-
L ' . - , r ; . T ' ; . ı v » . f - - f f ı ' . ••;••
,r,.->
271 Milliyetçi S'yasi Hcjf-talik Gazele Pozoar tesi Günleri
çıkar
FİATi . 250 KURUŞ 1 3 O C A K 1 975
.
EY TÜRK KENDİNE DON...
Meclisle konuşan Türkeş CHP milletvekillerine:
"Biz doğru yoldayız, dürüst yoldayız. Size de dürüstlüğü tavsiye
ederim,,
Fırtına eken, bora biçer; bunu unutmayınız!
€€ A M, 'Ağlayın parmakları nur sularından kınalı kızlarım
Ağlasın Meraga göklerinden Meraga'ya bakıp yıldızlarım 99
Türk milleti millî şairi Arif Nihat Asya'yı kaybetti
İD
TRT arpalığı komünistleri beslemeye devam ediyor
Sicilli komünist Aziz Nesine 50 bin lira ödenmiş
•:'\
Anayasa Mahkemesi komünistlerden
sonra casusları da serbest
bırakan kararı verdi
Kayseri Fevzi Çakmak Lisesi'nde kendini kanunların üzerinde
gören solcu bir müdür!
-
DEVLET -13 OCAK 1975 - Sayı : 271 - Sayfa : 2
Sahibi: İbrahim METİN * Ya- berleşme adresi: P.K. 284 Ba- Aylık
60 TL. * Dış Ülkeler
zı İşleri Müdürü : Tevfik Fik- kanlıklar-Ankara * İdare Ye- İçin
: İki misli + İlânlar : Pa-
ret KILICKAYA * Neşriyat Mü- r i : Bedesten İçi, Bedesten Han
zarlığa tâbidir * Dizgi - Baskı : dürü : Sadi SOMUNCUOĞLU * Kat :
4, Nu.: 7, KONYA Yeni Işık Matbaası Tel : 17 43 10 İdarî İşler:
Osman ÇAKIR * Ha- ABONE : Yıllık 120 TL. Altı ANKARA * Dağıtım :
Gameda
DEVLET
Millî şair Asya muhteşem bir törenle toprağa verildi
5 Ocak 1975 Pazar günü akşamı saat 21 sıralarında Hakk'ın
rahmetine kavuşan milli şair Arif Nihat Asya'nın cenazesi 8 Ocak
Çarşamba günü öğle nama zını müteakip kılınan cenaze namazından
sonra toprağa verilmiştir. Millî şair Asya'nın vefat haberini
teessürle öğrenen binlerce kişi, sabahtan itibaren naa-şın
bulunduğu Numune hastanesinin önünde toplanmaya başlamışlardır.
Merhum Asya'nın naaşı hastaneden saat 10 sıralarında büyük bir
topluluk tarafından alınmış ve bir dönem milletvekilliği yaptığı
TBMM'ne getirilmiştir. Burada saat 11'de yapılan lörene
milletvekilleri, senatörler MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve
bazı siyasi partilerin yöneticileri katılmıştır. TBMM'ndeki tören
sona erdikten sonra Asya'nın naaşı cezane namazının kılınması için
Ha eıbayram Camiine getirilmiştir. Cenaze namazı öğle namazını
müteakip kılınmıştır. Asya'nın cenazesine binlerce kişi katılmış
bunlar arasında ülkücü gençlerin çoğunlukta olduğu dikkati
çekmiştir.
Cenaze törenine katılanlar arasında Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı Alparslan Türkeş, AP Genel Başkanı Süleyman Demirel
de bulunmuştur. Ayrıca MHP Genel Başkan yardımcısı Gün Sazak, MHP
Genel Sekreter yardımcıları Sadi Somuncuoğlu ve Şe-rafettin Toperi.
MHP Genel İdare Kurulu üyelerinden İbrahim Metin ve Hüsnü
Dikeçligil de cenaze törenine katılmışlardır. Cenaze törenine
katılanlardan bazıları şunlardır :
AP'den parlementerler : Cemil Ünal, Ahmet İh san Kırımlı, İsmet
Sezgin, Murat Bayrak, Ali Nail! Erdem, Sabri Keskin, Lütfi Tokoğlu,
Macit Zeren, Önol Sakar, Ali İhsan Balım, Oğuz Aygün, Mustafa
Deliveli, Nahit Menteşe, Nizamettin Erkmen, Sabit Osman Avcı, Nuri
Bayar, Necmettin Cevheri, Ömer Ucuzal, Selahattin Kılıç. DP : Bahri
Dağdaş, Rasim Cinisli, Nazım Baş. Ayrıca eski DP
milletvekillerinden Ömer Güriş. Münif İslâmoğlu, Sıtkı Yırcalı,
Sadık Er dem, Atıf Benderlioğlu da cenazede hazır bulunmuş lardır.
Bu arada ülkücü şair Niyazi Yıldırım Genç osmanoğlu, Mehmet
Çınarlı, İlhan Geçer, Yavuz Bülent Bakiler, Osman Attila, Türkistan
Türklerinin ileri gelenlerinden Bay Mirza Hayit, Azerbaycan
mücahidi Dr. Aziz Alpaut, Azerbaycan Kültür Derneği sekreteri Ahmet
Karaca, eski MHP Genel Sekreteri İ. Hakkı Yılanlıoğlu, şair
Şahinkaya Dil, yazar Aclan Sayılgan, Dr. Mehmet Kaptanoğlu, Dr.
Abdurrahman Yurtaslan, gazeteci Yücel Hacaloğlu, Muammer Taylak.
Talim Terbiye Kurulu uzmanı Haydar Diriöz. S.S.K. Personel Md. Mv.
Necati Torun, İlahiyat Fak. öğretim üyelerinden Prof. Hikmet Tanyu,
Fevziye Abdullah
Tansel. 11. Noter Osman Rasim Eyüboğlu, Ankara Sanayi Odası
Başkanı Hami Kartay, Milliyetçi Hareket Partisi Danışma Kurulu
üyesi Veli Soysaldı. Prof. Cengiz Uluçay, eski CGP milletvekili
Nurettin Özdemir. em. öğretmen Ahmet Nihat Akay, Türk Petrol Vakfı
Genel sekreteri Fethi Geınuhluoğlu, baş bakanlık müşaviri Ahmet
Çavdaroğlu, Gençlik bakanlığı müşaviri Hikmet Büyükiimanlı da
cenazede hazır bulunmuşlardır.
Ne mutlu geriye bir eser bırakanlara Millî şair son
yolculuğunda
Asya'nın cenazesi eller üzerinde
Cenaze töreninde görülen çelenklerden bazıları da şunlardır :
MHP Genel Merkezi. Töre - Devlet - Boz kurt dergileri. Ülkü
Ocakları Derneği (çelenkte «Ne mutlu geride bir eser bırakanlara»
ibaresi okunuyor du). Öğretmen arkadaşları, AP Meclis grubu.
Belediye başkanlığı, Türk Kütüphaneciler Derneği, Cumhuri j e t
Senatosu, Belediye Başkanlığı, Taranoğlu ailesi, Büyük Dersane.
H.Ü. Türkoloji bölümü, Türk Taşıt İşverenleri Sendikası. AP Genel
İdare Kurulu, Azerbaycan Kültür Derneği, Memleket Gazetesi, Bahçe
Edebiyat dergisi, Sıtkı Yırcalı, Sağnak ailesi, Safiye - Müfit
Yüksel, Alpay ailesi. Oto İnan - Akgün Ticaret, Bayındırlık
Bakanlığı, Anadolu Ajansı, Hacettepe Üniversitesi, Adana Erkek
Lisesi Yetiştirenler Derneği, Millet Meclisi. Türkiye Odalar
Birliği, Basın İlân Kurumu Ülkü - Bir, Hisar Dergisi, Gazi
Lisesi.
Muhteşem bir topluluk tarafından kılman cenaze namazından sonra
Asya'nın naaşı kalabalık bir cemaat tarafından Karşıyaka
Mezarlığına götürülmüştür. Asya toprağa verildikten sonra, İ. Hakkı
Yılanlıoğlu ile Güzide Taranoğlu bir konuşma yapmış, Yavuz Bülent
Bakiler şairin «Bayrak» isimli şiirini okumuştur. Bu arada şairin
vasiyeti üzerine mezarlıkta men ter marşı da çalınmıştır.
Millî şair Arif Nihat Asya'nın ölümünü sükûtla geçiştiren TRT,
cenaze töreni hakkında da çok kı.sa bir haber vermiştir. TRT'nin
millî şairimize karşı takındığı bu tavır sağduyu sahibi çevrelerde
üzüntü ile karşılanmıştır. ÜLKÜ OCAKLARI : GÖZÜ ARKADA
KALMAYACAK
Arif Nihat Asya'nın ebediyete intikali dolayısıyla Ülkü Ocakları
Genel Sekreteri Veysel Kaviak basına bir beyanat vererek Asya'nın
ölümünden ülkücü genç ligin duyduğu üzüntüyü belirtmiştir. Kavlak
özetle şunları söylemiştir :
«Son yüzyılımızın milliyetçi şairlerinden Arif Nihat Asya'yı
kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Hayatı boyunca daima
haksızlıklarla mücadele etmiş ve adaletsizliğe karşı savaşmış,
memleket meselelerini en güzel şekilde dile getirmiş usta bir
sanatçıydı.»
Kavlak daha sonra Türk - İslâm sentezinin bütün özelliklerini
benliğinde toplayın şiirlerinde işlemiş olan Asya'nın gençliğin
hasretini giderdiğini ifade etmiş ve şöyle demiştir : «Fetih
marşıyla Türk gençliğini yeni fetihlerle çağırıyordu. Büyük
şairimizin gözü arkada kalmayacaktır. Çünkü Türk gençliği millî
ülküler etrafında bölüume kabul etmeyen bir bütün olmuş tur.
Özlenen fetihler mutlaka gerçekleşecektir.» Kavlak, şaire Tanrı'dan
rahmet, ailesine ve Türk genç-Uğine başsağlığı dilemiştir.
poı it.nı. abdürrahim karakoc
VAZİFE (!)
| Çiftliğin usulü böyle 1 Ağa yatar, itler havlar. | Erkânı bu,
yolu böyle | Çoban tutar, itler havlar.
1 Dışarı'da ayaz bıçak 1 İçeride yorgan sıcak | Kaynar kazan,
yanar ocak | Baca tüter, itler havlar..
1 Karanlık iner her yere | Sesini keser dağ ,dere | Bilinmiyen
bir yerlere | Baykuş öter, itler havlar.
| Kapılar açılır soldan Saldırı başlar üç koldan
| Bir garip geçse bir yoldan i Katar katar itler havlar.
| Ne usanmak, ne yorulmak | Kemik için, gayrete bak.. 1 Dağlarda
ağarır şafak | Gece biter .itler havlar.
• II11111 ] III11111111111H t i I M 11111111111111 M 111 U 1111
Mİ : • • 11! 11111J M 11111111111II. 1: ? 11 < I - l i . <
111'
BAŞSAĞLIĞI Ömrünü Türk milletinin varlık müca
delesine vakfetmiş, büyük insan, değerli yazar.
MİLLİ ŞAİR
ARİF NİHAT ASYA 5 Ocak 1975 Pazar günü saat 21.de
Ankara'da Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.
Kendisine Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine, yakınlarına,
ülkücü camiaya ve Türk milletine başsağlığı dileriz.
TÖRE DEVLET BOZKURT
BAŞSAĞLIĞ I
Büyük Türk milliyetçisi, kıymetli yazar ve dâva adamı, büyük
insan,
MİLLİ ŞAİR
ARİF NİHAT ASYA 5 Ocak 1975 akşamı ebediyete intikal
etmiştir. Kendisine Tanrı'dan rahmet kederli
ailesine, ülküdaşlarına ve çok sevdiği milletine başsağlığı
dileriz.
ÜLKÜ OCAKLARI ÜLKÜCÜ İŞÇİLER DERNEĞİ
ÜLKÜ-BİR ÜLKÜ-TEK
http://21.de
-
DEVLET-13 OCAK 1975-Sayı : 271-Sayfa : 3
MHP'deki toplantıdan sonra Türkeş açıkladı
Milliyetçi cephe, Korutürk'ten hükümeti kurma vazifesi
istedi
DÜNYÂ Artık, ne demir perde, ne hür dünyâdır; Çektikleri, çok
söz götürür dünyâdır.., Ey hemşeri, istersen eğer doğrusunu,
Dünyâmız şimdiden, öbür dünyâdır.
Not : Merhum Asya'nın bu şiiri 28 Temmuz 1969 tarihli ve 17
sayılı DEVLET'de yayınlanmıştır.
Milliyetçi Cepheyi teşkil eden 4 siyasi partinin Genel Başkanı,
7 Ocak Salı günü Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinde bir
toplantı yapmışlardır. MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'-in
başkanlığında yapılan toplantı 3 saat kadar devam etmiştir. Saat 11
sıraların da MHP Genel Merkezine gelen parti liderleri MHP Genel
Merkezinin girişinde ve bahçesinde yüzlerce genç tarafından
karşılanmışlardır. Parti liderlerinin gelişinde, MHP'li gençlerin
düzen li ve disiplinli karşılamaları, genel baş kanlar tarafından
takdirle karşılanmış tır. MHP lideri Türkeş'in başkanlığında
yapılan toplantı sona erdikten sonra, 4
CHP'LÎ KARDEŞLER KİLtS'TEKt CAMİİN KENDİLERİNE SATILDIĞINI İSPAT
EDEMEDİ!
Geçtiğimiz ay içinde Kilis'te bir caminin yıkılmak istenmesi
üzerine meydana gelen olayların henüz yatışmadığı, her an yeni
hadiselerin patlak verebileceği bildirilmektedir.
Elde edilen bilgilere göre, solun «yeni bir irtica» olarak
yaygara koparmasına yol açan Kilis olaylarında asıl suç ve tahrikin
CHP'li olarak tanınan iş adamı Karadeniz kardeşlerde olduğu
bildiril mektedir. Olaylarla ilgili olarak birçok vatandaş göz
altına alınmış, Fahrettin Karadeniz ve Vakıflar müdürü Kemal
Devrimci de mahkeme tarafından tutuklanmıştır.
Edinilen bilgiye göre olayın mahiyeti şöyledir : CHP'nin tek
parti devrinde birçok yerde olduğu gibi Kilis'te de Va kıflar Genel
müdürlüğünce cami satışı yapılmıştır. Kilis'te Derviş Mahmut-paşa
camii Kilis belediyesine, belediye tarafından da CHP'li Turhan ve
Fahrettin Karadeniz'e devredilmiştir. Yeni sahipleri tarafından
depo ve dkkân olarak kullanılan cami, daha sonra Vakıflar müdürlüğü
tarafından «Eski eser» niteliğinde olduğu için yeniden istimlâk
edil mek istenmiştir. Karadeniz kardeşler 400 yılhk Kanuni Sultan
Süleyman devrinden kalma camiin eski eser olmadığı nı idena
etmişlerse de yapılan bilirkişi incelemeleri sonunda camiin eski
eser °lduğu neticesine varılmıştır. Ancak ca miin minaresinin
yıkıldığı takdirde eski eser olma özelliğini kaybedeceğini düşünen
CHP'li kardeşler minareyi yıktırmalardır. İşte bu hareket üzerine
halk toplanmış ve gösteriler yapmıştır. Gösteriler sırasında bazı
kişiler Karadeniz kardeşlerin ev ve mağazalarını taşa
tutmuştur.
CAMİNİN SATIŞINDA USULSÜZLÜK
Olaylardan sonra Eski Eserler Kanununa muhalefet suçundan
tutuklanan
Devamı 11. de
Dış politikada yeni pencere Nuri GÜRGÜR
Libya başbakanı Abdüsselâm Callud'un memleketimizi ziyareti
vesilesiyle dış politikamıza hakim olan elli yıllık bazı
prensiplerin doğruluk ve haklılık nisbetlerini bir kere daha görme
imkânını bulduk.
Türkiye'nin iç ve dış şartlar bakımından son yarım yüzyılın en
sıkışık devresini yaşadığı şu günlerde uzatılan dostluk elinin
değeri büyüktür. İslâm dünyası ile münasebetlerimizin azami
derecede zayıf ve soğuk bir çizgi seyretmesini laiklik ve
ilericilik icabından sayan dış politika mimarlarımızın eseri
ortadadır. Yakın komşuluk münasebetlerimizi, bir ara, askeri
ittifak çerçevesini bile aşarak, kültür yakınlaşmasına dönüştürmek
istedikleri Yunanistan ile mukadder silahlı çatışmamız başladığı
zaman, şimdiye kadar hassasiyetle bağlı kaldığımız bazı temel
esasların iflası ilân edilmiş oldu.
Aslında mantık ve aklıselimin hakim olduğu bir siyasi vasat
içerisinde elli yıllık dış politika seyrinin daha verimli ve
faydalı istikametlere göre tanzimi mümkün olabilir, çeşitli
kayıplar ve acılar önlenebilirdi. Fakat batılı olma cezbesiyle
zihni meleklerinin normal işleyişini kaybetmiş olan münevverimiz
uzun vâdeü ve etraflı şekilde düşünmeden işe müslüman devletlerle
irtibatlarımızı kesmekle başladı. Sanki bu âlemle evvelâ manevî,
neticesi olarak maddî münasebetlerimizi kesmek batılılar nazarında
Türkiye'yi sevimli ve güçlü kılacaktı... Oysa sonuç tam aksi oldu;
doğudan kopan, batı dünyasında gücünü ispatlıyamıyan Türkiye,
üzerindeki iki asırlık bakış açısını bir türlü atamadı. Emperyalizm
gerçeği değişmemişti ve biz güçlü devletlerin çeşitli çıkar
hesaplarının cereyan ettiği bir pazar yeri olmaktan
kurtulamadık.
Libya Başbakanının CHP Genel Başkanı ile görüşmesi Türkiye'nin
önünde açık duran geniş siyasi sahaların varlığını etkiliyemez.
Zira bu görüşmenin ifade ettiği iki esaslı mânâ hiç
unutulmamalıdır. Evvelâ kendimizde bulamadığımız kâmil ve tam
müşahade ve tesbit vasıflarını baş ta tecrübe olmak üzere her türlü
içtimai imkânları ortada olan bir topluluktan nasıl bekliyebiliriz?
Bunlar için Say m Ecevit bizim tesbit edebildiğimiz taraflarıyla
değil, birtakım cazip sloganların yıldızıyla parlayan ve Kıbrıs
Harekâtı esnasında Başbakan olan bir Türk lideri görü-nüşündedir.
Bizzat kendi tarihimizde nice ufak insanları vehimlerimizle
büyütmedik mi? Kendi ülkemizde şu anda nice insan Kıbrıs latihi
nazarıy la baktıkları sayın Ecevit'i alkışlamıyorlar mı? Önemli
olan bu görüşme değil, Sayın Callud'un konuşma ve davranışlarına
hakim olan espridir. Bizim yıllanmış diplomatlarımıza, koskoca bir
âlemin varlığını dile getiren, gözlerindeki bağları çözmeye çalışan
bu genç insanın söylediklerine dikkat etmek gerekir. Tarihi
hatıralardan, manevi irtibatlardan bahsederken politika
yapmamaktadır, gerçekleri konuşmaktadır. Bu gerçekler, kendi
inkarcılığımızın kılıfı ve müstakbel saltanatların hazırlayıcısı
olan, hududu, şümulü, faydaları meçhul bir takım ilke ve ülkülerin
eseri değil, elli yıldır Don Kişot'ça saldırılarla harcanıp
bitirilemiyen büyük bir tarihi hâtıranın mirasıdır.
Bize, kaybettiğimiz bir dünyadan uzanan ve harcadığımız imkân ve
değerleri hatırlatan bu sese müteşekkir olmalıyız.
genel başkan adına açıklamayı Türkeş yapmıştır. Açıklamada
Cumhurbaşkanı Korutürk'ün ya CHP - DP hükümetine veya milliyetçi
cephe hükümetine görev vermesi gerektiği belirtilmiştir. Açıklamada
özetle şöyle denilmiştir :
«Memleketin Anayasa ve demokrasi esaslarına uygun şekilde
güvenoyu alacak bir hükümete ihtiyacı olduğunda ve bunalımın daha
fazla uznmaması gerek tiğinde herkes müttefiktir.
Koalisyon hükümetinin CHP kanadının «nöbeti terketme» kararını
açıklamasını takiben Sayın Cumhurbaşkanınca atanan Sayın Irmak
hükümetinde vazife almış olanların kişisel değerlerini biliyor ve
tartışmanın tamamiyle dışında tutuyoruz. Ancak, güvenoyu alacak bir
hükümetin süratle kurulmasındaki hukuki ve siyasi zaruret de
tartışılamaya-cak kadar açıktır.
Türkiye'nin dış güvenliğiyle ilgili sorunlar gitgide artan bir
önem kazanmaktadır. Çevremizdeki ülkelerin hepsi silâhlarını
arttırıp, modernleştirmektedir. Kıbrıs davası başta olmak fizere,
Parlâmento çoğunluğunun desteği ile çözüme kavuşturulması gereken
önemli dış sorunlarımız vardır.
Türkiye, 1974 yılında, tesirleri gelecek yıllara da
sıçrayabilecek büyük bir ik tisadi bunalımın içine sürüklenmiştir.
Milyonlarca aileyi nasıl geçineceğini bilemez duruma sürükleyen
enflâsyon ve pahalılığa, birçok sanayi dallarını tehdit edecek
dereceye varan iktisadî durgunluğa, ihracatımızın gerileyişine, dış
ticaret açığının durmadan yükselmesine ve döviz rezervlerinin
erimeye başlamasına karşı tesirli tedbirler almak lüzumu
meydandadır.
TRT PROPOGANDA ARACI OLMAKTAN KURTARILMALIDIR
Devlet radyo ve televizyonu, devletimi zin geleceğini çökertmek
için geçmişte neler yapmış oldukları ve bugün hangi tertipler
peşinde kostakları resmî makamlarca bilinen aşırı sol miltanlannın
propoganda aracı olmaktan ve partizan lıktan süratle kurtarılmalı,
Anayasa çizgisinde tarafsız bir şekilde görev yapar duruma
getirilmelidir. CHP'nin iktidar döneminden yararlanarak serbestliğe
kavuşan aşırı solcu örgütlerin eylemleri ve yıkıcı propagandaları
karşısında kanun hâkimiyeti sağlanmalıdır. Bn örgüt ler gizli ve
açık yayınlarında Türk devletinin bütünlüğü Cumhuriyetinin temel
lerine ve millî müesseselere açıktan sal dırır hale
gelmişlerdir.
TEK MESELENİN SEÇİM OLDUĞUNU SANMAK GAFLETTİR
Türkiye'nin tek meselesinin seçim olduğunu sanmak gaflettir.
Hiçbir parti, kendi oy ve seçim taktiklerini Türkiye'nin bütün
meselelerinin önünde ve üstünde görmek hakkına sahip değildir.
Bütün ilgililer bilmelidir ki, seçim ka rarı alabilmek ve seçime
gidebilmek için dahi, Anayasa'ya uygun şekilde güven oyu almış bir
hükümete ihtiyaç vardır. Anlaşılıyor ki, hükümet meselesinde
iler
leme kaydedilmesi ancak Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığa
atama yap ması suretiyle mümkün olabilecektir.»
Devamı 10. da
-
DEVLET -13 OCAK 1975 - Sayı i 271 - Sayfa : 4
cErgenekgıi cTHEKJUPLABÎ
Değişen dünyada yeni yer
Dünya şartları her gün değişmekte dir. Bloklar arası yumuşamalar
başla iniştir. Dostlar arasında kırılmalar, sürtüşmeler
görülmektedir. Ameri
ka Rsuya görüşmeleri bloklar arası yumuşamaya, Türkiye - Amerika
münasebetleri dostların kırılmaya başla dıklarına işarettir. Ayni
blokta olmakla beraber Türk - Yunan harbi münasebetlerin değişen
şekline misal (Kıbrıs'ta) yine dostlar arasındaki dir.
Bütün dünya devletleri, değişen dünya şartlarına göre durumunu,
yeri ni yeniden gözden geçirmektedir. Bel I. devrenin şartlarına
göre yapılan andlaşmaların yeni dünyanın duru muna göre yeniden ele
alınmak istendiğine şahit oluyoruz. Bu durumda, devletler arası
değişmez a mil aşmalar devrinin kapandığını, buna kar silik günlük,
anlık şartların gerektir diği ittifakların tercih edildiğini görü
yorııı. Ancak değişmeyen tek ölçünün de «millet ve devlet
menfaatlerim jldıığunu müşahade ediyoruz.
Bütün bu gelişmelerden habersiz o-olan tek devlet Türkiye'dir.
Türkiye hâlâ, elli yıl öncesinin esaslarına uy gun bir siyaset
takip etmeyi uygun görmektedir. Siyasetini belli bir esnekliğe
kavuşturamadığı için, her münasebetten sonra, dostlarından kazık
yediğini söylemekte, me'yus olmaktadır. Kıbns hâdisesinden sonra
İngiltere'nin ve Fransa'nın tutumuna bakarak, batı dostu
hariciyecilerimi /in ve devlet adamlarımı/m hayal kırıklığından
ileri gelen fevriliklerine ve diplomasiyle yakışmayan, ayrıca Türk
Millet ve Devletinin meselele sine hiçbir çözüm getirmeyen tavırla
ra şahit olduk. Hariciyeci dâhilerden (!) biri Fransa'ya hakaret
etti ve Birleşmiş Milletlerden aleyhte karar çıkmasını sağladı;
diğer kalabalık grup İngiliz Elçisinin dâvetine icabet etmedi,
böylece Kıbrıs'ta İngiliz üslerinde onbirlerce esir soydaşımızı bir
kere daha meçhul akıbetlerini beklemeye terketti.
O halde, Türkiye; dostlarından kazık yediği kompleksinden
kurtulmak istiyorsa, dünyanın şartlarının değiş tiğini, her
münasebetin ana ölçüsünün «millî menfaat« olduğunu kabul etme Ii,
çeşitli ittifaklarda görevinin Türkiye'nin menfaatlerini azamî
derecede korumak olduğunu bilmek zorundadır. Ancak, Türkiye'nin
dünya'da işgal ettiği coğrafyanın icâbı olarak, tek başına hareket
etmesi, millî men faatlerini tek basma koruması biraz güçtür.
Dolayısiyle, Türkiye mevcut ittifaklarının dışında başka ittifaklar
kurmalıdır, süper dünya devletlerinin karşısında bu yeni
hüviyetiyle çıkmalı dır.
Bu yeni ittifakın ne olabileceğini Libya Başbakanı Calldu'un son
Türkiye seyahati ortaya koymuştur. Baş la bizim hariciyeciler olmak
üzere, bütün dünyayı şaşırtacak kadar kısa zamanda çok büyük
hacimli proje ve
Cezmi KIRIMLIOĞLU
protokol erin, andlaşmaların imzalanması bu noktadan da
değerlendirmeye tâbi tutulmalı; Türkiye'nin ye ni beynelmilel
ittifaklar zümresinin ne olabileceğine karar verilmelidir. Gerek
Kıbrıs harekâtı sırasında ve gerekse Callud'un ziyareti esnasında
anlaşılmıştır ki, Türkiye'nin yeni dost lar zümresi İslâm
ülkeleridir. Şimdi, Batılı dostlarımızdan kazık yedikten işlerimiz
Almanyadan çıkarılma tehdidiyle sarıldığımız Libya dostluğuna, daha
ciddi, daha esaslı şekilde talip olmak lâzımdır. Esasen, şimdi
zarurî olarak idrak ettiğimiz bu durum, bizim için kaçınılmaz bir
neticedir.
Kaçınılmaz bir neticedir, zira Tür kiye alelade bir devlet
değildir. Batının kuyruğunda bir yer bulmaya çalı şan, tâbi olmaya
talip bir devlet hiç değildir. Türkiye'nin tarihinden, coğ
rafyasından ileri gelen sorumlulukla n vardır. Bu sorumluluklara
sırt çe-işçiler.miz Almanyadan çıkarılma teh-virmek, Türkiye'nin
daima aleyhine olmuştur. Tarihinden ve coğrafyasından ileri gelen
sorumluluktur. Tarihinden ve coğrafyasından ileri gelen
sorumluluklar ayni noktada birleşmektedir. : Orta doğu nun, Kuzey
Afrika'nın ve hattâ Balkanların kaderi, selâmeti Türkiye dev
letinin tutumuna bağlıdır. Bu bağlılık, sadece saydığımız bu
yerlerin dünkü hâkimiyet sahamıza dahil olma sından değil, bu
coğrafyaların bizden önceki tarihi de; oraların kaderinin sıkı
sıkıya bu küçük Asya'ya bağlı olduğunu göstermiştir.
Türkiye; Cumhuriyeti ilân ettiğinden buyana elli yıl geçtikten
sonra, şimdi şapkasını önüne koyarak düşünmek ve bu kaçınılmaz
görevine talip olmak zorundadır. Bu görevin bâzı icâpları da
vardır. Birincisi Tür kiye'nin bir müslüman devleti olduğunun,
ikincisinin bu milletin Allah tarafından «cihan nizâmını tedvirle
vazifelendirildiğinin kabulüdür.» Bu iki önemli nokta idrak
edilmedikçe, İs lam ülkelerine yaklaşmak, onlarla dost olmak mümkün
değildir.
Türkiye şimdi «iki cami arasında kalmış bînamaz» gibidir. Gönlü
batıdadır, menfaatlerinin islâm ülkelerinde olduğunu görmektedir.
Gönlü ile menfaatlerinin istikâmetini birleş tirmek bir «camiye»
yönelmek zorundadır. Ancak, Türkiye'nin tarihi ve ilâhı misyonu
menfaatlerini herşeyin üstünde tutmaktan çok «ilâhi irâde» nin
tahakkukuna hizmet etmek oldu ğu kadar, bu bir tek «camiye»
yönelmek de bunun için bir başlangıç olacaktır.
Yalnız ifade edelim ki, bugün devlete hâkim olan zihniyetle
hiçbir şey yapmak, hattâ o zihniyet sahipleri Türkiye - Libya
anıtlaşmalarım imza etseler bile, mümkün değildir. Bu tarz içinde
hareket, ancak Türkiye' de milliyetçi bir iktidarın tesisiyle imkân
dahiline girecektir. Milliyetçi Hareket'in kavga sebeplerinden biri
de budur.
Türkeş Adana ve ilçelerinde binlerce kişiye hitabetti
"Ordumuza tecavüze yeltenenler Ecevit ve CHP'nin kanatları
altındadır,, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş
kanı Alparslan Türkeş geçtiğimiz hafta, Adana ve bazı ilçelerini
içine alan bir gezi yapmış, düzenlenen toplantılarda ve kongrelerde
konuşmuştur. Tür keş, gezisinin ilk gününde 3 Ocak günü Kadirli ve
Kozan ilçe kongrelerine katılmış, ertesi gün Osmaniye ve Ceyhan
ilçe kongrelerinde konuşmuş, 5 Ocak günü de Adana'da düzenlenen bir
top Iantıya katılarak bir konuşma yapmış tır.
MHP lideri Türkeş'in Adana gezisi büyük ilgi toplamıştır. Aşırı
solcu ve mason basının dikkatle kamuoyuna du yurmamaya çalıştığı
gezide halkın MHP ve Türkeş'e yaklaştığı, ümidini bağladığı ve tek
kurtuluş yolu olarak gör meye başladığı anlaşılmıştır. Adana'da CHP
mitinginde öldürülen işçinin cezane töreninde CHP'lilerin «Katil
Tür keş» diye bağırmaları ve MHP ile Türkeş düşmanlığının
körüklenmesinden sonra yapılan bu gezi CHP'lileri şaşkı na
çevirmiştir. CHP Genel sekreterinin ve birçok ileri gelenin
katıldığı ve ölünün bol bol istismar edildiği cenaze tö reninde
«Türkeş bir daha Adana'ya adı mini alamaz. Gelirse sağ çıkamaz»
şeklinde halk arasında yapılan propogandaya rağmen, aradan çok kısa
bir zama nm geçmesinden sonra Türkeş'in Adana ve ilçelerini gezmesi
ve binlerce kişiye hitab etmesi CHP ve aşırı sol cepheyi
telâşlandırmış ve paniğe sevk etmiştir.
ECEVİT GENELKURMAY BAŞKANININ SÖZLERİNE
DİKKAT ETMELİDİR
Geçen sayımızda gezisinin ilk cîurağı olan Kadirli ve Kozan
konuşmalarını kısaca aktardığımız Alparslan Türkeş, ertesi gün
Osmaniye ve Ceyhan'a geçmiştir. Bu ilçelerdeki ilçe kongrelerine
iştiıak eden Türkeş, yaptığı konuşmada CHP Genel Başkanı Ecevit'in
«Türkiye'de rejim bunalımı yoktur, hükümet buna lımı vardır»
şeklinde sözlerini cevaplandırmış ve Genelkurmay Başkanı Semih
Sancar'ın son mesajı üzerinde durmuştur. Türkeş özetle şunları
söylemiştir :
«Biz de Türkiye'de rejim bunalımının devam ettiğini bugün içinde
bulunduğumuz hükümet bunalımının da rejim buhranından doğduğunu
iddia ediyoruz. Zira devletimizi yıkmak ve bölmek isti-yenler
açıkça faaliyetlerini yürütürken, rejimin teminatı ve devletin
koruyucusu olması gereken büyük bir siyasi partinin bir kısım
yöneticileri ve Genel Baş kanı vatan hainlerine kol - kanat gerip
onları korumaktadır. Devletin neşir organı olan TRT'yi partizan ve
gayri mil lî bir tutumla yönetenleri tayin edip TRT'yi işgal eden
de Sayın Ecevit'tir. TRT bağımsız bir devlet kurumu olarak rejimin
sağlam bir dayanağı olması ge rekirken; «Ben Türkiyeli Şair» diye
söze başlayan, Türklüğü bile kabul etme yen eski komünistlerin
yuvası haline gelmiştir. Anayasa ile belirlenmiş eşitlik ve
tarafsızlık ilkelerini hiçe sayan partizan bir kuruluş olmuştur.
Devlet bütçesi ile eğitimini yürüten bir fakültede devletin
Başbakanına küfür edilmiş anayasa İle niteliği tayin edilmiş
cumhuriyetimizin millî varlığı alenen tehdit edilmiştir. Rejimin
sağlam olduğunu iddia eden Sayın Ecevit bunları da görme mezlikten
gelmektedir. Devletimiz ve milletimizin gerçek teminatı şanlı
ordumuza «Faşist Ordu» diye tecavüze yel
tenenler de bu sayın liderin kanatları altındadır.
Öyle anlaşılıyor ki Sayın Ecevit. dev letin ve rejimin,
yıkıcıların tasallutundan kurtulması için Sayın Genel Kurmay
Başkanımızın uyarılarına bilhassa kulaklarını tıkamak istemektedir.
Çünkü, Sayın Ecevit bu devlet ve rejim yıkıcılarını kendi iktidarı
için bir araç olarak kullanacağını hesaplamaktadır. Fakat, biz
kendisini yeniden uyarıyoruz; vatan haini kızıl komünistler
kendisine (îe yâr olmayacaklardır. Bu bakımdan rejimi buhrandan,
devleti yıkıcıların e-linden kurtarmak için Genel Kurmay
Başkanımızın sözüne biraz kulak versin.»
ADANA'DA : TABAN FİAT POLİTİKASI HATALIDIR
Türkeş, Adana'nın kurtuluş günü olan 5 Ocak'ta Adana'ya gelmiş
ve büyük bir kalabalık tarafından coşkunca yapı lan tezahürat
altında konuşmuştur. Tür keş bil konuşmasında daha çok ekonomik
durum, taban fiat politikası üzerin de durmuş ve aşın sol
faaliyetler ile CHP'nin tutumu hakkında görüşlerini açıklamıştır.
Türkeş özetle şöyle demiştir :
«1975 yılında artarak devam edeceği belli olan ekonomik
dalgalanmalar, ya-kıneu izlenerek Türk Ekonomisinin bu
dalgalanmalardan en az zararla çıkma sini sağlamak, hükümetlerin ve
yetkililerin başta gelen görevi olmalıdır. Türkiye mevcut ve artan
nüfusu sağlıklı bir şekilde besliyememektedir. Bunun sebebi şimdiye
kadar gıda maddelerinim üretiminde etkili tedbirlerin alınamaması
ve gıda maddeleri üretiminde kullanılan girdilerin acımasızca israf
edilmesidir. Toplumumuz açısından büyük önem arzeden bu problemin
çözümü için; gıda maddeleri üretim programı yapılmalı ve en kısa
zamanda hu program uygulama alanına koyulmalıdır.»
MHP lideri daha sonra tarım ürünleri taban fiat politikasının
bugünkü biçimi ile amacından saptığını ifade etmiş, fiat
artışlarının taban Hatlardaki artışlara bağlı şekilde meydana
geldiği hatır latarak küçük çiftçinin iyice sıkıntıya düştüğünü
söylemiştir. Türkeş şöyle devam etmiştir :
«Herkes şunu i>'i bilmelidir ki bu yıkıcı hareketin kârlısı
olmayacaktır. Zararlısı ise yine Türk Milleti olacaktır. Türk
Milletini bu zarardan korumak, millî bütünlüğü temin ederek, hızla
sanayileşmeyi sağlamak, istihdam meselesini halletmek, fiat
istikrarını teinin etmek, enflasyonist baskıları önlemek, daha adil
bir gelir dağılımını gerçekleştirmek, kısaca toplumumuzu ekonomik
ve sosyal güvenliğe kavuşturmak millet bütünlüğüne kasdetmek
isteyenlere fırsat vermemek için sağlıklı bir icraat yapmak üzere
Millî Cephe adı altında bir araya geldik. İyi niyet ve hiz met
ülküsüne dayanan Milliyetçi Cephe hareketi bizim gibi düşünen
herkese açıktır. Beynelmilel solun bütün dünya da yaptığı yıkıcı
propogandaya örnek olarak belirli kişilerin bu hareketi bölücü
faşist bir hareket olarak niteleme leri bizi milletimize hizmet
ülküsünden uzaklaştıramıyacaktır.»
Devamı : 11. de
-
DEVLET-13 OCAK 1975-Sayı : 271-Sayfa : 5
Türkeş Meclis'te CHP'lilere «dürüstlüğü ve hukuk yolunu» tavsiye
etti
FIRTINA EKEN BORA BİÇER BUNU UNUTMAYINIZ!
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş kam Alparslan Türkeş 7 Ocak
günü Meclis'te yaptığı konuşmada kendisinden önce konuşan CHP
milletvekili Hü sevin Deniz'in son ölüm olayları üzerine «Bu faşist
metodları uygulayanların MHP ve Türkeş olduğu kuşkusuzdur»
şeklindeki sözlerini cevaplandırmış, CHP'lilerin yalan
söylediklerini belirte rek MHP'nin kanlı olaylara taraftar
olmadığını, saldırganlara karşı olduğu un tekrarlamıştır.
CHP'lilcri öfkelendiren ve kızdıran konuşmasında MHP lide ıi aynen
şunları söylemiştir :
«Biraz önce konuşan CHP milletvekili arkadaşımız, meydana gelen
öğrenci olaylarını ele alarak, gerek kendilerinin gerekse sayın
Genel Başkanlarının her zaman uyguladığı bir usûle başvurmuş ve
bunu Meclis kürsüsünde de tekrarlamıştır. Bu usul şudur : Ortaçağ
karanlığında, Engizisyon devrinde, engizisyon papazlarının masum
insanları suçlama usulüdür. Bu usulü CHP'nin sayın Genel Başkanı
her zaman uygulamaktadır. Burada konuşan değerli mil letvekili
arkadaşımız da bu usule başvurmuştur. Kendileri, kendileri gibi
düşünmeyenleri «çağdışı» diye vasıflandır maktadırlar ama kendileri
çağdışıdır. «AP - CGP, MSP sıralarından alkışlar) Memleketin
savcıları mevcuttur, vazife başındadır. İstanbul, Ankara, Adana
şehirleri bahsettikleri olayların cereyan ettiği şehirlerdir. Bu
şehirlerde Sıkıyönetim idaresi bulunmaktadır. Ayrıca devletimiz
ayaktadır. Devletin Emniyet müdürleri var, polis teşkilâtı var,
adliye teşkilâtı var, bağımsız mahkemeleri var, valileri
kaymakamları var. Sayın Ecevit başta olmak üzere burada konuşan
arkadaşım da dahil, ne demek istiyorlar? Yani bu vazifelilerden
hiçbiri si vazife yapmıyor, komando diye şikâyet ettikleri
gençlerin, çeteler halinde masum insanları öldürmelerine hepsi göz
yumuyor, bunları himaye mi ediyorlar? (CHP sıralarından «doğru»
sesleri) Arkadaşlar eğer doğru diyorsanız bu çok hazin bir
ithamdır. (CHP sıralarından gürültüler).
Memleketin bütün savcılarını, bütün hakimlerini, bağımsız
mahkemelerini, valilerini, kaymakamlarını, emniyet mü cfürleri,
emniyet teşkilâtını, Milliyetçi Hareket Partisini ve Sıkıyönetim
Komu tanhklarını MHP gençliğini himaye edi yor. sadece himaye
değil, onlarla işbir-üği yapıyor diye tavsif ediyorsunuz demektir
ki, gerçeklere taban tabana aykırıdır. Memlekette görevliler vazife
ba şmdadır. Suç işleyecek vatandaşları, kovuşturacak durumdadırlar
ve kovuş turuyorlar.
Muhterem arkadaşlarım; Size yakışmı yor bu şekilde ithamlarda
bulunmak. Hukuka inanmış ve Türkiye Cumhuriye ti devletinin hukuk
devleti olduğuna inanmış, milletvekili sıfatını taşıyan bir
partinin Genel Başkanı sıfatını taşıyan başbakanlık gibi yüksek
vazifeye yükselme imkânı elde etmiş olan vatan daşlarımiza bu
şekilde ithamlar yakışını yor.
Muhterem arkadaşlarım, arkadaşımı zm bahsettiği Şahin Aydın
isimli gencin ölümüne sebebiyet veren kavgaya gelin ce; bu olayı
(CHP sıralarından gürültü ler) (Başkan - Müdahale etmeyiniz.)
(Türkeş devamla) Bu olayı tahkik et
tik. Olay meydana geldiği gün, Sayın CHP yetkilileri, olayın
suçlusu olarak MHP'yi, onun gençlerini ve onun Genel Başkanı olarak
beni suçladılar (CHP sıralarından gürültüler).
Daha hiçbir araştırma yapmadan, hiç bir soruşturma yapmadan,
ayni şeyi Adana'da meydana gelen bir işçi vatan daşımızın ölümüne
sebebiyet vermiş o-lan kavgada da yaptılar. Muhterem arkadaşlarım,
bir yerde vatandaşlar arasında kavga çıkabilir. Bu kavgada yer
alan vatandaşların bazıları bazı partile re de mensup
olabilirler. Ama, bu o partiyi, o partinin Genel Başkanını, o
partiyi hükmi şahsiyet olarak suçlamayı gerektirmez. Biliyorsunuz
bir iki ay önce Ceyhan'da İş Bankası soyuldu. Bu soygun olayına
Ceyhan CHP ilçe sekre teri de karışmış, onun ismi de yer aldı. Ama
bizim hiçbir zaman aklımızdan «Bu banka soygununu CHP
düzenlemiştir» demek geçmedi. (AP ve MHP sıralarında alkışlar)
Aklımızdan hiçbir zaman «Bu banka soygununu CHP'nin sa ym Genel
Başkanı yaptırmıştır» demek geçmedi. Hiçbir zaman aklımızdan,
partili arkadaşları gösteri yürüyüşlerine sevk ederek sokaklarda
«Soyguncu Ecevit, hırsız Ecevit» diye bağırtmak geçmeli. (AP ve MHP
sıralarından «Bravo» sesleri, alkışlar).
Arkadaşlar, bu çirkin yollardan vazge ciniz. Siz öldürülen
işçiyi, öldürülen genç hadisesini bahane ederek taraftarlarını za
sokaklarda gösteriler düzenlettiniz
ve «Katil Türkeş» diye bağırttınız. (CHP sıralarından «Doğru,
doğru» sesleri.)
Doğru hiçbir zaman, kanlı olaya mü saade etmiyoruz ve kanlı
olayların çıkartılmasına taraftar değiliz. Biz saldır ganlığa ve
saldırganlara karşıyız arkadaşlar.
Siz, kendi solcu gruplarınız arasında çıkan kavganın neticesinde
bıçaklanarak ölümüne sebebiyet verilen gençlerin öldürülmesini
başkalarına yükleyemezsiniz.
(Deniz Baykal yalan yalan!) (CHP sıralarından «yalan sesleri)
Resmi makamların tahkikatı var sa
yın Baykal, polisin tahkikatı vardır. Eğer biz öldürtmüş
olsaydık, polis bunu ortaya koyardı.
Muhterem arkadaşlarım, biz dürüst yoldayız, doğru yoldayız. Size
de dürüst lüğü tavsiye ederim. Hukuk yolunu tav siye ederim.
Arkadaşlar, fırtına eken bora biçer, bunu unutmayınız. (AP, MHP ve
CGP sıralarından alkışlar.
bm&&B$m*sgsmi
ÜLKÜ MEKTUPLARI Galip Erdem
ARİF HOCAM
5 Aralık Pazar günü biraz dinlenmek, hattâ güya eğlenmek için,
Özer Revanoğlu kardeşimin dayanılmaz baskısı sonunda Adana'ya
geldim. O gece, bilmem nasıl bir sezgi yüzünden, uzun uzun Arif
Hoca'yı düşündüm. Hasta idi .yatıyordu. Acaba? Yüreğime tarifsiz
bir ağırlık çöktü. Yine de kaçınılmaz ihtimali hiç yakıştıramadım.
Ertesi sabah, Süleyman Kürkçü kardeşimle. Hoca'nın sağlığını
konuştuk. Ne olacaktı? Ölüm bir kurtuluş mu idi? Aynı akşam, Necdet
Özkaya dostumuzun evinde yemekteyiz. Televizyonda haberler
okunuyor. İlgisiz dinliyorum. Bir ara Arif Nihat Asya'nın adı
geçti. Özkaya'nın, üzüntü içinde «Hoca ölmüş» dediğini
hatırlıyorum. Elimde çatal, öylece bakakaldım. Yorulmuşum. Yüreğime
dolan acıyı gözlerimden akıtmamak için nasıl bir gayret harcadığımı
anlatabilmenin imkânı yoktur.
Merhum Arif Hoca, dostumdu. Böylesine bir yakınlık, benim
hesabıma, elbette ki büyük bir şereftir. Ama diğer bir açıdan
bakılınca, cemiyetimizdeki değer bilmezliğin belirtisidir.
Neslimizin talihsizliğin gösterir. Hoca'dan yir-mialtı yaş
küçüktüm. O bir devdi, bense bir cüce! Sağlam bir cemiyet yapımız
olsaydı, Arif Hoca'ya ancak uzaktan uzağa hayranlık duyabilirdim.
Çünkü, kendi neslinin öyle bir dostluk ve sevgi çemberi ile
kuşatılırdı ki, bizim gibiler yanına yaklaşamazdı, selâm vermesini
bile armağan saymak zorunda kalırdık.
Arif Hoca'nın adını ortaokul sıralarında duymuş, şiirlerini ilk
gençliğimde okumuş, «Bayrak»ı hiç unutamıyacağım bir heyecanla
ezberlemişimdir. Başka bir özelliğinden, ömrü boyunca taşıdığı
yiğit seciyesinden yayılan âde la efsaneleşmiş maceralarını da
bilirdik. Malat
ya Lisesinde müdürken, zamanın Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali
Yücel'le takışmışlar. Hoca, giyimine dikkat etmezdi. Derler ki,
Hasan Ali ile karşılaştıklarında, pantolonunun paçalarında çamur
izleri varmış. Bakan, başka kusur bulamayınca, rintliğini kınamış.
Hoca'nın cevabı «Bir bakanın paçalarımda ne işi var?»
Yıllar geçti. İstanbul'a gittim. Kore şehitleri için yapılan bir
anma töreninde Arif Hoca'yı ilk defa gördüm. İlk defa dinledim.
Mehmetçiği anlattı. Muhteşem zaferlerimizin emsalsiz kahramanını
böylesine bir içtenlik, böylesine bir coşkunlukla tanıtabilen
ikinci bir konuşma hatırlamıyorum. «Adı Mehmetçiktir ama, yazdığı
des-tancık değildir!» demişti. Adamdı. Adı büyüğe çıkmış
«küçükler»e benzemezdi. Taklitçiliği bağışlasın : Adamcık
değildi!
Hoca ile dostluğumuz 1958 yıllarında Türk ocağında başlamıştır.
Çevresine sevgi taşıran büyük bir yüreği, zengin bir ruhu vardı.
Ortak hâtıralarımız pek çoktur. Gücüm yeterse yazacağım.
Arif Hoca'nın sanat değerini tartışmak kimsenin haddine
düşmemiştir. Heykelleri dikileceğine mahkemeden mahkemeye
sürüklenmiş-se milletinin tarihine sevdalanmış olması yüzündendir.
İnanmışlığındandır. Cesareti ve yi-ğitliğindendir. Kimseden
yılmadı, korkmadı, boyun eğmedi. Türk milliyetçilğinin başkumandan
larından biri idi. Ama, Mehmetçik gibi çalıştı. İlerlemiş yaşına
rağmen çağrıldığı her yere gitti. Bütün bir ülkeyi dolaştı.
Arif Hoca, inandığım ölçülere göre, yaşayan Türk şairlerinin.
Necip Fazıllar birlikte, en büyüğü idi. Hiç şüphesiz, ülkücülük
açısından Necip Fazıl'dan çok üstündü. Kıyaslamam sanat
yönündendir. Güzel söyleyişin, duygu derinliğinin nükte inceliğinin
ustası idi. Ayrıca, yaman bir münakaşacı idi. Hışmına uğrayan, elin
den hiç kurtalamazdı. Ama, yalnız millet düşmanlarına .yalnız
komünistlere vururdu. Tehdit ettiler, güldü. Bize de öfkelenirdi.
Son yıllarda «despotluk» etmeye başlamıştık. Enfarktüs geçirince
sigara içmesini önlemeye başka oyun çoklarından ayırmaya
çalışırdık. Kızardı, bir güzel haslardı bizi. Hoca bu, isterse
döverdi.
Şimdi «kızkardeşinin gelinliği, şehidinin son örtüsü» nün de
boynu büküktür. Bizim gibi...
Aziz hocama Allah'tan rahmet, Servet ho-cahanıma Fırat. Murat ve
Koray kardeşlerime sabır diliyorum. Başımız sağ olsun..
-
ıı;ııımıını:ıımım:!:ıi!iıımıt:!iiJ!M!!i!iıınııııııiı ÖZ L E Y
İŞ
TÜRK MİLLETİNİN SAİRİ ARİF NİHAT ASYA
7 Şubat 1904'de (25 Ocak 1319) doğan Büyük Türk şairinin gözleri
geçici hayata 5 Ocak 1975'de kapandı. Onun coşkun ruhu artık yeni
bir iklime göçtü. 8 Ocak ise onun maddî bedeninin, yolunda şiirler
sunduğu şanlı ve aziz yurt toprağına uzandığı gündür.
Öğretmen Arif Nihat Asya'yı ebediyete yolcu ediyoruz. Büyük
Şâiri dünya ötesine yolcu ediyor ve Allah'ın rahmetini
esirgememesini diliyoruz. İçli, şakacı, kalender, fakat azim ve
irade sahibi, millî dava yolunda yılmayan ve Türk milletine
sanatıyle hizme ti gaye bilen büyük bir şâiri, hattâ millî şâir
sözüne Jâyık dost insanı, bayrak şiirinin süslediği tabutu içinde
götürüyoruz. Ayyıldızlı emsalsiz mısralarının çiçek buketleriyle
kuşatılmış olarak yürüyoruz ve düşünüyoruz. Millet şâiri, maneviyat
şâiri Arif Nihat Asya, milleti bölen, ayırıcı ve parçalayıcı bir
anla yışta, sınıfçı, sınıf savaşının değil, millet birlik ve
bütünlüğünün sanatta bir bayrağı olarak yükseliyor. Şanla, şerefle,
milletinden, tarihinden, onun haklarından ilhamım alıp, kendinden
ruh ve heyecan, ümit katan mıletine sevdalı şâirin kendi yürekten
okuyu-şuyle, ülküsüne, dâvasına, milletine düşman olanlara
riyakârlara karşı sesini duyar gibi :
«Kutsal konuları inananlara bırak
Onlar senin maskaran değil; Memleketin îmânı Senin yaygaran
değil. Kitabımı yırtmışsın Kitabım senin paçavran değil.
Dinlemesini bilen anlar sözümden Çıldıran değil, saldıran
değil.
Döndürüp durma elinde devrimleri Devrimler senin maskaran değil.
Şehitlerden söz etme Onlar senin kadavran değil. Temiz eller
kurmuştur bu memleketi
Senin zembereğini kuran değil Ağzına alma Atatürk'ü.. Atatürk
senin gargaran değil.»
1904 yılının 7 Şubat gününde Çatalca'ya bağlı İn-ceğiz köyünde
doğan Asya, 1923 yılında Kastamonu Sultanîsinden, 1928 de Yüksek
Muallim Mektebinin edebiyat bölümünden mezun oldu. Anadolu Ajansı
ve İstanbul Postahanesinde öğretim yıllarında memuriyette yapan
Arif Nihat Asya, Adana Öğretmen Okulu Edebiyat öğretmenliği ve
sonra Malatya lisesi müdürü oldu. Müdürlüğü zamanında
milliyetçilere baskı yapan ve marksist - sosyalistleri,
kozmopolitleri koruyan, dö nemin, bilinen Maarif Vekili Hasan Ali
Yücel'le yaptığı tartışmada, Maarif Vekiline hakettiği cevabı
verince, Lise müdürlüğünden uzaklaştırıldı. Yeniden Ad"ana Lisesine
Edebiyat Öğretmenliğine tâyin edildi. C.H.P.'nin yöneticilerinin
baskısına uğradı. O zamanlar Demokrat gazetelere yazı yazdığından
Adana'dan uzaklaştırıldı. Edirne Lisesine nakledildi :
«Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün Olmuşları olmuş sayacaklar
bir gün.. Onlar, bu vehimle ellerinden gelse Rü'yâlara sansür
koyacaklar bir gün.»
Arif Nihat Asya, Türkiye'deki baskı ve sömürmeye karşı
mücadeleye atıldı. 1950 yılındaki hür seçimler sonunda, Demokrat
Partiden Seyhan milletvekilliğine seçildi. Siyaset hayatında da
dosdoğru konuştuğu, haksızlık ve ikiyüzlülüğe katlanamadığı ve
düşüncesini apaçık söyleyip yazdığı için tutunamadı. 1954 yılında
Eskişehir Lisesinde Edebiyat öğretmenliğine başladı. Sonra Gazi
Lisesinde, Kıbrıs Lisesinde öğretmenliğine devam etti. Her
milliyetçi dergi ve gazetelerde yazıları çıktı, şiirleri
yayınlandı. Millî edebiyatın canlı, parlak örnekleri onun
eserleriyle renklendi. O, milletine mensup bütün insanlara hitap
etti, onların dertlerini, duygularını dile getirdi. Yurdunun halkı,
dağı, taşı ırmağı ile bir oldu, bayrak, tarih sev-
Prof. Dr. Hikmet TANYU gisi damarlarında dolaşan kan oldu.
Heceyi de, serbest biçimleri de, aruzu da başarıyle kullandı.
İnanan gönlünde, milli kültüre bağlı şuurunda ve hassas
duygularında mısralar harikulade tablolar halinde, sevinç ler ve
ağıtlar halinde belirdi. Çok uzak geçmiş günler birden günümüze
geldi. Tarihin mısralarda bu derece canlı, bu derece yakın,
nefesleri duyulan yaşayışı, milletini daima saracak, kuşatacak
güçtedir. Gerçek şiirin çağlayanları durmaz sevinç veya ağıt
halinde akar :
«Ağlayın parmakları nur, Sularından kınalı kızlarım. Ağlasın
Merağa göklerinden Meraga'ya bakıp yıldızlarım! Yollara Kürşatlar
uzanmış ölü.. Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü!
• Yiğitlerim uyur gurbet ellerde Kimi Semerkant'ta bekler beni
Kimi Caber'de.. Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok. Ben nasıl
varım?
Ağla ey Tanrıdağlarından İndirilmiş Tanrım! Şu yakın suların
Kolu neden bükülmez? Fırat niçin, Dicle niçin, Araş niçin Benden
doğar, bana dökülmez?
Ben ki ateşle konuşurdum selle konuşurdum ttilie, Tuna'yle
konuşurdum.
Sangaryos'u Sakarya yapan, İkonyom'u Konya yapan, Dille
konuşurdum.»
«Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor» dalga dalga yurda seslenmişti. Bir
rüzgâr aranmıştı. Onu terennüm edecek şair bulunmuştu. Bir gün o
rüzgârlarda kükrer :
«Şehitler tepesi boş değil....
Biri var, bekliyor; Bir göğüs nefes almak için Rüzgâr
bekliyor... Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş, Meçhul Asker diye...
I
Destanı öksüz, sükûtu derin... Meçhul Askerin. Türbesi yakışmış
bu kutlu tepeye : Yattığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli, Kim
demiş! Meçhul Asker diye...»
Zaman zaman geçmiş günlerde seslenen şair tarihten bir yankı
bekler, Bir ümit bekler yeniden. Yeniden şaolanan tarihi bekler
:
«Nerde kaldı o çağlar ki Analar kurt doğururdu. Hilkat insan
çamurunu. Destanlarla yoğururdu :
Nerde o yiğitler ki gür Sesleri ülkeyi bürür. «Yürü» dese dağlar
yürür. «Dur» dese kalbler dururdu.
Yurda, baş dedikleri bir Ağır adakla geldiler Ve şu bayraksız
dünyaya, Bayrakla geldiler.
Tarihin imbiğinden süzülmüş, gençliğin gönlünde yerini almış
mısralar. Ve çoluk, çocuk, gençliğin ez-
Devamı : 11. de
Türk edebiyatının büyük ismi, millî şa ir Arif Nihat Asya 5 Ocak
1974 Pazar akşamı saat 21 sıralarında Hakk'ın ralı metine
kavuşmuştur. 1 yıla yakın bi: süredir rahatsız bulunan Asya, bir
aıa Ankara Numune hastanesine kaldırılmış gördüğü tedaviden sonra
taburcu edilmiş, ancak hastalığının yeniden artma sı üzerine
geçtiğimiz günlerde tek rar hastahaneye kaldırılmıştır.
Arif Nihat Asya'nın vefatı milliyetçi çevrelerde büyük üzüntüyle
karşılanmış tır. Ömrü boyunca devleti ve milleti uğrunda gerçek bir
mücadele vermiş bu lıınan Asya, bugün yetişmiş milliyetçi nesilleri
yazdığı şiirlerle beslemiş, böylece Türk milliyetçiliği dâvasında
bü yük hizmetler görmüştür. Bilhassa son yıllarda ülkücü gençliğin
mücadelesi İle yakından ilgilenen Asya, yurdun çeşitli yerlerinde
ülkücü teşekküllerin düzenlediği gecelere ve toplantılara katılmış,
ilerlemiş yaşından umulmayacak şevk ve heyecanla milli şiirler
okumuş, gen-; ligin his bakımından yetişmesinde bü yük rol
oynamıştır. Yayınladığı sayısız eserlerinin hepsi birer sanat
abidesi olan Arif Nihat Asya, mütevazi kişiliğiyle dikkati
çekmiştir. Milliyetçi şah siyetlerin hepsinde bulunan bu özelli ği
sebebiyle birçok kıymetli ilim adamı ve şair gibi. Arif Nihat
Asya'nın da sağ lığında kıymeti bilinmemiştir. Zaten millî şuur
sahibi olması vatan ve mille tine âşık denecek derecede milliyetçi
olması. Arif Nihat Asya'nın günümüz
ritlItE:ilIi:iTIIII!IIIfIllIiIIllIIIÎIflfîIIflI!^IIIEIIIlffMlIItlff:]liMIIIÎIlHlllllfllIlIII!lli!iritII!fIlllI!llt!lIllIfîlIlIllIillII!II|fil||IIİIIfllIMH!I
HJİlllUIfilUUIltlIIlIlllllIIIIIIl Mit'l'IM
Millî şair merhum Arif Nihat Asya eşi Servet Asya ile Kıbrıs'ta
bulunduğu
günlerde Trodos dağlarında
TüNebiyatının mümtaz siması, 1 yıldan beri
raljjjzdı.TRTAsya'ya son vazifesini bile yapmadı
Millî şair Arif Nihat Asya
Hakk'ın rahmetine kavuştu
Türkiye'sinde lâyık olduğu itibarı görmesine mani olmuştur.
Aşırı solun em rine giren yazar ve şair taslakları, plan lı bir
reklam ve propoganda çalışmasıyla meşhur edilirken yılların şairi
Asya yalnızlığa terkedilmiştir. Geçtiğimiz yıllarda cereyan eden
bir olayı burada zikretmek istiyoruz : 1971 Ağustos'unda Malazgirt
zaferinin 900. yıldönümü tö renlerine katılmak için Malazgirt'e gi
den Arif Nihat Asya, kürsüdeki kişi tarihî «Bayrak» şiirini
okurken, protokol sıralarında yer bulamamış, kendi şiirini ayakta
halk arasında sıkışarak dinle mek zorunda kalmıştı!
Türk edebiyatının büyük ismi Arif Nihat Asya uzun ömrü boyunca
yurdun Çeşitli yerlerinde bulunmuş, bulunduğu her yurt parçasını
şiirleriyle dile getir mistir. Kıbrıs hakkında da birçok şiiri
bulunan Asya, ömrünün son günlerinde Kıbrıs'ta Türk askerinin
zaferini büyük memnuniyet ve sevinçle karşılanmıştı. Uzun bir
müddet gazetemizde «Çekirdek» başlığıyla şiirler yazan Asya,
rahatsızlığının arttığı son yıl içinde şiirlerine ara vermek
zorunda kalmıştı.
Sadece «Bayrak» isimli şiiri ile bile Türk edebiyatının
klasikleri arasına girecek güçte olan Asya, günümüzde aruz veznini
sade Türkçe ile rahat kullanmış ve büyük başarı sağlamıştır.
«Serbest vezin» denilen vezin şeklinin büyük ustalarından biri olan
merhum Asya, eğitimin gayrımillî niteliği sebebiyle bugün
«isırlaşan edebiyat ve şiir dünyamızda huyük şiir üstadlannın
zamanımızda ya §ayan birkaç temsilcisinden biri idi. °mrü boyunca
Türk milleti ve vatanı uğrunda yazan ve mücadele veren bü-vuk
şairimiz, birçok değerli kişi gibi sağlığında anlaşılamamış ve
Türkiye gibi değerli ile değersiz arasında henüz sahhath bir seçim
ve değerlendirmenin yapılmadığı bir ülkede ömrünü ses Slzce
tamamlamıştır.
TRT YİNE ZİHNİYETİNİ GÖSTERDİ
Türk devletinin birliği, Türk miletinin ^lunmezliği ülküsünün
büyük savaşçısı
e mücadele adamının vefatı hepimizin gördüğü gibi devletin resmî
organı TRT -arafmcîan a d e t a s ü k û U a g e ç i ş t i r i l n ı
i ş . rekiA T e k r a n l a r i R d a sahte şöhretlere j.f m v e
Propoganda imkânı veren ma
c ü m i ^ 0 1 * 7 ^ ' A s y a ' n m v e f a t ı n ı bir kaç V e
ri
G , : I e ^ S ü r m i ş . bu büyük fikir vaJf a d a m ı n a
ölümünden sonra bile « besini yapmamıştır. Merhum şairi-
metl N İ h a t A s y a ' y a T a n n ' d a n r a k mi- , e r ' k
e d e r l i ailesine ve ülkücü ca-
a v a başsağlığı dileriz.
Asya'nın hayat hikâyesi Mehmet Arif (Nihat Asya), 25 kânu
nusâni 1319 (Rumî) da doğdu, ki bu ta rih, bugünden düne doğru
gidilince 7 Şubat 1904 (Milâdi) eder. Nüfus kâğıdına, doğum yılı
1320 (Rumi) olarak geçmiştir.
Babası Ziver; anası. Tırnova'lı Osman kızı Fatmadır...
Babaannesinin adı, «Rü veyde» dir. Baba tarafı, Tevfik Hoca, Hacı
Emin ve Hacı Ariften geçerek, Tokat'ın «Kapusuz» köyünden Kapusuz
Hacı Ahmed'e varır. Hacı Ahmet İstan bul'da tabaklık yapmış,
mesleğinde Ahi Ustası olmuştur.. Soyun bazı kolları, hep,
Tabaklıkla uğraşmıştır.
Mehmet Arif, yedi günlükken babasını kaybetti. Dört yaşında,
İnceğiz'in köy okuluna verildi... İlk hocası, köyün imamı da olan
Hüseyin Efendi'dir.
Annesinin evlenmesinden ve ninesinin ölümünden sonra,
Safranbolu'nun «Yazı» köyünden eniştesi Mehmet Fevzi Efendi ile,
babasının ana bir kardeşi olan halası Gülfem Hanım tarafından
himaye edildi. Gülfem, Çatalca Müftüsünün kızıydı. Arif, Mehmet
Fevzi'yle Gülfem'-in, kendisinden büyük olan, hepsine «ab la»
dediği üç kızıyle beraber, Çatalca köylerinden Örcünlü'nün köy
okuluna ce vara etti. Mehmet Fevzi Efendi Nakkaş civarındaki
tabyalarda subaydı; ikamet için Öriicülü'de ev tutmuştu.
Arif. Balkan harbinde bu aileyle ve köyce İstanbul'a göçtü...
İstanbul'da
babasının amcası tabak Recaİ Efendi'-nin Silivri Kapı
yakınlarındaki evinde kaldığı müddetçe Kocamustafapaşa; Ha seki
civarında birkaç ev değiştiren hala sında kaldığı müddetçe Haseki
mahalle mekteplerine, Sonra Yusuf paşa'da Gülsen i Maârif
Rüşdiyesi'ne devam etti..
Halasının ricası ve o zamanki Maarif Nezareti'nde önemli bir
mevki sahibi olan, Gülşen-i Maaârif Mektebi mü dürü Ali Bey'in
delaletiyle, Bolu Sultanisine parasız yatılı olarak verildi.. Bu
son imkân bulunmasa, tahsil edemi-yecekti. İlk ve orta okulları
Bolu Sul tanisi'nin ikinci devresi kaldırıdığı için Kastamonu
Sultanisi'ne nakledildi. Böy lece Birinci Dünya Harbi'ni İstanbul.
Bolu ve Kastamonu'da, Millî Mücadele yıllarını Kastamonu'da
geçirmiş oldu.
Kastamonu Sultanisinden şehadetna-
me alınca, uğradığı Ankara Maârif makamlarının yardımı ve
emriyle İstanbul da Dârülmuallimîn-i Âliye'ye önce misafir, sonra
talebe oldu.
Bir aralık İstanbul Postahanesi Haricî Telgraflar Kontrol
Kalemi'nde çalıştı. İki üç sene kadar Anadolu Ajansı İstanbul
Mümessilliği emrinde önce mü-beyyizlik, sonra muharrir muavinliği
va zifesinde bulundu. Bir süre Ajans'ın ge ce bültenini çıkardı. Bu
sırada ilk evliliğini yaptı (Bu evlilikten iki çocuğu vardır.)
Anadolu Ajansı'na şair Necmeddin Ha lil'in yardımıyle girmiş,
ona halef olmuştu.
Artık «Yüksek Mimlimi Mektebi» adıy le anılan eski
«Dârülmuallimin-i âliye» nin Edebiyyat kolundan mezun olunca
Adana'ya tayin edildi (1928) Adana'da on dört sene, asli veya ek
görevle Erkek Muallim Mektebi, Amerikan Kız Koleji, Ortaokul, Kız
Muallim Mektebi,
Devamı : 11. de
ARİF NİHAT ASYA
(1320 -19..)
Dokunmayın, üzerine Gölge ettim kanadımı... Ninni söyleyin
adıma, Uyandırmayın adımı!
Böyle emretti melekler, Böyle emretti yaradan : Bir taşa verdim
adımı. Adsız girdim bu kapıdan.
«Adı yok»yazsın kalemler, Bildiklerimi söyledim. Bir yolcuyum ki
yollarda Aç kaldım, adımı yedim.
Attılar ki bir geceye Dokuz ay on gün kalacak.. Çilesi dolduğu
sabah Güzel bir adı olacak.
Not ; Arif Nihat Asya'nın bu şiiri «Bir bayrak rüzgâr bekliyor»
isimli eserinin 58 sayfasında bulunmaktadır.
Büyük şairimiz Asya'da ebediyete göçtü
-
DEVLET-13 OCAK 1975 - Sayı : 271-Sayfa : 8
İŞTE VESİKA! Kayseri'de bir lise müdürü kendini kanunların
üzerinde görüyor !
S : 5 2 0 / 6 ••••" : öğ renc in i z
Hk.
T. C. ' MİlLl EĞİTİM BAKANLIĞI Fevzlçakmak !,lse»l MüdûrHSg»
KayMrt .2.../..11/H7..4
i.ehnet Kuracog . ov . a ...ı, ... ' .4 . iPuzul i Cad. Toplum
Ap.No:10/1
KAYSER t
Kayseri'de bir lise ve bu lisenin de b ;r müdürü var : Lisenin
adı Fevzi Çakmak lisesi, müdürün adı da Turgut Özbek.
Okuyucularımız Turgut Özbe' adını hatırlayacaklardır. 269.
sayımızda bu hazretin çeşitli marifetlerini yazmış tık. Turgut
Özbek, duyduğumuza göre işi iyice ilerletmiş bulunuyor. Artık okul
müdürlüğünü az bulmuş olacak kendisi ni kanunlar seviyesinde hattâ
kanunla rın da üstünde görmeye başlamış! Ger çi solcu öğretmen ve
okul idarecileri ara sında böyleleri çoktur. Kendilerini «bü yük
adam» olarak görmek birçoklarında görülen özelliktir. Turgut Özbek
de yol daşlarından aşağı kalır mı hiç? Kanın, mamın yanında
halteylemiş zatı muhte remin! Bir kere lise müdürü olmuş va. ondan
büyük insan yok. Tabii bu keni ' görüşü!..
İsterseniz 269. sayımızdaki marifetleri ni kısaca özetleyelim
beyefendinin ve yeni marifetlerini hep birlikte görelim. Kayseri'de
faaliyet gösteren Demokratik Gençlik Derneği isimli bir solcu der
nek var. Hattâ isminin kısaltılmış şekli DEM - GENÇ. 12 Mart
öncesindeki komünist ağabeylerinin derneğine özenmiş ler besbelli..
İsimlerini de benzetmeye ça hşmışlar. İşte bu demek, Turgut
Özbek
hazretlerinin devamlı olarak öğrenei'e rin gitmesi, üye olması
ve toplantılarına katılmalarını istediği dernek. Ayrıca o-kulda
Turgut efendi hazretlerinin kanatları altında palazlanan
kızılcıklar bir duvar gazetesi çıkarıyorlar. Nazar, Hikmet, Yılmaz
Güney gibi «emekçi halkların kavgasını yapan komünistlerin şiirleri
ve yazıları serbestçe yayınla nıyor. Turgut efendi hazretleri
nedense milliyetçilik ve Bozkurt gibi kelimeleri duymaya tahammül
edemiyor. Ailerjisi var. Hatta 10 Kasım günü bir de nutuk
patlatmış. Ayrıca bu zatı muhteremin girdiği ahlâk derslerinde
«Ahlâksızlık» dersleri veriliyormuş, hattâ ahlâkın bir üstyapı
kurumu olduğu, işçi sınıfın bu hurafelerle uyutulmaya çalışıldığı
tarzın da «Ahlâk» tarifleri yapıyormuş!..
«SİYASİ DERNEK» Turgut hazretleri son günlerde işi iyi
ce kızıştırmış. «Hakimlik» mesleğini faz la seviyor olmalı.
Ancak mesleğinin öğretmenlik olduğunu unuttuğu oluyormuş.
Kayseri'deki hakimlerin görevlerini ta mamıyla yapamadıkları
kanaatine varmış olmalı ki onlara yardım etmeye ka rar vermiş!
Malûm ya hakimlerin işi başlarından aşkın. Ne yapsın adamcağız..
Efendi hazretleri okulda bir tez-
Kozan Lisesi'nde Bozkurt dergisi kanunsuz olarak toplanıp
yırtılıyor!
Kozan Lisesinde aşırı solcuların baskılarının şiddetlenmekte
olduğu bildirilmektedir. Verilen bilgiye göre; kanunlara uygun
olarak yayınlanmakta olan ve okunması yasak olmayan «Bozkurt»
dergisi aşırı solcu öğretmenler tarafın dan toplanmakta ve
yırtılmaktadır. Ay ni şahısların Bozkurt rozeti takan öğren
cileri-dövdükleri ve rozetlerini alıp kırdık lan haber
verilmektedir. Milliyetçilik düş manlığı bu şekilde devam ederken
solcu öğretmenler aşırı solcu kitap ve gazetelerin okunmasını
tavsiye etmekte ve öğrencilere baskı yaparak okutmak
istemektedirler. Ayrıca bazı öğretmenlerin öğrencileri toplayarak
TÖB - DER'e götürdükleri, evlerine davet ettikleri ve gizli
görüşmeler yaptıkları iddia edilmektedir. Edebiyat öğretmenleri İb
rahim Yener ve Necati Karaman ile yabancı dil öğretmenleri Mesut
Kara-koyunlu ile Şakir Erdener'in bu faaliyetlerde önayak oldukları
ifade edilmek tedir. Felsefe öğretmeni Şükrü Bian ev ödevi olarak
İsmail Cem İpekçi ile Doğan Avcıoğlu gibi aşırı solcuların kitap
larını vermekte, bu kitapların satışını sağlamaya çalışmaktadır.
Öğrenci veli lerinin bu konularda okul idaresine bir çok
müracaatlar yaptıkları, ancak bu konuda hiçbir işlem yapılmadığı da
ge len haberler arasındadır.
MUSTAFA KEMAL PAŞADA
Mustafa Kemalpaşa ilçesinde Sanat Enstitüsü ve lisede aşırı
solcu öğretmen lerin yıkıcı propoganda yaptıkları ve ahlâk ve
rehberlik derslerinde Allahsızlık telkin ettikleri ifade
edilmektedir. Gelen haberlere göre Ülkü Ocakları aleyhinde konuşan
bazı öğretmenlerin çabasıyla ülkücü öğrenciler sindirilmek
istenmektedir. Cafer Kurban, Ekrem Süı hafta uzaklaştırma cezası
veren idarede
git ve Recep Arı isimli öğrencilere 1 er ki bazı öğretmenler A.
Rıza Saraç isimli öğrenciyi de hunharca dövmüşlerdir. Ayrıca Sanat
Enstitüsü öğretmenlerinden bazıları Ülkü Ocaklarının 18 yaşından
küçükleri üye kaydettiğini iddia ede rek kaymakamlığa başvurmuşlar,
yapı lan inceleme sonunda bu ithamların yalan olduğu anlaşılmıştır.
TÖB - DER'in ilçeye getirdiği piyeslere gitmeleri için öğrencilere
baskı yapılırken Ülkü Ocak lavının getirdiği tiyatrolara
gitmemeleri için öğrenciler tehdit edilmekte, giden lerin isimleri
tesbit edilerek çeşitli baskı yollarına gidilmektedir.
İBRAHİM PEKCAN YİNE SÜRGÜN EDİLDİ
Geçtiğimiz aylarda Sivas İlköğretmen Okulunda aşırı solcuların
çıkardığı olay lardan sonra 30 kadar öğrencinin sürgür edilmesinde
başrolü oynayan müdür baş muavini Nazır Buldur, bu olaylardaki rolü
nazara alınmadan adeta mükâfat, landırılmış ve boşalan Öğretmen
Okulu müdürlüğüne getirilmiştir. Aşırı soku Buldur'un müdürlüğe
getirilmesi Sivas' ta endişe ile karşılanmış, bundan sonra
milliyetçi öğrencilerin çeşitli baskılara uğrayacaklarına muhakkak
gözüyle ba kılmaya başlanmıştır. Öte yandan Sivas - Pamukpınar
öğretmen okuluna ge çen yıl sürgün edilen ülkücü Din dersi
öğretmeni İbrahim Pekcan, vilayetin kararıyla şimdi de Hafik
Ortaokuluna sürülmüştür. Okuyucularımızın geçtiğimiz yıl bu okulda
okul müdürü Gıyaset tin Altınışık'ın mescidi kapattırdığını ve
namaz kılmayı yasak ettiğini hatırla yacaklardır. Okul müdürünün bu
tutum larına karşı çıkan ve haksız baskıları önlemeye çalışan
İbrahim Pekcan valili ğe şikâyet eden okul müdürü Pekcau'ın Hafik
kazası ortaokuluna sürgün edilme sini sağlamıştır.
V e l i a i Eulundu'ur.uz olculumuz 5 Fen B e ı n ı f ı öT;renc
i l e r inden . 18 nolu Salim Karakoç'a ü s t D i s i p l i n
Kurulunun 30.12.1974 t a r i h ve «31 s a y ı l ı k a r a r ı i l e
TASTİKİ'Af.3 İLE OKULDAN UZAKLAŞTIRIRA CEZASI VERİLMİŞTİR.
Adı reçen ö r e n c i şu s u ç l a r ı i ş l e m l g t l r . S i
y a s a l Dernekler le i -r d u u ıdevamlı r i d i p re ld i f j i
,o rada konferans-ve seminer le re k a t ı l d ı ğ ı
Okul iç i,i de a iyaaa l düşünce le r in i yaymak i s t ed i» !
,Oku lda i k i l i k y a r a t t ı r ı ve- Uı Caa] iye t l e rde
öncıiliik y a n t ı ^ ı t e s p i t e d i l m i ş t i r .
B i l r i l e r i n i z i ve p e r ç i n i r i c a ederim.
1.. 8. -fit FevEi Ça&maK L UrU
Fevzi Çakmak Lisesi müdürü Turgut Özbek, kendisini kanunların
üzerinde görmek yetkisini kimden alıyor?
gah kurmuş. Önce bakmış ki Büyük Ül kü Derneği denen dernek
siyasetle uğraşıyor. Allah Allah. Nasıl olur yahu! Biz bu derneği
iyi tanırız. Siyasetle en ufak bir alâkası yoktur. Ama Turgut
hazretleri incelemiş, araştırmış ve bu derneğin siyasi bir dernek
olduğuna «ka rar vermiş». Dedik ya, mahkemelerin işleri başından
aşkın, savcıların başla rını kaşıyacak vakti yok. Turgut efendi bir
iyilik yapmak istemiş. Ah bir de eli ne bu derneği kapatma yetkisi
verseler. Ne iyi olurdu değil mi? Ama bu yetkisi maalesef yokmuş.
İşte buna üzüldük. Böyle kıymetli bir «hukukçu», lise mü düdüğünde
harcanıyor be... Neyse Tur gut hazretleri bakmış ki siyasi bu der
nek Kayseri'de fırtınalar yaratıyor. Lise talebeleri, lise
yaşlarındaki bütün genç ler bu «siyasi dernek» e kaydoluyor, top
lantılarına katılıyor, gidip geliyor. Üzül müş ki nasıl üzülmüş.
Gözlerine uyku girmez olmuş. Bu derneği kanunların hizasına
getirmek gerekiyormuş. Ana ne yapsın ki bu işi yapacak gücü yok.
Birgün birden «buldum» diye bağırmış. Fevzi Çakmak Lisesinde okuyup
bu der neğe gidip gelenler de çokmuş ya. Bu öğrencileri bu zehirli
fikirlerden kurtar mak için bu derneğe gitmeyi yasak et miş. DEM -
GENÇ ne güne duruyor demiş. Fakat kimseye lâf anlatamamış.
Öğrenciler DEV - GENÇ artığı DEM -GENÇ'i nedense sevmiyormuş.
Turgut efendi hazretleri bakmış ki bu da .sök müyor. Büyük Ülkü
Derneğine giden öğrencileri okuldan atmaya karar vermiş Salim
Karakoç, Osman Gökgöz, Ab dullah Elgün, Mustafa Tekin isimli
öğrencileri tasdikname ile okuldan attırmış. Okuldan atmakla
tükeneceği yok. Birkısmım odasına çağırtmış, o derneğe
Ülkü - Bir Genel Kongresi 18-19 Ocak günlerinde Ankara'da
yapılacak
Öğrenildiğine göre Ülkücü Öğretim üyeleri ve Öğretmenler Derneği
Genel Kongresi 18 -19 Ocak 1975 günleri An kara'da toplanacaktır.
Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelecek olan yüzlerce delegenin
katılacağı bildirilen kongre Maltepe'deki Yükseliş Koleji konferans
salonunda yapılacaktır.
giden öğrencilerle arkadaşlık yapmama larını söylemiş. TÖB -
DER'li öğretmen lerin dediklerini yapmalarını öğütlüyor-muş, solcu
kitapları veriyor, okumaları nı istiyormuş.
Turgut efendi hazretleri böylece «ka nün adamlığı ve de
hukukçuluk» faali yetlerinden fırsat bulsa bir projesi daha varmış.
Okulun isminin değiştirilme si. Zira Fevzi Çakmak ismi pek hoşuna
gitmiyormuş. Zira okuldan attığı öğren çiler, Fevzi Çakmak'ın
fikrini savunuyorlar. Hem canım, öleli bilmem kaç yıl olmuş ne
lüzumu var? Daha kıymetli devrimci, ilerici, ve de özgürlükçü o
kadar kişi var ki? Turgut efendi hazret lerinin bu yeni icraafı da
Kayseri'de merakla bekleniyor.
Anayasa Mahkemesi komünistlerden
sonra casusları da serbest bırakan
kararı verdi
Anayasa mahkemesi, Türk Ceza Kanununun 127, Askerî Ceza
Kanununun 56. maddesine göre cezalandırılmış kişi lerin de 12 yıl
indirimden istifade etme sine karar vermiş, bu suçlulara 5 yıllık
indirim sağlayan Af Kanununun 2. mad desinin bazı bölümlerini iptal
etmiştir. Yukarda belirtilen maddeler devletin güvenliği aleyhine
işlenmiş suçları ceza landırmaktadır. Bu suçlar içinde Türk devleti
aleyhinde casusluk yapanlar da bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin
bu kararıyla casus Nahit İmre de aftan istifade edecektir. Anayasa
Mahkemesi bu kararını açıklarken, istisnalarla ilgili 2. maddenin
(a) fıkrasının anayasaya aykırı olarak oylanıp kabul edildiğini
gerekçe olarak göstermiştir.
Bundan bir müddet önce de Genel Af kanununda Türk devleti
aleyhinde yıkı e; faaliyetleri sebebiyle affın dışında bırakılan
gizli teşkilât mensubu komünistler Anayasa Mahkemesinin karany la
salıverilmişlerdi. Anayasa mahkeme si daha önce serbest bıraktığı
devlet yi kıcısı komünist kürtçülerden sonra, bu kararıyla da Türk
düşmanı casuslar ve vatan hainlerini serbest bırakmış
olmaktadır.
-
DEVLET -13 OCAK 1975 - Sayı : 271 - Sayfa : 9
TRT, sicilli komünist Aziz
Nesin'e Ellibin lira ödemiş
ingiliz üslerinde yaşayan binlerce Türk'ün. Makarios'un üslere
gelişinde yaptığı gösteriden görünüş
Diyanet işleri Bask. Doğan: Durum yüzkızartıcıdır
Ecevit "Kıbrıs'ta herşey yolunda,, derken üslerde ölüm kol
geziyor
CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in Kıbrıs'a yaptığı gezinin
yankıları devam ederken, son günlerde Ada'daki İngiliz üslerinde
esir durumda bulunan 10 bine yakın Türk'ün durumu yine ön plana
Çıkmış bulunmaktadır. Bildiğiniz gibi CHP Genel Başkanı Ecevit
geçtiğimiz günlerde Kıbrıs'a bir gezi yapmış, TRT ile solcu ve
mason basın bu geziyi bü yük bir hadise olarak günlerce yazıp
durmuşlardır. Ecevit'in makam otomo Wlini, kalabalık bir CHP
heyetini de beraberinde götürdüğü, CHP mitingle rine benzer
toplantılar tertiplendiği bu meşhur gezi Türkiye'de ve Kıbrıs Türk
»eri arasında tepki ile karşılanmıştı.
Ecevit Türkiye'ye döndükten sonra Kıbrıs Türkleri için kaygı
verici hiçbir durumun kalmadığını iddia ededursun aynı günlerde
Ada'da Diyanet İşleri başkanı Lütfi Doğan, siyasi bir kişiliği
olmaması sebebiyle ve «siyasi konuşma yapmaması» şartıyla
girebildiği İngiliz üslerinde gördüklerini televizyonda an
atmıştır. Doğan, üslerdeki Türklerin durumunu gözya.şartıcı olarak
nitelemiş Türklerin çamur içinde yaşadıklarını, ibadet etme
haklarının olmadığını, hastalık ve sefaletle pençeleştiklerini
söylemiştir. Durumun insanlık için yüzkızar ticı olduğunu ifade
eden Doğan millet lerarası kuruluşlar ve hrıstiyan dini liderleri
nezdinde vaziyeti protesto edeceğini söylemiştir.
ÜSLERDE ÖLÜM VE SEFALET Bilindiği gibi askeri harekâtımız
sırasında rum bölgelerindeki Türkler den birkısmını Rumların
vahş ; s aldırda nndan ye katliamdan kurtulmak için
n£ilız üslerine sığınmışlardı. İngilizler üslere sığınmak
zorunda kalan Türkleri «aha sonra serbest bırakmamışlar ve rehin
olarak alıkoymuşlardı. Rum bölgesinde kalan Türkler çeştlîi
yollarla furk bölgesine kaçmaya devam ederken İngilizlerin elinde
bulunan Türkler serbest bırakılmamakta, bunun yanısıra in sanca
yaşama şartlarının hiçbirine sa-töp bulunmamaktadırlar. Sel
yatakları JÇindeki çadırlarda yaşamak zorunda kalan soydaşlarımız,
mevsim icabı yad l a r ı n çok olması sebebiyle devamlı olarak sel
altında bulunmaktadırlar.
CHP Genel Başkanı Ecevit ve beraberindekiler Kıbrıs'a
geldiklerinde üsler deki Türklerin yanına gitmek istemişlerde de
İngilizler buna izin vermemişlerdir. Fakat buna rağmen Ecevit ve
CHP'liler Türkiye'ye döndükten sonra Kıbrıs'ta herşeyin yolunda
olduğunu söyleyebilmişlerdir. Ecevit Kıbrıs'ta her şeyin
düzeldiğini söylerken Dışişleri Bakanı Melih Esenbel İngilizlerin
Ankara büyükelçisini makamına çağırarak görüşmüş ve «İngiliz
üslerinde bulunan Türkler meselesinin acilen çözümlenme sini,
durumun daha fazla beklemeye tahammülü olmadığını, Türkiye'nin ve
Türk kamuoyunun bu haksız ve hukuka aykırı harekete karşı sabrının
tükenmek (e olduğunn» söylemiştir. Esenbel İngiliz hükümetine
iletilmesini istediği bu mesele ile ilgili olarak daha sonra özetle
şunları söylemiştir : «Bu mesele 5 ay dau beri müzmin bir şekilde
işlemektedir. Artık buna bir son verilmesinin za manı gelmiştir.
Hele kışın başlamasıyla bıı bölgede çadırlarda barınan Türklerin
sel felâketine uğramış olmaları, kadın ve çocukların hastalanıp
ölmeleri gi bi olaylar, işin daha faza beklemeye tahammülü
olmadığını göstermektedir.»
Öte yandan İngiliz üslerindeki Türklerin durumunun gittikçe
kötüleşmesi ve 40'a yakın Türk'ün ölmesinden sonra Kıbrıs Türk
yönetimi bazı mukabil tedbirler almaya karar vermiştir. Türk yö
netimi Türk bölgesindeki İngiliz emlâki, hakları ve İngilizlerin
bölgeye giriş çıkışları konusunda tedbir alacaktır.
AP'ye mensup 16 milletvekili TBMM başkanlığına verdikleri bir
önerge ile, TRT'yi solun emrine verdiği ve bu kurumun yayın
esaslarından uzaklaşması na sebep olduğu iddiasıyla eski başbakan,
CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in yüce divana sevked'ilmesini iste
mislerdir. 16 milletvekili önergesinde TRT'nin yayınlarında
tarafsızlık ilkesi ni ihlai ettiği ve adeta CHP'nin organı haline
geldiğini ifade etmişlerdir. Öner gede özetle şöyle denilmektedir
:
«TRT bir kavga döğüş aracı haline getirilmiştir. TRT
mikrofonları sol te-mayüllü muayyen yazar ve sanatkârla rın emrine
verilmiştir. Komünizmi sevimli göstermek için TRT yayınlarında
sinsice gayretler harcanmaktadır. TRT demokratik rejim
aleyhtarlarına, millet ve hürriyet düşmanlarına açık ve bunların
itibar gördüğü bir müessese haline gelmiştir. TRT, rahatlıkla
CHP'den yana olabilmiş ve CHP'nin yayın organı haline
getirilmiştir. Bugün CHP dışındaki partiler TRT yayınlarından
şikâyetçidir.»
Önergede daha sonra Ecevit'in ilk ic raatının TRT'yi ele
geçirmek olduğu ha fırlatılmakta, İsmail Cem İpekçi'nin Ge ııel
müdürlüğe «şahsa özel» kararname ile getirilmesinin normal olmadığı
ifade edilmektedir. Böylece TRT'nin devlet organı vasfından ve
tarafsızlıktan uzak laşmasına Ecevit'in sebep olduğu bildirilmiş,
Ecevit'in görevini kötüye kullan dığı belirtilmiştir.
TRTDE DÖNEN DOLAPLAR
Öte yandan geçtiğimiz hafta içinde TRT yayınlarında aşırı sol
propoganda taşıyan programlara devam edilmiştir. Televizyonda
düzenlenen bir açık oturumda Aziz Nesin konuşturulmuş, TRT
kesesinden televizyonda gösterilen oyun lan karşısında bol bol para
alan Nesin, sol propogandayı yine rahatça yapma imkânını bulmuştur.
Türk müziği sanat çılan Send'ikası'nın yayın organı olan «KÖS*
isimli gazetinin yazdığına göre Aziz Nesin'in Yaşar Yaşamaz isimli
oyu nunun televizyonda gösterilmesi karşılığında, bu kişiye devlet
kesesinden 59.400 lira ödenmiş bulunmaktadır. Bu oyunun müziğini
yapan Bora Ayanoğ lu da TRT'den net 19 bin lira almış
tır. Gazete, telif ve icra ücretlerinin ödenmesinde belli
presiplerin olmadığı m, böylece TRT'nin istediği gibi hareke:
ettiğini öne sürmekte ve mahkeme* ye başvurulacağını
açıklamaktadır.
KÖS gazetesinde TRT ile ilgili entere san bilgiler de
verilmektedir. «TRTYeki çirkin kişiler» başlıklı haberce, eğlence
programlarında ilk defa okunan, ye ni çıkmış bir şarkının, ertesi
gün bir ç >k gazetede ilânlarının görüldüğ'i bildi rilmekte
böylece TRT'nin bazı kişilc J i ı zengin olmasına hizmet ettiği
savu nuimakfadır. Yazıda daha sonra piyasa daki plakçıların
sanaLçılara «Sen merak etme plağını yap., Hemen seni TRT'ye
çıkarırım. Benim orada adamım var» diyebildikleri iddia
edilmektedir.
Gazetede yayınlanan küçük bir espriyi sütunlarımıza aktarmakta
fayda görüyoruz.
«Bulmaca - Yüzlerce yıl önce Orta Asya'daki Orhun kitabelerinde
Bilge Han gelecek Türk nesilleri için Kül Ti giıı anıtına şunları
yazdırmıştı : Ey Türk, Oğuz beyleri işitin, üstte mavi gök
çökmedikçe, altta yağız yer yarıl-madıkça senin dilini, senin
töreni kim bozabilir : CEVAP : TRT»
TEVFİK FİKRET PROGRAMI Öle yandan 5 Ocak Pazar günü rad
yodan yayınına başlanan «Her hafta bir ozan» isimli programda
Tevfik Fikret anlatılırken A. Kadir isimli aşırı solcu şahısa
Tevfik Fikret'ten çok yer verildiği dikkati çekmiştir. Asıl adı
Abdül kadir Meriçboyu olan ve 1938'cfe meşhur Deniz Harbokulu
olayına adı karışan ve Harbokulundan atılan bu şahıs sicilli
komünistlerdendir. Bu bakımdan adını saklayarak çalışan bu şahıs A.
Kadir adıyla güya Tevfik Fikret'in şiirlerini bugünün Türkçesine
çevirmiştir. Bu çe virmc sırasında Tevfik Fikret'i dilediği gibi
yorumlayan bu şahıs, ünlü şairin din aleyhindeki şiirlerini
bilhassa ele al maktadır. İşte bu kişinin bugünün Türk çeşme
çevirdiği Tevfik Fikret'in «Sis» isimli şiiri pazar günkü programda
okun muştur. TRT'nin Tevfik Fikret'in şiirlerini kenri'i diliyle
değil de A Kadir'in içerisine «kart orospu., açlar., vb.» ke
limeleri bol bol yerleştirerek yayınlama sı yeni bir istismar
örneğidir.
Bu ortamda yaşayabilmek için harp sanayiini kurmak şarttır
Türkler, üslerde çamur ve soğuk hava şartlarında yaşıyor.
Geçen hafta, ANKARA TİCARET ODASINCA düzenlenen Millî Harp Sa
nayii konulu seminerin akisleri devam etmektedir.
Seminerin ilk günü Prof. Ahmet Kı-lıçbay'ın sunduğu «Türkiye'nin
ekonomik yapısı ve Millî Harp Sanayii» isim
li tebliğinden sonra misafirlerin konu ile ilgili konuşmalarına
geçilmiştir. İlk ko nuşmayı yapan M.H.P. Genel Başkam Sayın
Alparslan Türkeş'in konuşmasını, geçen sayırmz'dn tanı metin
halinde sunmuştuk.
İlk günkü misafir konuşmacılar arasında Doç Dr. Necmettin
Hacıeminoğ lu Doç. Dr. Ahmet Nuri Yüksel'in konuşmaları da ilgi ile
karşılanmış ve din leyiciler tarafından sık sık alkışlarla
kesilmiştir. Konuşmasının bir yerinde «İyi k> bu seminere Millî
Banş Semine
ri denmedi diyen Hacıeminoğlu, Tür kiye'nin problemlerinin
milletine yaban cılaşmarnış insan yetiştirmek olduğunu ifade ederek
bundan sonraki merhale lerde ekonomik meselelerin rahatlıkla
çözümlenebileceğini söylemiştir. Türkiye'nin bugün adeta büyük bir
devlet ol maktan çekingenlik duyduğunu, oysa ta rihi misyonumuzun
bize Millî Devlet, Güçlü iktidarımızı kurarak güçlenmeyi cm.e t tğn
i söyleyen Hacıeminoğlu Türk Milleti'nin yeniden c"oğup güçlü bir
mil let haline gelebilmesi için, kendi için re bütün, bir kadro
hareketine ihti yaç duyduğunu ifade etmiştir. Orman-t'a'ki bekçiden
Başbakanına kadar aynı duyguları paylaşan namuslı insanların
sarısını arttırmakla büyük Ülkü'ye ula saçağımızı söyleyen
konuşmacı, Türkeş'
Devamı : 11. de
-
DEVLET -13 OCAK 1975 - Sayı : 271 - Sayfa : 10
seyyah-ı fakir
•1 llilü
£•:;
ŞII
EVLİYA CELEBI • • • •
m
•\v:.;r
.
:!'&w:i
Kice kondu esnafı : Gaayetle garib ü ma'r i fet lü
kimesnelerdür. Şehir be şehir dolaşup, beğendükleri yirde bir kice
içre haneler yaparlar. Bu haneler bir kicede yapulduğu içün «Kice
kondu» dirler. Ger müsâde idülse kısa zamanda Emiraga kralının
«Serây-ı beyzâ» (1) sından daha muhkem seraylar yapmaya muktedir
us-talardur. Bu haneleri yapmağ ile işleri bitmez. Andan sonra
«Zabıta Asâkiri» tesmiye olunan bir asker ile cenk ider-ler. Zabıta
asâkir i anların hanelerini hed-meylemek istedüklerinden anlar ile
cenk iderler. Merasim esnasında, kiminin sırtında BERİ GİT (Bu bir
nev'i kerpiç olup, anınla duvar örülür) olduğu halde, «Fırat
kenarında bir ev yapmışam, tükenmiş kerpiç'im nâçar kalmışam»
türküsünü terennüm iderek geçerler.
Tembelizyon esnafı : Elli - altmış nefer tembel âdemlerdür.
İçlerinde sıhhatli kimesne yokdürür. Bir kısmı kör, bir kısmı
topal, bir kısmı dahi keldür. Akşam oldukta, oturup birbirlerine
yalan söylerler. Bu iş nîmkiceye dek devam ider. Körler «Biz bugün
şöyle şöyle işler gördük, şu sıfatla âdemler gördük» deyû birçok
aslı astarı olmayan sözler sarf iderler. Topallar dahi , anlardan
aşağı kalmayıp, «Sizin gördükleriniz de ne ki.. Biz bir solukta
Çin'e, Maçin'e varub gel-dük» deyû cevab virürler. Keller ise bu
esnada ellerinde birer şimşir tarak ile güya saçlarını tarayub dahi
birbir lerine; «Benim saçlarım çok dökülüyor, senin-kiler de öyle
mi?» deyûben söz atarlar. Pirleri Müseylemet - ül Kezzâbtur.
Res-m-i geçit lerde, önlerinde SAMUEL İPEK-ÇİYAN nam reisleri
olduğu halde bu
minval üzre geçerler.
Müneccimler esnafı : 1359 kişidürler. Pîrleri KARAOSMANOĞLU nam
bir hün-sâdur. Kendüsü kadîm sadr-ı azamlar-dan olan KANDIRALI
NİHAT ÇELEBİ'nin güzide vükelâsından idi. Bunlar kiceleri
yıldızları seyridüp, ba'zan kendü istikballeri, ba'zen dahi
devletin istikbâli hakkında ahkâm çıkarurlar.
Karaacaiboğlunu Kıbrıs ceziresi üzerine sefere teşvik idüb,
ba'dehû NADİ-METTİN EFENDİ ile yaptukları Sulhnâ-meyi bozduran bu
müneccim esnâfıdur. Ellerinde yıldıznâmeli cerideler ile şu
beyitleri kıraat iderek geçerler :
«Şu kim okumuş ola i l m i nücûm Havadis ahâdisini andan um
Bular oliserdür bilür ekserin Nice ekserin belki bilür varın Pes
anla ki âlemde âkil kişi Ânı hâsıl itmeğe koya işi Hususa ki
dünyada sultan ola Bir iklime hükmedici hân ola»
Şifalı meşrubat esnafı : Binbeşyüz dükkân, yiğirmibin neferdür.
Yaz aylarında hararetten bunalmış kimesnelere çeşitli meşrubat
satarlar. Bu meşrubat şişeler içinde satılup, içenler mikroplara
karşı mukavemet kesbider. Çünkü bu meşrubat içre, sarı hummadan
vereme dek cümle illetlerin mikropları vardur. Pîrleri Şeyh-ül
BAKARAZÂDE DUL AKAY ÇELEBİ'dür. Merasim esnasında her birinin
elinde, renkli şişeler içinde renkli meşrubat ile geçerler. KAKA
KULA, FERİK O, TÛ BURUK, NEFİS BİLSEN gibi nice meşrubatlardan özge
beyaz şişeler içinde, hastaları bir yudumda dâr-ı beka-
ENGURU ESNAFI -2-
ya irsal idecek kuvvette terkos suyu dahi vardur. Bakarazâde Dul
Akay Çelebi'nin bin aded inekleri olup, bu merasime anları dahi
götürür. Kafilenin önünde, elinde bir öğrendire ile «İnek benden
süt bereketi senden, süt ver yâ rabbî» diyerek toz duman içre
geçerler.
Mektupçu talebe taifesi : Bunlar altmış bin kişi olup, pîrleri
sabık MOLLA UYUTUM VEKİLİ MUSTAFA KÂHYA'dur. Bu taifeye UYUTULMUŞ
MOLLALAR dahi dirler. Her biri onsekiz, yigirmi yaşlarında ter ü
taze oğlanlar ve kızlardur. Tahsil lerini mektûb ile yaparlar.
Merasim esnasında yanlarında bir alay posta tatarı ile geçerler.
Posta tatarları sırtlarında çantaları, eşkin atlara suvar olmuş,
«Ersele, Erselâ, Erselû» (2) şeklinde ersele fi i l ini çekerek
geçerken, uyutulmuş mollalar dahi, ellerinde birer kâğıt olduğu
halde, gözlerini yumarak «Ketebe, yektubû, uktub, Karae Yekraû,
Ikrâ...» (3) f i i lerini çeker, dahi sür 'at le yürürler. Gözleri
yumuk olduğundan, ba'zan ayakları sürçüp, arza düşerler, ba'zan
birbir leriyle çarpışırlar. Kimisi dahi sehven atların altına
düşüp, kolun bacağın kırarlar. Pîrleri Mustafa Kahya bu ahvâli
göricek « Gam çekmem şakirdlerim, (4) ko: kırılır yen içinde» d i
yerek anları tesellî ider.
1 — Beyaz saray
2 — Göndermek fiilinin arapça çeki-
!:'./
W
'.ii'Ü
mı 3 — Yazmak ve okumak fiilerinin
geçmiş, hâl ve emir şekilleri
4 — Talebe
MİLLİYETÇİ CEPHE KORUTÜRK'TEN Baştarafı : 3. de
Açıklamanın daha sonraki bölümünde milliyetçi cephe partileri
dışında kalan 2 partinin oy sayısının bir hükümetin kurulmasına
yeterli olduğu, bu sebeple Cumhurbaşkanının görevlendirmeyi o yolda
yapmasının tabii olduğu ifade edil mekte ve aksi halde milliyetçi
partiler topluluğunun hükümeti kurmalarına im kân verilmesi
gerektiği bildirilmektedir. Türkeş, açıklamasının daha sonraki
bölümünde şunları söylemiştir:
CHP BÜTÇEYİ DE FELCE UĞRATMA ÇABASINDA
«Atama ve deneme yapılmadan sadece zamanın geçmesini beklemekle
hükü metin kurulamayacağı görülmektedir.
CHP iktidardan ayrılır ayrılmaz yıkı cı ve sorumsuz bir
muhalefet tutumuna girmiştir.
CHP kendi parti hesaplarını ve taktik lerini uygulayabilmek için
devletin bü
tün çıkarlarını işlemez hale getirmeyi göze almaktadır.
Yeni hükümet kurulmadan «Nöbeti terketme» ve görevi bırakma
garabeti, hükümeti felce uğratmak tehdidini taşıyordu. Daha sonra
TBMM'ni tezyif etme yoluna gidUdi ve Parlamentoyu felce uğratma
çabasına düşüldü. Şimdi de CHP memleketi bütçesiz bırakma ter
tipleri içindedir. Milliyetçi partilerin ortak gayretiyle Millet
Meclisi'nden çı karılan olumlu karara rağmen Bütçe Komisyonunun
kuruluşunu geciktirmek ve TBMM'ni çalıştırmamak için çeşitli
taktiklere başvurulmaktadır.
Müstafi bir hükümetin en acil ve en zaruri hallerde bile kanun
tasarısı sevk edemeyeceği iddiası da devleti işlemez hale getirme
çabalarının yeni bir belirtisidir. Geçmişte, istifa etmiş hükümet
ler zaruri ve acil taşanları sevketmiş-lerdir. Ecevit hükümeti bile
istifasından
sonra kanun tasarısı sevketmiştir. Şüphesiz yasama yetkisine
sahip olan ve millet hakimiyetinin temsilcisi durumun da bulunan
parlemento hükümetin sevk ettiği bir tasarıyı komisyon veya Genel
Kurul gündemine alıp almamakta, görüşüp görüşmemekte, kabul veya
reddetmekte üstün bir iradeye sahiptir. Güvenoyu aldıktan sonra
veya güvenoyu almadığı için istifa etmiş bir hükümetin normal bir
hükümet gibi hertürlü tasarıyı sevkedemeyeceği aşikardır. Böy le
bir hükümetin sevkettiği her tasarının komisyonlar da ele alınması
mecburiyeti de elbette yoktur. Fakat, en acil ve zaruri hallerde
bile parlâmentoyu kanun yapamaz duruma sürüklemek de hatalı bir
tutumdur.
CHP, kendi parti ve oy hesaplarına yarıyorsa, hükümet
bunalımının tehlike li şekilde uzamasını caiz görmektedir. Hayati
derecede önemli millî davaların zarar görmesinde iktisadi şartların
ağır laşmasında TBMM'nin felce uğratılma-sında sakınca
görememektedir.
CHP'nin bu çeşit tertiplerine alet olmamağa ve Türk devletine
O'nun mües seselerine sahip çıkmağa kararlıyız.
Partilerimiz CHP'nin çeşitli engelle melerini etkisiz bırakarak
Bütçe Korniş yonunu TBMM'ni çalıştırmak ve memleket hizmetlerini
aksatmamak için yapı cı tutumlarmı elbirliği ile
sürdüreceklerdir.»
Açıklamanın son bölümünde seçimler de ittifak yapılabilmesi
konusu üzerinde duran MHP lideri açıklamasını şöyle bitirmiştir
:
«Seçimlerde adaleti ve yurdumuzda sürekli siyasi istikrarı
sağlamak için or tak görüşler etrafında toplanabilen par tilerin
seçimlere ittifak halinde girmelerine imkân sağlayacak kanun
değişikliğini mntlaka gerçekleştireceğiz.
Bu imkân, şüphesiz .ortak görüşler etrafında toplanabilen bütün
partilere tanınacaktır.
Millet çoğunluğunun Mecliste azınlıkta kalmasına bir daha fırsat
vermemeye kararlıyız.
Aşın soldaki bütün örgüt ve militanla nn desteğine rağmen
milletin ancak üç te birinin oyunu alabilen bir solcu partinin,
milletin üçte ikisine tahakküm etmeğe kalkışmasını behemahal
önleyeceğiz.»
-
DEVLET -13 OCAK 1975 - Sayı : 271 - Sayfa : 11
Asya'nın hayat hikâyesi
Erkek Lisesi gibi okullarda Edebiyat hocalığı, zaman zaman Müdür
Muavinlikleri yaptı. (Bu arada Topçu olarak İstanbul ve Adana'da
askerliğini tamamladı).
1942 de Malatya Lisesine müdür oldu. Yeni eşi ve üçüncü
çocuğuyla oraya gitti. Altı ay kadar sonra müdürlükten azledilince,
edebiyat ve birara ilâveten Fransızca öğretmeni olarak aynı okulda
kaldı., bu sıralarda Diyarbakır'da ikinci askerliğini yaptı.
Malatya'da üç yılı doldurup kendi isteğiyle Adana Erkek Lisesi
Edebiyat öğretmenliğine döndü. Eşi Servet Asya da aynı okulda
başladı ğı kimya hocalığına dönmüş oldu (1945).
Arif Nihat Asya, bu defa üç yıl kaldığı Adana'da. bir süre,
Tarsus Amerikan Koleji'nde de hocalık yaptı. Bu sıralarda, ölmüş
bildiği annesini bularak eşi ve kıziyle birlikte Fliistin'de Akkâ
şehrine onu görmeye gitti.
1948 de, Adana'dan uzaklaştırılmasına lüzum görülerek
gönderildiği Edirne Li sesi'ndeyken Seyhan milletvekili seçildi
ğinden Ankara'ya geldi (1950).
1954 te hocalığa dönlü. Bir ders yılı, Eskişehir Lisesi'nde ders
verdi. Sonra
Baştarafı : Orta sayfada Ankara Gazi Lisesi'ne nakledildi.
1959 da eşi, kimya hocası Servet Asya'yla beraber Kıbrıs'a tayin
edilerek iki yıl Lefkoşe Türk Erkek Liseli
edebiyat hocalığında bulundu. 1961 de ana vatana Ankara Gazi
Lisesi'ne döndü.
1 Mart 1962 den beri emekliydi. Dört çocuğu vardır.
Şiir özenmeleri Birinci Dünya Harbi yıllarına rastlar., ilk
şiiri Kastamonu' da ilk kitabı İstanbul'da neşredilmiştir.
İmzasını, önce Adana'da tanıtmış sayılır.
Hayat (eski), Çağlayan Kırkpınar, Dikmen, Türk Yurdu, Hisar,
İslâm, Elif, Çaba, Defne, İslâm Medeniyeti. Türk Sanatı vb.
dergil