5. ULUSAL 5. ULUSAL SAĞLIKTA YAŞAM SAĞLIKTA YAŞAM KALİTESİ KONGRESİ KALİTESİ KONGRESİ 11-12 Kasım 2016 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 20 Mayıs Amfisi, İzmir www.saykad.net "Çocukluktan Yaşlılığa Yaşam Kalitesi"
5. ULUSAL 5. ULUSAL
SAĞLIKTA YAŞAMSAĞLIKTA YAŞAM
KALİTESİ KONGRESİKALİTESİ KONGRESİ
11-12 Kasım 2016
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 20 Mayıs Amfisi, İzmir
www.saykad.net
"Çocukluktan Yaşlılığa Yaşam Kalitesi"
SAYKAD ADINA
ÖNSÖZ
Değerli meslektaşlarım,
Ülkemizde ilk kez 2004 yılında düzenlediğimiz “Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi” bilimsel
toplantılarının beşincisine ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Gelişmiş ülkelerdeki sağlık
hizmetlerinin sunumunda ve tercihlerde alınan kararlarda algılanan sağlık ve yaşam
kalitesinin giderek artan düzeyde yer alması sürecine ülkemizi de dahil etmede bir katkımız
olduğunu düşünüyor, bundan gurur duyuyoruz.
Bu düşünceyle Sağlıkta Yaşam Kalitesi Derneği, ülkemizde alanda ve klinik uygulama
ortamında Sağlıkta Yaşam Kalitesi gereçlerinin uygulamasında geniş bir demografik yelpazede
karşılaşılan sorunlar ve elde edilen sonuçların yorumlanması amacıyla bu beşinci kongrenin
konusunu “Çocukluktan Yaşlılığa Klinik Uygulamalarda Yaşam Kalitesi“ olarak belirlemiştir. Bu
toplantıda öne çıkan konular, yaşam kalitesi yanında "iyilik hali"; "bakım verenler üzerindeki
yükün onların yaşam kalitesi üzerindeki etkileri"; "yaşlılığın" yaşam kalitesine etkileri ve
toplumdaki "bedensel ve/veya zihinsel engellilerde" yaşam kalitesi olmuştur.
Kongremizin gerçek bir bilimsel ortamda ve içerikte sürdürülmesine katkısı olan tüm
konuşmacı ve araştırmacılara; kongremize katkı sağlayan, başta Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi yöneticileri ve Prof. Dr. Hatice Mavioğlu olmak üzere tüm kişi ve kuruluşlara,
düzenleme kurulu üyelerine ve bu kongreyi üstün emekleriyle olanaklı kılan değerli
asistanlarımıza gönülden teşekkür ediyorum.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Hayriye ELBİ
SAYKAD ve Kongre Düzenleme Kurulu adına
Başkan
1
DÜZENLEME KURULU
BAŞKAN
Hayriye Elbi
KONGRE SEKRETERLERİ
Erhan Eser
Hakan Baydur
DÜZENLEME KURULU ÜYELERİ
Ömer Aydemir
Aylin Ermertcan
Dilek Ergin
Özlem Kuman
Aynur Çetinkaya
Gül Gerçeklioğlu
2
BİLİMSEL KURUL
Prof. Dr. Arzu Yorgancıoğlu
Prof. Dr. Aylin Türel Ermertcan
Prof. Dr. Ayşe Küçükdeveci
Prof. Dr. Barış Toprak
Prof. Dr. Canan Tıkız
Prof. Dr. Cengiz Kırmaz
Prof. Dr. Demet Aydın
Prof. Dr. Demet Özbabalık
Prof. Dr. Erhan Eser
Prof. Dr. Erol Gökel
Prof. Dr. Ertuğrul Ercan
Prof. Dr. Fehmi Akçiçek
Prof. Dr. Gönül Tezcan Keleş
Prof. Dr. Görsev Gülmen Yener
Prof. Dr. Hasan Tekgül
Prof. Dr. Hasan Yüksel
Prof. Dr. Hatice Mavioğlu
Prof. Dr. Hayriye Elbi
Prof. Dr. İdil Tekin Mirzai
Prof. Dr. İpek Özunan
Prof. Dr. Kaan Kavaklı
Prof. Dr. Levent Yoleri
Prof. Dr. Leyla İyilikçi Karaoğlan
Prof. Dr. Mehmet Tuncay Duruöz
Prof. Dr. Muzaffer Polat
Prof. Dr. Ömer Aydemir
Prof. Dr. Pınar Dündar
Prof. Dr. Rukiye Pınar
Prof. Dr. Serap Öztürkcan
Prof. Dr. Sezgin Ulukaya
Prof. Dr. Sibel Canbaz Kabay
Prof. Dr. Talha Müezzinoğlu
Prof. Dr. Tuncay Göksel
Prof. Dr. Yücel Demiral
Prof. Dr. Zümrüt Başbakkal
Doç. Dr. Adalet Koca Kutlu
Doç. Dr. Beyhan Özyurt
Doç. Dr. Caner Fidaner
Doç. Dr. Cevad Seküri
Doç. Dr. Dilek Ergin
Doç. Dr. Emel Yılmaz
Doç. Dr. Gülay Ok
Doç. Dr. Sultan Eser
Doç. Dr. Şermin Yalın Sapmaz
Doç. Dr. Verda Toprak
Yrd. Doç. Dr. Aynur Çetinkaya
Yrd. Doç. Dr. Gül Gerçeklioğlu
Yrd. Doç. Dr. Hakan Baydur
Yrd. Doç. Dr. Nurgül Güngör Tavşanlı
Yrd. Doç. Dr. Nursen Bolsoy
Yrd. Doç. Dr. Saliha Özpınar
3
İÇİNDEKİLER
DÜZENLEME KURULU .................................................................................. 1
BİLİMSEL KURUL ........................................................................................ 2
İÇİNDEKİLER ............................................................................................. 3
KONGRE PROGRAMI ................................................................................... 11
ANA PROGRAM .................................................................................................... 11
PARALEL DAL SEMPOZYUMLARI ................................................................................ 13
KONUŞMACI METİNLERİ .............................................................................. 20
AMELİYATHANEDE KIRILGAN BİR YAŞLI ....................................................................... 21
Doç. Dr. Verda TOPRAK ............................................................................................... 21
ANESTEZİDE MALİYET –MEMNUNİYET .......................................................................... 27
Doç. Dr. Verda TOPRAK ............................................................................................... 27
PSİKİYATRİK MORBİDİTELERDE BAKIM VEREN YÜKÜ VE YAŞAM KALİTESİ ................................ 29
Dr. Didem SÜCÜLLÜOĞLU DİKİCİ ..................................................................................... 29
DERİ KANSERLERİNDE YAŞAM KALİTESİ ....................................................................... 34
Prof. Dr. Aylin TÜREL ERMERTCAN .................................................................................. 34
YAŞLILARDA DÜŞMELER VE YAŞAM KALİTESİ ................................................................. 35
Yrd. Doç. Dr. Dilek ÇEÇEN ............................................................................................ 35
YAŞLILARDA CERRAHİ VE YAŞAM KALİTESİ ................................................................... 39
Prof. Dr. Fatma DEMİR KORKMAZ ................................................................................... 39
MEME KÜÇÜLTME CERRAHİSİNİN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ ....................................... 47
Doç. Dr. Yavuz Keçeçi ................................................................................................. 47
HASTA ÖZBİLDİRİM (PRO-HBS) ÖLÇEKLERİNİN, İLAÇLARIN ETKİLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
AMACIYLA KULLANIMI - ULUSLARARASI DÜZENLEMELER ................................................... 49
Prof. Dr. Erhan Eser, .................................................................................................. 49
ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE KULLANILAN GENEL AMAÇLI VE SORUNA
ÖZEL ÖLÇEKLER VE BUNLARIN TÜRKİYE’DEKİ KULLANIMI ................................................. 59
Doç.Dr.Dilek Ergin ..................................................................................................... 59
ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ: KLİNİK UYGULAMALAR VE YAŞANAN GÜÇLÜKLER .................... 61
Doç. Dr. İlker Günay, İzmir Behçet Uz Çocuk Hastanesi ......................................................... 61
4
YAŞAM KALİTESİNİN VEKİL (PROXY) DEĞERLENDİRMESİ: ÇOCUK ÖRNEĞİ ............................... 64
Yrd.Doç.Dr.Hakan Baydur ............................................................................................ 64
ÇOCUKLARDA SAĞLIK ALGISI VE YAŞAM KALİTESİNE PSİKOSOSYAL BAKIŞ ............................... 68
Dr.Şermin Yalın Sapmaz .............................................................................................. 68
BİLDİRİ ÖZETLERİ ...................................................................................... 70
ESANSİYEL TREMORLU HASTALARDA DENGE EĞİTİMİNİN DENGE, YÜRÜME VE YAŞAM KALİTESİ
ÜZERİNE ETKİSİ ................................................................................................... 71
1-Bilge Kara, 1-Turhan Kahraman, 1-Melda Soysal Tomruk, 2-Berril Dönmez Çolakoğlu, 3-Özge Yılmaz
Küspeci .................................................................................................................. 71
MULTİPL SKLEROZ’DA POSTURAL KONTROL EGZERSİZLERİNİN DENGE VE YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE
ETKİSİ .............................................................................................................. 73
Muhammed Zahid Uz , 2- Bilge Kara , 3- Egemen İdiman , 4- Derya Kaya .................................... 73
MULTİPLE SKLEROZLU KADINLARDA SEKSÜEL DİSFONKSİYON, YORGUNLUK VE DEPRESYONUN
YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ ....................................................................................... 75
1-Selin Akıncıoğlu, 2-Yrd.Doç.Dr. Nurgül Güngör Tavşanlı, 3-Prof. Dr. Hatice Mavioğlu ................... 75
MULTİPLE SKLEROZ HASTALARININ BAKIM VERENLERİNDE YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
...................................................................................................................... 77
1-Gülbin Ergin, 2-Ayşe Volkan, 3-Bilge Kara ....................................................................... 77
MULTİPL SKLEROZ HASTALARININ SPASTİSİTE DERECESİNİN UYKU VE YAŞAM KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ 79
1-Çağdaş Balcı, 2-Adile Özkan, 3-Handan Işık Özışık Karaman .................................................. 79
İNME GEÇİRMİŞ HASTALARA BAKIM VERENLERİN AKUT VE KRONİK DÖNEMDEKİ DEPRESYON VE
YAŞAM KALİTESİ ALGILARI ...................................................................................... 81
1-Muhammed Arca, 2-Ali Ceylan .................................................................................... 81
EPİLEPSİ TANISIYLA İZLENEN HASTALAR VE ANNELERİNDE UYKU KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ83
Erhan Bayram, Yasemin Topcu, Pakize Karaoğlu, Uluç Yiş, Semra Hız Kurul ................................. 83
ORTAOKUL VE LİSE ÖĞRENCİLERİ ARASINDA VERTİGO SIKLIĞI VE YAŞAM KALİTESİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................................................................. 84
1-Ramazan Sağlan, 2-Saniye Göktaş, 3-Gülsüm Öztürk Emiral, 4-Egemen Ünal, 5-Didem Arslantaş, 6-
Alaettin Ünsal .......................................................................................................... 84
ROMATOİD ARTRİT HASTALARINDA JENKİNS UYKU DEĞERLENDİRME ANKETİ’NİN (JSEQ) TÜRKÇE
VERSİYONUNUN GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ ............................................................. 86
1-Mehmet Tuncay Duruöz, 2-Çağrı Ünal Ertekin, 2-Fırat Ulutatar, 3-Canan Şanal Toprak, 2- Osman
Hakan Gündüz .......................................................................................................... 86
5
ARTRİT ETKİSİ ÖLÇÜM SKALASI-2 KISA FORMUNUN (AIMS2-SF) TÜRKÇE GEÇERLİLİK VE
GÜVENİLİRLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI ............................................................................. 88
1- Mehmet Tuncay Duruöz, 2- Çağrı Ünal Ertekin, 3- Canan Şanal Toprak ............................... 88
YILLIK ZOLEDRONİK ASİT İNFÜZYONU YAPILAN OSTEOPOROZ HASTALARINDA MEMNUNİYET, HASTA
TERCİHİ VE YAN ETKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ .............................................................. 90
Banu Dilek, Ebru Şahin, Didem Erdem, Deniz Bulut, Selmin Gülbahar ........................................ 90
PSÖRİATİK ARTRİT HASTALARINDA DENGENİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE KLİNİK, FONKSİYONEL
PARAMETRELER İLE İLİŞKİSİNİN ARAŞTIRILMASI ............................................................. 91
1- Hatice Şule Baklacıoğlu, 2- Mehmet Tuncay Duruöz, 3- Canal Şanal Top, 4- Kardelen Gencer, 5-
Pamir Atagündüz ...................................................................................................... 91
JENKİNS UYKU DEĞERLENDİRME ANKETİNİN PSORİATİK ARTRİT TANILI HASTALARDA GEÇERLİLİK VE
GÜVENİLİRLİĞİ .................................................................................................... 93
1-Kardelen Gencer, 2-Tuncay Duruöz, 1-Fırat Ulutatar, 2-Hatice Şule Baklacioğlu, 2-Didem Erdem ..... 93
ANKİLOZAN SPONDİLİT TANILI HASTALARDA JENKİNS UYKU SKALASININ GEÇERLİLİK VE
GÜVENİLİRLİĞİ .................................................................................................... 95
1-Mehmet Tuncay Duruöz, 2-Fırat Ulutatar, 3-Ekim Can Öztürk, 4-Canan Şanal Toprak, 5-Anwar Suhaimi
........................................................................................................................... 95
TORONTO PSORİATİK ARTRİT TARAMA II (TOPAT-II) ANKETİNİN TÜRK TOPLUMUNDA GEÇERLİLİK
ÇALIŞMASI ......................................................................................................... 97
1-Canan Şanal Toprak, 2- Mehmet Tuncay Duruöz, 3-Fırat Ulutatar .......................................... 97
ANKİLOZAN SPONDİLİT HASTALARINDA HASTALIK AKTİVİTESİNİN VE FONKSİYONEL DÜZEYİN YAŞAM
KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ........................................................................................ 99
1-Mine Pekesen Kurtça 1-Elif Gür Kabul 1- Bilge Başakçı Çalık 1- Ummuhan Baş Aslan 2- Murat Taşçı, 2-
Veli Çobankara ......................................................................................................... 99
ROMATOİD ARTRİT HASTALARINDA HASTALIK AKTİVİTESİ, YAŞAM KALİTESİ VE FONKSİYONEL
DURUMU ETKİLER Mİ? ........................................................................................... 101
1- Elif Gür Kabul, 1-Mine Pekesen Kurtça, 1-Bilge Başakcı Çalık, 1-Ummuhan Baş Aslan, 2-Murat
Taşçı 101
SPİNAL PATOLOJİSİ OLAN HASTALARDA YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 103
1-Ayşe Kayalı, 2-Gülbin Ergin, 3-Bilge Kara ..................................................................... 103
OMURİLİK YARALANMALI HASTALARDA NÖROJENİK BARSAK DİSFONKSİYONU VE YAŞAM KALİTESİNE
ETKİSİ ............................................................................................................. 105
Engin Koyuncu, Güldal Funda Nakipoğlu Yüzer, Özlem Taşoğlu, Zerrin KASAP, Neşe Özgirgin .......... 105
6
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ HASTALIĞININ TEDAVİSİNDE KULLANILAN KOLŞİSİNİN HASTALARIN BİLİŞSEL
VE DUYGUSAL SÜREÇLERİNE ETKİSİ .......................................................................... 107
1- Özge Devezer, 2- Mehmet Tuncay Duruöz, 3- Sevda Bulduk........................................... 107
KARPAL TÜNEL SENDROMUNUN YAŞAM KALİTESİ VE UYKU KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ (ÖN SONUÇLAR)
..................................................................................................................... 109
Burcu Karaca, Yusuf Yıdırım ....................................................................................... 109
SIRT VE BEL AĞRISI OLAN VE OLMAYAN TIBBİ SEKRETERLERİN KLİNİK FAKTÖRLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI .............................................................................................. 110
Fatmanur Aybala Koçak, Emine Eda Kurt, Hatice Rana Erdem, Figen Tuncay .............................. 110
SAĞLIK ÇALIŞANLARINDA SİGARA KULLANIMININ UYKU, FİZİKSEL AKTİVİTE DÜZEYİ VE SOLUNUM
ÜZERİNE ETKİSİ .................................................................................................. 112
1-Özge Çakır, 2-Berna Calp, 3-Abdullah Koyuncu, 4-Mustafa Özer .......................................... 112
ANKSİYETE BOZUKLUĞU TANISI OLAN ÇOCUKLARDA UYKU VE YAŞAM KALİTESİNİN SAĞLIKLI
KONTROLLERLE KARŞILAŞTIRILMASI .......................................................................... 114
1.Gonca Özyurt, 2. Yusuf Öztürk, 3. Aynur Akay Pekcanlar ................................................... 114
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU TANISI OLAN ÇOCUKLARDA TERAPÖTİK AT BİNME AKTİVİTELERİNİN
YAŞAM KALİTESİ VE OTİZM BELİRTİLERİ ÜZERİNE ETKİSİ .................................................. 116
1-Gonca Özyurt, 2- Çağla Dinsever, 3- Selçuk Akpınar, 4- Kürşat Özcan, 5- Yücel Şal, 6- Yusuf Öztürk 116
FONKSİYONEL KABIZLIKLI ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ, HASTA VE EBEVEYNİN PSİKOSOSYAL
DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................................................................ 118
1-Yeliz Çağan Appak, 2-Şermin Yalın Sapmaz, 1-Güzide Doğan, 2-Ahmet Herdem, 3-Beyhan Cengiz
Özyurt, 1-Erhun Kasırga ............................................................................................ 118
KONJENİTAL KALP HASTALIKLI ÇOCUKLARIN ANNELERİNİN TEPKİLERİ: YAŞAM KALİTESİ, ANKSİYETE
VE DEPRESYON İLİŞKİSİ, EBEVEYN TUTUMLARI, AİLE İŞLEVSELLİĞİ ..................................... 120
1-Fatoş Alkan, 2- Tamay Sertçelik, 3-Şermin Yalin Sapmaz, 4-Erhan Eser, 1-Şenol Coşkun .............. 120
KONJENİTAL KALP HASTALIKLI ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ, ANKSİYETE VE DEPRESYON İLİŞKİSİ
..................................................................................................................... 122
1-Fatoş Alkan, 2-Tamay Sertçelik, 3-Şermin Yalin Sapmaz, 2- Şenol Coşkun, 4- Erhan Eser ............ 122
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLARDA UYKU VE YAŞAM KALİTESİNİN
SAĞLIKLI KONTROLLERLE KARŞILAŞTIRILMASI .............................................................. 124
1-Yusuf Öztürk, 2-Gonca Özyurt, 3-Aynur Pekcanlar Akay .................................................... 124
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU OLAN 7-17 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARDA YAŞAM
KALİTESİ .......................................................................................................... 126
1-Öznur Bilaç, Canem Kavurma, Arif Önder, Yakup Doğan, 2-Şermin Yalın Sapmaz ....................... 126
7
ASTIMLI ÇOCUK VE ADÖLESANLARIN ÖZ-ETKİLİLİKLERİNİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ ............... 127
1- Duygu Karaarslan, 2- Zümrüt Başbakkal .................................................................. 127
ALOPESİ AREATA TANILI ÇOCUK VE ERGENLERDE YAŞAM KALİTESİ, AİLE İŞLEVSELLİĞİ VE
PSİKOPATOLOJİ .................................................................................................. 129
1-Ayşe Kutlu, 2-Selcen Kundak .................................................................................... 129
OBEZİTESİ OLAN 7-17 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ ...................................... 131
1-Arif Önder, 2-Gamze Çelmeli, 1-Canem Kavurma, 1-Öznur Bilaç, 1-Yakup Doğan, 3-Esin Özatalay . 131
VİTİLİGO HASTALIĞI OLAN ÇOCUKLAR VE EBEVEYNLERİNİN YAŞAM KALİTESİ, DEPRESYON VE KAYGI
DÜZEYLERİ ....................................................................................................... 132
zlem Önen, Selcen Yamacı, Handan Özek Erkuran, Ayşe Kutlu, Burcu Çakaloz ............................ 132
ÇÖLYAK HASTASI ÇOCUKLARIN RUHSAL DURUMLARI, YAŞAM KALİTESİ VE EBEVEYN TUTUMLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................................................................ 134
1-Güzide Doğan, 2-Şermin Yalın Sapmaz, 1-Yeliz Çağan Apak, 2-Masum Öztürk, 3-Yeşim Yiğit, 4-Beyhan
Cengiz Özyurt, 1-Erhun Kasırga ................................................................................... 134
OTİZMDE YAŞAM KALİTESİ ANKETİ- EBEVEYN SÜRÜMÜNÜN TÜRKÇE GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ
..................................................................................................................... 136
1-Börte Gürbüz Özgür, 2-Hatice Aksu, 3-Erhan Eser ........................................................... 136
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU TANISI OLAN ÇOCUKLARIN BAKIM VERENLERİNİN YAŞAM
KALİTELERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ ......................................... 138
1-Börte Gürbüz Özgür, 2-Erhan Eser,3-Hatice Aksu ............................................................ 138
OBEZİTE TANILI ÇOCUK VE ERGENLERDE PSİKOPATOLOJİ, YAŞAM KALİTESİ VE DUYGUDURUM
DEĞERLENDİRİLMESi ............................................................................................ 140
1. Deniz Özalp Kızılay 2. Şermin Yalın Sapmaz 3. Semra Şen 4. Yekta Özkan 5. Beyhan Cengiz Özyurt 6.
Betül Ersoy, .......................................................................................................... 140
WEISS İŞLEVSELLİKTE BOZULMA ÖLÇEĞİ-ÖZBİLDİRİM FORMU TÜRKÇE GÜVENİLİRLİĞİ VE
GEÇERLİLİĞİ ...................................................................................................... 142
1-Şermin Yalın Sapmaz, 2-Dilek Ergin, 2-Nesrin Şen Celasin, 3- Öznur Bilaç, 1- Masum Öztürk, 2-Duygu
Karaarslan, 4- Mahmut Cem Tarakçıoğlu, 5-Ömer Aydemir ................................................... 142
ANKİLOZAN SPONDİLİTDE DOMİNANT MİZACIN AĞRI SEVİYESİ,HASTALIK AKTİVİTESİ VE YAŞAM
KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ ............................................................................................ 144
1-Tülay Yıldırım, 2-Dilek Solmaz, 3-Murat Emul, 4-Gürkan Akgöl, 5-Dilek Yalvaç, 1-Yüksel Ersoy ..... 144
KRONİK AĞRILI HASTALARDA YAŞAM KALİTESİNİN İNCELENMESİ ........................................ 146
1-Ceyda Afacan, 2-Eren Yılmaz Afacan ........................................................................... 146
8
YAŞLI OPERE KALÇA KIRIĞI OLAN HASTALARDA POSTOPERATİF MORTALİTE VE MORBİDİTE
BELİRLENMESİNDE ASA RİSK SINIFLAMASI İLE KIRILGANLIK SKORUNUN KARŞILAŞTIRILMASI VE HASTA
MEMNUNİYETİNİN SAPTANMASI: RETROSPEKTİF DEĞERLENDİRME ...................................... 148
1-Verda Toprak, 1-Pelin Şen, 2-Emre Demirçay, 1-Leyla Çağlayan ........................................... 148
LOMBER DİSK HERNİSİ OLAN OLGULARDA FARKLI TEDAVİ YÖNTEMLERİNİN AĞRI VE YAŞAM KALİTESİ
ÜZERİNE ETKİSİ .................................................................................................. 150
1-Duygu Aktar Reyhanioğlu, 2-Fatih Sefil ........................................................................ 150
METASTATİK OLMAYAN NONMELANOM DERİ KANSERLİ HASTALARDA ‘SKIN CANCER INDEX’İN
TÜRKÇE’YE KÜLTÜREL UYARLAMASI VE TÜRKÇE SÜRÜMÜN GÜVENİLİRLİĞİ (ÖN SONUÇLAR) ...... 152
1-M. Kürşat Evrenos, 2-Aylin Türel Ermertcan, 2-Tubanur Çetinarslan, 3-Önder Karaarslan, 4-Mehmet
Dadacı, 5-Hakan Uzun, 6-Ferdi Öztürk, 7-İlgül Zeren Bilgin, 1-Yavuz Keçeci, 8-Erhan Eser .............. 152
HEREDİTER ANJİYOÖDEM HASTALARINDA YAŞAM KALİTESİ: HASTALIĞIN GETİRDİĞİ YÜK ........... 154
1-Özlem Kuman Tunçel, 2-Nihal Mete Gökmen, 3-Nazlı Kahraman, 4-Okan Gülbahar, 5-Şebnem Pırıldar
......................................................................................................................... 154
SEAATTLE ANJİNA SKALASININ TÜRK POPULASYONUNDA GEÇERLİLİĞİ ................................ 156
1-Mehmet Tuncay Duruöz, 2-Fırat Ulutatar, 3-Canan Şanal Toprak, 4-Anwar Suhaimi ................... 156
JİNEKOLOJİK SAĞLIK DAVRANIŞLARI İLE SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARI (SYBD) ARASINDAKİ
İLİŞKİ .............................................................................................................. 158
Pınar Koçkanat, Mine Bekar ........................................................................................ 158
GESTASYONEL DİYABETES MELLİTUSLU KADINLARIN YAŞADIĞI YORGUNLUĞUN YAŞAM KALİTESİ
ÜZERİNE ETKİSİ .................................................................................................. 160
1-Ticen Altın, 2-Nurgül Güngör Tavşanlı ......................................................................... 160
HOMEOPATİ KULLANAN KİŞİLERİN YAŞAM KALİTELERİ VE HOMEOPATİYE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN
BELİRLENMESİ .................................................................................................... 162
Adalet Kutlu, Mehmet Gülşen ..................................................................................... 162
BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK KURULUŞUNA BAŞVURANLARDA FRAMİNGHAM RİSK PROFİLİ VE YAŞAM
KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................................................ 164
1-Ramazan Sağlan, 2-Selma Metintaş ............................................................................. 164
ESKİŞEHİR MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİ VE YEREL HALKIN ÇOCUKLARINDA YAŞAM KALİTESİ
KARŞILAŞTIRILMASI .............................................................................................. 166
Zeynep Demirtaş, Hatice Aygar, Gülsüm Öztürk Emiral, Melike Alaiye, Ece Elif Öcal, Muhammet Fatih
Önsüz, Selma Metintaş .............................................................................................. 166
İZMİR’DE BİR DEVLET HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN İŞYERİ ZORBALIĞINA MARUZ KALMA
DURUMLARI VE YAŞAM KALİTELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................. 168
9
1- Begüm Es, 2- Nurgül Güngör Tavşanlı..................................................................... 168
ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ VE GENEL SAĞLIK ALGISI İLİŞKİSİNİN YAŞAM KOŞULLARI FARKLI İKİ
GRUPTA DEĞERLENDİRİLMESİ ................................................................................. 170
Ece Elif Öcal, Gülsüm Öztürk Emiral, Hatice Aygar, Zeynep Demirtaş, Melike Alaiye, Muhammet Fatih
Önsüz, Selma Metintaş .............................................................................................. 170
FARKLI BÖLÜMLERDE ÖĞRENİM GÖREN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN GENEL YAŞAM KALİTELERİ VE
DEPRESYON DURUMLARI ....................................................................................... 172
Nihal Büker, Erdoğan Kavlak, Raziye Şavkın, Khalid Yahya Abdullah Alsayani ............................. 172
TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ ve ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİNDE SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ
DAVRANIŞLARI ................................................................................................... 174
Pınar Özdemir Deniz, Ferhat Yıldız, Burak Çapacı, Ali Arıkan, Filiz Abacıgil, Erdal Beşer ............... 174
BALIKESİR’DE KENTSEL BİR BÖLGEDE YAŞAYAN KİŞİLERİN GENEL SAĞLIKLARINI ALGILAMA
DURUMLARININ İNCELENMESİ ................................................................................. 176
Celalettin Çevik, İbrahim Aldemir, Saliha Şence ............................................................... 176
BALIKESİR’DE KARESİ İLÇESİNE BAĞLI BİR MAHALLEDE YAŞAYAN KİŞİLERİN HASTALANMA VE
SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ........................................ 178
Celalettin Çevik, İbrahim Aldemir, Saliha Şence ............................................................... 178
BEDENSEL ENGELLİLERDE BAKIM KALİTESİNİN YAŞAM KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ ........................... 180
1-Nadir Maşalacı, 2-Hakan Baydur ................................................................................ 180
DESTEKLEYİCİ BAKIM GEREKSİNİMLERİ ÖLÇEĞİ KISA FORMUNUN TÜRKÇE’YE UYARLANMASI ....... 182
Türkan Özbayır, Özlem Soyer, Arzu Aslan ...................................................................... 182
YAŞLI BİREYLERİN KRONİK HASTALIK DURUMU İLE YAŞAM KALİTESİ ARASINDAKİ İLİŞKİ, ÇANAKKALE
ÖRNEĞİ ........................................................................................................... 184
Buse Yüksel, Özgür Özerdoğan,Merve Çelik, Sibel Cevizci, Coşkun Bakar .................................. 184
ÇANAKKALE’DE YAŞLILARDA YAŞAM KALİTESİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
..................................................................................................................... 186
Merve Çelik, Sibel Cevizci, Özgür Özerdoğan, Buse Yüksel, Coşkun Bakar .................................. 186
YAŞLI BİREYLERDE YAŞAM KALİTESİNİ ETKİYEN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ .......................... 188
Sibel Cevizci, Merve Çelik, Buse Yüksel, Özgür Özerdoğan, Coşkun Bakar .................................. 188
MANİSA ŞEHZADELER SAĞLIK EĞİTİM ARAŞTIRMA BÖLGESİNDE BAZI KENTSEL BÖLGELERDE
YAŞLILARDA YAŞAM KALİTESİNİN BELİRLEYİCİLERİ ......................................................... 190
1-Şebnem Güvenç, 2-Erhan Eser ................................................................................... 190
10
HUZUREVİNDE YAŞAYAN BİREYLERİN GENEL SAĞLIK DURUMU, GÜNLÜK YAŞAM AKTİVİTELERİ VE
DEPRESİF BELİRTİ DÜZEYLERİ ................................................................................. 192
1-Şemsinnur Göçer, 2-Osman Günay, 3-R.Özlem Ulutabanca, 4-Tuncay Polat, 5-Zehra İncedal Sonkaya
......................................................................................................................... 192
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ YAŞLI MODÜLÜNÜN ALTERNATİF TÜRKÇE KISA
SÜRÜMLERİNİN (WHOQOL-OLD-Short) PSİKOMETRİK ÇÖZÜMLEMELERİ ................................. 194
1.Erhan Eser, 2.Sultan Eser ........................................................................................ 194
11
KONGRE PROGRAMI
ANA PROGRAM
11 Kasım 2016 (1. Gün):
Kayıt ve Açılış 09:00 - 09:30
Konferans (09:30 – 10:15 )
Yönetici: Prof. Dr. Hayriye Elbi, Ege Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri AD.
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. 20 Mayıs Amfisi
Dünyada ve Türkiye’de yaşam kalitesi, klinik
uygulamanın neresinde?
Prof. Dr. Ömer Aydemir
Manisa CBÜ. Tıp Fak. Psikiyatri AD.
Ara: 10:15 – 10:45
İkili konferans (10:45 – 12:00)
Yönetici:Prof. Dr.Şebnem Pırıldar, Ege Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri AD.
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. 20 Mayıs Amfisi
İyilik durumu ve yaşam kalitesi: Kavramsal
değerlendirme
Prof. Dr. Hayriye Elbi
Ege Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri AD.
Özbildirim ölçekleri hakkındaki FDA ve EMA
rehberleri
Prof. Dr. Erhan Eser
Manisa CBÜ. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD.
12:00 – 13:00 Öğlen arası
Panel (13:00 – 14:15) Yaşlılık sorunları ve yaşam kalitesi
Yönetici: Prof. Dr. Fehmi Akçiçek, Ege Üniv. Tıp Fak. İç Hastalıkları AD. Nefroloji BD.
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. 20 Mayıs Amfisi
Yaşlılarda yaşam kalitesini etkileyen temel
özellikler ve risk faktörleri
Doç. Dr. Şevnaz Şahin
Ege Üniv. Tıp Fak. İç Hastalıkları AD. Geriatri BD
Yaşlılıkta ortaya çıkan nörolojik hastalıkların
yaşam kalitesi üzerine etkileri
Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar
Eskişehir Acıbadem Hastanesi
Ameliyathanede kırılgan bir yaşlı Doç. Dr. Verda Toprak
Başkent Üniversitesi
İstanbul Araştırma ve Uygulama Hastanesi
İkili Konferans (14:15 – 15:15) Engellilik ve yaşam kalitesi
Yönetici: Prof. Dr. Ömer Aydemir, Manisa CBÜ. Tıp Fak. Psikiyatri AD.
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. 20 Mayıs Amfisi
Bedensel engellilerde yaşam kalitesi Prof. Dr. Ümmühan Baş Aslan
Denizli Pamukkale Üniv. Fizyoterapi ve Rehabilitasyon
Yüksekokulu
Zihinsel engellilerde yaşam kalitesi Prof. Dr. Berna Binnur Akdede
Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri AD.
Ara: 15:15 – 15:30
Paralel Dal Sempozyumları (15:30–18:00)
12
12 Kasım 2016 (2. Gün):
Konferans (09:00 – 09:30)
Yönetici: Prof. Dr. Yücel Demiral
Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD.
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. 20 Mayıs Amfisi
Yaşam kalitesinin vekil (proxy)
değerlendirmesi
Yrd. Doç. Dr. Hakan Baydur
Manisa CBÜ. Sağlık Bilimleri Fak. Sosyal Hizmet
Bölümü
İkili Konferans (09:30 – 10:30)
Bakım verenlerin yükü ve yaşam kalitesi
Yönetici: Prof. Dr. Rukiye Pınar, Sabahattin Zaim Üniv. Sağlık Bilimleri Fak.
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. 20 Mayıs Amfisi
Nörolojik sorunlarda bakım veren yükü
ve yaşam kalitesi
Yrd. Doç.Dr. Zeliha Tülek
İstanbul Üniv. Florence Nightingale Hemşirelik Fak. İç
Hast. Hemş. AD.
Psikiyatrik morbiditelerde bakım veren
yükü ve yaşam kalitesi
Uz. Dr. Didem Sücüllüoğlu Dikici
Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi
Ara: 10:30 – 11:00
Panel (13:00 – 14:15)
Çocuk sağlığında yaşam kalitesine yaklaşım
Yönetici: Prof. Dr. Mustafa Bak, Serbest Hekim
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. 20 Mayıs Amfisi
Kanserli çocuk ve yaşam kalitesi Prof. Dr. Mehmet Kantar
Ege Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD
ve EÜPBM
Hemofilide yaşam kalitesi Prof. Dr. Can Balkan
Ege Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hast. AD.,
Çocuk Hematolojisi BD.
Çocuk psikiyatrisinde yaşam kalitesi Prof. Dr. Özlem Gencer
DEÜ Tıp Fak. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları AD.
12:30 – 13:30 Öğlen arası
Paralel Dal Sempozyumları (13:30–17:00) (Ara: 15:30-15:45)
Bildiri Ödülleri sunumu ve kapanış (16:30–17:00)
13
PARALEL DAL SEMPOZYUMLARI
11 Kasım 2016 Paralel Dal Sempozyumları (15:30–18:00) Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak.
Dekanlık Binası, Tıp Eğitimi AD.
Salon 1 Dal Sempozyumu 1: Nörolojik sorunlar ve yaşam kalitesi (15:30–18:00)
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. Dekanlık Binası, Tıp Eğitimi AD
Panel: Nörolojik hastalıklarda yaşam kalitesi
Genel Koordinatör: Prof.Dr. Hatice Mavioğlu, CBÜTF Nöroloji AD. TND Yaşam Kalitesi
ÇG. (Açılış)
Moderatörler:
Prof.Dr.Demet Özbabalık, Eskişehir Acıbadem Hastanesi
Prof.Dr.Görsev Gülmen Yener, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fak. Nöroloji AD.
Konuşma(cı)lar :
ALS hastalarında iletişim ve güncel teknolojiler
Uzm. Dr.Alper Kaya, ALS Derneği Başkan Yardımcısı
Parkinson hastalığında yaşam kalitesini ve toplumda farkındalığı arttırmaya yönelik
çalışmalar
Prof.Dr. Ayşe Bora Tokçaer, TND Genel Sekreteri
İzmir MS derneğinin MS’li hastaların yaşam kalitesini arttırmaya yönelik faaliyetleri
Prof.Dr.Egemen İdiman, İzmir MS Derneği Başkanı
Mersin’de aktif yaşlanma merkezi ve yaşlı dayanışma evleri ile yapılan yaşam kalitesi
odaklı çalışmalar
Prof.Dr. Aynur Özge, Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi Başkanı
Sözel Bildiri Oturumu:
Moderatör:
Prof.Dr.Sibel Canbaz Kabay, Dumlupınar Üniv. Tıp Fak. Nöroloji AD.
14
11 Kasım 2016 Paralel Dal Sempozyumları (15:30–18:00) Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak.
Dekanlık Binası, Tıp Eğitimi AD.
Salon 2 Dal Sempozyumu 2: Çocuk nörolojisi ve yaşam kalitesi (15:30–18:00)
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. Dekanlık Binası, Tıp Eğitimi AD
Panel: Çocuklarda önce çıkan nörolojik sorunların Yaşam Kalitesine etkisi
Moderatörler:
Prof. Dr. Sarenur Gökben, Ege Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hast. AD. Çocuk Nörolojisi
BD.
Prof. Dr. Hasan Tekgül, Ege Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hast. AD. Çocuk Nörolojisi
BD.
Konuşma(cı)lar :
Epilepside yaşam kalitesinin değerlendirilmesi
Prof.Dr. Gül Serdaroğlu, Ege Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hast. AD. Çocuk Nörolojisi
BD.
Serebral palside yaşam kalitesi ölçeklerinin değerlendirilmesi
Prof.Dr. Ayşe Tosun, Adnan Menderes Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hast. AD. Çocuk
Nörolojisi BD.
Nöromusküler hastalıklarda yaşam kalitesinin değerlendirilmesi gerekir mi?
Doç.Dr. Uluç Yiş, Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hast. AD. Çocuk Nörolojisi
BD.
Sözel Bildiri Oturumu:
Moderatörler:
Prof.Dr. Muzaffer Polat, Manisa CBÜ Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hast. AD. Çocuk
Nörolojisi BD.
Doç.Dr. Erhan Bayram, Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hast. AD. Çocuk
Nörolojisi BD.
15
11 Kasım 2016 Paralel Dal Sempozyumları (15:30–18:00) Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak.
Dekanlık Binası, Tıp Eğitimi AD.
Salon 3 Dal Sempozyumu 3: Romatolojik sorunlar, rehabilitasyon ve yaşam kalitesi (15:30–
18:00)
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. Dekanlık Binası, Tıp Eğitimi AD.
Panel:
Moderatörler:
Prof.Dr. Berrin Durmaz - Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi FTR AD.
Prof.Dr. Elif Akalın - Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, FTR AD.
Konuşma(cı)lar :
Yaşlı artritli hastalarda yaşam kalitesini artırmak için öneriler
Prof. Dr. Yasemin Turan - Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, FTR AD.
Yaşlılarda yaşam kalitesini artırmak için temel rehabilitasyon yaklaşımları
Prof. Dr. Sibel Eyigör, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi FTR AD.
Yaşlılarda yaşam kalitesini artırmada iş uğraşı terapisi uygulamaları
Yrd. Doç. Dr. Özge Çakır, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Lefkoşe, Kıbrıs
Sözel Bildiri Oturumu:
Moderatör:
Prof. Dr. Canan Tıkız, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, FTR AD.
16
12 Kasım 2016 Paralel Dal Sempozyumları (13:30–17:00) (Ara: 15 30-15 45) Yer: Ege Üniversitesi
Tıp Fak. Amfileri Binası
Salon 1 Dal Sempozyumu 4: Çocuk sağlığı sorunları ve yaşam kalitesi
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. Amfileri Binası, Amfi 1
Panel: Moderatör: Prof. Dr. Erhun Kasırga, Manisa CBÜ. Tıp Fak. Çocuk Sağ. ve Hast.
AD.
Konuşma(cı)lar :
Çocuklarda sağlık algısı ve yaşam kalitesine psiko-sosyal bakış
Yrd. Doç. Dr. Şermin Yalın, Manisa CBÜ. Tıp Fak. Çocuk Psikiyatrisi AD.
Çocuklarda yaşam kalitesinin değerlendirmesinde kullanılan genel amaçlı ve soruna
özel ölçekler ve bunların Türkiye'deki kullanımı
Doç. Dr. Dilek Ergin, Manisa Manisa CBÜ. Sağlık Bilimleri Fak. Çocuk Sağ. ve Hast. Hem.
AD.
Çocuklarda yaşam kalitesi: Klinik uygulamalar ve yaşanan güçlükler
Doç. Dr. İlker Günay, İzmir Behçet Uz Çocuk Hastanesi
Sözel Bildiri Oturumu:
Moderatör: Prof. Dr. Zümrüt Başbakkal, Ege Üniv. Hemşirelik Fak., Çocuk Sağ. ve Hast.
Hemş. AD.
Yrd. Doç. Dr. Şermin Yalın, Manisa CBÜ. Tıp Fak. Çocuk Psikiyatrisi AD.
17
12 Kasım 2016 Paralel Dal Sempozyumları (13:30–17:00) (Ara: 15 30-15 45) Yer: Ege Üniversitesi
Tıp Fak. Amfileri Binası
Salon 2 Dal Sempozyumu 5: Ağrı, anestezi ve yaşam kalitesi (13:30–17:00)
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. Amfileri Binası, Amfi 2
Panel: Yaşlı hasta, yaşam kalitesi ve anestezi: hastanın perspektifinden
Moderatör: Prof. Dr. Erol Gökel, Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. Anesteziyoloji Ve
Reanimasyon AD.
Konuşma(cı)lar :
Geriatrik yaş sınırı belirleyici mi? Yaş mı/yandaş hastalık mı?
Prof. Dr. Gönül Tezcan Keleş., Manisa CBÜ. Tıp Fak. Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD.
Geriatrik anestezi tetikleyici mi? Neyi /ne kadar?
Prof. Dr. Leyla İyilikçi Karaoğlan; Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. Anesteziyoloji ve
Reanimasyon AD.
Geriatrik anestezide maliyet/memnuniyet
Doç. Dr. Verda Toprak, Başkent Üniversitesi, İstanbul Hastanesi Anesteziyoloji ve
Reanimasyon AD.
Sözel Bildiri Oturumu:
Moderatörler: Prof. Dr. Sezgin Ulukaya, Ege Üniv. Tıp Fak. Anesteziyoloji ve
Reanimasyon AD.
Prof. Dr. Murat Aksun İzmir Katip Çelebi Üniv. Tıp Fak. Anesteziyoloji ve Reanimasyon
AD.
18
12 Kasım 2016 Paralel Dal Sempozyumları (13:30–17:00) (Ara: 15 30-15 45) Yer: Ege Üniversitesi
Tıp Fak. Amfileri Binası
Salon 3 A-Dal Sempozyumu 6: Yaşam kalitesini tehdit eden süreğen hastalıklarda medikal
yaklaşım ve yaşam kalitesi (13:30–15:30)
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. Amfileri Binası, Amfi 3
Panel : Onkolojide yaşam kalitesi
Moderatör: Prof.Dr. Ender Ellidokuz, Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. İç Hastalıkları AD.
Gastroenteroloji BD.
Konuşma(cı)lar :
Onkolojide bir sonuç ölçütü olarak yaşam kalitesi
Prof.Dr.Rukiye Pınar, Sabahattin Zaim Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Hemşirelik Bölümü
Deri kanserlerinde yaşam kalitesi
Prof. Dr. Aylin Ermertcan Manisa CBÜ. Tıp Fak. Dermatoloji AD.
Sözel Bildiri Oturumu:
Moderatör: Prof. Dr. Aynur Türeyen, Ege Üniversitesi Hemşirelik Fak. İç Hastalıkları
Hemş. AD.
B-Dal Sempozyumu 7: Yaşam kalitesin tehdit eden süreğen hastalıklarda cerrahi
yaklaşım ve yaşam kalitesi (15:30–17:00)
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. Amfileri Binası, Amfi 3
Panel : Cerrahisi sonrası yaşam yalitesi
Moderatör: Doç. Dr. Adalet Koca Kutlu, Manisa CBÜ. Sağlık Bilimleri Fak. Cerrahi Hast.
Hemş. AD.
Konuşma(cı)lar :
Yaşlılarda cerrahi ve yaşam kalitesi
Prof. Dr. Fatma Demir Korkmaz, Ege Üniversitesi Hemşirelik Fak. Cerrahi Hast. Hemş.
AD.
Yaşlılarda omurga cerrahisinde yaşam kalitesi
Prof. Dr. Ömer Akçalı, Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. Ortopedi ve Travmatoloji AD.
Yaşlılarda düşmeler ve yaşam kalitesi
Yrd.Doç.Dr. Dilek Çeçen, Manisa CBÜ. Sağlık Bilimleri Fak. Cerrahi Hast. Hemş. AD.
Meme küçültme cerrahisi ve yaşam kalitesi
Doç. Dr. Yavuz Keçeci, Manisa CBÜ Tıp Fak. Plastik ve Rekonstürktif Cerrahi AD.
Sözel Bildiri Oturumu:
Moderatör:
Doç. Dr. Emel YILMAZ, Manisa CBÜ. Sağlık Bilimleri Fak. Cerrahi Hast. Hemş. AD.
19
12 Kasım 2016 Paralel Dal Sempozyumları (13:30–17:00) (Ara: 15 30-15 45) Yer: Ege Üniversitesi
Tıp Fak. Amfileri Binası
Salon 4 Dal Sempozyumu 8: Yaşam kalitesinde metodoloji ve halk sağlığı oturumu (13:30–
17:00)
Yer: Ege Üniversitesi Tıp Fak. Amfileri Binası, Amfi 4
Sözel Bildiri Oturumu:
Moderatörler: Prof. Dr. Süheyla Özsoy, Ege Üniv. Hemşirelik Fak. Halk Sağlığı Hemş.
AD.
Doç. Dr. Mustafa Tözün, İzmir Katip Çelebi Üniv. Tıp Fak, Halk Sağlığı AD.
21
AMELİYATHANEDE KIRILGAN BİR YAŞLI
Doç. Dr. Verda TOPRAK
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon AD.
Yaşlılar için sağlıkta yaşam kalitesi
• Günümüzde, gerek gelişmiş ülkelerin, gerekse gelişmekte olan ülkelerin sağlık politikaları,
yaşlıların bağımsız biçimde yaşamalarına ve topluma entegre olmalarına öncelik
vermektedir.
• Yaşlı kişilerin sağlığı denildiğinde, belirleyici konu olarak yalnızca hastalık prevalansı ya da
hastalığın yokluğu görülemez ve görülmemelidir. Yaşlı kişilerin büyük bölümü hastalıkları
olsa da, hastalıklarının günlük hayatlarını ciddi olarak etkileyen olumsuz sonuçları ortadan
kaldırılabildiği takdirde, kendilerini bütünüyle sağlıklı olarak hissedebilir.”
• (World Health Organization, 1998 )
Kırılganlık Sendromu (Frailty)
• Patient frailty: the elephant in the operating theatre
Anaesthesia. 2014 Jan;69 Suppl 1:26-34 ;Hubbard RE1, Story DA
• Fark etmek kolay, fakat o anda ihmal edilen kavram
• Yalnızca “bakarak “farketmenin perioperatif dönemde istenmeyen yan etkilere olumsuz
etkisi ve sınırlamaları var
• 2005-2009 yılları arasında1 milyonun üzerinde hastada
• Önceden cerrahi riskleri ASA ve diğer tüm risk skorları ile belirlenmiş ,
• tüm cerrahi gruplarda,
• 30 günlük morbidite ve mortalitenin daha çok ve daha güvenilir olarak saptamıştır.
Anesth Analg. 2016 Sep 12. Frailty, Aging, and Cardiovascular Surgery. Graham A1, Brown CH 4th.
• Özellikle kardiyak cerrahide ( transkateter aortik valv implantasyonu), kırılganlık
postoperatif mortalite ve morbidite ile yüksek risk hastaları belirlemede bilinen tüm risk
skorları içinde daha belirleyicidir.
• (1) preoperatif dönemde yüksek riskli hastaların belirlenmesi
(2) Kırılgan hastalar için perioperatif optimizasyon stratejilerinin belirlenmesi
Are the frail destined to fail? Frailty index as predictor of surgical mobidity and mortality in the
elderly.
22
• J Trauma Acute Care Surg. 2012 Jun;72(6):
• Farhat JS1, Velanovich V, Falvo AJ, Horst HM, Swartz A, Patton JH Jr, Rubinfeld IS.
• BACKGROUND:
• America's aging population has led to an increase in the number of elderly patients
necessitating emergency general surgery. Previous studies have demonstrated that
increased frailty is a predictor of outcomes in medicine and surgical patients. We
hypothesized that use of a modification of the Canadian Study of Health and
Aging Frailty Index would be a predictor of morbidity and mortality in patients older than 60
years undergoing emergency general surgery.
• METHODS:
• Data were obtained from the National Surgical Quality Improvement Program Participant
Use Files database in compliance with the National Surgical Quality Improvement Program
Data Use Agreement. We selected all emergency cases in patients older than 60 years
performed by general surgeons from 2005 to 2009. The effect of increasing frailty on
multiple outcomes including wound infection, wound occurrence, any infection, any
occurrence, and mortality was then evaluated.
• RESULTS:
• Total sample size was 35,334 patients. As the modified frailty index increased, associated
increases occurred in wound infection, wound occurrence, any infection, any occurrence,
and mortality. Logistic regression of multiple variables demonstrated that the frailty index
was associated with increased mortality with an odds ratio of 11.70 (p < 0.001).
• CONCLUSION:
• Frailty index is an important predictive variable in emergency general surgery patients older
than 60 years. The modified frailtyindex can be used to evaluate risk of both morbidity and
mortality in these patients. Frailty index will be a valuable preoperative risk assessment
tool for the acute care surgeon.
• LEVEL OF EVIDENCE:
• Prognostic study, level II.
Can routine preoperative data predict adverse outcomes in the elderly? Development and validation
of a simple risk model incorporating a chart-derived frailty score.
• J Am Coll Surg. 2014 Oct;219(4):684-94.
• Amrock. LG1, Neuman MD2, Lin, HM3, Deiner S4.
23
◦ Hayır!
Anaesthesia 2016, 71 611-626
K. Richardson, J. Hopker
• Editorial
• One minute to assess frailty, but what should we do next?
Anaesthesia 2016, 71, 684–691
• Do first impressions count? Frailty judged by initial clinical impression predicts medium-
term mortality in vascular surgical patients.
• O'Neill BR1, Batterham AM2, Hollingsworth AC3, Durrand JW4, Danjoux GR5,2.
• Yanlızca bakarak bile (ilk klinik izlenim) kırılgan hastayı tanımlamak ve perioperatif önlem
almada anlamlı.
Anaesthesia. 2016 Jun;71(6):622-6.
Editor yazısı
• One minute to assess frailty, but what should we do next?
Tanım
“nöromuskuler, metabolik ve immun sistemlerin fizyolojik rezervlerinde yaşa bağlı azalma ve
stresörlere duyarlılık durumu”
Kırılganlık
• Yaşlanmaya bağlı
• Olumsuz istenmeyen olaylarda bağımsız risk faktörü
• Yaygın
• İlerleyici
• Epizodik
• Önlenebilir komponentler
• Yaşam kalitesine etkili
• Pahallı
Harrison J, Clegg A, Conroy S, Young J. Managing frailty
as along-term condition. Age Ageing 2015;44:732-5.
Pratik uygulamada nasıl tanı koyacağız?
24
1. Ayrıntılı geriatrik değerlendirme (Comprehensive geriatric assessment) (CGA)
◦ Yapısal, multidisipliner değerlendirme
◦ Basit değerlendirme
◦ Yürüme hızı
◦ Timed-up-and-go test (TUGT)
◦ PRISMA-7 anketi
◦ Rutin veri
◦ Electronik kırılganlık indeksi (eFI)
Yürüme hızının ölçülmesi
Van Kan G, et al. Gait speed at usual pace as a predictor of adverse outcomes in community-
dwelling older people. JNHA 2009;13:881-9.
• Kronometreli saat ve 4 metre mesafe
• Median yaşam beklentisi 0.8 m/s
• > 5 saniyeden az sürede 4 metre
• İyi, geçerli, basit tek seferde disabiliteyi uzun dönem bakım hastası mı olacak, düşme,
mortaliteyi öngörebilir,
• 0.6 m/s daha yavaş yüründüğünde neler oluyor sorusunun yanıtı için daha kapsamlı
çalışmalar gerekli??
• Eğer hasta kendi fonksiyon azalmasını tanımlamıyorsa daha da kıymetli
Kalk ve git testi
Podsiadlo, D. et al. The timed, Up & Go: a test of basic functional mobility for frail elderly
persons. Journal of American Geriatric Society 1991;39:142-8.
• TUGT > 10 saniye
• Positif prediktif değer = 0.17
• Negatif prediktif değer = 0.99
• “Kırılgan değil” demek için çok kıymetli
25
Kırılgan tanımı alan hastaya ne oluyor?
• İstenmeyen yan etkiler
• Disabilitenin artması
• Düşmeler
• Yeniden hastaneye yatış
• Hastane yatış süresinin artması
• Yoğun bakımda uzun yatış riski
• Ölüm
A hastası, 78 yaşında K, KOAH ve TipII diyabet, geçirilmiş MI, depresyon ve osteoartrit ve…………….
• 11 ilaç
• 10 yeni eklenecek ilaç
• 9 yaşam şekli değişikliği önerisi
• 8–10 rutin doktor randevusu
• Sigara bırakma polikliniği
Hughes et al. Guidelines for people not diseases. Age Ageing 2013;42:62-9.
• Hem hazırlanmak hem de erteleyebilmeyi amaçlamak için önemli
Basit stresor olaylarla iyileşememeye yatkınlığın artmasını fark etmek açısından önemli (sonucu
etkilemeyecek testler hastaya zarar verebilir)
26
Kırılganlığın tanınmaması hastaları yarar görmeyecekleri ve hatta zarar görecekleri girişimlerle
yüzyüze bırakır.
Kırılganlığı tanımak hasta için proaktif bir nem taşır.
27
ANESTEZİDE MALİYET –MEMNUNİYET
Doç. Dr. Verda TOPRAK
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon AD.
Anestezide Hasta Memnuniyetini Ölçme Yöntemleri
Hasta memnuniyeti sağlıkta yaşam kalitesinin önemli ölçeklerinden biridir. Anesteziden memnuniyet
klinik çalışmalarda bir sonuç olarak ve toplam sağlıkta yaşam kalitesinin bir parçası olarak
değerlendirilir. Klinik deneyimde anestezi ve sağlıkta yaşam kalitesi ölçeklerinin yeterince
geliştirilmediği ve yeterince de klinikte kullanılmadığını göstermiştir.
Pascoe hasta memnuniyetini; aldığı bakımı, “kognitif fonksiyon” ve “duygusal yanıt” verdiği hasta
reaksiyonu olarak tanımlar. Hasta memnuniyetini belirleyen hastaların sosyodemografik, kültürel
etkileşmeler ve hastaların kognitif durumları hasta memnuniyetinde önemlidir.
Hasta memnuniyeti ölçeği geliştirilirken
Aile memnuniyeti
Rejyonel anestezi
Monitorize anesstezi bakısı
Çocuk hastalar
Perioperatif Memnuniyet
Perioperatif değerlendirme
Perioperatif Bakım’la ilgii ölçekler vardır ve Tablo’da gösterilmiştir.
Anestezi alacak hastalar için optimum anket süresi belli değildir. Anketin uygulanma yeri ve
zamanlaması ile de ilgili çelişkiler vardır. Erken derlenme döneminde hastalar hala anestezinin
etkisi altında olabilirler. İlerleyen zamanlarda taburculuktan sonar hastaya ulaşmak mümkn
olmayabilir.
Hasta demografisiinin de hasta memnuniyeti üzerine etkisi vardır:
Anestezide maliyeti etkileyen en önemli faktor hastande yatış süresidir. Hastanede beklenen yatış
süresinin 3 günden fazla uzaması; hasta maliyetini belirgin arttırmaktadır. Postoperatif dönemden
sonra beklenmeyen yoğun bakım yatışları yine maliyet artışının en önemli nedenidir.
Sonuç:
Şimdiye kadar hasta memnunyetini ölçen 7000’den çok makale pubmed’de izlense de ancak 71’I
doğru ölçeklerle izlenmiştir. Anesteziye yönelik pek çok gelişmiş ölçme yöntemi geliştirilmiştir.
Ancak anestezi çalışmalarının çok büyük bir bölümü bu ölçme yöntemlerini kullanmamaktadırlar.
28
Hem eksik olan anesteziye yönelik ölçekler geliştirilmeli ; hem de klinisyenleri bu lçme yöntemlerini
kullanmaya teşvik etmek gereklidir. Hasta güvenliği ve kaliteyi arttırmayı hedeflerken bu ölçeklerin
kullanılması esas olmalıdır.
Farklı klinik durumlarda Hasta memnuniyeti anketleri önerileri
Ölçeğin adı Yazarlar Anestezi
yöntemi
Nerede
uygulanabilir
Notlar
ISAS Dexter ve
ark.
Monitorize
Anestezi Bakı
Araştırma ve
kalite
geliştirme
Sık kullanılır. İzlem
çalışmalarında. Hasta ve
klinisyenler tarafından kabul
görür. Hızlı uygulanabilir.
Preanestetik
vizit kalitesi
Snyder-
Ramos ve
ark.
Ön
değerlendirme
Kalite
geliştirme
Preanestezik vizit için
geliştirilmiş çok iyi bir anker.
Ancak Almanca, diğer diller için
geçerlik güvenilirlik testleri
yok.
Perioperatif
anket
Capuzzo
ve ark.
Perioperatif Kalite
geliştirme
İyi gliştirilmiş, kısa, genel ve
rejyonel anesteziden sonra
hasta memnuniyetini
ölçebiliyor.
Perioperatif
anket
Bauer ve
ark.
Perioperatif Kalite
geliştirme
İyi kalitede,
Soruları anlaşılır, anesteziye
bağlı hasta memnuniyetini ve
anesteziye ilişkin istenmeyen
durumları ölçebilir.
LPPSq’nun
İngilizce
adaptasyonu
Jlala ve
ark.
Perioperatif Araştırma Uzun, ama hastaların en uyum
gösterdiği anket
Heidelberg’in
Perianestetik
Anketi
Schiff ve
ark.
Perioperatif Araştırma Uzun, daha çok araştırmalar
için uygun
Derlenme
Kalitesi-40
Derlenme odası Araşırma ve
kalite
geliştirme
Derlenme odası için geliştirilmiş
29
PSİKİYATRİK MORBİDİTELERDE BAKIM VEREN YÜKÜ VE YAŞAM KALİTESİ
Dr. Didem SÜCÜLLÜOĞLU DİKİCİ
Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. [email protected]
Yüzyıldan fazla süredir geleneksel psikiyatri, semptom ve tanılar üzerinde odaklanmış, ancak son
birkaç 10 yıldır bilimsel ve pratik uygulamalarda önemli hale gelen “yaşam kalitesi”, “aile yükü” ve
“hasta memnuniyeti” gibi konularda ruhsal hastalığın hastalık olmayan kısımlarıyla da
ilgilenmektedir. Ruhsal hastalıklarda tedavilerin toplum temelli olmaya başlaması bunun en önemli
nedenidir. Çünkü hastaların yataklı kurumlar dışında aile içinde geçirdikleri süre uzamakta ve aileler
hastaların bakımında daha aktif rol üstlenmektedirler. Psikiyatrik hastalığı olan bir kişiyle birlikte
yaşayan aile üyeleri üzerinde bir takım sorunlar oluşturabileceği gösterilmiş ve bu aileye yük olarak
tanımlanmaktadır (1).
Özellikle fiziksel hastalıklarda bakım veren yükü olarak adlandırılan aile yükü, bakım sunarken
yaşanabilen fiziksel, psikolojik, sosyal ve finansal tepkileri ifade etmede kullanılır. Yük kavramı
nesnel ve öznel yük olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Nesnel yük gelir kaybı, sağlık üzerine
etkiler, sosyal etkinliklerin kısıtlanması, ev ortamındaki gerginlik gibi zorlukları ifade ederken, öznel
yük ise hastanın rahatsızlık verici davranışları ile ilişkili sıkıntı, huzursuzluk, umutusuzluk,
tükenmişlik gibi olumsuz duygularını içermektedir (1,2). Reinhart ve Horwitz öznel yükün utanç,
damgalama, suçluluk, gücenme, küskünlük, bıkkınlık gibi duygusal boyutları olduğunu ifade
etmişlerdir (3). Diğer taraftan bakım veren yükü toplumsal, kültürel, aile birimlerinin yapılanmaları
ile ilgili özellikler, sağlık sistemiyle ilgili özellikler ve bakım verenin yaşı, etnik kökeni, cinsiyeti,
hastaya olan yakınlığı, eğitim durumu, ekonomik durumu, inançları, sosyal desteği gibi hastalıktan
bağımsız kavramlardan da etkilenmektedir.
Ruhsal bozuklukların aileler üzerinde yarattıkları yük alanında ilk çalışmalar daha çok şizofreni hasta
yakınlarında yapılmıştır. Zamanla duygudurum bozuklukları ve anksiyete bozukluklarıyla ilgili de aile
yükü çalışmaları artmıştır. Ruhsal hastalıkların doğasının, seyrinin birbirinden farklı olması aile yükü
açısından karşılaştırma yapmayı zorlaştırsa da şizofreni hasta yakınlarında yüksek aile yükü
bulunmuş, çalışmalarda anksiyete bozukluklarında da azımsanmayacak oranda aile yükü yaşanmakta
olduğu gösterilmiştir (4,5). Ruhsal hastalıklarda bakım veren yükünü ortak olarak etkileyen faktörler
arasında hastalıkların klinik belirtileri yanında bakım verenin başa çıkma stratejileri gösterilmiştir.
Magliano ve arkadaşları şizofreni hastalarının yakın çevrelerindeki insanların %83’üne finansal,
duygusal ve günlük hayatla ilgili yükler getirdiklerini tespit etmiştir (6). Bakım veren yüküne neden
olan faktörlerle ilgili çalışmalar hastalığın farklı özelliklerine odaklanmışlardır. Pozitif belirtilerin
yüke daha fazla sebep olduklarını bildiren çalışmaların yanısıra pozitif ve negatif belirtilerin birlikte
yüke neden olduklarını bildiren çalışmalar da bulunmaktadır (7,8). Farklı bir sonuç olarak Dyck
vearkadaşlarına göre negatif belirtiler daha fazla yüke neden olabilmektedir (9). Tersten bakarsak
sosyal olarak daha aktif, ev dışında da zaman geçirebilen, bilişsel kapasitesi yeterli olan ve üretken
30
biçimde çalışabilen, kişiler arası ilişkilerinde başarılı ve bakım verenlerinden ihtiyaçları olabildiğince
az olan kişilerin bakım verenlerine getirebilecekleri yük de doğal olarak daha az olacaktır. Perlick ve
arkadaşlarının kapsamlı çalışmasına CATIE (Clinical Antipsychotic Trials of Effectiveness
Interventions) katılan 1423 hasta davet edilmiş ve 623 hasta ve bunların birincil bakım vereni
çalışmaya katılmayı kabul etmiştir (10). Hastalık belirtilerinin bakım veren yükü açısından belirleyici
olduğu bildirilmiştir. Buna göre bakım verenlerin etkilendikleri sorunlu davranışın pozitif belirtiler,
bakım verenlerin işlevselliklerinin en çok etkilendiği faktörün negatif belirtiler ve kaynak
gereksinimi; günlük aktivitelerinin kesintiye uğramasının en büyük nedeninin ise her iki belirti alanı
olduğu tespit edilmiştir. Ülkemizde yapılan Aydın ve arkadaşlarının 50 şizofrenik hasta ile yaptıkları
araştırmalarında bakım veren yükünün hastanın yaşı, alevlenme ve hastanede yatarak tedavi görme
sayıları ile ilişkili olduğu gösterilmiş, ancak literatürden farklı olarak hastalık belirtileriyle ilişki
bulunmamıştır (11). Gülseren ve arkadaşlarının 239 hasta ve yakınıyla yaptıkları araştırmalarında ise
bakım veren yükü ile pozitif ve negatif belirtiler, işlevsellik puanları, anksiyete ve depresyon
puanları arasında anlamlı ilişki bulunmustur (12). Yazarlar ayrıca hastanın erkek, bakım verenin
kadın olması, ekonomik sorunların varlığı, hastanın aynı zamanda süreğen bedensel bir hastalığının
olması ve sosyal desteğin yetersiz olması durumunda bakım veren yükünün arttığını bildirmişlerdir.
Aslantaş ve Adana ise hastalık süresi ve şiddetinin bakım veren yüküyle doğrusal bir ilişkide olduğunu
belirtmişlerdir (13)
Bipolar bozukluğu olan hastaların yakınlarının da algıladığı yük yüksek oranda bildirilmiş (14,16)
ancak bipolar bozukluğun doğası gereği mani ve depresif epizodlar arası belirtilerin etkilerini
araştırmada kısıtlılıklar oluşturmaktadır. Reinares ve arkadaşlarının en az üç aydır remisyonda olan
86 Bipolar (I ve II) bozukluklu hasta ve yakını ile yaptıkları çalışmada öznel yükle, hastanın zayıf
sosyal ve mesleki işlevselliği, son iki yıl içinde geçirilmiş bir dönem varlığı, hızlı döngülülük öyküsü
ve bakım verenin hastanın ilaç alımından sorumlu olması arasında anlamlı derecede ilişki
bulunmuştur (15). Hastalık tanısı, yaş, eğitim düzeyi, cinsiyet, hastalık süresi, geçirilmiş dönem
sayısı ile öznel yük arasında ilişki saptanmamıştır. Geçirilmiş dönem sayısıyla öznel yük arasında bir
ilişki olmamasına rağmen, önceki 2 yıl içinde bir atak yaşamış bipolar hastaların bakım
verenlerindeki yük seviyesi anlamlı derecede yüksek saptanmıştır. Bu bulgular bakım veren yükünün
yakın zamandaki krizlerden etkilenebileceğini göstermektedir (15,16)
Obsesif Kompulsif Bozukluk tanılı hasta yakınlarında bakım veren yükünün şizofreni ve bipolar
bozukluktakine benzer şekilde ağır olduğu bildirilmiştir. OKB hastalığının klinik özelliklerinden dolayı
hasta yakınları günlük aktivitelerini değiştirerek hastalığın belirtilerine uyum sağlamak zorunda
kalabilirler. Hastanın kuşku obsesyonları, kararsızlığı, güven arama davranışı, kaçınma davranışları
ve ritüelleri aile bireylerine aşırı bağımlılık ile sonuçlanabilir (17). Hastanın hastalıkla ilgili
ihtiyaçlarını karşılamak üzere aile bireylerinin hastanın ritüellerine katılımı olarak tanımlanan aile
uyumu, hastanın anksiyetesini azaltıyor gibi görünmekle birlikte bu uyum, hastalığın gidişini
kötüleştirmekte, aile içi işlevselliği bozmakta ve aile bireyleri için bir stres faktörü haline
gelmektedir (17,18). OKB hastalarının yakınları hastanın kompulsiyonlarına dahil olduklarında bir çok
psikiyatrik hastalığa göre hastalıktan daha fazla etkilenmektedirler (4,19). Gururaj ve ark.(20)nın
31
OKB ve şizofreni hastalarının birinci derece yakınlarını değerlendirdikleri çalışmada şizofreni ve OKB
li hasta yakınlarında, aile içi ilişkilerde ve boş zaman aktivitelerinde bozulma, aile bireylerinin
fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerine olumsuz etkiler benzer bulunmuştur. Ekonomik yük, günlük
aktivitelerde bozulma ve tüm aile yükü değerleri ise şizofreniden daha az bulunmuştur. Bu
çalışmada hastalık şiddeti ve aile yükü arasında korelasyon bulunmamıştır. Ancak Magliano ve ark.
(21) çalışmasında ise obsesif kompulsif hastalık şiddeti ve yeti yitimi ile aile yükü orantılı
bulunmuştur. OKB ve şizofreni hastalarının birinci derecede yakınlarını değerlendirildiği diğer bir
çalışmada da şizofreni ve OKB’li hasta yakınlarında aile yükü benzer bulunmuştur. Her iki grupta
hastalığın şiddeti ve yeti yitimi ile aile yükü orantılı bulunmuştur. Yaş, cinsiyet, ikamet, aile yapısı,
eğitim durumu, hastaya yakınlık durumu gibi sosyodemografik özelliklerin ise aile yükünü
etkilemediği saptanmıştır (22). Gupta ve ark. (23) ile Chakarborti ve ark.nın (24) çalışmalarında ise
hastalık süresinin uzun olmasının aile yükünü artırdığı saptanmıştır. Vikas ve ark. nın OKB ve
depresif bozukluklu hastalarda yaptığı çalışmada OKB’li hastaların yaşam kalitelerinin ve
işlevselliklerinin daha iyi olmasına rağmen, bakımveren yükünün OKB hasta yakınlarında daha fazla
olduğu saptanmıştır (25).
Psikiyatrik hasta yakınlarında aile yükü kavramının yaygınlaşması, bununla ilgili araştırmaların
artması ve sonuçları, hem hastanın rehabilitasyonu hem de yakının genel sağlığı ve memnuniyeti için
hasta yakınlarında yaşam kalitesini araştırmayı zorunlu hale getirmiştir. Ruhsal hastalığı olan
bireylerin bakım verenlerinde yaşam kalitesi boyut skorları, sağlıklı populasyona göre düşük
bulunmuştur (26, 27,28). Bakım veren yükü ile bakım verenin yaşam kalitesi arasında ters yönde
ilişki saptanmıştır. Süreğenleşme eğilimi olan ruhsal hastalıkları olan bireylere bakım verenlerde yük
fazla dolayısıyla yaşam kalitesi skorları daha düşük bulunmuştur. Bakım veren yükünde olduğu gibi
hasta yakınlarının yaşam kalitesi skorlarının hasta ve yakınlarının sosyodemografik özelliklerinin
yanında hastalık süresi, hastalık şiddeti, hastaneye yatış sayısı gibi hastalığın klinik özelliklerinden
olumsuz etkilendiği gösterilmiştir. Diğer taraftan bakım verenin algıladığı öznel yük sonucu oluşan
anksiyete ve depresif bozukluk tanılarının eklenmesi kişinin yaşam kalitesini doğrudan olumsuz
etkilemektedir (29,30)
Tüm bu bilgiler ışığında ruhsal bozukluğu olan hasta yakınlarında yaşam kalitesini arttırabilmek,
hastalık yükünü ve etkilenmeyi azaltabilmek için daha fazla destek, eğitim ve aile görüşmelerine
ihtiyaç vardır. Klinisyenler hastalığın belirtilerinin ve şiddetinin tedavisi yanında, hastanın
kendisinden sosyal ve mesleki performans beklentisine, birlikte yaşadığı kişilerle ilişkilerine, onların
hastalığa ve hastaya karşı tutumlarına da odaklanmalı, bu konuda hasta yakınlarını bilgilendirmeli ve
ailenin ihtiyaçlarını da gözardı etmemelidir. Hasta ve birlikte yaşadığı kişilerin yaşam kalitesinin bu
denli olumsuz etkilendiği sık görülen hastalıklara yönelik rehabilitasyon hizmetlerinin geliştirilmesi
önemlidir.
Kaynaklar
32
1- Gülseren L.Şizofreni ve Aile: Güçlükler, Yükler, Duygular, Gereksinimler. Türk Psikiyatri Dergisi
2002; 13/2, 143-151.
2- Özütek SZ. Şizofrenide Aile ve Hasta Arasındaki Etkileşiminin Hastalık Belirtileri ve Yaşam Kalitesi
Üzerine Etkisi. Uzmanlık Tezi. 2002 İstanbul.
3- Gümüş Ö.Alkol ve opiyat bağımlılarının ailelerinde oluşturduğu psikososyal ve ekonomik
zorlukların araştırılması(uzmanlık tezi). İstanbul, Bakırköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, 2001.
4- Cooper M. Obsessive-compulsive disorder: effects on family members. Am J Orthopsychiatry
1996; 66:296–304.
5- Kalra H, Kamath P, Trivedi JK, Janca A. Caregiver burden in anxiety disorders. Curr Opin
Psychiatry 2008; 21:70-3
6- Magliano L, Marasco C, Fiorillo A, Malangone C, Guarneri M, Maj M et al. The impact of
professional and social network support on the burden of families of patients with schizophrenia in
Italy. Acta Psychiatr Scand 2002; 106:291-298.
7- Magliano L, Fiorillo A, Malangone C, De Rosa C, Maj M. Patient functioning and family burden in a
controlled, real-world trial of family psychoeducation for schizophrenia. Psychiatr Serv 2006;
57:1784-1791.
8- Wong DFK. Stress factors and mental health of carers with relatives suffering from schizophrenia
in Hong Kong: implications for culturally sensitive practices. Br J Soc Work 2000; 30:365–382.
9- Dyck DG, Short R, Vitaliano PP. Predictors of burden and infectious illness in schizophrenia
caregivers. Psychosom Med 1999; 61:411-419.
10- Perlick D, Rosenheck R, Kaczynski R, Swartz MS, Cañive JM, Lieberman J.Components and
correlates of family burden in schizophrenia. Psychiatr Serv 2006; 57:1117-1125.
11- Aydın A, Eker SS, Cangür Ş, Sarandöl A, Kırlı S. Şizofreni hastalarında bakım veren külfet
düzeyinin, sosyodemografik değişkenler ve hastalığın özellikleri ile ilişkisi. Nöropsikiyatri Arşivi-
Archives of Neuropsychiatry 2009; 46(Özel Sayı):10-14.
12- Gülseren L, Çam B, Karakoç B, Yiğit T, Danacı AE, Çubukçuoğlu Z et al. Şizofrenide ailenin
yükünü etkileyen etmenler. Turk Psikiyatri Derg 2010; 21:203-212.
13- Arslantaş H, Adana F. Şizofreninin bakım verenlere yükü. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-
Current Approaches in Psychiatry 2011; 3:251-277.
14- Perlick DA, Rosenheck RA, Clarkin JF, Maciejewski PK, Sirey J, Struening E, et al. Impact of
family burden and affective response on clinical outcome among patients with bipolar disorder.
Psychiatr Serv 2004; 55:1029-1035.
15- Reinares M, Vieta E, Colom F, Martínez-Arán A, Torrent C, Comes M et al. What really matters to
bipolar patients’ caregivers: Sources of family burden. J Affect Disord 2006; 94:157-163.
33
16- Perlick D, Clarkin JF, Sirey J, Raue P, Greenfield S, Struening E et. al. Burden experienced by
care-givers of persons with bipolar affective disorder. Br J Psychiatry 1999; 175:56-62.
17 Laidlaw TM, Fallon IRH, Barnfather D, Coverdale JH. Thestress of caring for people with
obsessive compulsive disorders. CommMentalHealth J 1999;35:443–449.
18- Ferrao YA, Shavitt RG, Bedin NR, Mathis ME, Lopes AC, Fontenelle LF, et al. Clinical features
associated to refractory obsessive-compulsive disorder. J Affective Disorder 2006;94:199–209.
19- Renshaw KD, Steketee G, Chambless DL: Involving family members in the treatment of OCD.
Cognitive and Behaviour Therapy. 2005; 34:164–175.
20- Gruraj GP, Math SB,Reddy JYC. Chandrashekar CR. Family burden, quality of life and disability
in obsessive compulsive disorder:An Indian perspective.J Postgrad Med 2008;54:91-7
21- Magliano L, Tosini P, Guarneri M, Marasco C, Catapano F. Burden on the families of patients
with obsessive-compulsive disorder: A pilot study. Eur Psychiatry 1996;11:192-7.
22- Kalra H, Nischal A, Trivedi JK, Dalal PK. & Sinha, P.K. Extent and determinants of burden of
care in Indian families: A comparison between obsessive-compulsive disorder and schizophrenia.
International Journalof Social Psychiatry 2009; 55:28–38
23- Gupta M, Giridhar C, Kulhara P. Burden of care of neurotic patients: correlates and coping
strategies in relatives. Indian J Soc Psychiatry 1991; 7:8–21.
24- Chakarborti S, Kulhara P, Verma SL. Extent and determinants of burden among families of
patients with affective disorder. Acta Psychiatrica Scandinavica,1992; 86, 247–252.
25- Vikasn A, Avasthı A, Sharan P.Psychological impact of obsessive compulsive disorder on
patients and their caregivers: a comparative study with depressive disorder. International Journal of
social Psychiatry 2009;10:1160-1271
26- Wenzke KS, Kroll M, Matschinger H, Matthias C. Angermeyer. Quality of life of relatives of
patients with obsessive-compulsive disorder. Comprehensive Psychiatry. 2006;47: 523– 527
27- Albert U, Salvi V, Saracco P, Bogetto F, GiuseppeMainaG. Health-Related Quality of Life
Among First-Degree Relatives of Patients With Obsessive-Compulsive Disorder in Italy. Psychiatric
Services 2007; Vol. 58; 970-976
28- SandeepGrover, MD* and Alakananda Dutt, MD.Perceived burden and quality of life of caregivers
inobsessive–compulsive disorderp.Psychiatry and Clinical Neurosciences2011; 65: 416–422
29- Black DW, Gaffney G, Schlosser S, Gabel J. The impact of obsessivecompulsive disorder on the
family: preliminary findings. J Nerv Ment Dis 1998; 186:440–442
30- Cicek Erdinc, et al. "Quality of life, family burden and associated factors in relatives with
obsessive–compulsive disorder." General hospital psychiatry 35.3 (2013): 253-258.
34
DERİ KANSERLERİNDE YAŞAM KALİTESİ
Prof. Dr. Aylin TÜREL ERMERTCAN
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, MANİSA
Yaşam kalitesi fiziksel, fonksiyonel, duygusal, sosyal ve ailesel iyilik halini kapsayan çok
boyutlu bir yapıdır. Hasta-doktor iletişimini kolaylaştıran, semptomları ortaya çıkaran ve tedavi
kararını etkileyebilen, gittikçe önemi artan, hasta tarafından bildirilen bir sonuç ölçütü olarak kabul
edilmektedir.
Deri kanseri sıklığı dünyada ve ülkemizde giderek artmaktadır ve önemli morbidite ve mortalite
nedenidir. Böyle olmasına rağmen, erken tanı sayesinde hastalıkların önemli kısmı metastaz
yapmadan tanı alır. Melanoma dışı deri kanserleri genellikle yaşamı tehdit etmemekle birlikte,
hastalığın vücudun en büyük organını tutması, kişinin kendisinin ve diğer insanların çok dikkatini
çekmesi nedeniyle benlik ve vücut imajını önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Bu hastalarda yaşam
kalitesinin ölçülmesi, tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi ve tedavinin yönlendirilmesinde kritik
öneme sahiptir.
Özellikle malign melanomalı hastaların tanı anından itibaren yaşam kaliteleri belirgin olarak
etkilenmektedir. Etkili bir tedavisinin olmaması nedeniyle, malign melanom tedavisinde başlıca
hedef palyasyondur. Bunun için melanomlu hastaların tedavisinde hastaların yaşam kalitesini
düzeltmeye odaklanmak gerekmektedir.
Bu konuşmada deri kanserlerinin yaşam kalitesine etkileri ve kullanılan spesifik ölçekler gözden
geçirilecektir.
35
YAŞLILARDA DÜŞMELER VE YAŞAM KALİTESİ
Yrd. Doç. Dr. Dilek ÇEÇEN
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği
A. D. Öğretim üyesi
Yaşlanma süreciyle birlikte meydana gelen biyolojik, psikolojik, fizyolojik değişiklikler nedeniyle
yaşlı bireylerde günlük yaşam aktivitelerini yerine getirirken güçlükler yaşamakta ve bazı
fonksiyonlarında yetersizlikler ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte yaşlılarda yandaş hastalıkların
varlığı nedeniyle kendi kendilerine yeterlilik durumları giderek azalmakta kaza ve düşme oranlarında
artışlar görülmektedir. Yaşlılarda meydana gelen bu değişimler, bireylerin günlük yaşam
aktivitelerini sınırlayarak yaşam kalitelerini olumsuz yönde etkilemektedir
Yaşlanma süreci bireysel farklılıklar göstermesine karşın, yaşlı bireylerde bilişsel sorunlar, yürüme
ve denge sorunları, inkontinans, kronik/yandaş hastalıklar, düşmelere bağlı yaralanma ve kırıklar
oldukça sık görülmektedir. Yaşlı bakımında amaç, hastalıkların tedavisi kadar yaşlı bireyin fiziksel,
mental, ruhsal ve fonksiyonel kapasitesini en üst düzeyde tutarak yaşam kalitesini arttırmak,
mümkün olduğu kadar sağlıklı ve bağımsız olmasını sağlamaktır.
Yaşlılarda, yaşın ilerlemesiyle düşme oranlarında da artış olduğu bildirilmektedir. Düşmeye bağlı
minör travmalar olsa bile bu durum yaşlı bireylerde düşme korkusuna neden olup yaşam kalitelerini
etkilemekte ve günlük aktivitelerinde kısıtlılık, sosyal izolasyon, depresyon gibi durumlara yol
açmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü düşmeyi yaşlılık döneminin en önemli sağlık problemlerinden biri olarak
görmekte ve 2004 yılında yayınladığı bir raporda yaşlıların üçte birinin her yıl düştüğünü, 75 yaş
üzeri olan yaşlılarda bu oranın daha yüksek olduğunu, düşen yaşlıların %20 ile %30’unda düşmelere
bağlı olarak meydana gelen yaralanmaların yaşlılarda hareket ve bağımsızlığı azalttığını ve erken
ölüm riskini artırdığını bildirmektedir.
Düşmeler yaşlı bireylerde yaşlanmaya bağlı değişikliklerin yanı sıra uygunsuz çevre koşulları
nedeniyle de ortaya çıkabilir. Düşmelere neden olan sorunun belirlenmesi, giderilmesi ve
rehabilitasyonun yanı sıra düşme riskini ve düşme sonucu yaralanmanın şiddetini azaltacak çevre
koşullarının düzenlenmesi ve önlemlerin alınması da önemlidir. Yaşlanmaya bağlı ortaya çıkan
görsel, işitsel algı sorunları, denge ve koordinasyon bozuklukları nedeniyle kuvvet azalması düşme
riskini arttırmaktadır.
Yaşlılarda düşme nedenleri ve risk faktörlerini değerlendirmeye yönelik yapılan çalışmalara göre;
sosyo-demografik değişkenler, ileri yaş, akut ve kronik sağlık problemleri, baş dönmesi, halsizlik,
fiziksel aktivite, alt ekstremite problemleri, denge kaybı, yürüme bozuklukları, idrar ve gaita
inkontinansı, görme kaybı, mobilite kısıtlılığı, kognitif bozukluklar, konfüzyon, sedatize/hipnotize ve
36
diyabet ilaçları ve postüral hipotansiyon gibi faktörlerin yaşlılarda düşme riskini artırdığı
bildirilmiştir.
Yaşlılarda meydana gelen düşmeler, yaşlı bireylerin %20-30’unda hareket ve bağımsızlık kaybına,
%10’unda ise ciddi yaralanmalara neden olmakta, bakım süresini uzatmakta, tıbbi bakım ve tedaviye
olan ihtiyacı artırmakta ve sağlık bakım harcamalarını etkileyerek sağlık bakım maliyetini
arttırmaktadır. Bu konuda yapılan bir çalışmada, düşme olayının yaşlıların %81,6’sında hasta
odasında, %45,9’unda ayağa kalkarken, %18,4’ünde tuvalet ihtiyacını karşılamak hareket ederken
meydana geldiği, düşme ile ilgi primer nedenin %35,7’inde kas güçsüzlüğü, %12,2’sinde baş dönmesi
ve bayılma olduğu, düşenlerin %93.9’unda yürüme-denge bozukluğu veya düşük ekstremite problemi
bulunduğu, %35,7’sinde görme bozukluğu belirlendiği ve %50.0’ının geçen altı ay içinde düştüğü
bildirilmiştir.
Yaşlılarda düşmeler; genellikle birden fazla faktör nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Bu düşmelerin %70
‘i yaralanmaya neden olmakta, en fazla kalça ve ön kol kırıkları meydana gelmektedir. Düşmelere
bağlı olarak; ağrılı yumuşak doku yaralanmaları, kalça, femur, humerus, el bileği ve kosta kırıkları,
hospitalisazyon gereksinimi ve süresinde artış, uzun süre yatmaya bağlı komplikasyonlar, fiziksel
yaralanmaya ve düşme korkusuna bağlı yeti yitimi, bakım evine sevk edilme riski, ölüm korkusu gibi
komplikasyonlar görülmektedir.
Yapılan çalışmalarda, yaşlıların birçoğunun düşme korkusu yaşadıkları, düşme korkusu prevelansının
daha önce düşme olayı deneyimleyen bireylerde daha yüksek olduğu, düşme korkusunun da en az
düşmeler kadar sağlık bakım maliyetini arttırdığı, bireyin duygu ve davranışlarında önemli farklılıklar
yaratarak günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirme yeteneğini azalttığı, fiziksel aktiviteleri
kısıtlayarak fonksiyonel gerilemelere ve sosyal katılımda sınırlamalara ve yaşam kalitesinde
azalmaya neden olduğu, özellikle yürüme ve banyo yapma aktivitelerinde tam yardıma ihtiyacı olan
yaşlıların, aktivitelerinde bağımsız olan yaşlılara göre düşmekten daha çok korktukları
bildirilmektedir.
Yaşlı bireylerde düşmeler; aydınlatmanın yetersizliği, yerlerin ıslak ve kaygan oluşu, oda zemininde
ve koridorda gereksiz ve uygunsuz şekilde bırakılan ekipmanlar, uygun olmayan ayakkabı yada
terlikler, zemindeki halı vb. örtülerin durumu vb. çevresel faktörlerden de kaynaklanmaktadır. Bu
nedenle yaşlı bireylerin yaşadıkları ortamlar dizayn edilirken bu koşullar dikkate alınmalıdır.
Hospitalizasyonu yapılan yaşlı hastaların özellikle mobilizasyonları öncesi, düşme risk faktörleri
tanımlanması önemlidir. Bunun için; genel durum, uygulanan ilaçlar, yaşam bulgular göz önüne
alınmalıdır. Düşme riskini değerlendirmede, skorlama geçerlilik ve güvenirliliği çalışılmış bir skala ile
yapılmalıdır. Çıkan puanlama sonucuna göre değerlendirme tekrarlanmalıdır. Düşme için risk
faktörleri tespit edilmeli ve gerekli durumlarda uygun müdahaleler yapılmalıdır. Daha önceki
düşmenin değerlendirilmesi, düştüğü (çevre kaygan ya da düz olmayan yürüme yüzeyleri, zayıf
aydınlatma) düştüğü dönemde hastanın yardımcı cihaz kullanıp kullanmadığı, düşme öncesi baş
dönmesi olup olmadığı, yaralanmanın tipi sorgulanmalıdır. Denge ve yürümenin değerlendirilmesi de
düşme için risk tanılamada önemlidir. Hastanın yürüme ve denge durumu, yardımcı araç sandalye
37
kullanımı belirlenmelidir. Yaşlı hastalarda kronik hastalıklara bağlı olarak çoklu ilaç kullanımı söz
konusudur. Kullanılan ilaçların düşme eğilimi üzerine etkisini belirlemek için İlaç öyküsünün ≥4 ilaç
kullanımının özellikle değerlendirilmesi gerekmektedir. Görme keskinliği, görme duyusunu
etkileyecek katarakt vb. kusurların olup olmadığı değerlendirilmelidir. Hastanın bilinç durumu,
oryantasyonunu etkileyen nörolojik faktörlerin gözden geçirilmesi yaşlı bireyde düşmeye neden
olabilecek faktörlerin erkenden belirlenip gerekli önlemlerin alınmasında etkili olacaktır.
Düşmeye yatkınlığı olduğu belirlenen yaşlı hastalarda, iki saatte bir ve çevre güvenlik açısından
izlenmeli, aile bireyleri ile gözlemin devamlılığının faydası hakkında konuşulmalı ve bilgi
verilmelidir. Bu tür düşme riski olan yaşlı bireyler, hemşire bankosundan rahatça görülebilecek bir
odaya yatışı sağlanmalı ve nöbet raporunda ve transferlerde hastanın “düşme riskinin yüksek”
olduğu iletilerek, yeşil kol bandı takılmalıdır.
Yaşlı hastalara bakım ya da işlem yapılmadığında yatak seviyesi en alt seviyede tutulması, yatak
kenarlıklarının kaldırılması, sandalye ve yatak her zaman kilitlerinin kilitli tutulması klinik ortamda
meydana gelebilecek düşmelerin önlenmesinde önemlidir. Ayrıca yaşlılarda varsa görsel ve işitsel
cihaz kullanımı etkinliği, tedavideki ilaçların etki ve yan etkileri kontrol edilmelidir. Aydınlatmanın
sağlanması için gerekirse odasında gece lambası kullanılmalı, çağrı cihazı yaşlı hastanın ulaşabileceği
yere yerleştirilmelidir. Yürüteç değnek ve tekerlekli sandalye ihtiyacı olan yaşlı hastalara bu
ekipman sağlanmalıdır. İlk ve yeniden değerlendirmelerde düşme riski skoru; orta risk veya yüksek
risk çıkan hastalara yeşil kol bandı takılır.
Cerrahi girişim nedeniyle kliniğe yatırılan yaşlı hastalarda bunlara ek olarak, ameliyat öncesinde
yapılan ilaçların, ameliyat sırasında kullanılan anestezik maddelerin, ameliyat sonrasında yapılan
invaziv uygulamalar ve kataterlerin, yoğun bakımda bulunma gibi durumlar nedeniyle duyu algı
kapasitesinde yaşanılan problemlerin, ameliyat anksiyetesine bağlı olarak yaşanılan dikkat
eksikliğinin düşmeye neden olan olası faktörler olduğu bilinmektedir.
Yaşlılarda düşmelerin önlenmesi, günlük yaşam aktiviteleri ile ilgili bağımlılık durumunu azaltacak,
yaşam kalitesini arttıracak ve sağlık bakım maliyetini düşürecektir. Yaşlı bireylerde düşme
korkusunun günlük yaşam aktivitelerinde bağımlılığa neden olduğu ve yaşam kalitesini önemli ölçüde
azalttığı sonucu göz önünde bulundurularak, düşme korkusuna neden olan faktörlerin belirlenmesi
ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması büyük önem arz etmektedir.
KAYNAKLAR
Çeçen D, Özbayır T. (2011) Cerrahi Kliniklerinde Yatan Yaşlı Hastalarda Düşme Riskinin Belirlenmesi
ve Düşmeyi Önlemeye Yönelik Yapılan Girişimlerin Değerlendirilmesi, Ege Üniversitesi Hemşirelik
Yüksekokulu Dergisi, Cilt:27, Sayı:1, Sf:11-23.
Çınarli T. Koç Z. (2015) 65 Yaş ve Üzeri Yaşlılarda Düşme Risk ve Korkusunun Günlük Yaşam
Aktiviteleri ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi, Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi;
Cilt:4(4)
38
Chu LW, Chi I, Chiu AYY (2005), Incidence and Predictors of Falls in the Chinese Elderly. Ann Acad
Med Singapore ; 34:60-72.
Uz S (2008), Geriyatrik Hastalarsa Düşme Risk Faktörlerinin Günlük Yaşam Aktiviteleri Ve Yaşam
Kalitesine Etkisi, İ.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Programı Yüksek lisans
Tezi, İstanbul.
World Health Organization Global Health and Ageing. National institute on aging, National Institute
of Health. NIH Publication: No. 11-7737, October 2011.
Aktaş B. Doktora Tezi; “Yaşlı Bireylerde Düşmeleri Önlemeye Yönelik Rehber Geliştirme ve Rehber
Doğrultusunda Verilen Eğitimin Düşmeye Etkisi” Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tez
Yöneticisi; Prof.Dr. Behice Erci Erzurum-2012.
Dönmez G. Yüksek Lisans Tezi; “Yaşlılarda Yaşam Kalitesini Etkileyen Faktörler” Abant İzzet Baysal
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tez Yöneticisi; Yrd.Doç.Dr.Necmiye Ün Yıldırım Bolu-2010.
Yıldırım YK, Karadakovan A. Yaşlı Bireylerde Düşme Korkusu ile Günlük Yaşam Aktiviteleri ve Yaşam
Kalitesi Arasındaki İlişki. Turkish Journal of Geriatrics 2004; 7 (2): 78-83.
Beyazay S. Yüksek Lisans Tezi; “Yaşlı Hastalarda Tedavi Süreçlerindeki Düşme Riskinin ve Etkileyen
Faktörlerin Değerlendirilmesi” İstanbul Bilim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tez Yöneticisi;
Prof.Dr. Zehra Durna İstanbul-2011.
Tinetti M. Preventing Falls in Elderly Persons. The New England Journal of Medicine 2003; 348:42-49
Atay E, Akdeniz M. Yaşlılarda Düşme, Düşme Korkusu ve Bedensel Etkinlik. GeroFam-Kanıta Dayalı,
Hakemli Gerontoloji Yönelimli Aile Hekimliği Dergisi 2011; 2 (1): 11-28.
Kaya T, Karatepe AG, Avcı A, Günaydın R. Yaşlılarda Düşme Korkusu ve Düşmeye Karşı Yetkinlik.
Turkish Journal of Geriatrics 2012; 15 (3): 260-265.
39
YAŞLILARDA CERRAHİ VE YAŞAM KALİTESİ
Prof. Dr. Fatma DEMİR KORKMAZ
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
Giriş
Yaşam süresinin uzaması ve sağlık alanındaki gelişmeler hastaneye yatan yaşlı bireylerin
sayısında artışa yol açmıştır. Amerika Birleşik Devletler’inde tüm acil servis hizmetlerinin %38’i
yaşlılara verilmekte, hastanede kalan hastaların %40’ını, cerrahi hastaların %60’ını yaşlılar
oluşturmaktadır. Altmış beş yaş üstü bireylerin yaklaşık %50’sinde hayatları boyunca en az bir
cerrahi gereksinim söz konusudur. Ayrıca yaşlıların cerrahi gereksinimi yaşlı sayısından daha hızlı
artmaktadır. Diğer cerrahi disiplinlerin yanı sıra yaşlılarda ortopedik cerrahinin de önemli bir artış
göstereceği belirtilmektedir. Osteoartrit, posttravmatik artrit, kalça kırığı ve obesite nedeniyle
kalça ve diz cerrahisi oranının artması ile birlikte revizyon ameliyatları gereksinimlerinin de yaş ile
birlikte artacağı öngörülmektedir. Öngörülere bakıldığında 2030’da total kalça artroplastisinin %101-
174 artacağı, diz artroplastisinin % 565-643’e çıkacağı tahmin edilmektedir. Yaşlıların 2005-2030
yılları arasında öngörülen cerrahi geresinim artış yüzdesi aşağıda verilmiştir.
Genel cerrahi: 31.5%
Kanser cerrahisi: 46%
Kalça artroplasitisi: 101%–174%
Diz artroplastisi: 565%–643%
Kalça revizyonu: 137%–175%
Diz revizyonu: 600%
Bu beklentiler cerrahiye gereksinim duyanlar arasında en büyük grubu yaşlıların
oluşturacağını göstermektedir. Yaşlılar 15-44 yaş grubundaki bireylerden tan 3 kat, 45-64 yaş
grubundaki bireylerden 1.6 kat fazla cerrahi geçirmektedir. Tüm planlı ameliyatların 1/3’ü ve acil
cerrahilerin yarısı 65 yaş üstü hastalara uygulanmaktadır. Günümüzde yaşlılar en fazla
gastrointestinal, meme ve yumuşak doku cerrahisi geçirmektedir. Yaşlılarda onkolojik-cerrahi ise
meme, kolon, mide, rektum, pankreas ve özefagus alanındadır. Kanser cerrahisi 70-90 yaş grubunda
daha sık uygulanmaktadır. Kanser ile ilişkili cerrahinin 2020 yılında %46 artacağı ve bunların %45-
51’inin gastrointestinal sistem cerrahisi alanında olacağı öngörülmektedir.
Yaşlı bireyin genel sağlığını; sosyal çevre, sağlık alışkanlıkları, yaşam biçimi, sosyal
etkileşim, eğitim, yoksulluk ve sağlık hizmetlerine ulaşabilme durumları etkilemektedir. Bununla
birlikte geleneksel sağlık uygulamalarında hem sağlık çalışanlarında hem de hasta ve ailesinde
cerrahinin yaşlıya yarardan çok zarar getireceği, yaşam kalitesinin yükselmeyeceği endişesi
bulunmakta idi. Yaşlıların cerrahi kararında ailelerin tutumu da önem taşımaktadır. Aşırı koruyucu
olan ya da «ageist» olan aileler yaşlının cerrahi travmayı kaldıramayacağını düşünebilir. Cerrahi
40
kararı yaşlı alabileceği halde ve cerrahiden yarar sağlanacağı halde sağlık çalışanları ve aileler yaşlı
cerrahisine olumsuz yaklaşabilir. Literatürde yaşlı hastalara genellikle cerrahi bir tedavi
seçeneğinden bahsedilmediği belirtilmektedir. Öte yandan yaşlı bireylerin de cerrahi tedaviye karşı
tutumları olabilir. Bu alandaki çalışmalar; bir seçenek olarak verilse bile yaşlıların cerrahiyi ret
edebileceğini belirtmektedir. Meiner ve Lueckenotte (2006)’in çalışmasında 226 yaşlıdan 36’sının
tıbbi/cerrahi tedaviyi ret ettiği, en fazla ret edilen girişimin kalp kateterizasyonu ve kalp cerrahisi
olduğu belirtilmektedir. Literatürde yaşlıların cerrahiyi ret etme gerekçesi olarak;
Çok fazla yaşlı olduğu
Yan etkileri kaldıramayacağı
Tedavinin etkili olmayacağı
Eve dönemeyeceği endişeleri olarak tanımlanmıştır.
Literatürde yalnızca ileri yaş nedeniyle yaşlılara cerrahi uygulanamayacağı düşüncelerinin
yaşlı ayrımcılığı olduğu belirtilmektedir. “Hangi tıbbi ya da cerrahi girişim uygulanırsa uygulansın
yaşlılık zindeliğin azalacağının habercisidir” ya da “Beklenen yaşam süresi ne olursa olsun insanlar
sonunda öleceklerdir” şeklindeki düşüncelerin aslında bu düşünceye sahip bireylerin kendi yaşlılığı
ve onun getireceklerine karşı duyduğu korku/yas ile ilgili olabileceği belirtilmektedir. Bu tür
düşüncelerin etrafımızdaki yaşlılara karşı gösterdiğimiz bilinçli/bilinçsiz olumsuz tutumlar olduğu
ileri sürülmektedir. Bu tür ayrımcılığın önlenmesi için sağlık çalışanlarının yaşlı cerrahisi konusunda
uzmanlaşması ve “gero-sensitif” yaklaşımları benimsemesi önemlidir. Artan yaşlı nüfusun artan
cerrahi gereksinimlerini karşılayacak sağlık bakım çalışanlarına ve sağlık hizmetlerinin sunumuna
gereksinim bulunmaktadır. Literatürde yaşlı cerrahisi bakımı veren sağlık çalışanlarının %2’den
azının geriatri ve gerontoloji hakkında yeterli eğitiminin olduğu, geriatri sertifikasına sahip hekim
sayısının da oldukça düşük olduğu belirtilmektedir. Son yıllarda uluslararası alanlarda olduğu gibi
ülkemizde de yaşlı cerrahisi konusunda dergi ve kitap sayısının ve bu alanda yapılan bilimsel
toplantıların arttırılmasının bu alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Öte yandan tüm tıbbi gelişmelere rağmen cerrahinin yaşlılar için bir risk faktörü olduğu göz
ardı edilmemelidir. Azalmış fizyolojik rezerv nedeniyle geriatri hastası cerrahi öncesi dönemde risk
altındadır. Cerrahi uygulanan bazı yaşlılarda fazladan komplikasyon gelişmesi, hastanede kalma
süresinde artış, iyileşmenin gecikmesi, yaşam kalitesinin düşmesi ve hatta yaşamın kaybı söz
konusudur. Buna karşın yaşlıların çoğunluğunda cerrahi yaşam kalitesini yükseltir ve yaşamı uzatır.
Altmış beş yaş üstü hastalarda cerrahi morbidite gençlerden daha yüksek olmakla birlikte kronolojik
yaş bu riskin belirleyicisi değildir. Cerrahi komplikasyonların sayısı ve şiddetini yaştan çok, yaşlı
hastanın genel sağlık durumu, komorbiditeleri, kognitif fonksiyon durumu, cerrahinin tipi, ameliyat
ötesi, sırası ve sonrası döneme ilişkin faktörler, cerrahi öncesi ve sonrası anksiyete ve
komplikasyonların erken dönemde fark edilmesi ile ilişkilidir.
Son yıllarda 80 hatta 90’lı yaşlarda cerrahi uygulanan hasta sayısı gittikçe artmaktadır. Yaşlı
cerrahisinde mortalite ve morbiditenin incelendiği çoğu çalışma yaşlı cerrahisini destekler
niteliktedir. Yaşlılarda ameliyat sonrası yaşam beklentisinin en az genel yaşlı populasyon kadar hatta
41
ondan daha fazla olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Yaşlılarda koroner arter baypas cerrahisi
sonrası sağ kalım gençlerden daha fazladır. Benign hastalıklar için uygulanan minimal invazif
torakotomi cerrahisinde mortalite %2-5’dir. Erken akciğer kanserinde rezeksiyon sonrası yaşlı
bireylerde prognoz gençlerle aynı bulunmuştur. Yaşlıların endokrin sistemleri daha fazla etkilenmiş
olmasına rağmen tiroidektomi ve paratiroidektomi sonrası mortalite ve morbidite oranı gençlerden
daha fazla değildir. Seksenli yaşlardaki bireylere uygulanan radikal nefrektomi ve sistektomide
cerrahi mortalite oranı <%10 bulunmuştur. Yine 70 yaş üstü skuamöz hücreli bireylerde ameliyat
sonrası hastalığa spesifik sağ kalım 70 yaş altı bireylere benzer bulunmuştur. Major baş ve boyun
cerrahisi (boyun diseksiyonu, larinjektomi, maksillektomi ve rekonstrüktif cerrahi) sonrası
hastalarda komorbiditenin komplikasyonları etkilediği ancak yaşın etkilemediği belirtilmiştir.
Yaşlılarda beyin cerrahisi sonuçları incelendiğinde benzer bulgulara rastlanmaktadır. Altmış beş yaş
üstü ASA sınıf 1-2 meningioma (benign olmasına rağmen kitle etkisinden dolayı yaşamı tehdit
edebilir) hastalarının komplikasyon ve mortalite oranı genç hastaların sonuçlarına benzerdir. Bu
gruptaki hastalardan cerrahi geçirenlerin performansları düzelme gösterirken geçirmeyenlerin
performanslarında bozulma saptanmıştır. Altmış beş yaş üstü bireylerde en sık görülen malignite
olan kolorektal kanserde hastalığı tedavi etmek ve geç komplikasyonlardan kaçınmak için cerrahi
yapılır. Küratif amaçlı cerrahi uygulanan kolorektal kanserli yaşlı hastalarda kanser-spesifik sağ
kalım oranı genç hastalara benzer bulunmuştur.
Yaşlı cerrahisinin güvenli olduğunu gösteren tüm çalışmalara rağmen yaşlı cerrahisini
savunmak için cerrahinin hem yaşam süresini hem de yaşam kalitesini arttırması beklenir. Kronik
hastalıkların varlığı yaşlı cerrahisinde hem hasta sonuçlarını hem de yaşam kalitesini etkilemektedir.
Pek çok hasta ve sağlık çalışanına göre yaşam kalitesi sağ kalım kadar önemli bir konu ve bu nedenle
cerrahi karar vermede anahtar faktördür. Yaşlıların %80’inde en az bir kronik hastalık
bulunmaktadır. Yaşlılarda en sık görülen kronik hastalıklar; artrit, hipertansiyon, kalp hastalığı,
kanser ve diyabettir. Bu kronik hastalıklar yaşam kalitesini düşürür, işlevlerde bozulmaya ve cerrahi
yan etkilere, komplikasyonlara yol açmaktadır. Bu nedenle kronik hastalığın tedavisi cerrahi
tedavide ve cerrahi ile ilişkili komplikasyonların önlenmesinde oldukça önemlidir. Yaşam kalitesi
hastanın sadece fiziksel fonksiyonlarını değil, emosyonel ve mental iyilik halini, sosyal
fonksiyonlarını da kapsar. Çoğu hekim/hasta için yaşam kalitesi sağ kalımdan daha önemlidir. Bu
nedenle “yaşlılara cerrahi uygulanabilir mi?” sorusu, “yaşlılara cerrahi uygulanmalı mı? sorusuna
dönüşmüştür. Bu amaçla yaşlının fizyolojik durumu ameliyattan önce çok iyi değerlendirilmeli;
cerrahiye gereksinim duyulan hastalığın yanında eşlik eden diğer hastalıklar, beslenme durumu,
çevre ile oryantasyonu, yeniden aktif ve bağımsız bir yaşama dönebilme isteği göz önüne
alınmalıdır. Cerrahi kararda yaşlıların iyi değerlendirilmesi, hasta seçim algoritmalarının ve
kılavuzların kullanılması gerekir. Retrospektif incelemeler sonucunda preoperatif risk faktörlerine
(Tablo 1) dayanarak geliştirilen morbidite ve mortalite puanlama cetveli hastaların ameliyattan ne
kadar yararlanabileceği konusunda fikir edinmek için kullanılabilecek iyi bir göstergedir. Yaşlı
cerrahisine karar verirken aşağıdaki faktörler göz önünde bulundurulmalıdır.
Hastalığın ilerleme olasılığı da dahil cerrahi endikasyon ne kadar kesindir?
42
Hastalık süreci nedeniyle hangi uygulama kısıtlılıkları bulunmaktadır?
Ameliyattan sonra gelişme (düzelme) sağ kalma olasılığı ne kadardır?
Ameliyat ile ve ameliyatsız yaşam kalitesi beklentisi nedir?
Hasta ve ailesi problemi ve öneriyi anlamış mıdır?
İşlemin olası olumsuz sonuçları nelerdir?
Tablo 1: Risk Puanlama Cetveli
Ameliyat Öncesi Faktörler Skor
Acil ameliyat 6
Serum kreatinin, mg/dl
> 1.6 ve < 1.8
>1.9
1
4
Ciddi sol ventrikül işlev bozukluğu 3
Reoperasyon 3
Girişim gerektiren mitral yetmezliği 3
Yaş > 65 ve 75 2
Damar ameliyatı 2
KOAH 2
Anemi (hct <%34) 2
Girişim gerektiren aort kapak hastalığı 1
Kilo (> 65 kg) 1
Diabet (Oral veya insülin tedavisinde) 1
Serebrovasküler hastalık 1
Gero-sensitif bakım modelinde cerrahiye karar verirken hastanın değerlerinin öğrenilmesi
gerektiği belirtilmektedir. Yaşlının yaşamında onun için neyin önemli olduğu sorusu kritiktir.
Literatürde gençlerin ölümden korktuğu, yaşlıların ise ölümden çok bağımsızlık ve otonomi
kaybından, uzun süreli yeti kaybından, başkalarına maddi manevi yük olmaktan, mental yetilerin
kaybından korktuğu belirtilmektedir. Sağlıklı bireyler ve kritik hastalığı olan bireylerin bir kısmı ileri
düzeydeki demansı “ölümden daha kötü bir durum” olarak tanımlamışlardır. İleri yaştaki bireylerin
bir kısmı ölümü, dertlerden kurtulma olarak ta algılayabilir, bir kısmı ise mücadelecidir ve yaşamı
uzatmak için bir takım riskleri ve rahatsızlıkları göze alabilir. Literatürde cerrahi karar vermede
sağlık çalışanlarının genellikle kendi yaşam kalitesi algılarını hastaya yansıttıkları, hastanın algısını
görmezden geldikleri ifade edilmektedir. Bu nedenle hastanın algıladığı «yaşam kalitesi» kavramı
43
incelenmelidir. Hastanın şimdiki sağlık durumu hakkında hissettikleri, yaşamayı istemediği koşulların
olup olmadığı, inanç sisteminin ölüme yaklaşımı, ileriye yönelik sağlık talimatları (advanced
directives), vekalet konuları, yaşamda nelerden hoşlandığı sorulmalıdır. Cerrahiye karar verirken
hastaların cerrahiye başvurma nedeni (aile üyelerinin isteği, palyatif amaçlı, tedavi amaçlı vb) göz
önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca eşlik eden kronik hastalıklar: (böbrek yetersizliği ve solunum
yetersizliği olan yaşlılarda mortalite yüksek olduğu için cerrahi kararda dikkatli olunmalıdır), çoklu
ilaç kullanımı ve değişmiş ilaç metabolizması, fonksiyonel durum, beslenme durumu, iletişim ve
anlayış, kırılganlık durumu ve sosyal gereksinimler değerlendirilmelidir. Özet olarak cerrahi kararda
aşağıdaki faktörler göz önünde bulundurulmalıdır.
Yaşlı Hastalarda Cerrahi Öncesi Risk
Fonksiyonel durum
Kognitif yeti
Kırılganlık
Skorlama sistemleri
Yaşlı Hastalarda Cerrahi Öncesi Değerlendirme
Tıbbi testler
Yaşlıya özel testler
Ameliyat öncesi koşulların en iyi düzeye getirilmesi
Multidisipliner geriatri ekibince hastanın değerlendirilmesi sonuçları iyileştirir.
Son yıllardaki yayınlar yaşlı bireylerin ameliyat öncesi risk tanılamasına kırılganlık
tanılamasının da mutlaka eklenmesi gerektiğini belirtmektedir. Kırılganlık tanımlanabilir fiziksel
değişimler ve azalmış fizyolojik rezerv ile birlikte olan geriatrik bir sendromdur. Yaşlı bireylerde
kırılganlığın tanılanması ameliyat sonrası hasta sonuçları ve mortalite ile ilişkili bulunmuştur.
Yaşlı cerrahisi ve Yaşam Kalitesi
Literatürde yaşlılara uygulanan cerrahinin yaşam kalitesi üzerindeki etkileri konusundaki
çalışmalar sınırlıdır. Çalışmalar;
Cerrahi işlemlerin kısa süreli sonuçları
Fayda ölçümleri: Maliyet, kaynakların tüketilmesi, hastanede kalma süresi, yeniden
hastaneye başvurma,
Klinik ölçümler: Semptomlar, analjezi kullanımı, iyileşme döneminin ölçülmesi, işe dönüş
süresi, günlük aktivitelere dönüş zamanı,
Fonksiyonel durum/ yaşam kalitesi ölçümü konularındadır.
Bazı yayınlarda yaşam kalitesi alanında yapılan çalışmalarda yanıtlayıcı biası söz konusu
olduğundan bahsedilmektedir. Cerrahi sonrası durumu/fonksiyonu kötü olan hastaların anketi
44
doldurmak istemediklerinden dolayı yaşam kalitesinin literatürde belirtilenlerden daha düşük
olabileceği belirtilmektedir.
Yaşlılarda Major Cerrahi ve Yaşam Kalitesi
Maillard ve ark (2015) yaşlılarda major cerrahinin yaşam kalitesine etkisini incelemişlerdir.
Major cerrahinin metabolik strese ve enflamatuar yanıta neden olduğu, stres tepkisi ve
inflamasyonun tükenmişlik, motivasyon bozukluğu gibi hastalıklara yol açtığı bilinmektedir.
Beyinde proinflamatuar sitokin reaksiyonunun iştah kaybı, uyku hali, ateş, eklem ağrıları,
yorgunluk ve sosyal yaşantıdan uzaklaşmaya yol açtığı düşünülmektedir. Ameliyat öncesi
dönemde yaşam kalitesi zaten azalmış olan yaşlılarda bu sürecin ameliyat sonrası yaşam
kalitesini de olumsuz etkilemesi beklenmektedir. Ameliyat sonrası hızlı iyileşme beklentisi olan
yaşlı hastalarda yaşam kalitesinin düşük olması tekrarlı sağlık hizmetlerine başvuru oranını
yükseltir. Bu stres reaksiyonunu anestezi ve ameliyat sonrası ağrı tedavisi yalnızca biraz
hafifletir. Bu gerekçeden yola çıkarak geçekleştirilen bu çalışmaya 100 hasta dahil edilmiştir.
Araştırmaya dahil edilen hastalara uygulanan cerrahi işlemler aşağıda belirtilmiştir.
Kalp kapağı cerrahisi
Kalça replasmanı
Kolorektal rezeksiyon
Özefagus, mide, pankreas rezeksiyonu
Femoropopliteal, femorotibial, femoro-femoral, aksillofemoral baypas cerrahisi
Araştırma sonucunda; major cerrahi sonrası 30. günde sağlıkla ilgili yaşam kalitesinin fiziksel
kompanentin azaldığı, mental kompanentin etkilenmediği saptanmıştır.
Yaşlılarda Kalp Cerrahisi ve Yaşam Kalitesi
Yaşlılarda kalp cerrahisinin en önemli hedefi, yaşamı uzatmaktan çok yaşam kalitesini
arttırmak en azından korumak, semptomları azaltmak, rahatlatmaktır. Yaşlılarda cerrahi sonrası
yaşam kalitesi kalp ve kalp ile ilgili olmayan çoklu faktörlerden etkilenmekle birlikte kalp cerrahisi
sonrası fonksiyonel durumları gelişeceği ve yaşam kaliteleri artacağı için cerrahiden yarar
sağlayabilirler. Son çalışmalar 80 yaş ve üzerinde kalp cerrahisi sonrası mortalite, cerrahi sonrası
komplikasyon insidansı ve yaşam süresine odaklanmıştır.
Kalp cerrahisi hastalarında ameliyat sonrası fonksiyonel kapasiteyi değerlendirmek için
geleneksel olarak New York Kalp Birliğinin, (NYHA) sınıflandırılması kullanılırdı. Ancak bu sınıflama
ameliyat sonrası yaşam kalitesini tam olarak yansıtmamaktadır. Krane ve ark. (2011), 80 yaş ve üstü
hastalara uygulanan kalp cerrahisinin riskleri ve yararları konusunda bir çalışma yapmışlardır.
Araştırma sonucunda 80 yaş ve üzeri hastalarda kreatinin konsantrasyonu (> 1.3 mg/dL , p <0.001),
cerrahi öncesi atriyal fibrilasyon (p < 0.005) ve cerrahi sonrası uzamış ventilasyonun (p < 0.001)
yaşam süresi için bağımsız prediktör olduğu, 30-günlük mortalite için serum kreatinin
45
konsantrasyonu (> 1.3 mg/dL), cerrahi öncesi stroke ve cerrahinin acil olmasının preoperatif
bağımsız risk faktörleri olduğu saptanmıştır.
Literatürde yaşlılarda ameliyat riskine karşı uzun süreli yaşam ve yaşam kalitesinin
hesaplanmasının (yarar/zarar) gerektiği belirtilmektedir. Seksen yaş üzeri (80-94 yaş) aort kapağı,
koroner arter baypas cerrahisi ve her iki cerrahinin birlikte uygulandığı 1,003 hasta hastanın dahil
edildiği bir çalışmada bu hastaların yaşam kalitesi (SF 36) ve yaşam süresi Alman 80 yaş ve üzeri
sağlıklı bireylerden oldukça yüksek bulunmuştur. Ayrıca 80 yaş ve üstü bireylerde cerrahi sonuçları
iyileştirmek için erken ve geç mortaliteyi belirleyen, ameliyat öncesi bağımsız prediktörlerin iyi
değerlendirilerek cerrahiye karar verilmesi önerilmektedir.
Sonuç
Geriatrik bireyler fiziksel, kognitif ve mental fonksiyonlarda değişimlere rağmen fonksiyonel
yetileri ve sağlık durumları açısından çeşitlilik gösterirler. Her birey gençlikte de olduğu gibi
“yegane” dir. Bu çeşitlilik nedeniyle cerrahi gereksiniminin belirlenmesinde en önemli konu bireysel
farklılıklar ve hasta tercihleri göz önünde bulundurularak fayda/zarar analizi yapılmalıdır. Bu analiz
için hasta seçim algoritmalarından ve cerrahi risk skorlama sistemlerinden faydalanılması
önerilmektedir. Son çalışmalarda 60 yaş ve üzeri hastalarda cerrahi için yaşın tek başına risk faktörü
olmadığı, elektif şartlardaki gibi iyi bir cerrahi hazırlık uygulandığında cerrahinin güvenle
yapılabileceği kanaatine varılmıştır. Bununla birlikte yaşlılara uygulanan cerrahinin yaşam kalitesi
üzerindeki etkileri konusundaki çalışmalar sınırlıdır. Yaşlı cerrahisi alanındaki çalışmalar daha çok
cerrahinin mortalite, morbidite, maliyet etkinlik, kaynakların kullanımı, iyileşmeye etkisi ve
kırılganlık konularındadır. Yaşlılara uygulanan cerrahi girişimlerin yaşam kalitesine etkisi konusunda
çalışmalara gereksinim vardır.
KAYNAKLAR
1. Ghanta RK, Shekar PS, McGurk S, et al. Long-term survival and quality of life justify cardiac surgery
in the very elderly patient. Ann Thorac Surg 2011;92:851–7.
2. Krane M, Voss B, Hiebinger A et al. Twenty years of cardiac surgery in patients aged 80 years and
older: risks and benefits. Ann Thorac Surg 2011;91: 506-13
3. Udekwu P, Gurkin B, Oller D, Lapio L, Bourbina J. Quality of life and functional level in elderly
patients survining surgical intensive care. J Am Coll Surg. 2001; 193(3):245-9
4. Maillard J, Elia N, et al. Preoperative and early postoperative quality of life after major surgery- a
prospective observational. Health and Quality of life Outcomes. 2015 ; 13:12.
5. Violi V1, Detullio P, Zinicola R, Costi R, Oneda P, Iusco D, Sarli L, Roncoroni L. Quality of life
assessment in geriatric surgery. Acta Biomed. 2005;76 Suppl 1:59-63.
6. Kutsal A. Yaşlıda Kalp Cerrahisi. Turkish Journal of Geriatrics. Özel sayı (2):115-123,2010.
46
7. Desserud K.F, Veen T, Soreide K. Emergency general surgery in the geriatric patients. BJS Society
2016; 103:e52-e61.
8. Holmes H.M, Quality of life and ethical concerns in the elderly thoracic surgery patient. Thorac
Surg Clin 19 ; 2009: 401-407.
9. Lin H, Watts J. N, et al. Frailty and post-operative outcomes in older surgical patients: a systematic
review. BMC Geriatrics. 2016; 16:157.
10. Buigues C, Juarros-Falgado P, et al. Frailty syndrome and pre-operative risk evaluation: A
systematic review. Archives of Gerontology and Geriatrics 61; 2015: 305-321.
11. Min L, Mazzurco L, et al. Longitudinal functional recovery after geriartric cardiac surgery. Journal of
Surgical Research. 194; 2015: 25-33.
12. Preston S. D, Southall AR, D, et al. Geriatric surgery is about disease, not age. Journal of the Royal
Society of Medicine. 2008; 101: 409-415.
13. Ronning B, Wyller T, B, et al. Quality of life in older and frail patients after surgery for colorectal
cancer- A follow-up study. Journal of Geriatric Oncology. 7; 2016:195-200.
14. Kolh P, Hert S, Rango P. The concept of risk assessment and being unfit for surgery. Eur J Vasc
Endovasc Surg. 2016; 51: 857-866.
15. Hornick T, R. Surgical Innovations: Impact on the Quality of Life of the Older Patient. Clin Geriatr
Med. 22; 2006: 499-513.
16. Shippee-Rice R, Fetzer S, R, Long J, V. Gerioperative Demographics. In Gerioperative nursing care.
Principles and practices of surgical care for the older adult. Chapter 1; Springer, c2012.
17. Shippee-Rice R, Fetzer S, R, Long J, V. Introduction to Gerioperative Care. In Gerioperative nursing
care. Principles and practices of surgical care for the older adult. Chapter 2; Springer, c2012.
18. Donovan A. Preoperative evaluation of the elderly patient: It’ s not just about age anymore.
ErişimTarihi:01.10.2016 http://www.ucsfcme.com/2016/MAN16001/slides/7.Donovan.PreopEval.pdf
. 2015.
19. Raelene V. Shippee-Rice, Susan J. Fetzer, and Jennifer V. Long . Gerioperative Demographics,
Gerioperative Nursing Care: Principles and Practices of Surgical Care for the older adult, Springer
publishing company, 2012, p:4-19.
20. Maillard et al. Preoperative and early postoperative quality of life after major surgery - a
prospective observational study. Health and Quality of Life Outcomes 2015. DOI: 10.1186/s12955-
014-0194-0.
21. Rosenthal, Ronnie Ann, Zenilman, Michael E., Katlic, Mark R. (Eds.). Principles and Practice of
Geriatric Surgery.2011. Springer International Publishing Switzerland.
47
MEME KÜÇÜLTME CERRAHİSİNİN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ
Doç. Dr. Yavuz Keçeçi
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi
Giriş: Meme hipertrofisi (MH), vücut ölçülerine oranla memenin belirgin olarak büyük olmasına
denir. MH hemen her zaman memenin sarkmasıyla beraber olmakta ve kadın için önemli bir estetik
sorun yaratmaktadır. Ancak iri memeler kadının hayat kalitesinin etkileyen fiziksel ve psikolojik
sorunlara da neden olmaktadır.
MH artmış kitle etkisiyle ağırlık merkezini değiştirerek omurganın öne doğru eğimini artırır. Bunu
dengelemek için paraspinal kasların aşırı kasılması boyun, sırt ve bel ağrılarına neden olur. Memenin
ağırlığına bağlı olarak sutyen askıları omuzlarda oluk şeklinde çökmeler oluşturur. Hastaların
memelerde ağrı, meme altlarında intertrigo, giysilerini değiştirmede güçlük ve uyurken rahatsızlık
gibi fiziksel şikâyetleri vardır. Ayrıca iri memeler kadının rahatsız edici bakışlara maruz kalmasına,
kendine güveninin azalmasına ve sosyal ilişkilerini kısıtlamasına sebebiyet vererek psikolojik olarak
etkiler.
Meme küçültme cerrahisi yapılan kadınların, estetik olarak daha güzel memelere sahip olmanın
yanında bu şikâyetlerinin bir kısmının veya tümünün düzeldiğini bildirmesi üzerine bu şikâyetlerin
kadının hayatı üzerine etkisinin büyüklüğünü ve ameliyatın bu olumsuz durumu ne ölçüde
düzeltebildiğini saptamak için bir çalışma yapmaya karar verdik.
Metod: MH olan kadınlarla popülasyon ortalamasını karşılaştırmak için jenerik hayat kalite ölçeği
olan SF-36 kullanılarak, MH’nin hastaların hayatını ne ölçüde etkilediği saptandı. Ayrıca daha hassas
bir değerlendirme amacıyla, MH’nin oluşturduğu semptomların şiddetini ölçmek için MH’ne özgün bir
ölçek kullanılmaya karar verildi. Literatürü araştırdığımızda güvenilirliği ve geçerliliği kanıtlanmış
MH’ne özgün 3 tane ölçek bulundu. Bunlardan Breast Reduction Assessed Severity Scale (BRASS)
isimli olan ölçeğin bizim hastalarımız için uygun olacağına karar verildi. Ayrıca hastaların kendilerine
güvenini ölçmek için Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği kullanıldı.
Öncelikle SF-36 ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği sonuçları da kullanılarak BRASS ölçeğinin Türkçe
geçerlilik ve güvenilirliği yapıldı. MH olan 94 hastanın ameliyat öncesi sorgulamaları doldurması
istendi. Ameliyatın hastaların hayat kalitesine etkisinin ve ölçeklerin ameliyatın yarattığı
değişikliklere duyarlılığı saptayabilmek için ameliyat sonrası 3. ayda sorgulamalar tekrarlandı.
Bulgular: Ameliyat öncesi ve sonrası sorgulamaları 78 hasta tamamladı. SF-36 jenerik hayat kalite
ölçeğindeki 2 toplam ölçeğin birinde ve 8 alt ölçeğin beşinde MH olan kadınların ameliyat öncesi
değerleri popülasyon değerlerinden düşük bulundu. Ameliyat sonrası tüm alt ölçeklerde belirgin
iyileşme olmasına rağmen ağrı alt ölçeği hala popülasyon ortalamasından daha düşüktü.
48
BRASS ölçeğinin 5 alt ölçeğinin ortalama değerleri ameliyat sonrasında, ameliyat öncesine göre çok
belirgin ilerleme gösterdi.
Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği sonucu da ameliyat sonrasında belirgin iyileşme gösterdi.
Sonuç: MH kadınların, özellikle fiziksel alanlar olmak üzere, yaşam kalitesini önemli oranda
düşürmektedir. Meme küçültme ameliyatı MH’nin oluşturduğu gerek fiziksel gerek psikolojik
şikayetleri belirgin olarak düzelten ve MH’nin yaşam kalitesi üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri
gideren çok etkin bir tedavi yöntemidir.
49
HASTA ÖZBİLDİRİM (PRO-HBS) ÖLÇEKLERİNİN, İLAÇLARIN ETKİLİLİĞİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ AMACIYLA KULLANIMI - ULUSLARARASI DÜZENLEMELER
Prof. Dr. Erhan Eser,
SAYKAD YK üyesi; Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fak. Halk Sağlığı AD
AMAÇ:
Bu yazının amacı, Hasta Özbildirim değerlendirmelerinin başta ilaç olmak üzere alternatif sağaltım
teknolojilerinin etkililiğini göstermek için kullanımları hakkında ABD ve Avrupa İlaç Ruhsatlandırma
Kuruluşlarının (FDA ve EMA) düzenlemelerini (rehberler) özetlemek ve okuyucuya bu konuda
yönlendirici kaynak sunmaktır.
FDA ve EMA’nın ürettiği rehberler:
FDA açılımı, "US Food & Drug Administration" dır ve Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç
Uygulamaları kuruluşu olarak Türkçeye çevrilebilir. EMA ise, (kimi kaynaklarda EMEA olarak kısaltılsa
da) " European Medicines Agency" kuruluşunun kısa yazılışıdır ve Türkçe'ye Avrupa İlaç Ajansı olarak
çevrilir. Her iki kuruluşun da - bu yazıda daha sonra kısaca tanımlanacak olan- Hasta Özbildirim
Sonuç (HBS) Ölçeklerinin kullanımı hakkında çıkarttıkları rehberler mevcuttur. Burada bundan sonra
HBS kısalmasıyla ifade edilecek olan kavram İngilzce'de "Patient Reported Outcome" olarak
kullanılan ve yaygın olarak "PRO" kısaltmasıyla bilinen kavramdır.
İlk taslak rehber, öncesinde yapılan uzman çalıştayları önerileri doğrultusunda 2006 yılında
bütün FDA departmanları için süpervizör grup olan FDA'nin yeni ilaçlar ofisi "Study Endpoints & Label
development (SEALD) " tarafından çıkarıldı. Bunu 2009 yılında çıkarılan son rehber izledi. EMA ise
ilaç geliştirme ve ruhsatlandırma sürecinde HBS hakkında bir rehber çıkarma kararını 2003 yılında
alıyor ve rehberi de 2006 yılında çıkarıyordu.
İlaç geliştirme sürecinde Sonlanım Noktası:
Bu rehberlerden söz etmeden önce, ilaç geliştirme sürecine kısaca bir göz atmakta yarar var
(tablo 1). Tablo 1'de özellikle Klinik Çalışmalar aşamasında (Faz 1-4) sonlanım noktasının önemi
vurgulanmaktadır. Klinik sonuç/sonlanım değerlendirmeleri, öznel ve nesnel sonlanım noktaları
olarak bilinir. Öznel olanlar içinde Klinisyen Bildirim Sonuçları (ClinRO), Gözlemci (Vekil) bildirim
Sonuçları (ObsRO) ve Hasta Özbildirim Sonuçları (PRO = HBS) ; Nesnel olanlar içinde ise, vital
bulgular, doku incelemeleri, Tıbbi ve görüntüleme ölçümleri ve Treadmill gibi makinelerde
değerlendirilen işlevsellik gibi "Biyolojik ve antropometrik sonuçlar " (İngilizce'de "biyomarker"
olarak geçer) ve kayıtlara dayanan bir sonlanım göstergesi olan Ölüm ve Sağkalım sayılabilir.
Tablo 1- İlaç geliştirmede izlenen süreç
50
Burada kullanılan Sonuç (veya sonlanım) terimi ise kısaca " Bir ölçüm ya da sağlıklılık
durumunda beklenen ya da aranan değişme" olarak tanımlanabilir. Hasta Özbildirim Sonucu ise,
"sağlığın her hangi bir boyutunun doğrudan hastalar tarafından (başka kimse tarafından
yorumlanmaksızın) ölçümü" olarak tanılanan öznel bir değerlendirmedir. HBS'ları, hastaların kendi
sağlık durumları hakkında hissettiklerini ve İşlev durumlarını ve bunlardaki değişimleri ifade eder.
HBS'ları "semptomlar" gibi basit olabileceği gibi farklı boyutların bileşeni olarak tanımlanan "Sağlıkla
İlgili Yaşam Kalitesi" karmaşık bir kavram da olabilir. Aşağıda sıralanan HBS için örnekler
sıralanmıştır.
• Ağrı (şiddet, sıklık, geçme zamanı)
• Nöbet sıklığı
• İşeme ve idrar/gaita kaçırma olay sayısı
• Kaşınma
• Ağız kuruluğu
• Cinsel işlevsellik
• Belirtilerin geçme süresi
• Bulantı/Kusma
• Tatmin/hoşnutuk
• Yaşam Kalitesi, Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi (SYK)
FDA,ilaç geliştirme ve ruhsatlandırma sürecinde sonlanım noktası seçimini, 1-hasta
popülasyonunun belirlenmesi, 2-çalışmanın yapılacağı ortam ve koşulların belirlenmesi, 3-sağaltımın
yararını göstermede kullanılacak olan kavramların ve sonlanım göstergelerinin belirlenmesi ve 4-
51
önerilen her bir kavramın ve sonlanım göstergesinin ölçülmesinde kullanılacak olan iyi tanımlanmış,
geçerli ve güvenilir bir ölçüm gerecini geliştirmek veya seçmek olarak basamaklandırmaktadır.
Sonuçların gözlenebilir olduğu durumlarda, klinik karar mümkünse klinisyen kararı (bildirimi)
sonlanım noktası olarak kullanılır. Sağaltım sonuçları açısından klinik kararın mümkün olmadığı ve
hasta özbildirimin mümkün olduğu koşulda HBS kullanılabilirken, hasta özbildirimin mümkün
olmadığı koşulda gözlemci bildirimi/vekil bildirim (ObsRO = VBS) kullanılmaktadır. Sonuçlar
gözlenebilir değilse o zaman zorunlu olarak sonlanım noktası olarak HBS kullanılır.
HBS çeşitleri olarak ilaç ürün etiketlerinin (Pro-label) içeriğinde sempomlar, işlevler, sağlıkla
İlgili Yaşam Kalitesi (SYK) ve hastanın genel değerlendirmesi (algılanan sağlık) olabilir. Bir ürün
etiketi bunlardan birini veya birden fazlasını içerebilir. HBS, ilaç geliştirilme ve ruhsatlandırma
sürecinde birincil, ikincil ve eşlik eden birincil sonlanım noktası olabilir. Örneğin bir ilacın etikette
belirttiği iddia/endikasyon (Label claim) bu hastalığın sağaltımı ise, birincil sonlanım noktası
fizyolojik etki değerlendirmesidir (HBS dışı ). Bu örnekte hastalığın bulgu ve belirtilerindeki
düzelmeler ise ikincil sonlanım noktası olan (bulgu ve belirtilerin günlük durumu ve bedensel
performans gibi HBS ile değerlendirilebilir. Ancak ilacın endikasyonu hastalığın bulgu ve
belirtilerinin sağaltımı ise burada birincil sonlanım noktası HBS'dir (örneğin hastalığın semptom skoru
gibi). Sağaltımın diğer yararları ise yine (bedensel performans , fiziksel kısıtlılıklar gibi) ikincil
sonlanım noktası olan bazı HBS ile değerlendirilebilir. Ayrıca tablo 2'deki örnekte görüldüğü gibi
HBS, çoklu sonlanım noktaları arasında da yer alabilir.
EMA Rehberlerinin Geliştirilmesindeki Gerekçeler:
EMA rehberlerinin geliştirilmesi HBS göstergeleri hakkındaki bir dizi saptamayı izlemektedir. Aslında
HBS göstergeleri içinde SYK'nin yeri henüz daha bu aşamada sorgulanmamaktadır. Bu saptamalar
şöyledir:
1-2006 yılı öncesinde, ilaç ruhsatlandırması sürecinde etkililik değerlendirmesinde sonlanım
göstergeleri içinde HBS’nın yerinin kısıtlı olması,
52
2-HBS’nin çok geniş bir şemsiye terim olması (SYK bu şemsiye altında çok kısıtlı bir yer tutuyor- oysa
ki HBS altında SYK daha önemli bir yer tutmalı)
3-SYK ölçeklerinin geliştirilmesi ve validasyonu konusunda hiçbir öneri yoktur.
4-Bu güne dek, bir ilacın ruhsat almasında temel kavramlar –sadece- etkililik ve güvenliktir
olmuştur.
5-SYK hiçbir zaman Birincil Sonlanım Noktası OLAMAMIŞTIR
6-Ruhsatlandırmada SYK değerlendirmesi keyfidir.
7-İncelenen soruna yönelik ölçeklerle değerlendirme yapılmalıdır.
8-Genel amaçlı ya da hastalığa ölçeklerden sadece birisi kullanılabilir (bu ölçeklerin kullanım
hedefleri farklıdır)
2006 sonrası EMA Rehberlerinde, ilaç ruhsatı dosyasında ve prospektüsteki GENEL İFADE "Bu İlaç
Yaşam Kalitesini Geliştirir" ifadesi ise,
1-YK’nin tüm boyutları değerlendirilmelidir.
2-SYK’nin tüm boyutlarında, ya da boyutlarının çoğunda KLİNİK iyileşme olmalıdır.
3-Bu değerlendirmeler, önceden geliştirilmiş ve geçerliliği gösterilmiş SYK ölçekleri ile yapılmalıdır.
(Aynı anda hem SYK geçerlillik, hem de ilaç etki çalışması iyi bir kanıt oluşturmaz)
4- Ölçek boyutları önceden belirlenmelidir
İlaç ruhsatı sürecinde araştırmada hangi durumda SYK kullanımına onay verileceğine karar verirken
şu sorulara yanıt aranır:
a-SYK –bu ilaç için- uygun bir sonlanım noktası mıdır? Yani birincil veya ikincil ya da eşlik eden
birincil sonlanım noktası olarak SYK uygun mudur?
b-Neden bu SYK ölçeği seçilmiştir?
c-SYK’indeki değişim öngörüsü nedir? SYK ölçeğinden elde edilen puan ne kadar artarsa veya azalırsa
bunun bir etki olduğundan söz edebiliriz?
d-Bu –SYK- ölçeğin geçerlilik kanıtları nelerdir?
e- İyi bir araştırma düzeni kurulmuş mudur?
f- Gözlenen değişikliklerin SYK tarafından ölçülebileceğinin sorgulanması gerekir.
EMA rehberlerinde ayrıca, ilaç geliştirme sürecinde yararlanılan SYK araştırmalarının randomize
plasebo kontrollü çift kör olması gerektiği vurgulanmıştır. İlacın ruhsatı yoksa SYK çalışması,
Etkililik/Güvenlik çalışmaları (faz 3) ile aynı anda yürütülmelidir. SYK, eşlik eden-primer ya da kilit
sekonder sonlanım noktası olmalı; İlacın Ruhsatı varsa veya ruhsatı olmasa da etkililiği ve
güvenilirliği önceden gösterilmişse sonlanım noktası, hem Etkililik/Güvenlik hem de SYK değişimi
olmalıdır. Burada en küçük klinik anlamlı fark (EKAD) da ortaya konmalıdır.
53
FDA-EMA rehberlerinin , HBS göstergelerinin ruhsatlandırma sürecindeki kullanımlarına olan etkisi
değerlendirildiğinde , ABD’de FDA tarafından 1997-2002 yılları arasında ruhsat verilen yeni ilaçların
%30’u diğer kanıtlara ek olarak PRO kanıtlarına dayanarak, %11 ‘ise SADECE PRO kanıtlarına
dayanarak onaylandığını görüyoruz. ABD’de FDA tarafından 2006-2010 yılları arasında ise, ruhsat
verilen 116 yeni ilacın %24’ü (n=28) PRO (HBS) kanıtlarına dayanarak onaylanmıştır. Bunların büyük
çoğunluğu (%86) semptomlara dayalıdır. Semptomların da %38’i ağrıdır. HBS kanıtlarına göre ruhsat
almış bu 28 ilacın 20’sinin (%71) onaylanmasında PRO Birincil Sonlanım noktasıydı. Geri kalan 8
çalışmada ikincil sonlanım noktası olarak kullanılan HBS’ları distres, tatmin, SYK ve işlevsellik idi.
Rehberlerde, yapacağımız taramada ölçekler için incelenecek noktalar : 1-Maddelerin dikkatli
incelenmesi (yanıt seçenekleri dahil) ; 2-Sorgulanan kavramlara yönelik doyurucu açıklamalar; 3-
Geriye dönük hatırlama periyodu?;4- Uygulanış biçimi; ve 5- Kavramsal Çatısı var mı? (kavramların
her bir soru için gerekirse açıklandığı metinler). Yoksa geliştirilmelidir şeklidendir. FDA, bir ölçeğin
klinik araştırmada kullanılması için 3 koşul öne sürmektedir. Bunlar, ölçeğin geliştirilmesi sürecinde
mutlaka Kalitatif süreçler olması gerektiği (Odak grup, Kavramsal sorgulama); kalitatif
uygulamalarda veri toplama sürecinin toplumu ve sorunu yeterince temsil eden bir içerikte mi
yapılıp yapılmadığı (Kültürel geçerlilik de böyle olmalı) ve görüşme bulgularının kapsayıcı ve sorunla
uygun olup olmadığıdır. FDA'nun HBS ölçek değerlendirmelerinde dikkate aldığı özelliklere ise tablo
3 'de sunulmuştur.
FDA ve EMA rehberlerinde bir HBS ölçeğinin geliştirilme aşamaları Şekil 1'de izlenmektedir. Bu
süreçte üzerinde özelikle durulan nokta içerik geçerliliğinin ortaya konması sürecinde hastalarla
yapılan derinlemesine görüşmelerin ve kavramsal sorgulamaların yapılmasıdır. Yani niteliksel
değerlendirmelerin yapılmadığı bir sürecin onaylanması zordur.
54
İçerik geçerliliğini tehdit eden 4 temel unsur ise,
1-Tedavi iddiası ile HBS ölçeğinin kavramsal uyumsuzluğu
2-HBS soru içeriğine, hedef nüfusta yer alan hastalardan doğrudan katkı sağlanamaması
(derinlemesine görüşmelerle- geliştirilen nüfus başka uygulanan klinik popülasyon başka?)
3-Madde içeriğinin, hastalar açısından incelenen kavramı yeterinde doyuramaması (derinlemesine
görüşmelerle)
4-Modifikasyon (çeviri, uygulama biçimi, psikometrik göstergelerdeki yetersizlikler)
olarak sıralanmaktadır.
Burada özellikle Türkiye'de farklı görüşlerin olduğu bir SYK ölçeğini modifiye etme ya da
soru silme konusunda FDA'nin önerilerine kısaca değinmekte yarar vardır. FDA'nın, bir ölçeği
modifiye ederken soru silme ya da değiştirme için kabul edilen nedenleri tablo 4'de sunulmuştur.
55
Özetle FDA, HBS rehberlerinin temel içeriği başlıklara göre şöyledir:
Kavramsal Konular[Rothman ML et al, 2007 ]:
1-Kullanılan HBS kavramının tanımlanması
2-Yeterli bir kavramsal çerçeve ne anlama gelir?
3-İyi bir kavramsal çerçeve oluşturmadan ölçek geliştirmenin sonuçları nelerdir?
4-Kavramsal durum, Tıbbi ürün geliştirme fazlarına (Faz 1,2,3,4) göre değişiklik veya gelişme
gösterebilir mi?
HBS Ölçek Seçimi [Snyder CF et al. 2007]:
1- Ölçek seçiminde önerilen süreç nedir?
2-Bir HBS ölçeği ne zaman gelştirilr, modifiye edilir ya da uyarlanır?
3-Ölçek alt boyutlarının veya sorularının bağımsız olarak araştırma sonlanım noktası olarak
kullanılması ne zaman uygun olabilir?
4- Bir HBS ölçeğini modifiye ederseniz tüm geçerlilik sürecini bir anda yok etmiş mi olursunuz?
Geçerlilik sürecinde, orginal geçerlilik sonuçlarından hangileri kullanabilirim?
5- Seçmiş olduğunuz ölçeğin orijinal geçerlilik sonuçları (dokumanı) yetersiz ise ne yapmalısınız?
56
HBS Ölçek geliştirme [Turner RR, et al. 2007]:
1- Ölçek geliştirme sürecindeki temel niteliksel araştırma gereksinmeleri nelerdir?
2- Sadece bir soru, ne zaman bir HBS sonlanım noktası olarak kullanılabilir? Ve ne zaman birden
fazla madde kullanmak gerekir?
3- Bir özet (toplam ) skor oluşturmanın en iyi yöntemi nedir? Yanıtlayıcı yükü ile nasıl dikkate
alırsınız?
HBS Ölçek geliştirme [Turner RR, et al. 2007]:
1- Ölçek geliştirme sürecindeki temel niteliksel araştırma gereksinmeleri nelerdir?
2- Sadece bir soru, ne zaman bir HBS sonlanım noktası olarak kullanılabilir? Ve ne zaman birden
fazla madde kullanmak gerekir?
3- Bir özet (toplam ) skor oluşturmanın en iyi yöntemi nedir? Yanıtlayıcı yükü ile nasıl dikkate
alırsınız?
HBS ölçeklerinin geçerliliği ve güvenilirliği? [Frost MH, et al.2007 ]:
1- Bir klinik araştırmada kullanacağınız HBS ölçeği ile ilgili hangi geçerlilik kanıtlarını ortaya
koymalısınız?
2- Çeşitli araştırmalarda ( Faz 1-4) hangi geçerlilik yaklaşımlarını kullanmalısınız?
3- Çevirilerin eşdeğerliğinin geçerliliğini nasıl ölçersiniz?
4- Ölçek geliştirme ve geçerlilik gösteriminde kullanılabilecek en uygun IRT (Soru yanıt teorisi)
hangisidir?
HBS ölçeklerinden elde edilen bulguların Analizi, Yorumlaması ve raporlaması:
1- Hangi analizler yapılmalı, hataların önüne nasıl geçilmeli (ör yanıtsız veri) ?
2- Klinik anlamlılığı ölçmedeki en iyi alternatif yöntem hangisidir?
3- Bulgularını en iyi nasıl sunarsınız?
GENEL DEĞERLENDİRMELER VE SONUÇ:
Sağlık bilimleri alanında Hasta Özbidirim Sonuçları alternatif sağaltım yöntemlerinin seçimi
konusunda giderek artan düzeyde klinik uygulamalarda kullanılmaktadır. Bu saaltım yöntemlerinni
başında ise "ilaçlar" gelmektedir. Dünyada ilaç üretiminde Kuzey Amerika ve Avrupa Birliği çok bütük
bir pay almaktadır. Endikasyon olarak, özellikle klinik olarak gözlenemeyen sağlık sorunlarının ve
hastalık semptomlarının giderilmesini hedefleyen ilaçların etki değerlendirmesinde HBS ölçekleri
FDA ve EMA rehberleri çerçevesinde giderek artarak kullanılmaktadır. Ancak bu artışta HBS ölçekleri
içinde Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi Ölçekleri sınırlı yer tutmaya devam etmektedir.
57
Gerek sağaltım seçeneklerine karar vermede SYK'ni kullanan Türkiye'deki sağlık profesyonellerinin,
gerekse İlaç geliştirilme sürecindeki klinik aşamalarda giderek artan sıklıkta yer aldığını
düşündüğümüz Türk hekimlerinin söz konusu bu düzenlemeler konusunda bilgi sahibi olmaları
önemlidir.
Kaynaklar
Anfray C, & Emery MP. Use of PRO instruments: Licensing and copyright issues. 2006 International
Society for Quality of Life Research meeting abstracts [www.isoqol.org/ 2006mtgabstracts.pdf].
Quality of Life Research supplement, 2006; A-112, Abstract #1658.
Anfray C, Emery M P. Patient-reported outcome (PRO) instruments: Bridging the gap between
international copyright laws and common practice for developers and users- a case example. Qual
Life Res 2009; 18:1281–1283.
Caroline Anfray, Marie-Pierre Emery, Katrin Conway and Catherine Acquadro. Questions of Copyright
. Health and Quality of Life Outcomes 2012, 10:16.
European Medicines Agency: Reflection paper on the regulatory guidance for the use of health-
related quality of life (HRQL) measures in the evaluation of medicinal products. London 2006,
Available at http://www.ema.europa.eu/
docs/en_GB/document_library/Scientific_guideline/2009/09/WC500003637. pdf.
Frost MH, Reeve BB, Liepa AM, et al. What is sufficient evidence for the reliability and validity of
patient-reported outcome measures? Value Health 2007;10(Suppl. 2):S94–105.
Juniper E F. Modification, translation and adaptation of questionnaires. Should copyright laws be
observed? Quality of Life Research, 2009;18(5), 531–533.
Patient-reported outcome measures: use in medical product development to support labeling
claims. Federal Register 2009, 74(35):65132-133, Available at http://
www.fda.gov/downloads/Drugs/
GuidanceComplianceRegulatoryInformation/Guidances/UCM193282.pdf.
Revicki DA, Schwartz CE: Intellectual property rights and good research practice. Qual Life Res
2009, 18(10):1279-1280.
Rothman ML, Beltran P, Cappelleri JC, et al. Patientreported outcomes: conceptual issues. Value
Health 2007;10(Suppl. 2):S66–75.
Snyder CF, Watson ME, Jackson JD, et al. Patientreported outcome instrument selection: designing
a measurement strategy. Value Health 2007;10(Suppl. 2):S76–85.
Turner RR, Quittner AL, Parasuraman BM, et al. Patient-reported outcomes: instrument
development and selection issues. Value Health 2007;10(Suppl. 2):S86–93.
58
US Department of Health, Food and Drug Administration: Patient-reported outcome measures: use
in medical product development to support labeling claims. Federal Register 2009, 74(35):65132-
133, Available at http:// www.fda.gov/downloads/Drugs/
GuidanceComplianceRegulatoryInformation/Guidances/UCM193282.pdf.
http://www.ema.europa.eu/
docs/en_GB/document_library/Scientific_guideline/2009/09/WC500003637. pdf.
http://www.emea.europa.eu/pdfs/human/sciadvice/426001en.pdf
http://www.emea.europa.eu/pdfs/human/biomarkers/7289408en.pdf
http://www.emea.europa.eu/htms/human/humanguidelines/backgroun d.htm
Wild D, Grove A, Martin M, et al. Principles of good practice for the translation and cultural
adaptation process for patient-reported outcomes (PRO) measures: report of the ISPOR Task Force
for Translation and Cultural Adaptation. Val Health 2005;8:94–104.
59
ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE KULLANILAN
GENEL AMAÇLI VE SORUNA ÖZEL ÖLÇEKLER VE BUNLARIN TÜRKİYE’DEKİ
KULLANIMI
Doç.Dr.Dilek Ergin
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı.
Genel olarak yaşam kalitesi kavramı, geleneksel sağlık ve işlevsellik kavramlarının tamamlayıcısı
olarak kabul edilmektedir. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi hastanın fiziksel, duygusal, mental ve
sosyal davranışlar bakımından iyilik halini kapsayan çok boyutlu bir kavram olup, bir hastalığın ve
tedavisinin yarattığı etkilerin hasta tarafından algılanışı olarak tanımlanmaktadır. Hasta çocuk veya
ergenin, hatta bazı durumlarda ebeveynlerin sosyal, psikolojik ve duygusal işlevselliğini yansıtan bir
kavramdır.
Yaşam kalitesi çeşitli yaşam kalitesi ölçekleri ile değerlendirilerek standardize edilmekte ve veriler
karşılaştırılabilir hale getirilmektedir. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini değerlendirmede bu konuya
özel ölçekler kullanılmaktadır. Bu tür ölçekler hastanın klinik durumu yanında işlevsel becerisini,
psikososyal iyilik halini, sosyal destek durumunu ve yaşamdan memnuniyetini de
değerlendirmektedir. Elde edilen sonuçlar sağlık alanında yeni politikaların planlanması ve hasta ve
hasta yakınlarının hastalık sürecine en iyi şekilde uyum göstermesini sağlayan planların yapılması
için kullanılmaktadır.
Çocukluk çağı hastalıklarında epidemiyolojik özelliklerin değişmesiyle birlikte yaşam kalitesi ölçme
gerekliliği ve yöntem arayışları ortaya çıkmıştır.
Çocuklarda yaşam kalitesinin değerlendirilmesinde genel iyilik ölçenler ve hastalık için geliştirilmiş
ölçekler kullanılabilmektedir.
Çocuk ve ergen yaş grubu için geliştirilmiş olan genel amaçlı yaşam kalitesi ölçekleri vardır.
Bunlardan bazıları Çocuk-Ergen Sağlık ve Hastalık Profili (CHIP),Çocuk Sağlığı Anketi (CHQ), Çocuk
Yaşam Kalitesi Anketi (CQOL), Exter Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi Ölçeği (EHRQL), Pediatrik Yaşam
Kalitesi Anketi (PEDSQL),Warwick Çocuk Sağlığı ve Morbidite Profili (WCHMP), Yaşam Kalitesi Çocuk
Anketidir (KINDL).
Genel yaşam kalitesi ölçekleri hem hastalığı olan hem de sağlıklı olan çocuk ve ergenlerde
kullanılabilmektedir. Bir hastalık grubundaki çocukların yaşam kalitesinin belirlenmesi için başka bir
hastalık grubundaki çocuklarla karşılaştırma yapmak uygun değildir. Bunun yerine sağlıklı
popülasyonla karşılaştırma yapılmalıdır. Bu ölçekler hastalığın ciddiyeti veya tedavilerden bağımsız
olarak uygulanabilecek şekilde geniş değerlendirmeye olanak sağlayan araçlardır. Özellikle toplum
sağlığı alanında kaynak ayırma planlamasında tercih edilmekle birlikte; kinik çalışmalarda veya yeni
tedavilerin denenmesi kapsamında duyarlılık açısından yetersiz kalmaktadır. Genel yaşam kalitesi
60
ölçeklerinin duyarlılıklarının düşük olması, çoğunlukla uzun olmaları ve çocuk ergenlerdeki küçük
değişiklikleri hastalığa özgü yaşam kalitesi ölçeklerine göre daha az göstermeleri olumsuz
özellikleridir. Bu nedenle hastalığa özgü ölçekler geliştirilmiştir.
Hastalığa özgü yaşam kalitesi ölçekleri sadece geliştirilmiş olduğu hastalığın değerlendirilmesinde
geçerlidir. Çocukluk çağında sıklıkla kullanılan hastalığa özgü ölçekler arasında, “Pediatrik Astım
Yaşam Kalitesi Ölçeği ”, “Pediatrik Onkoloji Yaşam Kalitesi Ölçeği”, “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite
Bozukluğu Yaşam Kalitesi Ölçeği”, “Çocuklarda Dermatoloji Yaşam Kalitesi İndeksi”, sayılabilir. Bu
ölçekler tek bir hastalığın değerlendirilmesine yönelik bölümler içerdiğinden geçerlik yönünden en
üst düzeyde olup, daha yüksek duyarlılık ve özgüllük sağlamaktadır. Hastalığa özgü yaşam kalitesi
ölçeklerinin kullanımı farklı tedavi yöntemlerinin karşılaştırılmasında, tedavi yaklaşımlarının
değerlendirilmesinde ve değişik tedavilerin etkinlik ve yan etkilerinin karşılaştırılmasında uygundur.
Bütün bu avantajlara rağmen, bunların kullanımında bazı kısıtlamalar söz konusudur. Bazı hastaların
birden fazla hastalığının olması ve farklı ölçeklerin kullanılması gerekliliği ile bazı hastaların ölçek
geliştirilmemiş olan nadir hastalıklara sahip olması bunlar arasında sayılmaktadır.
61
ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ: KLİNİK UYGULAMALAR VE YAŞANAN
GÜÇLÜKLER
Doç. Dr. İlker Günay, İzmir Behçet Uz Çocuk Hastanesi
Tıp uygulamalarının daha çok hasta merkezli olmaya başlamasıyla birlikte, yaşam kalitesi ölçeği
uygulamalarının kullanımı da artmaktadır. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ölçeklerinin kullanımı,
erişkinlerde olduğu kadar olmasa da çocukluk yaş grubunda da giderek yaygınlaşmaktadır. Yaşam
kalitesi (YK) ölçekleri daha çok araştırma amaçlı kullanılmakta ise de, klinik yararları ve etkileri de
olabilmektedir. YK ölçümlerinin klinik uygulamaya girmesiyle bir takım olumlu sonuçlar
beklenmektedir. Bunlardan ilki, hasta-hekim ilişkilerine katkıdır. YK ölçümleri hastayla hekimin
iletişimini arttıran uygulamalardır. Hasta çocuk olduğunda iletişim özellikle önem kazanmaktadır.
Ölçekler uygulanırken çocuğun kendini ifade edebilmesi, iletişim kanallarını açarken çocuğun da
rahatlamasını sağlar. YK ölçümlerinin bir diğer yararı, hasta memnuniyetini arttırmasıdır. Hasta
çocuklarda genellikle gözden kaçan bir durum, doğrudan ya da dolaylı olarak hastalık sonucu gelişen
psikososyal sorunlardır. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ölçümleri, bu standart bir tarama aracı olarak
kullanılabilir. Yaşam kalitesi ölçümlerinden beklenen bir diğer yarar da klinik karar verme
süreçlerine katkıda bulunmasıdır. Çocuğun dil bilgisi ve bilişsel gelişim derecesine uygun hazırlanmış
ölçeklerle elde edilen bilgiler, diğer klinik yöntemlerle elde edilemeyebilen verileri sağlayabilir. Bu
etki özellikle kronik hastalıklarda daha çok ortaya çıkar. Belirli aralıklarla yapılan ardışık ölçümler,
gerek tedavi ve girişimlerin sonuçlarını, gerekse hastalığın gidişindeki değişimleri belirleyebilir.
Ancak YK ölçeklerinin klinik karar verme süreçlerinde kullanılabilmesi için kolay uygulanabilir ve
yorumlanabilir olması, hekimin konuya ilişkin bilgi ve deneyimi olması gerekmektedir. YK
ölçümlerinin semptom ve sorunları saptaması, uzun dönemde hasta durumuna olumlu katkı
sağlayabilir.
Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ölçeklerinin kullanımı belirli katkılar sağlayabilme potansiyeline
sahiptir. Ancak günlük klinik kullanıma girmelerini güçleştiren bazı durumlar da söz konusudur.
Klinik sorumlulukları olan sağlık çalışanlarının YK ölçekleri kullanımı konusunda genellikle yeterli
deneyimleri bulunmamaktadır. Ayrıca ölçeklerden elde edilen verilerin klinikte kullanılacak bilgilere
dönüştürülmesi de belirli bir deneyimi gerektirmektedir. YK ölçeklerinin kullanımındaki isteksizliğin
altında, sorun oluşturabileceği düşünülen bazı durumlar bulunmaktadır. Bunlar kaynaklarla ilgili
endişeler ve tutumla bağlantılı engeller olarak ikiye ayrılabilir.
Kaynaklarla ilgili sorun olabileceği düşünülen ilk ve en önemli konu zaman sıkışıklığıdır. Sağlık
çalışanları, yaşam kalitesi ölçeklerinin rutin kullanımında, uygulama, değerlendirme ve yorumlama
süreçlerinin yoğun çalışma ortamı için fazla zaman alıcı olduğunu düşünebilirler. Bunun yanında
uygulamayı yapacak personelin eksikliği ya da veri işlemeyi kolaylaştıracak bilgisayar sisteminin
yokluğu da rutinde yaşam kalitesi ölçeklerinin kullanımına karşı engel oluşturabilir. Ölçeklerin
poliklinik bekleme sürelerinde uygulanması, zaman ve iş yükü yönünden oluşabilecek sorunları
azaltabilir. Ayrıca yapılan çalışmalarda yaşam kalitesi ölçeklerinin rutinde kullanımının hastaya
62
ayrılan zamanı anlamlı ölçüde yükseltmediği de bulunmuştur (1, 2). Veri girişi ve değerlendirmede
bilgisayar kullanımı, gerek zaman, gerekse personel yönünden destek sağlar.
Sağlık çalışanlarının tutumları da rutin kullanımı güçleştirebilir. Olumsuz tutumun en önemli
nedenlerinden biri, sağlık çalışanının ölçeklerden elde edilecek verinin değerine inanmamasıdır.
Sağlık çalışanları, fizyolojik değişkenlerdeki küçük oynamaların yaşam kalitesi ölçeklerine
yansımadığı, dolayısıyla kliniğe olumlu katkısının sınırlı olduğunu düşündüklerini belirtilmişlerdir (3,
4). Oysa yaşam kalitesi ölçekleri fizyolojik durumun yansıması olmaktan çok, hastanın ve hastalığın
başka bir boyutuyla ilgilenmektedir. Bu durum, kendini ifade etmekte erişkinlere göre kısıtlı
olanaklara sahip olan çocukluk yaş grubunda daha da fazla önem kazanmaktadır.
Araştırma amaçlı yaşam kalitesi ölçeklerini kullanan sağlık çalışanlarının konuya bakışlarının daha
yumuşak olduğu ve rutin uygulamaya daha olumlu baktıkları bildirilmiştir.
Çocuklara yönelik yaşam kalitesi ölçeklerinin kullanımı ile ilgili bir diğer sorun da çocuğun kendi
bildirimi ya da ebeveyn vekil (proksi) uygulamasıdır. Çocukların kendileri daha çok yaşam konforu ve
psikolojik bileşenlerdeki düzelmeleri yaşam kalitesi artışı olarak ifade ederken, ebeveynlerin
bildirdikleri yaşam kalitesi değişimleri daha çok klinik durumun yansıması biçiminde olmaktadır.
Genel ve hastalığa özgü ölçeklerin pediatrik uygulamada farklı yerleri bulunmaktadır. Genel ölçekler
farklı hasta ve hastalık gruplarını ya da hastalarla sağlıklı çocukları karşılaştırmak için uygunken,
hastalığa özgü ölçekler klinik durumda oluşan değişiklikleri saptayabilme yeteneğinden ötürü klinik
gidişi izlemede kullanılabilir.
Çocuk sağlığında rutin kullanım için yaşam kalitesi ölçeği seçiminde bazı özellikleri gözetmek
gerekmektedir. Ölçek olabildiğince kısa olmalı ancak gerekli veriyi toplama gücü de bulunmalıdır.
Gerek hastaların ya da ebeveynlerin yanıtlama, gerekse sağlık çalışanlarının değerlendirme ve
yorumlamasını kolaylaştıracak kullanım kolaylıkta olmalıdır. Ayrıca ölçekler hastanın kliniğindeki
değişimlere de duyarlı olmalıdır. Ölçekler anket, görüşme ya da gözlem yöntemleriyle uygulanabilir.
Anketler kullanım kolaylığı ve psikometrik kalite kriterlerine yüksek uyumluluk nedeniyle genellikle
tercih edilmektedirler. Ölçeği uzman gözlemcinin doldurması veri niteliğinin arttırmakla birlikte,
çocuğun kendini ifade etmesi yaşam kalitesi değerlendirmesinin özü, bireyin kendisini nasıl
hissettiğidir. Çocuğun durumu ve yaşı, yöntem seçimi konusunda belirleyici olabilir.
Uygun ölçeklerin geliştirilmesinden belki de daha önemli olan konu ise bu ölçekleri kullanacak sağlık
çalışanlarının varlığıdır. Bu konuda erişkin öğrenme ilkelerine uygun olarak hazırlanmış eğitim
programlarının olumlu katkısı gösterilmiştir (5). Ölçekler rutin uygulamada kullanılmaya
başlanmadan önce planlama aşamasına sağlık çalışanlarının katılımı da olumlu destek sağlamıştır (6)
Kaynaklar
1. Detmar SB, Aaronson NK: Quality of life assessment in daily clinical oncology practice: A
feasibility study. Eur J Cancer 1998, 34: 1181–1186. 10.1016/S0959-8049(98)00018-5
63
2. Detmar SB, Muller MJ, Schornagel JH, Wever LD, Aaronson NK: Health-related quality of life
assessments and patient-physician communication: a randomized controlled
trial. JAMA 2002, 288: 3027–3034. 10.1001/jama.288.23.3027
3.Carlson L, Speca M, Hagen N, Taenzer P: Computerized quality of life screening in a cancer pain
clinic. J Palliat Care2001, 17: 46–52.
4. Frost MH, Bonomi AE, Ferrans CE, Wong GY, Hays RD, Clinical Significance Consensus Meeting
Group: Patient, clinician, and population perspectives on determining the clinical significance of
quality-of-life scores. Mayo Clin Proc 2002, 77: 488–494.
5. SANTANA, Maria J., et al. Training clinicians in how to use patient-reported outcome measures
in routine clinical practice. Quality of Life Research, 2015, 24.7: 1707-1718.
6. BOYCE, Maria B.; BROWNE, John P.; GREENHALGH, Joanne. The experiences of professionals
with using information from patient-reported outcome measures to improve the quality of
healthcare: a systematic review of qualitative research. BMJ quality & safety, 2014, bmjqs-2013-
00
64
YAŞAM KALİTESİNİN VEKİL (PROXY) DEĞERLENDİRMESİ: ÇOCUK ÖRNEĞİ
Yrd.Doç.Dr.Hakan Baydur
Celal Bayar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü
Sağlığın değerlendirilmesinde ve tıbbi girişimlerin başarısının ölçümünde, hekim merkezli geleneksel
ve nesnel klinik sonuç ölçümleri ile yetinilmemeli, buna ek olarak hastaların algıladıkları sağlık
durumu da bu değerlendirme de hesaba katılmalıdır. Özellikle izleme dayalı tıbbi girişimler ve rutin
sağlık hizmetlerinde, algılanan sağlık durumunu yansıtan hasta merkezli Sağlıkla İlişkili Yaşam
Kalitesi (SYK) sonuçlarının değerlendirilmesi şiddetle önerilmektedir(Bullinger, Schmidt, & Petersen,
2002; Guyatt, Juniper, Griffith, Feeny, & Ferrie, 1997; Kozinetzve ark., 1999; Seid, Varni, & Jacobs,
2000; Varni, Burwinkle, Seid, & Skarr, 2003). Birey merkezli değerlendirmenin iki özel sonucundan
birisi değerlendirmenin öznel olması, diğeri ise çok boyutlu bir bakış açısının yer almasıdır. Bu iki
açıdan incelendiğinde yetişkinlerdekinden farklı olarak çocukların SYK’ni oluşturan farklı etmenlerin
olduğu görülmektedir(Matza, Swensen, Flood, Secnik, & Leidy, 2004). Bu nedenle çocuklar için çok
sayıda genel ve hastalığa özel SYK ölçeğinin geliştirildiği, yıllar içerisinde ölçek sayısının da arttığı
bildirilmektedir(C Eiser & R Morse, 2001; Solansve ark., 2008). Genel amaçlı ölçekler tüm toplumda
kesimlerinde ve sağlık ile ilgili sonuçların karşılaştırılmasında uygulanırken, hastalığa özel ölçekler
ise belirlenmiş bir hastalığı olan gruplarda değişimi öngörmede ya da etkileyen faktörleri
belirlemede uygulanabilmektedir.
SYK ölçeklerinde öz bildirime dayalı değerlendirmenin yanı sıra çocuğun yaşam kalitesinin ebeveyni
aracılığıyla değerlendirilmesi gerekliliği de (örneğin; yaş, dil ve anlama becerisinin yetersizliği,
mental sorunlar, zeka gelişim yetersizliği, sosyalleşmede yetersizlik, bağımlılık vb.) söz konusudur
(Davisve ark., 2007; C. Eiser & R. Morse, 2001). Özellikle yaş ve ağır hastalık durumlarında çocuk
hakkında daha etkili bilgi alabilmenin önemli bir yolu vekil-ebeveyn değerlendirmesidir(C. Eiser & R.
Morse, 2001). Bu nedenlerden dolayı çocuklar için geliştirilmiş birçok ölçeğin birer vekil-ebeveyn
sürümü bulunmaktadır.
Literatürde özellikle çocuklar için geliştirilmiş yaşam kalitesi gereçlerinin geliştirilme güçlüğü yanı
sıra, ebeveyn sürümlerinin çocuğun yaşam kalitesini öngörebilmedeki uyumsuzluğuna da dikkat
çekilmektedir(Eiser, Mohay, & Morse, 2000; C. Eiser & R. Morse, 2001). Özellikle sorgulanan
kavramlar benzer şekilde algılansa bile verilen yanıtların birbiriyle uyumsuz olabileceği, çünkü
çocuğun çevresiyle bir bütün olarak gerçekliği algılayışı ile ebeveynin algılayışı arasındaki farklılığın
elde edilen bu uyumsuzlukta belirleyici olduğu ifade edilmektedir(Davisve ark., 2007; Eiserve ark.,
2000). Bu amaçla geliştirilen ölçeklerin güvenilirliğinin bir göstergesi de vekil ile öz bildirim
sürümlerindeki tutarlılıktır(C. Eiser & R. Morse, 2001).
Araştırmalar öz bildirime dayalı değerlendirmenin öncelikli olarak kullanılması gerektiği yönünde
bulgular verse de vekil değerlendirmenin kaçınılmaz ya da önemli olduğu durumlarda yaşam
kalitesinin nasıl elde edileceği sorunundan bahseder. Bu tür durumlarda yapılması gereken en iyi
uyumu sağlayan araçlar ile değerlendirmenin yapılması olacaktır (Sattoe, van Staa, & Moll, 2012).
Ayrıca küçük yaşlarda ve ağır hastalık durumunda gereksinim duyulan bilginin de elde edilmesinde
65
vekil değerlendirmesinin önemli olabileceği bildirilmektedir (Rajmil, Lopez, Lopez-Aguila, & Alonso,
2013). Bununla birlikte özellikle yaşam kalitesinin gözlenebilir yanlarında yüksek tutarlılık,
gözlenemeyen taraflarında daha düşük tutarlılık elde edilme olasılığı vardır. Özellikle ebeveyn-vekil
değerlendirmesinde yaşam kalitesinin bedensel etkinlik, işlevsel ve belirti düzeyinde özbildirim ile
iyi düzeyde uyum sergilediği görülürken, sosyal ve duygusal boyutlarda çocuğun yanıtları ile olan
tutarlılık düzeyinin azaldığı görülmektedir(Davisve ark., 2007). Ayrıca değerlendirilen çocuğun yaşı
ve değerlendiricinin cinsiyeti uyumu etkileyen önemli faktörler arasındadır. Örneğin çocuk kendini
ifade edemeyecek kadar küçük olabilir, ya da anne tarafından değerlendiriliyor olması çocuğu daha
fazla gözlemleyen tarafından durumu hakkında değerlendirme yapılmasını sağlayabilir.
Özbildirim-Vekil değerlendirmesinde uyumun karşılaştırılması:
Gerçeğe en yakın vekil değerlendirmesi yapabilecek araçlarda bazı özelliklerin olması
gerekmektedir. Öncelikle bu tür araçlarda özbildirim ile vekil sürümleri arasındaki tutarlılığın
gösterilmesi esastır. Bunun için çeşitli istatistiki yöntemler tercih edilmektedir. Bunlardan ilk akla
gelen ölçüm değerleri arasında korelasyon katsayısının varlığıdır. Bu tür karşılaştırmalarda genellikle
0.5’in üzerindeki birliktelikler iyi uyum düzeyinin göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Bununla
birlikte yalın bir şekilde iki ölçüm arasında korelasyon aramak bu tür analitik yaklaşımlarda çoğu
zaman ortalamalarda görülen sapmaların dışarıda bırakılmasına neden olacaktır. Bu nedenle
genellikle ölçüm değerleri arasında uyumu karşılaştırmada sınıf içi korelasyon katsayısı (Intraclass
correlation coeffience, ICC) kullanılır. ICC için 0.7’nin üzeri kabul edilebilir, 0.5-0.7 arası sınırda ve
0.5’den aşağıdaki değerler zayıf uyumun göstergesi olarak değerlendirilmektedir (Dixon &
Cunningham, 2006). Her ne kadar ICC için 0.7’lik bir değerin kesme noktası olarak alınabileceği
belirtilse de bu uyum değeri mutlak bir rakam değildir. Bu nedenle araştırmacıların özbildirim-vekil
uyumunu değerlendirmede sayısal büyüklüğün düzeyine bakmaları önerilir. Çünkü hiçbir zaman vekil
sürümünün özbildirim sürümü ile tam uyumlu olması mümkün görünmemektedir.
Tüm bu uyumsuzlukları da dikkate alan araştırmacıların uyumu değerlendirmede bir başka analitik
yaklaşımı hesapladıkları görülmektedir. Blant-Altman grafiği olarak adlandırılan ve uyumun görsel
olarak değerlendirilmesini amaçlayan bu yöntemde iyi bir uyumun göstergesi olarak özbildirim-vekil
ortalamaları arası farkın sıfır etrafında ±2 standart sapma aralığında dağılması beklenmektedir
(Bland & Altman, 1986). Bu grafiğin görsel açıdan sonucu iki ölçüm arasındaki uyumu gösterecektir.
Öz bildirim ve vekil yaşam kalitesi boyut puanları arasındaki fark için paired t testi ile birlikte farkın
büyüklüğünü de gösterecek olan Cohen’s d değeri de hesaplanabilir. Ortalamalar arası fark için etki
büyüklüğü 0.3 düşük, 0.5 orta ve 0.8 yüksek olarak değerlendirilir (Cohen, 1988). Bunun dışında
özbildirim-vekil değerlendirmesi arasındaki korelasyonun tanımlayıcılık katsayısı (R2) için doğrusal
regresyon analizi de uygulanabilir.Kategorik veriler için iyi uyum göstergelerinden birisi Kappa
değeridir. Kappa değeri için 0.8 ve üzeri değer mükemmel uyumu gösterir.
Sonuç olarak vekil değerlendirilmesinin kaçınılmaz olduğu durumlarda özellikle yaşam kalitesinin
gözlenebilir boyutları için tutarlılığın yüksek, gözlenemeyen boyutlarda düşük düzeyde olacağı
unutulmamalıdır. Ayrıca ebeveynlerin çocuklara göre olayları ve durumları algılayışının farklı
olacağı, bu nedenle vekil değerlendirmesinde daha çoğunlukla somut durumlara odaklanılması
66
gerektiği dikkate alınmalıdır. Özellikle ebeveynlerin çocuğa ilişkin beklentileri ile çocuğun kendi
beklentileri arasındaki farklarında bu uyumsuzlukta etkili olduğu hatırda tutulmalıdır. Çocuğun yaşı,
cinsiyeti, hastalığı, değerlendiricinin kim olduğu (anne-baba-bakıcı vb.) ve değerlendirmenin ne tür
araçlarla ve hangi koşullarda yapıldığı da gözden geçirilmelidir. Ayrıca iyi uyum düzeyine sahip olan
araçların kullanılması yararlı olacaktır.
KAYNAKLAR
Bland, J. M., & Altman, D. G. (1986). Statistical methods for assessing agreement between two
methods of clinical measurement. Lancet, 1(8476), 307-310.
Bullinger, M., Schmidt, S., & Petersen, C. (2002). Assessing quality of life of children with chronic
health conditions and disabilities: a European approach. Int J Rehabil Res, 25(3), 197-206.
Cohen, J. (1988). Statistical power analysis for the behavioral sciences (2 ed.). Hillsdale, New Jersey:
Lawrence Erlbaum.
Davis, E., Nicolas, C., Waters, E., Cook, K., Gibbs, L., Gosch, A., & Ravens-Sieberer, U. (2007). Parent-
proxy and child self-reported health-related quality of life: using qualitative methods to
explain the discordance. Quality of Life Research, 16(5), 863-871. doi: 10.1007/s11136-007-
9187-3
Dixon, M. A., & Cunningham, G. B. (2006). Data aggregation in multilevel analysis: a review of
conceptual and statistical issues. Measurement in Physical Education and Exercise Science,
10(2), 85-107.
Eiser, C., Mohay, H., & Morse, R. (2000). The measurement of quality of life in young children. Child
Care Health Dev, 26(5), 401-414.
Eiser, C., & Morse, R. (2001). Can parents rate their child's health-related quality of life? Results of a
systematic review. Quality of Life Research, 10(4), 347-357.
Eiser, C., & Morse, R. (2001). A review of measures of quality of life for children with chronic illness.
Arch Dis Child, 84(3), 205-211. doi: 10.1136/adc.84.3.205
Guyatt, G. H., Juniper, E. F., Griffith, L. E., Feeny, D. H., & Ferrie, P. J. (1997). Children and adult
perceptions of childhood asthma. Pediatrics, 99(2), 165-168.
Kozinetz, C. A., Warren, R. W., Berseth, C. L., Aday, L. A., Sachdeva, R., & Kirkland, R. T. (1999). Health
status of children with special health care needs: measurement issues and instruments. Clin
Pediatr (Phila), 38(9), 525-533.
Matza, L. S., Swensen, A. R., Flood, E. M., Secnik, K., & Leidy, N. K. (2004). Assessment of Health-
Related Quality of Life in Children: A Review of Conceptual, Methodological, and Regulatory
Issues. Value in Health, 7(1), 79-92. doi: http://dx.doi.org/10.1111/j.1524-4733.2004.71273.x
67
Rajmil, L., Lopez, A. R., Lopez-Aguila, S., & Alonso, J. (2013). Parent-child agreement on health-related
quality of life (HRQOL): a longitudinal study. Health Qual Life Outcomes, 11, 101. doi:
10.1186/1477-7525-11-101
Sattoe, J. N., van Staa, A., & Moll, H. A. (2012). The proxy problem anatomized: child-parent
disagreement in health related quality of life reports of chronically ill adolescents. Health
Qual Life Outcomes, 10, 10. doi: 10.1186/1477-7525-10-10
Seid, M., Varni, J., & Jacobs, J. (2000). Pediatric Health-Related Quality-of-Life Measurement
Technology: Intersections between Science, Managed Care, and Clinical Care. J Clin Psychol
Med Settings, 7(1), 17-27. doi: 10.1023/a:1009541218764
Solans, M., Pane, S., Estrada, M.-D., Serra-Sutton, V., Berra, S., Herdman, M., . . . Rajmil, L. (2008).
Health-Related Quality of Life Measurement in Children and Adolescents: A Systematic
Review of Generic and Disease-Specific Instruments. Value in Health, 11(4), 742-764. doi:
10.1111/j.1524-4733.2007.00293.x
Varni, J. W., Burwinkle, T. M., Seid, M., & Skarr, D. (2003). The PedsQL™* 4.0 as a Pediatric
Population Health Measure: Feasibility, Reliability, and Validity. Ambulatory Pediatrics, 3(6),
329-341. doi: http://dx.doi.org/10.1367/1539-4409(2003)003<0329:TPAAPP>2.0.CO;2
68
ÇOCUKLARDA SAĞLIK ALGISI VE YAŞAM KALİTESİNE PSİKOSOSYAL BAKIŞ
Dr.Şermin Yalın Sapmaz
Manisa CBÜ Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Yaşam kalitesi, bireyin kendi durumunu içinde yaşadığı kültürel yapı ve değerler sistemi içinde
algılayış biçimi olarak tanımlanırken, sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ise bir hastalığın ya da tedavisinin
hastada yarattığı etkinin algılanışı olarak tanımlanmaktadır. Yaşam kalitesi kavramında bireyin
kendine özgü fiziksel ve ruhsal sağlığı, bağımsızlık düzeyi, sosyal ilişkileri, çevre etkenleri ve kişisel
inançları yer almaktadır. Yaşam kalitesi değerlendirilirken bireye kendi yaşamı ile ilgili ne hissettiği
sorulmakta ve bireyi tüm özellikleriyle bir bütün olarak ele alarak bireyin fiziksel, ruhsal ve sosyal
iyilik halini derecelendirmek amaçlamaktadır.
Kronik hastalık, normalden sapma veya bozukluk gösteren, kalıcı yetersizlik bırakan, geriye dönüşü
olmayan, patolojik değişiklikler sonucu oluşan, hastanın rehabilitasyonu için özel eğitim gerektiren,
uzun süre boyunca bakım, gözetim ve denetim gerektirmesi beklenen durum olarak
tanımlanmaktadır.
Kronik çocukluk hastalıkları çeşitlidir; doğuştan anomaliler, doğuştan kalp hastalıkları, epilepsi,
böbrek yetmezliği, kanserler, hemofili, diyabet, kistik fibrozis, astım gibi. Tıp bilimlerinin ilerlemesi
ve yeni yapılan çalışmalarla, çocukluk çağındaki kronik ve ölümcül hastalıklarda yaşam süreleri
uzamaktadır. Yaşam süresinin uzaması ile birlikte hasta çocuk ve ailesi, hastalığın getirdiği olumsuz
psikososyal etkenlere daha uzun süre maruz kalmaktadırlar. Kronik hastalığı olan bütün çocuklar
belirli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu sorunlar hastalığın ve tedavisinin bedensel etkileri (ağrı,
halsizlik, isteksizlik, iştahsızlık, uykusuzluk, çabuk yorulma, dikkatsizlik vb.), gelişimsel ve ruhsal
etkileri (gelişim basamaklarında duraklama ve gecikme, yaşamsal kontrol duygusunun yitirilmesi,
duygu durum ve kaygı bozuklukları, uyum sorunları vb.), çevresel etkileri (aile ve kardeşlerin ruhsal
sağlıklarındaki bozulmalar, ailenin sosyal ve ekonomik yapısının etkilenmesi vb.) olarak belirtilebilir.
Kronik hastalığın çocukta yarattığı sosyal ve psikolojik sorunlar çocuğa, aileye, hastalığın tipine,
sosyal çevreye ve aldığı tıbbi bakıma göre değişmekte ve çocuğun hastalığa uyumunu kolay-
laştırmakta ya da zorlaştırmaktadır. Kronik hastalığı olan çocuklarda sağlıklı çocuklara oranla iki kat
daha fazla uyum sorunları görülmekle birlikte yapılan araştırmalara göre çocukta uyum bozukluğunu
etkileyen en önemli faktörlerin başında, hastalığın yarattığı yetersizlik duyguları ve sınırlamalar
gelmektedir. Kronik hastalığı olan çocuklar, sadece hastalığın semptomlarını azaltmaya çalışmakla
kalmayıp, aynı zamanda çeşitli etkenlere bağlı olarak sosyal, psikolojik, gelişimsel ve çevresel
sorunları da hastalığın beraberinde yaşamaktadırlar. Bu sorunlara rağmen kronik hastalığı olan
çocuklar normal yaşantılarını sürdürmeye çalışmakta, ancak günlük yaşam aktivitelerindeki
kısıtlamalar yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Kronik hastalıklar ve tedavisi, bireyin
yaşam tarzında değişikliklere neden olduğundan yaşam kalitesini doğrudan etkilemektedir. Her
bireyin zorlanma karşısında etkilenme ve baş etme biçimleri tamamen farklıdır. Her birey farklı
69
bedensel, kişisel ve toplumsal koşullara sahiptir. Bütün bunlar hastanın medikal ve ruhsal açıdan
prognozunu olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Son yıllarda hangi etkenlerin hasta çocuğun sıkıntı
ve sorunlarını azalttığı, hangilerinin arttırdığı ve tıbbi hastalığı olan çocuğa yaklaşımın nasıl
yapılacağı konusu önem kazanmıştır.
Yaşamı destekleyen birçok teknolojik gelişmenin, yeni ilaçların, alternatif tedavi ve bakım
yaklaşımlarının sağlık hizmetlerinde kullanılması sonucu yaşamı korumak, yaşam süresini uzatmak
mümkün olurken, bu gelişmelerin yaşama olumlu ya da olumsuz etkilerinin kapsamlı olarak
değerlendirilmesi gerekliliği daha fazla hissedilmeye başlanmıştır. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi
ölçümleri, bireylerin kendilerini nasıl hissettiklerini, günlük yaşam aktivitelerini nasıl yaptıklarını,
hastalık durumu ve hastalığın tedavisinden nasıl etkilendiklerini, bireyin bakış açısıyla
değerlendirme olanağı vermektedir. Yaşam kalitesinin ölçümü hastalıklar ve bu hastalıkların birey
üzerindeki etkisini anlamamızda, tedavi planlanması ve sağlık politikalarının düzenlenmesinde ve
sağlık çalışanlarının, ebeveynler ve çocuklara uygun bakımın ve stratejilerin belirlemesinde önem
kazanmaktadır.
71
ESANSİYEL TREMORLU HASTALARDA DENGE EĞİTİMİNİN DENGE, YÜRÜME VE
YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ
1-Bilge Kara, 1-Turhan Kahraman, 1-Melda Soysal Tomruk, 2-Berril Dönmez Çolakoğlu, 3-Özge
Yılmaz Küspeci
1- Dokuz Eylül Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, İzmir
2-Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, İzmir
3-Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı, İzmir
Giriş ve Amaç:
Esansiyel tremorlu hastaların tedavisinde çeşitli cerrahi ve medikal yöntemler etkin bir biçimde
uygulanmaktadır. Ancak hastaların yürüme ve denge yakınmalarının tedavisine yönelik tedavi
seçenekleri son derece kısıtlıdır. Daha önceki pek çok çalışma denge eğitiminin çeşitli hastalık
gruplarında etkili bir tedavi yöntemi olduğunu göstermiştir. Ancak esansiyel tremorlu hastalarda
denge eğitiminin etkilerini inceleyen herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı,
esansiyel tremorlu hastalarda uygulanan denge eğitiminin hastaların denge, yürüme performansı ve
sağlıkla ilişkili yaşam kaliteleri üzerine olan etkilerini incelemektir.
Yöntem:
Kontrollü olmayan longitudinal tipte olan bu çalışmaya uzman hekim tarafından tanısı konmuş
esansiyel tremorlu hastalar dahil edildi. Sonuç ölçümleri olarak Postural Stabilite Testi, Karalılık
Sınırları Testi, Düşme Riski Testi, Aktiviteye Özgü Denge Güven Ölçeği, Dinamik Yürüme İndeksi ve
Kısa Form-36 kullanıldı ve hastalar denge eğitimi öncesi ve sonrası olmak üzere iki kez
değerlendirildi. Katılımcılara Balance System SD isimli denge ölçümü ve eğitimi için geliştirilmiş olan
cihazla hafta 1 kez olmak üzere 8 haftalık denge eğitimi uygulandı.
Bulgular:
Toplam 24 esansiyel tremorlu hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortancası 63,5 (çeyrekler
aralığı 54,0 – 70,75) yıldı. 3 hasta 8 haftalık denge eğitimini çeşitli nedenlerle tamamlayamadığından
çalışmaya katılım oranı %87,5 olarak hesaplandı. Postural Stabilite Testi, Karalılık Sınırları Testi,
Düşme Riski Testi, Aktiviteye Özgü Denge Güven Ölçeği ve Dinamik Yürüme İndeksi skorlarında
anlamlı iyileşmeler gözlendi (p<0,05). Kısa form-36’nın fiziksel bileşeninde de denge eğitimi sonrası
anlamlı artış gözlenmesine (p<0,05) rağmen mental bileşeninde anlamlı bir artış gözlenmedi
(p>0,05).
Bildiri No: 1
72
Sonuç:
Bu çalışmanın sonuçları, 8 haftalık denge eğitiminin esansiyel tremorlu hastalarda denge
performansını ve güvenini, yürüme performansını geliştirmede ve düşme riskini azaltmada etkin
olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca denge eğitimi hastaların özellikle fiziksel olmak üzere sağlıkla
ilişkili yaşam kalitelerinde de artış sağlamaktadır. Bu çalışmanın ileride yapılacak geniş örnek
büyüklüğüne sahip randomize kontrollü çalışmalar için teşvik edici olacağı düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler:
Esansiyel tremor, denge eğitimi, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Bilge Kara, [email protected]
73
MULTİPL SKLEROZ’DA POSTURAL KONTROL EGZERSİZLERİNİN DENGE VE
YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ
Muhammed Zahid Uz , 2- Bilge Kara , 3- Egemen İdiman , 4- Derya Kaya
1- İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, İzmir
2- Dokuz Eylül Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, İzmir
3- Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, İzmir
4- Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Geriatri Anabilim Dalı, İzmir
Giriş:
Multipl Sklerozlu hastaların çoğu denge bozukları ve kayıpları yaşamaktadır. Denge bozuklarında
egzersiz tedavisi etkilidir ve farklı egzersiz yaklaşımları uygulanmaktadır. Yapılan çalışmalarda daha
çok grup egzersizleri şeklinde yaklaşımlar vardır. Çalışmamızda bireysel olarak yapılan
değerlendirme sonuçlarına göre postural kontrol egzersizleri verilmiştir.
Amaç:
Multipl Skleroz hastalarında postural kontrol egzersizlerinin; özürlülük, denge, vestibuler sistem ve
yaşam kalitesi üzerine olan etkilerini incelenmektir.
Yöntem:
Olgu-Kontrol çalışması olan araştırmamıza tanısı konmuş 31 MS hastası ve 25 sağlıklı kontrol
katılmıştır. Hastaları değerlendirirken; Özürlülük için EDSS, Denge için, Berg Denge Ölçeği,
Vestibüler sistem için Nöro-otolojik testler, Yaşam kalitesi için Uluslararası MS Yaşam Kalitesi Skalası
(Musiqol) kullanıldı ve hastalar tedavi öncesi ve sonrası olmak üzere iki kez değerlendirildi.
Katılımcılara Balance System SD isimli denge ölçümü ve eğitimi için geliştirilmiş olan cihazla haftada
2 kez olmak üzere 8 haftalık postural kontrol egzersizleri uygulandı.
Bulgular:
Toplam 31 Multipl Sklerozlu hasta ve 25 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş
ortalaması 49.32 ± 8.20 (35-65) yıldı. MS hastalarının egzersiz öncesi ve sonrası EDSS skorlarında
anlamlı farklılıklar bulundu (p<0.05). MS hastalarının egzersiz öncesi ve sonrası; denge ve
nörootolojik değerlendirmelerinde anlamlı farklılıklar bulundu (p<0,05). MS hastalarının egzersiz
öncesi ve sonrasındaki yaşam kalitesi skorlarında farklılık saptanmadı (p>0.05).
Bildiri No: 2
74
Sonuç:
Multipl Skleroz hastalarında postural kontrol egzersizleri özürlülük, denge ve vestibüler sistem,
yaşam kalitesi üzerine etkilidir. Multipl Skleroz hastalarında postural kontrol egzersizleri faydalı
olabilir.
Anahtar kelimeler:
Multipl Skleroz, Denge, Yaşam Kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Bilge KARA, [email protected]
75
MULTİPLE SKLEROZLU KADINLARDA SEKSÜEL DİSFONKSİYON, YORGUNLUK VE
DEPRESYONUN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ
1-Selin Akıncıoğlu, 2-Yrd.Doç.Dr. Nurgül Güngör Tavşanlı, 3-Prof. Dr. Hatice Mavioğlu
1- Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Ebelik Yüksek Lisans Öğrencisi,
2- Celal Bayar Üniversitesi Manisa Sağlık Yüksek Okulu Ebelik AD.,
3-Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi Nöroloji AD.
Amaç:
Bu çalışmanın amacı Multiple Sklerozlu kadınlarda seksüel disfonksiyon, yorgunluk ve depresyonun
yaşam kalitesine olan etkisinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem:
Vaka-Kontrol olarak yapılan çalışmamıza Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi MS
polikliniğe başvuran 30 MS'li kadın ve Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi polikliniklerine
basit yakınmalarla başvurup kronik hastalığı olmayan 60 kadın alınmıştır. Veri toplama işlemi yüz
yüze görüşme tekniği ile gerçekleşmiştir. Vaka grubuna; EDSS Skalası, sosyodemografik form,
Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği (ACYÖ), Beck Depresyon ölçeği (BDÖ), Yorgunluk Şiddet Ölçeği
(YŞÖ), Multiple Sclerosis International Quality of Life – Multipl Skleroz Uluslararası Yaşam Kalitesi
(MuSiQoL) yaşam kalitesi ölçeği ve Short Form 36 (SF-36) yaşam kalitesi ölçeği uygulanmıştır. Kontrol
grubuna; sosyodemografik form, Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği (ACYÖ), Yorgunluk Şiddet Ölçeği
(YŞÖ), Beck Depresyon ölçeği (BDÖ) ve Short Form 36 (SF-36) yaşam kalitesi ölçeği uygulanmıştır.
Bulgular:
Her iki grupta yaş 24 ile 40 arasında değişmekte olup ortalama yaş 34 olarak bulunmuştur. Vaka
grubunda ortalama ACYÖ 19,5 ± 5,4; kontrol grubunda ortalama ACYÖ 8,2 ± 3,2 olarak bulunmuştur.
Araştırmamızda vaka grubunda 29 kişi 11 puan ve üzerinde almışken, kontrol grubunda 10 kişi 11
puan ve üzerinde almıştır. Vaka grubunda 29 kişi seksüel disfonksiyonlu bulunurken kontrol grubunda
10 kişi seksüel disfonksiyonlu bulunmuştur. ACYÖ’ ye göre vaka ve kontrol grupları arasında
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde ilişki olduğu saptanmıştır (t= -12.2 p=0,00). Araştırmamızda
YŞÖ’den 4 puan ve altı alanlar grup I, 4 puan ve üstü alanlar grup II olarak adlandırıldı. YŞÖ’ ye göre
4 puan ve altı ‘yorgun değil’, 4 puan ve üstü ‘yorgun’ olarak değerlendirilir. Araştırmamızda vaka
grubundan 27 kişi 4 puan ve üzerinde değer alarak yorgun bulunmuştur. Kontrol grubunda 4 kişi 4
puan ve üzerinde değer alarak yorgun bulunmuştur. YŞÖ açısından her iki grup arasında istatistiksel
olarak anlamlı düzeyde ilişki olduğu saptanmıştır (t= -13,7 p=0,00). Araştırmamızda, BDÖ toplam
puan vaka grubunda 16 ± 7,9, kontrol grubunda 2,1 ± 2,6 olarak bulunmuştur. Vaka grubunda 6
Bildiri No: 3
76
kişinin depresyonda olmadığı ya da minimal depresyonda olduğu, 13 kişinin (%43,3) hafif
depresyonda, 9 kişinin (%30,0) orta depresyonda, 2 kişinin de (%6,7) şiddetli depresyonda olduğu
görülmüştür. Kontrol grubunda ise 58 kişinin depresyonda olmadığı ya da minimal depresyonda
olduğu görülmüştür. BDÖ açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde ilişki
olduğu saptanmıştır (x2= 57,7 p=0,03).Vaka grubunda SF-36’ya göre toplam puan min=142.0,
max=504.67 (365.33 ±96.62) olarak bulunmuştur. Vaka ve kontrol gruplarının SF-36 toplam puanları
karşılaştırıldığında, Kontrol grubunda bulunan bireylerin puanlarının (t= -6,30, p= 0,00) vaka
grubunda bulunan bireylerin puanlarından (t= -6,71, p=0,00) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
yüksek olduğu bulunmuştur.
Sonuç:
MS’li kadınlarda seksüel disfonksiyon, yorgunluk ve depresyonun yaşam kalitesini etkilediği
bulunmuştur. Sağlıklı kadınlarda da MS’li kadınlara göre seksüel disfonksiyon, yorgunluk ve
depresyon daha az sıklıkta bulunmasına rağmen yaşam kalitesini etkilediği bulunmuştur. MS’li
kadınların ve sağlıklı kadınların yaşam kaliteleri değerlendirildiğinde MS’li kadınlarda yaşam kalitesi
sağlıklı kadınlara göre düşük bulunmuştur.
Anahtar kelimeler:
Multiple Skleroz, Yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Selin Akıncıoğlu, [email protected]
77
MULTİPLE SKLEROZ HASTALARININ BAKIM VERENLERİNDE YAŞAM KALİTESİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
1-Gülbin Ergin, 2-Ayşe Volkan, 3-Bilge Kara
1- Lefke Üniversitesi, Kıbrıs, 2-Özel Arma Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi, İzmir, 3-
Dokuz Eylül Üniversitesi Fizik Tedavi ve REH. Y.O., İzmir
Giriş-Amaç:
Multipl Skleroz (MS), hareket bozukluklarına neden, semptomlarının çeşidi ve süresi değişken olan
kronik bir hastalıktır. MS’te hastalık bulgularının şiddeti arttıkça, kişinin bakımı konusunda sorunlar
yaşanmakta, bakım verenlerin yükü de gittikçe artmaktadır. Artan bakım yükü ise hem sosyal
sorunları hem de sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir. MS hastalarına bakım verenlerde
bakım yükü arttıkça yaşam kaliteleri ciddi oranda etkilenmektedir. Bu çalışmanın amacı; MS
hastalarına bakım verenlerinin yaşam kalitelerinin bakım yüküne göre ne derece etkilendiğini
göstermektir.
Gereç-Yöntem:
Çalışmaya Dokuz Eylül Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalının MS polikliniğinde MS tanısı alan
hastaların bakım vereni olan (anne-baba, eşi, çocuğu, kardeşi ve diğer) 39 kişi alındı. Çalışma
grubunun demografik bilgileri yanında grubun bakım yükleri Zarit Bakım Verme Yükü Ölçeği ile,
yaşam kaliteleri Kısa Form 36 (SF-36) ile değerlendirildi. Bakım süreleri 6 ay-1 yıl, 1-3 yıl, 3-5 yıl ve
üzeri olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Çalışma grubunun yakınlarına karşı bakım alanları 3 gruba (maddi
destek sağlama, psikolojik destek sağlama, bütün ihtiyaçları karşılama) ayrıldı ve değerlendirildi.
Zorlanılan bakım alanları parametresi de 3 ayrı grup (maddi destek sağlama, hijyenik gereksinimler,
bütün ihtiyaçları karşılama) olarak kaydedildi. Tüm değerlendirmeler ve anketler aynı kişi
tarafından 1 kez yapıldı.
Bulgular:
Çalışma grubuna 21 kadın ve 18 erkek (52,74±12,61) alındı. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda
bakım süresi arttıkça zarit bakım yükünün pozitif yönde anlamlı artış gösterdiği bulundu (p<0.05).
Zorlanılan bakım alanları arttıkça Zarit bakım yükünde anlamlı değişiklikler olduğu saptandı
(p<0.05). SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği’nin tüm alt parametrelerinin Zarit Bakım Verme Yükü Ölçeği
ile anlamlı ve negatif yönde korelasyonlar gösterdiği ortaya çıktı (p<0.05).
Sonuç:
Bildiri No: 4
78
MS’li hastalara bakım verenlerinin yaşam kalitelerinin ciddi anlamda azaldığı ve bakım süresi ve
zorlanılan bakım alanı arttıkça olumsuz yönde etkilendiği görüldü. Yaptığımız çalışmanın sonuçlarına
göre rehabilitasyon sürecinde; MS hastaları yanında, MS’li hastalara bakım verenlere yönelik onların
bakım yükünü azaltacak ve yaşam kalitelerini artıracak yönde yaklaşımların olması gereklidir.
Anahtar kelimeler:
multiple skleroz, bakım yükü, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Ayşe Volkan, [email protected]
79
MULTİPL SKLEROZ HASTALARININ SPASTİSİTE DERECESİNİN UYKU VE YAŞAM
KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ
1-Çağdaş Balcı, 2-Adile Özkan, 3-Handan Işık Özışık Karaman
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD
Amaç:
Bu çalışmada klinik, radyolojik ve elektrofizyolojik çalışmalarla Multipl Skleroz tanısı almış ve
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Nöroloji Kliniği
tarafından takipte olan hastaların uyku kalitesinin ve yaşam kalitesinin spastisite derecesiyle
arasındaki ilişkinin saptanması planlandı.
Yöntem:
Çalışmaya Multipl Skleroz tanısı olan, yazılı onamları alınmış gönüllüler dahil edilmiştir. Çalışma 102
kişilik bir gruptan oluşmuştur. Çalışmaya 18 yaşından büyük ve McDonald kriterlerine göre MS tanısı
alanlar dahil edilmiştir. Çalışma için ret kriterleri arasında ise, Multipl Skleroz dışında spastisiteye
sebep olma ihtimali olan başka bir kronik hastalığa sahip olmak ve mental retardasyon yer
almaktadır. Öncelikle Modifiye Ashworth Skalasına (MAS) göre spastisite derecesi saptanmıştır.
Ardından anket yoluyla sosyodemografik veriler öğrenilmiştir. PittsburghUyku Kalitesi Ölçeği (PUKÖ)
ile uyku kalitesi sorgulanmış, yaşam kalitesi değerlendirmesi için ise WHOQOL-BREF(TR)
kullanılmıştır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi bilgi
yönetim sisteminde yer alan multipl skleroz hastalarına ait sosyodemografik veriler, MS tipi, EDSS
skoru, BOS'ta Oligoklonal Bant varlığı, Uyarılmış Potansiyellerin sonuçları(VEP-SEP-BAEP) ile
demiyelinizan plakların sayısı/lokalizasyonu verileri de incelenmiştir.Elde edilen data elektronik
ortamda SPSS 21.0 istatistik programına aktarılmıştır ve analizler bu programda yapılmıştır.
Araştırma alanındaki verilerin bileşenleri arasındaki İstatistiksel analiz için Mann-Whitney U testi, Ki-
kare testi, Kendall's Tau sıra korelasyon analizi kullanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık için p<0,05
olarak kabul edilmiştir.
Bulgular:
102 katılımcının %75,4'ü kadın cinsiyettedir ve yaş ortalaması 40,8±10,5 olarak gözlenmiştir. EDSS
puanı 2,7±2,1iken, PUKÖ puanları 6,1±3,6 olarak saptanmıştır. Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği Puanı
normal(≤5 puan) olanlar ile anormal(>5 puan) olan grupların spastisite derecesiyle karşılaştırması
incelendiğinde, istatistiksel olarak anlamlı sonuç elde edilmiştir. Multipl Skleroz hastalarında
spastisite derecesi arttıkça uyku kalitesi kötüleşmektedir (p=0,005). EDSS ile uyku kalitesi arasında
anlamlı ilişki saptanamamıştır (p=0,121).Multipl skleroz Hastalarının yaşam kalitesini inceleyen
WHOQOL-Bref(TR) ölçekleri incelendiğinde, her bir alt tipi için geçerli olmak üzere spastisite değeri,
Bildiri No: 5
80
EDSS puanı ve uyku kalitesi arasında istatiksel olarak anlamlı, negatif zayıf korelasyon saptanmış
olup MAS derecesi arttıkça yaşam kalitesi tüm ölçeklerde düşmektedir. Aynı şekilde, EDSS skoru
arttıkça ve uyku kalitesi bozuldukça da benzer biçimde daha düşük yaşam kalitesi saptanmıştır.
Sonuç:
Gerek EDSS gerekse de MAS ile saptanan spastisite derecesi arttıkça yaşam kalitesi düşmektedir.
Ancak EDSS'nin uyku kalitesine doğrudan etkisi yoktur. Multipl Skleroz hastalığında sık rastlanan ve
çeşitli klinik testlerle kolaylıkla açığa çıkarılabilen en büyük sorunlardan biri uyku bozukluklarıdır.
Uyku problemlerinin etiyolojisinde spastisite anlamlı bir rol oynamaktadır ve hastalarda tedavi
stratejisi belirlerken spastisitenin ve uyku bozukluklarının üzerinde durulması önem taşımaktadır.
Anahtar kelimeler:
Multipl Skleroz, Spastisite, Yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Çağdaş Balcı, [email protected]
81
İNME GEÇİRMİŞ HASTALARA BAKIM VERENLERİN AKUT VE KRONİK DÖNEMDEKİ
DEPRESYON VE YAŞAM KALİTESİ ALGILARI
1-Muhammed Arca, 2-Ali Ceylan
1-Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.Yüksek Lisans, 2-Dicle Üniversitesi Tıp
Fakültesi Halk Sağlığı AD.
Amaç:
Bu çalışma, İnme geçirmiş olan hastalara bakım verenlerinin akut dönem ve kronik dönem hasta
bakımına ilişkin olarak depresyon ve yaşam kalitesini algılarını karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır.
Gereç-Yöntem:
Araştırma evrenini, Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Nöroloji ve Fizik
Tedavi kliniklerinde Nisan-Haziran 2016 tarihlerinde inme tanısı ile yatan 86 hastaya bakım veren
yakınları oluşturmuştur. Hastaya bakım verenlerin demografik bilgileri için Kişisel Bilgi Formu
kullanılmıştır. Depresyon durumu için Beck Depresyon Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Yaşam Kalitesini
ölçmek için WHOQOL-Bref yaşam kalitesi skalası kullanılmıştır.
Bulgular:
Hastaya bakım verenlerin %46.5’i erkek (n=40), %53.5’i kadın (n=46) , %48.8’i evli, %29.1’ lise
mezunu, % 53.5’i hastanın çocuğu , %12.8’i hastaların eşleri idi. Hasta bakım verenlerinin yaş
ortalaması 33.48±12.59 (min=18, ortanca=33, max=72) yıl idi. Akut dönemde hastaya bakım verenler
sırasıyla %48.1’i (n=25) normal, %34.6’sı (n=18) hafif, %13.5’i (n=7) orta, %3.8’i (n=2) şiddetli
derecede depresyondaydı. Kronik dönemde hastaya bakım verenler de sırasıyla %35.3’ü (n=12)
normal, %29.4’ü (n=10) hafif, %11.8’i (n=4) orta, %23.5’i (n=8) şiddetli derecede depresyondaydı.
Hasta bakım verenlerin Akut dönem ve Kronik dönemdeki Yaşam kalitesi skorlarını
karşılaştırdığımızda, fiziksel sağlık (p=0.063) , psikolojik sağlık (p=0.212) , sosyal ilişkiler (p=0.001)
ve çevre alanı (p=0.114) olarak görüldü.
Sonuçlar:
İnme rehabilitasyonunda yalnızca hasta odaklı yaklaşım yerine hasta ve bakım veren bireylere odaklı
bir yaklaşım benimsenerek doktor , hemşire, fizyoterapist, psikolog ve sosyal çalışmacıdan oluşan
multidisipliner bir rehabilitasyon ekibinin danışmanlık ve tedavi hizmeti sunması gerekmektedir
Bildiri No: 6
82
Anahtar kelimeler:
İnme,bakım veren, depresyon, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Muhammed Arca, [email protected]
83
EPİLEPSİ TANISIYLA İZLENEN HASTALAR VE ANNELERİNDE UYKU KALİTESİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Erhan Bayram, Yasemin Topcu, Pakize Karaoğlu, Uluç Yiş, Semra Hız Kurul
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Nöroloji B.D.
Amaç:
Epilepsi tanısıyla izlenen olgular ve annelerinde uyku bozukluklarını ve eşlik eden nedenleri
saptamak.
Yöntemler:
Çalışmaya idiopatik epilepsi tanısıyla izlenen yetmiş olgu ve anneleri dahil edildi. Çalışmaya dâhil
edilen olgular ve annelerine Pittsburg Uyku Kalite İndeksi uygulandı. Çalışma öncesi Dokuz Eylül
Üniversitesi Etik Kurulu’ndan onay alındı.
Bulgular:
Olguların 31 (%44.3)’i kız, 39 (%55.7)’u erkek idi. Yaş ortalaması 11.39±2.76 yıl olarak belirlendi. Sık
nöbet geçiren çocuklarda uyku bozukluğunun daha sık görüldüğü saptandı. Epileptik nöbet tipi ve
elektroensefalografi anormal¬liği ile uyku bozukluğu arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı.
Çocuklarında uyku kalite skoru yükseldikçe annelerinde de uyku bozukluğu görülme sıklığının arttığı
belirlendi.
Sonuç:
Sık epileptik nöbet geçiren hastalar ve anneleri uyku bozuklukları açısından da değerlendirilmelidir.
Anahtar kelimeler:
Epilepsi, uyku bozukluğu, çocuk, antiepileptik ilaç
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Erhan Bayram, [email protected]
Bildiri No: 7
84
ORTAOKUL VE LİSE ÖĞRENCİLERİ ARASINDA VERTİGO SIKLIĞI VE YAŞAM
KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1-Ramazan Sağlan, 2-Saniye Göktaş, 3-Gülsüm Öztürk Emiral, 4-Egemen Ünal, 5-Didem
Arslantaş, 6- Alaettin Ünsal
1, 2, 3, 4, 5, 6. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Halk Sağlığı AD.
Amaç:
Ortaokul ve lise öğrencileri arasında vertigo sıklığının saptanması, ilişkili olduğu düşünülen
değişkenlerin incelenmesi ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve yöntem:
Bu çalışma, 19 Eylül – 07 Ekim 2016 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı Eğitim ve Araştırma Bölgesinde bulunan Beylikova ve Sivrihisar ilçelerinde
öğrenim görmekte olan ortaokul ve lise öğrencileri üzerinde gerçekleştirilen kesitsel tipte bir
araştırmadır. Toplam 1958 öğrenci (%73.3) çalışma grubunu oluşturmuştur. Önceden hazırlanmış
olan anket formlar, gözlem altında öğrenciler tarafından doldurulmuştur. Bu çalışmada son üç ay
içerisinde baş dönmesi öyküsü olanlar “vertigo” olarak kabul edildi. Vertigo şiddetinin
değerlendirilmesinde Visual Analog Skala kullanıldı. Öğrencilerin yaşam kalitesi, Çocuklar İçin Yaşam
Kalitesi Ölçeği (ÇİYKO) ile değerlendirildi. Veriler, IBM SPSS (versıyon 20.0) istatistik paket
programında değerlendirildi. Analizler için Ki-Kare, Mann-Whitney U ve Kruskal Wallis testleri ile
Lojistik Regresyon Backward: Wald yöntemi kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık değeri olarak p≤0.05
olarak kabul edildi.
Bulgular:
Çalışma grubunu oluşturanların 911’i (%46.5) erkek, 1047’si (%53.5) ise kadındır. Yaşları 10-19
arasında değişmekte olup, ortalama 14.60±2.23 yıl idi. Bu çalışmada öğrenciler arasında vertigo
görülme sıklığı %30.8 (n=603) olarak saptanmıştır. Çalışmada yaş grubu, cinsiyet, kişilik tipi, işitme
problemi, görme problemi, sürekli ilaç kullanmayı gerektiren hekim tanılı hastalık öyküsü, yolculuk
sırasında taşıt tutması öyküsü, son 1 yıl içinde - tekrarlayan sırt/boyun ağrısı, kafa travması, üzücü
bir olay yaşama, Grip-nezle, Sinüzit ve Tonsillit - öyküsü olması vertigo için önemli risk faktörleri
olarak bulundu (her biri için; p<0.05). Çalışma grubunda vertigo şikayeti olan öğrencilerin yaşam
kalitesi olmayanlara göre daha düşük saptandı(p<0.05).Vertigo tipleri ile yaşam kalitesi arasında bir
ilişki yoktur(p>0.05). Çalışma grubumuzda vertigo şiddet durumuna göre hafif şiddet durumuna
sahip öğrencilerin yaşam kalitesi, orta ve ağır şiddet durumuna sahip öğrencilere göre daha yüksek
bulundu. (p<0.05).
Bildiri No: 8
85
Sonuç:
Vertigo, çocuk ve gençler arasında görülen birçok nedenden kaynaklanabilen önemli semptomlardan
biridir. Çoğu zaman altında önemli bir hastalık bulunmayan ve kendiliğinden düzelen bir belirti
olarak ifade edilir. Ancak bazen çok ciddi nörolojik bir hastalığa da işaret edebilir. Erken tanı ve
tedavi amacıyla zaman zaman taramalar yapılması, saptanan olguların uzman hekime
yönlendirilmesi, farkındalık yaratmak için bilgilendirme çalışmalarının yapılması yararlı olabilir.
Vertigo ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin ortaya konması için daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç
vardır.
Anahtar kelimeler:
Vertigo, yaşam kalitesi, adölesan
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Ramazan Sağlan, [email protected]
86
ROMATOİD ARTRİT HASTALARINDA JENKİNS UYKU DEĞERLENDİRME
ANKETİ’NİN (JSEQ) TÜRKÇE VERSİYONUNUN GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ
1-Mehmet Tuncay Duruöz, 2-Çağrı Ünal Ertekin, 2-Fırat Ulutatar, 3-Canan Şanal Toprak, 2-
Osman Hakan Gündüz
1- Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Romatoloji Bilim Dalı, Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul.
2- Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi,
İstanbul.
3- Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Horasan Devlet Hastanesi, Erzurum.
Amaç
Jenkins Uyku Değerlendirme Anketi (JSEQ) 4 sorudan oluşan klinik araştırmalarda uyku problemlerini
değerlendirmek amacıyla kullanılan, Amerika'da geliştirilmiş bir soru formudur. Bu çalışmanın amacı
Türk toplumundaki romatoid artrit (RA) hastalarında JSEQ skalasının Türkçe versiyonunun (TR-JSEQ)
geçerlilik ve güvenilirliğini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem
JSEQ yüksek derecede İngilizce bilen 2 yazar tarafından İngilizce’den Türkçe’ye çevrilmiştir.
Türkçe’den İngilizce’ye ise farklı iki kişi tarafından geri çeviri yöntemiyle çevrilmiştir. Çalışmaya
2010 ACR kriterlerine göre RA tanısı ile takip edilen hastalar alınmıştır. TR-JSEQ skalasının;
Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği (PSQI), Yorgunluğun Çok Boyutlu Değerlendirmesi Ölçeği (MAF),
Nottingham Sağlık Profili (NHP) alt bileşenleri, Sağlık Değerlendirme Anketi (HAQ) gibi fonksiyonel
parametrelerle korelasyonu konverjan geçerliliği için değerlendirilmiştir. Fonksiyonel olmayan
parametreler (yaş, hastalık süresi, VAS-genel sağlık, DAS-28) ile anketin diverjan geçerliliği
değerlendirilmiştir. Spearman’nın rho katsayısı kuantitatif parametrelerle ilişkiyi değerlendirmek
amacıyla kullanılmıştır. P<0.05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
Bulgular
Çalışmaya ortalama yaşı 50.52 (SD:10.84) olan 61 RA hastası (48 kadın, 13 erkek) katılmıştır. TR-
JSEQ’in iç tutarlılığı (Cronbach’s alpha) 0.80 bulunmuştur. Tüm soru ve seçenekler katılımcılar
tarafından kolay anlaşılmış olup skalanın görünüş geçerliliğini (face validity) göstermektedir. Yapısal
geçerlilikte TR-JSEQ’in fonksiyonel (konverjan) olan parametrelerle korelasyonun iyi olduğu
görülmüştür. TR-JSEQ, en iyi PSQI ile korrelasyon göstermektedir (rho=0.76). NHP yaşam kalitesi
skalasının “emosyonel reaksiyon” ve “ağrı” alt bileşenleri ile korelasyonu diğer alt bileşenlerden
Bildiri No: 9
87
fazla bulunmuştur (rho 0.60 ve 0.57). TR-JSEQ anketinin fonksiyonel olmayan (diverjan)
parametrelerle korelasyonu zayıf bulunmuş veya anlamlı bulunmamıştır.
Sonuç
Türk populasyonundaki RA hastalarında uygulanan Jenkins Uyku Değerlendirme Anketi geçerli ve
güvenilir bir ölçek olarak bulunmuştur. Bu ölçek pratik, kolay uygulanabilir, kolay anlaşılır bir anket
olup günlük pratikte ve klinik araştırmalarda kullanılanılabilir.
Anahtar kelimeler:
jenkins uyku, türkçe geçerlilik, RA uyku, jseq Türkçe
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Çağrı Ünal Ertekin, [email protected]
88
ARTRİT ETKİSİ ÖLÇÜM SKALASI-2 KISA FORMUNUN (AIMS2-SF) TÜRKÇE
GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI
1- Mehmet Tuncay Duruöz, 2- Çağrı Ünal Ertekin, 3- Canan Şanal Toprak
1- Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD., Romatoloji Bilim Dalı, Marmara Üni. Tıp Fakültesi,
İstanbul.
2- Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi,
İstanbul.
3- Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Horasan Devlet Hastanesi, Erzurum.
Giriş/Amaç:
Romatoid Artrit (RA) sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini etkiler. Revize edilmiş AIMS-2 romatolojik
hastalıklarda sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini değerlendiren temel ölçektir. Guillemin ve ark. AIMS-
2’ye kıyasla daha pratik olan ve daha az zaman alan AIMS-2 kısa formunu (AIMS-2 SF)
geliştirmişlerdir. Bu çalımanın amacı AİMS2-SF’in Türkçe versiyonun geçerlilik ve güvenilirliğini
araştırmaktır.
Yöntem:
Türkçe AIMS2-SF (TR AIMS2-SF) orjinal dilden Türkçe’ye çeviri ve orjinal dile tekrar çeviri ile
geliştirildi. AIMS2-SF 26 soru içeren 5 bileşenden (üst ekstremite fonksiyonu, alt ekstremite
fonksiyonu, etki, ağrı ve sosyal etkileşim) oluşmaktadır. Bu çalışmaya ACR/EULAR 2010 RA tanı
kriterlerini karşılayan hastalar dahil edildi. Malignite, fibromiyalji ve diğer sistemik inflamatuar
hastalığı olanlar çalışmadan dışlandı. Demografik veriler, vücut kitle indeksi (VKİ), ağrı şiddeti
(VAS), hastalık süresi (ay) ve diğer klinik bulgular değerlendirildi. Güvenilirlik; test-retest
güvenilirlik (sınıfiçi korelasyon katsayısı-ICC) ve içsel tutarlılık (Cronbach’s alpha) ile değerlendirildi.
Spearman korelasyon katsayısı kullanılarak geçerlilik değerlendirildi. Yapısal geçerlilik; TR AIMS2-SF
ile diğer klinik parametreler (yaş, hastalık süresi, VAS ağrı, DAS-28) ve Nottingham Sağlık Profili
(NHP), Sağlık Değerlendirme Anketi (HAQ), Beck Depresyon Envanteri (BDI), Duruoz El İndeksi (DHİ)
gibi fonksiyonel parametrelerin korelasyonuna bakılarak değerlendirildi. İstatistiksel analizler SPSS
20 versiyonu kullanılarak yapıldı ve p değerinin 0.05’den küçük olması anlamlı kabul edildi.
Bulgular:
Çalışmaya 60 hasta (54 kadın, 6 erkek) alındı. Ortalama yaş ve hastalık süreleri sırasıyla 51.8 ± 12.5
ve 71.4 ± 69.3 idi. Ortalama TR AIMS2-SF skorları; üst ekstremite fonksiyonu 7.3 ± 6.9, alt
ekstremite fonksiyonu 7.7 ± 4.7, duygulanım 7.4 ± 3.2, ağrı 6 ± 3.1, sosyal etkileşim 4 ± 2.3 ve total
skor 35.5 ± 16.6 olarak bulundu. TR AIMS2-SF’nin taban ve tavan etkisi sırasıyla 1.6 ve 3.3 olarak
Bildiri No: 10
89
hesaplandı. Cronbach’s alpha ve ICC değerlerinin ikisi de 0.83 idi ve güvenilirliğin iyi olduğunu
gösteriyordu. Direkt olarak yaşam kalitesi ile ilişkili olan NHP alt- grupları (eneji düzeyi: 0,46, ağrı:
0,63, emosyonel reaksiyon: 0,55, uyku: 0,33, sosyal etkileşim: 0,60, fiziksel aktivite: 0,63;
p<0.0001), BDI (0.54, p<0.0001), DHİ (0.60, p<0.0001) ve HAQ (0.70, p<0.0001) parametreleriyle
anlamlı korelasyon saptandı. Yaşam kalitesi ile direk olarak ilişkili olmayan yaş (-0.004, p=0.97),
hastalık süresi (0.21, p=0.09), VAS ağrı (0.37, p<0.05) ile korelasyon zayıf veya anlamsız bulunurken;
hastalık aktivitesi (0.49, p<0.0001) ile orta dereceli korelasyon bulundu.
Sonuç:
AIMS2-SF’in Türkçe versiyonu güvenilir ve geçerli bir sonuç ölçütü olup RA tanılı hastalarda yaşam
kalitesini değerlendirmek için kullanılabilir. TR AIMS2-SF klinik pratik ve çalışmalarda kolay
uygulanabilir yaşam kalitesi anketidir.
Anahtar kelimeler:
Romatoid Artrit Yaşam Kalitesi, Artrit Etkisi Ölçeği, Aims2-sf Türkçe
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Çağrı Ünal Ertekin, [email protected]
90
YILLIK ZOLEDRONİK ASİT İNFÜZYONU YAPILAN OSTEOPOROZ HASTALARINDA
MEMNUNİYET, HASTA TERCİHİ VE YAN ETKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Banu Dilek, Ebru Şahin, Didem Erdem, Deniz Bulut, Selmin Gülbahar
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı
Amaç:
Bu çalışmada osteoporoz tedavisi için yıllık zoledronik asit (ZA) infüzyonu yapılan hastalarda
memnuniyet, hasta tercihi ve yan etki değerlendirilmesinin yapılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmaya ZA infüzyonu yapılmış 59 hasta katıldı. Hastaların demografik ve osteoporoz
özellikleri ve ZA infüzyon sayısı sorgulandı. Daha sonra hasta tercihinin sorgulanmasında 7 soruluk
bir anket kullanıldı. Hasta genel memnuniyeti, ilacın uygulanması sırasındaki memnuniyet düzeyi,
yaşam kalitesi üzerine etkileri Likert skalası ile değerlendirildi.
Bulgular:
Çalışmaya alınan 59 (50 kadın, 9 erkek) hastanın yaş ortalaması 68.49 ± 8.65 olarak bulundu.
Hastaların % 86.4 (51)’ i aynı tedaviye devam etmek istediğini, % 64.4 (36)’ i uygulamanın fazlasıyla
kolay olduğunu, % 61 (36)’ sı yaşam tarzı ile fazlasıyla uyumlu olduğunu bildirilmiştir. İlaca devam ya
da kullanımında etkili en önemli faktörlerin yıllık kullanım kolaylığı ve hekimin önerisi olduğu
görülmüştür. Hastaların % 23.7 (14) ‘inde ilk infüzyonda hafif yan etkiler [myalji, artralji, flu like
sendrom, ateş, başağrısı ve kaşıntı] olduğu bildirilmiştir. ZA infüzyon uygulamasından hastaların %
37.3 (22) ’inin oldukça, % 40.7 (24)’ inin fazlasıyla memnun olduğunu bildirmiştir. İlacın yaşam
kalitesine etkisi sorgulandığında hastaların % 42.4 (25)’ u oldukça, % 37.3 (22)’ si fazlasıyla etkili
olduğunu belirtmiştir. Hastaların % 47.5 (28)’si ilk kez ZA infüzyonu yaptırırken, %52.5 (31)’si birden
fazla infüzyon (2-4) yaptırmıştı. İnfüzyon sayısındaki artışın yaşam kalitesi, memnuniyet ve hasta
tercihini etkilemediği saptanmıştır.
Sonuç:
ZA infuzyonu hastalarda tercih edilen, memnuniyet düzeyi yüksek, yaşam kalitesini olumlu etkileyen
uygulaması kolay ve yan etkileri tolere edilebilen bir tedavi yöntemidir.
Anahtar kelimeler:
osteoporoz, zoledronik asit, hasta memnuniyeti, hasta uyumu, adherans,yan etki
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Banu Dilek, [email protected]
Bildiri No: 11
91
PSÖRİATİK ARTRİT HASTALARINDA DENGENİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE KLİNİK,
FONKSİYONEL PARAMETRELER İLE İLİŞKİSİNİN ARAŞTIRILMASI
1- Hatice Şule Baklacıoğlu, 2- Mehmet Tuncay Duruöz, 3- Canal Şanal Top, 4- Kardelen Gencer,
5- Pamir Atagündüz
1-Marmara Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji Bilimdalı
2-Marmara Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji Bilimdalı
3-Horasan Devlet Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü
4-Marmara Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD
5-Marmara Üniversitesi İç Hastalıkları AD, Romatoloji Bilimdalı
Amaç:
PsA’da dengenin değerlendirilmesi ve ilişkili klinik ve fonksiyonel parametrelerin araştırılması
Yöntem:
CASPAR kriterlerine göre PsA tanısı konmuş hastalar ile yaş ve cinsiyet uyumlu sağlıklı kontrol grubu
çalışmaya alındı. Katılımcıların yaş, cinsiyet, beden kitle indeksi (BMI) biligileri kaydedildi. DAS-28
ve PASİ hastalık aktivitesini değerlendirmek için kullanıldı. Düşme korkusu olup olmadığı ve son bir
sene içindeki düşme sayısı not edildi. Hastaların ayak deformitelerini saptamak için direk
radyografileri çekildi. Ayağın fonksiyonel durumu Ayak-Ayak Bileği Araştırma Anketi (FAOS) ile
değerlendirildi. Yorgunluk, depresyon ve uyku bozuklukları sırasıyla, Çok-Boyutlu Yorgunluk
Değerlendirme Ölçeği (MAF), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ)
ile değerlendirildi. Denge değerlendirmesi için Berg Denge Skalası, ve ‘Neurocom Balance Master’
cihazı kullanıldı. Çalışmaya 50 PsA hastası ve 50 kişilik kontrol grubu dahil edildi. Her iki gruptada
40 kadın, 10 erkek mevcuttu. Hastalar ve kontrol grubunun yaş ortalaması sırasıyla 45.02±12.81 ve
45.12±10.56 idi. Her iki grubun yaş, cinsiyet dağılımı ve BMI’leri benzerdi (p<0.05). Ortalama DAS-28
ve PASİ skorları srasıyla 45±0.87 and 7.80±1.05 idi.
Gözler kapalı köpük yüzeyde salınım hızı, adım genişliği, tandem yürüyüş hızı, sol bacak ile vücut
kalkış indeksi, impakt indeksi dışındaki parametreler dışındaki değerler her iki grup arasında
anlamlı farklılık gösteriyordu (p<0.05). Hastaların %41.7’sinde depresyon, %76’sında uyku problem,
%88’inde yorgunluk vardı, ancak denge parametreleri ve bu semptomlar arasında ilişki bulunmadı.
Ayrıca düşme korkusu veya düşme hikayesi ile aralarında bir ilişki bulunmadı. Hastaların %98’inde
radyolojik olarak tesbit edilen ayak deformitesi vardı ama bu durum ayak fonksiyonları veya denge
ile ilişkili bulunmadı.
Bildiri No: 12
92
Sonuç:
Denge bozukluğu PsA tanılı hastalarda diğer bulgu ve semptomlardan bağımsız olarak olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Anahtar kelimeler:
psöriatik artrit, denge, ayak deformitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Hatice Şule Baklacıoğlu, [email protected]
93
JENKİNS UYKU DEĞERLENDİRME ANKETİNİN PSORİATİK ARTRİT TANILI
HASTALARDA GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ
1-Kardelen Gencer, 2-Tuncay Duruöz, 1-Fırat Ulutatar, 2-Hatice Şule Baklacioğlu, 2-Didem
Erdem
1-Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı,
2- Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı,
Romatoloji
Amaç:
Psoriatik artrit (PsA) psoriyazis ile ilişkili kronik, progresif, inflamatuar bir hastalıktır. PsA’ da uyku
bozukluğu düşük yaşam kalitesi, artmış depresyon, ciddi anksiyete ve ağrı ile ilişkili bulunmuştur.
Klinik araştırmalarda uyku problemini değerlendirmede en sık kullanılan anketler Pittsburgh Uyku
Kalitesi İndeksi (PSQI) ve Jenkins Uyku Değerlendirme Anketi (JSS)’ dir. JSS uyku problemleriyle ilgili
dört soru içerir. Uygulaması kolay ve vakit almadığı için günlük pratikte ve klinik çalışmalarda
kullanılması açısından faydalıdır. Çalışmamızın amacı JSS anketinin Türkçe versiyonun Psoriatik
artritli hastalarda geçerlilik ve güvenirliğini değerlendirmektir.
Gereç Ve Yöntem:
Çalışmaya Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Romatoloji
polikliniğinde takip edilen Caspar kriterlerine göre PsA tanısı konulmuş olan 56 hasta alınmıştır.
Hastaların klinik ve sosyodemografik özellikleri kayıt edilmiştir. Hastalık aktivitesini
değerlendirmede DAS28, ağrı ve fonksiyon değerlendirmesinde VAS (Vizüel Analog Skala), uyku
değerlendirmesinde Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PSQI), yaşam kalitesinin değerlendirilmesinde
PsAQoL (Psoriatik Artrit Yaşam Kalitesi Soru Formu) ve yorgunluğun değerlendirilmesinde MAF skalası
(Yorgunluğu Çok Boyutlu Değerlendirme Ölçeği) kullanılmıştır. Güvenirlik değerlendirmesi için içsel
tutarlılık (Cronbah’s alpha katsayısı) hesaplanmıştır. Yapısal geçerlilik için JSS ile PSQI, MAF ve
PsAQoL arasında korelasyon incelemiştir. JSS ile yaş, hastalık süresi ve semptom süresi arasındaki
ilişki değerlendirilmiştir. p<0,05 anlamlı olarak kabul edilmiştir.
Bulgular:
Çalışmaya katılan 56 PsA tanılı hastanın ( 44 kadın, 12 erkek) yaş ortalaması 42,71 (SD: 11,79) olarak
saptanmıştır. Ortalama hastalık süresi 38,77 (SD: 42,66) ve ortalama semptom süresi 61,38 (SD:
57,97) ay olarak belirlenmiştir. JSS anketinin güvenirliğini değerlendirmek için bakılan Cronbach-alfa
katsayısı 0,84 olarak bulunmuştur. JSS anketi PSQI, MAF ve PsAQoL skalaları ile istatistiksel olarak
anlamlı korelasyon göstermiştir (p<0.05). JSS anketi ile PSQI indeksinin beş alt grubu arasında
Bildiri No: 13
94
anlamlı korelasyon saptanmıştır (p<0.05) ancak “uyku latansı” ve “uyumak için ilaç gereksinimi” alt
gruplarıyla arasında anlamlı korelasyon saptanmamıştır (p>0.05). JSS anketi ile yaş, hastalık süresi
ve semptom süresi arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır (p>0.05).
Sonuç:
Jenkins Uyku Değerlendirme Anketinin Türkçe versiyonu, Psoriatik Artrit tanılı hastalarda uykuyu
değerlendirmede geçerli ve güvenilirdir.
Anahtar kelimeler:
Psoriatik Artrit, Jenkins Uyku Değerlendirme Anketi, uyku kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Didem Erdem, [email protected]
95
ANKİLOZAN SPONDİLİT TANILI HASTALARDA JENKİNS UYKU SKALASININ
GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ
1-Mehmet Tuncay Duruöz, 2-Fırat Ulutatar, 3-Ekim Can Öztürk, 4-Canan Şanal Toprak, 5-
Anwar Suhaimi
1-Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD.
2-Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD.
3-Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD.
4-Horasan Devlet Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bölümü.
5-University of Malaya PM&R department
Giriş
Ankilozan spondilit, sakroileit ve spondilit ile karakterize olan, bel ağrısı ve omurga hareketlerinde
kısıtlanma ile giden romatolojik bir hastalıktır. Hastalar genellikle fiziksel, sosyal ve psikolojik
sorunlar ile karşı karşıyadır. Uyku bozuklukları genellikle romatolojik hastalıklarda gözükmektedir.
Uyku bozukluğunun genel sağlık üzerindeki etkileri nedeniyle uyku bozukluğunun
değerlendirilmesine yönelik skalalar geliştirilmiştir. Jenkins Uyku Skalası bu sebeple Amerika Birleşik
Devletlerinde geliştirilmiş bir skala olup Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği bulunmamaktadır.
Amaç
Türk ankilozan spondilit hastalarında Jenkins Uyku Skalasının geçerlilik ve güvenilirliğinin
değerlendirilmesi.
Yöntem
Jenkins Uyku Skalasının orijinal versiyonu geliştiren yazarlar tarafından tarafımıza gönderilmiştir.
Skala çeviri-geri çeviri yöntemi ile Türkçeye çevrilmiştir. Vücut kitle indeksi, hastalık süresi, genel
ağrı ve uyku algısı değerlendirilmiştir. Ayrıca omurga hareketlerinin değerlendirilmesi amacıyla el
yer mesafesi, modifiye schober testi, göğüs ekspansiyonu ve oksiput-duvar mesafesi ölçülmüştür.
Hastalık aktivitesi ve fonksiyonel durum değerlendirmesinde Bath Ankylosing Spondylitis Disease
Activity Index( BASDAI) kullanılmıştır. Yaşam kalitesi ve yorgunluğun değerlendirilmesinde sırasıyla
Ankylosing Spondylitis Quality of Life Questionairre ve Yorgunluğu Çok Boyutlu Değerlendirme Ölçeği
kullanılmıştır. Uyku değerlendirmesinde Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ve Jenkins Uyku Skalası
kullanılmıştır. Güvenilirliğin değerlendirilmesi için iç tutarlılık( cronbach alfa) değerlendirilmiştir.
Görünüm geçerliliği ve yapı geçerliliği( benzer ölçek geçerliliği ve ayırt edici geçerlilik)
Bildiri No: 14
96
değerlendirilmiştir. Kantitatif parametrelerin incelenmesinde pearson korelasyon katsayısı
kullanılmıştır. P<0.05 anlamlı olarak kabul edilmiştir.
Bulgular
Çalışmaya modifiye New York kriterlerine göre Ankilozan Spondilit tanısı olan ve romatoloji
kliniğimizde takip edilen ortalama yaşı 39.55( SS:10.84) olan 60 hasta dahil edilmiştir. Jenkins Uyku
Skalasının Cronbach alfa değeri 0.83 saptanmıştır. Jenkins Uyku Skalası fonksiyonel ve klinik
parametreler ile iyi korelasyon gösterirken( benzer ölçek geçerliliği); non-klinik parametreler ile
korelasyon göstermemektedir. Jenkins Uyku Skalası Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ile yüksek
korelasyon göstermektedir.(r=0.75)
Sonuç
Jenkins Uyku Skalasının türkçe versiyonu ankilozan spondilit hastalarında basit, kısa sürede
uygulanabilen kullanışlı, geçerlilik ve güveniliriği olan bir skaladır.
Anahtar kelimeler:
Ankilozan Spondilit, uyku, jenkins uyku skalası
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Fırat Ulutatar, [email protected]
97
TORONTO PSORİATİK ARTRİT TARAMA II (TOPAT-II) ANKETİNİN TÜRK
TOPLUMUNDA GEÇERLİLİK ÇALIŞMASI
1-Canan Şanal Toprak, 2- Mehmet Tuncay Duruöz, 3-Fırat Ulutatar
1- Horasan Devlet Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehablitasyon
2- Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD
3- Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD
Giriş
Psöriatik artrit (PsA) tanısı genellikle klinik deneyimlere göre konmakta olup sınıflama kriterleri
etkili sonuçlar vermektedir. Ancak birçok PSA hastasının tanısı gecikmekte ve hastalar romatoloji
doktorları tarafından görülmeden ve tedavisi başlamadan hayatına devam etmektedir. Bu yüzden
genel popülasyonda psoriatik artrit tanısının erken saptanmasını sağlamak amaçlı kullanılan
anketler geliştirilmiştir. Bu anketlerden Toronto Psöriatik Artrit Tarama II (TOPAS-II)1 anketi
Kanada’da geliştirilmiş ve geçerliliği gösterilmiştir. Psöriatik artriti olanlar ile psöriatik artriti
olmayanların sınıflamasında geniş kitlelerce kolaylıkla kullanılabilecek bir ankettir.
Amaç
Türk toplumunda TOPAS II anketinin geçerliliğini araştırmak
Yöntem
TOPAS-II anketinin Türkçe versiyonu orijinal testi geliştiren araştırmacılar tarafından gönderilmiştir.
Çalışmaya psöriazis (dermatoloji), PsA, romatoloji (PsA olmayan) ve fiziksel tıp ve rehabiltasyon
(FTR) genel polikliniklerine başvuran 18-75 yaş arası 150 kişi alındı. Bu kişilerin demografik, klinik
verileri ve TOPAS-II sonuçları kaydedildi. Daha sonra hastalar bir romatolog tarafından
değerlendirilerek ve CASPAR kriterleri dikkate alınarak psöriatik artrit olup olmadıkları araştırıldı.
Anketin PsA sınıflandırmasındaki sensitivite ve spesifitesi ROC eğrisi analizi ile değerlendirildi.
Bulgular
Çalışmaya dahil edilen 150 kişinin 87’si (%58) kadın, 63’ü (%42) erkek olup yaş ortalaması 41,07 yıl
olarak belirlendi. Bunların 46'sı psöriazis, 43'ü PsA, 41'i FTR ve 20'si romatoloji polikliniğine başvuran
kişilerdi. ROC eğrisinin altında kalan alan 0.99 olarak bulunması TOPAS II anketinin iyi düzeyde
prediktör olduğunu göstermektedir. “Optimum cut off” değeri 8 olarak belirlendi. Bu değere göre
Caspar kriterlerine göre PsA tanısı konulan 48 hastanın 46 sında TOPAS II testi pozitif çıkarken, PsA
Bildiri No: 15
98
olmayan 102 hastanın sadece 2’sinde pozitif çıktı. Bu sonuçalar ile TOPAS-II’ nin sensitivite ve
spesifisite değerleri %95,83 ve %98,04 olarak hesaplandı.
Sonuç
TOPAS-II anketi Türk toplumunda PsA varlığını göstermede yüksek sensitivite ve spesifiteye sahip
olup kısa sürede uygulanabilen, pratik bir tarama yöntemidir. Erken tanı ile tedavinin erken
başlaması hastalığın ilerlemesini önlemek, yaşam kalitesini arttırmak ve oluşabilecek deformiteleri
azaltmak açısından son derece önemlidir.
Anahtar kelimeler:
psoriasis, psoriatik artrit, erken tanı,
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Canan Şanal Toprak, [email protected]
99
ANKİLOZAN SPONDİLİT HASTALARINDA HASTALIK AKTİVİTESİNİN VE
FONKSİYONEL DÜZEYİN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ
1-Mine Pekesen Kurtça 1-Elif Gür Kabul 1- Bilge Başakçı Çalık 1- Ummuhan Baş Aslan 2- Murat
Taşçı, 2- Veli Çobankara
1- Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Yüksekokulu Ortopedik
Rehabilitasyon Anabilimdalı
2- Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Anabilim Dalı Romatoloji Bilim
Dalı
Giriş:
Ankilozan spondilit (AS) sıklıkla sakroiliak eklem ve spinal kolonu tutan, diğer eklemleri ve eklem
dışı yapıları da tutabilen, entezitlerin görülebildiği kronik, progresif, inflamatuar bir hastalıktır.
Diğer romatizmal hastalıkların aksine ankilozan spondilitin yaşam kalitesi üzerine etkileri yeterli
düzeyde tanımlanmamıştır. Çalışmamızın amacı ankilozan spondilitli hastalarda hastalık aktivitesi ve
fonksiyonel düzeyin yaşam kalitesi üzerine etkilerini incelemektir.
Gereç-Yöntem:
Bu çalışmaya, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı tarafından, Modifiye New
York Kriterlerine göre AS tanısı alan 38 hasta dahil edildi. Hastaların demografik verileri yaş,
cinsiyet, vücut kitle indeksi (VKI), medeni durumu, eğitim durumu, meslekleri, sigara kullanımı
olarak kaydedildi. Ayrıca, hastaların hastalık aktivitesi Bath AS Hastalık Aktivite İndeksi (BASDAI) ile
fonksiyonel düzeyi ise Bath AS fonksiyonel indeksi (BASFI) ile değerlendirildi. BASDAI puanının
artması kişinin hastalık aktivitesinin arttığını, BASFI puanının artması ise kişinin fonksiyonel
düzeyinin azaldığını göstermektedir Olguların hastalık aktivitesini gösteren BASDAI (0-10) puanlarının
ortancası 3 olarak hesaplandı, bu değerin altında kalanlar hastalık aktivitesi düşük üstünde kalanlar
ise hastalık aktivitesi yüksek olarak iki gruba ayrıldı. Benzer şekilde olguların fonksiyonel düzeyini
belirlemek için kullandığımız BASFI puanlarının (0-10) ortancası 2.55 olarak hesaplandı, bu değerin
altında kalanlar fonksiyonel düzeyi yüksek üstünde kalanlar ise fonksiyonel düzeyi düşük olarak iki
gruba ayrıldı. Önceki çalışmalarda AS’de BASDAI ve BASFI indekslerinin geçerlilik ve güvenirliliği ile
tekrarlanabilirlik ve değişime duyarlılık özellikleri kanıtlanmıştır. Katılımcıların yaşam kaliteleri
emosyonel düzey (ED), ağrı (A), enerji seviyesi (ES), uyku (U), fiziksel aktivite (FA) ve sosyal
etkilenim (SE) olmak üzere altı alt parametresi bulunan Nottingham Sağlık Profili (NSP) ile
değerlendirildi.
Bulgular:
Bildiri No: 16
100
Çalışmaya katılan 38 hastanın (17 Kadın, 21 Erkek) yaş ortalaması 41.37±11.2 yıl idi. Hastaların
vücut kitle indekslerinin ortalaması 27.95±4.78 kg/cm2, eğitim yılı ortalaması ise 8.4±4.23 yıldı. Yaş
ve eğitim yılı açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktur (p>0.05).Hastaların
mesleki durumları incelendiğinde % 50’sinin çalışan, % 31.6’sının ev hanımı, % 10.5’inin emekli ve %
7.9’unun öğrenci olduğu saptandı. Hastaların medeni durumları incelendiğinde % 73.7’sinin evli
olduğu görüldü. Hastaların % 50’si sigara kullanıyor ve % 73.7’sinin egzersiz alışkanlığı
bulunmuyordu. Her iki değerlendirmede düşük puan almak hastalar için iyi bir durumdu. Grupları
hastalık aktivitesi açısından karşılaştırdığımızda, düşük hastalık aktivitesi olan grup lehine yaşam
kalitesinin emosyonel düzey, ağrı, fiziksel aktivite alt parametreleri ile toplam yaşam kalitesi puanı
istatistiksel olarak fark yaratırken(p<0.05), fonksiyel düzeye göre karşılaştırdığımızda ise,
fonksiyonel düzeyi daha iyi olan grup lehine emosyonel düzey, ağrı, enerji seviyesi, sosyal etkilenim,
fiziksel aktivite, uyku puanları ve toplam yaşam kalitesi puanları istatistiksel olarak anlamlı farka
sahipti (p<0.05).
Sonuç:
Ankilozan spondilitte hastalık aktivitesindeki artış yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemekte
özellikle yaşam kalitesi bileşenlerinden olan emosyonel düzey, ağrı ve fiziksel aktivitenin etkilenimi
görülmektedir. Hastanın fonksiyonel düzeyindeki düşüşler ise yaşam kalitesinin tüm alt bileşenlerini
olumsuz yönde etkileyerek kişinin yaşam kalitesini azaltmaktadır. Fonksiyonel düzey yaşam
kalitesinin tüm alt bileşenlerini etkilemekteyken hastalık aktivitesi ağrı, fiziksel aktivite ve
emosyonel düzey üzerinde etkilidir. Ankilozan spondilitli hastalarda hastalık aktivitesi medikal
yaklaşımlarla kontrol altına alınmaya çalışılırken kişinin fonksiyonel düzeyini korumak ve arttırmak
için hastaya özel, hastanın ihtiyaçlarının göz önünde bulundurularak planlanan düzenli egzersiz
programlarının önemli rol oynayacağını düşünmekteyiz.
Anahtar kelimeler:
Anahtar kelimeler: Ankilozan Spondilit, Yaşam Kalitesi, Fonksiyonel Düzey, Hastalık Aktivitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Mine Pekesen Kurtça, [email protected]
101
ROMATOİD ARTRİT HASTALARINDA HASTALIK AKTİVİTESİ, YAŞAM KALİTESİ VE
FONKSİYONEL DURUMU ETKİLER Mİ?
1- Elif Gür Kabul, 1-Mine Pekesen Kurtça, 1-Bilge Başakcı Çalık, 1-Ummuhan Baş Aslan, 2-Murat
Taşçı
1-Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Yüksek Okulu, Denizli
2-Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romotoloji Bilim Dalı,
Denizli
Amaç:
Romatoid artrit(RA) en sık görülen inflamatuar poliartrittir. Kalıcı eklem ağrısına, eklem hasarına ve
uzun süreli özre yol açabilen kronik bir hastalıktır. Hastalar; eklem ağrısı ve sertliği, eklem hareket
açıklığı kaybı, kavrama kuvveti ve kas gücünde azalma semptomlarına sahiptirler ve günlük yaşam
aktivitelerini gerçekleştirirken zorlanmaktadırlar. RA semptomları hastaların yaşam kalitelerini
olumsuz yönde etkilemekte, bağımsızlıklarını azaltmakta, sosyal izolasyona ve depresyona neden
olmaktadır. RA’da bozukluk düzeyini gösteren, değişik hastalık aktivite göstergeleri
kullanılmaktadır. Bunlar içerisinde son yıllarda klinikte en yaygın kullanılan yöntem Disease Activity
Score-28 (DAS28) skorudur. Hastanın hastalık aktivitesi remisyon –düşük -orta -yüksek şeklinde
sınıflandırılabilmektedir. Bu çalışma RA’lı hastalarda hastalık aktivitesinin, yaşam kalitesi ve
fonksiyonel duruma etkisini incelemek amacıyla planlandı.
Yöntem:
Çalışmaya Amerikan Romatizma Birliği (ACR) kriterlerine göre RA tanısı almış 25 hasta(6 erkek, 19
kadın; ortalama yaş: 53.60±9.26) alındı. Hastaların hastalık aktivite skoru, Disease activity score-
DAS-28 kullanılarak belirlendi. Hastaların yaşam kaliteleri Sağlık Değerlendirme Anketi (HAQ) ile; el
fonksiyonları Duruöz El Ölçeği (DEÖ) ile değerlendirildi. El kavrama kuvveti Jamar dinamometrisi
kullanılarak ölçüldü. El becerisini değerlendirmek için 9 Delikli Çivi Testi kullanıldı. İstatistiksel
analizde DAS28 puanına göre hastalar remisyon ve aktif dönem olmak üzere iki gruba ayrıldı.
Grupları karşılaştırmak için Mann-Whitney U testi kullanıldı. Hastalık aktivitesi ile yaşam kalitesi ve
fonksiyonel durum arasındaki ilişkiyi incelemede Spearman korelasyon analizi kullanıldı.
Bulgular:
Hastalık aktivitesine göre gruplar ayrılarak karşılaştırıldığında, Sağlık Değerlendirme Anketi (HAQ) ve
Duruöz skorları arasında düşük hastalık aktivitesine sahip hastalar lehine anlamlı fark
bulunurken(p<0,05); kaba kavrama kuvveti ve beceri testi arasında herhangi bir istatistiksel fark
bulunamadı(p>0,05). Hastalık aktivitesi skoru ile yaşam kalitesi(r=0,733) ve fonksiyonel
Bildiri No: 17
102
durum(r=0,755) arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunurken(p<0,01); kaba
kavrama kuvveti(r=-0,368) ve beceri skoru (r=0,102) arasında herhangi bir ilişki bulunamadı(p<0,01).
Sonuç:
Çalışmadan elde ettiğimiz sonuçlar, RA hastalarının hastalık aktivitesi azaldıkça yaşam kalitelerinin
ve fonksiyonel düzeylerinin arttığını gösterdi. RA gibi kronik bir hastalıkta yaşam kalitesi ve günlük
yaşamdaki fonksiyonel durumun artabilmesi için, hastalık aktivitesinin düşük tutulmasının gerekli
olduğunu düşünmekteyiz. Hastalık aktivitesini düşürmek amacıyla hasta eğitimi ve hastaya özel
egzersiz programlarının klinik tedaviyle birlikte olması önerilmektedir.
Anahtar kelimeler:
Romatoid artrit,yaşam kalitesi.
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Elif Gür Kabul, [email protected]
103
SPİNAL PATOLOJİSİ OLAN HASTALARDA YAŞAM KALİTESİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
1-Ayşe Kayalı, 2-Gülbin Ergin, 3-Bilge Kara
1-İsmail Atabek Fizik Tedavi ve Reh. Dal Merkezi, İzmir
2-Lefke Üniversitesi, Kıbrıs
3-Dokuz Eylül Üniverstesi Fizik Tedavi ve REH. Y.O., İzmir
Giriş-Amaç
Spinal patolojisi olan kişilerin yaşam kaliteleri; ağrı, kas kuvvetinde değişiklikler ve duyu
kayıpları nedeniyle ciddi oranda etkilenmektedir. Bu çalışmanın amacı; spinal patolojisi olan
hastaların yaşam kalitelerinin ne derece etkilendiğini göstermek ve geleneksel fizyoterapinin
bu hastaların yaşam kalitesi üzerine klinik etkisini incelemektir.
Gereç-Yöntem
Çalışmaya spinal patoloji (bel ve boyun problemi) şikayeti ile kliniğe başvuran ve fizyoterapi
uygulanan 19 hasta ve kontrol grubu olarak 19 sağlıklı olgu alındı. Hastaların 11’inde bel, 8’inde
boyun patolojisi vardı. Hastaların ağrı değerlendirmeleri; görsel analog skalasıyla (VAS) ve Kısa Form
‘McGill’ Ağrı Anketi ile özürlülükleri; boyun için Boyun Ağrı ve Dizabilite Skalası (BADS) ve bel için
‘Oswestry’ Skalası ile ölçüldü. Yaşam kalitesi değerlendirmesinde; Kısa Form 36 (SF-36) kullanıldı.
Tüm değerlendirmeler aynı kişi tarafından, çalışma grubuna tedaviden önce ve sonra olmak üzere 2
kez, kontrol grubuna 1 kez yapıldı. Hastalara ağrı, kas kuvvet kayıplarını gidermek için elektroterapi
ve egzersizden oluşan geleneksel fizyoterapi 5 gün/haftada toplam 15 seans ve her seans toplam 45
dakika olarak uygulandı. Elde edilen verilerin analizi için SPSS 20.0 programından yararlanılmıştır.
Bağımlı ve bağımsız değişkenlerin tanımlayıcı istatistikleri frekans değerleriyle gösterilecek olup
ortalama, standart sapma ve yüzdeler belirtilecektir. Elde edilen veriler non parametrik koşullarda
Mann Whitney U testi ile yapılmıştır. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 göre %95 güven aralığında
belirlenmiştir.
Bulgular
Çalışma grubunda 11 kadın ve 8 erkek (yaş ortalaması=50.42±9.47yıl), kontrol grubunda ise 12 kadın,
7 erkek (yaş ortalaması=47.16±10.43 yıl) bulunmaktadır. Bel patolojisi olan hastalarda tedavi sonrası
‘Oswestry’ Dizabilite anketine göre özürlülük düzeylerinde değişim olmadığı (p=0.157), boyun
problemi olan hastaların BADS’a göre tedavi sonrası değerlerinde azalma olmasına rağmen
istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür (p=0.017). Çalışma grubunda tedavi
sonrasında bel-boyun patolojisi olan tüm hastaların ağrı şiddetinde istatistiksel olarak anlamlı
Bildiri No: 18
104
azalma olduğu görüldü (p<0.005). Yaşam kalitesinin çalışma grubunda kontrol grubuna göre
bütün alt parametrelerin daha düşük olduğu bulundu (p<0.005). Çalıma grubunun tedavi
sonrasında SF-36 yaşam kalitesi ölçeğinin alt parametrelerinde anlamlı iyileşme gözlenmemiştir
(p>0.05).
Sonuç
Bu çalışmanın sonuçları, bel veya boyun patolojisi olan hastalarda geleneksel olarak uygulanan
fizyoterapi yöntemlerinin dizabilite düzeylerinde ve yaşam kalitelerinde etkin olmadığı
ama ağrı düzeylerinde ise etkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca sağlıklı bireylere göre bel veya
boyun patolojsi olan kişilerin yaşam kaliteleri ciddi oranda azaldığı saptanmıştır. Buna
göre, bel veya boyun problemi olan hastalarda erken dönemde yaşam kalitesini arttırmaya yönelik
geleneksel yöntemler dışında yeni fizyoterapi yaklaşımlarının planlanması uygun görülmektedir.
Anahtar kelimeler: spinal patoloji, ağrı, yaşam kalitesi
Anahtar kelimeler:
Spinal patoloji, ağrı, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Ayşe Kayalı, [email protected]
105
OMURİLİK YARALANMALI HASTALARDA NÖROJENİK BARSAK DİSFONKSİYONU VE
YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ
Engin Koyuncu, Güldal Funda Nakipoğlu Yüzer, Özlem Taşoğlu, Zerrin KASAP, Neşe Özgirgin
Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Kliniği
Amaç:
Omurilik yaralanmalı (OY) hastalarda nörojenik barsak disfonksiyonu (NBD) yaşam kalitesini
etkileyen önemli bir sorundur. Çalışmamızda OY hastalarda NBD ciddiyetini, klinik-demografik
özelliklerin NBD ile ilişkisini ve NBD’nin yaşam kalitesine etkisini araştırmayı amaçladık.
Yöntem:
Çalışmamıza 55 OY hasta dahil edildi. Yaş, cinsiyet, hastalık süresi, etiyoloji, ambulasyon düzeyi,
AIS [ASIA (American Spinal Cord Injury Association) Impairment Scale] sınıflamasına göre nörolojik
lezyon derecesi ve lezyon seviyesi kaydedildi. Nörojenik barsak disfonksiyonunu değerlendirmek için
NBD skoru kullanıldı. NBD skoru 10 sorudan oluşmakta ve total skor 0-47 arasında değişmektedir.
NBD derecesi 0-6 çok hafif, 7-9 hafif, 10-13 orta, ≥14 ciddi NBD olarak tanımlanmıştır. Yaşam
kalitesi ise; sağlığın genel algılanması (5 madde), fiziksel fonksiyon (10 madde), sosyal fonksiyon (2
madde), fiziksel fonksiyonlara bağlı rol kısıtlılıkları (4 madde), emosyonel sorunlara bağlı rol
kısıtlılıkları (3 madde), mental sağlık (5 madde), vitalite (4 madde) ve ağrı (2 madde) alt
parametrelerinden oluşan Short Form 36 (SF-36) ile değerlendirildi.
Bulgular:
42’si erkek, 13’ü kadın olan hastaların ortalama yaşı 35.6±12.4 yıl, ortanca hastalık süresi 321 (36-
8488) gündü. NBD skoru ortancası 10 (1-18) olarak bulundu. 19 (%34.5) hastada çok hafif, 6 (%10.9)
hastada hafif, 16 (%29.1) hastada orta, 14 (%25.5) hastada ise ciddi NBD saptandı. NBD skoru ile yaş,
cinsiyet, hastalık süresi, OY etiyolojisi ve lezyon seviyesi arasında ilişki saptanmadı (p>0.05). Ancak
NBD skoru; komplet OY hastalarda inkomplet hastalara göre ve ambule olamayan hastalarda
fonksiyonel ambule olabilen hastalara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p
değerleri sırasıyla 0.044 ve 0.002). NBD skoru dereceleri ile SF 36’nın 8 alt parametresi arasında
istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı.
Sonuç:
OY hastaların yarısından fazlasında orta-ciddi düzeyde NBD gelişmektedir. Komplet OY ve ambule
olamayan OY hastalarda NBD ciddiyeti daha fazladır. Çalışmamız sonucunda ve çalışmamıza benzer
Bildiri No: 19
106
şekilde yatan hastalarda yapılan bir çalışmada beklenilenin aksine yaşam kalitesi ile NBD arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Ancak ayaktan hastalarda yapılan bazı
çalışmalarda NBD ile yaşam kalitesi arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle yatan hastalarda
hastane koşulları nedeniyle NBD’nin yaşam kalitesini önemli bir şekilde etkilemediği, ancak hastane
dışındaki daha sosyal yaşamda NBD’nin yaşam kalitesini olumsuz etkilediği düşünülmüştür.
Anahtar kelimeler:
Nörojenik barsak disfonksiyonu, omurilik yaralanması, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Engin KOYUNCU, [email protected]
107
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ HASTALIĞININ TEDAVİSİNDE KULLANILAN KOLŞİSİNİN
HASTALARIN BİLİŞSEL VE DUYGUSAL SÜREÇLERİNE ETKİSİ
1- Özge Devezer, 2- Mehmet Tuncay Duruöz, 3- Sevda Bulduk
1- T.C. İstanbul Bilim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Psikoloji YL
2- T.C. Marmara Üniversitesi, Romatoloji ABD
3- Emekli öğretim üyesi
Amaç
Ailevi Akdeniz Ateşi (AAA), yaygın olarak kolşisinle tedavi edilen ağrı atakları ve yüksek ateşle
seyreden genetik kökenli, kronik otoinflamatuvar bir hastalıktır. Kronik hastalıkların ve uzun süreli
ilaç tedavilerinin bazı heyecansal ve bilişsel etkiler yaratması söz konusudur. Bu araştırmadaki
amacımız, dopaminerjik sistemi kolşisin tedavisi gören AAA hastalarının, depresyon ve bilişsel
kontrol puanlarının, hasta olmayan gruba göre anlamlı düzeyde daha iyi olacağı yönündedir.
Yöntem
Katılımcılar: Araştırma verileri, kolşisin kullanan AAA hastası ve hasta olmayan gönüllü
katılımcılardan toplanmıştır (N=60). Kolşisin kullanan hasta grup, Marmara Üniversitesi Hastanesi
Romatoloji bölümünden AAA tanısı almış ve başka herhangi bir rahatsızlığı olmayan 20-65 yaş
aralığındaki (n=30; 15 kadın ve 15 erkek) katılımcılardan oluşmaktadır. Hasta olmayan grup ise
(n=30) cinsiyet ve eğitim açısından hasta grupla eşlenmiştir.
Testler ve İşlem: Veriler Beck Depresyon Ölçeği (BDS), Raven Renkli Progresif Matrisler (RCPM),
Stroop ve Rey Osterrieth Karmaşık Şekil testlerinden (ROCFT) sabit sunum sırasıyla ve tek bir
oturumda elde edilmiştir.
Desen ve Analiz: Araştırmada eşlenmiş gruplar deney deseni kullanılmıştır. ROCF Testi ise, karma
desen; 2 Grup (Madde Kullanan/ Kullanmayan) X Çizim Tekrarı (Kopyalama/Kısa Süreli Hatırlama/
Uzun Süreli Hatırlama) doğrultusunda Karma desen ANOVA (GLM) ile analiz edilmiştir.
Gruplar arası karşılaştırmada, ölçek ve testlerden elde edilen veriler eşlenmiş gruplar t-Testiyle
analiz edilmiştir
Bulgular
Her iki grubun ROCFT çizim puanlarında, araya giren zamanın üç farklı çizim aşamasına etkisi
anlamlıdır; F(2,69)=335.73 ,p< .001, ?2 =.86.1. Katılımcıların kopyalama performansı (Ort.=31.94;
SS=4.77), kısa süreli ara (Ort=17.93, SD=6.54) ve 30 dk aradan sonra (Ort=17.33, SS=6.79) yapılan
hatırlama puanlarına oranla anlamlı düzeyde daha doğru olmuştur. ROCFT çizim aşamasındaki
Bildiri No: 20
108
performansı üzerinde grubun (AAA Hastası/ Hasta olmayan ) temel etkisi anlamlıdır. AAA grubunun
doğru kopyalama performansı (Ort=24.10, SD=.93), hasta olmayan gruba (Ort=20.71, SD=.93) göre
anlamlı düzeyde daha iyi olmuştur; F(1,56)=6.64, p=.01, ?2 =.11 (Bkz, Şekil 1). Testin 30 dk sonraki
hatırlama aşamasında, AAA grubu ortalama puanları (Ort=18.98 SS=6.60), hasta olmayan gruba
(Ort=15.67, SS=6.67) göre anlamlılık sınırına yakın bir farklılık göstermiştir; F(1,59)= 3.75, p=.058.
AAA grubunun RCPM testini tamamlama süresi (Ort=11.7, SD=4.5) ve normal grubun toplam süresi
(Ort=10.13, SD=3.7) arasında anlamlı düzeyde bir fark bulunmamıştır; t(29)=-.21, p=.23. AAA
grubunun RCPM toplam doğru sayısı (Ort= 25.2, SD=5.7) ve normal grubun (Ort= 27.5, SD=6.2)
arasında anlamlı bir fark yoktur; t=(29)=-.43, p=.16.
AAA grubunun Stroop interferans süresi (Ort=45.9, SD=15.5), normal gruba göre (Ort=41.6,
SD=19.47) anlamlı bir fark bulunmamıştır; t(29)=.69, p=.49.
AAA grubunun BDS puanı ile (Ort=15.5, SD=10.12) normal grubun BDS puanı (Ort=10.3, SD=9.8)
arasındaki fark anlamlı değildir; t(29)=.76, p=.08.
Sonuç
Bu araştırmada ROCFT ölçümlerinden elde edilen kopyalama ve hatırlama puanları dikkate
alındığında, AAA grubunun daha iyi performans gösterdiği saptanmıştır. ROCFT kısa ve uzun süreli
aradan sonra hatırlamaya dayanan çizim bulguları, çalışmamızın hipotezini kısmen
desteklememektedir. Ancak, bilişsel kontrol performansı arasında anlamlı ve anlamlılık sınırına
yakın farklar saptanmıştır. Stroop ve RCPM test bulguları, hipotezimizi destekler yönde değildir.
AAA grubunun BDS ortalama puanı, normal gruptan daha yüksektir. Depresyon semptomlarının
arasında bilişsel yavaşlama da bulunmaktadır. Bu durumda, AAA grubunun BDS skorunun yüksek
çıkmasına rağmen, ROCFT performansı iyi durumdadır ve diğer bilişsel kontrol puanları açısından da
hasta olmayan katılımcılarla eşdeğer bir performans göstermişlerdir.
Anahtar kelimeler:
Akdeniz Ateşi, Kolşisin, Beck Depresyon Ölçeği, Bilişsel Kontrol
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Özge Devezer, [email protected]
109
KARPAL TÜNEL SENDROMUNUN YAŞAM KALİTESİ VE UYKU KALİTESİ ÜZERİNE
ETKİSİ (ÖN SONUÇLAR)
Burcu Karaca, Yusuf Yıdırım
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi FTR AD
Amaç
Karpal Tünel Sendromu (KTS) üst ekstremitede en sık görülen tuzak nöropatidir. Prevalansı
kadınlarda %9,2, erkeklerde %6’dır. Çalışmamızın amacı KTS’nin yaşam kalitesi ve uyku kalitesi
üzerine negatif etkilerini ortaya koymaktır.
Yöntem
Bu çalışma Aralık 2015 tarihinde Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılmaya başlanmış olup
halen devam etmektedir. Hastalarda Boston semptom şiddet skalası ve fonksiyon durum skalası ile
dizabilite değerlendirilmiş, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ile uyku kaitesi, Epworth
uykululuk skalası ile gündüz olan uykululuk hali, Kısa form 36 ile yaşam kalitesi değerlendirilmiştir.
Bulgular
Çalışmaya 34’ü kadın 13’ü erkek 47 hasta alınmıştır. Hastaların yaş ortalaması 44,5’dir. Ortalama
Boston semptom şiddeti skalası değerleri 2,56, fonksiyon durumu skalası değerleri 2,49 bulunmuştur.
PUKİ ortalama değeri 6,8 iken hastaların %63,82’inde zayıf uyku kalitesi tespit edilmiştir. Hastaların
gündüz uykululuk halleri Epworth uykululuk skalası ile değerlendirildiğinde %17,02 hastada çeşitli
seviyelerde etkilenme bulunmuştur. SF-36 ile yaşam kalitesi değerlendirmesinde fiziksel fonksiyon
skoru %66,06, fiziksel rol güçlüğü skoru %55,85, ağrı skoru %51,42, genel sağlık algısı skoru %50,38,
enerji/canlılık/vitalite skoru %48,91, sosyal işlevsellik skoru %67,25, emosyonel rol güçlüğü skoru
%54,46 ve ruhsal sağlık skoru %53,70 olarak saptanmış ve bu değerler toplum ortalama değerlerine
göre düşük olarak bulunmuştur.
Sonuç
KTS yaşam kalitesini ve uyku kalitesini negatif olarak etkilemektedir. KTS tedavisi sadece hastanın
semptomları ve fonksiyonları üzerine değil hastanın yaşam kalitesi ve uyku kalitesinde de olumlu
katkılar sağlayacağı düşünülmüştür.
Anahtar kelimeler:
Karpal tünel sendromu, yaşam kalitesi, uyku kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Burcu Karaca, [email protected]
Bildiri No: 21
110
SIRT VE BEL AĞRISI OLAN VE OLMAYAN TIBBİ SEKRETERLERİN KLİNİK
FAKTÖRLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Fatmanur Aybala Koçak, Emine Eda Kurt, Hatice Rana Erdem, Figen Tuncay
Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Kırşehir
Amaç:
Tıbbi sekreterlerin ayakta duruş ve oturma pozisyonunda sagittal düzlemdeki omurga eğriliği ve
mobilitesinin ölçülmesi; sırt ve bel ağrısının omurga eğriliği, omurga mobilitesi ve yaşam kalitesi
düzeyleri ile ilişkisini belirlemektir.
Gereç ve Yöntem:
“Spinal Mouse™” omurgadaki segmental ve total eğrilikleri, omurganın şeklini ve hareketlerini,
frontal ve sagittal düzlemde ölçebilen non-invaziv bir alettir. Bu alet kullanılarak, Ahi Evran
Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan 111 tıbbi sekreterin omurgası sagittal
düzlemde ayakta dururken ve oturma pozisyonunda değerlendirildi. Tıbbi sekreterler sırt ağrısı olan
ve olmayan olarak iki gruba; bel ağrısı olan ve olmayan olarak diğer iki gruba ayrıldılar. Ağrı şiddeti
Vizüel Analog Skala (VAS) ile değerlendirildi. Oswestry Dizabilite Ölçeği (ODÖ) kullanılarak
fonksiyonel durum, Notthigham Sağlık Profili (NSP) kullanılarak yaşam kalitesi değerlendirildi.
Bulgular:
Çalışmaya yaş ortalamaları 30,73±5,74 (20-44) yıl olan 75 kadın (%67,6) ve 36 erkek (%67,6) tıbbi
sekreter dahil edildi. Sekreterlerin beden kitle indeksi (BKİ) ortalamaları 24,14±3,69 idi. 3 sekreter
(%2,7) ortaokul mezunu, 72 sekreter (%64.9) lise mezunu ve 36 sekreter (%32,7) üniversite mezunu
idi. Sekreterlerin 66’sı (%59,5) evli, 45’i (%40,5) bekardı. Sırt ağrısı olan sekreter sayısı 51 (%45,9)’di
ve sırt ağrısı olanların VAS ortalaması 5,47±2,67 idi. Bel ağrısı olan sekreter sayısı 63 (%56,8)’tü ve
bel ağrısı olanlanların VAS ortalaması 5,52±2,66 idi. Sekreterler sırt ağrısı olan ve sırt ağrısı olmayan
olarak iki gruba ayrıldıklarında, iki grup arasında yaş, cinsiyet ve BKİ açısından istatistiksel olarak
anlamlı fark olmadığı görüldü. Sırt ağrısı olan sekreterlerin ayakta duruşta ve oturur pozisyonda iken
ölçülen torakal kifoz açısı, sırt ağrısı olmayan sekreterlere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede
daha yüksekti (p sırasıyla ˂0,001, ˂0,032). Her iki grup arasında ayakta duruşta ve oturur pozisyonda
iken ölçülen torakal vertebra hareketliliği açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. İki grup
arasında NSP-total, NSP-enerji, NSP-ağrı, NSP-duygusal reaksiyonlar ve NSP-fiziksel hareketlilik alt
grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p sırasıyla ˂0,001, 0,001, ˂0,001, 0,001,
0,001). Sırt ağrısı olan grupta NSP-uyku, NSP-sosyal izolasyon ve ODÖ değerleri; olmayan gruba göre
daha yüksekti ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sekreterler bel ağrısı olan ve bel ağrısı
olmayan olarak iki gruba ayrıldıklarında, iki grup arasında yaş, cinsiyet ve BKİ açısından istatistiksel
Bildiri No: 22
111
olarak anlamlı fark olmadığı görüldü. Bel ağrısı olan sekreterlerin ayakta duruşta ölçülen lomber
lordoz açısı, bel ağrısı olmayan sekreterlere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşüktü
(p ˂0,001). Her iki grup arasında oturur pozisyonda iken ölçülen lomber lordoz açısı ile ayakta
duruşta ve oturur pozisyonda iken ölçülen lomber vertebra hareketliliği açısından istatistiksel olarak
anlamlı fark yoktu. İki grup arasında ODÖ, NSP-total, NSP-enerji, NSP-ağrı, ve NSP-fiziksel
hareketlilik alt grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p sırasıyla ˂0,001, 0,025,
0,042, 0,039, 0,019). Bel ağrısı olan grupta NSP-duygusal reaksiyonlar, NSP-uyku, NSP-sosyal
izolasyon değerleri; olmayan gruba göre daha yüksekti ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi.
Sonuç:
Spinal Mouse™ kullanılarak yapılan ölçümlerde, omurga hareketliliğinde azalma olmamasına rağmen;
sırt ağrısı olan sekretelerde torakal omurgada kifoz artışı, bel ağrısı olan sekreterlerde de lumbar
omurgada lordoz azalması olduğu görülmüştür. Sırt ağrısı ile NSP kullanılarak değerlendirilen yaşam
kalitesi arasında; bel ağrısı ile ODÖ kullanılarak değerlendirilen fonksiyonellik ve NSP kullanılarak
değerlendirilen yaşam kalitesi arasında ilişki mevcuttur.
Anahtar kelimeler:
Bilgisayar kullanımı, duruş bozukluğu, hayat kalitesi, Spinal Mouse™
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Fatmanur Aybala Koçak, [email protected]
112
SAĞLIK ÇALIŞANLARINDA SİGARA KULLANIMININ UYKU, FİZİKSEL AKTİVİTE
DÜZEYİ VE SOLUNUM ÜZERİNE ETKİSİ
1-Özge Çakır, 2-Berna Calp, 3-Abdullah Koyuncu, 4-Mustafa Özer
1-Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon
Bölümü, 2-Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve
Rehabilitasyon Bölümü, 3-Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 4-Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü
Amaç:
Sigara kullanımı, yaşam kalitesinin etkilendiği birçok kronik hastalıkta önemli bir risk faktörü olarak
dikkat çekmektedir . Bu çalışmanın amacı, sağlık çalışanlarında sigara kullanımının uyku kalitesi,
fiziksel aktivite düzeyi ve solunum kapasiteleri üzerine etkisini araştırmaktır.
Yöntem:
Çalışma evrenimizi Lefkoşa, Gaziantep, Van ve Uşak illerinde özel ve kamu hastanelerinde görevli,
çalışmaya katılmaya gönüllü, en az 2 yıldır sigara kullanan(çalışma grubu) ve sigara alışkanlığı
olmayan(kontrol grubu) sağlık personelleri oluşturdu. Çalışmamıza her bir grupta 41 katılımcı olmak
üzere toplam 82 gönüllü dâhil edildi. Herhangi bir kronik rahatsızlığı bulunmayan katılımcılara,
Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Formu(IPAQ), Pittsburg Uyku Kalite Ölçeği(PUKİ) uygulandı ;
solunum değerlendirmesi için katılımcıların üç bölgeden (subkostal , xphoid ve aksillar) alınan
maksimum ekspirasyon ve inspirasyondaki göğüs çevre ölçümlerinin farkı kaydedildi. Solunum
kapasitesi, bu farkın 5 değerinin üstünde ya da altında olmasına göre normal ve düşük olarak
sınıflandırıldı. Gruplar arasındaki fark, SPSS 15.0 istatistiksel analiz paket veri programıyla
karşılaştırıldı.
Bulgular:
Çalışma grubundaki katılımcıların yaş ortalaması 34.24±7.84(20 kadın, 21 erkek); kontrol grubundaki
katılımcıların yaş ortalaması 31.68±6.61(22 kadın, 19 erkek) idi. Gruplar arasında yaş ortalaması ve
cinsiyet açısından fark yoktu, gruplar homojen dağılım göstermekteydi ( p> 0.05). Çalışma
grubundaki katılımcıların beden kitle indeksi ortalaması 24.12±4.18 idi; grubun günlük sigara
kullanım adedi ortalaması 17.12±8.74’tü ve ay bazında sigara kullanım alışkanlığı ortalaması
119.41±61.83 idi. Kontrol grubundaki katılımcıların beden kitle indeksi ortalaması 24.20±4.04 idi.
Kontrol grubundaki katılımcıların %34’ü lise mezunuyken çalışma grubundakilerin tamamı yüksek
tahsilliydi. Sigara kullanmayan bireylerde sigara kullanan bireylere göre fiziksel aktivite düzeyi
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunurken (p<0.05); uyku kalitesi karşılaştırmasında iki
Bildiri No: 23
113
grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı ( p> 0.05). Göğüs ekpansiyonuyla
değerlendirilen solunum kapasitesi parametresinde çalışma grubundaki katılımcıların %46,3’ü normal
kabul edilen değerin altında kalarak gruplar arasında kontrol grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı
bir fark oluşturdu (p<0.05).
Sonuç:
Bu çalışmanın sonucunda sigara kullanan bireylerin fiziksel aktivite düzeylerinin ve solunum
kapasitelerinin sigara kullanmayan bireylere göre olumsuz yönde etkilendiği görülmüştür. Bu
çalışmayla sigara alışkanlığının zararları konusunda toplumsal bilinçlendirmenin önemi
vurgulanmaktadır.
Anahtar kelimeler:
Sigara, fiziksel aktivite, uyku, solunum kapasitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Özge Çakır, [email protected]
114
ANKSİYETE BOZUKLUĞU TANISI OLAN ÇOCUKLARDA UYKU VE YAŞAM
KALİTESİNİN SAĞLIKLI KONTROLLERLE KARŞILAŞTIRILMASI
1.Gonca Özyurt, 2. Yusuf Öztürk, 3. Aynur Akay Pekcanlar
1- Nevşehir Devlet Hastanesi Çocuk Psikiyatri Birimi
2- İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri Birimi
3- Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri AD
Amaç:
Anksiyete bozukluğu (AB) çocukluk döneminde çok sık görülen bir psikopatolojidir ve çocukluk
çağında %12’den fazla çocuk bir anksiyete bozukluğu tanısı almaktadır. Ülkemizde Bilaç ve ark
(2014) tarafından yapılan çalışmada 6-14 yaş grubu çocuklarda AB prevalansı %13.9 olarak
bulunmuştur. AB okul, aile ilişkileri ve sosyal işlevsellikte olumsuz sonuçlara yol açabilir ve
çocukların yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Yine çocukluk çağında AB tanısı olanların %90’ının
uyku sorunları yaşadığı önceki çalışmalarda gösterilmiştir. Bu çalışmada AB tanısı olan çocuklarda
uyku ve yaşam kalitesinin sağlıklı kontroller ile karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem:
Bu çalışmaya bir devlet hastanesi ve bir eğitim ve araştırma hastanesi çocuk psikiyatri
polikliniklerine Haziran- Eylül 2016 tarihleri arasında başvurup değerlendirmeye alındıktan sonra
DSM 5 ve Okul çağı çocukları için duygulanım bozuklukları ve şizofreni görüşme çizelgesi- Şimdi ve
yaşam boyu versiyonu (ÇDŞG-ŞY)’e göre AB tanısı almış olan ve herhangi bir psikotrop kullanmayan
8-12 yaş arası 62 olgu olgu grubu olarak ve aynı hastanelerin farklı polikliniklerine başvuran,
herhangi bir psikiyatrik bozukluğu olmayan, kronik bir rahatsızlığı olmayan (diabetes mellitus,
hipertansiyon, romatizmal ve immunolojik hastalıklar, epilepsi ve genetik rahatsızlıklar) ve
çalışmaya katılmayı kabul eden yaş ve cinsiyet olarak olgu grubu ile benzer 67 çocuk kontrol grubu
olarak çalışmaya alınmıştır. Çocukların uyku kalitesi çocukluk uyku alışkanlıkları anketi (ÇUAA) ile
değerlendirilirken; çocukların yaşam kalitesi Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği (ÇİYKÖ) ile
değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Olgu ve kontrol grubunun sosyo demografik özellikleri arasında faklılık bulunmamıştır. Olgu
grubunun uyku kalitesi değerlendirilirken yatma zamanı direnci, uykuya dalmanın gecikmesi, uyku
süresi, uyku kaygısı, gece uyanmaları, parasomnialar, uykuda solunumun bozulması, gün içinde
uykululuk şeklinde 8 alt ölçekten yatma zamanı direnci alt ölçeğinde gruplar arasında farklılık
bulunmazken; diğer alt ölçeklerde istatistiksel açıdan anlamlı farklılık bulunmuştur. ÇİYKÖ ölçeğinin
Bildiri No: 24
115
hem ebeveyn hem de çocuk formunda fiziksel, duygusal, sosyal ve okul alt ölçeklerinde; fiziksel ve
psikososyal yaşam kalitesi puanlarında gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık
bulunmuştur.
Sonuç:
AB tanısı olan çocukların yaşam kalitesinin tüm alanlarında sağlıklı kontrollerden daha kötü
bulunmuştur. olması Bulgular yazınla uyumlu bir bulgudur. Çalışmamızda AB grubundaki ebeveyn
tarafından değerlendirilen uyku alışkanlıklarındaki sorunların sağlıklı kontrollere göre güncel yazın
ile benzer şekilde fazla bulunmuştur. Ancak daha geniş örneklemli ve aktigrafi ve polisonografi gibi
daha objektif ölçümlerle yapılan çalışmalar bu alanda daha fazla bilgi sahibi olmamıza olanak
sağlayabilir. Çocukluk çağında görülen AB çocuğun okul, arkadaş ve aile ilişkilerini etkilediği gibi
erişkin dönemde psikiyatrik bozukluk gelişimine de sebep olabilir. AB’nin uyku ve yaşam kalitesi
üzerine etkilerini anlamak çocuklara terapötik yaklaşımımız üzerine katkıda bulunacaktır.
Anahtar kelimeler:
Anksiyete bozukluğu, uyku alışkanlıkları, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Yusuf Öztürk, [email protected]
116
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU TANISI OLAN ÇOCUKLARDA TERAPÖTİK AT
BİNME AKTİVİTELERİNİN YAŞAM KALİTESİ VE OTİZM BELİRTİLERİ ÜZERİNE
ETKİSİ
1-Gonca Özyurt, 2- Çağla Dinsever, 3- Selçuk Akpınar, 4- Kürşat Özcan, 5- Yücel Şal, 6- Yusuf
Öztürk
1- Nevşehir Devlet Hastanesi Çocuk Psikiyatri Birimi
2- Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Gelişim Birimi
3-4- Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Beden Eğitimi Yüksek Okulu
5-Nevşehir Devlet Hastanesi
6- İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri Birimi
Amaç:
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), 3 yaşından önce gözlemlenebilen ve yaşam boyu devam edebilen
sosyal etkileşim ile birlikte iletişimi de olumsuz yönde etkileyen, kişiye özgü ve tekrarlanan
davranışlara yol açan bir rahatsızlıktır. OSB tanısında özellikle son yıllarda artış göstermektedir ve
tedavisi giderek daha da önem kazanmaktadır. Gelişmiş toplumlarda OSB tedavisinde tıbbi
tedavilerin yanında yardımcı aktiviteler de çok kullanılmaktadır. Bu aktivitelerden birisi de terapötik
at binme aktiviteleridir. Bu çalışmadaki amaç terapötik at binme aktivitelerinin OSB tanılı
çocuklarda yaşam kalitesi ve otizm belirtileri üzerine etkisinin araştırılmasıdır.
Yöntem:
Nevşehir Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğinde takipli ve özel
eğitime en az bir yıldır devam eden ve medikasyon kullanmayan 24 OSB tanılı, yaşları 6 ve 13
arasında değişen çocuk dahil edilmiştir. Çocuklar randomize edilerek bir gruba terapötik at binme
etkinlikleri uygulanırken diğer gruba özel eğitim ve aylık düzenli çocuk psikiyatri kontrolleri dışında
herhangi bir eğitim veya tedavi uygulanmamıştır. Çocukların yaş ve cinsiyetleri arasında istatistiksel
anlamlı farklılık bulunmamaktadır. Çocuklar 8 hafta boyunca haftada 1 saat terapötik at binme
eğitimi almışlardır. Terapötik at binmeeğitiminin başlangıcından önce ve bitiminden hemen sonra
çocukların yaşam kalitesi ölçümleri ve otizm belirtileri değerlendirilmiştir. Yaşam kalitesi ölçümü
için Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği (ÇİYKÖ) kullanılmıştır. Otizm belirtileri ise Otizm Davranış
Kontrol Listesi (Autism Behavior Checklist-ABC) ile değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Randomize edilen iki grubun başlangıç yaşam kalitesi ölçümleri ve otizm spektrum belirtileri
arasında istatistiksel anlamlı farklılık bulunmazken; terapötik at binme aktivitesine katılmayan
çocukların 8 hafta sonunda yapılan değerlendirme ile başlangıç değerlendirmesindeki yaşam kalitesi
ölçümleri ve otizm spektrum belirtileri arasında istatistiksel anlamlı farklılık saptanmamıştır.
Bildiri No: 25
117
Terapötik at binme aktivitesine katılan çocukların katılmayan çocuklar ile 8 hafta sonunda
değerlendirildiğinde fiziksel yaşam kalitesi puanlarında ve otizm davranış kontrol listesi ilişki kurma
alt ölçeğinde istatistiksel açıdan anlamlı farklılık sağlanırken ÇİYKÖ ve otizm davranış kontrol
listesinin diğer alt ölçeklerinde iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık bulunmamıştır.
Terapötik at binme aktivitesine katılan çocukların başlangıç ve aktivite sonrası değerlendirildiğinde
de ÇİYKÖ fiziksel, duygusal ve psikososyal skorları arasında ve otizm davranış kontrol listesinin
duyusal, ilişki kurma, beden ve nesne kullanımı, dil becerileri, sosyal ve öz bakım becerileri ve
toplam otizm davranış kontrol listesi skoru açısından istatistiksel açıdan farklılık bulunmuştur.
Sonuç:
Araştırma sonucunda yaşam kalitesi ile ilgili FSTP ve PSTP puanlarının son-test ölçümlerinde daha
yüksek olduğu ve OSB belirtilerinin şiddetinin azaldığı bulunmuştur ancak bu bulgular kontroller ile
kıyaslandığında fiziksel yaşam kalitesi ve otizm davranış kontrol listesi ilişki kurma bölümlerinde bu
farklılık vardır . OSB tanılı çocukların terapötik at binme aktivitelerinden sonra hem fiziksel hem de
psikososyal boyutta olumlu yönde geliştiklerini ve OSB’nin şiddetinin bir miktar azaldığını
göstermektedir. Bu sonuç, alan yazındaki diğer çalışma sonuçları ile paralellik göstermektedir.
Örneğin, Bass ve arkadaşları tarafından (2009) yapılan çalışmada terapötik at binme aktivitelerinin
otistik çocuklarda sosyal motivasyonu arttırdığı ve otistik seviyeyi az da olsa düşürdüğü
bulunmuştur. Terapötik at binme aktivitelerinin OSB tanısı olan çocuklarda primer tedavi olmasa da
alternatif rehabilitasyon olarak kullanılabilineceğini düşündürmektedir.
Anahtar kelimeler:
Otizm spektrum bozukluğu, terapötik at binme, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Yusuf Öztürk, [email protected]
118
VEHASTAKALİTESİ,YAŞAMFONKSİYONEL KABIZLIKLI ÇOCUKLARDA
EBEVEYNİN PSİKOSOSYAL DEĞERLENDİRİLMESİ
1-Yeliz Çağan Appak, 2-Şermin Yalın Sapmaz, 1-Güzide Doğan, 2-Ahmet Herdem, 3-Beyhan
Cengiz Özyurt, 1-Erhun Kasırga
1-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Gastroenteroloji BD.
2-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi AD.
3-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
Amaç:
Fonksiyonel kabızlık çocukluk çağının sık rastlanan bir sorunudur. Bu çalışmada fonksiyonel kabızlığı
olan hastaların klinik ve sosyodemografik bulguları, yaşam kaliteleri, çocukların ve ailelerin
psikolojik durumlarının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Yöntem:
Roma III tanı kriterlerine göre fonksiyonel kabızlığı olan 32 hasta ve 31 sağlıklı kontrol çalışmaya
alınmıştır. Hastaların kabızlıkla ilişkili klinik ve sosyodemografik verileri belirlenmiş, yaşam kalitesi
Çocuklar için Yaşam Kalitesi Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Çocuklarda duygusal ve davranışsal
sorunları taramada Güçler ve Güçlükler Anketi kullanılmıştır. Ebeveyn ve aileyi değerlendirmek için
Beck Depresyon Ölçeği, Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri, Aile Değerlendirme Ölçeği, Aile Hayatı
ve Çocuk Yetiştirme Tutumu Ölçeği kullanılmıştır.
Bulgular:
Fonksiyonel kabızlıklı hastaların %44’ü erkek, %56’sı kız, ortalama yaşları 8.6±2.9 yıl idi. Hastaların
ortalama kabızlık süresi 34.5 ay (en az 2-en çok 132 ay) ve ortalama dışkılama sıklığı 2.4±1.4/hafta
saptandı. Hastaların %65.6’sında retentive postür, %96.9’unda ağrılı dışkılama, %84.4’ünde karın
ağrısı, %40.1’inde tuvaleti tıkayan büyük çaplı dışkı öyküsü mevcuttu. Hasta ve sağlıklı kontrol
grupları arasında tuvalet eğitiminde zorlama açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p=0.7).
Hastalarda ve sağlıklı kontrollerde liften zengin meyve ve sebze tüketimi benzer saptandı. Okula
giden hastaların %29.6’sı okul tuvaletini kullanamamaktaydı ve sağlıklı kontroller ile aralarında
anlamlı fark saptanmadı (p=0.7). Hastaların ve sağlıklı kontrollerin kullandığı tuvalet tipleri
karşılaştırıldığında anlamlı farklılık bulunmadı (p=0.7). Hastaların ailelerinde kabızlık öyküsü sağlıklı
kontrollerden daha fazla saptandı. Hastalarımızın %43.8’inde enürezis olup, sağlıklı kontroller ile
karşılaştırıldığında anlamlı fark bulundu (p=0.001). Enkoprezis ise hastaların %28.1’inde saptandı.
Çalışmamızda anne ve baba eğitim düzeyi arttıkça kabızlık oranının azaldığı, geliri giderine göre az
olanlarda kabızlık oranının daha fazla olduğu, kabızlığı olan hastalarda anne çalışma oranlarının
daha düşük olduğu belirlendi. Fonksiyonel kabızlıklı çocukların hem kendi bildirimi hem de
ebeveynlerinin bildirimi Çocuklar için Yaşam Kalitesi Ölçeğinde değerlendirildiğinde fiziksel sağlık
toplam puanı, duygusal işlevsellik toplam puanı, sosyal işlevsellik toplam puanı, okul işlevselliği
Bildiri No: 26
119
toplam puanı, psikososyal sağlık toplam puanı ve ölçek toplam puanı alanlarında sağlıklı
kontrollerden anlamlı düzeyde düşük puan aldığı saptandı (p=0.0001). Çalışmamızda güçler ve
güçlükler anketi duygusal sorunlar (p=0.0001) ve akran sorunları alt alan puanı (p=0.001) fonksiyonel
kabızlıklı çocuklarda anlamlı yüksek bulundu. Hem ebeveynlerin kaygı düzeyleri (p=0.005) hem de
aşırı annelik boyutu (p=0.014) sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek saptandı.
Baskı ve disiplin boyutu puan ortalamaları bakımından da gruplar arası istatistiksel olarak anlamlı
fark belirlendi (p=0.0001). Çalışmamızda fonksiyonel kabızlıklı ve sağlıklı çocukların ebeveyn
bildirimleri değerlendirildiğinde eşlerin geçimsizliği (p=0.016) ve ev kadınlığını reddetme boyutunun
(p=0.036) sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu saptandı.
Sonuç:
Fonksiyonel kabızlık çocukların sosyal ve fonksiyonel işlevlerini etkileyebilir, hasta ve ailesinin
psikolojisinde bozulmalara, yaşam kalitelerinde düşüklüğe neden olabilir. Bu nedenle bu hastalar
mutlaka psikososyal yönden değerlendirilmelidir.
Anahtar kelimeler:
Fonksiyonel kabızlık, yaşam kalitesi, çocuk, ebeveyn
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Yeliz Çağan Appak, [email protected]
120
KONJENİTAL KALP HASTALIKLI ÇOCUKLARIN ANNELERİNİN TEPKİLERİ: YAŞAM
KALİTESİ, ANKSİYETE VE DEPRESYON İLİŞKİSİ, EBEVEYN TUTUMLARI, AİLE
İŞLEVSELLİĞİ
1-Fatoş Alkan, 2- Tamay Sertçelik, 3-Şermin Yalin Sapmaz, 4-Erhan Eser, 1-Şenol Coşkun
1-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Manisa
2-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı,
Manisa
3-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Psikiyatrisi Bilim Dalı, Manisa
4-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Manisa
Giriş-Amaç:
Konjenital kalp hastalıklı çocukların ailelerinde anksiyete ve depresyon durumu, duygusal ve
davranışsal sorunlar, aile fonksiyonları ve çocuk yetiştirme tutumları ile yaşam kalitesinin
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem:
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Kliniğinde izlenen 6–16 yaş arasındaki 40’ı
siyanotik, 40’ı asiyanotik konjenital hastalığına sahip 80 hasta çocuk ve kardiyolojik ve kronik
hastalığı olmayan, rutin kontrol amaçlı hasta çocuk polikliniğine başvuran 40 sağlıklı çocuk, toplam
120 çocuk annesi ile görüşülerek yapıldı. Araştırmada sosyodemografik veri formu, yaşam kalitesi
için Kısa Form-36 ( SF-36 ), anksiyete ve depresyon için Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği
(HAD), aile fonksiyonlarını etkileyen problemlerin tespiti için Aile Değerlendirme Ölçeği (ADO),
çocuk yetiştirme tutumlarını ölçmeye yönelik Aile Hayatı ve Çocuk Yetiştirme Tutumları Ölçeği
(PARİ) kullanıldı. Tüm verilerin değerlendirilmesinde SPSS-15 programı kullanılmıştır.
Bulgular:
Anne ve baba yaş ortalaması değerlendirildiğinde 3 gup arasında anlamlı fark saptanmadı. Anne-
baba eğitim düzeylerine bakıldığında anne-baba eğitim düzeyi siyanotik grupta anlamlı olarak daha
düşük saptandı (sırasıyla p:0,006 ve p:0,010 ). Anne, baba ve kardeş sağlık durumu, akrabalık
durumu, ailelerin gelir düzeyleri değerlendirildiğinde ise gruplar arasında istatiksel fark
saptanmadı. Kardeş varlığı ve sayısı siyanotik grupta anlamlı olarak daha yüksek saptandı (p:0,001).
Annelerin yaşam kalitesine bakıldığında emosyonel ve fiziksel rol güçlüğü ve genel sağlık
boyutlarında anlamlı farklılık saptanmıştır. İstatistiksel olarak anlamlı düşüklük genel sağlık
boyutunda asiyanotik gruptaki annelerde (p:0,035 ) ve emosyonel ve fiziksel rol güçlüğü boyutunda
Bildiri No: 27
121
siyanotik gruptaki annelerde (p:0.006, p:0.010) saptanmıştır. Ebeveynlerin anksiyete ve depresyon
duygu durumuna bakıldığında siyanotik gruptaki annelerde diğer iki gruba göre anksiyete düzeyi
anlamlı daha yüksek saptanmıştır (p:0,031). Aile davranışları değerlendirildiğinde (ADÖ) roller
boyutu siyanotik konjenital kalp hastalığı olan ailelerde istatistiksel olarak anlamlı düşüklük
saptanmıştır, siyonotik grupta aile bireyleri arasındaki rol dağılımının daha başarılı olduğu
görülmektedir (p:0,035). Aile hayatı ve çocuk yetiştirme tutumlarında (PARİ) karı-koca geçimsizliği
alt boyutu siyanotik konjenital kalp hastalığı olan grupta istatistiksel olarak anlamlı daha düşük
saptanmıştır, siyanotik grupta anne-baba geçimsizliği daha az görülmektedir (p:0,030).
Tartışma:
Kronik çocuk hastalıkları düşünüldüğünde çocuklar kadar aileleri de etkilenmektedir. Bizim
çalışmamızda da ebeveyn tutumları, aile işlevselliği, ebeveynlerin kendi yaşam kalitelerini algılayışı
açısından bakıldığında anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Multidisipliner yaklaşım ve tüm ailenin
değerlendirilmesi önemlidir. Kronik hastalığı olan çocukların ailelerinin hepsinde psikososyal
sorunların gelişmemiş olması, bu sorunların gelişimini engelleyen bireysel, aile veya sosyal çevreyle
ilgili koruyucu etmenlerin varlığına işaret etmektedir. İleride gerçekleştirilecek araştırmalarda
psikososyal sorunların gelişimini önleyen etmenlerin belirlenmesi bu çocuklara ve ailelerine
verilecek hizmetlerin planlanmasında önemli olabilir.
Anahtar kelimeler:
Konjenital Kalp Hastalığı, aile işlevselliği, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Fatoş Alkan, [email protected]
122
KONJENİTAL KALP HASTALIKLI ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ, ANKSİYETE VE
DEPRESYON İLİŞKİSİ
1-Fatoş Alkan, 2-Tamay Sertçelik, 3-Şermin Yalin Sapmaz, 2- Şenol Coşkun, 4- Erhan Eser
1-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Manisa
2-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı,
Manisa
3-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Psikiyatrisi Bilim Dalı, Manisa
4-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Manisa
Giriş-Amaç:
Konjenital kalp hastalıklı çocuklarda semptomların varlığı, cerrahi müdahele, ilaç kullanımı öyküsü
gibi değişkenleri de göz önüne alarak konjenital kalp hastalığının şiddeti ve bulguları ile konjenital
kalp hastalıklı çocukların anksiyete ve depresyon durumu, duygusal ve davranıssal sorunları
arasındaki ilişkiyi açıklamayı ve yaşam kalitelerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem:
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Kliniğinde izlenen 6 – 16 yaş arasındaki 40’ı
siyanotik, 40’ı asiyanotik konjenital hastalığına sahip 80 hasta çocuk ve kardiyolojik ve kronik
hastalığı olmayan, rutin kontrol amaçlı hasta çocuk polikliniğine başvuran 40 sağlıklı çocuk olmak
üzere toplam 120 çocuk ve anneleri ile görüşülerek bu çalışma yapıldı. Araştırmada sosyodemografik
veri formu, Çocuklarda Anksiyete Bozukluklarını Tarama Ölçeği (ÇATÖ), Çocuklar İçin Depresyon
Ölçeği (CDI ), Çocuk ve Ergenler İçin Genel Amaçlı Yaşam Kalitesi Ölçeği (KINDL), ebeveynlerin
çocukları için doldurduğu duygusal ve davranışsal sorunları değerlendirmeye yönelik Güçler ve
Güçlükler Anketi (GGA) kullanılmıştır. Tüm verilerin değerlendirilmesinde SPSS-15 programı
kullanılmıştır.
Bulgular:
Üç grup arasında yaş (p:0,653) ve cinsiyet (p:0,151) açısından anlamlı bir fark saptanmadı. Gruplar
arasında anne, baba ve kardeş sağlık durumu, akrabalık durumu, ailelerin gelir düzeyleri
değerlendirildiğinde gruplar arasında istatiksel fark saptanmadı. Anne ve baba eğitim düzeyi
siyanotik grupta anlamlı olarak daha düşük saptandı (sırasıyla p:0,006 ve p:0,010 ). Kardeş varlığı ve
sayısı siyanotik grupta anlamlı olarak daha yüksek saptandı (p:0,001). Operasyon öyküsü (%87.5) ve
medikal tedavi (%37.5) alma siyanotik grupta anlamlı yüksek (p<0.001) saptandı. Semptomlar (göğüs
ağrısı, siyanoz, dispne, çabuk yorulma, çarpıntı, diğer) açısından değerlendirildiğinde çabuk yorulma
siyanotik grupta daha yüksek (p:0,000) saptanırken, diğer semptomlar açısından 3 grupta anlamlı bir
Bildiri No: 28
123
fark saptanmadı. Siyanotik grupta ÇATÖ ve CDI puanları diğer iki gruba göre daha yüksek saptanmış
olup anlamlı bir istatiksel farklılık saptanmadı. Ebeveynlerin çocuklarını değerlendirdiği GGA'da
siyanotik grupta tüm alt alanlar daha yüksek puan bildirirken, davranış sorunları, dikkat eksikliği
hiperaktivite sorunları alt alanlarında ve toplam puanda istatiksel olarak anlamlı farklılık saptandı
(p değerleri sırasıyla 0,002, 0,001, 0,014). Yaşam kalitesi açısından yapılan değerlendirmede
çocuklarıın bildirimi esas alındığında duygusal iyilik, öz saygı ve toplam puan alt boyutlarında
anlamlı farklılık saptanmıştır. Siyanotik grup, yaşam kalitesi ölçeğinin bu alt boyutlarında asiyanotik
ve kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı daha düşük (sırasıyla P değerleri 0,016, 0,005,
0,005) yaşam kalitesine sahiptir. Anneler çocuklarını yaşam kalitesi açısından değerlendirdiğinde
duygusal iyilik hali, fiziksel iyilik hali, okul ve toplam puan alt boyutlarında anlamlı farklılık saptandı
(p:0.010, p:0.001, p:0.005, p:0.001).
Tartışma:
Siyanotik grupta ruhsal davranış sorunları ve yaşam kalitesi alt alanlarında anlamlı farklılıklar
saptanmıştır. Bu grubu değerlendirirken multidispliner yaklaşım önemlidir. Çünkü bu gruptaki
çocukların hiçbirinin ruhsal yardım almadığı göz önüne alındığnda bu durum önemlidir.
Anahtar kelimeler:
Konjenital kalp hastalığı, yaşam kalitesi, anksiyete, depresyon
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Fatoş Alkan, [email protected]
124
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLARDA UYKU
VE YAŞAM KALİTESİNİN SAĞLIKLI KONTROLLERLE KARŞILAŞTIRILMASI
1-Yusuf Öztürk, 2-Gonca Özyurt, 3-Aynur Pekcanlar Akay
1-İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk ve Ergen
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği
2-Nevşehir Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği
3-Dokuz Eylül Üniversitesi tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD
Amaç:
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocukluk çağında en sık görülen nörogelişimsel
bozukluklardan biridir (APA 2013). Yaygınlığı dünya genelinde %8-12 arasında değişmektedir. Kronik
gidişli nöropsikiyatrik bir bozukluk olan DEHB'nin hem çocuk hem de ebeveyn bildirimlerinde yaşam
kalitesi algısını olumsuz yönde etkilediği hem ülkemizde hem de yurt dışında yapılan çalışmalarda
gösterilmiştir. DEHB’li çocukların %24 ila %54’ünde uyku bozuklukları görülmektedir . Bu çalışmada
DEHB olan çocuklarda uyku ve yaşam kalitesinin sağlıklı kontroller ile karşılaştırılması
amaçlanmıştır.
Yöntem:
Bu çalışmaya bir devlet hastanesi ve bir eğitim ve araştırma hastanesi çocuk psikiyatri
polikliniklerine Haziran- Eylül 2016 tarihleri arasında başvurup değerlendirmeye alındıktan sonra
DSM 5 ve Okul çağı çocukları için duygulanım bozuklukları ve şizofreni görüşme çizelgesi- Şimdi ve
yaşam boyu versiyonu (ÇDŞG-ŞY)’e göre DEHB tanısı almış olan ve herhangi bir psikotrop
kullanmayan 8-12 yaş arası 61 DEHB tanılı olgu olgu grubu olarak ve aynı hastanelerin farklı
polikliniklerine başvuran, herhangi bir psikiyatrik bozukluğu olmayan, kronik bir rahatsızlığı olmayan
(diabetes mellitus, hipertansiyon, romatizmal ve immunolojik hastalıklar, epilepsi ve genetik
rahatsızlıklar) ve çalışmaya katılmayı kabul eden yaş ve cinsiyet olarak olgu grubu ile benzer 87
çocuk kontrol grubu olarak çalışmaya alınmıştır. Çocukların uyku kalitesi çocukluk uyku alışkanlıkları
anketi (ÇUAA) ile değerlendirilirken; çocukların yaşam kalitesi Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği
(ÇİYKÖ) ile değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Olgu ve kontrol grubunun sosyo demografik özellikleri arasında faklılık bulunmamıştır. Olgu
grubunun uyku kalitesi değerlendirilirken yatma zamanı direnci, uykuya dalmanın gecikmesi, uyku
süresi, uyku kaygısı, gece uyanmaları, parasomnialar, uykuda solunumun bozulması,gün içinde
uykululuk şeklinde 8 alt ölçekten uykuda solunum bozulması alt ölçeğinde gruplar arasında farklılık
Bildiri No: 29
125
bulunmazken; diğer alt ölçeklerde istatistiksel açıdan anlamlı farklılık bulunmuştur. ÇİYKÖ ölçeğinin
hem ebeveyn hem de çocuk formunda fiziksel, duygusal, sosyal ve okul alt ölçeklerinde; fiziksel ve
psikososyal yaşam kalitesi puanlarında gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık
bulunmuştur.
Sonuç:
DEHB tanısı olan çocukların yaşam kalitesinin tüm alanlarında sağlıklı kontrollerden daha kötü olması
yazınla uyumlu bir bulgudur. Çalışmamızda DEHB grubundaki ebeveyn tarafından değerlendirilen
uyku alışkanlıklarındaki sorunların sağlıklı kontrollere göre güncel yazın ile benzer şekilde fazla
bulunmuştur. Ancak daha geniş örneklemli çalışmalarda uykuyu daha objektif bir şekilde ölçebilen
aktigrafi ve polisonografi gibi yöntemlerle yapılan çalışmalarla daha fazla bilgi sahibi olmamıza
olanak sağlayabilir. Çocukluk çağında görülen DEHB çocuğun okul, arkadaş ve aile ilişkilerini
etkilediği gibi erişkin dönemde psikiyatrik bozukluk gelişimine de sebep olabilir. DEHB’nin uyku ve
yaşam kalitesi üzerine olumsuz etkilerinin bilinmesi tedavide bu alanda girişimler yapılması
gerekliliğini düşündürmektedir.
Anahtar kelimeler:
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, uyku alışkanlıkları, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Yusuf Öztürk, [email protected]
126
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU OLAN 7-17 YAŞ GRUBU
ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ
1-Öznur Bilaç, Canem Kavurma, Arif Önder, Yakup Doğan, 2-Şermin Yalın Sapmaz
1-Manisa Ruh Sağlığı Hastanesi Çocuk Ergen Psikiyatrisi Polikliniği
2-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Psikiyatrisi AD.
Amaç:
Bu çalışmada Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı konan, tedavisi başlanmamış, 7-
17 yaş grubu çocuklarda yaşam kalitesinin değerlendirilmesi ve sağlıklı çocuklarla karşılaştırılması
amaçlanmıştır.
Yöntem:
Çalışma örneklemi 41’i DEHB tanılı, 33’ü sağlıklı 74 olgudan oluşmaktadır. Çalışmamızda yaşam
kalitesi (YK) değerlendirmesinde Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış, Çocuklar İçin
Yaşam Kalitesi Ölçeği (ÇİYKÖ) kullanılmıştır. Sağlıklı kontrol grubu herhangi bir psikiyatrik hastalığı
olmayan sağlıklı olgulardan oluşmaktadır.
Sonuçlar:
DEHB tanısının ebeveyn ÇİYKÖ formlarında ölçek toplam puanının ve istatistiksel olarak anlamlı
oranda etkilediği görülmüş, ölçek puanlarının kontrol grubuna göre düşük olduğu saptanmıştır.
Çocuk formunda ise tanı ve kontrol gruplarının Psikososyal Sağlık Toplam Puanı (PSTP) puanlarının
istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu tespit edilmiştir.
Tartışma:
DEHB hastalarının yaşam kalitesi tanı esnasında bozulmuştur ve tedavinin başlanmasında önemli bir
rol oynamaktadır. Çalışma sonuçları DEHB’nin çocukların yaşamının hemen her alanını olumsuz
yönde etkilediğini göstermektedir. DEHB tedavi edilirken; tedavinin yalnızca okulu değil tüm yaşam
alanlarını kapsaması gerekmektedir.
Anahtar kelimeler:
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, Yaşam Kalitesi, Çocuk
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Arif Önder, [email protected]
Bildiri No: 30
127
ASTIMLI ÇOCUK VE ADÖLESANLARIN ÖZ-ETKİLİLİKLERİNİN YAŞAM KALİTESİNE
ETKİSİ
1- Duygu Karaarslan, 2- Zümrüt Başbakkal
1- Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Çocuk
Sağlığı Ve Hastalıkları Hemşireliği AD.
2- Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Hemşireliği AD.
Giriş-amaç:
Astım sonuçları ile bireyi, aileyi ve toplumu önemli düzeyde etkiler. Astımlı çocukların öz-etkililik
düzeylerinin yüksek olması, astımı yönetme (ilaçlar, problem çözme), astımdan korumaya yönelik
becerileri (alerjenlerden sakınma) ve rutin günlük davranışlarıyla ilgili başa çıkma umutlarını
artırmada oldukça önemlidir. Bu çalışmada astımlı çocuk ve adölesanların öz-etkililiklerinin yaşam
kalitesine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç-yöntem:
Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Solunum-
Alerji Polikliniği’nde takip edilen daha önce astım tanısı almış, 10-18 yaşları arasında,137 astımlı
çocuk ve adölesan oluşturmuştur. Araştırmada, ”Astımlı Çocuk ve Adölesan Bilgi Formu”, “Astımlı
Çocuk ve Adölesanlar için Öz-Etkililik Ölçeği (AÇAÖÖ)” ve “Çocuklar İçin Astım Yaşam Kalitesi Ölçeği
(ÇAYKÖ)”kullanılmıştır. Öz-etkililik ile yaşam kalitesi ve alt boyutları verilerinin incelemesinde
korelasyon analizi yapılmıştır.
Bulgular:
Astımlı çocuk ve adölesanların % 34.3’ü kız, % 65.7’si erkek, yaş ortalamaları 13.7±2.2’dir. Astımlı
çocuk ve adölesanların %35.8’sinin evde, okulda, sokakta sigara dumanına maruz kaldığı; %77.4’ünün
1-50 ay arasında astım tanısı ile takip edildiği belirlenmiştir. Astım nöbetini tetikleyen faktörlerin
%34.3’ünde polenlerin, %27.7’sinde ev tozu akarının, %16.8’inde hayvanların olduğu saptanmıştır.
Astımlı çocuk ve adölesanların hastalıkları süresince %36.5’ inin astım eğitimi aldıkları ancak
ailelerin %70.8’i aldıkları astım eğitiminin yeterli olmadığını belirtmişlerdir. Çalışmamızda astımlı
çocuk ve adölesanların öz-etkililik düzeyleri ile yaşam kalitesi alt boyutu olan “belirtiler” (r: -0.083,
p: 0.33) ve “toplam yaşam kalitesi” (r: -0.035, p:0.68) düzeyleri arasında negatif yönlü, çok zayıf ve
anlamsız (p>0.05) bir ilişki saptanmıştır. Astımlı çocuk ve adölesanların toplam yaşam kalitesi ve alt
boyutlarının puanları orta ve üst düzeyde; öz-etkililik ve alt boyutlarının puanları ise orta düzeyde
belirlenmiştir.
Bildiri No: 31
128
Sonuç:
Astımlı çocuk ve adölesanların öz-etkililik ve yaşam kalitelerinin arttırılması için tanı aşamasında
başlayarak, hemşirelerin yazılı ve görsel eğitim materyali kullanarak bilgi vermeleri, eğitimlerin
düzenli olarak sürdürülmesi ve bu eğitime mutlaka ailenin de katılması önerilmiştir.
Anahtar kelimeler:
Astım, çocuk, adölesan, öz-etkililik, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Duygu Karaarslan, [email protected]
129
ALOPESİ AREATA TANILI ÇOCUK VE ERGENLERDE YAŞAM KALİTESİ, AİLE
İŞLEVSELLİĞİ VE PSİKOPATOLOJİ
1-Ayşe Kutlu, 2-Selcen Kundak
1.İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk ve
Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği
2.İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi
Dermatoloji Kliniği
Amaç:
Dünyada ve ülkemizde çocukluk çağı Alopesi Areata (AA) hasta grubunda yaşam kalitesini ve/veya
aile işlevselliğini araştıran çalışmalar çok sınırlıdır. Bu çalışmada AA' lı çocuk ve ergenlerde yaşam
kalitesi, aile işlevselliği ve psikopatolojiyi belirlemek ve bunların ve hastalık ile ilgili değişkenlerle
ilişkisini araştırmak amaçlanmıştır.
Yöntem:
İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi EAH' de 01.01.2013-01.06.2016 tarihleri arasında
AA tanısı alan 2-18 yaş aralığındaki olguların retrospektif olarak dosyaları taranmıştır. Organik
etiyolojik bir neden saptanmayan, mental retardasyon, şizofreni, bipolar bozukluk, otistik spektrum
bozukluğu ve sistemik kronik tıbbi hastalık tanısı olmayan 45 hasta çalışma örneklemini
oluşturmuştur. Çalışmada; Aile Değerlendirme Ölçeği(ADÖ), Çocuklar ve Gençler İçin Yaşam Kalitesi
Ölçekleri (ÇYKÖ) ile Sosyodemografik veri formu kullanılmıştır. İstatistiksel analizlerde SPSS 18.0
programı kullanılmıştır.
Bulgular:
Çalışma grubunun yaş ortalaması 9.22±3.79 yıldır ve %55.6' sı kadındır. Ailelerin 22'si (%48.9) orta
sosyoekonomik düzeyde, annelerin 34 'ü (%75.6) ev hanımıdır. AA lezyon yaygınlığı, 31 (% 68.9)
vakada %25 ve daha az, ilk atak AA ise 27 (%60) oranındadır. ADÖ' nün gereken ilgiyi gösterme ve
davranış kontrolü alt ölçek puan ortalamaları işlevsel bozukluk düzeyindedir (2.31±0.45 ve
2.16±0.29). ÇYKÖ ebeveyn ve çocuk psikososyal sağlık puanı ile sadece ADÖ genel işlevler alt ölçeği
arasında negatif karelasyon saptanmıştır ( r=.-389, p=0.025 ve r=.-379p= 0.047). Olguların 19 'u
(%42.2) en az bir psikiyatrik tanı almıştır. Psikiyatrik tanı alan grupta almayanlara göre ADÖ genel
işlevler puanları anlamlı düzeyde yüksek saptanmıştır (n=14/19, z=-2.011 p=0.044). ÇYKÖ ebeveyn
formunda sadece psikososyal sağlık puanı (n=14/19, z=-2.116, p=0.034), çocuk formunda ise tüm alt
ölçek puanları (fiziksel, psikososyal ve toplam sağlık) (n=13/15, z=-3.057, p=0.002; z=-3.489,
p<0.0001, z=-3.594, p<0.0001); psikiyatrik tanı alan grupta, almayanlara göre anlamlı düzeyde
Bildiri No: 32
130
düşüktür. Hastaların 23' ünde (%51.1) psikososyal tetikleyici yaşam olayı tariflenmiştir. ÇYKÖ çocuk
formu tüm alt ölçek puanlarının; psikososyal tetikleyici olan olgularda (n=15) , olmayanlara göre
(n=13) anlamlı düzeyde yüksek olduğu ( n=15/13; z=-2.570, p=0.01; z=-2.958, p=0.002; z=-3.433,
p=0.001) saptanmıştır. Ebeveyn ÇYKÖ ve ADÖ ile psikososyal tetikleyici olay arasında hiçbir alt
ölçekte anlamlı fark oluşmamıştır (p>0.05). Lezyon yaygınlığı %25' den az ve % 25' den fazla olmak
üzere 2 gruba ayrılarak analiz edilmiştir. Lezyon yaygınlığı grupları ile, ÇYKÖ ebeveyn ve çocuk
formları ve ADÖ alt ölçeklerinin hiçbiriyle arasında istatistiksel düzeyde anlamlı fark oluşmamıştır
(p>0.05). Atak sayısı; ilk atak ve çoklu atak olarak iki gruba ayrılarak istatistiksel analiz yapılmıştır.
Atak sayısı ile diğer hastalık değişkenleri, ÇYKÖ ve ADÖ alt ölçekleri ile atak sayısı arasında anlamlı
bir ilişki saptanmamıştır (p>0.05).
Sonuç:
AA hastalarında aile işlevselliği gereken ilgiyi gösterme ve davranış kontrolü alanlarında bozuktur
ama yaşam kalitesi ile ilişkili değildir. Bozukluk sınırında olmasa da ailenin genel işlevi bozuldukça
psikososyal sağlık alanında, ebeveyn ve çocukta yaşam kalitesi bozulmaktadır. Psikosoyal tetikleyici
olay olması; psikopatoloji, yaşam kalitesi ve aile işlevselliği ile ilişkili olmayabilir. AA oluşumunda
psikososyal stresörün psikopatoloji oluşturmadan daha önce nöroendokrin immünolojik yollar
üzerinde önemli rol oynuyor olabilir . AA' ya en sık eşlik eden tanılar anksiyete bozuklukları ve
depresyondur ve psikiyatrik komorbidite varlığı, yaşam kalitesini en fazla bozan faktör olmuştur ve
yazın ile uyumludur. Atak sayısı veya lezyon yaygınlığı ise ne yaşam kalitesi ne de aile işlevi ile
ilişkili bulunmamıştır.
Anahtar kelimeler:
Alopesi areata, yaşam kalitesi, aile işlevselliği, çocuk ve ergen, psikopatoloji
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Ayşe Kutlu, [email protected]
131
OBEZİTESİ OLAN 7-17 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ
1-Arif Önder, 2-Gamze Çelmeli, 1-Canem Kavurma, 1-Öznur Bilaç, 1-Yakup Doğan, 3-Esin
Özatalay
1-Manisa Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi Çocuk Ergen Psikiyatrisi Kliniği
2-Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokronoloji ABD
3-Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi ABD
Amaç:
Bu çalışmada obezitesi olan 7-17 yaş grubu çocuklarda yaşam kalitesinin değerlendirilmesi ve sağlıklı
çocuklarla karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem:
Çalışma örneklemi 30’u obez, 30’ü obez olmayan daha önce psikiyati başvurusu olmayan 60 olgudan
oluşmaktadır. Çalışmamızda yaşam kalitesi (YK) değerlendirmesinde Türkçe geçerlik ve güvenirlik
çalışması yapılmış, Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği (ÇİYKÖ) kullanılmıştır. Sağlıklı kontrol grubu
herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan sağlıklı olgulardan oluşmaktadır.
Bulgular:
Obez ve kontrol grubu aile ve çocuk yaşam kalitesi alt ölçek puanları açısından karşılaştırıldığına
obez grupta ailenin değerlendirdiği yaşam kalitesi puanları istatistiki olarak anlamlı derecede daha
düşük çıktı. Çocuk yaşam kalitesi alt ölçek puanlarında ise anlamlı bir fark saptanmadı
Sonuç:
Obezitesi olan çocuklarda yaşam kalitesi olmayanlara göre bozulmuştur. Tedaviye başlanması
önemlidir. Obezite ve meydana getirdiği sorunlarla ilgili çocukların farkındalığı henüz tam
gelişmemişken anne babanın farkındalığı tam olabilir.
Anahtar kelimeler:
Obezite, Yaşam Kalitesi, Çocuk
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Arif Önder, [email protected]
Bildiri No: 33
132
VİTİLİGO HASTALIĞI OLAN ÇOCUKLAR VE EBEVEYNLERİNİN YAŞAM KALİTESİ,
DEPRESYON VE KAYGI DÜZEYLERİ
zlem Önen, Selcen Yamacı, Handan Özek Erkuran, Ayşe Kutlu, Burcu Çakaloz
1-Behçet Uz Çocuk Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi Polikliniği
2-Behçet Uz Çocuk Hastanesi Dermatoloji Polikliniği
Amaç :
Bu çalışmada; Vitiligo tanısı almış çocuklarda yaşam kalitesi düzeyleri ile birlikte çocukların ve
ebeveynlerinin anksiyete ve depresyon düzeylerinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç Ve Yöntem:
01.02.2016- 01.08.2016 tarihleri arasındaki 6 aylık dönemde Behçet Uz Çocuk Hastanesi (BUÇH)
Dermatoloji polikliniğine söz konusu tarihler arasında ardışık olarak başvuran ve Vitiligo tanısı ile
izlenen 9- 16 yaş grubu hastalar ve ebeveynleri (ya da primer bakım veren kişi) , Çocuk ve Ergen
Psikiyatrisi Polikliniğinde anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesi ölçekleri ile değerlendirilmiştir.
G-power programı yardımıyla hesaplanan örnek büyüklüğü 41 vaka, 41 kontrol olacak şekilde 82 kişi
olarak belirlenmiştir. Çalışmanın planlanmış olan veri toplama süreci olan 3 ay içerisinde polikliniğe
başvuran ve onam alınan 41 gönüllü çocuk ve ergenin verileri çalışmaya dahil edilmiş; kontrol grubu
olarak yaş ve cinsiyetleri eşleştirilmiş olan 30 sağlıklı çocuk ve ergenin verilerine ulaşılabilmiş ve bu
veriler karşılaştırılmıştır. Sağlıklı gönüllü grubuna, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine kronik
hastalık dışı nedenlerle başvuran olgular dahil edilmiştir. Başka bir kronik fiziksel hastalığı ya da
sistemik ilaç kullanımı olan çocuklar ve ebeveynleri çalışma dışı bırakılmıştır.
Bulgular:
İki grup arasında ÇİYKÖ-Ç ortalamaları açısından anlamlı fark saptanan alt testlerin OİP, PSTP ve
ÖTP olduğu saptanmıştır (sırasıyla p= 0,022, 0,049 ve 0,034). ÇİYKÖ-E ortalamaları açısından iki grup
arasında anlamlı fark saptanan alt testlerin ise FSTP, SİP ve ÖTP olduğu belirlenmiştir (sırasıyla p=
0,044, 0,004 ve 0,005). Ebeveynlere uygulanan BAÖ ve BDÖ puanları karşılaştırıldığında, BDÖ
yönünden anlamlı farklılık saptanmıştır (p=0,013). ÇDÖ (Çocuk Depresyon Ölçeği) , ÇSKÖ ve ÇDKÖ
(Çocuklar için Durumluk-Sürekli Kaygı Ölçeği ) puanları açından ise iki grup arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır.
Sonuç:
Bildiri No: 34
133
Bireyin yaşam kalitesini standardize edilmiş yöntemlerle belirlemenin; hem hastaların tedavi öncesi
ve sonrası durumlarını belirleyebilmek, hem de tedavi yöntemlerinin etkinliği ve sonuçlarını
değerlendirebilmek açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Çalışmamızın sonuçları Vitiligo’ lu
hastalarında yaşam kalitesinin daha düşük olduğu yönündeki önceki bulguları desteklemektedir
Anahtar kelimeler:
Yaşam kalitesi, vitiligo, anksiyete, depresyon
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Özlem Önen, [email protected]
134
ÇÖLYAK HASTASI ÇOCUKLARIN RUHSAL DURUMLARI, YAŞAM KALİTESİ VE
EBEVEYN TUTUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
1-Güzide Doğan, 2-Şermin Yalın Sapmaz, 1-Yeliz Çağan Apak, 2-Masum Öztürk, 3-Yeşim Yiğit,
4-Beyhan Cengiz Özyurt, 1-Erhun Kasırga
1-Celal Bayar Üniversitesi Çocuk Gatroenteroloji Hepatoloji ve Beslenme BD.
2-Celal Bayar Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi AD.
3-Celal Bayar Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD.
4-Celal Bayar Üniversitesi Halk Sağlığı AD.
Giriş:
Çölyak hastalığı genetik olarak duyarlı kişilerde gluten ve ilgili prolaminlerin neden olduğu immun
bağımlı sistemik bir bozukluktur. Çölyak hastalığının (ÇH) tedavisi yaşam boyu glutensiz diyet
yapmaktır. Glutensiz diyet tedavisi çölyak hastalarının yaşam kalitesini bozarak, anksiyete ve
depresyona neden olabilmektedir. Bu çalışmada çölyak hastalığı olan çocukların, beslenme
alışkanlıkları, ruhsal durumları, yaşam kalitesi ve aile işlevlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç Yöntem:
4-18 yaş arasında, en az 6 aydır çölyak hastalığı tanısı olan hastalar, prospektif olarak olarak
değerlendirildi. 36 çölyak hastası ve 36 sağlıklı çocuk ve ebeveynleri çalışmaya alındı. İki grup yaşam
kaliteleri, psikolojik durumları, ebeveyn tutumları ve aile işlevleri açısından karşılaştırıldı. Çocuklar
için yaşam kalitesi ölçeği, güçler ve güçlükler anketi uygulandı. Aile işlevlerini ve ebeveyn
tutumlarını değerlendirmek için aile değerlendirme ölçeği, aile hayatı çocuk yetiştirme tutum ölçeği
verildi. Kaç yıldır glutensiz diyet yaptığı, diyetine uyma durumu, ailenin gelir düzeyi (gelir giderden
az, gelir gider dengeli, gelir giderden fazla), anne ve babanın eğitim durumu, annenin çalışıp
çalışmadığı, kardeş sayısı, hastalıkla ilgili bilgisi, diyete uymasını zorlaştıran faktörler, en çok
yemeyi özlediği besinler ve en çok tükettikleri besinler sorgulandı. Çocuk psikiyatrisi hekimi
tarafından çocukların ruhsal durum muayenesi yapıldı.
Bulgular:
36 çölyak hastası (diyetine uyan 15 kişi, uymayan 21 kişi) ve 36 sağlıklı çocuk değerlendirildi.
Diyetine uyanların ortalama tanı süresi (3,57 ± 2,65 yıl) diyetine uymayanlara (5,3 ± 2,71 yıl) göre
anlamlı şekilde kısaydı (p<0.05). Hastaların %83,3’ü okullarda ve restoranlarda glutensiz ürünlerin
pek bulunmadığını, %61,1’i glutensiz ürünlerin marketlerde az çeşitte olduğunu, %47,2’si ürünlerin
çoğunda gluten ile ilgili bilginin yetersiz olduğunu, %19,4 ‘ü ise tadlarının normal yiyeceklere göre
kötü olduğunu belirtti. Hastaların %27,8’i ise şikayeti olmadığı ve kendini sağlıklı hissettiği için
Bildiri No: 35
135
diyetine uymadığını belirtti. Çölyak hastalarının en çok yemeyi özledikleri besinin simit olduğu
(%72,2) saptandı. Kekler (% 36,1), beyaz ekmek (%30,6), makarna (%27,8), çorbalar (%27,8), bulgur
pilavı (%16,7), irmik (%13,9), kısır (%11,1) ve kağıt helva (%5,6) diğer yemeyi özlediği besinler olarak
saptandı. Ebeveynler tarafından doldurulan Beck Depresyon envanteri (BDE), durumluk/sürekli kaygı
envanteri, aile değerlendirme ölçeği (ADÖ), aile hayatı çocuk yetiştirme tutum ölçeği (PARI)
sonuçları değerlendirildiğinde çölyak tanısı alan çocukların ebeveynlerinin BDE, durumluk/ sürekli
kaygı envanteri puan ortalamaları, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek
bulunmuştur (sırasıyla; p=0.007, p=0.025, p=0.018). ADÖ’ nün gereken ilgiyi gösterme alt ölçeği
puan ortalaması bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark belirlenmiştir
(p=0.023). Ölçeğin diğer alt ölçekleri puan ortalamaları bakımından gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark saptanmamıştır(p>0.05). PARI'nın aşırı annelik boyutu, ev kadınlığını reddetme
boyutu, baskı ve disiplin boyutu puan ortalamaları bakımından gruplar arası istatistiksel olarak
anlamlı fark belirlenmiştir (sırasıyla p=0.0001, p=0.037, p=0.0001). Ebeveynler ve çocuklar
tarafından doldurulan Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği sonuçlarında çölyak tanısı alan çocukların
yaşam kalitesi alt ölçek puanları (fiziksel sağlık toplam puanı dışında diğer alt ölçek puanları ve
psikosoyal sağlık toplam puanı, ölçek toplam puanı) sağlıklı çocuklarla karşılaştırıldığında hem
ebeveyn formunda hem de çocuk formunda daha düşük olup istatistiksel olarak anlamlı farklılık
belirlenmiştir. Çölyak tanısı alan çocukların duygusal sorunlar alt ölçeği, akran sorunları alt ölçeği
puan ortalamaları kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur
(sırasıyla p=0.003, p=0.020).
Sonuç:
Çölyak hastalarının ve ailelerinin ruhsal durumlarında ve yaşam kalitelerinde saptanan sorunlar
nedeniyle, bu hastaların ve ailelerinin psikiyatrik açıdan desteklenmesi önemlidir.
Anahtar kelimeler:
Çölyak, yaşam kalitesi, kronik hastalık
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Güzide Doğan, [email protected]
136
OTİZMDE YAŞAM KALİTESİ ANKETİ- EBEVEYN SÜRÜMÜNÜN TÜRKÇE GEÇERLİLİK
VE GÜVENİLİRLİĞİ
1-Börte Gürbüz Özgür, 2-Hatice Aksu, 3-Erhan Eser
1,2-Adnan Menderes Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD.
3-Celal Bayar Üniversitesi Halk Sağlığı AD.
Amaç:
Otizm spektrum bozukluğuna (OSB) özgü olan Otizmde Yaşam Kalitesi Anketi- Ebeveyn Sürümünün
(OYKA-E) Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışmasının yapılması amaçlandı.
Yöntem:
Eapen ve ark. tarafından OYKA-E anket geliştirme sürecinde 1) yaşam kalitesinin günümüzde geçerli
modelleri 2) birkaç tane sık kullanılan yaşam kalitesi ölçeklerinin derlemesi ve 3) otizm spektrum
bozukluğunun tanı kriterleri göz önünde bulundurulmuştur. Ölçeğin klinik kullanımına yardımcı
olmak için ve OSB’ye özgüllük sağlayacak şekilde ölçek iki alt bölüme (Bölüm A ve B) ayrılmıştır.
Bölüm A ebeveynlerin kendi yaşam kalitelerini nasıl algıladıklarını ölçen toplam 28 soru içerir. Her
bir soru birden (hiç) beşe (çok fazla) kadar beşli Likert tipi ölçüm ile puanlanır (2,4,17 ve 21. sorular
tersten puanlanır). Bu nedenle Bölüm A’dan 28 ile 140 arasında puan alınabilir. Bölüm B,
çocuklarının otizme özgü yaşadıkları zorluklarının kendileri için ne kadar sorun olduğu ile ilgili
ebeveynlerin algısını değerlendirmektedir. Bunun için OSB tanısı olan çocukların yaşadıkları
zorlukları içeren 20 tane değerlendirme sorusu vardır. Bu durumların ebeveynler için ne kadar sorun
olduğunu değerlendirdikleri beşli Likert tipi değerlendirme ölçümünde beş (benim için hiç sorun
değildi) iken bir (benim için çok fazla sorundu) şeklinde puanlanmaktadır. Bölüm B’nin puan aralığı
20 ile 100 arasında değişebilmektedir. Yazarlar her iki bölümün ayrı ayrı puanlanması ve
kullanılmasını önermektedir. Çalışmamıza 2-18 yaş arasında DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre yaygın
gelişimsel bozukluk tanısı konmuş olan 162 olgu ve ebeveynleri alındı. Ebeveynler OYKA-E, Otizm
Davranış Kontrol Listesi, KINDL-ebeveyn sürümü, WHOQOL-BREF, WHO-5 iyilik durumu indeksi ve
sosyodemografik veri formlarını doldurdu. Hastalığın şiddeti klinisyen tarafından Klinik Global
İzlenim Ölçeği doldurularak belirlendi. Güvenilirlik analizinde madde-toplam puan korelasyonu,
tavan-taban etkisi, iç tutarlılık, test-tekrar test yöntemi uygulandı. Geçerlilik analizinde yapı
geçerliliği ve ölçüt geçerliliği uygulandı. Orijinal sürümde her biri birer indeks (alt boyutu olmayan)
olan A ve B bölümlerinin olası alt boyutları hakkında bir fikir oluşturma için açıklayıcı yaklaşım
kullanılarak açıklayıcı faktör çözümlemesi yapıldı.
Bulgular:
Bildiri No: 36
137
Olguların 34’ü (%21) kız, 128’i (%79) erkekti. Tüm olguların yaş ortalaması 6,3±4,0 yıldı. Cronbach
alfa katsayısı OYKA-E Bölüm A için 0,928, Bölüm B için 0,944 bulundu. Test-tekrar test sınıf içi
korelasyon katsayısı Bölüm A ve B için sırası ile 0,68 ve 0,76 saptandı. Bölüm A puanları ile
WHOQOL-BREF, WHO-5; Bölüm B puanları ile KINDL-ebeveyn formunun pozitif yönde korelasyonu
olduğu belirlendi. Ölçüt geçerlilik analizi (duyarlılık) sonucuna göre hastalığın şiddeti artarken
anketin ilgili bölüm puanlarında kötüleşme olduğu saptandı. Açıklayıcı faktör çözümlemesi
sonuçlarına göre Bölüm A için 6 alt boyut; Bölüm B için 3 alt boyut belirlendi.
Sonuç:
Yapılan geçerlilik ve güvenilirlik analizi sonuçlarına göre OYKA-E ölçeği Türkçe formunun psikometrik
özellikleri yüksek düzeyde geçerli ve güvenilirdir. Bölüm A için belirlenen 6 alt boyuttaki soru
dağılımları incelendiğinde bağımsızlık boyutu, psikolojik-duygusal iyilik hali boyutu, sosyal ilişkiler
ve çevre boyutu, fiziksel boyut ve ekonomik ve finansal durum boyutu şeklinde isimlendirilebilir.
Bölüm B için belirlenen 3 boyutun ise DSM-5 OSB tanı ölçütlerini sorgulayan sosyal ilişkiler ve
toplumsal etkileşimdeki eksiklikleri, duyusal girdilere karşı tepki gösterme ve sınırlı tekrarlayıcı,
basmakalıp davranış örüntülerini içeren özellikte olduğu gözlendi. Otizm spektrum bozukluğu tanılı
çocuğa sahip ebeveynlerin yaşam kalitesini değerlendirmede ve tedavi müdahalelerinin yaşam
kalitesine olan etkilerini belirlemede OYKA-E ölçeği kullanılabilir.
Anahtar kelimeler:
Bakıcılar, DSM-IV, DSM-V, geçerlilik ve güvenilirlik, otizm, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Börte Gürbüz Özgür, [email protected]
138
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU TANISI OLAN ÇOCUKLARIN BAKIM
VERENLERİNİN YAŞAM KALİTELERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN
İNCELENMESİ
1-Börte Gürbüz Özgür, 2-Erhan Eser,3-Hatice Aksu
1,3-Adnan Menderes Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD.
2-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
Amaç:
Otizm spektrum bozukluğunun (OSB) yaşam boyu sürmesi ve hastalığın doğası itibarı ile gerek
hastanın gerekse bakım verenin yaşam kalitesine olumsuz etkilerinin varlığı yadsınamaz. Bu
çalışmada hem ebeveyn hem de çocuk ile ilgili çeşitli değişkenlerin OSB tanılı çocukların
ebeveynlerindeki yaşam kalitesi puanlarına etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem:
Toplam 162 OSB tanılı çocuğun ebeveynleri çalışmaya alındı. Ebeveynlerin yaşam kalitesinin
değerlendirilmesin için Otizmde Yaşam Kalitesi Anketi-Ebeveyn Sürümü kullanıldı. Çocukların ve
ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri, çocukların hastalık ile ilgili değişkenleri (ilaç kullanım
durumu, özel eğitim, okula gitme, komorbidite, tedavi takibi, hastalık şiddeti), bakım verenin sosyal
destek durumu, ebeveynlerdeki psikopatoloji gibi değişkenler gruplandırıldı. Verilerin normal
dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilk testi ile değerlendirildi. Parametrik testlerden iki grubun
karşılaştırılmasında bağımsız gruplarda t testi, ikiden fazla grubun karşılaştırılmasında tek yön
ANOVA; parametrik olmayan testlerden ise iki grubun karşılaştırılmasında Mann-Whitney U testi,
ikiden fazla grubun karşılaştırılmasında Kruskal-Wallis testi kullanıldı.
Bulgular:
Değerlendirilen 162 ebeveynden annelerin yaş ortalaması 34,2±6,7, babaların yaş ortalaması
38,5±7,3 yıldı. Annelerin %10,5’inde, babaların ise %3,7’sinde psikiyatrik hastalık vardı. Ailelerin
%6,2’sinin (n=10) evde bakmakla yükümlü oldukları başka bir kronik hastalığı olan kişi vardı. Bakım
verenlerin yalnızca %16,7’sine (n=27) evde yardımcı olan ücretli çalışan ya da aile yakını vardı.
Babanın çocuğa ayırdığı süre arttıkça annenin yaşam kalitesi puanlarında iyileşme olmasına rağmen
annenin çocuğa ayırdığı sürenin artışının yaşam kalitesi puanlarında değişiklik yaratmadığı saptandı.
Bunun yanı sıra şehir merkezinde yaşıyor olmak, annenin meslek sahibi olması ve gelir seviyesinin
yüksek olması bakım verenin yaşam kalitesi puanlarını iyileştirirken babanın eğitim seviyesinin düşük
olması, çocuğun okula gitmiyor olması, medikal tedavi alması, hastalık şiddetinin ağır olması,
Bildiri No: 37
139
babanın alkol kullanıyor olması, ebeveynde psikiyatrik hastalık olması, çocuğun tanı süresinin 5
yıldan uzun olması durumlarında annenin yaşam kalitesi puanlarında kötüleşme olduğu saptandı.
Sonuç:
Bakım veren ebeveyenlerin psikososyal destek alması, çocuğun bakımında babanın daha fazla yer
alması ve annelerin toplumda gelir getiren işlerde çalışıyor olması hastalığın şiddetinden bağımsız
olarak yaşam kalitesi üzerine önemli katkılar sunmaktadır.
Anahtar kelimeler:
Otizm, Yaşam kalitesi, Bakımveren
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Börte Gürbüz Özgür, [email protected]
140
OBEZİTE TANILI ÇOCUK VE ERGENLERDE PSİKOPATOLOJİ, YAŞAM KALİTESİ VE
DUYGUDURUM DEĞERLENDİRİLMESi
1. Deniz Özalp Kızılay 2. Şermin Yalın Sapmaz 3. Semra Şen 4. Yekta Özkan 5. Beyhan Cengiz
Özyurt 6. Betül Ersoy,
1. Celal Bayar Üniversitesi, Çocuk Endokrin BD 2. Celal Bayar Üniversitesi, Çocuk
Psikiyatrisi ABD, 3. Celal Bayar Üniversitesi, Çocuk Enfeksiyon BD 4. Celal Bayar
Üniversitesi, Çocuk Psikiyatrisi ABD, 5.CBÜ Halk Sağlığı ABD, 6. CBÜ Çocuk Endokrin BD
Amaç:
Bu çalışmada obezite tanısı ile izlenen çocuklarda, ruhsal bozukluk varlığını ve yaşam kalitesini
değerlendirmek, aile işlevselliği ve ebeveyn tutumları sorgulamak, ruhsal bozukluklar ile obezite
ilişkisini belirlemek amaçlanmaktadır.
Yöntem:
Çalışmamız CBÜTF Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıları Anabilim Dalı Çocuk Endokrinoloji
Bölümüne başvuran, 11-16 yaşında, zihinsel gelişim geriliği, kronik hastalığı ve psikiyatrik başvurusu
olmayan 89 obez ve 31 obez olmayan hasta ile yürütülmüştür. Tüm hastaların vücut kütle indeksi
hesaplanarak (kg olarak vücut ağırlığı/ (metre olarak boy)2yaşına ve cinsiyetine göre
değerlendirilerek, %85-95 persantil fazla kilolu, %95 persantil üzeri obezite olarak kabul edildi.
OGTT Normal obez (n=41), OGTT 30.dk bozuk obez olanlar (n=24), OGTT 120. dk bozuk obez olanlar
(n=24), obez olmayan kontrol grubu (n=31) olarak 4 grup oluşturuldu. Tüm hastalar ve kontrol grubu
ile psikiyatrik görüşme yapıldı ve çocuklar için yaşam kalitesi ölçeği (ÇİYKÖ–Pediatric Quality of Life
Questionnare), aile işlevsellik ölçeği, aile hayatı çocuk yetiştirme tutum ölçeği uygulandı.
Bulgular:
Çocukların okula gitme durumu, anne veya baba eğitim durumu, anne veya baba iş durumu, anne ve
babanın birlikte olması, ailede psikiyatrik hastalık veya kronik hastalık (kardiyak, hipertansiyon,
diabetes mellitus) olmasına göre OGTT normal obez, OGTT 30. dk bozuk obez ve OGTT 120. dk
bozuk obez hastalar ile obez olmayan kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmadı. Her 4 grup arasında cinsiyet dağılımında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı
(p=0,337). Obez hastalar ile obez olmayanlar arasında ruhsal bozukluklar açısından istatistiksel
anlamlı fark saptandı (p=0,022). Obez hasta grubunda (OGTT Normal, 30. dk ve 120. dk); 2(%2.2)
olguda depresif bozukluk, 31(%34.4) olguda anksiyete bozukluğu, 1(%1.1) olguda travma ile ilişkili
bozukluk, 2(%2.2) olguda anne baba çocuk ilişki sorunu, 5(%5,6) olguda depresif bozukluk ve
anksiyete bozukluğu eş tanısı saptandı. Kontrol grubunda ise 5(%16.1) olguda anksiyete bozukluğu,
Bildiri No: 38
141
1(%3.2) olguda DEHB, 1(%3.2) olguda obsesif kompulsif bozukluk saptandı. Obez olgu grubundan 49
çocuk, kontrol grubunda 24 çocuk ruhsal bozukluk tanısı almadı.
Çocuklar yaşam kalitesi açısından değerlendirildiğinde çocuklar için yaşam kalitesi ölçeğinde hem
ebeveyn hem de çocuk formlarında fiziksel sağlık toplam puanı, sosyal işlevsellik puanı, psikosoyal
sağlık toplam puanı ve ölçek toplam puanı anlamlı farklı saptanmıştır.(çocuk formunda sırası ile
p=0.016, p=0.017, p=0.048, p=0.023; ebeveyn formunda sırası ile p=0.030, p=0.017, p=0.049,
p=0.021). Ebeveyn tutumları açısından değerlendirildiğinde anlamlı fark saptanmadı. Aile
işlevlerinde ise sadece genel işlevler alt ölçeğinde anlamlı fark saptandı(p=0.044).
Sonuç:
Obezite ruhsal bozukluklara neden olarak yaşam kalitesini etkilemektedir.
Anahtar kelimeler:
Obezite, Yaşam Kalitesi, Anne Baba Tutumları, Çocuk, Ergen
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Deniz Kızılay Özalp, [email protected]
142
WEISS İŞLEVSELLİKTE BOZULMA ÖLÇEĞİ-ÖZBİLDİRİM FORMU TÜRKÇE
GÜVENİLİRLİĞİ VE GEÇERLİLİĞİ
1-Şermin Yalın Sapmaz, 2-Dilek Ergin, 2-Nesrin Şen Celasin, 3- Öznur Bilaç, 1- Masum Öztürk,
2-Duygu Karaarslan, 4- Mahmut Cem Tarakçıoğlu, 5-Ömer Aydemir
1 -CBÜ Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları AD.
2- Manisa Sağlık Bilimleri Fakültesi
3-Manisa Ruh Sağlığı Hastanesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları Birimi
4-Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı
Hastalıkları Birimi
5-CBÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri AD.
Giriş:
Yapılan çalışmalarda psikiyatrik tanı alan çocukların sayısının, işlevsellikte bozulma ölçütü ile
yeniden değerlendirildiğinde dramatik şekilde düştüğü görülmektedir. Hastalık belirtileri ile
işlevsellikte bozulma arasında bire bir ilişkinin olmaması, bunların farklı kavramlar olduklarını ve
dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanılı çocuğun yaşadığı tüm zorlukların
değerlendirilmesinde bu kavramların tümünün ele alınması gerektiğini göstermektedir. Hatta çok
boyutlu genel işlevsellik ve yaşam kalitesi ölçeklerine göre, hastalığa özgü ölçekler DEHB’nin
araştırılmasında daha büyük önemdedir. DEHB için geliştirilmiş ölçeklerden Weiss İşlevsellikte
Bozulma Ölçeği-Ebeveyn Formu (WİBÖ-E) Türkçe için uyarlanmıştır ve güvenilirlik-geçerlilik çalışması
tamamlanmıştır, ancak halihazırda kullanılabilecek bir özbildirim ölçeği yoktur. DEHB için özbildirim
ölçeklerinden birisi Weiss İşlevsellikte Bozluma Ölçeği-Özbildirim Formudur (WİBÖ-Ö). WİBÖ-Ö 4
dereceli Likert tipi değerlendirme sağlayan 69 maddeli bir özbildirim ölçeğidir. Toplam yedi alt
boyuttan oluşmaktadır: aile, okul, davranış, yaşam becerileri, çocuğun benlik algısı, sosyal
etkinlikler ve riskli eylemler alanlarını kapsamaktadır. Bu çalışmada amaç WİBÖ-Ö Formu Türkçe
sürümünün güvenilirliği ve geçerliliğini göstermektir.
Yöntem:
Araştırmanın örneklem grubu iki alt gruptan oluşmuştur. Gruplardan birisi DSM-IV ölçütlerine göre
dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı konulan ve izlenen 35 hastadan oluşmuştur.
Hastaların yaş aralığı 15-18’dir. Diğer araştırma grubunu ise lise düzeyinde eğitim gören 510 sağlıklı
gönüllü oluşturmuştur. Araştırma ölçeğimiz WİBÖ-Ö Formu dışında birlikte geçerlilik
değerlendirmesini sağlamak açısından bir genel yaşam kalitesi ve işlevsellik ölçeği olan Çocuklar ve
Gençler İçin Sağlık Anketi (KIDSCREEN-10 Index) uygulanmıştır.
Bildiri No: 39
143
Bulgular:
Tüm ölçek için Cronbach alfa katsayısı 0.939 olarak elde edilmiştir. Madde-toplam puan korelasyon
katsayıları 0.049 ila 0.564 arasında elde edilmiştir. Test-yeniden test güvenilirliğinde, iki hafta
arayla yapılan iki ölçüm arasındaki korelasyon yüksek düzeydedir (r=0.804, p<0.0001). Ölçeğin
ortalama toplam puanı KIDSCREEN-10 Index toplam puanı ile anlamlı korelasyon göstermektedir
(r=-0.467, p<0.0001). Yapı geçerliliğinde varyansın %63.6’sını açıklayan 17 faktör elde edilmiştir.
Tüm maddeler bir faktöre dahil olmuştur.
Sonuç: WİBÖ-Ö Formu Türkçe sürümünün hem klinik uygulamada hem araştırmalarda güvenilir ve
geçerli biçimde kullanılabiliceği gösterilmiştir.
Anahtar kelimeler:
DEHB, işvsellikte bozulma,geçerlilik, güvenilirlik
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Şermin Yalın Sapmaz, [email protected]
144
ANKİLOZAN SPONDİLİTDE DOMİNANT MİZACIN AĞRI SEVİYESİ,HASTALIK
AKTİVİTESİ VE YAŞAM KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ
1-Tülay Yıldırım, 2-Dilek Solmaz, 3-Murat Emul, 4-Gürkan Akgöl, 5-Dilek Yalvaç, 1-Yüksel
Ersoy
1-İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD.
2-Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji BD.
3- Cerrahpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD.
4- Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD.
5- Dr. Abdurahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri AD.
Amaç:
Ankilozan Spondilit (AS) hastalarında psikiyatrik semptomların prevalansının genel populasyondan
daha yüksek olduğu bulunmuştur. En yaygın psikolojik belirti ise depresyon ve anksiyetedir. Beş
dominant mizaç; depresif, hipertimik, siklotimik, iritabl ve anksiyöz olarak tanımlanmaktadır.
Depresyon ve anksiyete mizacın alt tipleri olabilir ya da AS hastalığının komorbitidesi olarak
gelişebilir. Psikiyatrik durumlar süreci, prognozu, hatta tedavi sonuçlarını bile etkileyebilir. Bu
yüzden, AS hastalarında dominant mizacı araştırmak, hastaların endişelerini ve sıkıntılarını
azaltmaya çalışırken, alternatif yaklaşımlar sağlayabilir. Bu çalışmada, the Temperament Evaluation
of Memphis, Pisa, Paris ve San Diego Auto Questionnaire (TEMPS-A) skalasının Türkçe versiyonu
kulanılarak; AS hastalarındaki en yaygın dominant mizaç ile sağlıklı kontrollerin kıyaslanması ve
dominant mizacın AS hastalarındaki ağrı seviyeleri, hastalık aktivitesi, yaşam kalitesi ve mevcut
depresyon ve anksiyete seviyeleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı.
Gereç veYöntem:
Çalışmaya Aksiyel Aksiyel (Spondiloartropati)SPA tanılı hastalar (n:51) ve yaş ve cinsiyet uyumlu
kontrol grubu (n:42) dahil edildi. Demografik özelikler (yaş, cinsiyet, eğitim), hastalık süresi ve
medikasyon durumu (non-steroidal anti-inflammatory drugs (NSAIDs), anti-tumour necrosis factor
(TNF) kaydedildi. Erythrocyte sedimentation rate (ESR), and serum C-reactive protein (CRP) gibi
laboratuvar ölçümler yapıldı. Visual Analog Scale (VAS) ile ağrı, Bath Ankylosing Spondylitis Disease
Activity Index (BASDAI) ile hastalık aktivitesi, The Bath Ankylosing Spondylitis Functional Index
(BASFI) ile fonksiyonel durum, Beck Depression Inventory (BDI) ve Beck Anxiety Inventory (BAI) ile
psikolojik durum, Ankylosing Spondylitis Quality of Life Scale (ASQoL) ile yaşam kalitesi
değerlendirildi. Temperament Evaluation of Memphis, Pisa, Paris and San Diego Auto Questionnaire
scale (TEMPS)’in türkçe versiyonu ile dominant mizaç saptandı.
Bildiri No: 40
145
Bulgular:
AS ve kontroller arasında mizaç alt tiplerinin dağılımında istatistiksel bir fark saptanmadı. Kadın
cinsiyette Depresif, Siklotimik ve Anksiyöz mizaç skorları daha yüksekdi. Anksiyöz ve Depresif mizaç
skorları eğitim süresi düşük olanlarda daha yüksek idi. İritabl mizaçla semptom süresi arasında
anlamlı pozitif korelasyon vardı. BASDAI ve VAS değerleri yüksek olanlarda Depresif, Siklotimik ve
Anksiyöz mizaç skorları daha yüksek idi. Anksiyöz affective mizaç skorları ile ASQOL değerleri
arasında korelasyon mevcut idi. Depresif, Siklotimik, İritabl ve Anksiyöz mizaç ve psikiyatrik
semtomlar arasında anlamlı ilişki saptandı.
Sonuç:
AS hastalarında mizaç; depresyon ve anksiyete semptomlarını artırıp, hastalık aktivitesi yükseltip,
yaşam kalitesini ise kötüleştirebilmektedir. Psikososyal desteğin prognozdaki önemi göz önüne
alındığında; dominant mizacı saptamak; AS hastalarında tedavi ve hasta motivasyonunda klinisyene
yardımcı olabilir.
Anahtar kelimeler:
Ankilozan Spondilit,mizaç,yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Tülay Yıldırım, [email protected]
146
KRONİK AĞRILI HASTALARDA YAŞAM KALİTESİNİN İNCELENMESİ
1-Ceyda Afacan, 2-Eren Yılmaz Afacan
1-Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İstatistik Bölümü
2-Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Ayniyat ve Staj Bürosu
Amaç:
Ağrı ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki her zaman bilinmekle beraber ancak yakın zamanda doğası
anlaşılmıştır. Her ne kadar ağrı fiziksel bir durum olsa da ağrının yaşam kalitesinin tüm boyutları
üzerine etkili olduğu bilinmektedir. Özellikle kronik ağrının; hastanın, sağlığı ve genel durumu
üzerinde çok önemli etkisi olduğu, hastada psikolojik ve sosyal yönden istenmeyen sonuçlara yol
açtığı kendi sağlık durumuna olan güvenini azalttığını ortaya koymuştur. Kronik ağrı, 3 aydan uzun
süren ve olağan iyileşme sürecinden sonra devam eden ağrı olarak tanımlanır. Bu araştırma, kronik
ağrısı olan hastaların yaşam kalitesi ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak
gerçekleştirildi.
Yöntem:
Araştırmanın örneklemini, Marmara Üniversitesi Hastanesi Algoloji Polikliniği’ne kronik ağrı
nedeniyle başvuran 160 hasta oluşturdu. Analiz için SPSS 21.0 paket programı kullanıldı.
Parametrelerin Normal Dağılımı Kolmogorov-Smirnov testi ile incelendi. Ağrı bulgularının yaşam
kalitesi ile ilişkilerini incelemek için Mann Whitney, Kruskal Wallis testi ve Spearman Korelasyon
Analizi kullanıldı. Araştırmaya katılan kronik ağrılı hastaların sosyo-demografik özellikleri ve ağrı
süresi, yeri, sıklığı, şiddeti, daha önce tedavisi, eşlik eden bulgularının yanı sıra ağrının
ölçülmesinde VAS ve Sözel Kategori Ölçeği; Yaşam kalitesinin ölçülmesinde ise SF-36 kullanıldı.
Bulgular:
Araştırmaya katılanların %69’u kadın, %40’ı 14-44 yaş arası, %21’i 65 yaş ve üstündeydi. Kronik ağrılı
hastalarda yaşam kalitesi alt boyutları; Fiziksel Fonksiyon 49,44 ± 29,83; Sosyal Fonksiyon 60,00 ±
32,28; Ağrı 31,04 ± 21,33; Vitalite/Enerji 35,09 ± 19,34; Fiziksel Rol Kısıtlılığı 27,97 ± 34,38;
Emosyonel Rol Kısıtlılığı 44,17 ± 41,89; Mental Sağlık 50,75 ± 20,52; Sağlığın Genel Olarak
Algılanması 47,72 ± 21,62 olarak bulundu. Ağrı süresi 1 yıldan uzun olan hastalarda Fiziksel
Fonksiyon, Fiziksel ve Emosyonel Rol Kısıtlılığı açısından yaşam kalitesi, 1 yıldan az ağrısı olanlara
göre yüksekti (p<0,05). Baş bölgesindeki kronik ağrılarda Fiziksel Fonksiyon, diğer bölgelere göre
yüksekti (p<0,05) ancak diğer açılardan ağrı bölgesinin yaşam kalitesine etkisi anlamlı değildi
(p>0,05). Ağrı sıklığı sürekli olan hastalarda Fiziksel Fonksiyon, Ağrı, Mental Sağlık ve Zindelik
açısından yaşam kalitesi düzeyi, aralıklarla gelen ağrıya sahip hastalara göre düşüktü (p<0,05). Sözel
Bildiri No: 41
147
Kategori Ölçeği’ne verilen yanıtlarda ağrının şiddeti arttıkça Fiziksel Fonksiyon ve Ağrı açısından
yaşam kalitesi azalıyordu (p<0,05). VAS ile Yaşam kalitesi alt boyutları negatif korelasyona sahipti ve
Fiziksel Fonksiyon, Sosyal Fonksiyon, Ağrı, Vitalite, Fiziksel Rol Kısıtlılığı ile ilişkisi anlamlıydı
(p<0,05). Ağrıya Eşlik eden başka bulgular olması durumunda Emosyonel Rol Kısıtlılığı açısından
yaşam kalitesi düşüktü(p<0,05).
Sonuç:
Kronik ağrının yerinin yaşam kalitesi üzerinde etkisi çok anlamlı değilken, şiddeti ve sıklığının etkili
olduğu görüldü. Her iki ağrı şiddeti skalasına verilen yanıtlarda; hastaların ağrı şiddetinin arttığını
söylediği durumlarda yaşam kalitesinin düştüğü ve birçok alt boyutta anlamlı olduğu bulundu. Ağrıya
eşlik eden başka bir hastalık olduğunda yaşam kalitesi düşerken, ağrı süresi 1 yılı geçtiğinde
hastaların yaşam kalitesinin artıyor olması dikkat çekmekteydi. Ağrı özellikle Fiziksel Fonksiyon
düzeyi açısından yaşam kalitesini düşürüyordu. Bu sonuçlara göre; hastaların yaşam kalitelerini
etkileyen faktörlerin belirlenmesi ve bunlarla başa çıkma yollarının geliştirilmesi önemlidir.
Ağrı yönetimine yönelik stratejilerin belirlenmesi, bireysel baş etme yöntemleri belirlenmesi
hastalara öğretilmesi önerilebilir.
Anahtar kelimeler:
Kronik Ağrı, Yaşam Kalitesi, VAS, Sözel Kategori Ölçeği, SF36
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Ceyda Afacan, [email protected]
148
YAŞLI OPERE KALÇA KIRIĞI OLAN HASTALARDA POSTOPERATİF MORTALİTE VE
MORBİDİTE BELİRLENMESİNDE ASA RİSK SINIFLAMASI İLE KIRILGANLIK
SKORUNUN KARŞILAŞTIRILMASI VE HASTA MEMNUNİYETİNİN SAPTANMASI:
RETROSPEKTİF DEĞERLENDİRME
1-Verda Toprak, 1-Pelin Şen, 2-Emre Demirçay, 1-Leyla Çağlayan
1-Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD.
2-Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi AD. İstanbul Sağlık Uygulama ve Araştırma
Merkezi
Amaç:
Yaşlı Opere Kalça Kırığı Olan Hastalarda Postoperatif Mortalite ve Morbidite Belirlenmesinde ASA risk
sınıflaması ile Kırılganlık Skorunun Karşılaştırılması ve Hasta Memnuniyetinin saptanması.
Gereç ve Yöntem:
Fakülte Etik Kurul onayı sonrasında, 2014-2016 yılları arasında opere olmuş, 65 yaş üstü, kalça
kırığı, 166 hasta, anestezi ve hastane kayıtlarından morbidite (postoperative dönemde yoğun
bakımda yatma gereksinimi), ve mortalite (30 gün içinde mortalite) değerlendirildi. Eksik kayıtlar ve
ameliyat öncesi fiziksel performans telefon görüşmeleri fiziksel performans (Fried kırılganlık ölçeği)
hastanın kendisinden ya da yakınlarından sorgulanarak değerlendirildi.
Bulgular:
2012-2016 tarihleri arasında 166 hasta kalça kırığı nedeni ile opere olan 166 hasta çalışmaya alındı.
Kayıt eksikleri nedeni ile 28 hasta çalışma dışı bırakıldı. Toplam 5 hastada erken postoperatif
dönemde mortalite gelişti. (% 3.6). Genel anestezi (GA) alan hastalarda 3, RA alan hastaların 2’sinde
mortalite gelişti. 138 hastanın 78’i RA, (%56); 60’ı (%43,4) GA ile opere oldu. Morbidite (YB’da
kalma gereksinimi RA grubunda 25 hastada (%32), GA grubunda 32 (%53) hastada izlendi. ASA skorları
GA grubunda ort 3,4; RA grubunda 3,8 idi. Ölen ve sağ kalan hastalar arasında ASA skoru açısından
fark yoktu. Yoğunbakımda kalma açısından da ASA skorlarında fark saptanmadı. Kırılganlık skoru,
mortalite gelişen ve gelişmeyenler hastalarda anlamlı farklılık gösterdi (p=0.0048). Yine kırılganlık
indeksi, yoğunbakım gereksinimi olan hastalarda anlamlı olarak yüksek saptandı (p=0.048). Anestezi
yöntemi ve hasta memnuniyeti açısından fark saptanmadı. Kırılganlık indeks skoru arttıkça
hastalarda morbidite ve mortalitede artış görüldü.
Sonuç:
Bildiri No: 42
149
Yaşlı ortopedi hastalarında, perioperatif dönemde kırılganlık skoru mortalite ve morbiditeyi
belirlemede anestezistlere katkı sağlayabilir. Hastanın riskini hasta ve hasta yakınları ile paylaşmak
hasta güvenliği için önemlidir.
Anahtar kelimeler:
Yaşlı, Yaşam Kalitesi, Asa Risk Sınıflaması, Kırılganlık, Hasta Memnuniyeti
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Verda Toprak, [email protected]
150
LOMBER DİSK HERNİSİ OLAN OLGULARDA FARKLI TEDAVİ YÖNTEMLERİNİN AĞRI
VE YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ
1-Duygu Aktar Reyhanioğlu, 2-Fatih Sefil
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Bölümü
2-Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı
Amaç:
Lomber disk hernili olgularda kor stabilizasyon egzersizlerinin ve myofasial tetik nokta (mTrP)
tedavisinin ağrı ve yaşam kalitesi üzerine etkisini değerlendirmektir.
Gereç Ve Yöntem:
Çalışmaya 34 lomber disk hernili, 19 sağlıklı olmak üzere, 54 olgu alındı. Lomber disk hernili
hastalara hot pack, US ve TENS’ten oluşan tedavinin yanında, hastalardan 15’ ine haftada 3 gün kor
stabilite egzersizleri, 19’una haftada 2 gün quadratus lumborum ve gluteus medius kaslarına mTrP
tedavisi verildi. Tedaviler 4 hafta boyunca uygulandı. Disk hernili hastaların ağrı
değerlendirmelerinde VAS kullanıldı. Yaşam kalitesi değerlendirmesi SF 36 anketi ile yapıldı. Disk
hernisi olan hastalarda değerlendirmeler tedavi öncesi ve sonrası yapıldı. Sağlıklı grup 1 kez
değerlendirildi.
Bulgular:
Sağlıklı grubun yaş ortalaması (47.15±2.85) yıl, kor egzersiz grubu (52.00±6.69), mTrP grubu
(49.47±4.83) yıldır. Disk hernisi olan hastaların ayrı ayrı grup içi ölçümlerde tedavi öncesine göre
tedavi sonrasında ağrıda azalma yönünde istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmiştir (p<0.05).
Grupların yaşam kalitesi değerlendirmeside, mTrP tedavi grubundaki olgularda sadece fiziksel
parametrelerde iyileşme yönünde anlamlı fark gözlenirken, egzersiz grubundaki olgularda hem
mental hem de fiziksel parametrelerde istatistiksel anlamlılıkla farklılıklar saptandı
Sonuç:
Lomber disk hernili olgularda her iki tedavi yönteminin ağrıyı azaltmada etkin olduğu ancak yaşam
kalitesinin mental parametresine olumlu etkileri sebebiyle egzersizin, mTrP tedavisine göre üstün
olduğu sonucuna varılabilir.
Bildiri No: 43
151
Anahtar kelimeler:
Lumbar, herni, esneklik, tetik nokta ağrısı, egzersiz
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Duygu Aktar Reyhanioğlu, [email protected]
152
METASTATİK OLMAYAN NONMELANOM DERİ KANSERLİ HASTALARDA ‘SKIN
CANCER INDEX’İN TÜRKÇE’YE KÜLTÜREL UYARLAMASI VE TÜRKÇE SÜRÜMÜN
GÜVENİLİRLİĞİ (ÖN SONUÇLAR)
1-M. Kürşat Evrenos, 2-Aylin Türel Ermertcan, 2-Tubanur Çetinarslan, 3-Önder Karaarslan, 4-
Mehmet Dadacı, 5-Hakan Uzun, 6-Ferdi Öztürk, 7-İlgül Zeren Bilgin, 1-Yavuz Keçeci, 8-Erhan
Eser
1-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD.
2-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar AD.
3-Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniği
4-Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi
AD.
5-Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD.
6.Bursa Devlet Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Kliniği
7.Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Kliniği
8-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
Amaç:
Nonmelanom Deri Kanserleri (NMDK) olgularında yaşam kalitesinin ölçülmesi, tedavi etkinliğinin
değerlendirilmesi ve tedavinin yönlendirilmesinde kritik öneme sahiptir. Bu amaçla John S. Rhee ve
ark. tarafından geliştirilen ‘Skin Cancer Index’in genel amaçlı anketlerden (DLQI, SF12) daha spesifik
değerlendirme olanağı sağladığı görülmüştür. Deri kanserine spesifik kullanılan herhangi bir Türkçe
ölçek mevcut değildir. Bu hastalığa spesifik Türkçe ölçek olmayışı ve Skin Cancer Index’in başarılı bir
şekilde İspanyolca’ya çevrilerek validasyonunun sağlanmış olması, aynı indeksin dilimize validasyonu
konusunda çalışma fikrinin oluşmasını sağlamıştır. Bu amaçla sadece deri kanserlerine spesifik bu
indeksi geliştiren merkezden yazılı izin alınarak geçerlilik-güvenilirlik çalışması planlanmıştır.
Yöntem:
“Skin Cancer Index” toplam 15 sorudan ve üç boyuttan oluşmaktadır. Ölçeğin boyutları şunlardır:
Emosyonel Durum (7 soru); Sosyal İlişkiler (4 soru) ve Fiziksel görünüm (4 soru). Çalışma yeterli
hasta sayısının toplanması ve homojenitenin sağlanması amacıyla çok merkezli planlanmıştır. Çok
merkezli yürütülecek çalışma iki fazlı olarak planlanmıştır. Faz 1: Bu fazın ilk aşamasında, Kültürel
Adaptasyon amacıyla ölçeğin İleri ve geri çevirisi yapıldı. Bu amaçla Anadili Türkçe olan iki uzman
tarafından, birbirinden bağımsız olarak indeks Türkçe’ye tercüme edildi ve daha sonra araştımacılar
tarafından bir konsensus sürüm oluşturuldu. Faz 1’in ikinci aşaması olan Kavramsal sorgulamada,
Bildiri No: 44
153
konsensus sağlanan metin ile, çalışma koordinatörü ana merkezinde (CBÜ) bir uygulayıcı tarafından
çalışma koşullarına uygun randomize seçilmiş beş hastayla, her bir sorunun kavramsal eşdeğerliği
üzerinde görüşme yapıldı (anlaşılmayan sözcük olup olmadığı; anlaşılma güçlüğü varsa hastanın bu
soru metninde nasıl bir değişikliği önerdiği not edildi). Öneriler doğrultusunda son saha sürümü
oluşturuldu. Faz 2: Türkçe sürümün alanda, kriterleri karşılayan ve çalışma yürütülecek merkezlerde
baş-boyun yerleşimli non-metastatik NMDK tanısı almış ve çalışmaya dahil olma özelliği taşıyan 180
hasta üzerinde uygulanması ve bu veriler üzerinden psikometrik analizler (geçerlilik ve güvenilirlik
analizleri) planlandı. Burada, bu çalışmanın Celal Bayar merkezi verilerinin (n=44) güvenilirlik
sonuçları sunulmuştur. Ölçeğin güvenilirliği, test-tekrar test ve iç tutarlılık (Cronbach alfa değeri
ile) yöntemleriyle gösterildi. Çalışmaya dahil olma kriterleri olarak; 1-) Doku biyopsisi ile daha
önce NMDK tanısı almış olması, 2-) 18 yaşından büyük olması, 3-) Mevcut tanılı NMDK metastazı
olmaması, 4-) Yaşam kalitesini bozacak ağır komorbiditesinin olmaması, 5-) İletişim kurulabilecek,
soruları algılayacak mental yeterlilikte olması olarak belirlenirken dışlanma kriterleri ise; 1-)
Soruların tamamına cevap verilmemesi, 2-) Yeterli klinik ve dosya bilgisi edinilememesi olarak
belirlendi. Analizlerde SPSS 21.0 paketi kullanılarak Spearman Rho katsayıları ve Cronbach alfa
değeri elde edilerek yorumlandı.
Bulgular:
Çalışmaya dahil edilen hastalarda K/E: 17/27 olarak tespit edildi. Yaş aralığı 43-88 idi (ort: 60.4).
Test tekrar test Spearman korelasyon katsayıları Toplam boyut skoru için 0.87; Emosyonel Durum
için 0.83; Sosyal İlişkiler boyutu için 0.80 ve Fiziksel görünüm boyutu için 0.72 olarak hesaplanmıştır.
İç tutarlılık analizlerinde Cronbach alfa değeri ise Emosyonel Durum için 0.92; Sosyal İlişkiler boyutu
için 0.74 ve Fiziksel görünüm boyutu için 0.79 olarak elde edilmiştir. Madde çıkarılarak yapılan iç
tutarlılık çözümlemelerinde hiçbir soruda sorun saptanmamıştır.
Sonuç:
Ön güvenilirlik analizi sonucundaki bulgular değerlendirildiğinde; hem indeksin genelinde, hem de
her bir alt grup ayrı olarak karşılaştırıldığında, testin güvenilirliği gösterilmiştir. Bu veriler, indeksin
Türkçe güvenilirliği açısından olumlu bulgular ortaya koymaktadır.
Anahtar kelimeler:
Deri kanseri, Yaşam kalitesi, Güvenilirlik
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Mustafa Kürşat Evrenos, [email protected]
154
HEREDİTER ANJİYOÖDEM HASTALARINDA YAŞAM KALİTESİ: HASTALIĞIN
GETİRDİĞİ YÜK
1-Özlem Kuman Tunçel, 2-Nihal Mete Gökmen, 3-Nazlı Kahraman, 4-Okan Gülbahar, 5-Şebnem
Pırıldar
1-Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD.
2-Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD, Allerji ve Klinik İmmünoloji Bilim Dalı
3-Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD.
4-Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD, Allerji ve Klinik İmmünoloji Bilim Dalı
5-Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD.
Amaç:
Herediter anjiyoödem (HA) işlevselliği ciddi derecede bozan, hayatı tehdit edebilen, zamanlaması
öngörülemeyen ataklarla seyreden bir hastalıktır. Böyle bir kronik hastalıkla yaşamak hastalara ayrı
bir yük getirmektedir. Bu çalışmada HA hastalığının, hastaların yaşam kalitelerini ne yönde
etkilediğini ve hastaların hayat içinde yaşadıkları sorunları araştırmak amaçlanmıştır.
Yöntem:
Tanımlayıcı ve kesitsel desendeki bu çalışmada toplam 33 HA hastasına, bir psikiyatri uzmanı
tarafından hastalığın getirdiği yükü belirlemeye yönelik yarı yapılandırılmış bir görüşme, yaşam
kalitesini değerlendirmek için Kısa Form (SF 36) ve cinsel sorunlarını değerlendirmek için Arizona
cinsel yaşantılar ölçeği uygulanmıştır.
Bulgular:
Örneklemin yaş ortalaması 38,8±10,9 idi; %57,6’sını kadınlar oluşturmaktaydı. Yapılan görüşmede
katılımcıların %27,3’ü HA ile evlilik; %66,7’si HA ile çocuk sahibi olma arasında olumsuz bir ilişki
kurmuştur. Katılımcıların %63,3'ünde cinsel sorun saptanmıştır. Hastalıkları nedeniyle kendilerini, HA
olmayan kişilerden ne kadar farklı hissettikleri sorulduğunda %48,5’i; ne kadar kısıtlanmış
hissettikleri sorulduğunda %30,3’ü 10 üzerinden 5’in üstünde puan vermişlerdir. Hastalara, HA ile
ilgili hayatlarındaki en büyük korku sorulduğunda 15’i (%45,5) larinksödem, 4’ü (%12,1) ölmek, 2’si
(%6,1) çocuklarının da hasta olması, 1’i (%3) özel günlerde hasta olmak, 1’i (%3) yüzünün şişmesi,
1’i (%3) ilaç bulamamak, 1’i (%3) ileride hayatının kısıtlanması, 1’i (%3) yalnızken abdominal atak
yaşamak yanıtını vermiştir. Yedi (%21,2) hasta, hastalıkla ilgili korkusu olmadığını belirtmiştir.
Yaşam kalitesi sonuçları incelendiğinde fiziksel rol güçlüğü, ağrı, genel sağlık algısı, sosyal
işlevsellik, emosyonel rol güçlüğü ve ruhsal sağlık alt ölçeklerinde HA hastalarının istatistiksel
Bildiri No: 45
155
anlamlı olarak Türk toplumu standartlarının altında yaşam kalitesine sahip olduğu saptanmıştır. SF
36 alt ölçeğinden alınan skorlar ile yaş, hastalık başlangıç yaşı, hastalık süresi, hastalık başladıktan
tanıya kadar geçen süre, tanı konduktan itibaren geçen süre, son ataktan itibaren geçen süre,
ortalama atak süresi ve C1 inhibitör düzeyi ile korelasyon saptanmamıştır. C1q ile sosyal işlevsellik
(p=0,007; r=0,482), vitalite (p=0,012; r=0,453), genel sağlık (p=0,001; r=0,556), fiziksel rol güçlüğü
(p=0,045; r=0,368), fiziksel işlevsellik (p=0,011; r=0,457) arasında korelasyon saptanmıştır. C1
inhibitör fonksiyon düzeyi ile ruhsal sağlık (p=0,047; r=0,365), vitalite (p=0,041; r=0,375), fiziksel
fonksiyon (p=0,029; r=0,399) arasında korelasyon saptanmıştır. HA nedeniyle kendini kısıtlanmış
hissetme düzeyi ile (10 üzerinden puanlama) HA nedeni ile kendisini HA olmayan kişilerden farklı
hissetme düzeyi (10 üzerinden puanlama) (p<0,0001; r=0,620); fiziksel fonksiyon (p=0,011; r=-
0,436); fiziksel rol güçlüğü (p=0,017; r=-0,413); genel sağlık algısı ile (p=0,002;r=-0,516) ve vitalite
(p=0,040;r=-0,360) arasında korelasyon saptanmıştır. HA nedeniyle kendini farklı hissetme düzeyi ile
C1q (p=0,003; r=-0,516); fiziksel fonksiyon (p=0,012;r=-0,432); ağrı (p=0,047; r=-0,348); genel sağlık
(p=0,001; r=-0,569); vitalite (p=0,003; r=-0,497); sosyal fonksiyon (p=0,031; r=-0,377) ve mental
sağlık ile (p=0,006; r=-0,470) korelasyon saptanmıştır.
Sonuç:
Çalışmamızda literatürle uyumlu olarak HA hastalarının yaşam kalitesinin birçok alanda bozulmuş
olduğu tespit edilmiştir. Yaşam kalitesi alt ölçeklerinden bazıları ile C1 inhibitör ve C1q düzeyi
arasında pozitif korelasyon saptanmıştır. Bu kompleman proteinlerinin hastalık şiddeti ile ilişkisi
olup olmadığına dair kesin veriler mevcut değildir ancak, sonuçlarımız yüksek kompleman
değerlerinin daha iyi yaşam kalitesini öngördürdüğü yönündedir. Bu konuda yapılacak ileri
psikoimmünolojik çalışmalara ihtiyaç vardır. HA hastalarının yaşam kalitesi ve psikolojik durumu ile
ilgili yapılan çalışmalar genellikle internet/telefon üzerinden yapılan; özbildirim ölçekleri/anketleri
ile yapılan çalışmalardır. İlk defa bir psikiyatrist ile yüz yüze görüşme ile elde edilen verileri
açısından çalışmamız literatüre önemli katkılar sunmaktadır.
Anahtar kelimeler:
Herediter anjioödem, hastalık yükü, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Özlem Kuman Tunçel, [email protected]
156
SEAATTLE ANJİNA SKALASININ TÜRK POPULASYONUNDA GEÇERLİLİĞİ
1-Mehmet Tuncay Duruöz, 2-Fırat Ulutatar, 3-Canan Şanal Toprak, 4-Anwar Suhaimi
1-Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD.
2-Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD.
3-Horasan Devlet Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bölümü
4-University of Malaya PM&R Department
Giriş Koroner Arter Hastalığı(KAH) Türkiye’de önemli bir mortalite ve morbidite sebebidir. Anjina
Pektoris çoğu hastada KAH tanısının önemli bir belirtecidir. Anjina hayat kalitesini, fiziksel
fonksiyonu ve sosyal rolü negatif etkilemektedir. Sağlık ile ilişkili hayat kalitesi değerlendirmesinde
genel ve spesifik ölçütler bulunmaktadır. Genel ölçütler sağlığın genel durumunu yansıtmaktadır ve
farklı klinik durumlar arasında karşılaştırma yapılmasına olanak sağlar. Spesifik ölçütler daha
spesifik fonksiyonu inceler ve değişime daha duyarlıdır. Seattle anjina skalası hastalığa spesifik
yaşam kalitesi ölçütleri arasındadır. Dünyada anjina tanılı hastalarda en sık kullanılan ölçütlerden
biridir.
Amaç:
Seattle Anjina Skalasının Türkçe versiyonunun, anjiografik olarak tanı konulmuş Koroner Arter
Hastalığı tanısı olan hastalarda geçerliliğini değerlendirmektir.
Yöntem
Seattle Anjina Skalasının orijinal versiyonu, geliştiren yazarlar tarafından tarafımıza gönderilmiştir.
Skala çeviri-geri çeviri yöntemi ile Türkçeye çevrilmiştir. Seattle Anjina Skalası Amerika Birleşik
Devletleri’nde geliştirilmiş ve anjinalı hastalarda geçerliliği yapılmıştır. Seattle Anjina Skalası 19
sorudan oluşmaktadır. Sorular 1 ile 5-6 arası puanlanmaktadır ve fiziksel, psikolojik durum ve
semptomları değerlendirmektedir. Mac New Kalp Yetmezliği anketi Miyokard enfarktüsü geçiren
hastalar için geliştirilmiş olup anjina hastalarında da geçerliliği saptanmıştır. Güvenilirliğin
değerlendirilmesi için iç tutarlılık( cronbach alfa) değerlendirilmiştir. Görünüm geçerliliği ve yapı
geçerliliği( benzer ölçek geçerliliği ve ayırt edici geçerlilik) değerlendirilmiştir. Benzer ölçek
geçerliliği değerlendirilmesinde Seattle Anjina Skalası ile Nottingham Health Profile ve Mac New
kalp yetmezliği anketleri arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Ayırt edici geçerlilik
değerlendirilmesinde Seattle Anjina Skalasının non-fonksiyonel parametreler ile ilişkisine
bakılmıştır. Kantitatif parametrelerin incelenmesinde spearman korelasyon katsayısı kullanılmıştır.
P<0.05 anlamlı olarak kabul edilmiştir.
Bildiri No: 46
157
Bulgular
Kardiyoloji kliniğinde anjiyografi uygulanan 67 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Seattle Anjina
Skalasının alt gruplarının cronbach alfa değerleri 0.52 ile 0.90 arasında değişmekte olup iyi düzeyde
iç tutarlılığı göstermektedir. Seattle Anjina Skalasının alt gruplarının hepsi Notingham Health
Profile ve Mac New Kalp Yetmezliği anketleriyle anlamlı düzeyde korele saptanmış olup benzer ölçek
geçerliliği’ni göstermektedir. Yaş, vücut kitle indeksi ve Eğitim düzeyi ile korelasyon saptanmamış
olup bu da ayırt edici geçerliliğin göstergesidir.
Sonuç
Seattle Anjina Skalası Türk popülasyonunda iyi geçerlilik ve güvenilirlik düzeyine sahiptir; anjina
pektoris ve koroner arter hastalığı tanılı hastalarda basit, kısa sürede uygulanabilen kullanışlı bir
skaladır.
Anahtar kelimeler:
Anjina Pektoris, Koroner Arter Hastalığı, Seattle Anjina Skalası
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Fırat Ulutatar, [email protected]
158
JİNEKOLOJİK SAĞLIK DAVRANIŞLARI İLE SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARI
(SYBD) ARASINDAKİ İLİŞKİ
Pınar Koçkanat, Mine Bekar
Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Amaç:
Araştırma Cumhuriyet Üniversitesi Kredi Yurtlar Kurumunda kalan kız öğrencilerin jinekolojik sağlık
davranışları ile sağlıklı yaşam biçimi davranışları (SYBD) arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla
tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
Yöntem:
Araştırmanın evrenini 2014-2015 öğretim yılında Cumhuriyet Üniversitesi Kredi Yurtlar Kurumunda
kalan 2938 kız öğrenci oluşturmuş ve örnekleme 802 kız öğrenci alınmıştır. Veriler “Kişisel Bilgi
Formu”, “Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği” aracılığı ile toplanmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde ortalama, standart sapma ve yüzdelik dağılımı gibi tanımlayıcı istatistik
ölçülerinin yanı sıra Chi-square test, t test, ANOVA testi ve Korelasyon katsayısı kullanılmıştır.
Anlamlılık düzeyi 0.05 olarak alınmıştır.
Bulgular:
Öğrencilerin %20,9’unun Sağlık Bilimleri ile ilgili bölümlerde, %29,3’ünün Fen-Edebiyat Fakültesinde,
%33.2’sinin 1.sınıfta, %27,4’ünün 2.sınıfta öğrenim gördüğü, yaş ortalamalarının 20,71+1,68 olduğu,
%77,1’inin Beden Kitle İndeksinin (BKİ) normal, %1,4’ünün ise obez olduğu belirlenmiştir.
Öğrencilerin %7.1’inin jinekolojik enfeksiyon geçirdiği, jinekolojik enfeksiyon geçirenlerin de
%55.4’ünün mantar enfeksiyonu, %1.8’inin HPV enfeksiyonu geçirdiği, %69.3’ünün Kendi Kendine
Vulva Muayenesi (KKVM) yapmadığı, %98.5’inin Pap smear yaptırmadığı, %82’sinin jinekolojik
muayene yaptırmadığı belirlenmiştir. Öğrencilerin SYBD’dan egzersiz (p=0.012<0.005), kişiler arası
destek (p=0.047<0.05) ile beden kitle indeksi arasında, beslenme (p=0.039<0.05) ile jinekolojik
muayene yaptırma arasında, kendini gerçekleştirme (p=0.050<0.05), stres yönetimi (p=0.016<0.05)
ile KKVM yapmamaları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Öğrencilerin SYBD ile jinekolojik
enfeksiyon geçiren ve geçirmeyenler arasındaki farkın anlamlı olduğu görülmüştür (p=0.046>0.05).
Öğrencilerin SYBD (p=0.001<0.05) ve alt ölçeklere bakıldığında, sağlık Bildiri Sunucusuluğu
(p=0.000<0.05), egzersiz (p= 0.014<0.05), beslenme (p= 0.006<0.05) ve stres yönetimi
(p=0.003<0.05) için; jinekolojik muayene yaptıranlar ile yaptırmayanlar arasında anlamlı bir fark
vardır. SYBD (p=0.000>0.05) ve tüm alt ölçekler arasında KKVM yapanlar ve yapmayanlar arasında
anlamlı bir fark bulunmuştur.
Bildiri No: 47
159
Sonuç:
Öğrencilerin jinekolojik sağlık davranışları ile sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının (SYBD) arasında
anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Üniversite öğrencilerinin ve yurtta kalan kız öğrencilerinin
sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve jinekolojik sağlık davranışları yönünden düzenli olarak
bilgilendirilmeleri önerilebilir.
Anahtar kelimeler:
Jinekolojik Sağlık Davranışları, Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları, Üniversite öğrencileri.
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Pınar Koçkanat, [email protected]
160
GESTASYONEL DİYABETES MELLİTUSLU KADINLARIN YAŞADIĞI YORGUNLUĞUN
YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ
1-Ticen Altın, 2-Nurgül Güngör Tavşanlı
1. Manisa Kamu Hastaneler Birliği Turgutlu Devlet Hastanesi, Kadın Sağlığı ve Doğum
Kliniği
2. Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Amaç:
Gestasyonel diyabet (GDM) ilk kez gebelikte ortaya çıkan ya da gebelik sırasında tanı konulan glukoz
tolerans bozukluğudur. GD’li kadınların, ebeler ve sağlık profesyonelleri açısından diyabet
yönetimlerinin sağlanmasında, yaşadıkları yorgunluğun saptanması ve yaşam kalitelerinin
değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, GD’li kadınların yaşadığı yorgunluğun
yaşam kalitesi üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Araştırma TC Sağlık Bakanlığı Türkiye Kamu Hastaneler Kurumu, Manisa İli Kamu Hastaneler Birliği
Genel Sekreterliğine bağlı Turgutlu Devlet Hastanesi Dahiliye Polikliniği ve Kadın Doğum
Polikliniklerine başvuran, yasal izinler ilgili kurumlardan alındıktan sonra Mart 2015 – Eylül 2015
tarihleri arasında araştırma hakkında bilgi verilen ve araştırmaya katılmayı kabul eden,
bilgilendirilmiş onamları alınan basit rastgele örnekleme yöntemi ile seçilmiş 148 gestasyonel
diyabetli kadınla yürütülmüştür. Veri toplama araçları olarak sosyo-demografik bilgileri almak
amacıyla literatür doğrultusunda hazırlanan 26 soruluk bir form, 9 sorudan oluşan likert tipi
''Yorgunluk Şiddet Ölçeği'', 40 sorudan oluşan likert tipi ''Yorgunluk Etki Ölçeği'' ve yaşam kalitesini
değerlendirmek için likert tipi 8 maddeden oluşan ''EUROHIS-QOL- Dünya Sağlık Örgütü Yaşam
Kalitesi Anketi'' kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 15.00 for Windows programı kullanılmıştır.
Verilen değerlendirilmesinde korelasyon, ANOVA, İndependite Simple T Testi, Mann Whitney U ,
Kruskal Wallis testleri kullanılmıştır.
Bulgular:
Araştırmaya katılan GDM'li kadınların yaş ortalaması 30,30±4.84 (min:19, max:39) olarak
belirlenmiştir. Kadınların %46,1’i ilköğretim mezunu, %83,8'i çalışmamaktadır. Kadınların %50,0’sinin
ailesinde diyabet öyküsü olduğu, %5,0’inin gebelik öncesi diyabetinin olduğu belirlenmiştir.
Araştırmaya katılan GDM'li kadınların yorgunluk şiddet ölçeği puan ortalaması ve standart sapması
37.17±13.13 (en düşük:13 en yüksek:61), Yorgunluk Etki Ölçeği kognitif alan puan ortalaması ve
standart sapması 8.53±7.59, fiziksel alan puan ortalaması ve standart sapması 14.10 ± 8.91,
Bildiri No: 48
161
psikolojik alan puan ortalaması ve standart sapması 20.28±16.77 olarak bulunmuştur. Yaşam Kalitesi
Ölçeği puan ortalamasının 28.23±4.07 (en düşük: 17 en yüksek:38) olarak orta düzeyde olduğu
saptanmıştır.
Sonuç:
Gestasyonel diyabetes mellitusun kadınlarda yorgunluğun yaşam kalitesi ile arasında negatif yönde
ve anlamlı bir ilişkisi olduğu saptanmıştır. GDM'li kadınlarda yorgunluk arttıkça yaşam kalitesinin
azaldığı belirlenmiştir.
Anahtar kelimeler:
Gestasyonel Diyabet, Yorgunluk, Yaşam Kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Nurgül Güngör Tavşanlı, [email protected]
162
HOMEOPATİ KULLANAN KİŞİLERİN YAŞAM KALİTELERİ VE HOMEOPATİYE
İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN BELİRLENMESİ
Adalet Kutlu, Mehmet Gülşen
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü
Amaç:
Homeopati kullanan kişilerin yaşam kaliteleri ve homeopatiye ilişkin görüşlerinin belirlenmesi
amacıyla planlanmıştır.
Yöntem:
Bu çalışma tanımlayıcı kesitsel bir çalışmadır ve 15 Eylül-20 Ekim tarihleri arasında, Organon
Homeopati Derneği üyeleri ve Homeopati Danışmanlığı alan kişiler üzerinde yapılmıştır. Veriler,
Organon Homeopati Derneği internet grubuna internet üzerinden hazırlanan anket formu(çoktan
seçmeli ve açık uçlu 14 sorudan oluşmuştur) ve Yaşam Kalitesi Kısa Formu- WHOQOL BRIEF TR
gönderilerek elde edilmiştir. Doldurulmuş ve geri gönderilen 61 formun verileri değerlendirilmiştir.
Verilerin analizinde sayı, yüzde, ortalamalar, Mann Witney U ve Ki-kare testleri kullanılmıştır.
Bulgular:
Çalışmaya katılanların yaş ortalaması 42,71±10,68, %55,7’si 40 yaş üstü, %83,6’sı kadın, %52,5’i evli,
%85,2’si üniversite mezunu, %75,4’ü hem akut hem de kronik durumlarda Homeopati kullanmaktadır
ve %73,8’i gerektiğinde Homeopati dışında başka ilaç kullanmadığını ifade etmişlerdir. Homeopati
danışmanlığı alanların memnuniyet puanları 8,55±2,32 olarak bulunmuştur. Homeopati alanların
yaşam kaliteleri alt puanları ele alındığında; bedensel alan 15,82±2,42, ruhsal alan 14,79±2,26,
sosyal alan 13,81±2,89, Çevresel alan 14,87±2,08 belirlenmiştir. 40 yaş ve üstü olan grupta yaşam
kalitesi alt puanları daha yüksek olmasına rağmen anlamlı fark yoktur (p>0,05). Medeni durum ve
öğrenim durumlarına göre ölçek alt puanları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Cinsiyete göre
ele alındığında; erkeklerin yaşam kalitesi ölçeği tüm alt grup puanları yüksek olmasına rağmen
anlamlı farklar bulunmamıştır (p>0,05). Homeopati’den memnun olma puanları 5’in üstünde
olanların ölçek alt puanları daha yüksektir ancak istatistiki bir fark belirlenmemiştir(p>0,05).
Homeopati dışında ilaç kullanmayanların ölçek alt puanları daha yüksek fakat anlamlı fark
bulunmamıştır (p>0,05). Hastalık tanısı konmamış olup Homeopati kullananların bedensel, ruhsal ve
çevresel alt puanları daha yüksek olmasına rağmen anlamlılık yoktur (p>0,05). Homeopati kullanan
danışanların Homeopati ile ilgili görüşlerinden bazıları ise; “muhteşem yöntem”, “insan tabiatına
uygun”, “ varlığımızı kavramamızı sağlayan felsefe”, “insana zarar vermeden iyileştiren bütünsel bir
tedavi yöntemi”, “hayatın mucizesi”,” bildiğim en doğru tedavi yöntemi”, “kullandığımda güzel
Bildiri No: 49
163
sonuç alıyorum”, “ plasebo”,”süper sonuçlar, kısa sürede alıyorum”,”muhteşem, gerçeğin keşfi”
şeklinde ifade edilmiştir.
Sonuç:
Homeopati alanların yaşam kaliteleri belirli ölçütlere (yaş, cinsiyet, hastalık durumu, ilaç kullanma,
memnuniyet durumları) göre ele alındığında; yaşam kalitesi ölçeği alt boyutları puan ortalamalarının
Homeopati lehine yüksek olduğu ancak istatistiksel anlamlılık için örneklem sayısının arttırılması
gerektiği düşünülmektedir. Ayrıca Homeopati kullananların Homeopati ile ilgili görüşleri çok olumlu
bulunmuştur.
Anahtar kelimeler:
Homeopati, yaşam kalitesi, sağlık
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Mehmet Gülşen, [email protected]
164
BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK KURULUŞUNA BAŞVURANLARDA FRAMİNGHAM RİSK
PROFİLİ VE YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1-Ramazan Sağlan, 2-Selma Metintaş
1-Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
2-Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
Amaç:
Amerika Birleşik Devletleri’nin 2007 yılında yayınlanan ulusal sağlık raporuna göre koroner arter
hastalığının ilk prezantasyonu % 20 ani ölüm ve % 80 akut koroner sendromla olmaktadır. Erişkin yaşa
gelmiş olan kişilerde koroner kalp hastalığı gelişme riskinin tahmin edilmesi, gerek koruyucu
yaklaşımlar gerekse tedavi açısından çok önemlidir. Bu noktadan hareketle çalışma, birinci basamak
sağlık kuruluşuna başvuran erişkin bireyler arasında on yıllık koroner kalp hastalığı risk durumunun
saptanması, ilişkili olduğu düşünülen değişkenlerin incelenmesi ve yaşam kalitesinin
değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve yöntem:
Çalışma, 01–31 Ekim 2015 tarihleri arasında Eskişehir yarı kentsel alanında birinci basamak sağlık
kuruluşuna başvuran 20 yaş ve üzeri erişkin bireyler üzerinde gerçekleştirilen kesitsel tipte bir
araştırmadır. Çalışmada, 691 bireyden yüz yüze görüşme yöntemi kullanarak alınan bilgiler ve
bireylerin son üç ay içindeki laboratuvar değerleri (açlık kan şekeri, total kolesterol, HDL kolesterol)
anket formlara kaydedildi. NCEP / ATP III (National Cholesterol Education Program / Adult
Treatment Panel III) kılavuzu kriterleri (yaş, cinsiyet, total kolesterol, HDL kolesterol, sigara içme
durumu ve sistolik kan basıncı) kullanılarak, Framingham Risk Skoru ile, on yıllık. koroner kalp
hastalığı riski değerlendirildi. Bireylerin genel yaşam kalitesi EQ-5D (EuroQoL-5D ) ölçeği ile
değerlendirildi. Veriler, IBM SPSS (versiyon 20.0) istatistik paket programında analiz edildi. Analizler
için Ki-Kare ve Mann-Whitney U testi kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık değeri olarak p≤0.05 olarak
kabul edildi.
Bulgular:
Çalışma grubunu oluşturanların 264’ü (%38.2) erkek, 427’si (%61.2) ise kadındır. Yaşları 20-90
arasında değişmekte olup, ortalama (±SD) 56.20 (14.57) yıl idi. Çalışmada on yıllık koroner kalp
hastalığı riski %39.4 (n=272)’ünde yüksek, %16.5 (n=114)’inde orta ve %44.1 (n=305)’inde ise düşük
olarak saptandı. Çalışmada on yıllık koroner kalp hastalığı riski yüksek olanlar için sigara içmek, 50
yaş ve üzerinde olmak ve gelir getirici bir işte çalışmamak önemli risk faktörleri olarak bulundu (her
biri için; p<0.05). Çalışmada on yıllık koroner kalp hastalığı riski yüksek olan bireylerin EQ-5D yaşam
Bildiri No: 50
165
kalitesinin beş boyutundan; endişe/moral bozukluğu, hareket ve olağanaktivite alt boyutunda
aldıkları puan düşük ve orta riskli bireylere göre, ağrı/rahatsızlık ve öz-bakım alt boyutunda
aldıkları puan ise düşük riskli bireylere göre daha yüksek bulundu (p<0.05).
Sonuç ve öneriler:
Birinci basamak sağlık kuruluşlarında on yıllık koroner kalp hastalığı riskini hesaplamak rutin
yapılabilecek kolay bir değerlendirme olup, bu sayede koroner kalp hastalığına yakalanmamış, fakat
risk taşıyan ve değiştirilebilir risk faktörleri bulunan bireyler saptanabilir. Kişisel ya da toplumsal
düzeyde sağlığı geliştirmek amacıyla, bu bireylere koruyucu hizmetler verilerek koroner kalp
hastalıklarının önlenebileceği ve bu yolla da yaşam kalitesinin artırılabileceği kanaatine varıldı.
Anahtar kelimeler:
Kardiyovasküler hastalık, framingham risk skoru, yaşam kalitesi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Ramazan Sağlan, [email protected]
166
ESKİŞEHİR MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİ VE YEREL HALKIN ÇOCUKLARINDA YAŞAM
KALİTESİ KARŞILAŞTIRILMASI
Zeynep Demirtaş, Hatice Aygar, Gülsüm Öztürk Emiral, Melike Alaiye, Ece Elif Öcal,
Muhammet Fatih Önsüz, Selma Metintaş
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
Amaç:
Yaşam kalitesi, kişinin sosyokültürel ortamda kendi sağlığını algılaması ile ilgili önemli bir sağlık
kavramıdır. Mevsimlik Tarım İşçi (MTİ)’leri, tarım işlerinde çalışmak için ürün desenine ve işçi
talebine göre çoğunlukla aileleriyle birlikte yer değiştiren işgücü grubudur. MTİ’leri, toplumun
genelinden farklı ve daha yoğun sosyal, ekonomik ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bulunmaktadır.
Bu durum, MTİ’leri çocuklarının da gelişim, eğitim ve sağlıkları ile ilgili olumsuzluklara yol
açmaktadır. Çalışmada, Eskişehir MTİ’leri çocuklarında yaşam kalite düzeyleri ve etkileyen
faktörlerin belirlenmesi ve yarıkırsal bölgede yaşayan çocuklar ile karşılaştırılması amaçlandı.
Yöntem:
Çalışma, Temmuz-Ağustos 2016 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Araştırma
Bölgesi sınırları içinde çadır bölgelerinde yaşayan MTİ’lerinin 8-18 yaş arası çocukları ile çadır
bölgelerine en yakın yarı-kırsal alanında yaşayan çocuklar üzerinde yürütülen kesitsel bir
araştırmadır. Çalışma grupları, çadır bölgelerinde yapılan tarama sonucunda ulaşılabilen tüm
çocuklardan ve yarıkırsal bölgede ise birinci basamak sağlık kuruluşuna herhangi bir nedenle
başvuran bireylerin çocuklarından oluştu. Çalışmanın anket formu iki bölümden oluşmaktaydı. Birinci
bölüm, sosyodemografik özellikleri, barınma bilgilerini ve haftalık gıda tüketim sıklığını
içermekteydi. İkinci bölüm ise ‘Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği’ (ÇİYKÖ)’ni içermekteydi. ÇİYKÖ,
Varni ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş, Memik ve ark. tarafından da Türkçe geçerlik ve
güvenirlik çalışması yapılmıştır. ÇİYKÖ, genel sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini ölçmeyi
amaçlamaktadır. Ölçek, beşli Likert tipi 23 maddeden oluşmakta ve üç alanda puanlanmaktadır.
Ölçek toplam puanı (ÖTP), fiziksel sağlık toplam puanı (FSTP), Psikososyal Sağlık Toplam Puanı
(PSTP) hesaplanmaktadır. PSTP duygusal, sosyal ve okul işlevselliğini değerlendiren Duygusal
İşlevsellik Puanı (DİP), Sosyal İşlevsellik Puanı (SİP), Okul İşlevsellik Puanı (OİP) madde puanlarından
hesaplanır. Ölçekte puan artıkça yaşam kalitesinin artmış olacağı kabul edilmektedir. Elde edilen
veriler, bilgisayar ortamına aktarılarak IBM SPSS (versiyon 20.0) paket programında değerlendirildi.
Ölçek puanlarının normal dağılıma uygunlukları Kolmogorov-Smirnov testi ile yapıldı. Verilerin tek
değişkenli analizlerinde X2, Mann Whitney U ve Kruskal Wallis testleri uygulandı. Çok değişkenli
analizde, çoklu lineer regresyon kullanıldı.
Bildiri No: 51
167
Bulgular:
Çalışma grubu 324 (%55.9) MTİ’leri ve 256 (%44.1) yarıkırsalda yaşayan çocuklardan oluşmaktaydı.
MTİ’leri çocuklarının yaş ortalaması 11.6±2.6 yıl, yarıkırsalda yaşayan çocukların yaş ortalaması
12.2±2.5 yıl idi (p=0.150). MTİ’lerinde kız çocukların erkek çocuklara orantısı daha fazla idi
(p=0.03). MTİ’leri çocuklarının anne ve baba öğrenim düzeyi daha düşük (p<0.001), ailede çalışan
kişi sayısı daha fazlaydı (p<0.001). Okula gitme orantısı ise yarı kırsalda yaşayan çocuklarda daha
yüksekti (p<0.001). Çalışma grubunun ölçekten aldıkları toplam puan ortancaları (min-max) MTİ’leri
çocuklarında 78.3 (34.8-100.0) olup, yarı kırsalda yaşayan çocukların ölçekten aldıkları toplam
puandan (85.9 (39.1-100.0)) daha düşüktü (p<0.001). Çalışma gruplarında MTİ çocuklarının ÇİYKÖ
genelinden ve alt alanlarından (FSTP, PSTP, DİP, SİP) aldıkları puan ortancaları da yarı kırsal alanda
yaşayan çocuklara göre daha düşük saptandı (p≤0.001). OİP açısından iki grup arasında fark
bulunamadı (p=0.056). Yapılan çok değişkenli analizlere göre MTİ’leri çocuklarında ÖTP yaş ile
artıyordu (p<0.01). MTİ’leri ve yerel halkın çocuklarında tahıllı ürünlere hergün ulaşabilme imkanı
olanlarda ÖTP artarken (p<0.05), hekim tanılı bir hastalığa sahip olan çocuklarda ÖTP azalıyordu
(p<0.001).
Sonuç:
MTİ’lerin çocuklarında sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi düzeyi düşüktür. Riskli çocuk gruplarında sağlığı
sosyal belirleyicileri ile ele almanın ve olumsuz koşulların düzeltilmesinin gerekli olduğu kanaatine
varıldı.
Anahtar kelimeler:
Mevsimlik tarım işçisi, yaşam kalitesi, çocuk
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Gülsüm Öztürk Emiral, [email protected]
168
İZMİR’DE BİR DEVLET HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN İŞYERİ
ZORBALIĞINA MARUZ KALMA DURUMLARI VE YAŞAM KALİTELERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
1- Begüm Es, 2- Nurgül Güngör Tavşanlı
1- Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Ebelik AD.
2- Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü
Amaç:
Kamu hizmetlerinin yaygın olarak sunulduğu sağlık işyerlerinde, yoğun iş yükü, düzensiz ve belirsiz
çalışma koşulları sağlık çalışanlarının psikolojik şiddete uğrama riskini arttırmaktadır. Bu
araştırmanın amacı, hemşirelerin işyeri zorbalığına maruz kalma durumları ve yaşam kaliteleri
arasındaki ilişkiyi incelemektir.
Yöntem:
Tanımlayıcı tipte olan bu araştırmanın evrenini 109 hemşire oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında
sosyo-demografik soruların olduğu anket formu, Aydın ve Öcel tarafından geliştirilen İşyeri Zorbalığı
Ölçeği ve SF-36 kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS paket programı kullanılarak frekans, yüzde,
ortalama, standart sapma ve korelasyona bakılmıştır.
Bulgular:
Hemşirelerin yaş ortalamaları 37,7± 9,07’dir. %94,5 bayan olup %50.5’i lisans mezunudur. Görev yıl
ortalamaları ise 17,02± 10,4 olarak bulunmuştur. Hemşirelerin SF 36 yaşam kalitesi puan
ortalamaları; Fiziksel Fonksiyon 89.77 ± 15.20, Fiziksel Fonksiyona Bağlı Rol Kısıtlılıkları 38.3 ±
44.94, Ağrı 52.21 ± 21.54, Sağlığın Genel Algılanması 44.40 ± 6.36, Vitalite / Enerji 61.74 ± 14.27,
Sosyal Fonksiyon 43.34 ± 13.45, Emosyonel Sorunlara Bağlı Rol Kısıtlılıkları 31.19 ± 39.35, Mental
Sağlık 68,91 ± 12.86’dır. Hemşirelerin iş yeri zorbalığı toplam puanı 34.78 ± 5.5 olarak bulunmuştur.
Hemşirelerin iş yeri zorbalığı toplam puan ortalaması orta düzeyden biraz yüksek bulunmuştur.
Hemşirelerin işyeri zorbalığı toplam puanı ile yaşam kalitesi ölçek alt gruplarından fiziksel fonksiyon,
fiziksel fonksiyona bağlı rol kısıtlılıkları, vitalite / enerji, ağrı, emosyonel sorunlara bağlı rol
kısıtlılıkları arasında istatistiksel olarak ters yönlü anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05).
Sonuç:
Bildiri No: 52
169
Hemşirelerin işyeri zorbalığı puanları arttıkça yaşam kalitesi alt alanlarından fiziksel fonksiyon,
fiziksel fonksiyona bağlı rol kısıtlılıkları, vitalite / enerji, ağrı, emosyonel sorunlara bağlı rol
kısıtlılıkları puanlarının düştüğü saptanmıştır.
Anahtar kelimeler:
İşyeri Zorbalığı, Yaşam Kalitesi, Hemşire
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Begüm Es, [email protected]
170
ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ VE GENEL SAĞLIK ALGISI İLİŞKİSİNİN YAŞAM
KOŞULLARI FARKLI İKİ GRUPTA DEĞERLENDİRİLMESİ
Ece Elif Öcal, Gülsüm Öztürk Emiral, Hatice Aygar, Zeynep Demirtaş, Melike Alaiye,
Muhammet Fatih Önsüz, Selma Metintaş
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
Giriş-Amaç
Yaşam kalitesi, bireylerin içinde yaşadıkları kültür ve değerler sisteminde kendi yaşam algıları
şeklinde tanımlamıştır. Çocuk sağlığında yaşam kalitesi çalışmaları, ağırlıklı olarak sağlık sorunu olan
çocuklara yönelmiştir. Toplum tabanlı örneklemlerde, çocuklarda çevrenin fiziksel ve sosyal
koşullarını da dikkate alarak sağlık algıları ile birlikte yaşam kalitesini değerlendirmek konusunda
bilgiler sınırlıdır. Çalışmanın amacı, çocuklarda yaşam koşulları farklı iki grupta genel sağlık algısı ve
yaşam kalitesi uyumlarını değerlendirmektir.
Gereç-Yöntem
Çalışma, Temmuz-Ağustos 2016 tarihinde farklı iki grupta 8-18 yaş arası çocuklarda yaşam kalitesi
ve genel sağlık algısı ilişkisini değerlendirmek üzere yapılan kesitsel tipte bir araştırmadır. Çalışma
grupları, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nin Eğitim araştırma bölgesinde bulunan 20 ve üzerinde
çadıra sahip geçici kamp bölgelerindeki Mevsimlik Tarım İşçileri (MTİ) ve bu kamp bölgelerine en
yakın yarı-kırsal yerleşim yerlerinde yaşayan halkın çocuklarından oluşturuldu. Çalışma için gerekli
etik ve idari izinler ve çalışmaya katılan bireylerden de onamlar alındı. Çalışma grupları, çadır
bölgelerinde tarama yöntemiyle, yarıkırsal bölgede ise birinci basamak sağlık kuruluşuna herhangi
bir nedenle başvuran bireylerin çocuklarından oluşturuldu. Çalışmanın anket formunun birinci
bölümü, sosyodemografik özellikler, hekim tanılı hastalıkları sorgulayan sorulardan, ikinci bölüm ise
Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği (ÇİYKÖ) ve Genel Sağlık Algısı (GSA) skalasından oluşmaktaydı.
ÇİYKÖ, genel sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini ölçmeyi amaçlayan, Varni ve arkadaşları tarafından
geliştirilmiş, Memik ve ekibi tarafından Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış beşli Likert
tipi 23 maddeden oluşan ölçektir. Ölçek toplam puanı (ÖTP) artıkça, yaşam kalitesinin arttığı kabul
edilmektedir. Çocuklar anket formunu doldurulduktan sonra ‘Genel olarak sağlığınızı 0 ile 100 puan
arasında değerlendirirseniz kendinize kaç puan verirsiniz’ sorusunun cevabını, Vizuel Analog
Skalasına benzer şekilde hazırlanmış, uçlarında iki uç tanımın yazılı olduğu 100 mm lik bir çizgiye
işaretlemeleri istendi. Elde edilen veriler, bilgisayar ortamında IBM SPSS (versiyon 20.0) paket
programında değerlendirildi. Ölçek puanları normal dağılım göstermediğinden parametrik olmayan
testler kullanıldı. GSA’na etkili değişkenleri belirlemede çoklu lineer regresyon uygulandı.
Bulgular
Bildiri No: 53
171
Çalışma grubu 324 (%55.9) MTİ ve 256 (%44.1) yarıkırsalda yaşayan çocuktan oluşmaktaydı. MTİ
(11.0) ve yarıkırsalda yaşayan çocukların yaş ortancası (12.0) benzerdi (p=0.15). MTİ çocuklarında,
hekim tanılı kronik hastalık orantısı (%17.3), yarıkırsal alandaki çocuklardan (%9.8) daha yüksekti
(p=0.009).
MTİ çocuklarında GSA puan ortancası (80.0) , yarı kırsalda yaşayan çocuklarda ortancasından (90.0)
daha düşüktü (p<0.001). MTİ çocuklarında ÇİYKÖ’nin ÖTP ortancası (78.3), yarı kırsalda yaşayan
çocukların puan ortancasından (85.9) daha düşüktü (p<0.001). MTİ çocuklarında, GSA puanı ve
ÇİYKÖ’nin ÖTP arasında zayıf düzeyde (r:0.20/p<0.001) ve yerel halkın çocuklarında
(r:0.33/p<0.001) orta düzeyde pozitif ilişki bulunmaktaydı.
GSA üzerine etkili olan değişkenler, anne öğrenim düzeyi (p<0.001), baba öğrenim düzeyi (p=0.004),
arasında pozitif, ailede çalışan kişi sayısı (p<0.001), evde oda başına düşen kişi sayısı (p<0.001), MTİ
olma durumu (p<0.001), kronik hastalık tanısı olma (p<0.001) ile negatif ilişki bulundu. Çoklu lineer
analizde GSA, diğer değişkenlerin etkisi kontrol edildikten sonra GSA’na, ÇİYKÖ’nin ÖTP ve kronik
hastalık tanısı olma değişkenleriyle ve yaşam alanıyla ilişkili bulundu (R2 =0.113, F=25.560, p<0.001)
saptandı.
Sonuç
MTİ çocuklarının GSA ve yaşam kalite düzeyi düşüktür. Hekim tanılı kronik hastalık varlığı GSA’yı
önemli ölçüde bozmaktadır.
Çocuklarda GSA’nın iyi olması çevre koşullarından bağımsız olarak yaşam kalitesini arttırmaktadır.
Anahtar kelimeler:
Genel sağlık algısı, yaşam kalitesi, tarım işçisi
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Ece Elif Öcal, [email protected]
172
FARKLI BÖLÜMLERDE ÖĞRENİM GÖREN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN GENEL
YAŞAM KALİTELERİ VE DEPRESYON DURUMLARI
Nihal Büker, Erdoğan Kavlak, Raziye Şavkın, Khalid Yahya Abdullah Alsayani
Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu
Amaç:
Bu çalışma farklı bölümlerde öğrenim gören üniversite öğrencilerinin genel yaşam kaliteleri ile
depresyon durumlarını belirlemek ve karşılaştırmak amacıyla planlandı.
Yöntem:
Çalışmaya Pamukkale Üniversitesinde farklı bölümlerde öğrenim gören ve gönüllü olarak çalışmaya
katılmayı kabul eden yaş ortalaması 20.37±1.75 yıl olan, 322 (%64.1) kız ve 180 (%35.9) erkek olmak
üzere toplam 502 öğrenci katıldı. Hazırlanan bir form aracılığı ile öğrencilerin tanımlayıcı verileri
(yaş, cinsiyet, vücut ağırlığı, boy uzunluğu gibi), okuduğu bölüm ile ilgili verileri (üniversiteye giriş
puanı, haftalık ders saati, akademik ortalama), yaşam ve çalışma ortamı, gelir düzeyi ile ilgili
veriler ve özgeçmiş özellikleri kaydedildi. Öğrencilerin yaşam kalitelerini değerlendirmek amacı ile
Kısa Form 36, depresif semptomları belirlemek amacı ile Beck Depresyon Ölçeği kullanıldı.
Bulgular:
Öğrencilerin genel yaşam kalitesi ölçeği alt parametrelerinden orta ve iyi düzeyde puan aldıkları ve
depresif semptomlarının bulunmadığı saptandı.Cinsiyetler arası karşılaştırma yapıldığında; genel
yaşam kalitesinin emosyonel sorunlara bağlı rol kısıtlamaları, genel sağlık, enerji/vitalite, ağrı ve
sağlığın genel olarak algılanması alt parametrelerinde erkek öğrenciler lehine istatistiksel olarak
anlamlı fark gözlenirken (p<0.05), genel yaşam kalitesinin diğer alt parametrelerinde ve depresyon
durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Bölümler arası karşılaştırma
yapıldığında; genel yaşam kalitesi ve depresyon durumları açısından sağlık ile ilgili bölümlerde
öğrenim gören öğrenciler ile sosyal bölümlerde öğrenim gören öğrenciler arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılığın olmadığı görüldü (p>0.05). Ayrıca öğrencilerin genel yaşam kalitelerinin;
üniversite giriş puanı, haftalık ders saati, akademik ortalama, ailesinin ve öğrencinin kendi gelir
miktarı gibi değişkenler ile istatistiksel olarak herhangi bir ilişkisinin bulunmadığı belirlendi
(p>0.05).
Sonuç:
Pamukkale Üniversitesinde farklı bölümlerde öğrenim gören ve çalışmamıza katılan öğrencilerin
genel yaşam kalitelerinin erkek öğrenciler daha iyi olmak üzere orta ve iyi düzeyde olduğu ve
belirgin depresif semptomlarının bulunmadığı saptandı. Ayrıca genel yaşam kalitesinin, üzerinde
Bildiri No: 54
173
olumlu ya da olumsuz yönde etkisi olacağı düşünülen, haftalık ders saati, akademik ortalama ya da
gelir düzeyi gibi değişkenler ile istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkisinin olmadığı gözlendi. Bu
konuda genelleme yapılabilmesi için farklı üniversitelerde ve daha fazla sayıda katılım ile
çalışmaların tekrarlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Anahtar kelimeler:
Yaşam kalitesi, depresyon, üniversite öğrencileri
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Raziye Şavkın, [email protected]
174
TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ ve ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİNDE SAĞLIKLI YAŞAM
BİÇİMİ DAVRANIŞLARI
Pınar Özdemir Deniz, Ferhat Yıldız, Burak Çapacı, Ali Arıkan, Filiz Abacıgil, Erdal Beşer
Adnan Menderes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, AYDIN
Amaç:
Sağlıklı olmak, yaşadığımız yüzyılın önemli hedeflerindendir. Hekimlerin, sağlıklı yaşam biçimi
davranışları açısından rol model olmaları gerekir. Bu araştırmanın amacı, tıp fakültesi dönem-1 ve
dönem-6 öğrencileri ile araştırma görevlisi hekimlerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını ve
etkileyen faktörleri belirlemektir.
Yöntem:
Araştırmaya Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında
öğrenim gören, tüm dönem-1 ve dönem-6 ögrencileri ile araştırma görevlileri dahil edilmiştir(
n=441). Çalışma ile ilgili gerekli izinler ve etik onay alınmıştır. Katılımcılara 26 Ağustos-22 Eylül 2016
tarihleri arasında, toplum hekimliği stajı eğitim hedefi doğrultusunda stajer dönem 4 öğrencileri ve
araştırma görevlileri tarafından, iki bölümden oluşan bir anket uygulandı. Birinci bölümde
katılımcıların sosyodemografik bilgileri, alışkanlıkları sorgulandı. İkinci bölümde altı alt gruptan
oluşan 52 soruluk Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Bahar Z. ve ark. tarafından yapılmış,
dörtlü likert tipinde “Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği-2” (SYBDÖ-II) uygulandı. Ölçekten
alınabilecek puan minimum 52, maksimum 208’dir. Ölçek puanının artması ile farkındalık düzeyi de
artmaktadır. Tanımlayıcı istatistiklerde, ortalama ± standart sapma, ortanca (minimum-maksimum)
olarak sunuldu. Normal dağılıma uygunluğu Kolmogorov Smirnov testi ile değerlendirildi. Analitik
değerlendirmede, Mann-Whitney U testi ve Kruskal Wallis varyans testi kullanıldı. Tip 1 hata düzeyi
0,05 olarak alındı.
Bulgular:
Katılımcıların %53,5’i erkek, %46,5’i kadın olup; yaş ortalaması 24,3 ± 4,7’dir. Katılımcıların %27,2’si
(n=120) dönem-1, %30,8’i (n=136) dönem-6 ve %42,0’ı (n=185) araştırma görevlisidir. Araştırma
görevlilerinin %65,4’ü dahili bilimler, %27,6’sı cerrahi bilimler, %7,0’ı temel bilimlerde görev
yapmakta; %76,2’si gece nöbetine kalmaktadır. Araştırmamızda tıp fakültesi eğitiminin ve / veya
hastane çalışma ortamının, beslenme (%66,9), uyku (%80,0), hijyen (%45,8) üzerine etkisinin olumsuz
olduğu, kahve tüketiminde artışa neden olduğu (%54,6) belirtilmiştir. Sigara (%66,0) ve alkol
tüketimi (%74,6), ilaç kullanımı (%74,8) üzerine herhangi bir etkisinin olmadığı belirtilmiştir
(p<0,01). Katılımcıların tamamında SYBDÖ-II ortanca skoru 122 (min. 72- maks. 187); araştırma
görevlilerinde 121(min. 72- maks.176), dönem-1 123 (min. 89- maks. 179) ve dönem-6 122 (min. 84-
Bildiri No: 55
175
maks.187)’lara göre daha düşük bulunmuştur (p=0,03). Yapılan ikili grup alt analizlerinde bu farkın
dönem-1 ve araştırma görevlileri arasındaki SYBDÖ-II skorundan kaynaklandığı gözlendi(p<0,01).
Araştırma görevlileri cerrahi, dahili ve temel tıp bilimleri olarak üç grupta incelendiğinde, ölçek
skoru açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0,49). Tüm katılımcılar değerlendirildiğinde kadınlarda,
erkeklere göre SYBDÖ-II skoru daha yüksek bulundu (p=0,012).
Sonuç:
Tıp öğrenimi ve hastanede çalışma durumunun yıllar içerisinde SYBDÖ-II skorunu olumsuz etkilediği
görülmüştür. İş yoğunluğunun artması ile birlikte katılımcıların sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına
dikkat etmediği görülmüş, bu nedenle uygun çalışma ortamının ve uygun koşulların sağlanması
önemli olacaktır.
Anahtar kelimeler:
Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II, tıp eğitimi, asistanlık ve intörnlük, sağlık hizmeti
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Ferhat Yıldız, [email protected]
176
BALIKESİR’DE KENTSEL BİR BÖLGEDE YAŞAYAN KİŞİLERİN GENEL SAĞLIKLARINI
ALGILAMA DURUMLARININ İNCELENMESİ
Celalettin Çevik, İbrahim Aldemir, Saliha Şence
Balıkesir Üniversitesi Balıkesir Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
Amaç
Bu çalışmanın amacı Balıkesir ilinde kentsel bir mahallede yaşayan kişilerin genel sağlıklarını
algılama durumlarının ve etkileyen faktörlerin saptanmasıdır.
Gereç ve Yöntem
Araştırma kesitsel tipte olup, Temmuz-Ekim 2016 tarihleri arasında Balıkesir ilinde kentsel bir
mahallede yürütülmüştür. Araştırmanın bağımlı değişkeni genel sağlığı algılama durumu, bağımsız
değişkenleri, yaş, cinsiyet, medeni durum, çalışma durumu, sağlık güvencesi varlığı, gelir durumu,
yaşanılan kişi ve kronik hastalığı olma durumudur. Araştırmanın evrenini 12812 kişinin yaşadığı bir
mahalle oluşturmakta olup bu evrene küme örnekleme yöntemiyle, olayın görülme sıklığı %30, %95
güven düzeyi, %5 sapma, 1.2 desen etkisi göz önünde bulundurularak 388 kişiye ulaşılmıştır. Veri
katılımcılarla yüz yüze görüşülerek sosyodemografik özelliklerden oluşan kişisel bilgi formu ve genel
sağlığı algılama ölçeği ile toplanmıştır. Genel Sağlığı algılama ölçeği; toplum taramalarında ve hasta
gruplarında genel ruhsal belirtileri taramak amacıyla David Goldberg tarafından 1972’de geliştirilen
"Hiç olmuyor, her zamanki kadar, her zamankinden sık ve çok sık" olmak üzere dörtlü likert tipi bir
ölçek olup, Türkçe’ye çevirisi ve geçerlilik-güvenilirlik çalışması 1996 yılında yapılmıştır. Ölçek
puanı hesaplanırken sorulardaki ilk iki seçenek 0, son iki seçenek 1 puan üzerinden hesaplanmıştır.
Bu şekilde katılımcıların alabilecekleri en düşük puan 0, en yüksek puan 24 olup anketten 2 ve
üzerinde puan alanların, genel ruhsal sağlık durumu kötü olarak tanımlanmıştır. Tanımlayıcı
istatistiklerde sayı ve yüzdeler, oranlar arasındaki farklar ki-kare testi ile değerlendirilmiştir. Tek
değişkenli analizlerde anlamlı çıkan değişkenler lojistik regresyon modelinde değerlendirilmiştir.
Bulgular
Araştırma grubunun %34.5'i kadın olup yaş ortalaması 38.39±14.60'dır. Katılımcıların %33.0'ı lise
mezunu, %56.9'u evli, %47.2'si çalışan, %13.5'i emekli, %89.8'i sigortası olan, %43.1'i maddi durumu
yetersiz, %67.8'i ailesiyle birlikte yaşayan, %31.0'ı kronik hastalığı olan kişilerden oluşmaktadır.
Araştırma grubunda kişilerin genel sağlığı algılama ölçeği puan ortalaması 1.81±2.34 olup araştırma
grubunun %40.1'inin ruhsal sağlığı kötüdür. Kadınlarda, okuryazar olmayanlarda, evli kişilerde,
niteliksiz işlerde çalışanlarda, hastalandığında sağlık kurumuna başvuran kişilerde ve halen okula
devam etmeyen kişilerin genel ruhsal sağlıkları anlamlı olarak daha kötüdür (Ki kare testi, p<0.05).
Yaş grupları, gelir durumu, sosyal güvence durumu, yaşanılan kişiler, evin kendine ait olma durumu
Bildiri No: 56
177
ve kronik hastalık olma durumuna göre genel ruhsal sağlık durumları benzerdir (Ki kare testi,
p>0.05). Lojistik regresyon modeline göre kadınlarda erkeklere göre 2.16 kat, okula devam
etmeyenlerde edenlere göre 4.26 kat genel ruhsal sağlığı kötü algılama durumu yüksektir.
Sonuç
Araştırma grubundaki kişilerin yaklaşık yarısının ruhsal durumu kötüdür. Kadınlar ve niteliksiz işlerde
çalışanların ruhsal durumu diğer gruplara göre daha kötüdür.
Anahtar kelimeler:
Algılanan sağlık, kentsel bölge, kesitsel çalışma
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Celalettin Çevik, [email protected]
178
BALIKESİR’DE KARESİ İLÇESİNE BAĞLI BİR MAHALLEDE YAŞAYAN KİŞİLERİN
HASTALANMA VE SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
Celalettin Çevik, İbrahim Aldemir, Saliha Şence
Balıkesir Üniversitesi Balıkesir Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
Amaç
Bu çalışmada Balıkesir kent merkezindeki bir mahallede yaşayan kişilerin hastalanma ve sağlıklı
yaşam biçimi davranışlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç Ve Yöntem
Kesitsel tipteki bu çalışma Balıkesir ilinde bir mahallede yaşayan kişilerle yüz yüze görüşülerek
yürütülmüştür. Sağlık sorunu yaşama ve sağlıklı yaşam biçimi davranışları puan araştırmanın bağımlı
değişkenleri olup yaş, cinsiyet, medeni durum, sağlık güvencesi, gelir durumu, çalışma durumu, aile
tipi, kronik hastalık varlığı bağımsız değişkenlerdir. Araştırmada örnek büyüklüğü, olayın görülme
sıklığı %15, %95 güven düzeyi, %5 sapma, 2 desen etkisi göz önünde bulundurularak 394 kişiye
ulaşılmıştır. Bu kişiler tabakalı küme örnekleme yöntemi ile seçilmiştir. Ankette sağlık hizmet
kullanımı soru formu ve sağlıklı yaşam biçimi davranışları ölçeği kullanılmıştır. Sağlık hizmet
kullanımı soru formunda son 15 gün içinde sağlık sorunu yaşama, sağlık kurumuna başvurmaya
yönelik sorular, 1987 yılında Walker, Sechrist ve Pender tarafından sağlığı geliştirme modelini test
etmek amacıyla geliştirilen sağlıklı yaşam biçimi davranışları ölçeğinde ise bireyin sağlıklı yaşam
biçimi ile ilişkili olarak sağlığı geliştiren davranışları ölçen sorular yer almaktadır. Ölçek kendini
gerçekleştirme, sağlık sorumluluğu, fiziksel aktivite, beslenme, kişilerarası ilişki ve stres yönetimi
olmak üzere 6 alt grubu olan toplam 52 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin tümünün puanı sağlıklı
yaşam biçimi davranışları puanını verir. Çözümlemede sayı ve yüzdeler, ki-kare testi, t testi, Mann-
Whitney U testi, ANOVA, Kruskal Wallis Varyans analizi kullanılmıştır.
Bulgular
Araştırma grubundaki kişilerin %65.5'i kadın, %62.2'si lise ve üzeri öğrenime sahip,%56.9'u evli,
%89.8'i sağlık sigortası olan, %56.9'u gelir durumu yeterli kişilerden oluşmaktadır. Ayrıca
katılımcıların %31.0'ının kronik hastalığı vardır. Katılımcıların %23.1'inin son 15 gün içinde bir sağlık
sorunu olmuş olup, sağlık sorunu sonrasında %24.2'si hiçbir şey yapmadığını, %61.5'i sağlık
kuruluşlarına başvurduğunu, %50.6'sı devlet hastanelerine başvurduğunu belirtmiştir. Araştırma
grubunun %18.0'ı son 1 yılda yatarak tanı ve tedavi gördüğünü, %22.1'i daha önce evde bakım
hizmeti aldığını,%56.6'sı toplumun sağlık alanındaki bilinç düzeyinin düşük olduğunu belirtmiştir.
Bildiri No: 57
179
Araştırma grubunda cinsiyete, medeni duruma, gelir durumuna, aile tipine, kronik hastalığı olma
durumuna göre hastalanma sıklığı anlamlı fark yok iken (p>0.05), 35 yaş ve üzeri kişilerde 35 yaş
altına göre, ilköğretim ve altında öğrenime sahip olanlarda lise ve üzerinde öğrenime sahip olanlara
göre, sağlık güvencesi olmayanlarda olanlara göre hastalanma sıklığı anlamlı olarak daha yüksektir
(p<0.05). Araştırma grubunun sağlıklı yaşam biçimi puan ortalaması 136.78±20.22'dir. Yaş, cinsiyet,
medeni durum, eğitim durumu, sağlık güvencesi olma durumu, maddi durum, kronik hastalığı olma
göre anlamlı fark yokken, yalnız yaşayanlarda ailesiyle birlikte yaşayanlara göre düzenli olarak
hekime gidenlerde gitmeyenlere göre, genellikle devlet hastanesine başvuranlarda diğer kurumlara
başvuranlara göre sağlıkla ilgili bilgileri TV programlarından edinenlerde takip edenlerde diğer
kaynaklardan edinenlere göre anlamlı olarak yüksektir (p<0.05).
Sonuç
Katılımcıların yaklaşık dörtte biri son 15 gün içinde hastalanmıştır. Hastalanmayı ileri yaş grubunda
olma, düşük öğrenime sahip olma etkilemektedir. Araştırma grubunun sağlıklı yaşam biçimi
davranışları ölçeği puan ortalaması yüksektir. Yalnız yaşayanlarda, düzenli olarak bir hekime
gidenlerde, genellikle devlet hastanesine başvuranlarda ve sağlıkla ilgili bilgileri TV'den elde
edenlerde sağlıklı yaşam biçimi davranışları ölçeği puan ortalaması yüksektir.
Anahtar kelimeler:
Hastalanma, sağlıklı yaşam biçimi davranışları ölçeği
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Celalettin Çevik, [email protected]
180
BEDENSEL ENGELLİLERDE BAKIM KALİTESİNİN YAŞAM KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ
1-Nadir Maşalacı, 2-Hakan Baydur
1- Celal Bayar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Hizmet Anabilim Dalı Yüksek
Lisan Öğrencisi, Manisa
2- Celal Bayar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü, Manisa
Amaç:
Bu araştırmanın amacı bedensel engellilerin bakım kalitesi ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi
belirlemektir.
Yöntem:
Araştırma kesitsel olarak yürütülmüş ilişkisel bir tarama çalışmasıdır. Araştırmaya İzmir ili Konak
ilçesinde yaşayan ve engelli evde bakım hizmetleri için bakıcılarının ücret aldığı bedensel engelliler
dahil edilmiştir. Araştırma evreni Konak ilçesinde yaşayan ve evde bakım ücretinden yararlanan 117
bedensel engelliden oluşmaktadır. Bu engelliler tamamına ulaşılması hedeflenmiş olup, 109 engelli
ve bakıcı ile yüzyüze görüşme yapılmıştır (ulaşma oranı %93.2). Araştırmada engelli ve bakıcının
sosyodemografik özellikleri yanı sıra, engellinin yaşam kalitesi WHOQOL-BREF-D ölçeği ile belirlemiş,
bakım kalitesi için “engelli bakım ve destek kalitesi ölçeği (QOCS-D)” uygulanmıştır. Ayrıca
engellinin engellilik durumunu belirlemek için WHODAS-II uygulanmıştır. Araştırma verileri 5-22 Eylül
2016 tarihleri arasında araştırmacılar tarafından yüzyüze görüşme yöntemi uygulanarak toplanmıştır.
Araştırmanın verileri SPSS 21 ve Stata 14 kullanılarak analiz edilmiştir. Analizde tanımlayıcı bulgular
için sayı ve yüzde dağılımları ile ortalama±standart sapma, ortanca, en düşük ve en yüksek değerler
sunulmuştur. Araştırma verilerinin analizinde tek değişkenli ve çok değişkenli ordinal lojistik
regresyon analizi uygulanmıştır. Ayrıca engelli yaşam kalitesini üzerinde etkili olan değişkenlerinin
yer aldığı bir yapısal eşitlik modellemesi ile oluşturulana kavramsal model sınanmıştır.
Bulgular:
Araştırmaya alınan engellilerin yarısı erkek olup, yaş ortalaması 58.8±18.3’tür. Engellilerin %48.6’sı
evli, %32.17i ilkokul mezunu, %89.9’unun engeli sonradan meydana gelmiş olup ortalama engellilik
süresi 18.5±16.7 yıldır. Araştırmaya katılan engellilerin %64.2’sinin bir sosyal güvenceden
yararlandığı ve %77.1’inin gelirlerini yetersiz bulduğu belirlenmiştir. Engelli bakıcılarının %76.1’i
kadın olup ortalama yaş 51.5±14.5’tir. Bakıcıların %53.2’si ilkokul mezunu olup, %35.8’i eşidir.
Bakıcıların yalnızca iki tanesi bakım konusunda eğitim almış kişilerden oluşmaktadır.
Engellinin yaşam kalitesi bedensel, ruhsal, sosyal, çevresel ve engellilik modülünden aldıkları puan
dağılımları sırasıyla 25.4±11.0, 30.5±15.1, 27.9±17.2, 36.0±12.0 ve 29.9±11.9’dur. Engellilerin bakım
Bildiri No: 58
181
kalitesi ölçeğinin profesyonel bakımın kalitesi, profesyonel bakıma erişim, evde bakımın kalitesi,
bilgiye erişim ve toplam bakım kalitesi puan dağılımı sırasıyla 63.6±13.9, 60.6±15.9, 43.4±8.7,
43.9±19.4 ve 55.5±9.1’dir. WHODAS II ölçeği ile yapılan engellilik değerlendirmesinde ise
katılımcıların anlama-ileşim kurma, hareket etme, kendine bakım, insan ilişkileri, yaşam faaliyetleri
toplumsal yaşama katılım ve WHODAS toplam puanı için elde ettikleri değerler sırasıyla 63.1±28,
90.3±19.4, 88.9±19.8, 65.7±26.1, 31.7±17.1, 67.6±17.1 ve 67.8±14.0’tür.
Tek değişkenli analiz sonucunda bakım kalitesi ile sosyal alan [OR:1.10 %95GA(1.06-1.14)], çevresel
alan [1.14 (1.09-1.19)] ve engellilik modülü [1.08 (1.04-1.12)] arasında anlamlı ilişki elde edilirken,
WHODAS engellilik değerlendirmesinde yaşam kalitesinin tüm boyutları ile anlamlı düzeyde ilişki
olduğu görülmektedir. Ayrıca bedensel alanda bakıcının eğitim düzeyi, sosyal alanda bakıcının
cinsiyeti ve çevresel alanda engellinin yaşı anlamlı ilişki gösteren değişkenlerdendir.
Oluşturulan çok değişkenli analiz modelleri sonucunda da bakım kalitesinin, yaşam kalitesi sosyal
alanı [1.08 (1.04-1.13)], çevresel alanı [1.11 (1.06-1.16)] ve engellilik modülü [1.05 (1.01-1.1)] ile
anlamlı düzeyde ilişkili olduğu belirlenmiştir. Ayrıca WHODAS engellilik değerlendirmesi, yaşam
kalitesinin tüm boyutları ile anlamlı düzeyde ilişki ve bakıcı eğitim düzeyi bedensel iyilik düzeyi
üzerinden etkili bulunmuştur. Elde edilen bu model için oluşturulan yapısal eşitlik modellemesinin
uyum iyiliği ki-kare değeri 8.11 (sd=7), ki-kare/sd=1.2 ile kabul edilen uyum düzeyini göstermektedir
(p>0.05).
Sonuç:
Araştırmadan elde edilen bulgular evde bakım hizmetlerinden yararlanan bedensel engellilerin
bakım kalitesinin yaşam kalitesi sosyal alan, çevresel alan ve engellilik boyutu üzerinde anlamlı
düzeyde etkisinin olduğunu göstermektedir. Bu ilişki bireyin engellilik düzeyine göre düzeltildiğinde
de belirgindir. Ayrıca bireyin engellilik düzeyi yaşam kalitesinin tüm boyutları üzerinde anlamlı
etkiye sahiptir.
Anahtar kelimeler:
Engelli, yaşam kalitesi, bakım kalitesi, WHODAS 2
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Hakan Baydur, [email protected]
182
DESTEKLEYİCİ BAKIM GEREKSİNİMLERİ ÖLÇEĞİ KISA FORMUNUN TÜRKÇE’YE
UYARLANMASI
Türkan Özbayır, Özlem Soyer, Arzu Aslan
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
Giriş:
Kanser hastalarının desteklenmemiş bakım gereksinimlerin bilinmesi, bakımın planlanmasında
önemli rol oynamaktadır. Meme kanseri Türkiye’de kadınlar arasında en sık görülen kanser tipidir.
New South Wales Kanser Konseyi Sağlık Araştırmaları ve Psiko-Onkoloji Merkezi tarafından
geliştirilen Destekleyici Bakım Gereksinimleri Ölçeği Kısa Formu’nun Türkçeye uyarlanması,
geçerlilik ve güvenilirliğinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç Yöntem:
Metodolojik bir araştırmadır. Etik kurul, kurum ve hastalardan izin alındı. Araştırma, Mayıs-Temmuz
2016 tarihleri arasında araştırmaya katılmayı kabul eden 170 meme kanseri tanısı almış hasta ile
yürütüldü. Veriler Sosyodemografik ve Klinik Özellikler Formu, Destekleyici Bakım Gereksinimleri
Ölçeği Kısa Formu ile toplandı. Hastaların sosyodemografik ve klinik özellikleri tanımlayıcı
testlerden sayı yüzde, ortalama ve standart sapma ile analiz edildi. Dil geçerliği sağlandıktan sonra
kapsam geçerlik indeksi hesaplandı. Güvenilirlik iç tutarlılık testleri olan bölünmüş ölçek
çözümlemeleri, Cronbach α katsayısı ve madde-toplam puan korelasyonu ile yapıldı. Yapı Geçerliliği
için açıklayıcı faktör çözümlemesi kullanıldı.
Bulgular:
Araştırmada yer alan hastaların yaş ortalaması 55,53±11,43 yıldır. %97,1’i kadın, %44,1’i Evre I
meme kanseri tanısı almıştır. Tanı almasından beri geçen süre ortalaması 5,69 ±5,06 yıldır. Ölçeğin
kapsam geçerlik indeksi 0,83 bulundu. İç tutarlık analizinde bölünmüş ölçek çözümlemesinde ölçeğin
ilk yarısı için alfa değeri 0,87, ikinci yarısı için 0,92’dir. Sperman-Brown katsayısı 0,74, Guttman
Split-Half katsayısı 0,73’tür. Hotelling T2 testi=425,742, F=10,45, p<0.001’dir. Ölçeğin Cronbach alfa
katsayısı 0,93 olup yüksek güvenirlik derecesine sahip olduğu belirlendi. Madde toplam puan
korelasyonunda 18 ve 19. maddeler hariç diğer tüm maddelerin korelasyon katsayıları 0,36 ile 0,81
arasında ve p<0,001 olarak bulundu. 18 ve 19. maddeler çıkarıldı. Yapılan açıklayıcı faktör
analizinde 13,17, 32. maddenin saptanan yüksek iki yük değeri 0.10’dan düşük olması nedeniyle
çıkarıldı. 29 madde ile yapılan açıklayıcı faktör analizinde özdeğeri biri aşan dört faktör elde edildi
ve bu dört faktörün açıkladığı toplam varyans %68,83 olarak bulundu. Faktörler, sağlık hizmeti ve
bilgilendirme, psikoloji, cinsellik ve günlük yaşam olarak belirlendi. Cronbach alfa değerleri 0,83 ile
0,95 arasında bulundu.
Bildiri No: 59
183
Sonuç ve Öneriler:
Destekleyici Bakım Gereksinimleri Ölçeği Kısa Formu (DeBGÖ)’nun meme kanseri tanısı alan
hastalarda destekleyici bakım gereksinimlerinin belirlenmesinde Türk toplumu için geçerli ve
güvenilir bir araç olduğu saptanmıştır. Meme kanseri tanısı alan hastalarda Destekleyici Bakım
Gereksinimleri Ölçeği Kısa Türkçe Formu’nun destekleyici bakım gereksinimlerinin belirlenmesinde
kullanılması, diğer kanser gruplarındaki hastaların destekleyici bakım gereksinimlerinin
belirlenmesinde sınanması, daha büyük hasta grupları ile çalışılması önerilmektedir.
Anahtar kelimeler:
Destekleyici Bakım, Meme Kanseri, Geçerlik, Güvenilirlik
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Özlem SOYER, [email protected]
184
YAŞLI BİREYLERİN KRONİK HASTALIK DURUMU İLE YAŞAM KALİTESİ ARASINDAKİ
İLİŞKİ, ÇANAKKALE ÖRNEĞİ
Buse Yüksel, Özgür Özerdoğan,Merve Çelik, Sibel Cevizci, Coşkun Bakar
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AD.
Giriş ve amaç:
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplam nüfus içindeki yaşlı nüfus oranı artmaktadır.
Doğumda beklenen yaşam süresinin artması ve yaşlılıkta geçirilen yılların artmasıyla birlikte sağlıklı
yaşlanma ve yaşlılıkta yaşam kalitesi kavramları daha da önem kazanmıştır. Yaşlı nüfusunun artması
ile birlikte hastalık yükü ve kronik hastalık sıklığı da artmaktadır. Tüm ölümlerin %75’inin nedenini
kronik hastalıklar oluşturmaktadır. Kronik hastalıkların yaşam kalitesini düşürdüğü yapılan birçok
çalışma ile gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Çanakkale’de 65 yaş ve üzeri bireylerde kronik
hastalık durumu ile yaşam kalitesinin arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Bu bildiride kronik hastalık
durumunun yaşam kalitesi alt bileşenleri ile ilişkisi sunulmuştur.
Yöntem:
Kesitsel tipteki bu çalışma, Mayıs-Ekim 2013 tarihleri arasında Çanakkale il merkezinde yaşayan yaşlı
nüfusuna (N=9565) göre yapılan örnekleme sonucunda 1001 kişi ile anket formları kullanılarak yüz
yüze anket yöntemiyle yürütüldü. Anket formu demografik özellikler, yaşam kalitesi ve sosyal
network, sağlık hizmeti kullanımı ve sağlık sorunları, zararlı alışkanlıklar ile Avrupa Sağlık Etki
Ölçeği (EUROHIS) bölümlerinden oluştuşmaktadır. Geçerlilik ve Güvenilirlik çalışması, 2010 yılında
yapılan bu ölçek, WHOQOL-Bref ölçeğinden üretilmiş olan genel amaçlı sağlıkta yaşam kalitesi
ölçeğidir. İkisi genel soru olmak üzere 8 sorudan oluşmaktadır. Yanıt seçenekleri 5’li Likert
tipindedir. Puan arttıkça yaşam kalitesi de iyileşmektedir.
Elde edilen verilerin analizi SPSS versiyon 19.0 yazılımı kullanılarak yapıldı. Tanımlayıcı verilerin
sunumunda ortalama, standart sapma, frekans ve yüzde değerleri kullanıldı. Değişkenlerin normal
dağılıma uygunluğu Kolmogorov-Smirnov testi ile incelendi. Normal dağılıma uymayan değişkenlerin
ikili karşılaştırmasında Mann Whitney U testi kullanıldı. P-değerinin 0,05’in altında olduğu durumlar
istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bu araştırma Güney Marmara Kalkınma Ajansı tarafından
desteklendi.
Bulgular:
Yaş ortalaması 74,10±6,8’dir. Çalışmaya katılanların %55’i kadın, %53,9’u ilköğretim mezunudur.
Katılımcıların %85,7’sinin kronik hastalığı vardır. En sık kronik hastalıklar hipertansiyon (%59,1),
diyabet (%22,8), kalp hastalığı (%22,0), kronik hava yolları hastalıklarıdır (%12,5). Kronik hastalığı
Bildiri No: 60
185
olanların EUROHIS yaşam kalitesi ölçeği toplam puanı anlamlı olarak daha düşüktür (p<0,001). Ölçek
sorularından sağlığından, kendinden, günlük yaşamı sürdürmek için gücünden ve günlük uğraşları
yürütebilme becerisinden hoşnut olma bölümlerinden kronik hastalığı olanlar anlamlı olarak daha
düşük puan almışlardır (sırasıyla p<0,001; p<0,001; p<0,001; p<0,001).
Sonuç: Kronik hastalıklar 65 yaş üzerinde daha sık görülmektedir. Dolayısıyla yaşlı insanların yaşam
kalitesi kronik hastalıklara bağlıdır. Yaşam kalitesini artırmak kronik hastalıkları kontrolle mümkün
olacaktır. Kronik hastalıkların oluşumunu önlemek için risk faktörlerini azaltmak amacıyla, çocukluk
döneminden itibaren sağlıklı beslenme, fiziksel hareketlilik, stressiz yaşam şekillerine yönelik
programlar uygulanmalıdır. Bu hastalıklara bağlı morbitide ve mortaliteyi önlemek ve yaşam
kalitesini arttırmak için özellikle birinci basamakta izlem programları oluşturulmalı ve bu
izlemlerde birinci basamağa uygun standartlar kullanılmalıdır.
Anahtar kelimeler:
Yaşlılık, kronik hastalıklar, yaşam kalitesi, EUROHIS, Çanakkale
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Buse Yüksel, [email protected]
186
ÇANAKKALE’DE YAŞLILARDA YAŞAM KALİTESİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ İLE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Merve Çelik, Sibel Cevizci, Özgür Özerdoğan, Buse Yüksel, Coşkun Bakar
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AD.
Giriş Ve Amaç:
Günümüzde ‘sağlık coğrafyası’ konusunun önemi artmıştır. Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS), hastalık ve
ölümlerin dağılımı, ülkenin ekonomik, sosyal ve demografik yapı özellikleri ile birlikte incelenerek
sağlık plan ve programlarının yapılmasında kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, CBS ile kronik
hastalıkların, demografik verilerin ve yaşam kalitesinin Çanakkale’deki mahallelere göre
incelemesidir. Bu bildiride kronik 65 yaş ve üzeri bireylerde hastalık durumunun, demografik
verilerin ve yaşam kalitesinin CBS kullanılarak Çanakkale ilinde mahallelere göre dağılımları
sunulmuştur.
Yöntem:
Bu çalışma, 2013 yılında Çanakkale il merkezinde yaşayan 1001, 65 yaş üzeri kişiye yüz yüze anket
formu uygulanarak yapılmıştır. Anket formu demografik özellikler, sağlık sorunları, zararlı
alışkanlıklar ile Avrupa Sağlık Etki Ölçeği (EUROHIS) bölümlerinden oluşmuştur. Geçerlilik ve
Güvenilirlik çalışması, 2010 yılında yapılan bu ölçek, WHOQOL-Bref ölçeğinden üretilmiş olan genel
amaçlı sağlıkta yaşam kalitesi ölçeğidir. Elde edilen verilerin analizi SPSS versiyon 19.0 yazılımı
kullanılarak yapıldı. Tanımlayıcı verilerin sunumunda ortalama, standart sapma, frekans ve yüzde
değerleri kullanıldı. P değerinin 0,05’in altında olduğu durumlar istatistiksel olarak anlamlı kabul
edildi. CBS uygulamaları MapInfo Professional v15.2 yazılımı ile yapıldı. Bu araştırma Güney Marmara
Kalkınma Ajansı tarafından desteklenmiştir.
Bulgular:
Yaşam kalitesi puanı, Fevzipaşa, Namık Kemal, Barbaros ve İsmetpaşa mahallelerinin düşük olarak
değerlendirildi. Fevzipaşa ve Namık Kemal mahallerinde diğer mahallelere göre, yaşam kalitesi
puanı daha düşük, kronik hastalık sıklığı ise daha fazladır. Demografik verilere bakıldığında bu iki
yerleşim yerinde kadınlar, yalnız yaşayanlar, engeli olanlar, gelir durumu ve eğitim düzeyi düşük
olanlar fazladır.
Sonuç:
Coğrafi Bilgi Sistemi ile kronik hastalıkların ve yaşam kalitesinin dağılımı uyumlu bulunmuştur.
Coğrafi Bilgi Sistemi sağlık sorunlarının bölgesel dağılımının gösterilmesinde kullanılabilir. Sağlık
Bildiri No: 61
187
politikaları belirlenirken genel yaklaşıma paralel, yerleşim yerine özgü farklılıklar da göz önünde
bulundurularak, bölge sosyo-demografik özelliklerine ve sağlık ihtiyaçlarına uygun çözüm önerileri
geliştirilebilir.
Anahtar kelimeler:
Yaşlılık, yaşam kalitesi, Coğrafi Bilgi Sistemi, Çanakkale
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Merve Çelik, [email protected]
188
YAŞLI BİREYLERDE YAŞAM KALİTESİNİ ETKİYEN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ
Sibel Cevizci, Merve Çelik, Buse Yüksel, Özgür Özerdoğan, Coşkun Bakar
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AD
Giriş:
Yaşlılıkta yaşam kalitesini etkileyen birçok faktör vardır. Yaşlının yaşa bağlı yaşadığı sağlık sorunları
(hipertansiyon, diyabet, görme ve işitme kaybı, hareketsizlik),cinsiyet, kötü sosyo-ekonomik durum,
düşük öğrenim düzeyi gibi kişisel özellikler yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler (1,2). Bu
çalışmanın amacı, Çanakkale’de 65 yaş ve üzeri bireylerde yaşam kalitesini etkileyen faktörlerin
belirlenmesidir. Bu bildiride yaşam kalitesini etkileyen risk faktörlerinin incelenmesi ile ilgili
sonuçlar sunulmuştur.
Yöntem:
Bu çalışma, 2013 yılında Çanakkale il merkezinde yaşayan 1001, 65 yaş üzeri kişiye yüz yüze anket
formu uygulanarak yapıldı. Anket formu demografik özellikler, sağlık sorunları, zararlı alışkanlıklar
ile Avrupa Sağlık Etki Ölçeği (EUROHIS) bölümlerinden oluşmaktadır. Geçerlilik ve Güvenilirlik
çalışması, 2010 yılında yapılan bu ölçek, WHOQOL-Bref ölçeğinden üretilmiş olan genel amaçlı
sağlıkta yaşam kalitesi ölçeğidir(3).
Elde edilen verilerin analizi SPSS versiyon 19.0 yazılımı kullanılarak yapıldı. Yaşam kalitesi ile ilişkili
risk faktörleri için 1001 kişiden 989’u (%98,8) lojistik regresyon analize dahil edildi. Analiz tekniği
olarak adımsal yöntemlerden geriye dönük istatistiksel metodu tercih edildi. Analize ‘Yaşam
kalitesi’ bağımlı değişken olarak dahil edildi. Başlangıçta analize dahil edilen 10 bağımsız değişkenin
(sigara, yaş, gelir durumu, eğitim durumu, kronik hastalık varlığı, medeni durum, cinsiyet, yalnızlık,
düşme ve engel durumu) 4 tanesi adımsal analiz sırasında dışlandı (p>0,05). Model, geriye kalan 6
bağımsız değişkenden (sigara, düşme, engel durumu, gelir, kronik hastalık, medeni durum)
oluşturuldu. Oluşturulan modelin Nagelkerke R2 değeri 0,143, Cox&Snell R2 değeri 0,108 olarak
hesaplandı. Modelin uyum iyiliği Hosmer ve Lemeshow testi ile değerlendirildi (X2=1,379, p=0,995).
Bu araştırma Güney Marmara Kalkınma Ajansı tarafından desteklendi.
Bulgular:
Çalışmaya katılanların yaş ortalaması 74,10± 6,8’dir. Çalışmaya katılanların %55’i kadın, %53,9’u
ilköğretim mezunudur. Katılımcıların %85,7’sinin kronik hastalığı vardır. Yaşam kalitesi ölçeğinin
yüzde puanı ortalaması 68,2±16,0’dır. Çalışmaya katılanların %48,2’si EUROHIS yüzde puanından
70’in altında puan almıştır. Kronik hastalığın olması 2,6 kat (p<0,001, %95 GA: 1,742-4,054), evli
olmamak 1,3 kat (p=0,07, %95 GA: 1,061-1,823), gelirin az olması 2 kat (p<0,001, %95 GA: 1,462-
Bildiri No: 62
189
2,816), zihinsel ya da fiziksel engelin olması 2,3 kat (p<0,001, %95 GA: 1,564-3,591), son 6 ayda
evde ya da dışarıda düşme 2,1 kat (p<0,001, %95 GA: 1,546-2,890), sigara kullanmak 1,4 kat
(p=0,038, %95 GA: 1,021-2,161), yaşam kalitesini kötüleştirmektedir.
Sonuç
Yaşlıların çok büyük bir kısmının kronik hastalığı vardır. Yaşam kalitesini kronik hastalığın olması,
gelir miktarının düşük olması, düşme, engel durumu, sigara kullanımı ve medeni durum
etkilemektedir. Yaşlılarda yaşam kalitesini yükseltmek ve kronik hastalıklarla mücadele etmek için
risk faktörlerine yönelik programlar yapılmalıdır. Bu programların belirlenmesinde yaptığımız
çalışmanın sonuçları yol gösterici olabilir.
Anahtar kelimeler:
Yaşlılık, yaşam kalitesi, EUROHIS, Çanakkale
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Sibel Cevizci, [email protected]
190
MANİSA ŞEHZADELER SAĞLIK EĞİTİM ARAŞTIRMA BÖLGESİNDE BAZI KENTSEL
BÖLGELERDE YAŞLILARDA YAŞAM KALİTESİNİN BELİRLEYİCİLERİ
1-Şebnem Güvenç, 2-Erhan Eser
1-Manisa Şehzadeler Sağlık Eğitim Araştırma Bölgesi Toplum Sağlığı Merkezi
2-Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
Giriş ve Amaç:
Bu çalışma Manisa Şehzadeler Sağlık Eğitim Araştırma Bölgesi (SEAB) 2,3 ve 7 No’lu Aile Sağlığı
Merkezi(ASM) bölgelerinde yaşayan 65 yaş ve üstü yaşlıların yaşam kalitesi ve yaşam kalitesini
etkileyen faktörlerin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç-Yöntem:
Araştırma Manisa Şehzadeler SEAB’da bulunan 2, 3ve 7 No’lu kentsel ASM'lere bağlı mahallelerde
yürütülmüştür. Araştırmanın evreni bu bölgede yaşayan 65 yaş ve üstü 5411 kişi; örnek büyüklüğü
ise %95 güvenle (Tip 1 hata%5), %2 sapma ile 330 kişi olarak hesaplanmıştır. Araştırma verilerinin
toplanmasında yaşlıların sosyodemografik özellikleri genel sağlık ve bağımsızlık düzeyleri (KATZ ile) ,
sağlıkla ilgili algıları, sağlık hizmet kullanımları, sağlığı geliştirme, sosyal durum, sosyal destek ve
yaşam koşullarını ölçen anket formu yüz yüze görüşme yöntemiyle doldurulmuştur. Yaşam kalitesi
EUROHIS (Avrupa Sağlık Etki Ölçeği) ve EQ-5D ile değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde
Ki-kare, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve bağımsız gruplarda t testi kullanılmıştır. Araştırmadan
elde edilen veriler SPSS 23.0 programında değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Araştırmaya katılanların %34.8’i erkek; ortalama yaşı 72.0±7.5’tir. Bireylerin %62.2’si hiç egzersiz
yapmamakta; %41.5’u dengeli beslenmemekte, %44,6’sı da su içmeyi unutmaktadır. Vücut Kitle
İndekslerine göre zayıf %6 sı zayıf , %33.3'ü kilolu ,ve %34.8’i aşırı kiloludur; %56.6’sının uykuya
dalma problemi mevcuttur; %8.8’i halen sigara içmekte; %11.4'ü yaşadığı mahalleyi güvenli
bulmamaktadır. Yaşlıların %56.5’i alternatif bitkisel ürün kullanmakta; %20.7’si geçen yıla göre
sağlığını daha iyi, %46.6’sı daha kötü olarak değerlendirmiştir. Yaşlıların sadece %3.1’i gelirini
istediği gibi kullanamamakta; %12.4'ü sözel ,%4.1'i de fiziksel istismara uğramışlardır. Grubun
%20.7’si engelli olup, %76.8’i yardımcı cihaz kullanmaktadır. %83.9’unda hekim tarafından tanı
konmuş ve sürekli ilaç kullanmayı gerektiren bir hastalık vardır; %25.4’ü son 1 yılda düşmüştür; %
37.3’nün idrar kaçırma problemi ve %23.8’nin depresyonu mevcuttur. Araştırmaya katılanların
%90.7'si sağlık sorunu olduğunda her zaman vakit geçirmeden sağlık hizmeti alabildiğini,
%9.3'ü ise hiçbir zaman alamadığını belirtmiş, %88.1'i en son sağlık sorunu olduğunda bir sağlık
Bildiri No: 63
191
kurumuna başvurmuştur. Araştırmaya katılanların %36.3'ünün en son tercih ettiği sağlık kurumu
birinci basamak, %63.7'sinin ise birinci basamak dışı sağlık kurumu olup, %79.8’ini sürekli takip eden
bir hekim bulunmaktadır. Yaşlıların %23,8’i yalnız yaşamaktadır. Yaşlıların %96,9’ u çocukları ve
yakın akrabalarıyla görüşmekte 87.6’sının her zaman özel günlerde ziyaretçisi olmaktadır.
Çalışmamıza katılan yaşlıların %94.3’nün sosyal faaliyette bulunduğu bildirilmiştir. Araştırmada
grubunda kadın cinsiyette olmak, eğitimsiz olmak, yalnız yaşıyor olmak, ilk evlenme yaşının 17 yaş
ve altı olması, 0-19 yıldır bölgede yaşıyor olmak, gelirinin giderinden az olması, akraba dışı
arkadaşının olmama durumu, sosyal faaliyetin olmaması, akraba görüşmesinin olmaması, özel günler
de bazen ziyaretçisi olması, egzersiz yapmama durumu, dengeli beslenmeme durumu, su içmeyi
unutma ve uykuya dalma sorunu olma durumu,0-19 sigara paket yılı sigara kullanımı, alternatif
bitkisel ürün kullanmama durumu, kronik hastalık olması, engelli olmak, son 1 yılda 2 veya daha
fazla düşme durumu, nesne adını hatırlamama, depresyonu olma, üriner inkontinansı olma, sağlık
sorunlarına çözüm bulamama ve gelir bağımsızlığı olmama durumlarında yaşam kalitesi açısından
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur.
Sonuç ve Öneriler:
Sosyodemografik değişkenler yaşlıların yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir. Yaşlılar yaşam
kalitesi açısından da değerlendirilerek, sağlık ve sosyal problemlerine yönelik çalışmalar yapılmalı,
geliştirilecek izlem protokolü içerisinde yoksul ve eğitimsiz yaşlılarda izlem aralığı sıklığı
arttırılmalıdır.
Not: Bu bildiri 8.Temel Sağlık Hizmetleri Sempozyumunda poster olarak sunulmuştur.
Anahtar kelimeler:
Yaşlılarda Yaşam Kalitesi, Yaşlı Sağlığı
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Şebnem Güvenç, [email protected]
192
HUZUREVİNDE YAŞAYAN BİREYLERİN GENEL SAĞLIK DURUMU, GÜNLÜK YAŞAM
AKTİVİTELERİ VE DEPRESİF BELİRTİ DÜZEYLERİ
1-Şemsinnur Göçer, 2-Osman Günay, 3-R.Özlem Ulutabanca, 4-Tuncay Polat, 5-Zehra İncedal
Sonkaya
1-Halk Sağlığı Müdürlüğü/Kayseri
2-Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD
3-Halk Sağlığı Müdürlüğü/Kayseri
4-Erzincan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
5-Amasya Üniversitesi Sabuncuoğlu Şerafeddin Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
Giriş
Yaşlı bireyler; yaşlanmaya bağlı olarak meydana gelen fiziksel, bilişsel ve ekonomik kayıplar ve
çeşitli sağlık sorunları nedeniyle, günlük yaşam aktivitelerini bağımsız olarak sürdürmekte güçlük
çekmektedir. Bu sorunlar yaşlıların yaşam kalitesini de olumsuz yönde etkilemektedir. Yaşlıların
yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen sorunlardan biri de depresyondur. Yaşlılık döneminde
depresyon belirtileri çoğunlukla gözardı edilmekte ve yaşlanmanın doğal sonucu olarak
değerlendirilmektedir. Bu çalışmada, huzurevinde yaşamakta olan yaşlılarda, genel sağlık durumu,
depresif belirti düzeyi ve günlük yaşam aktivitelerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Kesitsel tipteki araştırmanın evreni Kayseride bir huzurevi’nde yaşayan 154 bireyden oluşmaktadır.
Veri toplama aracı olarak, araştırmacılar tarafından literatür incelemesi sonucunda geliştirilen
bireyin sosyo-demografik özelliklerini ve genel sağlık durumunu belirlemeye yönelik anket formu,
Geriatrik Depresyon Ölçeği (GDÖ), Katz Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA) ve Enstrumental Yaşam
Aktiviteleri İndeksi (EGYA) kullanılmıştır.GDÖ ve Katz Günlük Yaşam Aktiviteleri İndeksi’nden elde
edilen veriler ölçeklerin yönergelerine göre değerlendirilmiştir.GDÖ’den alınabilecek puanlar 0 – 30
arasında olup, 11-13 puan “olası depresif ”, 14 puan ve üzeri “kesin depresif” olarak değerlendirildi.
KATZ’ın Günlük Yaşam Aktiviteleri İndeksi (GYA) 0-6 puan bağımlı, 7-12 puan yarı bağımlı olarak
değerlendirildi. Enstrümental Günlük Yaşam Aktiviteleri İndeksi (EGYA), 0-8 puan bağımlı, 9- 16
puan yarı bağımlı olarak değerlendirildi.Verilerin istatistiksel analizinde, Ki kare testi, unpaired t
testi ve tek yönlü ANOVA testi (Post hoc Scheffe) kullanılmış, p<0.05 değerleri anlamlı kabul
edilmiştir. Araştırma için Erciyes Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan etik onay ve
Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nden kurum izni alınmış olup, iletişim engeli bulunmayan ve
araştırmaya katılmayı kabul eden 99 kişiyle yüz yüze görüşülmüştür.
Bildiri No: 64
193
Bulgular
Araştırma grubunun yaş ortalaması 75,98±9.46 olup, %58.5’i erkek, %7.0’ı evli ve %49.9’u okuryazar
değildi. %89.9’unun sosyal güvencesi, %70.7’sinin kendine ait geliri vardı. Bireylerin %27.3’ü halen
sigara içtiğini, %40.4’ü genel sağlık durumunu iyi olduğunu, %42.4’ü kendisinde hipertansiyon,
%20.2’si diyabet, %31.3’ü kalp hastalığı, %8.1’i KOAH olduğunu ve %49.5’i günde 4 ve üzeri ilaç
kullandığını ifade etti. Bireylerin %59.6’sında kesin depresif belirti göstermekteydi. GYA açısından,
araştırma grubunun %1.0’ı bağımlı, % 4.0’ı yarı bağımlı, EGYA açısından ise %13.1’i bağımlı ve %
39.4’ü yarı bağımlı idi.Kadınlarda algılanan sağlık durumunun erkeklere göre daha kötü olduğu, yaş
ilerledikçe algılanan sağlık durumunun kötüleştiği belirlendi. Kadınların depresif belirti düzeyi
anlamlı derecede yüksekti. Algılanan sağlık durumu kötü olanlarda depresif belirti düzeyi yüksekti
ve anlamlılık mevcuttu. Yaş arttıkça EGYA bağımlılık düzeyi artmaktaydı. EGYA bakımından
bağımlılık oranı 85 yaş ve üzeri grupta anlamlı derecede yüksekti. Kadınlarda EGYA açısından
bağımlı olanların oranı erkeklere göre anlamlı derecede yüksekti. GYA bağımlılığı ve EGYA
bağımlılığı ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki yoktu.
Sonuç ve Öneriler
Huzurevinde yaşayan bireylerin yarıdan fazlasında depresif belirti saptanmıştır. Algılanan sağlık
durumu kötü olanlarda ve depresif belirti düzeyi yüksek olanlarda enstrumental günlük yaşam
aktivitelerini gerçekleştirmede bağımlılık oranı yüksekti.
Huzurevlerinde yaşayan yaşlılar depresyon açısından yakından izlenmelidir. Huzurevlerinde yaşayan
yaşlılarda, sağlık durumu, günlük yaşam aktiviteleri ve depresyon durumu ile yaşam kalitesi
arasındaki ilişkileri daha iyi belirleyebilmek için daha geniş kapsamlı ve prospektif araştırmalar
yapılmalıdır.
Anahtar kelimeler:
Yaşlı, Günlük Yaşam Aktiviteleri, Depresyon, Algılanan Sağlık Durumu.
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Şemsinnur Göçer, [email protected]
194
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ YAŞLI MODÜLÜNÜN
ALTERNATİF TÜRKÇE KISA SÜRÜMLERİNİN (WHOQOL-OLD-Short) PSİKOMETRİK
ÇÖZÜMLEMELERİ
1.Erhan Eser, 2.Sultan Eser
1 Celal Bayar Üniversitesi Halk Sağlığı AD.
2 Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Enstitüsü
Giriş ve Amaç:
Bu çalışma, 2005 yılında geliştirilen ve Türkçe geçerliliği gösterilmiş olan Dünya Sağlık Örgütü Yaşam
Kalitesi Ölçeği Yaşlı Modülü (WHOQOL-OLD)'nün Türkçe kısa sürümlerinin psikometrik özelliklerini
incelemek amacıyla yapılmıştır. WHOQOL-OLD ilk geliştirildiğinde 24 maddeden oluşan 6 boyuta
(Duyusal yetiler, bağımsızlık, geçmiş, şimdiki ve gelecek faaliyetler, topluma katılım, ölüm ve ölme
ve yakınlık) sahip bir yaşlı yaşam kalitesi modülüdür ve 4 boyuttan (Bedensel, Psikolojik, Sosyal ve
Çevresel) oluşan ana ölçek WHOQOL-Bref ile birlikte kullanılması önerilir.
Gereç-Yöntem:
Fang J. ve ark. tarafından 2012 yılında önerilen 3 ayrı kısa sürüm, 2012 yılına dek Türkiye WHOQOL
ulusal veri havuzunda toplanmış olan 2409 yaşlı verisi kullanılarak çözümlenmiştir. Önerilen
sürümler, ölçeğin 6 boyutunun her birinden birer soru seçilerek oluşturulmuştur. Sürüm 1 için madde
içeriği: 6,11,12,16,20 ve 21 nolu maddeler; Sürüm 2 için madde içeriği: 2,6,11,12,17 ve 22 nolu
maddeler; ve Sürüm 3 için madde içeriği: 4, 6,17,19,20 ve 24 nolu maddelerdir. Çözümlemelerde
soru analizi ve iç tutarlılık çözümlemeleri; yapı geçerliliği (DFA ile); kriter geçerliliği (WHOQOL-OLD
ve WHOQOL-BREF 'in bağımlı değişken olarak kullanıldığı regresyon analizleri ile) ve duyarlılık
çözümlemeleri (yaş, cinsiyet ve eğitim ile) uygulanmıştır. Çözümlemelerde SPSS sürüm 21 ve Lisrel
sürüm 8.05 kullanılmıştır.
Bulgular:
Katılımcıların yaş ortalaması 73,51 ± 6.60'dır ve % 16'sı 80yaş üstündedir. %50.8'i erkektir;
%40.9'unun eğitimi yoktur ve % 35.7'si ilkokul mezunudur. Sürüm 1, 2 ve 3'ün 100'lük ölçeğe
dönüştürülmüş puan ortalamaları sırasıyla: 60,9 ± 14.8; 59,7 ± 11.6 ve 60,2 ± 14.4'dür. İç tutarlılığı
gösteren Cronbach Alfa değerleri sürüm 1, 2 ve 3 için sırasıyla 0.73, 0.49 ve 0.71'dir. Her üç
sürümde de ölüm ve ölme (6. madde) maddesi sorunludur. WHOQOL-OLD toplam skoru ile Sürüm 1,
2 ve 3 arasında sırasıyla 0.92, 0.78 ve 0.93 korelasyon katsayıları elde edilmiştir. WHOQOL-OLD
ölçeğinin 24 soruluk uzun sürümünün bağımlı değişken olarak alındığı doğrusal regresyon
çözümlemelerinde belirleyicilik katsayıları (R2) sürüm için 0.86 ; sürüm 2 için 0.89; ve sürüm 3 için
Bildiri No: 65
195
0.88 olarak belirlenmiştir. Her üç sürüm de cinsiyet ve eğitim kategorileri anlamlı düzeyde ayırt
edici bulunmuştur. Erkekler kadınlardan, eğitim kategorileri bir alt kategoriden anlamlı derecede
daha yüksek skor vermişlerdir (p<0.05). Yaş değişkeni hiç bir sürüm için ayırt edici değildir
(p>0.05). Önerilen sürüm içeriklerine uyumu gösteren doğrulayıcı faktör çözümlemeleri: Sürüm 1:
Karşılaştırılmalı uyum indeksi (CFI): 0.967, RMSEA: 0.099 ; Sürüm 2: CFI: 0.956, RMSEA: 0.086 ; ve
Sürüm 3: CFI: 0.966, RMSEA: 0.087 olarak bulunmuştur.
Sonuç ve öneriler:
Bu çalışma, kısa sürümleri test eden (Fang J. 2012 ve Biljon LV. 2015 çalışmalarını izleyen) üçüncü
çalışmadır. Ölüm ve ölme boyutunun WHOQOL-OLD uzun Türkçe sürümde izlenen psikometrik
zayıflığı kısa sürümlerde de devam etmektedir. Ölüm ve ölme boyutu ile ilgili ulusal çalışmalar
sürdürülmelidir. Ölüm boyutu dikkatle değerlendirilmek koşuluyla her üç sürüm de önerilen orjinal
yapıya daha iyi uyum göstermişlerdir, ancak sürüm 2'nin iç tutarlığının istenilen düzeyde olmaması,
Türkçe sürüm 1 veya sürüm 3'ün, WHOQOL-OLD kısa sürümü olarak tercih edilebileceğini
göstermektedir. Yaşlı modülü (WHOQOL-OLD) kısa sürümlerinin, ana ölçek olan WHOQOL'ün 26
soruluk (WHOQOL-BREF) veya 8 soruluk (WHOQOL-8) kısa sürümleri ile birlikte kullanılmaları
önerilir.
Anahtar kelimeler:
Yaşlılık, Yaşam Kalitesinin değerlendirilmesi, Psikometrik analizler, WHOQOL, WHOQOL-OLD
Bildiri Sunucusu Yazarın Adı Soyadı:
Erhan Eser, [email protected]