Top Banner
37

EDİTÖR’DEN - MEB

Oct 15, 2021

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: EDİTÖR’DEN - MEB
Page 2: EDİTÖR’DEN - MEB
Page 3: EDİTÖR’DEN - MEB

EDİTÖR’DENSayı:2 Yıl:2017BİLİM-KÜLTÜR-SANAT-EDEBİYAT DERGİSİ

İMTİYAZ SAHİBİ Şile, Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi Adına :

Abdülaziz YENİGÜNOkul Müdürü

Genel Yayın Yönetmeni-EditörMehmet ÖZÇELİK

Almanca Öğretmeni

Yazı İnceleme KuruluZeki GEZER

Türk Dili ve Edebiyatı ÖğretmeniMehmet DOĞAN

Türk Dili ve Edebiyatı ÖğretmeniVolkan AYDOĞDU

Coğrafya Öğretmeni

EditörlerHümeyra KONDAKCİ - 10/C

Tuğba DOKEL - 10/CBuse KARAMAN - 10/C

Yayın Kurulu Asena DEMİRBAŞ - 11/A

Ceyda ÖNER - 11/AAyşenur FİREZ - 11/A

Beyza Yaren NİZAM - 11/BGizem ÇALIŞKAN - 11/B

Buse KAYA - 11/B

BilgisayarAbdülsamet AKTÜRK - 10/A

Berktuğ AKKOL - 10/A

FOTOĞRAFMahmut DEMİROK - 10/BMurat TAŞDEMİR - 10/A

İLETİŞİMŞİLE, Dr. VASIF TOPÇU FEN LİSESİ

Şile, Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi MüdürlüğüAlem Tepesi Meydanı Işık Üniversitesi Üstü No:1

Şile / İSTANBUL

Tel: 0216 711 08 80 Fax: 0216 711 08 08

İnternet Adresi: http://siledvtfl.meb.k12.tr

Yayınlanan yazıların ve reklamların hukuki sorumluluğu sahibine aittir.

Yayınlanan yazıların ve reklamların hukuki sorumluluğu sahibine aittir.Bu dergi MEB İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğinin ilgili mad-

desine göre çıkarılmıştır.

GRAFİK TASARIM - BASKI

Değerli okuyucularımız,

Ayın tüm ihtişamıyla üzerine parladığı Karadeniz’in dalga sesleriyle uyuduğumuz bu güzel yerde başlamıştı hikayemiz. Acısıyla tatlısıyla geçirdiğimiz dünlerin ardından bugünlerde de hikayemizi başarıya sürüklemeye devam ediyoruz. Zor günler de geçirdik bazen, yıkılmak üzere olduğumuz anlar da oldu. Ama ne olursa olsun asla pes etmedik. Acılarımız ve mutluluklarımız bizi biz yapan şeylerdi ve biz bunlara tutunmayı öğrendik burada. Yüreklerimizden inandığımız şeyler uğruna savaştık. Ve bugün burada geçen seneki tecrübelerimizle dergimizin ikinci sayısını çıkarıyoruz. Geçen seneki gibi bu yolda çabalarken bize güvenen, inanan ve yardımlarını esirgemeyen okul müdürümüz sayın Abdülaziz Yenigün’e, çok kıymetli öğretmenlerimize ve değerli arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.

Ailenin sadece kan bağı ile olmadığını öğrenen bizler bazı şeylerin hayaliyle gelmiştik buraya. Ve hâlâ bu hayalin peşinde koşturup duruyoruz. Önceki gibi bu adımın da diğer adımlara can vermesi dileğiyle…

Tuğba DOKEL10 / C

Buse KARAMAN10 / C

Hümeyra KONDAKCİ10 / C

Şile Feneri

Page 4: EDİTÖR’DEN - MEB

Şile Feneriİ Ç İ N D E K İ L E R

Her insanın hedefleri ve hayalleri vardır. Bütün hedeflerine ve hayallerine ulaşanlar olur, bir kısmına

ulaşanlar olur, en nihayetinde hiçbirine ulaşamayanlar olur. Okulların da insanlar gibi hedefleri ve

hayalleri vardır. Okulun kurumsal kimliğini oluşturan her bir ferdin ortak ve tek tek hedefleri okul

sisteminin misyon ve vizyonu olarak ifadesini bulur. İstanbul’un turizm ilçesi olan Şile’de denizi gören

bir tepe üzerine kurulu olan okulumuz İstanbul’un 6 Fen Lisesinden biri ve Fen Liseleri halen okul

siteminin en değerli okulları. Sayıları çoğalsa da Fen Liseleri gidilmek istenilen en üst düzey okullar

olmaya devam ediyor.

Biz bir Fen Lisesinden fazlası olması iddiasındayız. Gözlüklü, somurtkan, sürekli ders çalışan,

asosyal, donuk bir liseli tipini temsil etmiyoruz. İç sayfalarda göreceksiniz, derslerimizde ve üniversite

sınavlarında başarılıyız. Sporun her türünde varız ve başarılıyız. Kültür sanatın her türünde varız. Şiir

yazıyor, okuyor, kompozisyon ve hikaye yazıyoruz. Bağlama, gitar, kanun, keman, melodika, bendir

çalıyor, ney üflüyoruz; şarkı, türkü, ilahi söylüyoruz.

Piyasada benzerleri olsa da kendi el emeğimizle quadcopter ve çizgi izleyen robot yapıyoruz.

Onların uçması, yüksek çözünürlüklü görüntü alması, hızlı ve hatasız olması hepimize heyecan

veriyor.

Burada, Karadenizin bütün özelliklerinin hissedildiği tepe üzerindeki okulumuzda, hedefleri ve

hayalleri olan, düşünen, araştıran, sorgulayan, meraklı, okumak için sakin ve güzel bir yer arayan

herkese yer var.

Şile, Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi

ŞİLE, DR. VASIF TOPÇU FEN LİSESİ

BAŞYAZI / Okul Müdürü ................................................................................................................................ 07

ŞİLE BALIKÇILARI İLE RÖPORTAJ ............................................................................................................. 08

Dr. VASIF TOPÇU’NUN HAYATI ...................................................................................................................... 11

OKULUMUZ - PANSİYONUMUZ TANITIM ................................................................................................. 12

KADROMUZ .......................................................................................................................................................... 14

BİZDEN KALEMLER / ÖĞRETMEN............................................................................................................... 15

BİZDEN KALEMLER / ÖĞRENCİ................................................................................................................... 18

15 TEMMUZ ŞEHİTLERİN ANISINA .............................................................................................................. 32

TARİH ................................................................................................................................................................. 34

BİLİM - TEKNİK / Günümüzde Bilimde Gelişmeler, Yeni Teknolojiler ................................................ 42

YABANCI DİL ...................................................................................................................................................... 46

KÜLTÜR SANAT - GÖRSEL SANAT ............................................................................................................... 50

MİZAH – KARİKATÜR ....................................................................................................................................... 54

MEZUNLARIMIZ ............................................................................................................................................... 56

ETKİNLİKLERİMİZ ............................................................................................................................................ 57

PROJELERİMİZ ................................................................................................................................................. 59

REHBERLİK .......................................................................................................................................................... 61

BAŞARILARIMIZ ............................................................................................................................................... 62

OKULUMUZDAN GÜZEL KARELER ............................................................................................................... 67

BAŞ YAZI DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

Page 5: EDİTÖR’DEN - MEB

ŞİLE BALIKÇILARI İLE RÖPORTAJ

1-Kısaca kendinizi tanıtır mısınız ? “Osman Sarı, Şile Su Ürünleri Kooperatif Başkanı.

23.12.1959’da doğdum. Evli ve 3 çocuk babasıyım. Yüksek tahsilli balıkçıyım. Çocuklarım var ve onları bu parayla büyütüyorum. Sivil toplum kuruluşu kooperatifler, bir meslek örgütünün hak arama organıdır. Bende kendimi sorumlu hissediyorum.”

2-Bu mesleğe kaç yaşında başladınız ? Mesleğinizi baba mesleği olarak mı devraldınız ?

“ Mesleğim dedem, babam, ben ve kardeşlerim olarak bize intikal etti. 1982 yılında profesyonel olarak başladım, vergi mükellefiyim. Bu iş aile işimiz. Bizim meslekte baban balıkçı olmasa sen balıkçı olamıyorsun. Bu bir aile işidir, aile bunun varlığını yokluğunu hisseder. ”

3-Balık avlamaya çıkmadan önce ne gibi hazırlıklar yaparsınız ?

“ Makinalar, ağ ve tekne donanımları gözden geçirilir. Tayfa hazırlanır. Kumanya alınır her şey eksiksiz olması gerekir. “

4-Avlanmak için nerelere gidiyorsunuz ve ne kadar süre denizde kalıyorsunuz ?

“ Marmara Bölgesinde avcılık yapıyorum. Sahilden 15 mile kadar açılıyoruz, benim teknem Türkiye tarım bakanlığına göre A sınıfı balıkçı teknesidir. Kabataş seferinde biz tüm denizlerde balıkçılık yapabiliriz ama Marmara denizinde balıkçılık yapıyoruz. Burayı biz yeni yaptık, kaynaşalım diye ağ tamiri yapıyoruz ve küçük çaplı kütüphanemiz var. Sizden talep geldi, çok teşekkür ediyoruz. Yanlış imajlarda tanıtılmış bir sektörümüz var bizim. Sularımız sahilden 15 milden sonra dip yok, 250 metre derinlikte hayat yok, hidrojen sülfürden dolayı. Karadeniz’i ikiye böldüler, bizim tarafımızdaki sularda dip yok. Rusya tarafı Karadeniz’in en verimli

Balığın ve balıkçılığın tanınmadığı

ülkemizde bu çalışmanız bana umut verdi, insan sağlığı için en önemli gıda olan doğal balığın tanınmasına katkınız için teşekkür ederiz. Şile Su Ürünleri Kooperatifi olarak her zaman birlikte çalışmayı benimsiyoruz. Okulunuzun idari kadrosuna, sevgili öğretmenlerimize ve öğrenci arkadaşlara başarılar dileriz.

“tarafı en fazla 15 mil. Derinlerden gelen balıklar var yüzeyden gelen balıklar var orada. Komisyoncularımız var bütün balıkçılarda olduğu gibi İstanbul balık halinde. İstanbul, Türkiye’nin en büyük pazarı orada halka satılıyor, akşam üzeri arabalara yüklenir ve en yakın halde satışa sunulur. “

5-Yakaladığınız balıkları bozulmadan karaya nasıl çıkarıyorsunuz ?

“ Yakalanan balıklar yıkanır ve kasalanır. Buzlanarak koruma odasına alınır. Akşam yanaştığımız limanda balık haline nakil yapan araçlara yüklenerek sevk edilir. Bizim halkımızın damak zevki günlük taze balığa alışık olduğundan balık avladığımız zaman en yakın limanda dışarı çıkarıyoruz. “

6-Balık avlama araçlarından sıkça duyduğumuz kayık, tekne, tirol, sonar vs hakkında kısaca bilgi verir misiniz ?

“ Denizci tabiriyle : Kayık: Makinesiz, kürekli sandaldır. Tekne: Balıkçı gemilerinin

halk arasındaki adı aslında makinesiz balıkçı gemisidir. Trol: Balıkçı gemisinin arkasında dibe sürtülerek çekilen ağ ile avlanma türüdür. Sonar: Denizdeki balıkları uzaktan gösteren elektrikli ekrandır. İki türlüdür, dikey olanlar sadece geminin altını gösterir (ecosounder); Sonar menziline göre 1000-5000 metre uzaklıktaki balığı gösterir. Cinsinden, mevsimsel balıklardan ve radardan verilen renklerden bir sonuç çıkarıyoruz. “

7-Ağlarınız neden parçalanır ? “Ağlar deniz dibindeki doğal kayalıklardan batık gemilere

takılarak parçalanır. Uydudan sinyal alan sistemlerle (GPS) ağ attığımız yerleri bilgisayar ekranında markalayarak önlem almaktayız. Genelde çevre kirliliğinden dolayı aletler sayesinde mevki belirleriz ve markalarız.”

8-Deniz ortasında istediğiniz balık türünü nasıl tespit ediyorsunuz ? Diğer balıklardan nasıl ayırt ediyorsunuz ?

“ İki tür avcılık yaparız; gözle görerek ve radar avcılığı. Çıplak gözle su yüzeyine çıkan balıkları takip ederiz. Radarla dip ve orta sulardaki balıkları avlarız. İki şekilde oluyor, yazın gözle kışın radarla avlıyoruz. Sürüden sürüye değişiyor.”

9-Balık av yasakları ne zaman başlar ? Ne zaman biter ? Bu yasakları kim belirler ? Av yasakları yasadışı avlanmanın önüne geçmede etkili olmuyor mu ?

“ Ülkemizde balık avcılığı 1 Eylül-15 Nisan tarihleri arasındadır. 15 Nisandan sonra küçük tekneler bırakmayla ve voli ağlarıyla avcılık yaparlar. Yasakları Tarım Bakanlığı belirler. Uygulayıcısı liman başkanlıkları ve ilçe tarım müdürlükleridir. Av yasakları yasadışı avlanmanın önüne geçmiyor. Çünkü çok fazla kayıt dışı çalışan var. Önüne geçilemiyor. “

10-Tuttuğunuz balıkları nasıl satıyorsunuz ? Pazarlamada ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz ?

“ Tuttuğumuz balıkları İstanbul Balık Halinde komisyoncuya gönderiyoruz. Talep olduğunda yerel satıcı ve işletmelere satıyoruz. Restoranlarda vs. bana sorarsanız Türkiye’deki en ucuz yemek balık. Ama başkasına sorarsanız en pahalı yemek balık, çünkü çok fazla aracı var ve nakliye vs. çok fazla el değiştiriyor ama biz çok ucuza satıyoruz. “

11-Bir balık satın alırken nelere dikkat etmeliyiz ? Bize birkaç tane ipucu verir misiniz ?

“ Öncelikle mevsim balıklarını iyi tanımak gerek. Bizim tavsiyemiz günlük avlanan balıkları yemeniz. Mevsimine göre balık yemek gerekiyor. Balığın tazeliği renginden, gözlerinden, etinin sert oluşundan ve solungaçlarının kırmızı oluşundan belli olur. Taze balık kokmaz. Renginden, etinden, solungacından vs. taze çıkarılan balık kokmaz ama bazıları hariç. Mesela hamsi çok kokar , yıka yıka çıkmaz. Benim tavsiyem mevsime dikkat etmeniz hatta internette balık takvimi var ona göre yemelisiniz. En ucuz balık küçük balıklardır çünkü büyüdükçe adedi küçülüyor ve lüks oluyor. “

İLÇEMİZİLÇEMİZ DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri8 9

Page 6: EDİTÖR’DEN - MEB

12- Şile balıkçılarını temsil eden bir kurum yada kuruluş var mı ? Varsa bu kurumun adı nedir ? Görev ve sorumlulukları nelerdir ?

“ Şile balıkçılarını Şile Su Ürünleri Kooperatifi temsil eder. Görevi ise örgütlü bir toplum olarak birlikte hareket etmeyi sağlamak, ortaklarının menfaatlerini gözetmek, avlanma ruhsatları ile ilgili evrakları takip etmek, işleri kolaylaştırmak, av araçlarının yenilenmesine yardımcı olmak, balıkları pazarlamak ve yardımcı olmak ama ana amacımız bir balık satış enstitüsü kurmak bir sistem kurmaktır. “

13-Şile balıkçıların yaşadığı sıkıntılar nelerdir ? Kısaca bahseder misiniz ?

“ İstanbul’un barınma ve yanaşma yönünden en iyi durumdaki yerlerden birisiyiz. En büyük sorunumuz İstanbul Balık Hali’nin balığın çıkış noktasından en uzak yere götürülmesidir. Maliyeti arttırmaktadır. Şile Karadeniz’in bir numaralı balıkçı kışlasıdır. Ta öbür uca taşınması zor ve maliyetli oluyor. Hal Marmara’nın kenarında bir yerde, burasının bayağı ters olması balığın halka daha pahalı ulaşmasına sebep olmaktadır. “

14-Şile balıkçılık sektörünün gelişmesi için sizce neler yapılmalı ?

“ Balıkçılık devlet tarafından desteklenmeli bürokratik kolaylık sağlanmalı. Av yasakları yeniden gözden geçirilmelidir. Her yıl balık olmaz. Kayseri’de don oldu devlet yardım etti. Ziraat bankasında devletin sağladığı krediler var ama çok bürokratik engel olduğu için çok sıkıntılı bir süreçtir. “

15-Karadenizde kirlilik var mı ? Varsa balıkçılığı olumsuz yönde etkiliyor mu ?

“ Karadeniz’de kirlilik var. Karadeniz’e kıyısı olan bütün yerleşim yerlerinin kanalizasyonları Karadeniz’e akmaktadır. Kirlilik, balıkların doğal hayatını değiştirmekte ve yaşam sürelerini kısaltmaktadır. Biz kimyasalları çok fazla kullanıyoruz , yağları lavaboya döküyoruz. Bu kirlilikte balıkları çok etkiliyor. “

16-Şile ilçemiz yöresine ait balık türü var mıdır ? Kısaca bilgi verir misiniz ? İlçemizde eskiden olup da şimdi yok olan balık türleri var mı, varsa nelerdir ?

“ Türkiye’nin neresinde yakalanırsa yakalansın palamutun marka adı Şile’dir. Palamut Şile adıyla satılarak tazeliği vurgulanmaktadır. Eskiden ilçemizde uskumru, karagöz, çinekop, kofana balıkları vardı. Bilinçsiz avlanma ve aşırı avcılık bu türlerin denizimizi terk etmesine neden oldu. İzmir’de, Ankara’da, her yerde, Şile palamudu diye satılır . Geçen ay aşırı bir hamsi avcılığı oldu, bence balıkçıların av gücünü azaltılmalıdır. “

17-Bir balık olsaydınız hangi balık olmak isterdiniz ? Neden ?Bunu balıktayken yazdım. Bir balık olsaydım Palamut olurdum;

Atlantik’ten tane tane gelip, Karadeniz’de yumurta döküp sürüler halinde geri dönmek isterdim,

Hamsi olurdum, balık üstü farklı yapımla halkımın ekonomisine katkı sağlamak için,

Lüfer olurdum, sivri dişlerimle hem korurdum hem beslenirdim,Mezgit olurdum, bembeyaz etimle farklı lezzetimle,İstavrit olurdum, altın sarısı kuyruğumla,Kalkan olurdum, yuvarlak ve yassı en zararsız halimle,Tekir olurdum, vitrinleri ve balık tezgahlarını kıpkırmızı rengimle

süsleyerek,İskorpit olurdum, yasak avcılık yapanları çatık kaşlarımla izler

dikenlerimle sokardım.

Mehmet Emin KESİM - 11 / AAbdulsamet AKTÜRK - 10 / AMahmut DEMİROK - 10 / B

1926 yılında Şile’nin Sofular Köyü’nde fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdu.1949’ta İstanbul Tıp Fakültesi’den mezun oldu. Askere gidene kadar Şile’de serbest hekimlik yaptı. 1951’in son baharında, askerden dönüşünde tıbbi mümessillik yapmaya karar verdi.1952-1958 yılları arasında bir Alman ilaç firması adına bu işi sürdürdü. 1958’de birkaç arkadaşı ile birlikte çok ortaklı bir ilaç firması kurmaya karar verdiler. Bunun üzerine “En iyisi en ucuza sloganıyla” Deva, 24 Eylül 1958’de fiilen kuruldu. 1960’ta 1000 kişi DEVA hissedarı olmuştu. 1970’de şirketin ismi DEVA Holding A.Ş oldu. Holding bir çok şirketi bünyesinde barındırmaktadır.

Vasıf Topçu eşinin sanatla ilgilenmesinden dolayı kendisi de zaman buldukça sanatla ilgileniyordu. İyi bir iş adamı olduğu gibi iyi bir aile babasıydı. Hayırsever Dr. Vasıf Topçu 28.06.2008 tarihinde Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi’ni yaptırdı. Eylül 2009’da inşaatı biten Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi 2009-2010 Eğitim Öğretim yılında hizmete açıldı. Dr. Vasıf Topçu bu okulda Vasıf Topçu’dan çok Vasıf amca olarak anılırdı. O kendiyle aynı konumunda bulunan insanların aksine alçak gönüllü ve okuldaki öğrencilere kendi çocuğuymuş gibi davranırdı. Okulu sık sık ziyaret eder ve okulun her sorunuyla ilgilenirdi. Sanki sorun kendi evindeymiş gibi, o soğukta kalmış gibi ilgilenirdi.

Dr. Vasıf Topçu, 19 Kasım 2010’da Şile Sofular Köyün’deki evinde hayatını kaybetti. Vefatının ardından ailesi, Sofular Köyü’nde kendisi tarafından yaptırılan Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi’nin bahçesinde bir tören düzenledi. Okulun bahçesinde düzenlenen törenden sonra köy meydanına getirilen Vasıf Topçu’nun naaşının başında okulumuzun öğrencileri saygı bekleyişinde bulundu. Kılınan cenaze namazından sonra dualar eşliğinde Sofular Köyü Mezarlığı’na defnedildi.

Ece MERT - 10/B

Seyit Muhammet SALTIK “Bağışçımızı Anma Karikatür Yarışma Birincisi “

İLÇEMİZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BAĞIŞÇIMIZ DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Dr. VASIF TOPÇU’NUNHAYATI

Şile Feneri Şile Feneri10 11

Page 7: EDİTÖR’DEN - MEB

Şehrin ışıklarından yıldızların görülemediği İstanbul’da, belki de yıldızları en net

görebileceğiniz güzel semt Şile. Ve Şile’de Karadeniz’in hırçın rüzgarından nasibini epey bir almış yüksek tepede bir fen lisesi; DVTFL. Giriş kapısından bahçeye adımınızı attığınızda sol tarafınızda bir bekçi kulübesi ve size bakan bir bekçi göreceksiniz. Biraz ilerleyip sola doğru ilerlediğiniz an yurdun bahçesine giriş yapmış olacaksınız. Sağ tarafta kız yurduna, sol tarafta ise erkek yurduna giriş kapısı bulunmaktadır. Yurdun herhangi bir kapısından içeri girdiğinizde sağ veya sol tarafınıza bakmayı unutmayın lütfen. Orada -lobide- oturan iki nöbetçi göreceksiniz, zorlu görevlerini hafifletmek amacıyla onlara ‘Kolay gelsin!’ der misiniz? Nöbetçilerin yanından ayrılıp biraz ilerleyince yemekhaneyi göreceksiniz. Yemekhane, erkek-kız karışık olup, günde üç öğün yemek servisi yapmaktadır ve yemekler yemekhanenin alt katında bulunan mutfakta pişirilmektedir. Yemekhanede, yemek servisi yapılan bölümde çok güler yüzlü iki abla göreceksiniz. Onlar bizim yurttaki hayatımızın büyük yardımcılarıdır. Alt kata inerseniz eğer orada iki aşçı göreceksiniz, elleri dert görmesin çok güzel yemek yaparlar. Mutfaktan ve yemekhaneden ayrılıp katlara

çıktığınızda, hemen hemen her katta 12 oda bulunduğunu göreceksiniz. Bu odalar 4 kişilik olmakla beraber yurdun toplam kapasitesi 300 kişidir. Yani okulun yaklaşık %71’i yurtta kalmaktadır. Yurttan çıkıp okula doğru ilerlerken yine sol tarafınızda öğretmen lojmanını göreceksiniz. Lojmanın hemen sol çaprazında kalan basket sahası, özellikle 12.sınıf öğrencilerimizin sık kullandığı bir alandır, malum basketbol stres atmak için iyi bir yöntem. Basket sahasının yanında inşaatı henüz tamamlanmamış olan spor salonunu göreceksiniz. Basketbol sahası ve spor salonunun karşısında her tarafı buram buram maneviyat kokan güzel okulumuzu göreceksiniz. Bu taraf okulun arka tarafı olduğundan giriş için iki tane yangın merdiveni vardır. Okulun öğrencileri de daha kısa olduğundan genelde bu merdivenleri kullanırlar. Okulun esas girişi, eşsiz bir deniz manzarasını karşısına alırken ön bahçede de futbol sahası bulunmaktadır. Giriş kapsından içeri girdiğinizde sağ tarafta Atatürk köşesi, sol tarafta bağışçımız Dr. Vasıf Topçu köşesi, onun hemen yanında ise nöbetçi öğrenci masasını göreceksiniz. Büyük ihtimalle nöbetçi size ‘Merhaba!’ dedikten sonra ziyaretçi defterini imzalamanızı isteyecek. Defteri imzaladıktan sonra tam karşınızda iki tane biyoloji laboratuvarı göreceksiniz. Okulda iki tane biyoloji öğretmenimiz

okul

umuz

Okul Bahçesi Kantin

SınıfVoleybol Sahası

Kantin Biyoloji Laboratuvarı

Satranç Oyun Alanı Bilgisayar Sınıfı Müzik Sınıfı

Konferans Salonu Fizik Laboratuvarı

Kondisyon Salonu Kimya Laboratuvarı Resim Odası Legorobotik Klübü Odası

vardır. Koridorda sol tarafa doğru ilerleyince yine okulumuzda 3 tane bulunan kimya öğretmenlerimize ait iki kimya laboratuvarı göreceksiniz. Koridorun diğer ucunda ise 2 fizik öğretmenimize ait iki fizik laboratuvarı bulunmaktadır. Merdivenlerden yukarı çıkınca sağ tarafımızda 7 tane matematik öğretmenimize ait 3 tane sınıf bulunmaktadır. Ayrıca bir üst katta da bir tane daha matematik sınıfı vardır. Koridorda ilerleyince sol tarafta müdür başyardımcısı Zeki Gezer’in odası bulunurken, sağ tarafta ise müdür yardımcısı Mehmet Doğan’ın ve bilgi işlem odası bulunmaktadır. Biraz daha ilerlediğinizde sağ tarafta okulumuzdaki tek coğrafya öğretmenine ait coğrafya sınıfı bulunurken, sol tarafta yine okulumuzdaki tek felsefe öğretmenine ait felsefe sınıfını göreceksiniz. 1. Katın hemen bitiminde edebiyat öğretmenlerimizden birine ait olan edebiyat sınıfı sizi karşılarken, onun hemen sağında ise 31 kişilik öğretmen kadromuza ait olan öğretmenler odasını göreceksiniz. Orada her an öğretmenlerden biriyle karşılaşabilirsiniz. Elinde meşhur siyah kupası olan Levent hoca ile, sizi branşı olan İngilizce diliyle karşılayacak olan ve espritüel havasıyla Havva hoca ile, başından öğrenciler hiç eksik olmayan Gülden hoca ile, hiçbir öğrencinin yanından geçerken selam vermeyi eksik etmediği Mehmet hoca ile, elinde bir sürü kitap ve kupasıyla çayhanedeki Gülay hoca ile, ‘Hocam bugün yeni bir resim çizeceğim!’ diye deyip başına üşüşen öğrencileriyle uğraşan Zeynep hoca ile, ‘Sen kursa geliyor musun?’ sorusunu sözlerinden eksik etmeyen Erol hoca ile, elinden okuma kitapları düşmeyen ve esasında bir yazar olan İsmail hoca ile karşılaşabilirsiniz mesela. Kimseyle karşılaşmadan yukarı çıkabilirseniz eğer orada bir bilgisayar sınıfı ve bir resim sınıfı bulunmaktadır,

aynı zamanda da okulumuzda bu branşlardan birer öğretmen bulunmaktadır. Koridorda ilerlediğimizde sağ tarafımızda alt katta bir eksik olan matematik sınıfını görürken, sol tarafta ise yine bu branşta tek bir öğretmene sahip olan tarih sınıfını göreceksiniz. Katın sağ tarafının geri kalan kısmında 2 tane daha edebiyat sınıfı göreceksiniz. Toplam da 3 tane edebiyat sınıfı olmasına rağmen 2 edebiyat öğretmenimiz bulunmaktadır. Sol tarafta tek rehberlik öğretmenimize ait olan rehberlik odasını görürken onun yanında Pansiyon müdürü Remzi Pekşen’in odasını göreceksiniz. Koridorun ucunda ise gözünüze çarpan bir yabancı dil zümresi göreceksiniz. Bu zümre 2 Almanca, 3 İngilizce öğretmeninin kullandığı odadır. Zümrenin solunda Almanca sınıfı bulunurken, sağ tarafında 2 tane İngilizce sınıfı bulunuyor. 3.kata çıktığımızda sağ tarafta okulumuzun 12.sınıf öğrencilerinin sınıflarını göreceksiniz. Hemen koridorda büyük bir kütüphane vardır. Öğrencilerin bu kütüphaneden oldukça yararlandığını söyleyebiliriz. Katın diğer ucunda ise Din sınıfını göreceksiniz, okulumuzda yine tek din öğretmeni bulunmaktadır. Bununla birlikte okulu tamamen tanıtmış olduk. Giriş kata inersek, sağ tarafta kantine giden koridorun kapısını göreceksiniz. Kapıyı açtığınızda sağ tarafta yapımı 7.döneme ait olan kocaman DVTFL yazısı dikkat çekerken sol tarafta öğrencilere ayrılmış duvarda yapılan resimler ilgi çekiyor. Merdivenleri inip kantinin kapısını açtığınızda büyük bir kantin karşılayacak sizi. Okulda bulunan 420 öğrencinin teneffüslerde nefes alabilmek için kullandıkları kantin, bir nevi can kurtaran görevi yapıyor. Çok çeşit atıştırmalık bulunduran kantinimiz, aynı zamanda 2 masa hokeyi, 1 masa tenisi ve 1 langırt bulundurmaktadır. İçinde olduğu gibi dışında da bir sürü masa bulunduran kantinimiz, eşsiz bir manzara karşısında arkadaşlarınızla keyifli sohbetler etme imkanı da sunuyor sizlere. Şile’nin belki de en güzel tepesine kurulan bu okuldan çıktığınızda Karadeniz’e dönün ve o mükemmel havayı içinize çekin.

Tuğba DOKEL - 10 / CHümeyra KONDAKCİ - 10 / CBuse KARAMAN - 10 / C

OKULUMUZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ PANSİYONUMUZ DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri12 13

Page 8: EDİTÖR’DEN - MEB

Feyza ÖZTÜRK - 10/A

KODLA(MA)!“Bu ülkedeki herkes bilgisayar programlamayı öğrenmeli çünkü insana düşünmeyi öğretir.” Steve JOBSTeknoloji çok hızlı bir şekilde gelişmekte ve biz bu gelişmelere

ayak uydurmak zorundayız. Bundan 50 yıl öncesinin teknolojisi ve yaşam gereksinimlerini düşünürsek, günümüz ile aradaki uçurumu görebiliriz. İletişim araçlarındaki gelişme ile telefonlar bilgisayar görevi görür oldu. 18. yüzyılda karanlık kutunun bir ucuna mercek ve diğer ucuna da buzlu cam konularak görüntü kutunun dışında görülebilir hale getirilmesiyle aşama kaydeden fotoğrafçılık merakı günümüzde profesyonel makinelerle adeta çekilen anın içinde yaşıyormuşuz hissi veren çözünürlükte fotoğraflar çekebilme aşamasına gelmiştir. Tıpta kullanılan robot teknolojileri artık makinelere her şeyi yaptırabileceğimizi göstermekte. Geçtiğimiz sene kaydedilen sıra dışı bir teknolojiyi bugün olağan karşılıyoruz. Ve bundan 10 yıl sonra neler göreceğimizi şimdiden söyleseler inanmayız, ama o gün geldiğinde olağan karşılayacağız belli ki. Bu gelişmelerin geleceğin uğraş alanlarına, yaşam gereksinimlerine ve popüler mesleklerine de yansıması kaçınılmaz olacaktır. Hafıza artırma cerrahi, sanal karmaşa uzmanlığı, vücut parçası imalatçılığı, yapay zeka pazarlamacılığı, nano yapı mühendisliği gibi meslekler gelecekte fazla rağbet göreceğe benziyor. Cerrahi operasyonlar robotlarla yönetilecek ve robotik cerrahi bilgisi olmayan cerrahlar bu cihazları kullanamadığı için tercih edilmeyecektir.

Peki teknolojideki gelişmelerin içinde yer almak için nereden başlamalı? “Programlama” aslında 1947 yılında “ENIAC” isimli ilk bilgisayarın icadından beri var olan bir mevzu. Ancak bu ifadeyi ülkemizde son birkaç yıldır sıklıkla duymaktayız. Dünyanın bir çok gelişmiş ülkesi bu alanda çoktan yol kat etmişler bile. Öyle ki programlama yaşı 5 yaşa kadar düşmüştür. Sigara kullanma, uyuşturucu kullanma vb. kötü alışkanlıkların yaşının hızla düştüğü dünyada böyle güzel alanlarda da yaşın düşmesi gelecek adına ümit verici bir mesele değil mi? Tabii ki 5 yaşındaki bir çocuk programlama yaparken kod yazmıyor. Onların seviyesine daha uygun programlama araçları da mevcut. “Scratch” bunlardan biri. Yapboz misali blokları sürükleyip birbirine uydurarak oluşturulan projelerde, karakterleri klavye ile yönetme, basit bir animasyon tasarlama, kullanıcı ile etkileşimi sağlama, kısacası bilgisayarı yönetme işi yapılabilmektedir. Çocuklarımızın problem çözme adımlarını kavraması, analitik ve yaratıcı düşünme yeteneği, her ihtimali düşünerek çözüme ulaşması ve bir ürün ortaya çıkartması gibi yetenekler gelecek yıllarda ses getirecek gelişmelere imza atmanın temelini oluşturmaktadır. Kodlama yapabilen çocuk teknolojiyle barışık büyümenin yanı sıra yazılımda öncü olabilecek projelerin içinde yer alabilecektir. Ezberledikleri bilgileri tıkır tıkır sayan çocuklarımız karşılaştıkları farklı problemleri yorumlayamamakta, bu da eğitimdeki başarı seviyemizi düşürmektedir.

Birkaç yıldır bu konu üzerine uğraş veren bilişim teknolojileri öğretmenlerinin kurduğu Bilişim Teknolojileri Eğitimcileri Derneği’nin üyelerinin Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile yaptıkları

görüşmeler meyvelerini vermeye nihayet başladı. 2016 tebliğler dergisi ekim sayısında Ortaöğretim Bilgisayar Bilimi Dersi (Kur 1, Kur 2) Öğretim Programının, Güzel Sanatlar ve Spor Liselerinde 2016-2017, diğer ortaöğretim kurumlarında ise 2017-2018 Eğitim ve Öğretim Yılından itibaren “Kur 1” den başlamak üzere kademeli olarak uygulamaya geçirilmesi kararı alındığı yayınlandı. Buna göre; Kur 1 Etik, güvenlik, toplum, Problem çözme ve algoritmalar, Programlama; Kur 2 Robot programlama, Web tabanı programlama ve Mobil programlama konularını içerecek. Bilişim teknolojileri öğretmenleri olarak bu habere olan sevincimizin ilkokul seviyesine de kodlama dersi gelmesi haberi ile pekişeceğini belirtmemiz gerekir. İlkokuldan itibaren başlayan kodlama dersi, çocuklarımızın diğer derslerdeki başarısını mutlaka olumlu yönde etkileyecektir.

Robotik kodlama ile bilgisayar dışındaki cihazları da yönetebildiğini gören çocuklarımız günlük hayatta karşılarına çıkan problemleri çözmek için kolları sıvayıp, hayal ettikleri kendi icatlarını hayata geçirebileceklerdir.

Haberlerde karşımıza çıkmıştır illaki; ortaokul öğrencisi yaptığı programı satışa sunarak şu kadar para kazandı veya tasarladığı android uygulama Google play’de paylaşıma açıldı diye. Bu tür haberlerin daha da artması için onları kodlamaya özendirmeli ve bu imkanı onlara tanımalıyız.

Çocuklarımızın eline sussun diye verdiğimiz akıllı telefonları kullanabilmeleriyle övünmek yerine, kendilerinin bir oyun tasarlayabilmeleri daha çok övgüyü hak eden bir yetenek değil mi? Bilinçaltı mesajlar içeren çizgi filmlerle onları baş başa bırakmak yerine kendilerinin bir animasyon tasarlamasını istemez misiniz? Sizce de tüketim çılgınlığından üretime geçmenin vakti gelmedi mi?

Kısacası bu kodlama işi engin bir deniz, hayal ettiğimiz teknolojileri hayata geçirmeliyiz.

Sevilay BİRYANBilişim Teknolojileri Öğretmeni

PANSİYONUMUZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

KADROMUZ2 0 1 6 - 2 0 1 7ABDÜLAZİZ YENİGÜN Beden Eğitimi Müdürü

ZEKİ GEZER Edebiyat Müdür Başyardımcısı

MEHMET DOĞAN Edebiyat Müdür Yardımcısı

REMZİ PEKŞEN Fizik Müdür Yardımcısı

MEHMET ÖZÇELİK Almanca Öğretmen

HAVVA YILMAZ Almanca Öğretmen

HÜSEYİN KAYA Rehberlik Öğretmen

RECEP BAYRAM Biyoloji Öğretmen

ERDEM TAŞÇIOĞLU Biyoloji Öğretmen

MAKBULE ZEYNEP SÜMER Görsel Sanatlar Öğretmen

LEVENT İŞBİLİR Kimya Öğretmen

GÜLAY ÇETİNDAĞ Matematik Öğretmen

SEVGİ BAYSAL Matematik Öğretmen

BELMA HAKVERFDİ Matematik Öğretmen

BURCU VAYİÇ Matematik Öğretmen

LEYLİ SARCAN ARAS Matematik Öğretmen

KORHAN ÖZDEMİR Matematik Öğretmen

EROL USUN Fizik Öğretmen

EYLEM GÜLMEZ Fizik Öğretmen

ÖZGÜR POLAT Kimya Öğretmen

AYLA ÇEKÜÇ Kimya Öğretmen

HAVVA FIRINCI İngilizce Öğretmen

AYŞE ATAMAN İngilizce Öğretmen

GÜLDEN ÇETİN İngilizce Öğretmen

SEHER GENÇ PEKŞEN Müzik Öğretmen

İSMAİL KARAKURT Edebiyat Öğretmen

MAHMUT DEVELİ Edebiyat Öğretmen

MUSTAFA OTHAN Din Kültürü Öğretmen

ONUR BAŞOĞLU Felsefe Öğretmen

VOLKAN AYDOĞDU Coğrafya Öğretmen

SEVİLAY BİRYAN Bilişim Teknolojileri Öğretmen

CENGİZ YILMAZ Beden Eğitimi Öğretmen

ADI SOYADI ADI SOYADI BRANŞ BRANŞGÖREVİ GÖREVİ

Şile Feneri Şile Feneri14 15

Page 9: EDİTÖR’DEN - MEB

Levent İŞBİLİRKimya Öğretmeni

PERİYODİK CETVELE DÖRT YENİ ELEMENT

IUPAC (Uluslararası Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği) 4 Yeni Elementin İsimlerini “Nihonyum, Moscovium, Tennessine ve Oganesson” Olarak Onayladı...

Uluslararası Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği (IUPAC) bugün 113, 115, 117 ve 118 numaralı elementlerin kalıcı isimlerini Nihonyum, Moscovium, Tennessine ve Oganesson’olarak onayladı.

Yeni elementlerin keşfedicileri isimleri ve simgeleri önermişlerdi. Örnek olarak Japonya’nın Riken araştırma kurumunda bulunan nihonyum (Nh). Nihon Japonca “Japonya” demektir.

Rusya’nın Nükleer Araştırmalar Ortak Enstitüsü ve ABD Lawrence Livermore ve Oak Ridge ulusal laboratuvarlarını içeren Avrupa-Amerika işbirlikleri tarafından bulunan, moscovium (Mc), tennessine (Ts) ve oganesson (Og) olarak adlandırıldı. Moscovium ve Tennessine sırasıyla Moskova ve Tennessee bölgelerini tanımlıyor. Oganesson elementinin ismine, Nükleer Araştırma Ortak Enstitüsünde Flerov Nükleer Reaksiyon Laboratuvarı’nın başında bulunan Rus nükleer fizikçisi Yuri T. Oganessian’ın ismi verilerek onurlandırıldı.

Önerilen isimler Haziran ayında açıkladıktan sonra, IUPAC beş ay boyunca halkın yorumlarını kabul etti. Kimyagerler tosil grubunun (p-toluensülfonik asit) kısaltması olarak da kullanılan “Ts” Tennessine sembolü ile ilgili olası karışıklık konusunda endişelerini dile getirdiler.

Leiden Üniversitesi’nden kimya profesörü olan IUPAC’ın inorganik kimya bölümünün başkanı Jan Reedijk, “Genel olarak, pek çok insanın yeni elementlerin isimlendirilmesiyle ilgilendiğini anlamak büyük bir zevkti” diye açıkladı. Lise öğrencilerinin bile olası öğe isimleri hakkında IUPAC a mektuplar yazdığını ve sürece katılmalarının gurur verici olduğunu belirtti.

Karadeniz Uluyor, Harflerin Şiiri, 4 Aralık 2012 Salı, Şile15.10: Karadeniz’i hiç böyle görmemiştim! Sınıfın penceresinden

bakıyorum. Resmen kudurmuş. Uluyor. Bu dehşet verici manzaranın birkaç kare fotoğrafını çektim.

*** 20.14: Oy Şile Şile...***Bugün, Gökhan Akçiçek’ten yeni bir şiir kitabı geldi: Her Harfin Bir Şiiri

Var!Kapak harika, kitabın içeriğine uygun.“Yalnız şairlerin çocukluğu uzundur” sözünü İlhan Berk, sanki Gökhan

Akçiçek için söylemiş. Öyle yerine oturuyor ki! Bu şiirler, Gökhan Akçiçek’in harflerde gördüğü çocukluk rüyasıdır, denilebilir. Çünkü harflerde çocukluk vardır. Şair, harflerle çocukluğunu uzatır. Çocukluğunu harflere, harfleri şiire dönüştürür. Harfler beyaz bir tay gibi dolaşıyor bir şiirden diğer şiire. Rüyadan başka bir şey değil bu!

Beyaz bir sesi var Gökhan Akçiçek’in, sesindeki beyazlık çocukluğundandır.

***23.36: Okumuz yatılı. Öğrencilerime küçük bir tavsiyem oldu. Belki de

büyük: Yatılılar günlük tutun, anılarınızı yazın! Dört yılınız denize bakmakla, yağmurda ıslanmakla geçmesin!

***23.59: Haberlerden öğreniyorum ki, kötü ama hayatın bir gerçeği bu: “Şile limanı açıklarında fırtına nedeniyle Ukrayna bandıralı bir yük

gemisi batmış; 1 kişi ölmüş, 4 kişi kurtarılmış, 7 kişi de kayıp. Yardıma giden kurtarma botu alabora olmuş. Dalgakıranın kayalıklarına çarpıp parçalanmış. Botta bulunan 5 kişiden ikisi kurtulmuş, 3 kişi ise gecenin şu saatlerinde hâlâ helikopterlerle aranmaya devam ediliyormuş.”

***00.12: Çok yorgunum. Hala kendime gelemedim. Bu haber üzdü hepimizi.Eşim ve çocuklar limana gidelim, dediler. Kabul etmedim. Onlar gittiler. O dehşeti yerinde görmek istediler.***01.30: Döndüklerinde sanki dehşeti yaşamış gibi anlattılar.Hatta botun parçalandığı mendirekten aşan dalgalar bizimkileri de

ıslatmış.Neredeyse bütün TV kanalları canlı haber yapmak için oradaymış.

Zeki Gezer’le, 15 Ağustos 2013 Bugün çok yorucu ama bereketli bir gün oldu. Çekmeköy-Kadıköy-Beyoğlu-Eyüp-Eminönü-Üsküdar-Çekmeköy hattı

ve ev... Zeki Gezer hocam iyi bir edebiyatçı, çok teşekkür ederim, kendisini

yordum biraz. Birlikte önce Sütlüce İskelesinden bir tekneyle karşıya geçip Eyüp Sultanı ve bazı üstadların kabirlerini ziyaret ettik, -fotolarını ayrı paylaşacağım- sonra Eyüp’te öğle namazını kıldık. Akabinde tekrar karşıya geçerek Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesinde Prof. Dr. Fatih Andı’yı ziyaret ettik. Şiir, edebiyat, dergi, çay derken vedalaştık.

Sultan Ahmet’te ikindi namazını kıldık. Timaş kitabevindeki, Dostlarının Ağzından Mustafa Miyasoğlu Anma Programına gittik...

Eminönü iskelesinden Üsküdar’a geçiş ve evin yolu... Evde olmak güzel!

Yalnızız, 19 Ekim 2013 ŞileGülfem Esra, bugün sınıfta “Hocam, sizde Peyami Safa’nın Yalnızız

romanı var mı?” diye sordu. Akşam, evde bir ara, kitaplıktan Yalnızız’ı aramak aklıma geldi. Bir taraftan kitabı ararken diğer taraftan da Facebook’a

ve Twitter’a bakıyordum. Kavuşamamak yoksa, yalnızlık monoton değildir. Twitter’dan şunu paylaştım:

Ey kalabalık, ey dünya: yalnızız!

“Yazarlar Okullarda” 5 Mart 2014 ŞileYarın Şile’ye, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği “Yazarlar

Okullarda” projesi kapsamında, Şile’deki ilkokullara şair Gökhan Akçiçek geliyor. İlçeden, “Gökhan Akçiçek, mademki arkadaşın, yarın görevli izinlisin, arkadaşının yanında ol!” dediler.

Cemreler, Gökhan Akçiçek… 6 Mart 2014 ŞileEvden çıktım. Kırk dakika sonra Şile Limanındaydım. Çünkü aziz dost,

şair yazar Gökhan Akçiçek burada beklemekteydi. Selam, hal hatır. Kısa muhabbet. Kahvaltı. Kahvaltıdan sonra Şile Kadın Toplum Merkezine gittik. “Yazarlar Okullarda” Program iki bölümden oluşuyordu. İlk bölümü burada gerçekleştirilecekti. Programa, Şile merkezden ve merkeze yakın köylerden seçilen çocuklar getirilmiş. İlçe Milli Eğitim Müdürünün kısa açılış konuşması, yazarla ilgili tanıtıcı slayt ve sahne şaire bırakılması... Yaban İncirleri adlı deneme/öykü kitabı konuşulacaktı. Gökhan Bey, çocukları konunun havasına sokacak açıklamalar yaptı. Arkasından çocuklardan yağmur gibi gelen sorular… Şaşırdım doğrusu. Böyle bir ortam beklemiyordum. Ayrıca Gökhan Bey, damardan girerek çocukları edebiyatın gerekliliğine inandırdı. İlk bölüm çok iyi geçti.

İkinci bölüm için Teke Köyüne gittik. Orada da çevre köylerden seçilerek getirilen çocuklar vardı. Bazı çocuklar Gökhan Beye mektuplar yazmış, bazıları kitabına yeni kapaklar hazırlamış, bazıları da kitaptaki hikâyeleri el yazısıyla yazarak resimlendirmişlerdi. Gökhan Bey, çocuklarla söyleşmeye başlarken “Ben yalnız gelmedim. Size bir şair daha getirdim” diyerek beni takdim etti. Ben de ayağa kalkarak çocukları selamladım. Çocukların gözleri ışıl ışıldı.

Teke harika bir yer, cemreler düşmüş, etraf hepten bahardı.

Nihal Atsız, 11 Aralık 2014 Perşembe, Şile10/A sınıfından Alperen Alptuğ Armağan okul kütüphanesine üye olmak

için 6 kitap getirdi. Getirdiği kitaplardan biri rahmetli Hüseyin Nihal Atsız’ın “Deli Kurt”u. Bugün Nihal Atsız’ın ölüm yıldönümü. Çünkü 11 Aralık 1975 Perşembe günü vefat etmiş. Allah rahmet eylesin, makamı âli olsun. Ortaokul yıllarından beri “Yolların Sonu”, “Bozkurtlar Diriliyor”, “Bozkurtların Ölümü”, “Ruh Adam” gibi eserlerini okuduğum, sevdiğim bir yazar ve şair Nihal Atsız. Öğrencilere okutmak gerekiyor bu eserleri. Ayrıca merhumla ilgili duyduğum iki anekdotu aktarmak istiyorum. İlkini Zeki Bey’e de anlattım.

Kurban bayramının ilk günü uçmağa uğurlanırken “Er kişi niyetine” deyip Atsız’ın cenaze namazı kılındıktan sonra, imam efendinin “Merhumu nasıl bilirsiniz?” sorusuna, safların arasından Fethi Gemuhluoğlu’nun sesi yükselmiş: “Hocam birde soruyor musun, bu musalla taşı onun kadar bir er kişiyi çok az görmüştür?”

İkincisi, Türk tarihine ve Türk edebiyatına değerli çalışmalar bırakmış büyük bilim adamı Fuat Köprülü’nün Nihal Atsız’ı kendisine asistan yapması da hatırı sayılır bir meziyet…

İsmail KARAKURTTürk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

1001 GÜNLÜKBİZDEN KALEMLERDR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri16 17

Page 10: EDİTÖR’DEN - MEB

Muhammet Hüseyin SORKUN - 11/A

İmtihan dünyasında bir imtihanla berceste edilmiş, belki de daha evvel zihninin kenarından geçmemiş bir okulda tevafuk üzere bir araya gelen bir avuç öğrencinin içinden bir öğrenciyim bendeniz.

Daha 14 yaşımızda soğuk tepenin üzerine kurulu sıcacık bir yurtta kalmaya başladık. Etraftaki binalara nazaran bizim yurdun zevahiri ehvenisardı. Mukadderat diyerek odama yerleştiğim ilk günü çok iyi hatırlarım. Soğuk yalnız gecelerde her içim sıkıldığında her başıboş hissettiğimde kendimi “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder” ayetiyle teskin ettiğim zamanları da çok iyi hatırlarım. Sizlere canhıraş bir tablo çizmek gibi bir emelden uzağım. Zira hayatımın en mesut ve saadet dolu anlarını da burada yaşadım. Lakin pirinç taşsız olur mu? Hem pirinci hem de taşları bu satırlara nakşetmek niyetindeyim.

Anlatmaya lastiği gevşemiş yahut tam kapanmamış üst pencereden sızan rüzgarın şarkısıyla başlamak isterim. Dalgaları döven o rüzgar civardaki tek dostlarının biz olduğumuzdan bihaber olsa gerek gece vakti nağmeleriyle insafsızlık edip uykularımızı bölerdi. Bazen süper kahramanlar pelerin takmaz. Uykusunu ve sıcak yatağını bırakıp o camı sıkıştıran koca yürekli fedailer gibi. O fedai kimi zaman ben olurum kimi zaman başkası. “Allah’ım bunlar ne büyük fedakarlıklar” diyebilirsiniz. Evet bizim için bu ufak fedakarlıklar büyük şeyler ifade eder.

Biz yurtta birbirimize emanettik. Kimimiz vakardı, kimimiz munis. Her işte mahir olan maharetli arkadaşlarımızda vardı. Bazımız zeyrekti, bazımız meyus. Renkliydik hem de çok renkli. Her birimiz farklıydı lakin mütenasiptik te. Birlikte sorunlara göğüs gerdik. Kimi vakit okuldaki ders stresi ve billimum sorun yetmezmiş gibi yurttaki davranışlarımız hasebiyle sabah nöbetle vazifeli öğrencinin peşinden yurdun yolunu tutardık. O iki dakikalık yolda “Yine ne yaptık acaba” “Hanginiz yatağını toplamadı” gibi billimum şaşkınlık belirten cümle sarf edilirdi. Haspa sebeplerden ötürü anlaşma imzalamak pekte hoşumuza gitmezdi. İmzalanan her sözleşmeden sonra kendi iç muhasebemizi yapmaktan kendimizi zinhar alıkoyamaz, “Oğlum bir daha tutanak yemek yok”, “Beyler daha dikkatli olalım”, “ Abi ışık açık kalmış diye adam mı yazılır.”...

Sınav haftaları da anılarımızın en değerli yerlerini teşkil eder. Hayhuy uğraşlarımızı iki haftalığına bir kenara koyduğumuz, sıklıkla derinden bir “Off” çektiğimiz uykusuz geçen her saniyesi sisteme ve derslere sitem içeren geceleri unutmak mümkün müdür? “Beyler şimdi yatalım sabah namazı kılıp çalışırız” deyip uyanamadığımız günler, “Bir dahaki sınavları son güne bırakmak yok beyler” dediğimiz ama yine de son güne bıraktığımız zamanlar unutulmayacak kadar kıymetlidir. Fakat o kadar gariptir ki hiçbir şey bilmeyen bile o son gece çalışması ile geçer not alırdı. Karne haftaları var. Her birimiz hocalarımızın münhasır hasletlerini bilir ona göre dilbaz ve mizaçgir meziyetlerimizi sergiler koparabileceğimiz her puan için mültefit tavırlar takınırdık.

Haddizatında çoğu zaman vakitlerimizi haytalık ve beyhude işlerle meşgul olarak ziyan etsek te, hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağının farkındayız. İzzetli ve refah dolu bir yaşamın anahtarının bu yıllarda saklı olduğunu da idrak etmiş bulunmaktayız. Mamafih bu yıllarda elde edilecek faziletli huyların kalıcı olduğunun ve bunları muhafaza etmenin ehemmiyetinide biliyoruz. Bazen dozu kaçırıp bazı davranışları abarttığımızın da farkındayız. Fakat bu da bize dayatılan yeknesak yaşamı reddedişimiz ve uzun yıllar sonra geriye dönüp baktığımızda yüzümüzde yayılacak sıcak bir tebessüme vesile olacak anılar bulmak isteyişimizdendir. Tıpkı uzun yıllar sonra geriye baktığımda somut bir şeyler bulmak emeliyle bu yazıyı kaleme aldığım gibi.

TEPEDENGELEN ESİNTİ

Şile’deyim.Etrafta her zamanki gibi işlerine yetişmek için koşuşturan

insanlar var. Kimisi düşünceli görünüyor, kimisi telaşlı.

Yanı başımda çelimsiz bir sokak köpeği dertli dertli etrafa bakınıyor. Görseniz kahverengi tüyleri o kadar güzel ki!

Kafamı önüme çeviriyorum. Boyuna uzanan Karadeniz kudurmuşçasına kıyıyı dövüyor, dövdüğü yerler köpürüyor. Masmavi bir dünya! Kim bilir içinde nasıl hikâyeler saklıyor, ne sırlar barındırıyor?

Dikkatimi tepesinde martılar uçuşan bir balıkçı teknesi çekiyor. Sarı yağmurluk, sarı çizme giymiş bir balıkçı küçük balıkları martılara atıyor. İzlemeye başlıyorum. Bir süre sonra balıkçı balık atmayı kesiyor. Martıların gitmesini bekliyorum; ama gitmiyorlar. Şaşırmamak elde değil. Özgür zannettiğim martıların aslında oranın esiri olduğunu anlıyorum. Aklımı bir soru kurcalamaya başlıyor bir anda; biz de bir şeylerin esiri miyiz? Düşünmeden duramıyorum.

Rüzgarlı havada Karadeniz’in kudurmuş dalgalarının eşliğinde gökyüzüne kaldırıyorum başımı. Aniden bir esinti geliyor karşıdaki tepeden. Bütün Şile’yi gören o tepede DVTFL selamlıyor beni. Selamlıyor anılarımı yaşantılarımın varlığıyla. Tekrar tekrar gitmek istiyorum, tekrar tekrar yaşamak istiyorum. Anılarım sende kaldı DVTFL. Dostlarım, kardeşlerim sende kaldı. Gülüşlerimiz, sevinçlerimiz sende kaldı. Beraber büyüdüğümüz yollar sende kaldı.

Ahmet Sercan GÖKŞEN - 11/B

Melis ÇAĞLIYAN - 11/B

Kökeni Arapça “Aşaka” kelimesine dayanan aşkın sözlükteki anlamı güçlü bir bağlılık hissi ve kişisel bağlanma duygusudur. Aşkın sadece cinsiyetler arası bir eğilim olduğunu söylemek yanlış olur. Aşk herhangi bir başka varlığa duyulan derin sevgi olarak da tanımlanabilir. Tıpkı, bir annenin çocuğuna duyduğu evlat sevgisi gibi.

Aşk meydana geliş bakımından hissettiğimiz diğer duygularla aynı mekanistik düzene sahip. Diğer tüm duygular gibi beyinde başlayıp beyinde son bulur ve benzer biyolojik süreçlerden ibarettir. Fakat aşkı diğer duygulardan ayıran çok büyük bir fark vardır. Bu, doğadaki en güçlü sevgi unsuru varsayılmasından kaynaklanır. Aşk, en hızlı ve en güçlü hissedilen duygudur. Saniyenin beşte biri kadar kısa bir sürede, bu kadar yoğun olarak hissedilebilen ve en unutulmaz anılar bırakan duygu. Bir çok duyguyu bir arada barındırabilen bir hisse duygu denmesi ne kadar doğru olur bilinmez. Bu yüzdendir ki her insan aşkı kendince tanımlamayı tercih eder. Örneğin Platon’a göre aşk ciddi bir akıl hastalığıdır.

Aşk konusunda düşülen birçok ikilem vardır. Kimisi aşkın tamamen biyolojik olduğunu kimisiyse ruhla ilgili olduğunu iddia eder. Aşık Veysel’e göre “kavuşamayınca aşk olur”, Jane Austean’a göre “ancak kavuşabildiğinde aşk mümkün olur”. Bazısı ilk görüşte aşık olunduğunu savunurken bazısı aşkın zamanla doğduğunu savunur. Zaten aşkı benzersiz kılan da bu ikilemler değil midir?

Aşk benzersizdir çünkü herkes için farklı şeyler ifade eder. Bana kalırsa en masum inanıştır ,çekinmeden korkmadan hayal kurmaktır. Yarım kalmayı göze almaktır, zamana mesafelere meydan okumaktır. Umutsuzluğa karşı bir direniştir. Çocukça arzulamaktır. Kusursuz varsaymak, affedebilmektir. Bundandır aşkın büyüklüğü. Bıkmadan dilemek, mantığı yok saymaktır. Tesadüflere inanmaktır. Fedakarlıktır bir yerde. Vazgeçişlerin kadar çoktur. Her şeye rağmen mutlu etmek konusunda tüm duygulara rakiptir. Eugene Delacroix’inde dediği gibi “Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden çok farklı bir dil gerekir.” Yaşadıkça anlar, hissettikçe öğreniriz ne anlama geldiğini. Aşk olsun, aşk hep olsun. Aşkın hayatınızdan hiç eksik olmaması dilekleriyle...

FARKLI BİR DİL

BİZDEN KALEMLERDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

ANILAR

YİNE GÖZÜMDE CANLANDILAR

Şile Feneri Şile Feneri18 19

Page 11: EDİTÖR’DEN - MEB

Sadece dinlemiştim,Dilim varmamıştı konuşmaya.Kalbimi durdurmuş,Kanımı dondurmuş,Engelliyordu dudaklarımı ayırmaya.

İsterdim bende susmasın,Konuşsun ta ki ebede.Sen ki ayır aciz beni ruhu ve bedene,Olayım ben bir aşık,Sensizlik zindanken kalbime.

Bir anda koptu sükuttan kıyamet,Sessizlik devirdi dağları, taşırdı ırmakları,Haykırmak istedi bütün kainat,Yazılamadı her şeye rağmen,Dizilmedi hiçbir kelam tarihe.

Artık güzel değildi keman.Şakımasın da bülbüller,Sussun bütün şairler.Ya sendin kalbimdeki isyan,Ya da sensizlik.

SENSİZ SESSİZLİK

Mehmet Kemal ÖZASLAN - 11/CBİR SONBAHAR KOPAR İÇİMDEN

Merve ÖZTEMUR - 11/B Hande ÇALIŞKAN - 9/B

Ağaçların hüzün döküşünü izlemektir sonbahar. Kader rüzgarında mütemadiyen savrulurken yapraklar sürü ile geçer oldu üzerimizden dolu bulutlar.

Ve böylece bir Eylül başlar. Papatya fallarının yerini sararıp, solmuş; bir ömürdeki tüm acıları, yorgunlukları itina ile çizgilerine işlemiş bedbaht yapraklar alır. Islak toprak kokusu doldurur bir şehrin sokaklarını. İnsana, ölümü hatırlatan. Kara şemsiyeli, suratsız adamlarla karşılaşırsın her çıkmazında. Kimse gülmez bu mevsimde. Evet nasıl ki eksik olmaz gök küreden kara bulutlar yüreklere de acı yağar damla damla.

Hazin bir gün geçirir sokaklar. Öyle bir gündür ki; o gece ay bile parlamaz artık. Yıldızlar da solmuş, sanki yapraklar gibi. Bir fırtına geçmiş bu şehirden. Yıkılmış tüm umut duvarları. Ayrılmış köklerinden bir bir bütün çiçekler. Geride kalan kuru, soğuk bir betondan ibaret.

Sessiz bir çığlık var sanki havada. Denizde bile dalgaların sesi kesiliyor. Bir ananın yüreğinde feryatlar kopuyor ama tek kelime çıkmıyor ağzından. Sükunet var ortalıkta ama ne hikmetse huzur vermiyor bana. Ne olur ne biter bilmem ama sanki et tırnaktan ayrılıyor şu sonbaharda.

ETME BULMA DÜNYASI

Güneş, ay ve yıldız… Birinin gidişi ötekinin gelişiydi. Nedense ikisini bir arada hiç göremiyorduk. Biri gelse diğeri gidiyordu. İzahı ne de zordu. Ayın şavkı vururdu pencereye, sabahlara kadar sevgiliyi izler gibi dalardık onu seyre. Birde o kadar sürpriz dolu biriydi ki ay dede, her seferinde farklı bir maske ile çıkardı karşımıza. Onun hakkında ne düşünmem gerektiğini bir türlü bilemezdim. Acaba her seferinde başka bir maske ile gelmesi bize oynadığı bir oyun olabilir miydi? Belki de onun her seferinde bize kendini farklı göstermesi, onu güzel kılan tek şeydi. Bütün kötülükleri bağrında ne kadar saklarsa saklasın hiç kimse onu suçlu görmezdi. Bütün gizemleri, suçları, yanlışları kapkara bir örtüyle örterdi. İnsanlar onun sakladığı yanlışları bir bir gün ışığına çıkarmaya çalışırdı. Gece ıssız ve soğuktu. ” Her çirkinin birde güzel yanı vardır, elbet. ” dediğinizi duyar gibiyim. Soba başında yahut mum ışığında oturup sohbet etmenin tadını belki dünyada size çoğu şey veremeyecektir. Açık havada ateşin etrafına toplanıp şarkı söylemek gibisi olamaz. Gece dilek feneri havalandırmaksa bambaşka…

Geceye, aya ve yıldızlara yol görünmüştü ,Yavaş yavaş . Gitme vakti gelmişti. Gün ışıyor, etrafa yayılan ışık gözlerimizi alıyordu. İnsanları bir telaş sarıyor, hepsi bir yana koşuşturuyordu. Gündüzler geceleri hep kovalamıştı. insanlık değişmiş, teknoloji ilerlemişti artık.

Peki ya güneşin bizimle derdi ne olabilirdi? Bütün doğa yaşamını devam ettirebilmek için ona muhtaçtı. Belki de onun kibri ve yakıcılığı da bundan ötürü. Her gün, tam zamanında gelir, hiç şaşırmaz vaktini. Ama bazen o kadar kızgın ve kırgın olur ki, yakar kavurur ortalığı. O geldi mi sokağa çıkılmıyor. Bizlere çok kızmış olmalı. Haksız da değil. Sırf kendi rahatımızı düşünüp ne kadar da zarar verdik, doğaya, hayvanlara. Sığamadık şu koskoca dünyaya. Yıllar önce kaybettiğimiz mutluluğu (Bizden akıllı olmasınlar!) akıllı cihazlarda aramaya başladık. İşte bundan ötürü olsa gerek, doğanın bize olan düşmanlığı. Etme bulma dünyası. Bilmiyoruz ki, biz çekmesek bile yarın bir gün çocuklarımız, torunlarımız neler çekecek.

Güneş, ay ve yıldız hepsi ayrı ayrı alıyordu intikamını. Kimisi güzelliğinden mahrum etmekle cezalandırıyordu bizi. Şimdi kaç yerden yıldızları görebiliyoruz. Güneş te varlığıyla sınıyor bizleri. Sabahın erken saatlerinde güneş ne de sevimlidir oysa. Hiç güneşin doğuşunu izlediniz mi bilmiyorum ama. O renk cümbüşünü görünce surat ifadenizde o yönlü değişiyor. İnsan ister istemez gülümsüyor. Keşke hayat güneşin doğuşu kadar saf ve temiz kalsaydı. Belki o zaman anlardık. Yenilip, içilemeyen bir kağıt parçasının hayatımızda sadece bir araç olduğunu…

Feyza ÖZTÜRK - 10/A

Genç kadın, mavi kanepesinde otururken küçük penceresinden dışarıdaki beyaz şöleni izliyordu. Parmaklarının arasındaki dumanı tüten kahve, gözlüklerinde buhar oluştururken gülümsedi. Bacakları kendine çekmiş, sırtındaki kahverengi battaniyeye iyice sarılmıştı. Her kar yağdığında, odasındaki kanepeye yerleşir ve doyasıya etrafın beyaza boyanmasını izlerdi. Yine öyle yapıyordu. Özlemişti. Neyi özlediğini bile bilmeden, yüreğini kurutacak kadar çok özlemişti. Hayat ona da en acımasız oyunlarından birini oynadığında yalnız kalmıştı. Tek varlığı, beyaz masasının üzerinde duran küçük çerçeveydi. Geçmişinin güzel olduğunu ona hatırlatan, hayatta kalmasını sağlayan o küçük, siyah çerçeve. Dışarıyı izlemeye devam etti. Kendini küçük kar tanelerine benzetirken, derin bir nefes çekti ciğerlerine. Havadan yavaşça inen beyaz taneler, pencerenin kenarlarına tutunmaya başlamıştı bile. Hava kararmadan tüm şehir bembeyaz bir rüyaya dönüşecekti. Bu mucizeydi. Kahvesini dudaklarına yaklaştırıp küçük bir yudum aldı. İzledi. Sıkılmadan, saatlerce orada oturup izledi. Çatılar beyazlaştı ilk önce, çam ağaçları sindiler oldukları yerde. Çocuk sesleri yankılanmaya başladı sokakta, kardan adamlar yapıldı balkonlara. Şehir rüya görüyordu. Gece yarısı olduğunda bile yerinden kıpırdamadı genç kadın. Karanlık tüm beyazlığı siyaha boyarken gülümseyerek devam etti izlemeye. Dakikalar geçti, saatler akıp gitti hızla. Ve kadın, beklediği o anı, güneş doğmaya başladığında fark etti. Karlar eriyordu. Şehir rüyadan uyanıyordu. Kar tanelerini bir kez daha kendine benzetti. Yanaklarından süzülen sıcak damlalara inat gülümsemeye devam etti. Bir şehre mucize olmuştu. Ve o mucize, uzun sürmeden yok olmuştu. İşte bu, kendisiydi.

MUCİZE

BİZDEN KALEMLERDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri20 21

Page 12: EDİTÖR’DEN - MEB

Nuriye ÇINAR - 11/B

BİRKAÇ SATIRYine eski günlere dönelim.Sobanın üzerindeki ibrikte su kaynar, kestaneler cızırdarken; sen ve ben, o zamanlar çok sevdiğimiz ataride Super Mario oynayalım. Ben yine o küçük mantarlara yenileyim.Sonra, ben, üşüyen ayaklarımı sobaya uzatırken farkında olmadan kedili çoraplarım yansın.Yatmadan önce buharı hala üzerinde tüten sıcacık sütümüzü içelim.Gece burnumuz üşümesin diye kafamızı yorganın altına sokup nefessiz kalınca örtünün kenarında boşluk bırakalım.Odamızın tavanını ışığı kapayınca parıldayan yıldızlarla süsleyelim, geceler boyu tavanımız camdanmışçasına gökyüzünü izleyelim. Sabah babamız işe giderken avcumuzun içine bozuk paralarını bıraksın, uyanınca o soğuk metalleri hissedip sevinçle kalkalım.Annemizin kahvaltı hazırladığını fark edip erkenden kalkalım, şimdilerde en özlediğimiz çizgi filmleri izleyelim.Anne-babamız bir yere gidince gidelim bakkala, onlardan habersiz veresiye defterini aldığımız abur cuburlarla kabartalım.Ders, okul tasamız olmasın. Hiç büyümeyelim.Biz yine küçük olsak ya?

Gülşah KUTLU - 11/A

Feyza ÖZTÜRK - 10/A

Zeynep KONDAKCİ - 11/A

Enkaz.Anılarım, beni hiç şaşırtmayarak zihnime yardım ederken ruhumun önderliğinde kulağıma tek

bir kelime fısıldadılar. Bir ipe bağlı kaldığında tüm benliğim, koşuşturmuş gibi yorulan bedenimle sallanıyordu uçurumun kenarında. Gözlerimdeki sis bulutunda küçük fısıltılar devam ederken, bir odada zincirlenmiş hayatım gülümsedi. Korktum. Beni korkutan tüm gerçekleri tüm gücümle savurmaya çalışırken ipi gevşettiğimi farkına varamadan bedenim benliğimi götürdü, sertçe çarptı havada kalan geçmişime. Geçmiş umursamadı, geçmiş tutsağıymış gibi beni parçalara ayırıp bıraktı ve ben de tam orada vazgeçtim. Sustum ve gürültülü sessizliğimi duyan olmadı.

Yansımam beni umursamadan gerçekliğe kucak açarcasına karşımda duruyordu. Çıplak bedenim, küçük çamaşırların örttüğü kadarıyla saklanırken titremeye başlamıştı. Boğazımdaki acı tat kendini daha da gösterirken yutkunmaya çalıştım. Bana bakan boş gözlere, güçsüz bedenimden kurtulmaya çalışan duygularımla iş birliği yapan aklıma gülümsedim. Yanaklarım çökerken, elmacık kemiklerim daha da belirginleşip kendini göstererek ortaya çıktı. Omzumdan dökülen kumral saçlarım, her şeye şahit olmuş gibi, korkuyla sinmişlerdi oldukları yerde. Tenimi süsleyen izler, küstahça ışık saçıp unutmaya çalışmaktan yorulduğum anıları su yüzüne çıkartıyorlardı.

Her yerdeydiler. Kollarımda, belimde, bacaklarımda ve yorgunluktan bitap düşmüş ruhumun derinliklerinde. O kadar canlıydılar ki, ellerimi bedenimde dolaştırdığımda beni sömüren yaşamımın kırıntılarındaki zehri hissediyordum. Zayıflık vardı, acı vardı. Her nefes aldığımda bana saplanan, bir bıçak gibi canımı yakan, fırtınaymışçasına yakıp kavuran tüm zihnimi.

Ellerim çıplak karnımda dolaşırken, ciğerlerime gitmek için çırpınan hava şiddetle geri gelip boğazımda tıkalı kalıyordu. Uyarmaya çalışıyordum kendimi, kendime karşı. Düşüncelerimi zapt edemediğim gibi, yaşadığım tüm şeylere rağmen güçlü kalmaya çalışan küçük parçamı da koruyamıyordum. Bir köşede, elleri kolları bağlı bir şekilde korkuyla inlerken hala canlıydı. Yaşamı uzun sürmeyecek olsa bile hala oradaydı.

Gözlerimi kapattım. Sarsak adımlarla, rüyaya dalmış aklımı uyandırdım.Ve tekrar sustum.

GEÇMİŞ

ÜZÜLMEYE DEĞER Mİ?

Peki, ne yapmalı da üzülmeyip mutluluğu elden bırakmamalı. Mutluluk insanın elinde olan bir şey mi? Bazen elde olmayan sebeplerle mutsuz olsak da mutluluğu bir yaşam tarzı olarak benimsemek bizim elimizde. Düşünürseniz dünyada savaşın içinde canını kurtarmaya çalışan insanlar, Afrika’da açlıktan ölen çocuklar var. O zaman hiçbir şey için kendimizi üzmeyelim, mutlu olmak için sahip olduğumuz şeylerin değerini bilmek lazım. Kendimize çok soru sorarız ve o sorulara cevap bulmaya çalışırız. O sorulardan birisi bence “Ben mutlu muyum?” sorusudur. Çünkü hepimiz başımızdan acı, kötü olaylar geçtikçe bunun gibi sorular sorarız kendimize. Bence mutluluğa hepimizin ihtiyacımız var. Mutluluk, insanların yaşama amacıdır; zira her insan mutluluğu yakalamak, onu yaşamak için didinir durur. Mutluluğun olmadığı bir yerde güzel şeyler de yoktur; zaten o güzel şeylerin olduğu yerlerde bulunur. Mutluluğu var etmek aslında biraz da biz insanların elindedir. Bunu gerçekleştirmenin en temel yolu ise bizi mutlu edecek ortamlar yaratmaya çalışmak ve hayattaki küçük sıkıntıları takmamaktır.

Köpüren sudur İstanbul, dalgalanır bayrak gibi,Denizi alır götürür, tüm derdimi, kederimi,Gurbetteki babasını özleyen çocuğun, gözünden düşen damla gibi,Özlemdir İstanbul, içimdeki acının en derini, en serini,Bir bankta oturmaktır, denizdeki bakışlarla düşüncelere dalmak gibi,Uçsuz bucaksızdır, mavi ile yeşilin eşsiz birleşimi,Gecenin İstanbul’ unda, İstanbul kokan sokaklarda dolaşırsın ya hani,İşte İstanbul yalnızlıktır bazen, kimsesizlik gibi,Umuttur İstanbul, yarındır, planlarımızdır gelecekteki,Hayal gibi İstanbul, İstanbul gibi hayaldir içimizdeki,Sokak çalgıcılarıdır, ritmin insan seslerine karışması gibi,Gürültüden kaçıp da kendini kalabalıkta bulmak gibi,Kaçıştır aslında İstanbul, sürgün etmek kalbi,Burası İstanbul diyerek, kabullenmek bazı şeyleri,İstanbul, fırından çıkan taze ekmek gibi,Kokusunu içine çekmek de bununla yetinmek gibi,Efsanedir İstanbul, olmasa da inanırsın ya hani,İstanbul’ da Kız Kulesi, Kız Kulesi’nde İstanbul’ u görmek gibi,Kumsaldaki kızgın kum tanelerinde dolaşmaktır sanki,Her kum tanesi içini kavuran birer dert gibi,Dalgalar ve su sesi yaklaşırken serinlik hissi,Teni okşayan meltemde, kendini kaybetmek gibi,İstanbul yalanlardan bir zincir, kendini kandırmak bir nevi,Ama öyle de bir gerçek ki, duruyor önümde hakikaten resmi,Sıkıcı ve bunaltıcıdır bazen, bir o kadar da hayatın neşesi,Bu karışıklıkta İstanbul, anlatılmaz yaşanır der gibi...

BİZDEN KALEMLERDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri22 23

Page 13: EDİTÖR’DEN - MEB

Yorgunum, hem de hiç olmadığı kadar. Bir boşluğa uyandım. Güzel pazarlara inat uyandım, kocaman güneşe inat. Yorgun uyanmak nedir bilir misin? Uyku neden vardır? İnsan neden uyur? Ben rüyalarda yaşamaya uyurum. Ben yalnızlığıma uyurum. Ben hayatın acizliğine, bitkinliğine, insanların hiç uğruna yaşadığına uyurum. Çok düşünür mü insan? Etrafa baktım da düşünen yok aslında. Düşünmek insanın zevklerini seçici yapıyor aslında. Balık takımımı alıp kuytu yerlerin özgün balıklarını tutacağım. Ve balıkçılar çarşısında o balıklarla hava atacağım. İnsan hırslı sonuçta. Balıklarla bile hava atma derdinde…

Haliçte balık tutmak yerine Adalar’a gidiyorum bu sefer. Oltam yanımda, kasketim kafamda. Balık mevsimi değil ama ben bir sürü balık tutuyorum. Nedense kimse balık tutamıyor. Şans benimle birlikte herhalde deyip bir kahveye gidiyorum. Birkaç el kâğıt oynuyoruz. Hepsini ben kazanıyorum. Bana çay ısmarlıyorlar. Çayın tadı biraz acı, kaçak çay gibi. Çayımı bitiriyorum. Kâğıt oynadıklarıma Allah’a ısmarladık deyip kahveden çıkıyorum. Biraz adada geziniyorum. Sonra oltamın yanına geri geliyorum. Oltamı bir kadın almış, balık tutuyor. Gizliden onu izliyorum. İlk görüşte aşka inanmam ama bu kızı hangi şair, hangi yazar görse vurulur ve ardından şiirin doruk noktasına gelir. Bu kız yangına körükle gitse bile sevilirdi, ateşe barut atsa bile. Kıza yaklaşmak istedi önce kalbim sonra durdurdu beni beynim. Akılla kalp arasında kalmak böyle bir şey olmalı. Birkaç balık tuttu. Namuslu bir hırsız gibi iki tane balık bıraktı kovama. Oltayı da aldığı gibi yerine koydu. Cömertti, nedense daha da ona bağlandım. Gizliden gizliye takibe başladım. İlk manava girip kıvırcık ve roka aldı. Bende manava girdim. Aynılarını bende aldım, ne yapacaksam. Sonra çıktı, tekrar manava girdi. Bu sefer ben girmedim. Limon almayı unutmuş. Ardından çiçekçiye girdi. İki demet karanfil aldı. Ben onu gizliden gizliye izliyordum. Karanfilleri hiç sevmem. Laleler varken karanfil de neymiş? Kız zevksiz çıktı.

Tekrar oltamın yanına döndüm. Kovanın içi bomboştu. Ağacın gölgesinde bir kedi yalanıyordu. Saçı sakalı birbirine karışmış bir ayyaş elinde birasıyla ağacın diğer dibine çökmüş mırıldanıyordu. Kafasında bir bere vardı. Ayakkabıları yoktu sadece bir çorapla çıkmıştı. Tekrardan balık tuttum. Kedi geldi yanıma, miyavlayıp durdu. Bir daha kaptırmazdım balıklarımı, kokuşmuş bir hayvana. Ayyaş kalkıp dans etmeye başladı. Müziği duyuyor musun diye bağırıyordu. Ben nedense duymuyordum müziği. Balık tutmaktan sıkıldım. Kediye verdim bütün balıklarımı. Adamla birlikte dans etmeye başladım dans edince müzik duyuluyormuş. İnsan müzik çalınca oynamazmış oynadığı için zaten müzik çalarmış. İnsan yemek için yaşamaz, yaşamak için yermiş.

Oynarken yoruldum, ama uyandığım ki kadar yorgun değildim. Deniz dalgalanmaya başladı. Ayyaş da oynamayı bıraktı. Gitti bakkaldan iki tane bira aldı. Ben de sigara yaktım. Ayyaşa da uzattım kafasını salladı istemem der gibi. Gündüzleri içmiyorum dedim. Birden havanın esintisi titretti beni. Ben hiç içmezdim ki. Onca şair içerdi de ben içmezdim, o kadar besteci içerdi de ben içmezdim, o kadar meyhane gezerdim de tek lokma boğazımdan geçmezdi. İçmeden de sarhoş olurdu insan, illa bir şeye bağlamanın lüzumu yok. Ben kuşlara sarhoş olurum, denize sarhoş olurum. Ayyaş konuşmamdan rahatsız oldu ki gitti yanımdan, bende peşinden gittim. O da çiçekçiye girdi. Köşede onu bekledim. Tahtadan oturaklar vardı, oraya oturdum. Ayyaş elinde lalelerle geldi. Adama içim ısınmıştı. Ayyaşın çiçekle ne işi olurdu ki? Çıktığında söyledi:

-Bunları karıcığıma aldım. İçmeme çok kızar ama lale görünce dayanamaz. Hadi eyvallah sana, dedi. Yüzümde istemsiz bir tebessüm oluştu. Adamın arkasından el sallayıp sahile geri döndüm. Oltam kayıptı

bu sefer. Boş ver oltayı da gel biraz manzara izleyelim dedi içimden bir ses. Tatlı konuşuyordu bu içteki ses. Küçükken de büyük adam olacaksın demişti. Şimdi de diyor ki ‘’Büyük adam olmak mesele değil; mesele büyük kalplerin içinde kocaman mutlulukların olması.’’ Hakikaten doğruydu.

-Neydi bizim davamız? Yaşam savaşı vermek mi? Ben savaşı kazandım galiba. ‘’Ben de’’ dedi bir yabancı. İrkilmiştim. Kimdi bu şimdi. Yüzü bir yerlerden tanıdık geliyordu ama konuşunca öğrenecektim illaki.

-Savaşı kazandık artık oyun bitti, savaşacak bir şeyimiz kalmadı. Mutluluk bu olsa gerek.

-Yanılıyorsun, dedim, mutluluk bu olamaz. Asıl savaşacak bir şeyin varsa mutlusundur. Adam duraksadı. Galiba evet dedi. Ben o zaman kaybettim diye devamını getirdi lafının. Düşünceliydi, adını sordum ‘’Ali ‘’ dedi. Bu isim hiç de yabancı gelmiyordu. Kesin dalga geçiyordu diye düşünmeden edemedim. Sonra ekledi ‘’ Bu isim benim sanatçı kimliğimdir ‘’. Sanatçıydı demek ki. Acaba ressam mıydı, müzisyen miydi? Devam etti. Müzik de yapmış, şiir de yazmış, piyes de oynamış. Onu yaptım, bunu yaptım diye saydı saydı durdu. En sonunda hayat çok kahpe dedi. İsmimi hâlâ bilmiyordu. Hiç de sormadı. Yurtdışından bahsetti. Adalar gibisi yok dedi, buralar bana Sait’in emanetidir, buralara bekçilik yaparım dedi, e artık emeklilik geldi. Topraktan geldik ama ben denize gitmek isterim, boğulmak acısız olsa gerek. Sonuçta gidilecek yer aynı değil mi? Ha topraktan gitmişiz ha denizden, gidelim yeter ki. Adam çok güzel konuşuyordu, çok etkilenmiştim. Gerçek adını merak etmiştim acaba gerçek adı neydi? Dayanamayıp sordum. ‘’ Fikret be koçum, kimisinin Bayram dediği de olur’’. Bir insana niye farklı farklı isimlerle seslenirlerdi ki. Ama bu konuşmalarıyla ben ona azizim dedim. İsmine de uydurmuştu bence. Sohbeti koyulaştırdık. Cebinden çekirdek çıkardı, çitledik. İnsanlardan, gökyüzünden, hayatın boşluğundan bahsettik, huzuru bulamayışımıza yakardık. Bize varmayan alçaklara, yüz verip de sevmeyen ikiyüzlü korkaklara öyle bir küfürler ettik ki, benim yıllardır aradığım dostun bu olduğunu anladım. Aşktan konu açmaya çalıştım konuşmadı. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer dedi sustu. Kalktık adayı dolaştık, dolaştık o kadar dolaştık ki güneşi batırdık, dolunayı göklere çıkardık, sincapları uykuya yatırdık, kendimiz uykusuz kaldık.

Tekrar geldik aynı yerimize, oltam yine gelmişti yerine. Dolaşmaya çıkmış diye içerlenip tebessüm ettim. Benim artık gitme vaktim geldi dedi azizim, sıkı sıkı sarıldı bana, tokalaştık, kimseyi bağlanacak kadar sevme bu devirde dedi. Ardından ben denize, sükûta yelken açacağım dedi, sanatçıya değer yok bu devirde dedi. İntihar edeceğini anlamıştım. Ses çıkarmadım, çıkarmak istemedim. Yaşamak çok zor cidden diye ekledi ve elbiselerini çıkarmadan denize girdi. Epey vakit bekledim niye beklediysem. İçimden sadece beklemek geçti, gelmedi, saatte epey geç olmuştu, oltamı alıp evin yolunu tuttum.

Ertesi gün sabah olduğunda bir gazete ilişti gözüme dışarıda ‘’ Yetmişlerin bir anda parlayan genç sesi Adalar’ın sularında ölü bulundu ‘’ o zaman kafam dank etmişti. Adam benim gençlik aktörüm, gençlik sesim, gençlik idolümdü. Aramızda on yaş bile yokmuş. Azizim öldü körpe sularda. Dün söylediği bir söz aklıma geldi:

-İçim o kadar ağladı ki dışıma bir damla yaş kalmadı…

Kerim GÖKKAYA - 12/A

Zülf-ü yar saçlar olan dilber ,ne oldu canına ,

Çehrenin hüznü niçin ,kim girdi yârin kanına ,

Ay bakışlım ,ışığından ısınırken kem içim,

Sen üşürsün, göz yaşın geldi,neden doldu sicim,

Gel otur derdini anlat, sana derman bulayım,

Dilesen ömrüm olsun feda, sençin solayım,

Açamaz oldu karanfil lale gittin gideli,

Çehrenin hüznü niçin,gel yolu güller serili

Nuriye ÇINAR - 11/B

ÇEHRENİN HÜZNÜ NİÇİN

Tarık BİLGİLİ - 11/A

Sabret. Sabretmelisin. Sabretmek zorundasın. Peki, hiç düşündün mü, ne zamana kadar? Tabi ki düşündün. Ama önemli olan düşünüp düşünmediğin değil. Kendini tatmin etmek için bu soruya ne cevap bulduğundur. Aslında bu sorunun cevabı sürekli değişir. Çocukken büyümek istersiniz. Tek çaremiz sabretmektir. İlkokulda liseyi kazanmak istersiniz. Yine sabredersiniz. Peki, tekrar sorumuza dönelim. ‘Ne zamana kadar sabır? ‘’Aslında boşuna kendinizi kandırmayın. Ölene kadar sabredeceksiniz. Öfkelendiğiniz anda elinizi taşın altından kaldırıp vurmak yerine elinizi taşın altından çekmeden üzerine bir taş daha koyun ve yine sabredin. Peki, beklentileriniz ne olacak? O kadar boşuna mı sabrettiniz? Hayır. Belki de evet. Bu neyi, niçin ve ne kadar sabrettiğinize bağlı. Mesela bir köpek sabahtan akşama kadar sabreder. Nöbet tutar ve karşılığında yemeğini kazanır. Bir aslan avına yavaş yavaş, sükunetle yaklaşır ve avını kazanır. Unutmayın bir şeye verdiğiniz en büyük bedel zamandır. İyi niyetle yeteri kadar sabrederseniz daima istediğinizi elde edeceksiniz. Sabır ekin. Sabredin.

YA SABIR

Buse KAYA - 11/B

Son zamanlarda bazı sözcüklerden, sözcük gruplarından öyle tiksinmeye başladım ki size anlatamam. Herhangi bir TV programı izlemeye başlıyorum; yarısına gelemeden sıkılıp, üfleyip püflerken buluyorum kendimi. Nedeni ise bazı konuşmacıların sırf kullanmış olmak için kullandıkları ‘moda’ sözcükler. Moda dediysem birçoğunun modası 1789 Fransız ihtilalinden yüzyıl sonra geçmesine rağmen bizimkiler ne hikmetse birkaç asır daha ısrarla ve inatla bu kelimeleri olur olmaz yerde kullanıp tüketmeye devam edecek gibi de görünüyorlar.

Dilin kullanmanın en az bir aracı kullanmak kadar dikkat, beceri ve birikim gerektirdiğini bilmeleri gereken bu konuşmacılar maalesef işlerine geldikleri gibi davranmaktan bir türlü kendilerini alamıyorlar. Konjonktürü,

parametreyi, spekülasyonu ve buna benzer daha birçok yabancı kökenli kelimeyi gösteriş için

kullandıkları yetmiyormuş gibi bir de üstüne derinliği olan ve her birinin değerlerimiz içerisinde belli bir yeri olan kelimelerin de bir türlü yakasını bırakmıyorlar.

Mesela bir adam bir kadına sabah gözlerini açtığı vakitten gece uykuya teslim oluncaya kadar ‘Seni seviyorum.’ dese, o kadın bir süre sonra ‘Ne olur beni sevme artık.’ demeye başlayacaktır. Ne kadar kıymetli olursa olsun, her şeyin yeterinden fazlası artık değersizdir, değersizleştirir.

Özgürlük istiyoruz, daha da fazla özgürleşmek istiyoruz, özgürlük alanımızı genişletmek ve geliştirmek istiyoruz, özgür irademizle karar vermek, özgürce yaşamak istiyoruz. Peki, gerçekten biz ne istiyoruz? Özgürlüğün ne demek olduğunu acaba düşünerek mi söylüyoruz ve burada uzatmamak için yazmadığım birçok şeyi. Hayır! Bizler ezbere konuşuyoruz. Mesele özgürlük olabilir belki ama söylediğimiz, dilimizdeki özgürlük asla değildir. Asıl mesele özgürlük olmaktan çıkıp çoktan adalet oldu. Ama ezbere konuşmayı alışkanlık edinenler yüzünden halen kalıp söylemler güncellenemedi. Başlıkta da bahsettiğim diğer birkaç kelime de o kadar fazla kullanılıp tükendi, harcandı ki artık gerçekten onları kullanmam gerektiğinde bile birkaç defa düşünüp öyle kullanmaya başladım. Gerçekten gerekli mi değil mi diye emin olmadan ağzımdan çıkamıyor sözcükler. Mutlaka gerekliyse kullanmak istiyorum onları çünkü. Aksi takdirde akşamları insanlara günaydın der gibi hissederim kendimi.

Umarım bu kavramlarımızın yakası bırakılır artık. Sadece ihtiyaç duyulduklarımızda çağırılırlar cümlelerimize. Ve umarım insanlar daha fazla düşünür, okur, yazar, çalışır; daha az konuşur.

Bu Bir Serzeniştir BİZDEN KALEMLERDR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

SAHİPSİZLER

Şile Feneri Şile Feneri24 25

Page 14: EDİTÖR’DEN - MEB

BİR DOKTORUN HİKAYESİ(Okulumuzun kurucusu Dr. Vasıf Topçu’ya ithafen ...)Zaman akar geçer ve içinde birçok bireyi bulundurur. Günlerden bir gün

ise bir doktor adayına merhaba der zaman. O doktor adayının doğuşu ailesi için büyük bir mutluluktu ama ayrıca zaman için görmeye alışık olduğu, şu dünyada gelip geçici insan tipinin dışında bir birey kazanmakta sevinç vericiydi.

Yıllar birbiri ardından geldikçe, doktor adayının hikayesi için sayfalar çevriliyordu. Sayfaların birinde tıp fakültesini bitirdikten sonra artık ismi yazılırken başına “Doktor” geliyordu. Doktor sıfatıyla yazılan ilk sayfalarda buram buram bir deniz ve orman kokusu vardı. Çünkü bu sayfalar doktorun çok sevdiği ve ilk görevini yaptığı Şile’de yazılmıştı. Ama sıradan bir doktor değildi . Bu yüzden daha sonra bir süreliğine sayfalarına Berlin Duvarı’nı misafir etti. Sarı - kırmızı -siyah renklerin altında bir süreliğine çalışan doktorun canından çok sevdiği kırmızı-beyaz bayrağına bu gelişmişliği vatanında il il gezerek 26 arkadaşı ile getirmişti. Sıra dışı bu doktoru kırmızı-beyaz bayrak ve zaman artık çok daha seviyordu.

Vatanına ilaç firması kazandıran, diğer hikayelere nazaran çok farklı bir hikayesi olan bu doktorun bir hedefi daha vardı. Bu hedef ise hem büyük hem de yine sıradanlıktan uzaktı. Hedefi nice hikayelerde isimlerin başına “Doktor” ,”Mühendis”, “Avukat” gibi nitelikli sıfatlar getirmekti. Ve en sonunda bu hedefini de başarılı bir şekilde kendi hikayesine yazdırdı.

Zaman yine geldi geçti... Ve çok sevdiği birisine veda etmenin sırası gelmişti zamanın . Doktorun gözleri belki de hikayenin en tatlı kısmının başladığı yerde kapanmıştı diye sanabilir çoğu kişi ama doktor daha son noktayı koymamıştı. Çünkü doktorun açtığı bu eğitim kurumundan çıkar her birey doktorun hikayesine ismini yazdırdı, yazdırıyor, yazdıracak... Bu yüzden bu doktorun hikayesi ebediyen yaşayacak.

Her zaman ki gibi ucu bucağı belli olmayan bir yolda yürüyorum. Adımlarımın, yorgunluğumun hesabını yapmadan...

Yüzümde bir soğukluk hissediyorum. Bir yağmur damlası olsa gerek. Şimdi ise sırılsıklamım, yürüyorum,

Durmadan pes etmeden ,pes etmeye, şeytanın nefsimle olan birliğine inat davranıyorum. Çok istediğim her şeye “hayır” diyerek evet, evet hayır diyerek yaşıyorum. Belki de bu yağmurdan sonra bir güneş çıkar. Belki o da yağmura inat yapıyordur. Gökkuşağı niçin burada? Her göz yaşından, her hüzünden sonra bir güzellik vardır, demek için mi? Sağımda bir ağaç, altından geçiyorum. Anlaşılan o, yağmurun hüznünü henüz üstünden atamamış ki, beni de yeniden yağmurun kasvetli havasına sürüklüyor. Etrafımda onlarca insan var, ancak onları göremiyorum. Herkes bir şeyler peşinde, amaçsız amaçlar için koşuyorlar ki ben fark etmeden koşunun içinde buluyorum kendimi. Pervasızca sürükleniyorum. Artık yarışın içinde olsam gerek. Nasıl geldiğimi bilmediğim bir uçurum. Daha fazla ileriye gidemem. Bunu yapamam.

İşte tamda bu anda aklıma tek bir soru geldi. ”Kalkmak için bir sebebim var mı?” Her çaba belirli bir amaç doğrultusundadır ki. Yaşama şikayet edip, sonra uçuruma doğru gidince bu soru ne kadar mantıklıdır, bilemem. Yağmurdan sonra gökkuşağının geleceğini bile bile güneşten daha güzeli yokmuş gibi, yaşamak için miydi her şey? Bilmediğim bir şey vardı ,belki. Beş parmağın beşi de birdi. Ne yaparsam yapayım, birinden bile vazgeçemeyecektim. Hayat parça güzelliğinden ziyade bütünsel bir güzelliktir. Ve hayatta insanlar ne zaman parçalara takılsalar, hep Bir kayıp etmişlik içinde bulurlar kendilerini. ne güneş ne de yağmur olmadan gökkuşağına ulaşamayacaklarını bilmezler. Nasıl kış olmadan bahar gelmiyorsa ,bende bu serüvende pervasızca sürüklenmeden karanlık gecelerden aydınlığa kavuşamayacağım…

Taha Umut BEKTAŞ - 11/A

Selinsu DEMİRKAN - 11/B

İrem KARACA - 9/B

Merve ÖZTEMUR - 11/B

Tan ağarmış, sokaktan sesler gelmeye başlamıştı. İki gündür uyuyamıyordum. Birkaç saat sonra sokak iyice hareketlenecek, bura çekilmez bir hal alacaktı. Artık çıldırmak üzereydim. O kadın yüzünden iki gün boyunca bir kez olsun rahat nefes alamadım. Ama bu tüm gece boyunca hayal etmeme engel olmadı. Yapacağım en mantıklı şey bu hayalleri tuvale dökmekti. Ama bunu yaparken fırça yetersiz kalacağı için onu aradan çıkardım. Hayal ettiğim; eğer onunla evlenseydik nasıl bir evimiz olurdu? Bence bir dağın eteklerinde, aynı zamanda göl kenarında bir evimiz olurdu. Çizmeye başladım. Odaları, salonu, verandadaki o şirin çiçekleri çizdim. Sıra yatak odasına gelince, aklımdaki evle hiç uymadığını fark ettim. İşte bu hoşuma gitti. Oda; çatı katında ve küçük, ama hayallerimin sığabileceği kadar büyüktü. Kendimden geçmiştim, detay üstüne detay ekliyordum. En son fırçayı elime alıp o küçük hataları düzelttim…

Fırça elimde uyuyakalmışım… Uyandığımda saat gecenin ikisiydi. Elimde fırçayı görünce olanları

hatırladım ve uzun bir rüya gördüğümü düşündüm. Ama etrafıma bakınca hayalimdeki yatak odasını tuvalde gördüm…

Mevlana Şems’le tanışmadan önce Konya’nın sevilen hocası, baş müderrisi alimidir. Şems Mevlana’yı Mevlana yapandır.

Şems ansızın gelir. Ruhuna eş, aşkına ortak arıyordur. Ülke ülke gezmişte yine de bulamamıştır kendi gibisini. Ayakları en sonunda onu Konya’ya getiriverir. Durur, bekler...İşte geliyordur, Mevlana yaklaşıyordur ona. Gözlerinden bellidir kader ortağı.’’Merac-el Bahreyn’’ der diğerleri onların kavuşmasına. yani ‘’iki denizin kavuşması’’. Zaten öyle değil midir onların vuslatı? Mevlana tatlı sudur. Kibar, şehirli ,incelikli. Ama Şems öyle midir? Bıçak gibi keskindir dili, mağrurdur. Kendilerini bir odaya kapatırlar. Sadece ikisi. Başka kimseye ne gerek? Mevlana hamdır. Ama Şems onu yakar, pişirir, olgunlaştırır. Onların aşkı zaman, mekan, cinsiyeti çoktan aşmıştır. Ama kendini bilmezler çamur atarlar onlara! Dünyevi aşkın hakkını verememiş densizler, Allah aşkıyla yanıp tutuşan iki aşığı nasıl anlayabilirlerdi ki? Anlamadılar da zaten! Ne Şems duydu onları, ne de Mevlana kulak astı.

Şems şemsti. Yani güneşti. Mevlana’nın güneşi. Siyaha ait yabancı, medcezirlere uğratan yolcu. Ona ait hiçbir şey bilinmez. Adı Muhammed, babası Ali, memleketi Tebriz. Sadece bu kadar. Fazlasına ne gerek var? Böylesi bir bilinmezlik, bu yabancıya çok yakışmaktadır.

Ama her kavuşmanın bir ayrılığı olur. Gelir ecel, gelir o kara gün. Yedi mahluk yedi bıçak darbesiyle yere yığar Şems’i. Sırtından çıkarmadığı siyah feracesi kanlar

içinde bordoya dönüşür. Ve o canı Rabbine hediye eder. O sırada Mevlana odasında bir not bulur. “Yemin ederim ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için ölmek ne demekmiş!” Mevlana olduğu yere düşüp bayılır. Ama bu yağmurdan sonraki gökkuşağına benzer. Şems’in ölümü Mevlana’yı şair yapar. Kendine “Hamuş” yani “Suskun” diyen Celalaeddin, onun ölümünden sonra “Bişrev!” der yani “Dinle!’’

‘’Gökyüzü şu ayrılığı duyup anlasaydı; yıldızları ağlardı, güneşi ve ayı da. Padişah bilseydi ne çeşit tahttan indirileceğini; kendi de ağlardı, tahtı ile tacı da. Uçan kuş, bilmiş olsaydı niye avlandığını; kırılır kolu kanadı, başlardı ağlamaya. Hüneri aldatmasaydı Eflatun’u; çığlık atıp ağlardı hünere ve sanata da. Denizlerde salına oynaya giden şu gemi; başına geleni bilseydi, ağlardı oynayacağına. Rüstem bile anlasaydı şu feleğin kahrını ;gücüne kuvvetine ağlardı, kılıç sallayacağına. Sağırdır kulağı ecelin, işitmez feryatları. Yoksa dayanır mıydı hiç kanlı yürek sağanağına? Öz çocuğunu yiyen bir dev-anadır dünya. Yoksa nasıl katlanırdı ecelin bu tuzağına? Toprağa kaptırdığı can-cevheri uğruna alt üst olup çığlık atmalı değil miydi şu dünya? Tebrizli Şems gitti gideli neyleyim . O gitti, manalar âlemi düğün dernek içinde, lakin gözyaşında boğuldu ,bu dünyanın her şeyleri’’

Böyle duyurur aşkını, böyle duyurur acısını insanlara. Hani demişler ya ‘’Her aşkın bir bedeli vardır.’’ diye. Bu kez bedel ödeyen, can veren Şems olmuştur aşkı uğruna...

BİZDEN KALEMLERDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

SONA

YAKIN

TUVAL

ŞEMS-İ MEVLANA

Şile Feneri Şile Feneri26 27

Page 15: EDİTÖR’DEN - MEB

YALANBir gün bir yerlerde bir yalan vücut bulurUtanır doğmaya güneş, utanır yıldızlar geçici parlamalardanİçimde kıvrılıp duran acı sessizleşir bir süre sonraİlişir kalbimdeki terine işte o ana yalan vurur bedenimiİzin vermez yaşamama bu hüzünleVarsın sanırım yanımda, eski köhne koltuktaİnanmak isterim belki de ihtimallerde sınırlı hayallerdeBir gün o yalan önü alınmaz hale gelir Yıkar tutunmaya çalıştığım gerçeklikleriİnandım bir kere yıkma hayallerimiRuhun dolaşsın bu eski sokaklardaVe şimdi yalan sardı ruhumu çabalar gereksiz,Bir başıma bu karanlık nemli toprak ortasında Varlığım yokluğum bir, bende mi yalandımBoğuldum tüm bu yalanlar ortasındaÇek çıkar beni, sade kendin gel tüm saflığınlaYalansız tek gerçeğim ol maskeli yüzler arasında Durdur, bırakma beni bu mahşer ortasında.

Ayşegül GÖKÇE

Tunahan DÖNMEZ - 11/C

Gece olup yatağıma yattığımda, tüm ışıklar sönüp kendimle baş başa kaldığımda, her gece tekrar tekrar kendimle hesaplaşıyor, sorguya çekiyor, kendime lanet ediyordum. Çok uzaklardan geldiğini bildiğim fakat tamamen bana ait olduğunu bildiğim şeytani sesin hayata hırlamasını çaresizce dinliyordum.

Tavanda korkunç bir gülümseme beliriyor, fakat hiç yabancı gelmiyordu. Kaçmak, kurtulmak istiyor fakat kaçtıkça daha çok yakınlaşıyordum.

İki yanımda vicdanın kirli, kanlı kolları tüm gücüyle göğsüme bastırıyor, ardından boğazımı sıkıyor, gırtlağımı kemiriyor, nefes almamı engelliyordu.

Konuşamıyor, bağıramıyor, kendimi koruyamıyordum. Yalnızlık kaburgalarımı kırıp içime işliyordu her gece…

Sabah olduğunda, tüm bunlardan sıyrılıp uyandığımda, gözümü açtığımda, hayat ve insanlar akmaya devam ediyorlardı.

Kendimi okulda buluyordum aniden. Başım dönüyor, midemin bulandığını hissediyordum. İçime bir sel baskını hiddetiyle hınç dolarken, sessiz çığlıklarım cayır cayır koridorlarda yankılanıyordu. Dünyada’ki cehennemin, günler geçtikçe daha da alevleniyor; hayallerimi, fikirlerimi yakıyordu.

Sağır olmuş gibi hissediyordum. Sağır olmuştum… Kulaklarımın üzerinde sadece bir uğultu vardı. Sağır olmak istiyordum… Artık bir şey duymaya ne tahammülüm, ne de dermanım kalmıştı

Boynum kafamı taşımıyor gibiydi. Sanki çok ağır, çok çok ağır bir örs yüzüme düşmüş, omurlarımı, omuzlarımı, benliğimi parçalamış gibiydi

Bacaklarım bu vücudun bir parçası olmak istemiyorlardı. Çözülmüşlerdi ve isyan ediyorlardı bedenime yere doğru çekiyordu beni, toprağın altına sokmak istiyorlardı.

Açı çekerken, bahçeye atmıştım kendimi, tüm bunlardan sıyrılıp. Bir masaya tırmandım zorlanarak. Hafif esintinin üzerimde yarattığı ürpertiyle, hülyalara dalmış bir şekilde oturuyordum. Sadece ben ve ben…

Hatırladığım tek şey saç telimin ucundan ayak parmaklarıma değin vücudumu daha önce hissetmediğim ve tarif edilmez bir nefretin kapladığı ve hıncından tir tir titrediği oluyordu.

Bu döngü hiçbir zaman aksamıyor, her gün biraz eksiltiyordu beni. Bu döngü hepimizin döngüsüydü ve en gerçek olan şeydi.Bu döngü yaşamın kendisiydi…

DAİR

Atakan YILMAZ - 11/CNuriye ÇINAR - 11/B

Feyza ÖZTÜRK - 10/A

William Shakespeare, hepimizin de bildiği gibi dünyadaki seçkin drama yazarlarından biri. Belki de çoğumuz onu ‘’Hamlet’’ oyunundan biliyoruz. Böylesine önemli bir yazarın sözleri de mutlaka bizi etkilemiştir.

‘’Kitaplarım bana yetecek kadar büyük bir krallıktır.’’ Demiştir mesela. Kitaplar… Onlar gerçekten de hayal gücümüzün tam ortasına kurulmuş, uçsuz bucaksız ve istediğimiz gibi şekillendirebileceğimiz bir krallık. En önemlisi de bu krallığın kelimelerden, uzunca cümlelerden ve rüyayı andıran karakterlerden oluşması.

Her bir yeni kitapta, krallığımıza yeni bir güzellik eklendiğinden bunun bir sonu yok. Sonsuz bir mutluluk, bahsettiğim. Daha ne isteriz, değil mi? Kelimeler bu kadar güzel kokarken, paragraflar bu kadar mucizeviyken başkası da söylenemezdi zaten.

Sayfaların o güzel hışırtısı, yeni bir kitabın heyecanı, daha önce hiçbir yerde görmediğimiz, duymadığımız insanları okumak. Tüm bunlar belki de krallığımızın en güzel bölümü. Her yeni karakterde farklı bir özelliğimizi keşfettiğimizdeki o tatlı heyecan ise başka bir güzel yanı daha.

Shakespeare bunun en iyi şekilde özetlemiş sözüyle. Kitapların hayatımızda kapladığı yeri gözden geçirirken okuyabileceğimiz birkaç kelime. Oldukça etkileyici birkaç kelime.

Bu krallığın kullanılamaz hale gelip yok olması da, kocaman olup tüm güzellikleri barındırması da bizim ellerimizde.

Şimdi söyleyin.Yok olmak mı? Okumak mı?

Ben olam damat adayın,Vermiyor seni Içıl dayın,Bak on beşinde her ayın,Beklerim çeşme başında

Yar süzüm süzüm süzülür,Al dudakları büzülür, Gelmediğimde üzülür,Beklerim çeşme başında,

Sinirli çıktı başıma,Gelmem taş atar kaşıma,Bakmaz gözdeki yaşıma,Beklerim çeşme başında.

Yarin kaşları birer lal,Söyle bana bu ne celal,Dersen ki bana gitme kal,Beklerim çeşme başında.

Durun! Ve kulak verin. Dostlarım, size bir soru;Aşk ne demek?AŞK, Shakespeare’e göre Hamlet ve Romeo Juliet,Tolstoy’a göre sadece onunla olmak, aşk, Mevlana’ya göreKanatları yakmak, Yunus Emre’ye göre kanatsız uçmak.Aşk Özdemir Asaf’a göre göldeki bir kalabalık denizlerde ender bir balık, hem hastalık hem sağlık, Nazım Hikmet’e göre tuzla ekmek yemeyi sevmek gibidir aşk.Mavi gözlü bir devin minnacık kadını sevmesidir, aşkPeki, dostlarım size göre aşk nedir?Bana göre aşk, her şeyi her şeyiyle sevmektir. Büyüğünden küçüğüne.Evreni, dünyayı, ülkeyi, ili, ilçeyi, Şile’yi, rüzgârlarını ve limanını Okulun havasını, havadaki bal arısı. Ben bal arısına aşığım mesela.Sarı siyah çizgisine, sivri uçlu iğnesine, kanat çırpışına, havadaki süzülüşüne.Müzik dinlemek, şarkı söylemek, düşünmek, uyumak, gezmek, görmek, konuşmak,Kitap okumak, şiir bilmek.Dostlarım söyleyin.Sizce aşk ne demek?

Aşka

‘’Kitaplarım bana yetecek kadar büyük bir krallıktır.’’

-William SHAKESPEARE

ÇEŞME BAŞINDA

BİZDEN KALEMLERDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

ESİNTİ

Şile Feneri Şile Feneri28 29

Page 16: EDİTÖR’DEN - MEB

SEN VE BEN

UNUTTUKLARIMIZ

ELİMİBIRAKMA

Kara toprak özümüzdü,Allah belki zorluktaki sözümüzdü,Özümüzden kaçtık şimdi,Nice deryalara daldık belki,

Unuttuklarımızı hatırlattılarda,Biz tekrar unutmayı seçtik sanki,Bizde kulunduk halbuki,Canı gönülden,kalu beladan beri,

Ne geldiğimiz yeri bilebildik,Ne gideceğimiz yeri,Halbuki izahı pek de zor değildi.Tilkinin dönüp geleceği yer kürkçü dükkanı belki.

Artık kaçamaz sarı çizmeli,Görülecek hesap vakti, Ne kadar yazarsan yaz bir kenara,Unutma büyük hesabı şimdi.

Biz genç ve umursamazız Bu iyi bir işaret iyiye işaretİstediklerini söylesinler biz ilgilenmeyelimBizi bulamayacakları yerlere gidelim

Ben seni istiyorum sen de beniBunu ikimizde biliyoruz değil miEl ele tutup koşalımHakkımızda konuşan herkesten kaçalım

Sakın dinleme onlarıAyırmaktır bizi hepsinin amacıŞimdi gel yanıma sımsıkı sarıl banaSadece kalbini dinle onları duyma

Tut ellerimden koşalım hızlaİstersen sıcak çöllere gidelimVeya yalnız başımıza amazon ormanlarınaAma asla ayrılmayalım , asla

Merve ÖZTEMUR - 11/B

Tunahan DÖNMEZ - 11\C

Yasir SUBAŞI - 11/B

Yasir SUBAŞI - 11/BYasir SUBAŞI - 11/B

Gökyüzü mü olsam şimdi, Karanlığı bile aydınlık ,Karanlığı bile umut taşıyan gece,Gökyüzü rengarenk bir karavan Yolculuk ediyor geleceğe Durmak nedir bilmiyor kalbim gibi gökyüzüde,Dönüyor dünya ve geçiyor zaman,Bir kor düşüyor içime ,Parçalıyor her bir yanı İsyankar ve devrimci,Öfkeli ve hiddetli bir ses bu , Çok yakından geliyor duyuyorumÇağırıyor beni karanlığına Karanlığında yıldızlar ararcasınaKaranlıkları aydınlığa çıkarma çabasındaBeyazları mavinin üstünde bir gelin var dünyada,

Sen ve ben yaşam denizinden keder limanına vuran yalnızlık dalgalarıSen ve ben bütünlük hayranı, yarım yapboz parçalarıSen ve ben kara sevda kurbanı, iki aşığın dalgın saçlarıSen ve ben sarılmayı bekleyen sevgili dudaklarıSen ve ben bir şairin tutsak notalarıSen ve ben masum bebeğin birleşmeyen gözyaşlarıSen ve ben…Sen ve ben yarınına geçilmeyen sevda akşamı

Merve ÖZTEMUR - 11/B

NE OLMAK İSTER

İNSAN?

ÜşüyorumKalbim kan ağlıyorBana sarılmadığın her anda

Boşlukta gibiyim benSen yanımda yokkenRotasız gemi misaliAmaçsızca ilerliyorum hayatta

Kime baksam görüyorum seniVar mıdır ki bu derdimin çaresiAslında bu dert midir kiSeni görmek her yerde her an

Bir isteğim varsa bu hayattan Senin benim yanımda olman Sana sarılsam kokun burnumu doldursaSaçlarını okşayıp tarasam yavaşça

Bana aşkını vermiştinTüm benliğimle almıştım onuAma sonra geri istemiştinO artık başkasının demiştin

Kal benimleKalbim avucunun içinde Kalbimi versen ne olurRuhum hep seninle

Kalbimde derin kesik açtınBıçağının izi hala duruyorKanayan kalbim hala seni düşünüyorBelki de sadece senin için atıyor

Sen ve benBiliyorsun aşkımız çılgıncaydıBana inanılmaz şeyler gösterdinFakat şimdi beni terk edip gittin

BİZDEN KALEMLERDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİZDEN KALEMLER DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

NEFESİMSİNBıçak Yarası

Şile Feneri Şile Feneri30 31

Page 17: EDİTÖR’DEN - MEB

Şile Feneri Şile Feneri32 33

Page 18: EDİTÖR’DEN - MEB

ÇANAKKALE SAVAŞINA KATILANKADIN KAHRAMANLAR

18 MART

ÇANAKKALEŞEHİTLERİMİZİRAHMETLE ANIYORUZ...

Türk kadını Çanakkale Savaşı’nda, savaşta fedakarlıkların sadece erkekler tarafından yapılmadığını ve yüreklerinde taşıdıkları

cesaretleri göstermiştir. Yeri gelmiş erkek kılığına girmiş, yeri gelmiş cephe cephe dolaşmıştır Türk kadını Çanakkale’yi. Vatanı için yapabileceği her şeyi yapmış, vatan borcunu hakkıyla ödemiştir.

Avusturyalı piyade er J. C. Davies annesine yazdığı mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadın savaşçısıyla ilgili olarak şunları anlatmaktadır: “Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk’ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu.”

Times gazetesi muhabiri, İngiliz donanmasına ait hastane gemisiyle İngiltere’ye götürülen yaralı askerlerle yaptığı görüşmeyi şöyle aktarmaktadır: “Denizci asker 25 Nisan 1915 çıkarmasında yaralanmış, kendisi çarpışmalar sonucu ele geçen keskin nişancı bir Türk kadınıyla karşılaşmış: …O, bir Türk kadın savaşçısıydı ve durmaksızın saklandığı evden ateş ediyordu, evi boşaltıp teslim olmayı reddediyordu. Sonunda ele geçtiğinde, yanında yaşlı annesi ve çocuğu da birlikteydi. Yakalanana kadar bir pencereden ısrarla ve özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti. Sanıyorum öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti de. ”

Yeni Zelanda’dan savaşmak için gelen Otago Birliği’ne mensup bir askerle yapılan görüşmede şu izlenimleri aktarmaktadır: “Bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini, bu nişancıyı ele geçirdiklerinde şaşırıp, kadın olduğunu gördüklerini…” .

Mısır’da yayınlanan The Egyptian gazetesinde yer alan ve bir askerin İskenderiye’den ailesine yazdığı mektubunda, Türk kadın savaşçılardan şöyle bahsedilmektedir: “15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında, adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamış.”

Bir İngiliz yüzbaşı anılarında Suvla Limanı’na yapılan çıkarmayı anlatırken bir Türk hücumu esnasında sahile doğru çekilmek zorunda kalışlarından ve bu sırada yakalanan bir Türk kızından şöyle bahsetmektedir: “Herkes en hızlı bir şekilde sahile süründü… Türk siperlerindeki keskin nişancılardan bize ateş yönetildi. Biraz ateşten sonra çalıların arkasından bir Türk kızı geliyordu. Kimliğini gösteren bir çeşit yuvarlak işaret diskleri ve kollarında saatler olduğu halde yakalandı. Çalılığa uysun diye vücudu yeşil boya ile kamufle edilmişti. Keskin nişancılık eğitimi almıştı. Başka yakalanan Türk kadınları da vardı”.

MÜCAHİDE HATİCE HANIM20 Mart 1926 tarihli Zafer-i Milli gazetesinde

Mücahide Hatice Hanım’ın beyanatı:“İzmir’in Kemalpaşa (Nif) kazasının Ahmetli köyünden

Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. fırkada silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim…”

NEZAHAT ONBAŞINe Çeyiz Ne De Madalya Sahibi OlduAnnesi vefat ettiği için babası Albay Hafız Halit

Bey ile birlikte cepheden cepheye koşan Nezahat Onbaşı’nın serüveni, çocukluk yıllarında başlıyor. 8 yaşında cephelerle tanışan Nezahat’ın rütbesini aldığı savaş, Gediz Cephesi’ndeki bir çatışmadır. Babası Halit Bey?in kumandasındaki 70. alay zor anlar yaşamaktadır. Aralarından cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Atıyla 600 kişilik alayın önünü kesen Nezahat, “Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?” diyerek kalmalarını ve savaşın kazanılmasını sağlar. Bu nedenle onbaşı rütbesini alan Nezahat, Meclis’in kendisine öngördüğü çeyiz ya da madalyayı ise ömrü boyunca göremez. Çünkü unutulup gitmiştir.

MÜCAHİDE HATİCE HANIMTürkiye’yi Cephe Cephe DolaştıAnafartalar’da 56. fırkada mücadele eden Hatice

Hanım’ı herkes erkek zannediyordu. Çünkü tanınmamak ve savaş dışında kalmamak için erkek ismi kullanarak, kendisinin Ahmet ismiyle çağrılmasını istemişti. Anafartalar’dan sonra diğer muharebelere de katılan Hatice Hanım, İzmir’de Yunanlılara esir düşer. Buradan Manisa’ya kaçan ve Bandırma üzerinden İstanbul’a geçen kadın asker, buradan sonra da İnönü Muharebelerine katılır. Kurtuluş Savaşı boyunca pek çok cephede boy gösteren Hatice Hanım, Kütahya cephesinde, Çay ve Dumanlı Pınar muharebelerinde de bulunmuştur.

ZEYNEP MİDO ÇAVUŞKosova’nın Gönüllü KahramanıOsmanlı’nın verdiği savaşta sadece Türkiye sınırları

içindeki kadınlar rol almadı. Bunun dışında da eski Osmanlı topraklarından gelerek savaşa katılan kadınlar olmuştu. Kosova’dan gelerek gönüllü olarak Çanakkale savaşında bulunan Zeynep Mido Çavuş, bunlardan biridir. Ailesi

Kosova’da bulunan ve savaşa katılmak üzere tek başına gelen Zeynep Çavuş’un şehit düştüğü ve İzmit’te heykelinin olduğu iddia ediliyor.

SAFİYE HÜSEYİN ELBİReşit Paşa Vapurunun Yardım Meleğiİngiltere’de deniz ataşeliği yapan Ahmet Paşa’nın

kızı olan Safiye Hüseyin Elbi, Avrupa’da eğitim almış ilk hemşirelerdendir. Çanakkale Savaşı’nda gönüllü hemşirelik yapan Elbi, hastane gemisine dönüştürülen vapurlardan biri olan Reşit Paşa Vapurunda görev alır. Burada yaşananları, “Reşit Paşa’ya bindik. Çanakkale’ye geldik, Akbaş mevkiinde demirledik. Hastaları, yaralıları toplamaya başladık. Ne yaralılar, ne yaralılar. Şu parmakları görüyor musunuz? Ben bu parmaklarımla kaç delikanlının gözlerini bir daha açılmamak üzere kapattım.” sözleriyle aktaran Elbi, Balkan savaşlarında da bulunmuştur.

HEMŞİRE ERİCAHem Dikti Hem De Yaraları SardıDoktor Ragıp Bey’in eşi olan Alman asıllı hemşire

Erica’nın, savaşın en şiddetli anında köylü kadınlar arasında birliktelik sağlayarak orduya destek olduğu belirtiliyor. Orduya kıyafet, yorgan, yastık, çadır dikiminde rol alan hemşire Erica, köydeki kadınlardan sağladığı dikiş makinesiyle kendisi de pek çok şey dikmiş. Türk yaralıları tedavi ederken de, hastane ve hasta bakım yerlerini bombalayan düşmanın top mermisiyle can vermiş. Çanakkale’de Yalova köyü mezarlığında bulunuyor.

WANDA ZEMBRZUSKASavaşın Tek Kadın GazetecisiÇanakkale Savaşı’nda görev yapan tek kadın gazeteci

olduğu belirtiliyor. 18 Mart sonrasında savaşın uzaması ile bu cepheye 50 yi aşkın gazeteci gönderilir. Bunlar arasında göreve başlayan Wanda Zembrzuska, Bulgaristan’ın Otro Gazetesi adına savaşı takip eder. 24 yaşında olan gazeteci, ilk haberini 2 Eylül 1915’ te gazetesine ulaştırmış. Bulgar gazeteci, Alman Paşa Liman Von Sanders ile yaptığı görüşmede ise Sanders’in kendisine, “Cephede tek kadın muhabir olarak görev yapmaktan korkmuyor musunuz?” sorusunu yönelttiğini aktarıyor.

Tuğba Dokel - 10/CHümeyra KONDAKÇİ - 10/CBuse KARAMAN - 10/C

TARİHDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ TARİH DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri34 35

Page 19: EDİTÖR’DEN - MEB

TÜRKÜSÜNÜN DOĞUŞU

ÇANAKKALE

“ÇANAKKALE GEÇİLMEZ !”

Çanakkale Türküsü, o yıllara ait Emrullah Nutku’nun ” Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış ” adlı eserinde yer alan bir mektuptan yola çıkılarak yazıldığı söylenir. Mektubu yazan Emrullah Nutku‘nun kardeşi Seyfullah’tır. 1903 doğumlu

olan Seyfullah savaşın arifesinde Çanakkale Sultanisi ( lisesi) birinci sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale’den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan mektubunda şöyle der:

Sevgili Anneciğim,Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum.

Mektebimizi alıyorlar, hastane olacakmış, bizi de İstanbul’daki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın çoğu da askerlik hizmetine gidiyorlar, büyük sınıflar da gönüllü yazılacaklarmış. Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi, ama çok kalmadı, bize veda etti. Bize; ” Zamanı gelince cephede yapılacak vatan hizmetinin mektepte yapılan hizmetten kutsal olduğunu” söyledi.

Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarında askerler geçiyor. Geçerken de,” Çanakkale içinde Aynalı çarşı, Ana ben gidiyom düşmana karşı”Türküsünü söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu.

Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ancak yakında Çanakkale’den ayrılacağız. Ama size kavuşacağım. Bey babamın, sizin ellerinizi öper, kardeşlerime selam ederim.

Oğlunuz Seyfullah

Mektuptan anlaşılan, Çanakkale’de savaş için seferberlik ilan edildiği ve askeri birliklerin savaşın olacağı tahmin edilen bölgelere sevk edilmekte olduğu ve Çanakkale merkezinde de gerekli askeri telaşe yaşandığı görülmektedir. Kan ve barut kokularının Anadolu ve balkanlara kadar ulaşacağı bellidir. Bize bu türkünün ilk iki mısrasının savaşın hazırlık aşaması safhasında söylendiğini gösterir.

Halk türküleri üzerine önemli çalışmaları bulunan Mahmut Ragıp Kösemihal‘in Musiki mecmuasında, bu türkünün savaş esnasında zamanına uygun mısralarla oluşturulan bir türkü olduğunu, asıl türkünün ilk iki kıta da anlaşılacağı gibi:

” Çanakkale içinde vurdular beni,Nişanlımın çevresine sardılar beni.Çanakkale içinde aynalı çarşı,Ana ben gidiyom düşmana karşı. ”

Burada şehit olan nişanlı bir askerin ağzından yakılmış olduğu, Vahit Lütfi beyin bu türkünün savaş hazırlıkları sırasında başka bir türkünün mısralarından esinlenerek sadece ilk iki kıtasının okunduğunu kendisiyle sohbeti sırasında anlattığını belirtir.

” Çanakkale Türküsü ” unutulmamış, ecdadın yazdığı ve yarattığı bu kahramanlık türküsü dünyanın birçok ülkesine yayılmıştır. Her söylendiğinde de insanın ruhuna işlemiş ve her daim gözler yaşlanmıştır.

Falih Rıfkı Bey, 20 Mart 1918 tarihli ” Dergah” adlı dergisinde yayınlanan bir yazıda şöyle anlatır;

” Çanakkale cephesi için birçok şair birçok şiir yazdı. Bunların hiçbiri hatırımızda yok. belki yazan şairlerin bile…! Çanakkale türküsünü yaratan askerler evlerine memleketlerine dönerken hep bu türküyü söyleyerek köylerine döndüler. İşte bu türkü İstanbul sokaklarından taa Anadolu ve balkanların içlerine kadar da yayıldı…”

Sözleri basit gibi görünen mısralar bu türkünün bestesi önünde şairlerimizin yazdığı ve ozanlarımızın yanık yanık besteleyip çalarak söylediği bu türkü, diğerlerinin aksine ecdadımızın keder ve ıstırapları, vatan hasreti ve sevdası, kahramanlık ve fedakarlık ruhu şiire yansıtılmış kelimelerin anlamlarını ifade etmektedir.

1950-1952 yıllarında ünlü ses sanatçısı ve bestekar Muzaffer Sarısözen‘in ” Yurttan Sesler” adlı eserinde ”Çanakkale Türküsü” başlığı altında yazılan sözleriyle Değerli yazar Naki Tezel’in yayınladığı metnin kıtaları tamamen aynı olduğu sadece nakaratlarının farklı olduğu görülür. Sarısözen’in ” Of gençliğim eyvah” yerine Naki Tezel’in ” Of sağ olsun anam ” şeklinde belirtilir.

1966 yılında Çanakkale Türküsü askeri marşların toplandığı bir antoloji yani şiirlerle ilgili bir kitapta Ethem Ruhi Üngör’ün ” Türk Marşları” adlı kitabında ” Çanakkale Marşı” adı altında notasıyla birlikte sözlerinin 1918 yıllarında yaşayan Eyüplü Destancı Mustafa Şükrü Efendi ile aynı olduğu görülür.

1967 tarihinde çıkarılan Çanakkale Valiliğinin hazırladığı İl yıllığında yer alan ve 1971 yılında da tekrarlanan İl yıllığında şiirin aynısı olan ” Çanakkale Türküsü” sözleri de şu ana kadar yazdıklarımızdan farklı olmadığı görülür. Bu yıllıklarda ilk kez Çanakkale‘de söylenen bir türkü olarak müzik tarihine girmiştir.

Muzaffer Sarısözen yukarıda bahsedilen eserinde türkünün kaynak kişi olarak gösterdiği şair İhsan Ozanoğlu’dur. Şairimiz, ” Musiki Mecmuası ” ndaki bir yazısında zaman olgusuna dair bir tarih vermeden Muzaffer Sarısözen’in Çanakkale Zaferi yıl dönümünde günün anlam ve önemini belirtecek türkü arar. Nereye müracaat ettiyse, kendisinde hemen notasını yazıp Kastamon’dan postaladığını, Ankara’ya gittiğinde de Çanakkale türküsünün hiçbir yerde bilinmediği anlaşılır. Ancak şiirin Kastamonu’dan gönderilmiş olması türkünün Kastamonu yöresine ait olduğunu da kanıtlamaz.

Zaten Sarısözen yazının devamında ” şimdi de bestekarını tespit etmesini rica ettiğini fakat türküyü yazanın ve besteleyenin kesin olarak tespit edilemediğini ” beyan etmektedir.

Çanakkale Türküsü‘nün hangi yöreye ait olduğuna ilişkin farklı görüşleri açıkladık. Türkülerin nerede ve ne zaman yazılıp söylendiği bilmek çok zordur. Bu türkü tabii ki bir yerlerde doğmuş olmalıdır. ”Türküler” gittiği her bölgede bazı değişikliklere uğrar. Bu nedenle her zaman olduğu gibi bu türkülere her bölgede sahip çıkılır. Bu ”Türkü” o bölgenin değil ”bizimdir” diye sahip çıkarlar. Bazı türkülerin çıkış yerleri bilinir. Bu türküler genellikle tarihi olaylarla örtüşen türkülerdir. Şu ana kadar verilen bilgiler ışığında kesin bilinen şu ki bu türkünün çıkış noktası ve kesin yeri ”Çanakkale”dir.

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ SÖZLERİ

İstanbul’dan çıktım başım selamet,Çanakkale’ye varmadan koptu kıyametOof, gençliğim eyvah.!Kamışlı boğazından yürüdü asker,Çanakkale’de alındı haberOof, gençliğim eyvah.!Oynaya oynaya yollandı yavuklu neferKoca bir harp oluyormuş meğerOof, gençliğim eyvah.!Çanakkale içinde aynalı çarşı,Ana ben gidiyom düşmana karşıOof, gençliğim eyvah.!Çanakkale içinde vurdular beni,Ölmeden mezara koydular beniOof, gençliğim eyvah.!

Tuğba Dokel - 10/CHümeyra KONDAKÇİ - 10/CBuse KARAMAN - 10/C

TARİHDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ TARİH DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri36 37

Page 20: EDİTÖR’DEN - MEB

TÜRK BİLİM ADAMLARIMİMAR SİNAN

ALİ KUŞCU

PİRİ REİS

FARABİ

İBNİ SİNA

Doğum: 29 Mayıs 1489 /AğırnasÖlüm: 17 Temmuz 1588 (99 yaşında), İstanbulMimar Sinan veya Koca Mi’mâr Sinân Âğâ, Osmanlı baş mimarı ve inşaat mühendisi. Kariyerinde önemli eser verdiği Osmanlı padişahları I. Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde baş mimar olarak görev yapan Mimar Sinan, yapıtlarıyla geçmişte ve günümüzde dünyaca tanınmıştır. Başyapıtı, “ustalık eserim” dediği Selimiye Camisi’dir.

ESERLERİ:Mimar Sinan 81 camii, 51 mescit, 55 medrese, 26 darül-kurra, 17 türbe, 17 imarethane, 3 darüşşifa

(hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser yapmıştır. Ayrıca, Edirne ilindeki Selimiye Camisi Dünya Kültür Mirası listesindedir.

Selimiye Camii - Süleymaniye Camii - Sokollu Mehmed Paşa Köprüsü - Mihrimah Sultan KülliyesiMihrimah Sultan Camii - Şehzade Camii - Kılıç Ali Paşa Camii

Doğum: 1403-SemerkandÖlüm: 16 Aralık 1474İstanbul, Osmanlı Devleti

Meslek: Astronom, matematikçi, dil bilimci. Ali Kuşçu, asıl adı Ali Bin Muhammed, Timur İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nda bir astronom, matematikçi ve dil bilimcidir.

ESERLERİ:Risale-i fi’l Hey’e (astronomi), Şerh-i Tici Uluğ Bey (astronomi), Risale-i fi’l Fethiye (astronomi,

Risale-i fi’l Hey’e adlı eserinin Arapçasıdır), Risale fi’l Muhammediye (matematik, cebir ve hesap), Unkud-üz-Zevahir fi Man-ül-Cevahir (Günümüz Türkçesi: Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen

Salkım)Et-Tezkire fî Âlâti’r-RuhâniyyeTakiyyuddîn Râsid bu eserden söz eder.El-‘Unkûdu’z-Zevâhir fî Nazmi’l-Cevâhir: (Arapça sarf ilmi konusunda kaleme aldığı bir giriş ve üç bölümden oluşan bir eseridir)

Doğum: Ahmet Muhyiddin Pîrî 1465-70 / GeliboluÖlüm: 1554 / KahireMeslek: Coğrafyacı, DenizciPîrî Reis, Osmanlı Türk’ü denizci ve kartografı. Asıl adı Muhyiddin Pîrî Bey’dir. Künyesi Ahmet ibn-i el-Hac Mehmet El Karamani’dir. Amerika’yı gösteren Dünya haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla tanınmıştır.

ESERLERİ:Kitab-ı Bahriye - Piri Reis Haritası - Hadikat’ül Bahriye - Bilad-ül Aminat - Eşkalname

Doğum: 870 -Farab (Kazakistan) ya da Faryab (Afganistan)Ölüm: 14 Aralık 950 veya 12 Ocak 951 / Şam, SuriyeTakma Ad: Farabi (Farablı)Meslek: Yazar, Astronom, Filozof, Müzisyen

ESERLERİ:Ta’lim-üs-Sani, İksa-ül-Ulum vet-Ta’rif bi Ağradiha, Kitabu Füsus-il-Hikem, Kitabus-Siyaset-il-

Medeniyye, Ki-tab-üs-Saade, Er-Risale fi Ehl-il Medeniyyet-il-Fadıla, Er- Risale fi İsbat-il-Müfarekat,Kitab-ül-Musiki-il-Kebir, Ki-tab-ül-Muğni fil, Edviyet-ül-Müfrede

Doğum: Ağustos 980-Afşana Köyü, Buhara,Ölüm: 21 Haziran 1037 (56 yaşında), Hamedanİbn-i Sina, Tıp adamı, fizikçi, yazar, filozof ve bilim insanı.

ESERLERİ: Kitabü’ş-Şifa, El Kanun fi’t Tıb, Kitabü’l-NecatKitabü’l, İşaret ve’t-Tenbihat, Lisanü’l-ArabRisale fi-İlmi’l-Ahlak, İşarat ve’l-Tembihat

AZİZ SANCAR

İLBER ORTAYLI

Doğum: 8 Eylül 1946 (70 yaşında)-Savur, Mardin, TürkiyeDalı: Biyokimya, Moleküler biyoloji, DNA onarımı, Kanser araştırmalarıÖğrenim: İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi (1969)Dallas Teksas Üniversitesi (Doktora, 1977)Aldığı ödüller:TÜBİTAK ödülü (1997)Vehbi Koç Ödülü (2007)Nobel Kimya Ödülü (2015)

Aziz Sancar Kimdir?Aziz Sancar, (d. 8 Eylül 1946, Savur), Türk akademisyen, biyokimyager, moleküler biyolog ve bilim

insanı.

Doğum: 21 Mayıs 1947 - AvusturyaMeslek: Tarih Profesörüİlber Ortaylı, Uluslararası Osmanlı Etütleri Komitesi yönetim kurulu üyesi ve Avrupa İranoloji Cemiyeti üyesidir. İlber Ortaylı, Türkçe, Osmanlıca, Kırım Tatarca, Arapça, Farsça, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Latince, Yunanca, Rusça, Slovakça, Romence, Sırpça, Hırvatça ve Boşnakça bilmektedir.

ESERLERİ:Gelenekten Geleceğe (1982), Tarihin Sınırlarına Yolculuk(2001), İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı(1983)

Barış Köprüleri: Dünyaya Açılan Türk Okulları (2005 ), Tarihin Işığında ( 2009), Türkiye’nin Yakın Tarihi (2010 ), Yakın Tarihin Gerçekleri ( 2012)

Ece Mert - 10/BFeyza Öztürk - 10/A

TARİHDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ TARİH DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri38 39

Page 21: EDİTÖR’DEN - MEB

Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır... Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ün Türk halkının

işidir. Şüphesiz ki, Türkiye’de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.

John F. KENNEDY (A.B.D. Başkanı, 10 Kasım 1963)

Benim üzüntüm, bu insanla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.

Franklin ROOSEVELT (A.B.D.Başkanı, 10 Kasim 1963)

Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye’nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir.

General Mc ARTHUR

Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa’nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa’nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.

Roozwelt (Franklen D.) 1928 (Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı )

Akıllı ve barışçı yöntemlerle gerçekleştirdiği eseri halkların tarihinde izlerini bırakacaktır.

Albert LEBRUN (Fransız Cumhurbaşkanı)

Ankara Antlaşmasından sonra Fransız Başbakanının Mecliste verdiği cevap: “ Dağ başındaki direnişçi diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O’nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahramanla bir antlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum. (1921)

Fransız Başbakanı BRIAND

Savaş Türkiye’yi kurtaran, Savaştan sonra da Türk Milletini yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de büyük kayıptır. Her sınıf halkın O’nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahraman ve modern Türkiye’nin Ata’sına değer bir görünümden başka bir şey değildir.(1938)

Winston CHURCHILL (İngiltere Başbakanı)

Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılapçı olmuştur.

Ben Gurion (İsrail Başbakanı 1963)

Büyük adamlar, kuşaklarının başındadır. Türk Milleti’nin başındaki büyük ve dahi Atatürk, politika ve savaş alanlarında yılmayan büyük ve yurtsever bir insandı.

Kerama (Lübnan Başbakanı, 10 Kasım 1963) Kemal Atatürk, yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri değildir.

Biz Pakistan’da, O’nu geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. Askeri bir deha, doğuştan bir lider ve büyük bir yurtsever...

Eyüp Han (Pakistan Cumhurbaşkanı)

O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de en büyük önderdi.

Emanullah HAN (Afgan Kralı)

Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O’nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.

Ikbal(Sair) Şöhreti bütün cihana yayılmış olan tecrübeli başkanın yönetimi herkesin

sevgi ve saygısını çeken büyük Türk Milleti’nin milli bağımsızlığını devamlı bir başarı ile kuvvetlendirmiş ve yeni milli yapısını yaratmıştır.

Sovyet Başbakanı Kalinin

Küçük Dünyamız Sanayi Devrimi ile başlayan muazzam bir fosil yakıt tüketimine şahit oluyor.

Bunun sonucu olarak atmosfere olan karbon salınımındaki yüksek artış, her geçen bizi Küresel Isınma felaketine sürüklüyor. Sence ne yapmalıyız?

Yenilenebilir Enerji’ye ne dersin?Evet bu iyi bir fikir gibi gözükebilir ki öyle de fakat

mevcut yenilenebilir enerji kaynaklarının 2013 rakamlarına göre tüm Dünya’da üretilen enerjinin sadece %13’ünü kapsadığını düşünecek olursak ve acilen karbon salınımını azaltmamız gerektiğini göz önüne alacak olursak bunun ne denli yetersiz olduğu aşikardır!

Hepimiz Nükleer Santrallerde Nükleer Fizyon ile yani atomların ayrıştırılmasıyla enerji üretildiğini ve bunun risklerini biliyoruz. Peki atomları parçalamaktansa birleştirsek -Nükleer Füzyon- ne olur? İşte karşınızda Güneş! O dev bir Nükleer Füzyon makinesi! ( Fizyon değil “Füzyon” ) Güneş aşırı sıcaklık ve basınçta Hidrojen atomlarını birleştirerek eşsiz bir enerji ve bambaşka bir madde olan Helyum atomunu oluşturur. Peki füzyon enerjisinin ancak 14 milyon santigrat derece sıcaklık -Dünya’nın merkezi 6,000 santigrat derece- ve sürekli kontrol altında tutulan bir ortamda gerçekleşebileceğini düşünecek olursak bunu insanların yapay olarak gerçekleştirebilmesi mümkün mü?

Öncelikle Füzyon reaksiyonu için gereken aşırı ısı şartlarına dayanacak herhangi bir cisim bulunmuyor. Bu sebeple reaksiyonu kontrol altına almanın yolu kuvvetli bir manyetik alan oluşturmak. Gereken ham madde ise Dünyamızda özellikle su formatında neredeyse sınırsız miktarda bulunan Hidrojenin izotoplarından birisi olan deuteryum yani kaynak konusunda rahatız;)

Nükleer Füzyon Çılgınlığı’nın TarihiNeredeyse 60 yıl önce soğuk savaşın en gerilimli

günlerinde politik olarak birbirini düşman kabul eden devletler tarafından bu zor teknolojinin geliştirilmesi için bir bilimsel işbirliği başlatıldı. Şu anda Fransa’da inşa edilmekte olan ITER Füzyon Enerjisi santralinin yasal temelleri 1985 yılında atıldı. Ayrıca bu santral 7 asil üye ve 34 farklı ülke tarafından desteklenmekte.

2013 yılında inşaatı başlanan ITER füzyon enerjisi santralinin 2020 yılında ilk deneysel üretime başlaması, 2027 yılında ise tam deuteryum-trityum (Doğrusu trityum buraya nerden geldi bende anlamadım.) füzyon deneylerinin başlaması planlanıyor. Santral tam olarak devreye girdiğinde 1 birimlik enerji tüketimine karşılık 10 birim temiz enerji üretmesi bekleniyor. Santralin tam kapasitesi 500 megavat olarak planlanıyor. Sadece Türkiye’nin bile yıllık enerji tüketiminin 170 milyon megavat olduğu düşünüldüğünde bu rakam küçük görülebilir. Ama ITER’in aslında yarım yüzyıl sürecek bir deney olduğunu unutmamak gerekiyor.

Uluslararası ortaklıkla yürütülen bu dev projeye ek olarak kendi projelerini yürüten ülkeler de var. Bunlar ABD, Japonya, Çin, Almanya ve Rusya. Yaklaşık 8 ay önce Çin 90 milyon santigrat dereceyi 102 saniye boyunca kontrol altında tutarak başı çekiyordu!

FÜZYON TEPKİMELERİBir atomun nesi var? İki atomun Füzyon Reaksiyonu var!

Peki çözüm ne?

Yazan:Mahmut DemirokBilimX Bilim Paylaşımları

Buse KAYA - 11/BBeyza Yaren NİZAM - 11/BGizem ÇALIŞKAN - 11/B

TARİHDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİLİM - TEKNİK DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

DÜNYA LİDERLERİ NE DİYOR

Yabancı BasındaATATÜRK

?

Şile Feneri Şile Feneri40 41

Page 22: EDİTÖR’DEN - MEB

KAYBOLAN HAFIZA GERİ GETİRİLDİ

AZİZ SANCAR, NOBEL KİMYA ÖDÜLÜ’NÜ ALDI

YENİ BİR DÜNYA BULUNDU

Türk Profesör Aziz Sancar, İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen törenle Nobel Kimya Ödülü’nü İsveç Kralı 16’ıncı

Gustaf’ın elinden aldı.

Mardin’in Savur İlçesinde, okuma yazma bilmeyen ancak eğitime önem veren sekiz çocuklu bir anne-babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Aziz Sancar, İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirmiş, yurt dışında yaptığı çalışmalarla Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ne kabul edilen üç Türk’ten biri olmuştu. Prof. Dr. Aziz Sancar, hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanmıştı.

Hiçbir fosil yakıt kullanmayan Solar Impulse 2’nin aralıksız 120 saat uçarak en uzun süreli uçuş rekorunu kırdığı belirtildi.

Dünya turuna Abu Dabi’den başlayan Solar Impulse 2’nin, temmuz sonunda başladığı noktaya döneceği belirtiliyor. Umman, Hindistan, Myanmar ve Çin turunu tamamlayan uçağın ABD, Güney Avrupa ve Kuzey Afrika’ya uğraması planlanıyor.

Beş yıl önce geliştirilen uçağın daha hafif versiyonu olan Solar Impulse 2’nin ağırlığı sadece 2,3 ton. Kanat genişliği 72 metre olan Solar Impulse 2’nin, kanatlarında toplam 17 bin 248 güneş hücresi bulunuyor. Uçak, gündüzleri elde ettiği enerjiyi bataryalarında depolayabildiği için geceleri de uçabiliyor.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ve Riken Beyin Bilimi Enstitüsü’nden bilim adamları bir protein

yardımıyla farelerin beyin hücrelerini mavi ışığa duyarlı hale getirdi. Daha sonra mavi ışık titreşimleriyle hafıza oluşurken etkin hale gelen sinir hücrelerini harekete geçirmeyi sağladı.

Yıllardır hafıza kaybının kafa travması, stres ya da Alzheimer gibi hastalıklardan kaynaklandığı ve anıların depolanamadığı varsayılan çalışmaları hatırlatan bilim adamlarından Susumu Tonegawa, bu araştırmanın geçmiş anıların silinmediğini gösterdiğini vurguladı. 1987 Nobel Tıp Ödülü sahibi Tonegawa, hafıza kaybında sadece anılara erişim mekanizmasının etkilendiğine dikkati çekti.

Birçok meslek erbabı bir süre sonra yaptıkları işleri robotlara bırakacak

olmanın korkusunu yaşıyor ancak kimsenin aklına bu meslek gruplarından birinin yazarlık olacağı gelmezdi. Bir Japon yapay zeka programının ortak yazarlığını yaptığı kısa roman ulusal edebiyat ödüllerinde ilk aşamayı başarıyla geçti.

Resmi olarak roman yapay zekayı geliştiren ekip tarafından yazıldı. Hitoshi Matsubara ve üniversitedeki ekibi kelime ve cümleleri seçti ve işi yapay zekaya teslim etmeden önce eserin çatısını kuracak parametreleri girdi. Edebiyat ödüllerine gönderilen iki yapay zeka romanından biri ilk elemeyi geçmeyi başardı. Araştırmacılar, yeni keşfedilen

maddenin eğilip bükülmeden kendi ağırlığının 40 bin katını taşıyabildiğine işaret etti. Grafenden elde edilen köpük, 1 santimetrekareye 1 tondan daha fazla darbeye de dayanabiliyor. Bu miktar, dünyanın en derin yeri kabul edilen Mariana Çukuru’ndaki basınca denk düşüyor.

Orijinal boyutunun yüzde 5’ine kadar sıkıştırılabilen süper madde, yeniden kendi biçimine ve büyüklüğüne dönüyor. Sıkıştırma işleminin bin kez tekrarlanmasına karşın süper madde hiçbir zarar görmüyor.

Isıya karşı da son derece dayanıklı olan maddenin, roket ve füzelerin yol açtığı darbeyi emmesi için tankların yüzeyinde ve askerler için hareket kabiliyetini etkilemeyen zırhlar üretilmesinde kullanılabileceğine dikkat çekildi. Keşif, “Advanced Material” dergisinde de yayımlandı.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), uzay teleskopu Kepler’in Dünya’ya benzer bir gezegen keşfettiğini duyurdu. NASA, Güneş

benzeri bir yıldızın yörüngesindeki gezegenin, hem yaşama elverişli koşullardaki bölge içinde keşfedildiği, hem de Dünya boyutunda olduğu için bu bakımından bir ilk olma özelliği taşıdığını açıkladı.

Kepler-452b’nin yörüngesinde gezindiği yıldızın 6 milyar yaşında olduğu ve güneşten 1.5 milyar yıl yaşlı olduğu, ancak aynı sıcaklığa sahip olduğu açıklandı. Kepler-452 adı verilen bu yıldız, Güneş’ten yüzde 10 daha büyük, yüzde 20 de daha parlak.

UÇUŞ REKORU KIRDITÜYDEN HAFİF

ÇELİKTEN GÜÇLÜ

SÜPER MADDE

GELİŞTİRİLDİ

SOLAR IMPULSE 2

YAPAY ZEKANIN YAZDIĞIROMAN NEREDEYSE EDEBİYAT ÖDÜLÜ ALIYORDU

BİLİM - TEKNİKDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİLİM - TEKNİK DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

YOLLAR YAPILIYOR

FRANSA’DA GÜNEŞ ENERJİLİ

Fransa Çevre Bakanı Segolene Royal

önümüzdeki beş yılda bin kilometre uzunluğundaki karayolunun foto voltaj panelleriyle kaplanıp yeşil enerji kazanılacağını açıkladı. Bu yöntem daha önce Hollanda’da

denenmiş ve 70 kilometrelik bisiklet yolundan bir hanenin yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak miktarda (3 bin kilovat saat) elektrik üretilmişti. Bu her yerde yolların altın ile değil ama güneşin altın rengindeki ışığını elektrik enerjisine dönüştüren panellerle kaplanabileceği anlamına mı geliyor?

Hedef karayollarını, otoparkların ve sanayi alanların güneş panelleri döşemeye elverişli hale getirmek. Almanya’daki yollar için ilk dayanıklı panelleri üreten Solmove şirketinin genel müdürü Donald Müller-Judex, “Bu proje için yolları kullanırsak, doğal alanları ve tarlaları panellerle örtmeye gerek kalmaz”, diyor.

Şile Feneri Şile Feneri42 43

Page 23: EDİTÖR’DEN - MEB

30 FUTBOL SAHASI BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ TELESKOP TEST EDİLİYOR

AXXESS CE AİR2UÇAN HOPARLÖRLER

Çin’de yapımı tamamlanan, 30 futbol sahası büyüklüğündeki dünyanın en büyük radyo teleskobu FAST’ta testlere başlandı. Çinli bilim insanları, 500 metre çapındaki teleskobun uzaydan ilk sinyalleri aldığını söyledi. Yapımı beş yıl süren ve 180 milyon dolara mal olan teleskobun üç yılda tamamlanacak ayarlardan sonra hizmet vermeye başlayacağı belirtiliyor. FAST, uzay galaksilerde doğal hidrojen arayacak ve zayıf pulsar (anlık radyo dalgası yayan nötron yıldızları) sinyallerini algılayacak ve uzayda yaşam araştırmalarına yardım edecek.

Televizyonlar, cep telefonları ve diğer teknoloji cihazları için en ince ekran üretme yarışında geliştirdiği kağıt gibi ince ve görüntünün gösterildiği anda bile bükülebilen ekranla Sony firması öne geçti.

NETATMO WELCOMEEV KAMERA SİSTEMİ

SIKILIĞINI BELİNİZE GÖRE AYARLAYAN AKILLI KEMER

BELTY

Bir evde yaşayan her bireyin yüzünü tanıyan bu kamera sistemi, yabancı bir yüz tespit ettiğinde bu görüntüyü anında akıllı telefonunuza gönderiyor.

Anne ve babaların, çocuklarının okuldan ne zaman döndüklerini ya da evde kimlerle birlikte olduklarını rahatlıkla öğrenebilmesi gibi konularda yardımcı olan sistem, aynı zamanda yaşlı ebeveynlerin bakımlarında da rol oynayabiliyor.

Welcome ile pek çok özelleştirme yapmak mümkün. Örneğin; akıllı kamera tarafından kaydedilen fotoğraf ve videolar ailedeki her birey yerine sadece anne ve

babanın telefonuna gönderilebilir.Kaydettiği görüntüleri SD kart içerisinde saklayan akıllı kamera, 130 derecelik görüş açısına sahip ve Full

HD kalitesinde videolar kaydedebiliyor. Ürünün fiyatı ve piyasaya çıkış tarihi bilgisi ise henüz belli değil.

Fransız Emiota tarafından geliştirilen Belty isimli akıllı kemerin üzerinde mikro motorlar bulunuyor. Bu motorlar, kemerin kullanıcıların beline göre ayarlanmasını sağlıyor. Kemerin üzerinde bulunan sensörler ise kullanıcıların yemek yemediğini anlıyor ve kemerin sıkılığını buna göre ayarlıyor. Buna ek olarak kemer bluetooth bağlantısıyla akıllı telefonlara bağlanarak kontrol edilebiliyor. Şu anda prototip aşamasında olan Belty, gelecek aylarda satışa çıkacak.

Üzerinde bulunan mıknatıslarla itme gücü yaratan bu hoparlör sistemi, havada durarak çalışabiliyor. Ses kablosuz olarak hoparlöre iletiliyor. Axxess CE Air2, tüm akıllı telefonların yanı sıra internet üzerinden de müzik çalabiliyor.

İNCE MONİTOR

Amerika’nın saygın araştırma kuruluşlarından Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) görevli bilim adamları, ısı ile temas ettiğinde enerji üretebilen (fotovoltaik) malzemeleri kullanarak, ilk prototip elektrik elde etmeyi başardı. Güneş kumaşı (solar textile) denilen bu maddeler, güneş panelleri gibi fotovoltaik hücrelere sahipler. Yarı iletken olan bu maddeler güneş ışığını tutarak elektrik enerjisine çevirebiliyorlar.

U l u s l a r a r a s ı uzay istasyonunda

görevli astronotlar, bugün ilk kez uzayda

yetiştirilen marulun tadına bakacak.Mürettebatın beğenisine sunulacak marullar, istasyonda görev yapan NASA astronotu Scott Kelly tarafından 8 Temmuz’da ekilmişti. Kırmızı, yeşil ve mavi led ışığı altında yetiştirilen marul sadece 33 günde yenilebilir hale gelmiş.Uzmanlar, kırmızı ve mavi ışıklar bitkinin fotosentez yapmasını sağlarken, yeşil ışık marulun doğal rengini kaybederek mora dönüşmemesi için kullanıldığını belirtti ancak ilk uzay mahsulü hemen mideye indirilmeye hazır değil. Astronotlar marulu yemeden limon gibi turunçgillerde bulunan sitrik asit özlü temizleyicilerle dikkatle elden geçirmek zorunda. Ardından marul eşit parçalara bölünerek mürettebat tarafından tadına bakılacak, marul yetiştirme uzay keşif görevlerinde bir ilk olacak.

Amerikalı bilim insanları laboratuarda küçük bir insan beyni üretmeyi başardı. İnsan beyninin neredeyse tam bir küçük versiyonu olan

beynin nörolojik hastalıkların tedavisine yardımcı olması bekleniyor. Ohio State Üniversitesi’nden Rene Anand, laboratuvar ortamında beş haftalık bir fetüsün beyniyle eşit olgunlukta bir beyin üretmeyi başardı.Anand, “Bu sadece gelişen bir beyin gibi görünmekle kalmıyor aynı zamanda farklı hücre türleri, bir beyin gibi tüm genleri gösteriyor” dedi.Bir bezelye büyüklüğünde olan beyinde çok sayıda hücre türü, beynin tüm ana bölümleri ve bir omurilik bulunuyor, ancak beyinin damarsız olduğu belirlenmiş.Beyin insan deri hücrelerinden üretildi ve şu ana dek üretilenler arasında gerçeğine en benzeri olarak nitelendiriliyor. Anand çalışma sonuçlarını Florida’da sağlıkla ilgili bir askeri etkinlikte açıkladı.Üniversiteden yapılan açıklamada Anand’ın, üretilen beynin ilaçların zihin üzerindeki etkilerinin test edilmesini daha kolay ve daha etik hale getireceğini düşündüğü bildirildi.Çalışmanın sinir sistemi hastalıklarına çare bulunmasına da yardımcı olması bekleniyor.

İngiltere, elektrikli otomobillerin otoyolda ilerlerken kablosuz olarak şarj edilebilmesini sağlayacak bir “elektrikli yol projesi” üstünde

çalışılıyor.Sistem yolun altına döşenen elektrik kabloları sayesinde çalışıyor; kablolar elektromanyetik alan yaratıyor, araçların içindeki bir bobin de bunu elektriğe dönüştürüyor.İngiliz Karayolları’ndan bir yetkili ‘hedefin 2016-2017 gibi trafiğe kapalı yollarda deneme yapmak’ olduğunu belirtti.Karayolları Müdürlüğü, üstlenici bir firma bulduktan sonra projeyle ilgili daha çok detay verileceğini açıkladı.1,5 yıl sürecek denemenin ardından sistemin trafiğe açık yollarda da deneneceği bildiriliyor.”Kablosuz şarj yolu”, başka ülkelerde kısa mesafeler için olsa da kullanılıyor.Güney Kore’nin Gumi kentinde 2013’te açılan bir yolun 12 km’lik bölümü, elektrikli belediye otobüslerinin bataryalarını, hareket halindeyken kablosuz şarj ediyor.

ELEKTRİK ÜRETENPERDELER LABORATUVARDA

İNSAN BEYNİ ÜRETİLDİ

ELEKTRİKLİ ARABALARIN SEYİR HALİNDEYKEN ŞARJ OLABİLECEKLERİ YOL YAPILDI

NASA,uzaydamarul

üretimine başladı

Bilal Kayahas - 11/AKerem Özcü - 11/A

BİLİM - TEKNİKDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BİLİM - TEKNİK DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİBİLİM - TEKNİKDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri44 45

Page 24: EDİTÖR’DEN - MEB

At the midnight,I woke up and looked around.Something was wrong, I felt that. Actually,before I saw the painting ,everything was normal. ‘The Mona Lisa Painting’… The picture of perfection and fear…I got scared of her smile. According to the legend ,her face was cursed…

The time was four o’clock. There were sounds in the house. In my opinion ,these sounds were the sound of fear . I took my blanket and went to the living room. I had never felt these emotions before.I was feeling the scare and adrenalin in my blood. I opened the door… How could this happen?

The darkness of the sea and the mountains... A woman… She was crying and smiling at the same time. There was a piece of peace and sadness on

her face. They were the eyes in the depths of the endless eyeholes.The reason of my fears… They were in front of me with a

great glory. Those deep eyes were staring at me...

Gizem ÇALIŞKAN - 11/B

YABANCI DİL DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

İNGİLİZCE - ENGLISHALMANCA - DEUTSCH

YABANCI DİLDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

GÜLDEN ÇETİNİngilizce Öğretmeni

İrem KARACA - 9/B

MONA LİSA

Şile Feneri Şile Feneri46 47

Page 25: EDİTÖR’DEN - MEB

Hello friends! I think you might be interested in Stephen King . Firstly, let me tell you why I choose this writer? Actually,I don’t like books

in the fantasic genre ,but Stephen King endeares this kind. Let’s now learn about Stephen King:

Stephen Edwin King (born on 21st September, 1947) is an American author of horror, supernatural fiction, suspense, science fiction, and fantasy. He was born in Maine, Portland. He attended the University of Maine. There, he wrote for the school’s newspaper and also published his first short story. After graduating with a degree in English in 1970, he tried to find a position as a teacher ,but had no luck at first. King took a job in a laundry and continued to write stories

in his spare time until late 1971. Then, he began working as an English educator at Hampden Academy.King is recognized as one of the most famous and successful horror writers of all time. His books have sold more than 350

million copies. Many of them have been adapted into feature films, miniseries, television shows, and comic books. King has published 54 novels, including seven ones under the pen name Richard Bachman, and six non-fiction books. He has written nearly 200 short stories, most of which have been collected in book collections. Many of his stories are set in his home state of Maine.

MY GRANDFATHER Hüseyin Hüsnü TengüzMarine Painter(1876 – 1950)Hüseyin Hüsnü Tengüz was a marine painter. He was born on 30th of January

in 1876 in Cibali, İstanbul.His brother was Atatürk’s bodyguard and his cousin(Kazım Karabekir) was

Atatürk’s war friend. His drawing love began at the young ages. Hüsnü Tengüz was the student of the famous painter Emin Bab and one of his friends was İbrahim Çallı.

To study at the military school, he went to Heybeliada. He wanted to be a naval officer. He took many tasks in the military with

Abdulhamid the second’s requests. But he didn’t leave his favourite hobby drawing. Generally, he did the drawings of the sea, warships etc. His love for the sea was hidden in his surname “Tenguz”. “Tenguz” means “sea”.

His hobbies were playing the reed flute, the zither or writing poems. He knew Arabic, English and Persian languages.

His drawings are in his family, Naval museum in Besiktas and Kazım Karabekir Foundation.

He had five childern : Yahya Tenguz, Artist Ahmet Tenguz, Hayriye Tenguz (Her husband’s uncle was Namık Kemal),Femine Tengüz,Hakime Tengüz.

His workings are Bedayi Asar-ı Osmaniyye, The History of the Ottoman Navy, Engineering Drawings…

He was a good designer. He witnessed the collapse of Ottoman Empire and foundation of Republic of Turkey.

With Ataturk’s order, he completed “Presidential Pennant” just in one day. In the pennant, the big star symbolizes Republic of Turkey and 16 stars symbolizes the old Turkish States. His drawings are in his family, Naval museum in Besiktas and Kazım Karabekir Foundation.

Ayça ÜNLÜ - 9/D

YABANCI DİLDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ YABANCI DİL DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

You have probably heard Stephen King before. Let’s have a look at Stephen’s masterpiece.

11/22/63I want to say that this book is absolutely a masterpiece. I am not interested in history,but I

have loved this novel. I confess that this book requires being patient while reading it,but I think it’s worth it.The novel asks you,the reader,what you would do if you had a chance to change the world? You will like it! Trust me.

THE GREEN MİLEWhenever you watch this film, your feelings will be the same. The big

man and big man’s big heart…. Mercy, help; in short “humanity” ... I think the movie is more interesting than the book itself.As a movie ,I can say it is “perfect”.

BOSS PLEASE DON’T TURN OFF THE LIGHTSAlthough it is mentioned as a horror story, unfortunately,this book has failed to scare me. If

we look at the movie, I can say that it is amateurish.

THE SHİNİNGWhen you read this book ,it can scare you. If you watch

this film, you might be crazy about Jack Nicholson...

CATCH YOU LATER!

STEPHEN EDWIN KING

Melisa ADA - 9/C

FILM PRESENTATION

Şile Feneri Şile Feneri48 49

Page 26: EDİTÖR’DEN - MEB

Türk ve İslam aleminin en büyük alimlerinden Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin vefatının 743’üncü yıl dönümü için 7-17 Aralık tarihinde tüm Dünya için Konya’da buluşacak.

Öğretileri ile tüm dünyanın sevgisini kazanan düşünce adamı, mutasavvıf Mevlana Celaleddin-i Rumi, vefatının 743’üncü yılında düzenlenecek törenlerle Konya’da anılacak.

Her yıl 7-17 Aralık tarihlerinde düzenlenen “Mevlana’nın Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri”ne yurt içi ve yurt dışından binlerce ziyaretçi katılıyor.

İstiklal caddesi’nde bulunan Grand Pera’daki müzenin açılışı töreni, heykellerin yapım süreci ve müzeden detayların yer aldığı tanıtım filminin gösterimiyle başladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) başkanı Kadir Topbaş açılışta yaptığı konuşmada, Grand Pera binasının restorasyonunun, kentin hafızasının tekrar canlanması adına önemli bir çalışma olduğunu söyledi.

Müzelerin, insanların ortak değerlerini ortaya koyduğuna işaret eden topbaş, Madame Tussauds’nun, İstanbul’da bir boşluğu dolduracağını ve turistlerin uğrak mekanı olacağını ifade etti.

İstanbul medya akademisi, kültür ve turizm bakanlığı’nın gençdes projesi kapsamında ücretsiz olarak “3D konsept tasarım” eğitimi düzenleyecek. Yeni yetenekler ve tasarımcıların kazanılması hedeflenen kurs, Hollywood’tan gelen ünlü konsept tasarımcısı Onur Can ÇAYLI ile 26 Kasım’da başlayacak. Dizayn, çizim teknikleri, canlı model çizimi, program uygulama teknikleri, yaratıcı fikir geliştirme ve 3d (3 boyutlu) konsept oluşturma teknikleri gibi eğitimler sonunda, başarılı katılımcılara “3d konsept tasarım” sertifikası verilecek.

TÜRK SİNEMASINDA BİR İLK

“3D konsept tasarım” kursunda, amerikan sektörünü esas alan bir eğitim tarzıyla, profesyonel ortamda gerçek bir uygulamacı olmayı anlatacaklarını kaydeden çaylı, kursta başarı gösteren öğrencileri, şu anda yapım aşamasında olan kendi film projesine dahil etmek istedikleri bilgisini verdi.

Öğrencilerin, öğrendiklerini film aracılığıyla pratiğe dökebileceklerini ifade eden çaylı, sözlerini şöyle tamamladı:

“İstanbul Medya Akademisi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı çok büyük bir iş yapıyor aslında. Görsel iletişim ve tasarım bölümü öğrencisi ya da mezunlarıyla, dijital tasarım platformlarına temel seviyede hakim, hayal gücü yüksek, sanal ortamda karakter çizim ve yaratım becerilerini geliştirmek isteyen herkes kursa gelebilecek. Biz de Bülent Turgut’un yapımcılığında, konseptleri bana ait olan bir görsel efekt filmi yapacağız. Hollywood standartlarında, gerçek oyuncularla, özel görsel efektlerin olduğu bir film. Bu filmde, 3 boyutlu bir dünya kurgulanacak. Burada kendi kültürel değerlerimizi evrensel bir dille, hem ülkemizde hem dünyada anlatmak istiyoruz. Biz Türkiye’de bu sektörün gelişmesini istiyoruz ve bu yapılan filmlerle Türk sinemasında ve eğitim sisteminde gerçekten bir ilki gerçekleştireceğiz. Ben bunun sözünü veriyorum.”

Tarihler: 03 Aralık 2016 Cumartesi ~ 22 Aralık 2016 PerşembeYer: İfsak NXCLUB Sergi SalonuAdres: İstiklal Cad. Ayhan Işık Sk. No:32/2 Beyoğlu / İstanbulTelefon: 0212 292 42 01 / 0212 292 18 07Faks: 0212 252 44 61Web: http://ifsak.org.trE-posta: [email protected] 5. uluslararası fotoğraf yarışması sergisi 03 - 22 aralık 2016 ifsak sergi salonu, Beyoğlu.

Azalan su kaynaklarına dikkat çekmek için düzenlenen Wilo 5. uluslararası fotoğraf yarışması’nın sergisi kapılarını açıyor. “suyun yolculuğu” temasıyla gerçekleştirilen, 12 ülkeden 400’e yakın sanatçının katıldığı yarışmada dereceye giren ve jüri tarafından sergide yer almaya değer görülen eserler, 3-22 Aralık tarihlerinde ifsak sergi salonu’nda ziyaret edilebilecek.

Wilo 5. uluslararası fotoğraf yarışması’nın ödül töreni ise 26 Kasım’da ifsak’ta yapıldı. Ödül töreninde bir konuşma yapan Wilo Türkiye pazarlama müdürü Melis Öner şunları söyledi: “Wilo olarak suya sahip çıkan, azalan su kaynaklarına dikkat çeken çalışmalar yapıyoruz. Düzenlediğimiz bu yarışmada, fotoğrafın gücünden faydalanarak suyun verimli kullanılması konusunda farkındalık yaratmayı amaçladık. Bu yıl beşincisini uluslararası olarak gerçekleştirdiğimiz yarışmamızda bizimle işbirliği yapan İFSAK’a, Türkiye fotoğraf sanatı federasyonuna ve katılan tüm değerli fotoğrafçılara teşekkür ederiz.”

Aralık ayında The Nutcraker on ıce, zorlu performans sanatları merkezi’nde gösterilerini sergileyecek.

Dünyanın en önemli şov gruplarından The Imperial Ice Stars

tarafından sahneye konan, 5 kıtada 4 milyon insanın canlı izlediği ve bugüne kadar yaptıkları her gösterinin biletleri aylar öncesinden tükenen The Nutcraker on ıce, Piu Entertainment ve Omia Event işbirliği ile sadece 4 gösteri için İstanbul’da.

The Nutcracker on ıce her yaştan insanı eğlendirecek ve büyüleyecek.

THE NUTCRAKERON ICE

FOTOĞRAF SERGİSİ

AMAÇ AZALAN SU KAYNAKLARINA DİKKAT ÇEKMEK

KÜLTÜR SANATDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ KÜLTÜR SANAT DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

MEVLANA ANMA TÖRENİ İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI

GAME OF THRONES’UN TASARIMCISI TÜRKİYE’DE EĞİTİM VERECEK

‘ŞEB-İ ARUS’ “SUYUN YOLCULUĞU”

MADAME TUSSAUDS İSTANBUL“ “KAPILARINI AÇTI

Şile Feneri Şile Feneri50 51

Page 27: EDİTÖR’DEN - MEB

ARALIKTA YİRMİ GÖSTERİM

Şile kültür merkezi aralık ayında tam kapsamlı olarak vatandaşlarımızın hizmetinde

olacak. Aralık ayında görücüye çıkacak olan kültür merkezimizde şileli hemşerilerimiz etkinliğe doyacak.

İlk olarak 01/06 aralık tarihlerinde mandıra filozofu filmi ile start alacak olan gösteri kuşağı 08/13 aralık “içimde akan nehir” 15/20 aralık “içimdeki insan” 22/31 aralık “evliya çelebi” filmleriyle beyaz perde de olacak.

Aralık ayı boyunca yapılacak olan gösteri kuşağında hülya polat, özgür şanlı, umut akyürek, seyhan çek gibi ünlü sanatçılar ve behzat uygur, süheyl uygur, caner topçu, cem çakır gibi bir çok ünlü tiyatrocu da yer alacak. Küçük çocuklarımızın da unutulmadığı bu bir aylık etkinlik şöleninde çocuk tiyatro oyunları da sahne alacak.

05.12.2015 – 12.00 RENKLER ÜLKESİNE YOLCULUK (ÇOCUK TİYATROSU)05.12.2015 – 20.00 HÜLYA POLAT (KONSER)06.12.2015 – 20.00 ORHAN GAZİ (TİYATRO)12.12.2015 – 12.00 KOŞ KOŞ VE EJDERHA (ÇOCUK TİYATROSU)12.12.2015 – 20.00 UMUT AKYÜREK (KONSER)18.12.2015 – 10.30 BURAK ABİYLE ÇOCUK ŞARKILARI (ÇOCUK TİYATROSU)19.12.2015 – 12.00 NEŞELİ SAATLER (ÇOCUK TİYATROSU)19.12.2015 – 20.00 ÖZGÜR ŞANLI (KONSER)20.12.2015 – 20.00 NÜZUL (TİYATRO)25.12.2015 – 10.30 TİMUR’UN FİLLERİ (ÇOCUK TİYATROSU)25.12.2015 – 19.00 AYTEN SAYINER (RESİM SERGİSİ)25.12.2015 – 20.00 ŞİLE BELEDİYESİ TSM TOPLULUĞU (KONSER)26.12.2015 – 12.00 ÇEVRİMDIŞI ÇOCUK (ÇOCUK TİYATROSU)26.12.2015 – 20.00 SEYHAN ÇEK (TİYATRO)27.12.2015 – 20.00 HASTA ETME ADAMI (TİYATRO) ‘İLE ARALIK AYI İÇİN SON BULACAK.

Buse KAYA - 11/BBeyza Yaren NİZAM - 11/B

Makbule Zeynep SÜMER Görsel Sanatlar Öğretmeni

ZEYNEP KORKUT 12/B

İREM NUR YILDIZ 11/B

İNTİZAR GÜZELÇAY 12/D

MELİSA İLHAN 11/B ECE MERT

İNTİZAR GÜZELÇAY 12/D

MERVE ÖZTEMUR 11/B

SEYİT MUHAMMET SALTIK 12/A

SEYİT MUHAMMET SALTIK 12/A

KÜLTÜR SANATDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

TİYATRO VE KONSER ETKİNLİKLERİMİZ;

GÖRSEL SANAT DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri52 53

Page 28: EDİTÖR’DEN - MEB

Ayşe Nur FİREZ - 11 / A

En Subhanallah Nisa YILDIRIMEn pilavboy Emrecan AKGÜLEn protein tozlu Mazlum Yekzan SEVDİNOĞLU En eczacı Nagehan HİSAREn puding sever Harun ÜNEREn tırrek Akif ACAREn bad girl Hayriye DEMİREn piyanist Zuhal TATAREn hacker Mehmet AKKINEn hahaha Arda AYKAN En Chucky Ceyda ÖNER En Cedric Ömer Talha SAKARYAEn ‘Anlamadım ‘ Ali Vatan GÜÇEn çılgın Sedat YANARDAĞEn türkücü Selahattin UÇAREn Dostoyevski Musa BALYANEn doğru Türkçe Tarık BİLGİLİEn feminist Asena DEMİRBAŞEn ‘… dedi bana baba’ Alpaslan KOCAMANEn acı kahveci Beyza İclal AKMAN En İspanyol Mehmet Emin KESİM En keko Tekin AYDOĞDUEn astsolisti Beyza Nur GÖKDEMİREn atılgan Berke Oğuz UYGALEn kartal Hüseyin Candaş TAÇEn yetkili Tunahan DÖNMEZEn Hayalet Casper Rüveyda SÖNMEZEREn korsan Ali YILDIZEn özlenen Berat ÖZCAN

EN LER

Ayşe Nur FİREZ - 11/A Asena DEMİRBAŞ - 11/A Ceyda ÖNER - 11/D

MİZAH - KARİKATÜRDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ MİZAH - KARİKATÜR DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

KÖPRÜYÜ GEÇENE KADARDört kişilik bir aile (baba, anne, kız ve erkek çocuk) gecenin

bir saatinde bir köprüye geldi. Zifiri karanlıkta köprüyü geçmeleri gerek. Bir el fenerleri var ve köprüyü geçerken onu yanlarına almak zorundalar. Çok dar ve sarsıntılı olduğundan köprüden bir defada en fazla iki kişi geçebiliyor.

Erkek çocuk köprüden yalnız başına 1 dakikada, kız çocuk 3 dakikada, anne 7 dakikada ve baba 10 dakikada geçebiliyor. İki kişi birlikte geçerken geçiş zamanı daha uzun sürede geçenin zamanı kadar oluyor. Örneğin baba-oğul birlikte 10 dakikada geçebiliyor. Köprüyü geçenlerin elinde fener de bulunmak zorundadır. Uzaktan aydınlatma olmayacaktır.

Bu şartlarda köprüyü en az kaç dakikada geçebilirler.AliceAl Kraliçe sordu:“19 kere 19 kaç eder?”“361,” dedi Alice.“Yanlış,” dedi Al Kraliçe, “cevap 519.”Alice’in kafası karıştı. İşleri daha da zorlaştırmak için her rakamın

farklı bir rakam yerine kullanıldığını ona söylememişlerdi.19 aslında kaçtı?

KİTAP KURDUHer birinde numaralanmış 100 sayfa bulunan 5 cilt kitap rafta

normal sırasıyla dizilmiştir. Bir kitap kurdu 1. cildin 1. sayfasından 5. cildin son sayfasına doğru kemirmeye başlıyor.

Kurt 5. cildin son sayfasına geldiğinde numaralanmış sayfalardan kaçını kemirmiş olur?

(1. cildin 1. sayfası ve 5. cildin son sayfası dahil ve sadece numaralanmış sayfalar).

İMKANSIZ İŞLEM5 + 5 + 5 = 550 ifadesini sadece bir tek doğru çizgi çekerek doğru

hale getirin. (Eşitliği eşitsizlik haline getiren çizgi değil.)İpucu: Kağıt üzerinde deneyin.

SORU 10:Elinizde sadece zaman ayarlayıcı olarak 2 tane kum saati vardır.

Bunlardan biri 7 dakikalık, diğeri de 11 dakikalıktır.Yapmayı düşündüğünüz deney tam 15 dakika sürmektedir. Eğer

zamanı uzatırsanız veya kısaltırsanız deneyde istediğiniz verimi alamamaktasınız.

Bu iki kum saatini kullanarak bu deneyin zaman ayarlamasını nasıl yaparsınız.

AKLINDAN BİR SAYI YAZ1. Bir sayı yazın. 2. Bu sayıyı tersinden yazın. 3. Küçüğü büyükten çıkarın. 4. Farkın rakamlarını toplayın. 5. Bu toplamın basamak sayısı 1 den fazlaysa, rakamları bir daha

toplayın. 6. Böyle devam ederseniz daima 9 bulursunuz.

Uygulama: 1. 2578 yazdım.2. 8752 sayıyı tersten yazdım.3. 8752-2578=6174 4. 6+1+7+4=18 iki basamaklı olduğundan bir daha toplayalım.5. 1+8=96. Sonuç hep 9 çıkar.

CEP TELEFONUNUZU BULUNHesap makinenizi alın.1. 7 haneli cep telefonunuzun ilk 3 rakamını (GSM kodu olmadan)

yazın2. Bu 3 basamaklı sayıyı 80 ile çarpın3. 1 ekleyin4. 250 ile çarpın5. Sonuca cep telefonunuzun son 4 rakamından olusan 4 haneli

sayıyı ekleyin6. Bu 4 haneli sayıyı tekrar ekleyin7. Bundan 250 çıkarın8. Sonucu 2’ye bölünNe çıktı?

ŞİMDİ BİR OYUN OYNAYALIM1.Aklından bir sayı tut.2.Bu sayıyı 3 ile çarp. 3.Çıkan sonuca 1 ekle.4.Bulduğun sonucu tekrar 3 ile çarp.5.Çıkan sonuca tuttuğun sayıyı ekle.6.Sonuçtaki sayının son basamağı 3 mü? Uygulama: 1. 21 tuttum. 2. 21x3=633. 63+1=644. 64x3=1925. 192+21=2136. Sayının son basamağı 3 çıktı.

AKIL OYUNLARI

KÖPRÜYÜ GEÇENE KADARMinimum zaman, en çok zaman harcayan anne ve babanın birlikte geçmesiyle elde edilir.1.Önce kız ve erkek çocuk geçer (3 dk).2.Biri geri döner (hangisinin döndüğü önemli değil, çünkü diğeri de dönecek). Erkek dönmüş olsun (1 dk).3.Anne ve baba geçer (10 dk).4.Kız geri döner (3 dk).5. Kız ve erkek birlikte geçer (3 dk).Böylece toplam zaman, 3 + 1 + 10 + 3 + 3 = 20 dk.

İMKANSIZ İŞLEM5 + 5 + 5 = 550 ifadesini sadece bir tek doğru çizgi çekerek doğru hale getirin. (Eşitliği eşitsizlik haline getiren çizgi değil.)İpucu: Kağıt üzerinde deneyin.

KİTAP KURDU302 sayfa. (Bir rafta cilt halindeki kitapların dizilişine bakmak ilginizi çekebilir.)

ÇÖZÜM 10:İki kum saatini aynı anda başlatırsınız. 7 dakikalık kum saati boşaldığı anda deneye başlarsınız. 11 dakikalık boşaldığı anda tekrar ters çevirirsiniz. Buraya kadar 4 dakika geçmiştir. 11 dakikalık kum saati boşaldığı anda deneyi sona erdirirsiniz. Böylece toplam 15 dakika olmuştur.

CEVAPLAR

Şile Feneri Şile Feneri54 55

Page 29: EDİTÖR’DEN - MEB

Ceyda ÖNER - 11/AAsena DEMİRBAŞ - 11/A

Acıbadem Üniversitesi Gezisi

CerrahpaşaTıp Fakületsi Gezisi

Boğaziçi Üni. - Koç Üni. Gezisi

Çapa Tıp Fakületsi Gezisi

Kayaç Sergisi

Acıbadem Üniversitesi Gezisi

Boğaziçi Üni. - Koç Üni. Gezisi

CerrahpaşaTıp Fakületsi Gezisi

Kayaç Sergisi

Çapa Tıp Fakületsi Gezisi

MEZUNLARIMIZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ ETKİNLİKLERİMİZ

2014 - 2015

2015 - 2016

2016 - 2017

DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri56 57

Page 30: EDİTÖR’DEN - MEB

Kayaç Sergisi

Robot Kulübü

Öğretmenler Günü

Öğretmenler Günü

Robot Kulübü

Kayaç Sergisi

Öğretmenler Günü

Robot KulübüRobot Kulübü

Mehmet Emin KESİM - 11 / A, Ayşe Nur FİREZ - 11 / A, Emrecan AKGÜL - 10 / D

Legorobotik, her yıl Türkiye’de Bilim Kahramanları Derneği tarafından düzenlenen bir organizasyondur. Bilim Kahramanları

Buluşuyor, gençlerin kendilerini “topluma duyarlı bilim insanı ve mühendis olarak görmelerini” sağlayan dünyada 80 ülkeden 25.000’in üzerinde takımın katıldığı FIRST LEGO League (FLL) isimli bilimsel içerikli uluslararası turnuvanın Türkiye ayağıdır ve biz bu sene bu organizasyona katıldık. Bu organizasyon 3 bölümden oluşan geniş kapsamlı bir organizasyondur. Birinci aşama olan robota ocak ayında başladık. Yarışmanın ikinci kısmı proje. Her sene bir tema belirlenir ve ona uygun bir proje geliştirilir. Bu senenin konusu “Hayvanlar: Yaşam Ortaklarımız”. Biz de bir hayvan türü olarak köpeği seçip onunla ilgili bir proje yaptık. Son aşama özdeğerler. Bu aşamada takımdaki bireylerin aralarındaki ilişkilere, takımdaki aktif role, takımlar arası ilişkilere bakılır. Bu organizasyonda 10. sınıflardan Esra Berfin ERTAN, Arda Uluç AYDIN, Mahmut DEMİROK, Muhammed Saidnur ÇALIŞKAN, Zehra Nur BAŞ, Büşra Nur KAYA, Şulenur DİNÇ, Yusuf Ahmet YAŞAR; 9. sınıflardan Dorukan ÇATAK bulunmaktadır.

Sosyal deneyler herhangi bir olay karşısında toplumun davranışını tepkisini ölçmek ve bilinçlendirmek için yapılır. Bizde okulumuz öğrencilerinin

tepkisini ölçmek amacıyla böyle bir yola giriştik. Yaptığımız şey aslında çok küçük bir şey olmasına rağmen günümüzün oldukça büyük bir sorunudur. Hatta dünya devletleri bu sorunu ortadan kaldırmak için servetler harcamaktadırlar. Ama biz üstümüze düşen görevi hakkıyla yerine getiriyor muyuz ? ülkemiz için düşünürsek bu oran maalesef oldukça düşük. Şimdi okulda yaptığımız deneyden biraz bahsedelim öncelikle gayemiz öğrencilerimizin çevre kirliliğine olan hassasiyetlerini ölçmekti. Yaptığımız deney ise önceden belirlenmiş ve gizli kamera konulmuş bir koridora çöp dökmekti. Her şey tamamdı kameramızı yerleştirmiş çöpleri koridora dökmüştük. Zil çaldı herkes yemekhaneye yönelmişti. Çöpleri gören yoktu aslında herkes çöpleri görüyordu ama kimsenin umurunda değildi . Sık sık hayıflanmalar duyuyorduk bu çöpleri kim buraya attı diye. Hayıflanırken sarf edeceği eforu çöpleri kaldırmaya harcasalar vatana millete daha çok yararları olacak ama şairin dediği gibi bir elimde cımbız bir elimde ayna umurumda mı dünya misali… Derken yarım saat geçti bir öğrencimiz şöyle bir koridora baktı yüzünde garip bir ifadeyle. İki arkadaşını da safına alarak koridoru temizlemeye koyuldular. Hiç üşenmeden gücenmeden bütün koridoru temizlediler. İşte bize böyle öğrenciler böyle vatandaşlar böyle insanlar gerekli o hedeflediğimiz Türkiye’miz için. Bizim üstümüze düşen görev çevremizi yani vatanımızı korumak zarar verenleri uyarmak yerde çöp mü gördük o çöpü zaten ben atmadım niye ben alayım demeden çöpleri yerden almaktır. Arkadaşlar lütfen bilinçli olalım niye evimiz dediğimiz vatanımızı kirletiyoruz yarın burada bizim çocuklarımız bizim torunlarımız yaşayacak ona göre hareket edelim bize bırakılan bu mirası koruyarak gelecek nesillere bırakalım. Eğer vatandaşsak hakkını verelim. Emin olun ki Bizi görenler de bizi örnek alacaktır sonuç olarak arkadaşlar evimizi , baba mirasımızı vatanımızı kirletmeyelim biz kirletirsek elin oğlu gelip temizlemez…

Murat TAŞDEMİR - 10 / A

LEGOROBOTİK KULÜBÜ

ŞİLE, DR. VASIF TOPÇU FEN LİSESİ SOSYAL DENEY

ETKİNLİKLERİMİZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ PROJELERİMİZ DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri58 59

Page 31: EDİTÖR’DEN - MEB

Okulumuzdaki projelerden bir diğeri de koridorlarımızın daha farklı ve güzel görünmesini sağlayan kapı

boyama projesidir. Bu projenin amacı öğrencilerimizin sadece derse yönelik çalışmalarını önlemek ve okula yenilikler getirmektir. Öğrencilerimizin fikirleri ön planda tutularak boyanan kapılar, derslikleri daha ilginç hale getirmeyi amaçlar. Her kapıya, öğrencilerin seçtiği, dersliklere uygun olan farklı resimler yapılır. Resimlerin konusu tamamen öğrencilerimizin kendi hayal gücünü bağlı kalınarak, bazen kitaplardan yapılan alıntılarla bazen de bir çoğu öğrencilerimiz tarafından bulunan resimlerle tamamlanır. Örneğin edebiyat sınıflarının olduğu 2. Kat koridorumuzdaki kapılara Küçük Prens adlı eserin bazı resimleri ve bazı alıntıları yapılmıştır. Projemizin fikri 12.sınıflardan Eda Nur Çalışkan tarafından ortaya atılmıştır. Projemiz görsel sanatlar öğretmenimiz M. Zeynep Sümer öncülüğünde; Ece Mert, Feyza Öztürk, Sümeyye Özdemir, Fatma Özdağlı, Harika Altıntaş, Kübra Nur Dursun, Esra Berfin Ertan, Berfin Mükyen, İntizar Güzelçay, Pelin Su Yelgel, Ela Ulutaş, Gizem Nur Gül, Ayberk Emin Kotan ve Beyza Nur Kaya gibi öğrencilerimizin yardımıyla gerçekleştirilmiştir.

OKULUMUZGÜZELLEŞİYOR

Kurum Adı Şile, Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi Kurum Kodu 971504 İletişim Telefon : 0 216 7110808

Fax : 0 216 7110880 E- Mail : [email protected] Web Adresi : http://siledvtfl.meb.k12.tr/

Öğretim Şekli Tam Gün / Normal Öğrenci Sayısı 390 Yabancı Dil I. Yabancı Dil : İngilizce

II. Yabancı Dil : Almanca Derslik Sayısı 24 Öğretmen Sayısı 34 Derslik Harici Olanlar Fizik, Kimya, Biyoloji Labaratuvarları, BT Sınıfı, Resim

Sınıfı, Müzik Sınıfı, Konferans Salonu, Spor Salonu, Kantin, Kondisyon Salonu

Kontenjan Bilgileri 2009 – 2010 ------ 48 2010 – 2011 ------ 120 2011 – 2012 ------ 120 2012 – 2013 ------ 120 2013 – 2014 ------ 120 2014 – 2015 ------ 120 2015 – 2016 ------ 120 2016 – 2017 ------ 120

Taban Puan Bilgileri 2009 – 2010 ------ 469,791 2010 – 2011 ------ 471,046 2011 – 2012 ------ 473,063 2012 – 2013 ------ 451,749 2013 – 2014 ------ 392,587 2014 – 2015 ------ 465,145 2015 – 2016 ------ 473,926 2016 – 2017 ------ 474,037

Bilimsel Etkinlikler Her yıl düzenli olarak TÜBİTAK Ortaöğretim Öğrencileri Bilimsel Araştırma Yarışmalarına bir çok dalda katılım sağlanmaktadır. Bu alanda Bölge ve Türkiye derecelerimiz bulunmaktadır. Ayırca her yıl Mayıs ayında Bilim Şenliği organizasyonları yapılmaktadır

Pansiyon Bilgileri Parasız Yatılı ve Paralı Yatılı Kız / Erkek olmak üzere ; Erkek Öğrenci : 153 Kız Öğrenci : 172

Ders Başlama / Bitiş 09 : 00 – 16 : 20 Açıklama Okulumuz Şile merkezine 8 km uzaklıktadır. İstanbul ve

Şile'ye belediye, özel halk otobüsleri ve öğrenci servisleri ile ulaşım sağlanmaktadır

ŞİLE, DR. VASIF TOPÇU FEN LİSESİ OKUL TANITIM BİLGİLERİ

Berktuğ AKKOL - 10 / C

PROJELERİMİZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ REHBERLİK DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri60 61

Page 32: EDİTÖR’DEN - MEB

BAŞARILARIMIZ 2013 LYS YERLEŞTRİME SONUÇLARI ADI -SOYADI PROGRAM ADI

SİMGE KILIÇASLAN ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ (TAM BURSLU)

AHMET DEDE İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

ELİF HANBABA SAKARYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

FATİH YILDIRIM ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

BİLAL DEREYURT İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ / CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ

FADİME AKYÜZ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ / İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ

MUSTAFA ARDUÇ DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / İZMİR TIP FAKÜLTESİ

SEMİHA SENA NUR KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

YUSUF IRMAK AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / TIP FAKÜLTESİ

MURAT KARATAŞ GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ / ASKERİ TIP FAKÜLTESİ

ŞULE NUR KANDEMİR ÇANAKKALE ON SEKİZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ / TIP FAKÜLTESİ

MUSA HARUN KOCA İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ / TIP FAKÜLTESİ

VEYSEL AYDIN KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / TIP FAKÜLTESİ

MUHAMMED EMİN YILMAZ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ/DİŞ HEKİMLİĞİ

AYÇA YERSEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ/DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ

EMRE AL BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ/ İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ (İNGİLİZCE)

SEMRA SULTAN UZUN ODTÜ / HAVACILIK VE UZAY MÜHENDİSLİĞİ (İNGİLİZCE)

HALİL İBRAHİM ÇELİK İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ/UÇAK MÜHENDİSLİĞİ

SAVAŞ FURAT İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ/MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ

FIRAT ŞENGÜL İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ/ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ

MUHAMMED ÇİÇEK YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ/ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ

AHMETHAN ALTINKAYA HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ / NÜKLEER ENERJİ MÜHENDİSLİĞİ

ASLI PISDIL YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / MİMARLIK (İNGİLİZCE)

AHMET ATAK ARSLAN ODTÜ / MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ (İNGİLİZCE)

ADI -SOYADI PROGRAM ADI

ÜNAL KARAYANIK İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ/İstanbul Tıp Fakültesi

GÖKHAN AKKUŞ MARMARA ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi (İngilizce)

ÖMER FARUK ÖZBAY EGE ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

TARIK DİLEK BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ / İnşaat Mühendisliği (İngilizce)

OKTAY EMİR KASAP BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ / İnşaat Mühendisliği (İngilizce)

ONUR KARA DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

EZGİ ASLAN İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ/Tıp Fakültesi

HASRET KAYA KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ/Tıp Fakültesi

ABDULKADİR KUTLU İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ/Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce)

MERVE AFŞİN ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ (BURSA)/Tıp Fakültesi

ARİF ENES KOYUNCU KAYSERİ ERCİYES ÜN. TIP FAKÜLTESİ

MEHMET TAHA ÇORBACIOĞLU İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Bilgisayar Mühendisliği

HALİT GÖDEK ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ/Tıp Fakültesi

HAFİZ SEZGİN MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ/Tıp Fakültesi

ERDEM KÜPELİ BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ (ZONGULDAK) / Fizyoterapi ve Rehabilitasyon

HAKAN YILDIZ GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ /Askeri Tıp Fakültesi

CANAN CENGİZ İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

DİLARA GÖKÇE ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) / Mimarlık

ŞÜKRÜ ENES MOLLAHAMZAOĞLU FATİH ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

ŞEYMA YILDIRIM KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ / Endüstri Mühendisliği

HALİL BALI KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ / /Endüstri Mühendisliği

ÖMER FARUKHAKKOZ MARMARA ÜNİVERSİTESİ / Metalurji ve Malzeme Mühendisliği

MİNE İLTER OKAN ÜNİVERSİTESİ / Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

TÜLAY ÜLKÜ SEVİM MARMARA ÜNİVERSİTESİ / Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

CAN KAHYA 19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

FEYZANUR YAZICI Tıp Fakültesi

ÇAĞRI MEHMETOĞLU İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Makine Müh.

HAYRETTİN YUŞA YILMAZ İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Malzeme ve Matalurji Müh.

İREM YILDIRIM BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ / Beslenme ve Diyetetik

HATİCE İKRA ÖZGÜ OKAN ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

ESAD YUSUF KALENDER İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ / Bilgisayar Müh.

ONUR GÜNDOĞDU SAKARYA ÜNİVERSİTESİ / Elektrik-Elektronik Müh.

CİHAN KÜREN SAKARYA ÜNİVERSİTESİ / Elektrik-Elektronik Müh.

BAŞARILARIMIZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BAŞARILARIMIZ DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri62 63

Page 33: EDİTÖR’DEN - MEB

2014 LYS YERLEŞTRİME SONUÇLARI 2015 LYS YERLEŞTRİME SONUÇLARI ADI -SOYADI PROGRAM ADIFADİME DÖNDÜ AKYÜZ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ/ İstanbul TıpMUSTAFA ARDUÇ DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / Tıp FakültesiSEMİHA SENA NUR KATMER KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ//Tıp FakültesiHAYRULLAH YURDAKUL DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / Tıp FakültesiMUHAMMED EMİN YILMAZ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ/ Diş Hekimliği FakültesiYUSUF IRMAK AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / Tıp FakültesiMUHAMMED FURKAN YÜCER SELÇUK ÜNİVERSİTESİ / Tıp FakültesiHATİCE ÇAVUŞ SAKARYA ÜNİVERSİTESİ/ Tıp FakültesiGÖRKEM FEYZULLAHOĞLU YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi NESLİHAN ÖZGÜR ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ/ Tıp FakültesiMUSTAFA SIKIŞ İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Makine MühendisliğiHÜSEYİN ATAK ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ//Tıp FakültesiŞULE NUR KANDEMİR ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ//Tıp FakültesiMUHAMMED MUHSİN KAPAN ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ / Tıp FakültesiGÖKÇEN ÖZTÜRK MARMARA ÜNİVERSİTESİ / Diş Hekimliği FakültesiBETÜL ATEŞ AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ / Tıp FakültesiASLI PISDIL YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Mimarlık MURAT KARATAŞ GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ / Askeri Tıp Fakültesi ŞEYMA ATİKTÜRK YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Endüstri MühendisliğiEFE EYMEN YILMAZ YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Endüstri Mühendisliği MEHMET KİLERCİ YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Mekatronik MühendisliğiSERDAR GÜVEN YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ / Diş Hekimliği Fakültesi YAVUZ ARSLAN YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / İnşaat MühendisliğiMUHAMMET ÇİÇEK YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Elektrik MühendisliğiBAYRAM BURAK YAMAN BEYKENT ÜNİVERSİTESİ / Hukuk FakültesiMURATCAN KASIMOĞLU DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / Hukuk FakültesiDEMİR BAYRAKCI KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ / Hukuk FakültesiEMİN ERAY KİLERCİ İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ / Mekatronik MühendisliğiHİLAL AYDIN FATİH ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) / Endüstri MühendisliğiESRA ÇİĞER MARMARA ÜNİVERSİTESİ / HemşirelikNUH CAN EVEZ FATİH ÜNİVERSİTESİ / İnşaat MühendisliğiORHAN ÜNAL NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ / Zihin Engelliler ÖğretmenliğiZEYNEP ARSLANTÜRK KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ / Endüstri MühendisliğiSEVDE CEREN GÜLAL ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ/ Hukuk FakültesiİREMNUR SEVİNÇ DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / Uluslararası İşletmecilik ve TicaretAHMETHAN ALTINKAYA HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ / Nükleer Enerji Mühendisliği MUHAMMED CİHAD UTKU KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Elektrik-Elektronik MühendisliğiARİF UTKU İNCEDERE GEDİK ÜNİVERSİTESİ / Mekatronik MühendisliğiHASİBE NUR DEMİRCİOĞLU YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / MatematikHÜSNİYE NUR CANKURT ANKARA ÜNİVERSİTESİ / Sağlık Kurumları YöneticiliğiŞÜKRİYE ESER ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ / ErgoterapiERCAN ORAK KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Makine MühendisliğiÖMER YILDIZ TRAKYA ÜNİVERSİTESİ / Tıp FakültesiMEHMET FURKAN ÖZTÜRK İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Makine MühendisliğiRABİA TAŞCI ESKİSEHİR ÜNİVERSİTESİ/ Konuşma TerapistiDUYGU KOLÇAKKÖSTENDİL SAKARYA ÜNİVERSİTESİ//Tıp FakültesiDUDU KARATAŞ KARABÜK ÜNİVERSİTESİ / Fizik Tedavi ve RehabilitasyonTARIK HAMAMCI İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Makine MühendisliğiAYŞE UZUNASLAN YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ / Fizik TedaviHASAN CELLEK GÜLHANE ASKERİ TIP FAKÜLTESİ / TıpSENEM ORMAĞ MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ / Tıp FakültesiGÜLFEM ESRA BAYRAM KOCAELİ ÜNİVERSİTESŞ / İç MimarlıkKEMAL DURUKAN ÇELİK 19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ / İnşaat Müh.MUHAMMET AKSOY YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİHATİCE AKYÜZ ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ / Sosyal HizmetlerEREN SELİM GÖL ANADOLU ÜNİVERSİTESİ / EczacılıkMÜCAHİT TAYFUN MANDIRA İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ / Hukuk Fakültesi

ADI -SOYADI PROGRAM ADI

BİLAL DEREYURT İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ / Cerrahpaşa Tıp

EMRE AL BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ / İnşaat Mühendisliği

MUSA HARUN KOCA İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ /Tıp Fakültesi

HALİL İBRAHİM ÇELİK İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Uçak Mühendisliği

MERVE ÇEKİLDAŞ KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

SEMRA SULTAN UZUN ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Havacılık ve Uzay Mühendisliği

AZEL SUBAŞİ SAKARYA ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

VEYSEL AYDIN KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

SAVAŞ FURAT İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Makine Mühendisliği

AYÇA YERSEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ / Diş Hekimliği Fakültesi

FİKRİYE AYDINOĞLU CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

BARAN EREN AKTÜRK ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

FIRAT ŞENGÜL İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Elektrik Mühendisliği

ÖZKAN AKYÜZ MARMARA ÜNİVERSİTESİ / Hukuk Fakültesi

ASLI ÖZTÜRK TRAKYA ÜNİVERSİTESİ / Fizyoterapi ve Rehabilitasyon

TUTKU AKÇAY BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ / Fizyoterapi ve Rehabilitasyon

MERVE TUĞÇE OBUZ ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ / Fizyoterapi ve Rehabilitasyon

CAN CANER ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Gıda Mühendisliği

ÖMER FARUK UÇUR İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ / Elektrik-Elektronik Mühendisliği

GÜRKAN KOPUZ İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Gıda Mühendisliği

MESUT HOCAOĞLU GAZİ ÜNİVERSİTESİ / Makine Mühendisliği

SEDAT AYDİN AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ /Eczacılık Fakültesi

ALPEREN SAYAR ANADOLU ÜNİVERSİTESİ / Elektrik-Elektronik Mühendisliği

ABDULLAH BİLGEHAN KARGIN GEBZE TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Bilgisayar Mühendisliği

TAYLAN ÖNDER GEBZE TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Bilgisayar Mühendisliği

ÖMER USLUCAN ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ / Mimarlık

ABDULKADİR ÖZTÜRK İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Çevre Mühendisliği

DİLARA ÜN SAKARYA ÜNİVERSİTESİ / Endüstri Mühendisliği

ENES TELLİOĞLU SELÇUK ÜNİVERSİTESİ / İnşaat Mühendisliği

YASİN ŞAHİN KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Makine Mühendisliği

SALİH AKBAL BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ / Makine Mühendisliği

BAŞARILARIMIZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ BAŞARILARIMIZ DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri64 65

Page 34: EDİTÖR’DEN - MEB

2016 LYS YERLEŞTRİME SONUÇLARI ADI -SOYADI PROGRAM ADI

BÜŞRA KURBAN KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ (TRABZON) / Mimarlık

RABİYE HANBABA ANKARA ÜNİVERSİTESİ / Diş Hekimliği Fakültesi

MURAT KAMA CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ (SİVAS) / Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık

RAGIP KAAN VELİOĞLU KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ / Mimarlık

SALİH ÇALIŞKAN YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ (İST.) / Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği

FATİH YILDIRIM ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ (BURSA) / Tıp Fakültesi

AHMET ATAK ARSLAN ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ (ANKARA) / Makine Mühendisliği (İng.)

ŞEYMA AYDIN İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ / Endüstri Mühendisliği (Tam Burslu)

AHMET EREN ALTUN KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ / Mekatronik Mühendisliği

SALMAN KAPLAN KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ / İnşaat Mühendisliği

SİMGE KILIÇASLAN ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) / Tıp Fakültesi (İngilizce) (Tam Burslu)

MAHMUT BIYIKLI IŞIK ÜNİVERSİTESİ (İST.) / Biyomedikal Mühendisliği (İng.) (%75 Burslu)

İSMAİL BURAK ÖZTÜRK YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ (İST.) / Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği

ATAKAN GÜLER MARMARA ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) / Endüstri Mühendisliği (İngilizce)

BEYTULLAH HANÇAR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ (İZMİR) / Makine Mühendisliği

KÖKSAL MERTCAN AKTAŞ İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / Meteoroloji Mühendisliği

AHMET DEDE İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

ELİF HANBABA SAKARYA ÜNİVERSİTESİ / Tıp Fakültesi

YILMAZ ÜNAL İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / İşletme Mühendisliği (İngilizce)

MUSAB SALİH ŞAKAR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ (İZMİR) / Elektrik-Elektronik Müh. (İng.)

Murat TAŞDEMİR - 10 / AAbdülsamet AKTÜRK - 10 / A

BAŞARILARIMIZDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

Mahmut DEMİROK - 10 / B

OKULUMUZDAN GÜZEL KARELER DR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri66 67

Page 35: EDİTÖR’DEN - MEB

http://www.ntv.com.tr/teknoloji/aziz-sancar-nobel-kimya-odulunu-aldi,F10C10YMBEaCIMqnra3I2w

http://tr.sputniknews.com/bilim/20150704/1016367998.html#ixzz3f5rOIuih

http://www.ntv.com.tr/teknoloji/dunyaya-benzer-bir-gezegen-kesfedildi,FsTLp8XzSU-UFxAclmCCow

http://www.sanatatak.com/view/Yapay-zekanin-yazdigi-roman-neredeyse-edebiyat-odulu-aliyordu/2672

http://www.dw.com/tr/fransada-güneş-enerjili-yollar-yapılıyor/a-19051974

http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37467253http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37467253

http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/08/150813_elektrikli_yol

http://www.cnnturk.com/video/bilim-teknoloji/dikkat-bu-marul-uzayda-yetisti

http://tr.sputniknews.com/bilim/20150929/1018016353.html#ixzz3nCo2fxY3

http://www.timeturk.com/tr/2008/03/09/iste-canakkale-nin-kahraman-kadinlari.html

www.gaziakademikbakis.com/index.php/gab/article/view/142/126

http://www.geliboluyuanlamak.com/10_ilk-turk-hemsiresi-safiye-huseyin-elbi-ahmet-yurttakal.html

http://www.kircaalihaber.com/?pid=3&id_news=269

http://birdestandircanakkale.tr.gg/%C7ANAKKALE-h-N%26%23304%3BN-AL-YAZMALILARI.htm

http://www.bilgilerforumu.com/forum/konu/8-yasindaki-nezahat-nezahat-onbasi.822302/

KAYNAK: Yüzbaşı Anlatıyor – Koca Seyit Kitabı

YAZAR: Rıdvan ARI

http://www.canakkalesehitlik.net/canakkale-turkusu.html

http://www.babamonk.com/2010/11/cumhuriyeti-biz-boyle-kazandk.html#axzz4Sk8EHu8c

http://www.milliyet.com.tr/fotogaleri/54228-yasam-canakkale-nin-kadin-kahramani--erica-ana/3

http://www.alasayvan.net/cumhuriyet-tarihi/378346-canakkale-savasinda-mermi-tasiyan-kadinlar.html

https://www.msxlabs.org/forum/cevaplanmis/333748-kurtulus-savasinda-kadinlarin-rolu-ne-olmustur.html

https://onedio.com/haber/kurtulus-savasinda-vatani-icin-mucadele-eden-kadinlarimiz--359269

https://tarihturklerdebaslar.wordpress.com/2015/11/08/kurtulus-savasinda-kadin-kahramanlar/

http://www.babamonk.com/2010/11/cumhuriyeti-biz-boyle-kazandk.html#axzz4Sk8EHu8c

http://www.milliyet.com.tr/fotogaleri/54228-yasam-canakkale-nin-kadin-kahramani--erica-ana/3

http://www.alasayvan.net/cumhuriyet-tarihi/378346-canakkale-savasinda-mermi-tasiyan-kadinlar.html

https://www.msxlabs.org/forum/cevaplanmis/333748-kurtulus-savasinda-kadinlarin-rolu-ne-olmustur.html

https://onedio.com/haber/kurtulus-savasinda-vatani-icin-mucadele-eden-kadinlarimiz--359269

https://tarihturklerdebaslar.wordpress.com/2015/11/08/kurtulus-savasinda-kadin-kahramanlar/

http://www.belcikaaydinhaber.com/?act=show&code=detail&id=14830

KAYNAKÇALARDR. VASIF TOPÇUFEN LİSESİ EMEĞİ GEÇENLER DR. VASIF TOPÇU

FEN LİSESİ

Şile Feneri Şile Feneri68 69

Page 36: EDİTÖR’DEN - MEB
Page 37: EDİTÖR’DEN - MEB