Barış ve İhtilaf Çözümü Reşat Bayer I. Giriş Uluslararası ilişkiler temelde çatışma ve savaşlar inceler. Siyasi birimler mevcut olduğu sürece savaş da olmuştur. Arkeolojik bulgular, siyasi kurumların gelişimiyle savaş teknikleri arasında bir paralellik olduğunu gösterirken; araştırmacılar da savaş ve çatışmaların devlet oluşumundaki rolüne işaret etmişlerdir (Cioffi-Revilla 2000; Tilly 1985). Günümüzde savaşlar, uluslararası sistemlerin, rejimlerin, ekonomilerin, yerel politikaların ve güncel yaşamların istikrarına şok etkisi yapmaya devam etmektedirler. Dolayısıyla savaş ve çatışmanın uluslararası ilişkiler biliminde gördüğü ilgi şaşırtıcı olmamalıdır. Kitap ve makale başlıklarının söyle üstünkörü bir taranması bile savaşın akademik olarak ne kadar yoğun çalışılmış bir konu olduğunu gösterecektir. Bununla birlikte savaşın, temelde her dönemde uluslararası sistemde çok ender bir durum olduğu ve ayrıca değişik savaş tipleri arasında
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Barış ve İhtilaf Çözümü
Reşat Bayer
I. Giriş
Uluslararası ilişkiler temelde çatışma ve savaşlar
inceler. Siyasi birimler mevcut olduğu sürece savaş da
olmuştur. Arkeolojik bulgular, siyasi kurumların
gelişimiyle savaş teknikleri arasında bir paralellik
olduğunu gösterirken; araştırmacılar da savaş ve
çatışmaların devlet oluşumundaki rolüne işaret etmişlerdir
(Cioffi-Revilla 2000; Tilly 1985). Günümüzde savaşlar,
uluslararası sistemlerin, rejimlerin, ekonomilerin, yerel
politikaların ve güncel yaşamların istikrarına şok etkisi
yapmaya devam etmektedirler. Dolayısıyla savaş ve çatışmanın
uluslararası ilişkiler biliminde gördüğü ilgi şaşırtıcı
olmamalıdır. Kitap ve makale başlıklarının söyle üstünkörü
bir taranması bile savaşın akademik olarak ne kadar yoğun
çalışılmış bir konu olduğunu gösterecektir. Bununla birlikte
savaşın, temelde her dönemde uluslararası sistemde çok ender
bir durum olduğu ve ayrıca değişik savaş tipleri arasında
devletlerarası savaşın son 100 yılı aşkın dönemde özellikle
ne kadar ender olduğu düşünülürse, savaşa olan bu ilgi daha
da ilginçleşmektedir.
Savaş ve çatışma üzerine en fazla veri toplayan Savaş
Korelasyonları Projesinin Devletlerarası Savaşlar
Veritabanıdır. Bu proje, devletlerin müdahil oldukları
askeri olaylara ilişkin ve verilen asker kaybına odaklanan,
nerededir? Hinsley’e (1963) göre sürekli barış planları, en
az savaş kadar eski bir tarihi olan bir durumdur. Immanuel
Kant, batı geleneği içerisinde “Ebedi Barış” (1795)
çalışmasıyla bugün çok ilgi çekse de, Avrupa’da ondan hemen
önceki yüzyıllarda antik Yunan, Roma ve Charlemangne’dan
3
3
ilham alan birçok kişi de benzer fikirler üzerinde durmuştur
(Hinsley 1963; Rapaport 1992; Aksu 2008). Bu sebeple,
yüzyıllardır barışı anlamak yönünde giderek artan bir ilgi
vardır demek yanlış olmayacaktır.1 ‘Demokratik barış,’
‘barış harekâtı’ ve ‘barış temettüsü’ gibi terimler, hem
bilimsel hem de siyasi dile girmiştir. Örneğin, İran ve
diğer ülkeler arasındaki son yıllarda tartışmaların bir
boyutu İran’ın nükleer programının barışçıl olup olmadığı
üzerindir. Birçok kamu projesi barışla
irtibatlandırıldığında daha fazla destek bulabiliyor. Yine
de, barışın tanımı ve nasıl ortaya çıktığı dâhil olmak üzere
birçok anlaşmazlık noktası bulunmaktadır. Johnson’ın
1976’daki “barışın ender olarak doğrudan ve her boyutuyla
tartışılan bir kavram olduğu” (8) yolundaki görüşü hala
geçerliğini korumaktadır.
Bu çalışmada öncelikle barış kavramını, özellikle
uluslararası ilişkiler bağlamında tartışacağım.
Uluslararası ilişkiler barış konusuna nasıl yaklaşmaktadır?
1 Rusları ve Türkleri bu projeleri bağlamında genelde rakipler olarakniteleyip dışlasalar da, (bkz Owen 2000 ortak kimliğin nasıl ortak düşman gerektirdiği ile ilgili tartışma için), bu tasarımlar varmak istedikleri noktalar itibarıyla etkileyicidir.
4
4
Bu çerçevede, geleneksel yaklaşım dahilinde barışın hiç bir
gelişme olmayan bir dönem şeklinde ele alınmasının temelde
sorunlu bir kavramlaştırma olduğunu ileri sürüyorum. Buna
karşın, barışın çeşitli katmanlardan oluştuğunu düşünmenin
daha yarar sağlayacağını vurgulayarak, barışın farklı
derecelerini betimleyen bir şema sunmayı
öngörüyorum. Dolayısıyla barış, bu çalışmada sadece savaşın
olmadığı durum olarak tanımlanmamış, daha katmanlı ve
karmaşık bir olgu olarak ele alınmıştır. Bazı
devletlerarasında şiddetin önlenmesi önemli bir başarı olsa
da barışın nasıl daha ilerletilebileceğini değerlendirmek de
önemlidir. Bazı devletlerin birbirlerinin var olma haklarını
tanımadığı ve diğerlerinin ise derinlemesine bütünleştiği
bir uluslararası sistemden süregelmektedir. Bu durumda
barışın daha nasıl ilerleyebileceği ve bu olgunun değişik
devletlerarasında nasıl farklı tanımlandığı önemlidir. Bu
çalışmada barış ve ihtilafların çözümü (veya başka deyimle
uyuşmazlık çözümü veya çatışmaların çözümü) arasındaki
ilişkiyi inceleyeceğim. Bu bağlamda odak noktam,
ihtilafların çözümünü hem bir sonuç hem de bir süreç olarak
5
5
ele almak ve değişik ihtilaflar çözümü taktikleri üzerinde
durmak olacaktır. Aşağıdaki bölümlerde Türkiye’deki barış
tartışmalarına da değineceğim ve özellikle Türkiye’nin yakın
geçmişindeki dış ilişkilerini bu çerçevede inceleyeceğim.
II. Uluslararası İlişkiler ve Barış Kavramı
A. Barış ve Savaş
Uluslararası ilişkilerde barış, genelde şiddetin mevcut
olmaması şeklinde tanımlanır. Ancak, hangi tür şiddetin var
olmaması gerektiği konusunda belirgin görüş ayrılılıkları
mevcuttur. Bu durum Nobel Barış Ödülünü kazananlar
bağlamında da ortaya çıkmaktadır. Mısır devlet başkanı
Mohamed Anwar Al-Sadat, İsrail başbakanı Menachem Begin ve
Amerika Birleşik Devletleri dışişleri bakanı Henry Kissenger
gibi devlet adamları; 14. Dalai Lama, Tenzin Gyatso gibi
ruhani liderler ve Uluslararası Kızıl Haç Komitesi,
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği,
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve Uluslararası Af Örgütü
gibi çeşitli hükümetler arası kuruluşlar ve sivil toplum
örgütleri Norveç Parlamentosu tarafından seçilen bir
6
6
komitece savaşlara son vermekteki rollerinden,
silahsızlanmaya ve insani yardım projelerine kadar değişen
bir dizi etkinlik için Nobel ödülüne layık görülmüşlerdir.
Diğer taraftan barış ödülü niteliği taşıyıp taşımadıkları
eleştiren seçimler de olmuştur. Örneğin Amerikalı Al Gore ve
Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’nin insanlığa iklim
değişikliği dolayısıyla bilgi sağlaması nedeniyle 2007’de
veya Kenyalı Wangari Maathai’nin sürdürülebilir kalkınma ve
çevre konusunda 2004 yılında aldıkları ödüller tartışma
konusu olmuştur.
Barış ödülünü kazananların barışın ne olduğu ve nasıl
desteklendiği konusunda oldukça farklı anlayışları
bulunmaktadır.2 Bu durum, barışın çeşitli kavramsal
tanımları olan akademik plandan çok da farklı değildir.
Sosyal bilimlerde, Norveçli Johan Galtung (1985) gibi bilim
adamları, barışı, kişileri temel insan ihtiyaçlarını
karşılamaktan alıkoyan yapısal şiddetin yokluğu olarak ve
eşitlik, sosyal adalet ve sosyoekonomik etkenleri de 2 Seçimlerin güncel olaylardan etkilendiği açıktır. Dalia Lama Çin’deki Tiananmen olaylarının olduğu yıl seçilmiştir. 2005’de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın seçilmesi ise, ABD yönetiminin Irak’a müdahale için bu ülkede nükleer silah bulunduğu savını gerekçe olarak kullanmasıyla ilintili olduğu söylenebilir.
7
7
içerecek şekilde tanımlayarak çıtayı yükseltmişlerdir. Bu
yaklaşım; şiddet içermeyen sosyal hareketlere özellikle iç
politikada eşitlik için verilen mücadeleye gösterilen ve
giderek artan ilgide de görülebilir (Ackerman ve Duvall
2000). Gerçekten barış kelimesinin çeşitli dillerdeki,
peace, eireinei, mir, ping, salam, shalom ve shanti gibi
ifadelerinin incelenmesi, bu terimin uyum, iyilik ve
entegrasyon anlamlarını içerdiğini (Barash ve Webel 2002),
ve dolayısıyla Galtung’un yaklaşımının toplumların barışı
nasıl algıladıklarını belirlemeye yakın olduğunu
göstermektedir.
Barışın daha minimalist bir tanımı, siyasi birimler
özellikle devletlerarasında fiziki yani askeri şiddetin
yokluğuna odaklanır. Barışı savaşın yokluğu gibi görmek
uluslararası ilişkiler alanında düşünce üretenler açısından
birincil yaklaşım olarak görülmektedir. Uluslararası
ilişkiler alanında özellikle Batıda çalışan bilim adamları
yirminci yüzyılda vuku bulan büyük devletlerarası
savaşlardan ve Soğuk Savaş’tan önemli ölçüde
etkilenmişlerdir. Dolayısıyla savaşın engellenmesi yirminci
8
8
yüzyıl yazımının temel konusunu teşkil etmiştir.
Uluslararası ilişkilerde hakim düşünce ekolleri olan
liberalizm ve realizm, uluslararası düzende var olan anarşik
yapıyı, dünyada merkezi bir hükümet olmamasına bağlamışlar
ve bunu devletler açısından temel bir sorun olarak
addetmişlerdir. Bununla birlikte bu ekoller, devletlerarası
işbirliği ve çatışmalara merkezi bir hükümetin olmamasının
nasıl etkide bulunacağı konusunda farklılık arz eden
görüşler içermektedirler. Uluslararası ilişkilerin iki temel
yaklaşımı olan liberal ve realist anlayışlar incelendiğinde,
her ekolün de savaşın engellenmesi için reçeteler
içerdiğini, ancak özellikle realizmin barış konusundaki
kavramsal çalışmalarının çok sınırlı olduğunu görmekteyiz
(bakınız Doyle 1997).3 Oluşturmacılık, Marksizm ve feminizm
gibi uluslararası ilişkilere değişik vurgularla yaklaşan
düşünce akımlarının barış konusunda daha geniş bir yelpazeye
yayılan anlayışları olmasına ve de bu akımlar Galtung’un
yapısal şiddete dair fikirlerini daha ileriye taşısalar da,
3 Polat (2007) barışı 19. yüzyıl Türkiye’sinde realizm ve idealist bakış açısıyla derinlemesine incelemektedir.
9
9
bu ekoller uluslararası ilişkilerde hakim yaklaşımları
teşkil etmemektedirler.
Akademik çevreler barış üzerine yapılan çalışmaları
yeterli bulmamaktadırlar. Örneğin, bu konuda Vasquez:
“Uluslararası ilişkiler teorisi ve araştırmaları bize barış
hakkında ne söyleyebilir? Akılda tutulması gereken ilk husus
devletlerarası barış konusunda fazla bir bilimsel bilgi
direk alıntıdır). Görüldüğü üzere barışın seviyeleri
literatüründe de barışın tarifi daha fazla yapılmakla
birlikte, kavramlaştırma ve işlemselleştirme konularında
birçok uygulama henüz gerçekleşmemiştir. Bu uygulamaların
barışın seviyeleri literatürüne katkıda bulunabilmesi için
farklı zaman dilimlerinde daha geniş yelpazede devletleri
kapsaması ve onları farklı seviyelerde incelemesi gerekir.
Bu çalışmada, yukarıda belirtmiş olduğum gözlemlerden yola
çıkarak üç farklı barış seviyesi öneriyorum.
D. Donmuş (ben donmuşu tercih ediyorum ama
dondurulmuş sizce daha mı iyi?) Barış, Soğuk Barış
ve Sıcak Barış
Burada birbirleriyle savaşmış olan ya da düşmanca bir
ilişki yaşamış ülke çiftlerine odaklanmaktayım.4 Bu bağlamda
ötekinin kabullenilmesi, etkileşim ve ihtilaf konularının
çözümü kullandığım barış seviyeleri kavramının temelini 4 Burada kullanılan yaklaşım devletler arası sistemdeki bütün ülkeleregenişletilebilir; fakat birbirleriyle etkileşim kurmak için daha az nedenleri olması açısından coğrafi olarak uzak olan ülkeler için bilgisizlikten ve ilgisizlikten doğan ayrı bir barış düzeyi olabileceği akılda tutulmalıdır.
25
25
oluşturan göstergelerdir.. Ötekinin kabullenilmesi
ilişkilerde önemli bir kilometre taşıdır. Kabullenmeye
dayalı bu ilk kıstas genellikle gözden kaçırılmaktadır. Buna
karşın, birbirini eşit görmeyen iki ülkenin bir uzlaşma
sürecini başlatabileceğini düşünmek oldukça zordur.5
Ackermann’a göre, (1994: 230), “uzlaşma; ülkelerin çözüm-
sonrası ya da uyuşmazlık-sonrası döneme girdiklerinde, eski
düşmanlarıyla kalıcı barışı sağlayabilmek amacıyla yapı ve
prosedürleri oluşturabilecekleri bir süreç”tir. Ancak,
ülkeler birbirlerini eşit olarak kabul etmiyorlar ise var
olma haklarını sorgulamaktadır. Diğer ülkeler tarafından
tanınmak devlet tanımlamasının ana unsurudur. İki tarafın da
birbirinin mevcudiyetini tanımadığı bir durumda bu, ötekine
temel bir meydan okuma anlamına gelmekte ve uzlaşma
gerçekleşememektedir. Bu nedenle, uyuşmazlıklarda diğer
5 Uzlaşma, düşman ya da eski düşman taraflar arasında “göreceli olarakdostane bir ilişki kurmaya” işaret etmektedir (Kriesberg 1998, 184). Uzlaşma konusundaki çalışmalar artış göstermektedir (bakınız Abu-Nimer 2001; Bar-Siman-Tov 2004). Uzlaşma literatürün çoğunluğu kişisel düzeyi ele almakta (Lederach 1997) ve özellikle toplumsal ihtilafları konu edinmektedir (bakınız Lerche ve Jeong 2002). Bu yüzden adalet ve bağışlamaya vurgu yapılmıştır (Cohen 2004). Buna karşın Long ve Brecke (2003) bu niteliklerin devletlerarası ihtilaflarda, iç savaşlarda olduğu kadar önemli olmadığını öne sürmüşlerdir.
26
26
tarafın kabul edildiğinin açıkça gösterilmesi önemli bir
adımdır.
Yine de iki ülke arasında karşılıklı kabullenme olmakla
beraber etkileşim azlığı sorunlara yol açabilir. Deutsch ve
ortakları “daha çok ve daha iyi iletişim”in önemine işaret
etmiştir (1957: 201). Uluslararası ilişkilerdeki liberal,
neoliberal ve yapısalcı yaklaşımlar, “tarafların barış
ilişkilerinin değerini öğrenmesi ve karşılıklı güvenin
güçlenmesi”ne bağlı olarak aralarındaki kapsamlı bağların
güvenliğin yeni tanımlarının desteklendiği, kolektif
kimliğin geliştiği ve hatta bölgenin kendisinin yeniden
tanımlandığı” sosyal algılamaya katkıda bulunduğu
düşünülmektedir (Bar-Siman-Tov 2004: 71; Adler ve Barnett
1998). Bu etkileşimler ticaret, turizm, kültür, eğitim ya da
güvenlik alanları üzerinde olabilir. Bu nedenle ilişkilerin
28
28
durumunu değerlendirirken ikili bağların düzeyini göz önünde
bulundurmak gerekir.
Buna karşın temelde yatan ihtilaf konuları var olmaya
devam ettiği sürece iki ülkenin yüksek düzeyde bir barış
sürdüreceklerini düşünmek zordur. Bu durumda birbirlerine
karşı şiddet uygulamayı meşru gösterecek daha çok neden
bulabileceklerdir.
Çözümlenememiş sorunların varlığı şiddet kullanımı
olasılığını anlamak için faydalıdır. Buradaki sorun,
“muhasımların hedefleri arasındaki uyumsuzluğun karşılıklı
etkileşimine de ilişkindir” (Mitchell 1981: 41). Bu ülkeler
birbirlerini rakip görüyor olabilirler. Vasquez’e göre,
“rekabeti sıradan bir ihtilaftan ayıran, rekabet durumunda
konuların bir taraf için ne değerde olduğu değil,; bahse
konu olan şeylerin kazanılması ya da kaybedilmesinin rakip
için ne anlama geldiği ile tanımlanması”dır (1996a: 76). İki
ülkenin devamlı ve ciddi bir rekabet sürdürdüğü bu dönemde
rakip taraflar yüksek derecelerde gerginlik yaşarlar (Diehl
ve Goertz 2000; Thomspon 2001). Bu nedenle, yüksek düzeyde
29
29
barışa erişebilmek için tarafların birbirlerini rakip olarak
görmesinin sona ermesi gerekmektedir.
Bu üç boyuta dayalı olarak, üç barış seviyesi ortaya
çıkmaktadır: donmuş barış, soğuk barış ve sıcak barış.
Donmuş barışta, taraflar birbirlerini eşit kabul etmiyor gibi
gözükmektedirler ve savaşın sona ermesi dışında, ilişkilerde
çok az bir yol alınmıştır. Yapıcı bir etkileşim neredeyse
yoktur ve ötekinin suçlanmasına sık sık rastlanmaktadır
(Spector 1998). Etkileşim resmi kanallar arasındaki
görüşmelerle sınırlıdır ve muhtemelen karşılıklı olarak
önemli ölçüde askeri yığınak bulunmaktadır. İhtilafa konu
hususlar devam etmektedir. Böyle bir ortamda iki toplumun
üyeleri birbirlerini tehdit olarak göreceklerdir. Yeni bir
savaşın olasılığına dair beklenti vardır. Uzlaşma
başlamamıştır (Ackermann 1994). Kore Savaşı’nın sona
ermesinden elli yıl sonra bile Kuzey Kore’nin Amerika
Birleşik Devletleri ile ilişkisi halen bir donmuş barış
durumudur. Benzer şekilde İsrail, Soğuk Savaş yılları
süresince Arap ülkelerinin çoğu ile bir donmuş barış
yaşamıştır. Evvelce savaşmış iki ülkenin donmuş bir barış
30
30
içerisinde olmaları için birbirlerini tanımamaları
gerekmektedir. Bu durum diplomatik bağların veya barış
antlaşmalarının mevcudiyeti yoluyla incelenebilir6. Eğer
eski muharipler arasında bir barış antlaşması ve diplomatik
ilişkiler varsa, onların soğuk barışa geçtikleri
söylenebilir.
Soğuk barış durumunda, taraflar birbirlerinin var olma
hakkını tanımaktadırlar; ancak ilişkilerin temelini
çözümlenememiş ihtilaf konuları teşkil etmektedir. Taraflar,
geçmişten gelen düşmanlık nedeniyle, önemli derecede
sınırlanmış olsa bile, belirli düzeyde yapıcı bir etkileşim
de kurabilirler. Buna karşın, sınırlı bile olsa toplumlar
arasındaki etkileşim karşı taraf hakkında daha çok bilgi
edinilmesiyle sonuçlanacak ve bilgi her ne kadar iyi niyet
ve güveni garantilemese de, birbirlerinin anlaşılmasına
katkıda bulunabilecektir. Bununla birlikte, karşı taraf ile
gelecekte şiddet içeren büyük bir yüzleşme fikri hala
varlığını sürdürmektedir. Belirli ölçüde etkileşim 6 Elbette diplomatik tanıma, diplomatik temsilci değişimi olmadan da gerçekleşebilir. Fakat özellikle tarafların sorunlu bir geçmişi olduğu durumlarda, (resmi tanıma gerçekleşmiş olsa bile) diplomatik temsilci değişiminin olmamasının taraflar arasında hala kapsamlı sorunlar bulunduğuna işaret ettiğini unutmamak gerekir.
31
31
gerçekleşirken, ihtilaf konularının da varlığını
sürdürmesinin, karşı tarafın ne derecede bir tehdit
oluşturduğu konusunda, toplumun içinde bölünmelerin ortaya
çıkmasına yol açması mümkündür. Bu bölünme liderlerin
dikkatli davranmasını gerektirecektir. Günümüzde Yunanistan
ile Türkiye arasında, Mısır ve İsrail arasında olduğu gibi
soğuk barış hakimdir. Donmuş barışın, diplomatik ilişkilerin
kurulması ve/veya bir barış antlaşmasının imzalanması ile
sonlanması, ikilinin soğuk barışta olduğuna işaret eder. Bu
şartların varlığı tarafların birbirlerinin var olma hakkını
tanıdığını gösterir. Çoğunlukla öncelikle barış antlaşması
imzalanır. Mısır ve İsrail’in 1979’da bir barış antlaşması
imzalayarak bu seviyeye geçmiş olmaları örnek olarak
gösterilebilir. Buna karşın, diplomatik ilişkiler barış
antlaşmasının imzalanmasından önce de başlayabilir. Ayrıca
Soğuk Savaş döneminin büyük kısmında barış antlaşmalarına
daha az öncelik verilmiştir ki, bu durum anılan aracın artık
eski önemini yitirdiğinin bir göstergesi olarak da
yorumlanabilir.
32
32
Sıcak barış durumunda taraflar birbirini tanımaktadır,
bütün ihtilaf konularını çözüme ulaştırmışlardır ve
aralarında oldukça yapıcı bir etkileşim bulunmaktadır.
Benzer şekilde, Kelman’a göre “uzun bir çatışma geçmişine
sahip uluslar ya da toplumlar arasındaki pozitif barış
ilişkisinin dört temel unsuru bulunmaktadır: karşılıklı
kabullenme ve uzlaşma; her iki ulus ya da toplumda da
güvenlik ve saygınlık hissi; uluslar ya da toplumlar
arasında yapıcı bir etkileşim; ve dinamik bir problem çözme
kurumsallaşmaşı aktörlerin sorunlar çıktıkça onların
büyümeden çözümlemesinde yardımcı olan oluşumlardır, örneğin
ihtisare toplantıları. Toplumun çoğunluğu artık diğer tarafı
milli güvenliğine önemli bir tehdit olarak görmemektedir.
Günümüzde Fransa ve Almanya bir sıcak barış yaşamaktadır7.
Bu düzeyde barışçıl değişim, Deutsch ve mesteklaşlarının,
“genellikle kurumlaşmış yöntemler aracılığıyla ve büyük
ölçekli fiziksel kuvvete başvurmadan sosyal sorunların 7 Daha fazla sayıda barış seviyesinin olması mümkündür. Örnek olarak, dördüncü bir barış seviyesi bir birlik kurma düşüncesine sahip aktörleriiçerebilir. Fakat bu, konuyu diğer boyutlara taşıyarak tartışmayı karmaşıklaştıracaktır ve bu çalışmanın amacı çerçevesinde ele alınmamaktadır.
33
33
çözümü” (1957: 5) olarak tanımladıkları bir normdur. Sıcak
barış için birkaç unsura bakılması gerekir. Taraflar
birbirlerini diplomatik ilişkiler kurarak tanırlar ve önemli
bir antlaşma imzalayarak savaşın bittiğini belirlerler. Bu
antlaşma, genellikle bir barış antlaşması olmasına karşın,
bazı ikili durumlarda güvenlik ya da işbirliği anlaşmaları
gibi farklı tipte anlaşmalar da tarih boyunca aynı işlevi
görmüştür. Buna ek olarak, yapıcı etkileşimler kurabilmeleri
amacıyla, tarafların birbirleriyle farklı alanlarda resmi
ikili anlaşma da imzalamış olmaları gerekmektedir.
Anlaşmaların, tek bir konu ile sınırlı kalmasını engellemek
ve askeri alanın ötesinde de ilişkiler kurulmasını sağlamak
amacıyla, ekonomik, çevresel, sosyal ve siyasi alanlarda da
güvenliği sağlayacak geniş bir yelpazeye yayılması gerekir
(Bar-Siman-Tov 2004). Ayrıca, tarafların temel ihtilaf
konularını çözdüklerini ve rekabeti sonlandırdıklarını
göstermeleri de gerekir (Thompson 2001).
Şekil 1. Barış Seviyeleri
34
34
Kabul Etkileşim İhtilaf
Çözümü
Donmuş Barış Hayır Hayır Hayır
Soğuk Barış Evet Evet/Sınırlı Hayır
Sıçak Barış Evet Evet Evet
Devletlerarasındaki eski savaşların ve taraflarının
incelenmesi 1816’dan bu yana birlerliyle savaştıkları yıldan
itibaren her yıl sayarsak dünyada toplam 2,234 donmuş barış
yılı yaşandığını ve donmuş barış içinde bulunan eski
savaşanlar arasında 254 adet soğuk barışa geçiş olduğunu
göstermektedir. Ayni şekilde 5,675 adet soğuk barış yılından
130 adet sıcak barışa geçiş yaşanmıştır. 3,333 adet sıcak
barış yılı vardır eski muharipler arasında. Ülkelerin daha
yüksek düzeylerdeki barış seviyelerine ulaşmasının ne kadar
sorun içerdiği düşünülürse, soğuk barıştan sıcak barışa daha
yüksek oranda geçilmesinin zor olduğu söylenebilir. Bu
bakımdan, sıcak barışa geçişin soğuk barışa geçişe oranla
daha düşük düzeyde olması ölçütlerin geçerliliğine kanıt
oluşturmaktadır. Sonuçlar, donmuş barışın çoğunlukla savaşın
35
35
bitişini takip ettiğini ve örneklerin sadece %10’unda
savaşın bitişinden sonra doğrudan soğuk barışa geçildiğini
göstermektedir (%90’ı donmuş barışa geçiyor). Buna ek olarak
ülkeler, soğuk barıştan sıcak barışa geçişten daha büyük bir
oranda, donmuş barıştan soğuk barışa geçmektedir. Örneklerin
%11’i donmuş barıştan soğuk barışa geçerken, sadece %2’si
soğuk barıştan sıcak barışa geçmiştir. Sıcak barışa
ulaşmanın farklılıkların çözümü dahil muhtelif zorlu şartlar
gerektirdiği düşünülürse bu sonuç pek şaşırtıcı değildir.8
III. İhtilaf Çözümü
Barışın seviyeleri literatüründe soğuk barıştan sıcak
barışa ulaşamama sorunsalına bir açılım, ihtilaf çözümü
yaklaşımından gelebilir. İhtilaf çözümü burada, siyasi
birimler arasında kurulmuş bir ilişkiler düzeyi olarak
8 Bu üç barış seviyesi aynı zamanda istikrarlı barış teriminin sorunluolabileceğine işaret etmektedir (ayrıca bakınız Klein, Goertz ve Diehl 2006). İki ülke donmuş barış, soğuk barış ya da sıcak barış içinde de uzun dönemler boyunca istikrarlı bir şekilde kalabilir. Soğuk barış içinde süreklilik gösteren Mısır ve İsrail burada örnek olabilir. Elbette herkesin uzun dönemli barışın arzu edilebilir olduğunu düşüneceği söylenemez. Bununla ilgili olarak 1917’de ilk basılan makalelerinden birinde Mao “Uzun bir barış dönemi, hiçbir kargaşanın olmadığı saf barış, katlanılmaz bir durum olurdu” diye yazmıştır (MacMillan 2007: 78).
36
36
tanımlanmaktadır. İhtilaf çözümü, aynı zamanda,
farklılıkların üstesinden gelmek için kullanılan muhtelif
yöntemleri kapsayan bir süreç olarak da ele alınabilir. Her
ne kadar ihtilaf çözümü barış ile aynı şey olmasa da,
aşağıda görüleceği gibi barış konusundaki tartışmalara özü
itibariyle bağlıdır.
A. Uyuşmazlıklar
Bir sonuç olarak ihtilaf çözümü, iki tarafın
pozisyonlarındaki uyumsuzlukların artık bir endişe kaynağı
teşkil etmediği duruma ilişkindir. Bu açıdan ihtilaf çözümü,
uyuşmazlık yönetiminden ayrı tutulmalıdır çünkü uyuşmazlık
yönetim, fiili savaşmaya bir son vermeye odaklanır; ancak
uyuşmazlıkların ortadan kaldırılmasını hedef almaz.
Devletlerarası ilişkilerde, temel uyuşmazlıklar toprak,
yönetim biçimi ve siyasa tipi olarak gruplandırılabilir
(Ghosn, Palmer ve Bremer 2004).
Toprak için yapılan savaşların sayısı İkinci Dünya
Savaşı’ndan beri azaltmaktadır. Ancak bu durum toprak
üzerinde taleplerin sona erdiği anlamına gelmemektedir.
37
37
Toprakla ilintili konuları yaşamsal önemde kabul eden birçok
ülke vardır. Toprak, stratejik, ekonomik veya sembolik
nedenlerle önem taşıyabilir. Irak ile Kuveyt ve Etiyopya ile
Eritire yakın zamanda toprak üzerine çatışan ülkelere örnek
gösterilebilir. Yunanistan ile Türkiye ya da İsrail ve
Suriye arasında da toprak, halen bir uyuşmazlık noktası
oluşturmaya devam etmektedir. Devlet olmanın temel
şartlarından birinin toprak olması nedeniyle, devlet sistemi
varlığını sürdürdükçe toprak üzerine uyuşmazlıkların ortadan
kalkması muhtemel gözükmemektedir.
Bununla birlikte, bütün büyük uyuşmazlıkların toprak
nedeniyle çıktığı söylenemez. ABD’nin 2003 yılında Irak’a
yaptığı müdahalede ABD açısından toprağa dayalı bir amaç
bulunmamaktadır. Bu daha ziyade diğer alanlardaki
anlaşmazlıkların bir yansımasıdır. Bir devletin yönetim
biçimi de temel bir anlaşmazlık ortaya çıkarabilir. Yönetim
biçimi hakkındaki tartışmalar, ülkelerin hükümet biçimlerine
özel dikkat atfedilmesine yol açmaktadır. Bir anlaşmazlık
konusu olarak yönetim biçimine dikkat edilmesinin nedeni,
bir sosyal bilim yasasına en çok yaklaştığı düşünülen
38
38
demokratik barış teorisiyle, yani demokrasilerin
birbirleriyle savaşmadığına dair hatırı sayılır derecede
kanıt olmasıyla ilgilidir. Bunun dışında, yönetim biçimine
dair anlaşmazlıklar lider ve rejim tipini değiştirmek
amacıyla yapılan dış müdahalelerle de bağlantılıdır.
Avusturya Veraset Savaşı örneğinde olduğu gibi, ülkeler
arasında tahta kimin geçeceğini tayin etmek için yapılan
veraset savaşlarının tarihte birçok örneği bulunabilir.
ABD’nin 1990lar’da askeri liderliği devirmek ve Jean-
Bertrand Aristide’i geri getirmek amacıyla Haiti’ye yaptığı
müdahale de bu bağlamda yorumlanabilir. Liderlerin mevcut
konumlarını sürdürmek isteyeceğini varsayarsak, bu tip bir
anlaşmazlığın süre giden bir endişe kaynağına yol
açabileceği açıkça görülecektir.
Diğer bir anlaşmazlık tipi, başka bir ülkenin
politikasının yol açtığı memnuniyetsizlikten
kaynaklanmaktadır. Burada hedef yönetim biçimi değil; fakat
sürdürdüğü bazı politikalardır. Günümüzdeki devletlerarası
sistemde dikkate değer bir hoşnutsuzluk kaynağı da komşu
ülkelerin topraklarından faaliyet gösteren isyancı orduların
39
39
ya da paramiliter grupların komşu ülkenin resmi ya da zımni
desteği ile hareket etmesidir. Bu sorun, Uganda ve Sudan
veya Papua Yeni Gine ve Solomon Adaları arasında olduğu
gibi, dünyanın birçok yerinde görülmektedir. 2006 yılında
İsrail, Hizbullah güçlerini Lübnan’da izlemiş ve çarpışmaya
girmiştir. 11 Eylül sonrasında, Bin Ladin ve El Kaide’ye
yardımcı olan politikaları nedeniyle ABD ve müttefikleri
tarafından işgal edilen Afganistan’daki Taliban rejiminin
geçirdiği deneyimin de işaret ettiği üzere, bu durum sadece
isyancı ordular ve komşu ülkelerle sınırlı kalmayabilir..
Bu yukarda sayılan anlaşmazlıklar barış konusundaki
herhangi bir tartışmanın merkezindedir. Burada soru
taraflar birbirlerinin topraklarında hak iddia ediyorlarsa
(ya da ettikleri düşünülüyorsa); liderlerini ya da yönetim
biçimini değiştirme amaçları varsa (ya da böyle bir amacın
olduğu düşünülüyorsa) ya da birbirlerine karşı düşmanca
politikalar yürütüyorlarsa (ya da yürüttüklerine
inanılıyorsa), bu aktörlerin birbirlerini rakip ve tehdit
olarak görmeye son vermelerinin mümkün olup olmadığıdır. Bu
tip anlaşmazlıkların varlığı barışın tesisi için elverişli
40
40
değildir. Bu nedenle yüksek düzeylerde barıştan bahsederken,
böyle anlaşmazlıkların çözümü gereklidir.
Wallensteen ihtilaf çözümünü, “çatışan tarafların
birlikte barışçıl şekilde yaşamak ve/veya aralarındaki temel
anlaşmazlıkları çözmek, ve dolayısıyla birbirlerine karşı
silah kullanmaya son vermek üzerinde –gönüllü- bir anlaşmaya
vardığı sosyal bir durum” (2007: 47) olarak tanımlar.
İhtilaf çözümünün bu tanımı, istikrarlı barış tanımları ile
örtüşmektedir. Nitekim, bu tanım esas alındığında daha önce
bahsedilen üç barış seviyesinin, ihtilaf çözümünün farklı
mertebelerine denk geldiği görülecektir. Özellikle donmuş
barış durumunda, diğer tarafı kabullenmeme durumu,
tarafların ihtilaf çözümünden uzak olduğunu gösterir.
Tarafların ötekini kabullenmesiyle birlikte, soğuk barış
ihtilaf çözümüne doğru atılmış bir adım konumuna geçer, buna
karşın anlaşmazlıklar henüz ortadan kaldırılamamıştır.
Şüphesiz taraflar soğuk barış, hatta donmuş barış döneminde
(ateşkes şeklinde) anlaşmalar yapabilirler; ancak yapılan bu
anlaşmalar bütün anlaşmazlıkları ortadan
kaldırmayabilecekleri gibi, 1919 Versailles Barış Antlaşması
41
41
örneğinde olduğu üzere, barış antlaşmaları yeni
uyuşmazlıkların önemli kaynaklarını da teşkil edebilirler.
Anlaşmazlığın bir savaş nedeni olarak gündemden düştüğü
ancak sıcak barış durumunda söylenebilir. Sıcak barış her ne
kadar anlaşmazlıkların çözümü ile sınırlı olmasa da, çözüm
gerçekleşmeden sıcak barışın ortaya çıkması mümkün değildir.
Bu nedenle ihtilaf çözümünü bir sonuç olarak kabul ettiğimiz
takdirde, sıcak barışla benzerlikler içerdiği; ancak aynı
şey olmadığı görülecektir çünkü kabul ve etkileşim olmadan
yüksek barıştan bahsetmek zor.
B. Bir Süreç olarak İhtilaf Çözümü ve Barış
İhtilaf çözümü, siyasi aktörlerin kullandığı bir dizi taktik
olarak da düşünülebilir. Bu bağlamda çok sayıda taktik
bulunmaktadır (bakınız Stern ve Druckman 2000). Burada,
yukarıda atıfta bulunduğum üç barış seviyesi üzerine,
aşağıdaki ihtilaf çözümü araçlarını kullanarak
odaklanıyorum: güç, müzakere, arabuluculuk, ikinci kanal
diplomasi (veya paralel diplomasi) ve kurumsal yöntemler.
a. Güç
42
42
Güç kullanımı ihtilaf çözümünden çok uyuşmazlık
yönetimine daha yakın durabilir. Yalnız Hitler gibi kişiler
düşünüldüğünde, gücün bir araç olarak gerekli olmadığını ya
da anlaşmazlıkların farklı şekillerde çözümlenebileceğini
söylemek anlamsızdır. Bu nedenle, anlaşmazlıkların
üstesinden gelebilmenin bir yolu güç ve özellikle güç
kullanma tehdididir. Burada, Türkiye’nin 1998 yılında
Suriye’nin PKK’ya verdiği desteği hoş görmeyeceği
konusundaki kararlılığını, askeri birliklerini müşterek
sınıra yığarak göstermesi örnek verilebilir.
Yine de ilişkileri geliştirmek için güç kullanılması
fikri rahatsızlık vericidir. Ancak güç kullanımının
alternatifinin, düşük bir barış düzeyinde uzun dönemler
süresince durgunluk yaşanması durumu olması da mümkündür ve
Galtung’un işaret ettiği yapısal şiddetin özellikle
kendisini hissettirebilir. Güç kullanma tehdidi ya da
kullanılmasının ilişkilerdeki monotonluk ve durgunluğu
kırması da olasıdır. Eğer savaş güçlü olan tarafı ortaya
koyacaksa, yenilen tarafın tutumunu değiştirmesi söz konusu
olduğu takdirde, anlaşmazlığın üstesinden gelinmesine bile
43
43
etki yapabilir (Blainey 1988). Japonya ve Almanya’nın
İkinci Dünya Savaşı’nı takiben ABD ile sıcak barış yaşamış
olmaları; güç kullanımı, savaşın yitirilmesi ve dışarıdan
dayatılmış barış koşullarının her zaman intikam hislerine
yol açmayabileceğine işaret etmektedir. Fakat, güç kullanma
tehditleri ve güç kullanımı esasen beklendiği cihetle
olağandışı bir nitelik taşımayacağı donmuş barış
durumlarında, güç kullanma tehdidini inandırıcı ve hatta
uygulanması gerekebilir olması gerek olumlu bir etkisi
olması için. Sıcak barış durumunda, güç kullanma tehdidi
mevcut ilişki düzeyinin çökmekte olduğuna işaret eder ve
ihtilaf çözümü bağlamında kesinlikle bir araç olarak kabul
edilemez. Soğuk barışta ise, böyle tehditler daha nadir
kullanıldığı ve başvurulması durumunda taraflara savaşmaya
geri dönülmesine ne kadar yakın olduklarını hatırlatacağı ve
onları sarsacağı cihetle zorlayıcı diplomasi açısından daha
olumlu olabilir. Buna karşın tehditlerin, ilişkileri
geliştirmesi bir yana, karşı tarafın tutumunu önemli ölçüde
değiştirebilmesi bile çok şüphelidir. Tehditlerin başarı
sağlayacağına dair hiçbir güvence yoktur. Aksine,
44
44
eskilerinin yanına yeni rekabet konuları da eklenebilir.
Üstelik, ölümlere, savaşa doğru tırmanmaya, silahlanma
yarışına, şiddetin yüceltilmesine, dolayısıyla itibar
kaybına da yol açabilecektir. Bu yüzden güç kullanımı ve güç
kullanma tehditlerinin kardan ziyade zarara neden olması
olasıdır. Güç, ihtilaf çözümü bağlamında, birincil yöntem
olarak çoğu durumda kabul edilmemelidir.
b. Müzakere
İkinci yaklaşım müzakeredir. Bireyler gibi, devletler
de sorunların barışçıl çözümü için müzakerelerde bulunur.
Müzakere, kendisine atfedilen değere göre çok daha başarı
sağlamaktadır ve bahse konu diğer araçlara öncelik verilmiş
olsa dahi, sürecin bir noktasında müzakerelerin
gerçekleşeceği şüphesizdir. Her üç barış seviyesinde de
müzakereler yapılmaktadır. Donmuş barış seviyesindeki ülkeler
için, masaya oturmak bile çok olumlu bir gelişmedir (Stein
1989) ve uzlaşmanın başlangıcına işaret eder. Diğer
taraftan, soğuk barış ve özellikle sıcak barış içindeki ülkeler
için müzakere olağan bir durumdur ve özellikle olumlu bir
gelişme olarak düşünmek yanıltıcı olur ve içeriğine bakmak
45
45
gerekir . Yinede müzakerelerin olmaları bu seviyelerde
olmamalarından daha iyidir. Bu nedenle, müzakere
incelenirken barışın seviyesi göz önünde bulundurulması
gereklidir.
Aynı zamanda, sadece sonucu değil, süreci de dikkate
almak gerekir. Her iki tarafın da en öncelikli tercihlerini
elde edebildikleri müzakereler çok nadirdir ve bu bakımdan
anlaşmazlıklar genellikle müzakerelerin ilk turunda
çözümlenemezler. Dolayısıyla, müzakere somut bir sonuca
varmasa dahi, yapılmış olması anlaşmazlıkların kısmi çözümü
yolunda atılmış bir adım teşkil edecek ve uzun dönemli
katkıları olacaktır. Örnek olarak, müzakereler güvenin
kurulmasına, karşılıklı bilgi sağlanmasına ve iyi iletişimin
gelişmesine katkıda bulunacaktır. Buna mukabil müzakereler,
eğer gerektiği gibi planlanmamış ve yürütülmemiş ise
ilişkilere zarar da verebilir. On yıllardır devam eden Orta
Doğu barış görüşmeleri, çeşitli sonuçlara ulaşmakla
birlikte, temel
anlaşmazlıkları çözümleyememiştir. Ancak, bölgede
birbirleriyle en çok savaşan iki ülke olan Mısır ve
46
46
İsrail’in şu anda soğuk barış içinde olduğu da
unutulmamalıdır. Benzer şekilde, İsrail-Filistin
müzakereleri sayesinde, İsrail’in var olma hakkı da birçok
Filistinli lider tarafından kabul edilmiştir.
Mısır ve İsrail örneği aynı zamanda liderlerin önemini
de göstermektedir. Temel anlaşmazlıklar üzerine yapılan
müzakerelerin ilerlemesi, liderlerin bu yönde bir arzuları
yoksa, olası değildir. Donmuş barış durumundaki iki ülke
arasında müzakerede bulunulması, taraflar açısından düşmanla
uzlaşmakla eş olacak ve sorumsuzluk ve hatta hıyanet
şeklinde addedilecektir. Unutulmamalıdır ki Orta Doğu sorunu
hem Enver Sedat hem de Yitzhak Rabin’in hayatına mal
olmuştur. Kendi toplumlarında iki liderin uzlaştırıcı
tavırlarından memnuniyetsizlik duyan ve onaylamayan bireyler
her ikisine de suikast düzenlemişlerdir. Bu örnek,
toplumsal baskı nedeniyle müzakerelerin daha başlamadan
bitmesini önlemek için gizli tutulmaları gereğine işaret
ederken, toplumların karşılıklı ilişkilerin geliştirilebilme
olasılığına alıştırılmaları zorunluluğunu da göstermektedir.
47
47
Çıkmazların her iki tarafa da zarar vermesinin bu
tarafların konumlarını değiştirmeleri için önem taşıdığı
fikri sık sık belirtilmektedir. Buradaki sav, iki tarafın da
uyuşmazlıktan zarar görmesinin ve her iki tarafın da tek
yanlı politikalarla bu zararlardan kurtulamayacağını
algılamasının, görüşmelere başlanılması için uygun bir
aşamaya gelindiğini ortaya koyduğudur. Üçüncü bir tarafın,
müdahil olması için elverişli bir ortam oluşturması
nedeniyle bu durum özellikle arabuluculuk konusunda öne
çıkarılmıştır (Touval ve Zartman 1985). Fakat uygun zamanı
belirgin şekilde teşhis edebilmek kolay olmadığı gibi,
arabulucu bu zamanın kendiliğinden ortaya çıkmasını bekleme
şansına da sahip değildir. Uyuşmazlığın taraflar açısından
pahalıya mal olmaya başladığı aşamadan itibaren arabuluculuk
için imkanların arttığı yolundaki temel fikir tutarlıdır. Bu
durum soğuk barış döneminde oluşabileceği gibi, tarafların
dikkat ve enerjisinin ihtilaf konusuna yöneldiği donmuş
barış döneminde de ortaya çıkabilir, özellikle daha da ciddi
iç ve dış tehditler varsa. Liderler, karşı tarafla