Top Banner
105

CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Jul 25, 2022

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: CESARE PAVESE Plaj - Turuz
Page 2: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

CESARE PAVESE

PlajÇeviren: Ahmet Atalağ

BZ

Page 3: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Cesare Pavese

Plaj

Özgün adı: La Spiaggia (1941)

Çeviren: Ahmet Atalağ

İlk yayını: Ara Yayıncılık, 1990, İstanbul.

ePub düzenleme ve kapak tasarımı: BZ Yayın

ePub birinci sürüm: Haziran 2014

Page 4: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Cesare Pavese (9 Eylül 1908 – 27 Ağustos 1950) İtalyan şair, romancı, çevirmen veeleştirmen. Cesare Pavese, ailesinin yazlarını geçirdiği Torino'nun Santa StefanoBelbo köyünde bir memur çocuğu olarak doğdu. TorinoÜniversitesi'nde edebiyat okudu. İngiliz ve Amerikan edebiyatınailgi duydu; bitirme tezini Walt Whitman şiirleri üzerine yazdı.Öğrenimini bitirdikten sonra orta öğrenimini tamamladığı eski okuluLiceo d'Azaglio'da edebiyat ve dil dersleri verdi. Bu dönemde İngilizve Amerikan yazarları ile ilgili yazıları La Cultura dergisindeyayınlandı. Daha sonra bir arkadaşının kurduğu EinaudiYayınevi'nde çalışmaya başladı. 1935'te anti-faşist çalışmalarınedeniyle tutuklandı, 1936'da serbest bırakıldı. BrancaleoneHapishanesi'ndeki bir yılından esinlenerek Hapis romanını yazdı.1950'de Yalnız Kadınlar Arasında romanıyla İtalya'nın önemli edebiyatödüllerinden Strega Ödülü'nü aldı. Edebi kariyerinin doruğundaolmasına rağmen özel hayatı karışıktı. Sonu olmayan aşk ilişkilerionu bunaltmıştı. Ödülü aldıktan sonra Torino'daki bir otel odasındabütün özel kâğıtlarını yok edip, 21 adet uyku hapı alarak intihar etti. İntiharından önceki gün, “Artık sabahı da kaplıyor acı” diye kısa birnot düştükten sonra 27 Mayıs'ta günlüğüne şunları yazmıştır: " ’48-’49′daki mutluluğumun hesabı görüldü. Bu soylu mutluluğungerisinde şu vardı: Güçsüzlüğüm ve hiçbir şeye bağlanmayışım.Şimdi, kendime göre, girdabın içine girdim; güçsüzlüğümüseyrediyor, onu iliklerimde hissediyorum, beni ezen siyasalsorumluluğu yüklenemiyorum. Bunun tek çözümü var: İntihar.Cesare Pavese – 27 Mayıs 1950"

Page 5: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Ahmet Atalağ Ahmet Kamil Atalağ, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi KlasikFiloloji ( Klasik Grekçe ve Latince) bölümünden 1982 yılında mezunoldu. Yurtdışında master çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiyeye dönerek İngilizce-İtalyanca yeminli serbest tercüman olarakçalışmaya başladı. Birçok firmaya tercümanlık hizmeti vermenin yanısıra Henry Miller ve Cesare Pavese’den kitap çevirileribulunmaktadır.

Page 6: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Cesare Pavese

Plaj

Page 7: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Dostum Doro'yla evinde konuğu olmam konusunda uzunca bir süreönce sözleşmiştik. Doro’yu çok severdim ve evlenerek Cenova’dayerleşmek üzere yola çıktığında neredeyse cinnet geçirecektim.Evlilik törenine katılmayı reddettiğimi belirten mektubuma karşılıkaldığım cevapta, fazla abartmadan, yürekli bir biçimde “Eğer parainsanı karısının sevdiği bir şehirde yerleşmeye zorunlu kılmazsa,neye zorunlu kılabilir peki?” diyordu. Bu yazışmanın üzerinden birsüne geçtikten sonra güneşli ve güzel bir günde Cenova’ya uğrayıpkapılarımı çalmış ve Doro ile barışmıştım. Karısı oldukça sempatikti,hoş bir tavırla kendisini Clelia diye çağırmamı belirttiği andaki halihâlâ gözlerimin önündedir. Beni, Doro ile baş başa bırakmıştı ve buyapması gereken en doğru davranıştı. Akşama doğru, dışarıçıkmadan önce yeniden ortalıkta göründüğü zaman ise büyüleyici birkadın oluvermişti. Eğer ben, ben olmasaydım yarattığı büyüyekapılarak elini öpebilirdim.

O yıl pek çok kez Cenova’ya uğradım ve kapılarını pek çok kezçaldım. Onları yalnız bulduğum anlar çok seyrekti. Doro sıkıntılıtavrına karşın, karısının çevresine oldukça iyi bir uyum sağlamıştı. Yada doğruyu söylemek gerekirse, karısının çevresi onun iç dünyasındakabul görmüştü ve onlardan gelen her şeyi kabul etmeye hazırdı.Doro bir aldırmazlık içindeydi, sevgisinin getirdiği bir aldırmazlıkbelki. Arada bir trene atladıkları gibi yolculuğa çıkarlardı. Bu bende,aralıklı bir balayı yolculuğu izlenimi uyandırırdı. Bu dönem sanırımyaklaşık bir yıla yakın sürmüştü. Bu gezilerde olan bitenisaklamaktan ikisi de büyük bir haz duyuyor gibiydiler; büyük birsessizlikti hüküm süren. Bense Doro ile olan eski dostluğumdandolayı işlerin yolunda gitmesinden mutluluk duyuyor, aynı zamandakendimi kıskançlıktan da kurtaramıyordum. Doro kendilerine büyük

Page 8: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

bir sessizlik getiren, onları suskunlaştıran bu mutluluğa kendinikaptırıp gitmişti. Onu hemen hemen daima Clelia’yı amaçlamış birhalde bulmaktan biraz canım sıkılsa da, içinde bulunduğu yeniyaşamın ve yaşantıların tadını çıkarması gerektiğine inanıyordum.Oysa aramızdaki duvarlar biraz çatlayıp, karşılıklı güven duygusubiraz boy gösterdiği zaman. Doro’nun bizi yalnız bıraktığı bir gündeşu sözleri söyleyen Clelia idi: “Evet, Doro tabii ki halinden memnun.”

O anda yüzünde beliren imalı ve bastırılamaz gülüşü unutamam.

Riviera’da küçük bir villaları vardı ve tatillerinin çoğunu oradageçirmeyi alışkanlık haline getirmişlerdi. Bu beni davet ettiklerivillaydı. Gitmeye söz verdiğim ilk yaz işim beni Riviera’dan uzaklarasürüklemişti.

Beni bir an yalnız bırakmadan, nefes almama bile izin vermedenişlerinden konuştu durdu. Zaten işleri için gelmişti... Arada bir, birzamanlar ikimizi de ilgilendiren konulardan söz açmayı unutmadıtabii… Ama en çok dikkatimi çeken, eskiye göre daha fazla ve mantıkörgüsüne aldırmaksızın konuşmasıydı. Birbirlerini izleyen konulararasında, tatilimi villalarında geçirme teklifini yineledi. Birpansiyonda kalarak kendi hesabımı ödemek ve gerçekten de istekduyduğumuz anda buluşmak koşuluyla teklifini kabul ettim. Dorogülerek, “tamam anlaşıldı” dedi. “Sen nasıl İstersen öyle olsun. Tabiiki seni yiyip sindirmek istemiyoruz.”

Bu konuşmanın ardından geçen hemen hemen bir yıl boyuncaDoro’dan ses seda çıkmadı. Deniz mevsimi de iyice yaklaşıyordu.Şansımdan o sıralar hiçbir bağımlılığım yoktu, tam anlamıyla birhedefsizlik içindeydim. Oturup bir engelleri olup olmadığını soranbir mektup yazdım. Ama mektubuma karşılık Doro’dan aldığım

Page 9: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

telgrafta şunlar yazılıydı: “Bir yere kıpırdama, ben oraya geliyorum!”

Yazın başlangıcında kapımı vurduğu zaman tam anlamıylabronzlaşmıştı, neredeyse tanıyamayacaktım. İçimdeki huzursuzlukbir anda kızgınlığa dönüşüvermişti.

“Bu yaptığımın hiçbir açıklaması yok” diye çıkışmıştı. Sadecegülmüştü. Clelia ile arasının açık olup olmadığım sorduğumda isesadece “şüphesiz ki hayır” diye yanıtlamıştı.

Ardından da “Yapacak işlerim var, bana eşlik eder misin?” demişti.Sabah saatlerini -politik konular da dâhil- konuşarak, amadurmaksızın konuşarak tüketmiştik. Doro, garip, olağandışıkonuşmalar yapıyordu ve birçok kez sesini o kadar çokyükseltmemesi için ikaz etmek zorunda kalmıştım. Üstelik saldırganve alaycı bir tavrı vardı. Onu uzunca bir süreden beri bu haldegörmemiştim. Arada, çeşitli olaylardan söz açarak konuyu Clelia’yagetirmek istedimse de yüzüne yayılan bir gülümseme ile “İzin ver deşu anın tadını çıkarayım, en iyisi boş ver gitsin” diye solumuştu.Daha sonra sessizlik içinde bir süre yürümüştük, karnım da yavaşyavaş acıkmaya başlamıştı. Bir şeyler yemek isteyip istemediğinisordum.

“Bir yere otursak iyi olur,” dedi. “Yapacak bir işin var mıydı?”

“İşim size gelmek için yola çıkmaktı.”

“Öyleyse bana eşlik edebilirsin.”

Ve önce o oturmuştu. Bronzlaşmış teniyle karşıtlık oluşturan beyazgöz akları yuvalarında fıldır fıldır dönüyordu. Gözleri bir köpeğingözleri kadar huzursuzdu. İşte o an tam karşımdaydı, yüzündeki

Page 10: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

alaycı ifadenin büyük çapta dişleri ile yüzünün arasındaki renkkarşıtlığından doğduğunu fark etmiştim. Yine bana fırsatvermeksizin hemen konuşmaya başlamıştı.

“Ne zamandan beri görüşmüyoruz?”

Konuşarak nerelere kadar varacağını merak ediyordum. Üstelikcanım da bayağı sıkılmıştı. Pipomu yakıp ona var oluşumu, enazından gevezelikle tükettiği zamanın aynı zamanda benim dezamanım olduğunu anımsatmaktan başka çıkar yol yoktu. Bununüzerine Doro da cebinden yaldızlı sigaralarını çıkararak bir taneyakmış ve duman bulutunu bana doğru üflemişti.

Suskunluğumu koruyordum, daha doğrusu bir şeylerbeklemekteydim. Ancak karanlığa doğru kalkmak aklına gelmişti,tam öğlen vakti yemeğe koyulmuş ve baştan aşağı tere batmıştık.Yeniden dolaşmaya koyulduğumuzda birçok dükkâna giripçıktığından, bende alışveriş yapmak isteyen birinin izleniminiuyandırıyordu.

Akşama doğru tepelere giden yola saparak, bir zamanlar yaptığımızyürüyüşü tekrarlamıştık. Yürüyüşümüz randevuevi ile restoranınarasında yer alan, öğrencilik yıllarımızda bize günahın erişilmezdorukları olarak görünen küçük bir salonda son bulmuştu. Oradançıktığımızda yazın o saf ve bozulmamış ay ışığıyla kucaklaşmış birhalde yürüyüşümüze devam etmiştik. Ay bizi günün hararetindenarındırmaktaydı.

“Akrabaların hâlâ memleketteler mi?” diye sordum.

“Evet, ama onlarla çok seyrek buluşuyorum, yalnız kalmak hoşumagidiyor.”

Page 11: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

İşte bu sözler Doro’nun kendi kendisiyle övündüğünü gösteriyordu,o anda onunla barışmaya karar vermiştim. Yavaşça, “Affedersin”demiştim. Teklifin hâlâ geçerli mi? Tatilimi deniz kıyısında geçirmekistiyorum, size gelebilir miyim?”

“Ne zaman istersen, ama önce bana eşlik et, doğduğum topraklaradoğru şöyle bir uzanmak istiyorum.”

Yemek yerken bunu konuşuyorduk. Masamıza servis yapan,patronun soğuk, kasvetli ve makyajı yüzünden dökülen kızıydı, belkide geçmişte bizi etkileyen, yüreğimizi ağzımıza getirenlerden biriydi.Oysa baktım da Doro ne onunla, ne kuytu köşelere sinmiş çiftlerle, nede arada bir servis yapan daha genç kız kardeşlerle ilgileniyordu.

Doro içtikçe içmekteydi -buna lafım yoktu- ve içerken ortayakoyduğu o haz dolu, ağzının tadını bilen bir adam görüntüsüyle benide içmeye teşvik ediyordu. Doğduğu ve büyüdüğü tepelerden nasılda coşkuyla söz ettiğini, sanırım anlatmama gerek yok.

Bana söylediğine göre bunu uzun zamandan beri düşünüyordu: Nezaman olabilir? Aradan üç yıl geçmişti ve doğduğu tepelere ayakbasmamıştı, bundan dolayı oralara gitmek için tutku doluydu.

Bense sadece dinliyordum. Bu ateşli konuşma benim de kanımıtutuşturmuştu. Doro evlenmeden yıllar önce de bütün o bölgeyisırtımızda torbalarımızla, yayan arşınlamıştık. Kaygısız, her şeyikabullenmeye ve göğüslemeye hazır dolaşıp durmuştuk. Neredeakşam orada sabah, diyerek çiftliklerin avlularında, sundurmaaltlarında, bazen ırmak boylarında, bazen da samanlıklardauyumuştuk. Düşünmekten utandığım -veya beni şüpheyle, neredeysebir inançsızlıkla tüketen- konuşmalarımız vardı. Ardından, bir

Page 12: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

dostun birinci çoğul şahısla konuştuğu, bizim de kulak veripdinlediğimiz ve bir başkasıyla paylaşılan o ortaklaşa yaşamın bugünbile, bekâr olmama karşın bazı evli çiftlerin başarabildiğineinandığım o değişik yaşam türü gelmişti.

Art niyetsiz bir biçimde, “Bu geziyi neden Clelia ile birlikteyapmıyorsun?” diye sorunca, Doro, “Clelia’nın böyle bir geziyekatılmak için isteği yok” diye kekelemişti. Kararlıydı.

“Bu geziyi seninle birlikte yapmak istiyorum?”

Bu cümleyi üzerine basa basa, hem kaşlarını çatarak, hem degülümseyerek söylemişti, sanki ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

“Yani kısacası yeniden gençliğe dönüyoruz” diye mırıldanmıştım,ama Doro bunu duymamıştı sanırım. O gece bir soruyu bilincimdeaçıklığa kavuşturamamıştım: “Yoksa Clelia alıp başını gitmiş miydi?”Doro’nun davranışlarındaki bir şeylerden bunun böyle olmadığıduygusu vardı içimde. Ama Doro böylesine bir inatla direnirkenClelia ile ilgili konulara dönmeye onu nasıl razı edebilirdim, doğrusubilmiyordum. O gece benim yattığım yerde uyumasını teklifetmiştim, -oldukça huzursuz bir biçimde uyuduğundan emindim- ouyurken geziye çıkmak gibi masum bir düşünceyi bana açmak içingeceye kadar beklemesinin nedenini düşünüyordum. Clelia ilebozuşmuş olabileceği için beni sakin, sığınacak bir liman olarakkullanmak isteyebileceği düşüncesi içimi kemiriyordu. Daha önce desöylediğim gibi Doro konusunda daima kıskançtım.

Ertesi gün trene atladığımız gibi yola düştük. Güzel bir gündü veortalığı henüz sıcak basıp kavurmadan Doro’nun doğup büyüdüğüyere vardık.

Page 13: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Uçsuz bucaksızmış gibi görünen bu topraklarda küçük ağaçlarınardında Doro’nun tepeleri yükseliyordu. Karanlık, ormanlık, sabahgölgeleriyle çiftlik evlerini kucaklayan tepeler. Doro geziyebaşladığımız andan itibaren çok sakin görünmesine karşın, ben enufak bir ayrıntıyı bile gözden kaçırmamaya kararlıydım. Yolaçıkmadan önce yapacağımız gezinin en fazla üç gün süreceğiniöğrenmeyi başarmıştım. Bundan dolayı yanıma ağır valizleralmaktan kurtulmuştum.

Trenden etrafa bakınarak inmiştik, her şeyi teker teker hatırlayanDoro, istasyonun pansiyonuna doğru yollanmıştı. Bense ıssız birmeydanda beklemeyi tercih etmiştim. Meydan öylesine sakindi ki,vaktin öğlen olmasını umut ederek saatime bakmıştım, oysa saatdaha dokuz bile değildi, böylece arnavutkaldırımlarını ve basık evleriseyrederek, balkonlarında açmış çiçeklerde düşüncelere dalarakzaman öldürmeye çalışıyordum. Gezimiz boyunca eski ve her türdençiçekle doldurulup dekore edilmiş bir odada geçirdiğimiz geceyiunutamam. Ertesi sabah yatakları toplamaktan ve avlu kapısınıkapatmaktan başka bir gürültü yapmadan çıkıp gitmiştik. Eviçevreleyen bahçede dolaşacak zaman bulamadan ayrılmak zorundakalmam beni oldukça rahatsız etmişti. Doro’nun doğduğu evdeannesi ve babası bütün ömürlerini geçirmişler ve yine bu evdeölmüşlerdi, o da evlendikten sonra evi satmıştı. Bahçe kapısınınönünde Doro’nun yüzünün ne hal alacağını merak ediyordum. Oysapansiyondan çıktığımızda öylesine yürümeye başlamıştık. Doro evlehiçbir ilgisi olmayan yerlere doğru yönelmişti. Demiryolunu geçmişnehir boyunca yürüyorduk. Yürüyüşümüz sanki şehirde oturacak birbar arayanların veya kırda gölgelik bir yer bulmaya çalışanlarınyürüyüşüydü. Sonunda da dayanamayıp “Senin eve gideceğimizi

Page 14: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

sanıyordum” diye mırıldanmıştım. “Özellikle bunun için gelmedikmi?”

Doro olduğu yerde durmuş ve beni tepeden tırnağa süzmüştü.

“Sen ne sanıyorsun? Köklerime dönmekle elime ne geçecek? Onlarnasıl olsa kanıma işlemişler, kimse benden söküp atamaz. Ben buradamemleketimin şarabından biraz içmek ve tanıdıklarımla şarkısöyleyebilmek için dolanıyorum. Gönlümü eğlendiriyorum yani vebu bana yeter.”

O an yüzüne, bunlar gerçek değil, diye haykırmak istiyordum, amanedense susmayı tercih etmiştim. Yerde duran bir taşa hırsla birtekme atmış ve pipomu çıkarmıştım. Sıkılmış dişlerimin arasından“Bilirsin ben şarkı söylemeyi beceremem” dediğimde, Doro biraldırmazlıkla omuzlarını kaldırmıştı sadece. Tepelerden birinetırmanmış, diğerine de tırmanırken öğleni bulmuştu. Başıboş birdinginlik içinde geçmişti zaman. Doro özellikle bir yere götürmeyen,dolambaçlı bir biçimde uzanıp giden patikaları seçmişti sanki. Güneşaltında taban teptikten sonra, büyük bir susuzlukla yanıptutuşuyorduk. Kapalı bir bahçe kapısının parmaklıkları önünde,çakılla kaplı yol üzerine çöküvermiştik. Bir süre sonra yenidenkalkarak vadiyi boydan boya geçen bir yolu tırmanmayakoyulmuştuk. Geceye doğru güneş ovanın üzerinde alçaldığında,bütün ova bir buğu, bir sisle kaplanmaya, akasyalar hafif bir esinti ilesalınmaya başlamışlardı. İşte o anda yaşadığımı yenidenhissetmiştim. Doro bile birdenbire daha konuşkan oluvermişti. Birzamanlar kız kardeşlerini evden kovan bir köylüden söz ediyordu. -Kız kardeşlerinin sayısı hayli kabarıktı.- Adam ardından kızkardeşlerinin sığındığı çiftliklere giderek deli taklidi yapıp barışmak

Page 15: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

için ağlanmaya ve öğlen yemeği dilenmeye alışmıştı.

“Hâlâ hayatta mıdır acaba?” diye mırıldandı Doro. Adam aşağıdagörünen çiftliklerden birinde yaşarmış, bakımsız, kavruk ve azkonuşan biriymiş. Ayrıca çevresindekilerin çekindikleri bir tipmiş,evlenmek de istemezmiş, çünkü anlatılanlara bakılırsa günün birindekarısını da kovmak zorunda kalabileceğinden dolayı pişmanlıkduymak istemezmiş. Sonunda kız kardeşlerinden birisi gerçekten dekaçarak adamdan yakasını kurtarmış. Tabii bu olay memlekettegenellikle herkesi memnun etmiş.

“Kendine özgü biriydi her halde?” dediğimde, Doro, “Ötekilerdençok farklıydı ve farklı şeyler için doğmuştu. Hiçliğe doğmuş bu,uyumsuzdu, kendilerine doyum sağlamayan bir yaşamsürdüklerinden dolayı hayatları boyunca kurnaz ve iş bilir olmasınıöğrenenlerden birisiydi,” dedi.

“Öyleyse herkes kurnaz olmayı öğrenmek zorunda!”

“Gerçekten de öyle.”

“Peki, sonradan evlendi mi?”

“Kuşkusuz ki hayır, kız kardeşlerinden en güçlü kuvvetlisini yanındaalıkoydu, o da ona erkek evlatlar yapmakla kalmayıp bağlarında daçalıştı. İyi geçiniyorlardı, belki hâlâ halleri ve vakitleri iyidir.”

Doro alaya bir İfadeyle konuşuyordu, konuşurken de gözleri heptepelerin doruklarındaydı.

“Bu öyküden hiç Clelia ya söz ettin mi?” diye sormuştum. Doro beniyanıtlamamıştı, başka bir şey düşünen insanın ifadesi vardı yüzünde.

Page 16: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Clelia böyle hikâyelerden hoşlanan biri değil mi?” diyeüstelemiştim.

“Ama senin ikiz kız kardeşin de değil.”

Yüzümde beliren bir gülümseme değildi. Oysa Doro istediği zamanilk gençlik yıllarındaki gibi gülebiliyordu. Ardından birden durmuşve şunları söylemişti: “Bir keresinde Clelia’yı da burayagetirdiğimden sana hiç söz açtım mı?” Öylece kalakalmış, cümlesininardından neyin geleceğini bekliyordum.

Doro yeniden konuşmaya başlamıştı: “Sana bundan söz açtığımısanıyordum. Bunu benden kendisi istemişti. Arkadaşlarla beraberburadan geçiyorduk bir keresinde, bildiğin gibi o sıralar hepgeziyorduk…”

Bir bana, bir de arkamdaki tepeye bakıyordu, ardından yenidenyürümeye koyulmuştu. Bende huzursuz bir halde eşlik ediyordum.

“Hayır, bana söylediğini sanmıyorum” diye mırıldanmıştım.

“Ne zaman olmuştu bu?”

“Çok değil, üzerinden çok zaman geçmedi, geçen yıl belki.”

“Ve bunu senden kendisi istedi...”

Doro başıyla olumlamıştı.

“Fakat çok zaman kaybetmişsin” demiştim, “Onu çok öncedenburaya getirmeliydin. Bu yıl onu neden deniz kıyısında bıraktın?”

Oysa Doro o çok iyi bildiğim gülüşüyle gülmeye başlamıştı bile.Gözleriyle en yüksek tepenin yamaçlarını işaret ederken soruma

Page 17: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

verdiği bir yanıt yoktu. Batmakta olan güneşin, son ışıklarınıyakalayıncaya kadar sessizlik içinde tırmandıktan sonra, uzun uzunsoluk alarak aşağıdaki ovayı seyre dalmıştık. Ovayı yer yer basan sisbulutlarının arasından gidemediğimiz, o yasaklanmış evin karaltısıhayal meyal seçilebilmekteydi

Gece bastırdığında kaldığımız pansiyonda birbiri ardından samimiyüzler boy göstermeye başlamıştı: Doro’nun arkadaşları. Salonda birbilardo vardı ve oyuna dalmış gitmiş olanların sesleri ıstaka seslerinekarışıyordu. Doro’nun yaşıtları, bazı memurlar ve üstü başı kireçtozuna bulanmış bir işçi onunla yeniden buluşmalarının şerefineiçmekteydiler. Ardından yeleğinde altın bir zincir olan yaşlıca birisiolduğunu söylüyordu. Doro bilardoya devam edip arkadaşlarıylaşakalaşırken, yeni gelen kahvesinin içine grappa karıştırdıktan sonrateklifsizce masanın üzerine doğru eğilerek Doro’dan konuşmayabaşlamıştı. Bir zamanlar Matteo adında birisi tarafından satın almanve içinde Doro’nun doğup büyüdüğü evin öyküsünü anlatıyordu.

Efendim, bu Matteo kaçıncı kuşaktan Doro’nun atasıymış,bilmiyormuş; bu evi çevresindeki arazisi ile birlikte satın aldığındabasit bir samanlıktan başka bir şey değilmiş. Sonra Doro’nun dedesiaraziyi parsel parsel satarak spekülasyona başlamış. Araziyi sattıkçaevi inşa ediyormuş ve sonunda ortada arazisi olmayan o büyük çiftlikevi boy göstermiş. Kendisi Doro’nun babasının arkadaşıymış veona günün birinde evlatlarının kendisini bir sokak serserisi gibimezarlıkta terk ederek tüm evi satabileceklerini söylemiş...

İtalyancayı tatlı bir şiveyle konuşuyordu ve bilmem neden aklımaemekli bir noter olabileceği fikri gelmişti Ardından şişeler açılmıştı.Doro ıstakasına dayanmış, onunla bununla sohbet ederek ayakta

Page 18: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

içiyordu. Gecenin ilerlemiş saatlerinde, üstü kirece bulanmış Ginioadlı işçi, Doro’nun da ilk kez gördüğü kravatlı bir delikanlı ve Doroile ikimiz kalmıştık. Pansiyondan biraz yürümek İçin dışarıçıktığımızda ay ışığı yolumuzu aydınlatmaktaydı Ay o kadar parlaktıki, onun altında hepimiz eli yüzü kirece bulanmış işçi kadarbeyazdık. Doro memleketinin şivesiyle konuşuyordu,anlayabiliyordum ama akıcı bir biçimde cevaplandıramıyordum, buda herkesi güldürüyordu. Ay her şeyi yıkıyordu, saydam bir sislepeçelenmiş büyük tepeleri ve güne ait olan tüm anıları, hepsinisiliyordu. Şarabın büyüsü ise geri kalanını hallediyordu. Kendikendime artık Doro’nun kafasında neler olduğunu soramıyor,yalnızca yıllar öncesinin gizemini yeniden bulmanın şaşkınlığı vemutluluğuyla onun yanında yürüyordum.

İşçi bizi evine doğru götürüyordu. Babasını ve kadınlarıuyandırmamak için yavaş ve sessiz olmamızı tekrarlamaktaydı. Bizibir saman yığınının gölgesi içinde, samanlığın önündeki harmanyerinde bırakıp kaybolmuş, biraz sonra yalınayak, kollarının altındaiki siyah şişe ile aptal aptal sırıtarak yeniden ortaya çıkmıştı. Evinarkasındaki çimenlikten sıvıştığımızda peşimize bir de köpektakılmıştı, bir su hendeğinin kıyısında çömelip oturmuştuk. Şişedeniçiyorduk. Bu kravatlı gencin hoşuna gitmemişti ama Ginio gülereküsteliyordu: “İçmeyen boynuzludur”. Böylece hepimiz içiyorduk.

Doro gırtlağını temizleyip ortaya atılmıştı: “Burada şarkısöyleyebiliriz.”

Ginio şarkı söylemeye başlamıştı bile, sesi vadiyi dolduruyordu,yanımızdaki köpek de uslu durmaya pek niyetli değildi, uzaktakiköpekler de cevap vermeye başlayınca bizimki havlamaya başlamıştı.

Page 19: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Doro gülüyordu, halinden memnun bir kahkahayla gülüyordu.

Ardından şişeden bir yudum daha çekmiş ve Ginio’nun şarkısınakatılmıştı. İkili köpekleri susturmuştu. O sert aksan içindekiyumuşak, ince sözcükler ve daha bas notaların üzerindeki uzunduraklar bu şarkıdaki melankoliyi fark etmeme yetmişti. Tabii ki bu,ay ışığıyla şarabın bir cilvesi de olabilirdi.

Emin olduğum konu ise bunun bir neşe, beklenmedik bir mutlulukolduğuydu. Kolumu Doro’nun omuzuna koymuştum, soluk alıpverirken onun kıpırtısını hissediyordum, aynı zamanda beklenmedikbir biçimde kanımın yeniden ona ısınmaya başladığım da farkediyordum. Çünkü uzun yıllar sonra beraberce geçmişe dönmüştük.

Diğeri, yani yeni yetme Biago, arada bir birkaç nota, birkaç mısrahaykırıyor, sonra yeniden başını yere eğerek yarıda kalmış olansözüne devam ediyordu. Ona Cenova’da kalmadığımı, işimin devletkapısında olduğunu ve gençliğimde yaptığım yükseköğrenimedayandığını açıklıyordum. O ise evlenmek istediğini, ama iyi birevlilik yapmak için Cenova’da hem eş, hem de ekmek kapısı bulanDoro’nun şansına sahip olmak gerektiğini anlatmaktaydı.

Oysa o “ekmek kapısı” sözü beni çileden çıkarmıştı, sabrım taşmış vesertçe söylenmiştim:

“Ama siz Doro’nun eşini tanıyor musunuz? Eğer tanımıyorsanızsesinizi kesip oturun.”

İnsanlara böyle davrandığım zamanlar, kendimi daima otuz yaşındanfazla hissetmiştedir. O gece işçi ile Doro askerlik hatıralarındankonuşurlarken bir an bunu düşünmüştüm.

Page 20: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Şişe dönerek yine bana gelmişti, beyazlı Ginio, bana uzatmadan önceavuç içiyle şişenin ağzını silmişti, uzun bir yudum çekmiştim,şarkının içinde boğamadığım duyguları şarabın içinde boğmakistiyordum.

“Evet efendim... Affınıza sığınarak...” demişti Ginio şişeyi alırken,“ama gelecek yıl buraya gelecek olursanız beni dünya evine girmişbulacaksınız ve şişeleri evde açacağız.”

Doro hemen atılmıştı:

“Seni daima babanın yönetmesine nasıl izin vereceksin?”

“Ben izin vermiyorum ki, komutları veren o.”

“Otuz yıldan beri seni o kumanda ediyor, ensende boza pişirmektenyorulmadı mı?”

Kravatlı delikanlı ise sinirli bir biçimde gülümseyerek mırıldanmıştı:“Böylesi kolayına geliyor...”

‘Ya Orsolina hakkında ne diyor? Evlenmene izin verecek mi?”

“Bilinmez” diye mırıldanan Ginio ayaklarını hendekten çıkarmış veçimenlerin üzerine bir yılan balığı gibi uzanmıştı. “Eğer bana izinvermezse, buna da peki...”

İki adım uzağımızda mırıldanıyordu. Bir fırıncı çırağı gibi bembeyazolan adamcağız çimenler üzerinde taklalar atıyor ve Doro’ya “sen”diye samimi bir biçimde hitap ediyordu. Ne zaman parıldayan ayıgörsem aklıma geleceğini biliyordum.

Ona anlattığım zaman Clelia’nın attığı kahkahalar doğrusu görülecekşeydi. Güzelliğini tam anlamıyla dışlaştıran bir tavırla şöyle demişti:

Page 21: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Ne delikanlıdır şu bizim Doro, hiç değişmeyecek.”

Oysa Clelia’ya sonradan neler olduğunu söylememiştim. Ginio veDoro başka bir şarkıya başlamışlardı. Bu kez dördümüz birdenuluyorduk. Çiftlik tarafından gelen ve susmamızı söyleyen bir sesüzerine, şarkı söylemeyi kesmiştik. Sürmekte olan sessizlik içindeBiago aniden, büyük bir küstahlıkla, sanki tahrik etmek istercesineçığlık çığlığa şarkıya yeniden başlamıştı. Doro da onu izlemişti, işte oan Ginio ayağa fırlamış ve “Beni tanıdı, bu bağıran babam” diyekekelemişti.

Fakat inadına Biago anlamak istemiyordu, bunun üzerine Doro veGinio’nun üzerine çökerek ağzını kapatmaları zorunlu olmuştu.Artık çimenler üzerinde yuvarlanarak çiftlikten uzaklara kaçıyorduk,işte tam o anda Doro parlak bir fikir bulmuşçasına haykırmıştı:“Murette’nin kızları. Burada şarkı söylememiz olanaksız. Oysa birseferinde onlar bir ağızdan şarkı söylüyorlardı. Haydi, Rosa’yagidelim!”

Kuşkusuz oraya gitmişliği vardı, fakat kravatlı delikanlı o an kolumuyakalamış ve korku içinde, soluk soluğa sanki büyük bir sırrıaçıklıyordu: “Vah başımıza gelenler! Orada geceleri bir bekçi var!” Oan ne yapacağımı bilemiyordum, fakat Doro’ya yetişerek kolundansımsıkı tutmuş, “Şarap ile kadınları birbirine karıştırma Doro” diyeateşli bir biçimde haykırmıştım, “Bizim beyefendi olduğumuzuhatırla!”

Oysa Ginio sonuna dek kararlıydı. Bu üç kız kardeş şişmanlayarakyağ tulumuna dönmüşlerdi ve zaten oraya bu iş için gitmiyorduk...Sadece bir kez şarkı söyleyebilmekti amaç, hem şişmanlasalar bilebunun ne anlamı olabilirdi? “Bir kadın balıketinde olmalı” diye

Page 22: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

mırıldanırken kendi kendisiyle bir hesaplaşma içindeydi sanırım.Sonra cesaretini toplayıp Doro’ya dönmüştü” Göreceksin Rosa senihatırlayacak.”

Bu konuşmaların ardından ay ışığı altında yola koyulmuştuk.Hepimiz garip bir biçimde kararsız olan Doro’ya ateşpüskürüyorduk. Sonunda Rosa kazanmıştı.

Çünkü delikanlı kızgınlıkla Ginio’ya, “Seni kucaklarını açarakkarşılayacaklarını mı sanıyorsun?” demişti, “Üstün başın kireç tozunabatmış, leş gibi bir haldeyken...” Lafını bitirir bitirmez de suratındaDoro’nun tokadı patlamıştı. Biago birkaç adım geriye sendelemiş veyere tükürmüştü. Hemen ardından sanki büyü yapılmışçasına aytutulmuş ve bu olağanüstü anda ayın sessizliği içinde lanet okuyanbir hırıltı duyulmuştu:

“Teşekkürler mühendis bey, bunu Ginio’nun babasınasöyleyeceğim.”

Doro ve Ginio çoktan yürümeye koyulmuşlardı, tabii ben de onlarlabirlikte. Hiçbir şey söyleyecek halde değildim, çünkü ben deçekimserdim. O anda bir acı duyuyorsam, bu üstü başı kir içindekiişçinin Doro ile paylaştıkları anılarının yoğunluğundan dolayı ikinciplana itilmiş olmamdandı. Öyle ki, kasabaya doğru yürürken ikisi debu ortaklaşa anıları çok canlı, en ayrıntılı biçimde birbirlerinehatırlatmaktan ve hatırlamaktan geri durmuyorlardı. Gelişigüzelkonuşuyorlardı ve bu yayvan yuvarlak lehçe Doro’ya içindeyaşamının yoğrulduğu, içine şarap, ten ve neşenin katıldığı pizzadanyeniden bir tat almasına yetiyordu. Kendimi davetsiz bir misafir,uyumsuz bir yabancı gibi hissediyordum. Doro’nun kolundan tutarakileri doğru atılmak istemiştim, boğazımdan bir hırıltı yükseliyordu.

Page 23: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Sonunda şarap tüm bedenimi ve tüm varlığımı kaplamıştı.

O pencerelerin altında yaptığımız tam bir delilikti.

Küçük meydanın herhangi bir köşesinde Biago’nun pusudabeklediğinin farkındaydım. Bunu Doro’ya söylediğimdealdırmıyordu bile. Herkesten önce Ginio o aptalca sırıtışıyla kurtyeniği kepenkleri tıklatmıştı. Ay yine parıldıyordu. Bir fısıltı halindekonuşuyorduk ve arzuluyduk, bu bizi eğlendiriyordu.

Oysa kimse cevap vermiyordu ve kepenkler kapalıydı. ArdındanDoro öksürmeye başlamıştı ve Ginio yukarıdaki pencerelerefırlatmak için yerden taş topluyordu. Böylece tartışmaya başlamıştık,çünkü ben taşların camları kırmasından çekiniyordum. Sonunda herşeyi göze alan Doro korkunç bir haykırışla ortaya atılmıştı. Buhayvansı bir hırıltıydı, koro halinde şarkı söyleyen taşralı ayyaşlarınçatlak nağrasıydı. Birdenbire ayın sessizliği paramparça olmuştu.Uzaklardaki çiftliklerden havlayan köpekler bu sese yanıtveriyorlardı. Kapıları gürültüyle vuruyorlar, kepenkleri sallayarakgıcırdatıyorlardı. Ginio da bar bar bağırmaya başlamıştı, dahaönceden söylediği şarkıya benzer bir şeyler söylüyordu, amaDoro’nun sesi bastırıyordu, meydanın diğer tarafından birileri birşeyler söylüyor, bazı camlarda ışıklar yanıp sönüyor, biz isesusuyorduk. Küfürlerden ve tehditlerden oluşan bir dalga henüzüzerimize gelmişti ki, işçi bir fırtına gibi eserek kapıya atılmış,yumruklamaya başlamıştı. Doro beni omuzlarımdan tutupyanımızdaki binanın gölgesine çekmişti.

Boğuk bir sesle gülerek fısıldıyordu: “Başından aşağı bir leğen su bocaedip etmeyeceklerini göreceğiz... Onu bir kaz gibi ıslanmış görmekistiyorum.”

Page 24: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Bir köpek çok yakınımızda havlıyordu, utanmaya başladığımıhissediyordum. Susmuştuk. Ginio bile susmuştu, ellerinin arasındaçıplak ayağını tutmuş çakıl taşlarının üzerinde seke sekeyürümekteydi Biz sustuğumuzdan dolayı tek tük pencerelerdenyükselen sesler de kesilmişlerdi; pencerelerdeki ışıklar da birbiriardına sönerken, sadece uzaktan köpek havlamaları geliyordu.Ardından yukarıdaki kepenklerden birinin gıcırtıyla açıldığımduymuştuk.

Ginio gölgeye, ikimizin arasına yuvarlanmıştı, “İşte açtılar” diyeinlercesine mırıldanıyordu. Onu geriye çekmiştim, çünkü ay ışığıaltında un çuvalına düşmüş gibi bembeyazdı. Bu sırada Doropervasızca üsteliyordu: “Haydi ilerle, kendini tanıt.”

Karanlıktan yukarı doğru seslenmişti, ellerimin altında soğuk vekatmerli ensesini hissediyordum. “Haydi, şarkı söyleyelim Doro”diyordu. Oysa Doro aldırmıyordu bile, köpekleri çağırmak içinçalınan türden bir ıslık çalmaktaydı o an. Yukarıda İse fısıldaşmalarsürüp gidiyordu.

“Haydi, önden buyur!” diye üsteleyen Doro, “Artık kendinitanıtmanın sırası geldi” deyip Ginio’yu parlak ay ışığının altınayollamıştı. Ginio sendeleyerek ve zikzaklar çizerek ileri fırlamıştı,dirseklerini kaldırıp başını ellerinin arasına almasının nedeni,yukarıdan atılabilecek şeylere karşı kafasını koruyabilmekti. Oysapenceredekiler sessizliği sürdürmeye kararlıydılar sanki. Bu sıradaGinio’nun gevşek ayakkabı bağları bir ayağına dolandığındanneredeyse düşüyordu. Tökezlemiş ve yerde oturmaya mecburkalmıştı.

“Rosina, ah Rosina” diye ardına kadar açık bir ağızla ve boğuk bir

Page 25: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

sesle yukarıya doğru haykırıyordu.

“Biliyor musun kim var burada?”

Bu sözden sonra yukarıdan hafif ve yumuşak bir kahkaha gelmiş,hemen kayıplara karışmıştı.

Ginio ise geri dönüp yere bir yılan balığı gibi kıvrılıvermişti. Elleriniardında kenetleyerek kuytu ve karanlık köşemizde volta atmaktaydı.Doro ayağa kalkmış Ginio’ya tekme atmaya hazırlanıyordu. AmaGinio onun niyetini hemen anlayıvermişti. Zıplayarak doğrulmuş vezıplamalarına devam ederken çığlık çığlığa bağırmıştı:

“Burada Doro var, Doro burada, Doro, ta Cenova’dan kalkmış sizleribulmaya gelmiş.” Tam anlamıyla delirmişti sanki.

Yukarıda ufak bir kıpırtı olmuş, pencerelerin camlarından bir sesgelmişti. Ardından birisi kapıya olanca ağırlığıyla içeriden yüklenmişve kapı parçalanırcasına ay ışığına açılmıştı. Ortalığı sel basmıştısanki. Ginio ise yaptığı dansın yansında, olduğu yere çivilenmişti.Eşikte ceketsiz, gömlek kollarını sıvamış, kısa boylu ama güçlükuvvetli bir adam görünüyordu.

İşte tam bu anda meydanın derinliklerinden cırtlak ve edepsiz bir sesyükselmişti. Baş belası Biago’nun sesiydi bu: “Marina kapıyı açma!Leş gibi sarhoşlar, hayvandan farkları yok!”

Artık pencereden çığlıklar yükseliyordu. Merdivenlerin üzerindeGinio ve kapıda beliren adam pençelerini çoktan birbirlerinegeçirmişler, hırıltılar çıkararak boğuşuyorlardı. İtişip kakışmaları vesoluk soluğa kalışları kızgın köpeklerin sokak kavgalarınıandırmaktaydı. Kapıda görünen bekçi köpeğinin siyah üzerine

Page 26: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

kırmızı çizgili çorapları vardı, omuzlarımdan tutan Doro ise anidenkararını değiştirerek beni bir kenara itmiş ve hırsla ortaya çıkan buyeni hasmın üzerine atılmıştı. Birkaç tekme savurmuş, dövüşenlerinçevresinde dolanarak fırsat kollamaya başlamıştı, her halindendövüşe katılmak istediği belliydi. Sonunda Doro kördüğüm olmuşkabadayıların birbirlerinden çözülmeleri gibi kavgadan vazgeçerekpencerenin altına gitmiş ve yukarı bakarak seslenmişti:

“Sen oradaki, Marina mısın, yoksa Rosina mı?” Haykırırken bir ayağıkapı eşiğinin üzerindeydi ve üsteliyordu, “Marina mısın, yoksaRosina mı?”

Karşılık olarak gürültüyle parçalanan bir vazonun sesi gelmişti,aşağıya atılmıştı çünkü. Doro ise geriye fırlamış ve ardında iki kadıngölgesinin kıpırdadığı pencereye gözlerini dikmişti. Pencereninardından dünyasından bezmiş ve kestirip atan bir ses duyulmuştu:“Kasten yapmadık. Bir yeriniz incindi mi?” Doro yeniden yukarıya,“Konuşan kim?’ diye seslenmişti.

Yumuşak ve yalvaran bir ses “Ben Marina’yım” demişti, “Bir yerinizincindi mi?”

Böylece sindiğim gölgeden çıkmıştım, benim de söyleyeceklerimvardı. Ginio ile diğeri birbirlerinden ayrılmışlar, boşluklarınıyakalamak için birbirlerinin etrafında dönüyorlardı. Arada birbirbirlerine sille tokat girişiyorlar, hırıldayarak küfürleşiyorlardı.Ama bekçi bir iki sıçrayışla geriye fırlayıp kapı eşiğine varmış,kadınlarla oyalanan Doro’yu iteleyerek geriye püskürtmüştü.Yukarıda ise kadınlar avaz avaz çığlık atmaya başlamışlardı.

Böylece meydanın etrafını çevreleyen evlerin pencereleri yeniden

Page 27: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

açılmış, lanetler, küfürler, huzursuz ve kızgın sesler birbirinekarışmıştı. Bekçi ise kapıyı yeniden kapatmış ve kapının arkasınakeresteden payandayı çoktan geçirmişti. Üzerimize aşağılayıcı sözlerbir dolu gibi dökülmekteydi ve hepsini bastıran da pencereninardında duran iki kadından ilkiydi.

Doro’nun isminin pencereden pencereye, ağızdan dolaştığıduyuluyordu. Bu da şarabın yarattığı sarhoşluktan tam anlamıylakurtulmama neden olmuştu. Bu sırada Ginio yeniden kapıya doğruatılmış, bir yandan bağırırken bir yandan da yumrukluyordu. Böylecemeydanı çeviren evlerin pencerelerinden elma çökelekleri, meyve,sebze, kafa göz yarmaya yarayan ne varsa bunlara şeftali çekirdekleridâhil üzerimize bir yağmur gibi yağmaya başlamıştı. Doro, Ginio’nunkoluna girmiş ve beraberce savaş meydanından çekilmeyebaşlamışlardı. Bunun üzerine pencerelerdeki çiğ ışıklar yenidensönmüş, öfkeli patlamalar susmuş ve meydan yeniden öncedenalıştığı sessizliğe gömülmüştü.

Clelia’yla sahil boyunda yaptığımız ilk yürüyüş sırasında Doro’nunbaşından geçenleri anlatabileceğim kadarıyla anlatmıştım. Yanihemen hemen hiçbir şey. Fakat olup bitenlerin garipliği, onu öncegüldürüp sonra da suratını astırmaya yetmişti. “Ne bencillik” diyeçıkışmıştı, “Bense burada sıkıntıdan patlıyordum. Niye beni deberaber götürmediniz?”

Yaptığımız kaçamaktan sonra, bir öğlen vakti eve döndüğümüzdeClelia şaşkınlığını belirten hiçbir davranışta bulunmamıştı. Oysaonunla görüşmeyeli iki yıldan fazla olmuştu. Villanınmerdivenlerinde karşılaştığımızda ayağında kısa bir şort vardı verengi bronzlaşmaktan neredeyse kestane rengine dönüşmüştü. Elimi

Page 28: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

kendinden emin bir gülümsemeyle sıkmış, gözlerinikırpıştırmaktaydı. Bronzlaşmış teniyle daha da belirgin hale gelen bugözler geçmişe kıyasla daha durgun daha deliciydiler. Hemen ertesigün neler yapacağımızı konuşmaya başlamıştı. Beni karşılamak veağırlamakla geçen süre içinde denize inme zamanım geçirmişti.Doro’ya renkli düşler görmesini dileyip şakalaşarak onları yalnızbıraktım. Birbirlerine anlatacakları şeyler olduğunudüşünmekteydim. O gece bir oda bulmak için çevrede dolaşmışdurmuş ve sonunda soluğu villadan uzaklarda, daracık bir sokaktakipansiyonda almıştım. Odamın penceresi olağanüstü büyüklükteki birzeytin ağacına bakmaktaydı. Ağaç betimlenemez bir biçimdearnavutkaldırımlarını andıran yolun tam ortasından boy vermiş vebüyümüştü. Bu geceyi izleyen sayısız gecelerde yalnız başımapansiyona dönerken ağacı olağanüstü duygular ve düşüncelerle seyredalmıştım. Bu ağaç belki de koca bir yaz boyunca yeniden görmeyedeğer, daha doğrusu yeniden görmek istediğim tek şey olmuştu.Aşağıdan, yani yanından bakıldığı zaman budaklı ve çıplak, amaodadan bakıp da yüz yüze geldiğimde sağlam, sert gümüş renkliyapraklarıyla pırıl pırıldı. Bana her zaman sanki kırdaymışım,keşfedilmemiş bir doğadaymışım duygusunu verirdi, ondan gelenesintiyi sık sık koklamış ve bunun tuz kokusu olup olamayacağınısormuştum kendime. Bana her zaman garip görünen, bir sahilin enucunda yer alan bir bölgede, yani kara ile deniz arasında sıkışmışyerde, bitkilerin ve çiçeklerin varoluşu ye içilecek suların kaynakvermesi olmuştur zaten. Odama çıkan merdiven binanın dışındaydı,taştan yapılmış dik ve köşeliydi. Kaldığım odanın altında zemin katvardı, tıraş olurken veya yıkanırken alt kattan gelen ve uyumsuzseslerden oluşan bir velvelenin patlamasına tanık olmuştum çoğu

Page 29: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

kez. Bunlar neşeli mi, yoksa kızgın mı olduğuna karar verilemeyenkadın sesleriydiler. Merdivenleri inerken pencere kepenkleriarasından görmeye çalışmıştım ama akşamın alacakaranlığı odanıniçini de karartmaktaydı. Bir seferinde pansiyondan yeterinceuzaklaştığımda duyduğum ses diğerlerini bastıran, genç ve güçlü birsesti, bu sesi şu anda bile betimleyebilecek bir sözcük bulamam. Bubelirsizliği kendi kendimle tartışırken neredeyse pansiyona geridönecektim, çünkü o anda aklıma komşu olduğumuz ve böyleyerlerde komşularla hemen tanışmanın mümkün olduğu gelmişti.

O gece Clelia ile deniz kıyısında yürürken, “Doro şu andafundalıklarda” demişti. “Denizin resmini yapıyor.” Sonra yürürkenaniden dönmüş ve gözlerini açmıştı. “Denizi siz de seyretmektenhoşlanır mısınız?”

Böylece denizi seyre dalmıştık, ardından Clelia’ya canının nedensıkıldığını anlamadığımı söylemiştim. Clelia ise gülümseyerek şöyledemişti: “Bana ay ışığı altında bembeyaz kesilmiş, o üstü başı kirecebulanmış adamcağızı anlatmıştın hani, ne diye bağırıp nağralaratıyordu? Geçen gece ben de ayı seyre dalmıştım...”

“Sanırım yüzünüzü asıp somurtarak oturuyordunuz, dört sarhoşsenin yüzünü güldürmeye yetmezdi tabii.”

“Gerçekten de sarhoş muydunuz o gece?”

“Hem de küfelik sarhoştuk.”

Bunun üzerine Clelia “Delikanlılık” diye mırıldanmıştı. “Ginio ve ogece” ikimiz arasında bir işaretleşme olmuştu. Üstü başı bembeyazolan ve yerde taklalar atan adamcağıza ilişkin imalar Clelia’nınyüzünün neşeyle aydınlanmasına yetmekteydi. Oysa ona Ginio’nun

Page 30: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

yaşlı bir dazlak olmayıp Doro’nun yaşıtı olduğunu söylediğim zamanhayret ve hayal kırıklığıyla yüzünü asmıştı. “Bunu bana nedensöyledin?” diye söylenmişti, “Böylece kurduğum bütün hayalleriyıktın, bir köylü müydü?”

“Kesinlikle bilmek istiyorsan, bir duvar işçisi” demiştim. Clelia derinderin iç geçirmişti. “Sonuç olarak” demiştim, “o köyü siz degördünüz, en azından hayal edebilirsiniz. Eğer Doro iki kapı ötededoğmuş olsaydı, siz şu anda belki de Ginio’nun karısıydınız.” Clelia“Ne büyük yanlışlık olurdu” diye gülümsemişti

O gece akşam yemeğini balkonda yemiştik, yemekten sonra Dorokendini rahat bir kanepenin kucağına bırakmıştı. Clelia ise gece içingiyinmekle meşguldü, ortalıkta bir sessizlik vardı. Her ikisi dezamanından önce gevezeliğe başlayarak kafamı şişirmekle, banaerkenden kaçma fırsatı vermek istemiyorlardı.

Zaman zaman yapılan konuşmalar arasında Guido isminde birdostlarının adı geçmekteydi. Doro’nun işten arkadaşıydı ve kırkyaşlarındaydı. Onunla Cenova’ya gittiğimde tanışmıştım, bekârdı veClelia’nın arkadaş grubu içinde yine karşıma çıkmıştı. Birkaç yıl önceDoro’nun tepelerine yaptıkları gezide o da onlarla birlikteymiş. Ogece Clelia fazla üstelemeden belleğine bir ur gibi dadanan bu anıyıheyecanlı bir biçimde anlatmaya başlamıştı. Anlatırken dikkatimiçeken, ona sormadığım bir soruya sanki yanıt verircesinedavranmasıydı. Dağa yaptıkları bilmem hangi gezidendönüyorlarmış... Direksiyonda Guido varmış ve Doro birden şöyledemiş: “Otuz yıl önce şu tepelerden hangisinde doğduğumu biliyormusunuz?” Ve bu cümlenin ardından herkes, özellikle de Clelia,Guido’nun başının etini yemeye başlamış, nedeni de o tepenin

Page 31: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

zirvesine kadar gitmek için Guido’yu ikna etmekmiş. Bu aslında birçılgınlıkmış, çünkü onları izleyen arabayı gecikmeden dolayıuyarmak gereğini duymuşlar, oysa yol ayrımında bir saatten fazlabeklemelerine karşın, diğer araba görünürlerde yokmuş, o yüzdenakşam yemeğini kasabada yemenin daha doğru olacağınıdüşünmüşler. Tabii karanlık iyice bastırmış, böylece hiçbir yol İşaretiolmayan karanlık ve gizemli patikalarda bir tırmanıp, bir inmişler veCenova’ya giden yolu bulmaları güneşin doğuşunu bulmuş. Doro yolgöstermek için Guido’nun yanında oturmaktaymış ve tüm geceboyunca kimsenin gözüne uyku girmemiş. Bu deliliğin takendisiymiş.

Bu öyküden sonra Clelia bir an için ortalıktan kaybolmuştu. Doro’yabarışıp barışmadıklarını sormuştum. Konuşurken bir yandan dadüşünüyordum, “Bu eve bir çocuk gerek” diyordum kendi kendime...Oysa bu düşünceler Doro’ya şakanın dışında açamayacağımdüşüncelerdi.

Ve sorumun ardından Doro, “Kavga edenler barışır” diyeyanıtlamıştı. “Şimdiye kadar hiç kavga ettiğimi gördün mü?” Baştasessizliğimi korumuş, bir şey dememiştim. Doro’yla aramızda büyükbir güven bulunmasına karşın Clelia konusunda hiçbir tartışmayagirmeyişimiz dikkat çekiciydi. Ona trene atlayıp uzaklara kaçmanında bir kavga türü olduğunu söylemek üzereydim, O ise tereddütediyordu, işte o anda Clelia bana, aralık duran kapının ardından“Doro’nun keyfi yerinde mi?” diye seslenmişti.

Ben de “Yerinde” diye kekelemiştim.

“Emin misin” diyerek üstelemişti.

Page 32: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Saçlarını düzeltip kapıyı açmış, odanın alacakaranlık köşesindedurduğum için bir süre beni seçmeye çalışmıştı. “Sizler arkadaşsınızdeğil mi? Peki Doro’nun şakalaşmayı hiçbir yanıt vermeksizinkestiğinde canının sıkkın ve huzursuz olduğunu nasıl oluyor dabilmiyorsun?”

Böylece şansımı onda denemeye karar vererek sordum:

“Siz hâlâ barışmadınız mı?”

Clelia tekrar odaya girmiş ve susmuştu. Yeniden ortaya çıktığındahazırdı ve “Işıkları neden yakmıyorsun?” deyip koluma girmiş veberaberce alacakaranlık odadan çıkmıştık. Dışarı çıkmak üzere girişholünde dikilirken Clelia kolumu sıkarak fısıldamıştı: “Şu andaçaresizim ve sizden bir dileğim var; siz dostsunuz; istiyorum ki,sizinle daha fazla beraber olsun. Onu sevdiğinizi, onun iyiliğiniistediğinizi, beraber güzel saatler geçireceğinizi biliyorum.”

Kendimi tutarak ağzımdan bir şeyler kaçırmamaya çalışmıştım.

“...Hayır, hayır, aramız açık değil” diye söylenmişti Clelia. “Nebenim kötülüğümü ister, ne de kıskanır,” “Sadece artık başka birisioldu. Onunla barışamayız çünkü hiç kavga etmedik ki…Anlıyorsunuz değil mi? Ama bir şey söylemeyin lütfen.”

O geceyi deniz üzerindeki bir lokalde tamamlamıştık. Arabayı herzaman olduğu gibi Guido kullanıyordu. Geçtiğimiz yollar oldukçavirajlıydı ve gece denize girenlerle kaynıyordu. Lokalde küçük birorkestra vardı, birileri dans ediyordu. Ama bulunduğumuz yere asılgüzelliğini veren masalar üzerine konmuş, üstüne tül geçirilmişlambalardan denize yansıyan ışıkların yaptıkları renk oyunlarıydı.Ortaya bitkilerin, çiçeklerin karışımından oluşan hoş bir koku

Page 33: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

yayılmıştı ve açık denizden esen meltem onları olduklarından dahagizemli kılmaktaydı. Uzaklardan sahilin ışıkları hayal meyalseçiliyordu.

Clelia’yla yalnız kalmaya çalışmış ama bunu başaramamıştım. BazenDoro’nun, bazen Guido’nun, bazen da tanıdıklarından birininyanında zaman öldürmekteydim. Dostları genellikle kendikabuklarına çekilmiş, soyutlanmış, tutuk ve uzunca bir sohbetedalınacak kişiler değillerdi. Çünkü dansa biri gidip diğerigelmekteydi ve Clelia’nın başı daima birileriyle meşguldü. Böyleceben de dansa katılmıştım. Öyle bir an gelmişti ki, yanından dönerekgeçerken “Gördüğün gibi ben de dans ediyorum” demiştim. O anyüzünde beliren neşeli bir şaşkınlıktı. Böylece koluna girmiş onudans pistinin çevresindeki çam ağaçlarının altına götürmüştüm.

“Buraya oturalım” demiştim, “şu öyküyü bana etraflıca anlat.”

Doro’yla neden kavga etmediklerini sormaya çalışmaktaydım, bazenbozuk olan saatleri işletmek için nasıl sallamak gerekiyorsa, bazen dabir bunalımı isteyerek davet etmenin gerekli olduğunu dilimdöndüğü kadarıyla anlatmaya çalışmaktaydım.

Ardından da onun gibi bir kadının, aradan çok şeyler geçmesinekarşın hâlâ gençlik çılgınlıklarına devam eden bir erkeğin içtenliğine,o içtenliğin en derin yerlerine dokunamayacağına inanmamıbeklememesini doğrudan doğruya söylemiştim.

Oysa Clelia “Ama Doro zaten içten” diye itiraz etmişti, “Bana o geceRosina’nın evine gidişinizi dahi anlattı. Sahi orada çok mu eğlendi?’

Sanırım o anda kıpkırmızı kesilmiştim, daha çok utangaçlığımdandeğil de sıkıntıdan.

Page 34: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Sonra gülümseyerek, “Ben de ona karşı içtenim” diye devam etmişti,sesi küskündü, “Guido bile benim hatamın herkese karşı içtenliğimolduğunu söyler. Hiç kimseye sadece ona ait bir sırrım olduğuizlenimini vermiyormuşum... Ah, sevgili dostlarım ama benimyaradılışım böyle. Bundan dolayı da her zaman Doro’nun iyiliğiniistemiş ve ondan hoşlanmışımdır...”

İşte o anda susup kaçamak bir bakışla süzmüştü beni. “Sizce fazla mıaçık sözlüyüm? Ya da fazla mı yüzsüz?”

Hiçbir şey söylememiştim, bunalmıştım işin doğrusu.

Clelia da susmuştu, ardından da şunları eklemişti:

“Görüyorsun ki haklıyım, kendime göre nedenlerim var, amahaddinden fazla açık sözlüyüm, Doro gibi. Bundan dolayıbirbirimizden hoşlanıyoruz.”

“Öyleyse barışın” diye söze girmiştim, “uzatmanın anlamı yok ki.”

Bu söz üzerine Clelia o çocuksu tavrıyla puflamıştı: “İşte siz dediğerlerinin yaptığını, diğerlerinin söylediğini tekrarlıyorsunuz amaonunla kavga etmemizin olanaksız olduğunu bir türlükavrayamıyorsunuz. Biz birbirimizden hoşlanıyoruz. Eğer ondan,kendimden nefret ettiğim kadar nefret edebilseydim, ona kötüdavranabilirdim. Ama ikimiz de bunu hak etmiyoruz, anlıyorsunuzdeğil mi?”

“Hayır’’ diyerek bir solukta yanıtlamıştım.

Clelia birden suskunlaşıvermişti. Çakıl döşeli dans pistinden gelengıcırtıları dinlemekteydik, orkestra ara vermiş birisi şarkı söylüyordu.

Page 35: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Daha önceki ses tonumla “Dostumuz Guido ne gibi önerilerdebulunuyor peki?” diye sormuştum.

Clelia omuzlarını kaldırmış ve “Onun ilginç önerileri var, bana kuryapıyor” demişti.

“Örneğin? Doro’ya bir sırrın olduğunu hissettirmek gibi mi?”

“Hayır, onu kıskançlıktan çılgına çevirmek için.”

Clelia’da belli belirsiz bir vicdan azabının izleri vardı o an, kendikendine mırıldanmaktaydı:

“Guido aptalın teki, öyle ki Doro’nun bana engel olmayıp kendiiçinde acı çekeceğinin farkında değil.”

İşte o anda bilmem hangi arkadaş grubu Clelia’yı aramak içinçamların altına gelmişti, ona seslenirken gülümsemekteydiler,böylece yalnız kalmıştım. Bir bankın üzerine oturmuştum ve asıksuratlı bir haz duygusu beni yine kucaklamaktaydı, giderek içimekapanıyordum. Beni gizleyen gölgenin birkaç adım uzağında gülüşenve dans eden bir kargaşanın, dur durak bilmeyen, huzursuz birdevinimin farkındaydım. O an bir düşünce yoksulluğu içindeydim,beni düşüncelerim de terk etmişlerdi. Bir pipo yakıp sonuna kadariçmiştim. Ardından sığındığım gölgeden çıkarak, masalar arasındaDoro’ya rastlayıncaya kadar dolaşmıştım.

“Barda bir tek daha atalım mı?’ diye sormuştum.

“Ölçüyü zaten fazla kaçırdım” demişti.

Daha sonra karşılıklı sigaralarımızı tellendirirken “Ertesi sabah dayakyememek için oradan arkamıza bile bakmadan nasıl kaçtığımızı

Page 36: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

karına anlatabilir miyim?” demiştim.

Karşılıklı gülüşürken Doro hafif bir alayla konuşmuştu.

“Bunu sana sordu mu?”

“Hayır, ben sana soruyorum.”

“Hadi oradan, ona ne istiyorsan anlat.”

“Ama aranız bozuk değil mi?”

Doro masanın üzerindeki bardağını almış ve sanki bir yudumdadikmeye hazırlanmıştı. Ardından gözlerini bana dikmiş, düşüncelereboğulmuş bir halde, ama yine de soğukkanlılıkla “Hayır” demişti.

“Öyleyse neler oluyor? Öyle ki, zaman zaman Clelia bir köpeğinkiniandıran endişe dolu gözleriyle etrafta seni arayıp duruyor. Böyleanlarda bir gece önce sanki dayak yemiş bir kadının havasınabürünüveriyor. Sahi, ona hiç el kaldırdın mı?”

İşte o anda dans pistinde birisiyle beraber sıçrayan, neredeyse uçuşanClelia’nın bize, “Hey, sizi gidi sarhoşlar” diye seslendiğini işitmiştik,bizi el sallayarak selamlıyordu.

Doro ise onu gözleriyle ısrarla izlemekteydi, selamını başınısallayarak alırken dalıp gitmişti neredeyse. Clelia kavalyesininardından kaybolunca bana dönmüş “İşte gördüğün gibi halindenmemnun” demişti yavaşça.

“Ona neden sopa çekmem gerekiyormuş bakalım? Diğerlerine görebiz daha iyi anlaşıyoruz, bana şimdiye kadar kötü ve kaldıramadığımtek söz söylemedi ki... Gördüğün gibi eğlencede de anlaşıyoruz ki, buanlaşmanın en zor olduğu konudur.”

Page 37: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Seninle anlaştığını biliyorum” diyerek susmuştum. Doro hiçbir şeysöylemiyordu, bardağına gözlerini dikmiş baktıkça bakıyordu, acıdankıvranan bir hali vardı. Sonra bardağını aceleyle kafasına dikmiş,görgü kurallarına uyarak gırtlağını temizlemek için yana dönmüştü.

“İşin en kötü yanı da...” demişti, sesinde yorum yapan birinin havasıvardı. “İşin en kötü yanı kendine olan güveni. Adamın biri der ki,bazı şeyler sadece diğerlerini memnun etmek için yapılırlar.”

Clelia ve Guido masalar arasından bize yaklaşmaktaydılar.

“Benden mi konuşuyordunuz?” diye sormuştu. “Senden de” diyemırıldanmıştı Doro.

Denize gelirken günlerimi karınca gibi kaynayan yabancılarlageçireceğimden, el sıkışmalar, sık sık teşekkür etmeler ve Sisifos’unfaydasız çabasını andıran konuşmalar, tartışmalardanbunalacağımdan korkmaktaydım. Oysa kalabalık ve neredeysedüğümlenmiş olarak geçmesi kaçınılmaz gecelerin dışında Clelia veDoro sakin bir yaşam sürdürmekteydiler. Örneğin her akşamyemeklerini villada yiyorlar ve arkadaş gruplarına ancak karanlıkbastıktan sonra katılıyorlardı. Aramızda kurulmuş olan üçlü,içtenlikten yoksun değildi, birçok konuyu açık yüreklilikletartışmamıza karşın yine de kaygılı düşüncelerimizin arkasınasaklanma olanağımız vardı.

Çok geçmeden de onlara anlatacağım olaylar birbiri ardına gelmeyebaşlamışlardı. Örneğin, yemek yediğim restorandaki dedikodular,garip düşünceler, ilginç durumlar herkesin yaşamak için can attığısayfiye yaşamının, deniz kıyısındaki yaşamın düzensizliğindenkaynaklanan olaylar... İlk gece pencere kepenkleri arasından sızarak

Page 38: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

yankılanan o kulak tırmalayıcı sesin sahibi, ertesi gün kendini banatanıtmakta gecikmemişti. Plajda ise güneşte yanmış bir gencerastlamıştım; beni nazik bir tavırla selamladıktan sonra yanımdangeçerek uzaklaşmıştı.

Onu anımsamıştım. Önceki yallardan tanıdığım bir öğrenciolmasının dışında söylenecek pek bir şey yoktu. Hiçbir şeydemeksizin her zamanki dersimize gelmemiş ve ondan sonrakigünlerde de tam anlamıyla sırra kadem basmıştı. Aynı günün sabahıkızgın güneşin altında uzanmıştım, yanıma esmer, atletik bir bedenuzanmıştı. Oydu. Bana dişlerini gösterecek kadar gülümsemiş vedenize girip girmediğimi sormuştu. Başımı kaldırmaksızın yanıtvermiştim. Şans eseri arkadaşlarımın güneşliklerinden uzaktaydımve yalnız kalmayı umut etmekteydim. Eski öğrencim gayet basit birbiçimde, bu sahillerde kendisini iyi hissettiği için geldiğiniaçıklamaktaydı. Oysa derslerime neden gelmediği konusunda enufak bir açıklama yapmamıştı. Onu biraz iğneleyebilmek için geçengece annesiyle babasının biraz dalaştıklarını ima etmiştim. O iseyeniden dişlerini gösterecek kadar gülmüş ve bunun olanaksızolduğunu, çünkü evdekilerin burada olmadıklarını söylemişti.

Ortasında koca bir zeytin ağacının boy verdiği daracık bir sokaktakalmaktaydı. Sonra ayağa kalkarak izin istemişti, çünkü kendisinibeklemekte olan birisi vardı. O gece pencereden sarkmış, dışarısınıseyretmekteydim. Keskin bir kızartma kokusu geliyordu burnuma.Bulunduğum yerden aşağısını görmek mümkündü, gördüklerim iseirili ufaklı bir sürü çocuk, başına eşarp bağlamış bir kadın,toplanmamış bir yatak ve ocaklardı. Beni gördükleri için öğrenciminnerede olduğunu sormuştum. Başörtülü hanım -pansiyonun

Page 39: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

patroniçesi-, kapıma kadar gelerek konuşmaya başlamıştı. Bu sözcüktufanı içinde anımsayabildiklerim, kiracısı olacak o haylazıtanımasının bir şanssızlık olduğu, çünkü onu pansiyonuna kabulettiği için pişmanlık duyduğu, her şeyi ailesine yazacağıydı. Olacakşey miydi canım? Bu iyi insanlar eğlensin diye oğullarını denizeyolluyorlar, o ise daha ilk geceden odasına kapanıyordu... Olurmuydu böyle şey? Daha on sekiz yaşına basmamış bir tüysüzken hemde...

Bu komik öyküyü Doro ve Clelia’ya anlatmış ve ertesi sabah Berti’ninmerdivenin başında yolumu kesip kolumu tuttuğunu, “Görüyorumki artık nerede kaldığımı biliyorsunuz, öyleyse dost olmamız dahadoğru” deyişini anlatmıştım.

Doro ise “Göreceksin senden odanı bile isteyecek” demişti. Bu öyküClelia’nın ilgisini çektiği için daha fazlasını da söylemiştim. Berti’ninbu yüzsüzlüğünün sadece ürkekliğinden ileri geldiğini, kendinisavunurken saldırganlaştığını açıklamaya koyulmuştum. Önceki yılortadan kaybolmadan ve olasılıkla benim derslerime harcamasıgereken paraları yemeden önce sıkıntı ve huzursuzlukla doluolduğunu, benimle karşılaştığı zaman başını nasıl da rahatsızlıklaeğerek selamladığını eklemiştim. Herkesin başına gelen onun dabaşına gelmiş, kendi gerçekliği tam karşıtına dönüşüvermişti.Tüylerini kabartarak vahşi bir eda takınan evcil bir hayvandı yani.Ama yine de kendimi tutamamış “Onu nasıl da kıskanıyorum birbilseniz” demiştim. “Çünkü onun gibi bir genç kendi gerçek doğasıüzerine bile kendine yalan söyleyebilir.”

Clelia da “Düşünüyorum da içine kapanık, güvenilmez ve sapkın birkarakterim olabilirdi” diye söze başlamıştı.

Page 40: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Doro ise hiçbir şey söylemeksizin gülümsüyordu. “Doro bunainanmıyor ama suratını asıp saldırganlaştığı zaman gerçekte ağlamakiçin büyük istek duyuyor demektir’’ diye Doro’yu sarsmayaçalışmaktaydım. Bu sırada tabakaları değiştiren hizmetçi bir andurmuş ve kulak kabartmıştı. Ardından kulaklarına kadar kızarmışve telaşla işine devam etmişti. Bense ısrarla sözlerime devametmekteydim:

“Gençlik yıllarına kadar böyleydi, iyi hatırlıyorum, nasıl olduğusorulduğunda alınanlar cinsindendi anlayacağınız” Clelia’nın tepkisi“Bu söyledikleriniz doğru olsaydı insanları anlamak kolay olurdu”şeklinde olmuştu. Bu konuşmalar yemekten sonra başkalarınıngelmesiyle sona ermişti. Yine her zamanki gibi Guido kadroyadâhildi; eğer otomobilinin üzerinden inerse bu kâğıt oynamak içindi.Gelenler birkaç genç hanım, birkaç silik koca, yani kısacası Cenovaahalisiydi. Benim için üç kişiden fazlasının bir araya gelerek gruplaroluşturması bir yenilik olmadığından ne konuşurlar, ne yaparlar,sözünü etmeye değmezdi. Oysa benim tercih ettiğim geceler,otomobile atlandığı gibi biraz temiz hava almak için sahil boyuncayapılan gezintilerdi. Manzarası güzel yerlerde, genellikle tepelerdekurulmuş gece kulüplerinde herkes dans ederken Doro veya Clelia ileyaptığım kısa konuşmalar veya hanımlardan biriyle yapacağımbasmakalıp şakalaşmalar sürüp gidiyordu. Ardından bir kadeh içki vedenizin teselli edici esintisi kendime gelmeme yetiyordu tabii.

Gündüzleri plajda olanlar ise tam anlamıyla bambaşkaydı. Nedenseyarı çıplakken garip bir ölçülülük içinde konuşulmaktaydı. Sözcüklerartık aynı tonda olmuyor, aynı çağrışımlara yol açmıyorlardı. Zamanzaman suskular üşüşüyor ve sessizlik daima karanlık, kapalı ve

Page 41: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

muğlak sözcüklerle açılıyordu. Clelia’nın güneşin tadını çıkarmakiçin sahildeki kayalığın üzerinde yatması, eriyerek sanki onunlabirleşmesi ve gök altında yassılaşarak salt ten haline gelmesi, doğrusugörülecek şeydi. İşte böylesi anlarda yanında kim varsa onunsözlerine bazen bir fısıltı, bir iç çekme, dizinin veya dirseğinin birkıpırtısı ile cevap verirdi. Böyle uzanmış yatarken gerçekte hiçbir şeyive hiç kimseyi dinlemediğinin hemen farkına varmıştım. Bunu dahaönceden bilen Doro onunla tek sözcük konuşmuyordu. Dizleriniparmaklarıyla kavramış bir halde havlusunun üzerindeoturmaktaydı, kasvetli ve huzursuz bir hali vardı, bu hali Clelia’nınsere serpe uzanmış dingin ile bir karşıtlık içindeydi. Havlusununüzerinde denemediği kıvrılıp dönme ve uzanma biçimi kalmamıştı,sırtüstü yattıktan hemen sonra karnının üzerine dönüyor, yinehuzursuzlanarak oturuyor ve dizlerini parmaklarının arasına alıp birsonraki harekete hazırlanıyordu.

Kumlar üzerinde yalnız kalmanın imkânı yoktu. Bütün plajkalabalıktan kaynaşıyor, kumsal bu kaynaşma altında inildiyordu.Sanırım bundan dolayı Clelia kum yerine kayalığın o taş sertliğini vekayganlığını tercih etmekteydi. Doğrulup kalktığı ender anlarda,karışmış saçlarını savuruyor, nelerden konuştuğumuzusoruyor veya kimin gelip kimin gittiğine bakıyordu. Bazen Guido,bazen arkadaşlarından birkaçı, bazen de tüm grup uğruyor, birazgevezelikten sonra uzaklaşıyordu. Birisi denizden çıkıyor, birisidikkatle denize giriyor, bu görüntü durmaksızın sürüyordu. Guidobeyaz havlu bornozuyla her seferinde peşine başka bir tanıdığıtakarak ortaya çıkıyordu. Ardından kayalığa tırmanıyor, Clelia ilebiraz şakalaşıyor ve kesinlikle denize girmiyordu. Denizin en çekiciolduğu saatler, öğleden sonrası veya güneşin batışına yakın olan

Page 42: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

saatlerdi. Suyun sıcaklığı ve rengi denize girmek için nazlananları,kumsal boyunca yürüyenleri şöyle birkaç kulaç atmak için tahrikedince, tatlı diliyle en güzel öyküleri anlatması bile Guido’yu yalnızkalmaktan kurtaramıyordu.

Doro ise dalgın bir melankoliye tutulmuş, tuvaline rast gele sandallarve güneşlikler çiziyor, kendiliğinden ve içgüdüsel bir biçimderenkleri karıştırıyordu. Bizi yüksekten seyretmekten ve saçma sapankonuşmalarımızı dinlemekten memnundu sanırım.

Arada bir tanıdıklardan birisi kürek çekerek sahile yanaşıyor ve bizesesleniyordu. Küreklerin suya değerken çıkardıkları sessizliği bozanhışırtılar veya taşlar arasında kırılan dalgaların mırıltısınıdinlemekteydik. Guido bu sesin kendisine daima Clelia’nın kötüyanlarını, onun bizden gizlediklerini ve bize karşı olansadakatsizliğini anımsattığını söyleyip duruyordu.

Clelia ise onu, “Bana öyle görünmüyor” diye yanıtlamıştı.

“O sesleri çıplak ve her şeyden arınmış olarak dinliyorum. Güneşeuzanıp yatmışım, bunu kim isterse görebilir.”

“Bunu kim bilebilir” diye mırıldanmıştı Guido.

“Senin gibi çalkantılı denizden doğmuş bir kadının düşüncelerinikim bilebilir? Birbirinizle kucaklaştığınız zaman önce ne söylediğinizihayal edebiliyorum.”

Doro’nun sahilleri -sonraki günlerde iki tane yapmıştı- soluk ve kesinolmayan renklerle boyanmıştı; sanki güneşten ve havadan yayılansağırlaştırıcı, kör edici bir tutku, fırça darbelerini vuruldukları andadondurmuştu. Birisi Doro’nun ardında daha yüksekçe bir yere

Page 43: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

tırmanmış ve onun elinin hareketlerini izlerken bir yandan daöğütler vermekteydi. Doro ise hiç yanıt vermiyordu. Bir keresindebana isteyenin kendisini istediği gibi eğlendirebileceğinden sözaçmıştı. Bense ona gerçek olandan yola çıkarak çalışması gerektiğinisöylüyordum, çünkü denizin kendisi daima onun yaptığı tablolardangüzeldi, bunun için şöyle bir bakmak yeterliydi. Onun yerindeolsaydım ve bu yetenek bende olsaydı portreler yapardım, çünküinsanları sezinlemek, onları hayal etmek büyük bir doyumdu. Dorogülümseyerek bir mevsimi sonuna getirip tamamlamakla onu birkutuya kapattığını ve onun hakkında artık düşünmesine gerekkalmadığını söylemişti.

Bir gece bu konu üzerinde şakalaşarak yürüyorduk. Bir aperatifalmak için bara doğru yollanmıştık. Dostumuz Guido o iğneleyici sestonuyla insanoğlunun sert ve değişken kabuğunun altında birsanatçının ruhunun yattığını kimsenin sezinleyemeyeceğini, bununDoro’da da böyle olduğunu belirtmişti.

“Evet her insanın İçinde bir sanatçı ruhu yatar” diye yanıtlamıştıDoro, sesi kaygısız ve kendi kendinden hoşnuttu, konuşmaya daistekliydi...

“Üzerimize geçirilmiş kabukların altında neler uyumuyor ki? Sadeceuyanmak ve kendi kendimizi bulmak için biraz cesaret gerekiyor. Hiçdeğilse konuşmak… Artık dünyada ne kadar az konuşulduğununfarkında mısınız acaba?”

“Boş ver” diye söze karışmıştım, “Sen ne keşfettiğini söyle.”

“Aslında hiçbir şey keşfetmedim, ama gençliğimizde ne kadar çokkonuştuğumuzu anımsıyorsun değil mi? Bu konuşmalar neredeyse

Page 44: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

salt konuşma diyebileceğimiz konuşmalardı, konuşmak için yapılankonuşmalar… Onların sadece sözcükler olduklarım bilirdik ama buşu anda yoksun kaldığımız haz dolu, insana doyum veren bir üslupdeğil miydi?”

“Doro, Doro” demiştim “Sen yaşlanıyorsun. Bu konuşmalar çolukçocuğa karıştığında onlarla yapacağın konuşmalar olmalı.”

Guido ise katıla katıla gülmeye başlamıştı, öyle ki gözleri küçücükkalmıştı. Gülerken Doro’nun omuzuna tutunmuştu, ağırlığınıtaşımakta güçlük çekiyordu sanki. Biz ise şaşkın bir halde artık saçlarıdökülmüş, daha doğrusu yarı kel, tatilini geçirmekte olan bir ortayaşlı erkeğin böylesine gülmesine bakakalmıştık.

Doro, “Guido’nun da içinde uyuklayan bir şeyler var” diyesürdürmüştü konuşmasını, “Çünkü bazen bir geri zekâlı gibikahkahalar atmaktan geri kalmıyor.”

Sonraları Guido’nun yalnızca erkekler arasında böyle kahkahalarattığının farkına varmıştım. O gece Clelia ve Doro’yu bahçe kapısınınönünde bıraktıktan sonra arabayı pansiyonun önüne park etmiş vekısa bir yürüyüşe çıkmıştık. Sahil boyunca yürüyor ve dostlarımızdankonuşuyorduk, aslında ikimizde de dostlarımızdan konuşmak için biristek yoktu. Söz yine dönmüş dolaşmış Doro’ya gelmişti. Doro’nunseyahatten koluna bir kabare yıldızını takarak, biraz da huzursuzlukiçinde, beklenmedik bir anda geri dönüşünü anlatıyordu. Oysa benDoro’nun oynadığı oyunun ciddiliğine nasıl olup da herkesiinandırdığını merak ediyordum. Çünkü sahilde bir araya gelengündelik arkadaş grupları arasında bile bir sergi açmanınolanaklarından ve onun bu işi bir meslek olarak kabul etmesigerektiğinden konuşulmaktaydı. Hatta böyle bir konuşmada Clelia

Page 45: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

hoppa bir tavırla söze karışarak “Tabii, neden olmasın, bunları onaben de durmaksızın söylüyorum” diyebiliyordu.

“Bunlar saçma sapan işler canım” diye söylenmişti Guido.

“Ama Doro herkesle dalga geçiyor” diye yanıtlamıştım ben de.

Guido bir süre susmuştu -ayağında deri sandaletler vardı ve iki keşişgibi ağır aksak yürümekteydik-, ardından durmuş ve sert, dolu dolubir sesle konuşmaya başlamıştı.

“O ikisini de tanıyorum ben, ne yapıyorlarsa isteyerek yaptıklarını dabiliyorum, ama Doro’nun neden resim yaptığını bir türlüanlayamıyorum.”

”Bunda ne kötülük var peki? Dikkatini başka yöne çekerekoyalanıyor” diye söylenmiştim.

“Kötülüğü şurasında: Diğer bütün sanatçılar gibi, o da karısıylayetinemiyor da ondan. Böyle denemez mi?”

Söylemek istediği zihinsel çalışma ve tedirgin ortam koşullarınınerkeklik gücünü zayıflatmasıydı, bu her ressamın ağır bunalımdönemleri yaşamasına neden olmaktaydı.

“Ya heykeltıraşlar?”

“Hemen hemen hepsi” diye mırıldanmıştı Guido.

“Beyinlerini bir an için dahi dinlendirmeden çalışan tüm delileryani!”

Böylece pansiyonun önüne gelmiş, ayakta dikiliyorduk. Ona,yaşamın eyleme gereksinip gereksinmediğini sormuştum.

“Sağlıklı bir yaşam” demişti, “Eylem, çalışma, koşturmaca ama

Page 46: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

tutkusuz, paralanmadan… Eğlenmek, beslenmek ve konuşmak amaher şeyden çok eğlenerek gönlü hoş tutmak… İşte bence yaşam buolmalı.”

O anda ellerini arkasına kavuşturmuş, önümde garip bir biçimdesalınmaktaydı. Gömleğinin yakası açıktı ve bu ona yeni yetme birdelikanlı havası vermekteydi. Neyin ne olduğunu çok iyi bilen birdelikanlı, veya avarelik eden kırk yaşında bir orta yaşlı, tabii gençkalmasını başarabilmiş biri. ‘Yaşamı anlamak gerekir” derkengözlerini kırpıştırmaktaydı, huzursuzdu...

“Onu gençken anlamak...”

Bir keresinde Clelia, Doro’nun her sabah henüz güneş doğarkendenize girerek yüzdüğünü söylemişti. Bundan dolayı öğlenleri resimtuvalinin arkasında tembel tembel oturmaktaydı. Bazen kendisininde Doro’ya katıldığını, ancak ertesi günü uyuklayarak geçirmediğinisöylemişti. Böylece bir gün Doro’ya kendisine eşlik edeceğime sözvermiş ve o günün öncesindeki gecede gözüme uyku girmemişti.Güneşin ilk ışıklarıyla yataktan kalkmış ve sabahın o anlatılmaztazeliğini taşıyan sokaklardan geçerek hâlâ rutubetli olan kumsalavarmıştım. Orada uzunca bir süre boy vermekte olan, güneşin altınışıklarını ve dağın tepesinde belli belirsiz görünen ağaçları seyredalmıştım. Ardından durgun suda sahile doğru yaklaşan biryüzücünün kafasını görünce, kumların üzerine çökerek beklemeyebaşlamıştım. Oysa kumsala üzerinden su damlaları süzülerek çıkanesmer genç yine benim öğrencimdi. Doğallıkla yanıma gelmiş vekonuşmaya başlamıştı. Bir yandan da havlusuyla kurulanmaktaydı.Ne kadar ince ve kısa olduğu o anda gözüme çarpmıştı.

Doro’nun başını veya attığı kulaçları görebilmek umuduyla açık

Page 47: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

denizi gözlerimle taramaktaydım.

Birden aklıma gelmiş ve sormuştum: “Nasıl oldu da yalnızsın?”

Beni yanıtlamamıştı -yüzmekten yorgundu-, kurulanması bitinceyanıma sırtı denize dönük bir biçimde oturmuştu. Bense altın gibiparıldayan dağı daha iyi görebilmek için hafifçe yana dönükoturmaktaydım. Berti tırnağının ucuyla buruş buruş bir sigarapaketinden bir sigara çıkararak yakmıştı, benden özür dilemekteydi,çünkü son sigarasıydı.

O an Berti’nin bu kadar erkenci olmasından dolayı şaşırmıştım. Bellibelirsiz bir jest yaptıktan sonra birisini bekleyip beklemediğimisormuştu. Bense ona deniz kıyısında kimsenin beklenmeyeceğinisöylemiştim. Ardından Berti beklenmedik bir çabuklukla yüzükoyunyere uzanmış ve dirseklerinin üzerine dayanarak sigarasınıtüttürmeye koyulmuştu, sanırım bana bakmaktaydı.

Güneşin altında bir bayram yerine dönen plajın midesinibulandırdığını söylemişti; çocuklar, şemsiyeler, meme veren kadınlar,aileler... Ona kalsaymış hepsine plaja gelmeyi yasaklarmış ya neyse.Ona neden plaja geldiğini sordum, plaj şemsiyelerinin olmadığıkentte kalabilirdi.

“Birazdan güneş iyice doğacak” demiş ve dağları seyretmek içinyattığı yerden doğrulmuştu.

İkimiz de susmuştuk, sessizlik içinde sadece dalgaların hışırtısı vardı.

Sessizliği “Burada uzun bir süre mi kalacaksınız?” diye sorarakbozmuştu. Bunu bilemediğimi söylemiş ve yeniden açık denizi seyredalmıştım. Bu sırada gözüme açıkta hayal meyal görülebilen siyah bir

Page 48: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

nokta çarpıyordu. Bunun Berti de farkındaydı.

“İşte arkadaşınız göründü, ben sahile çıktığımda o hâlâ şamandıranınüzerindeydi. Siz nasıl yüzüyorsunuz?”

Sessizliğim karşısında sigarasını fırlatmış ve ayağa kalkmıştı.Ardından “Bugün evde misiniz?” diye sormuştu. “Sizinle konuşmakistediğim şeyler var.”

Gözlerimi kaldırarak, “Benimle şu anda da konuşabilirsin” demiştim.

“Ama şu an beklediğiniz birisi var” diye itiraz etmişti. Ona aptalmışgibi durmamasını söylemiştim. Neler olup bitiyordu, yoksa derslermi?

Böylece Berti yeniden kuma oturmuş ve gözlerini dizlerine dikerekkonuşmaya başlamıştı; bir hukukçunun havası vardı üzerinde, zamanzaman da tekliyordu. Canı sıkılmaktaydı kısacası, hiç arkadaşı yoktuve benimle birlikte kitap okumaktan ve konuşmaktan -ama kesinlikleders kitapları değil- bir zamanlar okulda yaptığımız gibi açıklayarakve tartışarak okumaktan, anlayamadığı pek çok şeyi kendisineaçıklamamdan memnun olacaktı.

Onu içimdeki önyargıyla isteksizce süzdüm, çünkü Berti okulayollandığı için gelen ve konuştuğunuzda yüzünüze şişkin ve bezgingözlerle bakan öğrenci tipindendi. Kıvrılmış dizlerini elleriylekavramış ve huzursuz bir halde gülümsüyordu. Birden aklımagelmişti, kim bilir belki de bu tipler en uyanıklarıydılar.

Doro neredeyse sahile çıkmak üzereydi. Berti ise ansızın ayağakalkmış ve “Hoşça kalın” diyerek uzaklaşmıştı.

Kabineler arasından denize girmek için gelenler gelip geçmeye

Page 49: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

başlamışlardı. Sanırım kabineler arasına sapan kısa ve çiçekli bireteğin peşinden koşmaktaydı.

Artık Doro sudan çıkıyordu, bir yokuşa çıkar gibi öne eğilmişti,parlak ve sular damlayan vücuduyla, giydiği yüzücü beresiyleparıldayan başı ona atletik bir hava vermekteydi.

Önümde sallanarak durmuştu, soluk soluğaydı, yüzmekten dolayıgöğüs kemiğinin altındaki ve kaburgalarının üzerindeki kaslarseğirmekteydiler. Geçen gece Guido ile yaptığım konuşma ısrarlaaklıma gelmişti, gülümsememe engel olamıyordum. Bunun farkınavaran Doro beresini çıkarırken mırıldanmıştı.

“Ne var?”

“Hiçbir şey,” demiştim. “Gittikçe şişmanlamakta olan Guido’nun otuhaf tipini düşünüyordum. Evlenmemeye değer doğrusu.”

“Eğer her gün bir saat yüzebilseydi bambaşka biri olurdu” diyenDoro dizlerinin üzerine kuma çökmüştü.

Öğleden sonra Berti beni bulmak için restorana gelmişti. Masalarınarasında durmuş, ceketini omuzuna atmıştı. Ona yaklaşmasını işaretedince bir sandalyeyi havada taşıyarak masama ilişti. Ama onudikkatle izlememden dolayı rahatsız olduğundan oturup oturmamakonusunda tereddütteydi. Bu sırada ceketi yere düşmüş vesandalyeyi çekerek ceketi yerden kaldırmıştı. Ona oturmasınısöylemiştim. Bu kez bana da bir sigara ikram ederek hemenkonuşmaya başlamıştı. Ben de pipomu yakıp sözünü kesmedendinlemeye başladım. Amacım, ne istiyorsa onu söylemesinisağlamaktı. Okulu ailevi nedenlerden dolayı bırakmak zorundakaldığından, henüz bir iş de bulamadığından yakınmaktaydı. Bir kez

Page 50: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

okumaktan vazgeçmişti, artık geri dönülemezdi. Beni gördüğüzaman okumanın öğrenciye pek bir şeyler vermemesine karşınöğrenmenin verdiği hazdan dolayı, en azından zihinsel bir etkinlikolmasından dolayı tamamlanması gerektiğini anlamıştı. Üstelik banagıpta etmekteydi, benim sadece bir öğretmen olmayıp aynı zamandasempatik bir insan olduğumun da farkına vardığım söylemişti.Benimle tartışacak çok şey vardı...

“Örneğin nedir bunlar?” diye sormuştum.

“Örneğin okulda neden bir öğretmenle özel konular konuşulmazveya bir öğretmenle birlikte bir eğlenceye gidilemez? Hem sınıfısusta durduran üç dört aptalın ağzının içine bakarak zamankaybetmenin bir anlamı var mı?”

“Yani gerçekte öğrenmek için büyük bir isteğin vardı ve okul sanayetmiyordu, sen de tuttun özel dersler almaya başladın.

Berti gülümseyerek bunun başka bir konu olduğunu söylemişti.

“Üzgünüm” diye devam etmiştim, seninkilerin milyonerolmadıklarını öğrenmekten dolayı üzgünüm. Peki, özel derslerleonların parasını neden harcıyorsun?”

Yeniden gülümsemişti, ama bu gülümsemede kadınsı bir şeyler,küçük görmeyle sarmaş dolaş olmuş bir şeyler vardı... Çünkü yalnızcakadınlar bu biçimde yanıt verebilirlerdi.

Sonradan bunu ona bir kadının öğretmiş olabileceği aklıma gelmişti.

Berti yol boyunca bir müddet bana eşlik etmişti. O gün Clelia’nınarkadaşlarıyla kısa bir gezintiye çıkacaktık ve yol boyunca benimdeniz kıyısına dinlenmek için geldiğimi, kendisine ders vererek

Page 51: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

kendimi sıkıntıya sokmak istemeyişimi anlayışla karşılayacağınıtekrar edip durmuştu. Fakat en azından bana eşlik etmesine izinvereceğimi ve plajda kendisiyle iki çift laf edeceğimi umut ettiğini desöylemeden duramamıştı. Bu sefer de ben onu kadınca birgülümseme ile yolun ortasında bırakmış, “Memnuniyetle, yeter kisen iste” demiştim.

O günkü gezi -hepimiz Guido’nun otomobilindeydik- bir felaketlesonuçlanmıştı, çünkü arabadaki kadınlardan birisi, Guido’nun Maraisimli akrabası, böğürtlen toplamak isterken bir yardan aşağı düşerekomuzunu fena halde incitmişti.

O günkü gezi programı her zamanki yoldan geçerek dağa doğrutırmanmak, gece kulübünün, en uzaktaki villanın ötesinde, çamağaçlarının ve kırmızı kayalıkların ortasında, yani tepedeki platodadoğan güneşin ilk ışıklarını seyretmekti. Bunların hepsi yerinegetirilmiş ama böylesine bir aksilik kimsenin akına gelmemişti.Zavallı Mara’yı arabaya taşıdığımız zaman da arabanın hepimizialamayacağı ortaya çıkmıştı. Çünkü büyük kaygılar içindeki Guidoinleyip duran Mara’yı arka koltuğun minderleri üzerine yatırarakrahatlatmak istemişti, Ancak Clelia ve diğer ikisi için yer vardı.Açıkta kalan bizlerle eğlenmekteydiler. Sonunda biz ikimizyürüyerek dönmeye karar vermiştik.

Henüz iki yüz adım yürümüştük ki, bir çakıl yığının üzerindeoturmakta olan Ginetta’ya rastladık Doro konuşmasını kısa kesmişti:“İşte daima kadınların arasında yaşamanın ne olduğunugörüyorsun.”

Ginetta arabadan diğerleri tarafından, omuzu incinmiş olan Mara’yayer açarak onu rahatlatmak amacıyla indirilmişti, bu iş ona

Page 52: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

düşmüştü, çünkü gruptaki tek genç kız oydu.

“Sanki biz kadın değiliz” diyerek somurtuyordu.

“Mara bu yıl eğlence defterini kapatıyor böylece. Çünkü onuCenova’ya götürüyorlar” derken bizleri de kaçamak gözlerlesüzmekteydi. Bunu gören Doro ise onun varoluşunu kabul ettiğinibelirtircesine gülümsemişti. Mara’dan ve onun kocasından, bu olayınasıl karşılayacağından konuşarak, biraz da adamcağızı çekiştirerek -adam öylesine enerji doluymuş ki, ancak pazar günleri Sestri’dekiofisinden eve geliyormuş falan- yürüyorlardı. Doro ise “Bu kazanınkarısının başına gelmesinden memnun olacak” diye fikrinibelirtmekten geri durmuyordu: “Sonunda onunla birlikte bir yazgeçirebilecek.”

Bu cümlenin ardından Ginetta kindar ve biraz da küskün bir kahkahaatmıştı.

“Bu söylediğinize siz gerçekten inanıyor musunuz?” GözleriniDoro’ya dikerek konuşuyordu.

“Erkeklerin, karıları uzakta oldukları zaman memnun olduklarınıpekiyi biliyorum. Erkek olmak egoist olmak değil mi sanki?”

Böylece Doro katılırcasına gülmeye başlamıştı. “Ne büyük bir buluş,ne büyük bir deha” diye kahkahalar atmaktaydı.

“Bahse girerim, şu anda Mara bizi düşünmüyor.”

Ardından bana dönerek “Ama böyle şeyleri söylemek için gençlerveya bekârlar gerekir, sen ne dersin?”

“Benim söyleyecek bir şeyim yok” diye mırıldanmıştım.

Page 53: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Ginetta güzel bir kızdı ve dağ tepe demeden coşkuyla yürümekteydi.Saçını atkuyruğu yapmıştı ve bu bir at yelesini andırmaktaydı.

Tam bir şeyler söylemek üzereydim ki, Doro benden çabukdavranmıştı.

“Bu yıl Umberto geliyor mu?”

“Bekârlar riyakârdır” diye sertleşmişti, ardından da “Bilmiyorum”demişti.

“Öyleyse tüm olumsuzlukların tadını çıkarıyorsun, seni dahaşimdiden yalnız bırakan bir bekârla evleneceksin, bunu anladık amaya sonra ne yapacaksın?”

Ginetta o anda yarı ciddi bir halde uzaklara dalıp gitmişti, ardındanda aynı hava içinde başını çevirmişti. Bense “Her evli erkek birzamanlar bekârdı,” diye düşüncemi açıklıyordum, “Bir yerdenbaşlamak gerekiyor ama.”

Ginetta Umberto’dan konuşmaya devam ediyordu. Bize yazdığı birmektubu anlatıyordu. “Dışarıda uluyan çakallar zaten uyumakistemeyen veletleri daha da kaygılandırdığından onları uyutmakimkânsızmış, Sevgili Ginetta -mektupta ona böyle diyormuş-. Eğerevlatlarımız daha fazla şamata yaparlarsa uyumak için pansiyonagideceğinden söz açıyor, ardından da ıssız yerler ile kentlerarasındaki büyük farklılığa değiniyor ve sonunda gürültü patırtıdangözlerini kapatmasının imkânsız olduğunu yazıyormuş...”

“Ne aptallık” diye söylenmişti Ginetta, “İşte gördüğünüz gibi böyleşakalaşıyoruz birbirimizle.”

Yürüdüğümüz yolun çamlar arasında yaptığı dönemeçler,

Page 54: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Ginetta’nın hoppa ve havadan sudan sözcüklerinin yarattığı havayakarışıyor ve bu bana hafif bir baş dönmesi veriyordu. Sankialtımızdaki deniz bizi içine çekmekteydi. Doro da daha sarsakyürümeye başlamıştı.

Yavaş yavaş akşam çöküyordu ortalığa.

“Zavallı Mara” demişti Ginetta “Acaba ne zaman yenidenyüzebilecek?”

O akşam kumsalda boş güneşlikler bulmuştuk, kalabalık plajı çoktanterk etmişti. Ginetta ile beraber suya girmiş ve yan yana, sankibomboş denizin sessizliğini bozmaktan çekinircesine yüzmüştük.Hiçbir şey konuşmaksızın sahile yüzerken de, bulunduğumuz yerdenbiraz önce indiğimiz tepelerdeki çamları seyretmek mümkündü.Ayaklarımız yere değmişti, Ginetta sudan bir balık gibi parıldayarakçıkmış ve kabine doğru yollanmıştı. Doro sahilde beni beklerkenyaktığı sigaradan son nefeslerini çekiyordu. Sonra villanın yolunututmuştuk, Clelia ise önden gitmişti. O gece Guido’nun Mara ileSestri’ye döndüğünü ve böylece birkaç gün arabasız kalacağımızıöğrenmiştim. Bu haber beni sevindirmişti, çünkü ben her zamangeceleri konuşarak geçirmekten hoşlanmışımdır.

“O aptal” diye söylenmişti Clelia. “Kolunu kırmak için sezon sonunubekleyebilirdi.”

Bunun üzerine Doro fırsatı kaçırmamıştı.

“Ginetta biz erkeklerin ne kadar bencil olduklarım söylüyordu.”

Oysa Clelia aldırmaksızın devam ediyordu:

“Ginetta’dan hoşlandınız mı?”

Page 55: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Sağlık dolu genç bir kız, neden sormuştun?”

“Önemsiz, Doro benim genç kızken ona benzediğimi söyler durur.”

Bütün genç kızların birbirlerine benzediklerini, onlar hakkında biryargıya varmak için kadın olmalarının gereğini belirtiyordum ki,Clelia omuzlarım kaldırarak mırıldanmıştı:

“Kim bilir benim hakkımdaki yargınız nedir?”

“Bunun için bazı veriler eksik, bunu en iyi Doro yapabilir.”

Doro ise beklenmedik bir biçimde şakalaşmaya başlamıştı.

Âşık bir erkeğin gözlerinin ışığını kaybederek körleştiğini veyargısının bir önemi olamayacağını söylüyordu. KonuşurkenGuido’ya benziyordu, şaşırmıştım, gözlerimi ondan alamıyordum.İşin tuhaf yanı Clelia aldırmıyordu ve omuzlarını kaldırarak birşeyler mırıldanmıştı: “Hepiniz birbirinize benziyorsunuz.”

“Ne oluyor yahu?” diye sesimi yükseltmiştim.

Hiçbir şey olmuyordu ve Clelia hafif bir sesle kendi kendinehayıflanmaktaydı: Kendisini eski bir harabe gibi hissediyordu;gençliğini, hatta çocukluğunu, okul yıllarını, ilk dansa gidişini ve ilkkez uzun çorap giydiğini anımsadığı zaman ürperti duyuyordu. Doroise bunları oldukça düşünceli bir biçimde dinliyor ve sadecegülümsüyordu.

“Aklı başında bir çocuktum, belki de haddinden fazla” derken Cleliaoldukça sıkıntılıydı.

“Ertesi gün babamın birdenbire iflas edebileceğini veya mutfaktayangın çıkabileceğini, yiyecek hiçbir şeyimizin kalmayacağını

Page 56: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

düşünürdüm. Böylece bahçede kendime bir yer ayarlamıştım. Fakirdüştüğümüzde babama sunmak üzere kuru yemiş, kuru incirsaklardım. Babama ve anneme şöyle derdim: Merak etmeyin Cleliaherkesi ve her şeyi düşünür, siz onu cezalandırdınız ama o sizdenözür diliyor ve bir daha yapmayacak. Nasıl da aptaldım.”

“O çağlarda hepimiz aptaldık” demiştim.

“Bana söylenen her şeye inanırdım” diye devam ediyordu, “Başımıbahçe kapısından çıkarmaya cesaret edemezdim, çünkü yoldan geçenbiri gözlerimi çıkarabilirdi. Fakat bahçe kapısının parmaklıklarıarasından denizi görebiliyordum ve bundan başka da hayallere dalıpgidebileceğim başka bir şey yoktu. Çünkü beni daima bahçede kapalıtutarlardı, ben de bahçedeki bankın üzerine oturarak gelip geçenleri,sokaktaki gürültüleri dinlerdim, düşünebiliyor musunuz, limandangelen bir siren sesi beni ne kadar da mutlu ederdi.”

“Bunları neden ona anlatıyorsun?” diye söze karışmıştı Doro,“Birinin çocukluk anılarını dinleyebilmek için insanın âşık olmasıgerekir.”

Clelia, “Ama en azından benden hoşlanıyor” diyerek, Doro’yususturmuştu.

Bütün gece boyunca süren bu gevezeliklerden sonra, yıldızlaraltındaki denizi seyre gitmiştik. Gece öylesine açık ve öylesinearınmıştı ki, uçurumlu yolun aşağılarında sahile vuran dalgalarınköpükleri seçilebilmekteydi. Hatta açıktaki dalgalarınki bile. İşte oanda denizin bende bir su izlenimi değil de, altında yaşamayazorunlu olduğum bir cam fanus izlenimi bıraktığını söylemiştim.Ardından da sokağımda boy vermiş ve ay ışığı olmadığı zamanlarda

Page 57: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

bile bana bir ay bitkisi gibi görünen yaşlı zeytin ağacından sözetmiştim. Clelia bunun üzerine Doro ile benim koluma girerek “Negüzel, haydi onu görmeye gidelim” diye haykırıvermişti. Oysa küçükmeydanı geçerken bazı tanıdıklara rastlamıştık ve Mara’nın başındangeçenler konuşulmaya başlanmıştı. Böylece laf lafı açınca Clelia yaşlızeytin ağacını tam anlamıyla unutmuştu. Ardından kâğıt oynamaküzere herkes villaya geri dönmüştü. Biraz kırgın, belki de kızgınolduğumdan yorgunluğumu ileri sürerek onlardan ayrılmıştım.

Küçük meydanın kuytularında Berti’yi görünce sıvışmasına fırsatvermeden yakasına yapışıverdim. Kararlıydım, konuşması için, belkide onu azarlarcasına, konuşması için zorlamamın nedeni o andakarşımda belirivermesiydi.

“Bu saklambaç oyunu da ne oluyor?”

Çünkü bir saat kadar önce villanın civarında yaptığımız yürüyüşboyunca varlığını belli belirsiz de olsa sürekli olarak hissetmiştim.Yeleğinin üzerine giydiği beyaz ceketi onu karanlık içinde fazlasıylaele veriyordu. Biraz da karanlıktan cesaret bularak, bir kazaolduğunu işittiğini ve ne olup bittiğinden emin olmak istediğinikekelemişti.

“İşte gördüğün gibi hayattayım” demiştim, “Bütün gece beni takipetmenin ne anlamı vardı?”

Yanıt yerine uyumaya gidip gitmediğimi sormuştu, böylece uluzeytin ağacının altında durmuş, konuşmaya başlamıştık. Zeytin ağacıo karanlıkta bir karaltı gibi yükseliyordu.

“Bir hanımın intihar ettiğini söylüyorlar...”

Page 58: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Hanımlar da mı ilgilendiriyor seni?” diye karşılık vermiştim.

Berti ise gözlerini pencereme dikmiş bakmaktaydı. Sonra banadönerek tutkulu bir biçimde konuşmaya başlamıştı. Herhangi birkazanın tatilcilerden birini geri dönmeye zorlayabileceğini,doğallıkla benim veya arkadaşlarımdan birinin geri dönmüşolabileceğini düşünmekteydi.

“Akrabanız mıydı?” diye sormuştu.

O gece dostlarımdan söz açarken Clelia ve Doro’yu kastettiğinianlamıştım. Mara’nın onların akrabası olup olmadığını sorunca otuzyaşındaki Mara ile ilgilenmesinin saçmalığı beni nedensegüldürmüştü. Ben de soruya soru sorarak karşılık vermiştim.

“Onu tanıyor muydun?”

“Hayır” demişti, “Şöyle böyle.”

Okuyormuş gibi yapmasıyla şakalaşarak ertesi gün için kendisineplajda randevu vermişti.

“Eğer sana genç hanımları tanıştıracağımı umut ettinse yanıldın”demiştim, “Bence bunu kendi başına da yapabilirsin.”

O gece pencerenin yanında oturmuş, sigaramdan derin nefeslerçekerek Clelia’nın bana karşı duyduğu o garip güven duygusunutekrar tekrar düşünmüştüm. Böylesi bir güvene Ginetta’nın da sahipolabileceği düşüncesi canımı sıkmıştı. Üzerime yine o tanıdıkmelankoli çökmekteydi. Buna biraz da Guido’yla yaptığım,cesaretimi kıran, hatta beni küçük düşüren konuşmanın anılarıeklenmişti.

Page 59: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Allahtan günlerin sayılma gereği duyulmadığı deniz kıyısındaydım.“Gönlümü eğlendirmek için buralardayım” düşüncesi benirahatlatıyordu.

Ertesi gün Doro’yla birlikte kayalığın tepesinde uzanmıştık, altımızdaise gözlerini kapatmış bir halde Clelia yatmaktaydı. YenidenMara’dan konuşmaya başlamıştık. Dikkatimizi çeken sanki plajınkadınlar ve çocuklarla ağzına kadar dolu olmasıydı, bu nedenle dahaönce dikkatimizi çekmişti. Bu kalabalıkta birinin, bir Mara’nın veyabir başkasının eksikliğini kimse fark etmezdi, kalabalık yığın yığındevinmekteydi, kimsenin bir ayrıcalığı yoktu. “Bak” demişti Doro“Şu güneşlikler, şu şemsiyeler, hepsi bir başka âlem, çok şey ifadeediyorlar. Kadınlar gergef dokuyor, ıslak mayolarını değiştiriyor,birbirlerini şemsiye altında ziyarete gidiyorlar. Şu gördüğünparmakla sayılabilecek kadar azınlıktaki kocalar ise güneşin altındakarılarının istedikleri yerde oturmaktalar.”

“Bu bir kadınlar cumhuriyeti.”

“Şu sonuca varılabilir ki, onları böyle yapan yine toplumun kendisi.”

İşte o anda kayalıkların altında bir yüzücü sahile çıkmıştı, saçlarınıparmaklarıyla tarayarak düzeltirken başını da yukarı kaldırmıştı.Baktım, Berti’ydi. Hiçbir şey söylemeksizin gözledim. Belki dekayalığın tepesinde olduğumu görmemişti. -Çünkü ben denizdençıktığım zaman iki adım önümü göremem.- Küçük dalgalarınçarparak kırıldıkları kayalığın üzerine uzanıvermişti. Berti’nin saçlarıgözlerinin üzerine dökülmüş ve onları düzeltmek için yaptığıhareketler sanki yüzerken attığı kulaçları anımsatıyordu. Ardındananiden suya atladı ve sırtüstü yüzmeye başladı, su altındaki birkayanın çevresinden dolaşırken bana seslendi, ben ise onu

Page 60: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

selamladıktan sonra yeniden Doro’yla konuşmaya koyuldum. Dahasonra, yani Clelia güzellik uykusundan uyanıp bazı tanıdıklar vegenç hanımlar bulunduğumuz kayalığa geldikleri zaman gözlerimleplajı taradım ve Berti’yi kabinler arasında gazete okurken gördüm.Bu ilk kez değildi ama bu sabah her şey çok açıktı: Berti bir şeylerbeklemekteydi. Ona yanımıza gelmesi için işaret etmiştim, işaretimısrarlı bir işaretti. Berti yerinden kalkmış ve bize bakmaksızıngazeteyi katlamış, ardından bize doğru yürümüş ve kayalığın ucundadurmuştu.

Doro’ya dönüp “İşte iş bilir dostumuz bu” demiştim. Doro bir an içinbakmış ve gülümsemişti. Sonra yeniden tuvaline dönerek çalışmayakoyulmuştu. Böylece kayalıktan inip bir şeyler söyleme sırası banagelmişti. Siyah ve basit bir mayo giymiş olan bir genci, ortalıktagösterişli mayolar giyerek dolaşan ve bornozlarını sırtlarından eksiketmeyen beyefendilere tanıştırmak o kadar önemli bir şey değildi,kısacası affedilebilirdi; oysa Berti’nin kasvetli ve sıkkın yüzü benirahatsız etmişti, kendimi gülünç hissettim bir anda, sert ve kısa kesenbir biçimde mırıldanmıştım:

“Buradakilerin hepsini tanıyorsun zaten.”

Ardından kayanın üzerinde toplanmış olanların yarımdan geçerekdenize girmek üzere olan Ginetta’ya seslenmiştim:

“Beni de beklesene biraz.”

Sahile döndüğüm zaman, -Ginetta bir saatten fazladır sudaydı, bende yalnız dönmek zorunda kalmıştım- onu yeniden kumlarınüstünde, güneşliklerimizin arasında, dizlerini ellerinin arasına almışotururken görmüştüm.

Page 61: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Onu orada öylece bıraktım.

Çünkü Clelia’yla konuşmayı tercih ediyordum, Clelia ise o andakabinden dışarı çıkmaktaydı, mayosunun üzerine beyaz bir bolerogeçirmişti. Şakalaşarak selamlaşmış ve yavaş yavaş yürüyüpuzaklaşmaya başlamıştık, havadan sudan konuşuyorduk. Berti’ningörüntüsü güneşliklerin arasında kaybolduğu anda kendimi daha iyihissetmeye başlamıştım.

Her zamanki yürüyüşümüzü yapıyorduk, yani sahilde kırılandalgaların köpükleri ile yayılmış yatan bir kalabalığın arasında kalangeçitten geçerek...

“Ginetta’yla birlikte yüzdük” demiştim, “Bugün yüzmedin mihenüz?”

İlk günden beri nezaket kurallarından dolayı onunla beraber denizegirmeyi istediğimi her zaman ima etmiştim, oysa Clelia beni herzaman kuşkulu bir gülümsemeyle bundan caydırmıştı.

“Hayır” demişti, “Hayır, denize yalnız girerim.” Ardından da herşeyi topluluk içinde ve toplulukla birlikte yaptığını, oysa denizle başbaşa kalmak istediğini söylemişti.

“Ama bu çok garip” demiştim.

“Garip ama böyle” diyerek kestirip atmıştı.

İyi yüzüyordu ve yüzerken canı sıkılmıyordu, bu onun verdiği birkarardı, “denizin eşliği” yeterdi, hiç kimseyi İstemiyordu, hayatındasadece kendisine ait olan hiçbir şeyi yoktu ve böylece en azındandenizi ona bırakmalıydık. Böylece denizi uyandırmaksızın yüzerekuzaklaştı. Kumların üzerinde geriye dönüşünü beklemeye başladım.

Page 62: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Sahile döndüğünde yeniden konuşmamıza dönmüştüm, gösterdiğimtepkiye verdiği yanıt hafif, yarım yamalak bir gülüş olmuştu. Israrlasormuştum:

“Doro ile birlikte de mi girmiyorsun?”

“Onunla da girmiyorum...”

Bir başka günün sabahı sahilde yürürken yine şakalaşıyor vekalabalıktan dolayı kıvrım kıvrım uzanıp yatmış bedenlerinüzerinden sıçrıyor, şişmanlara bakarak gülüşüyor, kadınlarıeleştiriyorduk

“Şu kırmızı şemsiye” demişti Clelia, “Altında kimin yattığını biliyormusun?”

Uzaktan şemsiye altında, bir portatif şezlonga uzanmış biraz kemiklibir çıplaklık seçilebilmekteydi. İki parçalı bir mayo giymişti vekısmen bronzlaşmıştı, açıkta kalan karın kısmı daha önceden giyilmiştek parçalı mayonun izlerini taşımaktaydı, ayak ve el tırnakları kankırmızımsı bir renkle ojelenmişti ve uzandığı şezlong pembe birhavlu ile kaplıydı.

“İşte Guido’nun arkadaşı bu” diye fısıldamıştı Clelia, o anda yüzündetahmin edilebilecek bir gülümseme vardı.

“Onu ardında gezdiriyor, herkesten gizli tutuyor, buluştukları zamanise eline öpücük kondurarak saygıda kusur etmiyor.”

Ardından kolumdan tutmuş ve hafifçe öne doğru eğilerek “Sizerkekler neden bu kadar zevksizsiniz?” diye mırıldanmıştı. Ben ise,“Bana göre Guido her zevkten biraz, her tür beğeniden kararıncayapılmış” diye karşılık vermiştim, “yani ne kadar zevksizlik varsa

Page 63: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

hepsinden payını almış.”

“Ama hayır, yanılıyorsun” demişti Clelia.

“Bu kadının pespaye olduğunu kabul ediyorum ama zavallıGuido’muz benden de hoşlanıyor.”

Böylece hiçbir şeyin kendiliğinden bayağı olamayacağını, bayağılığınne düşünüyor ve ne konuşuyorsak ondan kaynaklandığınıaçıklamaya koyulmuştum. Oysa Clelia çoktan başka şeylere ilgiduymaya başlamıştı bile. Bir çocuğun başına geçirdiği garip, kırmızıbereye gülmekteydi o an. Plajın sonuna kadar böylece yürüdüktensonra, kayalıkların orada sigara içmek için durmuştuk. Sonragüneşten kavrulmuş bir halde, biraz da ilgisizce şuraya buraya gözgezdirerek geriye dönmüştük. Şemsiyemizin yanından uzaklaşanBerti’nin -onu uzaktan esmerleşmiş sırtından ve siyah mayosundantanımıştım- huzursuz bir hava içinde çiçekli bir plaj kıyafetinebürünmüş kısa boylu bir kadınla konuştuğunu görmüştüm, kadınınyanakları parıldamaktaydı ve yüksek ökçeleri kuma gömülmüştü.

Clelia o anda uzaktan Doro’ya bir şeyler için seslenmiş ve bununüzerine ikisi de bize doğru dönmüşlerdi. Berti bizi görür görmezkaçmaya yeltenmişti, kadın ise Berti’nin ardından adıyla seslenerekseğirtirken rahat ve alaycıydı.

Beni aramak için restorana geldiğinde “Şu peşinden koşturan geyşa”demiştim, “Yoksa o gün pansiyona getirdiğin hanım mıydı?”

Berti ilgisizce gülerek sigarasının dumanlarına dalmıştı. Bense“Görüyorum da iyi bir arkadaşın var, peki o halde neden başkalarınınpeşinden koşturuyorsun? Allahtan seni gruptaki kızlarlatanıştırmamışım” demiştim.

Page 64: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Berti o an önemli bir şeyler düşünen birisinin havasını takınarakgözlerini bana dikmişti.

“Benim suçum değil. Eğer onunla buluştuysam bu benim suçumdeğil, bir rastlantıydı sadece, benim için dostlarından özür dilermisin?”

Böylece konuşmayı değiştirmiş ve evdekilerin maceralarını bilipbilmediklerini sormuştum. Oysa Berti her zamanki gülüşüyle, ağırağır ve hafifçe o kadının pek çok aile kızından daha değerli olduğunusöylemekteydi. Dahası, bu tür kadınların sahip oldukları onur,sürdürdükleri zor yaşamın meyvesiydi.

“Yani, ne demek istiyorsun?”

“Demek istediğim şu: Hemen hemen bütün erkekler orospularlailişki kurma konusunda aynı fikirdedirler, çünkü bu ilişkiler onlarırahatlatır ve çevrelerine sıkıntı, rahatsızlık vermekten kurtulurlar,böylece onlara karşı garip bir saygı duyulur.”

“Tamam da, öyleyse bizi gördüğünde neden kaçmaya çalıştın, nedenondan dolayı utandın?”

“Ben mi?” diye kekelemişti. Bunun başka bir şeydenkaynaklandığını söylüyordu. Kadınlardan nefret etmekteydi vesadece bu iş için yaşayan kadınlar onu kızdırmaktaydılar, kadınlaraptal ve kırıtkan yaratıklardı, erkeklerin şehveti onları gereklikılmaktaydı, birisiyle anlaşmak ve daha başkalarını aramamak kibirve boş gururdan kaçınabilmek için yeterliydi.

“Berti, Berti” diye çıkmıştım, “Aynı zamanda riyadan da.” Banaşaşkınlıkla bakmaktaydı.

Page 65: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Bir insanı kullanmak” diye devam etmiştim, “Ardından da hoşça kaldemek… İşte buna hayır.”

Bu cümlenin ardından gülümsediğini ve gösteriş yaparcasınasigarasını söndürdüğünü görmüştüm. Daha sakin bir sesle o kadınıkullanmadığını fakat, -gülerek- onun kendisini kullandığınısöylemişti. Yalnızdı, deniz kıyısında canı sıkılmaktaydı, zaten hepböyle olmaz mıydı? Kendisiyle konuşmaya ve şakalaşmayabaşlamıştı...

“Görüyorsunuz” demişti Berti, “Ona hayır diyemedim, çünkü onuniçin üzüntü duymuştum. Tamamen kırık aynalardan yapılmış birçantası vardı, onu anlıyordum, sadece birisini arıyordu, hem de tekkuruş para talep etmeksizin... Çünkü deniz kıyısına çalışmak içingelmediğini, burada iş için bulunmadığını devamlı tekrarlıyordu.Ama yine de şeytanın ta kendisiydi, bir erkeği sıkıntıya sokarakkomik hale düşüren ve bunu kâr hanesine yazan bir şeytan.”

Berti nereye kadar varacağı, nerede duracağı bilinmeyen ve bunuöğrenmek İçin de kendisini rahatlatan her şeyi yapmasına izinverilmesi gereken biriydi. Ona bu hanımı Torino’ya götürüpgötürmeyeceğini, en azından böyle bir isteği olup olmadığımsormuştum. Beni sert bir biçimde “Siz deli misiniz?” diyeyanıtlamıştı. Oysa bütün o kendiliğindenliği ve bu konuşmalarsırasındaki tavrı; kendisine insanları pek ilgilendirmeyen konulardaneden özür dilemesi zorunluluğunu hissettiğini sorduğum andadağılıp gitmişti.

“Ne zaman?” diye sormuştu.

Ben de, “Biraz önce yanındaki hanımdan dolayı dostlarımdan özür

Page 66: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

dilememi isteyen sen değil miydin?” diyerek zorlamıştım.

Bunun üzerine, benim bir dost grubu içinde olmam ve kendisinin debenimle tanışıklığı olmasından dolayı, o kadınla birlikte görülmekistemediğini açıklamaya koyulmuştu.

“Öyle insanlar vardır ki” demişti, “Onların önünde gülünç durumadüşmekten daha utanç verici bir şey yoktur.”

“Örneğin kimin önünde?”

Bir süre susmuş ve sonra, “Sizin dostlarınızın önünde” diyekaygısızca mırıldanmıştı.

Beni merdivenin başlangıcında bırakmış ve kızgın güneşin altındauzaklaşmıştı. Bu saatlerde ortalık sıcaktan kavrulduğu için Dorodinleniyordu, ben gündüz uyumayı asla becerememişimdir.Pansiyona geri dönüşümün nedeni ise yakamı Berti’den kurtarmaktı.

İşte o an sıcak ve boş geçen saatlerin sıkıntısı başlamıştı. Böylece busaatlerde her zaman yaptığım gibi aylak aylak dolaşmayabaşlamıştım. Artık bu sahilde bilmediğim, tanımadığım bir tekköşenin dahi kalmadığının farkına da varmıştım tabii.

Villaya giden yoldaydım. Clelia ile konuşmak istiyordum nedense.Ama ne yazık ki henüz çok erkendi ve böylece çevreyi kolaçan edeede denize doğru eğilmiş ağaçların ardında kalan bir duvar bulmuş,üstüne oturmuştum.

Burada geçen sürede Clelia’yı tanımayan birinin, birlikte yaptığımızyürüyüşlere ve beraberce gülüşmemize bakarak aramızda samimi birarkadaşlıktan daha fazlasının olduğunu düşünebileceği aklımagelmişti. Clelia’yı bahçede bulmuştum, hasırdan örme bir koltuğun

Page 67: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

üzerinde gölgeye uzanmıştı. Beni görmekten doğan sevinçle hemenkonuşmaya başlamıştı. Konumuz Doro idi. söylediğine bakılırsadaima denizin resmini yapmaktan sıkılmıştı ve vazgeçecekti. O anhafifçe, kaçamak bir biçimde gülümsemişti. Bense “Dostumuz Guidobundan memnun olacak” demiştim.

“Neden?” demişti.

Böylece açıklamak zorunda kalmıştım: Çünkü dostumuz Guido’yagöre Doro senden çok tablolarını düşünmekteydi ve bu aranızdakigeçimsizliğin nedeniydi.

“Geçimsizlik mi?’’ diye kaşlarım çatarak sormuştu. Sabrım iyicetaşmıştı.

“Hadi canım, boş versene, her şeyin yolunda gittiğini düşüneceğimisanmıyorsun herhalde, ona eşlik etmemi veya onu oyalamamı, yanisorunlardan uzaklaştırmamı istediğin geceyi oldukça iyianımsıyorum.”

Clelia ise beni biraz somurtkan bir yüzle dinlemekte ve başını süreklisallayarak olumsuzlamaktaydı.

“Ben hiçbir şey söylemedim” diye mırıldanmıştı. “Hiçbir şeyanımsamıyorum” derken de gülümsemekteydi.

“En azından anımsamak istemiyorum, bundan dolayı siz de çizmeyifazla aşarak üzerime gelmeyin.”

“Lanet olsun” diye kendi kendime mırıldanmıştım, “Burayageldiğimiz ilk gün, yani o geziden döndüğümüz ilk gün, bizi çöpyağmuruna tutmuşlardı hani...”

Page 68: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Ne güzellik” diye sesini yükseltmişti Clelia, “Ve taklalar atan, ayaltında bembeyaz görünen o köylü, yani duvarcı ustası veya herneyse...”

İşte o an kendimi gülmekten alıkoyamamıştım. Clelia ise, “Herkessöylediğim her sözcüğü hatırlıyor nedense, sizler hepiniz nesöylediysem hatırlıyorsunuz, ardından sorgulama faslı geliyor,anlamak, derinlemesine anlamak istiyorsunuz çünkü” diyesöyleniyordu. Suratı yeniden asılmıştı. “Kendimi okul yıllarındakigibi hissediyorum.”

“Benim için...” diye mırıldanır gibi olmuştum, o anda sözümükeserek kızgınlıkla devam etmeye başlamıştı:

“Bana benim söylediğim şeyleri anımsamanın gereği yok!

Konuşuyorum, konuşuyorum çünkü ağzımın içinde dilim var, çünküyalnız kalmasını bilmiyorum, sen de beni ciddiye almamalısın,ciddiye almaya değmez ki söylediklerim.”

“Oh Clelia” diye iç çekmiştim, “Yaşamdan bu kadar yorulduk mu?”

“Yo, hayır, böylesi güzel” diye söylenirken, yeniden gülümsemeyebaşlamıştı.

Ardından Doro’yu anlamadığımı söylemiştim, resim yapmaktanneden vazgeçmişti sanki? Hem de bir yerlere kadar gelmiş ve bu işinaltından kalkmaya başlamışken...

Oysa Clelia o anda düşünceli bir havaya bürünmüştü, bir zamanlarhiçbir şeyi beceremeyen yaramaz bir çocuk, şımartılmış bir çocukolmasaymış kendisinin denizin, evlerin, insanların, daracıksokakların da, kısacası tüm Cenova’nın tablolarını yapabileceğini

Page 69: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

mırıldanmaktaydı...

“Belki de Doro bu yüzden alıp başını kaçmıştı, senin de sahipolduğun, aynı nedenden dolayı, çünkü o tepeleri sever.”

“Olabilir, ama o doğduğu yeri yalnızca hatırlamanın güzel olduğunusöyler, ben yapamam, ait olduğum ve bana alt olan bir tek yer var.”

Böylece masanın başına oturmuş ve Doro’yu beklemeye başlamıştık.Clelia genç kızlığını anlatmaya başlamıştı. O hayatın saflığı vebudalalığıyla, onu bir kontes yapmak isteyen ve üç binanın -birdükkân, bir konak, bir villa- sınırları içinde götürüp getiren yaşlılarçevresiyle alay etmekteydi. Amcasının konağı freskleri, oymaları vesımsıkı kapatılmış pencereleriyle müzeyi andıran eski bir konaktı.

Çocukluğunda Clelia için o salona girmek, o kasvetli alacakaranlıktatüm öğleden sonrasını geçirmek korkunç bir kâbustu. Oysa çatıkatında deniz vardı, soluyacak hava vardı ve cıvıl cıvıl olan sokakgörülebiliyordu. Clelia’ya her zaman annesinin yaşlılarla yaptığıgevezeliği bitirmesini beklemek düşüyordu. Can sıkıntısı sürekli birişkenceye dönüşüyordu. İşte böyle anlarda duvarlardaki tabloları,parlak bıyıklan, kardinalvari saçları, solgun yanaklı ve yaşını bellietmeyen bebekleri seyretmekle zaman öldürüyordu.

“Görüyorsun ne kadar budalayım” diyen Clelia konuşmasınısürdürüyordu, “Konak tamamen bize ait olduğu zamanlar onatahammül edemiyordum, şimdi paramız yok ama o konağa yenidensahip olmak için neler vermezdim.”

Doro balkonda görünmeden önce, annesinin babasının dükkânındadurmasını istemediğini anlatmaktaydı. Çünkü onun gibi bir çocuğuntezgâhın önündeki kavgaları işitmesi ve savrulmuş küfürleri

Page 70: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

öğrenmesi hiç de hoş değildi. Oysa dükkânın parlak vitrinleri vardıve ağzına kadar doluydu -konağı dolduran eşyaların aynısı. Giripçıkan insanların ise haddi hesabı yoktu. Clelia babasının memnunolduğunu görmekten dolayı mutluydu. Ona daima konaktakitabloları ve avizeleri neden satmadığını sorar dururdu, böylece onlardaha fazla tahrip olmazlardı...

Gülümsüyordu, ‘Yani çocukken çok düşünceliydim. Geceleri,babamın fakir düştüğünü görerek korku içinde uykudan uyanırdım.”

“Niye bu kadar korkuyordun?”

Böylece Clelia o yıllarda tam anlamıyla korkuyla yoğrulmuşolduğunu söylemişti. Aşka ilişkin ilk düşünceleri şehit SanSebastian’ın bir tablosu önünde filizlenmişti. Çıplak bir delikanlı,pıhtılaşmış kana bulanmış ve karnına saplanmış bir mızrak… Oazizin üzgün ve sevecen gözlerinden dolayı onu seyretmekten utançduyardı. Onun için aşkın anlamı bu sahneydi.

“Fakat bunu neden anlatamıyorum ki?”

Biraz sonra Doro balkona çıkmış, terlemiş boynunu kuruluyordu.Beni eliyle selamlamış ve aşağı inmek için balkondan ayrılmıştı.

Clelia’ya aşk üzerine olan düşüncelerinin değişip değişmediğinisormuştum.

“Tabii” demişti.

Geriye döndüğümde geceydi, pencereye yaslanarak sigaraiçmekteydim. İnsan böylesine dalarak kendisini çok iyi aldatabilirdi,ama gerçek, sigara içerken bir sis halindeki düşünceleri dağıtır, zaten

Page 71: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

bu düşüncelerin düşünmekle bir ilgisi yoktur.

Buna karşın çözümler ve bulgular umulmaksızın gelirler, bir masada,denizde yüzerken veya başka şeylerden konuşurken.

Doro bir konuşmanın en yoğun anında beklenmedik bir fikri takipederek yakalayabilmek için bir an için dalıp gitme alışkanlığımıbilirdi. Kendisi de aynı şeyi yapardı. Geçmişte sık sık beraberyürürdük ve herkes kendi sessizliği içinde bir fikrin peşine düşerdi.Oysa şimdiki sessizliği -benim gibi- bana oldukça dalgın, tuhaf vekısacası alışılmadık görünüyordu. Birkaç günden beri sahildeydim vebu süre içimde sanki bir asır geçmişçesine uzamıştı. Buna karşınbütün günümü harcanmış gibi hissetmekteydim, bütün günümü,yani basmakalıp ve pespaye plaj gününü. Gece önümde durmakta vebilmem hangi açıklık ve saydamlık dürtüsü onları bir araya getirerekderlemekteydi. Mara’nın başına gelenlerin ertesi günü, Guido’yu veo lanet olası arabasını gördüğümde el sıkışmak için caddeden karşıyageçerken, bütün bir gece pipo içerek düşünülmüş şeylerden dahafazlasının farkına varmıştım. Yani Clelia’nın Guido’ya duyduğugüven, o ince, kadınlara saygılı ve terbiyeli adamın bayağılığına karşıgeliştirilmiş, bilinçsiz ve kendiliğinden bir savunmaydı. Guido zenginve ahmaktı. Clelia ise çok sinsice davranıyordu. Yani onu ciddiyealıyor ve ona benziyordu. Eğer Guido gülmeye başlamış ve benikonuşmaya zorlamamış olsaydı, kim bilir bu düşünce düzlemiüzerinde nerelere varırdım.

Otomobiline binmiş ve o saatlerde herkesin boy gösterdiği baragitmiştik.

Mara’dan konuşurlarken daha önceki düşüncemin ucunukaçırmamaya dikkat ediyordum. Eğer Clelia’nın yakınmalarına

Page 72: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

benim gibi Doro da kulak veriyorsa, nasıl oluyordu da Clelia’nınbenimle bile olsa sırlarını paylaşmasından rahatsız olmuyordu? İşte osırada onlar da bardan içeri girdiler. Selamlaşmadan sonraGuido’nun ilk sözü Cenova’dan geçerken sürekli olarak Clelia’yıdüşündüğüydü. Clelia’nın tepkisi ise şirretçe bir şakaydı. Bu şaka isebenim aynı çocuksu güveni geçmişte Guido’ya da duyduğundanşüphelenmeme yetmişti, bu ise çok tersime gitmişti

Akşam yemeğinden sonra Guido otomobiliyle Ginetta’yı da getirerekbize katılmıştı, gösterişli bir havası vardı. Doro ile Guido kendiişlerine ait konular üzerinde konuşurlarken ben, Clelia ileGinetta’nın konuşmasını dinlemekte ve dağdan inerken Doro’nunyaptığı konuşmaları, evlenmiş ama tek bir kadınla yetinemeyen birerkeğin yapabileceği konuşmaları gözden geçirmekteydim.

Kaş çatarak gülüşleri ve bazı düşüncelerinin saldırganlığı onu kadınbiçiminde fakat cinsiyetsiz birisi yapıyordu. Öteki kadınlara nasılolup da benzediğini bir türlü anlayamıyordum. Ginetta’nın içindesaklı bir hınzırlık vardı, bu zaman zaman bütün vücudunukaplıyordu. Onun dostlarına hiçbir zaman itirafta bulunabileceğinisanmıyordum. Fakat konuşurken gözleseniz sanki içinde hiçbir gizliköşe olmadığını sanırdınız. Gösterişsizce açılan gri gözlerinde herzaman bir temizlik ve saflık izlenimi vardı.

Clelia ile bilmem hangi skandaldan konuşmaktaydılar -pek iyihatırlamıyorum ama –hatırladığım, Ginetta’nın skandalı savunduğuve arada bir Doro’nun sözünü keserek ona sorular sorduğu, Clelia’nında tatlılıkla bunun ahlaki bir sorun olmayıp bir beğeni, bir biçimsorunu olduğunu tekrarlamasıydı.

Ginetta “Ama evlenecekler” diyordu.

Page 73: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Clelia ise bunun bir çözüm olmadığını söyleyerek yadsıyordu, evlilikbir çare değil bir seçimdi, soğukkanlılıkla yapılması gereken birseçim.

“Evet ama bu bir seçim olacak” diyerek Guido söze karışmıştı,“Geçirdikleri onca deneyimden sonra...”

Ginetta gülmüyordu ve itiraz etmekteydi:

“Eğer evliliğin amacı aile ise onu hemen düşünmemiz en uygunu.

“Amaç hiç şüphesiz ki aile değildir’’ diyerek Doro da konuşmayakatılmıştı. “Amaç bir aile için en uygun ortamı hazırlamaktır ”

“Ortamı olmayan bir çocuk, çocuksuz bir ortamdan iyidir.” Ginettaböylece kestirip atmışta. Sonra kızarmıştı ve o an kendisinebaktığımın farkına varmıştı.

Clelia bize likör servisi yapmak için kalktıktan sonra konu dağılmış,hep birlikte kâğıt oynamıştık. Gecenin ilerlemiş saatlerinde Guidobizi eve götürmüştü. Ginetta’yı, arabayı park ettiği garajın önündebıraktıktan sonra pansiyona doğru yürümeye başlamıştık. Buyürüyüşü yalnız başıma yapmak isterdim ama bütün gece çok azkonuşmuş olan Guido, -zaten oyun sırasında da dikkatsiz vehuzursuzdu,- kendisine eşlik etmemi istemişti Yeniden Mara konusuaçılmıştı ve Guido konuşmayı isteksiz bir biçimde sürdürmekteydi.Mara iyi ellerdeydi, tehlikeli bir durumu yoktu. Pansiyonun önünevardığımızda yürümeye devam etmişti.

Pansiyonumun bulunduğu dar sokağın başına kadar sessizlik içindeyürümüş ve bir an için duraklamıştım, Guido birkaç adım devamettikten sonra olağandışı bir tavırla dönmüştü.

Page 74: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Sizi bekleyen varsa bırakın beklesin, benimle istasyona kadar gelin.”

Beni kimin beklediğini sormuştum ve Guido dikkatsiz bir halde“Bakın hele” demişti “Söz verdiğiniz birisi yok muydu?”

“Hiç kimse” demiştim, “Bekâr ve yalnızım.”

Guido bir şeyler mırıldanmıştı ve yeniden yürümeye başlamıştık!

“Beni kim bekleyebilirdi?” Yeniden soruya dönmüştüm “Belki de şuplajdaki delikanlı?”

“Hayır hocam, ben bir ilişkiyi kastediyordum, bir beraberliği…”

“Neden? Beni birisiyle mi gördünüz?”

“Hayır, bunu demiyorum, ama kısacası bir gönül eğlencesi gerekmezmi?”

“Ben buraya dinlenmek için geldim ve benim için en büyük eğlencede yalnız kalmaktır.”

“Evet, evet kuşkusuz” diyen Guido başını eğerek düşünceleredalmıştı.

Konuşmaya başladığım zaman küçük meydandaki barın önünegelmiştik. “Ya sizin birlikte olduğunuz birisi var mı?”

Guido başım yeniden doğrultarak “Evet var” demişti, sesi kızgındı,“Evet var, hepimiz aziz değiliz ve bilemezsiniz bana nelere maloluyor.”

“Mühendis bey onu neden gizliyorsunuz?”

Guido halinden memnun bir tavırla gülümsemişti, “İşte banapahalıya mâl olan da bu. İki hesap, iki masa, iki ev... Emin olun, bir

Page 75: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

sevgili daha pahalıya patlayan bir eştir.”

“Öyleyse evlenin.”

Guido altın dişlerini göstererek gülümsemişti. “Bu daima çift katlıharcama olabilir. Siz kadınları tanımıyorsunuz. Bir sevgili, umutettiği sürece rahat ve sakindir. Kazanacak çok şeyi vardır. Amainsanın elinin altında karısının bulunması bir zavallılıktır.”

“Şakalaşıyoruz canım, yaşlılıkta da yapılacak şeyler vardır.”

Onu pansiyonun önünde bırakırken ertesi gün hanım arkadaşıylatanışacağıma söz vermiştim. Elimi hararetle sıkmıştı. Geriyedönerken Berti’yi düşünüyordum, çevreye bakınmıştım. Bu kezortalıkta yoktu.

Ertesi gün öğleye kadar yazmaya devam ettim. Sonra sokaklardaaylakça dolaştım. Hâlâ bir gece önceki düşünceleri aramaktaydım,oysa şimdi sürmekte olan kaynaşma, günün gölge bırakmayanaçıklığı karşısında bana oldukça solgun ve güçsüz görünmekteydiler.Kumsala gitmek istiyordum, herhalde herkes oradaydı.

Plaj tesislerinin girişinde Guido’ya rastladım, bu kez kestane renklibir bornoz giymişti. Beni hemen yakalamıştı ve sanki anlaşmışız gibio malûm güneşliğin altına doğru yürümeye başlamıştık. Orayavardığımızda Guido kendiliğinden bir gülüşle seslenmişti “SevgiliNina, nasıl uyudun? İzin verirsen... tanıştırayım” diyerek adımısöylemişti.

O elin ince parmaklarına dokunmuştum. Güneşliğin tavanı ile tepesiarasında her şeyden çok dikkatini çeken, uzun ve bronzlaşmışbacakları ve onları tamamlayan garip sandaletlerdi. Yeniden

Page 76: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

doğrulmuş ve plaj sandalyesinin üzerine oturmuştu. Guido’yaseslenişi gibi sabit ve kısık bakışlarla beni süzmekteydi. Hal hatırsorup, birbirimize iltifat ettikten sonra denize yalnızca akşama doğru,suyun ılık olduğu saatlerde girdiğinden söz açmış, şakalarım üzerineuzun uzun kahkahalar atmış, yeniden görüşmemiz, dileğiyle elsıkışmıştık. Guido şemsiyenin altında kalmıştı.

Kayalığa çıkmış ve Berti’yi görmüştüm. Bir kayaya yüzü dönükoturuyor, Ginetta’nın on altı yaşındaki bir arkadaşıyla sohbetediyordu. Doro ikisinin arasında kuma yatmıştı ve Clelia o saattedenizin kucağındaydı.

Bir gün Doro bana resim yapmaktan neden sıkıldığını anlatmıştı.Koluma girmiş ve denize tepeden bakan bir uçurumun kenarındakıvrıla kıvrıla uzanan bir patikadan yürüyerek yavaş yavaş kasabadanuzaklaşmıştık.

“Eğer gençliğime dönebilseydim” demişti, “Yalnızca tablolarlauğraşırdım. Kapıyı ardımdan paralarcasına çarparak çıkar ve evdenson hızla uzaklaşırdım. Bu ne kadar kesin bir şey olurdu değil mi?”

Bu kızgınlık hoşuma gitmişti. Fakat böyle yapmış olsaydı Clelia ileevlenmiş olmayacağını söylemiştim. Doro ise bunun şimdiye kadaryanılmadığı biricik şey olduğunu mırıldanmıştı.

Clelia onun için biçilmiş bir kaftandı sanki. Ardından kendisini asılkızdıran şeyin boş zamanlarında yaptığı o aptalca tablolar değil de,tutkusunu ve benimle pek çok konuda konuşmak için isteğiniyitirmesi olduğunu söylemişti, bu yadsınamazdı.

“Hangi konular?” diye sormuştum.

Page 77: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Beni baştan aşağı öfkeyle süzmüş ve olan biteni eğer böyle elealıyorsam daha fazla yakınmaya gerek olmadığını, çünkü benim deyaşlanmaya başladığımı, görüldüğü kadarıyla bunun herkesin başınageldiğini söylemişti. Ben ise “Herkesin başına gelecek” demiştim,“Ama konuşma isteğini yitirdinse bunun benimle bir ilgisi yok.”

Huzursuz olduğunun ve bu durumun gerçekten de gülünesi bir konuolduğunun farkına varmıştım ama bu sırada koluma girmiş olanDoro kolumdan çıkmıştı. Altımızda parıldayan denize bakarkenbirdenbire aklıma bir düşünce gelmişti. Onunla Clelia arasındakiçekişme belki de Doro’nun biraz önce sergilediği, birbirini izleyen,birbirine benzeyen aptallıklar dizisinden başka bir şey değildi. OysaDoro, yeniden tartışmamızdan önceki ses tonuyla konuşmayakoyulmuştu. Ben ise tartışmamızdan doğan kızgınlığımın vekırgınlığımın onun tarafından umursanmadığını fark etmiştim.

Onu kaygısızca yanıtlıyordum, oysa içimdeki kin duygusu gittikçekabarıp taşmaktaydı, içime çöken bu duygu gerçek ve önlenemez biröfkeydi.

Sonunda sordum: “Clelia’yla neden bozuştuğunuzu bana hâlâanlatmadın.”

Önce ne demek istediğimi anlamamış, ardından da beni kuşku ilesüzüp “Hâlâ bunu mu düşünüyorsun? Öyleyse sen kalın kafalınıntekisin, böyle şeyler evliler arasında her gün olur” diyerek atlatmıştı.

Aynı gün okuduğu can sıkıcı romandan yakınan Clelia’ya ise, böyledurumlarda suçun okunan kitap kadar okuyana da ait olduğunusöyleyince, gözlerini kaldırmış ve gülümsemişti. Ardından da,“Herkese bir şeyler oluyor, buraya dinlenmeye geliyorsunuz. Bir süre

Page 78: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

sonra da küstahlaşıyorsunuz” diyerek saldırıya geçmişti.

“Hepiniz demekle kimi kastediyorsun?”

“Guido bile, ama Guido’nun en azından bir özrü var, o kadınınpençesinde işkence çekiyor, ama sizin bir özrünüz bile yok.

Bense alaycı bir tavırla omuzlarımı silkmiştim. Adı geçenhanımefendiyle tanıştığımı söylediğim zaman Clelia’nın duyduğuheyecandan yanakları kızarmış ve ellerini birbirine çarparakneredeyse yalvarmaya başlamıştı; “Söyleyin, lütfen söyleyin, nasılbiri?”

Böylece Guido’nun onu başından savmak gibi bir niyeti olduğunusöylemek zorunda kalmıştım. Bunu Clelia’nın çok hoşuna giden birhava içinde söylemiş ve nasıl mutlu olduğunu da görmüştüm.Ardından, kendisine çok pahalıya patladığındanyakındığını eklemiş ve “Eğer öyleyse neden onunla evlenmiyorpeki?” diye sormuştum.

“Bu dediğin başka şeyleri gerektirir” diye yanıtlamıştı. “Oysa bukadın aptalın biri. Kendini bir dolabın çekmecesinde saklanmaya razıbir mücevher kutusu gibi gösterebilmesi yeterli. Böylesi hoşunuzagider miydi acaba?”

“Şimdiye kadar benim gördüğüm yalnızca bacaklarıydı, kim bukadın? Bir balerin mi?”

“Bir kasiyer” demişti Clelia, “Tüm Cenova’nın tanıdığı bir büyücü,Guido’dan önce dillere destan olmuştu.”

“Öyleyse kurnazın teki.”

Page 79: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Clelia gülümseyerek:

“Guido’yla öyle pek fazlasına gerek yok”

Ben ise, “Onu tuzağa düşürmek için en etkili yöntem uslu, yumuşakbaşlı birinin kılığına bürünmek olmalı” diyerek düşüncemi dilegetirmiştim.

“Ve bir kadının kendisini dolaba kapatmaya razı birisi olarakgöstermesi de iyiye işaret, yani demek istediğim, böyle oldu mu, artıkevden biri diye düşünülür.”

“Eğer bunun iyiye işaret olduğunu düşünüyorsan” derken Clelia’nınyüzü oldukça asıktı.

“Ama onunla evlenmekten başka ne yapabilir ki?”

“Hayır, hayır”, diye kızgınca söylenmişti Clelia. “Onu bir dahaevimde ağırlama düşüncesi bile beni rahatsız ediyor.”

“Onun gibi bir sersemin bir Clelia veya bir Ginetta’yla evlenmesinimi tercih ederdin?” diye sorduktan sonra nasıl bir tepki göstereceğinigizlice gözlemekteydim, ama “sersemi” duymazlıktan gelmişçesinepas geçmişti.

“Ne insafsızlık” diye mırıldanmaktaydı, “Korumasız bir genç kızınherhangi birinizin önünde olması ne büyük bir insafsızlık. Şu siziparmaklarında oynatan kadınlar ne kadar da iyi ediyorlar.”

Bu konuşmayı izleyen günlerden birinde, bir öğlen Guido öncedenhaber vermeksizin kapımda belirmişti. Yüzünde her zaman özürdilerken takındığı şımarık gülüşüyle kitap okurken beni rahatsızetmek istemediğini söylemişti Böylece içeriye davet etmek zorunda

Page 80: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

kalmıştım ve demir karyoladan dolayı canım sıkılmıştı. Hemenpencerenin kenarına ilişivermişti. Giderken şapkasıylayelpazelenmekteydi ve benden, Doro ve Clelia’yı arabayla gelipalamamaktan dolayı üzgün olduğunu, özür dilediğini kendilerineiletmemi istemişti. Çünkü verilmiş bir sözü vardı.

O gece plajda Guido hakkında konuşulabilecek en kötü şeylerkonuşulmuştu, en zehirli dili kullananlar ise gruptaki gençhanımlardı. Çünkü bu gezi için çok hayal kurmuşlardı. Aramızayerleşmiş ve artık kök salmaya başlamış olan Berti kayıtsız görünentek insandı. Bir alçalan, bir yükselen sesiyle deniz kıyısına, denizlehaşır neşir olmak için gelinmesi gerektiğini ve sığınacak limanlarveya sır saklayan kuytular aramanın ise boş olduğunu anlatmaktaydı.

“Neyse” diyerek yanına oturmuştum.

“Artık kitapları, edebiyatı düşünmüyor musun?”

‘Tam aksine” diye yanıtlamıştı, “Onlar için her zaman hazırım.”

“Etrafta dolaşan bunca genç kadına karşın mı?”

Beni küskün bir halde baştan aşağı süzmüştü, “Ben mi?” diyekekelemişti, canının sıkıldığı her halinden belliydi. Bu sıkıntı ondagördüğüm isteksiz ve “evet efendim”ci havaya katılmıştı.

“Peşimizde koşturmana karşın senden midemizin bulandığınısöyleyemem” deyince yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti. Osırada önümüzden başına bonesini geçirmiş olan Ginettageçmekteydi. Yattığım yerden denize doğru ağır ağır yürüyüşünüseyretmekteydim. Kulaklarını kapatmak için uğraşırken, bir kadıniçin oldukça uzun boylu olduğunu düşünmüştüm. Benim baktığım

Page 81: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

yere dizlerini karnına çekmiş bir halde bakmakta olan Bertikendiliğinden mırıldanıvermişti.

“Hepsi bana can sıkıntısı veriyor, bir kadının ne olduğunu şimdiyedek kim anlayabildi ki?”

Ardından önümüzde Doro belirivermişti. İkimizin yanına oturmuştu.

“İşte öğrencim bu” diyerek tanıştırmıştım.

Dizlerinin üzerinde doğrulup tokalaşmıştı. Doro şu anda pek iyianımsayamadığım bir konuda konuşmaktaydı. Üzerinde öğrencilikyıllarındaki garip ve gözünü budaktan sakınmayan bir hal vardı.

Oysa söyledikleriyle Berti’nin ilgilenmediği açıktı. Ben ise bir yandanDoro’yu dinliyor, bir yandan da Berti’yi gözlüyordum. İşte o andaBerti beklenmedik bir biçimde ortaya atılarak teklifsizce sormuştu:

“Burada daha uzun bir süre kalmayı düşünüyor musunuz?”

Doro onu baştan aşağı süzdükten sonra inatla susmaktaydı. Bu sıradabeklemekte olan Berti’nin güneş yanığı yüzüne karşın kızardığınıfark etmiştim. Uzun bir sessizlikten sonra ağustosun sonundaayrılacağımı söylemiştim. Doro inatla susuyordu. Üçümüz birdendenizi seyre dalmıştık.

Ginetta’nın denize girdiği yerde beklenmedik bir anda Clelia sahileçıkmıştı. Bize yaklaşmasını beklerken yüzünde hafif bir gülümsemevar mıydı, farkına varamadım. Artık iyice yaklaşmıştı ve ıslak parketaşlarının üzerinde ayağı kayınca yüzü birden asılıvermişti.

“Haydi buyurun, deniz artık sizin” diye seslenerek güneşliğe doğruyönelmişti

Page 82: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Doro ise ayağa kalkıp yürüyüşe çıkmamızı önermişti. YerimdenBerti’yi gözleyerek kalkmıştım. Stoacı filozofların havası içindegözlerini ufka dikmiş bakmaktaydı.

Daha sonra dinlenmiş ve ferahlamış olarak Clelia’nın şemsiyesininaltına oturmuştuk, Clelia sigara içmekteydi ve ben de pipomuyakmıştım.

“Kim bilir Berti nereye gitti” diye mırıldandım. Aramıza uzanmış birhalde yatarak göğü seyreden Doro’nun kılı bile kıpırdamamıştı.

“İkiniz birbirinize uygun arkadaşlarsınız, öyle ki sizleri birbirinizdenayırmak zor” diyerek konuşmaya başlamıştı Clelia. Ben ise hemen“Aranıza bir kara çalı gibi girmeyi istemiyorum” diyerek karşılıkvermiştim. “Çünkü bunu bile kıskanacak kadınlar vardır.”

O türden öyküler Clelia’nın hoşuna gittiğinden restorandaki tümolayları ve tartışmaları anlatmalıydım. Doro ise hiçbir şeysöylemeksizin göğü seyretmekle yetiniyordu.

Restoranda Berti’nin yüzü yine asıktı. İçeriye tam bir avareliklegirmişti. Yanıma geldiğinde öğlende beraber bir şeyler okumakistediğini söylemişti. Ben de, “Artık geç hanımlar ilgini çekmiyormu?” diye takılmıştım.

“Kimler? Hepsinden nefret ediyorum.”

“Bana Doro’nun dostluğunu kazanmak istediğini söylemeyeceksinsanırım.”

Ardından Doro’nun benim için gerçek bir dost olup olmadığınısormuştu, ben de Doro ile karısının sahip olduğum en gerçek dostlarolduğunu söylemiştim.

Page 83: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Karısı mı?” diye kekelemişti.

Clelia’nın Doro’nun karısı olabileceği aklının ucundan bilegeçmemişti. Gözleri parlayarak “Gerçekten, mi?” diye sormuştu.“Gerçekten mi?” Sesi kısılmış ve yakasını bir türlü kurtaramadığı,ona ciddi bir hava veren can sıkıntısının içine gömülmüştü.

“Peki sen ne sanıyordun?” diye mırıldanmıştım, “Yoksa bir balerinolduğunu mu sanmıştın?”

O anda masa örtüsünü buruşturmaktaydı, söyleyecek sözüolmadığından suskunluğun içine yuvarlanmıştı. Ardından başınıkaldırarak bana baktığında gözlerinin parlak, saf ve uzaklara bakaniki nokta haline dönüştüğünü fark etmiştim. Kendisini budalgınlıktan kurtarınca o öğlen bana gelip gelemeyeceğini sormuştu.

Ardından, “Sizinle buluşmaya hiç kimse gelmeyecek mi?” diyesorarken, Clelia’yı düşündüğü açıktı.

“Bu ne biçim iş” diye patlamıştım.

“Hem kadınlardan nefret ediyorsun, hem de onları düşündüğünzaman kızarıyorsun.”

Verdiği saçma sapan yanıtı şu anda hatırlamıyorum, ama üzerimizebüyük bir suskunluk yayılmış ve sonunda kalkarak yürümeyebaşlamıştık. Yol boyunca Berti’nin suskunluğu sürmüştü. Amazamanla kendini toplayarak konuşmaya ve sorularıma yanıt vermeyebaşlamıştı. Üzerinde önemli bir şey düşündüğünden arada birkonuşan birinin havası vardı. Bir süre sonra ev sahibesi ile konuşmakiçin ulu zeytin ağacının altında durmuştum, o ise merdivenin başındabeni beklemekteydi. Merdivenin cilalı taştan yapılmış tırabzanına

Page 84: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

gözünü dikmiş, zaman zaman cilalı taşı dudaklarında hafif bir gülüşve alaycı bir ifadeyle okşamaktaydı. Ev sahibesiyle sohbetimiz bitincekoluna girerek, “Hadi bakalım tırmanalım” demiştim.

Yukarıda sigaralarımızı içerken pencereye gitmiş ve sırtım dayamıştı,anladığım kadarıyla oda içerisinde dolanırken beni gözlemekteydi.

Lavaboda ağzımı çalkalamak için sırtımı ona döndüğümde “Hocam,halimden memnunum ben” diye konuşmaya başlamıştı. “Nasıl?”diye sormuştum.

“Öylesine...” anlamına gelen bir jestle karşılık vermişti. Neyse, oöğlen de beraber bir şeyler okuyamamıştık. Bana kendisine zamanzaman çalışmaya, bir şeyler yapmaya ilişkin bir özlemin geldiğinianlatmaya koyulmuştu. Ama bir sorumluluk mevkii, bir iş sahibiolmak için duyduğu bu isteği ders çalışmak için duymuyordu nasılsa;onun istediği biz yetişkin erkeklerin, örneğin benim, gece ve gündüzerkek olmasını sağlayan o duyguyu hissetmekti.

“Ama sen zaten çalışıyorsun” demiştim, “üstelik gençsin, seninyerinde olmayı ne kadar isterdim.”

Bunun özerine insanların gençliği ve genç olmayı neden göklereçıkarak övdüklerini anlamadığını söylemişti. Kendisi çoktan otuzyaşına gelmeyi, kazanımları olan birisi olmayı nasıl da istemekteydi,orta yaşa gelinceye kadar geçirilen yıllar aptallığın egemen olduğuyıllardı çünkü.

“Aptallık bütün yaşlarda vardır” demiştim, “Ve geçmiş zamanlailginç bir hal alır.”

“Hayır” demişti Berti, on beş veya on yedi yaşındayken geçirilmiş

Page 85: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

günlere baktığında ilginç hiçbir şeye rastlamadığını söylemişti, oyılların geçip gittiğinden memnundu. Ona o yılların en güzel yanınınyapılan aptallıkların aptallık olarak sayılamayacağını açıklamayakoyulmuştum, oysa Berti için sadece bu nedenden dolayı o yıllardanhoşlanmamak yeterliydi çünkü ne yapılırsa yapılsın gençliğeverilirdi. Ardından beni gülümseyerek süzmeye başlamıştı.

“Öyleyse yaptığım şeyler aptallık sayılmaz mı?” “Ne yaptığına bağlı”demiştim, “Eğer dostlarımın karılarına sıkıntı verirsen bu tamanlamıyla bir aptallık, hatta terbiyesizlik olur.”

“Ben kimseye rahatsızlık vermiyorum” diye karşı çıkmıştı.

“Bakalım, göreceğiz.”

Konuşmamızın sonraki bölümünde Clelia’nın arkadaşımın sadecemetresi olduğunu düşünmesinin çok aptalca bir şey olduğunu ve şuanda onun Doro’nun karısı olduğunu anladığından dolayı çokmemnunluk duyduğunu itiraf etmişti. Çünkü kendilerini ilk teklifedenin kollarına atmak için birtakım özürleri olan kadınlar onu delietmekteydi. Soluk soluğa şöyle demişti: “Dünyanın ve yaşamın banakoca bir genelev gibi göründüğü pek çok gün vardır.”

İşte o an, onu kulak tırmalayan bir ses susturuvermişti. Bu sesinsahibini tanımaktaydım, huysuz ve belki de hayattan nefret eden buses kaldığımız evin sahibesine sert sert cevaplar verirken sokaktantırmanıyor, duvarları geçiyor ve odamın içine yayılıyordu. Hiçbir şeysöylemeksizin Berti’yle bakışmaktaydık. Berti büyük bir suskunlukiçinde gözlerini yere indirmişti. Sokaktaki çığlık çığlığa kadınınplajdaki kadın olduğunu biliyordum, şu Berti’nin gülüp geçtiğisevgilisi yani… Berti taş kesilmişçesine kıpırdamadan durmaktaydı.

Page 86: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Ev sahibemiz “Hayır, burada yok. Hiçbir şey bilmiyorum”, dedikçe,diğeri şimdiye kadar hiç kimsenin kendisine böylesine saygısızcadavranmadığını, bunun için yüzüne sürülen lekeyi temizlemeyekutsal suyun bile yetmeyeceğini haykırmaktaydı...

Sesler kesilmişti. Birisinin uzaklaşan ayak sesleri sokaktayankılanıyordu. O anda Berti’nin bir şeyler söylemesinibeklemekteydim, o ise kaskatı kesilmiş bir yüz ve dalgın gözlerlebana bakmaktaydı.

Giderken böyle olayları bir kez daha tekrar etmemesini dilemiş,sonra sözü kısa keserek kapıyı arkasından kapatmıştım.

O gece kayalıklara gelmemişti. Oysa Guido terini sile sileçıkagelmişti. Clelia alaycı bir biçimde yukarıya dans etmeye yenidenne zaman gidebileceğimizi sormuştu. Doro’ya dönerek “Duyuyormusun?” demişti Guido, “Karın dans etmek istiyor.”

Doro “Ben ise istemiyorum” diye yanıtlamıştı.

Böylece Clelia bana amcasının o eski malikânesinin bir balkonunuanlatmaya koyulmuştu, o gece aklına takılan, oraya yeniden dönmeisteğiydi. Guido bizi biraz dinledikten sonra benim geçmişe özlemduyuran, onları canlandırmaya en uygun insan olduğumu söylemişti.Clelia ise kaçamak bir biçimde gülümseyerek şimdilerde konuşulanşeylerin ona ait olduğunu söyleyivermişti. Guido boş vererek yenidenCelia’ya takılmış ve bize hiç olmazsa ilginç şeyler anlatabileceğinisöylemişti, anlatabileceği ilk dans edişi olabilirdi, çünkü bir kadınınilk dansı önceden beklenmeyen olaylarla doluydu.

“Hayır, hayır” diyerek itiraz etmişti Clelia.

Page 87: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Biz senin ilk dansını dinlemek istiyoruz veya son dansını, hani şudün gece yaptıklarım...”

O anda Doro ayağa kalkmış “Siz sakin olsanıza biraz, ben yüzmeyegidiyorum” demişti.

“Sen merak etme, daima kadınların ilk dansından konuşulur, ya sesiçatallaşmış erkek çocuklarının ilk dansını bize kim anlatacak?”demiştim.

“Bir genç kızı kollarının arasına ilk kez aldıklarında geleceğinGuido’larına ne olur acaba?”

“İlk kez diye bir şey yok.”

“Küçük Guido’lar verilmiş bir tarihte başlamışlardır, onlar doğmadanönce de dans etmekteydiler” diyerek devam etmişti Clelia.

Böylece Doro dönünceye kadar atışmaya devam etmiştik. Bu türdensaldırgan şakalaşmalar Clelia’nın hoşuna gidiyordu ve bizi çokanlamlı, imalı sözcüklerle, bir kurnazlıkla -belki de yanılıyorum-allak bullak ediyordu. Guido ise çoğu kez konuşmaları anlamaktabiraz tutuktu, daha doğrusu, kafası başka yerde olan birisinin kaygılıhavası içindeydi.

Ama isteksiz de olsa inceliğinden dolayı oynadığımız oyuna uyumgöstermeye çalışması beni güldürüyordu. Onlara bakarak “Bir karıkoca gibi görünüyorsunuz” deyince, “Terbiyesiz” diye çıkışmıştıClelia.

Guido ise “Clelia gibi bir kadınla şakalaşmaktan başka neyapılabilir?” diyerek söze karışmıştı.

Page 88: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Söz sırası bana gelince “Şaka yapılamayacak bir tek insan vardır”demiştim.

“Haklısın” diye mırıldanmıştı Clelia.

Doro geldiğinde kendisini kumların üstüne atıvermişti. Güneş deyavaş yavaş batmak için hazırlanıyordu. Biraz sonra Guido ayağakalkmış ve bara gideceğini söylemişti. Artık kapatılmış olangüneşliklerin ve akşamüzeri piyasaya çıkmış olanların arasındanuzaklaşmaya başlamıştı. Biraz sonra Ginetta ve diğer gençler sahileyanaşmakta olan bir kayığı selamlamaktaydılar, üçümüz isesusuyorduk. Dalgaların sahilde köpükler içinde kırılırkençıkardıkları, önce güçlü sonra sakinleşmiş sesleri duyulmaktaydı.

“Onu tanıyorsun” demiştim bir solukta. Öğrencim seni tanıdıktansonra hayatını değiştirmeye karar verdi.”

Doro başını kaldırmış, Clelia’nın gözleri ise fal taşı gibi açılmıştı.

“Sevgilisinden ayrıldı, daha doğrusu başından defetti ve tümkadınlar hakkında kötü düşünüyor. İyiye doğru atılmış bir adım.”

Clelia “Teşekkürler” diye mırıldanmıştı.

Bu sırada Doro sırtüstü uzanmak için dönmüştü. Bu kıpırdanmaüzerine “Şuraya bakın Doro da buradaymış” diye sürdürmüştüm...

“Sana söylediğimi ona da söyleyebilirim Clelia. Bu çocuk sanadüpedüz âşık.”

Clelia kıpırdamaksızın gülümsemişti:

“Bundan dolayı çok üzüldüm... Yapabileceğim hiçbir şey yok mu?”

Page 89: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Kendimi gülmekten alıkoymamıştım.

“Etrafta dolaşan bunca genç kız varken...” demişti Clelia, “Çok cansıkıcı bir şey.”

“Fakat neden?” demiştim, “Kendisi mutlu, belki de hepimizdenmutlu. Onun nasıl kendinden geçerek büyülendiğini görmek gerek.

Clelia sadece “Eğer böyle ele alıyorsan...” demişti.

Doro kumun üzerinde bir yandan diğer yana dönerkenmırıldanıyordu:

“Ah, yeter artık, kesin.”

Ona susmasını, çünkü konuştuklarımızın onu, ilgilendirmediğinisöylemiştik. Clelia bir süre için gözlerini kuma dalıp gitmişti. Sonrabirden, “Bu gerçekten doğru mu?” diye sormuştu.

Gülümseyerek olumlamıştım. “Bu aptal bende ne buluyor” diyehırçınlaşan Clelia beni şüpheli bakışlarla süzmeye başlamıştı.

“Hepiniz, ama hepiniz aptalsınız.”

Yeniden öğrencimin mutlu olduğunu ve bunun ona yettiğinitekrarlamaya koyulmuştum. Bana sorulsaydı, o çağlarda ve bukoşullarda seve seve aptal olmayı kabul edeceğimi ağzımdankaçırıvermiştim.

Böylece Clelia gülümsemiş, “İşte bu doğru amcamın malikânesindekibalkonda otururken ders çalışmak yerine kâğıt toplar yaparak onlarıaşağıdan geçenlerin ensesine attığım kadar doğru” demişti

“Bir seferinde ise, bir beyefendi balkonun altında durmuş ve

Page 90: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

yüreğimi ağzıma getirmişti, ona neler attığımı merak ediyordu, oysaburuşturup attığım Latince ödevimdi.” Doro gülüşünü saklamak içinmi yüzükoyun kumların üzerine uzanmıştı bilmiyorum.

Bense “O beyefendi herhalde Guido’ydu demiştim.

O an Clelia gözlerini bana dikmiş ve ardından “Guido’da hoşunagitmeyen ne var?” diye sormuştu. Bozulmuştum. “Onu tanıyorsun...”diyebilmiştim sadece.

Clelia kısaca “Guido böyle şeyler yapmaz” demişti “Guido kadınlarasaygı duyar.”

Bir gece Guido büyük bir incelik ve ürkeklikle beni yukarıdaki gecekulübüne gitmek için arabasına davet etmişti. “Nina da orada olacak,izin verirsiniz değil mi?” derken ısrarla Berti’nin yüzünebakmaktaydı. Berti ise benim Guido ile konuşmam için birkaç adımgeride duruyordu ve gözlerinde sorgulayan bir bakış vardı. Guido’yaesprili bir genç olan, iyi dans eden ve benim yapamayacağım şeyleriyapabilecek Berti’yi de oraya götürüp götüremeyeceğimizisormuştum. Guido önce biraz kaşlarını çatmasına karşın “Tabii”demişti. Böylece onları birbirine tanıştırmıştım.

Yine o sessiz gecelerden biriydi. Berti Clelia’yı orada bulabileceğiniummaktaydı, oysa onun yerine kendisine, onu tepeden tırnağa süzenve bizimle gevezelik eden Nina ile dans etmek düşmüştü. Biz iseküçük bir masanın başına oturmuş suskun bir halde dans etmekteolan çiftleri seyrediyorduk. Nina’dan ayrılmak isteyen bir Guidoyoktu karşımda, bana dikkatsizce söyledikleri tam anlamıyla bir içdökme olarak görünüyordu.

Page 91: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Hocam” demişti, “Artık yaşamımı değiştiremeyecek bir yaştayım.Ama eğer Nina ayrılmayı isterse, eğer yeni bir ortam ve yeni birilişkinin koşullarım bulursam her şeye daha değişik ve daha iyigözlerle bakacağım.”

“Öyleyse ona açılmaktan başka çare yok.”

“Hayır” demişti Guido, “İnsan kendisini bazen yalnız hisseder.Birçok arkadaşı, birçok eğlence ilişkisi olmuş bir erkek için bu nedemektir bilirsiniz, insan her zaman yaşamını onlara adayamaz ki.”

“Açık yürekli bir açıklama yetmez mi?” diye önermiştim.

“Başka kadınlarla olabilir, ama onunla hayır. Bir arkadaş eski birarkadaş... Anlıyorsunuz... Böylesine zahmetli bir kadına mıaçılacağım?”

Ardından Nina Guido ile dansa kalkmış, Berti ise sigara içerekçevreyi kolaçan etmekteydi. Bana hanınım Guido’nun karısı olupolmadığını sormuştu. “Hayır değil” demiştim.

“Bu hanım hayal edebileceğin bir dünyadan geliyor, kimi arıyorsun?”

“Hiç kimseyi.”

“Dostlarım bu gece gelmiyorlar, onlar bu kadının olduğu yere pekuğramazlar.”

O gece ulu zeytin ağacının altından geçerek merdivenlerden yukarıçıkarken Nina’dan hoşlanıp hoşlanmadığını sormuş, asık suratınarağmen eğer biraz olsun eğlenebilseydiler bunun Guido’nun hoşunagideceğini söylemiştim.

“Eğer bıktıysa neden ayrılmıyor?” diye safça sormuştu.

Page 92: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Bunu ona sormayı denesene.” diyerek susmuştum.

Berti bu soruyu tabii ki sormayacaktı. Ondan sonraki gece Clelia veDoro ile yukarıya dans etmeye gideceğimiz haberi kulağına çalınınca,aldırmamış, o kadar yolu yürüyerek gelmişti. O gece akşam yemeğibile yediğini sanmıyorum. Onun içeri girerek masalar arasındangeçtiğini ve diplerdeki bir masaya iliştiğini izleyebiliyorduk. Önüneiçkisini ve sigarasını koymuş, kıpırdamaksızın oturmaktaydı.

Allahtan Ginetta yanımızda değildi. Benim için artık Berti’ninkafasından geçenleri okumak kolay bir hale geldiğinden, dansabaşlamak için Ginetta’nın varlığına bel bağladığından emindim.Guido ise bu özgürlük gecesinden dolayı tam anlamıyla gençleşmişti,halinden memnun bir şekilde etrafına bakınırken Berti’yi dalgıncaselamlamıştı. Gözlerini yere dikip “Hanımefendi nasıllar?” diyesorarken ne kadar güçsüz olduğu ortadaydı. Clelia bastırılamaz birgülüşle yanıt vererek onu paramparça ederken canım sıkılmıştı.Ardından da Guido, kıpkırmızı kesilmiş Berti’nin dışında hepimizigüldüren bir ses tonu ile “Biz hepimiz iyiyiz” deyivermişti. Berti isehepimize ayrı ayrı bakarak bir süre başımızda dikilmişti, öyle kisonunda dayanmamış ve Clelia’ya göz atarak “İşte bu Berti, şöhretiniçoktan duydun” demiştim.

Doro o anda canı sıkkın bir halde ona oturmasını işaret etmişti.“Bizimle oturun” derken sesi bir fısıltıdan öteye gitmemişti.

Doğallıkla onunla meşgul olmak bana düşmüştü. Berti sandalyeninkenarına eğreti oturmuştu, sabırla ve sezdirmeden bizi süzmekteydi.Ona burada yalnız başına ne yapmaya geldiğini sormuştum, busoruyu birden orkestrayı dinliyormuş havası takınarak, o yüzündeneksik olmayan sıkıntıyla yanıtlamıştı:

Page 93: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Hiç!”

“Arkadaşım sizin okulu bıraktığınızı söylemişti” diyen Doro birdenkonuşmaya başlamıştı: “Neyle meşgulsünüz şimdi? Çalışıyormusunuz?”

“İşsizim” diyen Berti’nin sesinde belirli bir saldırganlık vardı.

Oysa Doro aldırmaksızın devam etmişti. “Arkadaşım iyieğlendiğinizi söylüyor... Arkadaşınız var mı?”

Berti kısaca “Hayır” demişti, böylece hepimiz susmuştuk. Hafifçearkaya dönük orkestrayı dinlemekte olan Clelia birden başımçevirerek sormuştu:

“Dans eder miydiniz Berti?”

Bu sorudan dolayı Clelia’yı minnettardım. Berti nihayet gözlerinikaldırarak Clelia’ya bakma cesaretini topladıktan sonra başıylayanıtlamıştı.

“Ne yazık ki Ginetta ve Luisella gelemediler” diyen Clelia “Onlarıtanıyorsunuz değil mi?” diye sormuştu. Berti gözlerini Clelia’danayırmaksan tanıdığını söylemişti.

“Haydi, dans etmeyecek miyiz” diye üstelemişti Clelia. Onlar danspistine doğru yürürlerken hiçbirimizde söz söyleyecek halkalmamıştı. Guido yere düşen bir kaşığı kaldırmak için eğildiğindegözlerim Doro’nun gözleriyle karşılaşmıştı. Sanının yüzümde kaygılıbir soru işareti görmüştü, çünkü canım sıkıldığından başka taraflarıseyretmek üzereyken, onu kaygılı düşüncelerle kasılmış bir halde vedudaklarının ucunda hafif bir gülümseme ile yakalamıştım.

Page 94: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Ne var?” diye sormuştu Guido yeniden doğrulurken. Berti ve Cleliaoldukça erken dönmüşlerdi. O anda orkestranın mı alışkın olduğumritimden hızlı çaldığını, yoksa kaygılı halimin mi dikkatimidağıttığını bilmiyordum. Clelia masaya dönerken şimdianımsayamadığım bir şeyler söylüyordu, bir taksiden söylenebileceksözler... Berti ise onu bir gölge gibi izlemekteydi.

Gecenin akışı içinde bir kez daha dansa kalkmışlardı. Sanırım onaClelia bakışlarıyla cesaret vermişti. Berti hiçbir şey söylemeksizinayağa kalkmış ve Clelia’yı sadece süzerek dansa kalkmasınıbeklemişti. Orkestranın ara verdiği zamanlarda bazen Doro’yla,bazen Guido’yla sohbet etmekteydim. İçimizden biri Berti’ylekonuşmaya çalıştığı anlarda ise tek heceli sözcüklerle cevap vermektenezzülünde bulunuyordu sanki. Guido, Clelia’yla sık sık dansakalkmıştı ve her seferinde masaya canlı, neşeli gözlerle dönmekteydi.Ardından kısa bir süre için hepimiz masanın başına oturmuş vegevezelik etmeye koyulmuştuk. Berti canı sıkılmış bir halde, tümdikkatini orkestranın üzerinde yoğunlaştırmıştı. Clelia’ya fazlabakmamaya dikkat ediyordu. Hiçbir şey konuşmuyordu. Guido’nunbirdenbire soracağı tutmuştu.

“Bu yıl ikmal imtihanlarınız mı var?”

“Hayır” diye sakin bir şekilde mırıldanmıştı Berti.

“Çünkü sizde sınıfını geçmiş bir insanın değil de, imtihana girecekbirisinin havası var.”

Berti aptal aptal gülümsemişti, ardından da Clelia, ama değişik birbiçimde… Doro ise oturmaktaydı ve hiç kimsenin konuşmadığısaniyeler geçmekteydi. Guido hepimizi baştan aşağı süzerek başka bir

Page 95: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

şeyler mırıldanmış ve sanırım “Bu söylediğim gerçeğin ta kendisi,üzerinde fazla düşünmeyelim” derken saldırgan tavrı doruğunaulaşmıştı.

Berti hiçbir şey söylemeksizin hâlâ hafifçe gülümsemekteydi.Ardından Clelia bir solukta, “Dans etmemizi ister misin?” diyesormuştu. Başını doğrultmuş ısrarla bakmaktaydı. Berti isebüyülenmişçesine ayağa kalkmıştı.

Bir süre sonra Clelia masaya yalnız dönerken tanıdığı birisini sakinbir biçimde selamlamış, yorgunluktan asık bir yüzle masaya oturmuşve bize bakmaksızın mırıldanmıştı “Sanırım şu andan itibaren dahakonuşkan, biraz daha çekilir olursunuz.” O sırada alacakaranlıktanortaya çıkan bazı arkadaşlar masaya gelerek bizi meşgul etmişler vekonu dağılıp gitmişti.

Otomobile dönerken sorduğum üstü kapalı, yarım yamalak bir soruüzerine Clelia, Berti’nin dans ederken hiç konuşmadığını söylemişti.Oysa geceyi kapatmak için bara yollandığımızda, yalnızkalmamızdan cesaret alan Guido, Berti hakkında çok şeylersöylemişti.

Gençlere dayanamıyordu, hele onların ders veren bir havayabürünmelerine izin veremezdi.

“Onların da yaşamaya hakları var” demiştim, “Yaşamaya vedeneyimlerden bir şeyler öğrenmeye...”

Guido ise “Önce bizim başımızdan geçenleri yaşamaları gerek”diyerek bir sabit fikirlilikte ısrar etmekteydi. Burada onu Ninabeklemekteydi ve bu tahmin ettiğim bir durumdu. Alçak bir masanınönüne oturmuş, çenesini yumruğunun üzerine dayamış, sigarasından

Page 96: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

uçuşan dumanları seyretmekteydi. Bizi selamlamış ve Guidosiparişleri vermek üzere tezgâha gittiğinde o kulak tırmalayan vedoğal tonundan sıyrılmış sesiyle neden ortalıkta pek görünmediğimi,neden daha sık görüşmediğimizi sormuştu. Elimi elinin içindetutmaya da devam ediyordu.

‘Yani dün gece mi?” demiştim.

“Siz dans etmezsiniz, güneşlenmezsiniz, hiç kimse ile yemeğeçıkmazsınız. Niçin bizimle birlikte gelmiyorsunuz?”

“Ya şu Guido’nun dostları, o kadının hepinizi baştan çıkaracak nesivar? Onlara bu kadar sık mühendis bey için uğradığınızısöylemeyeceksiniz sanırım”

“Ben hiçbir şey söylemiyorum” diye mırıldanmıştım. O gece ılık birgeceydi ve geriye bakarak düşünmek o geceye karşı işlenmiş birgünahtı. Kim bilir belki de Berti, merdivenin başına dikilmiş benibeklemekteydi. Belki de utancının tadını çıkarmak veya ondanarınmak için gitmiş plajda kumlar üzerine oturmuştu. O anda onunlakarşılaşmak için hiç de istekli değildim. Odama kapandığım zamanpencereye dayanarak uzunca bir süre düşüncelere dalmıştım.

Ertesi gün Berti sokaktan seslenerek beni çağırmıştı. Daracıksokağımız hâlâ gölgeler içindeydi.

Sokaktan bana denize gelip gelemeyeceğimi sormuştu. Ardından birsüre susmuş ve sonra yeniden sormuştu. İçeriye girdiğinde adımlarıbiraz telaşlı, belki de bir yerlere saldırır gibiydi. Gözlerisaydamlaşmış ve yorgundu.

“Sence denize gitmenin zamanı mı?” diye sormuştum. Üzerinde

Page 97: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

bütün geceyi uykusuz geçirmiş bir hal vardı. Söylemek istediklerinioldukça çabuk, biraz tepeden inme, laubali, daha doğrusuböbürlenen bir tavırla söylemişti. “Denize gelin hocam. Hiç kimseyok” diye üstelemekteydi. Oysa bir mektup yazmalıydım. İçindesözcükler dolaşan bir sessizlikten sonra, “Hocam” demişti, “Gündüziçin geceden kaygılanmaya gerek yok, her şey yolunda gidiyor, herşey çok güzel olacak.”

Gözlerimi kâğıttan kaldırmıştım, “Senin yaşının acıları vepişmanlıkları çok hafiftir.”

Berti hafifçe sertleşerek gülümsemişti:

“Neden acı çekmem, pişmanlık duymam gerekebilir ki?” derkenalttan alta beni tartmaktaydı.

“Bozuştuğunu sanmıştım...” diyecek oldum.

“Kiminle?” diye sözümü kesmişti.

“Neyse önemli değil, diye mırıldanmıştım.

“Denize gelin hocam” demişti Berti, “Deniz büyüktür.”

Ona denize daha sonra arkadaşlarımla beraber gideceğimi ve berirahat bırakıp gitmesini söylemiştim. Giderken yüzünün ifadesi ciddive sıkkındı. Onu böylesine hırpalamaktan dolayı içimi hemen bir sızıkaplamıştı. Ama ardından “Sabretmeli, kendi başına öğrenmeli” diyeavutmuştum kendimi. Çünkü ben böyle öğrenmiştim.

Barda Guido’ya rastlamıştım. Her zamanki gibi gömleğinin yakasıaçık, çorapları beyazdı ve bronzlaşmış renginden gelen o asılsızerkeksi havası beni güldürmüştü. Guido elimi gülümseyerek sıkmıştı.

Page 98: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Başını hafifçe kaldırmış ve evlerin çatılarının ötesine bakmaktaydı,gözlerindeki bakışlar bir kurnazlık ile sertlik arasında gidipgelmekteydi.

“Ne kadar güzel bir gün” demişti. Gerçekten de gök ve sabahbüyüleyiciydi.

“Bir Marsala içmek için hocam, ya bu gece?” derken bilmediğim birnedenle göz kırpmıştı, gitmeme izin vermiyordu.

“Şu anda güzel Clelia ne yapıyor acaba?” diye sormuştu.

“Şu anda odamdan geliyorum” demiştim.

“Daima ölçülü, daima ağırbaşlı, değil mi hocam?”

Yürümeye başlamıştık. Bana daha uzun süre kalıp kalamayacağımısormuştu.

“Hevesimi yeterince almaya başladım” demiştim “Ve haddindenfazla karışıklık.”

Oysa Guido beni dinlemiyordu veya ne demek istediğimianlamamıştı.

“Arkadaşınız yok” demişti.

“Dostlarım var” demiştim.

“Bu yetmez, onlar da benim dostlarım, dün gece herhangi birmeydanda yalnız başına uyusaydım bu kadar formda olabilirmiydim?”

Ben sustuğumdan, Clelia’nın dostluğundan kendisinin dehoşlandığını söylemişti, ama tüten dumanla bir yangın yeri aynı

Page 99: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

şeyler değillerdi.

“Bir yangın yeri olabilir mi?” diye sormuştum. Guido gülmeyebaşlamıştı. “Kadınlar değişiktir dostum, etten olanları da var,dokunamayacağın düşsel kadınlar da var. Öğlen yemeğinden sonraböyleleri iyi gider, ama önceden karnını iyice doyurmuş olmangerekir.”

Deniz kıyısına gelişimin, orasını seçmemin gerçek nedeninin Doroolduğunu söylemiştim.

“Hatırımdayken... Artık resim yapmayı bıraktı.”

“Bir an için, sonsuza dek değil…” diye karşılık vermişti

Fakat o sabah plaja ne Clelia, ne de Doro gelmişlerdi. Gisella veötekilerin de hiçbir şeyden haberleri yoktu. Öğlene doğrusabırsızlanmaya başlamış, diğerleri kayıkla gezinti yapmaktan sözaçtıklarında ise fırsatı kaçırmamış ben de katılmıştım. Sonra geridönerek giyinmiş, villanın yolunu tutmuştum. Yolda kimsecikleryoktu. Bahçe kapısına yaklaşırken çakıllı yoldan yavaş yavaş sokağayürüyen Doro’yu ve yanındaki panama şapkalı ve bastonlu yaşlıyıgörmüştüm. Doro yaşlıyı dinlemekte ve başıyla yanıtlar vermekteydi.Ne konuştuklarım bilmiyordum.

Yalnız kalıp sigaralarımızı yaktığımızda, beni huzursuz bakışlarlasüzmekteydi.

“Neler oluyor” diye sormuştum.

“Ne mi oluyor, Clelia hamile.”

Bir neşe belirtisi göstermeden önce olan biteni bana anlatmasını

Page 100: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

bekledim. Küçük çakıllı yoldan villanın merdivenlerine doğruyürüdük. Doro inanamıyordu ve biraz da neşeliydi.

“Kısacası halinden memnunsun” demiştim.

“Bu işin nasıl sonuçlanacağını merak ediyorum” diye mırıldanmıştı.“İlk kez başıma geliyor.”

Ardından Clelia odadan çıkmış ve kimin geldiğini sormuştu. Benigördüğünde sanki özür dileyen bir havada gülümsemiş ve mendiliniağzına götürmüştü.

“Mideniz bulanmıyor değil mi?”

Ardından, bilmem hangi aletle bilimsel bir araştırma yapmak isteyenve sorumluluk hakkında uzun bir söylev vermiş olan doktordankonuşmuştuk

“Ne delilik” diye mırıldanmıştı Clelia.

“Hiç de değil” diye patlamıştı Doro, “Bugün trene atladığımız gibiCenova’ya gidiyoruz. De Luca’ya görünmen gerekiyor.”

Clelia gözlerinden apaçık okunan bir geri çekilmeyle beni sözmüş ve“İşte görüyorsun” demişti.

“Babalık başladı, artık yönetim onda, emirleri o veriyor.” Tatillerinikısa kesmelerinden dolayı üzgün olduğumu ama kısacası her şeyinçok güzel olduğunu söylemiştim.

“Denizi geride bırakıp gitmek beni gerçekten üzüyor” diyemırıldanmıştı Clelia.

Doro parmak uçlarına bakarak düşünürken mırıldanıyordu:

Page 101: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

“Önünde sonunda olacaktı...”

“Kapa çeneni” diye çıkıştı Clelia.

Trenle gitme fikrinden cayarak Guido’nun otomobilindekarar kılmışlardı. Bana kasabaya kadar eşlik eden Doro, çevrede buyeni durumla ilgili konuşmaların olması olasılığına karşı belirli birhoşnutsuzluk duyduğunu açmıştı, kendi hesabına bir alt üst oluşuveya bir kırgınlığı bile tercih edebilirdi. Avare bir tavırlamırıldanmakta, incir çekirdeğini doldurmayan şeyler üzerine fıkralaranlatmaktaydı. Sonunda dayanamayıp:

“Clelia’dan daha fazla sarsılmış durumdasın” demiştim.

“Clelia mı?” diye gürlemişti, “o çoktan geri çekildi ve böylesine geriçekilmesi beni çileden çıkarıyor.”

“Sen böyle bir şey beklemiyor muydun?”

“Piyango oynamak gibi bir şey” demişti Doro.

“İnsan piyango biletini alır ve cebine koyar, daha ötesini düşünmez.”

O öğlen Guido arabayı bahçe kapısının önüne park ederkenselamlaştık. Clelia yanımdaydı. Clelia’nın bir odadan diğerine girerekeşyaları toplamasını seyrediyordum, hizmetçi ise bir aşağı bir yukarıkoşturmaktaydı. Arada sırada Clelia oflayıp poflayıp iç geçiriyor vedışarı sarktığım pencerenin yanına geliyordu, üzerinde bir toplantıdakonuklar arasında dolaşan bir ev sahibesinin hali vardı ve benimrolüm ise yorgunluğunu, can sıkıntısını paylaşacağı özel bir konuğunrolüydü.

“Cenova’ya dönmekten memnun musun?” diye sormuştum.

Page 102: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Başıyla “Evet” derken yüzünde dalgın bir gülümseme vardı.

“Böyle ani seyahatler Doro’nun çok hoşuna gider” demiştim.“Umalım bu sonuncusu olsun.”

Bu imajı nedense Clelia anlamamıştı veya üzerine alınmakistememişti.

Bu gibi konularda hiçbir şey için söz verilemeyeceğini söylemiş, sonrayanakları kızarmış, içinde bulunduğu dalgınlıktan kurtularak itirazedercesine “Seni gidi terbiyesiz” demişti.

Sonra ona deniz mevsimini benim de kapatabileceğimi söylemiştim.Eve dönüyorduk. “Çok üzüldüm” diyerek düşüncesini belirtenClelia’ya beraberce geçirdiğimiz zamandan gerçekten de hoşnutolduğumu söylemiştim. Bir an için Clelia yine geçmiş günlerdeki gibiolmuş, başını kaldırarak önümde durmuş ve hafif bir sesle “Evetdoğru, ne aptallık, canınız ne kadar da sıkılmış olmalı” demişti

Durmadan espriler yapan Guido’yla öğlen vakti yola çıkmışlardı.Ama Clelia isteksizliğini hemen belli ettiğinden vazgeçebileceğinisanmıştım. Yola çıkmadan önce bana kendilerini beklememisöylemişlerdi, çünkü birkaç gün içinde geri dönmeyidüşünmekteydiler. Onların uzaklaşmalarını seyrederken içimdegarip bir burukluk vardı. Bu burukluk sonradan bir üzüntüyedönüşmüştü, çünkü Doro kendilerine eşlik etmemi teklif etmemişti.

Ertesi günün sabahı plajda Ginetta ile birlikteydim. Biraz Clelia’dankonuşmuştuk, konuşurken ona neler anlatacağımı bilemediğimi farketmiştim. Sonra birkaç genç yanımıza gelmiş ve Ginetta’yı dayanlarına alarak uzaklaşmışlardı.

Page 103: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

Böylece güneşlikler arasında avare avare dolaşmaya başlamıştım.Uzaktan Nina’yı görünce, kendimi açık denizin kollarına bırakmayakarar vermiştim. Bir an önce Berti’nin ortaya çıkmasınıbeklemekteydim. Oysa dar bir sokaktan geriye dönerken Guido’yarastlamıştım, arabasını garaja çekmeye çalışıyordu. Doro ileClelia’nın Cenova’da kalmaya karar verdiklerini söylemişti.Doktorlarını bulamamışlardı ve yolculuk Clelia’yı bir hayli sarsmıştı.“Can sıkıcı” demişti, bu yıl herkes kaçıp gidiyor.”

Berti her zaman olduğu gibi restoranda ortaya çıkmıştı. İçeriye birgölge gibi süzülmüştü. Henüz gözlerimi kaldırıp bakmadan masamageleceğini biliyordum. Bana oldukça sakin görünmüştü.

İsteksiz ve sıkkın yüzünü gördüğümde artık ayrılmayı düşündüğümüsöyleyebilirdim. Oysa bana o gün denize gidip gitmediğimisormuştu. Biraz konuşmuştu, konuşurken ona ne söylememgerektiğim düşünmekteydim. Şehre ne zaman döneceğinisormuştum. Canının sıkkın olduğunu belli eden bir jestle karşılıkvermişti.

“Herkes dönüyor” demiştim.

Clelia’nın gidişini duyunca elinde tuttuğu kibrit kutusu ile oynamayabaşlamıştı. Ama ayrılışının nedenini açıklayamamıştım, çünkü büyükbir acının içine yuvarlanmıştı.

Aklıma birdenbire Clelia’yla dans etmesinin nedenini enine boyunadüşündüğü fikri gelmişti nedense ve ardından onun dilekleridoğrultusunda Clelia’nın iyi bir eş olmaya karar verdiğini, böylecebir çocuk beklediğini söylemiştim. Berti gülümsemeden beni sözmüşve ardından nedensiz gülmeye başlamıştı. Elinde oynamakta olduğu

Page 104: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

kibrit kutusunu masanın üzerine koyarken “Bunu bekliyordum” diyekekelemişti.

“Böyle olayların meydana gelmesi çok can sıkıcı” demiştim, “Cleliagibi kadınların sonu böylesine bir tuzakta noktalanmamalıydı.”

Nasıl olduğunu fark etmeksizin Berti teselli edilemez bir halegelmişti. Eve doğru yürüyüşümüzü, paylaştığımız suskuyu vebakışlarıyla boş sokakları arşınladığını anımsıyorum.

“Torino’ya dönecek misin” demiştim, oysa o Cenova’ya gitmekistiyordu. Seyahat için benden borç para isteyince ona deli olupolmadığını sormuştum.

Bana yalan söyleyebileceğini ve parayı en azından bir borcunutemizlemek için istediğini anlatabileceğini, oysa doğruyu dilegetirmeyi seçtiğini ifade etmişti. İşte görüldüğü gibi içtenlik benimlede boşu boşuna harcanıyordu. Sadece Clelia’yı görmek ve iyidileklerini sunmak istiyordu.

“Ne sanıyorsun sen” diye çıkışmıştım, “Seni anımsayacağını mı?”

Ve yeniden susmuştu. O anda her şeyin nasıl da garipleşebileceğinidüşünmekteydim. Benim seyahate çıkacak param vardı amaçıkmıyordum. Bu sırada dar sokağın ağzına gelmiştik, ulu zeytinağacının görüntüsü beni rahatsız etmişti.

Bir zamanlar mutluluğun hissedildiği yerlerin en barınılamaz yerlerolduğunu anlamaya başlıyordum. Güzel bir günde Doro’nun nedentrene atlayıp bana koştuğunun sırrını anlamıştım.

Aynı gece barda buluşmuştuk, herkes ordaydı. Guido ile her zamankimasasında oturan Nina bile… Berti’yi benimle birlikte Torino’ya

Page 105: CESARE PAVESE Plaj - Turuz

dönmeye ikna etmiştim. Guido bizi dansa götürmek istiyordu, üstelikBerti’yi de götürmeye istekliydi. Oysa biz o gece ayrılmıştık.

SON