ZORLU PSM MAG. 1 Temmuz-Ağustos ZORLU PSM MAG. 04
ZORLU PSM MAG. 1 Temmuz -Ağu s t o s
ZORLU PSM MAG. 04
ZORLU PSM MAG. 3 Temmuz -Ağu s t o s
06broadway, tiyatro, sergi, şov2016 YAZINDA DÜNYA SAHNELERİ
10 ne var ne yok
MÜZİK DÜNYASINDAN HAVADİSLER
18Selda Bağcan’dan Gaye Su Akyol ’aAVRUPA FESTİVALLERİNDE TANIDIK SESLER
22 400 etkinlik,
400 binden fazla izleyici3. SEZONUN ARDINDAN
34 bilmedikleriniz
STEVE VAI
36 sinema ve müzik sahnelerinde
dirsek temasıGÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR
40 son on yıla mercek
ŞARKICI / ŞARKI YAZARI GELENEĞİ
44 bilmedikleriniz
SKUNK ANASIE
46 efsanelerin doğduğu yer
THE SPLASH CLUB
50 bilmedikleriniz
EMPYRIUM
52 Empyrium’dan Opeth’e
METAL GRUPLARININ “AKUSTİK” TUTKUSU
56 sahne arkası
RIGGING
58 Zorlu PSM’nin en dinamik
ve farklı mekânıSTÜDYO YENİ SEZONDA DAHA DA
ŞAŞIRTACAK!
60 #psmblog
MÜZİK GRUPLARININ İSİMLERİNİN ALTINDA YATAN HİKÂYELER
Facebook.com/ZorluPerformansSanatlariMerkezi
Twitter.com/ZorluPSM
Youtube.com/ZorluCenterPSM
Instagram.com/Zorlu_PSM
Pinterest.com/ZorluCenterPSM
-- ww
w.zo
rlup
sm.co
mB
iletler Biletix
ve zorlu
psm
.com
’da
Zorlu PSM Mag. içeriği ve tasarımı, Bant Mag. ekibi tarafından hazırlanmaktadır.
Dünyanın en sevilen müzisyenleri, konserleri merakla beklenen gruplar! Zorlu PSM, müzik dünyasının dev isimlerini sahneye taşıyor!
06 10
40 44
18 22
46 50
34 36
52 56
ZORLU PSM MAG. 5 Temmuz -Ağu s t o s
Piyanosunda yarattığı orkestralara bedel harikalarla
deneysel müziğin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden
olan, Hauschka adıyla tanıdığımız Alman besteci
Volker Bertelmann, 6 Ekim’de Zorlu PSM Stüdyo’da.
Detaylar zorlupsm.com’da.
ZORLU PSM MAG. 7 Temmuz -Ağu s t o s
PrivacyOlivier ödülüne aday gösterilen politik gönderme This House ile yakaladığı başarının üzerine James Graham’ın kaleminden çıkan ikinci eser Privacy, teknoloji ve bireyler olarak mahremiyet hakkımızın arasındaki ilişkiye odaklanan etkileşimli bir belgesel oyunu. Edward Snowden davasının akabinde 2014 yılında Londra’da ilk gösterimini yapan oyun, günümüz internet kültürünün çıkarımlarını şimdi de sınırlı bir süreliğine New York sahnesine taşıyacak. Yeni bir şehre taşınan yalnız “Yazar”ın, yaşadıkları ve internet aracılığıyla paylaşmaya karar verdikleri üzerinden hikâyesini anlatan, komik olduğu kadar da düşündüren yapıt, politikacılar, tarihçiler ve gazetecilerle gerçekleştirilmiş röportajlardan parçalar da barındırıyor. Başrolünde Broadway’in sevilen yüzlerinden Daniel Radcliffe’i göreceğimiz Privacy’nin ön gösterimleri temmuz ayında başlayacak ve 7 Ağustos’a kadar devam edecek. Seyirciden de yanlarında telefonlarını getirmeleri ve oyun boyunca açık tutmaları rica ediliyor.
The CrucibleAhlak, kin ve toplumsal hükmün kara hikâyesi,
Arthur Miller’ın 1953 yılında yazdığı The Crucible, yarım asırdır düzenli olarak sahnelenen bir
klasik. Bu yaz Broadway’e beşinci kez çıkan oyun, Belçikalı avangart yönetmen Ivo Van Hove’ye
özel modern bir korku estiriyor. 1690’lı yıllarda Salem kasabasında yaşanan cadı avını ve saygın
kasaba sakinlerinin kendi komşularının ellerinde şekillenen kaderini konu alan oyun, Amerikan
tarihinde McCarthy döneminin alegorisi olarak görülüyor. Başrollerinde Saoirse Ronan, Ben
Whishaw ve Sophie Okonedo gibi heyecan verici genç isimler olan ve dört Tony adaylığı bulunan
adaptasyon, efsanevi besteci Philip Glass’ın bestelediği müzikleriyle 17 Temmuz’a kadar
sahnelenecek.
2016 YAZINDA DÜNYA SAHNELERİ
Yaz sezonunun öne çıkan oyunlarına, müzikallerine, sergilerine ve sahne performanslarına göz gezdiriyoruz.
Yazı Leyla Aksu
broadway, tiyatro, sergi, şov
ZORLU PSM MAG. 9 Temmuz -Ağu s t o s
Richard IIIGloucester Dükü’nün cinayet ve ihanetle kaynayan kanlı trajedisi
Richard III, büyük yazar Shakespeare’in ölümünün 400. yılında yeniden sahneye
taşınan eserlerinden yalnızca bir tanesi. Ralph Fiennes’ın başını çektiği yeni uyarlamada, etkileyici oyuncu ilk
yönetmenlik denemesi Coriolanus’ta beraber çalıştığı efsanevi isim Vanessa
Redgrave’in Queen Margaret’iyle buluşuyor. BBC’nin Hollow Crown serisi
ve American Psycho’nun müzikal sahne uyarlamasıyla tanınan Rupert Goold’un
yönetmenliğini yaptığı klasikte, seyircinin karşısına modern ve karanlık
bir bakış açısıyla yırtıcı ve grotesk bir III. Richard çıkıyor. Haziran ayında açılışını yapan uyarlama 6 Ağustos’a kadar sahnede, 21 Temmuz günü ise
Picturehouse Entertainment aracılığıyla dünya çapında sinema salonlarında
izlenebilecek.
The Deep Blue SeaTerence Rattigan’ın 1952 tarihli draması
The Deep Blue Sea, 20. yüzyıl İngiliz tiyatro repertuvarının en esaslı kadın
rollerinden biri olan, donuk hayatının arasında, karşılık bulamayan bir tutkuya kapılmış Hester’ın hikâyesi. Usta İngiliz
oyuncu Helen McCrory’yle hayat bulan, zamanının toplumsal baskılarına
kısıtlamalarına karşı gelen Hester’ın daralan dünyası, bu uyarlamada denizin
renklerinde aydınlatılmış dairesinin içinde, saydam duvarlar arkasında can
bulan komşularıyla şekilleniyor. Carrie Cracknell’ın yönetmenliğini yaptığı
oyunun dekor tasarımını Tom Scutt, ses tasarımını da Peter Rice üstleniyor. En son 2011 yılında Tom Hiddleston
ve Rachel Weisz’ı ekranlara taşıyan sinema uyarlamasında karşımıza çıkan sancılı dram, eylül ayının sonuna kadar
sahnede olacak.
HamiltonYıl boyunca Broadway’i kasıp kavuran ve müzikallerin geleceğini değiştirecek son gösteri, ilginçtir ki Amerika’nın ilk Maliye Bakanı Alexander Hamilton’ın hayatını sahneye taşıyan bir yapım. In the Heights ile dikkatleri çeken Lin-Manuel Miranda’nın yazdığı ve hip hop dahil her türlü müzikal janr ve stili harmanlayarak sahneye taşıyan Hamilton, yetim olarak büyüyen, sırasıyla savaş kahramanı, maliyeci ve George Washington’ın sağ kolu olan, fakat skandala karışamadan da edemeyen bir devlet kurucusunun hikâyesi. Fırsatlar ülkesi olarak akıllarda şekillenen Amerika’yı tarihsel figürler aracılığıyla günümüze taşıyan bu orijinal müzikal, 2015’te prömiyerini yaptıktan sonra, bir yıl dolmadan Broadway’e taşındı ve on bir tane Tony, bir Grammy, bir de Drama alanında Pulitzer kazandı. Thomal Kail tarafından yönetilen müzikalin başrolünde Miranda, genç ustanın yanında ise Daveed Diggs, Leslie Odom Jr., Phillipa Soo, Jonathan Groff ve Renee Elise Goldsberry gibi isimler yer alıyor. Uzun yıllardır Broadway’de en çok heyecan uyandıran yeni oluşum Hamilton, 2016’nın sonbaharında Amerika’nın farklı şehirlerini turlayıp 2017 yılında da yurtdışına açılacak.
Vito Acconci: Where We Are Now (Who Are We Anyway?), 1976Vito Acconci’nin onyıllardır Amerika’da yapılan ilk retrospektif sergisi, 40. yılını kutlamakta olan MoMA PS1’da yazın sonuna kadar sergileniyor. New York doğumlu sanatçının şiirle başlayıp mimariye kadar uzanan uzun soluklu, üretken ve deneysel kariyerinin erken yıllarına bakan seçki, Klaus Biesenbach tarafından organize edildi. Amerikalı yazar, şair, performans ve video sanatçısı, tasarımcı ve mimar Vito Acconci, kullandığı ortamdan bağımsız, alışılmamış ve bazen de rahatsız edici çalışmalarıyla sayısız çağdaş sanatçıya ilham oldu. Özellikle mimariye yönelip sanat dünyasından çekildiği yıllardan beri özel ve kamusal alanların arasındaki ilişkiye ve mekân kullanımına odaklanan bol ödüllü Acconci, havaalanları, parklar, müzeler ve şirketler dahil bir sürü farklı alan tasarladı. Sanatçının 1968-1976 yılları arasındaki çalışmalarına odaklanan sergisinde, “Following Piece,” “Openings,” “Seedbed” ve “The Red Tapes” gibi çalışmaları yer alıyor. Mayıs sonunda açılışını yapan sergi, 30 Ağustos’a kadar gezilip görülebilir.
The Winter’s TaleShakespeare’in ilk defa bir bale olarak
sahneye uyarlanan komedisi The Winter’s Tale, Tony ödüllü İngiliz koreograf Christopher Wheeldon’ın ellerinde
balenin geleceği olarak görülen orijinal bir yapıta dönüştü. National Ballet
Canada işbirliğiyle sahnelenen, 2014 yılında Londra’da prömiyerini yapan
bale, bu yaz ilk olarak New York’a geliyor. Shakespeare’in masal, trajedi ve komedi
unsurlarını ustalıkla harmanlayan hikâyesi, sahnede King Leontes ve
karısı Hermione’nin kararları etrafında dönen, sevgi, kıskançlık, kefaret ve aile temalarını barındıran bir performansa
aktarılıyor. Müzikleri Joby Talbot tarafından bestelenen ve Wheeldon’la
Alice’s Adventures in Wonderland üzerinde çalışmış yaratıcı takımın elinden çıkan adaptasyon, onlarca yıldır yaratılmış en
dokunaklı bale olarak yorumlanıyor. The Winter’s Tale, temmuz ayının sonunda Lincoln Center Festival kapsamında
izlenebilecek.
ZORLU PSM MAG. 11 Temmuz -Ağu s t o s
Metronomy
Summer 08
PlaidThe Digging Remedy
Róisín Murphy
Take Her Up to Monto
Garbage Strange Little Birds
Dinosaur Jr.
Give a Glimpse of
What Yer Not
Neil Young
Earth
Wild Beasts
Boy King
RHCPThe Getaway
Cass McCombs
Mangy Love
Bat for Lashes
The Bride
ne var ne yok
MÜZİK DÜNYASINDAN HAVADİSLER
Yaz bahane, haberler şahane... Müzik dinlemenin keyif verdiği en güzel zamanları yaşadığımız şu sıralar, müzik dünyasında oldukça
yoğun bir gündem mevcut. Yeni albüm müjdelerini, geri dönen grupların merakla beklenen kayıtlarını, uzun zamandır konser vermeyen isimlerin bol sürprizli performanslarını ve dahasını
sizin için derledik.
Yazı Busen Dostgül
Yaz albümleri seçkisi Plaid – The Digging Remedy (Warp)
İki yıl aradan sonra gelen dokuzuncu Plaid albümünde Andy Turner ve Ed Handley
ikilisinin köklerinden vazgeçmediğini, yeni keşifler yerine güvenli sularda yüzdüğünü
görüyoruz.
Garbage – Strange Little Birds (Stunvolume)
2013’ten bu yana yeni albümü üzerinde çalışan Shirley Manson, sonunda diğer
kayıtlarına nazaran daha karanlık bir albümle karşımızda.
Neil Young – Earth (Reprise)Birçok hayvanın ve böceğin ses kayıtlarını
hiçbir şekilde değiştirmeden kullanan Neil Young, yeni albümüyle evrenin hissiyatını
müzikseverlere hissettirmek istediğini söylüyor.
Red Hot Chili Peppers – The Getaway (Warner Bros.)
Grubun 1989’dan bu yana ilk kez Rick Rubin olmadan kaydettiği yeni albümünde, gruba
bu kez prodüktör olarak Danger Mouse eşlik ediyor.
Bat for Lashes – The Bride (Parlaphone)Natacha Khan, düğün yolunda nişanlısını
kaybeden ve bu acıyla balayına yalnız giden bir gelinden yola çıkarak hazırladığı ilginç
albümüyle aramıza geri döndü.
Metronomy – Summer 08 (Because) Robyn’in de konuk olduğu yeni Metronomy albümü hem kapak görseli hem de yayınlanan single’larıyla bol disko tınılarla karşı karşıya olduğumuzun sinyallerini veriyor.
Róisín Murphy – Take Her Up to Monto (PIAS America)Murphy’nin geçtiğimiz seneki albümü için Eddie Stevens’la birlikte yaptığı kayıtlardan gün yüzüne çıkmamış parçalar 8 Temmuz’da bizlerle.
Dinosaur Jr. - Give a Glimpse of What Yer Not ( Jagjaguwar) Grubun her albümü gibi fantastik olacağının duyumlarını aldığımız bu on birinci Dinosaur Jr. albümünde tam on bir şarkı yer alıyor. Wild Beasts – Boy King (Domino) Grammy ödüllü genç prodüktör John Congleton’la birlikte kaydettiği yeni albümü için geri sayım yapan Wild Beasts, yine dans vaat eden bir dizi şarkıyla karşımızda.
Cass McCombs – Mangy Love (ANTI-Records) Bir sene içindeki üçüncü albümüyle karşımıza çıkmaya hazırlanan sanatçı, yeni albümünde Elliot Smith’in de prodüktörü olan Rob Schnapf ’le çalıştı.
ZORLU PSM MAG. 13 Temmuz -Ağu s t o s
Neil
Gai
man
Nick
Cav
e
Nick Cave sessizliğini 9 Eylül’de bozuyor
Temmuz 2015’te ikiz oğullarından biri olan Arthur Cave’i kaybeden
Nick Cave’den uzun zamandır haber alınmıyordu. En son
2013 tarihli Push the Sky Away ’i yayınlayan Avustralyalı şarkıcıdan
beklenen haber geldi: Yeni Nick Cave and the Bad Seeds albümü Skeleton Tree, 9 Eylül’de bizimle. Yapılan açıklamaya göre o güne
kadar herhangi bir şarkı kesinlikle ne single olarak, ne de farklı
bir formatta yayınlanmayacak. Albümdeki şarkılar ilk kez
8 Eylül’de One More Time with Feeling filminin prömiyeriyle
birlikte görücüye çıkacak. Siyah-beyaz ve renkli formatta, üç
boyutlu olarak çekilmiş olan film 8-9 Eylül’de Londra’daki çeşitli
sinemalarda izlenebilecek.
Herkes onları konuşuyor: Radiohead Beş yıllık aranın ardından 8 Mayıs’ta dokuzuncu stüdyo albümü A Moon Shaped Pool ’u yayınlayan Radiohead, Avrupa’da uzun bir turneye çıkacağını da duyurmuş ve müzikseverleri oldukça heyecanlandırmıştı. 20-21 Mayıs’ta Amsterdam’da Heineken Music Hall’da verdiği konserle turneye başlayan Thom Yorke önderliğindeki grup, konserlerin her birinde daha önce çalmadığı parçalara yer vererek tansiyonu biraz daha yükseltti. Amsterdam, Paris, Londra’da verdikleri konserlerin ardından Barcelona’daki Primavera Sound Festival’da da sahne alan grup, 2009 yılından bu yana çalmadığı “2+2=5”, “My Iron Lung”, “True Love Waits” gibi şarkıların yanı sıra sürpriz bir şekilde Paris’teki konserlerinde “Creep” çalarak hayranlarını şaşırttı. A Moon Shaped Pool hitlerinden “Decks Dark”, “Daydreaming”, “Burn the Witch”le konserlerine başlayan Radiohead, klasikleri arasında yer alan “Idioteque”, “Pyramid Song”, “Karma Police”, “Paranoid Android”, “Bloom” gibi şarkıları da neredeyse her konserinde çalıyor.
Müzik dünyasının gündemine göz atınHikâye Neil Gaiman’dan,
müzikler Jarvis Cocker’dan The Sandman, Stardust, American Gods gibi
çizgi romanların yaratıcısı İngiliz yazar Neil Gaiman’ın kısa hikâyelerinden ilham alarak hazırlanan mini dizi Neil Gaiman’s
Likely Stories, dört bölümden oluşan ilk sezonuyla 26 Mayıs’ta meraklılarının karşısına çıktı. Monserrat Lombard,
Monica Dolan, Paul Ritter ve Kirk Lane’in başrollerinde yer aldığı İngiliz yapımı mini
dizinin Neil Gaiman dışındaki bir diğer ilgi çekici özelliği ise müziklerini Britpop akımının en sevilen gruplarından Pulp’ın kurucusu Jarvis Cocker’ın yapmış olması. Cocker’ın 2009’dan bu yana yayınlayacağı ilk solo kayıtlar olacak bu parçalar, Rough
Trade etiketiyle EP formatında da dinleyiciyle buluşacak. Kayıtlarda Cocker’a
eşlik edenler arasında Portishead’den tanıdığımız Adrian Utley, perküsyoncu
Alastair Malloy ve Hours grubundan Martin Slattery yer alıyor.
David Bryne’den bir müzikal daha geliyorMüzik tarihinin efsanevi new wave ve post-punk gruplarından Talking Heads’in kurucusu David Byrne, bugüne kadar film, fotoğraf, opera, roman, kitap gibi alanlardaki üretimleriyle de karşımıza çıktı. Jeanne d’Arc’ın hikâyesinden esinlenerek bir müzikal yazdığını duyuran Bryne, bu hikâyeyi tüm zamanlara uyarlanabilecek bir formatı olduğu için seçtiğini duyurdu. 2010 yılında Fatboy Slim eşliğinde hazırladığı Here Lies Love müzikalinde birlikte çalıştığı ekiple yeniden bir araya geleceğini duyuran Bryne, Jeanne d’Arc’ı, “insanlara hayatlarının kontrolünü ellerine almaları için ilham vermiş bir figür” olarak tanımlıyor. Gelecek yıl New York’taki Public Theater’da sahnelenecek müzikalle ilgili gelişmeleri merakla bekliyoruz.
ZORLU PSM MAG. 15 Temmuz -Ağu s t o s
Moda ve film seven birçok kişiyi geçtiğimiz yıl itibariyle bir araya
getirmeye başlayan Fashion Film Fest Istanbul, bu sene 26-27 Kasım’da
Zorlu PSM’de izleyiciyle buluşuyor. Festivalin bu seneki sürprizleri
arasında yarışma bölümüne eklenen iki yeni bölüm, En İyi Öğrenci Filmi ve En İyi Müzik Videosu kategorileri
yer alıyor.
Kültür Departmanı tarafından, 2015 yılında düzenlenmeye başlayan
Fashion Film Fest Istanbul, moda ve film için tutkulu birçok kişiyi iki
günlük festivalde bir araya getirmeyi amaçlıyor. Berlin Fashion Film
Festival ve Lahore Fashion Film Festival’ın yanı sıra New York’ta düzenlenen Women & Fashion
Film Festival gibi dünya çapında bilinen festivallerle içerik anlaşması olan Fashion Film Festival Istanbul,
dopdolu programıyla geçtiğimiz sene göz kamaştırmıştı.
Bu sene ikinci kez gerçekleşecek olan festivalde, uluslararası ve ulusal En İyi Moda Filmi kategorilerindeki filmlerin yanı sıra En İyi Öğrenci Filmi ve En İyi Müzik Videosu kategorilerindeki filmlere de ödül verilecek. Uluslararası alanda başarılı ve önemli isimlerden oluşacak jürinin belirleyeceği kazananlar, bir sonraki filmleri için yapım desteği kazanacak. Fashion Film Fest Istanbul yarışmasına başvurular 31 Ağustos’a kadar devam ediyor. Birbirinden şahane birçok filmin yer alacağı programda ayrıca sanat enstalasyonları, atölyeler, söyleşiler ve dahası da izleyiciyi bekliyor. Eğer film ve modaya meraklıysanız, 26-27 Kasım’da kimseye söz vermeyin! Fashion Film Fest Istanbul 2016 ile ilgili detaylı bilgi ve yarışmalara dair sorularınız için fashionfilmistanbul.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
#fff istanbul
İSTANBUL’UN MODA FİLMLERİ FESTİVALİFashion Film Fest Istanbul 2016 için geri sayım başlasın!
#FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFF IS TANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FFFISTANBUL #FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#FF
FIST
ANBU
L #
FFFI
STAN
BUL
#
FFFI
STAN
BUL#
FFFI
STAN
BUL
14,8x21_Erken Cocukluk_Press.pdf 1 20/06/16 15:47
ZORLU PSM MAG. 17 Temmuz -Ağu s t o s
Selda Bağcan @ Primavera Sound, Barcelona (1-5 Haziran)
Bu sene Radiohead’in festivalin ana grubu olmasının da etkisiyle kısa sürede biletleri tükenen Avrupa festivallerinin başında yer alan Primavera Sound Festival belki de son birkaç yıldaki en yoğun katılımcı sayısına ulaştı. PJ Harvey, The Last Shadow Puppets, Sigur Rós, Animal Collective gibi isimlerin yanı sıra festivalde Selda Bağcan ve İsrailli Boom Pam ilk kez boy gösterdi. Festivalin en güzel sahnelerinden olan Ray-Ban Stage’deki enerjik performansıyla
müzikseverlerle buluşan Bağcan’ı izleyenler arasında Türkiye’den çok yoğun bir kitle olmasıyla neredeyse İstanbul’daymışız hissiyatının oluştuğu konser tam anlamıyla bir şölen niteliğinde
geçti. Bağcan’ın “kendimi Türkiye’de gibi hissediyorum” demesiyle birlikte halaya davet etmesi üzerine buna katılmaya çalışan Avrupalı izleyicilerle de oldukça eğlenceli anlar yaşandı.
Ros
kild
e Fest
ival
AVRUPA FESTİVALLERİNDE TANIDIK SESLER
Hazırlayan Busen Dostgül
Bugünlerde programlarında Türkiye’den isimlere de yer veren Avrupa festivallerine yakından bakıyor, müzisyenlerin festival
deneyimleriyle ilgili duygularına ortak oluyoruz.
Selda Bağcan’dan Gaye Su Akyol’a
Gaye Su Akyol @ Roskilde Festival, Roskilde (25 Haziran – 2 Temmuz)
Ceza ve Sattas @ Sziget Festival, Budapeşte (10-17 Ağustos)
Kırk bir yıldır Danimarka’nın Roskilde bölgesinde gerçekleşen Roskilde Festival’ın,
aralarında Neil Young, LCD Soundsystem, New Order, Tame Impala, PJ Harvey ve Red Hot
Chili Peppers gibi isimlerin de olduğu bu yılki yoğun ve heyecanlı programında yerli sahnenin kendine has tarzıyla dikkat çeken ismi Gaye Su
Akyol da yer alıyor. Gaye Su Akyol’a olayların nasıl geliştiğini ve neler hissettiğini sorduk:
“StageArt’tan Rıza Okçu, Roskilde’nin direktörü Peter Hvalkof ’a Budapeşte’de Develerle
Yaşıyorum CD’sini veriyor. Vaktinde Shalgam Records’dan Ulaş Şalgam da Hvalkof ’a benden
ve böyle bir müziğin varlığından bahsetmiş. Sonra olaylar gelişiyor ve buralara kadar geliyor.
Dünyanın en eski ve köklü festivallerinden birinde kalabalıklara çalacak olmak, Türkçe
müzik yapıp aynı dili konuşmadığın insanlarla
bir küsur saat boyunca sahneden iletişim kurmak muazzam bir duygu. David Bowie, Bob Dylan çalmış, bu sene Neil Young çalıyor, bu isimlerin yer aldığı bir festivalde ismimiz geçiyor, ne mutlu. Vaktinde rüyasını gördüğümüz şeyler bir bir gerçek oluyor, kendi müziğimizi oralara taşımak bizi çok mutlu ediyor. Böyle yolculuklarda sevdiğiniz ve birlikte müzik yaptığınız insanlarla iyi bir amaç uğruna yola çıkıyorsunuz. Benim için gerçek tatil ya da haz bu işte; uzaklara hedef koyup anlamlı bir şeyler aramak ve tutkuyla oraya tırmanmak. Müziğimizi dünyanın başka bir ucunda binlerce kişiye çalacağız, belki birilerinin mutluluğu olacağız, bunlar beni aşırı heyecanlandırıyor. Festivale özel bir şarkı listesi hazırlıyoruz. Bu yolculuğu “yol belgeseli” olarak kayda geçirmek istiyoruz. Bakalım gerçekleşecek mi...”
Doksanların başından bu yana Budapeşte’de düzenlenen Sziget
Festival bu sene, Rihanna, Sia, Muse, The Chemical Brothers, Manu Chao,
Sigur Rós, Skunk Anansie gibi isimlerin yanı sıra Türkiye’den de rap sahnesinin
deneyimli ismi Ceza’yı ve reggae türünde üretimleriyle yerli sahnede dikkat çeken
Sattas’ı ağırlıyor. Sattas grubunun kurucularından Orçun Sünear, olayların
nasıl geliştiğini ve neler hissettiğini anlattı:
“Sami (gitaristimiz) bir gün, ‘Keşke Sziget’e gitsek’ dedi. ‘Ya evet, ne güzel
olurdu’ dedik ve üstün körü geçtik, gitti. Sonra bir gün karnaval.com’dan ‘Sziget elemelerindesiniz’ diye haber geldi. En başta biraz heyecan ve burukluk vardı.
Eleme mi? Yarışma mı?
Çünkü bizim için dünyanın en büyük reggae festivallerinden olan Rototom’un Avrupa elemelerinde en yüksek oyu almış fakat maddi durumlar yüzünden gidememiştik. Sonrasında yurtdışında ve içinde bir dolu festivalde çaldık ama gene de garipti hislerimiz. Sziget’e gelince, çok büyük heyecan içindeyiz, mutluyuz. Hele ki dostumuz kardeşimiz Ceza’yla birlikte gidebiliyor olmak çok güzel. Biraz kırgınız, keşke elemelerdeki tüm müzisyenlerle birlikte gidebilseydik... Orada her zaman yaptığımızı yapacağız, çıkacağız ve eğleneceğiz. Reggae müziğin tüm pozitif titreşimleriyle birlikte kendi topraklarımızdan götürdüklerimizi de işlemeye çalışacağız...”
ZORLU PSM MAG. 19 Temmuz -Ağu s t o s
ZORLU PSM MAG. 21 Temmuz -Ağu s t o s
The Ringo Jets @ Gutter Island Garage Rock Festival, Vordingborg (18-21 Ağustos)Kopenhag yakınlarında bulunan Vordingborg bölgesinde düzenlenen ve Danimarka’nın garaj rock türüne özel bir program sunan festivallerinden biri olan Gutter Island, dokuzuncu senesinde Türkiye sahnesinin en enerjik ekiplerinden, daha önce Primavera Sound’da da sahne almış olan The Ringo Jets’i ağırlıyor. Avrupa topraklarında pek çok konser vermiş olan deneyimli gruptan Lale Kardeş, Kopenhag deneyimlerini ve festival öncesi hislerini bizle paylaştı:
“Gutter Island’ı yapan ekip bizimle üç sene önce iletişime geçmişti aslında. En sonunda tarihleri denkleştirip geçen kış, festivalin Christiania’da, Loppen adlı mekânda yapılan şehir versiyonunda çaldık. İlk gün ana grup Sonics’ti, ertesi gün de bizdik. Üç bis ve sürpriz olarak eklenen bir ekstra konserden sonra da artık Gutter Island’da görüşmek üzere dedik. Hatta yetmedi, iki ay önce de ufak bir İskandinavya turnesi yaptık. Bu yaz da Vordingborg, Gutter Island’dayız artık. O taraflara gittiğimiz her seferde de çok güzel vakit geçirdik, kitlesi mükemmel. Dolayısıyla sabırsızlıkla bekliyorum! Festival için kapatılan bir adada hiç çalmamıştık, onu da merak ediyorum. Önceki gelişimizdeki tur menajerimiz Carsten bize bu yaz çalacak olan birkaç grubu dinletmişti, mümkünse hepsine yetişip dinlemek isteriz. Sonuçta niş ve kapalı sayılabilecek bir festival, ne dinlesek kârdır diye düşünüyorum.”
Sóna
r Fsti
val
The R
ingo
Jets
iNSANLAR @ Sónar Festival,
Barselona (16-18 Haziran)Barselona şehrinde birden çok alanda gerçekleşen ve
elektronik seslerin ağırlıklı olduğu müzisyenleri
ağırlamasıyla bilenen Sónar Festival, her sene birçok
deneysel ve yeni gruba da ev sahipliği yapıyor. Primavera
Sound’un sonraki haftasında şehri bir kez daha müzikle
donatan festivalin bu seneki programında ANOHNI,
Ata Kak, Fatboy Slim, James Blake, Four Tet,
Jean-Michel Jarre, Skepta, Roost Manuva başta olmak
üzere birçok isim ve her zamanki gibi çeşitli atölyeler
yer aldı. Sónar Festival’ın en sevilen özelliklerinden
olan DJ’lerin gerçekleştirdiği atölyeler, festivali diğer
organizasyonlardan ayıran en büyük özelliklerden biri.
İşin en güzel yanı da, Avrupa müzik sahnesinde adını sıkça duyduğumuz Barış K.’nın ve
Orient Expressions’dan ve yaptığı çok sayıda dizi ve film
müziklerinden tanıdığımız, yeni solo albümü Cem’an’ı kısa
süre önce yayınlayan Cem Yıldız’ın, çeşitli müzisyenlerle
birlikte yer aldıkları doğaçlama folk projesi iNSANLAR’ın
da Sónar Festival’ın bu seneki konuklarından biri olmasıydı.
2013 tarihinde yayınlanan “Kime Ne” single’ıyla ortalığı ayağa kaldıran iNSANLAR,
Sónar Festival’da da izleyicinin yoğun ilgisiyle karşılaştı.
ZORLU PSM MAG. 23 Temmuz -Ağu s t o s
Toplam 55 bin metrekarelik alan üzerine tasarlanmış 2 bin 190 kişilik Ana Tiyatro
sahnesi, 678 kişilik Drama Sahnesi, 280 kişilik son teknolojiyle donatılmış Stüdyo’su,
sergilere ev sahipliği yapan SkyLounge’u, VIP Lounge’u ve toplam 2 bin 500 metrekareye ve
üç kata yayılan fuaye alanlarıyla Avrupa’nın en büyük ve donanımlı performans sanatları
merkezilerinden biri olan Zorlu PSM, akıllara kazınan konserler, Broadway şovları, gösteriler
ve tiyatrolarla dolu bir sezonu geride bıraktı.
Açıldığı günden bu yana sanatın evrenselliği ve çeşitliliğini kutlayan Zorlu PSM, 3.
sezonda 400’ün üzerinde etkinlikte, 400 binden fazla izleyiciyle buluştu.
Ünlü Broadway ve West End müzikallerinden dünyaya yön veren starlara, rock, elektropop, progresif rock, post-rock türlerinde müzikleri kucaklayan alternatif isimlerden deneysel tiyatro topluluklarına uzanan bir yelpazede gösterilere ev sahipliği yapan Zorlu PSM’de 3. sezon boyunca 259 tiyatro, 98 konser, 43 Broadway şovu şehirle buluştu.
Zorlu PSM’de 3. sezonun nasıl geçtiğini, etkinlikleri yerinde izlemiş gazeteci ve blog yazarları, deneyimlerini, beklentilerini, izlenimlerini, onları şaşırtanları ve akıllarında kalanları bizlerle paylaştılar. Öncesinde Zorlu PSM Genel Müdürü Murat Abbas’tan Zorlu PSM’de 3. sezonun nasıl geçtiğini ve önümüzdeki günlerde bizi nelerin beklediğini dinliyoruz ve sözü onlara bırakıyoruz.
Murat Abbas – Zorlu PSM Genel Müdürü
Tiyatro 3. sezonun en büyük ilgiyi gören
gösteri dalıydı... Zorlu PSM’nin 3. sezon programlamasını yaptığımız süreçte yönetim değişikliğinin
etkileri halen devam ediyordu. Buna rağmen yeni kadromuzla birlikte çok önemli
değişikliklere imza atmayı başarabildik. PSM’nin 4. ve 5. sezonlarıysa bu değişimlerin
devam edeceği, program zenginliğinin daha da ön plana çıkacağı sezonlar olacak. Bu
sezonlarla ilgili ön bilgilendirmeyi yapmadan önce kısaca geride bıraktığımız sezonun bir
değerlendirmesini yapmak isterim.
Broadway müzikalleri ve “aile eğlencesi” şovlarımız Zorlu PSM’nin vazgeçilmezleri. Bu sezon Shrek ve Slava’s Snowshow’a ev sahipliği
yaptık. Slava’s Snowshow seyirciden gördüğü yoğun ilgi üzerine aynı sezon içerisinde, ilk şovdan bir kaç ay sonra yeniden sahne aldı.
“Misafir etkinlik” kapsamında programda yer alan Broadway müzikali Mamma Mia da yine büyük beğeniyle karşılanan bir başka şov oldu. Geçen sezonun ilgi gören müzikali Romeo e Giulietta ikinci kez hayranlarıyla buluştu.
PSM’nin konser programıysa, Lara Fabian, Enrico Macias gibi efsaneleşmiş isimlerden Chris Botti, Stacey Kent, Nigel Kennedy, Meredith Monk gibi caz müziğinin çok önemli sanatçılarına, Godspeed You! Black Emperor, Sigur Rós, PJ Harvey, Patti Smith, Damien Rice, Tindersticks, Skunk Anansie ve Steven Wilson gibi müzik dünyasının güncel ve alternatif önemli isimlerine uzanan sayısız grup ve sanatçıyla İstanbul kültür-sanat hayatına damgasını vurdu. Zorlu PSM sahnesi “misafir” etkinliklerdeyse Diana Krall’dan Yasmin Levy’ye, Joshua Bell’den Farid Farjad’a, 2 Cellos’dan George Dallaras’a, sayamayacağım kadar çok sayıda ve kalitede konsere ev sahipliği yaptı.
Devasa koro ve orkestra eşliğindeki The Lord of the Rings film ve konser projesi hem klasik müzikseverlerden hem de film meraklılarından çok büyük ilgi gördü.
3. SEZONUN ARDINDANGörkemli bir sezonu geride bırakan Zorlu PSM’de gerçekleşmiş
etkinlikleri değerlendirmeleri için sözü gazeteci ve blog yazarlarına bırakıyoruz.
400 etkinlik, 400 binden fazla izleyici
Patti
Sm
ith an
d H
er B
and,
23 H
azira
n 20
16
Dig
ital R
evolu
tion,
19
Şuba
t - 1
2 H
azira
n
ZORLU PSM MAG. 25 Temmuz -Ağu s t o s
Dilek Yeğinsu – @ÜşengeçşefSLAVA’S SNOWSHOW24 Şubat 2016
Balon yağmuru altında sevinç çığlıkları Zorlu PSM’de izlediğim Slava’s Snowshow, yetmişli yıllarda kültürel bir ikon haline gelen efsanevi palyaço Slava Polunin’in, bugün de, aynı popülerliğini korurken sahneye koyduğu, büyüleyici bir aile şovu olmuş. İlham aldığı hayaller ve peri masallarını en iyi şekilde yansıtan, sınır tanımayan bu gösteri esnasında, hafiften ıslanmaya, kar fırtınasına maruz kalmaya, ağlarla dolanmaya, köpüklerle haşır neşir olmaya hazırlıklı olun derim.
Konfeti fırtınası ve ağların üzerimizde elden ele geçirildiği sahne o geceden en unutulmayacak anlar olarak hafızamda yerini aldı. Gösterinin finalinde, devasa büyüklükteki renkli balon yağmuru altında danslar edip sevinç çığlıkları atarken, kendinden geçen bir salon dolusu insan, bu gösteriden aklımda kalan en heyecan verici bölümlerden biri oldu.
Bu konseptteki şovlara önümüzdeki sezonda da önemli başlıklarla devam edeceğiz.
Vestel Gururla Yerli Konserlerimizde Ajda Pekkan, Şebnem Ferah, Duman, MFÖ, Teoman, Bülent Ortaçgil & Birsen Tezer,
Mor ve Ötesi, Şevval Sam, Nil Karaibrahimgil gibi çok sayıda yerli starımız her salı akşamı Zorlu PSM’nin farklı salonlarında
sahne aldılar. Çoğu konserimizin biletleri tükenmişti.
PSM geçtiğimiz sezon iki önemli sergiye de üçer ay boyunca ev sahipliği yaptı. Dünyanın en önemli performans sanatları
merkezinden birisi olan Barbican’ın Digital Revolution sergisi çok büyük ses getirdi. EURO 2016 şampiyonasına gidilen yolda
diğer sergimiz GOAL! da programımıza zenginlik kattı.
Tiyatro 3. sezonun en büyük ilgiyi gören gösteri dalıydı. 680 koltuk kapasiteli Drama sahnemizdeki oyunların neredeyse
tamamı doldu. Stüdyo’daki alternatif oyunlar da büyük ilgi gördü. İKSV’nin gerek Tiyatro Festivali kapsamında gerekse özel
projeler başlığında programa dahil ettiği tüm oyunlar beğeniyle karşılandı. Ana Tiyatro’daki Üç Kuruşluk Opera büyük sükse yaptı.
Bu sezonki en önemli yeniliklerimizden olan Ana Tiyatro’da
“sahne üzeri” konser formatımız da çok ses getirdi. Bu formatta gerçekleştirdiğimiz PJ Harvey, Sigur Rós, Skunk Anansie, Duman ve Teoman konserlerini önümüzdeki sezon birçok
yabancı ve yerli konser takip edecek.
Bu sezonun en parlak anları neydi sorusuna Patti Smith konseri ve Digital Revolution sergimizdi diyebilirim.
Önümüzdeki sezon bir aksilik olmadığı takdirde iki adet önemli Broadway müzikaline ev sahipliği yapacağız. Aile şovları da yine programda yer almaya devam edecek. Klasik müzik ve caz programlarımız oldukça iddialı. Güncel ve alternatif yabancı isimleri getirmeyi de sürdüreceğiz. Dünyanın en önemli festivallerinden birisi olan Barcelona kökenli Sónar, Mart 2017’de iki gün boyunca Zorlu PSM’de olacak. Birbirinden iddialı ve yeni tiyatro oyunlarımız yanında beğenilen eski oyunlarımızın da bir kısmına devam etmeyi arzuluyoruz. Sanatın hemen her alanına dokunan çok renkli bir program üzerinde çalışıyoruz. Yeni sezonumuzun en heyecanlı gelişmelerinden biriyse yeni mekânımız “Stüdyo” olacak. Bu konuyla ilgili detaylı bilgiyi dergimizin diğer sayfalarında bulabilirsiniz. Zorlu PSM’yle ilgili her türlü güncel gelişmeyi, yenilenmiş web sayfamız zorlupsm.com adresinden takip edebilirsiniz. İddiamız daimi; Zorlu PSM iki-üç sene içerisinde dünyanın en önemli beş performans sanatları merkezinden birisi olacak. Bizler çok heyecanlıyız. Sizleri de bu heyecanımızı paylaşmaya davet ediyoruz. Sevgi ve selamlarımla, Murat AbbasZorlu PSM Genel Müdürü
Stev
en W
ilson
, 2 M
ayıs
2016
ZORLU PSM MAG. 27 Temmuz -Ağu s t o s
Sevin Okyay NTV Radyo / Birgün Gazetesi TEHO TEARDO & BLIXA BARGELD, 13 Mayıs 2016
Ebediyen BlixaZorlu PSM’de biz âdeta ayaklarımızın ucuna basarak Blixa Bargeld konserine doğru ilerlerken, çoğu arkadaşım Berliner Ensemble’ ın Üç Kuruşluk Operası’na girmek için bekliyordu. Ama akıllıca olan bizim yaptığımızdı, çünkü
Brecht/Weill şaheserini ertesi gece de izleyebilirdik. Blixa ise bir daha kim bilir ne zaman gelir?
Onu nasıl biliyorsak öyleydi. Bizi ya da müzisyenleri azarlamayıp da neden teknik elemanla uğraştığını sonradan anladık. Kendi kabahatini örtmek içinmiş, ses kontrolüne gelmemiş. Olsun varsın! Biz onun incecik, gencecik, daha güzel ve daha küskün yıllarından beri hayranıyız. O zamanlar çığlığı da daha bir
yırtıcıydı sanki. O hariç, huysuz Blixa’mızdı işte, hatta nispeten sakin bir akşamındaydı. Dikkatimizi ilk kez, Einstürzende Neubauten’in yaratıcısı ve endüstriyel müzik öncüsü olarak çekmişti. Sonra Nick Cave and the Bad Seeds’in ikinci adamı oldu. Şimdi de saygın bir müzisyenle, Teho Teardo’yla çalışıyor. Onun Blixa için taşıdığı anlamı konseri izlerken çözdük. Teardo’ya sarılıp başını omuzuna gömdü. Blixa, Teho üzerinden negatif elektriğini topraklıyordu.
Ece Ulusum Habertürk GazetesiTHE LORD OF THE RINGS IN CONCERT, 2-3 Nisan 2016
Keşke J.R.R. Tolkien de seyredebilseydi...Howard Shore’un, Yüzüklerin Efendisi için hazırladığı bestelerin karmaşıklığı ve zorluğu meşhur. Hele pasajlar... Üstelik sessiz film dönemlerindeki gibi film eşliğinde canlı müzik harika bir fikirdi ama hiç hata kaldırmaz, bütün dikkatiniz dağılır, yeniden odaklanmanız zaman alır. Fakat yerime oturduğum anda J.R.R. Tolkien’in fantastik dünyasına müzik eşliğinde gittim. Ekrana yansıtılan filmi ezbere biliyordum ama Ludwig Wicki’nin şefliğindeki müzikal seyahat bambaşka bir deneyime dönüştü. Üç saat boyunca gözüm bir filmde, bir şeften gözünü ayırmayan hünerli müzisyenlerdeydi.
Korodan Tolkein’in dünyasına ait Quenya, Sindarin, Khuzdul, Adunaic ve Kara Lisan dillerinden şarkılar, bölümler duyunca içimden şunu dedim: “Keşke J.R.R. Tolkien de bu konseri seyredebilseydi.” Yüzük için değil ama konserin biraz daha uzaması için o an mücadele edebilirdim! Teşekkürler Zorlu PSM...
ZORLU PSM MAG. 29 Temmuz -Ağu s t o s
Ece Ulusum Habertürk Gazetesi
SIGUR RÓS, 11 Haziran 2016
Sadece seyirci değil, kendileri de uçtu gitti
Sigur Rós’u ilk kez Zorlu PSM ekibiyle Primavera Sound’da
seyretmiştim. Ağzımdan sadece “Aurora’yı Barcelona kıyısına
getirdiler” lafı çıkmıştı. Bir hafta sonra Zorlu PSM sahnesine
çıkmadan önce beni aynı derecede etkileyip etkilemeyeceğini
bilmiyordum. Malum Sigur Rós kapalı mekânlarda pek çalmaz... Ses, görsel şov ve bizzat grubun
kendisi öyle iyiydi ki sadece seyirci değil, kendileri de uçtu gitti. Hatta
Jónsi’nin bir ara yayı koptu, hem gerçek anlamda hem de mecazi...
Kopan yayı da fırlatıp eliyle çalmaya devam etti.
Keşke daha uzun sürseydi!
Sena Turan @Denemenlazım
DIGITAL REVOLUTION, 19 Şubat-12 Haziran
Zaman kavramının öne çıkışı
Sergiyi gezerken her esere hayranlıkla bakakaldık.
Digital Revolution sergisi öyle ihtişamlı hazırlanmış ki içeri
adımımızı attığımız an sanat ve teknoloji dünyasının muhteşem
birleşiminde kendinizi kaybettik.
Müzik, moda ve sinema alanında gösterilen gelişmelerin
vurgulanmasıyla eski teknolojinden yeni teknolojiye
geçiş şeklinde oluşturulmuş sergi düzeni, zaman kavramını çok güzel öne çıkarmış. Bir yanda
gelen kişileri çocukluk ya da gençlik dönemlerine götürürken bir yandan da hızla artan gelişim
grafiği insanı şaşırtıyor.
Elektronik müzik aletlerinin kullanıldığı müziğin frekansları,
iniş çıkışlarını kontrol eden yazılımla optik bir illüzyon
oluşturulan will.i.am ve Yuri Suzuki eseri The
Pyramidi’de odanın içinde ne tarafa yürüsek sesin bizi takip
etmesi hissi çok keyifliydi. Doğum, yenilenme ve ölüm
gibi insan deneyimin süreçlerini dijital olarak aktaran Chris Milk eseri The Treachery of
Sanctuary’de ise tüketilen bedenimizi dijital olarak
izlemek şaşırtan ve değişik bir deneyimdi. Pac-Man ve Space
Invaders gibi video oyun tarihine damgasını vurmuş retro oyunları
oynama deneyimi bizler için unutulmayacak bir hatıra oldu.
Melike Karakartal – Hürriyet Gazetesi DIGITAL REVOLUTION
Her anı çok kıymetliydiYapay zekânın kodlamanın yerini alacağı, alışmakta zorlanacağımız, alıştığımızda ise “Yapay zekâ yokken biz ne yapıyorduk?” diyeceğimiz bir zamana doğru giderken teknolojinin kilometre taşlarını sırasıyla görme fırsatı bulduğum, belki de son yılların en önemli sergisiydi. Dünya artık eskisinden çok daha hızlı değişiyor, o değişimin insanı dehşete düşüren ivmesini günlük hayatınızda hissetmiyorsunuz, ancak dijital tarih önünüze serildiğinde görebiliyorsunuz. İlk synthesizer, ilk bilgisayar oyunları, ilk tabletler... Değişimi algılayabilmek için bugün kolumuzun uzantısı olan, hayatımızın ortasında oturan bir teknolojinin başladığı yeri görmek gerekiyor. Sergi, bugünkü teknolojinin doğuşundan gelecekte karşılaşacaklarımıza kadar hayata dair geniş perspektifli bir resim çizdi. Her anı çok kıymetliydi...
ZORLU PSM MAG. 31 Temmuz -Ağu s t o s
Hakan Varol – Yeni Şafak GEORGE DALARAS, 23 Mart 2016
George Dalaras iki yakamızı bir araya getirdi
Sanatının sınırları, ülkeleri, kültürleri, kıtaları aşan Yunan kültürünün ve müziğinin
yaşayan efsanesi George Dalaras, 23 Mart’ta Zorlu PSM’de sahneye çıktığında
sanki akşamın bir vakti gökkuşağı belirdi semalarda... Senfoni eşliğinde verdiği
konserde sanatçı hiç konuşmadı ama ülkesi adına, dünya adına, barış adına bir davası
vardı ve bu davayı şarkılarıyla savundu tüm gece boyunca.
Konserde arkadaş gruplarının aksine tam kadro gelen çok sayıda aile vardı. Türkçe,
İspanyolca ve Yunanca şarkıların söylendiği konserde Dalaras o kadar zarif ve alçak
gönüllüydü ki, konser sonunda izleyicinin her alkışına bis yaparak karşılık verdi.
Gece bitip de o dev sahnenin perdeleri kapandığında sanki kalbimiz orada kaldı.
Elli yıllık kariyerinden şarkılar söyleyen Dalaras’a seyirciler şarkı aralarında sürekli
laf atıp sevgilerini belirttiler. Yunan ve Türk izleyicilerinin ağırlıklı olduğu gecede hiç
şüphesiz ki Dalaras, Ege’nin iki yakasını bir araya getirdi Zorlu PSM’de...
Müjde Yazıcı Milliyet GazetesiPJ HARVEY, 8 Haziran 2016
Sade fakat bir o kadar da çarpıcıPJ Harvey’yi ve onun performansını tarif etmek için sade fakat bir o kadar da çarpıcı kelimeler seçilmeli. Tıpkı kendisi gibi… Primavera Sound’dan sadece birkaç gün sonra Zorlu PSM’de dinlediğimde bu eşsiz kadının sahnede ne oranla devleştiğine üst üste tanık oldum. Çağımızın kadın ozanı PJ Harvey, yeni ve kadim dinleyicisini tatmin edecek bir playlist sunmak üzere dokuz kişilik orkestrasıyla karşımızdaydı. “Chain of Keys”le yaptığı girizgâhı “River Anacostia”yla tamamladı. İngiliz müzik sahnesinin ikonlarından biri olan PJ Harvey, tabiri caizse on yedi şarkılık seçkisiyle karanlıklar içinden ışık saçtı. Ben aslında en çok PJ Harvey gibi bir kadınla arasında on metre olan dinleyicimizin yanındakiyle “Zeynep’in düğününde neler yaşandı” gibi bir konuyu konuşmasına şaşırıyorum. “Susabilmek” her yerde erdem demek ki...
Murat Beşer – Cumhuriyet GazetesiMEREDITH MONK, 28 Nisan 2016
Sudan başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktu
Sıradışı bir etkinlikti. Monk için bu performansta iki zorluk olabileceğini düşünmüştüm: biri yetmiş üç olan
yaşı, diğeri sahnedeki yalnızlığı. İkisinde de yanılmışım. Kusursuzdu; Monk’un neden halen çağdaş Amerikan
müziğinin en saygın isimlerinden biri olduğuna tanık oldum.
Tek başına gerçekleştirilen gösterilerin en önemli sorunu monotonluktur. Seyirci kısa bir süre sonra sıkılabilir.
Monk, sesiyle yarattığı sanatın yanı sıra vücut dili, teatral mimikleri ve küçük hikâyeleriyle bu monotonluğu ustaca
aşmasını becerdi. Öncesinde, Monk sahnede yalnız olacağı için bu gösterinin görsellerle destekleneceğini düşünmüştüm. Ancak onu sahnede yapayalnız, elinde bir bardak suyla görünce şaşırdım. Sonra anladım ki,
onun gerçekten sudan başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.
Benim için en unutulmaz an konserin finaliydi. Bizi uyutan bir ninniyle biten finali: “Dandini dandini
dastana, danalar girmiş bostana…”
Eşim ve beş yaşındaki çocuğumla izlediğim ikinci konserdi. Herhalde bunu hiç unutmam…
ZORLU PSM MAG. 33 Temmuz -Ağu s t o s
Kanat Atkaya – Hürriyet GazetesiGodspeed You! Black Emperor,
17 Kasım 2015
Pelerin gibi sarındım ve çıktım...
Godspeed You! Black Emperor performansı 2015’in en büyük sürprizi ve en heyecan
verici müzikal hadisesiydi benim açımdan. Daha önce bir kez (Primavera, 2014) şahit
olmuştum canlı performanslarına. Herhangi bir beklenti birikimi yapmadan, total bir
kabullenmişlikle, açık kalp, açık ruh ve açık kulakla gittim ve yine hem sarsılmış hem de tatmin olmuş şekilde ayrıldım. Tarihlerinde
en çok konser verdikleri yıldı 2015 ve setlistleri tahmin edilebilirdi, ama bunlar
grubu tanıyanların tadını kaçırmaz, malum. Neticede Asunder, Sweet and Other Distress
ağırlıklı sekiz şarkılık bir performans izledik, “Hope Drone”la girdiler, “The Sad
Mafioso”yla çıktılar. Bol katmanlı, dalga dalga dinleyenin üstüne inen bir ses perdesi
bekliyordum, aradığımı buldum, pelerin gibi sarındım ve çıktım.
Daha ne olacaktı ki?
Eda Solmaz – Vatan Gazetesi TINDERSTICKS, 27 Mayıs 2016
Kalabalık içinde tek başımıza...Yakalarına taktıkları karanfilleri ve cool’luklarını yine hiç bozmadan karşılıyor bizi Tindersticks. Zorlu PSM ana sahnesinde pür dikkat kesilen seyirciden ve akustikten etkilenen vokal Stuart Staples’ın heyecanını bir-iki sıra ilerisinden hissediyor olmak inanılmaz. Ülkeye vakti zamanında “sessizlik politikası”nı getiren grubun, konserin sonunda seyirciyi övmesi de şaşırtıcı. Çünkü konserlerinde minimum etkileşimde olan bir gruptan bahsediyoruz. Stuart benzersiz sesiyle melankolinin karanlık sularına farkında olmadan sürüklüyor bizi… Kalabalığın içindeyiz ama her bir şarkıda daha bireyselleşip koca salonda tek başımıza kalıyoruz. Özellikle “The Waiting Room” şarkısındaki performansının yalınlığı konseri kusursuz yapan etkenlerden. Sezonun en dikkat çekici performansında iyi ki “oradaydım”.
Barış Akpolat Birgün Gazetesi / Motto MüzikSTEVEN WILSON, 2 Mayıs 2016
Müziğe gurme dokunuşYıllar oldu... Porcupine Tree’nin “Wedding Nails”ını ilk dinlediğimde aklım çıkmıştı. Rush’ı, Zappa’yı ilk keşfettiğimde neler hissettiysem Porcupine Tree’de de onu hissettim. Wilson’ın beyni olduğu grubun her ürettiğini iyi çalıştım. Wilson’ın modern dünyaya, iletişim dolu hayatımıza, sosyal medyaya ve bilgisayar oyunlarıyla kuşatılmış hafif yalan gençliğe dair söylemleri, her şarkısı karşısında farklı bir vizyon koydu ortaya. Yurtdışı festivallerinde birkaç kez kaçırdıktan sonra modern filozof Wilson’ın İstanbul’da sahne alacağını öğrenince inanılmaz sevinmiştim. İstanbul uzun zamandır bu kadar içi dolu bir rock konseriyle karşılaşmadı. Kendi bildiğini yaptı, iyi söyledi, iyi çaldı, ekibi muazzamdı, çıplak ayaklarıyla sahneyi güzelce dolaştı. Uzun zamandır böylesine doyarak ayrılmadım bir konserden. Hani abartmadan yersin, iyi beslendiğini düşünüp ağırlık çökmeden sofradan kalkarsın ya. İşte aynen bir gurme gibi.
Barış Akpolat Birgün Gazetesi / Motto Müzik
VIKA YERMOLYEVA, 23 Nisan 2016
YouTube’un önemini anlatan Vika
Fırtına ve çekiç gibi parmaklarıyla metal şarkılarını yorumlayan Vika Yermolyeva’nın
en büyük özelliği bu şarkıları olduğu gibi çalmak yerine onlara bir klasik müzik eseri
gibi davranarak yorumlamasıydı. YouTube’da Vkgoeswild kanalını ilk keşfettiğimde Carcass, Metallica ve Tool gibi uzun yıllardır sevdiğim
grupların sert şarkılarını nasıl da mutasyona uğrattığını düşünmüştüm. Vika’nın PSM’deki ilk konserinde neyle karşı karşıya geleceğimi çok iyi biliyordum. Davulla piyano onun yorumlarında
mükemmel bir şekilde buluşmuştu. Ayrıca PSM’nin Stüdyo Sahnesi’nin nasıl da iyi bir
Avrupa kulübüne dönüştüğünü görmek de iyi bir deneyim oldu. Vika, müziğini YouTube’dan
dinleyiciyle paylaşan bir müzisyenin gelebileceği iyi bir noktayı işaret ediyor. Pek çok iyi
müzisyenin müziğini nasıl duyurabileceğine başarılı bir örnek…
ZORLU PSM MAG. 35 Temmuz -Ağu s t o s
03
Bugüne kadar birçok isimle birlikte çalan Steve Vai’nin son olarak birlikte çalıştığı isim M83 oldu. Ozzy Osbourne’dan Whitesnake’e, Mary J. Blige’den Frank Zappa’ya kadar birçok müzisyenle birlikte konserler veren ve albümler kaydeden Steve Vai, Fransız müzisyen Anthony Gonzalez’in projesi M83’nin son albümü Junk’ta yer alan “Go!” parçasına konuk oldu.
02
Seksenli yılların sonlarında dünyaca ünlü enstrüman markası Ibanez, Steve Vai
tarafından tasarlanmış bir gitar üretti.
Steve Vai’nin iyi bir gitardan beklentilerini yazması üzerine ortaya çıkarılan Ibanez JEM modeli, Hoshino markasının
tasarımcısı Rich Lasner tarafından yeniden düzenlendi.
Tasarım yapılırken dikkat edilen unsurların başında gitarın
ağırlığı, kullanılan ağaç ve gitar manyetiği geliyordu.
01
Steve Vai, kariyeri boyunca üç Grammy
kazandı ve tam on beş kere de Grammy’ye aday
oldu. 2001’de No Substitutions: Live in Osaka albümüyle
En İyi Enstrümantal Pop Albümü kategorisinde
Grammy kazanan Vai, En İyi Enstrümantal Rock
Pefromansı kategorisinde ise 2008’de “Peaches En
Regalia” ve 1994’te “Sofa” parçalarıyla ödüle layık
görülmüştü.
04
Steve Vai, müzik kariyerine 1978
yılında Frank Zappa’nın yanında
çalışarak başlamıştı. Henüz on sekiz
yaşındayken efsanevi müzisyenin yanında çalışmaya başlayan
Vai, sanatçının şarkılarının farklı
enstrümanlarda nasıl çalınması gerektiğini
düzenliyordu. 1980 yılında Zappa’nın
grubuna katılan yetenekli gitarist, üç yıl
boyunca grupta çaldı.
07Steve Vai’nin albüm kayıtlarında yer almadığı, sadece canlı performanslar
için birlikte çaldığı çeşitli gruplar da var. Frank Zappa’nın en büyük çocuğu olan Dweezil Zappa tarafından kurulan Zappa
Plays Zappa’ya eşlik eden Vai, aynı zamanda dünya çapında tanınmış birçok gitaristin bir araya gelerek Jimi Hendrix şarkıları çaldığı proje Experience Hendrix’in konserlerinde de boy gösteriyor. Steve Vai’nin en sevilen canlı performanslarından biri
ise Joe Satriani’nin çeşitli gitaristleri yanına alarak turnelere çıktığı G3 projesi. *Ste
ve V
ai, 3
Ağu
stos’t
a Zor
lu P
SM A
na T
iyat
ro’da
.
bilm
edik
lerin
izST
EVE
VAI
06
Dünyaca ünlü gitarist Steve Vai’nin ilginç hobilerinden biri de müzik yaptığı zamanlar dışında arı yetiştiriciliğiyle uğraşması. Arılarla geçirdiği zamanların kendisine ilham verdiğini ve onu doğaya yaklaştırdığını söyleyen gitaristin Los Angeles’taki bahçesinde çok sayıda arı kovanı bulunuyor.
05
Steve Vai’nin kendi albümlerinin yanı sıra Eric
Johnson, John Petrucci, Dweezil Zappa ve daha birçok
ismin kayıtlarını yayınladığı bir plak şirketi bulunuyor. Favored Nations isimli
plak şirketini dünyaca ünlü enstrüman dağıtımcısı Guitar
Center’ın eski sahibi Ray Scherr’le birlikte 1999’da
kuran Vai, yıllar içinde birçok müzisyenin kayıtlarını yayınladı.
Favored Nations ilerleyen yıllarda, bünyesindeki sanatçılara
daha faydalı olabilmek için Favored Nations Acoustic ve Favored Nations Cool olarak
ikiye ayrıldı.
01
DANNY ELFMAN – TIM BURTONDanny Elfman, 1982 yılında ağabeyi Richard Elfman’ın
yönetmenliğini üstlendiği Forbidden Zone ile başlayan film müziği yolcuğunda onlarca ödül kazanmış bir besteci. Birçok
efsanevi yönetmenle çalışmış olan Danny Elfman’ın atmosferik müzikleri, Tim Burton’ın kendi filmlerinde yüzlerce detayla
birlikte kurguladığı eşsiz dünyanın da en önemli parçalarından biri. İlk olarak 1985 yılında Pee-Wee’s Big Adventure filminde birlikte
çalışan ikili, sonraki yıllarda Tim Burton’ın yapımcısı olduğu ya da yönetmenliğini üstlendiği on beşi aşkın filmde birlikte çalıştı. Beetlejuice, Edward Scissorhands, Batman ve Charlie and the Chocolate Factory gibi klasikleşmiş Burton filmlerinin müziklerinden sorumlu olan Elfman, son olarak ünlü sinemacının yapımcılığını üstlendiği
Alice Through the Looking Glass’ta besteleriyle yer almıştı.
Radiohead’in uzun süren sessizliğini bu yıl A Moon Shaped Pool isimli dokuzuncu stüdyo albümüyle bozması, beraberinde kitlesel anlamda müzik sahnesine dair birçok göz ardı
edilmiş detayı da gündeme getirdi. Grubun albümden önce hayranlarına el ilanları yollamak, internetten tamamen çekilmek gibi ilginç girişimlerinin ardından yayınladığı iki nefis video klip, Radiohead’in geri dönüşünü yine görkemli bir hale büründürmüştü. Söz konusu kliplerden ikincisi olan “Daydreaming”in yönetmenliğini, daha önce birçok
filminde grubun gitaristi Jonny Greenwood’la çalışmış olan Paul Thomas Anderson üstleniyordu. Geçtiğimiz yıl da Greenwood’un İsrailli besteci Shye Ben Tzur’la birlikte Hindistan’daki müzik dolu yolculuğunu konu eden Junun isimli belgeselini yayınlayan Paul Thomas Anderson’ın son yıllarda Jonny Greenwood’la bir “ikili” halini almasının
ardından, sinema ve müzik dünyalarından ismi sıklıkla yan yana anılan bazı isimleri hatırlayalım istedik.
02
ELLIOT GOLDENTHAL – JULIE TAYMORDaha çok çeşitli tiyatro oyunları, opera ve müzikallerle tanınan yönetmen Julie
Taymor’ın 1999 yılında William Shakespeare uyarlaması Titus ile birlikte başlayan sinema yolculuğunda şu ana kadar
çektiği tüm filmlerin müzikleri, eşi Elliot Goldenthal tarafından bestelendi.
2002 yılında çekilen Frida filmiyle En İyi Orijinal Müzik dalında Altın Küre ve Oscar kazanan
ikili, Across the Universe ve A Midsummer
Night’s Dream gibi etkileyici müzikal filmlere de imza
attı. Goldenthal’in bugüne dek birlikte
çalıştığı diğer yönetmenler arasında Gus Van Sant, Joel
Schumacher, David Fincher ve Neil
Jordan gibi isimler de bulunuyor.
G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRS
EL-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R GÖ
RSEL
-İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
GÖRS
EL-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R G
ÖRSE
L-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R GÖ
RSEL
-İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
GÖRS
EL-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R GÖ
RSEL
-İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
GÖR
SEL-
İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
GÖRS
EL-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R GÖ
RSEL
-İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
sinema ve müzik sahnelerinde dirsek teması
GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR
Jonny Greenwood – Paul Thomas Anderson işbirliğinden hareketle, sıklıkla yolları kesişen sinemacı
ve müzisyenleri hatırlıyoruz.
Yazı Cem Kayıran -- İllüstrasyon Sadi Güran
04
05
06
GABRIEL YARED – ANGELINA JOLIE
Beyrut doğumlu müzisyen Gabriel Yared, ismini özellikle 1996 yılında The English
Patient filmi için yaptığı müziklerle duyurmuştu. Kendisine bir Altın Küre ve bir Oscar kazandıran bu filmin ardından birçok büyük bütçeli yapımda çalışan Yared, son yıllarda yönettiği filmlerle
karşımıza çıkmaya başlayan Angelina Jolie’yle de sıklıkla
işbirliği yapıyor. Jolie’nin yönetmenlik kariyerinin ilk
filmi olan In the Land of Blood and Honey’de müzikleriyle yer alan
Yared, geçtiğimiz yıl birçok film festivalinin gözdelerinden biri olan;
Jolie’nin yazdığı, yönettiği ve başrolünü eşi Brad Pitt’le paylaştığı By the Sea’nin de
müziklerinden sorumluydu.
CARMINE COPPOLA – FRANCIS FORD COPPOLAHer jenerasyonundan sinemacı çıkaran ailelerden olan Coppola’lar, sinema
sektörünün geçirdiği evrimlerin hepsine tanıklık etmiş ve her dönem sinema
tarihinin köşe başları olarak anılacak filmlere imza attı. Kimi zaman aile içinden farklı kişiler, aynı
projelerde de edindikleri farklı görevlerle karşımıza çıktılar. The
Godfather filmleri, Apocalypse Now ve Gardens of Stone gibi yapımlarıyla tanınan Francis
Ford Coppola’nın bahsi geçen filmlerin müziklerinde babası
Carmine Coppola’nın da imzası vardı. Virtüözite seviyesinde flüt çalan Carmine Coppola, kariyeri
boyunca birçok orkestranın şefliğini de üstlenmişti.
ENNIO MORRICONE – QUENTIN TARANTINOİhtişamlı kariyerinin ilk Oscar’ını geçtiğimiz yıl Quentin Tarantino’nun son filmi
The Hateful Eight ’le kazanan Ennio Morricone, birçok usta yönetmenin klasikleşmiş filmlerinin müziklerine imza atmış olsa da son yıllarda ismini en çok birlikte
andığımız yönetmen yine Tarantino. Fakat ikilinin ortaklığı, bu dosyada yer alan diğer ortaklıklardan epey farklı bir şekilde ilerliyor. Tarantino, Morricone’nin müziklerinin
hayranı olduğu için hemen hemen her filminden önce İtalyan müzisyenin kapısını çalıyor. Neredeyse her defasında takvimlerinin denk
düşmemesi sebebiyle Morricone’nin önceki dönemlerde yaptığı film ve tema müziklerinden bazı kısımların
Tarantino’nun filmlerinde kullanılmasına izin veriliyor. Django Unchained filmine üç
beste veren Morricone, kendisine Oscar kazandıran The Hateful Eight filminin müziklerini de bir aylık süre içerisinde, daha önce bir John Carpenter filmi için bestelediği fakat sonradan kullanılmayan parçalardan yola
çıkarak hazırlamış.
03
MARK MOTHERSBAUGH –
WES ANDERSONMark Mothersbaugh için yakın
dönem sanat tarihinin en eğlenceli karakterlerinden
biri tanımını yapmak hiç de abartılı olmaz. Kurucusu olduğu
Devo’yla “müzik grubu” konseptini bambaşka boyutlara taşıyan
Mothersbaugh, kariyeri boyunca birçok farklı disiplinde üretimlere imza attı. Doksanlı yıllarda birçok
farklı türden TV yapımlarının müziklerini hazırlayan Mothersbaugh, sinema sektöründe de
sıklıkla yer almayı sürdürdü. Mothersbaugh’ın müziklerini belki de yapımlarında en usta şekilde kullanan yönetmen, Bottle
Rocket, Rushmore, The Royal Tenenbaums ve The Life Aquatic with Steve Zissou filmlerinde efsanevi müzisyenle birlikte çalışan Wes
Anderson’dır. Filmlerinde eşine az rastlanır bir denge yaratmayı alışkanlık edinen Wes Anderson’ın, Mothersbaugh imzalı müzikleri ana materyallerden
biri olarak kurguladığı sahneleri, sinemanın son on, on beş yılının en akılda kalıcı sahneleri belki de.
G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R G Ö R S E L - İ Ş İ T S E L O R T A K L I K L A R GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRSEL-İŞİTSEL ORTAKLIKLAR GÖRS
EL-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R GÖ
RSEL
-İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
GÖRS
EL-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R G
ÖRSE
L-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R GÖ
RSEL
-İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
GÖRS
EL-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R GÖ
RSEL
-İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
GÖR
SEL-
İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
GÖRS
EL-İŞ
İTSE
L OR
TAKL
IKLA
R GÖ
RSEL
-İŞİT
SEL
ORTA
KLIK
LAR
ZORLU PSM MAG. 41 Temmuz -Ağu s t o s
Damien RiceMy Favourite Faded Fantasy (2014) ile sekiz yıl sonra geri dönen Damien Rice, Tim Buckley, Nick Drake ve Leonard Cohen gibi büyüklerin etkisini ve burukluğunu taşıyor. 2002 tarihli platin albümü O’yla adını duyuran Rice’ın gitarla başlayıp yaylılarla kabaran folk şarkıları, ozan geleneğini yalın haliyle günümüze taşıyor.
Devendra BanhartFarklı bir hava estiren Venezuelalı-Amerikalı Banhart, Americana, psych folk ve tropicalia karışımını iki binlerin indie dünyasına getirmişti. Hüzün ve çocuksu bir coşkuyu bir arada sunan, Latin geleneğini kucaklayıp Vashti Bunyan, Caetano Veloso ve Simón Díaz gibilerden ilham alan isim, janrın deneysel tarafından geliyor.
Iron & WineSamuel Beam, kendi yazdığı, çaldığı, kaydettiği ve prodüksiyonunu üstlendiği 2002 tarihli çıkış albümüyle, Neil Young, Simon & Garfunkel ve Elliot Smith isimlerini çağrıştırmayı başarmıştı. Sözlerinin edebi yapısıyla dikkat çeken müzisyen, huzurlu folk tonlarını popa kayan melodik dokunuşlarla dolgunlaştırıyor.
Joanna NewsomŞarkıcı, söz yazarı ve arp ustası Joanna Newsom, folk, pop ve klasik müziğin arasına konuşlanmış bir dünya örüyor. Başta Banhart’la beraber psych folk hareketinin parçası sayılan, fakat müziğinin kompleks ve yapısı ve gizemli sözleriyle özgün bir yer edinen Newsom’ın 2015 yayını Divers, yılsonu listelerinin tepesinde yer aldı.
son on yıla mercek
ŞARKICI / ŞARKI YAZARI GELENEĞİ
Damien Rice’ı 29 Temmuz’da Zorlu PSM sahnesinde izlemeden önce, geçtiğimiz on yılda şarkıcı / şarkı yazarı
geleneği çerçevesinde çıkış yapanlara ve dikkate değer yeni isimlere göz atıyoruz.
Yazı Leyla Aksu
Uzun ve görkemli bir tarihe sahip olan şarkıcı / şarkı yazarı geleneği, tek insan elinden çıkma, janrı esnek olan, içe dönük bir müziğin kaynağı; eski halk ozanlarından, altmışların gitar ağırlıklı folk hareketine, Neil Young’dan Edith Piaf ’a, Caetano Veloso’dan da Glen Hansard’a uzanan, birbirinden değerli isimleri barındıran bir tanımlamaya işaret ediyor. İrlandalı şarkıcı ve besteci Damien Rice’ın 29 Temmuz’da Zorlu PSM sahnesine çıkışını fırsat bilerek geçtiğimiz on yılda bu gelenek çerçevesinde yükselişini yapanlara ve dikkate değer yeni isimlere göz atıyoruz.
Dam
iel R
ice
Dev
endr
a Ban
hart
Joan
na N
ewso
m
ZORLU PSM MAG. 43 Temmuz -Ağu s t o s
José Gonzálezİsveçli sanatçı José González, yalın
gitarı ve sesinden oluşan, sıcak bir yankıyla kulakları dolduran
Veneer albümüyle 2005’te çıkageldi. Latin, Afrika ve Amerikan
geleneklerinden, Silvio Rodríguez, Mercedes Sosa ve Shuggie Otis’ten
etkilenen González, son çıkardığı Vestiges & Claws ile minimal stiline
yeni katmanlar ekliyor.
Laura MarlingLaura Marling, İngiliz folk
geleneğini zarif olduğu kadar kuvvet taşıyan sesiyle devam
ettiriyor. Büyürken Joni Mitchell, James Taylor ve Patrick Watson
dinleyen Marling, ilk albümü Alas, I Cannot Swim’den (2008)
prodüksiyonunu yaptığı Short Movie’ye (2015) kadar, geleneksel
stilini elektro gitar ve yaylılarla gittikçe genişletiyor.
Sharon Van EttenŞarkıcı / şarkı yazarı oluşumunun rock’a bakan tarafından seslenen Van Etten, çıkış albümü Because
I Was in Love’dan (2009) beri, dolgun sesiyle içindekileri
haykırıyor. Etkilendiği isimler Neil Young, PJ Harvey ve Liz Phair
olan besteci, etkileyici armonilerle bezeli son albümü Are We There’in
prodüksiyonunu de ele aldı.
Julia Stone Kardeşi Angus’la beraber
atıldıkları folk macerasından sonra 2010’da solo kariyerine başlayan
Avustralyalı besteci, romantik bir folk, blues, ve pop karışımı sunuyor.
The National, Joanna Newsom ve Feist’i çağrıştıran Stone, kendi
başına daha karanlık ve kırılgan sesinin şaşırtıcı kuvvetini öne
çıkaran şarkılar yaratıyor.
James Vincent McMorrowMcMorrow, modern prodüksiyon ve geleneksel şarkı yazarlığını harmanlamayı amaçlayan, tanımlaması güç bir rota çiziyor. Donny Hathaway, D’Angelo ve Sufjan Stevens’dan etkilenen İrlandalı sanatçı, ikinci albümü Post Tropical ’ın (2014) koro tadındaki vokal katmanları ve elektronik dokunuşlarıyla minimal bir atmosfer sunuyor.
Marika HackmanGenç şarkı yazarı Marika Hackman, elektronik süslemeli düzenlemelerle folk esintili, dramatik bir hava yaratıyor. Aklının karanlık köşelerinde gezinen ve 2015’te ilk albümü We Slept at Last ’i yayınlayan Hackman’ın etkilendiği isimler arasında Stevie Nicks, Frank Zappa, Laura Veirs ve Bon Iver var.
TÜRKİYE’DEN SON ZAMANLARDA ÖNE ÇIKAN İKİ İSİM
Can GüngörUzun yıllar davul çalıp prodüksiyonlarıyla Teoman, Mabel Matiz ve Ceylan Ertem gibi isimlerle çalışan Güngör, 2015’te ilk solo albümü Silik Düşler’i yayınladı. Enstrümanlarını kendi çaldığı, arada caza kayan ritimler barındıran hikâye gibi şarkıları da yerli şarkıcı / şarkı yazarı geleneğine yeni bir yön getiriyor.
KalbenKalben Sağdıç’ın Sofar Sounds’la başlayan macerası, tok sesinin barındırdığı duygu yoğunluğuyla ülkeye yayıldı. Etkilendiği isimler arasında PJ Harvey, Sevinç Tevs, Nazan Öncel ve Beth Gibbons’ı gösteren Kalben, 2016 tarihli çıkış albümünde performanslarının içtenliğini dolgun bir grup sesinde yakalıyor.
Jam
es Vi
ncen
t McM
orro
w
Can
Gün
gör
Kal
ben
ZORLU PSM MAG. 45 Temmuz -Ağu s t o s
*Sku
nk A
nans
ie, 2
1 Te
mm
uz’da
Zor
lu P
SM A
na T
iyat
ro’da
.
bilm
edik
lerin
izSK
UN
K AN
ANSI
E
05
03
01
04
02
Grubun kariyeri boyunca yayınladığı altı stüdyo albümü dışında Smashes
and Trashes isimli bir toplama albümü bulunuyor.
On beş şarkının yer aldığı toplama albümde 2009’a kadar yayınlanan birçok parça arasından seçilen on iki favorinin yanı sıra daha önce
yayınlanmamış üç şarkı, “Tear the Place Up”, “Because of You” and
“Squander” da bu albüm sayesinde ilk kez müzikseverlerle buluştu. Bu albüm
aynı zamanda grubun yeniden bir araya gelişini müjdeleyen albüm de oldu.
Skunk Anansie’nin bugüne kadar yayınlanmış videolarının hiçbiri aynı yönetmen tarafından çekilmedi. 1995’ten bu yana kliplerini izlediğimiz Skunk Anansie’nin her biri farklı tarzları olan yönetmenlerle çalıştığı tam yirmi dört klibi bulunuyor. Skunk Anansie kliplerinin yönetmenleri arasında daha önce efsanevi Alman grup Snap’in “Rhytm Is a Dancer” videosunun yönetmenliğini yapan Howard Greenhalgh ve gerçek mesleği reklamcılık olan ancak Bush, Kelis, Emma Button gibi isimler için de klipler çeken Giuseppe Capotondi başta olmak üzere birçok yetenekli isim yer alıyor.
Bir Skunk Anansie klasiği olan “Weak”in klibi, doksanların en
popüler Blur şarkısı “Coffee & TV”nin videosunu da çeken Hammer &
Tongs’un imzasını taşıyor.Yönetmen Garth Jennings ve prodüktör
Nick Goldsmith tarafından kurulan Hammer & Tongs şirketi müzik
dünyasının kült haline gelmiş birçok şarkısı için hazırladıkları videolarla
isimlerini duyurmuştu. İkilinin bugüne kadar çalıştığı isimler arasında Beck,
Radiohead, Badly Drawn Boy, Travis, Fatboy Slim, R.E.M., Pulp, Robbie
Williams ve dahası yer alıyor.
Grace Jones + Rage Against the Machine = Skunk Anansie Müzik basını, Skunk Anansie’nin farklı tarzları harmanlayan etkileyici müziğini birçok grubun birleşimi olarak görüyordu ve bugüne kadar grup için yapılmış belki de en güzel tanım, “Grace Jones ile Rage Against the Machine birleşimi” oldu.
06Skunk Anansie grubunun kurucu
kadrosunda yer alan davulcu Robbie France, 2012 yılında
hayatını kaybetmişti. Skunk Anansie, 1994 yılında,
Skin, Martin Kent, Richard “Cass” Lewis ve Robbie France tarafından
kurulmuştu. Uzun yıllar bir arada kalan ekip, davulcu France’ın
2012’de hayatını kaybetmesinin ardından ilk yeni üyesi olan Mark
Richardson’la çalışmaya başladı.
Grubun vokalisti Skin’in geçtiğimiz mart ayında Taksim’de gerçekleşen bombalı saldırının olduğu gün İstanbul’da olduğu ortaya çıkmıştı. Twitter üzerinden İstanbul’da olduğunu ve iyi olduğunu paylaşan Skin, kaldığı otelin dışında gerçekleşen patlamanın ne kadar sarsıcı olduğunu yazmanın yanı sıra İstanbul’u ne kadar çok sevdiğini de ifade etmişti. Kendisi birkaç ay sonra yeniden İstanbullu hayranlarıyla buluşmak üzere Zorlu PSM sahnesinde.
ZORLU PSM MAG. 47 Temmuz -Ağu s t o s
efsanelerin doğduğu yer
THE SPLASH CLUB
Skunk Anansie’den Beck’e, Oasis’ten Supergrass’a birçok efsanevi grubun kariyerinin başlangıcına ev sahipliği yapan The Splash Club,
Londra’nın Camden bölgesinde yer alan mütevazı bir konser salonuydu. 21 Temmuz akşamı Zorlu PSM Ana Tiyatro sahnesinde gerçekleşecek Skunk Anansie konseri öncesinde, grubun temellerinin
atıldığı The Splash Club’ın kapısını aralıyoruz.
Yazı Cem Kayıran
The Splash Club’ın hikâyesinin en temel yapıtaşlarından biri kolektif
düşünce olsa da her şeyi yoktan var eden bir kişiyi, Ben Steadman’ı
öne çıkarmadan bu yolculuğu anlatmak imkânsız. Doksanlı yıllarda İngiltere’de müziğe bir anlamda yön
vermiş mekânlardan biri olan The Splash Club’ın ortaya çıkması Ben
Steadman’ın yirmi beş yıl kadar önce punk rock grubu Chelsea’yle çıktığı
turnede, o dönemki adıyla The Water Rats isimli mekânda bir konser
vermesiyle olmuş. Salonun akustiğine ve atmosferine hayran olan Steadman,
burada birçok etkinlik düzenlemeye ve kısa süre sonrasında da mekânı
işletmeye başlamış. İşe bir isim değişikliğiyle başlaması gerektiğini
düşünen Steadman, kendi amacını da yansıttığını düşündüğü The Splash
Club isminde karar kılmış. Türkçedeki anlamı “sıçramak” olan “splash”,
genç yerel grupların burada verdiği konserlerle isimlerini duyurmaları
fikriyle doğrudan örtüşüyordu.
Sonraki yıllarda Londra’nın en önemli müzik merkezleri arasında yerini
alacak The Splash Club’da sahne alan müzisyenler de bir araya gelip yeni
fikirler üretecekleri bir platforma kavuşmuş oldu. Skunk Anansie
grubunun solisti Skin, geçtiğimiz aylarda Team Rock dergisine verdiği
röportajda kulübün doksanların başında üstlendiği rolü ve Skunk
Anansie’nin nasıl bir araya geldiğini şöyle anlatıyor:
“Hepimiz Skunk Anansie’den önce farklı gruplarda çalıyorduk. Çaldığımız
gruplar da King’s Cross’taki bağımsız müzik sahnesinin büyük gruplarıydı. Hepimiz kendi gruplarımızla sıklıkla
The Splash Club’da çalıyorduk. Ace [Skunk Anansie’nin gitaristi] o
dönemler Big Life Casino isimli bir gruptaydı.
Bir anlamda onların The Splash Club’daki müzik kültürünü başlattığını söyleyebiliriz çünkü onlar gündüzleri kulüpte prova da yapıyorlardı. The Splash Club, doksanların başlarında kısa sürede birçok farklı grubun yollarının kesiştiği bir yer haline gelmişti: Sonradan Feeder olan Compulsion ve Raindancer grupları, Oasis, Echobelly, Rub Ultra ve Cass’le [Skunk Anansie’nin basçısı] benim çaldığımız Mama Wild.”
Skin’in de vurguladığı gibi, The Splash Club’ın konserlerine ev sahipliği yaptığı gruplar ve müzisyenler gerçekten birbirinden farklı etkileşimler taşıyordu. İngiltere’de Britpop akımının hâkim olarak görüldüğü dönemde hem bu akımın ünlü gruplarından Oasis hem de Moby, Tricky, Jamiroquai, Tortoise ve The Tiger Lillies gibi müziğin farklı doğrultularında ilerleyen grup ve müzisyenler sıklıkla The Splash Club’da sahne alıyordu. Moby’nin 1996 yılında yayınlanan Come On Baby single’ında yer alan iki parça, The Splash Club’daki konserlerinde alınmış kayıtlardı. Bush, Propellerheads ve Bullets and Blue Eyes gibi ekiplerin yine o yıllarda yayınlanan ilk albüm ve EP’leri de The Splash Club’da kaydedilmişti. Ayrıca Therapy?’nin konser albümü We’re Here to the End ’in kayıtları da The Splash Club’da üç gece üst üste kapalı gişe gerçekleşen konserlerden kayıtlardan oluşuyor. The Splash Club, doksanlı yılların ortalarında Fu Manchu, Skunk Anansie ve The God Machine gibi grupların albüm lansmanları için de tercih ettikleri salon olmuştu aynı zamanda.
ZORLU PSM MAG. 49 Temmuz -Ağu s t o s
Skunk Anansie’nin bir diğer üyesi olan Ace de The Splash Club’ın grup
için ne denli özel bir yer olduğunu şöyle anlatıyor:
“Kulüple ilgili en sevdiğim anılar arasında Skunk Anansie’yi
kurduktan sonra orada verdiğimiz ilk konserlerimiz yer alıyor. The Splash
Club her zaman dolardı ve herkes çıldırırdı! Aslına bakacak olursanız ilk albüm sözleşmemizi The Splash
Club’da yapmıştık, ne kadar da harika bir yer!”
Müzik tarihine damgasını vurmuş birçok konser salonunda olduğu gibi
The Splash Club’ın hikâyesinde de dramatik bir son bulunuyor. 1997 yılında çıkan devasa bir yangının
ardından tarih yapraklarında yerini alan The Splash Club, halen müzik sahnesine yön veren birçok grubun
doğduğu efsanevi salon olarak hatırlanmaya devam ediyor.
Şu sıralar The Splash Club’ı yeniden gündeme getiren bir proje hayata
geçmek üzere. The Splash Club’ın kurucusu olan Ben Steadman’ın
yazdığı ve kulübe dair birçok ilginç ayrıntıyı barındıran The Splash Bound
kitabı için Unbound üzerinden bir kitlesel fonlama kampanyası başlatıldı. Kitapta Ian Dickson,
George Bowstead ve Jocelyn Bain Hogg tarafından onlarca farklı
konserde çekilmiş fotoğraflar yer alacak. Bir dönem aylık olarak basılan
Splash fanzinlerinin de yeniden baskılarıyla içinde bulanacağı kitapta
mekânda gerçekleşmiş konserler hakkında çıkan değerlendirme
yazıları, aralarında Skunk Anansie üyesi Ace’in de bulunduğu birçok
DJ’in çalma listeleri, konser afişleri ve daha nice eklentinin yer alacağı
set için yapılan destekler çeşitli hediyelerle ödüllendiriliyor.
Kulüpte sahne almış müzisyenlerden bazılarının The Splash Club hakkındaki düşüncelerini, kulübün müzik sahnesi üzerindeki etkisini ve önemini, Therapy? grubunun kurucularından Andy Cairns şöyle anlatıyor:
“Turnemiz harika gidiyordu. Yeni şarkıları çalıyorduk ve hayranlarımızdan harika tepkiler alıyorduk. Brixton Academy’de de bir konserimiz vardı ama ben Splash’te çalacağımız konser için çok daha heyecanlıydım. The Splash Club’da verdiğimiz konserlerde Brezilya, Kolombiya, Amerika, İskoçya, Galler, Hollanda ve nice ülkeden hayranlarımızla tanışma şansımız oldu...”
ZORLU PSM MAG. 51 Temmuz -Ağu s t o s
*Em
pyriu
m, 2
-3 E
ylül
’de Z
orlu
PSM
Dra
ma S
ahne
si’nd
e.
bilm
edik
lerin
iz
EMPY
RIU
M
0708
05
03
01
06
04
022002 çıkışlı Weiland albümü,
Empyrium diskografisinde Almanca sözler kullanan ilk albüm oldu.
Müzik yapmaya başladığı dönemden bu yana İngilizce sözlü parçalarla
gelen Empyrium, bu geleneği Weiland albümüyle bozdu. Grup daha önce
Where at Night the Wood Grouse Plays albümünde, sadece ismi Almanca olan
enstrümantal parçalar “Abendrot” ve “Wehmut”a yer vermişti.
Empyrium, 2002 yılında dağıldığını açıklamıştı ancak
2010’da yeniden bir araya gelerek müzik yapmaya başladı.
Sekiz yıllık kariyerlerinin sonuna geldiğini bir veda turnesiyle
taçlandıracağını açıklayan Alman ekip, sekiz yıllık bir aradan sonra
yeni bir albüm müjdeleyerek geri döndü.
Grubun kurucularından Marcus Stock’un öğrencilik yılları sıkıntılı geçmişti. Müzikal kariyerindeki başarısının aksine sıkıntılı bir öğrencilik dönemi geçiren Marcus Stock, tam dört farklı okula gitmesine rağmen hiçbir şekilde mezun olamamış ve diploma alamamıştı.
Empyrium kurucularından olan Marcus Stock’un iki binli yılların başlarından bu yana üyesi olduğu iki grup daha var. Ulf Theodor Schwadorf ismiyle de tanınan Stock’un diğer grupları 2000’de Allen B. Konstanz’la kurduğu gotik metal grubu The Vision Bleak ve 2004’ten beri eski Empyrium üyesi Thomas Helm’le yürüttüğü progresif rock ve doom metal grubu Noekk.
Empyrium’un temellerinin atıldığı sene, Marcus Stock
henüz on beş yaşındaydı. Marcus Stock ve Andreas
Bach’ın ortak fikri olan müzik grubu, 1993 senesinde ilk kez gerçeğe dönüşüyordu.
1994’te resmen Empyrium kurulmuş oldu.
Alman topluluk Empyrium’un ilk olarak doom metal türünde müzik yaparak başlayan kariyeri daha sonra neofolk türünde çalışmalarla devam etti. Empyrium, 1994 itibariyle doom metal türünde yaptığı kayıtlarla müzik dünyasına ilk adımını atmıştı. Grup ilk iki albümün ardından 1999 çıkışlı Where at Night the Wood Grouse Plays albümüyle neofolk türünde akustik kayıtlar yayınlamaya başladı.
Grubun albümlerinde her enstrüman iki kişi tarafından çalındığı için Empyrium uzun bir süre hiçbir konser vermemişti.
Stock ve Bach ikilisinin kurduğu Empyrium’un parçalarına hayat veren tüm
enstrümanlar ikili tarafından çalınıyor ve kaydediliyordu. Birçok farklı enstrümana
yer veren parçaları canlı çalabilmek için daha geniş bir kadro şarttı. Empyrium, ilk
konserini kuruluşundan yaklaşık on beş yıl sonra gerçekleştirebildi.
Empyrium’un 1994–2004 isimli derleme albümü sınırlı sayıda baskıyla grubun takipçileriyle buluştu. Grubun demo kayıtlarına da yer veren tam dokuz albümün plak formatında yer aldığı bu özel derleme sadece 500 adet üretildi. Çeşitli posterler ve şarkı sözlerine de yer veren set, Empyrium’un memleketi Franconia’daki ağaçlardan yapılmıştı.
ZORLU PSM MAG. 53 Temmuz -Ağu s t o s
Yazı Cem Kayıran
Yüksek tansiyon, devasa amfiler, distorsiyon pedalları ve çığlık çığlığa vokaller gibi
karakteristik unsurlarıyla yaptıkları üretimlere aşina olduğumuz rock ve metal gruplarının büyük kısmı, kariyerlerinin bir noktasında
gürültünün dozunu aza indirdikleri kayıtlarla da dinleyicilerinin karşısına çıkmayı alışkanlık
haline getirdiler. Çeşitli akustik konser kayıtları ve grupların kendi parçalarının akustik
versiyonlarını kaydedip yayınlamaları gibi geleneklerle birlikte dinleyicilerini ters köşeye
yatırıp baştan sona akustik enstrümanlarla oluşturulmuş yeni parçaların yer aldığı
albümler kimi grupların en özel kayıtları arasında.
Akustik stüdyo albümleriTürkiye’de ilk kez 2-3 Eylül gecelerinde üst üste Zorlu PSM sahnesinde dinleyicileriyle
buluşacak olan Alman kült doom metal grubu Empyrium klasikleşmiş ilk iki albümünün ardından 1999 yılında servis ettiği üçüncü
albümü Where at Night the Wood Grouse Plays ile takipçilerini epey şaşırtmıştı. Akustik gitar,
yaylılar, perküsyonlar ve üflemelilerin yer aldığı albüm, grubun neofolk etkileşimlerini ilk kez yansıttığı albümüydü. Bunu takip eden 2002
çıkışlı Weiland ’da yine benzer bir yaklaşım sunan Empyrium, dinleyicilerine farklı
deneyimler yaşatma eğilimi göstermesiyle çok geniş kitlelere kendini benimsetmeyi başarmış
ekiplerden biri.
Yakın dönem müzik tarihine çeşitli şekillerde izlerini bırakmış birçok metal grubunun
tamamı akustik parçalardan oluşan albümleri, diskografilerinin en ayrıksı ve özel parçalarını
oluşturuyor belki de. Stockholm’de kurulan ve geride kalan yirmi yılda progresif metal
sahnesine yön veren ekiplerden biri olan Opeth, bambaşka bir yaklaşımla yazılmış şarkılardan oluşan Damnation albümünü
2003 yılında yayınlamıştı. Prodüksiyonunu geçtiğimiz aylarda Zorlu PSM sahnesinde
izleme şansı bulduğumuz Steven Wilson’ın üstlendiği Damnation, grubun diskografisinin en kendine has albümü olmasının yanı sıra en
popüler Opeth albümlerinden de biri.
“Windowpane”, “Closure” ve “Death Whispered a Lullaby” gibi “akustik metal” dendiğinde akla gelen ilk şarkılar arasında yer alan klasiklerin yer aldığı albüm, sakin ve etkileyici yapısıyla baştan sona sürükleyici bir deneyim vaat ediyor.
Zakk Wylde’ın lideri olduğu heavy metal grubu Black Label Society’nin 2011 yılında yayınladığı toplama albümü The Song Remains Not the Same de bu listeye dahil edebileceğimiz albümlerden. Grubun “Overlord”, “Parade of the Dead” gibi popüler parçalarının akustik versiyonlarının yer aldığı albümde birçok cover parça da bulunuyor. Black Sabbath’ın “Junior’s Eyes”, Simon & Garfunkel’ın “Bridge Over Troubled Water” ve Blind Faith’in “Can’t Find My Way Home” parçalarına yaptığı, tuşlu çalgıların ön planda olduğu yorumlarına da bu albümde yer veren Zakk Wylde ve ekibi, iki yıl sonrasında da Unblackened isimli akustik konser kaydını servis etmişti.
Empyrium’dan Opeth’e
METAL GRUPLARININ “AKUSTİK” TUTKUSU
Rock ve metal gruplarının distorsiyon pedallarını bir kenara bırakıp akustik kayıtlar yaptıkları albümlerini ve özel
performanslarını mercek altına alıyoruz.
Blac
k Lab
el So
ciety
Empy
rium
Ope
th
ZORLU PSM MAG. 55 Temmuz -Ağu s t o s
Kariyerinin büyük kısmında black metal grubu olarak anılan fakat
sonraki yıllarda farklı doğrultularda müzikal eğilimlerin sonucu olan
tematik albümleriyle karşımıza çıkan Norveçli grup Ulver’in ikinci albümü
olan Kveldssanger, muhtemelen akustik metal fikrinin ne denli
etkileyici sonuçlar doğurabileceğinin en güzel kanıtlarından biri. 1996
yılında yayınlanan ve grubun Black Metal üçlemesi olarak adlandırdığı albüm serisinin ikinci halkası olan
Kveldssanger, yaylılar, akustik gitarlar ve koro partisyonlarının ağırlıkta
olduğu fazlasıyla atmosferik bir albüm. Grubun melodik anlamda
Norveç kültüründen beslendiğinin hissedildiği albümün, sonraki
yıllarda aralarında yukarda bahsi geçen albümlerin de yer aldığı birçok
akustik kayıt için öncü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Müzik yazarları söz konusu albümün
Black Metal üçlemesi’nin diğer iki albümünden ayrı bir şekilde ele
alınamayacağının altını çizseler de grubun Kveldssanger’de yakaladığı
dokusal zenginliğin müzik sahnesinde yeni bir eğilim için
başlangıç noktası olduğunu kabul ediyorlar.
Türkiye’nin köklü heavy metal gruplarından Pentagram’ın da şu
sıralar yeni bir akustik albüm için hazırlıklara başladığı konuşuluyor.
Grubun davulcusu Cenk Ünnü, geçtiğimiz yıl verdiği bir
röportajda Pentagram’ın gelecek planları arasında bir akustik
albüm kaydetmek olduğunu dile getirmişti. Bu yılın başlarında
da ekiple çalışan ses mühendisi Ender Balcı, Pentagram’ın akustik albümünün kayıtlarının “son hızda
devam ettiğini” sosyal medyadan paylaşmıştı.
Akustik konser albümleriYetmişli yıllardan bu yana rock ve metal grupları için akustik performanslar sergilemek her zaman çekici bir alternatif olmuştur. Akustik performans dendiği zaman akıllara ilk olarak MTV Unplugged serisinin gelmesi muhtemel. 1989 yılında başlayan seride birçok farklı türden grup ve müzisyenin akustik konserlerini kaydeden MTV kanalı, Eric Clapton, Paul McCartney, Bob Dylan gibi efsanelerle birlikte sahneleri yerle bir eden performanslarıyla tanıdığımız birçok metal ve rock grubunu da ağırladı. Washington çıkışlı heavy metal grubu Queensrÿche, televizyon tarihinin en klasik müzik yayınları arasında yer alan performansıyla Nirvana, grubun solisti Layne Staley’nin son performanslarından biri olan akustik konseriyle Alice in Chains ve tabii ki grunge akımının en popüler ekiplerinden biri olan Pearl Jam, MTV Unplugged’daki akustik performanslarıyla akıllarda fazlasıyla yer ettiler.
İki binlerde dünyanın farklı ülkelerine yayılan performansların gerçekleştiği MTV Unplugged serisinde Queens of the Stone Age, Korn ve Scorpions gibi isimler yer aldı.
Ayrıca geride kalan on, on beş yılda konser kayıtlarının internette fazlasıyla dolaşır olması, birçok özel performansı klasik haline getirdi. Söz konusu resmi olmayan konser kayıtları (yaygın olarak kullanılan ismiyle “bootleg”), birçok grubun nadir olarak sergilediği akustik performanslarını da ulaşılabilir kılıyor. Örneğin A Perfect Circle’ın internette çeşitli platformlarda Acoustic Sessions adı altında bulabileceğiniz konser kaydında, albümlerde yer alan şarkılar için yapılmış farklı düzenlemeler yer alıyor. Foo Fighters’ın erken dönem akustik kayıtlarından Metallica’nın 1997’de gerçekleştirdiği Acoustic Metal konserine, internette “albüm” halini almış birçok bootleg kayıt bulmak mümkün. Within Temptation’ın 2009 yılında yayınladığı An Acoustic Night at the Theatre, Led Zeppelin üyeleri Jimmy Page ve Robert Plant’in No Quarter: Unledded ve Megadeth’in Unplugged in Boston albümleri de farklı akustik yaklaşımlar duymak adına fazlasıyla tavsiye edilir.
Rock ve metal isimlerinin gürültü dozunu en aza indirdikleri akustik albümler, kimilerinin en özel kayıtları arasında yer alıyor.
Pent
agra
m
Ulv
er
ZORLU PSM MAG. 57 Temmuz -Ağu s t o s
sahne arkası
RIGGING
Emir
Akta
ş
Tırmanmak senin için ne ifade ediyor?Benim büyülü odam. Duvarları ya da
sınırları yok. Ne zaman kapısını açsam bir başka insan olurum...
Ne zamandan beri profesyonel olarak tırmanışla ilgileniyorsun?
2009’da Nasuh Mahruki ve Tunç Fındık gibi değerli dağcılarımızın bulunduğu Zirve Dağcılık Kulübü’ne katıldım ve
birçok tırmanış gerçekleştirdim. Bu süre içinde iki kez gelen teknik kurul
üyeliği teklifini şartlarım sebebiyle kabul edememiştim. Sonra merkezi
İngiltere’de bulunan Irata International iple erişim birliği eğitimlerini
tamamladım ve eğitmen statüsüne ulaştım. Ardından Rhino Rigs BV’da,
Eğlence Sektöründe Rigging programını tamamladım ve akredite oldum.
Yaptığın işi özgün kılan unsurlar neler? Tırmanıştan hiçbir zaman beklentim
olmadı fakat bu spor bana karşı daima cömert oldu. Rigging de bu
cömertliklerden biri! Rigging gelip sizi bulmadan önce böyle bir meslek sahibi
olmaya karar veremezsiniz. O sizi bulur ve alır. Siz sadece sevdiğiniz işi yapmaya
devam edersiniz.
Zorlu PSM’de bir Rigger’ın işi neleri kapsıyor?
Sahne üzerinde asılacak yüksek ağırlıklı teknik ekipmanların ya da dekorun
yükleme hesaplamaları ve yüklemeleri, güvenlik, risk değerlendirme ve risk yönetimi, güvenli yükleme limitleri, sahne üzeri markaj, markajın sahne
çatısına taşınması ve güç noktalarının oluşturulması, tüm kaldırma
makinelerinin kullanımı, herhangi bir teknolojik makinenin ulaşamayacağı
alana kişisel becerilerle ulaşma ve güç noktası oluşturma ve gerçekleşen tüm
Rigging operasyonlarında European Union Rigging yönetmeliklerinin
uygulanıp denetlenmesi.
Yeni bir gösteri için çalışmaya başlarken nasıl bir ön hazırlık yapıyorsun?Tüm prodüksiyon ve operasyon departmanlarıyla haftalık gerçekleştirdiğimiz toplantılar gösteri öncesi hazırlıklarımız için belirleyici oluyor. Sahne kurulumunda ilk Rigging operasyonları başlıyor ve en son Rigging bitiyor. Yapılacak en ufak hata tüm sahne sistemini etkileyeceği için kuruluma geçmeden önce çok kez hesap ve prova yapıyorum. Ardından hazırlanacak sahne için gerekli markaj ve teknik ekipman hazırlıklarımı gerçekleştiriyorum.
Ne kadar vakit alacağı nelere bağlı oluyor?Sahnemizde ağırlayacağımız prodüksiyonun büyüklüğüne ve sahne detaylarına göre değişkenlik gösteriyor. Phantom of the Opera’da on iki gün sadece rigging hazırlıkları sürdü, meşhur avize düşüş sahnesini hazırlamamız üç tam günümüzü aldı. Misafir ekiplerimizin performansı ve konsantrasyonları da bu anlamda önemli faktörlerden.
Bugüne kadarki en özel tırmanış deneyimin nedir?Tırmanış partnerimle 5 bin 137 metre yükseklikte bir dağın kış tırmanışı yapmaya karar vermiştik ve şubat ortası tırmanışa başladık. İki gün sonra 4 bin 150 metre yükseklikte fırtınaya yakalandık. Dağlarda havanın hızla değişmesi olağan bir durumdur; önemli olan buna ne kadar hazır olduğunuzdur... Biz yeterince değildik, kayalıkların arasında geceleri -37 dereceyi ölçtüğümüz üç tam gün geçirdik. Hayatıma yön veren en önemli anlardandı.
Yaptığın işte “tutku’’ elzem olsa gerek. Rigger olmakla ilgilenenlere vereceğin ilk tavsiyeler neler olurdu?Her zaman sevdiğiniz işi yapın...
Zorlu PSM’de Rigging’den sorumlu profesyonel tırmanıcı Emir Aktaş’tan yaptığı işin detayları ve
inceliklerini öğrendik.
ZORLU PSM MAG. 59 Temmuz -Ağu s t o s
Zorlu PSM’nin en dinamik ve farklı mekânı
STÜDYO YENİ SEZONDA DAHA DA ŞAŞIRTACAK!
Çalkantılı ve endişe verici ülke gündeminde, hâlâ sanat için nefes alan salonların ve bunun için gecesini gündüzüne katan sanat
emekçilerinin her şeye rağmen Zorlu PSM çatısı altında bir arada olması, neresinden bakarsak bakalım güzelliklerin bizim tarafımızda
olduğunu ve umudumuzu kaybetmememiz gerektiğinin kanıtı...
Yazı Gülşah Görücü
Zorlu PSM olarak üç sezondur sanatseverlere kapılarımızı açtığımız
farklı mekânlarla yolumuza devam ederken enseyi karartmıyor ve
İstanbullu sanat tutkunları için uğraşlarımızı sürdürüyoruz. 55 bin
metrekarelik alanın her köşesine sanat dünyasının en iyi ve iddialı
projelerini sığdırmayı başardığımız Zorlu Performans Sanatları Merkezi
ekibi olarak 4. sezon için şimdiden çalışmalara başladık.
Önümüzde çok iş var, ama 4. sezon için belki de bizleri en çok heyecanlandıran yeniliklerden biri
de, yenilenen bir mekâna imza atıyor olmamız. Zorlu PSM’nin gizli silahı
olarak da tanımlayabileceğimiz, bugüne kadar gelenleri büyülü ambiyansıyla şaşırtan Stüdyo yenileniyor. Bu yaz
kollarımızı sıvadık ve bugüne kadar alternatif tiyatrodan caz konserlerine, farklı içerikte atölye çalışmalarından
ayakta konserlere, senfoni orkestralarının albüm kayıtlarından ünlü sanatçıların konser provalarına
kadar çeşitli performanslara ev sahipliği yapan Stüdyo’yu daha da
heyecan veren yepyeni ve tutkulu bir mekâna dönüştürmek için çalışıyoruz.
Üç sezon boyunca “çok amaçlı alan” tanımlamasının hakkını veren 300
metrekarelik büyüklükte, maksimum 500 kişilik kapasiteyle sanatseverlere kapılarını açan Stüdyo, bugüne kadar avangart oyunlardan, alternatif-rock
konserlerine kadar geniş bir yelpazede sanatın her rengini ağırladı.
Stüdyo, yüksek donanımlı kontrol ve kurgu odalarıyla, dünya standartlarında
senfonik ve film müziği kayıtları, VIP solo performanslar ve resitaller,
basın toplantıları, sanatçılarla tanışma etkinlikleri, provalar ve atölye
çalışmalarına olanak sağladı, sağlamaya devam ediyor.
Bunların yanı sıra çok sayıda tanınmış sanatçının kayıt, prova ve basın toplantısına ev sahipliği yapan mekân, Hugh Jackman’dan Russell Crowe’a kadar pek çok dünya starını ağırladı ve üç sezon boyunca hızını hiç kesmedi. Geçtiğimiz sezon X-JAZZ Festivali gibi butik konserlere de sahne olmaya başlayan Stüdyo için Temmuz 2016’dan itibaren değişim çanları çalmaya başlıyor. Şimdi Stüdyo için yeni bir sayfa açmanın tam zamanı!
Yaz aylarında gerçekleştirilecek renovasyonun ardından yeni yüzüyle sanatseverlerle buluşacak Stüdyo, 4. sezon programıyla İstanbullu sanatseverlerin kalbini yeniden yerinden oynatmaya hazırlanıyor.
Perşembe ve cuma akşamları kuvvetli, güncel, öncü, yabancı ve yerli isimlerden oluşan bir konser programına sahip olacak mekân, cumartesi geceleri etkileyici atmosferi ve teknik donanımıyla elektronik müzik sahnesinin önemli DJ’lerinin sahne aldığı bir kulübe dönüşecek. Bunların yanı sıra Stüdyo haftanın diğer günleri alternatif sinema günlerine, tiyatro oyunlarına, yurtdışından canlı yayınlanacak klasik müzik konserleri ve operalara, panellere ve lansman partilerine de ev sahipliği yapacak.
2016 sonbaharından itibaren, tiyatrodan alternatif seslere, sanat dünyasının en sevilen, en özgün ve en iyi işleri Stüdyo’da olacak. Peki siz nerede olacaksınız?
ZORLU PSM MAG. 61 Temmuz -Ağu s t o s
MÜZİK GRUPLARININ İSİMLERİNİN ALTINDA
YATAN HİKÂYELER#PSMBLOG’u takip ediyor musunuz? Müzik, tiyatro, sahne sanatları üzerine haberleri ve hazırlanan özel
içerikleri takip edebileceğiniz #PSMBLOG çok sevilen grup ve sanatçının isimlerinin hikâyesini sizin için araştırdı.
Daft Punk1993’te Melody Maker dergisinin yazarı Dave Jennings, Daft Punk ikilisinin Darlin’ isimli o zamanki grupları hakkında negatif yorum
yazdığında, işlerin buraya geleceğini tahmin etmiyordu muhtemelen.
“Cindy So Loud” parçasını inceledikten sonra kaleme alınan eleştiri yazısında kullanılan “daft
punky trash” (kaçık punk’ımsı çöp) tanımı, ikonik ikilinin
isim babası oldu.
Lana Del ReyGerçek adı Elizabeth Woolridge
Grant olan sanatçının isim annesi kendisi. Miami’de çok zaman geçirdiği dönemde Küba’dan
arkadaşlarıyla dolu dolu günler yaşayan Lizzy, sahne adının
egzotik olmasını ve sahil kenarını çağrıştırmasını istiyordu. Yarattığı müziğe yön vermesi de asıl amaç
olunca, bu füzyondan ortaya Lana Del Rey çıkması kendisi için
kaçınılmazdı.
Foo FightersFoo Fighters’ın Dave Grohl’u, tek başına tüm enstrümanları çalarak
ilk şarkısının kaydığını bitirdiği dönemde UFO’lar hakkında çok
fazla araştırma yapıyordu. Bir yandan müzikal anlamda büyük
çabası bir yandan da uzayın gizemli çekiciliği Grohl’un aklına bir
fikir getirmişti. II. Dünya Savaşı sırasında görüldüğü iddia edilen
UFO’lar için kullanılan Foo Fighters terimi, kulağa hem çoktan oturmuş hem de kalabalık bir grup
ismi gibi geliyordu. Böylece grubun gizemli adı çoktan seçilmişti!
St. VincentAnnie Clark’ın tek kişilik projesi St. Vincent’ın adı, müziğine yapılan genel bir tanımdan geliyor. “Şiirin ölmeye geldiği yer” olarak yapılan betimleme, New York doğumlu sanatçıyı buradaki St. Vincent’s isimli hastaneye fikren yönlendirmiş. Şair Dylan Thomas’ın da son saatlerini geçirdiği hastane olan St. Vincent’s, böylece anlamını bulmuş ve sanatçıya adını vermiş.
Sigur Rósİzlandalı grubun ismi her birimizi yazımıyla zorlamasıyla ünlüyken anlamını bilmemek elbette olmaz. İsmi direkt olarak çevirdiğimizde “zafer gülü” tanımı çıkıyor; fakat asıl amaç bu anlamı öne çıkarmak değil. Grubun adının adresi, aynen grubun lideri Jónsi’nin kız kardeşinin adı olan ve birleşik yazılan Sigurrós’tan gelmektedir.
ColdplayAslen gruplarının adı Starfish olan Coldplay grubu, ismi rica üzerine arkadaşlarından devraldı. Starfish olarak yola devam etmek istemeyen topluluğun Coldplay ismini başka bir arkadaş grubundan almasıyla efsane marka ortaya çıktı. Orijinal Coldplay grubunun ismi ise bir şiir kitabı olan Child’s Reflections: Cold Play’den geliyor.
The Velvet UndergroundJohn Cale bir gün yanında The Velvet Underground isimli bir kitap getirdiğinde tabiri caizse grup üyelerinde bir ampul yandı. Amerikalı gazeteci Michael Leigh’in kitabı olan The Velvet Underground, 1963 yılında asi denilebilecek cinsel eğilimleri olan yetişkinler arasında gerçekleştirdiği çalışmasını bir araya getiriyordu. Eh konu yeterince çetrefilli, grup üyelerinin hemfikir olmasına şaşmamalı.
#PSMBLO
G -- w
ww
.zorlupsm.com
/blog
Daf
t Pun
k
ZORLU PSM MAG. 63 Temmuz -Ağu s t o s
Festival sezonu hiç bu kadar güzel olmamıştı!
Red Bull TV, bu sezonun birbirinden ihtişamlı
programlarıyla en çok konuşulan altı müzik festivalini geçtiğimiz
haftalar itibariyle canlı yayınla müzikseverlerle
buluşturmaya başladı. 2-4 Haziran tarihlerinde
John Carpenter, Radiohead, PJ Harvey, Sigur Rós, The
Last Shadow Puppets, Brian Wilson ve Selda
Bağcan gibi isimleri ağırlayan Primavera
Sound’dan canlı yayınla müzikseverleri en sevdikleri
isimlerle buluşturan Red Bull TV (www.redbull.tv), performansların tamamını
özel çekimlerle onları âdeta yerinde izliyormuşsunuz
gibi aktardı.
Primavera Sound’un ardından Amerika’da gerçekleşen en prestijli festivallerden biri olan Bonnaroo yayınıyla LCD Soundsystem, Death Cab for Cutie, Chvrches, Fidlar başta olmak üzere nefes kesen performansları canlı olarak yayınlayan Red Bull TV’nin programında sırada Danimarka’da 29 Haziran – 2 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek Roskilde Festival var. Türkiye’den Gaye Su Akyol’un da sahne alacağı festivalin yüzden fazla konuğu arasında Neil Young, Tame Impala, Macklemore & Ryan Lewis, James Blake, Foals, Peaches ve Santigold gibi isimler yer alıyor.
Bu sene 25. yılını kutlayan Lollapalooza da 28-31 Temmuz’da Red Bull TV’den canlı olarak izlenebilecek. Müzikseverler Radiohead, Red Hot Chili Peppers, Lana Del Rey, ve Major Lazer gibi isimlerin performanslarını Red Bull TV ile canlı olarak deneyimleme imkânı yakalayacak. Hızını kesmeden festivalleri müzikseverlerle buluşturmaya devam eden Red Bull TV, 8-11 Eylül’de İngiltere’de Isle of Wight’ta gerçekleşen Isle of Wight Festival ve 30 Eylül – 2 Ekim’de de Radiohead, Kendrick Lamar, Mumford & Sons ve LCD Soundsystem gibi isimleri sahnesinde ağırlayacak Austin City Limits Festival’la canlı yayınlarını sürdürecek.
FESTİVALLER RED BULL TV İLE AYAĞINIZA GELDİ!
En sevdiğiniz şarkıcıların ve grupların sahne alacağı festivaller çok uzakta ve gidemiyor musunuz? Dert değil çünkü Red Bull TV
ile festivaller artık ayağınıza geliyor!
*Fes
tival
göste
rimler
i ücr
ectsi
z olar
ak Z
orlu
PSM
Am
fi’de.