YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM... İŞ GÜVENLİĞİNDE TASARIMIN ÖNEMİNDEN BAHSETMEMİZ GEREKMESİN... YAŞAM ODALARININ TASARIM KRİTERLERİ DÜŞMESİN AKLIMIZA... KAPATILAN KAMUSAL ALANLARIMIZI DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAKİ MEYDANLARLA KIYASLAMAK ZORUNDA KALMAYALIM... 100 YAŞINI DOLDURMUŞ TREN İSTASYONLARININ KÜLTÜR MİRASI OLDUĞUNU BİR DE BİZİM SÖYLEMEMİZE GEREK KALMASIN... GRAFİK TASARIMIN NE DENLİ GÜÇLÜ BİR PROTESTO ARACI OLDUĞUNU ANLATACAK BUNCA ÖRNEĞİMİZ OLMASIN... SEÇİMLERDE KULLANILAN ŞEFFAF KUTULARIN ÜRETİM YÖNTEMLERİNİ DOLAMAYALIM DİLİMİZE... TÜRK LİRASININ SEMBOLÜNÜ TASARLAYANLARIN UZMANLIKLARINI SORGULAMAYALIM... RENGARENK MERDİVENLERİN ANLATTIKLARINI TÜRKÇE’YE ÇEVİRMEMİZ GEREKMESİN... GERİ DÖNÜŞÜMÜN ESASLARINI ANLATMAK VARKEN AVM’YE DÖNÜŞÜMÜ KONU EDİP DURMAYALIM... GÜNDEMDEN BESLENEN BİR TASARIM GAZETESİ YAPMAK BOĞAZIMIZI BÖYLESİNE DÜĞÜMLEMESİN... SAYFA SAYFA, SATIR SATIR DÖKMEYELİM GÖZYAŞIMIZI. ÖYLE BİR GÜN GELSİN... VE BİZ O GÜN, GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SUSALIM. Umut Kart [email protected]YAŞAM ODALARI 5T TASARIM VE DİRENİŞ KONFERANSI EŞYASIZ EVLER Z EVLER SON MODA TEKNOLOJİ ELECTROLUX DESIGN LAB
24
Embed
YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM...
İŞ GÜVENLİĞİNDE TASARIMIN ÖNEMİNDEN BAHSETMEMİZ GEREKMESİN...
YAŞAM ODALARININ TASARIM KRİTERLERİ DÜŞMESİN AKLIMIZA...
KAPATILAN KAMUSAL ALANLARIMIZI DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAKİ MEYDANLARLA KIYASLAMAK ZORUNDA KALMAYALIM...
100 YAŞINI DOLDURMUŞ TREN İSTASYONLARININ KÜLTÜR MİRASI OLDUĞUNU BİR DE BİZİM SÖYLEMEMİZE GEREK KALMASIN...
GRAFİK TASARIMIN NE DENLİ GÜÇLÜ BİR PROTESTO ARACI OLDUĞUNU ANLATACAK BUNCA ÖRNEĞİMİZ OLMASIN...
Seçtiği yarışma içerikleri ile her daim yenilikçi Electrolux Design Lab, 12. senesinde öncü yaklaşımını sürdürüyor. Bu sene, 1700 başvuru arasından ilk elemeyi geçen Türkiye’den 4 isim var: Rana Alper, Nur Yıldırım, Selin Koşağan ve Fulden Dehneli.
04
Her geçen gün aralarına yenisi eklenen tasarım
yarışmalarının ilham kaynağı: Electrolux
Design Lab. 2003 yılında başlayan bu
yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji,
sağlık, beslenme gibi başlıklarda ihtiyacı
tanımlayarak çözüm üretmesi bekleniyor.
Yeni bakış açısı ile sonuçlanan her proje ise
tüketicilerin değerlendirilmesine sunuluyor.
Katılımcı bir değerlendirme yöntemi olarak
tüketiciden oy kullanması isteniyor.
Bu senenin teması gelecekteki “Geleceğin
Sağlıklı Evlerini Tasarlama” olarak belirlenen
Electrolux Design Lab yarışması, sürdürülebilir
ve keyif dolu bir yarın için yaşam
alışkanlıklarına ve ihtiyaçlarına odaklanan
yeni öneriler arıyor.
Mutfak Keyfi, Kumaş Bakımı ve Hava
Temizleme olmak üzere üç ana kategoride
toplanan 1700 başvuru, ilk olarak jürinin
ön elemesinden geçti. Tarifnamenin tam
karşılığını verdiği tespit edilen 100’ü aşkın
proje ilk adımı tamamladı. Geçen her
projede, sezgisel olarak tamamlayıcılığı,
yenilikçi yaklaşımı, tüketicinin iç-görülerine
odaklanması ve projenin içeriğinin estetik
olarak memnuniyet verici olması konularında
tüketici tarafından değerlendirilmek üzere
oylamaya sunuldu. Electrolux markasının
İskandinav tasarım yaklaşımını yansıtması,
anlamlı ve kalıcı bir öneri olması da önem
verilen diğer kriterlerdendi.
Mutfak Keyfi kategorisinde başvuran
tasarımlarda mutfaktaki keyif için sağlıklı
yaşam alışkanlıklarını desteklemek üzere
çözüm oluşturmaları bekleniyor. Yemek
yapma birçok kişi için rahatlatıcı ve
dinlendirici birer eylem, yoğun geçen iş ortamı
ve kozmopolit kentte mutfağın güvenli bir
sığınak olabileceğine inanılıyor.
Kumaş Bakımı kategorisi, “sürdürülebilir, tarz
sahibi ve iyi yönetilen bir ev için kumaş bakımı
konusunda ne önerebilirsiniz?” sorusuna yanıt
arıyor. Bu kategori başvurularında tasarımın
değerlendirme kriterleri arasında, yüksek
kalitede kumaş bakımı konusundaki yaratıcılık
ve etkili zaman yönetimi yer alıyor.
Hava Temizleme kategorisinde ise
“yaşam alanımızdaki hava temizlemeye
yönelik faaliyetlerimizin kalitesini nasıl
artırabiliriz ve bu temizleme bir faydaya
nasıl dönüştürülebilir?” sorularının yanıtına
yönelik tasarımlar yer alıyor. Evde hava
kalitesinin yüksek olmasının ev atmosferini
iyileştirmenin yanında, ortamı enerji
depolayabildiğiniz ve rahatlayabildiğiniz bir
alana dönüştürmesi kabul görüyor. Pişirme,
eğlence, uyku, çocuk ya da evcil hayvan
bakımı buna dahil.
50’ye yakın ülkeden başvurunun geldiği
yarışmada Türkiye’den hava temizliği ve
kumaş bakımı kategorilerindeki ilk aşamayı
geçen başvurular arasında 4 isim bulunuyor.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri
Tasarımı öğrencilerinden Nur Yıldırım, ilk
aşamayı geçen SkinAir projesi ile havanın
durumu ile etkileşim halindeki giyilebilir bir
cihaz öneriyor. Hava içeriğine bağlı olarak
form değiştiren SkinAir, aksesuar özelliği
taşıyan kullanıcısını partiküllerden koruyan
bir ürün.
Yine aynı okuldan Fulden Dehneli’nin Lotus
projesi ise teknolojiyi tüketici için bir avantaja
dönüştürüyor. Gözle görülemeyen bakteri
ve kirleri algılayarak temizliyor. Taşınabilir
birimleri sayesinde dolap, pişirme alanı...
gibi alanları bölgesel olarak temizlemenize
yardımcı oluyor. Coventry University’de
öğrenci Selin Koşağan ise Fabric Assistances
projesinde kıyafetleri su ile yıkamaya gerek
kalmadan temizlemeyi öneriyor. Yıkamadan
tazelediğiniz her kumaşın da doğal olarak
ömrünü uzatacağınızı hatırlatıyor. TOBB
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Endüstri
Ürünleri Tasarımı bölümü öğrencisi Rana
Alper, 4 kollu ve tırmanan, tırmanırken
tozları vakumlayarak haznesinde depolamayı
başaran Tody ile yarışıyor.
Bireysel değerlendirmelerin yanında, tüketiciyi
de işin içine alan, katılımcı bir değerlendirme
sürecindeki yarışmanın 2. aşamasında
70’den fazla tasarım seçildi. Bu projelerden
16 Haziran’a dek en yüksek oy alan 35 proje
3. aşamaya geçme hakkı kazanacak. 16
Haziran’da başlayacak üçüncü aşamanın
ardından 6 finalist arasından Electrolux
Global Tasarım Merkezi’nden staj yapacak ve
5,000 EUR’nun sahibi belirlenecek. Geriye
kalanlardan 4 kişi de diğer ödüllerini (ikinci
3,000, üçüncü 2,000 ve halk oylamasının
kazananı ise 1,000 EUR) almaya hak
kazanacak. Siz de destek olmak siterseniz
http://electroluxdesignlab.com/2014/
adresinden projelere oy verebilirsiniz.
HAZİRAN/2014 05
Anadolu Üniversitesi Tasarım Kulübü’nün düzenlediği Feyz, henüz ikinci yılında olmasına karşın “boynuz kulağı aşacak” dedirtiyor! Eskişehir’in çeşitli alanlarında yapılan etkinlikler ve panellerden feyzalmakta fayda var.
YARATICILIK FESTİVALİ Birleşik Krallık (UK) tarafından GREAT tanıtım kampanyası çerçevesinde düzenlenen “GREAT Yaratıcılık Festivali ” isimli etkinlik ilk kez İstanbul’da düzenlenmesi ile dikkat çekti.
06
Teknoloji ve inovasyon, moda, tekstil,
tasarım, mimarlık, lüks, yiyecek-içecek,
eğitim ve sağlık sektörlerinde fikir
alışverişinde bulunarak yeni iş olanakları
kurabileceğiniz bir festival Mayıs ayının
kapanışını yaptı.
20-22 Mayıs tarihlerinde düzenlenen
Festival, yaratıcılığın ön planda olduğu
sektörlerde Birleşik Krallık’ın en girişimci,
en ilham verici ve en etkileyici projelerini
ve alanlarında dünyaca ünlü isimlerini
İstanbul The Seed çok amaçlı etkinlik
merkezinde bir araya getirdi. Festival,
bugün diğerlerinden bir adım öne çıkmak
ve farklı olmak isteyenlerin başvurduğu
yaratıcılığın her alanda oluşturduğu değeri
vurgulamayı amaçladı. Birleşik Krallık’tan
kişi ve kurumların yaratıcılıkları ve bu
sektörleri doğru kullanmaları ile kendi
sektörlerinde yarattıklari katkıları ve
sundukları çözümler de Festival süresince
vurgulandı.
Global Tasarım Zirvesi, Mary Katrantzou, GQ UK ve dahası...
Düzenlenen panel ve oturumlarda
konuklar dünyaca ünlü konuşmacıları
izleme, masterclass çalışmalarına katılma
ve Founders Forum, London Design
Festival ve British Fashion Council
gibi kurumlar tarafından düzenlenen
networking seanslarında yer alma fırsatı
buldular. Festival alanındaki sergi, farklı
sektörlerdeki yaratıcı ve ilham verici
çalışmaları görme ve deneyimleme
olanağı sunarken, ünlü İngiliz sanatçı Paul
Cocksedge’in Birleşik Krallık ve Türkiye
Cumhuriyeti bayraklarından ilham alarak
yarattığı Festival’e özel enstalasyon
çalışması da yine The Seed’de sergilendi.
Festival’e katılmak üzere İstanbul’a gelen
konuklar arasında ünlü İngiliz modacı
Mary Katrantzou da vardı. “Yaratıcılık
ve İşbirliği” başlıklı panele katılacak
olan Katrantzou işbirliğinin yaratıcılık
sürecine olan katkısına ilişkin görüş ve
deneyimlerini paylaştı. Festivalin önemli
konularından biri olan moda sektöründe
gerçekleştirilen bir başka etkinlik ise
“İngiliz Erkek Giyiminde 10 Trend”
başlıklı panel oldu. Birleşik Krallık’ta
doğan ve uluslararası bir kimlik kazanan
10 ikonik stilin sergilendiği etkinlikte GQ
UK’den Dylan Jones’un yanı sıra Musem
of London’dan Timothy London’un
katılacakları bir panel de düzenlendi.
Global Tasarım Zirvesi’ne de ev sahipliği
yaptı. Öncü tasarımcıların konuk olacağı,
paralel olarak düzenlenen ‘Akıllı kentler’,
‘5 Yeni Fikir’ başlıklı panellerde farklı
sektörlerde tasarımın önemi ve dokunduğu
her ürüne sunduğu katma değer tartışıldı.
Ayrıca, tasarımda ünlü isimlerin liderlik
edecekleri bir ‘masterclass’ çalışması
da gerçekleştirildi. Lüks sektöründe ise
Birleşik Krallık’ın bu alanda birçok şirketi
bir araya getiren Walpole girişiminin
liderliğinde düzenlenen “Lüks ekonomisi”
“El yapımı” ve “Yarının Markaları” başlıklı
panellerde sektörün geleceği tartışıldı.
Eğitim & iş dünyası işbirliği
Festivalde ayrıca, Central St Martins
Üniversitesi’nden Carole Collet liderliğinde
tekstilde inovasyon, tekstilin geleceği, suyu
temizleyen enzimler, giyilebilir teknoloji gibi
konulara odaklanan “Tekstil’in Geleceği”
başlıklı bir panel de gerçekleştirildi. De
Montfort Universitesi öğrencilerinin katıldığı
“Konsept’ten Yaratım’a” başlıklı etkinlikte
ise öğrenciler lüks bir ayakkabının ortaya
çıkma süreçlerini çizim, prototip üretimi
ve son üretim olmak üzere izleyicilere
sergileyecekleri bir çalışma gerçekleştirdiler.
Yeme-içme sektöründe de şefler ve gurme
yazarları İngiliz ve Türk mutfaklarını
karşılaştırarak değerlendirdikleri bir çalışma
yaptılar.
İnteraktif sergi alanı
Gravity filmindeki görsel efekleri ile BAFTA
ödülü alan VFX stüdyosunun hazırladığı
görseller, De Montfort Üniversitesi’nde
görevli Prof. Martin Richardson tarafından
geliştirilen hologram teknolojisi, kör
nokta sorununa çözüm getiren bisiklet
ışıkları, renk değiştiren şırıngalar, yolcuları
gökyüzünde atmosferin sınırına kadar
götürüp getirecek kapsül gibi projeler de
sergilenen çalışmalar arasında.
GREAT Yaratıcılık Festivali’nde katılımcılar
masterclass çalışmaları ve panellerin
yanı sıra Founders Forum, London Design
Festival ve British Fashion Council
gibi kurumlar tarafından düzenlenen
networking seanslarına da katılabildiler.
İstanbul’un ardından Great Yaratıcılık
Festivali, 2014 yılında Hong-Kong ve 2015
yılında Şangay’da gerçekleştirilecek.
HAZİRAN/2014 07
15-16 Mayıs tarihleri arasında Yaşar Üniversitesi’nde gerçekleşen 5T Tasarım ve Direniş Konferansı, iki kavram arasındaki ilişkileri irdeleyerek pek çok akademisyeni bir araya getirdi.
Maden işçilerinin can güvenliği ile ilgili savunmasızlık örneklerini üzüntüyle izlediğimiz şu dönemde, ekipmanların uygunluğu, mekanın havalandırması gibi başlıklar tasarımcı tesellisi olabilir mi?
Soma faciası hayatımızı karartıp, bir kez daha iş güvenliği önlemleri hakkında en acı uyarılarından birini yaparken, kelime dağarcığımıza yeni bir kelime grubu daha ekledi.
DÜNYA KUPASI VE TOPLARI12 Haziran ile 13 Temmuz tarihleri arasında Brezilya’da gerçekleşecek 20. Dünya Kupasında 64 maç oynanacak. Ve hepsinde tek top dönecek: Brazuca. Brazuca peşinde koşanlar, önceki turnuvalarda hangi topların sahibi olmaya çalıştılar biliyor musunuz?
Geçtiğimiz yıl içinde dünya üzerinde farklı
coğrafyalardan birçok kent toplumsal olaylara
ve gösterilere tanık oldu. Kentlerin belli
başlı meydanları ve sokakları işgal edildi,
yürüyüş ve olaylarla dünya gündemine
oturdu. Demokrasinin mekanı olan açık
kamusal alanlar teorik anlamdaki işlevini
pratikte de yerine getirerek, halkı biraraya
getirdi, fikirlerini dile getirmelerine
mekan sağladı. Kentlerin sokakları ve en
önemli meydanlarında yaşanan bu olaylar
yaşayanların gündelik hayatlarını ve o
mekanların toplumsal bellekteki yerlerini de
ciddi anlamda etkiledi. Gündelik pratikler
ile birlikte o mekanların fiziksel durumları,
şekilleri ve tasarımsal anlamları da kimi
zaman dönüştü.
Son bir yıl içinde araştırmacılar protesto
mekanlarını ve yaşananları inceleyerek
toplumsal ve politik çözümlemeler yaptılar.
Farklı bir okuma başlığı ise mekansal
değişimler üzerine gelişti. Aslında yapılan
mekansal tespitleri iki yönlü olarak okumak
mümkün. Açık kamusal alanları gösterileri
için kullanacak gruplar farklı kentlerde
kullanılan yöntemler ve mekana müdahale
biçimlerinden deneyim aktarımı yapabilirken,
tam tersine yönetim de olayları engellemekte
kullanacağı yöntemleri bu sayede
belirleyebilir.
Bu konuda en ilginç kaynaklardan bir tanesi
Massachusettes Institute of Technology
(MIT)’nin Kent Çalışmaları ve Planlama
Bölümü tarafından hazırlanan ‘Urban Design
and Civil Protests’ sergisi. Kentsel tasarım
ve protestolar arasındaki mekansal ilişkileri
bulmayı hedefleyen bu çalışma Avrupa, Güney
Amerika ve Kuzey Afrika’nın farklı kentlerinde
yasanan sokak gösterileri ve protestoları
gözlemleyerek mekansal modellemeler
ve okumalar ile çıkarımlarda bulunuyor.
En önemli belirleyici olarak mekanların
boyutları ve fiziksel sınırları, bu sınırları
oluşturan temel mimari öğelerin özellikleri
oluşturuyor. Alan içinde yayaların hareketi bu
bileşenlere göre şekilleniyor. Mekanın fiziksel
özelliklerinin yanında olayın boyutu (ulusal ya
da uluslararası olması) ve kullanılan mesajlar
(sloganlar, istekler, hedef alınan kurum/
kişiler) de protestonun rotalarını, kentsel
mekanla kurduğu anlamsal ve fiziksel ilişkiyi
ve gösterinin ritüellerini belirliyor.
Serginin temel sorusu ise, “tasarımcılar ve
plancılar kullanışlı ve gündelik ihtiyaçları
en iyi şekilde karşılayan kentsel mekanlar
tasarlarken bunların aynı zamanda
demokratik bir kent yaşamına hizmet
etmesini nasıl sağlayabilir?” İçeriği ve
coğrafyası fark etmeden sokak gösterileri
ve protestoların ortak özelliği mekanda
hem anlamsal hem de fiziksel değişimler
yaratması. Uzun yıllar mekanlara anlam/
kimlik veren heykel, duvar, yapıların
yıkılması, işgal eylemlerinde mekansal
ritüellerin ve gündelik hayatın değişmesi
ya da önlem olarak yapılan değişiklikler söz
konusu mekanların kimliklerini kısa sürede
dönüştürmekte.
Örneğin, toplumsal olaylar öncesinde
kilit parke ve bordür taşları ile şekillenen
kaldırımların, taşların sökülememesi için
döküm beton yüzeylere dönüştürülmesi,
olayların yoğun yaşandığı bölgelerde barikat
olarak kullanılmaması için daha az kent
mobilyası bulunması, durak, reklam panosu
gibi öğelerin daha zor sökülecek şekilde daha
büyük imal edilmesi gibi aslında detaymış
gibi görünen oysa o mekanın kimliği,
belleği ve görsel imajını derinden etkileyen
müdahaleler mevcut. Toplumsal olayların
yaşanma potansiyeli yüksek bölgelerde
sokak kenarlarında yer alan beton bloklar,
parmaklık yığınları yanında yeşil öğeler,
çiçeklikler ve banklardan arındırılmış alanlar
açık kamusal alanlar için değisen kentsel
tasarım yaklaşımını da ortaya koyuyor.
Dünya üzerinde yaşanan olaylar da göz önüne
alınarak, tüm bu değişikliklerin mekanların
anlamı ve kimlikleri üzerinde yarattığı etkiler
analiz edilerek, toplumsal paylaşımların daha
fazla olmasını hedefleyen bir kentsel tasarım
yaklaşımı önümüzdeki günlerin temel sorunu
olabilir.
Kentsel tasarım ve protestolar arasında nasıl bir ilişki var? Tasarımcılar ve plancılar kullanışlı ve gündelik ihtiyaçları en iyi karşılayan kentsel mekanlar tasarlarken bunların demokratik kent yaşamına hizmet etmesini nasıl sağlayabilir?
HABERİN YENİ TEKNOLOJİSİHaber artık sokakta yapılıyor ve çok geniş kitlelere kısa zamanda ulaşıyor. Bu değişimin alana getirdiği kaygan zemin yoğun bir şekilde tartışıladururken teknoloji yeni keşifler sunmaya başladı.
Günde ortalama 110 defa dokunduğumuz cep telefonlarının konuşmak için olmadığını, onların artık bir yaşam stiline dönüştüğünü düşündüğümüz günümüzde yeni bir pazarın da doğuşuna tanık oluyoruz.
Kapitalizmin ilk dönemlerinde insanlar mutluluğu daha kısa sürede daha çok şeye sahip olmak olarak algıladı. 200 yıllık endüstri devrimi sonunda gerekli gereksiz birçok şey biriktirdik. Artık tasarım dünyası için de bu durum endişe verici bir hal aldı…
Mimarların insan hayatını hiçe sayan yaklaşımlar üzerinden yükselen projelerdeki sorumlulukları küresel ölçekte bir tartışma konusu.
Geçtiğimiz aylarda GelecekHane liderliğinde
İstanbul’da Endüstri 2.0 konferansı
düzenlendi. Bu etkinlikte çok önemli bir
konuşmacı vardı: Dale Dougherty. Dale
ABD’de 2005 yılında dünyadaki ilk ‘Kendin
Yap’ (Do it yourself) magazinini çıkardı ve
kendi deyimiyle ‘Maker Hareketi’ni başlatmış
oldu.
Maker, yani üretken insan, kırıp bozan,
tamir edip, tekrar düzelten, kendi kendine
bir şeyler öğrenen, kendinden bir şeyler
katan, yeni bir şey icat eden, bunu amatör
ruhuyla yapan, ama tutarsa da satan kişidir.
Maker olmakta yapmak, üretken olmak ve
yaratıcılık ön planda. Bu heyecanı ailesi,
çevresi, içinde bulunduğu toplumla paylaşma
isteği de maker olmakla ilgili son derece kritik
detaylardan biri...
2006 yılında Silikon Vadisi’nde ilk Maker
Faire, yani ‘Üretken İnsanlar Şöleni’
düzenlendi. Çok başarılı oldu ve çığ gibi
büyüdü. Öncelikle ABD’de, sonra Kuzey
Amerika’da daha sonra Avrupa’da yayıldı.
2013 yılında tüm dünyada 100’ün üzerinde
etkinlik düzenlendi. Farklı ülkelerde, farklı
ölçeklerde, farklı odaklarla... Ama genel
konsept hep aynı; üretken insanların ilginç
eserleri teşhir edilir, bu kişiler bunu neden
ve nasıl yaptığını anlatır, katılımcılar hem
eğlenir, hem iştirak edebilir.
20 Şubat’ta Endüstri 2.0 konferansını
düzenleyerek Halil Aksu, Türkiye’deki Maker
Hareketi’ni tetiklemiş oldu. Bir başlangıç
noktası niteliğindeki bu toplantının ardından
düzenli buluşmalarla, yazışmalarla,
toplantılarla ve ziyaretlerle Türkiye’deki
makerlar ortaya çıkmaya, neler yaptıklarını
paylaşmaya ve ülkemizde ne cevherlerin
olduğu göstermeye başladılar.
Türkiye’deki ilk küçük boyutlu Maker
etkinliği, gönüllülerden oluşan bu ekip
tarafından 7 Haziran’da gerçekleştirilecek.
Yeldeğirmeni’nde konumlanan ve projeye
katkıda bulunan oluşumlardan olan İskele
47, bu küçük etkinliğe ev sahipliği yapacak.
Projeye aynı zamanda Atölye İstanbul, Amber
Platform, 3bFab, 3 Dörtgen, tasarımajanı
gibi oluşumlar destek vermekte ve gerçek bir
Maker Faire’in tohumları hızla yeşermekte.
Tüm bu çalışmalara paralel olarak
gerçekleşen atölye çalışmaları da, bu harekete
eğilimli kişilerle temas kurmak için oldukça
yaygınlaştı. Atölye İstanbul’un yürütücülük
yaptığı, Mixer’de gerçekleştirdiği “kendi
cep telefonu kılıfını tasarla” atölyesi, 3bFab
ekibinin Tasarım Ajanı ile üniversitelerde ve
çeşitli tasarım platformlarında gerçekleştirdiği
3d Printing atölyeleri, Bursa Bilim Şenliği
gibi birçok etkinlik yine bu kültürü yaymaya
yönelik adımlar attı, atmaya devam edecek.
Haziran ayı kapsamında Tasarım Vakfı,
TAK gibi oluşumlar da bu tarz atölyelere ev
sahipliği yapacak ve Maker hareketinden
oldukça beslenen 3d printer kültürünü
kullanıcı ile buluşturacak.
Bu tür Maker etkinliklerinde amaç, maker
hareketini yaygınlaştırmak, insanlara ‘sen de
yapabilirsin’ duygusunu yaşatmak ve böylece
insanların eve döndüklerinde
bir şeyler yapmalarını sağlamak. Bunu
yapan veya bunu yapmak isteyen pek çok
insan olduğu aşikar. Ancak onların gerekli
malzemeyi nereden temin edebilecekleri,
takıldıklarında kimlere soru sorabilecekleri,
yaptıklarını kiminle paylaşabilecekleri şu ana
kadar tanımlı olmadığı için, bu kültürde yerel
anlamda özgüven unsuru nispeten düşük.
Bu hareketin yaygınlaşması ile özgüven
faktörünün ciddi bir şekilde yükselmesi de
öncelikli hedefler arasında.
GelecekHane açısından bu hareketi Türkiye’ye
getirmek ve geleceğin şekillenmesine katkıda
bulunmak son derece motive edici bir konu.
Geleceğe seyirci kalmamak, edilgen duruma
düşmemek için, aksiyona geçmek, bir şeyler
üretmek ve geleceğe aktif olarak şekil vermek
gerektiği kesin.
16
Türkiye’deki ilk küçük boyutlu “Maker” etkinliği, gönüllülerden oluşan bir ekip tarafından bugün gerçekleştirilecek. Yeldeğirmeni’nde konumlanan İskele 47, bu etkinliğe ev sahipliği yapacak.
Modadaki popüler kültür işbirlikleri bu seneye de damgasını vurmaya devam ediyor. Marc Jacobs, Jeremy Scott derken Mickey Mouse, Opening Ceremony ile sembol olarak yeniden gündemde.
18
Mimarlıkta son senelerde büyük dönüşüm
projeleri, gökdelenler, iş merkezleri,
plazalarının tasarlanıyor olmasının yanı sıra,
daha insan ölçeğinde, hatta kimi zaman daha
bile altında, küçük, göreceli olarak daha düşük
maliyetli, fonksiyonel ve çevreci çözümler
de öneriliyor. Dünyanın dört bir köşesinde
bitiveren örnekler, bize kent yaşamının
sorunlarından, zalimliğinden, baskısından,
hengâmesinden kaçış olanakları sağlayan
kılcallar yaratıyor. Ancak, mekan, zaman ve
bütçe sorunu olmayanlara. Bir de keyfine
düşkünlere…
Fransız mimarlık firması Olgga Architects
tarafından tasarlanan Flake House böyle bir
anlayışla ortaya çıkıyor. Orijini Nantes, Fransa
olan yapı, taşınabilir ve kolay kurulabilir
ahşap bir strüktürden oluşuyor. Plandan
bakıldığında ortadan ikiye bölünüş bir ahşap
parçası gibi dururken, bu iki parçalı yapı
ve konumlandırma stratejisi ile sürprizli
bir giriş mekanı sağlıyor. Göreceli olarak
daha büyük tutulan parça, dinlenme ve
uyuma fonksiyonlarını üstlenirken, banyo
ve mutfak ıslak mekanları küçük parçada
yer alıyor. Ahşap kullanımının yoğun olduğu
strüktür, modern açıklıklar ile geçirgenliği
arttırılıp, görüntüde hafifletilmiş. Vinç
yardımı ile istenen yere taşınıp, temelsiz
olarak konumlandırılabilen Flake House,
22 metrekarelik bir mekan deneyimi ile ilk
dikkatimizi çekenlerden.
Alman yapımı, Werner Aisslinger tarafından
tasarlanan Loftcube ise kişiselleştirilebilen,
modüler, modern bir mikro mekan. Doğal
havalandırma ile aktif ısıtma ve soğutma
sistemlerine olan bağlılığı azaltan, enerji-
etkin bir üslubu var. Tavan penceresi ve
dört köşe açıklıkları ile kullanıcının çevreyi
panoramik olarak algılanmasını sağlıyor. Peki,
nerede mi duruyor? Evinizin çatısında. Tüm
parçalar birbirinden ayrılabilmesi, kurulum
ve taşıma süreçlerinde kolaylık sağlıyor. 5-7
gün içinde tüm yapı ve iç mekan düzenlemesi
tamamlanabiliyor. Flakehouse, kabuk
görüntüsü ile, Geoffrey Warner tarafından
da Amerika’da 2003 yılında tasarlanmış
WeeHouse’a çok benzer. Ancak, WeeHouse’da
daha çok ahşap ve çelik kullanırken, bambu
yer döşemeleri ve içerisinde IKEA mobilyaları
ile birlikte geliyor.
Münih Teknik Üniversitesi ve Tokyo Teknoloji
Enstitüsü’nün ortak tasarım ve uygulama
projesi olarak çıkan M-CH kod adlı yapı ise,
samimi Japon çay evleri ve kompakt Smart
arabalardan ilham alıyor. İnanılır gibi olmasa
da tam 2.65 metrekare. Tek bir ünite olan
bu yapı, dinlenme, çalışma ya da mutfak
gibi seçilecek tek bir fonksiyona göre hizmet
veriyor.
Kaliforniyalı Tumbleweed Tiny House
Company isimli firma tarafından önerilen
model ise diğerlerinden biraz farklı. Çatısı
ve giriş kemerleri ile daha Amerikalı ve daha
geleneksel bir havası var. 6 metrekareden
80 metrekareye kadar farklı büyüklüklerde
üretilebilirken, kalıcı bir römork sistemi
ile araçların arkasında yolculuk edebiliyor.
Tasarım temeli ise çevreye daha az zarar
veren yapılaşma fikri.
Belçika’dan DMVA Architecten’in önerisi
ise bembeyaz bir yumurtaya benzer,
polyester malzemeden yapısı The Blob.
Evin bir uzantısı olarak tasarlanmış yapı,
farklı formu ile dikkat çekiyor. Burun
kısmında bulunan parçanın fütüristik bir
şekilde açılmasıyla içine ulaşılan yapının,
mekan organizasyonunda, yatak, banyo
ve mutfak ile çok sayıda saklama ünitesi
mevcut. İlk tasarım fikrinde, firmanın
çalışma laboratuvarı olarak düşülse de,
proje insanlığa tanıştırılmadan edilememiş.
Ancak, daha yaygın olarak ofis, atölye ya
da bahçe kulübesi olarak kullanılabiliyor.
Aynı firmanın diğer bir projesi de Superb
Symmetry isimli ahşap ev. Koyu ahşap
malzemeden imal dış cephesi ve cam
yüzeylerle tamamlanmış yan açıklıkları ile
teraslı bir keyif mekanı. Başka bir örnek
ise Kaliforniyalı Bellomo mimarlık ofisinin,
sürdürülebilirlik iddiası ile tasarlanmış yeşil
yapısı Arc House. Güneş panelleri sayesinde
elektrik sarfiyatını en aza indirgeyen bu
prefabrik yapı, küçük parçalar halinde bir
kutudan çıkıyor.
O alışkın olduğumuzun aksine, bahçede
veya çatıda, deniz kıyısında ya da arabanın
arkasında, mimari tasarımın mikrolaşarak,
ölçek küçülterek sağladığı bu kılcallar
sayesinde, ha deyince kaçıp keyifli zaman
geçirmek artık mümkün gözüküyor.
Görkemli tavrıyla kentlerde yükselen, büyüyen mimarlık, bazen sağ gösterip sol vuruyor. Yaşam mekanı ölçeği kimi zaman gerçek olamayacak kadar küçük kurgulanabiliyor.
Afetleri ya da felaketleri temel olarak ‘doğal’ ve ‘insan yapımı’ olarak ayırmak mümkün. İnsan yapımı afetlerin önlenebilmesi için ise “felaket sonrası” ürünlere odaklanmak yeterli değil.
sanal sualtı yaratıklarıyla iç içe geçmişti. “Sıvı
alan” şovu CGI görsellerini ve üç boyutlu
Dvein animasyonunu bir araya getirirken
Vizoo’nun yenilikçi teknolojisi ile eşleştirilmiş
ve CGI öğeler modellerle dans ediyordu.
Y-3’ün New York Defilesi
Bir sonraki yıl, çığır açan Diesel defilesini
hazırlayan Vizoo ekibinin iki üyesi lüks
markalar için 3D perakende ürünler
tasarlayan Realfiction markasını kurdular.
Markanın üç boyutlu holografik şovları tüm
perakende ürünleri müşterinin gözünde
gerçeğe dönüştürüyor. Moda endüstrisi 3D
teknolojisini ve projeksiyon eşleştirmeyi
birçok defile ve showroom’un yerine geçirdi.
Yohji Yamamoto’nun Y-3 defilesinde
misafirler piramit şeklindeki arka plandan
fırlayan tasarlanmış yanar-döner renk ve
tasarım yansıtmalarını gördüklerinde hayrete
düşmüşlerdi. Projeksiyon eşleştirmesi
mankenlerle, tasarımlarla ve de etkinliğin ana
temasıyla iç içe geçmişti ve New York Moda
Haftası’nın en çok konuşulanlarından biri
olmuştu.
Franck Sorbier Defilesi
2012- 2013 sonbahar / kış koleksiyonu için
projeksiyon eşleştirme teknolojisini kullanan
başka bir tasarımcıysa ünlü Fransız tasarımcı
Franck Sorbier. Mankenlere tek tonlu ve
yansıtma için uygun giysiler giydirip, çeşitli
renk, model ve temaları sergileyen tasarımları
yeni, sanal bir moda beyanı için yansıttı.
Bu video yansıtmaları ve 3D holografik
deneyimler kullanıcı tasarımcı ilişkisine de
yeni ve bir boyut kazandırıyor. Tasarımcılara
sadece sezonun modasını sergilemek için
değil, bir hikaye anlatmak ve izleyiciyi görsel
şovlarla içine çekme şansı veriliyor.
Sanal Showroom
Londra’daki dünyaca ünlü alışveriş merkezi
Harrods çocuk giyim koleksiyonları için dijital
vitrin kullanmaya başladı bile. Ekim 2012’de
mağaza sosyal medya kuruluşu Stardoll
ile işbirliği yaptı. Stardoll yaklaşık 200
milyondan fazla kullanıcının lüks markaların
ürünlerinin avatarlarını giydirebilecekleri
dijital kopyalarını satın almasını sağladı.
Sanal harrods mağazası ise ödeme şekli
olarak Stardollar’ları talep edip lüks
perakendeci ve moda sosyal ağı arasında
kritik bir işbirliği başlatmış oldu.
Clothia.com gibi online vitrinler ise moda
tutkunlarına çeşitli giysileri bir araya getirerek
müşteriye özel stil ve kombinasyonlar
yaratmalarına olanak veriyor. Müşteriler
kişiselleştirilmiş sanal gardroplarına
istedikleri parçaları kaydediyorlar,
hatta kameraları ve arttırılmış gerçeklik
teknolojisini kullanarak sanal kabinlerde
kıyafetleri bir bir deneyebiliyorlar. Uzun
kuyruklarda beklemeden, diledikleri zaman
dilediklerini deneyebilme avantajı sayesinde
sanal soyunma odaları alışveriş tutkunları
arasında çoktan popüler hale gelmiş
durumda. Fits.me, Styku, Swivel ve Metail,
zamandan kar etmek isteyen müşteriler için
3D ve arttırılmış gerçeklik teknolojilerini
kullanarak başarılı sanal soyunma odaları
sunan siteler arasında.
Bu fikre alışmak birçok kişi için henüz pek
kolay olmasa da görünen o ki moda endüstrisi
özgün bir marka deneyimi elde etmek için
teknolojinin sunduğu her yeniliği kucaklamış
durumda. Defileler, showroomlar ve couture
şovları bu çeşitli teknolojilerin sergilenmesine
olanak tanımaya hızlı bir artışla devam
edeceğe benziyor.
20
Moda sektörü teknolojiye kucak açıyor; sanal showroom’ların, holografik defilelerin sayısı gitgide artıyor. Moda tanımımızla beraber teknoloji algımız da değişmeye başlıyor!
SON MODA TEKNOLOJİ
New York Tasarım Haftası geçtiğimiz
haftalarda gerçekleşti. Bu kapsamdaki
etkinlikleri izlemek için pek çok tasarım
profesyoneli 10 günsüre ile New York’taydı.
Belli başlı müzelerin programları bakımından
pek itibar etmediğinin gözlemlendiği bu
Hafta fikri daha çok okul sergilerine yaramış
ve kent içerisinde yaygın haldeki grupların,
galerilerin kendini göstermesi için fırsat
yaratmış görünüyor. Bunun dışında bir de
kapalı- davetli toplantılar sıkça bu tarihlerde
düzenlendi ki, bunda da açıkçası tasarım
seçkinleri ve markalar kendi aralarında
birbirlerini ağırladılar. Anlaşılıyor ki tasarım
haftasının New York’ta tasarımı günlük
hayatla buluşturmak gibi bir derdi yok. Zaten
koca şehir büyük bir turist akını içinde;
sokaklar Çin sokaklarını aratmayacak kadar
kalabalık. Gürültü, kirli caddeler , özensiz ve
yorgun çalışanlar ve sürekli bir keşmekeş
hali, kentin tasarımdan çok daha öncelikli
kaygıları olduğunun da sinyalini veriyor.
Tasarım haftasında öne çıkan iki etkinlik ve
bir müze vardı bu yıl. Her zaman olduğu gibi
ICFF fuarı ve eskiden büyük bir gece kulübü
olan Terminal Stores binasında düzenlenen
Wanted Design ile Central Park’ın hemen
kenarında konumlanmış MAD (Museum of
Art and Design )…
Bu yıl geçtiğimiz yıl da olduğu gibi,
Türk tasarımcılar için Wanted Design
kapsamında düzenlenen DesignMe! etkinliği
Doğa Kayalar’ın büyük duyarlılığı ve
Studio M+ tarafından tamamen probono
gerçekleştirilen bir eforun sonucu olarak
yeniden gerçekleşti. Doğa Kayalar, asıl
işi insan kaynakları direktörlüğü olan bir
yaratıcı girişimci. Bu işten para kazanmak
bir yana; büyük olasılıkla harcıyordur.
Zaten ister küçük olsun ister büyük olsun
bu şekilde bir katılımı sağlamak; ilgilileri
bulup bir araya getirmek, tüm süreçleri
yönetmek, metinleri oluşturmak ve yaymak
gibi pek çok işi sıraladığınızda bunun ne
çok emek ve zaman isteyen bir iş olduğu
belli. Aralarında Ekonomi Bakanlığı, Türk
Hava Yolları, Cornucopia, İstanbul Guide,
ozlemyalım etc. tasarım danışmanlık
tanıtım gibi pek çok kişi ve kuruluş de bu
işe destek vermişti. Her bakımdan tüm bu
organizasyonu oluşturmak koca bir tebriği
hak ediyor.
Design Me! sergisinin tasarımını Erin
Türkoğlu ve Melodi Bozkurt’tan oluşan Müzz
gerçekleştirmiş; ikilinin ürünleri de serginin
bir parçasıydı. Sergi kapsamında Türkiye, İran
ve Lübnan dahil üç ülkeden toplam dokuz
tasarımcının yeni çalışmalarına yer verildi.
Müzz’ün yanısıra Lübnan asıllı Nada Debs,
İran asıllı Nina Seirafi ve Mir Mola Soraya,
ve Türk asıllı Erdem Akan, İlanit Ovadya,
Camekan firması kurucuları Yasemin Sayınsoy
ve Gamze Araz Eskinazi tasarımlarını
sergileyen isimler olarak yer aldı.
Tasarım uzmanları Sara Bengür ve Roya
Heidari’nın eş-küratörlüğünde gerçekleşen
program Türkiye ve Ortadoğu’nun
olağanüstü yeteneklerini öne çıkarması,
Ortadoğu tasarım trendlerini desteklemesi
ve kültürlerarası diyaloğu teşvik etmesi
bakımından eşsiz bir fırsat yarattı. Zengin
bir kültürel özgeçmişe sahip olan Bengür
ve Heidari, farklı renk ve stilleri şaşırtıcı
ve eşsiz bir dengeye bürüyerek Doğu
ve Batı tasarımını yaratıcı bir şekilde
harmanlamışlardı.
Wanted Design’ın açılışı oldukça renkliydi;
öyle ki daha erken saatlerde kapı girişinde
uzun bir kuyruk oluşmuştu. İçerideki
katılımcılar arasında Bay Capellini ve Bayan
Navone de göründü. Pek çok değerli okul,
marka ve kuruluşun aralarında bulunduğu,
ülkesel katalımlarla zenginleşmiş iyi bir
dinamizm yakalanmıştı etkinlik ile.
ICFF içerisindeki kuşkusuz en ilgi çekici
kısım söyleşiler. Bu alanda bugüne dek
oldukça samimi ve keyifli söyleşilere tanık
olduk. Ancak bu yıl başka bir özelliği vardı
bu söyleşilerin. Gaia Gino’nun kurucusu
Gaye Çevikel girişimi ile Türk tasarımcıları
ve Türkiye hakkında gerçekleştirilen bir
oturum izleme keyfini de yaşattı ilk kez.
Çevikel’in yanısıra Defne Koz ve Ali Tayar
diğer konuşmacılar arasındaydı. Söyleşiyi
Wallpaper dergisi editor Pei-Ru Keh yönetti.
George Beylerian ve Karim Rashid de
izleyiciler arasında yerini almıştı.
Her iki katılım da bireysel çabaların bir ürünü
olarak ortaya çıkan bir temsiliyet yarattı Türk
tasarımcılar adına. Yurt dışında yaşayınca bu
rol ister istemez üstünüze giyiyor olmalısınız.
Diğer yandan kimsenin de onca iş yükü
arasında böyle bir mecburiyeti bulunmuyor.
Burada ismi geçen tüm katılımcıların bu eforu
bu nedenle önemli ve eşsiz. Benzer örneklerin
çoğalması ve bu katılımların daimi olmasının
tasarımcılar adına yararı kuşkusuz çok büyük.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen New York Tasarım Haftası, Türkiye’den de pek çok profesyoneli ağırladı. Hafta’nın öne çıkanları ICFF fuarı, Wanted Design ve MAD Sanat ve Tasarım Müzesi oldu.