerini anayasasına koyuyor. Bunundünyadaki emsalleri ve gelinen noktalar bir fikirveriyor.

Bolivya Anayasası 25 Ocak 2009’da Bolivya halk-larının yüzde 61’inin onayı ile yürürlüğe girdi.Anayasadaki hükme göre;

‘İspanyolca ve özgün köylü yerli ulus ve halklarınbütün dilleri, aymara, araona, baure, bésiro,canichana, cavineño, cayubaba, chácobo, chimán,ese ejja, guaraní, guarasu’we, guarayu, itonama,leco, machajuyaikallawaya, machineri, maropa,mojeño-trinitario, mojeño-ignaciano, moré,mosetén, movima, pacawara, puquina, quechua,sirionó, tacana, tapiete, toromona, uru-chipaya,weenhayek, yaminawa, yuki, yuracaré ve zamuco,resmi dillerdir.’

Anayasanın 5. maddesinde ise ‘Çokulusluhükümet ve bölgesel hükümetler en azından resmîdillerden ikisini kullanmakla yükümlüdür.Bunlardan biri İspanyolca olmalıdır; diğeri söz

konusu teritoryadaki nüfusun adetleri, görenekleri,koşulları, zorunlulukları ve tercihleri göz önündebulundurularak kararlaştırılacaktır’ hükümlerine yerverilerek yerli halklarının anadillerini kullanmasınınniçin önemli ve gerekli olduğunun altı çiziliyor.

Prof. Dr. İclal Ergenç’in dilin sosyo-kültüreldeneyimleri yansıttığını ve ondan beslendiğini anla-tan yazısı bunu destekler nitelikte; “Nöropskilojikaçıdan dil, uzun bir sosyal gelişme sürecindenyaratılan kodlar sistemidir. Bu sistem sesbilimsel,sözcükbilimsel, biçimbilimsel, anlambilimsel vesözdizimsel düzlemlerden oluşmaktadır. Dil, bütünbu düzlemlerin aktif kullanımı ve beynin tümününkatılımıyla ortaya konur.”

ANADİLDE EĞİTİM İÇİN ÜLKE ÜLKE SEBEPAnadilde eğitim konusu açıldığında en çok emsal

gösterilen ülke İspanya. Bölgesel devlet modelininolduğu İspanya’da Kastilya dili devletin resmi diliolarak belirlenmiştir. Ancak özerk topluluklarnezdinde resmi diller de kabul ediliyor. Çünküülkede diğer dillerin kullanımı, kültürel mirasasahip çıkmak olarak değerlendiriliyor.

Ülkeye göçlerin yoğun yaşandığı İsveç’te, İsveçdili zorunlu olduğu halde isteğe bağlı olarak 60farklı anadilde eğitim görmek mümkün. Yasalaragöre belediyeler ülkeye göç eden ailelerin çocuk-

larına anadilde eğitim sağlamak ve İsveç diliniöğretmekle yükümlü. Bölgede en yaygın eğitimingörüldüğü diller arasında Türkçe ve Kürtçe debulunuyor. Ülkede çeşitli anadillerde eğitimhakkının sağlanmasının esas dayanağı kültürlerinkorunması.

Anadilde eğitim hakkının elde edilmesinin sancılıbir sürece dayandığı Fransa’da Korsika dili ‘Yeretükürmek ve Korsika dilinde konuşmak yasaktır’yazan levhalarının bulunduğu ilkokullardan, 1994’tekabul edilen ‘iki dilli eğitim’e büyük aşamakaydedildi. Gönüllü öğretmenlerle işe başlayanhalk, kısa zamanda dilin gelişimi için ve günlük hay-atta yaşattığı kolaylıklar açısından kayda değeradımlar attı.

İsviçre’de yerel yönetim, eğitim ve sağlık konularıkanton hükümetlerinin sorumluluğunda. Almanca,İtalyanca, Romanca ve Fransızcanın kullanım oran-larının sırasıyla yüzde altmış beş, on iki, on iki vesekiz olduğu ülkede, kanton hükümetler konuşulandilleri esas alarak, bölgelere kamu hizmeti götürü-yor.

Hollanda, Kanada, Galler, Güney Afrika, Özbe-kistan’ı da içine katacağımız birçok ülkede öğrencil-er anadillerinde eğitim alabiliyor. Bununla ilişkiliolarak, diğer temel haklarını kullanmalarıkolaylaşıyor.

Kürtçe’nin bin yıllık birgeçmişi var. Hint-Avrupa

dil ailesinin İrani diller grubun-dan olan dilin Avesta ve Medcegibi dillerle ilişkisi var. Arapçave Farsça ve Türkçe’den alınankelimelerden oluşan bir dilolduğuna dair iddialar olsa daUral-Altay dil ailesine girenTürkçe’den ve Hami-Sami dilailesine mensup Arapça’danköken itibariyle ayrılmaktadır.

DÖRT YANADA VAROrtadoğu’da Türkçe,

Arapça ve Farsça’dan sonra ençok konuşulan dildir. Çünkübaşta Suriye, Türkiye, Irak veİran olmak üzere farklı ülkeleredağılmış 30 milyondan fazlainsan tarafından konuşulmak-tadır. Kurmanci, Zazaki, Lorolmak üzere üç farklı lehçesivardır. Irak’ta Kürtçe özerklikstatüsünün bir gereği olarakKürt kentlerinde kullanıldı.1960’larda Süleymaniye’de birKürt Akademisi açıldı, Kürtçeradyo yayınları yapıldı. İran’daŞah rejiminden beri Kürtçedergi yayın var. 1979’da gerçek-leşen İslam devrimi sonrasıkamusal alanda Farsça resmidil ilan edildi fakat Kürtçeyleberaber diğer dillerin kitleiletişim araçlarında kullanılmasıve okullarda edebiyatının

öğretilmesi serbest oldu.

SESLE HAYAT VERENLERKürtçe farklı bölgelerde

dağınık biçimlerde yaşayan,ortak ve merkezi bir siyasiotoriteye bağlı kalmaksızınvarlığını sürdüren bir halkınortak dili olarak baskı asimi-lasyon politikalarına rağmenbin yıldır varlığını sürdürdü.Kürtçenin ortak bir alfabesiyok. Bilinen ilk Kürtçe eserlerbundan bin yıl önceye dayanırve Arap alfabesi ve yazımkuralları kullanılarakyazılmıştır. Kürtçe kendineözgü alfabesi olmadığı içinyazılı eserler yerine sözlüaktarım yoluyla nesilden nesilegeçmiş bir dildir. Bu aktarımdave Kürt dilinin yaşamasındaDengbejlerin payı büyüktür.

Kürtçe'de 'Sese hayat veren'anlamına gelen 'Dengbêj', Kürtkültürüne ait destanları, aşkhikayelerini, isyanları, tarihiolayları herhangi bir enstrümankullanmadan, sesleri ile can-landıran Kürt ozanlarına ver-ilen isimdir. Denbêjlerin ses-lerini kullanarak yarattıklarıyapıtlara "kilam" denir.Dengbêjler, yüzyıllar boyuncaköy köy gezerek anlattıklarıhikayelerle, sözlü KürtEdebiyatının yaşattı.

Önce söz vardı

Hizmetlerin anadilde verilmesi talebihaklar mücadelesini tümleyen birniteliğe sahip. Çünkü kamusal

hizmetlerden herkesin eşit yararlan-ması talebi ve mücadelesi sadece

sınıfsal pozisyonu, yoksulluğunedeniyle hizmet alamayanları kap-sayan bir talep değil. Bu hizmeti etnikkökeni, dili ve inançları nedeniyle ala-

mayanları da içeriyor

Mücadele birbütündür

Page 13: Halkın Sesi 116

TARİHHalk›n Sesi

131 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Tarihimizde basına yönelik ilk cezaidüzenlemeler Tanzimat Dönemi düzen-lemeleri ile gerçekleştirildi. Buna göre,

“devlet, tebaası ve hükümet mensupları aley-hinde gazete, kitap ve zararlı evrak basmayave yayımlamaya cüret edenlerin bastırdıklarışeyler ellerinden alınacak; suçun derecesinegöre, matbaası geçici olarak veya tamamenkapatılacak ve para cezası verilecekti.”

İLK GAZETE KAPATMABu düzenlemenin ardından ilk gazete ka-

patma eylemi de gerçekleşti. Ekim 1860’tayayın hayatına başlayan ve ilk sayısındaki girişyazısında, halkın görevleri olduğu kadar hak-ları da olduğunu ve ülke yararına konulardagörüş bildirmenin bunlar arasındabulunduğunu yazan ilk özel gazete Tercüman-ı Ahval, eğitim konusundaki olumsuzluklarıele alan, eğitim yöntemini eleştiren bir yazıdolayısıyla Mayıs 1861 'de iki hafta süreylekapatıldı.

BASINA DÜZENLEMEBasını denetim altında tutuma isteği yıllar

boyunca getirilen çeşitli uygulamalarla düzen-lenmeye çalışıldı. Gazete ve dergi çıkarmak,ruhsat alma koşuluna bağlandı. Devletin içgüvenliğini ve asayişini bozan bir suçun işlen-mesini kışkırtan, padişah ve hanedanıhakkında uygunsuz sözler kullanan, vekiller,dost ve müttefik devletlerin hükümdarları,yabancı devletlerin temsilcileri aleyhindeyazılar yazan gazetelerin geçici veya tamamenkapatılacağı belirtildi. Bütün bu sınırlamalargazetelerin "ilave" adıyla yapacakları yayınlariçin de geçerliydi.

Bu düzenlemelerden, ülke dışındabastırılmış olup, Osmanlı Devleti aleyhindeyazılar içeren gazete ve benzeri yayınlar danasibini aldı elbette; ülkeye sokulmaları yasak-landı. Albert Renouard, 1881’de yayınlanan“Türklerin Arasında” isimli seyahatnamesininbasınla ilgili bölümünde özellikle Bulgar veYunan basını üzerinde sansür uygulandığını,Atina ve Sofya’da basılan birçok gazeteninOsmanlı topraklarında dağıtılmasının yasak-landığını anlatır. 1881’de Fransa’nın Tunus’aasker çıkarması ve arkasından yapılananlaşmalarla himayesini kurması ile Fransızbasını da aynı uygulamaya maruz kalır.

1876’da bir kararnameyle, basına öndene-tim zorunluluğu getirilerek gazetelerinbaskıdan önce “muayenesine” karar verilir.Gazeteciler kararnameye karşı büyük tepkigösterir. Basiret gazetesi, "Bugün makinemizkırılmış olduğundan, gazetemiz böyleyayımlanmıştır", diye büyük bir uyarı koyaraksayfalarını boş bırakır. Sabah gazetesi iseCumhuriyet döneminde de kullanılacak olan

bir uygulamayı başlatır: Sansürlenen yerleriboş bırakarak gazeteyi yayımlar. Okuyucu da,genellikle belli konulardaki yazıların yerlerinealışmış olduğundan, öndenetimin nelerimakasladığını anlar.

1878'de, gazete ve dergileri denetlemek vesansürden geçirmek üzere DahiliyeNezareti'ne bağlı Matbuat-ı DahiliyeMüdürlüğü içinde bir kurul oluşturuldu. Bukurulun neyi denetleyeceği ise gizli bir yönet-

melikle belirlendi. Böylelikle 1876'da süreliyayınlar için getirilen ve kısa bir süre yürürlük-te kalan ön denetim uygulaması, bir kez dahagetirilmiş oldu. 1901'den sonra da yeni gazeteve dergi çıkarılmasına izin verilmedi.

II. Meşrutiyet'in ilânının yol açtığı rahatla-ma basın alanına da yansıdı, fakat bu dönemkısa sürdü. İttihat ve Terakki'nin iktidarınıpekiştirmesinin ardından basın üzerindekibaskı arttı. Devletin I. Dünya Savaşı'na girme-

siyle birlikte İttihat ve Terakki tarafında olangazetelerin dışındakiler kapatıldı ve sıkı birsansür uygulaması gerçekleştirildi. Savaşınsona ermesi ile kısmi bir rahatlama oldu, fakatbu da kısa sürdü ve sansür uygulaması 1923'ekadar devam etti. Bu tarihte yayımlananTBMM İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi ilesıkıyönetim ve buna bağlı olarak getirilen san-sür kaldırıldı.

SANSÜRÜN YANINDA EKONOMİK BASKIİktidarın, basını denetim altında tutmasının

önemli araçların biri de elbette ekonomiydi.1874’te, her gazeteye iki paralık pul yapıştırmamecburiyeti getirildi. Bu pul rüsumu (vergisi)Osmanlı basını için önemli bir maliyetolmuştu. Vergi, zaten büyük baskı altında olangazetelerin maliyetini büyük orandaartırıyordu.

Verginin kaldırılması için gazeteciler, çeşitligirişimlerde bulunurlar. Bir heyet oluşturanbasın temsilcileri, devletin borçlarını tahsil et-mek için kurulan ve gelirler üzerinde yetkiliolan Düyun-u Umumiye binasına gittiklerindeFransız binbaşı Leon Berger’in onları kovduğuanlatılır.

Bu hakaret üzerine basın, Binbaşı Berger’eyüklenmeye başlar, ancak Binbaşı Berger de,gazeteleri Saray’a şikayet eder. 21 Ağustos’tagazetelerde hükümetin bir tebliği yayımlanırve Düyun-u Umumiye İdare Meclisi başkanı-na haksız, yersiz saldırılarda bulunulduğunu,gerçekten uzak şeyler yapıldığı ileri sürülerekgazetelerin binbaşı aleyhindeki yazılarını kes-meleri istenir.

Basına yönelik baskının bir diğer olumsuztarafı ise bizzat basının kendisinden kay-naklanan, bazı gazetelerin, devlettensağladıkları çıkarlara bağlı olarak padişahınistekleri doğrultusunda yayın yapmaları oldu.Benzer şekilde, dış basında padişah aleyhineyazı yazılmasının önüne geçebilmek için de bugazetelerden bazılarına maddi çıkar sağlan-ması yoluna gidildi.

İLK CİNAYETBasına baskı tarihinin bir diğer unsuru da

elbette gazeteci cinayetleriydi. İlki, 5 Nisan1909’da gerçekleşti. İttihatçıların uygula-malarını eleştiren Serbesti gazetesi başyazarıHasan Fehmi, üç arkadaşıyla birlikte GalataKöprüsü'nden geçerken kurşunlanır. HasanFehmi'nin öldürülmesi, özellikle üniversitegençliği arasında büyük tepkiye neden olur.Ertesi gün, gençler, Babıali'nin önündetoplanır 'Katili İsteriz!' diye bağırır. Aralarındaseçtikleri bir kurul, Sadrazamla görüşür.Sadrazam, "Katili bulur, astırırım" der.Gençler daha sonra Meclis Başkanı AhmetRıza Bey'le de görüşürler. Ancak bunlardanbir sonuç çıkmaz.

Et sıkıntısının ve dolayısıyla da fiyatların sürekli arttığı bugünlerde önce ithal hayvan, sonrasındada ithal et gündeme geldi. İktidarın ithal etmek dışında başka herhangi bir politikasının olmadığıçok açık. Peki bir iaşe politikası bulunan Osmanlı’da et tüketimi nasıl planlanıyordu? 1768 y›l›n›n Nisan ay›nda

Üsküdar ValideMahallesi'nden dokuz kifli,mahalle imam› ‹brahim Efendiile birlikte, mahallelerini tem-silen Üsküdar Kad› Mahkeme-si'ne gelirler. Mahkemeye geliflnedenleri, mahallelerinde otu-ran Rabia isimli bir kad›n›flikâyet etmektir. Verdikleriifadede: "‹smi geçen Rabia,kendi halinde olmay›p, kendi-sine namahrem kiflilerlegörüflür. Bundan baflka, Habibeve Alime isimli iki fahifleyi deevinde bar›nd›r›r, bazen evinibofl b›rak›p baflka mahalleleree¤lenmeye gider. Hatta bir günevinde yang›n bile ç›km›fld›r. Bunedenlerden dolay› kendisinegüvenimiz yoktur." diyerekRabia'n›n durumunu mahke-meye ihbar ederler ve Rabia'n›nmahallelerinden "ihraç olun-mas› için ferman yaz›lmas›n›"isterler.

Mahalleden ihraç kararlar›,Osmanl› toplum hayat›ndaönemlidir. Öyle ki, Osmanl› cezahukukuyla ilgili olarak kad› si-cillerine yans›yan en bariz hü-kümlerdendir. Meselenin mah-kemeye gelifl süreci ve flekli de-¤iflse de mahalleden ihraç ka-rarlar›nda as›l etken “ortak birkimli¤e sahip” mahalle ahalisi

olmaktad›r. Bu bak›mdan ma-halle ahalisi, ideal tipin d›fl›ndagördükleri ve ahlâk, güvenlikvb. gerekçelerle bünyesinde ba-r›nd›rmay› sak›ncal› bulduklar›kiflileri d›fllamada belirleyicidir.

Osmanl›’da bireyler yaflad›k-lar› mahalleye göre tan›mlan-m›fl, ayr›ca mahalle merkeztaraf›ndan malî bir birim olarakvas›fland›r›lm›fl ve orada yafla-yan kifliler toplu olarak belli birmebla¤dan sorumlu tutulmufl-tur. Bu da kiflilerin birbirlerinikarfl›l›kl› olarak denetlemesinipekifltiren bir unsur olmufltur.Bir di¤eri ise, güvenli¤i sa¤la-mak ad›na ikamet edenlerinbirbirlerine karfl›l›kl› olarak kefiltutulmalar› olmufltur. Bunlar›nbir sonucu olarak da sosyalkontrol mekanizmas›geliflmifltir.

Bu çerçevede, “mahalleninnamusu”, “mahalle kabaday›s›”gibi deyimlerin gelenekselOsmanl›’n›n mahalle kültürün-den geldi¤i düflünülebilir.Ayr›ca mahallelerden sorumlumahalle imam› ya da mahallevakf› sorumlusunun yan›s›raduruma ve yerine göre, mahal-lelerin baz› "ileri gelen kifliler"taraf›ndan da temsil edilmesikimi farkl›l›klarla bugüne dekulaflm›fl görünüyor.

Üzerinde “gazeteye mahsus pul” ibaresinin yazılı olduğu bu pulların bedeli matbaa sahibi tarafından toplu olarak ödenir, pullar gazetenin basılacağıkağıda baskıdan önce yapıştırılır, gazete baskıya öyle verilirdi. Vergi, zaten büyük baskı altında olan gazetelerin maliyetini büyük oranda artırıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nunen büyük et tüketim

merkezi İstanbul’du. Başkentolarak siyasi ve iktisadi birmerkez olması, çok sayıda insanıbarındırması nedeniyle,ihtiyaçların temini son dereceönemliydi. Bu yüzden özellikleet konusunda bir planlama mev-cuttu.

İmparatorlukta ağılcı,mandıracı, koyun erleri gibigruplarla Yörükler ve Tatarlargibi bazı göçebeler hayvancılıklauğraşır, kendi gereksinimleridışında İstanbul’unkileri desağlarlardı. Her kazanın İstan-bul’a göndermekle yükümlüolduğu koyun ve kuzu sayısı,bölge kadılarından sağlanan bil-gilere göre İstanbul’da belirlenirve bu amaçla “asıl celep defteri”denen defter düzenlenirdi.Defterin bir sureti bir mübaşirçavuşla ilgili bölge kadısınaulaştırılır ve bölge kadıları, hay-vanları eksiksizce sağlayıp gön-derirlerdi. Kadı, İstanbul’a aitkoyunların ve kuzuların bölgedekesilmesini önlerdi. Fiyatkonusunda anlaşmazlıklarçıkarsa narh çerçevesinde kadıbunları çözümlemeye çalışırdı.Gerekli sayıda hayvansağlandığında, kadı irsaliye def-teri ya da celep defterinihazırlayıp bir mübaşir çavuşlaİstanbul’a yollardı. Bölgekadısının yolladığı defter, İstan-bul koyun eminine teslimolunur, gelen sürüler defterlerlekarşılaştırılır, kent kasaplarınateslim edilirdi. Celeplerin İstan-

bul’a yolladıkları sürülerin yolboyunca satımı, kesimi ve yolcu-luğun geciktirilmesi yasaktı.

İstanbul’un koyun gereksini-mini özellikle, Doğu Anadolusağlardı. Koyunların İzmir’e veBursa’ya gönderilmemeleri içinkadılar zaman zaman uyarılmak-taydı. Ayrıca, tüccardan yasadışıvergi alınmaması, tüccara zararverilmemesi de duyurulmak-

taydı. Anadolu ve Rumeli’den

gelen koyunların korunması vegerekli olandan fazlasının ziyanolmamasıyla ilgili olarak İstan-bul kadısı, sekbanbaşı ve güm-rük emini görevliydiler. Gelenkoyunların kasaplara dağıtılmasıve gereken ücretlerin sahipleri-

ne ödenmesini de bunlar sağlar-lardı.

İstanbul’a getirilen koyunlaındağıtımı ile koyun eminiilgilenirdi. Koyun emini İstan-bul’a gelen sürülerin ücretiniöderdi. İstanbul’a koyun getirensürücülerin ücretleri kasap akçe-si ya da kasap sermayesi denenfondan ödenirdi. Halktan kasapbedeli adıyla para toplanırdı.

İstanbul’daki kasaplar çoğukez ucuz fiyatla orduya vesaraya et sattıklarından zarar-ıkasabiye denilen ve imparator-luğun her tarafından toplananvergiyle zararların karşılanması-na çalışılırdı. Ancak, bu vergi dezararı tam karşılamaktan uzakolduğu için İstanbul’da kasaplık

yapmayı kimse istemezdi.Kasap olmamak için on binaltını gözden çıkaranlara rast-lanıyordu. Onun için taşradavarlıklı oldukları anlaşılan kişilerbulunur ve bunlardan İstanbul-da kasap veya koyun getirmeküzere celebkeş yazılırdı.

Salhanede kesilen hayvanlar,kadıların koyduğu fiyata(narh)göre satılırlardı. İstanbul kadısı

ve sekbanbaşı da fiyatlarauyulup uyulmadığını kontrolederlerdi. Ancak bolluk zaman-larında belirlenen narhdanucuza et satıldığı olurdu.

Osmanlı’nın iaşe politikasıtemel olarak imparatorluksınırları içerisinde yapılan hertürlü üretimin, üretim böl-

gelerindeki ihtiyaçlar giderildik-ten sonra arta kalan kısmının,öncelikli olarak İstanbul'a gön-derilmesiydi. Ancak İstanbul’umerkeze alan bu politika diğerbölgeleri sıkıntıda bırakıyordu.İstanbul’un et talebi ile diğerkentlerin et talebi arasında reka-bet yaşanmaktaydı, yönetim etinsatış fiyatını İstanbul’da yüksektutarak sürülerin İstanbul’agelmesini sağlamaya çalışıyordu.Ancak bu diğer kentler içinetten mahrumiyet anlamındaydı.İstanbul'un et ihtiyacı o kadarönemliydi ki bu yüzden1580'lerde Balkanlar'da koyunkesimi yasaklanmıştı. Bölgehalkı mecburen keçi eti yiyecek-ti.

Öte yandan halktan gerçekfiyatla değil de, kadıların biçtik-leri narh ile ve zorla alınarakİstanbul’a gönderilen maddeler,düzenli dağıtılamamakta,madrabazların(toptancı) elinedüşmekteydi. Bunlar elde ettik-leri yiyecekleri depolarınadoldurup, geceleri gemiye yük-leyip, Bursa, İzmit yörelerinekaçırıyorlardı. Dolayısıyla fiyat-lar da sürekli artmaktaydı. Fatihzamanında (1451-81) bir koyun15-20 akçe iken, 1609’da 217akçe, 1520’de bir kilo et 1,5-2akçe iken 1609’da 42 akçeolmuştu. 1609’da bir işçinin gün-deliği ise 18-20 akçeydi yani ikigün çalışarak bir kilo et alabili-yordu. Dolayısıyla eşitsizliksadece bölgeler arasında değiltoplumun çeşitli kesimleriarasında da mevcuttu.

Et yemek kime kısmet?

aşbakan Erdoğan’ın gazete patronlarından köşe yazarlarını denetim altına almasınıistemesi, Yiğit Bulut’un tüm medyayı denetleyecek bir kurul önerisi çok konuşuldu,tartışıldı. Ancak basına baskı geleneği yaşadığımız topraklara hiç yabancı değilB

Mahalleninnamusu

Osmanlı’nın iaşe politikasında İstanbul’u, İstanbul’da da elbette sarayı doyurmak öncelikliydi.

Basın tarihi: Baskı, sansür, cinayet

Page 14: Halkın Sesi 116

BİLİM-SPORHalk›n Sesi

141 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

1809-1882 y›llar› aras›nda ‹ngiltere’de yaflam›flolan Darwin belki de kendisinden 200 y›l sonra halenad›ndan en çok bahsedilen bilim adam› olmaözelli¤ini tafl›yor. Darwin üzerinde uzun y›llarçal›flarak tamamlad›¤› “EvrimTeorisi” ile bilim karfl›t› düflüncelerintam flah damar›na vurmufltu.

Darwin insan›n da dahil oldu¤ucanl› türlerinin ortak bir atadantüredi¤ini ileri sürmüfl ve bunudo¤rulayan pek çok bilimsel kan›tda toplam›flt›. Darwin’in evrimteorisi bugünkü biyoloji biliminintemelini oluflturmaktad›r. Evrimteorisi 1930’lu y›llarda dünya bilimçevreleri taraf›ndan kabul edilmifl veders kitaplar›na kadar girmiflti.

Darwin, bilimsel çal›flmalar›n›yürüttü¤ü ilk y›llar›nda kiliseninbask›s›ndan çekinerek vard›¤›sonuçlar› sadece yak›n arkadafllar›naaktarm›flt›. Ancak daha sonra benzer fikirlerin dahaaç›k konuflulmaya bafllamas›yla birlikte ilk önemlieseri olan “Türlerin Kökeni” isimli eserini yay›nlad›.

T›p fakültesinde ö¤renciyken tan›flt›¤› Lamarck’›ngörüfllerinden etkilenerek türlerin kökeniyle ilgilen-meye bafllad›. Hekimlik e¤itimini b›rakarak biyolojiyleilgilenmeyi tercih etti. Babas› o¤lunu bu durumdankurtarmak için dini e¤itim veren bir okula yazd›rd›ancak Darwin’in biyoloji aflk› her fleyin üzerindegeldi¤inden çal›flmalar›n› b›rakmad›. 1831 y›l›ndakendisine teklif edilen 2 senelik bir Güney Amerika

yolculu¤unu babas›n›n itiraz›na ra¤men kabul etti vehayat›n›n en önemli serüveni böylece bafllam›fl oldu.2 y›l sürmesi beklenen yolculuk 5 y›l sürdü veDarwin, bu sürede çok say›da örnek canl› toplayarak

düflüncelerinin daha da netleflmesi-ni sa¤lad›. Biyoloji çal›flmalar› ayn›zamanda jeoloji üzerine yapt›¤›gözlemlerle de destekleniyordu.Yer kabu¤unun da t›pk› canl› orga-nizmalar gibi yüzy›llar süren evrimsonucunda flekil de¤ifltirdi¤inianl›yordu.

Darwin “do¤al seçim” teorisiylecanl›lar›n kontrolsüz büyümesi son-ras›nda do¤aya ayak uydurabilen-lerin yaflamaya devam etti¤ini vehayatta kalanlar›n en güçlü yan-lar›n› genetik olarak yavrular›naaktararak güçlü nesiller oluflmas›n›sa¤lad›klar› görüflünü gelifltirdi.

Darwin böylece, canl›lar›n veözellikle insan›n bafl›ndan beri bilinen haliyleolmad›¤›n› bulmufltu. Bir baflka deyiflle kilisenin tanr›inanc›na güçlü bir darbe vurmufltu. Kuflkusuz bunakarfl› ç›kan kiflilerde Darwin’e karfl› fliddetli bir kam-panya bafllatt›. Darwin’in görüflleri yaflad›¤› dönem-lerde çok fliddetli elefltirilere maruz kald›. Ancak bil-imsel çal›flmalar›n ilerlemesiyle Darwin’indüflüncelerini destekleyen pek çok bulguya rastland›ve Darwin’in görüflleri daha da yetkinlefltirildi. Busüreç bugün bile halen yeni yeni bulufllarla devametmektedir.

Bilimsel düflüncenin do€uflu -17: Darwin

Eskiden Kocaelispor vardı...İ

çinde bulunduğu ekonomiksıkıntılardan kurtulmaya çalışanKocaelispor yönetimi, kulübün

armasına sponsor bulamadığı içinbir süredir klübü satmayaçalışıyordu. Üstelik, AKP’liBüyükşehir Belediye Başkanıİbrahim Karaosmanoğlu, “BenKocaelispor’a günahımı vermem.Kocaelispor benim için bitmiştir”demişti.

Sonra birden bire Fuat Donayisimli bir işadamı çıktı. İzmirliişadamı kulübü satın almakistediğini birkaç kez söyledi.Kulübe geldi, pazarlıklar yaptı,basın mensuplarına içi para doluçanta gösterdi. Başkan MuammerÇelik Fuat Donay’ı hem evindeağırladı, hem de özel aracını FuatDonay’a kullanması için tahsis etti.Fuat Donay kulüpte evraklarıincelerken Muammer Çelik’e İzmirKuşadası’ndan esrarengiz bir tele-fon geldi. Telefondaki ses ‘FuatDonay dolandırıcıdır’ diyordu.Muammer Çelik bunun üzerinekulüpte Fuat Donay’ı tekme tokatdövdü. Fuat Donay’a tahsis edilenaraç Manisa’dan çıktı. FuatDonay’ın adını ve soyadını dadeğiştirdiği öğrenildi. Ayrıca FuatDonay’ın Rus mafyalarıyla ilişkideolduğu tespit edildi.

Fuat Donay’ın basına sergilediğiparalardan sonra kurtulmasına angözüyle bakılan Kocaelispor’da,dolandırıcılığın ortaya çıkmasıylabir umutsuzluk başladı.Kocaelispor bulunduğu 2. Ligdealdığı 2 puanla son sıralardabulunuyor ve alınan sonuçlardansonra Kocaelispor’un en büyüktaraftar grubu Hodri Meydan,kulübün acil kongre yapmasını iste-di ve yönetim en yakın zamandakongrenin yapılacağını duyurdu.

BAŞARI VE DİBE VURUŞ 2 kere Türkiye Federasyon

kupasını müzesine götürmeyibaşaran klüp 2003 yılında 2. ligedüştü. Kocaelispor 2007 yılında

tekrar 1. lige yükselmeyi başardı. Odönem yapılan kongrede otobüsfirması işletmecisi Serhan Gürkanklüp başkanlığına getirildi. Budönemden sonra şaibelerin ardıarkası kesilmedi. Hem transferpolitikasındaki yanlışlıklar, hem deSerhan Gürkan'ın klübü (mahkemesonucu daha kesinleşmedi) zararauğratması kulübün düşüşüne nedenoldu. Kocaelispor’un ligde de kötüsonuçlar alması, sponsorların kulüpüzerinden elini çekmesine nedenoldu. Serhan Gürkan’ın otobüs fir-ması her geçen gün büyürken,kulüp ise günden güne eriyordu.Taraftar, yönetimden kongre istedi.Serhan Gürkan ise bu baskılaraönce kulak tıkadı, ardından kon-greyi kabul etmek zorunda kaldı.Yapılan kongre ile Gürkan tekrarkulüp başına geçti; ancak kulübünkötü gidişi bir türlü engellenemedi.

Sportif başarı gösteremeyen

kulüp 2007’de yine ligden düştü.Kulübün en kötü dönemindeMuammer Çelik kulübün başınageçti. Çelik 2 yıldır kulüp başında.Maddi olarak güçlü olmayan Çelikönce Serhan Gürkan dönemindekiyolsuzlukları ortaya çıkararaksavcılığa başvurdu. Ancak kulübüekonomik krizden çıkaramadı.Çelik 5 ay önce açlık grevinebaşladı. Kulübü zarara uğratanlarıteşhir etmek için açlık grevinebaşlayan Çelik’in eylemi 1 haftasürdü. Kulüpte yaşanan maddidüzensizlikler cumhuriyetsavcılarını da harekete geçirdi.Savcılar soruşturma başlatarak hemeski başkan Serhan Gürkan hemde Muammer Çelik hakkında suçduyurusunda bulundu. Her ikibaşkan da kulübü zarara uğratmak-la suçlandı.

2007 yılıyla birlikte Kocaelispor,şehir içi otopark işini Büyükşehir

Belediyesinden ihale ile aldı. Sonraişletme işini Musanpark isimli birfirmaya verdi. Firma, karının yüzde10'unu Kocaelispor'a düzenli olaraködedi. Gücünü Kocaelispor'aborçlu olan firma son olarak 2010Ağustosu’nda Kocaelispor’a 30 binliralık kombine bilet alarak destekverdi. Firma, ayrıca 2011 tarihine160 bin liralık çek kesti. Bu destek-ler ise yüzlerce çalışanı bulunankulüp açısından hiçbir şey ifadeetmiyor. Hala başkanlık görevinisürdüren Muammer ÇelikMusanpark’ı düzensiz ve gerçeğiyansıtmayan ödemeler konusundauyardı. Musanpark ise zaten zordurumda olan Çelik’i neredeyse hiçdinlemedi.

Kocaelispor’un kuruluşunda‘60’lı yıllarda Türkiye FutbolFederasyonu Başkanı olan OrhanŞeref Apak’ın başlattığı ve küçükAnadolu kulüplerinin liglere

katılmasını sağlayan uygulamanınbüyük payı var. Anadolu futbolu-nun gelişimi için alınan ve en az üçtakımı birleştirerek kent takımıkuranları Türkiye İkinci Ligi’nekabul eden uygulama Kocaeli’ninde önünü açmıştı. 1966 yılındaBaçspor, İzmit Gençlik ve Doğan-spor takımlarının birleşmesiyleKocaelispor kuruldu. 1957 yılındaBaçspor’a, Belediye BaşkanıOsman Gencal tarafından sembolikbir fiyatla 1 liraya verilen tayyaremeydanındaki 28 bin dönümlükarazi satılarak 283 bin lira kazanıldıve kuruluş işlemleri ile tesisleşmesorunu da bu parayla çözüldü. Üçklübün yaptığı kongreler sonundaklübün rengi yeşil-siyah olarakkabul edildi. İlk yönetim kuruluseçildi ve Kocaelispor 1966 / 67sezonunda Türkiye İkinci Ligi’ndeoynamaya başladı.

Kocaelispor’da ilk en büyükbaşarıyı genç takım yakaladı.

1976 - 77 sezonunda Türkiye ikincisiolan Kocaelispor Genç Takımı 1995– 96 sezonunda Türkiye şampiyonlarşampiyonu oldu.

Kocaelispor A takımı ise 1979 -1980 ve 1991 - 1992 sezonlarındaTürkiye İkinci Ligi şampiyonu olarakbirinci lige çıktı.

Yeşil siyahlı takım Türkiye BirinciLigi’ndeki en büyük başarısını 1992 –93 sezonunda kazandı. İlk yarıyı liderolarak tamamladığı sezonudördüncülükle bitirdi. Ardından bir

sonraki sezonda başarı devam etti veKocaeli ligi beşincilikle tamamladı.

Kocaelispor Türkiye Kupası’ndada büyük başarılara imza attı. 1996 –97 ve 2001 – 02 sezonlarında TürkiyeKupası’nı müzesine götürdü.

Kocaelispor 1993 – 94 yılındaUEFA Kupası, 1994 – 95, 1998 -99ve 1999 - 2000 sezonlarındaIntertoto, 1997 – 98 sezonunda dadaha sonra UEFA Kupası’na dahiledilecek olan Avrupa Kupa GalipleriKupası’nda Türkiye’yi temsil etti.

Yeşil siyahlı ekip ligde üst üstebaşarılı sezonlar geçirdiği dönem-

lerde, lig zirvesine hakimiyet kurandört büyüklere kök söktürdü; onlarıntahtının tehlikede olduğunuhatırlattı.

Kocaelispor ligde gösterdiğibaşarılarının yanısıra birçok futbol-cuyu keşfetti.

Kocaelispor’un en parlak dönemi,Sefa Sirmen’in hem Kocaeli Büyük-şehir Belediyesi Başkanı hem de Ko-caelispor’un başında olduğu dönem-di. Sefa Sirmen belediyenin de deste-ğini klübe vererek klübe yatırım yap-tı. Sirmen 1989-2002 yılları arasındaaralıksız Kocaelispor’un başındaydı.

BİLİM

ir zamanlar başarıdan başarıya koşan Kocaelispor iflasın eşiğine geldi.Taraftarlarının da desteği kesmeye başladığı klüp dolandırıcıların hedefi olduB

PPaarraa ddoolluu ççaannttaayyllaa KKooccaaeelliissppoorr’’uuaallmmaakk iiççiinn ggeellddii¤¤iinnii ssööyylleeyyeennFFuuaatt DDoonnaayy vvee aarrkkaaddaaflfl››,, ‘‘AAbbiiddoollaanndd››rr››lldd››kk’’ flfleekklliinnddee ggeelleenn tteellee--ffoonnuunn aarrdd››nnddaann bbuu hhaallee ggeellddii..

ERHAN ALTIPARMAK

2010 başında kurulan Spor EmekçileriSendikası (Spor-Sen) ilk olağan genel kuru-lunu yaptı. 25-26 Eylül tarihlerindegerçekleştirilen genel kurulda KemalSalahioğulları genel başkan seçilirken, yöne-tim kurulu İbrahim Akseloğlu, Mehmet İçinve Cahit Albayrak’tan oluştu. Genel Kuruldasendikanın DİSK’e katılması kararı oybirliğiile alındı. “Türkiye emek hareketinde yaşanantüm sorunlara rağmen, artık spor alanı sporpatronlarının ve spor baronlarının insafınaterk edilmeyecektir” diyen Spor-Sen,mücadelelerinin kalıcılaşması ve spor emekçi-lerinin örgütlenmesi için tüm emek güçlerinede görevler düştüğünü açıkladı ve tüm emekgüçlerini Spor-Sen’in çalışmalarını destekle-meye çağırdı.

Spor-SenDİSK’e katıldı

Türkiye Erkekler Basketbol Milli TakımıDünya Basketbol Şampiyonası’nda tarihininen büyük ikinci başarısına imza attı. Dünyaikincisi olan milli takımdaki tüm oyuncular veteknik ekibe 28,5 milyon liralık ödül verildi.Ödül kişi başına 1 milyon liraya yakın birparaya tekabül ederken, turnuvanın şampiy-onu ABD’li oyuncular ise devletten 25’er bindolar aldı. Ankara Barosu avukatlarındanSedat Vural, eşitlik ilkesine aykırılık gerekçe-siyle ödülle ilgili dava açtı.

Basketbolculara verilen ödülün miktarıAvrupa Atletizm Şampiyonası’nda altınmadalya alan Nevin Yanıt ile halterci NurcanTaylan’ın tepkisine neden oldu. Dünya,olimpiyat ve Avrupa şampiyonlukları kazananTaylan 16 yıllık spor hayatında aldığı ödüllerintoplamının, basketbolculara bir seferde ver-ilen ödülün yarısı etmediğini belirtirken Yanıt,kazandığı ödülü 1,5 aydır alamadığını söyledi.

Türkiye’deödül uçurumu

O gün yeni spor ayakkabılarınızıgiymişsiniz. İple çektiğiniz halı saha

maçında. Güzel oynamışsınız. Takımınızkazanmış; karşı taraf da üzülmemiş. Bir

arkadaşınız dostça elini uzatmış. O dane? Elektrik mi çarptı?

Bu da nereden çıktı demeyin. Sporayakkabılarınız halıya sürttükçe halı ileayakkabı arasında elektron aktarımıoluyor. Atomların dünyasına dönelim.Bir atomun artı yüklü protonları ve eksiyüklü elektronları var. Elektronlar biratomdan diğerine atlıyor ve elektrik debu akıştan doğuyor. Normalde bir ato-mun proton ve elektron sayısı birbirineeşittir. Kimyada bu tür atomlara ‘yüksüzatom’ denir. Dönelim sporayakkabılara… Ayakkabı halıya sürt-tükçe halıdaki elektronlar ayakkabıyaatladı. Bu durumda ayakkabınız eksiyükle yüklendi. Peki, arkadaşınızın elinituttuğunuzda ne oldu? Vücudunuzdanelektrik yükü boşaldı ve siz de, elinituttuğunuz kişi de hafif bir şok hissetti.Bir kapıyı tutsaydınız da aynı şey olur-du. Peki bu elektrik, bir kürdanıhareket ettirebilecek kuvveti doğururmu?

Bu deney çok basit ama yaparken

özen göstermeniz gerekiyor.Deneyimizde elektriklenmenin etkisinikürdan üzerinde gözleyeceğiz. Düz vepürüzsüz bir zemin üzerine madeniparayı dik olarak koyun. Sonra paranınüzerine kürdanı, tam ortası parayadeğecek şekilde bırakacaksınız. Kürdanıortadan bırakıyoruz. Kürdanın ağırlıkmerkezi ortada olduğu için ancak buşekilde kürdan para üzerinde dengededuracak. Bu iş de zor! Çok denemeyapmanız gerekebilir. İşi kolaylaştırmakiçin yassı biçimli kürdanlar kullan-abilirsiniz. Bardağınızı çok dikkatli birbiçimde para ve kürdanın üzerine tıpkıbir kafes gibi kapatın. Balonu şişirin vesaçınıza sürterek elektriklendirin.Saçınız temiz olsun. Elektriklenmişbalonu bardağa yaklaştırın. Neler oldu?

Kürdan kıpırdanıp yere mi düştü?Elbette düşecek. Balon saçınızasürtülünce eksi yükle yüklendi. Sonrakürdana yaklaştırdığımızda, kürdanınartı yüklerini harekete geçirdi. Tıpkımıknatıstaki gibi zıt kutuplar birbiriniçekti. Manyetik kuvvete benzer, çekicive itici elektrostatik bir kuvvet var.Elektrostatik kuvvet, bir maddeninatomlarını (ya da moleküllerini) birarada tutar.

DDEENNEEMMEE -- YYAANNIILLMMAA -- ÖÖ⁄⁄RREENNMMEEElektrostatik kuvvet kürdanı yerinden oynatabilir mi?

Kocaelispor’un başarılarla dolu geçmişi

GGeerreekkllii mmaallzzeemmeelleerr::BBiirr aaddeett kküürrddaann,, bbiirr aaddeett mmaaddeenniippaarraa,, bbiirr aaddeett bbaalloonn vvee TTeemmiizz,, ssaayy--ddaamm bbüüyyüükk bbiirr bbaarrddaakk

Page 15: Halkın Sesi 116

Dikmen Vadisi halkı tarafından bu yılikincisi düzenlenen “Festivadi” 20-26Eylül tarihleri arasında gerçekleştirildi.

Dikmen Vadisi, beş yıldır sürdürdüklerionurlu direnişin yanı sıra bir kez dahakültürün, sanatın, paylaşımın ve dayanışmanında adresi olduğunu gösterdi. Festivalde tiyat-rolar, söyleşiler, konserler, şiir dinletileri,danslar ve ilüzyon gösterileri sergilendi.Mustafa Özarslan ve Ezginin Günlüğü’nün dekatıldığı festival, yüzlerce kişinin katılımıyla 26Eylül günü gerçekleştirilen meşaleli yürüyüşlesona erdi.

İSYAN BİR GÜLE BENZER VADİDEYılların mücadelesidir Dikmen Vadisi’nde

verilen. Dile kolay beş yıldır süren bir direniş.Egemen sınıfa karşı yoksul ve onurlu birhalkın öyküsü bu. Direnişin ilk günlerindedoğanlar şimdi sokaklarda koşturuyor.Vadinin yaşanılacak bir yer olmaktan çıkmasıiçin elinden geleni yapan Melih Gökçek’erağmen Vadi, hayatı yeniden üretenlerinadresi oluyor. İşte tam da orada “Festivadi”başlıyor; ürettiklerini sergilemek, bildiklerinianlatmak, bilmediklerini öğrenmek için. İlkgün Dikmen Vadisi’nde barınma hakkımücadelesinin simgeleşmiş ismi TarıkÇalışkan’ın konuşmasıyla başlayan festivalDikmen Vadisi Çocuk Korosu ve MustafaÖzarslan’ın şarkılarıyla sürüyor. ÖğrenciKolektifleri’nin “Okumuş İnsan HalkınYanındadır” diyerek çalıştırıcılığını üstlendiğiDikmen Vadisi Çocuk Korosu'nun şarkıları,insanların geleceğe umutla bakmasına aracıoluyor. Çocuk korosunun ardından sahneyeMustafa Özarsalan çıkıyor ve halaylarla,zılgıtlarla ve türkülerle başlıyor Festivadi.Sanki vadide ekilen isyan çiçek açmış gibi.

KADINLAR HEP EN ÖNDEDirenişte olduğu gibi Festivadi’de de

kadınlar en önde. Çünkü bu direnişi üreten enbüyük öznelerden biri onlar. Hiç birimiz unut-mamışızdır o soğuk kış günü binlerce polisekarşı ocaktaki yemeği bırakıp, çocuğunukucağına alıp direnişe gelen kadınları. İlk gün-den son güne kadar Festivadi’ye destek için

stand açan kadınlar yaptıkları pastaları, börek-leri, patikleri ve o güzelim yazma oyalarınısergilediler ve bunların geliriyle Festivadi’yedestek verdiler.

İkinci gün vadide açık hava sinema etkin-likleri gerçekleştirildi. Üçüncü gün ise etkin-likler hava muhalefetinden dolayı gerçekleşti-rilemedi. Festivadi'nin dördüncü günükadınlara aitti. Erkekler evde çocuklara baktı,diğer işlere koşturdu. Kadınlar ise barınma

hakkını, sağlık hakkını ve kreş hakkını tartıştı.Kendi hikayesini anlatan tiyatro gösterisiylekah gülümsedi kah hüzünlendi. Şarkılarla,türkülerle ve en güzeli benlikleriyle kadınlaryine en öndeydi.

ÖRGÜTLÜ ÇOCUKLAR ASLA YENİLMEZBeşinci gün ise çocuklara ayrılmıştı. Çocuk

diyerek geçmeyin; Vadi’dekiler, hepsi birerateş parçası. Atölye Kam’ın çocuklara yönelik

ritim atölyesinde hepsi usta birer perküsyoncugibi çıktılar sahneye. Çocuk tiyatroları, ilüzyonve animasyon gösterilerini izlerkengülüşleriyle Vadi'yi aydınlatan çocuklar,mücadeleci karakterlerinden festivalde detaviz vermedi. Vadi’de verdikleri konserinardından Barınma Hakkı Bürosu'nda soluk-lanmak için oturan Ezginin Günlüğü eleman-larının yanına alınmayan çocuklar, büronunönünde “imza hakkımız söke söke alırız” slo-

ganları atarak Ezginin Günlüğü’nden imzaalmayı başardılar.

Yıkım tehdidinin karanlığından sanatınaydınlığına Festivadi'de yedinci günegelindiğinde barınma hakkı bürosunun önün-den uzun bir yokuş çıkılarak trafo denilen böl-geye geçildi. Burada tiyatro ve pandomim gös-terileri sergilendi. Oyunların hemen hemenhepsinde sistemin çürümüşlüğü anlatıldı. Biroyunda sürekli üretenlerin ürünlerini yiyen bircanavara mahalleli hemen Gökçek adını verdi.Bazı yerlerde sanatın üslubu ağır gelse demahalledeki teyzeler “Anlamasak da buçocuklar bizim için burada, helal olsun”demesini bildi.

KARANLIĞI DA AYDINLATIYORUZTrafodan aşağıya çocuklarla koşarak inmek

ve yürüyüşü beklerken onlarla oyun oynamak,anlatılmaz bir mutluluğun mimarı oldu.İndiğimiz yerden barınma hakkı bürosunadoğru gerçekleştirilecek yürüyüşün saati bek-lenirken insanlar da yavaş yavaş toplanmayabaşladı. “Yürüyüş başlıyor” denilince koca-man bir ateş yandı. Meşalelerin hepsi bir andatutuşturuldu. İnsanlar birer birer almayabaşladı meşaleleri ve sloganlar yükseldi“Barınma hakkımız söke söke alırız!”Meşalelerin ışığıyla, sloganlar eşliğinde gelindiBarınma Hakkı Bürosu önüne. Büronunönündeyse mahallelileri ufak bir sürpriz bek-liyordu. Kafalarına tenekelerden kask yapmışSahne Dışı Tiyatro Topluluğu oyuncuları,İ.Melih Gökçek'in adamlarının kılığındavadililerin evini yıkmaya geliyor ancak mahal-lelinin direnişi üzerine her zaman yaptıklarıgibi kaçarak vadiden uzaklaşıyorlar. Oyununardından Tarık Çalışkan mücadeleninbüyüyeceği mesajını verdi ve Festivadi tekrarbaşladığı gibi halaylarla, zılgıtlarla, türkülerleson buldu.

KÜLTÜRSANAT

Halk›n Sesi

151 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Beklan Algan’› yitirdikSinema ve tiyatronun sevilen oyuncu ve yönetmeni BeklanAlgan, 27 Eylül 2010 Pazartesi günü hayata veda etti. 31Mart 1933 tarihinde Erzurum’da doğan Beklan Algan’ınrol aldığı filmler arasında Karanlıkta Uyananlar, SevmekSeni, Kızkulesi Aşıkları gibi filmler var.

26 Eylül’de Sinop’ta düzenlenen “Hep Bir AğızdanTermik Santrale Hayır” konserine yaklaşık 15 bin kişikatıldı. Burhan Şeşen’in çağrısıyla bir araya gelensanatçılar, Karadeniz’in termik santral ve HES’lerle yokedilmeye çalışıldığını vurguladı.

17. Adana AltınKoza Film Festivalisona erdi. SemihKaplanoğlu'nun filmi'Bal', festivalde Enİyi Film ödülünüalarak 250 bin liralıkparanın ve AltınKoza’nın sahibiolurken 'Kavşak' ve'Beş Şehir' ise dörderödül alarakAdana'nın bu yılkigözde filmleri oldu.

Allinaoi’yi sularaltında kalmadan gör-mek, kaymakamlığınaldığı kararla imkan-sız hale geldi. Yon-tanlı Baraj projesiylesu altında kalacakolan antik kentin 2km ötesindeki yollar,kaymakamlık kararıy-la araç trafiğine kapa-tıldı. Yaya geçmek is-teyenlere ise jandar-ma izin vermiyor.

Alt›n KozaBal’a

Termik santrale hay›r!

Antik kentebarikat

M üze ve Ören yerlerigiflelerinin iflletimi, girifl

kontrol yerlerinin modernizas-yonu ve yönetimi ifli için, 13-16Eylül 2010 tarihleri aras›ndagerçeklefltirilirken ihaleyiTÜRSAB MTM ortakl›¤› kazand›.‹halenin ard›ndan gündemeal›nan 48 müzenin modernizas-yonu projesi medyada“Müzelerde kuyruk problemineçözüm!” bafll›¤›yla yer buldu.

Asparagas haberleryay›nlayan mizah sitesiZaytung’un haberlerini hat›rla-tan bu bafll›k, ‘emekli maafl›kuyru¤unu çok gördük ama

müze kuyru¤u ne ola ki?’dedirtecek cinsten. Kamu mal›üzerinden özel bir flirketin kâretmesi anlam›na gelen uygula-ma kamuoyunda tepkitoplam›flt›. Anlafl›lan bu uygula-may› nas›l yapar›z da aklar›zdiye kafa yoran KültürBakanl›¤›, medyaya servis etti¤ihaberde ‘müze kuyru¤unu azal-taca¤›z’ demekten baflka biryarat›c›l›k gösterememifl.Haberlerde yer alan‘Türkiye'deki 48 müze 6 y›liçinde modernize edilecek.Kültür ve Turizm Bakanl›¤› yenibir hizmet anlay›fl›na gidiyor.

Öncelikle müze girifllerindekiuzun kuyruk dönemi sonaerdirilecek. Ka¤›t biletlerin yeri-ni barkodlar ve ceptelefonlar›na gelen flifreler ala-cak’ fleklindeki ifadelerdenbakanl›¤a göre müzelerin tekderdinin önündeki kuyrukoldu¤unu anl›yoruz. Yoksaödeneksizlikten müzelerin kötükoflullardaki depolar›ndaçürüyen tarihi eserler, rant içinbaraj sular› alt›nda kalan antikkentler falan bakanl›k için dertde¤il…

Tepkileri görmezden gele-meyen Kültür Bakan› Günay,

aç›klamas›n›n bir bölümünde isesavunmaya geçerek flu sözlerisarfediyor: “Bir yanl›fl anlafl›lmaolmas›n. Bu bir klasiközellefltirme çal›flmas› de¤ildir.Yine müzeler bizim, müzelerde-ki karar haklar› bizim, yinebas›n mensuplar›n›n ya dabelirli yafl gruplar›n›n ücretsizgirip girmemesi konusundakinihai kararlar bizim.” Oysa ki busözler kamu mal› olan müzelerve ören yerleri üzerinden özelbir flirketin kâr edece¤i gerçe-¤ini gizleyemiyor. Piyasalaflt›r-ma dalgas› her geçen gün yenibir kamusal alan› gasp ediyor.

Müzelerde kuyruğa son!

OSMAN NURİ ORHAN irenişin ilk günlerinde doğanlar şimdi sokaklarda koşturuyor. Vadi’yiyaşanılacak bir yer olmaktan çıkarmak için elinden geleni yapan İ. MelihGökçek’e rağmen Vadi, hayatı yeniden üretenlerin adresi oluyor D

Vadi’den başkente yayılan umut

Page 16: Halkın Sesi 116

SOKAĞINSESİ 16

Halk›n Sesi1 Ekim 2010 / 14 Ekim 2010

Ü R E T E N B İ Z İ Z Y Ö N E T E N D E B İ Z O L A C A Ğ I Z

Halkevlerinin süreklidüzenlediği kursfaaliyetleri bu sene ekim

ayında başlayacak. Kursfaaliyetlerini yıllardır devamettiren İstanbul, Ankara gibiillerdeki Halkevleri şubelerininyanı sıra, hemen hemen diğertüm Halkevi şubelerinde dedüzenlenen kurslara yoğun ilgivar.

AVCILAR’DA MÜZİKGRUBU, SEFAKÖY’DETİYATRO

İlk kurs faaliyetini geçensene yapan Avcılar Halkevi buyıl da ekim ayının sonhaftasında kurslara başlayacak.Geçen sene müzik ve ritimkursu verilen Halkevi’nde buyıl gitar, bağlama, ney kurslarıverilecek. Ayrıca halkoyunu,resim, kadın korosu ve doğaçla-ma tiyatro atölyeleri de olacak.Tüm kurs ve atölyeleralanlarında uzman eğitimci vesanatçılar tarafından verilecek.Mahşer-i Cümbüş grubununönerisiyle başlatılan doğaçlamatiyatro atölyesinde MahşeriCümbüş ekibi ders verecek.Avcılar’da Halkevi kursiyer-lerinin oluşturduğu bir müzik

grubu bu sene de etkinliklerinedevam edecek. Avcılar Halkevikültür sanat ekibi, geçen senekikursların başarısını bu senegördüklerini söylüyor. Ekip,yetişkinlere yönelik olan kursve atölye faaliyetlerikapsamında kültür ve sanatsöyleşileri yapmayı ve sanatetkinlikleri düzenlemeyidüşündüklerini belirtiyor.

Sefaköy Halkevi’nde 5 yıldırgerçekleştirilen tiyatro atölyesibu yıl da yapılacak. Kolektif birçalışmayla her sene bir oyunçıkaran Sefaköy HalkeviTiyatrosu bu oyunlarıSefaköy’deki kültür merkez-lerinde izleyicilerle buluşturu-yor. Tiyatro ekibinin dönemiçinde çıkardığı skeçler dehalkevinde sahne alıyor.Sefaköy Halkevi’nin geçen yılbaşlattığı koro çalışması bu yılda devam ediyor. SefaköyHalkevi bu faaliyetlerin yanısıra bu sene çocuklar içinyaratıcı drama, halkoyunları veher yaş için matematik ileİngilizce kursları verecek.

OKMEYDANI HALKEVİEĞİTİM MERKEZİ GİBİ

Okmeydanı Halkevi’nde

kurslar ekimin ikinci haftasındabaşlayacak. OkmeydanıHalkevi’nde çocuklara yönelikTürkçe, matematik, fen bilgisive İngilizce kurslarının yanı sıraçocuk tiyatrosu ve heykel atöl-yesi olacak. Yetişkinler içinmüzik, gitar, halkoyunu,doğaçlama tiyatro atölyeleri,sokak dansları ve dil kurslarıolacak. Geçen sene İngilizcekursu veren Halkevciler bu yılAlmanca ve Kürtçe kursu davermeyi düşünüyorlar.

Okmeydanı’nda geçen seneçocuklarını kreşe verenkadınlar için açılan el emeğiatölyesi, bu yıl kadınlara yöne-lik kapsamlı bir kursfaaliyetinin önünü açtı.Kadınlardan gelen talep üzeri-ne bu sene el emeği, okuma-yazma kursları ile kadın veiyaset atölyesi de olacak.

Okmeydanı Halkevi’nde busene engellilere yönelik kursfaaliyetleri de olacak.Engellilere yönelik matematik,Türkçe ve İngilizce kurslarıverilecek. Görme engelliler içinbu kurslar Briel alfabesiylehazırlanmış metinlerle verile-cek ve bu kurslar EngelliHakları Atölyesi tarafından

yürütülecek.

ÜMRANİYE, SARIYER,KADIKÖY

Ümraniye Halkevi’nde ge-çen sene başlayan kurs faaliyet-leri bu sene daha da yaygınlaşa-rak devam ediyor. Kurslar eki-min ikinci haftasında başaya-cak. Ümraniye’de bu yıl üniver-siteye hazırlık kursu, ilkokul4,5,6,7,8’inci sınıflar için İngiliz-ce, matematik ve Türkçe kursu,yetişkinlere yönelik İngilizce,bağlama ve gitar kursu olacak.Halkevciler bu sene kadınlarayönelik okuma-yazma kursu veyaratıcı drama atölyesi yapmayıda düşünüyorlar.

Sarıyerli Halkevciler,Kocataş Mahalle Derneği’ndegeçen sene verdikleri İngilizceve matematik kurslarını dahada yaygınlaştırmayı ve bukursların yanına halk oyunu,koro, satranç gibi kurslar daeklemeyi düşünüyorlar.

Bu sene yeni kurulan Kadı-köy Halkevi de kurs ve atölyeçalışmalarına başladı. KadıköyHalkevi ekim ayında lise öğren-cileri için matematik, fizik veyabancı dil derslerinden oluşanokula yardımcı kurslar verecek.

Bu kurslar talebe göre ilkokulöğrencilerine de verilecek. 15yaş üstü için halkoyunu kursuverecek olan Kadıköy Halkevi,fotoğraf, resim, grafik tasarımı,sinema, yaratıcı drama, koro,müzik, el becerileri, tiyatro veliselilerin katılacağı medya atöl-yesi yapmayı düşünyor.

TRABZON, BURSA…Yedi yıl boyunca Halk Eği-

tim Merkezi’yle birlikte kurs fa-aliyeti yürüten Trabzon Halke-vi, bu yıl da kurs faaliyetlerinedevam edecek. Geçen sene gi-tar, bağlama, keman, halkoyun-ları ve İngilizce kursları verenHalkevciler bu sene de aynıkursları sürdürecekler. Trab-zon’da ayrıca matematik ve fenbilgisi kursları da yapılacak.Trabzon’da kurslar 15 kişilik sı-nıflarda veriliyor.

Bursa Yıldırım Halkevi debu sene ekim ayında kurs faali-yetlerine başlayacak. YıldırımHalkevi, geçen yıl verdiği fenbilgisi, matematik ve Türkçekurslarını bu sene de sürdüre-cek.

Türkiye’nin diğer bölgelerin-deki Halkevi şubeleri de kurshazırlıklarını sürdürüyor.

Güvenceli ifl talebiyle gerçek-lefltirdikleri eylemlerde bir

araya gelebilen tafleron sa¤l›kiflçileri ile ö¤retmenlerin hayatlar›e¤itim hakk› mücadelesindebirlefliyor. Sistemin y›k›mau¤ratt›¤›, güvencesizlefltirdi¤i ikikesim, dayan›flma içindeHalkevleri ve Devrimci Sa¤l›k‹flçileri Sendikas›’n›n (Dev Sa¤l›k-‹fl) ortaklafla gerçeklefltirdi¤i,tafleron sa¤l›k emekçilerininçocuklar›na verilecek olan paras›zkurslarda bulufltu.

Ekim’de bafllayacak kurslar,ilkokul 4-5-6-7-8’inci s›n›f ö¤ren-cilerine yönelik olacak ve KartalHalkevi’nde gerçeklefltirilecek.Haziran 2011’e kadar sürecek

kurslar hafta sonlar› düzenlenecekve kurslarda matematik, fen bil-gisi, Türkçe ve ‹ngilizce dersleriverilecek. Dersleri, ücretli ö¤ret-menler, üniversite ö¤rencileri veemekli ö¤retmenler verecek vekurslar›n tamam› kursiyerlerdenpara almadan yap›lacak.

Tafleron sa¤l›k iflçileri, kursduyurular›n› hastanelerindeyaparken mahallelerde de duyu-rular› Halkevciler yap›yor.Hastanede kurs duyurusu yapaniflçiler, kursu duyan arkadafllar›n›ngözlerinin parlad›¤›n› ve onlar›nda baflka arkadafllar›na kurslar›anlatt›¤›n› söylüyor.

Kartal Halkevi’nde gerçekleflti-rilecek kurslar okul sonras›n›

sokaklarda geçirmek zorundakalan çocuklara e¤itim olana¤›sa¤l›yor. Kurslar, çocuklar›nokullarda gördükleri paral›, ezber-ci, rekabetçi e¤itimin yerineçocuklar›n da özne olabilece¤i veyarat›c›l›klar›n› kullanabilecekleri,birlikte hareket etmeyiö¤renebilecekleri bir e¤itim siste-mi sunuyor. Halkevciler, iflçiçocuklar›na yönelik kurs faaliyet-lerinin d›fl›nda kursa gelen çocuk-lar›n velileriyle pedagoji ve çocukgeliflimi toplant›lar› yapmay› vekursa gelen çocuklar› tiyatro, sine-ma gibi sanatsal ve sosyal etkin-liklere götürmeyi ve kursa gelen-lere halkoyunu, koro gibi kurslarda vermeyi düflünüyorlar.

Okul her yerdirKamusal hizmetlereulaşması giderek zorlaşanhalkın eğitim ihtiyacınacevap veren Halkevleri,parasız kurslar veriyor

Alternatif bir eğitimibarındıran kurslar, yoksulemekçi çocuklarına rekabet-ten ve bireysellikten uzak bireğitim veriyor

Halkevleri, HababamSınıfı’ndaki Mahmut Hoca’nın“Okul dört tarafı duvarlarla kaplıyer değildir; okul her yerdir”sözünü hayata geçiriyor

O K U L , D Ö R T T A R A F I D U V A R L A K A P L I Y E R D E ⁄ ‹ L D ‹ R

Ankara Dikmen Halkevi’nde 12 yıldır devam eden okuma-yazma kursu bu yıl da devam edecek. Bu sene devam edecekolan bir diğer faaliyet de gitar kursu. Her sene gerçekleştirilenilköğretim destek kurslarının bu yıl Halkevleri Emekli Öğret-menler Komisyonu tarafından verilmesi hedefleniyor. Çocuk ti-yatrosu atölyesi de bu yıl Aziz Nesin’in Pırlantadan Bal adlıoyununa çalışıyor ve oyunu 2010-2011 öğretim yılında sah-nelemeyi düşünüyor. Dikmen Halkevi bu yıl çocuk korosu ilesaz ve bağlama kursu açmayı düşünüyor.

Neoliberal y›k›m›n içinden filizlenen Halk Okulu, halk›n e¤itim ihti-yac›na cevap vermeye devam ediyor. E¤itimin piyasalaflmas›yla

birlikte e¤itim hakk›ndan faydalanamamaya bafllayan yoksul halk›ne¤itim ihtiyac›na ve e¤itim hakk› mücadelesine cevap veren HalkOkulu 2003 y›l›nda ‹stanbul Bahçelievler’de kuruldu. Veli-ö¤renci-ö¤retmenin özne olarak bir araya geldi¤i Halk Okulu’nda ‹lkokul 4’üncüs›n›ftan lise 4’üncü s›n›fa kadar olan ö¤rencilere ders veriliyor. HalkOkulu’nda matematik, fen bilgisi, Türkçe gibi okullarda verilen ders-lerin yan› s›ra ba¤lama, gitar, tiyatro, yarat›c› drama, koro gibi e¤itim-lere tüm ö¤rencilerin kat›l›m› sa¤lan›yor.

Halk Okulu’nda çocuklar yeteneklerini keflfederken, öz güven duy-gusu kazan›yorlar. Derslerde ö¤rencilerin derse ve tart›flmalara kat›l›m›,kendilerini ifade etmesi ve kifliliklerinin geliflmesi yönünde önemliçabalar sarf ediliyor. Ö¤rencilerin ders durumlar› ve yaflad›klar›s›k›nt›lar düzenli bir flekilde yap›lan veli toplant›lar›nda velilerlepaylafl›l›yor ve s›k›nt›lar›n afl›lmas›nda veli ve ö¤retmenler ortak çabaharc›yor. Halk Okulu, e¤itim hakk› mücadelesinde veli, ö¤renci veö¤retmenlerin yan›nda yer al›yor. Halk Okulu’nda ö¤rencilerle etkinlik-ler, flenlikler, film gösterimleri gibi etkinlikler de yap›l›yor. HalkOkulu’na baflvuru say›s› 400’ü bulurken bu say› her sene art›yor. Busene de Halk Okulu ekim ay›nda aç›lacak ve alternatif bir e¤itimi dahafazla ö¤renciye ulaflt›rmaya devam edecek.

Halk Okulusekiz yaşında

Güvencesizlerin eğitim dayanışması