Top Banner
Taslak metindir, atıf yapmayınız. YAKIN DÖNEM REKABET KURULU KARARLARININ AMPİRİK ANALİZİ: İDARENİN TAZMİNAT DAVALARINA KATKI DÜZEYİ Şahin ARDIYOK , LL.M., MBA* Ali ILICAK , MA Economics** “El elin eşeğini türkü çağırarak ararmış” Bir Türk atasözü GİRİŞ Son dönemlerde gazetelerde; “Rekabet Kanunu’nun [A Şirketine] 2010 mali yılı cirosunun yüzde 1,125'i oranında 91 milyon 942 bin 343,31 lira idari para cezası verdiği” şeklinde haberlere sıklıkla rastlıyoruz. Bu tür haberler eşimize dostumuza işimizi anlatırken kolaylık sağlıyor. Bununla beraber, Rekabet Kurumu’na başvurarak süreci başlatan firmalardan “bu ceza bize ne zaman ödenecek?”, “yılda %30 kar eden bir firma için bu cezalar az değil mi!” gibi sorularla karşılaşıyoruz. Cevap olarak, rekabet ihlalinden zarar görenlerin, özel hukuk mahkemelerinde dava açarak zararlarının üç katına kadar tazminat talebinde bulunabileceklerini belirtiyoruz. Hatta danışmanlığını yaptığımız uluslararası bir şirketin yurtdışındaki yöneticisinin biz dâhil tüm çalışanlarına, kartel yaptığı tespit edilen sağlayıcısından 400 Milyon Avro tazminat alındığını duyurmasını örnek olarak veriyoruz. Fakat bahsettiğimiz bu imkân 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 1 (Rekabet Kanunu) çıktığı 1994 yılından beri yürürlükte olmasına ve Rekabet Kurulu’nun şimdiye kadar birçok rekabet ihlali kararı vermesine rağmen 2 , henüz karara bağlanmış bir kuruş olsun tazminat talebinin olmadığını söylerken biraz sıkıntı yaşıyoruz. Gerçekten de Rekabet Kanunu’nun benimsediği sistematik içinde, rekabet ihlallerinin hem kamu hukuku hem de özel hukuk bakımından sonuçları hükme bağlanmış durumdadır. Kamu hukuku bakımından, rekabet ihlali nedeniyle kamunun gördüğü zararın tazmini ile rekabetin tesis edilmesinin olumlu dışsallık yaratması amaçlanırken, özel hukuk bakımından rekabet * ve ** Eski Rekabet Kurumu Uzmanı, ACTECON Danışmanlık A.Ş. ortağı. Makalenin ortaya çıkmasında bizimle birlikte çalışan Seda Deniz ve Belit Polat’a teşekkürlerimizi sunarız. 1 13 Aralık 1994 tarih ve 22140 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun. 2 Rekabet Kurulu 2006-2010 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde Danıştay iptali üzerine verilenler hariç olmak üzere 66 adet soruşturma, 431 adet önaraştırma ve 315 adet ilk inceleme kararı vermiştir.
33

Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

Mar 01, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

YAKIN DÖNEM REKABET KURULU KARARLARININ

AMPİRİK ANALİZİ: İDARENİN TAZMİNAT DAVALARINA KATKI DÜZEYİ

Şahin  ARDIYOK∗  ,  LL.M.,  MBA*  

    Ali  ILICAK∗,  MA  Economics**  

 

 

“El  elin  eşeğini  türkü  çağırarak  ararmış”  

Bir  Türk  atasözü  

 

GİRİŞ  

Son   dönemlerde   gazetelerde;   “Rekabet   Kanunu’nun   [A   Şirketine]   2010   mali   yılı   cirosunun  yüzde   1,125'i   oranında   91   milyon   942   bin   343,31   lira   idari   para   cezası   verdiği”   şeklinde  haberlere   sıklıkla   rastlıyoruz.   Bu   tür   haberler   eşimize   dostumuza   işimizi   anlatırken   kolaylık  sağlıyor.   Bununla   beraber,   Rekabet   Kurumu’na   başvurarak   süreci   başlatan   firmalardan   “bu  ceza  bize  ne  zaman  ödenecek?”,  “yılda  %30  kar  eden  bir   firma   için  bu  cezalar  az  değil  mi!”  gibi   sorularla   karşılaşıyoruz.   Cevap   olarak,   rekabet   ihlalinden   zarar   görenlerin,   özel   hukuk  mahkemelerinde   dava   açarak   zararlarının   üç   katına   kadar   tazminat   talebinde  bulunabileceklerini   belirtiyoruz.   Hatta   danışmanlığını   yaptığımız   uluslararası   bir   şirketin  yurtdışındaki   yöneticisinin   biz   dâhil   tüm   çalışanlarına,   kartel   yaptığı   tespit   edilen  sağlayıcısından   400   Milyon   Avro   tazminat   alındığını   duyurmasını   örnek   olarak   veriyoruz.  Fakat  bahsettiğimiz  bu  imkân  4054  sayılı  Rekabetin  Korunması  Hakkında  Kanun’un1  (Rekabet  Kanunu)  çıktığı  1994  yılından  beri  yürürlükte  olmasına  ve  Rekabet  Kurulu’nun  şimdiye  kadar  birçok   rekabet   ihlali   kararı   vermesine   rağmen2,   henüz   karara   bağlanmış   bir   kuruş   olsun  tazminat  talebinin  olmadığını  söylerken  biraz  sıkıntı  yaşıyoruz.  

Gerçekten   de   Rekabet   Kanunu’nun   benimsediği   sistematik   içinde,   rekabet   ihlallerinin   hem  kamu  hukuku  hem  de  özel  hukuk  bakımından  sonuçları  hükme  bağlanmış  durumdadır.  Kamu  hukuku  bakımından,  rekabet  ihlali  nedeniyle  kamunun  gördüğü  zararın  tazmini  ile  rekabetin  tesis   edilmesinin   olumlu   dışsallık   yaratması   amaçlanırken,   özel   hukuk   bakımından   rekabet  

                                                                                                               * ve ** Eski Rekabet Kurumu Uzmanı, ACTECON Danışmanlık A.Ş. ortağı. Makalenin ortaya çıkmasında bizimle birlikte çalışan Seda Deniz ve Belit Polat’a teşekkürlerimizi sunarız. 1 13 Aralık 1994 tarih ve 22140 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun. 2 Rekabet Kurulu 2006-2010 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde Danıştay iptali üzerine verilenler hariç olmak üzere 66 adet soruşturma, 431 adet önaraştırma ve 315 adet ilk inceleme kararı vermiştir.

Page 2: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  2  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

ihlalinin   vücut   verdiği   haksız   fiilden   görülen   zararın   tazmini   ile   firmaların   rekabete   açık   bir  piyasanın  varlığı  halinde  elde  edecekleri  dışsal  faydanın  artırılması  hedeflenmektedir.    

Kamu  hukukuna  dönecek  olursak,  Rekabet  Kanunu’nun  anayasal  dayanağını  oluşturan  1982  Anayasasının  167.  maddesinde  şu  hüküm  yer  almaktadır:  

“Madde 167 – Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.”

Anayasamız   bu   madde   ile   tekelleşme   ve   kartelleşmeyi   önleme   görevini   devlete  yüklemektedir.   Bu   görev,   serbest   piyasa   ekonomisinin   tesis   edilmesi   için   yerine   getirilmesi  zorunlu  bir  görevdir.  Çünkü  Türkiye’de  24  Ocak  1980  kararları  ile  serbest  piyasa  ekonomisinin  kural   ve   kurumları   adım   adım   benimsenmeye   başlanmıştır.   Anayasamızın   çalışma   ve  sözleşme  hürriyetini  esasa  kavuşturan  48.  maddesi  ile  mülkiyet  hakkını  tanıyan  36.  maddesi  serbest   piyasa   ekonomisinin   varlığı   için   gereken   hak   ve   hürriyetleri   oluştururken,   14.  maddede   yer   alan   temel   hak   ve   hürriyetlerin   kötüye   kullanılması   yasağı,   ekonomik   hak   ve  özgürlükler   bakımından   167.  maddede   belirginleştirilmiştir.   Bir   başka   ifade   ile   Anayasamız  herkesin   çalışma   ve   sözleşme   hürriyeti   ile  mülkiyet   hakkını   kullanabilmesi   adına,   bu   hakkı  kötüye   kullanarak   başkalarının   bu   haklarını   kullanmasını   engelleyebilecek   kartel   ve   tekel  türünden  davranışları  167.  madde  ile  yasaklamaktadır3.    

Bu   anlamda   Anayasa’nın   167.   maddesi   ve   bu   maddede   devlete   verilen   görevin  somutlaştırıldığı   Rekabet   Kanunu,   toplumsal   refahın   artırılması   için   benimsenen   serbest  piyasa   ekonomisinin   var   olabilmesine,   yani   kamu   yararını   sağlamaya   yönelik   hükümler  içermektedir.  Bu  hükümlerin  teminat  altına  aldığı  serbest  piyasa  ekonomisinin  sağlıklı  olarak  işlemesi  halinde,  dağıtımda  etkinlik,  üretimde  etkinlik   (verimlilik)  ve  dinamik  etkinlik  ortaya  çıkmaktadır.   Kaynakların   en   etkin   olacağı   ve   tüketicilere   en   çok   faydayı   sağlayacağı   yerde  kullanılmasının   getireceği   dışsal   etkiler4   de   söz   konusudur.   Dolayısıyla   rekabet   kurallarının  uygulanması   genel   olarak   toplumun   refahının   artırılması   (veya   azalmasının   önlenmesi)   gibi  önemli   bir   kamusal   yararı   ortaya   koymaktadır.   Nitekim   Rekabet   Kurulu’nun   Kargo   Karteli  Kararı’nda5   bu   durum   şu   cümlelerle   izah   edilmektedir:   “...   Karteller   toplumun   ekseriyetini  oluşturan   tüketici   refahından   üreticilere   yönelik   bir   refah   transferinin   ötesinde,   bir   bütün  olarak  toplumun  genel  refahında  bir  azalmaya  yol  açan  oluşumlardır.”  

                                                                                                               3 ARDIYOK, Ş. (2005),“Anayasal Açıdan Piyasalara Mikro İktisadi Müdahaleler", LEGAL Hukuk Dergisi, Mayıs, Yıl:3, Sayı:29, s. 1691-1705. 4 Dışsallık, mal ve hizmetlerin üretim veya tüketim etkisinin diğer kişilere maliyet (negatif dışsallık) veya yarar (pozitif dışsallık) getirdiği durumlar için ifade edilir. Bunlar verilmekte olan mal ve hizmetler için istenilen fiyatlara yansımayabilir. Kirlilik negatif dışsallık için açık bir örnektir, ayrıca dışsal eksi ekonomi olarak da adlandırılır. Bir sanayi tesisi tarafından göle atılan kimyasal atıklar göldeki balıkları ve bitkileri öldürerek çevrede yaşayan balıkçılar ve çiftçilerin hayatını etkiler. Bunun tersi olan pozitif dışsallığa örnek ise iskân, ticari gelişim, turizm gibi yeni alan oluşturan ve yakınında bulunanlara fayda sağlayan bir yolun yapımı olabilir. REKABET KURUMU (2010), Rekabet Terimleri Sözlüğü,s.33. 5 Rekabet Kurulu’nun 3.9.2010 tarih ve 10-58/1193-449 sayılı Kararı, s.38.

Page 3: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  3  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Rekabet   Kurulu’nun   kararından   yapılan   bu   alıntının   ikinci   kısmı   kamu   yararı   ile   ilgili   iken,  birinci   kısmı   rekabet   ihlallerinin   yaratacağı,   hukukta   sebepsiz   zenginleşme6   olarak  adlandırılan   duruma   işaret   etmektedir.   İşte   bu   yüzden   Rekabet   Kanunu’nun   “Rekabetin  Sınırlanmasının  Özel  Hukuk  Alanındaki  Sonuçları”  başlıklı  beşinci  kısmının  56  –  59.  maddeleri  arasında,  rekabet  ihlali  şeklinde  ortaya  çıkan  haksız  fiillere  ilişkin  özel  düzenleme  yapılmıştır.  Bu   haksız   fiiller   kartellerde   olduğu   gibi   doğrudan   tüketicilerin   sömürülmesi   biçiminde  olabileceği   gibi,   rakiplerin   sömürülmesi   veya   dışlanması   uygulamalarına   da   rastlanabilir.  Aslında   bu   şekilde   özel   düzenleme   yapılmasa   dahi,   rekabet   ihlalinden   zarar   görenler,  zararlarını   Borçlar   Kanunu’nun   (TBK)   haksız   fiil   ile   ilgili   hükümlerine   göre   tazmini   yoluna  gidebilirlerdi.  Ancak  kanun  koyucu  bu  şekilde  bir  düzenleme  yaparken  ve  hatta  diğer  haksız  fiillerden   farklı   olarak   üç   kata   kadar   tazminata   imkân   tanırken,   kanaatimizce   rekabet  kurallarının  hem  iktisadi  hem  de  sosyal  hayat  bakımından  önemini7,  bir  başka  ifade  ile  kamu  yararını  ortaya  koymuştur.  

Rekabet   Kanunu   hem   kamu   hukuku   hem   de   özel   hukuk   uygulamasını   düzenlediğine   göre  bunlar  arasındaki  ilişkinin  ne  olacağı  ortaya  konulmalıdır.  Ancak  bu  ilişkiye  yönelik  Kanun’da  açık   bir   hüküm   bulunmamaktadır.   Dolayısıyla   bir   rekabet   ihlalinden   zarar   gören   herkes  Rekabet  Kanunu’nun  özel  hukuka   ilişkin  hükümlerine  dayalı  olarak  tazminat  davası  açabilir.  Kanun’un   beşinci   kısmındaki   hükümler,   Rekabet   Kurulu’nun   yapacağı   usulüne   uygun   bir  soruşturma  biçiminde  kamu  hukuku  uygulamasının  gerçekleştirilmesini  tazminatın  bir  koşulu  olarak   saymamaktadır.   Fakat   Kanun’da   Rekabet   Kurulu’na   kamu   hukuku   uygulamasının  etkinliği  için  14  ve  15.  maddelerde  tanınan  bilgi  isteme  ve  yerinde  inceleme  yetkileri,  maddi  vakanın   aydınlatılmasında   eşi   benzeri   olmayan   imkânlar   sunmaktadır.   Bu   imkânlardan  yararlanmak  isteyecek  mağdurun  önce  Rekabet  Kurulu’na  başvurup  bu  yetkilerin  kullanılması  yoluyla  eğer  varsa  bir  rekabet  ihlali  kararını  çıkarttırması  ve  ardından  buna  dayalı  olarak  özel  hukuk   mahkemelerinde   tazminat   davası   açması   da   mümkündür.   Mağdur   bu   şekilde  tazminata  hükmedilebilmesi  için  gereken  dört  koşulun  (hukuka  aykırılık,  zarar,  illiyet  bağı  ve  kusur)  ortaya  konmasında  Rekabet  Kurulu  kararından   faydalanabilir.  Fakat   rekabet   ihlalinin  mağduru  bu  yola  başvururken  Rekabet  Kurulu’nun  yapacağı  inceleme  için  geçecek  süreyi  ve  dava  zaman  aşımını  süresini  dikkate  alarak  dikkate  almak  durumundadır.  

Yukarıdaki   açıklamalarımız,   Rekabet   Kanunu’nun   beşinci   kısmının   lâfzî   yorumuna   dayalı  olarak,   rekabet   ihlali  mağdurunun  Rekabet  Kanunu’nun  kamu  hukuku  uygulamasını   ihtiyari  

                                                                                                               6 Sebepsiz zenginleşme müessesesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 61-64. maddeleri ile TBK’nın 77-82.maddelerinde düzenlenmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’ndaki tanımı itibariyle sebepsiz zenginleşme, bir edimin ifasıyla veya başka bir yolla bir zenginleşmenin geçerli bir sebebe dayanmaksızın, başkasına ait şeyler (veya başkasının fakirleşmesi) sayesinde gerçekleşmesidir. OĞUZMAN, M. K. ve M. T. ÖZ (2009), Borçlar Hukuku- Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş Altıncı Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul, s.717. 7 Serbest pazar ekonomisinin temel kurallarını oluşturan ve ekonominin anayasası olarak görülen rekabet kuralları, eksik rekabet ortamında meydana gelebilecek toplumsal refah kayıplarını azaltma amacına yönelir. Bu amaca yönelik hukuki düzenlemeler, rekabet özgürlüğü alanlarının belirlenerek teşebbüslere eşit ve serbest bir şekilde rekabet edebilme fırsatını verirken, rekabeti sınırlayıcı davranışların önüne geçerek kamu yararını sağlamayı amaçlar. Rekabeti sınırlayıcı davranışları engellemenin toplumsal refahı arttıracağı inancının iktisadi altyapısını ise Adam Smith'den bu yana iktisadi etkinliğin ancak serbest ve rekabetçi piyasaların oluşturulması ile sağlanacağı tespiti oluşturur.

Page 4: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  4  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

olarak  özel  hukukta  hakkını   ararken  kullanabileceğine   işaret  etmektedir.  Bir  başka   ifade   ile  kamu  hukuku  uygulaması  özel  hukuk  uygulamasına  ihtiyari  destek  vermektedir.    

Fakat   gerek   Yargıtay   ve   gerekse   Rekabet   Kurulu   bu   desteğin   ihtiyari   değil   zorunlu   olması  gerektiği  düşüncesindedir.  Gerçekten  Yargıtay’ın  almış  olduğu  bir  kararında  şu  ifadelere  yer  verilmiştir8:  

“Dava, 4054 Sayılı Rekabetin Korunması hakkındaki Kanununu 57. maddesinde ifadesini bulan hakim durumun kötüye kullanılması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemine ilişkindir.

Davada yer alan talebin açıklanan niteliği gözetilmediğinden tazminata karar verilebilmesi için öncelikle 4054 Sayılı Yasanın yetkili kıldığı ‘Rekabet Kurulu’ tarafından hakim durumu kötüye kullanılmış olduğunun saptanması gerekir.

Mahkemece bu yön gözetilerek, davacı tarafın anılan yasa kapsamında Rekabet Kurumuna başvuruda bulunup bulunmadığının araştırılması, böyle bir müracaat yoksa, yapılacak başvurunun, ön mesele olarak sonucunun beklenmesi gerekirken bu husus düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.”

Keza  Yargıtay’ın  diğer  bir  kararının  ilgili  bölümü  şu  şekildedir9:    

“Mahkemece de davalının eylemlerinin 4054 sayılı Yasaya aykırı olduğu kabul edilerek tazminata hükmedilmiştir. Hükme dayanak yapılan 4054 sayılı Yasa’nın 4 üncü maddesindeki rekabeti bozma, engelleme ya da kısıtlama niteliğindeki eylemlerin ve aynı Yasa’nın 6. maddesindeki ‘hakim durumun kötüye kullanılması’ hallerinin varlığı halinde 4054 sayılı Yasa’nın 8. vd. maddelerinde ihlalin nasıl engelleneceği ve yetkili birim tespit edilmiştir. Böyle bir durumda, Rekabet Kurulu’nun harekete geçeceği 4054 sayılı Yasa’nın 4/54 üncü maddelerinde Kurul’un soruşturma usulü̈ ve kurul kararlarına karsı ancak Danıştay’a başvurabileceği anılan Yasa’nın 55 inci maddesinde belirlenmiştir.

4054 sayılı Yasa’nın 57 ve 58 inci maddelerinde ise rekabeti önleyici eylemlerin tespitinden sonraki tazminat talepleri düzenlenmiş, tazminat taleplerinde Adli Yargı görevlidir. Tazminata karar verebilmek için, ilgili anlaşma veya uygulamanın 4054 sayılı Yasa’ya aykırı olup olmadığının saptanması zorunludur ki, bu tespitte öncelikle Rekabet Kurulu ve kurul kararına karsı da Danıştay görevlidir. Bu nedenle mahkemece, öncelikle davacının bu davadan önce 4054 sayılı Yasa’ya göre Rekabet Kurulu’na başvurup başvurmadığının araştırılması, başvurmuşsa, davalı eylemlerinin 4054 sayılı Yasa’ya aykırılığının tespiti yönünden, bu başvuru neticesini kesinleşmesini bekleyerek sonuca göre karar vermesi, Rekabet Kurulu’na davadan önce başvurmamışsa eldeki bu davanın Rekabet Kurulu’na başvurma olmadan dinlenemeyeceği ve henüz dava açma zamanı gelmediği nazara alınarak karar vermesi gerekirken, bu hususları yerine getirmeden işin esasına girilerek, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığından kararın davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”

Yargıtay’ın   11.   ve   19.   Dairelerinin   bu   kararlarında,   iştirak   etmesek   de,   kamu   hukuku  uygulamasının  özel  hukuk  uygulaması   için  bir  zorunluluk  olduğu  belirtilmektedir.  Rekabet  Kanunu’nun  genelinde  ve  özellikle  beşinci  kısmında  yer  almayan  bu  yaklaşımın,  Yargıtay   ile  

                                                                                                               8 Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 01.11.1999 tarih ve E. 1999/3350 E. ve 1999/6364 K. sayılı Kararı. 9 Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23.06.2006 tarih ve E. 2005/3755 ve 2006/7408 K. sayılı Kararı.

Page 5: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  5  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Danıştay’ın   aynı   rekabet   ihlali   ile   ilgili   vereceği   birbirine   karşıt   kararları   önlemeye   yönelik  olduğu  tahmin  edilmektedir.  Bu  yaklaşım  kararların  sıhhatini  (Rekabet  Kanunu’nun  14  ve  15.  madde  imkânları  kullanıldığından)  artırmakla  beraber,  tazminata  hükmedilmesi  için  gereken  süreyi  oldukça  uzatmaktadır.  

Rekabet   Kurulu’nun   da   benzer   şekilde   bir   yaklaşım   içinde   olduğu,   çeşitli   dönemlerde  hazırladığı   Rekabet   Kanunu   taslaklarında,   rekabet   hukukuna   dayalı   özel   hukuk   davalarında  Rekabet   Kurumu’nu   zorunlu  bilirkişi   olarak   yer   vermesinden   anlaşılmaktadır.  Nitekim  2008  yılının  Temmuz  ayı  itibariyle  Türkiye  Büyük  Millet  Meclis’inde  bekleyen  Rekabetin  Korunması  Hakkında   Kanun’da   Değişiklik   Yapılmasına   Dair   Kanun   Tasarısı’nda,   özel   hukuk  mahkemelerinin,   Rekabet   Kanunu’nun   ihlal   edilip   edilmediğinin   saptanması   gereken  davalarda,   Rekabet   Kurumu’nun   bilirkişiliğine   başvurabileceğine   ilişkin   hüküm   yer  almaktadır.  

Çalışmamızda  bu  desteğin  ihtiyari  veya  zorunlu  olmasına  ilişkin  pozitif  hukuk  değerlendirmesi  yapılmayacaktır.   Bir   başka   ifade   ile   Yargıtay   11.   ve   19.   Dairelerinin   yaklaşımının   Rekabet  Kanunu’nun   hâlihazırdaki   beşinci   kısmına   uyumlu   olup   olmadığı   tartışılmayacaktır.  Çalışmamız   Yargıtay   ve   Rekabet   Kurulu’nun   kamu   hukuku   uygulamasının   zorunlu   olması  gerektiğine   ilişkin   yaklaşımını  bir   hukuk  politikası   tercihi   olarak  ele   alacak   ve  bu   tercihin  analizini  hukuk  ve  ekonomi  disiplini  ışığında  iktisatta  yoğun  olarak  başvurulan  bir  ampirik  çalışma  ile  gerçekleştirecektir.    

Çalışmamız  kapsamında,  genel  olarak  şu  iki  soruya  cevap  aranacaktır:  

1. Bu  hukuk  politikası  tercihi,  teorik  olarak  ne  anlam  içermektedir?  

2. Uygulama,  teorik  temeli  doğrulamakta  mıdır?  

Yukarıda  belirttiğimiz  gibi  bu  soruların  cevaplarını  şu  anda  Amerika  Birleşik  Devletleri  Başkanı  olan  Barack  Obama’nın  da  bir  dönem  öğretim  üyesi  olarak  görev  yaptığı  Şikago  Üniversitesi  Hukuk   Fakültesi’nin   temellerini   attığı   Hukuk   ve   Ekonomi   Disiplininin   araçlarını   kullanarak  bulmaya  çalışacağız.  Hukuk  ve  Ekonomi  Disiplini  bahse  konu  fakültede  görev  yapmış  ve  1991  yılında   Nobel   İktisat   ödülünü   kazanmış   Ronald   Coase’nin   hâlihazırda   dünyada   en   çok   atıf  yapılan  makalesi   “The  Problem  of  Social  Cost”   ile  yaygınlık  kazanmıştır10.  Hukuki   sorunların  analizinde   iktisat  araçlarının  da  kullanılması  olarak   tanımlayabileceğimiz  bu  disiplin  ülkemiz  için  oldukça   yenidir11.   Fakat  hukukun  etkinliğinin   sıkça   sorgulandığı   Türkiye   gibi   gelişmekte  olan   ülkelerde,   bu   disiplinin,   içerdiği   analitik   yaklaşımlarla   büyük   fayda   sağlayacağına  inanıyoruz12.  

                                                                                                               10 COASE, Ronald H. (1960), “The Problem of Social Cost”, The Journal of Law and Economics. 11 Kerem Cem Sanlı’nın “Hukuk ve Ekonomi ve Haksız Fiil Hukukunun Temel Kavramlarının Ekonomik Analizi” başlıklı doktora tezi bu konudaki ilk çalışmadır. 12 ARDIYOK, Ş. (2008), “Türk Hukukunda Yeni Bir Yaklaşım: Hukuk ve Ekonomi Öğretisi”, İNCEOĞLU, M. (2008), Uğur Alacakaptan’a Armağan içinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Cilt 2, s. 27-51,

Page 6: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  6  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Bu   kapsamda   çalışmamızın   ilk   bölümünde   gerek   Yargıtay   ve   gerekse   Rekabet   Kurulu’nun  kamu   hukuku   uygulamasının   zorunlu   desteğini   gerektiren   hukuk   politikası   tercihinin   teorik  analizi   yapılacaktır.   Bu   yapılırken   hukuk   ve   ekonominin   bir   alt   dalı   olan   usul   hukukunun  iktisadi  analizi  ile  ilgili  akademik  bilgi  birikimine  başvurulacaktır.  İkinci  bölümde  ise  bu  politika  tercihinin   sonuçlarının   görülmesi   için   gerçekleştirilen   ampirik   analiz   tanıtılacak,   elde   edilen  bazı   rakamsal   veriler   üzerinde   durulacaktır.   Takip   eden   üçüncü   bölüm   ise   geçmiş  uygulamaların  ampirik  analizine  ayrılmıştır.  Bu  bölümde  ayrıca  ampirik  analizden  çıkan  veriler  ışığında   politika   tercihinin   istenen   sonuçları   verip   vermediği   ve   buna   dayalı   fayda   ya   da  zararları   izah   edilecektir.   Son   bölüm   ise   klasikleştiği   üzere   tüm   çalışmamızın   sonuçlarının  paylaşılmasına  özgülenmiştir.  

1.  YARGITAY  VE  REKABET  KURULU’NUN  TERCİHİNİN  TEORİK  ANALİZİ  

Yargıtay  ve  Rekabet  Kurulu  tarafından  yapılan  tercihin  teorik  olarak  usulde  etkinlik  iddiasında  olduğu   varsayılmaktadır.   Bir   başka   deyişle   her   iki   devlet   kuruluşu   rekabet   ihlallerinin   özel  hukuk   önünde   dava   edilmesinden   önce,   Rekabet   Kurulu’nun   işlem   yapmasını   ve   hatta   bu  işlemin   tüm   yargı   yolları   tüketilerek   kesinleşmesinin   usulde   etkinlik   sağlayacağı  düşüncesindedir.   Bu   tercihin   hukuki   uyuşmazlıktaki   aşamaları   gösteren   bir   karar   ağacı13  üzerinden  izah  edilmesi  faydalı  olacaktır:  

Şekil  1:  Hak  Arama  Sürecine  Yönelik  Adımlar  

 

 

                                                                                                               13 COOTER, R. ve ULEN, T. (2004), Law & Economics, 4. Baskı, s. 389.

Page 7: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  7  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Yukarıdaki   şekilde,   rekabet   ihlalinden   zarar   gören   bir   davacının   hakkını   ararken   yapması  gereken   işlemlere,   Yargıtay   ve   Rekabet   Kurulu’nun   yaklaşımı   üzerine   bir   adım   daha  eklenmiştir.  Çok  kısa  izah  edecek  olursak,  ilk  adımda  kişi  rekabet  ihlali  nedeniyle  zarar  görüp  görmediğine   bakıp,   zarar   görmüyorsa   diğer   adımlara   geçmeyecek   ve   konu   kapanacaktır.  Zarar  görüldüğü  kanaati  hâsıl  ise  ikinci  adımda  hukuk  dünyasındaki  genel  uygulama  uyarınca  karşı   tarafa   bir   ihtarname   gönderilecektir.   Karşı   tarafın   ihtarnameyi   kabul   ederek   zararı  ödemesi   halinde   uyuşmazlık   sona   erecek,   reddedilmesi   halinde   ise   üçüncü   adımda   özel  hukuk  mahkemesi  önünde  dava  açılacaktır.  Davalının  davayı  kabul  etmesi  halinde  uyuşmazlık  yine  sona  erecektir.  Aksine  uyuşmazlığın  devam  etmesi  halinde,  Mahkeme  dördüncü  adımda  Yargıtay   11.   ve   19.   Dairelerinin   yukarıda   verilen   kararlarına   uyarak,   dava   konusu   ile   ilgili  Rekabet   Kurulu’nun   kesinleşmiş   bir   kararının   olup  olmadığını   araştıracak,   karar   varsa   fakat  kesinleşmemişse   Danıştay   önünde   kesinleşmesini   bekletici   mesele   yapacaktır.   Henüz   bir  karar   oluşmamışsa,   davacının   Rekabet   Kurulu’na   şikâyette   bulunması   veya   Rekabet  Kurulu’nun  resen  incelemeye  başlaması  halinde  yapılan  inceleme  ve  neticenin  kesinleşmesini  yine  bekletici  mesele   yapacaktır.  Aynı   adımda  Rekabet  Kurulu  dava   konusunu   inceleyip  bir  rekabet   ihlali  olmadığı  kanaatine  varmış   ise  ve  bu  yöndeki   idari   işlemi  kesinleşmişse  davayı  reddedecektir.   Bu   karar   tabi   ki   davacı   tarafından   beşinci   adımda   temyiz   edilebilir.   Benzer  şekilde   Rekabet   Kurulu’nun   ihlal   kararı   vermesi   ve   bunun   kesinleşmesi   halinde   özel   hukuk  mahkemesi   davayı   büyük   ihtimalle   kabul   edecek,   davalının   yine   beşinci   adımda   bu   kararı  temyiz   etme   hakkı   doğacaktır.   Temyiz   aşamasında   davanın   kabulü   veya   reddi   söz   konusu  olabilecektir.  

Dolayısıyla  Yargıtay  ve  Rekabet  Kurulu’nun  hukuk  politikası  tercihi  nedeniyle  yukarıda  izah  ettiğimiz  süreç  içine  dördüncü  adım  dâhil  olmuştur.  Tabi  ki  bu  adımda  gerek  tarafların  ve  gerekse  devletin  ilave  maliyetlere  katlanmaları  yani  kaynak  kullanmaları  söz  konusudur.  

Şikago   Okulu’nun   hukuk   ve   ekonomi   alanındaki   önderlerinden   akademisyen   ve   yargıç  Richard  Posner’e  göre,  açılan  davaların  birçoğunda  kaynakların  hangi  şekilde  dağıtılmasının  etkinliği  artıracağı  karara  bağlanmakta  ve  aslında  piyasa  mekanizmasının  normalde  bunu  kendiliğinden   gerçekleştirmesi   (karşılıklı   müzakereler   gibi   yöntemlerle)   beklenmektedir.  Fakat  piyasa  mekanizmasını  kullanmanın  maliyeti  yargılama  sistemini  kullanmanın  üzerinde  ise,   artık   karar   mahkemelere   bırakılmaktadır.   Gerek   piyasa   ve   gerekse   mahkemeler  aracılığıyla   taraflar   arasındaki   uyuşmazlığın   çözümünde   kullanılan   kriterler   birbirine  benzerdir.  Çözüm   ile   ilgili  karar  alma  süreçlerine  yakından  bakıldığında  da  paralellik  olduğu  görülmektedir14.   Bu   gerçeğe   dayalı   olarak   piyasa   mekanizmasının   analizinde   kullanılan  araçların,   yargılama   süreci   içinde   kullanılabileceği   söylenebilir.   Bu   nedenle   Posner,   usul  hukukunun  iktisadi  analizi  açısından  şu  sorunun  hayati  olduğunu  belirtmektedir15:  “Yargılama  sırasında,  kaynaklar  ne  şekilde  dağıtılırsa  etkinlik  yaratılır?”  

Buradaki  etkinlik  amacını,  uyuşmazlığın  çözümüne  ilişkin  yargılamanın  veya  usul  kurallarının  sosyal   maliyetlerini   (Sc)   asgari   kılmak   olarak   da   alabiliriz.   Buradan   hareketle   uyuşmazlığın                                                                                                                  14 POSNER, R. (2007), Economic Analysis of Law, 7. Baskı, s. 555. 15 Posner 2007, s. 557.

Page 8: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  8  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

çözümü   için   kullanılabilecek   alternatif   yöntemlerden   en   düşük   sosyal   maliyeti   olanı   bulup  tercih   etmek   gerekmektedir.  Cooter   ve  Ulen   bunu   gerçekleştirirken   usul   kurallarının   esasa  ilişkin   hukuk   kurallarının   uygulanmasında   kullanılan   araçlar   olarak   görülebileceğini   ifade  etmektedir16.    

Tercih   edilen   usul   kurallarının   uygulanması   en   başta   bir   takım   idari   maliyetler   ortaya  çıkarmaktadır.  Bir  başka   ifadeyle  esasa   ilişkin  hukuk  kurallarının  uygulanması   için  katlanılan  tüm  maliyetlere   idari  maliyetler  “ca”  diyebiliriz.  Esasa   ilişkin  kuralların  uygulaması   sırasında  ortaya   çıkabilecek   hatalar   ise   hata   maliyetleri   “c(e)”   olarak   adlandırılır.   Uyuşmazlığın  paydaşları   (davacı,   davalı   ve   mahkeme)   arasında   ve   gerçekleşen   vaka   ile   nihai   karar  arasındaki   bilgi   asimetrisinden   kaynaklanan   hata   maliyetlerine,   usul   kurallarının   neden  olabileceği   riskler   de   denir.   Bu   bilgilere   dayalı   olarak   her   ülkede   uygulanan   usul   hukuku  kuralları  ile  gerçekleştirilmeye  çalışılan  hedef  aşağıdaki  formül  ile  ifade  edilebilir:  

 

Min  Sc  =  ca  +  c(e)    

Bu   formülden,   idari   maliyet   “ca”   ve   hata   maliyetleri   “c(e)”   toplamından   oluşan   yargılama  sistemini  (usul  kurallarını)  kullanarak  sosyal  maliyetleri  “Sc”  asgariye  indirmenin  amaçlandığı  görülmektedir17.  Cooter  ve  Ulen  bu  iki  tür  maliyetin  içeriğini  şu  cümlelerle  ifade  etmektedir18:  

“İlişkiyi gösterebilmek adına, uyuşmazlığın taraflarının konu yargıya intikal ettiğinde ortaya çıkacak nihai karar ile aynı koşullarda uzlaşmaya varacağını varsayalım. Uzlaşma ve yargılamanın sonuçlarının aynı olduğu varsayımı altında, uzlaşmadan kaynaklanan hata maliyetleri (eğer varsa) yargılamada ortaya çıkacaklarla aynı olacaktır. Buna karşın uzlaşmanın idari maliyetleri yargılamadan haliyle çok düşük olacaktır. Dolayısıyla uyuşmazlık ile ilgili tarafların yargılama ile aynı sonucu içerecek şekilde uzlaşması sosyal maliyetleri düşürecektir.

Yargılamanın sosyal maliyetleri içinde idari maliyetlerin yerini görebilmek adına, idari maliyetlerin içeriğine bakalım. İdari maliyetler yargılama ile ilgili tüm paydaşların esasa ilişkin hukuk kurallarının uygulanması için katlandığı, birbirine aktardığı, dava harçları, tebligatlar, diğer yargılama giderleri ve temyiz giderleri gibi tüm maliyetlerdir. Hata maliyetleri ise idari maliyetlerle karşılaştırıldığında anlaşılması veya ölçülmesi daha zor giderlerdir.”

Gerçek   yaşamda,  mahkemeler   uyuşmazlığın  merkezinde   yer   alan   vakaları   değerlendirirken  eksik   bilgi   ile   hareket   etmektedir.   Bu   da   onların   esasa   ilişkin   hukuk   kurallarını   uygularken  hata  yapmalarına  yol  açabilmektedir.  Eksik  bilgi  nedeniyle  yanlış  kişilerin  mahkûm  edilmesi,  tazminat   miktarının   yanlış   belirlenmesi   gibi   durumlar   ortaya   çıkabilir.   Bu   nedenle   bilgi  

                                                                                                               16 Cooter ve Ulen 2004, s. 390. 17 Posner, 2007, s. 593. 18 Cooter ve Ulen 2004, s. 391.

Page 9: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  9  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

asimetrisini   iyileştirecek   her   ilave   bilgi   hata   maliyetlerini   azaltacaktır.   Fakat   yargılama  sırasında   eldeki   bilgi   düzeyini   yukarıya   çıkarmak   idari   maliyetleri   artırmak   anlamına   da  gelmektedir.   Örneğin   bir   uyuşmazlıkla   ilgili   davada   tarafların   dünyanın   en   iyi   avukatları   ile  çalışması,   dünyanın  en  donanımlı   hâkiminin  bu  davaya  bakması,   davanın   tüm  ayrıntılarının  incelenmesini   sağlayacak   sürede   (örneğin   10   yılda)   tamamlanması   halinde,   yargılamanın  sonucunun  olması  gereken  veya  tarafların  uzlaşmış  olsaydı  varmaları  gereken  şekilde  ortaya  çıkması   söz   konusu   olabilir.   Fakat   hata   maliyetlerini   düşürmek   adına,   idari   maliyetlerin  artırılması   toplam   sosyal   maliyetleri   de   diğer   taraftan   artıracağı   için   tercih  edilmeyecektir19.    

Bu   nedenlerle,   bu   bölümün   girişinde   verdiğimiz   karar   ağacının   her   bir   aşamasında,  katlanılan   ilave  bir  birim   idari  maliyetin   (marjinal   idari  maliyet)  kendisinden  daha  yüksek  hata  maliyeti  düşüşüne  sebep  olması  beklenir.  

Daha   önce   belirttiğimiz   üzere,   Yargıtay   ve   Rekabet   Kurulu,   rekabet   ihlalinin   özel   hukuk  alanındaki  sonuçlarına   ilişkin  bir  yargılamada,  uyuşmazlığa   ilişkin  Rekabet  Kurulu’nun  da  bir  karar  alması   ve  bu  kararın  kesinleşmesi   aşamasının  bulunmasını  bir  hukuk  politikası   tercihi  olarak  ortaya   koymuştur.  Verdiğimiz  bilgiler   çerçevesinde  uygulanacak   yargılama  usulüne  eklenen  bu   aşamanın   yaratacağı   ilave   idari  maliyetlerin,   özel   hukuk  mahkemesinin   eksik  bilgi   ile   hareket   etmesi   nedeniyle   neden   olabileceği   hata   maliyetlerinin   altında   olması  beklenmelidir.  Bir  başka  ifadeyle,  Rekabet  Kurulu  tarafından  yapılacak  incelemenin  tazminat  davalarına   ihtiyari   değil,   zorunlu   destek   olması   yönündeki   tercihin   teorik   açıklaması,   bu  desteğin   hata   maliyetlerini,   katlanılacak   ek   idari   maliyetlerden   daha   fazla   düşüreceği   ve  böylece  yargılamanın  sosyal  maliyetlerini  düşüreceğidir.    

Rekabet   ihlalinden   zarar   görenler   özel   hukuk  mahkemesinde   tazminat   taleplerini   rekabeti  ihlal   edenin   haksız   fiil   sorumluluğuna   dayalı   olarak   talep   edeceklerdir.   Sanlı,   Rekabet  Kanunu’nda  bu  anlamda  haksız  fiil  sorumluluğunun  hangi  esasa  dayandığı  hususunda  özel  bir  düzenleme   yapılmamış   olduğunu,   bu   nedenle   haksız   fiil   hukukunun   genel   esaslarının  uygulama  alanı  bulacağını  söylemektedir20.  Bizim  de  iştirak  ettiğimiz  bu  görüş  uyarınca  Türk  hukukunda   haksız   fiil   sorumluluğunun   genel   şartlarının   rekabet   ihlali   iddiası   bakımından  gerçekleşip  gerçekleşmediğine  bakılmalıdır.  Bu  koşulları  şu  şekilde  sıralayabiliriz21:  

1. Hukuka  aykırı  fiil  

2. Zarar  

3. İlliyet  bağı  

4. Kusur  

                                                                                                               19 Cooter ve Ulen 2004, s. 392. 20 SANLI, K. C. (2003), “Türk Rekabet Hukukunda Haksız Fiil Sorumluluğu”, Rekabet Hukukunda Güncel Gelişmeler Sempozyumu-I, Kayseri, s.212. 21 Sanlı 2003, s.212.

Page 10: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  10  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Usul   hukukunun   ekonomik   analizi   çerçevesinde   verdiğimiz   bilgi   ile   bu   şartları   beraber  değerlendirdiğimizde   amacımız;   idari   maliyetler   ve   hata   maliyetlerini   asgaride   tutarak  rekabet   ihlali   iddiası   bakımından   bu   dört   koşulun   var   olup   olmadığını   tespit   edecek   usul  kurallarının   bulunmasıdır.   Bu   kapsamda,   Yargıtay’ın,   Rekabet   Kurulu’nun   kararının  kesinleşmesini   beklemesinin   taraflar   bakımından   sosyal  maliyetleri  minimize   edip   etmediği  analiz  edeceğiz.  

Yargıtay   ve  Rekabet  Kurumu’nun,  haksız   fiile  dayalı   bir  özel  hukuk  uyuşmazlığında  bir   idari  kuruluşun   kararının   kesinleşmesine   ilişkin   tercihinin   idari   maliyetler   ve   hata   maliyetleri  üzerine  ne  şekilde  olumlu  etki  yapacağını  anlamaya  çalışalım.  Etkinin  olumlu  olabilmesi   için  Rekabet  Kurulu’nun  karar  almasının;  hukuka  aykırı  fiil  olup  olmadığının  tespiti,  zararın  tespiti,  zarar   ile   hukuka   aykırılık   arasında   bir   illiyet   bağının   olup   olmadığının   tespiti   ve   ihlali  gerçekleştirenin   kusurlu   olup   olmadığının   tespitinin   daha   az   maliyet   ve   hatayla   yapılması  sağlanmalıdır.  Bunun   için  de  Yargıtay  ve  Rekabet  Kurumu’nun  yaklaşımını  destekleyen  olası  teorik  argümanları  ortaya  konarak,   gözleme  dayanarak  ölçülecek  değişkenler  üzerinden  bir  değerlendirme  yapılacaktır.  

Öncelikle  Rekabet  Kurulu’nun  inceleme  yapmasının  idari  maliyetler  üzerindeki  olası  etkisine  bakılmalıdır.  Giriş  bölümünde  belirttiğimiz  gibi   rekabet  hukukunda  sadece  kamu  değil,  aynı  zamanda  özel  hukuk  yaptırımları  da  öngörülmüş  olup  Rekabet  Kanunu’nda   ikili   (düalist)  bir  yaptırım   sistemi   benimsenmiştir22.   Fakat   Kanun’un   özel   hukuk   yaptırımlarına   ilişkin  hükümleri   incelendiğinde,   Rekabet   Kanunu’nun   asıl   olarak   Anayasanın   167.   maddesinde  Devlete   verilen   yetki   kapsamında   kartelleşme   ve   tekelleşmenin   önlenmesini,   rekabet  düzenini   tehdit   eden   bu   davranışları   yasaklayarak   ekonomik   kamu   düzeninin   tesisini  amaçladığı  görülür.  

Bir  davranış   rekabet  düzenini   tehdit  ediyorsa,  bu  davranıştan  zarar  görenler  dava  açmamış  olsa   bile   Rekabet   Kurulu   konuyu   incelemek   durumundadır.   Bu   yüzden   özel   hukuk  yargılaması   sırasında   Rekabet   Kurulu’nun   devreye   girmesi   ilave   idari   maliyetlere   yol  açmayacak,   hatta   Rekabet   Kurulu’nun   ihlalden   haberdar   olmasını   sağlayarak   piyasaları  takip  ve  kamunun  gördüğü  zararın  tespiti  ile  ilgili  idari  maliyetlerini  düşürecektir.  Bir  başka  ifadeyle,   rekabet   hukukunun   esasa   ilişkin   kurallarını   uygulamak   için   kurulan   Rekabet  Kurulu’nun   faaliyetlerinin   yaratacağı   olumlu   dışsallık,   mahkemenin   katlanacağı   idari  maliyetlerden  tasarruf  etmesini  sağlayacaktır.    

Usul  hukukunun  ekonomik  analizi  bakımından  yargılamanın  süresi  de  idari  maliyetler   içinde  sayılmaktadır.  Rekabet  Kurulu  kararının  yargılama  sürecine  eklenmesi,  bu  süreyi  artıracak  ve  yargılama   ile   ilgili   paydaşlar   nezdinde   idari   maliyet   yaratacaktır.   Her   ne   kadar   Rekabet  Kurulu’nun   rekabet   ihlali   incelemesi   sıkı   sürelere  bağlanmış  olsa  da23,   Yargıtay’ın   kararın                                                                                                                  22 Sanlı 2003, s.199. 23 Rekabet Kanunu’nun ‘Kurulun İnceleme ve Araştırmalarında Usul’ başlıklı Dördüncü Kısmında; önaraştırmanın 30 gün, soruşturmanın 6 ay (gerekirse ikinci bir 6 ay daha), üç yazılı savunmanın 30 gün (talebin uygun bulunması halinde ilave 30 güne kadar ek süre ile), soruşturma heyetinin ek yazılı görüşünün 15 gün, sözlü savunmanın 60 gün ve kararın tefhiminin 15 gün içinde yapılması söz konusudur.

Page 11: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  11  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

kesinleşmesini   yani   olası   Danıştay   sürecini   zorunlu   kılması   süre   maliyetlerini   oldukça  artırmaktadır.   Tabi   ki   buradaki   beklenti,   yargılamaya   eklenen   sürenin   yaratacağı   idari  maliyetlerin  üzerinde  hata  maliyetlerinin  düşmesidir.  Yargılama  aşamasına  eklenen  Rekabet  Kurulu   incelemesinin   taraflar   açısından   ücrete   tabi   olmaması   nedeniyle   ilave   idari   maliyet  getirmeyeceğini  de  belirtmeliyiz.  

Rekabet   Kurulu   incelemesinin   hata   maliyetleri   üzerine   teorik   etkisine   bakacak   olursak,   ilk  olarak   Rekabet   Kanunu’nun   14   ve   15.  maddelerinde   Kurul’a   verilen   oldukça   geniş   yetkiler  akla   gelmektedir.   Gerçekten   bu   maddelerde   geçen   “Bilgi   İsteme”   ve   “Yerinde   İnceleme”  yetkileri,   özel   hukuk   mahkemesi   önünde   ulaşılamayacak   ölçüde,   yargılama   açısından   bilgi  asimetrisini   giderici   niteliktedir.   Hata  maliyetlerini   düşürebilecek   bir   diğer   etmen,   Rekabet  Kurulu’nun   ihbar,   şikayet  ve  özel  hukuk  mahkemesinin   taleplerinden  bağımsız  olarak   resen  araştırma   ilkesine   göre   hareket   etmesidir24.   Böylece   tarafların   kaçırdıkları,   bağlantı  kuramadıkları  noktalar  Rekabet  Kurulu  tarafından  dikkate  alınmaktadır.    

Hata  maliyetlerinin  düşmesine  yol  açabilecek  bir  başka  etmen  Rekabet  Kurumu’ndaki  yatay  ve  dikey  uzmanlaşma  düzeyidir.  Gerçekten  kurulduğu  1997  yılından  bu  yana  geçen  15  yılda  Rekabet   Kurumu   çalışanları   rekabet   hukuku   alanında   (yatay)   oldukça   yüksek   bir   uzmanlık  düzeyine  ulaşmışlardır25.  Dikey  anlamda  da,  sadece  hukukçuların  değil  diğer  disiplinden  gelen  uzman  ve  uzman  yardımcılarının  oluşturduğu  homojen  mesleki  kadronun  endüstrilere  özgü  bilgi  birikimi  o  endüstrilerde  faaliyet  gösterenlerle  yarışır  düzeydedir26.  

Rekabet   ihlalleri   ticari  hayatla  o  kadar   iç   içedir  ki,   ihlal   ile  normal  bir  davranışı  ayırt  etmek  bazen  çok  güç  olabilmektedir.  Ülkemizin  bu  kuralları  ABD  ve  AB’ye  kıyasla  yeni  benimsemiş  olması,   Rekabet   Hukuku   dersinin   lisans   düzeyinde   eğitim   müfredatlarına   yeni   girmekte  olması   da   bu   güçlüğü   sübjektif   olarak   artırmaktadır27.   Bu   nedenle   çoğu   zaman  mağdurlar  rekabet   ihlalinin   farkına   bile   varmamaktadır.   İşte   bu   gibi   durumlarda   Rekabet   Kurulu  herhangi  bir  şüpheden  hareket  ederek  resen  ve  mağdur  dışındaki  kişilerin  ihbarı  ile  harekete  geçebilmektedir.   Böylece   Rekabet   Kurulu   zarar   görenlerin   ihlalden   yani   haksız   fiilden  haberdar  olmalarını  temin  ederek  hata  maliyetini  ilk  başta  çok  büyük  oranda  düşürmektedir.  

Rekabet  Kanunu’nda  savunan  tarafa  üç  yazılı  (m.  43  ve  m.  45)  ve  bir  sözlü  savunma  (m.  46),  Kurum  bünyesinde  kendileri  ile  ilgili  düzenlenmiş  her  türlü  evrakın  ve  elde  edilmiş  her  türlü  delilin  nüshasını  alma  (m.  44)  ve  hatta  kararı  etkileyebilecek  her  türlü  bilgi  ve  delili  her  zaman  Kurul’a  sunma  (m.  44)  gibi  çok  geniş  haklar  tanınmıştır.  Sözlü  savunma  toplantıları,  Amerikan  

                                                                                                               24 Rekabet Kanunu’nun “Kurul’un Görev ve Yetkileri” başlıklı 27. maddesine göre Kurum; “Kanunda yasaklanan faaliyetler ve hukukî işlemler hakkında, başvuru üzerine veya resen inceleme, araştırma ve soruşturma yapmak; bu Kanunda düzenlenen hükümlerin ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine, bu ihlallere son verilmesi için gerekli tedbirleri alıp bundan sorumlu olanlara idarî para cezaları uygulamakla” yetkilidir. 25 Rekabet Kurumu, kamu kuruluşları içinde doktora sahibi çalışan oranı en yüksek idari kurumdur. 26 Rekabet Kurumu meslek personeli birçok endüstride sorunların tespiti ve çözümlenmesine yönelik platformlara aktif katılım sağlamaktadır. 27 Kanaatimizce Rekabet Kurulu’nun birçok rekabet ihlali kararının varlığına rağmen çok az sayıda tazminat davasının açılmış olmasının sebeplerinden birisi de rekabet hukuku konusunda bilinç düzeyinin düşük olmasıdır.

Page 12: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  12  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

filmlerindeki   duruşma   sahnelerinden   görmeye   alıştığımız   tarzda   savunan   tarafa  argümanlarını   uzun   uzadıya   anlatma   imkânı   tanıyan   bir   süreçtir.   Dolayısıyla   savunan   taraf  (davalı)  açısından  bilgi  asimetrisinin  giderilmesi  ve  böylece  hata  maliyetinin  düşürülmesi  söz  konusudur.   Fakat   özel   hukuk   yargılamasında   davacı   taraf,   Rekabet   Kurulu   incelemesinde  şikâyetçi  olarak  çok  çok  kısıtlı  haklara  sahiptir.  AB  Komisyonu  uygulamasından  farklı28  olarak  Rekabet   Kurumu   uygulamasında,   şikâyetçiye   soruşturma   raporu   ve   hakkında   soruşturma  yürütülen  karşı  tarafın  savunmaları  ticari  sırlardan  arındırılarak  dahi  gönderilmemekte,  sözlü  savunma   toplantısında   5   –   10   dk.’nın   üzerinde   izahat   yapması   kabul   edilmemektedir29.   Bu  durum,   şikâyetçinin   dile   getirecekleri   ile   bilgi   asimetrisinin   giderilmesi   ve   böylece   hata  maliyetlerinin   daha   da   düşürülmesi   fırsatının   kaçırılması   anlamına   gelmektedir.   Bu  nedenlerle,   Rekabet   Kurumu   nezdindeki   incelemede,   özel   hukuk   yargılamasına   etkisi  bakımından  hukukta  silahların  eşitliği   ilkesine30  aykırılıktan  dolayı  hata  maliyetlerinin  olması  gerekenden  daha  az  düşeceği,  hatta  mağdurun  aleyhine  işleyeceği  bir  yapı  söz  konusudur.  

Şimdiye   kadar   yaptığımız   izahatlardan,   rekabet   hukukuna   dayalı   haksız   fiil   sorumluluğuna  ilişkin  yargılamada  teorik  olarak  Rekabet  Kurulu’nun  inceleme  yapıp  karar  vermesinin  genel  

                                                                                                               28 1/2003 sayılı Tüzük çerçevesinde AB Rekabet Hukuku’nda şikâyetçiler soruşturma safhasına çok yakından müdahil olmaktadır. Şikâyetçiler şikâyet bildirimindeki şikâyetle ilgili hususlar konusunda bilgilendirilme ve bunlarla ilgili yazılı görüş bildirme hakkına sahiptirler. Her şeyden önemlisi şikâyetçilerin dosyaya erişim imkânı yazılı olarak teminat altına alınmıştır. Bunlara ek olarak şikâyetçiler sözlü savunma toplantısına katılma ve iddiaların etraflıca tartışma imkânına sahip bulunmaktadır. (Council Regulation (EC) No 1/2003 of 16 December 2002 on the implementation of the rules on competition laid down in Articles 81 and 82 of the Treaty; Commission Notice on the rules for access to the Commission file in cases pursuant to Articles 81 and 82 of the EC Treaty, Articles 53, 54 and 57 of the EEA Agreement and Council Regulation (EC) No 139/2004); Decision Of The President Of The European Commission of 13 October 2011on the function and terms of reference of the hearing officer in certain competition proceedings.) Şikâyetçinin Türk Rekabet Hukuku’nda rekabet soruşturmalarında, soruşturma safhasındaki haklarının kullanımı ise çok sınırlı düzeyde kalmaktadır. Söz konusu haklar şikâyetle ilgili olarak başlatılan soruşturmanın şikâyetçiye bildirilmesini ve Kurul ’un takdir inde olarak ve yapılmasına karar verilen sözlü savunma toplantılarına katılımı içermektedir. Ancak şikâyetçilere sözlü savunma toplantılarında uygulamada tanınan süre çok sınırlıdır. 29 Rekabet Kanunu, rekabet ihlalleri ile ilgili olarak kurula yapılacak başvuruları “şikayet” ve “ihbar” olarak adlandırmış, “şikâyetçi” ifadesine yer vermemiştir. Kanun, bir çok yerinde “taraflar” ve “ilgili taraflar” gibi genel ifadeler kullanırken, kimi yerde “Haklarında soruşturmaya başlandığı bildirilen taraflar” (madde 44/2), “bu Kanunu ihlal ettiği iddia edilen taraflar” (madde 47/5), “bu Kanunu ihlal ettiği iddia edilen kişi veya kişiler” (madde 44/1), “Bu Kanunu ihlal ettiği belirlenenler” (madde 45/2) gibi açıkça savunma tarafını niteleyen ifadeler; “ihbar veya şikayet edenler” (madde 42/1) gibi açıkça başvuruda bulunanı niteleyen ifadeler; veya “doğrudan ya da dolaylı menfaati olduğunu belgeleyen herkes” (madde 42/2), “menfaati olduğunu oturumdan önce Kurula ispatlayanlar” (madde 47/5) gibi açıkça üçüncü kişileri niteleyen ifadeler kullanmıştır. 30 ”Silahların eşitliği ilkesi”, Anayasamızın 36. maddesinde ve ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma ilkesi kapsamında değerlendirilmektedir. Zira adil yargılanma hakkı “silahların eşitliği”ni zorunlu kılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) çeşitli kararlarında silahların eşitliği ilkesi ile ilgili olarak aşağıdaki şu ifadelere yer verilmiştir:

“Mahkeme’ye göre genel ve geniş kapsamlı bir kavram olan hakkaniyetin ilk ve en önemli gereği taraflar arasında silahların eşitliğinin, diğer bir deyimle mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin sağlanması ve bu dengenin bütün bir yargılama boyunca korunmasıdır”.

AİHM’nin 17.01.1970 tarih ve 2689/65 başvuru sayılı Delcourt v. Belçika Kararı, 02.03.1987 tarih ve 9562/81 başvuru sayılı Monnell ve Morris v.Birleşik Krallık Kararı, 26.05.1988 tarih ve 10563/83 başvuru sayılı Ekbatani v. İsveç Kararı. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/462/5268.pdf, para.61.

Page 13: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  13  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

olarak   idari   maliyetleri   ve   hata   olasılığını   azalttığı   yönünde   bir   kanaate   varılabilir.   Teorik  nitelikteki  bu  yargının  gerçek  hayatta  karşılığının  olup  olmadığı  ise,  yaklaşık  15  yıllık  uygulama  geçmişine   sahip   Rekabet   Kurulu’nun   soruşturma   kararları   incelenerek   yapılabilir.   Böylece,  teorik   çerçevenin   düşünüldüğü   gibi   bir   sonuç   ortaya   koyup   koymadığı   ampirik   olarak  görülerek,   gerekirse   bu   hukuk   politikası   tercihinde   değişikliğe   gidilebilmesi   gündeme  gelebilir.  

2.  ELDE  EDİLEN  RAKAMSAL  VERİLERİN  DEĞERLENDİRİLMESİ  

2.1.  Değerlendirme  Kriterlerinin  Belirlenmesi  

Önceki   bölümde   verilen   teorik   altyapı   çerçevesinde,   Rekabet   Kurulu’nun  Kanun   Taslağında  öngörüldüğü   gibi   rekabet   ihlallerinin   sonucu   olarak   açılacak   tazminat   davalarında   bir  bilirkişilik   görevini   üstlendiğini   bir   an   olsun   varsayıp,   Kurul'un   incelenen   dönemde   bu  varsayıma   dayalı   olarak   idari   maliyetleri   ne   ölçüde   azalttığını   inceleyeceğiz.   Kurul’un  yargılama   sürecinde,   yukarıda   izah   edildiği   gibi   adeta   bir   bilirkişi   olarak   varlığının,   idari  maliyetleri  düşürmesi  şu  iki  sorunun  yanıtının  “evet”  olarak  verilmesine  bağlıdır:    

1. Rekabet  Kurulu  yeteri  kadar  hızlı  çalışıyor  mu?  

2. Rekabet  Kurulu’nun  inceleme  yöntemi  sürece  olumlu  katkıda  bulunuyor  mu?  

İlk   sorunun   yanıtlanabilmesi   amacıyla,   bir   şikâyetin   yapılmasından   gerekçeli   kararın  yayımlanmasına   kadar   geçen   ortalama   süre   ölçülmüştür31.   Bu   süre,   ihlali   oluşturan   olayın  Kurul’un   çalışmalarına   konu  olduğu   tüm  dönemi   kapsamaktadır.   Bununla  birlikte,   şikâyetin  kayıtlara   girmesinden   Rekabet   Kurumu   raportörlerinin   yaptığı   önaraştırma   ve   soruşturma  gibi   hazırlıkların   tamamlanmasına,   bu   hazırlığa   dayanarak   Rekabet   Kurulu’nun   karar  vermesine  ve  bu  kararın  gerekçeli  olarak  yayımlanmasına  kadar  geçen   sürelerin  ortalaması  da   ayrıntılı   olarak   çıkarılmıştır.   Kurul’un   görevini   yerine   getirirken   Kanun’da   yer   verilen  sürelere   ne   kadar   riayet   ettiği32   ve   eğer   bir   gecikme   varsa   bu   gecikmenin   hangi   aşamada  yoğunlaştığının  anlaşılabilmesi  için  söz  konusu  detaylandırmaya  gidilmiştir.  

                                                                                                               31 Resen başlatılan incelemelerde ise süre, Kurul kararı ya da ilk inceleme raporunun hazırlanmasından itibaren esas alınmıştır. 32 Belirtmek gerekir ki; Danıştay önaraştırmanın tamamlanması gereken 30 ve Kurul’un karar vermesi gereken 10 günlük sürelerin aşılmasını idari işlemin iptaline neden olabilecek bir sakatlık olarak görmemektedir.

“4054 sayılı Kanun’un 40. maddesinde önaraştırma yapmakla görevlendirilen raportörün 30 gün içinde elde ettiği bilgileri, her türlü delilleri ve konu hakkındaki görüşlerini Kurul’a yazılı olarak bildireceği; 41. maddesinde ise, önaraştırma raporunun Kurul’a teslimini takip eden 10 gün içinde Kurul’un toplanacağı ve soruşturma açılmasına veya açılmamasına karar vereceği öngörülmüş olmasına karşın, dava konusu olayda, önaraştırma kararı 16.11.1999 tarihinde alınmış, ancak raportörler Kurulca 3.12.1999 tarihinde görevlendirilmiş, 30 günlük süre geçirildikten sonra 7.1.2000 tarihinde rapor Kurul’a teslim edilmiş, anılan rapor 10 günlük süre geçirildikten sonra 3.2.2000 tarihli toplantısında görüşülmüş ise de, dava konusu Rekabet Kurulu Kararına konu soruşturulan olayın niteliği ve önemi göz önüne alındığında, soruşturma sürecine hız kazandırmak, Kurul’un işleri süratli karara bağlamasını sağlamak amacıyla getirilen ve iç uygulamaya yönelik bu durum dava konusu Kurul Kararını sakatlayan ve bu haliyle sonuca etki eden bir

Page 14: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  14  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

İkinci   soru,   yani   Kurul’un   amaca   yönelik   çalışıp   çalışmadığı   hususu  bakımından   ise,   aşağıda  yer  verilen  iki  ayrı  kriter  belirlenmiştir:  

1. Kararlarda   incelenen   ihlalden   kaynaklanan   bir   zararın   varlığından   açıkça   bahsedilip  bahsedilmediği,  

2. Eğer  zararın  varlığına  yönelik  bir  tespit  varsa,  incelemenin  devamında  zarar  rakamının  hesaplanıp  hesaplanmadığı.    

Kararda  açıkça  bir   zarar   rakamının   zikredilmediği  durumlarda  uğranılan   zararın   kararda  yer  alan  verilerden  yola  çıkılarak  ölçülebildiği  dosyalar  da  Kurul   tarafından  zararın  hesaplandığı  kararlar  kategorisinde  değerlendirilmiştir.    

2.2.  Rekabet  Kurulu’nun  Hangi  Kararları  İncelenmeli?  

Yapacağımız   ampirik   analizin   sıhhatli   olması   için   yukarıda   sıraladığımız   ilkeleri   gözeterek  Rekabet   Kurulu’nun   son   beş   yıl   (2006   –   2011)   içinde   gerçekleştirdiği   rekabet   ihlali  incelemelerini  ele  aldık.  Böylece  Rekabet  Kurulu’nun  en  güncel  uygulamasını  esas  alma  fırsatı  yakaladık.   Rekabet   Kurulu   1997   yılında   faaliyete   başladığına   göre   inceleme   dönemimizin  başlangıcı  olan  2006  yılına  kadar  geçen  yaklaşık  10  yılda  Kurul  ve  Kurum’un  organizasyonunu  tamamladığı,  öğrenme  eğrisini   gerçekleştirdiği,  bilinirliğinin  arttığı   ve   idari   sistemde  yerinin  oturduğu  da  söylenebilir.    

Ayrıca  Danıştay’ın  Rekabet  Kurulu  üyesinin  aynı  zamanda  Soruşturma  Heyeti  Başkanı  olması  nedeniyle   verdiği   birçok   iptal   kararı   üzerine33,   Soruşturma   Heyetinin   yapısının   Kanun’da  değiştirilmesinden34  sonraki  dönemi  incelemeyi  uygun  gördük.  

Rekabet   Kurulu   2003   –   2008   döneminde   rekabet   ihlallerine   yönelik   incelemelerinin   çok  büyük  bir  bölümünde,  rekabet  ihlalini  tespit  etmesine  rağmen  teşebbüsleri  cezalandırmayıp  Rekabet   Kanunu’nun   9/3.   maddesine35   göre   uyarmayı   tercih   etmişti.   Rekabet   kültürü   ve  bilincinin   yerleştirilmesi   için   başvurabilen   alternatiflerden   birisi   olan   uyarı   ile   yetinme  politikası36   kısa   dönemde   kamunun   gördüğü   zararın   uzun   dönemde   elde   edilecek   dışsallık  dikkate  alınarak  affedilmesi  olarak  da  görülebilir.  Fakat  bu  ihlallerden  kaynaklanan  haksız  fiil  sorumluluğu,   kişisel   hak   ve   özgürlüklerle   ilgili   olduğu   için,   m.   9/3   uygulamasının   tazminat  davası   açma   imkânını  ortadan  kaldırmayacağı   açıktır.   Fakat  Rekabet  Kurulu’nun   incelemeyi  

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         husus olarak görülmemiştir” gerekçeleriyle davacı iddiasını yerinde görmemiştir. (Danıştay 10. Dairesi’nin 04.11.2003 tarih ve 2001/1632 E. ve 2003/4243 K. Sayılı Kararı)”

33 Örnek karar için bkz. Danıştay 13. Dairesi’nin 28.03.2006 tarih ve 2005/5112 E. ve 2006/1560 K. sayılı Kararı. 34 Rekabet Kanunu’nun 44. maddesinde yer alan ve soruşturma heyetinin oluşturulmasında “kurul üyesi ve raportörleri” düzenlemesinde 2/7/2005 tarihli ve 5388 sayılı Kanunun 5 inci maddesiyle "Kurul üyesi ve" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. 35 Rekabet Kanunu’nun 9/3. Maddesi şu şekildedir: “Kurul, birinci fıkraya göre bir karar almadan önce ilgili teşebbüs veya teşebbüs birliklerine ihlale ne şekilde son vereceklerine ilişkin görüşlerini yazılı olarak bildirir.” 36 Diğerinin sert cezalar verilmesi olduğunu söyleyebiliriz.

Page 15: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  15  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

önaraştırma   aşamasında   uyarı   ile   kesmesi   nedeniyle,   Rekabet   Kurulu   incelemesinin   özel  hukuk   yargılamasına   olan   desteği   de   sınırlı   olacaktır.   Bu   sebeple,   bizim   incelediğimiz  dönemin  büyük  bir  kısmının  bu  geçiş  dönemi  ile  örtüşmemesine  dikkat  edilmiştir.    

Dönemi   belirlerken   dikkate   aldığımız   bir   diğer   Danıştay   içtihadı,   Rekabet   Kurulu’nun  kendisine   yapılan   başvurular   üzerine,   başvurunun   Kanun   kapsamında   olduğunu   tespit  etmesi   halinde   rekabet   ihlali   olup   olmadığının   tespitini   dosya   üzerinden   yapamayacağı,  başvuruya   ilişkin   önaraştırma   yapması   ve   sahaya   inerek   Rekabet   Kanunu’nun   kendisine  verdiği  14  ve  15.  maddedeki  yetkileri  kullanması  gerektiğine  ilişkindir37.  Bu  içtihat  öncesinde  Rekabet  Kurulu  birçok  başvuruyu  önaraştırma  yapmaksızın  reddetmiş  hatta  bazı  başvurular,  karar   organı   Kurul’un   önüne   gelmeden   Rekabet   Kurumu   Başkanlığınca   kapatılmıştır.   Bu  türden   kararlarda,   Kanun’un   14   ve   15.   maddeleri   kullanılmamış   olduğundan   hata  maliyetlerini  azaltma  niteliği  çok  daha  azdır.  İnceleme  dönemimiz  bu  kararların  büyük  kısmını  dışarıda  bırakacak  şekilde  seçilmiştir.  

Son  olarak  5  yıl  gibi  uzun  bir  dönemin  incelenmesi  tercih  edilerek,  Kurul  üyelerinin  değişimi,  makro   ekonomik   dalgalanmalar,   raportörlerin   bakış   açılarındaki   farklılıklardan   kaynaklanan  gözlem  hataları  asgaride  tutulmaya  çalışılmıştır.  

2.3.İnceleme  Sonucu  Elde  Edilen  Bazı  Rakamlar  ve  Bunların  Değerlendirmesi  

Daha   önce   açıkladığımız   kriterler   doğrultusunda,   soruşturmaya   dönüşmüş   ve   gerekçeli  kararları  1  Ocak  2006  ile  31  Aralık  2010  tarihleri  arasında  yayımlanmış  toplam  65  ihlal  dosyası  tespit   edilmiştir38.   Bunların   15   tanesinde   rekabetin   ihlal   edilmediğine   hükmedilmiştir.  Soruşturmaların  4  tanesi  para  cezası  verilmesine  gerek  olmadığı  kararıyla  sonuçlanmıştır.  43  tanesinde   ise  para   cezası   verilirken,  3   tanesinde  hem  para   cezası   verilmiş  hem  de  Rekabet  Kanunu’nun   9/3   maddesi   uyarınca   ihlale   ne   şekilde   son   verilmesi   gerektiğinin   taraflara  bildirilmesine  karar  verilmiştir.  

Tablo  -­‐  1:  2006-­‐2011  Rekabet  soruşturmalarında  verilen  kararların  sonuçlarına  göre  dökümü  

Sonuç   Karar  adedi  İhlal  olmadığına   15  Para  cezası  verilmesine  gerek  olmadığına   4  Para  cezası  verilmesine   43  Para  cezası  ve  ihlalin  Kurul’un  belirttiği  şekilde  sona  erdirilmesine   3  Toplam   65  

                                                                                                               37 Danıştay 13. Dairesi’nin 20.11.2007 tarih ve 2006 / 2052 E. ve 2007 / 7582 K. sayılı Kararı ile 28.10.2008 tarih ve 2006 / 4215 E. ve 2008 / 7016 K. sayılı Kararı. 38 Belirtmek gerekir ki; söz konusu tarih aralığında aslında 66 adet ihlal dosyası tespit edilmiştir. Ancak bu kararlar arasında bulunan 11.09.2006 tarih ve 06-62/848-241 sayılı ithal kömür soruşturma kararı çalışmamız dışında bırakılmıştır. Zira hem kararın infaz edilme kabiliyetinin yetersizliği nedeniyle işlem tesis edilmesine gerek olmadığıyla sonuçlanması hem de 3 yılın üzerinde bir sürede sonuçlanarak ortalamaları yükseltmesi ve son olarak aynı konuda paralel başka bir kararın bulunması, ilgili kararın değerlendirme dışında bırakılmasına neden olmuştur.

Page 16: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  16  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

2.3.1.  Rekabet  Kurulu  Yeteri  Kadar  Hızlı  Çalışıyor  Mu?  

Kurul’un   çalışma   hızına   ilişkin   olarak   yaptığımız   değerlendirmede,   ihlale   ilişkin   şikâyetin  Kurum  kayıtlarına  girmesinden,  bu  şikâyetle  ilgili  olarak  bir  işlemin  yapılmasına  kadar  geçen  süre  birikimli  olarak  hesaplanmıştır.  Tablo  2’de  sonuçlarına  yer  verilen  söz  konusu  çalışmada,  soruşturmalarda   belirli   bir   aşamaya   gelinceye   kadar   ne   kadar   süre   harcandığı   ortaya  konmuştur.   İnceleme   resen  başlatılmış   ise  başlangıç   tarihi  olarak   ilgili   Kurul   kararının   tarihi  alınmıştır.   Ancak   gerekçeli   kararların   tamamında   önaraştırma   raporu   tarihi,   soruşturma  raporu   tarihi,   resen   incelemenin   başladığı   tarih   gibi   verilerin   tamamını   bulmak   mümkün  olmamıştır.   Bu   nedenle,  mümkün   olan   en   çok   sayıda   karar   dikkate   alınmakla   birlikte,   veri  eksikliği   nedeniyle   her   analiz   her   kararı   içermeyebilmektedir.   İncelenen   karar   sayısına   (n)  sütununda   yer   verilmiştir.   Ortalamaları   almak   bazen   ayrıntıların   gözden   kaçmasına   neden  olabileceğinden   rastlanılan   en   hızlı   ve   en   yavaş   gözlemlere   de   sırasıyla   (Min)   ve   (Max)  sütunlarında  yer  verilmiştir.  

Tablo  -­‐  2:  Kurul’un  inceleme  aşamalarında  harcadığı  zaman  

Ortalama   n   Min  (gün)   Max  (gün)  Önaraştırma  Raporu   131  gün  (3  ay)   52   38   505  Soruşturma  Raporu   389  gün  (13  ay)   61   185   783  Nihai  Karar   546  gün  (18  ay)   65   299   1128  Gerekçeli  Karar   674  gün  (22  ay)   65   375   1212  

2.3.2.  Kurul’un  Yargılamaya  Katkısı  Ne  Düzeydedir?  

Kurul’un   ilgili   dönemde   başlattığı   65   soruşturmanın   ihlalin   var   olduğuna   hükmederek  tamamladığı   50   tanesi   incelenmiş   olup   Kurul’un   faaliyetinin   tazminat   davalarına   idari  maliyeti   azaltacak   şekilde   bir   katkısı   olup   olmadığı   sorusuna   yanıt   aranmıştır.   50  soruşturmanın   26   tanesinde,   soruşturulan   tarafların   pazardaki   diğer   teşebbüsler   ya   da  tüketiciler   üzerinde   bir   zarar   doğurduğu   tespiti   bulunmaktadır.   Bu   zarar   rakamının   hangi  büyüklükte  olduğuna  ise  çoğu  kararda  yer  verilmemektedir.  50  kararın  10  tanesinde  rekabet  ihlali   nedeniyle   ortaya   çıkan   zarar   ya   doğrudan   tespit   edilmekte   ya   da   rakamın   tespit  edilmesini   sağlayacak   parametrelere   yer   verilmektedir.   Zarar   rakamını   hesaplamak   için  ihtiyaç   duyulan   bu   bilgiler,   ihlale   dayanılarak   yapılan   fiyat   artışı   veya   piyasa   dışı   kalarak  mahrum  kalınan  satış  geliri  olarak  ortaya  çıkabilmektedir.  

Tablo  -­‐  3:  Kurul’un  verdiği  50  ihlal  kararında  zarar  incelemesi  

Zararın  varlığından  bahsediliyor     26  Zarar  rakamı  tespit  edilmiş  veya  karardaki  unsurlarla  hesaplanabilir     10  

Sonuç  olarak,  2006-­‐2011  arasındaki  5  yıllık  dönemde,  Kurul’un  sonuçlandırdığı  her  5  rekabet  ihlali  soruşturmasından  1  tanesinde  ihlalin  doğurduğu  zarar  rakamını  tespit  ettiği  ya  da  tespit  edilmesini  sağlayacak  verileri  ortaya  koyduğu  söylenebilir.  

Page 17: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  17  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

3.  KARARLARIN  ÖZEL  HUKUK  UYGULAMASINA  KATKI  DÜZEYİ  

Rekabet   Kurulu’nun   2006   –   2011   arası   kararları   ile   ilgili   genel   rakamsal   bilgiler   verdikten  sonra,   kararların   Yargıtay   ve   Rekabet   Kurulu’nun   teorik   (kağıt   üzerindeki)   hukuk   politikası  tercihini   ampirik   olarak   (fiilen)   ne   kadar   karşıladığına   bakalım.   Burada   geçmiş   kararlar  üzerinden   bulmaya   çalışacağımız,   tazminat   davasındaki   davacının   haksız   fiilin   varlığını  kendisinin   ispatlaması   yerine   Rekabet   Kurulu   kararının   esas   alınmasının   sosyal   maliyetleri  yani  idari  maliyetler  ile  hata  maliyetlerini  düşürüp  düşürmediğidir.  

Bu  kapsamda,   incelenen  Rekabet  Kurulu  kararlarının  haksız  fiilin  genel  şartlarının  ele  alınan  rekabet   ihlali   iddiası   için   oluşup   oluşmadığının   tespitine   ne   ölçüde   destek   olduğu  araştırılacaktır.    

3.1.  Rekabet  Kurulu  Kararları  ve  Hukuka  Aykırı  Fiil  

Haksız   fiil   sorumluluğunun   ortaya   çıkması   için   en   başta   bir   fiilin   olması   ve   bunun   hukuka  aykırılık   teşkil   etmesi   gerekir39.   Rekabet   Kanunu’nun   tazminat   hakkını   düzenleyen   57.  maddesinde  hangi  fiillerin  rekabet  hukuku  bakımından  haksız  fiil  sorumluluğu  doğuracağı  şu  cümlelerle  belirlenmiştir:  

“Madde 57 – Her kim bu Kanuna aykırı olan eylem, karar, sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engeller, bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu kötüye kullanırsa, bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecburdur...”

Sanlı  hukuka  aykırılığı;  incelenen  fiilin  genel  bir  davranış  kuralını  ve  de  özellikle  yasaklayıcı  bir  normu   ihlal   etmesi   olarak   tanımlamıştır40.   Rekabet   Hukuku   bakımından   yasaklayıcı   norm  Kanun’un   yukarıda   verilen   57.  maddesi   ile   onun  üstü   kapalı   atıf   yaptığı   (“bu  Kanuna   aykırı  olan...”)  4   ve  6.  maddeleridir.  Özel  hukuk  yargılamasında  57.  madde   ile  4   ve  6.  maddelere  aykırı   fiiller   olup   olmadığı   araştırılacakken,   Rekabet   Kurulu’nun   incelemesinde   4   ve   6.  maddeye  aykırılık  aranacaktır.  Dolayısıyla  Rekabet  Kurulu’nun  4  ve  6.  maddeye  aykırılık  tespit  ettiği   vakalarda   hukuka   aykırı   fiil   şartının   yerine   geldiğine   ilişkin   idari   bir   kurumun   kararı  ortaya  çıkacaktır.    

Rekabet   Kanunu’nun   amacı   1.   maddede;   “...   mal   ve   hizmet   piyasalarındaki   rekabeti  engelleyici,   bozucu   veya   kısıtlayıcı   anlaşma,   karar   ve   uygulamaları   ve   piyasaya   hakim  olan  teşebbüslerin   bu   hakimiyetlerini   kötüye   kullanmalarını   önlemek,   bunun   için   gerekli  düzenleme  ve  denetlemeleri  yaparak  rekabetin  korunmasını  sağlamak”  olarak  verilmiştir.  Bu  amaç,  4  ve  6.  maddedeki  yasaklar  ile  57.  maddedeki  hükümlerle  özdeştir.  Buradan  Rekabet  Kurulu  ve  Kurumu’nun  birincil  varlık  nedeninin  rekabet   ihlali   şeklindeki  hukuka  aykırı   fiilleri  tespit  etmek  olduğu  görülmektedir.    

                                                                                                               39Sanlı 2003, s.214. 40 Sanlı 2003, s.214.

Page 18: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  18  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Nitekim  Rekabet  Kurulu’nun  yaptığı  her  bir   rekabet   ihlali   incelemesinde  hukuka  aykırı   fiilin  var  olup  olmadığına  bakılmaktadır.   İncelediğimiz  dönemde   rekabet   ihlali   sonucuna  ulaşılan  50  soruşturmada  da  hukuka  aykırı  fiil  tespiti  yapılmıştır.  

Bu   noktada   örneğin,   Peugeot   bayilerinin   yeni   araç   satış   fiyatları,   indirim   oranları   ile   yedek  parça  satış  ve  bakım  onarım  hizmetlerine  uygulanan   ıskonto  oranlarını  birlikte  belirledikleri  iddiasına   ilişkin   yapılan   incelemede,   teşebbüslerin   rekabete   aykırı   hareket   ettiği   ve  dolayısıyla  hukuka  aykırı   fiilin  bulunduğu  tespitine  ulaşılarak  teşebbüslere  ceza  verilmiştir41.  Aynı   şekilde,   İzocam’ın   dışlayıcı   fiyatlandırma   politikaları   ve   bayilik   sistemi   aracılığıyla  Rekabet   Kanunu’nu   ihlal   ettiği   iddiasını   inceleyen   Kurul,   teşebbüsün   Rekabet   Kanunu’na  aykırı  davranışlarını  tespit  ederek  cezaya  hükmetmiştir42.  İstanbul  Kuyumcular  Odası’nın  altın  alış   ve   satış   fiyatını   belirlediği   iddiasını   inceleyen   Kurul,   bu   kararında   da   Oda’nın  davranışlarının  hukuka  aykırı  olduğunu  ve  böylelikle  Rekabet  Kanunu’nu   ihlal  ettiği  tespitini  yaparak  teşebbüse  ceza  vermiştir43.  

Diğer  taraftan  bu  tespitler  yapılırken  Kanun’un  14  ve  15.  maddesindeki  imkanlar  kullanıldığı  için  özel  hukuk  mahkemelerine  kıyasla  hata  maliyetinin  düşük  olacağı  söylenebilir.  Fakat  bu  anlamda  kamu  hukuku  uygulamasının  özel  hukuk  uygulamasına  destek  olduğu  söylenirken,  inceleme   döneminde   52   önaraştırmada   ihlal   tespiti   yapılmasına   rağmen   Rekabet   Kurulu,  hakkında   inceleme   yapılan   teşebbüsleri   9/3.  maddeye   dayalı   olarak   uyarmakla   yetinmiştir.  Örneğin   Uluslararası   Nakliyeciler   Derneği   UND   tarafından   uygulamaya   konulan   Akaryakıt  Fiyat  Artış  Düzenleme  Faktörü  Uygulaması’nın  Rekabet  Kanunu’nun  5.maddesi  kapsamında  muafiyetten  yararlanamayacak  şekilde  teşebbüsler  arası  bilgi  değişimine  yol  açtığı   tespitine  ve   bu   uygulamaya   sektördeki   rekabeti   amaçlanan   faydaların   elde   edilmesi   için   gerekli  olandan   daha   fazla   kısıtladığının   belirtilmesine   karşın   ceza   verilmemiş   ve   teşebbüsler   9/3.  maddeye  dayalı  olarak  uyarılmıştır44.  Benzer   şekilde  diğer  bir   kararında,  Bizimgaz’ın   tüpgaz  bayilik  sözleşmelerinin  gerek  Rekabet  Kanunu’na  gerekse  de  2002/2  sayılı  Dikey  Anlaşmalara  İlişkin  Grup  Muafiyeti  Tebliği’ne  aykırı  olduğunun  tespitini  yapan  Rekabet  Kurulu,  teşebbüsü  uyararak  cezaya  hükmetmemiştir45.  

Bu   kararların   6   ay   (gerekirse   bir   6   ay   daha)   sürecek   soruşturma   aşamasına   taşınmadan  sadece  1  aylık  önaraştırma  ile  verilmiş  olması,  bir  başka  deyişle  hata  maliyetini  azaltan  14  ve   15.   madde   imkânlarının   kısıtlı   bir   şekilde   kullanılması,   hukuka   aykırı   fiilin   Rekabet  Kurulu   tarafından   tespitini   özel   hukuk   mahkemesine   kıyasla   çok   daha   avantajlı  kılmamaktadır.  

Hukuka  aykırılık   incelemesinde  ele  alınan   fiillerin  yasaklayıcı  norm   ile  ne  kadar  uyuştuğuna  bakılır.  Süreç  bir  şüphe  (resen)  veya  ihbar  üzerine  ya  da  şikayet  veya  pişmanlık  başvurusu  ile  

                                                                                                               41 Rekabet Kurulu’nun 6.8.2010 tarih ve 10-53/1057-391 sayılı Peugeot Bayileri Soruşturma Kararı. 42 Rekabet Kurulu’nun 8.2.2010 tarih ve 10-14/175-66 sayılı İzocam Soruşturma Kararı. 43 Rekabet Kurulu’nun 19.9.2007 tarih ve 07-75/898-340 sayılı Kuyumcular Odası Soruşturma Kararı. 44 Rekabet Kurulu’nun 28.1.2010 tarih ve 10-10/94-42 sayılı UND Önaraştırma Kararı. 45 Rekabet Kurulu’nun 5.4.2007 tarih ve 07-30/292-109 sayılı Bizimgaz Önaraştırma Kararı.

Page 19: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  19  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

başlar   ve   bunların   ortaya   koyduklarından   hareketle   önce   piyasada   gerçekten   ne   olduğuna  bakılır.  Bir  başka  ifade  ile  kağıt  üzerinde  yazılanlar  ile  gerçek  dünya  arasındaki  bilgi  asimetrisi  giderilir.   Daha   sonra   gerçek   hayatta   olan   fiil,   yasaklayıcı   norm   ile   değerlendirilir.   Bu   süreç  içinde   en   önemli   aşama   vakalarla   ilgili   bilgi   asimetrisinin   giderilmesidir.   Bu   yapılırken  Kanun’un  14  ve  15.  maddesindeki  yetkiler  soruşturma  heyetine  kolaylık  sağlamakla  beraber,  savunmalar  ve  şikâyetçinin  getireceği  bilgilerin  de  büyük  değeri  vardır.  Türk  Rekabet  Hukuku  uygulamasında   savunan   tarafa   hiçbir   kamu   kurumunun   önünde   olmadığı   kadar   imkânlar  tanınmaktadır.   Fakat   şikâyet   eden   taraf,   mehaz   kural   ve   uygulamanın   aksine   soruşturma  heyeti  ve  karar  organı  Rekabet  Kurulu’nu,  çok  istese  de  yeterince  bilgilendirme  şansına  sahip  değildir.   Hâlbuki   şikâyetçiye   bu   imkânın   verilmesi   hem   kamu   hukuku   bakımından   hata  maliyetlerini   azaltacak,   hem   de   Yargıtay’ın   hukuk   politikası   tercihi   nedeniyle   zorunlu  olarak  önüne  geldiği  Rekabet  Kurulu  karşısında,  özel  hukuk  yargılamasından   farklı  olarak  savunan   taraf   (davalı)   karşısında  dezavantajı   ortadan   kalkacaktır.   Bu  nedenle   Yargıtay   ve  Rekabet   Kurulu’nun   incelediğimiz   hukuk   politikası   tercihinin   bir   anlam   ifade   etmesi   için  şikayetçi  haklarına  yönelik  düzenleme  yapılması  zaruridir.  

Hukuka  aykırılığın  geçerli  bir  şekilde  ortaya  konması  için  incelenen  fiillerin  (iktisadi  ve  hukuki  tespitler,   savunmalar,   şikayetçi  beyanları)  neden  yasaklayıcı  normu   ihlal  ettiğinin  yetkin  bir  şekilde   izah  edilmesi   gerekir.  Rekabet  Kurulu’nun,   gerçekten  Rekabet  Hukuku’nun  çok  hızlı  bir  şekilde  gelişmesine  neden  olan,  detaylı  gerekçeli  kararlarını  incelediğimizde,  Kurul’un  özel  hukuk   mahkemelerinin   vakalarla   hukuk   kuralları   arasında   ilişki   kurma   pratiğinden   biraz  uzaklaştığını   görmekteyiz.   Rekabet   Kurulu   kararlarının   özel   hukuk   davalarına   destek   olma  niteliğini  zayıflatan  bu  durumun  Rekabet  Kurulu’nun  ‘Kararda  Bulunması  Gereken  Hususlar’  başlıklı   52.   maddesini   farklı   yorumlamasından   kaynaklanmaktadır.   İlgili   kanun   hükmü   şu  şekildedir:  

“Madde 52- Kararlar aşağıdaki hususları ihtiva eder:

a) Kararı veren Kurul üyelerinin adları ve soyadları,

b) İnceleme ve araştırmayı yapanların adları ve soyadları,

c) Tarafların ad ve unvanları ile ikametgâhları ve ayırıcı nitelikleri,

d) Tarafların iddialarının özeti,

e) İnceleme ve tartışılan ekonomik ve hukuki konuların özeti,

f) Raportörün görüşü,

g) İleri sürülen bütün delillerin ve savunmaların değerlendirilmesi,

h) Gerekçe ve kararın hukukî dayanağı,

ı) Sonuç,

k) Varsa karşı oy yazıları.

Verilen karar ile taraflara yüklenen görevler ve tanınan haklar şüphe ve tereddüde yol açmayacak şekilde açık yazılmalıdır.”

Page 20: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  20  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Emredici   hukuk   kuralı   niteliğindeki   bu  maddede   sıralananlardan   herhangi   birini   içermeyen  gerekçeli  karar  hukuka  uygun  olmadığı  için  idari  işlemin  iptali  söz  konusu  olur46.  İncelediğimiz  kararların  birçoğunda  (g)  ve  (h)  bentlerinin  ayrı  başlıklar  halinde  birbirinden  kopuk  bir  şekilde  yer   aldığını   görmekteyiz.   Örneğin   Rekabet   Kurulu’nun   bazı   kargo   şirketlerinin   rekabeti  bozucu   nitelikte   anlaşma   yapmak   suretiyle   Rekabet   Kanunu’nun   4.maddesini   ihlal   edip  etmediklerini   incelediği   kararında,   soruşturma   tarafı   teşebbüslere   yönelik   deliller   ve  teşebbüslerin   savunmaları   ayrı   başlıklar   halinde   incelenmiş;   gerekçe   ve   kararın   hukuki  dayanağı   ise   ayrı   bir  bölümde  ele  alınmıştır47.  Benzer   şekilde,  beyaz  et   sektöründe   faaliyet  gösteren   teşebbüsler   ile   teşebbüs   birliğinin   rekabet   ihlali   iddiasını   inceleyen   Kurul,   bu  konuda   almış   olduğu   soruşturma   kararında   Kanun’un   (g)   ve   (h)   bentlerini   ayrı   başlıklar  halinde  değerlendirmesine  katmıştır48.  

Hâlbuki   Kanun   Koyucu   bu   hükümle   bunların   ayrı   başlıklar   altında   olmasını   değil,   kararın  içinde   yer   almasını   şart   koşmaktadır.   Rekabet   Kurulu   ise   genellikle   tüm   tespitlerini  sıraladıktan   sonra,   özel   hukuk  mahkemeleri   gibi   hangi   delilin   ne   şekilde   yasaklayıcı   normu  ihlal  ettiğini  net  bir  şekilde  ortaya  koymamaktadır.  Bir  başka  deyişle  tespitlerin  tamamından  ulaştığı   sonucu   genel   ifadelerle   kısa   tuttuğu   ‘Gerekçe   ve   Kararın   Hukuki   Dayanağı’  bölümünde   vermektedir.  Kanaatimizce   hukuka   aykırılık   şartı   bakımından   Rekabet   Kurulu  incelemesinin  umut  edildiği  gibi  özel  hukuk  yargılamasına  destek  olabilmesi   için   tespitler  ile  hukuki  değerlendirmenin  bir  arada  verilmesi  faydalı  olur.  

3.2.  Rekabet  Kurulu  Kararları  Ne  Ölçüde  Zararı  Ortaya  Koyuyor?  

Rekabet   Kurulu,   göreve   başladığı   1997   yılından   beri   kararlarında   önemli   bir   ilkeyi   sürekli  tekrarlamaktadır:   ‘Rekabet   Hukuku,   rakibi   değil   rekabeti   korur’49.   ABD   Yüksek  Mahkemesi’nin   de   kararlarında   müteaddit   defa   hatırlattığı   bu   prensip50   Mahkeme’yi,   ilgili  davranışın   rekabeti   bozmadan   rakibe   zarar   vermesini   Rekabet   Kanunu’nun   (Sherman  Yasası’nın   tekelleşmeye   ilişkin   ikinci  maddesinin)   ihlal   etmeyeceği   sonucuna   ulaştırmıştır51.  Kanun  koyucu,  rekabet  diye  adlandırdığımız  sürecin  sonunda  maliyetlerini  düşüren,  kalitesini  artırabilen   firmaların   öne   çıkmasını   beklediğine   göre,   bu   sürecin   gereklerinden   nasibini  almayan  rakiplerin  yok  olması  ile  de  ilgilenmemektedir.  Söz  konusu  paradigmaya  bu  noktada  bir   itirazımız  bulunmamakla  birlikte,   Kurul  bu   yaklaşımı  daha  da  öteye   taşımaktadır:   “4054  

                                                                                                               46 Danıştay 10. Dairesi’nin 23.12.2003 tarih ve 2002 / 3686 E. ve 2003 / 5922 K. sayılı Kararı ile 14.11.2002 tarih ve 2000 / 1111 E. ve 2002 / 4362 K. sayılı Kararı. 47 Rekabet Kurulu’nun 3.9.2010 tarih ve 10-58/1193-449 sayılı Kargo Soruşturma Kararı, s.21 ve 33. 48 Rekabet Kurulu’nun 25.11.2009 tarih ve 09-57/1393-362 sayılı Piliç Soruşturma Kararı, s.58 ve 78. 49 Rekabet Kurulu’nun 18.03.2010 tarih ve 10-24/338-122 sayılı Total Oil Muafiyet Kararı, s.7. 50 Erken tarihli bir örnek için bkz. Brown Shoe Co. v. United States, 370 U.S. 294, 320 (1962). İlgili önermeye sık atıf yapılan başka bir karar: Brunswick Corp. v. Pueblo Bowl-O-Mat, Inc., 429 U.S. 477, 488 (1977). 51 Copperweld Corp. v. Independence Tube Corp., 467 U.S. 758 (1984).

Page 21: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  21  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

sayılı   Kanun,   ihlalin   tespiti   bakımından   teşebbüslerin   satış   fiyatlarına   ve   bunun   sonucunda  uğradıkları  zarar  ve  elde  ettikleri  karla  ilgilenmemektedir52.”  

Bu  cümle  her  ne  kadar,  zarar  eden  bir  firmanın  bu  durumunu  rekabeti   ihlal  etmediğinin  bir  kanıtı  olarak  öne  sürmesine  karşılık  olarak  yazılmışsa  da,  Rekabet  Kurulu’nun  ihlali  oluşturan  davranışın  teşebbüsler  üzerindeki  sonuçlarını  dikkate  almamasının  genel  bir  yaklaşım  olduğu  değerlendirilmektedir.  Bu  savımız  Tablo  3’te  gösterildiği  üzere,  Kurul’un   ihlali   tespit  ettiği  ve  bu  nedenle  ceza  verdiği  50  soruşturmadan  sadece  10  tanesinde   ihlalin  yol  açtığı   zarar  miktarını  tespit  etmeye  yönelik  verilerin  kararda  yer  almasına  ve  yine  kararların  yarısında  zarardan   hiç   bahsedilmemesine   dayanmaktadır.   Bahsedilen   10   kararın   çoğunda   zarar  miktarının  hesaplanmasından  değil,  bir   iktisatçının  kararda  yer  verilen  verileri  kullanarak  bu  zararı   hesaplayabilmesinden   bahsedilmektedir.   Ancak   ticari   sır   gerekçesiyle   bu   veriler   de  kamu  ile  paylaşılan  versiyonda  yer  almamaktadır.  

Rekabet   Kurulu’nun   Türkiye   Eczacılar   Birliği’ne   yönelik,   eczanelerin   alım   koşullarını   piyasa  dışında  belirleyerek  Rekabet  Kanunu’nu  ihlal  ettiğine  ilişkin  kararı53,  Kurul’un  sonuçlandırdığı  soruşturmalarda,   ihlalden   zarar   görenlerin   üzerinde   doğan   rekabete   aykırı   eylemin   mali  etkisini   nasıl   ölçmesi   gerektiğine   ilişkin   çok   iyi   bir   örnek   teşkil   etmektedir.   İhlalin   konusu,  Ankara  Ecza  Odası’nda  elde  edilen  bir  belgede  ifade  edildiği  şekli  ile  Eczacıyı  yok  sayan,  kamu  kurumu   iskontosu   verme   konusunda   son   derece   cömert   olmasına   karşın   eczacıyı   ekonomik  darboğaza   itmek   için,   her   geçen   gün   vadelerini   düşürerek,   %7’lik   ticari   iskontolarını   geri  çeken   firmaları   boykot   edilmesidir.   Ecza   Odalarının   koordinasyonunda   düzenlenen   bu  boykotun   sonucunda,   bazı   ilaç   firmaları   eczanelere  uyguladıkları   vadeleri   uzatıp,   iskontolar  vermek   durumunda   kalmıştır.   Rekabet   Kurulu   kararının   37.   sayfasında   boykot   sonucunda  önceki   tavrının  değiştiren   firmalardan  birisinin,  eylemden  nasıl  etkilendiği   şu  şekilde  ortaya  konulmaktadır:  

“Yukarıdaki grafiklerden görüldüğü gibi, Servier’in eşdeğeri olan ilaçlarının Nisan 2009’da (..........) kutu olan satışları yaklaşık %47 oranında sert bir düşüşle Haziran 2009’da (..........) kutuya inmiş bir önceki yılın aynı dönemindeki (Haziran 2008) satışlara göre de %40,65 daha düşük gerçekleşmiştir (Grafik:1). Eşdeğeri olmayan Servier ilaçları bakımından durum incelendiğinde; Nisan 2009’da (..........) kutu olan satış miktarının, %22,76 oranındaki düşüşle Haziran 2009’da (..........) kutuya indiği, Haziran 2008’deki (..........) kutuluk satışa göre ise yaklaşık %21,52 oranında daha düşük gerçekleştiği görülmektedir (Grafik:2). Sonuç olarak, Servier’in tüm satışlarının bir önceki yılın aynı ayına göre %34,93, Nisan 2009’a göre %40,24 daha düşük gerçekleştiği tespit edilmiştir (Grafik:3). Yine Haziran 2009 satış verileri firmanın aylık ortalama satış miktarları ile karşılaştırıldığında; eşdeğeri olan, eşdeğeri olmayan ve tüm ilaçlar bakımından satışlarda sırasıyla %38,60, %15,50 ve %31,88 oranında düşüş gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

                                                                                                               52 Rekabet Kurulu’nun 19.12.2008 tarih ve 08-74/1180-455 sayılı Tıbbi Sarf Malzemeleri Pazarı Soruşturma Kararı, s.74. 53 Rekabet Kurulu’nun 08.7.2010 tarih ve 10-49/912-321 sayılı TEB Soruşturma Kararı, s.25.

Page 22: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  22  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Servier açısından boykotun sona erdiği Temmuz 2009’da satışların hemen eski düzeye çıktığı görülmektedir. Hatta satışların eski seviyenin dahi biraz üzerinde gerçekleşmiş olması, en alt seviyeye çekilmiş olan stokların normal faaliyet dönemindeki seviyeye çekilmesi şeklinde yorumlanmalıdır.

Boykotun satışlar üzerindeki –grafikler yardımıyla gösterilen- doğrudan etkileri nedeniyle ortaya çıkan zararın yanında, Servier’in uygulamayı kabul etmek zorunda kaldığı ticari iskontolar nedeniyle de bir zarar oluşmaktadır. Firmadan alınan satış koşullarına ait bilgilerin ve ciro bazındaki satış verilerinin incelenmesi sonucunda, boykot nedeniyle iskonto oranları artırılan ürünlerin toplam cirosunda yıllık olarak yaklaşık 12 milyon TL’lik bir düşüş meydana geleceği hesaplanmıştır. Dolayısıyla, TEB’in talep ettiği koşullarının uygulanması, firmanın boykottan doğan zararını artırmaktadır.”

Yukarıda   yer   verilen   kararda   Kurul   tarafından   açıkça   zarar   rakamı   zikredilmekle   birlikte,  aslında  Kurul’un  pek  çok  değerlendirmesi  aşağıda  yer  verilen  kargo  soruşturması  kararında54  yer  alan  tespitlere  paralellik  göstermektedir.  

“Bu mutabakat noktalarının uygulanıp uygulanmadığına ilişkin değerlendirmelere geçmeden önce bir hususun altının çizilmesinde fayda görülmektedir. Kargo taşımacılığı sektöründeki fiyat parametrelerinin çeşitliliği ve karmaşıklığı nedeniyle anlaşma kapsamında mutabakata varılan her bir hususun uygulamada gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespitinin zor olduğu bir gerçektir. Zira sektörde müşterilere uygulanacak fiyatlar belirlenirken liste fiyatları kadar söz konusu müşterinin –özellikle kurumsal müşterilerin- alım gücü, iş hacmi gibi hususlar da uygulanacak ıskontoların tespitinde etkili olmaktadır.

Sektördeki fiyatlamaların karmaşıklığına ilave olarak özellikle, ihalelerin paylaşımı ve ihalelere uzlaşmalı teklif verilmesi gibi danışıklı davranışların tespitini güçleştiren bir diğer husus ise verilecek tekliflerin, teşebbüs genel müdürleri veya daha alt düzeydeki yetkililer arasında, her bir ihale için münferit olarak belirlenmesidir. Dolayısıyla her bir ihale bazında hangi indirim oranının uygulanacağı hangi ihaleye hangi teşebbüsün daha uygun teklif vereceği bilinmediği için bu anlaşmaya her bir ihale bazında uyulup uyulmadığının tespit edilmesi mümkün olmamaktadır.”

Sonuç   olarak,   Kurul’un   kararlarında,   “zarar   rakamını”   ya   da   “zarar   rakamının  hesaplanmasına   temel   teşkil   edecek   verileri”   açıkça   zikretmediği   aksine   çoğunlukla  incelenen  rekabet  ihlalinin  etkilerine  dolaylı  yoldan  değindiği  ya  da  hiç  değinmediği  tespit  edilmiştir.  

Zarar   hesaplanırken   bilinmesi   gereken   önemli   parametrelerden   biri   de   ihlalin   süresidir.   Bu  noktada   çalışmamızda   incelenen   65   adet   soruşturma   kararında   ihlalin   “başlangıç   ve   bitiş  tarihleri”   ya   da   “ne   kadar   süreyle   devam   ettiğine”   ilişkin   olarak   kısa   bir   değerlendirme  

                                                                                                               54 Rekabet Kurulu’nun 03.09.2010 tarih ve 10-58/1193-449 sayılı Kargo Soruşturma Kararı, s.41.

Page 23: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  23  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

yapılacaktır55.  Kurul’un   incelenen  kararlarının  yarısından  fazlasında  “ihlalin  ne  kadar  süreyle  devam  ettiğini”  belirten  doğrudan  veya  dolaylı  olarak  değerlendirme  yaptığı  görülmektedir.  Örneğin  ihlalin  ne  kadar  süreyle  devam  ettiğini  doğrudan  belirttiği  kararlar  olduğu  gibi  ihlalin  başlangıç   ve   bitiş   tarihlerine   yer   vererek   sürenin   hesaplanması   imkânını   sağlayan  değerlendirmeleri   de   mevcuttur.   Öte   yandan   yalnızca   ihlalin   ne   zaman   başladığını   dile  getiren   ancak   ihlalin   bitiş   tarihini   açık   ve   net   olarak   ortaya   koymayan   kararları   da  bulunmaktadır56.   Bir   diğer   kategori   ise   ihlalin   süresinin   ya   da   başlangıç   ve   bitiş   tarihlerinin  açıkça   zikredilememesine   rağmen   ihlalin   ne   kadar   süreyle   devam   ettiğine   dolaylı   yoldan  işaret  eden  kararlarıdır.  

Rekabet   Kurulu   tarafından   ihlalin   başlangıç   ve   bitiş   tarihlerinin   dolayısıyla   ihlalin   süresinin  açıkça  ortaya  konulduğu  kararlara  verilebilecek  en  güzel  örneklerden  bir  tanesi  Kargo  Karteli  Kararıdır.   Nitekim   ilgili   Karar’da   Kurul   “(...)   adı   geçen   teşebbüslerin   aralarındaki   rekabeti  azaltmak  için  2006  yılı  Şubat  ayı  ile  2008  yılı  Ağustos  ayı  arasında  kartel  anlaşmasına  dâhil  oldukları   tespit   edildiğinden…”   ifadelerine   yer   vererek   ihlalin   başlangıç   ve   bitiş   tarihlerini  dolayısıyla  süresini  net  bir  şekilde  tespit  etmiştir57.  

İhlalin  süresinin  açıkça  belirtildiği  bir  diğer  örnek  karar   ise  2010  yılında  verilen  Citroen  Bayi  Konseyi’ni  konu  alan  kartel  kararıdır.  Kararda  dile  getirilen  ve  aşağıda  yer  verilen  tespitlerden  de   görüleceği   üzere,   Kurul   ihlalin   başlangıç   ve   bitiş   tarihlerinin   açık   bir   şekilde  belirtmektedir58.  

“Önceki bölümlerde yer verilen tespit ve açıklamalardan, Ocak 2007’den 2008 yı l ı sonuna kadar Bayi Konseyi çatısı altında bazı İstanbul bayileri, Tekirdağ, Kocaeli ve Samsun bayilerinin, Citroen marka yeni araç satışı pazarında bayiler arası rekabeti kısıtlamak amacıyla fiyat ve indirim oranlarında anlaştıkları, belirlenen fiyatlara uyulmasını teminen denetim ve cezalandırmalar yaptıkları ve anlaşmadan zaman zaman sapmalar gerçekleşse de, rekabeti bozma amacını taşıyan söz konusu anlaşmanın uygulandığı anlaşılmaktadır.”

Belirtmek  gerekir   ki;   2006   ile  2011  yılları   arasında  karara  bağlanan   soruşturma  kararlarının  incelendiği   göz   önünde   bulundurulduğunda   söz   konusu   süreçte   2006   yılından   2011   yılına  doğru  gelindikçe  Kurul   tarafından   ihlalin   süresi   ile   ilgili   yapılan  değerlendirmelerin  daha  bir  netlik   kazandığı   söylenebilir.   Bununla   birlikte   2006   yılında   verilen   ve   gazbeton   pazarında  faaliyet  gösteren  teşebbüsleri  konu  olan  soruşturma  kararında  da  Kurul  tarafından  ihlalin  ne  zaman  başladığı  ve  bittiğinin  net  bir  şekilde  ortaya  konulduğu  görülmektedir59.  

                                                                                                               55 İhlalin ne kadar sürdüğünün Kurul tarafından dile getirilip getirilmediğinin tespit edilmesi hususu, çalışmanın esas konusunu oluşturmamakla beraber Kurul’un bu yöndeki genel eğilimini gösteren kısa bir değerlendirme yapılacaktır. 56 Bu halde ihlalin süresinin kararın verildiği tarih olarak alınması uygun gözükmektedir. 57 Rekabet Kurulu’nun 03.09.2010 tarih ve 10-58/1193-449 sayılı Kargo Soruşturma Kararı, s.45. 58 Rekabet Kurulu’nun 23.09.2010 tarih ve 10-60/1274-480 sayılı Citroen Bayi Konseyi Kararı, s.58. 59 Rekabet Kurulu’nun 30.05.2006 tarih ve 06-37/477-129 sayılı Gazbeton Soruşturması Kararı.

Page 24: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  24  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

“Teşebbüsün savunmasında duvar malzemesi piyasasının kendine has özelliklerinden dolayı olası anlaşmalara uyulmasının mümkün olmadığı iddiasına yer verilmekle birlikte; söz konusu iddia, tarafların neden 2000 yı l ından it ibaren beş yı l süreyle 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesinde yasaklanan belli başlı eylemlerin hemen tümünü kapsayan anlaşma ve eylemler içerisinde bulunduklarını açıklamamaktadır.”

İhlalin   süresinin   tespit   edilmesi   ile   ilgili   olarak   değinilmesi   gereken   bir   diğer   husus   ise   söz  konusu   tespitin   özellikle   “ağır   kartel   vakaları”   bakımından   daha   belirgin   olarak   yapılmış  olduğudur.   Zira   6.  maddenin   ihlalini   konu   alan   ve   çalışmada   incelenen   5   adet   soruşturma  kararından  yalnızca  bir  adedinde  açık  bir  şekilde  ihlalin  süresine  değinilmektedir60.    

Yukarıda   yer   verilen   ve   açıkça   ihlalin   süresine   değinilen   kararların   yanında   buna   dolaylı  yoldan  işaret  eden  tespitlerin  yer  aldığı  kararlar  da  bulunmaktadır.  Örneğin  TEB  Soruşturma  Kararı’nda   “ihlal   iradesi   2009   yılında   oluşmasına   karşın,   bunun   2010   yılında   da   sonuç  doğurduğu   görülmektedir.”   denilerek   ihlalin   süresi   tam   olarak   açık   olmayan   bir   şekilde  belirtilmektedir61.  Yine  bir  diğer  örnek  karar  Peugeot  bayileri  hakkında  verilen  karardır.  Söz  konusu   Karar’da   “Konsey’in   faaliyette   bulunduğu   süre   zarfında   her   ne   kadar   fiyat  birlikteliğine   uymayan   bayiler   ortaya   çıksa   da   rekabeti   bozma   amacını   taşıyan   söz   konusu  anlaşmanın   uygulandığı   anlaşılmaktadır.”   ifadesine   yer   verilerek   Konsey’in   faaliyette  bulunduğu  süre,  ihlalin  süresi  olarak  kabul  edilmiştir62.  

Belirtildiği  üzere;  Kurul’un  “ihlalin  başlangıcı  ve  bitişi”  bir  diğer  deyişle  “süresini”  çoğunlukla  ve  özellikle  kartel  vakalarında  olmak  üzere  belirttiği  kararlar  çoğunlukta  olmakla  birlikte,  bu  tespitlerin  doğrudan  veya  dolaylı  olarak  hiç  yapılmadığı  kararları  da  mevcuttur63.  

3.3.  İlliyet  Bağı  Rekabet  Kurulu  İncelemelerinde  Ne  Ölçüde  Yer  alıyor?  

Kurul’un  yaptığı   incelemelerde  ihlal  olduğu  tespit  edilen  eylem  ile  zarar  asında  illiyet  bağını  kurmakta,  zarar  rakamını  tespit  etmekten  daha  başarılı  olduğu  söylenebilir.  Örneğin,  Sanofi  Aventis   teşebbüsünün   ilaç   dağıtım   pazarında   küçük   ölçekli   ecza   depolarını   pazar   dışına  çıkarmaya   yönelik   uygulamalarda   bulunarak   Rekabet   Kanunu’nun   6.   maddesini   ihlal   ettiği  iddiasının  incelendiği  kararda  illiyet  bağı  net  bir  biçimde  ortaya  konulmaktadır.  

“Yapılan değerlendirmeler ışığında, Sanofi Aventis'in uygulamasının ecza depoculuğu alanında öncelikle hakim durumda bulunulan pazarlar bakımından rekabeti bozduğu bu ürünlere ulaşamayan depolar bakımından ileride pazardan çıkmaya kadar varabilecek olan önemli zararlar doğurduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında, uygulamanın gerek eşiklerin yükseltilmesine gerekse de başka üreticiler tarafından benzer gerekçelerle

                                                                                                               60 Söz konusu tespit için bkz. Rekabet Kurulu’nun 10.11.2008 tarih ve 08-65/1055-411sayılı TTNET Yaz Fırtınası Kararı. 61 Rekabet Kurulu’nun 08.7.2010 tarih ve 10-49/912-321 sayılı TEB Kararı, s.53. 62 Rekabet Kurulu’nun 6.8.2010 tarih ve 10-53/1057-391 sayılı Peugeot Bayileri Kararı, s.92. 63 Rekabet Kurulu’nun 19.9.2007 tarih ve 07-75/898-340 sayılı İstanbul Kuyumcular Odası Kararı, 20.04.2009 tarih ve 08.03.2007 tarih ve 07-22/207-66 sayılı 3M Kararı.

Page 25: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  25  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

uygulanmasına zemin hazırlamasına imkân sağlaması nedeniyle görünen zararından çok daha fazlasını potansiyel olarak içerisinde barındırdığı anlaşılmaktadır.

Sanofi Aventis'in vade konusundaki uygulamasının ecza depoculuğu faaliyet alanında neden olduğu olumsuzlukların bu teşebbüsün elde etmeyi umduğu tasarruf veya kazançları ile birlikte değerlendirildiğinde ise önemli dengesizliklerin bulunduğu, uygulamanın gerçekte Sanofi Aventis'e ihmal edilebilir nitelikte kazanç sağlarken çok ciddi zararlara yol açtığı veya açabileceği tespit edilmiştir. Dolayısıyla yapılan net etki analizi çerçevesinde uygulamanın öngörülen kazanımlarının neden olduğu zararlara göre çok yetersiz kaldığı sonucuna ulaşılmıştır.”

3.4.  Rekabet  Kurul  Kararlarında  “Kusur”  Unsuru  İncelenmiş  Midir?  

Haksız  fiilde  kusur  şartının  yerine  gelmesi  için;  davalının  hukuka  aykırı  ve  zarar  veren  sonucu  arzu   etmesi   (kast)   veya   arzu   etmese   bile   bunun   gerçekleşmemesine   yönelik   olarak   hal   ve  şartların   gerektirdiği   özeni   göstermemiş   olması   (ihmal)   gerekir.   Rekabet   hukuku   açısından  kusur   şartı   için  Sanlı   kusur   ve   hukuka   aykırılığın   iç   içe   geçtiğini   belirtip   şu   değerlendirmeyi  yapmaktadır64:  

“Kartel anlaşmaları ya da dışlayıcı uygulamalar gibi bir takım hukuka aykırı davranışlar, nitelikleri icabı, failin kusurlu davranmış olmasını gerektirir. Bu tür davranışların vasıflandırılması bir ölçüde kusura dayanmaktadır. Açık ihlal niteliği taşımayan diğer davranışlar bakımından ise, söz konusu davranışın piyasa üzerindeki ekonomik etkilerinin teşebbüsler tarafından öngörülmemiş olması ihtimali düşüktür. Üstelik teşebbüslerin genelde tacir sıfatı taşıyacak olmaları nedeniyle, gösterilmesi gereken özenin ölçüsü daha ağır olacaktır. Bu nedenle olayların önemli bir kısmında teşebbüslerin gereken özeni göstermediğini ve bu nedenle de ihmal içerisinde davrandığı kabul edi lecektir . Bir bakıma hukuka aykırılığın tespit edilmesiyle birlikte, prensip olarak, kusurun varlığını kabul etmek gerekir.”

Sanlı’ya   göre   hukuka   aykırılığın   tespit   edilmesi   büyük   ölçüde   davalının   kusurlu   kabul  edilmesi   sonucunu   doğuracaktır.   İncelediğimiz   kararlarda   da   bu   yaklaşıma   yakın   bir  şekilde,   kusur   ile   ilgili   değerlendirmeler   genel   olarak   hukuka   aykırılık   tespiti   içinde   yer  almaktadır.  

Bu  anlamda  örneğin,  Rekabet  Kurulu’nun  Turkcell’in  Rekabet  Kanunu’na  aykırı   faaliyetlerini  incelediği   kararında,   Turkcell’in   hukuka   aykırı   uygulamaları   ele   alınırken   aynı   zamanda   bu  uygulamaların   bilincinde   olduğu   ve   bu   yönde   kastının   bulunduğunu   aşağıdaki   sözlerle  değerlendirmiştir65:  

“ (…) her ne kadar hakim durum ihlallerinde kastın varlığı gerekli bir unsur olarak değerlendirilmese de, Turkcell uygulamalarının soruşturma konusu f i i l ler inin rakibi dışlayıcı nitel iğinin farkında ve bi l incinde olarak ve bu sonucu doğurmak üzere gerçekleştirildiğinin vurgulanması gerekliliğidir.”

                                                                                                               64 Sanlı 2003, s.232. 65 Rekabet Kurulu’nun 23.12.2009 tarih ve 09-60/1490-379 sayılı Turkcell Soruşturma Kararı, s.36.

Page 26: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  26  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Benzer   şekilde,   refrakter   malzemeleri   pazarında   faaliyet   gösteren   teşebbüslerin   Rekabet  Kanunu’nu   ihlal  edip  etmediğinin   incelendiği  kararda,  teşebbüslerin  hukuka  aykırı  eylemleri  incelenirken   kastın   varlığından   söz   edilmiş   ve   bu   teşebbüslerin   açıkça   rekabete   aykırı  anlaşma   kastına   sahip   olduğu   ve   bu   nedenle   rekabetin   teşebbüslerin   eylemleri   sonucu  kısıtlandığı  sonucuna  ulaşılmıştır66.  

Rekabet   Kurulu,   Roche   ve   Beşer   Ecza   Deposu’nun   SSK,   devlet   ve   üniversite   hastanelerinin  2003  yılı   granisetron   ihalelerindeki   rekabete  aykırı   eylemlerini   incelerken  de,   teşebbüslerin  rekabeti   ortadan   kaldırmak   kastıyla   hareket   ettiğini   belirtmiş   ve   gerçekleştirdikleri   fiillerin  rekabete  aykırı  sonuçlarının  bilincinde  olduklarına  hükmetmiştir67.  

Diğer   taraftan   Rekabet   Kanunu’nun   3.   maddesindeki;   “Piyasada   mal   veya   hizmet   üreten,  pazarlayan,  satan  gerçek  ve  tüzel  kişilerle,  bağımsız  karar  verebilen  ve  ekonomik  bakımdan  bir   bütün   teşkil   eden   birimler”     şeklindeki   teşebbüs   tanımı   Ticaret   Hukuku’ndaki   tüccar  tanımına68  yakın  bir  anlam  ifade  etmektedir.    

Kusur   şartının   Rekabet   Kurulu   kararlarında   ne   ölçüde   ele   alınmış   olduğu,   bu   hukuk   dalına  özgü   tazminat   davalarında   daha   da   önem   kazanmaktadır.   Çünkü   Rekabet   Kanunu’nun   58.  maddesinin   2.   fıkrasında;   “Ortaya   çıkan   zarar,   tarafların   anlaşması   ya   da   kararı   veya   ağır  ihmalinin   olduğu   hallerden   kaynaklanmaktaysa,   hakim,   zarar   görenlerin   talebi   üzerine,  uğranılan  maddi  zararın  ya  da  zarara  neden  olanların  elde  ettiği  veya  elde  etmesi  muhtemel  olan   karların   üç   katı   oranında   tazminata   hükmedebilir.”   hükmü   yer   almaktadır.   Bu  hükümden   hareketle   özel   hukuk   mahkemesinin   tespit   edilen   zararın   üzerinde   (üç   katına  kadar)   bir   tazminata   hükmedebilmesi   için   davalının   kastı   veya   ağır   ihmalinin   olduğunun  ortaya  konması  gerekmektedir.  Rekabet  Kurulu  kasıt  ve  ağır   ihmal   ile   ilgili  değerlendirme  yaptığı   ölçüde   hata   maliyetlerini   azaltacak,   aksi   takdirde   bu   şartın   yerine   geldiği   davacı  tarafından  ispat  edilmeye  çalışılacaktır.    

Kasıt   ve   ağır   ihmal   açısından   incelenen   Rekabet   Kurulu   kararlarına   baktığımızda   bunlardan  sadece  6   tanesinde   kastın   tespit   edildiği   görülmektedir.   Bu   6   karardan  2   tanesinde   ise   söz  konusu   tespit   ceza   takdiri   bölümünde   yapılmıştır.   Çünkü   Rekabet   Kanunu’nun   ‘İdari   Para  Cezaları’  başlıklı  16.  maddesinde;  “Kurul,  para  cezasına  karar  verirken,  kastın  varlığı,  kusurun  ağırlığı,  ceza  uygulanan  teşebbüs  veya  teşebbüslerin  pazar  içindeki  gücü  ve  muhtemel  zararın  ağırlığı  gibi  unsurları  dikkate  alır.”  hükmüne  yer  verilmektedir.  

                                                                                                               66 Rekabet Kurulu’nun 29.1.2007 tarih ve 07-10/63-19 sayılı Refrakter Soruşturma Kararı, s.30. 67 Rekabet Kurulu’nun 13.7.2006 tarih ve 06-51/655-183 sayılı Roche Soruşturma Kararı, s.12. 68 Türk Ticaret Kanunu’na göre, hem gerçek kişiler hem de tüzel kişiler tacir olabilmektedirler. Türk Ticaret Kanunu’ndaki tanımdan hareketle (m. 12) bir gerçek kişinin tacir olabilmesi için öncelikle bir ticari işletme bulunmalı ve bu ticari işletme kısmen dahi olsa kendi adına işletilmelidir. 16. maddeye göre de amacına varmak için ticari işletme işleten dernekler ve kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümleri dairesinde yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler de tacir sayılacaktır. SABİH, A. (2001), “Ticari İşletme Hukuku”, Ankara, Altıncı Baskı, s.106.

Page 27: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  27  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Kusur   ile   ilgili   anlattıklarımız   ışığında   incelenen   kararları   genel   olarak   değerlendirirsek,  Rekabet  Kurulu’nun  kusur  şartını  istisnai  olarak  ele  aldığını,  6  karar  dışında  bu  şarta  özel  bir  yer   ayırmadığını   ve   Sanlı’nın   belirttiği   gibi   hukuka   aykırılık   ile   kusuru   bir   arada  değerlendirdiğini  söyleyebiliriz.  

SONUÇ  

Çalışmamız   kapsamında,   Rekabet   Kurulu   tarafından   ihlalin   varlığının   tespit   edildiği  soruşturmalarda,   piyasadaki   rekabetin   bozulduğu   gibi   genel   bir   tespitin   ötesine   geçilerek  tarafların  uğradığı  zararla  ilgilenilip  ilgilenilmediği  araştırılmıştır.    

Kurul’un   yerleşik   bir   anlayışa   sahip   olduğu   ve   bu   çerçevede   rakipler   arasındaki  koordinasyonun  tespit  edilmesi  halinde,  bunun  pazar  üzerindeki  etkisinin  ölçülmeden,  ihlalin  varlığına   hükmedildiği   görülmektedir.   Bu   türden   bir   yaklaşımın   uygulamayı   kolaylaştırdığı  söylenebilir  ancak  bu  yaklaşım,  zarar  görenlerin  taleplerini  yerine  getirmeye  uygun  değildir.  İhlale   hükmetmekteki   söz   konusu   kolaycı   yaklaşım,   fiyatların   artıp   artmadığı,   bunun   ne  kadarının   zarar   görenin   cebinden   çıktığı,   pazar   dışında   kalmanın   maliyeti   vb.   tespitlerin  yapılmasının  önünü  kapatmıştır.  

Bunlara   ek   olarak,   kararlarda,   zararın   varlığından   çekingen   bir   biçimde   bahsedildiği  görülmektedir.   Bu   noktada   teoriye   atıf   yapılmakla   yetinilerek   ‘söz   konusu   ihlalden   zarar  görenler   olabilir’   sonucuna   ulaşıldığı   görülmektedir.   Hâlbuki   Rekabet   Kurumu’nun   sahip  olduğu   yetkiler,   kullandığı   zaman   ve   insan   gücü   bu   hususları   ortaya   koymak   için   uygun   ve  yeterlidir.  

Öte   yandan,   zarar   rakamının   doğrudan   tespit   edilmesiyle   uğraşmanın   Rekabet   Kurulu’nun  mevcut  görev   tanımının  dışında  olduğu  öne  sürülebilir.  Ancak   zarar   rakamı   tespit  edilmese  de,   bu   rakamın   hesaplanmasını   sağlayabilecek   olan   fiyattaki   rekabetin   engellenmesinden  kaynaklanan   artışın   tespiti   de   yapılabilmektedir.   Aslında   bu,   en   azından   kartel   davalarında  ihlalin  pazardaki  etkisini  ölçmekle  aynı  anlama  gelmektedir.  

Yine   uygulamadaki   bir   başka   mesele,   şikâyetçiden   soruşturmalarda   aktif   olarak  yararlanılmamasıdır.  Sözlü  savunma  toplantılarında  dahi  şikâyetçinin  konuşması  genel  olarak  beş   dakikalık   bir   süre   ile   sınırlanmaktadır.   Oysaki   şikâyetçi   rekabet   incelemelerindeki  süreçten   dışlandığında   zaten,   zarar   rakamını   ölçme   motivasyonu   da   ya   azalmakta   ya   da  tamamen  ortadan  kalkmaktadır.    

Son  olarak,  kararlarda   ticari   sır  gerekçesiyle   rakamsal  verilerin  yayımlanmıyor  olması,   zarar  hesabı  yapan  bir  mutazarrırın  başvurusunu  da  zorlaştırmaktadır.  

Tüm   bu   değerlendirmeler   ışığında   rekabet   ihlallerinin   özel   hukuk   bakımından   doğurduğu  sonuçlara   dâhil   olup   olmama   konusunun   Rekabet   Kurulu   tarafından   artık   çok   net   olarak  yapılması   gereken   bir   tercih   olduğunu   düşünüyoruz.   Çünkü   bu   tercih   yapıldıktan   sonra  kararların  özel  hukuk  yargılamasına  olan  desteği  anlamlı  bir  düzeye  gelebilecektir.   İnceleme  dönemimizdeki  kararların  özel  hukuk  yargılamasına  fiili  desteği,  maalesef  Yargıtay’ın  Rekabet  

Page 28: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  28  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Kurulu   Kararı’nın   kesinleşmesini   bekletici  mesele   yapmasını   gerektirecek   düzeyde   değildir.  Bu  yüzden  hukuk  ve  ekonomi  disiplini  bakış  açısı  ile  Rekabet  Kurulu  incelemesinin  haksız  fiilin  4  koşulunu  tam  olarak  ortaya  koyacak  şekilde  yapılması  sağlanmadıkça,  bu  hukuk  politikası  tercihi   sosyal   refahı   artırmak   bir   yana,   rekabet   ihlalinden   doğan   sebepsiz   zenginleşmenin  bertaraf  edilmesine  engel  olarak,  rekabet  ihlali  yapanları  cesaretlendirmektedir.  

 

 

 

Page 29: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

KAYNAKÇA  

ADDY,   G.   N.,   THOMSON,   K.   E.   ve   FANAKI,   A.   F.   (2009),   “Private   Competition   Litigation   in  Canada”,  Davies  Ward  Phillips  &  Vineberg  LLP.  

AKILLIOĞLU,   E.   (2007),   “Rekabet   Kurulu   ve   Yerel   (=Adli)   Mahkeme   İlişkisi   ve   Bir   Yerel  Mahkeme  ve  Rekabet  Kurulu  Kararı”,  Rekabet  Forumu  Dergisi,  sayı.31,  s.16-­‐18.  

AKILLIOĞLU,   T.   (2007),   “Anadolu   Cam   Kararı   ve   Koşut   Başvuru   Yasağı”,   Rekabet   Forumu  Dergisi,  sayı.26,  s.3-­‐8.  

AKSOY,   M.   N.   (2004),   Rekabetin   Korunması   Hakkında   Kanuna   Aykırılığın   Özel   Hukuk  Alanındaki   Sonuçları,   Rekabet   Kurumu   Uzmanlık   Tezleri   Serisi,   Rekabet   Kurumu   Yayını,  Ankara.  

ALCHIAN,  A.  A.  (1965),  “Some  Economics  of  Property  Rights”,  30  II  Politico,  s.  816-­‐829.  

ARDIYOK,  Ş.   (2005),  “Anayasal  Açıdan  Piyasalara  Mikro  İktisadi  Müdahaleler",  LEGAL  Hukuk  Dergisi,  Mayıs,  Yıl:3  Sayı:29,  s.  1691-­‐1705.  

ARDIYOK,   Ş.   (2008),   “Türk   Hukukunda   Yeni   Bir   Yaklaşım:   Hukuk   ve   Ekonomi   Öğretisi”,  İnceoğlu,  M.  (der.),  Uğur  Alacakaptan’a  Armağan  içinde,  İstanbul  Bilgi  Üniversitesi  Yayınları,  Cilt  2.  

ARI,  Z.  (2006),  “Rekabet  Hukukunda  Üç  Kat  Tazminat”,  Rekabet  Forumu  Dergisi,  sayı.26,  s.9-­‐11.  

ARI,   Z.   (2006),   “Kurul   Kararlarının   Adli   Yargı   Üzerindeki   Etkisi   (Bekletici   Sorun)”,   Rekabet  Forumu  Dergisi,  sayı.28,  s.19-­‐25.  

ATİLA,  M.  H.  (2005),  “Rekabet  Hukuku  Açısından  Zarar”,  Rekabet  Forumu  Dergisi,  sayı  15,  s.7-­‐10.  

BALDE,   A.   (2005),   “Breaching   The   EC   Competition   Law   and   Private   Action   For   Damages   –  Race   to   the   Bottom   or   Improvement   of   the   Efficiency   of   Enforcement?”,   University   of  Primorska,  Faculty  of  Management,  Koper,  Slovenia.  

BEARD,   D.   (2006),   “Damages   in   competition   law   litigation   in   the   United   Kingdom”,  Competition  Law  Association,  LIDC  Amsterdam.  

BOLATOĞLU,   H.   (2010),   “Private   Enforcement   of   Competition   Law   –   Turkey”,   The  International  Handbook  on  Private  Enforcement  of  Competition  Law,  s.414-­‐432.  

BOONE,  J.  ve  MULLER,  W.  (2008),  “The  Distribution  of  Harm  in  Price-­‐Fixing  Cases”,  Discussion  Paper,  Tilburg  University.  

Page 30: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  30  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

BÜLBÜL,  A.  (2006),  Rekabet  Hukukunda  Tazminat  Taleplerinin  Mukayeseli  Değerlendirilmesi,  Yüksek  Lisans  Tezi  Derlemesi,  Ortadoğu  Teknik  Üniversitesi  Yayını,  Ankara.  

CALKINS,  S.  (2006),  “Coming  to  Praise  Criminal  Antitrust  Enforcement”,  European  University  Institute.  

CARPAGNANO,  M.  (2006),  “Private  Enforcement  of  Competition  Law  Arrives  in  Italy:  Analysis  of   the   Judgment   of   the   European   Court   of   Justice   in   Joined   Cases   C-­‐295-­‐289/04”,   The  Competition  Law  Review,  Volume  3  Issue  1,  s.47-­‐72.  

CARRIER,   M.   A.   (2010),   “A   Tort-­‐Based   Causation   Framework   For   Antitrust   Analysis”,  University  School  of  Law-­‐Camden.  

CAVANAGH,  E.  D.  (1987),  “Detrebling  Antitrust  Damages:  An  Idea  Whose  Time  Has  Come?”,  Tulane  Law  Review,  Volume  61.  

COASE,  Ronald  H.  (1960),  “The  Problem  of  Social  Cost”,  The  Journal  of  Law  and  Economics.  

COMMISSION  OF  THE  EUROPEAN  COMMUNITIES,  Green  Paper  Damages  Actions  for  Breach  of  The  EC  Antitrust  Rules,  Brussels,  2005.  

COMMISSION   OF   THE   EUROPEAN   COMMUNITIES,   White   Paper   on   Damages   Actions   for  Breach  of  the  EC  Antitrust  Rules,  Brussels,  2008.  

COMMISSION   OF   THE   EUROPEAN   COMMUNITIES,   Staff   Working   Document   Public  Consultation:  towards  a  Coherent  European  Approach  to  Collective  Redress,  Brussels,  2011.  

CONNOR,   J.   M.   (2010),   “The   High   Economic   Costs   of   Cartels:   Can   Private   Enforcement  Help?”,  Purdue  University;  American  Antitrust  Institute.  

COOK,  C.   J.   (2008),   “Private  Enforcement  of  EU  Competition   Law   in  Member  State  Courts:  Experience   to   Date   and   the   Path   Ahead”,   Competition   Policy   International   Antitrust  Chronicle,  Volume  4  –  2.  

COOTER,  R.  ve  ULEN,  T.  (2004),  Law&Economics,  4.  Baskı.  

DAVIS,   J.   P.   ve   LANDE   R.   H.   (2011),   “Defying   Conventional  Wisdom:   The   Case   For   Private  Antitrust  Enforcement”,  U.S.  Antitrust  Laws.  

FARRELL,   L.   (2009),   “Private   Damages   Actions:   A   Review   of   the   Developments   in   Five  Member  States”,  Enforcement  of  Competition  Law  2009,  Global  Legal  Group,  Chapter  1.  

GERVEN,   W.   (2005),   “Private   Enforcement   of   EC   Competition   Rules”,   Joint   EU  Commission/IBA  Conference  On  Antitrust  Reform  in  Europe.  

Page 31: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  31  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

GINSBURG,  D.  H.  ve  BRANNON,  L.  (2005),  “Determinants  of  Private  Antitrust  Enforcement  in  the  United  States”,  Competition  Policy  International  Antitrust  Chronicle,  Volume  1-­‐2.  

GOOD,  D.,  SANDERS,  M.  ve  BOYLAN,  P.  (2003),  “Challenging  the  cartels:  Private  enforcement  of   competition   law”,   http://competition.practicallaw.com/0-­‐102-­‐3736#null,   Erişim   Tarihi:  15.05.2012.  

GÜVEN,   P.   (2009),   Rekabet   Hukuku'na   Dayalı   Tazminat   Davalarının   Mahkeme   Kararları  Işığında  Değerlendirilmesi,  Yüksek  Lisans  Tezi,  Kocaeli  Üniversitesi.  

GÜZEL,   O.   (2006),   “Türk   Rekabet   Hukuku   Uygulamasında   Yargının   Rolü,   On   bir   Yıllık  Deneyimin   Sonuçları”   Rekabet   Hukukunda   Güncel   Gelişmeler   Sempozyumu   –   IV,   Kayseri  Etkinlik  Kitabı,  s.  188-­‐237.  

HARRISON,  J.  (2010),  “Private  Antitrust  Enforcement  in  the  United  States  and  the  European  Union:  Standing  and  Antitrust  Injury”,  University  of  Florida  College  of  Law.  

HOVENKAMP,  H.  (2011),  “Quantification  Of  Harm  In  Private  Antitrust  Actions  In  The  United  States”,  University  of  Iowa  Legal  Studies  Research  Paper.  

HUFFMAN,  M.   (2007),  “The  Necessity  Of  Pleading  Elements   In  Private  Antitrust  Conspiracy  Claims”,  West  Virginia  University  College  of  Law.  

IYER,   S.   (2007),   “Antitrust   Damages   in   Exclusionary   Practice   Cases”,  Economics   Committee  Newsletter,  Volume  7-­‐2.  

İNAN,  N.   (2004),   “4054   Sayılı   Rekabetin   Korunması  Hakkında  Kanun'un  Özel  Hukuka   İlişkin  Hükümlerine   Eleştirisel   Bir   Bakış”,   Rekabet   Hukukunda   Güncel   Gelişmeler   Sempozyumu-­‐II,  Kayseri,  s.  43-­‐67.  

JOHNSON,  J.  (2005),  “Economic  Approaches  to  Antitrust  Damage  Estimation”,  NERA.  

JONES,  C.  A.  (2004),  “Private  Antitrust  Enforcement  in  Europe:  A  Policy  Analysis  and  Reality  Check”,  Kluwer  Law  International,  Volume  27-­‐1.  

JONES,  C.  A.  (2006),  “After  the  Green  Paper:  The  Third  Devolution  in  European  Competition  Law  and  Private  Enforcement”,  The  Competition  Law  Review,  Volume  3-­‐1.  

KAUPER,   T.   E.   ve   SNYDER,   E.   A.   (1986),   “An   Inquiry   into   the   Efficiency   of   Private  Antitrust  Enforcement:   Follow-­‐on   and   Independently   Initiated   Cases   Compared”,   The   Georgetown  Law  Journal,  Volume  74.  

KOMMINOS,  A.  (2006),  “Public  and  Private  Antitrust  Enforcement   in  Europe:  Complement?  Overlap?”,  The  Competition  Law  Review,  Volume  3-­‐1,  s.5-­‐26.  

Page 32: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  32  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

KOMMINOS,  A.   (2008),   “The  Road   to   the  Commission's  White  Paper   for  Damages  Actions:  Where  We  Came  From”,  Competition  Policy  International  Antitrust  Chronicle,  4-­‐2.  

KOMMINOS,  A.  (2009),  “Quantifying  Antitrust  Damages  Towards  Non-­‐Binding  Guidance  For  Courts”,  Study  For  the  European  Commission,  Luxembourg.  

KORTUNAY,   A.   (2009),   “AB   Rekabet   Hukukunda   Tazminat   Davalarına   Yönelik   Reform  Çalışmaları   ve   Türk   Hukuku   Bakımından   “De   Lege   Ferenda”   Düşünceler”,   Rekabet   Dergisi,  10(1),  s.81-­‐138.  

LANDE,   R.   H.   ve   DAVIS   J.   P.   (2007),   “An   Analysis   of   Forty   Cases”,  Report   of   the   American  Antitrust  Institute’s  Private  Enforcement  Project  Benefits  From  Private  Antitrust  Enforcement.  

MARCOS,  F.  ve  GRAELLS,  A.  S.  (2006),  “Towards  a  European  Tort  Law?  Damages  actions  for  breach   of   the   EC   antitrust   rules:   harmonising   Tort   Law   through   the   back   door?”,  IV.International  Congress  European  Private  Law  Beyond  The  Cfr.  

NAZZINI,   R.   ve   NİKPAY,   A.   (2008),   “Private   Actions   in   EC   Competition   Law”,   Competition  Policy  International  Antitrust  Chronicle,  4-­‐2.  

O’DONOGHUE,   R.   (2011),   “Europe’s   Long   March   Towards   Antitrust   Damages   Actions”,  Competition  Policy  International  Antitrust  Chronicle,  Volume  April  –  2.  

OECD   Global   Forum   on   Competition,   How   Enforcement   Against   Private   Anticompetitive  Conduct  has  Contributed  to  Economic  Development,  2004.  

OECD  Policy  Roundtables,  Presenting  Complex  Economic  Theories  to  Judges,  2008.  

OFT,   “Private   actions   in   competition   law:   effective   redress   for   consumers   and   business”,  2007.  

OĞUZMAN,  M.  K.   ve  M.  T.  ÖZ   (2009),  Borçlar  Hukuku-­‐  Genel  Hükümler,  Gözden  Geçirilmiş  Altıncı  Bası,  Vedat  Kitapçılık,  İstanbul.  

PAGE,  W.   (1980),   “Antitrust   Damages   and   Economic   Efficiency:   An   Approach   to   Antitrust  Injury”,  University  of  Chicago  Law  Review,  Volume  47.  

PHEASANT,  J.   (2006),  “Private  Antitrust  Damages   in  Europe:  The  Policy  Debate  and  Judicial  Developments”,  ABA  Antitrust  Bulletin,  21-­‐1.  

POHLMANN,   P.   (2011),   “Private   Losses   in   European   Competition   Law:   Public   or   Private  Enforcement?”,  The  Evolution  of  Torts  in  European  Business  Law,  157–163.  

REKABET  KURUMU  (2010),  Rekabet  Terimleri  Sözlüğü,  Genişletilmiş  Üçüncü  Baskı.  

Page 33: Yakın Dönem Rekabet Kurulu Kararlarının Ampirik Analizi: İdarenin Tazminat Davalarına Katkı Düzeyi

 

 Sayfa|  33  

Taslak  metindir,  atıf  yapmayınız.  

Report   For   The   European   Commission   Contract   DG   COMP/2006/A3/012,  Making   antitrust  damages  actions  more  effective  in  the  EU:  welfare  impact  and  potential  scenarios,  Brussels,  Rome  and  Rotterdam,  2008.  

POSNER,  R.  (2007),  Economic  Analysis  of  Law,  7.  Baskı.  

SANLI,  K.  C.  (2003),  “Türk  Rekabet  Hukukunda  Haksız  Fiil  Sorumluluğu”,  Rekabet  Hukukunda  Güncel  Gelişmeler  Sempozyumu-­‐I,  Kayseri,  s.197-­‐262.  

Speech  of  Neelie  Kroes,  Enhancing  Actions  for  Damages  for  Breach  of  Competition  Rules   in  Europe,  2005.  

STEDMAN,  R.  W.   (1965),  “Consent  Decrees  and  the  Private  Action:  An  Antitrust  Dilemma”,  California  Law  Review,  Volume  53.  

UTKU,   H.,   POLAT,   B.   ve   DENİZ,   S.   (2012),   “Rekabet   Hukukunda   Haksız   Fiil   Sorumluluğu   ve  Tazminat  Davalarında  Usul  Sorunları”,  Rekabet  Dergisi,  13(1),  s.129-­‐162.  

ÜNLÜ,   Hasan   H.   (2003),   “Rekabet   Hukuku   Soruşturmalarında   Taraf   Kavramı   ve   Tarafların  Hakları”,  Ankara,  İlk  Baskı.  

WILS,  W.  (2003),  “Should  Private  Antitrust  Enforcement  Be  Encouraged  in  Europe?”,  Kluwer  Law  International,  26  (3):  473-­‐488.  

YILMAZ,   T.   (2006),   Rekabet   Hukukunun   İhlalinden   Doğan   Zararlar   ve   Bu   Zararların  Sorumluluk  Hukukuna  Göre  Tazmin  Edilmesi,  Yüksek  Lisans  Tezi,  Bilgi  Üniversitesi,  İstanbul.