ARVO PÄRT VE SESSİZLİĞİN YANSIMASI OLARAK TİNTİNNABULİ STİLİ Giriş XX. yüzyılın ikinci yarısında Arvo Pärt müzik dünyasında önemli bir yere sahip olduğunu kanıtlayacak bir stil geliştirmiştir. Onun müziği genel olarak müziğe olan modern yaklaşımdan, gerek yapı gerekse düşünce olarak farklıdır. Bu farklılık pek çok çevrelerce eleştirilmiş ama büyük ölçüde de kabul görmüş ve sevilmiştir. Ona kimi araştırmacılar minimalist, kimisiyse keşiş ünvanını yakıştırmıştır. Bu çalışmada minimalizmden, Arvo Pärt’ın hayatından ve müziğini etkileyen bazı etkenlerden bahsedilecektir. Minimalizm Arvo Pärt’a en çok yüklenen sıfatlardan biri olan ‘minimalist’, öncelikle kavram olarak anlaşılmalıdır. Minimalizm 1960’lı yıllarda, ilk önce ABD’de ortaya çıkmış olan, nesnenin nesne oluşunun vurgulandığı bir sanat akımıdır. Bazen nesneye çok ufak bir dokunuş yapılır, bazense onun yalnızca çevrenin bir yansıması olduğu ortaya konur. Buna ek olarak, özellikle görsel sanat alanındaki minimalist eserler isimsizdir. Yukarda belirtildiği gibi önem arz eden tek şey nesnenin kendisidir, özüdür. Bu da ondaki kutsallık ve bütünlüğe işaret eder ve varlığın kendi başına zarafeti ifade edebileceğini savunur. 1 Minimalist müzik dendiğindeyse eşyanın sesi ön plana çıkar. Doğal sesler ve insan yapımı eşyaların sesleri müziğin içine girer. Müzikal olarak yorumlandıkları da olur, doğrudan kendileri olarak kullanıldıkları da. On iki ton müziği minimalist müzisyenler tarafından çoklukla kullanılmıştır. Ancak on iki ton müziğinde minimalist öğe yaratmak için farklı yönelimler de olmuştur. Örneğin Feldman’ın geç dönem müziklerinde hareketler çok ağır işlenerek on iki ton stilinin gizlendiği görülebilir. 2 Alex Ross kitabında, 1 Cottington, D. s.66-68 2 Ross, A. s.499 1
15
Embed
ARVO PÄRT VE SESSİZLİĞİN YANSIMASI OLARAK TİNTİNNABULİ STİLİ
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
ARVO PÄRT VE SESSİZLİĞİN YANSIMASI OLARAK TİNTİNNABULİ STİLİ
Giriş
XX. yüzyılın ikinci yarısında Arvo Pärt müzik dünyasında önemli bir
yere sahip olduğunu kanıtlayacak bir stil geliştirmiştir. Onun
müziği genel olarak müziğe olan modern yaklaşımdan, gerek yapı
gerekse düşünce olarak farklıdır. Bu farklılık pek çok çevrelerce
eleştirilmiş ama büyük ölçüde de kabul görmüş ve sevilmiştir. Ona
kimi araştırmacılar minimalist, kimisiyse keşiş ünvanını
yakıştırmıştır. Bu çalışmada minimalizmden, Arvo Pärt’ın hayatından
ve müziğini etkileyen bazı etkenlerden bahsedilecektir.
Minimalizm
Arvo Pärt’a en çok yüklenen sıfatlardan biri olan ‘minimalist’,
öncelikle kavram olarak anlaşılmalıdır. Minimalizm 1960’lı yıllarda,
ilk önce ABD’de ortaya çıkmış olan, nesnenin nesne oluşunun
vurgulandığı bir sanat akımıdır. Bazen nesneye çok ufak bir dokunuş
yapılır, bazense onun yalnızca çevrenin bir yansıması olduğu ortaya
konur. Buna ek olarak, özellikle görsel sanat alanındaki minimalist
eserler isimsizdir. Yukarda belirtildiği gibi önem arz eden tek şey
nesnenin kendisidir, özüdür. Bu da ondaki kutsallık ve bütünlüğe
işaret eder ve varlığın kendi başına zarafeti ifade edebileceğini
savunur.1 Minimalist müzik dendiğindeyse eşyanın sesi ön plana çıkar.
Doğal sesler ve insan yapımı eşyaların sesleri müziğin içine girer.
Müzikal olarak yorumlandıkları da olur, doğrudan kendileri olarak
kullanıldıkları da. On iki ton müziği minimalist müzisyenler
tarafından çoklukla kullanılmıştır. Ancak on iki ton müziğinde
minimalist öğe yaratmak için farklı yönelimler de olmuştur. Örneğin
Feldman’ın geç dönem müziklerinde hareketler çok ağır işlenerek on
iki ton stilinin gizlendiği görülebilir.2 Alex Ross kitabında,1 Cottington, D. s.66-682 Ross, A. s.499
1
minimalizmin ilerlemesi ve giderek popülerleşmesinin sebeplerinden
biri olarak 1968 ve sonrasında dünyada yaşanan şiddet olaylarının
etkili olduğunu belirtir. Buna örnek olarak Reich’ın Four Organs
adlı eseri verilebilir. Bu yıllardan sonra dinleyicinin etkisiyle
tonaliteye dönüş yaşanmıştır. Bu tonaliteye dönüşle birlikte
minimalist müzik soyutlaşmanın aksine daha gerçekçi bir tutum
sergilemiştir.3 Bu anlayışla beraber minimalist müziğin popülerliği
daha da artmıştır. Minimalist müziğin tonaliteye yakınlığı akademik
çevrede tepkilere yol açarak muhafazakâr olarak nitelendirilmiştir.
Buna rağmen minimalist müzik öylesine yeni bağlamlar geliştirmiştir
ki bu tepki etkisiz kalmıştır.
Arvo Pärt ve Minimalist Müzik
Arvo Pärt’ın minimalist olarak tanımlanmasındaki en büyük
sebeplerden biri ortaçağ müziğinden etkilenerek ortaya çıkardığı
tonal eserlerdir. Diğer bir etkense Arvo Pärt’ın besteci kimliğinin
oluştuğu dönemin Amerikan minimalizmiyle aynı döneme rastlamasıdır.
Bazı kişilerin Arvo Pärt’ın müziğine minimalist sıfatını
yakıştırması hakkında ne düşündüğü kendisine sorulduğunda Pärt şöyle
cevap vermiştir:
Bilmiyorum – bu benim kafamı kurcalayan bir şey
değil. Bir müzik parçası dinlediğimde, Steve Reich
ya da başka birini, asla minimal mi yinelemeci mi
diye düşünmem. Bu önemli değildir, analiz yapmak
dışında belki. Ama bunları izah etmek için analiz
etmeye ihtiyacım yok. Ben bir profesör değilim –
açıklamak için kelimelere ihtiyacım yok.4
Pärt’ın Hayatı
3 Ross, s. 502-5044McCarthy, J. s.63
2
Bir kişi hakkında adil bir yargıya varmak onun geçmişini iyi
bilmekle yakından ilgilidir. Arvo Pärt’ın hayatı 1935’te Estonya’da
Talin’in küçük bir kasabası olan Paide’de başladı. Çocukluk
yıllarını Rakvere’de geçirdi. Ailesiyle yeni bir eve taşındıklarında
evde eski ve pek de iyi durumda olmayan bir piyano vardı ve bu
piyano Pärt’ın müziğe ilgisinin ortaya çıkmasını sağladı. Yedi ya da
sekiz yaşındayken piyano dersleri almaya başladı.5 Bu zamandan sonra
da piyano Pärt’ın temel çalgısı olarak kaldı. Peter Philip,
makalesinde Arvo Pärt’ın Stalin öldüğünde henüz on sekiz yaşında
olduğu için şanslı olduğunu söylüyor. Bunun nedeni Estonya’nın, bu
dönemden sonra sanatta gelişme göstermeye başladığıdır. 1954’te on
dokuz yaşındayken Talin’de müzik lisesine başlayan Pärt’ın hocası
Harri Olsa’ydı. Burada teori, kompozisyon ve halk müziği çalıştı.
Daha sonra ana konservatuvara geçerek Heino Eller ile çalışmaya
başladı. Heino Eller özeldi çünkü öğrencilerini batıdan gelen yeni
fikirleri keşfetmeye teşvik ediyordu.6 Öncelikle neo-Romantik stilde
beste yapmayı öğrenen Pärt, daha sonra neoklasik stile geçiş yaptı.
On-iki ton müziğiyle besteler yaparak 1960’ların sosyalist
gerçekçiliğine karşı durdu. Perpetuum Mobile, birinci ve ikinci
senfoniler buna örnektir. Ancak on-iki ton müziğinde aradığını
bulamadı. Bunun sebebini seriyal müziğin bir ruhu olduğu ama bu
ruhun sınırlı olduğuyla açıklıyor.7 Arvo Pärt daha sonra orta çağ ve
Rönesans müziğini keşfetti. Bu keşif onun bestecilik kariyerinde bir
dönüm noktası oldu. Taruskin’e göre Sovyet müzisyenlerinin genel
olarak bu eski müziğe yönelmesinin sebebi inanç deneyimine bir kapı
açmasıydı.8 Arvo Pärt, “Eski müziği anlamak için, insan kendisi ve
müziğin dini tarafı arasında bir bağ keşfetmeli.” diyor. Bu müziğe
ulaşmak için Gregoryen şarkıları, Notre Dame ekolünü, Machaut,
5 Thompson, C. s.7346 Philips, P.. s.507 McCarthy, s. 588 Taruskin, R. s.401
3
Franko-Flemik müzik, Obrecht, Ockoeghem, Josquin ve Victoria
dönemlerini çalıştı. İlk olgunluk dönemi eserleri Schostakovich ve
Prokofiev etkilerini yansıtırken daha sonra kendi yazım tarzı olan
tintinnabuliyi geliştirdi. Arvo Pärt tintinnabuli tarzını bir yaşam
stili olarak yorumluyor ve kendimizi duraksamalarla ve yansımalarla
anlamamız gerektiğini ve durağanlığın hayatımızın bir parçası
olduğunu belirtiyor. 9 1984 yılında ECM’le anlaştı ve bestelerini
kayda geçirdi. Bu kayıtlar sayesinde Kuzey Amerika’da tanındı. Pärt
şu anda hem Londra’da hem de Lichtenrade’de eşiyle yaşamakta ve iki
oğlu var.10
Felsefi Anlayış
Arvo Pärt besteciliğinin yanı sıra felsefi görüşleriyle de
müziği harmanlayan bir müzisyen olma özelliği taşır. Müzik yazma
şekli düşünme şekline benzerlik göstermektedir. McCarthy’nin Pärt’la
olan görüşmesinde buna kanıt olarak gösterilebilecek cümleler
vardır. Öncelikle McCarthy’nin müzisyen hakkındaki izlenimi oldukça
dikkat çekicidir: “Besteci müziğin kendisinden daha çok müziğin
arkasında ne yattığını konuşmakla ilgiliydi. – teknik sorular
çabucak yön değiştirdi ve bazı tinsel ya da felsefi noktayı
aydınlatmak için kullanıldı.”11 Bestecinin diğer müzisyenlerden
etkilenip etkilenmediği sorulduğundaysa şöyle cevap vermiştir:
“Dünyada yeni bir şey ortaya çıktığında, fikir her yerde aynı anda
oluşuyormuş gibi görünür… İnsan şeyleri tek başlarına düşünmemeli.
Dünyadaki her şey bağlantılıdır ve bir şey gördüğünüzde, pek çok
başka şeyi de anlarsınız.” Saf bir tarzda irdelersek, burada
gördüğümüz, Arvo Pärt’ın düşünce biçimi müziğinin esinlendiğinden de
eski zamanlara dayandığıdır. Her şeyin birbirine bağlı olduğu
düşüncesi Heraklit’in sürekli akış (flux) düşüncesine benzetilebilir.
Bu fikre destek olarak şu sözler de verilebilir: “Bir insan bir
hareketin ardında ne olduğunu görebilmelidir – içinde ne tuttuğunu.
O tek bir resimdir, bir geçiştir, bir tek şeydir.”12 Bunlara ek
olarak Pärt, inancın her şeye etki ettiğini söylemektedir. Ona göre
müzik yalnızca bu etki alanına giren şeylerden bir tanesidir.13
Arvo Pärt’ın müziğinin yanında duran bir diğer şey de bizzat
bedensel olarak kendisidir. Philips’e göre Pärt bütün sakinliği ve
bilgeliğiyle bir tür azizlik mertebesine erişmiş gibi durmaktadır.14
1,82 metrelik boyu, mavi gözleri, karışık ve upuzun sakalıyla Arvo
Pärt eski Ahit’teki peygamber motifine çok benzemektedir.15 Aynı
zamanda ECM şirketi onun bu görüntüsünü, yapılan kayıtları satmakta
da ustaca kullanmıştır. Cizmic, İkonu Aşkınlaştırmak adlı makalesinde,
Arvo Pärt’ın nasıl bir simge haline getirildiğini şöyle anlatıyor:
“Arkasındaki belli belirsiz, neredeyse iki boyutlu bir planın
önünde, Pärt’ın vücudu fotoğrafın sol alt köşesinden yükselerek,
yüzü tam da çerçevenin ortasına gelecek şekilde duruyor. Pärt’ın
gözleri, tıpkı ikonalar gibi önünde aşağıdaki bir noktaya dikilmiş.
Fotoğrafın dışında bir yere bakıyor gibi.”16
Gregoryen ve Orta Çağ Müziğinin Etkileri
Daha önce de belirtildiği gibi Pärt’ın orta çağ müziğini
keşfetmesi müziğinde köklü değişikliklere yol açmıştır. Orta çağ
müziğine göndermeler yapmış, stillerle oynamış ve kutsal müziğin
yeni bir yorumunu ortaya koymuştur. Ancak bu kutsal müzik kilisede
söylenmek için değil yalnızca konserlerde çalınması amacıyla
bestelenmiştir. Pärt’ın müziği şöyle tanımlanabilir, orta çağlı,
post-minimalist ve doğu Avrupalı. Gregoryen şarkıları keşfedişi
12 aynı yerde, s.5813 aynı yerde, s.6414 Philips, s.5315 Thompson, s.73716 Cizmic, M. s.64
5
Pärt’ın artık kendisinin bir imzası gibi duran mistik yalınlığının
önünü açmıştır.17
“Pärt’ın 1968 ve 1976 arasında bitirdiği tek
senfoni olan üçüncü senfonisi (1971) arkadaşı
Andres Mustonen’le beraber keşfettikleri orta çağ
müziğinden yankılarla dolu. Andres Mustonen bundan
bir yıl sonra Estonya’nın ilk profesyonel eski
müzik orkestrası Hortus Musicus’u kurdu.”18
Pärt’ın dini müziğe hatta genel olarak dine olan ilgisinin
oluşmasının sebebi Sovyetler sonrası ortaya çıkan sosyalist ateizme
karşı duruştur. Besteci dini öğeleri – çan sesi benzeri sesler, koro
eserler gibi - sanki kendi içindeki geri dönüşü yansıtmak
istercesine kullanmıştır. Bu uğraşının sonucu olarak başlı başına
bir stil olan tintinnabuli ortaya çıkmıştır. Taruskin bu ifade stiline
‘dini sessizcilik’ adını veriyor.19
Yukarıdaki alıntıda sözü edilen erken müzik orkestrası Hortus
Musicus 1972 yılında kurulmuştur. Doğu Avrupa’daki en eski erken
müzik orkestrasıdır ve dünyada da bu kadar uzun ömürlü olmayı
başarmış birkaçından biridir. Hortus Musicus’un repertuarı sekizinci
ve yirminci yüzyıllar arası müzik eserlerini içermektedir. Alexander
Knaifel, Arvo Pärt, Galina Grigorjeva, Lepo Sumera gibi isimlerle
çalışmışlardır.20
Tintinnabuli
Tintinnabuli terimi Latincede çanlar anlamına gelen bir
sözcüktür. Pärt bu stil için önemsiz olan her şeyin atıldığı,
17 De La Fuente, E. 18 Taruskin, s.40119 Aynı yerde, s.40620http://www.emic.ee/? sisu=interpreedid&mid=59&id=104&lang=eng&action=view&method=biograafia