T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN PSİKOLOJİSİ) ANABİLİM DALI YAŞAMI SÜRDÜRMEDE DİNİ İNANCIN ROLÜ Doktora Tezi Özlem (Güler) Aydın Ankara-2011
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN PSİKOLOJİSİ)
ANABİLİM DALI
YAŞAMI SÜRDÜRMEDE DİNİ İNANCIN ROLÜ
Doktora Tezi
Özlem (Güler) Aydın
Ankara-2011
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN PSİKOLOJİSİ)
ANABİLİM DALI
YAŞAMI SÜRDÜRMEDE DİNİ İNANCIN ROLÜ
Doktora Tezi
Özlem (Güler) Aydın
Tez DanıĢmanı
Doç.Dr. Öznur Özdoğan
Ankara-2011
T.C.ANKARA ÜNivERSiTESi
SOSYAL BiLiMLER ENSTiTÜSÜFELSEFE VE DiN BiliMLERi (DiN PSiKOLOJiSi)
ANABiLiM DAlı ~
YAŞAMı SÜRDÜRMEDE DiNi iNANCıN ROLÜ
Doktora Tezi
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Öznur ÖZDOGAN
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı imzası
Prof. Dr. Nesrin uısu ŞAHiN
Doç. Dr. Öznur ÖZDOGAN
Prof. Dr. Salih AKDEMiR
Prof. Dr. Niyazi AKYÜZ
Doç. Dr. Doğan KÖKDEMiR
\"f\"~"~""~;N···~
~ ...~.~
Tez Sınavı Tarihi: 03.08.2011
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranıĢ ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalıĢmada bana ait olmayan tüm veri, düĢünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(03/08/2011)
Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı
Özlem GÜLER AYDIN
Ġmzası
i
İÇİNDEKİLER
Ġçindekiler i
Tablo ve ġekil Listesi iv
Kısaltmalar vi
Önsöz vii
1. GİRİŞ
AraĢtırmanın Amacı ve Önemi 1
Dinin Olumlu Etkilerine ĠliĢkin GörüĢler 4
Dinin Olumsuz Etkilerine ĠliĢkin GörüĢler 8
Tanrı Algısının Psikolojik Sağlık ile ĠliĢkisi 11
1.1. İNANÇ VE DEPRESYON
1.1.1. Depresyon 13
1.1.2. Depresyonun BiliĢsel Kuramı 15
1.1.3. Depresyonda Risk Etkenleri 18
1.1.4. Depresyondan Koruyucu Etkenler 22
1.1.5. Ġnanç Depresyon ĠliĢkisi 22
1.1.5.1. Dindarlık ve Depresyon Konusunda Yurt DıĢında
YapılmıĢ ÇalıĢmalar 23
1.1.5.2. Dindarlık ve Depresyon Konusunda Türkiye’de
YapılmıĢ ÇalıĢmalar 33
ii
1.2. İNANÇ VE İNTİHAR
1.2.1. Ġntihar 35
1.2.1.1. Türkiye’deki Durum 35
1.2.1.2. Ġntihara ĠliĢkin YaklaĢımlar 43
1.2.1.3. Ġntiharın Yordayıcıları ve ĠliĢkili Olduğu Etmenler 49
1.2.1.4. Depresyon ve Ġntihar 59
1.2.1.5. Ġnanç Ġntihar ĠliĢkisi 60
1.2.1.5.1. Dindarlık ve Ġntihar Konusunda Yurt DıĢında
YapılmıĢ ÇalıĢmalar 61
1.2.1.5.2. Dindarlık ve Ġntihar Konusunda Türkiye’de
YapılmıĢ ÇalıĢmalar 66
1.3. YAŞAMI SÜRDÜRME NEDENİ OLARAK İNANÇ
1.3.1. YaĢamı Sürdürme Nedenleri 69
1.3.1.1. Ġntihar ve Dini/Ahlaki Engeller Konusunda Yurt DıĢında YapılmıĢ
ÇalıĢmalar 73
1.3.1.2. Ġntihar ve Dini/Ahlaki Engeller Konusunda Türkiye’de YapılmıĢ
ÇalıĢmalar 77
1.4. BAŞA ÇIKMA YÖNTEMİ OLARAK DİNİ İNANÇ 79
1.4.1. Stresle BaĢ Etmede Dine Yönelme Konusunda Türkiye’de YapılmıĢ
ÇalıĢmalar 82
1.4.2. Dini BaĢa Çıkma Konusunda Yurt DıĢında Yapılan ÇalıĢmalar 85
1.4.3. Dini BaĢa Çıkma Konusunda Türkiye’de Yapılan ÇalıĢmalar 89
iii
2. YÖNTEM
2.1. AraĢtırmanın Önemi 90
2.2. Hipotezler 91
2.3. Sınırlılıklar 91
2.4. Örneklem 92
2.5. Veri Toplama Araçları 94
2.6. ĠĢlem 97
3. BULGULAR
3.1. Demografik DeğiĢkenlerin YaĢamı Sürdürme Nedenleri ve Tanrı Algısı
Puanları Üzerindeki Etkilerine ĠliĢkin Bulgular 99
3.2. Ölçekler Arası ĠliĢkiler 106
3.3. YaĢamı Sürdürme Nedenleri Envanteri’nden DüĢük ve Yüksek Puan Alan
Grupların Dini DeğiĢkenler Açısından KarĢılaĢtırılması 114
3.4. Regresyon Analizleri 115
4. TARTIŞMA 122
5. SONUÇ VE ÖNERİLER 151
6. KAYNAKLAR 159
7. EKLER 183
8. ÖZET 191
9. SUMMARY 193
iv
Tablo ve Şekil Listesi
Tablolar
Tablo1.1. 2002-2009 Yıllarındaki TamamlanmıĢ Ġntiharlarda TUĠK Verileri 36
Tablo 2.1: Örneklemin Demografik Özelliklere Göre Frekans Dağılımı 93
Tablo 2.2. AraĢtırmada Kullanılan Ölçeklere Ait Betimleyici Ġstatistikler 98
Tablo 3.1. YaĢ, Cinsiyet, Eğitim DeğiĢkenlerinin YaĢamı Sürdürme Nedenleri
Üzerindeki Etkisi 100
Tablo 3.2. YSNE’nin YaĢ, Cinsiyet, Eğitim DeğiĢkenlerine Göre Ortalama, Standart
Sapma ve Denek Sayılarına Ait Tablo 101
Tablo 3.3. YaĢ, Cinsiyet, Eğitim DeğiĢkenlerinin Dini/Ahlaki Engeller Üzerindeki
Etkisi 102
Tablo 3.4. Dini/Ahlaki Engeller Puanlarının YaĢ, Cinsiyet, Eğitim DeğiĢkenlerine
Göre Ortalama, Standart Sapma ve Denek Sayılarına Ait Tablo 103
Tablo 3.5. Dini/Ahlaki Engeller Puanlarının YaĢ, Cinsiyet, Eğitim DeğiĢkenlerine
Göre Ortalama, Standart Sapma ve Denek Sayılarına Ait Tablo 104
Tablo 3.6. YaĢ, Cinsiyet, Eğitim DeğiĢkenlerinin Tanrı Algısı Ölçeği
Üzerindeki Etkisi 105
Tablo 3.7. AraĢtırmada Kullanılan Ölçekler Arası ĠliĢkiler 108
Tablo 3.8. Tanrı Algısı Olumlu ve Olumsuz Gruplarda Dini/Ahlaki Engeller ile BaĢa
Çıkma Tarzları Arasındaki ĠliĢkiler 109
v
Tablo 3.9. YSNE DüĢük ve Yüksek Grupların Dini DeğiĢkenler Açısından
KarĢılaĢtırma Tablosu (Bağımsız gruplar için t test) 114
Tablo 3.10. YaĢamı Sürdürme Nedenlerini Yordayan DeğiĢkenleri Belirlemek Ġçin
Yapılan Regresyon Analizi (Stepwise) 116
Tablo 3.11. Depresyonu Yordayan DeğiĢkenleri Belirlemek Ġçin Yapılan AĢamalı
Regresyon Analizi 118
Tablo 3.12. Ġntihar Olasılığını (BDE2+BDE9+BDE12) Yordayan DeğiĢkenleri
Belirlemek Ġçin Yapılan AĢamalı Regresyon Analizi 121
Şekiller
ġekil 1: Beck’ in Depresyon Modeli 17
vi
Kısaltmalar
TUĠK: Türkiye Ġstatistik Kurumu
DĠE: Devlet Ġstatistik Enstitüsü
DSÖ: Dünya Sağlık Örgütü
DSM-4: Diagnostic and Statistical Manuel of Mental Disorder 4th Edition
TA: Tanrı Algısı Ölçeği
YSNE: YaĢamı Sürdürme Nedenleri Envanteri
BDE: Beck Depresyon Envanteri
DBÇE: Dini BaĢa Çıkma Envanteri
SBTE: Stresle BaĢa Çıkma Tarzları Envanteri
vii
ÖNSÖZ
YaĢamaktan vazgeçmek, kimileri için kendilerini yolun sonunda, kimileri
içinse yolun dıĢında hissettikleri için verdikleri bir karar olabilir. YaĢamanın bir
anlamı yoksa neden yaĢamalı? diye düĢünür bazı insanlar. Hayatın ya da acıların bir
anlamının olması onları yaĢama bağlayabilir aslında. Ġnsan yeter ki hayatın
kendinden ne beklediğini keĢfetsin ya da keĢfetmekten vazgeçmesin. Bu tezde
insanları yaĢama bağlayan ve onları intihardan alıkoyan önemli bir yapı olan dini
ve/veya manevi inançlar ele alınmıĢtır. “Burası umutsuzluk kapısı değil” diyen
Mevlana’nın insana verdiği değer ile “Ne ararsan kendinde ara” felsefesi, hayatın ve
varoluĢun anlamı üzerine daha derin düĢünmeye itmesi ile insanı yaĢama bağlayan
çok önemli ipuçlarını içinde taĢımaktadır.
Doktora eğitimim boyunca bana kendimi değerli hissettiren danıĢmanım
Doç.Dr. Öznur ÖZDOĞAN’a, tez sürecimde desteğini üzerimden çekmeyen sevgili
hocam Prof.Dr. Nesrin HĠSLĠ ġAHĠN’e, kendimi gerçekleĢtirmem için beni manevi
olarak her an güdüleyen çok değerli hocam Prof.Dr. Salih AKDEMĠR’e,
katkılarından dolayı Prof.Dr. Sayın Niyazi AKYÜZ ve Doç.Dr. Sayın Doğan
KÖKDEMĠR’ e yürekten teĢekkür ederim.
YaĢama sevincim olan değerli eĢim Onur AYDIN’a ve beni yaĢama bağlayan
eĢsiz aileme emekleri ve sevgileri için teĢekkür ediyorum. ÇalıĢmamda emeği ve
desteği olan herkese, araĢtırmaya gönüllü olarak katılmıĢ olan tüm katılımcılara ve
hayatıma anlam katan her Ģeye teĢekkürü bir borç bilirim.
Özlem GÜLER AYDIN
16.04.2011
1. GİRİŞ
Herkesin ne olursa olsun hayatta kalmak için savaşım verdiği bir dünyada,
ölmeye karar verenleri anlamak kolay mı?
Veronika Ölmek İstiyor
Paulo Coelho, 1998, sf:24
İntihar, yukarıda adı geçen eserde sorulmuş olan bu soru gibi, insanın temel bir
parçası olan hayatta kalma güdüsü ile tezat oluşturan bir durum gibi görülebilir.
Ancak intiharı tetikleyen faktörlere bakıldığında bu durum bazen kişiye hayattaki tek
çıkış yolu gibi görünmektedir. İntiharı tetikleyebilecek pek çok unsur olabileceği gibi
onu engelleyen unsurlar da vardır. Bu çalışmada intihara iten sebeplerden ziyade
kişileri intihardan alıkoyan ve onları yaşama bağlayan sebepler üzerinden hareket
edilmiştir. Çalışmamızda özellikle ele alınacak olan dini inançların da bu unsurlardan
bir tanesi olabileceği düşünülmektedir (Dervic ve ark., 2004; Durkheim, 1897; Şahin,
Batıgün ve Şahin, 1998). İnsanın sahip olduğu değer ve inançları yaşamlarını
şekillendirmede oldukça önemli etkenlerdir. İnanç ve değerler içerisinde en derin
olanı da kuşkusuz dini inançlardır. Dini inançlar inanan bireyin ahlaki, sosyal,
bireysel ve daha pek çok alandaki duygu, düşünce ve davranışlarını belirlemesinde
bir dayanak noktası olabilmektedir. İnanan insanın yaşamında tuttuğu yer dolayısıyla
da dini inanç ve manevi değerlerinin psikolojinin inceleme alanına zorunlu olarak
girdiği düşünülmektedir.
Araştırmanın Amacı ve Önemi:
Araştırmanın konusu, insanları yaşama bağlayan sebepler ile dini inançlarının
nasıl bir ilişki gösterdiği ve dini inançların kişilerin kendi yaşamlarına son
2
vermelerini önlemede nasıl bir işlevi olduğudur. Bu çalışmada, dini inançla ilgili veri
sağlayabilmek için deneklerin Tanrı algıları, algılanan inanç düzeyleri, duaya
yönelme, duanın etkileri, dini başa çıkma biçimleri ve intihardan koruyan dini/ahlaki
engelleri araştırılmıştır.
Bilindiği gibi, dini inanca sahip olmak kişileri intihardan alıkoyabilen önemli
bir değişkendir. Ancak tek başına yeterli değildir. Bu çalışmanın amacı, dini
değişkenlerin depresyon ve intihar ile ilişkisini araştırmak, inançların intiharı
önlemede ve yaşamı sürdürmedeki rolünü incelemektir. Daha önce yapılmış
çalışmalar insanların zor zamanlarda, ruhsal veya fiziksel hastalık durumlarında dine
daha çok yönelebildiğini gösterirken, bu durumlarla olumsuz dini başa çıkma
yollarını kullananların depresyon gibi bir takım ruhsal sıkıntılarının daha yüksek
olduğunu, olumlu dini başa çıkma yöntemlerini kullananların sıkıntı düzeylerinin ise
daha düşük olduğunu göstermektedir (Koenig, 2009). Yurt dışında depresyon ve
intiharda dini değişkenlerin rolü üzerine yapılmış pek çok çalışma mevcuttur. Ancak
bizim ülkemizde bu konularda yapılmış çalışmalar çok sınırlıdır. Bu nedenle bu
çalışmada kendi kültürümüz açısından yeterince incelenmemiş olan bu konu, çeşitli
dini değişkenler (Tanrı‟ya inanç düzeyi, algılanan dindarlık düzeyi, Tanrı algısı, zor
zamanlarda duaya yönelme sıklığı, duanın etkisi, nasıl bir dini başa çıkma tarzı
kullandığı ve yaşamı sürdürmesinde ahlaki/dini faktörleri ne derece kullandığı)
açısından ele alınmaya ve alandaki bu boşluk kısmen doldurulmaya çalışılacaktır. Bu
amaçla, Türkiye‟nin çeşitli illerinde ikamet eden toplam 799 kişilik örneklemden
Sosyodemografik Bilgi Formu, Tanrı Algısı Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri, Dini
Başa Çıkma Envanteri, Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği ve Yaşamı Sürdürme
Nedenleri Envanteri kullanılarak veri toplanmıştır. Toplanan veriler araştırmacı
3
tarafından SPSS 15 istatistik paket programı ile analiz edilmiştir. Sonuçlar yerli ve
yabancı literatür ışığında değerlendirilmiş ve gelecekte yapılacak çalışmalar için
önerilerde bulunulmuştur.
İntiharı anlamada insanları intihara iten sebepler kadar onları yaşama bağlayan
sebeplerin de önemli olduğu düşünülmektedir (Frankl, 1984; Linehan ve ark., 1983).
Bu nedenle bu çalışmada, dini değişkenlerin intihardan koruyucu etkisini anlamak
üzere insanların yaşamı sürdürme nedenleri ile dini değişkenlerin ilişkisine
odaklanılmıştır. İntihar ile güçlü bir ilişki gösteren depresyon da araştırmamızın bir
bölümünü oluşturmaktadır. İntihar olgusunu anlayabilmek için literatür taramasında
depresyon da ele alınmıştır. Tezimizde öncelikle depresyon başta olmak üzere intihar
ve yaşamı sürdürme nedenleri konuları ele alınmış; bu değişkenlerin dini inançlarla
olan ilişkilerine dair daha önce yapılmış çalışmalar çerçevesinde insanları intihardan
alıkoymada, zorluklarla başa çıkmada ve yaşama bağlamada dini inançların işlevi
hakkında bir takım sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Yaşamı sürdürmede dini
inançlarının rolünü anlamaya yönelik araştırma bulgularımız da son bölümde
literatür ışığında tartışılmıştır. Dini değişkenler ile depresyon, intihar ve yaşamı
sürdürme nedenleri ilişkisine yönelik detaylı incelemelere geçmeden önce
dindarlığın ruh sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin bazı görüşler ve Tanrı algısı ile
ruh sağlığı konusunda yapılmış bazı çalışmaların bulguları aşağıda sunulmuştur.
Dini inançlar, ruh sağlığı ve yaşamı sürdürme ile ilişkili olabilir. Ancak
inançlar birey üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkiler gösterebilir. Kişinin
inanç dünyasında günah, ceza, affedilme, cennet ve cehennem gibi olgular önemli bir
yer tutar. Eğer kişinin inançları günaha, suçluluğa, cezaya katı bir şekilde
4
odaklanmışsa bu inançları, kişinin hayata ve kendine karşı sağlıklı bir tutum
takınabilmesini engelleyebilir. Fakat inançlar sevgi, affetme ve hayatın amaç ve
anlamına odaklanmışsa kişinin psikolojik sağlığı da daha olumlu olabilmektedir.
Göka (1999), insanların seçimlerini ve davranış örüntülerini yönlendiren değer ve
inanç sistemleri arasında hala ilk sırayı alan dinin, çeşitli yaşam olaylarıyla ve
trajedileriyle başa çıkmada birçok olumlu yöne sahip olduğunun kabul edildiğini
ancak bunun hangi yollarla olduğunun pek bilinmediğini söyler. Ancak insanlar,
nörotik gereksinimlerini ve çatışmalarını ifade edebilmenin bir aracı olarak da dinsel
inanç sistemlerinden yararlanma yoluna gidebilirler (Göka,1999, s.149-161).
Dinin Olumlu Etkilerine İlişkin Görüşler:
Stack‟a (1983) göre, inançlar ölümden sonraki yaşama ve seven bir Tanrı‟ya
inancı destekleyerek kişiye amaç ve benlik değeri sağlayabilir. Stresle ve krizlerle
baş etmede, kıssalar/hikayeler vasıtasıyla rol modeller sağlar. Ayrıca yaşam
güçlüklerine dayanabilmek için yeni çerçeveler çizecek farklı kaynaklar sağlayabilir
ve sosyoekonomik hiyerarşiye karşı çıkan sosyal bir hiyerarşi sunar (Stack, 1983).
Aynı zamanda inançlar, umut, dayanma gücü, sosyal destek ve anlam duygusu
sağlayarak kişilerin psikolojik sağlığına katkıda bulunabilir.
Umutsuzluk ve anlamsızlık kişiyi intihara eşlik eden önemli etkenlerdir (Beck
ve diğ., 1985; Wang ve diğ., 2007). Dinlerin birçoğu zorluklar ve sıkıntılar karşısında
insanlara Tanrı‟nın yardımı ve amacına yönelik umut vaat eder. Her güçlükle birlikte
bir de kolaylık olması (Kuran-ı Kerim, 94:5) vaadine duyulan yoğun inanç, insanlara
bu sıkıntılara sabretme gücü ve bu sıkıntıların da iyi bir anlamı olabileceğine ilişkin
umut verebilir. Bu gibi durumlarda din insanlara bir “anlam duygusu” sağlaması
5
bakımından oldukça işlevsel olabilmektedir. Yalom (2001), hayatın anlamı ile ilgili
çalışmaları incelediğinde birkaç ortak nokta ortaya çıkarmıştır. Hayattaki anlam
duygusunun eksikliği psikopatolojiyle kabaca doğrusal bir biçimde bağlantılıdır.
Yani anlam duygusu ne kadar azsa psikopatolojinin ciddiyeti o derece büyüktür.
Hayattaki olumlu anlam duygusu sıkıca sarılınan dinsel inançlarla bağlantılıdır.
Olumlu anlam duygusu kendini aşma değerleriyle bağlantılıdır. Hayattaki olumlu
anlam duygusu gruplara üyelikle, bir nedene adanmışlıkla ve kesin hayat hedefleri
edinmeyle bağlantılıdır. Hayatın anlamı duygusu bireyin hayatı boyunca değişir
(Yalom, 2001; sf:723-724). Zor durumlarda Tanrı‟nın yanında olduğuna inanma da
kişiye güvende olduğu, yalnız olmadığı duygusunu verebilir ve yine umutsuzluk ve
çaresizlik duygularını giderebilir. Peale (1952) dini inançların birçoğunun iyimser ve
olumlu düşünmeyi desteklediğini söyler. Özdoğan‟ın (2005a) çalışmasında da
olumlu dini inançların kişilerin güçlüklerle başa çıkmasına yardımcı olabileceği
görülmüştür.
Umutsuzluk, anlamsızlık ve sosyal destek faktörlerinin din ile ilişkisi üzerine
yapılmış çalışmalar bize din ile depresyon ve intihar konusunda fikir verebilir. Hem
klinik hem de normal örneklemlerde yapılmış pek çok çalışmada da (Carson ve diğ.,
1990; Herth, 1989; Idler ve Kasl, 1997; Plante ve Boccaccini, 1997; Raleigh, 1992;
Ringdal, 1996; Sethi ve Seligman 1993, 1994) dindarlık ile umut arasında pozitif
ilişki saptanmıştır. Ancak bunun yanında bu değişkenler arasında herhangi bir ilişki
olmadığını gösteren çalışmalar da vardır (Fox ve Odling-Smee, 1995; Moberg,
1984). Öte yandan dinin, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, taraftarlarına amaç ve
anlam duygusu da sağladığı (Koenig, McCullough ve Larson, 2001, sf:100)
düşünülmektedir.
6
Dini öğretilerdeki iyilik yapma, diğer insanlara yardım etme, ezilenin yanında
olma gibi yönlendirmeler, çoğunlukla insanlara iyi gelebilmektedir. Vermek,
başkalarına yardımcı olmak, dünyayı diğerleri için iyi hale getirmenin iyi olduğu
inancı güçlü bir anlam kaynağıdır (Yalom, 2001; sf:680). Yapılan çalışmalar da
insanların bazı durumlarda özgeci davranışa eğilimli olduğunu göstermektedir.
Örneğin suçluluk duygusu ile ilgili yapılan çalışmalar kişilerin, birine karşı suçluluk
duyduklarında, bu rahatsız edici duyguyu hafifletmek için yardım etme davranışına
yöneldiğini göstermektedir (Carlsmith ve Gross, 1969; Freedman, Wallington ve
Bless, 1966). Aynı zamanda yapılan bu iyiliklerin karşılıksız kalmayacağı inancı da
geleceğe dair umut ve yaşama karşı bir güven duygusu kazandırabilir. Frankl‟ın
varoluşçu teorisine göre de kendini gerçeklemenin ve yaşama anlam kazandırmanın
yolu özgecilikten geçer (Göka, 2006).
Toplu olarak yapılan ibadetlere katılım da sosyallik ve aidiyet duygusu
sağlaması bakımından insanları yalnızlık ve yalıtılmışlık duygusundan kurtarabilir ve
onlara iyi gelebilir. Kiliseye daha sık katılım gösterenlerin, genel yaşam
memnuniyetinin daha yüksek (Williams ve diğerleri, 1991), stres (Gray, 2000) ve
depresyon düzeylerinin daha düşük olduğu (Commerford ve Reznikoff, 1996), ayrıca
intihar oranlarının da daha düşük olduğu (Hilton, Fellingham ve Lyon, 2002)
görülmüştür.
Dini inançlarına aykırı hareket eden ya da dininin günah olarak kabul ettiği bir
davranışta bulunan kişi için tövbe ve affedilme ile ilgili bilgiler, kişinin kendini
kabulünü artırabilir ve suçluluk duygusunda azalmaya sebep olabilir. Kişi, Tanrı‟nın
kendine karşı olumlu bir tutumu olduğunu düşünürse benlik değerini daha yüksek
7
tutabilir. İnandığı yaratıcının kendisine değer verdiğini düşünmesi, kişinin kendine
verdiği değeri artırabilir. Pek çok çalışmada Tanrı algısı ile benlik saygısı/imgesi
arasında pozitif bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır (Benson ve Spilka, 1973;
Eppig, 2001; Güler, 2007a).
Stres durumları ile başa çıkmada dini inançlar insanlara yardımcı olabilir.
Tanrı'yla güvenli bir ilişkiyi yansıtan olumlu dini başa çıkma biçiminin kullanılması
ile stresli durumlara (Tix ve Fraizer, 1998), tıbbi hastalıklara (Koenig, Pargament &
Nielsen, 1998) ve doğal felaketlere (Smith, Pargament, Brant, & Oliver, 2000) daha
iyi psikolojik uyum gösterebilme bağlantılı bulunmuştur (Akt: Hill ve Pargament,
2003).
Dini değişkenler ile psikolojik sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen (Hall ve
Edwards, 2002; Kirkpatrick, Kellas ve Shillito, 1993; Maton, 1989; vd.) pek çok
çalışma yapılmıştır. Tanrı algısı (Aydın, 2010; Güler, 2007; Schaap-Jonker ve ark.,
2002), Tanrı‟ya bağlanma (Kirckpatric ve Shaver, 1992), dindarlık düzeyi (Coke,
1992; Elliasen ve diğ., 2005; Nelson ve diğ., 2002), dini eğilimler (Kıraç, 2007) gibi
çok çeşitli değişkenlerin insanların psikolojik veya fiziksel sağlıkları ile olan
ilişkileri incelenmiştir. Yapılan çalışmalara bir göz atacak olursak, Tanrı ile yakın
bağlantısı olduğunu ifade eden bireylerin daha az depresyon ve daha yüksek benlik
saygısına (Güler, 2007a; Maton, 1989), daha düşük yalnızlık düzeyine (Kirkpatrick,
Kellas ve Shillito, 1993), daha iyi ilişkisel olgunluğa (Hall ve Edwards, 2002) ve
daha iyi psikolojik yeterliğe sahip oldukları gösterilmiştir (Hill ve Pargament, 2003).
8
Dinin Olumsuz Etkilerine İlişkin Görüşler:
Dini inançların psikolojik sağlık üzerindeki olumsuz etkileri neler olabilir diye
düşünülecek olursa günahkarlık duygusu, kibirlenme korkusu gibi katı dini
tutumların psikolojik sağlık açısından olumsuz bir işleve sahip olduğu düşünülebilir.
Örneğin, kişinin işlediği bir günahı nedeniyle yaşadığı uygunsuz suçluluk, kişiyi
kaygı ve umutsuzluğa itebilecektir. Kişi, günahı telafi edemeyeceği inancına
saplanırsa yaşadığı bu çıkmaz onu pek çok psikolojik rahatsızlığa olabileceği kadar
intihar davranışına da sürükleyebilir. Yetişkinler üzerinde yapılan bir çalışmada
(Güler, 2007a), yüksek günahkarlık duygusu düzeyi ile düşük benlik değeri ilişkili
bulunmuştur. Ayrıca, günahkarlık duygusu ile psikolojik sağlık arasında da negatif
ilişki bulunmuştur.
Freud gibi, dindarlığı olumsuz olarak değerlendiren bazı araştırmacılar vardır
(Ellis, 1980; Watters, 1992). Örneğin, Ellis (1980), sofu Ortodoks veya dogmatik
dindarlığın duygusal sıkıntılar ile anlamlı şekilde ilişkili olduğunu savunur. Kati
gereklilik ve zorunluluklara inanan insanlar bu inançları ile kendilerine oldukça
sıkıntı vermektedir. Bazı dinlere dogmatik biçimde inanan insanların çoğu bu sağlık
bozucu mutlaklıklara inanmaktadır. Duygusal olarak sağlıklı olan insanları esnek,
açık, hoşgörülü ve değişime açık olarak tanımlayan Ellis, sofu dindarları katı, kapalı,
hoşgörüsüz ve değişime kapalı olarak betimlemektedir. Ona göre, dindarlık birçok
açıdan irrasyonel düşünce ve duygusal bozulma ile denktir. Ellis‟ e göre kişiler ne
kadar az dindar olurlarsa duygusal olarak o kadar sağlıklı olmaya eğilimli olurlar
(Ellis, 1980, s.637; Akt: Koenig, McCullough ve Larson, 2001, sf: 62).
9
Ellis (1988) dindarlığın on bir patolojik özelliğini belirlemiştir:
1. Din, kendini kabulün önüne geçer.
2. Din, kişisel çıkarları engeller.
3. Din, kendini yönetebilmenin önünü keser.
4. Din, sağlıklı insan ilişkilerini zorlaştırma eğilimindedir.
5. Din, diğerlerine hoşgörüsüz olmayı destekler.
6. Din, esnek olmamayı destekler.
7. Dindar insanlar gerçek dünyayı kabul etmede ve yaşamada zorlanırlar.
8. Dindar insanlar belirsizlik ve değişkenlikleri daha az kabullenirler.
9. Dindar insanlar bilimsel düşünceleri dini inançları ile çakışana kadar
kullanır, sonra mantık dışı düşünmeye başlar.
10. Dindar insanlar fanatik bağımlılıklara eğilimlidirler. Duygusal olarak
sağlıklı olan inançsız insanlar ise bunun tam tersi fanatik olarak değil tutku
ile bağlılık gösterirler.
11. Duygusal olarak dengeli olan kişi ne istediğinin farkında olması
bakımından risk almaya eğilimlidir ve amaçlarına ulaşmak için uygun
riskleri alır. Ancak, dindar insanlar amaçlarını suçlulukla kaplar, çünkü
dünya görüşleri fedakar olmalarını zorunlu kılar.
Ellis gibi Psikiyatr Watters da (1992), Hıristiyan inanç sisteminin insan
gelişimini engellediğini ileri sürmektedir. Hıristiyanlık insanın gururlanmasını
istemez ve insanların kendilerini çok iyi olarak görmemeleri yönünde uyarıda
bulunur. Hıristiyanlıkla ağır duygulanım bozuklukları ve şizofreni gelişimi arasında
da bağlantı kurar (Akt: Koenig, McCullough ve Larson, 2001; sf:63). Bazı dinlerde
10
dini öğretiler sağlık konusunda kişilere olumsuz etki yapabilir. Örneğin, yaşam
kurtarıcı tedavileri sonlandırma (bir sorunun tıbbi sağaltımı yerine dini bir sağaltıma
yönlendirme gibi), zamanında tıbbi bir çözüme başvurmada gecikme, kan naklini,
çocukluk bağışıklamasını, gebelik kontrollerini ve hekim yardımıyla doğum yapmayı
reddetme, psikiyatrik yardım ile dini müdahaleleri yer değiştirme gibi (Koenig,
McCullough ve Larson, 2001; s.64-69).
Yukarıda bahsedilen görüşlerdeki farklılıkların sebebi dindarlık değişkeninin
ne şekilde ele alındığıyla ilgili görünmektedir. Dinin olumlu etkilerinden bahseden
çalışmalarda dindarlık daha çok öznel dindarlık ve bununla ilgili değişkenlerle ele
alınırken, olumsuz etkilerine dair sunulan görüşlerin daha çok dogmatik ve tutucu
dindarlık üzerine olduğu söylenebilir.
Dindarlığın iyi mi yoksa kötü mü olduğunu düşünürken tabi ki dışsal dindarlık
ve maneviyat boyutlarına da dikkat etmek gerekmektedir. Maneviyat (spirituality)
dindarlığı da kapsayan ama daha geniş bir kavramdır. Maneviyat yaşamın anlamı ve
bunun kutsal olanla ilişkisi hakkındaki nihai soruların cevaplarını bulmak için
bireyin kişisel arayışları olarak tanımlanmaktadır (Koenig, McCullough ve Larson,
2001). Hem dini hem de manevi (spiritüel) değişkenlerin ele alındığı ve travmatik
beyin hasarı olan hastalarla yapılmış bir çalışmada manevi (spiritüel) değer ve
inançlar ile affediciliğin fiziksel sağlığı yordadığı görülmüştür. Bu çalışmada,
fiziksel ve ruhsal sağlıkla pozitif ilişkili olan faktörlerin dini faktörler değil de
manevi faktörler olduğu gözlenmiştir (Johnstone ve ark., 2009). Bu nedenle dini
uygulamalardan ziyade daha öznel ve daha derin dini yapıların ele alınması önemli
gibi görünmektedir.
11
Tanrı Algısının Psikolojik Sağlık ile İlişkisi:
Kişilerin dini inançları hakkında bilgi alabilmenin bir yolu onlardan Tanrı ile
ilgili sıfatları belirlemelerini istemektir (Grosse-Holtforth ve ark., 1996). Bizim
çalışmamızda da dini inancı belirlemede temel olarak kişilerin Tanrı algıları ele
alınmıştır. Kohut‟a göre (1984), Tanrı bireyin benlik bilinci için bir dayanak noktası
rolü üstlenebilir. Tanrı algısı ile benlik imgesi arasında olumlu bir ilişki olduğunu
gösteren çok sayıda araştırma mevcuttur (Boylan, 1988; Edwards, Goldberg,
Hargrove ve Linarnen, 1979; Francis, Gibson ve Ribbons, 2001; Güler, 2007a; Good,
1999; Jolley ve Taulbee, 1986; Kirk, 2002).
Tanrı kavramının ölçüldüğü çalışmalarda seven, adil ve destekleyici bir Tanrı
algısının daha iyi ruhsal sağlık (Maton, 1989) ve daha düşük anksiyete (Schaefer ve
Gorsuch, 1991) ile ilişkili olduğu görülmüştür. Cezalandırıcı Tanrı kavramı ise daha
yüksek anksiyete ile ilişkili bulunmuştur (Schaefer ve Gorsuch, 1991). Olumsuz
Tanrı algısı ile kişilik bozuklukları (Schaap-Jonker ve ark., 2002), depresyon,
umutsuzluk, suçluluk (Aydın, 2010; Braam ve diğ., 2008; Kim, 2009; Ryoo, 2005;
Salsman ve Carlson, 2005), utanç (Good, 1999) ve travma (Doehring, 1993; Justice
ve Lambert, 1986; Kane, Cheston ve Greer, 1993; Kirk, 2002; Nowacki-Butzen,
2009) gibi çeşitli psikolojik değişkenler arasında pozitif yönde ilişkilerin gözlendiği
bir takım araştırmalar da ilgili yazında mevcuttur. Özdoğan‟ın (2005b) çalışmasında
da korkunun baskın olduğu Tanrı algısına sahip olanların benlik değerlerinin daha
düşük ve öfke düzeylerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Cinsel travmaya uğrama ile Tanrı algılarındaki değişimin incelendiği
çalışmalarda ilginç sonuçlar elde edilmiştir. Cinsel travma öyküsü olan 39 kadın
12
üzerinde yürütülen bir çalışmada, yüksek derecede travmatize olan kadınların benlik
saygılarının daha düşük, Tanrı'ya bağlanma biçimlerinin ise daha kaygılı olduğu
görülmüştür. Tanrı‟ya kaygılı bağlanma ile uzak/mesafeli Tanrı algısı ilişkili
görülmüştür (Nowacki-Butzen, 2009). Başka bir çalışmada da çocukluklarında
şiddetli travmalar yaşayan kadınların seven Tanrı algılarında anlamlı bir azalma,
ilgisiz ve öfkeli/gazaplı Tanrı algılamalarında ise anlamlı bir artış olduğu
gözlenmiştir (Doehring, 1993). Bazı çalışmalarda, kontrol grubuna nazaran taciz
mağduru kadınların Tanrı'yı daha uzak, daha reddedici ve daha cezalandırıcı
algıladıkları görülmüştür (Justice ve Lambert, 1986; Kane, Cheston ve Greer, 1993).
Pritt (1998), erkekler tarafından tacize uğramış kadınların, Hıristiyan geleneğinde
Tanrı'nın erkek olarak tanımlanmasından ötürü, Tanrı'ya karşı olumsuz duygulara
sahip olduklarını belirtmiştir (Akt: Nowacki-Butzen, 2009).
Hem dindarlık hem de Tanrı algısı değişkenlerini ele alan çalışmalar
incelendiğinde dini inançların inanan bireyin hayatında, olumlu ya da olumsuz,
ancak önemli bir yeri olduğu düşünülebilir. Bu çalışmada ise dini inançların,
özellikle de Tanrı algısının yaşamı sürdürmede ne derece etkili olabildiği, intihar
üzerinde koruyucu bir rolü olup olmadığı ve depresyonla ilişkisi konusu ele
alınmıştır. İntihar konusunda yapılmış çoğu çalışma incelendiğinde dini inancın
koruyucu bir faktör olduğundan bahsedilmektedir (Kaya, 1999; sf:64). Ancak
ülkemizde yapılmış çalışmalarda, dini inancın yapısı hakkında elimizde yeterince
bilgi olmadığı da açıktır. Bu çalışmanın psikoloji alanına „yaşamı sürdürmede dini
inançların rolüne‟ ilişkin önemli bilgiler sağlaması amaçlanmıştır.
1.1. İNANÇ DEPRESYON İLİŞKİSİ
1.1.1. Depresyon
Depresyon, insanın yaşama dair istek ve zevkinin kaybolduğu, kendisini derin
bir keder içerisinde hissettiği, geleceğe yönelik karamsar düşünceleri ve geçmişe
yönelik pişmanlık ve suçluluk duygularının olduğu, kimi insanlarda intihar düşüncesi
veya girişimi bulunan ve ölümle de sonuçlanabilen, uyku, iştah ve cinsel istekle ilgili
bozuklukların yaşandığı bir hastalıktır (Alper, 2001; sf:3). Depresif vakalarda,
dünyaya karşı ilginin azalması ve kaybı, diğer insanlara yatırım yapma veya
bağlanma kapasitesinin kaybolması, kendini ayıplama, kınama, kendine sitem etme
ve kendini aşağılama, hor görme gibi duygularla bir arada olan ciddi benlik saygısı
düşmesi saptanır (Çevik ve Volkan, 1993).
Depresyonun oluşumunda etkili bir tek faktör olabileceği gibi birden çok
faktörden de söz edilebilir. Depresyonun başlaması ve sürmesi çeşitli biyolojik,
çevresel ve psikososyal etkenlerle ilişkili görünmektedir. Nörotransmitter (iki sinir
hücresi arasındaki bağlantıyı sağlayan kimyasallar) işlevlerinde bozulma, ailede
depresyon veya alkolizm öyküsü, erken anne-baba kaybı veya ihmali, olumsuz
yaşam olayları, eşin düşmanca ya da eleştirici yaklaşımları, yakın ve güven veren
ilişkilerin eksikliği, yetersiz sosyal destek, uzun süren düşük benlik saygısı gibi
etkenler depresyonun oluşumu ve devamlılığında etkili olabilir (Fennel, 1989;
sf:169-234). Kişi hayatın anlamı ile ilgili arayışta bir sorun ya da tıkanma
yaşadığında da depresyon görülebilir (Alper, 2001; sf:6).
14
DSM-IV’ te majör depresyon tanı ölçütleri şu şekildedir:
İki haftalık bir dönemde, daha önceki işlevselliğin bozulduğu bir dönemde
aşağıda sıralanan belirtilerden beşinin ya da daha fazlasının olması gerekmektedir:
1. Hemen her gün yaklaşık gün boyu süren depresif duygudurum.
2. Hemen her gün ve yaklaşık gün boyu süren tüm etkinliklere karşı ilgide
azalma, ilgi kaybı veya artık eskisi gibi zevk alamama.
(İlk iki maddeden en az biri bulunmalı)
3. Önemli düzeyde kilo kaybı veya aşırı kilo alma
4. Hemen her gün uykusuzluk veya aşırı uyku
5. Hemen her gün psikomotor ajitasyon (aşırı hareketlilik) veya inhibisyon
(aşırı yavaşlama) olması
6. Yorgunluk, bitkinlik, enerji kaybı
7. Değersizlik, aşırı ya da uygunsuz suçluluk duyguları
8. Konsantrasyon güçlüğü ya da kararsızlık
9. Yineleyen ölüm düşünceleri, intihar düşünceleri, intihar girişimi planları
Depresyonun, sık görülen ve genellikle tekrarlamalarla seyreden bir ruhsal
hastalık olduğu belirtilmektedir. Bu özellikleri ile yeti yitiminin de önde gelen
nedenlerinden birisi olmaktadır (Wells ve ark. 1992; Akt: Özyüksel ve Uluğ, 2007).
15
1.1.2. Depresyonun Bilişsel Kuramı
Beck’in bilişsel kuramında dört temel öğe vardır. Bunlar; bireyin kendini,
dünyayı ve geleceği olumsuz algılama olarak açıkladığı “olumsuz üçlü”, olumsuz
düşüncelerin otomatik olarak ortaya çıkması, bilgi işlemede ve algıda sistematik
hataların olması ve temel işlevsel olmayan sayıtlıların ortaya çıkmasıdır (Savaşır ve
Batur, 2003).
Olumsuz Üçlü: Beck (1967), depresif sendromun özelliği olan hemen tüm
belirtilerinin bu olumsuz kavramlarla açıklanabileceğini öne sürmektedir. Olumsuz
üçlünün ilk bileşeni bireyin kendine karşı olumsuz tutumlarıdır. Hasta kendini
değersiz, yetersiz, ahlaken ya da fiziksel olarak özürlü algılamaktadır. Geçmişte
olmuş olan olumsuz olaylardan kendini sorumlu tutar, başkaları tarafından
beğenilmediğini düşünmektedir. İkinci bileşeni, kişinin çevresi ile olan ilişki ve
yaşantılarını olumsuz olarak algılamasıdır. Hasta kendinden çok şey talep edildiğini,
dünyanın üstesinden gelinemeyecek güçlüklerle dolu olduğunu düşünür. Olumsuz
üçlünün üçüncü bileşeni ise bireyin geleceğe dair olumsuz algılamasıdır. Gelecek,
hasta için karanlık, başarısızlıklar getirecek, ümitsiz bir durumdur (Savaşır ve Batur,
2003).
Otomatik Düşünceler: Depresyonun bilişsel kuramında önemli bir yön de
otomatik olarak ortaya çıkan olumsuz düşüncelerdir. Bunlar, hastanın önceden
planlamadığı, yargılamadığı, düşünmeden hızlı ve otomatik olarak ortaya çıkan
işlevsel olmayan düşüncelerdir. Bu düşünceler çok çabuk oluşur ve hasta bunu fark
edemeyebilir, aynı zamanda da bunların doğru olduğuna inanmaktadır (Savaşır ve
Batur, 2003).
16
Sistematik Hatalar: Birey bilgi işlemede bir takım sistematik hatalar
yapmakta, bu da kendisini, çevresini ve geleceği olumsuz algılamasına neden
olmaktadır. Depresyondaki hastalar bu hataları normal insanlardan daha fazla
yapmakta ve bunu değiştirmede kendi güçlerinin yetmeyeceğine inanmaktadırlar.
Beck (1967) bu hataları şöyle sıralar:
Seçici Algılama: Bir durumun seçici olarak belli bir ayrıntısının algılanıp diğer
önemli özelliklerinin göz ardı edilmesi.
Abartma: Olumsuz olayları gereğinden fazla büyütme.
Küçümseme: Olumlu olayları küçümseme.
Aşırı Genelleme: Bir tek olaydan genel kurallar çıkarma.
Bireyselleştirme: Günlük aksaklıklardan kendini sorumlu tutma.
Ya Hep Ya Hiç Tarzı Düşünme: Olayları, çok iyi- çok kötü, siyah-beyaz
şeklinde iki uçta algılama.
Keyfi Çıkarsama: Kanıt olmadan ya da aksi kanıt olduğu halde bir takım
sonuçlara ulaşma (Savaşır ve Batur, 2003).
İşlevsel Olmayan Şemalar: Genellikle başlangıcı çocukluk döneminde olan,
yaşam boyu gelişen, oldukça değişmez ve kalıcı özellikler gösteren temel işlevsel
olmayan sayıtlılar da depresyonun bilişsel kuramında önemli bir yer tutar. Bu
durumda birey örneğin kendini başarılı kabul edebilmesi için her alanda başarılı
olması, kendini değerli hissedebilmek için başkalarının onayının gerektiğine ve
yaşamda her şeyin kontrol edilebileceğine inanır (Savaşır ve Batur, 2003).
17
Şemalar, olayları algılarken bize anlam çerçevesi sunarlar. Kişiler arası ilişkiler
büyük ölçüde ortak şemalara dayanır.
Şekil 1: Beck’ in Depresyon Modeli (Savaşır ve Batur, 2003)
Erken Yaşantılar
İşlevsel Olmayan Sayıtlılar
Kritik Olaylar
Olumsuz Otomatik Düşünceler
Belirtiler
Davranışsal: Aktivite düzeyinde düşme, sosyal ilişkilerde azalma
Güdüsel: İlgi ve istek kaybı
Bilişsel: Konsantrasyon güçlüğü, kararsızlık, intihar düşünceleri
Duygusal: Üzüntü, kaygı, suçluluk, utanç
Somatik: Uykusuzluk, iştahsızlık
18
1.1.3. Depresyonda Risk Etkenleri
Depresyonda risk etmenleri günümüze değin pek çok araştırmanın konusu
olmuştur. Depresyonun etiyolojisini açıklamaya yönelik bu çalışmalarda hastalığın
ortaya çıkmasında tek bir risk etkeni sorumlu tutulmamaktadır. Bireyin genetik
yapısı, çevreyle olumsuz etkileşimi ve bunun zamanlaması önemli görülmektedir.
Ailesel yüklülük, depresif kişilik özellikleri, kadın olmak, eğitim düzeyi düşüklüğü,
olumsuz yaşam olayları, yakın ilişki azlığı, bedensel hastalıklar ve bunların tedavisi,
yeti yitimine yol açan psikiyatrik bozukluklar (Akıskal, 1992; Swindle, Cronkite,
Moos, 1998), 18-44 yaşlar arasında olmak, işsiz ve bekar olmak (Antony ve Petronis,
1991), düşük sosyoekonomik durum (Bruce, Taceuchi, Leaf; 1991) depresyon için
temel risk etkenleri olarak sayılmaktadır (Ünal ve Özcan, 2000).
Cinsiyet değişkeni de depresyonu yordamada önemli bir bileşendir.
Depresyonun kadınlarda görülme oranı erkeklere göre daha yüksektir (Earls, 1987).
Bu durumun kadının biyolojik yapısının, ruhsal özelliklerinin, kişilik yapısının,
sorunlarla başa çıkma tarzının, toplumsal ve kültürel konumu ile cinsel kimlik
rolünün (Upmanyu ve ark., 2000) depresyona daha yatkın kılmasından kaynaklandığı
(Desai ve Jann, 2000) düşünülmektedir.
Yaşanan önemli olayların varlığı da depresyonla ilişkili görünmektedir.
Depresyon ile olumsuz yaşam olayları arasındaki ilişkiyi gösteren ve depresyonun
başlangıcından önce bu tür yaşam olaylarının sıkça var olduğunu gösteren çalışmalar
mevcuttur (Boyd ve Weissman, 1981; Lloyd, 1980; Paykel, 1978; Akt: Ünal ve
Özcan, 2000). Ünal ve diğerlerinin (2002) yaptığı çalışmada, araştırmaya dahil edilen
19
2014 depresif hastanın %76’sı (1534 kişi) geçmişteki bir yaşam olayından
bahsetmiştir. Aynı çalışmada yaşam olaylarına ilişkin verilerin yapılan analizinde
evlilik ve karşı cinsle ilişkiler ve yakın ölümünün kadınlarda istatistiksel açıdan
anlamlı düzeyde yüksek bildirildiği gözlenirken, mesleki sorunlar ve diğer kişiler
arası ilişkilerle ilişki sorunları erkekler tarafından daha yüksek oranda bildirilmiştir.
Olayların akut ya da kronik oluşlarına göre, evlilik ve karşı cinsle ilişkilerdeki
sorunları kronik sorunlar olarak bildirenler istatistiksel açıdan anlamlı bir fark
yaratmıştır. Kişiler arası ilişki sorunlarının süreğen nitelik taşıması depresyonun
gelişmesinde kişilik özelliklerinin de önemli olabileceğini düşündürmektedir.
Olayların akut ya da kronik olmalarının, şiddet düzeylerinin, depresyonun türü (DSM
III-R'ye göre yapılan sınıflandırmada) ve şiddeti (Hamilton Depresyon Ölçeğine
göre) ile bir ilişkisi saptanmamıştır. Çoğu insan için, hayattaki dramatik
değişikliklerden ziyade devam eden kronik sıkıntılar daha belirgin stres kaynakları
olmaktadır (Kanner ve diğ., 1981). Hem yaşam olayları hem de süregelen sıkıntılar
insanın duygulanımı üzerinde etkili olabilir. Kullanılan başa çıkma yolları da
depresyonun derecesini etkileyebilir (Gök, 1995).
Olumsuz sosyal ve ekonomik koşulların depresyon riskini artırdığı
gösterilmiştir (Cimilli, 2001). Anne veya babanın on bir yaşından önce kaybı daha
sonra depresyon gelişebileceğinin öngörülmesini sağlayan en önemli yaşam olayıdır.
Bir kişinin eşini veya çocuğunu kaybetmesi ise depresyonun başlamasına neden
olabilecek en önemli çevresel stres kaynağıdır (Güleç ve Köroğlu, 1997). Yaşam
olaylarının çoğu her kişide böyle bir bozukluğu başlatmaz. Ancak biyolojik ve ruhsal
yatkınlık olduğunda bu etkenler rahatsızlığın başlamasında önemli etken olurlar
(Öztürk, 2004).
20
Gezer (2008) araştırmasında stres yaratan yaşam olaylarını yaşama sıklığına
göre örneklemi gruplara ayırmış ve düşük, orta ve yüksek stres grupları olarak
depresif belirtiler yönünden incelemiştir. Analiz sonucunda stres grupları ile
depresyon düzeyi arasında anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Yaşam olaylarının sıklığı
arttıkça depresyon puanları da artmaktadır. Örneklemin depresyon düzeylerinin,
başlarından geçen yaşam olaylarının yaratmış olduğu stres ile doğru orantılı olarak
arttığı görülmektedir.
Zorlayıcı yaşam olayları depresyonun nedenini açıklamada tek başına yeterli
değildir. Burada önemli olan bazı süreçler vardır. Yaşam olaylarının etkileri birey
için özneldir ve bu etki bireyin olaya yüklediği anlam, bireyin başa çıkma
becerilerinin yeterliği ve sosyal destekleriyle yakından ilişkilidir (Berksun, Ünal,
Göğüş,1991; Nanko ve Demura, 1993; Warheit, 1979; Brown ve ark., 1986, Akt:
Ünal ve Özcan, 2000). Aslında yaşam olayları bireyin sorunlarla başa çıkma
yeteneğini geliştirecek düzeyde gerçekleştiğinde kişinin benliğinin güçlenmesini
sağlar ancak aşırı şiddette ve başa çıkılamaz olduğunda ruhsal dengeyi sarsarak
psikolojik hastalıkların gelişmesine neden olabilmektedir (Ünal ve Özcan, 2000).
Depresyonun kendisinin de yaşam olaylarını tetikleyerek depresyonun
sürmesine ya da tekrarlanmasına neden olduğu ileri sürülür. Depresyonlu bireyler
kişilerarası ilişkileri bilişsel olarak çarpıtmaya yatkın oldukları için toplumsal
destekten yoksun kalabilirler. Diğer insanların tepkilerine aşırı duyarlı oldukları için
çatışma yaşayabilir ya da kendilerini toplumdan yalıtabilirler. Depresyonda iken
etkinlikleri azaldığı için işlerini kaybedebilirler (Cui ve Vailland, 1997; Hale ve ark.,
1997, Akt: Ünal ve Özcan, 2000). Bütün bunlar benlik saygısını ve işlevselliği
21
zayıflatır ve depresyonun devam etmesine ya da yinelenmesine yol açabilir (Ünal ve
Özcan,2000).
Depresyonda ailesel yatkınlıktan bahsedilmektedir. Araştırmalar
incelendiğinde, duygudurum bozukluğu olan kişinin mensup olduğu aile üyelerinin
ve birinci derece akrabalarının depresyona yakalanma olasılıklarının anlamlı olduğu
görülmektedir (Andreasen ve diğ., 1987, Gershon ve diğ., 1982 , Ünal ve Özcan,
2000). Ailesel genetik yüklülük temel bir risk etkeni olarak gösterilebilmektedir
(Ünal ve diğ., 2002).
Depresyon için risk etkeni olarak kişilik özellikleri de önemlidir. Kişinin,
yaşamı boyunca stresle başa çıkmada ve kişilerarası ilişkilerinde güçlük yaratan
nevrotik, bağımlı, obsesif, içe dönük, kendine güveni az, girişken olmayan, kaygılı,
karamsar kişilik özelliklerinin olması, depresyonun bu özellikler üzerinde daha fazla
gelişmesini sağlayabilmektedir (Ünal ve Özcan, 2000).
Ünal ve Özcan (2000) tıbbi hastalık santral sinir sistemi işlevleri ve steroid
metabolizmasında değişikliklerin, immün sistemde tepkisizlik gibi biyolojik; çalışma
kapasitesinde azalma, sosyal ve ailesel rollerini gerçekleştirememe, kendilik-
saygısında azalma gibi psikososyal etkiler yaratarak bireyde depresyon
oluşturabildiğini söyler. Kendi çalışmalarında da kronik hastalık bildiriminin
yüksekliği dikkati çekmektedir. Bu durum uzun süren hastalık durumlarının yeti
yitimine yol açarak birey üzerinde depresif etki oluşturabildiğini düşündürmektedir.
22
1.1.4. Depresyondan Koruyucu Etkenler
Depresyondan koruyucu etkenlerle ilgili bilgiler sınırlı olmasına rağmen birkaç
koruma etkeninden bahsedilir. Bunlar zeka düzeyi, kişilik, sosyal beceriler gibi
bireysel özellikler, çocukluk döneminde kurulan ilişkilerin niteliği (özellikle güvenli
bağlanmanın kurulmuş olması ), sağlıklı çevresel etkenler, bütünlük duygusuna
sahip olma, sosyal destek, başa çıkma becerileri (Ünal ve Özcan, 2000) ve başa
çıkma kaynaklarının miktarıdır. Soruna yönelik etkin başetme yöntemlerini
kullanarak duyguları üzerinde denetim sağlayan bireylerin ruhsal açıdan daha sağlıklı
olacağı belirtilmektedir (Ünal ve Özcan, 2000). Literatürde, dindarlık faktörünün de
koruyucu bir etken olarak işlev görebildiğinden (Braam, Beekman, Deeg ve ark.,
1999) bahsedilmektedir. Aşağıdaki bölümde dindarlık konusu ayrıntılı olarak ele
alınacaktır.
1.1.5. İnanç ve Depresyon İlişkisi
Koenig (2002), depresif hastalara tıbbi hastalıkları, güçsüzlükleri ve acılarının
stresi ile nasıl baş ettikleri sorulduğunda sıklıkla rahatlık ve güç kaynağı olarak dini
inanç ve uygulamalarını belirttiklerini söyler. Dini inançlar zor hayat problemleriyle
yüzleşmede (özellikle de tıbbi hastalıklarda) bir umut kaynağı olabilmektedir
Coie ve ark (1993 ) koruma etkenlerinin şu dört yoldan birisi ya da daha fazlası aracılığı ile işlev
gördüğünü belirtmektedir: Koruyucu etkenin varlığı doğrudan işlev bozukluğunu azaltabilir, risk
etkeninin etkisinin önüne geçebilir, risk etkeninin hastalığa aracı olmasını engelleyebilir, risk
etkeninin başlangıçtaki etkisini önleyebilir. Güvenli bağlanma biçimi bu dört etkiyi de içererek en
önemli koruma aracı olarak işlev görür. Bowlby’e (1977) göre güvenli bağlanma ilişkisi çocuğun
çevresini öğrenmede kullanabileceği ‘güvenli bir temel’ ve tehlike anında korunabileceği ‘sağlam bir
sığınak’ sağlayarak, kendisi ve diğerleri hakkında olumlu düşünceler benimsemesini, yeterlilik
duygusu ve kendilik-saygısı edinmesini olanaklı kılmaktadır (Ünal ve Özcan, 2000).
23
(Koenig, 2007a). Dini inançlar, umutsuzluk konusunda da bireylere yardımcı
olabilmektedir. Bir çok inanç öğretisinde, kişileri umutsuzluğa düşmekten koruyacak
Tanrı’nın desteği ve acıların sonunda mutluluğa ulaşma ile ilgili vaatler içeren bir
takım hikaye ve anlatımlar vardır. Bu yönüyle de inançlar, dindar insanlar için
umutsuz düşüncelere karşı koymalarında önemli bir rol oynayabilir (Murphy ve diğ.,
2000). Bazı çalışmalarda dini inançlar umut ve iyimserlikle (Ai ve diğ., 2004)
yaşama amacı ve yaşam memnuniyetiyle (Chamberlain ve Zika, 1988; Coke, 1992),
ve de psikolojik esenlik ile (Fry, 2000) ilişkili görülmüştür. Bu ilişkiler
doğrultusunda da inanç ve depresyon arasında negatif bir ilişki olduğu
düşünülmektedir (Koenig, 2007a). Aşağıdaki bölümlerde, dindarlık ve depresyon
konusunda yapılmış çalışmaların sonuçlarına yer verilmiş ve dindarlığın depresyonla
nasıl bir ilişki içerisinde olduğu, araştırma bulguları ışığında tartışılmaya
çalışılmıştır.
1.1.5.1. Dindarlık ve Depresyon Konusunda Yurt Dışında Yapılmış
Çalışmalar
Dini inanç ile depresyon arasındaki ilişkiler, ağırlıklı olarak yurt dışında pek
çok çalışmada incelenmiştir. Koenig (2009), depresyon ve din ilişkisine bakılan
çalışmaları incelemiş, doksan üç çalışmanın üçte ikisinde dindar kişilerin düşük
oranda depresif bozukluk ya da daha az depresif belirti gösterdiğini ve iyileşme
dönemlerinin daha kısa olduğunu belirlemiştir. Yirmi iki boylamsal çalışmanın on
beşinde yüksek dindarlığın düşük düzey depresyonun ya da belirtilerin daha hızlı
hafiflemesinin temel yordayıcısı olduğu görülmüştür (Koenig, 2009). Diğer gözden
24
geçirme çalışmalarında da (Bergin, 1983; Craigie, Larson ve Liu, 1990; Akt: Swank,
2009) dindarlık ve depresyon değişkenleri konusunda birbirinden farklı sonuçlar elde
edildiği görülmektedir. Bu durumun araştırmalardaki yöntem farklılıklarından ve
farklı dindarlık ölçümlerinden kaynaklanabileceği düşünülebilir. Dindarlık değişkeni
bazı çalışmalarda olumsuz dini değerlendirmeler (olumsuz dini başa çıkma, manevi
çatışma gibi) şeklinde ele alınmış ve bu çalışmalarda olumsuz dini değerlendirmeler
ile ruhsal bozukluklar arasında pozitif ilişkiler (Ano ve Vasconcelles, 2005)
çıkmıştır.
Dew ve arkadaşlarının (2008) ergenler üzerine yapılmış 115 çalışmayı
inceledikleri makalelerinde bu çalışmaların 21 tanesinin dini değişkenler ve
depresyon ile ilgili olduğu görülmektedir. Dini değişkenler ile depresyon arasındaki
ilişkiyi inceleyen çalışmaların dörtte birinde yüksek dindarlık ile düşük depresyon
arasında ilişki çıkmış, yarısında kısmen pozitif ilişki kısmen de nötr ilişki olduğu
gözlenmiş, üç çalışmada herhangi bir ilişki gözlenmezken dört çalışmada ise yüksek
dindarlık yüksek depresyonla ilişkili bulunmuştur (Dew ve diğ., 2008). Yüksek
dindarlık ile yüksek depresyon arasında ilişki çıkan çalışmalardan biri (Sorenson,
Grindstaff ve Turner, 1995) evlilik dışı hamile kalan ve kilise katılımı olan gençler
üzerinde yapılmıştır. Bu çalışmada pozitif ilişki çıkması, bu gençlerin çoğunun
evlilik dışı hamileliklerinden dolayı bağlı oldukları cemaat üyeleri tarafından
(özellikle Katolik kiliseye bağlı olanlar) kınanma ile yüzleşmeleri ve bu durumun da
gencin suçluluk duygusu ve depresyonunu arttırdığı şeklinde yorumlanmıştır. Smith,
McCullough ve Poll' ün (2003) yaptığı meta analitik çalışmada, daha yüksek
dindarlık düzeyi daha az depresif belirti ile ilişkili bulunmuş, ayrıca dışsal dindarlık
ve olumsuz dini başa çıkma ile yüksek düzeyde depresyon ilişkili görülmüştür.
25
Yukarıda bahsedilen metaanalitik çalışmalarda, dindarlık ile depresyon ilişkisi
konusunda incelenen çalışmalarda farklı sonuçlar elde edildiği gösterilmektedir.
Aşağıda değinilecek çalışmaların büyük kısmında ise iki değişken arasında negatif
(Ansari, 2006; Commerford ve Reznikoff, 1996; Idler, 1987; Koenig ve diğ., 1995;
Koenig ve diğ., 1997; Koenig, 2007b; Koenig, George ve Peterson, 1998b; Maton,
1989; Murphy ve diğ., 2000; Parker ve diğ., 2003), bazılarında pozitif (Ellison, 1991;
Nelson ve diğ., 2002) ve bazı çalışmalarda da nötr (Swank, 2009) ilişki olduğu
görülmüştür. Araştırma sonuçlarındaki bu farklılıkların nedeninin dindarlık
faktörünün farklı şekillerde ölçülmesi olabileceğini söylemiştik. Örneğin bazı
çalışmalarda (Coke, 1992; Elliasen ve diğ., 2005; Nelson ve diğ., 2002) dindarlık
kişilerin kendilerini tanımladıkları öznel dindarlık düzeyi ile, bazılarında (Koenig,
George ve Peterson, 1998b; O’Connor ve Vallerand, 1989; Swank, 2009) içsel
dindarlık düzeyleri ile yine bazılarında da ibadetler, kilise katılımı, mezhep, örgütlü-
örgütlü olmayan dindarlık biçimleri, maneviyat vs. (Ai ve diğ., 2006; Fry, 2000;
Parker ve diğ., 2003; vs.) ile ya da bu değişkenlerin bir kaçı ile birlikte ölçülmüştür.
O nedenle bu çalışmalar değerlendirilirken dindarlık ile o çalışmada ne kastedildiği
dikkate alınmalıdır. Aynı zamanda bu çalışmalardaki örneklemlerin özelliklerinin de
dikkate alınması gerekmektedir. Farklı yaş ve farklı yaşam özellikleri olan gruplarda
da farklı sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.
Bu noktada, özellikle dindarlık ve maneviyat (spirituality) arasındaki ayrıma
ilişkin Koenig, McCullough ve Larson’ın (2001) bu iki kavram ile ilgili
tanımlamalarına bakmakta yarar vardır. Din, kutsal ya da aşkın olana yakınlaşmayı
kolaylaştıracak şekilde tasarlanmış inanç, uygulama, ritüel ve sembollerden oluşan
bütünsel bir sistem olarak tanımlanırken, maneviyat (spirituality) yaşam, anlam ve
26
bunların kutsal olanla ilişkisi hakkında sorulan nihai soruların cevaplarını bulmak
için bireyin kişisel arayışları olarak tanımlanmaktadır. Bu arayışlar bir toplumun dini
ritüel ya da bilgilerini oluşturabilirken bu faktörlerden de kaynaklanabilir (Koenig,
McCullough ve Larson, 2001).
Koenig (2007b), tıbbi nedenlerle ayaktan tedavi gören 50 yaş üstündeki
hastalarla yaptığı çalışmada, major depresyon, minör depresyon vakalarını ve
depresif olmayan vakaları ele almıştır. Demografik ve fiziksel sağlık faktörleri
kontrol edildikten sonra depresif hastaların daha çok dini eğilimi olmayan, daha az
dini okuma yapan ve daha az ibadetlere katılan ve de daha düşük içsel dindarlık
düzeyine sahip kişiler olduğu görülmüştür. Depresyon şiddeti arttıkça dini katılım,
ibadet, kutsal okumalar ve içsel dindarlık puanlarının düştüğü gözlenmiştir. Bu
sonucun aksine Murphy ve diğerlerinin (2000) yaptığı çalışmada dini inanç (Dini
Mutluluk Ölçeği ile ölçülmüştür/ Religious Wellbeing Scale) ile depresyon arasında
küçük ama pozitif bir ilişki görülmüştür. Bu sonucu depresif kişilerin acı ile baş
etmede dine yönelebileceği şeklinde yorumlamışlardır. İnanç ile umutsuzluk arasında
ise negatif yönde bir ilişki bulunmuştur. Dini inancın düşük düzeyde depresyon ve
umutsuzluğun yordayıcısı olduğu sonucuna da ulaşılmıştır. İbadetlere ve özel dini
uygulamalara katılım ile depresyon arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır
(Murphy ve ark., 2000).
Parker ve diğerleri (2003), binin üzerinde yaşlı örneklemin katıldığı
çalışmalarında, örgütlü dindarlık (kilise katılımı vs.), örgütlü olmayan dindarlık
(kişisel, yalnız yapılan ibadetler vs.) ve içsel dindarlık faktörlerinin depresyon
üzerindeki etkileşim etkisine bakmışlardır. Sonuç olarak, üç boyutta da yüksek puan
alanların daha az depresif belirti gösterdiği ve daha düşük puan alanlardan daha iyi
27
bir ruh sağlığına sahip oldukları görülmüştür. Her bir boyuta ayrı ayrı bakıldığında,
örgütlü dindarlığın daha düşük depresyon ile bağlantılı olduğu, ancak örgütlü
olmayan dindarlık ve içsel dindarlığın depresyon üzerinde olumlu etkisi olmadığı
görülmüştür. Örgütlü dindarlık ile ilgili bulunan bu sonuç cemaatle yapılan
ibadetlerde elde edilebilen sosyal desteğin etkisini gösteriyor olabilir. Ancak
Swank’ın (2009) çalışmasında örgütlü dindarlık ile depresyon arasında ilişki
olmadığına dair bir bulguya da ulaşılmıştır.
İçsel dindarlık ile depresyon arasında ilişki bulunamayan bir diğer çalışma da
Commerford ve Reznikoff (1996) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada
bakımevlerinde kalan yaşlı örneklem ele alınmıştır. Araştırmada, haftada bir defadan
daha az dini aktivitelere katılanların depresyon düzeyleri, sıklıkla kiliseye devam
edenlerden daha yüksek bulunmuştur. Bireysel ibadetlere daha fazla katılanların
depresyon düzeyleri ayda birden az katılanlardan daha düşüktür. Araştırmacılar
bakımevinde kalan kişilerin algıladıkları sosyal destek ve içsel dindarlık düzeylerinin
depresyonla negatif, benlik saygısı ile pozitif ilişki göstereceğini öngörmüşlerdir.
İçsel dindarlığı Hoge'un İçsel Dindarlık Motivasyonu Ölçeği ile ölçmüşlerdir. Bu
amaçla 83 kişiyi çalışmaya katmışlar ve sonuçta arkadaşlardan sağlanan sosyal
destek ile içsel dindarlık puanlarının depresyon ve benlik değeri ile ilişkili olmadığını
görmüşlerdir. Araştırmacılar bu durumu insancıl ilkeler ile geleneksel dini değerler
arasındaki fikirsel çelişkiden kaynaklanabileceği şeklinde yorumlamıştır.
Araştırmacılara göre bazı dindar katılımcılar, kibir olur düşüncesiyle kendilerini
olumlu olarak göstermekten çekinmiş olabilirler. Aynı zamanda bu durumdaki yaşlı
insanların dini, güvenlik, rahatlık ve sosyal destek için kullanmaya meyilli
olmalarından dolayı içsel dindarlık ölçümünün bu grup için uygun olmadığını da
28
düşünmüşlerdir. Bahsi geçen bu çalışmada toplu dini etkinliklere katılım ile
depresyon arasında negatif ve benlik değeri arasında pozitif ilişki çıkmıştır.
Nelson ve diğerlerinin (2002) kanser ve aids hastaları ile yaptıkları
çalışmalarında, çoklu regresyon analizi sonucunda, depresyon ile spiritüel (manevi)
iyi olma arasında anlamlı ve negatif bir ilişki bulunmuştur. Buna göre manevi iyilik
ölçümleri daha yüksek olan bireylerin depresyon ölçümleri daha düşüktür. Dindarlık
(öznel dindarlık düzeyi ve kilise katılım sıklığı ile ölçülmüştür) ile depresyon
arasında pozitif bir ilişki bulunmuş, buna göre kendini daha dindar tanımlayan
bireylerin depresyon düzeyleri daha yüksek bulunmuştur. Korelasyon analizinde ise
depresyon yalnızca maneviyatla (spirituality) ters ilişki göstermiştir. Araştırmacılar
spiritüel insanların manevi güçlerini kendi içlerinden aldıklarını, bu nedenle de
kontrolü ellerinde tuttuklarını düşünmüşlerdir. Spiritüel olmayan dindar insanların
ise dinlerinin kendilerine rehberlik etmelerini beklediklerini ve kontrolü kendilerinin
dışına koyduklarını belirtmişlerdir. Dış kontrol odağı durumu da çaresizlik hissine
sebep olmaktadır. Daha derin bir algıya ve daha manevi bileşenlere sahip olamayan
ölümcül hastalar için din, potansiyel bir stres kaynağı olabilir. Bazen bu hastalar
öfkelerini, yaşadıkları acılara sebep olan Tanrı’ya çevirebilirler (Nelson ve diğ.,
2002). Araştırmacılar dindarlık ile depresyon arasında çıkan pozitif ilişkiyi bu
nedenlerle açıklamaya çalışmışlardır.
Başka bir çalışmada 87 depresif hasta taburcu edildikten sonra 47 hafta
boyunca izlenmiş, daha derin inanca sahip olanlarda (daha içsel dindarlık) daha az
derin inancı olanlara göre depresyonun düzelme oranı %70 daha fazla bulunmuştur
(Koenig, George ve Peterson, 1998b). Bu çalışmada, güçlü içsel dindarlığı olan
29
hastaların depresif durumlarında daha hızlı toparlandıkları görülmüştür. Depresyonda
iyileşmenin yordayıcıları olarak da içsel dindarlık, yaşam kalitesi, tedaviyi kabul
etme, işlevsel durumda değişme ve ailenin psikiyatrik öyküsü değişkenlerini
saptamışlardır. Araştırmacılar, kiliseye gitme ve kişisel ibadetler ile depresyonun
iyileşmesi arasında bir ilişki bulamamışlardır (Akt: Swank, 2009). O’Connor ve
Vallerand (1989)’ ın çalışmasında içsel dindarlık ile depresyon arasında olumsuz,
yaşam memnuniyeti, benlik saygısı ve hayatın anlamı arasında olumlu ilişkili olduğu
görülmüştür. Swank (2009)’ın çalışmasında ise içsel dindarlık ile depresyon arasında
anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
Eliassen ve diğerleri (2005), öznel dindarlık ile depresif belirtilerin ilişkisini
incelemişlerdir. Öznel dindarlık düzeyleri kendilerini dindarlık yönünden nasıl
değerlendirdikleri, günlük problemleriyle başetmede dine ya da spiritüel inançlarına
ne kadar sığındıkları, zor ve stresli zamanlarında dinin kendilerini ne kadar
rahatlattığı ve zor ya da stresli zamanlarda normalden daha fazla dua edip
etmedikleriyle ölçülmüştür. Araştırmalarında öznel dindarlık ile depresyon
arasındaki ilişkiyi yalnızca kadın örneklemde bulgulamışlardır. Erkeklerin depresyon
puanları dindarlık düzeylerine göre farklılaşmamaktadır. Kadınlara göre
bakıldığında, düşük ve yüksek dindarlık düzeyindekilerin depresif belirti ortalamaları
orta dindarlık düzeyindekilerden daha düşük çıkmıştır. Araştırmacılar bu durumun
Ross’un (1990) U şeklindeki eğrisel hipotezine uygun olduğunu düşünmüştür.
Literatüre bakıldığında, sık sık ibadet eden bireylerin, nadir olarak ibadete
katılanlardan daha az depresif olduklarını gösteren pek çok çalışma (Idler, 1987;
Idler ve Kasl, 1992; Koenig, 1995; Koenig ve diğ., 1997; Nolen-Hoeksama ve
30
Larson, 1999; Wright, Frost ve Wisecarver, 1993) olduğu da görülmektedir. Dua,
kardiyak hastalarının ameliyat sonrası depresyonlarında bir azalma sağlamaktadır
(Ai, Dunkle, Peterson ve Bolling, 1998; Ai ve diğ., 2006). Ancak bireysel olarak
yapılan ibadetler ve dua etme ile depresyon arasında pozitif bir ilişki olduğunu
gösteren çalışmalar da (Ellison, 1991) vardır. Yapılan çalışmalara bakıldığında,
depresyon ve dua ilişkisi karmaşık sonuçlar vermektedir. Uzun dönemde
depresyonda duanın hafifletici bir etkisi gözlenirken, kısa dönemde pozitif bir ilişki
görülmektedir (Ai ve diğ., 2006). Bu veriler, tüm diğer kişisel ibadetler gibi, hastalık
durumları ya da stresli yaşam olaylarında kişilerin duaya ve ibadetlere daha fazla
yöneliyor olması şeklinde yorumlanabilir (Swank, 2009). Kişiler olumsuz yaşam
olaylarının etkileriyle başetmede dini kullanabilmektedirler (Murphy ve diğ., 2000).
Koenig ve diğerleri (2001), içsel dindarlık ve dindar bir topluluğa ait olmanın
depresyon riskini azalttığını ancak kişisel ibadetlerin ve inançların depresyon ile
ilişkisinin henüz çok açık olmadığını ifade ederler (Akt: Swank, 2009).
Koenig ve diğerleri (1997) sıklıkla dini kurumlara devam eden yaşlıların
bağışıklık sistemlerinin daha iyi olduğuna dair bazı kanıtlar bulmuşlar, başka bir
çalışmada da aktif dindar olan yaşlılarda daha düşük tansiyon olduğu görülmüştür
(Koenig ve diğ., 1998a). Koenig (1999), dini inanç ve uygulamaların daha iyi bir ruh
sağlığı, daha iyi fiziksel sağlık ile hastalık ve güçsüzlüklere uyumun gelişmesiyle
bağlantılı olduğuna dair kanıtların arttığını söyler.
Yas tutan ebeveynler üzerinde yapılan bir çalışmada dini inanç, düşük
düzeydeki depresyon ile ilişkili bulunmuştur (Maton, 1989). Bu sonuca göre din,
olumsuz bir olay yaşayan bireylere bu olumsuzluklarla başa çıkmada bilişsel bir yapı
sunarak daha az depresyon yaşamalarını sağlamaktadır denebilir (Blaine ve Crocker,
31
1995; Akt: Murphy ve diğ., 2000). Bazı insanlar sorunlarla başa çıkmak için dini
inançlarını kullanabilirler. Dini başa çıkma ile depresif belirtiler arasında bir takım
araştırmalar vardır. Koenig ve diğerlerinin (1995) yaptığı çalışmada, dini başa çıkma
depresyonun yalnızca bir takım belirtileri ile ilişkili çıkmıştır. Bunlar, ilgi kaybı,
değersizlik duygusu, sosyal ilişkiden çekilme, umut yitimi ve diğer bilişsel
belirtilerdir. Depresyonun somatik belirtileri olan kilo kaybı, uykusuzluk, enerji
kaybı ve konsantrasyon güçlüğü ile ilişkili bulunmamıştır. Dini başa çıkma ile ilgili
bilgilere Bölüm 4’ te ayrıntılı olarak yer verilmektedir.
Yukarıda incelenen çalışmalar Hıristiyan gruplar üzerinde araştırılmış
çalışmalardır. Müslüman örneklemde yapılan bir araştırmada ise Ansari (2006),
günlük olarak namaz kılma ile psikolojik sağlık arasında pozitif, psikolojik sıkıntı
düzeyi ile negatif ilişki bulmuştur. Cuma namazına katılım ile psikolojik sağlık
pozitif ilişkili iken fiziksel sağlık negatif ilişki göstermiştir. Günlük dua etme ile
psikolojik sıkıntılar ters ilişkilidir. Ramazan orucu tutmak ile de psikolojik sağlık
pozitif, stres negatif ilişkili çıkmıştır. Kendilerini daha dindar olarak tanımlayanların
psikolojik sağlıkları daha iyi, psikolojik sıkıntıları ise daha azdır. Müslüman
örneklemde yapılmış bu çalışmada Hıristiyan örneklemlerindeki çalışmalar gibi
(Commerford ve Reznikoff, 1996; Idler, 1987; Idler ve Kasl, 1992; Koenig, 1995;
vd.) ibadete katılım ile psikolojik sağlık arasında pozitif ilişki gözlenmiştir.
Buraya kadar ele alınan çalışmalar incelendiğinde, dindarlıkla ilgili olarak içsel
dindarlık, öznel dindarlık düzeyi, örgütlü ve örgütlü olmayan dindarlık, ibadetlere
katılım ve maneviyat değişkenlerinin araştırıldığı görülmektedir. Çalışmalarda içsel
dindarlık ile depresyon arasında bazı çalışmalarda negatif ilişki olduğu (Koenig,
32
2007b; Koenig ve diğ., 1998b; O’Connor ve Valerand, 1989), bazılarında da
herhangi bir ilişki olmadığı (Commerford ve Reznikof, 1996; Parker ve diğ., 2003;
Swank, 2009) görülmüştür. Öznel dindarlık ile depresyon arasında ise kimi
çalışmalarda pozitif (Koenig, 1999; Nelson ve diğ., 2002), bir kısmında negatif
(Maton, 1989) ve bir çalışmada da U şeklinde eğrisel bir ilişki (Elliasen ve diğ.,
2005) gözlenmiştir. İbadet ve kilise katılımıyla ilgili olarak da negatif ilişki (Ai ve
diğ., 1998; Ai ve diğ., 2006; Commerford ve Reznikof, 1996; Koenig, 1999; Koenig,
2007b) olan çalışmalar, pozitif olanlar (Ai ve diğ., 2006; Ansari, 2006; Koenig,
1999; Nelson ve diğ., 2002) ve nötr ilişki (Koenig, George ve Peterson, 1998b;
Murphy ve diğ., 2000) bulunmuş çalışmalar vardır.
Tüm bu çalışmalar değerlendirildiğinde dindarlık ve depresyon ilişkisi
konusunda birbiri ile tamamen örtüşen sonuçlar elde edilemediği görülmektedir.
Farklı ölçme araçları, farklı örneklem özellikleri ve diğer bazı farklılıklar olduğunda
iki değişken arasında farklı sonuçların elde edildiği düşünülmektedir. Dindarlık,
aslında tanımı oldukça belirsiz ve ölçülmesi zor bir yapıdır. Bu nedenle elde edilen
sonuçların birbirinden farklı çıkmış olması normal kabul edilebilir. Dindarlık
ölçümünün taşıdığı düşünülen bu zorlukları nedeniyle kişilerin Tanrı algılarının ve
sorunlarla baş etmede dini inançlarını ne yönde kullandıklarının dini yaşamları
hakkında daha anlamlı veriler sağlayacağı düşünülmüştür. Bizim çalışmamızda
dindarlıkla ilgili faktörleri belirlemek üzere Tanrı algısı ve dini başa çıkma tarzları
üzerinde daha fazla durulacaktır.
33
1.1.5.2. Dindarlık ve Depresyon Konusunda Türkiye’de Yapılmış
Çalışmalar
Ülkemizde dindarlık ve depresyon konusunda yapılmış uygulamalı çalışmalar
sınırlıdır. O nedenle de ülkemiz açısından genel bir fikre sahip olmak zor
görünmektedir. Yine de dindarlık ile depresyon arasındaki ilişkiye dair yurtdışında
elde edilen çok farklı sonuçların Türkiye’de yapılmış çalışmalarda da ortaya çıktığı
söylenebilir.
Güler (2007a) tarafından yapılan bir çalışmada, bireylerin Tanrı algıları ile
psikolojik semptomları arasındaki ilişkiye bakılmış ve seven/merhametli Tanrı algısı
ile psikolojik semptomlar negatif ilişki göstermiştir. Olumlu Tanrı algısı daha az
depresif belirti ile ilişkili bulunmuştur. Tanrı algısının araştırıldığı başka bir
çalışmada da benzer sonuç elde edilmiştir (Aydın, 2010). Ancak Tanrı’ya atfedilen
özellikler ve dindarlık eğilimleri ile depresyon arasındaki ilişkilerin araştırıldığı
başka bir çalışmada ise ne Tanrı algısı ne de dindarlık eğilimi depresyonla ilişki
göstermiştir (Güngördü, 2001). Bu çalışmada kullanılan ölçme aracı diğer iki
çalışmada kullanılmış olandan farklıdır. Elde edilen farklılığın kaynaklarından biri
bu durum olabilir.
Güven’in (2008) “Depresyon ve Dindarlık İlişkisi” isimli yüksek lisans tezinde
dindarlık için öznel dindarlık algısı ve genel dindarlık (inanç, ibadet, etki, duygu-
tecrübe boyutları) düzeyleri ele alınmıştır. Öznel dindarlık algısı ile geçmişte ya da
şimdi depresyon tedavisi görmüş olmak arasında negatif ilişki bulunmuştur.
Depresyon tedavisi görmeyenlerin kendilerini daha dindar tanımladığı görülmüştür.
Ayrıca, öznel dindarlık algısı ve genel dindarlık puanları ile depresyon da negatif
34
ilişki göstermiştir. Dindarlık arttıkça depresyon puanları düşmektedir. Şengül (2007)
tarafından yapılan başka bir tez çalışmasında ise depresyon, dindarlık boyutlarından
bilgi-ibadet boyutundaki puanlar ile negatif ilişki göstermiştir. Bilgi düzeyi ve
ibadetlere katılım arttıkça depresyon puanları düşmektedir. Ancak dindarlık
ölçeğinin diğer boyutları (duygu-tecrübe, inanç, etki) depresyon ile ilişki
göstermemiştir. Bu çalışmaların bulguları dindarlık ile depresyon arasında kesin bir
ilişkiden henüz bahsedilemeyeceğini düşündürmektedir.
Şahin, Batıgün ve Şahin’in (1998) intiharı engelleyen ahlaki ve dini faktörler
ile depresyon arasında bulduğu pozitif ilişki de araştırmacıları dini faktörlerin
depresyon üzerinde olumlu bir etki gösteremediği yorumuna götürmüştür. Bu
çalışmada ele alınan dini engeller intihar konusunda dinin koyduğu yasaklar,
cehenneme gitmekten korkma, sadece Tanrı’nın hayatı sonlandırma hakkı olması ve
kadere olan inanç maddelerini içermektedir. Bu tip inançlara olan katılım arttıkça
depresyon puanları da artmıştır. Bu inançların kişi için daha pasif kalabildiği, cezaya
ve korkuya dayanan maddeler olduğu düşünülebilir. Bu yönü ile de depresyonla olan
pozitif ilişkisi belki anlamlı görünebilir.
1.2. İNANÇ VE İNTİHAR İLİŞKİSİ
1.2.1. İntihar
Dünya Sağlık Örgütüne göre her yıl dünyada 1 milyon kişi intihar sonucu
hayatını kaybetmektedir, bu oranın 10–20 katı kişi ise intihar girişiminde
bulunmaktadır. Yani dünyada her 40 saniyede 1 kişi intihar etmektedir ve 2–4
saniyede de 1 kişi intihar girişiminde bulunmaktadır. Son 45 yılda dünyadaki intihar
oranı %60 artış göstermiştir ve 2020 yılında intihar sonucu ölenlerin sayısının 1,5
milyona ulaşması beklenmektedir. Bu veriler göz önüne alındığında da intiharın tüm
dünyada önemli bir halk sağlığı problemi olduğu anlaşılmaktadır (Atlı, 2007; sf:1).
1.2.1.1. Türkiye’ deki Durum
Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 yılındaki verilerine göre ülkemizde intihar
oranlarında 1977 yılından 1997 yılına kadar dalgalanmalarla birlikte bir artış
yaşanmıştır ve bu yıldan sonra ise intihar oranlarında bir azalma olduğu
gözlenmektedir. 1980 yılında %000 de 1.69 olan kaba intihar oranı 1990 yılında
2.42’ye ve 2000 yılında 2.67’ye (DİE, 2003) ve 2009 yılında 4,03’e çıkmıştır (TUİK,
2010). Her 10 yılda bir aradaki artışın büyüklüğü dikkat çekicidir (Atlı, 2007; sf: 4).
Sayıl ve arkadaşları (1993) Ankara için intihar girişim oranını 100.000 kişi başına
107 olarak hesaplamışlardır. Araştırmalar ve istatistikler incelendiğinde intihar
konusunun gelişmekte olan ülkemiz açısından da önemli olduğu görülmektedir.
36
Tablo1.1: 2002- 2009 Yıllarındaki Tamamlanmış İntiharlarda TUİK Verileri
2009 yılı içerisinde 2898 tamamlanmış intihar olayı olmuştur. Cinsiyete göre
bakıldığında kadınların 787, erkeklerin ise 2111 kişi olduğu görülmüştür. Yaşlara
göre dağılımı incelendiğinde 95 kişinin 15 yaş altında olduğu (%3), 603 kişinin 15-
24 yaş arası (%21), 840 kişinin 25-39 yaş arası (%29), 1007 kişinin 40-64 yaş arası
(%35) ve 339 kişinin de 65 yaş üstünde (%11) olduğu tespit edilmiştir (TUİK, 2011).
2009 yılında Ankara’daki hastanelere (devlet hastaneleri ve eğitim araştırma
hastaneleri) intihar girişimi ile getirilen vakaların 1949 kadın (%76), 632 erkek
(%24) toplam 2581 kişi olduğu görülmüştür. Bu vakaların 1450 tanesi (%56) 15-24
yaş arasındadır. Yine bu vakalardan 3 kişi 11 yaşından küçük, 79 kişi 11-15 yaş, 650
kişi 25-34 yaş, 327 kişi 35-49 yaş, 49 kişi 50-64 yaş arası ve 23 kişi 65 yaş
üstündedir (Erçin Şahin ve ark., 2011).
Kekeç ve Sarı (2008) tarafından yapılan çalışmada, intihar girişiminde bulunan
hastaların ortak özellikleri değerlendirildiğinde çoğunluğunun genç yaş grubunda,
bekar ve kadın olduğu saptanmıştır. Zehirlenme amaçlı intihar girişiminde
bulunanların çoğunluğunun depresyon olmak üzere psikiyatrik hastalık öyküsü
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Toplam 2301 2705 2707 2703 2829 2793 2816 2898
Erkek 1392 1574 1681 1740 1782 1808 1924 2111
Kadın 909 1131 1026 963 1047 985 892 787
37
vardır. Hastaların çoğunluğunun intihar yöntemi olarak çoklu madde alımı ile
zehirlenme yolunu seçtiği görülmüştür.
Ülkemizde intiharlarla ilgili birbirinden çok farklı istatistikler üretilmektedir.
Bunun nedeni olarak da intihar olaylarının mevcut tanım, ilgili kavramları ve veri
toplama derleme yöntemleriyle ilgili farklı yaklaşımlar olması gösterilir (Ayhan,
1996). Aşağıda, ülkemizde yapılan çalışmalardan cinsiyet, bölge ve kültür, yaş,
medeni durum, eğitim düzeyi, çalışma durumu ve yaşam olayları ile ilgili elde edilen
bazı bulgulara değinilmiştir. Ülkemizdeki intihar olaylarını daha iyi anlayabilmek
açısından vakaların çeşitli sosyodemografik özelliklerinin incelenmesi önemlidir.
Cinsiyet: Cinsiyet yönünden bakıldığında, ülkemizde hemen tüm bölgelerde
erkek intihar oranları kadın intihar oranından fazladır. Başarılı intiharlarda erkeklerin
sayısı kadınlardan fazladır. İntihar girişimlerinde ise, yapılan çalışmalarda kadınların
sayısının erkeklerden fazla olduğu görülmektedir (Sayıl ve ark., 2000). Gökçe (1987)
yaptığı çalışmada, 1985 yılı intihar verilerini incelemiş ve ölümle sonuçlanan 1187
intihar olayının %62’sinin erkek, %38’inin kadın olduğu sonucuna varmıştır.
Gökhan’ın (2008) çalışmasında ise, intihar davranışı nedeniyle acil servise getirilen
1281 hastanın 901 (%70.4)’ i kadın, 380 (%29.6)’ i erkektir. Ancak özellikle
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki illerde kadın intiharlarının erkek intiharlarından
fazla olduğu dikkat çekmektedir (Uçan, 2005). Deniz ve diğerlerinin (2001), 1995-
2000 yılları arasında Batman’da meydana gelmiş intihar olayları ve intihar
girişimlerini inceledikleri çalışmada, hem tamamlanmış intiharlarda hem de intihar
girişimlerinde kadınların erkeklerden daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Asoğlu
(2007) Şanlıurfa’da intihar girişimlerinin incelendiği çalışmasında araştırma
38
grubunun %72.2’sini kadınların, %27.8’ini erkeklerin oluşturduğunu tespit etmiştir.
Adıyaman’daki intihar girişimi vakalarının incelendiği bir çalışmada da kadınların
intihar girişimlerinin belirgin bir şekilde ön plana çıkmış olduğu gözlenmiştir. Bu
durum, il genelinde zayıf bir sosyal konuma sahip kadınların, ilin sosyokültürel
ortamında meydana gelen değişimlerden erkeklere göre daha fazla etkilendiklerini
gösterdiği şeklinde yorumlanmıştır (Alptekin, Duyan ve Demirel, 2006).
2009 yılı içerisindeki 2898 tamamlanmış intihar olayı cinsiyete göre
incelendiğinde kadınların 787 (%27), erkeklerin ise 2111 (%73) kişi olduğu
görülmüştür (TUİK,2011).
Yaş: Ülkemizde intiharlar 15-24 ve 25-34 yaş aralığında yoğunluk
göstermektedir (TUİK, 2010). Yaş dağılımına göre 15 yaş altı ve 15-24 yaş
gruplarında kadınlar, diğer yaş gruplarında ise erkekler yüksek orandadır. Gençlerde
tüm yaş gruplarından daha hızlı bir yükselme söz konusudur (Uçan, 2005).
Gökhan’ın (2008) çalışmasında intihar girişimi olanların tümünün yaş ortalaması
23.36 olarak bulunmuştur. Asoğlu (2007)’nun çalışmasında araştırma grubunun yaş
grubu özellikleri dikkate alındığında, %11.1’inin, 0-15 yaş arasında, %77.8’inin 16-
35 yaş arasında, %11.1’inin de 36-60 yaş arasında olduğu görülmüştür. Türkiye'de
her yıl 15-24 yaş grubunda yılda 200-400 intihar gerçekleşmektedir. Tüm intihar
girişimlerinin %20'sini lise öğrencilerinin, %25'ini 14 yaşın üzerindeki ergenlerin
oluşturduğu, intihar girişimlerinin %30-35'inin 15-24 yaş grubunda yoğunlaştığı
belirtilmektedir (Şener ve Şenol, 1996). Ancak 2009 yılı tamamlanmış intihar
olaylarının yaşlara göre dağılımı incelendiğinde 95 kişinin 15 yaş altında olduğu
(%3), 603 kişinin 15-24 yaş arası (%21), 840 kişinin 25-39 yaş arası (%29), 1007
39
kişinin 40-64 yaş arası (%35) ve 339 kişinin de 65 yaş üstünde (%11) olduğu tespit
edilmiştir (TUİK, 2011). 2009 yılı verileri incelendiğinde, daha önceki yılların
aksine, 15-24 yaş arasındakilerin 25- 39 ve 40-64 yaş arasındakilerden daha düşük
sayıda olduğu görülmektedir.
Medeni Durum: Asoğlu’nun (2007) çalışmasında, intihar girişiminde bulunan
araştırma grubunun çoğu bekarlardan (%61.2), %32.2’si ise evli kişilerden
oluşmaktadır. Geri kalan %2.2’si dul ve %4.4’ü boşanmış kişilerden oluşmaktadır.
Alptekin, Duyan ve Demirel’in (2006) Adıyaman örnekleminde yaptıkları
çalışmalarında, bekarların oranı (%63.81), evlilerinkinden (%36.19) yüksektir.
Bekarlarda erkeklerin oranı (%77.97) kadınlarınkinden (%58.28), bununla birlikte
evlilerde kadınların oranı (% 41.72) erkeklerinkinden (%22.03) önemli derecede
yüksektir.
2009 yılında tamamlanmış intiharlar incelendiğinde 1009 (%35) kişinin bekar
(693 erkek, 316 kadın), 1615 (%56) kişinin evli (1235 erkek, 380 kadın), 102 (%3)
kişinin dul (58 erkek, 44 kadın), 130 (%4) kişinin boşanmış (94 erkek, 36 kadın)
olduğu görülmüştür.
Eğitim Düzeyi: Güleç ve Aksaray (2006)’ın 15-24 yaş aralığındaki genç
gruplarla yaptıkları çalışmada intihar girişimi olan grubun kontrol grubuna oranla
anlamlı olarak daha düşük eğitim düzeyine sahip olduğu görülmüştür.
2009 yılında gerçekleşmiş intiharların eğitim düzeylerine göre dağılımına
bakıldığında, örneklemin %3’ü okuma yazma bilmemekte (97 kişi), %40’ı ilkokul
(1165 kişi), %12’si ilköğretim (345 kişi), %6’sı ortaokul ve dengi (171 kişi), %15’i
40
lise ve dengi (451 kişi) ve %6’sı yüksek öğrenim (179 kişi) düzeyindedir (TUİK,
2011).
Bölge ve Kültür: DİE verilerine göre, Türkiye’de intihar olayları bölgeler
arasında farklılık göstermekte, doğudan batıya gidildikçe ve özellikle büyük
şehirlerde oranın arttığı görülmektedir. Fidaner’in yaptığı bir çalışmada, Türkiye’de
kentsel bölgelerde intihar hızının kırsal bölgelerin iki katı olduğu ve şehirlerde
özellikle gecekondu kesiminde intihar oranının daha yüksek olduğu saptanmıştır
(Yüksel ve Ceyhun, 1994; Akt:Uçan, 2006).
2009 yılında tamamlanmış intiharların bölgesel dağılıma bakıldığında 403
(%13) kişinin İstanbul, 172 (%6) kişinin Batı Marmara, 506 (%16) kişinin Ege, 258
kişinin (%7) Doğu Marmara, 257 kişinin (%9) Batı Anadolu, 364 (%13) kişinin
Akdeniz, 161 kişinin (%5) Orta Anadolu, 201 kişinin (%7) Batı Karadeniz, 87
kişinin Doğu Karadeniz (%4), 81 kişinin (%4) Kuzeydoğu Anadolu, 158 kişinin
(%6) Ortadoğu Anadolu ve 250 (%10) kişinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
olduğu görülmektedir. Erkek intiharlarının %18’i Ege, %15’i İstanbul, %12’si
Akdeniz Bölgesi ve %55’i ise diğer bölgelerde gerçekleşmiştir. Kadın intiharlarının
% 15’i Ege, %13’ü Güneydoğu Anadolu, % 13’ü Akdeniz, ve %59’u diğer
bölgelerde gerçekleşmiştir (TUİK,2011).
Batman ilinde Türkiye ortalaması üzerinde, dünya ortalaması altında seyreden
bir intihar oranı söz konusudur (Deniz ve diğ., 2001). Deniz ve diğerlerinin
çalışmasında Batman'da artma eğilimi gösteren intihar olaylarındaki bazı faktörlere
değinilmiştir. Sosyolojik anlamda bir kültürel gecikmenin yaşanmasının, intiharları
etkileyen başlıca faktörlerden birisi olduğu düşünülerek Batman intiharlarının hızlı
41
toplumsal değişmelerden etkilendiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca okuma-yazma
oranının düşüklüğü, kız çocuklarının eğitime katılmasının zor olması veya
engellenmesi, kırdan kente göç olgusu da önemli belirleyiciler arasındadır. Göç
olaylarının fazlalığı ve terörün etkileri de önemli görülmüştür.
Aynı çalışmada intiharlarda kültürel faktörlerin de etken olduğu görülmüştür.
Kadın intiharlarının yüksekliği Batman' da "kadın olmanın" ne demek olduğunun
irdelenmesini zorunlu kılmaktadır. Ataerkil toplum yapısının bir uzantısı olarak
kadın, ikinci sınıf vatandaş konumundadır. Kız çocuklar okula gönderilmemekte,
erken yaşta ve çoğunlukla dini nikah ile evlendirilmektedirler. Çoğu zaman kadın
için bir güvence olan resmi nikah yapılmamaktadır. Akraba evlilikleri yaygın olup,
kuma ve berdel uygulamaları sürmektedir. Yapılan evliliklerde baba tek başına karar
vermekte, evlenecek kızın görüşü dahi sorulmamaktadır. Bir taraftan kitle iletişim
araçları ile sunulan zengin, gösterişli, sınırsız aşk, lüks ev ve arabalar ile çelişen,
kendi gerçeklerine dayanamayan genç kızlar; diğer yandan kadına atfedilen değer,
yargı ve tutumlara bağlı olarak kadının bekareti ve bunu korumayı ailenin
erkeklerine teslim eden geleneksel bir toplumsal yapı mevcuttur. Tüm bu faktörlerin,
intihar edenlerin neden daha çok kadınlar olduğu gerçeğine cevap olabileceği
düşünülmüştür (Deniz ve diğ., 2001).
Yaşan ve diğerleri (2008) Diyarbakır örnekleminde yaptıkları çalışmalarında,
intihar girişiminden bir hafta öncesine kadar aileleriyle sorun yaşama, aile içi fiziksel
şiddete uğrama, işsiz olma oranlarının kadınlarda erkeklere göre daha yüksek olduğu,
sosyal desteğin ise daha düşük olduğunu saptamıştır. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde tamamlanmış intihar olgularının kadınlarda erkeklere göre daha yüksek
42
olmasında bu özeliklerin rolünün olabildiğini düşünmektedirler. Bulduk (2008)
çalışmasında, Batman’ daki intiharlarda rol oynayan “kopya intiharlar” üzerinde de
durmaktadır. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalarda kadın intiharlarının başka
sebepleri üzerinde de durulmaktadır.
Çalışma Hayatı: İntihar ile ilgili araştırmaların sonuçları çalışmayanların
oranlarının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Gökhan (2008)’ ın çalışmasında,
intihar davranışı nedeniyle acil servise getirilen hastaların çalışma durumları
incelendiğinde, 1281 hastanın 293’ünün (% 22.9) çalışmakta olduğu, 988’inin (%
77.1) ise herhangi bir işte çalışmadığı görülmüştür. Başka bir çalışmada da intihar
girişimi vakalarının %60’ının çalışmadığı, %17’sinin öğrenci olduğu ve %23’ünün
çalışıyor olduğu görülmüştür (Alptekin, Duyan ve Demirel, 2006).
2009 yılı tamamlanmış intiharlarına bakıldığında 1357 kişinin (1291 erkek, 66
kadın) çalışan, 1541 kişinin (820 erkek, 721 kadın) herhangi bir işte çalışmadığı (ev
kadını, emekli, irat sahibi, öğrenci) görülmektedir (TUİK, 2010).
Yaşam Olayları: Kekeç ve Sarı (2008) Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesine
başvuran zehirlenme yoluyla intihar girişimi vakalarını incelemişlerdir. Klinik
verilerine göre, intihar girişiminde etkili faktörler değerlendirildiğinde en yüksek
oranda görülen hazırlayıcı etkenin, genç yaş grubunda kişiler arası ilişki problemleri,
orta yaş grubunda ise maddî nedenler olduğu görülmüştür. Yaşan ve diğerlerinin
(2008) çalışmasında, intihar girişiminden bir hafta öncesine kadar kadınların
%71.8’inin, erkeklerin ise %15.2’sinin aile içi bir sorun yaşadığı tespit edilmiş olup
cinsiyetler arasında fark bulunduğu belirlenmiştir. Kadın olgularda çalışmanın
engellenmesi ve isteği dışında evliliğe zorlama gibi sorunların erkeklere göre daha
43
yüksek olduğu saptanmıştır. İntihar girişiminden bir hafta öncesine kadar erkek
olguların %28.3’ü aile dışında olumsuz bir yaşam olayı yaşadıklarını bildirirken,
kadın olguların sadece %4.5’i aile dışında olumsuz bir durum yaşadıklarını belirtmiş
ve bu açıdan cinsiyetler arasında fark bulunduğu belirlenmiştir.
İntihar nedenlerine göre 2009 yılı tamamlanmış intiharlarına bakıldığında,
2898 kişinin 559’u hastalık, 266’sı aile geçimsizliği, 318’i geçim zorluğu, 90’ı ticari
başarısızlık, 123’ü hissi ilişki ve istediği ile evlenememe, 15’i öğrenim başarısızlığı,
176’sı bunların dışında kalan nedenlerle ve 1351’i de bilinmeyen nedenlerle intihar
etmiştir (TUİK, 2011).
İntihar Şekli: Tamamlanmış intiharlarda, intihar şekline göre 2009 yılında
1557 kişi ası yoluyla, 167 kişi kimyevi madde kullanarak, 253 kişi yüksekten atlama,
53 kişi suya atlama şeklinde, 760 kişi ateşli silah ile, 7 kişi kendini yakma, 30 kişi
kesici alet ile, 6 kişi doğalgaz-tüp ile, 12 kişi tren ya da başka motorlu taşıtların altına
atlama şeklinde ve 53 kişi de diğer yöntemlerle hayatına son vermiştir. Ası ve ateşli
silah yöntemlerini seçenler büyük oranda erkeklerdir. Kimyevi madde kullanımı ile
intihar edenlerin de büyük oranda kadınlar olduğu görülmüştür (TUİK, 2010).
1.2.1.2. İntihara İlişkin Yaklaşımlar
İntihar konusunda önemli bir isim olan Durkheim intiharı, ölen kişi tarafından
ölümle sonuçlanacağı bilinerek yapılan olumlu ya da olumsuz bir fiilin doğrudan ya
da dolaylı sonucu olan her ölüm olayı; intihar girişimini ise bu biçimde tanımlanan
44
fakat ölümle sonuçlanmadan durdurulan fiil olarak tanımlar (Durkheim, 1897; Akt:
Kaya, 1999, sf:12-13). Durkheim’in tanımına göre ölümle sonuçlanan bir fiilin
intihar sayılabilmesi için bu eylemin ve sonuçlarının bilincinde olmak
gerekmektedir. Bu nedenle Durkheim, kaza ile meydana gelen ölümleri, bazı
hastaların (Demanslı, psikotik, nevrotik, fiziksel bazı hastalığı olanlar vs.)
eylemlerinin sonucunun ölüm olacağını kestiremeyerek yaptıkları davranışları intihar
tanımı içerisine sokmaz. Halbwachs, bu tanımlamada ölüm niyeti ve kararından
bahsedilmediğini düşündüğünden, intiharı kişinin kendisini öldürmek niyeti ile
kendisi tarafından yapılan bir hareket sonucu olan ölüm şeklinde tanımlamıştır.
Delmas’ a (1932) göre ise intihar, aklı başında bir insanın yaşamakla ölmek arasında
bir seçim yapabileceği durumda, her türlü ahlak baskısı dışında, ölümü seçip
kendisini öldürmesidir. Delmas, kişinin kendi davranışının sebep olduğu ancak tam
olarak iradeli ve istekli olmadığı ölüm şekline sözde intihar der. Buna örnek olarak
bunamadan ötürü, kazayla, ahlaki baskılarla, fedakarlık sonucu, daha az acı çekmek
için ya da şerefini kurtarmak için olan intiharları sayabiliriz. Asıl intiharı ise kişinin
yaşamak isteyeceği yerde aynı şiddetle ölmeyi istemesi, ölüme susaması olarak ayırır
(Arkun, 1978; sf:25-27).
Arkun (1978) intiharı, yaşamına son vermeye karar veren kişinin en etkili
yöntemi seçerek başka birinin müdahalesine izin vermeyecek şekilde kendisini
öldürmesi olarak tanımlar. Eğer bu eylemin sonucunda ölüm gerçekleşmezse bu
başarısız bir intihar girişimidir. Girişimin başarısız olması kişinin isteğinin yeterince
güçlü olmaması, kullanılan yöntemin yeterince güçlü olmaması, akıl hastalığı gibi bir
nedenle kişinin kararlı bir tavır alamaması olabilir. Bazen de insanlar ilgi çekmek,
deşarj olmak, yardım talebinde bulunmak gibi nedenlerle aslında ölme niyeti
45
olmadan da girişimlerde bulunabilir. Bu tip zararsız eylemlere yalancı intihar
(pseudo) denmektedir (Arkun, 1978).
Farklı araştırmacılar intihar olgusu ile ilgili değişik teoriler sunmuşlardır.
Mills, barometrik basıncın ani düşüşü ya da ani değişiminin intihar oranlarını
yükselttiğini; Massaryk uygarlık ilerledikçe, Morselli ve Ferri ise bunun tam tersi
uygarlık düzeyi düştükçe intiharın arttığını savunmuşlardır (Arkun, 1978, sf:132).
Durkheim, intihar olayını açıklamak için toplumsal etkenlere dayanır. İntiharı
açıklayan bu toplumsal etkenlere örnek olarak dini bağlılık, evlilik, aile, siyasi ve
ulusal bağları gösterir. Durkheim intiharı, bencil (egoist) intiharlar, elcil (alturist)
intiharlar ve anomik (kuralsız) intiharlar olmak üzere üç türde incelemiştir. Bencil
intiharlar, toplumsal bağların gevşek olduğu ve bireyin kendini yalnız hissettiği
zaman görülür. Bireyin bağlı olduğu din, aile, politik zümre vs. tarafından
korunmamış olması durumunda bencil intiharlar artmaktadır. Elcil intiharlar ise
toplumsal bir ödevi yerine getirme amacını taşır. Durkheim, elcil intiharların bencil
intiharların aksine, bireyin topluma aşırı bağlı olduğu zamanlarda oluşabileceğini
düşünür. Birey bu yükümlülüğünü yerine getirmezse toplumdan dışlanır, onursuz
olmakla suçlanır. Bazı doğu kültürlerinde bu çeşit intiharların örnekleri
görülmektedir. Anomik intiharı da ekonomik refah ve arzulanan herşeye kavuşmanın
sonucu olarak açıklamaktadır. Durkheim, intihar oranlarının artmasını toplumda
oluşan olumlu ya da olumsuz değişimlere bağlar. Birey toplumdaki bu değişimlere
uyum göstermekte güçlük yaşamaktadır. Durkheim’ın intihar sınıflamalarına
bakıldığında toplumla olan bağların zayıf olması kadar bu bağların çok sıkı olması da
kişiyi intihara götürebilir. Bencil intiharlarda sosyal bağların gevşemesi nedeniyle
46
hayatın anlamını kaybettiği, elcil intiharlarda toplum tarafından kişinin hayatından
daha üstün bir gayenin kişiye kabul ettirildiği, anomik intiharlarda ise sosyal
bünyede ani bir değişme olduğu için bireyin faaliyet ve değerlerinin ölçüsündeki
ayarı kaybettiği söylenebilir (Arkun, 1978; sf:132-134).
Durkheim için din, bireyi intihardan koruyan önemli bir yapıdır. Sosyal
bağlar, bu kuramın temel taşı olmasından dolayı Durkheim’ın yaklaşımında
gelenekler ve sosyal davranışlar kadar toplumdaki dini inançlar da intihar açısından
önemlidir (Arkun, 1978; sf:134).
Durkheim toplumda köklü değişmelerin olmadığı dönemlerde intihar
oranlarının sabit kaldığını, toplumsal değişmelerin hızlandığı reform dönemlerinde
intihar oranlarının arttığını belirtir. Üç Baltık eyaletinin (Estonya, Letonya ve
Litvanya) iki farklı sosyopolitik dönem içerisinde incelendiği bir çalışmada
Durkheim’ın bu teorisini destekler sonuçlar elde edilmiştir (Varnik ve ark., 2003).
Schneidman (1985) intiharı, dayanılmaz acıları ve ağır sorunları olan şaşırmış,
bozulmuş ve gücü azalmış benliğin çözüm arayıcı bir eylemi olarak görür (Odağ,
2002). Leenaars (1988), Schneidman’ın intihara ilişkin teorisini aşağıda sıralanan 10
madde ile özetlemektedir (Akt: Lester, 1998).
1. Kişi dayanılmaz acısına ve bundan nasıl kaçacağına odaklanır.
2. Kişi yetişkinliğinde bir travma geçirir.
3. Ölüm, kişiye dayanılmaz olan yalıtılmışlık ve rahatsızlık durumunu çözme
imkanı tanıyarak bir çözüm sağlar.
47
4. Kişi tüm bilinçli yaşantısına son vermeyi arzulamaktadır ve bu amacını
başarmaya çalışmaktadır.
5. Kişi yıkıma uğrar; kendisini reddedilmiş, başarısız ve umutsuz hisseder.
6. Kişi çelişkili duygular, istekler ve davranışlar arasında kararsız kalır.
7. Kişi yoğun duyguları ve çelişkili mantığı ve algıları ile kendisini zehirler.
8. Kişi sahneden çekilmek, uzaklaşmak, gitmek ve yok olmak ister.
9. Kişi yaşamını kısaltan davranış örüntüleri sergiler.
10. Kişinin iletişimleri bilinçaltı psikodinamik implikasyonlara sahip olmaya
başlar.
İntiharı bir problem çözme aracı olarak gören Kaçış Kuramı’na göre insanı
kendi canına kıymaya götüren süreç, “standartların yetmemesi, benliğe ilişkin
atıflar, yüksek kendilik farkındalığı, olumsuz duygulanım, bilişsel yıkım ve yıkımın
sonuçları” olarak sayılan altı basamağı içerir (Baumeister, 1989).
Eskin (2003) intihara yönelik bütüncül bir model geliştirmiş ve modelinde,
intihar sürecini betimleyen, kişiye özgü ve çevresel faktörleri birlikte ele almıştır.
Modelde intihar sürecinde doğrudan etkili olan yakın etmenleri yakınlaştırıcı
etmenler, risk etmenleri, koruyucu etmenler ve tetikleyici etmenler olmak üzere 4
grupta toplamıştır. Bütün bu etmenlerin bileşeni olarak kişi belli düzeyde ruhsal acı
yaşar. İntihar davranışının ortaya çıkması için kişinin yaşadığı acının kişinin
dayanabileceği eşik seviyesinin üzerinde olması gerekir. Ancak bu gerekli ve yeterli
48
koşul değildir. Modelde intihar sürecinde doğrudan etkili olmayan ancak acı eşiğini
etkileyerek dolaylı olarak sürece katkı sağlayan uzak etmenler de dört grupta ele
alınmıştır. Bunlar intiharın kültürel anlamı, yardım aramaya karşı tutumlar, intihara
ve intihar davranışında bulunanlara karşı tutumlar, temel kültürel değerlerdir. Bu tür
sosyokültürel etmenler bir yandan bireyin intihar davranışına yönelip
yönelmeyeceğini belirlerken diğer taraftan da sosyal destek gibi faktörler üzerindeki
etkisi ile koruyucu ve risk etmenleri üzerinde etkili olacaktır.
Eskin, modelini bir örnek üzerinden anlatır: Ailesinde daha önce intihar eden
kişilerin olduğu bir genç için öncelikle bu gencin aileden gelen genetik bir yüke
sahip olduğu söylenebilir. Bu genetik yük intihar davranışı için yakınlaştırıcı bir
etmen ise de tek başına yeterli olmayabilir. Genç aynı zamanda madde bağımlısı ise
madde kullanımı gencin intihar riskini arttıracaktır. Eğer bu genç madde kullanımına
ilişkin herhangi bir tedavi almıyorsa ve yeterince de sosyal desteğe sahip değilse
gencin, koruyucu etmenler açısından da olumsuz konumda olduğu söylenebilir.
Ancak tüm bunlar da gencin intihar davranışı için yeterli etmenler değildir. Tüm
bunlara ek olarak bu genç, kız arkadaşından da ayrılmış olsun. Böylelikle kişi için
yaşadığı bu olumsuz yaşantı, intihar davranışını tetikleyici bir unsur durumuna
gelecektir. Genç kendini çaresiz ve yalnız hissedecektir. Ancak böyle bir durumda
bile kişi intiharı bir çözüm olarak görmeyebilir. Bu noktada belirleyici olacak olan,
gencin ruhsal acı eşiği olacaktır. Ruhsal acı eşiği ise yukarıda da bahsedildiği gibi bir
takım sosyokültürel etmenler ile etkileşim içindedir. Eğer gencin içerisinde
bulunduğu toplum, intiharı sıkıntılı anlarda başvurulacak bir seçenek olarak
görüyorsa o zaman gencin intihar olasılığı artacaktır. Yine o toplumda eğer sıkıntılı
anlarda yardım istemek hoş karşılanmıyorsa bu da gencin intihara sürüklenmesine
49
yardım edecektir. Böylelikle genç, dayanılmaz acıdan kurtulmak için tek çözüm yolu
olarak intiharı düşünecektir. Kişiyi intihara götüren süreç hiç de basit bir süreç
değildir. Birçok etmenin bir araya gelmesi birbirini etkilemesi gerekmektedir (Eskin,
2003).
1.2.1.3. İntiharın Yordayıcıları ve İlişkili Olduğu Etmenler
Sayıl (2000), intihar olgusunun, “intihar”, “intihar girişimi”, “intihar
düşüncesi” kavramları temelinde ele alınması gerekliliğinden bahseder. İntihar bir
fenomendir ve her insanda görülebilir, yani tek başına bir patoloji değildir. İster
herhangi bir hastalıkla ilgili olsun isterse olmasın belirli bir süreci kapsayan bir
düşünme boyutunu içerebilir. Düşünme boyutunu hiç içermeden ani bir duygusal
yaşantı olarak da ortaya çıkabilir. Düşünmeyi etkileyen (depresif bozukluk gibi) bir
hastalığın gidişi nedeniyle kişinin elinde olmadan oluşabilir. Düşünme boyutunu
içerse de, ani bir duygusal yaşantı olarak da ortaya çıksa "mutlak olarak" çaresizlik
ve ümitsizlik duygusunu uyandıran bir dizi duygusal yaşantıyı içerir (Sayıl, 2000).
İntihar eden kişi ölmeyi gerçekten istemiş olabilir. Ancak kişi intihar girişimi
ile aslında acısını, çaresizliğini ve umutsuzluğunu da dile getirmek istemiş olabilir.
Ya da yaşamında olası bir değişiklikten kaçmak amacı da gütmüş olabilir. Sebepler
bunlar olduğunda intihar aslında kişinin yardım çağrısı olarak değerlendirilebilir
(Sayıl, 2000). Aslında pek çok normal insan yaşamı boyunca bir ya da birkaç kez
intihar etmeyi düşünür (Odağ, 1995; sf:23).
50
Hood-Williams (1996), intihara neden olan faktörler arasında hastalıkları,
kişisel ve sosyal etkenleri, stresli yaşam olaylarını ve intihar girişiminde bulunmuş
olmayı gösterir. İntihar girişimi öyküsünün olması durumunda, bu kişilerin yeniden
intihar girişiminde bulunma riskinin hemen hemen dört kat daha fazla olduğu
görülmüştür (Sidley ve diğ., 1999; Schneider ve diğ., 2001; Akt: Lizardi, 2004).
Yaş: Tamamlanmış intiharlar ve intihar girişimleri incelendiğinde yaş
faktörünün önemli olduğu görülmektedir. İntihar girişimi ve düşüncesinde 15-24 yaş
arası gençler riskli grubu oluşturmaktadır.
Batıgün ve Şahin (2003) 14-24 yaş arasında bulunan gençlerin, problem çözme
becerilerinin daha düşük, öfke/saldırganlık ve dürtüsel davranışlarının ise daha
yüksek olduğunu bulmuşlardır. Bu yaş grubundaki bireylerin, problem çözme
becerilerinin yetersiz, öfke/saldırganlık ve dürtüsellik düzeylerinin ise yüksek olması
nedeni ile stresli bir yaşam olayı ya da durum ile karşı karşıya kaldıklarında, intiharı
bir çözüm yolu olarak akıllarına daha çabuk getiriyor olabildiklerini ve bu yüzden de
intihar olasılıklarının arttığının söylenebileceğini belirtmişlerdir. Araştırmalarında,
daha ileri yaş grubundaki bireylerde böyle bir durumun söz konusu olmadığını
bildirmişlerdir.
Ertemir ve Ertemir (2003) yaptıkları çalışmada, genç intihar girişimlerinin
çoğunlukla olumsuz bir yaşam olayını takiben geliştiğini, gençlerin sorunlar
karşısında baş etme ve alternatif çözümler üretmede yetersiz kalarak, intiharı bir
çözüm olarak gördüklerini ve olası sonuçlarını düşünmeden intihar girişiminde
bulunduklarını, intihar girişimlerini tekrarlama eğiliminde olduklarını
belirlemişlerdir. Genç intihar girişimlerinde, gençlerin sorunlara karşı daha
51
tahammülsüz oluşunun ve baş etme ve alternatif çözümler bulma becerilerinin
gelişmemiş olmasının önemli bir rolü olduğu yorumu yapılabilir (Ertemir ve Ertemir,
2003).
Sosyoekonomik Durum: İntihar girişimleri sosyoekonomik düzey ile
doğrudan ilişkili görülmektedir. İşsizlik faktörü de intihar ile ilişkilidir. İntihar
girişimleri şehirlerin kalabalık, sosyal koşulları iyi olmayan bölgelerinde daha çok
gerçekleşmektedir (Hawton ve Catalan, 1994, sf:11-12).
Yapılan bir çalışmada, sosyoekonomik yoksunluk olan bölgede psikiyatrik
hastane yatış oranları sosyal parçalanma olan bölgeden daha fazla bulunmuştur.
Ancak, sosyal parçalanmanın intihar ile ilişkisinin sosyoekonomik yoksunluktan
daha güçlü olduğu da (Evans, Middleton ve Gunnell, 2004) görülmüştür.
Umutsuzluk: Beck ve diğerlerinin (1985) yaptığı çalışmada umutsuzluğun
gelecekteki intiharların önemli bir yordayıcısı olduğu görülmüştür. Kaplan ve
Sadock (1996, sf:16), intiharda ortak olan temaların yoğun ızdıraba yol açan bir kriz,
umutsuzluk ve çaresizlik duyguları, yaşamak ile katlanılmaz stresler arasında
düşülen çelişkiler, hastanın görebildiği seçeneklerin daralması ve kaçma arzusu
olduğunu belirtir. Molock ve diğerleri tarafından yapılan çalışmada (2006) da
umutsuzluk ve depresyonun intihar düşüncesi ve girişimi için önemli bir risk faktörü
olduğu ortaya çıkmıştır.
Anlam Duygusu: “Hayatımın anlamı ne?” sorusu dünyevi anlama ilişkin bir
sorudur. Anlam hissine sahip biri hayatı, bir amaca veya yerine getirilecek bir işleve,
52
insanın kendini vereceği bir hedef ya da hedeflere sahip olarak yaşar (Yalom, 2001;
sf:663).
Jung anlamsızlığın hayatın bütünlüğünü engellediğini ve hastalığa eşdeğer
olduğunu düşünmüştür. Kendi hastalarını değerlendirdiğinde vakaların üçte birinin
klinik bir nevroz göstermeyip hayatlarının anlamsızlığı ve amaçsızlıklarından
yakındıklarını belirtmektedir. Frankl’a göre de nevrozların bir kısmı hayattaki
anlamsızlıktan doğmaktadır. En büyük varoluşsal stres anlam eksikliğidir. Jung,
anlamın birçok şeyi, hatta her şeyi dayanılır bir hale getirdiğini söyler (Yalom,
2001;sf:658-659; 676). Frankl’a göre anlam, keşfedilecek bir şeydir. İnsan onu icat
edemez, ancak onu keşfeder. Genel olarak bakıldığında Frankl’ın görüşleri temelde
dinseldir. Tanrı’nın her insanın keşfedip gerçekleştirmesi için hazırladığı bir anlam
olduğunu düşünür (Yalom, 2001;sf:728).
Yaşamın anlamına ya da yaşama amacına sahip olmanın iyilik hali sağladığı,
depresyondan ve dolaylı olarak da intihardan koruduğu (Wang ve diğ., 2007)
söylenmektedir. Her intihar olayına anlamsızlık duygusu ile kalkışılmamış olsa da
der Frankl, uğruna yaşamaya değer bir anlam ve amacın farkında olması halinde
bireyin kendi yaşamına son verme dürtüsünün üstesinden gelineceğini savunur
(Frankl, 1984, sf:154). Anlamın varlığından yoksun olmak intihara götürebilir
(Dogra, Basu ve Das, 2008). Mascaro ve Rosen (2005) de, varoluşsal anlamdan
yoksun olmanın intihar fikrinin yordayıcısı olabileceğini söyler.
İntiharın Kabul Edilebilirliği: İntiharı kabul edilebilir olarak görenlerin
intihar riski ölçeğinden yüksek puan aldıkları ve intihar girişimi ve tamamlanmış
intihar yönünden daha riskli oldukları öne sürülmektedir (Agnew, 1998; Akt: Anglin,
53
Gabriel ve Kaslow, 2005). Bu bağlantı da intiharın kabul edilebilir bir seçenek
olmasının oluşturduğu riski göstermektedir.
Marion ve Range (2003) intihar fikrini yordayan üç değişken olarak intiharın
kabul edilebilirliği, aile desteği ve işbirlikçi dini başa çıkma stilini ortaya koymuştur
(Anglin, Gabriel ve Kaslow, 2005). Cinsiyet ve medeni duruma göre
karşılaştırıldığında ise, erkekler kadınlara nazaran ve bekar olanlar da evli olanlara
göre intiharı daha fazla kabul edilebilir görmektedir (Dahlen ve Canetto, 2002; Akt:
Anglin, Gabriel ve Kaslow, 2005).
Dini Engeller: İntiharın, Afrikan Amerikalılar' ın mensubu olduğu Black
Church' ün liderleri tarafından şiddetle yasaklanması nedeniyle din, bu kilisenin
üyelerini intihardan koruyan bir faktördür (Stack, 1998). Durkheim da birey dinle ne
kadar bütünleşmişse intihar riskinin de o kadar düşük olduğunu savunur (Anglin,
Gabriel ve Kaslow, 2005). Stack (1998), yaptığı çalışmada intiharın kabul
edilebilirliği ile kiliseye devam etme arasında ters yönde bir ilişki bulmuştur. Bu
konu Bölüm 1.3’te daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Öfke ve Saldırganlık: Öfke ve saldırganlığın da intihar riski ile ilişkili
olduğunu gösteren çalışmalar vardır (Angst ve Clayton, 1998; Goldney ve diğ.,
1997). Angst ve Clayton (1998) yaptıkları çalışmada intihar girişiminde bulunanların
saldırganlık düzeylerinin girişimde bulunmayanlara oranla daha fazla olduğunu
görmüşlerdir.
Şahin ve Batıgün’ ün (2009) bir çalışmasında da ortaya çıkan bulgulara göre,
kaçıngan ve kendine güvensiz bir problem çözme yaklaşımına sahip olmak, ciddiye
54
alınmama ve eleştirilme gibi durumlarda yoğun öfke yaşamak, bu öfkeyi pasif-
saldırgan ya da saldırgan davranışlarla ifade etmek ve kişilerarası ilişkilerde yaşanan
öfkeyi de daha çok içe atmak, intihar olasılığı açısından risk taşıyan özelliklerdir.
Problem Çözme Becerileri: Özgüven ve diğerlerinin (2003) çalışmasında
intihar açısından kişinin kaygı düzeyi, aileden algılanan sosyal destek düzeyi ve
problem çözme yaklaşımlarından aceleci yaklaşımın sıklıkla kullanılması önemli risk
faktörleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu duygu tıpkı kaygı gibi, kişinin karşılaştığı
duygusal açıdan alt-üst olma halinin bir an önce sonlandırması açısından işlevsel
olabileceği gibi, şiddetli olduğunda işlevselliğini kaybedebilir ve engelleyici bir
etkene dönüşebilir. Yüksek bir aciliyet duygusu içinde olan kişi problemi doğru bir
biçimde tanımlayamaz, alternatif çözüm yollarını düşünemez ve sorunu etkin
olmayan, aklına gelen ilk yöntemle çözmeye çalışır. Bu çalışmada problem çözme
becerileri içinde aceleci yaklaşımı daha çok kullandığı belirlenen intihar girişimi
vakaları için akla gelen ilk yöntem, çoğunlukla problemi aktif olarak çözmek yerine,
problemden en kısa sürede kaçmayı sağlayabilecek bir yol olan intihar girişimidir
(Özgüven ve diğ., 2003).
İnsanları kendi canlarına kıymaya veya bu yönde düşünmeye ve girişimde
bulunmaya iten şeyin, başlarına gelen travmatik olaylar değil, bu olaylarla baş etme
güç ve becerilerinin olduğu belirtilmektedir (Josepho ve Plutchik 1994, Yufit ve
Bongar 1992; Akt: Eskin, Akoğlu ve Uygur, 2006). İnsanların intiharı, sorunları
çözebilecek bir davranış olarak gördüklerini gösteren çalışmalar vardır (Eskin 1997,
Linehan ve ark. 1987). Pek çok çalışmada da zorlanan ve intihar davranışında
bulunan kimselerin işlevsel sorun çözme becerilerinin düşük olduğu gösterilmiştir
55
(Dixon ve ark. 1994, Pollock ve Williams 1998, Weishaar 1996; Akt: Eskin, Akoğlu
ve Uygur, 2006).
Endler ve Parker (1990), başetme stillerinin insanların stresli yaşam olaylarıyla
yüz yüze geldiklerinde, bu sorunların üstesinden gelmede önemli bir rol oynadığını
söyler. Yapılan çalışmalarda, intihar girişimi olanların olmayanlara göre başa çıkma
becerilerinin daha zayıf olduğu görülmüştür (Wilson ve diğ., 1995; Botsis ve diğ.,
1994; Kaslow ve diğ., 2002). İntihar girişiminde bulunanlardan bazıları intiharı,
sorunlarla baş etmede birincil yol olarak tanımlarlar (Wang ve diğ., 2007).
Yaşam Olayları: İntihar girişimlerine neden olan olaylar akut ya da kronik
olarak ayrılabilir. Akut sorunlar yönünden bakıldığında girişimler genellikle stres
yaratan olaylardan sonra gerçekleştirilir. Bu olaylar birey için önemli kişilerle
ilişkilerdeki olaylar, belli bir birey ile ilgili olmayan olaylar veya bireyi tehdit edici
olaylar olabilir. Girişimin olduğu aylarda yaşam olaylarının sıklığı en üst düzeye
erişmektedir. Kronik sorunlar ise evlilik ve ilişki sorunları, cinsel sorunlar,
çocuklarla ilgili sorunlar, işle ilgili sorunlar, işsizlik, beden sağlığı, alkol sorunu ve
başka diğer sorunlar olabilir (Hawton ve Catalan, 1994; sf:24-30).
Bazı çalışmalarda olumsuz yaşam olayları intihar düşünceleri ve davranışları
ile ilişkili bulunmuştur (Paykel, 1976; Rich ve Bonner, 1987; Statham, Heath ve
Madden, 1998). Yaşam streslerinin hem umutsuzluk (Rudd, 1990) hem de
ergenlerdeki intihar girişimlerinin (Kirmayer, Bootroyd ve Hodgins, 1998; Sandin,
Chorot ve Santed, 1998) yordayıcısı olduğu görülmüştür (Akt: Weyrauch ve diğ.,
2001).
56
Kayıp ya da ayrılık ile intihar arasında ilişki olduğunu gösteren çalışmalar
vardır (Lizardi, 2004). Borg ve Stahl' ın (1982) çalışmasında, intihar girişimi
olanların, kontrol grubuna göre, önemli bir insanın ölmesi sonucu daha fazla kayıp
yaşadıkları görülmüştür.
Travmatik yaşam olayları psikiyatrik rahatsızlıkların görünürdeki en önemli
nedenlerindendir. Travmatik yaşam olayları kişinin ruhsal dengesini bozarak
dayanıklılığını azaltmakta ve psikiyatrik rahatsızlıklara daha yatkın hale
getirmektedir. Bu tip olaylar kişinin psikolojik iç dengesini bozmakta, dayanıklılığını
azaltarak onu intihar gibi yıkıcı davranışlara yöneltmektedir. Ancak, başına kötü olay
gelen herkesin psikiyatrik bir hastalığa yakalanmadığı gibi, kötü olay yaşamış birçok
kimsenin de kendini öldürmediği bilinen bir gerçektir (Eskin, Akoğlu ve Uygur,
2006).
Eskin, Akoğlu ve Uygur (2006)’ un çalışmasında, intihar düşüncesi olanların
olmayanlardan daha fazla oranda cinsel tacize uğradığı, bir yakını veya yakın
arkadaşının kendini öldürdüğü veya kendini öldürme girişiminde bulunduğu
saptanmıştır. İntihar girişiminde bulunanların da bulunmayanlardan daha fazla
oranda cinsel tacize uğradığı, silahlı bir çatışmaya katıldığı ve bir yakını veya yakın
bir arkadaşının kendini öldürdüğü veya öldürmek için girişimde bulunduğu
saptanmıştır. Problem çözme becerileri açısından tanı grupları arasında da anlamlı
fark olduğu saptanmıştır. Bu çalışmanın sonucuna göre insanlar travmatik yaşam
olaylarıyla karşılaşsalar bile sorun çözme becerileri yeterliyse intihar davranışı
sergileme oranları düşmektedir. Benzer şekilde insanların sorun çözme becerileri
yetersiz olsa bile travmatik yaşam olayıyla karşılaşmamışlarsa yine intihar davranışı
57
sergileme oranı düşüktür. Araştırmanın bulguları sorun çözme becerisi düzeyleri
düşük hastaların başına fazla sayıda travmatik yaşam olayının gelmesi durumunda
intihar davranışı riskinin yüksek olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya
koymuştur (Eskin, Akoğlu ve Uygur, 2006).
Acı çekme ve stresin, olumlu değişimin olası kaynaklarından olduğuna ilişkin
genel anlayışın binlerce yıllık bir geçmişi vardır. Dinsel ve edebi metinlerde, acı
çekmenin insanı bilgelik, gerçeklik ve Tanrı’ya yakınlaştırmasındaki rolü sıklıkla
vurgulanmıştır (Tedeschi, Park ve Calhoun, 1998; Akt: Yılmaz, 2006). Örneğin
Antik Yunan’da ve Hıristiyanlığın ilk yıllarında, ayrıca Hinduizm, Budizm ve
İslamiyet’in bazı öğretilerinde, acı çekmenin potansiyel dönüştürücü gücünün bazı
öğeleri bulunur. Pek çok felsefi sorgulamanın, roman ve şiirin teması insanoğlunun
acıyla ilgili deneyimlerinin anlamını kavramaya yöneliktir (Tedeschi ve Calhoun,
1996; Akt: Yılmaz, 2006). Ancak bunun anlamı kişinin bilerek kendini acılara atması
değildir. Frankl (2009, sf:128), kaçınılabilen acılardan kaçınmak gerektiğini söyler.
İntihar girişiminde bulunanlar, depresif olup intihar girişimi olmayanlardan ve
kontrol gruplarından daha fazla stresli yaşam olayı bildirmektedirler (Paykel, Prusoff
ve Myers, 1975; Wilson ve ark., 1995). Yine de stresli olaylar yaşayan insanların
çoğunluğu intihara kalkışmamaktadır (Wang ve diğ., 2007).
Psikiyatrik Bozukluklar: Yapılan bir çalışmada (Barnes, 1979), intihar
girişimi ile psikiyatrik bozukluk arasında doğru orantılı bir ilişki görülmüştür. Kronik
tekrarlayıcıların tümü borderline (sınır) kişilik bozukluğu tanısı almışlardır. Wang ve
diğerlerinin (2007) yaptığı çalışmada da, intihar girişimi ya da düşüncesi olan
gruptakilerin depresyon puanları intihar girişimi ya da düşüncesi olmayanlardan daha
58
yüksek; yaşamı sürdürme nedenleri ise daha azdır. İki grup arasında stresli yaşam
olayları açısından farklılık bulunamamıştır.
Yalvaç’ın (2006) çalışmasında, olguların %80’ine intihar girişimi sonrasında
psikiyatrik bir tanı konmuştur. Bu tanıların içinde en yüksek orana sahip olanları
%36 ile uyum bozukluğu, %32 ile depresyon olmuştur. Olguların %24’ü intihar
girişimi öncesi ruh sağlığı uzmanına göründüklerini, %30’u girişim öncesi ruhsal
hastalıkları olduğunu, girişim öncesi ruhsal hastalıkları olanların %53’ü depresyon
tanısı aldıklarını, %60’ı ruhsal hastalık için tedavi gördüklerini, en fazla alınan
tedavinin ise antidepresan tedavi olduğunu belirtmişlerdir. Asoğlu’ nun (2007)
çalışmasında intihar girişimi ile psikiyatrik bozukluklar arasındaki ilişkiye bakılmış
ve araştırma grubunun %55.7’sinin major depresyon tanısı aldığı görülmüştür.
Güleç ve Aksaray’ın (2006) gençler üzerinde yaptığı çalışmalarında, intihar
girişimi olan vakaların %22’sinde psikiyatrik hastalık öyküsü olduğu görülmüştür.
Vaka grubunun psikiyatrik hastalık öyküsü kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha
yüksek bulunmuştur.
Alkol bağımlıları üzerinde yapılan bir çalışmada (Çelik ve ark., 2002),
hastaların % 20'sinde ek tanılı ruhsal bozukluk olduğu görülmüş ve ek tanısı
olanlarda intihar olasılığının daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
İntihar ile diğer psikiyatrik bozuklar üzerine yapılmış çalışmalarda, şizofreni
(Özsan ve Tuğcu, 1998), alkol-madde bağımlılığı (Dilbaz ve Aytekin, 2003;
Koyuncu ve diğ., 2003), borderline, histrionik (Ateşçi ve diğ., 2002), antisosyal,
narsisistik kişilik bozuklukları (Alec, 2000) intihar ile ilişkili bulunmuştur.
59
1.2.1.4. Depresyon ve İntihar
Umutsuzluk, üzüntü, çökkünlük ve isteksizlik gibi duygulanım düzeyindeki
depresif belirtilerin intiharda görülme olasılığının çok yüksek olduğu üzerinde
durulmuştur (Kaplan ve Sadock, 1996, sf:16). Depresyon, sadece tamamlanmış
intiharların değil aynı zamanda intihar düşünceleri ve girişimlerinin de altında yatan
önemli bir nedendir (Alptekin, 2002). Sonneck ve ark. (1993), intiharlardaki
depresyon oranının %30 olduğunu belirtmiştir. Sayıl (2000), bazen depresif
hastaların iyileşme dönemlerinde intihar riskinin arttığına dikkat çeker.
Depresyonun, umutsuzlukla birlikte intiharın en güçlü yordayıcısı olduğu
düşünülmektedir (Fawcett ve diğ., 1987). İnsanlar, dayanılmaz acı durumlarında
hiçbir çıkış yolu olmadığını algıladıklarında ya da bitmeyeceğini düşündükleri acılar
karşısında hayata dair bir anlam ya da amaç bulamadıklarında sıklıkla intihara
girişirler. Depresif bozukluklar kişilere bu duyguları yaşatabilir (Koenig, 2007a).
İntihar olguları incelendiğinde, bu vakaların %90’ından fazlasının psikiyatrik
bir hastalık öyküsü olduğunu söyleyen Sudak (2004) da, depresyonun intihar
davranışında en sık rastlanan psikiyatrik hastalık olduğunu belirtir (Ak ve ark.,
2006). Inskip ve arkadaşları (1998), yaptıkları bir çalışmada majör depresyonu olan
hastalar için yaşam boyu intihar riskini %6 olarak bildirmişlerdir. İntihar ile
depresyon arasındaki bu yüksek ilişkiyi destekleyen hem yurt dışında (Goldston ve
diğ., 2009; Steinhausen ve Winkler Metzke, 2004) hem de Türkiye’de yapılmış
(Özgüven ve diğ., 2003; Sayar ve Bozkır, 2004) pek çok çalışma mevcuttur.
60
Araştırmacıların üzerinde durdukları önemli bir faktör de umutsuzluktur.
Umutsuzluk, depresyon ve intiharda ortak olan bir faktördür (Holat ve Ark., 1994;
Haran ve Aydın, 1995). Ak, Özmenler ve Bozkurt (2006), depresyon şiddeti ve
umutsuzluğun intihar üzerindeki etkisini inceledikleri çalışmalarında, intihar girişimi
olan gruptakilerle depresyon tanısı olan kontrol grubu arasında depresyon şiddeti
açısından anlamlı bir fark bulamazken, intihar öyküsü olan grubun daha yüksek
umutsuzluk gösterdiğini bulmuşlardır. Bulgularına dayanarak umutsuzluğun intiharı
yordamada depresyon şiddetinden daha anlamlı olduğunu söylemektedirler. Beck ve
ark. (1993), depresif olan ancak umutsuzluğu olmayan kişinin depresif durumuna
rağmen geleceğe ilişkin olumlu bilişlere sahip olacağını söyler (Derebaşı, 1996). Bu
araştırmaların sonuçlarına göre umutsuzluğun depresyona eşlik edip etmemesi
önemli bir özelliktir.
1.2.1.5. İnanç İntihar İlişkisi
Hayata dair basit inançları olan insanlar için yaşamak daha değerli ve tat
vericidir (Beaver, 1972). Dini inancın, tüm kişisel inançlar içinde insanın iç
dünyasında ve kişiye özel cereyan eden en derin inanç olduğu söylenebilir. Dini
inançlar, kişiye bir anlam duygusu ve yaşama amacı verebilir (Stack, 1983). Bu etkisi
ile de kişileri intihardan koruyabilmektedir. Dini bağlılığı yüksek olan insanların
dindar olmayan ya da daha az dindar olanlara nazaran daha düşük intihar riskine
sahip olduğu (Hilton, Fellingham ve Lyon, 2002) ifade edilmiştir. Dervic ve
arkadaşları (2004), bazı dini inançların intihara karşı koruma sağlayabileceğini
savunur. Dini inançların, stresli zamanlarda intiharın bir kurtuluş seçeneği olarak
kabul edilebilirliğini azalttığı düşünülür (Stack ve Wasserman, 1992). Literatürde
61
dini inanç ile intihar arasındaki bu ilişkiyi gösteren çalışmalar vardır (Gartner, 1996;
Hilton ve diğ., 2002; King ve diğ., 1996; Lizardi ve diğ., 2007; Walker ve Bishop,
2005; Zarghami ve diğ., 2008; vd.).
Stack (1983) dinin, ölümden sonraki yaşama ve seven bir Tanrı’ya inancı
desteklemesi, amaç ve benlik değeri sağlaması, stresle ve krizlerle baş etmek için rol
modeller sağlaması, yaşam güçlüklerine yeni bir çerçeve çizmeyi sağlayan kaynaklar
sunması ve sosyoekonomik hiyerarşiye karşı çıkan sosyal bir hiyerarşi sağlaması gibi
intihardan alıkoyan bazı mekanizmalarından bahsetmiştir (Akt: Koenig, McCullough
ve Larson, 2001, s.139).
1.2.1.5.1. Dindarlık ve İntihar Konusunda Yurt Dışında Yapılmış Çalışmalar
Koenig ve arkadaşları (2001), 2000 yılından önce yapılmış din ve intihar
ilişkisini araştıran 68 çalışmayı incelemişler ve 57 çalışmada daha dindar olan
kişilerde intihar oranının daha az olduğunu veya bu kişilerin intihara daha olumsuz
baktıklarını bulgulamışlardır. Kanada’da yapılmış çalışmaları da incelemişler ve yedi
çalışmanın beşinde düşük intihar düzeyi olanların ya da intihara daha olumsuz
bakanların daha dindar olan kişiler olduğunu görmüşlerdir.
Aşağıda ele alınan çalışmalara bakıldığında intihar ve dindarlık değişkenleri
arasında yaygın olarak negatif bir ilişki (Gartner, 1996; Hilton ve diğ., 2002; King ve
diğ., 1996; Lizardi ve diğ., 2007; Walker ve Bishop, 2005; Zarghami ve diğ., 2008)
olduğu gözlenirken, bir kısım çalışmada (Robins ve Fiske, 2009) ise herhangi bir
ilişki olmadığı görülmüştür.
62
Gartner (1996), yaptığı çalışmada dindarlık ile intihar arasında negatif bir ilişki
bulmuştur. Lizardi ve diğerlerinin (2007) yaptığı çalışmada da, geçmişte intihar
girişimi öyküsü olanlar daha az dini eğilim göstermektedir. Walker ve Bishop
(2005), dini inançları ve anlamları içselleştirmeyi içeren içsel dindarlığın yüksek
düzeyde olması ile daha düşük düzeyde intihar düşüncelerini ilişkili bulmuşlardır.
Anglin ve arkadaşları (2005) araştırmalarında, hiçbir dini eğilimi olmayanların daha
çok intihar girişimi olan gruptakiler olduğunu görmüştür. Benzer şekilde, King, ve
diğerleri de (1996), dine bağlı öğrencilerin dindar olmayanlardan daha az intihar
girişiminde bulunduğunu belirtmişlerdir. Hiçbir dini bağlılığı olmayan bireylerin
daha sık intihara kalkıştıkları, daha fazla intihar düşüncesi belirttikleri görülmüştür.
Araştırmacılar, depresif belirtilerin şiddetinin benzer olduğu bireylerde, dini bağlılığı
olanların daha az intihar fikri belirttiklerini de bulmuşlardır. Dinsiz olmanın intihar
davranışı için bir risk faktörü olduğu sonucuna varmışlardır (Dervic ve arkadaşları,
2004). Tüm bu çalışmalar incelendiğinde dindarlık düzeyi ile intihar
girişimi/düşüncesi arasında negatif bir ilişki olduğu görülmekte ve bu ilişki dindarlık
değişkeninin intihardan alıkoyan bir özelliği olduğunu düşündürmektedir.
Dini uygulamalara katılım ile intihar konusunda yapılan çalışmalar
incelendiğinde, yine bu iki değişken arasında da ters yönlü bir ilişki olduğu
görülmektedir. Örneğin, Burr ve diğerleri (1994), Katolik kilisesine üye olma
oranları ile intihar oranları arasında ters yönde bir ilişki belirlemiştir. Hilton ve
diğerleri ise (2002) aktif olarak kiliseye devam eden üyelerin intihar oranının, daha
az aktif üyelerden ve üye olmayanlardan daha düşük olduğunu görmüşlerdir. Başka
bir çalışmada (Nisbet ve ark., 2000), ayda birden fazla dini aktivitelere katılanların
intihar riski daha düşük bulunmuştur (Akt: Robins ve Fiske, 2009). Breed (1966)
63
çalışmasında intihar girişimi olan kişilerin %62’sinin kiliseye yılda 2 kez ya da daha
az gittiklerini, girişim olmayan kontrol grubunun ise yalnızca %25’inin kiliseye
seyrek gittiğini görmüştür (Akt: Koenig, McCullough ve Larson, 2001, s.140).
Dindarlık ölçümleri genellikle kiliseye gitme sıklığı gibi cemaatle yapılan
ibadetlere yönelik yapılmaktadır. Cemaatle yapılan etkinlikler sosyal destek ve
sosyal etkileşimi beraberinde getirdiği için elde edilen bazı sonuçların dindarlıktan
mı yoksa sosyal destekten mi kaynaklandığı belli olmayabilir. Bainbringe ve Stark
(1981) kilise üyeliği ile intihar oranları arasında güçlü bir ters ilişki gözlemiştir. Bu
ters yönlü ilişki Bainbridge (1989)’in çalışmasında da ortaya çıkmıştır. Ancak sosyal
bütünleşme kontrol edildiğinde bu ilişki ortadan kalkmıştır (Akt: Koenig,
McCullough ve Larson, 2001). Bu nedenle, kilise katılımı gibi toplu uygulamalar
esnasında sağlanan sosyal destek faktörü araştırma sonuçlarını yorumlarken dikkate
alınması gereken bir faktör olmaktadır. Bu anlamda Robins ve Fiske (2009)’ nin
çalışmasının bulguları da bize fikir verebilmektedir. Çalışmalarında, bireysel ve
umumi dindarlık ile intihar düşüncesi ve intihar öyküsü arasındaki ilişkiye
bakmışlardır. Bireysel dindarlığı evde ya da özel bir mekanda kendi kendine yapılan
dua, incil okuması ve meditasyon gibi uygulamalara katılım ile ölçmüşlerdir. Umumi
dindarlık ise dini kurum ya da merkezlere katılımları ile belirlenmeye çalışılmıştır.
Araştırmacılar, sosyal desteğin intiharı azaltıcı etkisi olduğu için sosyal desteğin
daha fazla elde edilebildiği umumi dindarlığın bireysel dindarlıktan daha fazla
koruyucu olduğu varsayımında bulunmuşlardır. Analizlerinin sonucunda toplam
(hem bireysel hem de umumi) dindarlık puanı ve dini inançlar ile intihar düşüncesi
arasında herhangi bir ilişki bulunamamıştır. İntihar düşüncesi ve öyküsü ile yalnızca
umumi dindarlık arasında negatif yönde bir ilişki bulmuşlardır. Bu sonucu da umumi
64
dindarlığın sağladığı sosyal destek ile açıklamışlardır. Aynı zamanda, sosyal destek
ile umumi dindarlık pozitif ilişki göstermiştir. Bu ilişki bireysel dindarlıkta
gözlenmemiştir.
Sosyolojik çalışmalarda dindarlık değişkeni ülkedeki dini yayınların oranı ile
ölçülmeye çalışılmış ve dini yayınların sayısındaki artış ile düşük intihar oranları
arasında ilişkiler bulunmuştur. Breault ve Barkey (1982) kırk iki ülkede intihar
oranlarını sosyolojik özelliklerine göre inceledikleri çalışmada intiharları üç
sosyolojik değişkenin yordadığını görmüşlerdir. Bunlar, politik bütünleşme, ailesel
bütünleşme (toplumdaki evlilik ve boşanma oranlarına göre ölçülmüştür) ve dini
bütünleşmedir. Dini bütünleşme, tüm yayınlar içinde dini gazete ve kitapların oranı
ile ölçülmüştür. Stack (1992) ise, Finlandiya’da gerçekleştirdiği çalışmada ülkedeki
dini kitapların basımının arttığı yılları düşük intihar oranlarının olduğu yılların
izlediğini gözlemiştir (Akt: Koenig, McCullough ve Larson, 2001, s.140).
Geneline bakıldığında dinlerin intiharı kabul edilebilir bir seçenek olarak
görmediği sonucuna ulaşılır. Dini iyilik hali ile intihar konusunda da çalışmalar
mevcuttur (Anglin ve diğ., 2005; Marion & Range, 2003). Dini iyilik hali, dinin
bireyin Tanrı ile ilişkisi bağlamında kişisel amaç ve yaşam memnuniyetini
tanımlayan daha esaslı bir yönü olarak tanımlanabilir (Ellison, 1983). Anglin,
Gabriel ve Kaslow (2005) yaptıkları çalışmada da, intiharın kabul edilebilirliği ile
dini iyi olma (religious well-being) arasında hem intihar girişimi olan hem de
olmayan grupta negatif ilişki bulmuştur. Ayrıca, intiharın kabul edilebilirliği intihar
girişimi olmayan grupta girişim grubundan daha düşüktür. Dini iyilik puanlarında ise
girişim olmayan grup daha yüksek ortalamaya sahip bulunmuştur. Yapılan regresyon
65
analiz sonucunda da hem dini iyilik halinin hem de intiharın kabul edilirliğinin
intihar girişimini yordadığı görülmüştür. İntihara yönelik dini/ahlaki engellerin
olması da kişileri intihardan alıkoyabilmektedir (Dervic ve diğ., 2004). Bu konu
ayrıntılı olarak bir sonraki bölümde ele alınmıştır.
Yukarıdaki çalışmalar Hıristiyan toplumlarda yapılan aratırmalardır.
Örneklemin Müslüman olduğu bir çalışmada da (Zarghami ve diğ., 2008) ibadetler
ile intihar arasında benzer bir sonuca ulaşılmıştır. Zarghami ve arkadaşları (2008),
İran örnekleminde yaptıkları çalışmada dini uygulamalar ile intihar girişimi
arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bunun için intihar girişimi olan vaka grubu ve
herhangi bir girişimi olmayan kontrol grubunu ele almışlardır. Araştırmanın sonunda,
kontrol grubunun dini uygulamalara katılımının intihar girişimi olan gruptan daha
yüksek olduğu görülmüştür. Demografik değişkenlerin intihar girişimi ile ilişkisi
üzerine yapılan analizde intihar girişimi evli olma, 20 yaşından küçük olma ve daha
az dini uygulama ile ilişkili görülmüştür.
Yine de elde edilen bulguların kültürden kültüre değiştiği söylenebilir. Örneğin
Amerikalı ve Çinli iki grubun karşılaştırıldığı bir çalışmada (Zhang ve Jin, 1996)
Amerikalı örneklemde daha yüksek dindarlık ile düşük intihar riski arasında ilişki
gözlenirken Çinli örneklemde bu ilişkinin tam tersi gözlenmiştir. Dindarlık ve intihar
konusunda yapılmış bu çalışmalar incelendiğinde sonuçların çok net olmadığı
görülmüş ve bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir.
Dindarlık, maneviyat ve ruh sağlığı konusunda yapılmış boylamsal çalışmaların bir
kısmı, dini davranışların ruh sağlığını hem etkilediğini hem de ruh sağlığından
etkilendiğini göstermektedir (Dew ve diğ., 2008).
66
1.2.1.5.2. Dindarlık ve İntihar Konusunda Türkiye’ de Yapılmış Çalışmalar
Dindarlık ve intihar konusunda Türkiye’de yapılmış çalışmalar (Ağılkaya,
2008; İnce, 2007) oldukça sınırlıdır. Yine de yapılan çalışmalarda kısmen benzer
sonuçlara ulaşılmış olsa da aşağıda değinilecek bu çalışmalarda ortaya çıkan
bulguların dindarlık ve intihar konusunda literatürdeki bulgularla tam olarak uyumlu
olmadığı görülmüştür.
Ağılkaya (2008), çalışmasında intihar girişimi öyküsü olan yirmi dört kişi (13
kadın, 11 erkek) ile görüşmeler yapmıştır. Deneklerin girişim öncesindeki dindarlık
durumlarını incelediğinde, 23 kişi kendisini inançlı olarak tanımlarken yalnızca 1 kişi
dini inancı olmadığını söylemiştir. İnançlı olduğunu ifade edenlerin 16 tanesi dini
inancı olduğunu ifade ederken 7’si bir dini inanca sahip olmadığı halde Tanrı
inancına sahip olduğunu belirtmiştir. Kadınlar kendilerini daha çok dindar olarak
tanımlarken erkekler deist bir tutum sergilemiştir. Bu çalışmada elde edilen bulgulara
bakıldığında bir kişi hariç tüm örneklem girişim öncesinde kendini inançlı olarak
ifade etmektedir. Bu bulgu literatürdeki inançsız olma ve intihar konusundaki
verilere ters düşmektedir. Ancak, deneklere yaşamı anlamlandırmada dini referanslar
kullanıp kullanmadıkları sorulmuş ve 17 kişinin kullanmadığı görülmüştür.
Deneklerin 7 tanesi hayatı anlamlandırmada dinin etkisinden bahsetmiştir. İntihar
kararı alırken dini duyguların/inançların etkisi olup olmadığı sorusuna da deneklerin
yarısı etkilemediği yönünde cevap vermiştir. Girişim öncesinde dört denek dua
ettiğini, bir denek gusül abdesti aldığını ve bir denek ise af dilediğini ifade etmiştir.
Deneklerden 13 tanesi girişimleri nedeniyle günaha girdiklerini, 7 kişi ise günaha
girmediklerini düşünmektedir. Bu araştırmadaki bir deneğin ifadesi ilginçtir: “Bu
67
dünyada kimsem olmadığı için aslında bir an önce sonunda gideceğim yere gitmek
istedim. Beni tek seven Allah olduğu için onun yanında olmak istedim…. Tek
düşüncem, intihar ettiğim için mutlaka cezalandırılacağım ama sonunda beni
sevenin yanında olacağımdı. İntihar girişiminde bulunduğumda Allah’ın intihar
edenlerin tövbesini kabul etmediğini bilmiyordum. Eğer o zaman bilmiş olsaydım
asla böyle bir şey yapmazdım.” Bu deneğin ifadelerine bakıldığında, intihar
davranışına sevk eden dini içeriklerin olduğu görülürken aynı zamanda öğrenilen bir
bilgi sonucunda dinin intihardan koruyucu rolü ve kişinin üzerindeki etkisi de
görülmektedir.
İnce (2007)’ nin Van ilinde yaptığı çalışmasında intihar girişimi ile acil
servislere getirilen 24 kişi ele alınmıştır. Örneklemin çoğunluğu 15-24 yaş arası
kadınlardan oluşmaktadır (erkek:5, kadın: 19 kişi). Araştırmada, intihar girişiminde
bulunmuş vakaların 17 tanesi kendisini biraz dindar, 3 tanesi dindar ve 2 tanesi çok
dindar olarak tanımlarken 2 kişi de dine ilgisiz olduğunu söylemiştir. Dindarlık
bakımından kadınlar erkeklerden daha yüksek puan almışlardır. Şaşırtıcı olan, dini
inançların günlük yaşamlarındaki yeri konusunda dinin hiç önemli olmadığını
söyleyen yalnızca 1 kişi olmasıdır. Aynı şekilde sadece 5 kişi ibadetlerini hiç yerine
getirmemektedir. Örneklemin büyük kısmı umutsuzluğa düştüklerinde ibadete
yöneldiğini aktarmıştır. Denekler içinde 15 kişi herzaman dua ettiğini söylemektedir.
Örneklemin büyük kısmı ise dini bilgilerinin az olduğunu ifade etmiştir.
Yukarıda bahsedilen iki çalışmaya bakıldığında dindarlık ile intihar girişimi
arasındaki ilişkiler literatür ile tam olarak uyuşmamaktadır. İki çalışmada da
örneklem sayısının kısıtlı olması bir engel oluşturmuş olabilir. Her iki çalışmada da
68
girişim vakalarının dindarlık düzeyleri literatürde bahsedilenden ve beklenenden
yüksektir. Kadınların dindarlık düzeyleri erkeklerden daha yüksektir. Bu durum
Yaşan ve arkadaşlarının (2008) çalışmasında ulaştıkları sonucu destekler
görünmektedir. Yaşan ve arkadaşlarının Diyarbakır örnekleminde yaptığı çalışmada
intihar girişimi olan kadınların, girişimi olan erkeklerden daha dindar oldukları
görülmüştür. Bu durum, bölgedeki kadınların sosyal hayattan izole olmaları, eğitim
düzeylerinin düşük olması veya zorluklarla baş etmede daha fazla dini ibadetlere
yönelmekte olabilecekleri şeklinde yorumlanmıştır (Yaşan ve ark., 2008). Literatürde
dindar olmanın sosyalleşme düzeyini artırdığı (Neeleman ve ark., 1998) ve dini
aktivitelere aktif katılımın intihara karşı koruyucu etkisi olduğu (Nisbet ve ark.,
2000) bildirilmiştir. Ancak araştırmacılar İslam ülkelerinde dindar olmanın intiharı
önlemede iki cinsiyet arasında eşit oranda koruyucu olup olmadığı hakkında sağlıklı
bilgiler olmadığını ileri sürmüştür (Yaşan ve diğ., 2008). Lester (2006), İslam
ülkeleri arasında intihar oranlarını karşılaştırdığı çalışmasında, Kuveyt ve Suriye’de
kadın/erkek oranının birbirine oldukça yakın, Bangladeş’te kadın/erkek oranının
daha yüksek olduğunu bildirmiştir (Akt: Yaşan ve diğ., 2008). Yine İran’da
kadınlardaki intihar oranı erkeklerden daha yüksek bulunmuştur (Janghorbani ve
Sharifirad, 2005; Akt: Yaşan ve diğ., 2008). Bu çalışmaların sonuçları, ülkemizde
kadınlar için dinin intihardan koruyucu rolünün olup olmadığı ile ilgili daha fazla
çalışma yapılması gerekliliğini göstermektedir.
1.3. YAŞAMI SÜRDÜRME NEDENİ OLARAK İNANÇ
1.3.1. Yaşamı Sürdürme Nedenleri
İnsanları yaşamlarından vazgeçmeye iten sebepler gibi, onları yaşama bağlayan
sebepler de bir o kadar önemlidir. Son yıllarda intihar ile ilgili araştırmalarda da bu
önemli bileşen üzerinden hareket edilmektedir (Batıgün ve Şahin, 2003; Batıgün,
2005). Bizim çalışmamızda da insanları intihardan koruyan ve yaşama bağlayan
sebepler önemli görülmüş, özellikle de dini/ahlaki engellerin ve dini inançların
kişileri yaşama bağlamada ne gibi bir işlevi olabileceği merak edilmiştir.
Frankl, acı çeken hastalarına neden intihar etmediklerini sorarak, yaşamak için
kendi nedenlerini ve hayatlarındaki anlamı ortaya koymak ister. Bir insan ne acılar
yaşıyor olursa olsun eğer yaşamaktan vazgeçmiyorsa o insanın hayatta bulduğu bir
anlamı vardır ya da onu yaşama bağlayan bir nedeni vardır. O nedenle intihar riski
olan vakaların çoğu zaman düzeltilemeyen zorluklarına odaklanmaktansa onları
yaşama bağlayan sebepler üzerine odaklanıp bu nedenlere mercek tutmak çok daha
etkili olabilecektir (Frankl, 1984; Sf:7).
Linehan ve arkadaşları (1983), insanları intihar davranışından alıkoyan pozitif
ve negatif nedenleri belirlemek amacıyla Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri’ ni
(YSNE) geliştirmiştir. Ölçek, kültürümüze Durak, Yasak ve Şahin (1993) tarafından
uyarlanmıştır. Önceleri 70 madde olan ölçek kısaltma çalışmaları sonucunda 28
maddeye indirilmiştir. 28 maddelik formun faktörleri hayata bağlılık, ölüm korkusu
ve dini/ahlaki engellerdir. YSNE’nin en güçlü özelliği maddelerinin olumlu olması
70
nedeni ile insanlara yaşamlarının olumlu yönlerini göstermesi ve böylelikle
intihardan koruyucu bir etkiye sahip olabilecek olmasıdır (Range ve Knott, 1997).
Linehan ve arkadaşları (1983) intihar etmeyen bireylerin özelliklerinin neler
olduğunun belirlenmesi gerektiğini ve insanları yaşama bağlayan, yaşamlarını
sürdürmelerini sağlayan etkenlerin de intihar davranışını önlemede, en az intihar
etme nedenlerinin bilinmesi kadar önemli olduğunu vurgulamışlardır. Depresif
hastalarda ve kritik dönemlerde, fazla sayıda yaşamı sürdürme nedenine sahip
olmanın bireylerde intihar düşüncelerinin oluşmasını önlediği düşünülmektedir (Akt:
Batıgün, 2004; Batıgün ve Şahin, 2003).
Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri bilişsel çerçeve içinde anlaşılabilir. Bu
çerçeveye dayanarak, intihar eğilimli bireyleri eğilimi olmayan bireylerden ayıran en
önemli özelliklerden biri kendi inanç sistemlerinin içeriğidir. İntihar dürtüleri ile
bunalmış olan bireyler intihar dürtülerine dayanmalarına yardımcı olan yaşamı
sürdürme nedenlerine tutunabilir. Umutsuzluk, yaşamı sürdürme nedenleri ile negatif
ilişki göstermiştir (Linehan ve diğ., 1983).
Batıgün de (2005), intihar ile ilgili çalışmaların genellikle, intihara eşlik eden
"olumsuz" bilişler üzerinde odaklandığını, Linehan ve arkadaşlarının kişileri intihar
davranışından alıkoyan "olumlu" bilişler üzerinde odaklandığına dikkat çekmektedir.
Yaşamı sürdürme nedenlerinin, hem ergenlerde (Langhinrichsen- Rohling ve ark.,
1998; Pinto ve ark., 1998) hem de yaşlılarda (Bender, 2000) görülen intihar
davranışlarında rol oynayan önemli bir bilişsel etken olduğu belirtilmektedir. Şahin
ve arkadaşları (1998) da ülkemizde konu ile ilgili çalışmalar yürütmüşlerdir (Akt:
71
Batıgün, 2005). Batıgün (2005), kendi çalışmasında yaşamı sürdürme nedenlerinin
intihar olasılığını yordayan bir değişken olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Yapılan bir çalışmada yaşamı sürdürme nedenleri ile umutsuzluk ve risk alma
arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur (Pompili ve diğ., 2007). Cole (1989),
yaptığı çalışmada daha fazla yaşamı sürdürme nedeni bildiren gençlerin geçmişteki
ya da şu anki intihar düşünceleri ve davranışlarının daha az olduğunu görmüştür.
YSNE’nin alt ölçeklerinden biri de dini/ahlaki engeller faktörüdür. Bu ölçekte
(kısa form) yer alan ifadeler “Yalnızca Tanrı’nın hayatı sonlandırma hakkına sahip
olduğuna inanma, Cehennem’e gitmekten duyulan korku, dini inançların koyduğu
yasaklar, kadere olan inanç” tır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki dini/ahlaki
engeller insanları yaşama bağlayan veya onları intihardan koruyan önemli bir
faktördür (Choi, 2007; Dervic ve diğ., 2004; Ersoy, 2008, Howell, 2002; Malone ve
diğ., 2000; vd.).
İntiharı engelleyen dini/ahlaki faktörlerin ileri yaş gruplarında genç gruplara
göre daha etkili olduğu görülmektedir (Batıgün, 2005; Miller ve diğ., 2001). Batıgün
(2005), YSNE’ yi kullandığı çalışmasında 41-65 yaş grubunun diğer yaş gruplarına
göre, yaşamı sürdürme konusunda daha fazla neden bildirdiklerini görmüştür. Bu
nedenlerden biri de dini/ahlaki engeller faktörüdür. Benzer bulgular Miller, Segal ve
Coolidge’ in (2001) yapmış oldukları çalışmada da ortaya konmuştur. Yaş sınırı 17-
34 ve 60-95 olan iki grubu karşılaştırdıkları bu çalışmada, yaşı yüksek olan bireylerin
dini/ahlaki engeller alt ölçeğinden, gençlere göre daha yüksek puanlar aldığı
belirtilmektedir. Batıgün (2005) bu durumun, dinin her türlü intihar davranışını
yasaklamış olması ve yaşlıların din ile ilişkili bazı inançları başa çıkma stratejisi
72
olarak daha yaygın bir biçimde kullandıklarına ilişkin bulgularla (Koenig ve ark.
1988) açıklanabileceğini öne sürer. Koven' in (2001) çalışmasında ise yaşamı
sürdürmede orta yaştaki grup (39-58 yaş arası), genç yetişkin (19-25 yaş) ve yaşlı
(69-88 yaş arası) örneklemden daha az dini/ahlaki engel bildirmiştir. Koven, genç
grupta çıkan bu sonucu Kohlberg’in ahlaki gelişim kuramı ile açıklamaya çalışmıştır.
Kurama göre ahlaki gelişimi olgunlaşan insanlar yasa ve kurallardan çok kendi içsel
ahlak görüşlerine yönelmektedir. Çalışmadaki sonuca göre ise gençler henüz
geleneksel ahlak düzeyini tamamlamamıştır. Bu nedenle de dışsal kurallara eğilim
göstermelerinin onların dini/ahlaki engeller puanını yükseltmiş olabileceğini
düşünmüştür. Örneklemin coğrafi dağılımının da bu sonucu etkileyebileceğini
düşünmüşlerdir.
Dini/ahlaki engeller faktöründe cinsiyet farklılıklarını gösteren çalışmalar da
vardır (Batıgün, 2005; Ellis ve Range, 1991; Ersoy, 2008; Howell, 2002; Linehan ve
diğ., 1983). Bu çalışmalarda kadınların dini/ahlaki engel puanları erkeklerden daha
yüksek çıkmıştır. Ersoy (2008)’ un çalışmasında intihar girişiminde bulunan grupta,
cinsiyet ile ilişkili anlamlı tek ölçek, dini/ahlaki engeller alt ölçeği olmuştur ve bu
çalışmada da kadınların sahip olduğu dini/ahlaki engeller erkeklere göre daha
fazladır. Batıgün bu durumu kadınların ahlaki ve dini içerikli bazı inanç ve görüşlere
daha fazla sahip olması, ailesi ve arkadaşlarına karşı besledikleri sorumluluk ve sevgi
duyguları ve ölümden korku gibi bazı nedenler ve değerlerin onları hayata bağladığı
ve onları tamamlanmış intihar davranışından uzak tutmakta etkili olabildiği şeklinde
yorumlamaktadır. Ancak Şahin, Batıgün ve Şahin' in (1998) ve Pompili ve
diğerlerinin (2007) çalışmalarında dini/ahlaki engeller boyutunda kadınlarla erkekler
arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır, yine de Pompili ve diğerlerinin
73
çalışmasındaki ortalamalara bakıldığında kadınların ortalaması erkeklerden daha
yüksek görünmektedir.
Lizardi (2004), yaşama bağlayan dini/ahlaki engelleri ahlak gelişimi açısından
ele almıştır. Kohlberg' in ahlaki gelişim süreçlerine bakıldığında, gelenek öncesi
safhasından (bu safhada ahlakilik ödül ve cezaya dayanır) gelenek ötesi safhaya (bu
safhada ahlaki kararlar içsel etik prensiplere dayanır) uzanan bir süreçtir. Kohlberg'e
göre çoğu insan üçüncü safhaya asla ulaşamaz. Dini/ahlaki engeller boyutundaki
inançların intihara kalkışmanın sonucu olarak cezalandırılma düşüncesini yansıttığı
kabul edilirse, bu inançları onaylayan bireyler ahlaki gelişimin gelenek öncesi
seviyesinde gibi görünmektedir (Lizardi, 2004). Ancak Gray (2000) duruma farklı
bir açıdan yaklaşır. Gray’e göre ahlaki engeller boyutu intiharın ilahi karşılığından
korku duyma maddeleri gibi görünebilir ve cehenneme gitmekten korkarım maddesi
bunu gösterebilir. Diğer maddeler belki de inananın umut, anlam ve yaşam amacı
hislerini gösteriyor olabilir. Tanrı'nın intiharı yasaklaması acıların uzatılması
anlamında değil de Tanrı'nın lütfunun gösterimi ve her şeyin daha iyiye gideceği
anlamında olabilir (Gray, 2000).
1.3.1.1. İntihar ve Dini/Ahlaki Engeller Konusunda Yurt Dışında Yapılmış
Çalışmalar
Yaşamı sürdürme nedenleri ile intihar girişimi (Dervic ve diğ., 2004; Ersoy,
2008; Howell, 2002; Innamorati ve diğ., 2006; Linehan ve diğ., 1983; Malone ve
diğ., 2000; Pinto, Whisman ve Conwell, 1998) ve intihar düşüncesi/riski (Choi,
74
2007; Dobrow ve Thorell, 2004; Lamis, 2006; Linehan ve diğ., 1983; Westefeld,
Scheel ve Maples, 1998) arasındaki ilişkileri inceleyen çalışmalarda dini/ahlaki
engellerin hem girişim hem de intihar düşüncesi ile ters yönde ilişkili olduğu
görülmektedir.
Linehan ve diğerlerinin (1983) yaptıkları çalışmada klinik örneklemde
dini/ahlaki engeller intihar riski ve intiharı çözüm yolu olarak görme ile negatif
ilişkili çıkmıştır. İntihar girişimi öyküsü olan grup dini/ahlaki engeller alt ölçeğinde
intihar öyküsü olmayan gruba göre daha düşük bir ortalamaya sahiptir. İntihar
girişimi olan ve intihar düşünceleri olan gruptakiler de intihar düşüncesi olmayan
gruptan daha düşük ahlaki engel göstermiştir. Dini/ahlaki engeller yeni bir intihar
girişimi ya da gelecekte bir intiharı planlama düşünceleri ile negatif ilişkilidir
(Linehan ve diğ., 1983).
Dervic ve diğerleri (2004), çalışmalarında intihar girişimi olmayanların
olanlara kıyasla daha fazla dini/ahlaki engel bildirdiğini ve daha yüksek dini bağlılık
ifade ettiklerini görmüşlerdir. Dini bağlılığı olanlarda daha yüksek ahlaki engellerin
olması ve daha az saldırganlık düzeyi olması intihardan koruyucu etkenler olarak
ortaya çıkmıştır. Innamorati ve diğerlerinin (2006) çalışmasında da benzer bir sonuç
çıkmıştır. Howell’ in (2002) çalışmasında, intihar girişimi olanların dini/ahlaki
engeller puan ortalaması, girişimi olmayanlardan daha düşük bulunmuştur.
Malone ve arkadaşlarının (2000) yaptıkları çalışmada, intihar girişimi olmayan
depresif hastaların intihara karşı dini/ahlaki engelleri, intihar girişimi olan depresif
hastalardan daha çok belirttikleri görülmüştür. İntihar girişimlerinde daha düşük
ölümcüllük taşıyan yöntemleri kullananların, daha ölümcül yöntemleri seçenlerden
75
anlamlı olarak daha yüksek puan aldıkları tek yaşamı sürdürme nedeni "dini/ahlaki
engeller" olmuştur. İntihar girişimi olan ve olmayan hastalar arasında dini mezhepler
(Katolik olanlar ve olmayanlar) yönünden bir farklılık olmamasına rağmen,
dini/ahlaki engeller açısından oldukça anlamlı bir farklılık görülmüştür. İntiharı
yordamada yaşamı sürdürme nedenlerinden sadece dini/ahlaki engeller boyutu
anlamlı bir yordayıcı olarak bulunmuştur (Malone ve diğ., 2000). Choi’ nin (2007)
çalışmasında da intiharı yordayıcı değişken olarak dini/ahlaki engeller anlamlı
bulunmuştur. Bu sonuçlar, derin inanç sistemlerinin intihara karşı koruyuculuğunu
göstermektedir (Lizardi, 2004).
İntihar düşüncesi olmayanların dini/ahlaki engeller alt ölçeğinden intihar
düşüncesi olanlardan anlamlı olarak daha yüksek puan aldıkları görülmüştür (Lamis,
2006). Benzer bulgulara ulaşılmış olan daha başka çalışmalar da vardır (Choi, 2007;
Dobrov ve Thorell, 2004; Pinto, Whisman ve Conwell, 1998; Westefeld, Scheel ve
Maples, 1998). Dobrov ve Thorell’in (2004) çalışmasında da dini/ahlaki engeller, hiç
intihar fikri olmayan grupta ciddi intihar düşüncesi öyküsü olan gruptan daha yüksek
çıkmıştır. Hafif intihar düşüncesi olan gruptakiler hiç intihar düşüncesi
olmayanlardan daha düşük dini/ahlaki engel puan ortalamasına sahip bulunmuştur.
İntiharı problemlerin çözümü olarak gören gruptakiler çözüm olarak görmeyenlerden
daha düşük ahlaki engel belirtmiştir (Dobrov ve Thorell, 2004). Choi (2007) intihar
riskiyle olan ilişkiye ek olarak dini/ahlaki engeller ile depresyon ve umutsuzluk
arasında da ters yönde ilişki bulmuştur. Pinto, Whisman ve Conwell’ in (1998)
ergenlerle yaptığı çalışmasında, dini/ahlaki engeller puanları intihar düşüncesi ölçeği
ve umutsuzluk ölçeği ile ters yönde ilişki göstermiştir. Westefeld, Scheel ve Maples
76
(1998)' ın yaptığı çalışmaya göre de dini/ahlaki engeller puanı arttıkça intihar riski
düşmektedir.
Yaşamı sürdürme nedenleri ile ilgili olarak çeşitli değişkenler açısından bir
takım araştırmalar sonucunda bazı bulgulara ulaşılmıştır. Örneğin, yaşamı sürdürme
nedenlerinden dini/ahlaki engeller boyutu ile şiddete ilişkin tutumlar arasında negatif
bir ilişki bulunmuştur (Blevins, 2001). Gray’ in (2000), Ellis ve Smith’ in (1991) ve
Shreve-Neiger’ ın (2002) çalışmalarında, dini/ahlaki engeller ile manevi (spiritüel)
ve dini iyilik hali arasında olumlu bir ilişki bulunmuştur. Gray (2000), ayrıca dini
uygulamalar ile yaşamı sürdürme nedenleri arasında da olumlu ilişki bulmuştur.
Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri’nin (yaşlı örneklem için) (RFL-OA)
kullanıldığı bir çalışmada da dini/ahlaki engeller ile dindarlık ölçeği puanları
arasında olumlu ilişki bulmuştur. Ayrıca ibadetleri yerine getirme ile dini/ahlaki
engeller olumlu yönde ilişkilidir (Shreve-Neiger, 2002). Ellis ve Smith (1991)
yaptıkları çalışmada 61-95 yaş arasındaki örneklemde aidiyet duygusu ile ahlaki
engeller arasında olumlu bir ilişki bulunmuştur (Akt: Kissane ve McLaren, 2006).
YSNE’ nin farklı gruplar üzerinde kullanıldığı çalışmalar da vardır (Ellis ve
Range, 1991; Hamilton, 2001; Hirsch ve Ellis, 1998; Morrison ve Downey, 2000).
Irksal özelliklerin karşılaştırıldığı bir çalışmada Avrupa/ Amerikalı gruptakiler ahlaki
engeller faktöründen Afrika/Amerikalı gruptakilerden daha düşük ortalamaya
sahiptirler (Morrison ve Downey, 2000). Benzer şekilde Ellis ve Range' in (1991)
çalışmasında, dini/ahlaki engeller siyah Amerikalılarda beyaz Amerikalılardan daha
yüksek çıkmıştır.
77
Farklı gruplarla yapılan başka bir çalışmada, heteroseksüeller dini/ahlaki
engeller faktöründen homoseksüel ve biseksüellerden daha yüksek puan almışlardır.
Homoseksüeller ise biseksüellerden anlamlı olarak daha yüksek puan almışlardır
(Hamilton, 2001). Hirsch ve Ellis (1998) de heteroseksüellerin diğer gruplardan ve
homoseksüellerin de biseksüellerden daha fazla dini/ahlaki engel bildirdiğini
göstermiştir.
1.3.1.2. İntihar ve Dini/Ahlaki Engeller Konusunda Türkiye’de Yapılmış
Çalışmalar
Türkiye’de bu konuda yapılmış çalışmalar incelendiğinde de, yaşamı
sürdürmede dini/ahlaki engeller ile intihar girişimi (Ersoy, 2008) ve intihar olasılığı
(Batıgün, 2005) arasında ters yönlü bir ilişki olduğu görülmektedir.
Ersoy’un (2008) çalışmasına katılanlar, en çok doğaya ve hayata bağlılık alt
ölçeğinden yüksek puanlar almışlardır. Bunu takip eden ikincil yaşamı sürdürme
nedenini de dini/ahlaki engeller olarak belirtmişlerdir. İntihar girişiminde
bulunanların dini/ahlaki engeller alt ölçeğinin katsayıları intihar girişimi olmayanlara
göre daha düşüktür. Aynı çalışmada kişilerin yaşamı sürdürme nedenlerine kronik bir
hastalığa sahip olmanın ne ölçüde etki ettiği araştırıldığında intihar girişimi olan
hastalarda kronik hastalığa sahip olanların, kronik hastalığı olmayanlara göre
dini/ahlaki engeller alt ölçeğinden daha yüksek puanlar aldıkları görülmüştür (Ersoy,
2008). Bu sonuç, sağlık sorunları ile mücadele edenlerin dine/maneviyata daha fazla
yöneldikleri ve başa çıkmada dinden daha fazla yardım aldıkları şeklinde de
78
yorumlanabilir. Batıgün’ ün (2005) çalışmasında da dini/ahlaki engeller intihar
olasılığı ile ters yönde ilişki göstermiştir.
Ülkemizde yapılmış olan bu çalışmalarda dini/ahlaki engellerin intihara karşı
koruyucu olduğu görülmektedir. Güçlü dini değerleri olan kişilerin intiharı bir çözüm
olarak görmedikleri düşünülmüştür. İyilik hali ile ahlaki engeller arasında da yüksek
bir ilişki vardır (Ellis & Smith, 1991; Leenaars, 1995; Schweitzer ve diğ., 1995). Bu
inançlar güçlü olduğunda, bunlar intihar riski olan kişiyi hayatta tutan güçlü
araçlardır. Ancak Şahin, Batıgün ve Şahin’in çalışmasında dini/ahlaki engeller ile
depresyon ve etkisiz başa çıkma yolları pozitif ilişki göstermiştir. Buna göre,
dini/ahlaki engellerin intihardan koruyucu bir etkisi olduğu görülmekte ancak
depresyon üzerinde benzer bir etkisi görülmemektedir. Bu inançların, depresif
bireylerin böyle ölümcül bir adım atmaması için koruyucu olabileceği düşünülmüştür
(Şahin, Batıgün ve Şahin, 1998).
1.4. BAŞA ÇIKMA YÖNTEMİ OLARAK DİNİ İNANÇ
Bu bölümde literatürde sıklıkla kullanılan iki ölçekten elde edilmiş bulgulara
yer verilecektir. Bu ölçeklerden biri Carver ve arkadaşları (1989) tarafından
geliştirilen Stresle Başa Çıkma Tutumları Envanteri’nin Dine Yönelme alt ölçeği,
diğeri de Pargament ve arkadaşlarının (1998) geliştirdiği Dini Başa Çıkma Ölçeği’
dir. İlgili çalışmalara geçmeden önce stresle başa çıkma kavramı ve zor durumlarda
dine yönelme durumları incelenecektir.
Folkman ve Lazarus’a (1985) göre başa çıkma için ilk olarak tehdit edici ya da
sıkıntı verici bir olayın varlığı gerekmektedir. Başa çıkmada kullanılacak yolun
seçiminde kişinin olaya ilişkin farkındalığı ve stres faktörlerinin bilişsel
değerlendirmesi (kontrol edilebilirliğin derecesi vs.) etkili olmaktadır. Karşılaşılan
olayları değerlendirmede ilk basamak geçmiş deneyimlerdir. Geçmiş deneyimlere
bakarak olayın tehdit derecesi belirlenir. Ardından psikolojik savunmalar işin içine
girer ve bunu fizyolojik tepkiler izler. Son aşamada ise kullanılacak başa çıkma yolu
kullanılır. Başa çıkma yolu başarıyla kullanıldığında belirtiler düzelir. Başarılı
olunmadığında ise hastalık davranışı ortaya çıkar (Folkman ve Lazarus, 1985).
Stres yaratan duruma verilen yanıt olarak uygun başa çıkma yolları
kullanılabilirse olaya hakim olma durumu ortaya çıkar. Başa çıkma yollarındaki bazı
eksiklikler ise bir takım psikolojik sorunlara neden olabilmektedir. Uygun başa
çıkma yolu kullanılır fakat derecesi zayıf kalırsa tükenme ortaya çıkar. Bu durumda
kişi yeni bir başa çıkma yolu arar ya da eski yola devam eder. Başa çıkmayla geçen
80
zaman uzadıkça yorgunluk ortaya çıkar ve depresyon, umutsuzluk, konsantrasyon
güçlüğü, fiziksel güçsüzlük gibi bir takım olumsuz haller meydana gelir (Zegans,
1982, Akt: Gök, 1995).
Tuğrul (2000), strese dayanıklı olabilmek için şu hususlara dikkat çekmiştir:
Stres yaratan durum ya da olayı gerçekçi bir şekilde değerlendirmek, benlik saygısını
kaybetmeden kendini gerçekçi bir şekilde değerlendirmek, bu olay ya da durumla
başa çıkabilmek için mutlaka yapılabilecek bir şeyler olduğuna inanmak, mümkün
olduğu kadar çok ve farklı başa çıkma yolları bulmak ve denemek, mevcut çevresel
destek kaynaklarından yardım almak ve yeni kaynaklar oluşturmak.
Zor yaşam koşulları insanları dine sığınmaya da yöneltebilir. Kişiler
yaşamlarında ansızın başlarına gelen güç durumlarla baş edemediklerinde, çaresizlik
ve güçsüzlük hisleri ile dine yönelebilir veya sıklıkla Tanrı’nın yardımını isteyebilir.
Çalışmalar da zor yaşam olaylarıyla baş etmede dine yönelimin yüksek olduğunu
(Koenig, 2009) göstermektedir. Dünya çapında çoğu ülkede yapılan sistematik
çalışmada dini başa çıkmanın yaygın olduğu görülmüştür. 11 Eylül olaylarından
sonra Amerikalıların %90’ ının bu olayların etkisiyle baş etmede dine yönelmeyi
sıklıkla kullandıkları görülmüştür (Scbuster ve diğ., 2001). Saldırıları izleyen haftada
Amerikalıların %60’ının dini tören ya da ayinlere katılmış olduğu ve bölgedeki İncil
satışlarının %27 arttığı saptanmıştır (Biema, 2001; Akt: Koenig, 2009).
Frankl (1984, sf:49), toplama kampı deneyimlerinden aktardıkları arasında bazı
tutukluların dini ilgilerindeki gelişme ve artıştan bahseder. Çok zor koşullardaki bu
kişilerin serbest kaldıkları vakitlerinde dua ve ibadete yöneldiklerini gözlemlemiştir.
Amerika’ya sığınma talebi ile Afrika’dan kaçan işkence mağdurları ile yapılan bir
81
çalışmada ise (Leaman, 2009), olumsuz dini başa çıkma ile depresyon ve travma
sonrası stres bozukluğu arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur.
Koenig, George ve Siegler' in (1988) çalışmasında 100 kişilik örneklemin
%45’ini oluşturan 55-80 yaş arasındaki kişilerin stresli yaşam döneminden (tüm
hayatları, şimdiki zaman ve geçmiş 10 yıl) en az üçte birinde dini başa çıkmayı
kullandıkları belirlenmiştir. Dini başa çıkma yöntemleri Tanrı'ya güvenme,
dua/ibadet, din adamının ya da bir kilise mensubunun desteğini alma şeklindedir.
Pargament ve arkadaşları (1988), dini başa çıkma kavramını ortaya atmış ve
dini başa çıkma tarzı olarak üç yönelim ortaya koymuştur. Kişiler stresli durumlarla
baş etmede birden fazla ya da üç yöntemi birden kullanabilirler (Wong-McDonald &
Gorsuch, 2000; Akt: Molock ve diğ., 2006). Benlik güdümlü başa çıkma (self-
directing), ilahi gücün en az düzeyde olduğu aktif bir başa çıkma olarak
tanımlanabilir. Bireyin aktif, Tanrı’nın ise pasif olduğu yönelimdir. İşbirlikçi stil
(collaborative), Tanrı ile kurulan bir işbirliği ile aktif bir biçimde sorunla başa
çıkmadır. Tanrı’ya iletici (deferring) stil ise bireyin pasif bir şekilde Tanrı’nın
sorunlarını çözmesini beklemesidir. Tanrı’ya iletici dini başa çıkma düşük düzeyde,
benlik güdümlü ve işbirlikçi başa çıkma ise yüksek düzeyde psikolojik yeterlik ile
ilişkilidir (Pargament ve Park, 1997, s.47). Pargament, Smith, Koenig ve Perez,
(1998) sonraki çalışmalarda dini başa çıkma tarzları olumlu ve olumsuz olmak üzere
iki boyutta ele almıştır. Araştırmacılar olumlu ve olumsuz olmak üzere iki tip dini
başa çıkma tarzı tanımlamıştır. Olumlu dini başa çıkmayı, maneviyat hissinin ifadesi,
Tanrı ile güvenli bir ilişki, hayatta bulunacak bir anlam olduğuna inanma ve diğerleri
ile manevi bir bağlantı duygusu şeklinde açıklamışlardır. Bu tip başa çıkmanın
82
içerisine olumlu yeniden değerlendirme, işbirlikçi başa çıkma, manevi destek arama,
manevi bağlantı, dini arınma, dini çevreden yardım isteme ve dini bağışlanma gibi
tarzları sokmuşlardır. Olumsuz dini başa çıkmayı ise, Tanrı ile daha az güvenli bir
ilişki, olumsuz bir dünya görüşü, anlam arayışındaki dini bir karmaşa şeklinde
açıklamışlardır. Benlik güdümlü dini başa çıkma tarzını da bu yaklaşım içine
almışlardır (Pargament, Smith, Koenig ve Perez, 1998).
Yukarıda bahsedilen bulgulara göre zor zamanlarda insanlar dine daha çok
yönelebilmektedir. Dini inanç ve uygulamaların insanlara zor durumların üstesinden
gelmesinde yardımcı olup olmadığına dair de bazı çalışmalar yapılmıştır. Yurt
içindeki ve yurt dışındaki çalışmaları aktarırken öncelikle dine yönelme başa çıkma
tarzı ile ilgili bulgulara, daha sonra da dini başa çıkma yolları ile ilgili bulgulara yer
verilecektir.
1.4.1. Stresle Baş Etmede Dine Yönelme Konusunda Türkiye’de Yapılmış
Çalışmalar
Stresle başa çıkma ile ilgili çalışmalarda sıklıkla kullanılan bir ölçek Özbay ve
Şahin’in (1997) kültürümüze uyarladığı Stresle Başa Çıkma Tutumları Envanteri’dir
(SBTE) ve ölçek 6 boyuttan oluşmaktadır. Faktörlerden bir tanesi dine yönelme tarzı
başa çıkma ile ilgilidir. Dine yönelme faktörü altında toplanan maddeler daha çok bir
ilahi güce sığınmayı, dua etmeyi ve inançlardan güç almayı vurgulamaktadır. Bu
faktör 6 madde ile temsil edilmektedir. Ölçeğin kullanıldığı çalışmaların bulguları,
stresle baş etmede dine yönelme tarzı hakkında bir takım bilgiler vermektedir
83
(Akıncı ve Öz, 1999; Aslan, 2007; Balgamış, 2007; Barlas, 1998; Burns, 2004;
Erkmen ve Çetin, 2008; Gök, 1995; Hiçdurmaz, 2005; Patel, 2002; Şirin, 2007;
Tekin, 2005). Dine yönelme literatürde duygu odaklı ve etkin olmayan bir yöntem
olarak bilinmesine karşın, Carver ve arkadaşları (1989) tarafından bireylerin yoğun
stres yaşadıkları durumlarda dinin kendilerine destek sağlayabileceği ve ruhsal
sorunları önleyebileceği bildirilmiş ve bu stratejinin desteklenmesi önerilmiştir.
Dine yönelme tarzının ölçekteki diğer faktörlerle olan ilişkilerine bakılan
çalışmalarda kabullenme yaklaşımı (Balgamış, 2007), aktif başa çıkma ve dış yardım
arama (Aslan, 2007) ile doğrusal ilişki; alkol alma başa çıkma tarzı ise ters yönde
anlamlı bir ilişki gösterdiği (Aslan, 2007; Balgamış, 2007) bulunmuştur. Dine
yönelme stres yaratan olay karşısında dini faaliyetleri artırarak sıkıntı yaratan olayla
başa çıkmaya çalışmaktır. Kabullenme ise stres yaratan olayın gerçekliğini kabul
etmektir. Sıkıntı yaratan bir durumla karşılaştıklarında mücadele için dine yönelme
başa çıkma davranışını tercih eden insanlar öncelikle sorunun varlığını kabul ederler
ve inandıkları varlıktan yardım isterler, bu durum göz önünde bulundurulduğunda bu
iki düşünme stilinin ilişkili çıkması beklenilen bir sonuç (Balgamış, 2007) olarak
yorumlanmıştır. Sonuçlar incelendiğinde dine yönelme tarzının aktif başa çıkma
tarzları ile de bağlantılı olduğu söylenebilir.
Hiçdurmaz (2005) çalışmasında hasta grubun en fazla kullandığı başa çıkma
tarzının dine yönelme olduğunu görmüştür. Bu durumu, tıpkı Koenig’ in (2009)
belirttiği gibi bireylerin sıkıntılı durumlarda Tanrı'nın desteğini hissetme ihtiyacı
duydukları şeklinde yorumlamıştır. Literatürde bu bulguyu destekleyen çalışmalar
mevcuttur (Burns, 2004; Akıncı ve Öz, 1999).
84
Gök (1995) de, anksiyete ve depresyon tedavisi gören gruplarla yaptığı
çalışmasında bu grupların sağlıklı gruba oranla dine yönelme boyutundan daha
yüksek puan aldıklarını göstermiştir. Barlas'ın (1998) çalışmasında dine yönelme
şeklinde başa çıkma tarzının depresyon belirtileri ile ilişkili olduğu ve bu tarzı
kullananların belirtilerinin daha fazla olduğu görülmüştür. Bu sonuçlar, hasta
bireylerin sıkıntılarından kurtulmak için normallerden daha fazla dine yöneldiği
şeklindeki yorumu desteklemektedir.
Şirin’in (2007) çalışmasında yapılan analizler, duygusal zekası yüksek erkek
öğretmenlerin dine sığınma düzeylerinin, diğer öğretmenlere göre daha yüksek
olduğunu göstermektedir.
Erkmen ve Çetin’in (2008) çalışmasında stresle başa çıkma tarzı olarak dine
yönelmenin yaşa göre farklılaştığı görülmüştür. 30 yaş altındakilerin dine yönelme
puan ortalaması 30 yaş üstündeki gruplardan anlamlı olarak daha yüksek
bulunmuştur. Dine yönelme tarzının genç örneklemde daha fazla görülmesi aslında
literatüre uygun görünmemektedir. Balgamış’ın (2007) çalışmasında olduğu gibi,
başa çıkma tarzı olarak dine yönelmeyi kullanmanın yaş ilerledikçe arttığı rapor
edilmektedir. Çalışmalar, dini başa çıkmanın yaşlılarda, özellikle de yaşlanmayla
bağlantılı olan sağlık krizleri, kronik ağrı ve kayıplar gibi durumlarda daha fazla
kullanıldığını göstermektedir (Dunn & Horgas, 2004: Akt: Swank, 2009; Koenig,
1998; Koenig, George, & Siegler, 1988; Koenig ve ark., 2001; Pargament, 1997).
Bireylerin stresli durumlarda dine yönelmesinde dini inançlarının da etkisi
olmaktadır. Tekin’ in (2005) bu ölçeği kullandığı çalışmasında din eğitiminin
85
alındığı kaynaklar, inanç esasları ile ilgili bilgi düzeyi ve ibadetlere katılım arttıkça
dine yönelme başa çıkma tarzının daha fazla kullanıldığı görülmüştür.
1.4.2. Dini Başa Çıkma Konusunda Yurt Dışında Yapılmış Çalışmalar
Dini başa çıkma, bireylere stresli zamanlarda anlam bulmalarında yardımcı
olmanın yanısıra, hakimiyet, kontrol, rahatlık ve diğerleriyle yakınlık kazandırmayı,
Tanrı’yla yakınlaşma ve/veya hayatı yeniden düzenlemeyi de sağlayabilir
(Pargament ve diğ., 2004). Yatarak tedavi gören hastalar üzerinde yapılan sistematik
bir çalışmada (n:330), hastalarının %90’ının başa çıkmada dini kullandığı, %40’ tan
fazlası için dinin hayatı sürdürmede en önemli faktör olduğu görülmüştür (Koenig,
1998). Akciğer kanseri olan 52 hastaya duygusal destek kaynakları sorulmuş ve
%44’ü dini göstermiştir (Ginsburg ve ark., 1995). Ayaktan tedavi gören kanser
hastaları ile yapılan başka bir çalışmada da başa çıkma davranışları içinde en yüksek
orana sahip olanın dua etme olduğu görülmüştür (Zaza, Sellick ve Hillier, 2005; Akt:
Koenig, 2009).
Psikiyatri hastaları da başa çıkmada dini sıklıkla kullanmaktadır (Koenig,
2009). Ruh sağlığı servisindeki hastalarla yapılan bir çalışmada (Tepper ve diğ.,
2001), hastaların %80’den fazlasının başa çıkmada dini kullandıkları görülmüştür.
Hastalar, başetme çabaları için harcadıkları sürenin en az yarısını dua etme gibi bir
takım ibadetler ile geçirmektedirler (Akt: Koenig, 2009). 79 psikiyatri hastası
üzerinde yapılan çalışmada (D’Souza, 2002), hastaların %79’u maneviyatın önemli
olduğuna, %82’si terapistlerinin kendi spiritüel inançları ve gereksinimlerinin
86
farkında olmaları gerektiğine ve %67’si de maneviyatın psikolojik acıları ile başa
çıkmada kendilerine yardım ettiğine inandıkları görüşündedir (Akt: Koenig, 2009).
Depresif erkek örneklemde yapılan bir çalışmada (Koenig ve diğ., 1992),
örneklemin %20'sinin dini birincil başa çıkma stratejisi olarak kullandığı tespit
edilmiştir. Dini inanç ve etkinliklerin başa çıkmada kendilerine ne kadar yardımcı
olduğunu 1 ile 10 arasında değerlendirmişler ve %56'sı 7,5 düzeyinde yardımcı
olduğunu belirtmiştir.
Koenig (2009), dini başa çıkmanın fiziksel ve psikiyatrik hastalığı olan
hastalarda bu kadar yaygın kullanılmasını şöyle açıklar: Dini inançlar, zor yaşam
durumlarında psikolojk bütünleşmeye yardımcı olan bir anlam duygusu ve amaç
sağlar. İyimser ve umut dolu olan olumlu bir dünya görüşüne yükseltir. Acıları
kabullenmeyi kolaylaştıran kutsal anlatımlar ile kişilere rol modeller sağlar. İnsanlara
olaylar üzerinde dolaylı bir kontrol duygusu verir, bu da kişisel kontrol ihtiyacında
bir azalma sağlar. Hem insanı hem de ilahi olan bir destek birliği sağlayarak
izolasyon ve yalnızlığın azalmasına yardım eder. Diğer tüm başa çıkma
kaynaklarından farklı olarak, herhangi bir kişi tarafından herhangi bir zamanda,
maddi, sosyal, fiziksel ve zihinsel duruma bağlı olmaksızın elde edilebilir (Koenig,
2009).
Araştırmacılar, çeşitli dini başa çıkma tarzlarını ayırt etmeye başladıklarında,
tüm dini başa çıkma tarzlarının olumlu değişkenlerle ilişkili olmadığını gördüler
(Pargament, Koenig &Perez, 2000; Pargament, Smith, Koenig &Perez, 1998).
Olumlu dini başa çıkma maneviyat hislerine, Tanrı’yla güvenli bir iletişime, yaşamın
anlamına duyulan bir inanca ve diğerleriyle manevi ilişkiler kurmaya dayanır
87
(Pargament ve diğ., 1998). Bu tip dini başa çıkma stratejisi strese karşı daha iyi uyum
gösterebilme (Ano & Vasconcelles, 2005), daha az depresyon (Smith, McCullough,
&Poll, 2003) ile ilişkili (Pargament ve diğ., 1992) bulunmaktadır. Çalışmalar, olumlu
dini başa çıkmanın psikolojik sağlığın ve işlevselliğin gelişmesi ile ilişkili olduğunu
göstermektedir (Pargament, Koenig, Tarakeshwar, & Hahn, 2004; Phillips & Stein,
2007; Yangarber-Hicks, 2004). Yapılan başka çalışmalarda, kronik tıbbi durumlara
uyum ile olumlu dini başa çıkmanın ilişkili olduğu görülmüştür (Bush ve ark., 1999;
Nairn & Merluzzi, 2003; Yoshimoto ve ark., 2006). Çalışmalar (Carleton, Esparza,
Thaxter, & Grant, 2008; Koenig v.d., 1992) ayrıca depresyon ile olumlu dini başa
çıkma arasında ters yönde ilişki olduğunu ortaya koymaktadır.
Olumsuz dini başa çıkma, başa gelen olayı ilahi bir ceza gibi algılama, şeytanın
işi olduğunu düşünme veya Tanrı’nın gücünden ve kudretinden şüpheye düşme
ifadeleriyle açıklanabilir. McConnell ve diğerleri (2006) olumsuz dini başa çıkma ile
psikopatolojik durumlar arasındaki ilişkiyi incelemişler ve olumsuz dini başa
çıkmanın anksiyete, fobik anksiyete, depresyon, paranoya, obsesif-kompulsif
bozukluk ve somatizasyon ile olumlu yönde ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Olumsuz
dini başa çıkma fiziksel sağlıkta bozulma (Pargament ve diğ., 2004) ve stres
belirtileri ile ilişki bulunmuştur (Bjorck ve Thurman, 2007; Schottenbauer, 2006;
Smith, Pargament, Brant ve Oliver, 2000). Depresyon ile olumsuz dini başa çıkma
arasında olumlu yönde (Exline, Yali, & Sanderson, 2000; Pearce, Singer, &
Prigerson, 2006; Stoltzfus, 2009) ilişki olduğu gösterilmiştir.
Molock ve diğerleri tarafından yapılan çalışmada (2006) dini başa çıkma tarzı
intihar davranışı ile ilişkili bulunmuştur. Benlik güdümlü (self directed) başaçıkma
88
yüksek düzeyde umutsuzluk, depresyon ve intihar girişimi ile ilişkili bulunmuştur.
İşbirlikçi (collaborative) başaçıkma ise yüksek düzeyde yaşamı sürdürme nedeni ile
ilişkili çıkmıştır. İşbirlikçi başa çıkma tarzını daha çok kullanan bireyler yaşamak
için daha çok sebep belirtmişlerdir. Cinsiyet ve depresyon değişkenleri kontrol
edildikten sonra yapılan analizde ise erteleyici (deferred) dini başaçıkma ile yaşamı
sürdürme nedenleri arasında pozitif, benlik güdümlü başaçıkma ile yaşamı sürdürme
nedenleri arasında negatif yönde anlamlı ilişkiler çıkmıştır. Çalışmaların bir
kısmında benlik güdümlü başa çıkma umutsuzluk ve intihar düşüncesi ile ters ilişki
gösterirken (Gray & Molock, 1999; Harris & Molock, 2000) bir kısmında da
doğrusal bir ilişki (Hathaway & Pargament, 1990; Wong-McDonald & Gorsuch,
2000) gözlenmiştir. Molock ve arkadaşları, kendi çalışmalarındaki sonucu
örneklemin o esnada fazlaca travmatik bir yaşantı içerisinde olmalarına bağlamıştır.
Amerika’ya sığınma talebi ile Afrika’dan kaçan işkence mağdurları ile yapılan bir
çalışmada (Leaman, 2009), olumsuz dini başa çıkma ile depresyon ve travma sonrası
stres bozukluğu arasında olumlu bir ilişki bulunmuştur. İbadetlere katılım ile dini
başa çıkma biçimleri arasındaki ilişkilere bakıldığında, hem cemaatle yapılan
ibadetlere hem de bireysel olarak yapılan ibadetlere katılım arttıkça olumlu dini başa
çıkma puanları artmaktadır. Olumsuz başa çıkma ise yalnızca bireysel ibadetler ile
ters ilişkili bulunmuştur.
Ansari (2006)’ nin Müslüman örneklemde yaptığı çalışmasında, olumsuz dini
başa çıkma ile psikolojik sağlık arasında ters yönlü bir ilişki bulunmuştur. Toplu
ibadetler ile psikolojik sağlık pozitif ilişkilidir. Bireysel ibadetlere katılım ile olumlu
dini başa çıkma biçimleri ve zihinsel sağlık arasında da pozitif ilişki çıkmıştır.
89
1.4.3. Dini Başa Çıkma Konusunda Türkiye’de Yapılmış Çalışmalar
Türkiye’de yaptığı bir çalışmada Ekşi (2001) dini başa çıkma ile stresle başa
çıkma tarzları ve ruh sağlığı ilişkisini incelemiştir. Çalışmanın sonucunda, olumlu
dini başa çıkma ile stresle başa çıkma yöntemlerinden alkol/ilaç kullanımı arasında
negatif ilişki, diğer başa çıkma yöntemleri arasında pozitif ilişki bulunmuştur.
Olumsuz dini başa çıkma tarzı ile kabullenme tarzı negatif, diğer başa çıkma tarzları
pozitif ilişki göstermiştir. İlahiyat fakültesi öğrencilerinin dini başa çıkmayı daha
fazla kullandıkları görülmüştür. Ruh sağlığı ile ilişkisine bakıldığında, olumlu dini
başa çıkma tarzı ile psikolojik semptomlar arasında anlamlı bir ilişki gözlenmemiş,
olumsuz dini başa çıkma ile pozitif ve anlamlı bir ilişki görülmüştür.
Topuz’un (2003) çalışmasında ise olumlu dini başa çıkma ile dini gelişim
düzeyi arasında ilişki görülmüştür. Olumlu dini başa çıkma tutumunu kullananların
stresle başa çıkmada daha etkili yaklaşımları kullandığı görülmüştür. Olumsuz dini
başa çıkma ile davranışsal olarak ilgiyi kesme, yadsıma ve alkol/ilaç kullanma gibi
etkin olmayan başa çıkma biçimlerinin ilişkili olduğu görülmüştür.
Tüm çalışmalar incelendiğinde dini inançların kişileri yaşama bağlayabildiği,
intihardan uzak tuttuğu, stresli ve zor durumlarda kişilerin bu zorlukla başa çıkmak
için dine yönelebildiği, özellikle depresyon ile dine sığınma tarzının ilişki gösterdiği,
ancak olumlu dini başa çıkma yollarını kullananların daha az depresyon ve sıkıntı
yaşayabildiği ve depresyon tedavilerinin daha hızlı olabildiği yönünde bulgular elde
edildiği görülmektedir. Çalışmamız açısından da inançların intihardan koruyucu rolü
ve olumlu inançların ruh sağlığını destekleyici rolü önemli görülmüştür.
2. YÖNTEM
2.1. Araştırmanın Önemi
Çoğu araştırmacıya göre dini inaçların, intihardan koruyucu bir etken olduğu
kabul edilmektedir. Çalışmalar sıkıntı ya da hastalık durumlarında kişilerin dine daha
çok yönelebildiğini, olumlu dini başa çıkma ve bir takım dini uygulamalara katılımın
depresyonu hafifletebildiği ve ahlaki/dini değişkenlerin intihar fikrinden ve
girişiminden koruyabildiğini göstermektedir. Ancak yurt içinde yapılmış çalışmalara
bakıldığında intihar girişimi vakalarında dini değişkenlerin anlamlı fark göstermediği
de görülmüştür. Yani, girişim vakalarının da bir takım dini özelliklere sahip olduğu
görülmüştür. Ülkemizde bu konuda bizim kültürümüzü yansıtacak çok fazla çalışma
yapılmamış olması, depresyon ve intihar konusunda dini değişkenlerin etkilerine dair
araştırmaların arttırılması gerekliliğini göstermektedir.
Bu çalışmada, dini değişkenler ile intihar, depresyon ve yaşamı sürdürme
nedenleri arasındaki ilişkilerin incelenerek ülkemizin bilim alanına katkı sağlayacak
bilgiler sunulması amaçlanmaktadır. Bu anlamda çalışmamız bilimsel literatür
açısından önemli görülmüştür. Yurtdışında din ile intihar arasındaki ilişkiyi
inceleyen pek çok çalışmanın aksine ülkemizde bu konuda yeterince çalışma
yapılmadığı ortadadır. Bu çalışma özellikle Tanrı algısının sayılan diğer
değişkenlerle ilişkisine bakılması açısından önemlidir.
91
2.2. Hipotezler
1. Tanrı algısı ile yaşamı sürdürme nedenleri, depresyon ve intihar düşüncesi
arasında bir ilişki vardır.
2. Dini başa çıkma tarzları ile yaşamı sürdürme nedenleri, depresyon ve intihar
düşüncesi arasında bir ilişki vardır.
3. Zor zamanlarda duaya yönelme ve duanın algılanan etkileri ile depresif
belirti, intihar düşüncesi ve yaşamı sürdürme nedenleri arasında ilişki vardır.
4. Yaşamı sürdürme nedenleri daha fazla olan grubun olumlu Tanrı algısı,
olumlu dini başa çıkma ve diğer dini değişkenlere ait puan ortalamaları, yaşamı
sürdürme nedeni az olan gruptan daha yüksektir.
5. Dini değişkenlerin, yaşamı sürdürme nedenleri, depresyon ve intiharı
yordama gücü vardır.
2.3. Sınırlılıklar
Araştırma için toplanan verilerin yalnızca normal örneklemden elde edilmesi,
bahsi geçen depresyon ve intihar değişkenlerinin klinik örneklem için test
edilememesine sebep olmaktadır. Bu çalışmada araştırılan değişkenlerin klinik bir
örneklemde de test edilmesi önemlidir. Elde edilen veriler kullanılan ölçeklerle
sınırlıdır. İntihar düşüncesi ile ilgili bilgi Beck Depresyon Ölçeği‟nden elde
92
edilmektedir. İntihar düşüncesinin tek bir madde ile doğrudan sorulması nedeniyle
kişiler gerçek fikirlerini belirtmekten çekinmiş olabilirler. Bu nedenle, sonraki
çalışmalarda intihar olasılığı konusunda daha fazla bilgi alınabilecek bir ölçme
aracının kullanılması önerilebilir. Ayrıca araştırma örnekleminin büyük kısmı lisans
ve üstü eğitim düzeyine sahip olduğundan, bu durum bir eğitim yanlılığını da
beraberinde getirmiştir. Bu çalışma belli bir zaman diliminde yapıldığında boylamsal
değil kesitsel bir çalışmadır. Araştırma verileri bu zaman dilimi içerisinde ve
araştırmaya katılan 799 kişi için geçerlidir.
2.4. Örneklem
Araştırmanın evrenini 18-68 yaş arasındaki genç ve yetişkinler oluşturmaktadır.
Araştırmaya veri sağlayabilmek için tesadüfi olarak belirlenen ve evreni temsil ettiği
düşünülen kişilere ölçekler dağıtılmıştır. Örneklemin evreni daha iyi temsil
edebilmesi için ölçekler Türkiye‟deki altı şehirde (Ankara, Bursa, Erzincan, Kayseri,
Mersin, Samsun) gönüllü katılımcılara uygulanmıştır. Toplanan ölçeklerden 35
tanesi doğru şekilde doldurulmadığı için analize katılmamıştır. Hatalı ölçekler
ayıklandıktan sonra 810 ölçek SPSS‟e girilmiştir. Normallik dağılımı ve histogram
grafiğine göre depresyon puanı 36 puanın üzerinde olan denekler (11 kişi) analizden
çıkarılmıştır. Sonuç olarak (outliers temizlendikten sonra), araştırmanın örneklemi
18-68 yaş arasında 444 kadın (%55,6), 354 erkek (%44,3) toplam 799 kişiden
oluşmuştur. Bir kişi cinsiyetini belirtmemiştir. Örneklemin yaş ortalaması 34,55‟tir
(Ss=12,23). Örneklemin demografik özelliklerine göre dağılımı tablo 2.1‟de
gösterilmiştir.
93
Tablo 2.1: Örneklemin Demografik Özelliklere Göre Frekans Dağılımı
Değişken Sayı %
Cinsiyet
Kadın
Erkek
444
354
55,6
44,4
Yaş
18-25
26-39
40-68
229
299
270
28,7
37,5
33,8
Medeni Durum
Bekar
Evli
386
411
48,4
51,6
Eğitim Durumu
Lise ve altı
Lisans ve üstü
296
499
37,2
62,8
Annenin Eğitim Düzeyi
Okur-yazar değil
Okur-yazar/İlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite
139
408
88
104
58
17,4
51,2
11,0
13,0
7,3
Ekonomik Durum
Orta ve altı
Ortanın üstü
458
334
57,8
42,2
Olumsuz Yaşam Olayları
Ölümle bir yakını kaybetme
Kazaya uğrama-Doğal afetler
Taciz/işkenceye maruz kalma
Ani bir ekonomik güçlük
Duygusal sorunlar
Dini/ahlaki baskılar
Önemli bir hastalığa yakalanma
616
321
63
259
202
32
56
77,2
40,2
7,9
32,6
25,3
4,0
7,0
94
Tablo 2.1 (Devamı): Örneklemin Demografik Özelliklere Göre Frekans
Dağılımı
2.5. Veri Toplama Araçları
Araştırmanın hipotezlerini sınamak amacı ile Bilgi Formu, Tanrı Algısı Ölçeği
(TA), Beck Depresyon Envanteri (BDE), Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri
(YSNE), Dini Başa Çıkma Envanteri (DBE) ve Stresle Başa Çıkma Tarzları
Envanteri (SBTE) kullanılmıştır.
Değişken Sayı %
Tanrı‟ya İnanç Düzeyi
İnanmıyorum
Şüphelerim var
İnanıyorum
Kesinlikle inanıyorum
10
11
183
593
1,3
1,4
23,0
74,4
Algılanan Dindarlık Düzeyi
Hiç dindar değilim
Biraz dindarım
Dindarım
Çok dindarım
50
168
487
84
6,3
21,3
61,7
10,6
Zor zamanlarda duaya yönelme
Hiç
Çok nadir
Bazen
Çoğunlukla
Herzaman
6
26
96
281
388
,8
3,3
12,0
35,3
48,7
Duanın sıkıntıyı azaltması
Hiç azalmaz
Pek azalmaz
Biraz azalır
Çoğunlukla azalır
Herzaman azalır
18
50
186
413
129
2,3
6,3
23,4
51,9
16,2
95
2.5.1. Bilgi Formu: Bu form ile bireylerin çeşitli sosyo-demografik bilgilerinin
elde edilmesi amaçlanmıştır. Yaş, cinsiyet, medeni durum, ekonomik durum, eğitim
düzeyi, annenin eğitim düzeyi, yaşam olayları, algılanan dindarlık düzeyi, Tanrı‟ya
inanç düzeyi, dua etme sıklığı ve duanın etkilerini sorgulayan 11 sorudan
oluşmaktadır.
2.5.2. Tanrı Algısı Ölçeği (TA): Bireylerin Tanrı‟ ya yönelik atıflarını
belirlemek üzere Ö. Güler (2007b) tarafından geliştirilen Tanrı Algısı Ölçeği (TA)
kullanılmıştır. Ölçek 22 maddeden oluşmaktadır ve seçenekler 5‟ li Likert tipi olarak
hazırlanmıştır. 536 yetişkin örneklem üzerinde yapılan güvenirlik analizinde TA‟ nın
Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı = ,83 bulunmuştur. Ölçek olumlu Tanrı
algısını gösteren “Seven Tanrı, “Tanrı‟ya Yönelik Olumlu Duygular” ve olumsuz
Tanrı algısını gösteren “Uzak/ Umursamaz Tanrı, Korkutan ve Cezalandıran Tanrı ve
Tanrı‟ya Yönelik Olumsuz Duygular” olmak üzere beş faktörden oluşmaktadır.
Ölçeğin toplam puanı hesaplanırken 2,3,7,8,10,14,15,16,18,21 numaralı maddeler
ters puanlanmaktadır. Ölçekten alınan yüksek puanlar bireyin olumlu (seven/ sevgi
yönelimli) bir Tanrı algısına; düşük puanlar ise olumsuz (cezalandıran/ korku
yönelimli) bir Tanrı algısına sahip olduğunu gösterir. Ölçekten alınacak en yüksek
puan 110, en düşük puan 22‟dir. Bizim çalışmamızda elde edilen güvenirlik katsayısı
ise α=,83 olarak bulunmuştur.
2.5.3.Beck Depresyon Envanteri (BDE): Özgün adı Beck Depression
Inventory olan, Beck, Rush, Shaw ve Emery (1979) tarafından geliştirilen ölçek,
Hisli (1989) tarafından Türkçe‟ ye uyarlanmıştır. Ölçek 0-3 arasında puanlanan 21
maddeden oluşmaktadır. En yüksek puan 63 tür. Yüksek puanlar depresyon
96
düzeyinin ya da şiddetinin arttığını gösterir (Savaşır ve Şahin, 1997). Bizim
çalışmamızda elde edilen güvenirlik katsayısı α=,84 olarak bulunmuştur.
2.5.4.Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri (YSNE): İnsanları yaşama
bağlayan, hayatlarını sürdürmelerini sağlayan nedenleri belirlemeye yönelik olarak
geliştirilmiş olan bu ölçek, Linehan ve arkadaşlarının (1983) „Reasons for Living
Inventory‟ adlı 48 maddelik kendini değerlendirme türü ölçeğinden yararlanılarak
Durak, Yasak ve Şahin (1993) tarafından kültürümüze uyarlanmıştır. Önceleri 70
madde olan ölçek kısaltma çalışmaları sonucunda 28 maddeye indirilmiştir. Bu
çalışma bulgularına göre ölçeğin Cronbach alfa güvenirlik katsayısı .88 dir. Ölçeğin
İntihar Olasılığı Ölçeği ile korelasyonu -.31 (p < .001), Sosyal Karşılaştırma Ölçeği
ile ise -.75 (p < .001)„dir. Kısa form, hayata bağlılık, ölüm korkusu ve ahlaki/dini
engeller olmak üzere 3 alt ölçekten oluşmaktadır. Yapılan ayırt edici fonksiyon
analizi sonuçlarına göre, ölçeğin normal ve depresif grupları doğru ayırt etme oranı
% 72.7; intihar grubu ve depresif grubu ayırt etme oranı % 72.2; intihar grubu ve
normal grubu ayırt etme oranı ise % 61.1 olarak bulunmuştur (Şahin ve Batıgün,
2000).
Yanıtları 1-6 dereceli bir ölçek üzerinden verilmektedir. 17-65 yaş arası 1230
kişi üzerinden yapılan faktör analizi sonuçları: Hayata Bağlılık: 1., 2., 3., 4., 7., 9.,
11., 12., 13., 14., 15., 16., 17., 18., 19., 20., 22., 23., 24., 26., 28. maddeler: Özdeğer:
8.69, Açıkladığı varyans: %31.04, = .92. Dini Engeller: 5., 8., 10., 25. maddeler:
Özdeğer: 2.74, Açıkladığı varyans: %9.78, = .83. Ölüm Korkusu: 6., 21., 27.
maddeler: Özdeğer: 1.46, Açıkladığı varyans: %5.20, = .53. Bizim çalışmamızda
elde edilen güvenirlik katsayısı α=,91 olarak bulunmuştur.
97
2.5.5.Dini Başa Çıkma Tarzları Envanteri (DBTE): Pargament ve
arkadaşları (1998) tarafından geliştirilen Dini Başa Çıkma Tarzları Ölçeği‟nin
(Religious Coping Scale-RCOPE) kısa formunun Türk kültürüne uyarlanması Ekşi
(2001) tarafından yapılmıştır. Ölçek, olumlu dini başaçıkma (ODBT) ve olumsuz
dini başaçıkma (OZDBT) olmak üzere iki faktörden oluşmaktadır. Ölçeğin
güvenirliği .69 olarak hesaplanmıştır. Faktörler için güvenirlik katsayıları ODBT için
0,64, OZDBT için =,63‟ tür. Bizim çalışmamızda ölçeğin güvenirlik katsayısı α=,78
olarak bulunmuştur.
2.5.6.Stresle Başa Çıkma Tarzları Envanteri (SBTE): Orijinali Lazarus ve
Folkman (1984) tarafından geliştirilmiş bir ölçektir. 66 maddeden oluşan orijinal
ölçek, Şahin ve Durak tarafından üniversite öğrencileri için uyarlanarak, 30 maddelik
forma dönüştürülmüştür. Ölçek bireylerin değişik durumlarda değişmeyen basa
çıkma yöntemlerinin olduğu varsayımına dayanmaktadır. Araştırmacılar, üç farklı
örneklem kullanarak yaptıkları çalışmada basa çıkma yöntemlerinin “Probleme
yönelik/aktif” ve “Duygulara yönelik/pasif” tarzlar seklinde ikiye ayrıldığını ve
bunların da, “Kendine Güvenli”, “İyimser”, “Çaresiz”, “Boyun Eğici” ve “Sosyal
Desteğe Başvurma” davranışı seklinde 5 alt boyuta ayrıldığı sonucuna varmışlardır
(Şahin ve Durak, 1995: 68). Bizim çalışmamızda elde edilen güvenirlik katsayısı
α=,73‟tür.
2.6. İşlem
Araştırmada kullanılan ölçekler, sıra etkisini kontrol etmek üzere, ilk sayfada
demografik bilgi formu, en sonda Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri olacak
şekilde diğer ölçeklerin yerleri değiştirilerek 24 ayrı ölçek bataryası hazırlanmıştır.
98
Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri‟nin (YSNE) güdüleyici ve insanlara
yaşamlarının olumlu yönlerini göstermesiyle intihardan koruyucu bir etkiye sahip
olabilecek olumlu bir tarafı olduğu literatürde belirtildiğinden (Range ve Knott,
1997) ölçek bataryalarındaki son ölçek YSNE olmuştur.
Tablo 2.2. Araştırmada kullanılan ölçeklere ait betimleyici istatistikler
BDE: Beck Depresyon Envanteri, TA: Tanrı Algısı Ölçeği, YSNE: Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri, DBÇ: Dini Başa
Çıkma Envanteri, SBTE: Stresle Başa Çıkma Tarzları Envanteri
Araştırmada kullanılan ölçme araçları Mart- Temmuz 2010 tarihleri arasında
uygulanmıştır. Araştırmanın hipotezlerini sınamak için veri toplama araçlarından
elde edilen veriler SPSS 15.0 istatistik paket programı ile araştırmacı tarafından
analiz edilmiştir. Değişkenler arasındaki ilişkileri belirlemek için Pearson Momentler
Çarpımı Korelasyon Tekniği kullanılmıştır. Farklı grupların ölçeklerden aldıkları
puanların ortalamaları açısından karşılaştırılması için Univariate Analizi ve
farklılığın kaynağının hangi gruplar arasında olduğunun belirlenmesi için Tukey
(PostHoc) analizi kullanılmıştır. Yaşamı sürdürme nedenleri, depresyon ve intiharı
yordayan değişkenleri belirlemek için de aşamalı (Stepwise) regresyon analizi
uygulanmıştır.
N Min. Max. Ortalama Ss
BDE 789 ,00 35,00 10,2586 7,34650
BDE 9.madde 794 ,00 3,00 ,1196 ,39485
TA 797 38,00 110,00 96,1117 11,32731
Olumlu Tanrı Algısı 797 12,00 60,00 53,1870 8,83582
Olumsuz Tanrı Algısı 797 10,00 43,00 17,0740 5,56287
YSNE 794 55,00 168,00 141,9043 19,99832
Hayata bağlılık 794 36,00 126,00 108,3627 16,12027
Dini engeller 794 4,00 24,00 19,8249 4,42973
Ölüm korkusu 794 2,00 18,00 13,7166 3,20530
Olumlu DBÇ 794 7,00 28,00 22,9207 4,56755
Olumsuz DBÇ 794 6,00 28,00 11,1864 3,51118
Etkili SBTE 793 13,00 48,00 32,3960 6,54816
Etkisiz SBTE 793 ,00 41,00 16,8045 6,53706
3. BULGULAR
Bu bölümde araştırmanın temel amacı doğrultusunda elde edilen verilerin
analiz sonuçlarına yer verilecektir. Öncelikle tezimizin temel konusunu oluşturan
kişileri yaşama bağlayan sebepler ve Tanrı algısı üzerinde demografik değişkenlerin
etkilerini anlamaya yönelik olarak yapılan varyans analizlerinin sonuçları
aktarılacaktır. Daha sonra, araştırmada kullanılan ölçek puanlarının birbirleri ile olan
ilişkilerine dair yapılan korelasyon analizleri sunulacaktır. Hemen ardından yaşamı
sürdürme nedenleri açısından oluşturulan uç gruplarda dini değişkenlerin etkilerini
anlamaya yönelik analizler sunulacaktır. Son olarak da yaşamı sürdürme nedenleri,
depresyon ve intihar olasılığını yordayan değişkenleri belirlemek üzere aşamalı
(Stepwise) regresyon analizlerinin sonuçlarına yer verilecektir.
3.1. Demografik Değişkenlerin Yaşamı Sürdürme Nedenleri ve Tanrı Algısı
Puanları Üzerindeki Etkilerine İlişkin Bulgular
Katılımcıların demografik özelliklerinden yaş [1=18-25 yaş (n:229); 2=26-39
yaş (n:296); 3=40-68 yaş (n:263)], cinsiyet [1=Kadın (n:440); 2=Erkek (n:348)] ve
eğitim düzeyine [1=Lise ve altı (n:294); 2=Lisans ve üstü (n:494)] ilişkin
değişkenlerin yaşamı sürdürme nedenleri üzerindeki etkilerinin incelenmesine
yönelik olarak yapılan varyans analizi sonuçları Tablo 3.1’de verilmektedir. Yaş,
cinsiyet ve eğitim düzeyi değişkenlerinin yaşamı sürdürme nedenleri üzerinde nasıl
100
bir etkisi olduğunu araştırmak üzere yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyini içeren 3X2X2
varyans analizi yapılmıştır.
Tablo 3.1. Yaş, Cinsiyet, Eğitim Değişkenlerinin Yaşamı Sürdürme Nedenleri
Üzerindeki Etkisi
*p<.001 R²=,044
Yapılan analiz sonucunda, sadece cinsiyetin (F1,788:14,447; p<.001)
katılımcıların yaşamı sürdürme nedenleri üzerinde temel etkisi olduğu gözlenmiştir.
Ortalamalar incelendiğinde, kadınların (X:144) erkeklerden (X: 138) daha yüksek
ortalamaya sahip olduğu görülmüştür.
Değişimin Kaynağı Kareler
Toplamı
sd Ortalama
Kare
F P
Yaş 1287,893 2 643,946 1,663 ,190
Cinsiyet 5594,486 1 5594,486 14,447* ,000
Eğitim 1077,357 1 1077,357 2,782 ,096
Yaş X Cinsiyet 1133,264 2 566,632 1,463 ,232
Yaş X Eğitim 959,119 2 479,559 1,238 ,290
Cins.X Eğitim 1032,296 1 1032,296 2,666 ,103
Yaş X Cins.X Eğitim 1750,365 2 875,183 2,260 ,105
Hata 300503,751 776 387,247
Toplam 16177271,0 788
101
Tablo 3.2. YSNE’nin Yaş, Cinsiyet, Eğitim Değişkenlerine Göre Ortalama,
Standart Sapma ve Denek Sayılarına Ait Tablo
Yaş Cinsiyet Eğitim X Ss N
Kadın
Lise ve altı 147,23 16,35 38
Lisans ve üstü 145,79 14,71 106
Toplam 146,17 15,11 144
Erkek
Lise ve altı 136,06 29,04 31
18-25 Yaş Lisans ve üstü 138,62 19,24 54
Toplam 137,69 23,16 85
Toplam
Lise ve altı 142,21 23,43 69
Lisans ve üstü 143,37 16,67 160
18-25 Yaş Toplam 143,02 18,91 229
26-39 Yaş
Kadın
Lise ve altı 147,13 17,13 46
Lisans ve üstü 145,09 15,13 99
Toplam 145,73 15,76 145
Erkek
Lise ve altı 145,14 20,80 47
Lisans ve üstü 136,35 21,06 104
Toplam 139,09 21,30 151
Toplam
Lise ve altı 146,12 19,00 93
Lisans ve üstü 140,61 18,88 203
26-39 Yaş Toplam 142,34 19,05 296
40-68 Yaş
Kadın
Lise ve altı 139,93 21,22 78
Lisans ve üstü 143,26 19,06 73
Toplam 141,54 20,21 151
Erkek
Lise ve altı 143,27 22,17 54
Lisans ve üstü 134,56 24,68 58
Toplam 138,76 23,81 112
Toplam
Lise ve altı 141,30 21,59 132
Lisans ve üstü 139,41 22,07 131
40-68 Yaş Toplam 140,36 21,81 263
Toplam
Kadın
Lise ve altı 143,69 19,29 162
Lisans ve üstü 144,87 16,08 278
Toplam 144,44 17,32 440
Erkek
Lise ve altı 142,25 23,59 132
Lisans ve üstü 136,44 21,62 216
Toplam 138,64 22,53 348
Toplam
Lise ve altı 143,04 21,30 294
Lisans ve üstü 141,19 19,15 494
Toplam 141,88 19,98 788
102
Tablo 3.3’te yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi değişkenlerinin dini/ahlaki engeller
üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu araştırmak üzere yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyini
içeren 3X2X2 varyans analizi yapılmıştır.
Tablo 3.3. Yaş, Cinsiyet, Eğitim Değişkenlerinin Dini/Ahlaki Engeller
Üzerindeki Etkisi
*p<.001 R²=,044
Yapılan analiz sonucunda, dini ahlaki engeller üzerinde yaş ve eğitimin (F2,788:
6,012; F1,788: 19,572; p<.001) temel etkisi olduğu gözlenmiştir. Tukey PostHoc
testine göre 18-25 yaş arasındaki genç grup (X:20,42), 40-68 yaş arasındaki orta yaş
grubundan (X:19,19) daha fazla puan almıştır. Ayrıca, lise ve altı eğitim
düzeyindekilerin (X:20,61) lisans ve üstü eğitim düzeyindekilerden (X: 19,35) daha
yüksek ortalamaya sahip olduğu görülmüştür.
Değişimin Kaynağı Kareler
Toplamı
sd Ortalama
Kare
F P
Yaş 229,828 2 114,914 6,012* ,003
Cinsiyet ,129 1 ,129 ,007 ,935
Eğitim 374,079 1 374,079 19,572* ,000
Yaş X Cinsiyet 34,354 2 17,177 ,899 ,408
Yaş X Eğitim 38,049 2 19,025 ,995 ,370
Cins.X Eğitim 5,604 1 5,604 ,293 ,588
Yaş X Cins.X Eğitim 3,261 2 1,630 ,085 ,918
Hata 14831,667 776 19,113
Toplam 325095,000 788
103
Tablo 3.4. Dini/Ahlaki Engeller Puanlarının Yaş, Cinsiyet, Eğitim
Değişkenlerine Göre Ortalama, Standart Sapma ve Denek Sayılarına Ait Tablo
Yaş Cinsiyet Eğitim X Ss N
Kadın
Lise ve altı 21,21 2,76 38
Lisans ve üstü 20,27 3,84 106
Toplam 20,52 3,60 144
Erkek
Lise ve altı 20,87 4,36 31
18-25 Yaş Lisans ve üstü 19,92 4,13 54
Toplam 20,27 4,22 85
Toplam
Lise ve altı 21,05 3,54 69
Lisans ve üstü 20,15 3,93 160
18-25 Yaş Toplam 20,42 3,84 229
26-39 Yaş
Kadın
Lise ve altı 21,36 3,28 46
Lisans ve üstü 19,45 4,42 99
Toplam 20,06 4,18 145
Erkek
Lise ve altı 21,34 3,82 47
Lisans ve üstü 19,04 4,70 104
Toplam 19,76 4,56 151
Toplam
Lise ve altı 21,35 3,54 93
Lisans ve üstü 19,24 4,56 203
26-39 Yaş Toplam 19,90 4,37 296
40-68 Yaş
Kadın
Lise ve altı 19,44 4,24 78
Lisans ve üstü 18,39 4,79 73
Toplam 18,94 4,53 151
Erkek
Lise ve altı 20,44 4,46 54
Lisans ve üstü 18,68 5,99 58
Toplam 19,53 5,36 112
Toplam
Lise ve altı 19,85 4,34 132
Lisans ve üstü 18,52 5,34 131
40-68 Yaş Toplam 19,19 4,90 263
Toplam
Kadın
Lise ve altı 20,40 3,77 162
Lisans ve üstü 19,48 4,36 278
Toplam 19,82 4,17 440
Erkek
Lise ve altı 20,86 4,20 132
Lisans ve üstü 19,17 4,95 216
Toplam 19,81 4,75 348
Toplam
Lise ve altı 20,61 3,97 294
Lisans ve üstü 19,35 4,63 494
Toplam 19,82 4,43 788
104
Tablo 3.5’te yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi değişkenlerinin Tanrı Algısı Ölçeği
üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu araştırmak üzere yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyini
içeren 3X2X2 varyans analizi yapılmıştır.
Tablo 3.5. Yaş, Cinsiyet, Eğitim Değişkenlerinin Tanrı Algısı Ölçeği Üzerindeki
Etkisi
Değişimin
Kaynağı
Kareler
Toplamı
sd Ortalama
Kare
F P
Yaş 212,604 2 106,302 ,836 ,434
Cinsiyet 1143,126 1 1143,126 8,990* ,003
Eğitim 10,104 1 10,104 ,079 ,778
Yaş X Cinsiyet 727,802 2 363,901 2,862 ,058
Yaş X Eğitim 154,792 2 77,396 ,609 ,544
Cins.X Eğitim 51,852 1 51,852 ,408 ,523
Yaş X Cins.X
Eğitim 14,232 2 7,116 ,056 ,946
Hata 99053,681 779 127,155
Toplam 7417325,0 791
*p<.001 R²= ,024
Tanrı Algısı Ölçeği puanları üzerinde yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyinin temel
ya da etkileşim etkisinin olup olmadığının sınandığı ANOVA çözümlemesi
sonucunda demografik değişkenlerden yalnızca cinsiyetin temel etkisi olduğu
görülmüştür [F(1,791)=8,990; p<.01]. Ortalamalar incelendiğinde kadınların (X=
97,28) erkeklere (X=94,76) oranla Tanrı Algısı Ölçeği’nden daha yüksek puan
ortalamasına sahip oldukları görülmüştür.
105
Tablo 3.6. Tanrı Algısı Puanlarının Yaş, Cinsiyet, Eğitim Değişkenlerine Göre
Ortalama, Standart Sapma ve Denek Sayılarına Ait Tablo
Yaş Cinsiyet Eğitim X Ss N
Kadın
Lise ve altı 97,63 8,22 38
Lisans ve üstü 98,56 8,92 106
Toplam 98,31 8,72 144
Erkek
Lise ve altı 92,67 11,54 31
18-25 Yaş Lisans ve üstü 93,32 12,93 53
Toplam 93,08 12,37 84
Toplam
Lise ve altı 95,40 10,09 69
Lisans ve üstü 96,81 10,68 159
18-25 Yaş Toplam 96,39 10,50 228
26-39 Yaş
Kadın
Lise ve altı 98,56 8,23 46
Lisans ve üstü 97,69 10,51 100
Toplam 97,96 9,83 146
Erkek
Lise ve altı 96,48 13,21 47
Lisans ve üstü 94,33 12,27 106
Toplam 94,99 12,56 153
Toplam
Lise ve altı 97,51 11,02 93
Lisans ve üstü 95,96 11,54 206
26-39 Yaş Toplam 96,44 11,39 299
40-68 Yaş
Kadın
Lise ve altı 95,23 12,05 78
Lisans ve üstü 96,09 11,00 73
Toplam 95,64 11,52 151
Erkek
Lise ve altı 96,14 10,86 55
Lisans ve üstü 95,27 14,12 58
Toplam 95,69 12,59 113
Toplam
Lise ve altı 95,60 11,54 133
Lisans ve üstü 95,73 12,43 131
40-68 Yaş Toplam 95,67 11,97 264
Toplam
Kadın
Lise ve altı 96,74 10,30 162
Lisans ve üstü 97,60 10,08 279
Toplam 97,28 10,16 441
Erkek
Lise ve altı 95,45 11,90 133
Lisans ve üstü 94,33 12,90 217
Toplam 94,76 12,53 350
Toplam
Lise ve altı 96,16 11,05 295
Lisans ve üstü 96,17 11,51 496
Toplam 96,17 11,33 791
106
3.2. Ölçekler Arası İlişkiler
Bu bölümde araştırmada kullanılan ölçeklerin birbirleri ile olan ilişkilerini
sınamak için Pearson korelasyon tekniği kullanılmış ve elde edile sonuçlar Tablo
3.7’de verilmiştir.
3.2.1. Yaşamı Sürdürme Nedenleri ile Diğer Değişkenler Arasındaki
İlişkilere Ait Bulgular
Tablo 3.7’de görüldüğü üzere, yaşamı sürdürme nedenleri depresyon ve intihar
düşüncesi ile ters (negatif) yönde anlamlı ilişkiler göstermiştir (Sırasıyla r:-,24; r:-
,26; p<.05). YSNE’ nin dini/ahlaki engeller faktörü ile depresyon arasında anlamlı
bir ilişki gözlenmezken intihar düşüncesi ile ters yönde anlamlı bir ilişki olduğu
görülmüştür (Sırasıyla r:-,01; p>.05; r:-,11; p<.05). Stresle baş etme tarzları ile
yaşamı sürdürme nedenleri arasındaki ilişkiler incelendiğinde, etkili yöntemler ile
olumlu (pozitif) yönde anlamlı ilişki (r:,33; p<.05) görülmüştür. Dini/ahlaki engeller
faktörü incelendiğinde ise bu faktörün hem etkili yöntemler (r:,12; p<.05) hem de
etkisiz yöntemler (r:,19; p<.05) ile olumlu ilişki gösterdiği görülmüştür.
Yaşamı sürdürme nedenleri ile dini değişkenlerin ilişkilerine bakıldığında ise
beklentilere uygun olan sonuçlar elde edilmiştir. İlk olarak Tanrı algısı değişkeni ele
alınacak olursa yaşamı sürdürme nedenleri olumlu Tanrı algısı ile olumlu yönde
(r:,34; p<.05), olumsuz Tanrı algısı ile ters yönde anlamlı ilişki (r:-,13; p<.05)
107
göstermektedir. Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri’nin dini/ahlaki engeller
faktörü ile olumlu Tanrı algısı arasında olumlu yönde anlamlı bir ilişki vardır (r:,55;
p<.05). Dini/ahlaki engeller olumsuz Tanrı algısı ile anlamlı bir ilişki göstermemiştir
(r:,05; p>.05).
Yaşamı sürdürme nedenleri ile olumlu dini başa çıkma tarzı arasında olumlu
yönde anlamlı bir ilişki gözlenmiştir (r:,35; p<.05). Dini başa çıkma tarzları ile
YSNE’nin dini/ahlaki engeller faktörü incelendiğinde olumlu dini başa çıkma ile
olumlu ve anlamlı bir ilişki gözlenirken (r:,61; p<.05); olumsuz dini başa çıkma ile
de aynı yönde bir ilişki gözlenmiştir (r:,19; p<.05).
Yaşamı sürdürme nedenlerinin inanç düzeyleri ile ilişkilerine bakıldığında,
yaşamı sürdürme nedenleri ile Tanrı’ya inanç düzeyi (r:,18; p<.05) arasında olumlu
yönde anlamlı bir ilişki görülmektedir. Ayrıca YSNE, algılanan dindarlık düzeyi ile
(r:,19; p<.05) olumlu yönde anlamlı ilişki göstermektedir. Yaşamı sürdürme
nedenleri ile zor zamanlarda duaya yönelme sıklığı ve duanın algılanan olumlu etkisi
arasında olumlu yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur (Sırasıyla r:,21; r:,22; p<.05).
Dini/ahlaki engeller ile Tanrı’ya inanç düzeyi, algılanan dindarlık düzeyi, zor
zamanlarda duaya yönelme sıklığı ve duanın algılanan olumlu etkileri arasında
olumlu yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur (Sırasıyla r:,43; r:,44; r:,46; r:,40; p<.05).
Dini/ahlaki engeller puanlarının olumsuz dini başa çıkma ve etkisiz stresle baş
etme yöntemleri ile olumlu ilişki göstermesinin Tanrı algısı ile ilişkili bir sonuç
olduğu tahmin edilerek, Tanrı algısı puanları düşük (<85; N:105) ve yüksek iki grup
(>107; N:91) belirlenip (Ort: 96; Ss:11), iki grup için ayrı ayrı korelasyon analizi
yapılmıştır (Tablo 3.8).
108
Tablo 3.7. Araştırmada Kullanılan Ölçekler Arası İlişkiler
*p<.05, Ψ BDE 9. Madde BDE toplam puanına dahil edilmemiştir.
Değişken 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14
1.Yaşamı Sürdürme
Nedenleri Envanteri ,54* -,24* -,26* ,34* -,13* ,35* -,01 ,18* ,19* ,21* ,22* ,33* -,01
2. Dini/Ahlaki Engeller -,01 -,11* ,55* ,05 ,61* ,19* ,43* ,44* ,46* ,40* ,12* ,19*
3. Beck Depresyon
Envanteri ,41*Ψ -,10* ,29* -,01 ,23* -,02 -,09* -,04 -,10* -,33* ,32*
4. İntihar Düşüncesi
(BDE 9.Madde) -,13* ,20* -,05 ,10* -,08* -,06 -,04 -,02 -,15* ,18*
5. Olumlu Tanrı Algısı -,19* ,71* ,06 ,49* ,47* ,53* ,49* ,24* ,10*
6. Olumsuz Tanrı Algısı -,04 ,45* -,11* -,06 -,05 -,05 -,18* ,34*
7. Olumlu DBÇ ,21* ,45* ,51* ,60* ,53* ,22* ,18*
8. Olumsuz DBÇ ,05 ,09* ,03 ,08* -,09* ,37*
9. Tanrı’ya İnanç Düzeyi ,45* ,44* ,41* ,01 -,02
10. Algılanan Dindarlık ,51* ,49* ,14* ,10*
11. Duaya Yönelme ,56* ,21* ,10*
12. Duanın Etkisi ,16* ,08*
13. Etkili Yaklaşım -,09*
14. Etkisiz Yaklaşım -
109
Analiz sonucunda Tanrı algısı puanları yüksek olan (olumlu Tanrı algısı olan)
grupta dini/ahlaki engeller ile olumlu dini başa çıkma tarzları arasındaki olumlu
ilişkinin devam ettiği (r:,39; p<.05) fakat diğer değişkenlerle (olumsuz dini başa
çıkma, etkili yaklaşım, etkisiz yaklaşım) olan ilişkilerin anlamlı olmadığı (Sırasıyla
r:,13; r:,11; r:,15; p>,05) görülmüştür. Tanrı algısı puanları düşük olan (olumsuz
Tanrı algısı olan) grupta ise dini/ahlaki engeller ile etkili yaklaşımların ilişkisi
ortadan kalkmış (r:,02; p>,05), diğer tüm değişkenlerin yine olumlu ilişkisi olduğu
görülmüştür (Olumlu dini başa çıkma r:,69; olumsuz dini başa çıkma r:,43; etkisiz
yaklaşım r:34; p<,05).
Tablo 3.8. Tanrı Algısı Olumlu ve Olumsuz Gruplarda Dini/Ahlaki Engeller ile
Başa Çıkma Tarzları Arasındaki İlişkiler
*p<.05
Tanrı Algısı Olumsuz Olan Grup (TA< 85) N:105
Olumlu DBÇ Olumsuz DBÇ
Etkili
Yaklaşım
Etkisiz
Yaklaşım
Dini/Ahlaki
Engeller ,69* ,43* ,02 ,34*
Olumlu DBÇ ,51* -,02 ,35*
Olumsuz DBÇ -,06 ,50*
Etkili Yaklaşım -,01
Etkisiz Yaklaşım 1
Tanrı Algısı Olumlu Olan Grup (TA> 107) N:91
Olumlu DBÇ Olumsuz DBÇ
Etkili
Yaklaşım
Etkisiz
Yaklaşım
Dini/Ahlaki
Engeller ,39* ,12 ,11 ,15
Olumlu DBÇ ,10 ,18 ,12
Olumsuz DBÇ -,08 ,35*
Etkili Yaklaşım -,09
Etkisiz Yaklaşım 1
110
3.2.2. Depresyon Puanları ile Diğer Değişkenler Arasındaki İlişkilere Ait
Bulgular
Daha önce bahsedildiği üzere, depresyon ile yaşamı sürdürme nedenleri
arasında da ters yönde anlamlı bir ilişki (r:-,24; p<.05) çıkmıştır. Depresyon ile
intihar düşüncesi arasındaki ilişkiyi anlamak için BDE toplam puanından intihar
düşüncesini ölçtüğümüz dokuzuncu madde çıkarılarak elde edilen yeni BDE toplamı
ile BDE 9. maddenin ilişkisine bakılmıştır. Depresyon ile intihar düşüncesi arasında
olumlu yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür (r:,41; p<.05). Stresle başa çıkma
tarzları ile depresyonun ilişkisi incelendiğinde beklenen şekilde ilişkiler olduğu
görülmüştür. Depresyon ile etkili başa çıkma tarzları arasında ters yönde anlamlı bir
ilişki (r:-,33; p<,05) gözlenirken, etkisiz başa çıkma tarzları arasında olumlu yönde
anlamlı bir ilişki olduğu (r:,32; p<.05) gözlenmiştir.
Depresyon ile dini değişkenler arasındaki ilişkiler incelendiğinde, depresyon
ile olumlu Tanrı algısı arasında ters yönde (r:-,10; p<.05) ve olumsuz Tanrı algısı
arasında olumlu yönde (r:,29; p<.05) anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür.
Araştırmada ele aldığımız diğer bir dini değişken dini başa çıkma tarzları idi.
Olumsuz dini başa çıkma tarzları, depresyon ile olumlu yönde anlamlı bir ilişki
göstermektedir (r:,23; p<.05).
Depresif belirtilerin inanç düzeyleri ile ilişkilerine bakıldığında, depresyon ile
Tanrı’ya inanç düzeyi arasında anlamlı bir ilişki görülmemektedir. Ancak depresyon,
algılanan dindarlık düzeyi ile (r:-,09; p<.05) ters yönde anlamlı ilişki göstermektedir.
Duaya yönelme ile depresyon puanları arasında ilişki gözlenmezken (r:-,04; p>.05),
111
duanın algılanan olumlu etkisi ile depresyon arasında ters yönde anlamlı bir ilişki
görülmüştür (r:-,10; p<.05).
3.2.3. İntihar Düşüncesi ile Diğer Değişkenler Arasındaki İlişkilere Ait
Bulgular
İntihar düşüncesi (Beck Depresyon Envanteri’nin 9. Maddesi) ile yaşamı
sürdürme nedenleri arasında beklendiği üzere ters yönde anlamlı bir ilişki
bulunmuştur (r:-,26; p<.05). Dini/ahlaki engeller de intihar düşüncesi ile ters yönde
anlamlı bir ilişki (r:-,11; p<.05) göstermektedir.
İntihar düşüncesi ile stresle başa çıkma tarzları incelendiğinde her iki başa
çıkma tarzı ile beklenen yönde anlamlı ilişkiler gözlenmiştir. İntihar düşüncesi ile
stresle etkili tarzda başa çıkma arasında ters yönde (-,15; p<,05), etkisiz yöntemler
arasında olumlu yönde anlamlı ilişki (r:,18; p<,05) vardır.
İntihar düşüncesi ile Tanrı algısı arasındaki ilişkiler incelendiğinde, intihar fikri
ile olumlu Tanrı algısı arasında ters yönde (r:-,13; p<.05), olumsuz Tanrı algısı
arasında olumlu yönde (r:,20; p<.05) anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür.
Tablo 3.5’te görüldüğü üzere, intihar düşüncesi ile dini başa çıkma tarzları
arasında ilişkinin yönü beklenen yöndedir (Olumlu DBÇ: r:-,05; p>.05; Olumsuz
DBÇ: r:,10; p<.05). Ancak yalnızca olumsuz dini başa çıkma tarzları ile intihar
düşüncesi arasındaki olumlu ilişki anlamlılık düzeyine ulaşmaktadır.
112
İntihar düşüncesinin inanç düzeyleri ile ilişkilerine bakıldığında, intihar
düşüncesi Tanrı inancı düzeyi ile (r:-,08; p<.05) ters yönde anlamlı ilişki
göstermektedir. Algılanan dindarlık düzeyi ile intihar düşüncesi arasında anlamlı bir
ilişki bulunamamıştır (r:-,06; p>.05). Zor zamanlarda duaya yönelme ve duanın
algılanan olumlu etkileri ile intihar düşüncesi anlamlı bir ilişki göstermemiştir
(Sırasıyla r:-,04; r:-,02; p>.05).
3.2.4. Dini Değişkenler Arasındaki İlişkilere Ait Bulgular
Bu kısımda da Tanrı algısı, dini başa çıkma, inanç düzeyleri ve dua ile ilgili
değişkenler arasındaki ilişkilere ait bulgulara yer verilmiştir. Olumlu Tanrı algısı ile
olumlu dini başa çıkma arasında olumlu yönde anlamlı ilişkiler görülmüştür (r:,71;
p<.05) Olumsuz dini başa çıkma ise olumlu Tanrı algısı ile anlamlı bir ilişki
göstermemiştir (r:,06; p>.05). Olumsuz Tanrı algısı ise olumsuz dini başa çıkma ile
olumlu yönde anlamlı bir ilişki gösterirken (r:,45; p<.05) olumlu dini başa çıkma ile
ilişki göstermemiştir (r:-,04; p>.05). Elde edilen bulgular beklentilere uygundur.
Olumlu Tanrı algısı ile hem stresle etkili başa çıkma hem de etkisiz başa çıkma
arasında olumlu yönde anlamlı ilişkiler görülmüştür (Sırasıyla r:,24; r:,10; p<.05).
Olumsuz Tanrı algısı ise etkili yaklaşımlar ile ters, etkisiz yaklaşımlar ile olumlu ve
anlamlı ilişki göstermiştir (Sırasıyla r:-,18; r:,34; p<.05). Tanrı algısı ile inanç
değişkenleri incelendiğinde, Olumlu Tanrı algısı ile Tanrı inancı ve algılanan
dindarlık düzeyi arasında olumlu yönde anlamlı ilişkiler görülmüştür (Sırasıyla r:,49,
r:,47; p<.05). Olumsuz Tanrı algısı ile Tanrı inancı ters yönde anlamlı ilişki
görülürken, algılanan dindarlık düzeyi arasında anlamlı ilişki olmadığı görülmüştür
113
(Sırasıyla r:-,11; p<.01; r:-,06; p>.05). Olumlu Tanrı algısı ile duaya yönelme ve
duanın algılanan olumlu etkisi arasında olumlu yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur
(Sırasıyla r:,53; r:,49; p<.05). Olumsuz Tanrı algısı ile dua değişkenleri anlamlı bir
ilişki göstermemiştir (Sırasıyla r:-,05; r:-,05; p>.05).
Olumlu dini başa çıkma tarzı ile stresle baş etmede etkili yöntemler arasında
olumlu yönde anlamlı ilişki görülmüştür. Etkisiz yöntemler ile olumlu dini başa
çıkma arasında da olumlu yönde bir ilişki gözlenmiştir (Sırasıyla r:,22; r:,18; p<.05).
Olumsuz dini başa çıkma ise etkili yöntemlerle ters; etkisiz yöntemlerle olumlu ve
anlamlı ilişkiler göstermiştir (Sırasıyla r:-,09; r:,37; p<.05).
Tanrı inancı düzeyi ile olumlu dini başa çıkma arasında olumlu yönde anlamlı
bir ilişki çıkmıştır (r:,45; p<.05). Tanrı inancı düzeyi ile olumsuz başa çıkma arasında
ise anlamlı bir ilişki çıkmamıştır (r:,05; p>.05). Algılanan dindarlık düzeyi ile olumlu
dini başa çıkma arasında olumlu yönde anlamlı bir ilişki vardır (r:,51; p<.05). Aynı
zamanda olumsuz dini başa çıkma ile daha düşük düzeyde olumlu ilişki ortaya
çıkmıştır (r:,09; p<.05). Olumlu dini başa çıkma ile duaya yönelme ve duanın
algılanan olumlu etkileri arasında da olumlu yönde anlamlı ilişkiler görülmüştür
(Sırasıyla r:,60; r:,53; p<.05). Olumsuz dini başa çıkma ise yalnızca duanın algılanan
olumlu etkileri ile olumlu ancak zayıf bir ilişki göstermiştir (r:,08; p<.05).
Stresle etkili başa çıkma tarzı ile Tanrı inancı arasında anlamlı bir ilişki
bulunamazken dindarlık düzeyi ile olumlu yönde anlamlı bir ilişki görülmüştür
(Sırasıyla r:,01; p>.05; r:,14; p<.05). Benzer bir şekilde stresle etkisiz başa çıkma
tarzı ile Tanrı inancı arasında anlamlı bir ilişki bulunamazken dindarlık düzeyi ile
yine olumlu yönde anlamlı bir ilişki görülmüştür (Sırasıyla r:-,02; p>.05; r:,10;
p<.05).
114
Zor zamanlarda duaya yönelme düzeyi ile stresle hem etkili hem de etkisiz
yaklaşımlar ile başa çıkma arasında olumlu yönde anlamlı ilişkiler gözlenmiştir
(Sırasıyla r:,21; r:,10; p<.05). Duanın algılanan olumlu etkileri ile etkili yaklaşımlar
arasında olumlu yönde, etkisiz yaklaşımlar ile de daha düşük ancak olumlu bir ilişki
olduğu görülmüştür (Sırasıyla r:,16; r:,08; p<.05).
3.3. Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanterinden Düşük ve Yüksek Puan
Alan Grupların Dini Değişkenler Açısından Karşılaştırılması
Yaşamı sürdürme nedenleri açısından uç gruplarda olan kişilerin belirlenmesi
amacı ile YSNE’den ortalamanın (X= 142) bir standart sapma (SS= 20) altında ve
üstünde puan alan kişiler belirlenmiştir. Analiz sonucunda yaşamı sürdürme
nedenleri düşük olan grup 119 (YSNE<122), yüksek grup ise 106 (YSNE>162)
kişiden oluşmuştur.
Tablo 3.9. YSNE Düşük ve Yüksek Grupların Dini Değişkenler Açısından
Karşılaştırma Tablosu (Bağımsız gruplar için t test)
Dini Değişkenler
YSNE
Düşük
YSNE<122
Yüksek
YSNE>162
N:119 N:106
X Ss X Ss t
Tanrı İnancı Düzeyi 3,51 ,65 3,80 ,41 3,941*
Algılanan Dindarlık Düzeyi 2,58 ,77 3,00 ,68 4,304*
Olumlu Tanrı Algısı 47,57 11,77 57,05 5,33 7,615*
Olumsuz Tanrı Algısı 19,51 7,26 17,56 5,48 2,249*
Olumlu Dini Başaçıkma 20,12 5,58 25,25 3,01 8,328*
Olumsuz Dini Başaçıkma 11,82 4,25 11,93 4,07 ,193
Duaya Yönelme 3,92 1,01 4,50 ,71 4,909*
Duadan Etkilenme 3,41 1,07 4,04 ,72 5,091*
*p<.05
115
Tablo 3.9.’da görüldüğü gibi, YSNE düşük ve yüksek olarak belirlenen
grupların dini değişkenlere göre karşılaştırılması sonucunda, iki grup arasında
Tanrıya inanç düzeyi (t:3,941; p<.05), algılanan dindarlık düzeyi (t:4,304; p<.05),
olumlu Tanrı algısı (t:7,615; p<05), olumsuz Tanrı algısı (t:2,249; p<05), olumlu dini
başa çıkma (t:8,328; p<05), duaya yönelme (t:4,909; p<05) ve duadan etkilenme
(t:5,091; p<05) değişkenlerine göre anlamlı farklar olduğu görülmüştür. Her iki
grubun puan ortalamaları incelendiğinde YSNE yüksek grubun Tanrı inancı
düzeyinin (X:3,80) diğer gruptan (X:3,51) daha yüksek olduğu görülmüştür. Aynı
zamanda, YSNE yüksek grubun dindarlık düzeyi ortalaması (X:3,00) YSNE düşük
gruptan (X:2,58) daha yüksektir. Benzer şekilde olumlu Tanrı Algısı puanları da
YSNE düşük gruptan daha yüksektir (Düşük grup X:57,05; Yüksek grup X:47,57).
YSNE yüksek grubun olumsuz Tanrı algısı puanları da diğer gruptan daha düşüktür
(Düşük grup X:19,51; Yüksek grup X:17,56). YSNE yüksek olan gruptakilerin
olumlu dini başa çıkma tarzı düzeyleri (Düşük grup X:20,12; Yüksek grup X:25,25),
zor zamanlarda duaya yönelme (Düşük grup X:3,92; Yüksek grup X:4,50) ve duadan
olumlu etkilenme düzeyleri (Düşük grup X:3,41; Yüksek grup X:4,04) YSNE düşük
gruptan daha yüksektir. Olumsuz dini başa çıkma puan ortalamaları ise iki grup
arasında farklılaşmamaktadır (t:,193; p>.05).
3.4. Regresyon Analizleri
Bir önceki bölümde ölçeklerin birbirleri ile ilişkilerine bakılmıştır. Bu bölümde
ise hangi değişkenlerin insanları yaşama bağlayan sebepler, depresyon ve intihar
olasılığını yordama gücü olduğunun anlaşılabilmesi için her bir değişken için ayrı
olarak aşamalı (stepwise) regresyon analizi yapılmıştır.
116
3.4.1. Yaşamı Sürdürme Nedenlerini Yordayan Değişkenler
İnsanları yaşama bağlayan sebepleri (Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri)
yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla, yordayıcı değişkenler olarak regresyon
denklemine ilk adımda demografik değişkenlerden yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi,
ikinci aşamada medeni durum, ekonomik durum ve annenin eğitim düzeyi, üçüncü
aşamada yaşam olayı sıklığı, dördüncü adımda Beck Depresyon Ölçeği toplam
puanı, beşinci aşamada Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği’nin iki alt boyutu (etkili
ve etkisiz başa çıkma tarzları), altıncı aşamada Dini Başa Çıkma Envanteri’nin iki alt
ölçeği (olumlu ve olumsuz dini başa çıkma), yedinci aşamada Tanrı Algısı
Ölçeği’nin iki boyutu (olumlu Tanrı algısı ve olumsuz Tanrı algısı), sekizinci
aşamada inanç değişkenleri (Tanrı inancı, algılanan dindarlık düzeyleri) bir arada ve
son adımda dua ile ilgili değişkenler (duaya yönelme ve duanın algılanan etkisi) ayrı
bloklar halinde alınmıştır. Yaşamı sürdürme nedenlerini yordayan değişkenlere
ilişkin aşamalı regresyon analizi sonuçları tablo 3.10’da verilmiştir.
Tablo 3.10. Yaşamı Sürdürme Nedenlerini Yordayan Değişkenleri Belirlemek
İçin Yapılan Regresyon Analizi (Stepwise)
B β
Uyar.
R² R²
R²
Değ. F Değ. F t
Demografik
Değişkenler
Cinsiyet
Medeni
Durum
-5,153
,975
-,129
,025
,019
,024
,020
,027
,020
,006
15,361*
(1-735)
4,677*
(1-734)
15,361*
10,058*
-3,968*
,749
Depresyon
-,403
-,147 ,073 ,077 ,050
39,790*
(1-733) 20,323* -4,218*
SBTE
Etkili
Yaklaşım
,645
,213
,148 ,153
,076
65,900*
(1-732) 33,067* 6,029*
DBÇ
Olumlu dini
başa çıkma
,981
,225
,231 ,236
,083
79,574*
(1-731) 45,208* 4,754*
Tanrı Algısı
Olumlu Tanrı
Algısı ,231 ,104 ,235 ,241 ,005
4,836*
(1-730) 38,677* 2,199*
*p<.05; R²=.24
117
Tablo 3.10’da görüldüğü gibi, yaşamı sürdürme nedenlerini yordayan
demografik değişkenler cinsiyet ve medeni durum olmuştur. Bu iki değişkenin
birlikte açıkladığı varyans %2,7’ dir (Sırasıyla F(1-735)= 15,361; F(1-734)=10,058;
p<.01). Depresyon %5 (F(1-733)=20,323; p<.05) ve sonrasında stresle başa çıkmada
etkili yaklaşım değişkenleri %7,6’ lık katkı ile denkleme girmiş (F(1-732)=33,067;
p<.05) ve bu iki değişkenle birlikte açıklanan toplam varyans %15’e ulaşmıştır.
Beşinci sırada olumlu dini başa çıkma değişkeni, açıklanan toplam varyansa
%8,3’lük bir katkı sağlamıştır (F(1-731)=45,208; p<.05). Son olarak olumlu Tanrı
algısı diğer tüm değişkenlerle birlikte açıklanan toplam varyansın %24’ünü
açıklamaktadır (F(1-730)=38,677; p<.05).
3.4.2. Depresyonu Yordayan Değişkenler
Depresyonu yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla yapılan aşamalı
regresyon analizine bağımlı değişken olarak BDE’ den intihar olasılığı ile ilgili
maddeler çıkartılarak depresyon puanı alınmıştır. Bir sonraki analizde de
açıklanacağı şekilde, intihar olasılığı puanı elde etmek için BDE’nin 2., 9. ve 12.
maddeleri kullanılmıştır. Bu nedenle depresyon puanları bu maddeler dışarıda
bırakılarak elde edilmiştir. Yordayıcı değişkenler olarak regresyon denklemine ilk
adımda demografik değişkenlerden yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, ikinci aşamada
medeni durum, ekonomik durum ve annenin eğitim düzeyi, üçüncü aşamada yaşam
olayları sıklığı, dördüncü aşamada Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği’nin iki alt
boyutu (etkili ve etkisiz yaklaşımlar), beşinci aşamada Yaşamı Sürdürme Nedenleri
Envanteri’nin üç alt ölçeği (hayata bağlılık, dini/ahlaki engeller ve ölüm korkusu),
altıncı aşamada Dini Başa Çıkma Envanteri’nin iki alt ölçeği (olumlu ve olumsuz
118
dini başa çıkma), yedinci aşamada Tanrı Algısı Ölçeği’nin iki boyutu (olumlu Tanrı
algısı ve olumsuz Tanrı algısı), sekizinci aşamada inanç değişkenleri (Tanrı inancı,
algılanan dindarlık düzeyleri) ve son aşamada dua değişkenleri bir arada (duaya
yönelme, duanın algılanan etkisi) ayrı bloklar halinde alınmıştır. Depresyonu
yordayan değişkenlere ilişkin aşamalı regresyon analizi sonuçları Tablo 3.11’de
verilmiştir.
Tablo 3.11. Depresyonu Yordayan Değişkenleri Belirlemek İçin Yapılan
Aşamalı Regresyon Analizi
B β
Uyar.
R² R²
R²
Değ. F Değ. F t
Demografik
Değişkenler
Yaş
Eğitim
-1,577
-1,604
-,191
-,119
,034
,059
,035
,062
,035
,027
26,822*
(1-735)
20,961*
(1-734)
26,822*
24,256*
-4,868*
-3,670*
Ekonomik
Durum
Medeni
Durum
-,949
-,766
-,072
-,059
,071
,076
,075
,081
,013
,005
10,526*
(1-733)
4,318*
(1-732)
19,889*
16,064*
-2,291*
-1,498
Yaşam olayı
Sıklığı ,531 ,099 ,085 ,091 ,010
8,395*
(1-731) 14,660* 3,141*
SBTE
Etkisiz
Etkili
,224
-,202
,224
-,204
,182
,252
,189
,259
,098
,070
87,961*
(1-730)
69,310*
(1-729)
28,330*
36,456*
6,421*
-5,934*
YSNE
Hayata
Bağlılık -,049 -,121 ,269 ,277 ,018
18,022*
(1-728) 34,897* -3,571*
DBÇ
Olumsuz dini
başa çıkma ,131 ,069 ,277 ,286 ,008
8,644*
(1-727) 32,306* 1,917
Tanrı Algısı
Olumsuz
Tanrı algısı ,129 ,107 ,285 ,295 ,009
9,697*
(1-726) 30,393* 2,961*
Dua etkisi
Duaya yönelme
-,978
,803
-,133
,105
,290
,296
,300
,308
,005
,007
5,489*
(1-725)
7,5784*
(1-724)
28,300*
26,808*
-3,468*
2,753*
*p<.05; R²=.31
Tablo 3.11’ de görüldüğü gibi, demografik değişkenlerden ilk adımda girilen
yaşın %3,5’lik katkısı ile depresyonu yordama gücü olduğu görülmüştür (F(1-735)=
26,822; p<.05). Eğitim değişkeni ile açıklanan toplam varyans %6,2’ye ulaşmıştır
119
(F(1-734)= 24,256; p<.05). Denkleme ikinci adımda girilen demografik değişkenlerden
ekonomik durum ve medeni durum değişkenleri ile birlikte açıklanan toplam varyans
%8,1’e yükselmiştir. Üçüncü aşamada denkleme alınan yaşam olayları sıklığının
%1’lik küçük bir katkı ile yordama gücü olduğu görülmüştür (F(1-731)= 14,660;
p<.05). Daha sonra açıklanan toplam varyansa %9,8’lik katkı ile etkisiz yaklaşım ve
%7’lik katkı ile etkili yaklaşım değişkenleri gelmektedir. Yaşamı sürdürme
nedenlerinden hayata bağlılık faktörünün de yordama gücü olduğu görülmüş (F(1-
728)= 34,897; p<.05) ve bu değişkenle birlikte açıklanan toplam varyans %28’e
ulaşmıştır. Olumsuz dini başa çıkmanın açıklanan varyansa %1’lik küçük bir katkı
sağladığı görülmüştür (F(1-727)= 32,306; p<.05). Olumsuz Tanrı algısının da
depresyonu yordama gücü bulunmuş (F(1-726)= 30,393; p<.05) ve bu değişkenle
birlikte açıklanan toplam varyans %30’a ulaşmıştır. Duanın algılanan etkisinin (F(1-
725)= 28,3; p<.05) ve zor zamanlarda duaya yönelmenin de (F(1-724)= 26,808; p<.05)
depresyonu yordamada küçük de olsa gücü olduğu görülmüştür. Tüm değişkenler
birlikte toplam varyansın %31’ini açıklamaktadır.
3.4.3. İntihar Olasılığını Yordayan Değişkenler
Daha önce de bahsedildiği gibi araştırmamızda intihar düşüncesi ile ilgili bilgi
Beck Depresyon Envanteri’nden elde edilmiştir. Beck Depresyon Ölçeği’nin intihar
düşüncesini ölçen 9. maddesine verilen cevapların dağılımı incelendiğinde araştırma
örnekleminin çok sınırlı bir kısmının intihar düşüncesine sahip olduğu görülmüştür.
Bu durum örneklemin bu maddede intihar fikrini göstermeye çekinmiş olmasından
da kaynaklanabilir. Bu nedenle intihar olasılığını yordayan değişkenler hakkında
120
bilgi alabilmek için intihar düşüncesi, umutsuzluk ve yalnızlık/ilgi kaybı ile ilgili
maddelerin birlikte ele alınmasının uygun olacağı düşünülmüştür. Bilindiği gibi
literatürde intiharda rol oynayan önemli değişkenlerin umutsuzluk ve diğerlerine
karşı ilgi kaybı/ yalnızlık olduğundan bahsedilmektedir (Batıgün, 2005; Beck ve ark.,
1985; Sayar, Öztürk ve Acar, 2000). İntihar olasılığı hakkında daha iyi bilgi
alabilmek ve varyasyon sağlamak için BDE’nin intihar düşüncesi (BDE 9.madde),
umutsuzluk (BDE 2.madde) ve ilgi kaybı (BDE 12.madde) maddelerinden alınan
puanların toplamı bağımlı değişken olarak alınmıştır. İntihar olasılığını yordayan
değişkenleri belirlemek amacıyla, yordayıcı değişkenler olarak regresyon
denklemine ilk etapta demografik değişkenlerden yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, ikinci
aşamada medeni durum, ekonomik durum ve annenin eğitim düzeyi, üçüncü
aşamada yaşam olayları sıklığı, dördüncü aşamada Yaşamı Sürdürme Nedenleri
Envanteri’nin üç alt ölçeği (hayata bağlılık, dini/ahlaki engeller ve ölüm korkusu),
beşinci aşamada Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği’nin iki alt boyutu (etkili ve
etkisiz yaklaşımlar), altıncı aşamada Dini Başa Çıkma Envanteri’nin iki alt ölçeği
(olumlu ve olumsuz dini başa çıkma), yedinci aşamada Tanrı Algısı Ölçeği’nin iki
boyutu (olumlu Tanrı algısı ve olumsuz Tanrı algısı), sekizinci aşamada inanç
değişkenleri (Tanrı inancı, algılanan dindarlık düzeyleri) ve son aşamada dua
değişkenleri (duaya yönelme, duanın algılanan etkisi) ayrı bloklar halinde alınmıştır.
İntihar olasılığını yordayan değişkenlere ilişkin aşamalı regresyon analizi sonuçları
tablo 3.12’de verilmiştir.
121
Tablo 3.12. İntihar Olasılığını (BDE2+BDE9+BDE12) Yordayan Değişkenleri
Belirlemek İçin Yapılan Aşamalı Regresyon Analizi
B β
Uyar.
R² R²
R²
Değ. F Değ. F t
Demografik
Değişkenler
Yaş
Eğitim
-,114
-,175
-,080
-,075
,006
,012
,007
,014
,007
,007
5,462*
(1-739)
5,331*
(1-738)
5,462*
5,412*
-1,935
-2,205*
Medeni
Durum -,119 -,053 ,016 ,020 ,005
3,953*
(1-737) 4,940* -1,281
YSNE
Hayata
bağlılık -,015 -,220 ,115 ,120 ,100
83,916*
(1-736) 25,101* -6,151*
SBTE
Etkisiz
Etkili
,036
-,031
,210
-,180
,157
,190
,163
,197
,043
,034
37,810*
(1-735)
30,694*
(1-734)
28,647*
29,953*
6,188*
-4,981*
Tanrı Algısı
Olumlu Tanrı
Algısı -,004 -,031 ,193 ,201 ,004
3,984*
(1-733) 26,347* -,792
Algılanan
Dindarlık -,130 -,083 ,198 ,206 ,005
4,811*
(1,732) 23,775* -2,193*
*p<.05; R²=.21
Tablo 3.12’ de görüldüğü gibi, intihar olasılığını demografik değişkenlerden
yaş, eğitim ve medeni durum yordamaktadır. Bu üç değişken birlikte toplam
varyansın %2’sini açıklamaktadır. Yaşamı sürdürme nedenlerinden hayata bağlılık
alt ölçeği %10’luk bir katkı ile toplam varyansı %12’ye yükseltmiştir (F(1-736)=
25,101; p<.05). Stresle başa çıkmada etkisiz yaklaşımlar %4’lük katkısı ve etkili
yaklaşımlar da % 3’lük katkısı ile açıklanan toplam varyansı %20’ye yükseltmiştir.
Olumlu Tanrı algısı da toplam varyansa %,04’lük ufak bir katkı sağlamıştır (F(1-733)=
26,347; p<.05). Algılanan dindarlık %,05’lik bir katkı ile regresyon denklemine
girmiştir (F(1-732)= 23,775; p<.05). Tüm değişkenler birlikte toplam varyansın
%21’ini açıklamaktadır.
4. TARTIŞMA
4.1. Demografik Değişkenlerin Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri ve
Tanrı Algısı Ölçeği Puanları Üzerindeki Etkileri
Bilindiği gibi insanları yaşama bağlayan sebepler ile dini inançların ilişkisi
araştırmamızın temel konusunu oluşturmaktadır. İnsanları yaşama bağlayan
sebeplerin çok olması intihardan alıkoyan önemli bir unsurdur (Linehan ve ark.,
1983). Dini inançların insanları yaşama bağlayacak sebepler sağlamada veya
intihardan korumada bir etkisi olup olmadığı tartışma konusudur. Bu çalışmada dini
inançlar ile yaşamı sürdürme nedenleri ve intihar olasılığı ilişkisi konusunda veri
sağlanması amaçlanmıştır. Araştırmamıza bilgi toplama konusunda, insanları intihara
iten sebeplerden ziyade onları intihardan koruyan ve yaşama bağlayan sebepler
üzerinden hareket edilmiştir. İlgili literatürde yaşamı sürdürme nedenlerinin intiharın
önemli bir yordayıcısı olduğu (Batıgün, 2005) ve YSNE ile intihar olasılığı arasında
güçlü ters ilişkiler olduğu da çoğu çalışmada gösterilmiştir (Bender, 2000; Cole,
1989; Langhinrichsen- Rohling ve ark., 1998; Pinto ve ark., 1998).
Araştırma verileri analiz edilirken ilk olarak yaşamı sürdürme nedenleri
üzerinde yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyinin etkilerinin ne olduğu merak edilmiş ve
bunu anlamaya yönelik olarak varyans analizi yapılmıştır. Demografik değişkenlerin
(yaş, cinsiyet, eğitim) YSNE puanları üzerindeki temel ve etkileşim etkileri
incelendiğinde de, sadece cinsiyetin katılımcıların yaşamı sürdürme nedenleri
123
üzerinde temel etkisi olduğu gözlenmiştir. Benzer bir bulgu Batıgün’ ün (2005)
çalışmasında da gözlenmiştir. Ortalamalar incelendiğinde, kadınların erkeklerden
daha yüksek ortalamaya sahip olduğu görülmüştür. Elde edilen bu sonuç literatür ile
uyumludur (Batıgün, 2005; Cruz, 2006). Hem kendi çalışmamızın sonucu hem de
diğer çalışmaların sonuçları değerlendirildiğinde kadınların erkeklere nazaran
kendilerini yaşama bağlayan daha çok sebep belirttiği söylenebilir.
İntihar konusunda yapılmış çalışmalara bakıldığında da intihar girişimi ve
tamamlanmış intiharlarda cinsiyetler arası bazı farklılıklar olduğu görülmektedir.
2010 TUİK verilerine ve bazı çalışmaların bulgularına (Gökçe, 1987) göre de
tamamlanmış intiharlarda erkeklerin oranının kadınlardan daha fazla olduğu
görülmektedir. Genel olarak bakıldığında, kadınların ölümü gerçekten isteyecek
şekilde ölümcül yöntemlerle intihar girişiminde bulunma sıklığı erkeklerden daha
düşüktür (Deniz ve ark., 2001; Edwards ve Holden, 2001). İntihar girişimi vakaları
incelendiğinde ise kadınların oranının daha yüksek olduğunu gösteren çalışmalar
mevcuttur (Gökhan, 2008). Ancak bu girişimlerin önemli bir kısmının ölümü
gerçekten istemeden gerçekleştirildiği de söylenebilir (Sayıl ve ark., 1995). Bulgular,
ölme niyeti ile gerçekleşen girişimlere erkeklerde daha sık rastlandığını
düşündürmektedir. Bazı çalışmalarda (Batıgün, 2005; Tüzün, 1997) kadınların intihar
olasılığı erkeklerden anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Bu veriler de
kadınların daha fazla yaşamı sürdürme nedeni bildirmesi ve yaşama daha fazla bağlı
olabilecekleri yönündeki sonuçlarımız ile uyumlu görünmektedir.
Demografik değişkenlerin dini/ahlaki engeller puanları üzerindeki temel ya da
etkileşim etkilerinin incelendiği analizde, dini/ahlaki engellerin yaş ve eğitim
124
düzeyine göre anlamlı olarak farklılaştığı görülmüştür. Elde edilen sonuçlara göre
18-25 yaş grubunda olan katılımcıların 40-68 yaş grubuna oranla daha fazla
dini/ahlaki engel bildirdiği görülmüştür. Aslında literatürde intiharı engelleyen
dini/ahlaki faktörlerin ileri yaş gruplarında genç gruplara göre daha etkili olduğu
(Batıgün, 2005; Miller ve Segal ve Coolidge, 2001) yönünde sonuçlar elde edilmiştir.
Ancak bizim bulgumuzu destekleyen bir çalışmada (Koven, 2001) yaşamı
sürdürmede orta yaştaki grup, genç örneklemden daha az dini/ahlaki engel
bildirmiştir. Koven, genç grupta çıkan bu sonucu gençlerin henüz geleneksel ahlak
düzeyini tamamlamamış olmasına bağlamış ve bu nedenle dışsal kurallara eğilim
göstermelerinin onların dini/ahlaki engeller puanını yükseltmiş olabileceğini
düşünmüştür. Bizim çalışmamızda genç yaş grubunun önemli bir kısmı ilahiyat
fakültesi öğrencileridir. Ortaya çıkan bu sonuç genç yaş grubunun önemli bir
kısmının dini eğitim alıyor olmasından kaynaklanmış olabilir. Yaş temel etkisi
dışında, lise ve altı eğitim düzeyindekilerin de lisans ve üstü düzeydekilerden daha
yüksek puan aldığı görülmektedir. Batıgün’ün (2005) çalışmasında da düşük eğitim
düzeyindekilerin daha fazla dini/ahlaki engel bildirdiği görülmüştür. Elde ettiğimiz
sonuç literatür ile uyumludur.
Tanrı Algısı Ölçeği’nden alınan puanların demografik değişkenlere göre
farklılaşıp farklılaşmadığının incelendiği analiz sonucunda da cinsiyetin Tanrı algısı
puanlarında temel etkisi olduğu görülmüştür. Kadınların Tanrı algısı puan
ortalamaları erkeklere oranla daha yüksektir. Bu sonuca göre kadınların Tanrı
algısının erkeklere nazaran daha olumlu olduğu söylenebilir. McElroy’un (1999)
çalışmasında da kadınların seven Tanrı algısının erkeklere oranla daha yüksek
olduğu görülmüştür. Bu sonuç, kadınların merhamet, koruma gibi duygusal
125
yönlerinin daha fazla olmasından kaynaklanabilir. Nelsen ve arkadaşlarının (1985)
çalışmasında, kadınların iyileştiren (healer) Tanrı algısının erkeklere oranla daha
fazla olduğu görülmüştür. Araştırmacılar iyileştiren Tanrı algısının daha maternal
(anneye ait) bir figür olduğunu düşünmüşlerdir.
4.2. Ölçekler Arası İlişkilerin Değerlendirilmesi
4.2.1. Yaşamı Sürdürme Nedenleri ile Diğer Değişkenler Arasındaki
İlişkilere Ait Bulguların Yorumlanması
Yaşamı sürdürme nedenleri ile ilk olarak depresyon arasında ters yönde
anlamlı ilişkiler olduğu görülmüştür. Benzer şekilde Pinto, Whisman ve Conwell
(1998) de aynı ölçekleri kullandıkları çalışmalarında depresyon ile yaşamı sürdürme
nedenleri arasında ters yönde ilişki bulmuşlardır. Elde edilen bu sonuca göre,
depresif bireylerin yaşamı sürdürmeye dair daha az sebep gösterdiği söylenebilir.
İntihardan koruyan dini/ahlaki engeller ile depresyon puanları arasında anlamlı bir
ilişki elde edilmemiştir. Benzer bir bulgu yine Pinto, Whisman ve Conwell (1998)
tarafından da elde edilmiştir. Choi (2007) ise iki değişken arasında ters ve anlamlı bir
ilişki bulmuştur. Ancak hatırlanacağı gibi Şahin, Batıgün ve Şahin’in (1998)
çalışmasında depresyon ile dini/ahlaki engeller arasında olumlu bir ilişki
bulunmuştur. Araştırmacılar dini/ahlaki engellerin depresyondan koruyucu bir rolü
olmadığını ancak depresif hastaların ölümcül bir adım atmalarını önleyebileceğini
düşünmüşlerdir.
126
İntihar düşüncesi değişkeni ile yaşamı sürdürme nedenleri arasında beklendiği
üzere ters yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Yaşamı sürdürme nedenleri ile
intihar düşüncesi arasında ters yönde ilişki olduğunu gösteren (Batıgün, 2005;
Bender 2000; Langhinrichsen-Rohling, 1998; Linehan ve diğ., 1983; Pinto ve ark.,
1998; Şahin, Batıgün ve Şahin, 1998; v.s.) pek çok çalışma literatürde yer
almaktadır. İnsanları yaşama bağlayan sebepler çoğaldıkça intihar olasılıklarının
azaldığı söylenebilir. Dini/ahlaki engeller de intihar düşüncesi ile ters yönde anlamlı
bir ilişki göstermektedir. Literatürde yer alan çalışmalar da (Choi, 2007; Dervic ve
diğ., 2004; Dobrow ve Thorell, 2004; Innamorati ve diğ., 2006; Lamis, 2006;
Linehan ve diğ., 1983; Malone ve diğ., 2000; Pinto, Whisman ve Conwell, 1998;
Westefeld, Scheel ve Maples, 1998) dini/ahlaki engellerin hem girişim hem de
intihar düşüncesi ile ters yönde ilişkili olduğunu göstermektedir. Bizim çalışmamızda
elde edilen bulgu da literatür ile uyumludur. Bu durumda, daha fazla yaşamı
sürdürme nedeni olan kişilerin intihar için daha az risk taşıdığı düşünülebilir. Aynı
zamanda dini/ahlaki engelleri daha az olan bireylerin de dini/ahlaki engelleri olan
kişilerden intihar açısından daha fazla risk taşıdığı söylenebilir.
Stresle baş etme tarzları ile yaşamı sürdürme nedenleri arasındaki ilişkiler
incelendiğinde ise, etkili yöntemler ile olumlu yönde anlamlı bir ilişki olduğu
görülmüştür. Görüldüğü üzere, bireylerin stresle etkili baş etme tarzları ile yaşamı
sürdürme nedenleri arasındaki ilişkilerin yönü beklenen şekildedir. Stresle daha etkin
olarak başa çıkabilen kişilerin yaşama dair daha fazla sebep gösterdiği düşünülebilir.
Dini/ahlaki engeller faktörü ise hem etkili hem de etkisiz stresle baş etme tarzları ile
olumlu ilişki göstermiştir. Bu faktörün etkisiz yöntemler ile de olumlu ilişki
göstermesi, Lizardi’nin (2004) Kohlberg’in ahlaki gelişim süreçleri ile ilgili
127
açıklamalarını destekler görünebilir. Şahin, Batıgün ve Şahin' in (1998) çalışmasında
ise dini/ahlaki engeller yalnızca etkisiz başa çıkma yolları ile olumlu ilişki
göstermiştir. Ahlaki engeller boyutundaki inançların intihara kalkışmanın sonucu
olarak cezalandırılma düşüncesini yansıttığı kabul edildiğinde (örn: cehenneme
gitmekten duyulan korku, dini inançların koyduğu yasaklar), Lizardi bu inançları
onaylayan bireylerin ahlaki gelişimin gelenek öncesi (bu safhada ahlakilik ödül ve
cezaya dayanır) seviyesinde olabileceğini düşünmektedir. Ayrıca, etkin olmayan
yöntemler çaresiz ve boyun eğici yaklaşımlardır. Gelenek öncesi safhada cezadan
kurtulmak ve otoriteye uymak değerli olduğu (Kağıtçıbaşı, 1999) için dini/ahlaki
engelleri daha fazla olanların etkisiz yöntemleri de daha fazla kullanma eğiliminde
olması anlamlı görülebilir. Bu tip yöntemler ile Tanrı’nın azabından korku, korku
karşısında çaresizlik ve boyun eğici bir yaklaşım gözlenmesi muhtemeldir. Eğer
bireylerin korku yönelimli bir din algısı var ise ortaya çıkan bu sonuç anlamlı
olmaktadır. Araştırmamızda olumsuz Tanrı algısı (korkutan/cezalandıran) ile etkisiz
yöntemler arasında gözlenen olumlu ilişki de bu düşünceyi destekler görünmektedir.
Bu düşünceyi sınamak için olumlu ve olumsuz Tanrı algısı olan gruplar için ayrı ayrı
yapılan korelasyon analizinde, olumsuz Tanrı algısı olan grupta bu ilişkilerin devam
ettiği görülürken olumlu Tanrı algısı olan grupta dini/ahlaki engeller ile etkisiz
yaklaşım arasındaki ilişkinin ortadan kalktığı görülmüştür. Araştırmamızda hem
etkili başa çıkma hem de etkisiz başa çıkma tarzları ile dini/ahlaki engellerin ilişkili
çıkmış olmasının başka bir açıklaması daha olabilir. İntiharın dinen yasaklanmış
olması nedeni ile intihara yaklaşmayan bireylerin kontrol odakları içsel ya da dışsal
olarak farklılaşabilir. Dış kontrol odaklı kişiler düşünüldüğünde, dışsal kontrol odağı
ile etkisiz stresle başa çıkma tarzlarının ilişkisi (Gürdil, 2007) bu durumu
128
açıklayabilir. Dış kontrol odaklı olanların dini kuralları da yasaklananlar ve izin
verilenler olarak, yani dışsal belirlemeler olarak algılayabilecekleri düşünülebilir. Bu
nedenle yaşamı sürdürmede dini engelleri dışsal kurallar olarak benimsemiş
olabilirler. Dini kuralları içselleştirmiş kişiler içinse intiharın dinen kabul edilmemesi
bir yasaklama değil, bir öneri veya her şeye rağmen umut etme ve güven duyma
anlamı taşıyor olabilir. Bu nedenle bu kişilerin stresle hem etkili olarak başa
çıkabildikleri hem de dini engellere sahip oldukları düşünülebilir. İçsel dindarlık
eğilimi ile iç denetim odağı arasında bulunan olumlu ilişki (Jackson ve Coursey,
1988) bu yorumumuzu destekleyebilir. Benson ve Spilka (1973) tarafından yapılan
bir çalışmanın bulgularına göre de “intikam alan Tanrı” algısı ile dış kontrol odağı;
“seven Tanrı” algısı ile iç kontrol odağı olumlu ilişki göstermiştir.
Yaşamı sürdürme nedenleri ile dini değişkenlerin ilişkilerine bakıldığında ise
beklentilere uygun olan sonuçlar elde edilmiştir. Analiz sonucunda, yaşamı sürdürme
nedenleri ile olumlu Tanrı algısı arasında olumlu, olumsuz Tanrı algısı arasında ters
yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. YSNE düşük ve yüksek olan iki grubu
karşılaştırdığımız analiz sonucunda da daha fazla yaşama sebebi bildiren grubun
Tanrı algısının daha olumlu olduğu görülmüştür. Bu bulgudan hareketle, daha
olumlu Tanrı algısı olan bireylerin yaşamak için daha fazla neden sundukları
düşünülebilir. Elde edilen bulgularla, ilgili hipotezimiz desteklenmiştir. Özdoğan’ın
(2006) çalışmasında, depremde çocuklarını ve eşini kaybeden bir depremzede
bayanın, olayın akabinde Tanrı’ya karşı yoğun bir öfkesi olduğu ve birkaç kez intihar
girişimi olduğundan bahsedilmiştir. Depremzede ile yapılan görüşmeler sonunda
Tanrı algısının olumluya dönmesi ile birlikte bayanın yaşama daha sıkı bağlandığı
gözlenmiştir. Yalom (1980) eserinde, intihar girişimi sonucu hayatta kalanlarla
129
yapılan görüşmelerden elde edilen sonuçları aktarmıştır. Bazı vakalar, yaşama
isteklerinin kontrolü ele aldığını, iyiliksever bir Tanrı’nın varlığını hissettiklerini,
yaşama yönelik istek ve coşkularını ifade etmişlerdir (Rosen, 1975; Akt:Yalom,
1980; sf:59). İntihar girişimi sonrasında Tanrı’ya yönelik olumlu bir tutumun
gelişmesi ve yaşama dair daha fazla istek duymanın bir arada gelişmiş olması, inanan
insanın inandığı varlığa güven duymasının onu yaşama daha fazla bağlayabileceği
düşüncesini uyandırmaktadır. Olumlu bir Tanrı algısı, insanların yaşamına daha fazla
anlam ve amaç duygusu katıyor olabilir. YSNE yüksek grubun daha olumlu Tanrı
algısı olması da bu fikri destekleyebilir.
Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri’nin dini/ahlaki engeller faktörü ile
olumlu Tanrı algısı arasında olumlu yönde anlamlı bir ilişki vardır. Olumsuz Tanrı
algısı ise dini/ahlaki engeller ile anlamlı bir ilişki göstermemiştir. Gray (2000)
dini/ahlaki engeller faktörünün bazı maddelerinin (Yalnızca Tanrı’nın hayatı
sonlandıracağına inanma, kadere olan inanç) inançlı kişilerin sahip olduğu yaşama
dair amaç, umut ve anlam duygusunu gösteriyor olabileceğini söyler. Dini/ahlaki
engeller ile olumlu Tanrı algısı arasında gözlediğimiz olumlu ilişki de bu fikri
destekleyebilir. Daha olumlu Tanrı algısı olan kişiler için dini inançlarının yaşamı
devam ettirmede önemli olduğu düşünülebilir.
Yaşamı sürdürme nedenleri ile olumlu dini başa çıkma tarzı arasında olumlu
yönde anlamlı bir ilişki gözlenmiştir. Olumlu dini başa çıkma, sıkıntıların manevi bir
anlamı olduğuna inanç, Tanrı ile güvenli bir ilişki gibi anlam duygusu ve umut
faktörlerini içerdiğinden, hayatında bir anlam olduğunu düşünen ve sıkıntıların
manevi bir kurtuluşu olduğu konusunda umut taşıyan bireylerin yaşamak için de
130
daha fazla neden sunması anlamlı görünmektedir. Değişkenler arasındaki bu ilişkileri
destekleyen başka bir bulgu da YSNE düşük ve yüksek grupların karşılaştırılması
sonucu elde edilmiştir. Daha fazla yaşamı sürdürme nedeni belirten gruptakilerin
olumlu dini başa çıkma düzeyi, daha az yaşamı sürdürme nedeni belirten gruptan
daha yüksek bulunmuş, olumsuz dini başa çıkma puanlarında ise gruplar arası
anlamlı bir fark gözlenmemiştir.
Dini başa çıkma tarzları ile dini/ahlaki engeller faktörü incelendiğinde,
dini/ahlaki engeller ile olumlu dini başa çıkma arasında olumlu ve güçlü bir ilişki
gözlenirken, aynı yönde daha zayıf bir ilişki de olumsuz dini başa çıkma ile
dini/ahlaki engeller arasında gözlenmiştir. Olumsuz dini başa çıkma ile dini/ahlaki
engeller arasındaki olumlu ilişki de dini engeller faktörünün intiharın dini
sonuçlarından korku maddeleri nedeniyle ortaya çıkmış olabilir.
Hem olumlu ve olumsuz dini başa çıkma tarzları hem de etkili ve etkisiz stresle
başa çıkma tarzlarının dini/ahlaki engeller faktörü ile olumlu ilişki göstermesi
dini/ahlaki engeller faktöründeki maddelerin bu dört grup için farklı anlamlara
gelebileceğini düşündürmektedir. Ceheneme gitmekten duyulan korku maddesi, hem
olumsuz dini başa çıkma ile ilişkili hem de etkisiz stresle başa çıkma tarzlarından
çaresiz ve boyun eğici yaklaşıma uygun bir ifade gibi görünmektedir. Ama kadere
olan inanç ya da yalnızca Tanrı’nın hayata son vereceği inancı içsel dindarlık ile de
örtüşebilir. Bu durum da dini/ahlaki engellerin olumlu dini başa çıkma ve etkili
yaklaşımlarla ilişkili olmasını makul gösterebilir. Öyle görünüyor ki intiharı önleyen
dini/ahlaki engeller hem sevgi yönelimli hem de korku yönelimli dindarlarda ortak
olabilecek bir faktördür. Dindar insanlar korku nedeniyle de dini/ahlaki engellere
131
sahip olabilir, Tanrı’ya duydukları sevgi nedeniyle de. Literatürde bu konuda elde
edilmiş bir bulguya rastlanamamıştır. Belki bu konuda daha geniş bir çalışma
yapılması bu ilişkilerin açıklanmasında yararlı olabilir.
İnanç düzeyleri (algılanan dindarlık düzeyi ve Tanrı’ya inanç düzeyi) ile YSNE
arasında olumlu yönde ilişkiler gözlenmiştir. Aynı şekilde dini/ahlaki engeller de,
beklendiği üzere, algılanan dindarlık ve Tanrı’ya inanç düzeyleri ile olumlu ilişkili
bulunmuştur. Buna göre, algılanan dindarlık veya Tanrı’ya inanç düzeyleri arttıkça
dini/ahlaki engellere puanları da artmaktadır denebilir. Özellikle dini/ahlaki engeller
maddeleri dikkate alındığında inanç düzeyleri ile olan bu ilişki anlamlıdır. June ve
arkadaşlarının (2009) çalışmasında yaşamı sürdürme nedenleri dindarlık düzeyi ile
olumlu ilişki göstermiştir. Shreve-Neiger’in (2002) yaşlı örneklemde yaptığı
çalışmasında da dindarlık düzeyi ile dini/ahlaki engeller arasında olumlu ilişki
gözlenmiştir. Bizim bulgumuz bu çalışmaların bulguları ile tutarlıdır.
İnsanları yaşama bağlayan sebepler ile zor zamanlarda duaya yönelme ve
duadan olumlu etkilenme arasında da beklendiği üzere olumlu yönde anlamlı ilişkiler
görülmüştür. YSNE düşük ve yüksek grupların karşılaştırılması sonucunda da
yaşama dair daha fazla sebep bildiren grubun zor zamanlarda duaya daha fazla
yöneldiği ve duanın sıkıntılarını daha fazla hafiflettiğini algıladıkları görülmüştür.
Sonuçlarımız birbiri ile tutarlıdır. Bulgular değerlendirildiğinde yaşama bağlayan
daha çok sebebi olduğuna inanan kişilerin hayatında duanın önemli bir yeri olduğu
düşünülebilir. Dini/ahlaki engeller faktörü ile duaya yönelme ve duanın algılanan
etkileri arasında da benzer şekilde olumlu ilişkiler bulunmuştur. YSNE düşük ve
yüksek grupların karşılaştırılması sonucunda da yüksek derecede yaşamı sürdürme
132
nedeni bildiren grubun Tanrı’ya inanç düzeyi, algıladığı dindarlık düzeyi, zor
zamanlarda duaya yönelme ve duanın algılanan olumlu etkilerinin daha fazla olduğu
görülmüştür. Hemen hemen tüm dinler intiharı yasaklamaktadır. Bu yasaklama
nedeniyle de inançlı kişilerin intihardan daha fazla uzak durduğu ve yaşamak için
kendisine daha fazla sebep bulduğu düşünülebilir. Durkheim da, birey dinle ne kadar
bütünleşmişse intihar riskinin o kadar düşük olduğunu savunur (Anglin, Gabriel ve
Kaslow, 2005). Bu nedenle kendilerini daha inançlı tanımlayan kişilerin daha fazla
yaşamı sürdürme nedeni sunması anlamlı görünmektedir.
Buraya kadar olan sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde, yaşamı sürdürmek
için daha fazla neden gösteren grubun Tanrı’ya inanç düzeyinin daha yüksek olduğu,
kendini daha dindar tanımladığı, daha olumlu Tanrı algısına sahip olduğu, olumlu
dini başa çıkma yöntemlerini daha fazla kullandığı, zor ve sıkıntılı zamanlarda duaya
daha fazla yöneldiği ve duadan da daha olumlu etkilendiği söylenebilir. Tüm bu
veriler birbiri ile tutarlı ve anlamlı görünmektedir. Araştırmanın bulguları ışığında,
yaşama dair daha fazla sebep bildiren kişilerin dini algılarının daha olumlu olduğu
düşünülebilir. Sorunlarla baş etmede bir takım olumlu dini bilişleri daha fazla
harekete geçirdikleri ve duaya daha fazla yönelerek bundan daha fazla yarar
gördükleri söylenebilir. Gray’in (2000) çalışmasında yaşamı sürdürme nedenleri ile
dini uygulamalara katılım, kurumsal dindarlık ve içsel dindarlık arasında ortaya
çıkan olumlu ilişki bizim bulgularımızı da desteklemektedir. Yaşlı örneklemde
yapılan bir çalışmada da dindarlık düzeyi ile yaşamı sürdürme nedenleri olumlu ilişki
göstermiştir (Shreve-Neiger, 2002). Yaşama dair daha az sebep bildiren grubun
Frankl’ın da (1984) belirttiği gibi belki de yaşamın anlamı duygusundan yoksun
olduğu düşünülebilir. Dini inançlar insanlara anlam ve amaç duygusu sağlayabilir
133
(Stack, 1983). Hilton, Fellingham ve Lyon (2002) dinlerin insana büyük bir değer
vermesi nedeniyle, güçlü dini bağlılıkların daha fazla yaşama isteğine itebileceğini
ileri sürmektedir. Bu nedenle de elde edilen sonuçlar, dindarlıkla ilgili değişkenlerin
insanları hayata bağlayan sebeplerle ilişkili olduğu yönünde ipuçları vermektedir.
4.2.2. Depresyon ile Diğer Değişkenler Arasındaki İlişkilere Ait Bulguların
Yorumlanması
Yapılan korelasyon analizi sonucunda, depresyon ile intihar düşüncesi arasında
beklendiği gibi olumlu yönlü bir ilişki bulunmuştur. Elde edilen bu sonuç literatürde
yer alan bulgular ile (Özgüven ve ark., 2003; Sayar ve Bozkır, 2004) uyumludur.
Depresyonun, sadece tamamlanmış intiharların değil aynı zamanda intihar
düşünceleri ve girişimlerinin de altında yatan önemli bir neden olduğu (Alptekin,
2002) belirtilmektedir. Sonneck ve arkadaşları (1993), intiharlardaki depresyon
oranının %30 olduğunu belirtmiştir. Yine beklendiği üzere depresyon ile yaşamı
sürdürme nedenleri arasında da ters yönde anlamlı bir ilişki çıkmıştır. Benzer şekilde
Pinto, Whisman ve Conwell (1998) de aynı ölçekleri kullandıkları çalışmalarında iki
değişken arasında ters yönde ilişki bulmuşlardır. Bulgular değerlendirildiğinde,
depresyon arttıkça intihar riskinin yükseldiği ve yaşamı sürdürme nedenlerinin
azaldığı söylenebilir.
Stresle başa çıkma tarzları ile depresyonun ilişkisi incelendiğinde, değişkenler
arasında beklenen yönde ilişkiler olduğu görülmüştür. Depresyon ile etkili başa
çıkma tarzları arasında ters yönde, etkisiz başa çıkma tarzları arasında ise olumlu
134
yönde anlamlı bir ilişki olduğu gözlenmiştir. Literatürdeki çalışmalar da bu ilişkileri
(Kaya ve ark., 2007; Temel, Bahar ve Çuhadar, 2007) desteklemektedir. Stresle baş
etmede daha etkili yöntemleri kullanan kişilerin depresyona karşı daha dirençli
oldukları düşünülebilir.
Araştırmanın temel hipotezlerinden biri olumlu Tanrı algısı ile depresyon
arasında olumsuz bir ilişki olduğudur. İki değişken arasında yapılan korelasyon
analizi sonucunda beklenen bu ilişkinin olduğu görülmüştür. Depresyon ile olumsuz
Tanrı algısı arasında da beklendiği üzere olumlu yönde anlamlı bir ilişki
bulunmuştur. Elde edilen bu sonuçlar ile araştırmanın bu hipotezi desteklenmiştir. Bu
konuda ilgili literatüre bakıldığında, hem yurt içinde (Aydın, 2010) hem de yurt
dışında (Kim, 2009; Salsman ve Carlson, 2005; Schaap-Jonker ve ark., 2002)
yapılmış olan çalışmaların depresyon ile Tanrı algısı arasındaki ters yönlü ilişkiyi
işaret ettiği görülmektedir. Elde edilen sonuçlar Beck’in (1967) modeline göre
değerlendirildiğinde de, depresif bireylerin kendileri, çevreleri ve gelecek ile ilgili
olumsuz şemalara sahip olmaları nedeniyle, Tanrı’ya karşı da olumsuz bilişler
sergilemesi beklenebilir (Aydın, 2010).
Depresyon, olumsuz dini başa çıkma ile olumlu yönde anlamlı bir ilişki
göstermektedir. Stoltzfus (2009) da çalışmasında, aynı sonuca ulaşmıştır. Pargament,
Smith, Koenig ve Perez (1998), hastane örnekleminde depresyon ile olumsuz dini
başa çıkma arasında olumlu bir ilişki bulmuşlardır. Olumlu dini başa çıkma ise bizim
çalışmamızda olduğu gibi depresyon ile anlamlı bir ilişki göstermemiştir. Literatür
incelendiğinde zor zamanlarda insanların dine daha fazla yöneldiği, ibadet ve dua
gibi uygulamaları normalden daha fazla yerine getirdikleri (Akıncı ve Öz, 1999;
135
Burns, 2004; Koenig, 2009) söylenebilir. Dinin insanlara sıkıntılı zamanlarda nasıl
yardımcı olabildiği ise araştırılmaktadır. Dini başa çıkma tarzları ile ilgili diğer
çalışmalar, olumlu dini başa çıkmanın daha düşük depresyon düzeyleri ile ilişkili
olduğunu göstermektedir (Carleton, Esparza, Thaxter, & Grant, 2008; Koenig et al.,
1992; Smith, McCullough, &Poll, 2003). Olumsuz dini başa çıkma biçimleri ise
depresyon ile olumlu ilişki (Exline, Yali, & Sanderson, 2000; Pearce, Singer, &
Prigerson, 2006; Ward, 2010) göstermektedir. Bizim bulgularımız da literatür ile
tutarlı görünmektedir. Olumsuz dini başa çıkma biçimleri sıkıntılı olayı daha çok
kendine verilmiş bir ceza olarak ya da Tanrı’yı uzak ve güçsüz algılama ile ilgilidir.
Bu nedenle bu tarz suçluluk ve yalnızlık duygusu içeren durumların depresyon ile
ilişkili çıkması (Alper, 2001; Ovayolu ve diğ., 2007; Özkürkçügil, 1998) beklenen
bir sonuç olarak görülmektedir. Olumlu dini başa çıkma (sorunu Tanrı ile birlikte
çözmeye, sıkı bağ kurmaya, olaylardan manevi bir anlam çıkarmaya çalışma gibi) ile
depresif belirtiler arasında anlamlı bir ilişki olmaması nedeniyle, olumlu dini başa
çıkma tarzının depresif belirtilerin hafiflemesinde işlevsel olup olmadığını elimizdeki
bu veri ile tahmin etmek zor görünmektedir. Bu belki uzunlamasına bir çalışma ile
daha iyi incelenebilir. Olumsuz dini başa çıkmanın depresif belirtilerle anlamlı
ilişkisi ise hem depresyonun doğasında olan olumsuz bilişlerin göstergesi olması
hem de olumsuz dini bilişlerin de depresyona katkı sağlıyor olması yönünden anlamlı
bir bulgudur.
Tanrı’ya inanç düzeyi ile depresif belirtiler arasında anlamlı bir ilişki
görülmese de dindarlık düzeyi ile depresif belirtiler arasında ise ters yönde anlamlı
bir ilişki gözlenmiştir. Literatür incelendiğinde, algılanan dindarlık düzeyi ile
depresyon arasında kimi çalışmalarda olumlu (Koenig, 1999; Nelson ve diğ., 2002),
136
bir kısmında ters (Maton, 1989) ya da U şeklinde eğrisel bir ilişki (Eliassen ve diğ.,
2005) olduğu görülmüştür. Bizim çalışmamızın bulgularına göre kişinin algıladığı
dindarlık düzeyi arttıkça depresif belirtileri azalmaktadır denebilir. Literatürde ise bu
ilişkiyi destekleyen bulguların olması yanında farklı ilişkilerin de gösterildiği
çalışmaların olması dindarlık ve depresyon konusunun daha ayrıntılı bir şekilde ele
alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Dindarlığın niteliği ve depresyon
konusunda ülkemizde yapılmış çalışmalar yok denecek kadar azdır. Eğer bazı
çalışmalarda belirtildiği gibi dindarlığın depresyondan koruyucu bir işlevi var ise
bunun kendi kültürümüz içinde araştırılması önemli görünmektedir.
Depresyon ile duaya yönelme arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır ancak
depresyon, duanın algılanan etkisi ile ters yönde bir ilişki göstermiştir. Duanın
olumlu etkisine dair algılama arttıkça depresif belirtilerin azaldığı söylenebilir. Dua
etmenin kişinin sıkıntısını hafifletiyor olmasının onu umutsuzluk, yalnızlık ve
mutsuzluk duygularından ve depresyondan koruduğu düşünülebilir. Bu sonuç, dua
etmenin tıbbi hastalık sonrası vakaların depresyonunda bir azalma sağladığına dair
elde edilen bulgularla (Ai, Dunkle, Peterson ve Bolling, 1998; Ai ve diğ., 2006)
tutarlıdır. Dua etmek insanları rahatlattığı ölçüde depresyon olasılıklarını da azaltıyor
gibi görünmektedir. Dua ile ilgili yazına bakıldığında, dua etme ile depresyon
arasındaki ilişkinin genelde ters yönde olduğu (Idler, 1987; Idler ve Kasl, 1992;
Koenig, 1995; Koenig ve diğ., 1997; Nolen-Hoeksama ve Larson, 1999) gözlense de
bu sonucun tersini gösteren çalışmaların (Ellison, 1991) da olduğu görülmektedir.
Ancak Hıristiyan kültürde yapılmış bu çalışmalarda dua ve ibadetler çoğunlukla
yapılış sıklığıyla ele alınmıştır ve daha çok kilise ortamındaki dua davranışları
ölçülmüştür. Bu nedenle daha önce de bahsedildiği gibi, toplu olarak yapılan
137
ibadetlerdeki sosyal destek faktörünün depresyonda oynadığı rolü bu sonuçlardan
ayrı tutmak zordur. Uzun dönemde duanın olumlu etkilerine dair elde edilmiş olan
sonuçlar (Ai ve diğ., 2006) ve bizim çalışmamızın bulguları, depresyon riskini
azaltması bakımından duanın sıklığından ziyade kişi için taşıdığı anlam ve kişiye
hissettirdiklerinin önemli olduğunu düşündürmektedir.
4.2.3. İntihar Düşüncesi ile Diğer Değişkenler Arasındaki İlişkilere Ait
Bulguların Yorumlanması
İntihar düşüncesi (BDE 9.madde) ile stresle başa çıkma tarzları incelendiğinde
her iki başa çıkma tarzı ile beklenen yönde anlamlı ilişkiler gözlenmiştir. İntihar
düşüncesi ile stresle etkili tarzda başa çıkma arasında ters yönde, etkisiz yöntemler
arasında olumlu yönde anlamlı ilişki vardır. İlgili yazında insanları kendi canlarına
kıymaya veya bu yönde düşünmeye ve girişimde bulunmaya iten şeyin, başlarına
gelen travmatik olaylar değil, bu olaylarla baş etme güç ve becerilerinin olduğu
belirtilmektedir (Josepho ve Plutchik, 1994; Yufit ve Bongar, 1992; Akt: Eskin,
Akoğlu ve Uygur, 2006). İnsanların intiharı, sorunları çözebilecek bir davranış olarak
gördüklerini gösteren çalışmalar (Eskin, 1997; Linehan ve ark. 1987) olduğu gibi,
zorlanan ve intihar davranışında bulunan kimselerin işlevsel sorun çözme
becerilerinin düşük olduğunun gösterildiği çalışmalar da (Botsis ve diğ., 1994; Dixon
ve ark., 1994; Kaslow ve diğ., 2002; Pollock ve Williams 1998; Weishaar 1996;
Wilson ve diğ., 1995) vardır. Bizim bulgularımız da literatür ile uyumlu
138
görünmektedir. Stresle daha etkin başa çıkabilen bireylerin intihar düşüncelerinin
daha düşük olduğu söylenebilir.
Araştırmamızın temel hipotezlerinden olan intihar düşüncesi ile Tanrı algısı
arasında ters yönde ilişki olduğu hipotezinin desteklendiği görülmüştür. Daha olumlu
Tanrı algısı olanların intihar düşüncesinin daha düşük olduğu düşünülebilir.
Anderson’ un (2006) çalışmasına katılan vakalar (intihar girişimi olan), intihar
düşüncelerinin olduğu dönemde, Tanrı'yı uzak ya da sessiz algıladıklarını ya da
Tanrı’nın varolmadığını düşündüklerini belirtmişlerdir. İntihar düşüncesi ile Tanrı
algısı ilişkisi konusunda ilgili yazında fazla sayıda çalışmaya rastlanmamış olsa da
Tanrı algısının psikolojik değişkenler ile ilişkileri konusunda yapılmış diğer
çalışmaların bulguları da bize ışık tutabilir. McElroy’un (1999) çalışmasında
depresyon ile seven Tanrı algısı arasında ters ilişki gözlenmiştir (McElroy, 1999).
Daha olumlu Tanrı algısı olan kişilerin benlik değerlerinin de daha olumlu olduğunu
gösteren çalışmalar vardır (Benson ve Spilka, 1973; Boylan, 1988; Edwards,
Goldberg, Hargrove ve Linarnen, 1979; Francis, Gibson ve Ribbons, 2001; Güler,
2007a; vs.). Benlik değerinin ve umut düzeyinin yüksek olması kişileri hayata daha
fazla bağlayabilir ya da intihar riskini düşürebilir. Bilindiği gibi umutsuzluk intiharda
rol oynayan önemli bir değişkendir (Beck ve ark., 1985). Ayrıca yukarıda
bahsedildiği gibi, depresyon ile Tanrı algısı arasındaki ters ilişki de intihar
konusunda ipucu sağlayabilmektedir. Başka çalışmalarda Tanrı algısı, kaygı
(Schaefer ve Gorsuch, 1991) ve günahkarlık duygusu (Güler, 2007a) ile de ters ilişki
göstermiştir. Tüm bu çalışmalar ışığında Tanrı algısının daha iyi psikolojik sağlık ile
ilişkili olduğu söylenebilir. Bu sonuç, olumlu Tanrı algısının intihardan koruyucu bir
faktör olabileceğini düşündürmektedir.
139
Bu çalışmada temel varsayımlardan bir tanesi de olumlu dini başa çıkma tarzı
ile intihar düşüncesinin ters ilişki göstereceği, aynı zamanda olumsuz dini başa
çıkma ile intihar arasında olumlu yönde ilişki olacağı idi. Analiz sonucunda sadece
olumsuz dini başa çıkma tarzları ile intihar düşüncesi arasındaki olumlu ilişki
anlamlılık düzeyine ulaşmıştır. Olumlu dini başa çıkma ile intihar düşüncesi arasında
anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Linehan ve arkadaşları (1983) kişileri intihar
davranışından alıkoyan "olumlu" bilişler üzerinde odaklanmaktadır. Onlara göre
intihar eğilimli bireyleri eğilimli olmayan bireylerden ayıran en önemli özelliklerden
biri kendi inanç sistemlerinin içeriğidir. İntihar dürtüleri ile bunalmış olan bireyler bu
dürtülerine dayanmalarına yardımcı olan yaşamı sürdürme nedenlerine tutunabilir
(Linehan ve diğ., 1983). Olumlu dini başa çıkma tarzını ölçen ifadelere bakıldığında
olaylardan ilahi bir anlam çıkarma, Tanrı ile sıkı bir bağ kurma, sorunun üstesinden
gelmede Tanrı’nın yardımına güvenme gibi olumlu dini bilişler vardır. Bu anlamda
olumlu dini başa çıkma ile intihar arasında ters yönlü bir ilişki olması beklenebilir.
Ancak bizim çalışmamızda ters yönlü olan bu ilişki anlamlılık düzeyine
ulaşmamıştır. Benzer bir sonuç depresif belirtiler ile de gözlenmişti. Olumsuz dini
başa çıkma ile intihar düşüncesi arasındaki olumlu ilişki de olumsuz bilişler ile
intihar düşüncesi arasındaki ilişkiyi gösterebilir. Olumlu ve olumsuz dini başa çıkma
tarzları ile intihar riski konusunda literatürde yer alan bir bulguya da rastlanmamıştır.
Ancak, Molock ve diğerleri tarafından yapılan çalışmada (2006) benlik güdümlü
başa çıkma (self directed) yüksek düzeyde umutsuzluk, depresyon ve intihar girişimi
ile olumlu ilişkili bulunmuştur. Bu tarz başa çıkma, Tanrı’nın pasif bırakılıp bireyin
etkin olduğu tarzdır ve olumsuz dini başa çıkma yöntemi arasındadır. Bu anlamda
bizim bulgumuz da bu çalışma ile uyumlu gözükmektedir.
140
İntihar düşüncesinin inanç düzeyleri ile ilişkilerine bakıldığında, intihar
düşüncesi, Tanrı’ya inanç düzeyi ile ters yönde anlamlı ilişki göstermektedir. İntihar
düşüncesi, algılanan dindarlık düzeyi ile anlamlı bir ilişki göstermemiştir. Elde
edilen sonuca göre Tanrı’ya inanç düzeyleri arttıkça intihar riski azalmaktadır
denebilir. Yurt dışında yapılmış çalışmalara bakıldığında, dindarlık düzeyi ile intihar
riski arasında ters yönde bir ilişki olduğu (Gartner, 1996; Hilton ve diğ., 2002; King
ve diğ., 1996; Lizardi ve diğ., 2007; Walker ve Bishop, 2005; Zarghami ve diğ.,
2008) görülmektedir. Ülkemizde bu konuda yapılmış çalışmalarda (Ağılkaya, 2008;
İnce, 2007) intihar girişimi olan vakalar ele alınmıştır. Bu çalışmalar incelendiğinde
intihar girişimi öyküsü olan deneklerin çoğunun kendilerini biraz dindar ya da dindar
olarak tanımladıkları dikkat çekmektedir. Bahsi geçen çalışmada ortaya çıkan bu
veriler ise literatür ile pek uyuşmamaktadır. Ancak bahsi geçen çalışmaların
örneklem genişliğinin oldukça kısıtlı olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bizim
çalışmamızda ise dindarlık düzeyi ile intihar düşüncesi arasında ters yönlü olmasına
rağmen anlamlı bir ilişki olmadığı görülmektedir. Dua değişkenlerine bakıldığında,
intihar düşüncesi ile ne duaya yönelme ne de duanın algılanan olumlu etkisi arasında
anlamlı ilişki bulunmuştur. Türk örneklemde yapılan çalışmaların azlığı, ne yazık ki
ülkemiz açısından dindarlık ve intihar konusunda yeterli bilgiyi sağlamamaktadır. Bu
konunun değişik yönleriyle ve farklı gruplar üzerinde incelenmesi önemli
görünmektedir.
141
4.2.4. Tanrı Algısı ve Dini Başa Çıkma ile Diğer Değişkenler Arasındaki
İlişkilere Ait Bulguların Yorumlanması
Araştırmada ele alınan dini değişkenlerin (Tanrı algısı, dini başa çıkma, inanç
düzeyleri ve dua değişkenleri) birbirleri ile olan ilişkileri incelendiğinde ise ilk olarak
olumlu Tanrı algısı ile olumlu dini başa çıkma arasında olumlu yönde ilişki olduğu
görülmüştür. Olumsuz Tanrı algısı ise olumsuz dini başa çıkma ile olumlu ve anlamlı
bir ilişki göstermiştir. Elde edilen bulgular araştırmanın beklentilerine uygundur.
Sonuçlar, McElroy’un (1999) çalışmasının sonuçları ile tutarlı görünmektedir. Onun
çalışmasında da olumsuz yaklaşım olarak kabul edilen benlik güdümlü dini başa
çıkma, seven Tanrı algısı ile ters, uzak Tanrı algısı ile olumlu ilişki göstermiştir.
Yine, olumlu yaklaşım olarak kabul edilen işbirlikçi (collaborative) dini başa çıkma
Seven Tanrı algısı ile olumlu; uzak Tanrı algısı ile ters ilişki göstermiştir. Benzer
şekilde Maynard, Gorsuch ve Bjorck’ün (2001) çalışmasında da olumlu Tanrı algısı
benlik güdümlü tarz (olumsuz dini başa çıkma) ile ters ilişki gösterirken, teslimiyetçi
(surrender) dini başa çıkma tarzı olumlu ilişki göstermiştir. Bulguların ışığında
Tanrı’ya yönelik olumlu algıları daha fazla olan kişilerin sevgi yönelimli Tanrı algısı
olduğu; bu nedenle de zorluklar karşısında Tanrı’nın sevgi ve desteğini daha fazla
hissettikleri düşünülebilir. Olumsuz Tanrı algısı olanların ise korku yönelimli
algılarının olduğu düşünülürse, başlarına gelen olayların ilahi bir ceza olduğu ya da
Tanrı’nın sorunun çözümünde onları yalnız bırakacağı yönünde algıları olması
beklenebilir.
Olumlu Tanrı algısı ile stresle hem etkili başa çıkma hem de etkisiz başa çıkma
arasında olumlu yönde anlamlı ilişkiler görülmüştür. Olumlu Tanrı algısına sahip bir
142
kişi için Tanrı seven, koruyan ve destekleyen bir figürdür. Bu nedenle de stresli
durumlarla başa çıkmada Tanrı’nın bu desteğini algılayan kişi, bu durumla etkin bir
şekilde başa çıkabilir ancak aynı zamanda etkisiz yaklaşımlar olarak tanımlanan
boyun eğici yöntemlerin de kullanılıyor olması da beklenebilir. İslam dininde
bahsedilen tevekkül2 kavramı boyun eğici bir tarz olarak görünebilir. Teslimiyet ve
tevekkülü yaşayan bireylerin Tanrı algılarının daha olumlu olacağı düşünülürse,
olumlu Tanrı algısı ile etkisiz yaklaşımlar arasındaki olumlu ilişkiye dair elde
ettiğimiz bu sonucun anlamlı olduğu kısmen (boyun eğici tarz için) söylenebilir.
Olumsuz Tanrı algısı (korkutan, cezalandıran, uzak) ile etkili yaklaşımlar ters ilişki
gösterirken etkisiz yaklaşımlar olumlu bir ilişki göstermektedir. Elde edilen sonuçlar,
korkuya dayalı Tanrı algısı olanların stresle daha az etkin (çaresiz ve boyun eğici)
başa çıktığını düşündürmektedir.
Olumlu dini başa çıkma tarzı ile stresle baş etmede etkili yöntemler arasında
olumlu yönde anlamlı ilişki görülürken etkisiz yöntemler ile de olumlu yönde bir
ilişki gözlenmiştir. Olumsuz dini başa çıkma ise etkili yöntemlerle olumsuz, etkisiz
yöntemlerle olumlu ve anlamlı ilişkiler göstermiştir. Ekşi’nin (2001) çalışmasında ise
hem olumlu hem de olumsuz dini başa çıkma tarzları aktif başa çıkma tarzı ile
olumlu ilişki göstermiştir. Bu çalışma ile bizim bulgularımız kısmen uyumludur.
Elde edilen ilişkilerin yönü beklenen yöndedir. Beklentilere uymayan tek durum
olumlu dini başa çıkma tarzı ile etkisiz stresle baş etme yaklaşımları arasındaki
olumlu ilişkidir. İlişkinin yönünün olumlu olması, dine yönelme başa çıkma
biçimlerinin etkisiz yöntemlere dahil olduğu (Hiçdurmaz, 2005) fikrini kısmen
2 Vekil edinme, güvenme anlamındaki Arapça bir kelime. Gerekli tüm çabayı sarf ederek her türlü
tedbiri aldıktan sonra, işi tam bir inançla Allah’a havale etme (Cebecioğlu, 2005, sf:658).
143
destekler gibidir. Ancak Zanowski’nin (2009) ve Cole’ün (2005) çalışmasında da
olduğu gibi ilgili yazındaki çalışmalar olumlu dini başa çıkmanın etkili yöntemlerle
olumlu, etkisiz yöntemlerle ters ilişki olduğunu; olumsuz dini başa çıkmanın ise
etkisiz yöntemlerle olumlu, etkili yöntemler ile ters ilişkili olduğunu göstermektedir.
Daha önceki bulgular da dikkate alındığında, dini başa çıkma tarzları ile ilgili daha
geniş çalışmalara ihtiyaç duyulduğu düşünülmektedir.
4.3. Regresyon Analizlerinin Yorumlanması
4.3.1. Yaşamı Sürdürme Nedenlerini Yordayan Değişkenlerin
Yorumlanması
İnsanları yaşama bağlayan sebepleri (Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri)
yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla, aşamalı regresyon analizi yapılmıştır
(Bölüm 3.4.1). Yaşamı sürdürme nedenlerini yordayan demografik değişkenler
cinsiyet ve medeni durum olmuştur. Yordamanın yönüne bakıldığında kadınların
erkeklerden, evli olanların bekarlardan daha fazla yaşamı sürdürme nedeni bildirdiği
görülmüştür. Kadınlar daha fazla yaşamı sürdürme nedeni bildirmektedir ve bu sonuç
literatür ile uyumlu görünmektedir (Dobrow ve Thorell, 2004; Ellis ve Range, 1991;
Pompili ve diğ., 2007). Şahin, Batıgün ve Şahin’in (1998) yaptığı bir çalışmada da
kadınların daha fazla yaşamı sürdürme nedeni gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır.
Medeni durum değişkenine bakıldığında ise evlilerin bekarlardan daha fazla yaşamı
sürdürme nedeni belirttiği görülmektedir. Batıgün (2005), medeni durumun yalnızlık
144
literatüründe oldukça önemli bir değişken olarak ele alındığı ve bireylerin evli, bekar
ya da dul olması ile yaşadıkları yalnızlık duyguları arasında önemli ilişkiler
bulunduğundan behsetmektedir. Tek başına yaşayanların yalnız yaşamayanlara
oranla daha az yaşamı sürdürme nedeni belirttiğini gösteren (Dobrow ve Thorell,
2004) ve yalnızlığın yaşamı sürdürme nedenleri ile ters ilişkili olduğunu gösteren
(Şahin, Batıgün ve Şahin, 1998) bulgular vardır. Bu nedenle evli bireylerin onları
hayatta kalmaya iten daha fazla sebebi olduğu sonucu anlamlı olabilir.
Depresyon değişkeni ise üçüncü yordayıcı olarak karşımıza çıkmıştır. Depresif
bireylerin, onları yaşama bağlayan daha az sebep gösterdikleri tahmin edilmektedir.
Bizim bulgularımıza paralel olarak Pinto, Whisman ve Conwell (1998) yaşamı
sürdürme nedenleri ile umutsuzluk ve depresyon arasında ters yönde bir ilişki
bulmuştur. Dördüncü sırada, etkili stresle başa çıkma tarzının yordama gücü olduğu
görülmüştür. Etkili yaklaşımları daha fazla kullananların yaşamı sürdürmeye dair
daha fazla neden sundukları düşünülebilir. Wang ve diğerlerinin (2007) çalışmasında
da etkili yaklaşımlar ile yaşamı sürdürme nedenleri arasında olumlu bir ilişki olduğu
görülmüştür.
Beşinci olarak olumlu dini başa çıkmanın da yordayıcı gücü olduğu
bulunmuştur. Sorunlar karşısında olumlu dini başa çıkma tarzının daha fazla
kullanılmasının yaşamaya dair daha fazla sebep göstermeyi yordadığı görülmüştür.
Son olarak olumlu Tanrı algısının da yaşamı sürdürme nedenlerini yordama gücü
olduğu görülmüştür. Tanrı’ya yönelik daha olumlu tutumları olan kişilerin yaşama
dair daha fazla sebep gösterdikleri tahmin edilmektedir.
145
Açıklanan toplam varyansa en büyük katkıyı sırasıyla olumlu dini başa çıkma,
stresle etkili başa çıkabilme ve depresyon değişkenleri sağlamıştır. Elde ettiğimiz bu
sonuçlara göre olumlu dini başa çıkma tarzlarının ve stresle baş etmede etkili
yaklaşımların daha fazla kullanılması, düşük depresyon düzeyi, kadın olma, evli
olma ve olumlu Tanrı algısına sahip olma yaşamı sürdürme nedenlerini yordama
gücüne sahip bulunmuştur.
4.3.2. Depresyonu Yordayan Değişkenlerin Yorumlanması
Depresyonu yordayan değişkenleri belirlemek üzere yapılan analiz sonucunda
yaş, eğitim, ekonomik durum, medeni durum, yaşam olayı sıklığı, etkisiz ve etkili
stresle başa çıkma yaklaşımları, yaşamı sürdürme sebeplerinden hayata bağlılık,
olumsuz dini başa çıkma tarzı, olumsuz Tanrı algısı, algılanan dindarlık düzeyi,
duaya yönelme ve dua etkisinin depresyonu yordama gücü olduğu görülmüştür.
İlk sırada yordayıcı olarak karşımıza yaş değişkeni çıkmıştır. Yordama yönüne
bakıldığında, yaş ilerledikçe depresyon şiddeti azalıyor gibi görünmektedir. İlgili
yazın incelendiğinde 18-44 yaşlar arasında depresyon riskinin daha yüksek olduğu
(Antony ve Petronis, 1991) belirtilmektedir. Elde ettiğimiz bu sonuç, depresyonun
genç yaş grubunda daha sık görüldüğüne dair bulgularla uyumlu görünmektedir. Yaş
değişkeninin ardından sırasıyla eğitim, ekonomik durum ve medeni durum
değişkenlerinin küçük de olsa yordama gücü olduğu görülmüştür. Düşük eğitim
seviyesi ve düşük ekonomik durum da depresyon riski hakkında bilgi vermektedir.
Medeni durumun yordama yönüne bakıldığında bekar olmanın depresyon olasılığını
146
arttırdığı görülmektedir. İlgili yazın da bulgularımızı desteklemektedir (Akıskal,
1992; Antony ve Petronis, 1991; Bruce, Taceuchi, Leaf; 1991; Cimilli, 2001).
Beşinci sırada yaşam olaylarının sıklığının depresyonu yordama gücü olduğu
bulunmuştur. Olumsuz yaşam olaylarının depresyona zemin hazırlayabildiğinden
bahseden çalışmalar (Ünal ve ark., 2002), elde ettiğimiz bu bulguyu destekler
niteliktedir. İlgili yazında yaşam olaylarının depresyonda önemli bir rolü olduğundan
bahsedilirken, bireyin stresle nasıl başa çıkabildiğinin de depresyonda önemli
olduğundan bahsedilmektedir (Ünal ve Özcan, 2000). Bu açıdan, bizim
çalışmamızda da depresyonu yordayan bir diğer değişken olan etkisiz yaklaşımlar
aynı zamanda en güçlü yordayıcı değişken olmuştur. Etkili yaklaşımların da
yordayıcı gücü olduğu görülmüştür. Stresle başa çıkmada daha etkili yöntemleri
kullanma depresyon riskini azaltmaktadır denebilir. Daha önce aktarılan korelasyon
analizlerinin sonuçları da bu sonuçlar ile tutarlı görünmektedir. Baydoğan ve Dağ
(2008) tarafından hemodiyaliz hastaları üzerinde yapılan bir çalışmada da stresle baş
etme becerilerini yansıtan düşük öğrenilmiş güçlülük değişkeninin, depresif
belirtileri yordama gücü olduğu görülmüştür. Depresyon konusunda, bireylerin
stresle başa çıkma becerilerinin önemli olduğu söylenebilir.
Sekizinci sırada yordayıcı değişken olarak karşımıza yaşamı sürdürme
nedenlerinden “hayata bağlılık” faktörü çıkmıştır. Yordamanın yönüne baktığımızda,
hayata bağlılıkla ilgili daha fazla sebebe sahip olmanın depresyon riskini azalttığı
yorumu yapılabilir. Literatürde, hayatın anlamı ile ilgili arayışta bir sorun ya da
tıkanma yaşadığında bu kişilerde depresyon görülebileceğinden (Alper, 2001; sf:6)
bahsedilmektedir.
147
Depresyonu yordamada dokuzuncu sırada olumsuz dini başa çıkma faktörünün
küçük bir yordayıcı gücü olduğu görülmüştür. Ward (2010) tarafından yapılan bir
çalışmada, depresyonu yordayıcı gücü olan değişkenleri belirlemek üzere dindarlık
eğilimleri, dini başa çıkma tarzları ve kortizol reaktivitesi analize katılmıştır. Bu
değişkenlerden yalnızca olumsuz dini başa çıkma tarzının depresyonu yordama
gücüne sahip olduğu görülmüştür. Bizim çalışmamızda da olumsuz dini başa çıkma
değişkeninin yordama gücünün bulunması, bu çalışma ile tutarlı görünmektedir. Bu
sonuçlara göre, olumsuz dini başa çıkma tarzlarının daha fazla kullanılması,
depresyonu yordamada bize fikir verebilmektedir.
Onuncu sırada olumsuz Tanrı algısı da küçük bir katkı ile depresyonu yordayan
değişkenler arasına girmiştir. Depresyon ile Tanrı algısı arasındaki ilişkiye dair
yapılmış çalışmaların sonuçları (Aydın, 2010; Braam ve diğ., 2008; Kim, 2009;
Ryoo, 2005; Salsman ve Carlson, 2005), genel olarak iki değişken arasında ters
yönde bir ilişki olduğunu göstermektedir. Olumsuz Tanrı algısının depresyonun
yordayıcısı oladuğuna dair elde edilen bu bulgu ilgili yazın ile uyumlu
görünmektedir.
Depresyonu son olarak yordayan değişkenler duaya yönelme ve dua etkisi
değişkenleri olmuştur. Yordamanın yönüne bakıldığında, duaya daha fazla
yönelmenin depresyonu yordadığı görülmektedir. Bu durum depresif bireylerin
stresle başa çıkmada duaya daha fazla yöneldiği yönündeki bulgularla (Ellison, 1991)
açıklanabilir. Duanın algılanan etkisine bakıldığında ise, duanın olumlu etkilerini
daha az hissetmenin depresyon olasılığını arttırdığını göstermektedir. Bu sonuçlar,
148
depresyon konusunda önemli olanın duanın sıklığından ziyade kişi için taşıdığı önem
ve kişideki tesiri olduğunu düşündürmektedir.
4.3.3. İntihar Olasılığını Yordayan Değişkenlerin Yorumlanması
Daha önce bahsedildiği gibi bu çalışmada kişilerin intihar olasılıklarını ölçen
bir ölçek kullanılmamıştır. İntihar düşüncesi ya da olasılığı ile ilgili bilgi Beck
Depresyon Ölçeği’nden elde edilmiştir. Ölçeğin dokuzuncu maddesi intihar
düşüncesini ölçmektedir. Araştırmaya katılan deneklerin sayıca fazla olan kısmı
intihar düşüncesi olmadığını gösteren ifadeyi işaretlemiştir. Bu durumda da intihar
olasılığını yalnızca bu madde ile ele almak araştırmanın sınırlılığını oluşturmaktadır.
Bu duruma neden olan bir faktör, kişilerin bu maddede intihar düşüncesini doğrudan
belirtmeye çekinmiş olmaları olabilir. İntihar olasılığına dair veriyi
çeşitlendirebilmek için umutsuzluk (BDE 2. madde) ve ilgi kaybı/izolasyon (BDE
12. madde) gibi intihar fikrine eşlik edebilecek maddeleri de analize katmak daha
uygun görülmüştür. İlgili literatür incelendiğinde umutsuzluk ve diğer insanlara olan
ilginin kaybı intihar düşüncesine eşlik eden önemli değişkenlerdir (Batıgün, 2005;
Beck ve ark., 1985; Sayar, Öztürk ve Acar, 2000). İntihar olasılığını yordayan
değişkenleri belirlemek için intihar olasılığı “intihar düşüncesi, umutsuzluk ve ilgi
kaybı” maddelerinin toplamından elde edilen puanlar ile hesaplanmıştır.
İntihar olasılığı puanlarını yordama gücü olan değişkenler incelendiğinde, yaş,
eğitim, medeni durum, hayata bağlılık, etkisiz yaklaşım, etkili yaklaşım, olumlu
Tanrı algısı ve algılanan dindarlık düzeyinin yordayıcı gücü olduğu görülmüştür.
İntihar olasılığını yordama gücü en yüksek olan değişken yaşamı sürdürme
149
nedenlerinden hayata bağlılık faktörü ve sonrasında da etkisiz yaklaşımlar olmuştur.
Yaş, eğitim ve medeni durum değişkenlerinin yordama yönü incelendiğinde, düşük
yaş grubunda olma, düşük eğitim seviyesi ve bekar olmanın intihar olasılığını
yordadığı görülmüştür. Elde edilen bu sonuçlar literatür ile uyumludur (Alptekin,
Duyan ve Demirel, 2006; Asoğlu, 2007; Kaya, 1999). Daha önceki çalışmalar
incelendiğinde (Batıgün ve Şahin, 2003; Ertemir ve Ertemir, 2003) özellikle 15-24
yaş arasındaki genç grubun daha fazla intihar riski taşıdığı görülmektedir. İntihar
riskinin gençlerde daha yüksek olmasına Batıgün ve Şahin (2003), şöyle bir model
açıklama getirmektedir: 14-24 yaş arasında bulunan gençlerin, problem çözme
becerilerinin yetersiz, öfke/saldırganlık ve dürtüsellik düzeylerinin ise yüksek olması
nedeni ile stresli bir yaşam olayı ya da durum ile karşı karşıya kaldıklarında, gençler
intiharı bir çözüm yolu olarak akıllarına daha çabuk getiriyor olabilir ve bu yüzden
de intihar olasılıkları artabilir (Batıgün ve Şahin, 2003).
Yaşamı sürdürme nedenlerinden hayata bağlılık faktörü dördüncü sırada intihar
olasılığını yordayan değişken olmuştur. Hayata bağlılık yönünde daha fazla yaşamı
sürdürme nedeni olanların intihar olasılığının daha düşük olacağı tahmin edilebilir.
Batıgün’ün (2005) çalışmasında da, hayata bağlılık faktörünün düşük düzeyde
olmasının intihar olasılığını yordadığı sonucuna ulaşılmıştır. Kişinin hayata bağlılığı
oranında intihar riskinin azaldığı söylenebilir.
İntihar olasılığını yordamada karşımıza çıkan sonraki değişkenler stresle başa
çıkma tarzlarından öncelikle etkisiz yaklaşım sonrasında da etkili yaklaşımlar
olmuştur. Stresle başa çıkmada daha etkisiz yöntemlerin kullanımı intihar olasılığı
için bir risk faktörü olabilir. Batıgün ve Şahin (2003) çalışmalarında intihar
150
olasılığını yordamada önemli değişkenlerden birinin kişilerin problem çözme
becerilerindeki yetersizlik olduğundan bahsetmektedirler. Bu anlamda, insanların
stresle başa çıkmada yetersiz kalmaları durumunda intihar fikrini akıllarına daha
çabuk getirebilecekleri düşünülebilir. İntihar olasılığı yüksek grupların stresle etkin
olarak başa çıkamadıkları yönünde bulgulara ulaşılmış başka araştırmalar da (Botsis
ve ark., 1994; Schotte ve Clum, 1982) bizim bulgumuzu desteklemektedir.
Olumlu Tanrı algısının yordama yönü incelendiğinde, olumlu Tanrı algısı
puanlarının düşük olmasının intihar olasılığını, küçük de olsa, yordayabildiği
görülmüştür. Bu sonuç, olumlu bir Tanrı algısına sahip olmanın kişiyi intihardan
koruyabileceğini düşündürmektedir. Algılanan dindarlık düzeyi de intihar olasılığını
yordama gücüne sahip çıkmıştır ve yordamanın yönü negatiftir. Yani kendilerini
daha az dindar olarak tanımlayanların intihar olasılıklarının daha fazla olduğu tahmin
edilmektedir. İlgili yazında da dindarlığın intihardan koruyucu etkisi olduğundan ve
dinsiz olmanın intihar için bir risk faktörü olduğundan bahsedilmektedir (Kaya,
1999). Elde edilen bu sonuç ilgili yazını destekler niteliktedir.
Regresyon analizlerinin sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, olumlu bir
Tanrı algısı olan, olumlu dini başa çıkma yollarını kullanan kişilerin yaşama dair
daha fazla sebep bildirdikleri, olumsuz bir Tanrı algısına sahip olanların ya da
olumsuz dini başa çıkma yollarını kullananların daha depresif olabildikleri veya
intihar olasılıklarının daha yüksek olabileceği düşünülebilir. Ayrıca elde edilen
bulgular, kişinin kendini ne kadar dindar hissettiğinin depresyona bir etkisi olmasa
da intihar olasılığını azaltan bir faktör olabileceğini düşündürmüştür.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
İntihar konusunda yapılmış çalışmalar ve kendi çalışmamızın bulguları
değerlendirildiğinde, yaşamak için daha çok sebep bildiren insanların intihar riskinin
daha düşük olduğu görülmektedir. Yaşamı sürdürmeye yönelik sebepler ve bunun
kişiye sağladığı anlam ve amaç duygusu önemlidir. Bu konuda Frankl, ikinci dünya
savaşında toplama kampındaki deneyimlerinden yola çıkarak önemli tespitler
sunmaktadır. Frankl’a göre, kişinin kendi yaşamında bir anlam bulma arayışı,
insandaki temel güdüleyici güçtür (Frankl, 1984, sf:113). Nevrozların bir kısmının
hayattaki anlamsızlıktan doğduğunu ve en büyük varoluşsal stresin, anlam eksikliği
olduğunu düşünmektedir (Yalom, 1980; sf:658-659). Benzer şekilde, Jung da
anlamsızlığın hayatın bütünlüğünü engellediğini ve hastalığa eşdeğer olduğunu ve
anlamın birçok şeyi, hatta her şeyi dayanılır bir hale getirdiğini söyler (Yalom,
1980;sf:676). Varlığı anlama ya da bir anlam bütünlüğü içerisinde kavrama eğilimi
insan olmanın en önemli ayrıcalıklarından biridir (Bahadır, 2000). Frankl’a göre
anlam, keşfedilecek bir şeydir. İnsan onu icat edemez, onu ancak keşfeder. Genel
olarak bakıldığında Frankl’ın görüşleri temelde dinseldir. O, her insanın keşfedip
gerçekleştirmesi için Tanrı’nın hazırladığı bir anlam olduğunu düşünür (Yalom,
1980;sf:728). Bahadır (1999), dinin anlam duygusu açısından güçlü bir kaynak
olduğu fikrine katılmakla beraber, anlam ve amaç duygusunu yitirmiş bir kişinin de
güçlü bir dini yapıya sahip olmasının zor olduğunu belirterek bu ilişkinin tek taraflı
olmadığına vurgu yapmaktadır. Din, hem zihinsel hem de ruhsal gelişimde önemli
bir rol oynayabilir (Bahadır, 1999).
152
Frankl, toplama kampındaki arkadaşlarının düşüncesiyle kendi düşüncesi
arasındaki farkı şöyle belirtmiştir: “Yoldaşlarımın sorusu şöyleydi: Bu kampta
hayatta kalacak mıyız? Çünkü eğer kalmayacaksak, bütün bu acıların hiçbir anlamı
yok. Benim sorum ise şöyleydi: Bütün bu acıların, çevremizdeki bunca ölümün bir
anlamı var mı? Çünkü eğer yoksa hayatta kalmanın kesinlikle hiçbir anlamı yok.
Çünkü anlamı böyle rastlantıya bağlı olan bir yaşam, nihai anlamda yaşanmaya
değmez.” (1984, sf:130).
Yaşamlarında hiçbir amaç, anlam ya da hedef göremeyen ve bu nedenle yaşamı
sürdürmeyi anlamsız bulan kişinin kaybedeceğini söyler Frankl. Zor durumlarda
oluşmuş bu amaçsızlık halinin geçmesi için gereken şey yaşama yönelik tutumdaki
temel bir değişmedir. İntihar olgusuna da acının anlamını keşfetmek ve yaşamı
sürdürmek için nedenler bulabilmek ile yaklaşır (Frankl, 1984; Sf:92). İntihar
girişiminde bulunanların bir kısmının intiharından önce katlanılamaz bir acı
içerisinde olduğu düşünülebilir. Acılara son vermek adına kendilerini öldürmeyi
seçmiş olabilirler. Ancak Frankl, insan yaşamının tamamlanmış olması için acı ve
ölümün olması gerektiğini savunur. Ona göre eğer hayatta gerçek bir anlam varsa
acıda da bir anlam olmalıdır. İnsanın kaderini ve acılarını kabul ediş yolunun en ağır
koşullarda bile kişinin yaşamına daha derin bir anlam katma fırsatı verdiğini söyler
(Frankl, 1984; sf:82).
Frankl’ın üzerinde durduğu bir nokta da iyimserliktir. İyimserlik, acıyı bir
insan başarısına dönüştürmeye, suçluluk hisseden kişinin, kendisini daha iyiye
yönelik olarak değiştirme fırsatını kazanmasına ve yaşamın geçiciliğinden, sorumlu
bir tavır almaya yönelik girişim gücü kazanılmasına olanak vermektedir (sf:150).
153
Sonuç olarak, her intihar olayına anlamsızlık duygusu ile kalkışılmamış olsa da
Frankl, uğrunda yaşamaya değer bir anlam ve amacın farkında olması halinde bireyin
kendi yaşamına son verme dürtüsünün üstesinden gelineceğini savunur (Frankl,
1984,sf:154). Koenig (2009) ve Stack’ın (1983) belirttiği gibi dinler insanlara
yaşamaya dair anlamlar sunabilmektedir. Bu açıdan Frankl ve diğer varoluçuların
odaklandığı anlam duygusu, dinler sayesinde de elde edilebilir. Bu anlam kimi
zaman kişisel anlamlardan daha üst bir düzeyde olabilir.
Kendi kültürümüz içinde de anlamlı ve mutlu bir yaşamın anahtarının sevgi ve
ümit olduğunu gösteren pek çok kaynak vardır. Örneğin Yunus Emre hayatının
anlamını şöyle ifade eder: “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için. Dostun evi
gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.” Kuran-ı Kerim’de ve hadislerde de insanın
varoluşunun anlamına ve zorluklar karşısında insanın içindeki mücadele edebilme
gücüne yapılan atıfların1 da inanan insanın yaşama bağlanmasında ve yaşamına bir
anlam bulmasında önemli ve derin bir yer tuttuğu düşünülmektedir.
Yapılan çalışmalarda dini inançların ruh ve beden sağlığı ile çoğunlukla pozitif
ilişkili olduğu görülmektedir (Güler, 2007; Koenig, 2007a; Koenig, 2009). Dini
inanca sahip olmanın insanın psikolojik ve bedensel sağlığı ile ilişkili olmasında
dinin bazı özellikleri etkili olabilir. Örneğin genel olarak dinler, alkol ve madde
kullanımı, ölçüsüz yemek yeme, tembellik gibi sağlıksız davranışları engelleyerek
sağlık davranışlarını önermektedir. Zor ve sıkıntılı zamanlarda çaresizlik hisseden
kişilere bir sığınak ve güvenli bir liman sunabilmektedir. Böylece, zorluklarla
mücadele etmede kişiye güç verir ve geçici olan sıkıntılara sabretme güç ve becerisi
1 Ayet numaraları: 94:5; 65:7; 90:1-4; 6:12/54; 15:56; 39:53; 29:23 (Akdemir, 2004).
154
kazandırabilir. Ayrıca, kıssalar yoluyla kişilere rol modeller sağlayabilmektedir.
Hikayeler aracılığıyla kişilerin problem çözme becerilerini etkin kullanmalarını ve
yeni çözüm yolları bulmalarını sağlayabilir. Örneğin Hz. Eyüp kıssasında acılara
sabretmenin sonunda elde edilen mutluluk, insanların üstesinden gelemedikleri dış
kaynaklı acılara sabretmeleri ve bu acıların geçeceğine dair umut taşımalarına
yardımcı olabilmektedir. Bunlara ek olarak dinlerin, iyiliklerin ve kötülüklerin bir
karşılığının olduğunu vaat etmesi, insanın acılar karşısında daha güçlü ve daha
güvenli durmasını sağlayabilir. Boşluk, yalnızlık ve çaresizlik hissinden korur. Toplu
olarak yapılan ibadetler ve ritüeller ile bir gruba ait olma, ortak bir amaç edinme gibi
kazanımlarla kişiye aidiyet duygusu kazandırır ve sosyal destek imkanı sağlayabilir.
Hilton, Fellingham ve Lyon (2002) madde kullanımının ve yalnızlığın intiharla olan
ilişkisine vurgu yaparak dinlerin bu durumlarda sağladığı yararların intiharı
önlemede etkili olabileceğini söylemektedir. Bu araştırmacılara göre ayrıca pek çok
dinin, hayata ve insan yaşamının kutsallığına vurgu yapması da inançlı kişilerin
yaşama arzusunu pekiştirmektedir.
Bu çalışmada elde ettiğimiz bulgulara göre olumlu bir Tanrı algısına sahip
olanların zorluklarla baş etmede daha olumlu dini başa çıkma tarzlarını kullandığı ve
olumlu Tanrı algısına sahip olan ve olumlu dini başa çıkma tarzlarını kullananların
daha az depresif olduğu, intihar düşüncesinin daha az olduğu ve yaşamı sürdürmeye
yönelik daha fazla sebebe sahip olduğu söylenebilir. Bu açıdan, olumlu dini
inançların psikolojik sağlıkla pozitif yönde ilişkili olduğu ve kişileri intihardan
alıkoyabilecek değişkenler olduğu düşünülebilir. Seven, koruyan ve yol gösteren bir
Tanrı’ya olan inanç, kişileri yaşama bağlayan bir unsur olabilir. Ve böylesi bir Tanrı
algısı, acılara göğüs germede inanan bireye yardımcı olabilmektedir. İntihar
155
düşüncesinde düşük benlik değerinin önemli olduğu söylenebilir. Daha önceki
çalışmaların bulguları incelendiğinde Tanrı algısı ile benlik imgesi arasındaki pozitif
ilişkinin üzerinde durulması gerekmektedir. Olumlu Tanrı algısının daha yüksek
benlik değeri ile ilişkili olduğundan bahsedilir (Benson ve Spilka, 1973; Güler,
2007a). Bu anlamda Tanrı’nın ya da dini öğretilerin, kendisine bakışını nasıl
algıladığı, kişinin benlik değeri ile ilişkili görünmektedir. Kişinin Tanrı’nın kendisine
nasıl baktığı ile ilgili algılamasının benlik değeri (kişinin kendisine nasıl baktığı)
ölçüsünde olacağı düşünülebilir. Uzak ve cezalandırıcı bir Tanrı algısı ile düşük
benlik değeri (Güler, 2007a), daha fazla depresif belirti (Aydın, 2010) ve daha fazla
intihar düşüncesi arasındaki ilişkiler, kabul edici, seven, koruyan Tanrı algısının
intihardan koruyucu bir faktör olabileceğini akla getirmektedir.
Özdoğan (2011), insanın bir takım manevi ihtiyaçlarından söz ederken,
cezalandıran bir Tanrı algısı yerine seven bir Tanrıya inanmanın, Tanrı ile pazarlık
etmek yerine O’na güvenmenin, çözülmemiş deneyimler ve pişmanlıklar yerine
çözüm için sorumluluk almanın, ısrarcı olmak yerine anı yaşama ve değişime açık
olmanın, manevi şüpheler yerine güven ve üretkenliğin kişiye daha fazla yardımcı
olduğunu belirtmektedir.
Araştırmamızın sonuçları dinin intiharı önleyici bir faktör olmasının yanısıra
olumlu dini algıların da yaşama bağlayan ve psikolojik sağlığı destekleyen bir yönü
olduğunu düşündürmektedir. Olumsuz (korku odaklı) dini algıların ise bir takım
psikolojik sıkıntılara yol açabileceği tahmin edilmektedir. Bu çalışmanın verileri
ışığında olumlu (sevgi yönelimli) dini inançların insanları yaşama bağlayan
sebeplerle ilişkili olduğu ve kimi insanlar için intiharı önlemede etkin bir faktör
156
olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle dini/manevi inançların sadece intiharı
yasaklayan yönüne değil, ruh sağlığını geliştirici yönlerine de odaklanmak gerekir.
Dindarlık ile psikolojik sağlık arasındaki ilişkiye odaklanan pek çok
araştırmacı, ruh sağlığı uzmanlarının danışanlarının dini yapılarına karşı hassas
olmaları gerektiğini ve bazı noktalarda onlara destek olmaları gerektiği görüşündedir
(Dervic ve ark., 2004; Koenig, 2009; Göka, 1999). Bizim araştırmamızda da ortaya
çıkan dindarlık-intihar ilişkisi göz önüne alındığında, bireylerin dini inanç yapılarının
intiharı önleme müdahaleleri için bir kaynak olarak kullanılabileceği
düşünülmektedir. Pargament ve arkadaşlarının (2001) yaptıkları çalışmada,
cezalandırıcı ve sevgisiz bir Tanrı figürü içeren dini/manevi çatışmalar yaşayan
kişilerin sağlık durumlarının daha kötüye gittiği görülmüştür. Bu nedenle Koenig ve
arkadaşları (2003), sağlık hizmeti uzmanlarının da olumlu manevi deneyimler
yaşamaları için hastalarına destek olması gerektiği görüşündedir. Klinisyenler, tüm
hastaları için (depresif olsun ya da olmasın) dinin onların hayatında önemli bir yeri
olabileceğinin farkına varmalıdır. Bu nedenle klinisyenler bunun hastanın hastalığa
vereceği yanıta nasıl etki ettiğine duyarlı olmalıdırlar. Kısa bir spiritüel öykü
alınması, hastaların dini ve manevi inançlarının hastalıkla başetmelerinde, sosyal
desteklerinde ve tıbbi kararlarında maneviyatın nasıl bir etkisi olduğunu öğrenmesine
yardımcı olur. Klinisyenler hastalarıyla din ve maneviyatı nasıl rahat
tartışabileceklerini öğrenmeli ve hastalarına rahatlık ve umut kaynağı olan bu
inançlarını kullanarak yardımcı olmalıdırlar (Koenig, 2007a). Hastaların dini veya
manevi inançları hakkında basit bir şekilde konuşmanın bile daha düşük depresyon,
daha iyi hasta işlevi ve daha güçlü bir doktor-hasta ilişkisi ile sonuçlandığı
gösterilmiştir (Kristeller ve diğ., 2005). Bizim çalışmamızda elde edilen bulgular da
157
dini bazı değişkenlerin psikolojik sağlık ile ilişkili olduğunu ve iyileşme sürecinde
danışanların dini inançlarının göz önünde tutulmasının yararlı olabileceğini
düşündürmektedir.
Bundan sonraki çalışmalar için araştırmacıların dindarlığın farklı boyutlarını
ele almaları önerilebilir. Ayrıca, klinisyenler tarafından dini inanç intihar ilişkisi
konusunda uzunlamasına ve/veya klinik çalışmaların yapılması da bu konunun daha
ayrıntılı incelenmesi açısından önemlidir. Olumlu dini inançların psikolojik sağlık
açısından yararlı olduğuna dair elimizdeki veriler ışığında, gerek ilköğretim din
kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde ve gerekse dini hutbe ve vaazlarda olumsuz Tanrı
imgesinden uzak durularak, seven Tanrı imgesini yansıtan bilgilerin verilmesi ve
olumlu dini inançların aktarılması sağlıklı bir toplum yapısının oluşumuna katkı
sağlayacaktır. Din eğitimi ve din hizmetleri alanında çalışanların bu durumu dikkate
almaları son derece önemlidir.
Olumlu dini algıların insanın yaşama devam etmesinde ve bu yaşamı da onurlu,
sağlıklı ve değerli bir şekilde devam ettirmede önemli olduğuna dair bir yaklaşım da
Şeyh Galib’in dizelerinden anlaşılabilir. Şeyh Galip, insanın yaratılmışlar içindeki en
şerefli varlık olduğunu söyler ve insanın yaratılışındaki hikmeti kavraması ve ona
göre düşünüp hareket etmesi gerektiğini savunur. O, insanın bazen kendisini çok
zayıf, güçsüz, umutsuz ve yılgın hissettiğini ifade ederken bu durumda insanı yıkık
bir viraneye benzetir. Ancak insanın özünde böyle olmadığını, sadece içindeki
enerjiyi henüz keşfedemediğini savunur. Yine hazinelerin viranelerde bulunduğuna
da gönderme yapar. Şeyh Galip, zatına hoşça bak derken, insanın varoluşu üzerine
derin düşünmesi gerekliliğinin yanısıra, ümitsizliğe düşmenin, dünya dertlerinin
158
altında ezilip kalmanın, mücadeleden vazgeçmenin insan onuruna yakışmadığına ve
yaşama daha iyimser bir gözle bakılması gerektiğine işaret etmektedir (Tok, 2010).
Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen.
(Kendine dikkatlice bak, sen alemin özüsün.)
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen.
(Sen varlıkların gözbebeği olan insansın)
Şeyh Galip
6. KAYNAKLAR
Agnew, R., (1998), “The Approval of Suicide: A Social-Psychological Model.”
Suicide and Life Threatening Behavior, 28, s.205-225.
Ağılkaya, Z., (2008), İntihar Girişiminde Bulunanlarda Dini Tutum ve
Davranışlar, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Ai, A.L, Peterson C, Tice T.N. ve ark., (2004), “Faith-Based and Secular Pathways
to Hope and Optimism Subconstructs in Middle-Aged and Older Cardiac
Patients”, Journal of Health Psychology, 9, s.435-450.
Ai, A.L., Dunkle, R.E., Peterson, C. ve Bolling, S.F., (1998), “The Role of Private
Prayer in Psychological Recovery among Mid-Life and Aged Patients
Following Cardiac Surgery”, The Gerontologist, 38(5), s.591–601.
Ai, A.L., Peterson, C., Bolling, S.F. ve Rodgers, W., (2006), “Depression, Faith-
Based Coping, And Short-Term Postoperative Global Functioning in Adult and
Older Patients Undergoing Cardiac Surgery”. Journal of Psychosomatic
Research, 60, s.21-28.
Ak, M., Özmenler, K.N. ve Bozkurt, A., (2006), “Depresyon Hastalarında Belirti
Şiddeti ve Umutsuzluğun İntihar Davranışı Üzerindeki Etkisi”, Kriz Dergisi,
14 (3), s.1-7.
Akdemir, S., (2004), Son Çağrı Kur’an, Ankara Okulu Yayınları, 1. Basım, Ankara.
Akıncı, F.Y. ve Öz, F., (1999), “Histerektomi Sonrası Baş Etme Yöntemleri ve
Ruhsal Belirtiler”, içinde V. Ulusal Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi
Kongre Kitabı, Novartis A. Ş., İstanbul, s. 356-364.
Akiskal, H.S., (1992), “Duygudurum Bozukluklarının Doğası ve Çeşitliliğine Yeni
Bir Bakış”. Türk Psikiyatri Dergisi, 3(3), s.163-169.
Alec, R., (2000), “Psychiatric Emergencies. Suicide.” BJ Sadock, VA Sadock (Ed),
Comprehensive Textbook of Psychiatry, 2. Cilt, 8. Baskı, Philadelphia,
Williams & Wilkins, s.2031-2040.
Alper, Y., (2001), Depresyon Psikoterapisi, Alfa Yayınları, İstanbul.
Alptekin, K., (2002), 1974-1999 Yılları arasında Türkiye’de tamamlanmış
intiharların coğrafi yerleşim birimleri ve cinsiyetlere göre dağılımı, TC.
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları, Ankara.
Alptekin, K., Duyan, V. ve Demirel, S., (2006), “Adıyaman‟da İntihar Girişimleri”,
Anadolu Psikiyatri Dergisi, 7, s.150-156.
Altındağ A, Özkan M, Oto R., (2005), “Suicide in Batman, Southeastern Turkey”.
Suicide Life Threat Behav, 35(4), s.478-82.
American Psychiatric Association, (2000), Diagnostic and Statistical Manual of
Mental Disorders (4th ed., text revision). Washington, DC: Author.
Anderson, S., (2006), The Image of God in Suicidal Persons, Master Thesis,
St.Stephen's College, Alberta.
Andreasen, N.C., Rice, C., Endicott, J. ve diğ., (1987), “Familial Rates of Affective
Disorder: A Report From the National Institute of Mental Health Colloborative
Study”. Arch Gen Psychiatry, 44, s.461-469.
Anglin, D.M., Gabriel, K.S. ve Kaslow, N., (2005), “Suicide Acceptability and
Religious Well-being: A Comparative Analysis in African American Suicide
160
Attempters and Non-Attempters.” Journal of Psychology and Theology,
33(2), s.140-150.
Angst, J. ve Clayton, P.J., (1998), “Personality, Smoking and Suicide: A Prospective
Study”. Journal of Affective Disorders, 51, s.55-62.
Ano, G.G. ve Vasconcelles, E.B. (2005). “Religious Coping and Psychological
Adjustment to Stress: A Meta-Analysis”. Journal of Clinical Psychology, 61,
s.461– 480.
Ansari, G.A., (2006), Dealing With Negative Life Events: The Effect of
Individual and Collective Religious Participation and Religious Coping On
Mental and Physical Health in Muslims. Unpublished Doctoral Dissertation,
American University.
Antony, J.C. ve Petronis, K.R., (1991), “Suspected Risk Factors for Depression
among Adults 18-44 Years Old”. Epidemiology, 2, s.123-132.
Arkun, N. (1978). İntiharın Psikodinamikleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Matbaası, 2. Baskı, İstanbul.
Aslan, Ş., (2007), “Örgütsel Ortamda Bireysel Stresle Başaçıkma Tutumlarının
Araştırılması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
18,s.67-84.
Asoğlu, M., (2007), Şanlıurfa’da İntihar Girişimlerinin İlişkili Olduğu Risk
Faktörleri, Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dekanlığı Psikiyatri Anabilim Dalı, Şanlıurfa.
Ateşçi, F.Ç., Kuloğlu, M., Tezcan, E. ve Yıldız, M., (2002), “İntihar girişimi olan
bireylerde birinci ve ikinci eksen tanıları”, Klinik Psikiyatri, 5, s.22-27.
Atlı, Z., (2007), İntihar Olasılığı Ölçeği (İOÖ)’ nin Klinik Örneklemdeki
Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Aydın.
Aydın, Ö.G., (2010), “Tanrı İmgesi ile Çeşitli Psikolojik Değişkenler Arasındaki
İlişki”. Yayımlanmamış çalışma.
Ayhan, N., (1996), “Ülkemizde İntihar Verilerinin Toplanması ve Derlenmesi:
Kavramlar, Yöntemler ve Zaman Serileri”. Kriz Dergisi, 4(1), s.23-33.
Azhar, M.Z. ve Varma, S.L., (1995), “Religious Psychotherapy in Depressive
Patients”, Psychother Psychosom, 63, s.165-173.
Baechler, J., (1980), “A Strategic Theory”, Suicide and Life-Threatening
Behaviour, 10, s.70–99.
Bahadır, A., (1999), Hayatın Anlam Kazanmasında Psikososyal Faktörler ve
Din, Uludağ Üniversitesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bursa.
Bahadır, A., (2000), “Hayatın Anlam Kazanmasında Psikososyal Faktörler ve Din”,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 6, s.185-230.
Bainbridge, W.S. ve Stark, R., (1981), “Suicide, Homicide, and Religion”. Annual
Review of the Social Sciences of Religion, 5, s.33-56.
Bainbridge, W.S., (1989), “The Religious Ecology of Deviance”. American
Sociological Review, 54, s.288-295.
Balgamış, E., (2007), Eğitim Yöneticilerinde Düşünme Stilleri ile Başa Çıkma
Davranışları Arasındaki İlişki. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tokat.
Barlas, G., (1998), İstanbul İli Hemodiyaliz Birimlerinde Çalışan Hemşirelerde
Görülen Depresyon Belirtileri ve Başa Çıkma Yöntemleri, Psikiyatri
161
Hemşireliği Programı Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Barnes, R.A., (1979), Characteristics of the Chronic Suicide Attemter. In
Proceedings Communication: 10.International Congress for Suicide
Prevention and Chrisis Intervention, Ottawa, 17-20 June.
Batıgün, A. D. ve Şahin, N. H., (2003), “Öfke, Dürtüsellik ve Problem Çözme
Becerilerindeki Yetersizlik Gençlik İntiharlarının Habercisi Olabilir mi?” Türk
Psikoloji Dergisi, 18 (51), s.37-52.
Batıgün, A. D., (2004), “İntihar ile İlgili Bazı Değişkenler: Öfke/Saldırganlık,
Dürtüsel Davranışlar, Problem Çözme Becerileri, Yaşamı Sürdürme
Nedenleri”, Kriz Dergisi, 12(2), s.49-61.
Batıgün, A.D., (2005), “İntihar Olasılığı: Yaşamı Sürdürme Nedenleri, Umutsuzluk
ve Yalnızlık Açısından Bir İnceleme”, Türk Psikiyatri Dergisi, 16(1), s.29-
39.
Baumeister, R.F., (1989), “Suicide as Escape from Self”, Psychological Review, 97
(1), s.90–113.
Baydoğan, M. ve Dağ, İ., (2008), “Hemodiyaliz Hastalarındaki Depresiflik
Düzeyinin Yordanmasında Kontrol Odağı, Öğrenilmiş Güçlülük ve Sosyotropi-
Otonomi”. Türk Psikiyatri Dergisi, 19(1), s.19-28.
Beaver, C.W., (1972), “Hope and Suicide in the Concentration Camp”. In E. S.
Shneidman (Ed.), Death and the college student. New York: Behavioral
Publications.
Beck, A.T. ve Weishaar, M.E., (1990), “Suicide Risk Assessment and Prediction”.
Crisis, 11, s.22-30.
Beck, A.T., (1967), Depression: Clinical Experimental and Theoretical Aspects.
NewYork: Harpert&Row.
Beck, A.T., Steer, R.A., Kovacs, M. ve Garrison, B., (1985), Hopelessness and
eventual suicide: A 10-year prospective study of patients hospitalized with
suicidal ideation. American Journal of Psychiatry, 142, s.559–563.
Beck, A.T., Ster R.A., Beck, J.S., (1993), “Hopelessness, Depression, Suicidal
Ideation, and Clinical Diagnosis of Depression”, Suicide Life Threat
Behavior, 23, s.139-145.
Bender, M., (2000), “Suicide and Older African-American Women”. Mortality, 5,
s.158-170.
Benson, P. ve Spilka, B., (1973), “God Image as a Function of Self-Esteem and
Locus of Control”, Journal for the Scientific Study of Religion, 12(3),
September, s.297-310.
Bergin, A. E., (1983), “Religiosity and Mental Health: A Critical Re-evaluation and
Metaanalysis.” Professional Psychology: Research and Practice, 14, s.170-
184.
Berksun, O.E., Ünal, S. ve Göğüş, A.K., (1991), “Psikiyatrik Rahatsızlıklar ve
Presipitan Faktör Olarak Yaşam Olayları.” Türk Psikiyatri Dergisi, 2(2),
s.141-145.
Biema, D., (2001), “Faith After the Fall”. Time. Oct 8;158(16) s.76.
Bjorck, J.P. ve Thurman, J.W., (2007), “Negative Life Events, Patterns of Positive
and Negative Religious Coping, and Psychological Functioning.” Journal for
the Scientific Study of Religion, 46(2), s.159-167.
162
Blaine, B. & Crocker, J., (1995), “Religiousness, Race, and Psychological Well-
Being: Exploring Social Psychological Mediators”. Personality and Social
Psychology Bulletin, 21, s.1031-1041.
Blevins, R.M., (2001), Attitudes Toward Violence and Reasons for Living in
Adolescents With High, Moderate, and Low Self-Esteem. Master Thesis.
East Tennessee State University, USA.
Borg, S.E. ve Stahl, M., (1982), “A Prospective Study of Suicides and Controls
Among Psychiatric Patients”. Acta Psychiatrica Scandinavica, 65, s.221-232.
Botsis, A., Soldators, C. R., Liossi, A., Kokkevi, A. ve Stefanis, C.N., (1994),
“Suicide and Violence Risk: I. Relationship to Coping Styles”. Acta-
Psychiatrica Scandinavica, 89, s.92–96.
Bowlby, J., (1977), “The Making and Breaking of Affectional Bonds: I.Aetiology
and Psychopathology in The Light of Attachment Theory”. Br J Psychiatry;
130, s.201-210.
Boyd, J.H. ve Weissman, M.M., (1981), “Epidemiology of Affective Disorder: A
Reexamination and Future Directions”. Arch Gen Psychiatry, 38, s.1039-
1046.
Boylan, G.M., (1988), Self Image/God Image: A Study of Recovery from
Addiction. Unpublished Master Thesis, Menlo Park, California.
Braam, A., Beekman, A.T., Deeg, D.J. ve ark., (1999), “Religiosity as a Protective
Factor in Depressive Disorder [letter].” American Journal of Psychiatry,
156(5), s.809- 810.
Braam, A.W., Schaap-Jonker, H., Mooi, B., DeRitter, D., Beekman, A.T.F. ve Deeg,
D.J.H., (2008), “God Image and Mood in Old Age: Result from a Comminity-
Based Pilot Study in the Netherlands.” Mental Health, Religion & Culture,
11(2), s.221-237.
Breault, K.D. ve Barkey, K., (1982), “A Comparative Analysis of Durkheim‟s
Theory of Egoistic Suicide.” Sociological Quarterly, 23, s.321-331.
Breed, W., (1966), “Suicide, Migration, and Race: A Study of New Cases in New
Orleans”. Journal of Social Issues, 22, s.30-43.
Brown, G.W., Andrews, B., Harris, T. ve ark., (1986), “Social Support, Self Esteem
and Depression”. Psychol Med, 16, s.813-831.
Bruce, M.L. ve Hoff, R.A., (1994), “Social and Health Risk Factors for First-Onset
Major Depressive Disorder in a Community Sample”. Soc Psychiatry
Psychiatr Epidemiol, 29, s.165-170.
Bruce, M.L., Taceuchi, D.T. ve Leaf, P.J., (1991), “Poverty and Psychiatric Status.”
Arch Gen Psychiatry, 48, s.470-474.
Bulduk, E.H., (2008), Türkiye’de İntihar Olgusunun Çözümlemesi: Batman
Örneği. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul.
Burns, D., (2004), “Physical and Psychosocial Adaptation of Blacks on
Hemodialysis”, Applied Nursing Research, 17 (2), s.116-124.
Burr, J.A., McCall, P.L. ve Powell-Griner, E., (1994), “Catholic Religion and
Suicide: The Mediating Effect of Divorce”. Social Science Quarterly, 75,
s.300-318.
Bush, E.G., Rye, M.S., Brant, C.R., Emery,E., Pargament, K.I., Riessinger, C.A.,
(1999), “Religious Coping with Chronic Pain.” Applied Psychophysiology
and Biofeedback, 24(4), s.249-260.
163
Carleton, R.A., Esparza, P., Thaxter, P.J. ve Grant, K.E., (2008), “Stress, Religious
Coping Resources, and Depressive Symptoms in an Urban Adolescent
Sample.” Journal for the Scientific Study of Religion, 47(1), s.113-121.
Carlsmith, J.M. ve Gross, A.E., (1969), “Some Effects of Guilt on Compliance.”
Journal of Personality and Social Psychology, 11, s.232-239.
Carson, V., Soeken, K.L., Shanty, J. ve ark., (1990), “Hope and Spiritual Well-
Being: Essentials for Living with AIDS.” Perspectives in Psychiatric Care,
26, s.28-34.
Carver, C.S., Scheier, M.F., Weintraub, J.K., (1989), “Assesing coping strategies: a
theoretically based approach”, Journal of Personality and Social Psychology,
56 (2), s.267-283.
Cebecioğlu, E., (2005), Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, 3. Baskı,
İstanbul: Anka Yayınları.
Chamberlain, K. ve Zika, S., (1988), “Religiosity, life meaning and wellbeing: Some
relationships in a sample of women”. Journal for the Scientific Study of
Religion, 27(3), s.411-420.
Choi, J.L., (2007), Exploring the Cultural Validity of The College Student
Reasons for Living Inventory with Asian American College Students.
Doctoral Thesis, University of Akron, USA.
Cimilli, C., (2001), “Depresyonda Sosyal ve Kültürel Etmenler”. Duygudurum
Bozuklukları Dizisi, 1(4), s.157-168.
Coelho, P., (1998), Veronika Ölmek İstiyor. Çev: Pamir, H., 2007, Can Yayınları,
23. Basım, İstanbul, sf:24.
Coie JD, Watt NF, West SG ve ark., (1993), The science of prevention: A conceptual
framework and some directions for a national research program. Am
Psychologist; 48:1013-1022.
Coke, M.M., (1992), “Correlates of life satisfaction among elderly African
Americans”. Journal of Gerontology: Psychological Sciences, 47, s.316-320.
Cole, B.S., (2005), “Spirituality-focused psychotherapy for people diagnosed with
cancer: A pilot outcome study”. Mental Health, Religion and Culture, 8,
s.217-226.
Cole, D. A., (1989), “Validation of the Reasons for Living Inventory in general and
delinquent adolescent samples”. Journal of Abnormal Child Psychology, 17,
s.13–27.
Commerford, M.C. ve Reznikoff, M., (1996), “Relationship of religion and perceived
social support to self esteem and depression in nursing home residents.” The
Journal of Psychology, 130(1), s.35-50.
Craigie, F. C., Larson, D. B., Liu, I. Y., (1990), “References to religion in The
Journal of Family Practice”. Family Practice, 30, s.477-480.
Cruz, N.A., (2006), Romantic Attachment Styles, Gender, and Reasons for
Living. Master Thesis, East Tennessee University, USA.
Cui, X.J. ve Vailland, G.E., (1997), “Does depression generate negative life events?”
J Nerv and Ment Dis, 185(3), s.145-150.
Çelik, S., Demirbaş, H., İlhan, İ.Ö. ve Doğan, Y.B., (2002), “Alkol bağımlılığında
intihar olasılığı ile depresyon, anksiyete ve kişilik bozukluğu ek tanıları
arasındaki ilişki”, Bağımlılık Dergisi, 3(1), s.17-20.
Çevik, A. ve Volkan, V.D., (1993), “Depresyonun psikodinamik etiyolojisi.”
Depresyon Monografları Serisi, 3, s.109-122.
164
D‟Souza, R., (2002), “Do patients expect psychiatrists to be interested in spiritual
issues?” Australas Psychiatry.10, s.44–47.
Dahlen, E.R. ve Canetto, S.S., (2002), “The role of gender and suicide precipitant in
attitudes toward nonfatal suicidal behavior.” Death Studies, 26, s.99-116.
Delmas, A., (1932), “La psychopathologie du suicide”, Paris, Alcan; Akt: Arkun, N.,
1978, İntiharın Psikodinamikleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Matbaası, 2. Baskı, İstanbul.
Deniz, İ., Ersöz, A.G., İldeş, N. ve Türkarslan, N., (2001), “1995-2000 yılları resmi
kayıtlarından Batman‟da gerçekleşen intihar ve intihar girişimleri üzerine bir
inceleme”. Toplum ve Aile Dergisi, S.4, C.1, s.4-24.
Deniz, İ., Günindi Ersöz, A., İldeş, N. ve Türkarslan, N., (2001), “1995 - 2000 Yılları
Resmi Kayıtlarından Batman'da Gerçekleşen İntihar ve İntihar Girişimleri
Üzerine Bir İnceleme”, Aile ve Toplum Dergisi, S.4, C.1, Eylül-Aralık, s.27-
48.
Derebaşı, I., (1996), Beck Umutsuzluk Ölçeği’nin Ege Üniversitesi Öğrencileri
Üzerinde Geliştirilmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Dervic, K., Oquendo, M. A., Grunebaum, M. F., Ellis, S., Burke, A. K., ve Mann, J.
J., (2004), “Religious affiliation and suicide attempt”. American Journal of
Psychiatry, 161(12), s.2303-2308.
Desai, H.D. ve Jann, M.W., (2000), “Major depression in women: A review of the
literature”. J Am Pharm Assoc (Wash), 40, s.525-537.
Dew, R.E., Daniel, S.S., Armstrong, T.D., Goldson, D.B., Triplett, M.F. ve Koenig,
H.G., (2008), “Religion/Spirituality and Adolescent Psychiatric Symptoms: A
Review”. Child Psychiatry Human Development, 39, s.381-398.
DİE, (2003), İntihar İstatistikleri 2001, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet
İstatistik Enstitüsü Matbaası, Ankara.
Dilbaz, N. ve Aytekin, Y., (2003), “Alkol Bağımlılarında İntihar Düşüncesi,
Davranışı ve Niyeti”, Bağımlılık Dergisi, 4, s.1-9.
Dixon, W.A., Heppner, P.P., Rudd, M.D. ve ark., (1994), “Problem solving
appraisal, hopelessness, and suicide ideation: Evidence for a mediational
model.” J Consult Clin Psychol, 41, s.91-98.
Dobrov, E. ve Thorell, L.H., (2004), „„Reasons For Living‟‟ translation,
psychometric evaluation and relationships to suicidal behaviour in a Swedish
random sample. Nord J Psychiatry, 58, s.277-285.
Doehring, C., (1993), Internal desecration: Traumatization and representations of
God. Lanham, MD: University Press of America.
Dogra, A.K., Basu, S. ve Das, S., (2008), “The Roles of Personality, Stressful Life
Events, Meaning in Life, Reasons for Living on Suicidal Ideation: A Study in
College Students”, SIS J. Proj. Psy. & Ment Health, 15, s.52-57.
Dohrenwend, B.S. ve Dohrenwend, B.P., (1974), Stressful life events. Therir
nature and Effects. NewYork: Wiley, s.73-87.
Dunn, K.S. ve Horgas, A.L., (2004), “Religious and nonreligious coping in older
adults experiencing chronic pain”. Pain Management in Nursing, 5(1), s.19-
28.
Durak, A., Yasak, Y. ve Şahin, N.H., (1993), “İnsanları Yaşama Bağlayan Nedenler
Nelerdir? Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanterinin (YSNE) Güvenirliği ve
Geçerliği”, Türk Psikoloji Dergisi, 8 (30), s.7-19.
165
Durkheim, E., (1897), İntihar. Çev: Özer Ozankaya, 1992, İmge Kitabevi Yayınları,
2. Baskı, Ankara.
Düzgün, G., (2009), Evli kişilerde depresyon, ilişkiye ilişkin inanç, kendini
ayarlama düzeyinin evlilik uyumu ile ilişkisi, Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Earls, F., (1987), “Sex differences in psychiatric disorders: Origins and
developmental influences”. Psychiatr Dev, 1, s.1-23.
Edwards, K., Goldberg, G., Hargrove, J. ve Linamen, C., (1979), “Religious
experiences as a function of self-concept and interpersonal behavior.”
Unpublished manuscript, Rosemead Graduate School of Psychology, Biola
College, La Miranda, CA.
Edwards, M.J. ve Holden, R.R., (2001), “Coping, meaning in life, and suicidal
manifestations: Examining gender differences”. Journal of Clinical
Psychology; 57, s.1517–1534.
Ekşi, H., (2001), Başaçıkma, Dini Başaçıkma ve Ruh Sağlığı Arasındaki İlişki
Üzerine Bir Araştırma: Eğitim, İlahiyat ve Mühendislik Fakültesi
Öğrencilerinin Karşılaştırılması. Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bursa.
Eliassen, A.H., Taylor, J. ve Lloyd, D.A., (2005), “Subjective religiosity and
depression in the transition to adulthood.” Journal for the Scientific Study of
Religion ,44(2),s.187–199.
Ellis, A., (1980), “Psychotherapy and atheistic values: A response to A.E.Bergin‟s
“Psychotherapy and religious values”. Journal of Consulting and Clinical
Psychology, 48, s.635-639.
Ellis, A., (1988), “Is religiosity pathological?” Free Inquiry, 18, s.27-32.
Ellis, J.B. ve Smith, P.C., (1991), “Spiritual well-being, social desirability and
reasons for living: Is there a connection?” The International Journal of
Social Psychiatry, 37(1), s.57-63.
Ellis, T.B. ve Range, L.M., (1991), “Differences Between Blacks and Whites,
Women and Men, in Reasons for Living”. Journal of Black Studies, 21,3,
s.341-347.
Ellison, C.G., (1991), “Race, religious involvement and depressive symptomatology
in a southeastern U.S. community.” Social Science and Medicine, 40, s.1561-
1572.
Ellison, C.W., (1983), “Spiritual well-being: Conceptualization and measurement”.
Journal of Psychology and Theology, 11 (4), s.330-340.
Eppig, E.C., (2001), God-image and self-image in conversion testimonies of ex-
slave women. Doctoral dissertation, The Catholic University of American.
Erçin Şahin, T., Yurtkulu, F., Yalçın, S. ve ark. (2011). “İntihar girişim vakalarının
psikososyal özelliklerinin incelenmesi”, Yayımlanmamış çalışma, Ankara.
Erkmen, N. ve Çetin, M.Ç., (2008), “Beden Eğitimi Öğretmenlerinin Stresle Başa
Çıkma Tarzlarının Bazı Değişkenlerle İlişkisi”, Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19, s.231-242.
Ersoy, E., (2008), Yatarak Tedavi Gören Psikiyatri Hastalarında İntihar Eğilimi
İle İliikili Özellikler, Yayımlanmamış Yükseklisans Tezi İstanbul Üniversitesi
Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı, İstanbul.
Ertemir, D. ve Ertemir, M., (2003), “Gençlerin intihar girişimlerinin özellikleri”,
Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 16(4), s.231-234.
166
Eskin, M., (1997), “Cross-cultural tests of the gender-role consistency and stigma
hypotheses of suicidal behavior.” J Gender Culture Health, 2, s.245-262.
Eskin, M., (2003), İntihar, Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara.
Eskin, M., Akoğlu, A. ve Uygur, B., (2006), “Ayaktan Tedavi Edilen Psikiyatri
Hastalarında Travmatik Yaşam Olayları ve Sorun Cozme Becerileri: İntihar
Davranışıyla İlişkisi”. Türk Psikiyatri Dergisi, 17(4), s.266-275.
Evans, J., Middleton, N. ve Gunnell, D., (2004), “Social fragmentation, severe
mental illness and suicide”. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol, 39, s.165-
170.
Exline, J.J., Yali, A.M. ve Sanderson, W.C., (2000), “Guilt, discord, and alienation:
The role of religious strain in depression and suicidality”. Journal of Clinical
Psychology, 56, s.1481-1496.
Fawcett, J. Scheftner W. Clark D. ve ark., (1987), “Clinical predictors of suicide in
patients with major affective disorders: A controlled prospective study.”
American Journal of Psychiatry, 144, s.35-40.
Fennel, M.J.V., (1989), “Depression”. In Hawton, K., Salkovskis, P.M., Kırk, J.,
Clark, D.M. eds. Cognitive Behaviour Therapy for Psichiatric Problems, A
Practical Guide. New York: Oxford University Press: s.169-234.
Folkman, S. ve Lazarus, R.S., (1985), “If it changes it must be a process: A Study of
emotion and coping during three stages of a college examination”. Journal of
Peronality and Social Psychology, 48, s.150-170.
Folkman, S., (1984), “Personal control and stres and coping processes: A Theoretical
analysis”. Journal of Personality and Social Psychology, 46, s.839-852.
Fox, W.P. ve Odling-Smee, G.W., (1995), “Spiritual well-being, hope and
psychological morbidity in breast cancer patinets”. Psycho-Oncology. 4, s.87.
Francis, L.J., Gibson, H.M. ve Robbins, M., (2001), “God images and self-worth
among adolescents in Scotland”. Mental Health, Religion & Culture. 4(2),
s.103-108.
Frankl, V.E., (1984), İnsanın Anlam Arayışı, Çev:Selçuk Budak, 2009, Okuyan Us
Yayınları,1. Baskı, İstanbul.
Freedman, J.L., Wallington, S. ve Bless, E., (1967), “Compliance without pressure:
The effect of guilt”. Journal of Personality and Social Psychology, 7, s.117-
124.
Freud, S., (1964), Bir Yanılsamanın Geleceği, Bilim ve İman, Çev: Kars,H.Z.
(1994), İkinci Baskı, İstanbul: Kaynak Yayınları.
Fry, P.S., (2000), “Religious involvement, spirituality and personal meaning for life:
Existential predictors of psychological well-being in community-residing and
institutional care elders”. Aging and Mental Health, 4, s.375-387.
Gartner, J., (1996), “Religious commitment, mental health, and prosocial behavior: A
review of the empirical literature”. İçinde, Edward P. Shafranske (Ed).
Religion and the Clinical Practice of Psychology, Washington, DC: APA,
s.190.
Genia, V., (1996), “Quest, and fundamentalism as predictors of psychological and
spiritual well-being”. Journal for the Scientific Study of Religion 35, s.56-
64.
Gershon ES, Hamovit C, Guroff JJ ve ark. (1982). “A family study of
schizoaffective, bipolar I, bipolar II, unipolar and normal control probands.”
Arch Gen Psychiatry, 39, s.1157-1167.
167
Gezer, E., (2008), Stres Veren Yaşam Olaylarının, Öğretim Elemanlarının,
Depresyon ve Tükenmişlik Düzeylerine Etkisi, Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Ginsburg, M.L., Quirt, C., Ginsburg A.D., ve ark., (1995), “Psychiatric illness and
psychosocial concerns of patients with newly diagnosed lung cancer.” CMAJ.
152, s.701–708.
Goldberg, E. L., VanNatta, P. and Comstock, G. W., (1985), “Depressive symptoms,
social network, and social support of elderly women.” Am. J. Epidemiol.
121(3), s.448-456.
Goldney, R.D., Winefield, A. Saebel, J., Winefield, H. ve Tiggeman, M., (1997),
“Anger, suicidal ideation, and attemted suicide: a prospective study.”
Comprehensive Psychiatry, 38(5), s.264-268.
Goldson, D., Daniel, S.S., Erkanli, A., Reboussin, B.A., Mayfield, A., Frazier, P.H.
ve Treadway, S.L., (2009), “Psychiatric Diagnoses as Contemporaneous Risk
Factors for Suicide Attepts Among Adolescents and young Adults:
Developmental Changes.” Journal of Consulting and Clinical Psychology,
77(2), s.281-290.
Good, J.A., (1999), Shame, images of God, and the cycle of violence in adults
who experienced childhood corporal punishment. Doctoral dissertation,
Boston University, Boston.
Gök, Ş., (1995), Anksiyete ve Depresyonda Stresle Başa Çıkma, İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, İstanbul.
Göka, E., (1999), Bilimlerin Vicdanı Psikiyatri, Ütopya yayınları, İstanbul.
Göka, E., (2006), İnsan Kısım Kısım. Aşina Kitaplar, 2. Baskı, Ankara.
Gökçe, B., (1987), “Bir Toplumsal Olgu Olarak İntihar”, Hacettepe Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, 5, s.1-2.
Gökhan, Ş., (2008), Özkıyım Nedeni İle Acil Servise Başvuran Olguların
Demografik Verilerinin Özkıyım Yöntemlerine Göre Değerlendirilmesi,
Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Ad,
Diyarbakır.
Gray, E. ve Molock, SD., (1999), Suicide ideation, spirituality, and coping in
African American college students. Paper presented at the annual meeting of
the American Association of Suicidology; Houston, TX., April.
Gray, S., (2000), Spiritual Well-being and Reasons for Living: Assessing the
Connections. Doctoral Thesis, Regent University, USA.
Greening, L. ve Stoppelbein, L., (2002), “Religiosity, Attributional Style, and Social
Support as Psychosocial Buffers for African American and White Adolescents'
Perceived Risk for Suicide”. Suicide and Life-threatening Behavior, 32,
s.404-417.
Greenway,A.P., Milne, L.C. ve Clarke,V., (2003), “Personality variables, self-esteem
and depression and an individual‟s perception of God”. Mental Health,
Religion and Culture, 6 (1), s.45-58.
Grosse-Holtforth, M., Pathak, A., Koenig, H.G., Cohen, H.J., Pieper, C.F., Vanhook,
L.G., (1996), “Medical Illness, Religion, Health Control And Depression Of
Institutionalized Medically Ill Veterans in Long-Term Care”, International
Journal of Geriatric Psychiatry, 11, s.613-620.
Güleç C. ve Köroğlu E., (1997), Psikiyatri Temel Kitabı. Ankara: Hekimler Yayın
Birliği.
168
Güleç, G. ve Aksaray, G., (2006), “İntihar Girişiminde Bulunan Gençlerin
Sosyodemografik-Sosyokültürel ve aile Özelliklerinin Değerlendirilmesi”,
Yeni Symposium, 44 (3), s.141-150.
Güler, Ö., (2007a), Tanrı’ya Yönelik Atıflar, Benlik Algısı ve Günahkarlık
Duygusu (Yetişkin Örneklem), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Güler, Ö., (2007b), “Tanrı Algısı Ölçeği (TA): Geçerlik ve güvenirlik çalışması”,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 48(1), s.123-133.
Güngördü, M., (2001), Allah’ a Atfedilen Özellikler ile Depresyon Arasındaki
İlişki Üzerine bir Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Gürdil, G., (2007), Üniversite öğrencilerinde travma yaşantısı, stresle başa çıkma
tarzları ve iç-dış kontrol odağı inancı ile riskli alkol kullanımı arasındaki
ilişki, Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Güven, H., (2008), Depresyon ve Dindarlık İlişkisi, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Hale, W.W. 3rd, Jansen, J.H., Bouhuys, A.L. ve ark., (1997), “Non-verbal behavioral
interactions of depressed patients with partners and strangers: the role of
behavioral social support and involvement in depression persistence.” J Affect
Disord, 44(2-3), s.111-22.
Haley, K.C., Koenig, H.G. ve Bruchett, B.M., (2001), “Relationship Between Private
Religious Activity and Physical Functioning in Older Adults”, Journal of
Religion and Health, 40(2), Summer, s.305-312.
Hall, T.W. ve Edwards, K.J., (2002), “The Spiritual Assessment Inventory: A theistic
model and measure for assessing spiritual development”. Journal for the
Scientific Study of Religion, 41, s.341–357.
Hamilton, S.V., (2001), Affectional Orientation, Sex Roles, and Reasons for
Living. Unpublished Master thesis, East Tennessee State University, USA.
Haran, S. ve Aydın, O., (1995), “Depresyon, Umutsuzluk, Sosyal Beğenirlik ve
Kendini Kurgulama Düzeyinin İntihar fikirleri ile ilişkisi”, Kriz Dergisi, 3(1-
2), s.247-251.
Harris, T.L. ve Molock, S.D., (2000), “Cultural orientation, family cohesion and
family support in suicide ideation and depression among African American
college students”. Suicide and Life-Threatening Behavior, 30, s.341-353.
Hathaway, W.L. ve Pargament, K.I., (1990), “Intrinsic religiousness, religious
coping, and psychosocial competence: A covariance structure analysis”.
Journal for the Scientific Study of Religion, 29(4), s.423-441.
Hawton, K. ve Catalan, J., (1994), İntihar Girişimi, Çev: Birsen Ceyhun, Hekimler
Yayın Birliği, Ankara.
Herth, K., (1989), “The relationship between level of hope and level of coping
response and other variables in patients with cancer”. Oncology Nursing
Forum, 16, s.67-72.
Hess, B. ve Markson, E., (1980), Aging and Old Age. New York: Macmillan.
Hiçdurmaz, D., (2005), Hemodiyaliz ve Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi
Uygulanan Hastaların Stresle Baş Etme Biçimlerinin Belirlenmesi, Yüksek
Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri, Ankara.
169
Hill, P.C. ve Pargament, K.I., (2003), “Advances in the Conceptualization and
Measurement of Religion and Spirituality: Implications for Physical and
Mental Health Research”. American Psychologist, 58(1), s.64–74.
Hilton, S.C., Fellingham, G.W. ve Lyon, J.L., (2002), “Suicide Rates and Religious
Commitment in Young Adult Males in Utah”, American Journal of
Epidemiology, 155, s.413-419.
Hirsch, J.K. ve Ellis, J.B., (1998), “Reasons for living in homosexual and
heterosexual young adults”. Archives of Suicide Research, 4, s.243-248.
Holat, H., Bitlis, V., Dilbaz, N., Tüzer, T. ve Bayam, G., (1994), “İntihar
Girişimlerinde Ümitsizlik ve Depresyon”, Kriz Dergisi, 2(2), s.320-322.
Hood Williams, J., (1996), “Studying Suicide”, Health and Place, Vol.2, No:3, 167-
177.
Howell, L.D., (2002), Birth Order and Reasons for Living. Master Thesis, East
Tennessee State University, USA.
Idler, E.L. ve Kasl, S.V. (1992). “Religion, disability, depression, and the timing of
death”. The American Journal of Sociology, 97, s.1052-1079.
Idler, E.L. ve Kasl, S.V. (1997), “Religion among disabled and nondisabled persons:
I.Cross- sectional patterns in health practices, social activities, and well-being”.
Journal of Gerontology, 52B(6), s.294-305.
Idler, E.L., (1987), “Religious involvement and the health of the elderly: Some
hypotheses and an initial test”. Social Forces, 66, s.226-238.
Innamorati, M., Pompili, M., Ferrari, V., Cavedon, G., Soccorsi, R., Ailello, S.,
Mancinelli, I., Lelli, M. ve Tatarelli, R. (2006), “Psychometric Properties of the
Reasons for Living Inventory in Italian University Students”. Individual
Differences Research, 4(1), s.51- 56.
Inskip, H.M., Haris, E.C., Barraclough, B. (1998), “Lifetime risk of suicide for
affective disorder, alcoholism and schizoprenia”, British Journal of
Psychiatry, 172, s.35–37.
İnce, M.A., (2007), İntihar, Din Psikolojik bir İnceleme (Van İli Örneği),
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Kayseri.
Jackson, L.E. ve Coursey, R.D., (1988), “The relationship of God control and
internal locus of control to intrinsic religious motivation, coping and purpose in
life”. Jounal for the Scientific Study of Religion, 27(3), s.399-410.
Janghorbani, M. ve Sharifirad, G., (2005), Completed and attempted suicide in Islam,
Iran (1995-2002): Incidence and associated factors. Arc Iranian Med, 8(2):119-
26.
Johnstone, B., Yoon, D.P., Rupright, J. ve Reid-Arndt, S., (2009), “Relationships
among spiritual beliefs, religious practices, congregational support and health
for individuals with traumatic brain injury”, Brain Injury, May, 23:5, s.411-
419.
Jolley, J.C. ve Taulbee, S.J., (1986), “Assessing perceptions of self and God:
Comparison prisoners and normals”. Psychological Reports. 59, s.1139-1146.
Josepho, S.A. ve Plutchik, R., (1994), “Stress, coping, and suicide risk in psychiatric
inpatients”. Suicide Life Threat Behav, 24, s.48-57.
June, A., Segal, D.L., Coolidge, F.L. ve Klebe, K., (2009), “Religiousness, social
support and reasons for living in African American and European American
170
older adults: An exploratory study”. Aging & Mental Health, Vol. 13, No. 5,
September, s.753–760.
Justice, W. G. ve Lambert, W., (1986), “A comparative study of the language people
use to describe the personalities God and their earthly parents”. Journal of
Pastoral Care, 40(2), s.166-172.
Kağıtçıbaşı, Ç., (1999), Yeni İnsan ve İnsanlar. Evrim Yayınevi, 10. Baskı,
İstanbul.
Kane, D., Cheston, S. E. ve Greer, J., (1993), “Perceptions of God by survivors of
childhood sexual abuse: An exploratory study in an underresearched area”.
Journal of Psychology and Theology, 21(3), s.228-237.
Kanner, A.D., Coyne, J.C., Schaefer, C. ve Lazarus, R.S., (1981), “Comparison of
two modes of stres measurement: Minor daily hassles and uplifts versus major
life events”. Journal of Behavioral Medicine, 4, s.1-39.
Kaplan, I.H. ve Sadock, J.B., (1996), I. Basamak Psikiyatri El Kitabı. Çev: Banu
Büyükdal (1998). İstanbul: Turgul Yayıncılık.
Kaslow, N. J., Thompson, M. P., Okun, A. ve ark. (2002), “Risk and protective
factors for suicidal behavior in abused African American women”. Journal of
Consulting and Clinical Psychology, 70, s.311–319.
Kaya, M., Genç, M., Kaya, B. ve Pehlivan, E., (2007), “Tıp fakültesi ve sağlık
yüksekokulu öğrencilerinde depresif belirti yaygınlığı, stresle başa çıkma
tarzları ve etkileyen faktörler”. Türk Psikiyatri Dergisi, 18(2), s.137-146.
Kaya, N., (1999), Neden İntihar Ediyorlar? Nesil Yayınları, İstanbul.
Kekeç, Z. ve Sarı, A., (2008), “Acilde Zehirlenme Olguları ve Özkıyım”, Yeni
Symposium, Cilt 46, Sayı 3, s.109-121.
Kendler, K.S., Liu, X. Q., Gardner, C.O., McCullough, M.E., Larson, D. ve Prescott,
C.A., (2003), “Dimensions of religiosity and their relationship to lifetime
psychiatric and substance use disorders”. American Journal of Psychiatry,
160(3), s.496-503.
Kıraç, F., (2007), Dindarlık Eğilimi, Varoluşsal Kaygı ve Psikolojik Sağlık,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ankara.
Kim, H., (2009), God Image, Shame, and Psychological Adjustment Among
College Students: A Korean-U.S. Cross Cultural Study. Doctoral
Dissertation, Biola University, US.
King, S.R., Hampto, W.R., Berstein, B. ve Schichor, A., (1996), “College Students'
Views on suicide”. Journal of American College Health, 44, s.283-287.
Kirk, C.C., (2002), “African-American women confront an uncaring God:
Transforming God images and self-images”. Dissertation Abstracts
International, 62(11), 3 827A.
Kirkpatrick, L.A., Kellas, S. ve Shillito, D., (1993), “Loneliness and perceptions of
social support from God”. Paper presented at the 101st Annual Convention
of the American Psychological Association, Toronto, Ontario, Canada.
Kirkpatrick, L.A., ve Shaver, P.R., (1992), “An attachment-theoretical approach to
romantic love and religious beliefs”. Personality and Social Psychology
Bulletin,18(3), s.266-275.
Kirmayer, L.J., Boothroyd, L.J. ve Hodgins, S., (1998), “Attempted suicide among
inuit youth: Psychosocial correlates and implications for prevention”.
Canadian Journal of Psychiatry, 43, s.816-822.
171
Kissane, M. ve McLaren, S., (2006), “Sense Of Belonging As A Predictor Of
Reasons For Living In Older Adults”, Death Studies, 30, s.243–258.
Koenig, H.G., (1995), “Religion and older men in prison”. International Journal of
Geriatric Psychiatry, 10, s.219-230.
Koenig, H.G., (1998), “Religious attitudes and practices of hospitalized medically ill
older adults”. International Journal of Geriatric Psychiatry, 13, s.213-224.
Koenig, H.G., (1999), Spirituality in The Merck manual of geriatrics, 3rd edn.
West Point,PA: Merck & Co., Inc.
Koenig, H.G., (2002), “An 83-year-old woman with chronic illness and strong
religious beliefs”. JAMA, 288, s.487-493.
Koenig, H.G., (2004), “Religion, spirituality, and medicine: Research findings and
implications for clinical practice”. Southern Medical Association, 97(12),
s.1194 1200.
Koenig, H.G., (2007a), “Spirituality and Depression: A look at the evidence”.
Southern Medical Journal, 100 (7), s.737-739.
Koenig, H.G., (2007b), “Religion and depression in older medical inpatients”.
American Journal Geriatric Psychiatry, 15, s.282–291.
Koenig, H.G., (2009), “Research on religion, spirituality, and mental health: A
Review”. The Canadian Journal of Psychiatry, Vol.54, May, s.283-290.
Koenig, H.G., Cohen, H.J., Blazer, D.G. ve ark., (1992), “Religious coping and
depression in elderly, hospitalized medically ill men”. American Journal of
Psychiatry, 149, s.1693-1700.
Koenig, H.G., Cohen, H.J., Blazer, D.G. ve ark., (1995), “Religious coping and
cognitive symptoms of depression in elderly medical patients”.
Psychosomatics, 36, s.369-375.
Koenig, H.G., Cohen, H.J., George, L.K., ve ark., (1997), “Attendance at religious
services, interleukin-6, and other biological parameters of immune function in
older adults”, International Journal of Psychiatry in Medicine 27(3), s.233–
250.
Koenig, H.G., George, L., Siegler, I., (1988), “The use of religion and other emotion-
regulating coping strategies among older adults”. Gerontologist, 28,s.303-310.
Koenig, H.G., George, L.K., Cohen, H.J. ve ark., (1998a). “The relationship between
religious activities and blood pressure in older adults”, International Journal
of Psychiatry in Medicine, 28, s.189–213.
Koenig, H.G., George, L.K., Titus, P. ve Meador, K.G., (2003), Religion, spirituality,
and health service use by older hospitalized patients, Journal of Religion and
Health, 42(4), s.301-314.
Koenig, H.G., George, L.K., ve Peterson, B.L. (1998b). “Religiosity and remission of
depression in medically ill older patients”. American Journal of Psychiatry,
155(4), s.536-542.
Koenig, H.G., Hays, J.C., George, L.K., ve Ark., (1997), “Modeling the cross-
sectional relationships between religion, physical health, social support, and
depressive symptoms”. The American Journal of Geriatric Psychiatry, 5,
s.131-144.
Koenig, H.G., McCullough, M.E. ve Larson, D.B., (2001), Handbook of religion
and health: A century of research reviewed. New York: Oxford University
Press.
172
Koenig, H.G., Pargament, K.I. ve Nielsen, J., (1998), “Religious coping and health
status in medically ill hospitalized older adults”. Journal of Nervous and
Mental Disease, 186, s.513–521.
Kohut, H., (1984), How does analysis cure? Chicago: University of Chicago Press.
Korkmaz, S., (2006), Üniversite öğrencilerinde depresyonun yordanması: Sosyo-
demografik değişkenler, olumsuz yaşam olayları, algılanan beklentiler,
algılanan ilişkiler. Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, Mersin.
Koven, L.P., (2001), Reasons for Living Across the Lifespan, Master Thesis, West
Virginia University, USA.
Koyuncu, A., Mırsal, H., Yavuz, M.F. ve ark., (2003), “Eroin Bağımlılarında İntihar
Düşüncesi, Planı ve Girişimi”, Bağımlılık Dergisi, 4, s.101-104.
Kristeller JL, Rhodes M. Cripe LD, ve ark., (2005), “Oncologist Assisted Spiritual
Intervention Study (OASIS): patient acceptability and initial evidence of
effects”, Int. J. Psychiatry Med. 35, s.329-347.
Kristeller, J.L., Rhodes, M., Cripe, L.D., ve ark., (2005), “Oncologist Assisted
Spiritual Intervention Study (OASIS): Patient acceptability and initial evidence
of effects”, Int. J. Psychiatry Med. 35, s.329-347.
Lamis, D.A., (2006), Reasons for living and suicidal ideation among college
students with varying levels of risk for alcohol related problems. Master
Thesis. East Tennessee State University, USA.
Langhinrichsen-Rohling, J., Sanders, A., Crane, M. ve ark., (1998), “Gender and
history of suicidality: Are these factors related to U.S. college students‟ current
suicidal thoughts, feelings, and actions?” Suicide and Life-Threatening
Behavior, 28, s.127-142.
Leaman, S.C. (2009). Risk Factors for Psychological Distress and Uses of Religious
Coping among African Torture Survivors. The George Washington University,
Unpublished Doctoral Thesis.
Leenaars, A.A., (1988), Suicide notes. New York: Human Sciences Press.
Leenaars, A.A., (1995), “Suicide and the continental divide”. Archives of Suicide
Research, 1, s.39–58.
Lester, D., (1998), Theories of suicidal behavior applied to sylvia plath, Death
Studies, 22, s.655–666.
Lester, D., (2006), “Suicide and Islam”. Archives of Suicide Resarch, 10(1), s.77-
79.
Linehan, M.M., Camper, P., Chiles, J.A. ve ark., (1987), “Interpersonal problem
solving and parasuicide”. Cognit Ther Res, 11, s.1-12.
Linehan, M.M., Goodstein JL, Nielsen S.L.ve ark., (1983), “Reasons for staying
alive when you are thinking of killing yourself: The Reasons for Living
Inventory”. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 51, s.276-286.
Lizardi, D., (2004), Reasons for living and hopelessness as predictors of future
suicide attempt, Doctoral Dissertation, Fordham University, USA.
Lizardi, D., Currier, D., Galfalvy, H. ve ark., (2007), “Perceived Reasons for Living
at Index Hospitalization and Future Suicide Attempt”. The Journal of
Nervous and Mental Disease, 195, 5, s.451-455.
Lloyd, C., (1980), “Life events and depressive disorder review, I. Events as
predisposing factors”. Arch Gen Psychiatry, 37, s.529-540.
173
Lunney, G.H., (1970), “Using analysis of variance with a dichotomous dependent
variable: An empirical study”, Journal of Educational Measurement, 7(4),
s.163-269.
Malone, K.M., Oquendo, M.A., Haas, G.L. ve ark., (2000), “Protective Factors
against suicidal acts in major depression: Reasons for living”, The American
Journal of Psychiatry, Jul, 157,7, s.1084-1088.
Marion, M.S. ve Range, L.M., (2003), “Do extenuating circumstances influence
African American women‟s attitudes toward suicide?” Suicide and Life
Threatening Behavior, 33, s.44-51.
Marquart, A.L., (2009), Depression and reasons for living among aids patients.
Unpuplished Master Thesis, Case Western Reserve University, USA.
Mascaro, N. ve Rosen, D.H., (2005), “Existential meaning's role in the enhancement
of hope and prevention of depressive symptoms”. Journal of Personality,
73(4), s.985-999.
Maslow, A., (1962), "Toward a Psychology of Being”, N.J.: Van Nostrand. Akt:
Yalom, I. (1980). Varoluşçu Psikoterapi. Çev: Zeliha İyidoğan Babağiyit,
2001, Üçüncü Baskı, Kabalcı Yayınları, İstanbul.
Maton, K.I., (1989), “The stress-buffering role of spiritual support:Cross-sectional
and prospective investigations”. Journal for the Scientific Study of Religion,
28, s.310–323.
Maynard, E.A., Gorsuch, R.C. ve Bjorck, J.P. (2001). “Religious coping style,
concept of God, and personal religous variables in threat, loss,and challenge
situations”. Journal for the Scientific Study of Religion, 40(1), s.65-74.
McConnell, K.M., Pargament, K.I., Ellison, C.G. ve Flannelly, K.J., (2006),
“Examining the links between spiritual struggles and symptoms of
psychopathology in a national sample”. Journal of Clinical Psychology,
62(12), s.1469–1484.
McElroy, E.M., (1999), The Effect of God Image and Religious Coping on
Depression, Well Being and Alcohol Use in College Students. Doctoral
Dissertation, Fordham University, NY.
Miller, J.S., Segal, D.L. ve Coolidge, F.L., (2001), “A comparison of suicidal
thinking and reasons for thinking and reasons for living among younger and
older adults”. Death Studies 25(4), s.357-365.
Mitchell, J. ve Weatherly, D., (2000), “Beyond church attendance: Religiosity and
mental health among rural older adults”, Journal of Cross-Cultural
Gerontology, 15(1), s.37-54.
Mize, A.E. ve Ellis, J.B., (2003), “Reasons for living and suicidal ideation in young
adults from divorced and non-divorced homes”. Journal of Divorce and
Remarriage, 40, s.1-16.
Moberg, D.O., (1984), “Subjective measures of spiritual well-being”. Review of
Religious Research, 25, s.351-364.
Molock S.D., Puri R., Matlin S. ve Barksdale C., (2006), “Relationship Between
Religious Coping and Suicidal Behaviors Among African American
Adolescents”, Journal of Black Psychology, August, 32(3), s.366–389.
Morrison, L.L. ve Downey, D.L., (2000), “Racial Differences in Self-Disclosure of
Suicidal Ideation and Reasons for Living: Implications for Training”. Cultural
Diversity and Ethnic Minority Psychology, 6(4), s.374-386.
174
Möller H.J. ve Grunze H., (2000), “Have some guidelines for the treatment of acute
bipolar depression gone too far in the restriction of antidepressants?”,
European Archieves of Psychiatry and Clinical Neuroscience, 250(2), s.57-
68.
Murphy, P.E., Ciarrochi, J.W., Piedmont, R.L. ve ark., (2000), “The Relation of
Religious Belief and Practices, Depression, and Hopelessness in Persons With
Clinical Depression”, Journal of Consulting and Clinical Psychology, 68(6),
s.1102-1106.
Nairn, R.C. ve Merluzzi, T.V., (2003), “The role of religious coping in adjustment to
cancer”. Psycho-oncology, 12(5), s.428-441.
Nanko, S. ve Demura, S., (1993), “Life events and depression in Japan”. Acta
Psychiatr Scand, 87, s.184-187.
Neeleman, J., Wessely, S. ve Lewis, G., (1998), “Suicide acceptability in African-
and white Americans: the role of religion”. J Nerv Ment Dis, 186(1), s.12-16.
Nelsen, H.M., Cheek, N.H. ve Paul, A.U., (1985), Gender differences in images of
god, Journal for the Scientific Study of Religion, 24(4), s.396-402.
Nelson, C.J., Rosenfeld, B., Breitbart, W. ve Galietta, M., (2002), “Spirituality,
religion, and depression in the terminally ill”. Psychosomatics, 43(3), s.213-
220.
Neyra, C.J., Range, L.M., Goggin, W.C., (1990), “Reasons for living following
success and failure in suicidal and nonsuicidal college students”. Journal of
Applied Social Psychology, 20, s.861-868.
Nisbet, P.A., Duberstein, P.R., Conwell, Y., Seidlitz, L., (2000), “The effect of
participation in religious activities on suicide versus natural death in adults 50
and older”. J Nerv Ment Dis, 188(8), s.543-6.
Nolen-Hoeksema, S. ve Larson, J., (1999), Coping with loss. Mahaw, NJ: Erlbaum.
Nowacki-Butzen, S.K., (2009), God Image, Self-Concept, and Attachment to God
in Female Survivors of Sexual Trauma. Doctoral Dissertation, Regent
University.
O‟Connor, B.P. ve Vallerand, R.J., (1989), “Religious motivation in the elderly: A
French-Canadian replication and an extension”. Journal of Social Psychology,
130, s.53–59.
Odağ, C., (1995), İntihar (Özkıyım): Tanım-Kuram- Sağaltım. Ege Üniversitesi
Yayınları, İzmir.
Odağ, C., (2002), İntihar: Tanım-Kuram-Sağaltım, Halime Odağ Psikanaliz ve
Psikoterapi Vakfı Yayınları, İzmir.
O'Hare, C., (2002), Challenging God Images: Implementing a Christian
Component within a Standart Group Therapy Intervention, Doctoral
Dissertation, Regent University.
Osman, A., Jones, K., Osman, J.R., (1991), “The Reasons for Living Inventory:
Psychometric properties”. Psychological Reports, 69, s.271-278.
Osman, A., Kopper, B.A., Barrios, F.X. ve ark., (1996), “The Brief Reasons for
Living Inventory for Adolescents”. Journal of Abnormal Child Psychology,
24, s.433–443.
Ovayolu,N., Pehlivan,S., Uçan,Ö., Çuhadar, D., (2007), “Hemodiyaliz hastalarının
yalnızlık ve depresyon düzeyleri arasındaki ilişki”, Anadolu Psikiyatri
Dergisi, 8, s.293-296.
175
Özbay, Y. ve Şahin, B., (1997), “Stresle Başaçıkma Tutumları Envanteri (SBTE):
Geçerlik ve Güvenilirlik Çalışması”. IV. Rehberlik ve Psikolojik Danışma
Kongresi, Ankara A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi, Ankara.
Özdoğan, Ö., (2005a), İsimsiz Hayatlar, Lotus Yayınları, Ankara.
Özdoğan, Ö., (2005b), “İnsan Allah İliskisi”. Dini Arastırmalar Dergisi,7:s.135-
161.
Özdoğan, Ö., (2006), “İnsanı anlamaya yönelik bir yaklaşım: Pastoral psikoloji”.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 47:s.127-141.
Özdoğan, Ö., (2011), Palyatif Bakım ve Bütüncül Yaklaşım, Kanser Haftası
Sempozyumu, Ankara.
Özgüven, H.D., Soykan, Ç., Haran, S. ve Gençöz, T., (2003), “İntihar Girişiminde
depresyon ve kaygı belirtileri ile problem çözme becerileri ve algılanan sosyal
desteğin önemi”, Türk Psikoloji Dergisi, 18(52), s.1-11.
Özkürkçügil, A.Ç., (1998), “Cezaevinde yalnızlık ve yalnızlığın depresyon ile
ilişkisi”, Kriz Dergisi, 6(1), s.21-31.
Özsan, H.H. ve Tuğcu, H., (1998), “Şizofrenik Hastalarda İntihar Olasılığının Çeşitli
Faktörlere Göre İncelenmesi”, Kriz Dergisi, 6(1), s.33-39.
Öztürk, O., (2004), Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. İstanbul: Nobel yayın dağıtım.
Özyüksel, B. ve Uluğ, B., (2007), “Depresyon tanısı alan hastalarda kalıntı
belirtilerinyeti yitimi ile ilişkisi: 3 aylık izlem çalışması”. Türk Psikiyatri
Dergisi, 18(4), s.323-332.
Paracıkoğlu, V., Sayıl, I., Özgüven, H.D., (2004), “Ankara‟da İntihar Girişimleri
Üzerine Bir İzleme Çalışması: Dünya Sağlık Örgütü- Avrupa Çok Merkezli
İntihar Davranışı İzlem Çalışması Sonuçları”. Kriz Dergisi, 12(2), s.1-17
Pargament, K.I. Kennell, J., Hathaway, W. ve ark., (1988), ,Religion and the
problem-solving process: Three styles of coping”. Journal for the Scientific
Study of Religion, 27, s.90-104.
Pargament, K.I. ve Park, C.L., (1997), The Psychology of Religion, Theoretical
Approaches, Part 2, Eds. Spilka, B. ve McIntosh, D.N., Westview Press, USA,
s. 47.
Pargament, K.I., (1997), The psychology of religion and coping: Theory,
research, practice. New York: NY: Guilford Press.
Pargament, K.I., Koenig, H.G. Tarakeshwar N., ve ark., (2001), “Religious struggle
as a predictor of mortality among medically ill elderly paiients: a 2-year
longitudinal study”, Arch Intern Med, 161, s.1881-1885.
Pargament, K.I., Koenig, H.G. ve Perez, L.M., (2000), “The many methods of
religious coping: Development and initial validation of the RCOPE”. Journal
of Clinical Psychology, 56, s.519–543.
Pargament, K.I., Koenig, H.G., Tarakeshwar, N. ve Hahn, J., (2004), “Religious
coping methods as predictors of psychological, physical and spiritual outcomes
among medically ill elderly patients: A two-year longitudinal study”. Journal
of Health Psychology, 9(6), s.713-730.
Pargament, K.I., Koenig, H.G., Tarakeshwar, N., ve ark., (2001), “Religious struggle
as a predictor of mortality among medically ill elderly patients: a two-year
longitudinal study”. Arch Intern Med, 161, s.1881–1885.
Pargament, K.I., Smith, B.W., Koenig, H. G. ve Perez, L., (1998), “Patterns of
positive and negative religious coping with major life stressors”. Journal for
the Scientific Study of Religion, 37, s.710–724.
176
Parker, M., Roff, L.L., Klemmack, D.L., Koenig, H.G. ve Allman, R.M., (2003),
“Religiosity and mental health in sourther, community-dwelling older adults”.
Aging and Mental Health, 7(5), s.390-397.
Patel, S.S., (2002), “Psychosocial variables, quality of life, and religious beliefs in
ESRD patients treated with hemodialysis”, Am. J. Kidney Dis., 40(5), s.1013-
1022.
Paul, S.F.Y., Ka, Y.L., Jianping, H. ve Song, M., (2005), “Suicide rates in China
during a decade of rapid social changes”. Soc Psychiatry Psychiatr
Epidemiol, l40(10), s.792-8.
Paykel, E.S., (1976), “Life Stress, depression and attempted suicide”. Journal of
Human Stress, 3, s.3-12.
Paykel, E.S., (1978), “Contribution of life events to causation of psychiatric illness”.
Psychol Med, 8, s.245-253.
Paykel, E.S., Prusoff, B.A. ve Myers, J.K., (1975), “Suicide attempts and recent life
events”. Archives of General Psychiatry, 32, s.327–333.
Peale, N.V., (1952), The Power of Positive Thinking. Englewood Cliffs. N.J.:
Prentice Hall.
Pearce, M.J., Singer, J.L. ve Prigerson, H.G., (2006), “Religious coping among
caregivers of terminally ill cancer patients: Main effects and psychosocial
mediators”. Journal of Health Psychology, 11, s.743-759.
Phillips, R.E. ve Stein, C.H. (2007), “God‟s will, God‟s punishment, or God‟s
limitations? Religious coping strategies reported by young adults living with
serious mental illness.” Journal of Clinical Psychology, 63(6), s.529-540.
Pinto, A., Whisman, M.A. ve Conwell, Y., (1998), “Reasons for living in a clinical
sample of adolescents”. Journal of Adolescence, 21, s.397–405.
Plante, T.G. ve Boccaccini, M.T. (1997), “The Santa Clara strength of religious faith
questionnaire”. Pastoral Psychology, 45, s.375-387.
Pollock, L.R., Williams, M.G., (1998), “Problem solving and suicidal behavior”.
Suicide Life Threat Behav, 28, s.375-387.
Pompili, M., Lester, D., Innamorati, M. ve ark., (2007), “Risk-taking and reasons for
living in non-clinical Italian university students”, Death Studies, 31, s.751–
762.
Pressman, P., Lyons, J.S., Larson, D.B. ve Strain, J.J., (1990), “Religious belief,
depression, and ambulation status in elderly women with broken hips”.
American Journal of Psychiatry, 147, s.758-760.
Pritt, A.F., (1998), “Spiritual correlates of reported sexual abuse among mormon
women”. Journal for the Scientific Study of Religion, 37(2), s.273-285.
Propst, R., Ostrom, R., Watkins, P., Dean, T. ve Mashburn, D., (1992), “Comparative
efficacy of religious and nonreligious cognitivebehavioral therapy for the
treatment of clinical depression in religious individuals”. Journal of
Consulting and Clinical Psychology, 60, s.94-103
Raleigh, E.D.H., (1992), “Sources of hope in chronic illness”. Oncology Nursing
Forum, 19, s.443-448.
Range, L.M. ve Knott, E.C., (1997), “Twenty suicide assessment instruments:
evaluation and recommendations”, Death Studies, 21, s.25–58.
Range, L.M. ve Stringer, T.A., (1996), “Reasons for living and coping abilities
among older adults”. International Journal of Aging and Human
Development, 43(1), s.1-6.
177
Razali, S.M., Hasanah, C.I., Aminah, K. ve ark., (1998), “Religious-sociocultural
psychotherapy in patients with anxiety and depression”, Aust N ZJ
Psychiatry,32, s.867-872.
Rezaeian, M. (2008), “Islam and Suicide: A Short Personal Communication”.
Journal of Death and Dying, 58(1), s.77-85.
Rich, A.R. ve Bonner, R.L., (1987), “Concurrent validity of a stress-vulnerablity
model of suicidal ideation and behavior: A follow-up study”. Suicide Life-
Threatning Behavior, 17, s.265-270.
Ringdal, G.I., (1996), “Religiosity, quality of life, and survival in cancer patients”.
Social Indicators Researh, 38, s.193-211.
Robins, A. ve Fiske, A., (2009), “Explaining the Relation between Religiousness and
Reduced Suicidal Behavior: Social Support Rather Than Specific Beliefs”,
Suicide and Life-Threatening Behavior, 39(4), s.386-395.
Rosen, D., (1975), “Suicide survivors”, Western Journal of Medicine, 122, s.289-
294.
Ross, C.E., (1990), “Religion and psychological distress”. Journal for the Scientific
Study of Religion,29(2), s.236–45.
Royak-Schaler, R., (1991), “Psychological processes in breast cancer: A review of
selected research”. J. Psycho- SoC. Oncol. 9(4), s.71-89.
Rudd, M.D., (1990), “An integrative model of suicide ideation”. Suicide Life-
Threatning Behavior, 20, s.16-30.
Ryoo, S., (2005), The relationship between God image and depression among
Christian college students. Unpublished master's thesis, Handong University,
Pohang, South Korea.
Salsman, J.M. ve Carlson, C.R., (2005), “Religious orientation, mature faith, and
psychological distress: Elements of positive and negative associations”.
Journal for the Scientific Study of Religion, 44(2), s.01-209.
Sandin, B., Chorot, P., Santed, M., (1998), “Negative life events and adolescent
suicidal behavior: A critical analysis from the stress process perspective”.
Journal of Adolescence, 21, s.415-426.
Savaşır, I. ve Batur, S., (2003), Depresyonun Bilişsel-Davranışçı Tedavisi, İçinde:
Bilişsel Davranışçı Terapiler, Ed. Savaşır, I., Soygüt, G., Kabakçı, E., Türk
Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara.
Sayar, K. ve Bozkır, F., (2004), “İntihar girişiminde bulunan ergenlerde intihar niyeti
ve ölümcüllüğün belirleyicileri”. Yeni Sempozyum, 42(1), s.28-36.
Sayar, K., Öztürk, M. ve Acar, B., (2000), “Aşırı dozda ilaç alımıyla intihar
girişiminde bulunan ergenlerde psikolojik etkenler”. Klinik Psikofarmakoloji
Bülteni, 10, s.133-138.
Sayıl, I., (2000), İntihar davranışı, Kriz ve Krize Müdahale, A. Ü. Psikiyatrik
Kriz Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, No.6, Ankara.
Sayıl, I., Berksun, O.E., Oral, E.A. ve ark., (1995), “İntihar Girişimleri: Yardım
Çağrısı”. Kriz Dergisi, 3(1-2), s.215-217.
Sayıl, I., Berksun, O.E., Palabıyıkoğlu, ve ark., (2000), İntihar Davranışı: Kriz ve
Krize Müdahale Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, No: 6, Ankara: Damla Matbaacılık, S. 165-178.
Sayıl, I., Oral, A., Güney, S. ve ark., (1993), “Ankara‟da intihar girişimleri üzerine
bir çalışma”. Kriz Dergisi, 1, s.56-61.
178
Schaap-Jonker, H., Eurelings-Bonteke, E., Verhagen, P. J. ve Zock, H., (2002),
“Image of god and personality pathology: An exploratory study among
psychiatric patients.” Mental Health, Religion and Culture, 5, s.55-71.
Schaefer, C.A. ve Gorsuch, R.L., (1991), “Psychologicaladjustment and
religiousness, the multivariate belief motivation theory of religiousness”.
Journal for the Scientific Study of Religion, 30(4), s.448-461.
Schneider, B., Phillipp, M. ve Muller, M.J., (2001), “Psychopathological predictors
of suicide in patients with major depression during a 5-year follow-up”.
European Psychiatry, 16, s.283- 288.
Schneidman, E.S., (1985), Definition of suicide. New York: John Wiley.
Schotte, D. ve Clum, G., (1982), “Suicide ideation in a college population: A test of a
model.” Journal of Consulting and Clinical Psychology, 50, s.690-696.
Schottenbauer, M.A., Klimes-Dougan, B., Rodriguez, B.F. ve ark., (2006),
“Attachment and affective resolution following a stressful event: General and
religious coping as possible mediators”. Mental health, Religion, & Culture,
9(5), s.448-471.
Schuster, M.A., Stein, B.D., Jaycox, L.H. ve ark., (2001), A national survey of stress
reactions after the September 11, 2001, terrorist attacks. N Engl J Med.,345,
s.1507-1512.
Schweitzer, R., Klayich, M. ve McLean, J., (1995), “Suicidal ideation and
behaviours among university students in Australia”. Australian and New
Zealand Journal of Psychiatry, 29, s.473–479.
Segal, D.L. ve Needham, T.N., (2007), “An exploration of gender differences on the
reasons for living inventory among older adults”. Death Studies, 31(6), s.573-
581.
Sethi, S. ve Seligman, M.E.P., (1993), “Optimism and fundamentalism”.
Psychological Science, 4, s.256-259.
Sethi, S. ve Seligman, M.E.P., (1994), “The hope of fundamentalists”. Psychological
Science, 5, s.58.
Shreve-Neiger, A.K., (2002), The Relations Between Spirituality, Religiosity and
Reasons for Living in Older Adults. Master Thesis, West Virginia
University, USA.
Sır, A., Özkan, M., Altındağ, A., Özen, Ş. ve Oto, R., (1999), “Diyarbakır‟da intihar
ve intihar girişimi”. Türk Psikiyatri Dergisi, 10(1), s.50-57.
Sidley, G.L., Calam, R., Wells, A., Hughes, T. ve Whitaker, K., (1999), “The
prediction of parasuicide repetition in a high- risk group”. British Journal of
Clinical Psychology, 38, s.375-386.
Sloan RP, Bagiella E, VandeCreek L, ve ark., (2000), “Should physicians prescribe
religious activities?” N Engl J Med., 342, s.1913-1916.
Smith, B.W., Pargament, K.I., Brant, C.R. ve Oliver, J.M., (2000), “Noah revisited:
Religious coping by church members and the impact of the 1993 Midwest
flood.” Journal of Community Psychology, 28, s.169–186.
Smith, T.B., McCullough, M.E., & Poll, J., (2003), “Religiousness and depression:
Evidence for a main effect and the moderating influence of stressful life
events”. Psychological Bulletin, 129, s.614-636.
Sonneck, G., Etzerdorfer, E., Nagel-Kuess, S., (1993), “Imitation Effect in suicidal
behaviour: Subway suicides in Vienne” (1980-1990) K. Bohme, R. Freytag, H.
Wedler (ed). Suicidal Behaviour, S Roderer Verlog, Rogensburg, 660-662.
179
Sorenson, A.M., Grindstaff, C.F., Turner R.J., (1995), “Religious involvement
among unmarried adolescent mothers: a source of emotional support?” Sociol
Relig 56, s.71-81
Stack, S. ve Wasserman, I., (1992), “The Effect of Religion on Suicide Ideology: An
Analysis of the Networks Perspective”. Journal for the Scientific Study of
Religion, 31, s.457-466.
Stack, S., (1983), “A Comparative analysis of suicide and religiosity”. Journal of
Social Psychology, 119 (2), s.285-286.
Stack, S., (1998), “The relationship between culture and suicide: An analysis of
African Americans”. Transcultural Psychiatry, 35, s.253-269.
Statham, D.J., Heath, A.C., Madden, P.A., (1998), “Suicidal Behavior: an
epidemiological and genetic study”. Psychology Medicine, 28, s.839-855.
Steinhausen, H.C., Winkler Metzke C.W., (2004), “The impact of suicidal ideation in
preadolescence, adolescence, and young adulthood on psychosocial
functioning and psychopathology in young adulthood”. Acta Psychiatr
Scand,110, s.438-445
Stengel, E., (1964), Suicide ve Attempted Suicide. Harmondsworth: Penguin Books
Ltd.
Stoltzfus, K.M., (2009), Daily hassles, religious coping, depressive
symptomatology, and alcohol use in students at a religiously-affiliated
college. Unpublished Doctoral Thesis, Case Western Reserve University.
Sudak, H.S., (2004), “Suicide”. Kaplan& Sadock‟s Comperehensive Textbook of
Psychiatry, Eight Edition, Edited by Sadock, B.J., Sadock, V.A., Lippincott
Williams&Wilkins, 2442-2453. Akt: Ak ve ark. (2006). Depresyon
Hastalarında belirti şiddeti ve umutsuzluğun intihar davranışı üzerindeki etkisi,
Kriz Dergisi, 14 (3), s.1-7.
Swank, S.W., (2009), The Relationship Between Religion and Depression in Older
Adults Residing in Care Facilities, Doctoral Dissertation, University of the
Rockies.
Swindle, R.W. Jr, Cronkite, R.C., Moos, R.H., (1998), “Risk factors for sustained
nonremission of depressive symptoms: a 4-year follow-up”. J Nerv Ment Dis.,
186(8), s.462-9.
Şahin, N.H. ve Batıgün, A.D., (2000), İntihar olasılığı ve yaşamı sürdürme
nedenleri. Yayınlanmamış çalışma.
Şahin, N.H. ve Batıgün, A.D., (2009), “Lise ve Üniversite Öğrencilerinde İntihar
Riskini Belirlemeye Yönelik Bir Modelin Sınanması”. Türk Psikiyatri
Dergisi, 20, s.28-36.
Şahin, N.H., Batıgün, A.D. ve Şahin, N., (1998), “Reasons for living and their
protective value: A Turkish sample”. Archives of Suicide Research, 4, s.157-
168.
Şahin, N.H., Batıgün, A.D. ve Şahin, N., (1998), “Reasons for Living and their
protective value: A Turkish sample”. Archives of Suicide Research, 4 (2),
s.157-168.
Şener, Ş. ve Şenol, S., (1996), “İntihar girişimi nedeniyle başvuran ergenlerin
değerlendirilmesi ve kısa süreli izlemi”. 3P dergisi, 4, s.100-107.
Şengül, F., (2007), Dindarlık ve Ruh Sağlığı İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
180
Şirin, G., (2007), Öğretmenlerin Duygusal Zeka Düzeyleriyle Stresle Başa Çıkma
Tarzları Arasındaki İlişki, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Tedeschi, R.G. ve Calhoun, L.G. (1996), “The Post-Traumatic Growth Inventory:
Measuring the positive legacy of trauma”. Journal of Traumatic Stress, 9,
s.455-471.
Tedeschi, R.G., Park, C.L. ve Calhoun, L.G., (1998), Posttraumatic growth:
Conceptual issues. Ed. R. G. Tedeschi, C. L. Park ve L. G. Calhoun.
Posttraumatic growth: Positive changes in the aftermath of crisis. Mahwah. NJ:
Lawrence Erlbaum Associates.
Tekin, F., (2005), Stresle başa çıkmada din eğitiminin rolü, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Temel, E., Bahar, A. ve Çuhadar, D., (2007), “Öğrenci hemşirelerin stresle baş etme
tarzları ve depresyon düzeylerinin belirlenmesi”, Fırat Sağlık Hizmetleri
Dergisi, 2(5), s.107-118.
Tepper, L., Rogers, S.A., Coleman, E.M., ve ark., (2001), “The prevalence of
religious coping among persons with persistent mental illness”. Psychiatr
Serv. 52, s.660-665.
Tix, A.P. ve Frazier, P.A., (1998), “The use of religious coping during stressful life
events: Main effects, moderation, and mediation”. Journal of Consulting and
Clinical Psychology, 66, s.411–422.
Tok, V.A., (2010), Hoşça Bak Zatına Kim Zübde-i alemsin Sen Merdüm-i Dide-i
ekvan olan Ademsin Sen. Diyanet Aylık Dergi, Haziran,
http://www.diyanetdergisi.com/diyanet-dergisi-138/konu-837.html. Erişim
tarihi: 29.01.2011.
Topuz, İ., (2003), Dini Gelişim Seviyeleri ile Dini Başaçıkma Tutumları
Arasındaki İlişki Üzerine bir Araştırma, Uludağ Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bursa.
Townsend, M., Kladder, V., Ayele, H. ve Mulligan, T., (2002), “Systematic review
of clinical trials examining the effects of religion on health”. Southern
Medical Journal, 95(12), s.1429-1434.
Tuğrul, D.C., (2000), “Stres ve Depresyon”. Psikiyatri Dünyası, 4, s.12-17.
TUİK, (2010), İntihar İstatistikleri, Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası, Ankara.
TUİK, (2011), http://www.tuik.gov.tr/demografiapp/intihar.zul, Erişim Tarihi: 13
Nisan 2011.
Tüzün, Z., (1997), Life events, depression, social support systems, reasons for
living and suicide probability among university students, (Unpublished
master thesis), The Graduate School of Social Sciences of METU, Ankara.
Uçan, Ö., (2005), “Türkiye‟ de İntiharı Konu Alan Yayınlar Uzerine Bir
Bibliyografya Çalışması”. Kriz Dergisi, 13, s.15-26.
Uçan, Ö., (2006), Türkiye’ de İntiharı Konu Alan Yayınlar Üzerine Bir
Bibliyografya Çalışması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Upmanyu, V.V., Upmanyu, S., Lester, D., (2000), “Depressive symptoms among
U.S. and Indian college students: The effects of gender and gender role”. J Soc
Psychol, 140, s.669-672.
Ünal, S. (Baskıda), Depresyon ve Kişilik, Duygudurum Bozuklukları, Çizgi Tıp
Yayınevi, Ankara.
181
Ünal, S. ve Özcan, E., (2000), “Depresyonda hazırlayıcı, ortaya çıkarıcı ve koruyucu
etkenler”, Anadolu Psikiyatri Dergisi, 1(1), s.41-46.
Ünal,S. Küey, L., Güleç, C., Bekaroğlu, M., Evlice, YE, Kırlı, S., (2002), “Depresif
Bozukluklarda Risk Etkenleri”, Klinik Psikiyatri Dergisi, 5, s.8-15.
Varnik, A., Tooding, L., Palo, E., Wasserman, D., (2003), “Suicide and homocide:
Durkheim‟s and Henry & Short‟s theories tested on data from baltic states”,
Archieves of Suicide Research, 7, s.51–59.
Walker, R.L. ve Bishop, S., (2005), “Examining a Model of the Relation Between
Religiosity and Suicidal Ideation in a Sample of African American and White
College Students”. Suicide and Life-Threatening Behavior, 35, s.630-639.
Wang, M.C., Lightsey, O.R., Pietruszka, T., Uruk, A.Ç. ve Wells, A.G., (2007),
“Purpose in life and reasons for living as mediators of the relationship between
stress, coping, and suicidal behavior”. The Journal of Positive Psychology,
2(3), s.195–204
Ward, A.M., (2010), The relationship between religiosity and religious coping to
stres reactivity and psychological well-being. Georgia State University,
Doctoral Dissertation, USA.
Warheit, G.J., (1979), “Life events, coping, stress, and depressive symptomatology”.
Am J Psychiatry, 136:4B, s.502-507.
Watters, W. (1992), Deadly Doctrine: Health, Illness, and Christian God-Talk.
Buffalo, N.Y.: Prometheus.
Weishaar, M.E., (1996), Cognitive risk factors in suicide. Frontiers of Cognitive
Therapy, PM Salkovskis (Ed.), New York: Guilford Press, s. 226-249.
Wells, K., Burnam, M.A., Rogers, W., Hays, R., Camp, P., (1992), “The course of
depression in adult outpatients. Results from the Medical Outcomes Study”.
Arch Gen Psychiatry, 49, s.788-794.
Westefeld, J.S., Scheel, K. ve Maples, M.R., (1998), “Psychometric Analyses of the
college student reasons for living inventory using a clinical population”.
Measurement and Evaluation in Counseling and Development, 31,2, s.86-
94.
Weyrauch, K.F., Roy-Byrne, P., Katon, W. ve Wilson, L., (2001), “Stressful Life
Events and Impulsiveness in Failed Suicide”, Suicide Life-Threatning
Behavior, 31(3), s.311-319.
Williams, D.R., Larson, D.B., Buckler, R.E., Heckman, R.C. ve Pyle, C.M., (1991),
“Religion and psychological distress in a community sample”. Social Science
and Medicine, 32, s.1257-1262.
Wilson, K. G., Stelzer, J., Bergman, J. N. ve ark., (1995), “Problem solving, stress,
and coping in adolescent suicide attempts”. Suicide and Life-Threatening
Behavior, 25, s.241–252.
Wong-McDonald, A. ve Gorsuch, R.L., (2000), “Surrender to God: An additional
coping style?” Journal of Psychology and Theology, 28, s.149–161.
Wong-McDonald, A. ve Gorsuch, R.L., (2004), “A multivariate theory of god
concept, religious motivation, locus of control, coping and spiritual well-
being”. Journal of Psychology and Theology, 32(4), s.318-334.
Wright, L.S., Frost, C.J. ve Wisecarver, S.J., (1993), “Church attendance,
meaningfulness of religion, and depressive symptomatology among
adolescents”. Journal of Youth and Adolescence, 22, s.559-568.
182
Xiao, S., Young, D., Zhang, H., (1998), “Taoistic cognitive psychotherapy for
neurotic patients: a preliminary clinical trial”. Psychiatry Clin \Neurosci,
52(Suppl), s.238-241.
Yalom, I., (1980), Varoluşçu Psikoterapi. Çev: Zeliha İyidoğan Babağiyit, 2001,
Üçüncü Baskı, Kabalcı Yayınları, İstanbul.
Yalvaç, D., (2006), İntihar Girişiminde Bulunan Bireylerde Psikiyatrik
Morbidite, Kişilik Bozukluğu ve Bazı Sosyodemografik ve Klinik
Etkenlerle İlişkisi, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Uzmanlık Tezi, Malatya.
Yangarber-Hicks, N., (2004), “Religious coping styles and recovery from serious
mental illnesses”. Journal of Psychology and Theology, 32(4), s.305-317.
Yaşan, A., Danış, R., Eşsizoğlu, A. ve Özkan, M., (2008), “İntihar Girişiminde
Bulunanlarda Demografik Özelikler, Yaşam Olayları ve Sosyal Desteğin
Cinsiyete Göre Karşılaştırılması”, Türkiye’de Psikiyatri, 10(1), s.1-8.
Yılmaz, B., (2006), Arama Kurtarma Çalışanlarında Travma Sonrası Stres Belirtileri
ve Travma Sonrası Büyüme ile İlişkili Değişkenler, Doktora Tezi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Yoshimoto, S. M., Ghorbani, S., Baer, J. M., ve ark., (2006), “Religious coping and
problem-solving by couples faced with prostate cancer”. European Journal of
Cancer Care, 15(5), s.481-488.
Yufit, R.I. ve Bongar, B., (1992), “Suicide, stress, and coping with life cycle events”.
In Assessment and Prediction of Suicide, RW Maris, AL Berman, JT
Maltsberger ve ark. (Ed.), New York: Guilford Press, s.553-573.
Yüksel, N. ve Ceyhun, B., (1994), İntihar, Ruhsal Belirtiler, Hatiboğlu Yayınevi,
Ankara.
Zanowski, S.C., (2009), Spiritual coping, distress, and symptoms of
posttraumatic stres disorder following traumatic injury. Doctoral
dissertation, Marquette University, Wisconsin.
Zarghami, M., Charati, J.Y., Esmaeli, S.H.M. ve Mir-Sepassi, G.R., (2008), “Degree
of Suicidal intent and Religious Practice”. Research Journal of Biological
Sciences, 3(5), s.480-485.
Zaza, C., Sellick, S.M., Hillier, L.M., (2005), “Coping with cancer: what do patients
do?” Journal of Psychosocial Oncology, 23, s.55-73.
Zegans, L. (1982), “Stress and the development of somatic disorders”. In L.
Goldberger, S. Breznitz (Eds.), Handbook of Stress, Theoretical and Clinical
Aspects. London.
Zhang, J. ve Jin S., (1996), “Determinants of suicide ideation: a comparison of
Chinese and American college students”. Adolescence, 31, s.451–467.
184
Ek1: Sosyo Demografik Bilgi Formu
Değerli katılımcılar,
Gönüllü olarak katılmayı kabul ettiğiniz bu çalışma, insanların bazı duygu ve
düşünceleriyle ilişkili olabilecek faktörleri ortaya koymak için hazırlanmakta olan
doktora tez çalışmasıdır. Bu çalışmada sizlere bazı bilimsel ölçekler sunulmuştur.
Sizden istenen ölçeklerdeki ifadeleri dikkatlice okuyup aklınıza ilk gelen ve size en
uygun olduğunu düşündüğünüz seçeneği işaretlemenizdir. Sizden kimlik bilgileriniz
istenmemektedir. Bu nedenle yanıtlarınızı içtenlikle verebilirsiniz. Yanıtlarınız ne
kadar içten olursa bu bilimsel çalışma da o kadar güvenilir ve geçerli olacaktır. Bu
ölçekler yalnızca ilgili tez çalışmasında kullanılacaktır. Katkınız için teşekkür
ederim.
Uzman Psikolog
Özlem GÜLER AYDIN
1- Yaşınız: ……………
2- Cinsiyetiniz: 1) Kadın 2) Erkek
3- Medeni Durumunuz: 1) Bekar 2) Evli 3) Boşanmış 4) Dul
4- Eğitim Durumu:1)Okur-Yazar 2)İlkokul 3)Ortaokul 4)Lise 5) Lisans/Lisansüstü
5- Ekonomik Durumunuz: 1) Çok Kötü 2) Kötü 3) Orta 4) İyi 5) Çok İyi
6- Annenizin eğitim durumu: 1) Okur-Yazar değil 2) Okur-Yazar/ İlkokul
3) Ortaokul 4) Lise 5) Üniversite
7- Aşağıda insanların yaşayabileceği bazı olaylar verilmiştir. Bu olaylar sizin
başınızdan geçti mi?
OLAYLAR EVET HAYIR
1) Ölümle bir yakını kaybetme (Eş kaybı, aileden birinin kaybı,
sevilen bir yakının kaybı, vs.)
2) Kazaya uğrama ve doğal afetler (Trafik kazası, deprem, sel,
yangın, iş kazası, vs.)
3) Taciz/ İşkenceye maruz kalma (Duygusal, fiziksel, cinsel, vs.)
4) Ani bir ekonomik güçlük (İşsizlik, işten çıkarılma, iflas,
geçim güçlüğü, vs.)
5) Duygusal sorunlar (Karşılıksız aşk, istenmeyen evlilik, terk
edilme, boşanma, töre baskısı, vs.)
6) Dini/ Ahlaki baskılar (İbadete zorlanma, dini çevreden
dışlanma, örtünmeye zorlanma, vs.)
7) Önemli bir hastalığa yakalanma (Kanser, kalp krizi, beyin
kanaması, felç, vs.)
8- Tanrı inancınızı aşağıdaki seçeneklerden birini seçerek belirtiniz:
1) İnanmıyorum 2) Şüphelerim var 3)İnanıyorum 4) Kesinlikle İnanıyorum
9- Kendinizi dindarlık yönünden nasıl değerlendiriyorsunuz?
1) Hiç dindar değilim 2) Biraz dindarım 3) Dindarım 4) Oldukça dindarım
10- Sıkıntılı zamanlarınızda ne sıklıkla dua edersiniz?
1) Hiç 2) Çok nadir 3) Bazen 4) Çoğunlukla 5) Her zaman
11- Dua etmek, hissettiğiniz sıkıntıyı ne derece azaltır?
1) Sıkıntım hiç azalmaz. 2) Pek azalmaz. 3) Biraz azalır. 4) Çoğunlukla azalır.
5) Sıkıntım tamamen geçer.
185
Ek2: Tanrı Algısı Ölçeği
Aşağıda “Allah” hakkındaki duygu, düşünce ve davranışlara ilişkin bazı ifadeler bulunmaktadır.
Sizden istenen; her bir ifadeyi dikkatlice okuyup, ifadenin sizi ne kadar yansıttığını, karşısında
bulunan, derecelendirilmiş kutucuklara işaretlemenizdir. Araştırmadan sağlıklı ve doğru bilgiler
elde edilebilmesi için lütfen çekinmeden gerçek fikirlerinizi belirtmeye çalışın.
Hiç
ka
tılm
ıyo
ru
m
Kıs
men
ka
tılı
yo
rum
Bir
az
ka
tılı
yo
rum
Old
uk
ça
ka
tılı
yo
rum
Ta
ma
men
ka
tılı
yo
rum
1 O’ nun bana karşı çok merhametli olduğunu
hissediyorum.
1 2 3 4 5
2 O’ nu düşünmek bana sıkıntı veriyor. 1 2 3 4 5
3 O’ nun beni bağışlayacağını zannetmiyorum. 1 2 3 4 5
4 O’ nu düşündüğümde içimden gelen tek duygu: Sevgi. 1 2 3 4 5
5 O’ nun bana olan sevgisini hissedebiliyorum. 1 2 3 4 5
6 O’ nun bana şefkatle davrandığını hissedebiliyorum. 1 2 3 4 5
7 O’ nu düşündüğümde utanıyorum ve kendimi suçlu
hissediyorum.
1 2 3 4 5
8 O’ nun bana karşı çok acımasız olduğunu düşünüyorum. 1 2 3 4 5
9 O’ nu düşünmek bana güven veriyor. 1 2 3 4 5
10 O aklıma geldiğinde O’ndan kaçıp uzaklaşmak istiyorum. 1 2 3 4 5
11 O’ nu düşünmek beni mutlu ediyor ve içim sevinçle
doluyor.
1 2 3 4 5
12 O, ne yaparsam yapayım kusurlarımı örtüyor. 1 2 3 4 5
13 O, her zaman güvenebileceğim tek kaynaktır. 1 2 3 4 5
14 O’ nu düşününce kendim için kaygılanıyorum. 1 2 3 4 5
15 O, benim için korkutucudur. 1 2 3 4 5
16 Zor zamanlarımda O’nun benim yanımda olmadığını
hissediyorum.
1 2 3 4 5
17 O, bütün insanları karşılık beklemeden sever. 1 2 3 4 5
18 O, yaptıklarım için beni cezalandırıyor. 1 2 3 4 5
19 O’ nu düşünmekle huzur buluyorum. 1 2 3 4 5
20 O, bence gerçekten de çok bağışlayıcıdır. 1 2 3 4 5
21 O’ nun bana yakın olduğunu sanmıyorum. 1 2 3 4 5
22 O’ nun beni her durumda koruduğunu biliyorum. 1 2 3 4 5
186
Ek3: Dini Başa Çıkma Tarzları Envanteri
Aşağıdaki maddeler belirli bir zorlukla karşılaştığınız zaman ne yaptığınız ve ne
hissettiğiniz sorusuna yanıt aramaktadır. Yoğun bir sıkıntı altında olduğunuz o
zamanda ne yaptığınızı düşünün ve aşağıdaki ifadeleri ne derece yaptığınızı
işaretleyin.
Bir sıkıntı yaşadığımda
Hemen
hemen
hiç
yapmam
Arada
sırada
yaparım
Orta
derecede
yaparım
Sıklıkla
yaparım
1 Allah ile sıkı bir bağ kurmaya çalışırım. 1 2 3 4
2 Böyle bir olayla Allah’ın bana nasıl güç
vereceğini görmeye çalışırım.
1 2 3 4
3 İyi bir kul olmadığım için cezalandırıldığımı
hissederim.
1 2 3 4
4 Bu işe şeytanın sebep olduğuna karar veririm. 1 2 3 4
5 Allah’ın gücünden/ kudretinden şüpheye
düşerim.
1 2 3 4
6 Allah’tan sevgi ve şefkat dilerim. 1 2 3 4
7 Allah’ın beni sevip sevmediğinden şüpheye
kapılırım.
1 2 3 4
8 Öfkemi gidermesi için Allah’tan yardım
dilerim.
1 2 3 4
9 Günahlarımın affedilmesini dilerim. 1 2 3 4
10 Allah’ın beni yalnız bıraktığından
endişelenirim.
1 2 3 4
11 Planlarımı Allah’ın yardımıyla hayata
geçirmeye çalışırım.
1 2 3 4
12 Dindar kardeşlerimin/ dini kurumların beni
terk etmesinden endişelenirim.
1 2 3 4
13 Sorunlarımı dert edinmeyi bırakmak için
kendimi dine veririm.
1 2 3 4
14 Allah tarafından cezalandırılmayı hak edecek
ne yaptığımı düşünürüm.
1 2 3 4
187
Ek4: Beck Depresyon Envanteri
Aşağıda, kişilerin ruh durumlarını ifade ederken kullandıkları bazı cümleler verilmiştir. Her
madde bir çeşit ruh durumunu anlatmaktadır. Her maddede o ruh durumunun derecesini
belirleyen 4 seçenek vardır. Lütfen bu seçenekleri dikkatle okuyunuz. Son bir hafta içindeki
(şu an dahil) kendi ruh durumunuzu göz önünde bulundurarak, size en uygun olan ifadeyi
bulunuz. Daha sonra, o maddenin yanındaki harfin üzerine (X) işareti koyunuz.
1) a. Kendimi üzgün hissetmiyorum
b. Kendimi üzgün hissediyorum
c. Her zaman için üzgünüm ve kendimi bu duygudan kurtaramıyorum
d. Öylesine üzgün ve mutsuzum ki dayanamıyorum
2) a. Gelecekten umutsuz değilim
b. Gelecek konusunda umutsuzum
c. Gelecekten beklediğim hiç bir şey yok
d. Benim için bir gelecek olmadığı gibi bu durum değişmeyecek
3) a. Kendimi başarısız görmüyorum
b. Herkesten daha fazla başarısızlıklarım oldu sayılır
c. Geriye dönüp baktığımda, pek çok başarısızlıklarımın olduğunu görüyorum
d. Kendimi bir insan olarak tümüyle başarısız görüyorum
4) a. Her şeyden eskisi kadar doyum (zevk) alabiliyorum
b. Her şeyden eskisi kadar doyum alamıyorum
c. Artık hiçbir şeyden gerçek bir doyum alamıyorum
d. Bana doyum veren hiçbir şey yok. Her şey çok sıkıcı
5) a. Kendimi suçlu hissetmiyorum
b. Arada bir kendimi suçlu hissettiğim oluyor
c. Kendimi çoğunlukla suçlu hissediyorum
d. Kendimi her an için suçlu hissediyorum
6) a. Cezalandırılıyormuşum gibi duygular içinde değilim
b. Sanki bazı şeyler için cezalandırılabilirmişim gibi duygular içindeyim
c. Cezalandırılacakmışım gibi duygular yaşıyorum
d. Bazı şeyler için cezalandırılıyorum
7) a. Kendimi hayal kırıklığına uğratmadım
b. Kendimi hayal kırıklığına uğrattım
c. Kendimden hiç hoşlanmıyorum
d. Kendimden nefret ediyorum
8) a. Kendimi diğer insanlardan daha kötü durumda görmüyorum
b. Kendimi zayıflıklarım ve hatalarım için eleştiriyorum
c. Kendimi hatalarım için her zaman suçluyorum
d. Her kötü olayda kendimi suçluyorum
9) a. Kendimi öldürmek gibi düşüncelerim yok
b. Bazen kendimi öldürmeyi düşünüyorum ama böyle bir şey yapamam
c. Kendimi öldürebilmeyi çok isterdim
d. Eğer bir fırsatını bulursam kendimi öldürürüm
10) a. Herkesten daha fazla ağladığımı sanmıyorum
b. Eskisine göre şimdilerde daha çok ağlıyorum
c. Şimdilerde her an ağlıyorum
d. Eskiden ağlayabilirdim. Şimdilerde istesem de ağlayamıyorum
11) a. Eskisine göre daha sinirli veya tedirgin sayılmam
b. Her zamankinden biraz daha fazla tedirginim
c. Çoğu zaman sinirli ve tedirginim
d. Şimdilerde her an için tedirgin ve sinirliyim
188
12) a. Diğer insanlara karşı ilgimi kaybetmedim
b. Eskisine göre insanlarla daha az ilgiliyim
c. Diğer insanlara karşı ilgimin çoğunu kaybettim
d. Diğer insanlara karşı hiç ilgim kalmadı
13) a. Eskisi gibi rahat ve kolay kararlar verebiliyorum
b. Eskisine kıyasla şimdilerde karar vermeyi daha çok erteliyorum
c. Eskisine göre karar vermekte oldukça güçlük çekiyorum
d. Artık hiç karar veremiyorum
14) a. Eskisinden daha kötü bir dış görünüşüm olduğunu sanmıyorum
b. Sanki yaşlanmış ve çekiciliğimi kaybetmişim gibi düşünüyor ve üzülüyorum
c. Dış görünüşümde artık değiştirilmesi mümkün olmayan ve beni çirkinleştiren değişiklikler
olduğunu hissediyorum
d. Çok çirkin olduğumu düşünüyorum
15) a. Eskisi kadar iyi çalışabiliyorum
b. Bir işe başlayabilmek için eskisine göre daha çok çaba harcıyorum
c. Ne olursa olsun, yapabilmek için kendimi çok zorluyorum
d. Artık hiç çalışamıyorum
16) a. Eskisi kadar kolay ve rahat uyuyabiliyorum
b. Şimdilerde eskisi kadar kolay ve rahat uyuyamıyorum
c. Eskisine göre bir veya iki saat erken uyanıyor, tekrar uyumakta güçlük çekiyorum
d. Eskisine göre çok erken uyanıyor ve tekrar uyuyamıyorum
17) a. Eskisine göre daha çabuk yorulduğumu sanmıyorum
b. Eskisinden daha çabuk ve kolay yoruluyorum
c. Şimdilerde neredeyse her şeyden, kolayca ve çabuk yoruluyorum
d. Artık hiçbir şey yapamayacak kadar yorgunum
18) a. İştahım eskisinden pek farklı değil
b. İştahım eskisi kadar iyi değil
c. Şimdilerde iştahım epey kötü
d. Artık hiç iştahım yok
19) a. Son zamanlarda pek fazla kilo kaybettiğimi/aldığımı sanmıyorum
b. Son zamanlarda istemediğim halde iki buçuk kilodan fazla kaybettim/aldım
c. Son zamanlarda beş kilodan fazla kaybettim/aldım
d. Son zamanlarda yedi buçuk kilodan fazla kaybettim/aldım
20) a. Sağlığım beni pek endişelendirmiyor
b. Son zamanlarda ağrı, sızı, mide bozukluğu, kabızlık gibi sıkıntılarım var
c. Ağrı sızı gibi bu sıkıntılarım beni çok endişelendiriyor
d. Bu tür sıkıntılar beni öylesine endişelendiriyor ki başka bir şey düşünemiyorum
21) a. Son zamanlarda cinsel yaşantımda dikkatimi çeken bir şey yok
b. Eskisine göre cinsel konularla daha az ilgileniyorum
c. Şimdilerde cinsellikle pek ilgili değilim
d. Artık cinsellikle hiç bir ilgim kalmadı
189
Ek5: Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri
Aşağıda, insanları hayata bağlayan, yaşamlarını sonlandırmak yerine, sürdürmelerine
neden olan bazı durumlar verilmiştir. Lütfen her maddeyi dikkatle okuduktan sonra o konunun
sizi hayata bağlamak açısından ne kadar önemli olduğunu yan taraftaki uygun yere işaret
koyarak belirleyiniz. Hiçbir maddeyi atlamamaya özen gösteriniz. Kararsızlık çektiğiniz
durumlarda size en uygun gelen seçeneği işaretleyiniz.
Çok önemli
Oldukça önemli
Biraz önemli
Önemli
Pek önemli
değil
Hiç önemli
değil
1. Gelecekten umudunuzun ve beklentilerinizin
olması
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
2. İşlerinizin daha iyi gideceğine ve geleceğinizin
daha iyi olacağına ilişkin umudunuz
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
3. Kendinizi seviyor olmanız ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
4. Sevdiğiniz ve güvendiğiniz insanların olması ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
5. Yalnızca Tanrı’nın hayatı sonlandırma hakkına
sahip olduğuna inanıyor oluşunuz
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
6. Ölümden korkuyor olmanız ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
7. Çalışmanın insanı mutlu ve başarılı kılacağına
olan inancınız
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
8. Cehenneme gitmekten duyduğunuz korku ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
9. Hayatla mücadele edecek cesarete sahip
olmanız
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
10. Dini inançlarınızın koyduğu yasaklar ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
11. İnsanlara olan sevginiz ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
12. Hayatınızdan hoşnut ve mutlu olmanız ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
13. Yaşamak için istek duymanız ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
14. Hayatı sevmeniz ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
15. Hayatınızın ve kaderinizin kendi kontrolünüzde
olduğuna inancınız
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
16. Yaşamayı hak edecek kadar değerli bir insan
olduğunuza inancınız
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
17. Hayatta her zaman için bir anlam, yaşamak için
bir neden bulabileceğinize ilişkin inancınız
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
18. Kendinize olan güveniniz ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
19. Hayatın sona erdirilemeyecek kadar güzel ve
değerli olduğunu düşünmeniz
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
20. Sıkıntılarınızı paylaşacak, dertleşebileceğiniz,
size destek olacak dostlarınızın bulunması
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
21. Ailenizin (anne, baba, kardeş, eş, çocuklar)
başları önlerinde gezmelerini istemiyor oluşunuz
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
22. Kendinizi öldürmeyecek kadar dengeli ve
sağlıklı olduğunuza inancınız
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
23. Hala daha yapacağınız çok şeyin olduğuna
inancınız
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
24. Yapmaktan zevk aldığınız uğraşlarınızın olması ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
25. Kadere olan inancınız ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
26.Olayların sizi ölümü isteyecek kadar mutsuz ve
umutsuz bir hale sokabileceğine inanmayışınız
( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
27.Arkadaşlarınızdan ayrılmak istemeyişiniz ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
28.Bir sevdiğinizin olması ( 6 ) (5 ) (4 ) (3) (2) (1)
190
Ek6: Stresle Başa Çıkma Tarzları Envanteri
Bu ölçek, kişilerin yaşamlarındaki sıkıntılar ve stresle başa çıkmak için neler yaptıklarını
belirlemek amacıyla geliştirilmiştir. Lütfen sizin için sıkıntı ya da stres oluşturan olayları
düşünerek, bu sıkıntılarınızla başa çıkmak için GENELLĠKLE NELER YAPTIĞINIZI
hatırlayın ve aşağıdaki davranışların sizi tanımlama ya da size uygunluk derecesini işaretleyin.
Herhangi bir davranış size uygun değilse %0’ın altına, çok uygun ise %100’ün altına, ya da
tanımlama derecesine göre diğerlerinin altındaki boşluğa (X) işareti koyun.
Sizi ne kadar tanımlıyor Bir sıkıntım olduğunda….. %0 %30 %70 %100
1- Kimsenin bilmesini istemem ( ) ( ) ( ) ( )
2- İyimser olmaya çalışırım ( ) ( ) ( ) ( )
3- Bir mucize olmasını beklerim ( ) ( ) ( ) ( )
4- Olayları büyütmeyip, üzerinde durmamaya çalışırım ( ) ( ) ( ) ( )
5- Başa gelen çekilir diye düşünürüm ( ) ( ) ( ) ( )
6- Sakin kafayla düşünmeye, öfkelenmemeye çalışırım ( ) ( ) ( ) ( )
7- Kendimi kapana sıkışmış gibi hissederim ( ) ( ) ( ) ( )
8- Olayın/olayların değerlendirmesini yaparak en iyi kararı vermeye
çalışırım
( ) ( ) ( ) ( )
9- İçinde bulunduğum kötü durumu kimsenin bilmesini istemem ( ) ( ) ( ) ( )
10- Ne olursa olsun direnme ve mücadele etme gücünü kendimde
bulurum
( ) ( ) ( ) ( )
11- Olayları kafama takıp, sürekli düşünmekten kendimi alamam ( ) ( ) ( ) ( )
12- Kendime karşı hoşgörülü olmaya çalışırım ( ) ( ) ( ) ( )
13- İş olacağına varır diye düşünürüm ( ) ( ) ( ) ( )
14- Mutlaka bir yol bulabileceğime inanır, bunun için uğraşırım ( ) ( ) ( ) ( )
15- Problemin çözümü için adak adarım ( ) ( ) ( ) ( )
16- Her şeye yeniden başlayacak gücü kendimde bulurum ( ) ( ) ( ) ( )
17- Elimden hiçbir şeyin gelmeyeceğine inanırım ( ) ( ) ( ) ( )
18- Olaydan/olaylardan olumlu bir şey çıkarmaya çalışırım ( ) ( ) ( ) ( )
19- Her şeyin istediğim gibi olamayacağına inanırım ( ) ( ) ( ) ( )
20- Problemi/Problemleri adım adım çözmeye çalışırım ( ) ( ) ( ) ( )
21- Mücadeleden vazgeçerim ( ) ( ) ( ) ( )
22- Sorunun benden kaynaklandığını düşünürüm ( ) ( ) ( ) ( )
23- Hakkımı savunabileceğime inanırım ( ) ( ) ( ) ( )
24- Olanlar karşısında “kaderim buymuş” derim ( ) ( ) ( ) ( )
25- “Keşke daha güçlü olsaydım” diye düşünürüm ( ) ( ) ( ) ( )
26- Bir kişi olarak iyi yönde değiştiğimi ve olgunlaştığımı
hissederim
( ) ( ) ( ) ( )
27- “Benim suçum ne?” diye düşünürüm ( ) ( ) ( ) ( )
28-“Hep benim yüzümden oldu” diye düşünürüm ( ) ( ) ( ) ( )
29- Sorunun gerçek nedenini anlayabilmek için başkalarına danışırım ( ) ( ) ( ) ( )
30- Bana destek olabilecek kişilerin varlığını bilmek beni rahatlatır ( ) ( ) ( ) ( )
191
ÖZET
Bu tezin konusu yaşamı sürdürme nedenleri ile dini inançların ilişkisidir.
Literatürde, dini inanca sahip olmanın intihardan koruduğundan bahsedilmektedir.
Bu çalışmada dini inancın intiharı önlemede nasıl bir işlevi olabileceği merak
edilmiştir. Araştırma kapsamında ele alınan dini inanç değişkenleri Tanrı algısı, dini
başa çıkma, inanç düzeyleri, zor zamanlarda duaya yönelme ve duanın algılanan
etkileridir.
Araştırmanın örneklemi 18-65 yaş (X: 34,55) arasında 799 (444 kadın, 354
erkek) katılımcıdan oluşmuştur. Katılımcılara Sosyo Demografik Bilgi Formu,
Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri, Beck Depresyon Envanteri, Tanrı Algısı
Ölçeği, Dini Başa Çıkma Tarzları Envanteri, Stresle Başa Çıkma Tarzları Envanteri
uygulanmıştır.
Yaşamı sürdürme nedenleri ile olumlu Tanrı algısı, olumlu dini başa çıkma,
inanç düzeyleri ve dua ile ilgili değişkenler olumlu ilişkiler göstermektedir. İntihar
düşüncesi ile de olumsuz Tanrı algısı ve olumsuz dini başa çıkma olumlu ilişki
gösterirken, inanç ve duaya yönelme düzeylerinin ters yönde ilişkili olduğu
gözlenmiştir. Ayrıca olumsuz dini inançlar ile depresyon arasında olumlu ilişki
bulunmuştur. Olumlu Tanrı algısı ve olumlu dini başa çıkma tarzı, yaşamı sürdürme
nedenlerini yordayan değişkenler arasında yer almıştır. Tanrı’ya karşı daha az olumlu
atıfta bulunma ve düşük dindarlık düzeyinin ise intihar olasılığını yordama gücü
olduğu görülmüştür.
192
Sonuçlar incelendiğinde olumlu dini inançların intiharı önlemede işlevsel
olabileceği ve insanları yaşama bağlayan sebepler ile ilişkili olduğu düşünülmüştür.
Elde edilen bulgular ışığında dini inançların, intiharı önleyen önemli bir yapı olduğu
söylenebilir. Olumlu dini inançları olan kişilerin yaşamı sürdürmeye daha istekli
olacağı düşünülebilir. Ayrıca, olumsuz dini inançları olan kişilerin daha depresif ve
hayata daha az bağlı olabileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yaşamı sürdürme nedenleri, intihar, Tanrı algısı, dini
inanç, dini başa çıkma.
193
SUMMARY
The subject of this thesis is the relationship between reasons for living and
religious beliefs. In related literature, having a religious belief is claimed to be a
suicide preventing factor. We investigated what kind of a function of religious beliefs
had in suicide prevention. Religious variables in the study consisted of God image,
religious coping, belief levels, praying in difficult times, and perceived influences of
praying.
The sample consisted of 799 volunteers (444 female-354 male) between the
ages of 18 and 65. Socio-demographic Form, Reasons for Living Inventory, Beck
Depression Inventory, God Image Scale, Brief-RCOPE, and The Ways of Coping
Questionnaire were administered to the participants.
According to the results, the reasons for living showed positive relationships
with positive God image, positive religious coping, religiosity and praying. Suicidal
ideation showed positive relationships with negative God image and negative
religious coping but negative relationships with faith and praying. In addition, there
was a relationship between negative religious beliefs and depression. Positive God
image and positive religious coping predicted the reasons for living. Less positive
attributions to God and low level of religiosity predicted suicide probability.
As a result, positive religious beliefs are thought to be functional in preventing
suicide and be related to the reasons for living. In the light of obtained findings,
religious beliefs can be considered as an important factor preventing individuals from
committing suicide. On the contrary, findings imply that the individuals who have