Top Banner
ِ يمِ ح الرِ نَ مْ ح الرِ ِ مْ سِ ب1 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan 1
75

El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

Sep 01, 2019

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

1 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

1

Page 2: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

2 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

2

م اهلل الرحن الرحيم بس

ب هلل ر

دحم حل ا

I.

CİLT

I-Sûhuf; 0.1 Sürüm

Derlemasyon Külliyatının Kerimce Setine Bağlıdır.

Page 3: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

3 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

3

KÜNYE HAT

Temel Kaynak: Kur’an-ı Kerim

Derler (Derleyici): Mevlüt Baki Tapan

Editör: Mevlüt Baki Tapan

Seri No:

Cilt No: I

Sürüm No: 0.1

Sûret: I

Set Adı: KERİMCE

Külliyat: Derlemasyon Külliyatı

Yayın Tarihi:

ISBN No:

Tür: Derleme Damlahatname

Dili: Türkçe

Page 4: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

4 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

4

حيم حمن الر بسم هللا الرRahman ve Rahim Olan Yüce Allah’ın Adıyla

Page 5: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

5 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

5

ÖNSÖZ

“Fatiha-i Şerif” adlı bu Damlahatnâme, “Derlemasyon” Külliyatının “Kerimce” Setine

bağlıdır. Damlahatnâme olarak derlemeliği ve hakikati ön planda tutmamaktadır. Eser, özel

bir amaç uğruna 17 gün içerisinde derlenmiştir ve birçok âlim, uzman ve hafız kaynaklarından

faydalanılmıştır. Bünyesinde birçok âlim ve din adamının mealini, çeviri ve eser kaynaklarını

barındırmaktadır.

İlgili eser, 1. Sûret, 0.1 sürümdür.

Page 6: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

6 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

6

GİRİŞ

“Fatiha-i Şerif” adlı Damlahatnâme, derleme usulünde kaleme alınmıştır. Fatiha

Sûresine ait tüm bilgi ve verileri bir araya toplama, bir bütün halinde derlemeyi amaçlanarak

özenle derlenmiştir. Temeli Kur’an-ı Kerim’e dayalı olup, birçok din bilgini ve âlimin

kaynağı bir arada toplanarak sunulmuştur. Kur’an hattıyla birlikte kelime incelemesi, Türkçe

okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice

bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir.

Kerimce Setine tabii olan “Fatiha-i Şerif” adlı Damlahatnâme eserimizin faydalı

olmasını cenabı haktan niyaz eder, hayırlı ve bereketli okumalar dileriz.

Page 7: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

7 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

7

حيم حمن الر بسم هللا الر

حيم ( ')الحمد هلل رب العالمين حمن الر ين ( ')الر إياك نعبد وإياك ( ')مالك يوم الد

راط المستقيم ( ')تعين نس صراط الذين أنعمت عليهم غير المغضوب ( ')اهدنا الص

الين (')عليهم وال الض

Türkçe Okunuşu:

Bismillahirrahmânirrahîm.

Elhamdü lillâhi rabbil'alemin - Errahmânir'rahim - Mâliki yevmiddin - İyyâke na'budü ve

iyyâke neste'în - İhdinessırâtel müstakîm - Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi

aleyhim ve leddâllîn.

Türkçe Transcipt:

Bismi(A)llâhi-rrahmâni-rrahîm(i) Elhamdu li(A)llâhi rabbi-l’âlemîn(e) Errahmâni-rrahîm(i) Mâliki

yevmi-ddîn(i) İyyâke na’budu ve-iyyâke nesta’în(u) İhdinâ-ssirâta-lmustakîm(e) Sirâta-lleżîne

en’amte ‘aleyhim ġayri-lmaġdûbi ‘aleyhim velâ-ddâllîn(e)

Kelime İrdelemesi ve Anlamları:

حيم ,Allah’ın (Allahi) هللا ,adıyla (Bismi) بسم حمن الر Rahmen ve Rahim (errahmanirrahim) الر

(olan).

el) العالمين Rabbi (Yaratıcısı) (Rabbi) رب ,Allah’a (Lillahi) هلل ,Hamd olsun (El hamdu) الحمد

alemin) Alemlerin.

حمن حيم ,O rahmandır (Er Rahman) الر يوم ,Sahibidir (Maliki) مالك .Rahim’dir (irrahim) الر

(Yevm) Din, ين .gününün (iddin) الد

,ve ancak senden (Ve iyye ke) وإياك .kulluk ederiz (nağbudu) نعبد ,Ancak sana (İyya ke) إياك

.senden yardım isteriz (nestağin) نستعين

راط ,Bizi ilet (İhtina) اهدنا .dosdoğru (Mustegim) المستقيم ,yola (el sırade) الص

(Aleyhim) عليهم ,Ni’met verdiğin (ellezine en ğamte) الذين أنعمت ,Yoluna (Sırade) صراط

kimselerin, غير ا (Gğayri) değil, المغضوب عليهم (Mağdubi Aleyhim) kendilerine gazabedilmiş

(gazaba uğramış) وال (Ve La) ve değil, الين .sapmışların (eddallin) الض

Page 8: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

8 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

8

AYET AYET MEALİ “En iyi âlimlerden…”

Bölüm 1 Meal sözcüğü, Arapça kökenli olup, “Anlam, Kavram” şeklinde karşılık bulur. Sözlükte “Bir

şeyin varacağı gaye, bir şeyi eksiltmek”1 demektir. Kur’ân ayetlerini her yönüyle aynen

çevirme iddiası olmaksızın nakletmek, aktarmak anlamında kullanılır. Yüce kitabımız Kur’an-

ı Kerimi herkesçe anlamak Arapça olmasından ötürü mümkün olmamakta ve bu hususta ise

diğer dillere aktarımı gerekli görülmüştür. Başka dillere çevrisine ise Meal denilmiştir. Bu

çevirilerin eksik, yetersiz olabileceği, birebir aynısından ziyade en yakın manaları olabileceği

unutulmamalıdır. Dolayısıyla meallerden bilgi edinilmesi ama tefsir olmadan riayet ve mana

ile hüküm çıkarılmamalıdır.

حة فات سورة ال

Abdülaziz Bayındır: İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, Her şeyi güzel yapan yalnız

Allah’tır. O, bütün varlıkların Sahibidir. İyiliği sonsuz, ikramı boldur. Hesap verme gününde

yetki O’nundur. (Allahım) Kulluğu yalnız Sana yapar, yardımı yalnız Senden isteriz. Bizi

doğru yoluna kabul et; Mutluluk verdiğin kimselerin yoluna. Gazaba uğramamış ve

sapıtmamış olanların yoluna. (Âmin)

Abdulbaki Gölpınarlı: Rahman ve rahim Allah adiyle, Hamd, alemlerin rabbi Allah'a:

Rahmandır, rahimdir, din gününün sahibidir. Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden

yardım dileriz. Bize doğru yolu göster, nimetlendirdiğin kişilerin yolunu; gazebe uğramışların

da değil, sapıkların da.

Abdullah Parlıyan: Dünyada herkesi, ahrette sadece mü’minleri rahmetine alan Allah adına.

Eksiksiz tüm övgüler; tüm var olanları yaratıp düzene koyan ve koyduğu düzeni işleten,

hayatlarını devam ettiren, Dünyada herkesi, ahrette sadece mü’minleri Rahmetine alan, Hesap

gününün sahibi Allah’adır. Sadece sana kul köle olur, yardımı da sadece senden isteriz. Bizi

dosdoğru yola ilet, Nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazaba uğramışların ve sapmışların

yoluna değil.

Âdem Uğur: Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin

Rabbi Allah’a mahsustur. O, rahmândır ve rahîmdir. Ceza gününün mâlikidir. Rabbimiz!)

Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine

lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu

değil!

Ahmet Hulusi: ("B" işareti kapsamı itibarıyla) Esmâ´sıyla varlığımı yaratan ismi Allâh

olanın Rahmâniyeti ve Rahıymiyeti ile... "Hamd" (Esmâ´sıyla yarattığı âlemleri her an

dilediğince değerlendirmek), âlemlerin Rabbi olan Allâh´a aittir... Rahmân ve Rahıym´dir.

(Rahmâniyetiyle Esmâ âlemini meydana getiren ve Rahıymiyetiyle Esmâ âlemindeki mânâlar

ile her an âlemleri yaratandır.) Din hükümlerinin (Sünnetullâh) yaşanmakta olduğu sonsuz

1 Site: “Meal Anlamı” İslamveihsan.com, Diyanet Kur’an Sözlüğü. Erişim: 27.09.2018

(http://www.islamveihsan.com/meal-nedir.html)

Page 9: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

9 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

9

sürecin Mâlik - Melik´idir. Sadece sana kulluk ederiz ve bunun farkındalığı için yardımını

niyaz ederiz. (El Esmâ ül Hüsnâ anlamlarını açığa çıkarmak suretiyle tüm yaratılmışlar olarak

sana kulluk etmekteyiz ve bunun farkındalığına ermemiz için yardımını isteriz.) Bizi sırat-ı

müstakime (Hakikate erdiren yola) hidayet et. Ki o, in´amda bulunduklarının (nefislerinin

hakikati olan Allâh Esmâ´sına iman edip, ondaki kuvvelerin farkındalığını yaşayanların)

yoluna... Gazabına uğrayanların (âlemlerin ve nefsinin hakikatini göremeyip benlikleriyle

kayıtlananların) Ve (Hakikatten - Vâhid´ül EHAD üs Samed olan Allâh ismiyle işaret edilen,

anlayışından) saparak şirk koşanların yoluna değil.

Ahmet Tekin: Sınırsız rahmeti ve engin merhameti ile hayat veren, yaşatan, koruyan,

rahmetine, merhametine, lütfuna, ihsanına ve hayırlara mazhar eden, Rahmân ve rahîm olan

Allah'ın izni ve yardımıyla, Allah'ın adıyla. Yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara

işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden, âlemlerin, bütün varlıkların mürebbisi, sahibi

Allah'a hamdolsun. * Sınırsız Rahmeti ve engin merhameti ile hayat veren, yaşatan, koruyan,

rahmetine, merhametine, lütfuna, ihsanına, hayırlara mazhar eden, Rahmân ve rahîm olan

Allah'a hamdolsun. * Herkesin, vahyedilen dinin, şeriatın, İslâmî sorumluluğun hesabını

vereceği, yalnız ilâhî mevzuatın yürürlükte olduğu günün sahibi, hâkimi - sultanı Allah'a

hamdolsun. * Allah’ım, yalnız seni ilâh tanıyor, candan Müslümanlar olarak sana teslim

oluyor, saygıyla sana kulluk ve ibadet ediyor, yalnız senin şeriatına bağlanıyor, sana boyun

eğiyoruz. Gayretimizin, sabırla mücadeleye devamımızın başarıya ulaşması için sadece

senden medet umuyor, bize arka çıkmanı

istiyoruz. * Allah’ım, bizi doğru, muhkem,

güvenli yolda, İslâmî hayatta büyük hedeflere,

hayırlara, büyük mükâfatlara ulaştır, önümüzü

aydınlatan bilgilerle donat, bizi sebat ettir. *

Dine, kitaba ve şeriata kavuşturduğun,

nimetlerine ve lütuflarına mazhar ettiğin

kullarının, peygamberlerin, samimiyetlerini

ispat edenlerin, İslâm önderlerinin, sâlih

kimselerin, şehitlerin yolunda başarılı eyle.

Gazabına uğrayan zâlimlerin, âsilerin, dinine,

Kur'ân'ına düşmanlık edenlerin, zalimleri,

yahudilerin; başlarına buyruk hareket ederek hak yoldan uzaklaşıp dalâleti, bozuk düzeni,

helâki tercih edenlerin, cahillerin, Hıristiyanların doğruluğu, muh-kemliği, güvenliği olmayan

yolundan bizi uzak tut Allah’ım.

Ahmet Varol: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Hamd âlemlerin Rabb’i olan

Allah’adır. O Allah) Rahman ve Rahim’dir. Hesap gününün sahibidir. (Ey Rabb’imiz!)

Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru olan yola ilet. Kendilerine

nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gadaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.

Ali Bulaç: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allah’adır.

(O Allah) Rahman ve Rahim’dir. Hesap gününün sahibidir. (Ey Rabb’imiz!) Yalnız sana

kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru olan yola ilet. Kendilerine nimet

verdiklerinin yoluna ilet. Gadaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.

Ali Fikri Yavuz: O Rahman, O Rahim olan Allah’ın adıyla (okumağa başlarım). (Halka hayat

ve bekâ ihsan eden, korkulardan koruyan hakikî mabûd Cenab-ı Allah’ın adı ile okumağa

Page 10: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

10 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

10

başlarım.) (Ezelden ebede kadar) bütün olmuş ve olacak hamd ve sena (övgü) tam ve

kemaliyle âlemlerin (yegâne) yaratıcısı, besleyip kemale erdiricisi olan Allah’adır. (Öyle

Allah ki) dünyada bütün mahlûkata, ahirette ise, yalnız müminlere merhamet edendir; Ceza

(âhiretteki hesap) gününün sâhibidir. Ancak sana ibadet ederiz (senden başka ibadete lâyık

yoktur) ve (hem ibadetlerimizde, hem de bütün ihtiyaçlarımızda) yalnız Senden yardım

isteriz. Bizi, (Îtikat, söz, iş ve ahlâkımızda) doğru yola ilet. (Bizi, İslâm dini ve Peygamber

yolu olan hak yolda sâbit eyle...) Kendilerine, (fazlından ve ihsanından) nimet verdiğin

kimselerin (Peygamberlerle velilerin) yoluna (hakkı kabul etmeyip küfre vardıklarından)

gazâba uğrayanların ve sapıklarınkine değil... (Âmin= Kabul buyur, Allah’ım!)

Bahaeddin Sağlam: Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla. Bütün hamd (övgü, ibadet ve

teşekkürler,) âlemlerin sahibi ve terbiyecisi olan Allah’a mahsustur. (O’ndan başka hiç kimse

buna layık değildir.) O (her şeyi) yasalar çerçevesinde rahmetiyle yaratan ve besleyendir. Ve

yine rahmetiyle (her şeyi) olağanüstü olarak mükemmelliğe (ahrete) götürendir. O, (her şeyin

ceza ve mükâfatının görüneceği) din gününün sahibidir. (İşte madem Sen böyle yücesin!) Ey

Rabbimiz! Biz, yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden medet bekleriz! Sen bizi doğru yol

olan sırat-ı müstakime (ortayola) yönlendir. (Onda yürümeyi bize nasip et.) Kendilerine nimet

verdiğin (peygamberler, sıddıklar, şehitler ve Salihler) yoluna… (Sebepler dünyasında

boğulup) gazabına maruz kalanların yoluna değil ve (yanlış yola girip) varlığın mahiyetini

anlamakta boğulup karanlık maddeye saplanan sapıkların yoluna değil.

Bayraktar Bayraklı: Rahmet ve merhametin kaynağı olan Allah'ın adıyla. Bütünüyle övgü,

âlemlerin rabbi Allah'a aittir. O, rahmet ve merhametin kaynağıdır. Din/ceza ve ödül gününün

sahibidir. Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, yani

kendilerini nimetlendirdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğramışların ve sapıkların yoluna değil!

Bekir Sadak: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a

mahsustur. O Rahman ve Rahim’dir, Din Gününün sahibidir. Ancak Sana kulluk eder ve

yalnız Senden yârdim dileriz. Bizi doğru yola eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna;

gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil.

Cemal Külünoğlu: Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Hamd (övme ve övülmenin her

türlüsü), âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (O) Rahman'dır (dünyada bütün mahlûkata

sınırsız merhamet edendir), Rahimdir (ahrette ise yalnız mü'minlere merhamet edecek

olandır). Yargı (ceza ve mükâfat) gününün sahibidir. (Ey Rabbimiz!) Yalnız sana

ibadet/kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine (lütuf ve

ikramda bulunarak) nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet; gazaba uğramışların ve sapmışların

yoluna değil.

Celal Yıldırım: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a

mahsustur. O Rahman ve Rahim’dir, Din Gününün sahibidir. Ancak Sana kulluk eder ve

yalnız Senden yârdim dileriz. Bizi doğru yola eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna;

gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil.

Diyanet İşleri (Eski): Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla: Hamd, Âlemlerin Rabbi

Allah'a mahsustur. O Rahman ve Rahim'dir, Din Gününün sahibidir. Ancak Sana kulluk eder

ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna;

gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil.

Page 11: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

11 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

11

Diyanet İşleri (Yeni): Bismillâhirrahmânirrahîm. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm,

hesap ve ceza gününün (ahret gününün) mâliki Allah’a mahsustur. (Allah’ım!) Yalnız sana

ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin

yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Edip Yüksel: Rahman ve Rahim ALLAH'ın ismiyle. Övgü, evrenlerin Rabbi ALLAH'adır.

Rahman, Rahim (Merhametli), Yargı (Din) Gününün sahibi. Ancak sana tapar, ancak senden

yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet. Gazaba uğrayanların ve sapmışların değil; kendilerine

iyilikte bulunduğun kimselerin yoluna.

Elmalılı Hamdi Yazır: Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. Hamd o âlemlerin Rabbi, O

Rahmân ve Rahim, O, din gününün maliki Allah'ın. Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve

ancak senden dileriz yardımı, inayeti. (Ya Rab!). Hidayet eyle bizi doğru yola, O kendilerine

nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.

Elmalılı Orijinal: Rahmân, Rahîm Allahın ismiyle, Hamd, o rabbiâlemîn, o rahman, rahîm,

o din gününün maliki Allâhın. Sade sana ederiz kulluğu, ibadeti ve sade senden dileriz avni,

inayeti yarab! Hidayet eyle bizi doğru yola. O kendilerine in'am ettiğin mes'utların yoluna. Ne

o gadap olunanların ne de sapkınların.

Fizilal-il Kuran: Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla, Hamd, tüm âlemlerin Rabbi olan

Allah´a mahsustur. Rahman ve Rahim, Din gününün sahibi (maliki), (Allah´ım!) Yalnız sana

kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz. Bizleri doğru yola ilet, Kendilerine nimet

verdiklerinin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.

Hasan Basri Çantay: Rahman ve rahim olan Allahın adiyle. 2,3,4. Hamd olsun Âlemlerin

Rabbi, Rahman, Rahim, Dîn günü'nün (tek) sahibi ve mutasarrıfı Allaha. 5. Yalınız sana

ibâdet (kulluk) ederiz, yalınız senden yardım isteriz. 6,7. Bizi doğru yola, kendilerine ni'met

verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil.

Hayrat Neşriyat: Rahmân, Rahîm olan Allah'ın ismiyle.(2) Hamd, âlemlerin Rabbi(3) olan

Allah'a mahsustur.(4) (O,) Rahmândır, Rahîmdir.(5) Dîn(6) (hesab) gününün mâlikidir.

(Rabbimiz!) Ancak sana ibâdet ederiz ve ancak senden yardım dileriz.(7) Bizi dosdoğru yola

hidâyet eyle!(8) Kendilerine ni'met verdiğin kimselerin yoluna; gazab edilmiş olanların ve

dalâlete düşenlerin (yoluna) değil!(9) (Âmîn!)(10)

Kadri Çelik: Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla

2. Bütün övgüler, övgüye değer güzellikler âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

3. Rahman'dır, Rahim'dir.

4. Hesap gününün sahibidir.

5. Sadece sana ibadet eder ve sadece senden yardım dileriz.

6. Bizleri doğru yola hidayet et.

7. Kendilerine nimet verdiğin, gazaba uğramamış ve sapmamış kimselerin yoluna.

Mehmet Türk: Rahmân1 Rahîm2 Allah'ın3 adıyla. Hamd, bütün âlemlerin Rabbi, Rahmân,

Rahîm, din gününün8 tek sahibi9 Allah'a mahsustur. (Ey Allah'ım!) Biz (başkalarına değil)

ancak Sana kulluk ve ibadet11 eder, ancak Senden yardım dileriz. (Ey Allah'ım!) bizi o

Page 12: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

12 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

12

dosdoğru yoluna hidayet et. O kendilerine nimet verdiğin kimselerin15 yoluna;16 o gazaba

uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.

Muhammed Esed: BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM. HER TÜRLÜ ÖVGÜ yalnızca

Allah'a mahsustur, bütün âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm. Hesap Günü'nün Hâkimi. Yalnız

Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet, nimet

bahşettiklerinin yoluna; gazab[ın]a uğrayanların ve sapkınlarınkine değil!

Ömer Nasuhi Bilmen: Rahmân ve Rahîm olan Allah Teâlâ'nın ismiyle (tilâvete başlarım).

Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahmân ve Rahîm olup, ceza gününün mâliki olan Allah Teâlâ'ya

mahsustur. Ya Rabbi! Yalnız Sana ibadet ederiz, ancak Sen'den yardım dileriz. Bizleri doğru

yola hidâyet et, o kendilerine in'am etmiş olduğun zâtların yoluna ilet, gazaba uğramışların ve

sapık bulunmuşların yoluna değil.

İbn-i Kesir: Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla; Hamd; âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

Rahman’dır, Rahimdir. Din gününün malikidir. Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden

yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet. Nimete erdirdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve

dalalete düşenlerinkine değil.

Süleyman Ateş: Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla, Âlemlerin Rabbi (sahibi, yetiştiricisi)

Allah'a hamdolsun. (O) Rahman'dır, Rahim'dir. Din (ceza ve mükâfat) gününün sahibidir.

(Ya Rabbi) Ancak sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz! Bizi doğru yola ilet: -ni'met

verdiğin kimselerin yoluna. Kendilerine gazabedilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil.

(ya Rabbi)!

İskender Ali Mihr: Bismillâhirrahmânirrahîm. Hamd; âlemlerin Rabbi olan Allah’adir.

Rahmân’dır, Rahîm’dir. Dîn gününün MALİK’idir. (Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve

yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz. (Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e

(Allah’a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır). O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının)

üzerlerine (Devrin İmamı’nın ruhunu) ni’met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap

duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.

Yaşar Nuri Öztürk: Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'adır.

Rahman'dır, Rahîm'dir O. Din gününün Mâlik'i/ sultanıdır O... Yalnız sana ibadet ederiz ve

yalnız senden yardım dileriz. Dosdoğru giden yola ilet bizi... Kendilerine nimet verdiklerinin,

üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlığa/şaşkınlığa saplanmamışların yoluna...

Tefhim-ul Kur’an: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

(2-4) Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve Din gününün maliki olan Allah’adır. Biz

yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz. (6-7) Bizi dosdoğru yola ilet,

kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil.

***

Diğer Yabancı Dillerde Kur’an-ı Kerim Mealleri

M. Pickthall (İngilizce): Bismillâhirrahmânirrahîm. In the name of Allah, the Beneficent, the

Merciful. Praise be to Allah, Lord of the Worlds, The Beneficent, the Merciful. Owner of the

Page 13: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

13 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

13

Day of Judgment, Thee (alone) we worship; Thee alone we ask for help. Show us the straight

path, The path of those whom Thou hast favoured; Not (the path) of those who earn Thine

anger nor of those who astray.

Yusuf Ali (İngilizce): Bismillâhirrahmânirrahîm. In the name of Allah, Most Gracious, Most

Merciful(19). Praise be to Allah, the Cherisher and Sustainer(20) of the worlds; Most

Gracious, Most Merciful; Master of the Day of Judgment. Thee do we worship(21), and Thine

aid we seek. Show(22) us the straight way, The way of those on whom Thou hast bestowed

Thy Grace, those whose (portion) is not wrath(23), and who go not astray(24).

Almanca: Mit dem Namen von Allah, der Barmherzig und Gnädig ist. Lob sei Allah, welcher

Herr der Welten ist. Er ist Barmherzig, er ist Gnädig. Er ist der Herrscher des Religionstages.

(O Allah!) Wir werden nur deine Diener und wünschen uns das ISTIANE (unseren heiligen

Lehrer) nur von Dir. Bekehre (führe) uns (mit diesem ISTIANE) auf den Bekehrungsweg

(Sirati Mustakim, heiligen Weg). Dieser Weg (Bekehrungsweg, Sirati Mustakim) ist der Weg

derjenigen, auf denen Du die Gabe gegeben hast. Es ist nicht der Weg, auf denen der Zorn

(Allahs) herrscht und es ist nicht der Weg von denen, die auf dem Irrweg verweilen (die sich

das Erreichen von Allah nicht gewünscht haben).

Amir Zaidan (Almanca): Bismil-lahir-rahmanir-rahim: Mit dem Namen ALLAHs, Des

Allgnade Erweisenden, Des Allgnädigen, (rezitiere ich). Alhamdulillah: Alles Lob gebührt

ALLAH, Dem HERRN aller Geschöpfe, Dem Allgnade Erweisenden, Dem Allgnädigen,

Dem Herrscher am Tage des Din. Dir allein dienen wir, und Dich allein bitten wir um Hilfe!

Leite uns recht auf den geradlinigen Weg, den Weg derer, denen DU Wohlergehen hast zuteil

werden lassen, die weder vom Zorn geplagt werden noch abgeirrt sind!

Page 14: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

14 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

14

Ümmül Kitap “Kur’an-ı Kerimin Anası…”

Bölüm 1: Osmanlıca Fatiha-i Şerif Elmalılı Hamdi Yazır’ın Osmanlıca Fatiha-i Şerif Meali;

ين ايسمييل’راهمآن وه راهيم اوالن آلاله .

حامد او آلملرين راببي،

ايبادتى وه انجاك سندن ديلريز يارديمي، آنجاك سانا دريز كوللوغو، . ين’و راهمآن وه راهيم، و، دين كونونون ماليكى آلاله

يا راب. )اينايتي !).

حيدايت يله بيزى دوغرو يوال، و كنديلرينه نيمت ورديغين موتلو كيمسلرين يولونا؛ او كازابا اوغراميشالرين وه او ساپميشالرين

.يولونا دغيل

حه ات حه - ف ات / Fâtiha – ف

Page 15: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

15 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

15

Bölüm 2: İniş Sebebi

El-FÂTİHA - حهف ات

Müddesir sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 7 (yedi) âyettir. Kur'an'ın ilk sûresi

olduğu için açış yapan, açan manasına "Fâtiha" denilmiştir. Diğer adları şunlardır: Ana kitap

manasına "Ümmü'l-Kitâp" dinin asıllarını ihtiva eden manasına "el-Esâs", ana hatlarıyla

İslâm'ı anlattığı için "el-Vâfiye" ve "el-Seb'u'l-Mesânî", birçok esrarı taşıdığı için "el-Kenz".

Peygamberimiz "Fâtiha'yı okumayanın namazı olmaz" buyurmuştur. Onun için, Fâtiha,

namazların her rekâtında okunur. Manası itibariyle Fâtiha, en büyük dua ve münâcâttır.

Kulluğun yalnız Allah'a yapılacağı, desteğin yalnızca Allah'tan geldiği, doğru yola varmanın

da doğru yoldan sapmanın da Allah'ın iradesine dayandığı, çünkü hayrı da şerri de yaratanın

Allah olduğu hususları bu sûrede ifadesini bulmuştur. Kur'an, insanlığa doğru yolu göstermek

için indirilmiştir. Kur'an'ın ihtiva ettiği esaslar ana hatları ile Fâtiha'da vardır. Zira Fâtiha'da,

övgüye, ta'zime ve ibadete lâyık bir tek Allah'ın varlığı, O'nun hâkimiyeti, O'ndan başka

dayanılacak bir güç bulunmadığı anlatılır ve doğru yola gitme, iyi insan olma dileğinde

bulunulur.

Page 16: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

16 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

16

Bölüm 3: El Fatiha Fatiha suresi yedi âyettir ve Mekke´de nazil olmuştur. Kur´ân-ı kerimin âyetleri, nazil

oldukları yer ve zamana göre "Mekkî" ve "Medenî" diye ikiye ay­rılırlar. Bu konuda çeşitli

görüşler bulunmakla beraber, çoğunluğun görüşüne göre, yer ve zaman itibariyle nerede ve ne

zaman nazil olurlarsa oisunlar, Hic­retten önce nazil olanlara "Mekkî" yani, "Mekke´de nazil

olmuştur." Hicretten sonra nazil olanlara da "Medenî" yani "Medine´de nazil olmuştur." denir.

Görül- . düğü gibi biı ayırımda hicret olayı esas alınmıştır.

Mekki ve Medeni âyetler, gerek muhteva gerekse diğer hususlarda bir kı­sım ayn özellikler

taşırlar. Bu özellikleri bilenler, âyetin Mekki veya Medeni ol­duğunu anlarlar.

Mekkî âyetler, Allah´a eş koşmaya ve putperestliğe karşı yoğun bir hü­cum ifadesi

taşırlar. İnsanları, Allah tarafından gönderilen vahye, Peygamberin davetine ve Allah´ın

hidayetine çağırırlar. İnsanları kötülüklerden sakındırıp hayra yöneltirler. İnkârı, fâsikhğı,

isyanı, cehaleti, huy kabalığını, kalb çirkinli­ğini, katı sözlülüğü ve benzeri menfî davranışları

çirkin gösterirken, insanlara imanı, itaati, nizamı, ilmi, sevgiyi ve acımayı telkin ederler. Kalb

ve dil temizli­ğini sevdirirler.

Mekkî âyetler şekil bakımından kısa fakat mânâ bakımından çok veciz­dirler. Kur´ân-ı kerim,

edebiyatın ve her çeşit söz sanatının ileri olduğu o dö­nemde bütün şair ve edipleri âciz

bırakmıştır. Kur"an âyetlerinin bir benzerini kimse yapamamış ve onların anlamına yakın bir

mânâyı da kimse bulup ifade edememiştir. Bunu şu ana kadar kimse yapamadığı gibi bundan

sonra da yapa­mayacaktır.

Medenî âyetlere gelince: Bu âyetler, teşrii inceliklerden, hükümlerin taf­silatından, Medeni,

cezai, iktisadi, siyasi hükümlerden bahsederler.

Devletler hukukundan, şahsi haklardan, ibadet ve muamelattan bahisle bu hususların nasıl

yerine getirileceğini beyan ederler.

Medenî âyetler, ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlar!, İslama davet eder, onların batıl

inançlarını reddederler. Onların, daha önce gönderilmiş olan ilahi kitaplarda yapmış oldukları

tahrifatı haber verirler.

Medenî âyetlerde muamelatla ilgili meseleler detaylı olarak anlatılır. Ta­rihte yaşamış

ümmetlerin durumları beyan edilir. Bunların, Allah tarafından gönderilen Peygamberleri inkâr

etmeleri sebebiyle başlarına gelen ilahi azaplar açıklanır. Onların başlarına gelen felaketleri

ibret olarak ortaya koyar ve bu âyetler, aynı hataya düşerek aynı korkunç akıbetle

karşılaşmamız için bizi uya­rırlar... [2]

_ . _

Page 17: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

17 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

17

Bölüm 4: Fatiha Suresinin İsimleri Fatiha suresinin bir´den çok ismi vardır. Bunları kısa olarak şöylece Özet­lemek mümkündür:

a- Fatiha veya cl-Fatiha: "Açılacak bir şeyin veya yerin ilk açılan yeri veya okunup

yazılacak bir şeyin evveli" demektir. Kur´an-ı kerimin tertibinde ilk sure Fatiha olduğu ve

Kur´ana bu sure ile başlandığı için bu sureye bu isim verilmiştir.

b- Eihamd ve Elhamdülillah: .Surenin birinci kelimesi "Elhamd" olduğu için veya sure,

Allah´a Hamd etmeyi ihtiva ettiği için ona bu isim veril­miştir.

c- Ümmül Kitap: "Kitabın anası" demektir, Fatiha suresine bu ismin ve­rilmesi, bu surenin,

Kur´anın temel prensiplerini kapsamamdandır. Şöyle ki, surede Allah Teâlâ, layık olduğu

sıfatlarla anılmakta, kulların, yalnız ona kulluk etmeleri ve sadece ondan yardım dilemelerinin

gerektiği bildirilmekte ve geç­mişteki sapık ümmetlerin durumuna düşülmemesi

öğütlenmektedir. Böylece bu surede genel prensipler zikredilmektedir. İşte bunun için bu

sureye "Ümmül Ki­tap" ismi verilmiştir.

d- Ümmül Kur´an: "Kur´anın anası" demektir. Peygamber efendimiz bir Hadis-i Şerifinde

şöyle buyurmuştur:

"Elhamdülillah, Ümmül Kur´andır. Ümmül kitaptır ve Seb´ul Mesanidir.[3]

e- El-Esas: Fatiha suresi Kur´anın temel prensiplerini kapsadığı için ona

"Ümmül Kitap" dendiği gibi aynı sebepten dolayı "El Esas" da denilmiştir, f- Elvafiyc:

"Mükemmel" demektir, g- El Kâfiye: "Yeterli" demektir, h- Elkcnz: "Hazine" demektir.

ı- Seb´ul Mcsani: "Yedi âyet" veya "Devamlı tekrar edilen yedi âyet." demektir. Bu konuda

Hicr suresinin seksen yedinci âyetinde: "Şüphesiz biz sa­na, yedi âyet olan, namazlarda tekrar

edilen Fatihayı ve yüce Kur´ânı verdik." bu vurulmaktadır.

i- Essalah: "Namaz suresi" demektir. Fatiha suresine bu isim de veril­miştir. Çünkü Fatihasız

namaz yoktur. Resulullah (s.a.v;) bir Hadis-i şerifinde: "Fatiha´yi okumayan kişinin namazı

olmaz. [4] buyurmuştur.

Her farz namazda Fatihanın en az iki rekâtta birer kere okunması vaciptir. Ancak Hanefi

mezhebine göre cenaze namazında Fatiha okunmaz. Çünkü bu namaz, tam anlamıyla bir

namaz değil, ölen için dua mahiyetindedir.

j- Şükür: "Verilen nimetler karşısında o nimetleri vereni övmektir."

k- Dua: "Kulun rabbinden istekte bulunmasıdır."

1- Şifa: Fatiha suresi manevi hastalıklara şifa mahiyetinde olduğu için ona bu isim de

verilmiştir.

m-Ta´lim-i Mes´clc: "Dilek ve duada bulunmayı öğreten." elemektir. Çünkü onda, dilek ve

temennilerin en büyüğü olan "Sen bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin

yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapanla-nnkine değil." temennisi bulunmaktadır.

Taberi, Ebu Hureyre´nin, Resulullah´tan, Fatiha suresi hakkında şöyle bu­yurduğunu

rivayet etmiştir: "Fatiha, Ümmül Kur´an (Kur´anın anası) Dua, Fati-hatül kitap (Kitabın

başlangıcı) Seb´ul Mesani (Tekrar edilen yedi)uir. "Taberi. fatiha suresine "Fadihatül kitap"

Page 18: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

18 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

18

denilmesinin sebebinin, Kur´an-ı kerimin ba­şında yazılması ve namazlarda ilk okunan âyet

olması olduğunu söylemiştir.

Taberi, fatihaya "Ümmül Kur´an" denmesinin sebebinin de, önün, diğer sureler­den önce

zikredilmesi, yazılış ve okunuşta başta bulunması olduğunu söylemiş­tir. Zira Araplar, bir

kısım şeyleri altında toplayana veya bir kısım şeylerin önünde gelene, o şeylerin "Anası"

derler. Mesela: Beyni altında toplayan kafa derisine "Ümmü Re´s" yani (Başın anası) demişler

ve insanların, altında toplan­dıkları ordunun sancağına da "Ümm" yani (Ana) adını

vermişlerdir. Taberi, Fa­tihaya "Yedi" denilmesinin sebebinin, onun, yedi âyetten meydana

gelmiş oldu­ğu meselesi olduğunu söylemişir. Fatiha bazı sahabi ve tabiin ve Küfe halkının

çoğunluğuna göre âyetiyle birlikte yedi âyettir. Medine halkının çoğunluğu ve diğer âlimler

ise fatihanın, besmelenin dışında yedi âyet olduğunu ve "En´amte aleyhim"den sonrasının,

yedinci âyet olduğunu söylemişlerdir.

Taberi, fatihaya "Mesani" yani (ikilenen, tekrarlanan) denilmesinin sebe­binin, onun, her

nafile ve farz namazlarda tekrarlanması olduğunu, Hasan-i Basri´nin de bu görüşte olduğunu

zikretmiş ve fatihaya "Mesani" denilmesinin, Kur´an´ın tümüne ve diğer bazı surelerine

"Mesani" denilmesine ters düşmeye­ceğini söylemiştir. Zira, Kur´anın diğer surelerine veya

tümüne "Mesani" denil­mesinin, başkaca izahlarının da olduğunu söylemiştir. [5]

Page 19: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

19 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

19

Bölüm 5: Fatiha Suresinin Muhtevası Bir ismi de "Ümmül Kur´an" yani (Kur´anın anası) olan fatiha, çok derin mânâlar ifade

etmektedir. Onun ifade ettiği mânâları tam anlamıyla kavrayabil­mek oldukça güçtür ve onun

yüceliğini ancak cenab-ı hak bilir.

Cenab-ı Hak bu sure-i celilede. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)´in peygamberliğini

gösteren delilleri bir arada zikretmeyi dilemiştir.

Fatiha süresindeki, Allah´a hamd, onu yüceltme ve onu övme, Allah´ın büyüklüğünü

ve hükümranlığını kullarına hatırlatmak içindir. Böyle bir hatırlat­ma yapılmıştır ki, Allah´ın

lütuflan karşısında kullan onu ansınlar, nimetlerin­den dolayı ona hamdetsinler de Allah

tarafından verilecek olan nimetlerin daha fazlasına layık olup, onun tarafından verilecek olan

sevaplara hak kazansınlar.

Fatiha suresinde Allah´ın, kendisini tanıma nimeti verdiği ve itaat etmeye muvaffak kılma

lütfunda bulunduğu kullarını zikretmesi ise, kullan üzerinde bulunan dini ve dünyevi bütün

nimetlerin Allah tarafından verildiğini kendileri­ne belirtmek içindir.

Onları zikretmiştir ki, arzu ve isteklerini, tapınılan diğer putlara ve ilahla­ra değil sadece

Allaha arzetsinler ve ihtiyaçlarını ancak ondan istesinler.

Yine fatiha suresinde, Allarım, kendisine isyan edenlerin başlarına getir­diği felaketleri,

emrine karşı çıkanlara verdiği cezalan zikretmesi ise kullanın günah işlemekten sakındırmak,

günah işledikleri takdirde cezadan kurtulamaya­caklarını ihtar etmek ve onlan bu hususta

korkutmak içindir.

Aksi takdirde Allah, onların başlarına daha önce helak olan diğer ümmet­lerin başlarına gelen

felaketleri getirir, onları da benzer cezalarla cezalandırır.

Sure-i ceiilede, kendilerine nimet verilenler, gazaba uğrayanlar ve sapık­lığa düşenlerden

bahsedilmektedir. Bunlardan, kendilerine nimet verilenler, şüphesiz ki Allah´ın emirlerini

tutup yasaklarından kaçınan ve islamin bütün ve­cibelerini yerine getiren inanmış

müminlerdir.

Gazaba uğramış olanlar ise, Yahudilerdir. Yahudiler, Allah tealanın ken­dilerine vermiş

olduğu çok çeşitli nimetlere karşılık nankörlüklerinden vaz geç­memişler ve sonunda cenab-ı

hakkın gazabını hak ederek çok kötü sonuçlarla karşılaşmış, büyük felaketler yaşamışlardır.

Sapıklığa düşenler ise Hiristiyanlardır. Cenab-ı Hak onlara kendi tarafın­dan bir Peygamber

ve Hak bir din gönderdiği halde onlar o gerçek dinin esasla­rını tahrif etmek suretiyle Allah´a

eş koşmuşlardır. Allah´ın kulu ve Peygamberi olan Hz. İsa´ya "Allanın oğlu" elemişler annesi

Hz. Meryem´e iftiralarda bulun­muşlardır. İşte âyet-i kerimede ifade edilen "Sapıklar"da

bunlardır. [6]2

2 Site – Teberi Tefsiri: “Fatiha” Ehli İslam, Erişim: 28.09.2018. (http://ehliislam.com/taberi-tefsiri/taberi-tefsiri-

fatiha-suresi.html)

Page 20: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

20 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

20

TEFSİR “Yorumlama, Yorum”

Bölüm 1: Risale-i Nur

ال ر ا ل ح - ه ال ال وة ال ال ال ح س ا

ل ه ح ه ا ا

Rahmân ve Rahîm olan Allah�ın adıyla başlar ve ancak Ondan yardım dileriz. Ezelden ebede

her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Efendimiz

Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile âline ve ashâbına ise salât ve selâm olsun.

Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik

temsilâtıyla, sekiz hikâyeciklerle bir kaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü ben

nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade

ettiğim Sekiz Sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avam lisanıyla

nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.

Birinci Söz

BİSMİLLÂH her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil, ey nefsim, şu mübarek

kelime, İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisan-ı hâl ile vird-i zebânıdır. Bismillâh

ne büyük, tükenmez bir kuvvet, ne çok, bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu

temsîlî hikâyeciğe bak, dinle. Şöyle ki: Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir

ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcâtını

tedarik edebilsin. Yoksa tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır.

İşte, böyle bir seyahat için, iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazı idi,

diğeri mağrur. Mütevazii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle

gezdi. Bir kàtıu't-tarîke rast gelse, der: "Ben filân reisin ismiyle gezerim." Şakî def olur gider,

ilişemez. Bir çadıra girse o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle

belâlar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu.

Evvelâ: Şu İşârâtü'l-İ'câz adlı eserden maksadımız, Kur'ân'ın nazmına, lâfzına ve

ibaresine ait i'câz işaretlerini ve remizlerini beyan etmektir. Çünkü, i'câzın mühim bir vechi,

nazmından tecelli eder ve en parlak i'câz Kur'ân'ın nazmındaki nakışlardan ibarettir.

Saniyen: Kur'ân'daki anâsır-ı esasiye ve Kur'ân'ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet,

haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. Bu dört unsuru beyan edeceğiz.

Sual: Kur'ân'ın, şu dört hedefe doğru yürüdüğü neden malûmdur?

Page 21: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

21 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

21

Cevap: Evet, benî Âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mâzinin derelerinden gelip,

vücut ve hayat sahrâsında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına

müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celb etti.

"Şu garip ve acip mahlûklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?" diye

ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı ve aralarında

şöyle bir muhavere başladı:

Hikmet: "Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz

kimdir?"

Bu suale, benî Âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî

aleyhissalâtü vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:

"Ey hikmet!1 Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından,

ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz

insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye

müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin

etmekle re'sü'l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına,

bundan sonra Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı

Ezelînin risalet beratı olarak bana verdiği Kur'ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al,

oku!"

Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın verdiği şu cevaplar, Kur'ân'dan muktebes ve

Kur'ân lisanıyla söylenildiğinden, Kur'ân'ın anâsır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz

ettiği anlaşılıyor.

S - Şu makasıd-ı erbaa, Kur'ân'ın hangi âyetlerinde bulunuyor?

C - O anâsır-ı erbaa, Kur'ân'ın hey'et-i mecmuasında bulunduğu gibi, Kur'ân'ın sûrelerinde,

âyetlerinde, kelâmlarında, hattâ kelimelerinde bile sarahaten veya işareten veya remzen

bulunmaktadır. Çünkü, Kur'ân'ın küllü, cüzlerinde göründüğü gibi, cüzleri de, Kur'ân'ın

küllüne âyinedir. Bunun içindir ki Kur'ân, "müşahhas olduğu halde, efrad sahibi olan küllî"

gibi tarif edilir.

S - 1 ve 2 ا ل ح gibi âyetlerde makasıd-ı erbaaya işaretler var mıdır?

C - Evet, kelimesi, Kur'ân'ın çok yerlerinde mezkûr veya mukadderdir. Bu mezkûr ve

mukadder olan kelimelerine esas olmak üzere tan evvel kelimesi mukadderdir.

Yani, "Ya Muhammed! Bu cümleyi insanlara söyle ve tâlim et." Demek besmelede İlâhî ve

zımnî bir emir var. Binaenaleyh, şu mukadder olan emri, risalet ve nübüvvete işarettir.

Çünkü resul olmasaydı, tebliğ ve tâlime memur olmazdı. Kezalik, hasrı ifade eden câr ve

mecrûrun takdimi, tevhide îmadır.

Ve keza, 3 ا ل nizam ve adâlete, 4 ا ل de haşre delâlet eder.

Ve keza ا ل ح 'taki ل ihtisası ifade ettiğinden tevhide işarettir.

ال .adaletle nübüvvete remizdir. Çünkü terbiye, resuller vasıtasıyla olur 5 ال ال ر 6 ال و

zaten sarahaten haşir ve kıyamete delâlet eder.

Ve keza ا .sadefi de, o makasıd-ı erbaa cevherlerini tazammun etmiştir 1 ال و ا ا ا

Page 22: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

22 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

22

( ) 2: Bu kelâm, güneş gibidir. Yani, güneş başkalarını gösterdiği gibi, kendini de

gösterir, başka bir güneşe ihtiyaç bırakmaz. başkalarına yaptığı vazifeyi, kendisine de

yapıyor; ikinci bir daha lâzım değildir.

Evet öyle müstakil bir nurdur ki, bu nur, hiçbir şeye bağlı değildir. Hattâ bu nurun câr

ve mecrûru bile hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak harfinden müstefad olan 3 ا س veya

örfen malûm olan ا ت veyahut mukadder olan 4 ün istilzam ettiği 5 ا fiillerinden birine

mütealliktir.

İhtar: taki câr ve mecrûra müteallik olarak mezkûr olan fiiller, besmeleden sonra takdir

edilir ki, hasrı ifade etmekle ihlâs ve tevhidi tazammun etsin. İsim, Cenâb-ı Hakkın zâtî

isimleri olduğu gibi, fiilî isimleri de vardır. Bu fiilî isimlerin, Gaffar ve Rezzak, Muhyî ve

Mümît gibi pek çok nevileri vardır.

S - Bu fiilî isimlerinin kesretle tenevvüü neden meydana geliyor?

C - Kudret-i ezeliyenin, kâinattaki mevcudatın nevilerine, fertlerine olan nispet ve

taallûkundan husule gelir. Bu itibarla, 1 kudret-i Ezeliyenin taallûk ve tesirini celb eder.

Ve o taallûk, abdin kesbine ve işine yardım edici bir ruh gibi olur. Öyleyse, hiç kimse, hiçbir

işini besmelesiz bırakmasın!

,Lâfza-i celâli, bütün sıfât-ı kemâliyeyi tazammun eden bir sadeftir. Çünkü Lâfza-i Celâl ا

Zât-ı Akdese delâlet eder; Zât-ı Akdes de, bütün sıfât-ı kemaliyeyi istilzam eder. Öyleyse, o

lâfza-i mukaddese, delâlet-i iltizamiye ile, bütün sıfât-ı kemâliyeye delâlet eder.

İhtar: Başka ism-i haslarda bu delâlet yoktur. Çünkü, başka zatlarda sıfât-ı kemâliyeyi

istilzam etmek yoktur.

Bu iki sıfatın Lâfza-i Celâlden sonra zikirlerini icap eden münasebetlerden birisi 2 ال ا ل

şudur ki:

Lâfza-i Celâlden, celâl silsilesi tecellî ettiği gibi, bu iki sıfattan dahi cemal silsilesi tecellî

ediyor.

Evet, herbir âlemde emir ve nehiy, sevap ve azap; terğib ve terhib, tesbih ve tahmid, havf ve

reca gibi pek çok füruat, celâl ve cemâlin tecellîsiyle teselsül edegelmektedir.

İkincisi: Cenâb-ı Hakkın ismi, Zât-ı Akdesine ayn olduğu cihetle, Lâfza-i Celâl,

sıfât-ı ayniyeye işarettir. 1 ا ل de, fiilî olan sıfât-ı gayriyeye îmadır. 2 ا ل dahi, ne ayn ne

gayr olan sıfât-ı seb'aya remizdir. Zira Rahmân, "Rezzak" mânasınadır. Rızık, bekaya

sebeptir. Beka, tekerrür-ü vücuttan ibarettir. Vücut ise, birincisi mümeyyize, ikincisi

muhassısa, üçüncüsü müessire olmak üzere, "ilim, irade, kudret" sıfatlarını istilzam eder.

Beka dahi, semere-i rızık mahsulü olduğu için, "basar, sem', kelâm" sıfatlarını iktiza eder ki,

merzuk, istediği zaman ihtiyacını görsün, istediği zaman işitsin, aralarında vasıta bulunduğu

takdirde o vasıta ile konuşsun. Bu altı sıfat, şüphesiz, birinci sıfatı olan "hayat"ı istilzam

ederler.

Page 23: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

23 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

23

S - Rahmân büyük nimetlere, Rahîm küçük nimetlere delâlet ettikleri cihetle, Rahîm'in,

Rahmân'dan sonra zikri, yukarıdan aşağıya inmek mânâsına olan "san'atü't-tedellî" kaidesine

dahildir. Bu ise, belâgatça makbul değildir.

C - Evet, kaşlar göze, gem ata mütemmim oldukları ve onların noksanlarını ikmal ettikleri

gibi, küçük nîmetler de büyük nimetlere mütemmimdirler. Bu itibarla, mütemmim olan,

haddizatında küçük de olsa, faideyi ikmal ettiğinden, büyükten daha büyük olması icap eder.

Ve keza, büyükten beklenilen menfaat küçüğe mütevakkıf ise, o küçük, büyük sırasına geçer;

o büyük dahi küçük hükmünde kalır; kilit ile anahtar, lisan ile ruh gibi.

Ve keza, bu makam, nimetlerin tâdâdı veya nimetlerle imtinan makamı değildir. Ancak,

insanları, gizli ve küçük nimetlere tenbih ve ikaz etmek makamıdır. Evvelki makamlardaki

"tedellî" şu tenbih makamında "terakki" sayılır. Çünkü, gizli ve küçük nimetleri insanlara

göstermek ve insanları onların vücuduna ikaz etmek, daha lâyık ve daha lâzımdır. Bu itibarla,

şu meselemizde tedellî değil, terakki vardır.

S - Mebde ve me'haz itibarıyla "rikkatü'l-kalb" mânâsını ifade eden bu iki sıfatın Cenâb-ı Hak

hakkında kullanılması caiz değildir. Eğer mânâ-yı hakikatlerinin lâzımı ve neticesi olan in'am

ve ihsan kastedilirse, mecazda ne hikmet vardır?

C - Bu iki sıfat—"yed" gibi—mâna-yı hakikileriyle Cenâb-ı Hak hakkında kullanılması muhal

olan müteşabihattandır. Müteşabihatta, mânâ-yı mecazînin, mânâ-yı hakikînin lâfzıyla,

üslûbuyla gösterilmesindeki hikmet, insanların melûf ve malûmları olmayan mânâları ve

hakikatleri zihinlerine yakınlaştırıp kabul ettirmekten ibarettir. Meselâ "yed"in mânâ-yı

mecazîsi insanlara me'nus olmadığından, mânâ-yı hakikînin şekliyle, lâfzıyla gösterilmesi

zarureti vardır.

Evvelâ: Bu kelimeyi mâkabline bağlattıran cihet-i münasebet, Rahmân ve 1 ﴿ ا ل ح ﴾

Rahîm'in delâlet ettikleri nimetlerin hamd ve şükürle karşılanması lüzumundan ibarettir.

Saniyen: Şu 1 ا ل ح cümlesi, herbiri niam-ı esasiyeden birine işaret olmak üzere, Kur'ân'ın

dört sûresinde2 tekerrür etmiştir. O nimetler de, "neş'e-i ûlâ ile neş'e-i ûlâda beka, neş'e-i uhrâ

ile neş'e-i uhrâda beka" nimetlerinden ibarettir.

Salisen: Bu cümlenin Kur'ân'ın başlangıcı olan Fâtiha Sûresine fâtiha, yani başlangıç

yapılması neye binaendir?

C - Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye,

ا ا ال 3 ل ا

ferman-ı celîlince, ibadettir. Hamd ise, ibadetin icmâlî bir sureti ve küçük bir nüshasıdır. ا ل ح

'ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeye işarettir.

Rabian: Hamdin en meşhur mânâsı, sıfât-ı kemâliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki:

Page 24: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

24 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

24

Cenâb-ı Hak, insanı, kâinata câmi bir nüsha ve on sekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin

kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esmâ-i Hüsnâdan herbirisinin tecellîgâhı olan herbir

âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır.

Eğer insan, maddî ve mânevî herbir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin

şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan

o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o âleme bakar ve o

âleme tecellî eden sıfatla o âlemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir âyine olur. O vakit

insan, ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur ve her iki âleme

tecellî eden, insana da tecellî eder. İşte bu cihetle, insan, sıfât-ı kemâliye-i İlâhiyeye hem

mazhar olur, hem muzhir olur. Nitekim Muhyiddin-i Arabî,

ا ف ا ف و ال ف 1 ل

hadîs-i şerifinin beyanında, "Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir âyine olsun ve o âyinede

cemâlimi göreyim" demiştir.

ل burada ihtisas içindir. Hamdin Zât-ı Akdese has ve münhasır olduğunu ifade eder. Bu 2 :ل

'ın mütealliki olan ihtisas hazf olduktan sonra ona intikal etmiştir ki, ihlâs ve tevhidi ifade

etsin.

İhtar: Müşahhas olan birşeyin umumî bir mefhumla mülâhaza edildiğine binaen, Zât-ı Akdes

de müşahhas olduğu halde, Vâcibü'l-Vücud mefhumuyla tasavvur edilebilir.

Yani, herbir cüz'ü bir âlem mesabesinde bulunan şu âlemi bütün eczasıyla terbiye ve 3 ﴿ ر ﴾

yıldızlar hükmünde olan o cüzlerin zerratını kemâl-i intizamla tahrik eder.

Evet, Cenâb-ı Hak, herşey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir ve o noktayı elde etmek için o

şeye bir meyil vermiştir. Herşey, o nokta-i kemale doğru areket etmek üzere, sanki mânevî

bir emir almış gibi muntazaman o noktaya müteveccihen hareket etmektedir. Esna-yı

harekette onlara yardım eden ve mânilerini def eden, şüphesiz, Cenâb-ı Hakkın terbiyesidir.

Evet, kâinata dikkatle bakıldığı zaman, insanların taife ve kabileleri gibi, kâinatın zerratı,

münferiden ve müçtemian Hâlıklarının kanununa imtisalen, muayyen olan vazifelerine

koşmakta oldukları hissedilir. (Yalnız bedbaht insanlar müstesna!)

,Bu kelimenin sonundaki yalnız i'rab alâmetidir 1 ﴿ ا ل ال ﴾

2 gibi. Veya cem' alâmetidir; çünkü, âlemin ihtiva ettiği cüzlerin herbirisi bir

âlemdir. Veyahut yalnız manzume-i şemsiyeye münhasır değildir. Cenâb-ı Hakkın, şu gayr-ı

mütenahi fezada çok âlemleri vardır.

Evet, و ت ف ا ل ح ال ه ال ال 3

Ve 4 س ا ل ر 'de olduğu gibi, burada da ukalâya mahsus cem' sîgasıyla gayr-ı ukalâ

cem'lendirilmiştir. Bu ise, kavaide muhaliftir?

Evet, âlemin ihtiva ettiği uzuvların birer âkıl, birer mütekellim suretinde tasavvur edilmesi,

belâgatin en makbul bir prensibidir. Zira, kâinatın âlem ile tesmiyesi, kâinatın Sâniine olan

delâleti, şahadeti, işareti içindir. Binaenaleyh, kâinatın uzuvları da Sanie olan delâletleri,

şahadetleri için birer âlem olmaları icap eder. Öyleyse, Sâniin o uzuvları terbiyesinden ve o

uzuvların da Sânii ilâm etmelerinden anlaşılır ki, o uzuvlar; birer hayy, birer âkıl, birer

mütekellim suretinde tasavvur edilmiştir. Binaenaleyh, bu cem'de kavaide muhalefet yoktur.

Page 25: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

25 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

25

Bölüm 2: Teberi Tefsiri & Fatiha Suresinin Fazileti Fatiha suresinin fazileti hakkında Peygamber efendimizden şu hadisi şe­rifler rivayet

edilmektedir: Ebu Said b. el-Mualla diyor ki: "Ben, mescitte namaz kılarken Resulullah beni

çağırdı. Namazda oldu­ğum için cevap veremedim. Namazı bitirdikten sonra dedim ki: "Ey

Allah´ın Resulü, ben namaz kılıyordum." Resulullah da dedi ki: "Allah, "Ey İman edenler,

Aliahın Resulü sizi kendinize hayat verecek şeylere davet ettiği za­man hemen Allah´ın ve

Resulünün davetine icabet edin.. [7] buyur muyor mu Resulullah sözlerine devamla şöyle

buyurdu: "Sen, mescitten çıkmadan önce ben sana öyle bir sure öğreteceğim ki o, Kur´anm en

yüce süresidir." Sonra Resulullah elimden tuttu ve mescitten çıkmak istedi. Ben de "Ey

Allah´ın Resulü, sen bana "Sana öyle bir sure öğreteceğim ki o, Kur´anın en yüce süresi­dir."

demedin mi " diye sordum. Resulullah da şu cevabı verdi: "O sure, Elhamdülillahi Rabbil

âlemin´dir. O, bana verilen Scb´ul Mesani ve Kur´an-i Azimdir. [8]

Peygamber efendimiz diğer bîr hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

"İmam dediği /aman "Âmin" deyin. Kim böyle der de söylediği bu sö/, Melcklcrinkinc rast

gelirse, onun geçmiş bütün günahları bağışlanır. [9]

Diğer bir hadis-i şerifinde de şöyle buyuruyor:

"Hayatım, kudret elinde olan Aliaha yemin olsun ki, Allah, ne Tcv-ratta, ne İncildc jıc

Zcburda ne de Furkan´da (Kur´anda) bu fatihanın bir benzerini indirmiştir. O, bana verilen

"Scb´ul Mesani ve Kur´an-ı azim­dir." [10]

Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Bir gün Resulullah, Cebrail ile birlikte otururken yukarıdan bir gıcırtı işitti. Cebrail başını

yukarı doğru kaldırdı ve şöyle dedi: "Bu, bugün gökte açı-lanbir kapıdır. Bu kapı bu güne

kadar hiç açılmamıştı. O kapıdan bir me­lek indi. Bu melek yeryüzüne inen bir melektir. Bir

güne kadar hiç inme­mişti. Melek selam verdi ve şöyle dedi: "Senden önce hiçbir Peygambere

verilmeyen ve sadece sana verilen şu iki nurdan dolayı sana müjdeler ol­sun. Bunlar,

Fatihatül Kitap ve Bakara suresinin sonudur. Bunlardan oku­duğun her harfin karşılığı

mutlaka sana verilecektir. [11]

Peygamber efendimiz diğer bir hadis-i şerifinde de şöyle buyuruyor:

"Allah teala buyurdu ki: "Ben, benimle kulum arasında namazı (Adına namaz denen fatihayı)

ikiye ayırdım. Kulum ne dilerse ona verilir.

Kul deyince, Allah tcala "Kulum beni övdü" der. Kul: deyince Allah teala "Kulum beni övdü"

der kul, deyince "Kulum beni yüceltti." der. Diğer bir rivayette ise "Kulum işleri bana teslim

Page 26: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

26 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

26

etti" der. Kul: "deyince Allah "Bu, benimle kulum arasında bir meseledir. Ona dilediği

vardır." der. Kul: deyince Allah: "Bu da kuluma ait olan bölümdür. Kulumun dilediği ona

ve­rilir" der. [12]

"Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah´a sığınırım[13]

Ey Allah´ım, dinim hususunda bana zarar vereceğinden veya rabbime karşı yükümlü olduğum

bir vazifemden beni alıkoyacağından korktuğum şeyta­nın şerrinden, yaratıklarına değil

sadece sana sığınırım."

Allah teala Kur´an-i Kerîmin çeşitli âyetlerinde, müminlere, insanlara karşı esnek

davranmalarım emrederken, şeytandan kesinlikle uzak olmalarını ve onun şerrinden,

kendisine sığınmalarını emretmiştir.

Cen´ab-ı Hak, müminlerin, insanlara karşı nasıl davranmaları gerektiğini beyanla buyuruyor

ki: "Ey Muhammcd, sen af yolunu tut. İyiliği emret ve cahillere aldırış etme."*9´ "Sen,

kötülüğü en güzel şekilde önle. Biz onların ne tür sıfatlar uydurduklarını çok iyi biliriz.

[14]"İyilikle kötülük bir ol­maz. Sen, kötülüğü en güzel şekilde önle. O zaman aranızda

düşmanlık olan kimse, sana sanki samimi bir dost gibi oluverir. [15] "Kötülükleri iyi­likle

önleme hasleti ancak sabredenlere verilir. Bu, ancak hayırdan büyük payı olanlara verilir."

[16]

Yine Cenab-ı Hak, şeytanlara karşı nasıl davranılması gerektiğini beyan ederek te buyuruyor

ki: "Eğer şeytan tarafından sana bir vesvese gelirse Al­lah´a sığın. Şüphesiz ki Allah, her şeyi

çok iyi işiten ve çok iyi bilendir. [17] "Ey Muhammcd, de ki: "Rabbim, şeytanların

vesvesesinden sana sığını­rım."Rabbim, yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.

[18]Eğer şey­tandan, seni dürtecek bir vesvese gelirse hemen Allah´a sığın. Şüphesiz ki o,

herşeyi işiten ve bilendir," [19]

Şeytanın şerrinden kesinlikle kaçınılmasının emredilmesinin hikmeti, onun, iyilikten anlamaz

olması ve insanoğlunun helakinden başka bir şeye razı olmamasıdır. Halbuki insanlar, aynı

cins yaratıklar olmaları sebebiyle birbirleri­ne yakın ve birbirlerine karşı hoşgörülüdürler.

İşte bu sebepledir ki Allah teala, Kur´anı okumaya başlarken, şeytanın şerrinden kendisine

sığınılmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur. "Ey Pey­gamber, Kur´anı okumak istediğin

zaman, Allah´ın rahmetinden kovulmuş olan şeytandan Allah´a sığın.n[20]

Page 27: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

27 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

27

Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´den de çeşitli hadisi şerifler ri­vayet edilmektedir.

Peygamberimiz, banlardan birinde şöyle buyuruyor:

Allahın huzurundan kovulmuş olan şeytanın dürtmesinden, gurur-landırılmasından ve

üflemesinden (vesvesesinden) her şeyi işiten ve bilen Allah´a sığınırım. [21]

Muaz b. Cebel diyor ki:

"İki kişi, Rcsulullahın yanında birbirlerine hakaret ettiler. Onlardan biri o derece kızdı ki,

ben, öfkesinden burnunun patlayacağını zannettim. Bu durumu gören Rcsulullah (s.a.v.) şöyle

buyurdu: "Ben, bir kelime bili­yorum ki o, bunu söyleyecek olsa öfkesi gidecektir." Ben, "O

kelime nedir ya RcsulaHah " diye sordum o da Ey Allahım, kovulmuş şeytanın şerrin­den

sana sığınırım." demendir" buyurdu. [22]

Taberi diyor ki: "Arapçada şeytan, "İsyankâr ve azgın olan her cin, insan, hayvan ve diğer her

şeye denir. Nitekim yüce mevla bir âyet-i kerimesinde in­sanların da şeytanları bulunduğunu

beyan ederek şöyle buyurmuştur. "Sana yap­tığımız gibi her Peygamber için de insan ve cin

şeytanlaından düşmanlar yaratmıştık.. [23]

Hz. Ömer (r.a.) bir katanaya (At´a) binmiş, at çalımlı bir şekilde yürü­müştür. Bundan dolayı

Hz. Ömer onu dövmüş, at ise daha da çalımlı yürümeye başlamıştır. Bunun üzerine üstünden

inmiş ve "Beni bir şeytana bindirmişsiniz meğer. Kendimi tanımaz hale gelmeden ondan

inmedim. (Yani onun üzerinde iken kendimi başka bir şekilde hissettim.) demiştir.

Taberi diyor ki: "Her şeyin isyankârına "Şeytan" denmesinin sebebi, onun ahlak ve

davranışlarının, benzerlerinden farklı ve uzak olmasındandır. Zira "Şeytan" kelimesinin asıl

anlamı "Uzak olan" demektir.

"er-Raciym" kelimesinin asıl mânâsı "Atmak" demektir. Bu, "Laf atma veya taş atma"

şeklinde olabilir. Şu âyet-i kerime, Hz. İbrahim´in ba­basının, İbrahim´i sözle taşlamasına bir

misaldir. Babası "Ey İbrahim, ilahlarıma karşı çıkıp yüz mü çeviriyorsun Eğer bundan vaz

geçmezsen yemin olsun ki seni taşlarım..." dedi[24] Şeytana "Taşlanmış" sıfatının atfedilmesi,

onun. Allah´ın göklerinden, delip geçen ateşlerle kovulmasından olabilir.

Abdullah b. Abbas´ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Cebrail, Muham-mede ilk geldiğinde

ona dedi ki: "Ey Muhammed de ki, Ben, kovulmuş şeytanın şerrinden, işiten ve bilen Allah´a

sığınırım."

Page 28: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

28 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

28

Yine de ki: "Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla başlarım."

Cebrail daha sonra şöyle dedi: "Ey Muhammed, yaratan rabbinin adıyla oku." Abdullah b.

Abbas diyor ki: "Allah´ın, Cebrail´in lisanıyla Muhammed´e indirdiği ilk sure budur (Alak

süresidir) Allah, Peygamberine, yaratıklarına de­ğil kendisine sığınılmasını emretmiştir.

Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla

Surelerin başında bulunan besmelenin, Kur´an-ı Kerimden bir âyet oldu­ğu hususunda bütün

âlimler ittifak etmişlerdir. Zira besmele. Nemi suresinin otuzuncu âyetinde açıkça

zikredilmiştir. Bu âyetle şöyle buyurulmuştur. (Mek­tup Süleymandan geliyor ve orada

"Rahman ve Rahim olan) Allah´ın adıyla" diye yazıyor.

Fakat besmelenin, başında bulunduğu suredeki âyet sayısına dahil bir âyet mi yoksa sureden

ayrı müstakil bir âyet mi olduğu veya sadece Fatiha sure­sinin bir âyeti olup, bu âyetin her

surenin başında tekrar mı edildiği, yahut da Nemi suresinin bir âyeti olup diğer surelerin

başında, sureleri birbirinden ayır­mak için mi yazıldığı hususları ihtilaflıdır.

İmam Şafii´ye göre besmele, başında bulunduğu her sureden bir âyettir ve bunların tamamı

Kur´anda yüz on üç âyettir. Buna göre fatihanın yedi âyetinden birincisi besmeledir. Bunun

için Şafiiler namazda besmeleyi açıktan okurlar.

İmam Mâlik´e göre besmele, sadece Nemi suresinde geçen bir âyettir. Bunun dışında

fatihanın ve diğer surelerin başında Teberrüken ve sureleri birbi­rinden ayırmak için

yazılmıştır, O surelerden bir âyet değildir. Bu sebeple bes­mele namazda açık olarak ta gizli

olarak ta okunmaz.

Hanefilere gelince: Onlara göre besmele, müstakil bir âyettir. Surelerin başına, o surelerden

bir âyet değil, teberrüken ve sureleri birbirinden ayırmak için konmuştur. Besmelenin fatiha

gibi her rekatta okunması vacip değildir. Fa­kat gerek namazda gerek namaz dışında, her

mühim işin başında okunması sün­nettir. Onun için namazın her rekâtında, kıraatin başında

besmele okunur. Fakat ortasında okunmaz. Ancak besmelenin, o sureden bir âyet olduğu

anlaşılmasın diye namazda kıraatin başında açıktan değil gizli olarak okunur.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) besmelenin fazileti hakkında şöyle buyuru­yor:

"Herhangi bir söze veya önemli bir işe Allah´ın adı anılmadan başla­nırsa o iş, neticesizdir,

güdüktür. [25]

Page 29: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

29 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

29

Taberi, besmelenin izahında şöyle diyor: "Zikri yüce ve isimleri mukad­des olan Allah teala.

Peygamberi Muhammed (s.a.v.)´e bütün işlerinin başında esma-i hüsna´sını, yani güzel

isimlerini zikrederek başlamayı Öğretiyor. Bütün önemli işlerini ifa etmeden önce Allah´ın

güzel isimlerini anmasını bildiriyor ve onu bu şekilde yetiştiriyor. Böylece, Peygamberini

yetiştirdiği bu şekli, bütün yaratıklarına bir sünnet kılıyor, onların da konuşmalarının,

mektuplarının ve bü­tün işlerinin başında bu yolu takibetmelerini Öğretiyor.

Taberi diyor ki: "Bismillah"m başındaki cer edatı "Bi" kendisinden önce bir fiilin bulunmasını

gerektirdiğinden ve "Bismillah" da da bu fiil zikre-dilmeyip söyleyenin kendisine

bırakıldığından "Bismillah" diyen kişinin neyi kastettiği, giriştiği işten ortaya çıkar. Şayet

"Bismillah" der de okumaya başlar­sa, "Allahın adım anarak okumaya başlıyorum." demek

istediği anlaşılır. Şayet kalkarken veya otururken yahut başka bir iş yaparken "Bismillah"

diyecek olur­sa "Allahın ismini anarak ayağa kalkıyorum." Veya "Allahın ismini anarak şu işi

yapıyorum." demek istediği anlaşılır.

Taberi diyor ki: "Abdullah b. Abbas da besmeleyi bu şekilde izah etmiş ve şöyle demiştir:

"Cebrail Muhammed´e ilk geldiğinde o, "Ey Muhammed, de ki: "Ben, kovulmuş şeytanın

şerrinden, işiten ve bilen Allaha sığınırım." Sonra Cebrail yine demiştir ki: "Yine deki:

"Bismillahirrahmanirrahim" Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla." Abdullah b. Abbas diyor

ki: "Cebrail "Ey Muham­med, "Bismillah" de, derken ona şunu demek istemiştir. "Rabbin

olan Allah´ı anarak oku. Onu anarak ayağa kalk ve onu anarak otur."

Taberi diyor ki: "Bismillah"m mânâsı "Allah´ı güzelisimlerle isimlendi­rerek ve onu anarak

şöyle şöyle yapıyorum." demektir. Bu âyetin mânâsı: "Alla­hın ismiyle yardımlaşarak veya

Allahın isminden yardım dileyerek şu işe girişi­yorum." demek değildir.

Taberi, "Allah" lafzının "Elehe, Ye´lehu, ilaheten" kökünden olduğunu, mânâsının da "Kulluk

yapmak, ibadet etmek" olduğunu, "Allah" lafzının ise "Kendisine kulluk edilen ve kendisine

ibadet edilen" demek olduğunu söylemiştir. Taberi, Abdullah b. Abbas´ın "Allah" lafzını

"Bütün yara­tıkların ilahı ve kendisine kulluk edilen" şeklinde izah ettiğini rivayet etmiştir.

(er-Rahman, er-Rahim) Taberi, bu iki sıfatın kökünden türetildiğini, aynı kökten türetil mel

eri ne rağmen, her bir sı­fatın diğerinden farklı bir mânâ taşıdığını söylemiş ve bunu şöyle

izah etmiştir: Arap dili yönünden "Rahman" kelimesi, türetildiği köke "Rahim" kelimesinden

daha uzaktır. Bir şeyi, türetildiği köke daha uzak olan bir kelimeyle sıfatlandır mak onu, daha

fazla övmek veya yermek olur. "Rahman" kelimesi, övme için kullanıldığından, Allah tealayı

bu sıfatla vasıflandırmak, "Rahim" sıfatıyla va­sıflandırmaktan daha kuvvetlidir. Bu itibarla

"Rahman"in mânâsı, "RahinTden daha geniştir.

Page 30: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

30 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

30

"Rahman" ile "Rahim" kelimelerinin mânâlarının farklı olduğunu beyan eden rivayetler

yönünden de şunlar nakledilmektedir:

Azremî, "Rahman"ın mânâsının "Bütün yaratıklara rahmet eden" "Ra­himdin mânâsının ise,

"Sadece müminlere merhamet eden" demek olduğunu söylemiştir.

Ebu Said el-Hudrî, Resulullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu rivayet edi­yor: "Meryemoğlu İsa

şöyle demiştir: "Rahman, âhirette ve dünyada merhamet edendir." "Rahim" ise "Yalnız

âhirette merhamet edendir."

Taberi bu iki rivayetin şu şekilde birleştirilebileceğini söylemiştir. "Rah­man" kelimesi,

Allah´ın merhametinin umuma ait olduğunu "Rahim" kelimesi ise, Allah´ın rahmetinin hususi

bir mânâ da olduğunu ifade eder. Bu kelimeler böyle izah edilirse bu iki rivayet te

bağdaşiaştınlmış olur."

Allah teaianın, özel bir şekilde merhamet ettiğini ifade eden "Rahim" ke­limesini, sadece

dünya veya sadece âhiret için yorumlamak mümkün olduğu gi­bi, her ikisi için de

yorumlamak mümkündür.

Allah teaianın, yalnızca dünyada mümin kullarına merhameti, onları iman etmeye, kendi

emirlerine ve Peygamberlerine itaat etmeye ve yasakladığı şeylerden kaçınmaya muvaffak

kılmasıdır. Kâfirlere böyle bir lütufta bulunma­mıştır.

Allah teaianın, sadece âhirelte, mümin kullarına merhameti ise nimetlerle dolu cennetleri ve

ebedi kurtuluşu bahşetmesidir. Kâfirlere, ve müşriklere böyle bir lütufta bulunmamıştır.

Allah teaianın, hem dünya hem de âhirette sadece müminlere lütfettiği şeylere misal olarak

yukarıda zikredilen nimetler gösterilebilir.

Allah teaianın, umumi bir şekilde merhamet ettiğini ifade eden "Rahman" kelimesini de hem

dünya için hem de âhiret için yorumlamak mümkün olduğu gibi sadece dünya veya sadece

âhiret için yorumlamak ta mümkündür.

Allah teaianın, dünyada, hem mümin hem de kâfirlere olan umumi rah­metine misaller de pek

çoktur. İnanan, inanmayan bütün insanlara çeşitli rızıklar vermesi, onlara akıl nimetini

bahşetmesi, vücut sağlığını bahşetmesi, bulutlan yürüterek onlardan yağmur yağdırıp

Page 31: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

31 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

31

yeryüzünde çeşitli bitki ve gıdaları bitirme­si, bu gibi lütuf ve merhametlerindendir. Bu

hususta Allah teala "Allahin nimet­lerini saymaya kalksanız sayamazsınız.. [26] buyurmuştur.

Allah teaianın merhametinin âhirette umuma ait olacağına misal ise. Al­lah teaianın, adalet ve

yargılamasını bütün yaratıkları arasında eşit bir şekilde tatbik etmesidir. Allah teala bu

hususta "Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulmetmez. Yapılan iyilik zerre kadar da

olsa onu kat kat artırır. Ve yapana, katından büyük bir mükâfat verir." [27]buyurmaktadır.

Diğer bir âyette de "... Herkese kazandığı tamamen ödenecektir. Ve onlar, zulme

uğratılmayacaklardır." [28]buyumı aktadır.

Dehhak, Abdullah b. Abbas´in, "Rahman" ve "Rahim" sıfatlarını şu şekil­de izah ettiğini

rivayet etmiştir. "Rahman ve rahim demek, merhamet etmeyi di­lediğine, nazik davranan ve

yumuşak muamele eden" demektir. Görüldüğü gibi Abdullah b. Abbas, "Rahman"ı, nazik

davranmak istediğine nazik davranan, "Rahim´i de, yumuşak muamelede bulunmak istediğine

yumuşak muamele eden şeklinde izah etmiş ve bunların birbirlerinden farklı şeyler olduklarını

açıkla­mıştır.

Ata el-Horasani ise, "Rahman" ve "RahinV´i izah ederken şöyle demiştir: "Allah teaianın özel

isimlerinden biri olan "Rahman" kendisinden koparılıp in­sanlara

da söylenince, Allah teala kendisini, rahman ve Rahim sıfatıyla

sıfatlan-dırmışUr." Ata bu sözüyle şunları söylemek istemiştir:

"Rahman, sadece Allah tealaya mahsus olan bir sıfattı.

Müseylimetül Kezzab, Allah teaianın bu sıfatını kendisine de

takınca bu defa Allah teala, kendisini diğer yaratıklardan uyıret-

mek için kendisinin "er-Rahman" ve "er-Rahim" olduğunu beyan

etmiştir. Zira yaratıklar, bu sıfatlardan sadece birini kendilerine

takarlar. İkisini birden tak­mazlar. İşte Allah teala bu sıfatlarla

diğer yaratıklardan ayırdedilmiş oldu.

Taberi diyor ki: "Anlayışı kıt olan bazı insanlar, Arapların, İslamdan Ön­ce "Rahman"

kelimesinin ne demek olduğunu bilmediklerini söylemişler ve bu­na delil olarak ta

müşriklerin, Resulullah´a: "... Rahman da neymiş Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz "..

"Derler. [29]şeklinde söyledikleri sözü gös­termişlerdir. Aslında müşrikler inatlaşarak,

bildikleri şeyi duymadıklarını iddia ediyorlardı. Nitekim Allah teala, bîr âyet-i kerimede şöyle

buyurmuştur: "Ken­dilerine kitap verdiğimiz kimseler Peygamberi, kendi oğullarını

tanıdıkları gibi tanırlar.. [30] Evet, müşrikler, Uz. Muhammedİn hak Peygamber olduğu­nu,

daha önceki kitaplardan bildikleri halde onu inkâr etmişler ve reddetmişler­dir. İşte Allah

teaianın, "Rahman" sıfatı da böyledir. Nitekim bazı cahiliye şiir­lerinde de "Rahman"

kelimesi zikredilmiştir.

Taberi diyor ki: "Yine müfessirlerin tefsirlerini iyi bilmeyen, Selef-i Sali-hin´den nakledilen

rivayetleri az bilen bazı kimseler "Rahman" kelimesinin mânâsının, "Merhamet sahibi"

dernek olduğunu, "Rahim" kelimesinin mânâsının, "Merhamet edici" demek olduğunu

Page 32: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

32 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

32

söylemişlerdir. Böylece, "Rah­man" ile "RahinV´in farklı şeyler olduğunu izah etmeye

çalışmışlardır. Fakat bu sözlerin ardından, bir kelimeden iki kelimenin türetildiğini ve

kelimelerin lafız­larının farklı olmalarının buna müsait olduğunu söylemişlerdir. Böylece,

daha önce, birbirlerinden farklı şeyler olduklarım izah etmeye çalıştıkları "Rahman" ve

"Rahim"in aynı şeyler gibi olduklarını ifade eder olmuşlardır. Halbuki, "Rah-man"ın,

"Merhamet sahibi" şeklinde "Rahim"in de "Merhamet eden" şeklinde izah edilmeleri, bunların

farklılığını göstermektedir. Zira merhamet sahibi de­mek, kendisinde merhamet bulunan ve

merhamet kendisinde bir sıfat olan kim­se demektir." "Merhamet eden" demek ise "Gelecekte

merhamet edecek olan" veya "Geçmişte merhamet etmiş olan" demektir ki bu, merhamet

sıfatının de­vamlılığını ve her zaman var olduğunu ifade etmez. Bu itibarla bu iki kelime,

lafızları başka, mânâları aynı olan kelimeler değildir. Kendilerinin izahları da bunu

göstermektedir.

Taberi diyor ki: " Rahman ve Rahim olan Allanın adıyla" ifadesinde önce "Allah" kelimesinin

zikredilip daha sonra da sırasıyla, "Rahman" ve "Rahim" kelimelerinin zikredilmelerinin

sebebi şudur: Araplar, bir şeyden haber vermek istediklerinde, önce onun ismini zikrederler ki

dinle­yen kişi, kimden bahsedildiğini bilsin. Daha sonra da o bildirilen şeyin sıfatları­nı

zikrederler ve o sıfatlan da, zikredilen şeye özgü olma derecesine göre sıra­larlar. Durum,

besmelede de böyle olmuştur.

Allah teala, sadece kendisine özgü olan "Allah" ismini diğer sıfatlarından önce zikretmiştir ki,

dinleyici Hamd etmeyi ve yüceltmeyi kime yapacağını bil­sin. İşte bu sebeple Allah teala,

önce "Allah" ismiyle başladı. Zira, ilahhk, ne isim takma yönünden ne de mânâsı yönünden

Allah´tan başka hiçbir varlığa iza­fe edilemez. Çünkü uluhiyetin mânâsı, "Kendisine kulluk

edilen" demektir. Al­lah´tan başka kimseye kulluk edilemez. Ayrıca, Allah teala, herhangi bir

varlığa "Allah" denilmesini yasaklamıştır. "Allah" isminden sonra ise "Rahman" sıfatı

zikredilmiştir. Allah teala, yaratıklarının, kendilerine bu ismi vermelerini de ya­saklamıştır.

Fakat, yaratıklarından bazılarına "Merhamet sahibi" demek müm­kün olduğundan, "Rahman"

kelimesi "Allah" kelimesi kadar Allah´a özgü değil­dir. Bu itibarla besmelede ikinci olarak

zikredilmiştir. "Rahim" kelimesi ise hem Allah tealaya hem de yaratıklara

atfedilebileceğinden, üçnücü sıfat olarak zikredilmiştir. Hasari-ı Basri de "Rahman" sıfatının,

Allah´ın dışındaki varlıklara affedilmesinin caiz olmadığını zikretmiştir. [31]

1- Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla. [32]

2-4- Hamd, âlemlerin rabbi, merhamet eden, bağışlayan ve ceza gü­nünün sahibi olan Allah´a

mahsustur.

Hamd ve şükür, sadece, şanı yüce olan Allah´a mahsustur, Allah´tan baş­ka tapınılan herhangi

bir şey buna layık değildir. Zira Allah, kullarına sayılama­yacak kadar çok nimet vermiştir.

Onun nimetlerinin sayısını hiç bir kimse yete­rince bilemez.

HAMD: Allah´ı güzel isim ve sıfatlarıyla (ivmektir.

Page 33: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

33 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

33

ŞÜKÜR: Allah´ı, verdiği nimetlerden dolayı övmektir. Taberi burada zikredilen "Hamd"

kelimesinin, "Şükür" kelimesiyle eş anlamda olduk­larını söyleyerek el-Hamdüiillah´a şu

şekilde mânâ vemıiştir: "Kendisine itaat edilmesi için bütün vasıtaları sağlaması, emirlerinin

yerine ge­tirilmesi için mükellef olanların vücut organlarını müsait bir şekilde yaratması,

layık olmadıkları halde onlan dünyada çeşitli nimetlerle nzıklandırmasi ve on­lara, içi

nimetlerle dolu olan ebedi cennete götürecek yolu göstermesi gibi sayı­sız nimetleri

karşılığında, şükredilmek, sadece Allah´a mahsustur. Onun dışında herhangi bir yaratığa ait

değildir.

Taberi, Abdullah b. Âbbas ve Hakem b. Umeyr´den de "Hamd" kelimesi­nin, "Şükretmek"

mânâsına yorumlandığının nakledildiğini rivayet etmiştir. Dehhak, Abdullah b. Abbas´ın

şöyle dediğini rivayet eder: "Elham­dülillah" demek, Allaha şükretmek, ona boyun eğmek,

onun nimetlerini, hida­yetini, bizi yoktan var etmesini kabul ve ikrar etmektir."

Hakem b. Umeyr, Resulullah´ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Sen, Elhamdülillah!

Rabbilâlcmin" dediğinde Allah´a şükretmiş olursun. O da sana olan nimetlerini artırır."

Ka´bul Ahbar ise "Elhamdülillah"ın, Allah´ı övmek olduğunu rivayet et­miştir. Bunun, bir

nimet karşılığında olup olmadığına dair herhangi bir şey zik-retmemiştir.

Taberi, "Elhamdü" kelimesinin ;el takısının, umum ifade etmesi için geldiğini bu itibarla

"ElhamdülillarTın, bütün övgü ve şükürler Allah´a mahsustur." demek olduğunu zikretmiştir.

Taberi diyor ki: "Eğer sorulacak olursa ki: "Bütün âlemlerin rabbi olan Allah´a hamdolsun"

ifadesini ve bundan sonra gelen ifadeleri bizzat Allah teala söyleyerek kendini övüyor ve

bizlerin de böyle yapmamızı öğretiyor, eğer böyle ise "Ancak sana ibadet eder ve ancak

senden yardım dileriz." ifadeleri nasıl izah edilecektir Zira Allah, yardım isteyen değil,

yardım eden, ibadet eden değil.kendisine ibadet edilendir. Yoksa bunlar, Cebraile veya

Muhammed´e, söyleme­leri emredilen ifadeler midir Cevaben denilir ki: "Bütün bunlar

Allah´ın kela­mıdır. Allah bunlarla kendisini övmüş, kullarına da bu şekilde kendisini

övme­lerini öğretmiştir. Ve onlara demiştir ki: "Deyin ki: "Ancak sana kulluk eder ve ancak

senden yardım dileriz..." Burada takdir edilen "Deyin ki" ifadelerinin, âyetlerin başında açıkça

zikredilmemesi, Arapçanin, kısaltmaya ve veciz ifade­ye önem verme özelliklerindendir. Zira

Arapçada bir mânâ, cümlenin bir kısım kelimelerini düşürmek suretiyle de ifade edilebilirse,

düşürülmesi mümkün olan kelimeler düşürülür ve kısa bir şekilde ifade edilir. Burada da

durum böyle ol­muştur. Nitekim, Abdullah b. Abbas, "ElhamdüliIlalV´i şöyle izah etmiştir..

"Cebrail Muhammed´e dedi ki: "Ey Muhammed, de ki; "Hamel, âlemlerin rabbi olan Allah´a

mahsustur."

Page 34: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

34 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

34

Âlemlerin Rabbi: İnsanların, cinlerin, meleklerin, göklerin ve yerin rabbi demektir. Arap

dilinde "Rab" kelimesi, "Kendisine itaat edilen efendi, bir şeyi düzeltip ıslah a\en, bir şeyin

sahibi" mânâlarına gelmek­tedir. Şanı yüce olan rabbimiz, benzeri olmayan, dengi

bulunmayan bir rabdır. Yaratıklarına bol nimetler vererek onların durumlarım düzeltip ıslah

edendir. O, her şeyi yaratan ve bütün işleri elinde bulunduran bir hükümdardır. Bu itibarla

"Rab" kelimesinin üç mânâsının da Allah teala için kullanılması yerindedir.

Âlem: Tüm ümmetleri ve yaratılmışların toplumlarını ifade eder. Böylece insanlar bir âlem,

cinler bir âlem, diğer yaratıklar da kendi başla­rına birer âlemdirler. Bu kelime, tekili

bulunmayan cins isimdir. Her yaratık sı­nıfına "Âlem" denildiği gibi o sınıfın belli bir çağda

yaşayanlarına da "Âlem" denir.

Abdullah b. Abbas, Said b. Cübcyr ve Mücahid, "Âlemlerin rabbi" ifade­sini. "Cin ve insan

âlemlerinin rabbi." şeklinde izah etmişler. Katadc "Her sınıf kendi başına bir âlemdir." demiş,

IZbul Âliye ise "İnsanlar bir âlem, cinler de bir âlemdir. Bunların dışında olan varlıklar ise on

sekiz bin veya on dört bir âlemdir." demiştir.

Rahman: "Rahmeti, esirgemesi bütün yaratıklarını kapla­yan" demektir.

Rahim: "rahmeti ve bağışlaması, özellikle müminleri kapsa­yan" elemektir. Allah tealanın bu

iki sıfatının mânâları, besmele izah edilirken açıklanmıştır. Bu sıfatların, besmelede

zikredildikten sonra, Fatihada da tekrar edilmeleri, besmelenin, fatihadan bir âyet olmayıp

kendi başına müstakil bir âyet olduğunu göstermektedir. Zira, Allah tealanın kitabında,

aralarında fasıla bulunmaksızın, aynı lafızlarla tekrar´eden iki âyet mevcut değildir.

Ceza Gününün Sahibi: "Sahip" diye tercüme edilen "Mâlik" kelimesi üç şekilde okunmuştur:

Birinci okunuş şekli:Melik´tir. Anlamı ise "Hükümdar, mülk sa­hibi" demektir. Bu okunuş

şekline göre âyetin mânâsı şöyledir: "Varlıkların, he-"saba çekilip ceza veya

mükâfat!andınlacaklan kıyamet gününün hükümdarı, ve tek sahibi yalnızca Allah´tır.

Dünyadaki gibi bir kısım zorbalar, orada hüküm­darlık, mülk sahibi olma iddiasında

bulunamayacaklar, böbürlenemeyecekler ve herhangi bir zulüm ve tasallutta

bulunamayacaklardır. Dünyadaki zorba hüküm­darlar, âhirette, gerçek hükümdar olan Allah´ı

görünce, kendilerinin, küçük ve zelil kimseler olduklarını, büyüklük ve azametin, mülk ve

hükümranlığın ise yalnız Allah´a ait olduğunu kesin olarak anlayacaklardır. Allah teaîa bu

hususu başka bir âyette şöyle beyan etmiştir. "O gün insanlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir

şeyi Allah´a gizli değildir. "Bugün hakimiyet ve mülk kimindir " diye so­rulur. [33]

Page 35: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

35 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

35

Bu kelimenin ikinci okunuş şekli Mâlik´tir. Mânâsı ise "Hüküm verme hakkına sahip veya

ktyamet gününü getirmeye gücü yeten" demektir. Abdullah b. Abbas, bu okunuş şeklini şöyle

izah etmiştir. "İnsanların cezalandı­rılacakları veya mükâfatlandıracakları kıyamet gününde

hüküm verme yetkisi, sadece Allah´a aittir. Dünyada olduğu gibi o gün, Allah´ın dışında hiç

bir kimse . hüküm veremeyecektir."

Abdullah b. Abbas, bu şekildeki izahından sonra şu âyetleri okumuştur. "Cebrail ve

meleklerin saf saf dizildikleri gün Rahman olan Allah´ın izin verdiği ve doğru konuşan hariç,

onun huzurunda kimse konuşamaz. [34]"O gün kendi­lerini Allah´ın huzuruna davet edene

uyacaklar, kimse yan çizemeyecektir. Rah­man olan Allah´ın azameti karşısında sesler

kısılacak, fısıltıdan başka hiçbir şey işitmeyeceksin.´[35] (Melekler) ancak Allah´ın razı

olduğu kimseye şefaat ede-bilirler..." [36]

Taberi, birinci okunuş şeklinin şu sebeplerden dolayı tercihe şayan oldu­ğunu söylemiştir:

Hükümran ve mülk sahibi olmak aynı zamanda karar yetkisi­ne sahib olmayı ve hüküm verme

gücünde olmayı da kapsar. Halbuki Maük kelimesi, "Hüküm verme yetkisini haiz." şeklinde

izah edildiği takdirde, hükümranlığı ve mülk sahipliğini ifade etmez. Âyetleri daha kapsamlı

mânâda almak elbetîeki daha uygundur. Diğer yandan, bu âyetten önceki âyetlerde, Al­lah

teaîa bütün âlemlerin rabbi, yani kendisine itaat edilen efendisi, düzeltip ıs­lah edeni ve sahibi

olduğunu beyan etmiştir. Hemen o âyetin sonunda da aynı anlamı değişik bir kelime ile ifade

etmesi elbetteki ilahi kelama uygun değildir. Bu itibarla "Melik" şeklindeki okunuş biçimini

esas alıp kıyamet gününde bütün mülkün ve hükümranlığın ona ait olduğunu söylemek

"Mâlik" şeklindeki kıraati esas alarak "Kıyamet gününde hüküm vermeye sadece o yetkilidir."

demekten daha evladır.

Bu kelimenin üçüncü okunuş şekli ise Mâlike´dir. Mânâsı ise "Ey kıyamet gününün sahibi"

demektir. Âyeti bu şekilde okuyanlar, bundan sonra gelen âyetle bu âyet arasında bağlantıyı

kuvvetlendirmek için böyle okumuşlar­dır. Zira bunlara göre bu ve bundan sonra gelen

âyetlerin mânâsı şöyledir: "Ey, kıyamet gününün sahibi, ancak sana kulluk eder ve ancak

senden yardım dile­riz..."

Taberi, bu okunuş şeklinin de tercihe şayan olmadığını beyan etmiş, daha sonra gelen

âyetlerle irtibatı kuvvetlendinne gerekçesinin doğru olmadığını zik­retmiştir. Zira Abdullah b.

Abbas, Cebrailin, Allah tealanın, Resulullaha "Ey Muhammed, de ki: âlemlerin rabbi olan,

rahman ve rahim olan ve kıyamet gü­nünün sahibi olan Allah´a hamdolsun. Ey Muhammed,

yine de ki: "Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz." şeklinde emrettiğini

söylediğini ri­vayet etmiştir. Böylece bu okunuş şekline ihtiyaç kalmamıştır.

Ceza Günü: "Ceza günü" diye tercüme edilen "Yevmiddin" ifadesindeki "Din" kelimesinin

mânâsı "Cezalandırma ve amelle­rin karşılığını verme" demektir. Şu âyet-i kerimelerde geçen

"Din" kelimesi de bu anlamdadır." Hayır, hayır doğrusu siz, dini yalanlıyorsunuz." Yani,

Page 36: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

36 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

36

ceza­landırılmayı yalanlıyorsunuz. [37]"Eğer cezalandınlmayacaksanız ve şayet sözü­nüzde

sadıksaniz, o çıkmak üzere olan canı geri çevirsenize[38]

Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes´ud, Katade ve İbn-i Ciireyc de bura­daki "Din"

kelimesinden maksadın, "Cezalandırma ve hesaba çekme" olduğunu söylemişlerdir. Abdullah

b. Abbas´m şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Yevmiddin" demek, "Yaratıkların hesaba

çekildiği gün" demektir ki o da "Kı­yamet günüdür." Allah, o gün yaratıklara, yaptıkları

amellerin karşılığını vere­cektir. Hayıra hayır, şerre de şer karşılığını verecektir. Ancak,

affettikleri müs­tesnadır. Çünkü emir onundur." Zira Allah teala şöyle buyurmuştur: "... İyi

bili­niz ki, yaratmak ve emretmek ona mahsustur... [39]

5- Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.

Ey Allahım, başkasına değil ancak sana boyun eğeriz, sana kulluk etleriz. Sana ibadet ederiz.

Ey Allahım, yaptığımız ibadetlerde, itaatlerde ve bütün işle­rimizde ancak senden yardım

dileriz. Senden başka hiçbir varlıktan yardım dile­meyiz. Seni inkâr eden kâfirler ise işlerinde

senin dışındaki taptıkları putlardanyardım dilerler. Biz bunlardan beriyiz.

Abdullah b. Abbas, bu âyetin izahında şöyle demiştir: "Cebrail Muham­med (s.a.v.)´e Allah

tealanın şöyle buyurduğunu söylemiştir. "Ey Muhammet!, de ki: "Ey rabbimiz, ancak seni

birler, senden korkar ve sana ümit bağlarız."

Taberi, âyetin "Senden korkar ve sana ümit bağlarız." şeklindeki izahı ye­rine "Sana boyun

eğer ve sana teslim oluruz." şeklinde izah etmenin daha uygun olacağını söylemiştir. Zira

âyette zikredilen "Ancak sana kulluk ederiz." ifadesi her şeyden Önce, boyun eğmeyi ve

teslim olmayı ifade eder. Korku ve rica da "Boyun eğme" ifadesi içinde mevcuttur." demiştir.

Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki "Allah teala hem kullarına, kentlisine itaat

etmelerini emrediyor hem de itaat etmelerinde kendisinden yar­dım dilemelerini emrediyor.

Allah´ın, kullarına, kendisine itaat etmelerini em­rettikten sonra, itaat etmelerinde kendilerine

yardım etmemesi mümkün müdür O halde kulun, rabbinden, itaatte kendisine yardımcı

olmasını dilemesinin mânâsı nedir Buna cevaben denilir ki: "Kul, rabbinden, geçmişteki

itaatlerine dair yardım istememekte, gelecekteki itaatlanna dair yardım istemektedir. Bun­da

şaşılacak bir şey yoktur. Zira, Allah tealanın. kullarına verdiği emirleri yeri­ne getirecekleri

güç ve imkânları bahşettikten sonra yine de o emirleri yerine getirirken onlara yardım etmesi,

Allah´ın, kullarına olan bir Hitfudur. Allah´ın, günah işlemeye dalan ve Allah sevgisinden

uzak olan kullarına, itaatte yardım etmeyip bu lütfunu kesmesi, buna mukabil Allah´a kullukta

bütün gayretini har­cayan ve ona itaate koşan kuluna, itaat etmesi için yardım etme lütfunda

bulun­ması Allah için ne bir kötü idaredir ne de hükümlerinde zulmetmektir. O halde kulun,

itaatte rabbinden yardım dilemesi isabetli bir davranıştır.

Page 37: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

37 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

37

Allah tealanın, kullarına, kendisine itaat ederken yine kendisinden yardım istemelerini

emretmesi, işleri Allah´a bırakan "Kaderci"lcrin iddialarını boşa çı­karan en güzel delillerd´

ndir. Kaderciler Allah tealanın, kuluna bir şeyi emredip veya kulunu bir işle y´.kümlü kılıp

sonra da ona yardım etmemesini imkânsız görmüşlerdir. Bıınlam ifadelerine göre, Allah´ın,

bir şeyi emretmesi halinde o hususta kuluna yardım etmesi gereklidir. Kulun, o emri yerine

getirirken Al-lah´dan yardım istemesi lüzumsuzdur. Bunların görüşüne göre "Ey Allahım,

an­cak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz." diyen kimse "Ey Allahım, ancak

sana ibadet eder ve senin bize zulmetmemeni isteriz." demiş olur. Halbu­ki bütün

Müslümanlar: "Ey Allahım, ancak senden yardım dileriz." diyenin sö­zünün doğru: "Ey

Allahım, sen bize zulmetme." diyen kimsenin sözünün ise yanlış olduğu hakkında

birleşmişlerdir. Bu da "Kaderiyyeci"lerin, âyeti: "Ey Al­lahım, sen bizden yardımını kesme,

senin bizden yardımım kesmen bir zulüm­dür." şeklinde yorumlamalarının yanlış olduğunu

açıkça ortaya koymaktadır.

Taberi diyor ki: "Eğer denilirse ki "Âyette niçin önce "Ancak sana ibadet ederiz." denildi

Daha sonra da "Ancak senden yardım dileriz." denildi Halbu­ki önce, ibadet etmede yardım

edilmesi istenilmen daha sonra da ibadet edildiği bildirilmeliydi." Cevaben denir ki "Allanın

yardımı olmadan ibadet edilemeye­ceğinden, ibadet etmekle yardım istemek birbirinden ayrı

olmayan şeylerdir. Kul isterse önce yardım dileyip ibadet ettiğini beyan etsin, isterse ibadet

ettiğini bildirip yardım dilesin farketmez. Kişinin, ihtiyacını karşılayan insana "İhtiyacı­mı

giderdin. Bana büyük bir iyilik ettin." demesiyle "Bana büyük bir iyilik ellin. İhtiyacımı

giderdin." demesi, aynı şeylerdir. İşte âyetteki ifade de bu mânâdadır. Bu sebeple, âyetteki

"Ancak sana ibadet ederiz." ifadesi "Ancak senden yardım dileriz." ifadesinden önce

gelmesine rağmen, manen daha sonra gelmiş gibidir." diyenlerin sözleri isabetli değildir.

Taberi diyor ki: "Eğer denilirse ki "Âyette "ancak sana" diye tercüme edi­len "İyyake"

zamirleri niçin iki kere zikredilmiştir de bir kere zikredilmemiştir Cevaben denilir ki: "Bu

zamirler, fiillerden önce gelmeyip sonra gelecek olsa­lardı Arapçanın üslûbu gereği, tekrar

edilmeleri gerekirdi ve Nabüdü-ke ve Nestainüke denilirdi. Bu zamirlerin, fiillerden önce

gelmeleri halinde de tekrar edilmeleri Arapçadaki ifade şekillerine uygundur. Ve daha fa­sih

bir ifadedir. [40]

6-7 Sen bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazaba

uğrayanların ve sapanlarınkinc değil.

Ey Allah´ım, kendilerine nimet verdiğin kullarını muvaffak kıldığın o doğru yolda, bizleri de

kararlı olmaya muvaffak kıl. Biz»eri, kendilerine itaatta bulunma ve ibadet etme nimetini

verdiğin, meleklerin, Peygamberlerin, imanın­da sadık insanların, şehitlerin ve salih kullarının

yoluna ilel."Sen bizi doğru yola ilet." âyet-i kelimesindeki "Bizi ilet" diye tercüme edilen

"İhdina" kelimesi "Hidayettin" kökünden türemiştir. Mânâsı "Açıklamak, göstermek,

götürmek, başarılı kıl-mak"tır.

Page 38: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

38 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

38

Taberi buradaki ifadenin, "Sen bizi doğru yolda kararlı olmaya muvaffak kıl. O yolda

yürümekte bize başarı ihsan et." mânâsına geldiğini söylemiş ve Abdullah b. Abbas´ın da

âyeti bu şekilde izah ettiğini rivayet etmiştir. Deh-hak´tan, Abdullah b. Abbas´ın şöyle dediği

rivayet edilmiştir: "Cebrail, Muham-med´e dedi ki: "Ey Muhammed, de ki: "Sen bize doğruya

götüren yolu ilham et." Allah tealamn, Muhammede doğru yolu ilham etmesi, onu muvaffak

kılma­sı demektir.

Taberi diyor ki: "Bu âyetin ifade ettiği mânâ, bundan önceki âyetin ifade ettiği mânâ gibidir.

Yani bu âyette de kul´a. rabbine itaat etmekte kararlı olmaya muvaffak kılınmasını istemesi

emredilmektedir. Buna göre bu ve bundan önceki âyetlerin mânâsı şöyledir: "Ey Allahım,

sadece sana ibadet ederiz. Senin hiç bir ortağın yoktur. İbadeti senin dışındaki ilah ve putlara

değil, yalnızca sana tahsis ederiz. Sen bize, sana ibadet etmemizde yardım et. Sen bizleri,

kendilerine ni­met verdiğin Peygamberlerini ve itaatkâr kullanın muvaffak kıldığın yola ve u-

sule muvaffak kıl."

Taberi diyor ki: "Hidayetin, başarıya ulaştırma mânâsına geldiği Arap di­linde yaygın olan bir

husustur. Nitekim şu âyetteki hidayetten türetilen Layehdî kelimesi de bu anlamdadır... Allah

zalim kavmi hidayete erdirmez. [41] Yani Allah, zalim bir kavmi hakka muvaffak kılmaz.

Gönüllerini imana açmaz. Bir kısım âlimler, "Sen bizi hidayete erdir." ifadesini "Sen bizim

hidayetimizi artır." şeklinde izah etmişlerdir.

Taberi, bu izah şekliyle şu üç mânâdan birinin kastedileceğini söylemiş­tir.

Birincisi: Burada ifade edilen "Hidayetin artırılmasından" maksat, "Açıklamak" demektir.

Yani, Allah teala Resulullaha, farz kılman emirlerin açıklanmasını istemesini emretmiştir ve

Resulullah "Ey Allahım, sen bana farz kıldığın emirleri açıkla." demekle memurdur. Taberi

diyor ki: "Bu izah şekli doğru değildir. Zira, Allah, kuluna farz kıldığı her ibadeti açıklayarak

ve delille­rini zikre derek farz kılar. Artık emir ve yasakların açıklanmasını istemeye ge­rek

yoktur.

İkincisi: Buradaki hidayetin artırılmasından maksat, "Yeni emirlerin farz kılınmasıdır." Buna

göre Resulullahın, Allah tealadan, yeni ibadetler farz kılma­sını talep etmesi istenmektedir.

Kul´un böyle bir şeyi istemesi söz konusu olma­yacağından bu izah tarzı da isabetli değildir.

Üçüncüsü; Buradaki hidayetin artırılmasından maksat, kul´un, rabbinden yardım ve tevfikini

artırmasını istemesidir. Bunu, kul´un geçirdiği ömründe yap-nıış olduğu ameller için istemesi

beklenemez. Çünkü o ameller geçmiştir, onlar için yardım istenemez. Fakat kul´un, bu

yardımı gelecekte yapacağı ameller için istemesi doğrudur. Bu da bizim izah ettiğimiz şekle

uygundur. Ve kadercilere bir cevaptır. Zira onlar, Allah tealanın mükellef kıldığı her görevde

Page 39: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

39 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

39

kul´una yar­dım etme mecburiyetinde olduğuna inanırlar. Halbuki âyette kul´un yükümlü

oiduğu ibadetleri yerine getirmek için rabbinden yardım ve tevfik istemesi emre­dil mektedir.

Taberi diyor ki: "Diğer bir kısım âlimlerde "Sen bizi doğru yola ilet" ifa­desini, "Sen bizi,

âhirette cennetin yoluna ilet." şeklinde izah etmişlerdir. Bunun bir benzeri olarak ta şu âyeti

zikretmişlerdir." ... Onlara cehennemin yolunu gösterin. [42] Allah tealanın. "Ancak sana

ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz." kelamı, bu âyetin bu şekilde yorumlanmasının

doğru olmadığını ortaya koymaktadır.

Ayrıca, sahabi ve tabiinden olan bütün müfessirler bu âyetie zikredilen "Sırat" kelimesinin,

âhiretteki sırattan başka bir sırat okluğu hususunda iltifak etmişlerdir. Bu sebeple "Sen bizi

doğru yola ilet." ifadesini "´Sen bize cennetin yolunu göster." şeklinde izah etmek doğru

değildir. Doğru olan: "Sen bizi. öm­rümüzün geri kalan bölümünde hidayetten ayınna. Onda

kararlı kıl." şeklindeki izahtır.

"Doğru yol" diye tercüme edilen "Sıratelmüstakim" ifadesi çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Taberi, diyor ki: "Müfessirler aslında "Kendisinde eğrilik bulunmayan açık bir yol. "mânâsına

geldiği hakkında ittifak etmişlerdir. Fakat Araplar Sıratı müstakim"! mecazi olarak, her doğru

söz ve amel için kullanmışlardır. Bu âyetteki "Sıratel MüstakinV´in mecazi mânâda

anlaşılması daha evladır.

Taberi diyor ki: "Âyeti şu şekilde izah etmek daha uygundur. "Ey Alla­rı im, sen bizi, razı

olduğun şeylerde ve kendilerine nimet verdiğin kullarını mu­vaffak kıldığın doğru söz ve

amellerde karalı olmaya muvaffak kıl." Evet işte "Sıratel müstakim"in mânâsı budur. Zira,

Allanın, kendileri­ne nimet verdiği Peygamberlerin, sıddiklann ve şehitlerin muvaffak

kılındıkları şeylere muvaffak kılınan bir kul İslâmı kabule. Peygamberleri tasdike, Allah´ın

´.itabına sımsıkı sarılmaya, Allah´ın emrettiklerini yapmaya, yasaklarından ka­çınmaya,

Peygamberin usulüne uymaya, Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ve bütün salih kulların izini

takibeîmeye muvaffak kılınmış olur. İşte bütün bunlar "Sıratel müstakim"dir.

Taberi diyor ki: "Kur´an-i kerimin tercümanları" diye adlandırılan sahabi ve tabiin, sıratel

müstakim´in mânâsı hakkında çeşitli görüşler zikretmişlerdir. Ancak bu görüşlerin hepsinin

anlamı, bizim tercih ettiğimiz görüşün anlamına varmaktadır.

Hz. Ali ve Abdullah b. Mes´ud, "Sıratel müslakim"den maksadın, Allah tealanın kitabı

olduğunu rivayet etmişlerdir. Cabir b. Abdullah,

Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes´ud, Abdurrahman b. Zeyd, İbn-i Sem´an el-Ensari

"Sıratel müstakim"den maksadın "İslam" olduğunu söylemişlerdir. Muhammed b. el-

Page 40: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

40 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

40

Hanefiyye ve Abdullah b. Abbas´taıı nakledi­len diğer bir görüşe göre "Sıratel müstakinV´den

maksat. Al­lanın dinidir. Ebul Aliye ve Hasan-ı Basriden nakledilen başka bir göre,sıratel

müstakim´den maksat, Resulullah (s.a.v.) ve kendisinden sonra Halife olan iki sahabisi Hz.

Ebubekir ve Hz. Ömerdir.

Hz. Ali´den. Resulullah´ın ´"Sıratel müstakim"!

"Kur´an" olarak, Nüvvaz b. Sem´andan da Resulullah´ın, "Sı­ratel Müstakim"i "İslam" olarak

izah ettiği Taberi tarafından rivayet edilmiştir.

"Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna" Taberi diyor ki: "Re-sulullaha şöyle

emredildi: "Ey Muhammed, de ki: "Rabbimiz, sen bize, kendile­rine itaat ve ibadet etme

nimetini verdiğin meleklerin. Peygamberlerin, sıddıkla-rın, şehitlerin ve salih kulların doğru

yoluna ilet." Bu âyeti kerime, Allah teala­nın şu âyetlerine benzemektedir. "... Eğer onlar

kendilerine öğüt edileni yapmış olsalardı elbette onlar için daha hayırlı ve daha sağlam

olurdu." "O zaman elbet-teki onlara, katımızdan büyük bir mükâfat verirdik." Ve onları

muhakkak ki doğru yola iletirdik." "Kim, Allaha ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Alla-

htn, kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddiklar, şehitler ve salih kimse­lerle

beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar. [43]

Abdullah b. Abbas, "Kentlilerine nimet verilenler"clen maksadın, "Al­lah´ın, kendilerine itaat

ve ibadet etme nimetini bahşettiği melekler, Peygamber­ler, sıddıklar, şehitler ve salih kullar."

okluğunu söylemiştir. Rebi1 b. Enes, on­lardan maksadın, "Peygamberler." Veki´, onlardan

maksadın, Müslümanlar, Ab­durrahman b. Zeyd:" Muhammed (s.a.v.) ve onunla birlikte

bulunanlar oldukla­rını söylemişlerdir.

Taberi diyor ki: "Bu âyet-î kerime, itaatkârların itaatlerinin, ancak Al­lah´ın onlara

lutfetmesiyle gerçekleşeceğine dair açık bir delildir. Zira Allah tea-la, "Kendilerine nimet

verilenlerin yoluna" ifadesini zikrederek kullara veri­len bütün nimetlerin ve kulların

yaptıkları bütün ibadetlerin, Allah tarafından onlara bahşedilen bir lütuf okluğunu

belirtmektedir.

Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki: "Niçin burada kendilerine ni­met verilenlerin

kimler oldukları ve o nimetlerin neler oldukları zikredilmem iş­tir " cevaben denilir ki:

"Araplar konuşmalarının bir kısmıyla ifade etmek istedikleri şeyleri ifade edebilirlerse, sözü

kısa keserler, her şeyi zikretmeye lüzum görmezler. "Kendilerine nimet verdiğin kimseler"

ifadesi de bu kabildendir. Zira Allah teala, bundan önceki âyetlerde kullarına, kendisinden

yardım isteme­lerini ve doğru yolda devam etmeye muvaffak kılınmalarını dilemelerini

emret­miştir. Böylece, buradaki "nimef´ten maksadın, "Seçkin kulların tuttukları sağ­lam yol

ve sırat-ı müstakim" olduğu anlaşılmıştır. Böylece bunları açıkça zikret­meye ihtiyaç

Page 41: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

41 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

41

kalmamıştır. "Gazaba uğrayanlarınki-nc değil." Taberi diyor ki: "Gazaba uğrayanlardan

maksat, Allah tealanm şu âyette beyan ettiği Yahudilerdir. "De ki: Allah tarafından bir cezaya

çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi Onlar o kimseler­dir

ki, Allah onlara lanet etmiş, gazabına uğratmış, o kimselerden maymunlar, domuzlar ve

Tağuta tapanlar yapmıştır. İşte bunlar, makamları en kötü, yolları da en sapık [44]

Taberi yine diyor ki: "Gazaba uğrayanlardan maksadın, Yahudiler oldu­ğu, Adiy b. Hatim ve

Abdullah b. Şakiyk´in Resulullahtan rivayet ettikleri bir hadiste de zikredilmiştir. Aynca,

Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes´ud, Rebi´ b. Enes, Abdullah b. Zeyd ve babası Zeyd de

"Gazaba uğrayanlardan maksa­dın, Yahudiler olduğunu söylemişlerdir.

Adiy b. Hatim diyor ki:

"Resulullah mescitte oturur iken onun yanma vardım, orada bulunanlar benim için "Bu, Adiy

b. Hâtim"dir. Dediler. Ben emansız (herhangi bir kişinin himayesine sığınmadan) ve yazısız

olarak (Bir müsaade yazısı olmadan) Medine´ye gelmiştim. Resulullah´a doğru yönelince

elimden tuttu. Resulullah daha önce şöyle buyurmuştu: "Umarım ki Allah, onun elini benim

elime verir." Resulullah ayağa kalktı. O sırada huzuruna, yanında bir çocuk bulunan bir

ka­dın geldi. O ikisi, "Senden bir isteğimiz var." dediler. Resulullah vanp onların ihtiyaçlarını

karşıladı. Sonra benim elimden tutup evine kadar götürdü. Hizmet­çi, altına minder koydu.

Resulullah üzerine oturdu. Ben de önüne oturdum. Re­sulullah, Allah´a hamdedip onu

övdükten sonra şöyle buyurdu: "Lailahe İllal­lah" (Allah´dan başka ilah yoktur.) Demekten

seni kaçıran nedir Sen, Allah´tan başka bir ilah olduğunu biliyor musun " Dedim ki: "Hayır."

Sonra biraz konuş­tu, daha sonra şöyle buyurdu: "Sen, herhangi bir şeyin Allah´tan daha

büyük ol­duğunu biliyor da mı "Allahu Ekber" (Allah en büyüktür.) Demekten kaçınıyor­sun "

dedim ki: "Hayır." Buyurdu ki: "Şüphesiz ki Yahudiler kendilerine gazap edilenlerdir. H iristi

yani arsa sapanlardır. "Dedim ki: "Ben Müslüman olarak gel­dim." Bu sırada baktım ki,

Resulullahın yüzü sevinçten parlıyor,. [45]

Abdullah b. Şakiyk diyor ki:

"Bir adam Resulullahın, vadi et-Kurâda atının üzerindeyken: "Belkiyn" kabilesinden birisinin

ona şu soruyu sorduğunu işittiğini söyledi. "Ey AH ahin Resulü, şunlar kimlerdir "

Resulullah: (Yahudileri göstererek) "Bunlar, gazaba uğrayanlardır." buyurdu. Adam: "Şunlar

kimlerdir " diye sordu. Resulullah: (Hıristiyanlan kastederek) "Onlar da sapanlardır."

buyurdu[46]

Ayette zikri geçen "Allanın gazabı" çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Ba-zılanna göre bundan

maksat, Allah´ın, gazabettiği kimseleri fiilen cezalandırma­sı demektir. Bu cezalandırma

dünyada da olabilir, âhirette de. Bu konuda âyet-i kerimelerde şöyle Duyurulmaktadır: "Bizi

gazaplandtr.nca, onlara, layık ol­dukları cezayı verdik. Hepsini suda boğduk[47] Onlar o

kimselerdir ki, Allah onlara lanet etmiş, gazabına uğratmış, o kimselerden, maymun­lar,

domuzlar ve tağuta tapanlar yapmıştır.. [48]

Page 42: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

42 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

42

Diğer bir kısım âlimlere göre, "Allah´ın gazap etmesinden maksat, gazaba uğrattığı kimseleri

sözle kınamasıdir." Başka bir kısım âlimlere göre ise, âyette zikredilen "Gazap"tan maksat,

Allanın onlara kızması ve öfkelerimesidir. Ancak Allah tealanın kızması ve Öfkelenmesi,

kulların kızması ve öfkelenmesine ben­zememektedir.

Âyet-i kerimede geçen "Sapaniarınkinc değil" ifadesi hakkında Taberi diyor ki: Âyette

zikredilen "Sapanlardan maksat, Allah teala-mn şu âyeti kerimesinde beyan ettiği

Hiristiyanlardır. "De ki: Ey kitap ehli, hak­kın dışına çıkarak, dininizde aşın gitmeyin, daha

önce sapmış, birçoklarım da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin heva ve

heveslerine uymayın. [49]

Taberi diyor ki: "Arap dilinde, her doğru yoldan ayrılan ve sağlam yolu tutmayan kimseye

"sapık" denir. Allah tealanın, HIristiyanları "Sapık" olarak vasıflandırması, onların, hak dini

bırakıp başka yolu tutmalanndandır. Eğer: "Yahudiler de böyle değil midir " diye sorulacak

olursa cevaben denir ki: "Evet, onlar da öyledir." Yine eğer "Allah teala niçin sapıklık sıfatım

Hıristi-yanlara, "gazaba uğrama" sıfatını da Yahudilere tahsis etmiştir " denilecek olur­sa

cevaben denir ki: "Her iki fırka da hem gazaba uğramıştır, hem de sapıktır." Fakat Allah teala,

bu fırkalardan herbirini, kulianna iyice tanımak için, her biri­ne ayn sıfatlar tahsis etmiştir. Bu

sıfatlar onlarda gerçekten var olan sıfatlardır.

Taberi diyor ki: "Kadercilerden (Kaderi inkâr eden Kaderiyye fırkasın­dan) bazı kıt

anlayışlılar, Allah tealanın, HIristiyanİan "Sapıkhk´la vasıflandır-masıyla, sapma işini onlara

isnad ettiğini, onlan kendisinin saptırdığını zikret­mediğini, bu itibarla kul´un yaptığı işlerde

Allahın bir katkısının bulunmadığını, kul´un kendi işini kendisinin yarattığım söylemişlerdir.

Bunlar Arap dilinin ge­nişliğini ve kullanış şeklini bilmemektedirler. Eğer durum, bu kıt

anlayışlıların iddia ettikleri gibi olsaydı, herhangi bir sıfatla sıfatiananın veya kendisine

her­hangi bir iş isnad edilenin, sıfat ve işine herhangi bir şeyin sebep olduğunu söy­lemek

mümkün olmazdı. Ve her iş ve sıfatı, asıl sebebine isnad etmek mecbu-r.yti hasıl olurdu.

Mesela, rüzgâr ağacı sallayınca "Ağaç sallandı" demek doğru olmazdı. Yine, deprem

sarstığında "Yer sarsıldı" demek doğru olmazdı. "Rüzgâr ağacı sallandı." ´Deprem yeri

sarstı." demek gerekirdi. Allah teala şu âyet-i kerimede "Götürme" işini gemiye isnad etmiştir.

Halbuki asıl götüren ge­mi değil, diğer sebeplerdir. Âyette şöyle büyürulmaktadır: "Sizi

karada ve.de nizde yürüten Allah´tır. Gemi, içindekileri tatlı bir rüzgarla muntazam

götürür­ken.. [50]Bu âyet-i kerime, kadercilerin, Allah tealanın, Hıristiyanları "Sapan­lar"

diye vasıflandırmasından hareket ederek belli kanaatlara varmalarını red­detmektedir. Diğer

yandan, Allah teala, birçok âyet-i kerimesinde, saptıranın da hidayete erdirenin de kendisi

olduğunu açıkça beyan etmiştir. Şu âyet-i kerime de buna işaret etmektedir: "Ey Muhammed,

heva ve hevesini kendine ilah edinen, Allah´ın da (Adaleti hak ettiğini) bilerek saptırdığı,

kulağını ve kal­bini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü Şimdi onu

Allah´tan başka kim hidayete erdirebilir "Düşünmez misiniz [51] Görül­düğü gibi, Ailah teala

bu âyette, saptıranın da doğru yola götürenin de sadece kendisi olduğunu beyan etmiştir,

ancak Kur´an-ı Kerim Arap diliyle indiğinden, Arapça´da da meydana gelen herhangi bir iş,

asıl sebebine isnad edildiği gibi asıl sebebin dışındaki şeylere de isnad edilebildiğinden,

rüzgârın salladığı ağaca "Ağaç sallandı" demek mümkündür. Bu itibarla, Allah tealanın

yarattığı bir ameli, kul´un kazanmış olması halinde "Bu ameli kul yaptı" demek caizdir. Zira

kul o işi kendi iradesiyle tercih etmiş ve yapmaya girişmiştir. Allah ta onu var etmiş ve

icadetmiştir.

Page 43: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

43 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

43

Taberi diyor ki: "Kur´an-i kerime dil uzatan inkarcılardan bazıları şu so­ruyu sorarlar: "Sen,

kitabının başlangıcında açıklama ve ifade etme metodunu izah ederken diyorsun ki

"Açıklamanın en üstün derecesi ve mükemmel olanı, bir şeyi açıklamak isteyen kişinin

düşüncelerini en güzel şekilde ortaya koyan sözü söyleyenin, maksadını en güzel şekilde

beyan eden ve sözü dinleyenin an­lamasına en yakın olanıdır." Yine diyorsun ki:

"Açıklamaların ve ifade etmele­rin en üstünü Allahın kelamıdır. Zira o, diğer bütün sözlerden

daha üstündür ve bütün şekillerinin en üst mertebesindedir. Madem ki durum böyledir o halde

"Ümmül Kur´an" olan fatihanın yedi âyet şeklinde uzatılmasının sebebi nedir Halbuki bu

surenin kapsadığı mânâların hepsini şu iki âyet ifade etmektedir. "O, ceza gününün sahibidir."

"Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dile­riz." Evet, Allah´ın, ceza gününün

sahibi olduğunu idrak eden kimse, onun güzel isimlerini de yüce sıfatlarını da idrak etmiş

olur. Yani, âlemlerin rabbi olduğu­nu, rahman ve Rahim olduğunu da bilir. Yine, Allah´a itaat

eden, dininde Al­lah´ın, kendilerine nimet verdiği kimselere uyar ve Allah´ın saptırdığı

kimseler­den de uzak durur. Yani, "Sen bizi doğru yola ilet." "Kendilerine nimet ver­diğin

kimselerin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapanlarınkine değil." şeklinde niyazda

bulunmaya ihtiyaç kalmazdı." Bu soruyu soran kimseye denir ki: "Allah teala, Resulullah

(s.a.v.)´e indirmiş olduğu kitapta, Resuluüah ve üm­meti için daha önceki Peygamberlere ve

ümmetlere göndermediği hüküm ve mânâları zikretti. Zira Allah Allah tealanın, Kur´andan

Önce herhangi bir Pey­gamberine indirmiş olduğu kitap, Kufan-ı Kerimin kapsadığı mânâ ve

hüküm­lerin sadece bir bölümünü kapsamıştır. Mesela Tevrat, bir kısım öğütler ve

açık­lamalardan ibarettir. Zebur, Allah´ı övme ve onu yüceltmeden ibarettir. İncil, öğütler ve

ibretlerden ibarettir. Bu kitaplardan herhangi birinde, kendisine indi­rileni tasdik eden bir

mucize bulunmamaktadır.

Resulullah´a indirilen Kur´an-ı Kerim ise bütün bu mânâları ve bunlara ilaveten bunlarda

bulunmayan mânâları da kuşatmaktadır. Kur´an-ı Kerimin di­ğer kitaplardan üstünlüğünü

gösteren en belirgin özelliklerinden bazıları şunlar­dır; Kur´anın kelime ve cümlelerinin

diziliş şekli çok mükemmeldir. Bir şeyi va-saflandırması görülmedik bir şekildedir. Kelime ve

cümlelerin birbirleriyle oîan uyumu harika bir biçimdedir. Öyle ki hatipler onun en küçük

surelerinden birini dahi düzenlemekten, edipler onun nitelemelerinden bir kısmını dahi

yapmaktan âciz kalmışlar, şairler, onun kelime ve cümlelerinin birbirleriyle olan uyumu

karşısında şaşırıp kalmışlardır, Dâhilerin akıllan, onun bir benzerini yapma imkânını

bulamamışlardır. Ona teslim olmaktan, onun, bir ve kahredici Allah tarafından gönderildiğini

itiraf etmekten başka bir çare bulamamışlardır.

Kur´an-ı Kerim, diğer yandan, gökten yeryüzüne İndirilen herhangi bir ki­tapta bulunmayan

bir kısım teşbihler, sakındı rinalar, emirler, yasaklar, kıssalar, tartışmalar ve hikmetler ihtiva

etmektedir.

İşte bu sebepledir ki "Ümmül Kur´an" olan fatihada görüldüğü gibi Kur´anın herhangi bir

süresindeki tafsilat, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)´in hak Peygamber olduğunu

göstermesi içindir. Daha önce de anlatıldığı gibi, Allah tealanın, önceden görülmeyen bir

takım nitelendirmeleri ve kelime ve cümlelerinin harika bir şekilde dizilmelerini Kur´anda

toplaması, Hz. Mu­hammed (s.a.v.)´in Peygamberliğinin hak okluğunu göstermesi içindir.

Kur´an-ı kerimdeki vasıflandırmalar o kadar mükemmel ve kelimelerinin diziliş şekli o kadar

Page 44: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

44 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

44

harikadır ki, bunlar ne şiirlerin vezinlerine ve kâhinlerin vezinli konuşma­larına, ne hatiplerin

hutbelerine ne de edip insanların risalelerine benzer. Bütün yaratıklar bir araya gelse, herhangi

bir şeyi onun vasıflandırdığı gibi vasıflandı­rılmaz ve bütün insanlar bir araya gelse onun

benzeri bir kitap meydana getire­mezler. Mesela, fatiha suresinde zikredilen Allah´a

hamdetme, onu yüceltme ve onu övme gibi hususlar kulları. Allah´ın büyüklüğü,

hükümranlığı, kudrett ve mülkünün azameti hususunda uyaımak içindir ki kullar, nimetleri

karşısında rablerini hatırlasınlar, ona hamdetsinler ve böylece onun daha fazla nimetlerine

layık olsun, bolca mükâfatlarını hak etsinler. Allah tealanın, fatiha suresinde kendisini tanıma

nimetini lütfettiği kimseleri ve kendisine itaat etmeye muvaf­fak kıldığı kişileri zikretmesi,

kullarının, dinleri ve dünyaları hususunda ellerin­de bulunan nimetlerin hepsinin Allah

tarafından olduğunu onlara bildirmesi içindir. Böylece bütün isteklerini Allah´a yöneltsinler,

ihtiyaçlarını sadece ondan istesinler. Onun dışındaki put ve benzeri şeylerden istemesinler.

Allah Teâlâ’nın, Fatiha suresinde, kendisine isyan edenlerden intikam alın­dığım ve

emirlerine karşı gelenlerin cezalandırıldığını zikretmesi, kullarını ken­disine karsı gelmekten

sakındırması ve kendilerini Allah’ın gazabına sürükleye­cek şeylere düşmekten

uzaklaştırması içindir. Aksi halde Allah da onlar, diğer ümmetlerin uğradıkları cezalara

çarptırır ve onlar da helak eder.

İşte "Ümmül Kur´an11 olan fatiha süresindeki beyan ve ifadelerin uzun olusu bu hikmetlere

binaendir. Kur´an-ı Kerimin buna benzeyen dtğer surele­rinde de durum böyledir. Bunun en

büyük bir hikmet ve en mükemmel bir hüc­cet olduğu muhakkaktır. [52]

Page 45: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

45 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

45

Bölüm 3: TEFSİR-İ KEBİR / TE’VİLÂT “Muhyiddin İbn. Arabî”

“BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHÎM” “Rahman ve Rahîm olan Allah adıyla”

Fatiha Suresi, Mekke’de inzal olmuştur. 7 ayettir. Bir şeyin ismi, o şeyin bilinmesinin,

tanınmasının aracıdır. Allah’ın İsimleri’de (Esmau’l Husna) özellikleri itibariyle delalet eden

nev’i suretlerdir. Allah’ın sıfatlarına ve zatına delalet etmek üzere kullanılırlar. Varlıklarıyla

Allah’ın vechine, taayyun edişleriyle de Allah’ın birliğine delalet ederler. Çünkü isimler

(esmalar), Allah’ın tanınmasına, bilinmesine aracılık eden zahir işaretlerdir. “Allah” lafzı,

mutlak olarak ve olduğu gibi ilâhi zatın ismidir. Ki bu da zatın sıfatlarla muttasıf olması veya

muttasıf olmaması itibariyle değildir. “Rahman”, herkese hikmetin gerektirdiği şekilde varlık

ve kemal bahşeden demektir. Varlıkların varoluşlarının başında sahip oldukları kabiliyetler de

bu ismin kapsamına girer. “Rahîm” ise, son itibariyle insan türüne özgü manevi kemali

bahşeden anlamına gelir. Bu yüzden “Ey dünya ve ahiret Rahman’ı!” ve “Ey ahiret Rahim’i!”

denilmiştir. Buna göre “Besmele”nin anlamı şöyledir: İlahi zatın ve bütün sıfatlarla birlikte

azamet sahibi Hakk’ın mazharı, genel ve özel rahmeti kapsayan kâmil insaniyet suretiyle

başlıyorum, okuyorum. Besmele; İsm-i Azam’dır / en büyük isimdir. Nitekim Allah Rasulu

(s.a.v) bu anlama şöyle işaret etmiştir: - “Bana bütün sözleri, anlamları kapsayan verildi ve

ben üstün ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Kelimeler, varlıkların hakikâti ve özüdür.

Mevcudat Allah’ın kelimeleridir. Hepsi Kün! / Ol! Hükmünün eseridir. Nitekim Hz. İsa’ya

(a.s)da “Kelimullah / O’nun (Allah’ın) Kelimesi” ismi verilmiştir. Kur’ân’da: “Meryemoğlu

İsa yalnız Resuldür ve kelimullah’dır (O’nun kelimesidir). Buyrulmuştur.

Üstün ahlak ise, varlıkların fiillerinin kaynağı olan hallerinden ve özelliklerinden ibarettir ve

bu da kapsayıcı insani oluşla sınırlıdır. Burada ince bir husus üzerinde durmak istiyoruz.

Şöyle ki: Nebiyler (a.s) hece harflerini varlık mertebelerine karşılık olarak kullanmışlardır.

İsa (a.s) ve Emiru’lmumînin Ali (keremallahu vechehu) zamanında, ayrıca bazı Sahabeler

devrinde böyle bir kullanıma işaret eden metinler bulunmuştur. Bu yüzden “Varlıklar

“Bismillah”ın “ba” sından zuhur etmiştir ” denilmiştir. Çünkü “Ba”, Allah’ın zatına işaret

etmek maksadıyla konulan “ Elif ” harfinden sonraki harftir, dolayısıyla “ilk akla” delalet

eder. İlk akıl ise, Allah’ın yarattığı ilk varlıktır ve ona şöyle hitap etmiştir: “Bana senden daha

sevimli, benim katımda senden daha saygın bir varlık yaratmış değilim. Seninle verir, seninle

alırım. Seninle ödüllendirir ve seninle cezalandırırım.” Telaffuz edilirken “Besmele” yirmi

sekiz harften ibarettir. Yazılırken yirmi dokuz harften oluşur. Kelimelere bölündüğü zaman,

yirmi iki harfe bölünür. On sekiz harf, on sekiz bin âlem olarak ifade edilen varlıklara

işarettir. Çünkü “Elif”, geri kalan tüm sayı mertebelerini kapsayan tam sayıdır. Dolayısıyla

üstünde başka sayı bulunmayan ana mertebedir. Ceberut âlemi, Melekut âlemi, Arş, Kürsü,

Yedi gök, Dört unsur ve her biri kendi içinde cüzlere bölünen üç mevalid gibi ana âlemler

onunla ifade edilir. On dokuz ile de bu âlemlerle birlikte insanlık âlemine işaret edilir. Çünkü

insan, hayvanlar âlemine dahil olsa da şerefi, her şeyi kapsayıcı olması, varlığı sınırlandırması

itibariyle kendine has özellikleri bulunan başka bir âlem ve başlı başına bir türdür. Kendisi

itibariyle bir burhandır, tıpkı melekler içinde Cebrail’in özel bir konuma sahip olması gibi.

Nitekim, yüce Allah “Melekleri ve… Cebrail…” (Bakara, 98) buyurarak onun bu farklı

konumuna işaret etmiştir. “Besmele” kelimelere bölündüğü zaman ortaya çıkan örtülü üç

elifle birlikte harf sayısı yirmi ikiye tamamlanır. Bunlar da zat, sıfatlar ve fiiller itibariyle İlahi

Page 46: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

46 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

46

Hak âlemine işaret ederler. Ki bunlar, ayrışma sırasında üç âlem, hakikâtte ise Tek âlemdir.

Üç elif’in yazıda yer alması. Bu âlemlerin büyük insani mazhara zuhur edişlerine ve ilahi

âlemin örtülü oluşuna işarettir.

Resulullah’a (s.a.v) “Besmele”nin “ba” sının “elif”i nereye gitti? diye sorulmuş o da “Şeytan

çaldı” cevabını vermiştir ve “Besmele”nin “ba”sının “elif”ine bedel olarak “ba”nın

uzatılmasını emretmiştir. Bu, ilahi uluhiyetin yaygın rahmet suretinde gizlendiğine ve ancak

ehlinin bileceği şekilde insani surette zuhur ettiğine yönelik bir işarettir. Bu yüzden

kullanımda “nekre”dir. Hadiste, yüce Allah’ın Adem’i kendi suretinde yarattığı belirtilir.

Çünkü zat, sıfatlarla, sıfatlar fiillerle, fiiller oluş ve eserlerle örtülüdür. Oluşların kalkmasıyla

fiillerin tecellisine mazhar olan tevekkül eder. Fiil perdesinin kalkmasıyla sıfatların tecellisine

mazhar olan razı olur, teslimiyet gösterir. Sıfat perdelerinin açılmasıyla zatın tecellisine

mazhar olan da vahdette fena bulur. Artık ne yaparsa yapsın, ne okursa okusun mutlak

muvahhit olur. “Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla…” O halde fiiller tevhidi sıfatlar

tevhidinden öncedir. O da zat tevhidinden önce gelir. Rasulullah (s.a.v) secdede söylediği şu

dua ile bu üç tevhid mertebesine işaret etmiştir: - “Azabından affına sığınırım. Gazabından

rızana sığınırım. Senden sana sığınırım.” Kur'an sırlarını bilen Ariflere göre, her surenin

başındaki Besmele, o surenin bütün sırlarını barındırır. Bir anlam da o Besmele başında

bulunduğu surenin yani ev’in (beyt’in) kapısı hükmündedir. Zira anlamlar Besmele ile

açılmaktadır. Çünkü Fatihanın ilk ayeti Besmele’dir. Fatihanın anlamı: Açış yapan, açan

manasına gelmektedir. Bu beyt herkese (ev) açılmaz. Bana açıldı ve içine girdim. İçinde

olanları öğrendim. Bu beyt, bu kitabın kapsadığı bu menzillerin tümünün içinde bulunan

hazinelerin bütün anahtarlarını barındırır. Çok yüce ilimler ihtiva etmektedir. Bunu bilen Arif,

kâinatın Ondan mevcut olduğunu tahakkuk eder. Allah ile konuşan Arif için Besmele, Hak

teala için "Kün = Ol" sözü mesabesindedir. "İhlâs" suresi evinin kapısının olmayışına, içine

girilmediğine gelince, çünkü bu sure sadece tenzih “zât” isimlerini ihtiva eder. Bu isimlerle

ahlaklanmanın da imkânı yoktur. Besmele sütununu meshetmekse, Rahim ismiyle

ahlaklanmadan ibarettir. 2- Hamd, âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur. 3- O, Rahmandır ve

Rahimdir.

4- Din gününün sahibidir. “Hamd….mahsustur.” Fiil ve sözle hamd; kemalatın zuhuru ve

eşyanın gayelerinin hasıl olması demektir. Çünkü hamd; giriş mahiyetinde bir senadır ve

eşyanın mevlasının hakkettiği parlak bir övgüdür. Çünkü bütün varlıklar özellikleri ve

hasletleriyle, varoluş gayelerine yönelik oluşlarıyla, kemalatını kuvveden fiile çıkarışlarıyla

Allah’ı tesbih etmekte, O’na hamdetmektedirler. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.”

(İsra, 44) Varlıkların Allah’ı tesbih etmeleri; O’nu ortaklardan, noksan sıfatlardan ve

acizlikten tenzih etmeleri ve kendi varlıklarını s ırf O’na isnat etmeleri, O’nun birliğine ve

kudretine delalet etmeleri şeklindedir. “Âlemlerin rabbi Allah’a…” Varlıkların Allah’ı hamd

etmeleri ise; varoluşlarına terettüp eden kemalatı göstermeleri, celal ve cemal sıfatlarına

mazhar olmaları şeklindedir. Burada övgü, Allah’ın zatına özgü kılınmıştır, çünkü O’nun zatı

her şeyin başlangıcıdır, her şey üzerinde koruyucu ve tedbir edici konumundadır. Bu da

âlemlerin Rabbi olmanın anlamıdır. Yani Allah’ın bilinmesini sağlayan her âlemin Rabbidir.

Tıpkı mührün mühür sahibini, kalıbın da kalıp sahibini tanıtması, bilinmesini sağlaması gibi.

“Âlemin” kelimesi cem-i salimdir. Zira ilim anlamını da içermektedir. Ya da çoğunluk

itibariyle bu kalıp esas alınmıştır. Genel ve özel hayrı, yani sağlık ve rızık gibi zahiri

nimetleri, irfan ve ilim gibi batıni nimetleri bahşetmesine karşılık; Din Günü bütün eşyaya

Page 47: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

47 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

47

malik olması anlamında ve gerçek Mabud’dan başka ceza verecek kimsenin bulunmaması

hakikâtinden dolayı her şeyin nihayeti, dolayısıyla ceza vakti bütün mülkün O’nda son

bulması; kişi züht aracılığıyla fani nimetlerden soyutlandığı, kendi fiillerinden sıyrılıp ilahi

fiillerin tecellisine mazhar olduğu, mahv zamanı kendi sıfatlarının yerine O’nun sıfatlarını

koyduğu, O’nun zatıyla beka bulduğu ve fena bulması nedeniyle gerçek varlık bağışına

muhatap olduğu zaman, fani nimetlere karşılık baki nimetleri sevap (ceza / mükafat) olarak

vermesi itibariyle mutlak hamd, mahiyetiyle birlikte, ezeli ve ebedi olarak, bizzat hakketmesi

nedeniyle Allah’a hastır. Başta ve sonda, bu iki kavram arasında, cem makamında ve tafsil

dillerinde bütün hamd O’na özgüdür. O, tafsili olarak da cem olarak da hamdedendir,

hamdedilendir. Başlangıç ve son olarak abiddir, mabuddur.

Kelamında kullarına sıfatlarıyla tecelli ettiği için, kullar O’nu azameti ve parlaklığıyla,

kudretinin ve celalinin kemaliyle müşahede ettiler. İbadeti sırf O’na özgü kılmak, yardımı

yalnızca O’ndan dilemek suretiyle söz ve fiil olarak O’na hitap ettiler. Çünkü O’ndan başka

Mabud görmediler ve çünkü O’nun dışında hiç kimse bir yerden güç ve kudret edinemez.

Eğer kendilerinin daima ilahi huzurda olduklarının bilincinde olurlarsa, bütün hareketleri ve

duruşları O’nunla O’nun için ibadet mahiyetine

bürünür. Her yönde her yüzde O’nun cemalini

müşahede ettikleri için daima salât’da (namazda) ve

sevgi lisanıyla dua halinde olurlar. 5- Ancak sana

kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 6- Bize

doğru yolu göster. 7-Kendilerine lütuf ve ikramda

bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların

ve sapmışların yolunu değil! “Ancak sana kulluk

ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” Hidayet

üzere sebat ver bize. Bizi birlik yolunda istikamette

kalıcı k ıl. Bu yol, rahmet kapsamındaki özel nimete,

yani irfan ve sevgiye, zati ve hakkaniyet hidayetine

mazhar olmuş Nebîlerin, şehitlerin, sıddıkların ve

evliyanın yoludur. Onlar, Allah’ı ilk, son, zahir ve batın “Huve’l evvelu ve’l ahuru ve’z-

zahiru ve’l-batın” olarak müşahede ettiler ve baki vechin fani gölgenin varlığına bir kerelik

doğuşu esnasında şuhud içinde kayboldular. “Gazaba uğramışların yolunu değil.” Varlığın

zahirine takılıp kalan, rahmani nimet, cismani bağış ve maddi zevkle perdelendikleri için

ruhani hakikâtleri, kalbi nimetleri ve akli zevkten yoksun bırakılan yahudiler gibi

toplulukların yolunu değil. Onlar, zahiri nimetlere, cennetlere, hurilere ve cennet köşklerine

davet ettikleri için gazaba uğradılar. Gazap kovulmayı ve uzaklığı gerektirir. Kuşkusuz, zahiri

nimetlere takılıp kalmaktan ibaret zülmani perde, uzaklığın en son noktasıdır. “Sapmışların

dalalette bulunanların” yolunu değil.” Nurani perdelerden ibaret batıni nimetlere takılıp kalan,

dolayısıyla rahimi nimetlerle perdelenip rahmani hikmetlerden yoksun olan, Hakk’ın

zahirliğinden gafil bulunan, bu yüzden doğru yolu yitiren ve bunun neticesinde sevgilinin

cemalini her şeyde müşahede etmekten mahrum olan Hıristiyanlar gibi toplulukların yolunu

değil. Çünkü onlar batına, kutsi âlemlerin nurlarına çağırdılar.

Page 48: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

48 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

48

Buna karşılık muvahhid Muhammedîlerin çağrısı bütüne, zatın cemalinin muhabbeti ile

sıfatların güzelliğini cem etmeye yöneliktir. Nitekim birçok ayette şöyle buyrulmuştur:

Rabbinizin bağışına takva sahipleri için hazırlanmış cennete koşun. (Al-i İmran, 133)

Allah’dan korkun ve Rasulu’na inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında

yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin. (Hadid, 28) Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak

koşmayın. (Nisa, 36)… Böylece Muhammedî muvahhidler, bu üç çağrıya da icabet

etmişlerdir. Nitekim, onlar hakkında şöyle denilmiştir: O’nun rahmetini umarlar ve azabından

korkarlar. (İsra, 57) Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla. (Tahrim, 8) Rabbimiz

Allah’dır, deyip sonra da dosdoğru yaşayanlar…” (Ahkaf 13) Yüce Allah’ın haber verdiğine

göre bütün bunlara karşılık olarak sevaplarını almışlardır: “Onların rableri katındaki

mükâfatları, adn cennetleridir.” (Beyine,8) “Onların mükâfatları ve nurları vardır.” (Hadid,

19) Nereye dönerseniz Allah’ın vechi oradadır. (Bakara, 115) Güzel davrananlara daha

güzel karşılık, bir de fazlası vardır. (Yunus, 26) "Her şeyin hazineleri yalnız bizim

yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz." (Hicr, 21)

Vallahu yekulu’l hakka ve huve yehdi’ssebile. Allah, hakkı söyler ve O, doğru yola erişdirir.

Page 49: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

49 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

49

Bölüm 4: Diyanet İşleri Başkanlığı Tefsiri Ayet: حمن للا بسم حيم الر الر

Meal: Bismillahirrahmânirrahîm ﴾1﴿

Tefsir

“Eûzü” veya “istiâze” diye bilinen bu cümle, bu şekliyle bir âyet olmadığı için mushafa

yazılmamıştır. “Kur’an okuyacağın vakit o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl

16/98) şeklinde buyurulduğu için Kur’an okumaya başlayanlar, besmeleden önce “eûzü...”

ifadesini okumak suretiyle bu emri yerine getirmektedirler. Asıl adı İblîs olan şeytan, Allah’ın

“Âdem’e secde et!” emrine uymadığı, kendisinin daha üstün olduğunu ileri sürerek emre karşı

geldiği için meleklerin vatanından (melekût âlemi) kovulup sürgün edilmiş; o da imtihan

dünyasında Allah’ın kullarını, O’nun yolundan ve rızâsından ayırmak için uğraşmayı kendine

vazife edinmiştir (A‘râf 7/11-17)

Şeytan, kendine uyan diğer cinleri ve insanları da kullanarak vazifesini yapmaya

çalışmaktadır (En‘âm 6/112). Ancak Allah’a iman eden, O’na dayanan ve güvenen müminlere

şeytanın zarar veremeyeceği ve onlara hükmünün geçmeyeceği ilgili âyetlerde

açıklanmıştır (Nahl 16/98-100).

Yukarıda meâli zikredilen âyet (16/98) sebebiyle Kur’an okumaya başlayanlar “eûzü”

çekerler. Ancak bunun hükmü konusunda farklı görüş ve yorumlar vardır. Bazı müctehidlere

göre emir kipi kullanıldığı için eûzü çekmek farzdır. Müctehidlerin çoğunluğuna göre ise bu

bir tavsiye emridir, eûzü çekmek farz değil menduptur, teşvik edilmiştir ve güzel bulunmuş

bir davranıştır.

Şeytanın insandan en uzakta olması gereken zaman olan Kur’an okuma halinde bile –

okumaya başlarken– eûzü çekmek tavsiye edildiğine göre diğer işlere başlarken bunu

yapmanın daha da gerekli olacağı anlaşılmaktadır. Kötülüğe karşı bile iyilik yaparak

insanlardan gelecek belâyı defetmek, eûzü çekerek de şeytandan gelecek olan vesvese ve

kışkırtmayı kendilerinden uzaklaştırmak Kur’an’ın, müminlere tavsiyeleri arasında yer

almıştır (bk. Mü’minûn 23/96-98).

Eûzü, bir yandan böyle maddî ve mânevî şerleri, kötülükleri defetmeye ilâç olurken diğer

yandan kulun imtihan şuurunu tazelemekte, insanın ulvî yönü ile süflî yönü arasında ömür

boyu sürüp giden ve onu geliştirmeyi, olgunlaştırmayı sağlayan mücadelede uyanık ve tedbirli

olmayı telkin etmektedir. 1. Sûrelerin başında bulunan besmele cümlelerinin, Kur’ân-ı

Kerîm’in mushaflarda ilk defa toplanmasından itibaren yazılageldiği, aynı dönemde Kur’an’a

dahil olmayan hiçbir şeyin mushafa yazılmadığı dikkate alınırsa –aksine görüşler

bulunmasına rağmen– her sûrenin başındaki besmeleyi, sûrenin âyet sayılarına dahil olmayan

ayrı bir âyet olarak kabul etmek gerekmektedir. Hanefî fıkıhçılarının görüşleri de

böyledir (Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 12).

İmam Şâfiî Fâtiha sûresinin başındaki besmeleyi bu sûreden bir âyet olarak kabul etmiştir.

Diğer sûrelerin başlarındaki besmeleler konusunda kendisinden iki farklı görüş nakledilmiş,

her sûreye dahil bir âyet sayılması görüşü –ona ait olması yönünden– daha sahih bir rivayet

Page 50: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

50 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

50

olarak kaydedilmiştir. Ebû Hanîfe’ye göre besmeleler sûrelerin başında ayrı âyetler olduğu

için namazda yalnızca Fâtiha’dan önce sessiz olarak okunur, Fâtiha’yı takip eden ve zamm-ı

sûre denilen sûre ve âyetlerden önce ise besmele okunmaz.

Besmele dilimize genellikle “Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla” şeklinde çevrilmektedir.

Bu cümlede zikredilmeyen fakat her besmele okuyanın başlayacağı işe göre niyetinde bulunan

“... okuyorum, başlıyorum, yapıyorum, yiyorum” gibi bir yüklem vardır. “Allah’ın adıyla

yemek, okumak” ifadesinden Türkçe’de “yenen ve okunanın Allah’ın adıyla birlikte yenildiği

veya okunduğu” anlaşılır. Bu mâna kastedilmediğine göre maksadı doğru anlatabilmek için

besmeleyi “Rahmân ve rahîm olan Allah adına, ... adını anarak, ... Allah’tan yardım dileyerek

...” şekillerinde çevirmek de uygun olur.

Kul herhangi bir davranışta bulunurken, önemli bir işe teşebbüs ederken önce eûzü çekerek

muhtemel olumsuz etkileri defetmekte sonra da besmeleyi okuyarak “kendinin tek

başına yeterli olmadığını, başarı ve gücün ancak Allah’tan gelebileceğini,

Allah’ın yeryüzünde halife kıldığı bir varlık olarak O’nun mülkünde, O’nun

adına tasarrufta bulunduğunu, asıl mâlik ve hâkim olan Allah’ın koyduğu

sınırları aşarsa emanete hıyanet etmiş olacağını...” peşinen kabul etmekte ve

bundan güç almaktadır. Burada tevhid cümlesinin mânası da üstü kapalı olarak

mevcuttur. Zira nasıl ki tevhid cümlesinde “lâ ilâhe” denilerek önce bütün sahte tanrılar

zihinlerden siliniyor, sonra da “illallah” ifadesiyle hakiki, tek, eşi ve benzeri bulunmayan

Tanrı (Allah) kalbe ve zihne yerleştiriliyorsa, eûzü besmele çekildiğinde de önce kulluk

ilişkisine engel olan kirli çevre temizleniyor, sonra da bu ilişkinin en uygun anahtarı

kullanılmış, doğru kapılar açılmış, sağlıklı bağ kurulmuş oluyor.

Allah yerine “tanrı”, rahmân yerine “esirgeyen”, rahîm yerine de “bağışlayan” kelimelerinin

kullanılması bu isimlerin anlamlarını tam olarak karşılamaz. Çünkü Allah ismi, bu isme

hakkıyla lâyık olan “tek, eşsiz, benzersiz, bütün kemal sıfatlarına sahip ve eksikliklerden

uzak, varlığı zaruri (olmazsa olmaz), yokluğu düşünülemez” olan yüce zâta mahsustur, bu

sıfatları taşımayan hiçbir varlığa Allah denemez. Halbuki insanların uydurdukları, kendilerine

göre bazı nitelikler yükledikleri mâbudlara tanrı denebilir. Başka bir deyişle tanrı kelimesi

Allah için de kullanılabilir, halbuki Allah ismi O’ndan başka hiçbir varlık için kullanılamaz

ve Arap dilinde de kullanılmamıştır.

Kur’an dilinde rahmân sıfat-ismi de Allah’a mahsustur, başka hiçbir varlık için

kullanılmamıştır. Rahmân “en uzak geçmişe doğru bütün yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız

lutuf, ihsan, rahmet bahşeden” demektir. Rahmân, rahmetiyle muamele ederken buna mazhar

olan varlığın hak etmesine, lâyık olmasına bakmaz, bu sıfatın tecellisi yağmur gibi her şeyin

üzerine yağar, güneş gibi her şeyi ısıtır ve aydınlatır. Rahîm “çok merhametli, rahmeti bol”

demek olup bu sıfatla kullar da nitelenebilir. Allah’ın rahîm sıfat-ismi O’nun, daha ziyade

kullarının gelecekte elde etmek üzere hak ettikleri, lâyık oldukları sınırsız rahmetini, lutuf ve

merhametini ifade etmektedir. “Esirgemek” ve “bağışlamak” bu sonsuz, engin ve etkisi çeşitli

rahmetin ancak bir parçası, etkilerinin yalnızca bir çeşididir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1

Sayfa: 58-59)

Page 51: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

51 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

51

2-Ayet : الحمد الـعالمين رب لل

Meal: Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün)

maliki Allah'a mahsustur. ﴾2-4﴿

Tefsir

Dilimizde övme ve teşekkür etme, Arapça’da medih ve şükür kelimelerinin hamd kelimesine

yakın mânaları bulunmakla birlikte bunlar arasında birtakım ince farklar da vardır. Methetme

(övme) bir iyilik ve güzellik karşısında yapılır; bu iyilik ve güzelliğin sahibi, kendisinin bunda

iradesi ve etkisi olsun olmasın methedilebilir. Kişi kendi iradesinin eseri olmayan güzelliği

sebebiyle övüldüğü gibi cömertlik ve cesaret gibi erdemlerinden dolayı da övülür. Halbuki

hamd ancak irade ve istekle hâsıl olan iyilik ve güzellik karşısında yapılır.

Şükür ve teşekkür “isteyerek yapılmış (ihtiyarî) bir iyilik ve ihsana karşı dille veya başka

şekillerde uygun mukabelede bulunmak”tır. Bu, hem Allah’tan hem de insanlardan gelen

iyilikler karşılığında yerine getirilmesi beklenen ahlâkî bir ödevdir. Hamdetmek de dil ile

yapılır; “hamdolsun, elhamdülillâh...” denir, ancak bunun sebebi yalnızca nimet ve ihsan

değil, irade ve ihtiyara dayalı bütün güzellik ve iyiliklerdir. Bu mânada hamd yalnızca Allah’a

mahsustur. Çünkü başkalarına ait olan iyilik ve güzellikler, gerçek ve kâmil mânasıyla onların

isteklerine bağlı değildir. İnsanların kendi isteklerine bağlı iyilik ve güzelliklerde Allah’ın da

iradesi vardır. Onların irade ve isteklerine bağlı olmayan iyilik, güzellik ve hizmetler ise

doğrudan yaratıcının, fıtrat ve özellikleri takdir edip yaratarak insanlara bahşeden kudretin

eseridir. Dolayısıyla bu mânada hamdin tamamı Allah’a mahsustur, O’na aittir.

Âlem maddî ve mânevî, görülen ve görülemeyen, dünyada ve âhirette Allah Teâlâ’nın

yarattığı her şeydir. Görülen, hissedilen, insan bilgisinin ulaşabildiği maddî varlıklara “mülk

ve şehâdet âlemi”, madde ötesi varlıklara da “gayb ve melekût âlemi” denilir. Gayb ve

melekût âleminin tek sahibi Allah’tır. Mülk ve şehâdet âleminin ise gerçek sahibi Allah

olmakla beraber görünürde ve mecazen başka sahipleri de olabilir.

Vahiy yoluyla gelen bilgilere göre şehâdet ve mülk âlemi, gayb ve melekût âlemine nisbetle

denizden bir damla, sahradan bir kum tanesi kadardır. Günümüze kadar insan bilgisinin

ulaşabildiği uzay akıllara hayret verecek büyüklüktedir. Fakat bu büyüklük gayb âleminin

yanında bir kum tanesi kadar kaldığına göre gayb âleminin azametini akıl terazisi çekemez.

Konuya bu açıdan bakıldığında evrenin büyüklüğüne ve ondaki düzenin inceliklerine dair

ulaşılan her yeni bilgi, Allah’ın insana bahşettiği aklın nerelere kadar ulaşabileceğini ortaya

koymasının yanında, erişeceği sırların enginliğini tasavvur edebilmesi için bir ölçü de

oluşturmaktadır. Şu halde gayb âleminin bu büyüklüğü iman ve irfanla kavranmakta, oradan

da bütün âlemlerin rabbi (sahibi, mâliki, takdir edip yaratanı, koruyanı, geliştireni) olan

Allah’ın azamet ve büyüklüğü karşısında kula yakışan hayret haline ulaşılmakta; bu azamet

karşısında kul secdeye kapanınca onun hayret hali, “huzur, güven, sevgi, yakınlık ve tatmin”e

dönüşmektedir.

Page 52: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

52 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

52

Rab kelimesi tek başına söylendiği zaman bundan yalnızca “Allah” kastedilir, O’nun güzel

isimlerinden biridir, “sahiplik ve terbiye edicilik” özelliğini ifade eder. Bu kelime “rabbü’d-

dâr” (ev sahibi) gibi tamlama şeklinde başkaları için de kullanılır. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1

Sayfa: 60-61)

3-Ayet: حمن حيم الر الر

Meal: Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün)

maliki Allah'a mahsustur. ﴾3﴿

Tefsir Rahmân ve rahîm.

4-Ayet: ين يوم مالك الد

Meal: Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün)

maliki Allah'a mahsustur. ﴾4﴿

Tefsir

“Ödül ve ceza (din) gününün hâkimi” diye çevirdiğimiz tamlamada geçen mâlik “malın,

mülkün sahibi” demektir. Kıraat âlimlerince “hükümdar, iktidar sahibi” anlamında “melik”

şeklinde de okunmuştur. İnsanlar için kullanıldığında mâlik ile melik arasında güç, yetki ve

tasarruf hakkı bakımlarından önemli farklar vardır.

Mal ve mülkün sahibi (mâlik) kişinin başkalarına hükmü geçmez, başkalarına hükmü geçen

hükümdar (melik) ise her malın ve mülkün sahibi değildir. Allah Teâlâ hakkında mâlik ve

melik sıfatları kullanıldığı zaman mâna çerçevesinde bir eksiklik olamaz; çünkü O hem

âlemlerin sahibidir hem de herkese ve her şeye hükmü geçer; O’nun iktidarı üstünde bir

iktidar tasavvur bile edilemez. Melik O’nun zâtına, mâlik ise fiiline ait sıfatlardır.

“Ödül ve ceza (din) günü”nün âhiretteki hesaba çekme ve hüküm verme günü olduğu, bunu

açıklayan başka âyetlerden anlaşılmaktadır (meselâ bk. İnfitâr 82/17-19).

Allah Teâlâ bütün zamanlarda ve zaman kavramına bağlı olmaksızın mutlak hâkim, sahip,

melik ve mâliktir. Ancak Allah Teâlâ dünya hayatında, imtihan için kullarına da sahiplik ve

iktidar vermiş; imanı olduğu halde gaflet içinde bulunan kimseler –zaman zaman da olsa–

Allah’ın sahipliği ve iktidarının bilincinde olmaya özen göstermemişler; imanı olmayanlar ise

bunun şuurundan tamamen yoksun kalıp inkâr etmişlerdir.

Âhiret âleminde kulun, bu görünürdeki ve geçici iktidarı da ortadan kalkacağı için Allah’ın

melik ve mâlik sıfatı bütün azametiyle ortaya çıkacak, belli olacaktır. Bunun için âhirette O,

gerçekte ve görünürde “melik ve mâlik”tir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 61

Page 53: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

53 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

53

5-Ayet: نستعين واياك نعبد اياك

Meal: (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. ﴾5﴿

Tefsir

Besmeleden buraya kadar kendisi ve sıfatları, kulları ve kâinat ile kesintisiz ilişkisi, dünya

hayatının sonu ve hesap günü hakkında önemli açıklamalar yapan Allah Teâlâ, bunları iman

içinde dinleyip anlayan ve şuuruna yerleştiren kullarında hâsıl olacak duygu ve düşünceye,

davranış biçimine tercüman olarak “Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz”

buyuruyor. Şu halde yukarıda sıralanan eşsiz ve benzersiz sıfatlar Allah’a mahsus olduğuna

göre ibadetin ve yardım dilemenin O’na özgü kılınması da –kul açısından– tabii hale

gelmektedir.

İbadet “kulluk ve tapınma” olarak anlaşılmıştır. Bu kavramın içinde kâmil mânada “sevgi,

korku ve boyun eğme” vardır; bu üç tavır ve duygunun birlikteliği ibadetin temelini oluşturur.

İnsanların yaratılış gayesi ibadettir; ancak onlar buna mecbur tutulmamışlardır; yani terim

anlamıyla ibadet, iradeye bağlı olmayan hareketler ve oluşlar gibi hâsıl olmamakta; ilâhî emri

kul, –dünya hayatında bir imtihan olarak– serbest iradesiyle yerine getirmekte veya ihmal

etmektedir.

Dünyanın bütün nimetleri ve imkânları insanın, insanca (yalnız Allah’a kulluk ederek)

yaşaması için verilmiş araçlardır. Bunları amaçlarına uygun olarak kullanmayanlar nimetin

kıymetini bilmemiş ve israfa sapmış olurlar. İnsanın sınırlı gücü ve iradesi her zaman maddî

ve mânevî ihtiyaçlarını karşılamaya ve kendisinden beklenenleri yerine getirmesine yeterli

olmamaktadır. Bu sebeple insanlar hem diğer insanlardan hem de insan üstü güçlerden yardım

istemeye ve almaya kendilerini mecbur hissetmişlerdir. Fakat onların bu iki kaynaktan yardım

istemek ve almak için tuttukları yollar, benimsedikleri sistem ve usuller, ilâhî irşada kulak

asmadıkları zamanlarda şirke ve bedbahtlığa düşmelerine sebep olmuş; dolayısıyla birçok

bâtıl din, işe yaramaz sistem ortaya çıkmıştır.

Bu âyet, ibadet ederken ve yardım isterken yöneleceğimiz doğru adresi bize göstermekte ve

tevhidi (bir Allah’a ibadeti, sığınmayı ve yönelmeyi) getirmektedir.

Âyette “ederim, dilerim” yerine “ederiz, dileriz” şeklinin seçilmiş olması tevhid ehli

müminlerin bir bütün teşkil ettiklerini, bu sebeple “Sen ben değil, biz varız” ilkesi

doğrultusunda hareket etmelerini, ferttoplum arasındaki dengeyi korumalarını

işaretlemektedir. Burada “biz”i oluşturan bağ imandır, bir Allah’a kulluktur; “Allah’ın kulları!

Kardeş olun” (Buhârî, “Nikâh”, 45; Müslim, “Birr”, 23, 28-32) meâlindeki hadis de bu

mânaya açıklık getirmektedir.

Müminler kardeşçe yardımlaşırlar, fakat kimin elinden gelirse gelsin gerçekte her nimetin

Allah’tan geldiğini, O dilemedikçe kimsenin bir şey veremeyeceğini bilirler.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 62-63

Page 54: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

54 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

54

6-Ayet: راط اهدنا المستقيم الص

Meal: Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve

sapıklarınkine değil. ﴾6-7﴿

Tefsir

İnsanlar maddî ve mânevî hayatlarını düzenlerken doğrunun yanında yanlış da yapmışlar;

hatalı, çıkmaz, saptırıcı yollara da yönelmişlerdir. Sapmanın ve yanılmanın baş sebebi insanın

kendini yeterli sanması, bilgi ve güç almak için Allah’a yönelmeyi reddetmesidir.

“Gerçek şu ki insan, kendini kendine yeterli görerek ille de azgınlaşmaktadır! Oysa (kuldaki)

her şey yalnız rabbine aittir (O’na dönecektir)” (Alak 96/6-8). “Bize doğru yolu göster” duası

aynı zamanda rabbin, kullarına bir irşad ve uyarısıdır; eğer insan kendine yeterli olsaydı,

doğru yolu görmesi ve bulması için bir başkasına ihtiyacı olmazdı. Yaratıcı bu tâlimatı

verdiğine göre kula düşen, ilâhî irşada kulak vermek, insanî bilgi ve kabiliyetlerini bu irşad

doğrultusunda kullanarak her adımını doğru atması için O’nun tarafından sağlanan imkânları

gerektiği gibi kullanmaktır. “Doğru yol” (sırât-ı müstakîm) İslâm’dır. Allah’ın peygamberleri

ile kullarına gönderdiği dinlerin genel adı da İslâm’dır. Yaratan ile yaratılan, Allah ile kul,

akıl ile vahiy, hürriyet ile cebir, haksızlık ile adalet, iyi ile kötü... ancak İslâm’da yerli yerine

konmuş, doğru ilişkiler ve dengeler kurulmuş, kurulma yolları gösterilmiştir. Hadiste yer alan

bir örnekle açıklanacak olursa dosdoğru bir yol, yolun iki tarafında iki duvar, duvarlarda

açılmış perdeli kapılar ve yolun başında da bir çağırıcı var ve o, “Ey insanlar! Hepiniz doğru

yola giriniz, dağılıp parçalanmayınız!” diye sesleniyor. Birisi perdeli kapılardan birine girmek

istediğinde yukarıdan bir başka çağırıcı sesleniyor: “Sakın o perdeyi kaldırma! Kaldırırsan

girer gidersin!” (Müsned, IV, 182-183; Şevkânî, I, 20). Bu örnekteki yol İslâm’dır, duvarlar

Allah’ın koyduğu sınırlardır, kapılar haramlardır, yolun başındaki çağırıcı Allah’ın kitabıdır,

yukarıdaki çağırıcı ve uyarıcı, her müminin kalbindeki ilâhî öğütçüdür. Böylece İslâm’da

vahiy, vicdan ve akıl birlikte işletilerek doğru yol bulunmaktadır.

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır,

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 63

7-Ayet: ين وال عليهم المغضوب غير عليهم انعمت الذين صراط ال الض

Meal: Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve

sapıklarınkine değil. ﴾7﴿

Tefsir

Burada tarihe bir atıf yapılarak yolun doğrusu ve eğrisi hakkında bir başka ölçüt ve delil daha

verilmektedir. İslâm yalnızca Allah kitabında böyle buyurduğu için doğru yol değildir, aynı

zamanda tarih boyunca ilâhî irşadı reddedenlerin tecrübeleri de doğru yolun İslâm olduğunu

göstermektedir. Bu sebeple doğru yolu arayanlar ve üzerinde bulundukları yolun sağlamasını

Page 55: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

55 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

55

yapmak isteyenler, dönüp tarihe bakmak, gerçek mutluluğu bulanlarla sapanlar ve Allah’ın

gazabına uğrayanların yol ve yöntemlerini incelemek durumundadırlar. Tarihte hem örnekler

hem de ibretler vardır. Örnekler, peygamberlerin izlerinden giden fert ve ümmetlerde, ibretler

ise onlara cephe alan ve Cenâb-ı Hakk’a meydan okuyanlarda görülmektedir. Bazı

rivayetlerde sapanların “hıristiyanlar”, ilâhî gazaba uğrayanların da “yahudiler” olarak

açıklanması (meselâ bk. Müsned, IV, 378; Tirmizî, “Tefsîr”, 2), yalnızca zaman ve mekân

itibariyle yakın birer örnek olmalarından dolayıdır.

Müslim’in rivayet ettiği bir kutsî hadiste (bk. “Salât”, 38) Allah Teâlâ’nın, “Namazı

(Fâtiha’yı) kulumla kendi aramda yarı yarıya paylaştım ve kulum dilediğini alacaktır”

buyurduğu ifade edildikten sonra şöyle devam edilmiştir: Kul (namazda Fâtiha’yı okurken)

“Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur” deyince Allah, “Kulum bana hamdetti” buyurur.

Kul “rahmân ve rahîm” deyince Allah, “Kulum beni övdü” der. “Ceza gününün tek sahibi”

deyince “Kulum benim yüceliğimi dile getirdi” der. “Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden

yardım dileriz” deyince “Bu, kulumla benim aramda ortak olan kısımdır ve istediği kulumun

olacaktır” buyurur. Kul “Bizi dosdoğru yola ilet; nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba

uğramışların yoluna da, doğrudan sapmışların yoluna da değil!” deyince Allah, “İşte bu,

yalnızca kuluma aittir ve kuluma istediği verilecektir” buyurur.

“Duamızı kabul buyur, böyle olsun, bizi eli boş çevirme” mânasına gelen “âmin” sözü, dilleri

ne olursa olsun bütün müslümanların, hatta semavî din mensuplarının ortak ifadeleri haline

gelmiştir. Bu cümle Fâtiha sûresine dahil olmadığı gibi âyet de değildir. Birçok hadiste

Resûlullah’ın Fâtiha’dan sonra “âmin” dediği ve böyle denilmesini öğütlediği ifade

edilmiştir (meselâ bk. Müslim, “Salât”, 72-76). Namazda veya namaz dışında Fâtiha’yı

okuyan veya dinleyen kimse, sûrenin sonunda “âmin” deyince aynı zamanda meleklerin de

“âmin” dedikleri, hem şehâdet hem de gayb âlemlerinde aynı anda dile getirilen bu duanın

Allah tarafından kabul buyurulacağı hadislerde açıklanmıştır (bk. Buhârî, “Ezân”, 112-113;

Müslim, “Salât”, 72-76). Yine sahih hadisler, Fâtiha sesli okunduğunda “âmin” duasının da

sesli yapılacağı bilgisini getirdiği için fıkıh mezheplerinin çoğu bunu

benimsemişlerdir (Şevkânî, Neylü’l-evtâr, II, 229-232).Hanefîler’e göre bu cümle namazda

daima sessiz söylenir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 64-65

Page 56: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

56 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

56

SUALEN CEVAP “Her sualin vardır bir izahı elbet.”

Bölüm 1: 1.Söz Sual ve Yanıtları "Bismillah her hayrın başıdır." cümlesini izah eder misiniz?

"Bismillah" lafzının, her hayrın başı olması meselesinde bir kaç vecih vardır:

Kur’an okumaktan tutun, abdest almaya; duaya başlamadan tutun, cihada çıkmaya; bir ilmi

tahsil etmekten tutun, sadaka vermeye kadar her hayırlı işe besmele ile başlanır. Besmele

âdeta bu hayırların tacıdır ve bereketidir. Hatta besmele sadece hayırların başı değil; su içmek,

yemek yemek, elbise giymek, evden dışarı çıkmak gibi her mübah işin dahi başıdır.

Efendimiz (s.a.v.) bunlar gibi mübah işlere dahi besmele ile başlamamızı bizlere emretmiş ve

kendileri de bizzat besmele ile başlamışlardır.

"Bismillah" sadece hayırların başı olup, asla haram ve günahların başında kullanılmaz. Bir

harama başlarken besmele çekilirse kişi küfre girer. Mesela içki içerken, kumar oynarken ya

da bunlar gibi bir haram işlenirken kişi bismillah derse, o anda imandan çıkmış ve küfre

girmiş olur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) beslemesiz başlanan işler hakkında şöyle buyurmuştur:

“Besmelesiz her iş güdüktür.”1

Yani besmele ile başlanmayan her iş yarımdır ve tamamlanmamıştır. Dolayısıyla besmele her

hayrın başı olduğu gibi aynı zamanda her hayrın da tamamlayıcısıdır.

Besmele hakkında bazı hadis-i şerifleri bu makamda nakletmek, beslemenin kıymetini

anlamamız hususunda bizlere yardımcı olacaktır:

İbn-i Ömer’den (r.a.) nakledilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Cibril-i Emin bana vahiy getirdiği zaman ilk önce ال ال derdi.”2

Cabir İbn-i Abdullah’tan (r.a.) nakledilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Besmele inince bulut doğuya kaçtı, rüzgâr sakin oldu, deniz dalgalandı ve bütün hayvanlar

kulak verdiler. Şeytanlara da semadan taşlar yağdı. Allah Teâlâ, besmele hangi şeyin üzerine

okunursa muhakkak o şeyde bereket yaratacağına dair izzet ve celaline yemin etti.”3

Hz. Aişe’den (r.a.) rivayet edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Her kim şüphesiz inanarak besmele-i şerifeyi okursa, dağlar onunla beraber tesbih eder.

Ancak dağların bu tesbihi işitilmez.”4

Hz. Enes’den (r.a.) rivayet edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

Page 57: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

57 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

57

“Her kim, kendisinde besmele bulunan bir kâğıdı çiğnenmesin diye hürmetle yerden

kaldırırsa, AllahTeâlâ katında sıddıklardan (en sadık kullardan) yazılır. Anne babası kâfir de

olsalar azapları hafifletilir.”5

Ümmeyye İbnu Mahşiyy (r.a.) şöyle dedi:

"Resulullah (s.a.v.) otururken bir adam besmele çekmeden yemek yiyordu. Yemeğini yemiş,

geriye tek lokması kalmıştı. Onu ağzına kaldırırken: "Bismillahi evvelehu ve ahirehu" dedi.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) güldü ve şöyle buyurdu:

"Şeytan onunla birlikte yemeye devam etti. Ne zaman ki Allah'ın ismini zikretti,

karnındakileri hep kustu!"6

Besmelenin kıymetine dair âlimler de şöyle vurgu yapmıştır:

İbn-i Mesud der ki:

“Besmele on dokuz harftir. Her kim kendisini cehennemin on dokuz zebanisinden kurtarmak

istiyorsa besmele okusun. Zira Allah Teâlâ, beslemenin her bir harfini cehennemin

meleklerine karşı ona bir kalkan yapar.”

Safvan İbn-i Selim de şöyle demiştir:

“Cinler insanların eşya ve elbiselerini kullanırlar. Sizden hanginiz bir elbise alır veya koyarsa

besmele çeksin. Zira besmele Allah’ın mührüdür.”

Sözü daha fazla uzatmaya gerek yoktur. Görüldüğü gibi besmele her hayrın başıdır ve her

hayrın tamamlayıcısıdır. Hatta her kim mübah bir işe başlarken besmele çekerse, o mübah iş

de o beslemenin hürmetine hayra ve sevaba döner.

Cenab-ı Hak her işimize besmele ile başlama ahlakını bizlere ihsan etsin. Âmin!

Dipnotlar:

1. Ebû Dâvud, Edeb: 21

2. Darekudnî:11305 No:13

3. Suyutî, DMensur: 1/26

4. Suyutî, DMensur: 1/26

5. Suyuti, DMensur-1/29

6. Ebu Davud, Et'ime 16, (3786) (Sorularla İslamiyet)

***

Page 58: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

58 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

58

"Şu mübarek kelime, İslâm nişanı olduğu gibi..." Bismillah'ın, İslam nişanı olmasını

nasıl anlamalıyız?

Nişan: İşaret, iz, belirti ve alamet demektir. Besmelenin İslam’ın nişanı olması ise şudur:

Mesela Avrupa’ya, Asya’ya, Afrika’ya veya dünyanın herhangi bir ülkesine gitseniz ve orada,

yemek yerken besmele çeken birisini görseniz, hemen dersiniz ki: “Bu Müslüman’dır.” Ya da

orada bir kişinin arabaya binerken, arabadan inerken, su içerken ya da bunlar gibi bir işe

başlarken besmele çektiğini işitseniz, hemen onun Müslüman olduğunu anlarsınız.

İşte besmele bu şekliyle İslam’ın nişanıdır. Cami gibi, ezan gibi, namaz gibi İslam’ın bir

alameti ve izidir. Bu alamet kimde gözükse onun Müslüman olduğuna hükmedilir.

Şu kıssa-i nebevi (s.a.v.) besmele kelimesinin nasıl bir nişan olduğunu beyan buyurmaktadır.

Şöyle ki:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Taif’ten dönerken bir bağa uğramıştı. Bağın sahiplerinin Addas

isminde bir köleleri vardı. Addas Hristiyan bir kimse idi. Bağ sahipleri, Efendimiz’e üzüm

götürmesini Addas’a emrettiler. Bunun üzerine Addas üzüm salkımlarını bir tabağa koyup

Peygamber Efendimiz’e getirdi ve ona takdim etti. Peygamber Efendimiz de "Bismillah"

diyerek üzümleri yemeye başladı. Addas ona bakıyor ve yüzünün şeklini, şemailini

inceliyordu. Sonra ona şöyle dedi:

"Allah´a and olsun ki söylediğin bu kelimeyi bu belde halkı asla söylemez."

Peygamber Efendimiz de ona sordu:

- Ey Addas! Sen hangi beldedensin, dinin nedir?

- Hristiyanım, Ninova halkındanım.

- Salih adam olan Yunus bin Metta´nın şehrindensin öyle mi?

- Yunus bin Metta´yı nereden tanıyorsun?

- O benim kardeşimdir. O peygamberdi, ben de peygamberim!

Peygamber Efendimiz’in bu sözleri üzerine Addas onun üzerine yumuldu, başını ve ellerini

öpmeye başladı. Öte taraftan bahçe sahipleri olan Utbe ile Şeybe, Hristiyan kölesinin

yaptıklarını görüyorlardı.

Addas, efendilerinin yanına döndüğünde ona şöyle dediler:

"Yazıklar olsun sana ey Addas! Sana ne oldu ki şu adamın başını ve ellerini öpüyordun?"

Addas şu karşılığı verdi:

"Ey efendim! Yeryüzünde bundan daha hayırlı bir adam yoktur. Bana ancak bir peygamberin

bilebileceği haberleri iletti." (İbn-i Hişam, II/63)

İşte besmele öyle bir nişandır ki, Addas o nişanın celbiyle Müslüman olmuştur.

Cenab-ı Hak bu nişanı dilimizden eksik etmesin. Âmin!

Page 59: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

59 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

59

HADİSİ ŞERİFLER «Fatihasız namaz yoktur. - ة ف ا ة «ال ا ت ح

Bölüm 1: Fatiha Suresi Hakkında Hadisler Peygamberimiz Resulü Ekrem (S.A.V), Mübarek Fatiha-i Şerif hakkında yegâne sözler

iletmiş, mübarek kişilerden günümüze özenle nakledilmiştir.

"Besmeleyi terk eden Allah'ın kitabından yüz on dört âyet terk etmiş olur." İbn-i Abbas (ra)

Ebu Hüreyre (r.a.)'den: "Resulullah efendimiz 'Fâtihatü'l-Kitab (Fâtiha sûresi) yedi âyettir,

bunların başı"Bismillahirrahmanirrahim"dir buyurdu.

Ümmü Seleme (r.a.)'den: "Resulullah (s.a.v.) Fâtiha'yı okudu ve ‘Bismillahirrahmanirrahim

elhamdülillahi rabbil âlemîn’i bir âyet saydı.” O halde Fâtiha'dan bir âyet değilse, âyetin bir

kısmıdır. Bundan dolayı namazda okunması farzdır ve yüksek sesle okunur.

“Fatiha Suresi her derde devadır.” Abdülmelik bin Umeyr’in rivayet ettiği hadis

“Fatiha bütün dertlere karşı şifadır.” Abdülmelik bin Umeyr’in rivayet ettiği hadis

“Fatiha Suresi, zehirden kurtulmak için bir şifadır.” Abdülmelik bin Umeyr’in

rivayet ettiği hadis

Fatiha nazara, göz değmesine karşı da bir şifa kaynağıdır. Abdülmelik bin

Umeyr’in rivayet ettiği hadis

“Fatiha’yı ve Ayete’l-Kürsi’yi bir kul okursa, o gün ona insan ve cin nazarı

değmez.” İmran bin Husayn’in rivayet ettiği hadis

Ebu Saîd İbnu'l-Muallâ (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Ben Mescid-i Nebevî'de namaz kılıyordum. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni

çağırdı. Fakat (namazda olduğum için) icabet edemedim.

Sonra yanına gelerek: Ey Allah'ın Resûlü namaz kılıyordum (bu sebeple cevap veremedim

diye özür beyan ettim).

Bana: "Allahu Teâlâ Kitab'ında "Ey iman edenler, Allah ve Resûlü sizi çağırdıkları zaman

hemen icâbet edin" buyurmuyor mu?" (Enfal, 24) dedi ve arkasından ilave etti: "Sen

mescidden çıkmazdan önce, sana Kur'ân-ı Kerîm'in (sevapca) en büyük sûresini öğreteyim

mi?" dedi ve elimden tuttu. Mescidden çıkacağı sırada ben: "Sana en büyük sureyi

öğreteceğim" dememiş miydiniz? Dedim. Bana: "O sure Elhamdü lillâhi Rabbi'l âlemin dir

ki(namazlarda tekrar tekrar okunan) yedi âyet (es-Seb'u'l-Mesânî) ve bana verilen yüce

Kur'ân'dır" buyurdu.

Buhârî, Tefsir 1; Nesâî, 26; Ebû Dâvud, Vitr 15.

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh)'a uğradı. O

namaz kılıyordu... Devamını yukarıdaki gibi aynen kaydetti. Ancak şu ziyade var: "Nefsimi

kudret elinde tutan Zât-ı Zü'l-Celâl'e yemin ederim ki, Allah, Fâtiha'ının bir mislini ne

Page 60: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

60 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

60

Tevrat'ta, ne İncil'de ne Zebur'da, ne de Furkân'da indirmemiştir. O (namazlarda)

tekrarla okunan yedi âyet ve bana ihsân edilen yüce Kur'ân'dır."

Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân 1, (2878).

Tirmizi hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Nesâî'nin yine Ebu Hüreyre'den yaptığı bir

rivayette: "O (Fatiha süresi) benimle kulum arasında taksim edilmiştir. Kuluma istediği

verilmiştir" ziyadesi vardır.

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Cibril (aleyhisselam), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanında otururken yukarıda

kapı sesine benzer bir ses işitti. Başını göğe doğru kaldırdı. Cibril (aleyhisselâm) dedi

ki: "İşte gökten bir kapı açıldı, bugüne kadar böyle bir kapı asla açılmamıştı." Derken

oradan bir melek indi. Cibril (aleyhissalâm) tekrar konuştu: "İşte arza bir melek indi,

şimdiye kadar bu melek hiç inmemişti." Melek selam verdi ve Hz. Peygamber

(aleyhissalâtu vesselâm)'e : "Sana verilen iki nuru müjdeliyorum. Bunlar, senden önce

başka hiçbir peygambere verilmemişlerdi: Onların biri Fatihâ Sûresi, diğeri de Bakara

Sûresi'nin son kısmı. Onlardan okuduğun her harfe mukabil sana mutlaka büyük sevap

verilecektir." dedi.

Müslim, Müsâfirin 254; Nesâî, İiftihah 25.

Adiyy İbnu Hâtim (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Fatiha'da geçen) el-mağdûb

aleyhim (Allah'ın gazabına uğrayanlar) Yahudilerdir, ed-dâllîn (sapıtanlar) da

Hıristiyanlar'dır".

(Tirmizi, 2, (2957).

Page 61: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

61 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

61

MUHYİDDİN İBN ARABÎ TASAVVUF حيم حمن الر بسم هللا الر

1. İstiâze ve Besmele

İstiâze, “başkasına iltica etmek ve bağlanmak”8 anlamına gelen “وذ “kökünden türemiş ve

اه ال ا ال “ حيم “ sözüne ad olmuştur. Besmele ise “ ا وذ حمن الر sözüne“ بسم هللا الر

denir. Hayır, ve bereket umarak, tüm işlere besmele ile başlanır. İbn Arabî’nin şöyle dediği

nakledilir: “Allah’a göre kün (ol) ne ise, kula göre besmele de odur.”9

Râzi, istiâze ve besmeleyi iki makam olarak görür. İstiâze, birinci makamdır. Bu

makam kaçış makamıdır.10 Allah’tan başka her şeyden kaçıştır. Ona göre kul “ا وذ “deyince

Zâriyat sûresi 50. ayetteki “Hepiniz Allah’a kaçın.” sözünün sırrını temaşa eder.11 Râzi’nin

istiâzeye dair açıklamalarının bir kısmını şöyle sıralamak mümkündür:

“ اه .demek insanın nefsinin acizliğini, Rabbin kudretini itiraf etmektir“ ا وذ

Hayır işleri yapmak ancak şeytandan kaçmakla kolaylaşır. Bu kaçış da Allah’a

sığınmakla olur.

İstiâzenin sırrı, belaları defeden kudretli bir varlığa sığınmaktır.

Müminin kalbi en şerefli yerdir ve temiz olması lazımdır. “ اه demek kalbin“ ا وذ

temizliğidir, bâtınî temizliktir.

Şeytan insanın düşmanıdır. İnsan ona düşmanlığını göstermek için istiâzeyi

okumalıdır.12

Kaçış makamı olan istiâzeden sonra gelen besmele de ikinci makam olup Allah’ın

huzuruna yerleşmedir.13 Böylece kul istiâze ve besmeleyi okuyarak Allah’tan başka her

şeyden kaçıp uzaklaşmış, Allah’a sığınmış ve yaklaşmış olmaktadır.

Râzi, besmeleyle ilgili açıklamalarının birinde Allah’ın Rahman ve Rahim olmasını

cömertlikle irtibatlandırmıştır. Bu irtibatlandırma sonrasındaki şu açıklaması dikkat çekicidir:

“Cenâb-ı Allah'ın dışındaki herkes, bir karşılık almak üzere verir. Şu kadar var ki

karşılıklar çok çeşitlidir. Bunlardan bir kısmı, maddîdir. Meselâ, bir parça bez almak için bir

dinar vermek gibi. Bir kısmı ise, manevîdir ki, bunlar da kendi içlerinde kısımlara ayrılırlar:

Birincisi, hizmet karşılığında mal vermek. İkincisi, yardım karşılığında mal vermek.

Üçüncüsü, övülmek için mal vermek. Dördüncüsü, çok sevap kazanmak için mal vermek.

Beşincisi, kalpten mal sevgisini silmek için mal vermek. Altıncısı, insanî olan acıma

duygusunu tatmin etmek için mal vermek. Bütün bu kısımlar, manevî karşılıklardır. Velhasıl,

her veren ancak verdiği bu şey vasıtasıyla kemâl nevilerinden birisine ulaşmak için verir. Bu

da gerçekte, bir karşılık umarak vermek manasına gelir. Dolayısıyla cömertlik, lütuf ve bağış

olmamış olur. Ama Hakk Teâlâ, zatı gereği kâmildir. Dolayısıyla kemâl elde etmek için

vermesi imkânsızdır. Mutlak manada cömert ve rahîm olan, ancak Allahu Teâlâ olmuş

olur.”14 3

3 11 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 91/ çev.: I, 122.

12 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 91-95 / çev.: I, 122-128.

Page 62: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

62 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

62

Râzi’nin bu açıklamalarına göre istiâze ve besmeleyi okuyan Allah’tan başka her şeyden

uzaklaşıp Allah’a iltica etmiş olur. Her şeyden ve her şerden kaçıp mutlak manada rahmet

sahibi Allah’a sığınmak, rahmet kapılarını çalmak demektir. Allah, mutlak manada cömert

olduğu için rahmet kapılarını elbette açacaktır. İşte bu anlayıştan dolayı müslümanlar bütün

işlerinin başında istiâze ve besmeleyi okumayı adet edinmişlerdir ki başladıkları işten

umduklarını elde edebilsinler.

2. Hamd

Hamd; övmek, methetmek, sena etmek anlamlarına gelir.15 Fatiha tefsirinde Râzi’nin de

hamde dair geniş açıklamalarını görmekteyiz. Bunların birinde Râzi sûrenin ve aynı zamanda

Kur’an’ın hamd ile başlamasını açıklar. Bu açıklamayı “hakikat ehli” olarak nitelendirdiği,

kanaatimizce mutasavvıflar olan, kişilerin sözünü alıntılayarak yapar. Bu alıntı şu şekildedir:

“Elhamdülillah ifadesi şükrün başı olduğu için, Cenâb-ı Allah onu Kur'ân'ın başlangıcı

yapmış, yine bu şükrün sonu olduğu için, Cenâb-ı Hakk onu cennetliklerin de son sözü kılmış

ve “Onların dualarının sonu, ‘Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun (demeleridir).’ (Yûnus,

10/10) buyurmuştur.”16

Elhamdülillah diyen, nimetlerin asıl sahibini bilmiş ve bunu dile getirmiş demektir. Bu da

iman göstergesidir. İman etmek ise ebedi mutluluğun ilk adımıdır. Râzi de elhamdülillah

sözünün sonsuz mutluluk getireceğini farklı bir açıdan şöyle ifade eder: “Bu dünyada Cenâb-ı

Hakk’ın kuluna verdiği nimetler sonludur. Hâlbuki kulun elhamdülillah sözü, sınırsız bir

hamdi ifade eder. Sınırsız olandan sınırlı olan çıkarıldığında, geriye kalan yine sınırsız olur.

Bu sebeple sanki Cenâb-ı Hakk şöyle demiştir: ‘Ey kulum, sana verilen nimete karşılık

elhamdülillah dediğinde, bundan ötürü geriye sonsuz taatler kalır. Bu nedenle o taatlere

sınırsız nimetlerle karşılık vermek gerekir.’ İşte buna binaen kul ebedî bir mükâfata ve sonsuz

bir hayra hak kazanmış olur. O halde, kulun elhamdülillah demesinin, sonu olmayan

mutlulukları ve sınırsız iyilikleri gerektirdiği ortaya çıkar.”17

Râzi’nin “sonu olmayan mutluluk ve sınırsız iyilik” dediği elbette cennettir. Bunu da

farklı bir yönden açıklayarak söyler: “Elhamdülillah sözü sekiz harftir. Cennetin kapıları da

sekiz tanedir. Her kim, tam bir kalp temizliği ile bu sekiz harflik cümleyi söylerse, cennetin

sekiz kapısından da girmeye hak kazanmış olur.”18

Elhamdülillah sözünün derin manalarına dalıp oradan cennete ulaşması Râzi’nin sûfî

yönünün yadsınamaz olduğunu açıkça göstermektedir. 4

3. Rahman ve Rahîm

Allah, Fatiha sûresinde kendisini beş ismi ile tanıtmıştır. Bunlar; Allah, Rab, Rahman,

Rahim, Malik’tir.

Allah, ulûhiyete mahsus sıfatların hepsini kendisinde toplamış bulunan zat ismidir.19 Rab

kelimesi yetiştiren, terbiye eden anlamındadır.20 Rahman ve Rahim isimleri ise aynı kökten

olup “Allah’ın merhamet, nimet ve lütuf sahibi olması” manalarını içerir.21 Malik ismi de

hükümdar, sahip anlamlarına gelir.22

13 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 92/ çev.: I, 124. FATİHA SÛRESİ TEFSİRİNDE FAHREDDİN RÂZİ’NİN

TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ 159 4 14 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 165,166/ çev.: I, 232, 233.

15 Bk. Ethem Cebecioğlu, age., s. 325.

16 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 284/ çev.: I, 398. HATİCE AVCI 160

Page 63: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

63 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

63

Râzi, Allah’ın isimleri konusunda çeşitli açıklamalar yaptığı gibi23, Fatiha sûresinde

Allah’ın beş ismini ( zikretmesine de şöyle bir açıklama

getirmiştir: “Sanki O şöyle buyuruyor: İlk önce seni yarattım, o halde Ben ilâhım. Sonra seni

çeşitli nimetlerimle büyüterek terbiye ettim, o halde Ben, Rabbim. Sonra sen isyan ettin,

Bense senin isyanlarını örttüm. O halde Ben Rahmân'ım. Sonra sen tevbe ettin, Ben de

bağışladım. O halde Ben, Rahîm'im. Sonraysa, cezayı sana ulaştırmak gerekir. Bunun için

Ben din gününün yegâne sahibiyim.”24

Râzi, Allah’ın Rahman ve Rahîm isimleri hususunda daha geniş açıklamalara yer

vermiştir. Bu konuda bizce dikkat çeken birkaç örneği sunmanın yerinde olacağı

kanaatindeyiz. 5

Râzi, “ ال “lafzının Allah’a has bir isim olduğunu ve manasının başka varlıklara da ad

olarak verilebilen “ ال “lafzının manasından daha büyük olduğunu söyler. Buna binaen

“Neden büyük olan zikredildikten sonra küçük zikredilmiştir? sorusunu yöneltir.25 Bu soruya

cevabı ise şöyledir: “Çünkü büyük olandan, önemsiz ve basit şey istenmez. Anlatıldığına

göre, birisi bir büyüğün yanına giderek, ‘ufak bir şeyden ötürü sana geldim’ demiş. O da

bunun üzerine, ‘önemsiz şeyler için önemsiz bir adam ara!’ diye cevap vermiştir. Buna göre,

Cenâb-ı Hakk sanki şöyle demiş olur: “Şayet Rahman lâfzını zikretmekle yetinseydim benden

utanır ve benden basit isteklerde bulunman imkânsız olurdu. Ancak sen benim ‘Rahman’

olduğumu bildiğin için, benden büyük şeyler istersin; ama ben aynı zamanda ‘Rahîm’im, o

halde benden ayakkabının bağını ve tencerenin tuzunu da iste!”26 Bu açıklamaya göre Râzi,

kul ile Allah arasındaki güçlü bir bağa vurgu yapmaktadır. Öyle ki bu bağ sayesinde kişi en

basit isteğini dahi Rahîm olan Allah’tan isteyebilmelidir. Bu da ayette Rahman isminden

sonra Rahîm ismini getiren Allah’ın merhametini göstermektedir.

Râzi’nin Allah’ın merhametine dair verdiği örneklerden biri şöyledir:

“Anlaşıldığına göre, bir karga yavrusu, yumurtasının kabuğunu kırarak çıktığı zaman, hiç bir

tüyü olmadığı için, nerdeyse bir et parçasına benzer. Bu sebeple ana karga ondan kaçar ve

terbiyesiyle de meşgul olmaz. Sonra, bir et parçasına benzediği için, yavrunun başına sinekler

üşüşür. Sinekler yavrunun yanına vardığı zaman, yavru, sinekleri yutar ve onunla beslenir. Bu

durum, güçleninceye, tüyleri büyüyünceye ve tüyleri altında eti gizleninceye kadar devam

eder. O zaman annesi ona döner. Bu sebeple Arapların duasında şu ifade geçmektedir: Ey,

karga yavrusunu yuvasında besleyen Allah'ım.”27 Râzi, verdiği bu örnekle doğadaki düzeni

Allah’ın merhametiyle açıklamayı uygun görmüştür. Bu da yine onun sûfi nazarıyla hikmet

penceresinden baktığının bir göstergesidir.

Bazen dua örneklerine yer veren Râzi’nin bazen de bizzat içten dua ettiğini görmekteyiz. O

rahmete dair açıklamalarda bulunduğu bir yerde şöyle dua eder: “Ey Rabbimiz! Merhamet

denizleri, senin rahmetine nispetle, zerrenin senin Arşına olan nispetinden daha küçüktür.

5 17 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 223/ çev.: I, 313.

18 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 220/ çev.: I, 309.

19 Bk. Ethem Cebecioğlu, age., s. 106.

20 Bk. Rağıb El-Isfehani, age., c.I, s. 466. 21 Bk. Rağıb El-Isfehani, age., c.I, s. 483. 22 Bk. Rağıb El-Isfehani,

age., c. II, s. 622. 23 Bk. Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 152-156 / çev.: I, 214-219. Allah’ın isimleri konusunda Râzi

tefsirinden başka örnekler için bk. Abdulhakim Yüce, Fahru’d-Din Er-Razi’nin FATİHA SÛRESİ TEFSİRİNDE

FAHREDDİN RÂZİ’NİN TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ 161

Page 64: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

64 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

64

Kitabının başında rahmetinin sıfatını, kullarına bildirdin. Binâenaleyh, bizi rahmetinden ve

lütfundan mahrum bırakma.”28

Râzi’nin bu açıklamaları gösteriyor ki o, birtakım anlatılarla ve yeri geldiğinde ettiği dualarla,

kalbî/manevî hayata işaret ederek, tefsirinde kendi sûfî yönünü açıkça ortaya koymuştur.6

4. Ubûdiyet ve Makamlar

Râzi, tefsirinde yer yer birtakım makamlardan bahseder. Sûfilerce önemli görülen makam,

“Saliğin tasavvuf vadisinde kat ettiği manevi bir yol olarak tarif edilmiştir.”29 Burada “salik”

kelimesiyle kastedilen tasavvuf yoluna giren kişidir. Başka bir tarife göre makam, yolculuğa

benzetilen ve belli noktalara ulaşmak için alınan tasavvuf eğitimindeki konaklama

yerleridir.30 Makam için “Kulun tekrar ede ede kazandığı ve vasıf haline getirdiği âdâb ve

ahlâktır.”31 tanımı da yapılmıştır. Makamların belli bir sayısı olmadığı sûfilerin tasniflerine

göre değiştiği bilinmekle beraber yaygın olan tasnife göre on makam vardır. Usûl-u aşere

ismiyle anılan bu makamlar; tevbe, zühd, tevekkül, kanaat, uzlet, devamlı zikir, Allah’a

teveccüh, sabır, murakabe ve rızadır.32 7

Râzi de farklı yerlerde farklı makam tasnifleri yapar. Fatiha sûresinin “ ا ayetine“ ا

kadar olan kısmını, Allah’ın rubûbiyyetini ortaya koyması olarak değerlendirdikten33 sonra

Allah’ın kuluna üç şey emrettiğini söyler ve bu üç şeyi makamlarla ilişkilendirerek şöyle

açıklar:

“Birincisi, şeriat makamıdır ki bu, kulun zahirî amellere devam etmesinden ibarettir. Bu,

Allah Teâlâ'nın “ ا .ayetinde ifade ettiği husustur“ ا

İkincisi, tarikat makamıdır ki bu da, kulun görülen âlemden

gayb âlemine yolculuğudur. Bu durumda olan kul görülen âlemin,

âdeta görülmeyen (gayb) âlemin emrine verilmiş olduğunu görür ve

bu zahirî amellerden herhangi bir şeyin, görülmeyen âleme

götürecek bir yardım olmadan, kendisi için kolay olmayacağını

anlar. Bu, Allah Teâlâ'nın “ ا ayetinde ifade ettiği“ ا

husustur.

Üçüncüsü hakikat makamıdır. Kul, görülen bu âlemin,

tamamen terkedilmiş olduğunu, bütün işlerin sadece Cenâb-ı Hakka

ait olduğunu müşahede eder. İşte bu esnada da “ ال اط ال

ا der.”34“اه

Bu açıklamaya baktığımızda Râzi’nin şeriat, tarikat ve hakikat makamlarından bahsederek bu

makamları kullukta aşama olarak kaydettiğini görmekteyiz.

6 Mefâtihu’l-Ğayb Adlı Eserindeki İşâri Tefsir Yönü, Doktora Tezi, Erzurum, 1992, s.124, 125.

24 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 242/ çev.: I, 337.

25 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 234/ çev.: I, 327.

26 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 234/ çev.: I, 327. HATİCE AVCI 162 7 27 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 233/ çev.: I, 326.

28 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 168/ çev.: I, 236.

29 Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatler, Marifet Yayınları, İstanbul 1981, s. 72.

30 Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul 1985, s. 127.

31 H. Kâmil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007, s. 172. FATİHA

SÛRESİ TEFSİRİNDE FAHREDDİN RÂZİ’NİN TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ 163

Page 65: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

65 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

65

Başka bir yerde de Râzi, kulluk şiarı olan namaz için temizliğin şart olduğunu söyler ve

manevi temizlik konusunu açar. Bu bağlamda zühd, ihlâs, muhsinler ve sıddıklar makamında

olanlardan bahsederek bu makamlardakilerin manevi temizliklerini şöyle açıklar: “Zühd

makamında olan kimsenin, temizliği, dünyanın helâl ve haramından temizlenmesi şeklinde

olur. İhlâs makamında olan kimsenin temizliği ise, yaptığı amellerine değer vermeme ile olur.

Muhsinler makamında olan kimsenin temizliği ise, yaptığı iyiliklere değer vermeme ile olur.

Sıddîklar makamında olan kimsenin temizliği de, Allah'tan başka her şeyden temizlenme ile

olur. Netice olarak diyebiliriz ki; makamlar çok, dereceler ise son derece birbirinden

farklıdır.”35 8

Bu örneklerde de gördüğümüz gibi Râzi, tefsirinde sûfilerin diliyle ve terimleriyle pek çok

açıklama yapmıştır. 9

5. İstiâne

İstiâne, yardım istemek demektir. İstimdat manasında da kullanılır.36

Râzi, “ ا ا ا sözüyle alakalı şöyle der: “İş hususunda Allah'ın“ ا

yardımını istemek, o işe başlamadan önce güzel olur. Hâlbuki burada kul önce ‘ ا ‘ا

sözünü söylemiş, daha sonra peşine de ‘ ا demiştir. Biri çıkıp bundaki hikmet‘ ا

nedir?” diyebilir.” 37 Bu soruya birkaç şekilde cevap veren Râzi’nin cevaplarını şöyle

özetleyebiliriz:

Kul, ibadet etmeye başlamıştır ve ibadetini tamamlayabilmek için Allah’tan yardım

istemektedir.

Kul, nefsini Allah’ın huzuruna getirmiştir fakat huzurdan kaçan bir kalbi vardır. Kalbini

Allah’ın huzurunda tutabilmek için yine O’ndan yardım istemektedir.

Yardım hususunda sadece ve sadece Allah’ı istemektedir.

Başkasının yardımı da ancak Allah’ın yardımıyla olabileceğinden doğrudan Allah’ın

yardımına taliptir.

“ ا sözü, kulun Allah’a ibadet etme mertebesine ulaştığını gösterir. Bu da“ ا

kulda kendini beğenme duygusu oluşturabilir. Bu duyguya yenilmemek ve bu kendini

beğenme duygusunu yok edebilmek için kul Allah’ın yardımını ister ve “ ا ا

“der.38

Râzi’nin istiâne konusundaki bu açıklamalarına baktığımızda görüyoruz ki kul kendi

nefsiyle mücadele konusunda Allah’ın yardımına talip olmaktadır. İbadet için Allah’ın

huzuruna kendi manevi çabaları sonucu gelmiş olan kul, orada kalabilmek için yardım

8 35 Razi, Tefsîr-i Kebîr, I, 280 / çev.: I, 393.

36 Ethem Cebecioğlu, age., s. 402. 37 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 253 / çev.: I, 352, 353. FATİHA SÛRESİ

TEFSİRİNDE FAHREDDİN RÂZİ’NİN TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ 165 9 32 Mustafa Kara, age., s. 127. Usûl-u aşere için bk. Necmüddin Kübra, Tasavvufî Hayat, haz.: Mustafa Kara,

Dergâh Yayınları, İstanbul, 1980, ss. 33-70; Ebû Hafs Şihâbüddin Ömer es-Sühreverdî, Tasavvufun Esasları

(Avârifü’l-meârif tercümesi), haz.: H. Kamil Yılmaz ve İrfan Gündüz, Vefa Yayıncılık, İstanbul 1990, ss. 605-

625.

33 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 185/ çev.: I, 263.

34 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 185/ çev.: I, 263, 264. Şeriat, tarikat ve hakikat makamları konusunda Râzi tefsirinden

başka örnekler için bk. Abdulhakim Yüce, age., ss.92-96. HATİCE AVCI 164

Page 66: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

66 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

66

istemektedir. Çünkü uslanmaz bir nefsi vardır ve daima Allah’ın huzurundan/kulluktan

kaçmak istemektedir. Bu konuda nefsiyle mücadele eden kulun yardımcısı Allah’tır. Râzi’ye

göre ibadet edebilme konumuna gelmek de bir mertebedir. Bu mertebeye ulaştığı için kulda

kendini beğenme duygusu oluşabilir. Bu durumda da nefis tezkiyesi için kul yine Allah’tan

medet ummaktadır.

Bunlara ilave olarak, Râzi’nin, “ ا ا ا sözündeki tevhid vurgusuna“ ا

değinerek bu sözün “ ه ال ه sözünün yerini tuttuğunu söylemesi de dikkat çekicidir.39“ ال ال

Anlaşılan o ki yalnız ve yalnız Allah’a kulluk edip O’ndan yardım dilemek; O’ndan başka

ilah, merci’, yardımcı olmadığına iman etmektir. Bu da tevhidin ikrarıdır. Râzi de bunu

belirtmeyi gerekli görmüştür.

Görüldüğü üzere Râzi, nefisle mücadele, kalbî arınma, kulluk mertebesi gibi tasavvufun

ilgilendiği konularla alakalı yorumlarını tefsirinden hiç esirgememiştir. 10

6. Sırat-ı Müstakîm

Sırat-ı müstakîm, dosdoğru yol demektir. İbni Arabî’ye göre bu yol iddia yolu değil tevhit

yoludur.40 Yani, tek ve yegâne yoldur ki bu da Allah’ın yoludur.41

ا ال اط ال “ sözüne dair açıklaması Râzi’nin tasavvufî yönünün güzel bir“ اه

örneğidir. O, “ ال اط ال “sözünün “ “ر ص رط ص ”ve ” ط ي ا

şeklinde geçtiği iki ayeti42 de örnek vererek şöyle bir açıklama yapar: “Ayetlerde geçen

‘Sırât-ı müstakîm’ insanın, Allah’tan başka her şeyden yüz çevirmiş; bütün kalbi, fikri ve

zikriyle Allah'a yönelmiş olmasıdır. Buna göre ‘ ا ال اط ال sözünden kulun ‘اه

maksadı, onu Allah'ın bahsedilen nitelikteki sırât-ı müstakîme iletmesidir. Bunun misali

şudur: Kul öyle bir hale gelmelidir ki, şayet Cenâb-ı Hakk ona çocuğunu keseceksin dese, Hz.

İbrahim'in yaptığı gibi, derhal itaat etmelidir. Kendisini başkasının kesmesini emrettiğinde,

Hz. İsmail'in yaptığı gibi boyun eğmelidir. Yine kendisine, kendini denize atmasını

emrettiğinde Yûnus (a.s)'ın yaptığı gibi, Allah'ın emrine uymalıdır. En üst makamlara

erişmesinden sonra, kendisinden daha bilgili kimseye talebe olmasını emrettiğinde, Hz.

Musa'nın Hızır (a.s.)'la yaptığı gibi o emre uymalıdır. Emr bi’l-ma’rûf ve nehy an’ilmünker

hususunda, ölüme, iki parçaya bölünmeye sabretmesini emrettiğinde Hz. Yahya ve Zekeriyyâ

(a.s.)’ın yaptıkları gibi itaat etmelidir. Bütün bunlara göre kulun “ ا ال اط ال اه

“demesinden maksadı, musibetlere sabretmek ve belâ geldiğinde de bırakıp kaçmayıp sebat

etme hususunda Peygamberlere (a.s.) uymaktır. Şüphesiz bu makam, son derece dehşet verici

bir makamdır. Çünkü yaratıklarının çoğunun bu makama dirençleri yoktur. Ne var ki, biz yine

şöyle diyoruz: Ey insanlar, korkmayınız, üzülmeyiniz, zira Allah'ın dini hususunda hiç bir dar

iş yoktur ki, o genişlemesin. Çünkü bu ayette, kolaylığa ve suhulete delâlet eden hususlar

bulunmaktadır. Zira Cenâb-ı Hakk ‘Dövülenlerin, öldürenlerin yoluna ilet.’ dememiş de tam

aksine, ‘Kendilerine nimetler verdiklerinin yoluna (ilet)’ demiştir. O halde, bu ayeti okurken

senin niyetin şöyle demek olsun: ‘Allah'ım, babamın büyük günahları işlediğini gördüm.

Tıpkı benim işlediğim gibi. Benim günahlara cüret ettiğim gibi, onun da masiyetlere cüret

ettiğini gördüm. 11

10

38 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 254/ çev.: I, 353, 354.

39 Bk. Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 245 / çev.: I, 342. Tevhid konusunda Râzi tefsirinden başka örnekler için bk.

Abdulhakim Yüce, age., s.115-119. HATİCE AVCI 166 11

40 Bk. Muhyiddin İbni Arabî, Fütuhât-ı Mekkiyye, çev.: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, İstanbul 2006, c. I,

s.328.

Page 67: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

67 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

67

Sonra ise ölümü yaklaştığında tevbe ettiğini ve kötülüklerden döndüğünü, bunun peşinden

Senin de onun cehennemden kurtulmasına ve cennete girmesine hükmettiğini gördüm. Buna

göre o, kendisini tevbe etmeye muvaffak kılman ve tevbesini kabul etmiş olman suretiyle,

kendilerine nimet vermiş olduğun kimselerden birisidir. Öyleyse ben de diyorum ki, bu tevbe

edenlerin derecesini isteyerek, bizi bunun gibi dosdoğru yola ilet!’ Bu mertebeyi elde edince

de, peygamberlerin (a.s.) derecelerine uymayı iste. İşte, ‘ ا ال اط ال sözünün‘ اه

tefsiri budur.”43

Râzi, peygamberlerden örnek vererek ‘ ا ال اط ال sözünün peygamberlerin‘ اه

yolundan gidebilmek için bir dua olduğunu büyük bir coşkuyla anlatmıştır. Anlatılan bu yol

da Allah’a itaat, O’nun emrine uyma ve O’na boyun eğme yoludur. Bu yolda çilelere

katlanmak ve sabretmek vardır. Ancak bunları yapabilmek de bu yola giren her sâliğin harcı

değildir. O yüzden Râzi’nin tanımlamasına göre bu makam yüce bir makamdır. Dolayısıyla

bu makama ulaşmaya çalışan Allah’ın yardımını istemelidir.

Râzi, “ ا ال اط ال ذ ا “ sözünün“ اه sözüyle“ اط ال

açıklanmasını da şöyle yorumlamıştır: “Tek bir ruh, bir gayeyi elde etmek için bir araya

gelmiş bir ruhlar topluluğundan kuvvetçe daha zayıftır. Bu durumda kul, sadece kendi

ruhunun bu maksadı elde etmeye yetmeyeceğini anlar da ruhunu, ilâhî nurları ve ruhanî

mükâşefeleri elde etmeye yönelmiş olan tertemiz pak ruhlar zümresine dâhil eder. Ruhu, bu

zümreye katılıp onların safında yer alınca, arzusu daha güçlü, istidâdı daha mükemmel olur.

İşte o zaman, yalnız başına elde edemeyeceği şeyleri, bu manevî zümre içerisinde elde eder.

Bu sebeple o, ذ ا ”der”.44“ اط ال

Râzi’ye göre kul, ilahî lütuflara mazhar olanların zümresine dâhil olmayı isteyerek, bu

zümrenin manevi gücünden istifade etmiş olacaktır. Böylece doğru yolda olma ve bu yoldan

devamlı kalma arzusuna ulaşmak için kendini daha güçlü hissedecektir. 12

7. Kâmiller, Fasıklar ve Küfre Dalanlar

Sûfî, kalp tasfiyesi ile meşgul olup nefsin şaibelerinden kalbini uzaklaştıran45 , nefsini

kemal mertebesine ulaştırmayı amaçlayandır. Kemal mertebesine ulaşan kâmil olarak

tanımlanır. Râzi de insanları; kâmiller, fasıklar, küfre dalanlar şeklinde üç gruba ayırmıştır.

Ona göre “ ا “sözü kâmillere, “ ضو غ ضال “ ,sözü ile fasıklara“ غ ال ال

sözü ile de küfre dalanlara işaret edilmiştir.46 Bu bağlamda kemâle erme yollarını ise“ ال

şöyle açıklar: “İnsan nefsinin marifet ve ilim yoluyla kemâle ermesi iki kısımdır: a) İnsanın,

bu marifet ve ilimleri, tefekkür, derin düşünce ve istidlal yolu ile elde etmeye gayret

etmesidir. b) İnsanın, bu bilgi ve marifeti, kendinden önceki insanların bilgilerinin kendisine

ulaşarak bunlarla kemâle ermesidir. “ ا ال اط ال ذ “ ,sözü birinci kısma“ اه ال

sözü de ikinci kısma işaret etmektedir.”47“ ا اط

Râzi, aynı ayetler için bir açıklama da soru-cevap şeklinde yapar: “Allah'ın nimet verdiği

kimsenin, gazap olunmuşlardan ve sapılmışlardan olması imkânsızdır. Cenâb-ı Hakk, “

ضو “ sözünü zikrettikten sonra, peşine“ ا غ ضال غ ال ayetini“ ال ال

41 Bk. İbni Kayyım el-Cevziyye, Medâricu’s-Sâlikîn, çev.: Ali Ataç, Adil Bebek, Ali Durusoy, Muhammed

Deniz vd. , İnsan Yayınları, İstanbul 2013, c. I, ss. 25-29.

42 Bk. Şûra, 42/52-53 ve Enâm, 6/153. FATİHA SÛRESİ TEFSİRİNDE FAHREDDİN RÂZİ’NİN

TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ 167 12

43 Râzi Tefsîr-i Kebîr, I, 255-256 / çev.: I, 355, 356. 44 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 185/ çev.: I, 263, 264. HATİCE

AVCI 168

Page 68: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

68 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

68

getirmesindeki hikmet nedir? Buna cevabımız şudur: İman, ancak havf (korku) ve recâ (ümit)

ile mükemmel olur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.): “Eğer müminin korkusu ile ümidi

karşılıklı tartılsa, ikisi birbirine 13denk olur, buyurmuştur.” Bu hadise göre, Cenâb-ı Allah'ın “

ذ ا ضال “ ;sözü tam ümidi“ اط ال ضو ال ال غ sözü de tam“ غ ال

korkuyu gerektirir. Bu durumda da iman her iki rüknü ve her iki tarafı ile kuvvet bulmuş olur

ve kemâl derecesine ulaşır.”48

Râzi’nin bu ayeti havf ve recâ dengesi bağlamında değerlendirmesi ve bu denge

sağlandığında kâmil iman derecesine ulaşılacağını söylemesi hiç kuşkusuz yine onun düşünce

sisteminin tasavvufî yanını göstermektedir.

8. Cennet Kapılarının Anahtarı Fatiha Sûresi

Cennetin sekiz kapısını “ ح ه sözüyle ilişkilendiren Râzi, bir kez de Fatiha sûresinin“ ال

tamamıyla eşleştirmiştir. Buna göre cennetin sekiz kapısı sırasıyla şöyledir:

Böylece Fatiha sûresini okuyup inceliklerine vâkıf olana cennetin sekiz kapısı da açılır.

Namazdaki ruhanî miraç da budur.49

Cennetin kapıları, Fatiha sûresi bağlamında bu kapılarla eşleştirilen makamlar ve ruhanî

miraç Râzi’deki sûfi düşünceyi göstermektedir. Bu bağlamda Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) de

Fatiha’nın sekiz ayetiyle cennetin sekiz kapısını ilişkilendirerek Fatiha sûresini cennetin

anahtarları olarak görmesi dikkatimizi çekmiştir.50 Her ne kadar cennet kapılarını

isimlendirerek ayetlerle birebir eşleştirmese de onun bu görüşünün genişlemiş halini Râzi’nin

açıklamalarında görmemiz, Râzi’de Gazzâlî etkisi olarak değerlendirilebilir. 14

13

45 es-Sühreverdî, age., s. 70. 46 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 269/ çev.: I, 376, 377.

47 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 269/ çev.: I, 377.

48 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 263 / çev.: I, 365, 366. Ayrıca havf ve recâ konusunda Râzi tefsirinden başka örnekler

için bk. Abdulhakim Yüce, age., s.176-181. FATİHA SÛRESİ TEFSİRİNDE FAHREDDİN RÂZİ’NİN

TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ 169 14

49 Râzi, Tefsîr-i Kebîr, I, 277, 278/ çev.: I, 389.

50 Gazzâlî, Ebu Hamid Muhammed, Cevâhiru’l-Kur’an, Matba-ı Kürdistan-ı İlmiyye, Mısır h. 1329, s. 54.

Kitap: “Fatiha Sûresi Tefsirinde Fahreddin Râzi’nin Tasavvufî Görüşleri” Hatice AVCI, Dergipark. Erişim:

29.09.2018

Page 69: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

69 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

69

Fatiha suresinin faziletleri ve okuma şekilleri

Fatiha Suresi övgü ve dua olarak ikiye ayrılır. Allah, Fatiha Suresini okuyanı över. Fatiha

Suresini okuyan kişi tüm Kuran’ı okumuş gibi sevaba nail olur. Fatiha Suresi 7 ayettir.

Fatihayı çok okuyan kişiye bu ayet Cehennem kapılarında kapak olur. Cehennem üzerinden

salim olarak geçer. Fatiha ve Ayetel Kürsiyi okuyan; cin, şeytan ve insan şerrinden emin olur.

Fatihayı okuyan Allah’a şükrünü yerine getirmiş olur. Fatiha Suresi şifa verir. Ruhsal ve

bedensel hastalıkları iyileştirir. Fatiha; istekdir, münacaattır, dua dır. Fatiha Suresi her derde

devadır. Fatiha Suresi indiğinde şeytan feryat etmiştir. Çünkü Fatiha okuyanın mükâfatı,

Cehennem ateşinin ona haram olmasıdır.

Fatiha Suresi ile sırra erişilir. Arzuladığına hemen kavuşursun, şeref ve makama sahip

olursun. Fakirlik, kötülük ve korkulardan emin olursun. Dünya ve ahiret saadetine

kavuşursun.

Fatiha Suresinde bin zahir, bin de batın olmak üzere toplam iki bin hassa vardır. Ayet

sayısı 7 dir. Fatiha 25 kelimedir. Kimi âlimlere göre 123, kimine göre 125, bazısına görede

130 harf dir.

Hasta üzerine 41 Fatiha okunursa hasta şifa bulur.

Her gün Sabah namazının farzı ile sünneti arasında 41 defa Fatiha okuyan kişi; makam ve

mevki sahibi olur. Fakirlik görmez, hastaysa şifa, zayıfsa kuvvet bulur. Emniyet içinde

bulunur. Kısırsa çocuğu olur. İzzet ve şeref elde eder.

Her farz namazlarının ardından 7 Fatiha okuyan kişiye hayır kapıları açılır.

25 Estağfurullah, 11 İhlas, 7 Fatiha, 33 Selatü Selam okuyup; Peygamberimizin (s.a.v.),

evliyanın, ashabı kiramın ruhlarına hediye edip, onların yüzü suyu hürmetine şifa isteyen

kişiye Allah şifasını verir.

Farz namazları arkasından 20 defa Fatiha okuyan kişinin rızkı genişler, durumu düzelir, iç

alemi nurlanır.

Sabah namazından sonra 30, öğle namazı sonrası 25, ikindi namazı sonrası 20, akşam

namazı sonrası 15, yatsı namazı sonrası 10 defa Fatiha Suresi okunur. Toplam 100e ulaşır.

Buna devam eden kişiye Allah istediğini verir.

Farz namazları ardından 100 Fatiha okuyan maksat ve arzusuna hemen kavuşur.

Sabah namazı ardından 125 Fatiha okuyan istediği şeyi elde eder.

Fatiha Suresini 125 bin defa okuyana büyük faydaları vardır.

Her gün Fatihayı 313 defa okuyanın isteği ve arzusu yerine gelir. Tembellik ve korkudan

kurtulur. Allah okuyanın içini ve dışını temizler.

Page 70: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

70 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

70

Yatarken Fatiha ile 3 İhlâsla, Felak ve Nas surelerini okuyan herşeyden güven içinde olur.

İçi su dolu kaba 40 Fatiha okuyup, hastanın bedeni o su ile yıkanırsa hasta şifa bulur.

Haceti, isteği olan, akşam namazının ardından 40 Fatiha okuyup dileğini Allah’dan isterse

dileğine kavuşur.

Göz ağrısı için sabah namazının sünneti ile farzı arasında 40 fatiha okuyup, şifasını Allah

dan dilesin. Tükrüğünü parmak ucuyla gözüne sürsün veya okuyan kişi hastanın yüzüne

üflesin.

Yola gidecek kişi kapıdan çıkarken 40 defa Fatiha okursa, güven içinde geri döner.

Sağ elini ağrıyan yere koyup, 7 defa Fatiha okur ve “Allah’ım hissettiğim acı ve ağrının

kötülüğünü bender gider. Peygamberin Muhammed s.a.v. davetiyle beni bu acıdan kurtar”

diye dua ederse Allah şifa verir.

Rızık için, yeni ayın pazar günü aya bakılır ve 70 Fatiha okunur. Pazartesi 60, salı 50,

çarşamba 40, perşembe 30, cuma 20, cumartesi 10 olarak 7 gün okunur ve buna her ay devam

edilir.

Fatiha Suresini seher vakti 41 defa okumayı adet haline getirene Allah rızık genişliği

verir, işlerini kolaylaştırır.

Hayır için veya bir musibetten kurtulmak için günde 313 defa okunur veya 3 günde 1000

defa okunur.

Halvete çekilip günde 1000 defa Fatiha okuyarak gündüzleri oruç tutan, okurken buhur

yakan (ud ve anber) bir takım esrarlara vakıf olur. (7 gün okunur)

Susuzluk ve açlık çeken; sabah Fatiha Suresini okuyup eline üflesin, sonra ellerini yüzüne

ve karın bölgesine dokundurursa bu hislerden kurtulur.

Fatiha Suresi bir kaba yazılıp, su konulur ve yazı silindikten sonra hastaya içirilirse şifa

bulur. Aynı şekilde ağrıyan yere 3 defa sürülürse ve Allah’ım sen afiyet ver. Sen afiyet

verirsin diye dua edilir.

Ruhi deprasyonda olan hasta için; Fatiha Suresi bir kaba yazılır, içine su konulur, yazı

silindikten sonra hasta o suyla yüzünü yıkarsa şifa bulur. İçerse sakinleşir.

Fatiha Suresi, safran, misk ve gül suyu karışımı ile yazıp, bunu su ile silip içersen zekan

açılır. İşittiğini unutmazsın. Gül yağı ile silip kulak ağrısı için kulağa damlatıldığında ağrı

geçer. Yine bir kaba yazıp kına çiçeği yağıyla silip 70 kere Fatiha okuyup ağrı olan yere veya

felç, romatizmalı yere sürülürse şifa bulur.(tıbbi müdahele imkanı olmayan durumlarda

uygulanır)

Akrep ve yılan sokan kişi, zehir çıkarıldıktan sonra, ağrının geçmesi için bir kaba su ve

tuz konulur. 7 defa Fatiha okunur ve içirilir. Ağrı geçer.

Page 71: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

71 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

71

Bir kişiden itibar görmek veya zalim kişinin yanına gitmek zorunda kalan kimse, 19 defa

Fatiha okuyup, o kişinin yüzüne üflerse, onun şerrinden emin olur, itibar görür.

Cuma günü sabah namazının ardından 41 defa Fatiha Suresini yazıp üzerinde taşıyan kişi;

cin, şeytan ve insan şerrinden korunur.

Gece, gündüz Fatiha okuyan tembellikten, ağır davranmaktan kurtulur. Hastalıklardan,

cin, şeytan ve insanlardan gelecek zararlardan korunur.

Gözü ağrıyan sabah 3 Fatiha okuyarak parmağıyla göz kapaklarına sürerse ağrı geçer.

Bir isteği, haceti olan, maksadının olması için 2 rekat Allah rızası için namaz kılar ve

namaz kıldıktan sonra 7 Fatiha okuyup dua ederse isteği olur.

Bir haceti, isteği olan maksadının olması için 40 gün ara vermeden, sabah namazının

ardından, güneş doğmadan 41 defa Fatiha okuyarak Ya Rabbel Alemin, Ya Rabbel Azim,

Fatiha Suresinin hürmetine isteğimi yada hacetimi ihsan buyur diye dua ederse haceti olur.

Yatağa uzandığın zaman; Fatiha, Ayetel Kürsi, Ve inne Rabbeküm AYETİNİ muhsinin ‘e

kadar, Haşr suresinin Huvalla Hülleziyi sonuna kadar, İhlas, Felak ve Nas surelerini

okuyarak, yatıp, uyunursa 2 melek gelir ve tüm tehlikelerden korumak için sabaha kadar

beklerler.

Hasta olan kişi; bir kap içine zemzem yada yağmur suyu koyup, üzerine 70 defa Fatiha, 70

Ayetel Kürsi, 70 İhlas, 70 Felak, 70 Nas surelerini okur ve içerse hastalığı iyileşir, şifa bulur.

Hastaya ve büyüye maruz kalana Fatiha Suresi, Ayetel Kürsi ve 4 İhlâs; 7 şer defa okunur.

Bir ölünün ardından 1 Fatiha 11 İhlâs okuyup öncelikle Peygamber Efendimizin S.A.V.

mübarek ruhlarına, peygamberlere, ashabı kirama, evliyaya ve ölen kişinin ruhuna hediye

etmek çok faydalıdır. Hem ölüye, hemde okuyana hayır getirir.

Page 72: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

72 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

72

Fatiha, Kur’ân-ı Kerim’in, dolayısıyla

bütün semavî kitapların ana gayesini, temel

esaslarını ihtiva eden, tam bir kitap

genişliğinde mübarek bir sûredir.

Fâtiha Sûre-i Celîlesi değişik hususiyetleriyle,

Kur’ân-ı Kerîm’in bir fihristi ve özeti gibidir.

Onda, Kur’ân’ın tevhid, nübüvvet, haşir, adalet

ve ibadet gibi temel konularının tamamına ya

sarahaten temas edilmiş ya da bir işaret ve

delâlette bulunulmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in

dünya ve ahiretle alâkalı hikmet, hüküm ve

maksatları ve Cenâb-ı Allah ile kâinat ve

insanlar arasındaki nispet ve rubûbiyet alâkası

da çok belâgatli bir şekilde Fâtiha Sûresi’nde

icmâlen yerini almıştır. Öyle ki, bu sûrenin ilk

yarısı Mekkî, son yarısı da Medenî hükümleri

temsil eder gibidir. Bu ölçüde geniş bir

muhtevaya sahip olan Fâtiha Sûresi’nin o

genişlik nispetinde pek çok hususiyet ve

faziletleri olması da pek tabiîdir.

Bu âyetleri okuyan mü’min, Allah Teâlâ’nın,

bütün âlemlerin yegâne Rabbi olduğunu,

topyekün varlığın O’nun emri ve izniyle vücut

bulduğunu ve yine O’nun Kayyûmiyetiyle

ayakta durduğunu anlar. Dolayısıyla o varlığın

bir cüz’ü olarak içindeki şükran ve hamd ü

sena hislerini sadece O’na tevcîh eder. Yine,

âlemlerin O Yaratıcı’ya işaret eden alemlerle

(işaret) lebâleb dolu olduğunu, binaenaleyh

bütün mahlûkatın kendi lisanlarıyla Allah’a

(celle celâlüh) teşekkürlerini sunduğunu anlar.

Zaten kâinattaki mevcûdatın yaratılmasından

maksat da Hakk’a ibadettir.

Sonra Yüce Yaratıcı’nın Rahmâniyet ve

Rahîm-iyetini tefekkür eder. Anlar ki, bütün

kâinatla birlikte kendisini vücut sahasına

çıkaran zât, vücut vermekle daha başta rahmet

ve şefkatini göstermiştir. Ayrıca o rahmet,

re’fet ve şefkat kesilmemiş, devam etmektedir.

Rahmet tecellîlerinin akışında bir kesinti

gözükmemekte, aksine bütün varlık âlemi o

merhametin cilveleriyle şenlenip durmaktadır.

Bu kısacık dünya hayatındaki Rahmâniyet

tecellîleri, arz-ı hâlde bulunacak mü’min için

ahirette Rahîmiyet tecellîleri olarak devam

edecek ve rahmet ve merhametin aslı o bekâ

yurdunda görülecektir.

Rahmân, Rahîm ve Âlemlerin Rabbi Allah,

aynı zamanda Din Gününün de Mâliki,

Sahibidir. Sevdiği kullarını rahmet ve

şefkatiyle asıl orada sevindirecek, burada

tattırdığı nimetlerinin asıllarını orada

yedirecektir. O’nun, izzet ve azametine perde

vazifesi gören sebeplerin aradan çekilmesiyle,

dünya ve ukbâ âlemlerinin yegâne Sahibi

olduğu herkes tarafından ayan-beyan

görülecek, işte o zaman inanmayanlar âh u

vahlarla inlerken, inananlar imanlarının

hazlarını gönüllerinde bir kez daha hem de en

derinden duyacaklardır.

Allah Teâlâ’nın Rabb, Rahmân, Rahîm, Mâlik

gibi güzel isim ve sıfatlarını duyan ve onların

tecellîlerini görüp hisseden bir mü’min, elbette

O Zât-ı zü’l-Celâl ve’l-Cemâl’in daha başka

birbirinden güzel isim ve sıfatları ve o isim ve

sıfatların farklı farklı tecellîleri olduğunu anlar.

Bundan hareketle O Zât-ı Akdesi, kâinatı

cilveleriyle dolduran esmâsıyla tanımaya

çalışır.

Übeyy İbn-i Ka’b:

“Evet ya Resulallah!” dedi. Resul-ü Ekrem Efendimiz (asm):

“Namazda nasıl okuyorsun?” buyurdu. Übeyy İbn-i Ka’b, Fatiha Suresini okuyunca,

Peygamber Efendimiz (asm):

“Evet, nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, onun eşi ne Tevrat’ta, ne

İncil’de, ne Zebur’da ve ne de Kurân’ın diğer kısımlarında indirilmiştir. O bana verilen şanlı

Kurân’ın içinde bulunan yedi ayetli Fatiha Suresidir” buyurdu. (Tirmizi, Kur’ân’ın

Faziletleri)

Page 73: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

73 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

73

Cenâb-ı Allah, Kur’ân-ı Kerîm’e âdeta mukaddime yaptığı Fâtiha Sûre-i Celîlesi’nde

inanan kullarına dua âdâbını da en vecîz ve belîğ şekilde ta’lim buyurmuştur. Bundan dolayı

sûrenin güzel isimlerinden biri de Ta’lîm-i Mes’ele’dir. Dikkat ve tefekkürle tilâvet

edildiğinde –tabiî zikredilen bütün mânâları namazda okurken düşünmek namazın ruhuna

uygun olmayabilir- Âlemlerin Rabbi Allah’ın bu

sûrede kullarını duaya davet ettiği görülecektir. Dua

için huzur-u İlâhîye varacak olan kul, huzur sahibi O

Zât’ı güzel isim ve yüce sıfatlarıyla, merhamet ve

kudretiyle iyice tanımalıdır. Başka bir ifadeyle, Allah

bilgisine ulaşmalı, mârifet sahibi olmalıdır. Çünkü

herkesin edepten hissesi irfanı nispetindedir. Duanın

şartlarından birisi de o hususta gerekli olan esbâbı

yerine getirmektir. Peşinden ihtiyaç hissi gelir. Evet,

insan O Kudreti ve Merhameti Sonsuz’a olan

ihtiyacının farkında olmalıdır. Dolayısıyla duasının kabul olacağına inanmalı ve dua ederken

şuurlu bulunmalıdır. Bu ihtiyaç hissiyle huzura vardığında, Rabbini hamd ü senalarla anmalı,

“Gelip arz-ı hâlde bulunulabilecek bir tek Senin kapın vardır.” mülâhazalarıyla ihlâs ve

samimiyetini ortaya koymalı, ondan sonra da taleplerini arz etmelidir. Bunu yaparken de ne

isteyeceğini iyi ölçüp biçmeli, a’lâsı var iken ednâya tâlip olmamalı, kendi isteklerini Hakk’ın

muradının önüne geçirmemelidir.

Cenâb-ı Allah, Fâtiha Sûre-i Celîlesi hürmetine dualarımızı kabul buyursun ve bizi sırat-ı

müstakîm ehlinden eylesin.

S O N

Page 74: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

74 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

74

Page 75: El Fatiha-i Şerif… · okunuşu (Transkript), birçok âlimden meali, Risale-i Nur Külliyatından nükteler ve daha nice bilgi tefsir ve yorumlamalarla verilmiştir Kerimce Setine

حيم حمن الر بسم هللا الر

75 Kerimce: Fatiha-i Şerif | Derleyen: Mevlüt Baki Tapan

75

SÜRÜMCE; 0.1

Derlemasyon Külliyatı, Kerimce Seti “Fatiha-i Şerif” Damlahatnâmesi

1.Sûret, I.Cilt

0.1. Sürüm