Page 1
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI
ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ŞİİRLERİNDE DİNÎ-TASAVVÛFÎ
UNSURLAR YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
Halil Eren YILDIRIM
TEZ DANIŞMANI
Yrd. Doç. Dr. Halil Altay GÖDE
ISPARTA, 2007
Page 3
ÖZET
ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ŞİİRLERİNDE DİNÎ-TASAVVÛFÎ UNSURLAR Halil Eren YILDIRIM
Süleyman Demirel Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Yüksek
Lisans Tezi, 387 sayfa, Eylül 2007. Danışman: Yrd. Doç. Dr. Halil Altay GÖDE Âşık Yoksul Derviş’in Şiirlerinde Dinî-Tasavvûfî Unsurlar adlı tezimizin amacı, âşık
edebiyatının yaşayan temsilcilerinden olan Şemsettin Kubat’ın şiirlerinde geçen dinî ve tasavvufî unsurları bulup açıklamaktır.
Çalışmamız; ön söz, giriş, on ana bölüm, kaynakça ve özgeçmişten oluşmaktadır. Giriş Bölümü, Âşığımızın hayatı, edebî şahsiyeti ve yaşadığı coğrafya hakkında bilgi
vermektedir. Birinci Bölümde, Allah kavramı incelenmektedir. Âşığımızın şiirlerinde, Allah’ın
(zatî, sübûtî) sıfatları, isimleri (Esma’ül Hüsna),şiirlerde en çok geçen unsurlardan biridir. İkinci Bölüm, peygamberlerdir. Yoksul Derviş’in şiirlerinde geçen peygamberlerin
hepsi Kur’an’da geçen peygamberlerdir. Peygamberler genellikle edebiyattaki bilinen özellikleriyle ve kıssalarıyla geçmektedir.
Üçüncü Bölüm, kutsal kitaplardır. Yoksul Derviş, şiirlerinde dört kutsal kitaba da yer vermiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve Furkan (Kur’ân); birçok şiirde bu kitapların adları beraber geçerken, bazı şiirlerde ise Kuran ayrı olarak yer almıştır.
Dördüncü Bölüm, meleklerdir. Yoksul Derviş’in şiirlerinde melekler, daha çok nurdan yaratılmış melekler ve görevleri olan büyük melekler olarak iki şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Beşinci Bölüm şiirlerde geçen ayet ve hadislerdir. Âşığımızın hafız olması şiirlerinde ayetlerin, hadislerin sıkça geçmesini sağlamıştır.
Altıncı Bölüm, Dinî Terimler ve Kavramlardır. Ahiretle, cennet ve cehennemle ilgili birçok dinî kavram, Âşığımızın şiirlerinde sıkça geçmektedir. Çalışmanın en kapsamlı bölümü de bu bölümdür.
Yedinci Bölüm ise, şiirlerde geçen tasavvufi terimler ve tasavvufî şahsiyetlerdir. Âşığımızın şiirlerinde birçok tasavvuf büyüğü geçmektedir.
Sekizinci Bölüm Hz. Ali ve Oniki İmamlar’dan oluşmaktadır. Hz. Ali, şiirlerde en çok geçen unsurdur.
Dokuzuncu Bölüm, Kerbela Olayı, Kerbela Şehitleridir. Kerbela Olayı şairimizi derinden üzen, yaralayan, acı bir olaydır, Bu olay ve bu olay da şehit olanlar başta Hz. Hüseyin olmak üzere tüm şehitler şiirlerde sıkça geçer.
Onuncu Bölüm, Karacalar Köyü, Hak Halili Dergâhı ve Âşığımızın bağlı olduğu Kadirî silsiledir. Hak Halili, Bacım Sultan ve Kadir Ağa, Âşığımızın bağlı olduğu silsilenin son halkalarıdır. Şiirlerde onlar da sıkçı geçmektedir.
En son kısım ise, çalışmamız sırasında istifade ettiğimiz eserlerden meydana getirdiğimiz kaynakça kısmından ve özgeçmişten oluşmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Âşık Edebiyatı, Dinî-Tasavvûfî Unsurlar, Allah, Ali,
Muhammed, Oniki İmamlar, Kerbela Olayı.
Page 4
SUMMARY
RELİGİONS-MYSTİCAL COMPONENTS IN THE POEMS OF ÂŞIK
(WADDERING MINSTREL) POOR DERVISH. Halil Eren YILDIRIM
Süleyman Demirel University, Department of Turkish Language and Literature,
Thesis of the master, 383 pages, September 2007. Thesis Advisor: Associate Pr. Halil Altay GÖDE. Our Thesis called Religions-Mystical Components In The Poems Of Âşık Poor
Dervish, aims to find out and explain the religions-mystical element in the poems of Şemsettin Kubat who is the most important living representatives of literature of Âşık.
Our study is formed by preface, introduction, ten main parts, bibliography and a curriculum vitae (cv).
The introduction section gives informmation about our Âşık’s life, his literal personality and the places where he spent his life.
The First Section looks through the term “Allah” Allah’s features and names are the most widely used components in the poems of our Aşık.
The Second Part is named as “Prophets” All the prophets in Poor Dervish’s poems are the prophets in the Quran. They take part in his poems as their well-known features and stories.
The Third Section is Haly Books. Poor Dervish uses all the holy books in his poems.(Tevrat, Zebur, Bible, Quran) While the names of these holy books are used together in many of his poems, Quran is used separately in some of his poems.
The Fourth Section is named as “Angels” Angels in the poems of Poor Dervish, appear in the form of the angels created by light and the angels which have duties.
The Fifth Section is about ayahs(verses) and words of the Prophet Muhammed.(Hadis)
That our Âşık was a Hafız enables us to see these ayahs(verses) and Hadis a lot in his poems.
The Sixth Section is about religious terminology. A lot of terms, such as the Day of Judgement, heaven and hell appear in Our Âşık’s poems. The most capacity consists in the sixth section.
The Seventh Section is about the mystical terms and mystical personalities in the poems There are a lot of mystical personalities in our Âşık’s poems.
The Sixth Section is about Hz. Ali and Twelve İmams. Hz. Ali is the most important feature in the poems.
The Ninth Section is the Kerbela Event and the Martyrs of Kerbela The Kerbela Event is a poignant event which makes our poet feel very sad. This event and all the martyrs in this events, especially Hz. Hüseyin appear a lot in the poems.
The Tenth Section is about Karacalar Village, Dergah of Hak Halili and succession of Kadiri which our Aşık belonged to. Hak Halili, The Sultan Bacım and Kadir Ağa are the last successors of Kadiri which our Âşık belong to. These names appear a lot in the poems too.
The Final Section consists of the source section which we compiled from the sources we got during our study and bibliography.
Key Words: Âşık’s Literature, Religions-Mystical Components, Allah(God), Ali, Muhammed, Twelve İmams, Kerbela Event.
Page 5
i
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER .....................................................................................................................................İ ÖN SÖZ .............................................................................................................................................IİV
GİRİŞ (1-38) I- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN HAYATI (1943- ) ..........................................................................1
A- ADI, DOĞUMU, ÇOCUKLUĞU ................................................................................................ 1 B- ÖĞRENİMİ .................................................................................................................................. 3 C- ŞİİRE BAŞLAYIŞI ...................................................................................................................... 6 D- MAHLASINI ALIŞI .................................................................................................................... 8 E- ETKİLENDİĞİ ÂŞIKLAR........................................................................................................... 9 F- ŞÂİR OLARAK TANINMASI................................................................................................... 11 G- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ETKİLERİ .................................................................................. 13 Ğ- ŞİİR HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ ..................................................................................... 13 H- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ALMIŞ OLDUĞU ÖDÜLLER................................................... 15 I- YOKSUL DERVİŞ HAKKINDA YAZILANLAR VE ŞİİRLERİNİN YAYINLANDIĞI YERLER ......................................................................................................................................... 22
II- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN YAŞADIĞI COĞRAFYA...........................................................27 A- EMİRDAĞ'IN TARİHÎ, COĞRAFÎ, SOSYAL VE KÜLTÜREL DURUMU ............................ 27 B- KARACALAR KÖYÜ............................................................................................................... 33
BİRİNCİ BÖLÜM (39-65) ALLAH ................................................................................................................................................39
Allah, Alîm, Basar, Cabbar, Gafir-üz Zenbî, Gaffar (Gafûr), Gani, Hâbir, Hakk, Hû, Hüdâ, Kâdir, Kahhar, Kerîm, Lem-Yezel, Mevlâ, Nur, Rabb, Rahman, Rahîm, Samed, Sem’i, Settar, Vâhid, Yâr (Canan), Yaradan, Yezdan (Sırr-ı Yezdan)
İKİNCİ BÖLÜM (66-104)
PEYGAMBERLER ............................................................................................................................66
Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyyup, Hz. Mûsa, Hz. Süleyman, Hz. Hızır, Hz. İlyas, Hz. Yunus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Muhammet.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM (105-111) KİTAPLAR .......................................................................................................................................105
A- TEVRAT, ZEBUR, İNCİL, FURKAN, YÜZDÖRT KİTAP............................................... 105 B- KUR’AN-I KERİM (FURKAN) ............................................................................................ 108
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM (112-117) MELEKLER .....................................................................................................................................112
A- AZRAİL .................................................................................................................................. 115 B- CEBRAİL................................................................................................................................ 115 C- İSRAFİL ................................................................................................................................. 116 Ç- MİKAİL .................................................................................................................................. 117
BEŞİNCİ BÖLÜM (118-136) ÂYETLER, SÛRELER, HADİSLER..............................................................................................118
A- ÂYETLER .............................................................................................................................. 118 Ahsen-i Takvîm, Alemle hül beyan ayeti, Alleme’l-Esma, “Bilenle bilmeyen
bir olur mu hiç?”, Bismillah ayeti, Ela lağnetullahi alez zalimin, Elif, Eşref-i Mahluk,
Page 6
ii
Ev etna farkına varan insandır, Fukarâ-yı Sâbirîn, Fağlemenne Hu, La ilahe ilallah, Merecel bahreyni yelte gıyan ayeti ve lülü-i mercan, Nun dan gelir nuna gider, “Oku” emri, Rahmetten’lil Âlemin, Sırât-ı Müstekîm, Şehitlere verilen müjde, Şına gelir şına gider, Tevella ve Teberra Ayeti, Tevekkeltütealallah, Vallahü alîmün Habîr, Velibasüttekva zalike hayran.
B- SÛRELER ............................................................................................................................... 127 Fatiha Suresi, Al-i İmran Suresi’nde geçen Yedullah ifadesi, Taha Suresi, Nur
Suresi, Ahzab Suresi, Yasin Suresi, Rahman Suresi, Heleta Suresi, Kevser Suresi, İhlâs Suresi, Amentü Duası.
C- HADİSLER............................................................................................................................. 134 “Cennet anaların ayağının altındadır.”, “Hubbü’l-Vatan, Mine’l-İman”, “İlim
müminin kaybettiği malıdır, onu Çin’de bile olsa bulup alın.”, Kadın Hakları, “Kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için istemeyen bizden değildir.”, “Kıyamet kopsa dahi elinizdeki fidanı dikin.”, “Kim ahiret gününe ve Allah’a inanıyorsa, misafirine ikram etsin”, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın”, “Komşusu aç iken, kendisi tok yatan bizden değildir.”, “Levlake levlak, Halaktül Eflak”, “Mümin Mümin’in kardeşidir.”, “Temizlik imanın yarısıdır.”
ALTINCI BÖLÜM (137-209) DİNÎ TERİMLER VE KAVRAMLAR...........................................................................................137
A- AHİRET İLE İLGİLİ MEFHUMLAR................................................................................. 137 Ahiret, Ecel, Kabir, Kıyâmet, Mahşer, Sırat.
B- CENNET VE CENNET VARLIKLARI ............................................................................... 146 Cennet, Huri ve Gılman Melekleri.
C- CEHENNEM .......................................................................................................................... 155 Cehennem (Yedi Tamu).
Ç- DİĞER İTİKADÎ MEFHUMLAR ........................................................................................ 157 Cin, Elest Bezmi ve Ezel, Hak-Batıl, Kalû Belâ, Kevn-i Mekan, Levh-i
Kalem, Levh-i Mahfuz, Levh-i Kalem, Levh-i Mahfuz, Şeytan. D- DİN İLE İLGİLİ MEFHUMLAR ......................................................................................... 165
Din, İslâmiyet, Îman, Dinsiz, Îmansız, Günahkâr, Gaflet, Gâfil, İnkâr, Münkir, Münâfık, Kâfir, Kul, Mümin-Müslüman, Ümmet.
E- İBADET İLE İLGİLİ KAVRAMLAR.................................................................................. 193 Cami Mescid, Ezan, Abdest, Dua, Farz Ve Sünnet, Günah, Hac, Hacı, Haram,
Kâbe, Kıble, Kıyam, Namaz (Salât, Övme), Oruç, Secde. YEDİNCİ BÖLÜM (210-264)
TASAVVUFÎ TERİMLER VE TASAVVUFÎ ŞAHSİYETLER...................................................210 A- TASAVVUFÎ TERİMLER .................................................................................................... 210
Derviş, Dergâh, Dört Kapı (Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat), Kırk Makam, Dünya, Ehl-i Beyt (Ehl-i Iyal), Ehl-i Abâ (Ehlü’l-Aba), Erenler (Ermişler), Evliya, Mürşit, Nefis (Nefs), Pîr, Üçler Yediler Kırklar, Zikir.
B- TASAVVUFİ ŞAHSİYETLER, EVLİYALAR .................................................................... 236
Abdülkadir Gilânî, Ahmed Yesevî, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Mevlâna Celâleddin-i Rumî, Veysel Karanî, Yunus Emre.
SEKİZİNCİ BÖLÜM (265-309) HZ. ALİ VE ONİKİ İMAMLAR.....................................................................................................265
A- HZ. ALİ ................................................................................................................................... 265
Page 7
iii
B- ON İKİ İMAMLAR................................................................................................................ 285
1. İmam Ali (598–661), 2. İmam Hasan (624–671), 3. İmam Hüseyin (625–682), 4. İmam Zeynel –Âbidin (658–714), 5.İmam Muhammed Bakır (676-735), 6. İmam Ca’fer Sâdık (699–765), 7. İmam Musa Kazım (745–799), 8. İmam Ali Rıza (770-818), 9. İmam Muhammed Taki (810–835), 10. İmam Ali Naki (829–868), 11. İmam Hasan Askeri (846–873), 12. İmam Muhammed Mehdi (868-…)
DOKUZUNCU BÖLÜM (310-353) KERBELÂ OLAYI VE KERBELÂ ŞEHİTLERİ .........................................................................310
A- KERBELÂ OLAYI ................................................................................................................ 310 B- KERBELA ŞEHİTLERİ........................................................................................................ 324
(Yetmiş İki Server, Yirmi Dört Bacı, On Dört Masum, Ümmü Gülsüm, Rükeyya ve Zeynep (Sıttı Zeynep), Şehrüban (Şehrüban Ana), Sakine, Pakize, Atike, Fazıl İle Abbas, Selman-ı Farisî (Selman-ı Pak), Kasım Ve Leyla (Kerbela’da Kıyılan Nikâh), Haşim Vakkas, Ali Ekber, Abdullah (Ali Esger, Asgar), Zeynel Abidin, Müslim Bin Ukeyil, Hani Bin Urve, Hurr Bin Yezit (Hür Gazi, Hurra Gazi), Hurr Bin Yezit’in Kardeşi Nisap, Hürr Gazi’nin Oğlu Ali Ve Oğlunun Kölesi Urve (Urve Kıra, Arva), Vahabi Kalbî, Abdullah Bin Müslim, Abdullah İbni Amr (Amir), Abdurrahman Gaffar, Abis Ve Kölesi, Amri Nashi, Şimir (Lanet Şimir), Avni İbni Cafer Tayyar, Beşiril Hatramı, Ebul Harisoğlu Seyit, Esat Şamı, Esatoğlu Habip, Esatoğlu Müslüm, Gaffaroğlu Cabir, Halit, Halit-i Saydavi, İbni Abdurrahman, Kesir Ensaroğlu Yahya Ve Oğlu Korta Ensaroğlu, Mahmut Bin Abdullah, Malik Bin Abdullah, Nafi İbni Beceli, Sümame Saydavi (Sayit), Zübeyir Bin Gayın Ve Büheyir, Şabibi Şakiri, Tımah Bin Adiyyi, Vahap Bin Abdullah.)
C- YEZİT ..................................................................................................................................... 348 ONUNCU BÖLÜM (354-376)
KARACALAR KÖYÜ, HAK HALÎLÎ DERGÂHI .......................................................................354 A- ŞEYH HACI HALİL EFENDİ (HAK HALÎLÎ) (1826–1907) ............................................. 354 B- BACIM SULTAN (ZEHRA ŞAHBAZ) (1893–1965) ........................................................... 363 C- KADİR AĞA (KADİR ŞAHBAZ) (1922-1997) .................................................................... 369
SONUÇ ..............................................................................................................................................377 KAYNAKÇA.....................................................................................................................................379 ÖZ GEÇMİŞ .....................................................................................................................................381
Page 8
iv
ÖN SÖZ
Türk milleti, geçmişi milattan önceki yüzyıllara dayanan ve varlığını yirmi
birinci yüzyıla kadar devam ettirmiş büyük milletlerden biridir. Bu uzun tarih
sürecinde Türkler, Ortaasya’dan Anadolu’ya ve diğer coğrafyalara yayılmış,
yayılırken de diğer milletlerle kültür alış verişinde bulunmuştur. Bu kültür alış verişi,
Türk kültürünü zenginleştirmiştir.
Türk kültürünün ve onun taşıyıcısı olan Türk Edebiyatı’nın, aslına en çok
bağlı kalan, Orta Asya’dan günümüze kadar aşırı bir değişime uğramadan gelen kolu
ise Halk Edebiyatı’dır. Halk Edebiyatı, halkın kullandığı sâde dille asırlar boyu
masallar, efsâneler, fıkralar, destanlar, halk hikayeleri, atasözleri, deyimler vb.
ürünler ortaya çıkarmıştır. Halk Edebiyatı’nın bir kolu olan Âşık Edebiyatı’nı vücûda
getiren âşıklar da her zaman halktan kişiler olmuş ve halkın anlayacağı aşk, tabiat,
sevgi, din ve tasavvuf gibi konuları yalın bir Türkçeyle terennüm etmişlerdir. Ahmet
Yesevîler, Yunus Emreler, Karacaoğlanlar, Âşık Ömerler, Erzurumlu Emrahlar,
Gevheriler, Âşık Veyseller, halk edebiyatının âşıklık silsilesini devam ettirmişlerdir.
İşte bu silsilenin yirmi birinci yüzyıldaki bir halkası da Afyon-Emirdağlı Âşık
Yoksul Derviş’tir (Şemsettin Kubat).
Çalışmamıza konu olan, Âşık Yoksul Derviş’in, sayıları bini aşkın şiirlerini
okurken bazen Yunus’u, bazen Karacaoğlan’ı, bazen de Âşık Veysel’i okur gibi
olduk, çünkü Âşığımız da o geleneğin bir halkasıdır.
Âşık Yoksul Derviş’in şiirlerinde öncelikle engin bir insan sevgisi vardır,
aynı Yunus Emre gibi. Zâten Âşığımız, Yunus Emre’den çok etkilenmiş, yedinci
kitabının adını da “Yunusça Şiirler” koymuştur.
“Âşık Yoksul Derviş’in Şiirlerinde Dinî-Tasavvûfî Unsurlar” adlı bu
çalışmamızla, Âşık Edebiyatı’nın yaşayan temsilcilerinden olan Şemsettin Kubat’ın
şiirlerinde geçen dinî ve tasavvûfî unsurları bulup açıklamayı hedefledik.
Çalışmamız; ön söz, giriş, on ana bölüm, kaynakça ve özgeçmişten oluştu.
Page 9
v
Giriş Bölümünde, Âşığımızın hayatı, edebî şahsiyeti ve yaşadığı coğrafya
hakkında bilgi verdik. Bu bölümde, daha önce Âşık hakkında bitirme tezi yapan
Firdevs Özkan’ın tezinden istifâde ettik.
Birinci Bölümde, Allah kavramını inceledik. Âşığımızın şiirlerinde, Allah’ın
(zatî, sübûtî) sıfatları, isimleri (Esma’ül-Hüsna), şiirlerde en çok geçen unsurdur.
İkinci Bölümde, şiirlerde geçen peygamber kıssalarını inceledik. Yoksul
Derviş’in şiirlerinde geçen peygamberlerin hepsi Kur’an’da geçen peygamberlerdir.
Peygamberler genellikle edebiyattaki bilinen özellikleriyle ve kıssalarıyla şiirlerde
geçmektedir. En çok geçen peygamber, Hz. Muhammet’tir.
Üçüncü Bölüm, kutsal kitaplardır. Yoksul Derviş, şiirlerinde dört kutsal
kitaba da yer vermiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve Furkan (Kur’ân). Birçok şiirde bu
kitapların adları beraber geçerken, bazı şiirlerde ise Kur’an ayrı olarak yer almıştır.
Dördüncü Bölüm, meleklerdir. Yoksul Derviş’in şiirlerinde melekler, daha
çok nurdan yaratılmış melekler ve görevleri olan büyük melekler olarak iki şekilde
karşımıza çıkmaktadır.
Beşinci Bölüm şiirlerde geçen âyet ve hadislerdir. Âşığımızın hâfız olması
sebebiyle şiirlerde âyet ve hadisler sıkça geçmiştir.
Altıncı Bölüm, dinî terimler ve kavramlardır. Ahiretle ilgili birçok dinî
kavram, Âşığımızın şiirlerinde sıkça geçmektedir. Çalışmanın en kapsamlı bölümü
de bu bölümdür.
Yedinci Bölüm ise, şiirlerde geçen tasavvûfî terimler ve tasavvûfî
şahsiyetlerdir. Âşığımızın şiirlerinde birçok tasavvuf büyüğü geçmektedir.
Sekizinci Bölüm Hz. Ali ve Oniki İmamlar’dan oluşmaktadır. Hz. Ali,
şiirlerde en çok geçen ikinci unsurdur.
Dokuzuncu Bölüm, Kerbela Olayı ve Kerbela Şehitleridir. Kerbela Olayı
şairimizi derinden üzen, yaralayan, acı bir olaydır, Bu olay ve bu olayda tüm şehit
olanlar, başta Hz. Hüseyin olmak üzere, şiirlerde sıkça geçer.
Page 10
vi
Onuncu Bölüm, Karacalar Köyü, Hak Halîlî Dergâhı ve Âşığımızın bağlı
olduğu Kadirî silsiledir. Hak Halîlî, Bacım Sultan ve Kadir Ağa, Âşığımızın bağlı
olduğu silsilenin son halkalarıdır. Şiirlerde onlar da sıkçı geçmektedir.
En son kısım ise, çalışmamız sırasında istifade ettiğimiz eserlerden meydana
getirdiğimiz kaynakça kısmından ve özgeçmişten oluştu.
Âşığın 12 kitabını tezimizde esas aldık. Çalışmamız esnasında mısraların ya
da dörtlüklerin kitaplarda geçtikleri yerleri belirtmek için şiir kitaplarını yayınlanış
tarihine göre sıraladık ve Kitap numarası/ o kitapta geçtiği sayfa numarası/ sayfada
kaçıncı dörtlük olduğunu aralarına taksim koyarak belirttik.
Örneğin 6/75/3: Nefeslerin Özü adlı kitabın yetmiş beşinci sayfasının, üçüncü
dörtlüğü. Kitapları yayınlanış tarihine göre şöyle sıraladık.
1- Kerbela Çölünde Kanlı Şüheda Gülşeni,
2- Gönülden Sesler,
3- Aşkın Dizileri,
4- Yüzbin Oldu Yarelerim,
5- Dost İline Götür Beni,
6- Nefeslerin Özü,
7- Yunusça Şiirler,
8- Deyişlerin Dilinden,
9- Güzelleme Şiirler,
10- Sevgi Yolunda,
11- Destanlarım,
12- Türkülerin Dili,
Beni bu çalışmaya yönlendiren ve çalışmamın her safhasında yardımlarını
esirgemeyen danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Halil Altay GÖDE’ye ve hocam Yrd.
Doç. Dr. Mehmet ÖZÇELİK’e teşekkürü bir borç bilirim.
Page 11
1
GİRİŞ
I- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN HAYATI (1943- )
A- ADI, DOĞUMU, ÇOCUKLUĞU
Esas adı Şemsettin Kubat olan Âşık Yoksul Derviş, Afyon ili, Emirdağ
ilçesinin Karacalar köyünde doğmuştur. Babasının adı Seydi, annesinin adı
Hatice’dir.
Kubat kelimesi, kaba, kuvvetli, kaba konuşan ve boyca görünüş itibariyle
kuvvetli, iri kişi demektir.1 Âşığımızın dedesi iri yapılı bir insanmış, sessiz bir
şekilde konuşsa bile sesi, ilerilerden duyulurmuş, bu sebeple ona “Kubat” denilmiş,
soyadı alınırken de aile bu lakabı soyadı olarak almış.
Âşığımızın çocukluğu 12–13 yaşlarına kadar doğduğu köy olan Karacalar’da
geçer. Bu çevrede yetişen diğer insanlar gibi o da çocukluğunu davar güderek, çift
sürerek ve baba mesleği olan rençberlik gibi işlerle uğraşarak geçirmiştir. Henüz 14
yaşında iken babasını kaybeden âşığımız yetim kalmıştır.
Yoksul Derviş “Hayatımdan” isimli şiirinde kendisini bizlere şöyle tanıtır:
HAYATIMDAN
Yedi nüfusum var beşi de çocuk,
Hayatımı özetleyim kısacık,
Biri ortaokulda biri ufacık,
Hayatımı özetleyim kısacık.
İsmimi sorarsan Şemsettin KUBAT,
Adana, Bahçe’de tutmuşum nöbet,
Sene altmış dörttür hemi de Şubat,
Hayatımı özetleyim kısacık.
1 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 10. Baskı, Ankara 2005.
Page 12
2
Askerlik hizmetin Denizli, Maraş,
Dayım rençberlikte tutmuşuz güreş,
İşte, böyle geçti otuz altı yaş,
Hayatımı özetleyim kısacık.
Doğum, bin dokuz yüz kırk üç doğumlu,
Dayım hakikate gerçek bağımlı,
Birlik, barış yollarına eğimli,
Hayatımı özetleyim kısacık.
Bin dokuz yüz elli altı yılıydı,
Benim de mekânım İstanbul idi,
Durduğu yer, Eyüp Sultan Dörtyol’du
Hayatını özetleyim kısacık.
Askerlik bitip de terhis olanda,
Bin dokuz yüz altmış altı yılında,
Mekân tuttuk Karacalar ilinde,
Hayatımı özetleyim kısacık.
Sizlere hatıram sazımdan başka,
Bir hediyem yoktur sözümden başka,
Hatalı görmedim sözümden başka,
Hayatımı özetleyim kısacık.
Page 13
3
Dörtyol İstanbul’un orda okudum,
Hemi fabrikada kumaş dokudum,
Yoksul Derviş velhasılı yok oldum,
Hayatımı özetleyim kısacık. (Gönülden Sesler 1)
Şiirin birinci dörtlüğünde de görüldüğü gibi Yoksul Derviş, beş çocuk
babasıdır. Âşık, şiirinde askere gidişini, doğum tarihini, İstanbul’da kalışını ve tekrar
Karacalar’a dönüşünü güzel bir üslûpla anlatmaktadır.
B- ÖĞRENİMİ
1940’lı, 1950’li, yıllarda köylerde okuma yazmayı öğreten, eğitmen denilen
eğitimciler vardı, Karacalar Köyü’nde de durum böyledir, Eğitmen Kâmil Hoca
halka okuma-yazma öğretiyordu. Yine bu yıllarda okula gönderme mecburiyeti
olmadığından kız çocuklarının okula gönderilmediği gibi, bazı aileler de erkek
çocuklar da evdeki işlere yardımcı olacakları gerekçesiyle okula gönderilmiyordu.
Bir gün Eğitmen Kâmil, Âşığımızın babasına “Artık Şemsettin’in yaşı büyüdü. Ben
onu okula alacağım.” der. Bunun üzerine Âşığımızın babası “Hoca, öbürü okuyor.
Bunu da elimden alırsan ben yalnız kalırım.” deyip, Âşığımızı okula gitmekten
alıkoyar.
Kısaca Şemsettin Kubat, ağabeyinin okuyor olması ve kız kardeşlerinin
babasına yardım edemeyeceği gerekçesiyle okula gönderilmez. Fakat babası,
Şemsettin’e eski yazıyı öğretmiştir. Âşığımız daha sonra Karacalar’da bulunan
Hasan Hoca ve Hafız Mustafa’dan Kur’ân dersi almaya başlar. Ardından Karacalar’a
yakın olan Vaysal Köyü’nden Namık Şener Hoca’da okumaya başlar. Emirdağ
Kur’ân Kursu’nda Namık Hoca’dan ders alır. Kısa bir süre sonra bu kurs kapatılır.
Kursun kapatılmasıyla Âşığımız öğrenim konusunda kendini yeterli hissetmeyip,
tıpkı yeni yazı okuyan talebelerin aldığı diploma gibi bir belge almayı kafasına
koymuştur. Henüz 13 yaşında iken bu derece ileriyi düşünen Âşığımız, babasından
habersiz Emirdağ’dan kaçar ama beş parasız kalır. Dede yadigârı bir Kur’an’ı satar
ve kendisine yol parası edinir. Eskişehir’den İstanbul’a gidecek olan kara trene kaçak
olarak biner. Parasızlığa, açlığa okuma uğruna dayanır. Tren, İstanbul’a yaklaştığı
Page 14
4
sırada içeriye giren iri yarı bir adam onun trene kaçak bindiğini anlar ve dövmek
ister. Gerçeği olduğu gibi bu adama anlatınca adam Âşığımıza acır ve ona para verir.
Âşığımız okumak uğruna ailesine bile haber vermeden Emirdağ’dan
kaçmıştır. Ancak kaçmakla ve İstanbul’a gitmekle her şey halledilmiş değildir.
Parasızlığının yanı sıra yol iz bilmeyen Âşığımızın tek güvencesi İstanbul’daki dayısı
Halil Arcan’dır. Şemsettin Kubat, İstanbul’a ulaşır ve dayısını bulmak için pek çok
güçlük çeker. Vapura binip Sirkeci’de iner, oradan da dayısının çalıştığı
Süleymaniye Kütüphanesi’nin yolunu tutar. Kütüphaneyi bulur bulmasına lâkin bir
önceki gün dayısı buradan ayrılıp Millet Kütüphanesi’ne gitmiştir. Bu kez de Millet
Kütüphanesi’ni aramaya başlar. Kendine verilen adresi bulmaya çalışır. Yeni yazının
ancak büyük harflerle yazılmış şeklini okuyabilmektedir. Karşısında öğendere gibi
yazılı olan “T.C. Millet Kütüphanesi” levhasını görünce bütün yorgunluğunu unutur.
Bilhassa dayısını bulduktan sonra asıl problemler başlar. Dayısı niye geldiğini
sormuştur. Okumaya geldiğini söyleyince, Âşığımıza “Ben seni okutamam. Gidip
babanın işini tutacaksın.” der. Tabii ki bu cevabı alınca şaşırır. Oysa dayısı tahsil
görmüş kütüphane memurudur. Biraz temkinli davranır ve dayısını razı eder. Dayısı
ile birlikte Pendik’ten Anadolu Yakası’na geçerler. Burada Yakacık’a çok yakın olan
Soğanlı Köyü’nde, Emirdağ’ın Karacalar Köyü’nden gitme “Kötü Ahmet” adıyla
anılan hemşerilerinin yanına giderler. Şemsettin Kubat’ın hemşehrisi vasıtasıyla bir
dokuma fabrikasında çalışmaya başlar. Bunu bir şiirinde kendi ifadesiyle görmek
daha uygun olacaktır:
“Dörtyol İstanbul’un orda okudum,
Hemi fabrikada kumaş dokudum,
Yoksul Derviş velhasılı yok oldum,
Hayatımı özetleyim kısacık.” (2/5/8)
Okumak, tahsilli bir kişi olmak hayalleriyle gurbet ellere gidip de dokuma
fabrikasında çalışmak Yoksul Derviş’in içine sinmez. Durumu hemşehrisi Ahmet
Bey’e anlatır. O da, Yoksul Derviş’e yardımcı olması için, İstanbul’da dokuma
farikasında ustabaşı olarak çalışan bir arkadaşına mektup yazar. Bu arada Âşık yine
de İstanbul’da ne kadar cam, ayakkabı, demir-döküm fabrikası varsa hepsini bir bir
dolaşır, iş arar. Lâkin Yoksul’u “Çocuk mu avutacağız.”diye işe almazlar. Mevzu
Page 15
5
bahis olan mektubu alan Yoksul Derviş, İstanbul’da Cami Kışlası’nın çok yakınında
bulunan bir başka dokuma fabrikasına gider. Mektup işe yarar ve Yoksul, fabrikada
çalışmaya başlar. Bu arada boş durmayıp çalıştığı yere yakın olan bir medreseye
gider, tahsil görmek istediğini belirtir. Medreseyi kuran Hacı Fahri Kığılı adındaki
Kur’ân Kursu hocası, Yoksul’un medreseye kaydını yapar. Nihâyetinde Şemsettin
Kubat’a Arabîyat’a çalışması, hafızlığı bitirmesi ve bir diploma alarak, tahsilli bir
kişi olabilmesi için büyük bir fırsat doğmuştur. Böylece hafızlığı bitirir ve 1957
yılında uğrunda pek çok şeye katlandığı diplomasına kavuşur.
Hulâsa edersek Yoksul Derviş, iki yıl köyünde, iki yıl Emirdağ’da, iki yıl da
İstanbul’da çeşitli hocalardan dini dersler almıştır.
Diplomasını aldıktan sonra öğrenir ki babası vefat etmiştir. Köye dönmek
zorunda kalır. Oysa Yoksul Derviş Arabîyat okumayı ve daha da yükselmeyi
planlamıştır. Lâkin eldeki hesap çarşıya uymaz. Bundan başka, Latin Alfabesi’yle
okuma-yazmayı askerde öğrenmiştir. Kutsal kitabımız Kurân’ın tamamını ezbere
bilir. Kendi kendini yetiştirmeye çalışır. Osmanlı Türkçesi ile Türkiye Türkçesi’nin
yanı sıra kısmen Arapça ve Farsça bilmektedir.
Şemsettin Kubat, 1962 yılında evlenmiştir. Bir sene sonra yani 1963 yılında
askerlik görevine Denizli’de başlar. 1966 yılında, Maraş’ta askerliğini bitirerek
köyüne döner. Hâla Emirdağ ilçesi, Karacalar Köyü’nde yaşayan Şemsettin Kubat,
evli ve beş çocuk babasıdır.
Yoksul Derviş, halk âşığı olmasının yanı sıra askerlik dönüşünden itibaren önce
kendi mahallesinde olan Kubatlar Camii’nde sonra da Türbe Camii’nde fahri olarak
imamlık yapar. Halen bu görevine Türbe Camiî’nde devam etmektedir.
“Hayat beni yükleyince sırtına
İstemeden uydum onun şatına
Esti deli gönül oldu fırtına
Yoramadım anacığım ağlama” 12/169/1
Page 16
6
C- ŞİİRE BAŞLAYIŞI
İçimizden biri, büyük bir cevher olan Yoksul Derviş, bizi bizim dilimizle
anlatmaya 11–12 yaşlarında başlamıştır. Bize bizden mesajları Mevlânâ hoşgörüsü,
Yunus sevgisiyle vermeye çalışmıştır.
Şemsettin Kubat, askerlik dönüşünde, şiirlerini sazla söylemeye başlar.
Bilindiği gibi âşıklığın temel şartları; rüya görmek, rüyasında bâde içmek, saz
çalmak ve gurbete çıkmaktır. Âşığımıza şiir yazmaya nasıl başladığı yâni rüya görüp
görmediği, bâde içip içmediği sorulunca, “Bunu söylersem hata yaparım.” şeklinde
bir cevap vermektedir. Demek oluyor ki, bu da âşıklık geleneğine has bir sırdır. Şiir
yazmadan önce bir ilham geliyor ve insanda manevî bir şeyler oluşuyor. Âşığımızın
bir dergâha bağlı olması kendisine en büyük ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca Yoksul
Derviş’e, babasının vefatından sonra eline geçen “Yunus Emre Divanı” da rehberlik
etmiştir. Yoksul Derviş bu divanı okuyarak şiir yazma yeteneğini geliştirir.
Âşığımızın bağlı olduğu dergâhtan söz edecek olursak, dergâhında kurucusu
olan Hak Halîlî Hazretleri, Karacalar Köyü'ne gelerek 800 kişilik bir medrese kurar,
Medresenin haricinde Kadirî dergâhını da kurar. Yoksul Derviş, Kadirî Tarikâtına
mensuptur. Bu tarikat ilk olarak Abdülkadir-i Geylanî tarafından kurulmuştur.
Bu dergâhın Hüseynî kolu hâlen çalışmaktadır. Hak Halîlî Hazretleri’nin
Karacalar'a geldiği sırada Yoksul Derviş'in dedesi de Sivrihisar’dan Karacalar
Köyü'ne yeni gelmiştir. Yunus'un da Sivrihisarlı olduğu düşünüldüğünde Âşık
üzerindeki Yunus etkisinin sebebi kendiliğinden ortaya çıkar. Yoksul'un dedesi, iki
oğlunu da şıhı bırakmamaları için sıkı sıkı tembihler, onlara vasiyette bulunur.
Dedesinden sonra Yoksul'un babası Seydi, 12–13 yaşlarında Hak Halîlî Hazretleri'ne
intisap eder. Bundan sonra da Yoksul Derviş, tıpkı babası gibi 12–13 yaşlarında
dergâha intisap eder. Dergâhı da manevi bir üniversite, okul, ilâhi bir ilham kaynağı
olarak görür. Bu dergâhtan nasibini almak için küçük yaşlarda dergâha hizmet
etmeye başlamıştır.
Karacalar Köyü'ndeki Kadirî Tarikâtının Hüseynî kolunu Hak Halîlî
Hazretleri (1826–1907) kurmuştur. Hak Halîlî Hazretleri'nin dedesi, Kerbela
olayından sonra neslinden kalanlarıyla Yemen'e kaçar. Yemen'den Horasan'a,
Horasan'dan Yozgat'a, Yozgat'tan da Emirdağ'ın Dereköy'üne gelir. Hak Halîlî
Page 17
7
Hazretleri de Dereköy'den 12 yaşında ayrılıp 3 yıl Bolvadin'de, 7 yıl Konya'da, 13
yılda İstanbul'da tahsil görür. Ardından Mısır'a Camiü'l Ezher'e gidip baş müderri
olur. Bir müddet sonra İstanbul'a gelir ve Padişah tarafından Şeyhülislam düzeyinde
bir göreve tayin edilir. Ancak bir müddet sonra Şam'a sürgün edilir. Bunu duyan
Arabistan ülkesinde ki âlimler, ulemâlar onu karşılamaya çıkarlar. Herkez kendi
evine götürmek ister.
Mevlevî dergâhının şıhı olan Şeyh Muhammed Hani,”O ancak dergâha
yakışır.” deyip, dergâha götürür. Hani'nin kızı Emine ile evlenir. Hani, dergâhtan
çekilir. Böylece Hak Halîlî Hazretler Mevleviliğin yedinci postnişinliğini yapar.
Şam'da bir Osmanlı paşası “Cemal Paşa” gördüğü bir rüyayı kimseye tâbir ettiremez.
Bazı erenler bu rüyayı ancak Türkmen Hak Halîlî Hazretleri'nin tâbir edebileceğini
söylerler. Hak Halîlî Hazretleri ise, “Rüyayı Allah için söylersem siz beni
azledersiniz (sürgün edersiniz). Senin için söylersem Allah beni azleder.” der.
Rüyanın gerçeğini anlatınca Paşa'nın işine gelmeyerek, Hak Halîlî Hazretleri'ni
Trablusgarp'a sürgün eder. Daha sonra Bursa'ya, Bursa'dan da Sivrihisar'a sürgün
edilir. Hak Halîlî Hazretleri'nin kardeşi Hasan Hoca, Karacalar'a yerleşmiştir.
Hak Halîlî Hazretleri'ni Sivrihisar'da gören Dereköylüler kardeşine haber
verip, onu Karacalar'a getirirler. 60 yaşında iken 1886'da Karacalar'a gelen Hak
Halîlî Hazretleri köyün merkezine 800 kişilik bir medrese kurar daha sonra
Karacalar'da ki halkın ruhunu Mevlevîlik ve Nakşibendilik'in uygun gitmeyeceğini,
düşünüp burada bir Kadirî dergâhı açmıştır. Daha önce Şam'da iken Mevlevî
dergâhına gidip neden burada Kadirî Dergâhı açmıştır diye düşünebilir. Ancak Hak
Halîlî Hazretleri, Âşıktan öğrendiğimize göre Şam'da dergâhlara giderek Şıh
Abdullah'tan ders alır. Şıh Abdullah, pîri Mekke'ye gönderir. Burada üç kez kırk gün
halvette kalır. Sonra da Halil Paşa isimli bir erenden ders alır. Halvetin sonunda Halil
Paşa'nın derecesine erişemediğini söyler. Bunun üzerine Hak Halîlî Hazretleri'ni
yanına alan Halil Paşa, Hz. Muhammet'in kapısına Ravza-i Mutahhara'da iki rekât
namaz kılmaya götürür. Halil Paşa ile murakabeye varır. Peygamber tarafından, Hak
Halîlî Hazretleri'ne Kadirî olacağına dair işaret edilir. İşte bu sebeple Hak Halîlî
Hazretleri Kadirî Dergâhını açmıştır. Daha önce Mevlevi dergâhlarında ders alması
dolayısıyla da Hak Halîlî Hazretleri'nin yolundan gidenler Mevlevîler'e derin bir
sevgi duyarlar. Hak Halîlî Hazretleri'nin vefatından sonra yerine kızı Bacı Sultan
Page 18
8
geçmiştir. Bacı Sultan'dan da oğlu Kadir Ağa dergâhı yürütme görevini üstlenir.
1997 yılında Kadir Ağa'nın vefâtı üzerine Karacalar Köyünde bulunan Kadirî
Tarikatına bağlı Hüseynî Kolunun başına ailesinin aldığı bir kararla, dergâhı
Avrupa'dan yürütmek üzere de oğlu Nurettin Şahbaz ve Karacalar'dan yürütmek
üzere de Nurettin Şahbaz getirilmiştir.
Günümüzde “Türbe Camiî” adıyla anılan dergâhın bu camiinde Yoksul
Derviş, daha önce de belirttiğimiz gibi, fahri olarak imamlık yapmaktadır. Şiirlerinde
gerek Hak Halîlî Hazretleri, gerek Bacı Sultan ve gerekse Kadir Ağa'yı saygıyla yâd
eder.
D- MAHLASINI ALIŞI
11–12 yaşlarında şiir yazmaya başlayan Âşığımızın önceleri kendisine ait bir
mahlası yoktu. Aşırı derecede Yunus Emre hayranlığı bulunan Âşığımız, sözlerinin
arkasına hep Yunus Emre diye yazıyordu. Şemsettin Kubat'ın eşi, aynı zamanda
amcasının kızı olan Fadime Kubat, Âşığımızın bir mahlası olmasında en büyük
yardımı yapmıştır. Fadime Kubat'ın “Her âşığın bir mahlası, bir takma adı var. Sen
de kendine bir isim koy, değilse senin sözlerin Yunus diye veya bir başkası diye
okunur ve bir başkasına mâl olur.” demesi üzerine Âşığımız, “Yoksul Derviş”
mahlasını alır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Yunus Emre hayranlığı olan Şemsettin
Kubat'ın yayınlanan şiir kitaplarından birinin adı “Yunusca” dır.
Kubat'ın şiirleri daha çok dinî-tasavvûfî ağırlıklıdır. Bu sebeple çevresi,
Âşığımıza “Derviş” adını vermiştir. Âşık, Yunus Emre'ye ait olan;
“Dervişilik eydür bana
Sen derviş olamazsın
Nice diyeyim sana
Sen derviş olamazsın
Derviş gönlü hoş gerek
Gözü dolu yaş gerek
Koyundan yavaş gerek
Page 19
9
Sen derviş olamazsın” şiirinden etkilenerek kendi kendine “Sen derviş bile
olamazsın, dervişlikten de yoksulsun. Her şeyden yoksulsun. Zaten bizim böyle
konuşmalarımız da hanımımla dövüşmelerimizde oluyordu. “Sen Avrupa'ya
gitmedin eller gibi. Bir şey kazanmadın da her şeyden yoksulsun gibi.” Yahu benim
adım zaten “Yoksul” dedim. Yani yoksul başladı, çevre de bana “Derviş” dediği için
“Yoksul Derviş” meydana geldi. Zamanla bu mahlas “Âşık Yoksul Derviş Divanî”
olmuştur. Âşığımızın bunu kendisi şöyle açıklıyor: “Sonraları bütün şeylerin divanı
olarak hani divan manası biliyorsun bir âşığın hazırladığı bir kitap divan işte. Bu bir
divan olan esere divan denir. Divane de, bu aşkın divanı yani aşkından deli divane
olmuş. Yani “Yoksul Derviş Divane” oldu.” Âşığımız bu mahlası aldığında 25
yaşlarındadır.
E- ETKİLENDİĞİ ÂŞIKLAR
Âşık, hem bir şiir yaratıcısı hem de şiirini sazı eşliğinde türkü olarak kitlelere
aktaran bir kişidir. Gezici bir sanatçı olan âşık, öteki âşıklardan edinmiş olduğu
edebiyat geleneğini gelecek kuşaklara aktarmak zorundadır. Şiir söyleme alanında
ustalaşmak için âşık, belli bir ustaya bağlı olarak çalışır. Âşık mahlas alıncaya kadar
yanında bulunduğu aşığa çırak olarak hizmet eder. Âşığın her gittiği yere giderek,
onun şiirlerini ezberleyip, böylece bir mesleki terbiye kazanır. Bu mesleki terbiyeyi
tamamladıktan sonra mahlas alıp, âşık fasıllarına girmeye hak kazanır.
Âşık bu şekilde değişik kültür ortamlarında bulunurken, değişik kültür havası
içinde kabiliyetlerine göre musiki, tasavvuf felsefesi, evliya menkıbeleri ile İran ve
Türk edebiyatında çok kullanılan mitolojik unsurlar öğrenirler.
Âşık edebiyatının, daha doğrusu âşıklık geleneğinin teşekkülünden günümüze
doğru bir yolculuk ettiğinizde serimden çözüme doğru pek çok değişiklerin olduğunu
görebiliriz. Bu değişiklerin bariz olmalarını şöyle sıralamak mümkündür:
Önceleri âşıklar omuzlarında sazı, gurbet gurbet dolaşırken günümüzde buna
rastlayamıyoruz. Şehir ve kasabalarda her sosyal tabakaya mahsus kahvehaneler,
bozahaneler, meyhaneler gibi umumi yerler âşıkların toplantı yeriyken günümüzde
böylesi yerleri görmek hemen hemen imkânsız diyebiliriz. Ayrıca âşıklar hükümetin
kontrolünde muntazam bir teşkilata da sahiptir. Ayrıca âşıklık geleneği günümüzde
sanki daha resmi ilişkiler içinde sürmektedir. Bu gelenek günümüzde düzenlenen
Page 20
10
geleneksel âşıklık bayramları, seminerler, sempozyumlar ve çeşitli program ile
toplantılar vasıtasıyla sürdürülmektedir. Bunun yanı sıra âşıkların eskiden olduğu
gibi kabiliyetli gençleri etrafına toplayıp, onlara yetiştirme faaliyetleri günümüzde
pek görülmektedir.
İşte günümüz âşıklarında Âşık Yoksul Derviş de yetiştiği çevrede bu işle
uğraşan meslektaşlarının olmaması nedeniyle pek çok zorlukla karşılaşmıştır. Yoksul
Derviş'in muasırı olarak etkilendiği bir halk âşığı olmamıştır. Ancak 13. yy tasavvuf
şairi Yunus Emre'nin sanki bugün söylemiş gibi olan, tazeliği hâlâ koruyan öz
Türkçe mısraları Âşığımıza ilham kaynağı olmuştur. Daha çok sevgi şiirleriyle
tasavvufi mahiyetteki şiirlerini yazarken Yunus'u örnek almıştır. Ancak Yunus'un
yanı sıra Karacaoğlan, Mevlâna, Pir Sultan Abdal'dan etkilendiğini de söyleyebiliriz.
“Yoksul Divanî’yem sen de
Kadın erkek her insan da
Hep gönülde ara sen de
Gör Yunus'u bul içinde” 7/50/7
“Yoksul Derviş’in dili ile
Zikreder sazın teli ile
Mevlâna’mız her hali ile
Varır yolu hoşgörüye” 7/27/5
“Bir âşık ki sevdiğinin peşinde
Durmadan söylüyor sazı döşünde
Kızlar çiçek çiçek olmuş başında
Yoksul Derviş der ki gül Karacaoğlan” 7/100/7
Âşığımızın sanatçı kişiliğinin oluşmasında özellikle Yunus Emre’nin etkisi
çok olmuştur. Yoksul Derviş, Yunus’un kullandığı sade Türkçeye özenmiştir. Ayrıca
Yunus Emre’deki tasavvufî düşünceler ve insan kavramı Yoksul Derviş’te de aynı
şekilde görülmektedir.
“Cümle âlem ona yârdı
Page 21
11
Yetmiş iki millet birdi
İçinde bir sultan vardı
Aradığın buldu Yunus Emre” 7/51/4
“Nefreti kini kaldırdı
Yerine sevgi getirdi
Aşk ırmağına daldırdı
Gönüllere doldu Yunus” 7/51/5
F- ŞAİR OLARAK TANINMASI
Pek çok yarışmaya katılan, dereceler alan Yoksul Derviş, bir âşık olarak nasıl
tanındığını şöyle anlatıyor:
“İlk defa 1981'de sıkıyönetimde buraya bir alay komutanı gelmiş. Yılmaz
Erkekoğlu. Bu alay komutanı buraya dergâhı, türbeyi ziyaret etmeye gelmiş. Burada
müzik çalan yok mu? diye sorunca bizi çağırdılar. Biz vardık sazla 4 kıta okuduk. O
sırada tarlada çift sürüyordum. Öküzüm sabanda kaldı. Türküyü söyler söylemez
yerimden kalktım. Alay komutanı “Ne o yahu muhabbetimizden sıkıldın mı, niye
kalktın?” dedi. Ben durumu izah edince alay komutanı ağladı, kalkıp gözlerimden
öptü. “Bundan sonra ben bu sazı, bu dört duvar arasında duymak istemiyorum. Diğer
büyük halk âşıkları gibi sen de çevreye çıkacaksın, bu güzel sözlerden herkes istifâde
edecek” dedi. Alay komutanı Yılmaz Erkekoğlu meğer buraya veda ziyaretine
gelmiş. Yanında da üç beş tane binbaşı, baş çavuş falan varmış. Yanına yerine halen
Yüzbaşı Cemal Bey'e (Cemal Gülşen'e) telefon ediyor İstanbul'a”
Alay komutanının amacı, 1981 yılında Atatürk'ün doğumunun 100. yılı
nedeniyle düzenlenen şiir yarışmasına Yoksul Derviş'in de katılmasını sağlamaktır.
Böylece Yoksul Derviş bu yolda ilk adımı atar. Alay komutanının isteği üzerine
Emirdağ'da askerlere konser verir.
Televizyonun henüz yaygın olmadığı bir dönemde Âşık yorgun argın çift
sürmeden gelir. Çocuklarının ısrarı üzerine, komşuları Ali Osman'ın evine televizyon
izlemeye giderler. “Şemsettin Kubat, televizyon izlerken Konya Aşılar Bayramı'nın
üçüncü günü olduğunu öğrenir. Herkesin sazıyla, Atatürk'ün 100. doğum yılı
Page 22
12
nedeniyle katıldığı yarışmayı duyan Âşık katılmayı çok ister ve bir an önce sabahın
olmasını bekler. Hanımının “Mevlâna müridi gibi ne dolanıp duruyorsun? Sazı eline
al git. Eğer oraya almazlarsa da Mevlâna'yı ziyaret etmiş olursun.” demesi üzerine
kendinde cesaret bulan Âşık, Türkiye Âşıklar Bayramına katılmak için yola çıkar.
İçeri girmekte zorlanmaz, çünkü kapılar Davut Sulari geleceği için açık
tutulmaktadır. İçeri girer fakat Âşıklar Bayramına nasıl girileceğini, seyirci karşısına
nasıl çıkılacağını bilmediği için herkes hayretle Yoksul Derviş'e bakmaktadır. Orada
bulunan Ali Rıza Ezgi isimli Âşık, Yoksul Derviş'i yanına çağırır. Önce Yoksul'a bir
saz uzatır. Onu dinler ve beğenir. Onun sahneye çıkması için, Ali Rıza Ezgi, burada
müdür olan Fevzi Halıcı ile görüşür. Fevzi Halıcı da yarışmanın bittiğini, ertesi gün
de ödül töreni olduğunu, bu yüzden sahneye çıkamayacağını söyler. Bunun üzerine
Âşık Yoksul Derviş zaten ödül istemediğini belirtir. Ancak Fevzi Halıcı bu işe jüri
heyetinin izin vermeyeceğini belirtir. Yoksul Derviş de, ta köyden sazını alıp
buralara kadar geldiğini, gerekirse sazını Kenan Evren'e dinleteceğini söyler.
Böylece Fevzi Halıcı seyircilere bir misafiri olduğunu söyleyerek Yoksul Derviş'i
takdim eder. Kalabalık karşısında çok şaşıran Âşık,
“Bundan yüzyıl önce atalarımız
Düşman elindeyken kıtalarımız
Çok bunalmış iken atalarımız
Hemen imdadına yeten Atatürk” (Duygularla Nefeslerle Evrensel Şiirlerimiz
91/1) der demez, bir alkış kopar. Heyecandan hiçbir şey duymayan Âşık, dört dörtlük
okur. 12 dörtlük olan şiirin devamını okumaz. Böylece ilk kez 1981'de davetsiz
olarak katıldığı Türkiye Âşıklar Bayramı'nda Yoksul Derviş'in şiiri birinci seçilir.
Âşık’ın okuduğu bu şiir Türkiye Odalar Birliğine ulaşır. Âşık’ı Ankara'ya çağırarak
vatan, millet, bayrak, asker, paşalar sevgisi, kardeşlik sevgisi, birlik beraberlik gibi
konularda şiir yazması istenir. Yazdığı şiirler beğenilir ve bir kasete okuması istenir.
Yoksul Derviş’in bu eseri Milli Güvenlik Konseyi'nin kararından sonra, Kenan
Evren bu eserin bir ay içinde yayınlanmasını ister. Doldurulan kaset, Odalar
Birliği'nde incelemeye tabi tutulur ve beğenilir. Odalar birliği genel sekreteri
Mehmet Sağlam, Yoksul Derviş'e, Atatürk konulu şiir yarışmasında birinciye 65000
lira ödül verileceğini söyler. Bunun üzerine Âşık, “Efendim, ben uzaktan gelen bir
Page 23
13
köylüyüm ama halk âşığı ne alınır ne de satılır. Benim sözlerim ne değer kazandıysa
ben onu istiyorum.” der. Böylece halk âşığı ile ilgili fikirlerini belli etmiş olur.
Böylelikle Yoksul Derviş kendisini bir halk âşığı olarak tanıtır.
G- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ETKİLERİ
Her usta âşık gibi Âşık Yoksul Derviş ‘in de yetiştirdiği bölgede iki yönde
etkisi olmuştur. Birinci etkiyi yetiştiği çevrede geniş halk kitlelerinin gönlünde
bıraktığı izlerde, ikincisini de kendisini yetiştirmiş olduğu halk âşıklarının
söyleyişlerine yön verişinde görürüz. Yoksul Derviş’in geniş kitleler içinde ününü
sağlayan etmen, halkın diliyle halkı anlatmaktır. Genellikle bölgesel kullanım
özelliklerini içeren Yoksul’un arı şiir dili, halkın öz dilidir. Öte yandan Âşık, içinde
yaşadığı toplumun doğru bir tanığı da olmuştur. Sevgi ana duygusu çevresinde
yetiştiği muhitin bütün hayati etkinliklerini dile getiren Yoksul Derviş, güçlü
toplumsal bağları ile kendi ifadesini bulmuştur.
Yoksul Derviş’ten etkilenerek pek çok kişi şiir yazmaya başlamıştır.
Âşığımızın kendi ifadesine göre, kendisi yaklaşık olarak yüz elli kişiye saz çalmayı
öğretmiştir. Fakat bunların içinden en güzel saz çalanlar Nurettin Yılmaz, Ukab
Şahbaz, Necati Kubat (Günümüz Türk Halk Müziği Sanatçısı Kubat’ın babası) ve
Remzi İzci’dir. Özellikle Zonguldak civarında pek çok kişiye saz çalmayı öğretmiştir.
Yalnız şiir yazan, şiir yazma yeteneği olan çok az kişi vardır. Bunlardan Necati Kubat
hariç Özdemir Kubat, ablası Kelime Kubat, Cemile Arı baş, Recep Demir, Ali Rıza
Gök burun, Ali Arı baş sadece şiir yazarlar. Saz çalıp söyleyemezler yani kalem
şairidirler. Ama halk âşığı olarak Necati Kubat (Karacalar Köyü), Ali Bilge (Tez
Köyü) ve Nurettin Yılmaz (Tez Köyü) yetişmişlerdir.
Ğ- ŞİİR HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ
Saz çalıp şiir söylenmesine, bu işle uğraşmasına ailesinin nasıl baktığını
Yoksul Derviş şöyle anlatır:
“Şimdi ailemizden çok memnunuz. Bu işte bana daha çok yardımcı oluyorlar.
Zaten hanım, şunu anlatayım. Önce benim çevremde şair veya yazar olmadığı için
saz çalıp türkü söyleyen olmadığı için ben yazdığım şiirleri önce kendi aileme
gösterdim. Nasıl, iyi olmuş mu, beğeniliyor mu? Diye onun fikrini aldım. İyi
olmamış diyorsa ya yırttım attım ya yaktım. Böyle durumlar oldu. Çünkü yazdığım
Page 24
14
şiiri herkesin benimsemesi lazım. Şiirlerimi yazarken çok titiz davrandım. Bir kişi
dahi beğenmese yırtıp atıyordum. Ailemiz çok hoş karşıladı.
Hatta ailemizden bir yığın şiir yazanlar oldu ve çok saz alıp çalanlar oldu.
Aşağı yukarı üç oğlum da çalar. Öğretmen oğlum daha güzel çalar ve beste yapar.
Benim şiirlerimin on tanesini besteledi. Ailemin halk âşıklığına karşı saygısı vardır.”
Görüldüğü gibi saz çalıp söyleme konusunda ailesinden büyük destek gören
Âşık, şiir yazarken belli bir mekâna ve zamana önem verip vermediği sorusuna ise şu
şekilde cevap verir:
“Zaten belirli bir mekân ne de zamanımız var. İlham duygusu öyle bir şey ki,
bir an meselesi. Mesela, tarlaya işe giderken ilham geliyor. Bunu yazmaya ya da
bunu söylemeye teybin yok, yazacağım bir şey yok. Zaten halk âşıklarının geneli
demeyelim de bizim gibi kişiler bu yönden kaybediyorlar. Tam o anda oturup
yazacakları imkânları yok. Tam o anda teybi alacakları zamanları yok. Bizim bir
kaybetme sebebimiz de, irticaili söylememiz, dolmaca yani. Mesela, 1966 'da Köse
Kamil denen öğretmen beni Emir Dede'ye götürdü. İlle bir çal söyle dedi. O zaman
da bizim köylü Avrupa'ya akın etmişti. Avrupa acısı vardı. Garip Köyüm diye diye
başladım söylemeye. Şimdi o türküyü hiç unutmuyorum. Çünkü yazılanların bazısı
unutulmaz. Mutlaka çok etkilenmişsindir bir şeyden. Onu çalıp söylemişsindir, Onu
unutmazsın”
Yoksul Derviş, şiir yazarken hangi konuları tercih ettiğini şöyle ifade ediyor:
“Daha çok şiir yazarken en çok dikkat ettiğim nokta insan sevgisi. Yani ne
kadar şiir yazarsam yazayım insan sevgisine dayanamıyorum. Çünkü Yunus diyor ki:
“Aksakallı bir hoca
Hiç bilmez ki hal nice
Emek vermesin hacca
Bir gönül yıkar ise”
Mevlâna Hazretleri diyor ki:
“Kâbe bünyad-ı halilü'l-azaras
Gönül bünyad-ı celilü'l-ekberes”
Page 25
15
Yani Kâbe’yi İbrahim yaptı. Onu ziyaret tavaf edersiniz ama bir insanın
kalbini de Allah yaptı. Allah'ın yaptığı Kâbe’yi yıkarsınız. Bu fakir de işte:
“İnsanlar bir Kâbe yapısı hak'tır
Hakikat meydanda görebilirsen
Muhabbetten başka kapu yoktur
Aşk ile kilidi girebilirsen”
Şiirlerimiz genelde tabiat sevgisi, manevî Allah sevgisi, Hz. Muhammet
sevgisi, ehli beytine saygı, manevi değerler. Ama şiirlerimizde aşkı bulursunuz.
Sevdayı bulursunuz. İşte tabiat güzelliği, doğa sevgisi, insan sevgisini bulursunuz.”
Âşığın, şiir şekil özelliklerine dikkat edip etmediği hususundaki ifadesi
şöyledir:
“Halk âşıklığının en ağır kitlesi, divan söyleyenlerde var. Ayrıca aruz
vezniyle de yazanlar var, söylenenler var. Âşıkların, halk âşıklarının geneli hece
vezniyle, hece ölçüsüyle yazmak zorundadır. Ölçüden dışarı çıkılamaz. Diyeceksiniz
ki bu ölçüler kaç tanedir, nasıl yazılır? Âşıklık geleneğinde 5'li, 6'lı, 7'li, 8'li, 11'li
heceyle yazarız. Aruz, sadece Nefeslerin Özü'nde vardır. Sazda ve sözde ölçüyle
gittiğimiz için oraya pek giremiyoruz.”2
H- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ALMIŞ OLDUĞU ÖDÜLLER
1- Kültür Bakanlığı Odalar Birliği, Destan ve Şiir Yarışması birincisi (1981-
Ankara)
2- Türkiye Âşıklar Bayramı, Dudak Değmez dalı, Âşık Sururi Ödülü (1984-
Konya)
3- Türkiye Âşıklar Bayramı, Meydan Atışması Üçüncüsü (1984 - Konya)
4- İzmir Âşıklar Bayramı, atışma dalında ikincilik (1987)
5- İzmir Âşıklar Bayramı, Dudak Değmez dalında Birincilik Ödülü (1988)
6- İzmir Âşıklar Bayramı, atışma dalında Birincilik (1988)
2 Firdevs ÖZKAN, Âşık Yoksul Derviş, Bitirme Tezi, Afyonkarahisar Üniversitesi, Afyon 2000.
Page 26
16
7- Antalya Halk Âşıkları Yarışması Birinciliği (1988)
8- Uluslararası Yunus Emre Şiir Yarışması, mansiyon ödülü (1989 - Eskişehir)
9- Türkiye Âşıklar Bayramı, şiir dalında birincilik (1990 - Konya)
10- İzmir Âşıklar Bayramı, Hoşgörü Yılı, Birincilik (1991)
11- Kültür Bakanlığı, Afyon şiir yarışması, üçüncülük (1995 - Ankara)
12- Türkiye Âşıklar Bayramı, güzelleme dalı, Üçüncülük (1995 - Konya)
13- Ankara Halk Âşıkları Üçüncü Âşıklar Bayramı, Yılın halk âşığı ödülü
(1996)
14- Türkiye Âşıklar Bayramı, güzelleme dalı ikincisi (1997)
15- İzmir Âşıklar Bayramı, Birincilik Ödülü (1997)
16- Türkiye Âşıklar Bayramı, Güzelleme dalında ikincilik (2000)
17- Türkiye Uluslararası Âşıklar, Şairler, Yazarlar Yarışması, Üçüncülük
(İstanbul–2000)
18- Türkiye Uluslararası Şiir Yarışması, ikincilik ödülü (İstanbul - 2001)
19- Türkiye Şiir Yarışması, Jüri özel ödülü (2001- Kütahya)
20- Uluslararası Şiir Yarışması, Mansiyon ödülü (2003-Isparta)
21- Âşık Şair, Yazarlar Genel Merkezi, Türkiye Şiir Yarışması üçüncülük
ödülü (2001-İstanbul) ve Mansiyon (2002)
22- Türkiye Şiir Yarışması, taşlama dalında birincilik ödülü (2003 Kütahya)
23- Türkiye Şairler Arası Şiir Yarışması, güzelleme dalında birincilik (2003
Kütahya)
24- Afyon Vali Muzaffer Dilek ödülü (2004)
25- İstanbul Deniz ve Balık Üçüncülük ödülü (2004)
26- Türkiye Şairler ve Âşıklar Şiir yarışması Üçüncülük Ödülü (2005-
İstanbul)
Page 27
17
Âşığımızın şimdiye kadar aldığı teşekkür, takdir ve onur belgeleri de
şunlardır:
1- 16–22 Haziran 1981 Konya Âşıklar Bayramı, Teşekkür Belgesi.
2- 18.04.1982 Ankara Milli Kütüphane Kütüphanecilik Haftası, Teşekkür
Belgesi.
3- Türkiye Âşıklar Bayramı, Konya Kültür Turizm Müdürü Fevzi Halıcı,
Teşekkür Belgesi 15–29 Ekim 1983.
4- Türkiye Âşıklar Bayramı Konya 15–28 Ekim 1984 Kültür Turizm Müdürü
Fevzi Halıcı Takdir Ve Onur Belgesi
5- 15 -28 Ekim 1985 Konya Âşıklar Bayramı Takdir Ve Onur Belgesi
6- 6–7 Haziran 1986 Uluslar Arası Abdal Musa Şenlikleri Antalya Elmalı
Tekke Köyü Ozan Ve Semah Dalında Takdir Belgesi
7- 6–7 Haziran 1987 Uluslar Arası Abdal Musa Şenlikleri Antalya Elmalı
Tekke Köyü Ozan Ve Semah Dalında Takdir Onur Belgesi
8- Selçuk Ü. 2-Âşıklar Şöleni 9 -13 Nisan 1988 Başarı Ve Onur Belgesi Prof
Dr. Halil Cin Rektörü Konya 1988 Yunus Emre Âşıklar Bayramı Teşekkür Belgesi
Bahaddin Güney
9- Eskişehir 4. Abdal Musa Şenlikleri, Hak Halîlî Emirdağ Semaheki 1.
Belgesi, 1988 Haziran.
10- Antalya Aptal Musa Şenlikleri Halk Ozanları Yarışması Övgü Dalında
Başarılı Ozan Belgesi Haziran 1988 Elmalı (Antalya Ali Sümer)
11- Basan Ve Onur Belgesi, 3 Âşıklar Şöleni, 5 Nisan 1989 Selçuk Ü.
Rektörü Prof. Dr. Halil Cin, Konya.
12- Antalya Elmalı Tekke Köyü Abdal Musa Şenlikleri Başarılı Üstün Ozan
Belgesi, Dernek Başkam Hüsnü İhtiyar Haziran 1988.
13- Selçuk Ü. 4.Âşıklar Şöleni Basan ve Onur Belgesi, Rektör Prof Dr. Halil
Cin, Konya 1990 Mart.
Page 28
18
14- Antalya Elmalı Tekke Köyü Abdal Musa Şenlikleri Başarılı Üstün Ozan
Belgesi Dernek Başkanı Hüsnü İhtiyar Haziran 1989
15- Selçuk Ü. 4.Âşıklar Şöleni Basan Ve Onur Belgesi Rektör Prof. Dr. Halil
Çin Konya 1990 Mart.
16- 20–25 Kasım 1990 Uluslararası Karacaoğlan Âşıklar Şöleni Kültür Sanat
Hizmet Teşekkür Belgesi, Adana Valisi Recep Busin Özen.
17- 6 Mayıs 1991 Uluslararası Yunus Emre Sevgi Sempozyumu Uluslararası
Yunus Emre Şiir Şöleni Vali Bahaddin Güney.
18- IV. Uluslararası Siluet Taşı Festivali, 20–23 Eylül 1991, Eskişehir Valisi
Bahaddin Güney.
19- Dünya Yunus Emre Sevgi Yılı, Yunus'u Anma Uluslararası Panel, 6–7
Aralık 1991.
20- 6–8 Eylül 1991 Seyit Battal Gazi Anma Âşıklar Gecesi Onur Belgesi.
21- Yunus Emre Uluslar Arası Âşıklar Şöleni Onur Belgesi, Ali Fuat Güven
Eskişehir Valisi, 1991.
22- Kültür Bakanlığı Türk Dünyası Ozanlar Şöleni, 8 Aralık 1992 Ankara.
23- 6–10 Mayıs 1994 Yunus Emre Kültür Sanat Haftası, Teşekkür Belgesi,
Ali Fuat Güven, Eskişehir Valisi.
24- Afyonkarahisar Şiir Yarışması, Üçüncülük Ödülü Belgesi, Kültür Bakam
Ercan Karakaş, 1994–1995.
25- T.B.M.M 75. Ulusal Egemenlik Destanı Şiir Yarışması, Teşekkür
Belgesi, T.B.M.M Kültür Sanat Yayın Kurulu Başkanı Millet Meclisi Balkan Vekili
Dr. Vefa Tanır, Konya Milletvekili, 31 Ağustos 1995.
26- 13 Haziran 1995 Emirdağ Kültür Araştırmaları Sempozyumu Teşekkür
Belgesi, Kaymakam İbrahim Avcı.
27- Ankara Âşıklar Şöleni 15.06.1996 Teşekkür Belgesi Başkan Hüseyin
Çemrek.
Page 29
19
28- Bay Ajans Antoloji Türkiye Şiir Yarışması, Teşekkür Belgesi, İstanbul
Müzeyyen Hançerci, Jüri Başkanı, 22.02.1997.
29- İzmir Âşıklar Bayramı Dudak Değmez, 1. Ödülü Belgesi, Jüri Tarafından
İzmir 1997.
30- Kültürel Şamata Edebiyata Hizmet Onur Belgesi, 1997.
31- Konya 32.Âşıklar Bayramı, Onur Belgesi, Büyükşehir Belediyesi 24
Ekim 1997.
32- 21 Mart 1998 Cumhurbaşkanlığı Köşkü Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel Bakanlar Huzurunda Âşık Veysel'i Anma Teşekkür Belgesi, Ozan Şöleni
Halk Ozanları Genel Başkanı Murtaza Yalçın, Ankara.
33- İstanbul 19 Ekim 1998 Anadolu İnanç Önderleri 1. Toplantısı Teşekkür
Belgesi İzzettin G. Başkan
34- Taşpınar Şiir Akşamlan, Teşekkür Belgesi, Afyonkarahisar Belediye
Başkanı Hayrettin Barat, 1998.
35- İstiklal Marşımız ve Çanakkale Zaferi Yıldönümü; Vatan, Kahramanlık,
Şehitlik Şiiri, Teşekkür Belgesi, Asım Akyan, Belediye Başkanı, 1998.
36- Şair, Yazar, Bestekârlar Derneği Şiir Yarışması, Onur Belgesi, 1998.
37- Anadolu İnanç Önderleri 2. Toplantısı, Sempozyum- Panel- Seminer-
Tasavvuf Konulu Oturumlar, Teşekkür Belgesi, 12–15 Mayıs 2000 İstanbul.
38- 13–14 Ekim 2001 Geleneksel 3. Ozanlar Haftası, Takdir Belgesi, Başkan
Ozan Sinem, Halk Ozanları Vakfı, Ankara.
39- Simav 6. Şairler Şöleni, Hece Dalı Jüri Özel Ödülü Belgesi, Jüri Başkanı
Halil Soyuer, 12–13 Mayıs 2001.
40- Kültürel Faaliyetlere Katkı Teşekkür Belgesi, Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu
(Başkan) 02.12.2001.
41- Kütahya Şiir Sevenler Derneği, 2. Şiir Şöleni, 20–22 Temmuz 2001,
Domaniç Kaymakamı, Belediye Başkanı, Takdir Belgesi, 2001.
Page 30
20
42- Şair Ozan ve Yazarlar Derneği, Şiir Yarışması, Takdir Belgesi, Sandıklı
Belediye Başkanı Mustafa Baştuğ, 25.02.2002.
43- Yunus Emre Taptuk Emre Anma 1. Şiir Akşamlan, Teşekkür Belgesi,
Sandıklı Belediye Başkanı 25.07.2002.
44- Simav 7. Şairler Şöleni, Şiir Yarışması, Jüri Özel Ödülü, Halil Soyuer,
Simav Kütahya, 10–12 Mayıs 2002.
45- Şair Ozan Yazar Kültür Derneği, Türkiye Şiir Yarışması, Takdir Belgesi
Ahmet Tığlı, Adnan Kumamı, 01.06.2003.
46- Balkan Aydınlan Kültür Sanat Derneği, Teşekkür Belgesi, Denizli,
25.10.2003.
47- Egeli Araştırmacı ve Yazarlar Birliği, Şiirle İllerimiz Paneli, Katılım
Belgesi, Denizli Başkanı Şükrü Tekin, 25–26 Ekim 2003.
48- Kültür ve Turizm Bakanlığı, Cumhuriyetin 80. Yılı Ozanlar Şöleni, 27–
28 Ekim Ankara 2003, Erkan Mumcu, Takdir Belgesi.
49- Hollanda Harlem Belediye Başkanı, Kültür Hizmeti Teşekkür-Takdir
Belgesi, Nisan 2003.
50- 6–8 Mayıs Türkiye Âşıklar Bayramı, Âşık İlhamı Demir Ödülü, 2005,
Kars Belediye Başkanı.
51- Yıldırım Belediyesi 2. Âşıklar Şöleni, Teşekkür Belediyesi, Özgen
Keskin, Belediye Başkanı, 2006.
52- Sevgi Yolu 2. Şairler Şiir Yarışması, Hece Dalı Mansiyon Ödülü,
Teşekkür Belgesi, Gündüz Aydın, Dernek Başkanı, 2006.
53- 6–10 Mayıs 2007 Türk Dünyası Ozanlar Şöleni, Uluslar Arası Yunus
Emre Teşekkür Belgesi.
54- 18 Mayıs 2007 Emirdağ Ozanlar Şöleni, Teşekkür Belgesi.
55- Bursa, Yıldırım Belediyesi, Türkiye Âşıklar Bayramı, Güzelleme Ödülü,
Özgen Keskin, Takdir Belgesi, 1–4 Temmuz 2007.
Page 31
21
56- Ankara Âşıklar Şöleni, 15.06.1996 Teşekkür Belgesi, Başkan Hüseyin
Çemrek.
57- Bay Ajans, Antoloji Türkiye Şiir Yarışması, Teşekkür Belgesi, İstanbul,
Müzeyyen Hançerci, Jüri Başkanı, 22.02.1997.
58- İzmir Âşıklar Bayramı, Dudak Değmez, I. Ödülü Belgesi, Jüri tarafından,
1997, İzmir.
59- Kültürel Şamata, Edebiyata Hizmet Onur Belgesi, 1997.
60- Konya 32. Âşıklar Bayramı, Onur Belgesi, Büyükşehir Belediyesi, 24
Ekim 1997.
61- Cumhurbaşkanlığı köşkünde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve
bakanlar huzurunda, Âşık Veysel'i Anma Teşekkür Belgesi, Ankara, 21 Mart 1998.
62- Şairler Gecesi Şükran Plaketi, Afyon Valisi Ahmet Özyurt, 24 Mart 1998.
63- Uluslararası Bayat Oğuz Türkleri Kültür Şöleni Âşıklar Bayramı
Sempozyumu, 1998.
64- Anadolu İnanç Önderleri 1. Toplantısı, Teşekkür Belgesi, İzzettin G.
Başkan, İstanbul 19 Ekim 1998.
65- Taşpınar Şiir Akşamlan, Teşekkür Belgesi, Afyonkarahisar Belediye
Başkanı Hayrettin Barat, 1998.
66- İstiklal Marşımız ve Çanakkale Zaferi Yıldönümü, Vatan Kahramanlık
Şehitlik Şiiri, Teşekkür Belgesi, Asım Akyan, Belediye Başkanı, 1998.
67- Şair, Yazar, Bestekârlar Derneği Şiir Yarışması, Onur Belgesi,1998.
68- 2000 Yılı Şiir Yarışması, Üçüncülük Ödülü, Şair Ozan ve Yazarlar
Derneği Genel Başkanı F. İnci Kolbay, İstanbul.
69- Şair Ozan Yazarlar Şiir Yarışması, Genel Başkanı Hasan Azkıran, 29
Haziran 2002.
70- Cumhuriyetimizin 80. Yılı Afyon Türküleri, Kültür Hizmetine Katkı Ve
Şükran Plaketi, Vali Muzaffer Dilek, Nisan 2004.
Page 32
22
71- Emirdağ Türkülerinin Hazırlanması Kültür Hizmet Plaketi, Afyon Valisi
Muzaffer Dilek, 5.7.2006.
72- Denizli-Bekirli Âşıklar Şöleni, Türk Kültürüne Hizmet Ödülü,
01.09.2007 Denizli.
I- YOKSUL DERVİŞ HAKKINDA YAZILANLAR VE ŞİİRLERİNİN
YAYINLANDIĞI YERLER
Âşık Yoksul Derviş’in şiirleri birçok dergi ve gazetede yayınlandığı gibi
Yoksul Derviş hakkında yazı yazan bir çok yazarımız vardır.
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Milli Folklor dergisinde “Yoksul Derviş ve
Yunusca’sı” adlı yazısında Yoksul Derviş’i ve eserini tanıtır. “Dosta Gidek” ve
“Kooperatif” şiirlerini örnek olarak verir3. Yine Saim Sakaoğlu, “Türk Saz Şiiri
Antolojisi” adlı eserinde Yoksul Derviş’e yer vermiş ve Yoksul Derviş’in,
“Emirdağ’ın” şiirini eserine almıştır4. Saim Sakaoğlu’nun hazırlamış olduğu
“Aşıkların Diliyle Cumhuriyet Şiirleri” adlı eserde aşığın altı şiirine yer verilmiştir5.
Dr. Ömer Faruk Yaldızkaya, Âşığımızın “Gönülden Sesler” adlı eserini
hazırlamıştır.6 Ayrıca Yaldızkaya, “Emirdağlı Âşık Yoksul Derviş” adlı makalesini
II. Balıkesir Kültür Araştırmaları Sempozyumu’nda bildiri olarak sunmuştur. Aynı
yazarın Âşığımızla yaptığı gazete sohbeti de bulunmaktadır.7 Yaldızkaya, Emirdağ
Yöresi Türkmen Ağıtları, adlı eserinde, Âşığımızın şiirlerine yer vermiştir.8
İrfan Göktaş, Sevgi Yolu dergisinde, İz Bırakanlar adlı köşede Şemsettin
Kubat başlığıyla bir yazı yazmış, Yoksul Derviş’in hayatı ve eserleri hakkında bilgi
vermiştir.9 Ayrıca İrfan Göktaş’ın Âşığımızla ilgili “Günümüz Afyonkarahisar
Alevîliğinde Mevlid, Şemsettin Kubat Örneği” adlı bir makalesi vardır.
3 Saim SAKAOĞLU, “Yoksul Derviş ve Yunusça’sı”, Milli Folklor, Yaz (34) 1997, s. 2-4. 4 Ali Berat ALPTEKİN-Saim SAKAOĞLU, Türk Saz Şiiri Antolojisi, Ankara 2006, s. 325-326. 5 Saim SAKAOĞLU-Zekeriya KARADAVUT, Aşıkların Diliyle Cumhuriyet, Ankara 1998, 201-207. 6 Şemsettin KUBAT. Gönülden Sesler, Uğur Ofset, Eskişehir 1986. 7 Ömer Faruk YALDIZKAYA,. "Emirdağlı Âşık Yoksul Derviş ile Bir Sohbet" Milli İrade Gazetesi, Eskişehir 30 Ocak 1986. 8 Ömer Faruk YALDIZKAYA, Emirdağ Yöresi Türkmen Ağıtları, İzmir 1992. 9 İrfan GÖKTAŞ, “Şemsettin Kubat”, Sevgi Yolu, S.39, Eylül- Ekim 2003, s.25.
Page 33
23
İhsan Işık’ın “Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi” adlı eserinde Âşığmız
hakkında bilgi verilmektedir, bu eser İngilizceye de çevrilmiştir. Yine İhsan Işık’ın
“Bilim ve Kültür Adamları” adlı eserinde de Âşığımız hakkında tanıtıcı bilgi yer
almaktadır.10
Ozanlar Vakfı Başkanı Ozan Sinemi’nin “Ozanlar Vakfı Şiir Antolojisi”adlı
eserde Âşığımıza kapsamlı bir şekilde yer verilmiştir.11
Ayhan Aydın’ın “Alevî Ozanlar” adlı eserinde Âşığımız tanıtılmakta ve
Âşığımızın şiirlerine örnekler verilmektedir.12
İsmet Çetin, Halay dergisinde “Afyonkarahisarlı Âşık Yoksul Derviş” başlıklı
yazısında Âşığımızın hayatı ve edebî şahsiyeti hakkında bilgi verir. İsmet Çetin aynı
başlıklı yazısını Sevgi Yolu dergisinde de yayınlamıştır.13
Muharrem Kubat, “Türkülerin Dili ve Yoksul Derviş” adlı yazısında
Âşığımızın 2006 yılında çıkan kitabı “Türkülerin Dili” adlı eserinde Yoksul Derviş
hakkında yazı yazanlar hakkında bilgi verip, Âşığın adı geçen kitaptaki birkaç şiirine
yer verir.14
İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Sevgi Yolu dergisinde “Emirdağlı Âşık Yoksul
Derviş” adlı yazısında Âşığımızın şiirlerinden örnekler verip, şairlik gücünü
metheder ve aldığı ödülleri listeler.15 Yine İrfan Ünver Nasrattınoğlu “Yunus Emre
Antolojisi” adlı eserinde Âşığımıza yer vermiştir.
Mustafa Ertorun, “Türkülerle Yöremiz”, adlı yazısında Âşığımızın 6 Mayıs
1995 Yunus Emre Kültür Şenliklerinde, Emirdağı başarıyla temsil ettiğini söyler.16
Firdevs Özkan, Afyonkarahisar Üniversitesi’nde 2000 yılında verdiği bitirme
tezini Âşık Yoksul Derviş üzerine yapmıştır. Bu tezde Yoksul Derviş’in hayatı
anlatılmış, şiirlerindeki temalar incelenmiştir.17
10 İhsan IŞIK, Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Elvan Yayınları, Ankara 2006. s.1172. 11 Ozan SİNEMİ. Ozanlar Vakfı Şiir Antolojisi 2002, 2003, 2004, Ozanlar Vakfı Yayınları, Ankara 2004. 12 Ayhan AYDIN, Alevî Halk Ozanları, Cem Vakfı Yayınları, İstanbul 2004. 13 İsmet ÇETİN, “Afyonkarahisarlı Âşık Yoksul Derviş”, Halay, S.47, Kasım 1984, s.10; Sevgi Yolu, S.39, Eylül- Ekim 2003, s.26. 14 Muharrem Kubat, “Türkülerin Dili ve Yoksul Derviş” Sevgi Yolu, S.65, Mayıs-Haziran 2007, s.13. 15 İ. Ü. NASRATTIN, “Emirdağlı Âşık Yoksul Derviş”, Sevgi Yolu, S.39, Eylül- Ekim 2003, s.29. 16 Mustafa Ertorun, “Türkülerle Yöremiz”, Aziziye, S.6, Emirdağ Haziran 1995, s. 14. 17 Firdevs ÖZKAN, Âşık Yoksul Derviş, Bitirme Tezi, Afyonkarahisar Üniversitesi, Afyon 2000.
Page 34
24
Abdülkadir Güler, 03 Ağustos 2007 tarihli Söke Ekspres Gazetesi’nde
“Yaşayan Halk Ozanlarımızdan Âşık Yoksul Derviş İçin Birkaç Söz” adlı yazısında,
Âşığımızın “Pir Sultan Abdal”, “Arkadaş”, “Âşık Veysel”, “Atatürk’ten Nasihat” ve
“Cumhuriyet” şiirlerine yer verir. Ayrıca Âşığımızın son kitabı olan ve Fransızca
olarak basılan “Anadolu’dan Bir Ses” in 28.07.2007 taihindeki tanıtım gecesi
hakkında bilgi verir. Abdülkadir Güler, aynı yazısını Kümbet dergisinde de
yayınlamıştır.18
Fatihnâme adlı Emirdağ Fatih İlköğretim Okulu tarafından çıkartılan dergide
Âşığımızla röportaj yapılmış ve şiirlerinden birçok dörtlüğe yer verilmiştir.19
TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu yayınları arasında yayınlanan, Millî
Egemenlik ve Barış Şiirleri adlı kitapta Âşığımızın “Barış Uğruna” adlı şiiri yer
almaktadır.20
Ankara Valiliği tarafından çıkartılan Ankara adlı kitapçıkta Âşığımızın
“Başkent Ankara” adlı eserine yer verilmiştir.21 Aynı şiir, Mamak Belediyesi’nin
çıkarttığı Başkent Ankara adlı dergide yer almaktadır.22
T.C. Kültür Bakanlığı’nın çıkarttığı “Halk Ozanlarının Sesi” adlı dergide
Âşığımızın “Kuzu Destanı” adlı şiiri yer almaktadır.23 Yine Kültür Bakanlığının
çıkarttığı “Halk Şairleri Arasında İsrafı Önleme Tasarrufa Çağrı Şiir Yarışması” adlı
kitapçığında Âşığımızın “Tasarruf” adlı şiirine yer verilmiştir.24
Bekir Sami Özsoy, “Başlagıçtan Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri” adlı
eserinde Yoksul Derviş’e yer vermiştir.25
18 Abdülkadir Güler, “Yaşayan Halk Ozanlarımızdan Âşık Yoksul Derviş İçin Birkaç Söz”, Söke Ekspres Gazetesi, Aydın-Söke 03 Ağustos 2007; Kümbet Eğitim, Kültür. Sanat ve Edebiyat Dergisi, S.6+3, Ağustos- Eylül 2007, s. 70. 19 Fatihnâme, Emirdağ Fatih İlköğretim Okulu yayını, S.9, Nisan 2003, s.12. 20 Millî Egemenlik ve Barış Şiirleri, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu yayınları, No:24, Nisan 1987. 21 Ankara, Ankara Valiliği İl Kültür Müdürlüğü yayınları, Ankara 2001, s.46. 22 Başkent Ankara, Mamak Belediyesi yayınları, Yayın no:5, Ankara 1998. 23 Halk Ozanlarının Sesi, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları, S.4, Ankara Eylül 1993. 24 Halk Şairleri Arasında İsrafı Önleme Tasarrufa Çağrı Şiir Yarışması, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları, S.54, Ankara 1991, s.87. 25 Bekir Sami ÖZSOY, Başlangıçtan Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri, Ankara 2005.
Page 35
25
Erciyes Üniversitesi tarafından düzenlenen “Destanlarla Erzincan” şiir
yarışmasına “Deprem Acısı” adlı şiiri ile katılmış ve yayınlanmaya değer görülen
şiirler arasında yer almıştır.26
Metin Akın, “Dünden Bugüne Emirdağ” adlı eserinde Yoksul Derviş
hakkında bilgi vermiş ve Âşığın “Afyon ve İlçeleri”, “Emirdağ Destanı”, “Dosta
Giden Yollar Bizdedir” adlı şiirlerine yer vermiştir.27
Feyzi Halıcı, “Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri, Güldeste” adlı
eserinde Âşık Yoksul Derviş’e yer vermiş ve Âşığın “Dosta Giden Yollar Bizdedir”,
“Emirdağ’a Övgü”, “Şu Karacalar’da Üç Güzel Gördüm” adlı şiirlerini eserine
almıştır.28
Halay dergisinde Âşığımızın “Atatürk’ün Çocukları” adlı şiirine yer
verilmiştir.29
Aziziye dergisinin dördüncü sayısında Halil Eryörük Âşığımızla röportaj
yapmıştır. Aynı derginin diğer sayfalarında Âşığımızın “Sürdü Yunus” ve “İşte Âşık
Yunus Emre” adlı şiirlenine yer verilmiştir.30
Aziziye dergisinin Nisan-Mayıs 1995 sayısında, sayfa yedide Âşığımızın
hayatı hakkında bilgi verilmiş ve “Batmadan Yürü” adlı şiirine yer verilmiştir.
Afyon Belediyesi’nin çıkarttığı Taşpınar Dergisi’nde Âşığmızın “Arkadaş”
adlı şiirine yer verilmiştir.31
Emirdağ Sosyal Dayanışma Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından çıkartılan
Emirdağ dergisinde, Âşığımızın “Ağladı” adlı şiirine yer verilmiştir.32
Emirdağ’da çıkan Aziziye dergisinin, Belçika özel sayısında, Âşığımızın
“Kadir Ağa’nın Kervanı” adlı şiirine yer verilmiştir.33
26 Bekir Sami ÖZSOY, Namık ARSLAN, Bayram DURBİLMEZ, Destanlarla Erzincan, Kayseri 1992, s. 154-155. 27 Metin AKIN, Dünden Bugüne Emirdağ, tarihsiz, s.177-181. 28 Fevzi HALICI, Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri, Güldeste, Atatürk Kültür Merkezi yayınları, Ankara 1992. 29 Halay Aylık Halk Kültürü Dergisi, S.45, Ankara Eylül 1984. 30 Aziziye, S.4, Emirdağ Anadolu Lisesi Yayın Organı, Mart 1991, s. 39. 31 Taşpınar Dergisi, Afyon Belediyesi Yayın Organı, S.2, Afyon Haziran 2000, s.5. 32 Emirdağ, Emirdağ Sosyal Dayanışma Kültür ve Eğitim Vakfı yayın organı, S.6, 1999, s.22. 33 Aziziye, S.17, Belçika özel sayısı, Mayıs 1997, s. 22.
Page 36
26
Aziziye dergisinin sekizinci sayısında Ömer Faruk Yürük’ün Karacalar
köyünü tanıtan yazısının sonunda Âşığmızın “Köyüm” adlı şiirine yer verilmiştir.34
Olay Gazetesinde yazan Prof. Dr. İsa Kayacan, farklı günlerde yazdığı
yazılarında Âşığımızın hayatı hakkında bilgi verip “Tarihten Bu Yana
Afyonkarahisar”, “Her Yönüyle Afyonkarahisar”, “Afyon ve İlçeleri” şiirlerine yer
vermiştir.35
Âşığımızın birçok şiiri Beltürk (Belçika)36, Gönül Ekpres37, İçel Ekspres38,
İleri 39, Yeni Kıroba40 gazetelerinde de çıkmıştır.
34 Aziziye, S.8, Emirdağ Mayıs 1997, s. 10. 35 Prof. Dr. İsa Kayacan, “Mısraların Dili”, Olay Gazetesi, 29-30.06.2007, 3-14.07.2007 Ankara. 36 Beltürk (aylık gazete), Belçika, “Dünya Kadınlar Günü” S.3, Mart 2004, “Gurbet” S.5, Nisan 2004, “Anneler Günü” S.8, Mayıs 2004, “Cumhuriyetin 81. Yılı, S.14, Kasım 2004, “Kitabını Oku”, “Hızır İlyas” S.7, Mayıs 2004, “Türkülerin Dili” S.12, Eylül 2004, “Hz. Muhammet Efendimize Saygı” S.26, Şubat 2006. 37 Gönül Ekspres Aylık Şiir, Edebiyat, ve Kültür Sanat Gazetesi, Şair, Ozan ve Yazarlar Kültür Derneği yayını, “Güle Dökülür”, Ocak 2006, “Bir Şiir Var, Bir Şiir” Ekim 2001, “Gelsin” Temmuz 2002, “Haberin Oldu Mu?” Aralık 2006, 38 İçel Ekspres Günlük Siyasi Gazete, Mersin, “Muhabbet” 26 Ağustos 2005. 39 İleri Günlük Siyasi Bağımsız Gazete, Ceyhan, “Nevruz Günü” 30 Haziran 2006. 40 Yeni Kıroba, Aydın “Sevildikçe Ballanması Ne Güzel” 13 Haziran 2002.
Page 37
27
II- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN YAŞADIĞI COĞRAFYA
A- EMİRDAĞ'IN TARİHÎ, COĞRAFÎ, SOSYAL ve KÜLTÜREL DURUMU
1. COĞRAFÎ DURUMU
Ege Bölgesinin İç Batı Anadolu bölümünde yer alan Emirdağ,
Afyonkarahisar iline bağlı bir ilçedir. İlçenin doğusunda Konya'nın Yunak ilçesi,
güneyinde Afyonkarahisar'ın Bolvadin ilçesi, kuzeyinde Eskişehir'in Çifteler ve
Sivrihisar ilçeleri, batısında ise Afyonkarahisar'ın Bayat ilçesi yer alır.
Emirdağ İlçesi, Eskişehir-Afyon karayolu üzerinde Adaçal Tepesi’nin (1,259
m.) eteğinde ve çukur bir arazide kurulmuş olup, İlçenin deniz seviyesinden
yüksekliği 920 m.dir.
Emirdağ'ın ilk adı yöreye yerleşen Muslucalu Türkmenlerinden dolayı
Muslucalu'dur. 1866'da devrin hükümdarı Sultan Abdülaziz'den dolayı Aziziye adını
alan ilçe, 1932 yılında güneyinde yükselen Emirdağları'na atfen. Emirdağ adını
almıştır.41
Yetmiş köyü bulunan Emirdağ'ın Davulga ve Ümraniye bucakları ile 2000
sayımına göre nüfusu; ilçe merkezi 20.508, kasaba ve köyleri 26.888, toplam
47.396'dır. Merkez ilçe, Aşağı Piribeyli, Bademli ve Davulga'da belediye teşkilatı
bulunan ilçe, 10 tane mahallesi vardır. Emirdağ'ın yüzölçümü 2.213
kilometrekaredir.
İlçeye adını veren Emirdağ'ı İç Anadolu-İç Batı Anadolu, sınırında Afyon ili
topraklarının doğu. kesiminde 2.307 m. yüksekliğindeki dağ kütlesidir. Doğu-batı
doğrultusunda Yellibel ile ikiye ayrılır. Asıl Emirdağ'ı doruğunu teşkil eden
Emiroğlu tepesi bu alçalma alanının güneyinde yükselir. Kuzeyinde ise 2.070 m.
yüksekliğindeki Yellibel tepesi yer alır. Bu dağ kütlesinin yapısında billurlu şistler,
birinci zaman, kıvrımlı tabakaları, arada andezit ve bazalt yer alır. Dağın etek
kesimlerinde dağınık meşe ve ardıç çalıları yükseklerde ise yer yer orman görünüşü
vardır. 42
41 Ömer Faruk YALDIZKAYA, Emirdağ Yöresi Türkmen Ağıtları, İzmir 1992. 42 Ömer Faruk YALDIZKAYA, Her Yönüyle Emirdağ, Ankara 1986.
Page 38
28
İklim
Ege Bölgesinin uç kısmında kalan ilçede İç Anadolu Bölgesine yakın olması
nedeni ile daha çok karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar
soğuk ve yağışlı geçmektedir. Yıllık yağış miktarı 482,6 mm dir. Yıllık en yüksek
kar örtüsü 85 cm' dir. Ortalama karla kaplı olduğu gün sayısı 42' dir. En düşük ısı -
10, en yüksek ısı ise 37.6 dır.
Bitki Örtüsü
İlçenin üzerinde bulunduğu alanlar 6. sınıf topraklar olup, bitki örtüsü
bakımından fakirdir. İlçenin yüzölçümü 2.213 Km2 dir. Bu arazinin 129.347 hektarı
ekilebilir arazi, 48.301 hektarı ekime elverişli değildir. 32.494 hektarı ormanlık ve
fundalık, 11.119 hektarı çayır ve meradır. Ekilebilir arazinin 20.409 hektarı
sulanmaktadır, geriye kalan ekilebilir arazinin 108.938 hektarında ise sulama imkânı
yaratılabilir.
Hububat üretiminde arpa, buğday ve şeker pancarı ön sıraları almaktadır. Son
yıllarda çiftçiler tarafından yonca üretimine de ağırlık verilmeye başlamıştır.
Hayvancılık halkımızın ana geçim kaynaklarından biridir. Mera ve besi hayvancılığı
şeklinde yapılmaktadır. Emirdağ yaylalarının hayvancılık yönünden önemi büyüktür.
Merkez ve civar köylerden yaz aylarında hayvancılıkla uğraşanlar yaylaya çıkarlar.
Akarsuları
İlçeye bağlı Hamzahacılı Köyü hudutlarından çıkan ve Sakarya nehrini
besleyen Pınarbaşı suyu önem arz etmektedir. Bunun yanında Yarıkkaya Köyünde
çıkan fazla önemi olmayan Yarıkkaya suyunu da sayabiliriz. Emirdağ ovası yeraltı
suyu bakımından zengindir. Hamzahacılı Köyünden çıkan Pınarbaşı suyu ile altı
köyün arazisi sulanmaktadır.43
2. TARİHÎ DURUMU
Emirdağ merkez ve çevresi Anadolu’daki bütün tarihî devirleri yaşamıştır.
Davulga-Bademli kasabaları arasındaki Harmanören mevkisinde çıkartılan ve Afyon
Müzesinde bulunan tarihi malzemeler bu bölgenin arkaik devri yaşadığını gösterir.
Bu bölgede Firikya ve Roma devrine ait eserler çoktur. Firikler zamanında başkent 43 http://www.emirdag.gov.tr/cografya.asp
Page 39
29
olan Ordione, ruhanı merkez Pessiniüs (Sivrihisar İlçesi Balhisar Köyü) askeri
merkez olan Apmia (Dinar İlçesi) arasında kaldığı için çok gelişmiştir. Bu üç merkez
arasındaki yollar Petera (A.Kurudere Köyü), Oristüs (Çifteler Alikan Köyü),
Amorium (Hisar Köyü) gelişmesini sağlamıştır. İlk çağın büyük filozofu Ezop,
Amoriumludur. Bu devirde yapılan adak taşları A.Piribeyli Kasabasında (Pisia) bolca
vardır. Roma zamanında yapılan ünlü malius seferi o devirde Gatalya bölgesi denilen
buraya yapılmıştır. Amorium M.S. 4.cü asırda Roma İmparatorluğunun ve dünyanın
altıncı büyük şehridir. Etrafı surlarla çevrilidir. Roma devri kayıtlarında ve Bizans
kilise listelerinde büyük dini ve idari merkez olduğu yazılıdır. Halen Hamzahacılı
köyündeki türbenin kenarında duran büyük kartal kabartması Roma devrindeki
hükümet konağının üzerinde bulunuyordu. Hisar Köyü (Amorium) da kazı
çalışmaları her yıl yaz aylarında yapılmakta eski döneme ait tarihi kalıntılar
çıkarılmaktadır. Bu eserler bu civarın tarihi zenginliğini göstermektedir.
Türkler bu bölgeye on birinci yüzyılda gelmeye başlamışlardır.
Harmanörende bulunup Afyonkarahisar müzesinde sergilenen Türkmen mezar taşları
bu devrin belgesidir. O mezar taşları üzerinde Türkmen aşiretlerinin haçlılarla
mücadelesi anlatılır. Ayrıca aynı mezar taşlarında Türkmenlerin günlük yaşayışları
anlatılmıştır.
Bu bölgeye ilk iskân olan Türkmen aşireti, Morcali Türkmenleridir. Ağılcık-
Dağılgan - Pörnek(Yenikapı) – Ekizce – Güneysaray – Tez – Adayazı - Elhan -
Gömü - Hamzahacılı - Karacalar - Sığracık - Soğukkuyu - Suvermez - Tabaklar -
Türkmenakören - Yarımca - Yavuz - Çiftlik- Eskicırgın (Kuruca Köyü) halkı bu
aşirettendir. Daha sonra Karabağ Türkmenleri gelmiştir. Bademli - Davulga -
Yeniköy - Avdan - A.Aliçomak - Daydalı - Eşrefli - Gelincik -İncik - Karakuyu Köy
halkları bu Türkmen boyundandır. Emirdağ merkezi Musahocalı aşiretindendir. Hicrî
1146 (m. 1734) tarihinde Musul vilâyetinin Rakka sancağından Anadolu’ya
gönderilen bu aşiret Musul’dan geldiği için, bir kısım aşiret iskân kayıtlarında
Muslucalı ismi ile gelmiştir. Yedi kabile halinde gelen bu Türkmen aşireti büyük
Bozulus aşiretine bağlıdır. Aşiret kışın Emirdağ yaylalarında yazın Çankırı'da
yaylamak kaydı ile buraya gelmiştir. 1752 tarihli 701 numaralı aşiret iskân defterinde
bu aşiretin konargöçerlikten men edilip, yerleşmesi ferman buyrulmuştur. Bunun
üzerine Kaçarlı, İncili, Çilli, Eskicırgın adı verilen şimdiki yerine iskan olmuştur.
Page 40
30
Hicri 1260 (m. 1844) tarihli Afyonkarahisar şerhi mahkeme kaydında Cırgın
Kariyesi (köyü), İncili Mahallesi ismi geçer. Aşiretin diğer kabilelerinde tamburacı
cemaati, Suvermez Köyüne, Oşili Cemaati, Türkmenakören ve Yarımca Köyüne,
Hacıfakılı Cemaati Hamzahacılı Köyüne, Caferli Cematide muhtelif köylere
yerleşmiştir.
Daha sonra Boynuyonlu (Türkmen) aşireti gelerek Alibeyce, Beyköy,
Gökçeyaka, Kılıçlı Kavlaklı, Burunarkaç, Gözeli, Kırkpınar, Bağlıca, köylerine iskan
olmuşlardır.
Bunun yanı sıra Emirdağ ve civarında Karakeçili, Karatekeli, Horzumlu
Yörükleride Balcam, Başkonak, Çatallı, Dereköy, Emirin, Soğukkuyu, Tez,
Demircili, Türkmen, Çaykışla, Güveçci Köylerinde iskan olmuştur. Ayrıca 1877-
1950 yılları arasında Rumeliden gelen muhtelif göçmenlerde Hisar, Salihler,
Toklucak, Yarıkkaya, Umraniye, Ablak, Aydınyaka, Beyören. Camili, Eskiakören,
Kılıçlar, Karayatak, Yusufağa, Topdere, Köylerine yerleşmişlerdir.
Emirdağ ve köyleri 1850'ye kadar kısmen Barçınlı (Bayat İlçesi) kısmen de
vahid-i Barçınlı’ ya (Bolvadin Kemerkaya Kasabası'na) bağlanmış, 1850'den sonra
musluca nahiyesi kurulmuştur. 1870 yılında Aziziye ismiyle ilçe merkezi olmuştur.
Barçınlı (Bayat İlçesi) han-ı barçın (Eskişehir Han İlçesi) nahiyeleri, 130 adet köy
Aziziye' ye bağlanmıştır. 1937 yılında Aziziye adı kaldırılarak güneyinde bulunan
Emirdağlarına izafeten Emirdağ ismini almıştır. 1918'de başlayan 1922'de biten
Kurtuluş Savaş’ında Emirdağ stratejik olarak önemli bir yer işgal etmiştir. Bölge,
Yunanlılar tarafından 16 Ağustos 1921'de işgal edilmiş ve 22 Eylül 1921'de işgalden
kurtulmuştur.
İşgalde Yunanlılar Emirdağ, Haymana, Mihalıççık ve bölgesinde 66 köyün
tamamını ve 57 köyün bir bölümünü yakıp yıkmışlardır.
09 Aralık 1921'de Atatürk ve erkân-ı harp miralayı Arif Bey Emirdağ' a
gelmiştir. Atatürk 25 Mart 1922'de Emirdağ'a gelerek savaşın gidişâtını yönetmiş ve
üç gün burada kalmıştır. İstiklal Savaşı’nda düşmanın hava akınları ile şehit düşen iki
mehmetçiğin aziz hatıralarına hürmeten 1963 yılında ilçe turizm ve kalkındırma
derneği tarafından Suvermez köyünde ve yol kenarında bir şehitler abidesi
yaptırılmış olup daha sonra şehitlik milli savunma bakanlığı adına tahsis edildiğinden
Page 41
31
abide restore edilmiştir. Her yıl 15 Mayıs'ta anma töreni bu şehitlikte yapılmaktadır.
Ayrıca Tez köyünde de beş İstiklal Savaşı şehidinin mezarı bulunmaktadır.44
3. SOSYAL VE KÜLTÜREL DURUMU
Emirdağ ilçesi sınırlan içinde yaşayan halk genel olarak çiftçilik ve
hayvancılıkla uğraşır. Merkezde oturan halk ise serbest meslekle ve nakliyecilikle
geçimini sağlamaktadır.
İlçede sanayi gelişme göstermiştir. Bununla beraber Kireç fabrikası, yem
fabrikası, sucuk imalathaneleri, süt ve süt mamulleri üreten işletmeler, un fabrikaları
vardır. Ova köylerinde mera kalmadığı için halk geçimini tamamen toprağa
bağlamıştır. Tahıllardan her çeşidine rastlamak mümkünse de buğday başta gelen
ürünlerindendir. Baklagillerden mercimek, başta gelmek üzere her türlüsü,
endüstriyel bitkilerden patates ekimi yapılmaktadır. İlçe sığır besiciliği ve koyun
üretiminde oldukça ileri düzeydedir.
İlçe merkezinde salı günü pazar kurulur, pazarı kalabalık olduğu gibi al un
salını, işleri de bir hayli etkindir. Emirdağ, Antalya, İzmir, Ankara ve Konya-İstanbul
yolları üzerinde bulunduğu için çok hareketlidir. Emirdağ, ticaretinin büyük, kısmını
Eskişehir ile yapar. Ekonomisini ve ticarî durumunu geliştiren teşekküller mevcuttur.
Bunların başlıcaları Esnaf Kefalet Kooperatifi, Ağıl Hayvanları ve Besiciler
Kooperatifi’dir.
Emirdağ, sosyal bakımdan gelişmiş ilçelerimizden biridir. Çarşı ve pazar alış
verişini daha çok kadınlar yapar. Avrupa'da, çalışan işçileri oldukça fazladır. Evlerini
Türkmen geleneğine ve zevkine uygun olarak kendi dokudukları kilim ve keçe ile
döşerler.
Emirdağ, kültür açısından oldukça zengin bir yöredir. Yarattığı kültürle Türk
Millî Kültürüne, insanlığa zenginlik ve çeşitlilik vermiştir. Türkmen kültürü
çerçevesinde Emirdağ kültürü, bir kültür bölgesidir; kültür bütünleşmesine de açıktır.
1980’li yıllara kadar giyilen Saya'da Türk kadınının zevkini görmek
mümkündür. Emirdağ'a has motif ve özellikleriyle Emirdağ kadınının da oya-dantel-
kanaviçe işlemelerinde Türk sanatının sırlarına ulaşılabilir.
44 http://www.emirdag.gov.tr/tarihi.asp
Page 42
32
Emirdağ türkü, mani ve ağıtlarında Türk erkek ve kadınını asil ruh zenginliği
ve duygu coşkunluğunu yakalamak mümkündür.
Emirdağ kültüründe heykel hariç güzel sanatların hemen hepsinde örnekler
bulmak mümkündür. Kökboyalı Emirdağ kilimlerinde sanatın zirvesine ulaşırken
Türk örf, adet, gelenek, göreneklerine bağlılığım gösteren Emirdağ kültürü adeta
Türk kültürünün çatısını meydana getirir.
İnsanların yaşama gayesi, statik kültürleri değişmezken yaşama şekilleri,
dinamik kültürleri değişebilir özellikler arz etmektedir.
Kültür, her millettin yaşama şekli, atalardan gelen yaşam birikimleridir.
Emirdağ kültürü de köklü bir kültüre sahiptir. Emirdağ, çeşitli sebeplerle yurtdışına
pek çok işçi göndermiştir. Kültür emperyalizmi kıskacında olan işçiler, kendi
kültürlerine sahip çıkarak; yurtdışında uğradıkları kültür yozlaşmasından
etkilenmemeye çalışmaktadırlar.45
45 YALDIZKAYA, a.g.e.
Page 43
33
46
B- KARACALAR KÖYÜ
Karacalar Köyü, Afyonkarahisar’ın Emirdağ İlçesinin doğusunda
bulunmaktadır. Tarihi, Selçuklular dönemine kadar dayanan köyün o zamanlardaki
adı Karacaviran’dır. Osmanlı’nın son dönemleri ve kurtuluş savaşı esnasında köy,
yaşanılan kıtlıklar, savaşlar, ölümler sebebiyle bitme noktasına gelir. Köy sadece üç
haneye düşer ve ondan sonra tekrar canlanır.
Karacalardaki bu üç haneden biri aşığımızın dedesinin hanesidir, şu an
aşığımızın evinin bulunduğu yerlerdir. İkinci hane, Laz Ahmet ve ailesine ait
hanedir, o da köyün aşağı başında bulunmaktadır. Üçüncü hane ise, Yozgat’tan gelen
46 http://www.emirdag.gov.tr
Page 44
34
Kadiroğullarına ait hanedir. Kadir oğullarının soyadı da Atmaca’dır. (O zamanlar
köyde sürüyle bulunan karacaları avlamalarından, atıcılık yapmalarından dolayı)
Kadiroğulları, Yozgat’tan kan davası yüzünden kaçıp gelirler ve köye
yerleşirler. Kadiroğullarının bu kan davalarından dolayı bir ara köye “Kılıçkuşan
köyü” de denir. Bunları arayan düşmanları, Karacalar’da da bunların izini bulur ve
kadınlar hariç tüm erkekleri, çocuk demeden, bebek demeden öldürürler. Bu hadise
olurken çalı, çilpi toplamak için köyden uzaklaşan bir kadın olanları uzaktan görür ve
yakınında bulunan küçük bir erkek çocuğu olan Kadir’i öldürmesinler diye şalvarının
içine saklar, kurtulmasına sebep olur, daha sonra Kadir büyür evlenir ve soyunu
devam ettirir.
O dönemlerde köyün bulunduğu yer hep ormanlıkmış, Karaca denilen geyik
türü hayvan buralarda sürüyle bulunurmuş, “Karacalar geliyor”, “Karacalar gidiyor”
derken köyün adı Karacalar kalmış.47
Âşığımızın Karacalar’a yazdığı birçok şiiri bulunmaktadır. Âşık şiirlerinde
Karacalar’ın güzelliklerinden ve tarihinden bahseder.
KARACALAR
Beş yüz yıla yakın kitabesi var,
Gelip görmelisin Karacalar’ı,
Ziyarete açık bir türbesi var,
Gelip görmelisin Karacalar’ı.
Kafkasya, Orta Asya, hem Türkmenistan,
Anlatsam köyümü bitmez bu destan,
Açar yaylalarda türlü gülistan,
Selam olsun size gül yüzlü dosttan,
Gelip görmelisin Karacalar’ı.
47 Şemsettin KUBAT, Emirdağ, 64 yaşında, hâfız, çiftçi, büyüklerinden duymuş.
Page 45
35
Hakkın Halil'inin nazarı vardır,
Gönüllere sevgi pazarı vardır,
Ozanı, Âşığı, yazarı vardır,
Gelip görmelisin Karacalar’ı.
Nurettin Şahbaz'ın önderliği var,
Yurtdışından dostların emeği var,
Hoşgörü güç ile işbirliği var,
Gelip görmelisin Karacalar’ı.
Köyümüzden ilim irfan yuvası,
Avukat, doktor, subay hem evliyası,
Şifalı suları hoştur havası,
Gelip görmelisin Karacalar’ı.
Etkinlikler Karacalar köyünde,
Nevruz bayramında, Hızır gününde,
Bacı Sultan günü temmuz ayında,
Gelip görmelisin Karacalar’ı.
Gönüllere umut verişimiz var,
Ulusal evrensel görüşümüz var,
Bir de Âşık Yoksul Derviş’imiz var,
Gelip görmelisin Karacalar’ı. 12/145
Page 46
36
KARACALAR'I
Bizim tarihimiz uzun bir destan,
Kafkasya Orta Asya, hem Türkmenistan,
Yemen'den Yozgat'tan hemi Horasan,
Biraz anlatayım Karacalar’ı.
Selçuk'tan Bizans'tan Roma'dan önce,
Tarihi üç kuyu sanki bilmece,
Köyümü anlatmak uzun bir hece,
Nasıl anlatayım Karacalar'ı.
Beş yüz yıla yakın kitabesi var,
Tarihi camisi dershanesi var,
Ziyarete açık bir türbesi var,
Biraz anlatayım Karacalar'ı.
Anlatmakla bitmez bu tarih boyu,
Köyümüzün önce adı üç kuyu,
Bir yerde bulunmaz havası suyu,
Nasıl anlatayım Karacalar'ı.
Yükseğinde Emir Baba yatıyor,
Koyağında mor menekşe bitiyor,
Her tarafı burcu burcu tütüyor,
Page 47
37
Nasıl anlatayım Karacalar'ı.
Kurmayı subayı üst makamları,
Doktoru avukatı var hâkimleri,
Folkloru kültürü iş adamları,
Anlatayım size Karacalar'ı.
Yetişti her yerde var elemanı,
Afyon Belediye il encümeni,
Eğitimcileri çok öğretmeni,
Nasıl anlatayım Karacalar'ı.
İlkbaharda yaylaların coşması
Çağlayarak derelerin taşması,
Merkezinde Bacı Sultan Çeşmesi,
Nasıl anlatayım Karacalar'ı.
Cennet misalidir her bir köşesi,
Ne güzeldir ormanları meşesi.
Görenlerin artar gider neşesi,
Biraz anlatayım Karacalar'ı.
Güller açmış yaylasında düzünde,
Çalışkanlık gelininde kızında,
Metanetlik mertlik vardır özünde,
Page 48
38
Nasıl anlatayım Karacalar'ı.
Bir başkadır Karacalar korusu,
Her yanında koyun kuzu sürüsü,
Güzelleri sanki cennet hurisi,
Anlatayım size Karacalar'ı.
Yaylasında topak evler kurulu,
Aleyçikler sıra sıra suratı.
Çok güzeldir geleneği kuralı,
Nasıl anlatayım Karacalar'ı.
Her tarafa ulaşımlar sağlandı.
Bir yandan da internete bağlandı,
Köyümüzde örnek oldu söylendi,
Nasıl anlatayım Karacalar'ı.
Hak Halîlî, Bacı Sultan türbesi,
Bize kutsal olan gönül kâbesi,
Şu Yoksul Derviş’in bir hitabesi,
Anlatayım size Karacalar'ı. 10/166
Page 49
39
DİNÎ TASAVVÛFÎ UNSURLAR
Ahmet Yesevî’den başlayıp, Mevlânalarla, Yunus Emrelerle devam edip
günümüze kadar gelen tasavvuf felsefesini yaşayan ve yaşatan halk şairlerimizden
biri de Yoksul Derviş’tir.
Yoksul Derviş’in gerçek adıyla Şemsettin Kubat’ın şiirlerinde yaptığımız
incelemede açık bir şekilde gördük ki; Âşığın şiirlerinde en çok geçen unsurlar dinî-
tasavvufî unsurlardır. Küçük yaşta İstanbul’a giderek, orada medresede eğitim görüp
hafız olan şairimiz, geniş bir dinî bilgiye sahiptir. Şiirlerde görülen başlıca dini ve
tasavvufî unsurlar şunlardır:
BİRİNCİ BÖLÜM
ALLAH
İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemeyen bütün nesneleri yaratan.
Allah ezelîdir; yani varlığının başlangıcı yoktur. Çünkü yaratılmamıştır ve varlığı
devamlıdır, sonsuzdur. Hiçbir şey yokken O, yine vardı. Allah'ın ilmi, kudreti ve
iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur. O her şeyi ve herkesi her an bilir ve görür.
Allah'ın Müslümanlarca zikredilen 99 ismi vardır. Bu isimler, Allah’ı doğru olarak
bilmeye ve O’nu daha iyi anlamaya yardımcı olur.
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Allah kavramı, Allah’ın (zatî, sübûtî) sıfatları,
isimleri (Esma’ül Hüsna) ve bunların tezâhürleriyle, en çok geçen unsurlardan
biridir. Kendisi hâfız olan Âşığımızın kalbi Allah sevgisiyle doludur. Kitaplarında,
tespit edebildiğimiz Allah’a ait zikredilen isim, sıfat ve mecâzî unsurlar şunlardır:
“Allah, Alîm, Basar, Cabbar, Gafir-üz Zenbî, Gaffar (Gafûr), Gani, Hâbir,
Hakk, Hû, Hüdâ, Kâdir, Kahhar, Kerîm, Lem-Yezel, Mevlâ, Nur, Rabb, Rahman,
Rahîm, Samed, Sem’i, Settar, Vâhid, Yar (Canan), Yaradan,Yezdan (Sırr-ı Yezdan).”
A- Allah
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Allah kavramı aşağıda belirtilen iki yüz otuz
sekiz yerde geçmektedir.
(1/3/1, 1/3/10, 1/22/9 1/3/8, 1/3/6, 1/4/4, 1/12/2, 1/4/2, 1/23/2, 1/12/1, 1/4/1,
1/14/9, 2/59/3, 3/5/2, 3/11/4, 3/32/1, 3/11/3, 3/11/2, 3/11/1, 3/11, 3/10/1, 3/5/1,
Page 50
40
3/61/2, 3/16/4, 3/16/7, 4/75/5, 4/15/1, 4/57/5, 4/115/1, 4/75/2, 4/31/1, 4/62/7, 4/62/6,
4/75/2, 4/43/4, 4/70/6, 4/70/7, 4/70/6, 4/71/2, 4/71/1, 4/15/4, 4/62/7, 4/46/7, 4/15/6,
4/19/2, 4/15/5, 4/15/3, 4/15/2, 4/15/1, 4/64/3, 4/64/5, 4/63/2, 4/8/4, 4/82/5, 4/115/4,
5/5/5, 5/5/3, 5/76/6, 5/107/6, 5/110/2, 5/59/2, 5/45/7, 5/44/1, 5/41/3, 5/29/1, 5/28,
5/29/2, 5/21/7, 5/19/1, 5/19/2, 5/17/5, 5/16/2, 5/14/6, 5/10/7, 5/5/7, 5/28, 5/19/6,
5/107/5, 5/28/1, 5/76/3, 5/76/1, 5/108/2, 5/33/5, 5/6/6, 5/14/7, 5/59/7, 5/60/2, 5/41/3,
5/33/7, 5/18/3, 5/14/3, 5/59, 5/35/14, 5/19/3, 5/100/1, 6/111/1, 6/110/1, 6/126/3,
6/94/1, 6/94, 6/50/2, 6/42/3, 6/46/3, 6/48/2, 6/59/6, 6/40/6, 6/98/1, 6/21/35, 6/82/1,
6/76/6, 6/76/4, 6/27/4, 6/72/6, 6/14/1, 6/69/2, 6/137/1, 6/40/4, 6/40/1, 6/64/6,
6/35/25, 6/36/6, 6/1/4, 6/35/27, 6/135/4, 6/130/1, 6/41/4, 7/16/8, 7/16/8, 7/17/5,
7/19/3, 7/30/1, 7/70/4, 7/76/4, 8/57/2, 8/51/1, 8/50/5, 8/171/3, 8/220/1, 8/230/2,
8/238/1, 8/238/5, 8/172/4, 8/41/3, 8/249/4, 8/217/1, 8/222/1, 8/39/2, 8/92/1, 9/75/3,
9/84/3, 9/96/4, 7/16/3, 11/105/6, 9/84/7, 9/81/6, 9/80/3, 9/6/1, 9/10/1, 9/76/1, 9/75/1,
9/90/1, 9/84/8, 9/96/3, 9/152/2, 9/144/6, 10/69/1, 10/66/2, 10/192/4, 10/198/7,
10/198/3, 10/106/4, 10/171/5, 10/153/3, 10/172/4, 10/121/2, 10/121/2, 10/67/7,
10/115/1, 10/172/2, 10/117/4, 10/191/1, 10/199/6, 10/171/6, 10/172/3, 10/175/4,
10/29/1, 10/175/2, 10/102/4, 10/27/7, 10/199/1, 10/123/1, 10/128/4, 10/172/1,
11/146/2, ,11/134/5, 11/139/4, 11/134/4, 11/132/5, 11/105/2, 11/32/5, 11/39/4,
11/149/2, 11/111/2, 11/105/7, 11/95/1, 11/150/7, 11/145/3, 11/39/2, 11/101/5,
11/100/6, 11/30/6, 11/27/3, 11/123/1, 11/118/5, 12/5/1, 12/6/1, 12/9/1, 12/48/3,
12/49/3, 12/53/2, 12/60/2, 12/74/1, 12/97/1, 12/102/7, 12/105/2, 12/109/3, 12/116/3,
12/130/6, 12/134/6, 12/139/5, 12/159/2, 12/161/1, 12/163/1.)
Âşık, öncelikle Allah’ın bir olduğunu ve O’na gönülden iman ettiğini söyler.
“Allah birdir biliriz” 6/126/3
“Birdir Allah şanı yüce” 6/11/1
“Bir Allah için,” 3/11/1
“Lailahe illallah” 3/5/1, 5/6/6, 5/14/7
“Allah birdir, Hak Muhammet bilelim.” 10/69/1
“Allah birdir, birliğine kâniyiz.” 2/59/3
“İmanımız Allah’adır.” 11/32/5, 10/67/7
Page 51
41
“Allah adı evvela,” 6/50/2
“Yolumuz gider Allah’a” 6/110/1
“Nasip eyle iman Allah” 6/40/1
İman esaslarından biri de Tevhit yani Allah’ın birliğine inanmaktır. Yoksul
Derviş, aşağıdaki dörtlükte, kâinattaki bütün işlerin tevhitle hallolduğunu, kurtların
kuşların, dağların taşların yani cümle yaratılmış olan her şeyin Allah’ı zikrettiğini
söyleyerek, eşref-i mahlûk olan insanın da Allah’a inanıp, tevhit etmesi gerektiğini
söyler, insanlarıtevhide davet eder.
“Tevhit ile biter işler,
Söyler bunu kurtlar kuşlar,
Hem de söyler dağlar taşlar,
Tevhit eyle, tevhit eyle.” 5/
Âşığımız, insanların tüm işlere Bismillah’la yani Allah’ın adıyla başlaması
gerektiğini belirtir.
“Diyelim baştan bismillah” 9/75/1
“Her sözün başıdır bai bismillah” 5/107/5
“Her sözün evveli bai bismillah” 8/48/6
“Bai bismillah sözümün başı” 4/115/1, 4/57/5
“Başlayıp söze bismillah” 5/93/5
“Bismillah ile başlar.” 5/7/7, 5/5/2
“Evvel okuyalım bai bismillah” 10/145/3
“Besmele-i şerif önce niyet var” 10/169/3
“Bismillahi medet Allah” 5/59/2
“Evvel Allah adını yâd edelim” 6/35/14
Âşığımız insanların sabırlı olup çalışmalarını, çalışana Allah’ın vereceğini
söyler.
Page 52
42
“Sabır ver Allah’ım mümin kuluna” 5/76/1, 5/76/3
“Çalışana verir Allah” 11/95/1
“Allah sevmez imiş sabırsız kulu” 5/76/3
“Kendi varlığından yarattı Allah” 8/41/3, 4/75/2,
Yoksul Derviş, insanlara; Allah’tan korkup dürüst olmalarını, iyilikler
yapmalarını, kul hakkına dikkat edip cana kıymamalarını, her an Allah’ı zikrederek
O’na yalvarmalarını öğütler.
“Allah’tan kork, gerçekleri körleme” 9/84/3, 11/105/2
“Allah zulmedeni cezalandırır.” 9/84/7, 11/105/6
“Elleri kurusun Allah, zalimin” 8/238/5
“Garibe, mazluma yetin
Allah’ın emridir bütün
Yaşlının elinden tutun.” 11/100/6, 9/81/6
“Allah asi olma dedi
Kul hakkıyla gelme dedi
“Üstün olan insan hakkı her dinde
En makbulü budur Allah indinde” 11/105/7
Ata âhı alma dedi.” 11/100/5, 9/80/3
“Allah’ın emridir bütün insana
Mümin olan kıymaz asla bir cana.”
“Gel de bir gönüle gir Allah için”4/70/6
“Allah’ı zikreyle kabuldür duan” 8/222/1
“Aman gönül durma Allah’ı zikret” 10/123/1
“Yalvar Allah’a gönül” 5/5/5, 5/5/3
“Her dem yalvar Allah’a” 6/94/
“Yalvarıyorum Allah’a” 6/94/1
Page 53
43
“Ol Allah’ı bilirsen” 6/69/2
“Evvel Allah adın yad edelim.” 6/35/14
“Her dem yalvar Allah’a” 6/94/1
“Yalvarıyorum Allah’a” 6/94/1
“Tutuşup Allah aşkına” 7/70/4
“Diyelim Allah Allah” 9/10/1
“Okuyalım Allah Allah” 9/75/1
“Allah Allah avazımız” 7/76/4
“Yaşadığım her saniyede
Ancak seni (Allah) düşünürüm.” 3/32/1
“Yanmaz, Allah Allah diyen” 3/10/1, 5/21/7
Allah’ın her yerde olduğunu, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini, O’nun
sevgili kulları arasına girebilirsek her iki dünyada da Allah’ın yâr ve yardımcımız
olacağını söyler.
“Sen nerede olsan orada Allah var.” 4/82/3
“Her nereye baksam orda Allah’tır.” (Vahdet-i Vücut düşüncesi48) 8/57/2
“Çünkü hizmet Allah’adır.” 10/66/2
“Ne gelirse yüce Haktan,” 2/108/2
“Allah’ın kullarına bir afatıdır.” (Bolu- Düzce deprem) 11/146/2
“İki âlemde yar bize Allah için,” 4/15/1
“Yanmaz Allah Allah diyen” 5/21/7
“Yar Allah’ın aşkına,
Çok sadık olmalıyız.” 4/67/2
48 Vahdet-i Vücut düşüncesi: Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin, Allah’tan başka her şeyi unutup, yalnız O'nu bilmesi ve her şeyde Allah’ı (Allah’ın yaratıcılığını) görmesi hâlidir.
Page 54
44
Yoksul Derviş, tüm insanların huzuru, mutluluğu için, insanları felaketlerden,
belalardan korumasını Allah’tan ister ve Allah’a şükreder. Allah’ın kendi özünden
yarattığı insanların da Allah’ın affediciliğine güvenmeleri gerektiğini söyler.
“Allah’ım bir sevgi, bir huzur versin” 10/175/2
“Bütün felaketlerden koru Allah’ım” 10/29/1
“Daim eyleyelim Allah’a şükür” 8/249/4
“Allah’ım vermesin çile” 4/31/1
“Elaman Allah’ım senden hidâyet
Cümle kullarına eyle hidâyet” 10/22/7
“Allah’ım sen koru felaketlerden” 10/175/4
“Allah’ım sormasın çiçeklerimiz
Kapanmasın Mevla’m ocaklarımız” 11/150/7
“Esirge beladan Allah” 6/40/4
“Sana sığınırım Cenab-ı Allah” 1/4/2
“Yeter Allah, bizi bu dertten kurtar” (Kerbela olayının mateminden)1/12/1
“Bir dileğim var Allah’tan
Kurtar Allah’ım tuzaktan” 5/88/6
“Kendi öz nurundan yarattı Allah” 9/96/4, 7/76/8, 8/72/4
“Kendi varlığından yarattı Allah” 8/41/3, 4/75/2
“Allah affedecek tüm hatayı” 10/172/3
“Hamd ü sena Allah’a” 6/137/1
“Şükür elhamdülillah” 6/137/1
“Elhamdülillahi Rabbil Alemîn” 10/102/4
“Çok şükür hele Allah eyvallah” 4/62/7
“Rabbilalemine çok şükür Allah” 5/108/2
“Barekallah, barekallah
Page 55
45
Pehlivana da maşallah
Senden medet süphanallah.” 9/75/3
Kerbela’da, Yezit’in Hz. Hüseyin ashabına yaptığı zulüm, Âşığımızın
yüreğini delmiştir, Âşığımız bu acı ve zulüm karşısında önce Allah’ı, sonra Hz.
Muhammet’i ve Hz. Ali’yi yardıma çağırır.
“Hüzün ile ciğerimi deldi bu acı
Figan edip ağlar yirmi dört bacı
Yezit yaptı bize zulüm ile acı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/15/5
B- Alîm
Bilen, ilim sahibi. Her şeyi bilen manasına Allah’ın sıfatlarından biri. Allah
gizliyi de aşikâr olanı da âlimdir. (Haşr Sûresi: 22)
“Semiun Alîm’sin, alimün Basar” (Her şeyi duyansın, bilensin, görensin.)
4/115/4
C- Basar
Âletsiz ve şartsız olarak, gizli ve aşikâr her şeyi görmesi manasına, Allah’ın
sübûtî sıfatlarından biridir.
“Şüphesiz O, semî'dir (her şeyi hakkıyla işitendir) , Basîr'dir. (Her şeyi
hakkıyla görendir.)” (İsrâ Sûresi: 1)
“Sem’iun Alîm’sin, alimün Basar” (Her şeyi duyansın, bilensin, görensin.)
4/115/4
Ç- Cebbâr
Kullarının hallerini ıslâh edip tövbeye götüren, dilediğini yaptırmaya gücü
yeten Allah’tır.
“Allah müheymindir (her şeyi gözetip koruyandır), Azîzdir (hükmünde
gâliptir), Cebbârdır, Mütekebbirdir (Kibriyâ ve azamete (büyüklüğe) ancak o
müstahaktır). Allah müşriklerin koştukları ortaklardan münezzehtir (uzaktır.)” (Haşr
Sûresi: 23)
Page 56
46
Cebbâr olan Allah, kıyâmet günü mülkü olan gökleri ve yerleri eline
(kudretine) alır: “Cebbâr benim, Melik benim. Hani cebbârlar, mütekebbirler
(kendilerini büyük görenler) nerede?” (Hâdis-i Şerif-Sünen-i İbn-i Mâce)49
Yoksul Derviş’te Esma-ül Hüsna’da geçen Cebbâr ismi, Settâr, Gaffar
isimleriyle beraber sadece bu şiirinde geçmektedir.
“Sen Seddarı ya Gaffarı ya Cebbar,” 6/41/6
D- Gafir-üz Zenbî
Gafir-üz zenbî, Günahları örtüp affeden, suçları bağışlayan Allah
anlamındadır. Yoksul Derviş, Allah’ın kendisinin affediciliğini söylediğini yalnız
insanların da bu söze güvenip kendilerini peygamberimizin ashabından biri gibi
gördüklerini ve Allah’a söz verip hep sözlerinden döndüklerini söyler.
“Hak buyurdu bunda Gafir-üz zenbî
Kişi kendisini ashabım sandı
İkrar verdi ama hep geri döndü” 4/77/4
E- Gaffar (Gafur)
Günah, kusur ve kabahatleri çok bağışlayan anlamındadır.
“Şüphe yok ki ben, tövbe eden, îmân edip sâlih (iyi) amel işleyen, sonra da
hak yolda sebât gösteren ve buna devâm eden kimseye Gaffârım.” (Tâhâ Sûresi: 82)
Allah Gaffâr'dır. O, güzel işleri açığa çıkarıp, günah ve kötülükleri örtendir.
Kullarının kabahatlerini başkalarının gözünden saklayan, kalbe gelen kötü
düşüncelerden dolayı kulları sorumlu tutmayıp, affedendir.
Yoksul Derviş, şiirlerinde Allah’ın Gaffar ya da aynı anlama gelen Gafur
ismini Rahim, Settar isimleriyle beraber üç yerde anar.
(5/7/5, 5/74/7, 6/41/6)
“Sensin Rahimi Gafur” 5/7/5
“Sensin Rahim ve Gafur” 5/74/7
49 İlhan APAK, Kemal YAVUZ, Dinî Terimler Sözlüğü (iki cilt), İhlas Yayıncılık, İstanbul 1988, s.136.
Page 57
47
“Sen Seddarı ya Gaffarı ya Cebbar,” 6/41/6
F- Ganî
Hiçbir zamanda, hiçbir mekânda, hiçbir hâlde, hiçbir şeye muhtaç olmayan
Allah demektir. Allah’a, hiçbir şekilde başkasına muhtaç olmayan manasına Gani-yi
Mutlak da denir.
“O'na bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti (Kâbe-i Muazzama’yı)
hac (ve ziyaret) etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim küfrederse,
şüphesiz ki Allah âlemlerden ganidir.” (Âl-i İmrân sûresi: 97)
“Rabbin her şeyden ganidir ve rahmet sâhibidir. Eğer dilerse (ey müşrikler)
sizi giderir (ortadan kaldırır), arkanızdan da yerinize dileyeceğini getirir. Nitekim sizi
de başka başka bir kavmin neslinden peydâ etmiştir.” (En'âm Sûresi: 133)
Yoksul Derviş, kendi tabiriyle Gani Sultan’dan, bağışlanmasını diler. Allah’a
sığınır. Derviş’in şiirlerinde Gani ismi on altı yerde geçer.
(1/25/10, 4/110/1, 4/42/5, 4/19/4, 4/124/3, 4/44/1, 5/23/5, 5/68/3, 5/59/6,
5/17/6, 5/14/2, 5/21/2, 5/60/6, 6/41/6, 7/75/3, 10/15/1, 10/107/4, 10/178/2)
“Her işinde bağlan Gani Hüdâ’ya” 10/15/1
“Ganîsin sultanım rahmetin Ganî” 4/110/1
“Rahmetin Ganîdir. Ey Gani Sultan” 5/68/3
“Bağışla Ey Ganî, şuçum” 5/23/5
“Yoksul Derviş der Ganîsin” 5/21/2, 5/59/6
“Tut elimden Ya Ganî” 5/14/2
“Rızkımı bol ver Ganî” 4/42/5
“N’eyledin Hüseyin’i Ey Ganî Mevlâ” 1/25/10
“Arzumanım ol Ganî’de”7/75/3
“Keremler Kanisin Vahidi Kahhar” 6/41/6
“Ayırmasın Ganî kerîm” 4/124/3
“Sığınırım Mevlam rahmetin Ganî” 5/60/6
Page 58
48
G- Habîr
Her şeyin hakikatini, kâinatın, varlıkların, görünen ve görünmeyen her şeyi
hakkıyla bilen, hiçbir zerrenin hareketi ve hareketsizliği ilminden hariç olmayan,
nefislerin ne ile mutmain (huzurlu) ne ile huzursuz olduğundan, sükûnete
kavuştuğundan her zaman haberdar olan anlamındadır.
“Allah indinde en yükseğiniz, O'ndan en çok korkanınızdır. Allah, Alîm'dir
(her şeyi bilendir), Habîr'dir.” (Hucurât Sûresi: 13)
Yoksul Derviş, Allah’ın her şeyden haberinin olduğunu ve bunun Kur’an’da
geçtiğini belirtir. Allah’ın Habîr ismi Derviş’in şiirlerinde sadece bu şiirde geçer.
“Kur’an’da vallahü alîmün Habîr” 4/37/4
Ğ- Hakk
Allah’ın Esmâ-i Hüsnâsından bir isimdir. Vâcib-ül-vücûd yani varlığı lâzım
olan, hiç yok olmayan, daima var olan ve kendisinden başkası yaratmaya lâyık
olmayan. Kur'ân-ı Kerim’de mealen buyrulur ki: “Allah, Hak’tır. (Müşriklerin)
Allah’tan başka taptıkları batıldır (yok olucudur).” (Hac Sûresi: 62)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde, Allah’tan sonra en çok geçen kavram Hakk’tır.
Hakk, tüm şiirlerde aşağıda belirtilen yerlerde 180 defa geçmiştir.
(1/27/2, 1/34/7, 1/34/8, 1/35/4, 1/35/7, 1/35/8, 1/35/9, 1/36/1, 1/36/6, 2/49/5,
2/64/1, 2/64/3, 2/70/4, 2/9/1, 2/93/6, 2/97/2, 2/12/2, 2/64/4, 2/94/4, 2/94/2, 2/61/1,
2/108/2, 3/10/4, 3/16/7, 3/18/7, 3/23/2, 3/31, 3/43/2, 3/50/4, 3/6/6, 3/65/5, 3/7/2,
3/7/3, 3/7/4, 3/7/5, 3/7/6, 3/70/3, 3/58/2, 3/43/3, 3/37/5, 3/16/2, 3/13/2, 4/10/1,
4/11/7, 4/112/2, 4/117/5, 4/12/2, 4/120/4, 4/122/4, 4/15/5, 4/18/5, 4/19/2, 4/21/4,
4/22/1, 4/22/2, 4/24/4, 4/28/4, 4/34/6, 4/34/7, 4/35/1, 4/38/1, 4/38/3, 4/38/3, 4/39/1,
4/5/2, 4/5/3, 4/5/4, 4/5/5, 4/5/6, 4/5/7, 4/54/6, 4/54/6, 4/55/6, 4/60/6, 4/62, 4/62/5,
4/62/7, 4/63/3, 4/64/3, 4/71/7, 4/72/1, 4/72/2, 4/75/2, 4/75/2, 4/80/2, 4/83/2, 4/83/3,
4/84/5, 4/93/2, 4/93/3, 4/93/4, 4/111/1, 4/115/3, 4/115/7, 4/116/5, 4/120/4, 4/71/6,
4/64/3, 4/77/5, 4/78/5, 4/19/3, 5/112/3, 5/112/5, 5/18/2, 5/22/3, 5/41/5, 5/49/1,
5/49/3, 5/49/4, 5/49/7, 5/50/4, 5/55/1, 5/55/1, 5/57/2, 5/62/2, 5/76/5, 5/8/5, 5/9/5,
5/48/1, 5/53/6, 5/50/3, 5/73/3, 5/112/4, 5/5/2, 5/5/6, 5/6/7, 5/24/2, 5/32/2, 5/38/7,
5/8/1, 6/1/6, 6/13/10, 6/22/52, 6/35/21, 6/4/11, 6/62/12, 6/84/2, 6/136/4, 7/23/4,
Page 59
49
7/33/1, 7/59/2, 7/8/2, 7/81/2, 7/57/4, 7/103/2, 7/87/5, 7/136/1, 8/18/6, 8/212/3,
8/214/1, 8/214/2, 8/230/2, 8/25/6, 8/254/3, 8/254/3, 8/256/2, 8/35/4, 8/79/3, 8/93/1,
8/55/4, 8/72/3, 8/92/1. 8/116/2, 9/101/1, 9/50/1, 9/58/1, 9/71/1, 9/152/8, 9/152/5,
9/86/2, 9/23/2, 9/42/2, 9/6/7, 9/62/1, 10/101/3, 10/102/7, 10/106/6, 10/107/1,
10/108/5, 10/113/2, 10/121/3, 10/122/5, 10/145/3, 10/150/3, 10/156/2, 10/163/5,
10/169/1, 10/169/2, 10/170/1, 10/171/7, 10/173/5, 10/22/4, 10/22/6, 10/23/3,
10/27/1, 10/27/3, 10/31/3, 10/33/2, 10/34/4, 10/42/3, 10/69/2, 10/74/2, 10/7/3,
10/14/2, 10/119/1, 10/14/6, 10/22/1, 10/78/7, 10/66/5, 10/191/1, 10/115/5, 10/113/4,
10/23/6, 10/69/1, 10/171/2, 10/149/5, 10/127/6, 10/113/3, 10/102/2, 10/3/3, 10/5/1,
10/9/7, 11/102/4, 11/120/3, 11/122/4, 11/133/2, 11/94/3, 11/105/2, 11/115/2,
11/121/5, 11/146/2, 11/126/4, 11/125/3, 11/110/7, 11/104/7, 11/31/3, 11/39/2,
11/134/1, 11/17/6, 12/5/1, 12/4/3, 12/11/1, 12/12/2, 12/16/4, 12/22/6, 12/24/3,
12/30/6, 12/34/4, 12/36/1, 12/38/2, 12/51/4, 12/59/2, 12/65/3, 12/72/2, 12/75/3,
12/79/5, 12/107/1, 12/108/7, 12/110/7, 12/123/6, 12/131/7, 12/133/4, 12/159/3,
12/162/2)
Yoksul Derviş, Hakk’ın tüm mevcudâtı sevgiden yarattığını, O’nun
büyüklüğünü, birliğini unutmadan emirlerine uymak gerektiğini söyler.
“Hak, yarattı seni beni” 2/12/2
“Hak yarattı insanı
Allah sever seveni” 11/121/5
“Hak varlığıdır yapımız
Hakk’ın kuluyuz hepimiz” 12/36/1
“Hak varlığı var insanda” 9/23/2, 11/115/2
“Muhabbet Hak’tan gıdadır” 9/152/5
“Unutuldu mu ki Hakk’ın birliği”10/33/2
“Yüce Hakk’ın sevgisini” 11/17/6
“Hak sözünü masal gibi dinler mi?” 4/55/6
“Bir olan Hakk için sözüme inan”3/50/4
“Hakkı bilmeyenler gerçek sayılmaz” 4/28/4
Page 60
50
“Gözümüz didarda gönlümüz Hakk’ta” 10/106/6
“Hakk’tan gözümüz ırmadan” 8/256/2
“Madem Hakk’ı biz bir bildik, gönül al” 2/61/1, 7/33/1
“Daim Hakk’a hakikate taparım” 11/110/7, 8/25
“Dini İslam Ol Hak bizim” 9/152/8, 10/67/1
“Hakk’ı bilmeyenler gerçek sayılmaz” 4/28/4
“Hak emrini bilmez misin Ey Tatar?” 4/38/3
Âşık, insanların gönlünü ve gözünü Hakk aşkıyla yıkamasını ister ve Hakk’ın
insanları dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğini söyler.
“Hak aşkıyla yıka gözün ve gönlünü” 4/60/6
“Bir gün Hak sorguya çekmeyecek mi” 4/120/4
Âşık, Allah’ın arş ü âlâyı bezediğini söyler.
“Hak bezedi arş ü âlâyı” 5/62/2
Yoksul Derviş, Hakk’ı anmak, O’na şükretmek ve her zaman O’nun
affediciliğine sığınmak gerektiğini söyler.
“Hakk’a niyazım şükrüm” 4/111/1
“Hakk’a şükür olsun elhamdülillah” 4/64/3, 4/62
“Her dem Hakk’a şükreder” 3/37/5
“Bir değil bin şükür Hakk’ın gününe” 4/62/7
“Yalvarıp durdular Hakk’a” 1/27/2
“Fânîdir dünya fânî
Hakk’ın rahmeti ganî’ 12/30/5
“Hakk’ın rahmet deryasına” 2/94/2, 7/59/2
“Hakk’a niyazım ve şükrüm.” 3/13/2
“Daim el bağlayıp divan dur Hakk’a” 4/71/6
“Durma Hakk’a yalvar kul seherlerde” 10/22/1
Page 61
51
“Hakk’ın rahmetinden mahrum kalmayın” 11/134/1
“Gaflet ile giden Hakk’ı anmadı” 5/12/4
“Gönlü gözü Hak anarsa” 3/10/4, 5/22
“Her dem Hak için iyilik eden” 3/70/3
“Hakk’ı bilen gerçek olan canlara” 4/34/5
“Hakk’a müdem yalvar seher erkanı” 5/32/2
“Hakk’ın rahmetine nail olalım” 10/69/1
“Hakk’a dua edip, rahmet dilerler” 10/163/5
“Hakk’ın rahmetine eren” 5/9/5
“Şikâyet olmasın Hakk’a” 3/43/2
“Hak bağışlar her hatanı” 10/173/5
Yoksul Derviş, Hakk’ın rızasını kazanmak için önce niyet gerektiğini, yapılan
her işin Hakk’a ayan olduğunu, Hak yolunda canını feda edenlerin Hak emrini
tuttuklarını söyler.
“Yaptığımız Hakk’a ayan” 4/5/4
“Her dem Hakk’a iyilik eden” 3/70/3
“Önce hakikate, Hakk’a niyet var” 10/169/1
“Hak için çalışan himmetin aldı.” 4/116/5
“Hakk için yanıp pişelim” 7/57/4
“Hakk’a canın feda eden” 1/35/7
“Hakk’a verdik canımızı” 10/149/5
“Hak dostuna dost olanlar
Hakk’a can baş feda eder” 1/36/1
“Hakk’ı sevenler aşkına” 6/1/6
“Tutan odur Hak emrini” 1/35/8
“Hak yoluna düş ağla” 5/50/3
Page 62
52
“Hak diyen canlar hep hazır” 4/112/2
“Hakk’a verdik canımızı” 10/149/5
Yoksul Derviş, Hakk’ı seven, O’nun Kur’an’ını okuyan ve O’na dua eden
kulların Hak katında makbul insanlar olduğunu belirtir.
“Kur’an okursa bir kişi”
Hak katında makbul işi” 5/49/7
“Kur’an okuyanın özü
Yanar hem yaş döker gözü
Hakk’a makbul olur sözü” 5/49/3
“Dua eder İmam Hasan”
“Hak katında makbul insan” 1/36/6
“Oku Mevlüdünü oku
Şerbetini doldur saki
Sever isen çünki Hakk’ı” 6/13/10
Yoksul Derviş, bu dünyada herkesin Hak tarafından bir imtihana tabi
tutulduğunu, hata yapanların, inkârcı olanların, doğruluktan ayrılanların, Hakk’a
layıkıyla kulluk edemeyenlerin, Hak tarafından sorguya çekileceklerini ve
cezalandırılacaklarını, bu sebeple Hakk’ın huzuruna yüz akıyla çıkabilmek için
O’nun emirlerine uymak gerektiğini belirtir.
“Hakk’ın huzurunda riyadan sakın” 4/77/5
“Hak bir tokat vurmaz mı hiç” 4/5/2
“Ettiklerin Hak yanında kabul mü” 4/38
“Hakk’a kulluk edemez” 4/83/3
“Bir de Hak emrini hata sayarlar” 4/120/4
“Hakk’a boyun eğemeyenler” 8/72/3
“Hakk’ın fermanına boyun eğmeyen” 8/212/3
Page 63
53
Yoksul Derviş, Kerbela’da ölenlerin Hakk’a yürüdüklerini ve O’nun
huzuruna misafir olduklarını söyler.
“Arife gününde Hakk’a yürüdü” 9/71/1
“Misafir oldular Hakk’a” 1/34/7
Kubat, Hakk’ın; “Yere göğe sığmam, inanan mümin kulumun gönlüne
sığarım.” sözünü şu mısralarla ifade eder.
“Bizden gayrı değil Hak, gönlümüzde” 7/8/2, 10/7/3
“Hak varlığı var insanda” 9/23/2, 11/115/2
“Muhabbet Hak’tan gıdadır” 10/66/5, 9/152/5
“Gönül Hakk’ın binasıdır” 10/113/3
“Sevgi Hak’tan sermayedir.” 3/43/3
“Müminin de Hak’tan gıdası vardır.” 3/16/2
“Özün Hakk’a yaka gör” 5/5/2
“Hakk’a doğru gidelim” 5/5/6
“Sen de bulasın Hakk’ı” 5/6/7
“Hak sana olsun yakın” 7/81/2
Yoksul Derviş, vatan sevgisinin Hakk’ın kutsal bir emri olduğunu ve
Atatürk’ün her zaman adaletli davranarak, Hakk’a uyduğunu söyler.
“Başta gelen bu vatanın sevgisi
Kutsal bir emridir Hakk’ın arkadaş” 10/103/7
“Haksızlığa karşı koydu
Adalete Hakk’a uydu” (Ulu Önder Atatürk) 10/74/2
Âşık, kul hakkının çok önemli olduğunu, bu hakka göz diken kulların
Hakk’ın huzurunda hiçbir değeri olmadığını dile getirir.
“Hakk’ın soracağı önce kul hakkı” 10/171/2
“Hakk’ın rızasını bulayım dersen
Page 64
54
Sakın yarattığı kulu incitme” 9/62/1
“Kul hakkıyla gelme Hak huzuruna” 11/104/7
“Hakk’ın yarattığı cümle insana
Aynı bir göz ile bakın arkadaş” 10/102/2, 11/39/2
“Hak yarattı insanları horlama” 11/105/2
“Madem Hakk’ı biz bir bildik, gönül al” 2/61/1
Yoksul Derviş, insanların kibirlenmelerinin onları Hakk’tan uzaklaştıracağını
söyler. Ayrıca benliğini elden koyanın da Allah’a yaklaşacağını söyler.
“Haktan uzak eder insanı kibir” 4/129/7
“Benliğini elden koyan
Erişir ol Hüdâ’ya” 3/6/2
H- Hû, (Hüve)
"O" manasında zamir olup, bir Allah'tan başka ilâh olmadığını ifade eden ve
kelime-i tevhid olan bu hû lâfzı şeklinde Kur'an-ı Kerim'de 26 defa zikredilmiştir.
Müstakil olarak "hüve" diye okunur.
Âşık, Kırklar deminde zikredilen “Hû” sözünün insanı temizleyip
yücelteceğini, cennete sokacağını söyler ve kendisi de “Hû Allahu Ekber” der. Hû
kelimesi Yoksul Derviş’in şiirlerinde aşağıda belirtilen on yerde geçmektedir.
(5/55/3, 5/56/1, 5/74/6, 5/74/4, 5/55/4, 5/30/1, 6/91/1, 12/6/1, 12/26/2,
12/161/2)
“Özün Pak eden Hû’dur
Sözün Hak eden Hû’dur
İnkarı yok eden Hû’dur
Lailahe illallah” 5/7/2
“Hû Allahu Ekber Hû Allah dedim” 6/91/1
“Hû ismi siler pası” 5/74/4
Page 65
55
“Hû ismi Hakkın adı” 5/74/6
“Hû isminin yüce demi” 5/56/1
“Girer Firdevs-i Âla’ya
Hû ismini diyen kişi” 5/55/3
“Kim zikreder Hû ismini
Pak eyler anın cismini” 5/55/4
“Haktır lem yezel Hû Allah Allah” 5/30/1
“Hû Allah Allah.” 12/6/1
“Hû diyelim edep erkan” 12/26/2, 12/161/2)
I- Hudâ
Hudâ kelimesi Farsça Allah demektir. Kendisinden güç alınan, günahları
affeden, kendisine yönelinen, kendisinden yardım istenen, yaratıcılık vasfını en
düzgün şekilde yapan, emriyle her şey var edilen, kendisine hamd ü senalar edilen,
tek varlık Hudâ’dır. Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hudâ kelimesi aşağıda belirtilen
yirmi altı yerde geçmektedir.
(3/38/5, 3/6/4, 4/41/2, 4/19/4, 4/129/7, 4/22/1, 4/22/4, 5/15/1, 5/16/5, 5/17/6,
6/45/5, 6/106/1, 10/15/1, 10/22/4, 10/31/3, 10/107/4, 10/178/2, 10/170/1, 10/66/7,
11/31/5, 11/137/6, 12/4/6, 12/10/1, 12/19/1, 12/24/4, 12/65/3, 12/139/6, 12/148/3)
Yoksul Derviş, şiirlerinde geçen Hüdâ kelimesiyle yine Allah’ın
büyüklüğünden, bağışlayıcılığından bahseder ve O’na yalvarıp, şükreder, sığınır.
Derviş, insanların kibirden uzak durmalarını, zira kibrin insanı Allah’tan
uzaklaştıracağını; benlik iddiasında bulunmayanların da Hüdâ’ya erişeceklerini
söyler.
“Her işinde bağlan Gani Hüdâ’ya” 10/15/1
“Ol Hüdâ’nın işi hep bağışlamak.” 10/170/1
“Ayırma lütfundan Ey Gani Hüdâ” 10/109/4
“Sığındım gani Hüdâ’ya” 10/178/2
Page 66
56
“Bunu diyen ol Hüdâ’dır.” (Ata Hakkı) 10/66/7
“Evvela Hüdâ’ya secde kılalım.” 6/106/1
“Haktan uzak eder insanı kibir
Hüdâ’dan kısmetin alamayacaktır.” 4/129/7
“Elhamdülillah Hüdâ’ya” 12/148/3
“Benliğini elden koyan
Erişir ol Hüdâ’ya” 3/6/2
“Geride kalırsa biricik canın
O da emanetidir çünkü Hüdâ’nın” 4/41/2, 11/137/6
“Eğer severseniz Gani Hüdâ’yı
Kırkların meyinden doldur badeyi”4/19/4
İ- Kâdir
Allah, gücü her şeye yetendir, hakikî kudret sahibidir. Kadir kelimesi,
Allah’ın sıfatlarından biridir.
“Bütün mülk ve saltanat, yed-i kudretinde olan Allah, her türlü noksanlıktan
uzaktır. O, her şeye kâdirdir.” (Mülk Sûresi: 1)
Allah ölüyü diriltmeye, taşı konuşturmaya ve yürütmeye ve uçurmaya
kadirdir. Gökleri, yeri ve bütün kâinatı kısa zamanda yok etmeğe ve tekrar yaratmaya
kâdirdir. Zira bunların hepsi mümkündür, sonradan yaratılmıştır.
Yoksul Derviş Allah’ın Kadîr ismini Mevla ismiyle beraber kullanmıştır ve
Kadir Mevla’dan ihsanını arttırmasını, işlenen suçların affedilmesini ister. Kâdir
kelimesi şiirlerde altı yerde geçmektedir.
(1/14/9, 4/43/2, 4/53/7, 4/39/5, 8/251/3, 8/69/2, 12/159/2)
“İhsanı bol olan Kadir Mevlam” 8/251/3
“Kadir Mevlam affeyleyesin suçumuz
Bacıda kardeşte insaf kalmamış” 4/39/5
Page 67
57
“Kadir Mevlam kolay etsin işiniz
Hiç bela görmesin asla başınız” (Dostlar) 4/43/2
Âşığımız, Kerbela olayında Hz. Hüseyin’in katledilmesi üzerine yirmi dört
bacıyı ağlarken görür ve Allah’a sitem ederek “Böyleymiş Kadir Mevla’mın işi” der.
“Yirmi dört bacımın akar gözyaşı
Böyle imiş Kadir Mevla’mın işi
Mızrağa saplandı Hüseyin’in başı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/14/9
J- Kahhar
Zalimleri, dünyada bozgunculuk yapanları dünyada ve ahirette kahredici,
kahreden anlamına gelmektedir. Zalimleri, nimetlere nankörlük edenleri öldürüp,
onları zelil (aşağı, hakir) etmekle dünyada kahreden; âhirette düşmanları olan
kâfirlere ebedî azap eden; imanlı ölen günahkâr müminlere, af ve mağfiret etmezse
eğer geçici olarak azâb eden.
Hakk, kıyamet günü; "Bugün, mülk kim içindir?" der. Cevap olarak yine
kendisi; "Kahhâr, olan Allah içindir" buyurur (El-Mü'min Sûresi: 16). O gün kullar
için korkudan, sığınmaktan başka bir şey yoktur. Pişmanlıktan, şaşkınlıktan başka bir
şey yapamazlar. Kahhar ismi şiirlerde iki yerde geçmektedir.
(4/97/2, 6/41/6)
Âşık, Allah’a Kahhar ismiyle seslenir ve zalimleri kahretmesini söyler.
“Kahhar ismin ile kahret zâlimi” 4/97/2
K- Kerîm
Kudreti, gücü var iken affeden, vaat ettiğini yapan, vermesi ve ihsanı, lütfü
bol olan, ümit edilenin üstünde olan, ne kadar verdiğini ve kime verdiğini hesap
etmeyen, kendisine sığınanı koruyan ve isteyeni zenginleştiren, Allah’tır.
“Ey (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfir) insan! Kerim olan Rabbine
karşı seni aldatan ne? ("Dilediğini yap; çünkü Rabbin Kerîm’dir. Kimseyi azaba
uğratmaz, cezada acele de etmez" diyen şeytan mıdır?). (İnfitar Sûresi: 6)
Page 68
58
Yoksul Derviş, Allah’ın Kerim ismiyle O’na yalvararak, kendisini yârinden
ayırmamasını ister. Kerîm ismi sadece bu şiirde geçmektedir.
“Ayırmasın Gani Kerîm
Dilediğim nazlı yârim
Gece gündüz bunu derim
Senden başka yârim yoktur.” 4/124/3
L- Lem-Yezel
Lem-yezel kelimesi, bâki olan, daimî olan, sonu olmayan, zeval bulmayan,
zâil olmayan anlamlarına gelmektedir. Bu tâbir, Allah için kullanılmaktadır. Yoksul
Derviş’in şiirlerinde Hakk’ın lem-yezel olduğu söylenir.
Yoksul Derviş, Allah’ı her şeyden güzel padişaha benzetir ve O’nun lem-
yezel olduğunu söyler. Lem-yezel kelimesi şiirlerde sadece aşağıdaki yerde
geçmektedir.
“Cümleden güzel padişah ezel,
Haktır lem yezel, Hu Allah Allah” 5/30/1
Hudayı lemyezel, yoktan var eden” 8/220/2
M- Mevlâ
Yardımcı ve koruyucu olan Allah anlamında bir sözcüktür.
“Biliniz ki Allah sizin mevlânızdır. O, ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır.”
(Enfâl Sûresi: 40)
“De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O, bizim
mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a güvenip, dayanmalıdır.” (Tevbe
Sûresi: 51)
Yoksul Derviş, Mevlâ kelimesiyle Allah’tan insanlara acımasını, rahmet
etmesini, onları iftiralardan korumasını, azdırmamasını ister. İnsanların da Allah’a
sığınıp dünya sıkıntılarına sabretmelerini söyler. Mevlâ kelimesi şiirlerde aşağıda
belirtilen kırk üç yerde geçmektedir.
Page 69
59
(1/38/2, 1/10/1, 1/14/9, 1/25/10, 3/8/4, 4/85/2, 4/31/3, 4/43/2, 4/44/1, 4/39/5,
4/121/2, 4/43/5, 4/54/4, 4/53/7, 5/12/6, 5/55/3, 5/52/6, 5/60/6, 5/60/5, 5/61/1, 5/52/6,
5/52/7, 5/68/7, 5/14/3, 8/75/1, 8/49/1, 8/69/2, 8/251/3, 10/25/1, 10/192/4, 10/178/5,
1/106/2, 10/29/1, 11/150/7, 12/9/1, 12/10/2, 12/16/1, 12/19/2, 12/75/5, 12/93/3,
12/97/1, 12/105/1, 12/106/5, 12/107/3)
“Ey benim ulu Mevlam” 5/14/3
“Ulular ulusu Mevlamız bizim” 5/68/7
“Sen esirge Mevlam cümle mümini” 10/29/1
“Gani Mevlam yücelerden yücesin” 4/44/1
“Mevlam rahm eyle kuluna” 5/52/7
“Kadir Mevlam affeylesin suçumuz” 4/39/5
“Dilerim ki Mevlam bizi azdırma” 4/54/4
Behey Ulu Mevlam senin yoluna
Yüzümü gözümü sürerim ah ah” 4/43/5
“Mevlam iftiradan koru velhasıl” 4/121/2
“Mevlam bizi rahmetine nail et” 5/60/5, 5/60/6
“Sığınırım Mevlam rahmetin Kâni” 5/60/6
“Sabır edip sığınırız Mevla’ya” 1/10/1
Nefsine uyanların Mevla’yı bulamayacaklarını anlatır.
“Mevla’yı bulamaz nefsine uyan” 3/8/4
Son olarak Yoksul Derviş, Mevla’ya şöyle dua eder.
“Mevlam şaşırma yolumu
Teşvişlerden kurtar gönlümü” 5/52/6 (Teşviş: şüphe)
Âşığımız, Allah’ın “Ol” emriyle olan cihanın “Feyekün” emriyle yok
olacağını ve cümle insanın mahşer yerinde toplanacağını belirtir, işte o gün
Mevla’nın bizi rahmetine nail eylemesini ister.
Page 70
60
“Kün demekle cihan gelir yine
Feyekün demekle kaybolur yine
Toplanır cümle âlem mahşer yerine
Mevlam bizi rahmetine nail et” 5/61/1
Âşığımız, Hz. Hüseyin’in katledilmesi üzerine yirmi dört bacıyı ağlarken
görür ve Allah’a sitem ederek “Böyleymiş Kadir Mevla’mın işi” der.
“Yirmi dört bacımın akar gözyaşı
Böyle imiş Kadir Mevla’mın işi
Mızrağa saplandı Hüseyin’in başı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/14/9
N- Nur
Tam ve kusursuz olarak zahir olup her şeyi ortaya çıkarıcı, gökteki ve yerdeki
tüm varlıklara nûru ile hidâyet edici, doğru yolu gösterici, gökleri; güneş, ay ve
yıldızlarla yeri; peygamberler, âlimler, müminler ile yâhut bitkilerle ve ağaçlarla
tezyîn edip, süsleyici.50
“Allah, göklerin ve yerin nûrudur”. (Nûr Sûresi: 35)
Allah’ın Nûr ismi Âşığın şiirlerinde altı yerde geçmektedir. Derviş,
şiirlerinde; insanların yaratılmadan önce Allah’ın nurunda saklı olduklarını ve
Allah’ın insanları kendi nurundan yarattığını söyler.
(3/12/6, 5/68/2, 7/76/8, 8/72/4, 9/60/1, 9/96/4)
“Kendi öz nurundan yarattı Allah,” 9/96/4, 7/76/8, 8/72/4
“Nereye baksam şu görünen nurundur.” 3/12/6
“Vahidimin nurda idik” 9/60/1
“Allah, Nur isminle alla (ışıklandır) ismimi” 5/68/2
50 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.110.
Page 71
61
O- Rabb
Allah’ın isimlerindendir. Sâhib, malik, terbiye eden anlamlarına gelir.
“De ki; Allah her şeyin rabbi iken, hiç ben Allah'tan başka Rab mi isterim?
Herkesin kazanacağı ancak kendine aittir. Hiçbir günahkâr, başkasının günahını
çekmez. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir. O vakit Allah, dünyada ayrılığa
düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.” (En'âm Sûresi: 164)
“Allah bütün göklerin ve yerin ve aralarındakilerin Rabbi’dir. O hâlde O'na
ibadet et ve O'na ibadet etmekte sabret.” (Meryem Sûresi: 65)
Âşık şiirlerinde, Allah’ın isimlerinden olan “Rabb” kelimesi aşağıda belirtilen
on dört yerde şu şekilde geçer.
(3/16/7, 4/75/2, 4/20/5, 5/22/6, 6/45/5, 8/96/1, 8/96/2, 8/216/1, 8/94/1,
8/121/4, 10/102/4, 11/39/4, 12/61/5, 12/97/4, 12/139/4)
“Allah dedi Rabbisiyim âlemin” (Elest Meclisi) 10/101/4, 11/39/4
Allah’ın, Âdem Aleyhisselâmı yaratınca, kıyamete kadar gelecek olan tüm
insanları bir meydana çıkarıp onlara; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye hitap
edip, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin." diye cevap verdikleri gün ve zamandaki
toplanan meclise denir.51
“Artır nimetini Ya Rabbi şükür,” 4/20/5
“Rahmet eder Rabbi Hüdâ” 6/45/5
“Medet Ya Rabbül âlemin” 8/216/1
“Sen bilirsin Rabbülalâ” 5/22/6
“Deprem felaketi gösterme Ya Rab” (Bolu, Düzce deprem felaketleri) 8/96/1
“Böyle bir acıyı gösterme Ya Rab” (Deprem felaketleri) 8/94/1, 8/96/1
Ö- Rahim
Allah’ın Esmâ-i Hüsnâsından bir isimdir. Âhirette yalnız Müslümanlara
acıyan anlamına gelmektedir.
51 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.122.
Page 72
62
“Şüphesiz ki, Allah, Gafurdur, Rahîmdir.” (Zümer Sûresi: 53)
“Ben ziyadesi ile tövbe kabul edici ve Rahîmim.” (Bakara Sûresi: 53)
Şeytan, "Allah, Rahîm'dir, affeder" diyerek insanı günah işlemeğe sürükler.
Allah, âhirette dostlarını yani mü'minleri Rahîm sıfatıyla, keremiyle, ihsanıyla,
Cennet'e kavuşturur.
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Allah’ın Rahim ismi, aşağıda belirtilen altı
yerlerde geçmektedir. Âşık, Allah’ın Rahim olduğunu söyler.
(5/25/2, 5/7/5, 5/61/3, 5/74/7, 11/139/5)
“Sensin Rahimi Gafur”5/7/5, 5.74.7
“Rahîm’in attığı narın aşkına”5/25/2
“Selamı farz etti Cenab-ı Rahim” 11/139/5
P- Rahman
“Dünyada dost olsun düşman olsun, lâyık olsun olmasın, mümin olsun kâfir
olsun bütün yaratıklara rızık ve sayısız nimetler veren" manasında Allah’ın güzel
isimlerindendir.
“Rahman’ın kulları, yeryüzünde gönül alçaklığı ve vakar ile yürürler. Cahiller
kendilerine sataştığı zaman onlara "sağlık, esenlik size" gibi güzel sözler söyleyerek
doğruluk ve tatlılıkla günahtan sakınırlar.” (Furkan Sûresi: 63)
Rahman ismi şiirlerde aşağıda belirtilen yedi yerde geçmektedir. Yoksul
Derviş, insanların Rahman olan Allah’tan geldiklerini belirtmektedir.
(2/75/1, 4/106/1, 5/31/1, 5/21/2, 5/59/6, 5/25/2, 9/10/1)
“Rahman’dan geldik.” 9/60-Başlık
“Rahman’dan aldım hulkumu,”2/75/1, 5/31/1
“Hem rahmeti Rahmanîsin”5/21/2, 5.59.6
“Rahman’daki sırda idik” (Bezm-ı Elest meclisi) 9.60.1
“Şu gafletten uyanırsan
Rahmetine boyanırsın” 5.57.2
Page 73
63
Yoksul Derviş, Kur’an’ın ilk sûresi olan Fatiha Sûresi’nin insanları
kastettiğini söylemektedir.
“Rahman’daki Ümmü’l Kur’an (Fatiha Sûresi) insandır” 2/11/3
R- Samed
Hiçbir kimseye, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, bütün mahlûkatın kendisine
muhtaç olduğu anlamına gelmektedir.
“(Ey Resulüm!) de ki: O Allah tektir (eşi ortağı yoktur). Allah Samed'dir.”
(İhlâs Sûresi: 1, 2)
Yoksul Derviş’in, bir şiirinde Samed ismi geçer ve o Allah’ın Samed isminin,
gizli okunduğunu söyler.
“Batında okundu Allahü Samed” 5/108/1
S- Sem’i
İşitme, işitici olma. Allah’ın subûtî sıfatlarındandır.
“Şüphesiz O, semî'dir (her şeyi hakkıyla işitendir) , Basîr'dir. (Her şeyi
hakkıyla görendir.)” (İsrâ Sûresi, 1)
“Semiun Alîm’sin, alimün Basar” (Her şeyi duyansın, bilensin, görensin.)
4/115/4
Ş-Settar
Settar kelimesi, "Kulların günâhını örten" mânâsına gelir ve Allah’ın
sıfatlarındandır. Kubat, Allah’ın Settar sıfatını, Gaffar ve Cabbar sıfatlarıyla beraber
sadece bu şiirinde anmaktadır.
“Sen Settarı ya Gaffar ya Cebbar” 6/41/6
T- Vahid
Vahid, zatında benzeri olmamakta tek olan anlamındadır. Kur’an’da denilir
ki: “(Habîbim!) De ki: Allah her şeyin yaratıcısıdır. (O'nun ortağı yoktur.) O,
Vâhid'dir. Kahhâr’dır.” (Ra'd Sûresi: 16)
Page 74
64
Yoksul Derviş, Allah’a duyduğu derin sevgiyi dile getirirken O’nu birçok
ismiyle beraber anmaktadır. Vahid ismi şiirlerde aşağıda belirtilen iki yerde
geçmektedir.
“Keremler Ganî’sin Vahidi Kahhar.” 6/41/6
“Vahidimin nurda idik” (Bezm-i elest meclisi) 9/60/1
U- Yâr (Canan)
Yâr kelimesi “Dost, ahbap, tanıdık, Âşık. Maşuk, sevgili” anlamlarına gelir.
Tasavvufta yâr Allah’tır, Yoksul Derviş, yâr kelimesini Allah için kullanır ve iki
dünyada kendisine yârin Allah olduğunu; O’nun aşkıyla doğrulmak gerektiğini
şiirlerinde belirtmiştir. Yar ifadesi şiirlerde aşağıda belirtilen üç yerde geçmektedir.
(4/15/1, 4/67/2, 4/123/5)
“İki âlemde yar bize Allah için,” 4/15/1
“Yar Allah’ın aşkına,
Çok sâdık olmalıyız.” 4/67/2
“İki âlemde bana yârsın
İkrarımız böyle dursun
Hak erenler izin versin
Senden başka yârim yoktur.” 4/123/5
Aşağıdaki dörtlükte Yoksul Derviş, insanın kendi canından geçmedikçe, aşk
oduna yanmadıkça Allah’a erişemeyeceğini, dermanı bulamayacağını anlatmaktadır.
“Kıyamayınca bu canına
Erişemen ki Canan’a
Yanmayınca aşk oduna
Sana derman mı verirler.” 5/86/6
Page 75
65
Ü- Yaradan (Yaratan)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde kullandığı Allah’ı ifade eden kelimelerden biri
de Yaradan’dır. Âşığın şiirlerinde Yaradan ismi aşağıda belirtilen altı yerde şu
şekilde geçmektedir.
(2/99/3, 6/40/5, 7/28/3, 7/35/3, 7/61/3, 7/40/1)
“Yaradan için yaratılmışa
Daima saygılı olması gerek.”7/35/3
“İstedin de vermedi mi Yaradan” 7/40/1
“Kırmaz hiçbir hatırı
Yaradan’dan ötürü” (Yunus Emre için söylenmiştir.) 7/61/3
V- Yezdan (Sırr-ı Yezdan)
Hayırları yaratan anlamına gelen Allah’ın sıfatlarından biridir.
Aşığımız, hayırları yaratma sırrına sahip olan Allah’ı, Kerbela Çölünde
meydana gelen katliama yetişmeye çağırır.
“Yetiş Sırr-ı Yezdan Kerbela Çölüne” 4/101/2
Page 76
66
İKİNCİ BÖLÜM
PEYGAMBERLER
Farsça bir kelime olan peygamber, peygâm (haber) ile ber (getiren)
kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Allah’ın emirlerini kullarına bildirmekle
Allah tarafından görevlendirilmiş kimse (Tanrı elçisi, nebî, resul) demektir.52
Dünya kurulduğundan bu yana 124.000 peygamber geldiğine inanılır.
Kur’an’da ise bazı peygamberlerin adları kıssalarıyla beraber geçmektedir. Yoksul
Derviş’in şiirlerinde birçok peygamberin ismi geçmektedir. Peygamberlerin ismi
yaygın olarak bilinen kıssalarıyla geçmektedir. En çok geçen peygamber ise Hz.
Muhammet’dir. Hz. Muhammet, Yoksul Derviş’in şiirlerinde Allah’tan sonra en çok
geçen unsurdur.
Yoksul Derviş’in şiirlerinde geçen peygamberlerin hepsi Kur’an’da geçen
peygamberlerdir. Peygamberler genellikle edebiyattaki bilinen özellikleriyle ve
kıssalarıyla geçmektedir. Yoksul Derviş’in İstanbul’da hafızlık eğitimi alması
Kur’an’da geçen peygamber kıssalarına vâkıf olmasını sağlamıştır.
“Birdir Çocuklar” adlı şiirinde Derviş, çocuklara peygamberleri ve onların
hayatlarını bilmeleri gerektiğini anlatır.
“Ayırma beyazı, siyah ve sarı,
Kaynaşırlar sanki misali arı,
Bilirseniz eğer her peygamberi,
Çeşit çeşit reng-i nurdur çocuklar.” 7/120/2
Yoksul Derviş, yine çocuklar için yazdığı “Bizim Çocuklar” adlı şiirinde,
çocukların Hz. İsa’nın, Hz. Mûsa’nın ve Hz. Âdem’in neslinden geldiklerini
vurgular.
“Hemi İsa, Mûsa, hemi Âdem’den
Koskoca dünyanın dört bir yanından
52 İsmail AYVERDİ, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2006.
Page 77
67
Yoksul Derviş feryadından, ününden
Çocuklar, çocuklar, bizim çocuklar.” 7/127/7
Yoksul Derviş’in şiirlerinde geçen peygamberler şunlardır: Hz. Âdem, Hz.
Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyyup, Hz. Mûsa, Hz.
Süleyman, Hz. Hızır, Hz. İlyas, Hz. Yunus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz.
Muhammet.
A- Hz. Âdem
Bütün insanların atası ve ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’dir. Şöyle ki:
Yüce Allah, bu âlemi yoktan var etmiş, birçok devirler geçtikten sonra da
yeryüzünde insan cinsinin ilk babası olmak üzere büyük kudret ile Hz. Âdem'in
vücudunu topraktan yaratmış ve onu ruhla, ilimle seçkin kılmış ve ona eş olmak için
de Hz. Havva'yı yaratmıştır. Bütün melekler Allah'ın emri ile Âdem'e secde ettiler,
yalnız meleklerin arasında yaşayan ve aslında cinlerden bulunan İblis (Şeytan),
kendisinin ateşten yaratılmakla Âdem'den daha üstün olduğunu söyleyerek
büyüklenmiş ve secde etmekten kaçınmıştı. Bunun cezası olarak da melekler
arasından kovulmuş ve lanete uğramıştır.
Allah, özel bir ikram olarak Âdem ile Havva'yı Cennet'e koymuş ve hikmeti
gereği olarak cennette bulunan bir ağacın meyvesinden yemelerini kendilerine
yasaklamıştı. Oysaki Şeytan, bir yolunu bularak Cennet'e girmiş ve bunlara kuşku
vermiş. Demiş ki: “Bu meyveden yerseniz, devamlı olarak burada kalırsınız.” Hem
de onlara bunu yemin ederek söylemişti. Âdem ve Havva yasak durumu unutarak o
meyveden yemişler. Bunun üzerine Cennet’ten çıkarılarak tekrar yeryüzüne
indirilmişlerdir. Rivâyete göre Allah, Âdem ’ı Serendib adasına, Hz. Havva’yı da
Cidde'ye indirmiş. Sonradan Mekke civarında "Müzdelife" denilen yerde
buluşmuşlardır. Hz. Âdem ve Hz. Havva hemen pişman oldular, tövbe edip istiğfarda
bulundular. Yüce Allah tövbelerini kabul buyurmuş ve Âdem’i kendi evlat ve
torunlarına peygamber yapmıştır.53
53 Ömer Nasuhi BİLMEN, Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yayınları, Ankara 1996, s.476.
Page 78
68
“Muhakkak ki, Îsâ'nın hâli de (yâni babasız dünyâya gelişi de) Allah indinde,
Âdem'in hâli gibidir. Allah, onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol" dedi, o da (can
gelip) oluverdi.” (Âl-i İmrân Sûresi: 59)
Yoksul Derviş şiirlerinde tüm insanlığın Âdem’den türeyip geldiğini söyler.
Şiirlerde Âdem Peygamber yirmi altı yerde geçer.
(2/26/2, 2/101/2, 3/7/2, 3/16/5,4/27/5, 4/92/7, 4/37/1, 4/75/5, 6/21/3, 6/22/2,
6/22/3, 6/48/3, 6/37/40, 6/2/2, 6/84/5, 6/21/3, 6/22/46, 7/127/7, 7/126/2, 8/41/6,
8/172/3, 9/96/3, 9/148/5, 10/21/5, 10/20/2, 10/108/4, 11/138/5)
“Bir anadan bir babadan olmuşuz
Cümlemiz Âdem’den süregelmişiz” 4/37/1, 11/138/5
“Devamı Âdem atanın” (İnsanlar) 9/148/5, 10/21/5
“Afrika Asya’dan her bir kıtadan
Havva Annemizden Âdem Ata’dan
Seslenirler Doğu ile Batı’dan
Baştanbaşa Anadolu çocuklar” 2/26/2, 7/126/2,
“Âdem Baba eğesinde yeri var” (Kadınların yaratılışı) 2/101/2
Ayrıca Allah’ın tüm meleklere Âdem’e secde emrine uymayan şeytanı da
hatırlatarak, inkâr edenlerin Âdem’e secde etmediklerini anlatır.
“Arama Kâbe’de Mekke’de Hac’da
İnkârlar Âdem’e etmedi secde
Allah habibine dedi Miraç’ta
Sevgi, saygı göster, sarıl insana” 8/41/6, 8/172/3, 9/96/3, 3/16/5, 4/75/5
“Secde kıldı melekler de Âdem’e” 6/22/3
“Bir gevher parladı Hakk’ın nurunda,
Hâsıl oldu hikmet dolu sırrında,
Allah’ın Âdem’e secde emrinde,
Page 79
69
Eğdik başımızı yüz yüze geldik” 3/7/2, 4/92/7
Yoksul Derviş’in bazı şiirlerinde âyetler sadece mealleriyle değil, Arapça
olarak da geçmektedir, bunların bazıları da Hz. Âdem’le ilgilidir.
“Sığın ehlibeyte asla gam yeme,
İman itikat et gayrıyı deme,
Velegat kerem na beni Âdeme
Her varlıktan üstün insan dediler.” (Esra Sûresi) 4/27/5, 10/20/2
Esra Sûresi’nde geçen bu âyette Allah, diyor ki: “Ben Âdem’i kendi
varlığımdan yarattım.” ve ardından gelen mısrada Yoksul Derviş, insanın Allah’ın
varlığından yaratıldığı için üstün olduğunu vurguluyor. “Her varlıktan üstün
insandır.” eşref-i mahlûk âyetine telmih yapıyor.
“Muhammet Muhammet Hak Habibullah,
Âdem safiyullah sümme vechullah
İnsanlar Kâbe’dir gönül beytullah,
Gelin birer birer sefalaşalım.” 10/108/4
İkinci mısradaki âyet-i kerimede: “Âdem de Allah’ın peygamberlerindendir,
haktır ve O ne yaparsa sadece Allah rızası için yapar.” (meâlen) denilmektedir.
Yoksul Derviş, bu dörtlükte Hz. Muhammet’ten, Hz. Âdem’den yola çıkıyor insanı
Kâbe gibi görerek insanın kutsallığını dile getiriyor ve insanlara “Gelin barışalım,
birleşelim” diyor.
B- Hz. Nuh
Hz. Âdem'den sonra insanlar çoğalmış, birçok yerleri imar etmiş; fakat
Allah'ın birliğine dayanan gerçek tevhid dinini bırakıp putlara tapınmaya
başlamışlardı. Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunan Hz. Nuh. peygamber
gönderildi. Bu muhterem peygamberin dokuz yüz elli sene süren öğütlerini
dinlemediler. Sonunda Hz. Nuh, Yüce Allah'ın emri ile gemi yaptı. Bu gemi
tamamlandıktan sonra gökten yağmurlar yağmaya, yerden sular fışkırmaya, denizler
kaynayıp taşmaya başladı, sular bütün yeryüzünü kapladı. Dağların tepelerini bile
Page 80
70
aştı. Buna "Tufan" olayı denir ki, rivâyete göre Hz. Âdem'in yaratılışından "2242"
sene sonra olmuş, beş veya yedi ay devam etmiştir.
Nuh, Sam, Ham ve Yafes adındaki üç oğlu ile diğer mü'minleri ve uygun
gördüğü hayvanlardan birer çifti gemiye almış, bunun dışında kalanlar suların içinde
boğulup gitmişlerdir. Hz. Nuh'un Yam veya Ken'an adındaki oğlu da kendisine
inanmayıp bu günahkâr kavim arasında boğulup gitmiştir. Daha sonra yağmurlar
kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, Hz. Nuh'un gemisi de, Musul civarında "Cudî"
denilen dağın üzerine Muharrem'in onuna rastlayan "Aşura" gününde oturmuştu.
Rivâyete göre kırkı erkek kırkı dişi olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi
halkı karaya çıkmış, Yüce Allah'ın dinine bağlı kaldıkları için selâmete ermişlerdi.54
“Muhakkak biz Nûh'u kavmine resûl (peygamber) olarak gönderdik.” (A'râf
Sûresi: 59)
“Biz Nûh'u, kavmine peygamber olarak gönderdik. O, onlara dedi ki: Ben sizi
Allah, ın azabıyla korkutuyorum ve azâptan kurtuluşun çâresini açıklıyor beyân
ediyorum. Allah’tan başkasına ibâdet etmeyin. Bana muhâlefet etmeniz hâlinde bir
gün üzerinize elem verici çok şiddetli bir azâbın gelmesinden korkuyorum.” (Hûd
Sûresi: 25,26)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Nuh Peygamber, geçirdiği tufanla ve inananları
bindirerek tufandan kurtardığı gemisiyle aşağıda belirtilen dört yerde anılmaktadır.
(3/47/2, 3/7/3, 4/93/1, 6/2/3, 8/201/4)
“Hz. Nuh Nebiyullah” 6/2/3
“İkrar iman ile atıldı temel
Güneşin içinde gösterdi cemal
Nuh Nebi’den kâinattan da evvel
Hakk’ın izni ile bu söze geldik” (Elest Meclisi) 3/7/3
“El aman efendim dilerim senden
Benliği yok cümle ihvandan
54 BİLMEN, a.g.e., s.478.
Page 81
71
Derviş olanları kurtar tufandan
Nuh’un gemisinin çıktığı gibi” 8/201/4
“Nuh Nebi’den beri hemi İsa’dan
Naz ile niyazım hayrünnisadan
Seni görmeyeli gamdan gussadan
Ne söyleyim canım diller dayanmaz.” 3/47/2
C- Hz. İbrahim
Hz. İbrahim "Ulü'l-Azm (azm sahipleri)" denilen büyük peygamberlerden
biridir. Bunlar, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammet, Nuh, Mûsa ve İsa olmak
üzere beş peygamberdir. Nuh peygamberin çocukları yeryüzüne dağıldıktan sonra
Ham'ın soyundan "Nemrut" adında bir adam, birçok kabileyi başına toplayarak
Babil'de, şimdiki Musul şehrinin bulunduğu yerlerde Babil hükümetini kurmuştu.
Babil ülkesine "Geldanistan" denildiği gibi, hükümdarlarına da "Nemrut" denilir.
Babil halkı arasında "Saibe" denilen sapık bir din türemişti. Bunlar, güneşe, aya,
yıldızlara, putlara ve hükümdarlara tapmakta idiler. Yüce Allah, Nemrut İbni Ken'an
zamanında Babil halkına İbrahim peygamber olarak gönderdi. O'na on sayfalık kitap
verdi. Hz. İbrahim, Babil halkına gerçek dini bildirmeye başladı, onları hak dine
çağırdı.
İbrahim bu cahil kavme, nasıl bir sapıklık içinde kaldıklarını anlatmak
istemişti. Bunun üzerine cahil kavmin birçoğu cahilliklerini anlar gibi oldular. Ne
yazık ki, cehalet gururları tekrar baş gösterdi. Sapıklıklarında ısrar ettiler. Hz.
İbrahim'i, yaktıkları büyük bir ateş içine attılar. Fakat ateş, Yüce Allah'ın emri ile gül
bahçesi kesildi, O'nu yakmadı. Bu Allah'ın büyük bir mucizesi idi. Bunu görenlerden
bazıları iman ettiler. Hz. İbrahim de bu iman edenleri ve kendi aile halkını yanına
alarak Şam memleketine hicret etti. Bir aralık kıtlık olunca Mısır'a gitti. Sonra da
dönüp Ken'an ilinde çevresinde bulundu.
Hz. İbrahim'e "Halilullah" denir. Ona bütün milletler saygı gösterir. Son
derece misafir sever idi. Minberde hutbe okumak, misvak kullanmak, sünnet olmak,
Page 82
72
tırnak kesmek işleri, Hz. İbrahim'in bazı sünnetlerindendir. Kâbe-i Muazzama'yı,
oğlu İsmail ile ilk olarak veya yenileyerek inşa etmiştir.55
“Allah'a iman etmeyenlerin yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgârın
savurduğu küller gibidir. Âhirette o işlerin hiçbir faydasını bulamazlar.” (İbrahim
Sûresi, 18)
“(Ey Resûlüm!) Kitabda (Kur'ân-ı Kerîm’de) İbrâhim'in kıssasını anlat.
Çünkü o sıddîk (doğruluğu tam) bir peygamber idi...” (Meryem Sûresi: 41)
“Biz (ergenlik çağına ulaşmadan) önce İbrâhim'e tevhîde ve putlara
tapmaktan sakınmaya yol bulabilecek rüştünü verdik. Biz onun buna lâyık olduğunu
biliyorduk.” (Enbiyâ Sûresi: 51)
Âşığın şiirlerinde Hz. İbrahim, Halilullah ve Halilürrahman isimleriyle de
geçmektedir.
Şiirlerde Hz. İbrahim, Nemrut tarafından ateşe atılması ve ateşin gül
bahçesine dönmesi, oğlu İsmail’in boğazına (Allah’a olan sözünü tutarak) bıçak
dayaması ve yine oğlu İsmail peygamberle Kâbe’yi yeniden yapması gibi hususlarla
altı yerde geçmektedir.
(5/40/2, 5/69/3, 6/2/3, 6/22/10, 8/69/1, 8/43/4)
“Yoksul Derviş der ki ey yâr,
Aşk ile gel vakt-i seher
İbrahim’e oldu gülzâr,
Bağı bostan tevhittedir.” 5/40/2
“Yunuslayın bir suda
Seni de balık yuda,
Girdi İbrahim oda
Dost yoluna yoluna” 5/69/3
“Bir sedadır arş-ı rahmana çıktı
55 BİLMEN, a.g.e., s.480.
Page 83
73
Yüz bin melaike seyre çıktı,
Halilülrahman’dan bıçağı çekti,
İsmail’e inen koçu bilin mi?” 8/43/4
“İbrahim’le Kabe’yi bünyad kıldı” 6/22/10
“Hz. Nuh Nebiyullah,
Hem İbrahim Halilullah,
Tur-i Sina kelamullah
Ali göründü gözüme.” 6/2/3
Aşağıdaki dörtlük Yoksul Derviş’in şathiye türünde bir şirindendir, bu
dörtlükte neylersin “Neylersin ateşi, külhancı mısın?” derken Allah’a karşı bir sitem
vardır.
“Halilürrahman’ı ateşe yakıp,
Neylersin ateşi, külhancı mısın?” 8/69/1
Ç- Hz. İsmail
Hz. İbrahim peygamberin ilk oğlu olan peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de
birçok yerde adı geçen (En’am / 86 – 87, Sad / 48, Meryem / 54 – 55), bu
peygamberin annesi Hacer’dir. Sara’nın Hacer’i ve İsmail’i kıskanması sonucu
İbrahim peygamber onları Mekke’ye getirdi. Zemzem suyu İsmail’in ayak
vuruşlarıyla ortaya çıktı. Burada babası ile birlikte Kâbe’yi inşa ettiler. İbrahim bir
çocuğu olursa onu Allah’a kurban edeceğini söylediği için, İsmail’i kurban etmek
üzere süsledi, hazırladı. İsmail büyük bir teslimiyet gösterdi. İbrahim bıçağı birkaç
kez boynuna sürttüğü halde kesmedi. O sırada Cebrail bir koç ile geldi. Kurban
olarak o koçu kesmesini söyledi. İslamiyet’teki kurban hadisesi de bu olayın
hatırasıdır.
İsmail, babasının şeriatıyla amel eden bir peygamber idi. Yemen’de Amelika
kavmine peygamber oldu. 137 yıl ömür sürdü. Annesinin Hicr’deki kabri yanında
medfundur. Peygamberimiz İsmail soyundan gelmiştir.56
56 İskender PALA, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, L&M Yayıncılık, İstanbul 2003, s.251.
Page 84
74
(Yâ Muhammet!) Biz Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahy ettiğimiz
gibi, sana da vahy ettik ve İbrâhim'e, İsmâil'e, İshâk'a, Yâkûb'a ve oğullarına, Îsâ'ya,
Eyyûb'e, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleymân'a da vahy ettik ve Dâvûd'a Zebûr'u verdik.
(Nisâ Sûresi: 163)
Âşığın şiirlerinde Hz. İsmail, babasının kendisi yerine kurban ettiği koçla, iki
yerde anılmaktadır.
(5/86/7, 8/43/4)
“Bir sedadır arş-ı rahmana çıktı
Yüz bin melaike seyre çıktı,
Halilülrahman’dan bıçağı çekti,
İsmail’e inen koçu bilin mi?” 8/43/4
“Şol Arafat’a gelmeden,
Canını feda kılmadan,
İsmailleyin ölmeden,
Sana kurban mı verirler.” 5/86/7
D- Hz. Yakup
İbrahim peygamberin torunu ve İshak peygamberin oğludur. Eyyub
peygamber onun yeğeni olur. Dayısının iki kızıyla evlenmiş ve bunlardan on iki oğlu
dünyaya gelmiştir. Oğulları içinde Yusuf ile Bünyamin aynı anneden doğmuşlardır.
Babası İshak’ın vefatından sonra Ken’an İlinde kalıp yerine geçti. Allah ona
peygamberlik verdi. Kardeşlerinin Yusuf’u kuyuya atmalarından sonra onun
hasretiyle Beytü’l-ahzen (hüzünler evi) denilen kulübesinde yıllarca ağlamış ve
ağlamaktan gözleri kör olmuştur. Yıllar sonra oğlu Yusuf, Bünyamin ile ona
gömleğini göndermiş ve gözleri açılmıştır. Ömrünün sonunda Yusuf’un yanında
rahat bir hayat sürmüştür. İsrailiyattan bir rivâyete göre Yakub, Yusuf’u daha
doğduğundan itibaren çok severmiş. Ona sütanne olması için bir kadın tutmuş.
Ancak kadın Yusuf’a süt verebilmek için kendi bebeğinden ayrılmış ve yavrusuna
süt verememiş. Sonunda kadın Allah’ın da, Yakub’u Yusuf’tan ayırması için
Page 85
75
bedduada bulunmuş. Kadının bedduası kabul olunup oğlunun hasretiyle yıllarca
yanmış tutuşmuş.
Yakub peygamberin lakabı “İsrail”dir. Onun soyundan gelenler “Beni İsrail
(İsrailoğulları) diye anılmıştır. Yakub ile Peygamberimiz arasında gelen bütün
peygamberler onun zürriyetindendir. Kur’an-ı Kerim’de onunla ilgili 15 kadar âyet-i
kerime vardır. (Bakara / 132 – 136, Al-i İmran / 84, 93, Nisa / 163). Hz. İbrahim’in
yanında gömülüdür. Edebiyatta daima Yusuf ile ilgili olarak anılır. Gözlerinin
görmez oluşu, yıllarca ağlaması, külbe-i ahzen’ı, gözlerinin açılışı vs. telmih konuları
ile ele alınır.57
“Kullarımız, İbrâhim, İshâk ve Yâkûb'u da hâtırla ki, onlar tâat ve ibâdette,
kuvvet, kudret ve dinde basîret sâhibidir.” (Sâd Sûresi: 45)
“Biz İbrâhim'e, isteği üzerine İshâk'ı ve isteğinden ziyâde olarak torunu
Yâkûb'u ihsân ettik. Biz onların hepsini sâlihlerden kıldık.” (Enbiyâ Sûresi: 72)
Yoksul Derviş, şiirlerinde Yakup Peygamberi, yıllarca ağlaması, gözlerinin
kör olmasıyla aşağıda belirtilen üç yerde anmaktadır ve Derviş, bu çileleri
çekmesinden dolayı kendini Hz. Yakub’a benzetir.
(8/69/1, 5/86/2, 5/69/2)
“Yakup, durmadan ağlar,
Yusuf, Mısra azm eyler,
Gör ki Züleyha neyler,
Dost yoluna yoluna.” 5/69/2, 5/98/3 (Bu şiirde Yakup yerine Yoksul
denilmiştir.)
“Hasret ile gözü kör oldu Yakup,
Sabreyleyip Eyüp, belayı çekip,
Halilürrahman’ı ateşe yakıp,
Neylersin ateşi, külhancı mısın?” 8/69/1
“Yusuf gibi düşmelidir gurbete,
57 PALA, a.g.e., s.491.
Page 86
76
Züleyha tutuşmuş ulu firkate,
Yakup haber sordu kuş ile kurda
Anın işi de ah ü zâr etmekmiş” 5/86/2
E- Hz. Yusuf
İsrailoğulları peygamberlerinden Yakub peygamberin oğludur. Hayatı ve
kıssası Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığı üzere (Yusuf / 1 – 104) kısaca şöyledir. Hz.
Yakub’un 12 oğlu var idi. İçlerinde Yusuf’u hepsinden daha çok severdi. Yusuf bir
rüya görüp babasına söyledi. “Gördüm ki on bir yıldız, Güneş ve Ay, bana secde
ettiler” dedi. Yakub (A.S.) anladı ki; “on bir yıldız”, Yusuf’un on bir kardeşine
işarettir ve Cenab-ı Hak, onu kardeşlerine üstün kılacaktır. “Oğulcuğum! Bu rüyanı
kardeşlerine söyleme. Çünkü şeytan insana düşmandır. Kardeşlerine vesvese verip
kalplerine kıskançlık düşürebilir. Sonra sana bir hile yaparlar. Cenab-ı Hak sana
peygamberlik ve büyük devlet verecek” dedi ve Yusuf’a sevgisi daha da arttı.
Yusuf’un büyük kardeşleri, onu kıskandılar ve hile ile onu kıra götürüp bir
kuyuya attılar. Babalarına ise “Onu bir kurt yedi” dediler. Sonra geri dönüp ”Yusuf’u
bir kervana ucuz bir köle diye sattılar. Yusuf o zaman on sekiz yaşında idi.
Kardeşlerinden korkup sustu ve Allah’a dayanarak kervanla Mısır’a gitti. Burada
Mısır’ın maliye bakanı (Aziz) tarafından satın alındı.
Yusuf’un eşi emsali olmayan güzelliği, Aziz’in karısı Zeliha’yı adeta
büyüledi. Zeliha’nın tekliflerini reddetti. Yine bir gün Zeliha onun odasına girdi.
Yusuf ondan kaçarken gömleği yırtıldı. Yusuf dışarı çıkınca Aziz’i kapı önünde
buldu. Zeliha ise Yusuf’un kendisine saldırdığını söyleyerek onu zindana attırdı.
Zindan da iki kölenin gördüğü rüyalar Yusuf’un yorumladığı gibi çıktı. Nihâyet
Mısır hükümdarının gördüğü bir rüyayı da doğru tabir etmesi üzerine, zindandan
çıkarılarak maliye bakanlığına getirildi.
Zeliha, bir hükümdarın kızı ve güzellerin güzeli idi. Kocası ölünce bütün
servetini Yusuf’tan haber verenlere bağışladı. Yıllarca yalnız kaldı, Yusuf’u
düşündü. Bu arada Hz. Yusuf, Mısır’da tarımı geliştirdi ve yedi sene içinde pek çok
zahire biriktirdi. Daha sonra hükümdarın gördüğü rüyadaki kıtlık ve pahalılık
seneleri geldi, yedi yıl sürdü. Bu kıtlık seneleri içinde Hz. Yusuf zahireyi adaletli bir
Page 87
77
şekilde mevcut nüfusa göre tevzi ederdi. Bu kıtlık yıllarında Yusuf’un kardeşleri de
Kenan ilinden kalkıp zahire almak için Mısır’a gelirler. Yusuf bir oyunla, öteki
kardeşleri Bünyamin’i de zahire almak için getirmelerini sağladı ve hükümdarın
tasını onun yüküne saklayarak hırsızlık suçuyla onu alıkoydu. Hz. Yakub, Yusuf’un
yerine koyup muhabbetle bağrına bastığı Bünyamin’in de alıkonulduğunu duyunca
üzüntü ile ağlamaktan gözüne ak düştü.
Yusuf kayıp olalı yirmi yıl olmuştu. O vakitten ondan bir haber alınmadığı
için kardeşleri onun sağlığından ümitlerini kesmişlerdi. Yakub (A.S.) ise Yusuf’un
küçüklükte görüp de kendisine anlattığı rüyaya nazaran onun, huzurunda kardeşleri
secdeye varmadan vefat etmeyeceğini biliyor, dönüşünü büyük bir sabırla
bekliyordu. Buna binaen oğullarını, Yusuf ve Bünyamin’i bulmaları için Mısır’a
gönderdi.
Kıssanın bundan sonrası; Yusuf’un kardeşlerine kendisini tanıtması, babasına
onlar vasıtasıyla gönderdiği gömleği gözlerine sürmesiyle gözlerinin açılması ve
bütün aile efradını yanına alarak Mısır’da yerleşmeleriyle sona erer. Bu arada Yusuf
da Zeliha’ya acımış ve onu nikâh ile almıştır. Allah, Zeliha’ya eski güzelliğini
vermiş ve Yusuf’tan Efrayim ve Menşa adında iki oğlu ile Rahme adında bir kızı
olmuştur. Yusuf kıssası Kur’an-ı Kerim’in en güzel kıssası olup, “Ahsenü’l Kassas”
olarak vasıflandırılır.58
“Yûsuf ve kardeşlerinin kıssasında, ondan suâl edenler (ve başkaları) için,
Allah’ın kudret ve hikmetine (veya Muhammet aleyhisselâmın peygamberliğine)
deliller vardır.” (Yûsuf Sûresi: 7)
“Yûsuf, onların (kardeşlerinin) zahîre yüklerini hazırladı. Uşaklarına da "
(Zahîre için verdikleri) sermâyelerini yüklerinin içine koyuverin. Olur ki, âilelerine
döndükleri zaman bunun farkına varırlar da belki yine (kardeşleri Bünyâmin ile
berâber buraya) dönerler" dedi.” (Yûsuf Sûresi: 62)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hz. Yusuf, kuyuya düşmesiyle, zindana
atılmasıyla, Mısır’a sultan olmasıyla ve ona deli gibi âşık olan Züleyha ile beraber
aşağıda belirtilen yedi yerde geçmektedir.
58 PALA, a.g.e., s.496.
Page 88
78
(5/98/3, 5/86/2, 5/77/4, 5/69/5, 5/69/2, 8/202/2, 8/254/2)
“Yusuf’ı Kenan mısın?
Züleyha canan mısın?
Dertlere derman mısın?
Yandım aşkınla ya dost.” 5/77/4
“Yusuf gibi düşmelidir gurbete,
Züleyha tutuşmuş ulu firkate,
Yakup haber sordu kuş ile kurda
Anın işi de ah ü zâr etmekmiş” 5/86/2
“Hani bu elde konanlar,
Dünyaya elin sunanlar,
Mısırı, Yusuf’u Kenanlar,
Bu dünyadan göçtü gider.” 8/254/2
“Yakup durmadan ağlar,
Yusuf Mısra azm eyler,
Gör ki Züleyha neyler,
Dost yoluna yoluna.” 5/69/2, 5/98/3
“İnkârlara şahım melâmet eyle,
İşini gücünü melanet eyle,
Cümle ihvanını selamet eyle,
Yusuf’un zindandan çıktığı gibi.” 8/202/2
F- Hz. Eyyup
Sabır timsali olan peygamberdir. İsrailoğullarından olup İshak Peygamberin
torunudur. Çok zengin olduğu, Şam taraflarında birçok emlake sahip bulunduğu,
Rahme adında bir hanım ve birçok evladı olduğu, kısacası dünya saadetine malik
olduğu için Allah onu imtihan etmek istedi. Malı ve mülkü elinden gitti. O şükretti.
Page 89
79
Evlatları birer birer öldü. O sabretti. Hastalandı, vücuduna yaralar açıldı, hatta
yaralarına kurt düştü, yine sabretti. Ancak Rahme ona hizmet ediyor ve ibadetini
yapıyordu. Sonra Allah’ın emri ile ayağını yere vurdu ve fışkıran sudan içip
yıkanarak bütün dertlerinden, hastalıklarından, yaralarından kurtuldu. Sabır
imtihanını kazanmıştı. Allah da ona yeniden mal mülk ve evlat verdi. Sağlığı yerine
geldi. Havran veya Besaniye halkına peygamber olarak gönderilen Eyyüb, İbrahim
peygamberin şeriatıyla amel ediyordu. Kur’an-ı Kerim’de kendisinden altı yerde
bahsedilir ve hakkında “Ne güzel, ne iyi kuldur.” buyrulur. Allah İnsanlara sabır
örneği olsun diye Eyyüb peygamberi yaşatmıştır. “Eyyub sabrı” dillerde mesel
olmuştur. Edebiyatta sabır ve sabırlılık konularında çok anlatılır.59
“Eyyub'u da an. Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin
en merhametlisisin" diye niyaz etmişti.” (Enbiya Sûresi, 83)
“Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra
olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa
giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.”
(Enbiya Sûresi, 84)
Âşığın şiirlerinde Hz. Eyüp, belalara sabretmesiyle üç yerde geçmektedir.
(5/98/6, 5/69/6, 8/69/1)
“Eyüp gibi belaya,
Sabreyle müptelaya” 5/69/6, 5/98/6.
“Sabreyleyip Eyüp, belayı çekip” 8/69/1.
G- Hz. Mûsa
Hz. Mûsa, Beni İsrail'den (İsrailoğullarından) İmran adındaki bir şahsın
oğludur, Mısır'da doğmuştur. İsrailoğulları Mısır'da çoğalarak on iki kabileye
ayrılmışlardı. Bunlara "Beni İsrail Esbatı (İsrail oğullarının torunları)" denirdi.
Bunların böyle çoğalmaları, Mısır'ın eski halkı olan Kıptî'lerin hoşuna gitmiyordu.
Onun için bunlara eziyet ediyorlardı.
59 PALA, a.g.e., s.153.
Page 90
80
Bir gün Mısır kâhinlerinden biri, Firavun'a (Kabus ibni Mus'ab adlı
hükümdara) şöyle bir haber vermişti: "İsrailoğullarından gelecek bir çocuk, Mısır
devletinin batmasına sebep olacak." Firavunda, İsrailoğullarının yeni doğan
çocuklarını öldürmeye başlamıştı. İşte bu sırada Hz. Mûsa doğdu. Annesi, onu,
Firavun tarafından öldürülmesin diye bir sandık içine koyarak Nil nehrine atmayı
uygun buldu. Nil nehrinin kenara attığı bu sandığı Firavun'un zevcesi Asiye ele
geçirip açtı. İçinden çıkan pek sevimli ve nurlu çocuğu çok sevdi ve onu kendisine
evlat edindi. Hz. Mûsa'nın annesi de, bir yolunu bularak, kendisini bu seçkin çocuğa
sütanne tayin ettirdi.
Hz. Mûsa, kendisine düşman olacak Firavun'un sarayında besleniyordu. Bu,
Yüce Allah'ın ibret alınacak pek büyük bir hikmeti idi.
Hz. Mûsa büyüdü. Bir gün İsrailoğullarından biri ile sokakta kavga eden bir
Kıptî'ye bir tokat attı. Kıptî yere düşüp can verdi. Hz. Mûsa yaptığına pişman oldu.
Firavun'dan korkarak Medyen şehrine çıkıp gitti. Orada Şuayb 'in kızı "Safura" ile
evlendi. Bir süre sonra Mısır'a dönüp gitmek üzere zevcesi ile beraber yola çıktı.
Giderken Tur dağına uğradı. Orada Yüce Allah'ın hitabına kavuştu, kendisine
peygamberlik verildi. Büyük kardeşi Harun'la Firavun'u dine çağırmaya Allah
tarafından görevli kılındılar.
Hz. Mûsa'nın eli ay gibi parladı. Elindeki asa da, dilediği vakit büyük bir
ejderha oluverirdi. Bunlar birer mucize idi. O zaman Mısır çevresinde büyücülük çok
ilerlemişti. Firavun bu mucizeleri birer sihir (büyü) sanmıştı. Büyücüleri topladı.
Bunlar Hz. Mûsa'ya meydan okudular. Fakat Hz. Mûsa'nın asa mucizesini görünce,
büyücülerin hepsi iman ettiler. Bunun bir büyü olmadığını hemen anladılar. Çünkü
bu asa bir ejderha kesilerek büyücülerin ortaya atmış olduğu hünerlerin hepsini
yutmuştu. Eğer Hz. Mûsa'nın gösterdiği şey, bir gözbağcılık olsaydı, böyle yok etme
üstünlüğü meydana gelemezdi.
Çekinmeden Rab olma davasında bulunan Firavun ile Mısır'ın eski halkı
Kıptî'ler, Hz. Mûsa'nın bu mucizesini gördükleri halde, ne yazık ki, iman etmediler.
Daha sonra bir gece, Mûsa, İsrail Oğullarını alıp Mısır'dan çıktı. Süveyş denizi bir
mucize olarak yarıldı. On iki yola ayrıldı. İsrail Oğullarının on iki kabilesi bu
yollardan karşı yakaya geçtiler. Bunları izleyen Firavun ile onun ordusu suların
Page 91
81
tekrar kapanması üzerine boğulup gittiler. Yalnız Firavun'un cesedi, suların çarpması
ile sahile atılmıştı. Kendi ölümlü varlığına güvenerek yaratanını unutmuş, Tanrılık
davasında bulunmuştu. İşte böyle büyük bir gaflet içine düşen bir şahsın akıbeti
büyük bir ibret levhası olmuştu.
Mûsa, artık Firavun'dan kurtulmuş, İsrail Oğulları ile beraber selâmetle denizi
geçerek Tiyh sahrasına gelmişti. Onları burada bırakarak "Tur-i Sina" denilen Tûr
dağına gitti. Orada kırk gün kadar Yüce Allah'a ibadette ve yalvarışta bulundu.
Mekândan ve zamandan münezzeh olan Yüce Allah'ın hitabına kavuştu. Kendisine
Tevrat kitabı verildi.
Hz. Mûsa'ya "Kelimullah" denir. (Yüce Allah, kendisi ile arada bir vasıta
bulunmaksızın, niteliği bilinemeyen bir şekilde doğrudan doğruya konuştuğu için bu
ismi almıştır.) Pek büyük bir peygamberdir. Dağınık bir halde yaşayan İsrail
Oğullarını bir araya toplamış, onları esaret hayatından kurtarmış ve özgürlüğe
kavuşturmuştu.60
“Vaktâ ki Mûsâ, onlara Rab olduğumuza delâlet eden alâmetler, açık
mûcizeler ile geldi. Onlar; "Bu mûcize diye gösterilen şey ancak uydurulmuş,
sihirden başka bir şey değildir. Biz bu sihri veya peygamberlik iddiâsını evvelki
atalarımızdan işitmedik" dediler Mûsâ dedi ki: "Allah, tarafından kimin hidâyetle
(peygamberlikle) geldiğini ve hayırlı âkıbetin (Cennet'in) kime nasîb olacağını
Rabbim çok iyi bilir. Zâlimler aslâ felâh (kurtuluş) bulmazlar.” (Kasas Sûresi: 36,37)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hz. Mûsa, Tur Dağı’nda Allah ile konuşması
“Kelamullah” olması yönüyle aşağıda belirtilen on üç yerde geçmektedir.
(2/27/1, 4/103/10, 5/85/7, 5/98/5, 6/2/3, 6/21/8, 6/27/9, 7/127/7, 7/126/3,
9/101/8, 12/82/6, 12/86/6, 12/123/2)
“Mûsa Tur Dağı’na kelama gider.” 6/27/9
“Mûsa olup Tur Dağı’na varandı,” 2/27/1, 7/126/3
“Yüzün yere sürevar,
Cemalini görevar,
60 BİLMEN, a.g.e., s.484.
Page 92
82
Mûsa gibi Tur’a var,
Dost yoluna yoluna.” 5/98/5
“Ehl-ibeyti sevene,
Mûsa, İsa, Meryem Ana,
Saygımız cümle insana,
Hoş geldiniz, hoş geldiniz.” 9/101/8
Ğ- Hz. Süleyman
Hz. Süleyman, Davut’un oğludur. Onun ölümünden sonra on üç yaşında
yerine geçmiş. Sonra kendisine peygamberlik de verilmiştir. Bu bakımdan, babası
gibi peygamberlikle hükümet etme görevlerini bir arada toplamıştır.
Hz. Süleyman'a doğuda ve batıda olan hükümdarlar itaat ederek kıymetli
hediyeler göndermişler. Yemen Melikesi Belkıs dahi, kendisi ile görüşmeye gelmişti.
Kızıl denizinde hazırlattığı donanmayı Okyanus sahillerine yollamıştı. Tetmür ve
Balebek şehirlerini ve yedi senede de Mescid-i Aksa'yı yaptırıp tamamlamıştı.
Süleyman, bir mucize olmak üzere kuşların dillerini ve maksatlarını anlardı.
Onun hükmü insanlara ve cinlere, hatta rüzgârlara geçerdi. Ahlâk ve hikmete dair
yazıları vardır. Kırk yıl pek muhteşem bir hüküm sürdükten sonra elli üç veya altmış
yaşında vefat etmiştir.61
“Biz Davut’a Süleyman’ı verdik. O (Süleyman) ne güzel kuldur. Hakîkaten o,
(bütün vakitlerini zikr, tesbîh ve tövbe ile) Allah’a dönen bir kuldur.” (Sâd Sûresi:
30)
“Biz, Davut ve Süleyman’a (hüküm ve kazâya dâir) ilim verdik. Onlar da;
"Allah’a hamd olsun ki, (nübüvvet, kitap ve sâir ilimler ve hikmetle) bizi
(kendilerine bu hasletler verilmeyen) mü'minlerin çoğu üzerine üstün kıldı" dediler.”
(Neml Sûresi: 15)
Âşığımızın şiirlerinde Hz. Süleyman, mülkünün çokluğu ve kuşdilinden
anlaması yönleriyle aşağıda belirtilen altı yerde geçmektedir.
61 BİLMEN, a.g.e., s.487.
Page 93
83
(4/87/7, 5/31/1, 8/222/2, 8/37/3, 9/150/3)
“Rahmandan aldım hulkumu,
Pul etme gevher yükünü,
Verse Süleyman mülkünü,
Yine değmez sevdiğime.” 5/31/1, 9/65/1
“Elestü bezminde var imiş yeri,
Süleyman’a kuş dilin sorabildin mi?” 8/222/2
“Süleyman’ız kuşdilinden okuruz” 5/46/3
H- Hz. Hızır
Hızır, asıl imlasıyla el-Hadır kelimesi, hemen bütün kaynaklarda el- Hadr, el-
Hıdır şeklinde kaydedildiği görülürse de, doğrusunun el-Hadır olduğu kabul
edilmiştir. Bu kelimenin Türkler ‘de Hızır, veya nadiren Hıdır, İranlılarda ise Khezr
şeklinde kullanıldığı bilinmektedir.62
Âb-ı hayatı63 içip ölmezliğe kavuşan kişi. Peygamber veya veli olduğu
hususunda rivâyetler vardır. Halk inanışında büyük bir yer edinmiş olup Kur’an-ı
Kerim’de Mûsa Peygamber ile olan macerası anlatılır. (Kehf / 59 – 81). Onun, darda
kalanların yardımına yetişmesi inancı, hayli yaygın olup “Kul bunalmayınca Hızır
yetişmez, Hızır gibi yetişmek” vs. kalıplaşmış sözlerde hâlâ yaşar. Hızır’ın İlyas
Peygamber’e verilmiş bir lakap olduğunu söyleyenler de vardır. Kelime olarak
“yeşillik, yeşerme, tazelik” gibi anlamları olan Hızır, onun gezdiği yerlerin yeşerdiği
inancını doğurmuştur.
Efsaneye göre, Hızır, arkadaşı İlyas ile birlikte İskender-i Zülkarneyn’in
maiyetinde bulunmuş ve ona kılavuzluk ederek zulumat ülkesinde âb-ı hayatı
aramaya çıkmışlar. Uzun maceralardan sonra Hızır ile İlyas bir pınar kenarında
oturmuşlar ve yanlarında bulunan pişmiş balıkları yerken Hızır’ın elinden bir damla
su balığa damlamış. Balık o sırada canlanıp suya atlamış. Onlar da suyun âb-ı hayat
olduğunu anlayarak kana kana içmişler. Sonra İskender’e haber vermişlerse de tekrar 62 Ahmet Yaşar OCAK, İslam-Türk İnançlarında Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1990, s.59. 63 Âb-ı hayatı: Ebedî hayata sebep olan hayat suyudur. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.
Page 94
84
bu suyu bulamamışlar. İskender âb-ı hayattan mahrum olmuş. Böylece ölümsüzleşen
Hızır ile İlyas Allah’ın emri ile dünyada sıkıntıya düşenlerin yardımına koşarlarmış.
Kıyamete dek sürecek olan bu görevi Hızır denizde, İlyas ise karada yaparmış. Her
ikisi de senede bir gün buluşup beraberce Kâbe’ye hacca giderlermiş. Onların
buluştukları güne “Hızır ve İlyas”tan bozma olarak bugün “Hıdırellez” denilir ki o
günde insanlar kırlara çıkıp eğlenirler. Mayıs ayının altıncı günü olarak bilinir. Hızır
efsanesi halk arasında da çok yaygın olduğundan birçok hikâyelere, destanlara da
girmiştir.64
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hızır Peygamber, insanların zorda kaldıkları
zamanlarda yetişmesiyle; boz atıyla ve daha çok İlyas Peygamber ile buluştukları
Hıdırellez günüyle aşağıda belirtilen on altı yerde geçmektedir.
(3/25/6, 4/42/1, 4/51, 5/70/4, 6/52/3, 6/50/5, 6/13/2, 6/10/4, 7/37/6, 8/26/1,
8/202/5, 8/199/3, 10/44/4, 12/45/1, 12/46/1, 12/160/1, 12/166/1)
“Yetiş boz atlı Hızır,
Sensin hazır ve nazır,
Nerde çağırsan hazır” 12/45/1
“Yetiş gayrı ya Hızır” 12/160/1
“Nereye çağırırsan orda hazır,
Sen tut elimizden yetiş ya Hızır” 10/45/4
“İmdada yetişen boz atlı Hızır” 10/44/4
“Kim ki büyük sevap etti,
Haccı burada hac etti,
O Hızır elinden tuttu
Aziz ol dedi su gibi” 10/51/2
Hıdırellez Geleneği
Yoksul Derviş, son kitabı olan Türkülerin Dili’nde Hıdırellez geleneğini
şöyle anlatmıştır. 64 PALA, a.g.e., s.216.
Page 95
85
“İnanç bakımından çok önemli anlamlı, duygulu, manevi değeri yüksek olan
feyiz getiren, bereket getiren, rahmet yağdıran, kısmetlerin artması, dileklerin kabul
edilmesi, dertlilerin şifa bulması, bütün âlemlerde herkesin evine Hızır uğrayacağı
inancı vardır. Çünkü iki üç gün önceden her taraf temizlenir, temiz elbiseler giyilir.
O gün kapılar açık tutulur. O gün asla bağ bahçe, ekin mahsul gezilmez. Çünkü o
günün saygısı büyüktür. Mahsulü sahibi gezdi gezmeye gerek yok demenin inancı
vardır. O gün bir işe başlanmaz. İşe gidilmez. Çünkü saygısızlık olur. O gün kuzular
koyundan ayrılmaz, danalar anasından ayrılmaz. Yani emişik yayılın O gün en
önemlisi dualar yapılır. Yağmur yağması için, evlere Hızır uğraması için, herkes
niyet tutar, dilek tutar, Hızır kabul eder. Mühim olan Hızır herkesin inancına
sevdiğine bağlı olanıdır. En önemlisi Hızır İlyas anılmasıdır.
Türbe, tekke-dergâh ziyareti, ermiş erenler evliyalar huzurunda kutlanır.
Orada dualar yapılır. Yemekler pişer, kurban kesilir, herkes kısmetini alır. Yüzyıllar
boyunca evrenselleşmiş olan bu gelenek kendi kültürümüzde ve dergâhımızda saygı
ile karşılanır. Sazlar çalar, deyişler okunur, semahlar yapılar. Kadınlarımız Hıdırellez
niyetiyle damızlıksız yoğurt çalar, evlenecek oğlu, kızı varsı hayırlı kısmet dilerler.
Çünkü bugün mutlaka gençlerin arzusu yerine gelir. Dualar geri çevrilmez. Çünkü
Hızır Ellez inancı. Kur’an’da zikredilen peygamberlerden olan Hızır Ellez abu hayat
içmiş, ölümsüzlüğe kavuşmuş. İdris Nebi İsaruhullah, Meyti Resulullah Caferi
Tayyar gibi bunlarda ölümsüzdür. Amma Hızır İlyas'ın daima denizde, karada, evde,
mekânda, her yerde hazır olacağı inancı vardır. Her zaman dilimizde “Yetiş boz atlı
Hızır evine uğrasın." duaları yapılır.
Hıdırellez kutlamalarını birde zahiri yönü vardır, o da herkes giyinip kuşanır.
Yayla yerine, yüksek yerlere çıkılır. Ya da ulu ağaçlar altında çiçekli kırlarda
kutlama yapılır. Gençler dallara salıncaklar kurarlar. Bunlara hıllangaç ta denir. Yine
gençler birbirlerine maniler söylerler, akarsudan atlarlar günahları dökülür. Her genç
o gün ömür boyu hayatının ve geleceğinin hayırlı olmasına, geçim dirlik ve mutluluk
dolu günlerinin niyetlerini adarlar. Bu dileklerini ve dualarını büyüklerinin
huzurunda yaparlar. Öğle yemeğine kadar şenlik devam eder. Herkes yemek yerine
bulgur, yağ, tuz, yoğurt, Hıdırellez kurbanı ekmek getirirler. Birlikte etli pilav
pişirilir. Misafirler ve toplanan insanlar yemeklerini yer. Akşama doğru herkes huzur
Page 96
86
ve sevinç ile birbiriyle ve-dalaşır. Yeni seneye sağlıkla buluşmayı, Hızır günü
kutlamayı dileyip vedalaşırlar.
Yüzyıllar önce dergâhımızda kutlanan Hızır günleri ilk olarak genele açık
1966 yıllarda bir arada kutlanmaya başlandı. O günden bu yana kutlanmakta, manevi
bir havası olan bugünde her evden gelen bulgur, yağ, tuz, kurban eti pişirilir. Pişirilen
aşlar evvel okul çocuklarından başlayarak dağıtılır, Gelen misafirler ve orada
bulunan bütün insanlar yemeklenir. Dualar yapılır, herkes huzur, mutluluk ve sevinç
içinde vedalaşır. Sonra tekrar dileklerinin kabul olması ve tekrar buluşmak dileğiyle
ayrılırlar. Bizde âcizane dileriz, her insanın, ehlibeyt dostlarının dualarını hak kabul
etsin.65”
I- Hz. İlyas
İlyas Peygamber, İsrailoğulları’na gönderilmiştir. Kavmi, Ba’l adındaki puta
tapan İlyas Peygamber, onları Allah’a ibadete çağırdıysa da yüz döndürürler. Allah
da onların memleketinden bereketi kaldırdı. Yağmur yağmaz oldu. Açlıktan leşleri
yemeğe başladılar. Sonunda İlyas’ı arayıp buldular ve sözüne uydular. Sonunda yine
azdılar. O zaman İlyas o memleketi terk etti, yerine Elyasa geçti.
İlyas, Harun peygamberin torunudur. Tevrat ile amel ederdi. Kur’an-ı
Kerim’de üç yerde anılır (En’am / 85, Saffat / 123, 132). İlyas peygamber bir ara çok
sıkıntıya uğradı, kırlarda, mağaralarda yaşadı. Allah ona bir şehre gitmesini, orada ne
görürse korkmadan binmesini söyledi. İlyas orada ateşten bir ata bindi ve gözden
kayboldu. Allah onu M.Ö. 880 yılında böylece göğe çekti. Hızır ile görüştükleri ve
her yıl onunla buluşup hacca gittiklerine dair bir rivâyet vardır. İlyas, karada
sıkıntıya düşenlere yardım edermiş. Kıyamete dek yaşayacakmış. Hızır ile İlyas’ın
buluştukları gün Hızır-İlyas’tan bozma olarak bu gün Hıdırellez denilmektedir.66
“İlyâs da, şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerden idi. O vakit kavmine
(şöyle) demişti; "Siz Allah’ın azâbından korkmaz mısınız? Allah, sizin de
Rabbinizdir, evvelki atalarınızın da Rabbidir." Fakat onlar İlyâs'ı yalanladılar.
Şüphesiz onlar hazırlanıp (Cehennem'e) götürüleceklerdir. Ancak Allah'ın ihlâs
sâhibi (mü'min) kulları müstesnâdır.” ( Sâffât Sûresi: 123-128)
65 Şemsettin KUBAT, Türkülerin Dili, Afyonkarahisar 2006, s.44. 66 PALA, a.g.e., s.244.
Page 97
87
“Zekeriyyâ, Yahya, Îsâ ve İlyâs'a da hidâyet (peygamberlik) verdik. Onların
hepsi sâlihlerden idiler.” (En'âm Sûresi: 85)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde İlyas Peygamber’in adı Hızır Peygamberle
beraber Hıdırellez şenliklerinde aşağıda belirtilen on beş yerde geçmektedir.
(3/25/6, 4/42/1, 4/51, 5/70/4, 6/52/3, 6/50/5, 6/13/2, 6/10/4, 7/37/6, 8/26/1,
8/202/5, 8/199/3, 12/45/1, 12/46/3, 12/160/1)
“Hemi İlyas hemi Hızır,
Hemi padişah hemi vezir,
Nere baksan anda hazır,
Sefa geldin Hızır İlyas” 4/51/7
“Yine çoştu şu dertli saz,
Sefa geldin, sefa geldin,
Bugün bize Hızır İlyas,
Sefa geldin, sefa geldin.” 4/41/3
“Hızır İlyas günü yoğurt çalarlar,
Giyinip kuşanıp zülfüm tararlar,
Büyük ağaçlara hıllangıç kurarlar,
Ata geleneği geniş köyümün.” (Köyümün Destanı) 10/164/6, 7/37/6, 3/25/6
“Ariflere dildaş ol,
İlyas ile haldaş ol,
Hızır ile yoldaş ol,
Dost yoluna yoluna” 5/70/4
İ- Hz. Yunus
İsrailoğulları peygamberlerindendir. Musul dolaylarında bulunan Ninova
şehri halkına gönderildi. Onlar ise puta tapmakta devam ettiler. Onlara Allah’ın
azabını haber verdiyse de aldırış etmediler. O zaman Yunus öfkelenerek Dicle
kenarına indi ve dolmuş bir gemiye kimseden habersiz bindi. Yunus peygamber
Page 98
88
gemiye Allah’ın izni olmadığı için bir müddet sonra gemi yürümedi. Gemiciler
“içimizde bir suçlu var, kura çekelim, kime çıkarsa onu denize atalım” dediler. Kura
üç defa Yunus’a çıktı. Onu denize attılar. Büyük bir balık gelip onu yuttu. Yunus
Allah’ın izni olmadan bulunduğu yeri terk ettiği için pişman oldu, af diledi. Balığın
karnında kırk gün tövbe etti. Sonunda Allah’ın affetmesi sonucu balık onu sahile
çıkarıp bıraktı. Yunus balığın karnından çıkınca bedende tek tüyü kalmamış ve çok
zayıflamış. Allah onu bir kabak bitkisi gölgesinde memesi süslü ceylanlar ile besledi.
Bu arada Ninova halkı da pişman olup onu aramaya çıktılar. Yunus Ninova’ya geri
dönünce halkı ona inandı. Yunus peygamber hakkında Kur’an-ı Kerim’de bir sûre
(No:10) ve 20 kadar âyet vardır. (En’am/ 86, Saffat/139–148, Enbiya/ 87,88).67
“Muhakkak Yûnus (bin Metâ) da peygamberlerdendir.” (Sâffât Sûresi: 139)
“Biz Yûnus'un duâsına icâbet edip, onu gamdan (gecenin, denizin ve balığın
karnındaki karanlıktan) halâs eyledik (kurtardık) . Bunun gibi biz mü'minleri halâs
ederiz.” (Enbiyâ Sûresi: 88)
“Biliniz ki; Allah’ın evliyâsı için azâb korkusu, nîmetlere kavuşmamak
üzüntüsü yoktur.” (Yûnus Sûresi: 62)
Âşığımızın şiirlerinde Hz. Yunus, kendisini balığın yutması hadisesiyle,
aşağıda belirtilen iki yerde geçmektedir.
(5/69/3, 8/202/4)
“Yunuslayın bir suda
Seni de balık yuda” 5/69/3
“Şöyle bir mübarek nisan ayında,
Yunus’un balıktan çıktığı gibi.” 8/202/4
J- Hz. Zekeriya
İsrailoğulları peygamberlerindendir. Süleyman peygamberin neslindendir.
Beyt-i Mukaddes’te Tevrat’ı yazan ve kurban kesen odur. Meryem’in dayısıdır.
Meryem onun himayesinde büyümüştür. Çok ihtiyar yaşındayken oğlu Yahya
dünyaya geldi. Şehit edilişi hakkında iki rivâyet vardır. Birincisi Yahudilerin Hz.
67 PALA, a.g.e., s.496.
Page 99
89
İsa’nın babasız doğması üzerine onunla Meryem hakkında çıkardıkları dedikodudur.
İkincisi ise Yahya’nın öldürülme fermanı çıkınca ona yardım etmesidir. Rivâyete
göre düşmanlarından kaçıp Beyt-i Mukaddes’te bir kavak ağacının içine gizlenmiş,
ancak eteği dışta kalmış. Şeytan da bunu Yahudilere gösterince onlarda kavak ağacı
ile birlikte onu testereyle kesmişler. Bu sırada Zekeriyya 65 yaşında imiş. Kur’an-ı
Kerim’de onun hakkında 20 kadar âyet vardır (Al-i İmran/18,19,25,41,57, En’am/85,
Meryem/2-10, Enbiya/89).68
“Bunun üzerine Rabbi onu (Meryem'i) güzel bir kabûl ile kabûl etti. Onu
güzel bir nebât (bitki) gibi büyüttü. Zekeriyyâ'yı da ona (bakmaya) kefîl kıldı.
Zekeriyyâ ne zaman mihrâba (odaya) girse, onun yanında bol rızık (yiyecek)
bulurdu. "Yâ Meryem! Bu (rızk) sana nerden geliyor?" dedi. O da; "Bu, Allah,
tarafındandır. Şüphe yoktur ki, Allah, dilediği kimseyi hesâbsız olarak rızıklandırır"
derdi.” (Âl-i İmrân Sûresi: 37)
“Zekeriyyâ mihrâbında (odasında) namaz kılarken, melekler (Cebrâil) ona
şöyle nidâ etti (seslendi): "Muhakkak Allah, sana kendinden gelen kelimeyi (yâni
Îsâ) tasdîk edici ve kavminin seyyidi (efendisi) ve nefsine hâkim ve sâlihlerden bir
peygamber olduğu hâlde Yahyâ'yı müjdeler.” (Âl-i İmrân Sûresi: 39)
Yoksul Derviş’te Hz. Zekeriya; katledilmesiyle, saklandığı kavak ağacının
içindeyken kesilmesi vak’alarıyla, iki yerde geçmektedir.
(5/69/7, 5/98/7)
“Gör n’oldu Zekeriya,
Hem biçildi ikiye” 5/98/7, 5/69/7
K- Hz. Yahya
Zekeriyya peygamberin oğludur. İsa peygamberden 6 ay veya 3 sene önce
doğmuştur. Çok genç yaşta kendisine peygamberlik verildi. Annesi İlyase,
Meryem’in amcasının kızıdır. Mûsa peygamberlerin şeriatı ile amel etmekteyken
İncil indirilmiş ve onunla amel etmeye başlamıştır. İsa peygamberin geleceğini
kavmine o haber vermiştir. Filistin hükümdarı Herot kendisini çok sevdiği halde,
Mûsa peygamberin şeriatına göre kendisine nikâh düştüğü halde İncil’e göre 68 PALA, a.g.e., s.503.
Page 100
90
evlenmeleri yasaklanan kardeşinin kızı ile evlenmek istedi. Yahya buna karşı çıktığı
için kız ve annesi Salome’nin ısrarı üzerine Herot, Yahya’nın boynunu vurdurarak
şehit etmiştir. Bu olay, İsa peygamberin göğe çekilmesinden sonra olmuştur. 30
yaşında şehit olan Yahya peygamberin katilleri büyük bir azab ile cezalandırılmıştır
ve hepsi helak edilerek soyları kesilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de onun hakkında 20
kadar âyet-i kerime vardır ( Al’i İmran/38–51, Meryem/2–11). (PALA, 2003, s.490)
“Ey Zekeriyyâ! Biz seni Yahyâ isminde bir oğulla müjdeleriz. Ondan önce bu
isimle kimseyi isimlendirmedik (bu adı vermedik).” (Meryem Sûresi: 7)
“(Biz Zekeriyyâ'ya Yahyâ'yı ihsân ettik ve şöyle dedik:); "Ey Yahyâ! Kitâbı
(Tevrât'ı) kuvvetle tut" ve biz ona (Yahyâ aleyhisselâma) daha çocuk iken (rivâyete
göre henüz üç yaşındayken) hikmet verdik (Tevrât'ı ve fıkhî hükümlerini anlama
kâbiliyeti v erdik).” (Meryem Sûresi: 12)
Yoksul Derviş’te Hz. Yahya, katledilmesiyle, kesilmesiyle dört yerde
anılmaktadır.
(5/69/7, 5/98/7, 5/46/3, 9/65/1)
“Gör n’oldu Zekeriya,
Hem biçildi ikiye,
Kesildi kolu Yahya(nın)
Dost yoluna yoluna.” 5/98/7, 5/69/7
L- Hz. İsa
İsrailoğullarının son peygamberi. Kendisine İncil indirilmiştir. İsa Peygamber
bir mucize olarak Meryem’den babasız olarak doğdu. Bu olaylar Kur’an-ı Kerim’de
teferruatıyla anlatılır. (Meryem/16 vd.) Yine İsa Peygamber hakkında Kur’an-ı
Kerim’de 22 yerde geniş bilgi vardır. (Meryem/16–34, Bakara/84, Nisa/156–159,
Maide/109–120 vs.) İsa, Cebrail’in Meryem’e üflediği ruhtur. Bu nedenle neye
dokunsa ona can verir, ölüleri diriltir. Körlerin gözünü açmak, çamurdan kuşlar
yapıp can vererek uçurmak, bebekken konuşmak, su üstünde yürümek gibi mucizeler
göstermiştir. 30 yaşında kendisine Peygamberlik verilmiştir. Üç yıl müddetle halkı
Allah yoluna çağırdıysa da ancak 12 kişi kendisine inanmıştır. Bu 12 kişiye “Havari”
Page 101
91
denir. Yahudiler onu öldürmeye kalkışınca Havarilerden biri onlara yardım etti. İsa
Peygamber bir eve gizlenmişti. Bulup bir tepeye çıkardılar ve çarmaha germek
istediler. Ancak İsrailoğullarının gözüne onu şikâyet eden kişi İsa sûretinde görüldü.
Onu çarmıha gererek öldürdüler. Hz. İsa melekler tarafından dördüncü kat göğe
kaldırıldı. Kendisine kıyamete dek ömür verildi. Ahir zamanda Şam’a inecek ve
halkı İslam dinine davet edecektir. Kıyamet alametlerinden biri de bu hadisedir. Yere
inince Kudüs’te Deccal’i öldürecek ve Tur-ı Sina’ya çıkacaktır. O sırada Ye’cüc ve
Me’cüc yeryüzünde fesat çıkaracaktır. Sonra kendisi de insanlarla beraber Tur’dan
inecek ve adaletle hüküm sürecektir. Putları kıracak Mehdi ile buluşacaktır. İsa
Peygamber hakkında birçok kaynakta geniş malumat vardır. İsa Peygamberin
doğumu Miladi takvimin başlangıcı olmuştur.
İsa Peygamber, edebiyatta birçok yönleriyle ele alınır. Meryem’in İsa’ya gebe
kalışı, doğumu esnasında ve bebekken gerçekleşen olağanüstü haller, peygamberlik
mucizeleri, özellikle elle dokunması (mesh) ve nefesi ile körleri gördürüp hastaları
iyi etmesi, ölüleri diriltmesi, dünyaya değer vermemesi, bir merkep sırtında gezmesi,
kendi söküğünü kendisi dikmesi, ölmeyip göğe çekilmesi, dördüncü kat gökte
bulunması, maddeden arınmış olması ve hiç evlenmemesi vs. birçok yönlerden eski
şiirimizde çeşitli hayal ve sembollere konu olmuştur. Rivâyete göre Hz. İsa’nın
üzerinde bir tas, bir tarak ve bir iğne varmış. Birinin eliyle su içtiğini, bir başkasının
parmaklarıyla sakalını taradığını görünce tası ve tarağı bırakmış. Göğe çıkarıldığı
zaman üstünde dünya nimeti olarak yalnızca bu iğne bulunmuş ve bu yüzden sorguya
çekilmiştir. Onun için de dördüncü kattan ileri geçememiştir. “Mesih” lakabıyla
bilinir ve kendisine Ruhu’l Kudüs denir.69
“(Nûh ve İbrâhim) sonra onların arkalarından Peygamberlerimizi ard arda
gönderdik. Hepsinden sonra da Meryem oğlu Îsâ'yı onlara tâbi kıldık, peygamber
olarak gönderdik. Ona İncîl'i verdik. Ona tâbi olan mü'minlerin kalblerinde
birbirlerine şefkat ve merhamet ihsân ettik.” (Hadîd Sûresi: 27)
“Bir vakit Meryem oğlu Îsâ şöyle demişti: "Ey İsrâiloğulları! Ben size
Allah’ın peygamberiyim. Benden evvel Mûsâ'ya nâzil olan Tevrât'ı tasdîk edici ve
69 PALA, a.g.e., s.248.
Page 102
92
benden sonra gelecek Ahmed (Hz. Muhammet) ismindeki peygamberin
müjdecisiyim.” (Sâf Sûresi: 6)
Âşığın şiirlerinde, Hz. İsa, dört kat göğe çekilmesi ve kendisine “Ruhu’l
Kudüs, Ruhullah” denilmesiyle aşağıda belirtilen on bir yerde geçmektedir.
(2/27/3, 3/47/2, 4/103/10, 6/2/4, 6/37/40, 6/27/13, 7/126/3, 7/127/7, 9/101/8,
12/86/6, 12/123/2)
“Dördüncü gök makamıdır İsa’nın” 6/27/13
“İsa ve Ruhullah odur,
Müminlere penah odur” 6/2/4
“İsa olup gökyüzünde göründü,
Mûsa olup Tur Dağı’na varandı,
Ali olup kaleleri kıranda,
Peygambere varır yolu çocuklar.” 2/27/1, 7/126/3
“Ehl-i beyti sevene,
Mûsa, İsa, Meryem Ana,
Saygımız cümle insana,
Hoş geldiniz, hoş geldiniz.” 9/101/8
M- Hz. Muhammed (571-632)
İslam peygamberi Hz. Muhammed Mustafa. Hz. Muhammed, Miladi 571
senesinde, Rumi aylardan Nisan ayı içerisinde, kameri Rebiülevvel ayının on ikinci
pazartesi gecesi sabaha doğru dünyaya gelmiş, o gece gün doğmadan âlem nur ile
dolmuştur. İlk peygamber ve ilk insan Hz. Âdem’den itibaren evlattan evlada geçen
“son peygamberlik nuru” O’nda sahibini bulmuştur. Peygamberimiz henüz dünyaya
teşrif etmeden babası Abdullah vefat etmiş, onun ölümünden sonra zevcesi Âmine
Hatun pek mübarek bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. O çocuğa “MUHAMMED”
adını verdiler.
Buhari’nin Sahih’inde peygamberimizin nesebi Adnan’a kadar sayılmakta ise
de Taberi, tarihinde, Resul-i Ekrem’in nesebini Hz. İbrahim’e kadar götürür.
Page 103
93
Muhammed “pek çok hamd ü sena olunmuş, övülmüş” demektir.
Hz. Peygamber altı yaşına gelince annesi de vefat etmiştir. Babadan yetim
anadan öksüz kalan Muhammed’e dedesi Abdulmuttalib bakmıştır. Dedesinin
ölümünden sonra amcası Ebu Talib O’nu yanına almış. O’nun yetişmesine büyük bir
özen göstermiştir. Amcası Ebu Talib’in yanında ticaret ile iştigal ettiği sıralarda Hz.
Hatice ile evlenmiştir.
Resulü Ekrem efendimize kırk yaşlarında nübüvvet, kırk üç yaşlarında da
risalet gelmiştir.
O, yirmi üç senelik peygamberlik hayatında durmadan dinlenmeden çalışmış,
insanları Allah’ın nizamında hak ve adalete, gerçek eşitliğe ulaştırmak için buluştuğu
her fertle görüşmüş, topluluklara hitap etmiştir.
İrtihal edinceye kadar insanlığı ince bir telkin edasıyla bilfiil örnek olarak
irşad etmiştir. Daima sevdirmiş, kolaylaştırmıştır; zorlaştırmamıştır. Sevdirme ve
kolaylaştırma O’nun bütün hayatının tasviridir. Geleceğin mürşitlerini de şöylece
irşad etmiştir. “Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz.”
(Mişkatü’l-Mesabih, No.3722).
O, büyük bir öğretmendi. O’nun bizzat yetiştirdiği hukukçu, siyasetçi,
kumandan ve (Suffa Ehli) öğretmenleri yüzlercedir. O zengin-fakir, kuvvetli-zayıf,
ayrımına katiyen yer vermez; hüküm verirken Allah korkusuyla ürperir ve daima en
büyük hâkim olan Allah’ın adaletini hatırlatırdı. Allah’ın şeraitini tatbik ederken, en
yakınlarına bile taviz vermez, mutlak adaleti icra ederdi. Bir defasında; “Allah’a
yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık etseydi onunda elini keserdim”
buyurmuştur.
O’nun giydiği elbiselerden başka bir elbisesi olmazdı. Kuru bir yatak, hurma
lifi dolu bir yastık, bir su kabı ve bir hayvan derisi O’nun bütün serveti, bütün eşyası
idi. O Hakkı ezmek için muhtelif silahlara sarılmış muannit zalimler güruhuna karşı,
Allah (c.c) tarafından cihat vermekle mükellef kılınmıştır.
O bir operatör misali kılıcını küfrün kalbinde bir şifa neşteri gibi dolaştırmış,
rahmet olarak gönderildiğinin şuuru içinde şifa kabul etmek istemeyen azgın kâfirler
içinde hidâyet ve afv niyaz etmiştir. Şöyle buyuruyordu onlar için: “Allah’ım!
Page 104
94
Kavmimi doğru yola ilet. Günahlarını bağışla. Çünkü onlar yaptıklarının farkında
değillerdir.” (Şerhü’ş-Şifa, 1/237).
O, hayatında bir defa olsun yalan söylemediği, vaadinden dönmediği için
düşmanları tarafından dahi “Emin” sıfatıyla anılmıştır.
O, zikri ve fikri ile daima Allah’a karşı kâmil bir teslimiyet içerisinde
yaşamış, en büyük ruh huzurunu “Gözümün Nuru” dediği namazda bulmuştur. Her
işi hamd ile biterdi. Bütün işlerinde Allah’a dua ve niyaz halinde olurdu.
O, hayatında bir defa olsun kalp kırıcı bir söz ve davranışın sahibi olmamıştır.
O, insanların en çok gönül alanı idi. Daima tatlı söz söyler, herkese karşı güler yüz
gösterirdi.
Tevazu O’nda zirveleşmiştir. O, insanlar arasında zengin-fakir, asil-köle
şeklinde bir ayrım yapmaz; yapılmasını da hoş karşılamazdı. “Hepiniz Âdem’in
çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır.” Buyuruyordu. (Et-Tac, 5/60)
O, kendisine dahi farklı muamele yapılmasını sevmezdi. Bir merhamet
membaı idi. Kalbi bütün canlılara karşı şefkatle çağlardı. “Merhamet ediniz ki Allah
da size merhamet etsin” buyururdu. (Et-Tac 5/17)
O’nun ahlakı ilahi ahlak olan Kur’an ahlakı idi. Cenab-ı Hak O’na: “Sen yüce
bir ahlak üzerindesin” buyurmuştu. (Kalem/4)
Allah’ın kendisine verdiği peygamberlik vazifesini bihakkın ifa eyledikten
sonra, hicretin 11.yılı Rebiülevvel ayının 12.sinde (m.632) Pazartesi günü güneşin
zevailinden sonra ve gruptan önce irtihal etmişlerdir. Divan şiirinde İslam-Türk
topluluğunda birçok adlar ve sıfatlarla anılmıştır. Birkaçını şöylece sıralayabiliriz:
Ahmed, Ahmed-Muhtar, Bahr-i Kerem, Fahrü’l-Ki-ram, Fahr-i Cihan, Habibullah,
İki Cihan serveri, İmamü’l-Enbiya, Mahbub-ı Huda, Mahmud, Mustafa, Rasul,
Rasulullah, Ümmi, Hazret vs. vs. Birçok mucizeleri, birçok beyitleri süslemiştir.
Her şair O’nun hakkında na’tlar yazmış; hayatı, savaşları ve mücadeleleri
birçok edebi esere konu olmuştur. Her Müslüman’ın O’nun hakkında bilmesi
gerekenleri şairler de ele almış, böylece dini ve tasavvufi edebiyatımızı
zenginleştirmişlerdir. Varlığın ilki O’dur. Cihan güzelliğinin tecellisidir. İnsanların
efendisi, ezel ve ebedin tek hâkimidir. İncil O’nun gelişini haber vermiştir. Arş’a
Page 105
95
çıkmış, çerh ü zemin O’na secde etmiştir. Ondan daha üstün şefaatçi yoktur. O’nun
ümmeti olmakla Müslümanlar övünür. O’nun vasıflarını hakkıyla kimsecikler
övemez, bitiremez, anlatamaz. O, Peygamberlerin imamıdır. Birçok mucizeler
göstermiştir. Ebü’l Kasım, Resul-i Emin’dir. Zatıyla âlem şeref bulmuştur. Şeytan
O’nun kılığına giremez.
Bunlar gibi birçok özelliklerini saymak mümkün değildir. Edebiyatta bütün
bu özellikleriyle şiirlere konu edinilir.70
“Muhammed, peygamberlerden başka (bir şey) değildir. O'ndan evvel daha
nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi O ölür yahut öldürülürse, ökçelerinizin
üstünde (gerisin geri) mi döneceksiniz. Kim (böyle) iki ökçesi üzerinde (ardına)
dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah, şükür (ve sebât)
edenlere mükâfât verecektir.” (Âl-i İmrân Sûresi: 144)
”Muhammed, Allah’ın insanlara gönderdiği peygamberidir. O'nunla birlikte
olanlar kâfirlere karşı şiddetlidirler. Birbirlerine karşı pek merhâmetlidirler.” (Feth
Sûresi: 29)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hz Muhammed, Allah kavramından sonra en çok
geçen dini unsurdur. Tüm şiirlerde, Muhammet, Muhammed Mustafa, Muhammet
Nebi, Muhammet’ül Emin, Server Muhammet, Ahmet-i Muhtar, Habip, Habibullah,
Hak Habibullah, Hakk’ın Gülü Goncası, Resul, Hz. Resul, Resulü Ekrem, Ahmet,
Ahmet-i Muhtar, Nebilerin Öncüsü, Fahr-i Kâinat, Kâinatın Sultanı, İki Cihanın
Gülü, İki Cihan Güneşi, İns ü Cinin Sultanı, Efendim, ifadeleriyle 252 yerde Hz
Muhammed geçmektedir.
(1/9/9, 1/4/5, 1/3/4, 1/17/7, 1/10/4, 1/26/7, 1/36/8, 1/34/10, 1/26/8, 1/22/11,
1/33/10, 1/18/5, 2/6/1, 2/59/4, 2/27/3, 2/13/4, 2/25/2, 2/68/3, 2/93/6, 2/6/1, 2/10/2,
2/61/1, 2/102/8, 3/16/2, 3/9/1, 3/10/1, 3/31/4, 4/128/2, 4/79/3, 4/9/5, 4/80/4, 4/15/1,
4/52/5, 4/37/6, 4/55/5, 4/57/7, 4/58/1, 4/66/2, 471/6, 4/75/1, 4/71/1, 4/52/4, 4/82/2,
4/51/6, 4/76/7, 5/60/1, 5/59/2, 5/59/1, 5/55/6, 5/51/4, 5/30/2, 5/31/2, 5/34/3, 5/35/3,
5/48/3, 5/23/5, 5/21/3, 5/20/5, 5/17/6, 5/15/3, 5/14/1, 5/13/1, 5/12/6, 5/11/5, 5/9/1,
5/7/3, 5/5/7, 5/59/1, 5/61/6, 5/58/2, 5/45/2, 5/44/1, 5/41/4, 5/22/5, 5/21/7, 5/13/5,
70 PALA, a.g.e., s.343.
Page 106
96
5/12/6, 5/11/6, 5/10/2, 6/41/1, 6/37/45, 6/37/43, 6/37/41, 6/35/22, 6/34/4, 6/6/9,
6/4/11, 6/146/3, 6/145/3, 6/144/3, 6/139/4, 6/139/3, 6/139/2, 6/135/4, 6/133/1,
6/119/4, 6/114/1, 6/111/1, 6/110/3, 6/110/1, 6/104/1, 6/98/1, 6/94/1, 6/92/3, 6/92/2,
6/92/1, 6/89/2, 6/85/6, 6/84/6, 6/83/6, 6/78/1, 6/76/5, 6/75/7, 6/74/15, 6/74/14,
6/74/10, 6/72/9, 6/71/4, 6/71/2, 6/129/2, 6/135/5, 6/144/4, 6/145/2, 6/33/14, 6/33/13,
6/27/14, 6/27/6, 6/24/78, 6/24/77, 6/22/58, 6/22/52, 6/19/5, 6/17/13/, 6/17/9, 6/14/1,
6/13/12, 6/8/1, 6/62/1, 6/66/4, 6/69/5, 6/70/3, 6/70/5, 6/41/4, 6/3/1, 6/129/1, 6/114/5,
6/107/1, 6/76/1, 6/73/7, 6/45/5, 6/46/3, 6/48/2, 6/70/1, 6/69/4, 6/126/4, 6/90/5,
6/103/2, 6/23/69, 6/59/5, 7/136/5, 7/134/2, 7/16/2, 7/88/1, 7/33/1, 7/16/3, 7/18/6,
8/228/2, 8/224/4, 8/193/2, 8/184/1, 8/181/7, 8/176/5, 8/172/3, 8/118/1, 8/101/2,
8/41/2, 8/27/2, 8/182/1, 8/177/5, 8/242/1, 8/80/1, 8/76/2, 8/57/2, 8/50/2, 8/48/6,
8/237/4, 8/230/5, 8/179/4, 8/235/2, 8/223/1, 9/79/1, 9/69/7, 9/66/2, 9/61/2, 9/59/3,
9/54/7, 9/53/6, 9/29/2, 9/8/3, 9/7/1, 9/138/1, 9/79/3, 9/75/1, 9/8/6, 9/7/5, 9/55/1,
10/108/4, 10/109/2, 10/113/2, 10/117/4, 10/118/1, 10/128/4, 10/129/1, 10/129/4,
10/144/14, 10/145/5, 10/148/4, 10/150/2, 10/151/1, 10/154/3, 10/180/4, 10/69/1,
10/66/6, 10/46/4, 10/33/3, 10/30/2, 1028/7, 10/151/6, 10/67/2, 10/30/1, 10/29/1,
10/27/5, 10/12/6, 11/24/4, 11/18/3, 11/17/1, 11/20/3, 11/95/1, 11/97/4, 11/98/1,
11/102/5, 11/113/6, 11/18/5, 11/134/7, 11/35/4, 11/31/7, 11/18/6, 11/17/3, 11/111/2,
11/31/4)
Âşık, Hz Muhammet’e büyük bir sevgi duymaktadır ve O’nu sevmeyenlerin,
tanımayanların; O’nu Hakk’ın habibi, iki cihan serveri, nebilerin öncüsü olarak
görmeyenlerin insan olduklarından şüphe eder.
SAYMAYANLAR İNSAN MIDIR ?
“Tabiplerin tabibini
Saymayanlar insan mıdır?
Yüce Hakk’ın Habibini
Sevmeyenler insan mıdır?
Yüz yirmi bin peygamberi
Sayar severiz onları
İki cihan serverini
Saymayanlar insan mıdır?
Page 107
97
Hakk’ın gülü goncasını
Nebilerin öncüsünü
İnsan dini düşüncesini
Saymayanlar insan mıdır?” 12/11/1
Yine “Hz Muhammet” adlı şiirinde Yoksul Derviş, Hz Muhammet’e karşı
hasret ateşiyle yandığını ve O’ndan şefaat beklediğini, medet umduğunu söyler.
“Fani dünyadan dönüşü,
İki cihanın güneşi,
Yaktı hasretin ateşi,
Medet senden ya Muhammet,
Umarız senden şefaat.” 12/13/1
Yoksul Derviş, kendi deyişiyle iki cihanda hak olan Hz. Muhammet’e
inandığını, iman ettiğini; O’nun adının hep dilinde, ikrarında olduğunu söyler.
“İki cihan güneşimiz,
Ol Muhammet Mustafa’dır.”10/67/2, 11/31/7
“İmanım, ikrarım Hak Habibullah” 8/48/6
“Fikrimiz, zikrimiz Hak Habibullah”
“Şu iki cihanda haksın Efendim”4/82/2
“Dü cihanın sultanıdır Muhammet” 8/177/4
“İki cihanın gülüsün” 4/51/6
“İlim deryası Ahmet” 6/69/4
“İki cihan serverine” 4/52/4
Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’in Allah’ın habibi, dostu olduğunu söyler ve
Allah’ın da Hz. Muhammet’i övdüğünü belirtir.
“Hakkın Habibi Dostu” 6/70/1
“Allah, Muhammet’i övdü.” 3/31/4
Page 108
98
Âşık, ümmeti olduğu, ümmeti olmaktan mutluluk duyduğu Hz
Muhammet’ten iki dünya saadeti için yardım ister, medet umar, şefaat diler.
“Cümlemiz yoluna koymuşuz canı,
Sensin dü cihanda şefaat kani,
Nasip eyle bize dini imanı,
Kıl şefaat ya Hz. Muhammet” 5/10/4
“Ol gün azim divan kurulur,
Herkesin ameli anda görülür,
Ettiğinden bir bir hesap sorulur,
Hakk’tan ümmetini diler Muhammet.” 6/11/2
“Biz yürürüz Muhammet’in izinde” 6/129/1
“Senden umarlar şefaat,
Yardım eyle Hak Muhammet” 1/26/8
“Yoksul Derviş söyler bunu dert ile,
Allah, bizi Muhammet’e yad kıla,
Yalvarırım sana binbir dil ile,
“Cümlemize şefaat ya Muhammet”
“Bir cur’a sun kevserinden elime,
Salâvatın tesbih olsun dilime,
Sen bakarsın bu biçare halime,
Kıl şefaat ya Hz. Muhammet” 5/10/2
“Umarım ki dergâhından ayırma,
Dü cihanda şefaatten ayırma,
Aşkın baki olsun gönlümden ırma,
Ya Muhammet cümlemizi affeyle” 5/11/6
Page 109
99
“Peygambere ümmet olduk.” 2/61/1, 7/33/1
“Ümmet eyle bizi ol Mustafa’ya”5/113/5
“Şefaat ya Resulullah” 9/138/1, 6/46/3
“Şefaat sahibi Habibullah’tır” 8/57/2
“Ki medet ya Resulullah” 9/75/1, 1/11/2
“Muhammet ümmeti ehl-i iman” 10/27/5
“Olabilsem Muhammet’in ümmeti” 10/27/5
“Medet ya Muhammet cürm ile geldim”5/12/1
Hz. Muhammet, iki cihana yani dünyada ve ahirette Müslümanlara şahtır,
müminler için gidilebilecek en doğru yoldur.
“İki cihana şah olan
Doğup şems ile mah olan
Müminlere hem rah olan
Ahmed-i Muhtar” 1/41/4
Yoksul Derviş, Allah’tan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz.
Muhammet’in hatrına dualarının kabul edilmesini ister ve Allah’ın bizleri Hz
Muhammet’ten iki dünyada ayırmamasını diler.
“Ümmet için gece gündüz ağlayan,
İki gözyaşını umman eyleyen,
Mahşer günü affımızı dileyen,
Allah bizi Muhammet’ten ayırma.” 5/12/7
“Ol Habibin hürmetine
Duamızı kabul eyle” 10/30/1
“Mustafa’yın hürmetine Ey İlahi,” 6/41/4
Page 110
100
Yoksul Derviş, tüm Müslümanların da Hz. Muhammet’i salâvatla anmalarını
ister. Şairin “Yüzbin Oldu Yarelerim” adlı kitabının yetmiş birinci sayfasında
“Resul’e Salâvat” adlı şiiri vardır.
“Salavatla överiz Hz. Muhammet’i” 6/126/4
“Salavatın tesbih olsun dilimize” 5/10/2
“Hz Muhammet O’na salavat” 8/76/2
“Salavat ver Muhammet’e” 5/21/7, 3/10/1, 6/45/5
“Aşkla ver salavat” 11/11/5
“Ol Habibe salavat” 5/35/3
“Salavat Ya Resulullah’a” 6/48/2
Hz. Muhammet, kainatın kendisiyle övündüğü bir resuldür.
“Cenap-ı Resul-u Fahr-i Kainat” 2/10/2
Yoksul Derviş, dünyanın da Hz. Muhammet’e salâtla selam getirdiğini söyler.
“Çark-ı felek okur salatla selam” 6/59/5
Hz. Muhammet’in adı, “Kerbela Şehitlerine” adlı birinci kitapta da çok
geçmektedir. Âşığımız, Kerbela olayını gerçekleştirenlerin; Hz. Muhammet’in
sözünü dinlemediklerini söyler ve Hz. Muhammet’in bu olay yaşanırken nerede
olduğunu sorar ve onun katliama mani olmasını, yetişmesini ister.
“Tutmadılar Muhammet’in sözünü
Masum yavruların yaktı özünü
Alkana buladı nurlu yüzünü
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/9
“Bakmadılar Muhammet’in sözüne
Od vurdular ehli beytin özüne
Kıydılar Hüseyin’in nurlu yüzüne
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/5
Page 111
101
“Dedemiz Hazreti Muhammet nerde
Ehli beyt susuzdur bir ıssız yerde
Yetiş babam bizim halimiz gör de
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/17/7
Âşığımız, Kerbela katliamını yapanların Hz. Muhammet’in şefaatine nail
olamayacaklarını, Allah’ın huzuruna çıkmaya yüzlerinin olmayacağını söyler. Hz.
Muhammet’in torunlarına nasıl kıydıklarını, Hz. Muhammet’in hiç mi hatırının
olmadığını sorar.
“Mahşerde tövbesi kabul olmasın
İnşallah rahmete nail olmasın
Yarın Muhammet’e yüzü kalmasın
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/22/11
“Mahşere çıkacak kalmasın yüzü
Söylemesin dili tutmasın dizi
Kerbela çölünde n’eyledi bizi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/22/11
“Yezitler bu dünya size kalır mı?
Bu işlerden Allah razı olur mu?
Yarın Muhammet’e yüzün kalır mı?
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/23/11
“Evlad-ı Resule nasıl gıydılar
Ehli ayalini susuz koydular” 1/17/3
“Hep yıkıldı Ehli beytin çadırı
Yok mu idi, Muhammet’in hatırı
Ehli beyte salladılar satırı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/19/8
Page 112
102
Kerbela’da, Yezit’in Hz. Hüseyin ashabına yaptığı zulüm, Âşığımızın
yüreğini delmiştir, Âşığımız bu acı ve zulüm karşısında önce Allah’ı, sonra Hz.
Muhammet’i ve Hz. Ali’yi yardıma çağırır.
“Hüzün ile ciğerimi deldi bu acı
Figan edip ağlar yirmi dört bacı
Yezit yaptı bize zulüm ile acı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/15/5
1. Miraç Hâdisesi
Hz Muhammet’in Allah ile buluştuğu Miraç hâdisesi Âşığımızın şiirlerinde
on yedi yerde geçmektedir.
(3/16/5, 5/9/5, 5/19/10, 5/25/4, 6/70/2, 6/20/21, 6/28/15, 6/139/2, 6/139/3,
6/84/6, 7/16/6, 8/177/3, 10/108/5, 10/180/4, 12/22, 12/23, 12/24)
Miraç Hadisesi kısaca şöyledir: Peygamberliğin on üçüncü senesinde de
"Miraç" mucizesi olmuştur. Şöyle ki: Peygamber Efendimiz, Medine'ye
hicretlerinden sekiz ay önce Recep ayının yirmi yedinci gecesi idi. Cibril-i Emin
geldi ve "Burak" adında bir binek getirdi. Peygamberimizi alıp Kudüs’teki "Mescid-i
Aksa"ya götürdü. Oradan göklere çıkardı. Peygamber Efendimiz nice âlemler gördü.
Diğer peygamberlerin ruhları ile görüştü. "Sidretü'l-Münteha" denilen makama kadar
vardı. Yüce Allah'ın birçok tecellisine kavuştu. Peygamberin kendisine ve ümmetine
beş vakit namaz farz kılındı. Aynı gece ve kısa bir zaman içinde evine geri getirildi.71
“Miraç Gecesi’nde Hakk’a kavuştu.” 8/177/3
“Ayne’l yakin Hakk’ı gördü, görüştü.” 8/177/3
“Yedi kat Miraç’a varan” 5/9/5
“Miraç’a kâdem bastı” 6/70/2
“Allah Habibine dedi Miraç’ta” (Sevgi saygı göster sarıl insana) 3/16/5,
7/16/6
Âşığımız, Miraç gecesinde Cebrail’in, Hz. Muhammet’i sardığını ve “Nenni
nenni” diyerek uyuttuğunu söyler.
“Cebrail’in belediği (sardığı)
71 BİLMEN, a.g.e., s.504.
Page 113
103
Nenni diye salladığı
Cümle âlemin dilediği
Nenni Muhammet’im nenni” 5/9/2
Yoksul Derviş’in “Türkülerin Dili” adlı son kitabında geçen “Miracımız”
12/22, “Miracı Nebi” 12/23,24 adlı şiirleri tamamen Miraç Gecesi için yazılmıştır.
“Miracımız kutlu olsun,
Bu gece Miraç gecesi,
Hep insanlar mutlu olsun,
Bu gece Miraç gecesi
Senden medet senden Mürvet,
Hak habibi ya Muhammet,
Bizlere eyle şefaat,
Bu gece Miraç gecesi.
Bu gece gökler açıldı,
Bu gece nurlar saçıldı,
Rahmet kapısı açıldı,
Bu gece Miraç gecesi.
Mucizatın ayan oldu,
Bin bir kelam beyan oldu,
Mülkü melek devran oldu,
Bu gece Miraç gecesi.
Yoksul Derviş’im niyeti,
Oku daim salavati,
Ere Hakk’ın inâyeti,
Bu gece Miraç gecesi.” 12/22/1
“İki cihan güneşi,
Cümle enbiyanın başı,
Page 114
104
Akıt gözlerinden yaşı,
Bugün Miraç gecesinde.
Gafil olma münkir kişi,
Secdeye koyasın başı,
Yürüdü muallak taşı,
Bugün Miraç gecesinde.
Muhammet’ül Emin dendi,
Mescid-i Aksa’ya indi,
Oradan Ak Burak’a bindi,
Bugün Miraç gecesinde.
Öyle merasimler geçildi,
Nice perdeler açıldı,
Yedi kat gökler seçildi,
Bugün Miraç gecesinde” 12/23.
Âşığımız, miraç kelimesini bir de “Gönüllere miraç etmek” anlamında
kullanmaktadır.
“Bir gönüle miraç eyle” 8/90/5, 11/120/4.
“Gönülde miracı var” 2/99/5, 7/61/5
“Gönüle miraç ettik” 3/18/5, 8/164/5
“Sırat dedikleri gönül köprüsü” 10/110/3
Page 115
105
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KİTAPLAR
Allah, insanlara yine insanlardan peygamberler göndermiştir. Bu
peygamberlerden bir kısmına da kendi emirlerini ve yasaklarını, kendisine ibadet
şekillerini öğreten kitaplar indirmiştir.
A- TEVRAT, ZEBUR, İNCİL, FURKAN, YÜZDÖRT KİTAP.
Bu kitaplardan bir kısmına "Suhuf" denir. Bunlar birkaç sayfalık kitaplardır.
Kitaplardan dördü de büyük kitaplardır. Suhufların ve büyük kitapların toplamını
Yüzdört kitabı oluşturur.
On sahife Hz. Âdem'e, elli sahife Hz. Şit'e, otuz sahife Hz. İdris'e, on sahife
Hz. İbrahim'e verilmiştir. Büyük kitaplara gelince: Tarih sırasına göre bunlardan
birincisi Hz. Musa’ya verilen Tevrat'tır. İkincisi Hz. Davut’a verilen Zebur’dur.
Üçüncüsü Hz. İsa'ya verilen İncil'dir. Dördüncüsü de, Hz. Muhammet’e verilen
Kur’an’dır.
Allah, bu kitapları vahiy yolu ile göndermiştir. Ya Cibril-i Emin adındaki bir
melek aracılığı ile bildirmiş yahut başka bir şekille ilham etmiştir. Bu kitaplara "İlahi
Kitaplar" denildiği gibi, taşıdıkları yüksek vasıftan dolayı "Semavi Kitaplar" ve
Cibril-i Emin aracılığı ile indirilmiş olduklarından da "Münzel Kitaplar" da denir.72
(2/70/5, 2/14/6, 2/20/5, 2/11/4, 4/41/6, 4/128/4, 4/36/6, 5/6/6, 5/45/2, 5/46/3,
5/54/6, 5/74/3, 5/34/9, 5/6/3, 6/6/8, 6/70/11, 6/145/5, 6/144/5, 6/84/2, 6/3/5, 7/136/4,
7/15/5, 7/46/5, 8/251/4, 8/9/3, 9/8/4, 9/29/4, 9/77/2, 9/8/4, 10/20/1, 10/117/3,
10/115/7, 11/26/3, 11/18/4, 11/18/4)
Yoksul Derviş, şiirlerinde dört kitaba da yer vermiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve
Furkan (Kur’ân); birçok şiirde bu kitapların adları beraber geçerken, bazı şiirlerde ise
Kur’an ayrı olarak yer almıştır.
Bu şiirlerde Kur’ân, diğer ismi Furkan ile anılır. Yoksul Derviş bu dört kitabı
bildiğini ve okuduğunu, herkesin de bunları okuması gerektiğini söyler.
72 BİLMEN, a.g.e, s.24.
Page 116
106
“Hakkı için Fürgan Tevrat’ı, Zebur” 8/251/4
“Tevrat’ta Fürkan’da okunur methi” 6/145/5
“İncil’i Zebur Fürgan’ı” 5/54/6
“Hem İncil’i hem Fürkan’ı okuruz” 5/46/3
“Okuduk dört kitabı” 6/70/11
“Dört kitabı açın okun” (Aşk imandır, sevgi Kur’an) 7/15/5, 2/70/5
“Okursan dört kitabı” (Hakkın gerçeklerini anlarsın) 5/34/7
Şiirlerin bazılarında kitapların isimleri verilmeyip onun yerine dört kitap
denilir. Dört kitabı yazanın Allah olduğu belirtilir.
“Yazan Âlim dört kitabı” 4/41/6
Yoksul Derviş, insanlar içinde ayrımcılık yapmanın yanlış olduğunu söyler ve
dört kitapta geçenin de aynı kavram ve değerler olduğunu, insanların bir olduğunu
vurgular.
“Bir ülkede ayrım nedir
İnsanlara çağrım nedir
Dört kitapta duyrum (duyurulan) nedir
Ne sen vardır ne de ben” 4/128/4
İnsanoğlu dört kitabı okusa da, ibadetlerini tam olarak yapsa da; bir insanın
kalbini kırarsa, yaptıkları ibadetin ve okumanın hiçbir kıymeti yoktur. Âşığımız
aşağıdaki dörtlükte bunu vurgular.
“Dört kitabı da yutsan da
Hakk emrini tutsan da
Kıymeti yok ne etsen de
Bir gönüle değersen” 10/117/3, 10/115/7
Âşığımıza göre, insanın yaratılışında ahlakı, hali, davranışları dört kitapta
yazılıdır.
Page 117
107
“Dört kitapta yazılıdır sireti (hâli, ahlakı)” 10/20/1
Yoksul Derviş, dört kitabı okuyup anlayanların onda derin bir mana
bulduklarını dile getirir.
“Dört kitap manası ne” (Allah’ın derin manalarını ifade etmeleri)5/45/2
“Dört kitapta gerçek ulu bilindi” 6/6/8
Âşık, dört kitapta Allah’ın anıldığını, her an zikredilmesi gerektiğini
belirtirken “yâ-hû, yâ men-hû” denilirse her an Allah’ın zikredilmiş olacağını ve
kelime-i tevhid ile de imanın kuvvetleneceğini söyler. “Ya-hû” kelimesinin lügat
anlamı “Ey Tanrı!” olup, dervişlerin: “Allah’a ısmarladık” yerinde birbirlerine
verdikleri selam. Bu sözün karşılığı “ya men-hû” dur.
“Dört kitapta yazar bu
Her dem zikrin olsun bu
Dersen yahu yamenhu
Lailahe illallah” 5/6/6, 5/74/3
Allah, insanoğlunun sapıttığı zamanlarda onları uyarmak için yüz dört kitap
göndermiştir. Yoksul Derviş şiirlerinde yüz dört kitaba yer vermiştir. Yüz dört
kitabın Allah’tan geldiğini, insanların kurtuluşu için indirildiklerini söyler.
“Hak’tan nazil olan yüz dört kitabı,
Yazıp (Kur’an’ı) Muhammet’e veren kim idi?” 6/84/2
“Yüz dört kitap insan için inmiştir.” 2/11/4
“Gökten yüz dört kitap indi” 2/14/6
“Yüz dört kitapta yeri var.” (Anne sevgisi) 2/20/5, 7/46/5, 9/29/4
“Yüz dört kitapta bu durur” (Allah’ın varlığı ve birliği) 5/6/3
“Yüz dört kitapta şanı var.” (Hz. Muhammet) 6/3/5
Page 118
108
B- KUR’AN-I KERİM (FURKAN)
Şiirler de en çok yer verilen kutsal kitap ise Kur’an’dır. Kur’an-ı Kerim
Allah’ın Cebrail vasıtasıyla Muhammet’e yirmi üç senede Arapça olarak indirdiği,
bize kadar ilk nazil olduğu şekilde tevatürle, yani yalan söylemeleri mümkün
olmayan üstün vasıflı insanların bildirmeleri ile gelen ve mushaflarda yazılı olup,
okunması ile ibadet edilen, hiçbir kimsenin bir benzerini getiremediği ve
getiremeyeceği son ilahi kelamdır.
“De ki, insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, (belâgat, güzel nazm
ve kâmil mânâda) bu Kur'ân-ı Kerîm’in bir benzerini ortaya koymak için bir araya
gelseler, yemîn olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.” (İsrâ Sûresi: 88) 73
Âşığımızın şiirlerinde Kur’an-ı Kerîm, aşağıda belirtilen 106 yerde
geçmektedir.
(2/10/1, 2/112/1, 2/102/3, 2/70, 2/34/5, 2/59/3, 2/12/2, 3/13/3, 3/16/6, 3/22/1,
3/31/2, 3/50/5, 3/51/1, 4/37/4, 4/111/2, 4/128/1, 4/128/5, 4/23/1, 4/37/7, 4/44/1,
4/64/4, 5/32/1, 5/108/2, 5/110/6, 5/111/4, 5/54/6, 5/49/7, 5/49/6, 5/49/4, 5/49/3,
5/49/2, 5/16/2, 5/9/1, 5/6/3, 6/31/1, 6/26/11, 6/23/68, 6/23/67, 6/22/55, 6/40/3,
6/71/4, 6/75/8, 6/106/1, 6/114/6, 6/139/3, 6/142/4, 6/143/2, 6/143/6, 6/42/6, 7/87/5,
7/84/1, 7/17/5, 7/16/7, 7/15/1, 8/46/4, 8/41/7, 8/76/1, 8/50/5, 8/188/4, 8/177/1,
8/176/5, 8/126/3, 9/8/6, 9/152/7, 9/152/5, 9/152/6, 9/148/2, 9/148/1, 9/82/2, 9/84/7,
10/172/2, 10/156/5, 10/155/5, 10/101/4, 10/129/2, 10/149/2, 10/20/1, 10/21/2,
10/21/1, 10/36/2, 10/36/8, 10/66/7, 10/67/4, 10/69/4, 11/28/6, 11/29/5, 11/31/4,
11/31/5, 11/32/2, 11/18/6, 11/97/5, 11/101/3, 11/102/5, 11/105/6, 11/134/3,
11/134/6, 11/139/5, 12/3, 12/15/1, 12/18/1, 12/25/5, 12/47/2, 12/60/3, 12/69/6,
12/83/7, 12/159/6)
Yoksul Derviş, Kur’an’ı, Hakk’ın buyruğu, Allah’ın kelamı, ulu rahmet,
kutsal kitap olarak görür ve O’na gönülden inandığını, ikrar verdiğini söyler.
“Allah’ın kelamı Kur’an-ı Kerim” 4/37/7, 11/139/5
“İkrarım Kur’an’dır amentü billah” 5/108/2
“Kur’an bize ulu rahmet” 9/152/6, 11/31/4 73APAK-YAVUZ, a.g.e., s.306.
Page 119
109
“Kutsal kitap Kur’an’ımız” 10/67/4, 11/32/2
“Öyle yüce kutsal kitabımız var” 3/51/1
“Nasip eyle Kur’an, Allah” 6/40/3
Yoksul Derviş “Aşk İmandır, Sevgi Kur’an” (2/70, 7/15) adlı şiirinde imanı
aşka, Kur’an’ı da sevgiye benzetir. Yine bir şiirinde Kur’an’dan dünyanın ders
aldığını söyler.
“Dünya ders aldı, Kur’an ışığından” 3/51/1, 7/84/1
Âşık, son kitabında geçen, “Kitabını Oku” (12/3) adlı şiirde, tüm
Müslümanları kendi kitaplarını okumaya, öğrenmeye davet eder.
“Oku öğren kitabını iyi bak” 4/128/5
“Seyrederken mehtapları,
Kendi kitabını oku,
Bırak başka kitapları,
Kendi kitabını oku.
Kulak ver merdi arife,
Ne gerek var başka tarife,
Dalga dalga, sayfa sayfa,
Kendi kitabını oku.
Sevgi çamuruyla karıl,
Birlik duvarına örül,
Sev sevil insana sarıl,
Kendi kitabını oku.
Fırsat elden kaçmadan,
Boşa zaman geçirmeden,
Can kuşunu uçurmadan,
Kendi kitabını oku.” 12/3
Page 120
110
Yoksul Derviş, “Dost İline Götür Beni” adlı kitabında yazdığı “Olur” (5/49)
adlı şiirinde Kur’an okuyan kişinin erenlere karışacağını, dünya lezzetinden
geçeceğini, Kur’an’ın ona yoldaş olup Kur’an’ı seveceğini söyler.
“Kim Kur’an’ı her gün aça,
Erenlerden dolu içe,
Dünya lezzetinden geçe,
Varlığından üryan olur.
Her kim okudu Kur’an hem,
Paha yetmez gümüş, dirhem,
Haktan olun ona ilham,
Ol gül iken sultan olur.
Kur’an okursa bir kişi,
Hak katında makbul işi,
Gayrı da olmaz teşvişi,
Hem yoldaşı Kur’an olur.” 5/49
Yoksul Derviş, kendisi de hafız olduğu için, Kur’an-ı Kerim’e tam hâkimdir
ve şiirlerinin birçok yerinde “Allah söyler Kur’an’ında” gibi ifadeler sık sık görülür.
“Hakk buyurdu bize Yüce Kur’an’da” 9/82/2, 11/102/5
“Kur’an-ı Kerim’de budur öğütü” 7/17/5, 8/176/5
“Kur’an’da zikretti bunu var eden” 11/134/32
“Kur’an’da âyette bile yeri var” 8/41/7
“Böyle yazdı Kur’an’ında” 11/31/5
“Her buyruğu Kur’an’dadır.” 11/101/3
“Allah söyler Kur’an’ında” 8/126/3.
Aşığımız insanda Hak varlığının olduğunu ve Allah’ın buyruklarının da
Kur’an’da olduğunu söyler.
“Hak varlığı insandadır
Her buyruğu Kur’an’dadır” 9/80/1
“Hakk varlığı var insanda
Böyle yazıyor Kur’an’da” 4/128/1
Page 121
111
Yoksul Derviş’in sohbeti, konuşmaları, hep Allah’ın kelamıdır.
“Hak kelamı sohbetimiz” 9/152/5
Page 122
112
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MELEKLER
Nurdan yaratılmış olan melekler dişi ve erkek değildirler, yemezler, içmezler,
uyumazlar. Halleri başka yaratılmışlara benzemez. İlahi emirlerin
gerçekleştirilmesinden sorumludur. Allah bunlara kudret vermiştir. Daima tesbih ve
zikir içindedirler. Melekler gece gündüz Allah’a ibadet edip O’nun emri ile iş
görürler. Ondan önce söz söylemezler.74
Yoksul Derviş’in şiirlerinde melekler, daha çok nurdan yaratılmış melekler ve
görevleri olan büyük melekler olarak iki şekilde karşımıza çıkmaktadır.
(1/6/9, 1/3/8, 1/34/10, 1/17/4, 1/16/3, 1/18/8, 1/3/9, 2/34/6, 2/102/4, 2/11/4,
4/46/7, 4/55/3, 4/102/2, 4/127/4, 4/65/2, 4/58/5, 4/106/1, 4/101/6, 4/118/1, 5/58/6,
5/113/2, 5/7/4, 5/74/6, 5/58/1, 5/8/3, 5/8/5, 9/8/1, 9/7/1, 6/54/4, 6/33/12, 6/33/11,
6/33/9, 6/33/5, 6/32/7, 6/29/1, 6/28/17, 6/21/34, 6/18/15, 6/17/12, 6/11/13, 6/9/12,
6/8/2, 6/7/5, 6/7/2, 6/7/1, 6/34/3, 6/34/7, 6/34/10, 6/60/1, 6/59/4, 6/65/9, 6/65/5,
6/67/9, 6/72/2, 6/72/7, 6/74/1, 6/80/8, 6/77/3, 6/83/3, 6/83/5, 6/83/6, 6/84/3, 6/92/3,
6/127/3, 6/92/6, 7/87/6, 7/76/2, 8/228/3, 8/177/2, 9/60/4, 10/151/1, 10/151/2,
10/153/4, 10/184/1, 10/156/2, 10/153/5, 10/151/3, 10/151/7, 11/19/3, 11/135/1,
11/21/6, 11/17/2, 11/18/1)
Şiirlerde, nurdan yaratılmış olan melekler, devamlı Allah’ı zikrederler.
“Melekler hep bu adı,
Gece gündüz okudu,
Başka zikri yok idi,
Lailahe illallah” 5/8/3,
“Hu ismi Hakk’ın adı,
Kurt kuş dilde söyledi,
Meleklerin bünyâdı, (temeli, esası)
74 PALA, a.g.e., s.315.
Page 123
113
Lailahe illallah” 5/7/4, 5/74/6,
“Anda Hakk’ın durağı,
Budur dinin direği,
Meleklerin bayrağı,
Lailahe illallah” 5/8/5
“Mürşit-i kâmil nefesi,
Meleklerin hu avazı” 5/58/1
“Görün balıklar ne işler,
Denizde tesbihe başlar,
Gökteki melekler kuşlar,
Zikrederler Yunus gibi.” 7/76/2
Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’in doğduğu gece meleklerin O’na kanat gerip,
secde ettiklerini söyler.
“Melekler kanat gerdiler,
Nurdan kundağa sardılar,
El bağlı divan durdular,
Muhammet doğduğu gece.” 9/7/2, 11/17/2
“Sedalar arşa dokundu,
Salata selam okundu,
Melekler secdeye indi,
Muhammet doğduğu gece.” 9/8/1, 11/18/1
Yoksul Derviş şiirlerinde, meleklerin, şehitlere cenneti vaat ettiklerini ve
evliyalarla el bağlayıp oturduklarını söyler.
“Cümle evliya divan kurdular,
Bütün melek el bağlayıp durdular,
Kevser ırmağından bir su verdiler,
Page 124
114
Bugünleri gördük Allah eyvallah.” 4/65/2, 11/135/1
“Son sözünde bile dedi “İstiklal”,
Saygısıyla anarız Mustafa Kemal,
Melekler şehide etti istikbal,
Ruhu vadilerde dönen şehitler.” 7/87/6, 2/34/6
Âşığımızın şiirlerinde, Hz. Ali’nin doğumuyla meleklerin yeryüzüne
indiklerini, O’na selam verip salâvat okudukları; Hz. Ali’nin yiğitlikleriyle
övündüklerini ve Hz Ali’nin öldürülmesiyle de meleklerin inleyip ağladıklarını
yazar.
“Melekler yere üştü” (Hz. Ali’nin doğumuyla) 10/156/2
“Melekler cem olup geldi” 4/58/5
“Gökten melek yere yağar” 6/11/13
“Bütün melekler hep yere indi” 6/33/9
“Bütün melekler salat okur dem be dem” 6/33/12
“Melekler durdu selama” 6/9/12, 6/7/1
“Melekler gelip durdu selama” 6/67/9, 11/21/6
“Melekler her an durur selama” 6/84/3
“Meleklerin gözü yaş ile doldu” (Hz. Ali’nin öldürülmesi) 6/92/3
“Bir saat birden melekler bağrışıp” 6/29/1
“Tuttu cihanı melekler avazı” 6/28/17
Ayrıca şiirlerde melekler, Kerbela Faciası’ndan dolayı da büyük şaşkınlık ve
üzüntü duyup, inlerler ah u efgan ederler.
“Yezitler şahımı attan düşürdü,
Susuzluktan ciğerini pişirdi,
Meleklerde kendileri şaşırdı,
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali.” 1/17/4
Page 125
115
“Gökte melek, yerde insan ağlaşır.” 4/118/1
“Melekler de durdu ah u efgana” 4/106/1
“Melekler başladı ah ı efgana” 1/16/3
“Arşta melek feryadını dinliyor” 8/228/3
A- AZRAİL
Dört büyük melekten biridir. Ruhları almakla vazifeli melek, melek'ül-mevt,
ölüm meleği de denir.
(3/45/5, 4/93/7, 4/97/2, 4116/7)
Âşığımızın şiirlerinde Azrail, can alma göreviyle ilgili olarak geçmektedir.
“Bu canımı Azrail’e vermeden” 4/93/7
“Azrail tutmadan sen tut elimi” 4/97/2
“Azrail değilim boynunu vurmam” 4/116/7
Yoksul Derviş, Azrail’e canını verene kadar yârinin, sevdiğinin peşinde
koşacağını söyler.
“Yoksul Derviş yeri görmeden
Gayri canım Azrail’e vermeden
Yorulmadan usanmadan, durmadan
O yârin peşinde koşası vardır.” 3/45/5
B- CEBRAİL
Dört büyük melekten biridir. Peygamberlere vahiy getirmek, onlara Allah’ın
emir ve yasaklarını bildirmekle vazifeli melektir. Buna Cibrîl, Cibril-i Emîn, Rûh-ul
Emîn, Rûhu’l-Kudüs de denir.
(1/18/5, 4/127/3, 4/93/6, 5/9/2, 5/45/7, 5/46/5, 5/58/3, 6/6/3, 6/8/4, 6/8/5,
6/21/7, 6/21/33, 6/22/7, 6/23/13, 6/23/13, 6/23/69, 6/23/71, 6/33/10, 6/33/9, 6/34/4,
6/34/7, 6/42/7, 6/69/8, 6/23/11, 6/34/8, 6/92/3, 6/93/3, 6/84/1, 6/84/1, 6/72/3, 6/35/7,
6/92/3, 6/139/4, 7/134/2, 10/151/1)
Page 126
116
Yoksul Derviş, Cebrail’in Hz. Muhammet’e Allah’tan haber getirdiğini
söyler.
“Hakk Habibe getirirdi Cebrail” 6/23/10
“Allah kelam söyledi
Cebrail’e söyledi” 5/45/7
“Ver Cebrail, Muhammet’e ver haber” 1/18/5
“Cebrail’dir sana vahiy getiren” 4/93/6
Âşığımız, Cebrail ‘i Hz. Muhammet’e âyetleri getirmesinden dolayı ilk hoca
olarak görür.
“Cibril-i Emin’dir ilk hoca
Resul-u Ekrem’e verdi ilk hece” 7/134/2
Melekler, insanın yaratılışıyla insana secde etmişlerdir.
“Cebrail, Mekail secdeye indi” 4/127/3
“Secdeye vardı Cebrail” 6/8/4
“Secde kıldı anı gördü Cebrail” 6/33/8
Âşığımız, Miraç gecesinde Cebrail’in, Hz. Muhammet’i sardığını ve “Nenni
nenni” diyerek uyuttuğunu söyler.
“Cebrail’in belediği (sardığı)
Nenni diye salladığı
Cümle âlemin dilediği
Nenni Muhammet’im nenni” 5/9/2
C- İSRAFİL
Dört büyük melekten biridir. Kıyamet kopacağı vakit Sûr denilen boruya
üfürmekle vazîfeli olan melek. İsrafil, Sûr'a iki defâ üfürecektir. Birincisinde
Allah’tan başka her diri ölecektir. İkincisinde hepsi tekrar dirilecektir.
Page 127
117
(4/95/7, 5/11/4, 5/11/4, 6/34/8, 6/33/10, 6/72/4, 6/84/4, 6/92/3, 6/72/4, 6/84/4,
9/147/5)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde İsrafil, Sûr’unu üflemesiyle geçmektedir. İsrafil
Sûr’unu üflediği zaman ölmüş olan tüm insanlar tekrar dirilecektir.
“Vurulunca orda İsrafil Sûr’u” 4/95/7
“İsrafil Sûr’unu vurduğu günler
Nebat biter gibi uyanır canlar
Cem olmuş başına cümle yarenler
Haktan ümmetini diler Muhammet” 5/11/4
“Kurulunca mizan ile terazi
İsrafil Sûr’unun gelir avazı” 9/147/5
Ç- MİKAİL
Dört büyük melekten biridir. Ucuzluk, pahalılık, kıtlık, bolluk yapmak, ferah
ve huzur getirmek ve her maddeyi hareket ettirmekle görevli melektir.
(4/127/3, 5/46/5, 6/6/3, 6/34/8, 6/72/4, 6/84/4, 6/92/3)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Mikail, İnsana secde etmesiyle geçmektedir.
“Cebrail, Mekail secdeye indi” 4/127/3
Âşığımız, aşağıdaki mısralarda Allah aşkıyla kendinden geçen insanın,
Kırklarla, ermişlerle ve meleklerle beraber olacağını söylemiştir.
“Gâh Cebrail ile gâh Mikail ileyiz
Kırklarla sohbette üçler bileyiz” 5/46/5
Page 128
118
BEŞİNCİ BÖLÜM
ÂYETLER, SÛRELER, HADİSLER
A- ÂYETLER
Âyet, alâmet, işâret, mûcize, ibret anlamlarına gelir. Kurân’daki sûreleri
meydana getiren cümle veya cümleciklerden her birine âyet denir. Çoğulu âyâttır.
Kur'ân’da 114 sûre, 6666 âyet vardır.75
“Biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan (kâfirlerden) başkası
inkâr etmez." (Bakara Sûresi: 99)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde âyetlere çok rastlanır. Âşığımız hafız olması
sebebiyle şiirlerinde âyetlere sıkça yer vermiştir. Şiirlerdeki âyetler Kur’an’da yer
aldığı şekilde aynen yer almaz, âyetlerin belli kısımları yer alır.
Yoksul Derviş, öncelikle tüm gerçeklerin âyetler ile beyan edildiğini söyler.
“Âyet ile oldu beyan” (Aşk imandır sevgi Kur’an) 7/15/3
Ayrıca insanların şüpheye düştükleri konularda âyetlere ve hadislere
bakmalarını söyler.
“İşte hadis işte âyete bakın” 11/97/5
Âşığımız, günah işleyenleri uyarır ve bu halleriyle âyeti, hadisi inkâr
ettiklerini söyler.
“Farkına var büyük günah edersin
Âyeti hadisi inkar edersin” 11/97/6, 10/129/3
Yoksul Derviş, insana saygı gösterilmesi gerektiğini, bunun (Kur’an’da)
âyette yerinin olduğunu söyler ve insanlara kardeşliği öğütler.
“Kur’an’da âyette bile yeri var
Saygı sevgi göster sarıl insana” 4/75/6
75 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.33.
Page 129
119
1-Ahsen-i Takvîm:
Ahsen-i Takvim, en güzel boy ve sûret, bedenen ve rûhen en güzel olan
anlamına gelir.
“Biz insanı ahsen-i takvîm üzere yarattık.” (Tîn Sûresi: 4)
Yoksul Derviş, insanın Ahsen-i takvim üzere yaratıldığını söyler.
“Ahsen-i takvimdir insan sûreti” 10/20/1
2-“Aleme hül beyan” âyeti
Rahman Sûresinde geçen bu ifade “Âleme beyan etme” anlamındadır.
Allah insanları kendi nurundan yarattığını ve tüm nimetleriyle kâinatı da onun
için yarattığını âleme beyan etmiştir. Yoksul Derviş de insanın değerini vurgulayan
şiirinde insanı Allah’ın kendi nurundan yarattığını vurgulamıştır.
“Anlar isen aleme hül beyanda,
Rahman’daki Ümmü’l Kur-an (Kur’an’ın özü) insandır.” 2/11/3
Rahman Sûresinde; göklerin düzeninden, Allah’ın insanlara olan lütfu ve
ikramından, insanın yaratılışından, Allah’ın kudretinden, kıyamet gününden ve o
günde isyankârların cezalandırılmasından ve inananların kavuşacağı nimetlerden
bahsedilmektedir.
“Allah, yeri mahlûkat için yaratmıştır. Orada meyveler ve salkımlı hurma
ağaçları vardır. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.” (Rahman: 10-12)
3-Alleme’l-Esma 10/147/5
Rahman Sûresinde geçen bir ifadedir. Allah’ın doksan dokuz ismini âlemlere
bildirdiği, doksan dokuz ismini insanlara verdiği nimetlerle âlemlere gösterdiği
kastedilmektedir.
“Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Büyüklük ve ikram
sahibi Rabbinin adı ne yücedir!” Rahman Sûresi: 77-78.
“Allemel Esma’dan süzülüp geldi
Gerdana gülleri dizilip geldi,
Page 130
120
Sûre-i Rahman’da yeri var
Âdem Baba eğesinde yeri var
Kadınlar eşittir dedi peygamber” 2/10/2
4- “Bilenle bilmeyen bir olur mu hiç?”
Kur’an’ın otuz dokuzuncu sûresi olan Ez-Zümer Sûresi dokuzuncu âyette
geçen bu ifade Âşığımızın şiirlerinde de geçmektedir.
“Bilenle bilmeyen bir olur mu hiç?” 8/167/5
5-Bismillah âyeti
Âşığımız, Kur’an’ın ilk sözü olan “Bismillah”
(E'ûzübillâhimineşşeytânirracîm bismilahirrahmanirahim) âyetinin de ilk olarak
yazıldığını ve onu bir işe başlamadan evvel söylememiz gerektiğini belirtir.
“(Ey Habîbim!) Kur'ân okuyacağın zaman E'ûzübillâhimineşşeytânirracîm
bismilahirrahmanirahim söyle” (Nahl Sûresi: 98)
“Bismillah âyeti yazılmış gider.” 3/65/3
“Diyelim baştan bismillah” 11/111/2
“Bismillah ile başlar” 5/7/7
6-Ela lağnetullahi alez zalimin
“Allah'ın lâneti zalimler üzerinedir.” Hud Sûresinde geçen bu âyeti Yoksul
Derviş, Kerbela’da Hz. Hüseyin ve yakınlarının bulunduğu kervanı katledenler için
kullanmıştır.
“Elleri kurusun Allah zalimin
Enbiya evliya dediler amin
Ela lağnetullahi alez zalimin” 8/238/5
“Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine
arz edilecekler ve şahitler de, "Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır"
diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah'ın lâneti zalimler üzerinedir.” (Hud Sûresi 18)
Page 131
121
7- Elif
Elif harfi, Kur’an’ın ilk harfidir ve Allah’ın varlığını, birliğini temsil eder.
Yoksul Derviş, bu anlamı kastederek,
“Elif’in manasını bil de görelim” 4/23/1
“Elifte var bin bir hece” 4/87/6, 4/11/1, 6/4/11, 6/98/2 demiştir.
8-Eşref-i Mahluk:
Eşref-i Mahluk, yaratılmışların içinde en şerefli olan insan anlamındadır.
Kur’an’da geçen “Biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin Sûresi, 4. âyet)
bu ifadenin anlamını Âşığımız, şiirlerinde kullanır.
“Her varlıktan üstün insandır ancak” 7/35/1
“Üstün varlık insan gelir sıraya” 11/102/6
“Her varlıktan kutsal doğdu cihana
Sevgi saygı göster sarıl insana” 4/74/7
“Her varlıktan üstün insan dediler” 10/20/2
“Her varlıktan kutsal insan” 8/131/2
9-Ev etna farkına varan insandır.
Vel-necm Sûresi’nde geçen bir ifadedir. Bu ifade “nefsini bilmek, ona sahip
olmak” anlamındadır.
“Ev etna farkına varan insandır.” (Nefsinin farkına varan insandır.)2/11/2
“Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri
tarafından yol gösterici gelmiştir. Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi
(olacak) dir ? ” (Necm Sûresi: 23-24)
“Cenâb-ı Hakk'ın huzurundan korkup, nefsini (gayr-i meşrû) nefsânî
arzularından (hevâ ve isteklerden) men eden kimsenin varacakları yer muhakkak
Cennet'tir.” (Nâziât Sûresi: 40)
Page 132
122
10-Fukarâ-yı Sâbirîn:
Fukarâ-yı Sâbirîn, Dilenmeyip sabreden ve İslâmiyet'e uyan fakirler
anlamındadır ve Kur’an’da geçmektedir. Yoksul Derviş’te fakirlere bu âyeti söyleyip
onları sabırlı olmaya davet etmektedir.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden
biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !”
(Bakara: 155)
“Hak Kur’an’da bunu böyle buyurmuş
Fukara-yı sabirîn demiş” 4/88/6
11-Fağlemenne Hu
Fağlemenne Hu ifadesi Muhammet Sûresinde (Kurân’ın kırk yedinci
sûresinde) geçen bir ifadedir ve Kelime-i Tevhit’i, Allah’ın birliğini ifade eder.
Yoksul Derviş gerek Kur’an’da, gerekse Allah tarafından insanlara
gönderilen yüz dört kitapta Fağlemenne Hu’nun olduğunu söyler.
“Kur’an-ı Kerim’dedir
Fağlemenne Hu durur
Yüz dört kitapta bu durur
La ilahe ilallah” 5/6/3
“Ey Muhammet! Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi
günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma
dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” Muhammet
Sûresi: 19
12-La ilahe ilallah:
Kelime-i Tevhît,"Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözüdür. Manası
şöyledir: “Allah’tan başka ilâh yoktur. Muhammet O'nun resûlüdür, peygamberidir.”
Yoksul Derviş’in şiirlerinin birçok yerinde kelime-i tevhit geçer.
“İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, rahmândır, rahîmdir.”
(Bakara Sûresi: 163)
Page 133
123
“La ilahe ilallah” 5/5/1, 5/7/1, 5/15/1, 5/14/6, 5/74/3
“Kur’an-ı Kerim’dedir
Fağlemenne Hu durur
Yüz dört kitapta bu durur
La ilahe ilallah” 5/6/3
13-Merecel bahreyni yelte gıyan âyeti ve lülü-i mercan
Rahman Sûresinde geçen bu ifade “O iki deniz birbirine temas ettikleri zaman
onlardan inci ve mercan (lülü-i mercan) çıkar.” anlamındadır. Yoksul Derviş bu
âyetten yola çıkarak güzel benzetme yapmış ve iki denizi Hz. Ali ve Hz. Fatma’ya;
onlardan çıkan inci ve mercanı da Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e benzetmiştir.
“(Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar. Fakat aralarında bir
engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlıyorsunuz? İkisinden de inci ve mercan çıkar. Şimdi Rabbinizin hangi
nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (Rahman Sûresi: 19-23)
“Merecel bahreyni yelte gıyan” 6/107/2, 8/59/3
“Merecel bahreyni de bulduk ihsanı” 4/59/5
(4/77/3, 4/59/5, 6/107/2, 6/119/2, 8/59/3)
“Lülü-i mercan âyeti” 4/42/4
“Lülü-i mercan dürdanesi var” 4/47/2
“Lülü-i mercan aşkın badesi” 8/101/3
(4/42/4, 4/51/2, 4/47/2, 4/59/5, 6/99/2, 6/107/2, 6/119/2, 8/59/3, 8/101/3)
14-Nun dan gelir nuna gider.
Bu ifade, Yasin Sûresi’nde geçen, Allah’ın “Kün” “Ol” emri ve feyekün
“Yok ol” emrini kastetmektedir. Kâinat, Allah’ın “Ol” emri ile olmuştur ve “Yok ol”
(Feyekûn) emri ile kâinat yok olacaktır.
Page 134
124
Âşığımız burada “Nundan nuna” derken “Kün” emrindeki nun harfinden
“feyekûn” emrindeki nun harfine kadar geçen süre yani dünyanın yaratılışından,
kıyametin kopuşuna kadar geçen süreyi ifade etmektedir.
“Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette
kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir. O'nun emri, bir şeyi dileyince
ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.” (Yasin Sûresi: 81,82)
“Nuna gelir nuna gider.” 2/112/1
15-“Oku” emri
Allah’ın, Hz. Muhammet’e Hira Dağı’ndaki ilk emri “Oku”dur.
Yoksul Derviş, bu olayı telmih eder ve okumanın önemini vurgular.
“Allah’ın Resule oku sesine”(4/44/6, 7/88/5, 8/166/3, 8/168/2)
16-Rahmetten’lil Âlemin
Rahmettel’lil Alemîn ifadesi, Hz. Muhammet için Allah tarafından
kullanılmış bir ifadedir, “Âlemlere rahmet olarak” anlamına gelir ve Kur’an’da
Enbiya Sûresinde geçer.
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ Sûresi: 107)
Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’in doğumu ile ilgili yazdığı şiirde, bu âyeti
yazmıştır.
“Hem Muhammed’ül emindir
Rahmeten lil âlemîn’dir” 9/8/6
17-Sırât-ı Müstekîm:
Sırât-ı Müstekîm, İslâmiyet’in gösterdiği doğru yol anlamına gelir. Fatiha
Sûresinde ve Yasin Sûresinde geçer.
“Ey âdemoğulları! Şeytana itâat etmeyin; o size apaçık bir düşmandır, diye
size Öğüt vermedim mi? Bir de bana ibâdet edin; sırât-ı müstekîm budur (diye
emretmedim mi?)” (Yâsîn Sûresi: 60,61)
Yoksul Derviş, İslâmiyet’in gösterdiği doğru yolun kendilerinin yolu
olduğunu söyler.
Page 135
125
“Sırât-ı Müstekîm oldu yolumuz” 8/81/4
19- Şehitlere verilen müjde
“Sayısız Mehmetçik ordu alayı
Can verir düşmana, vermez sılayı
Hak verdi sizlere cennet müjdeyi”
Metheyledi sizi Kur’an şehitler” 2/34/5
Yoksul Derviş, yukarıdaki şiirinde Kur’an’ın şehitleri methettiğini,
müjdelediğini yazmıştır. Bu ifade Al-i İmran Sûresi, 170. âyette geçmektedir.
“Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde
arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de
hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Al-i
İmran Sûresi, 170. âyet)
20- Şına gelir şına gider.
Yoksul Derviş bu ifadeyi peygamber efendimizin şefaatine nail olanların,
manevi olarak şanı artar, anlamında kullanmıştır.
Şefaat kelimeleri, Arapça şın harfi ile başlar.
“Şına gelir şına gider” 2/112/3
“O gün, Allah’ın kendisine şefâat etmeye izin verdiği ve sözünden hoşnut
olduğu kimselerden başkasının şefâati fayda vermez.” (Tâhâ sûresi: 109)
21-Tevella ve Teberra Âyeti
Tevella, Allah mümin kullarını, Allah rızası için sevme, dost edinme
anlamına gelir. Teberra ise, Allah’a iman etmeyenleri sevmeme, onlardan yüz
çevirmedir.
Yoksul Derviş şiirlerinde bu âyeti hatırlatır ve Allah’ın kullarını Allah’tan
dolayı sevmek gerektiğini, inkâr edenlerden de yüz çevirmek gerektiğini vurgular.
“Tevella teberra âyet okudum” 8/101/5
“Teberraya tevellaya bağlandı” 4/9/1
Page 136
126
“Tevella teberra teslim dediler” 10146/2
“Tevella teberra okudu ayan” 6/6/7
Aşığımız Tevellayı teberrayı bilmeyenlere de kızar.
“Teberrayı tevellayı bilmedin
Hakikat sırrına eremedin sen” 4/51/2
“Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya
kadar onlarla savaşın. Şâyet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve
saldırı yoktur.” Bakara Sûresi: 193
“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini
yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” Ali
İmran: 134
22-Tevekkeltütealallah:
“(Vekil olarak) Allah bize yeter” sözü âyettir ve Al-i İmran ve Zümer
Sûrelerinde geçer.
“Bir kısım kimseler müminlere; "Düşmanlarınız size karşı toplandılar, aman
onlardan sakının" dediklerinde, bu, onların imanlarını bir kat daha artırmış ve "Allah
bize yeter. O ne güzel vekildir" demişlerdir.” (Âl-i İmrân Sûresi: 173)
“Allah her şeyin yaratanıdır. O, her şeye vekildir.” (Zümer Sûresi: 62)
Yoksul Derviş’te “tevekeltütealallah” (Allah bize yeter.) der.
“Tevekkeltütealallah” 11/35/4, 8/128/1
23-Vallahü alîmün Habîr
Vallahü alîmün Habîr, ifadesi Kur’an’da Hucurât Sûresinde geçen bir sözdür
“Allah indinde en yükseğiniz, O'ndan en çok korkanınızdır. Allah, Alîm'dir
(her şeyi bilendir), Habîr'dir (her şeyden haberi vardır.).” (Hucurât Sûresi: 13)
Yoksul Derviş, Allah’ın her şeyden haberinin olduğunu ve bunun Kur’an’da
geçtiğini belirtir.
“Kur’an’da vallahü alîmün Habîr” 4/37/4
Page 137
127
24-Velibasüttekva zalike hayran
Tevbe Sûresinde geçen bir ifadedir. Allah’ın takva libaslarını insana
giydirdiği beyan edilir.
“Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği
emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve
Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlıgayacaktır. Çünkü Allah
azîzdir, hakîmdir.” (Tevbe Sûresi: 71)
Âşığımız, aşağıdaki dörtlükte takvanın önemini vurgular.
“Velibasüttekva zalike hayran
Bu sözün manası derindir derin
Derviş mürşit kimdir var mı haberin
Bu sırrın aslını bil de öyle gel” 4/10/5
B- SÛRELER
Kur’an’ın en az üç âyetten meydana gelen her bir bölümüne verilen addır.
Kur’an’da toplam 114 sûre vardır. Sûreler besmele ile başlar.
Yoksul Derviş, yüz on dört sûrenin de insanlar için yazıldığını belirtir
“Yüz on dört sûrenin esrarı anda” (insanoğlu) 2/11/3, 4/57/6
1-Fatiha Sûresi
Kur’an’ın birinci sûresidir. Fâtiha Sûresi Mekke'de inmiştir. Yedi âyetten
oluşur. Kur’an’ın başında olup, okumaya onunla başlandığı için Fâtiha Sûresi,
Kur'ân-ı Kerîm’deki mânâların aslı olduğundan, Ümmü'l-Kur'ân olarak adlandırılır.76
Yoksul Derviş, Fatiha Sûresini Kur’an’ın başında olması ve bir anlama
Kur’an’ın özeti konumunda olmasından dolayı insana (çünkü insanda kainatın özeti
gibidir, kainatta bulunan tüm hasletler onda vardır) benzetir.
“Rahman’daki Ümmü’l Kur’an(Fatiha Sûresi) insandır” 2/11/3
76 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.190.
Page 138
128
“Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahim ve din günü (kıyâmet günü) nün
sâhibi olan Allah’a mahsustur. Yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım isteriz.
Bizi doğru yola, kendilerine nîmet verdiklerinin yoluna ilet. Gazâba
uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil.” ( Âyet: 1-7)
Âşığımız, Kur’an’ın Fatiha Sûresi’yle, Elhamdülillah’la başladığını beliritr.
“Kitabımın başı Sûre-yi Elham” 5/17/3
“Kitabımın başı Elhamdülillah” 6/98/2
Fatiha Sûresi’nin diğer adların da biri de “Seb’al mesânî”dir. Yoksul Derviş
şiirlerinde bu ifadeyi de kullanır, Seb’al mesânî’yi okuduğunu ve cümle yol içinde bu
yolun kolay olduğunu söyler.
“Bizim okuduğumuz Seb’al mesânî’dir
Cümle yol içinde bu yol âsândır” 4/97/7
2- Al-i imran Sûresi’nde geçen Yedullah ifadesi
Kur’ân’ın yüz üçüncü sûresidir. Yedullah kelimesi "Allah’ın eli" demek olup,
Allah’ın kudreti, gücünün her şeye yetmesi manasını veren lafız, sözdür. Bu söz Al-i
İmran Sûresinde geçer. Âşığımız Yedullah Sûresi derken yedullah kelimesinin
geçtiği yeri kastetmiştir.
“(Habîbim) de ki: Ey mülkün sâhibi (olan) Allah'ım! Sen mülkü dilediğine
verirsin. Dilediğinden mülkü alırsın. Dilediğini azîz, dilediğini zelîl edersin
(alçaltırsın). Hayır (ve şer) senin yed'indedir. Şüphesiz sen, her şeye kâdirsin (gücü
yetensin)”. (Âl-i İmrân Sûresi: 26)
Yoksul Derviş, Yedullah Sûresiyle, tüm hayırların ve şerlerin gerçekleşip
gerçekleşmemesinin Allah’ın elinde olduğunu vurgular.
“Şanına yazıldı âyet-i Yasin
Yedullah Sûresi verdi manasın.” (İnsanoğlunun Allah’ın eliyle yaratılması)
2/11/2
Page 139
129
3- Taha Sûresi
Kur’an’ın yirminci sûresidir.,Yüz otuz beş âyet olup Mekke'de nâzil
olmuştur. Sûre, ismini, başındaki Tâ-Hâ harflerinden almıştır.
Hz. Ömer'in bu sûre vesilesiyle Müslüman oluşu, İslâm tarihinin önemli bir
hatıra sayfasıdır. Olay, kısaca şöyledir: İslâm'ın yaman bir düşmanı olan Ömer,
Resûlullah'ı öldürme vazifesini üstlenmiş ve bu iş için yola çıkmıştı. Ancak, yolda
kız kardeşi Fatıma ile eniştesi Saîd'in Müslüman olduğunu öğrenince, önce onların
işini bitirmeye karar verdi. Tâ-Hâ sûresini okumakta olan karı-koca, Ömer'in
geldiğini görünce Kur'an sayfalarını sakladılarsa da, Ömer onları duymuştu.
Okuduklarını görmek istediğini söyledi. İnkâr etmeleri üzerine Saîd'e saldırdı.
Kendisine mâni olmak isteyen Fatıma'yı tokatladı. Yüzlerinden kanlar akan Fatıma,
cesarete gelerek Müslüman olduklarını açıkça söyledi. Kardeşinin haline acıyan
Ömer, bu sefer yumuşak bir sesle okuduklarını tekrar istedi. Tâ-Hâ sûresinin yazılı
bulunduğu sayfaları okuyunca, Kur’an’ın mucizeli tesirinden nasibini alarak
Resûlullah'ın huzuruna gitti ve Müslüman oldu.
(2/11/1, 6/143/5, 6/102/1, 8/236/1)
Yoksul Derviş, herkesi Taha Sûresi’ni okumaya davet eder.
“Sûre-i Yasin’i, Taha’yı okun” 6/102/1, 8/236/1
4-Nur Sûresi
Kurân’ın yirmi dördüncü sûresidir. Nûr Sûresi Medîne'de inmiştir. Altmış
dört âyettir. Otuz beşinci âyetinde Allah’ın, göklerin ve yerin nûru olduğu bildirildiği
için, Nûr Sûresi denilmiştir. Sûrede, zinâ suçu işleyen kadın ve erkekler ile zinâ
iftirâsında bulunanların cezâları, evlere girerken izin istemek, selâm vermek gibi
muâşeret kuralları, harama bakmanın kötülüğü, kadınların örtünmeleri ile
Müslümanların, Hz. Muhammet’e saygı göstermeleri gerektiği bildirilmektedir.
“Ey Resûlüm! Müminlere söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini
haramdan korusunlar! İmanı olan kadınlara da, söyle, harama bakmasınlar ve avret
yerlerini haram işlemekten korusunlar.” (Âyet: 30)
(6/78/6, 6/98/3)
Page 140
130
“Sûre-i Nur ile okurum duvaz” 6/98/3
5-Ahzab Sûresi
Kurân’ın otuz üçüncü sûresi. Ahzâb Sûresi Medîne’de inmiştir. Yetmiş üç
âyettir. Sûre, ismini, birleşik düşman ordusu anlamına gelen ahzâb kelimesinden
almıştır. Sûrede İslâm düşmanlarının, İslâmiyet aleyhindeki çalışmaları ve sonunda
hüsrana uğradıkları, Peygambere ve müminlere eziyet ve sıkıntı verenlerin şiddetli
azâba uğrayacakları, Peygamberin zevcelerinin ve diğer Müslüman âilelerin tesettüre
(örtünmeye) nasıl riâyet edecekleri, kâfirlerin âhirette şiddetli azab görecekleri ve
çok pişman olacakları, üzerlerine düşen vazîfeleri yerine getirdiklerinde, takvâya
sarılıp günahlardan sakındıklarında müminlerin, Hakk'ın pek çok ihsânlarına
kavuşacakları anlatılmaktadır.
Allah, Ahzab sûresiyle İslamiyet’e düşman olanların nasıl hüsrana
uğradıklarını anlatmıştır. Âşığımız da “Yazar idi Ali, Sûre-i Ahzab” diyerek, Hz.
Ali’nin kafirlerle mücadelesini hatırlatmaktadır.
“Yazar idi Ali, Sûre-i Ahzab” 6/23/14
6-Yasin Sûresi
Kur'ân’ın otuz altıncı sûresidir. Yasin Sûresi, Mekke’de inmiştir. Seksen üç
âyettir. Yâ sîn diye başladığı için, sûre bu ismi almıştır. Yasin Sûresi’nde Allah’ın
birliği ve ahiret hayatı anlatılır.
(4/35/7, 5/97/2, 5/97/2, 6/133/5, 6/4/6, 6/143/3, 6/102/1, 6/199/1, 8/196/3,
8/236/1, 10/70/2, 10/147/5)
Yoksul Derviş, Yasin Sûresinde, Allah’ın birliğine ve ahiret hayatına ait
sırların olduğunu söyler.
“Yasın-i Şerif’i de mübinde sırdır.” 10/147/5
Âşığımız, İnsanları Yasin ve Taha Sûrelerini okumaya davet eder. Ayrıca
Yasin Sûresi’nin ahiret hayatına dair bilgi vermesinden dolayı; insanoğlunun şanına
yazıldığını belirtir.
“Sûre-i Yasin’i Taha’yı okun” 6/102/1, 8/236/1
“Şanına yazıldı âyet-i Yasin” (İnsanoğlu) 2/11/2
Page 141
131
7-Rahman Sûresi
Kurân’ın elli beşinci sûresidir. Rahmân Sûresi Mekke'de inmiştir. Yetmiş
sekiz âyettir. İlk âyette geçen Rahmân kelimesinden dolayı Rahmân Sûresi
denilmiştir. Sûrede; göklerin düzeninden, Allah’ın insanlara olan lutfu ve
ikrâmından, insanın yaratılışından, Allah’ın kudretinden, kıyâmet gününden ve o
günde isyânkârların cezâlandırılmasından ve inananların kavuşacağı nîmetlerden
bahsedilmektedir.
“Allah, yeri mahlûkât için yaratmıştır. Orada meyveler ve salkımlı hurma
ağaçları vardır. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.” (Âyet: 10-12)
(2/70/5, 2/101/2, 2/11/3, 4/45/2, 4/35/7, 5/39/7, 6/144/1, 6/99/2, 7/15/5,
8/101/3, 10/69/2)
Yoksul Derviş, Rahman Sûresi’nde geçen “insanın yaradılışı”ndan bahseder
ve Kur’an’ın özünün insanoğlu olduğunu belirtir.
“Sûre-i Rahman’da yazılıp geldi
Âdem Baba’nın eğesinde yeri var” (Kadınları yaratılışı) 2/101/2
“Sûre-i Rahman’dan gelir gıdası” (insanlar arasındaki sevginin gıdası)
8/101/3
“Sûre-i Rahman’dan gelir gıdası” (Dostluğun) 8/101/3
“Rahman’daki ümmü’l Kur’an (Kur’an’ın özü) insandadır.” 2/11/3
“Sûre-i Rahman’a bakın” (Aşk imandır, sevgi Kur’an) 2/70/5, 7/15/5,
Âşığımız, “Sûre-i Rahman sırrımız” diyerek kâinattaki her şeyin ilminin
Allah’ta, Allah’ın ilminde olduğunu söyler.
“Sûre-i Rahman sırrımız” 4/45/2
“Sûre-i Rahman’dan sırra erdiler
El el ele Hakk’a divan durdular” 10/69/2
“Candan Sûre-i Errahman
Yazar ki anda küllimen
Page 142
132
Aleyha fen tevhittedir” 5/39/7
“Sûre-i Rahman’da batın seçilir” 4/35/7
Âşığımız, Rahman Sûresi’nde Allah’ın nimet vereci oluşunun açıklandığını
vurgular.
“Sûre-i Rahman’da okundu ayan” (Allah’ın rahman oluşu) 6/99/2
8- Heleta Sûresi
Kurân’ın yetmiş altıncı sûresidir. İnsan sûresi ve Hel'etâ da denir. Dehr sûresi,
Medîne’de inmiştir. Mekke’de nâzil olduğunu söyliyenler de vardır. Otuz bir âyettir.
Birinci âyette geçen Dehr kelimesi sûreye isim olmuştur. Sûrede; insanların ilk
yaratılışı, inanmayanların karşılaşacakları acı ve pek çetin azâblar, Allah’ın sevdiği
mümin kulların ise kavuşacakları büyük nîmetler anlatılır.
“Hakîkat biz, insanı (erkek ve dişi sularının) karışımından (meydana gelen)
bir nutfeden yarattık. (Üzerine mükellefiyet yükleyerek) onu imtihan ediyoruz. Bu
sebeple onu işitici, görücü yaptık. Gerçek biz ona (peygamber göndermek sûretiyle,
doğru) yolu gösterdik. İster şükreden (mümin) olsun, ister nankörlük eden (kâfir)”
(Âyet: 2,3)77
Yoksul Derviş’in şiirlerinde Heleta Sûresi, yedi yerde geçmektedir.
(4/35/4, 6/6/7, 6/98/6, 6/80/4, 6/133/5, 6/143/5)
Âşık Heleta Sûresi’nin okunulan bir sûre olduğunu söyler.
“Okunur Heleta Yasin” 6/133/5
“Yazar Heleta âyeti” 6/80/2
9-Kevser Sûresi
Kurân’ın yüz sekizinci sûresidir. Kevser Sûresi Mekke'de inmiştir, üç âyettir.
Peygambere ihsân buyrulan Kevser'i bildirdiği için sûreye, bu isim verilmiştir. Erkek
çocukları yaşamadığından Peygambere Mekke müşrikleri nesli kesik mânâsında
“ebter” demişler, bunun üzerine, Allah, Kevser Sûresi ile onlara cevap vermiştir.
77 APAK-YAVUZ, a.g.e.
Page 143
133
“(Habîbim!) hakîkat, biz sana Kevser'i verdik. O hâlde Rabbin için namaz kıl
ve kurban kes. Doğrusu sana buğzeden kimse, zürriyetten (nesilden) ve her hayırdan
kesilmiştir.” (Âyet: 1-3)
“Hakkında ayandır inna eğteyna,
Dü cihanın sultanıdır Muhammet” 8/177/4
“Şanına yazıldı Kevser Sûresi” 10/152/3
10-İhlas Sûresi
Kur’ân’ın yüz on ikinci sûresidir. İhlâs Sûresi, Mekke'de inmiştir, dört âyettir.
Sûrede, İslâm dîninin tevhîd (Allah’ı bir bilme) inancı en özlü ve en anlamlı şekilde
ifâde edilmiştir.
“(Yâ Muhammet!) de ki: O, Allah birdir, Samed’dir. O doğurmamıştır,
doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir.” (Âyet: 1–4)
İhlâs Sûresi, tüm şiirlerde üç yerde geçmektedir.
(5/108/1, 6/98/5, 6/98/1)
Âşığımız, aşağıdaki beyitte İhlâs Sûresinin, son âyetini okur ve Allah’a karşı
ihlasla abdest alıp ibadet ettiğini söyler.
“Velem yeküllehu küfüven ahat (Hiçbir şey O’na denk ve benzer olamaz.)
Abdestim ihlasım, kılarım namaz” 6/98/5
11-Amentü Duası
"İmân ettim" demek olup müminlerin iman esaslarını kısaca toplayan ifâdenin
ismidir. İslâm dîninde inanılması lâzım olan altı temel esasa değinir. Âmentü’nün
mânâsı şöyledir:
“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe; kaderin,
hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna îmân ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır.
Allah'tan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammet’in Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna
şahâdet derim.”
Yoksul Derviş, Amentü’yü bilip; ona inandığını, iman ettiğini söyler.
“İmanım ikrarım Amentü billah” 6/98/4
Page 144
134
İnsanlarında Amentü’ye iman ettiğini belirtir.
“Amentü’ye iman edip uyarlar” 4/120/4
C- HADİSLER
Hadis, Hz. Muhammet’in sözlerine verilen isimdir.
1- “Cennet anaların ayağının altındadır.”78
Bu hadis, Âşığımızın şiirlerde üç yerde geçmektedir.
“Cennet ayağında olan anneler” 10/3/2
“Cennet ana ayağında” 9/152/7, 10/173/3
2- “Hubbü’l-Vatan, Mine’l-İman” 79
“Vatan sevgisi, imandandır.” hadisi Âşığımızın şiirlerinde geçmektedir.
“Hubbül vatan, Minel iman” 9/140/3, 10/76/3, 11/126/1.
3- “İlim müminin kaybettiği malıdır, onu Çin’de bile olsa bulup alın.” 80
İlimin önemi şiirlerde sık sık vurgulanır. Bu hadis de Âşığımızın şiirlerinde
geçmektedir.
“İlim, Çin’de olsa bile arayın” 2/9/3
“İlim, Çin’de bile olsa gidip bulasın” 8/168/2
4- Kadın Hakları
Âşığımız bir şiirinde “Kadınlar eşittir” dedi peygamber der ve Âdem
Baba’nın eğe kemiğinde yeri var der. Bu ifade aşağıdaki hadiste geçmektedir.
“Allemel Esma’dan süzülüp geldi
Gerdana gülleri dizilip geldi,
Sûre-i Rahman’da yeri var
Âdem Baba eğesinde yeri var
78 Rahmetullah EL-MUTAKİ EL-HİNDİ, Kenzü’l-Ummal, C. 2, s.2198, Hadis no 45439, (Kudai’den nakledilmiş), Beytü’l-Efkari Duvaliye Yayınevi, Ürdün, Tarihsiz. 79 Buhari, El-Edepü’l-Müfret, C.1, s.488, (Tercüme eden Ali Fikri Yavuz) İstanbul, 1979. 80 Rahmetullah EL-MUTAKİ EL-HİNDİ, Kenzü’l-Ummal, C. 1, s.1294, Hadis no 28697, (İbni Abdil’den nakledilmiş), Beytü’l-Efkari Duvaliye Yayınevi, Ürdün, Tarihsiz.
Page 145
135
Kadınlar eşittir dedi peygamber” 2/10/2
"Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği
kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi
haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayarhah olun."81
5- “Kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için istemeyen bizden
değildir.” 82
“Kendine istediğini
Başkasına da isteyin” 9/81/5
6- “Kıyamet kopsa dahi elinizdeki fidanı dikin.” 83
“Kıyamet kopsa da bir fidan dikin” 7/93/3, 10/129/1, 11/97/4, 11/98/1,
7- “Kim ahiret gününe ve Allah’a inanıyorsa, misafirine ikram etsin” 84
“Misafire hürmet Hakk’a hürmettir” 2/29/1, 2/29/6
8- “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” 85
“Kolay kılalım her işi” 11/120/2
9- “Komşusu aç iken, kendisi tok yatan bizden değildir.” 86
“Komşusu aç ise meğer,
Kendisi tok ise eğer
Şefaat etmez peygamber” 11/100/3, 9/81/3
“Komşusu aç, kendisi tok ise eğer
Ümmetim değildir dedi peygamber” 4/75/6, 7/16/7, 3/16/6
81 Buhari, Kütübü Sitte, Nikah 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Rada 65, (1468); Tirmizi, Talak 12, (1188). 82 Buhari, El-Camiu’s-Sahih, Kitabü’l-İman Bölümü, 2.,bab.,Çağrı Yayınları, Ankara, 1980. 83 Ahmet Bin HANBEL, El-Müsnet, C.3, s.191, Çağrı Yayınları, Ankara, 1980. 84 Buhari, El-Camiu’s-Sahih, Kitabü’l-Edep bölümü, 31,bab.,Çağrı Yayınları, Ankara, 1980. 85 Es-Suyûtî, El-Camiüs-Sağir, C.1, s. 301, (Hadis muttafaun aleyhtir) Şam, Tarihsiz. 86 Es-Suyûtî, El-Camiüs-Sağir, C.2, s. 389, (Tavarani Hakim rivâyet etmiş) Şam, Tarihsiz.
Page 146
136
10- “Levlake levlak, Halaktül Eflak”87
“Ey Habibim, alemleri ben ancak senin için yarattım.” anlamına gelen
uydurma bir hadistir.
Yoksul Derviş, Hz. Peygamberin şanına bu sözün söylendiğini belirtir.
“Levlake levlak şanı var” 6/3/5
“Şanına yazıldı levlake levlak
Okundu lemma halaktül eflak
Divan durdu yetmişbin melek
Enbiyalar sultanıdır Muhammet” 8/177/2, 11/17/3
“Şanına Levlake levlak,
Denildi Halaktül Eflak” 9/7/3, 5/10/6
11- “Mümin Mümin’in kardeşidir.” 88
“Mümin Mümin’in kardeşi.” 9/80/5, 11/101/7
12- “Temizlik imanın yarısıdır.” 89
Âşığımız temizliğin önemini de vurgular, bunu da bir hadise dayandırır.
“Temizlikte olur iman” 11/125/2
“Temizlik imandır” 9/19
87 El-Aclûni, Keşfü’l-Hafâ, C.2, s.232, (Hadis uydurmadır.) Kahire, tarihsiz. 88 Es-Suyûtî, El-Camiüs-Sağir, C.1, s. 66, (Ebu Davut rivâyet etmiş) Şam, Tarihsiz. 89 Rahmetullah EL-MUTAKİ EL-HİNDİ, Kenzü’l-Ummal, C. 1, s.1216, Hadis no 26795, (Müslim veTırmizî’den nakledilmiş), Beytü’l-Efkari Duvaliye Yayınevi, Ürdün, Tarihsiz.
Page 147
137
ALTINCI BÖLÜM
DİNÎ TERİMLER VE KAVRAMLAR
A- AHİRET İLE İLGİLİ MEFHUMLAR
Ahiret, insanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayattır.
Ahiret muayyen olan vade ömrün sonu anlamındadır. İslam dinine göre Allah
tarafından takdir edilen ecel ne ileri ne de geri alınabilir.90
1. AHİRET
İnsanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayat. Âhirete iman, inanılması
lâzım olan İslam’ın altı şartından beşincisidir91.
“Kim de mümin olduğu hâlde âhireti ister ve onun için gereken şekilde
çalışırsa, işte onların çalışmaları makbul olur.” (İsrâ Sûresi: 19)
(1/35/7, 4/120/5, 5/5/2, 7/12/4, 7/22/4, 9/27/1, 10/25/3, 11/133/7)
Âşık, şiirlerinde ahireti dile getirirken insanların bu dünyadaki iyi veya kötü
davranışlarını ön plana çıkarır. Bu dünyada Allah’a karşı riya içinde olan ikiyüzlü
insanların, münafıkların ahirette şefaat bulamayacağını ve azap çekeceğini söyler.
“İki yüzlekçinin imanı olmaz
Ölse ahirette şefaat bulmaz
Niçin münafıklar oradan kalmaz
Herkes ettiğini çekmeyecek mi?” 4/120/5
“Dertli gönül bilmez misin ahireti” 10/25/3
Kubat, insanoğlunun, ahirette borçlu çıkmaması için; bu dünyada
mazlumların gönüllerini alması gerektiğini söyler.
“Mazlumun boynunu bükme
Gönül Kâbesini yıkma
90 PALA, a.g.e., s.143. 91 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.13.
Page 148
138
Ahirete borçlu çıkma
Böyle bir sual olmasın” 7/12/4
Yoksul Derviş, hem bu dünyada hem ahirette huzurlu olabilmek için şeriat ve
hakikat yolunda olmak gerektiğini söyler.
“Hemi dünya hemi ahiret
Yoldur köprü yoldur sırat
Yoldur şeriat, hakikat” 7/22/4
Âşığa göre anne sevgisi her şeyden üstündür. Ana hem bu dünya hem
ahirettir. Her iki dünyada da ananın yeri büyüktür.
“Ana dünyaya bedeldir
Ananın sevgisi baldır
Ananın misali güldür
Dünya ana ahret ana” 9/27/1
Âşık, Hasan ile Hüseyin'i anlatırken yine ahiretten bahseder.
“Ahirete susuz giden
Hakka canın feda eden
Her dertlere sabır eden
Hasan ile Hüseyin'dir” 1/35/7
Kubat, ahiret gamını çekmemek için özün Hakk’tan ayrılmamasını ve kelime-
i tevhidin dilden düşürülmemesi gerektiğini söyler.
“Ağla gözüm aka gör
Ahret gamın çeke gör
Özün hakka yaka gör
Lailahe illallah” 5/5/2
Page 149
139
2. ECEL
Eceli gelen her insan vadesi yetince bu dünyadan göç edecektir. Ecel ifadesi
altı yerde geçmektedir.
(3/50/6, 4/33/2, 4/38/5, 4/38/7, 4/38/6, 5/24/5, 5/61/2)
Âşık Yoksul Derviş, beşinci kitapta yer alan “Sakın Kalma Sen” adlı şiirinde
insanoğluna seslenerek, cihanda gafil gezilmemesi bu dünyanın sevdasına,
eğlencesine dalınmaması gerektiğini ve bir gün ecelin başa geleceğini dile getirir.
SAKIN KALMA SEN
“Ne gafil gezersin cihanda âdem
Bir gün ecel başa gelse gerektir
Giyip kuşandığın sürdüğün bu dem
Cümlesi dünyada kalsa gerektir
Sakın ola (dünya) sevdasına dalma sen
Dalıp teşviş ile sakın kalma sen” 5/24
Âşık, küfreden, insanlık bilmeyen Kör Tatar’a seslenir ve zalimliğin,
kötülüğün, kıymet bilmezliğin, yanlış olduğunu herkesin bir gün ecelinin yeteceğini
ve bu dünyadan göçeceğini söyler.
“Bu dünyanın sonu ecel değil mi?”
Ölüm ecel senin aklına gelmez mi?” 4/38/7, 4/38/6
“Gönlüne gelmez mi hiç ecel ölüm” 4/38/5
Âşık, ecelin bütün varlıklara ve kendisine geleceğini belirterek, Allah’ın
rahmetine nail olmayı ister.
“Ecel gelir kurda kuşa hayvana
Emroluna ya Rab ulu divana
Page 150
140
Mevlam bizi rahmetine nail et” 5/61/2
“Ben Yoksul’um yoktur şöhretim şanım
Bulamadım bir derdine düşenim
Ecel bir gün kaldıracak nişanım
Belki gardaş diye arar gidersin” 4/33/2
Yoksul Derviş, bir gün ecel başa gelip, son nefesle ölürken aklında hep
sevdiğinin olacağını söyler.
“Ecel başa gelip bir gün ölürken
Son nefeste sözlerimde sen varsın” 3/50/6
3. KABİR
Kabir, ölen insanın defnedilmesi, gömülmesi için kazılan yer, mezar anlamına
gelmektedir.
“Allah, rüzgârı, rahmeti olan yağmurdan önce müjdeci gönderir. Rüzgârlar,
ağır olan bulutları sürükler. Bulutlardan ölü olan toprağa su yağdırırız. O yağmurlu
yerden meyveler çıkarırız. Ölüleri de kabirlerinden böyle çıkaracağız.” (A'râf Sûresi:
56)
Âşığımız, insanın bu dünyada yaptığı kötülüklerin kabirde çok azap
çekmesine sebep olacağını dile getirir.
"Azap çoktur kabir içinde yatarken" 4/38/2
4. KIYÂMET
Allah’ın emri ile İsrâfil’in Sûr denilen ve nasıl olduğunu bilinmeyen bir âlete
üfürmesi, (birinci üfürme) ile bütün canlıların ölüp, her şeyin yok olması, kâinâttaki
(varlık âlemindeki) düzenin bozulmasıdır.92
“Kıyâmet muhakkak gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur.” (Hac Sûresi: 7)
“Ey insanlar! Rabbinizin azabından korkun. Muhakkak kıyametin zelzelesi
(sarsıntısı) pek büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, analar, emzirdikleri
92 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.294.
Page 151
141
çocuklarını bırakıp unutur, hâmile kadınlar çocuklarını düşürür. O günün dehşetinden
sen insanları sarhoş bir hâlde görürsün, hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Fakat
Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac Sûresi: 1,2)
Her canlının ölüp, âlemin düzeninin bozulmasından bir müddet sonra, yine
Allah’ın emri ile İsrâfil’in ikinci defâ Sûr’a üfürmesi ile bütün ölülerin yeniden
dirilip, hayat bulmasından, yeni bir hayâtın başlamasından sonra herkesin
bulundukları yerden, kabirlerinden kalkıp, mahşer (Arasât meydanı) denilen yerde
toplanıp, dünyâda yaptıklarından hesâba çekilecekleri ve herkesin Cennet'e veya
Cehennem'e gidinceye kadar devâm edecek olan zaman. Bu zamana kıyâmet günü de
denir. 93
“O (Allah) elbette sizi kıyâmet günü mahşerde kabirlerinizden toplayacaktır.
Bunda asla şüphe yoktur.” (Nisâ sûresi: 87)
Aşığımız, kıyamet günü azîm ulu bir divan kurulacağını söyler.
“Ol gün azîm ulu divan kurulur” 5/11/2
Sur’un üfleneceği gün hesap günü mizan kurulacaktır.
“Sûr u hesap günü mizan başında” 4/94/5
Yoksul Derviş, Hu ismini daima anan kişinin kıyamet şiddeti görmeyeceğini
dile getirir.
"Görmez şiddeti kıyamet" 5/55/7
Âşık, Marmara depreminde yaşanan acıyı, felâketi de kıyamet gününe
benzetir.
"Milletin başına koptu kıyamet" 11/45/5
5. MAHŞER
Haşr olunacak, toplanılacak yer. Kıyamet gününde bütün canlıların yeniden
dirildikten sonra hesap için toplanacakları yer. Kıyamet günü bütün canlılar mahşer
yerinde toplanacak, her insanın amel defterleri uçarak sahibine gelecektir.
93 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.294.
Page 152
142
(1/22/11, 1/23/1, 2/14/2, 4/114/7,4/40/1 ,4/71/4, 4/32/7, 5/11/2, 5/56/4,
5/87/4, 5/61/1, 5/12/7, 5/35/4, 5/10/1, 6/82/6, 8/217/2, 8/93/1, 9/38/4, 9/146/8,
9/147/3, 11/122/4)
Âşık Yoksul Derviş, mahşer yerinde divan kurulacağını, insanların orada Hak
tarafından hesaba çekileceğini belirtir.
“Divan kurulacak mahşer yerine” 4/114/7
“Yarın mahşer olunca
Ol mizan kurulunca
Hak kendisi yargılar
Sorgu sual olunca” 8/93/1, 11/122/4
“Ol gün azîm ulu divan kurulur” 5/11/2
Âşığımız, Allah’ın “Ol” emriyle olan cihanın “Feyekün” emriyle yok
olacağını ve cümle insanın mahşer yerinde toplanacağını belirtir, işte o gün
Mevla’nın bizi rahmetine nail eylemesini ister.
“Kün demekle cihan gelir yine
Feyekün demekle kaybolur yine
Toplanır cümle âlem mahşer yerine
Mevlam bizi rahmetine nail et” 5/61/1
Yoksul Derviş, hesap günü mahşerde yüzümüzün kara çıkmaması için her
zaman Allah’ı zikretmemiz gerektiğini belirterek, bu dünyada gafil olmadan,
kötülüklerin esiri olmadan bencillik yapmadan yaşamamızı tavsiye eder.
“Avara olma avara
Düşünmez misin mahşere
Olmasın yüzümüz kara
Gel zikreyle gel zikreyle” 5/56/4
“Dinle Şu Yoksul’un ah u zârını
Kesmen hanemizin misafirini
Page 153
143
Kimse düşünmüyor mahşer yerini
Bacıda kardeşte insaf kalmamış”(4/40/1)
“Gafil Serseri yürüme
Yol içinde yol isterler
Varınca mahşer yerine
Mürşidi kâmil isterler”(5/87/4)
“Pek cahil olursun mahşer gününde
Pişman olacaksın elbet sonunda
Utanmadan gerçeklerin önünde,
Birbiriyin derisini sürüme” 8/217/2
Yoksul Derviş insanların mahşeri düşünmelerini ister ve inkâr edenleri
dinlemeyip, cismini ve canını kötülüklerden arındıranların Allah yoluna gelmeleri
gerektiğini söyler.
“Dinleme gel münkiratı
Düşün mahşeri sıratı
Terk eyle sen bu sûreti
Cismi canı yuyan gelsin.”(5/35/4)
Âşık, kardeşliğinin de mahşere kadar süreceğini belirtir.
“Kardeşliğim budur mahşere kadar” (4/32/7)
Yoksul Derviş, mahşer günü Hz. Muhammet’in şefaatini umar ve o zaman
ondan ayrılmamayı ister.
“Yoksul Derviş düştün zara,
Mahşer günü yakma nara,
Huzurunda hem biçâre,
Şefaat Yaresullallah” 9/138/4
“Ümmet için gece gündüz ağlayan
Page 154
144
İki gözyaşını umman eyleyen
Mahşer günü affımızı dinleyen
Allah bizi Muhammet’ten ayırma” 5/12/7
“İsyanım çok yüzüm kara
Huzurda hem biçare
Mahşer günü yakma nara
Nenni Muhammet’im neni” 5/10/1
“Şaşırtma yolumu ulu mahşerde” 4/7/14
Kubat, “yevmil haşir” (haşir günü) ve ulu divan, tabirlerini de mahşer günü
için kullanır. Ulu divan kurulduğu zaman dünyada yapılan tüm işlerin bir bir hesabı
sorulacaktır.
“Bir ulu divan kurulur
Birin irin hep sorulur”2/14/2
“Eleman efendim yevmil haşirde”4/71/4
Yoksul Derviş, mahşerde hesaba çekileceğimizi belirterek Hz. Ali’ye seslenir,
Hz. Ali’nin mahşerde yetişip yardım etmesini ister.
“Gel yetiş Ali mahşer gününde
El aman efendim öyle bir anda
Yoksul Derviş der ki ulu divanda
Sorgu sual hesap verilmesi var”9/146/
Âşık, Kerbela’da katliam yapanların, mahşerde Allah’ın huzuruna çıkacak
yüzleri kalmaması için onlara beddua eder.
“Mahşerde tövbesi kabul olmasın
İnşallah rahmete nail olmasın”1/22/11
“Mahşerde çıkacak kalmasın yüzü”1/23/1
Page 155
145
6. SIRAT
Cennet'e geçilmek üzere, Cehennem üzerine kurulmuş, mahiyeti kesin
bilinmeyen köprü. Buna, yalnız sırat da denir.
(4/94/5, 5/55/7, 5/8/6, 5/15/5, 3/6/8, 5/43/2, 10/25/3)
Âşık Yoksul Derviş, sırat köprüsünün Allah’ın Hu ismi ile kurulduğunu dile
getirir.
"Arş u âlâ sekiz cennet
Hu ile kuruldu sırat
Görmez şiddeti kıyamet
Hu ismini diyen kişi" 5/55/7
Yoksul Derviş kelime-i tevhidin dilden düşürülmemesi gerektiğini, kelime-i
tevhidi söyleyenlerin sırat köprüsünü hızlı geçeceğini belirtir
"Dilimizin taatı
Elimizin beratı
Hızlı geçer sıratı
La ilahe illallah" 5/8/6
"Sekiz cennet açandır
Türlü cevher saçandır.
O sıratı geçendir
La ilahe illallah" (5/15/5, 3/6/8)
Âşık, ahirette hesaba çekildikten sonra sırattan geçileceği için sürekli sıratı
düşündüğü dile getirir.
“Sırat köprüsü incedir” 5/43/2
“Gece gündüz düşünürüm sıratı” 10/25/3
Yoksul Derviş, hem bu dünyada hem ahirette huzurlu olabilmek, sıratı rahat
geçebilmek için, şeriat ve hakikat yolunda olmak gerektiğini söyler.
Page 156
146
“Hemi dünya hemi ahiret
Yoldur köprü yoldur sırat
Yoldur şeriat, hakikat” 7/22/4
Yoksul Derviş insanların mahşeri, sırat köprüsünü düşünmelerini ister ve
inkâr edenleri dinlemeyip, cismini ve canını kötülüklerden arındıranın Allah yoluna
gelmeleri gerektiğini söyler.
“Dinleme gel münkiratı
Düşün mahşeri sıratı
Terk eyle sen bu sûreti
Cismi canı yuyan gelsin.”(5/35/4)
B- CENNET VE CENNET VARLIKLARI
1- CENNET:
“Gölgelik bahçe” olup âhirette müminlerin gidecekleri yerdir. Allah Cennet
hakkında “Takva sahipleri için Rablerinin önünde nimet cennetleri vardır.
(Kalem/34)” buyurmaktadır. Kur'an'ın muhtelif yerlerindeki “Cennet dâru'n nâim,
cennetü'l – mev'a, dâru'l – hayevân, makamu'l – emin, cennetü'l – firdevs” gibi sıfat
ve isimler, cennetin dereceleri gibi adlarını da gösterirler. İnanışa göre cennet Arş'ın
sağ yanındadır. Sekiz kapısı bulunmaktadır. “Cennet, Huld, Me'va, Nâim, Âliye,
Adn, Fridevs, Dâru's – Selâm ve Hayevân şeklinde 8 adet cennet sıralanmıştır.
Bazılarına göre 8 cennet birbirini kuşatmış vaziyette ve iç içedir. Her cennet
birbirinden farklıdır. Oraya girecek olanlar da derece bakımında kendilerine uygun
olan yere girerler. Peygamberler için orada bir Kevser havuzu vardır. Bundan başka
Râhika, Tesnîm, Kâfûr, Selsebîl gibi adlarla anılan daha 13 ırmak vardır. Cennette
hûrî, gılmân, vildân vardır. Cennet ehline hizmet ederler. Oraya girenler istediklerini
hemen önlerinde hazır bulurlar. Asla yaşlanmazlar. Sonsuz nimetlere kavuşurlar.
Tasavvufa göre adalet, hikmet, iffet ve yiğitlik, dört sırrıyla birlikte sekiz cenneti
oluşturur. Cennet yüz menzildir. Zira Hz. Muhammet'in ümmeti de yüz dereceye
Page 157
147
ayrılmıştır. Adn cennetinde Allah müminlere görünecektir. Bu bakımdan cennetlerin
en üstünü Adn cennetidir.94
Cennet, yetmiş sekiz yerde geçmektedir.
(1/34/10, 1/3/6, 2/75/3, 3/12/6, 3/24/1, 3/26/3, 3/20/4, 3/48/1, 3/6/8, 4/46/4,
4/51/3, 4/30/7, 4/7/3, 4/8/5, 4/52/2, 5/49/1, 5/107/2, 5/57/7, 5/42/3, 5/7/6, 5/6/1,
5/15/5, 5/75/1, 5/55/7, 5/55/5, 5/55/3, 5/9/6, 5/41/1, 6/110/4, 6/21/44, 6/36/35,
6/63/2, 6/92/5, 6/82/6, 6/21/44, 7/38/2, 7/22/1, 7/44/3, 8/225/3, 8/40/5, 8/149/4,
8/38/2, 8/58/3, 8/55/5, 8/165/5, 8/141/1, 8/136/3, 8/135/5, 9/68/1, 9/65/3, 9/19/2,
9/38/4, 9/37/3, 9/22/4, 9/39/1, 9/79/1, 9/106/2, 9/31/1, 10/27/5, 10/19/7, 10/8/1,
10/170/2, 10/131/2, 10/132/2, 10/147/3, 10/173/2, 10/198/4, 10/86/8, 11/107/1,
11/125/3, 11/162/7, 11/167/3, 11/99/6, 11/104/6, 11/30/6, 11/31/6, 11/151/1,
11/86/2)
Yoksul Derviş’in şiirlerinde cennet; sekiz cennet, uçmak, cennet, Firdevs-i
âlâ, cennet-i âlâ gibi farklı isimleriyle yer alır.
“İstemedi cennet âlâ” 5/107/2
“Firdevs-i âlâyı hemi cenneti” 9/68/1
“Sekiz cennet için hakikat çarşı” 5/42/3
“Cennetin kapısın açan cömerttir” 3/24/1, 7/44/3
Âşık, uluların hürmetine, inşallah cennete gidilebileceğini, 12 İmam’ın, Zehra
Sultan’ın vatanlarının hep cennet olduğunu söyler.
“Bizi cennete sürerler” (Uluların hürmetine) 6/110/4
“Sekiz uçmağa ağdırır (yükseltir)” (Mürşid-i kâmil insanın nefesi) 5/57/7
“Uçmak oldu hep canların vatanı” 4/46/4
Yoksul Derviş, bazı şiirlerinde ise cennetten çok daha değerli olan
kavramlardan bahseder. Bunlar Hz. Muhammet’in ümmeti olabilme, erenlerin
himmetine kavuşabilme ve sevgilinin muhabbeti, dostun varlığıdır. Burada sevgili ve
dost kavramlarıyla zaman zaman beşeri aşktan ilahi aşka geçişi, kimi zaman da
94 PALA, a.g.e., s.98.
Page 158
148
tamamen Allah aşkını dile getirmektedir. Kişi bunlara sahipse cennetin bunlar
yanında çok da değeri yoktur.
“Tamah edip istemiyoruz cenneti” (Muhammet ümmeti olsa, erenlerin
himmeti üstünde hazır olsa.) 10/27/5
“Sekiz cennet senin olsun, istemem” (Yeter ki dostun hasreti olmasın,
himmeti üstünden eksilmesin.) 8/225/3
“Cennet kokusu yapında” (Sevdiğinin kokusu.) 8/40/5
“Açılsa cennet kapusu” (Sevdiğinin yerini tutmaz.) 2/75/3, 9/65/3
“Sevdiğinden ayrı düşerse kişi
Cennet-i âlâya konsa ne çıkar” 10/19/7
“Sekiz cennetten de sevgi şirindir” (Allah’ın nuru her yerdedir. Allah aşkı
sekiz cennetten de şirindir.) 3/12/6, 10/8/1
“Yüzünü görenler cenneti neyler” (Sevdiğinin yüzü.) 10/170/2
“Sekiz cennet yerim olsa” (Sekiz cennete kavuşsa da dostunun varlığı
önemlidir.) 5/96/2
Yoksul Derviş, bazı şiirlerinde, bu dünya ile ilgili kavramları; güzellikleri,
kutsallıkları ve çeşitli özellikleri sebebiyle cennete benzetir. Bu kavramlar ve
benzeme sebepleri şiirlerinde şu şekillerde geçmektedir:
Avrupa şehirlerini adeta cennet gibi görmeyi yani yanlış Avrupa hayranlığını
eleştirir.
“Sanki cennet oldu Türk’e” 4/30/7
Vatanı çeşitli sebeplerle cennete benzetir:
“İşte cennet yaşadığın vatandır” 11/162/7
“Bu güzel vatanda cennet-i âlâda” 8/136/3, 11/167/3
“Vatanım cennet âlâdır” 11/31/6
“Vatan bizim cennetimiz” 11/30/6
“İşte cennet yaşadığın vatandır” 9/106/2
Page 159
149
“Cennet bilir vatanını, yurdunu” 9/79/1
“Bu cennet yurdunu Anadolu’mu” 9/39/1
“Bu güzel vatanım işte bir cennet” 8/135/5
“Bu cennet vatanım ırkım” 8/165/5, 9/22/4
“Bu cennet vatana şu yer yüzüne” 11/104/6
Tasarrufun öneminden bahseder. Vatanın gelişmesi, servetinin artması,
sanayisinin güçlenmesi tasarrufa bağlıdır.
“Cennet vatanımız sanayileşir” 11/107/1
Vatanı Allah’ın bir lütfu olarak görür. Onu temiz tutmanın gerekliliğini
vurgular.
“Şu cennet vatana bakın” 11/125/3
“Vatanım cennettir güzel doğaya” 9/38/4
Erozyona karşı alınması gereken önlemlerden bahsederken vatanı cennete
benzetir.
“Bu cennet vatanım niçin çöl olsun” 10/132/
Yeşil, ormanlık bir doğayı cennete benzetir. Fidan yetiştirmenin büyük bir
ibadet olduğunu, ormanları korumanın, ağaç yetiştirmenin önemini belirtir. Ormanlar
olmasa vatanın çöl olacağını söyler.
“Yemyeşil bir doğa işte bir cennet” 10/131/2, 11/99/6
“Ne güzel cennete dönmüş” (Vatan) 9/37/3
“Bu cennet vatanım bir çöl olmasın” 8/149/4
Ormanlık, dallarında kuşlar öten, akan suları bulunan, köyünün çevresini
cennete benzetir.
“Çevresi cennete dönmüş köyümün” 3/26/3, 7/38/2
Yoksul Derviş, Kerbela’da şehit olanlar, Hasan ve Hüseyin ile ilgili de
cennete yer verir.
“Sekiz cennet anahtarı” (Hasan ile Hüseyin’e söyler.) 1/34/10
Page 160
150
“Sekiz cennet icre verdi ferahı” (Hüseyin’e hitaben) 10/147/3
“Benzi soldu sekiz cennet gülünün” (Kerbela’da şehit olanlar için) 1/3/6
Âşık, hu ismini ve kelime-i tevhidi zikretmenin cennete gidebilmek için çok
önemli olduğunu belirtir.
“Sekiz cennet gülü hu” 5/75/1
“Gider Firdevs-i âlâ’ya” (Hu ismini diyen kişi) 5/55/3
“Arş u âlâ sekiz cennet” (Hu ismini diyen kişi) 5/55/7
“Sekiz cennette gezerler” (Hu ismini diyen kişi) 5/55/5
“Sekiz cennet açandır” (Lailahe İllallah) 3/6/8, 5/15/5
“Hakikatin yapısı
Sekiz cennet kapısı
İhvanların tapısı
Lailahe illallah” 5/6/1
“Yoksul Derviş dili hu
Sekiz cennet gülü hu
Ötüşür bülbülü hu
Lailahe illallah” 5/7/6
Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’le cennette komşu olmayı ister.
“Sen velisin yere göğe
Kabul eyle ümmetliğe
Ol cennette komşuluğa
Nenni Muhammet’im nenni” 5/9/6
Âşık, atasını memnun edenin, hayır hasenatını yapanın yerinin cennet
olduğunu söyler.
“Senindir ol sekiz cennet” 10/173/2
Page 161
151
Âşık, Birinci Dünya Savaşı, ve Kurtuluş Savaşı dönemlerini kastederek o
yıllarda vatanın elden gitmek üzereyken Atatürk’ün vatanı kurtardığını,
Çanakkale’de verilen mücadeleleri dile getirir.
“Bu cennet vatanım elden gitmişti” 8/141/1, 11/151/1
Âşık, sekiz cennete kavuşabilmek için mümin olmak, nefsine hâkim olmak,
kimseye ihanet etmemek, kötü kişi olmamak, hep iyi amelli, iyi niyetli olmak, Allah
yolundan ayrılmamak, insanlığa hizmet etmek gerektiğini söyler.
“Dökme yola taş ve diken
Yol yaparsan cennet mekan” 3/48/1, 7/22/1
“İşte önümüzde o sekiz cennet” 10/198/4
“Cennet mekan oldu gider” 3/20/4, 4/7/3, 8/38/2
“İstiyorsan eğer sekiz cenneti
Şu nefsine köle olman yanına” 8/58/3
“Cennete koyarlar mümin olanı” 4/8/5
Yoksul Derviş, Hızır İlyas’ı cennetin gülü olarak görür.
“Sekiz cennet gülü olan” 4/52/2
Âşık, Malatya ve Bursa şehirlerinin havasını, güzelliklerini cennete benzetir.
“Sanki bir cennet havası” (Malatya) 8/155/5
“Bir cennet misali hoştur havası” 10/86/8
Yoksul Derviş, kadını cennet gülü olarak görür.
“Sekiz cennet gülündendir” 9/31/1, 11/86/2
Âşık, Hz. Ali’yi meth ederken, onun meziyetlerini dile getirirken de cennetten
bahseder.
“Uçar gider doğru Firdevs âlâya” (Ali’ye doğum gününde her kim göz yaşı
dökerse) 6/36/35
“Sekiz cennetin bülbülü” (Hz. Ali) 6/63/2
Page 162
152
“Cebrail uçuban cennete vardı” (Ali’nin kerametlerini anlatır.) 6/92/5
2- HURİ ve GILMAN MELEKLERİ,
Melek, Ferişteh, Nurdan yaratılmış olan melekler dişi ve erkek değildirler,
yemezler, içmezler uyumazlar. Halleri başka yaratılmışlara benzemez. İlahi emirlerin
gerçekleştirilmesinden sorumludurlar. Allah bunlara kudret vermiştir. Daima tespih
ve zikir içindedirler. Bunların içinde 4 tanesi (Cebraîl, Mikaîl, İsrafîl, Azraîl) büyük
melekler olarak bilinir. Kirâmen kâtibin, Münker – Nekir, Rıdvân da diğer
meleklerden ayrı ve üstündürler.
Melekler, gece gündüz Allah'a ibadet edip O'nun emri ile iş görür. O'ndan
önce söz söylemezler. Allah'ın kendilerine emrettiği hususlarda asla asi olamazlar.
Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde meleklerden bahsedilir. (Bakara / 30, 31, 34, 98,
102, 161, 177, 210, 248, 285; Âl-i İmrân / 18, 39, 42, 45, 80, 87, 124, 125 vs.). Divân
şiirinde birçok yönleriyle ele alınan melekler en çok sevgiliye benzetilmişlerdir.
Melek huylu, melek simalı sevgiliyi melekler överler. Melekler sevgilinin bulunduğu
yeri tavaf eder, kirpiklerini ve saçlarını eşiğine süpürge yaparlar vs. Bazen şair
kendisini de meleğe benzetir. Sanki melekler ona alkış tutar, duasına âmin derler.95
Huri, cennet kızı anlamına gelir. Gözlerinin akı karasından çok olan, ceylan
gözlü kız. Kur'an-ı Kerim, cennette hurilerin müminlere hizmet edeceklerini
bildirmektedir. (Âl-i İmran / 15, Bakara / 25, Nisâ / 57).
Hurilerin safran, misk, anber ve kâfur gibi güzel kokulu maddelerden
yaratıldığına dair rivâyetler vardır. Onların anber ve misk dolu saçlara, hilal kaşlara,
güneş gibi aydınlık yüzlere, tatlı sözlere sahip oluşlarını ifade için bu rivâyet ortaya
atılmış olabilir. Hurilerin gül yanaklı, inci dişli, mercan dudaklı, selvi boylu, güzel
huylu, gülden daha taze temiz kızlar oluşu, divan şiirindeki sevgililerin huriye
benzetilmesine neden olmuştur. Aşığın aklını başından alan sevgilisi Hulleler içinde
bir huridir. Bu durumda sevgilinin mahallesi de cennet olur.96
Tüyü ve bıyığı çıkmamış delikanlı anlamına gelen kelime cennet
hizmetkârları yerine kullanılır. Güzellik ve safiyet timsali olan gılman'ın çocukken
ölenlerden oluşacakları rivâyeti vardır. Cennetliklerin en alt derecesinde olanın bile 95 PALA, a.g.e., s.315. 96 PALA, a.g.e., s.244.
Page 163
153
80.000 hizmetçisi olacaktır. Bunlar nurdan yaratılmış gençledir. Cennetliklerin her
istediğini hemen hazır edecek bu süslü gençlerin dişilerine de huri denir.97
(2/102/4, 2/78/3, 2/77/2, 2/75/3, 2/74/4, 2/85/3, 3/61/2, 3/16/3, 4/75/3, 5/32/4,
5/96/2, 5/41/2, 6/21/39, 6/86/5, 6/110/4, 7/36/3, 7/16/4, 8/225/4, 8/55/3, 8/172/2,
8/41/4, 8/232/4, 9/65/3, 9/148/4, 9/96/2, 9/52/4, 9/57/4, 9/54/2, 10/167/4, 10/110/3,
10/21/4, 11/141/6, 11/23/1, 11/54/7)
Yoksul Derviş şiirlerinde melek, huri, gılman; huri, gılman; melek, huri
kavramları birlikte anıldığı gibi, tek tek de bu kavramlara yer verilir.
“İstemem huri gılman
Mürvet derim şahıma” 5/41/2
“Yeter ki olursan dostla baş başa
Huri gılman senin olsun istemem” 8/225/4
“Melek huri gılmandan üstün” (İnsan) 3/16/3, 4/75/3, 7/16/4, 8/41/4,
8/172/2, 9/96/2,
“Melekten huriden yüce
Bir kitaptır uçtan uca
Okuyasın hece hece
Kutsal kitap insandadır” 9/148/4, 10/121/4
“Bir bakışı değer huri kızları” (Âşık olduğu bir güzele hitaben) 2/78/3
“Huri melek bu güzelin soyu mu” (Yârine hitap ediyor.) 2/74/4
Âşık, bazı şiirlerinde yârinin güzelliğini hurilere benzetir. Bazen de yârinin
güzelliğini hurilerden de üstün tutar. İlahi aşka yöneldiği şiirlerinde ise dostunun
varlığı her şeyden önemlidir. İsterse sevdiği huri, melek olsun onun için hiçbir önemi
yoktur. Önemli olan dostunun varlığıdır.
“Huri meleğin hepisi
Yine değmez sevdiğimi” 2/75/3, 5/32/4, 9/65/3
97 PALA, a.g.e., s.178.
Page 164
154
“Ya meleksin ya hurisin” (Sevdiğine hitaben) 3/61/2
“Huri midir melek midir ya dengi” (Sevdiğine hitaben) 2/77/2
“Züleyha dilberim olsa
Sekiz cennet yerim olsa
Huri gılman yerim olsa
Bana verin yeter dostu” 5/96/2
Yoksul Derviş, Karacalar’da gördüğü üç güzeli meleğe ve huriye benzetir.
“Birisi melektir, birisi huri” 2/85/3, 7/36/3
“Güzelleri sanki cennet hurisi” 10/167/4, 11/54/7
Âşık, erenlerden, Hz. Ali’den bahsederken huri, gılman kavramlarından
bahseder.
“Yoldaşım ola huriler
Bizi cennete sürerler
İmam Bakır Hüdâ ile” 6/11/4
“Gökte huri gılman ile
Saki kanber peyman ile
Nuş eylerken kanber ile
Ali’yi gördüm, Ali’yi” 6/86/5
İns ü cini huri cennet gılmanı” (Hz. Ali’nin doğumu) 6/21/39
Yoksul Derviş dünyanın devri ve öte dünya hayatı ile ilgili olarak bu
kavramlardan bahseder.
“Balı için inler kudret arısı
Bütün yaratılmış melek hurisi
İşte geldi artık yolun yarısı
Hele bak geriye dön birer birer” 8/55/3
“Güneştir endamı baldır ebrusu
Page 165
155
İşte karşımdaki cennet hurisi
Sırat dedikleri gönül köprüsü
Aldanma hayale düşe neler var” 10/110/3
Âşık, kadınları da güzellikleri dolayısıyla huriye benzetir.
“Her birisi selvi, kimisi huri” 2/102/4
Yoksul Derviş, Gölcük depreminin acısını dile getirirken bu kavramlara yer
verir.
“Annelerin melekleri hurisi
Kimisi nişanlı ciğer paresi” 11/141/6
Kubat, Kerbela olayı sebebiyle Ehl-i Beyt’in matemini dile getirirken bütün
varlıkların yasta olduğunu belirtir.
“Cümle huri melek bir ulu yasta” 9/54/2
“Huri cennet arş u ağzam” (Ağlar) 8/232/4, 9/57/4
C- CEHENNEM
Âhiretteki azap yurdu, Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde Cennet ve Cehennem
hakkında canlı tasvirler yer alır. Cehennem, imansız ölenler ile suçlerı
bağışlanmayan günahkârların uğrağıdır. Kur'an'da bazan nâr, lâzâ, sa'ir, sakar
hutâme, hâviye kelimeleriyle de karşılanan cehennemin birçok sıfatı ateşe ait
sıfatlardır. Bazı müfessirler en üstte cehennem, en altta da hâviye olmak üzere birbiri
üstüne kurulan yedi tabakadan müteşekkil yedi cehennem olduğunu söyler.98
1/22/10, 1/23/2, 3/59/4, 3/10/5, 3/10/1, 4/51/3, 5/43/2, 5/5/4, 5/56/2, 5/21/7,
5/23/4, 6/21/44, 6/11/7, 6/30/17, 6/82/6, 6/12/4, 6/13/7, 6/110/7, 9/147/1,
Yoksul Derviş, cehennem için yedi tamu kavramını kullanır. Yüce Allah’a
niyaz eder. Uluların hürmetine Allah’ın didarını görmek ister. Cehenneminde
yakmaması için Allah’a niyaz eder.
“Yakma cehennem narına” 6/110/7
98 PALA, a.g.e., s.95.
Page 166
156
Âşık, dostun muhabbetine erdikten sonra cennet ve cehennemin
gerekmediğini dile getirir.
“Gerekmez bizlere cehennem cennet” 4/51/3
Şemsettin Kubat, Allah’ı dilinden düşürmeyenin, hu ismini sürekli zikredenin
cehennem görmeyeceğini belirtir.
“Cehenneme girmeyecek
Sırat mizan görmeyecek” 5/56/2
“Yarın ol yedi tamuda
Yanmaz Allah Allah diyen” 5/21/7
“Anda cehennemin narın” 3/10/5, 5/23/4 (Pirin eşiğinde yatan, Allah Allah
diyen)
“Devam eyle iş bu ada,
Salâvat ver Muhammet’e
Yarın ol yedi tamuda
Yanmaz Allah Allah diyen”
Âşık, sevdiğinden ayrılmanın cehennemden beter olduğunu dile getirir.
“Cehennemden beter ayrılık” 3/59/4
Yoksul Derviş, Hz. Ali ve Muhammet’ten bahsederken de cehennemi anlatır.
“Yedi tamu sekiz uçmak yaptı” (Hz Ali’nin mevlidi) 6/21/44
“Cehenneme girer başı” (Ali’nin mevlidini dinlerken sohbeti bozan kişinin)
6/11/7
“Ol yedi tamudan bulursun aman” (Ali’nin mevlüdünü her zaman okutursan)
6/30/17
“Yedi tamu cehennemin narından” (Ali’nin korumasını ister) 9/147/1
“Görmez cehennem ateşi” (Ali ve Muhammet aşkına kim gözyaşı dökerse)
6/12/4
Page 167
157
“Görmen cehennem narını” (Ali ve Muhammet aşkına) 6/13/7
Âşık, Kerbela’da katliam yapanlara beddua ederken cehennemden bahseder.
“Yedi tamusundan çıkmasın canı” 1/22/10
“Cehennem tamundan çıkmasın inşallah” 1/23/2
Ç- DİĞER İTİKADÎ MEFHUMLAR
1- CİN:
Gözle görülmez, latif cisimlerden ibret bir varlık. Cinler ruhani varlıklar olup
ateşten yaratılmışlardır. Onlar da tıpkı insanlar gibi Allah'a kulluk ile
görevlendirilmişlerdir. Cinlerin de Müslüman ve kâfir olanları, iyi ve kötüleri vardır.
Şeytan da cin taifesindendir. Bunların dişilerine peri denir. Eskiden delilik, insan
vücuduna cinlerin hâkim olması diye bilinirdi. Bütün varlıkların bir cini vardı. Bu cin
koruyucu cin olarak bilinir ki bunlara huddâm (hizmet edenler) denilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de cinlerden geniş şekilde söz edilmiştir.
Eski inançlara göre büyü ve sihir konusunda cinlerden istifade edilirdi.
Cinlerin insana hizmet edebilecekleri üzerine birçok risaleler yazılmıştır. Hatta cin ve
perilerle evlenenlerin varlıkları bile ileri sürülmüştür. İns (insan) kelimesi ile daha
çok kullanılır. Kelimenin çoğulu candır.99
(1/10/7, 6/21/39, 9/52/4, 11/23/1, 11/23/1)
Yoksul Derviş, cinleri belirgin bir özelliği ile ortaya koymadan, insanlar gibi
bir varlık olarak ele almış ve genellikle “ins ü cin” şeklinde insanlarla beraber
kullanmıştır. Bu iki kelimeyi birlikte kullanması kâinattaki bütün herkesi kastetmiş
olmasındandır.
“İns ü cini ah u feryat ettiler” (Kerbela vakası) 1/10/7
“Ciniler melekler huri derildi” (Kerbela vakası) 9/52/4, 11/23/1
“İns ü cini huri cennet gılmanı” (Hz. Ali’nin doğumu) 6/21/39
99 PALA, a.g.e., s.102.
Page 168
158
2- ELEST BEZMİ VE EZEL:
Elest bezmi. Allah, ruhlar âlemini yarattığı zaman bütün ruhlara hitaben
“Elestü’bi–Rabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” buyurunca ruhlar “Kalû:
Belâ (Evet, sen bizim Rabbimizsin dediler).” İşte o zaman ikrar vermiş olan
insanoğlu, dünya hayatına geldiği zaman bu verdiği söze sadık kalmalıdır. Çünkü
Allah, sözünden dönen olmasın diye ruhları birbirine şahit tutmuştur. Bu olay
Kur'an'da da anlatılır. (Araf / 171, 172). Bu meclis, “Bezm-i Ezel” olarak da bilinir.
Tasavvufta ve İslam edebiyatlarında en eski zaman, en eski meclis olarak değişik
biçimlerde çokça kullanılmıştır. Şairler sevgililerine Elest Bezminde âşık olduklarını,
aşklarının o zamandan bu yana devam ettiğini söylerler. Kelime yalnızca “elest”
olarak da anılır. Çok zaman telmih yoluyla kullanılır.100
(2/6/1, 2/104/4, 3/ 54/ 3, 4/10/1, 4/114/1, 4/6/2, 5/108/7, 5/40/6, 5/41/4,
5/17/3, 6/98/4, 6/140/7, 7/146/4, 8/218/2, 8/48/3, 8/50/1, 8/81/5, 8/101/5, 8/222/2,
8/208/5, 9/60/1, 10/2/3, 10/18/5, 10/120/2, 10/71/3, 10/70/1, 10/180/1)
Yoksul Derviş, ezel terimini elest bezmi ve daha önceki zamanı kastederek
kullanır. Bezm-i Eleste, ruhların yaratıldığı ve çok öncelere uzanan zaman olarak yer
verir. Kendisinin de bu mecliste verdiği sözden dönmeyeceğini, Bezm-i Elestten beri
sevgilinin, Allah’ın aşkıyla dolu olanların ona hayran olduklarını, dostla, sevgiliyle
aralarında o zamandan bu zamana kadar bir ahd olduğunu, bezm-i elestten beri
imanda olduğunu, kendisine yazılan kaderin iyinin de kötünün de orada yazıldığını
söyler.
“Ta ezelden duymuşam böyle hitap” 10/180/1
“Ezeli ervahtan sözümüz bizim” 10/70/1
“Ta ezelden beri akıyor yaşım” 8/50/1, 8/48/3
“Ta ezelden dostluk, kardeşlik bağı” (İnsanda vardır.) 8/218/2
“Ta ezelden gerçeklere inandık” (Allah’ın varlığına, birliğine evet dedik.)
2/104/4, 7/146/4
“Bize taş atanlar ezelden çoktur.” 4/10/1
100 PALA, a.g.e., s.81.
Page 169
159
“Ezelden böyle kurulmuş” (çile de mutluluk da bu dünyada ezelden vardır.)
3/54/3
“Hani ahdeyleyip vermiştik ikrar” 4/6/2
“Bu kişi döner mi ahd u peymandan” 4/114/1
“Elestü bezminde dil bize bize” (Kitabının Kur’an olduğunu, Allah’ın bezm-i
elestte ruhlara dil verdiğini anlatır.) 5/17/3
“Elestüden evvel geldi muhabbet” (Allah sevgisi) 5/41/4
“Elestü bezminden mesti sarhoşum” 5/108/7
“Elestü bezminde yazılı vallah” (amentü billah) 6/98/4
“Elestü bezminde secdeye indik” 8/208/5
“Elestü bezminde varmış yeri” (Allah’a iman etmek, her zaman onu
zikreylemek) 8/222/2
“Elestübirabbiküm ahdimi kodum” 8/101/5
“Elestü bezminde hakkın şarabı” 8/81/5
“Elestüden ikrar verdik” (Rahmandan, Rabbimizden geldik.) 9/60/1
“Elestü bezminde verdik ikrarı” 10/71/3
“Elestü bezminde ikrarın verip” 10/120/2
“Daim ahdi peymanımız güdelim” 10/18/5
“Elestü bezminden beri gelmişiz” 10/2/3
Aşağıdaki mısralarda Bezm-i Elest Meclisine telmih vardır. Bezm-i Elest
Meclisinde kırklara kısmet verilmiş, velilik verilmiştir ve ruhlar âleminde kırklar
devran sürmüştür.
“Orada cemler kuruldu
Cümle canlar hep dirildi
Kırklara kısmet verildi
Bir ulu divandan geldik” 9/60/3
Page 170
160
“Kırklar anda devran sürdü” 5/58/3
3- HAK-BATIL:
Hak kelimesi Allah, İslamiyet, gerçek doğru gibi anlamlara gelmektedir. Batıl
ise fânî, geçici, devamlı olmayan, yok olan anlamına gelmektedir.
“Allah, Hak'dır. Allah’tan başka taptıkları bâtıldır (yok olucudur).” (Hac
Sûresi: âyet 62)
“Hak gelince, bâtıl (şirk, puta tapmak) gider. Bâtıl, her zaman gidicidir.” (İsrâ
Sûresi: âyet 81)
(2/110/4, 4/10/6, 4/63/1, 9/8/2, 11/132/6, 11/18/2)
Âşık Yoksul Derviş, kişinin nefsini kötülüklerden arındırmasını, özünü
yoklamasını, ölmeden evvel ölmesini yani nefsindeki kötülükleri öldürmesini söyler.
“Şu hakkı batılı özünü yokla” 4/10/6
“Hak ile batılı neden seçemez” (İnsanoğlu) 2/110/4
“Hak ile batılı seçenler seçsin” 4/63/1, 11/132/6
Âşık, Hz. Muhammet’in doğduğu gece hak ile batılın seçildiğini belirtir.
“Hak ile batıl seçildi” 9/8/2, 11/18/2
4- KALÛ BELÂ
“Evet dediler” anlamına gelen bu kelimeler, Elest bezminde ruhların Allah'a
kulluk için söz vermelerini anlatır. Allah'ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
sorusuna insanların nefisleri “Evet (Rabbimizsin), dediler”. Kur'an-ı Kerim'de
anlatılan (A'raf / 172) bu olay, edebiyatta çok kullanılmıştır.101
(4/45/1, 5/30/3, 5/34/9, 5/45/3, 5/83/2, 5/99/3, 5/94/2, 6/34/12, 6/70/13,
6/111/3, 8/184/3, 10/19/5)
Yoksul Derviş, Allah’ın Hu ismini bütün mahlûkatın zikrettiğini, Hakk’ın
ezelde ve ebedde var olduğunu, kendisinin de kalû belâdan bu yana aşk ateşiyle
yandığını dile getirir. O zamandan bu güne gelmiş dört kitabı okumak, Allah’a bel
bağlamak, ona inanmak gerektiğini ve nefsin ona elest bezminde evet demediyse, bin 101 PALA, a.g.e., s.268.
Page 171
161
defa secde etmesinin bir önemi olmadığını dile getirir. Ayrıca Hz. Ali’ye ve diğer
erenlere manevi olarak kalû belâdan beri bağlı olduğunu belirtir.
“Kalû belâ hitabını” (Yazanlar meydana gelsin) 4/45/1
“Hakka gülen mezhebi
Kalû belâdan beri” 5/34/9
“Secde yapmadıysa kalû belâda
Bin defa secdeye inse ne çıkar” 10/19/5
“Kalû belâdan evvel Hak” 5/94/2
“Ta kalûdan ezeldir” (İlahi aşk, sevgi) 5/83/2
“Ta kalû belâdan yanarım Leylâ” (Aşk ateşi ile) 5/99/3
“Ta kalû belâdan ikrar verenler” (Erenler, ulular) 8/184/3
“Ol kalû belâ denmeden” (Hz. Ali’nin doğumu) 6/111/3
“Kalû belâdan beri” (O şaha tabi olduk) 6/70/13
“Elestü Rabbiküm kalû belâdan evvel” 6/34/12
“Arş u alâdan kalû belâdan” (Hu Allah Allah) 5/30/3
5- KEVN-İ MEKAN:
Kevn-i Mekân, kâinat, âlem, dünya anlamına gelir.
(5/32/2, 6/38/7, 6/137/5, 6/137/4)
Yoksul Derviş, kâinatın sırrına ermek için Allah’a seher vakti sürekli
yalvarmak gerektiğini söyler.
“Hakka müdem yalvar seher erkânı
Bulam dersen bunda kevn-i mekânı” 5/32/2
Âşığımız, kâinata Hz. Ali gibi bir âdemin gelmediğini dile getirerek ona olan
manevi bağlılığını dile getirir.
“Ol zamanda dahi kevn-i mekânda
Aslı nesli âdem gelmedi anda” 6/83/7
Page 172
162
Âşığımız cihana baharın gelmesiyle kâinatın açıldığını, kendi canının da
kâinatla beraber uyandığını söyleyerek, Allah’a şükreder ve O’na bin can kurban
olduğunu söyler.
“Açıldı kevn-i mekan
Geldi nevruz-i cihan
Şükür elhamdülillah” 6/137/4
“Uyandı cism-i canım
Anda kevn-i mekanım
Bin can ile kurbanım
Şükür elhamdülillah” 6/137/5
6- LEVH-İ KALEM, LEVH-İ MAHFUZ:
Korunmuş satıh, sütü düz nesne, üzerinde yazı olan satıh. Allah kudretiyle
olacak şeylerin, üzerinde yazılı bulunduğu levha. Bir âyette Kur'an-ı Kerim'in Levh-i
mahfuz'da tespit edilmiş olduğu bildirilir. (Bürûc / 22). Allah ilk önce levh ü kalem
(satıh ve kalem)i yaratmıştır. Kalem, bu levhaya kâinatta vuku bulacak olan her şeyi
yazmıştır. Tasavvufa göre levh Tanrı bilgisi, kalem ise Tanrı iradesidir. İnsanların
kaderi Levh-i mahfuz da yazılıdır. Levh-i mahfuz'dan İsrafil sorumludur. Yazılı olan
şeyler ne eksik, ne fazla olmayıp zamanı gelince ortaya çıkarlar. Bu levha yedinci kat
gökte bulunur ve doğu ile batı uzunluğu kadar en ve boya sahiptir. Bu boyutları ilahi
takdirin ifadesi olarak düşünmek gerekir.102
(1/37/6, 4/119/3, 4/11/4, 4/118/1, 5/16/6, 5/40/3, 6/55/1, 6/20/16, 6/54/4,
7/13/4, 7/14/7, 8/237/4, 8/73/3, 8/251/5, 8/232/4, 8/255/3, 9/90/7, 10/24/7, 10/67/5,
11/32 3, 11/17/4)
Şemsettin Kubat, İlahi aşkı, Allah’ın varlığını ve birliğini, her yerde, levh-i
kalemde görür. Allah’ın izni olmasa levh-i kalemin de olamayacağını anlatır.
“Hemi levh-i kalem içre” 7/13/4
“Hu ismidir levh-i kalem” 5/16/6
102 PALA, a.g.e., s.299.
Page 173
163
“Olmaz idi levh-i kalem” (Şu Allah’ın izni olmasa) 8/73/3
Yoksul Derviş, gönlünün elemde olduğunu, levh-i kalemden beri yârinden
ayrı düştüğünü, talihinin levh-i kalemde yazıldığını, bu yazıya razı olmak gerektiğini
anlatır.
“Yoksul divaniyem ta ki ezelden
Levh-i kalem talihimi yazaldan” 7/14/7, 9/90/7, 10/24/7
“Yazılmış talihim levh-i kalemde” 8/251/5
“Karşında uyandır levh ile kalem” (Sultanına seslenir. Levh-i kalemde
yazılan neyse onu yaşamaktasın, bu kadar elem çekme.) 8/255/3
Âşık, Muhammet’in doğduğu geceyi anlatırken levh-i kalemden bahseder.
“Arş u rahman levh-i kalem
Bütün on sekiz bin âlem
Dağlar taşlar verdi selam
Muhammet doğdu bu gece” 11/17/4
Kubat, Kerbela olayından bahsederken bütün kâinatın yas tuttuğunu, bu
matemin levh-i kalemi de sardığını dile getirir. Ayrıca levh-i kalemde böyle bir
yazının yazılmasına şaşarak üzüntüsünü belirtir.
“Bir figandır tutmuş levh-i kalemi” 4/118/1
“Bütün levh-i kalem ağlar” 8/232/4
“Levh-i kalem öyle yazı yazar mı?” 8/237/4
Âşık, ululardan, Hz. Ali’den bahsederken yine levh-i kalem ve levh-i
mahfuzdan bahseder.
“Levh-i kalemde söylendi” (Bacı Sultan dendi) 4/11/4
“Karşında ayandır levh ile kalem (Bacı Sultan) 4/119/3
“Levh-i kalem yazısıdır” (İmam Hasan, İmam Hüseyin) 1/37/6
“İsmi levh-i kaleme” 5/40/3
Page 174
164
“Allah’ın levh-i kalemi” (Hz. Ali’nin doğumu ile ilgili) 6/54/4
“Levh-i mahfuzunda hak arslan yazar” (Hz. Ali’nin doğumu ile ilgili)
6/20/16
“Levh-i mahfuzda fermanı” (Hz. Ali’nin doğumu) 6/55/1, 10/67/5, 11/32/3
7- ŞEYTAN
Şeytan, İblis, Önceleri haris adlı bir melek imiş. Allah, Âdem’i bütün
meleklere secde etmelerini buyurduğunda hepsi birden secde etmişler. Ancak
meleklerin en ulusu, onların hocası olan Haris, kendisinin cin olup ateşten
yaratıldığını, bu nedenle topraktan yaratılmış olan Âdem’e secde etmeyeceğini
söyleyerek Allah'a asi olmuştur. Allah da onu şeytan kılığına sokmuş ve
lanetlemiştir. Bunun üzerine şeytan Allah'a yalvardı ve “Beni kıyamete dek yaşat ki
iyi kullarından başka bütün kullarını azdırayım” dedi. Allah da kabul ederek ona sûr
üfürülünceye kadar ömür verdi. Şeytan Allah'tan kulları azdırmak için birçok şeyler
istedi. Yalan, kibir, çalgı, şehvet, içki, kumar vs. bunlardandır.
Şeytan ilk görevini Âdem ile Havva cennette iken icra etti. Allah onu
lanetledikten sonra cennete girmesini de yasaklamıştı. O zaman cennetin bekçisi
yılan idi. Yılan dört ayaklı güzel bir hayvan idi. Şeytana kapılarak onu cennete aldığı
için Allah yılanın ayaklarını aldı ve sürünmesini istedi. İblis cennete girince Âdem'i
kandırmaya çalıştı. Bunu başaramayınca daha zayıf yaratılışlı olan Havva'yı
kandırarak yasak meyveyi yemesini ve Âdem’e yedirmesini sağladı. İblis'in
cennetteki adı Azazil idi. Allah, Âdem ile Havva'yı cennetten çıkarınca şeytanı da
yeryüzüne indirdi. Şeytan Rüstem'in vatanı olan Siyistan'a düştü.
Şeytan yıllarca Âdem ile Havva'yı arayıp buldu. Yine Havva'yı kandırmaya
çalışarak onu, çocuklarını ölü doğurmakla tehdit etti. Çocuklarına Abdülharis adını
vermek istediyse de bunu başaramadı. Ancak Habil ile Kabil'in aralarını açmayı
başardı ve yeryüzündeki ilk fitneyi çıkardı. O günden sonra insanları azdırmak ve
doğru yoldan ayırmak için durmadan çalıştı. Soyu üredi ve her insanın içinde olmak
şartıyla çoğaldılar. İnsanın damarlarında dolaşıp durduğu hadis ile bildirilmiştir.103
103 PALA, a.g.e., s.444.
Page 175
165
Âşık, şeytanın verdiği ikrardan dönerek Âdem’e secde etmediğini, inkârcı
olduğunu belirterek, insana saygı gösterilmesi gerektiğinden, insanın da şeytana
uyarak nankör olmaması ve sözünden dönmemesi gerektiğinden bahseder. Şeytan
altı yerde geçer.
(1/28/5, 4/54/2, 4/63/3, 4/64/7, 7/16/6, 8/81/3)
“Kovdular şeytanı, semadan indi” 8/81/3
“Ahdini bozana şeytan dediler” 4/54/2
Yoksul Derviş, kötülük yapanın, şeytana uyanın öbür dünyası ile ilgili iyi
umutlarından mahrum kalacağını söyler.
“Benliğe binip de şeytana uyan” 4/63/3
Âşık, evliyaların ulu, değerli kişiler olduğunu, onların bu vasfını bilmek
gerektiğini, bilmeyenlerin bu yoldan azacağını söyler.
“Şeytan’a uyanlar bu yoldan azar” 4/64/7
Âşık, Kerbela’da cana kıyanların da şeytana uyduğunu dile getirir.
“Bir şeytana uymuşlar” 1/28/5
D- DİN İLE İLGİLİ MEFHUMLAR
1- DİN, İSLAMİYET, İMAN
a- Din:
Allah’ın insanları dünya ve ahrette rahat, huzur ve saadete (mutluluğa)
kavuşturmak için peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği yol, emirler ve yasaklar.
“Doğrusu Allah indinde (katında) makbul olan din İslâm'dır. Kendilerine
kitap verilenler (hıristiyanlar ve yahûdîler) kendilerine ilim geldikten (İslâm dinîni
bildikten) sonra aralarındaki çekememezlik, kin ve düşmanlıktan dolayı (onun
hakkında) ihtilâfa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse, şüphesiz ki Allah,
hesabı pek çabuk görendir.” (Âl-i İmrân Sûresi: 19)
Page 176
166
“Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim (dîninizin hükümlerini tamamladım),
üzerinize olan nîmetimi tamamladım ve din olarak da İslâm dînini (verip ondan)
hoşnut oldum...” (Mâide Sûresi: 3)
(2/9/2, 3/8/3, 4/8/2, 5/8/5, 5/9/1, 7/30/1, 11/149/2, 11/123/1)
Yoksul Derviş, din kavramıyla genellikle İslamiyet’i kastetmiştir. Bunun yanı
sıra genel olarak dinin gereklerini de şiirlerinde anlatır. Din ve diyanetin okumakla
kurulduğunu, insanları değerlendirirken dili, dini neyse ayırım yapmadan
değerlendirmek, onlara Allah rızası için hizmet etmek gerektiğini söyler.
“Okumakla kurduk din, diyaneti” 2/9/2
“Dili dini neyse hem de görüşü
Ayrımcılık yapman bu can telaşı
Allah rızası için yapın bu işi
Hak için bir hizmet verelim kardeş” 11/149/2
Âşık, dinde emrolunanın yardımlaşma olduğunu, kelime-i tevhidin dinin
direği, Hz. Muhammet’in de İslam dininin imamı olduğunu belirtir.
“Emrolan bu kutsal dinde
Yardımlaşma yardımlaşma
Çok sevap Allah indinde
Yardımlaşma yardımlaşma” 7/30/1, 11/123/1
“Budur dinin direği” (Lailahe İllallah) 5/8/5
“Sensin bize din-i imam” (Hz. Muhammet) 5/9/1
Yoksul Derviş, kişinin ikilikten vazgeçmezse gafil olacağını belirterek,
siyaset yolunda alınan rüşvetin, kılık, kıyafet, gösteriş, makam, mevki hırsının da
dinle bağdaşmadığını dile getirir.
“Zahirde batında birdir dinimiz” 4/8/2
“Din ile bağdaşmaz canım siyaset” 3/8/3
Page 177
167
b- İslamiyet:
Allah’ın Cebrâil ismindeki melek vâsıtası ile Peygamberi Hz. Muhammet’e
gönderdiği, insanların dünyâda ve âhirette râhat ve mesût olmalarını sağlayan usûl ve
kâideler, emirler ve yasaklar. 104
“Allah, Peygamberini hidâyet ve hak din İslâmiyet ile gönderdi. İslâm dinîni
diğer dinler üzerine üstün kıldı. (Muhammet aleyhisselâmın hak) peygamber
olduğuna şahit olarak Allah, yeter.” (Feth Sûresi: 28)
(2/9/2, 2/25/3, 4/69/1, 4/101/1, 7/84/6, 9/152/3, 10/67/1, 10/66/3, 11/31/1,
11/32/2, 11/31/6)
Yoksul Derviş, İslam’ın insanlara gönderilen hak din olduğunu, iman ve
itikadın bu dinin esasları arasında yer aldığını belirtir.
“Din-i İslam ol Hak bizim” 10/67/1, 11/31/6
“İslamiyet nişanımız
Şöhretimiz hem şanımız” 11/32/2
“Bir iman bir de itikat
Budur din-i İslamiyet” 9/152/3, 10/66/3, 11/31/1
Âşığımız, İslamiyet’in iyiyi, güzeli, doğruyu en iyi ifade eden din olduğunu,
ancak bazı kulların insanlıktan çıktığını, kötülük yaptığını, hal ve hareketlerini
İslamiyet’e ters bir şekilde ortaya koyduklarını ifade eder.
“İslam bayrağını yıkan ben miyim” 4/69/1
Kubat, okumanın, ilim, irfan sahibi olmanın sayesinde barışın ve İslamiyetin
geldiğini belirtir. Ayrıca yine barışın öneminden bahsederek bütün dünya
çocuklarının kardeş olduğunu dile getirir.
“Getirdik barışı, İslamiyeti” 2/9/2,
“Azer, Acem deme, İslamı, Türk’ü
Hepsi birbirine yardir çocuklar” 2/25/3
104 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.245.
Page 178
168
c- İman:
İnanmak. "Allah’tan başka mabut, ilâh olmadığına, Hz. Muhammet ‘in O'nun
kulu ve Resulü olduğuna" ve O'nun Allah’tan getirdiklerine kalp ile inanıp dil ile
söylemek.
“Fakat Allah size imanı sevdirdi. Onu kalplerinizde süsledi. Küfrü
(imansızlığı), fâsıklığı (günahkârlığı), isyanı size çirkin gösterdi.” (Hucurât Sûresi: 7)
“Hakikat şudur ki, iman edenler ve Rablerine güvenip dayananlar üzerinde
onun (şeytanın) hiçbir hâkimiyeti yoktur.” (Nahl Sûresi: 99)
(3/18/3, 3/7/3, 3/58/2, 4/114/1, 4/42/5, 4/37/5, 4/38/4, 4/69/4, 5/54/5, 5/8/2,
5/10/4, 5/38/7, 7/84/6, 7/91/2, 7/91/1, 8/227/2, 8/149/2, 8/127/5, 8/112/1, 8/59/5,
9/59/2, 10/76/1, 10/180/5/, 10/198/2, 11/129/3, 11/138/6, 11/139/3)
Yoksul Derviş, şiirlerinde imanın önemini dile getirerek Allah’tan kullarına
sarsılmaz iman nasip etmesini diler.
“Kıl inâyet bize sarsılmaz iman” 10/180/5
“Yoldaş et bize imanı” 4/42/5
Âşığımız, kulların Hakk’ın izniyle imana sahip olduklarını, imanlı olmanın en
büyük şartının Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak olduğunu belirtir.
“İkrar iman ile atıldı temel” 3/7/3
“İman ile ölem dersen
Dini iman tevhittedir” 5/54/5
Kubat, çalışmanın, gayret etmenin, ibadetin, ağaç dikmenin, vatanı
korumanın imandan olduğunu belirterek insanların bunları ellerinden geldiğince
gerçekleştirmeleri gerektiğini anlatır.
“Çalışmak, ibadet, gayret imandır” 8/149/2
“Ağaç dikmek imandandır.” 7/91/2
“Ağaç sevmek imandandır” 7/91/1
“Vatanı korumak bir imandır” 10/198/2
Page 179
169
Âşık, kötülüğün insana bir ok gibi saplandığını, hâlbuki iyilik yapmanın
mükâfatının çok olduğunu belirtir. İnsanların kötülüklerini eleştirerek onları iyiliğe,
imana, doğruluğa davet eder.
“Kötülük insanın bağrına oktur
İyiliğin mükâfatı pek çoktur
İmana sövenin hiç yeri yoktur” 4/37/5, 11/139/3
“Küfretmedi Müslüman Müslüman’a
Hiç de sığmaz imana şeriata” 11/138/6
“Tanımaz oldu haddini
Beş vakit bozar ahdini
Ne imanı ne de dini
Akıllanmaz, akıllanmaz” 8/127/5, 11/129/3
“Teşvişi terk eyle gel
İmanı berk eyle gel
Kendini fark eyle gel
Lailahe illallah” 5/8/2
“Yoksa riya ile iman eyleyip
Ben dervişim diye ferman eyleyip
Sonra sevdiğine güman eyleyip
İsyan bayrağını çeken ben miyim”? 4/69/4
“Küfretmek var mıdır imana dine” 4/38/4
Âşık, insanın alçak gönüllü olması, kendini kötülüklerden uzak etmesi, varlığı
terk etmesi, Hak yolundan gitmesi, benliği, bencilliği terk ederek, çileye sabretmesi
gerektiğini, kibiri, kini yok ederek, severek, sevilerek, kendinde kendini bularak,
dini, imanı güzel yaşayabileceğini belirtir.
“İman kuşağının kırma bendini” 8/59/5
Page 180
170
“İmanını terk edegör” 5/38/7
“Evvel ikrar verip imanın berket” 8/227/2
“Budur imanı dini” 3/18/3
Kubat, iman ve ikrarın yaradılıştan kişinin içinde olduğunu, gerçeğe inanan,
Allah aşkıyla yanan kişinin imanlı olduğunu belirtir.
“Âşığa sormuşlar, devrin ne yandan
Gelmişim ikrardan doğdum imandan” 4/114/1
“İkrar ile iman kişi” 8/112/1
Yoksul Derviş, Mehmetçiğin kahraman olduğunu ve iman gücüyle düşmana
karşı koyduğunu dile getirir.
“Göğsündeki iman gücü” (Mehmetçik) 10/76/1
Âşığımız, Hz. Muhammet’e olan bağlılığını dile getirerek, ondan her iki
dünyada da dini imanı ve şefaatini nasip etmesini diler.
“Cümlemiz yoluna koymuşuz canı
Sensin dü cihanda şefaat kani
Nasip eyle bize dini imanı
Kıl şefaat ya Hazreti Muhammet” 5/10/4
Âşık, dinimizin İslam, yönetim biçimimizin Cumhuriyet olduğunu dile
getirerek, ülke için Cumhuriyetin çok önemli olduğunu, onun hiçbir kuvvetten
sarsılmadığını ve bunda insanımızın iman ışığının, inancının büyük etkisi olduğunu
dile getirir.
“Göğsümüzdeki iman ışığından” 7/84/6
Page 181
171
2- DİNSİZ, İMANSIZ, GÜNAHKÂR
a- Dinsiz, İmansız:
(2/14/1, 8/230/6, 8/211/2)
Âşığımız, dinsiz imansızların Allah’tan korkmadığını, kinlerinin haddini
aştığını, Kerbela’daki vicdansızlıklarını anlatır. Neticede bu kişilerin de
cezalandırılacaklarını belirtir.
“Dinsizlerin kini haddini aştı
Hepsi masumların üstüne düştü” 8/230/6
“Hey Allah’tan korkmaz imansız dinsiz” 8/211/2
“İmansızlar hep yakılır
İnsanlığın sevgisine” 2/14/1
b- Günahkâr:
Dinde yasak olan şeyler yapan kimseye denir.
“Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişmân olup, Allah'a tövbe
istiğfâr ederse, Allah’ı afv ve mağfiret edici, çok merhametli bulur. (Nisâ Sûresi:
110)
(4/110/3, 4/61/4, 6/142/5, 8/250/6)
Âşık, Hz. Ali’yi meth ederken kendisinin de günahkâr olduğunu belirterek
bağışlanmak ister.
“Medet şahım kulun gâyet günahkar” 6/142/5
Kubat, insanın günahkâr olması için bir kere gönül yıkmasının bile yeterli
olduğunu, bunun için ne kadar iyilik yapsa da insan kalbi kırdığı takdirde bu
iyiliklerin pek öneminin olmadığını vurgular. Kendi günahkârlığı için de Allah’tan
bağışlanma diler.
“Bir kere günahkâr bir gönül yıkan
Kimseyi incitmez halin olmalı” 4/61/4
“Böyle günâhkarı cemden seçersin” 8/250/6
Page 182
172
“Günahkâr kulları defterden kazır
Kusurum pek büyük dilerim özür” 4/110/3
3- GAFLET, GAFİL:
Gaflet, nefsin arzularına uyarak, Allah’ı, emir ve yasaklarını unutma hâli.
Gafil de gaflet içinde olan kimse.105
“(Ey Resûlüm!) Onları, iş bitirildiği (hesap görüldüğü) zamanın dehşeti ile
korkut. Onlar hâlâ gaflet içindedirler. Onlar îmân etmiyorlar.” (Meryem Sûresi: 39)
(2/61/3, 5/56/3, 5/57/2, 8/214/3, 10/22/3)
Âşığımız, Allah’ın kudretini görmezden gelmenin büyük bir gaflet olduğunu
belirterek, Hakk’ın rızasını bulalım, Hakk’a yalvaralım, ilahi aşkın tadına varalım,
Allah’ı hep analım, dostluğu, muhabbeti arttıralım, bencillikten sıyrılalım, böylelikle
üzerimizdeki gafletten sıyrılalım der.
“Şu gafletten uyanırsın
Hakkın didarın görürsün
Rahmetine boyanırsın
Tevhit eyle tevhit eyle” 5/57/2
“Gönül gafil durma sakın
Gel zikreyle gel zikreyle
Vade yeter günün yakın
Gel zikreyle gel zikreyle” 5/56/3
“Tez elden atalım dost bu gafleti” 10/22/3
“Durun ey gafiller, durun
Bu nedir ki vurun vurun
Haydi, bir zerresin verin
Yaratmaya kadir misin” 8/214/3
105 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.136.
Page 183
173
“Atalım gaflet yükünü” 2/61/3
4- İNKÂR, MÜNKİR, MÜNAFIK
a- İnkâr:
(2/70/1, 4/65/1, 4/63/7, 6/125/6, 6/126/4, 6/80/9, 7/16/6, 7/15/1, 7/18/1,
7/28/5, 8/181/5, 8/206/5, 8/242/2, 8/81/3, 8/208/2, 8/80/1, 8/79/1, 8/202/ 2, 9/41/4,
9/50/4, 11/133/6)
Yoksul Derviş, inkârın Bezm-i Elest’ten itibaren başladığını, o zamandan
bugüne inkârcı olanların, sözünden dönenlerin olduğunu, bu kişilerin bağırlarının taş
olduğunu, Hakk’ı tanımadıklarını ve bu dünyada ve ahirette kaybedenlerden
olacaklarını belirterek, kendisinin ve müminlerin onlardan ayrıldığını dile getirir.
“Ahdi ikrarından inkârlar döndü
Bütün soylarına harici dendi
Kovdular şeytanı semadan indi
Verdiği ikrardan dönen gelmesin” 8/81/3
“İkrar verip inkârlardan seçildik” 8/208/2
“Birlik âleminde kuruldu dergâh
İnkârlar bu sırra olmadı agâh
Fikrimiz, zikrimiz Hak Habibullah” 8/80/1
“Hakkı bilmeyenler inkârda kaldı” 4/63/7, 11/133/6
“İnkâr edenlerin bağrı taş oldu” 9/41/4
Âşığımız, müminlere inkârcılarla birlikte olmamaları gerektiğini, doğruluktan
dürüstlükten ayrılmamalarını, gönül dostu olmalarını tavsiye eder.
“İnkârın sözüne kulak asmayın” 8/79/1
“Dostlar size doyulur mu?
İsim isim sayılır mı?
İnkârlara uyulur mu?” 8/181/5, 8/206/5, 9/50/4
Page 184
174
Âşık, Hz Ali’ye ve on iki imama bağlılığını dile getirirken bu zatların da
inkârcıların en büyük düşmanları olduklarını söyler.
“İnkârları şahım malamat eyle,
İşini gücünü melanet eyle
Cümle ihvanım selamet eyle
Yusuf’un zindandan çıktığı gibi” 8/202/2
“Kırar da inkar soyunu” (Hz. Ali) 6/80/9
“İnkarın boynuna tığ ile teber” (Erenler, ulular) 8/242/2
Kubat, sevdiğine olan bağlılığını anlatırken sevdiğinin inkârcıların sözlerine
kanmamasını ister.
“Eller sözüne kanarsın
İnkârlara inanırsın
Sevdiğim mi var sanırsın
Ela gözlüm senden başka” 7/28/5
Kubat, inkârcıların en büyük düşmanının iman, Allah aşkı ve Kur’an
olduğunu, müminleri ikiye bölen mehdi resulün bir gün geleceğini, müminler olarak
inkârcılara karşı peygamberi daima salâvatla övmemiz gerektiğini dile getirir.
“İnkârları kovarız
Müminleri severiz
Salâvatla överiz
Hazreti peygamberi” 6/126/4
“İnkârları iki bölen
Devri tamam olup gelen
Mehdi Resul gelir bir gün” 6/125/6
“İnkârların taşı budur,
Aşığın gözyaşı budur
Page 185
175
İbadetin başı budur
Aşk imandır, sevgi Kur’an” 2/70/1, 7/15/1
Âşık, insan sevgisinin önemini ve insanın Allah katındaki değerini belirterek
insana saygı ve sevgi gösterilmesi gerektiğini belirtir. İnkârcıların âdeme secde
etmeyerek de insana saygı göstermediklerini dile getirir.
“İnkârlar âdeme etmedi secde” 7/16/6
Yoksul Derviş, Kerbela olayından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirerek
orada katliam yapanlara beddua eder.
“Kevserin şakisi İmamı Hasan
İnkârın neslidir mümini kesen
Haksıza zalime sakın uyma sen
Divanda şefaat bulmaz inşallah” 4/65/1
b- Münkir:
Allah’a ve İslamiyet’e İnanmayan, dini kabul etmeyen, inkâr eden kimseye
denir.
“Bu bizim indirdiğimiz Kur'ân, insanlar için çok hayırlı ve faydalı bir
kelâmdır (sözdür). (Ey Mekkeliler!) Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz.” (Enbiyâ
Sûresi: 50)
(3/16/2, 4/118/6, 4/114/7, 4/127/5, 4/77/1, 4/53/6, 4/97/7, 4/122/1, 4/63/6,
4/15/4, 4/71/3, 4/53/1, 4/120/6, 4/20/3, 4/54/2, 4/62/4, 4/62/6, 4/64/4, 4/69/7, 4/96/2,
4/49/4, 4/75/1, 5/28/1, 5/65/5, 5/113/5, 5/57/5, 5/54/2, 5/45/5, 5/35/4, 5/48/7, 5/68/9,
5/45/4, 6/62/7, 6/125/5, 6/125/4, 6/125/2, 6/27/8, 6/9/8, 6/7/5, 6/7/4, 6/143/1,
6/111/2, 6/99/1, 6/5/2, 6/20/28, 6/27/3, 6/106/3, 6/16/3, 6/93/6, 6/79/10, 6/126/1,
7/16/2, 8/41/2, 8/175/5, 8/31/2, 8/196/2, 8/196/1, 8/112/2, 8/79/2, 8/252/3, 8/252/5,
8/197/1, 11/138/3, 11/134/3, 11/133/5, 11/133/4, 11/135/4)
Yoksul Derviş, şiirlerinde münkir insanın özelliklerini anlatır, onlara
yaptıkları kötülükler sebebiyle verilmesi gereken cezaları sayar, gerçekten mümin
olan insanın da münkirlere uymayacağını, onlara kanmayacağını dile getirir. Zaman
zaman münkirlere beddua eder. Onlardan müminleri uzak tutması, onlara
Page 186
176
uydurmaması için Allah’a yalvarır. Münkirlerin eninde sonunda Hak tarafından
cezalandırılacaklarını, muhabbetin ve aşkın insana gıda olduğunu belirtir.
“Münkir kavmi şah neslini kesendir” 4/97/7
“Münkir kalbini taş ettik” 4/122/1
“Münkirin sözünden yandı ciğerim” 4/63/6
“Münkirlerin kalbi taş gelir gider” 5/48/7
“Münkir olan sözümüz dinlemez
Gafil olur, bu manadan anlamaz” 6/20/28
“Zalim münkir bunu düğün mü sanar” 8/196/2
“Münkir olanların kalbi kilitlenir” 8/196/1
“Münkir yatağında yatana yazık” 8/252/5
“Kızını münkire satana yazık” 8/252/3
“Münkir Ehlibeyte ikrar kılmadı
İkrar etmeyenler iman bulmadı
Hiçbir peygambere nasip olmadı
Hüseyni Kerbela Ehlü’l âba’dır” 6/106/3
“Münkirin boynuna satır” 4/53/1
“Münkir Arasat’ta kalır inşallah” 4/120/6
“Ot vururlar münkirlerin bağrına” (Mahşerde) 4/114/7
“Münkir olanları oda yaktılar” 4/127/5
“Cümle münkir bu meydandan sürüldü” 4/15/4
“Münkir irşat olmaz olmadı kabil” 4/77/1
“Aldanmaz münkire, ite” (Gerçeğe inanan kişi) 8/112/2
“Münkiri koymayın taş gelir bize” 4/20/3
“Nasip eylemeyin münkir soyunu” 4/62/6
Page 187
177
“Kıble tarafından bir su akınca
Münkirlerin aklı gitti bakınca” 4/62/4
“Münkir olanlara insan kanar mı?
Ahdini bozana şeytan dediler
Verdiği ikrarından adam döner mi” 4/54/2
“Münkir ile münafığı dişleyen
Zalimlere boyun büken ben miyim” 4/69/7
“Münkir olan bilmez oldu
Bu manadan almaz oldu
Yoksul Derviş gülmez oldu
Tevhit eyle tevhit eyle” 5/57/5
“Sözünü duyma münkirin
Dinle âşıkların zarın
Okurlar şaha birbirin
Cümle ferman tevhittedir” 5/54/2
“Varma münkir yanına
Uyma ona sakın ha
Cevap sorsa de ki ne
Hele ta manası ne” 5/45/5
“Hiç kulak vermeyiz münkir hocaya” 4/53/6
“Dinleme gel münkirâtı
Düşün mahşeri sıratı
Terk eyle sen bu sûreti
Cismi canı yuyan gelsin” 5/35/4
Page 188
178
“Münkirlerin sözü bize kar kılmaz” (Münkirlere uymayalım, Allah aşkıyla
yanalım, imandan ayrılmayalım) 8/79/2
“Münkir olan işbu yola gelmesin
Dü cihanda derde derman bulmasın” 6/16/3
“Münkirler inanıp hem ikrar etmez
Münkirler gönlüne güman sen oldun” (Yüce Allah) 5/113/5
“Mümini münkiri bilir Yaradan
Kur’an’da zikretti bunu var eden
Yazdı ela inne evliya Allah” 4/64/4, 11/134/3
Âşık Yoksul Derviş, şiirlerinde münkirlerin kötülüklerine değinir. Onların her
davranışının mümin insanları üzdüğünü, münkirin taşının, kötülüğünün yağmur gibi
yağdığını, ancak münkir ne yaparsa yapsın imanlı insanların sabrının, inancının,
onlara verilecek en iyi cevap olduğunu belirtir.
“Münkirin sözünden yandı ciğerim” 11/133/5
“Yağmur gibi yağar münkirin taşı” 11/133/4
“Münkirler aldı mı bizden cevabı” 11/135/4
Kubat, Allah’a layıkıyla kulluk edilirse, onun yasaklarına, emirlerine
uyulursa, çirkinliklerden sıyrılınırsa Hakk’a yakın olunacağını, zira iyiyi de kötüyü
de onun bildiğini ve her zaman ona sığınmamız gerektiğini dile getirir.
“Mümini, münkiri bilir Yaradan” 11/134/3
“Münkirlerden ayrıldık” 6/126/1
“Münkir de değilim Müslüman dinim” (Soğukkuyululara seslenir.) 11/138/3
Şemsettin Kubat, insana verdiği değeri de her fırsatta şiirlerinde dile getirir.
İnsanın Allah’ın yarattığı ve diğer varlıklardan ona secde etmelerini istediği
mükemmel bir varlık olduğunu anlatır. İnsana saygı göstermenin de Allah’ın bir emri
olduğunu söyler.
“Münkirin dedikodusu vardır
Page 189
179
Müminin Hak’tan gıdası vardır
Hazreti Resulün hadisi vardır
Sevgi saygı göster, sarıl insana” 3/16/2, 4/75/1, 7/16/2, 8/41/2
Âşık, sevdiğinden ayrı düştüğünde onun acısı o kadar ciğerine işler ki artık
dayanamayacağını, sevdiğinin merhamete gelmesini diler. Ayrıca sevdiğinin aklını
çelen, onu yanlış fikirlerle dolduran insanları da münkir diye nitelendirerek, onların
sözüne kanmaması için sevdiğini uyarır.
“Gayrı ol münkirler bizi taşladı
Yoksul Derviş gurbet elde kışladı” 4/49/4
“Eller sözüne kanarsın
Münkirlere inanırsın
Sevdiğim mi var sanırsın
Ela gözlüm senden başka” 8/175/5
“Münkirler bakıp halime
Güldü n’edeyim Allah’ım” (Sevdiğinden, dostundan ayrı düşünce) 5/28/1
Derviş, Mehdi geldiği zaman müminlerin düğün edeceğini, münkirlerin ise
kötülükleri aklına geldikçe düşünüp duracaklarını söyler.
“Münkirlerin gözü kan kin” (Mehdi geldiğinde) 6/125/5
“Kökü kesilir münkirin” (Mehdi geldiğinde) 6/125/4
“Münkirlere vermez aman” (Mehdi geldiğinde) 6/125/2
Âşığımız, Hz. Ali’nin meziyetlerini, büyüklüğünü, ona olan bağlılığını
anlatırken münkirlerin yaptıklarından ve Hz. Ali’nin onlarla mücadelelerinden
bahseder.
“Ey münâfık ey münkirler
Ali vardır Ali vardır” 6/143/1
“Yoksul Derviş münkir nasip olmadı
Page 190
180
Cahil olan bu erkânı bilmedi
Şahım sana gelen mahrum kalmadı” 5/68/9
“Bağlandı münkirin dili
Açıldı hakikat yolu
Açtı sekiz cennet gülü
Doğdu bugün İmam Ali” 6/7/4
“Münkirleri cüda kıldı
Doğdu bugün İmam Ali” 6/7/5
“Münkirlerin benzi soldu
Ali’nin doğduğu gece” 6/9/8
“Münkir olup laf edersen Haydar’a
Hem gelirsin yüzün kara” 6/27/8
“Münkirler sarar ise” (Ali kimdir diye) 5/45/4
“Münkir olan gelmez söze
Ali şefaatçi bize
Aşkı dola kalbimize
Aşkımızı veren Ali” 6/11/2
“Otuz üç bin âyet Ahmed’e belli
Oradan açıldı şeriat yolu
Zahirde batında okunan Ali
Münkirler bu sözü bilmez efendim” 6/99/1
“Münkir olan bu meydandan sürüldü” (Hz. Ali’nin doğduğu gece) 6/5/2
Âşık, on iki imama, Kerbela şehitlerine ve erenlere olan bağlılığını anlatır ve
bu zatların münkirlerin en büyük düşmanları olduklarını belirtir.
“Münkirlere duyulmaz
Page 191
181
Erenlerin halveti” 5/65/5
“Münkirler kavmi de od’a yanınca
Haydar muhiplere Kevser sununca
Beklerim yolunu Zehra Sultan” 4/96/2
“Münkir olup başka yol tutar isen” (Dervişlere, din büyüklerine taş atarsan
aslını, kökünü kuruturlar, çünkü onlar Allah’ın sevgili kullarıdır.) 6/27/3
“Kırklar varlığını bunda döktüler
Münkirin gözüne perde çektiler
Yoksul Derviş sırrı açıkladılar
Ali yere göğe rehber dediler” 6/93/6
“Münkirlerin odur defterin düren
Namazım niyazım on iki imam” 6/79/10
“Münkir olanların kalbin çürüten” (Hacı Bektaş-ı Veli) 8/31/2
“Münkirler seni göremez” (Bacı Sultan) 8/197/1
c- Münâfık:
İnanmadığı hâlde, müslümanları aldatmak için, inanmış görünen kimseye
münafık denir.106
“Ey münâfıklar! Allah, sizi kendi hâlinize bırakmaz. Hâlis mü'minleri
münâfıklardan ayırır. (Âl-i İmrân Sûresi: 179)
(4/85/3, 4/85/7, 4/12/6, 4/79/6, 4/79/1, 4/78/3, 4/81/7, 4/77/2, 4/130/1,
4/120/7, 4/120/5, 4/63/4, 5/113/3, 5/16/5, 6/143/2, 6/89/3, 8/201/3, 8/217/1, 8/245/5,
8/195/2, 10/119/3)
Yoksul Derviş, münâfıklara karşı Allah’a sığınmamız, hep onu zikretmemiz
gerektiğini söyler. Münâfıklardan gelebilecek zararları sayarak, müminlerin onlara
hiçbir zaman kanmamalarını tavsiye eder. Münâfıkların eninde sonunda hak ettikleri
cezaya çarptırılacaklarını dile getirir. Münâfıkların yaptıkları bazen onu çok
106 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.67.
Page 192
182
yaralayınca onların cezalandırılmaları için de beddua eder. Zamanın münâfıklara
kaldığını, insanlara güven olmadığını söyleyerek yine Allah’a sığınır.
“Münâfıklar körlüğüne
Ol Hüdâ’nın birliğine
Hep dostların erliğine
Hu diyelim hu diyelim” 5/16/5
“Allah’a şükür Allah verdi suyumuzu
Bizlere gülüşür münafık soyu” (Örtören Beli’nden su çıkmayacağı için)
4/63/4
“İki yüzlekçinin imanı olmaz
Ölse ahirette şefaat bulmaz
Niçin münâfıklar aradan kalmaz
Herkes ettiğini çekmeyecek mi” 4/120/5
“Münâfık elinden yandı ciğerim” 4/85/7
“Münâfıklar geçmesin çarşımdan
Kork Allah’ın Muhammet’in hışmından
İnsan isen kulu kula arama” 8/217/1
“Haddini bozanlar münâfık olur.” 4/130/1
“Münkir münâfığın sözüne kanma” 10/119/3
“Dilerim ki münâfıklar yok olsun” 4/120/7
“Münâfığın baş köşede yeri var” 4/79/6
“Koca dünya münâfığa yaradı” 6/89/3
“Münâfık ne derse her sözü hardır” 4/77/2
“Münâfık gidemez Hakk’ın yoluna” 4/79/1
Âşık, uluların, Allah’ın sevgili kullarının iyiliği, müminlerin hürmetine cümle
münafığın helak olduğunu belirtir.
Page 193
183
“Helak oldu münâfığın cümlesi” 8/245/5
“Münâfık uğrasın şahın hışmına” (Bacı Sultan’a manevi bağlılığını
anlatırken münafıklara beddua eder.) 8/195/2
Yoksul Derviş, münâfıkların ikiyüzlü oldukları için müminlerin arasına
karışabileceklerini belirterek onların aralarından çıkmalarını söyler.
“Münâfık aradan çıksın efendim” 4/81/7
“Münâfık müminden bölünmelidir” 4/85/3
Kubat, münâfıkların Hz. Ali’ye acı çektirdiklerini belirterek onların
kötülüklerini bir kez daha vurgular.
“Münâfıklar şaha ikilik sanar” 8/201/3
“Çok taşladı şahı münâfık soyu” 5/113/3
“Ey münâfık vaızımda” (Ali vardır.) 6/143/2
5- KÂFİR:
İslâmiyette inanılması lâzım olan şeylerin hepsine veya birine inanmayan,
dînin emirlerini beğenmeyen, hafife alan, alay eden kişidir.107
“Kâfirler, Allah’ın emirleri ile peygamberlerin emirlerini birbirinden ayırmak
istiyorlar. Bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız diyorlar. İman ile küfür
arasında bir yol açmak istiyorlar. Onların hepsi kâfirdir. Kâfirlerin hepsine cehennem
azâbını, çok acı azapları hazırladık.” (Nisâ Sûresi: 150-151)
“Kâfirleri yüzleri üzerine sürünerek Cehennem'e göndeririz.” (Meryem
Sûresi: 86)
(4/101/5, 5/89/4, 5/91/3, 6/146/3, 6/146/5, 6/146/4, 6/145/6, 6/145/4, 6/145/1,
6/144/3, 6/142/4, 6/139/1, 6/122/1, 6/118/5, 6/93/2, 6/87/3, 6/82/4, 6/82/1, 6/142/1,
6/20/24, 6/71/1, 8/224/1, 8/224/2, 8/229/1, 8/27/6, 10/20/3, 11/19/2)
Yoksul Derviş, şiirlerinde Hz. Ali’yi meth ederken onun kâfirlere karşı
mücadelelerini de anlatır. Kâfiri küffar şeklinde çoğul olarak da kullanır.
“Küffar kökünü kıranda 107 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.268.
Page 194
184
Şah düldüle binmedi mi” 5/89/4
“Küffar ordusuna bir nara attı” 6/146/3
“Tek başına yüz bin kâfire karşı
Çıkmadı mı şah-ı merdanım Ali” 6/146/4
“Kâfir kellesini kal’a üstüne
Dikmedi mi şah-ı merdanım Ali” 6/146/5
“Küffara kılıç çalarken” (Hz. Ali) 5/91/3
“Yüz bin kâfir korkusundan can verdi” (Hz. Ali’nin savaştaki mertliğinden
dolayı kâfirlerin korktuğunu anlatır.) 4/101/5
“Çıkmadı mı kâfirin sürü içine
Düldülünü sürdü kâfir içine” 6/145/6 (Hz. Ali)
“Vurunca yumruğu kâfir dişine
Dökmedi mi Şah-ı merdanım Ali” 6/145/1
“Kurtulmadı hiçbir kâfir elinden
Kurban eksilmedi anın dilinden,
Ol bilirdi dertlilerin halinden
Lütfi ihsanı bol şahım var benim” 6/142/4
“Ol getirdi kâfirleri imana” (Hz. Ali) 6/139/1
“Serpti kâfiri turaba” (Hz. Ali) 6/122/1
“Haşim baktı her yer kâfirle dolmuş” 6/118/5
“İşaret edince gün öğle durdu
Nice kâfir dine döndü dediler” (Hz. Ali) 6/93/2
“Kâfire kılıç çalarken” (Hz. Ali) 6/87/3
“Nice yüz bin kâfir İslama döndü
Necef denizini yaran kim idi” 6/82/4
Page 195
185
“Fethetti cihanı, kafiri kırdı” 6/82/1
“Budurur hem kâfirleri mahveden
Budurur hem kal’aları feth eden” 6/20/24
“Kendini küffar yoluna
Mancınıkla atan kimdir” 8/224/1
“Ol kâfire yumruk çalan
Yakasından tutan kimdir” 8/224/2
“Bakakaldı kâfirlerin hepsi
Hak arslanı şah-ı merdan dediler” 10/20/3
“Kafirler de korkusundan can verdi” 11/19/2
“Kafirleri demet demet kırıyor” (Ali Ekber) 8/229/1
“Kafirler ölür sesinden” (Seyit Sultan Battal Gazi) 8/27/6
6- KUL
“De, söyle, bildir” meâlinde emirdir."Kul" kelimesi Kur’an’ın çok yerlerinde
mezkûr veya mukadderdir. "Kul" emri risalet ve nübüvvete işarettir. Türkçede "Kul",
emir dinleyen hizmetkâr, Allah'ın mahlûku, Allah'a itaat ve ibadet eden veya köle
manasındadır.108
(4/66/Başlık, 5/19/3, 5/33/7, 6/101/3, 7/12/3, 7/81/2, 8/217/1, 8/244/3,
8/108/2, 8/108/1, 8/108/3, 9/80/3, 9/146/6, 9/84/1, 9/62/1, 10/171/7, 10/122/5,
10/172/1, 10/172/2, 10/22/7, 10/22/1, 10/122/1, 10/22/7, 10/170/1, 11/101/5)
Yoksul Derviş, kulların bağışlanması ve hayırlı bir kul olmak için Allah’a dua
eder.
“Muhammet Ali uludan ulu
Bağışla kulu ya Allah Allah” 5/19/3
“Yarab budur ahvalim
Sana kul olsam diye” 8/244/3 108 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.304.
Page 196
186
“Binbir hile düzen kuldan eyleme” 8/108/2
“İkrarını bozan kuldan eyleme” 8/108/1
“İkilikle gezen kuldan eyleme” 8/108/3
“Eleman Allah’ım senden hidâyet
Cümle kullarına eyle hidâyet” 10/22/7
“Olmak ister isen Allah’ın kulu
Terk eylemek gerek gal ile gılı” 5/33/7
Âşık, kullar arasında sevginin çok önemli olduğunu, bu sevginin de Allah’ın
kullarına bir lütfu olduğunu belirtir.
“Ol Hüdâ’nın işi hep bağışlamak
Çünkü bu kulundan noksan gerektir” 10/170/1
“Kula sevgi ile bakın
Hak sana olsun yakın
Sen ben demeyin sakın
Söyle bu ne dâvîdir” 7/81/2
Kubat, Allah katında affı olmayan en büyük günahın kul hakkı olduğunu pek
çok şiirinde vurgulayarak bu konuda insanın çok dikkatli olması, kul hakkını
gözetmesi gerektiğini belirtir.
“Gözetelim kul hakkını” 7/12/3
“Allah asi olma dedi
Kul hakkıyla gelme dedi
Ata ahı alma dedi
Böyledir insan saygısı” 9/80/3, 11/101/5
“Önce kul hakkında sorulması var” 9/146/6
“Kul hakkıyla gelme hak huzuruna
Orda sorulmalı insan hakları” 9/84/1
Page 197
187
“Kul hakkından başka bütün hatalar
Hak bağışlar geçmez ata hakkını” 10/171/7
“Eğer sende varsa dostum kul hakkı
Vurup şu bağrına dövünmelisin” 10/122/5
“Sorulacak ata hakkı kul hakkı” 10/172/1
“İncitmedin ise Hakk’ın kulunu
Mutluluk senindir sevinmelisin” 10/122/1
“Kork Allah’ın Muhammet’in hışmından
İnsan isen kulu kula arama” 8/217/1
7- MÜMİN-MÜSLÜMAN:
Mümin, Îmân eden, Hz. Muhammet’in bildirdiklerinin hepsini kalbi ile kabûl
edip, dili ile söyleyen kişiye denir.109
“Ey mü'minler! Hepiniz, Allah’a tövbe ediniz ki, dünyâ ve âhiret saâdetine
kavuşasınız.” (Nûr Sûresi: 31)
Müslüman, Allah’ın, peygamberleri vâsıtasıyla gönderdiklerine ve Hz.
Muhammet’e îmân edip, Allah’ın emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçan
kimsedir.
“Mallarını, canlarını fedâ ederek din düşmanları ile, Allah’ın rızâsı için cihâd,
muhârebe eden Müslümanlar, oturup, kapanıp ibâdet edenlerden daha üstündür.
Hepsine Cennet'i söz veriyorum.” (Nisâ Sûresi: 95)
(1/4/7, 2/14/6, 2/108/2, 2/70/3, 3/24/2, 3/24/2, 4/95/5, 4/102/6, 4/103/2,
4/120/3, 4/63/2, 4/65/7, 4/75/1, 4/38/5, 4/37/2, 4/30/3, 4/30/8, 5/80/3, 5/89/5,
5/107/6, 6/96/7, 6/96/3, 6/74/2, 6/83/4, 6/76/10, 6/126/4, 6/125/5, 6/127/2, 6/130/2,
6/66/12, 6/142/3, 6/142/6, 6/141/4, 6/21/40, 6/24/81, 6/20/18, 6/42/1, 6/37/38,
6/66/10, 6/66/9, 6/67/6, 7/103/2, 7/15/3, 7/16/2, 8/222/2, 8/229/3, 8/44/3, 8/90/1,
8/235/2, 8/238/3, 9/152/1, 9/38/5, 10/66/1, 10/112/2, 10/17/2, 10/22/4, 10/147/2,
11/133/1, 11/39/2, 11/30/5, 11/134/7, 11/119/6, 11/20/6, 11/20/5, 11/21/3, 11/20/7)
109 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.65.
Page 198
188
Yoksul Derviş, şiirlerinde mümin insanın özelliklerini anlatır. Ayrıca insanın
kendisine mümin diyebilmesi için bazı meziyetleri kazanmış olması gerekir.
İnsanlara gerçek müminseniz siz de bu özellikleri taşımalısınız şeklinde tavsiyelerde
bulunur. Bizim milletimizi oluşturan fertlerin de mümin olduğunu dile getirerek ülke
için gelebilecek her türlü tehlikede birlik olmamız gerektiğini vurgular.
“Mümin bizim milletimiz
Bölücüler illetimiz
İkiliktir zilletimiz
Birlik bize bir vefadır” 9/152/1, 10/66/1, 11/30/5
“Allah’ın emridir bütün insana
Mümin olan kıyamaz asla bir cana” 11/39/2
“Müminin kalbinde bahardır yazdır” (İyilik, Allah aşkı, doğruluk) 10/112/2,
10/17/2
“Müminin mürşidi, meydanın varı” (Allah’a imandır, Allah’ı
zikreylemektir.) 8/222/2
“Temizliktir müminlerin imanı
Koruyalım bahçe, bağı, çimeni
Yayla, yazı, ova, çöl kirlenmesin” 9/38/5
“Müminler menzile yeter
Durma kaç nefsin elinden” 8/90/1, 11/119/6
“Müminin duası vakti seherde
Münacat kapısı açık seherde
Hak izniyle kalkar oradan perde
Açılır Hüdâ’ya yol seherlerde” 10/22/4
“Mümininse Hak’tan gıdası vardır” 4/75/1, 7/16/2
“Müminin kalbi dolu” 6/76/10
Page 199
189
“Müminleri severiz
Salavatla överiz” 6/126/4
“Mümin olan eşideler bu sözü
Elesti de yazdı levh üzre yazı” (Mümin olan, kaderin levh üzerine elest
bezminde yazıldığını bilir.) 6/21/10
“Mümin olan ikrarını bozmadı
Bağladığı devi kimse çözmedi” 6/37/1
“Müminin açıktır bahtı
Hiç korkar mı ahir vaktı
Sultan Süleyman’ın tahtı
Esen yele binmedi mi” 5/89/5
“Boş vaktini geçirmez asla bir mümin” 3/24/2
“Mümin olanlar inandı
İnsanlığın sevgisine” 2/14/6
“Mümin isen sen de inan
İnanmaz bunu bilmeyen
Âyet ile oldu beyan
Aşk imandır, sevgi Kur’an” 2/70/3, 7/15/3
“Neler çekmişiz felekten
Ne gelirse yüce Hak’tan
Mümin isen bir elekten
Tane tane geçtin mi sen” 2/108/2, 7/103/2
“Mümin isen gel de özünü bağla” 4/63/2, 11/133/1
“Mümin Hak emrine bakmayacak mı” 4/120/3
“Mümin isen kalbine sokma kara” 6/24/81
Page 200
190
“Güvenerek sana Müslüman derim” 6/96/7
“Mümin isen yatma seherde erken” 8/44/3
Âşığımız, müminler için Allah’a niyaz eder.
“Cümle müminlere eyle inâyet” 6/42/1
Yoksul Derviş, Kerbela olayında bütün müminlerin yasta olduğunu dile
getirir.
“Mümin kan ağlıyor yastayım bugün” 8/229/3
“Müminler kan ağlar matem ayını” 8/235/2
“Müminler kan ağlar geldi Muharrem” 1/4/7
“Müminin kabesi aşığın özü” (Hz. Hasan ve Hüseyin’e bağlılık) 10/147/2
“İşte mümin, Müslim cümle kâinat” (Şah Hüseyin’in şehit edilmesiyle yer,
gök, doğu, batı, her yan ağladı.) 8/238/3
“İnkarın neslidir o mümini kesen” (İmam Hasan’a kıyanlara hitaben)
11/134/7
Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’e bağlılığını dile getirerek, ondan bütün
müminlerin şefaatini diler.
“Sensin kamunun serveri
Sensin müminlerin yâri
Bizi müşküllerden koru
Şefaat ya Resulullah” 5/80/3
Âşık, Hz. Ali’ye olan manevi bağlılığını, onun Müslümanlar için yaptıklarını
dile getirir.
“Cümle müminlere bağış yetirdi” (Hz. Ali) 6/66/10, 11/20/6
“Müminler ağlayıp ayana düştü” (Hz. Ali’nin savaşa gidişiyle) 4/102/6,
6/66/9, 6/67/6, 11/20/5
“Müminler de şad oluben güldüler” (Hz. Ali’nin döndüğünü görünce)
11/21/3
Page 201
191
“Şad oldu müminler güldü yüzleri” (Hz. Ali’nin cemalini görünce) 4/103/2,
6/66/12, 11/20/7
“Cümle müminlerin sancağın çekti” (Hz. Ali) 4/65/7, 6/74/2
“Şahım müminlere nikap açardı” (Hz. Ali) 6/83/4
“Düşmüş müminlerin elini aldı” (Hz. Ali) 6/142/3
“Nice müminleri kurtardı dardan” (Hz. Ali) 6/142/6
“Müminler gönlüne devran edersin” (Hz. Ali) 6/141/4
“Cümle müminler sevindi bu gece” (Ali’nin doğduğu gece) 6/20/18
“Müminin kalbini etti beytullah” (Hz. Ali) 5/107/6
Şemseddin Kubat, Müslüman’ın Müslüman’ı kırmasının şeriata, imana
sığmadığını, buna rağmen Soğukkuyuluların kendisini üzdüklerini belirtir.
“Küfretmedi Müslüman Müslüman’a” (Soğukkuyululara seslenir.) 4/37/2
Âşık, feleğin, dünyanın gitgide bozulduğunu, kötü günlere kaldığımızı
anlatırken, günümüzdeki çarpıklıkları eleştirir.
“Müminlikten çıkar özü” 4/30/3
“Atasına bakmaz oğlu
Müminler şaşırdı yolu
Avrupa’da Türk’ten evli
Ne günlere kodun felek” 4/30/8
“İnsanlığın arasını bozanlar
Bir gün kendi düşer kuyu kazanlar
Hak içinde mümin müslim gezenler
Gizli plan yapanlara ne deyim” 6/96/3
Âşık, Kör Tatar’ın zalimliklerini eleştirerek, bu davranışların Müslüman bir
kimseye yakışmadığını belirtir.
“Bir Müslüman kimse olur mu zalim
Page 202
192
Şu dünyada ölmez misin ey Tatar” 4/38/5
“Mümin Müslüman’a olur mu zulüm” 4/38/5
Âşık, erenlere, on iki imama manevi bağlılığını anlatırken, müminlerin de bu
zatlara saygısını, hürmetini anlatır.
“Yakın uzak cümle mümin dinledi” (On iki imamı) 6/127/2
“Cümle müminlere hem oldu delil” 4/95/5
8- ÜMMET:
Topluluk, cemaat. Bir peygambere inanan tâbi olan insanlar. Bir dîne bağlı
topluluğun tamâmı.110
“(İbrâhim’i dünyâda hayırlı, âhirette sâlihlerden) kıldığımız gibi, ey
Müslümanlar sizi (de) seçkin ve hayırlı bir ümmet kıldık ki, kıyâmet gününde
peygamberlerin ümmetlerine vahyi tebliğ ettiklerine şahitler olasınız, Peygamber de
sizin adâletiniz üzerine şahit ola.” (Bakara Sûresi: 143)
“Siz ümmetlerin en iyisi oldunuz. İnsanların iyiliği için yaratıldınız. İyilik
yapılmasını emreder, kötülükten nehyedersiniz.” (Âl-i İmrân Sûresi: 110)
(5/9/6, 5/11/1, 5/12/7, 8/237/2, 9/138/3, 10/117/4)
Âşık Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’in ümmetine karşı çok merhametli, iyi,
onlar için şefaatçi olduğunu anlatır. Müslümanların onun şefaatine nail olabilmek
için hep iyilikle, doğrulukla hayatlarını devam ettirmeleri gerektiğini belirtir. Hz.
Muhammet’in ahirette komşuluğunu ve şefaatine nail olmayı diler. Ayrıca Kerbela
olayında peygamberin ümmetinin çok acı çektiğini de dile getirir. Allah’a
Muhammet’ten hiçbir zaman ayırmaması için dua eder.
“Ümmet için gece gündüz ağlayan
İki gözyaşını umman eyleyen
Mahşer günü affımızı dileyen
Allah bizi Muhammet’ten ayırma” 5/12/7
“Sen velisin yere göğe 110 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.278.
Page 203
193
Kabul eyle ümmetliğe
Ol cennette komşuluğa
Nenni Muhammet’im nenni” 5/9/6
“Resul ümmetim der mi?
Hem şefaat eder mi?
Allah rahmet eder mi?
Gönüllere değersen” 10/117/4
“Sen nebisin yere göğe
Kabul eyle ümmetliğe
Şol cennette komşuluğa
Şefaat ya Resulullah” 9/138/3
“Ah ümmetim diye yarar özüne
Şah Hasan Hüseyni almış dizine
Haktan ümmetini diler Muhammet” 5/11/1
“Ümmetleri anda hep şehit düştü” 8/237/2
E- İBADET İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
İbadet, kulluk, kulluk vazifelerini İslâmiyet’in bildirdiği şekilde yerine
getirmek, Allah’ın emir ve yasaklarına uymaktır.
“Cinleri ve insanları, beni tanımaları, bana ibadet etmeleri için yarattım.”
(Zâriyât Sûresi: 56)111
2/94/5, 2/64/4, 2/70/1, 3/33/8, 9/34/2, 10/131/2, 10/126/1, 10/171/4, 11/99/6,
11/169/3,
Âşık, ibadeti şiirlerinde genel olarak farklı bir biçimde ele alır. Farz olan
ibadetlere yer verdiği gibi onun esas üzerinde durduğu konu insan-ı kâmil olarak bu
dünyada yaşayabilmektir. Farz olan ibadetlerin yanı sıra iyi bir insanın bu dünyada
yapması gereken diğer ibadetlerden bazıları da şunlardır: 111 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.203.
Page 204
194
“Çalışmak ibadet gayret imandır” 9/34/2, 10/126/1
“Bir fidan yetiştir büyük ibadet” 10/131/2, 11/99/6
“O kişi bin defa hacı da olsa
Bin yılda ibadet taatı olsa
İşi gücü hayır hasenet olsa
Boşdur affetmezse ata hakkını” 10/171/4
“Sevgi ile hürmet ile
Sanma ki ibadet ile
Yoksul Derviş hizmet ile
Oldu Âşık Yunus Emre” 2/94/5
“İbadettir gönül almak” 2/64/4
1- CAMİ, MESCİD, EZAN, ABDEST
Cami, Müslümanların ibadet etmek için toplandıkları yer, mabet.
Mescit, Müslümanların ibadet yaptıkları yer.
“De ki: Rabbim adaleti emir buyurdu. Her mescitte yüzünüzü kıble tarafına
çevirin ve dinde samimî olarak O'na ibadet edin. İlkin sizi nasıl O yarattı ise, yine
O'na döneceksiniz. (A'râf Sûresi: 29)112
Ezan, bildirmek. Namaz vakitlerini bildirmek, Müslümanları namaza davet
etmek (çağırmak) için yüksek bir yerde belli olan Arapça kelimeleri sırası ile
okumak.
Abdest, namaz ve diğer bazı ibadetlerin yerine getirilebilmesi için yapılması
lâzım gelen yüzü, dirseklerle beraber kolları yıkamak, başın dörtte birini mesh etmek
ve topuklarla beraber ayakları yıkamaktan ibaret temizlik. Namazın dışındaki
farzlardan biridir.
112 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.8.
Page 205
195
Abdest, Kur’an’da şu âyet ile farz kılınmıştır: "Ey îmân edenler! Namaza
kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerle beraber ellerinizi yıkayın ve başlarınızı
meshedin ve her iki topukla beraber ayaklarınızı yıkayın." (Mâide Sûresi: 6)113
(2/48/5, 2/67/5, 5/49/5, 6/65/8, 6/10/3, 6/66/4, 8/22/1, 8/147/3, 9/117/1,
10/169/3, 11/19/5, 11/169/3)
Âşık, cami, ezan, mescit, abdest terimlerine aşağıdaki mısralarda şu
vesilelerle değinmiştir:
Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün bu millete önderliği olmasaydı bugün cami,
medrese, din diye bir şey kalmayacağını dile getirir.
“Ne cami, medrese din kalacaktı” 9/117/1, 11/169/3
“Ezanın yerini çan alacaktı” 11/169/3, 9/117/1
Kılıçaslan İznik’e oturduğunda şehrin kiliselerini camiye çevirir.
“Kiliselerini cami yaptırdı” 8/22/1
Defter, kitap, okul, cami ne varsa hepsinin yapımında ağacın yeri olduğunu
söyleyerek ormanın önemini vurgular.
“Hem okul hem cami” 2/67/5
Mescit, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in kıssalarında geçer.
“Sabah mescit kapısına çıktılar”(Hz. Hasan ve Hüseyin) 6/65/8, 11/19/5
30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla yazdığı bir şiirinde Türk milleti var
oldukça ezanın dinmeyeceğini dile getirir.
“Ezanımız dinmeyecek” 8/147/3
“Sabah ezanında düşman basıldı”(Kurtuluş Savaşı yıllarında) 2/48/5
“Kimse abdestsiz durmaya
Bu mevlidi dinler iken” (Hz. Ali’nin mevlidi) 6/10/3
Kişinin itikadı temiz ise abdestsiz olarak Kur’an’ı ezbere dilden okursa ona
rahmet olur.
113 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.5.
Page 206
196
“Kim itikatı pak ise
Eğer abdesti yok ise
Ezbere dilden okusa
Ona rahmet rahman olun” 5/49/5
2- DUA
Dua, isteme, yalvarma, bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir
dileğine bir arzusuna kavuşması için Allah’a yalvarması.
“Bana (hâlis kalp ile) duâ ediniz. Duanızı kabul ederim.” (Mü'min Sûresi:
60)114
(2/18/5, 2/65/1, 4/20/7, 5/5/5)
Yoksul Derviş, dua etmenin önemini belirtir ve edilen duaların kabul
olmasını diler. Kainattaki her varlığın Allah’a duacı olduğunu belirtir.
“Duamız olsun kabul” 5/5/5
“Salkım salkım elin tutmuş havaya
Uzayıp gidiyor dalı çamların
Seher vakti başlamışlar duaya
Durmadan zikreder dili çamların” 2/65/1
Annelerin önemini her fırsatta dile getiren şair anneyi dua olarak
değerlendirir.
“Dua ana, hizmet ana” 2/18/5
3- FARZ VE SÜNNET
Farz, Allah’ın Kur'ân’da yapılmasını açıkça bildirdiği emirlere denir.115
Sünnet, Hz. Muhammet’in söylediği sözlere, yaptığı ve yapılmasını tavsiye
ettiği işlere denir.
114 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.87. 115 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.120.
Page 207
197
(2/87/4, 3/24/2, 3/20/4, 4/37/7, 4/7/3, 8/51/5, 8/169/4, 9/152/6, 11/40/1,
11/102/7, 11/31/4, 11/139/5)
Yoksul Derviş, farz ve sünnet terimlerini genellikle gerçek anlamlarıyla değil
de mecâzi anlamlarıyla şiirlerinde kullanır. Ona göre dindeki farz ve sünnetlerin
dışında insanın davranışlarıyla ilgili farz ve sünnetler şunlardır:
“Budur farzı budur sünnet
Haksızlığa etme minnet
İnsanlığa eden hizmet
Cennet mekan oldu gider” 3/20/4, 4/7/3
“Budur farzı budur sünnet
Sevdiğimiz Hak Muhammet” 11/31/4
“Selamı farz etti cenabı Rahim” 4/37/7, 11/139/5
“Selam vermek, almak bir farzı ayın” 3/24/2
“Her mümine farzdır selam” 2/87/4
“Farzı ayın dört atanın sevgisi” 11/40/1
“Bir başkadır söz tutanın sevgisi
Farzı ayın dört atanın sevgisi
Başta gelen bu vatanın sevgisi
Kutsal bir emridir hakkın arkadaş” 11/102/7
“Budur farzı budur sünnet
Sevdiğimiz hak Muhammet
Kur’an bize ulu rahmet
Ol Sitretü’l münteha’dır” 9/152/6
“Büyüğüne hürmet, küçüğüne şefkat,
Sünneti bırakma, et farza dikkat” 8/581/5
“İlim hazinedir, bilgi servettir
Page 208
198
Okuyup öğrenmek güzel mürvettir
Hemi farzdır bize hemi sünnettir
Yoksul derviş ilim var eder bizi” 8/169/4
4- GÜNAH
Günah, dinde yasak olan şeylerdir.
“Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allah’a tövbe
istiğfar ederse, Allah’ı afv ve mağfiret edici, çok merhametli bulur.” (Nisâ Sûresi:
110)116
(2/14/1, 4/113/2, 5/59/7, 6/64/1, 8/250/2, 9/147/2, 10/146/3, 10/129/3,
11/97/6)
Yoksul Derviş, kötülüklerin, çirkinliklerin olmaması için insanda sevgi
duygusunun var olması gerektiğini bu sayede nice günahların da yok olacağını
söyler. Çevresindeki varlıkları seven insan kimseye zarar veremez.
“Nice günahlar yok olur” 2/14/1
Kubat, Bacı Sultan’ın himmetinden yararlanmak istediğini, günahlardan
arınmak istediğini belirtir.
“Günahım çok nasıl görsem” 4/113/2
Şemsettin Kubat, günahlarının çok olduğunun farkına vardığını belirterek
Yüce Allah’a günahlarını bağışlaması için yalvarır.
“Günahım çoktur bildim” 5/59/7
“Yüzüm karadır günahkâr” 6/64/1
“Günahım misaldir ol yüce dağa” 8/250/2
“Affeyle cürmi ile günahımızı “9/147/2
“Bundan günahıma tövbe ederim” 10/146/3
Âşık, yeşile, ağaca, ormana büyük değer verir. Ormanlara zarar verenlerin de
büyük günah işlediklerini söyler.
116 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.143.
Page 209
199
Farkına var büyük günah edersin 10/129/3, 11/97/6
5- HAC, HACI
Hac, İslâm'ın beşinci şartıdır. Gerekli şartları kendinde bulunduran (bulûğa
ermiş yani ergen, hür, zengin, aklı başında) her Müslüman’ın ömründe bir defa
ihramlı (dikişsiz) bir elbise ile Mekke'ye gidip Kâbe'yi ziyaret etmesi ve Arafat
denilen yerde bir miktar durması ve bazı vazifeleri yerine getirmesi.
“Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt'i
(Kâbe'yi) hac etmesi, insanlar üzerine Allah’ın hakkıdır, farzdır. (Âl-i İmrân Sûresi:
97) 117
(7/30/5, 10/171/4, 10/125/1, 10/117/1, 11/123/5, 11/98/2)
Âşık, insan bin defa hac görevini yapsa da sadece bir gönlü kırdıysa bile
yaptığı bu ibadetin bir değeri olmayacağını vurgular.
“Bin kez hacca gidersen
Bin kez tavaf edersen
Yok edersin eğersen
Bir gönüle değersen” 10/117/1
“O kişi bin defa hacı da olsa
Bin yılda ibadet taatı olsa
İşi gücü hayır hasenet olsa
Boşdur affetmezse ata hakkını” 10/171/4
Kubat, ağaç dikmenin, yardımlaşmanın önemini vurgulayarak yardımlaşan,
ağaç diken kişinin hac vazifesini yerine getirmiş kadar sevap kazanacağını dile
getirir.
“Bin hac sevabı kazanır
Nice yüzyıla uzanır
Âlem sevgiyle bezenir
117 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.145.
Page 210
200
Yardımlaşma yardımlaşma” 7/30/5
“Bir fidan yetiştir olursun hacı” 11/98/2
“Hac sevabı alır bir fidan diken” 10/125/1
6- HARAM
Haram, Allah’ın Kur'ân’da “Yapmayınız” diye açıkça yasak ettiği şeylere
denir.
”De ki, Rabbim; bütün fuhşiyâtı (küfür ve nifakı) açığını ve gizlisini, her türlü
günahı, haksız isyanı ve Allah’a hiçbir zaman bir burhan indirmediği herhangi bir
şeyi ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri Allah’a isnat etmenizi, haram etti.”
(A'râf Sûresi: 33)118
(3/35/3, 3/8/3, 4/61/1, 6/98/6, 7/12/6, 8/63/1)
Yoksul Derviş, sevdiklerine duyduğu hasretten dolayı gözlerine uykunun
haram olduğunu belirtir.
“Bilmem gözlerime uykumu haram” 3/35/3
Âşık, din ile siyasetin ayrı kavramlar olduğunu, dinin siyasete alet
edilmemesi gereğini vurgular.
“Din ile bağdaşmaz canım siyaset,
Haramdır bu yolda alınan rüşvet”3/8/3
Kubat, insan-ı kâmil olabilmek için insanda bulunması gereken vasıfları
sayar, haram olan davranışlardan uzak durulmasını tembihler.
“Hileye harama sunma elini” 4/61/1
“Haramdır âlemin kov u gıybeti” 6/98/6
“Harama sunma elini 7/12/6
“Haram, helal yutma kardeş” 8/63/1
118 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.164.
Page 211
201
7- KÂBE, KIBLE
Kâbe, yeryüzünde yapılan ilk mabet. Müslümanların kıblesi. Arabistan'ın
Mekke şehrindeki Mescid-i Harâm'ın ortasında bulunan taştan yapılmış dört köşeli
binâ. Beytullah, Beyt-ül-haram, Bekke, Beyt-ül-atîk, Hâtime, Basse, Kadîs, Nâzır,
Karye-i K adîme adları ile de anılmıştır.
“Allah, Kâbe'yi, o Beyt-i Harâm'ı insanlar için din işlerinde bir düzen ve
dünyâda cinâyetten emin bir yer kıldı.” (Mâide Sûresi: 97)119
Kıble, Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri taraf; Kâbe tarafıdır.
Mekke şehrindeki Kâbe-i muazzama.
“Şimdi seni herhâlde hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Namazda)
yüzünü artık Mescid-i Harâm tarafına (Kâbe semtine) çevir. (Ey müminler) siz de
nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün.” (Bakara Sûresi:
144)120
(2/11/2, 2/78/6, 2/19/3, 3/9/3, 3/13/3, 3/59/6, 3/11/1, 3/16/5, 4/69/3, 4/42/1,
4/15/6, 4/81/6, 4/82/2, 4/85/2, 4/83/7, 4/66/1, 4/111/2, 4/47/4, 5/74/1, 5/21/5, 5/31/1,
5/109/1, 5/20/3, 6/3/2, 6/74/8, 6/3/2, 6/130/5, 6/79/3, 6/78/2, 6/78/1, 6/79/8, 6/114/1,
6/20/23, 6/17/12, 6/17/9, 6/17/8, 6/6/10, 6/71/1, 6/130/2, 7/62/3, 7/47/3, 7/16/6,
7/8/3, 7/12/4, 8/41/6, 8/208/6, 8/241/5, 8/61/5, 8/90/5, 8/55/5, 8/101/2, 8/163/3,
8/171/4, 8/171/6, 8/179/6, 8/51/4, 8/178/6, 9/8/3, 9/80/2, 10/180/5, 10/19/1, 10/19/6,
10/154/2, 10/144/5, 10/7/4, 10/2/7, 10/171/5, 10/169/4, 10/108/4, 10/198/1,
10/108/4, 10/145/6, 10/69/4, 10/153/3, 11/32/2, 11/92/2, 11/55/3, 11/120/4,
11/101/4)
Âşık Yoksul Derviş, İslamiyet gelince, Kâbe’deki putların inananlar
tarafından ortadan kaldırıldığını, Hakk’ın, gerçeğin bu sayede farkına varıldığını dile
getirir.
“Kâbe’nin putları yere döküldü” 4/66/1
Yoksul Derviş, şiirlerinde Bacı Sultan’ın Allah’a bağlılığını anlatırken
Kâbe’den bahseder.
119 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.260. 120 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.291.
Page 212
202
“Güzeller güzeli güzel Kâbesi
Sağında yatıyor onun babası” 4/47/4
Şair, Hak Halil’in hikmetini anlatırken selamın kıble tarafından verildiğini
söyler.
“Kıble tarafından verildi selam
Bu hikmeti görenlere aşk olsun” 5/109/1
Âşık, müminlerin bu dünyadaki günahlarını affetmesi için Allah’a yalvarır.
“Secdem kıblem Kâbem dahi
Yalvarırın sana ahı
Affeyle gel cümlemizi” 5/20/3
Yoksul Derviş, yârine duyduğu sevginin büyüklüğünü ve ona verdiği değeri
çeşitli mübalağalarla anlatır. Öyle ki onun kıblesi, Kâbe’si, namazı, dini, imanı hep
sevdiğidir.
“Kâbe yaptım imanıma dinime” 2/78/6
“Kıblem namazım yar oldu” 3/13/3
“Kıblem Kâbem sensin, imanım sensin” 3/59/6
Âşık, hacca gidenlerin depremzedelere yardım etmesini ister.
“Yıkılmış Kâbe’yi yapın ne olur” 10/198/1
“İki bin yılında hacca gidenler
Gidip de Kâbe’yi tavaf edenler”10/198/1
Şemsettin Kubat, annelere çok değer verir. Şiirlerinde annelere çok yer verir.
Onların önemini, evlatları için yaptıkları fedakârlıkları çeşitli benzetmelerle anlatır.
Yine, ata hakkının çok önemli olduğunu, atayı inciten kişiyi Allah’ın da
affetmeyeceğini, hatta bu kişinin bin kez hacca gidip bin kez Kâbe’yi tavaf da etse
ata hakkını ödeyemeyeceğini anlatır.
“Ana, evlâdının Kâbe’si” 2/19/3, 7/47/3
“İnsanlar Kâbe’yi bin kez hac etse” 10/171/5
Page 213
203
Âşık, namazdaki farzları ifade ederken kıbleye yer verir.
“Namazda on iki farzın içinde
Bir kıble bir vakit bir de niyet var” 10/169/4
Kubat, insanın Allah katında eşref-i mahlûkat olması sebebiyle, mükemmel
bir varlık olduğunu söyler ve onun gönlünü de beytullaha benzetir. İnsan Allah
katında değerli bir varlık olduğundan ona saygı sevgi gösterilmesi gereğini vurgular.
Ayrıca insanların iyilik, güzellik, muhabbet içinde olmalarını ister.
“İnsanlar Kabe’dir gönül beytullah” 10/108/4
“Okundu fekâne Kâbe-i kavsein
Ev etna farkına varan insandır” 2/11/2
“Ararsan, Kâbe’da, Mekke’de, Hac’ta
İnkarlar Âdem’e etmedi secde” 3/16/5
“İnsanlar bir Kâbe haktır yapısı” 5/31/1
“Arama Kâbe’de Mekke’de Hac’da
İnkarlar Âdem’e etmedi secde” 7/16/6, 8/41/6
Âşık, peygamberin ailesinin müminlere iyi bir örnek olduğunu, bu anlamda
onların müminlere Kâbe olduğunu belirtir.
“Ehlibeyt mümine ulu Kabe’dir” 10/69/4
“Kubat, Hz. Muhammet’in doğduğu geceyi anlatırken Kâbe’den bahseder.
Hz. Muhammet İslam’ı anlattığında Hatice’nin, Ali’nin ona inandığını ve Kâbe’deki
putların döküldüğünü belirtir. Ayrıca müminler için Hz. Muhammet’in değerli
olduğunu, ümmetinin hac vazifesini yerine getirdiğini anlatır.
Ya Muhammet Ya Mustafa” 6/3/2
“Yetmiş bin huccacı Kâbe’ye kadar” 3/9/3, 5/21/5
“Müminlerin Kâbe’sinde
“Kâbe’nin putları yere döküldü” 6/74/8
“Kâbe şerif kıyam durdu
Page 214
204
Muhammet’e selam durdu” 9/8/3
Şemseddin Kubat, insanların her şeyden önce kalplerini güzelliklerle
donatmaları gerektiğini, ikiliği, çıkarcılığı, kötülükleri yapıp ardından kıbleye dönüp
ibadet etmenin insana hiçbir sevabının olmadığını dile getirir.
“Bin kere kıbleye dönse ne çıkar” 10/19/1
“Beş vakit kıbleye dönse ne çıkar” 10/19/6
Âşığımız, Hz. Ali’nin doğumunu anlatırken, onu çeşitli yönleriyle
methederken Kâbe’den bahseder.
“Doğduğu yer Kabetullah” 10/154/2
“Kâbe’yi pakladı putlardan heman” 6/20/23
“Kâbe’nin putları döküldü yere” 6/17/12
“Kâbe-i şerif de dünyaya gelir” 6/17/9
“Bir zaman titredi Mekke Kâbesi” 6/17/8
“Kâbe’nin putları düştü ezildi” 6/6/10
“Kâbe’de yumruk atarken” 6/71/1
Yoksul Derviş, çeşitli evliyalardan bahsederken onların bir takım özelliklerini
Kâbe ile özdeşleştirerek onlara duyduğu sevgiyi, saygıyı anlatır.
“Müminlere oldu Kabe” (İmam Ali, Zeynel Aba) 6/130/2
“Eğlenmeye gönüllerdir Kâbe’si” (Derviş Yunus) 7/62/3
Kubat, gönlü Kâbe’ye benzetir. Dolayısıyla gönül kutsaldır. Bu sebeple
insanların birbirlerine sevgiyle muhabbetle yaklaşmaları gerektiğini ve gönül
Kâbe’sini yıkmamalarını söyler. Buna rağmen bazı insanların gönül kırdıklarını,
kötülükten geri kalmadıklarını belirterek onları eleştirir.
“Kâbemizdir gönüllere değmeyiz” 10/144/5
“Ziyaret ettiğim gönül kabesi” 7/8/3, 8/163/3, 10/7/4
“Gönül kabesine yüzüm koyunca” 10/2/7
“Gönül kâbesine yüzler sürmeyi” 11/92/2
Page 215
205
“Bize kutsal olan gönül kâbesi” 11/55/3
“Kutsaldır gönül kâbesi” 8/90/5, 11/120/4
“Yıkma gönül kâbesini” 9/80/2, 11/101/4
“Viran edip Kâbe tahtın yıkıyor” 4/69/3
“Gönül Kâbe’sini yıkma” 7/12/4
“Gönül Kâbedir bize” 8/61/5
“Kâbe’den efsaldır gönül Kâbesi” 8/55/5
“Gönül Kabesine dön birer birer” 8/55/5
“Gönül Kabesine secde kılınsın” 8/171/4
“Gönül Kabesine yüzler sürülsün” 8/171/6
“Gönüldeki sol Kabeden” 8/179/6
“Bil ki kardeş bu da Hakkın evidir.” 8/51/4
Kubat, Yüce Allah’a olan sevgisini anlatırken yine ona duyduğu bağlılığı
Kâbe ile ilgili benzetmeler yaparak anlatır. Bazı mısralarda, Allah hakkında
konuşurken bazılarında ise ona seslenir.
“Kıblem kabem sensin kalmışım divan” 10/180/5
“Kıblem namazım yar oldu” 4/111/2
“Kıble Kâbe yaptım kendi zatını” 5/74/1
“Ulu Kâbe’sine yönüm döndükçe” 8/101/2
8- KIYAM
Kıyam, namazda ayakta durmaktır. Namazın içindeki farzlardan birisidir.
(2/11/4, 2/16/6, 6/92/6, 6/8/1, 6/92/5)
Âşık, Hz. Ali’ye olan bağlılığını ve onun meziyetlerini anlatırken kıyamdan
bahseder.
“Kıyama durdular hep bölük bölük” (cümle melek) 6/92/6
“Mahlukat mevcudat kıyama durdu” 6/92/5
Page 216
206
“Mevcudat kıyama durdu” 6/8/1
Kubat, insanın eşref-i mahlûkat olduğunu, Allah katında büyük bir değerinin
olduğunu anlatır. Kıyama duranın da insan olduğunu belirtir.
“El bağlı kıyama duran insandır” 2/11/4
“Karşı karşı kıyam durmuş” (Gül, sevdiği için karşı karşı kıyama durur.)
2/16/6
9- NAMAZ (SALÂT, ÖVME)
Namaz, İslâm’ın beş esasından (temelinden) birisidir.
“(Resulüm) sana vahyolunan Kur’an’ı oku. Salâtı (namazı), şartlarını yerine
getirerek kıl. Çünkü salât, insanı dinîn ve aklın kötü gördüğü şeylerden men eder, alı
kor.” (Ankebût Sûresi: 45)
“Salât, dînin direğidir.” (Hadîs-i şerîf-Riyâd-un-Nâsihîn)121
(3/13/4, 3/20/3, 3/24/2, 3/50/3, 4/7/1, 4/50/3, 4/71/3, 4/83/7, 4/111/2, 6/98/3,
8/29/3, 8/58/1, 8/127/5, 8/239/4, 9/53/4, 9/72/1, 10/147/4, 10/169/4, 10/172/1,
11/93/1, 11/129/3)
Kubat, beş vakit namazın dinin direği olduğunu belirtir. Onu Mirac-ı nebi
olarak değerlendirir, o, Müslümanların miracıdır. Müminler, Allah’ın huzuruna
namazla çıkacaklardır. Bu sebeple beş vakit namazın kıymetini iyi bilelim der.
“Mirac-ı nebidir namaz-ı mübin” 3/24/2
“Beş vaktinin kıymetini bilesin” 3/24/2
“Beş vakit secde kılarım” 3/13/3, 4/111/2
“Beş vakit yetmiş üç rekat kılına” 4/83/7
“Beş vakit namazın kılınmasında” (Besmele ile niyet var) 10/169/3
“Namaz da on iki farzın içinde
Bir kıble bir vakit bir de niyet var” 10/169/4
“Dostun ayağına secde
121 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.159.
Page 217
207
Beş vakit kılmak görünür” 4/50/3
Âşık, insanlar arasında sevginin, muhabbetin, iyi niyetin de çok önemli
olduğunu vurgular. Mümin olduğunu, namazını beş vakit kıldığını söyleyen bir kişi
diğer insanlara karşı kötü niyetli ise kalbinde fesatlıkları barındırıyorsa kıldığı
namazı kendisi boşa çıkarıyordur. Ancak kalben çok iyi bir kişi ise, insanlara sevgi
ve saygıda kusur etmiyorsa o zaman beş vakit namaz kadar daha da sevap kazanır.
“Oruç tutup namaz kılmak
Hepsi gerçek insan olmak
Bunda bir tek gönül almak
Beş vaktini kıldı gider” 3/20/3, 4/7/1
“Beş vakit okunan ezanlarından” (İnsanlara sevgi, selam getirdiğini söyler.)
11/93/1
10- ORUÇ
İslâm'ın beş şartından biridir. Fecrin (tan yerinin) ağarmasından yani
imsakten güneş batıncaya kadar yemeği, içmeği ve cima’ı terk etmek.
“Ey müminler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de
farz kılındı. Umulur ki oruç sayesinde fenalıklardan sakınırsınız.” (Bakara Sûresi:
183)122
Şemsettin Kubat, ibadet olarak şiirlerinde oruca yer vermiştir.
“Oruç tutup, namaz kılmak” 4/7/1, 3/20/3,
11- SECDE
Secde, namazın içindeki farzlarından biridir, namazda alnı, burnu, el
ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere koymaktır.123
(2/61/2, 2/93/4, 3/45/2, 3/7/2, 3/14/4, 4/12/3, 4/11/3, 4/17/5, 4/80/3, 4/50/3,
4/58/2, 4/127/4, 6/12/1, 6/130/4, 6/22/48, 6/83/3, 6/133/4, 6/91/6, 6/72/7, 6/78/5,
6/106/1, 6/92/4, 6/95/3, 6/94/5, 6/34/3, 6/5/1, 6/51/1, 6/50/1, 6/52/2, 6/51/5, 6/56/3,
122 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.114. 123 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.168.
Page 218
208
7/33/2, 7/28/2, 7/18/4, 8/36/1, 8/35/3, 8/55/4, 8/207/7, 8/175/2, 8/173/3, 9/55/3,
9/17/2, 10/19/5, 11/132/1)
Âşık, namazın bölümlerinden biri olan secdenin önemini vurgular.
“Secdeye inmeli dalın budağın” 8/55/4
“Evvela secdeye yatsam” 6/51/5
“Başını indir secdeye” 6/51/1
“Evvel secdeye koy başı” 6/12/1
“Secdeye indirip dertli başını” 3/45/2
“Secde kılan kul bizdedir” 2/93/4, 7/18/4,
“Yoksul secde eyler her an” 4/12/3
“Secde kılmışım eyvallah” 6/130/4
“Secdeye indir de kaldırma başını” 6/91/6
“Beş vakitte secde kıldı” (İnsanoğlu) 2/61/2, 7/33/2
“Nakış nakış seccadesi” (Genç kızların) 11/132/1
Âşık, Hz. Ali’nin doğduğu günü kutlu bir gün olarak görür. Bu günde
kâinattaki bütün varlıkların secde ettiğini söyler. Ayrıca onu methederken de
secdeden bahseder.
“Bütün nebat secde eyler bugüne” 6/52/2
“Dağlar taşlar secde kılar bugüne” 6/52/2
“Secde kıldı dağlar taşlar” 6/56/3
“Cümle melek secde kılıp oturdu” 6/83/3
Secdeye inmişti hemen” (Hz. Ali)4/58/2
Kubat, Kerbela Olayı’ndan sonra bu olayın matemini bütün kâinatın
hissettiğini ve varlıkların secdeye indiğini belirtir.
“Yetmiş bin melaik secdeye indi” 6/5/1
“Secde etti dağlar taşlar dürüldü” 9/55/3, 4/80/3
Page 219
209
Kubat, insanın yaradılışı kıssasını hatırlatırken de secdeden bahseder.
“Secde kıldı melekler Âdem’e” 6/22/48
Page 220
210
YEDİNCİ BÖLÜM
TASAVVUFÎ TERİMLER VE TASAVVUFÎ ŞAHSİYETLER
A- TASAVVUFÎ TERİMLER
1- DERVİŞ, DERGÂH
Derviş, Allah’tan başka şeyleri kalbinden çıkarıp bütün azasıyla İslâm dinînin
emir ve yasaklarına uyan, dünya malına gönül bağlamayan kimse.
Dergâh, tasavvuf mektebi, tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen evliya zatlar
tarafından, talebelere, tasavvuf, İslâm ahlâkı ve diğer dinî ilimlerin ve zamanın fen
ilimlerinin okutulduğu yer.124
2/19/6, 3/8/1, 3/43/4, 4/10/4, 4/17/3, 4/6/1,4/9/5, 4/10/3, 4/55/3, 4/94/2,
4/96/4, 4/5/7, 4/49/7, 4/35/2, 5/53/3, 5/50/2, 5/75/4, 6/13/8, 7/76/1,
Âşık, dergâhı şu manalarda kullanır:
“Bu dergahı övenleriz” (Ali dergâhını, Ali’ye bağlılık) 4/35/2
“Dergahına getir beni” (Mansur’un) 5/75/4
“Tuttum dergahına nazı niyazım” (Abdülkadir Geylani’ye kavuşmak için dua
eder.) 4/49/7
Kubat, kendini derviş olarak görür. Öz eleştiri yapar. Dervişliğin gereklerini
yapamadığını belirtir.
“Dergah için ölmek bu mudur bize” 4/5/7
Yoksul Derviş, şiirlerinde dervişlerin nasıl insanlar olduklarını dile getirir.
Onlar Allah katında ulu, değerli kişilerdir. Bu sebeple onlara saygı göstermek
gerekir. Bedduaları alınmamalıdır. Onlar hakkında kötü söz söyleyenler onları
layıkıyla tanımayanlardır.
“Tekkelerdeki dervişler” 7/76/1
“Dervişlerin yüz üstüne süründü" 4/96/4
124 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.83.
Page 221
211
“Dervişlerin türlü hallere düştü” 4/94/2
“Dervişin özünde kara mı olur” 3/8/1
“Dervişlerin toplanmış” 5/50/2
“Dervişliğe dönmek iyi” 5/53/3
“Dervişleri tesbih eder melekler” 4/55/3
“Kurban olam dervişlerin yüzüne” 4/10/4
“Dervişin ardından atma gel boşa” 4/10/3
“Dervişlik hakkında kötü söz etme” 4/9/6
“Dervişlik manasını bil de öyle gel” 4/9/5
“Derviş mürşit kimdir var mı haberin” 4/10/5
2- DÖRT KAPI (şeriat, tarikat, marifet, hakikat), KIRK MAKAM
Dört kapı kırk makam şeklinde ilkeleşen ve insanı "insanı kâmil" (olgun
insan) olmaya götüren ilkeleri Hacı Bektaş-ı Veli tespit etmiştir. Bu ilkeler aşama
aşama olup insanı olgunluğa götürür. Hacı Bektaş-ı Veli bunları şöyle özetlemiştir:
"Kul, Tanrıya kırk makamda erer, ulaşır, dost olur. Bu makamların onu Şeriat içinde,
onu Tarikat içinde, onu Marifet içinde ve onu da Hakikat içindedir."
Sıradan bir insan bu dört kapı ve bu dört kapıya bağlı kırk makamdan
geçerek, ruhunu ve benliğini ergin hale getirerek Kamil insan olur. Kamil insan da
ilâhi sırra erişendir.
ŞERİAT MAKAMLARI:
1. İman etmek
2. İlim öğrenmek
3. İbadet etmek
4. Haramdan uzaklaşmak
5. Ailesine faydalı olmak
6. Çevreye zarar vermemek
Page 222
212
7. Peygamberin emirlerine uymak
8. Şefkatli olmak
9. Temiz olmak
10. Yaramaz işlerden sakınmak
Şeriat kapısını ve Makamlarını şöyle özetleyebiliriz:
Kendi öz benliğini kötülükten arıtmayan, gelişmemiş, olgunlaşmamış insanın,
din kuralları ve yasalar zoruyla eğitilmesi, kişilere ve topluma zarar verecek
hareketlerde bulunmasına meydan verilmemesidir.
TARİKAT MAKAMLARI:
1. Tövbe etmek
2. Mürşidin öğütlerine uymak
3. Temiz giyinmek
4. İyilik yolunda savaşmak
5. Hizmet etmeyi sevmek
6. Haksızlıktan korkmak
7. Ümitsizliğe düşmemek
8. İbret almak
9. Nimet dağıtmak
10. Özünü fakir görmek
Tarikat kapısını ve makamlarını şöyle özetleyebiliriz:
İnsanın kendi öz iradesiyle hiç bir dış zorlama olmadan her türlü kötülüğü
benliğinden kovabilmesi, elinden gelebilecek tüm iyilikleri hiç kimseden
esirgememesi aşamasıdır.
MARİFET MAKAMLARI:
1. Edepli olmak
2. Bencillik, kin ve garezden uzak olmak
Page 223
213
3. Perhizkârlık
4. Sabır ve kanaat
5. Utanmak
6. Cömertlik
7. İlim
8. Hoşgörü
9. Özünü bilmek
10. Ariflik (kendini bilmek)
Marifet kapısını ve makamlarını şöyle özetleyebiliriz:
Duygu ve ilimde en yüksek düzeye ulaşmak, Tanrının sırlara erişmektir.
HAKİKAT MAKAMLARI:
1. Alçak gönüllü olmak
2. Kimsenin ayıbını görmemek
3. Yapabileceği hiç bir iyiliği esirgememek
4. Allahın her yarattığını sevmek
5. Tüm insanları bir görmek
6. Birliğe yönelmek ve yöneltmek
7. Gerçeği gizlememek
8. Manayı bilmek
9. Tanrısal sırrı öğrenmek
10. Allahın varlığına ulaşmak
Hakikat kapısını ve makamlarını şöyle özetleyebiliriz:
Hakkı görmek, zaman ve mekân içinde Tanrının gücü içinde erimektir.125
125 http://www.onikiler.com.
Page 224
214
Âşık Yoksul Derviş şiirlerinde yeri geldikçe, insanın kâmil olabilmesi için
uyması gerekli olan dört kapı ve kırk makamdan bahseder.
“Dört kapıda kırk suali verdiler” (kırklar, evliyalar) 10/69/2
“Seyret kırk makamın kapısı dörttür” 3/24/5
Yoksul Derviş, “Var Niyaz Eyle” adlı şiirinde insanların bu dört kapı ve kırk
makama ulaşmaları için Bir mürşit-i kâmile bağlanmaları gerektiğini söyler.
“Hakikat sırrına ereyim dersen
Marifet makamını göreyim dersen
Daim bir ikrara durayım dersen
Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/1
“Bilmek istersen sırr-ı tarikat
Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/4
“Yoksul Derviş der bu söz doğru söz
Hakikat sırrıdır böyle seçme söz
Tarikat yoluna asla deme söz
Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/5
3- DÜNYA
Yerküre. Âhiretten önceki hayata dünya denir.
“Kim dünya hayatını ve onun süsünü isterse, onlara yaptıklarının karşılığını
burada tam olarak veririz. Bu hususta bir eksikliğe de uğratılmazlar. Onlar öyle
kimselerdir ki, âhirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Dünyada yapa geldikleri
şeyler orada boşa gitmiştir.” (Hûd Sûresi:15-16)
“Mal ve dünyadan size verilen şey, yalnız hayatta bulunduğunuz müddetçe,
onunla geçinmektir. İman edip, Rablerine tevekkül edenler için, âhirette Allah’ın
indinde, dünya nimetinden hayırlı ve daimî çok sevap vardır. (Şûrâ Sûresi: 36)
Page 225
215
“Siz dünya malını istiyorsunuz. Allah ise, sevap kazanmanızı, Cennet'e ve
nimetlere kavuşmanızı istiyor.” (Enfâl Sûresi: 67)126
(1/12/3, 1/12/11, 1/35/8, 1/35/5, 1/42/3, 2/18/1, 3/11/3, 3/48/4, 3/8/6, 4/22/1,
4/76/6, 4/23/3, 4/18/1, 4/27/2, 4/109/7, 4/126/7, 4/60/7, 4/50/1, 4/38/7, 4/38/4,
4/71/1, 4/40/6, 4/78/3, 5/46/7, 5/63/2, 5/39/3, 5/54/1, 5/49/2, 5/102/4, 5/51/2, 5/37/4,
5/28/3, 5/61/5, 5/26/2, 5/63/7, 5/53/7, 5/58/6, 5/60/6, 6/100/5, 8/233/7, 8/97/1,
8/69/5, 8/254/2, 8/252/5, 8/214/4, 8/254/5, 8/225/1, 9/70/4, 10/25/4, 10/151/4,
10/179/1, 10/179/2, 10/28/5, 10/181/2, 10/122/5, 10/112/1, 10/17/1)
Şemsettin Kubat, şiirlerinde genellikle dünyanın faniliğini, sonuçta herkesin
ebedi âleme göç edeceğini belirterek, insanların bu dünyada kötülüklerden uzak
durmasını, mala, mülke dünya nimetlerinin hırsına kapılmamalarını, birbirlerine her
zaman sevgiyle, hoşgörüyle, iyilikle yaklaşmalarını nasihat eder.
“Dünya ahret solmaz gülün olmalı” 4/60/7
“Dünya lezzetine sohbet mi denir” 4/76/6
“Lezzeti tatlıdır dünya balından” 10/151/4
“Kanaat etmeli çoğun azına
Dünya sevdasını koyma özüne
Uzaklardan aradığın hazine
Hele ey firgani bul da görelim” 3/8/6, 4/23/3
“Şu dünyanın keyfine gel dokunma
Etrafına çalım satmadan yürü
Ağır yükü sarıp sonra yetinme
Çamurda çamura batmadan yürü” 4/18/1
“Hemi dünya hemi ahiret
Yoldur köprü yoktur sırat
Yoldur şeriat hakikat
126 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.88.
Page 226
216
Yurdumuza yol yapalım” 3/48/4
“Yalancı dünyaya eyleme heves” 1/12/3
“Nettin hani yalan dünya?” (Geçmişte yaşamış on iki imamlar da bu fani
dünyadan göçtüler.) 1/42/3
“Gönül, bu dünyadan umudunu kes” 1/12/3
“Terk ede gör bu dünyayı
Neylersin fani dünyayı
Al gönlümden masivayı
Hayyu bega tevhidedir” 5/39/3
Neylersin fani dünyayı 5/39/3
“Bu dünya geçer fani
Herkesin ölüm sonu
Yok söz Divanî hanı
Diyenlere elveda” 5/37/4
“Şu fani yalan dünyayı
Ne eyleyip nedesim var” 5/28/3
“Behey gönül bilmez misin ?
Baki değil bize dünya
Dahi pişman olmaz mısın
Gelip geçer yalan dünya” 5/61/5
“Yoksul derviş sanma bu dünya baki
Daim göz etmeli Hakk’ı hukuku,
Eğer sende varsa dostum kul hakkı,
Vurup şu bağrına döğünmelisin” 10/122/5
“Dünyanın harap sonu
Page 227
217
Her dem yalvar Allah’a” 5/54/1
“Bakma dünya varına” 5/51/2
“Kim Kur’an-ı her gün aça
Erenlerden dolu içe
Dünya lezzetinden geçe
Varlığından üryan olur”5/49/2
“İşte yalan dünya fanidir fani” 5/102/4
“Aldanma dünyanın hallerine hey” 6/100/5
“Yoksul derviş bilir candan geçeni
Şu fani dünyada konup göçeni
Ağırlarsın cümle gelip geçeni
Yoksa bu hanede mihmancı mısın?” 8/69/5
“Hani bu elde konmalar
Dünyaya elin sunanlar
Mısrı, Yusuf’u, Kenanlar
Bu dünyadan göçtü gider” 8/254/2
“Şu yalan dünyada ere varanlar
Münkir yatağında yatana yazık” 8/252/5
“Aldanma dünyaya sakın
Dikkat edin şöyle bakın
Bugünden yarından yakın
Acep dünyaya var mısın” 8/214/4
“Sordum Yoksul Derviş niye
Dalmış bir gafil rüyaya
Aldanmasın şu dünyaya
Page 228
218
Bugün, yarın göçtü gider” 8/254/5
“Şu dünyayı bölüşmeye gelmedim
Yalan dünya senin olsun, istemem” 8/225/1
“Düşmeyelim dostlar dünya gamına” 10/28/5
“Şu fani dünyayı lezzetdir sanan” 10/112/1, 10/17/1
Şemsettin Kubat, Kerbela olayı ile Hz. Hasan ve Hüseyin’in ölümü ile ilgili
üzüntüsünü dile getirirken bu dünyanın faniliğinden gelip geçiciliğinden söz eder ve
kendisinin de bu yalan dünyanın çilesinden bezdiğini belirtir.
“Şu yalan dünyadan ah ben de bezdim” 1/12/11
“Sağlığından umudunu
Kesti dedi dünya fani” (Hz. Hasan ve Hüseyin için) 1/35/8
“Fani dünya netdi hanı” 1/35/5
“Nettin hani yalan dünya” 5/63/2
Âşık, şiirlerinde sık sık Kör Tatar’ın zalimliklerinden bahseder.
“Bu dünya geçici sana da kalmaz” 4/38/7
“Yoksa baki misin fani cihana” 4/38/4
Âşık Yoksul Derviş, dünyada insanlarda insaf kalmadığını ancak olgun
kişinin kendini bilmesi gerektiğini, ne ekerse onu biçeceğini belirtir.
“Şu dünyada ne ekersen ol biter” 4/40/6
“Şu yalan dünyada usandım doydum
İşte ben sağ iken öldüm” 4/78/3
“Eğer insan isem zulüm neyime
Şu yalan dünyada ölüm neyime
Kendimi bilmedim ilim neyime
Okuyup yazdığım hiç oldu gitti” 8/97/1
“Dost deyi güvendim oda el oldu,
Page 229
219
Şu fani dünyada gülmez ağlarım” 10/25/4
“Peygamber ayali gonca leylası,
Hakka karşı zalimlerin hilesi
Şu fani dünyanın bitmez çilesi
Yoksul divaneyim bıktı ağladı” 8/233/7
“Şu fani dünyada kalan var mıdır” 10/179/1
“Varlığına hiç de sevinilmiyor
Şu koca dünyada avunulmuyor
Gayri hiç kimseye güvenilmiyor
Gördüm ki insanlar hilekâr olmuş 10/179/2
Âşık, gönlünün hep yâre kavuşma arzusuyla yanıp tutuştuğunu, nefsinin bile
kendisine düşman olduğunu, nazlı cananı saramayınca bu yalan dünyada yasının
bitmeyeceğini dile getirerek, Yüce Allah’a kendisini yârine kavuşturması için
yalvarır.
“Hiç yüzüm gülmedi fâni cihanda” 4/50/1
“Her sözünü sakın söyleme yâda
Sır bilene eyleyesin iyede
Gayriyi bilmiyorum fani dünyada
Ben seni severim bir Allah için” 3/11/3
“Şu yalan dünyada biter mi yasım” 4/27/2
“Yalan dünyada gezeli
Görmedim böyle güzeli” 4/109/7
“Şu yalan dünyada avare durma
Sakın ha ağyarın bağına girme
Gül isen nadana gülünü verme
Kaptırma belini kollara karşı” 4/126/7
Page 230
220
“Dünyayı baki sanıp da
Kaşa göze aldanıp da
Bir güzele sen kanıp da
Bana kıyarsın sevdiğim” 5/26/2
Âşık Yoksul Derviş, yârinden ayırmaması için Allah’a yalvarır.
“Dilerim ki senden cenabı Hüdâ
Beni sevdiğimden eyleme cüda
Bin bir feryadım var yalan dünyada” 4/22/1
Âşık, müminlere fani dünyada hep Allah aşkıyla yanıp tutuşmalarını, onun
için çalışmalarını, onun varlığına birliğine inanıp iman seline karışmalarını tavsiye
eder. Yüce Allah’ın rahmetine nail olmak için de Allah’a yalvarır.
“Şu fanide dost hasreti çekesin” 5/46/7
“Şu dünyadan ibret al” 5/53/7
“Dönen çarkı felek için
Min şerrima halag için
Estağfurullah hel azim” 5/58/6
“Evvel ahir harap dünyanın sonu
Sığınırım Mevlam rahmetin kâni
Amenna ve seddak rahmetin kâni
Mevlam bizi rahmetine nail et. 5/60/6
Âşık, annelerin değerini her fırsatta dile getirir. Annelerin hem bu dünyada
hem de öbür dünyada yerinin büyük olduğunu anlatır.
“Dünya ana, ahret ana” 2/18/1
Page 231
221
4- EHL-İ BEYT (EHL-İ IYAL)
Ehl-i Beyt, Hz. Muhammet’in bütün aile fertlerine verilen isimdir. Zevceleri,
çocukları, kızı Hz. Fâtıma ile Hz. Ali ve bunların evlatları olan Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin…
“Ey Habîbimin ehl-i beyti! Allah, sizin günahtan uzak olmanızı istiyor.”
(Ahzâb Sûresi: 33)
“Ehl-i beytim, Nûh'un gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen boğulur.”
(Hadîs-i şerîf-Câmi-us-Sagîr-Müstedrek)
“Sırat köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, ehl-i beytimi ve eshâbımı
çok sevenlerdir.” (Hadîs-i şerîf-Resâil-i İbn-i Âbidîn)127
(1/17, 1/19, 1/4, 1/38, 1/37, 1/3, 1/14, 1/9, 4/11, 4/15, 4/22, 4/98, 4/76, 4/81,
5/13, 5/113, 5/108, 5/115, 6/1, 6/32, 6/36, 6/42, 6/62, 6/106, 6/98, 6/140, 8/229,
8/235, 8/184, 8/204, 8/240, 8/238, 8/223, 9/52, 9/54, 9/55, 9/69, 9/73, 9/101, 9/135,
10/69, 10/150, 10/149, 10/70, 10/102, 10/22, 10/28, 10/30, 11/23, 11/25, 11/26,
11/27, 12/158)
Âşığımız Ehl-i Beyt’in, Yezit tarafından zulme uğradığını, Hz. Hasan’ın
zehirlendiğini, Hz. Hüseyin’in de yakınlarıyla beraber Medine’den sürüldüğünü
söyler.
“Ehli beytin yası nasıl duyulmaz?” 9/55/3
“Yezitlerde inadından dönmedi
Ehli beytin feryatları dinmedi
Şah Hüseyin ikrarından dönmedi
Aldı yarenini dedi bismillah” 1/4/4
“Ehli beyti Medine’den sürdüler
Şah imam Hasan’a zehir verdiler
Masumların kanlarına girdiler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/5 127 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.95.
Page 232
222
Âşığımızın şiirlerinde Ehl-i Beyt, daha çok Kerbelâ Hadisesi’nde geçer,
Kerbela’da Ehl-i Beyt’in yani Hz. Hüseyin ve yakınlarının, kadın çocuk demeden
vahşice öldürülmesi Âşığımızı derinden üzer.
“Soldurdular Ehli beytin gülünü (Hz. Hüseyin)” 9/54/3
“Bakmadılar Muhammet’in sözüne
Ot vurdular Ehli beytin özüne
Kıydılar Hüseyin’in nurlu yüzüne
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/5
“Nazar kıldım kardeş ben bu cihana
Matemde Zeynep’le Şehrüban Ana
Ehlibeyti seven düşmüş figana
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/4
“Hep yıkıldı Ehli beytin çadırı
Yok mu idi, Muhammet’in hatırı
Ehli beyte salladılar satırı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/19/8
“Yezitlerde geçmez dünya süsünden
Şah Hüseyni pişirdiler susundan
Ehli beyti seven çıkmaz yasından
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/6
“Ehl-i beyte giydi yüzü karalar
Açtı sinemize derin yaralar
Ay ve Güneş gökte giydi karalar
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/16/5
“Dedemiz Hazreti Muhammet nerde
Ehli beyt susuzdur bir ıssız yerde
Page 233
223
Yetiş babam bizim halimiz gör de
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/17/7
“Yetiş şahım Ali gör ki nettiler
Ehli beyti hep perişan ettiler
Cenab-i Ekber’i al kan ettiler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/17/6
“Ehl-i Beyt’i seven yasa boyansın”8/235/4
“Ehl-i Beyt feryat figan” 9/55/1
Âşığımız, Ehl-i Beyt’in sevilmesini, adlarınının zikredilmesini ve
Müslümanların özünün onlardan ayrılmamasını ister.
“Zikredin Ehl-i Beyt’imi” 2/64/3, 10/150/1
“Zikreder Ehl-i beyti” 6/32/9
“Ehl-i Beyt’ten ayrılmasın özümüz” 1/38/4
“Ehl-i beyti sevin diyen” (Bacım Sultan) 4/11/5
“Sığın Ehl-i beyt’e asla gam yeme” 10/20/2
“Ehl-i beytin sevgisini gel dilden dile
Hakikatse şu gönlünde görelim” 4/23/4
“Ehl-i beytin yolunda itikadımız” 6/62/15
Ehl-i beytin yoluna canım kurban diyen Âşığımız, Ehl-i beytin muhabbetin
gıdası olduğunu da söyler,
“Canım kurban Ehl-i beytin yoluna” 6/114/7
“Ehl-i beyttir muhabbetin gıdası” 11/27/2
“Yolum gide Ehl-i beyt’ e doyulmuyor” 4/76/4
5- EHL-İ ABÂ (EHLÜ’L ABA)
Hz. Muhammet ile birlikte Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in
hepsine birden verilen isimdir, Ehl-i Beyt de denir. Bir gün Hz. Muhammet, bir
Page 234
224
abanın altına girerek uzanır, bunu gören torunları Hasan ve Hüseyin hemen
dedelerinin yanına gelip abanın altına girerler. Ardından Hz. Fatma gelir o da
babasının ve oğullarının yanına abanın altına girer. Biraz sonra Hz. Ali gelir, o güzel
manzarayı görünce hemen o da kayınpederinin, eşinin ve oğullarının yanına sıkışır.
Hz. Muhammet de abayı hepsinin üstüne örter ve şöyle der:
“İşte benim Ehl-i abâm bunlardır. Yâ Rabbî! Bunlardan kötülüğü kaldır ve
hepsini temiz eyle”. (Hâdis-i şerif-Mektûbât-ı Rabbânî)128
(1/25/3, 1/9, 1/12, 4/76, 5/13, 6/106, 8/227, 8/223, 9/66, 10/69)
Âşığımız “Ehlü’l Âbâ’dır adlı şiirinde Ehlü’l-Âbâ’nın kimler olduğunu tarif
eder, Hz. Muhammet, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, “Beşi bir can
olan Ehlü’l aba’dır” 6/106/4
“Evvela Hüdâ’ya secde kılayım,
Muhammet Ali'ye kurban olayım,
Anlar isen sofu beyan eyleyim,
Kur’an’da okunan Ehlü’l aba’dır.
Hasan Hulkı Rıza arşın bezeği,
Nur'a gark eyledi yakın uzağı,
Gönüller sultanı ciğerin bağı,
Fatumatü’z Zehra Ehlü’l aba’dır.
Münkir Ehlibeyte ikrar kılmadı,
İkrar etmeyenler iman bulmadı,
Hiçbir peygambere nasip olmadı,
Hüseyn-i Kerbela Ehlü’l aba’dır.
128 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.95.
Page 235
225
İsimleri beyan Muhammet Ali,
Hatice, Fatuma, Zeynep’dir gülü,
Hasanla, Hüseyin ol Şahi Veli,
Beşi bir can olan Ehlü’l aba’dır.” 6/106
Âşığımız, Ehl-i Aba’nın özellikle Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in perişan
edildiğini söyler.
“Başsız bıraktılar hep şühedayı
Zindana koydular Zeynel abayı
Perişan ettiler Ehlü’l Abayı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/7, 1/25/3
“Gönül bu dünyadan umudunu kes
Ehlü’l Aba için eyle matem yas
Yalancı dünyaya eyleme heves
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/12/3
“Evlad-ı Resule nasıl gıydılar
Ehl-i ayalini susuz koydular
Ay ve Güneş gökte kara giydiler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/17/3
“Sevdiğimiz Ehl’ül Aba” 9/66/5
“Ehl-i ayalleri esir oldular” 8/227/4
Âşığımız Ehl’ül Aba’ya duyduğu aşktan dolayı kendi secdesini Ehl’ül Aba’ya
benzetir.
“Secdemiz Ehl’ül Aba’dan” 8/179/6
6- ERENLER (ERMİŞLER)
Allah’ın sevgili kulları, nefsin esaretinden kurtulup, sözleri, işleri ve
hareketleri İslâmiyet'e uygun olanlar, devamlı Allah’ı hatırlayıp, ananlar.
Page 236
226
“Biliniz ki, Allah’ın evliyası için azâb korkusu ve nimetlere kavuşmamak
üzüntüsü yoktur.” (Yunus Sûresi: 62)129
(2/93/2, 2/70/4, 2/77/1, 2/71/2, 2/94/1, 4/21/6, 4/20/7, 4/19/3, 4/6/5, 4/46/7,
4/80/1, 4/77/1, 4/130/2, 4/127/2, 4/123/5, 4/124/2, 4/119/2, 5/7/1, 5/93/5, 5/110/7,
5/65/5, 5/74/4, 5/64/2, 5/50/5, 5/51/3, 5/58/5, 5/47/7, 5/47/2, 5/49/2, 5/43/7, 5/33/5,
5/20/2, 6/72/8, 6/72/1, 6/76/8, 6/60/2, 6/59/1, 6/59/6, 6/28/3, 6/9/9, 6/72/5, 7/18/2,
7/32/2, 7/60/2, 8/189/1, 8/196/3, 8/203/4, 8/209/2, 8/228/2, 8/64/3, 8/77/3, 8/171/4,
8/120/4, 8/171/1, 9/73/6, 9/66/3, 10/45/1, 10/151/4, 10/22/3, 10/27/1, 10/34/6,
10/13/1, 10/14/6, 10/107/3, 10/108/3, 10/101/1, 10/106/1)
Âşık, erenlerin dilinden Hz. Ali’nin hiç düşmediğini belirtir.
“Zikri gitmez erenlerin dilinden” 10/151/4,
Kubat, erenlerin Allah’ın sevgili kulları olduğunu bu sebeple onların
incitilmesinin, kırılmasının ve beddualarının alınmasının karşılığının insan için çok
zararlı olabileceğini, bu kişilere saygı gösterilmesinin önemini belirtir.
“Erenler atarsa bir fiske taşı
Vallahi altından kalkabilmezsin 4/21/6, 10/34/6
Âşık, Yunus Emre’nin ululuğunu dile getirir. Onu da erenler içinde ulu bir
eren olarak tanıtır.
“Erenler içinde bir ulu hastı” (Yunus Emre) 8/189/1
Şair, Kerbela şehitleri için duyduğu üzüntüyü erenlere hitap ederek dile
getirir. Bu acıdan dolayı hasta olduğunu söyler.
“Sormayın erenler hastayım bugün” 8/228/2
Âşık, her konuda Yüce Allah’ın yardımını diler. Bu duayı ederken de erenlere
seslenir.
“Allah yardımcımız olsun erenler” 8/171/1
Yoksul Derviş, erenlerin her an dillerinde Allah’ı zikrettiklerini, Allah’ a
kulluk görevlerini layıkıyla yapmaya çalıştıklarını, bu sebeple Allah’ın sevgili kulları
129 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.112.
Page 237
227
olduklarını dile getirir. Bu kişilere hizmet eden, onlara saygı ve sevgide kusur
etmeyenlerin de bu kişiler gibi olacaklarını söyler. Ayrıca erenlerden himmet ve dua
diler. Bu kişilerin bulundukları yerlerin de hayırlı ve bereketli olduğunu vurgular.
“Erenler dilinde hemen illallah” 6/59/6
“Hu erenler demine hu” 5/51/3
“Hu Erenler, hu gaziler
Diyelim Allah Allah” 5/93/5
“Erenlere erişir” (Pirine hizmet eden) 5/50/5
“Eyleyin erenler dua ve himmet” 4/20/7
“Hak erenler bu haneden gitmesin” 4/20/4
Âşık, kâmil insan olmanın gereklerinden bahsederken erenlerle şiirlerinde
adeta sohbet eder. Kendisinin de bu yolda içinde bir coşku olduğunu ifade eder.
“Ey erenler bilmiyorum
Şu gönlüme ne oldu gider” 4/6/5
“Selam olsun erenlere cümleten” (Erenlere olan bağlılığı) 4/46/7
“Erenlerin eşiğiyiz” 4/80/1, 2/93/2
“Elestü Bezmi’nde Pîre ulaştık” (Hz. Ali’ye) 4/130/2
Âşık, Allah’ a olan bağlılığını da belirtirken yine erenlere seslenir.
“Hak erenler izin versin
Senden başka yârim yoktur”4/123/5
7- EVLİYA
Veli kelimesinin çoğuludur. Allah’ın sevgili kulları, nefsin esaretinden
kurtulup, sözleri, işleri ve hareketleri İslâmiyet'e uygun olanlar, devamlı Allah’ı
hatırlayıp, ananlar.
Page 238
228
“Biliniz ki, Allah’ın evliyası için azap korkusu ve nimetlere kavuşmamak
üzüntüsü yoktur.” (Yûnus Sûresi: 62)130
Evliya kelimesi, aşağıda belirtilen atmış yerde geçmektedir.
(2/93/3, 3/16/4, 4/34/7, 4/36/1, 4/65/2, 4/64/7, 4/64/7, 4/61/7, 4/80/2, 4/81/6,
4/90/7, 4/97/1, 4/119/1, 4/87/2, 4/114/7, 4/47/7, 4/75/4, 4/97/4, 5/106/4, 5/110/1,
5/20/2, 5/33/8, 5/50/5, 6/6/8, 6/33/1, 6/53/3, 6/77/1, 6/1/6, 6/35/26, 6/5/2, 7/16/5,
7/18/3, 7/18/3, 8/199/6, 8/155/4, 8/173/2, 8/11/1, 8/238/5, 8/78/4, 8/120/3, 8/230/7,
9/14/1, 9/54/1, 9/53/3, 9/141/7, 9/113/5, 10/162/2, 10/147/3, 10/139/3, 10/143/2,
10/85/4, 10/86/6, 10/83/1, 11/44/4, 11/59/5, 11/34/1, 11/23/6, 11/24/1, 11/155/7,
11/135/1, 11/134/6)
Âşığımız, evliyaların insanlığın tacı olduklarını ve onların vasıflarının
Kur’an’da belirtildiğini söyler.
“Enbiya evliya insanlık tacı” 3/16/4, 4/75/4, 7/16/5
“Evliya vasfını Kur’an’da yazar”4/64/7
“Ermiş evliya gerçektir sözü” 11/34/1
Hz. Ali, evliyalar yücesidir.
“Evliyalar yücesi” (Hz. Ali) 6/77/1
Kerbela Olayı esnasında cümle evliyalar hayali olarak Kerbela’ya gelirler ve
mateme, yasa bürünüp, karalar giyerler, zalimlere lanet ederler.
“Enbiya, evliya saf saf derildi.” 6/5/2
“Enbiya evliya kara giydiler” 9/54/1
“Enbiya, evliya karalar bağlar” 8/230/7
“Enbiya, evliya hep cümle yasta” 11/24/1, 9/53/3
“Enbiya evliya matem yas oldu”11/23/6, 9/53/1
“Elleri kurusun Allah zalimin
Enbiya, evliya dediler âmin” 8/238/5
130 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.112.
Page 239
229
Âşığımız gönülden bağlı olduğu Bacım Sultan’a evliyaların da duacı olmasını
ister.
“Cümle evliyalar olsun duacı” (Bacım Sultan’a)4/81/6
Âşığımız, yurdun çeşitli yerlerinde evliyaların dolu olduğunu söyler ve
bununla övünür.
“Sayısızdır evliyalar türbesi” (Bursa’da) 10/85/4
“Evliyalar, erenler dolu Bursa’da” 10/86/6
“Çok evliya, sultan yatar” (Afyonkarahisar’da) 8/11/1, 11/44/4
8- MÜRŞİT
Mürşit, irşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zattır. İyi bir Müslüman
olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve veli. Tasavvuf yolunda nihâyete varan
büyükler.131
(3/24/6, 4/117/6, 5/54/7, 5/64/7, 5/43/3, 5/57/6, 5/32/1, 5/39/1, 5/38/6, 5/38/5,
6/60/1, 6/85/5, 7/11/8, 8/206/4, 8/179/5, 8/222/2, 8/129/6, 8/167/7, 8/75/1, 9/50/3,
9/59/4, 9/62/1, 10/17/5, 10/150/2, 10/118/3, 10/121/1)
“Var niyaz eyle” adlı şiirinde Âşığımız, İnsanların iki dünyada da hakikat
sırrına erip mutlu olmaları için bir mürşide varıp niyaz eylemesi gerektiğini söyler.
“Hakikat sırrına ereyim dersen
Marifet makamını göreyim dersen
Daim bir ikrara durayım dersen
Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/1
“Yoksul Derviş der bu söz doğru söz
Hakikat sırrıdır böyle seçme söz
Tarikat yoluna asla deme söz
Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/5
“Kâmilden rehberden etek tuttun mu?” 4/117/6
131 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.72.
Page 240
230
“Bir mürşide tut yüzünü” 5/38/5
“Mürşit ile yol yürünür” 5/38/6
Âşık Yoksul Derviş, ilmin önemini belirtirken Atatürk’ün “Hayatta en hakikî
mürşit ilimdir.” sözünü tekrar eder.
“İlim bir mürşittir yolun iyisi” 8/167/7
9- NEFİS (NEFS)
Hakikat, cevher, asıl, öz, can. İnsanda ve cinde şer, kötülük isteme kuvvetine
nefs denir. Dine uymayan isteklerin kaynağı. Buna nefs-i emmâre de denir.
“Hakk'ın huzurundan korkup nefsini, (gayr-i meşru) nefsanî arzularından
(hevâ ve isteklerden) men eden kimsenin varacakları yer muhakkak Cennet'tir.”
(Nâziât Sûresi: 40)132
(2/94/2, 2/86/2, 3/8/4, 4/129/8, 4/106/5, 4/82/1, 4/27/2, 4/22/5, 4/61/1, 5/55/4,
5/106/2, 5/63/1, 5/14/1, 5/13/6, 5/25/5, 5/53/5, 5/54/3, 6/85/6, 7/75/5, 7/20/2,
8/112/3, 8/252/1, 8/202/1, 8/209/1, 8/90/1, 8/55/6, 8/48/1, 9/147/4, 10/181/2,
10/34/5, 10/26/6, 10/27/6, 10/41/5)
Yoksul Derviş, insanın her zaman nefsine hâkim olması gerektiğini belirtir.
Zira bunu başarabilmek çok zor bir iştir. Çünkü nefis aldatıcıdır. İnsan her an ona
kanabilir. Nefsin esiri olabilir. Ancak nefsini kontrol edebilenler olgunluk yolunda
ilerleyebilirler. Nefse hâkim olabilmek için ise her an Allah’a sığınmak ve onu
zikretmek gerekir. Bunun için Allah’a yalvarır. Nefis ile savaş etmeyi insanlara
öğütler.
“Uymadı kendi nefsine” 2/94/2
“Nefs ile edelim savaş” 4/129/8, 7/20/2
“Evvel nefsim ile boğuşa geldim” 8/481
“Düşmeye nefsin peşine” 4/106/5
“Şu nefsin kal’asın yıksın efendim”4/82/1
“Oldu zalim nefis bana bir hasım” 4/27/2
132 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.98.
Page 241
231
“Nefsin buyruğunu tutmaz” 4/22-23/5
“Nefse bağlatma açık yolunu” 4/61/1
“Öldürür her dem nefsini
Hu ismini diyen kişi” 5/55/4
“Nefsin başını vuralım” 5/106/02
“Öldüregör koyma nefsin
Sanma ki bunda bakisin” 5/63/1
“Kurtar nefsin elinden” 5/14/1, 5/13/6
“Nefs elinden bizi eyleme beter” 5/25/5
“Yakıp şu nefsimiz kül eyle kurut” 5/25/2
“Olma sakın âşık nefsin köçeği” 8/55/6
“Nefsin sana bir tuzak” 5/53/5
“Kanma nefs-i emareye” 5/54/3
“Aklını beğenip nefse uyanlar” (Bu kişiler ile kibirli olanların vay haline).
8/252/1
“Zalim nefs ile başa çıkamam” 8/202/1
“Nefse uyup yükseklere ağmayın” 8/209/1
“Durma nefsin elinden kaç” 8/90/1
“Evvela şu nefsimizin şerrinden” (Koru Hz. Ali) 9/147/4
10- PÎR
Pîr, mürşit-i kâmildir, Tasavvufta kemale gelmiş, olgunlaşmış, evliyalık
mertebelerinin sonuna ulaşmış, kabiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zat.
Tasavvuf yolunda rehber zat.133
(2/93/3, 4/114/7, 4/87/2, 5/50/5, 6/1/6, 8/78/4, 8/120/3, 10/83/1)
133 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.120.
Page 242
232
Âşık Yoksul Derviş, şiirlerinde pirlere olan saygısını, sevgisini, bağlılığını
dile getirmiştir. Anadolu’nun her köşesinde pirlerin türbelerinin olduğunu söyler.
Onların Allah’ın sevgili kulları olduğunu, bu sebeple onların dualarının,
himmetlerinin Allah katında hemen kabul göreceğini bilerek onların himmetine
sığınır.
“Bana pîrden haber verin” 8/120/3
“Bunca pîrânların, bunca pirlerin
Derildiği yerdir başkent Ankara” 10/8301
“Pîrimiz evliyâ hası” 2/93/3
“Yoksul Divanî’yem sığın pîrine” 4/114/7
“Benim pîrim evliyâlar üstüdür.” 4/87//2
11- ÜÇLER YEDİLER KIRKLAR
Üçler, Yediler
Tasavvufta peygamberin varisi olan kişiye “kutb” kutba en yakın iki kişiye de
“imameyn” denir. Bu üç kişinin oluşturduğu topluluk üçler adıyla anılır. Dünyanın
dört bir yanında bulunan erenler ile üçlerin oluşturduğu gruba yediler, yedilerin de
içinde bulunduğu kırk kişilik ermiş topluluğuna da kırklar denir.134
Kırklar (Gayb erenlerinin bir grubu.)
Tasavvuf. Sûfilere göre dünyadaki işler ricalü'l-gayb adıyla anılan manevî
şahsiyetlerce yürütülmektedir. Bunların en üstünde kutub (çokluk şekli aktab), onun
altında sırasıyla iki iman, dört evtad, yedi abdal, kırk nüceba ve üç yüz nükeba
vardır.
Kırkların vazifesi çeşitli iş ve durumlarda halka yardım etmek, onların
ağırlıklarını taşımaktır. Kırklara isim olarak verilen nüceba ise, kıymetli, üstün
anlamına gelen necib kelimesinin çokluk şeklidir. Bazı kaynaklarda kırklar
recebiyyûn ve abdal diye anılır. Kırklar için kırk nefis, kırk kişi ifadeleri kullanılırsa
da aralarında kadınların da olması dolayısıyla kırk erkek ifadesi kullanılmaz.
134 M. Sururi ÇELEPİ. Âşık Ömer Divanı’nın Tahlili, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2005. s.111.
Page 243
233
Kırklarla ilgili bir başka tasavvufî kanaate göre bunlar, Hz. Musa'nın kalbini
temsil etmektedirler. Gayb erenlerinin diğer grupları da diğer peygamberlerin
kalplerine benzetilir. Kırklarla Hz. Musa arasında kurulan bu ilgi ile Kur'ân'da
zikredilen Hz. Musa'nın kırk günlük inziva hayatının münasebeti olabilir. Ayrıca
«Beşinci asır içinde ümmetimin en hayırlıları kırk abdaldır», manasına gelen hadisler
de uydurulmuştur. Ricalü'1-gayb dolayısıyla kırklar konusunda ilk geniş ve tasavvufî
bilgilere îbn Arabî’de rastlanmaktadır. Özellikle Fütuhattı Mekkiye'nin birçok
yerinde bu konu etrafındaki düşüncelerini ve verdiği bilgileri bulmak mümkündür.
Son eseri Fusûsu'l-hikem olmasına rağmen, bu eserinde ricalü'1-gayb konusuna hiç
girmemiştir.
VII/XIII. asırdan sonra gelişen tasavvuf düşüncesinin en önemli
unsurlarından biri gayb erenleri denilen ricalü'l-gayb'-dır. Bektaşîlik ve Bektaşî
edebiyatı bu konuda daha zengin malzemeler ihtiva etmektedir. Bektaşî tekkelerinde
semâ meclislerinin ve muhabbet toplantılarının yer aldığı bölüme kırklar meydanı
denir. Kırşehir'deki Bektaşî dergâhında bu meydan Pir’in kabrine bitişik durumdadır.
Hacı Bektaş tekkesinde bulunan kırk kollu şamdan da kırk budak adıyla anılır. Bu
şamdan Nevruz ve Muharremin onuncu gününde olmak üzere senede iki defa
uyandırılırdı (yakılırdı). Bektaşî inanışına göre Hz. Muhammet hakikat sırrını
kırkların toplandığı bir mecliste, Hz. Ali'den öğrenmiştir. Onlara göre miraç budur.
Bektaşî geleneğinde Hz. Ali'nin idare ettiği ayin-i cemlere kırklar meclisi denilir. Bu
tabir daha sonra tarikat merasimine dâhil olmuştur.135
(2/102/5, 3/7/5, 3/24/5, 4/19/4, 4/8/3, 4/115/3, 4/127/4, 4/35/1, 4/72/4, 4/76/6,
4/93/3, 4/33/5, 4/57/5, 5/50/6, 5/33/2, 5/34/6, 5/52/2, 5/56/1, 5/58/3, 5/91/1, 5/50/5,
5/93/7, 5/105/1, 5/113/2, 5/46/5, 5/50/5, 5/113/7, 6/80/6, 6/93/5, 6/72/8, 6/93/6,
6/81/3, 6/56/3, 6/59/3, 6/62/16, 6/63/5, 6/69/12, 6/70/6, 6/1/6, 6/9/9, 6/10/4, 6/11/9,
6/11/10, 6/12/6, 6/37/51, 6/43/1, 6/81/1, 6/42/4, 6/46/1, 6/51/3, 6/13/8, 6/5/4,
6/139/3, 6/133/1, 6/131/3, 6/71/6, 6/72/1, 6/91/3, 6/83/4, 6/93/5, 6/131/3, 6/5/3,
6/139/3, 6/53/2, 6/81/3, 6/83/4, 6/72/1, 6/139/3, 6/93/6, 6/80/6 7/8/6, 8/155/6,
8/207/7, 8/124/3, 8/118/2, 8/163/5, 8/30/1, 8/49/1, 8/31/2, 8/173/1, 8/179/3, 8/182/4,
8/184/3, 8/205/4, 8/207/7, 9/61/1, 9/6/5, 9/10/5, 9/49/5, 9/43/2, 9/60/3, 9/66/2,
135 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, İstanbul 1979, C.7, s.327.
Page 244
234
9/92/6, 9/61/1, 10/106/4, 10/101/2, 10/98/1, 10/2/3, 10/28/3, 10/42/2, 10/49/6,
10/69/2, 10/178/4, 10/152/4, 10/151/4, 10/121/2, 11/36/1)
Âşık Yoksul Derviş, üçler, yediler, kırklar kavramlarına beşleri de
eklemektedir. Beşler de, üçler ve ondan sonra gelen iki evliyanın oluşturduğu
gruptur.
Hz. Muhammet, kırkların üçlerin ve beşlerin nurudur ve Selman-ı Pâk da
kırklar meclisine dâhildir. Âşığımız, daima kırkların cemine girmeyi onlarla beraber
olmayı ister.
“Kırklar üçler beşler nuru Muhammet” 6/53/2
“Kırklar meclisi Selman-ı Pak’tan” 4/93/3
“Allah’tan dilerim her zaman varmak
Üçler beşler kırklar cemine girmek” 10/106/4
Hz. Ali’nin doğduğu gece kırklar gelip dizilirler tekbir alıp, şahı kutlarlar,
mevlüdünü dinlerler.
“Üçler beşler kırklar bile dizildi” 6/5/3
“Üçler beşler yedilerin dergâhı
Cümlesi bir olup kutladı şahı” 6/5/4
“Üçler gelir kırklar ile
Bu mevlüdü dinler iken” 6/11/10
“Üçler beşler beli geldi” 4/35/1
“Tekbir aldı bugün kırklar erenler” 6/72/1
Kerbela Olayı’nın acısını duyan kırklardan kan akar.
“Kırk canlardan bir kan aktı” 9/61/1
“Kırklardan akıyor kanlar” 6/133/2
Âşığımıza göre olgunlaşmak isteyen kişi, kırkları bilmeli ve onlardan ders
almalı, onları sevmelidir.
“Kırklar meclisinde dersin alasın
Page 245
235
Mevla’ya erişen ederim seni” 8/49/1
“Üçler beşler sevdasını duyalım” 10/28/3
Aşağıdaki mısralarda Bezm-i Elest Meclisine telmih vardır. Bezm-i Elest
Meclisinde kırklara kısmet verilmiş, velilik verilmiştir ve ruhlar âleminde kırklar
devran sürmüştür.
“Orada cemler kuruldu
Cümle canlar hep dirildi
Kırklara kısmet verildi
Bir ulu divandan geldik” 9/60/3
“Kırklar anda devran sürdü” 5/58/3
“Elestü bezminden beri gelmişiz
Kırklar meclisinde erkan bulmuşuz” 10/2/3
12- ZİKİR
Zikir, anmak; gafleti gidermek için her işte Allah’ı hatırlamaktır. Yâd
etmektir.
“İyi biliniz ki, kalpler, Allah’ın zikri ile itminana, rahata kavuşur.” (Ra'd
Sûresi: 30)
“(Kullarım!) Siz beni (tâat ile beğendiğim işleri yapmak sûretiyle) zikr
ederseniz, ben de sizi (rahmet, mağfiret, ihsan ve tövbe kapılarını açmak sûretiyle)
anarım.” (Bakara Sûresi: 152)136
(5/6/6, 5/5/1, 5/5/5)
Kubat, insanın yaşadığı sürece her an Allah’ı zikretmesi gerektiğini belirtir.
“Zikr ile mevlayı bul” 5/5/5
“Zikrin daim hak eyle” 5/5/1
“Her dem zikrin olsun bu” (Lailahe illallah) 5/6/6
136 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.315.
Page 246
236
B- TASAVVUFİ ŞAHSİYETLER, EVLİYALAR
1- ABDÜLKADİR GİLÂNÎ (Geylânî de denir)
Mutasavvıf (Gilan 1077/78-Bağdat 1166/67). Künyesi Ebû Muhammed,
lâkabı Muhyiddin. Ayrıca «Bâzu'l-Eşheb» lâkabıyla da şöhret bulmuştur. «Gavsu's-
sakaleyn» ismiyle anılır. Nesebi Hz. Ali'ye dayandırılır. Babasının adı Ebû Abdillah,
annesinin Fâtıma'dır. «Ümmü'lhayr» künyesiyle ve “Aminetü'l-hıyâr” lakabıyla
meşhurdur.
Hazer denizinin güneyinde ve Elburz dağ silsilesinin kuzeyinde bir İran
vilâyeti olan Gilan'da doğdu. Abdülkadir doğduğu zaman annesinin altmış yaşında
bulunduğu rivâyet edilmektedir. Babasını küçük yaşlarında kaybetti.
On sekiz yaşlarında Gilan'dan çıkarak, tahsil için Bağdad'a geldi. Nefehâtü'l-
üns'ün rivâyetine göre arefe günü çift sürmek için tarlada öküzleri koşarken,
öküzlerin birisinin kendisine: «Sen bu iş için yaratılmadın ve bu vazife ile
emredilmedin!» şeklindeki hitabını duyunca, çift sürmeyi bırakarak eve gelip
annesinden Bağdad'a gidip ilim tahsil etmek için izin istemiştir. Ebu Said el-Mübarek
b. Ali el-Mahzumiye intisap etti. Takriben otuzüç sene kadar tedris ile meşgul oldu.
Çok uzun süren bu tahsil hayatının meyvelerini ancak elli bir yaşına geldikten sonra
vermeğe başladı anlaşılıyor. Ayrıca yirmibeş sene kadar tecrid ve tefrid ile sahra ve
çöllerden geçerek riyazet eylediği kendisi tarafından ifade edildiğine göre, bu uzun
tahsilinin sekiz senesinin zahiri ilimleri öğrenmekte geçtiği meydana çıkar.
Abdü'l-Kaadir Ebû Said Mahzûmi'den din, fıkıh, Ebû Bekr b. el-Muzaffer ile
diğer meşhur muhaddislerden hadis dinledi. Sonraları Ebû Zekeriyya et-Tebrizî'den
edebiyat okudu. Ahmed Debbas ile sohbet edip, kendisinden tarikat ahzetti.
H. 528/M. 1134 tarihlerinde Ebu's-Sa'd Medresesi'nde ders verirken usul,
fıkıh ve tasavvufa ait bazı kitaplar yazdığı rivâyet edilir. Bu eserler umumiyetle vaaz
ve hutbelerden ibarettir ve şunlardır: El-Gunye li tâlibi tarîkı'l - Hak (Sülûk ve ahlâka
ait risale), El-Fıkhu'r-Rabbânî (1150-1151 yılları arasında verdiği altmış iki vaaz ve
bir zeylden ibarettir), Fütühu'l-Gayb (Oğlu Abdü'r-Rezzak'ın topladığı çeşitli
mevzular hakkında, babası tarafından verilmiş yetmiş sekiz vaazı ihtiva eder), Hizbü
beşâiri'l-hayat, Cilâu'l-hâtır min kelâmi'ş-şeyh Abdi'l-Kaadir, El-Mevâhibü'r
Rabbâniyye ve'l-Fütuhu'r-Rabbiiniye fi merâtibi'l-ahlâki' s-seniyye ve'l-mâkâmâti'l
Page 247
237
irfaniyye, Yevâkıtü'l-hikem, El-Füyûzâtü'r-Rabbâniyye fî evrâdi'l-Kâdiriyye.
Behçetü'l-esrar ve diğer terceme-i hal eserlerinde çeşitli vaazları vardır.
İbrahim b. Sa'd'ın rivâyetine göre Gilani'nin halka hitabı gâyet selis, sür'atli
ve açık-seçik bir mahiyet arzederdi. Cuma günleri yapacağı konuşmayı dinlemek
isteyen insanlar, sabahın erken saatlerin de yer bulmak için camiye dolarlardı. Halkı
irşadının yanı sıra yahudi ve hıristiyanları da hidâyete erdirmek için gayret
sarfetmiştir. Tesiri geniş olmuştur137. (Bk. Kâdiriyye tarikatı).
KADİRİYE (KADİRÎLİK)
Abdülkâdir Gilâni (Gilân 1077 - Bağdat 1166) ye nispet edilen tarikat.
Cilâniye de denir. Tarikatın silsilesi Hz. Ali yoluyla Hz. Peygamber'e ulaşır:
Hz.Muhammed, Hz.Ali, Hz.Hüseyin, Zeynelâbidin, Muhammed Bâkır, Cafer Sâdık,
Musa Kâzım, Ali Kıza, Maruf Kerhi, Serî Sakati, Cüneyd Bağdadi, Şiblî, Abdulaziz
Temimi, Ebu'l-Ferec Yusuf Tarsusî, Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Yusuf Kureşî,
Ebu Said Mübarek b. Ali Mahzumi, Abdülkâdir Gilâni...
Abdülkâdir Gilâni'nin bîr tarikat vücuda getirmek için gayret sarfedip
etmediği tartışma konusudur. Bununla beraber kaynakların verdiği bilgilere bakılırsa
bir tarikat için gereken bazı davranışlar geliştirdiği müşahede edilmektedir: Her
şeyden önce o ders ve irşatlarının bir kısmını kendisi için yapılmış olan bir tekke
(ribat) de yürütmekte, mürit ve müntesiplerine hırka-yı tarikat ve hırka-yı teberrük
giydirmekte idi. Yetiştirdiği talebelerinin bir kısmı, onun emriyle İslâm ülkelerine
gitmekteydiler. Gidilen ülkeler arasında İran, Yemen, Hicaz, Şam, Mısır... gibi
önemli merkezler de bulunmaktaydı. Sadık Vicdanî, Kâdiriye Silsilenamesi’nde,
Abdülkâdir Gilânî'den hırka-yı tarikat ve hırka-yı teberrük yoluyla el almış elli
civarında kişinin adını saymakta, bunların ilmî durumlarına temas etmekte ve bir
kısmının görevlendirildikleri bölgeleri kaydetmektedir. Bu isimler ve gittikleri yerler
Kadiriliğin, yayılma siyaseti ve kolları hakkında da ipuçları vermektedir. Bununla
beraber, Kadirîliğin yayılmasında esas pay Abdulkâdir Gilâni'nin oğullarına
verilmektedir. Oğulları arasında da Seyyid Abdülvahhab, Seyyid Abdülaziz, Seyyid
Seyfüddin, Seyyid Abdürrezzak'la Seyyid Şemsüddin'in ayrı bir yeri olmalıdır.138
137 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.1, s.20. 138 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.7, s.82.
Page 248
238
(4/47/3, 4/9/2, 4/85/1, 4/135/1, 4/127/2, 4/53/5, 4/35/6, 4/8/5, 4/95/7, 4/93/6,
4/56/6, 5/36/3, 5/62/7, 5/17/3, 5/111/7, 5/36/4, 5/36/3, 5/36/2, 5/36/1, 6/131/2,
6/62/17, 6/119/5, 6/135/5, 6/62/11, 6/140/2, 6/88/1, 6/100/4, 8/118/1, 8/171/1,
8/196/4, 8/241/5, 8/199/3, 10/30/6)
Âşığımızın da dâhil olduğu Kadirîlik Tarikatı, Hz. Muhammet’le başlamış,
Abdülkadir Geylanî ile devam edip gelmiştir. Bu nedenle Âşığımızın Abdülkadir
Geylani’ye olan sevgisi büyüktür. Abdülkadir Geylani’yi, şah, pir, seyit, veli, Gavs-ı
azam gibi sıfatlarla anar ve onun methedilmesini ister.
“Şahımızdır Abdülkadir Geylani” 4/8/5
“Pirim Seyit Abdülkadir ulumuz” 4/35/6
“Abdülkadir Geylani’dir pirimiz” 4/53/5
“Abdülkadir Geylani’dir yücemiz” 4/127/2
“Şah Abdülkadir’in eyle methini” 6/100/4
Abdülkadir Geylanî’nin yoluna birçok evliya baş koymuştur. Âşığımızın
dergâhı Abdülkadir Geylanî’nin dergâhıdır ve Bacım Sultan, onun postuna
oturmuştur.
“Cümle evliyalar koydu başı
Pir Abdülkadir’in yollarına hey” 6/100/1
“Dergahımız Gavsın dergahındandır” 6/62/11
“Abdülkadir şah postuna oturan” (Bacım Sultan) 4/93/6
“Pir Abdülkadir’in bir gülü olan
Öter Bacı Sultan hu deyi deyi” 4/47/3
Âşığımız, Abdülkadir Geylanî’den aman diler, âşıklık ilhamını ondan aldığını
söyler ve Allah’tan kıyamet günü Abdülkadir Geylanî’ye yoldaş olmayı diler.
“Pir Gavs-ı Azam el aman” 10/30/6
“Medet pirim Abdülkadir Efendim” 6/62/17
“Pir Gavsı Azam’dan almışız ilham” 5/17/3
Page 249
239
“Bize ta ezelden sevmek sevilmek
Seyit Abdülkadir Veli’den kaldı” 6/131/2
“Yoldaş eyle bize Abdülkadir’e” 4/95/7
Aşağıdaki şiir Abdülkadir Geylanî’ye yazılmış bir şiirdir.
ABDÜLKADİR GEYLANİ
Gönlümüzde dolu dolu
Abdülkadir Geylani'dir
Cümle âlemden üstün veli
Abdülkadir Geylani'dir
Sorarsan ceddi Muhammet
Zatı pak-ı nur-i Ahmet
Cümleyi eyleyen irşad
Abdülkadir Geylani'dir
Cümle evliyalardan ol
Buyurdu hak anı makbul
Oniki imama giden yol
Abdülkadir Geylani'dir
Güruh-ı naciyi açan
Haydar'ın demini içen
Bizi münkirlerden seçen
Abdülkadir Geylani'dir
Page 250
240
Dinle sözüm teşviş değil
YOKSUL DERVİŞ sarhoş değil
Yolu düzdür yokuş değil
Abdülkadir Geylani'dir
2- AHMED YESEVİ
Mutasavvıf, şair (Sayram/Doğu Türkistan, V. a. ortaları? Yesi 1166–67).
Hayatı hakkında yeterli ve kesin bilgilere sahip değiliz. Mevcut bilgiler de
menkıbelerle karışmış durumdadır. Bu sebeple tarihi şahsiyetini menkıbevi
şahsiyetinden ayırmak oldukça zordur. Rivâyete göre babası Şeyh İbrahim, Hz. Ali
evladından bir zattır. Şeyh İbrahim'in halifelerinden Musa Şeyh'in kızı Ayşe Hatun
ile olan evliliğinden, önce kızı Gevher Şehnaz, sonra oğlu Ahmed (Yesevî) dünyaya
geldi. Önce annesini kaybeden Ahmed, daha sonra yedi yaşında iken babasını
kaybetti. Yine rivâyete göre küçük yaşta Hızır’ ın delaletine ve birçok tecellilere
mazhar oldu. Hz. Peygamber'in işareti ile Sayram'a gelen Şeyh Arslan Baba'dan feyz
alarak olgunlaştı, şöhreti yavaş yavaş Türk ülkelerine yayıldı. Bir başka menkıbe de,
Ahmed'in küçük yaşta ablası ile Yesi şehrine gittiğini ve burada Arslan Baba ile
karşılaştığını anlatır. İlk tahsil senelerini Yesi'de geçiren Ahmed, daha sonra tahsilini
tamamlamak için Buhara'ya gitti. Orada Şeyh Yusuf-i Hemedani'ye intisab etti.
Buhara şehri M. XII. asırda Karahanlıların hâkimiyeti altında bulunuyordu. Buhara
medreseleri İslam âleminin, bilhassa Türkistan'ın dört bir tarafından gelen talebelerle
dolu idi. Ahmed böyle bir ortamda devrin zahiri ve batıni ilimlerini öğrenerek yetişti.
Hoca Abdullah Berki, Hoca Hasan-i Endeki, ve Hoca Abdulhalik-i Gucduvani ile
birlikte Yusuf Hemedani'nin halifeliğine seçildi. Şeyhinin ölümünden sonra bir
müddet müritlerin irşadı ile o uğraştı. Buhara'dan tekrar Yesi'ye döndü. Vefatına
kadar etrafında toplanan müridlerini irşad ile meşgul oldu. Müritlerinin çoğunluğu
İslamiyet’e yeni girmiş Türkmen gençlerinden oluşmaktaydı. Geleneğe göre altmış
üç yaşına girdikten sonra tekkesinin bir tarafına üç arşın derinliğinde bir çilehane
yaptırarak, oraya çekildi. Vefatına kadar orada kaldı. Ahmed Yesevî'nin kabri Yesi
şehrindedir. Timurlenk (1336 – 1405) Yesi'ye gelince kabrinin üzerine cami ve
türbeden meydana gelen büyük bir imaret yaptırmıştır.
Page 251
241
Ahmed Yesevî bilhassa Sirderyâ ve Taşkent çevresinde, bozkırlarda yaşayan
göçebe Türkler arasında yayılan tarikatı ile İslam imanının yerleşip genişlemesini
sağlayan bir din ve tasavvuf yayıcısıdır. Müslüman Arap ordularının savaş yolu ile
yapmaya çalıştıkları bu işi, Yesevî, tasavvuf yolu ile gerçekleştirdi. Tarikatının
yayılma sahası Acem kültürünün hüküm sürdüğü bir bölge olmasına rağmen, eski
Hint ve İran inançlarını İslamiyet esasları ile uzlaştırmaya çalışan serbest düşünceli
Acem mutasavvıflarının tesirinde kalmadı. Şeriat ve tarikatı kaynaştırarak dinin
emirlerine karşı olan kayıtsızlığın tarikat adabı ile uyuşmayacağını anlatmaya çalıştı.
Bu sebeple çoğu defa bir İslam sofisi olarak değil, medreseli bir hoca gibi davrandı.
Şiirlerinde âyet ve hadislerden, İslam'ın esaslarından, günahlardan, sevaplardan,
cennetten, cehennemden sade bir söyleyişle bahsetti. Bu sebeple şiirleri öğretici
mahiyette kaldı. Bu manzumelere Hikmet adı verilmiştir. Şiirleri kısa zamanda
büyük bir yaygınlık kazandı. Onun gibi şiir söylemek Orta Asya sofileri arasında
gelenek halini aldı. Daha sonra bu yolda şiir söyleyen derviş ve şeyhlerin şiirleri
eserlerine imza koymamaları yüzünden Ahmed Yesevî’ye atfedildi.
Bu Hikmetlerin bir araya toplanmasından meydana gelen eseri; Divan-ı
hikmet Ahmet Yesevî'nin tek ve önemli eseridir. Bu kitabın XII., XIII., XIV. asırlar
da yazılmış eski nüshaları yoktur. El yazması kopyaları yakın tarihlerde istinsah
edilmiştir. Ayrıca Taşkent, Kazan ve İstanbul'da basılmış nüshaları vardır.139
(8/124/4, 8/31/4, 9/127/2, 11/117/3, 11/58/6)
Ahmet Yesevî, Âşığımızın şiirlerinde Orta Asya’da yaşaması ve tasavvuf
büyüğü olması dolayısıyla geçer.
“Geleneği Kafkasya’dan
Kültürümüz Orta Asya’dan
Hoca Ahmet Yesevî’den
Torunları hoş geldiniz” 9/127/2
“Ahmet Yesevî’yiz Türkistan’da” 8/124/4
Âşık, Ahmet Yesevî’nin tekkesini, sevgi dolu gönül evi olarak görür.
139 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.1, s.78.
Page 252
242
“Sevgi dolu gönül evi
Ol Hoca Ahmet Yesevî” 11/58/6
“Hoca Ahmet Yesevî de
Hacı Bektaş-ı Veli de
Coşar gönüller evinde
Bir güzellik bir sevgi var” 11/117/3
3- HACI BEKTAŞ-I VELİ
Mutasavvıf (YaklÂşık 1209/10–1270/71). Nerede doğduğu ve nasıl yetiştiği
bilinmiyor. Anadolu'da doğmuş ve yetişmiş olması ihtimal dâhilinde olduğu gibi,
Horasan'dan gelen Ahmed Yesevî mensuplarından da olabilir. Kendisiyle ilgili
menkıbelerde çoğunlukla Horasan'dan geldiği belirtilir. Daha doğru görünen bu
ihtimale göre aslen Nişaburludur. Ahmed Yesevî veya onun halifesi Lokman
Perende'nin mürididir. Soy seceresinin Hz. Ali'ye kadar çıkarılması esasen Bektaşî
gayretkeşliğinin eseridir. Kardeşi Menteşin ile beraber Anadolu'ya geldi, Sivas,
Amasya, Kırşehir, Kayseri'yi dolaştıktan sonra Sulucakarahöyük'e (şimdiki
Hacıbektaş ilçesi) yerleşti. Bacıyân-ı Rûm'dan olduğu söylenen Hatun Ana'yı
kendisine evlat edindi ve orada vefat etti.
Hacı Bektaş Amasya'da iken Vefâiyye tarikatına mensup Baba İlyas ve onun
önde gelen müritlerinden Baba İshak ile münasebet kurmuştu. Şii-bâtıni inançlara
sahip olan Baba İshak'ın isyanı sonucu idam edilmesi üzerine, müritlerinin Hacı
Bektaş'ın etrafında toplandıkları rivâyet edilir.
Eflakî (Öl. 1360) 'nin Menâkıbü'l-ârifin adlı eserinde Hacı Bektaş'ın Baba
İshak'ın ileri gelen müridlerinden olduğu, şeriata uymayan bazı hal ve hareketleri
bulunduğu kaydedilmesine rağmen, kendisinden saygıyla söz edilir. Yine Abdal
Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba, Koyun Baba gibi Hacı Bektaş'a yakınlığı ile
tanınan sofilerin Sünnî akıdeye uygun eserlerde muteber şahıslar olduğu kaydedilir.
Ayrıca Makâlât isimli Arapça. eserinin bir Sünnî fakihi olan Hatiboğlu tarafından
Türkçeye tercüme edilmesi, Şakâyık ve Nefâhat gibi eserlerde Hacı Bektaş'ın Sünnî
bir veli olarak tanıtılması onun etrafındaki yaygın Şii-batıni söylentileri tereddütle
karşılamamızı gerektirmektedir.
Page 253
243
XV. a. da teşekkül eden Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli isimli eserde onun
şeriat dışı fikir, inanç ve davranışlara sahip olduğunu gösteren sarih bir şey yoktur.
Âşıkpaşazade'nin Hacı Bektaş'ı «Kendi bir meczub-ı büdelâ azizdi. Şeyhlikten ve
müritlikten fariğ idi» diye tanıtması oldukça manalıdır. Buradan esasen bir sofi olan
Hacı Bektaş'ın cezbe halinde şeriata uymayan bir takım hal ve hareketleri görüldüğü,
dolayısıyla kendisine karşı şüpheler uyandığı anlaşılmaktadır. Bu nevi hallerden
dolayı Mevlânâ, Hacı Bayram gibi büyük Sünnî mutasavvıfların dahi ağır tenkitlere
maruz kaldığı bilinmektedir.
O devirde sayıları hayli yüksek olan Şiî-batıni zümreler Anadolu'da tutunmak
için Sünnîler tarafından hürmet gören bir isim etrafında toplanma ihtiyacında idiler.
Dolayısıyla Baba İshak müritlerinin Hacı Bektaş'a intisabı rivâyeti böylece mana
kazanmış olur. Daha sonra teşekkül eden Bektaşilik içindeki bu unsurlar Hacı
Bektaş'ı kendi akidelerine uygun olarak anlamış ve anlatmışlardır. Bazen Yesevî’ye
gibi Sünnî bir tarikatın, bazen Babaîlik gibi ehl-i sünnet dışı bir tarikatın kolu olarak
gösterilen Bektaşiliğin Hacı Bektaş tarafından kurulduğunu gösteren hiçbir belge
mevcut değildir. Hacı Bektaş eserinde de bu tarikata ait âdab ve erkândan bahsetmez.
Dr. Jacob tarikatın 1516 da Balım Sultan tarafından kurulduğunu öne sürmüş,
F.Köprülü bu tarihi bir asır geriye götürebilmiştir. Bu durum Bektaşiliğin Hacı
Bektaş'tan en az bir veya bir buçuk asır sonra kurulduğunu gösterir. Hacı Bektaş'ın
Orhan Gazi zamanında yaşadığı ve Yeniçeri Ocağına dua ettiği yolundaki rivâyetler
asılsızdır. Onun Yeniçeriler tarafından pir olarak tanınması daha sonraki asırlarda
gerçekleşmiştir. İsmi etrafında vücuda gelen Velâyetnamelerde Yunus Emre ile olan
ilişkileri anlatılarak, bazı menkıbeler nakledilir (bk. Yunus Emre). Makâlât adlı
eserinin Türkçe tercümeleri mevcuttur.140
(4/97/3, 4/52/2, 4/47/7, 5/35/5, 6/87/2, 6/135/5, 6/131/1, 6/100/1, 8/30/1,
8/32/1, 8/200/3, 8/185/4, 8/181/7, 8/180/5, 8/124/4, 8/32/2, 9/141/7, 9/113/5, 9/43/1,
10/16/5, 10/1/6, 10/141/4, 10/63/2, 10/59/3, 10/46/6, 11/91/4, 11/33/6, 11/117/3,
11/155/7)
Hacı Bektaş-ı Velî’nin adı şiirlerde yukarıda belirtilen yirmi dokuz yerde
geçmektedir. Aşağıdaki iki şiirinde Âşığımız Hacı Bektaş Velî’yi her yönüyle
140 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.3, s.446.
Page 254
244
anlatmaktadır, diğer şiirlerde ise bir tasavvuf büyüğü olması sebebiyle adı diğer
tasavvuf büyükleriyle anılır.
Aşağıdaki şiirlerde Âşık, Hacı Bektaş Velî’nin hayatından, ilmini aldığı
tasavvuftan ve Hacı Bektaş Velî’nin hayatında gösterdiği bazı kerametlerden
bahseder.
HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ
Horasan'dan kalktı kanat açarak,
Köseğisi geldi ateş saçarak,
Kırşehir üstünden geldi uçarak.
İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.
Tasavvuftan sağlam aldı mayayı,
Yoğurdu da hamur etti kayayı,
Düşünde derinden anla manayı,
Hünkâr Hacı Bektaş Velî, dediler.
Hocası tavafta Mekke dağında,
Sıcak katmer ister gönül bağında,
Aynı anda geldi kuşluk çağında,
İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.
Bir kurudu vara bindi de geldi,
Dar-ı çeş üstünde namazı kıldı,
Hep bütün insanlar hayrete daldı,
İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.
Page 255
245
Sarı köyde bir mahkeme açtılar,
Kayalar yürüdü, oradan kaçtılar,
İnandılar ayağına düştüler,
İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.
Delik taşta kerameti göründü,
Kazanlar kaynadı, cemler kuruldu,
Lokmalar dağıldı, kısmet verildi,
İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.
Gelin canlar hep beraber analım,
Ona hürmet, sevgi, saygı sunalım,
Yoksul derviş der ki; semah dönelim,
İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.
HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ'YE
Sümbül, çiğdem çiçek açan,
Koksun âleme saçan,
Kırklar meclisini açan,
Hünkâr Hacı Bektaş Velî.
Güvercin donunda uçtu,
Tüm insana kucak açtı,
Kırşehir üstünden geçti,
Hünkâr Hacı Bektaş Velî.
Page 256
246
Sevgi verdi, umut verdi,
İnsanlara kanat gerdi,
Kayayı, taşı yoğurdu,
Hünkâr Hacı Bektaş Velî.
Aslı, nesli imamı Ali.
Bakışları sevgi dolu,
Açıktır erkânı yolu,
Hünkâr Hacı Bektaş Velî.
Muhabbet sevgi yapısı,
Gelene umut kapısı,
Hakikattendir tapusu,
Hünkâr Hacı Bektaş Velî.
Ariflerin gönlündedir,
Âşıkların dilimledir,
Sazlarımın telindedir.
Yoksul Derviş halindedir,
Hünkâr Hacı Bektaş Velî.
4- PİR SULTAN ABDAL
Alevî - Bektaşi şairi (Yıldızeli / Banaz? — Sivas 1590).
Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Şöhretini artıran asıl sebep şiirlerinden
ziyade henüz gereği kadar açıklığa kavuşturulamamış olan idamı ile ilgili abartılmış
söylentilerdir. Bu konuda bilinen tek gerçek Sivas Valisi Hızır Paşa tarafından
astırılmış olduğudur. Bu Hızır Paşa hakkında da çeşitli söylentiler bulunmaktadır.
Page 257
247
Adı Amasya tarihi'ne göre Deli Hızır Paşa, Selânikî'ye göre, Divane Hızır Paşa'dır.
Özdemiroğlu Osman Paşa komutasında İran savaşlarına katılmış, 1588' de Sivas
Beylerbeyliği'ne atanmıştır.
İran'daki Türkmenlerin başına geçen Şah İsmail bilindiği gibi kısa zamanda
pek çok başarılar elde etti. Alevilik meselesini kullanarak Doğu Anadolu'yu da ele
geçirmeye niyetlendi. Böylece Aleviler arasında Osmanlı düşmanlığı ve Şah İsmail
hayranlığı tohumları saçılmış oldu.
Alevî şair Pir Sultan'ı işte bu ortam içinde değerlendirmek doğru olacaktır.
Aslında kendisi olay yaratabilecek bir imkân ve kişiliğe sahip değildir. Olaylara
bizzat karıştığı da söylenemez. Yöre halkı bir yana, kendi köylüsünün, hatta
müritlerinin itimadını bile kazanamamıştır. Açık sözlü, inatçı, yerli-yersiz konuşan
bir kimsedir. Bu huyları yüzünden müritleri tarafından Hızır Paşa'ya şikâyet
edilmiştir.
Hızır Paşa şikâyet üzerine sorgusunu yap tırmış, durumu İstanbul'a bildirmiş,
Pir Sultan'ı Toprakkale'ye hapsettirmiş, daha sonra gelen ferman üzerine kendisini
«Siyaset Meydanı'»nda astırmıştır, (Bütün bu konular için bk, İ. Aslanoğlu, «Pir
Sultan Abdal niçin asıldı», «Pir Sultan Abdal'ın zindandaki yaşamı". Türk folkloru,
s.2, 4. Eylül, Kasım 1979).
Âşık tarzı şiirin duru bir lisan ile güzel örneklerini vermiş, muhteva olarak
tabiat, kır yaşantısı gibi pastoral unsurların yanında Alevi-Bektaşi inanışlarını dile
getirmiştir.
Kendisini tanıyan, tanımayan pek çok Alevi şair idamını konu alan şiirler
yazmışlar, Hızır Paşa'ya lanetler yağdırmışlardır, Bunların başında şairin kızı Sanem
gelmektedir.
Pir Sultan'ın şöhreti o kadar yaygınlaşmış ve şair Alevi muhitlerde o derece
sevilmiştir ki, kendisinden sonra aynı mahlas ile şiirler söyleyen pek çok şair zuhur
etmiştir. Bu şairlerin şiirleri ile asıl Pir Sultan'ın şiirleri birbirine karışmış ve hemen
hepsi Banazlı'ya mal edilmiştir. Yakın zamanlara kadar bütün bu şiirlerin bir kişinin
ağzından çıkma olduğu sanılırken İbrahim Aslanoğlu'nun yaptığı araştırmalar bir
Page 258
248
değil birkaç Pir Sultan mahlaslı şairin varlığını ortaya koymuştur (bk. İ. Aslanoğlu,
Pir Sultan Abdallar. 1985).141
(8/182/1, 8/124/6, 9/141/5, 9/78/2, 10/141/3, 10/149/3, 10/61/1, 11/91/3,
11/35/4)
Pir Sultan Abdal’ın adı şiirlerde yukarı da belirtilen dokuz yerde geçmektedir.
Aşağıdaki şiirinde Âşığımız, Pir Sultan Abdal’ı her yönüyle anlatmaktadır, diğer
şiirlerde ise bir tasavvuf büyüğü olması sebebiyle adı, diğer tasavvuf büyükleriyle
anılır.
Aşağıdaki şiirde Âşık, Pir Sultan Abdal’ın hayatından, ilmini aldığı
tasavvuftan ve Pir Sultan Abdal’ın gösterdiği bazı kerâmetlerden bahseder.
PİR SULTAN ABDAL
Pir Sultan dedi, bismillah,
Tevekkeltütealallah,
Hak Muhammet Habibullah,
Pir Sultan Abdal dediler.
Zincir kar etmez koluna.
Kimse duramaz yoluna,
Durmadan sazı çalına,
Pir Sultan Abdal dediler.
Haksızlığa göğüs gerdi.
Halkı için canın verdi.
Cehalet dağın devirdi.
Pir Sultan Abdal dediler.
141 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.7, s.250.
Page 259
249
Kendi yurdundan sürüldü,
Kırklar başına derildi,
Koluna zincir vuruldu,
Pir Sultan Abdal dediler.
Ciğerini dağladılar,
İki kolun bağladılar,
Bütün dostlar ağladılar,
Pir Sultan Abdal dediler.
Bağırdı ey Hızır Paşa,
Şu tahtın çalınsın taşa,
Dağlar taşlar geldi coşa,
Pir Sultan Abdal, dediler.
Vurdular kızıl tacına,
Haksızlık gider gücüne.
Çektiler darağacına,
Pir Sultan Abdal dediler.
Böyle bir ummana daldı.
Çekip kapıları yoldu.
Bütün gönüllere doldu.
Pir Sultan Abdal dediler.
Page 260
250
Zincir kırıldı kolundan,
Eğlenir mi hiç yolundan.
Âşıklar söyler dilinden,
Pir Sultan Abdal dediler.
Baktılar ki darağaca,
Paltosu kaldı sadece,
Söylediler gündüz gece,
Pir Sultan Abdal dediler.
Cümle âlem buna şaştı,
Ata binip yola düştü,
Kızılırmak'ı da aştı.
Pir Sultan Abdal dediler.
Hak’tan kısmet alan âşık.
Etrafına saklı ışık,
Yoksul Derviş böyle âşık.
Pir Sultan Abdal dediler.
5- MEVLÂNA Celâleddin-i Rumî
İslam dünyasının büyük mutasavvıf, mütefekkir ve şairlerinin önde
gelenlerinden biri (30 Eylül 1207 - Konya 17 Aralık 1273). Mevlâna'nın Fîhı mâ fîh
adlı eserinde (s. 173) anlattığı bir hikâye zikredilerek onun mezkûr tarihten en az 4–5
yıl daha önce doğmuş olabileceği iddiası, o kadar tutarlı bir iddia değildir. Belh'le
doğması sebebiyle «Belhî», Konya'da yaşayıp orada ölmesi münasebetiyle de
«Rumî» nisbeleriyle anıla gelmiştir. Daha çok muhipleri ve müntesipleri tarafından
Page 261
251
ona Mevlâna ve Hudâvendigâr lakapları ile hitap edilmesi olayı, çok eskiye dayanır
ve muhtemelen bu tarzdaki lakaplandırma, Hz. Muhammet'in manevî iktidar ve
saltanatının tasavvufla yakından ilgili bulunan bu aile tarafından da yürütüldüğü
inancından kaynaklanır. Eflâkî'nin Manâkıbu'l-ârifîn adlı eserindeki (I, 73) ifadesine
bakılırsa, «Hudâvendigâr» (sahip, hükümdar, Tanrı, Allah) unvanı ona bizzat babası
tarafından verilmiş ve bu kitapta sık sık tekrarlanan «Mevlâna» (efendimiz,
başkanımız, hudâvendigârımız v.b.) lâkabı da, mutlak zikredildiğinde daha çok ona
hasredilmiştir. İlk defa Baba Ruknuddin Mesud-i Şîrazî'nin (Öl. 1368) Nusûsu'l-
husus fî şerhi fusûs'unda «Rûmi» nisbesi ile birlikte kullanılan ve daha sonra
835/1432 de vefat eden Şâh Kâsım-i Anvâr'-ın şiirinde müstakil olarak rastlanılan,
«Mevlevi» nisbesi, Arapça «mevlâ» kelimesinden veya «Mevlâna ve «Mevlâna-yı
Rûm» terkiplerinden türetilmiş olmalıdır. «Allah'ın en büyük sırrı» anlamına gelen
ve başka hiçbir kaynakta yer almadığı halde, sırf Eflâkî ve Sipehsalar tarafından
Celaleddin’e ithaf edilen «sırru'l-lâhi'l-a'zam» gibi unvanları, menkabevî şekildeki
anlatım tarzının ve müridin şeyhine karsı beslediği aşırı derecedeki hürmetinin bir
mahsulü sayılmalıdır. Bazı gazellerinin sonunda göze çarparı ve umumiyetle kendi
sözlük anlamında kullanılan hâmûş kelimesi ile muhaffeflerine atf-ı nazar ederek,
mahlasının «Hâmuş» olduğunu söyleyenlerin iddiası da, çok az kişi tarafından
benimsenmiştir. 142
(2/92/3, 2/80/7, 2/17/7, 5/63/7, 7/9/7, 7/27/5, 7/27/3, 7/85/9, 8/165/7, 10/1/6,
10/141/3)
Âşığımız, Mevlâna’nın adını genellikle, hoşgörüyle beraber anar, aşağıdaki
şiirinde Mevlâna’nın “Ne olursan ol yine gel” nakaratıyla bir şiir yazmıştır.
“Niyazımız Süphân’adır,
Dualarımız O’nadır,
Bunu diyen Mevlâna'dır,
Kim olursan ol yine gel”12/36
Mevlâna’nın adı şiirlerde genellikle Şems’le beraber anılır.
“Şems ile Ulu Mevlâna” 7/9/7, 8/165/7 142 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.7, s.298.
Page 262
252
Aşağıdaki şiirinde Âşığımız Mevlâna’nın yüzyıllar öncesinden gelen evrensel
hoşgörü anlayışına değinir ve Mevlâna’yı her yönüyle takdir eder.
MEVLÂNA YOLU HOŞGÖRÜYE
“Gelin gelin yine gelin
Birlik ile hoşgörüye
Alın kısmetinizi alın
Beraberlik hoşgörüye.
İnsanlar ile barıştı
Tevazuu ile erişti
Nice ummana karıştı
Akar seli hoşgörüye.
Şems aşkı yaktı kavurdu
Senlik benliği devirdi
Sevgi rüzgârın savurdu
Eser yeli hoşgörüye.
Her görüşe saygı duyan
Daima gerçeğe uyan
Özünü rahmetle yuyan
Her hali İle hoşgörüye.
YOKSUL DERVİŞ’in dili ile
Zikreder sazın teli ile
Page 263
253
Mevlâna’mız her hali ile
Varır yolu hoşgörüye” 7/27
6- VEYSEL KARANİ
Hz. Ebubekir ve Ömer devirlerinde Medine'de çok hürmet gören ve Tabiînin
büyüklerinden olup hadis-i şerif ile medh ü senası yapılan büyük bir velîdir.
Peygamberimiz zamanında yaşamış ise de validesine çok hürmetinden dolayı
Peygamberimizle görüşememiş, fakat ona bütün ruh u canı ile bağlı kalmıştır. Sıffîn
Muharebesinde Hz. Ali'nin askerleri arasında şehit düşmüştü. (Hicri: 37) Veys diye
de anılır.143
(3/31/5, 5/63/6, 5/110/6, 9/133/3, 10/17/3, 10/70/3, 10/112/3, 11/59/6)
Veysel Karânî, Âşığımızın şiirlerinde Yemen’de yaşaması ve
Peygamberimizin görmeden methettiği bir evliya olması sebebiyle âşıklar başı olarak
geçer.
“Veyis âşıklar başı” 3/31/5
“Veysel Karani Dede” 9/133/3, 11/59/1
“Veysel Karani düştü Yemen iline” 10/70/3
7- YUNUS EMRE
Yunus Emre'nin hayatı hakkında kesin ve doğru bilgilere sahip değiliz. Ancak
bu demek değildir ki Yunus'un nerede, ne zaman, nasıl yaşadığı hakkında hiçbir şey
bilinmiyor. YaklÂşık olarak 1238–1240 yılları arasında doğduğu tahmin
edilmektedir. Sivrihisarlı, Karamanlı veya Bolulu olduğu ayrıca Eskişehir'e bağlı,
Sakarya ve Porsuk nehirlerinin birleştiği bölgede bulunan Sarıköy’de yaşadığı için
oralı olabileceği iddiaları bulunmakla beraber yeri belli değildir.
XV. a.da Âşıkpaşazâde, Yunus'un Orhan Gazi zamanında (1324–1360)
yaşadığını söyleyerek gerçeğe uymayan bilgiler verir. Yine aynı yüzyıl şairlerinden
Uzun Firdevsî (1453 - ? ) halk rivâyetlerine dayanarak yazdığı Bektaşî
velâyetnamesi’nde Yunus'un Hacı Bektaş'ın çağdaşı ve Tapduk Emre'nin müridi
olduğunu, Sarıköy'de doğduğunu ve orada yaşayıp öldüğünü belirtir. Sivrihisarlı
143 Abdullah YEĞİN, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Türdav Basım ve Yayım, 1998.
Page 264
254
Baba Yusuf 1507'de yazdığı Mahbûb-ı mahbub adlı manzum eserinde Yunus'un
Sivrihisarlı olduğunu gösterir. Taşköprizade Yıldırım Bayezid devrinde yaşadığını,
Lamiî Çelebi, Kütahya suyunun Sakarya'ya karıştığı yerde Yunus'un mezarının
bulunduğunu kaydeder. Yunus Emre üzerine geniş araştırmalar yapmış bulunan Fuat
Köprülü, Abdülbaki Gölpınarh, Cahit Öztelli, I. H. Konyalı, Sahabettin Tekindağ
gibi araştırmacılar şairin hayatı ve öldüğü yer hakkında bazen birbirleri ile birleşen,
bazen ayrılan iddialar ortaya atmışlar ve yazılar neşretmişlerdir.
Yunus'un hayatını ve eserini layıkı ile kavramak için onun yaşadığı devri
siyasî, iktisadî, dinî ve tarihî yönleri ile ele almak gerekmektedir. Gerçekten de bu
devir oldukça çalkantılı bir manzara arzetmektedir. Aslında Anadolu Selçuklularının
her bakımdan en olgun sayılabilecek devri I. Alâeddin Keykubat (? – 1237)
zamanıdır.144
(2/100, 2/99, 2/98, 2/97, 2/96/3, 2/95, 2/94, 2/84, 3/16/4, 5/69/3, 7/49–81,
8/33, 8/34, 8/189/5, 8/188/4, 9/46/1, 9/44/5, 9/45/1, 10/16/6, 10/49/6, 10/141/3,
10/49/7)
Yoksul Derviş’in gerek söyleyiş tarzı, gerek dine bakış tarzı olarak örnek
aldığı, adına bir kitabının adını verdiği, her yönüyle sevdiği, takdir ettiği, mutasavvıf
şair Yunus Emre’dir. Âşığımızın yedinci kitabının adı “Yunusça Şiirler” dir. Bu
kitapta geçen 7/49 (Âşık Yunus Emre)
7/50 (Yol İçinde),
7/51, (İlahi Aşk)
7/52, (Yunus Emre),
7/54 (Yetmez),
7/55 (Âşık Yunus Emre),
7/56 (Derdi Yunus),
7/57 (Yunus Emre Gibi),
7/58 (Özümüzdür Âşık Yunus),
7/59 (Oldu), 144 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.8, s.605.
Page 265
255
7/60 (Yunus Emre’ye),
7/61 (Yunus’un),
7/62 (Yunus’un),
7/63 (Âşık Yunus),
7/64 (Sevgi Dolu),
7/65 (Çağırıyor),
7/66 (Hoş Geldiniz),
7/67 (Yunus Emre),
7/69 (Coşuyor Yunus),
7/70 (Yunus Gibi),
7/71 (İşte Âşık Yunus Emre),
7/73 (Gören Yunus),
7/74 (Hoş Geldiniz),
7/76 (Zikrederler),
7/77 (Kardeş Oldu),
7/78 (Merhaba)
7/79 (Yunus Var),
7/80 (Bizim Yunus),
7/81 (Yunus Dilince) numaralı şiirlerinde Âşık, Yunus Emre’ye duyduğu
sevgiyi ve Âşık Yunus’un güzel fikirlerini dile getirir.
Yunus Emre, her zaman sevgi ve hoşgörü için çalıştı; din, dil, millet ayrımı
yapmadan tüm insanları Yaradan’dan ötürü sevdi, onun bu felsefesi dünyayı sardı.
Yunus’un amacı hiçbir zaman şan ve şöhret değildi, o kendini sevgiye adamış biriydi
ve insanlık için bir nişandı.
“Hoşgörü var yapısında
Mezhep din ırk hepsinde
Page 266
256
Var gönüller kapısında
Bul içinde Yunus Emre
Hemen yardıma koşardı
Cehalet dağın aşardı
İlahi aşka düşerdi
Hal içinde Yunus Emre
Öyle bir sermayesi var
Beraberlik gayesi var
Zikir ü Hüdâ mayası var
Yol içinde Yunus Emre
Haktan başka kelam etmez
Hiçbir insanı incitmez
Tarifine imkân yetmez
Yıl içinde Yunus Emre
Daima gönül yapardı
Düşenin elin kapardı
Dolaşarak bal yapardı
Gül içinde Yunus Emre
YOKSUL DERVİŞ yandı pişti
Sevgi ırmağından içti
Page 267
257
Öyle bir ele yapıştı
El içinde Yunus Emre” 7/72/7
“Cümle âlemi severdi
İnsanlık hoşgörü derdi
Gönüllere bir taht kurdu
Taşıyor Yunus taşıyor” 7/69/2
“Onun felsefesi dünyayı sardı
Hali sevgi dolu Âşık Yunus’un
İnsanlık sevgisi yaktı kavurdu
Gönlü sevgi dolu Yunus Emre
Şu dünyayı sevgi ile bezetti
Mazlumları dertlileri gözetti
Nice bin yılları elin uzattı
Eli sevgi Âşık Yunus’un
Eğlenmeye gönüllerdir kabesi
Dervişlikti kanaattı abası
Insanlığa hizmet O’nun çabası
Yolu sevgi dolu Derviş Yunus’un
Zulmeti kaldırıp kökünden söken
Tüm insana aynı bir gözle bakan
Gönülden gönüle çağlayıp akan
Seli sevgi dolu Derviş Yunus’un
Page 268
258
YOKSUL DERVİŞ der ki akar durulur
Sözü yaralara merhem sürülür
Kucak açmış her insana sarılır
Kolu sevgi dolu Derviş YUNUS’un“ 7/62/5
“Bir şöhrete, şana değil
Arzusu bir dine değil
Yeter ki insana eğil
Bir nişandı Yunus Emre” 7/49/5
“Dünya ile barıştı
Ummanlara karıştı
Ölmezliğe erişti
Yolu Derviş Yunus’un” 7/63/5
Âşık Yunus, Allah aşkıyla yandı pişti, insanların arasından kini hasedi
kaldırmaya çalıştı, cehaletle şavaştı.
“Nefreti kini kaldırdı
Yerine sevgi doldurdu
Aşk ırmağına daldırdı
Gönüllere doldu Yunus” 7/51/5
“Âşık Yunus yandı pişti
Sevgi ile doldu taştı
Bütün insana kardeşti
Yetmiş iki kul içinde
Kibirden hasetten kaçtı
Page 269
259
Cehalet ile savaştı
Tüm insana kucak aştı
Öyle güzel hal içinde” 7/50/2
“Kibirden kinden kaçarak
Gönüle sevgi saçarak
Âleme kucak açarak
Sarıyordu Yunus Emre” 7/55/4
Yunus Emre, ne yokluğa yerindi, ne varlığa sevindi, onun işi gönüller
yapmaktı, hizmetti.
“Ne yokluğuna yerine
Ne varlığına sevine
Cümle gönüller evine
Girdi Âşık Yunus Emre” 7/52/2
“Her işi kolay kılmakta
Derdi sevip sevilmekte
Çalışıp menzil olmakta
Yarışandı Yunus Emre
Kibirden hasetten kaçıp
Gönüllere sevgi saçıp
Her insana kucak açıp
Sarılandı Yunus Emre” 7/49/4
“İşi gücü hep hizmettir
Sözleri dolu hikmettir
Page 270
260
Arzusu bir muhabbettir
Hakk’tan başka kelam etmez” 7/54/5
Yunus’un evrensel yüce değerlerini gören Âşığımız, Yunus Emre’yi
anlatmaya kalemlerin yetmeyeceğini, onu tarif etmeye dilinin yetmeyeceğini söyler.
“Yunus bir âşıktır amma
Anlatmaya kalem yetmez
Her sözün gizli muamma
Bu bendeki ilham yetmez” 7/54/1
“İçindeki bir ateşti
Yanarak fışkırdı taştı
Gönlünden Hakk’a kavuştu
Tarifine dilim yetmez” 7/54/7
Yunus, kendi nefsine uymadı, dünya davasına düşmedi, her zaman Hakkın
rızasını aradı.
“Uymadı kendi nefesine
Düşmez dünya davasına
Hakk’ın rahmet deryasına
Daldı Derviş Yunus Emre
Söyler yetmiş iki dilden
Hem kendinden hemi elden
İkiliği her gönülden
Sildi Derviş Yunus Emre
Açmış gönül mağazasını
Yazdı tarih yazısını
Page 271
261
Yüce Hakkın rızasını
Buldu Derviş Yunus Emre” 7/59/4
Âşığımız, Yunus Emre’ye “Büyük Türk Düşünürü” der ve onu tükenmez aşk
pınarı olarak görür. Yunus’un işi, sevmek ve sevilmekti o hep bunun için tevazuuyla
çalıştı.
“Tükenmeyen aşk pınarı
Sanki akan sudan arı
Büyük bir Türk düşünürü
İşte Derviş Yunus Emre 71/6
Ulaştı aşkın bağına
Düşmedi gönül ağına
Yüzünü dost ayağına
Tevazu ile süren Yunus 7/73/5
Sevmek sevilmektir işi
Durmaz akar gözü yazı
Çalışmaktır yazı kışı
Böyle hizmet veren Yunus” 7/73/6
Tabiata bakan Âşığımız, balıkları, kuşları Yunus gibi Allah’ı zikrederken
görür.
“Görün balıklar ne işler
Denizde tesbihe başlar
Gökteki melekler kuşlar
Zikrederler Yunus gibi” 7/76/2
Page 272
262
Yunus Emre’nin şiirlerinin dili hep sadedir, Âşığımız bu şiirleri açan bir
çiçeğe benzetir.
Yunus tükenmez hecedir
Dili sade ve incedir
Gönülde açan çiçektir
Zikrederler Yunus gibi 7/76/3
Âşığımız aşağıdaki şiirde, Yunus Emre’ye; Yunus’un kırk yıl odun
toplayarak hizmet ettiği hocası Taptuk Emre gibi seslenir “Bizim Yunus” der ve
Yunus Emre’nin üstün özelliklerini bir kez daha sayar.
“Yaratılmış canı sevdi
Bizim Yunus, Derviş Yunus
Bütün her insanı sevdi
Bizim Yunus, Derviş Yunus
Sevip sevilelim dedi
Gayrı davaları kodu
Birlik beraberlik dedi
Bizim Yunus, Derviş Yunus
Benlikler kibirden kaçtı
İnsanlara kucak açtı
Cehalet ile savaştı
Bizim Yunus, Derviş Yunus
Paha biçilmez ozandı
Dertliler derdin sezendi
Page 273
263
Günümüze dek uzandı
Bizim Yunus, Derviş Yunus
Sevgi ırmağında yüzer
Mani gevherini süzer
Gönüller derdini sezer
Bizim Yunus, Derviş Yunus 7/80
Âşığımız, Yunus’un tüm güzel özelliklerini görür ve insanları onun gibi
olmaya davet eder.
“Dostun davasın atalım
Dost sohbetini çatalım
Sevgi balına katalım
Âşık Yunus Emre gibi
Cümle âlem barışalım
Hizmet için yarışalım
Ummanlara karışalım
Derviş Yunus Emre gibi
Kardeş bağını kuralım
Bu dostluktan dem vuralım
Hoş görüşle duralım
Âşık Yunus Emre gibi
Hakk için yanıp pişelim
Page 274
264
Sevilelim sevişelim
İlahi aşka düşelim
Derviş Yunus Emre gibi” 7/57/4
Page 275
265
SEKİZİNCİ BÖLÜM
HZ. ALİ ve ONİKİ İMAMLAR
A- HZ. ALİ
Hz. Ali (Murtaza, ibn Ebu Talib), Peygamber Muhammed’in amcasının
oğludur, damadıdır. Yazılı kaynaklara göre 598 de doğmuş, 661’de öldürülmüştür.
İslâm dinini ilk benimseyen, kendilerine cennete gidecekleri bildirilen on kişiden
(aşere-i mübeşşere’den) biridir. Peygamber’in yaşadığı sürece yanından
ayrılmamış, savaşlara katılmış, üstün başarılar göstermiş, bu nedenle Tanrı’nın
arslanı (Esedullah) diye nitelenmiş, bilgisinin derinliği, genişliği yüzünden de «ârif-i
billâh» adını almıştır. Ali başta Bedir, Hendek, Uhud olmak üzere bütün savaşlara
katılmıştır. İslâm dininin yayılmasında, tutunmasında büyük emeği geçmiş, bu
nedenle büyük saygı, sevgi kazanıştır. Ali’yi bütün yönleriyle anlamak için,
niteliklerini sayarak, ayrı ayrı bölümlerde incelemek gerekir. İslâm dünyasında yeni
bir inancın doğmasına Alevîlik adı altında çok yaygın, çok kolu bulunan bir akımın
oluşmasına yol açtığında böyle bir inceleme de gereklidir.
Ali, Peygamber’in ölümüne değin yanından ayrılmamış, onunla düşünce,
inanç birliği içinde bulunmuş, onun en yakın dört arkadaşından biri olmuştur.
Peygamber’in ona karşı özel bir sevgisi, özel bir yakınlığı vardı. Bu yakınlık
Peygamber’in Medine’ye gideceği gece en yoğun niteliği kazandı. İslâm dininin ilk
ilkelerini ortaya atan Peygamber’e birdenbire karşı çıkanlar, ona saldıranlar, yolunu
kesenler, onu öldürmeyi düşünenler oldu. Bu yüzden Peygamber Mekke’den gizlice
Medine’ye gitmeyi tasarladı. Ali, gece gizlice Peygamber’in yatağında yatarak
Mekkelileri kandırdı, Peygamber’in uyuduğunu sanan Mekkeliler yolunu kesmeyi,
Medine’ye gitmesini önlemeyi başaramadılar.
İslâm dininin yayılış yıllarında, savaşlarda, Peygamber’e yakınlık, onun
damadı oluşu konusundaki olayların dışında Ali’ye üstünlük sağlayan bilgi (irfan)
sorunudur. Alevîlik’in doğuşunu kolaylaştıran, gelişmesine yardımcı olan gerçek
konulardan biri budur. Peygamber, yakını olan Ali’ye karşı bilgi konusunda da bir
sevgi duyuyordu. Bu konuda «ben bilimin kenti isem Ali de onun kapısıdır»
Page 276
266
anlamında bir hadise söylenir. Ali’nin seziş gücü, İslâm dininin özü konusundaki
açık görüşü, duyuş derinliği, özellikle «imam»la ilgili olaylardaki kavrayış derinliği
ona böyle bir üstünlük kazandırmıştır. Bu üstünlük Peygamber’in sağlığında
biliniyor, çevresinde toplananlarca onaylanıyordu. Bu üstünlüğün sağlanmasında
başka bir konu daha vardır, o da Ali’nin çok düzgün konuşması, sözlerinin ölçülü,
etkili oluşu, şiir yazması, düzyazıda çok başarılı olması, Arapçanın bütün
inceliklerini bilmesi gibi durumlardır.
Ali, Peygamber’in sağlığında üç özelliğiyle ilgi çekmiş, Peygamber’in
sevgisini kazanmıştır. Bunlar da yiğitlik, bilgi, bağlılık. Bu özellikleri yüzünden
Ali’ye Esedullah (Tanrı’nın arslanı), ârifibillâh (Tanrı’nın arifi), sâdık gibi sanlar
verilmiştir. Bunlara daha başka övücü, yüceltici nitelik taşıyanlar da eklenmiştir.
Eskiden beri, Araplar arasında, bu üç niteliğin birer erdem olduğunu yazılı
kaynaklardan öğreniyoruz. İslâm dininden önce gelen dönemde, «Cahiliye» çağında
yiğitlik, bilgililik, bağlılık üç büyük erdemdi. İslâm dini bunları kendi inanç
anlayışına göre yorumlayıp geliştirdi, Tanrı (Allah) kavramı ile birleştirdi.
Günümüze kalan, Ali’yi niteleyen bu üç deyim Alevîlik’in bütün kollarında
geçerlidir. Bu kollar, kendi anlayış ölçülerine göre, Ali’ye daha birçok nitelik yükler.
Bunlar ona duyulan sevgi, saygı yüzündendir.
Alevîlik’in doğuşuna yol açtığı söylenen, çağlar boyunca böyle bilinen en
önemli olay Ali’nin varlığı çevresinde yoğunlaşan «halifelik» ya da «imamlık»
sorunudur. Bu sorunun çok değişik yorumları vardır. Olayı ele alan araştırıcının
inancına, tutumuna göre ayrı ayrı doğrultularda geliştirilen bu sorun ne kesin bir
sonuca ulaştırılmış ne de üzerinde bir anlaşmaya varılabilmiştir. Tartışma
günümüzde bile geçerliliğini koruyor. Burada tartışmalara değil de, sorunun
başlangıcında «imamlık» olayının doğuşuna şöyle bir dokunup geçelim.
Bektaşilik, daha çok «imam sorunu» ile başlamış, onun üzerinde yapılan
açıklamalar, yorumlarla gelişmiş bir kuruluş olarak bilinir. İslâm ülkelerinde
benimsenen durum böyledir. «İmamlık sorunu» ise Peygamber’in ölümünden sonra
ortaya çıkmıştır. Konunun başlangıcı, kaynağı ilk halifenin (imamın) kimin olacağı
idi. Peygamber’in Ali’yi imam seçtiğini, kendi yerine onun geçmesi gerektiğini, son
Veda Haccı’nda söylediğini ileri sürenler Ali’nin imam olmasını istediler. Bu istek
Page 277
267
yerine gelmedi, iş seçime kaldı, böylece Ebubekir, Ömer, Osman sırayla seçilip Ali
dördüncü halife (imam) olabildi (656).
Ali’nin imamlığı, ölümüne değin altı yıl sürdü (661). Bu süre savaşla bitti,
kan döküldü, İslâm birliği bozuldu, ikiye, daha sonra dörde, beşe bölündü, bu
bölünmelerden bir takım inanç kurumları (mezhepler), onlardan birçok kol doğdu.
Bu kollardan da yan kollar çıktı. Yorum ayrılıkları, görüş ayrılıkları arkasından inanç
ayrılıkları ortaya çıktı. Bunları ayrı ayrı anlatmanın, gelişmelerini açıklamanın yeri
burası değildir, başka bir çalışma konusudur.
Bektaşilik için ilk «imam» Ali’dir. On İki İmam’ın başı, birincisi odur.
Peygamber On İki İmam arasında değildir. Ali’nin imamlığı bitmemiştir, ölümüyle
ortadan kalkmamıştır. İmam için ölüm, yok olma söz konusu edilemez. Tanrı, Ali’ye
bir takım insanüstü nitelikler, özellikler bağışlamıştır. Bu nedenle Ali’nin tanrısal,
yüce, ulu bir yanı vardır. İmamlığını oluşturan başlıca özellik de budur. Onun
imamlığı seçimle, başkalarının onaylarıyla değil, Tanrı varlığından gelir. Bundan
dolayı Ali’ye bağlanmak Tanrı’ya bağlanmak, Ali’yi sevmek, Tanrı’yı sevmek,
Ali’nin yolunda gitmek, Tanrı’nın gösterdiği yolda gitmektir. Sözün kısası Ali’den
yana olmak gerçek Müslüman olmaktır. Ali Hak’tır, Hak ise Ali’dir. İlk imam
seçiminden başlayarak Kerbelâ olayına gelinceye değin Ali’ye, onun oğullarına,
soyuna yapılanlar İslâm dinine de, sünnete de aykırıdır. Bütün işlemlerde Ali’nin
«hakkı yenmiştir», İslâm dininin özü yaralanmış, ilkeleri çiğnenmiştir. Muaviye’nin
oğlu Yezit’in yaptıkları İslâm diniyle de, İslâm töresiyle de bağdaşmaz,
bağdaştırılamaz, onlara Müslüman bile denmez.
Ali’nin imamlığı konusunda Bektaşilik’in tuttuğu yol, benimsediği inanç
düzeni aşağı yukarı böyledir. Bu konuda başka türlü düşünen, sorunu daha geniş
boyutlarla ele alan, daha ileri götüren Bektaşiler de vardır. Ancak genel ilkelerde,
özde anlaşmazlık, ayrılık yoktur. Bunu, On İki İmam’ı sıralayıp anlattıktan sonra,
Bektaşi yazısından örnekler vererek açıklamaya çalışacağız.
Ali’nin izini sürmek bir inanç gereğidir. Bu nedenle imamlık ondan sonra
onun soyundan gelen yetkililere geçebilir, araya başkaları giremez. İmamlık tanrısal
nitelik taşımayı gerektirdiğinden, bu nitelikler de yalnız Ali’de, onun soyunda
bulunduğundan dolayı imamlıkta seçim, görevi başka soydan birine bırakma,
Page 278
268
başkalarını görevlendirme gibi işlemler geçerli, yeterli sayılamaz. İmamlık, bir dünya
olmaktan çok bir ruh görevidir, ruh bakımından belli bir olgunluk aşamasına
ulaşmayı, yücelmeyi gerektirir. Bu da bir Tanrı vergisidir. Ali ile onun soyuna
verilmiştir. İmamlıkta «sıra» görev değiştirme değil, ruh olgunluğu bakımından
aşamaya yükselmedir.145
Hz. Ali, Âşığımızın şiirlerinde, aşağıda belirtilen sayfalarda 564 yerde
geçmiştir. İncelediğimiz tüm dinî isim ve kavramlar içinde en çok geçen tema Hz.
Ali’dir.
(1/16, 1/17, 1/18, 1/20, 1/23, 1/26, 1/31, 1/30, 1/15, 1/13, 1/19, 1/5, 1/4, 1/3,
1/37, 1/40, 1/41, 1/42, 1/27, 4/101, 4/88, 4/93, 4/95, 4/96, 4/98, 4/100, 4/83, 4/6,
4/11, 4/15, 4/19, 4/20, 4/21, 4/22, 4/33, 4/34, 4/35, 4/36, 4/42, 4/46, 4/49, 4/51, 4/52,
4/56, 4/57, 4/58, 4/65, 4/66, 4/71, 4/72, 4/76, 4/80, 4/130, 4/128, 4/127, 4/121, 4/124,
4/118, 4/117, 4/116, 4/115, 4/114, 4/105, 4/104, 4/103, 4/102, 5/13, 5/14, 5/19/3,
5/20/1, 5/21/1, 5/22/5, 5/23, 5/30, 5/33, 5/34, 5/35, 5/36, 5/40, 5/41, 5/42, 5/43, 5/44,
5/45, 5/46, 5/47, 5/47, 5/48, 5/14, 5/12, 5/7, 5/105, 5/107, 5/108, 5/109, 5/110, 5/111,
5/113, 5/114, 5/116, 5/48, 5/50, 5/51, 5/52, 5/56, 5/58, 5/59, 5/63, 5/64, 5/68, 5/70,
5/79, 5/90, 5/91, 5/99, 5/94 5/100, 5/102, 6/1, 6/2, 6/3, 6/4, 6/5, 6/6, 6/7, 6/8, 6/10,
6/12, 6/16, 6/17, 6/19, 6/20, 6/21, 6/23, 6/24, 6/26, 6/27, 6/29, 6/30, 6/31, 6/32, 6/34,
6/35, 6/36, 6/37, 6/38, 6/111, 6/114, 6/118, 6/119, 6/122, 6/125, 6/126, 6/127, 6/128,
6/130, 6/131, 6/132, 6/133, 6/135, 6/137, 6/138, 6/139, 6/140, 6/141, 6/142, 6/143,
6/144, 6/142, 6/143, 6/144, 6/145, 6/146, 6/71, 6/74, 6/76, 6/78, 6/80, 6/81, 6/81,
6/82, 6/83, 6/84, 6/85, 6/86, 6/87, 6/89, 6/87, 6/91, 6/99, 6/92, 6/93, 6/94, 6/96, 6/97,
6/98, 6/99, 6/100, 6/104, 6/106, 6/75, 6/107, 6/110, 6/38, 6/40, 6/41, 6/73, 6/28, 6/57,
6/42, 6/45, 6/46, 6/47, 6/50, 6/63, 6/52, 6/50, 6/67, 6/68, 6/66, 6/54, 6/51, 6/64, 6/62,
6/63, 6/61, 6/57, 6/56, 6/54, 6/69, 6/70, 7/126, 8/116, 8/197, 9/193, 8/235, 8/30, 8/32,
8/61, 8/76, 8/124, 8/120, 8/118, 8/124, 8/26, 8/27, 8/205, 8/204, 8/180, 8/233, 8/227,
8/230, 8/120, 8/202, 8/177, 8/249, 8/251, 9/66, 6/49, 9/6, 9/146, 9/147, 9/76, 9/60,
9/58, 9/56, 9/55, 9/52, 9/51, 9/43, 10/18/1, 10/20, 10/27, 10/30, 10/50, 10/63, 10/67,
10/155, 10/67, 10/156, 10/175, 10/154, 10/153, 10/152, 10/148, 10/147, 10/149,
145 İsmet Zeki EYUPOĞLU, Bütün Yönleriyle Bektaşilik, Der Yayınevi, İstanbul 2000, s.84.
Page 279
269
10/146, 10/145, 10/144, 10/151, 10/20, 10/118, 11/112, 11/19, 11/20, 11/21, 11/22,
11/33)
Şemseddin Kubat, Kadirî Tarikatî’nin Hüseynî koluna mensup olmakla bu
kolun düşünce sistemini şiirlerinde yansıtmaktadır. Bu yüzden Ali sevgisi şiirlerinin
esas unsurlarından biridir.
Âşığımızın tüm şiirlerinde en fazla geçen unsur Hz. Ali’dir. Âşığımız, Hz. Ali
için şu ifadeleri kullanır: Şah, Şah-ı Merdan, Güzel şah, Yüce Şah, Evliyalar şahı,
Şah-ı velâyet, Haydar, Haydar Ali, Haydar-ı Kerrar, Keramet sahibi Kerrar, İmam
Ali, Murtaza, Aliyyül Murtaza, Mustafa Murtaza, Evliyalar şahı, Kâinatın rehberi,
Cihanın aslanı, Rehber, 12 İmamın gülü, 12 İmamın atası, Babam Ali, İki cihan
pehlivanı şahı, Cihanın aslanı fatihi, Hakkın arslanı, Kamu düşmüşlerin sultanı,
Sultan, Ali resul, Gerçek velî, Cenab-ı Mürteza, Nur-ı velâyet, Alemlerin gülü,
Hakikat bülbülü, Cihanın şahı.
“Şah adını zikredelim hep gelip” 6/35/24
“Şahın makamı yüceler” 4/11/1
“Yolunda bin bir can çok mudur şahım” 4/57/3
“Aman Şah-i Merdan, yetiş ya Ali” 6/118/1
“İmam Ali’den vurundun tacı” 4/98/3
“İmam Ali bu cihandan göçeli” 4/98/8
“Rehberimiz İmam Ali” 3/34/5
“Daim hürmetimiz İmam Ali’ye” 4/51/1
“On iki imamın gülü” 2/93/6, 4/80/4
“12 imamların atası Ali” 6/36/39
“Mustafa Murtaza Allah aşkına” 4/33/5
“İmam Ali’nin sesidir derdi” 11/20/3
“Yüz sürelim şahım, ol hazretine” 4/96/7
“El bağlayıp durdum şahın darına” 4/96/3
“Haydar’ın elinden Kevser kekren” 4/95/2
Page 280
270
“Yetiş babam Ali, Şah-ı velâyet” 4/100/4
“Haydar Ali, Necefbağı elinde” 8/69/3
“Gücendirme sen Haydarı” 6/10/6
“İki cihan pehlivanı şahıdır” 6/20/17
“Medet Haydan Kerrar” 5/14/4
“Ol Haydar-ı Kerrar” 8/193/2
“Keramet sahibi Kerrar dediler” 6/93/3
“Cihanın Aslanı Fatihi Ali” 6/128/2
“O Hakkın arslanı Hz. Ali” 6/61-62
“Kainatın rehberidir ol, Şah” 6/35/25
“Kamu düşmüşlerin sultanı Ali” 6/30/20
“Ali gerçek Ali sultan” 6/26/7
“Ali gibi Sultan yoktur eyi bil” 6/23/61
“Bilhakkı hürmeti ol Ali resul” 4/121/2
“Âşıklarda Ali gerçek velîdir” 6/35/23
“Revaiyem güzel şah’a gidelim” 4/136/1
“Senin ile güzel şah’a gidelim” 4/136/3
“Evliyalar şahı, gir sefa geldin” 4/56/6
“Ne mutludur sever isek, Ali Cenab-ı mürteza” 4/104/1, 4/103/6
“Ben severim Yüce Şah’ı seveni” 4/20/1
“Damadı Ali’dir, Nur-ı velâyet” 8/79/2
“Alemlerin gülü Haydar” 6/54/3,
“Hakikat bülbülü Haydar” 6/54/3
“Bu Cihanın şahı Hazreti Ali var” 8/251/4
Page 281
271
Âşık, Hz. Ali’nin doğumunu “Nefes” adlı bir şiirinde şöyle ifade eder, Hz
Ali’nin doğumuyla cihan şevklenir, nura boyanır, melekler Hz. Ali’ye selam verir,
semaha dönmeye başlarlar.
“Şevki vurdu bu âleme,
Melekler durdu selâme,
Arş u levh ile kaleme,
Doğdu bugün İmam Ali
Bu cihan nura boyandı,
Bütün melek semah döndü,
Nurdan kandilleri yandı,
Doğdu bugün İmam Ali
Zevki sefa oldu cihan
Geldi bugün dini iman,
Hem esrarı sırrı Sübhan,
Doğdu bugün İmam Ali” 6/7/1
Birçok şiirde Hz. Ali’nin doğumu, nevruz günü olarak adlandırılır ve Nevruz
günü cihanın nurla dolduğu, Hz. Ali’nin nurdan doğduğu söylenir.
“Ali’nin doğduğu Navruz günüdür.” 6-19/3, 6/17/7
“Nur oldu bu cihan Ali geldi” 6/19/1
“Doğdu bize nurdan Ali” 6/111/4
“Hasıl oldu nurdan Ali”
Âşığın Nefeslerin Özü adlı kitabındaki Navruz adlı şiir Hz. Ali’nin
doğumunu anlatır. Hz. Ali’nin doğumuyla, Hz. Muhammet ile tüm mevcudat da
ayağa kalkar ve Hz. Ali’nin doğumunu bekler
Page 282
272
“Muhammet ayağa durdu
Ali’nin doğduğu gece
Mevcudat kıyama durdu
Ali’nin doğduğu gece
Yere göğe nur saçıldı
Sekiz cennetler açıldı
Tarikat yolu seçildi
Ali’nin doğduğu gece” 6/8
Aşığımızın Nefeslerin Özü adlı kitabında Hz. Ali’ye mevlüt okur. Mevlüt
Besmeleyle başlar.
“Okuyalım Mevlüdünü her zaman
Şahımıza sırrımız olsun ayan
Hakka eren Mevlüdünü dinleyen
Hazreti Ali’nin Mevlüdüne gel
Ağlayalım gözümüzden yaş dökülüp
Hem yanalım özümüzden ah çekip
İş bu yola varlığını terk edip
Hazreti Ali’nin Mevlüdüne gel
Evin içi dışı doldu nur ile
Haşimiler uluları derile (birleşe)
Cümle geldi Ahmet Muhtar bile
Hazreti Ali’nin Mevlüdüne gel” 6/16-17
Page 283
273
Âşığımızın “Nefeslerin Özü” adlı kitabının şiirlerinin yarısından fazlası Hz.
Ali ile ilgilidir. Bu şiirlerde Hz. Ali’ye duyulan özlem dile getirilir.
Âşığımız, Hz. Ali için gözyaşı akıtır ve tüm Müslümanların da onun için
gözyaşı akıtmasını ve Hz Ali’yi çok sevmelerini ister. Dertlere derman Ali’dir
“Ali için kim akıtsa göz yaşı” 6/38/57
“Her kim ki Ali’yi sever” 8/120/3
“Ali’yi sevenler gelir derilir” 11/21/7
“Ali dostu sadık erler merhaba” 4/19/2
“Ali dostu ihvan canlar merhaba” 4/120/5
“Biz Ali’yi sevenleriz” 4/35/2
“Daim hürmetimiz imam Ali’ye” 4/51/1
“Sırrı hakikatte Şah’a uyanlar” 4/57/2
“Yolunda bin bir can çok mudur Şah’ım” 4/57/3
“Hasretin bağrımda ok mudur Şah’ım” 4/57/3
“Her kim ol gün yaş dökerse Ali’ye” 6/36/35
“Ben severim Yüce Şah’ı seveni” 4/20/1
“Çün Ali’yi seveni çok severim” 6/35/22
“Mümin, Ali için yaşı akıtır” 6/38/55
“Hazreti Ali’yi candan sevenler” 6/38/54
“Ali için can feda kılalım” 6/34/11
“Ali’ye methi senalar eylesem” 6/23/60
“Ali’nin yolundan kalma sakın ha” 4/130/1
“Boynumu eğer isek, Mürteza’yı öğer isek
Ne mutludur sever isek Ali Cenap-ı Mürteza’yı” 4/104/1
“Dertlere derman Ali” 6/573
Page 284
274
Âşığımız, Hz. Ali’nin adını, genellikle Hak ve Muhammet isimleriyle beraber
anar.
“Muhammet Ali’ye vardın mı turnam” 4/88/3
“Nesl-i Pâk-ı Hak Muhammet Ali’den” 11/33/6
“Muhammet Ali’ye uyan” 4/11/5
“Hak Muhammet, Ali olan” 4/52/2
“Dilimizde Hak, Muhammet, Ali’dir” 6/35/23
“Hak Muhammet Ali nur-i bâki’dir” 6/35/21
“Birisi Muhammet, birisi Ali’dir” 6/35/15
“Muhammet Ali’yi bünyad edelim” 6/35/14
“Muhammet Ali’ye oku selavat” 6/34/14
“Ver Muhammet Ali’ye selavat-ı selamün” 6/32/11
“Ali Muhammet aşkına” 6/12/1 (Nakarat)
“Hak Muhammet Ali dedim yürüdüm” 6/85/6
“Ay Ali’dir Muhammet de gün idi” 6/84/1
“Kıblem Muhammet’tir Kabem Ali’dir” 6/114/1
“Muhammet Ali’dir nur-i ilahi” 6/128/1
“Allah bir Muhammet Ali” 6/130/1
Şiirlerde, Hz. Ali’nin birçok kerametinden de bahsedilir.
“İsrafil, Mikail, Cebrail selama durdu
Sordu Muhammet’e Ali’dir dedi
Meleklerin gözü yaş ile doldu
Ya Ali keramet göster dediler
Şah başın kaldırdı “Bismillah” dedi
Page 285
275
Zühre yıldızını alnına kodu,
Yetmiş bin melek secdeye indi
Amenna ve Sadak Server dediler
Mahlûkat mevcudat selama durdu
Cümlesi Ali’den keramet gördü
Cebrail uçuben cennete vardı
Cennet-i Âlâ’dan elma verdiler” 6/92
“Boldur kerameti ihsanı anın
Ali direğidir dinin imanın
Rehberi mürşidi hem Cebrail’in
Keramet sahibi Kerrar dediler” 6/93/3
Hz. Ali, Yoksul Derviş’in şiirlerinde cehennem ateşinden kurtaran bir şefaatçi
gibi düşünülür. Hz. Ali cennetle müjdelenen 10 kişiden biri olup şehit edilmesi
nedeniyle şefaat hakkına sahiptir.
“Şu garip gönlümü ah u zârından,
Münkir münafığın zalim şerrinden,
Yedi tamu cehennemin narından,
Ya Ali sen koru sen kurtar bizi” 6/61
“Cümle düşmüşlere şefaat eder
O Hakkın Arslanı Hz. Ali” 6/61-62
“Ali şefaatçı bize
Aşkı dola kalbimize” 6/111/2
“Kurulunca mizan ile terazi
İsrafil Sûr’unun gelir avazı
Şu yoksul Derviş’in bütün niyazı
Page 286
276
Ya Ali sen koru sen kurtar bizi” 9/147/1
“Gel yetiş Ali mahşer gününde
El aman efendim öyle bir anda
Yoksul Derviş der ki ulu divanda
Sorgu sual hesap verilmesi var” 9/146/8
Hz. Ali’nin adı Kerbela Olayında da çok geçer, Âşığımız Kerbela’ya Hz.
Ali’yi çağırır ve ondan yardım ister, ve ona sorar “Haydar’ın nesline nasıl kıydılar?”
“Medet şah-ı merdan işit ünümü” 1/13/5
“Medet Şahım meyti mürvet” 1/42/2
“Kıl inâyet Ali imam” 1/42/3
“Aman Şah-i Merdan yetiş ya Ali” 1/40/4 (Nakarat)
“Küffarı yok eyleyen
Haydarı Kerrar hani ya” 1/41/5
“Eli Zülfikârlı Alim nerede” 6/89/1
“Halimize Ali malum olmadı” 1/8/1
“Şah-ı merdan arş u âlâda yanar” 1/15/10, 4/105/4
“Ol zaman kaynadı özü Ali’nin” 1/3/6
“Ol Düldül atı hanıya” 1/41/8
“Haydar’ın nesline nasıl kıydılar” 8/235/3
Hz. Ali, atı Düldül, kılıcı Zülfikâr’la heybetli bir şekilde hayali olarak
Kerbela’ya gelir ve “Ah Hüseyin’im” der, düşmana saldırır.
“Şahım geldi Kerbela’nın çölüne” 10/70/3
“Bir kişi var içlerinde heybetli
Baktım Şah–ı Merdan Hazreti Ali
Ah Hüseyin’im dedi sürdü Düldülü
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/4
Page 287
277
“Yetiş Şahım Ali, Hüseyin’in hanı
Alkana belendi onurlu teni
Salla Zülfükâr’ı geldi zamanı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/6
Hz. Hüseyin’in yani kendi oğlunun düştüğü acı durumu gören Hz. Ali’nin
gözünden kanlı yaş gelir.
“Bir mahzunluk düştü Şahım özüne
Kanlı yaşlar revan oldu yüzüne
Nazar kıldı gelinine kızına
Ne deyim ben masumları ey Allah”1/4/1
Hz. Ali, oğlu Hüseyin’i bağrına basar, ona bu zulmü kimin yaptığını sorar.
“Hüseyin’i Ali’nin bağrında gördüm” 1/23/5
“Ali dedi, yavrum kim etti gücü
Bu elini kesen kimin kılıcı” 1/23/9
Aşağıda “doldur sevdiğim” ayağıyla Aşığımızın yazdığı şiirde olduğu gibi
diğer şiirlerde de şairin bahsettiği içki, günlük hayattaki alkollü içki değildir, İlâhî
aşkla ilgilidir.
Ali’yi canından öte seven Âşık, dört kapıya telmihte bulunur. “Dervişlere ve
bilhassa Bâtınî temayülleri benimsemiş olanlarına göre dinin dış yüzü, şeraîttir, iç
yüzü hakikattir. Şeraitten hakikate giden manevî yola tarikat derler. Hakikate eren
kişinin şeraîtle hakikati birleştirebilmesine mârifet denir. Bu dört esasa, “dört kapı”
denmiştir. Tarîkat törenlerinde, dervişi şeyhe götüren rehber, bu dört kapıya selâm
vererek götürür.”
“Ali’yi severim candan içeri
Tarikat marifet andan içeri
Hakikat var şeriattan içeri
Ali’yi seversen doldur sevdiğim” 5/107
Page 288
278
Âşık, sevgilim diye seslendiği kişiden Ali sevgisiyle, dergâha sarılmasını
istiyor. Dergâh dervişlerin toplantı yeri, derviş de tasavvuf yoluna girendir.
“Ali’yi seversen gel otur şöyle
Birkaç kadeh bizim ile nüş eyle
Sarıl bu dergâha canı baş ile
Ali’yi seversen doldur sevdiğim.” (5/107)
Hz Muhammet, Ali ve Allah Bektâşîlik’te üçleri meydana getirirken Yoksul
Derviş, sırasıyla Allah, Muhammet, Ali diyerek onlardan ayrılır. “12 İmamlar” isimli
şiirinin aşağıdaki birinci dörtlüğünde Hz. Ali’nin Murtaza (seçilmiş, beğenilmiş)
lâkabı ile Allah’ın arslanı oluşuna telmihte bulunur. Gerçek Velî olarak nitelendirdiği
Hz. Hasan, Oniki İmamların ikincisi, Hz. Hüseyin de üçüncüsüdür. Oniki imamları
da dört kapının şahı olarak vasfeder.
“Allah birdir hak Muhammet Resulü
Hakkın arslanıdır Murtaza Ali
Hasan’la Hüseyin ol gerçek Velî
Dört kapıdan şahım oniki imamlar” 5/100
Âşığımız, “Haydari” adlı şiirinde dinî görüşünü açık bir şekilde şöyle
anlatmaktadır. Allah birdir, bilinir; Peygamber salavatla övülür, Ali hak bilinir,
müminler sevilir.
“Allah birdir biliriz
Daima bir oluruz
Ali’yi hak biliriz
Severiz peygamberi
Kadiriyiz Kadiri
İnkârları kovarız
Müminleri severiz
Page 289
279
Selavatla överiz
Hazreti peygamberi
Kadiriyiz Kadiri
Yoksul Derviş’e tamam
Şahım Oniki imam
Daim dilimden komam
Haydariyiz Haydari
Kadiriyiz Kadiri” 6/26
“Hak bir Muhammet Ali
Diyelim Allah Allah,
Sürelim biz bu yolu
Diyelim Allah Allah” 9/10/1
“Ay Ali’dir Muhammet de gün idi” 6/84/1
Âşığımız, birçok şiirinde Hz. Ali’nin yiğitliğinden, cesaretinden bahseder.
“Ali Name” “Methi Ali” “Merdan Ali” “Natı Ali” isimli birçok şiirinde, Hz. Ali için
bir methiyeler yazmıştır.
“Nice yüz bin kafir geberten Ali” 6/61/1
“Ali gibi aslan yoktur vallahi
Ali gibi er gelmedi cihane” 6/128/1
“Zülfikar’ı vardır küffara çalar
Bir haykırsa gökleri deler
Medet isteyene şefaat kılar
Lütfü ihsanı bol Şah’ım var benim” 6/142
“Kurtulmadı hiçbir kafir elinden
Kur’an eksilmedi onun dilinden” 6/142
Page 290
280
“Yoksul der ki Şahım bir nara vurur
Nara sedasından yer gök sarsılır
Dağ ile sahra birbirinden ayrılır” 6/142
“Alim şol aleme Düldül’ü sürdü
Fethetti cihanı kafiri kırdı
Ya Allah dedi de meydana girdi
Küffara Zülfikar’ı vuran kim idi?” 6/82
“Kafire kılıç çalarken
Devleri ikiye bölerken
Hayber Kapısın yoklarken
Ali’yi gördüm Ali’yi” 6/87
“Serpti kâfiri türaba
Bir bir gelmez hesaba” 6/122/1
“Nice kale yıkıp
Nice kilit kırıp
Ol Hayber’i koparıp
Hendek üstüne attı” 6/122
“Nice kalaları kaldırdı yerinden
Nice müminleri kurtardı dardan” 6/142
Aşağıdaki şiirde şair Hz. Ali’yi överek onu dinin direği, Hz. Muhammet’in de
vekili ve bayrağının taşıyıcısı olarak görür.
“Hz Ali derler dinin direği,
Elindeki livailhamd146 sancağı
Elindeki hem Kevserin ırmağı
146 Liva-ül hamd: Hz. Muhammed’in bayrağı. Ona inananlar kıyametten sonra bu bayrağın altında toplanacaklardır.
Page 291
281
O Hakkın arslanı Hz. Ali
Arş-ı alayı kaplar yüzünün nuru
Sevgili resulün hem alemdarı
Hz. Fatma’nın sevgili yari
O Hakkın arslanı Hz. Ali
Kevser ırmağına sakilik eder
Hazreti Muhammet’e vekillik eder
Cümle düşmüşlere şefaat eder
O Hakkın arslanı Hz. Ali” 6/61-62
Aşağıdaki “Hak Aslanı” isimli şiirinde şair, Hz. Ali’yi övmeye devam eder.
Murtaza Ali, Hak arslanı diye nitelediği Hz. Ali’nin bu sefer de İmam Ali sıfatına
değinir.
“Kerbelâ’nın çöllerinde
Hak kelâmı dillerinde
Zülfikâr var ellerinde
Hak Arslanı İmam Ali
Küffara kılıç çalarken
Devleri iki bölerken
Hayber kapusun yolarken
Hak arslanı İmam Ali” (Dost İline Götür Beni 103/1-4)
“Zülfikâr”, Hz. Muhammet tarafından Ali’ye verilen kılıçtır. İki uçlu olduğu
rivâyet edilmiştir. Düldül, Hz. Ali’nin bindiği atın adıdır. Hz. Muhammet tarafından
Page 292
282
Ali’ye verilmiştir. Zülfikâr ve Düldül, Hz. Ali’nin ayrılmaz parçalarıdır. Âşığımızın
birçok şiirinde Zülfikâr ve Düldül geçmektedir.
“Aldı Zülfikâr’ı bir nara vurdu” (Hz. Ali) 4/101/5, 11/19/2
“Binmiş Düldülüne, kanber önünde” 4/95/6
“Ali’yi, Düldüle binerken gördüm” 4/101/4, 11/19/1, 4/102/7
“Salla Zülfikâr, bunaldık gayret” 4/100/4
“İnkarlara (karşı) Zülfikâr var elinde” 8/32/4
“Eli Zülfikârlı ailelerdeniz” 8/124/2
“Sürdü Düldülünü Kansu’ya vardı” 11/19/2
“Zülfikârı kahkaha Mel’una çaldı” 11/20/4
“Elinde Zülfikâr Hazreti Ali” 11/22/3
“Düldüle bindi de sancağı açtı” 11/20/5
“Şah Ali’nin Düldül atı” 4/35/4
“Düldül’dür Hızır’ın atı” 4/42/4
“Bağışla Zülfikâr’ına” 4/52/4
“On iki yaşında Zülfikâr çekti” 4/65/7
“Düldül’ün üstünde uçan Ali’dir” 4/66/3
“Elinde Zülfikâr, altında Düldül” 8/26/5
“Ol demde Şah yetişir Düldül ile” 6/36/33
“Zülfikârı çekendi (Ali)” 6/31/2
“Lâseyfe illa Zülfikâr” (Zülfikar gibi kılıç yoktur) 6/31/2
“Lafeta ila Ali” (Ali gibi yiğit yoktur) 6/31/2
“Merhaba ey Zülfikârın sahibi” 6/29/6
“Yok idi kimsede öyle Zülfikâr” 6/23/66
“Eli Zülfikârlı aslan var idi” 4/124/7
Page 293
283
“Çekmiş Zülfikâr’ı Düldüle binmiş” 4/118/2
“Salla Zülfikâr’ı ver sen boynuna” 4/114/6
“Kah eline alır Zülfikâr çalar” 4/105/5
“İnkar olanlara Zülfikâr çalar” 6/17/9
“Sahibidir Düldül atın” 6/4/7
“Parlar elinde Zülfikâr” 1/41/8
“Gezer altında Düldülün” 1/41/7
“Hakkın kudretidir ol Düldül atı” 6/98/6
“Yanında Düldül kanber var idi” 6/93/2
“Şahım Zülfikâr’ı aldı yürüdü” 6/33/2
“Zülfikâr var elinde” 6/87/1-2
“Zülfikâr vurmuş beline,
Süvar olmuş Düldülüne” 6/86/6
“Gördüm” isimli aşağıdaki şiirinde ise şair, Hz. Ali’nin ölümünden dolayı
duyduğu üzüntüsünü dile getirir. Dörtlükte ifade edilen Hz. Ali’nin dedesi, Hz.
Muhammet’in de dedesi olan Abdulmuttalib’dir. Hz. Ali’nin vefatıyla meleklerin -
Hz. Ali, Allah’a kavuştuğu için- cüşa hurûşa geldiğini ifade eden şair, Ali’yi Düldüle
binerken gördüğünü söyler. Ali ile Düldül bütünlük arz etmektedir.
“Bir gün geldi avazımdan ağladım
Ali’yi Düldül’e binerken gördüm
Huzuruna varıp elim bağladım
Ali’yi Düldül’e binerken gördüm
Dedesi görünce n’oldunuz dedi
Mübarek gözlerinden kanlı yaş geldi
Melekler de cüşa hurûşa geldi
Page 294
284
Ali’yi Düldül’e binerken gördüm
Dede babam kayıp oldu dediler
Ağlayı ağlayı eve geldiler
Fatıma’yı kan yaş döker gördüler
Ali’yi Düldül’e binerken gördüm” 4/102
Aşağıdaki beyitlerde de şair, ehlibeyt cemine giren, Hz. Ali’yi seven, Hz. Ali
için gözyaşı döken müminlerin Allah huzurunda makbul olup, firdevs cennetinde
bâki kalacaklarını ifade eder ve insanları kendisi gibi Hz. Ali’yi sevmeye davet eder.
“Hazreti Ali’yi candan sevenler
Ehlibeyt cemine varıp girenler
Mümin, Ali için yaşın akıtır
Cennet-i Firdevs içinde bâkidir” 6/38/3
“Ali için kim akıtsa gözyaşı
Hakkın huzurunda makbuldür işi” 6/38/6
Page 295
285
B- ON İKİ İMAMLAR
Oniki İmamlar sırasıyla şöyledir:
1. İMAM ALİ (598–661)
2. İMAM HASAN (624–671)
3. İMAM HÜSEYİN (625–682)
4. İMAM ZEYNEL –ÂBİDİN (658–714)
5.İMAM MUHAMMED BAKIR (676-735)
6. İMAM CA’FER-İ SÂDIK (699–765)
7. İMAM MUSA KAZIM (745–799)
8. İMAM ALİ RIZA (770-818)
9. İMAM MUHAMMED TAKİ (810–835)
10. İMAM ALİ NAKİ (829–868)
11. İMAM HASAN ASKERİ (846–873)
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ (868-…)
B. ON İKİ İMAMLAR
Aleviliğin ve Bektaşiliğin temelini oluşturan, ona bir inanç kurumu niteliği
kazandıran imamların sayısı on ikidir. Ali’den başlayıp Mehdi’de biten bu imamlar
Ali’nin soyundan gelen kimselerdir. Bunların ayrı ayrı olgunluk aşamaları, ayrı ayrı
özellikleri, nitelikleri vardır. Bütün Alevî kurumlar arasında birlik vardır.
İmam bir inanç topluluğunun öncüsü, başı, önderi durumundadır. Onun
varlığında dile gelen, biçimlenen inançlar tarikatın özünü oluşturur. Alevî kuruluşlara
göre imam üstün nitelikler taşıyan, Tanrı’ya yakın bir kimsedir. Bu niteliği yüzünden
de insan-üstü sayılan yetenekleri, yetkileri vardır. İslâm tarihinde «imam» kavramı
Peygamber Muhammed’le ortaya çıkmış, din bakımından önemli bir anlam
kazanmıştır. Genellikle din işlerini yöneten, belli bir Müslüman topluluğun başında
bulunan kimse anlamına gelen «imam» sonraları değişik anlamlar kazandı.
Page 296
286
Tarikatlara, mezheblere göre «imam»ın ayrı bir yorumu, ayrı bir özü vardır.
Bektaşilik’te geçen «imam» kavramı, daha çok, Ali ile başlar, onun adı çevresinde
oluşturulan bir inanç kurumunun temeli sayılır. İslâm dininin benimsediği ilk imam
peygamber Muhammed’tir. Bu konuda bütün İslâm kurumları birleşir, tartışmaya
girilmez, anlaşmazlığa düşmez. Ancak, Peygamber’in ölümünden sonra ortaya çıkan
olaylar dolayısıyla bu kavramın anlamı da, yorumu da değişmiş, ayrı ayrı inanç
kurumlarının doğmasına yol açmıştır.
Alevîlik’in kollarından biri olan Bektaşilik’e göre «imam» insanüstü
nitelikler taşıyan, Tanrı’ya yakınlığı bulunan, kutsal kişidir. Onun görevi yalnız
toplumu yönetmek değil, toplum içinde Tanrı’ya en yakın kimse olduğundan, bütün
insanlara örnek olmak, yüceliğin, ululuğun yolunu göstermek, insanlarla Tanrı
arasında bağlantı kurmaktır. İmam, insanları Tanrı’nın yüce görevler vererek
gönderdiği kimsedir. Onun bütün yapıp ettikleri Tanrı adınadır. Bu yüzden imam
«suçsuz»dur, eski bir deyimle «masum»dur. Eylemlerinden sorumlu değildir,
ölümsüzdür, yücedir, uludur. Onun bütün buyruklarını yerine getirmek, izinden
ayrılmamak bir din görevidir, inanç gereğidir. Tanrı katında, Müslümanların, kendine
bağlananların suçlarının bağışlanması için tek aracı, tek yardımcı odur. İmam’ın
sözleri tartışılmaz, olduğu gibi benimsenir, ona karşı başka düşünce ileri sürülmez,
buyruğuna boyun eğilir.
İslâm’dan olmanın ilk koşulu imam’a bağlanmak, ona inanmaktır. Bundan
sonra yapılması gereken görevler, işler başlar. İmam’a gönülden, candan inanılır, bu
inanç dille açıklanır, gönülle onaylanır. Bektaşilik’te imam konusu bütün sorunların
toplandığı bir kaynak durumundadır. Tarikata girmek, bu konuda kesin bir inanç
taşımayı gerektirir. Daha doğrusu inanç imam’la başlar. Bektaşilik’in bağlandığı On
İki İmam’ın ilki, imamlık aşamasının başlangıcı, en yüce doruğu Ali’dir.
On iki İmamlar şiirlerde 121 yerde geçmektedir.
(1/41, 1/42, 1/31, 1/37, 1/21, 1/28, 1/18, 1/27, 1/15, 1/40, 1/39, 1/38, 1/16,
1/24, 1/30, 1/29, 1/20, 1/32, 1/31, 3/10, 3/7, 4/85, 4/96, 4/94, 4/92, 4/87, 4/65, 4/64,
4/61, 4/47, 4/46, 4/35, 4/115, 5/41, 5/36, 5/35, 5/24, 5/19, 5/18, 5/14, 5/109, 5/97,
5/100, 5/100, 5/48, 5/111, 5/50, 5/60, 5/64, 5/90, 5/77, 5/63, 5/62, 5/100, 6/14, 6/13,
6/38, 6/131, 6/130, 6/129, 6/126, 6/124, 6/114, 6/114, 6/107, 6/58, 6/58, 6/56, 6/51,
Page 297
287
6/50, 6/46, 6/42, 6/42, 6/41, 6/41, 6/99, 6/86, 6/79, 6/78, 6/77, 6/71, 8/31, 8/35, 8/14,
8/227, 8/207 8/206, 8/205, 8/204, 8/203, 8/202, 8/201, 8/200, 8/198, 8/196, 8/184,
8/179, 8/250, 8/81, 9/101, 9/68, 9/73, 9/66, 9/60, 9/50, 9/49, 9/10, 9/6, 7/18, 10/118,
10/106, 10/119, 10/69, 10/70, 10/152, 10/149, 10/145, 10/27, 10/28, 10/29, 11/135)
On iki imamlar, Âşığımızın baş tacıdır, Âşığımızın bağlı olduğu Kadirilik
silsilesinin başı da onlara dayanmaktadır.
“Şahım padişahım On iki imamlar” 5/100/5
“On iki imam tac-ı dibadır” 6/130/2, 10/69/4
“On iki imamdan giymişiz tacı” 8/124/3
“On iki imamlardan kaldı postumuz” 6/131/4
“On iki imam’dan geldik” 9/60/5
“On iki imam’a bağlıdır yollar” 6/107/5
“Nur-i çeşm-i On iki imam” 5/64/1, 1/42/3
Âşığımız, şiirlerinde On iki imamların hepsinin adını birlikte; ayrı ayrı söyler
ve onların adlarının zikredilmesini, onların methedilmesini ister.
“Bakır, Cafer, İmam Kazım
Rıza, Taki, Naki özüm
Ayağına sürsem yüzüm” 4/42/2
“Hasan, Hüseyin, Zeynel Aba
Bakır, Cafer, Kazım, Rıza
Taki, Naki, Asker bize
Mehdi, Cenab-ı Mürteza” 4/104/4
“Şahım On iki imam
Daim dilimden komam” 6/126/5
“On iki imamdır methimiz” 10/149/2
“On iki imamı metheyle dilde” 10/119/2
Page 298
288
“On iki imamlar daim dilimiz” 8/81/4
“On iki imamı söyler diller” 9/73/1
“Gece gündüz ahım On iki imamlar” 5/100/4
Allah’a yalvaran Âşık, kendisini On iki imamlardan ayırmamasını ister, On
iki imamların âlemdeki varı olduğunu söyler.
“On iki imamlardan ırma Allah’ım” 6/41/2
“Allah ayırmasın On iki imamdan” 6/14/1
“Özümüz bağlıdır On iki imama” 4/85/1, 5/48/5
“On iki imam sevgimiz” 6/77/4
“Yardımcımız On iki imam” 8/203/5
“On iki imam âlemde varım” 10/118/1
On iki imamların, Kur’an’dan ayrı olmadığını belirten Âşık, onlardan feyz
aldığını, onlarla namaz kıldığını söyler. Diğer insanları da On iki İmamların erkanına
uymaya davet eder.
“On iki imamı tanır isen Kur’an’dır” 6/79/5
“On iki imam ile kılarım namaz” 6/79/7
“Namazım niyazım On iki imam” 6/78/4
“İmamlara divan durdum” 1/37/1
“Bu nazın niyazım On iki imam” 10/70/4
“Cafer, Rıza, Taki, Naki el aman” 5/41/6
“On iki imam erkanına uyalım” 10/28/2, 8/31/5
“On iki imam erkanına uyanlar” 8/184/2, 9/66/1, 9/68/4
1 – Hz. Ali (Murtaza, ibn Ebu Talib) (598–661)Hz. Ali’den daha önceki
bölümde bahsedildi.
2 – Hz. Hasan, El-Mücteba (624 – 670). İkinci imamdır, Ali’nin büyük
oğludur. Babasının halifeliği döneminde yönetimle ilgili görevlerde bulundu, Sıffın
Page 299
289
savaşına katıldı (657), yararlıklar gösterdi, başarı kazandı. Birinci İmam Ali’nin
öldürülmesinden sonra Müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemek için bir süre
Muaviye ile anlaştığı, babası Ali’ye, onun anısına saygı duyulması gereğini
anlaşmaya koydurttuğu, bir süre sonra Muaviye’nin adamlarında zehirlenip
öldürüldüğü ileri sürülür. Bu konuda değişik söylentiler vardır, yazılı kaynakların
birbirini tutmadığı, yazarların olayları kendi inançlarına göre yorumladıkları kolayca
anlaşılır. Yalnız Hasan’la Muaviye arasında yapılan anlaşmanın şu beş konu
üzerinde olduğu bildirilir.
1- Müslüman topluluğunun Tanrı’nın kitabı olan Kur’an ilkelerine,
Peygamber’in getirdiği sünnet kurallarına göre yönetilmesi,
2- Ali’yi tutanlara karşı bir kötülüğün, haksızlığın yapılmaması.
3- Ali’nin arkasından (ölümünden sonra) ona karşı söylenen kötü sözlere,
saygısızlıklara son verilmesi, anısına saygı gösterilmesi.
4- Hak kazanmışlara, Cemel, Sıffın savaşlarında ölenlerin ailelerine, savaşta
alınan haraçlardan bir bölümünün verilmesi.
5- Muaviye’nin ölümünden sonra yerine geçebilecek bir kimseyi, sağlığında,
seçmemesi.
Yazılı kaynakların kiminde, Muaviye’nin bu anlaşmayı tanımadığı, sonradan
caydığı, «Hasan’la yaptığım anlaşma ayağımın altındadır, ona uymayacağım» dediği
yazılıdır.147
Bunun gerçeğe uyup uymadığını, bu çalışmanın dışında kaldığından, burada
araştırmaya kalkmak sözü uzatmaktan başka bir işe yaramaz. İşin ilgiye değer yanı,
bu anlaşmanın bozulması sonucu Ali soyuna yapıldığı söylenen haksızlıklara bir
yenisinin katıldığıdır. Bu olayların izleri yıllar geçtikçe büyüyecek, Alevîlik’in
doğmasını sağlayan nedenleri çoğaltacaktır.148
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in adları şiirlerde genellikle beraber geçmektedir.
İsimler, aşağıda belirtilen 197 yerde ise beraber ve ayrı olarak geçmektedir.
147 Abdülbaki GÖLPINARLI, On İki İmam, İstanbul 1979, s.56-57. 148 EYUPOĞLU, a.g.e., s.88.
Page 300
290
(1/3, 1/4, 1/6, 1/7, 1/9, 1/10, 1/11, 1/11, 1/12, 1/13, 1/14, 1/15, 1/29, 1/24,
1/25, 1/23, 1/19/, 1/16, 1/17, 1/31, 1/32, 1/33, 1/30, 1/33/7, 1/33/6, 1/33/8,1/33,
1/41/10, 1/17/3, 1/16/2, 1/4/3, 1/37, 1/4/6, 1/4/4, 1/39, 1/36, 1/38, 1/35, 1/40, 1/41,
1/42/1, 1/27, 4/105/7, 4/100/1, 4/132/7, 4/101/6. 4/100/1, 4/98, 4/88/4, 4/83/7,
4/63/2, 4/61/3, 4/41/7, 4/35/3, 4/63/2, 4/33/5, 4/15/1, 4/102/6, 4/103/6, 4/104/9,
4/105, 4/115/5, 4/130/3, 5/11/1, 5/62/2, 5/12/2, 5/60/1, 5/48/5, 5/44, 5/41/5, 5/31/2,
5/30/5, 5/25/4, 5/20, 5/19, 5/18, 5/17/6, 5/16, 5/16/1, 5/15/7, 5/51/4, 5/52/1, 5/59,
5/90/2, 5/91/5, 5/97/2, 5/100/1, 5/103, 5/104, 5/109, 5/114/7, 5/115, 6/14/3, 6/41/1,
6/26/9, 6/90/5, 6/83/1, 6/67, 6/65/6, 6/57, 6/53, 6/50, 6/43, 6/44, 6/45, 6/71, 6/73/1,
6/75, 6/74, 6/77, 6/78/5, 6/83/1, 6/86/2, 6/87/1, 6/94, 6/95, 6/98, 6/102/4, 6/104,
6/106, 6/107, 6/110, 6/11/6, 6/114, 6/118, 6/125/3, 6/129/1, 6/130, 6/133/5, 6/139/2,
6/140/4, 6/144/4, 7/18/6, 8/234/2, 8/179/4, 8/239/1, 8/238/2, 8/238/3, 8/118/2,
8/121/1, 8/86/4, 8/86/2, 8/233/3, 8/231, 8/229/5, 8/227/5, 8/208/5, 8/227/5, 8/207,
8/204, 8/179/3, 8/236/1, 8/239/1, 8/240, 8/242/1, 9/53/6, 9/146/5, 9/141/6, 9/135/2,
9/73/5, 9/73/3, 9/68/5, 9/67/6, 9/66, 9/61/2, 9/65/5, 9/56, 9/54/7, 9/54/6, 9/54/2,
9/53/4, 9/52/1, 9/41/2, 9/14/3, 9/10/6, 9/6/6, 10/112/3, 10/118/1, 10/121/2, 10/137/1,
10/152, 10/70, 10/36/2, 10/30, 10/31, 10/17/3, 10/18/1, 11/24/4, 11/19/4, 11/28/6,
11/27, 11/26, 11/22/4, 11/21, 11/133/1, 11/134/1, 12/159/7)
Yoksul Derviş, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için; imam, şah, velî, peygamberin
kuzuları, evlad-ı resul, Muhammet’in gülşenleri, Muhammet’in iki gözü, Muhammet
Ali soyu, evlad-ı Ali, Şah-ı Merdanoğlu, Fatma Ananın kuzuları, Fatumatü’z-
Zehra’nın ciğer paresi demektedir.
“İmam Hasan ile Hüseyin’i görmeye” 6/41/1
“Hasan ve Hüseyin şahı” 5/62/2
“Hasan Hüseyin velî” 5/60/1
“Hasan’la Hüseyin ol gerçek velî” 5/100/1
“Peygamberin kuzuları neyledi” 1/16/2, 4/105/7
“Evlad-ı resule nasıl kıydılar” 1/17/3, 4/98/10
“Muhammet’in gülşenleri” 1/41/10
“Hasan Hüseyin’dir gülü goncası” 6/139/2,
Page 301
291
“Muhammet’in iki gözü” 1/33/8
“Muhammet Ali soyuna (nasıl kıyarlar)” 8/179/4
“Evlad-ı Ali’ye Hak Muahmmed’e” 10/145/5
“Şah-ı merdanoğlu İmam Hüseyin” 8/236/1
“Fatma Ananın kuzuları” 1/33/7
“Fatumatüz Zehra’nın ciğer paresi” 6/83/1
Aşığımızın şiirlerinde Hz. Hasan, karısı tarafından zehirlenerek
öldürülmesiyle geçmektedir.
“Ehli beyti Medine’den sürdüler
Şah İmam Hasan’a zehir verdiler
Masumların kanlarına girdiler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/4
“Kerbela’da duydum şahın sesini
Gönül çeker şah Hüseyin’in yasını
Hasan’a verdiler ağı tasını
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/6
“Hasan’a verdiler ağı tasını
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/6
“İmam Hasan içti aguyu” 4/132/7
“İmam Hasan’ın içtiği zehir” 6/75/9
Âşığımızın aşağıdaki dörtlüğünde Hz. Hasan, Kerbela’ya hayali olarak gelir,
kardeşi Hz. Hüseyin’in cesedine sarılır ve onu bu hale getirenlerin kim olduğunu
sorup onlara beddua eder.
“Sarıldı cesede kardeşi Hasan
Dedi kardeş kimdir kolunu kesen
İnşallah kim ise hınzıra dönsün
Page 302
292
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/7
3 – Hüseyin, El-Şehid (625 – 680). Hz. Ali’nin oğlu ve Peygamberimizin
torunudur. On iki imamın üçüncüsü olarak bilinir. Ehl-i beyt’in beşincisidir. 628
yılında doğdu ve 683 Muharreminin onuncu günü Kerbelâ’da şehit edildi. Babası
şehit olunca Medine’ye geldi. Muâviye’nin vefatında Yezit’e bîat etmedi. Kûfeliler
kendisini çağırıp halife yapmak istediler. Yanındaki 72 kişiyle Irak’a doğru yola
çıktı. Yezit bunu haber alınca Şam’dan Irak valisi Ubeydullah b. Ziyâd’a, onu
Kûfe’ye sokmamasını emretti. O da Sa’d b. Vakkas’ın oğlu Ömer ile bir ordu
gönderdi. Ömer, geri dönmesini söylediyse de Hüseyin yola devam etmek isteyince
Kerbelâ’da 72 kişi ile birlikte elim bir şekilde susuz bırakıldı ve sonunda zalimce
şehit edildi.
Şii-Alevi edebiyatlarında Hüseyin’e özel bir yer ayrılmış, hakkında manzum
ve mensur Maktel-i Hüseyin’ler yazılmıştır. Bütün Müslümanlarca ve özellikle
Şiîlerce Muharrem ayında kabri ziyaret edilir. Bazı tarikatlarca muharremiyyeler
düzenlenmiş, özel zikirler yapılmıştır. Hakkında birçok mersiyeler yazılmış, onun
çektiği sıkıntılar dile getirilmiştir.149
Hz. Hüseyin’in zatı da soyu da paktır, temizdir.
“Zatı, pak-ı nesil İmam Hüseyin” 8/118/2
Şiirlerde Hz. Hüseyin’in adı, çoğunlukla Kerbela Olayıyla beraber geçer ve
Âşığımız Hz. Hüseyin’in sonunun acı olmasına üzülür, kadere sitem eder.
“Böyle miydi Şah Hüseyin’in yazısı” 9/54/6
Şah Hüseyin, kararından dönmemiş ve Yezit’e biat etmemiştir.
“Şah Hüseyin ikrarından dönmedi
Aldı yarenini dedi bismillah” 1/4/3
Küfe’ye giden Hz. Hüseyin ve yakınları Yezit’in ordusu tarafından sarılır ve
susuz bırakılır.
“Ciğerimden çıkmaz oldu sızısı
Susuz kaldı Fatma Ananın kuzusu 149 PALA, a.g.e., s.230.
Page 303
293
Evvel Ahir böyle imiş yazısı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/1
“Bir içim su vermedi Ali’nin yavrusuna”1/28/2
“Kerbela’da bir tas su bulunmadı
Şah Hüseyin’in yardımcısı kalmadı” 1/7/6
“Yezitlerde geçmez dünya süsünden
Şah Hüseyin’i pişirdiler susundan (susuzluğundan)
Ehli beyti seven çıkmaz yasından
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/6
Hz. Hüseyin de yanındaki diğer Müslümanlar gibi yiğitçe savaşır.
“Şah Hüseyin yezitlere yürüdü
Derya yarar gibi safları yardı
Arkasında üç tek mümin var idi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli
Girdi yezitlere bir nağra vurdu
Bu nağrada çadırlarda duyuldu
Kadınlarda birbirine koyuldu
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/13/2
Hz. Hüseyin’in yanındakilerin sayısı zaman geçtikçe azalır
“Hüseyin’in eshabı tek tek eksilir” 1/4/11
Âşığımız bu duruma kızar ve peygamberin kuzusu esir mi olur? der.
“Esir mi olur peygamberin kuzusu” 8/239/1
Savaşın sonuna doğru Yezit’in adamları sayı çokluğundan dolayı galip
gelirler ve Hz. Hüseyin’i atından düşürüp, şehit ederler.
“Bir avaz geldi de geçtim kendimden
Page 304
294
Baktım Şah Hüseyin düştü atından” 1/14/6
Yezit ve adamları, sonunda amaçlarına ulaşırlar ve Hz. Hüseyin’i kana
bularlar.
“Şah İmam Hüseyin’e ettiler zulüm” 8/227/5
“Şehitler yanına düşmüş yatıyor
Şah Hüseyin alkanlara batıyor
Masumlar feryadı ciğer deliyor” 1/14/10
“Yezit kanımızı döktü türaba
Dü cihanın gülü döndü haraba
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/2
Hz. Hüseyin, Ehl-i Beyt’in gülüdür, Kerbela’nın gülüdür.
“Soldurdular Kerbela’nın gülünü” 11/24/4
“Soldurdular Ehl-i Beyt’in gülünü” 9/54/3
Muharrem ayının on birinci (Cuma) gününe denk gelen Âşığımızı ve tüm
Müslümanları derinden yaralayan bir olaydır.
“Muharremin on birinci cumadan
Cenabı Hüseyin göçtü dünyadan
Allah’ım ayırma bizleri ondan
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/7
“İçim yanar şah Hüseyin deyince
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli”1/13/3
“Cenabı Hüseyin’e kefen sardılar
Kâfirlerde etrafına aldılar
Kerbela’da bir kimsesiz kaldılar
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/14/3
“Kerbela’da duydum şahın sesini
Page 305
295
Gönül çeker şah Hüseyin’in yasını
Hasana verdiler ağı tasını
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/6
Âşığımız, Yezit ve adamlarının Hz. Muhammet’in sözüne uymayıp O’nun
ehl-i beytini yok ettiklerini söyler.
“Bakmadılar Muhammet’in sözüne
Od vurdular ehli beytin özüne
Kıydılar Hüseyin’in nurlu yüzüne
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/5
Hz. Hüseyin’e iki cihanın gülü diyen Âşığımız, Hz. Hüseyin’i savaşın en
sonunda katleden Amri Nashi ile hayali olarak harbe tutuştuğunu söyler.
“Amri Nahsi ile dutuşduk harbe
Yezit kanımızı döktü türaba
Dü cihanın gülü döndü haraba
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/2
Kerbelâ’ya hayali olarak Hz. Muhammet, Hz. Ali, Hz. Hasan gelir. Hz.
Muhammet, Hz. Hüseyin’in kanlı bedenini görür, ağlar ve bağrını taşla döver.
“Dedesi bağrını dövdü taş ile
Ağlar inler Ahmet gözü yaş ile” 1/23/7
Daha sonra Hz. Muhammet, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin’i hayali olarak dizine
oturtur.
“Şah Hasan, Hüseyin’i almış dizine” 5/11/1
Hz. Ali de, atı düldül ve kılıcı Zülfikar’la Kerbela’ya hayali olarak gelir.
Âşığımız, Hz. Ali’den düldülünü düşmana sürüp, kılıcını Yezitlere sallamasının artık
vaktinin geldiğini söyler.
“Bir kişi var içlerinde heybetli
Page 306
296
Baktım şah–ı merdan Hazreti Ali
Ah Hüseyin’im dedi sürdü düldülü
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/4
“Yetiş Şahım Ali, Hüseyin’in hanı
Alkana belendi onurlu teni
Salla Zülfükâr’ı geldi zamanı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/6
Hz. Hasan, Kerbela’ya gelip Hz. Hüseyin için dua eder, Hz. Hüseyin’in kanlı
cesedine sarılıp ağlar, ravzanın içi gözyaşıyla dolar ve Hz. Hüseyin’e bunları
kendisine yapanın kim olduğunu sorar.
“Dua eder İmam Hasan” 1/36/6
“İmam Hasan, Hüseyin’e sarıldı
Ravzanın içine gözyaşı doldu
Kardeşim Hüseyin bize gel dedi
Sarıldılar birbirine ah u vah” 1/3/6
“Sarıldı cesede kardeşi Hasan
Dedi kardeş kimdir kolunu kesen
İnşallah kim ise hınzıra dönsün
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/7
“Şah Hasan Hüseyin’i almış dizine” 5/11/1
Hz. Hüseyin’in annesi Hz. Fatma gelir, oğlunu yüzünden öper, Ninesi Hz.
Hatice gelir, “Yavrum Hüseyin diye ah eder.”
“Annesi Fatuma öptü yüzünden
Kanlı yaşlar revan oldu gözünden
Validesi Küpra yanar özünden
Yavrum Hüseyin’im deyi eder ah” 1/3/5
Page 307
297
Hz. Hüseyin’in katledilmesine melekler, kurtlar kuşlar ah eder, feryat eder.
“Meleklerin sesi bağrımı deldi
Ya Hüseyin diye hep feryat gıldı
Kurt kuş mahluk bile dedi ahu ah” 1/3/10
Hz. Hüseyin’in eşi Hz. Şehrüban, “Ah Hüseyin” diye şaçını başını yolar,
ağlar, bağrına taş vurur.
“Ya Hüseyin deyip ağlar Şehruban
Müinimiz olsun cenabü Allah” 1/3/10
“Daşlar vurup bağrın deler Şehrüban
Hüseyin’im deyi meler Şehrüban
Başından saçım yolar Şehrüban” 1/8/3
Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Gülsüm de “Ah Hüseyin” der dolaşır, Hz.
Hüseyin’i bulmaya çalışır.
“Ah Hüseyin deyi dolaşır Gülsüm
Kırmızı kanlara beleşir Gülsüm
Hüseyin’i bulmağa çalışır Gülsüm” 1/8/7
Âşığımız, “kerb ü bela”da yani “bela yeri”nde Hz. Hüseyin ile beraber
sabrederek Allah’a sığınarak belaya karşı durduğunu ve o günden bu güne “Hüseyin”
deyip ağladıklarını söyler.
“Çekdik göçümüzü kerb ü belaya
Hüseyin ile karşı durduk belaya
Sabır edip sığınırız Mevlaya
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/1
“Hanı gerçeklerin Sultanı hanı
Kerbela Çölü’nde döküldü kanı
Her şam u saharda hem dün ü güni
Page 308
298
Şah Hüseyin der de yanar ağlarız” 1/17/2
Âşığımız, Kerbela’nın Hüseyin’i hatırına, yaşanılan olaylar hatırına Allah’tan
bağışlanmayı diler
“YOKSUL Divaniyem hazin söz ile
Geldim dergâhına ası yüz ile
Hüseyin-i Kerbela için affeyle
Yetiş Âllah ya Muhammet ya Âli” 1/24/7
Âşığımız, Kerbela olayına, Hz. Hüseyin’in katledilmesine mümin olan her
kişinin ağlayacağını ve bu olaydan sonra yüzlerinin gülmediğini, hatta kendi adının
da Sefil Hüseyin olduğunu söyler.
“Sefil Hüseyin’dir sorulmaz adım” 5/103/2
“Mümin olan sana ağlar Hüseyin” 5/115
“Şah Hüseyin’den beri gülmez yüzümüz”5/48/5
“İmam Hüseyin’in derdine yandık” 8/208/5
Yoksul Derviş’in Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için yazdığı Mersiye’leri vardır,
bunlardan birini buraya alıyoruz.
MERSİYE
Kerbela çölüne varan
On iki gün susuz duran
Hakkın rahmetine eren
Hasan ile Hüseyin’dir
Ahirete susuz giden
Hakk’a canın fedâ eden
Her dertlere sabır eden
Hasan ile Hüseyin’dir
Page 309
299
Sağlığından umudunu
Kesti dedi dünya fâni
Tutan odur hak emrini
Hasan ile Hüseyin’dir
Kerbela’ya göç eyleyen
Derdini Hakk’a söyleyen
Gözyaşın umman eyleyen
Hasan ile Hüseyin’dir
Kerbela’da serden geçen
Sağlığında kefen biçen
Cennet kapıların açan
Hasan ile Hüseyin’dir
Teşrif-i bekaya giden
Hakka can baş feda eden
Ümmete Kevser dağıtan
Hasan ile Hüseyin’dir
Eşit kardeş dinle sözü
Alkan olan nurlu yüzü
Kan ağlayan iki gözü
Hasan ile Hüseyin’dir
Page 310
300
Muhammet Selver kızına
Yüzümü sürsem yüzüne
Susundan yanan özüne
Hasan ile Hüseyin’dir
Yoksul, suyu vermediler
Hüseyni koy vermediler
Kimse halin sormadılar
Hasan ile Hüseyin’dir
4 – Zeynel Âbidin (659–719). Hz. Ali’nin torunudur, On iki imamların
dördüncüsüdür. Üçüncü imam Hüseyin’in oğludur, doğum yılı konusunda yazılı
belgelerde verilen bilgiler pek birbirini tutmaz. Kerbela Hadisesi esnasında ayakta
duramayacak derecede hasta olması ve çadırdan çıkamaması sayesinde sağ kalmıştır.
Hişam bin Abdülmelik’in buyruğu üzerine zehirlettirdiği, ölümünün bu yüzden
olduğu söylenir.150
Zeynel Abidin, Zeynel Aba, İmam Zeynel, Abidin:
(1/24/5, 1/18/2, 1/20/1, 1/21/4, 1/28/3, 1/28/1, 1/18/1, 1/27/12, 1/15/9, 1/39/7,
1/13/10, 1/13/11, 1/9/7, 1/14/1, 1/37/3,1/37/2, 1/39/7, 1/40/8, 1/15/9, 1/27/12, 1/18/1,
1/28/1, 1/28/3, 1/21, 1/20/1, 1/18/2, 1/24/5, 4/20/5, 4/33/6, 4/35/3, 4/15/2, 4/105/3,
5/100/3, 5/62/3, 5/115, 5/22/7, 5/114/2, 5/41/6, 5/103/2, 5/44/2, 5/100/3, 5/62/3,
5/51/6, 6/78/6, 6/73/3, 6/106/5, 6/104/6, 6/130/2, 6/94/4, 6/110/5, 6/118/3, 6/107/4,
6/133/5, 6/57/5, 6/56/2, 6/45/1, 6/44/1, 6/41/1, 6/14/1, 6/78/6, 8/242/2, 8/121/2,
8/228/3, 8/230/4, 8/239, 8/240/4, 9/135/6, 9/53/3, 9/54/2, 9/135/6, 10/144/02,
10/152/7, 10/30/3, 11/24/1, )
150 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.
Page 311
301
Âşığımız, Zeynel Abidin’in, Kerbela Olayından sağ kurtuluşunu şiirlerinde
anlatır ve Zeynel Abidin’e duyduğu sevgiyi dile getirir. Allah’tan onu Zeynel
Abidin’den ayırmamasını ister.
“Hasta Zeynel Aba çadırda kaldı” 1/20/1
“Açmadı gözünü Zeynel Abidin” 1/21/4
“Serverim Şah İmam Zeynel Aba’dır” 5/100/3
“Zeynel Aba yanık yanık inledi” 1/13/10
“Zeynel Aba padişahtan” 4/35/3
“Zeynel Abidin’e sürelim yüzler” 4/33/6, 5/114/2
“Zeynel Abidin’e zulüm ederler” 8/240/4
“Zeynel Abidin’i yâd eyleyelim” 6/14/1
“Zeynel Abidin’den ırma Allah’ım” 6/41/1
“Şahım Zeynel Abidin derdime derman” 5/41/6
“Zeynel Aba, Bakır Cafer cemine” 6/106/5, 6/73/3
5 – Muhammed Bâkır (677 – 733). İmam Zeynel Âbidin’in oğludur.
Beşinci imamdır. Bilgisinin genişliği, derinliği ile ün yapmış, çevresini etkilemiş bir
kimse olarak bilinir. Ümeyyeoğullarının yönetimi ellerinde bulundurdukları bir
dönemde yaşadığından, Müslümanlar arasında çıkan birçok üzücü olaya tanık olmuş,
Hz. Ali soyuna yapılan haksızlıkları görmüştür.151
Bakır: 1/37/4, 1/42/1, 4/20/5, 4/88/5, 4/116/3, 4/98/1, 4/34/1, 4/35/3, 5/51/6,
5/62/3, 5/59/5, 5/100/3, 5/114/4, 5/19/5, 5/22/7, 5/41/6, 5/44/4, 6/73/3, 6/106/5,
6/107/5, 6/110/4, 6/114/2, 6/130/3, 6/133/6, 6/105/1, 6/78/7, 6/41/2, 6/41/6, 6/45/2,
6/50/3, 6/53/4, 6/14/2, 8/242/2, 8/121/2, 10/144/2, 10/152/7, 10/30/5.
İmam Muhammet Bakır’ın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle diğer
imamlarla beraber geçmiştir. Yalnız olarak geçen yerlerde ise Âşık ona olan
sevgisini dile getirmiştir.
“İmam Bakır’a çağlarım” 1/37/4 151 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.
Page 312
302
“İmam Bakır’a teslim et bizi” 4/98/1
“Bakır’a Cafer’e durdum niyâza” 4/34/1, 5/114/4
“Şah Muhammet Bakır bize abadır” 5/100/3
“Bakır, Kazım, Rıza özüm” 5/19/5
“İmam Bakır Hüdâ ile” 6/110/4
“Bakır, Cafer irşadımız” 6/57/6
“Zeynel Aba, Bakır, Cafer cemine” 6/106/5, 6/73/3
6 – Ca’fer-i Sâdık (699 – 765). On İki İmam’ın altıncısıdır, beşinci İmam
Muhammed Bakır’ın oğludur. Bilgisinin derinliği ile On İki İmam arasında önemli
bir yeri vardır. Ca’fer-i Sâdık inançlarını düzenli bir biçimde anlattığından,
görüşlerini belli kurallara bağladığından dolayı Alevîlik’in bir «mezhep» olarak
kurucusu sayılır, bu nedenle bütün Alevî kuruluşlar, özellikle Bektaşiler kendilerinin
«Ca’fer-i mezhebi»ne bağlı olduklarını söylerler. Din, iman konularını işleyen on beş
kitabının olduğunu yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. Ancak bu kitapların çoğu
günümüze kalmamıştır. Alevîler arasında en önemli kitabı, kendi adına düzenlenen,
«Buyruk»tur. Kimi araştırıcılar bu kitapları Ca’fer-i Sâdık’ın yazmadığını,
çevresinde toplananlara söylediği sözlerin, yaptığı konuşmaların derlenmesi sonucu
ortaya çıktığını, pek azını kendisinin yazıya geçirdiğini söylerler.152
Cafer-ı Sadık: 1/42/1, 4/95/4, 4/88/5, 5/51/6, 5/95/5, 5/62/3, 5/100/3,
5/114/4, 5/17/2, 5/19/4, 5/22/7, 5/41/6, 5/44/4, 5/46/4, 6/41/6, 6/45/2, 6/50/3, 6/53/5,
6/57/6, 6/14/2, 4/34/1, 4/34/7, 6/130/3, 1/37/5, 6/110/6, 6/41/2, 6/73/3, 6/106/5,
6/133/6, 6/114/3, 6/105/1, 6/102/5, 8/242/2, 8/121/2, 8/121/2, 10/144/2, 10/152/7,
10/30/5.
Cafer-ı Sadık’ın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle diğer imamlarla beraber
geçmiştir. Yalnız olarak geçen şiirlerde ise Âşık ona olan sevgisini dile getirmiştir.
Âşığımızın bağlı olduğu Kadirîlik silsilesi Cafer-ı Sadık’tan gelmektedir.
“Ol şah-ı imam Caferi
Evliyaların rehberi” 4/34/7
152 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.
Page 313
303
“Bakır, Cafer bu dergahtan” 4/35/3
“Cafer dergahında bülbüller şakır” 4/25/5
“İmam-ı Cafer’den sürülüp geldi” 5/17/2
“İmamlar imamı Cafer aşkına” 5/44/4
“İmam-ı Cafer’dir zikrim özüm” 6/130/3
“Mesebimiz Cafer’dir” 1/37/5
“Mezhebim Caferi, tac-ı dibadır” 5/100/3
“Cafer, Kazım, Rıza, Taki” 6/110/6
“İmam Kazım, İmam Cafer hakkı içün” 6/41/2
“İmam-ı Caferi sadıktır özüm” 6/114/3
“Bakır, Cafer irşadımız” 6/57/6
7 – Musa Kâzım (645 – 799). Yedinci imamdır, babası altıncı imam olan
Ca’fer-i Sâdık’tır. İbadet, Tanrı yolunda iyilik etmeye, halka yardımcı olmaya
büyük önem verdiği söylenir. Kimi kaynaklar, dünya işlerinden el çekerek kendini
ibadete vermeyi, dünya işleriyle çok ilgilenmemeyi öğütlediğini, yaşama biçiminin
de böyle olduğunu bildirir. Çevresinde toplananlardan büyük saygı gördüğü, onları
din konularında aydınlattığı, çağındaki devlet adamlarının ilgilerini çektiği
kaynaklarca bildirilir.153
Musa Kazım: 1/37/5, 1/42/1, 3/10/5, 4/116/3, 4/98/1, 4/15/3, 4/120/6, 4/33/7,
4/34/1, 4/35/4, 4/188/5, 5/19/5, 5/22/7, 5/51/7, 5/62/4, 5/100/4, 5/114/3, 5/114/4,
5/44/7, 6/25/7, 6/53/5, 6/110/6, 6/133/6, 6/105/1, 6/94/6, 6/78/8, 6/73/4, 6/41/2,
6/45/2, 6/50/4, 6/57/6, 8/242/3, 6/14/2, 6/107/6, 6/130/3, 6/106/5. 8/121/2, 10/144/1,
10/152/7.
İmam Musa Kazım’ın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle diğer imamlarla
beraber geçmiştir. Yalnız olarak geçen yerlerde ise Âşık ona olan sevgisini dile
getirmiştir.
“Musa Kazım’ı görsem” 6/94/6
153 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.
Page 314
304
“Musa Kazım bünyadımız” 6/57/6
“Musa-i Kazım’a sürelim yüzü” 4/98/1
“İmam Musa Kazım, Rıza” 5/51/7
“Hürmet hakkı için Musa Kazım” 4/33/7, 5/114/3
“İmam Kazım Musa, Rıza aşkına” 5/44/7
“Cafer, Kazım, Rıza, Taki” 6/110/6
“İmam Kazım, Rıza selver” 6/133/6
8 – Ali Rıza (765 – 818). On İki İmam’ın sekizincisidir, yedinci imam Musa
Kâzım’ın oğludur. Bir süre Halife Memun’un yanında görev aldı. Bunun üzerine,
yönetim Alevîlerin eline geçti diyerek, Memun’un amcası ayaklandı, Ali Rıza Tûs
ilinde bilinmeyen bir nedenle ölünce ya da öldürülünce ayaklanma durdu. Türbesi
Şiilerce ziyaret edilen önemli yerlerden biridir. Ali Rıza’nın geniş bilgili biri olduğu,
din konusunda, özellikle şeriatla ilgili kitaplarının bulunduğu yazılı kaynaklarca
bildirilir.154
Ali Rıza: 1/42/1, 1/37/5, 3/10/5, 4/116/3, 4/15/3, 4/20/6, 4/34/1, 4/35/4,
4/88/5, 5/59/5, 5/21/1, 5/19/5, 5/41/6, 5/62/4, 5/22/7, 5/51/7, 5/114/4, 5/44/7,6/33/7,
6/94/6, 6/26/7, 6/45/2, 6/51/3, 6/57/6, 6/41/3, 4/95/4, 6/107/6, 6/133/6, 6/105/1,
6/78/8, 6/73/4, 6/50/4, 6/14/2, 6/107/6, 6/130/4, 6/114/3, 6/106/5, 8/121/2, 10/144/1,
10/152/7.
İmam Ali Rıza’nın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle diğer imamlarla
beraber geçmiştir.
“İmam Ali Rıza bizi affeyle” 6/107/6
“İmam Musa Kazım, Rıza” 5/51/7
“İmam Kazım Musa, Rıza aşkına” 5/44/7
“Kazım hürmetine hem İmam Rıza” 4/34/1, 5/114/4
“Cafer, Kazım, Rıza, Taki” 6/110/6
“İmam Kazım, Rıza selver” 6/133/6 154 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.
Page 315
305
9 – Muhammed Takî (811 – 835). Sekizinci imam Ali Rıza’nın oğludur, On
İki İmam’ın dokuzuncusudur. Bir süre Memun’un yanında görev almış, sonra genç
yaşta ölmüştür. Kimi İslâm tarihçileri, çocuğu olmadığından, Memun’un buyruğu
üzerine gizlice karısının eliyle zehirlendiğini söylerlerse de bu durum biraz karışıktır.
Kimi kaynaklar bu olayı yalanlar.155
Taki, Naki: 1/42/1, 1/37/5, 4/15/3, 4/34/2, 4/35/5, 4/95/4, 4/20/6, 4/88/5,
4/95/4, 5/114/5, 5/52/1, 5/59/5, 5/62/5, 5/104/4, 5/62/5, 4/116/3, 5/19/5, 5/19/7,
5/21/1, 5/23/1, 5/26/9, 5/14/2, 5/41/6, 6/105/2, 6/95/2, 6/95/1, 6/79/1, 6/78/9, 6/77/6,
6/41/3, 6/44/3, 6/45/3, 6/50/4, 6/53/7, 6/58/1, 6/58/1, 6/106/5, 6/107/7, 6/114/4,
6/134/4, 6/134/1, 6/110/6, 8/243/5, 8/121/2, 8/121/2, 10/30/5, 10/144/1, 10/152/7.
İmam Muhammed Takî ve Ali Nakî’nın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle
diğer imamlarla beraber geçmiştir.
“Cafer, Kazım, Rıza, Taki” 6/110/6, 10/104/1
“Kazım, Rıza, Taki, Naki’dir selver” 4/88/5, 8/121/2
“Kazım Rıza, Taki, Naki’nin şahı” 4/20/6
“Taki, Naki, Asker medet” 5/23/1
“Taki, Naki, ehli beytin hakk içün” 6/44/3
“Şah Taki, Naki ile katarı çeken” 4/15/3
“Taki niyazım ya Allah Allah” 5/19/5
“Taki meleklerin şahı” 5/62/5
“Taki, Naki ile daima sözüm” 6/130/4
“Taki ile Naki söylensin” 6/45/3
“İmam Taki’ye dost olsam” 6/95/1
10 – Ali Nakî (829 – 868). On İki İmam’ın onuncusudur, dokuzuncu imam
Muhammed Takî’nin oğludur. İmamlık süresince din konularında yaptığı
155 EYUPOĞLU, a.g.e., s.84.
Page 316
306
açıklamaları, yorumları, öğütleri, yol gösterici sözleri sonradan toplanmış üç kitap
olarak düzenlenmiştir.156
“Kazım, Rıza, Taki, Naki’dir selver” 4/88/5, 8/121/2
“Kazım Rıza, Taki, Naki’nin şahı” 4/20/6
“Taki, Naki, Asker medet” 5/23/1
“Taki, Naki, ehli beytin hakk içün” 6/44/3
“Şah Taki, Naki ile katarı çeken” 4/15/3
“Taki, Naki ile daima sözüm” 6/130/4
“Taki ile Naki söylensin” 6/45/3
“İmam Naki ile eylerim niyet” 6/114/4
“Affet, İmam Ali, Naki aşkına” 5/44/7
11 – Hasan Askeri (846 – 874). On İki İmam’ın on birincisidir, onuncu
imam Ali Nakî’nin oğludur. İmamlığı süresince çevresinde toplananları din
konularında aydınlatmaya, onlara gerekli bilgileri, öğütleri vermeye çalıştığını, bu
alanda dört kitabının bulunduğunu yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.157
Hasan Asker: 1/42/1, 1/16/11, 4/34/2, 4/35/5, 4/15/4, 4/42/4, 4/88/5,
5/114/5, 5/19/7, 5/23/1, 6/41/3, 6/44/3, 6/45/2, 6/79/6, 6/107/7, 10/30/5, 6/105/2,
6/73/6,
“Hasanü’l Asker’e ederim niyaz” 6/79/6
“İmam Naki, Asker din selverinden” 4/95/4,
“İmam Asker’e divan duruldu” 4/15/4
“Asker, Mehdi sensin özüm” 5/21/1
“İmam Asker, Mehdi devan hakkı içün” 6/41/3
“Taki, Naki, Asker medet” 5/23/1
156 EYUPOĞLU, a.g.e., s.85. 157 EYUPOĞLU, a.g.e., s.86.
Page 317
307
12 – Muhammed Mehdî (870 – 878). On birinci imam olan Hasan
Askeri’nin oğludur, imamların sonuncusu sayılan On İkinci İmam’dır. Çok küçük
yaşta imam seçilmiş, kısa bir süre sonra ortalıkta görünmez olmuştur. Onun bu
durumu Alevîlik’te geniş yorumlara yol açan bir inancın doğmasını sağlamıştır.
Bütün Alevî kuruluşlar bu konuda birlik içindedirler. Bu yaygın inanca göre Mehdi
ölmemiştir, gizlilikler ülkesine (gayb âlemine) çekilmiştir. Onun gerçek görevi, daha
sonra, Tanrı’nın uygun gördüğü bir çağda başlayacaktır. Günün birinde Mehdi bu
gayb âleminden görünüş alanına çıkacak, yeryüzüne gelecek, bütün insanların
mutlulukları için gerekenleri yapacaktır, kötülükleri, dengesizlikleri, haksızlıkları
ortadan kaldıracaktır. Mehdi belli bir sürenin değil bütün zamanın imamı
olduğundan ona «imam-i zaman» denir. Babası Hasan Askeri öldüğünde, çocuk
olmasına karşılık, Mehdi namazını kıldırmış, bir süre ortalıkta görünmez olmuştur.
Küçük gizlenme anlamına gelen, yetmiş yıl sürdüğü söylenen bu döneme «gaybubet-
i suğra» denir. Bu sürede yerine dört görevli (naib) bırakmış, ümmetine bunlar
aracılığı ile gerekli buyrukları göndermiştir. «Kıyamet»e yakın saklandığı yerden
ortaya çıkacak, Tanrı’nın verdiği görevi yerine getirecektir. Buna da «büyük
gizlenme» anlamında «gaybubet-i kübra» denir. Bu sürelerin ilki olan yetmiş yıllık
gizlenme boyunca, Mehdi yetkili kimselere birkaç kez görünmüş, tanrısal bir ülkede
yaşadığını bildirmiş sayılır, böyle inanılır.
Mehdi’nin varlığında biçimlenen bu insan-üstü durumun benzerlerini öteki
imamlarda da görürüz. Bu inanç düzeninin Ali’den başlayan on ikinci imamda
bitmesiyle imamlık daha ilginç bir anlam kazandı.
Mehdi, halk kesiminde olağanüstü bir öykü niteliğinde yayılmış,
benimsenmiştir. Bunun çok değişik nedenleri vardır. Bu nedenlerin başında,
«kıyamet»in yaklaşacağı gün, Tanrı’nın göndereceği bir görevlinin insanlara çağrıda
bulunacağı konusunda, Kur’an’da bildirilen, bir olaydır. Halk düşüncesi, halk inancı
bu iki olayı birleştirerek bir inanç varlığı durumuna getirmiş, bilerek veya
bilmeyerek Bektaşilik’e yardımcı olmuştur. Nitekim Anadolu köylerinde, çokluk,
Bektaşilik’in inandığı Mehdi ile Kur’an’da geçen kıyametle ilgili olay birbirine
karıştırılır.158
158 EYUPOĞLU, a.g.e., s.86.
Page 318
308
İmam Mehdi: 1/37/8, 4/34/2, 4/42/4, 4/88/5, 4/95/4, 5/114/5, 5/52/1, 5/62/6,
5/19/7, 6/53/7, 6/41/3, 6/44/3, 6/32/9, 6/45/4, 6/14/3, 6/26/9, , 6/125, 10/121/3,
8/243/5, 8/121/5.
İnanışa göre on ikinci imam Mehdi bir gün tekrar dünyaya gelecektir.
Âşığımız da İmam Mehdi’nin geleceği zamanı beklemektedir, ayrıca İmam Mehdi
adlı “Mehdi Rasul gelir bir gün” nakaratlı bir şiiri de vardır.
“Mehdi resul doğar iş bu cihana” 10/121/3
“Gözlerim efendim Mehdi devrinden” 4/95/4
“Mehdi resul sahip zaman” 10/30/6
“Yetiş Hazreti Mehdi” 6/32/9
“Medet şahım Mehdi medet” 5/62/6
“Hu İmam Mehdi devrine” 5/52/1
“Mehdi selverim ya Allah Allah” 5/19/7
“Niyazım Mehdi pirine” 6/45/4
“Beklerim Mehdi serveri” 6/29/9
MEHDİ RESUL
Aç gözünü gafil insan,
Mehdi Rasul gelir birgün,
Kavariç kökünü kesen,
Mehdi Rasul gelir bir gün.
Mahdi Rasul- sahib zaman,
Kurulur bir ulu divan,
Münkirlere vermez aman,
Mehdi Rasul gelir bir gün.
Page 319
309
Mehdi Rasul sancağını,
Çeker livail hamd dini,
Alır Hüseynin kanını,
Mehdi Rasul gelir bir gün.
Mehdi gelir bugün yarın,
Kökü kesilir münkirin,
Bayramıdır gerçeklerin,
Mehdi Rasul gelir bir gün.
Elbet gelir Mehdi bir gün,
Müminlerde eder düğün,
Münkirlerin gözü kan kin,
Mehdi Rasul gelir bir gün.
Alıp Zülfikar’ı çalan,
İnkârları iki bölen,
Devri tamam olup gelen,
Mehdi Rasul gelir bir gün. 6/125
Page 320
310
DOKUZUNCU BÖLÜM
KERBELÂ OLAYI VE KERBELÂ ŞEHİTLERİ
A- KERBELÂ OLAYI
Hz. Hüseyin, Hz. Muhammet’in torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma ikinci oğludur.
Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının üçüncü günü Medine’de gözlerini dünyaya açtı.
Künyesi Ebu Abdullah’tır; lakabı ise Seyyid’üş- Şüheda’dır.
Hz. Hüseyin yaklaşık yedi yıl Hz. Muhammet’in, otuz yıl Hz. Ali’nin, on yıl
da Hz. Hasan’ın hayatları zamanında yaşamıştır. Hicretin 50. yılında Hz. Hasan’ın
mazlumca şehit edilmesinden sonra hak yolunun takipçilerinin önderliğini
üstlenmiştir.
Hz. Hüseyin’in imamet dönemi, Muaviye’nin hüküm sürdüğü döneme
rastlamaktadır. Hz. Hasan’ın Muaviye ile yapmış olduğu sulh sırasında, Hz. Hüseyin
de Muaviye'ye karşı kardeşiyle aynı tavrı takınmıştır. Çünkü o dönemde, Hz.
Hasan’ın çabasıyla hakla batıl Müslümanlar için tanınmış ve İslam’ın esası henüz
ciddi bir tehlikeye maruz kalmamıştı.
Hz. Hasan’ın, halife Muaviye ile imzaladığı sulh anlaşmasına göre,
Muaviye’den sonra halife seçimle başa geçecekti. Hz. Hasan, bu olaydan belli bir
süre sonra şüpheli bir şekilde zehirlenerek öldürülür.
Muaviye, oğlu Yezit’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar
verdi. Böyle bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha hayatta iken,
oğlu Yezit’e halktan biat almak istedi ve herkesten önce kendisi, oğlu Yezit’e biat
etti. Yezit, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin edildiği günden
itibaren İslam’ın esası ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı.
İbn-i Sa’d, Tabakat adlı eserinde şöyle yazıyor: “Hüseyin bin Ali, Yezit’e biat
etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor: Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde
oğlu Yezit hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti.”
Page 321
311
Sonra Yezit, Medine’nin hâkimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı çağırarak
onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin
Ali olsun.”
Medine’nin hâkimi, Hz. Hüseyin’den biat almak isteyince, Hz. Hüseyin
cevabında şöyle dedi:
“Biz, nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet madeniyiz. Yezit ise fasık, şarap içen ve
adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez...”
Hz. Hüseyin, başka bir sözünde de şöyle dedi: “Artık İslam’la vedalaşmak
gerekir; çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur ...”
Mes’udî şöyle yazıyor: “Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı
kuşları besliyordu; içki içiyordu... Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve
zina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye başlamıştı.”
Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle yazıyor: Firavun, halkın işi
hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı
idi.
Hz. Hüseyin, Medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde kalmayı uygun
görmeyip hicretin 60.yılı Recep ayının sonuna iki gün kala; pazar günü ailesi ve
dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket etti.
Hz. Hüseyin, hareketinin hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye
yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “Ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm
yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği
emretmek kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah ve babam Ali bin Ebu Talib’in
yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım...”
Hz. Hüseyin, Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı (yani beş gün
sonra) Mekke'ye vardı.
Kûfe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve Hz. Hüseyin’in Yezit’e biat etmekten
kaçındığını öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak Hz. Hüseyin’i
Kûfe’ye davet ettiler.
Page 322
312
Onlar mektuplarında Hz. Hüseyin’e şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu
bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız, senin için
onların cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.”
Hz. Hüseyin, Kûfe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan
ayının yarısında, amcası Ukeyil’in oğlu Müslim Bin Ukeyil’i Kûfe’ye gönderdi.
Müslim’i Kûfe’ye gönderdiğinde ona şöyle dedi: “Kûfe halkının yanına git, eğer
yazdıkları doğru ise, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”
Müslim, Şevval ayının beşinci günü Kûfe’ye vardı. Onun Kûfe’ye gelme
haberi, şehirde yayılınca on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin kişi
onun vasıtasıyla Hz. Hüseyin’e biat ettiler. O bu durumu Hz. Hüseyin’e bildirerek
Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye gelmesini istedi.
Kûfe’de yaşanan olayların haberi Yezit’e ulaşınca, Yezit ilk etapta Kûfe’nin
hâkimi olan Numan bin Beşiri azledip, Ubeydullah Bin Ziyad’ı onun yerine atadı ve
Müslim bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini emretti. Diğer taraftan da, Hz. Hüseyin’i,
Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti.
Hz. Hüseyin, bu komplodan haberdar olunca, Allah'ın evi Kâbe’nin kutsiyet
ve hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. yılı Zilhicce
ayının sekizinci günü ailesi ve yakınlarıyla beraber Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru
hareket etti.
İbn-i Abbas, Kerbelâ vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor: “Şunu
hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi, Peygamberin hareminden
(Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp
öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden
Kûfe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, Mekke’nin en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir
şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi,
Mekke ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi
ve Resulullah’ın hareminin saygınlık ve ihtiramını korudu; ama sen onların
hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak için bazı
adamlarını Mekke’ye gönderdin.”
Ubeydullah, Müslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi
Kûfe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.
Page 323
313
Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye geldiğini öğrenince, Hz. Hüseyin’in
ordusunu gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir
orduyu “Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezit, “Şeraf” denilen bir bölgede
Hz. Hüseyin’le karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. Hz. Hüseyin, iki hurcun
(heybe) dolusu olan Kûfelilerin mektuplarını Hür Bin Yezit’e gösterdi ve onların
kendisini davet ettiklerini söyledi. Sonra kendi yoluna devam etti.
Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü “Neyneva” bölgesine vardılar.
Bu bölgede oldukları vakit İbn-i Ziyad’ın elçisi Hür Bin Yezit’e bir mektup getirdi.
Mektubun içeriği söyle idi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına
gelir gelmez, Hüseyin’i baskı altına al ve onu sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.”
Hür Bin Yezit, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda Hz. Hüseyin’in kafilesini
“Kerbelâ” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan
Ömer Bin Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbelâ’ya geldi.
Şunu hatırlatmak gerekir ki, Hür Bin Yezit, Hz. Hüseyin’in şahadetinden
önce kendi yaptığından pişman olup tövbe etti ve Hz. Hüseyin’i savunmak üzere
şahadete erişti.
Ömer bin Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, Hz. Hüseyin’in kafilesinin suya
ulaşmaması için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.
Muharrem ayının dokuzuncu günü, Hz. Hüseyin ve ashabı, kâmil bir şekilde
düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, Hz. Hüseyin’in yardımına hiç
kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.
O günün akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri
verildi. Hz. Hüseyin, düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas Bin Ali’ye şöyle
dedi:
“Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara;
Sizin amacınız ne, ne yapmak istiyorsunuz? Diye sor.”
Hz. Hüseyin’in kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı
yarına ertelemeyi kabul ettiler.
Nihâyet “Aşura” günü yetişti. Ömer bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı
başlattı. Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan Hz. Hüseyin’in ordusu, onların
Page 324
314
saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem
de onlardan öldürdüler. Hz. Hüseyin’in yâranlarından kim şehit oluyorduysa yeri boş
kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen başka birisi
dolduruyordu.
Hz. Hüseyin’in ashabının hepsi şehit olunca, sıra Hz. Hüseyin’in kendi
ailesine geldi. Çünkü Hz. Hüseyin’in ashabı, “Biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş
meydanına gitmesini kabullenemeyiz.” diye Hz. Hüseyin’in ailesinin meydana
gitmesini engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan Hz. Hüseyin’in
oğlu Ali Ekber oldu. Ondan sonra, Hz. Ali’nin, Hz. Hasan’ın, Cafer-i Tayyar’ın ve
Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet
şerbetini içtiler. Hz. Abbas Bin Ali de savaşarak Hz. Hüseyin’in evlatlarına su
getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde,
canını Hz. Hüseyin'in yolunda feda etti.
“Aşure” gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer paresi ve Zehra’nın
aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, Hz. Hüseyin’i yalnız
gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu...
“Aşure” günü orada bulunan Haccac bin Abdullah şöyle diyor: “Allah’a ant
olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yâranları öldüğü halde onun
(Hz. Hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini ben görmedim. Allah’a
ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. Hz. Hüseyin,
düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, Hz.’ Hüseyin’in
sağ ve solundan öylece kaçıyorlardı. Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep,
Hz. Hüseyin’e taraf yaklaştı... Bu esnada Ömer bin Sa’d da Hz. Hüseyin’in yanına
yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Hz. Hüseyin öldürülüyorken
sen seyrediyor musun?”
Devamında şöyle diyor: “Ömer bin Sa’d’ın gözyaşlarının yüzüne ve sakalına
aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim… Nihâyet Hz. Hüseyin
de o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi.”
Tarih kitapları, Hz. Hüseyin’in çocukları hakkında çeşitli görüşler
belirtmişlerdir; kimisi altı, kimisi dokuz ve kimisi de on çocuğu olduğunu yazmıştır.
Page 325
315
Çocuklarından Ali Ekber ve Abdullah (Ali Esğer) babalarının yanında şahadete
erişmiş ve Hz. Zeynel Abidin de Müslümanların dördüncü imamı olmuştur. 159
(1. kitabın tamamı, 4/131/6, 4/127/3, 4/105/2, 4/104/7, 4/8/2, 4/11/6, 4/63/2,
4/63/2, 4/65/4, 4/95/2, 4/98/8, 4/98/11, 4/100/1, 5/90/7, 4/101/2, 5/115, 5/114, 5/103,
5/102, 5/69/6, 5/59/4, 5/17/4, 5/22/6, 5/25/5, 5/90/7, 6/103/2, 8/239/6, 8/204/4,
8/227/4, 8/228, 8/230, 8/231, 8/232/2, 8/233/1, 8/86/2, 8/232/1, 8/235/2, 8/230/5,
8/237/4, 8/238/3, 9/54/4, 9/57/1, 9/61/3, 9/66/2, 9/68/5, 9/55/1, 9/53/6, 10/31/2,
10/70/3, 10/149/3, 10/70/3, 10/112/3, 10/149/4, 11/135/3, 11/24/4)
Yoksul Derviş’in birinci kitabı tamamen Kerbelâ olayını anlatmaktadır.
Kerbelâ’da, sırf makam hırsı için, Muaviye’nin oğlu Yezit tarafından peygamberin
öz torununun ve yakınlarının vahşice katledilmesi Âşığımızı derinden üzmektedir.
“Ağla gözüm ağla bu matem ayı” 1/40/1, 1/39/8
“Bizde ağlaşalım cümle ihvanlar” 1/39/1
“Yoksul Derviş yine uğradı derde” 1/39/7
“Yoksul ağlar, gözü pınar” 1/32/16
“Kerbela’da duydum şahın sesini
Gönül çeker şah Hüseyin’in yasını” 1/4/6
“Yezit kanımızı döktü türaba
Dü cihanın gülü döndü haraba
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/2
“Yan ağla Kerbela’ya” 1/29/1
“Kerbela inler bugün” 1/28/10
“Şu Kerbela’nın çölü belimi büker. 1/40/5
“Sorma derdim Kerbela’dır” 8/232/2
Âşık, o katliamı, her safhasını bizzat yaşıyormuş gibi, şiirlerinde anlatır ve bu
olaydan dolayı büyük üzüntü duyar.
159 Asım KÖKSAL, Hazreti Hüseyin ve Kerbelâ Faciası, Akçağ Yayınevi, Ankara 1984.
Page 326
316
“Bugün Kerbela’yı seyran eyledim” 5/114/7
“Nazar kıldım Kerbelâ’nın çölüne” 1/10/3, 4/104/7,
“Seyreyledim bugün o Kerbelâ’yı” 1/15/7, 4/105/1
“Yoksul Derviş der aman Kerbelâ” 1/25/10
“Kerbelâ’ya kılsan sefa” 1/32/6
“Kerbelâ çölünü aklan bürüyor” 1/16/1
“Kerbelâ’da olduk nâle-i efgân” 1/19/6
“Kerbela çölünde akar kanımız” 4/8/2
“Şah Hüseyin’de beri gülmez yüzümüz” 5/48/5
“Kerbela’da şehit düştük” 10/149/4
Kerbelâ, kerb ve bela kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur ve kerb ü bela,
bela yeri anlamına gelir160. Bu anlamı bilen Âşığımız, Kerbelâ’yı özellikle ayrı
yazarak bela yeri anlamını vurgulamak ister. Âşığımıza göre Kerbela, dumanlıdır.
“Kerb ü belanın düzü” 1/30/15
“Baktım kerb ü belada” 1/30/9
“Dumanlı Kerbela çölü” 4/131/6
“Kerbela’nın çölü belimi büker”5/102/6
Âşık, Kerbelâ katliamından dolayı, semaların yandığını, ayın ve güneşin
karalar giydiğini, figanın arş u rahmana düştüğünü, meleklerin ah û efgân ettiğini
söyler.
“Bugün Kerbela’da semalar yandı” 4/127/3
“Ay ve güneş gökte kara giydiler” 1/17/3
“Dinmez oldu bu gözlerim dolu yaş
Feryat etti yer gök bu dağ ile taş
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/8
160 İsmail AYVERDİ, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2006.
Page 327
317
“Figan düştü arş u rahman
Melekler başladı ah u efgana” 1/16/3
“Mah-i Muharrem’de cihan ağladı” 1/9/5
“İns ü cin melek giydi karalar” 1/13/6
“Feryat eder bugün dağlar ile taşlar
Yas çeker yıldızlar, ay ve güneşler
Felekler, melekler, kurtlar ve kuşlar” 1/39/5
“Kurt, kuş, mahluk bile dedi ah u ah” 1/3/9
On sekiz bin âlem Kerbela olayına ağlar.
“On sekiz bin âlem ağlar” 8/232/1
Âşığımız, Kerbelâ katliamını tekrar yaşamış gibi anlatırken, Allah’ı, Hz.
Muhammet’i ve Hz. Ali’yi çağırır ve imdada yetişmelerini söyler.
“Yetiş Allah, ya Muhammet, ya Ali” 1/5/24
Bu katliama tahammül edemeyen Yoksul Derviş, hayali olarak Hz.
Hüseyin’in kervanıyla Kerbela meydanına gelir, çadır kurar; Hz. Hüseyin’le beraber
sabreder, belaya karşı durur.
“Kervanımız Kerbela’ya çekildi” 1/38/8
“Kervanımız Kerbela’da eğlendi” 5/103/1
“Çadır kurduk Kerbela’nın içine”5/102/5
“Çekdik göçümüzü kerb ü belaya
Hüseyin ile karşı durduk belaya
Sabır edip sığınırız Mevla’ya
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/1
Yapılanlara dayanamayan Âşığımız, hayali olarak savaş meydanına iner,
yezitlere bağırarak onlarla savaşır ve birçoğunu öldürür, hatta sonunda orduyu
dağıtır.
Page 328
318
“Yoksul meydana girdi
Yezitlere bağırdı,
Nice yezit’i kırdı
Dağıttı hep orduyu” 1/29/11
“Kerbela’da cenge girdik” 9/66/2
Âşığımız, Kerbelâ olayının ve onun acısının unutulmayacağını söyler ve fani
dünyaya dönerek hesap sorar.
“Kerbelâ faciası
Unutulmaz acısı” 1/32/7
“Nettin hani yalan dünya?” 1/42/3
“Fani dünya netti hani” 1/35/5
“Gönül bu dünyadan umudunu kes
Yalancı dünyaya eyleme heves” 1/12/3
“Soldu bahçemizde açmaz gülümüz
Ol zamandan perişandır gönlümüz
Kerbela halini söyler dilimiz
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/9
Yoksul Derviş, Kerbelâ katliamını yapan Yezit’e ve onun adamlarına, yerin,
göğün, tüm mahlûkatın ve mevcudatın lanet ettiğini söyler.
“Yezitlere yer gök lanet eyledi
Mahlukat mevcûdat lanet söyledi” 1/16/2
“Lanet Şimir hançerledi şahımı
Gökte melekler duydu ahimi
Yitirdim şems ile kamer mahımı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/8
Page 329
319
Hz. Hüseyin’in ve yakınlarının, Yezit’in ordusu tarafından sarılarak susuz
bırakılması Âşığımızın şiirlerinde sıkça geçmektedir.
“Kerbelâ Çölüne varan
On iki gün susuz duran
Hakkın rahmetine eren
Hasan ile Hüseyin’dir” 1/35/6
“Kerbela’da kaldık on bir gün gece
Yandım Şehitlerin sesin duyunca
İçim yanar şah Hüseyin deyince
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli”1/13/3
“Ahirete susuz varan” 1/35/7
“Susuzluk yetti canıma” 1/34/3
“Su vermez bağladı nehir” 1/34/1
“Susuz şehit oldu Şah-ı Hüseyin’imiz” 1/15/6
Âşığımız, Yezit’e beddua eder, Allah’ın onu huzuruna kabul etmemesini, ona
rahmet etmemesini; Yezit’in cehennemden çıkmamasını, tövbesinin kabul
edilmemesini ister.
Allah huzuruna kabul etmesin”
“Cenabı Hüseyin’i neyledi hani
Yok olsun Yezit’in dini imanı
Yedi tamusunda çıkmasın canı” 1/22/10
“Mahşerde tövbesi kabul olmasın
İnşallah rahmete nail olmasın
Yarın Muhammet’e yüzü kalmasın” 1/22/11
Page 330
320
“Senden dileğim budur Allah
Mahşerde yezitler bulmasın Felah
Cehennem tamundan çıkmaz inşallah” 1/23/2
“Yezitler bu dünya size kalır mı?
Bu işlerden Allah razı olur mu?
Yarın Muhammet’e yüzün kalır mı?
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/11
“Kurusun Yezit’in eli tutmasın 1/22/9
Hınzır melun yatağında yatmasın
Kerbelâ’ya hayali olarak Hz. Muhammet, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Fatma
gelir.
Âşığımız, Hz. Muhammet’i Kerbela’ya çağırır. Kerbela’ya hayali olarak
gelen Hz. Muhammet, torunu Hz. Hüseyin’in düştüğü durumu görünce, bağrını taşla
döver, ağlar, inler.
“Dedemiz Hazreti Muhammet nerde
Ehli beyt susuzdur bir ıssız yerde
Yetiş babam bizim halimiz gör de
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/17/7
“Dedesi bağrını döğdü taş ile
Ağlar inler Ahmet gözü yaş ile” 1/23/7
Hz. Ali, atı Düldül, kılıcı Zülfikar’la Kerbela’ya gelir ve “Ah Hüseyin’im”
der, düşmana saldırır.
“Şahım geldi Kerbela’nın çölüne” 10/70/3
“Bir kişi var içlerinde heybetli
Baktım şah–ı merdan Hazreti Ali
Ah Hüseyin’im dedi sürdü düldülü
Page 331
321
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/4
“Yetiş Şahım Ali Hüseyin’in hanı
Alkana belendi onurlu teni
Salla Zülfükâr’ı geldi zamanı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/6
Hz. Hüseyin’in yani kendi oğlunun düştüğü acı durumu gören Hz. Ali’nin
gözünden kanlı yaş gelir.
“Bir mahzunluk düştü şahım özüne
Kanlı yaşlar revan oldu yüzüne
Nazar kıldı gelinine kızına
Ne deyim ben masumları ey Allah”1/4/1
Hz. Ali, oğlu Hüseyin’i bağrına basar, ona bu zulmü kimin yaptığını sorar.
“Hüseyin’i Ali’nin bağrında gördüm” 1/23/5
“Ali dedi, yavrum kim etti gücü
Bu elini kesen kimin kılıcı” 1/23/9
Hz. Hasan da hayali olarak gelir ve kardeşi Hz. Hüseyin’i bağrına basar.
“Sarıldı cesede kardeşi Hasan
Dedi kardeş kimdir kolunu kesen
İnşallah kim ise hınzıra dönsün
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/7
Hz. Fatma, oğlu Hz. Hüseyin’e sarılıp öper, gözünden kanlı yaş akar.
(1/36/3, 1/16/1, 1/38/7, 1/41/6, 1/41/3, 1/40/4, 2/21/2, 1/22/3, 1/23/50,
1/19/10, 8/240/2)
“Ol zaman Fatma anam bir ah eyledi” 1/23/10
“Annesi Fatuma öptü yüzünden
Kanlı yaşlar revan oldu gözünden
Page 332
322
Validesi Kübra yanar özünden
Yavrum Hüseyin’im deyi eder ah” 1/3/5
Kerbela olayına çok üzülen Yoksul Derviş, bu olayı gerçekleştirenlerin nasıl
Müslüman ümmeti olduklarını sorar.
“Şah Hüseyin’e kıydı, bu nasıl ümmet” 8/238/3
Aşığımız, Kerbela’da yaşanılan olaylar hatırına Allah’tan bağışlanmayı diler
“YOKSUL Divaniyem hazin söz ile
Geldim dergâhına ası yüz ile
Hüseyn-i Kerbela için affeyle
Yetiş Âllah ya Muhammet ya Âli” 1/24/7
Âşığımızın Kerbela Olayı için yazdığı “Ağla gözüm ağla bu matem ayı”
nakaratlı mersiyesini buraya alıyoruz.
“MERSİYE
Kervanımız Kerbela’ya yürüdü
Seksen iki Şüheda bile var idi
Susuzluktan dudakları kurudu
Ağla gözüm ağla bu matem ayı
Şah imam Hüseyin meydana çıktı
Lanet Şımir melun kılıcı çekti
Abbas sancağını toprağa dikti
Ağla gözüm ağla bu matem ayı
Bağladı yezitler suyun yolunu
Kestiler Abbas’ın iki kolunu
Ehli beytin soldurdular gülünü
Page 333
323
Ağla gözüm ağla bu matem ayı
Al kana belendi ol pak-i nesil
Feryada başladı evlad-ı Resul
Bu ayda böyledir bizlere usul
Ağla gözüm ağla bu matem ayı
Şehit oldu cümle ashap kalmadı
Çok bekledim İmam Ali gelmedi
Ehlibeyti seven asla gülmedi
Ağla gözüm ağla bu matem ayı” 1/39
Page 334
324
B- KERBELA ŞEHİTLERİ
1- YETMİŞ İKİ SERVER
Yetmiş iki server, Kerbela’da şehit olan (Hz. Hüseyin hariç) erkeklerin
sayısıdır. Bunlar; başta sahabeler, onların yakınları evlatları olmak üzere Hz.
Hüseyin ve Hz. Hasan evlatları ve yakınlarından oluşuyordu. Kerbela’da, otuz altı
bin kişilik Emevi ordusuna karşı, on bir günlük bir mücadele sonucunda Hz. Hüseyin
de dâhil olmak üzere toplam yüz on bir kişi (72 server, 24 bacı, 14 masum ve Hz.
Hüseyin) katledilmiştir. Kerbela Şehitleri hakkında dipnotlarda belirtilen yerler
dışındaki bilgiler âşığımızın kendisinden alınmıştır.
Yetmiş iki server (1/24/2, 5/19/10, 5/63/3, 5/25/8, 6/102/2, 6/102/6, 6/118/5,
7/13/3, 8/124/3, 8/233/2, 8/238/4, 8/236/2, 8/231/3, 8/240/3, 9/135/3, 10/31/3,
10/146/3)
Âşığımız, kana boyanan bin pare olan yetmiş iki servere ağlar, onların
hürmetine Allah’a yakarır.
“Yoksul ağlar ta yetmiş iki servere” 5/25/8
“Yetmiş iki server hep alkan olmuş” 6/118/5
“Yetmiş iki server kana boyandı” 8/240/3
“Yetmiş iki server oldu bin pare” 9/135/3
“Yetmiş iki pare canın hakkıçûn
Şah Hüseyin’in kanlı teni hakkıçûn
Şehrüban Anamın ünü hakkıçûn
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/24/2
Yetmiş iki şehit, Âşığımız için yetmiş iki aslandır. Onlar sözlerinden
dönmemişlerdir.
“Yetmiş iki arslan kükredi taştı” 6/102/6
“Yetmiş iki server sözünden dönmez” 8/238/4
Page 335
325
Yetmiş iki server, bazı şiirlerde seksen iki şehit şeklinde de geçmektedir.
Seksen iki şehit (1/9/10, 1/13/3, 1/34/9, 1/24/2, 1/37/7, 1/39/8)
“Hüseyin’i zapdedip o gavm-i adu
Seksen iki şühedayı doğradı
Cümlesini susuz şehit eyledi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/10
“Seksen iki şehit kişi” 1/34/9, 1/37/7,
Hz. Hüseyin ve yakınları Kerbela’da on bir gün direnişte kalmışlardır.
“Kerbela’da kaldık on bir gün gece
Yandım Şehitlerin sesin duyunca” 1/13/3
2- YİRMİ DÖRT BACI
Yirmi dört bacı, Kerbela’da şehit olan kadınların sayısıdır. Hz. Hüseyin’in,
Hz. Hasan’ın, kardeşleri, eşleri, kızları ve sahabelerin yakınlarından oluşuyordu.
(1/15/5, /16/8, 1/33/3, 1/34/8, 1/21/2, 1/19/5, 1/21/8, 1/34/8, 1/38/6, 3/15/5,
4/95/5, 5/25/8, 6/13/9, 6/43/4, 6/135/4, 6/71/12, 8/238/1, 8/180/1, 8/229/2, 8/231/3,
8/233/5, 8/234/4, 8/124/3, 8/238/6, 8/239/6, 8/240/1, 8/240/3, 9/56/5, 9/54/5,
9/135/1, 9/61/4, 10/22/6, 10/146/4, 10/147/2, 10/148/1, 10148/2, 10/149/1, 10/31/2,
11/26/4)
Yirmi dört Bacı hakkında bilgi vermeden önce Hz. Ali’nin eşleri ve çocukları
hakkında bilgi verelim, çünkü Kerbela’da şehit olan kadınların çoğunu Hz. Ali’nin
çocukları oluşturmaktadır.
Hz. Ali'nin hanımları şunlardır:
1- Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fâtıma. Fâtıma, Hz. Ali'nin ilk zevcesidir.
Fâtıma vefat edinceye kadar Hz. Ali, bir başkasıyla evlenmemiştir. Hz. Ali'nin
Fâtıma'dan, Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Külsüm adında çocukları dünyaya
gelmiştir.
2- Âmir b. Kilâb kabilesinden Ümmü'l-Benîn binti Hizam. Hz. Ali'nin bu
hanımından Abbas, Cafer, Abdullah ve Osman adlı çocukları dünyaya gelmiştir.
Page 336
326
3- Temîm kabilesinden Leylâ binti Mesûd. Bu hanımından da Abdullah ve
Ebû Bekir dünyaya gelmiştir.
4- Has'amî kabilesinden Esma binti Umeys. Yahya ve Küçük Muhammed
de bu hanımından dünyaya gelmişlerdir.
5- Cuşem b. Bekr kabilesinden Sahbâ binti Rabîa. Bu Tağlibli bir cariye idi.
Ömer ve Rükeyya bu cariyeden doğmuştur.
6- Ebu'l-Âs b. er-Rebî'in kızı Ümâme. Ümâme'nin annesi Hz. Peygamberin
kızı Zeyneb'dir. Ortanca Muhammed bu hanımdan dünyaya gelmiştir.
7- Havle binti Cafer el-Hanefiyye. İbnü'l-Hanefiyye diye meşhur olan
Muhammed de bu hanımından dünyaya gelmiştir.
8- Urve b. Mesûd'un kızı Ümmü Saîd. Hz. Ali'nin bu kadından Ümmü'l-
Hüseyin ve Büyük Remle adlı çocukları olmuştur.
9- Kelb kabilesinden İmru'l-Kays'ın kızı Mihyâd. Küçük yaşta iken ölen
Câriye de bu hanımdan doğmuştur.
Hz. Ali'nin kendileriyle evlenmiş olduğu cariyelerden, zikredilenlerden başka
şu kızları vardı. Ümmü Hânı, Meymûne, Küçük Zeyneb, Küçük Remle, Küçük
Ümmü Külsüm, Patıma, Ümâme, Hatice Üm-mü'1-Kiram, Ümmü Seleme,
Ümmü Cafer, Cemâne ve Nefise. Hz. Ali' nin nesli, Hasan, Hüseyin, Muhammed
İbnü'l-Hanefiyye, Abbas ve Ömer adındaki beş oğlu soyundan devam etmiştir.161
Yoksul Derviş, Kerbela şehitlerinden olan yirmi dört bacıya, Yezit ve
adamları tarafından nice zulümler edildiğini söyler.
“Her birine nice zulüm ettiler
Aşure gününde şehit ettiler
Yirmi dört bacıyı üryan ettiler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/11
“Ağlaşır yirmi dört bacı” 1/34/8
161 H. Dursun YILDIZ, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul 1989, C.2, s.262-263.
Page 337
327
“Figan edip ağlar yirmi dört bacı” 1/15/5
Savaş anını yaşıyormuş gibi anlatan Âşığımız, Hz. Hüseyin’in katledilmesi
üzerine yirmi dört bacıyı ağlarken görür ve Allah’a sitem ederek “Böyleymiş Kadir
Mevla’mın işi” der.
“Yirmi dört bacımın akar gözyaşı
Böyle imiş Kadir Mevla’mın işi
Mızrağa saplandı Hüseyin’in başı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/14/9
“Yirmi dört bacı da yere düşende” 8/240/1
Yezit’in yaptığı bu zulüm, Âşığımızın yüreğini delmektedir. Yirmi dört
bacıyı feryat figan içinde bırakmıştır. Âşığımız bu acı ve zulüm karşısında önce
Allah’ı, sonra Hz. Muhammet’i ve Hz. Ali’yi yardıma çağırır.
“Yirmi dört bacım da feryat ediyor” 1/21/8
“Hüzün ile ciğerimi deldi bu acı
Figan edip ağlar yirmi dört bacı
Yezit yaptı bize zulüm ile acı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/15/5
“Yirmi dört bacıyla Şehrüban Ana
Şehidi Şüheda belendi kana
Şah imam Hüseyin düştü meydana
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/ 16/8
Yirmi dört bacı, şiirlerde, susuz, feryat figan ederek, ağlayarak geçmektedir.
“Yirmi dört bacının gözleri giryan
Zeynep’le Şehrüban ah ile efgan
Kanlı yaşlar döker bütün asuman
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/11
Page 338
328
“Yirmi dört bacıyı harap eyledi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/19/5
“Yirmi dört bacı da susuz sızlıyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/2
“Yirmi dört bacım da feryat ediyor
Yezitin ordusu hücum ediyor
Masumlar gözyaşın umman ediyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/8
Savaşın sonunda Yezit ve adamları, yirmi dört bacıya acımayarak, kadın
demeden bunları çocuklarıyla beraber şehit etmiştir.
“Mah-i Muharremde yas matem acı
YOKSUL Derviş, senin bu halin neci
Kerbela’da kaldı yirmi dört bacı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/24/6
“Yirmi dört bacıyı harap eyledi” 1/19/5
3- ON DÖRT MASUM (MASUMLAR)
Kerbela’da on dört çocuk katledilmiştir. On dört masum ifadesi onları
kastetmektedir. Bu çocuklar, Hz. Hüseyin’in yakınlarının, sahabelerin torunlarının
çocuklarıdır. (Kübra, Küçük Cafer)
(1/6/8, 1/11/5, 1/24/2, 1/34/9, 1/37/7, 1/39/8, 5/25/8, 6/90/3, 9/52/8, 9/56/5,
9/135/4, 10/31/2, 10/146/3, 11/23/5)
Yezit ve ordusu o kadar acımasızdır ki Âşığımızın masum olarak adlandırdığı
bebekleri bile katletmekten çekinmemiştir.
“On dört masum-u pak belendi kana” 9/135/4
“Ağlaşırlar on dört masum” 6/90/3
“Masumların kanlarına girdiler
Page 339
329
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/4/4
“Masum Ali evlat belendi kana” 1/5/4
“Susuzluktan bayıldı masum yavrular
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/3
“On dört masumun bağlandı eli” 11/23/5
Bu katliama tahammül edemeyen Âşığımız, önce Allah’ı, sonra Hz.
Muhammet’i ve Hz. Ali’yi yardıma çağırır.
“Tutmadılar Muhammet’in sözünü
Masum yavruların yaktı özünü
Al kana buladı nurlu yüzünü
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/9
“Masumlar ağlaşır bir avaz ile” 1/13/8
“Şehitler yanına düşmüş yatıyor
Şah Hüseyin alkanlara batıyor
Masumlar feryadı ciğer deliyor” 1/14/10
“Masumların ahı arşa dayandı” 1/17/8
Masum bebekler, susuz kalmış feryat etmektedir, yakınları bir bir öldürülen
anneler de susuz kalmıştır ve Yezit’in ordusu saldırmaya devam etmektedir.
“Dudaklar kurudu kalpler sızlıyor
Masumlarda bir içim su gözlüyor
Yirmi dört bacı da susuz sızlıyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/2
“Yezit’in ordusu hücum ediyor
Masumlar gözyaşın umman ediyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/8
Page 340
330
Âşığımız, şiirlerinde Kerbela olayını yaşar gibi anlatır. Kerbela katliamı
yaşanırken, Hz. Hüseyin ve ashabı önce susuz bırakılmıştır. Aşağıdaki iki dörtlükte
Şehrüban Anne, susuz kalan masum bebeklerini avutmak için onlara taş
emdirmektedir.
“Şah Hüseyin melül mahzun gezerdi
Gezerken bir çadır içine girdi
Her çocuk ağzında birer taş gördü
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Şehrüban Anne’ye dedi ki ey yâr
Çocuklar elinde niçin taş tutar
Nedeyim Hüseyin susuzluk yakar
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/5
Hz. Zeynep de bebeklerin beşiğini sallayıp ninni söylemektedir.
“Baktım Sıtdı Zeynep bir beşik sallar
Nenni kuzum nenni nenni der ağlar
Çocuğun ağzına baktım taş yalar
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/8
4- ÜMMÜ GÜLSÜM, RÜKEYYA VE ZEYNEP (SITTI ZEYNEP)
Ümmü Gülsüm, Rükeyya Ve Zeynep (Sıttı Zeynep), Hz. Ali’nin kızları; Hz.
Hüseyin’in ise kız kardeşleridir. Bunlar da Kerbela’da şehit edilmiştir. 162
Ümmü Gülsüm (1/8/6, 1/8/7, 1/11/10, 1/38/7, 1/40/9, 5/103/3, 6/90/3,
8/230/7, 8/239/2, 8/243/2)
Rükeyya (1/6/9, 1/8/10, 1/18/9, 1/12/1, 4/10/5, 1/33/4)
162 YILDIZ, a.g.e.
Page 341
331
Zeynep (1/6/8, 1/8/1, 1/9/2, 1/11/10, 1/13/4, 1/14/1,1/15/4, 5/104/2, 5/103/1,
5/115, 6/43/5, 6/75/6, 6/90/2, 6/106/4, 8/156/2, 8/234/1, 8/233/4, 8/230/1, 9/52/1,
9/61/4, 9/135/5, 10/146/1, 10/148/4, 10185/2, 11/22/4, 11/92/5)
Gülsüm, Rükeyya ve Zeynep, katliam sırasında öncelikle kardeşleri Hz.
Hüseyin’i ararlar, onun ve diğer yakınlarının katledildiğini görünce kahrolurlar,
saçlarını başlarını yolarlar. Savaşın ilerleyen dakikalarında ise onlar da Yezit’in
adamları tarafından şehit edilirler.
“Şehitler bacısı o nazlı Gülsüm
Çağırır bağırır zavallı Gülsüm
Kanlara belenmiş o Ali Gülsüm
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/6
“Ah Hüseyin deyi dolaşır Gülsüm
Kırmızı kanlara beleşir Gülsüm
Hüseyni bulmağa çalışır Gülsüm
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/7
“Ümmü Gülsüm saçlarını yoluyor
Zeynep halam hazin hazin ağlıyor
Şah Hüseyin kılıcını biliyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/10
“Rükeyya saçım başım yırtar
Yeter Allah bizi bu dertten bizi kurtar” 1/12/1
“Kerbela çölüne bakar Rukeyya
Hüseynin yasım çeker Rukeyya
Gözleri kanlı yaş döker Rukeyya
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/9
“Çeker elem ile sitem Rukeyya
Page 342
332
Kerbela’da yası matem Rukeyya
Ağlar Selma ile Zeynep, Rukeyya
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/10
“Rukeyya kendini çarpıyor taşa
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/9
Zeynep, Kerbela’daki acı yüzünden feryat etmektedir, ağlamaktadır.
“Sıttı Zeynep feryadında ününde” 10/146/1
“Cenab-ı Zeynep’in yanık avazı” 10/148/4
“Zeynep bacım bu acıyla dağlandı” 5/103/1
“Sıttı Zeynep bacım daima yasta” 5/104/2
“Baktım Sıttı Zeynep bir beşik sallar
Zeynep, Kerbela’da aynı zamanda çocuklarına da bakmakta, onları da
avutmaktadır.
Nenni kuzum nenni nenni der ağlar
Çocuğun ağzına baktım taş yalar
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/8
“Çocukları çeker bağrına Zeynep
Kaldı Hüseyin’in yerine Zeynep
Düştü Şehitlerin zarına Zeynep
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/2
“Yaktı bu canımı yandırdı Zeynep
Gözyaşın Fırat’a dönderdi Zeynep
Hüseyin Aliye gönderdi Zeynep
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/9/3
Aşığımız, Hz. Zeynep’e, Sıttı Zeynep’ten başka halam diye de hitap
etmektedir.
Page 343
333
“Zeynep Halam hazin hazin ağlıyor
Şah Hüseyin kılıcını biliyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/10
“Sıtdı Zeynep Halam ah edip yandı” 1/17/8
5- ŞEHRÜBAN (ŞEHRÜBAN ANA)
Şehrüban, Hz. Hüseyin’in eşidir, o da eşinin yanında şehit edilmiştir.
Eşinin vahşice öldürülmesi Hz. Şehrüban’ı mahvetmiştir. Şehrüban Anne,
ağlamakta, saçını başını yolmakta, bağrına taş vurmaktadır.
(1/14/7, 1/8/3, 1/8/4, 1/3/10, 1/13/7, 1/12/6, 1/11/7, 1/11/5, 1/38/1, 1/36/10,
1/18/11, 1/19/4, 1/20/11, 1/16/9, 1/17/8, 1/22/2, 1/21/9, 1/24/2, 1/33/2, 1/32/4,
1/39/3, 1/16/6, 4/100/6, 4/101/2, 4/29/3, 4/100/5, 5/25/4, 5/104/3, 5/115/2, 6/90/4,
6/75/3, 7/45/3, 8/242/5, 9/53/7, 9/52/6, 9/52/3, 9/30/3, 10/146/1, 11/24/5, 11/23/3,
11/22/6)
“Ya Hüseyin deyip ağlar Şehrüban
Muinimiz olsun Cenab-ı Allah” 1/3/10
“Daşlar vurup bağrın deler Şehrüban
Hüseyin’im deyi meler Şehrüban
Başından Saçım Yolar Şehrüban
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/3
“Bir hazin feryatla inler Şehrüban
Kerbela çölünde yanar Şehrüban
Ali Ekber’im deyi döner Şehrüban
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/3-4
“Şehrüban Anne’nin yanar sinesi
Kapanmıyor şühedanın yarası
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/13/7
Page 344
334
Savaşın sonuna doğru Şehrüban Anne de şehit edilip kana belenir.
“Yirmi dört bacıyla Şehrüban Ana
Şehidi Şüheda belendi kana” 1/16/8
6- SAKİNE
Sakine, Hz. Hüseyin’in kızıdır, Kerbela’da şehit edilmiştir.
(1/4/8, 1/14/5, 1/8/2, 1/8/1, 1/7/11, 1/7/8, 1/11/6, 1/22/7, 1/18/7, 1/19/9,
1/20/5, 1/16/10, 1/21/11, 1/21/5, 1/16/6, 1/41/3, 1/39/6, 1/39/39, 5/104/1, 5/115/2,
6/74/4, 6/90/1, 8/240/5, 8/240/2, 8/229/2, 8/233/1, 8/235/1, 9/56/3, 9/55/5, 9/54/3,
9/52/2, 10/148/4, 11/22/5)
“Yaktı canım o derdi çok Sakine
Düştü baban çadırdan cık Sakine
Ağzı dili kuru balçık Sakine
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/11
“Sakine’nin gözü olmuş bir pınar
Bu firkat oduna her dem yanar
Gözlerinin yaşı fırata döner
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/6
“Akşam günü yüce dağdan aşıyor
Düştü Şah Hüseyin attan düşüyor
Sakine ah babam deyi koşuyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/14/5
“Taşlan bağrına döğer Sakine” 1/16/6
“Yandım babam deyi koştu Sakine
Hüseyin’in üstüne düştü Sakine
Kırmızı kanlara düştü Sakine
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/18/7
Page 345
335
“Bir deste gül idi soldu Sakine
Beni delik delik deldi Sakine
Saçın yoluk yoluk yoldu Sakine
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/21/5
“Kasım’a sarılmış zavallı Leyla
Hüseyin’i koy vermez Sakine hele
Bu hazin sesle inler Kerbela
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/22/6
“Baktım Şimir sille almış eline
Nâlet vurdu Sakine’nin koluna
Zeynep Sakine’yi almış eline
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/22/5
7- PAKİZE
Hz. Ali’nin gelinlerindendir, O da Kerbela’da şehit edilmiştir.
(1/8/5, 1/38/7, 4/100/5)
“Yüzünün gülleri solmuş Pakize
Meydanın içinde kalmış Pakize
Gözüne kanlı yaş dolmuş Pakize
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/5
8- ATİKE
Kerbela’da sahabenin yakınlarından şehit edilen kadınlardan birdir.
(1/8/11, 1/39/2)
“Kırmızı kanlara dalar Atike
Şehitler başında meler Atike
Gözyaşın ummana salar Atike
Page 346
336
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/11
9- FAZIL ile ABBAS
Fazıl ile Abbas, Hz. Ali’nin oğullarındandır, ikisi de Kerbela’da şehit
edilmiştir.
“Fazıl ile Abbas düşmüş yan yana
Cümle yarenleri belenmiş kana” 1/15/4
“Abbas ile yetmiş kişi geldiler
Seksen iki kişi yay ok oldular
Hepsi bir ağızdan tekbir aldılar
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Abbas’ın eline sancak verdiler
Kimi okla kimi kılıç aldılar
Yezitlerde harekete geldiler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/1-2
10- SELMAN-I FARİSÎ (Selman-ı Pak)
Hz. Muhammet’in ileri gelen sahabelerindendir, O da Kerbela’da şehit
edilmiştir.
(1/6/4, 3/7/5, 4/57/7, 4/52/4, 4/94/6, 4/95/1, 5/90/5, 5/105/1, 5/34/4, 5/41/2,
5/33/2, 5/62/1, 6/92/1, 6/93/5, 6/145/2, 6/70/4, 6/69/13, 6/34/5, 6/33/14, 10/151/1)
Selmanı Farisi, Hz. Hüseyin’in yanında yiğitçe savaşmıştır, sonunda o da
şehit edilmiştir.
“Selmanı Farisi meydana çıktı
Allahü Ekber der bir nağra çekti
Hüseyin’i Kerbela gördü ah çekti
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/4
Page 347
337
11- KASIM VE LEYLA (Kerbela’da kıyılan nikah)
Kasım, Hz. Hasan’ın büyük oğludur. Kerbela’da amcasının yanında yer
almıştır. Hz. Hüseyin, ağabeyimin emaneti diye onu savaş meydanına çıkartmamıştır.
Müslümanlara karşı yapılan on günlük muhasara esnasında, Hz. Hüseyin,
ağabeyi Hz. Hasan’ın vasiyetini yerine getirmek istemiş ve kendi kızı Leyla ile
ağabeyinin büyük oğlu Kasım’ı orada evlendirmiştir.
Leyla (1/7/10, 1/10/11, 1/11, 1/12, 1/13, 1/14/7, 1/17, 1/21/10, 1/22/5, 1/32/3,
1/32/5, 1/33/5, 1/38/2, 1/40/3, 1/41/2, 4/100, 4/101/1, 4/105/1, 5/22/6, 8/232/2,
8/233/7)
Hz. Hasan sağlığında, oğlu Kasım’a bir pazubent takmış ve çok sıkıldığı
zaman bu pazubenti çıkartıp içindeki yazıyı okumasını söylemiştir. Kerbela’da çok
bunalan Kasım pazubentini çıkarıp okumuş. Pazubentte ise “Oğlum, Allah yolunda
şehit olmaktan korkma.” yazmaktadır, bu yazıyı okuyan ve yeni evli olan Kasım
düşmana saldırmıştır. Yiğitçe savaşmasına rağmen o da şehit edilmiştir.
Aşığımız, bu olayı şöyle anlatır.
“Yandı ciğerlerim yandı da yandı
Kasım, Hüseyin’den izin istedi
Server Muhammet’e tıpkı benzerdi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Hüseyin görünce bir ağ eyledi
İkisi de birbirine sarıldı
Bende sandım yerler gökler ayrıldı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
İzin vermem sana ben yavrum dedi
Kasım da ağladı İmam da ağladı
Page 348
338
Amca sen bilirsin izin ver dedi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Bir zaman adeta baygın yattılar
Birbirini kokladılar öptüler
İns ü cinni ah-u feryat ettiler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Kasım’a babası söylemiş idi
Koluna pazubent bağlamış idi
Pazubentte şöyle söylemişti
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Kerbela çölüne varınca bir gün
Bazu bendin oku olma sen mahzun
Amcayın yolunda terk eyle canın
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Bazu bendi okuyunca bir zaman
Hüseyin eyledi ah ile efgan
Kerbela yazısı oldu bir figan
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Götürdü Kasımı gel yavrum dedi
Kardeşimin emaneti var dedi
Page 349
339
Ümmü Leyla kızım sana yar dedi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/10/4-11
Aşağıda Hz. Hüseyin’in kızı Leyla ile Hz. Hasan’ın oğlu Kasım’ın
evlendirilmeleri anlatılmaktadır. Hz. Hasan’ın vasiyeti üzerine yapılan bu düğün de
sonunda kana bulanmıştır.
Leyla (1/7, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 32, 33, 38, 40, 41, 42, 4/100/3, 4/101/1,
4/105/1, 5/22/6, 8/232/2, 8/233/7)
“Leyla’yı Kasım’a duvakladılar
Çadırın içine gerdek kodular
Bir dakika aşk pazarı dediler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Kasım baktı Leyla’nın gül yüzüne
Bir ateş düştü de yandı özüne
Yaşlar akar Leyla’nın gül yüzüne
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali
Leyla’nın başında kaldı duvağı
Cenabı Kasım’ın yandı yüreği
Abasın elinde İslam sancağı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/1-3
“Leyla’nın başında kanlı duvağı” 4/10/1
“Duvağı başında ağlıyor Leyla” 1/38/2
“Ümmü Leyla muradına ermedi” 4/100/3, 1/17/5
“Kasım’a sarılmış zavallı Leyla
Hüseyin’i koy vermez Sakine hele
Page 350
340
Bu hazin sesle inler Kerbela
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/22/6
Âşığımız, bu olaya çok üzülür, Leyla’ya yandığını söyler.
“Benim yandığım Leyla’dır” 8/232/2
“Yaktı ciğerimi Leyla’nın sesi” 1/13/7
12- HAŞİM VAKKAS
Haşim Vakkas, Emevi ordusunun komutanı Ömer Bin Sa’d’ın amcasıdır.
Kerbela’da olanları duymuş ve atıyla dörtnala Medine’den Kerbela’ya gelip, Yeğeni
Ömer Bin Sa’d’a Hz. Hüseyin’e karşı yaptığı zulme karşı uyarmış ahirette Alah’ın
huzurunda hesap veremeyeceğini söylemiştir. Ömer Bin Sa’d, kendi amcasını
dinlemeyince; Haşim Vakkas, Hz. Hüseyin’in saflarında savaşa girip şehit olmuştur.
“Şam yolundan bir acayip toz çıktı
Gelen toz içinde bir atlı çıktı
Haşim Vakkas imiş kılıcı çekti
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/7
“Medet ya Hüseyin yetiş burada
Haşim’i bin kişi aldı araya” 1/6/10
13- ALİ EKBER, ABDULLAH (ALİ ESGER, ASGAR), ZEYNEL
ABİDİN
Hz. Hüseyin’in çocukları beş kız (Fadime, Fatma, Gülsüm, Sakine, Zeynep)
ve üç erkek (Ali Ekber, Abdullah (Ali Esger), Zeynel Abidin) çocuktan
oluşmaktadır. Hz. Hüseyin’in çocuklarından yedisi babalarının yanında şahadete
erişmiş ve Kerbela’dan tesadüfen sağ çıkan Hz. Zeynel Abidin de Müslümanların
dördüncü imamı olmuştur, Zeynel Abidin hakkında bilgi Oniki imamlar kısmında
verilmiştir.
(Ali Asker: 1/16/4, 1/38/8, 1/38/5)
“Ali Ekber yatar belenmiş kana
Page 351
341
Oturmuş başına Şehrüban Ana” 1/11/7
“Gör ki Ali Ekber alkan içinde
Şehitlerin kanlan akar saçında”1/14/8
“Ali Ekber şahım alkana batar
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/15/9
“Hanı Ekber hanı Asgar noldular
Masum yavru genç yaşında soldular
Mah-i muharremde şehit oldular
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/16/11
14- MÜSLİM BİN UKEYİL, HANİ BİN URVE
Hz. Hüseyin’in amcası Ukeyil’in oğludur. Hz. Hüseyin’in Kufe’ye yolladığı
elçisidir. Onun Kufe’ye geldiğini haber alan Yezit, Kufe’ye atadığı yeni vali
Ubeydullah Bin Ziyad’a Müslim Bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini emreder.
Ubeydullah, Müslim bin Akil’i ve onu evinde misafir eden Hani bin Urve’yi Kûfe’de
âÛyakalayıp feci bir şekilde şehit eder.
“Müslüm Bin Ukeyil Küfe’de kaldı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/3
“Müslüm Bin Ukeyil gitti Irak’a
Ehli ayalini bıraktı Hakk’a” 1/3/1
15- HURR BİN YEZİT (HÜR GAZİ, HURRA GAZİ), Hurr Bin Yezit’in
kardeşi NİSAP, Hürr Gazi’nin oğlu ALİ ve oğlunun kölesi URVE (Urve Kıra,
Arva)
Hurr Bin Yezit diğer adıyla Hür Gazi, Hz. Hüseyin’i ve kafilesini çeviren
ordunun komutanlarındandır. Hür Gazi’nin Hz. Hüseyin’e Kûfelilerin yazdığı
binlerce mektuptan haberi yoktu. Savaş başlamadan önce Hür Gazi’yi bir titreme
tutar, yanındakiler neden titrediğini sorarlar O da “Ben karşımızdaki ordudan
korkmuyorum, ben Allah’tan korkuyorum. Hz. Muhammet’in torunlarına nasıl kılıç
çekerim.” Der ve taraf değiştirir, onun taraf değiştirdiğini gören kardeşi Nisap, oğlu
Page 352
342
Ali ve oğlunun kölesi Urve de Hz. Hüseyin’in tarafına geçer ve savaşarak şehit
olurlar.
Âşığımız, Hür Gazi’nin Hz. Hüseyin’in tarafına geçmesinden dolayı duyduğu
sevinci “Yandı ciğerlerim Allah u Ekber” diyerek ifade eder.
“Hür Gazi, devesini acele sürer
Hüseyin’in peşinde eyledi karar
Yandı ciğerlerim Allah u Ekber
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/9
Savaşın sonunda Hurr Gazi de şehit edilir.
“Hurra Gazi alkanlara belendi” 1/4/10
“Nazar kıldım Kerbela’nın çölüne
Hür Gazi kılıcı almış eline
Bakın kanlı şehitlerin haline
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/3
16- VAHABİ KALBÎ
Üç günlük evli iken, Hz. Hüseyin’in peşinden gelerek Kerbela’da şehit olan
sahabenin torunlarından bir gençtir.
“Vahabi Kalbi’nin eli kesildi “ 1/5/6
“Vahab’ın zerresi kana boyandı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali.” 1/5/6
17- ABDULLAH BİN MÜSLİM
Ebu Müslim de denilen Abdullah Bin Müslim, Hz. Hüseyin’in amcasının
oğludur. O da Kerbela’da şehit olmuştur.
Abdullah Bin Müslüm, yiğit birisidir ve savaşın sonunda kendisi şehit olsa da
Yezit’in seksen üç tane askerini öldürmüştür.
“Abdullah Bin Müslüm kana boyandı
Page 353
343
Seksen üç yezit’i bir bir doğradı” 1/6/3
18- ABDULLAH İBNİ AMR (AMİR)
Hz. Hüseyin’in arkadaşlarından, sahabe-i kiramım torunlarından biridir. O da
Kerbela şehitlerindendir.
“Abdullah İbni Amir uyandı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/10
“İbni Amir alkan olmuş yatıyor” 1/5/5
19- ABDURRAHMAN GAFFAR
Sahabe-i Kiram’ın torunlarından, Hz. Hüseyin’in arkadaşlarındandır. O da
Kerbela’da şehit edilmiştir.
“Abdurrahman Gaffar çıktı meydana
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/4
20- ABİS VE KÖLESİ
Abis ve kölesi de Hz. Hüseyin’in ashabından, Kerbela şehitlerindendir.
“Abisin kölesi meydana çıktı
Abis meydan okur kılıcı çekti
Korta Ensaroğlu geldi yetişti
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/10
21- AMRİ NASHİ
Amri Nashi, Yezit’in adamlarından olup, Hz. Hüseyin’in azılı
düşmanlarındandır. Hz. Hüseyin’i şehit edenlerdendir.
Âşığımız, hayali olarak Kerbela meydanına gelir ve Hz. Hüseyin’i şehit
edenlerden biri olan Amri Nashi ile savaşır.
“Amri Nahsi ile eyledim savaş
Dinmez oldu bu gözlerim dolu yaş
Feryat etti yer gök bu dağ ile taş
Page 354
344
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/8, 1/10/2,
Âşığımız, Hz. Hüseyin’i bizzat şehit eden Şimir ve Amri Nashi’nin
merhamete gelmediğini ve Muhibbi hanedanının yani Hz. Muhammet’in sevgisine
nail olmuş olan hanedanın soyunun katledildiğini söyler.
“Amri Nashi yaptı bize oyunu” 1/21/6
“Lanet Amri Nashi çekmiş askeri” 1/38/8
“Amri, Şimri melun yüzü karalı
Ciğerlerim alkan vücut yaralı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/8
“Muhibbi haneden soyu kalmadı
Amri, Şimri merhamete gelmedi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/1, 1/14/2
22- ŞİMİR, (LANET ŞİMİR)
Şimir, Yezit’in adamlarındandır. Kerbela’da Hz. Hüseyin’i savaşın sonunda
şehit eden Şimir’dir. Yoksul Derviş, Şimir’in adını lanetle anar.
“Zulüm yaptı lanet Şimir” 1/34/1
“Lanet Şimir bize savaş açtı” 1/38/1
“Hücuma geçirdi o lanet Şimir” 1/20/3
“Lanet Şimir bir içim su vermedi” 1/17/5
“Lanet Şimir melun kılıcını çekti” 1/39/9
“Lanet Şimir hançerledi şahımı
Gökte melekler duydu ahimi
Yitirdim şems ile kamer mahımı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/8
“Muhibbi haneden soyu kalmadı
Amri, Şimri merhamete gelmedi
Page 355
345
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/1
“Lanet Şimrin bu öfkesi geçmedi” 1/11/11
23- AVNİ İBNİ CAFER TAYYAR
Avni İbni Cafer Tayyar, Hz. Ali’nin kardeşi olan Cafer Tayyar’ın oğludur.
Cafer Tayyar, Allah tarafından insanlara farz edilen namazı, ilk olarak Hz.
Muhammet’le beraber kılan sahabedir. Tayyar (kanat) adını ona Hz. Peygamber
namazı ilk olarak kılanlardan olmasından dolayı vermiştir.
Cafer Tayyar’ın oğlu da Hz. Hüseyin’in yanında savaşmış ve öldürülmüştür.
“Avni Ibni Cafer Tayyar yürüdü
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/3
24- BEŞİRİL HATRAMI
Yezit’in adamlarındandır. O da yaşanılan katliam da rol almıştır. Âşığımız,
Beşiril Hatramı’yı hayali olarak katletmek istemektedir ve bunun için Allah’tan izin
ister.
“Öyle namazının zamanı geldi
Beşiril Hatramı huzura geldi
İzin ver Sultanım zamanı geldi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/2
25- EBUL HARİSOĞLU SEYİT
Ebul Harisoğlu Seyit, Peygamberimizin soyundan gelen sahabelerin
torunlarından biridir. O da Kerbela’da şehit olmuştur.
“Ebul Haris oğlu Seyit (düşmana) yürüdü” 1/6/2
26- ESAT ŞAMI
Esat Şamı, Şam’dan oğullarıyla beraber gelerek Hz. Hüseyin’in yanında yer
alan Müslümanlardan biridir. O da Kerbela’da şehit edilmiştir.
“Esat Şamı tutamadı kendini
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/8
Page 356
346
27- ESATOĞLU HABİP, ESATOĞLU MÜSLÜM
Esat Şamı’nın oğullarıdır, babalarıyla beraber Şam’dan gelerek Hz.
Hüseyin’in yanında şehit olmuşlardır.
“Esatoğlu Müslüm alkan oluyor” 1/5/7
“Esatoğlu Habip düştü atından” 1/5/8
28- GAFFAROĞLU CABİR
Gaffaroğlu Cabir, Hz. Hüseyin’in yandaşlarındandır, Kerbela’da O da şehit
olmuştur.
“Gaffaroğlu Cabir kılıç salladı
Yetmiş kâfir cehenneme yolladı
Malik yezitlere lanet söyledi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/1
29- HALİT
Yezit’in komutanlarından biridir.
“İbni Amir alkan olmuş yatıyor
Halit ezdi ata binmiş geliyor” 1/5/5
30- HALİT-İ SAYDAVİ
Halit-i Saydavi, Hz. Hüseyin’in yanında yer alan Müslümanlardan biridir, O
da Kerbela’da şehit edilmiştir.
“Halid-i Saydavi alkan oluyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/5
31- İBNİ ABDURRAHMAN
Hz. Hüseyin’in yanında yer alan Müslümanlardan biridir, O da Kerbela’da
şehit edilmiştir.
“İbni Abdurrahman atına bindi
Hazreti imamın katına geldi” 1/5/3
Page 357
347
32- KESİR ENSAROĞLU YAHYA ve oğlu KORTA ENSAROĞLU
Kesir Ensaroğlu Yahya ve oğlu Korta Ensaroğlu, Hz. Hüseyin’in sadık
sahabelerindendir.
“Korta Ensaroğlu meydana girdi” 1/5/6
“Arş alayı kara duman bürüdü
Kesir ensar oğlu Yahya yörüdü” 1/5/11
33- MAHMUT BİN ABDULLAH, MALİK BİN ABDULLAH
Mahmut Bin Abdullah ve Malik Bin Abdullah, Hz. Hüseyin’in
yandaşlarındandır, Kerbela’da onlar da şehit olmuştur.
“Malik Bin Abdullah kana bürüdü” 1/6/2
“Abdullah Bin Müslüm kana boyandı
Seksenüç yezit’i bir bir doğradı” 1/6/3
34- NAFİ İBNİ BECELİ
Nafi İbni Beceli, Hz. Hüseyin’in ashabından, Kerbela’da o da şehit olmuştur.
“Nafi Bin Beceli düştü susundan
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/8
35- SÜMAME SAYDAVİ (SAYİT)
Sümame Saydavi, Hz. Hüseyin’in ashabından, Kerbela’da o da şehit
olmuştur.
“Sümame Saydavi meydana çıktı
On üç okla Sayit yere yıkıldı” 1/5/9
36- ZÜBEYİR BİN GAYIN VE BÜHEYİR
Zübeyir Bin Gayın ve Büheyir, Hz. Hüseyin’in ashabındandır ve Kerbela’da
onlar da şehit olmuştur.
“Zübeyir Bin Gayin meydana girdi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/9
Page 358
348
“Büreyir, atına binmiş gidiyor” 1/5/7
37- ŞABİBİ ŞAKİRİ
Şabibi Şakiri, Hz. Hüseyin’in ashabındandır ve Kerbela’da onlar da şehit
olmuştur.
“Şabibi Şakiri bindi atına
Masum Ali evlat belendi kana” 1/5/4
38- TIMAH BİN ADİYYİ
Tımah Bin Adiyyi, İran’da hanedandan biri iken Kerbelâ’ya Hz. Hüseyin’in
yanına gelip, Kerbela’da şehit olmuştur.
“Tırmah Bin Adiyi meydan okudu
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/11
39- VAHAP BİN ABDULLAH
Vahap Bin Abdullah, Hz. Hüseyin’in ashabındandır, Kerbela’da o da şehit
olmuştur.
“Vahab Bin Abdullah kana boyandı” 1/4/10
C- YEZİT
Hz. Muaviye'nin oğlu, ikinci Emevi halifesi (Dimaşk/Şam ?-683). Çocukluk
yıllarını babasının vali ve halife olarak bulunduğu Dimaşk'ta geçirdi, iyi bir tahsil
gördü, musıki ve şiir başta olmak üzere bazı sanat dallarıyla ilgilendi. Veliaht tayin
edilmeden önce Müslümanların ilk İstanbul muhasarasına katıldı. Hz. Muaviye siyasi
istikrarı sağladıktan sonra Araplar arasında bilinmeyen veliahtlık geleneğini
başlatmayı düşündü. Muhalefetle karşılaşacağını bildiği için Ziyad'ın vefatına kadar
(673) bu fikrini dışarıya açmadı. Hz. Muaviye Yezit'in veliahtlığını açıkladığı zaman
Hz. Hüseyin, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr'in sert muhalefetiyle
karşılaştı; buna rağmen Hicaz dışındaki bölgelerden topladığı itibarlı kişilerin Yezit'e
veliaht olarak biat etmelerini sağladı. Hz. Muaviye'nin 680'de vefatı ve Yezit'in
halife olarak biat alması üç zatın etrafında teşekkül eden muhalefeti tekrar
canlandırdı. Yezit ikna, baskı ve harp yollarını kullanarak muhalefeti gevşetmek ve
sindirmekte kararlıydı. 10 Muharrem 61 (681) yılında vuku bulan ve Müslümanların
Page 359
349
hafızasından bir daha silinmeyen Kerbela hadisesinde, Hz. Hüseyin'in, aile fertlerinin
şehit edilmesi bu sert mücadelenin neticesinde ortaya çıktı. Kerbela hadisesinden
sonra Yezit, Medine’yi ardından Mekke'yi de kuşattı, sert tedbirlere başvurdu, kan
akıttı, Kabe'yi bile taşa tuttu. Mekke'nin muhasarası sırasında Yezit ölünce kuşatma
kaldırıldı.
Yezit içki içen ilk halifedir. Özellikle Kerbela hadisesi dolayısıyla Yezid-i
lâin olarak adlandırılmıştır. Şii ve Alevi muhitte Yezit'e karşı olan tutumlar çok daha
şiddetli ve derindir.163
(1/26/7, 1/26/7, 1/27/10, 1/20, 1/28, 1/27, 1/22, 1/23, 1/19, 1/38/9, 1/39/10,
1/40/6, 1/41/3, 1/13/2, 1/15/1, 1/12, 1/10, 1/11, 1/9/6, 1/4, 1/29, 1/30, 1/31, 1/33,
1/18, 1/16/2, 1/37/3, 1/36, 1/34, 1/9/5, 4/130/3, 4/106/2, 4/105/7, 4/104/8, 5/104/1,
5/103/6, 6/90/6, 6/118/4, 8/229/3)
“İkrarını bozan Yezitler oldu” 4/130/3
“Acımasız gör Yezit zalim”1/26/7
“Yezitler inadından dönmedi” 1/4/3
“Yezit kavmi ciğerimi dağladı” 1/9/5
Kerbela Olayını yaşıyormuş gibi anlatan Âşığımız, Yezit ve adamlarının
harekete geçerek, Peygamber torunu, kadın, çocuk demeden; Hz. Hüseyin ve
ashabını katlettiklerini söyler.
“Yezitler vurdu dosta” 1/28/4,
“Yezitlerde harekete geldiler
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/2
“Yezitler şahımı aldılar dile
Şehit etmek için kasti kerbela
Şahım haber saldı sağ ile sola
Vardı dedesine dedi eyvallah” 1/3/2
“Yirmi dört bacımda feryat ediyor 163 Türk Dili Ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, İstanbul 1998, C.8, s.593.
Page 360
350
Yezit’in ordusu hücum ediyor
Masumlar gözyaşın umman ediyor
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/8
“Yezitlerde inadından dönmedi
Ehl-i beytin feryatları dinmedi
Şah Hüseyin ikrarından dönmedi
Aldı yarenini dedi bismillah” 1/4/3
“Uğradılar Yezitlerin şerrine”1/38/9
Yezit’in attığı oklar Aşığımızın da bağrını delmiştir.
“Yezit’in okları bağrımdan geçti” 1/40/6
Âşığımız, Kerbela Olayından dolayı, Muharrem ayında bütün Müslümanların
kan ağladığını söyler.
“Müminler kan ağlar geldi Muharrem
Yezit’i sevenler pek şadı hürrem” 1/4/7
Âşığımız, Hz. Muhammet’in öz torunlarına yapılan bu zulmü hazmedemez ve
Yezit’e beddua eder. Yatağında huzurlu yatamamasını, öldüğünde Allah’ın onu
huzuruna kabul etmemesini ister.
“Kurusun Yezit’in eli tutmasın
Hınzır melun yatağında yatmasın
Allah huzuruna kabul etmesin
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli
Âşığımız, Yezit’e yer gök bütün mahlukat ve mevcudatın lanet ettiğini söyler,
ve Hz. Muhammet’in kuzularına yani Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e Yezit ve
adamlarının nasıl kıydığını sorar.
“Yezitlere yer gök lanet eyledi
Mahlûkat mevcudat lanet söyledi
Page 361
351
Peygamberin kuzuların neyledi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/16/2, 4/105/7
Yezit’in dini imanı olmadığını söyler, mahşerde tövbesinin kabul
edilmemesini ve canının cehennemden çıkmamasını Allah’tan ister.
“Cenab-ı Hüseyin’i neyledi hanı
Yok olsun Yezit’in dini imanı
Yedi tamusundan çıkmasın canı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/22/10
“Mahşerde tövbesi kabul olmasın
İnşallah rahmete nail olmasın
Yarın Muhammet’e yüzü kalmasın
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/22/11
“Mahşere çıkacak kalmasın yüzü
Söylemesin dili tutmasın dizi
Kerbela çölünde n’eyledi bizi
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/23/1
“Senden dilediğim budur Allah
Mahşerde Yezitler bulmasın felah
Cehennem tamundan çıkmaz inşallah
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/2
Âşığımız sonra Yezit ve adamlarına döner ve bu dünyanın onlara kalıp
kalmayacağını sorar. Allah’ın bu yapılan işlerden razı olup olmayacağını sorar. Yarın
mahşerde Hz. Muhammet’e bakacak yüzlerinin olmayacağını söyler.
“Yezitler bu dünya size kalır mı?
Bu işlerden Allah razı olur mu?
Yarın Muhammet’e yüzün kalır mı?
Page 362
352
Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/23/11
“Yezitlerde geçmez dünya süsünden
Şah Hüseyni pişirdiler susundan
Ehli beyti seven çıkmaz yasından
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/7
Yezit ve adamlarının yaptığı zulme gökteki meleklerin ve tüm cihanın
ağladığını söyler.
“Gökyüzünde Melek kara bağladı
Yezit gavmi ciğerimi dağladı
Mah-i Muharrem’de Cihan ağladı
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/6
Amri Nashi, Yezit’in komutanlarından, has adamlarındandır, Hz. Hüseyin’i
de bunlar katletmiştir. Âşığımız, Amri Nashi’ye duyduğu kinden dolayı onunla
hayali olarak harp eder. İki cihan gülü dediği Hz. Hüseyin’i Yezit ve adamlarının
harap ettiğini söyler.
“Amri Nahsi ile dutuşduk harbe
Yezit kanımızı döktü türaba
Dü cihanın gülü, döndü haraba
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/2
Yapılanlara dayanamayan Âşık, hayali olarak savaş meydanına iner, yezitlere
bağırarak onlarla savaşır ve birçoğunu öldürür, hatta sonunda orduyu dağıtır.
“Yoksul meydana girdi
Yezitlere bağırdı,
Nice Yezit’i kırdı
Dağıttı hep orduyu” 1/29/11
Page 363
353
Yezitlerin yaptığı bu zulme karşı da, hayali olarak; önce Allah’ı, sonra Hz.
Muhammet’i ve Hz. Ali’yi çağırır.
“Yezitlerin bizi inen kastine
Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/12/6
Page 364
354
ONUNCU BÖLÜM
KARACALAR KÖYÜ, HAK HALÎLÎ DERGÂHI
A- ŞEYH HACI HALİL EFENDİ (HAK HALÎLÎ) (1826–1907)
1826 yılında Afyonkarahisar vilâyetinin Aziziye kazasının Dereköy'ünde
doğan Hakk Halîlî (Meşaihden Müderris Şeyh Hacı Halil Efendi) 13 yaşında
Bolvadin'de öğrenime başlar, üç yıl burada, yedi yıl Konya'da, on üç yıl İstanbul'da
okuduktan sonra Mısır'a El-Ezher Üniversitesi'ne gider. Orada beş yıl talebelik
yaptıktan sonra üç yıl da müderrislik ve baş müderrislik yapar. Daha sonra da
Mekke'de Şeyh Halil Paşa Hazretleri’ne yedi yıl hizmet eder. On iki tarikatın
icazetini alır. Şam'da Muhammed Hane Dergâhında Nakşî Tarikatının Şeyhliğini,
Afyon'da Mevlevî Tarikatının Şeyhliğini yaptıktan sonra, Karacalar Köyüne gelir
yerleşir. Karacalar köyünde Kadirî Tarikatının Hüseynî Kolunun Postnişinliğini
yapar. Ehli Beyt sevgisini yüreklere eker. Kendisi gibi birçok Ehli Beyt sevdalısı
yetiştirir. Vefatından dört yıl sonra kabrinin açılması, cesedi çürümemişse türbe
yapılmasını vasiyet eder. Dört yıl sonra yapılan türbede metfundur.164
Âşığımız “Hakk Halîlî ” adlı şiirinde Şeyh Hakk Halîlî’nin hayatını şu şekilde
anlatır.
“Dikkat edin Hakk Halîlî ceddine
Ehlibeytin nesl-i Şahı Medine
Zalimin zulmünden kaçtı Yemene
Ehlibeyte feci zulüm olmuştu
Gayri Yemen’de huzur bulmadı
Zalimler zulümden geri kalmadı
Vicdansızlar merhamete gelmedi
164 İrfan GÖRKAŞ, Günümüz Afyonkarahisar Aleviliğinde Mevlit, Şemsettin Kubat Örneği 49, adlı makale. Tarih: 14.04.2006 Saat: 20:30, Konu: Genel.
Page 365
355
Durmadan göç ile sefer olmuştu
Böyle açılmıştı tarihî dosya
Kazakistan Türkmenistan Orta Asya
İşte Azerbaycan işte Avrasya
Hiç durmadan böyle sefer olmuştu
Ehlibeytin nesl-i rüştü ne hale
Her günü sitemle her günü çile
Yürüdü kervanı hep ilden ile
Gayrı durakları Yozgat olmuştu
Bir daha Yozgat’tan yola düştüler
Oradan da Aziziye göçtüler
Gelip Dereköy’e hep yerleştiler
Gayrı göç etmesi sona ermişti.” 11/25
Hakk Halîlî’nin ailesi ve doğumu şu şekilde anlatılır. Hak Halîlî’nin
annesinin adı Şahan, dedesinin adı Hüseyin’dir.
“Altı oğlan altıparmak dediler
Bu gile nesli berrak dediler
Şahan anneden bir örnek dediler
Bu anneden Hakk Halîlî olmuştu
Dedesi Hüseyin, annesi Şahan
Hal-i ahval böyle geçti bir zaman
Page 366
356
Ol Şahan anneden doğdu bir civan
Hakk Halîlî Yüce Sultan doğmuştu.” 11/26
Hakk Halîlî, annesinin onun okumasını istemesi üzerine tekrar yola koyulur
ve sırasıyla Bolvadin, Konya, İstanbul ve Mısır’da eğitim görür. Sonunda papazları
bile İslam’a getiren bir âlim olur.
“Şahan ebe bunda vasiyet aldı
Okuması için bir emir oldu
İşte Hakk Halîlî yola koyuldu
On iki yaşında revan olmuştu
Bolvadin Konya İstanbul derken
El Ezher Üniversitesine rektörken
Hayran olur herkes vaaz verirken
Çok papazlar bile dine gelmişti.” 11/26
Hakk Halîlî birçok yer gezdikten sonra, Karacalar Köyünün bulunduğu
Ortaören belinde karar kılmıştır. Âşığımız, Hakk Halîlî’nin adını “Yüce, yüceler
yücesi, yüce Sultan” gibi sıfatlarla beraber anmaktadır.
“Yemen'den Yozgat'a gelen,
İnsanlara örnek olan,
Ortaören’de karar kılan,
Ol Yüce Hakkın Halîlî.” 8/70
“Hakk Halîlî Yüce Sultan doğmuştu.” 11/26
Hakk Halîlî, Karacalar Köyü halkının dertlerine derman olmuş, yaralarına
merhem olmuştur. Âşığımız da bu durumu dile getirip, Hakk Halîlî’ye hayali olarak
hoş geldiniz demektedir.
“Sensin merhem yâremize,
Page 367
357
Sen dermansın çaremize,
Teşrif edip aramıza,
Hoş geldiniz Hakk Halîlî .” 8/70
Âşığımız, Şeyh Hak Halîlî için şu ifadeleri kullanır: Hak Hacı Halil, Hakkın
Halil, Muhammed’in dostu, evliya seyidi, cümle evliyalar hası, evliya başı, ser
çeşmeler evliyası, pirim, ulu, uluların ulusu, Hakk’ın dostu, şahım, yüce, yüce sultan,
gönüllerin Kâbesi.
“Muhammet’in dostu Hakkın Halil’i” 4/119/4
“Evliyâ seyidi Hak Hacı Halil” 4/95/5
“Hakkın Halil’idir evliya başı” 4/63/5
“Hak Halîlî güzel şaha gidelim” 4/35/6
“Pirim Hacı Halil’dir” 5/38/3
“Yüce Hak Halil’i pirin aşkına” 5/24/8
“Hakkın dostu şahım Hacı Halil’den” 6/119/5
“Ol yüce Hakkın Halîlî” (nakarat 3 adet) 8/170/2
“Evliya seyidi Hakkın Halil’i” 4/57/1
“Pirimiz Hak Halîlî” 10/155/1
“Hak Halîlî uluların ulusu” 8/32/1
“Hakkın Halîlî’dir evliya başı” 11/133/4
“Yüce Hakkın Halîlî’yiz” 9/66/4
“Ser çeşmeler evliyası,
Cümle evliyalar hası,
Sensin gönüller Kâbesi,
Sefa geldin Hakk Halîlî” 8/70
“Hakk Halîlî Yüce Sultan doğmuştu.” 11/26
Hakk Halîlî de Kerbela Olayına ve şehitlerine büyük üzüntü duyardı.
Page 368
358
“Şah Hüseyin deyip gözyaşı aktı
Yirmi dört bacının yasını çekti
Mazluma garibe yetime baktı
Düşmüşlerin yardımcısı olmuştu.” 11/26
Hakk Halîlî’nin kurduğu dergâhta Ehl-i beytin sancağı dalgalanmıştır.
“Dalgalandı ehlibeytin sancağı
Hem kuruldu Hüseyinler ocağı
Hakk Halîlî, Bacı Sultan dergâhı
Gelen dertlilere derman olmuştu.” 11/26
Hakk Halîlî daima halka hizmet etti, çeşmeler yaptırdı, düşkünlere yardımcı
oldu, hastaların halini sordu ve insanların gönlünde taht kurdu.
“Düşkünlerin ellerinden tutardı
Bunalanın imdadına yeterdi
Tam yirmi dört tane çeşme çıkardı
Susuz memlekete hep su bulmuştu
Zehra Sultan Abdülkadir oğlunu
Devam etti Bacı Sultan yolunu
Sorar dertlileri hasta halini
Bütün insanların gönlün almıştı
Daim halka hizmet idi çabası
Çok kutsaldı ona gönül kâ’besi,
Zikri fikri Hakkın Ehlü’l abası
Özü sözü hep Hüseyin olmuştu.” 11/26
Page 369
359
Hakk Halîlî aynı zamanda Bacım Sultan’ın babası ve Kadir Sultan’ın da
dedesi idi. O da daima Hz. Hüseyin’i anmıştı.
“Ehl-i beyittir muhabbetin gıdası
Hakk Halîlî, Kadir Sultan dedesi
Uzaklardan duyulurdu sedası
Her kelâmı Şah Hüseyin olmuştu” 11/26
Hakk Halîlî’den sonra onun nişanı, torunu Kadir Ağa’dadır.
“Torunundadır nişanı,
Yayıldı şöhreti, şanı,
Ortaören’de bedahşânı,
Saygıdeğer Hakk Halîlî .” 8/70
Âşığımız, Hakk Halîlî’yi diliyle zikretmekte; sazının telleriyle söylemektedir.
“Yoksul Derviş yollarında,
Zikrederek dillerinde,
Şu sazımın tellerinde,
Söylüyoruz Hakk Halîlî.” 8/70
Hakk Halîlî, Karacalar Köyü’nde Kadirî Tarikatının Hüseynî Koluna ait bir
dergâh kurar, Kadirilik Tarikatının Hz. Muhammet’ten gelen silsilesini burada
devam ettirir. Silsile şöyledir.
Kadirî Silsilenamesi: Tarikat Şeyhleri/Türbe Yeri/Doğum ve Vefat Tarihleri:
Hz. Muhammet Mustafa /Medine/570-632
Hz. Ali Kerremallahu'l-Veche/ Necef/599-662
Hz. İmam Hasan /Medine/625-672
Hz. İmam Hüseyin /Kebela/626-683
Hz. İmam Zeynel Abidin /Medine/660-718
Hz. İmam Muhammet Bakır /Medine/679-739
Page 370
360
Hz. İmam Cafer-i Sadık /Medine/702-770
Hasan-ı Basri Hazretleri /Basra/641-728
Habibü'l-Acemi Hazretleri /Basra/670-739
Davud-u Tai Hazretleri/ Bağdat/?-781
Maruf-i Kerhi Hazretleri/ Bağdat/?-815
Seriyyü's-Sekatî Hazretleri/ Bağdat/?-865
Cüneyd-i Behra Hazretleri/ Bağdat/822-915
Ebubekir Şiblî Hazretleri/ Bağdat/861-?
Abdu'l-Vahid Hazretleri/ Bağdat/?-?
Ebu'l-Ferec-i Mehmet Kuddisî Hazretleri/ Bağdat/?-?
Aliyyü'l-Hakkarî Hazretleri/ Hakkarî/?-?
Mübarek Mahsumî Hazretleri/ Mehdul Melik/?-1162
Pir Abdülkadir Geylanî/ Bağdat/1077-1166
Şeyh Abdülrezzak / Bağdat/ ?-?
Şeyh Nasır Bin Abdulrezzak /Hama/1169-1238
Şeyh Muhammet bin Nasır /Hama/?-?
Şeyh Ahmet bin Muhammet /Hama/?-?
Şeyh Yahya bin Ahmed /Hama/?-?
Şeyh Muhammet bin Yahya /Hama/?-?
Şeyh Ali bin Muhammet /Hama/?-?
Şeyh Hüseyin bin Ali /Hama/?-?
Şeyh Yahya bin Hüseyin /Hama/?-?
Şeyh Kasım bin Yahya /Hama/?-?
Şeyh Bereket bin Kasım /Hama/?-?
Şeyh Hüseyin bin Alâeddin /Hama/?-?
Page 371
361
Şeyh Halil Paşa Hz. /Mekke/?-?
Şeyh Hacı Halil (Hakk Halîlî) /Afyon-Emirdağ-Karacalar Köyü/ 1823–
1907
Şeyh Bacı Sultan (Zehra Şahbaz) /Afyon-Emirdağ-Karacalar Köyü/
1881–1965
Pir Abdülkadir Şahbaz (Ağa) Afyon-Emirdağ-Karacalar Köyü/ 1922–
1997.165
Âşığımız, Hak Halîlî gibi bir ulu zâtın dünyada bulunmayacağını,
kendilerinin meşreplerinin, soylarının Hak Halîlî’ye dayandığını, Hak Halîlî’ye bağlı
olduklarını söyler.
“Durmadan dünyayı gez uçtan uca
Hak Halil’i gibi ulu bulunmaz dünyada” 4/77/3
“Hak Halil gibi ulu bulunmaz” 4/77/3
“Hak Halîlî ulumuz var” 9/141/6
“Rehberimiz İmam Ali
Meşrebimiz Hak Halil’i
Bacı Sultan ulu velî” 4/34/5
“Hak Halil’i meşrebimiz soyumuz” 4/62/5
“Hak Halil’e bağlıyız” 10/155/2
Yoksul Derviş, erenler adına Hak Halîlî’den himmet bekler, Hak Halîlî’nin
derde derman olduğunu söyler.
“Pirim Hak Halil’i etsin himmeti” 5/114/5
“Bacı Sultan oldu yüceden yüce
Hak-Halil’i Bacı Sultan himmeti
Üstümüzde hazır olsun erenler” 10/27/5
“Hak Halil’i derde dermandır” 10/30/6 165 GÖRKAŞ, a.g.e.
Page 372
362
Âşığımız, Hak Halîlî dergâhına sığındığını, Hak Halîlî’nin kapısının bir
muhtacı olduğunu söyler ve oradan mürüvvet bekler
“Hak Halîlî dergahına sığındım” 6/62/18
“Hak Halîlî Pirim Zehra Bacıdır
Meşrebimiz ol güruh-u naci’dir
Yoksul kapısının bir muhtacıdır
Nurun ola nurda Ehlü’l abadır” 6/106/6
“Cümlemize mürvet Hakkın Halîlî” 5/48/3
“Secdem Hak Halil’i pire
Efendim sultanım Zehra” 5/80, 8/81
Yoksul Derviş, Allah’tan kendisini Hakk Halîlî’den, onun yolundan
ayırmamasını ister.
“Yoksul Derviş söyler gerçeği destan
Allah’ım ayırma gül yüzlü dosttan
Eleman çağırdım her bir nefesten
Her halimiz ona malum olmuştu.” 11/27
Âşığımızın şiirlerinde, Şeyh Hakk Halîlî ve Bacım Sultan aşağıda belirtilen
yüz yetmiş beş yerde beraber geçmektedir.
(1/14, 2/93, 3/31, 4/43, 4/46, 4/47, 4/48, 4/49, 4/64, 4/16, 4/93, 4/97, 4/76,
4/77, 4/71, 4/81, 4/88, 4/95, 4/116, 4/125, 4/119, 4/111, 4/115, 4/17, 4/34, 4/50, 4/52,
4/57, 4/62, 4/16, 4/63, 4/41, 4/17, 4/35, 4/8, 4/11, 4/15, 4/10, 5/115, 5/75, 5/80, 5/38,
5/16, 5/17, 5/20, 5/23, 5/24, 5/31, 5/47, 5/48, 5/80, 5/38, 5,106, 5/107, 5/110, 5/111,
5/112, 5/114, 5/109, 6/53, 6/104, 6/106, 6/107, 6/119, 6/129, 6/119, 6/114, 6/131,
6/62, 6/39, 6/105, 6/106, 6/107, 6/114, 6/88, 6/99, 7/18, 8/32, 8/35, 8/78, 8/77, 8/248,
8/225, 8/256, 8/81, 8/118, 8/208, 8/209, 8/210, 8/211, 8/124, 8/32, 8/28, 8/18, 8/11,
8/16, 8/241, 8/245, 9/6, 9/10, 9/14, 9/16, 9/22, 9/23, 9/41, 9/51, 9/49, 9/66, 9/69,
9/73, 9/74, 9/86, 9/101, 9/133, 10/1, 10/7, 10/18, 10/20, 10/30, 10/31, 10/38, 10/39,
10/40, 10/44, 10/45, 10/137, 10/135, 10/195, 10/155, 10/50, 10/90, 10/70, 10/21,
Page 373
363
10/11, 10/182, 10/159, 10/111, 10/137, 10/141, 10/146, 10/152, 10/155, 10/167,
11/134, 11/133, 11/117, 11/132, 11/25, 11/26, 11/28, 11/44, 11/49, 11/55, 11/59,
11/69, 11/91, 11/118, 11/114, 11/170, 11/171, 11/181, 11/184, 11/193, 11/196,
11/197, 11/204, 11/205, 11/207, 12/10, 12/34, 12/35, 12/36, 12/145, 12/143, 12/37)
B- BACIM SULTAN (ZEHRA ŞAHBAZ) (1893–1965)
Bacı Sultan, 1893 yılında Karacalar Köyü’nde doğmuştur, ilk eğitimini
babası Hak Halîlî’den almıştır. Babasının vefatından sonra, köyde devam etmekte
olan Kadirî Tarikatının Hüseynî Kolunun, şeyhliğini yapmıştır. Başta Bacı Sultan’ın
eşi İrbiş Ağa olmak üzere, birçok âlim, bir kadının tarikat şeyhi olmasını kabul
etmemiş ve Bacı Sultan’a çeşitli eziyetler ederek, dergâhın kapanmasına sebep
olmuşlardır. Bacı Sultan’ın oğlu Kadir Ağa, dergâhın başına geçinceye kadar dergâh
kapalı kalmıştır.
Bacı Sultan’la aynı köyde yaşayan Âşığımız, şiirlerinde ondan sıkça
bahseder, sadece Bacı Sultan’a yazdığı yirmi beş tane şiiri vardır. “Dertli Gönül” adlı
şiirinde Âşık, ona duyduğu özlemi “Seni düşünmedik bir saniyem yok” diyerek dile
getirmektedir.
“Dertli gönül hayalinde, düşünde,
Hasret acısında, gam telaşında,
Çok ırmak akıttım gözüm yaşında,
Seni düşünmedik bir saniyem yok.
Firkat oldu şu sinemi yakanda,
Gayrı duramıyor hiçbir mekânda,
Sel sel oldu gözyaşlarını akanda,
Seni düşünmedik bir saniyem yok.
Yoksul Derviş der ki; sözlerim bitmez.
Bir saat, bir gün, bir sene yetmez.
Page 374
364
Gayrı bu yaraya merhem kâr etmez,
Seni düşünmedik bir saniyem yok.” 8/194
Âşığımız, Bacı Sultan’ı manevî bir sevgiyle sevmektedir, ona “cananım”
deyip onun âşığı olduğunu söyler. Onun feyziyle yanıp, bâdesine kanan âşığımız,
hâlâ onu beklemektedir, hâlâ ona ağlamaktadır, Bacı Sultan’ın sevdasına
doyulmamaktadır.
“Bacı Sultan aşığıyız” 2/93/2, 4/80/1, 7/18/2
“Bacı Sultan cananım” 6/105/3
“Pirim Hak Halîlî Bacı Sultan'ın,
Ulular ulusu yüce sultanın,
Serçeşmeler başı, koca sultanın,
Erleriyiz pirim Bacı Sultan'ın.” 8/208
“Pervaneyim dönerim
Aşk oduna yanarım
Badesinden kanarım
Pirim Bacı Sultan’ın 4/17/1
“O Bacı Sultan’dan gelir dolumuz” 4/35/6
“Döner feyzi ışığında
Bacı Sultan aşığında
Bekler böyle eşiğinde
Ağlar Yoksul Derviş idi” 3/31/7
“Bacı Sultan sevdasına
Doyulmuyor doyulmuyor” 4/76/1
“Sarıla aşkın kucağına
Yüzü nuru ışığına
Bacı Sultan eşiğine
Page 375
365
Dünü günü yatsam gerek” 10/182/2
“Medet sende Bacı Sultan” 10/31/1
Şiirlerde Bacı Sultan, Bacım Sultan, Zehra Bacı, Balcam Sultan, Bacı Zehra
Sultan, ulu velî, pîr, güzel şah, kıblem kabem, başımın tacı, sultanım yâr, kırkların
başı, gerçek velî, velîlerin velîsi, şıh kızı, anneler annesi, yücelerin yücesi, bir gül
dalı, gibi ifadelerle anılır.
“Bacı Sultan ulu velî” 4/34/5
“Bacı Sultan velîmiz var” 9/141/6
“Pirim Bacı Sultan cümleden ulu” 4/8/6
“Bacı Sultan güzel şaha gidelim” 4/36/2
“Hak Halil’i kızı ya Zehra Bacı
Kıblem Kabem dahi başımın tacı” 4/81/6
“Kavuştur sultanım yâre ah yâre” 4/50/2
“Bacı Zehra Sultan kırkların başı
Beklerim yolunu gel Zehra Sultan 4/97/3
“Bacı Sultan Zehra gerçek velîdir” 10/20/4
“Şıh kızı derlerdi o Zehra Bacı” 10/137/3
“Anneler annesi Zehra’dır kızı” 8/118/3
“Bacı Sultan velîlerin velîsi” 8/32/1
“Gerçek Bacı Sultan velîmiz bizim” 8/118/4
“Bacı Sultan’dır evliya” 5/20/1
“Bacı Sultan yücelerin yücesi” 5/47/7
“Pirim Zehra bir gül dalı” 4/16/2
Âşığımız, Bacı Sultan’ın, Hz. Muhammet’in soyundan, Hz. Ali’nin neslinden
geldiğini söyler, Ehl-i Beytin sancağını çekenin o olduğunu söyler ve ona ikrar verir.
“Bacı Sultan Zehra gerçek velîdir
Page 376
366
Aşkı muhabbeti canda doludur
Ceddi Muhammet’tir nesli Ali’dir
Hak Halil’i, Bacı Sultan dediler” 10/20/4
“Ehli beytin sancağını
Çeken sensin Bacı Sultan” 10/40/1
“O Bacı Sultan’a var ikrarımız” 10/26/1
“İkrar verdik biz de Bacı Sultan’a” 10/18/3
“Bacı Sultan özümüz
Yaşlar akar gözümüz
İkrarımız sözümüz
Diyelim Allah Allah” 9/6/4
“Bacı Sultan’a Övgü” adlı şiirinde Âşığımız, Bacı Sultan’ı her yönüyle Hz.
Fatma’ya benzetmektedir.
“Bacı Sultan her yönüyle
Hazreti Fatma’ya benzer
İnancıyla imanıyla
Hazreti Fatma’ya benzer
Kişiliği hem varlığı
Gerçekler yanında erliği
Her haliyle benzerliği
Fatma Anamıza benzer” 10/34/1
Bacı Sultan, dertlilere teselli verir, hastaların halini sorar, düşeni kaldırırdı, o
hem cömertti hem de onun kalp gözü, gönlü açıktı.
“Dertliye teselli verdi
Hastaların halini sordu
Page 377
367
Sevgi aldı sevgi verdi
Hazreti Zehra’ya benzer
Tuttu kaldırdı düşeni
Sildi akan gözyaşını
Götürdü verdi aşını
Hazreti Fatma’ya benzer
Kalbi gözü gönlü açık
Çok cömertti eli açık
Hakikate yolu açık
Hazreti Fatma’ya benzer” 10/35/6
Bacı Sultan da aynı babası Hak Halîlî gibi Âşığımız gibi, Hz. Hüseyin’in
yasını çekti. Her haliyle hayrün-nisa (kadınların en hayırlısı) gibiydi.
“İmam Hüseyin’e yandı
Hiç durmadan onu andı
Bütün sözleri Kur'an di
O Hayrü’n-Nisa’ya benzer”
Bacı Sultan, boy endam olarak da güzeldi, ahlâkı Kur’an ahlâkıydı, paraya
pula tamah etmezdi.
“O güzel endamı boyu
Kur'andı ahlâkı huyu” 10/36/8
“Servete mala meyletmez
Paraya pula meyletmez
İpeğe şala meyletmez
Özü Fatma’ya benzer” 10/37/1
Page 378
368
Bacı Sultan, köye ve köylüye de birçok hizmetlerde bulundu, okul yaptırdı,
yol yaptırdı, köye su getirtti; gariplere yetti, fakirleri evlendirdi. Bu halleriyle aynı
Hz. Fatma’ya benziyordu.
“Köyümüze okul yaptı
Köprü yaptı hem yol yaptı
Hiç durmadan çalıştı
Fatma Anamıza benzer
Muhtaçlara iş bitirdi
Durmadan yardım yetirdi
Köye çeşme su getirdi
Hazreti Fatma’ya benzer
İşte böyle hizmet verdi
Garibe mazluma erdi
Fakir yetimi everdi
Hazreti Fatma’ya benzer” 10/37/5
“Düşkünün elini tuttu
Bunalan kişiye yetti
Muhtaçlara yardım etti” 10/3/36/6
Bacı Sultan, çok çileler çekti, sabırlı ve mütevazıydi de hep halkın ayağına
gidip insanlara yardım etti.
“Çekti çileyi zahmeti
İffet sabr u metameti
Yaptığı bütün hizmeti
Cenabı Fatma’ya benzer” 10/36/5
Page 379
369
“Taşladılar sabır etti
Halkın ayağına gitti
Her insana yardım etti
Yüce bir makama yetti” 10/36/1
“O Bacı Sultan’ım kanidir kani” 10/111/3
Âşığımız, bütün bu iyilikleri yapan Bacı Sultan’ın methini nasıl yapacağını
bilememektedir, yalnız Bacı Sultan’dan himmet, yardım beklemektedir.
“Yoksul Derviş kıymetini
Nasıl söylesem methini
Bekliyorum himmetini” 10/37/6
Âşığımız, kendisini Bacı Sultan’ın bülbülü olarak görür ve âşıklık ilmini
ondan aldığını söyler ve Bacı Sultan’ın çok büyük makamı olduğunu, “Bacı Sultan”
diyenin de bu dünyada coşacağını söyler.
“Bacı Sultan bülbülüyüz” 9/66/4
“Biz bu ilmi Zehra Sultan’dan aldık” 6/119/4
“Pirim Bacı Sultan velîlerdeniz” 8/124/7
“Çok büyük makamı var Bacı Sultan’ın” 8/204/1
“Bacı Sultan diyen coştu” 8/256/3, 9/42/3
C- KADİR AĞA (KADİR ŞAHBAZ) (1922-1997)
Kadir Ağa, Bacı Zehra Sultan’ın oğludur, Hak Halîlî’nin torunudur. Bacım
Zehra Sultan’ın vefatı üzerine, Hak Halilî Dergâhı’nın başına geçerek şeyh olmuş,
Kadirî Tarikatının Hüseynî Kolu’nun şeyh silsilesini tamamlamıştır.
Yoksul Derviş, Bacı Sultan’dan sonra Kadir Ağa’ya diğer adıyla Abdülkadir
Ağa’ya bağlanmış, onu da Bacım Sultan kadar sevmiş ve ondan feyz almıştır.
(1/37/10, 1/39/4, 4/115/1, 4/116/3, 4/112/2, 4/97/1, 4/97/5, 4/112/2, 4/84/5,
4/94/7, 4/98/2, 4/118/2, 4/118/7, 4/132/8, 4/98/6, 4/97/7, 4/8/6, 4/98/6, 5/80/9,
Page 380
370
5/37/6, 5/38/4, 5/48/4, 5/28/3, 5/23/3, 5/116/5, 5/109/5, 6/114/6, 6/42/5, 6/99/3,
8/171/1, 11/135/2)
Hakk Halîlî’nin nişanı, artık torunu Kadir Ağa’dadır. Dergâhın şeyhi Kadir
Ağa’nın himmet ve kelamı, gerçeği bilen canlar üzerinedir. Âşığımız Kadir Ağa’nın
dergâhına varmak dergâha yüzünü sürmek ister, Kadir Ağa’nın hikmetini görenler,
ona yüzünü sürerler.
“Torunundadır nişanı,
Yayıldı şöhreti, şanı,
Ortaören’de bedahşânı,
Saygıdeğer Hakk Halilî” 8/70
“Abdülkadir oldu rehberim, pîrim” 6/114/6
“Şol yüce dergâhın sultanı Kadir
Sonsuz saygılar ve selamı vardır
Yüce himmeti ve kelamı vardır
Hakkı bilen gerçek olan canlara” 4/84/5
“Şah Abdül Kadir’e varsam
Dergâhına yüzüm sürsem” 4/132/8
“Abdülkadir pîr ile
Gelin tevhit edelim” 5/37/6, 5/38/4
“Senin hikmetini görenler
Şah Abdülkadir’e yüzün sürdü” 5/113/2
“Sürelim yüzümüz Abdülkadir’e” 6/42/5
Yoksul Derviş, Allah’tan bu dergâhtan rahmetini kesmemesini, erenlere
yardımcı olmasını, onları korumasını ister.
“Yoksul divani naz için
Abdülkadir Şah’ım için
Page 381
371
Ol dergâha niyaz için
Kesme bizden rahmetini” 5/23/3
“Destur himmet olsun bu ulu pîrden
Muradımız Seyit Abdülkadir’den
Korusun bizleri semadan, yerden
Allah yardımcımız olsun erenler” 8/171/1
Bacı Sultan’ın vefatından sonra âşığımız, onun yerine geçen Kadir Ağa’dan
kendilerini Ehl-i Aba’dan yani Hz. Muhammet’in ailesi olan, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin’den ayırmamasını istemektedir.
“Pirim Bacı Sultan göçtü bekaya
Bir dileğim var Kadir Ağa’ya
Yoldaş etsin bizi Ehlü’l abaya
Bez de ağlaşalım cümle ihvanlar” 1/39/4
“Ehl-i beyittir muhabbetin gıdası
Hakk Halîlî, Kadir Sultan dedesi
Uzaklardan duyulurdu sedası
Her kelâmı Şah Hüseyin olmuştu” 11/26
Allah’a dua eden Âşık, kendisini dergâhtan ve Kadir Ağa’dan ayırmamasını
ister.
“Bai bismillahtır sözümün başı
Bizi bu dergâhtan mahrum eyleme
Sensin cümle sefillerin yoldaşı
Evvel Kadir Şah’tan bizi ayırma” 4/115/1
“Bağışla Sultan’ım Kadir Şahbaz’a” 4/116/3
“Tuttum dergâhına naz-ı niyazım
Beli dedim Abdül Kadir Şahıma” 4/49/7
Page 382
372
Kadir Ağa için velî, seyit, ulular ulusu, sefillerin yoldaşı, gibi ifadeleri
kullanır.
“Seyit Abdülkadir ile
Bacı Sultan’a gidelim” 5/107/3
“Pirim Abdülkadir Şahım velîdir” 5/48/4
“Ulular ulusu Şah Abdülkadir” 5/108/5
“Sensin cümle sefillerin yoldaşı
Evvel Kadir Şah’tan bizi ayırma” 4/115/1
“Pîrim Abdülkadir Şahbaz’dır velî” 6/99/3
Şiirlerde Kadir Ağa’nın adı genellikle dedesi Hak Halilî ve annesi Zehra
Sultan’la beraber geçmektedir.
“Secdem Hak Halîlî pîre
Efendim Sultan Zehra
Bağlıyım Abdülkadir’e
Şefaat ya Resulullah” 5/80/9
Kadir Ağa’nın nesli temizdir, çünkü evliyalara dayanır.
“Hakikat yolunda erenler çoktur
Evliyanın nutku nefesi haktır
Oğlun Abdülkadir ol nesli paktır
Beklerim yolunu gel Zehra Sultan” 4/97/1
Bacım Sultan’ın ölümü üzerine oğlu, Yoksul Derviş ve cümle ihvanlar
ağlayıp bağrını dövmektedir.
“Oğlun Abdülkadir bağrın döğüyor
Beklerim yolunu gel Zehra Sultan” 4/98/2,
“Ağlar anda oğlu Kadir” 4/112/2
“Durmadan ağlıyor şol Abdülkadir” 4/94/7
Page 383
373
“Şah Kadir’in yaşı bir sele dönmüş” 4/118/2
“Cümle ihvan ile Yoksul kulunu
Anasız bacısız koydun oğlunu
İkrar veren terk eylemez yolunu
Şah Abdülkadir’e uyan ağlaşır” 4/118/7
Âşığımız dergâhın ve Abdülkadir Ağa’nın şeyhliğinin kıyamete kadar devam
etmesini Allah’tan diler, buna Oniki imamlar da hayali olarak tamam derler.
“Bu ulu mekânda Oniki İmam
Şah Abdülkadir’e dediler tamam
Kıyamete kadar eylesin devam
Coşkun ırmaklar gibi akar inşallah” 11/135/2
Kadir Ağa’nın 1997 yılında ölümü üzerine Âşığımız “Kadir Ağa'nın Kervanı”
adlı bur şiir yazar ve Kadir Ağa’nın ölümünü ve ardından yaşananları anlatır.
“Bayram Günü Merasimi var idi,
Arife gününde Hakk’a yürüdü.
Sanki On binlerce insan var idi,
Cümle muhipleri geldi ağladı.
Ortaören Beline mahşer kuruldu,
Muhibbi haneden burada görüldü.
Saflar bağlanıldı, divan duruldu,
Herkes bir mağnaya daldı ağladı.
Şeker bayramında sala verildi,
Dervişleri alay alay derildi.
Sanki bu dünyanın bendi kırıldı,
Page 384
374
Cümlesi bir figan oldu ağladı.
Telefon ettiler haber saldılar,
Oğlu, kızı, muhipleri geldiler.
Yedi iklim dört köşeden doldular,
Cümlesi bağrımı deldi ağladı.
Yavruların geldi seni soruyor,
Kadir Ağam nerde diye arıyor,
Gözün açmış bize bakıp duruyor,
Herkes hikmetini bildi ağladı
Doksan Yedi yılı Şubat ayında,
Bir figandır koptu Emirdağ'ında,
Ortaören’de, Karacalar Köyü’nde,
Hep insanlar saf saf oldu ağladı.
Kaside söylendi, Yasin okundu,
Salât ile selam ile yakındı.
Tekbir sedaları arşa dokundu,
Göklere bir Nida doldu ağladı.
Semah alanında namaz kılındı,
Kerameti ayan oldu bilindi,
Cümle ihvanların bağrı delindi,
Page 385
375
Bir ağızdan tekbir aldı ağladı.
Bayram günü yetim kodu bizleri,
Hep toplandı gelinleri kızları,
Mateme büründü soydu yüzleri,
Sanki saçlarını yoldu ağladı.
Aktı gözyaşlarını seller kaldı,
Tatlı muhabbeti dillerde kaldı,
Hasretin acısı kullarda kaldı,
Şu dertli sinemi deldi ağladı.
Değmeyin kardeşler sinem söküldü,
Ciğerim delindi belim büküldü,
Zindan oldu sanki dünyam yıkıldı,
Şu gönlümü matem aldı ağladı.
Bütün Dervişleri geldi döküldü,
Yedi iklim dört köşeden çekildi,
Senin sevenlerin yandı yakındı,
Herkes gözyaşını sildi ağladı.
Kaymakam geliyor, Bakan geliyor,
Bayram namazından çıkan geliyor.
Sanki seller gibi akan geliyor,
Page 386
376
Ortaören beline doldu ağladı.
Anında bir haber alamayanlar,
Haber alıp imkân bulamayanlar,
Hele arz edip de gelemeyenler,
Gözyaşları sel sel oldu ağladı,
Gelemeyen yolda kaldı ağladı.
Kadir Ağamızın böyle edişi,
Gerçekten bizleri yaktı gedişi,
Cümle canlar ile yoksul dervişi,
İşte boynu bükük kaldı ağladı.” 9/71
Page 387
377
SONUÇ
“Âşık Yoksul Derviş’in Şiirlerinde Dinî Tasavvufî Unsurlar” adlı
çalışmamızda vardığımız sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz:
Âşığımızın şiirlerinde geçen temaların büyük bir çoğunluğunu dinî-tasavvufî
temalar oluşturmaktadır. Bunun sebeplerini birkaç maddeyle sıralamak istersek: 1-
Âşığımız İstanbul’da medrese eğitimi almış bir hafızdır, Emirdağ’da ve İstanbul’da
toplam dört yıl dinî eğitim almıştır. 2- Âşık, Kadirî tarikatına bağlıdır, Âşığımızın
köyünde bu tarikata bağlı bir dergâh bulunmaktadır.
Şiirlerde en çok geçen dinî unsur Allah’tır. Allah, şiirlerde 574 yerde
aşağıdaki isim ve sıfatlarıyla geçmektedir. “Allah, Alîm, Basar, Cabbar, Gafir-üz
Zenbî, Gaffar (Gafûr), Gani, Hâbir, Hakk, Hu, Hüdâ, Kâdir, Kahhar, Kerîm, Lem-
Yezel, Mevla, Nur, Rabb, Rahman, Rahîm, Samed, Sem’i, Settar, Vâhid, Yar
(Canan), Yaradan, Yezdan (Sırr-ı Yezdan).”
Yoksul Derviş’in şiirlerinde en çok geçen ikinci unsur Hz. Ali’dir. Hz. Ali,
564 şiirde, yiğitlik, bilgililik, bağlılık gibi özellikleriyle geçmektedir. Âşığımız,
Oniki İmamlar’a ve onların başı Hz. Ali’ye inanış itibariyle büyük bir sevgi duyar.
Âşığın şiirlerinde en çok geçen üçüncü unsur Hz. Muhammet’tir. Hz.
Muhammet, en son hak peygamber olması sebebiyle Âşığımızın şiirlerinde 252 yerde
geçer. Âşığımız şiirlerinin birçok yerinde Hz. Muhammet’i metheder, ondan şefaat
umar.
Âşığımızın şiirlerinde en çok geçen dördüncü unsur Kerbela Olayı ve Hz.
Hüseyin’dir. Âşığın ilk kitabı olan “Kerbela Çölünde Kanlı Şüheda Gülşeni”
tamamen Kerbela Olayı’nı anlatmaktadır. Diğer kitaplarda da 55 şiirde Kerbela Olayı
geçmektedir. Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan da şiirlerde 197 yerde geçmektedir. Hz.
Hüseyin, Kerbela’da vahşice katledilmesiyle, Hz. Hasan da hilafet meselesi
sebebiyle Yezit’in adamları tarafından zehirlenerek öldürülmesiyle şiirlerde
geçmektedir. Peygamberimizin öz torunlarının böyle katledilmesi Âşığımızı çok
üzer.
Page 388
378
Şiirlerde en çok geçen beşinci unsur, Hak Halîlî ve Bacım Sultan’dır.
Âşığımızın bağlı olduğu dergâhın ileri gelen iki şahsiyeti olan Hak Halîlî ve Bacım
Sultan, 175 şiirde geçer. Hak Halîlî ve Bacım Sultan, şiirlerde âlim olmaları, örnek
şahsiyetleri ve halka yaptıkları hizmetlerle geçer.
Âşığımızın şiirlerinde en çok geçen altıncı unsur ise Oniki İmamlar’dır. Oniki
İmamlar, 121 şiirde geçmektedir. Oniki İmamlar, Âşığımızın bağlı olduğu Kadirî
silsilesinin ileri gelenleri, din büyükleridir bu sebeple Âşığımız onlara karşı büyük
bir sevgi duyar.
Âşık Yoksul Derviş, dinî eğitim almış olmasından dolayı, bir ilahiyatçı kadar
dinî-tasavvufî bilgiye sahiptir, bunu şiirlerini incelerken de gördük. Yalnız
Âşığımızın din anlayışı hiçbir zaman dayatmacı bir din anlayışı değil, sevgi ve
hoşgörüye dayalı bir din anlayışıdır. Yunus Emre gibi Yoksul Derviş de “Yaratılanı
hoş gör, Yaradan’dan ötürü” demektedir.
Page 389
379
KAYNAKÇA
A- Kitaplar: AKIN, M., Dünden Bugüne Emirdağ, Afyon, tarihsiz. APAK, İ.,YAVUZ, K., Dinî Terimler Sözlüğü (iki cilt), İhlas Yayıncılık, İstanbul 1988. AYDIN A., Alevi Halk Ozanları, Cem Vakfı Yayınları, İstanbul 2004. AYVERDİ, İ., Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2006. BİLMEN, Ö.N., Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yayınları, İstanbul 1996. BUHARİ, El-Edepü’l-Müfret, C.1, s.488, (Tercüme eden Ali Fikri Yavuz) İstanbul 1979. BUHARİ, El-Camiu’s-Sahih, Kitabü’l-İman Bölümü, 2.Bab.,Çağrı Yayınları, Ankara 1980. CEMEL, İ.,Âyet ve Hadislerle El-Esmaü’l Hüsna, Medine Yayıncılık, İstanbul 2001. DOĞUŞTAN GÜNÜMÜZE BÜYÜK İSLAM TARİHİ, Hakkı Dursun YILMAZ, Çağ Yayınları, İstanbul 1989. ELÇİN, Ş., Halk Edebiyatına Giriş, Akçağ Yayınevi, Ankara 2001. El-ACLUNİ, Keşfü’l-Hafâ, C.2, s.232, Kahire tarihsiz. EL-MUTAKİ EL-HİNDİ R., Kenzü’l-Ummal, C.2, Beytü’l-Efkari Duvaliye Yayınevi, Ürdün tarihsiz. EYUPOĞLU, İ.Z., Bütün Yönleriyle Bektaşilik, Der Yayınevi, İstanbul 2000. GÖLPINARLI A., Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik, Der Yayınevi, İstanbul 2003. HALICI, F., Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri, Güldeste, Atatürk Kültür Merkezi yayınları, Ankara 1992. HANBEL A. B., El-Müsnet, C.3, s.191, Çağrı Yayınları, Ankara 1980. IŞIK İ., Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Elvan Yayınları, Ankara 2006. KÖKSAL, Asım, Hazreti Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınevi, Ankara 1984 KUBAT, Ş., Gönülden Sesler, Uğur Ofset, Eskişehir 1986. ---------------, Aşkın Dizileri, Öztürk Matbaası, Ankara 1987. ---------------, Yüzbin Oldu Yarelerim, Öztürk Matbaası, Ankara 1989. ---------------, Dost İline Götür Beni, Öztürk Matbaası, Ankara 1989. ---------------, Nefeslerin Özü, Ufuk Ofset, Ankara 1993. ---------------, Yunusça Şiirler, Erk Yayıncılık, Ankara 1996. ---------------, Deyişlerin Dilinden, Gürler Ofset, Ankara 1997. ---------------, Güzelleme Şiirler, Gürler Ofset, Ankara 1998 ---------------, Sevgi Yolunda, Uğur Ofset, Eskişehir 2004. ---------------, Destanlarım, Kültür Ajans, Ankara 2004. ---------------, Türkülerin Dili, Afyonkarahisar 2006. ---------------, Kerbela Çölünde Kanlı Şüheda Gülşeni, Emirdağı 1968. OCAK A. Y., İslam-Türk İnançlarında Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1990. ÖZÇELİK M., Âşık Deli Hazım, Fakülte Kitapevi, Isparta 2004. ÖZSOY, S. B., Başlangıçtan Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri, Ankara 2005. PALA, İ., Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, L&M yayıncılık, İstanbul 2003.
Page 390
380
SAKAOĞLU, S., ALPTEKİN, A. B., Türk Saz Şiiri Antolojisi, Akçağ Yayınevi, Ankara 2006. SEFERCİOĞLU, M. N., Nev’i Divanı’nın Tahlili, Kültür Bakanlığı Gaye Yayınevi, Ankara 1990. SİNEMİ O., Ozanlar Vakfı Şiir Antolojisi 2002, 2003, 2004, Ozanlar Vakfı Yayınları, Ankara 2004. TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANSİKLOPEDİSİ, Dergâh Yayınları, İstanbul 1998. TÜRK DİL KURUMU, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 10. Baskı, Ankara 2005. ULUDAĞ, S., Kuşeyri Risalesi, Dergah Yayınları, İstanbul 1981. YAZIR; E.H., Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali, Akit Yayınları, İstanbul 2006. YEĞİN, A., Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Türdav Basım ve Yayım, İstanbul 1998. B- Tezler: ÇELEPİ, M. S., Âşık Ömer Divanı’nın Tahlili, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta 2005. GÜLTEKİN, E., Âşık Edebiyatında Peygamber Kıssaları, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta 2006. ÖZKAN, F., Âşık Yoksul Derviş, Bitirme Tezi, Afyonkarahisar Üniversitesi, Afyon 2000.
Page 391
381
ÖZ GEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler:
Adı ve Soyadı: Halil Eren YILDIRIM
Doğum Yeri: Isparta-Uluborlu
Doğum Yılı: 1974
Medeni Hâli: Evli
Eğitim Durumu:
Lise: 1989–1992, Kütahya Lisesi ve Antalya Lisesi.
Lisans: 1992–1996, Selçuk Ü. Eğitim Fak. Türk Dili ve Edb Öğretmenliği.
Yüksek Lisans:2004–… SDÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Fen-Edb. Fak
Yabancı Dil ve Düzeyi:
1. İngilizce, KPDS, 2004, 48
İş Deneyimi:
1996–1998, Aksaray İli, Aksaray Lisesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni.
1998–1999, (Askerlik vazifesi için) Muş ili, Bulanık İlçesi, Gazi İlköğretim Okulu,
Türkçe Öğretmeni.
2000–2003 Aksaray İli, Aksaray Lisesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni.
2003–2004 Isparta İli, Uluborlu İlçesi, Uluborlu Çok Programlı Lisesi, Türk Dili ve
Edebiyatı Öğretmeni
2005-… Isparta İli, Gönen İlçesi, Gönen Anadolu Öğretmen Lisesi, Türk Dili ve
Edebiyatı Öğretmeni.
Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar:
Seminer Çalışması: Uluborlu’daki Sülâle Lakapları Üzerine Bir Çalışma.