Top Banner
40

EG 125. sayı

Mar 13, 2016

Download

Documents

Ekim Gençliği

Ekim Gençliği 125. sayı / Mayıs 2010
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: EG 125. sayı
Page 2: EG 125. sayı
Page 3: EG 125. sayı

2010 1 Mayıs’ı dünyanın birçok yerindecoşkulu, işçi ve emekçilerin artan öfkesininalanlara taşındığı bir şekilde kutlandı. Krizin etkisialtındaki işçi ve emekçilerin öfkesinin bilendiği birsüreçten geçilirken, bu haklı öfke birçok yerdeeylemlere de yansıdı. Üç yıldır Taksim iki sınıfınkarşı karşıya geldiği önemli bir direniş alanınadönüştürülmüştü. Bu sene Taksim 1 Mayıs alanıolarak kazanıldı. Bu gelişmeyle birlikte Taksim,tartışmaların yine belirleyici halkasıydı. Taksim ilerici-öncü işçiler, devrimciler

tarafından kazanılmıştır!

2010 1 Mayıs’ının Türkiye açısından en önemlitartışması şüphesiz bir kez daha Taksim alanı oldu.32 yıl boyunca yasaklı olan Taksim alanı, 3 yıllıkfiili zorlama, ısrar ve iradenin sonucunda 1 Mayısalanına dönüştürüldü. Geçen sene 1 Mayıs’ı resmitatil ilan eden sermaye, bu sene Taksim’in 1 Mayısalanı olarak kazanılmasının ardından hızlıca karşıatağa geçti. Bu yönlü ilk çabası 1 Mayıs’ın daTaksim alanının da altını boşaltmak, kendisinin“lütfu” gibi yansıtmak oldu. Taksim kazanımı,demokrasi naraları atan AKP hükümetinin Taksim’iaçması olarak dillendirilmeye çalışıldı. Oysasermaye iktidarının tarihin hiçbir dönemindeiçinden geldiği için işçi sınıfına hak vermediği, sözhakkı tanımadığı en yalın gerçeklerden biridir.Demek oluyor ki Taksim asla sermayeninikramiyesi değildir. Sınıflar mücadelesi tarihigöstermektedir ki ancak işçiler, emekçiler veezilenler hakkını aradığında, sesini yükselttiğinde,örgütlü hareket ettiğinde, ayaklandığında kazanımelde etmişlerdir.

Taksim’in kazanılmasını sınıf hareketicephesinden bakarak okumak gerekiyor. Krizinartan etkileriyle birlikte, işçi ve emekçilerinsömürüye, eşitsizliğe, hak gasplarına karşı öfkebirikiminin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Sonbirkaç yılı gözlemlediğimizde işgal, grev, direnişgibi eylem biçimlerinin sıklaştığı, öfkenintepkiselliğe dönüştüğü bir süreç başlamış durumda.Sınıf hareketindeki bu kımıldamalar TEKELdirenişiyle birlikte önemli bir ivme kazandı.Sendikal bürokrasiyle boğulmaktan tutalım dasermayenin kolluk güçlerinin şiddetine maruzkalmaya kadar birçok saldırı ile karşı karşıya kalandirenişlerdeki işçiler, “kazanana kadar” ısrarı veiradesiyle hareket ettiklerinde etki alanlarını dagenişletiyorlar.

Gelişen dinamikler görülmediğinde, ‘77’denbugüne devrimci güçlerin Taksim kararlılığından,bu uğurda ortaya konan yaşamlardan, son üç yılınfiili zorlamasından koparılarak düşünüldüğündeneyin, nasıl kazanıldığı anlaşılamayabilmektedir.Kitlelerde sermayenin kurmaya çalıştığı ideolojikhegemonyayla birlikte bilinç bulanıklığıoluşabilmektedir. Sermayenin ideolojik ablukasının1 Mayıs’ın öncesi ve sonrasında yapılantartışmalardaki etkinliği, yıllardır verilen emeğinyok sayılmasından tutalım da işçi sınıfının gücünün

kavramamasına kadar birçok nokta bu tabloyuyaratmaktadır. Buna karşın Taksim’in 1 Mayısalanı olarak kazanılmasının, yılların mücadelesi veson üç yıldır Taksim’in ileri-öncü işçiler,devrimciler tarafından zorlanıyor olması,Türkiye’nin diğer bölgelerinde yapılan eylemlerdede Taksim kararlılığının ortaya konması sonucundabaşarıldığının altını kalın bir şekilde çizmekgerekiyor. Sermaye, Taksim kazanımının altını

boşaltma çabası içinde...

Sınıf mücadelesinin tarihsel taleplerinden biriolan “1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesi” geçensene bu coğrafyada tekrardan kazanıldı. Bu senebuna 1 Mayısların kanlı tarihinde önemli bir alanolan Taksiinm kazanımı da eklendi. Bu iki noktadakazanım elde edilmiş olmasının yarattığı moralinve bunun yaratacağı etki alanının hızlı bir şekildekırılması için sermaye tarafından saldırıya geçildi.Bunun bir kazanım olmadığını beyinlere kazımaklabaşlayan sermayenin sözcüleri, ardı sıra değerlerin,1 Mayıs’ın tarihsel ve güncel anlamının altınıboşaltmak, Taksim’i sıradanlaştırmak çabasıiçerisine girdi. Sermaye kalemşörleriyle,medyasıyla, bürokratlarıyla toplumu 1 Mayıs veTaksim alanı noktasında ablukaya almak zorundakaldı. Açıklama üzerine açıklama yapan TayyipErdoğan, “Kimsenin bu iktidardan kopara koparaaldığı bir şey yok. Kopara kopara alma güçlerivarsa 1977’den beri neredeydiler?” cümlesiyle deTaksim başarısını “açılımlar” fatihinin yeni birdemokratlık adımı gibi lanse etmeye çalıştı.

Taksim kazanımı sadece düzen ve düzensözcülerinden ibaret bir karalama ya da bilinçbulandırma saldırısıyla karşı karşıya değil. Liberal-reformist çevrelerin ahkam kesmeleriyle ya dasendika bürokrasisi aracılığıyla da bu ablukagenişletiliyor. Taksim’den yıllardır fellik fellikkaçan, kaçmaya çalışan, karalayan liberal-reformistçevrelerin Taksim kazanımının altına imza atmaçabaları, kendilerine mal etme kaygıları bu süreçtegözler önüne serildi. Taksim’de “AKP’ye ilkhayır”ı yükselteceğini, hesabı soracağını söyleyenTKP’nin Çağlayan çukuruna düşeyazdıklarınıunutacak değiliz. EMEP ise geçtiğimiz senelerdeTaksim kaçkını olmanın da ötesinde Taksimiradesini karalayan bir tutum içerisindeydi ve bututum bu sene de Taksim netleşmeden öncekigünlere kadar sürdü.

İcazetçi sendika bürokratları ise Taksimalanında hava boşaltma misyonuyla hareket ettiler.Kimilerinin devrimci değerleri kullanarakyaptıkları “coşkulu” konuşmaların içeriğinebaktığımızda günceli tutan, işçi sınıfının taleplerinidillendiren, hemen önümüzde duran 26 Mayıs’ahedef koyan bir yaklaşımın izi dahi yoktur.Direnişteki işçiler kürsüyü bürokratların elindenalarak, Türk-İş’teki ihanet şebekesinin başındabulunan Mustafa Kumlu’yu kürsüden kovaraktaleplerini yükseltmiş, kürsüyü işçilerin kürsüsüne 3

1 Mayıs’ın coşkusu ve kararlılığı,

Taksim kazanımının moral gücüyle…

Gençlik hareketini ileriye taşıma

sorumluluğunu kuşanmalıyız!

32 yıl boyunca

yasaklı olan Taksim

alanı, 3 yıllık fiili

zorlama, ısrar ve

iradenin sonucunda 1

Mayıs alanına

dönüştürüldü. Geçen

sene 1 Mayıs’ı resmi

tatil ilan eden

sermaye, bu sene

Taksim’in 1 Mayıs

alanı olarak

kazanılmasının

ardından hızlıca karşı

atağa geçti. Bu yönlü

ilk çabası 1 Mayıs’ın

da Taksim alanının

da altını boşaltmak,

kendisinin “lütfu” gibi

yansıtmak oldu.

Page 4: EG 125. sayı

dönüştürmeye çalışmışlardır. Ardı sıra sendikalarcephesinden gelen açıklamalar ibretliktir. Sendikabürokratları bir bir Kumlu’yu sahiplenenaçıklamalarda bulunurken, kürsü işgalini “sınırlısayıda işçinin” kendinden menkul tepkisi olarakyansıtmaya çalışmaktadırlar.

1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a,

26 Mayıs’tan geleceğe ilerlemeliyiz!

TEKEL direnişi başta olmak üzere şu ansüregiden direnişlerin önemli bir kısmı kazananakadar devam noktasındaki ısrarlarını ortayakoyuyorlar. Birleşik hareket etmekte yavaş ve zayıfdavranılmış olsa da İstanbul’daki direnişlerinDirenişteki İşçiler Platformu olarak yan yanagelmesi olumlu bir çaba olarak durmaktadır. 78gün süren Ankara TEKEL direnişinin bitirilmesininardından 1 Nisan’a kadar geçen süre verimsizyaşansa da, 1-2 Nisan eylemleri TEKEL direnişipayına dağınıklığı ve inisiyatifsizliği göstermişolsa da 1 Mayıs’ta Taksim’de direnişteki işçilerinkürsüyü işgal etmesi TEKEL işçilerininmücadeleden vazgeçmediklerini gösterdi.

Taksim’de direnişteki işçilerin kürsüyü işgaletmesi 2010 1 Mayıs’ının, başta 26 Mayıs olmaküzere mücadelenin ileriki seyrine etkide bulunacakönemli bir gelişmesiydi. Ama direnişlerin bugünküdüzeyi, işçi ve emekçilerin örgütlülük tablosu gözönüne alındığında sadece orada kalma tehlikesi debarındırmaktadır. Ortaya konan çıkışlardinamikleri göstermektedir ve bu dinamiklerindevrimci bir içeriğe kavuşturulması sorumluluğuönümüzde durmaktadır.

Bu ise Taksim kazanımının yarattığı etki ve 1Mayıs’ın coşku ve kararlılığı ile örgütlümücadeleyi genişletmek, birleşik bir zeminyaratmak sorumluluğu demektir. 26 Mayıs buyönlü çaba harcanması gereken bir eylemselsüreçtir. Kalan kısa sürede ortaya konan ve 26Mayıs alanlarına taşınmaya çalışılan enerjininalana nasıl ve ne kadar yansıtılabildiğindenbağımsız olarak, ilerleyen süreci besleyeceğiniunutmamak gerekir.

Mücadeleyi büyütmek için

eksikliklerimizi aşarak yol yürümeliyiz!

Burada tarif etmeye çalıştığımız sürece gençlikhareketi açısından baktığımızda, aşılması gerekensorunların bütün ağırlığıyla hala karşımızdadurduğunu görmekteyiz. Gençlik hareketinin ilerikesimleri -genç komünistler olarak kendimiz dedahil-, bu süreci gençliğin birleşik bir zemindehareketlendiği ve sınıf mücadelesi ile doğrudanbağ kurduğu bir sürece dönüştüremedi. ÖzellikleTEKEL direnişinin yarattığı etki ile gençlikkitlelerinin işçi eylemlerine olan ilgisi artmışdurumda. Ama bu etkinin üniversitelere yeterincetaşındığı, bu hareketliliğin gençlik hareketinibesleyecek bir kanala dönüştürüldüğünüsöylemekten uzağız.

1 Mayıs öncesine baktığımızda, siyasetlerinsınırlı bir zaman diliminde propaganda sınırında daolsa üniversitelerde faaliyet yürüttüğünüsöyleyebiliriz. Belli etkinlik ve forumlar yapılmışoldu. Ama bugün için hareketin ihtiyaçlarınıkarşılayacak bir müdahalede eksik kalındığınınüstünden atlayamayız. Kapitalizmin sömürüsünün,baskısının her geçen gün arttığını söylüyorsakbundan dolaysız bir şekilde etkilenen bir kesim degençliktir. Üniversitedeki eğitime ve eğitimsürecine yansıyan birçok saldırı da yakıcılığınıkoruyor.

Kendine bir “gelecek” arayışı içerisindeki

gençliğin geleceksizlik saldırısını en şeffaf şekildegörebileceği bir dönemdeyiz. Kapitalizmindebelendiği kriz süreci her geçen gün işsizlikoranının yüzdesini arttırıyor. İşten atılmaların,güvencesiz çalışma koşullarının karşısında sesiniyükseltmeye başlayan işçi ve emekçiler bu saldırıyıgörünür kılmaktadırlar. Tam da burada eksikkalınan yan, gençliğin sorunlarını ortayakoymaktır. Bunun doğru tariflenebildiği durumdaise bu politikaların kitlelerle buluşması, sonuç alıcıbir kitle çalışması yapılması noktasında zayıflıkyaşanmaktadır. Genç komünistler olarak sorunlarıortaya koyma, perspektif sunma planında birsıkıntı yaşamasak da bu politikaların kitlelerlebuluşmasını sağlamak ve kalıcı mevzileroluşturmak alanında kendimizi geliştirmemizbüyük bir ihtiyaç olarak duruyor.

Gençlik hareketi 1 Mayıs’a bir dizi eksiklikleyürüyünce, ister istemez bunun 1 Mayıs alanlarınada yansımaları oldu. 1 Mayıs alanlarına gençlikhareketinin, gençliğin karşı karşıya kaldığısorunların yeterince taşınamaması bu yansımalarınbaşında gelmektedir. Bu durumda 1 Mayıs’ındersleriyle yol yürümek en başta bu zayıflıklarıngiderilmesiyle mümkündür. Halihazırda 26 Mayıseylemi bunun sınanabileceği bir süreç olarakkarşımızda duruyor. 26 Mayıs öncesini ve eyleminigençliğin düzenin saldırılarına ve hak gasplarınakarşı geleceğine sahip çıktığı bir sürecedönüştürmek gerekmektedir. Gençlik açısından 26Mayıs’ı TEKEL işçileriyle dayanışmanın ötesinetaşıma hedefiyle emek harcanmalıdır. Bu kısasürede bu yönlü atılacak adımlar üniversite ve lisegençliğinin alanlarından uzak kaldıkları yazsürecinde karşı karşıya kalınacak bir saldırıya hızlıcevap üretebilmelerinin, dönem başına güçlügirilebilmesinin olanaklarını yaratacaktır.

26 Mayıs sürecinde ve sonrasında saldırılarıgeri püskürtme ve örgütlü mücadeleyi yükseltmehedefiyle yükleneceğimiz en temel başlıkları şöyleifade edebiliriz:

• Gençlik mücadelesinin, devrimci faaliyetinkarşısında üniversite ve liselerde kullanılansoruşturma ve ceza terörü her geçen günyoğunlaştırılmaktadır. Sermayenin düşünceözgürlüğüne, siyaset yapma hakkına karşıyürüttüğü bu saldırıya karşı mücadeleyibüyültmeli, sesimizi, sözümüzü her alanataşımalıyız. Soruşturma-ceza terörüne son!

• Eğitimin ticarileşmesi açısından yeni adımlaratılmaktadır. Bologna Süreci’nin dayattıklarıeğitimin ticarileşmesinde sermayenin varmayıhedeflediği noktayı işaretlemektedir. Ticarileşeneğitimin üniversitelerdeki, liselerdeki her türlüyansımasına, Bologna Sürecine karşı fiili-meşru birhat oluşturmalıyız. Bologna Sürecine ve eğitiminticarileştirilmesine hayır!

• Kapitalizm, geleceksizlik demektir. Üniversitekapılarının ardı diplomalı işsizlik veya köleceçalışma koşullarında ucuz işgücü olmaktır.Gençliğin gerçek anlamda geleceğine sahipçıkması için kapitalist sömürü düzenine karşıdevrim ve sosyalizm mücadelesinigüçlendirmekten başka şansı yoktur. Geleceğimizve özgürlüğümüz için tek yol devrim kurtuluşsosyalizm!

• Gençlik hareketinin parçalı tablosumevcudiyetini korumaktadır. Gençlik hareketininileriye taşınabilmesinin yolu birleşik mücadelezeminin oluşturulabilmesinden ve sınıf hareketiyleortak hareket etmesinden geçmektedir. Birleşik,kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi için4

Gençlik açısından 26

Mayıs’ı TEKEL

işçileriyle

dayanışmanın

ötesine taşıma

hedefiyle emek

harcanmalıdır. Bu

kısa sürede bu yönlü

atılacak adımlar

üniversite ve lise

gençliğinin

alanlarından uzak

kaldıkları yaz

sürecinde karşı

karşıya kalınacak bir

saldırıya hızlı cevap

üretebilmelerinin,

dönem başına güçlü

girilebilmesinin

olanaklarını

yaratacaktır.

Page 5: EG 125. sayı

Yüzbinlerce işçi ve emekçi TaksimMeydanı’nı doldurdu

200 bini aşkın işçi ve emekçi, ilerici vedevrimci, 2010 1 Mayısı’nda TaksimMeydanı’nda buluştu.

İstanbul’dan ve merkezi katılımlar ile çeşitliillerinden mitinge katılan işçiler ve emekçilerde,Taksim Meydanı’nı kazanmanın yarattığı coşkuatılan sloganlara ve taşınan pankartlara yansıdı.Yüzbinlerin sabahın erken saatlerinde toplanıpŞişli, Şişhane ve Gümüşsuyu güzergahlarındanTaksim Meydanı'na giriş yaparak kutladığı 2010 1Mayısı’na, Türk-İş Genel Başkanı MustafaKumlu’ya kürsüdeki konuşması esnasındamüdahalede bulunan TEKEL işçileri damga vurdu.Sendikal ihanetin tescillenmiş isimlerinden Kumlu,işçiler tarafından katılımcı kitle ve diğer sendikabürokratları önünde teşhir edildi.

Yürüyüş kollarının en kitlesel olanını Şişlioluşturdu. En önde DİSK ve KESK’in bulunduğuyürüyüş güzergahında kitleselliğinyanı sıra genele yansıyan coşku dadikkat çekiciydi.

DİSK kolunun ardından Devrimci1 Mayıs Platformu yürüdü. Devrimci1 Mayıs Platformu ana pankartıarkasında yerini alan komünistler canlıkortejleriyle ve coşkulu sloganlarıyladikkat çektiler.

Komünistler “Güvencesiz çalışmaya,geleceksiz yaşamaya karşı 26 Mayıs'taGenel grev-genel direniş!”, “Sınıfa karşısınıf, düzene karşı devrim, kapitalizmekarşı sosyalizm!”, “Kahrolsun sermayeiktidarı! Yaşasın sosyalist işçi-emekçiiktidarı!”, “İşçi sınıfı savaşacak,sosyalizm kazanacak!” şiarlı BDSP imzalıpankartlar ile Marx-Engels-Lenin resimli“Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” şiarlıpankartları taşıdılar. DLB veEkim Gençliği ise BDSPpankartlarının arkasındasıralandılar. Ekim Gençliği,“Soruşturma-ceza terörüne,eğitim ticarileştirilmesine,geleceksizliğe karşı mücadeleye!Çözüm devrimde kurtuluşsosyalizmde!” ve “1 Mayıs kızıldırkızıl kalacak!” pankartlarını taşıdı.

BDSP’nin arkasında diğerDevrimci 1 Mayıs Platformubileşenleri sıralandılar. Buradaözellikle Halk Cephesi kitlesel vecoşkulu katılımıyla dikkat çekti.Halk Cephesi’nin arkasında sırasıyla

Kaldıraç, Proleterce Devrimci Duruş, ODAK ve Demokratik HaklarFederasyonu yer aldı. DHF de alandaki kitleselkortejlerden birini oluşturdu.

KESK’in, mitingin ön sürecinde sınırlıkatılımla gerçekleşen bölge ve sendikatoplantılarına rağmen 1 Mayıs’a katılımıgüçlü oldu. 5 binin üzerinde kamuemekçisinin yer aldığı KESK kortejindecoşku hakimdi. KESK kortejindeki gençemekçi kesimlerin katılımı da dikkatçekiciydi.

Halkevleri kitlesel katılımıyla bu koldadikkat çeken gruplardan birini oluşturdu.Bu kortejin en kitlesel ve coşkulukortejlerinden birini de BDP oluşturdu.Üniversiteli ve liseli gençlik gruplarıtarafından da bu kolda pankartlar açıldı.Bunların ardında ise anarşist gruplar yeraldı.

78 günlük direnişleriyle 2010 yılınadamga vuran TEKEL işçileri ise saat06.30 sıralarında Taksim Meydanı'nagirerek Taksim Cumhuriyet Anıtıönünde eylem yaptı. TEKEL'dekidireniş sürecinde yaşamını yitirenSamsun TEKEL işçisi HamdullahUysal'ı da unutmayan işçiler“Hamdullah Uysal ölümsüzdür"pankartını açtılar. İşçiler bir süresonra buluşma noktaları olanŞişhane koluna döndüler.

Türk-İş ve Kamu Sen’e bağlısendikaların yer aldığı Şişhanekolunda EMEP, ÖDP, TürkiyeBirleşik İşçi Partisi, İşçiCephesi, Halkın KurtuluşPartisi ve Atatürkçü DüşünceDerneği, İşçi Partisi kortejleride sıralandı.

Dolmabahçe kolunda iseen önde Hak-İş ve Memur-Sen yer aldı. Buradakibileşenlerde gözle görülür bircansızlık söz konusuydu. Bukoldan yürümesi beklenenMemur Sen’den sadeceSağlık Bir Sen 6 kişiylepankart açtı. Memur-Sen’inmitingde yalnızca adıbulunmuş oldu.

Hak-İş ve Memur-Sen’in arkasında isemitinge Türkiye merkezlikatılan TKP yer aldı.

5

İstanbul’da, Türkiye’de ve dünyada

emekçiler alanlardaydı

1 Mayıs’tan yansıyanlar...

Page 6: EG 125. sayı

Ankara'da devrimci özünden uzak 1 Mayıs!

6 Konfederasyon tarafından düzenlenen Ankara 1 Mayıs’ı sendikalbürokrasinin ve reformizmin gölgesinde geçti. Tertip Komitesi Türk-İşadına Petrol-İş, DİSK Ankara Bölge Temsilciliği, KESK AnkaraŞubeler Platformu tarafından oluşturuldu. Ön süreci devrimci, ilericigüçlerin müdahalesine kapalı birleşik, kitlesel sınıfsal vetarihsel özünden uzak biryaklaşımla örgütlendi.

Türk-İş konfederasyonpankartıyla ilk olarak alana girenkortej oldu. TÜBİTAK direnişçisiAynur Çamalan’da bu kortejdeydi.

Türk-İş’in arkasında DSP, İP -TGB, Bileşik Kamu İş toplam 2bin kişilik katılımlarıyla şoven-gerici bir blok olarak DİSK'inönünde yürüdü. DİSK ardından daKESK Ankara Şubeler Platformupankartı arkasında KESK’e bağlısendikalar yürüdü.

TMMOB kitlesel fakat cansızkortejiyle yürüyüş kolunda yerini aldı. Mitingde pek çok dernekkatılım sağladı. Öğrenci kortejlerinden SBF Öğrencileri, HacettepeÖğrencileri, Biyoloji Öğrencileri, HÜÖD, DTCF Öğrencileri,ODTÜ Öğrencileri ve Baraka alanda yer alırken, öğreniciler coşkulukortejleri ile dikkat çekti.

Devrimci 1 Mayıs Platformu ortak pankartı arkasında Alınteri,BDSP, Devrimci Hareket, DHF, Devrimci Yolda Özgürlük, KÖZ,Partizan, YDG ve DDSB yer aldı. Miting boyunca platform ortaksloganlar attı.

Devrimci Proletarya, TamBağımsızlık Tam DemokrasiHareketi de mitinge katılırkenanarşist gruplar da farklı pankartlararkasında Ankara 1 Mayısı'nda yeraldı.

Taksim 1 Mayısı'na merkezi olarakkatılan ESP ve EKD çok sınırlı birkatılımla yürüdü. Reformist solpartilerden ÖDP, EMEP, SosyalistParti / Dev-Lis, SDP / Dev-Lis veBDP mitinge katılım sağladı.Komünistler Ankara 1 Mayısı'na BDSPpankartı arkasında 3 ayrı pankartla,toplam 120 kişiyle katılım sağladı.Komünistlerin korteji disiplinli vecoşkuluydu. Ankaralı işçi-emekçiler, Mamak İşçi Kültür Evi, Sincanİşçi Derneği ve Devrimci Liseliler Birliği pankartları ile sınıfdevrimcileri alanda yerlerini aldı.

Kürsüde tertip komitesi bileşenleri konuşmalar gerçekleştirdi.Genel olarak sosyal yıkım saldırılarına, işçi direnişlerine değinenkonuşmalar yapıldı. 26 Mayıs genel grevinden bahseden vurgularyapılmakla birlikte bu gündeme değinen sloganlar mitingde çok azatıldı. Mitinge 12 bin kişi katıldı.

İzmir’de onbinler 1 Mayıs’ı kutladı

2010 1 Mayıs’ı İzmir’de kitlesel bir miting ile kutlandı. Öğlesaatlerinde dört koldan Gündoğdu Meydanı’na giren işçi ve emekçiler1 Mayıs şehitlerini andılar ve taleplerini haykırdılar.

Sayısal olarak geçmiş yıllara göre hayli yüksek olankatılıma rağmen kürsünün ve programın olumsuz etkisi

eylemin kısa sürede dağılmasına sebep oldu. İşçi sendikalarıkonuşmalar başladığı sırada alandan çıkarken KESK’in bazı şubelerive siyasal güçler ilerleyen saatlere kadar eylem alanında yer aldılar.Eylemde öne çıkan ise taşeronlaştırmaya ve güvencesiz çalışmayakarşı tepki oldu.

Basmane kolunda DİSK en önde büyük bir TC bayrağı taşıyarakönlükler ve flamalarla kortejde yer aldı. Davul zurna eşliğinde

ilerleyen kolda ayrıca İBB taşeron işçileri ilearalarında SDP ve BDP’nin de bulunduğu partive kurumlar katıldı. KENT AŞ işçileri deDİSK kortejinde yer aldılar.

Türk-İş korteji de Liman’dan Gündoğdumeydanına doğru yürüyüşe başladı. En önde“TEKEL, TARİŞ, ENERJİ, MADEN direnişçiİşçileri” pankartının yer aldığı kortejde Türk-İş’in şubeleri yürüdü. Türk-İş’in ardında iseTMMOB, İzmir Barosu, DSP, EMEP ve İPyer aldı.

KESK’in ve ilerici, devrimci çok sayıdakurumun yer aldığı Konak kolunda devrimcigüçlerce oluşturulan İzmir Emek veMücadele Platformu da yerini aldı. Ayrıca

bu kolda Halkevleri, DİP, TaşeronlaştırmayaKarşı İşçi Dayanışma Derneği, Tekstil Sen, ÖDP, PSAKD ve çeşitlikurumlar yer aldı.

İzmir Emek ve Mücadele Platformu’nun en önünde “İşsizliğe,yoksulluğa, 4-B/4-C’ye, güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamayakarşı 1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a mücadeleye!” pankartı taşındı. Ardındaise platform bileşenleri olan Alınteri, BDSP, DHF, Devrimci Hareket,EÖC ile Partizan sıra ile yer aldı.

Komünistler 1 Mayıs’a temel taleplerinin yanı sıra sektörçalışmalarının pankartları arkasında katıldılar. BDSP kortejinin en

önünde “Kahrolsun sermaye iktidarı! Yaşasınsosyalist işçi-emekçi iktidarı! / BDSP” ve “1Mayıs’tan 26 Mayıs’a sokağa, eyleme, genelgreve! / BDSP” pankartları yer aldı. Metalİşçileri Birliği ve Tekstil İşçileri Bülteniçalışanları da kendi pankartlarının arkasındayürüdüler.

Ekim Gençliği ve Devrimci LiselilerBirliği ise eylemde ortak açılan “Eşit,parasız, bilimsel, demokratik, anadildeeğitim için SOSYALİZM!” pankartı ile yeraldılar.

Bursa’da coşkulu 1 Mayıs!

Miting, kitlenin 13.00’te sloganlarla Fomara Meydanı’na doğruyürüyüşe geçmesiyle başladı. Yürüyüş kolunun en önünde Türk-İş,DİSK, KESK, Kamu-Sen ve Memur-Sen’in ortak “Yaşasın 1Mayıs!” pankartı yer aldı. Türk Metal, Türk-İş kortejinin en kitleselişçi kortejini oluştururken, Kristal-İş ve TÜMTİS ‘de kitlesel vecoşkulu diğer kortejler oldu. Ardından ise Memur-Sen üyesi emekçileryer aldı.

Tüm kortejlerin 15.30’da alana girmesiyle birlikte mitingprogramına geçildi. Alandaki program işçi sınıfının mücadelesindeşehit düşenler için yapılan saygı duruşunun ardındankonfederasyonlar adına yapılan ortak açıklamayla sürdürüldü. Yapılankonuşmanın ardından 1 Mayıs kutlamasına Suavi’nin söylediği marşve türkülerle devam edildi. 1 Mayıs kutlamasına yaklaşık 6 bin kişikatıldı. Bursa son yılların en kitlesel 1 Mayıs kutlamasına sahne oldu.

Komünistler 1 Mayıs kutlamasına en önde “Bağımsız DevrimciSınıf Platformu” imzalı pankart ve arkasında “Yaşasın 1 Mayıs!Yaşasın sosyalizm!”, “Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamayakarşı 26 Mayıs’ta genel grev, genel direniş!” şiarlı pankartla birlikteBDSP flamaları ve kızıl bayraklarıyla katıldılar. 6

Page 7: EG 125. sayı

Adana'da 1 Mayıs mitingiAdana'da bir araya gelen sendikalar,

devrimci yapılar ve demokratik kitle örgütleri 1Mayıs mitingi için saat 12.00'den itibarenMimar Sinan Kültür Merkezi önündetoplandılar. Kortejlerin oluşturulmasıyla UğurMumcu Meydanı'na doğru iki koldan yürüyüşbaşladı.

Miting programı alana kortejlerin tamamıgiremeden başlatıldı. Miting başlamadan önce 1Mayıs şehitleri, iş kazalarında yaşamını yitirenlerve TEKEL direnişinde yitirilen Hamdullah Uysalanısına saygı duruşu yapıldı. Miting programıtertip komitesi adına okunan basın metninde kriz bahanesiyle artansefalete, eğitimin ve sağlığın paralı hale getirilmesine, anti demokratikuygulamalara ve baskılara değinildi. TEKEL işçilerinin mücadelekararlılığına değinilerek 26 Mayıs'taki birgünlük uyarı grevine katılım çağrısıyapıldı. Konuşmanın ardındanTEKEL işçileri adına bir kadın vebir erkek TEKEL işçisi kitleyiselamlayan ve mücadelenin devamettiğine dair konuşmalargerçekleştirdi. Okunan şiirlerin veEğitim-Sen müzik topluluğununseslendirdiği marş ve türküler ileçekilen halaylarla miting bitirildi.

Komünistler Adana’daki 1 Mayısmitinginde “Geleceksiz yaşamaya,güvencesiz çalışmaya karşı genel grevgenel direniş / BDSP” imzalıpankartıyla yer aldılar. BDSPpankartının ardından Sanayi İşçileri Derneği kendi pankartlarıylaalanda yerlerini aldılar. “Gençlik gelecek,gelecek sosyalizm” yazılı pankartıylaEkim Gençliği ve Devrimci LiselilerBirliği de alandaydı.

5 binin üzerinde işçi ve emekçininkatılımıyla gerçekleştirilen mitingdegeçen seneye göre coşkunun az olduğuve katılımın düşük olduğu gözlendi.

Kayseri'de 1 Mayıs!Kayseri’de son yılların en kitlesel 1

Mayıs mitingi gerçekleştirildi. EMEPYoğun Burç'dan yürüyüş başlatırken,Devrimci 1 Mayıs Platformu ve Kayseriİşçi Platformu öncelikle saat 12.00'deKayseri Lisesi önünde toplandı. Yürüyüşkolunun oluşturulmasının ardından Kayseri Meydanı’ndan yürüyerek,Avrupa hastanesi önüne ulaştı.

Avrupa hastanesi önünden başta KESK olmak üzere Kayseri AleviKültür Merkezi, CHP, EMEP, anarşist bir grup, Devrimci 1 MayısPlatformu kortej oluşturarak yürüyüşegeçti. 1 Mayıs mitingine en fazla katılımıKESK Kayseri bileşenleri sağladı.

1 Mayıs tertip komitesi içinde yer alanTÜRK-İŞ, DİSK, TÜRK-KAMU-SEN,MEMUR-SEN 1 Mayıs’a sembolikkatılım bile sağlamadılar. Eyleme protokoldüzeyinde katılım sağlayan sendikayöneticilerinin buna rağmen kürsüyükullanmaları alandaki işçi ve emekçilerinprotestosuyla karşılandı.

Devrimci 1 Mayıs Platformu, sendikaağalarının 1 Mayıs eylemine işçi ve

emekçilerin katılımını engelleyiciyaklaşımlarını ajitasyon konuşmalarıylateşhir ettiler. Ayrıca Kayseri şekerfabrikasında çalışan 60 işçinin iştenatılmasının Devrimci 1 Mayıs Platformutarafından megafonla duyurulmasındansonra, bu durum alandaki emekçilertarafından protesto edildi. Mitingeyaklaşık 2500 kişi katıldı.

Devrimci 1 Mayıs Platformu eylemeyaklaşık 350 kişi taşıdı. Ayrıca üzerinde“Güvencesiz çalışmaya, geleceksizyaşamaya karşı mücadeleye!” şiarı yazılı

olan Kayseri İşçi Platformu pankartı altında yaklaşık 30 kişi yürüdü. Kocaeli’de coşkulu 1 Mayıs!

KESK ve DİSK'e bağlı sendikaların dayer aldığı 1 Mayıs yürüyüşü sırasında 1Mayıs marşları çalındı. Yürüyüş yoluboyunca devam eden yürüyüş Sabri YalımParkı'ndaki programla devam etti. KocaeliEmek ve Demokrasi Platformu sözcüsüİbrahim Yıldızkan, burada yaptığıaçıklamada, 1 Mayıs'ta işçi ve emekçilerin,bütün dünyada taleplerini dilegetirdiklerini, sorunlarına çözümistediklerini söyledi. İşçi çocukları veailelerinin de katıldığı 1 Mayıs kutlamasıyapılan konuşmalarla sona erdi.

Antakya’da 1 Mayıs! Antakya'da Yunus Emre Parkı'nda

toplanan DİSK ve KESK'e bağlı sendikaların yanı sıra aralarındaBDSP, TÖP, Halkevleri'nin de yer aldığıilerici devrimci güçlerin de katılımsağladığı 1 Mayıs mitinginde konuşanGenel-İş sendikası Hatay Şube BaşkanıMehmet Güleryüz, 32 yıl aradan sonra 1Mayıs’ı Taksim’de kutladıklarınıvurguladı.

Hükümete seslenen Güleryüz, ‘77Taksim katliamı aydınlatılmadandemokratikleşmeden söz edilemeyeceğiniifade etti. İşsizlik, 4/C ve kiralık işçidüzenlemesi gibi saldırılara vurgu yaptı.

Mitinge, "Kapitalizm kriz, savaş,açlık ve yıkım demektir Çözüm devrimdekurtuluş sosyalizmde" pankartıylakatılan BDSP'liler kızıl bayraklar ve

Alaettin Karadağ'ın fotoğraflarını taşıdıkları coşkulu kortejleriyledikkat çektiler.

Afyon, Artvin, Eskişehir, Mersin, Samsun, Gaziantep, Trabzon,Kastamonu, Yozgat, Niğde, Antalya,düzce, Zonguldak, Sinop, Rize, Giresun,Bartın, Malatya, Tokat, Ayvalık,Burhaniye, Bandırma, Edirne’de de 1Mayıs sendikalar ve ilerici, devrimcigüçlerin katılımıyla kutlandı.

Muğla’da beş yıl aradan sonra ilkkez, Konya’da ise ilk kez 1 Mayıskutlandı.

Batman, Dersim, Şırnak, Adıyaman,Ağrı, Bitlis’te gerçekleştirilen 1 Mayıskutlamalarında ise BDP’lilere dönüktutuklamalar ve operasyonlar protestoedildi.

7

Page 8: EG 125. sayı

Dünyadan 1 Mayıs kutlamalarıve kareleri

Küba'nın başkenti Havana'da Devrim Meydanı'ndadüzenlenen 1 Mayıs kutlamalarına yüzbinlerce kişikatıldı. Kızıl bayraklar ve pankartlarla mitinge katılanKübalılar, aynı zamanda Fidel Castro'nun posterlerini detaşıdılar.

Almanya’da yüzlerce kentte gerçekleşen 1 Mayısyürüşüne ve kutlamalarına bu yıl rengini veren hükümetinpolitikaları ve Afganistan işgalinin protestosuydu. İşçi veemekçiler konuşmalarında, şiarlarında, pankart vedövizlerinde iş güvencesi ve insanca yaşamaya yetecekücret taleplerini yükselttiler.

Almanya’nın birçok kentinde de binlerce işçi ve emekçiNeo-nazilerin planladığı yürüyüşleri engellemekamacıyla

sokaklara döküldü, faşizmi protesto etti.Berlin’deki gösteriye binlerce kişi katıldı.Polis oturma eylemi yapan bir gruba bibergazı kullanarak saldırdı. Çok sayıda kişigözaltına alındı. Gece de süren eylemlernedeniyle toplam 60 kişinin gözaltına alındığıaçıklandı.

1 Mayıs Fransa’da baştabaşkent Paris olmak üzereülke genelinde kutlandı,yaklaşık 290 gösteri yürüyüşüyapıldı. Yürüyüşlere ülkegenelinde 350 bin işçi katıldı.Bu yılki gösterilere katılımıngeçen yıla oranla daha düşükolduğu gözlendi. Bu yılkigösterilere emeklilik reformunakarşı protestolar damgasınıvurdu.

İspanya'da ülke çapında100'e yakın yerde düzenlenen 1Mayıs gösterilerinde işçi veemekçiler iş yasasında reformtaleplerini yükselttiler.

Başkent Madrit’te UGT ve CCOO sendikalarının "Emekliliğingaranti edildiği, hakların olduğu bir iş için" sloganı altında yaptığıgösterilerde, işsizlik oranı yüzde 20,05'e ulaşmışken hükümetinemeklilik yaşını 65'den 67'ye çıkartmak ve 1 yıllık çalışma tazminatını

45 iş gününden 33'e indirmek istemesi protesto edildi. 1 Mayıs Avusturya’da başta başkent Viyana olmak üzere

ülkegenelinde birçok kentte kutlandı.

Viyana’daki 1 Mayıs kutlamalarının yapıldığı miting alanında 100bin kişi toplandı.

Bulgaristan'da 1 Mayıs çeşitli etkinliklerle kutlandı. Anamuhalefet konumundaki Bulgaristan Sosyalist Partisi'nin (BSP)başkent Sofya'da düzenlediği 1 Mayıs mitinginde hükümetinsosyal ve ekonomik politikaları protesto edildi ve hükümetinistifası istendi.

Mitingi provoke etmeye çalışan Dazlaklar ve faşistgruplardan oluşan kalabalık bir kortej ise ellerinde içkişişeleriyle şehir merkezinde yürüyüş düzenlediler.

Avrupa'nın en sert 1 Mayıs'ı Yunanistan'da yaşandı.Hükümetin ekonomik kriz

gerekçesiyle sertleştirdiğisınıf düşmanı politikalarnedeniyle haftalardır grevve gösterilerleprotestolarını sürdürenYunan işçi ve emekçileri1 Mayıs’ta daalanlardaydı.

Sendikalarınçağrısıyla Atina'nınSyntagma Meydanı'ndatoplanan binlerce kişiyeni "kemer sıkma"

önlemleri alabileceklerini açıklayan hükümetiprotesto etti. Yunan yetkililerle IMF ve AByetkilileri arasında görüşmelerin yürütüldüğüMaliye Bakanlığı binası yakınlarındasloganlar atan göstericiler, “IMF cuntasınahayır!” ve “IMF ve AB Komisyonu dışarı”diye bağırdı. Eylemcilerin parlamentobinasına yaklaşmasına izin verilmemesiüzerine polis ve göstericiler arasındaçatışma çıktı. Selanik’te de 1 Mayıskutlaması kitlesel ve militan bir karakterdegeçti.

Kosova'da 1 Mayıs’ta işçi ve emekçilerBağımsız Sendika Birliği'nin (KBSB)çağrısı ile alanlara çıktı, hükümetin işçi

düşmanı politikalarını protesto etti.Kosova'nın dört bir yanından gelen sendikacılar hükümet ve

parlamento binalarının önündeki meydanda toplanarak, “Yolsuzluğason”, “Özelleştirmeden alınteri payımızı istiyoruz”, “Toplu sözleşmeistiyoruz” yazılı pankartlar açtılar.

Arnavutluk’ta 1 Mayıs protestoları Edi Rama’nın başındabulunduğu Sosyalist Parti’nin çağrısı ile sabah başladı. İlk olarak8

Page 9: EG 125. sayı

SosyalistParti’nin 30milletvekilibaşbakanlıkbinası önündekurduklarıçadırlarda açlıkgrevine başlarkenSosyalist Parti’ninTiranMeydanı'ndadüzenlediğimitinge 100 bindenfazla kişi katıldı.Parti başkanınınyaptığı konuşmada9 ay öncedüzenlenen genelseçimlerdeaçılmayan oy kutuları açılına kadarprotestolarını ve açlık grevlerinisürdüreceğini söyledi. Daha sonrakitleden bir grup Başbakanlıkbinasına girmek isteyince polis ileçatıştı ve çok sayıda kişi yaralandı.Bu arada Arnavutluk'ta olağanüstühal ilan edildi.

İrlanda'nın başkenti Dublin’de 1Mayıs, şehir merkezinde yapılanyürüyüşle Dublin SendikalarKonseyi’nin öncülüğünde düzenlendi.Aralarında göçmen işçi temsilcilerininde yer aldığı göstericiler, sendikalhakların korunması ve yeni işimkanlarının yaratılmasıçağrısında bulundu.

Rusya’da 1 Mayıs günü ülkeçapında düzenlenen gösterilereyaklaşık 2 milyon kişi katıldı.Rusya Federasyonu KomünistPartisi'nin (RFKP) KızılMeydan’da düzenlediği yürüyüşekatılan binlerce kişi ellerinde kızılbayraklar, Lenin ve Stalin’in devposterleriyle yürüdüler. NATOkarşıtı sloganlarnın atıldığıyürüyüşte komünistler Putin’iistifaya çağırdılar. Göstericiler,konuşma ve dövizlerinde “özgürlükve barışın ancak sosyalizmsayesinde mümkün olacağını” dilegetirdiler. Moskova'da bu gösterininyanısıra Moskova İşçiSendikaları'nın çağrısı ile 25 bin kişi

yürüdü. Rusya Federasyonu'na bağlı Kafkaslar’daki Kabardin-

Balkar Cumhuriyeti’nde 1 Mayıs gösterileri sırasındadüzenlenen bombalı saldırıda bir kişi öldü. Rus ajansları,bombalı saldırıda 21 kişinin de yaralandığını duyurdular.

Güney Kore’nin başkenti Seul’de, Japonya’nın başkentiTokyo ile Tayvan’da da binlerce kişi daha iyi çalışmakoşulları ve güvenceli iş talebiyle gösteri yaptı.

Hindistan’ın Uttarakhand Eyaleti’nde Ulusal Park’taçalışan işçiler 1 Mayıs’ta maaşlarının azlığını protestoetmek için parkı kapattı. Kuzey Kore ve Çin’de 1 Mayıs

resmi törenle kutlandı. Endonezya 1 Mayısdolayısıyla Endonezya'nın başkenti Cakarta’nınyanında Bandung, Medan, Yogyakarta ve Makassarkentlerinde de gösteriler düzenlendi. Göstericilersosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesi talepleriile yürüdü. Başkent Cakarta'daki gösteriyeonbinlerce kişi katıldı. “Bugün dayanışma günü”ve “Baskıya derhal son” sloganlarıyla başkanlıksarayına yürüyen göstericiler ile tazyikli susıkarak engellemeye çalışan polisler arasındaçatışma çıktı.

Kuala Lumpur’da işçiler hükümetin mal vehizmetlere getirilmesini öngördüğü vergi artışplanlarını protesto etmek için toplandılar.Göstericiler kendilerine müdahale etmekisteyen polis ile çatıştı.

Tayvan’da 1 Mayıs’ta sokağa çıkanbinlerce kişi işsizliğe karşı yürüdü. Tayvan işçi

ve emekçileri Çin’leyapılması planlananticaret anlaşmasını,işsizliğe yol açacağınıvurgulayarak protestoettiler. Taipei’detoplanan sendikalar veişçi grupları serbestticaret anlaşmasınınbüyük şirketlerinişine yarayacağını,işçilerinse aleyhineçalışacağını belirtti.

17 milyonişçinin düzenli birişe sahip olmadığıJaponya’nınbaşkenti Tokyo’da32 bin kişisendikaların

düzenlediği gösterilerle hükümetpolitikalarını protesto etti.

1 Mayıs’ta Nepal’de onbinlerce Maoist göstericibaşkent Katmandu’ya aktı. Katmandu’da yürüyüşdüzenleyen Maoistler, hükümetin istifasını,Maoistlerin öncülüğünde yeni hükümetinkurulmasını istediler. Nepal Komünist Partisi, ülkeçapında genel grev başlatacaklarını açıkladı. Geceyiokullar ve kamuya ait merkezlerde geçirengöstericiler kent merkezindeki parkta toplandılar,tüm kent kızıl bayraklar ve pankartlarla donatıldı.

Gazze Şeridi’nde 1 Mayıs dolayısıyladüzenlenen gösteride, ellerinde kızıl flamalar veFilistin bayrakları ile 2 binden fazla Filistinli İsrailablukasını protesto etti. Mısır sınırındaki Refah’tada yüzlerce kişi israil ablukasınıprotesto için oturma eylemi yaptı.

9

Page 10: EG 125. sayı

2009-2010 öğretim yılı güz yarıyılısonunda Ekim Gençliği’nin çağrıcılığı ile sondönemde üniversitelerde artan soruşturma-ceza terörüne karşı kurulan Eğitim Hakkıİnisiyatifi üniversitelerde yürüttüğüçalışmaları sokağa taşıyarak mücadeleyedevam ediyor. “Sokak Üniversitesi-Soruşturma Karşıtı Alternatif Kampüs”başlığı ile her Cumartesi günüGalatasaray Lisesi önünde etkinlikgerçekleştiriyor.

Çalışmaların sokağa taşınmasıkararı Eğitim Hakkı İnisiyatifi

tarafından en başından beri hedeflenengeniş bir kamuoyu oluşturabilmenin önemlibir ayağı olarak planlandı. Daha öncedenhedeflenmiş olan alternatif üniversitekurgusunun özellikle üniversite ve lisegençliği başta olmak üzere toplumun birçokkesimine ulaşabilme kaygısı ile merkezi birnokta olan Galatasaray Lisesi önündegerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. “SOKAKÜniversitesi-Soruşturma KarşıtıAlternatif Kampüs” ismiyle iki aylık biralternatif üniversite kurgusu yapıldı.SOKAK Üniversitesi’nde her hafta birkonunun işlenmesi, bu konu üzerindenkonuşmaların ve söyleşilerin

yapılması, müzik ve şiir dinletisi, tiyatrogösteriminin gerçekleştirilmesi planlandı.SOKAK Üniversitesi’nin dört haftalık derskonuları şu şekilde belirlendi: “Soruşturma-ceza terörü ve mücadele”, “Direnişler ve 1Mayıs”, “Bologna Süreci ve eğitiminticarileştirilmesi”, “Eleme sınavları vemücadele.”

17 Nisan tarihinde yapılan basınaçıklaması ile SOKAK Üniversitesi’ninkurulduğu ilan edildi. Basınaçıklamasının ardından tümkatılımcılarla üniversite inşa edildi. İlkhafta için Eğitim Hakkı İnisiyatifi’nin

ortaya çıkış sebebi olan soruşturma-ceza terörü, busaldırının arka planı, eğitim hakkının gaspı,üniversitelerde devrimci faaliyetinengellenmesi üzerine tartışmalar yürütüldü.“Neden Sokak Üniversitesi?” sorusuna dailk hafta gerçekleştirilen basınaçıklamasında “Sermayenin gölgesialtında kalmış, bilimsellikten uzak, birerticarethaneye dönüşen üniversitekampüslerine karşı ‘Alternatif Kampüs’tegündemlerimiz üzerine beraber tartışıp,beraber üreteceğiz” açıklaması yapıldı.Marmara Üniversitesi öğretim üyesiProf. Dr. Fuat Ercan’ın katılımı ile“Eğitimin ticarileşmesi,

soruşturmaların iktisadi-siyasi arka planı” dersi

başlamış oldu. Fuat Ercan’ın ardındansendikalaştığı için işten atılan avukat Cem Gök,YTÜ'de bir yıl uzaklaştırma cezası almış biröğrencinin annesi ve Marmara Üniversitesi’nde birdönem uzaklaştırma cezasına maruz kalmış biröğrenci söz aldı. Konuşmaların ardından söyleşiyegeçildi. Söyleşide üniversitelerde karşı karşıyakalınan sorunlardan örnekler verildi. Bundan sonrayürütülecek ortak mücadelenin önemi vurgulandı.

24 Nisan’da da “Direnişler ve 1 Mayıs” başlığıile SOKAK Üniversitesi’nin ikincisi gerçekleşti.Temel Demirer’in ve direnişçi işçilerin de katıldığıetkinlikte, eğitim emekçileri, Toplumcu Mühendis,Mimar ve Şehir Plancıları, İHD ve sanatçı RuhanMavruk da yer aldı. Soruşturma ve ceza terörününde ele alındığı söyleşi bölümünde 1 Mayısgündemi ve Taksim üzerine de tartışma yürütüldü.

SOKAK Üniversitesi her iki haftasında dayapılan ajitasyon konuşmaları, dağıtılan bildiriler,oluşturulan görsellik ile çevreden geçenlerinilgisinin toplandığı, konuşmalarla, alkışlarladesteklerini sundukları bir alana dönüştü. Çıkarılanbroşür ve bildiriler üniversitenin önünden geçen,üniversiteyi izleyen kişilere verildi. Bu sıradabirçok kişi ile soruşturma-cezalardangeleceksizliğe birçok konu üzerine sohbet etmeşansı yakalandı.

SOKAK Üniversitesi, Eğitim Hakkıİnisiyatifi’nin en başında ortaya koymuş olduğuöğrencilerin gündemine dair söz söyleme, bunugeniş bir bileşene yayabilme hedefinigerçekleştirmede önemli bir adım atılmasınısağlamış oldu. Dışa dönük bir ilgi yaratmışolmasıyla birlikte siyasetler ve soruşturma sürecinemaruz kalan kesimler tarafından daha fazlasahiplenilmesi gerekmektedir. Soruşturma sürecinedair tartışmaları ilk başlattığımız günden berisöylediğimiz bir noktanın altını çizme ihtiyacıduyuyoruz, üniversitelerde devrimci faaliyetigüçlendirmek, siyaset yasağını kırmak içinsoruşturma-ceza terörüne karşı birleşik birmücadele ile hareket etmemiz gerekmektedir.

İstanbul Ekim Gençliği

Soruşturma Karşıtı Alternatif Kampüs'te, Sokak Üniversitesi'ndeyiz!

Eğitim Hakkı İnisiyatifi mücadeleyi

sokağa taşıyarak sürdürüyor!

10

Page 11: EG 125. sayı

11

Üniversitelerde anti-demokratik ve baskıcı uygulamalarla karşıkarşıya olan, soruşturma ve ceza terörü altında eğitim hakları gaspedilen üniversite öğrencileri “SOKAK Üniversitesi”nde buluşuyorlar.

Soruşturma ve ceza terörüne karşı her hafta alternatif kampüstebuluşan öğrenciler İstanbul'da Galatasaray Lisesi önündeakademisyenlerin ve demokratik kitle örgütleri, şair ve yazarların dadesteğiyle üniversitelerdeki düşünce ve ifade özgürlüğününkısıtlanması, Direnişler ve 1 Mayıs, üniversitelerde ticarileştirmeninbir başka adı olan Bologna Süreci’ne dair dersler gerçekleştiriyor vedersler önümüzdeki haftalarda da devam edecek…

Eğitim hakkı mücadelesi

"SOKAK"ta büyüyor...

Eğitim Hakkı İnisiyatifi, 17 NisanCumartesi günü Galatasaray Lisesiönünde gerçekleştirdiği ilk “SokakÜniversitesi” etkinliği ile soruşturma-ceza terörüne karşı sesini işçilere,emekçilere ve gençliğe duyurdu. Saat18.00’de toplanan kitle yapılan basınaçıklamasının ardından lisenin önünde“Soruşturma Karşıtı AlternatifKampüsü” kurdu ve yaklaşık iki saatboyunca üniversitelerde soruşturma-ceza terörünü ve bu saldırınıniktisadi-siyasi arka planını teşhir etti.

“SOKAK Üniversitesi-Soruşturma Karşıtı Alternatif Kampüs /Eğitim Hakkı İnisiyatifi” pankartı açan öğrenciler adına yapılan birkonuşma ile etkinlik kurgusu çevrede toplananlara anlatıldı.

Derinleşen kriz ile kapitalizmin geleceksizliği dayattığımilyonlardan farkları olmadığını ifade eden öğrenciler soruşturma-ceza ile öğrencileri hedef alan baskıdan bahsederek herkesi etkinliğedavet ettiler. Krize, kapitalist sömürünün derinleşen boyutunu,geleceksizliği ve düzenin boş vaatlerini teşhir eden konuşmalaraetrafta bulunanlar oldukça ilgi gösterdiler. Eğitim Hakkı İnisiyatifiadına yapılan açıklamayı soruşturma almış bir öğrenci okudu. Basınmetninde, üniversitelerinde sesini duyurmak isteyen, geleceğine sahipçıkan öğrencilerin soruşturmalar-cezalar ile engellenmek istendiğivurgulandı.“Düşünce ve ifade özgürlüğümüzü sahiplenmek, elimizdenalınan eğitim hakkımıza ve geleceğimize sahip çıkmak için SOKAKÜniversitesi’ndeyiz!” denildi.

SOKAK Üniversitesi’nin kurulmasının ardından, MarmaraÜniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Ercan’ın “Eğitiminticarileşmesi, soruşturmaların iktisadi-siyasi arka planı” başlıklıdersini başlattı. “..Üniversite olmak sadece teknik bilgi ile donatmakdeğildir, üniversite olmak hayatın içinde olmaktır.” sözleriyleüniversitelerin yaşama dair üretken olması gerektiğini vurgulayanErcan herkesi bu sorumlulukla davranmaya çağırarak bitirdi.

Fuat Ercan’ın ardından, sendikalaştığı için işten atılan Avukat CemGök söz aldı. Gök, emekçileri hayatın her alanında tehdit eden sömürüdüzeninin mücadeleden, örgütlenmeden başka bir çare bırakmadığınıifade etti.

Konuşmaların ardından hep birlikte söylenen türküler, marşlarla veçekilen halaylar sokak üniversitesi sonlandırıldı

Sokak Üniversitesi, Soruşturma Karşıtı Alternatif Kampüs’e

katılma çağrısı yapan kapanış konuşması ile etkinlik sonlandı. SokakÜniversitesi’ndeki ilk derse yaklaşık 70 kişi katıldı.Sokak Üniversitesi’nde 2. ders: “Direnişler ve 1 Mayıs”

Eğitim Hakkı İnisiyatifi 24 Nisan Cumartesi günü de ikinci kezGalatasaray Lisesi önündeydi.

Temel Demirer’in ve direnişçi işçilerin de katıldığı etkinlikte,eğitim emekçileri, Toplumcu Mühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları, İHD, şair Ruhan Mavruk, Genç-Sen ve Entes’tedirenişini kazanan Gülistan Kobatan da yer aldı. Soruşturma ve cezaterörünün ele alındığı etkinlikte 1 Mayıs gündemi üzerine de tartışma

yürütüldü.Etkinlik boyunca çevreden geçenlerin

yoğun ilgisi dikkat çekti. Birçok insanöğrencilerle sohbet etti ve söylenen türküve marşlara eşlik etti.Etkinlik tekrardanişçilere, emekçilere, öğrencileremücadeleyi büyütmek için “1 Mayıs’taTaksim’e” çağrısı ile bitti. SOKAK Üniversitesi’nin 3. haf-

tasında “Bologna Süreci ve

eğitimin

ticarileşmesi” ...

SOKAK Üniversitesi (SoruşturmaKarşıtı Alternatif Kampüs) üçüncü haftasında da yine GalatasarayLisesi önündeydi. Bu hafta ise üniversiteye Bologna Süreci’nianlatmak üzere Prof. Dr. İzzettin Önder, hukuk alanında gerçekleşenmesleki dönüşümlerden bahsetmek için bir hukuk emekçisi,Toplumcu, Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve Tanyeri Şiir grubu,katıldı

Prof. Dr. İzzettin Önder konuşmasına “Burada toplanangençlerden örnek alınacak çok fazla şey var” diyerek başladı.Üniversitelerin sermayeye değil topluma hizmet etmesi gerektiğinivurguladı. Hukuk emekçisi yaşanan mesleki dönüşümlerle birlikte pekçok küçük hukuk bürosunun kapandığını, bunların yerine 100-200avukatın çalıştığı büyük hukuk bürolarının açıldığını vurguladı.Burada ücretli çalışan avukatların da pek çok hak gaspıyla karşıkarşıya olduğunu söyledi.Hukuk emekçisinin ardından Toplumcu,Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları adına bir makine mühendisi sözaldı. TMMŞP, bugün daha ayrıcalıklı gibi görünen teknik elemanlarında işsizlik, güvencesiz çalışma, düşük ücret, belirsiz mesai saatleri gibisorunlarla karşı karşıya kaldıklarını belirtti.

Bilgi Üniversitesi emekçilerine destek

Söyleşinin ardından Bilgi Üniversitesi’nde Sosyal İş’e üyeoldukları için işten çıkartılan işçiler için yapılan yürüyüşe destekvermek amacıyla ajitasyon konuşmaları yapıldı. Yürüyüşle gelenemekçiler “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Kurtuluş yok tek başına, yahep beraber ya hiçbirimiz!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”,“Direne direne kazanacağız!” sloganları ile karşılandı.

Sosyal İş’in düzenlediği eylem bittikten sonra hep bir ağızdanokunan Çav Bella marşı eşliğinde bayraklarla sokak gösterisi yapıldı.Ardından hep beraber söylenen türküler eşliğinde halaylar çekildi.Etkinlik, yaşamını yitiren Güler Zere’nin anılmasının ardından gelecekhafta yapılacak olan “Kapitalizmin krizi ve Yunanistan”başlıklı SOKAK Üniversitesi’ne çağrı ile bitirildi.

Sokak’tan haberler...

Öğrenciler

SOKAK Üniversitesi’nde

buluşuyor

Page 12: EG 125. sayı

12

EkimGençliği:Üniversitelerdeöğrencilerin enufak demokratikhak aramasınarektörlüğüncevabısoruşturma veceza terörünüdevreye sokmakoluyor. Busaldırıların arkaplanı hakkında nedüşünüyorsunuz?

Adnan Gümüş: Bu süreç son derecestratejiktir. İnsanlarda hak arama bilincioluştuğunda bu onların bütün yaşam dilimlerineyansıyacaktır. Bulundukları alanlarda tarafolacaklardır. Yerleşik düzenler, haklılık üzerineoturmamışlardır. Haklılık üzerineoturmadıklarından her türlü hak arayışı mevcutdokularıyla çelişkili hale geliyor. İkincisi pratiksebep, en ufak ceza artık transkriptlere yansıtıldığıiçin sicillerine giriyor. Bu uygulamaylayükselmeleri de engellenmiş ve kontrol edilmişoluyor.

Ekim Gençliği: Üniversitelerimizdekisoruşturma-ceza terörüne, siyaset yapma yasağınakarşı üniversite gençliği nasıl bir hat izlemelidir?

Adnan Gümüş: Bir engele karşı yapılacak enuygun yol ondan daha güçlü bir duruşla varlıkgöstermektir. Tam da bu yolla bu tür engellemeleraşılacaktır. Öğrenciler kendi önceliklerini ortayakoyacaktır. Kültürel, akademik, sosyal bütün yollardenenerek her tür etkinliğin ısrarla sürdürülmesigerekir. En küçük etkinlikten kesinlikle geriçekilmemelidir. İkincisi her tür ceza haklı birşekilde deşifre edilmeli, kamuoyu önündetartışılmalıdır.

Ekim Gençliği: Öğrencilerin demokratikkazanımları için verdikleri mücadeledeakademisyenler nerede duruyor? Neleryapmalıdırlar?

Adnan Gümüş: Akademisyenlerle öğrenciler

toplumun çeşitli zümrelere ayrışması gibibirbirinden tümden ayrışmış durumdalar.Akademisyenler, hocalar öğrencilere yabancılaşmışdurumdalar. Kantinler aynı değil, yemekhaneleraynı değil, ulaşım biçimleri aynı değil. Hattaakademik toplantılar bile birbirinden kopmuşdurumda. Öğretim elemanları öğrencietkinliklerine her türlü destekten kaçınıyorlar.Bunun kendilerine olumsuz olarak döneceği algı vekaygısı içindeler. Öğretim elemanları tarafındanöğrenci hareketlerine karşı bir güvensizlik oluşmuşdurumda. Ama bu kaygı ve güvensizliğin sebebiöğrenciler değil, bizzat hocaların kendisidir.Konformist bir şekilde hareket ediyorlar. Herhangibir sorumluluk ya da bedel üstlenmek istemiyorlar.Bunun pratikte yeniden örülmesi, yaparak,yaşayarak, ortak etkinliklerle bu yabancılaşmanınaşılmasıyla gerçekleşir.

Ekim Gençliği: Son olarak üniversitedekiöğrencilerin hak arama mücadelesine dair nesöylemek istersiniz?

Adnan Gümüş: Gerek öğrencilerin gerekhalkın mücadelesindeki haklılık ve meşruiyetzeminini hiç bıkmadan usanmadan anlatmalarıgerekiyor. Etkinliğin en önemli parçası olaraksağlıklı bilgi verme ve kamuoyu oluşturma,gerekçelerini açıkça anlatmak için çabagöstermeleri gerekiyor. Belki bu kısmı anaetkinliklerden bile önemli olabilir. Hak aramamücadelesi haklılığımızı ortaya koymaktır.Disiplin yönetmelikleri, yasalardaki kısıtlamalarvb. temel hukuk söylemleriyle boşa çıkarılmasıgerekiyor. Hak arama mücadelesini bir sonuç,hemen ulaşılabilen bir çıktı gibi değil bir süreçolarak görmek, toplamda bir aydınlanma vebilinçlenme süreci olarak görmek gerekiyor.

Bunun içeriğinin dayanışma ve güvenduygularıyla örülmesi gerekiyor. Başkalarınındoğrularını eleştirmekten daha çok kendidoğrularını anlatmak öncelenirse insanlara dahakolay ulaşılabilir. Seçeneklerinizi, haklılıklarınıgösterirseniz her insan kendi doğrularını gözdengeçirecektir. Bıkmadan, usanmadan varlıklarınıortaya koymalarında ısrar etmeli, hak aramasürecinin temel parçaları kabul edilmelidir.

Üniversitelerdeki artan saldırılar hakkında

Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden

Prof. Dr. Adnan Gümüş ile konuştuk...

Prof. Dr. Adnan Gümüş:

“Hak arama mücadelesini

bir aydınlanma ve bilinçlenme süreci

olarak görmek gerekiyor.”

Gerek öğrencilerin

gerek halkın

mücadelesindeki

haklılık ve meşruiyet

zeminini hiç

bıkmadan

usanmadan

anlatmaları

gerekiyor. Etkinliğin

en önemli parçası

olarak sağlıklı bilgi

verme ve kamuoyu

oluşturma,

gerekçelerini açıkça

anlatmak için çaba

göstermeleri

gerekiyor.

Page 13: EG 125. sayı

- YTÜ’de Kızıldere'de katledilen devrimcileri anan 15öğrenciye “siyasi içerikli slogan atmak” gerekçegösterilerek soruşturma açıldı.

- Osmangazi Üniversitesi’nde “Başka bir OGÜmümkün” başlığıyla yürütülen çalışmalar kapsamındayapılan eylem “yasadışı” ilan edilip 20 öğrenciyesoruşturma açıldı. 2 kişi 1 yıl okuldan uzaklaştırma cezasıaldı, 1 kişi ise YÖK’ten çıkartıldı.

- Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde kriz gündemli yapılantoplantı sonrasında onlarca öğrenciye soruşturma açıldı.7’si bir dönem olmak üzere 23 öğrenciye uzaklaştırmacezası verildi.

- Marmara Üniversitesi’nde yaşanan faşist saldırısonrasında yaklaşık 30 öğrenciye soruşturma açıldı. 6öğrenciye bir dönem uzaklaştırma cezası verildi.

Yukarıda sıralanan soruşturma ve ceza gerekçelerine onlarcasınıeklemek mümkün. Üniversite idareleri için bu sömürü sistemininçizdiği sınırların dışına çıkan en ufak söz soruşturma açmak içinyeterli olabilmektedir. Elbette ki son dönemde üniversitelerdesoruşturma ve ceza terörünün artması toplumun genelinde başlayanrahatsızlık ve hareketlenmeyle doğrudan ilişkilidir. Krizin faturasınınişten atmalar, zam yağmurları gibi uygulamalarla işçi ve emekçilerekesildiği bu son dönemde, başta grev ve direnişler olmak üzeretoplumsal muhalefette bir yükseliş gözlenirken bunun yansımalarıüniversitelerde de net bir şekilde görülmektedir.

Soruşturma-ceza karşıtı mücadele

üniversite gençliği için yaşamsaldır…

Genç komünistler olarak son dönemde döne döne vurguladığımızgibi soruşturma-ceza terörünü püskürtme yönünde çalışma yapmakyaşamsal önemdedir. Üniversite yönetimleri, gençlik hareketininkıpırdanmaya başladığı bu dönemde gençliğe göz açtırmamakniyetindedir. Bunun en etkili yöntemleri olarak soruşturma aracı ileöğrenciler üzerinde baskı oluşturulmakta, bir ileri aşama olarak datehdit olarak gördüğü öğrencileri uzaklaştırma, YÖK’ten çıkartmagibi cezalandırmalarla tamamen okulun dışına itmektedir.

2009-2010 öğretim yılı biterken soruşturma-ceza terörünüpüskürtme yönünde kalıcı adımlar atılamamıştır. 2009-2010 öğretimyılına soruşturma ve cezalarla girilmesiyle birlikte bizler gençkomünistler olarak bu sorunun ancak birleşik bir gençlik mücadelesiile aşılabileceğini söylemiştik. Gündemlerle ilişkisi içinde birsoruşturma-ceza karşıtı mücadele örgütlemek doğrultusunda çeşitliplatformlarda siyasi gençlik örgütlerine yapılan çağrılar“Soruşturma-ceza konusu öğrencilerin sorunu değil, ilgileriniçekemeyiz”, “başka gündemlerimiz var” gibi gerekçelere yanıtsızkalmıştır. Oluşturulan sınırlı birlikteliklerde de iradeli bir çalışmaortaya konamamıştır. Bunun en çarpıcı örneği İstanbul’dasoruşturma-ceza terörüne karşı oluşturulan Eğitim Hakkıİnisiyatifi’nde yaşanmaktadır. Toplantılarında çalışmanınörgütleyicisi veya destekçisi olacağını söyleyen siyasetler gelinennoktada toplantılara ve de etkinliklere temsili bir katılım dahigöstermemektedirler.

Oysa soruşturma-ceza terörü sadece buna maruz kalan birkaçdevrimci, duyarlı öğrenciyi tehdit etmemektedir. Aksine harekete

geçirilmesi hedeflenen geniş öğrenci kitlelerinin bilincinesaldırmaktadır. Bu, faaliyet yürüten güçlerin marjinalleştirilmesi,kitlelerin ise sindirilmesinin aracıdır. Bu bağlamda siyasal faaliyetyapma iddianız var ise, duyarlılık oluşturularak ortaya konacak birbaskı ile onu püskürtmeniz şarttır.

Diğer bir yanı ile cezalar duyarlılık gösteren ve faaliyete öncülükeden güçlerin alanları ile ilişkilerinin fiziki olarak koparılması ve biryanıyla da düzende hala gelecek kırıntısı arayan gençlerinmücadeleden soğutulmasını hedeflemektedir. İlkin alana dönükmüdahalelerin kararlılık ve yaratıcılık ile sürdürülmesi ilkengellemeyi boşa düşürecektir. Sonrasını ise düzenin aslında birkaçkırıntı dışında hiçbir gelecek sunamayacağını teşhir etmek için birkarşı propagandaya konu etmek gerekir. Yani polis-idare işbirliğininzaman zaman ifade ettiği gibi “Gelin, izin alın” ikiyüzlülüğü ardındaamacın ne olduğu, bu düzenin kendi izin sınırlarını da esasengençliğin ve mücadelenin dinamizmini köreltmek için kullandığınınet olarak vurgulamak gerekiyor.

Sol güçlerin kimi soruşturma ifadelerinde iddiaları inkar etmeleriise baskılar karşısında büyük bir ideolojik zafiyeti gösterir. Neyi neiçin yaptığını bilmemek ve meşruluğunu kaybetmiş olmak bu süreçtekarşımıza mücadele etmemiz gereken ek bir zorluk dahaçıkarmaktadır. Zorluklar ile yüzleşmedikçe, düzenin size açtığıyolların aslında kör bir labirent olduğunu göremezsiniz. Bu bakımdanbaskı ile yüzleşmek ve karşısında tok bir netlik geliştirebilmek onualt edecek cüreti de size verecektir.

Öte yandan saldırı karşısında ortaya konan pratik, siyasetlerinalanlardaki varlık iddialarını da somutladı. Bugün bırakın sistemli birfaaliyeti, birçok alanda en ufak bir varlık bile soruşturma-cezaterörüne, yanı sıra çeşitli baskılara hedef olmaktadır. Bu durumkarşısında adım atmayan siyasetleri beklemek yerine toparlanangüçlerle hızla harekete geçmek, diğerlerini süreç içinde kendisınırlılıklarında mücadelenin parçası haline getirebilmek önemlidir.Geldiğimiz noktada, gündemleri işlerken arttırılan baskılar ileilişkinin kurulabilmesi, gençliğin taleplerinin baskı ve terörü hedefalacak biçimde genişletilebilmesi ve engellemeler karşısında birduyarlılık oluşturulabilmesi gençlik hareketine karşıönümüzde duran yakıcı bir sorumluluktur.

Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!

Soruşturma-ceza terörüne karşı

birleşik mücadeleye!

13

Page 14: EG 125. sayı

14

Yerelimizde geçen dönemden beri baskılarartmaya başlamıştı. Önce OsmangaziÜniversitesi’nde aralarında Ekim Gençliğiokurlarının bulunduğu 3 kişiye okuldanuzaklaştırma cezası verilmiş, daha sonra AnadoluÜniversitesi yönetimi tarafından onlarca kişiyesoruşturma açılmıştı.

Dönemin başlamasıyla birlikte soruşturmasaldırısı da artıyor. ÖGB tarafından uğradığımızsaldırının cezası bile biz öğrencilere kesilmiş, buolaylardan dolayı 50’den fazla öğrenciyesoruşturma açılmıştır. Açılan soruşturmalarınsayısı ise şimdiden 200’ü aşmış durumda.Bunların yanında diğer anti-demokratikuygulamalar da hız kesmeden sürüyor.

Göreve gelir gelmez öğrencilerle konuşan yenirektör Davut Aydın, kendisinin sermayenintemsilcisi olduğunu, üniversitede BolognaSüreci’ni uygulayacağını açıkça ifade etmiş, bunuengellemek isteyen öğrencileri de sindireceğiniima ederek tehdit etmişti. Bu görüşmeden sonrasiyasal faaliyeti belli alanlara hapsetme planıtutmayınca, ilerici, devrimci, demokrat, yurtseveröğrencilerin aileleri aranmış, bizleri mücadeledençekmeleri konusunda ısrar edilmiş, hatta bazıailelere rüşvet teklif edilmişti. Boşa düşürülen buuygulamalar rektörü, siyasal faaliyeti sürdürmeısrarı gösteren öğrencilere karşı dahasaldırganlaştırmış, ÖGB’ ye saldırı emriniverecek kadar pervasızlaştırmıştır.

Bu saldırılara gençlik cephesinden bellisınırlarda da olsa anlamlı tepkiler verilmişti.Saldırıların ardından refleks eylemler ortayakonmuş, kitlesel eylemler gerçekleşmişti. Fakatbu süreçte bazı gençlik örgütlerinin sürecikavrayamaması ya da dar grupçu yaklaşımları –özellikle TKP, EMEP, Öğrenci Kolektifleri veGençlik Muhalefeti- uzun toplantılara yol açmış,mücadelenin kapsamı AKP karşıtlığınaindirgenmeye çalışılmış, süreci devrimcilerleörgütlememe tutumu yapay ideolojik kılıflarla(imza tartışması) örtülmeye çalışılmıştı.

Bunların üzerine sürecin toplantılardakilitlenmemesi, saldırıları püskürtmek,politik/pratik faaliyeti sürekli kılabilmek içinEkim Gençliği olarak siyasetlere platform çağrısıyaptık. İlk toplantıya Alınteri, DGH, DPG,Gençlik Derneği, EHP Gençliği, ÖğrenciKolektifleri, ÖGD, Kurtuluş Yolunda Dev-Gençkatıldı. Süreci birleşik örgütlemenin önemininbelirtildiği toplantıda Öğrenci Kolektifleri veEHP Gençliği söz alıp platformun yeterlibirleşikliği sağlayamayacağını belirterektoplantıdan ayrıldılar. Gençlik Derneği iseKurtuluş Yolunda Dev-Genç’in örgütleyicisiolduğu bir platformda bulunmayacağını belirtti.Bizim tarafımızdan da sürecin tüm örgütler

tarafından örülmesinin önemli olduğu, fakatbunun sağlanamadığı durumda ise asgari de olsasağlanan birlikteliklerle bir an önce örülmesigerektiği belirtildi.

Platform üzerine yapılan tartışmalarda iseplatformun durduğu yer, neye karşı ve nasılmücadele edeceği üzerine duruldu. Platformunüniversitede siyasal faaliyete yönelik saldırılar,soruşturma ve ceza terörü başta olmak üzere anti-demokratik uygulamalara karşı mücadele etmesigerektiği, bu saldırıları dışarıda Kürt halkına, işçive emekçilere yapılan saldırılardan ayrıgörmemek gerektiği belirtildi. Özelliklesoruşturma ve ceza terörünün sadece devrimciöğrencilere yönelik olmadığı, bu saldırının birbütün olarak gençliğin taleplerine yöneldiğibelirtildi. Platformun ayrıca üniversitede içindekipolis varlığına ve kameralarla okulun hertarafının donatılmasına karşı da tepki göstermesi,bunlar için de gerekli militanlıktan kaçınmamasıve teşhir faaliyetini süreklileştirmesi gerekliliğibelirtildi. İlk toplantının sonucunda EkimGençliği, Alınteri, DGH, DPG, ÖGD platformunörgütleyicisi olacağını belirtti. Toplantıdanplatformun daha geniş katılımla kurulmasıbelirtilerek toplantıya katılmayan kurumlaratekrardan çağrı yapılması kararı çıktı. Daha sonrayapılan toplantılarda SGD ve DYG-M de platformiçinde yer alacağını belirtmiştir. Platform adıüzerinde yapılan tartışmalarda da, platformunkendini anti-demokratik uygulamalara karşıkonumlandırdığı, demokratik ve özerk birüniversite talebiyle hareket ettiği için adınınDemokratik Üniversite Platformu olmasınınuygun olacağı konusunda ortaklaşıldı. Platformunmücadelenin hukuksal boyutunu unutmamasınınve şehir merkezinde yapacağı eylemlerleüniversite dışında kamuoyu oluşturmasınınönemli olduğu da belirtildi.

Platformun kısa sürede gerçekleştirdiğipratikler verimli geçti. Önce fakülteler dolaşılaraköğrencilerle birebir sohbete geçildi. Öğrencilerinilgisini çekecek materyaller de faaliyetin verimligeçmesinde belirleyiciydi. Daha sonra iseyemekhane civarında müzik dinletisi sunuldu. Buetkinlik ajitasyonlarla ve sloganlarla eylem halinedönüştürüldü. Aynı gün yapılan suç duyurusu daplatformun ilk faaliyetleri arasındaydı. Platformrektörlüğün saldırılarının yoğunlaştığı şugünlerde özellikle reformist bloğun okulun içinipasifize etme girişimine karşı anlamlı birbirlikteliği oluşturmuş bulunuyor. Bizler gençkomünistler olarak bu olanağı en iyi biçimdekullanmaya bundan sonraki süreçte de devamedeceğiz…

Anadolu Üniversitesi Ekim Gençliği

Eskişehir’de baskılara, yasaklara, soruşturma ve ceza

terörüne karşı Demokratik Üniversite Platformu

kuruldu...

Birleşik mücadeleye!

Göreve gelir gelmez

öğrencilerle konuşan yeni

rektör Davut Aydın,

kendisinin sermayenin

temsilcisi olduğunu,

üniversitede Bologna

Süreci’ni uygulayacağını

açıkça ifade etmiş, bunu

engellemek isteyen

öğrencileri de

sindireceğini ima ederek

tehdit etmişti. Bu

görüşmeden sonra

siyasal faaliyeti belli

alanlara hapsetme planı

tutmayınca, ilerici,

devrimci, demokrat,

yurtsever öğrencilerin

aileleri aranmış, bizleri

mücadeleden çekmeleri

konusunda ısrar edilmiş,

hatta bazı ailelere rüşvet

teklif edilmişti

Page 15: EG 125. sayı

15

Üniversitelerin ticarileşmesinin bir ayağı olarakdayatılan Bologna Süreci her üniversitede olduğugibi Marmara Üniversitesi’nde de etkisinigöstermektedir. Bunun en somut örneği 2008yılında yapılan yönetmelik değişikliği ilebütünleme hakkımızın elimizden alınmasıdır.Şimdi de üniversite senatosu önümüze yaz okulunusunmaktadır. Yaz okulu ücreti olarak birinciöğretimler için saat başı 17,5 TL ikinci öğretimleriçin saat başı 35 TL olarak sunulmakta ve yazokulunu itiraz etmeden kabul etmemiziistemekteler. Üniversite yönetimi cephesindedurum böyle.

Peki ya biz öğrenciler cephesinde

neler oluyor?

Bütünlemelerin kalkmasından itibarendönemsel olarak öğrenciler aralarında birleşerektepkilerini ortaya koymaktalar. Bu tepkiler imzatoplama, toplu dilekçe verme ya da rektörlüğeyürüyüp basın açıklaması yapma biçimlerindeyansıdı. Ancak bu tepkiler kampüs ya da fakülte ilesınırlı kalmaktaydı ve onu aşacak konumagelemiyordu.

Bu tepkinin bir başka kolu ise HaydarpaşaKampüsü Hukuk Fakültesi’nde gerçekleşti. Birkaçöğrencinin durumdan rahatsız olması sonucu vebunu bir eylemsel sürece dökmek için amfitoplantısı gerçekleştirildi. Amfi toplantısınayaklaşık 400 kişi katıldı. Bu toplantıdabütünlemelere dair bir şeyler yapılması ve sadecehukuk fakültesiyle sınırlı kalmaması gerektiğiyönünde tartışmalar yapıldı. Toplantının sonucundasürecin BÜT’ünle(ş)me Platformu olarak

örüleceği ilan edildi. Toplantıyı organize edenarkadaşlarla yapılan görüşmeler ve diğerkampüslerden ulaşılabilen kişilerle yapılangörüşmeler sonucu her kampüsle ortak hareketetme ve olabilecek en büyük tepkiselliği ortayakoyma yönünde karar alındı. Bu tepkiselliğiörgütleyebilmek için öncelikle bir internet sitesikurulması, hem internetten hem de öğrenciler ileyüzyüze yürütülecek bir faaliyetle katılımsağlayabileceğimiz bir imza kampanyasıörgütlenmesi, okulda yaygın bildiri dağıtımyapılması, sticker basılması, kuşlama yapılması vb.yönünde kararlar alındı ve uygulamaya geçildi.

Bu kapsamda öncelikle 4000 adet bildiriGöztepe, Haydarpaşa, Tarabya, Nişantaşı veBahçelievler kampüslerinde dağıtıldı.www.butunlesmeplatformu.com internet sitesikullanıma açıldı. 2000 adet sticker basıldı veokulda yaygın olarak kullanılmaya başlandı.Yapılan işler okulun sınav dönemine gelmesisonucu ve Marmara Üniversitesi’nde bu tarzkonulara refleks tepkiler verecek örgütlü birleşikbir zeminin olmaması dolayısıyla biraz yavaşilerlemektedir. Sınav döneminden sonraki süreçteyapılacak açık toplantılarla ve eylemlerle paralıyaz okuluna karşı olan tepkiyi açığa çıkartmak vebu tepkinin BÜT’ünle(ş)me Platformu’ndabirleşmesi için tüm çabamızı ortaya koyacağız. Yaz okulu değil BÜTÜNLEME istiyoruz!Bütünlememizi A-LA-CA-ĞIZ!!!

Marmara Üniversitesi Ekim Gençliği

Marmara Üniversitesi’nde

BÜT'ünle(ş)me

Page 16: EG 125. sayı

Adana Devrimci Liseliler Birliği ve EkimGençliği olarak eğitim sisteminin ticarileşmesineve bunun bir yansıması olarak işçi ve emekçiçocuklarına dayatılan eşitsizliğe, geleceksizliğe,ezberci eğitime, baskılara, eleme sınavlarıylayaşamımızın ablukaya alınmasına,müşterileştirilmemize karşı başlattığımız“Geleceğimizin ellerimizden alınmasına geçitvermeyeceğiz!” kampanyasını sonlandırmamızınardından kampanya sırasındaki eksikliklerimizigörerek onları aşmaya çalışıyoruz.

Kampanyaya başlarken önümüzde belirlenmişhedefler çerçevesinde güçlü bir ajitasyon-propaganda faaliyeti yürütmek, güçlerimizi çalışmaiçerisinde yetkinleştirerek ileri çıkarmak ve politiketki alanımızı genişletmek ve buradan alacağımızgüçle eksikliklerimizi görerek 1 Mayıs’ayüklenmek gibi bir dizi hedef bulunuyordu.

Kampanya ön hazırlık sürecini, kendigüçlerimizi sürecin bir parçası haline getirerekgüçlü bir biçimde ördük. Lise, dershane veüniversitenin gündemleriyle ilgili çıkarttığımızmateryallerle süreçlere müdahale ettik. Lise vedershane çevrelerinde ezberci eğitimi ve faşistdisiplin yönetmeliklerini teşhir eden materyallerive Devrimci Liseliler Birliği imzalı pullarımızıkullandık. Dershanelerde katsayı aldatmacasıylailgili çıkarttığımız pulları yaygın bir biçimdekullandık. Üniversitede de yemekhane ve ulaşımayapılan zamlarla ilgili çalışmalar yürüttük. Aynızamanda Ekim Gençliği ve Liselilerin Sesidergilerini de gençliğe ulaştırmaya devam ettik.Kampanya çerçevesinde “Müşteri değil öğrenciyizparalı eğitime karşı mücadeleye!/Liselilerin Sesi”ve “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim içinDevrimci Liseliler Birliği saflarına!” afişleriniçarşı merkez ve Şakirpaşa mahallesine yaptık.Kampanya faaliyetlerini çevre çeperilişkilerimizi katarak yapmamız bizimiçin olumlu yanlardan biriydi.

Yaklaşık iki ay sürdürdüğümüzkampanya faaliyetini 13 Mart günüİnşaat Mühendisleri Odası’ndayaptığımız etkinlikle sonlandırdık.Yaptığımız etkinliğin beklediğimizinaltında bir katılımla gerçekleşmesitoplamda kampanyamızın eksik kalanyönünü de göstermiş oldu. Yaptığımızön hazırlık sürecini etkin bir kitleçalışmasıyla birleştirememiş olmamızve bunun sonucunda etkinliğin zayıfgeçmesi ajitasyon-propagandafaaliyetini güçlü bir şekilde örmemizerağmen ilişkilerimizigeliştiremediğimizi gözler önüneserdi.

Etkinliğe sınırlı sayıda insan

taşımamız kampanya ön sürecini güçlü örmemizerağmen o alanlarda derinleşemediğimizi gösterdi.Bu özellikle önümüzdeki dönemde nereyeyüklenmemiz gerektiğini işaret ediyor.İlişkilerimizi faaliyet içersinde daha dapolitikleştirmek, ideolojik düzeylerini daha dayükseltmek ve çalışma içerisinde tuttukları yeritibariyle onları bir adım daha ileri çıkarmak bizimiçin temel bir sorun olarak ortada duruyor.

Kampanyanın ardından eleme sınavına karşıyapılacak olan eyleme hazırlık yaptık. Ancakeylem öncesinde birkaç güne sıkışanfaaliyetlerimizin sonucunda alana az sayıda insankatabildik. Şimdiki hedefimiz buradançıkarttığımız sonuçlarla 1 Mayıs’a kitlesel birkatılım sağlamak. 1 Mayıs’a hazırlanırkenkampanyadaki ve eleme sınavına karşı örgütleneneylemdeki eksik kaldığımız yanları gözeterek 1Mayıs’ta alanlarda olarak mücadele çağrısıyapacağız.

Öğrenci gençliğin mücadelesini büyütmeninyolu gençlik kitlesini politik olarak bilinçlendirip,ileri adımlar atmasını sağlamaktan geçiyor.

Öğrenci gençliği eşit, parasız, bilimsel,anadilde eğitim talepleri ve elemesınavlarına karşı mücadeleye çekmek,onların siyasal duyarlılıklarınıgeliştirmekle, siyasal bilinçleriniyükseltmekle mümkündür. Bunubaşarabildiğimiz takdirde, gençliği tüminsanlığın kurtarıcısı olan işçi sınıfınındevrim mücadelesine kanalizeedebileceğiz. Bugüne kadar olduğugibi bundan sonra da bunun için azamibir çaba göstereceğiz.

Şimdi önümüzdeki görev,kampanyadan çıkarttığımız sonuçlaeksiklerimizin üzerine yüklenmek veonları aşarak geleceği kazanmaktır.

Devrimci Liseliler Birliği-Ekim Gençliği/Adana

Kampanyanın ardından eksikliklerimizi giderecek,

Güne yüklenip

geleceği kazanacağız!..

16

Page 17: EG 125. sayı

17

Adana valisi İlhan Atış Adana’da yapılaneylemlere para cezası kesmekle ünlü. Atış sondönemlerde yükselen muhalefeti önlemek içingözaltıların, eylemlere saldırının yanında paracezalarına başvurmuştu. 3 yıldır başvurdukları yeniyöntemle gözaltı ve tutuklamalara, işkenceyerağmen mücadeleden alıkoyamadıkları insanlarıpara cezaları yoluyla mücadele dışına itmeyeçalışıyorlar.

Adana Demirspor-Livorno dostluk maçındaaçılan “Güler Zere ölmesin!” yazılı pankartıaçtıkları için maç sırasında önce stad güvenliğisaldırmış, ardından 10 kişiye toplamda 11200 TLpara cezası kesilmişti. Bununla da sınırlı kalmayıpbaşta TEKEL direnişinedestek için yapılaneylemler olmak üzereişçi, emekçi ve gençlerepara cezası kesmeyedevam edilmişti.

Para cezasını birsilah gibi kullananvalilik çarşı merkezlerdesınırlı kalmayaraküniversitede yapılaneylemlere de para cezası kesmeye başladı.Demokratik hakları için mücadele eden, buçerçevede bildiri dağıtımı yapanlar kamerayakaydedilip, kabahatler kanununa aykırı davranıştanpara cezası kesiliyor. Bilimin üretilmesi gerekenyerler olması gereken üniversite, bir eylem olacağıgün polis ordularının yığınak yapmasıyla, diğergünlerde de sivil polislerin üniversitenin hertarafında devrimci, demokrat öğrenci avınaçıkmasıyla adeta polis karakolu haline gelmişbulunuyor.

Adana valiliği bu olanağa yaslanarak, 2.dönemin hemen başında yemekhane zamlarınayapılan % 25’lik zammı protesto etmek içindilekçe toplayan ve bildiri dağıtan 17 öğrenciye depara cezası kesmişti. Bununla da yetinmeyenvalilik Çukurova Üniversitesi rektöründenöğrenciler hakkında işlem yapmasını istemiş verektör de soruşturma açmıştı.

Valilik para cezalarıyla yıldıramadığı noktadaise tutuklama terörünü devreye soktu. 30 Martgünü Kızıldere’de katledilen devrimci önderleriandıkları için “suçu ve suçluyu övmek”gerekçesiyle Halkevi ile Emek ve ÖzgürlükCephesi’nden 3 kişi tutuklandı.

Bu saldırılarla valilik yükselecek muhalefetinönüne geçmeye, kitlelere korku salmayaçalışmaktadır.

Rektör de valinin yolunda…

Çukurova Üniversitesi Rektörü Alper Akınoğlu

da bu konuda valiliğe yardımcı olmakta çokcüretkar görünüyor. Zaten Akınoğlu’nunüniversitede rektör olarak seçilmesinden sonradayaptıkları, Adana valiliğinin uygulamalarındanfarkı yok. Şimdi rektörün üniversitedeki devrimcive demokrat öğrencilere saldırılarından birkaçınıhatırlayalım.

Üniversitede genelde solcu öğrencileringeldikleri R1 kantinini kapatmış, “Size billboardlazım” diyerek bayrak direği dikmişti.Üniversitedeki solcu öğrencilere saldırmaya gelenfaşist, ulusalcı çetelere yardım etmek için okulapolisi çağırarak öğrencilerin üzerine sürmüş, hattadaha da abartarak saldırıya uğrayan devrimci,

demokrat öğrencileresoruşturma açmış ve2 yıl önce deüniversitede stantaçılmasını“yasaklamış”tı.

Son olarak dayemekhane zammınakarşı dilekçetopladıkları, yurdunyemekhanesinde

öğrencilere yedirilen at-eşek eti ve formasyonhakkı ile ilgili eylem yapan devrimci, demokratöğrencilere soruşturma açarak uzaklaştırma cezasıvermişti. Rektörlük bu uygulamalarla adetavaliliğin üniversitedeki ayağı haline gelmiştir. Enufak bir hak aramasına tahammülü olamayanÇukurova Üniversitesi rektörlüğü üniversiteninbütün fakültelerinde “Üniversite Medya” adlıgruba yer kiralayarak sermayeye kapılarını ardınakadar açmış ve billboard diktirmiş, öğrencileringözleri önünde eğitimin ticarileşmesinin“medyatik” bir örneğini sergilemişti.

Bu uygulamalar da gösteriyor ki devletin, enufak bir hak aramaya, eşit, parasız, bilimsel,anadilde eğitim hakkını savunan öğrencileretahammülü yoktur. Hakkını arayan öğrenciler isepara cezaları, gözaltılar, tutuklamalarlayıldırılmaya çalışılıyor.

Biz buradan genç komünistler olarak rektörlüğeve valiliğe sesleniyoruz: Baskı politikalarınızbizleri yıldıramadı, yıldıramayacak. Ne açtığınızsoruşturmalar ne kestiğiniz para cezaları ne detutuklamalar üniversitelerimizdeki devrimcimücadeleyi yükseltmemizi engelleyemeyecek. Sermaye defol üniversiteler bizimdir!Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!Baskılar bizi yıldıramaz!

Adana’dan bir Ekim Gençliği okuru

Adana’da para cezalarıyla

baskılar sürmeye devam ediyor…

Baskılar bizi yıldıramaz!

En ufak bir hak

aramasına

tahammülü olamayan

Çukurova Üniversitesi

rektörlüğü

üniversitenin bütün

fakültelerinde

“Üniversite Medya”

adlı gruba yer

kiralayarak

sermayeye kapılarını

ardına kadar açmış ve

billboard diktirmiş,

öğrencilerin gözleri

önünde eğitimin

ticarileşmesinin

“medyatik” bir

örneğini sergilemişti.

Page 18: EG 125. sayı

18

YGS sınavını geride bıraktık. “Kâr, daha fazlakâr” elde etme üzerine kurulu olan sermaye düzeni,eğitim alanındaki politikalarıyla da gençlerigeleceksizliğe mahkum ediyor. Bizleridershanelere yönlendirerek, üniversiteye gitmeninyolunun buradan geçtiğini anlatarak kandırıyor.Buradaki asıl amaç dershane tekellerine rantsağlamak. Bu uğurda, gidilmesi bir zorunlulukolarak gösterilen dershanelere borçlarınıödeyemedikleri için aileler tutuklanıyor, gençlerintihar ediyor. Son olarak sınav öncesindeMuğla’da Soner Semih Sipahi adlı öğrencidershaneye olan 5 bin TL’lik borcu nedeniyleannesinin tutuklanması üzerine kendisini asarakintihar etti.

Soner’in intiharı, sınavlar yüzünden bunalımagirip ölüme sürüklenen gençlerle ilgili ilk haberdeğil. Geçmiş yıllarda da sınavı kötü geçti diyeintihar eden öğrenci haberleri yansıdı basına.Çoğunlukla da sınav salonlarında üzerindekibaskıya dayanamayarak sinir krizleri geçiren vesınav salonlarını terk eden öğrenciler haber oldu.Sınava hazırlanan öğrenciler geleceklerinin busınav olduğuyla kandırıldıkları için bütünumutlarını bu sınava bağlıyorlar. Sonra da sınavdankötü puan aldıkları için ya da bu sınav baskısınadaha fazla dayanamadıklarından intihara kadarsürüklenebiliyorlar. Oysa üniversiteyi kazanmakhiçbir şeye çare olmuyor. Oradan da bir diplomalıişsiz olarak mezun olunuyor. Bu olaylar birkez daha gençlik olarak geleceğimizin nesınav salonlarında ne de üniversite kapılarındaolduğunu gözler önüne seriyor.

Kapitalizmin işçi sınıfı ve emekçiler gibi,gençliğe de verebileceği bir şey yoktur. Sömürüüzerine kurulu düzenin sözcüleri biz gençlere,bizim geleceğimizsiniz gibi nutuklar atmayı pekseviyorlar. Bir yanda bizleri düzenekazanmaya çalışırken, diğer yandan daüniversiteleri sermayenin arka bahçesihaline getirerek eğitiminticarileşmesini sağlıyor,üniversite har(a)çlarına her yılfahiş zamlar yapıyorlar.Sermaye düzeni için bunuyapmanın başkazorunlulukları oluyorhaliyle. Düzen,üniversitelerdeeşit, parasız,bilimsel,anadilde,eğitim gibidemokratikhaklarınınmücadelesiniveren ilerici,

devrimci öğrencilere soruşturmalar açarak ya daüniversiteleri birer karakol haline getirereküniversite gençliğini baskı altında tutmayaçalışıyor. Bunun sonucunda ise gelir düzeyi düşüköğrenciler ya okulu bırakıyor ya da gelecekleriniipotekleyerek büyük şirketlere satıyor.

Soner’in intiharının nedeni işçi-emekçiçocuklarıyla sermayedarların çocuklarının eşitsizkoşullarda hazırlandığı bu paralı eğitim sistemidir.Sermayedarlar çocuklarına büyük paralarharcayarak özel dersler aldırıyor, kolejlere, en iyidershanelere gönderiyorlar. Biz işçi ve emekçiçocukları ise ailelerimizin imkânı oranındadershaneye gidebilmekteyiz. Ailelerimiz dershaneparasını ödeyemeyince de tutuklanıyorlar. Her şeyiişçi ve emekçileri sömürmek üzerine kurulu bu kârdüzeni, ihtiyacı karşılayacak bir eğitim sistemioluştur(a)mamaktadır. Sonuçta biz emekçi ailelerinçocuklarının payına, dershane paralarınınödenememesi üzerine hapis ve intihar düşmektedir.

Kapitalizmin olduğu yerde eşitsizlik ve baskıolmaya devam edecektir. Eşitsiz koşullardaüniversite sınavına hazırlanan gençler aynı zamandiliminde aynı sınava sokuluyor. Gençliğin geleceksorununu sosyalizm çözecektir. Paralı eğitimikapitalizm bizlere dayatmaktadır. Önümüzdeki tekçözüm yolu, kokuşmuş bir sistem olan kapitalizmeve onun uygulamalarından biri olan paralı eğitime

karşı mücadelebayrağınıyükseltmek,kavga alanlarınaçıkmaktır. Buyolda gençkomünistleredüşen görev isekapitalizme karşısosyalizm şiarınıgençlik içindeyaymak vegençliği işçisınıfının öncüpartisinekazanmaktır. Busorumluluklahareket etmeyedevam edeceğiz.

Adana’danbir EG okuru

Kapitalizmin gençliğe dayattığı geleceksizliğin

son örneği: Soner Semih Sipahi

Paralı eğitime karşı

mücadele bayrağını yükseltelim!

Kapitalizmin olduğu

yerde eşitsizlik ve baskı

olmaya devam edecektir.

Eşitsiz koşullarda

üniversite sınavına

hazırlanan gençler aynı

zaman diliminde aynı

sınava sokuluyor.

Gençliğin gelecek

sorununu sosyalizm

çözecektir. Paralı eğitimi

kapitalizm bizlere

dayatmaktadır.

Önümüzdeki tek çözüm

yolu, kokuşmuş bir

sistem olan kapitalizme

ve onun

uygulamalarından biri

olan paralı eğitime karşı

mücadele bayrağını

yükseltmek, kavga

alanlarına çıkmaktır.

Page 19: EG 125. sayı

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ÖğrenciKomisyonu olarak “Kapitalim ve Kent” başlıklı öğrenci atölyelerineilişkin tartışmalarımız, MEK 5 (Mimarlık Eğitim Kurultayı) sürecindekurultay katılımcısı öğrenci arkadaşlarla yaptığımız tartışmaların buihtiyacı net bir biçimde ortaya koymasıyla başladı.

Şöyle ki, öğrenci komisyonu olarak MEK sürecine müdahalemizzaten çok sınırlı olabilmişti. Bunda bizlerin sürece müdahale etmeknoktasındaki çabalarımızın yetersiz olması bir yana, odanın kendiüyeleri olan bizleri bilgilendirmek noktasında isteksiz davranması daetkili oldu. Bu noktada konu ile ilgili olarak genç mimarların çabalarıda genel işleyiş içerisinde öğrencilerin sürece etkin katılımınısağlayamadı. Öğrenci komisyonlarının katılacağı bir ön hazırlıktoplantısına günler kala, öğrenci üyelerin katılımına gerek olmadığıifade edilerek öğrenciler toplantıya dahil edilmediler.

Bizler MEK öncesinde öğrenci forumuna ilişkin çalışmalarabaşladık. Ankara ve İzmir şubesi öğrenci komisyonlarıyla ön hazırlıktoplantıları aldık. Sürekli mesleki gelişim (SMG), akreditasyon,diplomalardan unvanların kaldırılması ve ücretsiz staj sömürüsüneilişkin görüşlerimizi ve taleplerimizi içeren ön hazırlık raporlarıoluşturduk. Ancak MEK sürecinde meslek alan temelli dönüşümler,diplomalardan unvanların kaldırılması ve staj sömürüsü üzerineyaptığımız tartışmalar hocaların ve katılımcı olan birçok şirket sahibiserbest mimarın karşıt bir cephe oluşturarak tartışmaya müdahaleettikleri, net bir biçimde tartışmanın iki tarafından birisi olan bizleresöz hakkının tanınmadığı bir biçime dönüştürüldü. Hatta tartışmalar“gençler heyecanlı, bir an önce unvanımız olsun da mesleğe atılalımdiye düşünüyorlar” gibi demagojik bir takım söylemlere kadar vardı.Öğrencilere söz hakkının öğrenci forumunda verileceği söylemesinerağmen, öğrenci forumu da yapılan sunumların ardından mikrofonunelden ele dolaştığı söz hakkı verilmeden kimi konuşmaların yapıldığıve yine demagojik bir takım söylemlerle beraber öğrencilerinkendilerini yeterince iyi ifade etmesine müsaade edilmeyen bir biçimedönüştürüldü.

Bütün tartışmaların genel ekseni, kent planlamasınınyetersizliğinin, kentsel dönüşümün, hatta depremde yıkılan binalarınsorumluluğunun eğitimsiz mimarlara yüklenmesiydi. TartışmalarSMG ve diplomalardan unvanların kaldırılması sürecinin buradangerekçelendirilmesine kadar vardı.

Burada söz alan bazı öğrencilerin de bu tartışmaların etkisindekalarak bütün bunların kâr odaklı kapitalist zihniyet olduğunuatlamaları, kapitalist sistemin kente ve meslek alanlarına etkisini dahaiyi anlatabileceğimiz bir çalışma yapma ihtiyacını bizim içinsomutladı.

MEK sonrasında aldığımız toplantılarda “Kapitalizm ve Kent” üstbaşlıklı bir çalışma yapma ihtiyacını dile getirdik. Öncelikle okumaçalışmaları yaparak bir takım tartışmaları kendi içimizde tükettik.Sonrasında atölyelere ilişkin konuşmaya başladığımızda bunun ikisene önce gerçekleştirdiğimiz Üretkent Öğrenci Atölyeleri’nin 2.’siolarak kurgulanmasına karar verildi. Bu bizim adımıza hem katılımıetkileyecek bir durum olacak hem de bizleri bunun sürekliliğinisağlamak gibi bir sorumlulukla karşı karşıya getirecekti.

Sonrasında yaptığımız tartışmalarda bir takım başlıklar belirledik.Bunlardan ilki kent kimliği üzerine yaptığımız tartışmaydı. Bir kentinkimliğini belirleyen unsurları tartıştığımız başlıkta görsel bir takımmimari öğeler bir yana toplumsal bir takım verilerin de mekânlara vekente kazandırdığı kimliği tartıştık. Emperyalist kültürün

yaygınlaşmasıyla birlikte bir takım alışkanlıkların aynılaşması,sokakların emperyalist tekellerin reklam ve kâr alanına dönüşmesininmekânların görsel olarak aynılaşması sonucunu getirdiğini ve bununkent kimliği üzerine nasıl etki ettiğini tartıştık.

Sonrasında İstanbul’da yaşanan sorunların plansız kentleşmedenkaynaklandığı üzerine yapılan bir tartışmada kâr odaklı algıyı net birbiçimde yansıtacağımız bir atölye yapma ihtiyacı ortaya çıktı. Bazıkentlerin özel bir takım amaçlar için planlı bir şekildeörgütlenmesinden birçok sorunun (trafik, barınma vb.) iyi bir biçimdeçözümlendiği planlı bir takım kent oluşumlarına kadar örneklemeleryapıldı. Yaptığımız tartışmalarda sanayi kenti olmayan, üretim süreciiçerisinde yer almayan ve ihtiyaçlarını tamamen başka ülkelerinkaynaklarından sağlayan bu kentlerde yaşayan insanların sosyo-ekonomik durumlarına vurgular yapıldı. Burada “planlı” ve “plansız”kent örneklerini karşılaştırmayı ve buradan doğru kapitalizmin kentleriyapılandırmak noktasındaki kimi tercihlerini ortaya çıkarmayıdüşündük.

Bir başlık da barınma üzerinden şekillendi. Önce barınma sorunuolarak tartışmaya başladığımız mesele, sonrasında barınma ihtiyacı vebunu karşılamak için üretilen çözümleri tartıştığımız bir yere evrildi.Bugün gecekonduların ya da her türlü barınağın barınma ihtiyacınıkarşılamak için üretilmiş kimi çözümler olduğu ve bugün kapitalistsistemin bu çözümlerin birçoğuna izin vermediği gibi çözümönermediği ya da önerdiği bir takım çözümlerin insani yaşamstandardının gerisinde olduğu, yaşayacak insanların alışkanlıklarınıngözetilmediği (TOKİ vb.) vurgulandı.

Bizler toplumcu mimarlık öğrencileri olarak atölyelerin önsürecindeki tartışmalarda sorunlara kapitalizmi hedefe koyan birbiçimde yaklaştık ve kendimizi bunun üzerinden ifade etmeye çalıştık.Atölye süreçlerine de benzer bir biçimde müdahale etmeyisürdüreceğiz.

Toplumcu Mimarlık ÖğrencileriProgramı:“Kentlerde kimlik dönüşümü” – Doç. Dr. Asuman Türkün – 8-

15-22 Mayıs“Planlama ve mülkiyet olgusu” – Ar. Gör. Emrah Altınok – 9-

16-22 Mayıs“Kentte barın(ama)mak” – Mimar Hüseyin

Kargın – 15-16-22 Mayıs

“Kapitalizm ve Kent” başlıklı

2. Üretkent Öğrenci Atölyeleri’nin

ön tartışmalarına dair…

19

Page 20: EG 125. sayı

Burjuvazi üretim araçlarının özel mülkiyetini elinde tuttuğu kapitalistdüzende işçi sınıfının emeğini sömürerek gününü gün ederken, bugün

milyarlarca emekçi için yaşam çekilmez bir haldedir. Bu düzen açlık,sefalet, güvencesiz çalışma ve geleceksizlik üretirken, kendisini yıkacak olan

öfkeyi de bilemektedir. Sınıf mücadelesi içinde iktidarını korumak içinburjuvazi kimi zaman görece refahı yükseltirken kimi zaman da öfkenin yıkıcı

gücünü yitirmesi ile birlikte sömürüyü emekçilerin elinde en küçük bir kırıntıbile bırakmayacak kadar ileri götürmektedir. İşçi ve emekçilerin karşı karşıya

olduğu geleceksizlik giderek derinleşmektedir. Türkiye’de sınıf hareketinin dağınıklığı, işçilerin kitle örgütlerinin sermaye

güdümüne alınmış olması bugün emek cephesinden yükselecek bir direnişinönünde aşılması gereken engeller olarak durmaktadırlar. Bu süreç bu bağlamda

dikkatle incelenmelidir. Zira özellikle TEKEL Direnişi, sendikal hainliğin sınıfınyıkıcı öfkesini burjuvaziyi zorlamadan nasıl da boşaltabildiğini çarpıcı şekilde ortaya

koymuştur. Sadece işçiler oyalanmamış, sol güçlerin müdahaleleri de boşadüşürülmüştür. İçinden geçilen bu süreçte geleceksizlik büyürken, egemenler adına

garanti altına da alınmaktadır. Geleceksizleştirmenin güncel boyutuna bakacak olursak,kapitalizmin yapısal krizi ile birlikte birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de işsizliğin

resmi rakamları artmakta, hem geniş tanımıyla işsizlik daha büyük bir hızla büyümekte,hem de istihdam edilmiş yığınlar içerisinde esnek çalışma adı altında iş güvencesi yok

edilmektedir.İşsizlik kapitalizmin gerçek yüzüdür!

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2010 Ocak ayında işsizlik oranını %14,5 olarakaçıklamıştır. Yani TÜİK’e göre istihdam edilebilir 21 milyon 162 bin insandan 3 milyon 591

bini işsizdir. Oysa bu verilerdeki %15’lik kayıp yansıtıldığında resmi işsiz sayısı 4,15 milyona,geniş tanımlı işsiz sayısı ise 6,7 milyona ulaşıyor. Ayrıca Ocak ayında kayıtdışı çalıştırma da

%42,3’e yükselmiştir. Yani yaklaşık 9 milyon kişinin herhangi bir sosyal güvencesi yoktur. Genç nüfusta işsizlik oranı ise %30 ile ortalamanın üzerindedir. Genel anlamıyla işsizlik oranında

bir artış gözlemlenirken, genç nüfus ve özellikle üniversite mezunları arasında bu oranda daha dabüyük bir artış vardır. Üniversite öğrencilerini ve mezunlarını olduğu gibi meslek liselileri de hedef

alan stajyer çalıştırma ile birçok farklı sektörlerde değişen biçimlerde gençler çok düşük ücretlere veyadoğrudan ücretsiz olarak çalıştırılmaktadırlar. Üstelik eğitimleri-gelecekleri için bu duruma mahkum

edildikleri için sıkça herhangi bir çalışma saatine, haftasına bakılmaksızın iş bitene dek çalıştırılmaktadırlar. Ücret genç emekçiler için böylesi alanlarda diplomasız emekçiler için olduğundan farklı değildir. Söz

konusu mesleklerin ayrıcalıkları giderek törpülenmekte, ücretler denkleşmektedir. Hatta durum bu mesleklerdedaha da ağırdır: Kapitalizmin gelecek vaadiyle büyük bir yanılsama içinde bilinçleri şekillendirilmiş üniversite

mezunları birçok meslek alanında gelecek güvencelerini kişisel birikimleri ile gidereceklerini düşünmektedirler.Yani başka bir deyişle sosyal hak mücadelesine karşın yakıcı bir ihtiyaca sahip değildirler. Bu durum ise mezuniyet

sonrasında büyük bir yıkım ile sonuçlanmaktadır. Ayrıca onca yıllık eğitimin ardından diplomasız işçiler ile yakın,hatta kimi zaman daha düşük koşullara tabi olmak diplomalı emekçilerdeki yanılsamayı paramparça etse de, bu duruma

mahkum olmak için karşılarında koca bir diplomalı işsiz yığını durmaktadır. Kariyer aldatmacası geleceksizlik üreten sistemde gençliğin afyonudur!

Kapitalizmin gelecek vaatleri ile yetiştirilmiş bu yığın rüya bitip de diplomalı işsizlik ile karşılaşınca ağır bir sosyal çöküntüiçerisine çekilirler. Moral değerlerin hızla ayaklar altına alındığı kapitalist toplumda bu çöküntüyü farklı yozlaşma alanlarınataşıyabilmektedirler. Bir yandan da bugün mesleki yeterlilik-yetkinlik tartışmaları ile oyalanan bu geleceksiz yığın, çeşitli sertifikakurslarına, kariyer programlarına pazarlandıkları gibi, artık TMMOB’a bağlı meslek odalarının mesleki gelişim programlarına dayönlenmektedirler. Kapitalizmin çıplak geleceksizliğine mahkum edilmiş, aslında düzenin bir kenara, sefalete ittiği milyonlarcagenç, bugün kişisel buhranlara itilmektedir. Sorunlarını kendi yetersizliklerinde aramaya, öfkelerini daha da yabancılaşarak,yalnızlaşarak kendilerine ve yakın çevrelerine yöneltmeye sürüklenerek, sosyal-psikolojik bir çöküntü içine çekilerek, gelecekleriiçin seslerini yükseltmekten alıkonulmaktadırlar. Diğer yandan artık TMMOB’un da içine daldığı bir orta oyununda çuvalla paradökerek tatlı hayallerini diri tutmaya çabalamaktadırlar.

20

Rüya bitti!..

Güvenli gelecek ve insanca bir yaşam için

mücadeleye!

Page 21: EG 125. sayı

21

Sermaye açısından kariyer hem bir yanılsamaaracı hem de bir gelir kapısıdır. TMMOB ise bubağlamda üst ölçekte bir denetleme kurumu halinegetirilmek üzeredir. Bir yanda işletmeleridenetleyen, bir yanda ise çalışanları denetleyenkurum, büyük sermayenin ağzını sulandırmaktadır.

Kendilerine bu sömürü çarkı içinde bir odakyaratmaya çalışanlara soralım? Ne kadar ilerigidebileceğinizi sanıyorsunuz? Bugün kendiellerinizle yarattığınız denetleme kurulları, meslekigelişim programları küresel tekeller karşısında nekadar büyüyebilir? Onlar da elinizden alınana,TMMOB sermayenin bir kurumu haline getirileneya da göstermelik birkaçı dışında neredeyse tümyetkileri kurumsal şirketlere aktarılana kadar nekadar zamanınız var sanıyorsunuz? Kapitalistrekabet ortamında büyük sermaye devlerinin bilebirbirlerini yuttukları bu öğütücü çarklar diyarındaTMMOB ancak Don Kişot’un kara mizah birkarikatürünü oynayabilir. Daha şimdiden kimiyöneticilerin sermayenin denetleme ve eğitimkadrolarına sinsice uzanması bile bunun ifadesidir.

Teknoloji üretirken daha az işçi ile daha çoküretim yapmayı amaçlayan kapitalistler, üretimrejimlerini de bu biçimle düzenlemektedirler.Bunun sonucunda ise istihdam oranları emekçiyığınların mahkum edilmek istendiği geleceksizliğiaçıkça gözler önüne sermektedir. Bu tablodaişsizliğin iki yönlü bir anlamı vardır. İlki zatenüretim sürecinde daha az işçi kullanmak yönlüeğilimin sonucudur. İkincisi ise sömürü düzenindendoğan çekilmez çalışma ve yaşama koşullarınındayatılabilmesi ihtiyacından ileri gelir. Yani düşükücretli, güvencesiz-sigortasız çalışmanındayatılabilmesi için, bu ücretli kölelikten daha ağırbir durum olan işsizlik bir tehdit olarak önesürülmektedir. Tüm ağır çalışma koşullarına veonca emeğe karşın bir avuç ücrete razı olmayanlariçin, emeğini satabilme şansları ortadankaldırılarak daha derin bir bataklık hazırdatutulmaktadır.

Krizin faturasını ödemeyeceğiz!

Kapitalizm işsizliği sürekli el altındabulundurmakla beraber, ona özgün biçimleröngörmektedir. Son dönemde sıkça “esnekçalışma” ve türevi tanımlamalar altında istihdamedilmiş yığınların emeğini dilediğinceücretlendirmektedir. Bu biçimiyle çalışanlar dahauzun saatler çalışmalarına rağmen daha düşükücretler almaktadırlar. Bunun yanında örneğin 1yıllık bir zaman dilimine bakıldığında ise belliaralıklarda çalıştırılmadan -yani ücret alamadan-yaşamaya zorlanmaktadırlar. Güncel kriz ilebirlikte örneğin Almanya’da işsizlik verilerinde

büyük bir artış yaşanmıştır. Bu süreçte bu verilerehiç yansıyamamış yüz binlerce işçi aylarca ücretsizizin yapmışlardır. Sektöre ve istihdam biçiminegöre farklı adlandırılan bu durumda kabacasermaye işine geleni işine geldiği zaman istihdametmiş, ancak yedekte bekleyen işçiler işsizsayılmamışlardır. İstihdam biçimine yönelikkapsamlı müdahaleler hızla proleterleri güvencesizçalışmaya mahkum ederken, burjuvazi bir yanıylada örgütlülüğe ve bilince saldırmaktadır elbette.Ancak bu şimdilik ayrı bir tartışma başlığıdır.Güvenli bir gelecek, insanca bir yaşam

için 4/C’ye geçit vermeyelim!

Türkiye’de özel işletmeler yıllardır kazanılmışbirçok hakkın hiçe sayıldığı bir istihdam politikasıizliyor. Ne var ki kamu alanı farklı bir biçimdebelli denetleme mekanizmalarının üzerindenatlayamayacağı hakları bu alanda istihdam edilmişemekçilere tanımak durumunda. Yani bir alansermayenin dikensiz gül bahçesine çevrilmişken,diğerinde kazanılmış haklar daha geniştir. Buradailkin gözümüze bir kambur çarpabilir. Ancaközünde sermayenin iştahını kabartan bir alan sözkonusudur. Bu alan parça parça sermaye peşkeşçekilmektedir. Bu alan iştah kabartsa da, koşullarınşimdilik sermaye için pek de elverişli olmadığı biralandır. Bu alanda halen kalmış 3-5 hakkın da hızlakazınmasının temelinde bu durum yatmaktadır.Sendikal haklara, iş ve sağlık güvencecisine dönükbirçok gasp, kamu emekçileri cephesindekidağınıklık ile hızla hayata geçirilmeye başlanmıştır.

4/C ise bu bağlamda bir başka kırılmanoktasıdır. Öncelikle kamu alanına dair genelbirkaç noktaya değinmek gerekecek. 2009sonlarındaki rakama göre kamu alanında yaklaşık 3milyon emekçi istihdam edilmiştir. Bunlarınyaklaşık 2,1 milyonu memur statüsündedir ve 657sayılı devlet memurları yasasının 4/A maddesindetanımlanmaktadırlar. 300 bin kişilik sözleşmelipersonel ise 4/B’lidir. Bu toplam içindeki geçicipersonel sayısı ise 2009 sonlarında 19 bindi ve halihazırda 4/C’liydiler. Geçici personel bir yıldan azsüreli veya mevsimlik hizmet olduğunda BakanlarKurulu kararınca belirlenen ücret ve sayıdasözleşme ile çalıştırılan ve yasal olarak işçistatüsünde olmayan çalışanlardır. 657 sayılıyasanın 4/D maddesine göre ise çalışan 415 binsürekli ve 37 bin geçici işçi mevcuttur. TEKELişçilerinin direnişi ile karşılanan 4/Cuygulamasının toplamda bu 3 milyonluk diliminönemli bir kesimini içermesi öngörülmektedir.

657 sayılı devlet memurları yasasının bugüntartışılan 4/C maddesine gelmeden 1999’da 57.

Rüya bitti!..

Güvenli gelecek ve insanca bir yaşam için

mücadeleye!

Teknoloji üretirken

daha az işçi ile daha çok

üretim yapmayı

amaçlayan kapitalistler,

üretim rejimlerini de bu

biçimle

düzenlemektedirler.

Bunun sonucunda ise

istihdam oranları emekçi

yığınların mahkum

edilmek istendiği

geleceksizliği açıkça

gözler önüne

sermektedir.

...

Tüm ağır çalışma

koşullarına ve onca

emeğe karşın bir avuç

ücrete razı olmayanlar

için, emeğini satabilme

şansları ortadan

kaldırılarak daha derin

bir bataklık hazırda

tutulmaktadır.

Page 22: EG 125. sayı

22

hükümetinözelleştirilenişletmelerdeişsiz kalanişçilerinsendikalartarafındanoluşturulan birlisteye görediğer kamukuruluşlarındaistihdamedilmelerinisağlayacakkararınadeğinmekgerekir. Söz

konusu kararda o gün için çalışanların işçistatüsünün ve dolayısıyla özlük haklarınınkorunması söz konusudur. AKP hükümetidöneminde ise söz konusu 657 sayılı DevletMemurları Kanunu’nun 4. maddesine C bendieklendi. 4/C maddesi, kamu çalışanlarınınköleleştirilmesinde önemli bir kırılmadır: 4/C’ye tabiçalışanlar işçi ya da memur statüsünde değildirler.Yani 40 saatlik çalışma hükmüne bağlı olmadıklarıiçin fazla mesai, yıllık izin ve benzeri haklardanmahrumdurlar. İşçi veya memur statüsündeolmamanın bir diğer anlamı ise sendikalıolamamaktır. Bu emekçiler aynı zamanda BakanlarKurulu tarafından kendi meslek alanları dâhilindeveya haricinde bir kamu kuruluşunda çalışmalarınakarar verildikten sonra en fazla 10 ay istihdamedilirler. Özetle 4/C’li bir emekçi en fazla 10 ay içinişe alınır ve istenirse asgari ücrete mahkum bırakılır.Yarını ise bağlı olacağı amirin deyim yerindeyse ikidudağı arasındadır. Özelleştirme sonrası işinden olanemekçilerin ise 4/C’den yararlanabilmek içinmağduriyetlerini ifade eden bir belge ile 1 ayiçerisinde başvuruda bulunmaları gerekmektedir.

• Geçici personel olarak tanımlanan 4/C’liemekçilerin ücretlerinin üst sınırı kişinin tahsildurumuna göre belirlenir ve bu ücret dışındaherhangi bir ek ücret yasaklanmıştır. Ek olarak topluiş sözleşmesi söz konusu değildir.

• Geçici personel verilen işi çalışma saatlerinebağlı kalmaksızın tamamlamak durumundadır.Mesai hakkının gaspı buradan ileri gelmektedir yanitanımlanmış bir iş saati olmadığı için fazla mesai desöz konusu değildir. Ayrıca da her ay için en fazla 1günlük ücretli izin söz konusudur.

• Geçici personelin hizmet sözleşmesinde emekliikramiyesi, kıdem ve ihbar tazminatı da yoktur.Emekliliğini kazanan emekçi ise derhal iştençıkarılır.

4 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayınlanan BakanlarKurulu Kararı’nda 2010’da 19 bini mevcut, 12 biniTEKEL’de, 5 bin kadarı da özelleştirilmesiplanlanan şeker fabrikalarından toplam 36 bin 4/C’liistihdam edileceği duyuruldu. Nihai hedef isepersonelden sorumlu Başbakan Yardımcısı HayatiYazıcı’nın açıkça ifade ettiği gibi 120 bin 4/C’lidir. Öğrenci Gençlik Sendikası üzerine…

Geleceksizlik kapitalist düzenin sürekli ürettiğibir olguyken, güvenceli gelecek ve insanca biryaşam için mücadele de işçi sınıfı için her daimgünceldir. Bu bağlamda söz konusu mücadele hemsınıfın verili durumunu yansıtan hem de onun

yarınını üretecek bir yerdedir. Başka bir deyişlebugün onu kapitalist barbarlık karşısında ayağakaldırırken, yarın nihai bir çözümün de bir adımıdır.Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) bahardöneminin başında geleceksizlik sorununu mücadelehattına koymuştur. Öğrenci gençlik açısından yakıcısorunların üzerine gitmek, bunu yaparken dedüzenin en temel çelişki noktasını odağa koymakyerinde bir adım idi. Ancak geleceksizlik bugünsomutlanması, kitleleri sorunun kaynağı karşısındakonumlandıracak biçimde teşhir edilmesi gerekenbir olgudur. Bu adım ise sendikanın çalışmaları gözönüne alındığında bir iki önemli pratik dışındaatlanmıştır. Sendikanın harekete geçmek ve sistemlibir pratik sürdürmek yönlü zaaflarının tekrar ettiğibu süreçte ortaya konan iddianın toplamda altı neyazık ki doldurulamamıştır. Oysaki somut işsizlikverileri üzerinden geleceksizlik tablosunun çizildiğipanel merkezi bir ekseni şubelerin önüne koymuştu.

Sendika bu eksik kalınan noktaların aşıldığı birsüreci önüne koymalıdır. Geleceksizlik başlığıbirçok ilde panellerle tartışılmaya, yerellere,fakültelere, bölümlere göre özgünleşen bir çalışmayakonu edilmelidir. Bu alanlarda geleceksizliğin somutyüzleri teşhir edilmeli, birleşik mücadeleninzeminini oluşturmak için çaba harcanmalıdır.Sendikanın önünde duran bu temel müdahale eksikbırakıldığında ise yapılabileceklerin sınırlılıklarıortadadır. Refleks eylem-etkinlikten öteye bir ikiistisna dışında çıkılamamıştır. Öğrenci gençlikaçısından önemli bir olanak kriz ve geleceksizlikbaşlıklarının kitlelerce daha sık duyulduğu birortamda heba edilmemelidir.

Geleceksizlik bugün çok yönlü olarak gençliğinmücadeleye çekilmesi için en temel noktalarındanbiridir. Emperyalist işgaller sürerken, açlık ve sefaletkitleselleşirken, diplomalı işsizlik oranı artarken veçalışma koşulları hızla kölelik seviyesineyaklaşırken, gündem büyük bir olanağı işaretetmektedir. Emekçi çocuklarına hiçbir gelecek vaatedemeyen sermaye düzeni birçok koldangeleceğimizi gasp etmektedir. Bu bağlamda bugeleceksizliği en güçlü biçimde teşhir etmek vekaynağını hedefe çakmak bu olanağın hebaedilmemesi için belirleyicidir. Bölüm, fakülte vemeslek alanının özgünlüklerine dayanılarak butablonun somutlanması ve yaratıcı biçimlerlekitlelere seslenilmesi bu imkanındeğerlendirilmesinde çabaların karşılığınıarttıracaktır.

Kürt halkına dönük imha ve inkar politikaları,4/C saldırısı, düzen içi kliklerin yanıltıcı politikdalaşmaları, burjuva diktatörlüğünün baskı ve terörütoplamda geleceksizlik karşıtı mücadele içindekarşılanabilmelidir. İşçi sınıfının karşı karşıyaolduğu tüm saldırılar karşısında birleşik birmücadele hattının örülebilmesi bakışı ileyürütülmesi gereken bu çalışma da dayanışmanınötesine geçebilmelidir. Gençliğin geleceği içinverdiği mücadeleyi işçi ve emekçilerin köleceçalışma koşullarına karşı güvenli bir gelecek içinverdikleri mücadeleyle ortaklaştırması kaçınılmazbir zorunluluktur. 1 Mayıs’ın ertesinde önümüzdeduran 26 Mayıs’ı diplomalı işsizliğe vegeleceksizliğe karşı ortak direniş gününeçevrilebilmelidir. Bu çerçevede Genç-Sengeleceksizliğe karşı başlattığı kampanyayı 26Mayıs’a kadar yoğunlaştırmalı ve alana taşımalıdır.

Gençliğin geleceği için

verdiği mücadeleyi işçi

ve emekçilerin kölece

çalışma koşullarına

karşı güvenli bir

gelecek için verdikleri

mücadeleyle

ortaklaştırması

kaçınılmaz bir

zorunluluktur. 1

Mayıs’ın ertesinde

önümüzde duran 26

Mayıs’ı diplomalı

işsizliğe ve

geleceksizliğe karşı

ortak direniş gününe

çevrilebilmelidir. Bu

çerçevede Genç-Sen

geleceksizliğe karşı

başlattığı kampanyayı

26 Mayıs’a kadar

yoğunlaştırmalı ve

alana taşımalıdır.

Page 23: EG 125. sayı

23

1970’lerden bugüne sıkıntılı bir dönem geçirenkapitalizm yaşadığı yapısal krizle birliktesaldırılarını her geçen gün daha da arttırıyor.70’lerden beri yaşanan sıkıntılı dönemden günümüzekadar neo-liberal politikalarla sermaye bir nebzeolsun rahatlama imkanı sağlayabilmişti. Bugünyaşanan küresel kriz ise tam anlamıyla neo-liberalpolitikaların kapitalizm için aslında kurtuluş değil,sadece bir hava boşluğu olduğunun kanıtıniteliğindedir.

Neo-liberal politikalar ekseninde birçok alandadönüşüme giden sermaye, eğitim alanının kârlılığınıda göz önüne alarak, kamusal bir hizmet olaraksunulan eğitimin özelleştirilmesi gerektiğiniöngörmektedir. Eğitime yeniden bir tanımlamagetiren sermaye sınıfı, özellikle de yüksek öğretimalanı için köklü değişikler yapmak niyetiyle hareketetmektedir. Tam da bu niyetin bir ürünü olanBologna Süreci çalışmaları 2000’li yılların başı ilebirlikte büyük bir hız kazanmıştır.

Peki, nedir bu Bologna Süreci?

Bologna Süreci’nin temelleri 1998 yılındaFransa, İtalya, Almanya ve İngiltere EğitimBakanlarının Sorbonne’da gerçekleştirdikleritoplantı sonunda yayımlanan Sorbonne Bildirisi ileatılmıştır. Avrupa’da ortak bir yükseköğretim alanıyaratma fikri ilk kez bu bildiri ile ortaya çıkmıştır.Ancak, Bologna Süreci resmi olarak 1999 yılındaBologna Bildirisi’nin 29 Avrupa ülkesininyükseköğretimden sorumlu Bakanları tarafındanimzalanması ve yayımlanması ile başlamıştır.Bologna Süreci’nin temel hedeflerinden altısı bubildiri ile ilan edilmiştir. Bu hedefler:

1. Kolay anlaşılır ve birbirleriylekarşılaştırılabilir yükseköğretim diploma ve/veyadereceleri oluşturmak (bu amaç doğrultusundaDiploma Eki uygulamasının geliştirilmesi)

2. Yükseköğretimde Lisans ve Yüksek Lisansolmak üzere iki aşamalı derece sistemine geçmek

3. Avrupa Kredi Transfer Sistemini (EuropeanCredit Transfer System, ECTS) uygulamak

4. Öğrencilerin ve öğretim görevlilerininhareketliliğini sağlamak ve yaygınlaştırmak

5. Yükseköğretimde kalite güvencesisistemleri ağını oluşturmak ve yaygınlaştırmak

6. Yükseköğretimde Avrupa boyutunugeliştirmek

1999’dan sonra neler oldu?

Bologna Bildirisi’nin yayımlanmasından iki yılsonra, ülkemizi de içeren üç yeni ülkenin (Türkiye,Hırvatistan ve Kıbrıs Rum Kesimi) katılımı ile 32Avrupa ülkesinin yükseköğretimden sorumluBakanları, 19 Mayıs 2001’de Prag’da, BolognaSüreci’ni izlemek ve gelecek yıllar için öncelikler

belirlemek üzere toplandı. Prag’da Bologna Süreci’ne 3 hedef daha

eklenmiştir: 1. Yaşam boyu öğrenimin teşvik edilmesi, 2. Öğrencilerin ve yükseköğretim kurumlarının

sürece aktif katılımının sağlanması, 3. Avrupa Yükseköğretim Alanı’nın cazip hale

getirilmesi. 2003’te Berlin’de toplanan 33 Avrupa ülkesinin

Yükseköğretim Bakanları, Bologna Süreci’ne,“Avrupa Araştırma Alanı (European Research Area,ERA) ile Avrupa Yükseköğretim Alanı (EuropeanHigher Education Area, EHEA) arasında bir sinerjikurmak ve doktora çalışmaları” konulu, 10’uncuhedef eklemişler; ayrıca, üye ülkelerde sürece hızkazandırmak ve durum tespiti yapmak amacıyla,2005 Bergen Konferansı’ndan öncegerçekleştirilmek üzere, aşağıda belirtilen 3 öncelikalanını belirlemişlerdir:

• Yükseköğretimde (Lisans ve Yüksek Lisansolmak üzere) iki aşamalı derece yapısı,

• Yükseköğretim diploma ve/veya dereceleri veöğrenim sürelerinin tanınması,

• Kalite güvencesi. Berlin’deki konferansta Bologna Süreci’ne 7 ülke

(Arnavutluk, Bosna-Hersek, Vatikan Cumhuriyeti,Rusya Federasyonu, Sırbistan-Karadağ, Makedonyave Andora) daha katılmış ve toplam ülke sayısı 40’aerişmiştir.

19-20 Mayıs 2005 tarihlerinde Norveç’in Bergenşehrinde dördüncüsü gerçekleşen Avrupa EğitimBakanları Konferansı’nda 5 yeni ülkenin üyeliğekabulü ile üye ülke sayısı 45’e çıkmıştır. Butoplantıda, 2005-2007 yılları arasındagerçekleştirilmesi hedeflenen 4 öncelik alanıbelirlenmiştir. Bu öncelik alanları:

1. Avrupa Yükseköğretim Alanı ile AvrupaAraştırma Alanı arasında bir sinerji yaratmak,

2. Bologna Sürecinin Sosyal Boyutunugüçlendirmek,

3. Öğrenci ve Öğretim GörevlilerininHareketliliği,

4. Avrupa Yükseköğretim Alanının cazip halegetirilmesi ve Avrupa dışındaki ülkelerle işbirliğininsağlanması ve güçlendirilmesi.

Toplantıda, ayrıca 2007 yılına kadargerçekleştirilmesi beklenen ve aşağıda belirtilen 4ana konu hakkında üye ülkelerdeki uygulamaları vegelişmeleri tespit etmek üzere, bir değerlendirmeraporu (Stocktaking Report) hazırlanmasına kararverilmiştir:

Ticarileşen Eğitim Sistemi

ve Bologna Süreci

Neo-liberal politikalar

ekseninde birçok

alanda dönüşüme

giden sermaye, eğitim

alanının kârlılığını da

göz önüne alarak,

kamusal bir hizmet

olarak sunulan

eğitimin

özelleştirilmesi

gerektiğini

öngörmektedir.

Eğitime yeniden bir

tanımlama getiren

sermaye sınıfı, özellikle

de yüksek öğretim

alanı için köklü

değişikler yapmak

niyetiyle hareket

etmektedir.

Page 24: EG 125. sayı

24

1. Avrupa Kalite Güvencesi Birliği (EuropeanAssociation of Quality Assurance, ENQA)tarafından geliştirilen ve Avrupa YükseköğretimAlanında yer alan yükseköğretim kurumlarınayönelik “Kalite Güvencesi Standartları ve UygulamaPrensipleri”nin üye ülkelerdeki uygulamaları,

2. Ulusal Yeterlilik Çerçeveleri uygulamaları, 3. Doktora programları da dahil olmak üzere

ortak yükseköğretim programları, 4. Yükseköğretimde esnek öğrenim yolları

yaratmak.Bologna Süreci ne getirmektedir?

Bologna Süreci ile birlikte eğitimin ve özelliklede yüksek öğretimin tanımı yeniden yapılmakta vesermaye eksenli eğitim politikaları geliştirilmektedir.Üniversiteler yeniden tanımlanmakta ve bu durumunmeşruluğunu sağlamak adına üniversitelerkendilerine misyonlar ve vizyonlar belirlemektedir.Sermayenin ihtiyaçlarına yönelik bir eğitimverilmekte ve toplumsal değerler ve ihtiyaçlar adınabilim üretmek yerine sermayenin ihtiyaçlarınayönelik araştırma ve geliştirmefaaliyetleri uygulanmaktadır.Bunun için üniversitelerde AR-GE, KOSGEB, Teknopark veTekno-kentler kurulmaktadır. Busayede üniversite çalışanları(akademik ve idari personel) veöğrenciler bu dönüşümünpaydaşları haline getirilmeyeçalışılmaktadır. Böylece BolognaSüreci’ne üniversitelerden doğruhiçbir muhalif ses yükselmemektedir. Üniversitelerde doğrudan doğruya bu sürecin paydaşlarındanoldukları için ve “özerkliklerinden (mali özerklik)”dolayı artık birer şirket gibi işlemeye başlamışlardır.Üniversiteler şirketleşerek sermayeye hizmet edengelişmiş AR-GE işletmelerine dönüşmektedir.Öğrenciler ve akademisyenler sermaye

için nitelikli işgücü oluyor:

Bu köklü değişimlerle birlikte üniversitelerdeistihdam edilen akademik personelin yapısıdeğişmiş, üniversitelerde kadrolu olarak çalışanprofesörler, doçentler vs. kendini piyasayapazarlamaya çalışan, nitelikli emek gücü olarak arzeden yetişmiş insan gücü olmaktadırlar. Ülkemizde50/d yasasıyla araştırma görevlilerinin esnek çalışmakoşullarına mahkum edilmesi bunun açık birörneğidir. Sermaye için üretilecek olan projelerdegerek nitelikli iş gücünü sağlayacak, gerek esnekçalışabilecek nitelikli emek gücü böyleceyaratılmaktadır.

Sokrates-Erasmus gibi öğrenci değişimprogramlarıyla öğrenciler farklı diller öğrenme,farklı kültürler tanıma ve eğitimlerini daha kalitelibir şekilde tamamlamaları kisvesiyle kandırılarak,piyasa için nitelikli ve ucuz iş gücü yaratma hedefinigörmeyerek buna karşı herhangi bir sesçıkarmamaktadır. Bu ve benzeri programlarlaöğrenciler de tıpkı akademik personel gibi busürecin dolaysız ve farkındalıktan yoksun paydaşlarıhaline dönüşmektedirler.

Eğitim paralı hale geliyor:

Ayrıca yukarıda da belirttiğimiz gibi sermaye,eğitimi kârlı bir alan olarak gördüğünden buçerçevede kendi için gereken nitelikli iş gücünü de

kendisi yaratmak için çabalara da girişmektedir.Bunun en temel örneklerinden biri de kamusalhizmet olarak sunulan eğitimin özelleştirilmesi veülkemizde yüksek öğretim için öğrencilerden harçalınması, barınma, ulaşım, sağlık, sosyal aktivite gibihakların paralılaştırılması olarak önümüzeçıkmaktadır. Yüksek öğretimin, yüksek öğretimalanlar için yarattığı pozitif dışsallık vurgusuüzerinden hareket eden sermaye sınıfı, bu dışsallığınkarşılığını ise eğitimi paralı hale getirerek kendilehine çevirmektedir. Yani sermaye sınıfı yükseköğretim alanlara kabaca: “Sen nitelikli bir iş gücüsünve bunun karşılığını alacaksın, niteliği kazanmakiçin de bedelini ödeyeceksin” demektedir. Böyleceparası olmayanlar, yüksek öğretimden mahrumkalacaktır.

Mesleklerde dönüşüm yaşanıyor:

Bologna Süreci çerçevesinde sadece eğitim değil,meslekler de yeniden tanımlanmaktadır. Geçmişinbeyaz yakalıları olarak bilinen ve el emeğinden çokkafa emeği ile çalışan yüksek öğretimden geçmişmimarlık, mühendislik, doktorluk, avukatlık,öğretmenlik gibi birçok meslek yeniden

tanımlanmakta veaynı işi yapanlararasında farklısıfatlarla ayrımcılıkyapılmaktadır. Yetkinmühendislik, uzmanöğretmenlik vedoktorluk, stajyeravukatlık gibi meslektürleri ortayaçıkmakta ve bu

insanların “yetkinlikleri ve uzmanlıkları” sağlam birrant kapısı olan sınavlarla ya da akreditasyonlarlabelirlenmektedir. Bu sınavları ve kredileriveremeyenler ise sözleşmeli ya da ücretli öğretmen,“yetkin olamayan” mühendis olarak karşımızaçıkmaktadır.

Fransa’da geçtiğimiz yıllarda bir yasa tasarısıolarak ortaya atılan CPE (ilk işe alım yasası)Bologna Süreci’nin ilerlemiş bir hali olarakkarşımıza çıkmaktadır. Bu yasayla yükseköğrenimini tamamlamış insanlar 26 yaşına kadarsosyal güvencesiz ve kadrosuz çalışma koşullarıylakarşı karşıya kalacaklardı. Fransa’daki öğrencigençliğin ördüğü birleşik mücadele ile bu yasanıngeçişi engellendi. Diğer Avrupa ülkelerinde de bunabenzer yasalar gündemdedir.

Sermaye, nitelikli ve ucuz iş gücü imkanınıgenişletmek istemektedir. Bologna Süreci ilemesleklerde dönüşüm noktasında hızlı adımlaratmayı hedefleyen sermaye sınıfı işçi ve emekçilerarasında mobilizasyonu ve rekabeti arttırmaçabasındadır. Nitelikli iş gücünün mobilizasyonununartması ve bu kesim içerisinde bulunanlar arasındarekabetin fazlalaşması nitelikli emeğin ucuzlamasıanlamına gelmektedir.

Sonuç Yerine:

Sermayenin tüm bu kapsamlı saldırılarıkarşısında öğrenci gençliğin, sermayeninaldatmacalarına kanmayıp her alanda mücadelelerinisürdürmeleri gerekmektedir. Genç komünistlerolarak biz bu tür saldırılar karşısında birleşik,kitlesel ve militan bir gençlik hareketinioluşturabilmek için bulunduğumuz her alanda ısrarlıbir çaba ortaya koymaya devam edeceğiz.

Sermaye, nitelikli ve

ucuz iş gücü imkanını

genişletmek

istemektedir.

Bologna Süreci ile

mesleklerde

dönüşüm noktasında

hızlı adımlar atmayı

hedefleyen sermaye

sınıfı işçi ve emekçiler

arasında

mobilizasyonu ve

rekabeti arttırma

çabasındadır. Nitelikli

iş gücünün

mobilizasyonunun

artması ve bu kesim

içerisinde bulunanlar

arasında rekabetin

fazlalaşması nitelikli

emeğin ucuzlaması

anlamına

gelmektedir.

Page 25: EG 125. sayı

Dünyada yaşanan neo-liberal saldırılardan payını alanüniversiteler burjuvazinin kendi ideolojisini tekrar ürettiği alanlarhalindedir. Üniversiteye giriş aşamasında yaşanan sorunlardanüniversite içerisindeki eğitime, sonrasında karşılaşılan tabloya kadarbirçok durum istenilen insan tipolojisini ve yaratılmak istenilentoplumu yansıtmaktadır.

Düzen için taşıdığı anlamdan kaynaklı gençlik ideolojik, siyasal,politik anlamda kuşatılmak zorundadır ki geleceğin işçileri,emekçileri, yani toplumu oluşturacak bireyleri esaret zincirlerinebağlılık konusunda pürüz çıkarmasınlar. İdeolojik, siyasal ve politikkuşatma doğalında kültürel kuşatmayı da kendi ideolojik zeminiüzerinden gerektirmektedir. Eğitim sisteminin sorunları elbettekapitalizmin sorunlarından bağımsız ele alamayacağımız bir kültürüde yaratmaktadır. Bireyci, rekabetçi, yalnızlaşmış ve sürekli bunalımhalinde dolaşan bir gençlik kapitalizmin mimarı olduğu saldırıların birsonucudur. Gençlikte açığa çıkan bu sorunu yozlaşma olaraktanımlasak da bununla birlikte yaşanan, bir dönüşümdür. Bu dönüşümise köklü sorunların bir yansıması ve aşamasıdır.

Üniversitelerde eğitim-öğretim döneminin sonuna gelmişkenhemen her üniversitede şenlikler düzenlenmektedir. Yukarıdabahsettiğimiz dönüşümün ayaklarından biri, kendi kültürel düzleminigerçekleştirilen şenliklerde bulmaktadır. Üniversite yönetimlerinindüzenlemelerinde yer aldığı şenliklerde hakim ideolojinin kitle afyonuolarak hareket eden müzik gruplarına, şovmen ve şarkıcılarına verilenmilyarları sponsor firmalar sırtlanmakta ve şenlik boyunca dareklamlarını rahatça yapmaktadırlar. Bu işleyiş sadece reklamkaygısını değil, üniversitenin sermayeyle kurduğu bağı da açıkçagöstermektedir. Basit bir reklam kaygısı ötesinde, sponsorlarkapitalizmin ideolojik saldırılarının en belirgin yanlarınıoluşturmaktadırlar. Üniversitenin gerçek bileşenlerinden biri olanöğrencilerin en ufak söz söyleme girişimine dahi tahammülgöstermeyen yönetim, sermayenin kendini dolaysız bir biçimde ifadeedişini desteklemektedir. Bu, üniversitelere hakim ideolojinin de enyalın ifadesidir.

Üniversitelerde öğrencilerin kendi ürettikleri ve kapitalist toplumile çelişebilecek sosyal alanları çoğu kez kaba bir engellemeyle hızladaraltılırken, toplumun yozlaştırılmasına hizmet eden çeşitlieğlenceler de büyük bir ısrar ve çaba ile desteklenmektedirler.Kapitalist düzenin kültürel alandaki müdahalelerinin temelinde yeralan bu girişimlerden biridir şenlikler. Üniversite içerisindeöğrencilerin sosyal ve kültürel etkinliklerini büyük bir titizlik iledenetleyen polis-idare işbirliğinin daralttığı sosyal alanda “sponsorluşenlikler” tek etkinlik seçeneği olarak öğrencilere dayatılmaktadır.

Öğrenci şenlikleri öğrencilerin kendi emekleri ilehazırladık/hazırlandıkları etkinlikler olarak, bir üretim ve paylaşımaracı olarak sosyal alanı beslerken ve yeniden üretirken, bugünkapitalist düzen bunun yerine öğrencilerin özne değil de nesne olduğuticari bir etkinlik istemektedir. Bu, kolektif algının üretilmesininkarşısında bireyleri ticarileşen alanlarda müşteri durumunadüşürmenin, bireyin üretkenliğini kapitalist düzenin belirlenmişkalıpları içinde hapsetmenin alışılagelmiş bir yöntemidir. Basitçeöğrencinin kültürel birikimine ve sosyal çevresine yabancılaştırılmasıve bu yabancılaşma içinde yozlaştırmaya karşı savunmasız kalmasıdır.

Kapitalizmin insanı nesneleştirmeye ve edilgen hale getirmeyemecbur oluşu eğitim sisteminin de temel mantığını oluşturmaktadır.Bu ise üniversite yönetimleri eliyle de gerçekleştirilen sponsorlu

şenliklerde açığa çıkmaktadır. Var olan durumu kavrayabilmek,yaşananı üniversitedeki toplam sorunların kültürel bir boyutu olarakbir bütünlük içinde görmeyi gerektirmektedir. Yani bugününiversitelerden bizi uzaklaştıran, soruşturma-ceza terörüne maruzbırakan, paralı eğitim uygulamalarını arttıran, geleceksizliğe mahkumetmeye çalışan zihniyet şenlikleri de birer yozlaştırma silahı olarakkullanmaktadır. Saldırı net bir biçimde ideolojiktir. Ve bununkarşısında bir alternatif yaratılacaksa ideolojik yönü atlanarak bugerçekleştirilemez. Aynı şekilde üniversite yönetimleri eliyle yapılanşenliklerde de öğrenci kulüplerinin ve topluluklarının da olduğugörülebilir. Ancak bu kulüplerin üniversite içerisinde aynı zamandakariyer günlerinden sermaye temsilcilerinin katıldığı toplantılara kadarbirçok etkinlik örgütlediği de görülecektir. Bu boyut bile saldırıkarşısında alınacak tutumu göstermektedir. Şenlikler bu saldırıfuryasının bir yüzüdür. Buna karşı önce ideolojik bir netlik ortayakonmalı ve bu zemin üzerinde tutarlı bir biçimde etkili alternatiflerüretilmelidir.

Burjuvazinin popüler kültürü kitleleri düzenle barıştırmada etkilibir yoldur. Kitleleri uyuşturacak yozlaşma bu zeminde üretilmektedir.Burjuvazi düzenin kültürel alanda yarattığı hakimiyet ile toplumunufkunu köreltmekte, onu kendi sınırlarına hapsetmektedir. Oysa kültürinsanın kendi yaşamı içinden, onun tecrübeleri, birikimleri veürettikleri üzerinden doğar ve toplumsal bir varlık olan insanınkolektif yapısının bir ürünüdür. Bu elbette ki, hakim mülkiyetilişkilerinden de bağımsız değildir. Kapitalizm kültürü kendi toplumsalbiçimi bağlamında yeniden yapılandırmakta, kültür endüstrisi içindesistematik bir üretimden geçirerek kitlelere sunmaktadır. Bu üretimonun ideolojik ihtiyaçlarını doğrudan yansıtmakta ve eni sonutüketime sunulmak üzere bir meta ortaya koymaktadır.

Üniversitelerde gerçekleştirilen sponsorlu şenliklere karşı biralternatif ortaya koyabilmek bütünüyle gençliği ideolojik, politikolarak kuşatmayı gerektirmektedir. Kapitalizmin yarattığı yanılsamayıteşhir edecek olan, ona karşı konumlanan unsurların onun sınırlarıdışında bir çizgide kendilerini üretebilmeleri ile mümkündür. Sınırları,sınıfları, sömürüsü olmayan bir dünya mücadelesi verirken ürettiğimizyaşamımızda, örgütlediğimiz faaliyetlerimizde bunun var olabilirliğinigöstermek tutarlı bir duruştur. Üniversitelerimizde insanı özneleştiren,paylaşımı ve kolektif üretimi esas alan alternatif şenliklerörgütlemek gençliği kuşatan yanılsama zincirlerinevurulan bir darbe olacaktır. 2525

Gençliği kuşatan yanılsama zincirlerine

vurulan bir darbe:

Alternatif şenlikler…

Page 26: EG 125. sayı

26

Almanya’da her yıl “Ostern” adı verilen ikihaftalık ara tatilde düzenlenen BİR-KAR GençlikKampı’nın dokuzuncusu 4-10 Nisan tarihlerindeAlmanya-Morsbach “Jugendherberge”degerçekleştirildi.

"Krize, savaşa ve faşizme karşı, özgürlük veeşitlik için!" şiarıyla düzenlenen bu seneki kampaAlmanya’nın çeşitli kentlerinden ve İsviçre’den14-25 yaş arası 40 genç katıldı. Katılımcılarınbüyük çoğunluğu üçüncü kuşak olarak tanımlanangençlerden oluşuyordu.

Seminerler;biyografiler (Lenin, K.Zetkin), kitap tanıtımları(Gorki / Ana,Çocukluğum; Tolstoy /Savaş ve Barış),kültürel-sanatsalfaaliyetler (tiyatro,müzik, folklor), KampTV, bilgi yarışması, filmgösterimi ve sportiffaaliyetlerden oluşan 6günlük kamp programıoldukça yüklüydü.

Kampımızın içe dönük hedefi, ciddi sorunlarlakarşı karşıya olunmasına rağmen örgütsüzlük veapolitizm içindeki gençliğin bu ihtiyacını kendicephemizden bir nebze de olsa gidermekti. Buanlamda kampımızın amacıyla en çok örtüşen veaynı zamanda en eğitici kesitini oluşturanseminerleri bu defa her zamankinden daha fazlaönemsedik.

“Avrupa’da ırkçılığın gelişmesi, ırkçı ve faşistpartiler”, “Paralı eğitim uygulamaları”,“Kapitalizm ve krizler”, “Tırmanan şiddet vegençlik”, “Marks, Engels ve bilimsel sosyalizm”ve “Sosyalizmin SSCB ve DDR deneyimi” gibioldukça kapsamlı konulardan oluşan seminerlerin“Sosyalizmin SSCB ve DDR deneyimi” başlığıhariç tümü genç arkadaşlar tarafından sunuldu. Herbiri 2-3 saat süren seminerlere gençler oldukça iyihazırlanmışlardı. Gerek konunun özünün verilmesigerekse de biçim bakımından oldukça başarılısunumlar gerçekleştirildi. Kampımızın en büyükkazanımlarından biri buydu diyebiliriz.

Kamp programının akışında, kültürel-sanatsalçalışmalarda, daha çok da zayıf ön hazırlık veteknik altyapı zayıflığından kaynaklı olarak zamanzaman aksamlar da yaşandı. Zira daha öncekikamplarımız yaşça daha büyük ve dahaprofesyonel bir kadro tarafından organizeediliyordu. Bu kamp, büyük çoğunluğunu liseöğrencisi gençlerin oluşturduğu bir ekip tarafındanorganize edildi. Dolayısıyla bazı yetersizliklerinveya acemiliklerin yaşanması son derece doğaldır.

Kampımızın bu özelliği, onu diğer kamplardanayırmakla kalmamış, bizi özgün ve gerçek anlamdabir gençlik çalışması örgütlemeye götürecek temelhalkalardan birini yakaladığımızı göstermiştir. Ziragençlik çalışmasının hedef kitlesi olan “üçüncükuşak”la ilk defa bu kadar yakın bir temassağlanmış, onlar her zamankinden daha fazla işiniçerisine çekilmiş ve daha ileriden bir sorumluluküstlenmişlerdir.

Öte yandan gelinen bölgeler veya cinstemelinde gruplaşmaların önüne tam olarak

geçebildiğimizisöyleyemeyiz. Busorun yaş farklılığıgibi daha doğal birsebebi olsa da esasolarak kampımızıhenüz tam olarakgençlik çalışmasınadayandıramama gibidaha temelli bir sebebedayanmaktadır. Böyleolduğu ölçüde kampageliş sebepleri bilefarklılaşmakta, bu isegerçek bir kaynaşmayı

engelleyen bir faktöre dönüşebilmektedir.Kaynaşma sorununun, örgütlülüğümüzün olduğubölgelerden gelen gençlerde daha az olması bunuayrıca doğrulamaktadır.

4 Nisan Pazar günü başlayan kampın finalgecesi gelenekselleştiği üzere 9 Nisan Cumaakşamı gerçekleştirildi. Kampa katılan gençlerinailelerinin ve dışarıdan gelen konukların da izlediğifinal gecesinin programı, bir hafta boyunca hepbirlikte üretilen tiyatro, müzik, Kamp TV gibiürünlerden oluşuyordu. Gecenin konuşması,sunumu gibi işlerin tamamı gençler tarafındanyapıldı. Gecenin sonunda ise birlikte başarmanınmutluluğu herkesin yüzünde okunuyordu.

9. BİR-KAR Gençlik Kampı 10 NisanCumartesi günü gerçekleştirilen, katılımcılarıneleştiri, özeleştiri ve önerilerini sunduklarıdeğerlendirme toplantısının ardından sona erdi.

Şimdi, geride kalan 9 kampın kazandırdığıdeneyim ve yarattığı birikimle, daha ciddi, dahaörgütlü, daha tanımlı, hedefli ve daha özgün birgençlik çalışması yapmak için daha çok olanağasahibiz.

Yeni bir evrenin başında, geçmiş tümbirikimimizi yansıtan kapsamlı bir değerlendirmetemelinde oluşturulmuş yeni bir perspektifle, yenive daha güçlü adımlar atmak sorumluluğuyla karşıkarşıyayız.

BİR-KAR Gençliği / Almanya

"Krize, savaşa ve faşizme karşı, özgürlük ve eşitlik için!

9. BİR-KAR Gençlik Kampı

gerçekleştirildi

Page 27: EG 125. sayı

Almanya Yunanistan'a kredi planını onayladı

Almanya'da parlamentonun alt kanadı AvrupaBirliği'nin Yunanistan'a kredi planına onay verdi.

Başbakan Merkel, asıl tehlikede olanın AvrupaBirliği olduğunu belirterek, ülkesinin Yunanistan'asağlanacak krediye 22.4 milyar euro tutarında katkıdabulunması kararını savundu. Merkel, eğer birliğin 27üyesi bu tür krizlerde işbirliği yapması mümkünolmazsa ''piyasaların da birliğin adım atamadığınıdüşüneceğini'' söyledi. Muhalifleri ise Merkel'in kriziele alış biçimini eleştirirken Alman başbakanıharekete geçmekte yavaş kalmakla suçladı.

Alman basını ülkenin katkısını ''Almanyatarihinin en kabarık çeki'' olarak nitelerken, bazıakademisyenlerin kararı yüksek mahkemeyetaşımaya hazırlandıkları bildirildi.

Avrupa Birliği'nin kurtarma planı, eurobölgesindeki 15 ülkenin üç yıllık dönemde Atina'yatoplam 80 milyar euro kredi sağlaması öngörülüyor.Uluslararası Para Fonu da, Yunanistan'a 30 milyareuro tutarında borç verecek.

Fransız senatosu tarafından onaylanan plan gereğiFransa önümüzdeki üç yıl için Yunanistan'a 16.8milyar euro borç verecek. Bu paranın 3.9 milyareuroluk bölümü bu yıl ödenecek.

Yunanistan'da krizinfaturasına karşı genel grev!

Kapitalist krizin sarsıcı etkilerinden son derecesert etkilenen ülkelerden biri olan Yunanistan'da onbinlerce işçi ve emekçi 5 Mayıs’ta kamu ve özelsektörde genel greve gitti. Yorgo Papandreubaşkanlığındaki “sosyalist” parti hükümetinin,ekonomik çöküşün faturasını işçi ve emekçilereödetmek için hayata geçirmeye çalıştığı “kemersıkma önlemleri”ne karşı on binlerce emekçi alanlaraçıkarak bir kez daha genel grev silahını sermayeyedoğrulttu. İşçi ve emekçiler birkaç ay içinde üçüncükez genel greve gittiler.

Yunanistan'da hayat durdu

3 Mayıs’ta temizlik işçileri greve gitti. Silahlıkuvvetlerin yaklaşık 150 kadar üyesi Atinasokaklarında sessiz bir yürüyüş gerçekleştirerekikramiyelerinin kesilmesini protesto etti.

Yunanistan Kamu ÇalışanlarıKonfederasyonu'nun (ADEDY) 4 Mayıs’ta başlattığı48 saatlik greve 5 Mayıs’ta Yunanistan İşçiSendikaları Federasyonu'nun 24 saatlik grevlekatılmasıyla birlikte devlet daireleri, kamu hizmetlerive okullar kapalı kaldı, hava, deniz ve demiryoluulaşımı felç oldu. Grev nedeniyle ülkede hava

ulaşımı tamamen durdu, tren ve gemiseferleri yapılamadı. Okulların kapandığıülkede, hastaneler sadece acil vakalarabaktı.

Medya çalışanları grevde

Medya çalışanları ile teknisyenleringreve katılmalarıyla, televizyonlardahaber bültenleri yayınlanmazken, haberağırlıklı internet siteleri sayfalarınıyenilemedi. Yazılı basın çalışanları dagrevde yer aldılar. Yeni vergilendirmeyasasını protesto eden esnaf da ilk kezeyleme katılıyor.

Militan sokak gösterileri...

Emperyalist-kapitalist sistemin simgesiolan bankaları hedef alan eylemcilerle polisarasında yaşanan çatışmalar her geçen dakikasertleşiyor.

Atina'nın merkezinde başlatılangeniş katılımlı protesto yürüyüşünde iseçatışmalar yaşandı. Göstericilerinparlamento binasına girmeye çalışmasıüzerine polis ve göstericiler arasındaçatışmalar çıktı. Yunanistan'ın diğer birbüyük şehri Selanik'te de gösterilersürüyor. Basın-yayın çalışanlarının dakatıldığı grev nedeniyle hiçbir haberbülteni yayınlanmıyor.

Molotof kokteyllerinin de kullanıldığıgösteriler sırasında Atina'nın merkezindekiMarfin Bankası'nın binasının yandığı,binada 20 kadar kişinin bulunduğuduyuruldu.Yunanistan neden sokakta?

Tarihinin en büyük mali krizlerindenbirinin içinden geçen Yunanistan içinAvrupa Birliği (AB) ve Uluslararası ParaFonu (IMF) koordinasyonunda 3 yıl vadeli110 milyar euroluk kurtarma paketi kararıalındı. Ancak, yardım karşılığında Atinahükümetinden sıkı kemer sıkma önlemlerialınması istendi.

Yunanistan açıkladığı kemer sıkmaplanında, kamu sektöründe çalışanlarınve emeklilerin maaşlarına üç yıl zamyapılmaması, çalışanlara yapılan eködemelerde indirim yapılması ve iki ayönce yüzde 10 artırılan KDV'nin yüzde10 oranında daha artırılması gibi tedbirleralınacağını duyurmuştu.

Dünya Bülteni, Hürriyet, DW Türkçe,Kızılbayrak internet sitelerindenderlenmiştir.

Yunanistan'da krizin faturasına karşı genel grev!

Militan sokak gösterileri

yayılıyor....

2727

Page 28: EG 125. sayı

28

Gençlik hareketi sürekli bir gerileme içerisindeciddi bir daralma ve dağılma yaşamaktadır. Budurum elbette ki, sınıf hareketinin toplamzafiyetinden bağımsız ele alınamaz. Saflardakizayıflama, kadrolardaki niteliksel gerileme ilepolitika üretememenin getirdiği negatif ivmebüyük bir moral çöküntü yaratmaktadır. Kimileribulundukları alanlardan tasfiye olurken toplamdada kitle ile kurulan bağlar zayıflamaktadır.İdeolojik eksikliğin de beslediği moral çöküntüdeğerlerin çiğnenmesine yol açmaktadır. Değer erozyonu ve “değerler” savunusu

Siyasal gençlik grupları yaşanan moral çöküntüve dağınıklıkla çeşitli olumsuz pratikler ortayakoymaktadır. Bunların sadece bir yanı sol içi şiddetolarak yansımaktadır. Şiddet zemini genellikletaraflardan en az birinin üslubunun hakaret,değerlere saygısızlık gibi biçimlerdedeğerlendirilmesi üzerinden oluşturulmakta ve buyolla saldırı meşrulaştırılmaktadır. Ardında iseapaçık bir değerler erozyonu ve eleştiriyetahammülsüzlük yatmaktadır. Mayıs ayınınbaşında bu durum ODTÜ’de ve İÜ’de DYG’li veTKP’li öğrencilerin çatışmasına ve Kayseri’deEmek Gençliği’nden bir grubun İşçi Kültür Evi’nibasmaları ve bir çalışanı darp etmeleri üzerindenyansımıştır.

Sol içi şiddet söz konusu olduğunda, buzdağının görünen yüzünde çoğu kez hakaret,değerlere saldırı gibi taraflarının politikasını veüslubunu kesen değerlendirmeler yer almaktadır.Ancak burada şunu hatırlamak gerekir ki sol içişiddeti meşrulaştıran herhangi bir yaklaşım bugünne devrimci bir iddia ile ne de sol mücadeletarihinin değerler birikimi ile örtüşür. Bu nedenleöncelikle sol içi şiddeti bir çözüm aracı olarakmahkum ederek tartışmamıza başlayacağız.Çözüm olarak ise diyalog zeminine öneçıkarıyoruz ve bu konuda ortaya konacak çabanınaltını çizmeyi tercih ediyoruz. Bu bakımdanDYG’li ve TKP’li öğrenciler arasında yaşanançatışma ile ilgili olarak Yurdakul Er’in yazısıüzerine bir eleştiri getirmeyeceğiz. Burada Er’inortaya koyduğu tartışma eksenini bu yazıdaeleştirmeyeceğimizi söylerken altını iyice çizmeyine yazık ki gerekli görüyoruz; siz yazının içeriğininereden ve nasıl eleştirirseniz eleştirin buradan soliçi şiddete bir zemin oluşturmazsınız. En azındansol değerlere bağlı devrimciler iseniz…

Eleştiriye karşı aciz ve

tahammülsüz olanların aynası

Bu belirleyici noktaya değindikten sonraeleştiriye tahammülsüzlük üzerinden ifade etmeyi

gerekli gördüğümüz birkaç nokta var: Öncelikle buülkede düşünceye ve ifadeye dönük en büyükbaskı sermaye devletinin eli ile uygulanmaktadır.Bu baskının hedefi hakkını arayan emekçiler, imhave inkarı reddeden Kürt ulusu ve devrimcilerdir.Bu kısa hatırlatma bile sanıyoruz ki sol içi şiddetinneye denk düştüğünü anlatmaya yeter. Devrimcişiddet, pratiğin doğalında koşulladığı bir olgudurancak devrimci ilkeler ve özü yadsındığında sizartık kendi değerlerinizin, birikimlerinizinüzerinde tepinirsiniz ki, devrimci şiddet ile sol içişiddet arasında hiçbir bağ yoktur. Sol içinde siyasalbir akım üzerine bir eleştiri üretmek eşyanın tabiatıgereğidir. Düşünsel olarak kendini gerekçelendirenbir oluşumun kendi farklılığını ortaya koymasıkadar doğal bir şey olamaz. Bu noktada hersiyasetin de eleştiriye açık olması gerektiğinisöylemekle yetineceğiz. Eleştiride çarpık biryaklaşım ortaya konmuş ise herkes bunu mahkumetmek için yeterince imkana sahiptir. Kürt ulusalhareketi de, Er’in yazısına karşı siyasal çalışmayapan unsurlarını, basın yayın araçlarına buşekilde kullanma imkanına sahiptir.

DYG’li ve TKP’li öğrenciler arasındakiçatışma üzerinden atlanmaması gereken bir diğernokta ise, şiddetin karşılıklı gelişmiş olmasıdır.DYG ve çizgisinin farklı platformlarda çeşitlipolitik eksenlerdeki eleştirilere yöneliktahammülsüzlüğü son dönemde fazlasıyla örneküretse de DYG’nin hatalı tutumu hiçbir biçimdekendisine yönelecek bir şiddeti meşrulaştırmaz,taşlı sopalı bir meşru-müdafaa zemini yaratmaz.Ancak TKP’li öğrenciler sol içi şiddetin öznesiolmuşlardır. Bir diyalog zeminini zorlamak yerinekarşılık vermek tercihi sol değerler ile örtüşmez.Yakın dönemde yoldaşlarımız benzer biçimdeKızıl Bayrak’ta yayımlanan yazılar üzerindenşiddete maruz kalmışlar, faaliyetimizengellenmeye çalışılmıştır. Ne var ki, hiçbiryoldaşımız karşı saldırıya geçmemiş, DTP’lilereşiddet uygulamamıştır. Bu noktada devrimcişiddete ilişkin ifademizi hatırlatacağız: Devrimciözü yadsınarak başvurulduğunda artık ilkesiz bireylemdir, sol gruplara düşmanca bir saldırıya dadönüşebilir, politik düzlemini kaybederek bireylerede yönelebilir. TKP’li öğrenciler politikfaaliyetlerini engellemeye varan çarpık şiddetanlayışının hedefi oldukları gibi bizzatuygulayarak aynı duruma düşmüşlerdir. Ardındançatışmanın İÜ’ye de yansıması tutumun karşılıklıbir hınca döndüğünü göstermiştir. ÜstelikTaksim’de arada bir sorun olmadığını söylemekadına yapılan ortak bildiri dağıtımın ardından…Eğer Taksim’de ortaya konan merkezi müdahaleyerinde ise, bu yaşanan yerellerden kaynaklı

Sol içi şiddet; devrimci değerlerin erozyonunun sonucu, gençlik hareketine

dönük sorumsuzluğun somut bir yansıması…

Sol içi şiddete karşı diyalog zemini çabası

gençlik hareketine duyulan sorumluluğun

ve devrimci değerlere olan bağlılığın göstergesidir!P. Mete

Page 29: EG 125. sayı

29

gelişmelerse buna dair de en hızlı şekilde açıklamaortaya konmalıdır.

DYG’li ve TKP’li öğrenciler arasındaki çatışmaiki yapıdaki aşınmanın ifadesi olduğu gibi, toplamhareketi de ilgilendirmektedir. Zira alanda bulunantüm sol güçler sol içi şiddetin önüne geçmeye vediyalog zemini oluşturmaya zorunludurlar.Öncelikle çatışmanın kesin bir biçimdeengellenmesi gereklidir. Bu zorlu bir müdahale gibigözükse de, daha önceden olduğu gibi yaralanmakpahasına çatışmayı engelleyecek biçimde tok birtavır ile çatışmanın tarafları hatalarından geriçevrilmelidir. Solun ve devrimci güçlerin burjuvadiktatörlüğü altında her türlü faşist baskıya hedefolduğu bir dönemde sol içi çatışma kitleningözünde mücadeleye yönelik olarak önemliönyargılar üretir. Düşman da tüm yaşananlarıbüyük bir keyif ile izleyecektir. Bu bakımdanalınması gereken tutum kitle önünde de doğru birbiçimde sergilenebilmelidir. Tartışma karşısındaçözüm arayışı diyalog zeminine taşınmalıdır.Gençlik hareketi için bir sorumluluk duyan,devrimci bir iddia taşıyan her unsurun yapmasıgereken açıkça budur. TKP’li öğrencilerin özellikleulusalcı çetelerin saldırılarında taraf olmaması,faşist saldırılarda provokasyona gelmemesidurumun ardındaki açık bir ideolojik kaymaya daişaret etmektedir. Zira provokasyona gelmeyen,ortamı germeyen TKP’li öğrenciler sol içi şiddettensakınmamaktadırlar. Kuşkusuz ulusalcı çetelere vefaşistlere karşı devrimci şiddeti uygulayanlar içinde doğalında sol içi şiddet adına bir meşrulukzemini var olamayacağını söylemek bilegereksizdir.

Yazımızın başından beri ifade etmeyeçalıştığımız sol içi şiddete ilişkin eleştirimize konuolan örnekler gençlik grupları içinde yozlaşmanınve sağ eğilimlerin vardığı vahim durumugöstermiştir. Bu konu karşısında tüm devrimcilereve gençlik hareketine dair en ufak bir sorumluluktaşıyan güçlere büyük bir görev düşmektedir.Siyasal faaliyet dar grupçu çıkarlarınşekillendireceği, propaganda yarışı veya yasağıolamaz. Bunu böyle görenler arkalarındabaktıklarında büyük çabalarının ardında kazanılanbirkaç insan ve mevzi, o uğurda ise toplam gençlikhareketinin birleşikliği ve kitleselliği adına hebaedilmiş onca olanak göreceklerdir. Yaşanan ikiörnek de 1 Mayıs öncesinde toplam faaliyetaçısından olumsuz bir etki yaratmışlardır.Reformizm bataklığı ya da yürüdükleri

yola güveni olmayanların zavallılaşması

Türkiye sol hareketinde militan mücadeleçoğunlukla bir çatışma kültürüne indirgenmektedir.Bu çoğu durumda küçük burjuva ideolojik-sınıfsalkonumların, bunun ifadesi bir reformist politikapratiğinin örtüsü de olmaktadır. Birçok siyaset1980 yenilgisi ile halen hesaplaşmamıştır. Budurum kimilerini reformizme savururken, kaçışkültürü ardından mevcut çizgide biletutunamamayı, alanlardan silinmeyi getirmiştir.Baskılar karşısında var olma cüretinin kalmadığı,ideolojik çizginizin bir savrulma yaşadığı koşuldaetrafınızda güçlerinizi tutabilmek hangi koşullardamümkün olabilir? Dejenerasyon bir siyasetin içinedüşeceği en büyük açmazdır, çünkü önünegeçilmesi güç bir ivmeyi kendiliğinden üretir.Saflarınıza katılan insanları ilkeli ve ısrarlıfaaliyetiniz ile tutamıyorsanız, onları

devrimcileştirmek gibi bir algınız yapısal olarakortadan kalkmış ise geriye oradan oraya savrulangündelik söylemler kalır. Burada da işçi sınıfınınyıkıcı gücü ve gençliğin dinamizmi altındaezilirsiniz. Bir yanda devrimci mirasa yaslanacak,saflarınıza katılan güçlere devrimci bir yoluncoşkusunu yaşatmaya çalışacaksınız… Diğer yandaise tarihsel bir süreçten süzülüp gelen ağır bireleştirinin odağında olacaksınız ve esas olarak dagündelik savruluşlarınız sınıf devrimcileritarafından yerden yere vurulacak, kitlenizegösterdiğiniz politik hat hayatta ilerici güçlercemahkum edilecek… Kitlenize bunu nasılanlatabilirsiniz? Vermeye çalıştığınız coşku ve güçkararlı ve tutarlı bir politik hat ile kitle çalışmasınadönüşmüyorsa, laflarınızın meyveleri ortada yoksabu çelişkinin yaratacağı çöküşün önünü nasılalacaksınız?

Reformizmin bataklığında çürüyenlerinkendilerine uygun yerlerde konumlanmaları,sendikal bürokrasinin içinde arayışa geçmelerindeşaşılacak bir durum yoktur. Ancak sınıfın bilenenöfkesini gündelik çırpınışları için heba etmeyekalktıkları yerde gerçekler ile yüzleşecek,gerektiğinde yuhalanacak oluşlarında da şaşılacakbir durum yoktur. Siz kitlenin önünde kendi darkaygılarınızı öne sürecekseniz, o kaygılarıdayatacaksanız hak ettiğiniz eleştirinin ağırlığıkeskin bir dilin marifeti değil, sizinsorumsuzluğunuzun sonucudur. Bunun ağırlığıaltında iyice ezilen güçlerinizi hakaret gibidüzmece iddialar ile devrimci sorumluluğunuyerine getiren sınıf devrimcilerinin üzerinesaldırtsanız da bu kafa ile yol aldıkça enindesonunda gerçeklere toslarsınız.

1 Mayıs’ta bir sendikacı sınıf devrimcileritarafından protesto edilmiştir. Emek Partili olansendikacının düştüğü durum karşısındayürüdüğünüz yola bir bağlılığınız, güveniniz yokise ne yapacağınızı şaşırmanızdan daha doğal birşey yoktur. Bu tür şaşkınlıkları manipüle ederekyıllardır yol yürümek bir partinin gerçeklerdenkaçış yolu haline gelmiş ise, Emek Gençliği’nden 2öğrencinin altında ezildikleri durum karşısındasınıf devrimcilerinin yıllardır ortaya koyduklarıeleştirileri özümseyecek hallerinin olmamasıanlaşılabilir bir durumdur. 2 öğrenci kendilerini aithissettikleri çizginin sınıf hareketinde tuttuğu yerile yüzleşmek yerine dejenerasyonun oldukça ağırbir örneğini göstermişler ve Kayseri İşçi KültürEvi’ni basmayı ve bir BDSP çalışanını darp etmeyitercih etmiştirler. İşçi Kültür Evi kütüphanesindeki“Emep Eleştirisi” kitabının yırtılmış olmasıgençlerin hazımsızlığını ortaya sermiştir. Eğersorun protestonun üslubu olsaydı, Emek Gençliğibuna gereken biçimde cevap verecek olanaklarafazlasıyla sahiptir. Ancak bir çalışanın darpedilmesi ve bir siyasal çizginin kitabının yırtılmasıolayın aslını ortaya serer. Yılların birikimi üzerindetepinenler doğalında ne siyasal ahlaka ne de enufak bir devrimci değere bağlı kalırlar. Düştüklerifiyasko ile hesaplaşamayanlar öfkelerini sağa solasaçarak ancak reformizmin bataklığı dediğimiz şeyikitlelere daha bir iyice anlatmamıza vesile olurlar.

Sol içi şiddet yozlaşmanın bir sonucu olarakkarşımıza çok kere daha çıkacaktır. Ta ki, işçisınıfının bağımsız mücadele hattını takip etmecüretine sahip olmayanlar onun altında disiplineolana kadar…

Page 30: EG 125. sayı

İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs’te 27 Nisan2010 tarihinde Öğrenci Kolektifleri “Direnenler veüniversiteliler buluşuyor” adlı bir panel gerçekleştirdi.Gerçekleştirilen panelin üst başlığı “Toplumsalmuhalefet üniversite buluşması” şeklindeydi. Panelekonuşmacı olarak Tek Gıda-İş Genel Başkanı MustafaTürkel, Dev-Sağlık İş Genel başkanı Arzu Çerkezoğlu,Prof. Dr. Ömer Ekmekçi ve İstanbul’da direnişte olanişçiler katıldı. 1 Mayıs öncesinde “direnenler veüniversiteliler” buluşması elbette kendi sınırlarıiçerisinde anlamlı bir yerde durmaktadır. Bununüzerinden atlamadan panelin gerçekleştiği günyaşananları kamuoyuyla paylaşmak gençlik hareketineve toplamda kitlelere duyduğumuz sorumluluktankaynaklanmaktadır.

Öğrenci Kolektiflerinin

gerçekleştirdiği panelin gösterdikleri

Panelin başlaması ile birlikte Öğrenci Kolektifleritarafından bir yoldaşımıza önce “Söz almayın”,sonrasındaysa “Söz alsanız da fazlasıyla sıkıştırmayın.Mustafa Türkel’in çağrılması karşılığında izin aldık.Burada çıkacak her türlü sorunda idareden dahasonra izin almamız zorlaşacak” denmiştir. Yoldaşımıztarafından ise etkinliği yapıyor olmanın bizlere nasıldavranılacağını dayatma, kendimizi ifade etmeözgürlüğümüzü sınırlama hakkı tanıyamayacağı,yaptıklarının etik olmadığı, devrimci ahlaka uymadığıifade edilmiştir. Bunun karşılığında ise diyalogu kuranyoldaşa muhatap alınmadığı söylenmiş, etkinliktebulunan bir başka yoldaşımız ile diyalog sürdürülmekistenmiştir. Sonrasında etkinlik boyunca birçok kezfarklı yoldaşlarımıza aynı dayatmada bulunulmuştur.Dayatma karşısında yoldaşlarımız Mustafa Türkel gibibir işçi satıcısının, bir sınıf düşmanının bizimtarafımızdan teşhir edileceği, yapılanın sansür,dayatma olduğu ve bunun da teşhir edileceği ifadeetmiştirler. Bu esnasında Mustafa Türkel kendireklamını yapmış, sınıfsal zemininden kaynaklananikiyüzlülüğünü yansıtmıştır. Sonrasında ise “tatsızlıkçıkmasın” diye etkinlik apar topar bitirilmiştir.

Etkinlik ardından Öğrenci Kolektifleri yenidendiyalog kurarak soru cevap kısmının olmayacağındanhaberleri olmadığını ifade etmiştir. Ardından iseÖğrenci Kolektifleri’nde bir başka öğrenci MustafaTürkel'in gelmesinde o kadar da sorun olmadığını,buna rağmen etkinliğin iyi olduğunu söylemiştir. Bunakarşı yönetimin izin dayatmasının fiili bir biçimdeaşılması gerektiği aksi taktirde yönetim tarafındandayatılan taviz ve sansürlerin artarak süreceği ifadeedilmiştir. Bir yapının kendilerini yasallık cenderesinesokmasının toplamda öğrenci hareketinin çıkarları ileörtüşmediği ve alanın kazanılmış haklarını olumsuzetkileyeceği eklenmiştir. Bu eleştiri ise “Bunun buüniversitede mücadelesini zaten biz ama gerçekanlamda biz -yani kolektifler- verdik” denilerekgeçiştirilmiştir.

Reformizmin sularında dayatmacı tutumlar

Yaşanan olay açısından iki önemli yanbulunmaktadır. Birincisi üniversitede faaliyet yürütensol bir yapı tarafından devrimcilere uygulanmayaçalışılan dayatmadır. Ki bu bile siyasi yapınınideolojik-sınıfsal zemininden kaynaklanmaktadır.Küçük burjuva zihniyetin belirlediği sol içerisindedayatmacı, tahakkümcü tutum ne yazık ki artık birkültür haline gelmiştir. Herhangi bir yapınınüniversitede söz söylemesine dair yapılanengellemeler temelde sol içi zorbalığın biryansımasıdır. Sınıf devrimciliğinin gençlikiçerisindeki temsilcisi olan bizler bugüne kadar budayatmalara hiçbir biçimde boyun eğmedik. Şuzamana kadarki pratiğimiz bunun en somutgöstergesidir. Öğrenci Kolektifleri’nin sergilediğitutum salt bir dayatmadan kaynaklanmıyor. Bututumun ideolojik zeminini anlamadığımız ve kitlelereanlatamadığımız takdirde buna karşı alacağımıztutumun altı boş kalacaktır. Bunun için ise Tekelsürecinde Halkevleri’nin ve reformistlerin ortayakoyduğu politikaya bakmak gerekmektedir. KezaMustafa Türkel gibi bir hainin de yapılan etkinliklerdebulunması tartıştığımız siyasal yapının durduğu tarafıgöstermektedir.

“…Kurulduğu günden bu yana devletçi kimliği vesermaye uşağı rolüyle bilinen Türk-İş bugün deçıbanın başıdır. Üçüncü ayına yaklaşan TEKELdirenişine karşı Türk-İş’in aldığı tutum geçmişkimliğinden bir şey kaybetmediğini göstermiştir. Kısasürede toplumun temel bir gündemi haline gelmiş veönemli bir desteği etrafına toplamış TEKEL direnişikarşısında esasta kılını kıpırdatmamıştır. Üstelik Türk-İş kendi çizgisine DİSK ve KESK gibi sözdemücadeleci sendikaları da yedeklemiştir. Böylece,direniş karşısında gösterdiği teslimiyetçi, işbirlikçi veihanetçi tutumları için başka suç ortakları bulmuştur.”(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, Sayı: 2010/10, 5 Mart2010)

Ek olarak belirtelim ki sendikal bürokrasininkuyruğuna takılan reformistler de bu suç ortaklığınınbirer parçasıdırlar. 78 gün boyunca Ankara’dakitutumlarından, 1-2 Nisan eylemliliklerine, sendikalariçerisindeki koltuk kavgalarına kadar birçok alandailkesiz, karşılıklı çıkara dayalı ittifakları ile gerçekyüzleri açığa çıkmıştır. İlkesizliğin doruklarındagezinirken reformizmin tarihini yazanları tarih elbetteyargılayacaktır. Komünistler yaşanan olayıkamuoyuna sunarken böylesi bir sorumluluk ilehareket etmektedir.

Burada bir kez daha yineleyelim ki her türdendayatmacı tutum toplamda gençlik hareketine zararvermektedir. Öğrenci Kolektifleri eğer gerçektenyaşanan durumun arkasında duruyorsa kamuoyuna vebizlere bir açıklama yapmak durumundadır.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Öğrenci Kolektifleri’nin gerçekleştirdiği panel üzerine…

Korkulan ne, dayatma kime?

30

Page 31: EG 125. sayı

31

Uzunca bir süredir Türkiye’nin siyasal gündemini“anayasa tartışmaları” oluşturuyor. Anayasatartışmalarının tam da böylesi bir dönemde açılmış olmasışunu net bir biçimde gösterdi: Sistemin girmiş olduğubunalım egemenler arası iktidar ve rant kavgalarının birbaşka yüzü ile geçiştirilmeye çalışılıyor. Tartışmaların buboyutuna daha derin bir giriş yapmadan öncedeğişikliklerin genel kapsamına dair bir bilgilendirme ilebaşlayalım. Anayasa değişikliğine “demokratik” birgörünüm kazandırabilmek için birçok maddeye dairtartışmalar başlatıldı. Geçtiğimiz günlerde 2. maratonunutamamlayan bu tartışmalar ile maddelerin bir kısmı kabuledildi bir kısmı ise reddedildi. Bu maddelerin kapsamında12 Eylül cuntacı şeflerin yargılanmasından partikapatmaya, kamu emekçilerinin ve emeklilerin toplu işsözleşmesi yapma hakkını tanımaya kadar birçok tartışmabulunuyordu.

Anayasa düzenlemelerini ele alırken, onların nasıl birortamda hazırlandıklarını dikkatle incelemek, ortayasürülen tartışmaların ve üretilen maddelerin ardındanelerin olduğunu görmemize yardımcı olacaktır. Busayede bizleri nelerin beklediğini görmüş oluruz.Kapitalizmin krizi bugün egemenlerin önüne başaçıkmaları gereken iki temel sorunu koyuyor: Bunalımınekonomik zorluklarını iktisadi düzenlemeler ile aşmak vebunu gerçekleştirmek için dizginleri azıya alırken de birkarşı duruşu ortadan kaldıracak siyasal bir zemin. Bubağlamda bakıldığında Türkiye’de sınıf hareketi yılgınlığıüzerinden atmış değil. Ancak egemenlerin de çok iyigördüğü bir biçimde dengelerin alt üst olması, hararetinyükseldiği bugünlerde önüne zor geçilecek bir sürecinivmelenmeye başlaması ile mümkündür. Yunanistan yanıbaşımızda egemenlerin korkularını büyütmektedir kiYunanistan’da yaşanan ekonomik yıkımın bir benzeriTürkiye için de gerçekçidir. Bu durumda birdemokratikleşme ancak hayal olabilir. Öyleyse AKPhükümetinin soyunduğu rolün ardında dönenlere daha biriyice bakalım.

Egemenlerin büyük bir baskı altında kalmadıkları,sınıflar mücadelesinde dengelerin emekçilerden yanadönmediği durumlarda yasaların demokratikleşmesindensöz etmek, hele ki iktidarın kendi içinde ve yönettiklerinekarşı bir zorlanma içinde olduğu durumda koca birinsanlık tarihinden hiçbir şey anlamamaktır. Özgürlükçemberleri sadece mücadele ile genişletilmiştir. Bubağlamda yerli yerine oturan AKP hükümetinindemokratiklik maskesi ile başını çektiği tartışmalar engenel anlamı ile bile kendi içerisinde çelişir haldedir.Örneğin 12 Eylül cuntasının şeflerinin yargılanmasıyönünde bir değişiklik ortaya atılmıştır. Ancak budüzenleme geçmişe dönük işletilemeyecektir. Yani 15.maddenin kaldırılması pek bir şey ifade etmeyecektir. Birdiğer göstermelik madde değişikliği ise, kamu emekçileriile emeklilere toplu iş sözleşmesi yapma hakkınıtanıyacak bir maddenin değişikliğe eklenecek olmasıdır.Grev hakkından yoksun bırakılan emekçiler için toplugörüşme ile toplu sözleşme arasında öze dair bir farkbulunmadığına göre, söz konusu maddenin gündeme

getirilmesinin amacı da görüntüyü kurtarmaktan ibarettir. Dünyada ve Türkiye’de krizin derinleşmesi ile birlikte

kapitalizmin yeni düzenlemelere ihtiyaç duyuyor olması,anayasal düzlemde de bir yanda sömürüyükatmerleştirecek, bir yanda da bu durumu perdeleyecekdeğişiklikleri koşullamaktadır. Yani bir yandan sömürüdüzeni köleleştirici uygulamalarını hayatın her alanındarahatça uygulayabileceği yasal zemine ihtiyaçduymaktadır. Diğer yandan ise egemenler arası iktidarmücadelesi Türkiye’de son dönemde giderekkeskinleşmektedir. Anayasa değişiklik paketini ve mevcutmeclis kavgalarını, bu sürecin bir aşaması olarak görmekgerekiyor. Dünyada yaşanan neoliberal saldırı sürecininTürkiye’de uygulanması açısından önemli bir mesafe alanAKP hükümeti yürüyeceği yolu “dikensiz gül bahçesine”çevirmek amacıyla daha fazla adım atması gerektiğinigörmektedir. Bu yol üzerinde ise HSYK, AnayasaMahkemesi vb. gibi iktidar açısından önemli engelleriyasal zeminde meşrulaştırarak çözebileceğini bilmektedir.

Anayasa paketi, tartışmaların başından bu yanaburjuva medyada ve bazı sol kesimlerde“demokratikleşme” olarak ifade edildi, pohpohlandı.Böylesi bir değişikliğin demokrasiyle uzaktan yakındanbir ilgisi yoktur. Yapılan değişiklikler işçi sınıfı veemekçilere dayatılan kölece çalışma koşulları ve dizgisizbir sömürüyü arttırmaktan başka bir şey sunmayacaktır.Grev yapma hakkının fiilen engellendiği, örgütlenmenin,hak arama mücadelesinin ise devlet terörü/patronzorbalığı ittifakıyla ezilmeye çalışıldığı bir ortamdademokratikleşmeden söz etmek insanlarla alay etmektir.

Tarih birçok kez göstermiştir ki demokratik hak veözgürlükler alanını genişletmek, var olan haklarımızıgüvenceye almak ancak militan mücadelelerin sayesindeolmuştur. Keza işçi ve emekçilerin yararına, yasaldüzlemde hak olan koşulların hayatta bir karşılığıolmadığını TC anayasası birçok kez kanıtlamaktadır.Parasız eğitimin yasal olarak hak olması, harç paralarını,katkı paylarını açıklamaz. Herkesin eşit olması, imha,asimilasyon ve horlanmayı açıklayamaz. Sendikalhakların tanınmış olması, Emine Arslan’ı, Sinter işçileriniişten atan patronları açıklayamaz. Cuntacıların, işkencecive katil polislerin ellerini kollarını sallayarak gezmeleri,sınıf devrimcilerinin keyfi biçimde tutuklanması veişkencelerden geçirilmeleri, zindanların tutsak çocuklarladolması, hak arayan işçilerin polis ve devlet terörünehedef olmaları bu anayasa ile hiçbir şekilde açıklanamaz.

İşçi ve emekçilerin yararlanabileceği demokratikhaklar fiili mücadele ile kazanılır, fiili mücadele ilekorunabilir. Buna karşın sömürü ve kölelik düzenikapitalizm yıkılmadığı sürece hiçbir demokratik hakgüvence altında olmayacaktır. Demokratik hakları kalıcıkazanımlara dönüştürmek, ancak sömürü ve köleliğitamamen ortadan kaldırma, yani devrim ve sosyalizmmücadelesiyle mümkün olabilir.

İÜ Hukuk Fakültesi’nden bir Ekim Gençliği okuru

“Anayasa değişiklik paketi”

üzerine…

Anayasa paketi,

tartışmaların

başından bu yana

burjuva medyada

ve bazı sol

kesimlerde

“demokratikleşme”

olarak ifade edildi,

pohpohlandı.

Böylesi bir

değişikliğin

demokrasiyle

uzaktan yakından

bir ilgisi yoktur.

Yapılan değişiklikler

işçi sınıfı ve

emekçilere

dayatılan kölece

çalışma koşulları ve

dizgisiz bir

sömürüyü

arttırmaktan başka

bir şey

sunmayacaktır.

Page 32: EG 125. sayı

32

Emperyalizm uşağı katil sermaye devleti,Türkiye devrimci hareketine sınır tanımazsaldırılarıyla tarihe geçmiştir. Mayasındakomünizm ve devrimci düşmanlığı olan TC dahailk yıllarında Mustafa Suphileri Karadeniz’dekatletmişti. Devrimcilere, komünistlere yönelikbaskıları ve açık ya da örtülü cinayetleri günümüzekadar sürüp geldi. Hala tüm hızıyla devametmektedir. Bu katliamcı geleneğin en caniyanehalkalarından biri de 6 Mayıs 1972’degerçekleşmişti. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nunönderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyinİnan göstermelik yargılamalardan sonra idamsehpasında katledildi. Katliamın üzerinden 38 yılgeçti ama onların biz devrimcilere miras bıraktığıdevrim ve sosyalizm bayrağı tüm görkemiyledalgalanmakta, mücadeleleri işçi sınıfının kızılbayrağı altında sürdürülmektedir.

Denizlerin şekillendiği 1960’lı yıllarTürkiye’de işçi sınıfının bir yandan sendikalmücadeleye, bir yandan ilerici-devrimci eylemlerebaşladığı ve ülke siyasetinde sahneye çıktığıyıllardı. 1967’de yakaladığı ivmeyle 15-16Haziran 1970’de destansı bir militanlığa vedirenişe imza atarak sermaye düzenine ecel terleridöktüren Türkiye işçi sınıfı toplumu hareketegeçirme ve yön verme kapasitesini ortayakoymuştu. Bir yandan Vietnam savaşıyla muazzambir hareketlilik yaşayan dünyadaki sol dalgadan,diğer yandan işçi sınıfının sermaye diktatörlüğünekarşı verdiği çetin savaştan etkilenen kesimlerinbaşında da gençlik kitleleri geliyordu. 1968’deanti-emperyalist, anti-faşist, anti-Amerikancırüzgarla birlikte gelişen devrimci gençlik hareketi,reformizmden, parlamentarizmden ’71’deki silahlıdevrimci kopuşuyla Türkiye ve Kürdistan’da yenibir dönemin kapısını açtı. Sonraki yıllarda dadevrimci gençlik mücadelenin en ön saflarındayerini aldı.

’71 devrimci hareketinde devrimci siyasalakımlardan biri olan THKO ve şahsında örgütselbir devrimci kimlik yaratan Deniz, Yusuf, Hüseyinve yoldaşları o güne dek Türkiye sol hareketineegemen olmuş icazetçi ve burjuva reformistgelenekten anlamlı bir kopuşun adıdır. Onlar güçlübir devrim arzusu, azmi ve inancı ile mücadeleyürüten ilk genç devrimcilerdendiler. Devrimcilikonlar için bir yaşam biçimi, devrim ise bitmeyenbir kavgaydı. Devrimci gençlik hareketi içindesembolleşen bu üç yiğit devrimci, devrimcikimliği, devrimci mücadeleyi, devrimci yaşamlarıile kendi kuşaklarının insanlarına ve onlarınizinden giden ilerici-devrimci gençlere yolgöstermiş, ölümlerinden sonraki tüm yıllarboyunca da sosyalizm mücadelesine güçkatmışlardır, katmaktadırlar.

38 yıldır bu topraklarda genç devrimci

önderlerimizin anmaları yapılıyor. Lakin ’71devrimcilerini onların terk ettiği reformist-legalistkimliği öne çıkararak “anmak” mümkün olmadığıgibi, bu gerçekte onların mücadelelerine birsaygısızlıktır. Denizler ve yoldaşları idamsehpalarında dahi diz çökmemiş devrimcikimliklerinden taviz vermemişlerdi. Son sözleri“Yaşasın Marksizm-Leninizm’in yüce ideolojisi”olmuştu. Onlar mücadele yılları boyunca buideolojiye sahip çıkmış, ilkelerinden herhangi birödün vermemiş, geri adım atmamışlardı.Devrimci-savaşçı örgütte ısrar etmiş, silahlarınıellerinden düşmana teslim etmemişlerdi.

Çoktandır sermaye devletinin icazet sınırlarınakapılmış reformist-legalist sol akımlar da ihtilalciönderleri sözde anmakta, mücadeleleriniyaşattıklarını iddia etmektedirler. OysaTürkiye’nin ilk genç önder devrimcileri olanDenizler, Mahirler, İbrahimler ideolojik-politikalanda reformizme ve legalizme, egemenideolojiye ve burjuvaziye karşı bir siyasal yaşamsürdürmüş, bu uğurda ölümüne bedellerödemişlerdir. Günümüzde devrim kaçkınlığınıkimliğe dönüştürmüş reformist solun devrimciönderleri anması, tam da bundan ötürü kaba birikiyüzlülüğün yansımasıdır.

Denizler’in uğrunda mücadele verdiklerisömürüsüz-sınıfsız yeni bir dünya düzenininkurulması için sömürüye dayalı bu katliamcısermaye devleti devrimci bir mücadeleyleyıkılmak zorundadır. Bugünün genç devrimcileriolarak bizlere miras bırakılan devrim ve sosyalizmbayrağı Marksizm-Leninizm’dir; ihtilalci kimliğin,örgütlü militanlığın, devrimci yaşamın bayrağıdır.Bu mücadele anlayışından koparak, onu terkederek ne nihai amacımıza ulaşabiliriz ne de şehityoldaşlarımıza verdiğimiz sözü yerine getirebiliriz.

Türkiye ve Kürdistan’daki devrim şehitlerikendilerini, hayatlarını devrime, mücadeleyekoşulsuz vermiş, ölüme göğüs germişlerdir. Yoğunkapitalist sömürüye, emperyalist yağma ve kölelikilişkilerine, devletin baskı ve zulmüne karşısavaşan genç devrimciler tereddütsüz silah çatmış,çatışmış, çarpışmışlardır. Ölümü mücadeledegöğüslemeye and içmiş önder genç devrimcilerdarağacına götürülmüş, sokaklarda gerek devlet,gerek onun faşist köpeklerince katledilmişlerdir.Zulmün zindanlarında ser verip sır vermemişlerdir.

Devrimin yiğit öncülerine, önderlerimize,geleceği birlikte kuracağımız herkese, kendimizesözümüz var; Denizler, Mahirler, İbrahimler,Mazlumlar olacağız, köhnemiş düzenin saltanatınıyıkacağız. Mücadelemiz devrim ve sosyalizmmücadelesidir, kazanacağız!..

K. Savaş

Emperyalist-kapitalist sisteme karşı

Denizler’in yolunda

devrim ve sosyalizm mücadelesine!

38 yıldır bu topraklarda

genç devrimci

önderlerimizin

anmaları yapılıyor.

Lakin ’71 devrimcilerini

onların terk ettiği

reformist-legalist

kimliği öne çıkararak

“anmak” mümkün

olmadığı gibi, bu

gerçekte onların

mücadelelerine bir

saygısızlıktır.

Page 33: EG 125. sayı

33

Mayıs ayı devrimci tarih açısından kanlı biray haline gelmiştir. 1977 1 Mayıs’ında Taksimmeydanında işçilerin üzerlerinden yağmur gibimermi yağdırılır. 1972 6 Mayıs’ında“darağacında üç fidan” Hüseyin, Deniz veYusuf idam edilir. 1973 18 Mayıs’ında İbrahimKaypakkaya Amed zindanlarında işkenceylekatledilir. Mayıs ayı Haziran’a dönerken 31Mayıs 1971’de Nurhak Dağı’nda SinanCemgil, Alparslan Özdoğan ve Kadir Mangakatledilir. Yaşananlar Mayıs’ın hemkatledilişlerin kanlı ayı olduğunu, hem dedirenişin simgesi olduğunu anlatır. Nisan’danHaziran’a giden kızıl bir hat olmuştur Mayısayı.

THKO’nun 3 devrimci önderi Sinan,Alparslan ve Kadir Amerikan Radar Üssü’nütahrip etmek amacı ile çıktıkları NurhakDağı’nda İnekli köyü muhtarı tarafında ihbaredilirler. Jandarmaların kuşatması karşısında“Teslimiyet asla!” haykırışı yankılanırNurhaklarda. Üç yiğit devrimci 31 Mayıs günüölümsüzler kervanına katılırlar. Tarihin kanlısayfalarında devrimci bir duruş ile yer almışolan bu devrim neferleri sermaye devletinintoplarına tüfeklerine karşı yılmadanyıkılmadan şanlı bir direniş göstermişlerdir. Veo günden sonra güneş Nurhak Dağı’nadoğmamak üzere batmıştır.

Nurhak’ta, Amed’de, Esenyurtsokaklarında, zindanlarda olanlar temelde aynışeyi işaret etmektedir. Yaşananlar, sermayedevletinin dün olduğu gibi bugün de devrimcimücadeleden ne deli korktuğunu ve bekası içinnasıl saldırganlaştığını ortaya koymaktadır.Sermaye devleti ve uşakları da bilmektedirler

ki devrim mücadelesi asla bitmeyecektir vedevrim için toprağa düşenler her zamanölümsüz kalacaktır.

Devrim davası tarih boyunca bir yandansermaye devletinin yardakçıları ve uşakları ilediğer yandan ise tasfiyeci-reformist anlayışlarile mücadele ederek yol almıştır. Devrimcilerher zaman dirayetli olarak mücadele etmesinibilmiştir. Mücadele nasıl ki Nurhaklar’dasönümlemedi ise bugün de saldırılara papuçbırakmayarak büyüyor. Dünya emeğin olanakadar da devam edecektir. Uydurmasenaryoların, aslı astarı olmayan suçlamaların,sözde hukuk düzenleri içinde yapmış olduklarıoyunların içinde boğacağız düzenin uşaklarını.

Devrimci hareket bu yılmaz gücünüsaflarından çıktığı işçi sınıfı ve emekçikitlelerden almaktadır. İşte tam da bunedenden ötürü hiçbir şekilde korkmamaktadırburjuvazinin toplarından, tüfeklerinden,zindanlarından. Biliyoruz ki Sinanlar’ın,Habipler’in, Ümitler’in, Haticeler’in,Alaetinler’in yakmış olduğu meşale nasıl kibugün ellerimizde yolumuzu aydınlatıyorsa,gelecek kuşakların elinde de sönmeyen aleviile büyük güne değin yanacaktır. Şimdi devrimiçin ölümsüzleşenlere karşı sorumluluğumuzonlardan devraldığımız kavgayı alabildiğinebüyütmek, insanın insana kul olmadığı birdünya için soluksuzca mücadele etmektir.

Devrimciler ölmez devrim davasıyenilmezdir!

31 Mayıs ’71

Nurhak katliamı

THKO’nun 3 devrimci

önderi Sinan, Alparslan

ve Kadir Amerikan Radar

Üssü’nü tahrip etmek

amacı ile çıktıkları

Nurhak Dağı’nda İnekli

köyü muhtarı tarafında

ihbar edilirler.

Jandarmaların kuşatması

karşısında “Teslimiyet

asla!” haykırışı yankılanır

Nurhaklarda. Üç yiğit

devrimci 31 Mayıs günü

ölümsüzler kervanına

katılırlar. Tarihin kanlı

sayfalarında devrimci bir

duruş ile yer almış olan

bu devrim neferleri

sermaye devletinin

toplarına tüfeklerine

karşı yılmadan

yıkılmadan şanlı bir

direniş göstermişlerdir.

Page 34: EG 125. sayı

İşçi sınıfının devrimci davası uğruna bütün yaşamını adamış yiğitbir devrimciydi Hüseyin hocamız. Kısa denilebilecek yaşamına pekçok şey sığdıran hocamız devrimci mücadeleye adım atmasını şusözlerle anlatmıştır. “Sömürüyle, baskıyla, yoksullukla çok erkenyaşlarda tanıştım. Adına kapitalizm denilen bu sistemin yıkılmasıgerektiğini bu gerçekleşmeden, işçi ve emekçilerin basit sorunlarınındahi kalıcı bir çözüme kavuşamayacağını çok erken yaşta gördüm,öğrendim. O zamandan bu yana devrimci mücadelenin içindeyim.”

Uzun yıllar enerji sektöründe çalışan hocamız 12 Eylül faşistaskeri darbesinin ardından devrimci hareketin yeniden toparlanmasısürecinde etkin bir çaba harcadı. Bu dönemde özellikle devrimden vedevrimci mücadelen kaçan sınıf dışı yönelimleri mahkum ederekMarksizm-Leninizm davasını tüm benliği ile savundu.

Hüseyin Temiz hocamız bir sınıf devrimcisiydi. Bilinciyle,yüreğiyle, aklı ve emeği ile uzun yıllar işçi sınıfı davasının butopraklarda ete-kemiğe bürünmesi için her türlü sorumluluğu vegörevi omuzladı. Küçük-burjuva hastalığından kurtulamayanlarınsayısının bir hayli arttığı dönemde ısrarla devrim ve sosyalizmdemesi, son on yıldır Küçükçekmece İşçi Platformu temsilcisi olarakyürüttüğü mücadele bölgesindeki her fabrika direnişinde direnişsüresince belirli bir rol oynaması onun işçi sınıfının devrimci davasınaolan sarsılmaz inancının bir göstergesiydi. Hüseyin hocamızın sınıfdevrimcisi kimliği, her alanda yansıttığı karakteri ve işçi sınıfınındevrimci davasına olan inancı hiç kuşkusuz ki partimizin çizgisinin,ideolojisinin, örgütsel yaşama bakışının en yalın ifadesidir. Hüseyinhocayı anlatmak partimizi anlatmak, partimizi anlatmak işçi sınıfınındevrimci davasını anlatmaktır. Hocamızın işçi sınıfı davasına olaninancı o kadar sarsılmazdı ki her konuşmasında, işçilerle yapılan hertoplantıdan sonra işçilerdeki kararlılığı ve iradeyi işaret eder, devrimve sosyalizm umudumuzu tazelerdi.

Hüseyin Temiz hocamızın bizlere öğrettiği, işçi sınıfının devrimcidavasının ve onun komünist partisinin gösterdiği yoldan devrim vesosyalizm bayrağını sermayenin burçlarına dikene kadar mücadeledeemin adımlarla yürüyeceğiz.Hüseyin Temiz hocamız mücadelemizde yaşıyor!

Eskişehir’den bir EG okuru

Devrimci Sınıf Partisinin en yalın ifadesi…

Hüseyin Temiz yoldaş

mücadelemizde yaşıyor!

34

Page 35: EG 125. sayı

35

Tüm yaşamını devrime ve sosyalizme adamışbir devrimciyi, bir komünisti anlatmak O’nuanlamaktan ve O’nun davasına olan inancınıörnek almaktan daha kolay değil aslında.Sosyalizmin bilimselliğini kavramış, bu uğurdaher türlü bedeli ödemeyi göze almış, bu inancı vekararlılığıyla devletin işkencehanelerindedirenişçi kimliğini en militan ve onurlu birbiçimde ortaya koymuş bir sınıf devrimcisidirHatice Yürekli yoldaş… O’nu anlamak tıpkıÜmit, Habip, Hüseyin ve Alaattin yoldaşlarıanlamak gibi Parti’yi anlamanın, Parti’yikavramanın başlangıcıdır aslında. Çünkü OnlarParti’nin özü ve özetidirler!

Hatice yoldaşın mücadeleye başladığı yıllarao dönemin özgünlüğü içerisinde baktığımızda,art arda yenilgilerin yaşandığı, bunun devrimcihareket üzerinde tasfiye süreci olarak yansıdığıve illegal-ihtilalci örgütlerin bir bir tarihsahnesinden çekilmeye başladığı bir dönemçıkıyor karşımıza. Dönem 12 Eylül’ün devamıdıraslında. 12 Eylül askeri faşist darbesi ile birliktedevrimci hareketlerin sindirildiği ve toplumsalmuhalefetin bastırıldığı, kitlelerin korku veyılgınlık ile karşı karşıya kaldığı bir süreçyaşanıyor. Bu sürecin ardından ’87 yılı ilebirlikte yeniden toparlanma ve canlanma sürecibaşlıyor. Komünist hareketin siyasal yaşamaadım atması tam da bu döneme denk geliyor.EKİM işçi sınıfının illegal ihtilalci partisinikurma ve devrimin öncü gücü olma iddiasıylavarlığını ilan ediyor. Devrim mücadelesindenhızla uzaklaşılan ve liberal-reformist örgütleringüçlü olduğu böylesi bir dönemde Hatice yoldaşve onun gibi Habip ve Ümit yoldaşlar da EKİMsaflarında mücadele etmeyi tercih ediyorlar. Zordönem devrimcileri olmayı seçerek işçi sınıfınınkomünist partisini yaratmak yolunda EKİM’eomuz veriyorlar. İşte bu yüzden Hatice yoldaşıve O’nun gibi Ümit ve Habip yoldaşları anlamakbaşta o dönemin koşullarını anlamak ve sonrapartiyi yaratma iddiasıyla tarih sahnesine çıkanbir örgütü ve bu örgüte partiyi kurma yolundaomuz veren, gönül veren o proleter bilinci,dupduru bir inancı ve bağlılığı anlamak anlamınageliyor.

“Yaşamı köleleştirilmiş

milyonlarca işçi ve emekçinin

haklı davasını savunmak için

direniyoruz!”

Hatice yoldaş devrime ve sosyalizme gidenyolda bu net tercihini yaptıktan sonra tümyaşamını hareketin çıkarlarına adamış ve budoğrultuda çeşitli illerde örgütlü yaşamınısürdürerek bu bilinçle birçok görevin üstesindengelmiştir. Hatice yoldaş işçi sınıfının devrimci

partisinin kurucu üyelerindendir. Bu bilinç vesorumlulukla birçok fabrikada (özellikle tekstilfabrikalarında) işçi olarak çalışmış, devrimin vesosyalizmin sesini, partinin proleter bilinciniçalıştığı fabrikalara taşımıştır. Bu süreçtekendisini sürekli geliştirmiş, devrimci kimlik,devrimci yaşam, ideolojik ve pratik örgütselyaşam noktasında partisiyle bütünleşmiştir.Hatice yoldaş defalarca cezaevine girip çıkmış,birçok defa işkenceye maruz kalmıştır. Herdefasında yine Ümit ve Habip yoldaşlar gibidirenişçi kimliğiyle faşist cellatların yüzünedefalarca teslim olmayacağını haykırmıştır.

Son olarak girdiği cezaevinde 20 Ekim 2000tarihinde F tipi hücre saldırısına karşı başlatılandirenişte Ölüm Orucu’nun ilk ekibinde yer alanHatice Yürekli yoldaş zindanlardaki direnişçitutumunu ve partiye olan bağlılığını bu uğurdaölümsüzleşerek gösterdi. Hatice yoldaşıntereddüt etmeden ölümün üzerine gidişine bir deO’nun sözleriyle bakalım:

“… Bizler de, siyasi kimliğimizi, devrimcikişiliğimizi ve insan onurumuzu teslim almayadönük bu kapsamlı saldırıya karşı, ölümüne birdirenişi başlatmış bulunuyoruz. Devrimcideğerlerimizin varoluş nedeni, insanlığıngeleceği ve bu barbar sistemden kurtuluşuiçindir. Bizler hiçbir koşulda hücrelere girmeyikabul etmeyeceğimizi, bunun devrimci siyasalkimliğimize dönük kapsamlı bir teslim almaprojesi olduğunu söylüyor, ölmeyi tercih ederek,diri diri o tabutluklara girmeyeceğimizi ilanetmiş bulunuyoruz.”

Hatice Yürekli yoldaş 6 ay süren ölüm orucudirenişi boyunca partiye, devrime sosyalizmeolan bağlılığını yitirmeden, yaratmak içinsavaştığı sosyalist dünya için tereddüt etmedenüzerine yürüdüğü ölümü yenerek 22 Nisan 2000tarihinde ölümsüzleşti. O günlerden bugüne dekpartinin yarattığı devrimci değerleri, proleteryaşamı, devrim ve sosyalizm mücadelesini birkimlik haline getiren şehit yoldaşlarımızölümleriyle birlikte temsil ettikleri partininsarsılmaz değerlerini dosta düşmana göstermişoldular. Hatice yoldaş şahsında tümşehitlerimizin anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.Ağır bedeller ödenerek bugünlere taşınan kızılbayrağımızı daha yükseklere çıkaracağımıza veonların sahip olduğu değerlere layık olmanınbilinciyle gençliğe işçi sınıfının ideolojisinitaşıyacağımıza ve bu yolda Hatice, Ümit, Habip,Hüseyin ve Alaattin yoldaşların izindenyürüyeceğimize söz veriyoruz.

Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!Yeni Ekimler İçin İleri!Gençlik Partiye, Devrime, Sosyalizme!

Zor dönemin yiğit devrimcisi: Hatice Yürekli yoldaş

Mücadelemizde yaşıyor,

yaşayacak!

“… Bizler de, siyasi

kimliğimizi, devrimci

kişiliğimizi ve insan

onurumuzu teslim almaya

dönük bu kapsamlı saldırıya

karşı, ölümüne bir direnişi

başlatmış bulunuyoruz.

Devrimci değerlerimizin

varoluş nedeni, insanlığın

geleceği ve bu barbar

sistemden kurtuluşu

içindir.”

Page 36: EG 125. sayı

Haziran ayı… Devrimciedebiyatın hüzünlü ayı…Nazım Hikmet’in, AhmedArif’in, Orhan Kemal’inyaşamdaki, devrim vesosyalizmdeki son günleri.Elbet biyolojik olarak öldü bu3 büyük usta. Yeni nesillereyeniçağlara daha tazecikfikirleri bırakıp gitti onlar.Kavgada ölümsüzleşmekancak geride bir şeylerbırakarak olur. Kimi zamançağları aydınlatan bir eser,kimi zaman yolumuza rehberolan mücadele ve anılarbırakarak geride… NazımHikmet, Ahmed Arif, OrhanKemal ölümsüz eserlerbıraktılar; Habib Yoldaş, ÜmitYoldaş, Hatice Yoldaş, Alaettin Yoldaş, HüseyinYoldaş geride bizlere mücadelelerini ve anılarınıbırakarak ölümsüzleştiler. Ve bu dünyadaölümsüzleşmenin tek adı devrim ve sosyalizmkavgasında olmaktır.Silah gibi kuşandığımız dizelerin ozanı

Nazım Hikmet

Öncelikle devrim ve sosyalizmin büyük şairiNazım Hikmet’ten bahsetmek gerek. NazımHikmet RAN olarak doğdu ve dünyada devrim vesosyalizmin kavga şairi NAZIM olarak tanındı.Hayatı bir türlü kavgaydı Nazım’ın, gençliğindebaşka unsurların etkisi altında kalsa da, seçiminiişçi ve emekçilerin mücadelesinden yanakoymuştur. Bu seçimi ona bedeller ödetti ama tekbir geri adım atmadı Nazım. Hapislikse hapislikti,sürgünse sürgündü, ölümse ölümdü… Bundanötesi yoktur kararlı bir devrimci için ve hepsini deyaşadı Nazım. Ama hiç yılmadı. Elinde Kürthalkının kanı olan Mustafa Kemal sakıncalıgörerek zindana attırmıştı Nazım’ı. Hani osanatçıya çok önem veren Mustafa Kemal. Nedemişti Kemal; “Komünizm yılanının başıgörüldüğü yerde ezilmelidir”.

Sırf bir paranoyayüzünden Nazım’ınömründen 12 yıl çalmıştıfaşist diktatörlük. FakatNazım her zamanki direngenNazım’dı. Yılmadı,yenilmedi. “Önemli olan esirdüşmek değil teslimolmamaktı” onun içintutsaklık. Zor hapislikkoşullarında bile şiirler yazdı,sanatına devam etti. ZatenNazım bir kavga şairiydi,fildişi kulelerin şairi değildi kirahatlık arasın. Zindanda birdevrimciye yakışır bir şekildedavrandı.

Teslim alamadılar vesonunda Avrupa’daki

sanatçıların çalışmalarıyla Nazım zindandançıkarıldı. Nazım’ı katletmeyi kafasına koymuş olansistem bu sefer de Nazım’ı askere almak istedi.“Beni öldürecekler” diyordu Nazım. Ölümdenkorktuğu için değildi ama daha yapacak şeylervarken ölüm, bu şekilde olamazdı. O her zamançıplak bir kavgada, barikatta dövüşürken ölmeyiistedi ve ülkesinin emperyalizme tapulutopraklarını terk ederek Sovyetler’e göçtü zindanınhatıra bıraktığı hastalıklarla.

Nazım birçok ülkeyi gezdi fakat hep kenditopraklarının özlemiyle yanıp tutuştu. “Ahölmeden görebilsem sosyalist Türkiye’yi” derdi.Sosyalist toprakların özlemiyle dolu kalbi 3Haziran 1963 günü bir krizle duruverdi. Fakat oözlemini kalbine gömüp gitmedi, silah gibikuşanılan şiirleriyle biz komünistlere bırakıp gitti.Artık Nazım yoktu ama şiirleri vardı. Silah gibikuşanılan şiirler…

Anadolu’nun asi şairi Ahmed Arif

Devrimci şiirin diğer bir ismi Ahmed Arif’tir.Ahmed Arif ÖNAL adıyla doğar. Bir Kürtçocuğudur. Bir Kürt hoyratıdır kendisi. Taçocukluğundan beri dayanamaz haksızlığa. Arapçakonuşuyor diye bir Arap’ı döven bir polise, sapanlademir bilye atıp polisi yaralar. O bir Kürtçocuğudur dayanamaz haksızlığa. Dayak yiyenArap’ta kendi halkını görür Ahmed Arif. Üniversiteyıllarında da kavgacıdır. Devrim için kavda eder busefer. Sömürüye, zulme, açlığa karşı… Dil veTarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nüokumaya çalışır. Çalışır çünkü polis hiç peşinibırakmaz. İllegal TKP’ye üye olmaktan 1951yılında zindana düşer. O ‘meşhur’ işkencehaneSansaryan Han’da 128 gün tutulur. Çıktığında artıkdeğişmiştir. Kavgayı bırakmamış, kavgayasarılmıştır.

Haziranda ölmek zor!

36

Page 37: EG 125. sayı

37

Yaşadıkları, kavgası, kaleminden geleceğe yololacak şiirler akıtır. Anadolu’nun açlığı, ezilmişliği,sefaleti dolar şiirine; isyanın gümbürdeyen sesi,mavzerin kahpe korkutan çığlığı duyulurmısralarında. Bu düzen ancak bu kadar çarpıcıanlatılmıştı. Estetik açıdan da farklı bir tattır AhmedArif’in şiirleri. Anadolu’dan kaçanlara inatAnadolu’yla doldurur şiirini. Tüm yaşamı, kini,kavgası akar kaleminden. İlk ve tek eseri‘Hasretinden Prangalar Eskittim’i yazar. Etkisiyıllarca sürer. Tutsakların dillerinden düşmezumudun şiirleri. Böylelikle ölümsüzlüğüyakalamıştır Ahmed Arif ve 2 Haziran 1991’de‘biyolojik’ yaşamı son bulur. Ama hala şiirleriumudun adı ve tutsakların dayanağıdır.

Proleter-yazar Orhan Kemal…

Orhan Kemal bu iki büyük usta şairin yanındaöykü ve roman yazarlığıyla tanınır. Mehmet RaşitÖĞÜTÇÜ olarak doğmuştur. Mehmet’i yaşamşartları daha 15 yaşında işçi yapmıştır. Sınıfını bilenve onun edebiyatçısı bir yazardı. Hayatı kötüydü. Veo daha kurtuluşu bulamamıştı. “Maksim Gorki ve

Nazım Hikmet okumak ve yabancı rejimler lehindepropaganda ve isyana muharrik” suçuyla yargılanıp5 yıl hapse mahkûm etmişti paranoid faşistdiktatörlük. İşte Mehmet Raşit’i, Orhan Kemal’edönüştüren bu hapislik sürecidir.

Yattığı Bursa Hapishanesi’nde Nazım’la tanışırve üç buçuk yılını Nazım’la geçirir. Hayran olduğuusta onu şiir yazmaktan vazgeçirip asıl yeteneği olanroman yazmaya yönlendirmiştir. Çıktığında işçisınıfının sanatçısı olarak çıkar. O artık OrhanKemal’dir. Hapisten çıktığında hem yazarlık hemişçilik yapar. Evlendiği karısı da işçidir. OrhanKemal için proleter-yazar demek yanlış olmaz. O hereserinde işçi sınıfının acılarını, ezilmişliğini, halktankişilerin yaşamını ve sınıf çatışmalarını anlatır. Tambir sınıf sanatçısıdır. Onu bu kadar yücelten,faşizmin zindanlarından geçip, işçi sınıfının tümacılarını tadarak kaleme sarılmasıdır. Orhan Kemal 2Haziran 1970’te ölümsüzleşti. Geride bıraktığıeserler işçi sınıfını tüm netliğiyle anlatandevrimcilere rehberdir.

Bu üç büyük kavga sanatçısını bugün burjuvaziiğrenç emellerine alet etmektedir. Bu üç büyükustanın içini boşaltıp, onları bir rant kaynağı olarakkullanmaktadır. Kimsenin mülkü olmayan Nazım’ıneserlerinin telif hakkını alan Yapı Kredi Yayınları,Nazım’ı kendi mülkü yapmaya çalışıp, aklı sırasansürlemeye çalışmıştır. Ahmed Arif’in şiirlerisüslenip satılabilecek bir meta haline getirilmeyeçalışmıştır. Orhan Kemal’in eserleri dizilere çevrilipsınıf özünden uzaklaştırılmaya, içi boşaltılmayaçalışılıyor. Burjuvazi sözde bu eserlerin hak ettiğideğeri veriyor. Bu sanatçıları zindanlarda çürümeyemahkûm eden de yine aynı burjuvazidir. Burjuvaziher şeye rant kapısı olarak baktığı için sanata daböyle bakar. Biz komünistler biliyoruz kisanatçılarımızın hak ettiği gerçek değer ancaksosyalizmde verilir. Çünkü sanatın, toplumun,insanların meta olmadığı tek sistemSOSYALİZMDİR!

GUMA BARVA

Page 38: EG 125. sayı

38

Sınıfın içinde sınıfla birlikte çalışan devrimcilerher zaman için düzenin uşaklığını yapanlara korkusalmıştır. Gerçekliğin karşısında duramayan sermayedevleti kimi zaman baskınlarıyla, kimi zamangözaltıları ile sınıf devrimcilerinin muhalif gücünükırmaya çalışmışlardır.

Sınıfın içinde birebir bulunan Bağımsız DevrimciSınıf Platformu da devlete her zaman korku salmışve her zaman hedefi konumunda bulunmuştur. Sonsüreçte yaşananlara bakıldığında bu tüm açıklığıylagöze çarpmaktadır. 2009 yazında Mamak İşçi KültürEvi başarılı bir etkinlik süreci ile kitlelerde belli birbilinç uyarmış ve bu, düzen yardakçılarının dikkatiniçekmiştir. Bunun üzerine 11 Ağustos 2009’daMamak İşçi Kültür Evi’ne kapsamlı bir baskındüzenlenmiş ve BDSP çalışanları gözaltınaalınmıştır. Bunlardan Eda ÜNALAN, GülnurERTAŞ, Evrim ERDOĞDU tutuklanmıştır. Sermayedevletinin saldırıları bununla da kalmamıştır. F tipitecrit koşullarında bulunan yoldaşlar cezaevininsağlıksız koşullarında birçok hastalığa maruz kalmışve baskıların orada da devam ettiğini bildirmişlerdir.

Peki bu saldırıların nedeni neydi?

Neydi sermaye devletinin gözünü

bu kadar korkutan?

Gerçekleşen 6. Mamak Kültür Evi Festivali’nebakacak olursak, içeriği yönünden devletin yapmışolduğu baskınlara, yıldırmalara, sömürülere karşıdevrimci kitlesel bir cevap olduğunu görürüz.Görülmüştür ki kitlelerde oluşan sınıf bilincininyaygınlaşarak artması sermaye devletinde korku vetedirginliğe yol açmıştır. Bunun sonucunda devletgözünü devrimci-sosyalist çalışmaya çevirmiştir.Bilindiği gibi sermayenin bekçiliğini yapan AKPhükümeti bir yandan sosyal yıkım projeleri ile halkıyıldırmaya çalışırken diğer yandan da açılımaldatmacaları ile halkın gözünü boyamayaçalışmaktadır. Bu aldatmaların farkında olan vekitlelerde var olan gücü uyandırmaya yönelikçalışmalar yapan devrimci hareket bu süreçte etkisiniarttırıp çalışmalarına ivme kazandırmaktadır. Bununen somut örneklerinden alan çalışmaları yürüten BDSPçalışanları sistemin tansıklarına korku salmaktadır.

Devlet terörü o kadar arsızlaşmıştır ki hukukçığırtkanlığı altında kendi yaratmış olduğu hukuksistemini bile yerle bir edecek şekilde davranmıştır.Ellerinde hiçbir delil yokken yoldaşlarımızı keyfi

tutumlarla aylarca tutsak etmişlerdir. Ancakplanladıkları gibi olmamış, mücadele kaldığı yerden,zindanlarda tutsaklık altında bile aynı kararlılıklasürdürülmüştür.

Bugün bizi kendi çarpık hukuk düzenleriyleyargılamaya çalışanlar şehitlerimizin anmatörenlerinden bile korkmaktadırlar. 31 Mart günü 4ilde gerçekleşen operasyonlar kapsamındayoldaşlarımızı Alaattin yoldaşın anmalarında atılansloganlarla yargılamaktadırlar. Bilmelidirler kişehitlerimiz onurumuzdur ve ölümsüzdürler. Vebizler o büyük gün gelinceye dek şehitlerimizinizinde şiarlarımızı en yüksek sesimizle haykıracağız.

Bu saldırılar göstermektedir ki hiçbir baskı vezulümden yılmayan, kararlılıkla çalışmalarına devameden devrimci gücün önünde hiçbir engel duramaz.Onlar ikimizi üçümüzü alsalar dahi arkada yüzler bumücadeleyi kararlılıkla ve daha yılmaz bir duruşladevam ettirecektir.

Son süreçte gerçekleşen keyfi gözaltılar, 1 Mayıssürecinde hızlı bir çalışma içinde olan BDSP veEkim Gençliği çalışanlarının sermaye devleti içintehdit olarak algılanmasının sonucudur. Sermayedevletinin bu tehditlerinin ve baskılarının bir başkanedeni ise TEKEL süreciyle, sınıfın eylemlilikleriylekurulan bağdır. Tüm saldırılara rağmen TEKELişçilerinin 1 Nisan eylemine günler öncesindenhazırlanan sınıf devrimcileri işçileri, emekçileridoğru tutuma çağırmışlar, TEKEL işçisiyledayanışmayı büyütmeye çalışmışlardır. TEKELişçilerinin 78 günlük savaşım süreci noktalanmışolsa da mücadeleleri tüm engellemelere rağmensürmektedir. Burada da görülmüştür ki baskı vezorbalıkla ayakta duran sömürü devletine karşıverilen mücadelede devrimci irade bir kez dahabaşarıyla çıkmıştır.

Bizler buradan aldığımız güçle her zaman olduğugibi bugün de her türlü baskıya rağmen şiarlarımızıen yüksek sesle haykırıyoruz:

Sınıfa Karşı Sınıf!Düzene Karşı Devrim!Kapitalizme Karşı Sosyalizm!

Trakya Üniversitesi’nden bir Ekim Gençliği okuru

Zindanlarda tutsak olan,

faşistin zulmüne boyun eğmeden direnen

yoldaşlara selam olsun!Bir ateştir devrim yürekten yüreğe yanar

Sevda olur yürekten yüreğe akarDüşenler olur bu yolda ama arkasından binler gelir

Kaldırır yerdeki yoldaşını omuz atar sevdasınaBu ateş hiç sönmeyecek,

Ta ki o büyük güne ulaşıncaya dek...

Page 39: EG 125. sayı
Page 40: EG 125. sayı