Top Banner
ROUSSEAU’NUN SAVAŞ VE BARIŞ KURAMI: ADALET OLARAK BARIŞ FARUK YALVAÇ Roussuea’nun görüşleri uluslararası ilişkiler kuramı açısından büyük önem taşımasına rağmen, onun savaş ve barış kuramı üzerine az şey yazılmıştır. Rousseau’nun toplum felsefesinin uluslararası ilişkiler kuramında hakettiği ölçüde yankı bulmamasının bir nedeni, toplumsal ve felsefi yazılarıyla, uluslararası ilişkiler konusunda yazdıkları arasında doğrudan bir bağlantı kurmaması, uluslararası ilişkiler konusunda yazdıklarının ise çeşitli eserleri arasında dağınık bir şekilde yer almasıdır. 1 Rousseau’nun toplum felsefesi ile devletlerin savaş durumu üzerineyazdıklarının bir bütün olarak değerlendirilmesi, uluslarararı siyaset kuramına yaptığı ancak henüz tam olarak değerlendirilememiş katkılarını anlamak açısından önemlidir. Rousseau’yu yeniden okumak ve görüşlerini yeni bir temele oturtmak, bu yazıda ileri sürüldüğü gibi savaş ve barış kuramına yeni bir yaklaşımı da mümkün kılmaktadır. Rousseau kendisini ünlü yapan ilk eserlerinde uluslararası ilişkilerle doğrudan doğruya ilgilenmemiştir. 1750’de Dijon Akademisinin Bu makale daha önce aşağıdaki künye ile yayımlanmıştır. - Faruk Yalvaç, “Roussenau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 4 (14), 2007, 121-160. - Faruk Yalvaç, “Roussenau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış”, Mustafa Aydın, Hans Günter Brauch, MitatÇelikpala, UrsulaOswald Spring ve Necati Polat (der.), Uluslararası İlişkilerde Çatışmadan Güvenliğe, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Ekim 2012, 17- 41. 1 Rousseau’nun Fransızca orijinal yazılarının tümü için bk., B. Gagnebin ve M. Raymond (der.), Ouvrescompletes de Jean-Jacques Rousseau, 4 Cilt, Bibliothèque de la Pleiade, 1959-1964. İngilizce’de en temel kaynak için bk., C. E. Vaughan (der.) The Political Writings of J.J. Rousseau, 2. Cilt, Cambridge, Cambridge University Press, 1915; yeniden basım, Oxford, 1962. Rousseau’nun uluslararası ilişkilerle ilgili yazdıklarının İngilizce tercümesi ve bu yazıda da atıfta bulunulacak asıl kaynak StanleyHoffmann ve David P. Fidler (der.), Rousseau on International Relations, Oxford, ClarendonPress, 1991. Bu kitapta, Rousseau’nun “Discourse on PoliticalEconomy”, “TheState of War”, “Fragments on War”, “Abstract of the Abbe de Saint Pierre’s Project for PerpetualPeace”, “Judgement on Saint Pierre’s Project forPerpetual Peace”, “First Version of the SocialContract”, “Constitutional Project for Corsica” ve ”Considerations on the Government of Poland” başlıklı çalışmaları yer almaktadır. Ayrıca bk., S. Hoffmann, “Rousseau on War and Peace”, JanusandMinerva: Essays in theTheory and Practice of International Politics, Boulder, Colorado, 1987, s. 25-51; M. G. Forsyth, H. Keen-Soper ve P. Savigear (der.), TheTheory of International Relations: SelectedTextsfromGentilitoTrietschke, Londra, 1970.
32

Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Mar 11, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

ROUSSEAU’NUN SAVAŞ VE BARIŞ KURAMI: ADALET OLARAK BARIŞ

FARUK YALVAÇ

Roussuea’nun görüşleri uluslararası ilişkiler kuramı açısından büyükönem taşımasına rağmen, onun savaş ve barış kuramı üzerine az şeyyazılmıştır. Rousseau’nun toplum felsefesinin uluslararası ilişkilerkuramında hakettiği ölçüde yankı bulmamasının bir nedeni, toplumsal vefelsefi yazılarıyla, uluslararası ilişkiler konusunda yazdıklarıarasında doğrudan bir bağlantı kurmaması, uluslararası ilişkilerkonusunda yazdıklarının ise çeşitli eserleri arasında dağınık birşekilde yer almasıdır.1 Rousseau’nun toplum felsefesi ile devletlerinsavaş durumu üzerineyazdıklarının bir bütün olarak değerlendirilmesi,uluslarararı siyaset kuramına yaptığı ancak henüz tam olarakdeğerlendirilememiş katkılarını anlamak açısından önemlidir. Rousseau’yuyeniden okumak ve görüşlerini yeni bir temele oturtmak, bu yazıda ilerisürüldüğü gibi savaş ve barış kuramına yeni bir yaklaşımı da mümkünkılmaktadır.

Rousseau kendisini ünlü yapan ilk eserlerinde uluslararasıilişkilerle doğrudan doğruya ilgilenmemiştir. 1750’de Dijon Akademisinin

Bu makale daha önce aşağıdaki künye ile yayımlanmıştır.- Faruk Yalvaç, “Roussenau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış”, Uluslararası İlişkiler

Dergisi, 4 (14), 2007, 121-160. - Faruk Yalvaç, “Roussenau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış”, Mustafa Aydın,

Hans Günter Brauch, MitatÇelikpala, UrsulaOswald Spring ve Necati Polat (der.), Uluslararasıİlişkilerde Çatışmadan Güvenliğe, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Ekim 2012, 17-41.

1 Rousseau’nun Fransızca orijinal yazılarının tümü için bk., B. Gagnebin ve M. Raymond(der.), Ouvrescompletes de Jean-Jacques Rousseau, 4 Cilt, Bibliothèque de la Pleiade, 1959-1964.İngilizce’de en temel kaynak için bk., C. E. Vaughan (der.) The Political Writings of J.J. Rousseau, 2.Cilt, Cambridge, Cambridge University Press, 1915; yeniden basım, Oxford, 1962.Rousseau’nun uluslararası ilişkilerle ilgili yazdıklarının İngilizce tercümesi ve bu yazıdada atıfta bulunulacak asıl kaynak StanleyHoffmann ve David P. Fidler (der.), Rousseau onInternational Relations, Oxford, ClarendonPress, 1991. Bu kitapta, Rousseau’nun “Discourse onPoliticalEconomy”, “TheState of War”, “Fragments on War”, “Abstract of the Abbe de SaintPierre’s Project for PerpetualPeace”, “Judgement on Saint Pierre’s Project forPerpetualPeace”, “First Version of the SocialContract”, “Constitutional Project for Corsica” ve”Considerations on the Government of Poland” başlıklı çalışmaları yer almaktadır. Ayrıcabk., S. Hoffmann, “Rousseau on War and Peace”, JanusandMinerva: Essays in theTheory and Practice ofInternational Politics, Boulder, Colorado, 1987, s. 25-51; M. G. Forsyth, H. Keen-Soper ve P.Savigear (der.), TheTheory of International Relations: SelectedTextsfromGentilitoTrietschke, Londra, 1970.

Page 2: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

açtığı bir yarışmaya katıldığı Discours sur le Sciences et Arts- Bilimler ve SanatlarÜstüne Konuşmabaşlıklı çalışmasında insanlığın Antik Çağ’dan başlayarakbilim ve sanatta sürekli olarak ahlaki ve siyasal bir ilerleme içindeolduğuna ilişkin Aydınlama görüşünü eleştirir. Aynı dönemde, 1749’daMontesquieu’nün l’Ésprit de Loi- Kanunların Ruhu,2 1750’de Voltaire’in XIV LouisYüzyılı başlıklı çalışmaları yayımlanır. Rousseau 1755’de yine DijonAkademisi’nin açtığı yarışmaya ününü pekiştiren ve kendi kendine yeterlibir ekonominin yıkılarak toplumsal işbölümü ve toplumsal eşitsizliğinortaya çıkışı ve ahlakın toplumsal kökenlerini incelediği Discours surl’Origine de l’Inégalité3- İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı adlı eseri ile katılır.4

1761 ve 1762’de ise gerçekçi romanı tanıttığı La Nouvelle Héloise,5en önemlieseri ve siyasal hakkın ilkelerini incelediği Le ContratSocial- ToplumSözleşmesi6 ve eğitimin önemini vurguladığı Émile7 yayımlanır.

Rousseau’nun uluslararası ilişkilerle ilgili görüşleri moderndevletler sistemini kuran Westphalia Barışı (1648) sonucu Avrupasisteminde ortaya çıkan güç mücadelesi üzerindeki düşüncelerini kapsar.Gerek 1648 Westphalia barışı, gerek 1714 Utrecht Anlaşması, gerekse de1814-1815 Viyana Anlaşmaları Avrupa’da Habsburg hanedanının hegemonikemellerini bir daha canlandıramayacak bir güç dengesi sistemi kurmayıamaçlamıştır. 1661’den 1771’e kadar Fransa’yı yöneten XIV.Louis’ninWestphalia ruhuna aykırı olarak hegemonik emeller beslemesi,takip eden dönemde güç dengesi politikalarının önemini daha da ön planaçıkarmıştır. Rousseau Avrupa’daki güç dengesi mücadeleleriyle ilgiligörüşlerini savaş ve barış konularında birer referans belgesi hâlinegelmiş olan Extraitdu Project de Paix Perpétuelle de Monsieur l’Abbe de Saint Pierre- Abbe deSaint- Pierre’in Süreli Barış Projesinin Özeti ve Jugement sur la Paix Perpétuelle- Süreli BarışÜzerine Yargı adlı eserlerinde özetlemiştir. 1756’da yazılmalarına rağmen,bu iki yazının yayımlanması arasında 20 yıl gibi bir süre vardır. Özet,1761’de; Yargı ise ölümünden sonra, 1782’de yayımlanmıştır. Aradan geçen21 yıl nedeniyle, Rousseau’nun bu iki yazıda ileri sürdüğü fikirlerarasındaki bağlantı bazen tam olarak anlaşılmadan üstünkörügeçiştirilmiştir. Rousseau Özet’de bir Avrupa Federasyonu yolu ilebarışın nasıl gerçekleşebileceği konusunda Saint Pierre’in düşüncelerineövgüler sunar. Yargı’da ise böyle bir federasyonu kurmanın niçin birhayal olduğunu açıklamaya çalışır. Bir başka deyişle Özet’de varmış

2 Montesquieu, Kanunların Ruhu Üzerine, çev. Fehmi Bağdaş, 2 Cilt, Ankara, MEB Yayınları, 1963.3 Aslı: Discours sur l’origine et les fondemenets de l’inégalité parmi les hommes.4 Jean Jacques Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, çev. R. N. İleri, İstanbul, Say

Yayınları, 1982, 2004.5 Jean Jacques Rousseau, Yeni Héloise, İstanbul, Öteki Yayınevi, 1999.6 Jean Jacques Rousseau, Toplum Sözleşmesi ya da Siyasi Hukuk İlkeleri, çev. M. T. Yalım, İstanbul,

Devin Yayınları, 2004.7 Jean Jacques Rousseau, Émile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, İstanbul, Babil Yayınları, 2001;

İstanbul, SelisYayınları, 2003.

Page 3: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

olduğu sonuçları Yargı’da reddeder. Gerek Özet gerekse Yargı’dan çıkansonuç Saint Pierre’in çözmek istediği soruna ancak sıkı bağlarlaoluşturulmuş bir konfederasyonun çözüm olabileceği fakat böyle birkonfederasyonun kurulmasının da ütopik olduğu sonucudur.8 Rousseau’yagöre sadece devletler üstü bir federasyon toplum sözleşmesinin kişi içinyapmış olduğu şeyi devletler için yapabilirdi. Fakat devletlerarasısavaş konusuna duyduğu ahlaki duyarlılığı sonsuz olsada Rousseau bunuhayalci bir çözüm olarak görmüştür. Devletlerarası doğa durumu tarihselgelişmenin sonucu idi ve bu süreci suni bir sözleşme ile etkilemekimkânsızdı.9 Buna, ne mevcut devletlerin despotik yapısı ne insanıntoplumda yozlaşmış doğası ne de devletler sisteminin kendine özgüdinamiği izin veriyordu. Özet olarak Rousseau, bu iki yazısında, Avrupadevletleri arasında süren savaşların nasıl barışçı bir çözümekavuşturulabileceğini araştırmakta fakat mevcut devletler sistemindekalıcı bir barışın imkânsız olduğu sonucuna varmaktadır. Bir yandansavaşların sona ermesini istemekte, diğer yandan gözlemleri onu, bununimkânsız olduğu sonucuna götürmektedir. Rousseau’nun bu yazılarından vevardığı sonuçlardan yola çıkan gözlemciler, bazen onun söylediklerininbilinen şeyler olduğunu,10 bazen Kant’çı idealizmin tam karşıtıgörüşlere sahip karamsar bir realizmin temsilcisi,11 bazen de barışaolan tutkusu ve ahlaki duyarlılığı nedeniyle rasyonalist ve Kant’çıgörüşlere yakın “trajik bir moralist” olduğunu ileri sürmüşlerdir.12

Fakat devletler arası çatışma ve mücadeleye ilişkin görüşlerinin nasılyorumlanması gerektiğine ilişkin bu tezlerden hiçbiri onun eleştirelfelsefesinden kaynaklanan toplumsal savaş ve barış anlayışınıgörememiştir.13

Rousseau’nun savaş ve barış konularında değişik gözlemlerini içerendiğer yazıları da bulunmaktadır.14 Aralarında en önemlisiolan L’État deGuerreSavaş Durumu ya da Quel’État de Guerrenaît de l’ÉtatSocial 1755’te

8 F. H. Hinsley, Power and the Pursuit of Peace, Cambridge, Cambridge UniversityPress, 1967, s. 46.9 Ibid., s. 57.10 Örneğin, T.J. Hochstrasser, Rousseau’nun görüşlerinin uluslararası ilişkiler kuramıyla

fazla ilgili olmadığını söyler. “Devletlerin iletişiminin çatışma doğuracağı, bu iletişiminsona erdirilemeyeceği, bu nedenle alınabilecek tek tedbirin” yumuşatıcı bazı araçlarolduğuna ilişkin görüşünün bilinen şeyler olduğunu söyler. T. J. Hochstrasser, “Review ofRousseau on International Relations”, Cambridge Law Journal, 1992, 51, s. 163.

11 Kenneth N. Waltz, Man, the State and War, New York, Columbia University Press, 1959, s.16-41.12 Stanley Hofffmann, The State of War: Essays on the Theory and Practice of International Politics, New York,

Praeger, 1965, s. 54-87.13 Bu konunun ayrıntılı bir incelemesi için bkz., Faruk Yalvaç, “Savaş ve Barış”, Atila Eralp

(der.), Devlet ve Ötesi, İstanbul, İletişim, 2005, s. 251-285.14 J. L. Windenberger, Rousseau’nun konfederasyonlarla ilgili yazdıklarının kaybolduğunu

ileri sürmüştür. bkz, .La République confédérative des petit sétats: essai sur le système de politique étrangère deJ.-J. Rousseau, Paris, 1900; David P. Fidler, “Desperatly Clinging to Grotian and KantianSheep:Rousseau’s Attempted Escape from the State of War”, I. Clark ve I. B. Neumann (der.),Classical Theories of International Relations, Londra, MacMillan, 1996, s. 121.

Page 4: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

yayımlanmıştır.15 Bu yazısında savaşın nasıl sınırlanabileceği,devletler arasındaki düşmanlıkların nasıl sona erebileceği konusundaönemli gözlemleri bulunmaktadır. Burada Hobbes’un doğa durumu kavramınıeleştirir ve uluslararası ilişkilerin dinamiği ve uluslararası iletişimve rekabetin nasıl sınırlanabileceği ile ilgili önemli gözlemlerdebulunur. Sistematik olarak görüşlerini bir bütün olarak ifade ettiğiyazılar arasında en dikkati çekenlerden bir diğeri ise 1755’te kalemealdığı Discours sur L’ÉconomiePolitique- Ekonomi Politik Üzerine Söylem16 başlıklıyazısıdır. Ekonomi Politik’tediğer yazılarında geliştirdiği hemen hemenbütün temalara rastlanabilir.Bu çalışmasında genel irade ile yönetilentoplumun özellikleri ve vatanserverliğin önemini vurgular.İyi birhükûmetin başlıca görevinin genel iradeyi uygulamak, halkı vatanseverolarak eğitmek ve büyük servet eşitsizliklerini önlemek olduğunubelirtir.

1765’te yazılmış olan ve hiçbir zaman tamamlanamayan Projet deConstitutionpour la Corse - Korsika İçin Anayasal Proje ile 1772’deyayımlanmış olan Considérations sur le Gouvernement de Pologne-Polanya HükümetiÜzerine Düşünceler de Rousseau’nun uluslararası ilişkilerle ilgiligözlemlerini bir arada ifade ettiği ve dış politikaya yönelik önerilerdebulunduğu yazılardır. Rousseau bu yazılarında gerek Korsika, gerekse dePolonya devletlerinin kurtulabilmeleri için ulusun karakterini,ekonomisini, politikasını ve güvenliğini dış etki ve temastan kurtarıpvatanseverlik, siyasal ve askerî bağımsızlık ve ekonomik kendi kendineyeterliliğin önemini anlatır. Korsika İçin Anayasal Proje’de bir ada olarakKorsika halkının refahının artması için ne yapması ve kendisini nasılkoruması gerektiğini inceler. Rousseau, Korsika’nın ulusal kimliğini vevatanseverlik duygularını geliştirmesini bir ada halkı olarak varlığınısürdürmesinin ön şartı olarak görmektedir. Ancak bunun yeterliolmadığını; bağımsızlıklarının gelişebilmesi için genel irade ileyönetilen bir devlete sahip olmaları gerektiğini; güçlü devletlerinelinde bir oyuncak olmamak için kendi kendine yeterliliğin çok önemliolduğunu; dış ticaretin azaltılarak tarımın geliştirilmesinin öneminivurgulamakta, dış ekonomik bağımlılıklar azalmadığı takdirdevatandaşların ne özgür ne de erdemli olabilecekleri konusunda günümüzdede halâ çok aydınlatıcı olabilecek görüşler ileri sürmektedir.

15 Savaş Üzerine Parçalar, Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’nin son şeklinin 1. Kitabının IV. Bölümü’ndeifade ettiği görüşlerin farklı bir şeklidir. Hoffmann ve Fidler, Rousseau on InternationalRelations, s. xx; Aynı zamanda bkz., M.G.Forsyth ve“Introduction to Jean Jacques Rousseau”,Forsyth, Keen-Soper, Savigear(der.), Theory of International Relations: Selected Texts from Gentili toTrietschke, s. 129.

16 Rousseau, “Discourse on Political Economy”, Hoffmann ve Fidler, Rousseau on Intenational Relationsiçinde, s. 1-32; Türkçe’ye Ekonomi Politik olarak tercüme edilmiştir: J. J. Rousseau, EkonomiPolitik, çev. İ. Birkan, Ankara, İmge, 2005, s. 12-13.

Page 5: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Polonya Hükümeti Üzerine Düşünceler’de de yine Polonyalıların en büyük zaafıolarak anavatanlarına yeteri kadar bağlı olmayışlarına işaret etmekte,bu nedenle Polonyalılarda bir vatanseverlik ruhu geliştirmek içinhükûmet sisteminde yapılması gereken değişiklikleri irdelemektedir.Rousseau, burada vatanseverliğin gelişmesinin bir ülkenin zenginolmasından çok daha önemli olduğunu vurgulamaktadır.17 Rousseau içinvatanseverlik, kişinin ulusun hayatına doğrudan katılarak, onun toplumiçinde kaybetmiş olduğu ahlaki bağımsızlığını yeniden kazanmasının biryoludur. Ahlaki bir amaca yönelmiş ulusçuluk yerine korku yaratan çağdaşulusçulukla karşılaştırıldığında Rousseau’nun bu konudaki görüşlerininönemi de kolaylıkla anlaşılabilir. Kısaca, Rousseau bu yazılarındavatanseverlik, bağımsızlık ve kendi kendine yeterliliğin önemine dikkatiçekmeke, toplumsal eşitsizliğin yarattığı ahlaki yozlaşmanın ancak buşekilde giderilebileceğini söylemektedir.

Rousseau bütün bu yazılarında devletlerarası ilişkilerle ilgiligörüşlerini dağınık da olsa ifade etmiş iken, Toplum Sözleşmesi’nin sonsayfasında ilginç bir açıklamada bulunur. “Politik hukukun gerçekilkelerini koyduktan ve devleti kendi temeli üzerine oturtmaya çabagösterdikten sonra, sıra onun dış ilişkilerini desteklemeye gelir: Bu dadevletler hukukunu, ticareti, savaş ve fetih hukukunu, kamu hukukunu,devletler arasında birlikleri, görüşmeleri, antlaşmaları vb. içerir.Bütün bunlar benim dar görüşümü aşan, fazlasıyla geniş bambaşkakonulardır:”18 Bu cümlelerin yorumuyla ilgili olarak çeşitli görüşlervardır. Fakat Rousseau Toplum Sözleşmesi’nin sonuna eklediği bu paragrafıaslında devletlerarası ilişkiler hakkında hem kişisel olarak büyük birtecrübe kazandıktan sonra19 hem de diğer bütün toplumsal ve felsefigörüşlerini oluşturduktan sonra yazmıştır.20 Bütün insanlığın “genelahlakı” üzerine yazan Rousseau gibi bir düşünürün devletlerarasıilişkiler hakkında sessiz kalmış olması da düşünülemez.21 Kendisi de

17 Rousseau, Polonyalılara yabancı güçlerle anlaşma yapılmaması yönündeki konfederatifstratejisine Osmanlı İmparatoru (“Sultan”) için bir istisna getirmektedir. Polonyalıların,o dönemde Osmanlı İmparatorluğu ile de savaş içinde olan Rusya korkusunu Sultan’ındesteğini alarak dengeleyebileceklerini düşünmekte, Polonya’ya bu yönde tavsiyelerdebulunmaktadır. Ancak Rousseau bu güç dengesi politikasını istisnai bir durum olarakdeğerlendirir zira Prensler devletlerin çıkarlarına göre değil kendi çıkarlarına göre davranmaktadır.“Considerations on theGovernment of Poland”, Hoffman/Fidler, Rousseau on International Relations s.192-193.

18 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, IV Kitap, 9. Bölüm, s. 219.19 Rousseau, 1743-1744 arasında Venedik’deki Fransız elçiliğinde çalıştı. İtiraflar’da bunun

uluslararası ilişkilerle ilgili düşüncelerini nasıl etkilediğini anlatır; Jean JacquesRousseau, Confessions, çev. J. M. Cohen, Harmondsworth, Penguin, 1953, s. 121-137. İtiraflarTürkçe’ye de çevrilmiştir. Jean Jacques Rousseau, İtiraflar, 2 Cilt, İstanbul, KaknüsYayınları, 1998-1999.

20 Fidler, “Desparately Clinging to Grotian and Kantian Sheep”, s.121. Diğer yandan, ToplumSözleşmesi’nin Birinci Taslağı’nda iç politika ile uluslararası politika arasında çok daha derinbir analiz vardır. bk., Rousseau, “First Version of theSocialContract”,Hoffman/Fidler(der.)Rousseau on International Relations içinde, s.101-138.

21 Rousseau, Ekonomi Politik, s. 3.

Page 6: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

düşüncelerinin bir sistem oluşturduğunu ve siyasal yaşama ilişkin farklıdüşüncelerinin bir bütün oluşturduğunu ifade etmiştir.22 Gerçekten deRousseau’nun uluslararası ilişkilerle ilgili görüşleri onun genelinsanlık ve halkların siyasal hayatını açıklayan kuramının bir parçasıolarak değerlendirilmelidir. Rouseau’nun burada söylemek istediğini,devletler arası doğa durumu ve savaşı sona erdirmek için ortaya attığıçözümlerin mevcut devletler sisteminde gerçekleşemeyeceğini anlamışolması ve bunun karşısında duyduğu tepki olarak değerlendirmek gerekir.Daha genel olarak, Rousseau’nun “tarihsel karamsarlığını” onun ekonomikilerleme ve kapitalist gelişme karşısında içinde yaşamış olduğu toplumun“bölünmüş” ve “antagonistik” yapısına duymuş olduğu bir tepkinin ifadesiolarak almak daha doğru olacaktır..23

Amour de Soi /Amour de Propre: Rousseau ve HobbesRousseau’nun çözüm bulmak istediği sorun hepimizi ilgilendiren bir

sorundur: “İnsan özgür doğar, oysaki her yerde zincirlerevurulmuştur.”24 Ünlü eseri Toplum Sözleşmesi’nin ilk satırları böyle başlar.İnsanın zincirler içinde olmasının nedeni, topluma girmesiyle birliktekendisini daha önce doğa durumunda olmayan bir eşitsizlik ortamı içindebulması, bunun ise onu ihtiraslı, açgözlü ve bencil yapmasıdır. Bencilarzularıyla, bu durumdan kendisini kurtarmak için göstermesi gerekenahlaki çaba arasında bir çelişki ortaya çıkar. Ancak doğa durumunda sahipolduğu bağımsızlık ve özgürlüğünü tekrar kazanabilmesi, toplumun içindebulunduğu savaş durumunun sona ermesine bağlıdır. Doğa durumunda olmayanama toplumsal hayatı yaşanılmaz hâle getiren eşitsizlik, uzlaşmazlık veçatışmalar artırmış bu da toplum içinde tiranlığın ve despotluğun,25 toplumdışında ise devletler arası savaşların ortaya çıkmasına neden olmuştur.Prensler, devletler arası savaşları, kendilerini içeride daha güçlü,dışarıda ise daha zengin yapmak için kullanmaktadır; insanın bencilliğidevletlerin bencilliği hâline gelmiştir. Kimse ortak çıkarlarlailgilenmemekte, herkes tikel çıkarlarını ön plana koymaktadır. Bu olumsuzkoşullar sürekli olarak birbirlerini desteklemekte ve güçlendirmektedir.Öyle ise insan “Zincirlerinden nasıl kurtulacaktır?” Rousseau bir

22 Hoffmann ve D.P. Fidler, “Introduction”, Hoffman/Fidler (der.) Rousseau on International Relations,s. xiii. Boucher’a göre ise Rousseau Aydınlanma philosophe’larının biçimsel yaklaşımlarınakarşı çıkmış ve “sistematik bir filozof” olmaya çalışmamıştır. David Boucher, Political Theories ofInternational Relations: From Thucydides to the Present, Oxford, New York, Oxford University Press, 1998,s. 291.

23 Lucio Coletti, From Rousseau to Lenin: Studies in Ideology and Society, Londra, New Left Books, 1972, s.154

24 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, 1. Kitap, 1.Bölüm, s. 19.25 “Krallık gücünü zorla ele geçirene tiran, egemen gücü, zorbaca gasp edene de despot

diyeceğim. Tiran yasalara göre yönetme hakkını, yasalara aykırı olarak kendine mal edenkişidir; despot ise kendini yasaların üstüne koyan kişidir. Demek ki tiran despotolmayabilir fakat despot her zaman tirandır.” Rousseau, Toplum Sözleşmesi, III Kitap, X Bölüm,s.146.

Page 7: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

taraftan bu soruya cevap arar; siyasi ve ahlaki inançları bunugerektirir; ancak diğer yandan da bulduğu çözümleri sürekli sorgular;ahlaki anlayışı tarihsel anlayışının önünde gider ancak savaş durumununsona eremeyeceğini anlayarak karamsarlığa düşer. Rouseau’ya sürekliolarak atfedilen kötümserliği, bu hayal kırıklığının ifadesidir.

Rousseau insanın sivil topluma girişini, ki bu devletli toplum anlamınagelir,26 üç aşamada açıklar. Birincisi orijinal doğa durumu, ikincisi de factoya dasiyasal yaşam öncesi toplum ve üçüncüsü sivil toplum. Rousseau, Hobbes’uilk iki aşamayı karıştırdığı, Montesquieu’yü ise toplumun kurulmasını(Locke’da olduğu gibi) insanın toplumsallığı ile (İnsan toplumsal birhayvandır.) açıkladığı için eleştirir.27Rousseau için doğa durumutarihsel olarak gerçekten varolmuş bir durum değildir. Doğa durumu“toplumun ve uluslararası ilişkilerin mevcut durumunundeğerlendirilebileceği düzenleyici bir fikir”,28 bir “referans kavramı”,“hipotez”dir;29 amacı toplumun içinde bulunduğu mevcut durumungeçiciliğine işaret etmek, toplumun bir başka şekilde de gelişmişolabileceğini göstermektir.

Rousseau’nun doğa durumu anlayışı liberal doğal hukuk geleneğinindoğa durumu anlayışından farklıdır. Doğal hukuk geleneğinde doğa durumuya Locke’da olduğu gibi ahlaki bir durumdur (İnsan toplumsal birhayvandır.) ya da Hobbes’ta olduğu gibi herkesin herkese karşı içindebulunduğu bir savaş durumudur. (İnsan insanın kurdudur.) Her iki hâldede insanın doğa durumunda Tanrıdan gelen vazgeçilmez ve devredilemezhakları vardır (insan hakları); ancak insanların doğal özgürlükleribaskıya ve çatışmaya dönüşür. Bu nedenle doğa durumunda olan sınırsızözgürlük yerine, herkes haklarını, özellikle mülkiyet haklarını, rahatçakullanmalarını teminat altına almak için güçlerini ortak bir gücedevreder.30 Bir başka deyişle devlet, insanın şiddet ve baskı nedeniyledoğa durumunda kullanamadığı haklarını güvence altına alan bir araçtır.Bu nedenle, toplum sözleşmesinin amacı bir “toplum” değil, insanın zatensahip olduğu haklarını korumak için biçimsel ve siyasal bir düzenkurmak, bir “devlet” yaratmaktır.31

26 Rousseau, sivil toplum ile devletli toplum kavramlarını bir çok yerde değiştirilebilirşekilde kullanır.

27 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, 1. Kitap, 2. Kısım.28 Michael C. Williams, “Rousseau, Realism and Realpolitik”, Millennium, Cilt 18, 1989, s. 190.;

Boucher, PoliticalTheories of International Relations, s. 293.29 Coletti, From Rousseau to Lenin, s.149.30 Peter Laslett (der.), John Locke, Two Treatises of Government, Cambridge, Cambridge University

Press, 1988; Locke, Second Treatise, Bölüm 1, 2. maddede siyasal gücü tanımlıyor: “Siyasal güç,mülkiyeti düzenleme ve korumak için ölüm cezası da dâhil yasa yapmak hakkı”dır.

31 Coletti, From Rousseau to Lenin, s.166. Locke-Puffendorf’un temsil ettiği doğal hukuk geleneğindeinsanların, önce güvenliklerini korumak için aralarında bir sözleşme yapıp (pactumsociatis),daha sonra güçlerini egemene devrettikleri (pactum subjectionis) ikili bir sistem vardır.Hobbes ve Rousseau bu sistemi değiştirir. Hobbes pactum sociatis’i, Rousseau pactum subjectionis’ikaldırır. Ibid., s. 181.

Page 8: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Rousseau yazılarında özellikle Hobbes’un doğa durumu betimlemesinihedef alır. Hobbes’a göre, “Savaşın en önemli nedenleri insanındoğasında ve davranışında yatar.”32 Hobbes’un doğa durumunda insanlarsefil bir yaşam sürerler; “Öldürecek kadar güçlü, güvenli olabilmekiçinse çok zayıf”tır. Sonsuz arzular, sınırsız tutkular ve bir güçmücadelesi içindedir. İnsanlar doğadan eşittir ancak eşitsizliktengüvensizlik, güvensizlikten ise herkesin herkese savaştığı bir savaşortamı doğar. Bu nedenle insan sürekli bir ölüm korkusu içindedir.İnsanlar, Hobbes için temel çatışma nedenleri olan “yarışma, güvensizlikve şeref” adına her zaman kavga etmeye, birbirlerinin topraklarınıistilaya hazırdır. Fakat “...herkes olabildiği kadar korkunun pençesindenuzak olarak ve güvenlik içinde yaşamak ister.” Bu onları egemenle(Leviathan) bir sözleşme yapmaya zorlar.

Rousseau, Montesquieu ile birlikte çok daha mutlu bir doğa durumutablosu çizer. Doğa durumu, eşitliğin ve bu nedenle de barışın hâkimolduğu bir durumdur. “Doğa hâli bizim kendi varlığımızı korumak içingöstediğimiz özenin başkalarına en az zarar verdiği durum olduğu için,barışa ve insan türüne en elverişli olan durumdur.”33 Rousseau’ya göredoğa durumundaki vahşi insanın ilkel ve yalnız yaşamı, uygarlığınyarattığı ortamdan çok daha iyidir. Doğa durumunda henüz mülkiyet veeşitsizlik ilişkileri gelişmemiştir. “Mülkiyetin hiç olmadığı yerde(ise) haksızlık da olma(z).”34

Vahşi insan ne doğal olarak kötü ne de toplumsal ya da ahlaki bir varlık’tır;henüz iyi veya kötü değildir; masum, özgür ve bağımsızdır. Bu durumdaolan insanların aralarında hiçbir “ahlaki ilişki” olmadığı için, “iyiveya kötü” olamazlar. Hobbes gibi, “insanın –iyilikten hiç haberiolmadığı için– doğal olarak kötü, erdemi bilmediği için ahlaksız olduğu”sonucuna varmak yanlıştır.35İnsanda “iyilik fikri” olmaması, Hobbes’taolduğu gibi onun “doğal olarak kötü” olduğu anlamına gelmez. Doğadurumundaki insanın özelliğini Rousseau amour de soi- insanın kendikendisini koruma güdüsünün insanın temel ihtiyaçlarını karşılama ilesınırlı olduğu ve merhamet duygularıyla birleştiği bir durum olarakifade eder. Bu duygu, “Her bireyin kendisine karşı duyduğu sevgininfaaliyetini hafifletip, yumuşatarak, bütün türün karşılıklı kendinimuhafazasına yardım eder.”36 Doğa durumunda “kanunların, törelerin,

32 Waltz, Man, The State and War, New York, Columbia University Press, 1965, s. 16.33 Ibid., s. 110.34 Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, s. 131.35 Ibid., s. 109.36 Ibid., s. 114.

Page 9: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

erdemin yerini bu duygu alır”37 “Bu insanların aklında değil amakalplerinde yazılı bir doğa yasası”dır.38

Doğa durumu insanın"ne kendisinde ne de başkalarında şiddet, korkuveya arzu yaratmayan" bir durumdur.39 Vahşi insanın kendini korumaduygusu, ancak, toplumun ona verebileceği tutkularla birleşincediğerleri için tehlikeli olur.40 Hobbes insanın toplumda kazanmış olduğuniteliklerini, doğal insanın nitelikleri olarak almıştır. Vahşi insandanbahsederken, aslında toplumsal insanı anlatmış, “gereksinme, açgözlülük,baskı, istek ve gururdan aralıksız söz edenler, toplumda edinmişoldukları fikirleri uygarlık öncesi doğal duruma aktarmışlardır.”41 Doğadurumundaki bu barış ve eşitliği, insanın merhamet duygusunu,masumluğunu ve özgürlüğünü bozan toplumun bizzat kendisidir. Toplumsalyaşamın ortaya çıkmasıyla amour de soi’nın yerini amour de propre–hırs,açgüzlülük, kendini beğenmişlik– alır.42 Kişi içinde bulunduğu toplumayabancılaşır; özgürlük hissini kaybeder kendisiyle ilgisi kendini korumaduygusundan değil, başkalarının onun hakkında ne düşündüğü veyaptığından kaynaklanır; amour de soi’dan kaynaklanan ahlaki duyarlılığıgüvensizliğe dönüşür. Bu nedenle Rousseau’ya göre savaş durumu insanın“ilk günahının” sonucu, Tanrı’nın arzusu ya da Hobbes’ta olduğu gibiinsan kötü olduğu için değil, toplum insanın doğasını bozduğu içinortaya çıkar; kötülüklerin sorumlusu insan değil, toplumdur.

Rousseau insanın doğa durumundan de factoya da siyasal yaşam öncesi toplumageçişini “insanlığın durumu”, “özel mülkiyetin gelişmesi”, “doğanınzorlamaları, artan nüfusun artan ihtiyaçları gibi” somut şartlarlaaçıklar. İnsan doğa durumundaki cehalet ve masumiyet ortamından çıkar;emeğinin değerini ve işbirliğinin faydalarını anlamaya başlar.

37 Rousseau’nun romantik akımın öncüsü olarak değerlendirilmesi, uygarlık öncesi yaşamı vesoylu vahşi’yi (noblesavage) yücelten bu görüşlerinden kaynaklanmıştır.bkz., Maurice Cranston,The Noble Savage: Jeac-Jacques Rousseau 1754-1762, Harmondsworth, Penguin, 1991.

38 Rousseau, State of War, s. 34.39 Fiddler, “Desparately Clinging to Grotian and Kantian Sheep”, s. 122-123.40 Roussseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, I, s. 89.41 Ibid., I, s.100.Montesquie de Hobbes’u benzer bir şekilde eleştirir. Hobbes, “Toplum

hayatından önce yaşayan insanlara ancak birbirlerine saldırmak, kendilerini savunmak içinbahane arayan toplum hayatından sonraki insanlara özgü şeyleri yüklediğinin farkındadeğil[dir]. Vahşi insanın kendini koruma endişesi, toplumda ortaya çıkan tutkuların tatminiduygusu ancak vahşi duruma taşındığı zaman zararlı ve tehlikeli olur.” Montesquieu,Kanunların Ruhu Üzerine, 1.2.

42 Rousseau ile Engels’ın uygar toplum tanımları birbirine çok benzer: Engels, sınıfsıztoplumdan sınıflı topluma geçişi şöyle açıklar. “Çeşitli sınıflar arasında bölünme olmadanönce”, insanların ve insan toplumunun durumu “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” durumudur.“İnsanlar ilk olarak hayvanlar aleminden nasıl çıkarlarsa tarihe öyle girerler: Henüz yarıhayvan, kaba, daha doğa güçleri karşısında güçsüz, henüz kendi özgüçlerinin cahili; sonuçolarak hayvanlar kadar yoksul...o zaman yaşama koşullarında belli bir eşitlik ve toplumsalsınıflar yokluğu hüküm sürer.” Ve nasıl Rousseau, doğa durumundan topluma geçişi insanınbir düşüşü olarak nitelendirmekteyse, Engels de sınıfsız toplumdan sınıflı topluma geçişiinsanın eski toplumda sahip olduğu “yürek temizliği ve ahlak yüksekliğinden...ilk düşüşü”olarak görür. Friedrich Engels “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni”, Karl Marx veFriedrich Engels, Seçme Yapıtlar, Ankara, Sol Yayınları, 1979, s. 324-326 ve passim.

Page 10: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Toprakların işlenmesinin zorunlu sonucu, toprakların paylaşılmasıolmuştur.43 Tekniğin gelişmesi, insanları barınaklar içinde veaileleriyle yaşadıkları ataerkil düzeni ortaya çıkarır. Henüz ortadadaha devlet yok iken bile insanın davranışları değişmeye başlar.Toplumsal işbölümü insanlarda yeni duygular yaratır. Kendi kendineyeterli ekonomi, yerini üretim ekonomisine bırakır. İnsanlar “şeyleri”sadece kullanmak için değil, aynı zamanda “sahip olmak için” istemeyebaşlarlar.

Rousseau’ya göre insanın gelişmesindeki en büyük devrim “madensanayii ile tarımın bulunması”dır. “İnsanı uygarlaştıran, insan türünü yitiren,şaire göre altın ve gümüştür fakat filozofa göre demir ve buğdaydır.”44

“Herkesin herkese karşı savaş durumunu” başlatan, iş bölümünün olumsuzsonuçlarıdır. Doğa durumundaki bağımsızlık ve eşitlik, toplumsalbağımlılık, rekabet ve eşitsizliğe dönüşür. Sivil düzenin ve devletinortaya çıkması zorunluluğu da böyle doğar. Rousseau toplumlarıngelişmesini Marx’ı anımsatacak şekilde diyalektik bir anlayışla anlatır:İnsanın uygarlaşması, aynı zamanda insanlığın düşkünleşmesi ile iç içe olanbir süreçtir. Rousseau’ya göre insanlar ancak mülkiyetin ortaya çıkışı,toplumdaki eşitsizliklerin artması ile savaş hâline girer: “Böylece, engüçlüler ya da en zavallılar kendi güçlerini ya da kendigereksinimlerini başkalarının malı üzerinde bir tür hak, kendilerinegöre mülkiyet hakkıyla eşdeğerde bir hak hâline getirdikleri içinbozulan eşitsizliği korkunç bir kargaşa izler.45

Mülkiyet ilişkilerinin yerleşmesiyle “en güçlünün hakkı ile ilkelkonanın hakkı arasında ancak kavga ve cinayetle son bulan devamlı birçatışma” ortaya çıkmıştır.46 Rousseau burada mülkiyeti doğa durumundabir hak olarak gören doğal hukuk geleneğine karşıt olarak, mülkiyetitarihselleştirir.47Hobbes dışında bütün doğal hukuk kuramcıları,“toplumu, bütün kurumlarıyla ve özellikle özel mülkiyet kurumuylabirlikte doğadan türetmeye çalışır.”48 Rousseau ise mülkiyetin ve bundandoğan eşitsizliğin toplumun gelişmesinin sonucu olduğunu gösterir. “Birtoprak parçasının etrafını çitle çevirip “bu bana aittir” diyebilen,buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumungerçek kurucusu ol(muştur).” Mülkiyet, insanlara toplumda sabit birkonum vermiş, “herkes birbirine bakmaya, kendisine bakılmasını istemeye,toplumun verdiği saygınlık değerli olmaya”49 başlamıştır. “Herkes

43 Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, II Bölüm, s. 135.44 Ibid., s. 133.45 Ibid., s. 138.46 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 155.47 J. L. Lecercle, “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri, ” J. J. Rousseau,

İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı içinde, s. 55.48 Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı. 49 Ibid., s. 164, 165.

Page 11: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

kendisinin küçük görülmesini kendine gösterdiği saygı ile orantılı birtarzda cezalandırdığı için intikamlar korkunç, insanlar kana susamış vezalim ol(muş)”50, “böylece doğmakta olan toplum en korkunç savaş hâlindegeliş(miştir.)”51 “Buna karşı çıkabilecek bir insan olsaydı”, derRousseau, “insan türü nice suçlardan, nice savaşlardan, nicecinayetlerden, nice yoksulluklardan ve nice korkunç olaylardanesirgenmiş olurdu.”

Siyasal toplumun bu özellikleri aslında siyaset öncesi de factotoplumda oluşmuştur. Bu nedenle, daha sonra Kant’ın da ileri süreceğigibi, sadece kendini korumayı temel alan bir sivil toplum fikri Rousseauiçin saçmadır. Bu sadece doğa durumunun kötülüklerini sivil toplumdadevam ettirir. Nitekim sivil toplumun ve devletin kuruluşu baştanitibaren yoksul ve zenginlerin eşitsiz ilişkisine dayanır.52 “Doğadurumunda hemen hiç bulunmayan eşitsizlik, gücünü ve artığını bizimyeteneklerimizden, insan aklının ilerlemesinden (alır) ve sonundamülkiyetin ve kanunların yerleşmesiyle sabitleşir ve yasallaşır.”Devletin gerçek bir toplum yaratması, kişiye bağımsızlığını geri vermesiümidi artık zaten imkânsızlaşmıştır. Rousseau Ekonomi Politik’de bunu şöyleifade eder:

Bu iki toplum katmanının sosyal anlaşmasını birkaç sözcükle özetleyelim: Senin bana ihtiyacınvar çünkü ben zenginim, sense yoksulsun; öyleyse aramızda bir anlaşma yapalım: Bana hizmetetme onuruna erişmene izin vereceğim, şu şartla ki sana buyurma zahmetine girmemin karşılığıolarak elinde kalan az bir şeyi de bana vereceksin.53

Böylece sivil toplum, insanlar arasındaki savaşı ortadan kaldırmışancak bunun yerine toplumdaki eşitsizliği yasallaştırmış, insanınbarışçı doğasını bozmuş, doğa durumunda olmayan bir güvensizlik ortamıyaratarak insanı “hırslı ve açgözlü”54 yapmıştır. “Zenginlerin gaspları,fakirlerin haydutluğu, herkesin dizginleri boşanmış tutkuları doğalmerhameti ve adaletin henüz zayıf olan sesini boğarak insanları hasis,cimri, özenişli, kötü kişiler hâline getir(miştir).”55Adaletin zayıf olan sesiamoir de soi’nın henüz kaybolmamış yankısıdır. Doğal eşitlik veözgürlükten, de facto topluma ve toplumsal bağımlılığa geçişini, insanın

50 Ibid., s. 156-158.51 Ibid., s. 177.52 Rousseau bir taraftan zengin ve fakir arasındaki ilişkiye değiniyor, diğer yandan devleti

bir sözleşmeye indirgiyor. ‘Eski rejime karşı büyük burjuvazi ile birlik olanküçükburjuvazinin, kendisini yok etmeye ve mülksüzleştirmeye yönelik kapitalizmin gelişmesinikabul etmesi için hiçbir neden yoktur; küçük burjuvazi, feodal sömürüden de hiçbir çıkarsağlamaz. Ancak eski rejimde çektikleri fazladır. Bu yüzden küçük burjuvazidemokratikdüşüncelerin girip yerleşmesine çok daha açıktır.’ J. Leclerle, “İnsanlar ArasındakiEşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri, ” s.15-16.

53 Rousseau, Ekonomi Politik, III Bölüm, par. 23, s. 49.54 Vaughan (der.), The Political Writings of J.J. Rousseau, Cilt 1, s. 447.55 Rousseau burada topluma rağmen, bir gün adil bir toplum kurulabileceği ümidini dile

getiriyor. Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, s. 138.

Page 12: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

ahlaki duyarlılığı mümkün kılmıştır.56 İnsan ahlaklı yaşamı istemekte,ancak toplum bu potansiyelinin önüne engeller koymaktadır. Bu sadecemülkiyetin ve eşitsizliğin yarattığı amour de propre nedeniyle değildir.Uluslararası savaşlar insanın ahlaki durumunun en büyük çelişkilerindendir.Anarşik uluslararası sistem insanları güvenliklerini kendi toplumlarındaaramalarına yöneltir; ahlaki ufuklarını kendi toplumlarına hapseder.

Rousseau’nun sivil toplumla ilgili görüşlerini şu şekildeözetleyebiliriz. Liberal kavramın sivil topluma ilişkin varsayımlarınıeleştiren Rousseau’ya göre, tarihsel olarak işbölümü ve özel mülkiyetinortaya çıkışı insanları bir “savaş” hâline sokmuştur. İnsanlartoplumsallaşmalarını bir devlet kurarak sonuçlandırırlar. Sivil kurumlarsavaş durumunu aşmak değil, sürdürmeye yarar; toplum sözleşmesi adil birtoplum kurmaktan ziyade, rekabet ve eşitsizliği meşrulaştırır. Rousseau,Coletti’nin ifadesiyle, kapitalist düzende hukukun biçimsel niteliğinive özel mülkiyetin garantisi olduğunu görmekte ve “yükselenburjuvazinin” ve “toplumsal eşitsizliğin” ya da “sivil toplumuneleştirmeni” olmaktadır.57 Montesquieu ile başlayan bu eleştiri Rousseauile devam edip Marx ile son şeklini almıştır.

Genel İrade ve ToplumRousseau toplumsal gelişmenin aşamalarını bu şekilde özetledikten

sonra, en önemli eseri olan Toplum Sözleşmesi’nde ideal toplum ve yönetimbiçimiyle ilgili düşüncelerini ifade etmiştir. Önce Toplum Sözleşmesi’ninesaslarını belirler. Toplum Sözleşmesi’niHobbes’ta olduğu gibi bencil birbireyselcik esasına ve herkesin herkese karşı savaşı temellerine oturtmak toplumsözleşmesinin yapmak istediğini baştan geçersiz kılar. Zira bencillikbir sözleşmenin temeli olamaz. Bu nedenle Toplum Sözleşmesi insanıntoplumda kazanmış olduğu o kötü özelliklerini iyiye dönüştürecek,kişinin toplumla ilişkisini yeniden düzenleyecek ve ona uygarlığınçaldığı ahlaki potansiyelini yeniden kazandıracak bir sivil toplumideali geliştirir.

İnsan özgür doğmuştur ama heryerde zincirler içindedir. “İnsankendisini diğerlerinin efendisi sanır ama onlardan daha köledir.”58 Öyleise, insan topluma girmekle özgürlüğünden feda etmek zorunda mıdır?Özgürlük ile “otorite ve “boyun eğme” arasındaki denge nasıl

56 Fiddler, “Desperately Clinging to Grotain and Kantian Sheep”, s. 126.57 Colletti, From Rousseau to Lenin, s.170-171. Rousseau, insan türünde iki tür eşitsizlikten

bahseder: ‘Biri; yaş, sağlık.bedeni güçler ve zekâ ya da ruh nitelikleri arasındakifarklardan oluşan...doğal ya da fiziksel eşitsizlik. Diğeri, bir çeşit uzlaşmaya dayandığıve insanların onaması ile kurulmuş ya da hiç değilse onlarca kabul edilmiş ol(an) maneviveya politik (ya da kurumsal) eşitsizlik.’ Bu ikincisi zenginlik gibi ayrıcalıkları ifadeeder. ‘Sadece pozitif hukukun izin verdiği ahlaksal eşitsizlik, maddi eşitsizlik ile aynıorantıda bulunmazsa, doğal hukuka aykırıdır.’ Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, s.83; s. 160..

58 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, 1.1, s.19.

Page 13: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

kurulacaktır? Rousseau’nun siyasal kuramının en önemli yanı bu soruyaverdiği cevaptır. Rousseau Toplum Sözleşmesi’nde bir taraftan toplumunegemen otoritesini sağlarken, diğer yandan kişinin özgürlüğünü koruyacakve kendi kendisini yönetmesine izin veren bir çözüm aramaktadır. Toplumuda bir aile gibi düşünmek gerekir. İnsanlar ancak davranışlarınakoyulacak sınırlamaları kendileri belirlerlerse ailenin temsil ettiğiideal, toplumda da gerçekleştirilebilir ve kendilerini özgürlüklerindenferagat etmiş saymazlar. Bunun gerçekleşebilmesi için insanların kendirızalarıyla bütün özgürlüklerini ve mülklerini tekrar geri almak üzerebir egemene devretmeleri gerekir. Rousseau vatandaşların bu topluiradesine genel irade adını verir. Rousseau genel iradeyi, tikeliradelerin çatışmasından ortak iyiye geçişi sağlayacak ve çağdaştoplumun sorunlarını aşacak bir ilke olarak sunar: “Herkesin tümözgürlüğünü korumak için bütün özgürlüğünü feda edeceği, gerçeksözleşme.”59 Bu sözleşme zengin ve fakirin eşitsiz ilişkisine dayanan“yalancı sözleşme”den farklı olarak, insanın toplum aracılığıylaeşitliğini, özgürlüğünü ve bağımsızlığını sağlayacak olan sözleşmedir.

Rousseau'ya göre egemen genel iradeyi, genel irade de ortak çıkarlarıtemsil eder. Bu nedenle egemenlik bir kişiye değil ama topluma devredilir.İnsanlar bir egemen tarafından yönetilmek için sözleşme yapmazlar, zirabu siyasal iradenin yabancılaşmış olması ve artık onlara ait olmamasıanlamına gelir: Onlar artık vatandaş değil köledir. Tek bir vatandaşgenel iradeyi ifade edebilir ama bunun bu şekilde algılanabilmesi içindiğer vatandaşların bunun böyle olduğunu kabul etmeleri gerekir. Genelirade bireylerin iradeleri doğrultusunda karar verdiği sürece genel iradeile bireysel irade arasında bir çelişki doğmaz. Bu nedenle egemenliğinicrasının sadece bireysel çıkarların korunmasının ötesinde bir anlamıolmalıdır. Devlet insanların salt bireysel çıkarlarını siyasal araçlarlatakip ettikleri bir alan olarak düşünülmemelidir. Vatandaş olduktan sonraise, insanların yeni bir siyasal çıkarı ortaya çıkar. Esas amaçları bütüntopluluğun çıkarlarını savunmaktır. Coletti gibi yorumcuların altınıçizdiği gibi Rousseau polisin doğrudan demokrasi anlayışını, çağdaştoplumda yeniden gerçekleştirmek ister. Genel iradenin belirlenmesisüreci doğrudan demokrasi anlayışına dayanır. Tikel irade ile geneliradenin uzlaşabilmesi için insanın sadece kendi özel çıkarlarını savunanbir burjuvazi değil ama aynı zamanda toplumun çıkarlarını savunan birvatandaş olması, aynı anda hem kendi çıkarını hem de devletinin çıkarınıkoruyabilmesi gerekir. Yurttaşların kolektif iradeyi tanımlamaya doğrudankatılımı, onunla özdeşleşmesi için bir neden oluşturur ve siyasalyükümlülüğün temelini sağlar. Bu da Rousseau için en büyük çatışmakaynağı olan bir insanın bir diğerine bağımlılığını sona erdirir.

59 Leclerle, “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı veTemelleri”, s. 56.

Page 14: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Hobbes egemenliği tamamen Leviathan’ın hâkimiyetine dönüştürereksözleşmeyi bir pactum subjectionis’e dönüştürür. Rousseau ise Hobbes’ungörüşlerini tersine çevirir. Egemenlik genel iradede yatar ve temsiledilemez, bölünemez, devredilemez. Bu nedenle söz konusu sözleşme birpactum societatis yani toplumsal bir sözleşmedir ve egemenliğin temsiledilememesi nedeniyle hükûmet kurumu tamamen bir ‘yürütme organı” ya da“komisyon” niteliğindedir.60 Doğal hukuk geleneğinde ayrı ve bağımsızbir politik alan ile ifade edilen egemenlik, böylece Rousseau’nunkuramında tekrar topluma geri verilmiş olur. Bu ise sivil toplum vesiyasal toplum, toplum ve devlet, vatandaş ve burjuva ayrımının ortadankalkmasını61 ifade eder. Toplum sözleşmesini uygulanabilir kılmak içingerektiğinde vatandaşlık kriterlerine uymayanlar, Rousseau’nun çokfarklı yorumlara açık olan cümlesiyle “özgür olmaya zorlanmalıdır.”62

“Toplum sözleşmesi boş bir reçete olarak kalmamak için bütün ötekibağlantıları pekiştiren şu taahhüdü de örtülü olarak içerir: Kim geneliradeyi saymamaya kalkarsa, bütün toplum onu saygıya zorlayacaktır. Buda ‘O kişi özgür olmaya zorlanacaktır’ anlamına gelir.”63 Rousseau’nunbir taraftan “proto totaliter”64 veya “demokratik bir totaliterliğin”65

temsilcisi, diğer yandan ise eşitsiz bir toplum idealiningerçekleşmesini isteyen eleştirel bir toplum bilim kuramcısı66 olarakbirbirinden çok farklı ve zıt yorumları, onun genel irade ile ilgili bugörüşlerinden kaynaklanmıştır.

Rousseau siyasal gücün her zaman yönetilenler lehine olmasıgerektiğini söyler. Güçlünün otomatik bir yönetme hakkı yoktur. KısacaRousseau realizmin güç haktır ilkesine karşı çıkar: “Güç hak yaratmaz;

60 Locke ve Pufendorf’ta olduğu gibi eski doğal hukuk kuramı ikili bir sözleşme öngörür:İnsanların güvenlik ve varlıklarını düzenlemek için ortaklaşa rıza gösterdikleripactumsocietatis ve bu anlaşmadan sonra güvenlik ve varlılarını egemene devrettikleripactumsubjectionis. Her ne kadar hem Hobbes hem Rousseau’da egemenlik mutlak ve bir bütün ise,Hobbes birincisini, Rousseau ikincisini ortadan kaldırır. Coletti, From Rousseau to Lenin, s.181. Otto von Gierke, The Development of Political Theory, Londra ve Newyork, G.Allen&Unwin ltd.1939, s. 96.

61 Hegel, Rousseau’nun genel irade anlayışını şöyle eleştirir: “Rousseau’nun bu kavramınincelenişine katkısının değerli yanı, devletin temeline, kendisine hem şekil hem de içerikolarak düşünceyi alan hatta bizzat kendisi düşünce olan bir prensibi, yani iradeyikoymasıdır. Ama ne yazıkki o, iradeyi yalnızca bireysel irade olarak belirlenmiş şekliyledüşündüğü...ve bu bireysel iradeden, bilinçli bir iradeden çıkar gibi bir “genel” iradeolarak gördüğü için, Rousseau’da bireylerin bir devlet içinde biraraya gelmeleri birsözleşme sonucu hâlini alır ve bu sözleşmenin temeli, bireylerin keyfi iradeleri, kanılarıve açık beyana dayanan ve ihtiyari katılımları olur ve buradan kalkan soyut düşünce...tanrısal devlet prensibini yıkan bir takım sonuçlar çıkarır.” Hegel, Hukuk FelsefesininPrensipleri, çev. Eden Cenap Karakaya, İstanbul, Sosyal Yayınlar, 1991, 2004, par. 258, s.200-201.

62 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, I.VII, s. 41.63 Ibid.64 Boucher, Political Theories of International Relations, s. 29165 Coletti, From Rousseau to Lenin, s. 146.66 Ibid.

Page 15: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

ancak meşru olan güce boyun eğme zorunluluğu vardır”67; “hiç bir insanınhemcinsi üzerinde doğal bir otoritesi olmadığına, güç de hiçbir hakyaratmadığına göre, insanlar arasındaki ..meşru otoritenin temeli olarakkala kala yalnız toplumsal uzlaşılar kalır.”68 Hem iç, hem deuluslararası toplum sadece tarafların uzlaşısı üzerine oturduğu zamanuyum içinde çalışabilir. Devletler arasında bir toplum sözleşmesiyapmanın zorluğu da tamamen bununla ilgilidir. Zira Rousseau’ya göresadece özel çıkarları peşinde koşan devletler arasında böyle biruzlaşının sağlanması imkânsızdır.

Devletler Arası İlişkilerHobbes devletli yaşama geçişi açıkladıktan sonra, devletler arası

yaşamı anlatır. İnsanın toplum içinde baskı altına alınan bütün kötüözellikleri devletler arası ilişkilerde tekrar ortaya çıkmıştır. ŞiddetLeviathanile baskı altına alınabilir ama yok edilemez. Hobbes için insantoplumsal olmayan bir hayvan ve şiddet de insan doğasının sonucudur.Leviathanşiddeti kontrol altına almış ve insanın güvenliğinisağlamıştır. Ancak bu sefer devletlerarası ilişkiler bir savaş durumunadönüşmüştür. Bu nedenle toplum içinde baskı altına alınan savaş durumu,bu kez devletlerarası ilişkileri bir savaş ortamına dönüştürür. İnsanındoğa durumundaki hâli ile devletlerin durumu birbirine benzer: kişiselçıkar, güvensizlik, çatışma.69Hobbes’a göre “Rastgele insanlarınbirbirleriyle savaş durumunda bulundukları hiç bir zaman gerçekteolmamasına rağmen, krallar ve egemen otoriteli kişilerbağımsızlıklarından ötürü sürekli kıskançlık içinde, hep birbirlerinesilahlarını yöneltmiş ve gözlerini dikmiş gladyatörler durumundadırlar.”Zira “Kılıçsız sözleşmeler kelimelerden başka bir şey olmadıkları gibibir kimseye güvenlik sağlamaktan da yoksundurlar.”70 Bu ortamdaHobbes’un “hiç bir şey[in] adalete aykırı” olmadığı, “orada doğruylayanlış, adalet ve adaletsizlik kavramlarına yer olmadığı”, “savaşta güçve hile[nin] en büyük iki erdem”71olduğuna ilişkin görüşleriuluslararasıanarşi kuramlarının temel başvuru kaynağı olmuştur.

Rousseau’da Hobbes ve diğer realistler gibi devletler arasıilişkilerin doğa durumunda olduğunu kabul eder. Fakat Rousseau içinönemli olan şiddetin kökenidir, görüntüsü değil. Şiddetin kökeni iseHobbes’un ileri sürdüğü gibi insan doğasında değil, insanın barışçıdoğasını bozan ve onu ahlaki çelişki içine sokan toplumdadır. Bu nedenleşiddet insanın kötü olmasının değil, insanın toplum tarafından

67 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, I.III, s. 26.68 Ibid., I.IV, s. 27.69 Hobbes, Leviathan, XIII ve XVII bölümler.70 Ibid., XIV. Bölüm.71 Ibid., XIII Bölüm.

Page 16: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

yozlaştırılmasının sonucudur. Toplum bir taraftan eşitsizlikleriartırmış diğer yandan insanı birbirine bağımlı yaparak onu güvensizyapmıştır. Bağımlılık ise en önemli çatışma nedenidir. Bu insanlarıolduğu gibi devletleri de savaş durumuna sokmuştur.

Ekonomi Politik’te “Bütün yurttaşlara göre kesin ve yanılmaz olan hak veyaadalet ilkesi(nin) yabancılar için yanlış olabileceğini ifade eder.Rousseau için bunun nedeni devletin iradesinin, “kendi üyelerine göregenel olmakla birlikte, yabancı devletler ve onların üyeleri için genelolmaktan çıkıp özel ve bireysel bir irade hâline gel(mesidir) ki, bununkuralı doğa yasasındadır. O zaman dünya denen büyük kent, doğal yasası herzaman genel irade, çeşitli devletler ve halklar da bireysel üyeleri olansiyasal beden (corps politique) olur.”72

Rousseau için insanlar arasında doğa durumunda var olan rasgeleşiddet, ancak insanın topluma girmesiyle örgütlü bir nitelik kazanır.Doğa durumundaki insanın hayatında savaş yoktu. Savaş ancak insanınsiyaset öncesi toplumdan, devletli topluma geçişi ile ortaya çıkar.Savaş durumu “basit kişisel ilişkilerden değil, yalnız mal ve mülkilişkilerinden çıkacağına göre, özel savaş yani insanla insan arasındakisavaş sürekli bir mülkiyet tanımayan doğal yaşam hâlinde olmadığı gibi,herkesin yasa gücüne bağlı olduğu toplum hâlinde de olmaz.”73

Rousseau’ya göre savaş, toplumun ve devletin varlığı ile özdeş birkurumdur ve kurumsallaşmayı gerektirir. Sivil toplumdan önceinsanlararası ilişkiler savaşa dönüşmemiş ve insanlar arasındakigüvensizlık yalnızca “kavgalar ve cinayetler” ile sonuçlanmıştır. Ancakdevletlerin ortaya çıkmasından sonra savaşlar da ortaya çıkmıştır:“İnsan ancak yurttaş olduktan sonra asker olur.” Bu nedenle “Savaş,devletin varlığını nasıl öngörüyorsa, devletin varlığı da savaşdurumunun varlığını öngörür.”74 Bu nedenle “Savaş insanla insan arasındabir ilişki değil, devletle devlet arasındaki bir ilişkidir; bu ilişkiiçinde bireyler, ne insanhatta ne de yurttaş olarak değil;fakat askersıfatıyla, vatanın üyeleri sıfatıyla değil; onu koruyansıfatıyla...birbirlerine düşmandırlar. Nihayet devletlerin düşmanı olsaolsa başka devletler olabilir, insanlar değil çünkü farklı cinstenşeyler arasında gerçek bir ilişki kurmak olası değildir.”75

72 J. J. Rousseau, Ekonomi Politik, s. 13.73 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 20.74 Hinsley, Power and the Pursuit of Peace, s. 50.75 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, I. Kitap, IV. Bölüm.s. 30, Rousseau’nun görüşleriyle Marx ve

Engels’in görüşleri büyük bir paralellik gösterir. Engels’e göre savaşın siyasal ve toplumsalbir nitelik kazanması özel mülkiyetin ve sınıflı toplumun ortaya çıkışıyla aynı zamanda olur.“Üretim insan çalışması gücünün artık kendi basit bakımı için zorunlu olandan çoğunuüretebileceği derecede geliş(tikten)” sonra, bu üretimin gerektirdiği “çalışma güçlerini savaşsağ(lamıştır).” Engels’in ünlü sözleriyle, “Zor işte böylece, iktisadi durumun egemenlikaltına alacak yerde, tersine zorla iktisadi durumun hizmetine koşulmuştur.”Friedrich Engels,Anti Dühring, s. 55.

Page 17: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Toplumsal bağımlılık ve savaş durumunun kötülükleri amoir de soi’nıninsanda yarattığı ahlaki duyarlılığı bir toplum sözleşme yapmayayöneltmişkendevletler arasındaki bağımlılık tamamen amour de propre’unözelliklerini taşır. Zira insanın sivil toplumdaki ahlaki duyarlılığısınırlıdır: Belli bir toplumun sınırları dışına çıkmaz.76 Toplum insanınahlaki duyarlılığını kendi sınırları içine hapsetmiş, Fidler’inifadesiyle, devletler arası ilişkiler “İnsan doğasını millileştirmiş”77

ve insan olarak yükümlülükleriyle vatandaş olarak yükümlülükleriarasında ahlaki bir ikilem yaratmıştır.78 Bu nedenle diplomasi veuluslararası hukuk daha çok “çıkara ve çıplak korkuya” dayanan bir çabaolup insanın ahlaki yeniden doğuşuna bir katkısı olmaz. “Savaş eşitsizbir toplum sözleşmesi üstüne inşa edilmiş diplomasinin sonucu”79 olduğuiçin, sadece “tiranlığın aracı” olmuştur.80 Zira devletleri yönetenraisond’état (hikmet-i hükûmet) değil, tamamen prenslerin kendiçıkarlarıdır.81

Rousseau,devletlerarası doğa durumunun sona ermesini ister. Ahlakiduyarlılığı bunu gerektirir. Fakat mevcut hâliyle devletler sistemisavaşı sona erdirebilmekten çok uzaktır. Prensler devletlerarasıilişkileri, ülkelerinde güçlerini artırmak ve dışarıda da ihtiraslarınıgerçekleştirmek için kullanmaktadırlar. Toplumda uyum, ancak devletlerarasında uyumsuzluk ve çatışma pahasına gerçekleşir. Devletin ortayaçıkışı insanlar arasındaki şiddeti ortadan kaldırmış fakat bunun yerineuluslararası savaşları ve tiranlığı ortaya çıkarmıştır. Savaşlar Kant'taolacağı gibi demokratik rejimlerin yayılmasını mümkün kılmak bir yana,tiranlığı desteklemektedir. Dış düşmanlara karşı koruma adı altındazengin fakiri kandırmakta, savaşlar toplumsal eşitsizliği ve insanınzincirlerini devam ettirmenin aracı olmaktadır. Devletler arasıgüvensizlik, tiranlık ve toplumsal eşitsizlik birbirlerinidesteklemektedir: “İnsanlar arasında yasalara tabi sivil devletdurumunda yaşıyoruz, halklar arasında durumu daha da kötü yapan doğalözgürlüğümüz var...Bazı insanlarla birleşerek insanlığın düşmanı hâline

76 Emile’de Rousseau, “Her vatansever yabancılara karşı merhametsizdir.” diyor. Emile, çev. AllanBloom, New York, Basic Books, 1979, s. 90.

77 Fidler, ”Desperately Clinging to Gration and Kantian Sheep s. 126. Fidler, BuradaRousseau’nun bir ikinci imge kuramcısı olarak değerlendirilebileceğini ileri sürer. Amakanımca bu tiranlığın uluslararası savaşlara neden olmasından değil, toplumsal eşitsizliğinnihai olarak uluslararası savaşların nedeni olmasındandır. Hoffman’a göre Rousseau, savaşınnedenlerini hem devletler sisteminde hem mevcut devletlerin yozlaşmış yapısında hem deinsanın kötü eğilimlerinde bulmaktadır. Hoffmann, TheState ofWar, s. xlviii, dipnot. 49.

78 Andrew Linklater, Men andCitizens in theTheory of International Relations, Londra, Macmillan, 1982,1990, passim.

79 Ibid.80 Fidler, “Desparately Clinging to Grotian and Kantian Sheep”, s. 126. 81 Rousseau, Ekonomi Politik, s. 24.

Page 18: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

geldik” ve “Özel savaşları yalnızca onlardan bin kat daha kötü olangenel savaşları çıkartmak için önledik.”82

Rousseau ve KantSiyaset kuramında devletlerarası barış sorununa doğrudan doğruya

eğilen en önemli düşünür şüphesiz ki Kant’tır.83StanleyHoffmann’ınbelirttiği gibi çağdaş uluslararası ilişkileri inceleyenler Rousseau ileKant arasındaki diyaloğun sesini duyarlar.84 Bir tarafta devlerarasıiletişim, bağımlılık ve rekabetin savaşlara neden olduğunu ileri sürenRousseau, diğer yanda rekabeti, “toplumsal olmayan toplumsallığı”yücelten ve rekabetten çatışma değil, barış ve uyum gerçekleşeceğineinan Kant, devletler arası ilişkilerin normatif yapısı hakkında farklıvizyonları olan iki uç düşünür olarak karşımıza çıkarlar.

Martin Wight, uluslararası düşün geleneklerini realizm, rasyonalizmve devrimcilik olarak birbirinden ayırmış, realizmi Machiavelli veHobbes, rasyonalizmi Grotius, devrimciliği ise, yanlış olarak, Kant’çıgörüş ile özdeşleştirmiştir.85Wight’ a göre realizm “idealden veya neolması gerekenden ziyade olanla; yükümlülüklerle değil gerçeklerle”86

ilgilenir. Realizm devletler sistemini anarşiye terkederken, rasyonalismrealizm ve devrimcilik arasında “geniş bir orta yol”dur.87 Devletlerdoğa durumunda olsalar bile, sosyalleşmiş bir yapı içindedir;88

aralarında zayıf da olsa ortak çıkarların varolduğu, davranışlarınınahlaki ve hukuki normlar tarafından sınırlandığı “anarşik bir toplum”oluştururlar.89 Bu anlayışa göre uluslararası toplum, “Kurumsal olarakeksik ama gerçek bir toplumdur.”90 Devrimcilik ise kozmopolit ideallerpeşindedir. Bu görüşe göre “Egemen devletler ahlaki ve kültürel birbütün oluştururlar.”91 Bu görüşün devrimci niteliği mevcut devletlertoplumunu, bütün insanlığı içeren kozmopolit bir dünya toplumuna geçişinbir aşaması olarak görmesinden kaynaklanır.82 Ibid., s. 300, 295.83 Kant’ın görüşleriiçin bkz., Immanuel Kant, “Perpetual Peace, “Idea for a Universal

History”, “Metaphysical Elements of Justice”, H. Reiss (der.), Political Writings, Cambridge,Cambridge University Press, 1971; Kenneth N. Waltz, “Kant, Liberalism and War, ” AmericanPolitical Science Review, Cilt 56, No 2, 1962, s. 331-40; Hinsley, Power and the Pursuit of Peace, s. 62-80; Andrew Hurrell, “Kant and the Kantian Paradigm in International Relations”, Review ofInternational Studies, Cilt 16, No 3, 1990, s. 183-205; Howard Williams ve Ken Booth, “Kant:Theorist Beyond Limits”, Ian Clark veIver B. Neumann (der.), Classical Theories of InternationalRelations, Houndsmill, Macmillan Press Ltd., 1996, s. 71-98.

84 Hoffmann, The State of War, “Introduction”, s. lxx.85 Martin Wight, “An Anatomy of International Thought, ” Review of International Studies, Cilt13, No

3, Temmuz 1987.86 Martin Wight, International Theory: The Three Traditions, G. Wight ve Brian Porter (der.), Leicester

ve Londra, Leicester University Press, 1991, s.16-17.87 Ibid., s.15.88 Wight, “An Anatomy of International Thought”, s. 223.89 Hedley Bull, The Anarchical Society, Londra, Macmillan, 1977, s. 46-50.90 Ibid., s. 30.91 Wight, International Theory, s. 7.

Page 19: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

KennethWaltz’ın belirttiği gibi Kant, insanın akıl ve iyiliğihakkında 19. yüzyıl liberalizminin varsayımlarını paylaşmamış, insanlararasındaki doğa durumunun (status naturalis) bir barış durumu değil fakatHobbes ve Rousseau’nun düşündüğü gibi ilan edilmiş olmasa bile her anpatlayabilecek bir savaş durumu olduğunu ileri sürmüştür.92 Bu nedenleKant devletlerin bir toplum oluşturduklarını öne süren Grotius,Pufendorf ve Vattel’in “tümüyle felsefi ya da diplomatik bir anlayışlakaleme almış olduğu kuralların devletler için hiçbir bağlayıcılığıolmadığını” kaydeder. Kant için, Rousseau’da olduğu gibi siyasal toplumsadece kişisel amaçları gerçekleştirmenin bir aracı olamaz: siyasalhayat sadece insanların güvenliğini, mülkünü, çıkarlarını korumanın biraracı değil, aynı zamanda ahlaki hayatlarını mükemmelleştirmenin deyoludur. Rousseau için toplum insan düşüşünün bir nedeni iken, Kant için(Montesquieu’da olduğu gibi) ahlaki ilerlemesinin şartı fakatuluslararası barış sağlanamadığı için de ahlaki potansiyelini tam olarakgerçekleştiremediği bir durumdur. Bu nedenle Kant için uluslararasıbarış koşulsuz bir buyruk ve ahlaki bir görevdir. Kant’ın görüşleriniHobbes’cu görüşten ayıran Hobbes için kişinin güvenliğini sağlayanLeviathan’ın kurulması yeterli iken, Kant için, Rousseau’da olduğu gibitoplum sözleşmesi ile kurulan devlet bütün sorunları çözememiş,devletin varlığı bu seferde uluslararası düzeyde yeni sorunlar ortayaçıkarmıştır. Kant için uluslararası barışın gerçekleşmesi ahlaklıyaşamın gerektirdiği bütünlüğün önkoşuludur.

Kant’ın uluslararası barış kuramının üç unsuru vardır:93 Bunlardanbirincisi, Kant’ın ahlak felsefesinin sonuçlarıyla ilgilidir. Kant’ınbarış kuramının ikinci unsuru, neoliberal kuramlarla da desteklenenserbest ticaretin nihai olarak uluslararası barışı da sağlayacağınailişkin görüşüdür. Üçüncüsü ise günümüzde çok popülerleşmiş neo-Kantiangörüşler tarafından da ileri sürülen ve cumhuriyetçi-demokratikrejimlerin savaş yapmayacağına ilişkin demokratik barış tezidir.94

Rousseau’nun görüşleri her üç konuda da Kant’ın görüşlerindenayrılır. Kant’ın ahlak felsefesi uluslararası barışın bir ödev olduğuinancına dayanır. Felsefesi bütün insanları ortak usculukları nedeniyletek bir ahlaki düzenin parçaları olarak gören kozmopolit bir anlayıştır.Evrensel barış elde edilecekse, insanlığın sosyal ve siyasal hayatınıdünya çapındaki bir hukuk sistemine boyun eğdirmesi gerekir. Kant içinbarış, devletlerin sosyal olmayan sosyalliği ya dahiç de barışçı olmayanyollarla gerçekleşecektir. Kant savaşı barışın aracı olarak görmekte,savaşın insanı eğiteceğini ve ahlaki potansiyelini uyandıracağını,92 Waltz, “Kant, Liberalism and War”, s. 331.93 Bkz., Yalvaç, “Savaş ve Barış”, s. 270-275.94 Michael Doyle, “Kant, Liberal Legacies and Foreign Affairs”, Philosophy and Public Affairs, Cilt 12,

No 3, 1983, s. 205-235 ve323-353.

Page 20: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

devletleri cumhuriyetçi rejimler ve konfederatif bir uluslararası düzenibenimsemeye iteceğini ileri sürer. Rousseau ise ahlak sorununu toplumsaleşitsizliğin parçası olarak değerlendirdiği için Kant’ın iyimserliğinipaylaşmaz. Rousseau savaşın insanlığın ahlaki potansiyelini yok ettiğinive ahlaki duyarlılığını ulusal sınırlara hapsettiğini düşünür. Rousseau“insanlığın genel toplumu” gibi kavramları reddeder. Daha sonra Hegel’dede olacağı gibi toplumsal olmayan bir ahlak kavramı çok soyuttur.İnsanın ahlaki ikileminin temel nedeni savaşlar değil, bunun asılnedeni olan toplumsal eşitsizliklerdir. Bu nedenle uluslararası düzeydene yapılırsa yapılsın, savaş durumundan kurtulmak mümkün değildir.

İnsanların savaş değil ticaret istediği görüşü 19. yüzyıldan beriliberal kuramın savunduğu temel görüş olmuştur. Kant için de uzun vadedeserbest ticaret cumhuriyetçi anayasaların kurulmasını mümkün kılarakuluslararası barışı sağlayacak idi. Kant’a göre halklar ticaretistemekte, yöneticiler savaş istemektedir. Böylece ticaret ruhu, halk veyöneticilerin çıkarlarının uzlaşmasını sağlayarak cumhuriyetçianayasaların kurulmasını mümkün kılacaktır. Kant’a göre “doğa, sürelibarışı, insanların doğal eğilimlerinin kendisine özgü mekanizmasıylaböylece güven altına alarak”95 rekabetten, refah ve barışın eldeedileceğine inanmaktadır. Rousseau ise, devletlerarası iletişiminbarışla sonuçlanacağına inanan liberal görüşten ayrılır. Devletlerarasında bağımlılık, Kant’ın düşündüğünün tersine “uzlaşma ve ahenkdeğil”, “bağımlılık”, “şüphe ve uyuşmazlık” ile sonuçlanmaktadır.96

Toplumsal yaşamın sonucu ve çatışmanın temel nedeni olarak bağımlılık,Rousseau’nun amourpropre ile özetlediği niteliklerin ortaya çıkmasınaneden olur. Uluslararası savaşlar ise insanın toplumsal güvensizliğinidaha da artırır. Rousseau için özgürlüğün temeli bağımsız olmaktır veancak herkesi bütün topluma bağımlı yaparak çözülür fakat uluslararasıbağımlılık ve özgürlük sorunu çözülemez.

Rousseau da Kant gibi cumhuriyetçi rejimlerin mümkün kıldığı eşittoplumsal katılım ve özgürlük sayesinde, insanda ahlaki duyarlılığınyeniden canlanacağına inanır. Fakat Rousseau “adil ve ahlakli birdevlet” kurulabilse bile, uluslararası sistemin dinamiğinin barışıgerçekleştirmesinin imkânsız olduğunu ifade eder.97 Rousseau’ya göre“İyi idare edilen bir devletin haksız bir savaşa girmesi imkânsızdeğildir. Bir demokrasinin yetkili kurulunun yanlış kararnameler

95 Immanuel Kant, “Sürekli Barış Üstüne Felsefi bir Deneme”, Seçilmiş Yazılar, Nejat Bozkurt (çev.ve der.) İstanbul, Remzi Kitabevi, 1984, s. 248.

96 Vaughan, PoliticalWritings of J.J. Rousseau, Cilt 1, s. 391.97 Hoffmann’a göre, “Rousseau’nun uluslararası şiddetin nedenleriyle ilgili analizi

(çözümünden farklı olarak) başat olarak bir ‘üçüncü imge’ analizidir.” Hoffmann,“Introduction”, s.lxxiii. Benim görüşüme göre ise, Rousseau’nun hem savaşların nedeni hemde çözümü ile ilgili görüşü, şayet hâlâ bu imge metaforunu kullanacak isek, bir ikinci imgeanalizidir.

Page 21: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

çıkarması ve masumları mahkûm etmesi de olanak dışı değildir.”98

Toplumsal sözleşme devletlerinin ilişkisi anarşik devletler sistemindeki“geleneksel diplomasinin trajik dinamiğine” dönüşüp99, toplumdaki bütünbağımsızlık ve ahlaki duyarlılığı yeniden yaratma çabalarını tehditeder. Devletler uluslararası toplumdan kendilerini yalıtsalar bile,devletler sisteminin dinamiğinden kopamazlar.

Kant ve Rousseau arasındaki ‘sürekli diyaloğu’ en uç şekliyleyorumlayanlar, aralarında uzlaşmaz görüşler olduğunu savunurlar. FakatWight’a göre Rousseau ve Kant “yatak arkadaşı”dır ve “Kant, Rousseau’nunsarhoş edici alkolünün uluslararası toplumun damarlarına akıtıldığıhunidir.”Fidler’e göre, Rousseau’nun savaş durumundan kaçmak içingösterdiği tutku, onu bir realistten ziyade “savaş durumu nedeniyleinsanın ‘ahlaki yenilenmesinin’ olanaksızlığını gören ‘trajik birmoralist’” yapar. Rousseau; ahlaki duyarlılığı dikkate alındığındarealist bir düşünürden ziyade rasyonalizmin gösterdiği orta yolda“tedbirli adımlar atmış” bir düşünür olarak belirir. Fiddler’e göre Kantda Rousseau’nun projesini daha iddialı bir şekle sokmuştur ve bu nedenlearalarındaki fark “siyasal değil ahlaki”dir. Hinsley’e göre Rousseauiçin “Olmuş olan ya da olan, ne olması gerektiğinin bir kanıtıdeğildir.” zira bir taraftan Rousseau’nun ahlaki sorumluluğu onuuluslararası barışa bir çözüm bulmaya zorlar; diğer yandan siyasal birdüşünür olarak toplumun tarihsel gelişim sonucu oluştuğunu ve suniaraçlarla değiştirilemeyeceğini kaydeder. Rousseau’nun görüşlerindehissedilen temel gerginlik, tarihe karşı olan “trajik belirsizliği”100

içinde bulunduğu toplumun çelişkilerinden ve buna karşı duyduğu ahlakiduyarlılıktan kaynaklanır.

Abbe de Saint Pierre’in Barış PlanıRousseau Özet’de Saint Pierre’in Avrupa Federasyonu projesini anlatır.

Savaş Durumu’nda belirttiği gibi devletlerin kurulması özel savaşlardanbin kat daha korkunç genel savaşları çıkarmıştır. Bütün devletler sadecekendi çıkarları peşindedir. Bunun çözümü ise kişileri biraraya getirenbağlar gibi, devletleri de bir araya getirecek konfederal bir yönetimbiçimidir. Rousseau, kişiler için olduğu gibi devletler için de tikelözgürlüklerini kaybetmeden genel iradeye boyun eğecekleri bir yolaramaktadır. Devletlerin de özgürlüklerini sınırlayan bir toplumsözleşmesine rıza göstermeleri mümkün müdür? Rousseau konfederasyonlarınbunu yapabileceğini düşünür. Konfederasyon sadece küçük devletleri büyükdevletlere karşı korumanın değil, bütün devletlere barış sağlamanın dabir yoludur. Konfederasyonlar güç dengesi mekanizması ile devletlerin98 Rousseau, Ekonomi Politik, s. 14.99 Fiddler, “Desperately Clinging to the Grotain and Kantian Sheep” s. 134.100 Coletti, From Rousseau to Lenin, s. 154. “Time and History in Rousseau” adlı eserindendir.

Page 22: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

başka bir devletin hegemonyası altına girmeden hem özgürlük vebağımsızlıklarını korumalarını sağlayacak hem de ortak çıkarların gerçekleşmesiiçin gereken zorlayıcı gücü oluşturacaktır.

Rousseau, Saint Pierre'in fikirlerini ikna edici bulmuş ve böyle birkonfederasyonun arzu edilir bir şey olup olmadığını sorgulamamıştır.101

Hollanda, İsviçre Federasyonu ve Alman İmparatorluğu, Rousseau'nunAvrupa’da görmek istediği örgütlenme şeklini temsil ediyordu. Avrupa’nınzaten bir tür toplum oluşturduğunu kabul ediyordu. Avrupa ülkelerindekihomojen kültür ve ahlak yapısı üzerinde durması, devletler arasındabarış arama umudu ve insanın ahlaklı yaşamını yeniden geri getirmek içingösterdiği çaba nedeniyle Rousseau’nun rasyonalist bir anlayışa yakınolduğu da öne sürülmüştür.102

Saint Pierre'in barış planını Rousseau beş nokta da özetlemektedir:Birincisi, Avrupa'nın bütün egemen güçleri sürekli bir ittifakkuracaklardı. Bu ittifakın ortak düşmanı başka bir güç değil ama bizzatsavaşın kendisi olacaktı. İttifakın savaşa ilişkin görüşmeleri herdevletin temsil edildiği bir kurul veya parlamentoda yapılacaktı.Taraflar baştan bu ittifakın hiç bir zaman dağılamayacağına ilişkinanlaşacaklardı. Toplum Sözleşmesi’nde olduğu gibi devletler ittifakakatılmakla doğal özgürlüklerinden vazgeçeceklerdi. İkinci olarak,Kongreye katılan egemenlerin sayısı, kimin federasyon başkanı olacağı,yönetimin nasıl yapılacağı, masraflarının üyeler arasında nasıldağıtılacağı belirlenecekti. Üçüncü olarak, Konfederasyon bütünüyelerine anlaşma sırasında ellerinde bulundurdukları dominyonları vefederasyona girdiği andaki mevcut yönetim biçimlerini teminat altınaalacak ve devletler de en azından mevcut sınırları zorladeğiştiremeyecekti. Dördüncü olarak ile Rousseau, anlaşmaya uymayandevletlere ne yapılacağını özetlemektedir. Ve nihayet beşinci madde ilebirleşik güçlerin yönetim şeklini belirtmektedir. Konfederasyon önceçoğunlukla, daha sonra üçte iki oy ile karar alacaktı. Rousseau tam biroydaşı fikrinde ısrar etmiyordu.

101 Ancak Rousseau’nun Saint Pierre’in evrensel barış düşüncesini nasıl yorumladığına ilişkinde farklı görüşler vardır. Örneğin Waltz, Rousseau’nun uluslararası anarşi sorununun çözümüiçin bir Avrupa Federasyonu önerdiğini yazar. Waltz, Man, the State and War, s. 185. AslındaHoffman’ın belirttiği gibi Rousseau bu yazılarında bir evrensel barış vizyonu önermektençok uzaktır. Boucher’e göre ise, Rousseau devletler için soylu vahşinin uygarlık öncesiyaşamına dönmeyi öneriyordu. Boucher, PoliticalTheories of International Relations, s. 292.

102 Rousseau konfederasyonu oluşturacak ülkeler listesine Saint Pierre’de olduğu gibi önceleri“Türk”leri de koymuştu ama daha sonra listeden çıkardı. Konfederasyon üyeleri Rusİmparatoru, Fransız, İspanyol ve İngiltere Kralları, ÉtatsGeneraux, Danimarka, İsveç,Polonya ve Portekiz Kralları, Papa, Prusya Kralı, Bavyera Elektörü, PalatineElektörü,İsviçre, Ruhani Elektörler, Venedik Cumhuriyeti, Napoli Kralı ve Sardinya Kralı’nıkapsıyordu.

Page 23: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Özet’ten çıkan sonuç, federasyonun savaşın nedenlerini ortadankaldıracak ve egemenlerin gerçek çıkarlarına hizmet edecek bir planolmasıdır.

Rousseau Yargı’da ise Özet’de açıklanan federasyonu gerçekleştirmeninniye zor olduğunu açıklar. Burada Rousseau prenslerin görünen çıkarları ilegerçek çıkarları arasında bir ayrım yapar. Prenslerin gerçek çıkarları birfederasyonu gerektirir, görünen çıkarları ise her devletin mutlakbağımsızlığının korunmasını, yabancı toprakların fethedilmesini ve kenditoplumlarında mutlakiyetçi rejimler kurulması anlamına gelir. Rousseauhem Ekonomi Politika Üzerine Konuşmalar’da hem de Savaş Durumu’nda savaş vetiranlığın birbirlerini desteklediği için prenslerin özel ve görünençıkarlarının her zaman genel ve devletler toplumumun çıkarlarından öncegeldiğini söyler.103 Rousseau, Saint Pierre’in mevcut devletler arasındabarışçı bir konfederasyon kurma planını bu nedenlerle eleştirir. SaintPierre’in projesinin yürürlüğe girebilmesi için “Özel çıkarların toplamıgenel çıkarları aşmamalıydı.” ancak bu, “şansın ortaya çıkarmasınınbeklenemeyeceği” kadar birçok çıkarın örtüşmesi anlamına geliyordu. Ama“böyle bir anlaşmanın yokluğunda geriye tek kalan güç” idi ve “neprenste ne de bakanlarında hiçbir zaman bulamayacağımız iyi niyet olsabile,” bu ütopik bir plandı.104 Güç kullanımını engellemek için kurulmasıplanlanan bir federasyonun, güç ile kurulacak olması büyük bir çelişkiyaratır. Rousseau, IV Henry’nin Avrupa’da güç yolu ile federasyon kurmaplanlarını anlatır ancak “önlemek istediği şiddet” yolu ile kurulacağıiçin bunu reddeder.105

Rousseau'ya göre barışın savaşa tercih edilebilir bir şey olduğunusöylemek savaşın barışa tercih edilir bir şey olduğunu savunanlara hiçbir şey ifade etmeyebilirdi. Egemenler sadece kendi güçlerini artırmak,bunu da servetlerini artırmak için istiyorlardı. Mevcut devletlerin“eşitsizlikleri korumak ve sürdürmek isteyenlerin tikel çıkarlarınıkorumak için” varolduklarını söylüyordu.106 Devletleri yönlendiren hiçbirzaman raisond’état olmadığı için, ne yapacaklarını öngörmek de imkânsızdı.Her devletin sadece kendi çıkarına öncelik vermesi, bütün taraflar adilolmak istese bile savaşı vazgeçilmez kılıyordu. Bu nedenle Rousseau’nungörüşleri devlet davranışlarının rasyonel çıkarlar tarafındanbelirlendiğini savunan realizmden farklıdır. Prensleri, anlık çıkarlarıyönetmektedir; bu nedenle, “kralların, yalnızca sınırlarının ötesindeyönetimlerini genişletmek ve içeride de daha mutlakiyetçi bir yönetimistedikleri bir dünyada,” tedbirli olmak boşuna idi zira “Delilerin

103 Hoffmann, “Introduction”, s. xxvii.104 Hinsley, Power and the Pursuit of Peace, s. 49.105 Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler’in kurulması için iki dünya savaşı gerektiği

düşünülürse, Rousseau’nun görüşleri doğrulanmaktadır.106 Boucher, Political Theories of International Relations, s. 300.

Page 24: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

dünyasında akıllı olmak da bir çeşit delilikti.”107 Hinsley’in ifadeettiği gibi, Rousseau için “uluslararası sistem tarihin bir ürünüdür vesuni araçlarla değiştirilemez.” Rousseau bunu açıkca ortaya koysaydı,belki de bir yandan federal bir çözüm ortaya koyma, diğer yandan dabunun geçersiz olduğunu ileri sürmek gibi tutursız bir durumda kalmazdı.Ama bir moralist olarak bu çözümü reddetmesi, Toplum Sözleşmesi’ndensözleşmeyi kaldırması gibi bir şey olurdu.108

Adalet Olarak BarışŞimdi Rousseau'nun genel siyaset kuramıyla paralellikler kurmaya ve

bazı sonuçlara varmaya çalışalım. Bunun için Rousseau’nun ToplumSözleşmesi’nde açıkladığı ve genel irade ile yönetilen toplumunözelliklerine dönmemiz gerekiyor. Genel irade ile yönetilen toplum,genel iradenin temsil edilememesi nedeniyle küçük, kendi kendineyeterli, eşitsizliğin olmadığı, sorunları herkesin ortaklaşa demokrasiile karara bağladığı, kişisel çıkarlarla toplumsal çıkarların ahenkiçinde olduğu adil bir toplumdur.109

Rousseau’ya göre genel irade ile yönetilen bir devletin ilk özelliğivatanseverliğidir. En erdemli insan, genel irade’ye uygun davrananinsandır. Bu kimliği insana vatanseverlik duygusu verir:Rousseau,“Halkların erdemli olmalarını mı istiyoruz? Öyleyse onlaravatanı sevdirmekle işe başlayalım.”110der. Rousseau’nun kozmopolitdeğerlere ve çıkarlara şüpheci yaklaşımı, onun vatanseverlikle ilgiligörüşlerinde daha da belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Rousseau’yagöre “kozmopolitanizm vatandaşlık ateşinin kökenlerini yok etmiştir.”111

Rousseau Avrupa’da vatanseverlik duygularının azalışını kaygıyla izler.“Bugün artık Fransız, Alman, İspanyol, İngiliz yok. Sadece Avrupalılarvar.”112 Ulusları aşan böyle bir Avrupa toplumu, insanlık duygularınıazaltmakta olup, insanların birbirlerine karşı herhangi bir yükümlülük

107 Rousseau, Considerations on Government of Poland, s. 192- 193. Rousseau devlet davranışlarınınraison d’état değil sırf prenslerin kişisel çıkar ve kaprislerine dayanmasını devletlerarasıilişkilerin bilimsel olarak incelenemeyeceği şeklinde yorumluyor: “Hiçbir şey saraylarınsiyaset biliminden daha anlamsız olamaz. Kesin ilkeleri olmadığı için, kesin sonuçlaravarılamaz; prenslerin çıkarlarına ilişkin bütün o kuramlar makul insanları güldüren birçocuk oyunudur.” Ibid., s. 192-193.

108 Hinsley, Power and the Pursuit of Peace, s. 60.109 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, IV. Bölüm.110 Rousseau, EkonomiPolitik, s. 27.111 Cobban, Rousseau and the Modern State, s. 106.112 Rousseau, Avrupalılar’ı şu şekilde tanımlıyor: “Hepsinin aynı zevki, aynı tutkuları, aynı

davranışları var zira hiç biri...ulusal özelliklerle şekillenmemiştir. Aynı şartlar altındahepsi aynı şeyi yaparlar:…hepsi kamu çıkarından bahseder ama sadece kendisinidüşünür; ...lüks dışında hiçbir ihtirasları, altın dışında hiçbir tutkuları yoktur; kimeitaat etmiştir, hangi ülkenin yasaları altında yaşamışlar umurlarında değildir; çalacakpara ve kötüye kullanacakları kadınlar olsun, her ülkede kendilerini evlerindehissederler.” Rousseau, Considerations on Government of Poland, s. 169.

Page 25: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

hisstemeleri sonucunu doğurmaktan uzaktır.113 Rousseau bu nedenleAvrupa’da “vatanseverlerin” “yabancılara merhametsiz” olduğunu ve“cumhuriyetler tarafından yapılan savaşların monarşiler tarafındanyapılan savaşlarla karşılaştırıldığında çok daha kötü” olduğunu ifadeeder.”114 Rousseau, bu nedenle bütün halkların bir ulusal karakteriolması gerektiğinin altını çizer.115 Vatanseverlik uluslararası savaşdurumunun sonuçlarına karşı en iyi korunmayı sağlar; vatandaşlararasındaki bağları güçlendirerek, dışarıyla iletişimi ve bağımlılığı veböylece en önemli çatışma nedenini ortadan kaldırır. Saldırgan birmilliyetçilik, yaratmak istediği ideal toplum ile uzlaşamaz. Rousseau,dışarıya karşı savunmaya yönelik bir vatanseverlik ve ulusçuluğusavunmuş,amour de propre’u saldırgan olmayan bir ulusçuluğa, erdemliyurttaşlar yaratmaya ve bundan kaynaklanan gurur duygusuna dönüştürmekistemiştir. Hinsley’in ifade ettiği gibi “ondan daha çokenternasyonalist olan hararetli bir nasyonalist” olmamıştır.116

Genel irade ile yönetilecek toplumun bir diğer özelliği küçükolmasıdır. Rousseau bireysel eşitlik ve özgürlüğün şartlarının ancakküçük bir devlette gerçekleşebileceğine inanmıştır. Egemenliğin devribütün toplum felsefesine ve genel irade anlayışına aykırı olduğu için,küçük devlete olan tutkusunu ahlaki ve siyasal yazılarının temel ilhamkaynağı olarak görmüştür.117 Her ne kadar devletler arası barış için birkonfederasyonun kurulması tek çözüm ise de o, çağdaş devlette polis’inideal dünyasını düşlemiştir.

Küçük devletle ilgili görüşlerini özellikle Toplum Sözleşmesi’nin ilkşeklinde özetleyen Rousseau,toplumsal bağların zayıflamaması içindevletin çok büyük olmaması gerektiğini söyler.118 Büyük devletlergenellikle fetih yolu ile oluştuğu için buna da karşıdır. Sömürgeciliğişiddetle eleştirir zira fetih ve sömürgeciliğin “hiçbir zaman sivil birdevlet değil ama sadece değiştirilmiş bir savaş durumu” ortayaçıkaracağını ifade eder.119 Devletin “ne iyi yönetilemiyecek kadar büyükne de kendini koruyamayacak kadar küçük olmaması” gerektiğinivurgular.120 Kendi kendine yeterli olmayan bir devlet ya ticaret ya dasavaş yapmak zorundadır. Ama böyle bir ulus, güçsüz bir ulustur zira “ya113 Rousseau, Political Economy s. 121. “ Yozlaşma hâlen heryerde aynı; erdem ve ahlak Avrupa’da

varlığını yitirdi.” diye yazıyor Rousseau. Confessions, çev. J.M. Cohen, Harmondsworth,Penguin, 1953, s. 427.

114 Hinsley, Power and the Pursuit of Peace, s. 51; Waltz, Man, The State and War, s. 181; Hoffmann,“Introduction”, s. lx-lxi.

115 Rousseau, Considerations on Government of Poland, s. 190.116 Hinsley, Power and the Pursuit of Peace, s. 55.117 Dialogues, III, Vaughan, Political Writings of J.J. Rousseau, Cilt 1, s. 99. Hinsley, Power and the Pursuit

of Peace, s. 54.118 Rousseau, “The First Version of the Social Contract”, s. 122.119 Ibid., s.117. Bu görüş Toplum Sözleşmesi’nin son şeklinde de mevcuttur. Rousseau, Toplum

Sözleşmesi, 1. Kitap, IV. Bölüm.120 Rousseau, Considerations on the Government of Poland, s. 174-175.

Page 26: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

komşularının keyfine ya da olaylara bağlıdır”; “ya başka uluslarıboyunduruk altına alıp durumunu değiştirir ya da kendisi boyundurukaltına girer. Özgür kalabilmek için ya küçük olacaktır ya da büyük;başka yolu yoktur.”121 Bu nedenlerle Rousseau’ya göre “genel olarak küçükbir devlet büyüğüne oranla daha güçlüdür.”122

Genel irade ile yönetilen toplum aynı zamanda kendi kendine yeterliolmalıdır. Hem Polonya hem de Korsika için önerdiği çözüm ulusalekonomiyi, politikayı ve ülkenin güvenliğini yabancı etki ve iletişimdenuzak tutmalarıdır. Kendi kendine yeterlilik bağımlılığı, böylece enönemli çatışma nedenini önleyecektir. Yabancıların iç huzursuzluklarınıkullanıp Korsika’yı kendilerine bağımlı kılmalarını engellemek içinKorsikalılara“Sadece kendinize bağımlı olun.” diye önerir.123 Diğeryandan tarımsal ekonominin kendi kendine yeterli olmanın ve bir devletin dışilişkilerinde bağımsız olmasının tek yolu olduğunu kaydeder. Tarımsalekonominin önemi, diğer devletlerin ilgisini ve “husumetini” çekmeyecekolmasıdır. “Ticaret zenginlik yaratır ama tarım özgürlüğü garantieder.”124 Tarımsal bir ekonomi, bir taraftan insanları topraklarına bağlıyaparak vatanseverliği teşvik eder, diğer yandan da dış dünyayabağımlılığı azaltıp, eşitliği ve demokrasiyi güçlendirir.

Nihayet Korsikalılar’asiyasal bağımsızlıklarının önemini hatırlatır. Birülkenin siyasi istikrarının ve düzeninin başka ülkelere bağlı olmasıdurumunda, o ülkenin hiçbir zaman ne özgür ne de güven içindeolabileceğini söyler. Askerî bağımsızlığın ise profesyonel olmayan bir ordugerektirdiğini söyler. Özgür uluslar başkalarına saldırmazlar amakendilerini de korumak zorundadırlar. Bu nedenle Rousseau gerektiğindesaldırganı caydıracak ama kendisi saldırgan olmayan ve vatandaşlardanoluşan savunmaya yönelik bir ordu düşünmüştür.

Genel irade ile yönetilen devletlerin dış ilişkilerine gelince,Rousseau bir toplum sözleşmesi ile yönetilen devletler arasında, yasamagücü olan bir federasyondan ve “dünya çapında bir toplum sözleşmesişehri”nden ziyade, ortak bir yürütme gücü olan ve yasa koyucuların geneliradeye dayanarak yönettikleri ulusal birimlerden oluşankonfederasyonlar düşünüyordu. Bu, küçük devletlerin kendilerini korumakamacıyla başvuracakları bir yoldu. Konfederasyonun yasama gücüne sahipolması, genel iradenin devredilememesi ilkesine aykırı olduğu için,konfederasyonun yetkilerini yürütme gücü ile sınırlı tutmuştu.

121 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, II. Kitap, X Bölüm.122 Ibid., II. Kitap, IX Bölüm, s. 85. “Politik bir bütün iki biçimde ölçüye vurulabilir:

toprağının genişliği ve halkının nüfusuyla; bu iki ölçü arasında devletin gerçekbüyüklüğünü belirlemeye yarayan bir oran bulunur. Devleti devlet yapan insanlardır,insanları besleyen de toprak: Bu oran, halkın geçimine yetecek kadar toprağın, toprağınbesleyeceği kadar insanın bulunması gerektiğini anlatır.” s. 89.

123 Rouuseau, Constitutional Project for Corsica, s. 142-143.124 Ibid., s. 145.

Page 27: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Sonuç olarak, vatansever, küçük, kendi kendine yeterli bu adiltoplum, saldırgan ulusçuluğu vatanseverliğe dönüştürecek, “insanıntopluma girişinin vazgeçilmez sonuçlarını” “ahlaki amaçlara” ve “ortakiyiye” dönüştürecektir. Böylece Rousseau'nun polis’i, hem içte hem dedışta barışı sağlamış olacaktır: “Ulus ünlü olmayacak fakat mutluolacaktır. Diğerleri ondan bahsetmeyeceklerdir. Dışarıda çok az prestijiolacaktır fakat içeride bolluk, barış ve özgürlüğü olacaktır.” Dünyavatandaşlarından oluşan bir insanlık değil, iyi vatandaşlardan oluşanbir insan toplumu uluslararası barışı da sağlayacaktır. İdealdevletlerin kurulması uluslararası barışın da ön koşulu idi ve buanlamda Rousseau'nun devletlerarası barış çözümü Kenneth Waltz'ìnterimiyle bir ikinci imge çözümüdür.125 Rousseau aynı nedenle, devletlerarasında yeni bir toplumsal sözleşme yapılmasına gerek görmemiştir.

Rousseau’nun tikelliği ve devletler sisteminin uluslarabölünmüşlüğünü bu kadar yüceltmesinin nedeni nedir?126 İdeal kendikendine yeterli devletlerin kurulması pratikte zorluklarla doluydu.Rousseau küçük, insanın doğa durumunda olduğu gibi çevresiyle gerçek birbağı ve ilişkisi olmayan, toplumun yarattığı kötülüklerden uzak, kendikendine yeterli ve bu nedenle ne başkalarına zarar vermek isteyen ne deaynı nedenle başkaları tarafından zarar verilme korkusu içinde yaşayandevletleri kapsayan bu ideal toplumun gerçekleşmesinin çok zor olduğunugörüyordu. Rousseau kısaca dış politikası olmayan bir devletler sistemitanımlıyordu. Ancak bu kendi kendine yeterli ulus anlayışı gerçekçimidir? Örneğin devletler, en azından ticaret için birbirlerine bağımlıolacaklardı. Bu bağımlılık ise bütün kötülüklerin ve kolektif bir amour depropre’un ortaya çıkmasına neden olacaktır. Rousseau’nun tarımsal birekonomide ısrar etmesinin nedeni de buydu. Devletler arasındaticaribağımlılık; eşitsizlik ve çatışmaya yol açacaktı.127 Genel iradenin birgün tek bir iradenin hâkimiyeti altına girmeyeceği ya da kötüyekullanılmayacağı da bilinemezdi.

Diger yandan, yukarıda belirtildiği gibi genel irade temsiledilemeyeceği için, genel iradelerden oluşan bir uluslarüstü devlet demümkün değildi. Hükûmetlerin birliği mümkündü ama halkların değil.128

Ancak Yargı’da vardığı sonuçlardan da çıkarılacağı gibi, küçük devletlerarasında bir konfederasyon kurulsa bile, konfederasyonlar da

125 Waltz, Man, The State and War.126 Cobban, Rousseau and the Modern State, s. 118-119. Şayet devlet genel iradenin bir ifadesi ise, o

zaman savaşların halklar arasında değil devletler arasında olduğuna ilişkin görüşü farklıboyutlara çıkmaktadır. Devlet halk ise, bütün vatandaşlar da asker ise, işte o zamantopyekün savaşın tehlikeleri de ortaya çıkmaktadır. Tabii Rousseau genel irade ileyönetilen bir toplumu aynı zamanda birbirleriyle ilişkisi olmayan ve birbirlerindenyalıtılımış devletler olarak düşünüyordu. Ama gerçekler tam tersi yönde gelişti.

127 Rousseau, Constitutional Project for Corsica, s. 157.128 Ibid., s. lix.

Page 28: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

güvensizliğe son vermeyecek ve söz konusu devlete “aptallar arasındaakıllı olma” fırsatını verecek, “kimse kendisine karşı uymayıdüşünmezken, bütün dünyaya karşı kamu tininin buyruklarında ısrar etmekölümcül olacaktı”. Demekki, Hinsley'in belirtmiş olduğu gibi sonuç,gerçek dünyada uluslararası savaş sorununu ancak Abbe'nin önerdiği gibibir konfederasyonun çözeceği ama böyle bir konfederasyon kurulmasınıbeklenmenin ise ütopik olduğudur. 129

Şimdi incelememizin bizim için önemli olan sonuçlarını özetleyelim.Rousseau savaşın nedenlerini toplumsal eşitsizliğin zorunlu kıldığıdevletler arasında bir ilişki olarak görüyordu. Barış anlayışı daeşitsizliğin ve bu eşitsizliğin garantisi olarak gördüğü devletsiz biryaşamı130 öngörüyordu. Şayet Rousseau'nun çözümü insanın ilk bağımsızlıkdönemi gibi devletlerin de tamamen birbirlerinden tamamen yalıtlandığıve iletişimin olmadığı o ütopik çözüm değilse (Rousseau’nun arzusu,Voltaire’in iddia ettiği gibi insanın yeniden “dört ayak üstündeyürümesi” değildir; zira en adil devlet bile savaş yapabilir.) ve şayetgenel irade ile yönetilen bir toplum doğrudan demokrasi veya temsililkesine yer vermeyen bir toplum anlamına geliyorsa, Coletti’nin siyasetkuramına Marx ve Lenin'in Rousseau'nun görüşlerine ekonomik bir temelkazandırmaktan başka bir şey eklemediğine ilişkin görüşü, savaşlarıdoğrudan doğruya devletler sistemine barışı da devletler sistemi ile içiçe gördüğü eşitsizliğin ortadan kalkmasına bağlayan Rousseau'nunuluslararası ilişkiler kuramında doğrulanmaktadır.131 Diğer yandanDellaVolpe’nin göstermiş olduğu gibi Rousseau’nun Kant, Locke veMontesquieu’nün parlamenter demokrasi tarafından kurulan sivil özgürlükanlayışı ile karşılaştırıldığında yapmış olduğu ilerleme, Marx ve Leninile tanımlanan “eşitlikçi özgürlük” anlayışını ilk defa dilegetirmesidir.132 Öyle ise Rousseau’yu, Marx ve Engels ile tanımlanan

129 Hinsley, Power and the Pursuit of Peace, s. 46.130 Rousseau’nun arzusu, Voltaire’in iddia ettiği gibi insanın yeniden “dört ayak üstünde

yürümesi” değildir; zira en adil devlet bile savaş yapabilir. “O zaman ne yapılmalıdır?Toplumlar tamamen ortadan kalkmalı mı? Meum ve tuum yok mu olmalı ve tekrar ormanlara ayılararasında yaşamak için geri mi dönmeliyiz? Bu hasımlarımdan bekleyebileceğim ve bununutancıyla onları başbaşa bırakacağım türde bir sonuçtur.” Rousseau’dan alıntı, Coletti,From Rousseau to Lenin, s. 149.

131 Ibid., s. 185. Howard Williams’a göre de Rousseau insanın zincirler içinde olduğunubelirtirken, belli bir toplumda insanın özgür olmadığını ifade ediyor gibi görünebilir.Ancak Rousseau devlet ve topluma genel olarak karşı çıkmaktadır. Howard Williams,International Relations and Political Theory, Buckingham, Open University Press, 1992, s. 70. Boucherise bu görüşe katılmıyor. Boucher’e göre Rousseau hükûmete değil, “kişisel çıkar” üstünekurulmuş hükûmete karşı çıkmaktadır. Bu nedenle devletin yeni etik ilkelere göre yenidenkurulması gerekir. Bu ilke ne doğal hukuktaki gibi soyut ne de tamamen kişisel çıkaradayanır. Kökeni insanların gerçek iradeleridir. Kişisel çıkarın yerine ortak çıkar, tikeliradeler yerine genel irade ile yönetilen toplum çağdaş devletin sorunlarını çözecektir.Toplum Sözleşmesi’nin amacı bu değişimi gerçekleştirmektir. Boucher, PoliticalTheories of InternationalRelations, s. 299. Kanımca, Howard doğru, Boucher yanlıştır.

132 Galvano DellaVolpe, Rousseau and Marx, Londra, Lawrence and Wishart, 1978, s. 43, 71, 109-110.

Page 29: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

eşitlikçi özgürlük anlayışının olduğu kadar, Marx’dan bile önce adalet olarakbarış anlayışının öncüsü olarak görebiliriz.133 Rousseau’yu eleştirel biruluslararası ilişkiler kuramcısı yapan da budur.

Bu değerlendirmelerimiz doğru ise Martin Wight’ın realizm,rasyonalizm ve devrimcilik olarak özetlediği uluslararası siyaset kuramısınıflamasını da değiştirmemiz gerekmektedir.134 Kanımca,Wight’ındevrimci kategorisine Rousseau ve Marx’ı, rasyonalizm kategorisine iseGrotius ile birlikte Kant’ı katmak çok da yanlış olmayacak; uluslararasıilişkiler kuramına ilişkin vizyonlarımıza ilişkin bizi çok uzun süredirsınırlayan bu kategorileri daha doğru olarak yerine oturtmak da mümkünolacaktır.

Kant, Rousseau'nun devletler arası savaş durumu ile ilgili karamsargörüşlerine karşın, devletler sisteminde nasıl yaşanacağına ilişkin bir çözümgetirmek istemişdi. Sorunun kökenini toplumda değil de insanın doğasındabulan Kant için evrensel barışın elde edilebilmesi amacıyla idealdevletlerin kurulması yetersizdi. Zira Rousseau'nun insanın bencilçıkarları ile ahlaki yükümlülükleri arasında toplumun sonucu olarakgördüğü çelişkiyi, Kant insanın sürekli bir özelliği olarak görüyordu vebu nedenle uluslararası doğa durumundan çıkışı bir görev addediyordu.Rousseau için imkânsız olan şeyi Kant mümkün görüyordu.135 Bir başkadeyişle Kant, Rousseau’nun konfederatif stratejisini evrensel birdüzeyde gerçekleştirmek istedi; cumhuriyetçi devletler ve konfederatifbir uluslararası örgütlenme ile “savaşı barışın yazarı” yapmaya çalıştı.

Peki insanın ahlaki yükümlülükleri toplumun neden olduğu savaşdurumundan çıkmasını mümkün kılmışken, niye şimdi, Kant için olduğu gibibu durumdan çıkılmasını gerektirmemektedir? Hoffmann'ın terimleriyledünyanın bulunduğu durumda böyle evrensel bir devlet imkânsızdır; idealdevletlerden oluşan bir dünyada ise gereksizdir. “Kant ve Rousseau’nundiyaloğundan” çıkan sonuç bizi kozmopolit bir dünya toplumu ümidiniterketmeden, tikel irade ile genel iradeyi birleştirmek, ulusalçıkarları feda etmeden uluslararası toplum ile bütünleşmek ve ulusalbarışımızı feda etmeden devletler arasında gerçek bir barış yaratmaknoktasına getirmektedir. Yeni bir dünya düzeninin yaratılması için

133 Colletti Rousseau ile Marx’ın adalet ve eşitlik anlayışlarını karşılaştırır. Coletti’yegöre, Rousseau için önemli olan kişinin yeteneklerinin tanınması iken, Marx için önemliolan ihtiyaçlarının toplumsal tanınmasıdır. “Her ikisi de kişiyle kişi arasındakifarklılıkların tanınması esasında dayanan” bir eşitlik anlayışı savunur. Ancak Rousseau’dafarklılıkların tanınması, toplumsal katmanların kişiler tarafından verilen hizmetlere ve“farkla kapasiteleri ve ürünlerine” göre düzenlenmesi anlamına gelirken, Marx için“gelecekte, toplumun, kişiler arasındaki farklılıkları, bir hiyerarşinin oluşmasını ve“imtiyazlara dönüşmesinin engellenmesi” anlamına gelmektedir.Coletti, From Rousseau to Lenin, s.192. İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı’nın “liberteryan ve bireyselci karakteri” toplumun bufarklılıklarla yaşayabileceği sonucuna götürmektedir. s. 193.

134 Yalvaç, Savaş ve Barış, s. 258, 261.135 Fidler, Desparetely Clinging to Grotian and Kantian Sheep, s. 134.

Page 30: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

kullanılan şiddet, Rousseau’nun ahlaki duyarlılığını ve bu duyarlılıkkarşısında savaş sorununa çözüm getirmek için gösterdiği çabanın öneminiolduğu kadar, “kederli bir moralist” olarak bu çaba karşısında duymuşolduğu büyük hayal kırıklığını da doğrulamaktadır. Çağdaş sosyal biliminyol göstermesi gereken en önemli sorulardan biri tikel çıkarlarımızlainsanlığa karşı ahlaki yükümlülüklerimiz arasında Rousesau ve Kant’ındiyaloğunu oluşturan bu dengenin nasıl bulunacağıdır. Bunun nasılgerçekleşeceğine ilişkin son sözü Rousseau’ya bırakalım: “en genel olanirade aynı zamanda en adil olanıdır.”136

KAYNAKÇABoucher, David, Political Theories of International Relations: From Thucydides to the

Present, Oxford, New York, Oxford University Press, 1998.Bull, Hedley, The Anarchical Society, Londra, Macmillan, 1977.Coletti, Lucio, From Rousseau to Lenin: Studies in Ideology and Society, Londra, New

Left Books, 1972.Cranston, Maurice, The Noble Savage: Jeac-Jacques Rousseau 1754-1762,

Harmondsworth, Penguin, 1991.Doyle, Michael, “Kant, Liberal Legacies and Foreign Affairs”, Philosophy

and Public Affairs, Cilt 12, No 3, 1983.Engels, Friedrich, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni”, Karl

Marx ve Friedrich Engels, Seçme Yapıtlar, Ankara, Sol Yayınları, 1979.Fidler, David, “Desperatly Clinging to Grotian and Kantian

Sheep:Rousseau’s Attempted Escape from the State of War”, I. Clark veI. B. Neumann(der.), Classical Theories of International Relations, Londra,MacMillan, 1996.

Forsyth, M. G., Keen-Soper, H. ve Savigear, P. (der.), The Theory ofInternational Relations: Selected Texts from Gentili to Trietschke, Londra, 1970.

Gagnebin, B. ve M. Raymond, M., (der.), Ouvres completes de Jean-JacquesRousseau, 4 Cilt, Bibliotheque de la Pleiade, 1959-1964.

Gierke, Otto von, The Development of Political Theory, Londra ve Newyork,G.Allen&Unwin ltd. 1939.

Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, çev. Eden Cenap Karakaya, İstanbul,Sosyal Yayınlar, 1991.

Hinsley, F.H., Power and the Pursuit of Peace, Cambridge, CambridgeUniversity Press, 1967, s. 46.

Hochstrasser, T. J., “Review of Rousseau on International Relations”,Cambridge Law Journal, 1992, 51, s. 163.

136 Rousseau, Ekonomi Politik, s. 3.

Page 31: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Hofffmann, S., The State of War: Essays on the Theory and Practice of International Politics,New York, Praeger, 1965.

Hoffmann, S. ve David P. Fidler (der.), Rousseau on International Relations,Oxford, Clarendon Press, 1991.

Hoffmann, S., “Rousseau on War and Peace”, Janus and Minerva: Essays in theTheory and Practice of International Politics, Boulder, Colorado, 1987.

Hurrell, Andrew, “Kant and the Kantian Paradigm in InternationalRelations”, Review of International Studies, Cilt 16, No 3, 1990.

Kant, Immanuel, “Perpetual Peace, “Idea for a Universal History”,“Metaphysical Elements of Justice”, H. Reiss (der.), Political Writings,Cambridge, Cambridge University Press, 1971.

Kant, Immanuel, “Sürekli Barış Üstüne Felsefi bir Deneme”, Seçilmiş Yazılar,Nejat Bozkurt (çev. ve der.) İstanbul, Remzi Kitabevi, 1984.

Laslett, Peter (der.), John Locke, Two Treatises of Government, Cambridge,Cambridge University Press, 1988.

Montesquieu, Kanunların Ruhu Üzerine, çev. Fehmi Bağdaş, 2 Cilt, Ankara, MEBYayınları, 1963.

Rousseau, J. J., Ekonomi Politik, çev. İ. Birkan, Ankara, İmge, 2005.Rousseau, Jean Jacques, Émile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, İstanbul, Babil

Yayınları, 2001, ve Selis Yayınları, 2003. İstanbul.Rousseau, Jean Jacques, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, çev. R. N. İleri,

İstanbul, Say Yayınları, 1982, 2004.Rousseau, Jean Jacques, İtiraflar, 2 Cilt, İstanbul, Kaknüs Yayınları,

1998-1999.Rousseau, Jean Jacques, Toplum Sözleşmesi ya da Siyasi Hukuk İlkeleri, çev. M. T.

Yalım, İstanbul, Devin Yayınları, 2004.Rousseau, Jean Jacques, Yeni Héloise, İstanbul, Öteki Yayınevi, 1999.Vaughan, E.C., (der.) The Political Writings of J.J. Rousseau, 2. Cilt, Cambridge,

Cambridge University Press, 1915.Volpe, Della, Galvano, Rousseau and Marx, Londra, Lawrence and Wishart,

1978.Waltz, Kenneth N., “Kant, Liberalism and War, ” American Political Science

Review, Cilt 56, No 2, 1962.Waltz, Kenneth N., Man, the State and War, New York, Columbia University

Press, 1959.Wight, Martin, “An anatomy of International Thought, ” Review of

International Studies, Cilt 13, No 3, Temmuz 1987.Wight, Martin, International Theory: The Three Traditions, G. Wight ve Brian Porter

(der.), Leicester ve Londra, Leicester University Press, 1991.

Page 32: Rousseau’nun Savaş ve Barış Kuramı: Adalet Olarak Barış

Williams, C., Michael, “Rousseau, Realism and Realpolitik”,Millennium:Journal of International Relations, , Cilt 18, 1989.

Williams, Howard ve Booth, Ken, “Kant: Theorist Beyond Limits”, IanClark ve Iver B. Neumann (der.), Classical Theories of International Relations,Houndsmill, Macmillan Press Ltd., 1996.

Yalvaç, Faruk, “Savaş ve Barış”, Atila Eralp (der.), Devlet ve Ötesi, İstanbul, İletişim, 2005.