Top Banner
84

Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Mar 26, 2016

Download

Documents

Yeşilay Dergisi-Ağustos-943. Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar
Page 2: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar
Page 3: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

İnsanlık tarihi aynı zamanda şiddetin tarihidir önermesini çağımızın geldiği nokta doğruluyor aslında. Şiddetin giderek yaygınlaştığı, bütün insanlığı tehdit ettiği bir zaman diliminde yaşıyoruz.

Güç veya baskı uygulayarak insanlara bedensel veya ruhsal açıdan zarar verme olarak tanımlanan şiddet olgusu teknolojinin gelişmesiyle de çağımızın en büyük tehlikesi arasında gözük-mektedir. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla şiddet daha olağan hale gelmiş, meşrulaştırılmış ve de bu durum şiddetin yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Tüm bunların nedeni ise şiddetin artık bir çözüm yolu olarak başvurulan bir araç olduğunun sanılmasıdır. Güçlünün güçsüzü ezmesi, bireyin bir ifade biçimi

olarak kendini şiddet yoluyla ispat etmesi, kişinin çaresizliğinin çözümünü şiddette araması uzman kişiler tarafından bu konuya daha ciddi bir şekilde bakılmasını gerektirmiştir. Şiddete neden olan ekonomik, psikolojik vb. bir çok unsur vardır. Yapılan araştırmalar herhangi bir madde bağımlısı olmanın da şiddete kapı açtığını ortaya koymuştur.

Alkol, kumar, internet ve madde bağımlılığının başta ailede olmak üzere toplumda bir çok şiddetvari olaylara neden olduğu aşikardır. Bizler

de dergimizin bu sayısında şiddet ve bağımlılıklarla birlikte gelen şiddetin yol açtığı olumsuzluklara değindik. Patolojik kumar oynama ve aile üstündeki etkileri, alkolle gelen şiddet, madde bağımlılığı ve şiddet gibi alanında uzman isimlerin yazdığı makaleleri bu sayımızda sizlere sunmuş bulunmaktayız. Televizyon ve TV programlarının da şiddete olan etkisinin, ayrıca tüm bunların neden olduğu aile içi şiddetin boyutlarının neler olduğuna dair önemli kalemler tarafından ele alınan yazılara da bu sayımızda yer vermiş bulunmaktayız.

Kültür-Sanat bölümümüzde ise kadına uygulanan şiddete karşı tepkisini Kadın Ağzı Anadolu Türküleri albümü ile dile getirmiş sanatçı Züleyha Ortak ile yapılan söyleşimiz yer almaktadır. Çeşitli kültür sanat haberlerimizin yanı sıra film, kitap, şehir ve spor tanıtımlarımız da bu sayımızdaki yerini almıştır.

Ramazan-ı Şerif’i geçirdiğimiz şu günlerde tüm okurlarımızın gelecek olan Mübarek Ramazan Bayramını da en içten dileklerimi-zle kutlar, bağımlılıklardan uzak nice bayramlar geçirmenizi dileriz.

KURUCUSUOrd. Prof. Dr. Mazhar Osman UzmanDerginin Tesisi:1924

TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİGenel Başkan Av. Muharrem Balcı

EDİTÖRProf. Dr. İbrahim Keleş

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAv. Osman Baturhan Dursun

YAYIN KORDİNATÖRÜAv. Adalet Canlı Akbaş

HABER VE FOTOĞRAFSümeyya OlcayAybüke EkiciKadir Metin AkbaşRabia KoyuncuEsra ÖnalŞerife BarutAsude Zeynep Cömert

YEŞİLAY REKLAM TANITIM VE ORGANİZASYON SORUMLUSUZeynep DemirkıranTacettin VarbozFerdinaz Koyuncu

REKLAM PROjE KOORDINATÖRÜ SEKAnS YAPıMŞakir Sarı[email protected] Hacıhaliloğ[email protected] 557 8035www.sekans.com

İDARİ VE MALİ İŞLER DİREKTÖRÜAbdurrahman Çınar

YAYIN KURULUAv. Muharrem Balcı, Prof. Dr. İbrahim Keleş,Prof. Dr. Burhanettin Can, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, Prof. Dr. Mustafa Şentop, Yrd. Doç. Dr. Vehbi Altınçul, Av. Adalet Canlı Akbaş, Av. Arzu Besiri, Arif Çiftçi, Ahmet Zeki Olaş

İDARE YERİnuruosmaniye Cd. no: 17/1 Cağaloğlu/İstanbulT (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63

GRAFİK TASARIM Sekans Yapım

BASKI Ömür Matbaacılık

YAYIN TÜRÜSüreli ıSSn 1330-3950

Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TLYurdışı Abonelik, Yıllık 120 TLPosta Çeki: 1054174 Sirkeci/İSTAnBUL

Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır.

Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.

Bağımlılık mı şiddeti tetikliyor yoksa şiddet mi bağımlılıkları?

Prof. Dr. İBrahİm KeleşYeşilay Cemiyeti Genel Sekreteri

EDİTÖR

Page 4: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

24

alKolle gelen şİDDetŞiddet, insanın beden ve ruhsal yapısının bütünlüğüne karşı yapılmış bir saldırıdır. Alkol bağımlılığı bireyin kişiler arası ilişkilerinde bozukluklara, aile yaşamında ev içi şiddete, eşler arasında anlaşmazlıklara sebebiyet verir.

d o s y a

18

MAdde BAğıMlılığının TeTİKledİğİ ŞİddeT12YeŞİlAY CeMİYeTİ’ndenKıBRıS ÇıKARMASı08

Aİle İÇİ ŞİddeTVe TüRleRİ32ÇOCuK İhMAlİnİn Ve İSTİSMARının SOnuÇlARı34

PATOLOjİK KUMAR OYnAMA VE AİLEYE ETKİLERİ

Page 5: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

MuSTAfA TeKİn: ŞüKüRSüZlüK ŞİddeTİ TeTİKleR42MeVlüT dİnÇ: ÇOCuKlAR OYun BAğıMlılığınA KARŞı eğİTİlMelİ36

‘ÖneMlİ OlAn MAdde BAğıMlılığındAn dA SOKAK AhlÂKındAn dA ÇOCuğu KOPARABİlMeK’50YeŞİlAY, RİO+20 BM SüRdüRüleBİlİR KAlKınMA KOnfeRAnSı’nA KATıldı54ZüleYhA ORTAK: fARKlı dİlleRİ KOnuŞSAK dA hePİMİZ BİRİZ’64BunGee juMPınG: heYeCAnA ATlAYıŞ68

28

TELEVİZYOn ŞİDDET VE TOPLUM

Page 6: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Şiddet, sadece savaşlarla birlik-te anıldığı günleri geride bırakarak gündelik hayatta sık karşılaştığı-mız ve sık karşılaştıkça daha da ka-yıtsızlaştığımız bir konu haline gel-miştir. dünya üzerinde pek çok ku-rum ve kuruluş şiddete ve kayıtsız-lığa çareler aramaktadır. dünya Sağlık Örgütü şiddeti; kişinin bilinçli ola-rak, kendisine, başkasına, bir gruba veya bir toplu-luğa karşı, yaralama, ölüm, psikolojik zarar, geliş-me geriliği ya da yoksunlukla sonuçlanan ya da so-nuçlanma olasılığı yüksek olan, tehdit ederek veya gerçekten, fiziksel zorlama ya da güç kullanılması, olarak tanımlamaktadır. Bu yazımızda şiddetin çeşitlerine dikkat çekecek, “masumiyet algılarına” ve yanlış anlamalara, şid-det ile bağımlılık ilişkisine değineceğiz.

Şiddeti daha öz bir şekilde, “insana bedensel veya ruhsal açıdan zarar verebilecek bireysel veya toplumsal her türden güç ve baskı uygulamak” şeklinde de tanımlayabiliriz. Tanımlamaların sıh-hati, eski deyimle “efradına cami, ağyarına mani” olduğunda, şiddet gibi bir fenomenin “masumiyet algısı” içinde değerlendirilmesine engel olmamız, yaptırımların da toplum vicdanına uygun olma-sı sağlanabilir. Şiddet türleri, Sözlü Şiddet, fizik-sel Şiddet, Aile İçi şiddet, Cinsel Şiddet, ekonomik Şiddet, Toplumsal İlişkileri Sınırlayıcı Şiddet ola-rak belirlenebilir. her biri ile ilgili masumiyet algısı oluşmuş ise de ikisi üzerinde durmamız elzemdir.

Aile içi şiddet konusunda masumiyet al-gısına örnek, “erkektir, döver de söver de” an-layışıdır. Cins ayrımının insanlar arası üstün-lük sağlamadığı anlayışı yerleştirilmeden aile içi şiddet önlenemez. Son dönemlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve bazı STK’lar ai-

leye ilişkin seminer vb. etkinliklerine erkekle-rin katılımını sağlayamadığından, etkinlikle-ri etkisiz kalmaktadır. Yapılacak iş, erkekleri bu etkinliklere katmak olmalıdır. Bu kapsam-da Bakanlığa önerdiğimiz, “evlilik Öncesi Zo-runlu/Sertifikalı eğitimler”e evlilik adaylarının birlikte katılmalarını ve sertifikalandırılmala-rını sağlayarak nikâh masasına oturmalarına izin vermek olacaktır. Cinsel Şiddet konusunda “masumiyet algısı” ise “dişi köpek kuyruğunu sallamasa…” veya “erkeğin elinin kiri” gibi ya-kıştırmalardır. Toplum içinde erkek egemen an-layışın eseri olan bu tür söylemler, cinsel şidde-tin azaltılmasında önemli açmazlarımızdır.

Şiddet, karşılıklı sevgi paylaşımını, yani mut-luluğu ortadan kaldırır. Korku ve intikam hissini üretir. Çoğunlukla içki ve bağımlılık yapıcı madde kullanan şiddet uygulayıcıları bir süre sonra şid-det görenlerin de şiddet uygulayıcılarına dönüş-mesine neden olur. eve sarhoş olarak gelen baba-nın anneye ve kendisine şiddet uyguladığını gö-ren çocuk, maalesef bir süre sonra içki veya mad-de kullanmaya başlar ve şiddet gören halden şid-det uygulayan hale gelir.

değerli Yeşilay dostları,Bağımlılığın büyük bir kısmının, bağımlı-

lık yapıcı maddeler hakkındaki masumiyet al-gısından ileri geldiğini biliyoruz. ‘Tiryakilik’ ve ‘alışkanlık’ kavramlarının sigaraya, ‘sıkıntıları unutturma’nın alkol ve uyuşturucuya, ‘ottur, za-rarı yoktur’un esrara, ‘geleceği kurtarma’nın şans oyunları/kumara yönelten masumane kavram-lar/deyişler olduğunu ve bağımlılığa meşruiyet kazandırmaya yönelttiğini biliyoruz.

Şiddetin de halk arasında bazı deyişlerle ma-sumiyet algısıyla zırhlandığına tanık oluyoruz. Aile içi şiddete örnek olarak çocuklar için, “akşama ba-ban gelen de önüne atam men seni” deyişi, kadın-lar için ise, “sırtından sopasını, karnından sıpasını eksik etmeme” deyişi de çok önemlidir.

BaşYaZI

şiddet-bağımlılık ilişkisi

Page 7: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Şiddette masumiyet algısı ile bağımlılıklarda ma-sumiyet algısının, aile içi şiddet gören ve parçalan-mış aile çocuklarının bağımlılıklara duçar olduğu bili-nen bir gerçek. henüz temyiz kudretini tam olarak ka-zanamamış çocuk ve gençlerin, aile içi şiddete ve sev-gisizliğe maruz kalan kadınların kurtarıcı olarak sunu-lan maddelere olan bağımlılıklarına bir sistem sorunu olarak bakmadan, şiddet ve bağımlılıklarla mücadeleyi topyekun mücadele olarak algılamadan, bir sabiden bir bağımlı çıkaran sistemi sorgulamadan, şiddetin ve ba-ğımlılıkların önüne geçemeyiz.

Gerçekten de, 120 bin kişinin bir yılda sigaraya bağ-lı hastalıklardan öldüğü, erkek nüfusunun yarısının, ka-dın nüfusunun %21’inin sigara, toplam nüfusun %20’sinin alkol bağımlısı olduğu, günde 23 milyon paket si-garanın satılarak insanlık düşmanlarının beslendiği Türkiye’den ve Türkiye’nin siyasi, sosyal ve hukuk sis-teminden söz ediyoruz.

Şaka yapmıyoruz;Gelmiş geçmiş tüm partilerin ve iktidarların bağım-

lılıkla ilgili değil başlık, kelime dahi içermeyen program-larından bahsediyoruz.

Kurumlar arasında herhangi bir işbirliği kurulama-yan idareden söz ediyoruz.

Trafik kazalarında alkollü sürücülerin dahlinden ha-bersiz, alkollü ölümlerin çetelesini tutamayan idareden söz ediyoruz.

Okullarının, spor kulüplerinin isimlerini alkol, kumar ve uyuşturucu markası olarak belirleyen, alkolü, kumarı eğitime, sağlığa, spora sponsor yaparak özendiren “ay-maz bürokrasi”den söz ediyoruz.

Ve yineleyerek soruyoruz: - Bir sabiden bir katil, bir bağımlı yetiştiren sistemi

sorgulamadan, günün ve geleceğin en büyük felaketi bağımlılıklarla nasıl mücadele edeceksiniz?

- Şiddeti toplumun eyleminden çıkarmak için han-gi planlarınız var?

- dünyanın tüm finans sektörüyle ilişkili insanlık düşmanı bağımlılık üreticiler karşısında savunmasız ve

herhangi bir cezai ve hukuki ehliyeti olmayan çocukları-mıza bağımlılıklarla ilgili neler öğretiyorsunuz?

- eğitim ve sporla alkolü ve kumarı bir araya getire-rek geleceğimize karşı bir ihanetin içinde olduğunuzu söylememize rağmen farklı inanç ve düşüncenizi ne-den paylaşmıyorsunuz?

- İçimiz, yüreğimiz 11-12 yaşındaki çocukların ba-ğımlılık tedavileriyle dağlanırken, karnındaki bebekleri-ne sigara-alkol içiren annelerin geleceğimizi torpilledik-lerine hala almayacak mısınız??

- İmaline izin vermediğiniz alkolsüz (siz de biliyor ve göz yumuyorsunuz ki alkollü) biranın ithaline nasıl izin veriyorsunuz? Sahi siz insanların başına felaket için mi getirildiniz?

O halde “Yeşilay felaketten Önce”Sevgili dostlar,Bir STK sorumlusu daha ne yazabilir?Gelin, gönüllerimizi ve gönüllülüklerimizi birleştir-

me ve insanlık düşmanlarına ve dahi yerli aymazlarına karşı mücadelenin önemini kavrayarak, hiç olmazsa hiç başlamayanlara gerçekleri anlatalım. Babalarının, an-nelerinin, aymaz bürokrasinin yanlışlıklarını anlatalım.

Şiddeti normalleştirenlerin gençlerimizin ve ço-cuklarımızın zihinlerini kirletmelerine izin vermeyece-ğiz. Bunun yolunun da onları, şiddet içeren çizgi filmle-rin, günün her saati yayınlandığı televizyonların ve ken-dilerini şiddetin aktörleri olarak hissettikleri oyunlar-la saatlerini harcadıkları bilgisayarların başından kal-dırarak, onlara spor, eğlence, eğitim üçgeninde sağlık-lı alternatifler sunarak yapacağız. Bu bağlamda gerçek-leştirilen her organizasyonu destekliyor, kampanyalara imkânımız ölçüsünde katılıyoruz.

Çünkü biliyoruz ki; bu organizasyonların olması ge-rektiği şekilde yapılmaması halinde, bu boşluğu şans oyunları sponsorluğunda yapılan spor müsabakaları ya da içki firmaları sponsorluğundaki festivaller doldur-makta, sporu, eğlenceyi ve bürokrasiyi kendi amaçları-na alet etmektedirler.

Sağlıklı, iz’an ve insaflı günler dileklerimle…

aV. mUharrem BalCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Page 8: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ürkiye Yeşilay Cemiyeti ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü işbirliğiyle ”26 Haziran Uluslarara-sı Madde Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü” kapsamında, vatandaşları bilinçlendir-mek amacıyla Eminönü / Yeşilay Meydanı’nda çadır kuruldu. Gazetecilere açıklama yapan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Mu-harrem Balcı, zehir tacirlerinin geçiş güzerga-hında bulunan Türkiye’de, son verilere göre 500 bin kişinin uyuşturucu bağımlısı olduğunun ifade edildiğini söyledi. Balcı, ”Bugün ülkemiz-de madde kullanımı başlangıç yaşı 14′e kadar düşmüştür. Madde kullanımına başlayan ba-ğımlıların en fazla 15 yıl yaşadıkları düşünül-düğünde hayatlarının baharında bu insanla-rı kaybettiğimiz ortaya çıkıyor” diye konuştu. Her yıl uyuşturucu tedavisi olmak üzere resmi kurumlara başvuran insan sayısının 140 bin ci-

varında olduğunu dile getiren Balcı, ancak bu bağımlıların sadece 2 bin 900′unun yatarak te-davi edildiğini anlattı. Konuşmanın ardından narkotik köpekleri gösteri yaptı. Çadırda ayrıca, vatandaşlara ”sarhoşluk” hissi veren gözlükle denge denemesi yaptırıldı.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti çalışanları ile po-lislerin görev aldığı çadırda, Türkiye Yeşi-lay Cemiyeti tarafından, “Sigara Üretimi İn-sanlığa Karşı Suçtur” isimli imza kampanya-sı da düzenlendi. Yeşilay çadırına çocuklardan gelen ilgi de büyüktü. Kadırga ve Balat Spor Kulübü’nden öğrenciler Yeşilay çadırını ziya-ret ederek, çevredeki vatandaşlara broşür ve kitapçık dağıtımı yaptılar. Fatih Akıncılar Der-neği Spor Kulübü öğrencileri de Kapalıçarşı ve Mısır Çarşısı esnafına madde bağımlılığı hak-kında bilgilendirme yaptılar.

06 Haber

Yeşilay Meydanı’nda madde kullanımı ile mücadele etkinliği

T

Page 9: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Yeşilay gönüllüleri gokart turnuvasında buluştuürkiye Yeşilay Cemiyeti yaz etkinlikleri kapsamında Yeşilay Gokart turnuvası dü-zenledi. Küçükçekmece Karting Club’ta ya-pılan turnuvaya yoğun ilgi vardı. Oldukça heyecanlı ve eğlenceli geçen yarışmada ba-yanlar ve erkekler kategorisinde toplam 75 yarışmacı yer aldı. Turnuva öncesi katılım-cılara kısa bir konuşma yapan Genel Baş-kan Av. Muharrem Balcı “Bir beyin hastalı-ğı olan bağımlılıklardan ancak spor gibi fi-ziksel ve zihinsel bir aktivite ile uzak du-rabiliriz” dedi. Çeşitli kuruluşlarla ve ba-kanlıklarla yapılan protokoller hakkında bilgi veren Balcı, ülkenin tüm sinir uçları-na Yeşilay’ın ulaşacağını, böylece insanları her türlü madde bağımlılığına karşı bilinç-lendirebileceklerini, tüm okul ve üniversi-telerde Yeşilay’ın varolacağını belirtti.

Bayanlar kategorisinin ilk olarak yarıştı-ğı yarışmada ilk startı Yeşilay Genel Başka-nı Av. Muharrem Balcı verdi. Çeşitli spon-sorların desteği ile yapılan turnuvada daha sonra erkekler kategorisi yarıştı. Yarışma boyunca katılımcılara ve misafirlere yemek servisi yapıldı. Finale kalan 4 kişinin de ya-rışması ile gokart turnuvasında dereceye girenler belli oldu. Bayanlar kategorisinde

1.Sümeyya Olcay, 2.Aybüke Ekici ve 3. Ra-bia Koyuncu oldu. Birinci olan yarışmacıya 2 günlük tatil, check-up ve hediye paketi verildi. 2. ve 3. olan bayan yarışmacılara ise hediye paketi ve check-up verildi.

Erkekler kategorisinde 1.Medilife Has-tanelerinden Yakup Gezer oldu. 2. Happy Center alişveriş marketlerinden Ersin Kuru, 3. ise alisverisyap.com’dan Fahrettin Seyyar oldu. 1.ye birinclik kupası ve tatil hediyesi, 2.ye ikincilik kupası ve ingiliz-ce kursu, 3.ye üçüncülük kupası ve sauna ve bakım hediyesi verildi. Gokart alanla-rını bu turnuva için Yeşilay’a açan Karting Club işletmecilerine ise bu gönüllülükle-rinden dolayı Genel Başkan Av. Muhar-rem Balcı tarafından plaket takdim edildi.

Yeşilay Cemiyeti’nin Gokart turnuva-sında sponsorluk desteğinde bulunan baş-ta Karting Club olmak üzere Medilife Hastaneleri’ne, Happy Center’a, Ziya Şark Sofrası’na, Has Kral Hatay Sofrası’na, Go-kart alanlarına Yeşilay vinil giydirmesi ya-pan Paşa Döner’e, Mar Oto’ya, Aktepe Sağ-lık ve Sauna Merkezi’ne, English Time Kursları’na, alisverisyap.com’a ve Çanakka-le Koç Termal Tesisleri’ne teşekkür ederiz.

T

Page 10: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

08 Haber

Yeşilay’dan Kıbrıs çıkarmasıürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Muharrem Balcı bir dizi ziyaretlerde bulun-mak amacıyla Gençlik Etkinleri Danışmanı Taylan Atalay ile Kıbrıs’a gitti. Başta Cum-hurbaşkanlığı ve Başbakanlık olmak üzere birçok kamu kuruluşunu ziyaret eden Baş-kan Balcı Kıbrıs’a adeta çıkarma yaptı. Tür-kiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Muharrem Balcı, Kuzey Kıbrıs Türk Cum-huriyeti Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu makamında ziyaret etti. Kabulde konu-şan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Muharrem Balcı, KKTC’de de Yeşilay Cemi-yeti temsilciliği açmak istediklerini, Kıbrıs’ta alkol, sigara kullanımının nükleer gibi bir tehlike olduğunu, bu tehlikeyi göz önünde bulundurmak gerektiğini bildirdi. Yeşilay Cemiyeti ile ilgili bilgiler veren ve bağım-lılıkla mücadele konusundaki faaliyetleri-ni anlatan Balcı, uluslararası açılımları da ol-duğunu belirterek, uluslararası büyük kuru-luşun üyeliğine talip olduklarını anlattı.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başka-nı Av. Muharrem Balcı, KKTC Başbaka-nı İrsen Küçük’le Lefkoşa’da Başbakanlık

Konutu’nda bir araya geldi. Türkiye Yeşi-lay Cemiyeti’nin yaptığı çalışmaları anla-tan Balcı, ulusal ve uluslararası alanda ba-ğımlılıklarla topyekûn bir mücadele yü-rütülmesi gerektiğini söyledi. 1920 yılında başlayan bağımsızlık mücadelesinin hala sürdüğünü ifade eden Balcı, “Türkiye Ye-şilay Cemiyeti her geçen gün büyüyerek bağımlılık üreticilerinin korkulu rüyası haline gelecektir” dedi.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriye-ti Başbakanı İrsen Küçük, Türkiye Yeşi-lay Cemiyeti’nin çalışmalarını büyük bir memnuniyetle takip ettiğini belirterek, “Yeşilay’ın yaptığı çalışmalar çok önemli. Ülkemizde de Yeşilay’ın çalışmalar yapma-sını bekliyoruz” diye konuştu.

Genel Başkan Av. Muharrem Balcı ve Danışmanı Taylan Atalay ziyaretlerine KKTC Meclisi’nde devam ettiler. Meclis-te Milli Eğitim Bakanı Kemal Dürüst ve Sağlık Bakanı Dr. Ahmet Kâşif ile bir ara-ya geldiler. Yeşilay Kıbrıs’ta Uyuşturu-cu sigara ve Alkolle Mücadele Derneği (USAM) ile de bir araya geldi.

T

Page 11: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

TBMM Genel Kurulu’nda, tütün ürün-leri kanununda bazı değişiklik yapan ‘Torba Teklif’i yasalaştırıldı. Bu kararlar Cumhurbaşkanlığı tarafından onayla-nıp yürürlüğe girdiğinde Türkiye Dün-ya Sağlık Örgütü tütün kullanımı ile mücadele kriterlerinin tümünü yerine getiren dünyadaki ilk ve tek ülke ola-caktır. Bu değişiklerle birlikte Türkiye dünya tütün kullanımı ile mücadele sı-ralamasında 4. sıradan 1. sıraya gele-cektir. Buna göre tütün ürünleri konu-sunda aşağıdaki kararlar alındı.

• Tütün ürünleri gibi, tütün ürü-nü ihtiva eden ve etmeyen nargile de 18 yaşını doldurmamış kişilere satılama-yacak, tüketimlerine sunulamayacak.

• Tütün ürünlerinin isim, marka, amblem, logo veya bunları doğrudan çağrıştıran diğer isim ve alametleri; tütün ürünleri sektörü harici mal ve hizmet sektörlerindeki firma ve ürün-lerle ilişkilendirilemeyecek, tütün ürünüyle diğer ürün ve hizmetin bir-biriyle ilişkili olduğu izlenimi verecek biçimde kullanılamayacak.

• Tütün ürünleri harici mal ve hizmet sektörlerindeki firma ve ürünlerin; isim, marka, amblem veya logo ya da bunla-rı doğrudan çağrıştıran diğer isim ve ala-metler de tütün ürünleriyle veya firmala-rıyla ilişkilendirilemeyecek. Hiçbir ürü-nün üzerinde tütün ürünlerini çağrıştı-ran işaret ve renk bulunamayacak.

• Türkiye’de üretilen veya ithal edi-len tütün ürünleri paketleri hariç, nar-gile şişelerinin üzerine, en geniş iki yü-zünden her birine, bu yüzlerin alanla-rının yüzde 65’inden az olmamak üze-

re, özel çerçeve içinde tütün ürünlerinin zararlarını belirten resimli ve Türkçe yazılı uyarılar veya mesajlar konulacak.

• İthal edilen veya Türkiye’de üreti-len tütün ürünlerinin paketlerinde ve etiketlerinde; bu ürünlerin özellikleri, sağlığa etkileri, tehlikeleri veya emis-yonları ile ilgili yanıltıcı ve eksik bil-gi verilemeyecek; tüketimi özendiren, teşvik eden veya tüketiciyi yanıltan ya da ürünü cazip kılan metin, isim, mar-ka, ibare, mecaz, resim, figür, işaret veya renkler ve renk kombinasyonları kullanılamayacak.

• Tütün ürünlerini; kamu binaları-nın kapalı alanlarında, birden çok kişi-nin girebileceği binaların kapalı alan-larında, taksiler de dâhil olmak üze-re karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu toplu taşıma araçlarında, ilk ve orta öğrenim kurumlarının, kültür ve sosyal hizmet binalarının kapalı ve açık alanlarında, lokantalar, kahveha-ne, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde tüketenler ile spor, kültür, sanat ve eğlence faaliyetleri-nin yapıldığı yerlerde kulla-nanlar Kabahatler Kanunu’na göre cezalandırılacak.

• Çevreye izmarit, paket, ağızlık, kâğıt ve benzeri atıkla-rı atanlara kamu görevlileri ve belediye zabıta görevlilerince 50 TL para cezası verilecek. Kişi, çevre kirliliğini der-hal giderirse para cezasına çarptı-rılmayacak.

Rüya gerçek oluyor

Page 12: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

10

ürkiye Yeşilay Cemiyeti bir alkol markası-nın müzik festivaline sponsor olmasını en-gellemek amacı ile İstanbul Valiliği’ne alkol firmasının sponsorluğunu geri çekmesi için dilekçe yazdı. Üniversite kampusü içerisin-de yapılan Efes One Love Festivali’nin spon-sorluğun iptali için başvurulan dilekçede Yeşilay’ın amacının alkollü içeceklerin mü-zik vb. festivallere destek vermesinin engel-lenmesi olduğunu vurgulayan Yeşilay Baş-kanı Av. Muharrem Balcı şunları belirtti: “Al-kol firmalarının ülkemizde ‘Müzik Festival’ adı altında gençlerimizi zehirlemeye çalış-tıkları bilinen bir gerçektir. Alkol endüstrisi-nin dünya genelinde genç nesillere ulaşmak için sürekli olarak bu türden faaliyetler içeri-sinde olduğu çok iyi bilinmektedir. Alkol en-düstrisinin festival ve benzeri daha masum görünen etkinliklerle alkol tüketimini özen-dirdikleri, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde her tür legal ve illegal yolları kullandıklarına dair Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere uluslararası kuruluşlarca hazırlanan sayısız rapor ve doküman mevcuttur.”

Bu tür organizasyonların gençleri alkole teşvik ettiğini kaydeden Balcı, festivalde içki satılmamasına dair ilgili makamlara başvu-ruda bulunduklarını anlattı. Girişimlerinin sonuç verdiğini vurgulayan Balcı, şöyle de-vam etti: ”Biz, gençlerimizin festivalinin iptal edilmesini istemedik. Sadece bu festivale al-kol firmasının sponsor olmamasını ve bura-

da alkol satışının yapılmamasını istedik. Ni-tekim bu festivalde alkol satışı yapılmıyor ve yapılmayacak. Bu durum, sivil toplum kuru-luşlarının ve Yeşilay’ın başarısıdır. Bu, halkın başarısıdır, tepkilerin haklı olduğunun gös-tergesidir. Burada içki satılmasının önüne ge-çilmesi yeterli değildir. Ayrıca bu konuda ka-nuni bir düzenleme yapılması gerekmekte-dir. Tütün Alkol Piyasası Düzenleme Kuru-mu daha önce yönetmelik hazırlamıştı. Buna göre gençlerin ve çocukların bulunduğu or-ganizasyonlara alkol firmalarının sponsor ol-maları mümkün değildi. Ancak daha sonra Danıştay tarafından bu yönetmeliğin yürüt-mesi durduruldu. Gençlerimizin ve çocuk-larımızın her türlü bağımlılıktan korunması gerekiyor. Bundan sonra Danıştay’dan kanu-ni düzenleme bekliyoruz.”

Festival alanına duyurular asıldı

Öte yandan, festivalin gerçekleştirildiği Santralistanbul’un girişinde birçok katılımcı-nın alkol tüketmesi ve alana gelen araçların güvenlik görevlilerince aranması dikkati çek-ti. Festival alanının çeşitli noktalarında, iki gün sürecek festival boyunca, ”Festival yö-netimi ile işletme sahiplerinin daha önce al-kollü ürün satışına dair yazılı anlaşmaları ol-masına rağmen işletme sahiplerinin alkollü ürün satışına ilişkin ruhsatı kullandırmaya-cağı ve bu yüzden alkol satışı yapılamayaca-ğını” belirten duyurular yer aldı.

Alkol endüstrisininçocuklarımızı zehirlemesine izin vermeyeceğiz!

Haber

T

Page 13: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Alkol endüstrisininçocuklarımızı zehirlemesine izin vermeyeceğiz!

reKlam

Page 14: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar
Page 15: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

maDDe BağImlIlIğInIn tetİKleDİğİ

ŞiddetŞiddetMadde kullanımı tüm dünyada hızla artarak çok önemli toplumsal bir sorun niteliği kazanmakta, özellikle gençler sonuçlarını kavrayamadığı bu batağa saplanmaktadırlar. Madde kullanan babanın eşine ve çocuklarına şiddet kullanması ba-baya karşı nefret duyguları geliştirir. Madde bağımlılığı bireyin aile ve iş hayatını, cinsel performansını, sosy-al yaşamını ve kişilik yapısını bozan, kişide kendine ve dışarıya yönelik şiddet yaratan bir durum arz eder.

Y R d . d O Ç . d R . C e l A l e T T İ n İ Ç M e l İ

Klinik Psikolog / Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi

Page 16: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ünyada ve ülkemizde en sık karşımı-za çıkan olgulardan birisidir şiddet. Günlük yaşantımızda şiddetin çok çe-şitli biçimlerine tanık oluruz. Hemen her gün gazete sayfalarında, görsel ba-sında şiddetsiz bir gün geçmez. İntihar etti, karısının yüzünü kezzapla yaktı, silahla yaraladı, öldürdü, tecavüz etti haberleriyle içimiz burkulur.

Şiddet bireyin sahip olduğu güç ve kuvvetin başka insana, kendine, bir gruba ya da topluma karşı tehdit yoluy-la ya da bizzat uygulanmasıdır. Şiddet davranışının önce beynimizle, hormon sistemiyle, gelişim dönemindeki yaşan-tılarımızla, ekonomik düzeyle, psikiyat-rik bozukluklarla, alkol ve madde kulla-nımıyla ilişkisi vardır. 21.yüzyılda kent-leşme ve endüstrileşme sürecinde suç oranları artmış, köyden kente hızlı göç-te uyumsuzluklar, işsizlik, sosyal yaşa-

ma ayak uyduramama, ekonomik sıkın-tılar şiddetin kaynağını oluşturmuştur. Ancak son yıllarda istatistikler gösteri-yor ki şiddetin en büyük kaynağı alkol ve madde kullanımıdır.

Madde kullanımı tüm dünyada hız-la artarak çok önemli toplumsal bir sorun niteliği kazanmakta, özellikle gençler sonuçlarını kavrayamadığı bu batağa saplanmaktadırlar. Madde kul-lanan kişi maddeyi aldıktan bir müd-det sonra psikolojik değişiklikler yaşar. Etrafını hoş, renkli, fantastik, coşkulu bir rüya âleminde görür.

Alınan maddelere bağlı olarak kısa bir müddet sonra o maddeyi arayıp iç-meye devam eder. Artık bu içiş zevk için değil yaşamını sürdürmesi içindir. Çalışma hayatı bozulur, sosyal ilişkileri zayıflar, ekonomik sorunlarla karşılaşır. Maddeyi temin etmek için her yola baş-

D

Page 17: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

vurur. Yoksunluk çektiğinde alınan maddenin türüne, alım yolu ve miktarına bağlı olarak huzursuzluk, gerginlik, öfke patlamaları, yargı bozuklukları oluşur. Aşırı doz alımında ise bellek bozukluğu, gerçeği değerlendirme yeteneğinde bozulma, genellikle paranoid hezeyanların ön plana çıktığı psikotik bir tablo, illüzyon ve halüsinasyonlar ortaya çıkar.

Madde kullanan kişide yeme bozuklukları başlar, dü-zenli beslenememe zayıflamasına neden olur. Kişinin ar-tık cinsel yaşamı bozulmuş, eşi ve çocuklarıyla ilişkisi zayıf-lamış, sosyal yaşamındaki çoğu arkadaşlarını kaybetmiştir. Bu olumsuzlukların verdiği sıkıntı nedeniyle bağımlı kişi, iletişimde bulunduğu aile bireylerine ve çevresindeki kişile-re davranışlarını öfke ve şiddet biçiminde yansıtır. Şiddetle karşılaşma insanların ruh sağlığını ve yaşam kalitesini bo-zar. Özellikle madde kullanan babanın eşine ve çocuklarına şiddet kullanması babaya karşı nefret duyguları geliştirir.

Anne ya da babanın ayrılmış olması, birinin ya da her ikisinin ölümü, aile içinde sözlü ve fiziki şiddet uygulan-ması, sık sık aşağılayıcı ve küçük düşürücü davranışla-ra maruz kalması, sevgi, güven ve ilgi yoksunluğu çocu-ğun sokağa itilmesine neden olur. Okuldan, eğitimden ko-pan çocuk kötü arkadaşlar edinir. Çocuğun yakın çevre-sinde madde kullananların olması, madde kullanımını do-ğal karşılaması, maddeye ulaşılabilirliğe, madde kullanımı-na daha erken yaşlarda başlamasına neden olur. Bu olaylar onu madde kullanımına iter. Tüm bu olumsuzluklar gençte yetersiz kimlik duygusuna yani düşük benlik saygısına ne-den olur. Anne ve babanın iyi bir model olmayışı, çevresin-de de olumlu kimlik özdeşiminde bulunacağı kimselerin bulunmayışı gençte uyum sorunlarına yol açar.

Çocukluk çağında duygusal, fiziksel ya da cinsel şid-detin çocuğa yönelmesi, tanık olması travmaya neden olur. Araştırmalar çocuklarda görülen saldırganlık, bunal-tı ve depresyon belirtilerinin hatta öz kıyım belirtilerinin bu tanıklığın bir sonucu olduğunu göstermiştir. Çocukluk yaşantılarında şiddet görme şiddet riskini artırmaktadır. Aile içinde şiddet ile büyüme hem fiziksel şiddeti hem de psikolojik şiddeti artıran faktörlerdir. Şiddetle karşılaşan veya tanıklık eden çocuklar uzun dönemde şiddet uygu-

Eroin ve ekstazi bağımlısı ki-şilerin dışa yönelen saldır-ganlığın ve düşmanca davra-

nışların yüksek düzeyde olduğu, bu kişile-rin daha çok depresyona maruz kalıp inti-har girişiminde bulundukları izlenmiştir.“

15

Page 18: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

layan bir eş veya bir kadın olabilirler. Aile araştırma kurumunun 1997 yılında yaptı-ğı araştırmada, ülke genelinde kadına yö-nelik fiziksel şiddetin %16,5 sözel şiddetin % 12,5 olduğu, yani her dört kadından bi-rinin şiddete maruz kaldığını göstermek-tedir. Psikoaktif madde kullanan kişilerde davranış sapmalarının daha fazla olduğu ve davranışlar üzerinde kontrolün daha az olduğu saptanmıştır. Eroin ve eksta-zi bağımlısı kişilerin dışa yönelen saldır-ganlığın ve düşmanca davranışların yük-sek düzeyde olduğu, bu kişilerin daha çok depresyona maruz kalıp intihar girişimin-de bulundukları izlenmiştir.

Madde bağımlılarında suç işleme eği-limi yüksektir. Bunların büyük çoğunlu-ğunda antisosyal kişilik bozuklukları gö-rülür. Madde kullanımı kişilik bozukluğu olma riskini artırmaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda antisosyal kişilik özellikleri ve madde kullanımının genetik geçiş gös-terdiği bilinmektedir. Antisosyal kişilik bo-zukluğu ile madde kötüye kullanımı ara-sında ilişki bulunmuştur.

Bağımlı kişilerin sosyal uyumsuzlukları ve yasalara karşı gelme davranışları madde arama davranışlarından kaynaklanmakta-dır. Çoğu kez bağımlılar maddeyi elde et-mek için her şeyi gözden çıkarmaktadırlar. Özellikle kokain bağımlılarında duygu du-rumun tamamen bozulduğu, birçok duyu

alanında halüsinasyonların ortaya çıktığı bu dönemde Delirium geliştiği gözlenmiş-tir. Kokainin depresyonu şiddetle ortaya çı-kardığı bilinmektedir. Bu kişilerin önlem almadan yaptığı cinsel ilişkiler nedeniyle de bu yolla bulaşan hastalıkların arttığı gö-rülmektedir. Enjeksiyonla yapılan madde kullanımlarında başta hepatit B ve C, HIV olmak üzere kan yoluyla geçen hastalıkla-rın bulaşma riski yüksek olup, ölümcül bir tablo ortaya çıkarmaktadır.

Gelişmiş bazı ülkelerde gençlere model olan müzik akımlarını icra eden sanatçı-ların madde kullanmaları, gençlerin toplu halde madde kullanım alışkanlığı kazan-malarına neden olabilmektedir. Bu neden-le gençlere model olan sanatçı, müzisyen ve sporcuların madde kullanımı konusun-da bilinçlendirilmesi ve sorumluluk göster-meleri sağlanmalıdır.

Sonuçta madde bağımlılığı bireyin aile ve iş hayatını, cinsel performansını, sosyal yaşamını ve kişilik yapısını bozan, kişide kendine ve dışarıya yönelik şiddet yaratan bir durum arz eder. Bu nedenle okullarda ve medyada madde kullanma-nın zararlarının anlatılması, madde kul-lanan gençlerin yeniden topluma kazan-dırılması için tıbbi tedavilerinin yapılma-sı, bununla birlikte aile ve kendine sosyal destek sağlanması ve bu desteğin sürek-lilik kazanması gerekmektedir.

Page 19: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

17 basın açıklaması

Ülkemizdeki en büyük sağlık sorunlarından olan ve en kolay bağımlılık yapan maddelerden tütün kullanımı, Yeşilay’ın mücadele ettiği alan-ların başında gelmektedir. Tütün Kontrolü Çer-çeve Sözleşmesi’nin imzalanması ile bu müca-dele uluslararası alandaki diğer kurumlarla da işbirliği içinde yürütülmekte, hatta Türkiye’nin bu sözleşmenin de katkılarıyla tütün kullanımı ile mücadeledeki başarısı tüm dünyada kabul edilmektedir. Tütün kullanımı ile mücadelede yeni bir gelişme ve sevindirici haber ise Türki-ye Büyük Millet Meclisi’nden geldi. Geçtiğimiz günlerde yasalaşan “torba teklif” kapsamında nargile de artık tütün ürünleri kapsamına alı-nırken, Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi’nde eksiklikler de bu yasa ile giderildi.

Bu eksikliklerin başında tütün ürünü veya tütün kullanımını doğrudan teşvike yönelik olan marka esnetme ve marka paylaşımı iken, yapılan kanun değişikliği ile bunun önünde ge-çilmeye çalışılmıştır. Yeni düzenlemeye göre ar-tık, tütün ürünleri üretici, ithalatçı ve dağıtı-cı firmaları ile tütün ürünlerinin isim, marka, amblem, logo veya bunları doğrudan çağrıştı-ran diğer isim ve alametler, tütün ürünleri harici mal ve hizmet sektörlerindeki firma veya ürün-lerle ilişkilendirilemeyecek. Ayrıca, tütün ürü-nüyle diğer ürün veya hizmetin birbiriyle ilişkili olduğu izlenimi verecek biçimde kullanılamaya-cak. Tütün ürünleri harici mal ve hizmet sektör-lerindeki firmalar ve ürünlerin de isim, marka, amblem, logo veya bunları doğrudan çağrıştı-ran diğer isim ve alametler de, tütün ürünleriyle veya firmalarıyla ilişkilendirilemeyecek ve ürün

veya hizmetin tütün ürünüyle ilişkili olduğu iz-lenimi verecek biçimde kullanılamayacak, hiçbir ürünün üzerinde tütün ürünlerini çağrıştıran herhangi bir işaret ve renk bulunamayacak. Böy-lelikle Türkiye DSÖ’nün kararlarını uygulayan en iyi ülke olma başarısını yakaladı.

Tüm bu olumlu gelişmeler, tütün kullanımı ile mücadelede bizleri bir adım daha öteye taşı-sa da hala bu mücadelenin başarıya ulaştığı söy-lenemez. Zira tütün ve dumanında bulunan maddelerin insan sağlığı üzerine yaptığı olum-suz etkileri nedeniyle her yıl milyonlarca in-san, tütün kullanımından doğan hastalıklar ne-deniyle hayatını kaybediyor. Milyonlarca liralık harcamalar hem bu hastalıkların tedavisi için yapılan sağlık harcamalarına hem de bu zararlı maddelerin kullanımı için heba ediliyor.

Sağlık sorunlarının yanı sıra maalesef tü-tün/sigara kullanım yaşı özellikle ülkemizde gitgide daha da düşüyor. İlkokul çağındaki ço-cuklarımız sigara bağımlılığının pençesine dü-şerken hem sağlıkların hem özgürlüklerini hem de geleceklerini kaybediyorlar.

Yapılan kanun değişiklikleri, özgür ve sağ-lıklı bir hayatın sağlanması için geleceğe umutla bakmamıza ve mücadelemize katkı sağlayacak gelişmelerdir. Ancak, bu mücadelenin başarısı devlet, Yeşilay, diğer sivil toplum kuruluşları ve halkımızın el ele vermesi ile mümkündür. Ye-şilay olarak bu mücadeleye kesintisiz ve her ze-minde mücadele edeceğiz. Mücadelenin başarı-ya ulaşması için de eksikliklerin tamamlanması ve yapılması gerekenleri söylemeye devam ede-ceğiz. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

AV. MUharrem balcı Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

nargile de artık yasak kapsamında

Page 20: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

18

Page 21: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

iddet... Son dönemlerde giderek arttığına her türlü medya iletişim aracı yardımıyla daha sık tanık oldu-ğumuz, hakkında sürekli konuşulan ve fikir üretilen ancak yine de bitmeyen gündem maddesi. Hepimiz, savaşın olmadığı bir yerde her zaman barışın hüküm sürdüğü sanısına kapılmışızdır; oysa ülkelerin savaş ilan etmediği her durumda barış, huzur, refah içinde yaşamıyoruz; kendi içimizde yaşanan gelgitleri, çe-kişmeleri, konuşmaları ya da savaşları da hiç hesaba katmayalım. Haberlerde sık sık okuduğumuz ya da dinlediğimiz gibi, kadına, yaşlılara, çocuklara, erkek-lere, gençlere yönelik şiddet haberleri sürüp giderken savaşın olmadığını söylemek mümkün değil elbette. Bunlar, yalnızca medya işçileri tarafından ele alınıp evlerimize kadar getirilmiş şiddet haberleri; oysa işin bir de görünmeyen yüzü var.

Tehlikenin büyüklüğünü kavrayabilmek için Dünya Sağlık Örgütü’nün yakın zamanda yaptığı bir açıkla-mayla bir yılda 1,6 milyondan fazla sayıda insanın şid-det gördüğü gerçeğine bakmak bir fikir oluşturabilir. Şiddetin bu kadar yaygın hale gelmesi, aslında bir an-lamda ona sessiz kalınmasının yanında şiddeti nasıl ta-nımladığımız ya da ne tür bir davranışın şiddet olarak adlandırılacağını bilememekten de kaynaklanıyor.

S e R P İ l K ı Z ı l T A Ş G ü n Y ü Z

Uzman Psikolog

alkolle gelen şiddet

Ş

Page 22: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Şiddeti evde, okulda, stadyumda, kitle iletişim araç-larında, iş yerinde, sokakta, kısacası insan insana etkile-şimin olduğu her yerde görmek mümkün. Dünya Sağ-lık Örgütü 2002 yılındaki raporunda şiddeti “Fiziksel güç ya da kuvvetin, amaçlı bir şekilde kendine, başkasına, bir gruba ya da topluluğa karşı fiziksel zarara ya da fiziksel zararla sonuçlanma ihtimalini artırmasına, psikolojik za-rara, ölüme, gelişim sorunlarına ya da yoksunluğa neden olacak şekilde tehdit edici biçimde ya da gerçekten kulla-nılmasıdır.” olarak tanımlıyor. Şiddet deyince akla ilk önce cinayet, tecavüz, gasp, yaralama, aile içi şiddet, darp etme/dövme, kavga, terörizm ve savaş gibi olaylar gelir. Bu tür davranışların şiddet olduğu doğrudur, ancak bunlar şid-det davranışının yalnızca fiziksel ve cinsel olan kısmıdır. Sıklıkla atlanan, çoğu zaman şiddet olarak algılanmayan, belki şiddet olarak adlandırılmadığı için de olağan bir dav-ranış olarak kabul edilen, hatta boyun eğilen şiddet türle-rinden biri ise duygusal şiddettir. İş yerinde, evde, sokak-ta, arkadaş ortamlarında aslında farkına varmadan maruz kaldığımız bu şiddet türü, kendisini aşağılama, dışlanma, hakaret, eleştirilme, yok sayılma gibi yineleyici biçimde gösterebilmektedir. Fiziksel, cinsel, duygusal şiddetin yanı sıra toplumumuzda özellikle kadınlara yönelik olmak üzere toplumun “zayıf” olarak değerlendirilen her kesimi-ne uygulanan diğer şiddet türü ise ekonomik şiddettir ve paranın ve ekonomiyi oluşturan her türlü kaynağın, ka-dınlar, çocuklar ya da ihtiyacı olan her insan üzerinde bir yaptırım aracı olarak kullanılması durumudur.

Saydığımız bütün bu fiziksel, cinsel, ekonomik ve duy-gusal şiddetin toplumda kendisini sıklıkla gösterdiği alan-lardan birisi ailedir. İlkokul sıralarından beri öğrenegeldi-ğimiz şekilde toplumun temel taşını oluşturan ailede göz-lenen bu şiddet, toplumda, aslında bireysel olarak yaşa-nan acıların hepsinin toplamından daha büyük acılara ne-den olmaktadır. Pek çok davranış gibi, şiddet davranışı da adeta nesilden nesile aktarılmakta, bir anlamda nesil-ler arasında ortak bir bilinçdışı aktarılması ile bu davranı-

İlKOKul SıRAlARındAn BeRİ ÖğReneGeldİğİMİZ ŞeKİl-de TOPluMun TeMel TAŞını

OluŞTuRAn Aİlede GÖZlenen Bu ŞİddeT, TOPluMdA, BİReYSel OlARAK YAŞAnAn ACılARın hePSİnİn TOPlAMındAn dAhA BüYüK ACılARA neden OlMAKTAdıR.“

Page 23: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

21

şın sürdürülmesi sağlanmaktadır. İnsan, bedeni ve ruhsal yapısıyla bir bütün ola-rak ele alınması gereken bir varlıktır. Be-deninde ya da ruhsal yapısında meydana gelen herhangi bir aksaklık, tıpkı bir me-kanik aksamda yer alan dişlilerden birinin sıkışması sonucu tüm aksamın bozulma-sı ya da durması gibi, insanda bütün ola-rak bir bozulmaya yol açabilmektedir. Şid-det de, bu aksamın bozulmasına neden olan eylemlerden biridir; çünkü şiddet, in-sanın beden ve ruhsal yapısının bütünlü-ğüne karşı yapılmış bir saldırıdır. Bu sal-dırı neticesinde kişide meydana gelen ilk duygu ise, kendi hayatı üzerinde kontrolü-nü kaybetmiş olma duygusu olacaktır. So-nuçta kişinin yaşam kalitesi bozulur, yar-dım arayışında ya da sağlık hizmetlerini kullanma oranında artış gözlenir, çocuk-

larının ruhsal gelişimleri üzerinde de doğ-rudan olumsuz etkilere neden olabilir.

Aile içi şiddetin dünyada ve Türkiye’de önemli bir sağlık sorunu olduğu bilinen bir gerçek. Literatürü incelediğimizde, son 15-20 yılda, dünyanın her yerinde, eş şid-detiyle ilgili çok sayıda araştırma yapıldığı-nı görüyoruz. Tüm dünya nüfusunu temel alan 48 çalışmanın verilerine göre, Dünya Sağlık Örgütü, kadınların eşleri ya da part-nerleri tarafından şiddete uğrama oranını % 10-69 arasında bildirmektedir. Tahmin-lere göre tüm dünyada üç kadından biri yaşamlarının bir döneminde dövülmek-te, cinsel ilişkiye zorlanmakta ve diğer yol-larla taciz edilmektedir. T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun yaptığı araş-tırma sonuçlarına göre; aile içi şiddet ülke-mizde de yaygındır. Ailelerin % 34’ünde fi-

Page 24: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ziksel şiddete, %53’ünde ise sözel şiddete rastlanmaktadır. Aynı araştırmada çocuk-lara yönelik şiddetin de %46 oranında ol-duğu, cinsel şiddet ve tacize rastlama ora-nının ise %9 olduğu belirtilmektedir. Şid-dete maruz kalanların %80’i yapacak faz-la bir şey olmadığına inanıyorlar. Bu du-rum daha önce de bahsedildiği üzere, ça-resizliğin kabulü anlamına geliyor ve şid-dete maruz kalan kişinin giderek daha da pasif kalmasına neden oluyor.

Peki, şiddet bu kadar artmışken, ya da zaten hep böyleyken nedir şiddeti destek-leyen unsurlar? Ne oluyor da şiddeti uy-gulamak bu denli kolaylaşıyor? Elbette şiddetin nedenselliği üzerine hep konu-şuldu ve şiddet hala üzerine fikirler üre-tilen, araştırmalar yapılan bir konu. Ne-denselliğinden ziyade şiddet uygulamayı kolaylaştıran etkenlere değinmek istiyo-rum bu kez. Bu kadar kolay bir şey midir bir insanı hırpalamak, canını yakmak, onu tehdit etmek, savunmasız bırakmak?

Ekonomik koşullar, bireysel patolojile-rin/sorunların varlığı ve şiddeti, eşler ara-sı aldatma, ailelerin ve eşlerin eğitim dü-zeyi, kıskançlık, dedikodu ve/ya intikam alma gayretleri, eşlerin prestij ve statü-ye verdikleri önem, eşte madde kullanım bozukluğu ve/ya ruhsal hastalık varlığı, namus kavramına ilişkin algılar, alkolün kullanım miktarı ve sıklığı, çocukluk ya-şantılarında şiddet görmüş olma gibi pek çok faktör, çoklu ya da tekil olarak şidde-ti hem doğuran ama aynı zamanda sür-dürülmesine de katkı sağlayan durumlar arasında yer alır.

Bütün bu şiddeti doğuran, tetikleyen ya da kolaylaştıran etkenler arasında, çok

yaygın olarak gözlenen durumlardan biri de alkol kullanımıdır. Alkol kullanım oranı, kişinin hem sosyal bağlamına hem de bireysel patolojilerine göre farklılaşır. Kadın ve erkeklerin alkol kullanım oran-larına dair az sayıda yapılan çalışmalar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de erkekler arasında alkol/madde kullanımı-nın daha yaygın olduğuna, ancak kadın-lar arasında alkol kullanımının hızla yay-gınlaştığına da dikkat çekmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, Türkiye’de alkol tüketimi giderek artmaktadır. Erişkin nüfusta alkol kulla-nımının yaygınlığına dair sağlıklı veriler bulunmamakla beraber, alkol üretim ve tüketiminin son 20 yılda büyük artış gös-terdiği bildirilmektedir (TUBITAK 2003). Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri de bu bulguları desteklemektedir. Ülke-mizdeki alkollü içecek tüketimi 1997 yı-lında 867.9 milyon litre iken, 2006 yılında 968.9 milyon litreye yükselmiştir.

Sosyal ortamlarda alkol kullanımın-dan farklı olarak alkol bağımlılığı, bire-yin beden ve ruh sağlığını, aile ilişkileri-ni, sosyal ve iş uyumunu bozacak derece-de alkol alma ve alkol alma isteğini dur-duramama şeklinde ortaya çıkan bir ruh-sal sorun olarak karşımıza çıkar.

Alkolün şiddet davranışını kolaylaş-tıran ve/ya hızlandıran bir etki yaptığı-nı söylemek mümkündür. Alkol bağım-lılığı birey ve aileyi çok yönlü etkilemek-te olup, bir yandan bireyde ağır ruhsal ve bedensel sorunlara, diğer yandan bireyin kişiler arası ilişkilerinde, aile yaşamında bozulmaya, ev içi şiddete, aile içi sorun-ların artmasına, eşler arasında anlaşmaz-

Şiddet, insanın beden ve ruhsal yapısının bütünlüğüne karşı ya-pılmış bir saldırıdır. Alkol bağım-

lılığı bireyin kişiler arası ilişkilerinde bozuk-luklara, aile yaşamında ev içi şiddete, eşler arasında anlaşmazlıklara sebebiyet verir.“

22

Page 25: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

lıklara neden olur. Alkol alındıktan sonra evde şiddetin uygulanması durumunda, o evde yaşa-yan her birey, bu şiddetten ve huzursuzluktan nasibini alır. Özellikle şiddetin kuşaktan kuşağa aktarılmasında evde yaşanan bu şiddet davranış-larının da payı büyüktür. Gençlerin şiddet dav-ranışını kazanmalarında ailesel kaynakların bu denli önemli olmasının nedeni, ailenin ilk temel sosyalleşme işlevini gören kurum olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü çocuğun okul öncesi aile içindeki gelişimi veya sosyalleşme biçimi, ço-cuğun gelecekte şiddete olan yönelimini önemli ölçüde belirler. Bu çerçevede şiddet davranışı ger-çekleştiren bireylerin, şiddet davranışını sergile-meyenlere nispeten daha çok aile içi şiddete ma-ruz kaldıkları veya daha çok şiddet davranışının sergilendiği ortamlarda büyüdükleri söylenebilir.

Alkol bağımlılığı, çocuklar üzerinde gözlenen bu etkilerin yanı sıra, alkol alan bireyin ve ailesi-nin sosyal ilişkilerinde azalmaya, cinsel ilişkilerde bozulmalara ve sapkınlıklara, aile içinde ve sos-yal çevrede kişiler arası iletişim sorunlarına, gün-delik işlerin yapılmasında güçlüklere, güvensizli-ğe, problem çözme hususunda başarısızlıklara ve bunların yanı sıra ekonomik olarak da zorlukla-ra neden olur. Ayrıca alkol alan bireyin için-de yaşamakta olduğu aile içinde olduk-ça güç durumlar meydana gelmek-te; eşler ya da aileler psikosomatik hastalıkların yanı sıra depresyon, çaresizlik, yeme bozuklukları, sosyal geri çekilme gibi sorun-lar deneyimlemektedirler.

Alkol ve beraberinde ge-tirdiği şiddet, hem ülkemi-zin hem de dünyanın sü-regelen önemli sorunların-dan biri olarak hala gün-celliğini korumaktadır. Al-kolün bireysel olarak yol açtığı sorunların yanı sıra toplumun en küçük biri-mi olarak aileye de kalıcı ve çoğu zaman geri dönü-şümsüz hasar verdiği, gele-cek nesilleri de derinden etki-lediği unutulmamalıdır.

Page 26: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Kumarbazlar, şiddeti; kumar oynama davranışı üzerinde kuramadıkları kontrolü, durumu düzelt-meye ve bir anlamda onu kumar oynama davra-nışından alıkoymaya çalışan aile üyeleri üzerinde kontrol kurmanın bir yolu olarak da görebilir.

Page 27: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

umar oynama günlük hayatımızda gide-rek daha çok kabul gören bir davranış ha-line gelmektedir. Televizyonda at yarışı ka-nallarının varlığı, her gün oynanabilen loto türü oyunlar, bahis bayilerinin ardı arkasına açılması kumarı daha ulaşılabi-lir hale getirmiştir. Ülkemizde kumar iş-letmeleri yasaklanmasına rağmen, bu tarz yerlerin varlığını sürdürmesi tam olarak engellenememiş, ek olarak internet üzerin-den oynanan kumar hayatımıza girmiş-tir. Birçok yeni türüyle bizlere sunulan ku-mar sektörü her geçen gün büyümekte-dir. Çoğu insan için kumar oynama sos-yal ve eğlendirici bir etkinlik iken, bazıla-rı için yaşam kalitesini bozan, aile ilişkile-rine, arkadaşlıklara ve kariyere zarar veren bir hastalıktır. Bu yazıda patolojik kumar oynamayı ve bu durumun aile içi şiddet-le bağlantısını gözden geçireceğiz. Fakat bundan önce her kumar oynama davra-nışının bir alışkanlık ya da hastalık olarak nitelendirilemeyeceğini bilmek gerekir. Bu nedenle ‘patolojik kumar oynamayı’ ta-nımlamadan önce ‘düşük riskli kumar oy-nama’ davranışının ne olduğuna bakalım;

Düşük riskli kumar oynamanın başlı-ca karakteristikleri şu şekilde özetlenebi-lir: • Düşük riskli kumar oynayanlar za-manla hemen hemen herkesin kaybede-ceğini bilir. Genellikle arkadaşlarla bera-ber olma, eğlenme, heyecan duygusu ya-şama gibi amaçlarla oynarlar. • Bu tip kumar sosyal çevrede, arkadaş ve ailey-

le veya meslektaşlarla oynanır ve yemek gibi başka aktiviteler de oyuna eşlik eder. • Kısıtlı bir zaman süresinde ve sıklığın-da oynanır. • Her zaman kabul edilebilir bir kaybetme limiti vardır.

Aileye olumsuz etkilerini incelediğimiz patolojik kumar oynama ise kişinin sürekli ve yineleyici biçimde kişisel, ailevi ve mes-leki işlevselliğini bozacak kadar yoğun ku-mar oynama davranışı şeklinde tanımlan-maktadır. Psikiyatrik sınıflandırma sistem-leri göz önüne alındığında kişinin patolojik kumarbaz olduğunu belirlemede aşağıdaki tanı ölçütlerinin en az beşinin bir arada gö-rülmesi gereklidir:

• Sürekli kumarla meşguliyet • Arzu-lanan heyecanı duymak için artan miktar-larda para ile kumar oynama gereksinimi • Kumar oynamayı kontrol altına alma, azaltma ya da bırakma yönünde başarı-sız çabalar • Kumar oynamayı azaltma ya da bırakma girişimlerinde huzursuzluk ya da irritabilite • Sorunlarından kaçmak için ya da disforik bir duygu durumundan kurtulmak için kumar oynama • Paray-la kumar oynayıp kaybetmenin ardından bir başka gün kaybettiklerini yerine koy-mak için çoğu kez geri gelme (kişinin kay-bettiklerini “kovalaması”) • Ne denli ku-mar oynadığını saklamak için aile üyeleri-ne, terapistine ya da başkalarına yalan söy-leme • Kumar oynamak için gereken para-yı sağlamak üzere çeşitli yasa dışı eylem-lerde bulunma • Kumar oynama yüzün- 25

S e R h A T Ö n C ü l e R

Psikolog

K

Patolojik kumar oynama ve aile üstündeki etkileri

Page 28: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

den önemli bir ilişkisini, işini ya da eğitimin-de/mesleğinde başarı kazanması ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atma ya da kaybetme • Ku-mar oynama nedeniyle içine düştüğü çaresiz parasal durumdan kurtulmak için para sağla-mak üzere başkalarına güvenme.

Yapılan araştırmalar kumar oynayan ki-şilerde alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı-nın da eşlik edebildiğini göstermiştir. Pato-lojik kumar oynama bozukluğunun madde bağımlılıkları ile benzer özellikleri dikkat çekmektedir. Bazı araştırmalar patolojik ku-marbazların yaklaşık yarısının alkol ya da başka bir maddeye bağımlı olduklarını ileri sürmektedir. Patolojik kumarda şu belirtiler görüldüğünde kumar oynama artık bir ba-ğımlılık halini almış sayılır:

• Öngörülenden daha büyük bahisler ko-nulduğunda • Kumar oynamayı azaltmak için sürekli girişimler olduğunda • Kaybedilenleri yerine koymak amacıyla sürekli kumar oynan-dığında • Kumarın bireyi sosyal ve mesleki di-ğer aktivitelere katılmaktan alıkoyduğunda

Patolojik kumar oynamanın, kişinin yakın ilişkilerini, özellikle aile içi ilişkilerini ve aile-nin bütünlüğünü olumsuz etkilediği bilinmek-tedir. Patolojik kumarbazlarda aile içi şiddet

sıklıkla karşılaşılan bir sorundur. Aile içi şid-det eşlerden birinin diğer eşe, çocuklara ya da evde yaşayan diğer aile üyelerine veya ev hal-kını oluşturan bireylerden birinin diğerleri-ne yönelik tehdit, baskı ve kontrol içeren, fizik-sel, cinsel, ekonomik veya psikolojik zarar ve-ren her türlü davranış olarak tanımlanabilir. Patolojik kumar oynama sorunu olanlarda, ol-mayanlara göre aile içi şiddet eğiliminin daha yüksek olması, hastanın dürtü kontrolünün zayıflığı, engellenme toleransının düşüklüğü, eşlik eden kişilik bozukluğu, madde bağımlılı-ğı ya da diğer psikiyatrik hastalıkları olmasıy-la ilişkili olabilir. Patolojik kumar oynayanlar-da boşanma oranlarının anlamlı olarak daha yüksek olduğunu, patolojik kumarbazın aile bireylerinin acil servislere ya da kolluk güçle-rine şiddet mağduru olarak daha sık başvur-duğunu gösteren çok sayıda çalışma mevcut-tur. Patolojik kumarbazlar, şiddeti; kumar oy-nama davranışı üzerinde kuramadıkları kont-rolü, durumu düzeltmeye ve bir anlamda onu kumar oynama davranışından alıkoymaya ça-lışan aile üyeleri üzerinde kontrol kurmanın bir yolu olarak da görebilmektedir.

Hasta, ekonomik kayıpların getirdiği so-rumluluktan kaçışı yine kumar oynamakta 26

Page 29: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Aİle üYeleRİ, KuMARın BİRİKİMle-Rİ YOK eTMeSİ, GeleCeKleRİnİ İPO-TeK AlTınA AlMASı GİBİ eKOnOMİK

Ve Bu SüReCİn GeTİRdİğİ PSİKOlOjİK AlAndAKİ SıKınTılARlA BAŞ eTMeK ZORundA KAlıR.“

bulur, “büyük kazanç” hayaliyle daha bü-yük oynar, kayıplardan ders al(a)maz ve giderek daha da fazla kumar girdabının içine hem kendisini hem ailesini sürük-ler. Bu rahatsızlıktan muzdarip bir danışa-nım görüşmemizde “ Yıllardır biriktirdiği-miz tüm parayı kaybedip birde tonla bor-ca girdikten sonra aileme olanları anlat-mak zorunda kaldım. Herkes perişan oldu. Aile büyükleri yardımcı oldu ve borcumu ödediler. Eşim tekrar oynamayacağıma söz verdirtti ve bu süreci atlattık. Ancak aileme yaptığım bu ayıbı temizlemem gerek diye düşündüm. Suçluluk duygusu beni içten içe kemirdi. Bir süre kumardan uzak kal-sam da tekrar oynayarak ve kazanarak ai-leme olan borcumu ödeyebileceğime olan inancım gün geçtikçe arttı. Tekrar oynama-ya başladım, gizliden gizliye. Şimdi yine borç içindeyiz ve ben uyumak için her gece içiyorum.” diyerek hem patolojik kumar oynama durumunu hem de buna ikincil ortaya çıkan alkol bağımlılığı ve depresyo-nu arasındaki bağlantıyı özetlemiştir.

Görüldüğü üzere patolojik kumar oy-nama sadece oynayan kişiyi değil ailesi-ni de olumsuz etkilemektedir. Aile üyeleri-nin kumarı engelleme çabaları boşa çıktık-ça ve tartışmalar büyüdükçe şiddete ma-ruz kalma riski de artar. Aile üyeleri, ku-marın aile birikimlerini yok etmesi, gele-ceklerinin ipotek altına alınması gibi eko-nomik alanda ve tüm bu sürecin getirdiği psikolojik alandaki sıkıntılarla baş etmek zorunda kalır. Kaybettikçe depresyona gi-ren kişi kadar bu yüke isteği dışında or-tak edilmiş diğer aile üyeleri de ruhsal bu-nalımlarla tanışmaya başlayabilirler. Kay-bedilen bir ev veya yüklü miktarda para kadar, eğer varsa çocukların da geleceği-

ne darbe vurulmuş olması, her an yeni bir borç veya ekonomik kayıp haberinin endi-şeli beklentisi aileyi yıprattıkça, tartışma-lar ve kavgalarda günlük rutin yaşanan olaylar haline dönüşmeye başlar. Bu konu beyazperde de birçok filme konu olmuş-tur. Kumarı tek bir kişi oynarken olum-suz sonuçları tüm aileyi etkisi altına alır. Yeşilçam’da da birçok örneğine rastlarız. Zengin hayattan bir anda sefalete girme, aile üyelerinin yaşadığı zorluklar ve so-nunda da ailenin parçalanması… Çocuk-lar bu durumdan belki de en çok etkile-nenlerdir. Alıştıkları çevre ve yaşam stan-dardından maddi kayıplar nedeniyle ko-parılmak, okulun değiştirilmesi, alışılagel-miş ekonomik düzeyin olumsuz yönde de-ğişmesi ve harçlıkların kesilmesi hatta hiç verilmemesi, ihtiyaçlarının karşılanama-ması ve sürekli ev içindeki olumsuz hava, kavgalar, fiziksel şiddet gittikçe içe kapan-maya ve bunalıma yol açabilmektedir.

Kumar oynayacak kaygısıyla hastayı kontrol etmeye çalışma, kavgayı da berabe-rinde getirebilir. Sürekli kontrol etmeye ça-lışmanın çiftlerin yaşantısını çekilmez bir hale getireceği aşikârdır. Her gün;” acaba bugün oynadı mı?”, “ne kadar kaybetti?” vb gibi sorularla yaşamak karamsarlık ve çaresizliği arttırır ve hayatı cehenneme çe-virir. Aile üyeleri sürekli söz verilip kuma-rın bitirilmemesi sonucu öfke biriktirme-ye başlar. Patolojik kumar oynamanın te-davisinde diğer bağımlılık tedavilerinde ol-duğu gibi sadece hastanın tedavisi yeter-li olmamakta, hem tüm aile üyelerinin ma-ruz kaldıkları sürecin olası ruhsal etkileri-nin tedavi edilmesi, hem de aileye bir bü-tün olarak kumarla başa çıkmanın yolları-nın öğretilmesi hedeflenmektedir.

Page 30: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Medyadaki şiddet içeren yayınların başta çocuklar ve ergenler üzerinde olmak üze-re tüm toplum üzerindeki olumsuz etkile-ri her geçen yıl daha fazla dikkat çeken bir hal almaya başlamıştır. Yapılan araştırma-lar, medyada yayınlanan, özellikle de tele-vizyonda yer alan şiddet olaylarının, top-lum genelindeki saldırganlık oranları üze-rinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bir artışı tetiklediğini ortaya koymaktadır. Söz konusu bu olumsuz etki özellikle, işsiz-lik, ekonomik kriz ve politik belirsizliklerin olduğu az gelişmiş veya gelişmekte olan ül-

kelerde daha belirgindir. 0-6 yaşlar arası çocuklar ve 13-21 yaşları arasındaki ergen-ler bu yayınlardan ve olumsuz modeller-den en fazla etkilenen yüksek risk grubun-da yer almaktadırlar.

Araştırmalara göre; 800’ün üstünde ço-cukla yapılan uzun süreli bir araştırma-ya göre, günde 2 saatten fazla TV seyreden çocukların; evde, okulda, sınıfta ve sosyal oyun alanlarında açık ara daha fazla saldır-gan tutum ve davranışlar sergilediği sap-tanmıştır. Aynı çocukların 19-30 yaşları arasında ise yaşıtlarına göre daha fazla aile

Televizyon siddet vetoplum

..

.

28

S e R A P A l P T e K İ n

Uzman Klinik Psikolog / Yeditepe Üniversitesi Psk.Böl. Öğr. Gör.

800’ün üstünde çocukla yapılan uzun süreli bir araştırmaya göre, günde 2 saatten fazla TV sey-reden çocukların; evde, okulda, sınıfta ve sosyal oyun alanlarında açık ara daha fazla saldırgan tutum ve davranışlar sergilediği saptanmıştır.

Page 31: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

içi şiddet sergiledikleri, daha fazla trafik cezası aldıkları, daha fazla kaza, kavga, yaralama ve yaralanma vakası yaşadık-ları, işten ayrılma oranlarının daha yük-sek olduğu gözlenmiştir.

Çocuklar ve ergenlerin televizyon iz-leme süreleri arttıkça; kâbuslarının, kor-ku ve kaygılarının, gerginliklerinin de doğru orantılı olarak arttığı kaydedil-miştir. Aynı zamanda TV izleme süre-leri ile depresyon, post-travmatik stres bozukluğu, uyku ve yeme bozuklukla-rı arasında da bir paralellik saptanmıştır.

Özellikle odasında televizyon olan ve/veya yatmadan önce televizyon sey-reden çocukların belirgin derecede daha fazla kâbus ve gece korkuları ser-giledikleri gözlenmiştir. Klinik ortam-da korku, kaygı ya da kâbuslar nede-niyle başvuran çocuk ve ergenlerin % 92’sinin korkularının temeli televizyon-da izledikleri şeylere dair.

Şiddet; güç, zorlama ve baskı uygu-lama yoluyla, bedensel ya da ruhsal za-rara neden olan söz, yaklaşım, tutum ve

davranışların tümüdür. Dolayısıyla sal-dırganlık sadece kaba kuvvet ve fiziksel şiddet içeren tutum ve davranışlar de-ğil; hakaret etmek, aşağılamak, tehdit et-mek, ekonomik özgürlüğünü kısıtlamak ve zorla bir şey yaptırmak gibi ve de ye-tersiz hissettirmek, istismar etmek gibi kişinin kendisine olan saygısını, kendi-sine ve çevresine olan güvenini azaltan, korku, kaygı ve rahatsızlık hissetmesine sebep olan her tür söz, tutum ve davra-nışlar da şiddet tanımının kapsamı için-de yer alır. Şiddetin; fiziksel, sözel, cin-sel, duygusal, ilişkisel, ekonomik ve po-litik olmak üzere birçok çeşidinden söz etmek mümkündür. Televizyondaki şid-det 4 açıdan dikkat çeker; 1. Şiddetin sık-lığı ve süresi, 2. Şiddetin ayrıntıları, can-lılığı, 3. Şiddetin sunuluş biçimi, hikaye örüntüsü, 4. Şiddetin sonuç ve etkileri-nin gösterilip gösterilmediği.

Şiddet içeren olaylar, sahneler ve gö-rüntüler ne kadar sık, ne kadar faz-la ve ne kadar uzun ekrana gelirse, za-rarlı etkileri o oranda artar. Aynı şekil-

Page 32: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

de bu şiddet sahnelerinin ayrıntıları arttıkça ve tekrar tekrar ekrana gelen canlandırmalar ve ya-kın çekimlerle pekiştirildikçe etkinin boyutla-rı daha da tehlikeli bir hal alır. Filmin, dizinin ya da programın esas kahramanı şiddet uyguluyor-sa ya da filmin ana örüntüsü şiddet üzerine ku-rulu ise, izleyiciler üzerindeki özendirici ve te-tikleyici etkisi o derece artar. Buna paralel olarak ortaya çıkan şiddete karşı duyarsızlaşma ise sağ-lıksız bir diğer boyuttur. Yine televizyon dizile-rinde, haber programlarında ve filmlerde sıklık-la karşımıza çıkan diğer unsur ise şiddetin ne-den olduğu etki ve sonuçları, duygu ve sorum-lulukları gösterilmemesidir. Bu da şiddetin, bir problem çözme yöntemi olarak benimsenmesi-ne zemin hazırlar ve insanları gerçek dünyadan, duygulardan, değerlerden ve insan faktöründen uzaklaştırma riskini barındırır.

Medyadaki şiddet

Günümüzde televizyon, tüm kitle iletişim araçla-rı içerisinde belki de en kolay erişilen ve en yay-gın kullanılan araç olması nedeniyle, en etki-li öğrenme kanalı olarak da dikkat çeker. Çocuk-lar ve ergenler gittikçe daha fazla vakitlerini te-levizyon ve bilgisayar karşısında geçirmeye baş-ladılar. Başta televizyon programları, filmler, çiz-gi filmler, diziler ve bilgisayar oyunları olmak üzere, tüm kitle iletişim araçlarında yer alan şid-det, vahşet ve saldırganlık son yıllarda dikkat çe-kici ve düşündürücü bir hal almıştır. Buna para-lel artan ve özellikle çocuklar ve gençler arasında yaygınlaşan öldürme, yaralama, kavga, taciz, te-cavüz ve tehdit gibi şiddet olayları; medyada yer alan şiddetin çocuklar ve ergenler üzerindeki et-kisini araştırmanın gerekliliğinin altını çizmiştir. Doğrudan nedensel bir ilişkiden söz etmek zor olmakla birlikte, yapılan bilimsel araştırmalar; te-levizyon ve medyada izlenen şiddetin, gerek kısa gerekse uzun vadede, çocukların duygu, düşün-ce, değer, tutum ve davranışları üzerinde tetik-leyici, hızlandırıcı ve özendirici bir etki gösterdi-ğini açıkça ortaya koymaktadır. Söz konusu bu etki 5 ana boyutta tanımlanabilir;

1. Çocuklar ve ergenler, model alma ve sos-yal öğrenme yolu ile televizyonda izledikleri diyalogları, sözleri, tutum ve davranışları tak-

• Çocuğunuzun ne seyrettiğinden haber-

dar olun. Çocuğunuzun seyrettiği şeyle-

ri onunla konuşun, tartışın; hangi gözlük-

le bakması gerektiği, neleri süzüp nele-

ri alması gerektiği konusunda ona eşlik ve

rehberlik edin, onu bilinçlendirin.

• Çocuğunuzun odasında televizyon olma-

sın. Çünkü çocuğun yaşı ne kadar küçükse,

televizyondaki materyalden etkilenme ora-

nı ve şiddeti o kadar fazla olur. Maruz kaldı-

ğı sahneler, iştahını ve uykularını etkileye-

bileceği gibi, değer, tutum ve davranışlarını

da şekillendirmede büyük rol oynar.

• Çocuğunuzun televizyon seyretmesi ko-

nusunda limitleriniz net olsun. ne zaman,

ne kadar süre, ne tür programlar seyrede-

bileceği konusunda sınır ve limitler olsun.

Anne baba olarak bu konuda kararlı ve tu-

tarlı bir işbirliği sergilemeye özen gösterin.

• Ailece seçerek seyredebileceğiniz televiz-

yon programları da olsun ve bunu keyifli

bir eğlence zaman dilimi olarak geçirin.

• Anne, baba olarak çocuklarınıza örnek

olun. Siz bütün bir gün ve gece televiz-

yon seyrederken, çocuklarınızı bu konu-

da bilinçlendirmeye çalışmak nafile bir

çaba olacaktır. Zira çocuklar, söyledikleri-

nizi değil, yaptıklarınızı yaparlar!

Anne-babalara bazı öneriler

Page 33: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

lit eder ve öğrenirler. Televizyondaki program ve dizilerdeki kahraman-larla özdeşleşerek, onlar gibi konuş-maya, onlar gibi davranmaya, onlar gibi var olmaya öykünürler.

2. Şiddeti ve saldırganlığı çarpık bir problem çözme yöntemi, bir var olma şekli ve bir kendini ifade etme yolu olarak benimsemeye başlarlar.

3. Şiddete, saldırganlığa, ölüme, acı-ya vb. karşı duyarsızlaşmaya, tepkisiz-leşmeye, adeta bağışıklık kazanmaya başlarlar. Bu kavramlar, bu görüntü-ler ve bu davranışlar gittikçe normal-leşmeye ve kabul görmeye başlar. Kur-banla, yani acı çekenle empati kurma yetilerini yavaş yavaş kaybederler.

4. Kızgınlık, öfke, kin, nefret ve hiddet gibi duyguları hem daha sık hem de daha yoğun hissetmeye, yaşa-maya ve dışa vurmaya başlarlar.

5. Dünyayı ve hayatı tanımaya anlamaya ve öğrenmeye çalıştıkla-rı bu gelişim dönemlerinde; algıla-rı ve düşünce kalıpları “iyiler - kötü-ler”, “kahramanlar - antikahraman-lar” olarak katı ve çarpık bir şekilde bölünmüş bir hal alır; gerçekçi ve iş-levsel olmaktan uzaklaşır. TV izle-me süreleri arttıkça; doğru ile yan-lışı, gerçek ile kurguyu, olası ile im-kansızı, uygun ile uygunsuzu ayırt etmekte zorlanmaya başlarlar.

Gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta, söz konusu olumsuz etkile-

ri minimuma indirgeyebilmek adına; medya mensupları, aileler ve uzman-ların bilinçli ve sağduyulu bir işbirliği içinde olabilmesi önemlidir.

Medyanın sorumlulukları

Yayınlanan film, dizi, çizgi film, ha-ber bültenleri ya da şov programla-rında, şiddetin yöntemiyle ilgili ta-nımlardan, detaylı görüntüler ve canlandırmalardan mümkün oldu-ğunca kaçınılmalıdır. Şiddet içeren olay, kurgu, haber veya intihar sah-nelerinin, çocuklar ve ergenlerin sey-retmesini engelleyecek ölçüde, yayın öncesinde uyarılara yer verilmelidir. Bu uyarılar anne babalar tarafından hassasiyetle dikkate alınmalıdır.

Şiddet içeren durum, olay ve te-maları mümkün olduğunca görsel-leştirmemek ve tekrar tekrar verme-mek oldukça önemlidir. Bu tür gö-rüntüler, başta çocukları, ergenleri ve genç erişkinleri olmak üzere tüm insanları travmatize edici özellik-te olup, kaygı, korku ve gerilim ya-ratmakta, buna paralel olarak da in-sanları şiddete, ölüme, acıya, kana ve kayıplara karşı duyarsızlaştır-maktadır. Aynı zamanda yine bu görüntüler, çocuklar ve gençler için çarpık ve yanlış davranış modelleri oluşturarak, sağlıksız değer, tutum ve davranışlar benimsemelerine ze-min hazırlamaktadır.

YAYınlAnAn fİlM, dİZİ, ÇİZGİ fİlM, hABeR BülTenleRİ YA dA ŞOV PROGRAMlARındA, Şİdde-

Tİn YÖnTeMİYle İlGİlİ TAnıMlARdAn, de-TAYlı GÖRünTüleR Ve CAnlAndıRMAlAR-dAn MüMKün OlduğunCA KAÇınılMAlıdıR.“

31

Page 34: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

32

aİle İçİ şİDDet Ve türlerİ

Page 35: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ünyada ve ülkemizde daha görünür hale ge-len şiddetin, aile içine yönelik boyutunda da artışlar olduğu dikkati çekmektedir. Dünya-da savaşlar, zorla çalıştırma, mobbing, insan hakları ihlalleri biçiminde görülen kapsamlı ve süreğen şiddetin, aileye yansıyan kısmı da kaynakların kıtlığı ve nüfusun artışının bölü-şümde yarattığı adaletsizlikler ve eşitsizlikler-dir. Bunların aynı şekilde savaşlara ve yoksul-luğa yol açtığını hepimiz biliyoruz.

Hızlı toplumsal değişim ve refahın bölüşü-mü ile ilgili problemlerimizin bir bölümü de aile içi şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile de şiddet, çocuğa, kadına, yaşlıya, özürlüye yö-nelik olmaktadır. Gerçekte güçler dengesiyle il-gili bir görünüm gibi de algılanmaktadır. Aile-de gücü olanın güçsüze uyguladığı baskı, zorla-ma, cebir, temel insan haklarına aykırı her türlü muamele şiddet olarak adlandırılabilir.

Aile içi şiddeti ataerkil aile geleneğine bağla-mak tek başına yeterli görünmemektedir. Çün-kü ataerkil düzenin içindeki yıpranma ve yoz-laşma ile bireysel ve dürtüsel kontrol zayıfla-dığından, bunların şiddetin kaynaklanan bo-yutlarına da katkısı olduğuna inanmaktayım. Uzun yıllardır kadınlara yönelik güçlendirme programları yürüten bir akademisyen olarak şunu belirtmeliyim ki; şiddetin, fiziksel, psiko-lojik, ekonomik boyutlarına ailenin görece daha güçsüz durumdaki çocuk, kadın, yaşlı ve özür-lü bireyi muhatap olmaktadır. Günümüz koşul-larında dürtüsellik ve tepkisellik kıskacında-ki hedonizm ile kızgınlıkların ve öfkenin saldır-ganlığa dönüşmesi gerçeğiyle karşı karşıyayız. Şiddetin birliktelik içindeki güçsüze yönelme-sini teşvik eden sosyo-ekonomik, kültürel yapı kadar ahlaki zafiyet ve güçsüzlük boyutundan da söz edebiliriz. Gerçekte şiddete bağlı bütün sistemlerin altındaki temel unsurun, bireyin vicdanı ve süperegosu olduğunu söyleyebiliriz.

Her istediğini yapmak istemek başkasının haklarına ve özel alanına tecavüz anlamını ta-şır. Kişiler farklı rol modelleriyle kadınlık hak-kı, kocalık hakkı, evlatlık hakkı, babalık hakkı gibi sorumluklarla bir arada bulunur. Temel in-san haklarının aile içinde karşılanamadığı du-rumlarda (yoksulluk, güçsüzlük v.b. gibi) sosyal

devlet, ailenin yerine getiremediğini bireye sağ-lamaya (barınma, yeme, içme v.b. temel ihtiyaç-ları) çalışır. Böylesi organize bir işbirliği ve des-tek ortamı birey, gönüllü katılım ve devlet işbir-liğiyle gerçekleşir. Son dönemdeki artan şiddeti de görünür hale gelmiş şiddet olarak değerlen-dirmek mümkündür. Ancak konuyla ilgili ar-tan duyarlılık ve sorumluluklar da bu konudaki gösterilen hassasiyeti göstermektedir.

Aile içi şiddet türleri

Şiddet genellikle güçlüden güçsüze yönelik ola-rak ortaya çıkmaktadır. Bunları fiziksel şiddet, cinsel şiddet, psikolojik şiddet ve ekonomik şid-det olarak 4 ana gruba ayırabiliriz.

Fiziksel Şiddet: Tekme, tokat, sopayla dövme, yakıcı madde dökme, bedene vurarak ya da ya-karak zarar verme şeklinde görülebilir.

Cinsel Şiddet: Kadına veya çocuğa sözle, şaka ve dokunmayla taciz şeklinde bu şiddet türü başlamaktadır. Cinsel şiddet olaylarında kadı-nın istemediği bir tarzda cinsel ilişkiye zorlan-ması, acı veren obje veya nesneler kullanılma-sı gibi saçma davranışlar da görülebilir. Bu tür şiddetin çocuğa yönelik boyutu ciddi bir istis-mar, suç ve hak tecavüzüdür.

Psikolojik İstismar ve Şiddet: Bu tür şiddet duygusal veya sözel istismar biçiminde görü-lebilir. Dövüleceğini anlayan bir kadının, çocu-ğun ve yaşlının psikolojik olarak gösterdiği tep-kidir. Sözle şiddet, mobbing, baskı bu tür şidde-te örnek gösterilebilir.

Ekonomik Şiddet: Yoksulluk ile paralellik gösteren şiddet türleridir. Ailenin ortak geliri-ni saklama, çocukları veya kadını ihtiyaçlardan yoksun bırakma, yaşlının maaşına el koyma, onun gelirini zorla elinden alma, ailenin mira-sından kız çocuğuna veya kadına pay vermeme bu tür şiddete örnektir.

Aile içi şiddete karşı sıfır tolerans sloganının toplumun bütün kadınlarına olumlu yansımala-rı olacaktır. Sağlıkta, eğitimde, işyerinde, trafikte, toplumda, dünyada şiddet insanlığın yok oluşu-na hizmet etmektir. Yaşamın temel enerjisi, sal-dırganlık dürtüsünün sanata, bilime, insanlığa hizmete yönelik yaratıcı buluşlara ve sevgiye dö-nüştüğü bir dünya da yaşamak dileğiyle.

P R O f . d R . A l İ Y e M A V İ l İ A K T A Ş

Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı

D

Page 36: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

iziksel yaralanmalar hemen fark edile-bilir olmasına rağmen suiistimalin ve ihmalin çocuktaki, ailedeki ve toplum-daki birçok sonucu daha sonraki dö-nemlerde görülmekte ve hayat boyu sürmektedir. Bu sonuçlar fiziksel, psi-kolojik davranışsal ve toplumsal olarak ayrılsalar bile aslında her biri bir diğeri-nin sonucunda meydana gelmektedir.

Fiziki Sağlık Üzerindeki Etkisi

Çocuk suiistimalinin ve ihmalinin fiziki sonuçları çocukta ezilme ya da kesik iz-leri olabilirken kemik kırılması, iç kana-ma ya da ölüm de olabilir. Çocuktaki acı-yı katmazsak bu etkiler geçici etkilerdir. Ama bu arada da çocukta uzun vadeli etkiler de oluşabilir. Bu etkilerden bir ta-nesi ‘Sarsılmış Bebek’ Sendromu denilen ve çocuğun aşırı sarsıntıya maruz kal-ması sonucu oluşan bir sendromdur. Et-kisi hemen fark edilemeyebilir. Ayrıca bu sendrom sonucu gözde ya da beyin-de kanama, omurilikte ya da boyunda hasar ve kemik kırılması oluşabilir. Bir diğer etki ise ‘Hasar Görmüş Beyin Geli-şimidir’. Bu etki sonucu çocuğun beyin-sel işlevleri ‘bozuk’ bir beyin tarafından gerçekleşmesinden dolayı çocukta biliş-

sel, dilsel ve akademik beceriler tam ge-lişmiyor. Diğer bir etki ise fiziksel sağlı-ğın zayıf kalmasıdır. Çocukluk dönem-lerinde suiistimale ve ihmale maruz kal-mış yetişkinlerde alerji, astım, bronşit, ülser, yüksek tansiyon gibi hastalıkların daha yaygın olduğu görülmektedir.

Psikolojik Sonuçlar

Suiistimal ve ihmal sonucu çocukta kısa sürede görülen korku, dışlanmışlık duy-gusu, çevreye güvenememe gibi etkiler kendine güvensizlik, depresyon ve ile-tişimsizlik gibi uzun süreli etkilere dö-nüşebilir. Araştırmacılar suiistimalin ve ihmalin çocuğun çocukluk döneminin zor geçmesine neden olduğunu söylü-yor. Bu dönemde çocuk depresyona ve yoksunluk semptomuna maruz kalmak-tadır. Bununla beraber ihmal ve suiis-timal edilmiş çocuğun zihin ve duygu-sal sağlığı zayıflamaktadır. Bunun sonu-cunda ilerde o kişilerde panik, çözülmeli rahatsızlıklar, dikkat eksikliği/ hiperak-tivite bozukluğu, depresyon, post trav-matik stres bozukluğu ve tepkisel bağ-lanma bozukluğu gibi hastalıklar orta-ya çıkmaktadır. Çocuk suiistimalinin ve ihmalinin çocukta bilişsel bozukluk-

Çocuk ihmalinin veistismarının sonuçları

ÇEVİRİ

F

ÇOCUK İHMALİ VE SUİİSTİMALİ EVDE GERÇEK-LEŞSE BİLE TOPLUM DA BUnDAn ETKİLEn-

MEKTEDİR. SUİİSTİMAL VE İHMALİn EKOnOMİK VE TOPLUMSAL HAYAT ÜZERİnDEKİ ETKİSİ BÜYÜKTÜR.“

Ç e V İ R İ s a f İ Y e m e r Y e m s e ç K İ n

Page 37: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

lar meydana getirdiğine dair bulgular mevcut-tur. 1999’da LONGSCAN tarafından yürütülen bir araştırmaya göre araştırmacılar suiistima-le ve ihmale maruz kalmış çocukların hayatla-rının ileriki dönemlerinde zayıf akademik per-formans sergilediklerine dair bir ilişki olduğu-nu söylemişlerdir. Son olarak da bir diğer psiko-lojik etki şiddet ve ihmal sonucu çocuğun bü-yüdükçe anti sosyal davranışlar sergilemesidir. Özellikle aile tarafından suiistimal edilen çocuk sonraki dönemlerde kişilik bozukluğu ve şiddet içeren davranışlar sergilemektedir.

Davranışsal sonuçlar

Davranışsal sonuçlar daha çok 3-5 yaş arası suiistimale ve ihmale maruz kalmış çocuklar-da görülmektedir. NSCAW’ın (National Sur-vey of Child and Adolescent Well-Being) 3-5 yaş şiddet görmüş çocuklar üzerinde yaptığı bir araştırmada bu çocukların tüm çocuk nü-fusunun iki katı fazla davranış bozukluğu ser-giledikleri görülmüştür. Ergenlik dönemde bu çocuklarda genç yaşta gebelik, düşük akade-mik başarı, zihin sağlığı problemleri, içki tü-ketimi ve uyuşturucu kullanımı görülmekte-dir. Ulusal Adalet Enstitüsünün (ABD) yaptığı bir araştırmada suiistimal ve ihmal edilmiş bir çocuğun diğer çocuklardan erken yaşta 11 kat, yetişkin döneminde 2,7 kat daha fazla suç işle-me potansiyeline sahip olduğu ve genel olarak 3,1 kat daha fazla şiddete meyilli olduğu orta-ya çıkmıştır. Bir diğer davranışsal sonuç ise su-iistimale ve ihmale uğramış çocukta bir ömür boyu sigara, içki tüketimi ve uyuşturucu kul-lanımı gibi zararlı alışkanlıkların görülmesi-dir. Ulusal Madde Bağımlılığı Enstitüsü’nün (ABD) bir raporuna göre uyuşturucu bağımlısı tedavisi için gelen 3 kişiden ikisi çocukluk dö-nemlerinde şiddet görmüştür.

Sosyal sonuçlar

Çocuk ihmali ve suiistimali evde gerçekleş-se bile toplum da bundan etkilenmektedir. Su-iistimal ve ihmalin ekonomik ve toplumsal ha-yat üzerindeki etkisi çok büyüktür. Suiistima-le ve ihmale maruz kalmış çocuğun şiddet ey-lemleri sonuç olarak toplumsal ekonomiye yan-sımaktadır. Ayrıca bu durum söz konusu kişile-

rin bir işte çalışamamasından dolayı üretimde kayıplara sebep olmaktadır. Çocuk suiistima-li ve ihmali hem insan hakları ihlali hem de bi-reyi, aileyi ve toplumu ilgilendiren bir sorundur. Okulda, sağlık kuruluşlarında suiistimale ve ih-male maruz kalmış çocuklarla daha sık iletişim-de olan belirli kişiler o çocukların davranışlarını gözlemleyerek, sağlık taramalarından geçmesini sağlayarak onları tanımakta, cevap vermekte ve desteklemekte önemli rol oynuyorlar. Sağlık ve sivil toplum kuruluşları bu çocuklara güvenli bir ortam sağlamalıdırlar. Ancak bunların yapılması için de belirli bir çaba sarf edilmedikçe bu çocuk-lar topluma kazandırılmış olmayacaklar.

(Bu yazı Amerikan merkezli Child Welfare In-formation Gateway Kurumu tarafından Long-Term Consequences of Child Abuse and Neglect başlıklı dosyasından derlenmiştir.)

Page 38: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

söyleşi

36

Page 39: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Özellikle oyunların ve programcılarının hep ya-bancı ülkelerden olduğunu sanırdık. Ama dünya-ca ünlü oyunların arkasında sizin isminizi görmek hepimiz adına gerçekten çok gurur verici. Oyun programcılığına nasıl adım attınız? Çalışmaları-nızda size bu başarıyı kazandıran etken ne oldu?Tesadüfen bulaştım bu sektöre. Demek ki doğal olarak bir yatkınlığım varmış. As-lında köyde doğdum, büyüdüm. Köyde büyümenin doğal olarak verdiği bir öz-gürlük vardır. Çok özgür, geniş, kendimi rahat hissedebileceğim bir ortamda büyü-düm. Bilgisayardaki ana unsur mantıktır. Oyunla birlikte mantığa yatkınlığımın ol-duğunu gördüm. Matematiğim o kadar iyi değildir aslında. Ama yapıcı unsur ba-rındırıyormuşum içimde; aslında ben çöp adam bile çizemem. Kızım bile dalga ge-çer benle bu konuda. Tüm bunlara rağ-men hiç doğru dürüst oynayamadığım

oyunları bile beynimde kurgulayıp, bir şe-kilde oynayıp bir oyuna dönüştürebilirim. Avrupa’daki en genç ve yoğun nüfusun olduğu ülkelerden birisi Türkiye. Oyun piyasasının ge-leceği açısından Türkiye’deki durumu nasıl de-ğerlendiriyorsunuz? Ekonomik anlamda oyun sektörü Türkiye’de hak ettiği yerde değil. Her alan-da lider ülke olma iddiasında olan bir ülke için oyun sektöründe geldiğimiz nokta 150-200 milyon dolar. Çok küçük bir rakam bu. Türkiye’ye şahsen yakıştıramıyorum.Diğer ülkelerde bu durum nasıl?Dünyada bu rakam 70 milyar dolar. Aynı anda kalkınmaya başladığımız Güney Kore’de milyarlarca dolarlık oyun sektö-rü oluşturuldu. Bizler 200 milyon dolara ulaşmışız. Güney Kore’de başarılı büyük bir oyun şirketinin yıllık cirosu 950 mil-

Çocuklar, oyun bağımlılığına karşı eğitilmeli

S Ö Y l e Ş İ s ü m e Y Y a o l C a Y f O T O ğ R A f s e m İ h K a a n D U r s U n

Süpercan, İstanbul Kıyamet Vakti, last ninja 2, The first Samurai, enduro Racer gibi oyunların yazılımını veya yapımcılığını Yapmış Türkiye dijital Oyunlar federasyonu Başkanı Mevlüt dinç’i İstanbul Teknik üniversitesi, Maslak Kampüsü’ndeki yerinde ziyaret ettik. Kendisi ile oyun sektörü ve TüdOf faaliyetleri üzerine bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirdik.

türKİYe DİJİtal oYUnlar feDerasYonU BaşKanI meVlüt Dİnç

Page 40: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

yon dolar. Bizim toplam sektör 200 milyon dolar. Bizlerde çok büyük bir potansiyel var ama bunu değerlendirmede geç kalıyoruz. Dediğiniz gibi bu kadar genç, dinamik bir nüfusu olan ülkemi-zin, tüketicisi de, üreticisi de genç bir sektör olan oyun sektörünün fazla gelişmemiş olması üzü-cü. Oyun sektörü çok farklı disiplinleri çok ba-şarılı şekilde bünyesinde barındırmaktadır; ta-sarım, görsel iletişim, programlama, üç boyutlu animasyonlar, modelleme ki hepsi kendi içinde bir sürü farklı dallara ayrılıyor. Dolayısıyla oyu-nun sinemadan veya televizyondan çok daha müthiş bir derinliği var. Doğal olarak bu anlam-da da oyun sektörü bizlere ülkemizin genç nüfu-su için çok önemli bir istihdam fırsatı sunuyor.Oyunları kültür açısından da değerlendirebilir miyiz?Manevi, kültür anlamında Türkiye’yi oyun sek-töründe şu anda geldiği noktada belki dünyanın ilk on ülkesinden birine sokmuşuzdur diyebili-riz. Çünkü Türkiye’de 20 milyon oyuncu var. 30 milyon küsur Facebook kullanıcısı var. Dolayı-sıyla bunlar çok az ülkede olan rakamlar. Bu açı-dan baktığınız zaman oyun sektörünün ne ka-dar önemli olduğu aşikârdır. Ekonomik olarak da ülkemizde müthiş bir potansiyel var, oyun-lar ülkemizin inanılmaz gelir kaynağı olabilir. Artı olarak dünya çapında yapacağımız oyun-larla ihracat yapmamız da mümkün. Oyunların cari açığa pozitif katkısı olabilir. Bunların yanı sıra dünya çapında yapacağımız oyunlarla da ülkemizin tanıtımına katkı sağlayabiliriz. Oyun sektörü çok geniş kitleyi kapsıyor. 4-5 yaşındaki çocuklar bile oyun oynuyor. Bize burada düşen görev oyunlar aracılığı ile çocuklarımıza gele-neğimizi, kültürümüzü, tarihimizi aşılamamız, ülke çapında bunu bir eğitim aracı olarak ko-numlandırmamızdır. Bu noktada FATİH Projesi çok önemli bir konu. Gündemimizde tamamen tablet ve teknolojiye odaklanmış bir tartışma var. Burada asıl önemli olan içerik ve en çok bu-rada çaba sarfetmemiz lazım. Beş yıl sonra tab-letler demode olabilir ama içerik her zaman ka-

lıcı ve önemli olandır. Bu anlamda oyunlar çok önemli bir eğitim aracı olarak kullanabilir. Za-ten şu anda dünyanın en çok kafa yorduğu ko-nuların başında Oyun Tabanlı Eğitim geliyor. Oyunların çok eleştiri alan bir yönü var; o da kişiyi asos-yal yapması. Sosyalleşme ile çelişkili duruyor bu eleştiri…Aslında tam tersi, oyun halindeyken online oyun-ların sunduğu imkan ile etkileşimden kaynakla-nan müthiş bir sosyalleşme gücü var. Aynı anda yüz binlerce insan oyun ortamı ile birbirleri ile et-kileşim halinde oluyorlar. Oyunların bu avantaj-larını kullanarak çok pozitif şeyler yapabiliriz. Bu müthiş bir şey ve bu kapsamda böylesi bir boyut-ta hiçbir topluluğu bir arada tutamazsınız.Dijital oyunlar hem çocuklar hem de gençler için, hat-ta çoğu yetişkin için vazgeçilmez zevklerden birisi. Siz de dijital oyunlara hayat veren kişi olarak gençlerin ve özel-de de çocukların bu eğlencelerinin bağımlılığa dönüşme-mesi yolunda ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?Biz çocukluğumuzda Teksas Tommiks bağımlı-sıydık. Bunları okuyarak büyüdük, o zamanlar çok modaydı. Derste kitaplarımızın arasına ko-yarak okuduğumuz bile oluyordu. Okumak gü-

38

Page 41: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

zeldir ama sabah, akşam bu şekilde de çizgi roman okumak çok yararlı değil. Aynı şekilde bu TV için de, sürekli oyun oynayanlar için de geçerli. Burada düşü-nülmesi gereken konu zamanın iyi yöne-tilmesi. Anne ve babalara bu konuda bü-yük sorumluluk düşüyor. Oyunu veya çocuğu suçlayarak bu işin içinden çıka-mayız. 29 yılını oyun yapımcılığına, ya-zılımına vermiş biri olarak şunu itiraf et-mem gerekir ki oyunda kullanıcı kendi-ni kaptırıp gidebiliyor. Oyun oynarken oyuncu zamanın ne kadar hızlı akıp gitti-ğini fark edemiyor ve oyun başında uzun süre kalabiliyor. Zaman yönetimi bura-da önem arz ediyor. Saatlerce dizi izleyen, TV başında, bilgisayar başında vakit ge-çiren çocuklar var. Anne ve babalar rahat bir şekilde eşimizle, dostlarımızla soh-bet ediyoruz düşüncesiyle çocuklarını ek-ran başına veya bilgisayara emanet ede-rek büyük bir yanılgı içine düşebiliyorlar. Çocukların oyun içinde kaptırıp gitmesi-ni önlemek için ebeveynlerin bilgi sahibi olması, bilinçlendirilmesi gerekiyor. Aynı şekilde çocukların da bilinçlendirilmesi gerekiyor bu konularda. Oyunlardaki ne-gatif unsurları minimize edip pozitif un-surları öne çıkarmak tamamen bizim eli-mizde. Burada TÜDOF oyunların nega-tif etkilerini en aza indirme ve çocukları bilgilendirme açısından önemli görevler üstlenecek. TÜDOF olarak çocukları yer-li oyunlara teşvik ederek onlara daha fay-dalı, pozitif içerikleri barındıran oyunla-rın geliştirilmesini teşvik edip, destekle-yeceğiz. Ben 11 yıldır Türkiye’de oyun ha-

zırlıyorum. Yurtdışındaki ilişkilerimi kul-lanarak, yurtdışından oyunlar getirtirip, burada bu oyunları satarak acayip para-lar kazanabilirdim. Amacım bu değildi. Amacım tamamen yerli yetenek ve emek-le ülkemizde geliştirilen yerli oyunlarla ülkemizin bu konuda başarılı olabilece-ğini ispatlamaktı. TÜDOF olarak da yer-li oyunları destekleyeceğiz Süpercan diye bir oyun kahramanı yaptık. Kısa zaman-da 4 milyon oyuncusu oldu. Çocuklar bu oyunu oynarken eğlenmenin yanı sıra çevreyi korumayı, geri dönüşümü vb. bir-çok önemli konuları öğreniyorlar. Önü-müzdeki günlerde Süpercan ile sağlık-lı beslenmeden tutun, kötü alışkanlıklara, trafiğe, depreme kadar birçok önemli ko-nuları oyunlarda işlemeyi hedefliyoruz.Oyunların dışında siz aslında bilgisayar tekno-lojisine hâkim olan ve gelişmeleri en yakından takip eden kişilerdensiniz. Bu anlamda zarar-lı içerikli sitelere girilmesi yönünde olumlu uy-gulamalar getiren internette filtreleme deği-şikliği hakkında neler düşünüyorsunuz?TÜDOF olarak güvenli internet hizme-ti çalışma kurulunda yer alıyoruz. Ora-da oyun sektörünü olumsuz yönde et-kilemeyecek ama oyuncuları da poziftif anlamda koruyacak şekilde yöntemler geliştirme konusunda destek oluyoruz. Mesela oyunların derecelendirilmesi, içeriklerine göre oyunların yaş sınıflan-dırması, yaş gruplarına göre internetin filtrelenmesi için çalışmalar yapıyoruz. Çocukları korurken onların bilgi ça-ğında büyüdüklerini de göz ardı etme-mek gerekir. Onları teknolojiden ve bil-

Oyunlardaki negatif unsurları mi-nimize edip pozitif unsurları öne

çıkarmak tamamen bizim elimizde. TÜ-DOF bu konuda ve çocukları bilgilendirme açısından önemli görevler üstlenecek. “

Page 42: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Bazı oyunların el, göz koordi-nasyonu, bey-

ni stimule etmesi gibi birçok yararı oluyor. Örneğin stra-teji oyunları da gerçekten analitik düşünmeyi, zekâyı, aklı çalıştırmayı sağlıyor. Bunların çocukların gelişimi-ne inanılmaz katkıları var.

40

giden mahrum bırakmamak lazım. Yine gü-zel bir atasözümüz var; kaş yaparken göz çı-karmayalım. TBMM Bilişim ve İnternet Araş-tırma Komisyonu toplantılarına katıldık, su-num yaptık, arama toplantılarına önemli kat-kılarda bulunduk, oyun sektörü ile ilgili de-taylı rapor sunduk. Bizler şu an 70 milyar do-larlık devasa bir dünya sektörden bahsediyo-ruz. Türkiye’de de böyle büyük sektörden bü-yük bir pay alabiliriz. Bizler oyunların pozitif ve güçlü unsurlarından en iyi bir şekilde na-sıl yararlanırız, bunun peşindeyiz. Oyunla-rın çocuklardaki olası negatif etkilerini mini-mize ederek, onlara uygun içerik sunarak, ül-kemizin tarihi ve kültürel zenginliğini oyun-lara aktararak çok güzel içeriklerin gelişmesi ve çoğalması için çabalıyor olacağız. Özellik-le ülkemizin zenginliğini oyun üzerinden ta-nıtmak bizim için büyük bir fırsat. Ülkemizin zenginliği, tarihi ve kültürel coğrafyası var-ken fazla hayal gücüne ve fantastik unsurla-ra ihtiyacımız yok. Oyun tabanlı eğitim içe-rikleri ile çocuklarımıza ve gençlerimize eğ-lenirken eğitici ve öğretici bilgilerin sunulma-sı çok mümkün. Sebit Eğitim ve Bilgi Tekno-lojileri şirketimiz var. Burada görevimiz; tek-noloji ve içerik arasındaki açığı kapatarak eği-timdeki küresel dönüşüme katkıda bulun-mak. Telekom grubunda Vitamin ürünümüz var, Süpercan oyunu var. Oyun teknolojisini kullanarak eğitim içeriklerini daha etkili kıl-mak için grup içinde sinerji oluşturuyoruz.Online oyunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? MMORPG gibi çoklu online oyunlar var. Bunların ge-tirileri hakkında bilgi verir misiniz?MMO oyunlarının özelliği karakterlerin ge-liştirilmesi için sürekli bir çabanın sarf edil-mesi. Bu oyunlarda çok taraflı ve uzun sü-reli oyuncular arası etkileşim ve dolayısıy-la sosyalleşme söz konusu. Karakter geliştir-mek için müthiş çaba ve zaman gerekiyor, do-layısıyla bu tür oyunlardaki zamanı iyi yö-netmek gerekiyor, kaptırıp gitme bu oyunlar-da biraz daha öne çıkabiliyor. Gerçek hayat-ta sosyal ilişkiler azalınca kişiler de internet üzerinden ve oyunlar, facebook gibi ortam-

Page 43: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

larda çevre yapmaya başlıyorlar. Oyunlar-da severek başında olduğun için farkında ol-madan acayip zaman harcıyorsun, bunu ka-bul ediyorum. Bir tek oyun için geçerli de-ğil bu durum. Diziler, tartışma programla-rı nedeniyle de saatlerimiz ekran karşısında ölüyor. Hatırlıyorum; İngiltere’de bir tartış-ma programını sabaha kadar izlediğim olu-yordu. Dünyada 1 milyarın, Türkiye’de 20 milyonun üzerinde oyuncu var ve çok bü-yük keyif alarak oyun oynuyorlar. Bu ka-dar oyuncu arasında zamanı iyi yönetme-yip, çok fazla zaman harcayan oyuncular olabiliyor doğal olarak; ama dediğim gibi as-lında bu sadece oyuna özgü bir sorun de-ğil; oyun, TV, facebook fark etmiyor aslın-da. Önemli olan oyunlarda harcanan süre-nin mümkün mertebe eğlencenin yanı sıra eğitici, öğretici ve bilgilendirici faydalı un-surlar da içermesi. Bizim “İstanbul Kıyamet Vakti” diye çok oyunculu bir oyunumuz var. Altı yılda geniş bir kitleye ulaştık bu oyun ile. Oyun İstanbul’da geçiyor. Haliyle oyun-da İstanbul’u, tarihi Yarım Adayı modelle-dik. Dili Türkçe. Oyun karakterleri içimiz-den birileri; Demirci Rüstem, Ayşe teyze, Ba-lıkçı İdris… Oradaki sohbet de hoş; Ayşe tey-zeye uğradın mı, Jandarma Ali’yi gördün mü gibi. Burada inanılmaz bir sosyalleşme var. Bunu göz ardı edemeyiz.Yaş sınırlandırması yapan oyunlara giriş yapılırken yaş soruluyor. Bunun ihlal edilmesi durumları var. Bu durumlar engellenebilir mi? Kimlik doğrulaması yapılamıyor maa-lesef. Şu anda Facebook’ta bile +13 sınır-laması var. Ama 5 yaşındaki çocuk bile Facebook’a girebiliyor. 13 yaş altındaki kul-lanıcılara Facebook’ta yer verilebilir mi diye tartışılıyor. Kahveye 18 yaş altı rahat-lıkla girebiliyor yasak olmasına rağmen. Yine aynı şekilde 18 yaş altına sigara sa-tışları yapılabiliyor. Bu sorun genelde var. Gerçek kimlik doğrulamasını Çin’de yap-maya çalışmışlar, ama onu da kırmışlar. Senin kimlik numaranı alıp, o numaray-la istediğim yere girip çıkabilirim. Burada-ki çözüm anne babadan geçer. Anne - ba-bayı, kullanıcıyı eğitmekten başka bir çare yok. İnsanlara güvenli internet hizmeti iyi bir şekilde sunulursa, kişi interneti sağlık-

lı bir şekilde kullanmayı öğrenirse inter-net üzerinden kaynaklanan kaygılarımızın da çoğu giderilebilir. Amaç sektörleri yıp-ratmadan, bu hassas konu üzerinde çözüm üretmek. Bunlar bizim elimizde. Biz ne ka-dar pozitif, faydalı alternatif içerikler su-narsak, çocuklarımıza da o derece internet ortamında sağlıklı bir zemin oluştururuz.Age of Empires vb. strateji oyunları dünya fenomeni olmuş durumda ve zekâyı geliştirdği söyleniyor. Bu oyunların yararı hakkında genel görüşünüz nedir?Oyunlarda az da olsa negatif bazı unsurlar var ama hep söylediğim gibi bunları mini-mize etmek tamamen bizim elimizde. Esas önemli olan oyunların bilimsel olarak kanıt-lanmış pozitif unsurlarıdır. El, göz koordinas-yonu, beyni stimule etmesi gibi birçok yararı oluyor. Örneğin strateji oyunları da gerçekten analitik düşünmeyi, zekâyı, aklı çalıştırmayı sağlıyor. Bunların çocukların gelişimine ina-nılmaz katkıları var. Oyun tabanlı eğitimin dünyanın en çok kafa yorduğu konuların ba-şında gelmesi tesadüf değil. Dünya üzerinde bir hastalığa dönüşen online oyun-ların artık bir piyasası ortaya çıkmış durumda. Ka-rakterler belli bir seviyeden sonra satılıyor. Ayrıca paralı, elit üyelikli oyunlar da var. Bunu oyun etiği açısında doğru buluyor musunuz?Oyun yayıncısının kontrolü dışında, oyunun doğası gereği inisiyatifler ortaya çıkabiliyor. Onu önlemek çok zor maalesef. Birisi oyunu oynamış, bir karakter geliştirmiş, belli bir se-viyeye getirmiş, arkadaşına satıyor ama bi-zim haberimiz bile yok. Bu tür durumlar uy-gun bir şey değil ama engellemek de çok zor. Sanal ortamda bu tür maddi konularda in-sanlar çok yanılgıya düşebiliyorlar, insan-lar rahat bir şekilde kandırılabiliyor. Mesela Kenya’dan biri mail atıyor, 30 milyon dolarım var, Türkiye’ye getirmek istiyorum, diyor. 10 bin kişiye mail atıyor, en az 100 tanesini kan-dırmak için. Kandırıyor da. Bu konuda tanı-madığınız yerden gelen mailleri açmayın diye uyarılar çok yapılıyor. Ama kişi merak ettiği için açıyor bu maillleri. Mailin ne getirdiği de belli değil. TÜDOF olarak bu konular hakkın-da bir kitapçık hazırlıyoruz. Kitapçığın içeri-ğini de mailler dahil, sanal ortamda güvenlik sorunları, kullanıcılar için güvenli ortam ve benzeri konular oluşturacak.

Page 44: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Her televizyonu açtığımızda şiddet dolayısıyla mutlaka bir kadının dövüldüğünü, ezildiğini, öldü-rüldüğünü ya da evlilikler bu sebeple bittiğini gö-rüyoruz. Bunların sebebi nedir?Doğrusu ben kendi kendime hep şunu soru-yorum: şiddet sadece zamanımıza ait bir şey mi, modern zamanın bir olgusu mu, yoksa insanlığın tüm zamanlarıyla ilgili mi? Şüp-hesiz buna vereceğimiz en kaba cevap şid-detin tüm tarih zamanlarında olagelen bir olgu olduğudur. Bunu söyledikten sonra he-men ikinci bir soruyu sormamız gerekir; o da özellikle bu yakın dönemlerden itibaren şid-det neden bu kadar çok gün yüzüne çıktı, ko-nuşulmaya başlandı? Bunu diğer zamanlar-dan ayırt edici unsurlar neler? Ben biraz ola-ya şöyle yaklaşıyorum. Modern zamanlar bi-

zim biraz daha zihniyetimizin dönüşmeye başladığı bir zaman dilimidir. Dönüşmeye başlaması?...Bizim aslında varlıkla, Allah’la, insanla, çev-reyle kurduğumuz ilişki ve bu ilişkilerle ge-liştirdiğimiz bilinç değişiyor ve dönüşüyor. Ben bu noktada basit bir örnek vererek konu-yu açıklamak istiyorum. Frances Bacon, bir saray hukukçusu, nasıl suçlulara işkence ya-parak, onlardan daha çok verim elde edebili-yorsak; toprağa da işkence yaparak daha çok verim elde edebiliriz demiş. Şimdi baktığınız zaman insan varlık konumundaki zinciri-ni kaybedince, aslında daha az sukunetli ol-ması gerektiği ilişki tarzını kaybediyor. Var-lıktaki yerini kaybediyor. Bu sefer en başta Allah’ın varlık sırasındaki yerini, üstteki mer-

Şükürsüzlük şiddeti tetikler

söyleşi

S Ö Y l e Ş İ a D a l e t C a n l I a K B a ş f O T O ğ R A f r a B İ a K o Y U n C U

Modern zamanın varlık zincirini koparmasıyla şiddet olgusunun daha ön plana çıkmasının, toplum, aile ve bilhassa kadına yönelik şiddetin problemlere karşı bir çözüm olarak gösterilmesinin nedenlerini doç. dr. Mustafa Tekin ile konuştuk...

D o ç . D r . m U s t a f a t e K İ n :

Page 45: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

43

kezi yerini kaybeden bir insanın diğer in-sanla ilişkisi başlı başına bir problem hali-ne geliyor. Peki bunu modern zamanlarda ne belirlemiştir? Modern zamanlarda daha çok bireyselleşme, insan egosunu daha çok merkezileştiği bir düşünce biçimi gelişmeye başlıyor. Böyle olunca da aslında insan ve çevrede şöyle anlayış gelişiyor: O karşıda-ki kişi Allah için ilişki kurulacak bir kişi de-ğildir. Yani ne kadar işe yarıyorsa, ne kadar bize verim getirebiliyorsa o kadar bir değe-ri, bir anlamı vardır, onun dışında kişinin hiç bir kıymeti yoktur. Bu sefer de karşıda-kine şiddet yapmanın meşrutiyeti başlamış oluyor. Ben size Allah üzerinden bir değer vermiyorsam, O’nu merkeze alarak sizinle olan ilişkimi inşa etmiyorsam, bu durumda meydana gelecek ilişki sadece ikimiz ara-sındaki bir menfaate dayanan, pragmatik bir ilişki ve daha çok verim alınabildiği sü-rece devam eden bir ilişki oluyor. Onun da ötesine geçmiyor bu ilişki.İlk şiddet o zaman kadına yönelik olmadı. İkinci-si; modern zamanda bahsettiğiniz varlık algısını koparmayla birlikte ilişkiler bozuldu...Burda şöyle bir şey var. Kabil’in genel itirazı Allah’a rağmen bir itirazdı. Yani; genel varlık düzeni içerisinde varlığın o hiyerarşisini sağ-layacak, kendi konumunu bilecek bir ilişki dışına çıkmaya çalışan bir ilişki ve itiraz var-dı doğasında. Dolayısıyla bu itiraz o şidde-ti beslemiştir. Bunu mesela Fransa’nın önem-li düşünürlerinden Jean Baudrillard gerçek-ten leziz bir şekilde ifade ediyor. Modern za-manlarda demokrasi bir tehdit ve şantajla, ya, yada mantığıyla getiriliyor. Ya bunu ka-bul edersiniz, ya da biz size yapacağımızı bi-liriz. Bu çok daha paradoksal bir durum. Ne-deni de demokrasinin şiddetle nasıl getirile-bilmesi? Demokrasi dediğiniz şey barışçıl bir dille getirilmesi gereken bir olgu. Hâlbuki tam tersine bakıyorsunuz ki, örneklerini son 30-40 yılda daha bariz bir şekilde gördük, sü-rekli barışı, demokrasiyi getirirken şiddetin dilini besleyen bir şey daha gelişti, getirildi.Yani modern dönemin ayrı bir şiddet dili var...Evet. Özellikle beliren bir şiddet var. Bunun da kaynaklandığı yer insan egosunun mer-

Page 46: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

keze alındığı bir durum. Onun için de şid-deti sadece kadına şiddet üzerine konuş-mak meselenin sadece bir parçasını ko-nuşmak demektir. Genel anlamda varlık-la ilgili olan, hayatımızın diğer alanları-na dayanan, sözümüzde meydana gelen, çevreyle ilişkilerimizde meydana gelen şiddetlerin hepsi bu kapsam içinde değer-lendirilecek bir şeydir. Mesela, bir pazar günü akşam Yenikapı civarlarındaki de-nize nazır o yeşilliklere bakıyorsunuz, po-şetler, çöpler atılıvermiş, çok çirkin bir gö-rüntü ortaya çıkmış. Baktığım zaman ben şöyle düşünüyorum; burada bir arıza var, müslüman biri burada bunu yapamaz, bu çevreye bir şiddettir. Bir insan tevhidi ka-bul ediyorsa, tevhidin anlamı Allah tek-tir ve tüm varlıklar O’na bağlıysa bizim o zaman herhangi bir insanla ve tabiatla bir uyumsuzluğumuz olamaz.Şiddet uyumun bozulmasıdır diyebiliriz...Kesinlikle. Niye insanlar bunu yapıyor, çünkü O’nunla ilgili zihniyeti ve bilinci kaybetmiş durumdalar. Bu durum ise o dilin bozulduğunu ifade ediyor. Normal şartlar altında bizim O’nunla daha uyum içerisinde yaşamamız gerekiyor. Bizim ül-

kemizdeki insanlar pek fazla önemsemi-yor ama bir çöpü alıp da çöp kutusuna at-manız bu anlamda çevreyle ne kadar ba-rış içerisinde olduğunuzu, şiddete de bir o kadar uzak olduğunuz gösterir.Bahsettiğiniz hususlara kesinlikle katılıyorum, çünkü şiddet her yere yayılmış durumda. Fakat bayanlar üzerinde bariz öldürme vakaları da dâhil olmak üzere erkeğin kadına uyguladığı şiddet ayyuka çıkmış durumdadır. Artık belirli bir kesim isyan durumuna gelmiştir. Bunun se-bebi varlık zincirinin kopması muhakkak. Ama kadına şiddet olayları modern zamanda daha da artmış durumda değil mi?Bu olayların abartılıp abartılmadığı hak-kında elimde istatiksi bilgiler yok. Ama ben buradan kaynaklanan şiddet dilinin çok yaygın olduğunu söyleyebilirim. Bu bozulma özellikle bizde de 100-120 yıldır oldukça fazla. Biz meseleye şöyle yaklaşı-yoruz: Allah alemi, kainatı, varlıkları, in-sanı yaratmış ve onların işlevlerini belir-lemiştir. Şimdi bu işlevlere baktığınız za-man müthiş bir çeşitilik çıkar. İşte kadın, erkek bir yerde durur, bu bir çeşitliliktir. Etnik kökenler, Türk, Kürt, Fransız, Al-man vs. büyük bir çeşitliliktir. Buna bir-

Page 47: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

45

çok şey ekleyebilirsiniz. Hatta bunun dı-şında biraz daha performansa dayalı ol-mayan diyelim ki toplumsal tabakalar arasındaki çeşitliği zenginler fakirler, eği-timliler, eğitimsizler diye bunun gibi bir-çok hali bu çerçeve içerisine alabilirsiniz. Ben hep bunun üzerine düşünmüşüm-dür. Efendimiz Hz. Muhammed (sav) bu-yurmuştur: Sizin en hayırlınız eşine en iyi davrananızdır. Neden böyle bir şey söy-lenmiş? Mesela kadınla erkeği yan yana koyduğunuz zaman erkek fiziksel güç olarak önde gelir, kadın fiziksel güç ola-rak daha geridedir. Tabi bu başlı başına herşeyi belirleyen bir durum değil. Nasıl bir masanın, bilgisayarın işlevleri farklıysa kadınla erkeğin de farklı işlevleri vardır. Efendimiz (sav) erkek kendi gücüne daya-narak, güvenerek karşıdakini darbetmeye hakkı yok anlamını vermiştir. Burada sa-dece fiziksel anlam yok; erkeğin eşine psi-kolojik, ekonomik farketmez, hiç bir şekil-de kötü davranmaya, şerli davranmaya da hakkı yok. Bazı şeyleri sağlamada erkeğe görevler verilmiş ve erkek bunu yaparken de kesinlikle karşıdaki insana kötü dav-ranmayacak. Bu zengin insanın fakir in-sana zekâtını verirken onun hakkını ona iade ediyor olması gibi bir şey. Burada er-keğin kadına gösterdiği şiddet ona bir lü-tuf değildir. Sadece Allah’ın kendi sınırla-rı içerisinde çizdiği, yapması gereken şey-lerdir. Ben etrafıma baktığım zaman akıl-lı, uslu bir adamın öyle şiddetvari bir in-san olduğunu düşünmüyorum. Tabi her-kes hata yapar, sinirli bir ortam olmuştur, erkek kadına bağırmıştır, kadın erkeğe ba-ğırmıştır. Bunlar aile arasında olagelen şeylerdir. Ama bunların ötesinde yapılan şiddet varlıkla ile olan ilişkiye terstir.

Mesela hem eşine hem çocuğuna şiddet uygu-layan üniversite hocaları, unvan sahibi kişiler de var. Şiddeti aklı başında olanlar mı yapıyor yoksa bunun tam tersi mi?İnsanlar zannediyor ki biz herkese üniver-site eğitimi verince bu gibi durumları ön-leriz. Maalesef bu durum bu kadar kolay olamıyor. Bu o varlık zinciri ile durumu-nuz ve niçin yaratıldığınız ve ne yaptığı-nızla ilgili bir bilince sahip olmakla ger-çekleşir. Bizler eğitim verdik, karşıdaki kişi bu eğitimi algılamamışsa istediği kadar üniversite mezunu olsun veya hoca, unvan sahibi biri olsun, bu netice itibariyle şiddet konusunda pek bir şey sağlamıyor.Varlık zincirini kopardık, en temel sorun bu. Biz o zaman bunu nasıl sınıflandıracağız? Mese-la bu şiddeti körükleyen toplumsal dinamik-ler nelerdir? Çünkü bu bireyler bariz bir şekilde şiddete yöneliyor. Şiddet konusunu daha özele yayarsak, daha özel sebepler gösterirsek neler karşımıza çıkabilir?Burada bir çok şeyden bahsetmek müm-kün. Birincisi şiddetin öğrenilmesi duru-mu. Bir ailede şiddet varsa, büyük oranda o şiddet dili daha sonraki nesillere tevarüs eder. İstisnaları vardır. Bazıları ‘çok şiddet gördüm ama ben bunu yapmayacağım’ der. Ama yetiştiğiniz ortam sadece aile değil bir kültür ortamıysa, insanlar arası ilişkileri daha çok şiddet belirliyorsa, sade-ce fiziksel şiddetten bahsetmiyorum; me-sela sözlü şiddet, birinin bağırması gibi, güzel bir şekilde konuşma kültürü geliş-memesi gibi, o vakit şiddet olayları da or-taya çıkıyor. Maalesef günümüzde bir şid-det kültürü var. Şunu da söyleyebilirim ki geçmişte farklı kültürel yapılarda bu an-layış vardı, hala da olmaya devam ediyor. Böyle bir kültür ortamının, şiddetin yay-

BİZLER EğİTİM VERDİK, KARŞı-DAKİ KİŞİ BU EğİTİMİ ALGıLAMA-MıŞSA İSTEDİğİ KADAR ÜnİVER-

SİTE MEZUnU OLSUn VEYA HOCA, UnVAn SA-HİBİ BİRİ OLSUn, BU nETİCE İTİBARİYLE ŞİD-DET KOnUSUnDA PEK BİR ŞEY SAğLAMıYOR.“

Page 48: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

gın olduğu bir ortamın beslediği bir nesilden söz edebilirim. Bunun dışında büyük şehir-lerdeki yoğunluk da şiddeti körüklüyor. Hızlı yaşamdan dolayı yolculuk esnasında, ulaşım-da insan ilişkilerinde bir çok problemle karşı-laşıyoruz Ben 1970 yıılarında yapılan filmler ile bugünkü filmler arasında bariz bir şekilde şiddetin öne çıkarıldığı bir yapıyı görüyorum. Yakan, yıkan, aksiyon adı altında dünyayı bir alev topuna çeviren filmler.Peki, bu bilinçli bir şekilde mi çıkıyor, yoksa toplu-mun seyri içerisinde filmler artık böyle mi evredili-yor? Yani filmler toplumdan mı şekilleniyor, yoksa filmler mi toplumu şekillendiriyor?Filmler noktasında bilinçli yapılanlar da vardır ama toplumsal gelişmelerin seyri o yönde ol-duğu için, o bir şekilde de sanata da yansıyor. İkisi de birbirini besliyor diyebiliriz..Evet. Batıda ciddi anlamda bir şiddetin ol-duğunu biliyoruz. Şiddet sadece Doğu top-lumuna özgü bir halmiş gibi de bahsedilir. Şöyle örnek vereyim; bazı yerlerdeki töre-ler bu tip şiddet dilini daha da körüklemek-te ve şiddetin daha çok kullanımına yol aç-maktadır. Batıda ise güçler insanlığı bunalı-ma, şiddete yöneltiyor. Mesela alkol şiddetin besleyen en önemli sebeplerden bir tanesi. Çünkü insan alkol aldığı zaman ne yapaca-ğını bilmez. Aklı artık örtünmüştür. Şiddet dilinin de giderek bu anlamda daha da yay-gınlaştığını görüyoruz. Dediğim gibi kadına şiddet bunun sadece bir parçası. Bunu kadı-na yapılan şiddeti küçümsemek için söyle-miyorum ama şiddet çevremizde gördüğü-müz gibi çok boyutlu bir hale ulaşmış.Şiddet olayları televizyonda çok fazla verildiği için, hatta gündüz programlarında bir şekilde orasından burasından kesilerek sunulmuş olayların, bütün ay-rıntılarıyla günlerce uzatılarak programları yapıldığı için insanlar ‘şiddet daha fazla yaygınlaşıyor’ diyor. Şiddet gerçekten bu kadar korkunç duruma geldi mi ve programlarda gösterilenler bunu doğruluyor mu?Tavuk yumurta misali aslında bunlar birbi-

rini besliyor. Toplum şiddet dilini mevcut ya-şadığı travmadan dolayı bir sorunun çözü-mü olarak daha çok benimsemiş durumda. Şu anda konuşamayan ama bir şekilde şid-detle sorunlarını halletmeye çalışan bir top-lum oluşmuş durumda. Bir şeyi konuşamıyor olmamız karşıdakine şiddetle bir şeyler an-latma eğilimini gerçekleştiriyor. Bunlar zih-niyet süreci ile bağımlı. İnsanların şunu be-nimsemesi gerekiyor; evet haksızlıklar yapıl-mış olabilir ama iletişim tamamiyle konuşula-rak yapılması gerekir, ille de herhangi bir şid-det dilinin uygulanması gerekmez. Şöyle bir şey daha var; böyle bir karar mekanizması-nı alabilmesi güç olan kişiler, rastgele hareket eden bir insan en ufak bir durumda bu tavrı-nı, yani şiddet dilini göstermeye başlayacak-tır. Ve içinde yaşadığımız toplumda bunu bes-leyen eğilimler de çok fazla. O zaman şiddet eğilimi gösteren insanlar zihniyet ve kültürel anlamda geri ve gelişemeyen kimselerdir...Evrimini tamamlayamamış diyebiliriz. Savaş şiddettir ama savaş toplumların bir gerçeğidir ve İslam da savaşı en son çare olarak göster-miştir. Öncelikli olarak kullanmamız gereken dil barışın dilidir. Geçmişte savaş yoktur veya savaş artık hiç olamayacaktır dersek irrasyo-nel bir şey söylemiş oluruz. Ama Efendimiz (sav)’in bireysel ve toplumsal yaşayışına baktı-ğımız zaman bırakın fiziksel şiddeti, herhan-gi bir kimseye bağırıp çağırması, onların gön-lünü kırması dahi vaki değildir.Belirli güç odaklarının empoze etmek istediği de şu-dur: Doğuda daha fazla şiddet algısı vardır. Bu da İslamın eşlerinizi hafifçe dövün ayeti şiddete bel-ki biraz kapı aralımştır. Bu böyle midir? Nisa süresi-ni böyle mi yorumlamak gerekir? Çünkü Efendimiz (sav) bunu hiç uygulamamıştır.Buradaki şey çok özel bir durumdur. Yani bu isteksizlikle ilgili bir durumdur. Bu-radan günde beş vakit kadını dövecek-sin anlamını çıkarıyorlar. Efendimiz (sav) Kuran-ı Kerim’in somut örneğidir. Biz

Page 49: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Kuran-ı Kerim nasıl yaşanacak dediğimiz-de Efendimiz (sav)’in hayatına bakmalıyız. Efendimiz (sav)’in eşleriyle sorun yaşadığı zaman hiç böyle bir yola başvurmadığını görürüz. Efendimiz (sav) Hz. Aişe (ra) va-lidemize iftira atıldığı zaman neticeyi bek-lemiş, hiç bir zaman böyle bir yola başvur-mamıştır. Efendimiz (sav)’in yanında bu-lunan hiç bir kimse de bakışla dahi olsa bir şiddete maruz kalmamıştır. Efendimiz (sav)’den bir şey istemeye gelindiği zaman hayır dediği de vaki değildir. Aslında in-sanlar Allah korkusunu kaybettikleri za-man herşeyi yaparlar. Kork Allahtan kork-mayandan derler. Batıdaki insan travma-tik bir hal yaşıyor, travma yaşadıkça ken-dini alkole, uyuşturcuya veriyorlar ve böy-lece gündelik hayatlarında şiddeti olabil-diğince yaygınlaştırmaya başlıyorlar.Teknolojik ve sanatsal gelişmeler ne kadar etkiliyor

şiddeti? Sosyal ağlar, görseller, dinlenilen sert mü-zikler, rock müziği gibi...Çocuk oyunlarında bile şiddete eğilim başlı-yor. Özellikle bilgisayar oyunlarında sürek-li başkasının hakkına temellük var, sürekli savaşma ve gasp etme var. Aile ortamlarına, çocuklara baktığımda bunun çok fazla yayıl-dığını görüyorum. Şu unsur da var; ekono-mik bazı sebeplerden dolayı uygulanan şid-detler de var. Erkek evin geçimini sağlayama-yınca, çocuğun talepleri karşılanmayınca, ka-dının huzursusluğu artınca haliyle evde bir şiddet ortamı çıkacaktır. Bir de kanaatsizlik şiddeti tetikliyor. Ne kadar kazanırsanız ka-zanın size yetmiyordur. Böylece kanaatsizlik, doyumsuzluk şiddeti besleyen bir öge olu-yor. Şükür dediğimiz şeyi yapmıyoruz. İkin-cisi sahip olduğumuz şeylere kanaat etmek yerine sürekli başka şeylere gözümüzü dik-miş oluyoruz. Ve bu durum da alabildiği için

Alkol şidde-tin besleyen

en önemli sebepler-den biri. Çünkü insan alkol aldığı zaman ne yapacağını bilmez. Aklı artık örtünmüş-tür. Şiddet dilinin de giderek bu anlamda daha da yaygınlaştı-ğını görüyoruz.

47

Page 50: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

mutlu olan değil de alamadığı için mutsuz olan bir insan profilini ortaya çıkarıyor.Eşler neden anlaşamıyor? Yüksek tahsil almış eşler dahi anlaşamıyor, oturup karşılıklı konuşamıyorlar. Bu iletişimsizliğin temel sebebi nedir?Bunun en temel sebebi aile kavramının tam an-laşılmaması. Aile rastgele kurulan bir birlik de-ğildir. Alacağınız eş pazardan seçme, iyi değil-se atma gibi bir şey de değildir. Geleneksel ev-lilik biçimlerinin en kuvvetli olduğu yerlerden bir tanesi ailenin sürekli korunması gereken bir kale olması anlayışıdır.Anneler kendileri çektikleri için kızlarına da artık bu konuda şunu diyor; kendini ezdime...Kanaatsizlik ve fedakârlık azalınca böyle şey-ler oluyor. Eskiden kız baba evinden çıkacağı za-man anneler şunu derdi: Sen gelinlikle çıktın buradan, kefenle geri dönersin. Ama bu, kadı-nın herşeye tahammül etmesi gerekir anlamına gelmez. Bu söylem evliliğin basit bir oyuncak ol-madığı anlamına geliyor. Evlilik karşılıklı daya-nışmaya, fedakârlığa, desteğe bağlıdır. Gerçek-ten de hastalıkta, sağlıkta eşlerin birbirlerinin yanında olmaları gerekir. Yarın hiçbirimizin ne olacağı hakkında bir senedi yok.Artık hayallerle yetişiyoruz, hep kuruguladığımız bi-çimde hayatımız devam edecek sanıyoruz. İmtihan edileceğimiz gerçeğini hep arka planda tutuyoruz. Ve

bu yüzden de tahammül etmiyoruz hiç bir şeye...Bizim aramıza sevgiyi ve ülfeti yerleştirmiş ol-ması, bizi kadın-erkek yaratmış olması O’nun ayetidir, işaretidir. Evlilik sürelerine bakarsak boşanmalar ilk beş yılda oluyor. Olmazsa olmaz diyorlar ve boşanıyorlar. Ama baştan bu zihni-yetle evliliğe adım attığınız zaman boşanmalar da ardından geliyor. Yeni nesilde bu sorun var. Başta çokça aşk kelamları yapılıyor ama öte yan-dan evlendiğinin ertesi günü ile ilgili hiçbir dü-şüncesi yok kişinin. Şu anda 30-40 yıllık evlilik-lere gıpta ile bakılması lazım.Doğu-Batı ayrımı yaptık ama Doğuda törelerin olması ve bunların uygulanması ile artan şiddet ve cinayetle-rin olması Doğuda şiddetin daha fazla olduğunu gös-termiyor mu?Törelerin içerisindeki bir meseleyi, özellikle ka-dınla ilgili bir meseleyi halledebilmek için şiddet başvurulan ilk unsurdur. Töre ne derse o olur ve buna karşı gelen bir kişiye şiddet uygulanır, hatta öldürme de gerçekleşir. Yapılması gerekenler ai-lenin yeniden kutsal bir müessse olduğu vurgu-lanması, benimsetilmesidir. Ve bunu yaparken de karşıdaki ile ilişkimiz Allah üzerine kurmamız gerektiğidir. Şerri davranmamak gerekiyor. İn-sanlar ekonomik, fiziki güze sahip olabilir. Ama insanın gücünü kontrol etmesi gerekir. Kontrol etmedikleri zaman da insanlar firavunlaşır.

ailenin yeniden kutsal bir müessse olduğu benimsetilmelidir. Ve bunu yaparken de karşıdaki ile ilişkimiz Allah üzerine kurmamız gerekir.

Page 51: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

49 bayram mesajı

Dünyanın en büyük tehlikesinin nükleer sa-vaş değil bağımlılıklar olduğu gerçeğini hatır-latmak isteriz. Nükleer savaşta taraflar bakı-mından karşılıklı caydırıcılıklar vardır. Bağım-lılık üretmek ise karşı tarafı olmayan bir saldı-rıdır. Üstelik tüm insani ve kutsal değerlere ve tek tek iradelere saldırıdır bu. Küçücük çocuk-larımıza alkol, sigara, uyuşturucu, kumar ve teknoloji bağımlılığı üreten insanlık düşman-larının eylemlerini insanlığa karşı suçlar bağla-mında değerlendirmeden bağımlılıklarla mü-cadele edilemeyeceği artık anlaşılmıştır.

İnsanlığa karşı suçlar, insan bedenine ve onuruna karşı işlenmiş suçlardır ve bu suçlar en adi, en pespaye suçlardır. Bağımlılık yapıcı maddeler de insanların bedenlerine ve onur-larına zarar vermektedir. Bu yönleriyle bağım-lılık üretenler insanlığa karşı suç işlemektedir-ler. İnsanlık düşmanlarının partnerleri de bi-linçli veya bilinçsiz şekilde bu suça ortak ol-

maktadırlar. Mübarek Ramazan Ayı’nın arın-ma ve rahmet ayı olması gerçeğinden yola çı-karak, bu Mübarek ayda bağımlılıkların bi-reye ve topluma verdiği zararlarının bir kez daha farkına varmalıyız. Yeşilay bünyesin-de bağımlılıklara karşı yaptığımız bu erdem-li mücadele, tüm insanlık âleminde bir farkın-dalık oluşturma bilinciyle bayrağı taşıma ve Yeşilay’ı böylece uluslar arası kuruluş statüsü-ne dönüştürme mücadelesidir.

Umuyoruz ki Yeşilay tüm insanlığın ba-ğımlılıklardan kurtuluşuna vesile olabilecek çalışmalarını halkımızın gönlü ve gönüllü-lükleriyle yürütecektir. Bu vesile ile Mübarek Ramazan-ı Şerifinizi ve Mübarek Ramazan Bayramınızı en içten dileklerimizle kutlar, ba-ğımsız bir yaşamın ülkemizde ve tüm dünya-da yaşanır olmasını temenni ederiz.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Yönetim Kurulu

değerli Yeşilay Gönüllüleri,

Page 52: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Tam onbeş yılını sokaklarda geçirmiş bir sokak çocuğu, şimdi ise Uumut Çocuk-ları Derneği’ne başkanlık yapan Ferhat Şahin’e sokakta çocukları bekleyen tehli-keleri sorduk ve bu tehlikelerden korun-manın en etkili yollarını dinledik...

15 yılını sokaklarda geçirmiş eski bir sokak çocu-ğu, şimdiyse sokak çocuklarını topluma kazandır-mak için yoğun olarak çalışan bir dernek başkanı olarak bize kendinizden bahsedebilir misiniz?1980 doğumluyum. 7 yaşında evden ayrıldım. Ayrılmamın sebebi, daha doğrusu kaçma-mın sebebi, babam tarafında uygulanan sözlü ve fiziksel şiddetti. Bir süre sonra aynı şiddet, bir taraftan çalışıp bir taraftan okuduğumdan, okulda verilen ödevleri yapamadığım için, öğ-retmenim tarafından da uygulanamaya baş-ladı. Bu şiddet günden güne artmaya başla-yınca, bana uygulanan o çok yönlü şiddetten uzaklaşmak için köye gelen trene bindim ve kendimi bekleyen daha büyük tehlikeleri tah-min etmeden kendimi sokaklarda buldum. Umut Çocukları derneğini siz mi kurdunuz? Hayır, ben kurmadım. 1992 yılında halktan gönüllüler bir sivil toplum örgütü olarak ku-

Önemlİ olan maDDe BağImlIlIğInDan Da soKaK ahlÂKInDan Da çoCUğU KoParaBİlmeK

söyleşi

U m U t ç o C U K l a r I D e r n e ğ İ B a ş K a n I f e r h a t ş a h İ n :

S Ö Y l e Ş İ ş e r İ f e B a r U t f O T O ğ R A f r a B İ a K o Y U n C U

Biz derneğimizde “çocuğu sokaktan

nasıl kurtarabiliriz” üzerine çalışıyoruz. Çünkü sokakta olan çocuğu orada bırakıp sadece madde bağımlılığı üzerine çalışamazsınız.

Page 53: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

rulmuş. Sokak Çocukları Gönüllüleri Derneği ola-rak faaliyet göstermeye başlamış sonrasında ismi Umut Çocukları Derneği olarak değiştirilmiş.Basında oldukça yer alan bir derneğiniz var. Çeşitli projelerin içinde yer alıyor birçok kurumla protokoller yapmak için uğraşıyorsunuz, sokaklarda yaşayan ço-cuklar bu projelerin sonuçlarını görebiliyor mu?5 yıl öncesine dayanan bir protokolümüz var. Bu Bakırköy Kaymakamlığı, Bakırköy Belediyesi, İs-tanbul Valiliği, İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, Çocuk Esirgeme Kurumu, Aileden Sorumlu Dev-let Bakanlığı’nın da içinde bulunduğu bir proto-kol. Protokoldeki yükümlülüklere göre barınağı-mızda sosyolog, psikolog, pedegog bulunması ve barınağımızın ihtiyaçlarının karşılanması gereki-yordu, ancak protokol yapıldıktan sonra barına-ğımıza kimse gelmediği gibi tek çivi de çakılmış değil. Böyle hayal kırıklıkları bizi üzse de morali-mizi yüksek tutmaya çalışıyoruz. Sokakta yaşamak ya da çalışmak zorunda bırakıl-mış çocuklar için madde bağımlılığına yakalanma yaşı nedir? Bu nasıl bir süreçtir?Aslında madde bağımlılığı süreci sokakta genel sürece tabidir. Sokak ahlakı dediğiniz şey aslın-

da madde bağımlılığını da içinde barındırıyor. Sokağa düşmüş olduğunuz ilk gün, sizden daha evvel sokakta yaşamaya başlamış çocuklarla kar-şılaşıyorsunuz. Onların kurmuş olduğu gruplar-la karşılaşıyorsunuz ve o gruplardan birine dâhil olmak zorundasınız. Sokakta en tehlikeli olan yalnız gezmek, çünkü o zaman sokağın dışında-ki organize suç örgütleri tarafından da kullanıl-maya açık ve hazır hale geliyorsunuz. Sokakta-ki çetelere dâhil olmak sizi organize suç örgüt-lerinden korumuş oluyor. Tam bir “denize dü-şen yılana sarılır hali”! Sokakta var olan grupla-ra dâhil olmazsanız o gruplar tarafından da şid-det görüyorsunuz. Gruplarda maddeyle adlandı-rılma söz konusu, tinerciler baliciler, şarapçılar, eroinmanlar, hapçılar, esrarkeşler şeklinde. Bir-çok grup birbirini sevmez, ancak sevmediği hal-de birbirleriyle madde alışverişinde bulunurlar. Sadece grupların etkisi de değil, sokakta mad-de bulmakta eskiye göre çok kolaylaştı. Mese-la; ben 2000 yılında sokaktaydım ve o dönemde Beyoğlu’nda bir tane ekstazi 60 liraydı, şu anda Beyoğlu’nda 1 tane ekstazi 3 lira. Bu kadar kısa zamanda madde fiyatlarının bu kadar düşme-si söz konusuysa piyasaya sürülen ekstazi mikta-

51

Page 54: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

rında da ciddi bir artış söz konusu de-mektir. Bizim şu anda sokakta temas halinde olduğumuz uçucu madde ba-ğımlıları (tiner, bali vs.) artık bu mad-deyi bırakıp uyuşturucu maddeye yö-nelmişler, çünkü daha kolay ve daha ucuza temin edebiliyorlar ve bunla-rın karşılığında vermeleri gereken pa-rayı dilenerek veya hırsızlık yaparak elde ediyorlar. Bu şekilde para temin edemezlerse de cinsel istismara maruz kalarak maddeyi elde ediyorlar. Çocukların sokağa düşmesini önlemek için nasıl bir yol izlenmelidir, sizin dernek olarak bu yönde nasıl bir stratejiniz var?Biz derneğimizde “çocuğu sokaktan nasıl kurtarabiliriz” üzerine çalışıyo-ruz. Çünkü sokakta olan çocuğu ora-da bırakıp sadece madde bağımlılı-ğı üzerine çalışamazsınız, bu zaten boşa çıkacak bir çaba olur. Bizim için önemli olan madde bağımlılığının da onun bir parçası olduğu sokak ahla-kından da çocuğu koparabilmek.Siz de Derneğiniz bünyesinde “Sokak Ke-disi” adlı bir dergi çıkarmışsınız. Hangi konuları içeren bir dergiydi bu?Sokak Kedisi Dergisi’ni 2008’de kur-duk çok güzel bir dergiydi. Fakat Türkiye’de desteksiz kaldı. Sokak Ke-disi Dergisi, sokak çocuklarının tam anlamıyla hem sahibi hem çalışanı ol-dukları bir dergiydi. Dünya’nın başka ülkelerinde de örnekleri olan bu tarz dergilere bütün kurumlar, çalma ve dilenme alışkanlığı kırılsın diye des-tek olur. Maalesef dergiyi boyunların-daki tanıtım kartıyla satmaya çalışan sokak çocuklarımız, polis ve zabıta tarafından dayak yediler, ellerinden

dergileri alındı ve insanlar tarafın-dan dışlandılar. Devlet, halk, öğren-ciler ya da kurumlar bu dergiye des-tek vermedi. Burada destekten kastım sadece finansal anlamda değil. Bura-da bizim beklediğimiz destek, sokak çocuklarındaki kötü alışkanlıklarla iyi alışkanlıkların yer değiştirmesine yardımcı olmak yönünde bir destek-ti. “Sokaktaki o çocuktan dergi alabil-mek “ ya da bir zabıta görevlisi ola-rak “dergi sattığını gördüğü sokak ço-cuğunun başını okşamak” şeklindeki bir destekten bahsediyorum. Toplum-dan gelen bu olumsuz tepkiler üze-rine dergi yayınını dondurduk, çün-kü henüz biz (toplum olarak) böyle bir dergiye, çalışanlarının sokak çocuk-ları olduğu bir dergiye hazır değiliz. Oysa Sokak Kedisi Dergisi, sahipleri ve çalışanlarının sokak çocuklarından oluşması hasebiyle Türkiye’de bir ilkti. Dergideki grafikler, tüm yazılar, geç-mişi sokağa dayanan o gençlere aitti.Sokakta yaşadığınız yıllarda bir market-ten sigara ve yiyecek bir kaç şey çaldı-ğınız gerekçesiyle 2011 yılında 7 ay ha-pis cezasına mahkûm edildiniz, ancak 20 gün sonra serbest bırakılıp faaliyetlerini-ze kaldığınız yerden devam ediyorsunuz, o süreç siz ve başkanı olduğunuz dernek açısından nasıl geçti?Aslında o olayın yaşandığı yıl sokak-ta değildim, Sefaköy’de bir yurtta ka-lıyordum. Sokaktan gelmiş ve bütün bağımlılık yapacak maddeleri bırak-mıştım. Ancak, hala sigara içiyordum ve yurtta çok fazla yiyecek verilme-diği gibi bize sigara da verilmiyordu. Ama işin ilginç tarafı bu olay üzerin-

TOPLUMDAKİ HER BİREYDEn HER ÇOCUğU KEnDİ ÇOCUğU GİBİ BE-nİMSEMESİnİ İSTİYORUM. AnnE

VE BABALARın ÇOCUğA SEVMEYİ SAYMAYı Öğ-RETMESİ VE En ÖnEMLİSİ, AHLAKı VE KÜLTÜ-RÜ OTURTMASı GEREKTİğİnİ DÜŞÜnÜYORUM.“

Page 55: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

den 10 yıl geçtikten sonra, benim önüme geti-rilmesi oldu. Üstelik eşimin de doğum yapma-sına 1 aydan az zaman kalmıştı. Kanuni daya-nakları öne sürerek erteleme talep ettim. Üst-lendiğim misyona, eşimin özel durumuna rağ-men dilekçem reddedildi. Tutuklandım, içeri-de 20 gün kaldıktan sonra “usul hatası gerek-çesiyle” serbest bırakıldım.Şimdi oldukça düzenli bir aile yaşantınız var. Eşi-niz ve bir bebeğiniz... Sokaklarda yaşamak zorun-da bırakılmış, madde bağımlısı olmuş gençlerin si-zin gibi her şeye yeniden başlaması için toplumun üzerine düşen görev sizce nedir?Sokakta yaşayan çocuklar için maddeye ba-ğımlılıktan ziyade sokağa bağımlılık, sokak-taki kötü ahlaka, sokak kültürüne bağımlılık var. Sokaktaki çocuğun oraya düşmesine se-bep olan esas problem eğitim eksikliği. Ço-cukta ve ailedeki eğitim eksikliği... Bu prob-lemlerin çözülmesi için yapılacak mücadele-

nin salt madde bağımlılığına karşı olması ka-lıcı bir çözüm olmayacaktır. O nedenle veri-lecek mücadelede kurumlar arası ortak çalış-malar yapılmalıdır. Ama en önemlisi şu anda organize suç örgütleri bu çocukların sırtın-dan geçiniyor. Sadece sokakta yaşayan ço-cuklar da değil. Binlercesi de ailesinin yanın-da yaşıyor olmasına rağmen sokakta çalışı-yor yine aynı tehlike ile karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle sorunlara; yerine bırakmadan za-manında, zamanı için geç kalınmış olanlarına da daha zahmetli ve maliyetli olsa da yerinde müdahale gerekiyor. Buradan çocuklara tav-siyem aslında yok! Topluma ve ailelerine di-yecek bir kaç cümlem var. Öncelikle toplum-daki her bireyden her çocuğu kendi çocuğu gibi benimsemesini istiyorum. Anne ve baba-ların her şeyden önce çocuğa sevmeyi sayma-yı öğretmesi ve en önemlisi ahlakı ve kültürü oturtması gerektiğini düşünüyorum. 53

Page 56: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ürkiye Yeşilay Cemiyeti 19-22 Haziran tarih-lerinde Brezilya’da gerçekleşen Rio+20 Bir-leşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’na katılım gösterdi. 100’den faz-la dünya liderinin ve 25 bin kişinin katıldığı konferansa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye’den çok sayıda bakanın yanı sıra sivil toplum temsilcileri de katıldı.

Sürdürülebilir Kalkınma konferansının ilki bundan 20 yıl önce Brezilya Rio’da yapıl-mıştı ve bu program o konferansın 20, yıldö-nümüne denk getirildi. Bu nedenle bu konfe-ransın kısaca isimlendirmesi Rio+20 şeklinde oldu. Konferansın resmi muhatapları Birleş-miş Milletler üyesi devletlerdi. Bunun yanı sıra, BM üyesi olan ve olmayan çok sayıda si-vil kuruluş ta katılım gösterdi konferansa.

Rio+20 konferansında; kalkınma, ekono-mi, enerji, çevre, eğitim, sağlık, gençlik, şe-hirleşme ve sanayi gibi konu başlıkları öne çıktı. Konunun muhtelif muhataplarını bu çerçevede bir araya getiren Birleşmiş Millet-ler sürdürülebilir kalkınma ile ilgili çok yön-lü bir yaklaşım kurmaya çalıştı bu konfe-ransla. Ekonomiden sağlığa, çevreden kal-kınmaya kadar çok sayıda konu başlığının yer aldığı toplantıda genel anlamda sağlığın kalkınmanın önemli bir parçası olduğuna vurgu yapıldı. Sağlık başlığında gerçekleşen oturumlarda bulaşıcı olmayan hastalıkların dünya genelinde 30 milyon insanın ölümü-ne neden olduğu ve bulaşıcı olmayan hasta-lıkların büyük bölümünün alkole ve sigaraya bağlı nedenlerle gerçekleştiği ifade edildi.

Sağlıkla ilgili oturumlarda tütün kont-rol çerçeve sözleşmesinin yaygınlaşması ge-rektiği genel olarak ifade edildi. Çok sayı-da sağlık kuruluşu ve konuşmacı konunun ehemmiyetine değindi. Ancak alkol ve mad-de bağımlılığına ilişkin önemli bir açılım ol-madı bu konferansta. Alkole bulaşıcı olma-yan hastalıklarla ilgili değerlendirmeler-de zaman zaman yer verildi. Dünya Sağ-lık Örgütü Genel Direktörü Dr. Margaret

Yeşilay, Rio+20 BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’na katıldı

T

Konferansta bu-laşıcı olmayan

hastalıkların dünya gene-linde 30 milyon insanın ölümüne neden olduğu ve bu hastalıkların büyük bö-lümünün alkole ve siga-raya bağlı nedenlerle ger-çekleştiği ifade edildi.

Page 57: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Chan konferansın Sürdürülebilir Kalkın-ma ve Sağlık başlıklı bir oturumunda sağ-lıkçı STK’larla bir araya geldi ve çok fayda-lı bir oturum gerçekleştirildi. Sonuç dekla-rasyonu dahil olmak üzere genel anlamda küresel ölçekte sağlık konularının tartışıldı-ğı bu oturumda DSÖ direktörüne ve kon-feransa yönelik bazı sert eleştiriler de gel-di. DSÖ direktörü ise eleştirilere karşılık olarak DSÖ’nün elinden bu kadar geldiği-ni daha etkili uygulamalar için DSÖ bünye-sindeki devletlerin harekete geçmesi gerek-tiğini söyledi. Dr. Chan “devletlerin önüne yeni bir şey sürmek çok zor. Yani her yeni bir gündem uzun tartışmalara neden olu-yor, biz DSÖ olarak bu toplantıda elimizden gelenin en iyisi yaptık” şeklinde konuştu.

Dr. Chan global anlamda sağlık sorunlarını dillendirdiği konuşmasının sonunda “her şeyden önemlisi tütün kontrol politikaları-dır, tütün kontrolü tüm sağlık meselelerinin merkezinde durmaktadır” diye konuştu.

Deklarasyonun sağlık bölümünde ge-nel anlamda sağlıkla ilgili önceki temel me-tinlere atıf vardı. Birçok temel sağlık ilkesi-nin yer bulduğu deklarasyonda bulaşıcı ol-mayan hastalıklara yönelik önemli çağrı-lar oldu. Bizler Yeşilay olarak deklarasyon-da bulaşıcı olmayan hastalıklar gibi bazı te-mel meselelerin ifade edilmesini gerekli ve yerinde görüyoruz ancak bulaşıcı hastalık-lara en çok etki yapan sigara ve alkolün bu deklarasyonda yer bulmamasını endüstri-nin ve liberal iktisadi ilkelerin hakimiyeti-nin bir sonucu olduğunu düşünüyoruz. Mil-yonlarca insanın ölümüne ve milyarlarca dolarlık maddi kayba neden olan endüstri-nin bu deklarasyondan etkilenmemesi bu bakımdan bizim açımızdan da deklarasyo-nun meşruiyetini sarsmaktadır.

Birleşmiş Milletler Rio+20 Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı deklarasyon tartışma-larıyla son buldu. Binlerce katılımcının bu-lunduğu konferans alanında çok sayıda et-kinlikler icra edildi ve geniş bir etkileşim sağlandı. Çok sayıda STK bildirileri ve bro-şürleri vardı konferansta ve aynı anda yapı-lan birçok program toplantının genel anlam-da takibini çok zorlaştırdı.

Toplantı süresince Yeşilay birçok ulusla-rarası kuruluşla temas kurdu, ayrıca Brezil-yalı madde bağımlılığı ve tütün kontrol poli-tikaları çerçevesinde çalışma yapan yerel iki grupla da tanışma şansımız oldu.

Sonuç olarak, deklarasyonun küresel öl-çekte bağımlılıklarla mücadeleye doğrudan bir katkısından bahsedemeyiz. Sağlıkla ilgili bir takım ilkelerin benimsenmiş olması, bu ilkelerin önümüzdeki yıllarda devletler ta-rafından nasıl uygulanacağı meselesi konfe-ransın asıl sonuçlarını belirleyecektir. 55

Page 58: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

56 Kitap

“Anne Katili Nasıl Yetişir?” kitabının ya-yınlanmış olmasının en önemli sebebi, anne cinayetlerinin şiddetin zirvesi olma-sıdır. Bu sebeple zirveye dikkatleri çekerek, zirveye çıkan yoldaki eksikleri göstermek istedim.”diyor ve ekliyor yazar Sait Çamlı-ca; “Bu kitap çalışması suça bulaşmış, ceza-evine girip çıkan insanları kurtarmanın for-mülleriyle dolu değil. Bu kitap çalışmasının asıl amacı, bugünün çocuklarının yarının mahkûmları olmasının önüne geçmektir.”

“Çocuk ve Şiddet” konu-suna eğilen yazar, kitabın ha-zırlıkları için pek çok cezae-vine gidip oradaki çocuk ve genç mahkûmlarla görüş-tükten, her birinin hikâyesini dinledikten sonra hayrete düşmüş ve bir eğitimci ola-rak “Bir gence sabırlı olmayı öğretmek, ona matematik öğ-retmekten daha önemli değil mi? sorusunun öneminin id-rakine varmış, kitabında da bu ve bunun gibi sorulara ce-vap bulmaya çalışmıştır.

Cezaevlerinden kitabına aktardığı notlardan biri de, burada olan mahkûmların sadece kendilerinin değil ailelerinin de bu halden fazlasıyla etkilen-diği yönünde olmuştur. Paylaştığı en çar-pıcı örneklerden biriyse basında da olduk-ça yer bulmuş bir olay: 20 yaşında, Hu-kuk Fakültesi öğrencisi genç bir kızın Tıp Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan an-nesini boğazını keserek öldürmesi. Yazar kitapta yer verdiği bu olayın hikâyesini cezaevine giderek genç kızın ağzından

dinlemiş, genç kızın yazdığı mektupla-rı okumuş. Genç kızın anlattıkları, gerçek-ten şaşkınlık verici. En kötüsüyse genç kı-zın, evlerinde neredeyse her gün tartış-ma çıkmasına, evin huzurunun bozulma-sına neden olan, sürekli babasına haka-retler ederek babasına ve kendisine haya-tı dar eden annesini öldürmekten dolayı pişmanlık duymuyor olması. Son nokta-yı ise genç kızın; “ O evden sonra cezaevi bana cennet gibi geldi” sözü oluyor. Tüm bu olayları okuduktan sonra yazarın ver-mek istediği mesajı yaşanmış örnekler ışı-ğında daha net anlamış oluyoruz.

Yazarın okuyucudan ve yeni nesli ye-tiştirecek ailelerden istediğini Allah’ın hiç-bir bebeği katil olarak yaratmadığını, katilli-ğin sonradan edinilen bilgilerin veya görü-len olayların sonucu olduğunun ebeveynler tarafından farkında olunmasının, annelerin çocukları dünyaya getirdikten sonra dadılı-ğını en tehlikeli bakıcılar olan televizyonlara bırakmaması vb durumlarla özetleyebiliriz. Çocukların şiddetin öznesi ve nesnesi hali-ne gelmemesi için okul dersleri kadar sabır, merhamet, helal kazanç bilincini de çocuk-lara aşılayarak onların bu anlayışlarla büyü-melerini sağlamak için çaba sarf etmeleri ki-tapta vurgulanan bir başka önemli konu.

Biz de kitabı okuduktan sonra bir kez daha fark etmiş oluyoruz ki maale-sef şiddetle iç içe yaşayan çocuk, şidde-ti hayatının içerisinde normalleştiriyor. Son olarak diyebiliriz ki; eğitim için dö-vüldüğüne inanan çocuk, büyüdüğü za-man barış için savaşa gitmekten çekin-mez. Öyle ya, eğitimin aracı dayaksa, ne-den barışın aracı savaş olmasın!

Anne Katili nasıl Yetişir?ŞERİFE BARUT

AnnE KATİLİ nASıL YETİŞİR? SAİT ÇAMLıCA Akis Kitap

57

Page 59: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, ‘Her Yerde Tiyatro, Her Yer Tiyatro’ projesi kapsa-mında, ‘Adını Temaşa Koyduk’ adlı oyunuyla ilçe ve beldeleri dolaşıyor. Şehir Tiyatrosu, bu turda 11 ayrı yerleşim noktasında 4 bin izleyiciye ulaştı. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun sadece ‘bir Ra-mazan eğlencesi’ olarak algılanmaması gerektiği fikriyle hazırlanan ‘Adını Temaşa Koyduk’ adlı oyun, Ramazan ayında da farklı çevre ilçe ve beldelerde izleyiciyle buluşacak. Karagöz ve Hacivat ile Kavuklu, Pişekâr, Zenneler, Tosun, İbiş, Hokkabaz, Leyla ile Mecnun’un da modern bir yorum-la sunulduğu oyun, Bursalılara neşeli anlar yaşatacak. Kanto ve şarkılarla renklenen gösteri; Gele-neksel Türk Tiyatrosu’nun gölge oyunu, ortaoyunu, İbiş ve Tuluat oyunlarından sahnelerle, Yeşil-çam filmlerine gönderme yapan bir ‘Leyla ile Mecnun’ uyarlamasıyla son buluyor.

57 Tiyatro

Bursa’da her yer tiyatro

Page 60: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

58 Kültür-Sanat

UNESCO’ya üye 21 ülkeden uzmanlardan oluşan Dünya Mirası Komitesi’nin St. Petersburg’da yapılan toplantısında Çatalhöyük’ün, Dünya Mirası Sözleşmesi’nin temel şartlarını karşıladığı, otantikliğini koruduğu ve ‘evrensel seçkin değer’e sahip olduğu belirtildi. Çatalhöyük’le birlik-te Türkiye’den bu listeye giren tarihi alanların sayısı da 11’e yükseldi. Karara esas olan raporda, tarihi M.Ö. 7400 yıllarına uzanan Konya sınırları içindeki Çatalhöyük’ün ‘insanlığın bir aşa-masının eşsiz bir tanıklığını teşkil ettiği, döneme has bir yerleşim tarzı ile toplum anlayışı ve eşitlik ideallerine dayanan bir kentsel plana sahip olduğu’ da vurgulandı. Dünya Mirası Liste-sine zemin oluşturan UNESCO Dünya Mirası Sözleşmesinin bu yıl 40. yıl dönümü kutlanıyor. Halen arkeolojik kazıların sürdüğü Çatalhöyük, Konya sınırları içinde bulunuyor.

Bugüne kadar okullara yardımcı kitaplar hazırlayan Zambak Yayınları, artık edebiyatın sokakların-da dolaşıyor. Proje editörlüğünü M. Said Türkoğlu’nun yaptığı ‘Çağdaş Edebiyat Serisi’ ilk meyvele-rini verdi. Serinin ilk üç kitabı şiir, deneme ve hikâye seçkilerinden oluşuyor. Türkoğlu, seriye hatıra ve söyleşi türlerinin de dahil olacağını söylüyor. Türkoğlu, bu çalışma ile okuma alışkanlığını ‘ede-biyat tadı’ ile perçinleyerek kalıcı hale getirmeyi amaçladıklarını söylüyor. Bu sayede usta isimle-rin eserlerini genç okura ulaştırmayı hedefliyorlar. Şimdilik şiir, deneme ve hikâye seçkilerini okura sunduklarını söyleyen Türkoğlu, kısa zamanda hatıra ve söyleşi türlerini de içeren bir “Çağdaş Ede-biyat Serisi” oluşturacaklarını belirtiyor. Bir çok şair ve hikâyecinin buluştuğu seride çağdaş şair ve yazarlarımızdan seçme şiirler, denemeler ve hikâyeler, arka arkaya okurlara sunulmuş oldu.

Genç okura ‘edebiyattan seçkiler’

Çatalhöyük de artık ‘dünya Mirası’

Page 61: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı ba-sın toplantısı düzenledi. TÜYAP Tüm Fu-arcılık Yapım AŞ Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu, Hol-landa Başkonsolosu Onno Kervers, Tür-kiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal’in katıldığı toplantıda, özellikle çe-viri üzerinde duruldu. 17-25 Kasım ta-rihleri arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi-Büyükçekmece’de düzenlenecek fuarın Uluslararası Salon’una yerleşecek onur konuğu ülke Hollanda.

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde çocuklara yönelik yaz dö-nemi etkinlikleri düzenlenecek. 7-14 yaş grupları için hazırlanan etkinlikler kap-samında çocuklar, devam eden Kesişen Dünyalar: Elçiler ve Ressamlar, Kütahya Çini ve Seramikleri ile Goya: Zamanının Tanığı-Gravürler ve Resimler sergileri-ni izleyebilecek. Atölye çalışmalarına da katılacak çocuklar, bunun yanı sıra Pera Müzesi’nin tarihi mimarisini tanıyarak, tasarımlarını oluşturma fırsatı bulacak.

İstanbul Kitap fuarı’nın hedefi daha fazla çeviri

Pera Müzesi yazın çocuklara çalışacak

Görme engellilere yönelik Bilgiye Erişim-de Engelli Değilsiniz (BİLED) Projesi kapsa-mında 85 halk kütüphanesine ekran okuma programı, ekran büyütme programı, sensör-lü kitap okuma makinesi ve masaüstü büyü-teç sistemi kuruldu. Projenin tanıtım toplan-tısında konuşan Kültür ve Turizm Bakan Yar-dımcısı Abdurrahim Arıcı, “Görme engelliler diğer vatandaşlarla aynı şartlarda kütüpha-ne hizmetlerinden yararlanmış olacak.” dedi. Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Başkanı Yusuf Çelebi “Biz el yordamıyla okuduk. Biri-leri bize kitap okusun diye hasretlik çektik.” derken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müşaviri Kenan Önalan da görme engelli ola-rak üniversitede kitap okumaları karşılığın-da arkadaşlarına yemek ısmarladıklarını an-lattı. 85 kütüphaneye kurulan ekran okuma programıyla bilgisayar ekranında görüntüle-nen metinsel bilgiler doğal insan sesi kalite-siyle seslendirilirken, ekran büyütme prog-ramıyla da az görenlerin bilgisayarı gözlerini yormadan kullanmaları imkânı sağlanacak. Sensörlü kitap okuma makinesi ise kitapla-rın bilgisayar ortamında ses ya da metin ola-rak kaydedilmesini sağlayacak.

Görme engellilere kütüphane hizmeti

Page 62: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

60

Scrat’ın lanetli palamudu ve ayrılan kıtalar

Page 63: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Evet, kıtalar ayrılıyor yanlış duymadınız! Yedi-den yetmişe herkesin gönlünde taht kuran film Buz Devri, daha önceki üç serisinde de jeolojik devirlerin oluşumlarını animasyon diliyle izle-yiciye keyifli anlar yaşatarak vermişti. Önce bu-zul çağında kaybolan bir bebeği ailesine ulaştır-maya çalışan kahramanlarımızın aksiyon dolu maceralarına ortak olmaya devam ediyoruz. İkinci seride buzların erime tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor kahramanlarımız. Soyunun tü-kenmekte olduğunu düşünüp üzülen Mamut

Mammy’nin göç yolculuklarında kendini sincap sanan bir dişi ma-mut ile tanışmasına şahit oluyoruz. Üçüncü seride ise dinozorlar çağın-da buluyoruz kendimizi. Tüm bu jeolojik devirleri atladıktan sonra kıtaların ayrılmasını konu edinen Buz Devri 4 serisini izlemek için koltuklarımızda yerimizi alıyoruz ve gözlüklerimizi takıyoruz. Her se-rinin başlangıcında olduğu gibi ve dünyanın şekillenmesinde kendi katkısının olduğundan habersiz se-vimli kahramanımız Scrat yine ba-

ğımlısı olduğu, vazgeçemediği palamudunun peşine düşer. Palamudunu uygun bir yere yer-leştirmeye çalışırken üzerinde bulunduğu buz kütlesi çatlar ve kıtaların ayrılma çanları çalar.

Diğer sevimli kahramanlarımız Manny, Sid ve Diego onları bekleyen heyecanlı maceradan habersiz bir şekilde normal hayatlarını sürdür-mektedirler. Aile babası olan Manny ergen kızı Şeftali’nin sorunlarıyla ilgilenir. Burada aile baba-sı olarak mesajlar esprili bir şekilde havada uçu-şurken salonda da kahkahalar yankılanır. Her zamanki umursamaz tavırlarıyla Sid keyfine bakmaktadır Diego ise artistliği elden bırakma-yarak yaşamını sürdürmektedir.

Kara parçalarının kırılıp birbirlerinden ay-rılmaları sonucunda Manny ailesini göz-den kaybeder. Ama dostları olan Sid ve Diego

Manny’nin yanındadır. Böylelikle macera kal-dığı yerden devam eder. Manny ailesini kurtar-mak için zorluklarla mücadele etmektedir. Bu mücadelelerde yeni konuk oyuncular da yok de-ğildir. Sid’in büyükannesi Granny bu seride iz-leyenlere ‘merhaba’ deyip gülmekten kırıyor herkesi. Karşımıza okyanuslarda ganimet ara-yan bir şempanze olan korsan kaptan Kart çıkı-yor. Buz parçalarından yapılmış gemisi ve ge-minin içindeki renkli karakterlerle Manny’in ai-lesine kavuşmasını engellemeye çalışmaktadır. Tabi ki sevimli kahramanlarımızın dâhice fikir-leri, Sid’in büyükannesinin olaylara rahatça mü-dahil olması ve Sid’in garip hareketlerle Tarzan-ca anlaştığı Cesur Yürek filminden esinlenen yaban farelerinden oluşan sevimli ‘İskoç’ ordu-su, korsanlara karşı galip gelerek seyirciyi ade-ta kırıp geçirecektir. Sonunda ise sevimli sincap Scrat bulduğu bir harita sayesinde bir meşe pa-lamudu adasına düşmektedir. Gözlerinde parla-yan meşe palamudu vardır Scrat’ın. Hemen tüm palamutları toplamaya başlar ve en son adanın kilit noktasındaki palamudu almaya çalışırken oradaki bir sincap Scrat’a: “Basit isteklerin esiri olma, kemir kemir nereye kadar?” diye sormak-tadır. Scrat denilene aldırmayarak son palamu-du da kendisi için yerinden söker ve ada sular altında kalır. Scrat azla yetinmeyi bilseydi o ada-da mutlu mesut bir ömür sürebilirdi. Bu da de-mek oluyor ki Buz Devri’nin sevimli kahraman-larını yeni maceralar bekliyor.

Buz Devri 4 serisi içinde dostluğa ve aile de-ğerlerine dair mesajları izleyiciyi eğlendirerek ve-rirken, seslendirmedeki başarı da kulaklardan kaçmıyor. Yabancı bir filmin Türkçeye konu bü-tünlüğü olarak çevrilmesi zor bir iş iken bura-da esprilerin bizim kültürümüze uygun hale ge-tirilerek nokta atışıyla “oğlum bak git” esprisinin bile filmin içinde başarılı bir şekilde yedirilme-si övgüyü hak ediyor doğrusu. Bu film tam aile-cek izlenecek, eğlence dolu bir animasyon filmi. O zaman ne diyoruz: Bu film kaçmaz!

Buz devri 4:kıtalar ayrılıyor

YÖNETMENsteve martıno,mıke thurmıer

aYIn fİlmİ

esra önal

Page 64: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ZüleyhaOrtak‘fARKlı dİlleRİ KOnuŞSAK dA hePİMİZ BİRİZ’

söyleşi

Page 65: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ZüleyhaOrtak63

Dövülen, sömürülen, genç yaşta evlendirilen, köle gibi çalıştırılan, umutları, hayalleri eller-inden alınan kadınların dillendirdiği türküleri ‘Benden’ isimli albümüyle tekrar yorumlayan Züleyha Ortak İle müzik hayatı ve çalışmaları hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik…

Bitlislisiniz. Mesleğiniz dışında müzikle ilgilen-meye ve bunun eğitimini almaya başlıyorsunuz. Bize bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?Doğma, büyüme İstanbulluyum. Ama as-len Bitlisliyim. Müziğe olan ilgim çok kü-çük yaşlarda başlamıştı. Lise ve üniversite yıllarında da arkadaşlarla birlikte sıralarda, anfi önlerinde beklerken şarkı söylerdim. Bu bana zevk veriyordu açıkçası. Dostlarım sendeki bu ses eğitilebilir, sende bir ışık var diyorlardı. O dönem, yani üniversite 2.sı-nıftayken İstanbul Devlet Konservatuarı’na girdim. 1 yıl orada eğitim aldım. Ardından mesleki okul bitince de, Büro Yönetimi bitir-dim, dolayısıyla hemen çalışmaya başladım. Üniversite bitince de Zülfü Livaneli ile çalışma-ya başladınız. Bu nasıl gerçekleşti?Üniversite bitince haliyle iş aramaya baş-lamıştım. O zamanlar Zülfü Livaneli’ye asistan arıyorlarmış. Asistanlık için baş-vurmuştum. CV’mi bıraktığımız döne-mim insan kaynakları müdürü CV’yi in-celerken elbette Zülfü abiye göstermiş. Hobilerimin arasında türkü söylemek, bağlama çalmak ve bunun arasında kon-servatuara gittiğim yazıyordu. Tüm bun-lar benim için avantajdı. Nasılsa müzikle ilgileniyor, bir müzisyenin halinden de müzikle ilgilenen biri anlar diyerek beni görüşmeye çağırdılar. 2007’de onunla birlikte çalışmaya başladım. Hatta Zülfü Abi bir ara sesini de dinlerim diye espiri

de yapmıştı. Hasbel kader onunla birlik-te albüm çalışmaları da yaptık.Çalıştığınız süre içerisinde konservatuara de-vam ettiniz mi?Etmedim. Çünkü parttime bir işte çalışmı-yordum. Tam zamanlı bir işteyken aynı za-manda okula gitmek pek mümkün olmu-yordu. Açıkçası profesyonel kişiler yanında çalıştıkları kişiler için böyle bir şeye pek mü-saade etmezler. Ben de mecburen konserva-tuarı bırakmak zorunda kaldım. Konserler, turneler, programlar dolayısı ile zaten işle-rim çok yoğundu.Büyüdüğünüz yer ile ilgili konuşmak isterim. Birçok etnik kökenin bulunduğu bir semtte, Kumkapı’da büyüdünüz. Bunun müzik yaşantı-nıza etkisi oldu mu?Elbette oldu. Kürtçe, Zazaca biliyordum. Bu-nun yanı sıra çok farklı kökene sahip kom-şularımız vardı. Bizim en yakın, sürekli gö-rüştüğümüz, canciğer değimiz insanlar Er-meniydi. Dolayısıyla Ermenice noktasın-da aşina olduğum için albüm çalışmalarım-da pek fazla zorluk yaşamadım. Hakikaten dediğiniz gibi etnik köken sahip birçok in-san var Kumkapı’da. Bir de yabancı uyruklu ne kadar insan varsa, ne kadar mülteci var-sa gelip oraya yerleşiyor. Dolayısıyla orada her çeşit insanı görebilirsiniz. Orada büyü-düğüm için haliyle oranın müzik yaşantıma bir etkisi oldu ve bu bana kolaylık getirdi.Konservatuarı ailenizden gizlediniz. Bir tepkile-ri mi oldu?Kumkapı’da bir genç kıza bu soruyu yö-neltseniz onun da cevabı benim gibi olur-du: Evet, tabii ki de. Onların çocuklarını ko-ruma içgüdüsüyle bir hareketleri vardı. Ve takdir edersiniz ki muhafazakar bir aileden

S Ö Y l e Ş İ s ü m e Y Y a o l C a Y f O T O ğ R A f B İ l a l B a l C I

Page 66: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ZüleyhaOrtakgeliyorum. Onlardan bu konuda çok faz-la bir şey beklememek gerekiyor. Onların derdi çocuklarımız okuyup memur olsun-lar, devlet kapısında çalışsınlar, evlenip bir yuva kursunlar, mutlu olsunlar. Onlar böyle görmüş; hatta onlar beter bir şekil-de yaşamışlar; görücü usulü ile evlenmiş, köy hayatını sonuna kadar yaşamış, gele-nek göreneklerini hiç bir şekilde bırakma-yan bir ailem var sonuçta. Onların müziğe yöneldiğim andaki tepkilerini o dönemde idrak edemesem de, şimdi onların neden benim müziğe yönelmemi istemediklerini çok iyi anlayabiliyorum. Ama o süreçten bu sürece kadar onların bu düşünceleri-ni değiştirdiğime inanıyorum. Şimdi onlar en azından benle gurur duyuyorlar.Müziğe ilk adımınızı nasıl attınız?Zülfü Livaneli ile çalışmaya başladığım-da profesyonel olarak müziğin içinde yer aldım. O dönemlerde açıkçası albüm ya-parım, türküler söylerim hevesinde değil-dim. Yine hobi olarak ilgileniyordum. Zül-fü Abi benim sesimi dinlemişti. Albüm yapmadan önce ilk bir sahne deneyimi yaşadım. İlk sahne deneyimimde de Zül-fü Abi Yiğidim Aslanım parçasını bana Kürtçeye çevirtmişti, ‘belki sahnede oku-turum’ diye. Sahne sonrası da albüm ça-lışmalarına başlamıştık.İlk sahne deneyiminiz de ilginçtir. O anları bi-zimle paylaşabilir misiniz?Öncelikle ailemin çok istemediği bir şeyi yaptım. Zülfü Livaneli’nin Harbiye Açık

Hava’da konseri vardı. 2009 yılının Ağustos ayındaydı bu konser. Zülfü

Abi seni de çıkaracağım sahne-ye demişti. Bu belki sohbet es-

nasında gönlüm kırılmasın ya da provada üzülmeyim

diye söylenen bir şeydi diye sanıyordum. Açık-çası ben o gece çalışan biriydim, bir sürü mi-safir vardı, onları ağır-lıyordum. Bir yandan 200’e yakın VIP mi-safirlerimiz vardı. Bir koşturmaca içerisin-deydim. Konserin ya-

rısı bittikten sonra, ara verildiğinde, Zülfü Abi

‘anons da etmeyeceğim, sen çıkıyorsun sahneye’ dedi. Ansızın kendimi sahnede buldum. O kadar heyecanlıydım ki gözle-rimi kapatarak okudum şarkıyı.Kaç kişi vardı konserde?Yaklaşık 7000 kişi vardı. O anda aslında bende çocuksu heyecanın dışında başka bir şey daha vardı. Belki orada bir şeyi de kanıtlama iddiası vardı. Ben bunu yapabi-lirim, başlayabilirim duygusu vardı. Bel-ki de o sahneye çıkmamış olsaydım, bu-gün müzik konusunda bu kadar cesaretli olamayacaktım. O ilk sahneye çıkış, ama-tör dönemimde hiçbir şey bilmiyor iken, acemilik halinde oraya çıkıp yedi bin kişi önünde şarkı söylemek, elbette bugün beni daha dirayetli kıldı.Daha sonra da albümünüz çıktı…Aslında kısa bir süre sonra albümü çı-karacaktık ancak fırsat olmadı; hem Zül-fü Abi’nin yoğunlukları sebebiyle hem de asistanlık yaptığımdan dolayı zamanımız pek yoktu. Ama benim hazırlıklarım baş-lamıştı. Yaklaşık 1 yıl sonra Zülfü Abi bir single ile yol alalım deyince beni Bülent Seyhan’a yönlendirmişti. Oraya gittiğimde de Bülent Bey bir albüm önerisinde bulun-du. Sende ses var, bunu değerlendirebili-riz demişti. Sonrasında albüme başladık. İlk albümünüz 10 Dilde Merhaba. Hakikaten albüm ismiyle de müsemma. Bir kucak açmış-lık var. Bu albümden bahsedebilir misiniz?Bu albümü yaparken elbette bir amacı-mız vardı. Anadolu’da konuşulan Çerkez-ce, Asurca gibi bir çok dil var. Ama biz bu albüme 10 tanesini koyabildik. 10 dil-de Livaneli şarkılarını yaparken bu pro-je büyük ilgi gördü. Burada benim avanta-jım Kürt olmamdı. En azından Kürtçe ve Zazaca’yı bildiğim için diğer dilleri de ra-hatlıkla söyleyebiliyordum. Ama bazı dil-lerde zorlandığımı söyleyebilirim. Mese-la Kuran-ı Kerim okumama rağmen Arap-ça şarkıyı söylerken zorlandım. Ama sağ olsun, hocalarım sayesinde çok iyi bir al-büm çıkardık. İçinde Ermenice, Fars-ça, Arapça, Kürtçe ve bunun gibi 10 dil-de şarkılar bulunan bir müzik çalışma-sı ortaya çıkardık. Bu albüm ile en azın-dan Anadolu’nun aslında var olan ama nerdeyse yok olmaya yüz tutmuş dillerini ortaya çıkaralım dedik. Zaten yapılan bir

Kadınlarımızın acıları hiç bir za-

man değişmeyecek. Bunu ha türkü

söyleyerek dil-lendirecekler, kâh ağlayarak

dile getirecekler, kâh oturup so-

hbet ederek dile getirecekler. Öyle

ya da böyle bir şekilde kadınlar

acılarını, hasret-lerini, sevinçlerini

bir şekilde dile getirecekler.

Page 67: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ZüleyhaOrtakçok proje var, ama biz bilinen şarkılar üzerinden bir albüm yapacağımız için avantajlıydık. Dolayı-sıyla biz bu avantajı da kullanarak Livaneli’nin se-çilmiş 10 şarkısını 10 dilde söyledik ve benim pro-fesyonel olarak müzik hayatım başladı. Parçalar özel olarak mı seçildi?Evet. Zülfü Abinin konserlerinde en çok söyledi-ği ve insanların çok sevdiği eserler yer aldı bu al-bümde. Seçerken de nabız yoklaması yapmıştık.Etnik müzik diye bir kavram var. İlk albümünüz de buna yönelik oldu. Okurlarımız için bunu biraz detay-landırabilir misiniz?Diller üzerinde Anadolu’ya dönüp baktığımızda Anadolu’muz diller bahçesi gibi. Nereye giderseniz her dilden, her dinden insan bulabilirsin. Bunun en basit örneği Antakya ve Mardin’dir. Antakya’ya gittiğinde Araplarla, Kürtlerle, Yahudilerle, Hıris-tiyanlarla karşılaşabilirsin. Mardin’e gittiğinde de yine aynı şekilde farklı kökenlerle karışılabilirsin. Ben buna aslında pek etnik dilde demek istemi-yorum. Etnik dil veya köken deyince sanki birile-rini veya bir şeyleri ötekileştirmiş gibi oluyoruz. Bir dile açıkçası neden etnik diyoruz, ben bunu da pek anlamış değilim. Ama süre gelen ve literatüre yerleşen bir şey var. Bu da şunun gibidir: Bir yöre-ye, bir topluma ve o toplumun yöresel insanlarının kültürüne ait müzik türüne biz etnik müzik diyo-ruz. Etnik dil dediğimizde binlerce insan ve renk olduğu için, farklı etnik kökene sahip olduğumuz için etnik başlığı tamamen uygun görülmüş. Biz-ler de söylerken etnik köken, etnik müzik diyoruz. Ama aslında dönüp baktığımızda bizler biriz, biz insanız, bizim farklı dili konuşmamız bizi birbiri-mizden ayırt etmiyor elbette. Bu yüzden etnik kö-ken kavramı benim düşüncelerime ters geliyor.

Bir kimlik gizlemesine başvurmadan şarkılarınızı bü-yük bir keyifle dillendiriyorsunuz. Konserleriniz veya katılımında bulunduğunuz yerler çok hareketli ve eğ-lenceli geçiyor. Günümüzde bazı istisnalar dışında bazı sanatçılara baktığımızda kendilerinde bir kimlik gizle-mesi var. Bu neyden kaynaklanıyor?Bazıları, sadece sanatçılara özgü bir durum değil bu, kendi kökenleri ortaya çıktığında insanların onları yadırgayacağı kaygısıyla hareket ediyorlar ki aslında böyle bir şey yok. Belki de ben doğam gereği böyleyim. Sonuçta böyle yaratılmışım. Hiç sözümü sakınmadan, esirgemeden söylüyorum. Benim bazı gerçeklerim var. Şu gerçekler değiş-mez; bir doğduğun yer, iki annen-baban. Herke-sin alnına yazılmış bir kaderi vardır ve bunu de-ğiştiremez. Elbette seçenek çok yol vardır. O yolla-rı sen belirlersin. Ben şimdi Kürdüm diye bana bir linç uygulamayacaklar herhalde. Bir dönem sıkın-tı yaşadım tabi bu konuyla ilgili. İstediğin dilde ra-hatlıkla şarkı söyleyebiliyordun ama Kürtçe olursa şarkı iş değişiyordu. Şu anda Kürtlere özel kanal dahi var. Bunlar olumlu gelişmeler. İnsanlar ar-tık dillerini rahat bir şekilde konuşabiliyorlar. Tüm bunlar olurken insanların hala neden kimlikleri-ni saklayarak yol aldığını anlayamıyorum. Belki de insanların kendi değer yargılarını ve belki ger-çek hayatlarını saklamalarının sebebini de tama-mıyla kendilerini dünyevi şeylere adamış olmala-rından kaynaklanıyor. Maddiyata dalan insanlar bir şekilde geçmişlerini unutabiliyorlar. Durumla-rını, dediğiniz gibi kimliklerini saklayabiliyorlar. Şu anda durumu çok iyi olan ama gece başını yas-tığa koyduğunda mutsuz olan insanların var oldu-ğunu biliyorum. Sonuç itibari ile doğduğum yer ile ilgili benim değer yargılarım kesinlikle değiş-mez. Bu durumdan dolayı beni hakir görecekler-65

Page 68: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ZüleyhaOrtakse benle hiç konuşmasınlar daha iyi. Konserleri-me gelince de benim konserlerim çok eğlenceli geçiyor. Sahneye çıktığım zaman pek fazla slow şarkı söyleme taraftarı değilim. Ağıt okuyorum vs ama insanların da konserimde oturup ağla-masını istemiyorum. Konserlerim özellikle genç kitleden oluşuyorsa o konserde gençlerin kesin-likle benim ile birlikte halay çekmesi gerekiyor.Kadın Ağzı Anadolu türkülerinin yer aldığı ‘Ben-den’ isimli albümünüz dövülen, sömürülen kısaca-sı maddi manevi her türlü şiddete maruz kalmış ka-dınlarımıza hitaben çıktı. Albümünüz bilhassa bu sayımızın konusunu oluşturan şiddetle ilgili. Bize bu albümünüzün çıkış hikâyesini anlatabilir misiniz?Benden albümü aslında benim öncesinde hayal ettiğim, yapmak istediğim bir albüm değildi. Bu albümün, giriş yazısında da görüldüğü üze-re, başka anlamı var benim için. Hasan Saltık, sevgili patronum, sohbet esnasında neler yapa-lım diye sorduğunda; 24 yaşında genç bir kız-sın ve senin de birçok şey yaşadığını biliyorum, böyle bir projeyi yaparsan hem kendin için hem de arşivsel anlamda ortaya koyabileceğin bir ça-lışma ortaya çıkarırsın demişti. Biz de böylece albümü hazırlama sürecine girdik. Yedi aran-jörle çalıştık, bu nedenler albümü hızlı bir şekil-de çıkardık. Sağ olsun dostlar eserlerin alt yapı-sını hızlı bir şekilde ortaya koydular. Dört aylık bir çalışma sonucu albümümüz oluştu.Repertuarın seçimini nasıl yaptınız?Her aranjör aslında kendi eserini kendisi seçti diyebilirim. Özellikle benim istediğim bir Nin-no, bir de Mamoş türküsü vardı. Diğerlerini de dostlar hazırlarken, mesela Karadenizli dost-larım eserlerini hazırlarken bambaşka bir çok şeyi kendilerinden katarak yaptılar. Her parça-yı hangi yöreye aitse o yöreyi bilen uzman kişi-ler yardımıyla ortaya çıkardık. Örneğin Tekirdağ Potborisi’ni hazırlarken o yöreye daha çok hakim olan, o yöreyi daha çok araştırmış, oradaki eser-leri ortaya koymuş arkadaşlarla çalıştık. Bu al-büm herkesin hem fikir olduğu, yapımcının da, aranjörün de benim de istediğim bir repertuar oldu. Albümümüz Kadın Ağzı Anadolu türkü-leri ile acı çekmiş, sıkıntılar yaşamış, dövülmüş, özlemde kalmış kadınlarımızın bu duygularını dile getirdiği parçalardan oluşmakta.

66

Page 69: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

ZüleyhaOrtakSon zamanlarda kadınlara uygulanan şiddet-ten dolayı oldukça yoğun bir gündemimiz mev-cut. Kadına yönelik bu durumu bir albümle dile getiren bir bayan olarak bu konuda neler söyle-mek istersiniz?Kadına şiddet sorunu sadece ülkemizin de-ğil dünyanın temel sorunu. Bunu ha deyince yarın ne siz çözebileceksiniz ne de biz. Bu eli-ne pankart alıp meydanlara çıkmakla da ol-muyor. Şu benim hakkım, bu benim hakkım diyerek de çözüm bulamıyorsunuz. Bir mey-dana çıktık, miting yaptık, elimize pankart alıp kadın haklarını savunduk ama aramız-da evine gittiğinde meydana gittiği için veya başka sebeplerden dolayı dayak yiyecek ka-dınlarımızın olduğu da aşikar. Biz bazı şey-leri düşünmeden yapıyoruz. Eğer varsa daha akil çözümler, sonuçlar ortaya konulması ge-rekiyor. Nitekim Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da bu konuda gerekli çalışmala-rı yapıyor. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği Ba-kanı Sayın Egemen Bağış’ın Doğuda kalkın-ma amaçlı olarak kadınların ayakta durma-sı ve maddi imkânların çözülmesi için yap-tığı birçok çalışma var. Şiddetin neden oldu-ğu en önemli özelliklerden birisi de maddi imkansızlıklar. Bu nedenle en azından mad-di imkansızlıklar içerisinde ruhsal sorun-lar yaşayan ya da kendini kaybetmiş aileleri bir yerde dinamiğini yükseltecek, refah içeri-sinde yaşamasını sağlayacak çözümler orta-ya konulması lazım. Ben büyüdüğüm yer iti-bari ile özellikle Doğudaki şiddetin boyutla-rını biliyorum, genç yaşta evlendirilen kızla-rın nasıl evlendirildiğini de biliyorum. Benim annem 14 yaşında evlenmiş, babam ondan 12 yaş büyük. Başka bir şey daha var. Şidde-ti sadece eğitimsiz kişiler yapmıyor, bir pro-fesör de eşine şiddet uyguluyor. Bunlar gibi çalışan kadına yönelik vb. birçok şiddet türü var. İnsanlar maalesef okumakla da bunu çö-zümü kavuşturamıyorlar. Bunu hayata geçir-mek lazım. Dayak yiyen kadına 3 ay koruma verebilirisiniz. 4. ay kadın ne yapacaktır so-

rusunu açıkçası çıkar ben sorarım. Bizler el-bette mağdur durumda kalıyoruz. Bir de bi-zim bugün tartışmamız gereken belki de en önemli konu insan hakları. İnsanların artık birbirlerine tahammülü yok. Şiddetten bah-sederken elbette ‘kadına şiddeti’ konuşaca-ğız öncelikli olarak. Lakin şiddet uygulayan ve şiddet gören erkekler ve çocuklar da var. Çocuk isçiler var. Onların hakları var. Tüm bu çözümleri doğru yerlerde, doğru bir an-layışla aramak gerekiyor. Bu albümde şöyle bir özellik daha var; gerek konserleriniz gerekse de bu albümünüz ile Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’na bir şekilde des-tek oluyorsunuz…Ben bu albümde kadın emeğinin bir yerde ne kadar değerli olduğunu vurgulamak iste-dim. Biz bunu Kadın Emeğini Değerlendir-me Vakfı ile yaptık. Sevgili Ara Güler, ermeni asıllı bir foto muhabiridir, etnik köken kav-ramıyla baktığımızda onun bu albümde bize büyük desteği oldu. Anadolu kadınların-dan oluşan resimlerini hiç bir telif hakkı tale-bi olmadan, hiçbir şekilde maddiyatı düşün-meden albümümde yer alması için verdi. Bu da benim bir katkım olsun dedi. Keseleri de konserlerden kazandığım parayla yaptırdım. Benim yerimde bir başkası olsa ben yaptırmı-yorum, niye böyle bir şey yaptırayım ki, al-bümü çıkarır, en yüksek fiyatla da satarım derdi. Ben bunu düşünmedim. Dolayısıyla benim için anlamlı bir iş oldu bu albüm. Bi-risi çıkıp da bana Allah razı olsun diyorsa ve ben de yaptığım işten mutlu oluyorsam bu bana yeter. Kadın emeğine bu albümde böy-le dikkat çekmek istedik. Tarlada da kadın, evde de kadın, işte de kadın sloganları vardır ya bu değişmiyor. Kadınlarımızın acıları hiç bir zaman değişmeyecek. Bunu ha türkü söy-leyerek dillendirecekler, kâh ağlayarak dile getirecekler, kâh oturup sohbet ederek dile getirecekler. Öyle ya da böyle bir şekilde ka-dınlar acılarını, hasretlerini, sevinçlerini bir şekilde dile getirecekler.

KADınA ŞİDDET, SADECE ÜLKEMİZİn DEğİL DÜnYAnın TEMEL SORUnU. BUnU HA DEYİn-

CE YARın nE SİZ ÇÖZEBİLECEKSİnİZ nE DE BİZ. BU ELİnE PAnKART ALıP MEYDAnLARA ÇıKMAKLA DA OLMUYOR. “

Page 70: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

BU

NG

EE

JU

MP

-IN

G

Page 71: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

heyecana atlayış

ekstrem spor, diğer deyişle aksi-yon sporu veya macera sporu, di-

ğer sporlara göre daha fazla risk ve zorluk barındıran spor dallarına ve-rilen genel isimdir. Bu spor dalları-nın malzemeleri çok özeldir. spor-cular daha katı fiziksel aktivitele-

ri gerçekleştirir ve ekstrem spor da-lında adrenalin salınımı diğer spor

dallarına göre daha yüksektir. Bun-gee Jumping de bu ekstrem spor

dallarında en heyecanlı olanların-dandır. Bungee Jumping aslında Pa-

sifik okyanusu’ndaki Pentecost adaları’nda yaşayan yerli halkın ge-leneksel bir törenidir. Bu tören, er-kekliğe geçiş ve hanımlara bir güç

gösterisi amacı taşımaktadır.

SPOR

a h m e D e s a D ş e r e f o ğ l U

Page 72: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

20-30 metrelik bambu kuleler ve sarmaşıklarla yapı-lan ve yediden yetmişe tüm yerlilerin katıldığı bu tören-ler, 1954 yılında national Geographic belgesel ekibi ta-rafından tüm dünyaya tanıtılmıştır. Bu yerlilerin tören-lerinden esinlenen dört “Tehlikeli Sporlar Kulübü” üye-si, 1979 yılında bacaklarına esnek halatlar bağlayarak, Clifton Asma Köprüsü’nden atladı. Ve böylece günümüz Bungee jumping çılgınlığını başlatmış oldular.

Bungee jumping yapacak kişi öncelikle bu sporu yap-mak için tehlikeli olabilecek rahatsızlıklarının bulunma-dığını yazılı beyanatla belirtmek zorundadır. Bundan sonra bungee jumping yapacak kişinin ağırlığı görevliler-ce ölçülerek gerekli güvenlik malzemeleri giydirilir.

Atlayıcı vinç tarafından yukarı çekilecek sepete bir görevliyle birlikte gerekli emniyet önlemleri alınarak bindirilir ve ağırlığına uygun olan iple vinç gerekli yük-seltiye çıkarılarak (yüksekli yaklaşık 50 metredir.) bu-radan boşluğa bırakılır. Atlayıcı yaklaşık olarak 10 m.’lik bir serbest düşüşten sonra insan fiziğine zara vermeye-cek bir ivmeyle ip tarafından yavaşlatılır. düştüğü yük-sekliğin yaklaşık %70’i kadar tekrar yukarı ivmelenir ve bu hareket sönümleyinceye kadar devam eder.

Bungee jumping yapacak kişi aşağıdaki sağlık sorun-larından herhangi birine sahip olmamalıdır: Kalp rahat-sızlıkları, tansiyon bozukluğu, epilepsi, herhangi bir or-topedik rahatsızlık, psikolojik veya nörolojik rahatsızlık-lar, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı, hamilelik.

eğlenceli bir spor olmasının yanında güvenliğin çok önemli olduğu Bungee jumping’de, günümüz şartların-da bu konu büyük ölçüde çözümlenmiştir. Şu anda dün-yadaki birçok Bungee jumping kulübünün son derece iyi güvenlik sicilleri vardır. Atlayışçıların güvenliğini sağla-mak için arıza emniyet düzeneği geliştirilmiştir. Bu spor dalı bazı ülkelerde özel yönetmeliklere tabidir. Örneğin İngiltere’de kulüpler güvenlik, eğitim ve lisansı destek-leyen İngiliz esnek halat Sporları Birliği’ne (BeRSA: Bri-tish elastic Rope Sports Association) bağlıdır.

Bungee jumping nerede yapılır?

Bungee jumping yapılabileceği yerler sadece vinç-le sınırlı değildir. Yüksekliğin ve açının uygun oldu-ğu her türlü kule ve köprüden atlayış gerçekleştirile-bilir. ülkemizde bu sporun yapıldığı yerler genellikle parti alanları, şenlikler ve bazı tatil yerleri. Kalıcı plat-formlar bulunmuyor. Yani Türkiye’deki sistem, bul-duğunuz yerde atlayın sistemi. İstanbul Kilyos, Bod-rum, Çeşme bungee yapabileceğiniz yerlerden bazı-ları. Yurtdışında ise, daimi merkezler bulmak mümkün. Türkiye’de genelde Akdeniz’deki tatil beldelerinde yapılan bu spor için tur şirketleri özel geziler düzenlemektedir.

70 TARİHTEKİ BAZı BUnGEE jUMPınG REKORLARıJochen schwizer 1997 yılında tam 1055 metre yükseklikte bir helikopterden atlamıştır. atlayışta 330 metre ip kullan-mış ve tamı tamına 415 metre serbest düşüş yapmıştır.

David Kirke ( İngiltere’deki oxford tehlikeli sporlar klu-bünden ) 350 meterelik ro-yal george köprüsünden 140 metrelik bir iple atlamıştır.

Dünyanın en kalabalık top-lu atlayışı 1998 yılında almanya’nın frankfurt eya-letinde Deutsche Bank genel merkezi’nde, 56 metre yük-seklikten yapılmıştır.

Page 73: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Temel malzememiz ip: Bungee sporunda iki çeşit ip kullanılır. Kılıflı ip ve tamamen lastik ip.

Kılıflı ipler: Bu ip 1978 yılında İngiltere’de ilk modern Bungee at-

layışında kullanıldı. İp askeri amaç-lı geliştirilmiş olup hala pek çok ülke ordusu tarafından kullanıl-

maktadır. İpin merkez kısmındaki ince lastik lifler sentetik bir kılıfla

korunurken her bir ip 800 kilo taşı-yabilme kapasitesine sahiptir.

Lastik ipler: Bu tarz ip Yeni Zellanda’da sadece bu spor için özel olarak üretilmiştir. Binden

fazla lastik lifin birlikte kullanıl-ması ile oluşur. Bu materyal at-

layış sırasında normal uzunlu-ğun 40 katı kadar esneyebilir.

Emniyet kolonları (Harness): Göğüs-bel emniyet kolonu olmak

üzere iki çeşittir. Göğüs emniyet kolonu yeni başlayan ve kısa me-safede atlayışçılar için uygundur.

Bu tarz emniyet kolonlarında ipin vücuda bağlandığı yer ağırlık ve

dönüş merkezlerine çok yakın ol-duğundan vücutta en az baskının

oluşması sağlanır. Ayak bileğin-den bağlananlarda ise serbest dü-

şüş ve salınımlar daha çok hissedi-lir. uzun atlayışlar için uygundur.

hangi malzemeler

kullanılır?

Page 74: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

kültür TANITIM

Page 75: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

Manavgat, 2283 km²'lik yüzölçümüyle Antal-ya ilinin en büyük ilçesidir. Manavgat Şelale-si, Türkiye'nin en düzenli akan akarsuyu olan Manavgat Irmağı üzerindedir. Manavgat İlçe-sinin kuruluş tarihi ile ilgili olarak kesin bir ta-rih verilmese de sınırları içerisinde bulunan Side ve Selge antik kentlerinin M.Ö.6.yy'da ku-ruldukları sanılmaktadır. Manavgat 1220 yılın-da Selçuklu idaresine girmiştir. 1472’de Osmanlı İmparatorluğu'nun idaresine geçmiştir. 1915 yı-lında ise ilçe olmuştur. Manavgat birçok mede-niyete ev sahipliği yapmış, tarihi oldukça eski ve köklü bir ilçedir. Tarihçiler tarafından M.Ö. 1405'te kurulduğu ifade edilen Side’nin tarihi Lidyalılara, Perslere kadar uzanmaktadır.

İlçe merkez nüfusu 94.700’dür. Nüfusun ço-ğunluğu kırsal alanda yaşamaktadır. Manav-gat ilçemizin bir turizm merkezi olması nede-niyle alınan göçlerle ilçe nüfusu sürekli artmak-tadır. Manavgat 64 km’lik bir sahil şeridine sa-hiptir. Akdeniz iklimine sahip olup, bitki örtü-sü maki ve ormandır. Manavgat ırmağı, Köp-rü ırmağı, Alara çayı ve Karpuz çayı ilçenin en önemli akarsularıdır. Manavgat ve Oymapınar barajları, Manavgat ırmağı üzerinde kurulmuş-tur. Dünyaca ünlü Manavgat Şelalesi de Ma-navgat ırmağı üzerindedir. Manavgat ırmağının toplam uzunluğu 82 km olup ilçe merkezine 7 km’lik bir akış mecrasına sahiptir. Irmak üzerin-de bot turları yapılmaktadır.

İlçe ekonomik bakımdan her alanda gelişmiş bir ilçedir. Fakat en iddialı olduğu alanlar tarım ve turizmdir. İlçe 64 km’lik bir sahil bandına sa-hiptir. Özel çevre koruma alanları, turizm geli-şim alanları, Orman ve Maliye Bakanlığınca ki-

ralanan veya tahsis edilen alanlarda ve özel mül-kiyete ait alanlarda tatil köyü, otel, motel, pansi-yon vb gibi yerlerde deniz, güneş, rafting, safari, su sporları vb. şekilde turizme hizmet edilmek-tedir. İlçede 410 adet turizm tesisi ve 159.312 adet yatak kapasitesi bulunmaktadır. Manavgat’ı 2011 yılında yaklaşık 4 buçuk milyon turist zi-yaret etmiştir. Turizmin ilçe ekonomisine katkısı yaklaşık 4 milyar dolardır. İlçenin tanıtımı adına her yıl Manavgat Barış Suyu Festivali geleneksel olarak her yıl düzenlenmektedir.

ManavgatGÖKYÜZÜnÜn MAVİSİYLE YARıŞAn YERYÜZÜ

fatİh Polat Yeşilay manavgat temsilcisi

Page 76: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

74 75Alıntılar

Saygı öyle bir cevherdir ki; istesek de istemesek de layık olduğu yerde mutlaka doğacaktır.’’ nurettin Topçu

Sahip olunabilmesi için özgürlüğün de sınırla-rı olması gerekir.nicolas Barbeau

Namusluluk, insanın vicdanı ile baş başa kaldı-ğı zaman ona verecek utandırıcı hesabı olma-mak demektir.Ali Fuad Başgil

Tek bir günah vardır, o da ‘hırsızlık’tır. Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalar-sın. Karısını bir kocadan, çocuklarını bir ba-badan mahrum edersin. Yalan söylediğin za-man, bir insanın gerçeğe ulaşmasını engel-lemiş olursun. Aldattığın zaman, bir insanın doğruluk, adalet hakkını elinden alırsın. Çal-maktan daha büyük bir kötülük yoktur.Khaled Hosseini

Herkesi kendi imtihanında sahneye çıkma-ya, banttan değil canlı yayına, başrol oyna-maya, kendi şiirini okumaya, ilahî koroya katılmaya, baharlara kapılmaya, mazlumla-ra yardıma, zulümlere isyana, erdemliler it-tifakına, Fatiha’da Biz’e, vakfedilmiş İz’e, bin tefekküre, bin tezekküre, bin teşekküre, genç olmaya ve genç ölmeye çağırıyoruz!Özgür Açılım Platformu

Bir oyuncak tamirhanesinin hayalini hep kurdum ve kurmaya hâlâ devam ediyorum. Yenisini alırız telkiniyle büyütülmüş ve her şeyin bir muadilinin, bir aynısının, bir yeni-sinin mevcut olduğuna inandırılmış çocuk-ların büyüdüklerinde yapıp ettiklerini de gö-rüyorum zira. Dün bozulan oyuncağın tami-rine değil yenisine yönlendirilmiş çocuklar, bugün bozulan dostlukların tamirine değil yenisine yöneliyorlar çünkü.Metin Karabaşoğlu

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

Page 77: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

75 Şiir

Ramazan müjdesi kalbin günüdür Derbeder bir ömrün dönüm günüdür Ötelerden gelen vuslat gülüdür Hoş geldin gönlüme şehri ramazan

İftara erende bir mutluluktur Sahurda huşu ruha konuktur Sofralarda dolup taşan bolluktur Hoş geldin gönlüme şehri ramazan

Yer gök hep secdede rabbe yakındır Mevlâ dileyince uzak yakındır Aşka açık kapı cana yakındır Hoş geldin gönlüme şehri ramazan

Birliğe yönelen kutlu zamandır Baki muhabbete kapı açandır Kalpten kalbe sonsuz köprü kurandır Hoş geldin gönlüme şehri ramazan

On bir ayın sultanı kuran ayıdır Cana şifa veren derman ayıdır Sırrı mahfuz özde sevda ayıdır Hoş geldin gönlüme şehri ramazan

Fatma Gelir

hOŞ Geldİn

Page 78: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

İntihar salgınıİntihar vukuatının son zamanlarda korkunç rad-deye geldiği malumdur. Bimarhaneler (hastaneler)ser tabibi Muallim Mazhar Osman Bey, bu hususta yevmi gazetelere izahat-ı atiyeyi vermiştir : “İntihar daima cinnet değ ildir! Çoklarının asar-ı metrukele-ri son nefeslerinde namişşur olduklarını gösteriyor. İntihar, akıllının da, yarım akıllının da, mecnunun da bir sevk-i ıztırarisidır. Gayr-i kabili şifa bir hasta-lıkla malul olduğuna kanaat-i tâmme getirmiş, ıztı-raplarını bile tahfiften tıbbın aciz olduğunu görmüş bir hasta intihar ederse tıbbii gayr-i makul sayıl-maz. Keza dağ başında çoluğuyla çocuğuyla eşkıya-nın tasallutuna maruz kalmış bir ailenin intiharı da cinnetten ziyade kahramanlık addolunur. Bazıları mecnundur. Her din intiharı mezmum ve günah-ı kebairden telakki etmiştir. Bazı zamanlar grip gibi intiharlar salgın halinde görülür. İradesi zayıf, si-nirli adamlar arasında bu salgın hüküm-ferma olur. Yarım akıllılar ufku sebebinden müteessir olurlar. Bazıları mükerreren intihara teşebbüs ederler. Fakr u zarurette intiharlar da rol oynar. Tarihte meşhur salgınların birinde Napolyon, askerini vatan perver-liğe davet ederek intihar salgınının önünü almıştır.” Üstadın bu izahatını okuyunca kendilerine müraca-at ettik. Yevm-i rüfekamız kızacaklar ama biz bakla-yı ağzımızdan çıkaralım. Gazetelerin allandırıp pul-landırıp müntehirlerinin resimlerini basmaları inti-har salgınında en mühim rolü oynamakta olduğu-nu da müderris muhterem ilave ettiler. Hakikaten bu pek mühim nokta üzerinde meslektaşlarımızın nazar-ı dikkatlerini celp ederiz. İntihar hikâyelerini biraz kısaltıp ilk sahifeden vukuat-ı adiye meyanına sokarlarsa cidden içtimai hayatımızda salgının önü-nü almaya yardım etmiş olurlar.

Hilal-i Ahdar Takvimi

4 Şubat—Sarhoşluk yüzünden Kurbağalı dere-de Sakin İbrahim ile Jandarma Mustafa isminde iki şahıs Edhem isminde birisini bıçakla tehlike-li surette kaburgasından yaralamışlar. Bu üç arka-daş İbrahim’in evinde ziftlenmişler, hora tepmişler, sonra sokağa çıkmışlar. Sokakta münazaraya baş-

lamışlar. İbrahim ile Jandarma Mustafa, Edhemi dövmeye başlamışlar. Edhem bunlara büyücek bir kaya fırlatmış, bundan muğber olan iki sarhoş Ed-hemi karnından ve diğer iki mahallinden yarala-mışlar. Evlerden işitilen vakıa polise ihbar edilmiş, mecruh Haydarpaşa hastanesine naklolunmuştur.

Dört sarhoş Aksaray’da Turşucu Ekremin dükkânına gelerek tabanca ve bıçakla tehdit su-retiyle para ve rakı istemişler. Sabıkalı güruhun-dan Kamış İbrahim, Hakkı Reis, Katil Alaaddin ve bir bahriye neferinden mürekkep olan bu baskıncı-lar gündüzden sarhoş olmuşlar ve paraları kalma-yınca etrafı haraca kesmeye başlayarak turşucunun dükkânına dalmışlar. Sarhoşların dükkânı aradık-ları esnada Ekrem sıvışarak zabıtaya haber vermiş ise de gelinceye kadar dükkanı tamamen soyan merkumlar savuşmuşlardır.

Kalyoncu küllüğünde Kömürcü sokağında bir hanenin kapısı gece saat ikide çalınmış ve ev sa-hibi de yalnızmış. Birdenbire uykudan uyanan sahibe-i hane aşağıya inip kapıyı açmış.Sarhoş bir şahsın içeriye girmek istediğini görünce feryada başlamış. Mütecaviz kaçmış bu sırada devriye po-lisleri peşine takılmış olduğundan oralardaki ha-nelerin birisinin kapısına gizlenmiş. Polisler geçer-ken ansızın üzerlerine hücum etmişse de boğuş-ma esnasında memurun tetikte bulunan tabanca-sı ateş alarak merkum bacağından mecruh olmuş-tur. Yetişen diğer polislerle eczaneye götürülen mecruhun(yaralının) üzerinde zabıta elbisesi ve serpuşu varmış. Ledettahkik emri bir neferi oldu-ğu ve hizmette bulunan isthkam mülazımlarından Sırrı Efendinin elbisesini giydiği tezahür etmiştir.

8 Şubat-Adana’nın Kadıköyü’nde Cumali na-mında genç bir oyuncu düğünlerde oyun oynar, herkesi eğlendirirmiş. O köyde kanunusani ni-hayetinde vuku bulan bir düğünde ağası İsma-il içip sarhoş olduktan sonra Cumaliyi çağırmış, fakat çocuk hasta olduğundan gelememiş. Erte-si sabah davetine icabet edilmediğinden dolayı hiddetlenen İsmail Ağa tabancayla uşağını kat-letmiş ve kendisi de sırra kadem basmıştır.

ç e V İ r e n A R İ f Ç İ f T Ç İ

76 hilal-i Ahdar

Page 79: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar
Page 80: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar

78 hikmetli Çizgiler

Page 81: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar
Page 82: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar
Page 83: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar
Page 84: Yeşilay Dergisi-Ağustos-943.Sayı-Şiddet ve Bağımlılıklar