Top Banner
3 1987 MAR MARA FEN - --· ·.- TÜRKLÜK - 1988 - .:- .;._.,-•.P ·--
58

isamveri.orgisamveri.org/pdfsbv/D00142/1987_3/1987_3_SEYIDOGLUB.pdfHA TEM-İ TEY HİKAYESİ BİLGE SEYİDOGLU -Doğu Anadolu folklor mahsullerinin hala canlı olarak yaşadığı bir

Feb 17, 2021

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
  • Sayı: 3 Yıl: 1987

    MARMARA ÜNİVERSİTESİ FEN - EDEBİYAT FAKÜLTESİ

    --· ·.-

    TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI ~ DERGİSİ

    İstanbul - 1988

    -~ - .:-.;._.,-•.P ·--

  • HA TEM-İ TEY HİKAYESİ

    BİLGE SEYİDOGLU

    -Doğu Anadolu folklor mahsullerinin hala canlı olarak yaşadığı bir

    bölgedir. Halk Hikayesi anlatma geleneği devam etmekte, bunun yanında yeni düzülen hikayeler de uzun kış gecelerinde ve ramazanda halk kahve-lerinde anlatılmaktadır.

    Geleneği devam ettiren Erzurum'da en eski halk hikayecilerinden bi-risi de Behçet Mahir'dir. (Doğ. 1335) Aşık Mıkdat'ın. yetiştirdiği bir halk hikayecisi olan Behçet Mahir' in repertuannda ı 970 de kendisi ile yaptığımız bir konuşmaya göre 50 halk hikayesi bulunmaktadır. Bu hikayelerin her biri en az on gece anlatılır. Diğer hikayeciler gibi Behçet Mahir'de hi-kayesini anlatırken kahvede saz şairleri de bulunur. Hikayecimiz saz çal-masını bilmediği için uygun yerlerde durur, . bu sırada saz şairi anlatılan hikaye ile ilgili şiirler söyleyerek saz çalar. Bu şekilde bir hikayenin bazan bir ay veya daha fazla uzadığı da olur. Hikayecimiz son yıllarda ihtiyarlık sebebiyle kuvvetden düştüğü için artık eskisi gibi günlerce süren hikayele-rini anlatamamaktadır. Bildiği bütün hikayeler Erzurum Atatürk Üniversi-tesi'nde Halk Edebiyatı ve Halk Bilimi konusunda çalışanlar tarafından banda kaydedilmiştir. Hatem-i Tey hikayesi de bizim vaktiyle tesbit ettiğimiz hikayelerden birisidir.

    Hikayeyi ağız özellikleri ile vell'!leyi dil çalışmaları bakımından da fay-dalı olur düşüncesi ile de~ştirmeden vermeyi tercih ettik.

    Hikayede yer yer mahalli unsurlar bulunmakla beraber bütünü itiba-riyle Binbir Gece kaynaklıdır. İleride yapılacak bir çalışma ile mukayeseli olarak aradaki farklar gösterilecektir. ·

  • BİLGE SEYİDOCLU

    HATEM-İTEY

    Şimdi geçeceğim Hatem-i Tey hekayelerine. Bu söylediğim hekaye yeddihekaye birbirini açar. Yalnız Hatem-i Tey'i diynemiyen bir adam ömr-i hayatında demesin ki dünyada gün gördüm yaşadım. Ögüt de var, ibret de var. Varlıkdan darlığa düşmek, darlıkdan varlığa yetişmek akıllı hesap eder. Hatem-i Tey padişah el açan bir sahile yüz lira ihsan ederdi. Yani bu sahavetlik Hatem-i Tey'e Ebe-yi ecdadından galmışdı. Günnerin bir gününde Hatem-i Tey'in hükmettigi ölkesine bir seyyar geldi. Eşitdi ki bu melmeketin hökümdan el açan bir sahile yüz lira ihsan edir. Bu sey-yar gayet tahsilli, görgülü kimselerdi. Nayet Hatem-i Tey hüzür-i divanına çıkıp nza-yı hak içün el açıp elini uzatdı. Hatem-i Tey bu sahili görür görmez elini galeme götürüb bir mahbus yazdi. "Götür babacığım şunu haznedara". Haznedara götürüb haznedar imzayı atıp. "Götür: al parani". Eger baş vezir eger Hatem-i Tey imzaladi. Haznedardan yüz lira ihsan edip bu seyyar annadı ki ne varsa bu imzada. İnsan oğli tamahkardır, çünki bu tamah adem babamızdan galmışdır. Heç ölümi düşünmez hati-rine getirmez. Ancak gazanayım, yığayım. Ecebe yığdığım kime galacah, buni bilmez. Heç-· birimizin ahlına gelmez. Birgün düküp gittiğimizi düşünmezik. Daymi yığım diye lakin saltanat ebedi'l galmaz. Birgün seri-r-i saltanattan ayrılır felek. İnsanın en büyük varlığı kendi ile barabar götürdügi sağlığında gazandıği etdiği sadağalar dtdiği savaplar odur. Geri-de isderse dünya gader malın olsun asla bir faydası olmaz . . Ne sene ne bene ne de cümleye, bu seyyar tahsili guvvetli olan bu şahıs evleyi kendi kendine imza atıp Hatem-i Tey'in baş vezirinin imzasını aynı imza atarak haznedardan yüz lira evleye daha aldı. İkindi oldi bir daha velhasıli bir günde üç defa üç yüz lira alırdi. Amma sabağın imzasını Hatem-i Tey mahbusin{ verip evle ile ikindiden asla haberi yohudi. Ne baş vezirin ne bu padişahın. Bu iki oyuni alarah bir sene ele devam devam etti. Yıl de-digin üç yüz altmış altı günde burş degişir. Üç yüz altmış altı gün yevmi-ye üç yüz lira alarak sene ikmal oldi. Hatem-i Tey bütün mezlişi ile bera-ber veznedarı çağırıp defderler açılıp hesap görmeye oturdi mezliş. Hazi-nede olan varlığın mevcudatıni hesabettiler. Lakin para noksan geldi. Eger meclis, eger Hatem-i Tey eğer baş vezir haznedara nic'oldi bu para diye, haznedar mahbusleri Hatem-i Tey'in önüne indirip, durun efendim işde hesabedin eger eksikligim varısa o zaman gonuşun. · Sizden yevmiye Üç

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 133

    mahbus geldi, üç imza üstünde. Y evrniye üç yüz lira vermişem. Bir sene eleddevam. Bir seyyar aldi. Bu parayı niçin hesaba goymasız. Hatem-i Tey durup: "Ey haznedar sabakdan sabağa bir imza atdım. Eğer ben

    • I

    eger başvezir yüz lira saymak lazım. Lakin iki yüzün- üstünde haberim yok. Buni kime verdin?" ~Efendim sabakdan gelip el açıp senden mahbus getirene üç defa verdim." "Birinden haberim var, ikisini niçün verdin?" "Bilmem" dedi. "Sizin verdigiz mahbuz geldihden sona benim asla ehdi-raz etmeh hakkım degildir. Bu hat senin degil mi?" Hatem-i Tey bahıp eger hattına imzasına "evet benim" baş vezire sordi "Senin degil mi?" · "evet benim." "Niçin sahab olmazsın?"

    Meclis bu işe şaşıp Hatem-i Tey, başvezir şaşıp, bu nasıl ola, bu nasıl bir ilim sahibi. Aynı hadde had uydura. Hatem-i Tey Mezlişine danışıp ne yapalım bu adamı nerde bulalım? Lakin bu seyyar annadı ki gün te-mam hesap görülecek. Ben saten alacağımı ·aldım, yükümü dutdum. Ne işim var daha Hatem-i Tey ganşısında. Tebdil-i gıyafet edip gendisini bir tedbil gılığmda şehir içerisinde dolandırdı. Yani Allah' dan başga kimse ta-nıyan olmazdi buni. Hatem-i Tey tarafından garagollar arayıp şehirde bu-lamadılar. Hayet Hatem-i Tey aciz galıp mezlisine "nasıl edelim?" Çünki insannarın akıl yaşda olmaz başda olur. Eger ferasetli, eger görgüli eger de tecrübe görmüş insannar. Her işi başa götürür. Görgüsüz tecrübesiz kimseler birdenbire şaşar, düşer, ne yapacağıni bile gaybeder. Çünki her-şey ilm ile görgü ile bilgi ile olur. Tecrübeli kimseler golay golay almaz, golay da işini gaybetmez. Lakin görgüsüz tecrübesiz kimseler hakigatde birden varlığa sihi bolurs~ o varlığı neye harcıyacağını bile bilemez. Görgülü kimse ayağı gakıp Hatem-i Tey'in düşüncesine "Ey padişahım sen bu adamı affet bu ~dam hüzüre gelir." Çünkü suçlunun suçu affo-lundu mu suçlu gelir hüzüre. Hatem-i Tey.: "Pekey ben bu adami bir görim" Tellallar ilanat edip her kim benim bir sene eled devam yevmiye hazinemden üç yüz lira haddime had uydurup alrnasini affettim, etdigi gusuri bağışladim. Parayı. da gen dine hibe etdim. Yalnız hüzür-i divana çıhmasi rica olunur. Bu affi vilayet içinde ilan eder etmez tebdil-i gıyafet olan bu seyyar tellalların ellini duyması ile tellal başına: "Buyurun efen-dim benem bu suşli" diyip Hatem-i Tey hüzürine çıhdi. Hatem-i .Tey pa-dişah görüp: "Ey · babacığım sabakdan sabaha hüzür-i divanıma geldin el açıp rıza-yı hak içün sadağa istedin. Ben sene yüz lira ihsan ettim. Lakin evle ile ikindiyi neçun aldın? Bu emri kimden aldın, kimden istedin. Ve benim imzama haddime ve başvezirimin imzasına heddine nasıl hat at-dın? Seyyar bu cevaba garşılık: "Efendim evet para dedigin nefise bir ga-

    '

  • BİLGE SEYiDOCLU

    raba verir. Her şeyden şirin her şeyden datlıdır, dünyada. Alıca işde, nef-se uydum lakin bu günahi işledim. Lakin şimdi hüzür-i divanında boyun vurmuş dururam" "Gorhmadın mı bir daha geldin garşıma?" "Efendim gorhdum" "Niçin geldin?" "Effin duydum, sen bir padişahi sultansın. Ef-fin efdir, cezan ceza. Bütün garagollar ararken beni Allah'dan başga kim-se tanıyan olamazdi. Gorkumdan ve senin hükmünden adaletinden tebdi-1-i gıyafet oldum. Lakin effin duydum, effin efdir. Effen garşılık hüzüren geldim." Hatem-i Tey Seyyarın bu üsgek cevaplarıni dinniyerek gendi gendisine tercihe edip: "Evet baba haklı söyledin. Bir hökümdarın ikrarı ikrardır, cezası cezadır. Ef Allah'ın ef olunmussun, bir daha bu küstahlığı yapmıyacağan ikrar verir misin?" "Evet efendim. Saten ganimetimi aldım. Senin kimin bir edaletli padişahı nerde bulayım. Etdigim bu hatayı efet-men höyük bir edalete seni ulaşdırdi." "Haydi yürü bakalım. Hüzür-i di-vanda temenna edip, mezlişe gerisin geri seyyer çıkıp Hatem-i Tey ayağı gakıp mezlişine "Benim kibi .bir edaletli gelmiş'mi dünyaya. Bele bir küstahlık eden, hatta iş işliyeni effettim. Aldığı parayı bağışladım. Benden höyük daha adaletli padişah var mıdır? diye" Akıl danenin birisi ayağı galkıp "Mağrurlanma padişahım senden höyük Allah var. Kibrin hasmı hakdır. Sakın sakın kendi kennen kibirlenme efendim. Evet dünyada eda-let çokdur. Bir insan bilmediğine garşılık çoh çoh nohsanlığı vardır. Lakin bildiginden bilmedigi çohdur. Bildigine mugabil bilmedigi ayağının altına alsa belki başı semaya erer. Ey hökümdarım senden. edaletli padişah var ki Kan diyarında Kız Padişahı vardır. Haftada iki köle alır, birini eyler bi-rini azat eyler. El uzadıb nza-yı hak içün el açana çoğ ehsanlar eder. Onun ölkesinde bir cevher-füruş var. Yevmiye bir mücevh.er verir mezede, tellallar o cevheri elanet eder bütün saraflar beh vurur. Yüz liradan bin li-

    , raya çıkar. Getir getir, tellal başına der. Benim neye ehtiyacım var. Ha-vanda döger tozını beh. vuran saraflara bezirganlara garşı üfürüp, tellalın ücüretini verir. Yarın yine gel. der. Yevmiye bir mücevher bin lire gıymetinde toz eder üfürür. Hem de tellalın ücüretini verir. Gidersin gız padişahınm edaletini seyreder, o cevher fürücü görürsün. Senden daha zenginle-ri var ki yevmiye bir cevheri toz edip eceba bunun dünyada ne gatter cev-heri var. Belki de onun cevherinin belki üşde biri dünyada yeryüzünde hükümdarlarda bile bulunmaz. Get onların derdini edaletini örgen sona sen, senin edaletin kendi kenden kurgunluk getir. Sona edaletin mezlişen söyle. Hatem-i Tey bu mezlişin içinde gonuşan şahısın sözünü dinliyerek sade gendi degil mezliş de dinnedi. "Pekey" ben varayım o şehere eger gız padişahıru eger de o cevher fürücü göreyim. Nasıl bunun tükenmez bir mücevheri var ki yevmiye bir cevher bin lira gıymetinde yok edir .... " "Gi-

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 135

    din efendim eger sözlerimden birisi yalansa hüzür-i divanda boynum gıldan incedir". Hatem-i Tey çok bu sözlere merak ederek oturduğu hökm-i edalet sandalyasına bir vekil goyup gendisi bir derviş gıyafetine girip nayet bir seyyar gılığında diyar-ı gurbet çünki dağ başında el oğli senin sultan olduğın bilmez. Bir gıyafet derviş gılığında ölkesini tergedip diyar-ı gurbeti gendine gahr-ı yar edip güne bir menzil gece gündüz giderek nayet heka-ya dillerde tez olur, yıllarda geç, günnerin bir gününde gız padişahının kökş-i sarayına yetişti. Rusgat alıp gız padişahına haber verdiler ki bir sey-yar devrüş hüzür-i divanıza sizinle gonuşmak istiyor. Emir verdi: "Alın" Halayıklar bırakıp Hatem-i Tey olduğuni Allah'd~ başga kimse bilen yo-kidi. Kız padişahının köşk-i sarayına çıkıp içeri girer girmez el peyrep du-tup edab-ı erkanla bir selam verip bunun görgülükle içeri girmesine eda-b-ı erkanına gız padişahının mezlişi Seydi durnası kimi döndi. Ne gatder bir görgili derviş. Ne gatter tercihe görmiş bir kimse. Hele şunun bir der-viş olmasına, bu tertiple girmesine edab-ı erkanla oturmasına. Bütün hey-ranla bakıp derviş yüzüne gız padişahı, "Buyurun derviş baba yanıma."

    . Gahveler ısmarlayıp içildikden sona her ikisinin gız padişahı ferasetle bu-nun güzel güzel kelamlarına ve güzel gonuşmasına annadıki bu olgun bir kimseler. Gız padişahı müsade alacak, "Ey derviş baba gıyafetiniz bir der-viş görünür amma lakin, nevlinizi olgun gördüm. Diyar-ı gurbeti çıkdığızın sebebi nedir?" Hatem-i Tey annadı ki bu da bir görgülü bir hükümdar. Gız padişahının bu cevabına garşılık Hatem-i Tey şu teglifi di-line alıp, "Kişi gendi rızasıyla çıkar mı asla gurbete. Helbet de vardır hik-meti salar gendini mihnete". Yani ben gendi hüsn-i rızam ile diyar-ı gur-beti dolanmiram demeg isdi_r. Ab-ı dane dolandırir. Su çehdi getirdl. Her yerden bir nasib alıp dünyada nasibimi toplamak içün her şey bir sebep olur. Ben Hatem-i Tey padişahım. El açan bir sahile yüz lira ihsan eder-dim. Bir seyyar hüzür-i divanıma gelip nza-yı hak içün elini uzatmasına ben yüz liralık bir mahbus verdim. İmza had atdım, başvezire havale et-dim. Başvezirin de imza hed bu ada,m bizden bu hedleri alarak haznedar-dan yüz lirayı aldıkdan ı:pade evliye eger ikindiye kendi kendisine hed atıp aynı benim heddime imzama garşılık imza eger başvezirimin heddi imzasına garşı imza üç defa haznedardan para almış. Sene ikmal olup he-sap _görüldü, haznede para nohsan gelip, haznedar mahbuslan gösterip, birisine sahip oldum, ikisine olamadım, sizindir diye iddia etti. Baktım ki evet had benim. İmza benim. Nayet buldurdum seyyahı edaletden aynl-mim diye bunun etdigi hataYı effetdim. Aldıği parayı bağışladım. Buni ey-likle yola vurdum. Kendi kendime benden daha vergili bir padişah var mıdır diye mezlişime gonuşdum. Hüzür-i divanımda saltanat içinde otu-

  • BİLGE SEYİDOÔLU

    ran mezlişimden birisi: "Mağrurlanma padişahım, senden höyük Allah var" dedi. Nayet sizin haftada iki köle alıp birini eylip birini azad ettigini-zi ve bu ölkezde bir cevher fi.irile yevmiye bir cevher mezete verip satma-yıp, toz edip üfürdügini söyledi. Ben de taht u tacımı altı aydan beridir terg-i diyar edip, yerime vekil goyup diyar-ı gurbeti gendime gahr-ı yar et-dim. O günden bu güne gurbet dolanarak işde şimdi üz be üz beraber gonuşmadayık. lakin sizin edaletizi sizin sehavetizi örgenmeye ölkenizde cevher fürücün yevmiye bir mücevher döğmesinin sebebini almaya gel-dim. Haftada iki köle alır, birini eyler birini azad edermişsen, bu edaletin sebebi nedir? "Gız padişahı Hatem-i Tey-in bu cevaplarını dinniyerek:" Efendim. senin verdigin sehevet benim haftada iki köle alıp birini eyliyip birini azad ettigim de hiç çünki dünyanın ahiri agıb~ti hiç. Evet insannar kendi kendine mağrurlanmasın. Sonsuz bir işin soni olur rni?Hakigat kib-rin hasmı Allah' dır. Bir insan ne · olduğuni düşünmesin ne olacağını düşünsün. Ahşam yatırır zengin sabahdan galdınr bi şey yoh. İnsannar bir gararda galmaz. Ancah bu kevn-i mekanı yaradan gudret guvvet sahi-bi Allah galır. Sizin vergiz bizim ·vergimiz heç. BizdeQ evel gelen hükümdarlar daha edaletli gelmiş getıniş. Lakin cevher fürüc'un yevmiye bir mücevher dögüp-üfürmesinde ben de o sırdayam. Lakin varın bunun hüzürüne etdigini görün. O esrarı ne ise ondan örgenin. Bir müddet go-nuşdukdan sona ~atem-i Tey gız padişahının sarayından müşade ile ayrılıp şeher içerisinde dolanarak, ben bu cevher fürüc!ün dil söyleme ile el deme ile inanılmaz. İnsannar gördügüne, bildigine inanmalı. Hakigatde eledir. Çünki bir · insanın dosdundan fazla düşmanı bulunur. Evet sözde yalan olmaz yanış olur. Belki de ilave olur, yalan bile olur. İnsannar gözi ile görmedigini gördüm demesin. Bilmedigine bilirim de~esin. Hatem-i Tey padişah o günüz gedip ferdası gün guşluh vehdi saraf meydanını ge-zerken bahdı ~ bir tellal eline bir mücevher bütün bezirganlar o mevgein saraflan beh vurmaya döküldüler. Ele bahdı ki tükanların arasında bir cevher tükanı levhe asılı tükanın gapısından. Cevher fürüş tükanı derler. Lehveyi okıyarak gıyafet gine derviş gıyaf etinde o halg arasında dolanan-Hatem-i Tey tellalın elindeki mücevhere seyrederdi. Yüz liradan beh açılıp bin liraya gadar _vurdu saraflar. Bezirganlar nayet cevher fürüş tükan-dan: "Getir tellal getir, benim satmaya ehdiyacım yohdur," tellalın elin-den alıp kepeng üsdünde bir havan. İçerisine cevheri goyup dögüp beh vuran saraflara bezirganlara garşı toz edip üfürdi. Beh vuranlar uzakdan seyredir, bakardılar. Tellalın ücretini verip "yarın bu vakit gine gel evla-dım" diyip tükanına geri dönüp çıkıp oturur oturmaz seyreden Hatem-i

  • TÜRKLCK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 137

    Tey padişah cevher fürüş'ün tükanının önüne vanp: "Esselamü'n aleyküm" cevher fürüş: "Selamün aleyküm derviş baba buyurun" gıyam dip aldı tükanına. "Buyurun oturun" "Hayır oturmam. Beni bildin mi ben kimem" "Ne bileyim gıyafetin bir derviş lakin kim olduğuzi bildirin bahalım." "Ben Hatem-i Tey padişahım. Senin bir cevher dögüp üfürdügen tah ölkemde işitdim. Ben el açan bir fıkaraya yüz lira verir-dim." Kendi kendime derdim benden vergili bir padişah var mı? Sen yüz lira gıymetinde bir mücevher dögüp, toz edip yok edirsen. Bu varlığı ne-den yok edirsen. Heç kimse fayda görmedi. Tükanın cevher doli görirem. Lakin bu mücevher ekilme ile ireli gelmez. Yoksa_ bunun mayasını mi bi-lirsen. Nedir bu senin halın bene bildir? Cevher fürüş Hatem-i Teypadi-şah olduğuni annıyarak: "Hoşgeldiniz" diyip "Ey Hatem-i Tey padişahım benim içerdeki derdim dünyada bir müşkilatım var. Benim müşkülümü halletınedihden sona ben cevheri neye sebep dögüp toz edip üfürdügimi ben de deli degilim bin lira gıymatinde bir varlığı niçin yok edim. Lakin ara yerde sebebi var. Benim müşkülümü halletınedihden sona her işin ha-kigatini sana garışmam." "Neyimiş müşkülün?" diye Hatem-i Tey sordi. "Ey Hatem-i Tey padişahım. İki gözü amma bir arap var. İki gözden me-lul. Gidersin bu arabı sabahdan erkenden· evinden çıkar. Gelir çarşının başında bir oturak yer yapdırmışdır, oturur, ağlıyarak her kim benim bo-yun köküme bir sille vurur, her kim bene müstahak der, ölünci bir güne gader cezandır çek der. Her sille vurana üç akça verir. Yavralir, nayet ömr-i heyatında ölünci bir güne gader boynuna sille vurdurmaya ikrar et-miş. Get o iki gözi amma araba seyret. Ne sebebe hem boynuna sille vur-durir, kötek yiyir hem de her sille vurana müstahakdır gendine dedittirir. Cezandır ölene gader çek dedittirir. Her sille vurana üç akça verir. Sabak-dan akşama gader gelen giden sille vurir tekdir ile bundan para alir. Get o gözden melul olan arabın derdini örgen helbet de onun bir derdi var ki keyf için para dağıdıp kötek yiyen adam olur mu? Meahgak ki onun içer-de meahgak bir derdi var. O arabın müşkülüni örgen, gel bene bildir. Ben de müşgülümi sene annadim. Ne üzden mücevher dögip toz edip beh vuranlara garşı üfürdügimi söylim. Yoksa diyemem Hatem-i Tey Pa-dişahım. Hatem-i Tey padişah cevher fürüşden bu cevaplan dinniyerek ef-garlandi. Yahu dünyada ne meraklar varimiş. Neler varimiş. Benim heç haberim yok. Du bahalım esgikse derine düşecegim. Taht u tacımda ömür boyunca yüz sene daha ömrüm olaydı bu cevaplan ne duyaydım ne bileydim. Hakigat hal çoh yaşıyan çoh bilmez, çoh gezenden sor de-mişler. Hakigatde eledir. İnsanı:ıar yatan aslandanısa gezen tilkiden hisse al. Bir vilayetde doğup ömrüni geçiren gurbet dolanmıyan görgi görmiyen

  • BİLGE SEYİDOGLU

    her ölkeden bir örneg almıyan, ve her çiçekden bir goki goklamayan her ~ezlişden bir duygi duymayan adam ömri getse ne, getmese ne. Hakigat-te eledir. İnsannar gezme ile, böyük divannarda, böyük adamlar ile otu-rup gakma ile höyük mezlişlerde gonuşanlan dinleme ile görgi olur. Yok-sa anamdan doğdum böyüdüm bir ölkede nayet yatdım gahdım yedim iç-dim gazandım idare etdim heç bi şey görmedim, duymadım bilmirem di-yen kimseden aks olur. Şu hekaye arasında şu cevabı arz etmek arzındayım ki evet benden sonra diyniyenner hisseden gıssa alsın. Neler var bu dünyaya neler gelmiş,neler getmiş. Hakigatde eledir, çünki analar neler doğurmuş. Babalar neçe igitler gazanmış. Hökümdann birisi vezirine bir altun verip senden bir davar isterem. Lakin altuni geri isterem. Davann etinden kebap isterem. Davan sağ isterim." "Aman hökümdanm altuni verdim davarı aldım, altun getdi." "Pekey davan kesdin etini kebap etdin yedin. Davar öldi. Davar sağ galır mi?" "Bilmem dedigim cevaplan sen-den isderem." Bu hökümdar altıni vezirin avucuna goyup sene gırk gün mehel. Ömr-i hayatında gırk gün dolan derdine derman ona helbet de bir lokman bulunur. Vezir gelir benim kellem gidecek · ~iye derdini düşünürdi. O vaktın devrinde hökümdarlann üç kişi cellat etmiye selahi-yetleri varidi. Çüınki o hökümdar vezirin ne çeşit görgüsi aklı olduğuni sınamak içün bene vezirlik yapir amma dar zamanımda eceba beni gultara-bilir mi? çünki insannar görgi tercihe olmadıkdan sona bir iş yapamaz. Siyaset bilmelidir. Bir devlet ocağında siyaset olmalıdır. Çünki siyaset ol-mıyan kimse gendini dolandıramaz. Görgüsiz bilgisiz çoban daimi davarı gurda verir. Bir vezir derdine derman ararken nayet bir yol dutup bir aç saçli ikdiyar bir · kimsiye gerdan gavtişup nayet selam verip ikdiyar: "Aleykümselam delikanlı" vezir derdine. derman olmak için ben · şu ikdi-yaryaşlı başlı kimsedir. Şu ikdiyara bir rumuz atayım. Belki derdime der-man olur." Baba, önümüz bir yokuş dağa vurdi. Bu yokuşi çıkmaya bir lerdüvan lazım. ·Ya sen lerdüvan ol ya ben. Bu yokuşi çıkalım. "Görgüsüz bilgisiz ömrüni beyhude geçiren bu ikdiyar vezir olduğuni bilmir." Deli-kanlının Üzüne bakdi. "Sen deli misin dadaş, bu dağa lerdüvan olir mi?" Vezir annadı ki bu adamda görgi yok, siyaset yok, bilgi yok. Evet saç sa-kal ağarmış ama görgüsiz bilgisiz ağarmış. Yani yaş beyhude gitmiş. Na-yet daği çıkdılar, öbür üze devrildi. Önnerine bir su geldi. Vezir ikdiyara ikinci rumuz: "Baba suyu geçmeye bir körpü lazım. Ya sen körpü ol ya ben." İkdiyar döndi: "Mantıksız söz gonuşmcı. be herif koca bir suya usta lazım ki altı aya bir körpü yaptıra. Adam körpi olur mi?" Vezir annadı ki görgüsüz bir adam. Nayet ikisi de soyunup suyu geşdiler. Birez gidip önlerine bir buğda tarlası gelip yol üstü~de daha gara yaprahda tarla. Ve-

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 139

    zir son rumuz atdı. Belki son sözümü bilir. "Baba bu tarla kimindir? Ece-be bu tarlanın sahibi kimise bu tarlayı yemiş mi, yiyecek mi?" diye sordi. İkdiyar gülerek çok adam gördüm ama senin gibi bir serseri görmedim. Daha bu tarlanın yetişdigi yok. Kemfila erdigi yok.Neyi bişsin yesin. Vezir bakdı serseri ben degil amma ikdiyar Lakin bi şey demedi. Köylerine yak-laşdılar. Bu ikdiyarın onsekiz yaşında bir gızi pencereden seyrederken ba-basının geldigini yanında bir deliganni olduğuni gördi. Vezir annadı ki ik-diyarda bi şey yok. Ayrılıp bir tarafa giden adam ikdiyar yanaşdı gapısına gızi yenip gapıyı açdı. "Baba" "Nedir?" "Seninle barabar bi igit gelirdi nic'oldi o adam?" "Gızım o deli" "Ne dedi ki deli?" "Gızım manasız man-tıksız söz gonişir." "Ne dedi?" İkdiyar, deliganninin üç rumuzunu gızına annatıp, gız meger akilli görgüli kimse. Çünki dedik ya akıl yaşda degil başda olur. "Hey baba sana gurban, o deliganniyi bul getir. O deliganni olgun adam. Maahgak · ki bir derdine gurbat dolanir. Derdine derman olir, lokman arir. Get getir o igidin derdini, dermanıni bulayım. "Gızım vesvese bir kimse" "Yok baba vesvese degil..." "Senden sormuş ki bu dağı çıkmaya bir lerdüvan lazım. Ya sen lerdüvan ol ya ben. Niye buna cevap vermedin?" "Neyidi ki cevabı gızım?" "Ey baba o adam sana demiş ki bu yokuşu çıkmaya bir yarenlik bir möhübbet lazım. Ya sen gonuş ya ben gonuşim. Sen diyeydin ki ben bi şey bilmirem sen gonuş. Sen lerdüvan ol. İşde o adam çok akilli, görgüli adam senden akıl aramaya rumuz at-atmış. Daha ne dedi?" "Bir de dağı bu yannı aşdık, önümüze su geldi. İkinci cevabı bene dedi ki:" Bu suyu geçmeye körpü lazım baba. Ya sen körpü ol, ya ben" "Ne dedin?" "Deli misin körpü olur mu bu suya?" "Ey baba o adam sene demiş ki- ikimiz birden soyunmıyak ya sen beni arkala ya ben seni arkalıyam. Ya sen beni suyu geçir ya ben. Sen diyeydin ki ben ikdiyar adam, körpü sen ol, sen beni arkana al. O adam seni arkasına alıp suyu geçireceğimiş. Daha ne dedi baba?" "Üçüncü cevap da nayet geldik yol üsdünde bi huğda tarlası daha gara yaprakda. Bene dedi ki: Baba bu tarlanın sahibi kimse ecebe bu tarlayı yemiş mi yiyecek mi?" "Baba buna da cevap veremedin mi?" "Nedir gızım veremedim." "Ey ba-ba senden o adam sormuş ki bu tarlanın sahibi borçlu mi yoksa borci yok mu. Çünki bir adam borçlu olursa genden gelecek serveti alır, sürer satar borcunu verir. Çünki borçlunun malı olmaz. O adam borçli ·mi yok-sa borci yok mi yemiş ·mi yiyecek mi dediginin sebebi bu." Ehdiyar ayrılıp do.rği gızından: "Şimdi gafama yer etdi." "get baba bul getir, derdine derman arayan veziri." İhdiyar: "Gel baba gızım seni isdir" Götürüp allah ne vermişse yiyip içdihden sora "Bana dedigin rumuzları söyle,derden derman olayım." "Gızım baban ikdiyer ömrüni geçirmiş beyhuda. Üç ru-

  • BİLGE SEYİDOOLU

    muz atdım hiç birinden habardar degil." "Ben haberdarım." dedi. "Der--din nedir söyle, müşkülün halledim." Gızım ben laleyim, vezirim. Padişah bene bir altun verdi. "Benden bir davar isdir. Altını geri isdir. Davarın etinden kebab isdir. Davan sağ isdir." "Ey vezir ondan golay var mi?" "Gızım nedir bunun goleyi?" "Bene gırk gün izin vermiş" "·Pekey altını ver bi goç getir bene. Get derhal bi goç al gel ama sırtında yüni gırkılmasın. Yunni olsun." Vezir: "Başüstüne" diyip haman gelip davar sahibinden yunni bir goç alıp getirdi gızın gapısına. "Aldım." gız makas ile goçun sırtındaki yununi gırkıp üş gün üş gecede bir seccede tokıyıp vezire: "Ey ve-zir üş gün üş gece misafir etdirn seni bir seccede tokudum. Padişahın ver-digi altını verdin goçu aldın değil mi?" "Evet" "Bu seccedeyi satarsın, bu seccede bir altundan fazla yapar ama ver seccedeyi al, goçu aldığın altını al. Şu goçun da daşşağını burursan götürürsen padişaha. Buyur padişahım işte goçun altından sene kebap, goçun daşşağmı kebap edersen altuni da önüne goyarsan senden buiıin esbabıni sorar. İşde beni bulduğun der-sen bu altuni bu goç gazandi. Davari gazandi. Ahan altun geri. Ahan da davarın etinden sene kebap, ahan da davar sağlamdır. Vezir· sevinerek, ha-yaticellatdan gultaran vezir goçi getirip padişah sarayının önüne "Geldin mi,?" "Geldim." "Pekey" "Altıni verdin bu goçi aldın hani para?" "Efen-dim buyurun işde." "Pekey bu davar mi gazandi bu altuni?" "Efendim yünni bi goç aldıın. Yununi gıpdırdim, bir seccede tohudi, seccedeyi sat-dım bir altuna. Ahan altun. At isdirsen ahan da goyunun daşşağını bur-dum. Ahan da goçun etinden sene kebap, ahan da goyun sene." "Sene bu akıli kim örgetdi vezir?" "Şu sahradaki ikdiyar bir çifcinin gızi." "Hay-di bakalım." Padişahla vezir gelip çifcinin gapısına yanaşdi. Pencereden gören gız babasına: "Baba şu padişah ile veziri, garşıla .. " Garşılayıp hörmetle alıp odasına ecele gahve bişirip getirip, gahveleri dağıdıp şahın elini öperken şah gızın barmağıni sıhdı. Gız heç ses etmeden gelip gırk te-ne yumurta haşlayıp igirmisini boyadi, igirmisini boyamadi. Babasıni ses-leyip: "Baba bu yumurtaları götür gelen misafirlerin önüne şu cevabi söyle. Tanrı misafiri geldiz benim gızım size gırk tene yumurta haşladi. İgirmi sizin igirmi bizim. İki gfşi siz iki gişi de biz. Boyaklıları mı alırsız yoksa boyaksızlan mı alırsız. Hangi yumurtaları ayınrsalar gel bene haber ver." "Pekey" Sahanla yumurtaları getirip: "Ey hökümdarım, gızım gırk tane yumurta haşlayıp, igirmisi cıcıklı boyalı igirmisi boyasız. İki gişi siz iki gişi de biz. Hangi yumurtaları alırsız?" Vezire dedi ki · "Şu cıcıhlı yu-murtaları ayır bize" Boyanan yumurtaları ayırıp çiftçi gelip gızma "Gızım boyadığın yumurtaları ayırdılar."· "Pekey" Gız gelip padişahın yanına se-lam verip: "Buyurun padişahım sayayım" Yumurtanın birini alıp eline so-

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

    yup padişaha gösderdi: "Ey hükümdarım işde şu yumurta boyalıydı değil mi?" "Evet" "Ben şimdi soydum. Şu boya gabıhda galdı. Ecebe şu yu-murtanın içerisinde bir leke var mıdır, boya var mi?" "Hayır" "İnsannar da içerisi dorğu olur, içerisinde bir leke olmazsa sen benim barmağımı sıhma ile beni lekelemedin. Eyri isem saten eyri, dorğı isem dorğıyam. İnsannar cigerden dorği olmalı. Yürehden dorği olmalı. Dili dost gaibi ayn olur. Lakin bir günde üç beş lisana tökülen her görünen şahısa garşılık diliyle dost gabilce düşman olan insan, insan olamaz. İnsannar görükdüğü kimin görükmeli. Garşıki nasıl bilirse gendini de ele bilmeli. Evet herkeş ganar inanır ama lakin illeker adamların işi ebedi'l ebed başa getıİıez. Birgün farş olur. Hökümdar gızın . bu aklıni görer görmez: "Ey gi-zım sen bene lazımlı bir kimsesin. Allah'ın emri ile seni oğluma alacağım. Sen benim sarayıma layıksın . Sende görgi çok var. Evet baban var ama baban ömrinihayatını beyhuda geçirmiş. Demek ki sen görgüli kimseler ile oturmussan. Böyük gadınnann gonuşuğu sözlerinden ders alıp hisse et-missen. Hakigatde eledir. Gidersen üç gişi birbiriyle gonişir. Onnarı diy-nemek lazım. Olur ki bilmedigin onda vardır. Belki üç sözün bir tenesi canlı olur. Sene lazım olur, bene lazım olur. İnsannar hayatında canlı sözlere muhtaçdır. İşde bu nazenin gız aklı ile fer as eti ile gonuşması ile bir padişah gelini oldi. Çünki neden? Görgüli insannar her vakit getdihce üsgek olur, üsgelir. Lakin söz bilmeyen, işden annamiyan, ahlı nohsan olan feraseti nohsan olan kimseler daymi geri galır. Ben hayatımda bişey bilmem deme. İşde gendi gendine düşün hiç kimseyi de diynemessen Al-lah sene höyük bir devlet vermiş ki aklın var. Çalışma ile insannar düşünme ile herşeyi bulur.· Her mesleke yetişir. O zaman gel şimdi Ha-tem-i Tey padişah işde cevher fürücün bu görgüsüne benim iki gözü em-ma arabın yanına gidip ben buni da bir tercihe edim diyen bu melul olan adam sabah oldi. Çarşı başına geldi, bir yer yapdırmış gendine otur-di. Ağlıyarak Hatem-i Tey yanında durir seyredir. Sade Hatem-i Tey de-gil gelip gidenner de seyredir." · Ey insannar her kim benim boynu köküme bir sille vurur, müddeti'! ömür müstahakdır ölene gader cezandır çek derse sillevurana üç akça vereyim. Yerine oturan iki gözi emma ara-bın gelip gidenner her sille urannar üç akça alıp o zamanın devrinde üç

    ·akça da bir adamın çoluk çocuğunu üç gün beslir. Badahva para kim al-maz. Hatem-i Tey bahdı ki arabın boyni deve boyni kimi hortum dutmuş çünki kötek yiye yiye akşama gader seyirci galdi. Hatem-i Tey. Ele bahdı ki iki gözi emma arabın akşam olana gader ne boynında sille esgik oldı ne ı:le cebinden para tükendi. Her sille vurana üç akça verir. Hem de gendine her sille vurana müstehakdır sene ölene gader çekmek cezandır,

  • BİLGE SEYİDO(jLU

    diyen emme arabı Hatem-i Tey seyretti. Akşam oldi guşlar yuvasına gün anasına bu eınm.a yerinden galhar galhmaz Hatem-i Tey elinden dutup: "Ey arap sene misafir gelirem, Tanrı misafiri eder misen?" "Ederim efen-dim" E~nden dutup emme arabın evine geldiler. Allah ne vermişse yiyib işdihden sora "Ey arab beni bildin mi ben kimem?" "Hayır efendim, iki gözüm melul. Bilmiyorum." "Ben Hatem-i Tey padişahım. Sabakdan ak-şama gader seyretdim. Ne boynundan sille esgik oldi, ne cebinden para. Ecebe sebebi nedir, derdin nedir, her sille vurana üç akça verdiğin ne-dir?" İki gözi emme arab Hatem-i Tey'den bu cevabı eşidirken gahgaha ile gülüp: "Ey Hatem-i Tey padişahım derdimi beni aşma". "Hayır baba derdini örgenmeye geldim". "Ey Hatem-i Tey padişahım benim derdimi örgenmeg içün benim de bir müşgülüm var, sen benim müşgülümü elde etmedihden sora ben derdimi sene aşmam." "Neyimiş müşgülün?" "Gi-dersin bir mezin var." "Evet" "Başını galdınr mescidin minaresine bakar: "Ahan geldi" der sevine sevin'e minareye çıkar "heyvah getdi" ağlıyarah yener aşağı. Ahşama gader işini gücüni tergeder. Ne aşahda durur ne mi-narede. Sevinerek minareye çıhar ağlıy~ah minareden yiner.·. Get o mezi-ne seyret. Sebebi nedir? Hayatında ömrini beyhuda geçirir, sevine sevine minareden yenir çıkir ağlıyarak yenir. Minareye çıkarken ahan geldi diyir sevinir heyvah getdi diyir ağlir yenir. Get onun derdini örgen gel ben de sene derdimi ann(!çiayım. "Hatem-i Tey vücudunda diyar-ı gurbet hırhası nayet mezine yetişip huni da seyredim diyen padişah akşama gader bakdı ki evet hakigat emme arabın dedigi kimin. Bu mezin ne tükanında durdi ne minarede. Sevinerek minareye çıhir ağlıyarah yenir. Ahşam oldi, tüka-nını gapayıp evine giden bu mezinin golund.Jı dutdı Hatem-i Tey. "Ey baba bögün ömrün beyhude gecdi heç bi şe gazanamadın bir, sevine sevi-ne minareye çıkdın ağlıyarak yendin sebebi nedir?" "Ey Hatem-i Tey be-nim bir müşgülüm var. Sen benim müşgülümü halletmedihden sora ben derdimi sana açamam." "Ne imiş?" "Gidersin Yemen ölkesinde bir esgici var, tezgahı önüne goyar, peştimbalı beline bağlar, golçahlan goluna ta-har. Örsini çekicini hepsini hazır eder, oturur isgemlesine sabakdan akşama gader evleye gader ağlar." Bütün halg iş getirir, ayakgabı getirir." Ey esgici bunnan tik. · Heçbirinin ayakgabısını tikmez geri götürür." Ya bu örsün çekicin nedir?" "Sanatın esgici niçin yapmirsan?" "Yapmirim." der. Evliye gader ağlar. Evleden sona akşama gader güler. Get o esgiciyi sey-ret. Onun derdini anna. Evliye gader ağladığının sebebi- nedir? Evleden de akşama gader gülüp sevindiginin güldügünün sebebi nedir? Gel bene annat ben de derdimi sene annadayım. Hatem-i Tey: "Heyyak yüz sene ömrüm olaydı, ne bu görgüleri görürdüm ne bu duyguyi duyardım. De-

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 143

    mek ki bu dünyada neler varmış. İnsannann başına neler gelir ne hayat-lar gelir geçirmiş. Dur bakalım neler çıkacak eşkereye, diyen Hatem-i Tey diyar-ı gurbeti gahr-ı yar etmişdi gendine. Hakigat hal dernişdi gız padişahının hüzüründe gişi gendi rızası ile çıhar mı asla gurbete. Helbette vardır hikmeti, salar gendini mihnete. İnsannar giz ve ikdidar elinde degildir. Dolandıran ab-ı dane dolandırır. Maahgak ki mugadderat yerini bulacak. İnsannann atdığı daş yerini almaz. Mugadderat yerini alır. O zaman Ha-tem-i Tey güne bir menzil Yemen şehrine yani dünyayı dolanan bu şahis yetişdi. Belli başlı olan esgiciye gelip ben buna da seyredim hele bahim ki insannann dediki kimin mi? Yanında dolanan Hatem-i Tey esgici peştimmalı beline bağlayıp golçahlar goluna tezgahını gurup örsi çekici aldi on üne. Yani gören bir etmek parasına bu esgici hizmet edecek ki çoluk çocuğunu idare etsin diyen. Nayet evliye gader zari zari ağlayan heç bi işe bakmıyan bu şakıs evle oldi, evleden de akşama gader gülrniye döndi. Hatem-i Tey o gün bu esgiciye seyirci galdi. Akşam oldi gine herkes gen-di hanesinin yolunu dutup evet evliler evine garipler hannara gahvelere gi-der derler. Atalardan galan sözdür evliler evine gider garip nerde akşamlar. Gine geldi akşamlar. Diyar-ı gurbeti çeken kimseler gaher de içer ze-her de içer. Herşey vardır. Çünki ac da galır, susuz da galır. Diyar-ı gur-betin gahir ateşi bir kölmekdir. Her vücut geyinemez. O zaman Hatem-i Tey: "Ey esgici bögün sabahdan evleye gader ağladın, ahşama gader güldün asla bir akca gazanamadın. Sebebi nedir bene annnat" "siz kim-siz?" "Ben Hatem-i Tey padişahım." "Ey Hatem-i Tey padişah beni ağladan içerden duyği ağladır. Benim duyğumi sen de duysan sen de ağlarsın." "Peki duyğin nedir?" ~'Benim duyğim budur ki budünyadan küsmüş bir şehzade var. Onsekiz yaşlarında dünyadan küsmüş. Dağda daşda dola-nir. Yaban hayvannar ile eş olmuş uryan, cılcıbıl. Get o dünyadan küsen şehzadeye de ki' dünya netdi sene? Dünyadan küstün. İnsannar birbirine ekli olur. Zencir kimi birbirine bağlıdır. Gul gula gazanır, gul gula sebe-bolur. Gul gula idare eder. Sen beni adem yaradılmısan . Hayvanat ile ne eş olursan. Dünyadan niye küsdün? Gine dünya içindesin sen. Get o şehzadenin derdini örgen. Gel bene bildir ben de evliye gader evleden ahşama gader güldüğümü annadayım sene. Hatem-i Tey: "Heyvak beyhude ömrüm gidirmiş, neler varmış dünyada hele bakalım ki bu işin içinde ne işler zühür edecek. Hakigatde eledir. l:Iele bu söylediğim üsdü örtülü, çünkü herkeş müşkülünü annatmir. Hatem-i Tey nayet dünyadan küsen şu şehzadeye yetişip böyük cebeller üzerinde dolanan yaban hayvannar aslan gaplan ve gurt guş ile eş olan Mecnun kimi Leylasını arıyan bu şakısa gavuşup yabanı hayvannar hücüm edip Hatem-i Tey'e: "Ey durun,

  • BİLGE SEYİDOGLU

    durun hayvannar durun. Bunun sülbi de benden o da benim gibi bir be-ni ademdir" Şehzade yaban hayvannanrun önüne geçip bırakmıyarak Ha-tem-i Tey'e doğru vardı: "Ey ne gezersin, sen kimsin bu dağlan ne arar-sın?" diyince Hatem-i Tey: "Gel bakalım şehzadem benim kimolduğumu sorma yalınız senin kim olduğunu sor. Ne gezersin ürüyan bu yaban hay-vanlarla arkadaş sen bir beni adem sülbündan olmuşsun. Adem adem ile olur. Ne gezersin dağda daşda, derdin nedir?" diyip sordi. Şehzade Ha-tem-i Teyden bu cevabi eşiderek: "Sen Hatem-i Tey padişah mısın?" "Evet" "Ey Hatem-i Tey padişahım senin Hatem-i Tey padişah olduğun da gıymeti yoh. Ben bu üryan dolandığım da gıymeti yoh." "Dünyadan neden küsmüşsün ey şehzadem?" "Dünyanın eveli ahiri heç imiş. Dünya dedigin başın bir havuza dumup çıkmasına benzir. Ben başımi bu suya dumdum çıkardım aynı dersimi gördüm ama ara yerden günner geçmişdi." Lakin demek ki dünyanın eveli ahiri heç bi şey. İsder yüz isder yüz elli . lakin ahir .agıbet ölüm. · . Bunun üçün dünyadan küsdüm. Bu küsgünlügile hayatımı beri yabanda geçirmekdeyim. Çünki ne günahım ne de heç bi şeyim olmasın. "Ey şehzadem dünyadan küsülür mi?" "Get benim derdimi benim bir şeyigim var. Benim şeyigimden örgen." Dedi. Hatem-i Tey padişah: "Yaho yüz sene ömrüm daha olsa ecebe bu hallari, bu ibretleri nasıl görecegidim. Hele bak dünyadan küsenner de vanmış: Ayrılıp şehzade gi~~ geri döndi, yaban hayvannanna ganşıp beri yaban-nara pinhan olupHatem-i. Tey padişah:" Ecebe bu deli midir? Aklını mı gaybetmiş diye nayet o şahzedenin tarifile şeyigine gelip sual etdi. Bir bahca. Bahcaya içeri girdi. Kırk tene adem: bir de bir şeyik ortalarında bir havuz gaynir ama ayaği yok. Ne ahir ne 'daşir. Gine ayni gişi diz

    , çökmüş şeyik başda gözlerini dikmiş havuza bakardılar. Sel~ verdi hiç biri selami almadi. Meger elm ile mikellefidi. Hatem.:.i Tey annadi bunna-

    . nn vazifede old~klarıni. Bir terafda el bağlayıp durdi. Aradan bir saat ge-çip derslerini tamam eden şeyik müritler ile başını galdınp: "Eleyküm se-lam, buyurun" diyip gıyam etdi. Hatem-i Tey gonuşduhdan sora: "Beni bildin mi kimem" "Hayır bildirin kim olduğuzi. Biz de bilelim." "Ben Hatem-i Tey padişahım." "Evet bildim." "Lakin sene bir müşgülüm düşdi geldim." "Buyurun padişahım eger gücümüz yeterse mü külünü hallede-rik." "İnşaallah yeter." dedi. "Dağda daşda bir şahzada dünyadan küsmüş, yaban hayvannara ganşmış hayatını beyhudla geçirmede. Bul-dum, benim derdimi benim şeyigimden .öğrenin. Dünyadan neden küstügümi söylesin! Birgaç kelamiar söyledi. Dedim, deli midir bu?" Şeyik gülüp: "Ey Hatem-i Tey padişahım buyurun oturun, ben de söyliye-yim. O gördügün şehzadeyi gözünle gördün ya?" "Evet gördüm." "Ha ·o

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 145

    da bir padişahevladıdır. Eger babasi eger annesi burya bize getirdi, teslim etdi ki elim, tahsil görsün, adam irfan olsun. Çünkü görgüsüz tahsilsiz elimsiz sanatsız hünersiz kimseler maahgak ki heç bi şeye yakışmaz. Adem dedigin maahgak ki bir sanata yaslanmalıdır." "Ey Hatem-i Tey padişahım, alti sene okuttuk epey bir tahsil gördi. Çok zekalı çok i.zanni : bir şehzade idi. Lakin aliı senenin içerisinde meylini şu gördügün havuza bağladi. Soyunim bu suda çimim diye israr ederdi. Her gün biz yavralir-dik. "Ey şahzadem bu bir guduret gölüdür. Elim dedigin böyük bir um-man bir deryadır. Ne dibi var, ne soni arkası var. İlmin nayeti olmaz, oğlum. Bunun nayetine akıl yetmedigiçün akıl da. gabul etmez, gel bu sev-dadan vazgeç. Fayda vermedi. Birgün biz bele gördügün dersde iken bu şahzade bizi gollıyarak elbiselerin soyunup başına sararak nayet işde gördügün havuza dumdi. Lakin başıni dumdi çıkardi biz çıhdık çıhardıh. Amma iş burada var ki başını suya dumdurup çıkarmasına bu şahzede ruhanetde otuzdokuz gün beri yabannarda galdi. Ruhanet galdi. Bir peri gızı götürüp buni nayet otuzdokuz günüz beri yabanda otuzdokuz gecede peri gızı ile zevk etdi, sefe sürdi. Lakin: "Gel şahzadem uyu" diyerekotuz-dokuz gece zevk etdihden sora peri gızının dizine şu gördügün şahzade dünyadan küsen şahzade yatardi. Uykuya geçer geçmez peri gızi giderdi. Ayılırdı ki başı bir hor geven üzerinde. Ne balıca var ne gızlar var ne sal-tanat var. Bir beri yabanda yatiram. Gendisini ayık görüp bir müddet ağlayan akşama gader nayet akşam olup gine peri gızi gelip: "Ey şahzedem" Gözüni açıp bahcayı gördi. O zaman işde otuzkoduz gece peri gızi ile otuzdokuz günüz de beri yabanda galmışdı. Ama gırkmcı güni muradına layığ olacağıdı. Lfilcin peri gızı gine başını dizime goy yat diyince, "Hayır sen beni uyudirsan beni uykuya savup beni bırakıp gidirsen, Ben daha senden vaz geçmem, uyumam da. Nere gidirsen ben de sennen beraber geleyim." dedi. Ne gatdar gızlar yavraldi ise fayda vermedi. Peri gızı ile gırk tene de gız beraber idiler. Lakin bunnara bele bir hayal görir bu. Şahz.;de o zaman: "Pekey, ey adem oğli medama bırakmisen beni lakin gel şimdi şu elbiselerini başan sar, soyun şu havuza gir, havuzda bir dum çık. Senile barabar ömür hayat sürelim. Ölünci bir güne gader birbirimiz-le galalım, diyip "Pekey" diyen şahzede üzerindeki elbisesini soyunarak başına sarıp işte Ey Hatem-i Tey yanış belleme ki şu gösderdigim havuzu diyirem. İşde o havuza dummadi bu havuza dumdi. Peri gızının yanında bi şe yok. Royede görir. Gördügi bi hayal lfilcin bu havuza başını dumup çıkmasına biz çehdik çıkardık. Ama sağa sola bakıp bizden gızlari sordi. "Ne yapdız o gızları" diyip "~angi gızi sorirsan oğlum?" Şahzede gün be gün sahat bu sahat dekga bu dekga işte dersin işde halın. Sen birdenbire

  • BİLGE SEYİDOGLU

    elbiselerini soyundun, başın suya dumdun çıkardın. Lakin biz bırakmadık. Çıhardık. Şen şindi gız sorirsan bizden. Hangi gızi sorirsan, gün so-rirsan hangi gün? "Ben otuzdokuz gün beri yabanda galdım." dedi. "Otuzdokuz gece de gızlar ile zevk etdim." Ey şahzedem işde günün işde dersin, sen akılli ,ol. Bunnara akıl yer etmez. Allah'ın guduret guvveti sene bir hayalla gösdermiş. "Heyvak" diyip diyip dersini gelip gördügi kimi ba-halı ki hakiget gün bu gün sahat bu sahat dekge bu dekge önümde der-sem. Ya demek iki dünyanın eveli ahiri de bel eymiş. Ben ne okuram ne edirem. Ben ne neye varmışam. Dünyanın sonu yok. Dünyanın hökmü başın bir havuza dumup çıkmasına benzemiş diyince bir küçük dünyadan küserek haman ilimden vaz geçip hayatını vaz geçip işte o günden bu güne gader beri yabannarda yabanı hayvannar ile ömrünü geçirmekte idi. İşte şahzedenin dünyadan küstügünün · sebebi dünya başını bir havuza dumup çıkmasına benzermiş. Çünkü evveli de hiç ahın da hiç. Heç oğlu heç. O zaman Hatem-i Tey padişah eger şeyıga müritlere bir ceet şahzedenin dedigi doğrudur. Lakin bir ciet de çoh höyük haksızlıklar var ki dünyadan küsülmez. Dünyaya gelenne~ nasıl hayatını laki.n ·ne olduğuni neye varacağıni hayatında hesabetmek lazımdır.

    "Evet" dedi. Hakigat bu şahzade başını bir havuza dumup çıkmasından dünyadan küsmüşdür. "Ey Hate~-i Tey padişahım. "Hatem-i Tey padişah şeyıha elveda edip heman müridler ile görüşüp gerisin geri gelip dağı çıhdi." Geldi o esgicinin yanına: "Ey aleykümü selam esgici baba" "Aleykümü selam Hatem-i Tey padişahım geldin mi?" "Evet geldim esgici baba". "Örgendiın mi şehzadeyi?" "Dünyadan \ küstügünüİı sebebi neyi~ miş?" "Niye küsmüş dünyadan, dünya _insannara ne yapar? Ey Hatem-i

    ' Tey padişahım · söyle." Hatem-i Tey: "Esgici baba şahzadenin dünyadan küstügün sebebi dünyaı_un hökmi yok, diyip dünya insanı gandırır. Çalışdınr yığdınr ceinetdirir birgün tökdürür. Hani benim yamçım gamçım. Hani benim apartımannarun. Hani benim hayım huyum diyenner birgün cansız ata binip getmişdir. İşte şahzade de · dünyanın sonu yok diye dünyadan küsmüş. Esgici: "Ey Hatem-i Teypadişahım hakigat de ele görürem. Bir ciet şahzede haklıdır. Lakin bir de haklı demirem haksızdır. Lakin bu gece bene misafir ol başıma geçen hali sana annadayım. İşde balı ki dünyada neler var. Ne ibretler var." İnsanoğlunun başına neler ge-lir geçir. "Pekey misafirem sene" dedi. Hatem-i Tey esgiciye misafir olup şimdi esgicinin halını ehvalını annadacağım. Hatem-i Tey diz çöhdi esgi-cinin yanına. "Söyle derdini bahalım" diyip '.'Ey Hatem-i Tey padişahım gördügün esgici degilem ben. Ben Yemen çöllerinde höyük . bir bezirgan

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 147

    evladıyam. Evet babamın sevreti devleti serir-i saltanatı çoğgidi. Deryada gemileri bile vardı. İşlerdi. Babam ile barabar bir el oğlundan gardaş olup onbeş sene arkadaşlık yapmışlar. Babam ile çalışmışlar. O adam babamın parası ile böyük bir devlete malik olmuş. Babam onbeş yıl bunila ortaklık yapıp bu adamın gazanıp babama çalışıp yedirmesine garşı lık babamın kendi kendine vicdanla mahkeme etmiş kendi vicdanını. Bu adam onbeş sene sadıgane çalışdı. Evet benim param ile lak.in benim paramın belki de üç misli bene para gazandi, helen de gazanmaktadır. Allah bene dünaylıh vermiş. Daha bu adamın gazandığını ben ne yapim diyerek birbirlerine gardaş diyen onbeş yıl bir arada çalışan o adamı babam ayırarak: "Gel gazandığını daha bene verme, her ne gatder para isdirsen gine sene vere-yim, bundan sona gazandığın sene galsın" diyince babamın bu cevabından bu adam küsüp çoluk çocuğuni ve sevretini alıp bir gecenin içerisin-de Yemen'den Bağdat'a hicret edip küskünlügile getmiş. Lakin nereye getdigini babama demiyen bu şekis gedir. Bu giderken ben yedi yaşındaymışam. Bu adam babamdan küsüp bir gece içerisinde çoluk çocuğu ile serir-i saltanatı ile küsüp Bağdad'a giderken ben yedi yaşında imişem. Nayet babam sabağ olir sorir soval edir bu geçmiş getmiş. Neriye gettigini babam her ne gatder soruşdirirse bulamir. O vahdin devrinde o vahdın vesaitleri at gatır deve zamanı. Gardaş gardaşdan gurbetde ayrılırken hal-bahal bulamazdi. Lakin şimdi bu zaman bu devirde isderse dünyanın içinde ol da nerde olursan ol bu vesaitler muradi murada gavuşdurur. Çünki bunnar da böyük bizler için bu zamanda böyük bir devlettir. Allah heç bir zaman devletimize milletimize zeval vermesin. Çünkü devletimiz milletimiz çalışdıhca ireller: Çalışmag insannan her vakıt üsgeldir. O vah-dın devrinde tembel tembel oturan iş düşinmiyen fikir gazanmıyan kimse-ler de vardır. Lak.in şimdi fen de ayılmış. İşden iş çıkardan çok çok zekalı olan geşlerimiz de irellemiş. Amma lakin gazandığının gadrini bilmiyerek bir gasırga bir tepeyi nasıl uçurur havaya biz degazandığımız gıymeti gıymetsiz yerlere sarf edirik. Devletimize milletimize vatanımıza sarf etmirik. Lak.in değeri değmeze gazancımızı sarfetdigimiz içün getdihce getdihce ge-ri gidirik. İreli gidemirik neden? Çünkü insan heyatında varlığını varlığa vermeli ki maahgak ki ateş yandıhca böyümez mi? İşde insannar varlığını varlığı sarfetsin. Çünki para parayı gazanır. Ahmah gendine özenir, derler. Bu da atalardan galmışdır böyüh bir söz.

    O zaman ey Hatem-i Tey padişahım babam buni bulamir tabi. Ben getdihce böyüyerek onbeş yaşını ikmal etdim. Amma garlangoç uşahlari benim önüme düşdiler. Babamın parası çok. Dünyada gemileri işlir be-

  • BİLGE SEYİDOCLU

    nim uçun. Sevreti devleti çoh. Lakin selenin dörd ucuni verdim suya. Tükenmez bu mal diyirem. Birin yerine beş, beşin yerine onbeş harciram. Yüz altun istiyene bin altun verirem. Lakin bu değeri değmeze sarfetdi-gim babamdan galan sevret yedi yıl sürmedi. Yedi yıl içinde nana möhdac galdım. Lakin artık ne yapacağımı · şaşırdım. Sırtımda libas gal-madi. Kimse daha rahmetmir. Beni candan seven ahbaplar: "Vay sen ner-deydin bu gece görmedik" diyen ahbaplar "Yere basma gösgümüze bas" diyen ahbaplar benden üz çevirdi. Hepisi yad oldi benden. Ey Hatem-i Tey padişahım fınnnarda etmegi görüp dolukurdum. Lakin beni yazıklayan adamlar: "Müstehak biz sene dedik ki paran gadirini bil. Niçün ba-şından savurdun. İşde yüz isdiyennere bin verdigin adamlara get gamını doyursun." Lakin onnar benden hep üz çevirdi. Ey Hatem-i Tey igirmi bir yaşımda hayatım zehirlenerek artılı etmeg atlı ben yayan segirdir ga-vuşamiram. Lakin ne tahsilim var ne bilgim var ne görgüm var. Görgi bil-gi geldi başıma dosdi düşmani ·annadım. Öşdüm bişdim amma lakin dev-let guşi uşdi elimden. Ne yapayım kendi kendime ağlıyarak o babamın devleti bir daha elimde şindi tezeden ofaydı da dosdumu düş_manımı an-nadım lakin engin engin hareket edeydim. Dost ile dost düşmannara garşı bari gendimi gösgereydim diyip elimi dizime vurup ağlardım. Lakin isder ağla isder gül fayda geşdi diye gendi gendime nerde bulim anami babami ele bir servet daha gazana yığa diyip ajlıkla darlıkla günüm geçerdi. Gel gelelim babamdan -ayrılan onbeş yıl babam ile ortaklık eden birbirlerine gardaş diyen o bezirgan onbeş yıl da Bağdat'da galnuş. Çünki bu gidende ben yedi yaşında bir gün kendi kendime düşünerek ben hele bir bezirga-nın parası ile adam oldum. Bunun bir sözüne' garşılık küsdüm. Ne bir

    , mekdip yazdım ne bir adres bildirdim. ·Ne sağlığımı dedim ~e öldüğümü bildirdim. Lakin ben ne yapiram diye hepisi nasip ·gısmetin başında. Bu adam pişman o.larak göçüni kervanını yükleyip bir de çoluk çocuğu ile barabar tezeden Bağdad'dan Yemen'e dönmüş. Lakin benim heç bi şcden haberim yoh. Saten onun getdigini bilmirem. Geldiğini de ne bilim. Be-nim babamın gardaşı varmış diye heç kimseyi bilrnirem. Çünki yedi ya-şındaki bir körpğe çocuk ne bilir. Bu adam güne bir menzil Yemen'e gi-rerek nayet babamın sarayını görir. Halbuki bu sarayları satmış, onnan da yernişem heç bi şeyim galmanuş, bir semada yıldızım galmış. Daha bir şeyim yoh. Gırk degirman saysan yüz direm unum galmanuş. Lakin acımdan bir haraba içinde ağlarkan bu bezirgan babamın köşk-i sarayillın önüne gelir gelmez kevrancılara "Eyleyin kevranı" demiş. Haman gapıyı dögrneden satdığım şakıs çıkıp: "Buyurun" "Hacı Ali evde midir?" diyip babamın adını vermiş. Lakin bu adam: "Efendim hangi Hacı Ali'yi sorir-

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 149

    san senin dedgin bu evlerin sahibi Hacı Ali'yi mi sorirsan?" "Evet" "O adam onaltı senedir dünyasını değişdirdi. Dünyadan köçmüşdür." "Pekey siz kimsiniz?" diye o adam sormuş. "Sen beni tanımasın ben onbeş yıldır bu şeherden ayrılnuşam." "Pekey Hacı Ali onbeş yıldır dünyadan küsmüş diyirsen lakin ben gidende bunun dünyada yedi yaşında bir çocugı vandı · o nicoldi? Bir de ailesi vardı onicoldi?" "Öldi ailesi, çocuk da böyüdi deli-kannı oldi lakin ipsiz sapsız. Şimdi kimbilir hangi diyarda aç susuz dola-nir." Lakin o mahalle halgı köçe kevrana karşılık başına gelip diynerdiler. "Pekey bu evleri de o mu sattı?" "Evet" "Gaç yıldır satalı?" "Onbeş yıldır almışam." dedi. "Gaça satdı?" "Bin altuna aldım." "Pekey beş yıldır almısın bin altına değil mi?" "Evet" "Ben sene bin altuna bir de kar versem iki bin altın saysam anahdari bene teslim eder misen?" O köşk-i serayı alan adam: "Ne söylersen efendim, pekey ver bakalım iki bin ben de veri-rem." "Hay hay başüstüne" Haman adamlarına: "Şu dağarcığı getirin" di-yip bin altuna satdığım köşk-i sarayı iki bin altın verip alir.Şimdi bir saat sene mehel eşyan çek nereye gidirsen get anahdar bene teslim et diyip dönüp o mehelle deligannılarına: "Siz bu köşk-i serayı satan o igidi bula-bilir misiniz? Tanır mısız?" "Evet" diyiller. Tanirik. "Her hangız önde bu-lur getirirsiz, kaç kişi bunu getirirse her getirene bir altın vereceğim. Hay-din bakalım ama bir sahat zarfında isderem sizden." Diyip sekiz gişi şeher içerisinde beni aramaya düşiller. Çünkü her bir altın gazanacak. Amma o zamanın devrinde bir altuni bir adam onbeş günde de gazanamir. Her bi-rize bir altun vereceğim "bir saat içerisinde. Bulun getirin şeer içerisini an yarak, ben de acımdan artık bitdim." O zaman sekiz gişi segirdip şeir içerisini dolanarak. Çünki o zamanın vakdında bir altın bir adamın onbeş günde gazandığı bir para: "Ey Hatem-i Tey padişah sekiz gişi dolanıp be-ni ararkan ben de bir haraba içerisinde artık ağzımdan su akarak gendi gendimi dinnirdim. Heç bi şeyden haberdar degilem. Lakin bunnar hara-banın önünden geçerken birisi haman bene doğru dönüp: "Olan gelin aradığımız hurda imiş " diyip, sekiz gişi viraneye girip dördi ayaklarımdan dördi başımdan gollarımdan saten felek beni vurmuş ki aclık beni ele et-miş ki gezmeye tagatim yok. Golum gahmir artılı ağzımdan su ahir. Ner-de ise düşüp baygın olmak zamanım gelmiş. Beni bunnar gollarının üze-rinde getirirken l~n can dedigin datli, ben çırpınarak: "Yahu beni nere götürirsiz" diyip ben zannedirem birisinin belki bi şeyi çalınmış atdılar benim üzerime. Çünkü yohsulun her vahıt üzi soyukdur. Hakigatde ele-dir. Allah kimseyi yoksul etmesin. Y oksuli heç kimse sevmez. Kimse isde-mez, kimse merhamete gelmez. Çünki neden vara var, yoka yokdur. Dünyada ehtibar varlığa. Lakin çok zenginner var kimselere ehtibar edir,

  • 150 BİLGE SEYİDOCLU

    var kimse ile gonuşir. Acaba ahireti düş~nmek hepimize lazım değil mi? Cenab-ı Allah zenginnerin arasında da yoksulları yaratmış. Lakin haberi-niz olmak lazımdır. "Ey Hatem-i Tey padişahım ben bunnann gucağında giderken ele getdim ki satdığım babamın köşk-i sarayının önünde bir sürü adam durir. Lakin ne bilim kim. Beni işde bunnar gösderdi." Beni gösde-renner: "İşde budur bey .... " "Bu mudur?" "Evet" "Ali Bey'in oğlu bu mu-dur?" "Evet" "Kürkni sıyınp ağlıyarak beni gucaklayıp boynuma sanldi. Üzümi gözümi başladi yalamaya." Ey şahzedem ey efendim. Bu günner de varmış. Ele bir bezirganın deryada gemileri işleyen herifin oğlu da bu gılıhda. Heyvak Bağdad'dan Yemen'e gelmiyeydim diyip ağlıyarak: "Al oğlum şu anakdarı gir içeri" Deveci başına: "Şu develeri yıkın. Halıları aç bu köşk-i sarayı bezet, bakalım. Benim tarifımle bezet. Meger onbeş sene benim babamnan barabar babamın köşk-i sarayında yiyib içen bu adam babamın mobilyesi ne gıbalda ise bilirmiş. Aynı takı.mi saraya guşadıp sa-rayı bezedip:" Al oğlum gözlerim gördi. Baban aynı sarayını yine al anah-danni. Bin altına satmışdın ikibin verdim; Eski köşk-i sarayan sahip ol. Benim bu sevretim senin baban parasıyİa adam oldum. Etdigim eylik be-ne cizvi birşey. "Bene ögütler vererek niye bu gatdir malı yedin kerete dosdun düşmanın bilmedin mi?" diyip. o gece beneögüt verip nayet sabağ oldu. "Ey Hatem-i Tey bene bir mağaza açıp lakin bin altun da-nakdi al.: tun verdi ki bu da_ ~sene lazım olur. Olur ki ahd etdigin malı alırsın oğlum. Akıllı ol ben-i adem ahbapsız olmaz. Hakigatde eledir. Gönül ne gahve isder ne gahvehane gönül ahbab isder gahve mahane. İnsannar ya-rensiz olmaz. Lakin guruşun harcarken nereye harcadığın evel düşün sona harca. Bir dostlun düşmanın ayar et. İşde bu hikayeleri dinnemeden ibret

    , al. Her vakıt senin elin gözliyen adamlar senden yiyen adamlÇtr kimse on-nardan gaç. Çünki anna ki onnar pilav dosdurur. Candan seven adem elin dutar bırruqnaz. İ.ki gün sene yedirdin harcadın, bögün de ben har-cim der. İşte o kimseler de dost olur. Lakin her vakit tercihe et. Bir de var ki tavuğu yem tökme için aldadır. Bunnar da var. İnsannar dosdunu düşmanını hayatında düşünmek lazımdır. Ey Hatem-i Tey padişahım ma-ğaza içerisinde galdım. Bin altın da para var kasamda. Lakin kendime ayar dost düşman gine paydahladım. Ara yerden bir sene geşdi artılı se-rir-i saltanatım yerine geldi. Lakin benim bu babam ile gardaş olan bu şahıs haftadan haftaya bana ögüt verirdi. Oğlum gözün önüne bak. Çalış üş guruş, ikisini ye birini artır. Dünyanın bin türlü hallan var, derdi. Birgün seyrangah bahcasında gendi erhanım emsalımlaoturup gonuşurkan birgaç kişi bana dediler ki: "Ey darlıh çehdin · amma Allah gine seni geni-şe çıkardi. Demek ki bu babannan gardaş olan adam gelmeseydi çoh çiİe

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

    çekecegidin." dediler. Lakin birisi: "Ey deliganni seni artık emin eversin. Birisi bizim maailede bir taze gelin gocasi öldi, gelinin da eli gınali. Bu gelin buna layikli. Gel bu gelini bu igide alalım. diye birbirlerine gonu-şurken ben de dinnerdim." Dediler münasip alalım. "Ne diyirsen evlenir misen? Erkek guş yuvasız olmaz. Sen evlenmesen bu sevretin gine garlan- · goç uşakları yerler. Üzen gülerler. Nefsen uyar başından savurursan gine nana möhdaç galırsan lakin gel evlen diye tehlif etdiler." Ben dedim: "Ben emime danışmamışam emimin nzalığı olmamış asla evlenmem." "Pekey danış." dediler. Akşam oldi seyrangah bahcasından çıkdık. Herkeş evine ben de emimin evine geldim. Elini öpdüm; yemegini yedihden sona emime dedim: "Bögün bir salık bene salıkladılar. Ahbaplarımın birisinin maallesinde bir taze gelin varımış. Gocası ölmüş, bu gelini çoh öğdüler. Bu gadını Allah'ın emriyle bene almağ isdediler. Ben dedim ki emime da-nışayım. Ne diyirsen beni everir misin? Sana danışanı diyip emimin elini öpdüm. Gülerek: "Ey evladım ben de ablannan fikir düşünürdüm. Erkek guş yuvasız olmaz. Seni evermesem gözün önüne bakamasın oğlum. Lakin madama ki gonuşmusuz ben abla!!ı göndereyim bakalım gadına baksın. Allah yazmısa ne diyelim" diyip ablam gidip velhasıli yazan katip yazmış ezelden. Tebi yazılan yazı bozulmaz. Begenip nayet üş gün içeri-sinde toyum dügünüm dutuldi. Allah'ın emri ile taze gelini bene aldılar. Sarayıma getirip yendirdiler. Nail-i murat oldum. Lakin aradan iki üş gün geşdi. Ben her ne gater eve yiyecek getirirsem gadın bişirir akşam olur ev-le olur gelirem. Bişirdiginden önüme goyar, gendi asla yemez. "Ey gadın gel ye" "Biz gocamıznan etmek yemezik. Gadınnar gocalanyla etmek yer mi?" diyip bir lokma yanımda yediğini görmedim. Ben ise dünyaya ganşmamış bilmirdim. Demek ki herkeşin eşi de gendi ile yemirmiş. Demek edet beleymiş diye aradan aylar geşdi. Lakin ben' bu evdeki sımmi kimse-ye bildirmezdim. Artık alıştım. Gadın surfayı önüme bırakıp yemegimi ek-meğimi · ben yerdim. Gadın seyrederdi. Lakin artık gadına daha gel ye de-mirem. Aylar geşdihden sora birğün seyrengah bahcasında otururkan be-ne sebep olup, o gadınla evlendiren arkadaşlarım ahbaplarım bene: "Ey delikanni razı mısın memnun musun bizden, sebep olduk seni everdik na-sıl bizden şikayetin var mı?" diye sordular. Ben ise güle güle "Hiç size bir şikayetim yok. Razıyım lakin aldığım gadından da çok razıyım, bir ablağı var qunu da birgaç aydan beri heç kimseye demedim." "Neyimiş ahlağı?" Dedim ki: "Evlendiğim günden beri bu güne gader ben ile barabar otu-rup asla yemek yemedi. Niye ne gatar zorlanırsam asla ·yedigini görme-dim. Eceba sizin eşleriz de mi- yemir?" Ben edet bele midir diye arkadaşlarıma söyledim. Benim söz ağzımdan çıkar çıkmaz b'ilcümlesi eı' ele vu-

  • BİLGE SEYİDOCLU

    rup üstüme güldü, gülümsediler. "Yahu bu ne iş hele söyle bakalım, cid-di mi diyirsen?" Dedim ki "İnsannara yalan söylemek yakışmaz. Hakigat adem dedigin sözüne özüne doğru olmaktadır. Ben işde böhden etmirem. Kadın evde köşk-i saray da. Gidin sorun eger dedigim söz yalanısa gelin o zaman üsdüme gülün. Ne gülersiz ciddisine gonişiram." Bunnar sözüme inanıp birbirlerinin üzüne bakdılar. "Yaho bele bir iş olur mu" diye bir daha bene sordular. "Doğru söyle" "Y aho işde gadın işde siz gidin sorun. Yemedi görmedim." diyip bir daha bunnara söyledim. Bu sözün üzerine birisi gakdı. "Hele oturun geleyim" diyip getdi. Aradan onbeş dakga geşdi bir ikdiyar Hacı Veli isminde bir zat getirdi. Lakin getirdiği iktiyar yüzo-tuz çağlarında vardı. İkdiyarı görüp gıyam etdik elini öpdük, otutturduk. Hacı Veli'ye arkadaşlarım benim başıma geçen hali anlatdılar. İşte bu .igit evlenmiş evleneli eşi bununan barabar ehmek ne yemek asla yemirmiş ve yedigini de bu görmemiş. Hacı Veli beni garşısına aldı. "Ele midir?"

    1 •

    "Evet" dedim. "Lakin sözümün doğrusunu gidin gadından da sorun. Ilave etmirem." "Pekey" inandım. "Çünkü doğru kimseler maahgak ki dorğu kimselerin sözüne_.ganaat eder. Çünki ehl-i dillerde buni de~şdir. Gurba-ğaya vur palanı, dorğu ol yalancıya ver yalanı. Çünki dorğuya yalan sökmez. Yalancıya dorğu da söylesen inanmaz. Çünki neden insannar ay-naya bakar kimi görür kendi şaksını. Yalan söyliyen ademler ağızdan ·gar-şının çıkdığı söze inanmaz. Çünki niye gendi kimin bilir. Ben yalan söyli-rem bu da yalancidır diye gaibi ile isbat eder. Lakin dorğı kimseler inanır amma sonunda aldandığını da duyar. Lakin gel insannarı gandırannara işde yere bakallar utanıllar. Ey Hatem-i Tey padişahım Hacı Veli üzüme bak dedi bene." ·Ben Hacı Veli'nin üzüne bakClım. Deligannı ben sene bi şe soracağım bene dorğu söyle diye teglif etdi. "Buyur hacim" dedim. "Şereetde ar olmaz oğlum. Bu gadına böhıan edip · utanma. · Lakin dorğu söyle gaç aydan beridir bu gadınna evlenmiş barabar eş olmuş bir yasdıhda yatarsız, pekey hiç yedi ay içerisinde bele ayıldın kadının gövdesini so-yup gördün mü? Ama dorğu söyle düşün diyende durdum. Bir yandan da bu i'ktiyara eger arkadaşlarım bakillar. icabedir utaniram." "Oğlun utanma şereetde asla ar olmaz. Dorğu söyle vebal var" Dedim ki "Düşinim Hacım." "Düşün oğlum." on dakge gadar gabil mahkemesiyle gendi vicdanımla düşündüm. Aklıma geldik ki iki defe ayıldım gadının gövdesi soyuk. Başımı galdırdım Hacı'ya: "Hacım iki kere hatirlirim ayıldım gadının gövdesi soyuk." "Ey düşünmirsen" "Evet" dedim. "İkisini ey bilirem. Birgaç kere oldu ama onda müşkülüm var. Eyce uyhuliydim. Lakin ikisi-ni ey isbat ederem ki ayıldım gadının gövdesi soyuk. Çünki gövdesi gövdeme degdi ayıldım." "Peki" "Oğlum senin bu aldığın aile cazı dır ·oğ-

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 153

    lum cazı. Hem de cazılann usdasıdır. Senin aldığın aile eger cazı olmassa şu sünnet-i seniyyemi yolar tıraş ederim." diyince ben gızdım. İkdiyann sözüne: "Ef buyur baba benim aldığım aile terbiyeli töreli. Cadi olan kimselerin muahgak ki bir fırıldağı olur. De ki olur. Ben bu gadınin ev-den gitdiğini görmedim. Asla bir gusuruna yetig olmadım. Ef buyur." de- . dim. Hacı Veli terkal: "Oğlum eğer senin bu aldığın garlın cadi çıkrnassa bu sünnet-i seniyemi yol. Bene ne itab edirsen et. Ben sene doğrusunu söylirem. Bu gadınnan vazgeç. Ben terkal bu söze garşılık: "Ne yapacağım ki bu garlının cazı olduğunu dutayım?" Hacı Veli bene buni dedi: "Sen bu gadını günüz uyur, gece gadıni yalandan µyhuluga verip gollamah. Gadın seni uyursun bilsin. Sen de gadına uyiram bildir. Lakin yalandan uyhuluğa verirsense bu gadının cadı olduğunu dutarsın. Yoksa geyr-i mümkün dutamassan. Ayık ayık dutamasan. Gendin uyku gösderişle dut. Dutabilirsin. Ben ekdiyann bu sözüne dedim ki:" Bir sene bilsem ki uyu-mıyacağım ben bu gadını gollıyacağım. "Gevli garar verdik. "Ey Hatem-i Tey herkeş hanesine ben mağazanın çarşıyi bekliyen bekcileri bekledim. Gizli, kimseye demeyin dedim. Ben yanndan ehtibaren evliye gader alışverişimi edip evleden sona tükanı arkadan gapayıp yatacağım. Lakin ikin-di olur olmaz beni sesleyin ayıldın ki uyup tükanda galmıyayım. Ey Ha-tem-i Tey bu hal ile evleye gader, evleden sona ikindiye gader uyudum. Bekçiler tükanın gapısını dögüp beni uykudan sesleyip gahar gapıyı açar yine alışverişime başlardım.. Aleddevam altı ay günüz tükanda uyhumi uyup alarak gece kadınla barabar bir yatahda gendimi uyhuluğa verip ga-dına uyiram diye gendini gösderen altı ay geşdi. Bir ammare dutamada-ım. Birgün gine gece yansi gendi yalandan uykuluk veziyetle mışıliram. Halbısı ki gösderiş gadına. Bir seneyi gözüme almışam. Uyu mayıp gadını gollamak halında ikrar vermişdim. Cadın beni usulca sesleyip ben ayıkam amma lakin garlın uyir bilir beni. Mışılamaya de:vam ederken garlın usul-dan ırğaladı gine hiç aldırmadım. Dengimi bozmıyarak uyki bir vaziyette mışıladım. Gadın gendi gendirle ·"Eh uyumir" diye yatahdan çıhdi. Ga-rannıhda üzerine elbiselerini giyip ben hissedirem ki garlın garannıhda ge-yinir. Geyip oda gapısıni açdi. Eve yendi. Ben usul garannıkda garlının arkasından sürüne sürüne usul usul arkadan gadını tegibederdim. Havli gapısını açıp bir küp dayadı gapıya, avsun okuyup dört yana üfürdi. Ne okudi bilmem, üfürüp o zaman küpün içerisine ayaklarını sokup küpe pinhan olup küp havalandi. . Başladi yürümeye. Gadın küp içinde havada giderken ben de küpün arkasindan dıvarlann kenarından ay ışıği domuşdi. Duvar diblerinden küpün _ peşine goşardım. Haman şeher kenarında bir mezerlik gabrisdana küpi dayıyarak haman endi. Dorği etrafa bakdım

  • 154 BİLGE SEYİDOGLU

    ki sağdan soldan küpleri binmiş cazılar geldiler. Bizim gari onnara hoca olarak onnan okudup ders verip lakin ben mezer daşi arhasından bahdım ki bizim gannın ağzında dişleri bir gazına gader nevli ele bir heybet bir ibret gılığına girmiş, dırnaklar gazına boyu uzanmış, ele bir heybetde ki rigabıni görenbelki de üç gün uyhusuni itirir. O veziyet içerisinde mezer daşı arhasında gördüm. Haman teze bir mefta guylamışlar, o meftarun mezerini eşerek neftanın endi gabrine. Ben diz üsdü usul usul gelip yakına üstden aşağı gadına seyrederdim. Meftanın kefinini yırtarak meftanın etini yemeye durdi. Ben görür görmez daha tehemmülüm kesildi. Durma-ya mehelim galmadı. Eger bu zalım başıni galdınr beni görürse belki diri diri bu mezere çeker beni de yer. Gerisin geri döndüm. Dorği duvar dib-lerinden gine geldim evime. Köşk-i sarayıma yetişdim, gapıyı açık goy-dum. Lakin aradan yarım saat geçmez gapılar açıldi. Gapılann açılmasına yorgani başıma çekdim uyhuluğa verip gine aynı uyurarn diye kadına gendimi gösderdim. Gadın usul usul odayın gapısıru açıp girdi içiri, ga-rannıkda usulca elbiselerini çıkardıkca ~en hissedirdim ki soyunir, soyu-nup yorganın bir tarafını açıp yatağa girdi. Gövdesi deger degmez soyuk gördüm. Haman gendimi · göya uykulukdan ayıldım. "Ey gadına dedim. Gak bakalım ele birdenbire sıçradım kadını da sesleyip:" Gak şu şemeyi yak bakalım benim birden uykum gaçdi" diyip şemeyi yakdırdım . ecele. Gadının heybetine hakdım ki mezerdeki gördügüm heybet yok. Gine aynı simada.ki aynı güzellik aynı saltanat. Ecebe bene bu hayal mi geldi diye ey Hatem-i Tey ben de çabukca üsdümü giyindim. Gadına: "Gey baka-lım şu üsdünü hele" "Ne oldi gocam" "Yok yok ne olduğuni şimdi duyar-sın gey." Gadına elbiselerini geydirdim. Gendi gendime ey sen bu yatalı-

    , da yatarkan garannıhda üsdün geyip söyle bene "deyince gııdın acı bir sesle: "Ey gocam nere getdim ki sen ahlın mı galdırdın. İkimiz bir baş yasdıhda yatmırmıyıh. Y ohsa düş mi gördün sen, ne gördün? Y ohsa sene bir hayal mı geldi?" "Lakin ben ayıg ayıg küpün peşinden segirdirem. Ne düş ne hayal." Ey gadın ben düş görmedim. Seni gördüm. Elime haman bir degeneg aldım. Dorğı ifade ver dedim. Ben deli degilem. Ben uyumir-dim. Altı aydır gendimi uyhuluğa gösdererek sene, seni tegip etmekde idim. Dorği söyle nere getdin. Ben gördüm nere getdigini. Gadın bir da-ha: "Yahu sen deli misen, gonşulan haşan dökerim. Aklın mı galdırdın? İkimiz bir yatahda yatmır mıyıh?" diye bir küçük be.ne itabederken lakin ben degenege davrandım. "Ey ziılım ben şindi gorışular içerisinde beni deli mi edeceksin?" dedim. "Sen ki garannıhda elbiselerin · geyip usul usul odadan çıkıp yendin. Küpün içine binip berhava olarkan ben de arkadan

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALA.Rl DERGİSİ 155

    segirdirdim. Lakin gabrisdana bir küpi d~yayıp daşa, cazılar küpler içeri-sinde geldi onnara yarun saat ders verdin.

    Ey Hatem-i Tey padişahım ben işte o cazi garının evliye gader ağladığının sebebi budur ki vatanımdan varlığımdan ayrıldım: Eşimden dos~ tumdan erhan-ı emsalimden ayrıldım. Bunun içün ağlarım. Evleden sona güldügümün sebebi budur. Allah'a çok şükür ki o cazının şerinden gul-tardım canım sağ galdi. Cazi bene bir seher edemedi. Heyatım sağ vücu-tum sağ. Elim ayağım sağ. Gendim gazanir gendim yerim. İşde dünyanın en höyük varlığı can sağlığıdır. Hekigatde eledir. Dünyada en büyük he-yat insannann sağlığıdır. Çünki can sağolmasa bÜtfuı dünyanın varlığıni sene verseler ne gıyıneti var. Can sağlıği cihan varlığı .. Atalardan galan sözdür nedirem altın teşti gan gusiram içine. Odun tehne olsun canım sağ olsun. demişler. Hatem-i Tey padişah bu cevaplari birer birer dindiye-rek "Heyvak hakigat dünyada neler varmış ki ben ömrümü beyhuda ge-çirmişim. Yüz sene daha ömrüm olaydı taht-ı tacımda -oturaydım bu duy-ğuyi bu görgüyi bu bilgileri ne görürdüm İıe de duyardım. Demek ki ya-tan aslandanısa gezen tilki eyimiş. Çünki her yerden bir duyği duyar her yerden bir ömeg alır. Hatem-i Tey padişah nayet esgiciden aynlarak elini ver bene hele iki gözi emma arap ve cevher fürüc ve mezin hele bakalım kibunnarın hayati öm.ri neyle getıniş ve bunnar dünyada neyimiş bunna-rın gaile-yi gamlan diyerek esgiciden ayrılarak gerisin geri dönüp güne bir menzil gece günüz gelerek günnerin bir gününde o mezine yetişti. Yani sevine sevine güle güle minareye çıkıp "Ahan getdi" diyerek sağa sola mi-narenin şerefesinde bakarak ağlıyarak minareden yenene yetişdi. Bahdı ki aynı gine ilkin gördügi kimizi güle güle minareye ç{kir. ağlıyarak yenir. Bir gıdde işi güci o. Başka bir işle meşgul degil. Hatem-i Tey şu mezinin ya-nına varıp selam verdi. "O aleyküm selam ey Hatem-i Tey padişahım, geldin mi?" "Evet geldim." "Benim müşgülümü hallettin mi" "Evet hallet-tim." "O esgiciyi gördün mü?" "Gördüm." dedi. "Pekiy neymiş onun der-di?" Hatem-i Tey esgiciden duyduği· duyğulari o minareye çıkan mezine annadarak sona işde · esgicWn evliye gader ağladığının sebebi bu ki veta..: nından ayrtlmış varlığından ayrılmış eşinden dosdundan' ayrılmış diyar-ı gurbete düşmüş ağladığuiın hali bu. Lakin evleden so~a ahşama. gader güldügünün sebebi budur ki o cazının elinden gultarmış. O cazının şerinden gendisini gultarmış. Canının 'sağ galdığına dünyada bu hayat yaşadığına buna da sevinir gülir. İşde .sevinip gülmediginin sebebi budur. Cazının elinden sağ galdığına dünyada buhayat yaşadığına buna da sevinir gülir. işde sevinip gülmediginin 'sebebi budur. cazının elinden sağ gultar-

  • BİLGE SEYİDOGLU

  • T ÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 157

    bir zulumat mı diye kendi kendime teselli vererek nayet guvveti pazıya ve-rerek vücutumu yerden kaldırdım. Bir ince yol dutup bir müddet getdik-den sona tepe üzerine çıkdım ki bir şeher, yıldız kimin yanir. Ama ne şeheridir bilmem. Meger bu guş beni ihdigat şehrine götürmüş. Ben bilmi-rem, nayat şehere içeri girdim. Halk beni görür ben halgı görürem. Ne onnar bene nerelisin kimsin sorir ne de ben onnara birşey söyliyebilirem. Herkeş gendi alemin de gendi işinde o gün evliye gader gendi başıma deli kimi dolandım. Lakin ak.şami düşinirem. Ben gece olur kime nµsafir olim. Kim beni sitar eder, evine alır. Ben garip melm~ket garip ne yapacağımi düşünerek nayet bir delikanlının birinin yanına yaklaşdım. Selam verdim aldi. "Ben garibim beni Tann misafiri eder misen" "Evet pekey gel benim peşime." dedi. Deliganni. önde benbunun peşinde getdim. Bir tekkeden beni içeri götürdi. Bir şeyik yedi tene müridan oturmuş gendi dertlerinde devamda. Şeyıga selam verdi delikanni. Şeyık selamını alıp ve be arkasıı:ıda dururdum. Beni gösderdi. "Şu igit melmeketimize garip gelmiş. İşde misafir yer isdir. Yatıp galkacak yer sorir ne edersen sen et." dedi. Ben ireli şeyik sesleyip geldim. Şeyıgın elini öpdüm, halimi arzettirn. Şeyik: "Pekey şeyle geç otur." dedi. Bene hemen· müridlerimden birisini çağırın otuziki esnafi gelsin buriya diyip haman otuziki esnaf şeyıklarıri çağıtdırdi. ·Ben gördüm, bütün birer birer şeyıgın tekkesine geldiler. Şeyık o esnaf se-yıklarına: "Şu deliganni melmeketimize garip gelmiş, yatıp galkacak yer isdir. Gamını doyuracak yer arir, sual edin hangizin tarafında yetişmiş bir gız vansa buni everelim. Melmeketimizden daa gidemez. 9elmişdir bun-ya. Lakin buni hangi haney~ versek namahremdir yatar gakar bize günah yazılır." dedi. O şeyıklar: "Başüstüne esgici Memmed Aga'nın bir gızi var yetişmiş kemale girmiş." "Pekey çağırın bakalım gızın babasını" 'dedi. O zaman haber gidip ben de bir tarafda seyredip durmaktayım. Gızın baba-sını çağırdılar geldi. Şeyık beni gösdererek,bu igit melmeketimize garip düşmüş buni Allah'ın emri ile evermekdeim. Senin de yetişmiş bir gızın var imiş. İşde Allah'ın e~ ile bu iğide alalım, verir misin? dedi, Haman Eskici Memmed Ağa "başüstüne Allah'ın emrine ehdirazım yohdur. Allah yazmısa ne diyeyim diyip haman nikah gaydolindi. Deragep eger beni gıza eğer gızı bene verdiler. Haman bir gat elbise geydirip beni bamana · gönderdiler. Nayet yekandım çıkdım. Akşam oldi beni gız ile barabar bir odaya ·verdiler. Odayi görüp ve o güzel nazenini gördüm. Sandım ki bir cennete düşdüm. O gece nail-i murad oldum. Amma o gece nası geçdigi-ni asla zevk ile bilemedim. Çünki ipsannarın heyatı iki gısımdır. Zevk-i sefa ile geçen hayat lakin o sahatler günner yıllar nasıl gitdigini bilmez. İnsannar lakin gecelerin uzun olmasna ve ne tez bu geceler geçir diyen

  • 158 BİLGE SEYİDOÔLU

    kimselere soralım. O zaman Hatem-i Tey padişahım işde zevkile sefa ile o gecenin ne çeşit sabağ olduğuni ben de bilmedim. Lakin sabağ oldi. Ha-man gapi dögülüp ben artıh zevk içinde aldığım nazenin haber alıp geldi güle güle bene: "Ey gocam, ey sevdiğim şeyig efendi seni isdemiş. Git bak maahgak bir ders mi verecek yoksa sene bir iş mi bulacak get dersin al. Ne diirse oni duy, sözünü dut. Gine akşam olur sen benim ben de seni-nem, diye ölünci bir güne gader ikimiz bir yasdıhda inşallah gocalayaca-yıh dedi. Ben sevgillimin bu sözünü eşidir eşitmez bir güldüm. "Niye güldün?" diye sordi. "Y aho haman akşam güyegi oldum. Sabakdan ders zarnani mi?" güldi, "Bizler de üç gün içerde galınk. Dördüncü günü çıkank haman şindi çalışmanın zamanı mı idi diye gadına dedim." Gadınsa: "Sevgilim, ey gocam ne yapalım elçi seni beklir gapıda. Ne diyelim diye terkal bene daruşdi. Ben şu cevabi verdim. Elçi beklirse haman sen yen bekliyen elçiye de ki" Yatlr yatakda uyir. Ben sesliyemem. Uyandığı za-man da haber vereyim. Bele söyle. dedigim kimin sevgilim bene: "Şimdi sen ayıkmısan uyir misan" diye sordi bene. "Canım ben ayığam ama lakin içerdeyim o dişarda. Benim ayığ olduğumi ne bilir. Sen get gapıdan söyle. Şu cevabi söyledi:" Heey ne hah kimseyimişsin sen. Sen gendirt ya-lan söyledihden sora beni de mi yalancı edecehsin? Sen şindi şaksin yatir-san degil. Ayıksan ·uyumirsan lakin ben senin yalan söyledigin bir dalı~ duymiyacağım. Ben de yalan söylesem senin kimjn olurum. Sen şindi ayıhsın. Niçün genden uyiram diyirsin. Gendin yalan söyledihden maade beni de yalancı edecehsin. Yalan söyliyen .. insannarın asla nikahi yokdur. Gendi boşdur. Haman pencereden feryad edip: "Gelin bu erkek yalan söyledi diye gadırun feryadına halg iç~ri töhdi. Benim gollarımı arhadan bağlıyarah dorği önnerine halg gatdi. Beni itiliyarah uni · dögerek dorği tekkeye getirdi. Benim yalan söyledigimi şeyığa bildirdiler. Şeyık cemata:" Bu şekis melnieketimizde galsa esayışımız bozulur, işimiz ireli gitmez. Ke-sih baş asla söylemez dolanmaz. Buni cellat etmeden başha bir çare yoh-dur diye iğdamıma garar verdi. Haman beni önnerine gatıp şeyigile bara-bar o şeherin bütün halgı yediden yetmişe küçük höyük: "Hey baba ne-çun yalan söyledin?" diye şeherden dışarı çıkardıp cellatlar sağımda so-lumda beni öldürmeye gasdedip uylaniaya devam ederken ben annadım ki yalan söyliyenner hakigat bele ölürmüş diye lfı.kin halımı kime arzedim. Şeyıgın elini-öpdüm: "Ey şeyıgım bene bir cellat emani ver şu ahan su-dan abd es salim. Dört rekat namaz gılım, hökmin ne ise bunu buyur." "Pekey şereet amani vardir. Cellat emani vardır. Sorgu sualin ne ise söyle" diye benim gollarımı · açdırdılar. Akan sudan abdes salıp arabi gıbleye döndüm. Dört rekat namaz gılmaya garer vermişdim. "Ey Hatem-i Tey

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 159

    padişahım iki rekat namaz gıldım. Üçüncü rekatda gıyamda dururkan o beni minareden galdıran deveden iri olan guş ansızliyin önüme geldi. Ben guşun ayahlanna sanlarah guş ganatlanni açıp pervaz ederek dört tarafıni saran mahlugat içinden beni gultanp gineberhava oldum. La.kin ben gu-şun ayaklarında sallanmakdayım. Gine aşaği bakaram zemin gözükmez, yukari bakaram sema gözükmez. Bir müddet getdim la.kin ne gater götürdügini Allah'dan geyri kimse bilmez. Yine bir beri yabana yendirmiş beni. Guş gayıp olarak aklım başımdan getmiş. Saten gendimden haber-dar deilim. Nanca galmışam ele ayıldım ki gine hayatım bir beri yaban üzerinde. Lakin ne guş var ne kimse var. Keneli kendime teselli vererek dur bakalını insanoğlunun başına neler geçir neler gelirmiş diye gendim gakdım. Gine bir yol dutup bir tepe üzerine çıkdını ki o gördügüm şeherden daha bir süsli ve daha bir gıymetli bir ölke görünir. Meger o ölke de yıldız şehri imiş. Dorği şehere içeri girdim. Sağa sola bakdım o gördügün ademler degil. Bu şeherden daha bir cıcıh gıymetli süsli bir şeher. Evliye gader issiz dolandım. Nayet gine bir ademin birisine halimi sordum. Bu-rada heyir sahibi bir kimse yok mudur? Beni Allah rızası içün misafir et-sin ben garibim." dedim. Haman: "Garip misin?" "Evet" "Gel bennen ba-rabar diyip bir tekkeden içeri gine beni götürdi. Orda da bahdını aynı onbir tene şeyık oturir. Müritler ile barabar. Halimi benim o deliganni arzetti. "B~ igit garip gelmişmelmeketimize riza-yı hak içün misafir isdir, olmag isdir diye derdimi annadıp şeyıklar eyle midir diye ellerini öpdüm. Göküz bağlayıp elpençe durdum. Şeyık emir verdi birisine hele otuziki es-naf reizlerini çağırın dedi. Bütün şeyıklar gelip esnaf reizleri toplanıp be-nim garip olduğumi buiınara bildirdi. Aynı gine ihdigat şehrindeki gördügüm kimin "Bu igidi everelim melmeketimizden bir yana gidemez. Galsın ölünci bir güne gader bir hayat geçirsin. diye haman pekey sorun bir kimsenin bir yetişmiş kemala ermiş gızı var mıdır bu igidi hangi hane-ye misafir etsek yatıp gakmak yiyib işmek namahremdir, diye sordular. Orda da bir oturakci Muğdad Bey'in gızi yetişmiŞ diye haber aldılar. Ha-man Muğded Bey'i çağıiıp nayat erzetdiler. Şeyıklar Allah'ın emri ile se-nin gızın bu igide verelim diye ne dersin dediler. Haman elini gögsüne goyarak Muğded Beg! "Allah yazmışsa Allah'ın mugadderatına asla ehdi-razım yokdur" dedi. Yazılan yazıya ne diyeyim, diyip haman diz çöküp Allah'ın emri ile onun gızıni bir daha bene nikah gıydılar. Nikah başıma oldi iki. La.kin derağap beni gönderip hamama nayet ahşam oldi. Gamımi doyurup bir odaya zifafa verdiler. Odanın serir-i saltanatını gördüm birincigördügüm odayı unutdum. Bu daha bir güzel oda. Ecebe yalancı bir cennet midir diye kendi kendime düşündüm. Yatsi geşdihden sora

  • ı6o BİLGE SEYİDOOLU

    ayın on beş gameri bir güzel içeri girip "Ey helalım ölünci bir . güne gader sen benim ben senin diyip birbirimiz ile tokalaşıp sarmasar olduk. Nayet yatıp şereet döşşeinde bulunduk. O gece nasıl geşdiğini haberdar olama-dım. Zevk-i sefa üzünden sabağ oldi." Nayet etmek yerken gapi dögüldi. O benim sevgillim haber alıp gapıdan geldi bene "Ey sevgilim senin nika-hın kesen şeyıklar seni isdemiş, haydi bakalım elçi gelmiş seni beklir, get bak ki ya ders verecekler ya da sene bir iş verecekler ya da sene bir iş ve-recekler. Ne ise müşkülleri al gel" diye ben daa hata etmişem ki diyim dki sor elçiye ki yatir. Ayıgam nasıl uyiram diyim. "Başüstüne" dedim. Hama.İl surfanın başından galharak yendim gapıya aşdım çıkdım elçi "Bu-yurun efendim şeyig egfendiler tekkede sizi isdirler" "Hay hay başüstüne gelim" diye elçinin önüne düşereh elçi ile beraber vardım tekkeye. Nayet şeyıkların elini öpdüm. Diz çökdüm bir tarafa oturdum. Şeyıklar bene "Hoş geldin" diye teklif etdiler. , "Sağ olun" dedim. Bene terkal: "Ey deli-ganni seni everdih ev barlı sahabı etdih amma bize düşen vazife budur, lazımdır ki sene bir iş bulmak seni bir ticaretemensup etmek_ bizim hakkımızdır. Lakin ne işin hakkından gelebülürsün?" diye sordular. Ben "Siz bilirsiz şeyıgım" dedim. Hocam dedim. "Bezazlıh yapabülür misen?" diye terkal bene danışdılar. "Yaparım" dedim. "Ey Hatem-i Tey padişahım ben yaparım dedihd~n sora o bezaz sınıfıni çağırdi. Yüz gişi geldi. Bezaz sınıf olan esnaflara:!. Bu deliganni melmeketimiz garip gelmiş. Everdik ev barlı sahibi etdih. Yann çoluk çocuği olur amma niaahgak ki insannar gendisine iş bulmalıdır. Çünki boş kimseleri. ne Allah sever ne de gul se-ver. Ancah şindi huni gendi sınıfıza gabul eder misiz, bezazlığa layıh görür misiz diye şeyik sordi. O yüz gişi ederik dediler. "Pekey" galk.ın bu

    ' adama sizin tükanın parasında sizin içerizde bir tükan bu adama açalım. Sermiye verelim bu da sizin kimi olsun. Gatsız bir esgetege düşsün diye başüstüne diyen· o yüz ğişi ile şeyik gakıp ben de aralarında olarak dorği

    - geldik arasat meydanında bezaz takımı bezaz esnafının içerisinde bir tükan bene aşdılar. Ancah bin altunnuh mal aldılar. Yani ki bez bezaz ta-kımından aldılar. Ancak tükanın dört tarafına malifaturayı düzerek Üzerle-rine etiket yazdılar. İşde bir guruşa aldığımız mali yine sen bir guruşa sa-tacahsın. İki guruşa aldığımızi iki guruşdan vereceksin. Her n~ye alınmışsa alınan fiyetden satacahsın bene dediler. Ben de "Başüstüne" dedim. Nayet her bir ehvali örgetdikden sona tükanın önünde el galdınp şeyig ile o yüz gişi beyaz takımi olan bezaz sınıf esnaflari olan bene bir duva eyle-diler. Allah işin rasgetirsen diye şeyig efendi J:>ene şu cevabi o halg içinde söyledi. "Al oğlum sene bir debil ülüzgar götürür deller. "Ey Hatem-i Tey padişahım geldim tükanımı aşdım. Nayet guşluk oldi. Bütün esnaf derildi.

  • TÜRKLÜK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 161

    Şeyigin elinde defter gelip tükarun önüni sardılar. Selam verdiler, gıyaın edip selamlarını aldım. "Buyurun efendim buyurun" dedim. Gel deliganni yen bakalım" dükandan ben sıcrayıp tükandan yendim. Şeyig esnaf ile çıhdi nayet ikiyüz altınnıh galan mali üzelleri yazıli hesabettiler. "Gel oğlum al anakdann aç bakalım debili ne çıkacak paran?" Dehili aşdım önnerinde: "Say bakalım gendin say." Heç biri el vurmadı ben dehildeki etdigim bir seneden alışverişi saydım. Binüçyüz altın çıhdi. İkiyüz altınnıh malım da tükanda satılmamış. Belli başlıikiyüz altını sayıp bunnara verir-ken galbim de titiremiye durdi. Bu para nerden çıhdi, kim atdi bu dehıle fazla parayi. Gorkumdan bunnara demirem galbini ·titirir. Şeyık döndi o yüz gişi esnafa: "Biz bu igide ne gatter bir sermaye mal vermişdik?" Dedi-ler "Bin altunnuk." "Pekey bir senede sekizyüz altunnuk esgate yapmış. ikiyüz altunnuk mali durir. Binikiyüz altuni gazaruruş sermayesi ile bara-bar. Ne harcirdin oğlum even ne harcirdin diye elinde galem yazillar. Ben dedim ki şeyig egfendi sizler bene buyurduz elin gısma çoluk çocuğan fazla harca, Allah yollar ganşma dediniz. Ben günde bir altun harcirdim. Bazı birgün lüzüm fazla olirdi. Bir buçuk harcirdim, gısmadım elimi." "Pekala tesevirinnen ahlınnan hesab ne gater bir gaç altın olabilir?" de-diın "Siz bilirsiz, artık siz değer edin." Şeyik döndü esnafa: "Bazı birgün yarım altın fazla harcirmiş. Buni ben dörtyüz gabul edirem. Tahminen, siz ne diyirsiz?" "Biışüstüne" dediler. Nayet dört yüz altun ben de galbim-le hesabetiniştim saten. Gabil etdiler. "Oğlum dörtyüz altun gabul etdik. Harcadığın sen ne diyirsen?" Ben de ne diyim. "Siz ne emretdiz ben em-rize amadeyim." dedim. "Ey Hatem-i Tey padişahım bunnar," Pekey sa-ğolasın diyip şeyih döndi. O yüz gişi bezaz esnafına: "Ey esnaflar gakın bakiın ayaği bu igit bir sene helal iş görmiş mi, bir guruşa alınanı bir gu-ruşa vermiş mi bir haram hille işine garişmış mi dorğu söyleyin. Hepisi ellereinin birini gögsüne yakalıyarak: "Evet helal iş görmüş. Bir guruşa al-dığıni bir guruşdan satmış. Asla hille etmemiş. Helal malına hille gatma-mış. diye ikrar verdiler. Lakin işde efendiler, aziz milletim bu hetire olsun ki höyük höyük sözler vardır bunnann içinde. Geçmişde olan tarihi heka-ye Hatem-i Tey ehvali. Lakin bu duyği bize de lazım. Bu duygidan duya-lım ki hillekar adamın işi ras gelmez. Atdığı daş asla yerini almaz. Çünki külden tepe bir gasırgaya mahsusdur. Dibi düz götürür. Çoooh hani gam-çım hani yamçım diyenner. Harun Reşit devrinde Pehlil-i Daneyi otuziki esnaf üzerine reiz edip: "Bak bu esnaf bahalı satmasın, hille etmesin, kim-seyi aldatmasın diye Pehlil-i Dane dolanırkan evliyaullah gaip gözi açıg idi görür,bahdı ki hille dartari' tükancılar hille eden adamnar dehillerinden