SİGORTACILIK VE RİSK YÖNETİMİ DERS NOTLARI
Not. Ders Öğrenim Çıktılarında verilen kaynaklardan çıkarılmış
ders notlarıdır.
BÖLÜM 1: TOPLUMSAL YAŞAMDA RİSK
Toplumsal yaşam, insanların günlük faaliyetleri üzerinde önemli
tehlikeler yaratmaktadır. Bu tehlikelerin varlığı her ne kadar
insanlar üzerinde önemli kaygılar yaratsa da çoğu zaman başımıza
gelmeden bu tehlikelerin yaratacağı soruları anlayamayız. Örneğin
arabamızla akşam işten eve dönerken yanımızdan sirenler çalarak
geçen itfaiye ekiplerini gördüğümüzde yalnızca yol vermeyi
düşünürüz. Kısa bir süre sonra evimizin bulunduğu sokağa
girdiğimizde aynı itfaiye ekiplerinin bir yangına müdahale için
koşuşturduklarını gördüğümüzde heyecanımız artmaya başlar. Aynı
sokakta kendi evimizin de bulunmasının heyecanıyla olay yerine
hızlı adımlarla yürümeye başladığımızda sokağı kaplayan duman
bulutunu, sağda solda taşınan yaralıları ve çığlıklar içinde
yakınlarının kurtarılmasını bekleyen komşularımızı gördüğümüzde
heyecanımız korkuya dönüşmeye başlar. Artık kaygılarımız çok
yüksektir. Bir an evvel yangının olduğu noktayı öğrenmek için
sabırsızlanırız. Eğer yangının çıktığı bina, oturduğumuz binanın
birkaç bina aşağısındaki bir binaysa içimiz bir anda rahatlar.
Zararın bizim başımıza gelmediği için şükreder, zarara uğrayanlar
için üzülebiliriz. Bir bakıma zarara uğrayanın kendi yakınlarımız
veya evimiz olmaması nedeniyle seviniriz. Olayın ertesi günü ise
belki tüm yaşananları unutabiliriz. Yaşanan kötü olaylar, kendimiz
için bir tehlike yaratmadığı sürece çok fazla etkilenmeyiz.
Aslında risk dediğimiz durum budur. Risk insan için her zaman
ortaya çıkabilecek bir durumdur, ancak üzerimizde gerçekleşmediği
sürece herkes için aynı algıyı yaratmayacaktır. Dolayısıyla
bireylerin risk gerçekleşmeden riske karşı alacakları tedbirlerin
de benzer olması imkânsızdır. Zira risk içgüdüsel bir kavram olup
bizi etkilediği ölçüde sıkıntısını duyarız.
1. Risk Nedir?
Toplumsal yaşamda herhangi bir kişinin riski bulunmadığına
yönelik bildirimi, karşısındaki kişilerce ne anlama geldiği çok net
olan bir bildirimdir. Bir tarafın sezgisel olarak hissettiği ve
zihninde anlamlandırdığı bu durum, herkes için benzer şekilde
gerçekleşmekle birlikte aynı davranış örüntülerinin ortaya çıkacağı
anlamı taşımaz. Zira riske karşı gösterilen önlem alma veya almama
eylemi tamamen kişiden kişiye değişen bir niteliktedir. Kişi bir
riski algılandığında önce kararsız kalır, daha sonra geçmiş
deneyimlerini kullanarak eylemde bulunur. Geçmiş deneyimler ise
temelde yaşanmış olayların bir nevi olasılıksal muhakemesidir. Kişi
geçmişte yaşadığı veya çevresinde gözlenmediği benzer olayları
süzer, bu olaylardan ortaya çıkan sonuçları sorgular ve karar
verir. İşte çok hızlı gerçekleşen bu süreç bireylerin risk
algılarını oluşturmaktadır. Riskin bilgi eksikliğine dayalı bu
sezgisel tanımı toplumsal yaşam için tatmin edici olsa da amacımıza
yönelik daha somut bir tanıma ihtiyaç duymaktayız.
İktisatçılar, davranış bilimciler, istatistikçiler veya sigorta
teorisyenleri gibi birçok araştırma alanına mensup araştırmacı,
kendi çerçevesinden riski tanımlamaya çalışmıştır. Yapılan
tanımların her biri belirli bilimsel alanların jargonunu
yansıttığından ortak bir zemin oluşturmak mümkün olmamıştır. Riskin
bir tanımı iktisatçılar ve istatistikçiler için uygun olurken,
sigorta teorisyenleri için analitik bir araç olarak değersiz kabul
edilmiştir. Zira her bir çalışma alanı farklı paradigmalardan ve
kuramlardan beslenir. Dolayısıyla riski tanımlarken tüm bilim
alanlarını kapsayacak evrensel bir tanım üretme iddiasında bulunmak
çok yerinde olmayacaktır. Bu noktada amacımız sigorta teorisini
merkeze alan bir tanımlama ortaya koymaktır.
Birçok ders kitabında riskin tanımını incelediğimizde benzer
tanımlarla karşılaşmaktayız. Risk çoğu ders kitabında
‘’belirsizlik’’ bazı kaynaklar ise “zarara yol açan ya da zarar
verme kapasitesi olan kişi ya da nesne” olarak tanımlanmaktadır.
Ancak bu tanımların her biri yukarıda anlatılan örnek olaydaki
sırada bireyleri ilgilendiren bir içeriktedir. Belirsizlik, kayıp
ve tehlikeler kişiler için bir risk kaynağıdır ve elbette
önemlidir. Ancak sigorta şirketleri için riskin tanımı çok daha
karmaşıktır olup çok daha fazlasını ifade der.
Sigortacılıkta riski “gerçekleşen zararın beklenen zarardan
olumsuz sapması” olarak ifade etmek çok daha yerinde olacaktır.
Zira sigortacı için belirsizlik veya tehlike, belirli bir seviyeye
kadar bir risk değeri taşımaz. Çünkü sigortacı zaten bir yıl
içerisinde bir grup sigortalının tehlikeyle karşı karşıya
geleceğini ve hatta tazminatla sonuçlanacak kayıpların ortaya
çıkacağını öngörür. Bu tür kayıplar sigortacı için telafi
edilebilir kayıplardır. Sigortacılar açısından geçmiş dönemde
yaşanmış hasarlara ilişkin kayıtlar oldukça büyük nem taşımaktadır.
Sigortacı geçmiş hasar verilerini kullanarak ileride ne kadarlık
bir hasar tazminatına maruz kalacağını ve hangi risk grubundaki
sigortalıdan ne kadar prim alması gerektiğini hesaplar. Tüm bu
hesaplar üst düzey matematik ve istatistik bilgisinin ürünüdür.
Sigorta havuzuna dâhil olan çok sayıda sigortalıdan yalnızca bir
grubu, bu tür risklerle karşı karşıya kalır. Bu sigortalıların
uğrayacağı asarlar sigortacı tarafından tazmin edilebilir
niteliktedir. Sigortacı bu hasar tazminatı için önceden kendini
korumaya almıştır sigortacı için bu tür zararlar “beklenen zarar”
olarak ifade edilir.
Sigortacı ileride az çok ne kadar gerçekleşeceğini önceden
tahmin ettiği bu hasarları karşılayabilmek için sigortalılardan
prim toplayacaktır. Dolayısıyla sigortalılardan öyle bir prim
almalıdır ki ileride ne kadar gerçekleşeceğini az çok
kestirebildiği hasarları tazmin edebilsin. Sigortacının
sigortalısından talep edeceği prim tutarı bu dengenin
[prim-tazminat dengesinin] sağlanabilmesi açısından kritik öneme
sahiptir. Sigortacının tüm bireylerden aynı primleri alması mümkün
değildir. Bu nedenle sigortacı, sigortalılarını belirli risk
faktörlerine göre sınıflandırır ve sigara kullanıp kullanmaması
dahi sigorta priminin diğer kişilerden farklılaşmasını
sağlayacaktır.
Eğer Sigortacı Sigortalılarından aktüeryal olarak
hesaplanmış, olması gerektiği kadar bir primi tahsil etmişse
bu noktada bir riskin ortaya çıkması normal şartlarda
beklenmez. Ancak doğal afetlerin, sigorta suiistimallerinin
veya sigorta bilinçsizliğinin yaşandığı toplumlarda; gerçekleşen
zararın beklenen zarardan çok daha fazla olması söz konusu
olabilir. İşte Sigortacı için risk, bu şekilde ortaya çıkar.
Fark edileceği üzere riskin tanımı zarar üzerinden ifade
edilmiştir. Bu noktada beklenen durum, sigortacının bilimsel olarak
belirlediği primi sigortalısından tahsil etmesidir. Sigorta
teorisine göre tahsil edilecek prim aktüeryal açıdan hesaplanır ve
bu primde oynama yapılmaz. Oysa uygulamada sigorta şirketleri çoğu
zaman büyük sigorta şirketleri ile rekabet edebilmek veya olaylar
karşısındaki düşük risk algıları nedeniyle sigorta işlemlerini
olması gerektiğinden daha az sigorta primleri ile
gerçekleştirdikleri görülmektedir. Dolayısıyla bu tür
poliçelerde hasar meydana gelmesi durumunda prim- tazminat dengesi
bozulacak ve Sigortacı için yine bir risk ortaya çıkacaktır. Ancak
tekrar ifade etmek gerekir ki, sigortacılıkta primleri sabit olduğu
dolayısıyla riskin ancak ve ancak zarardaki değişimden meydana
geldiği varsayımı hâkimdir.
Sigortacı için riski bir örnekle ifade edelim. Örneğin;
10.000 adet evin yangına karşı sigortalandığını farz edelim
ve her yıl yüzde bir oranında hasar gerçekleştiğini tahmin
edelim. Bu durumda ortalama 100 ev yılda hasar görüyor demektir.
Ancak bazı yıllar Bu sayı yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı
110'a çıkabilir. Bu durumda yüzde onluk bir sapma söz konusudur.
Görüldüğü üzere risk, sigorta için temelde bir olasılıktan
ibarettir. Daha açık bir ifadeyle, gerçekleşen zararın,
beklenen zarardan sapması, belirli bir olasılıkla ifade edilir.
Sigortacılıkta risk kavramı hemen hemen tüm kaynaklarda ”riziko”
kavramıyla aynı anlamda kullanılmaktadır. Ancak Yukarıdaki
tanımdan da anlaşılacağı üzere risk ile riziko arasında ufak bir
ayrım bulunmaktadır. Rizikoyu “ ortaya çıkması muhtemel bir
tehlike” veya “zarar verebilme ihtimali olan olaylar” olarak
tanımlamak çok daha doğru olacaktır. Dolayısıyla riziko,
sigorta sözleşmesinde hasar ödenmesinde neden olabilecek
tehlike veya olaylar şeklinde tanımlanırken; risk bu tehlikelerin
gerçekleşmesi sonucunda, beklenen zarardan hangi oranda sapma
gerçekleştiğini ifade eder.
2. Belirsizlik ve Risk İlişkisi
Belirsizlik kavramı da çoğu zaman risk kavramıyla eş anlamlı
kullanılmaktadır. Oysa bu iki kavram arasında da farklılıklar
bulunmaktadır. Belirsizlik gelecekte ne olup ne olmayacağını
ilişkin bilgi eksikliği nedeniyle ortaya çıkan şüphe durumudur.
Dolayısıyla herhangi bir konu hakkında yargıya varmanın tam zıttı
olarak tanımlanmaktadır. Örneğin, bir futbol takımının taraftarı
olan bir kişinin, kendi takımının bu haftaki karşılaşmayı
kazanacağından emin olamaması, kişinin sonuç hakkında eksik
bilgisinin olduğunu gösterir. Daha açık bir ifadeyle belirsizlik,
basitçe, gelecek hakkındaki bilgi eksikliğinden dolayı ortaya çıkan
psikolojik bir reaksiyondur. Bu noktada riskin varlığı, yani kayıp
olasılığının bulunması durumu, bireylerde belirsizlik
yaratacaktır.
Belirsizlik kişinin bilgisine ve durumuna göre değişiklik
gösterir. Gerçek dünyada belli koşullar altında farklı
bireyler için farklı durumlar olması muhtemeldir. Örneğin,
bir kişinin kaybetme ihtimalinin olmadığı bir yerde kaybetme
ihtimali olduğunu hayal ettiği bir durumda belirsizlik yaşaması
mümkündür. Benzer şekilde, Bir bireyin riski maruziyetinin
yaşanmadı durumda, özel bir risk konusunda belirsizlik
hissetmesi de olasıdır. Dolayısıyla belirsizlik olsa da olmasa da
bu durum riskini varlığını değiştirmez. Kayıp ihtimali olduğunda
kayba maruz kalan kişi bu riskten haberdar olsa da olmasa da bir
risk mevcuttur.
3. Risk Düzeyleri ve Zarar Olasılığı
Bazı durumlarda, riskin diğer durumlara göre daha fazla
olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Çoğu zaman bir durumu
tanımlarken daha fazla veya daha az risk taşıdığını biliriz.
Sezgisel olarak, yüksek kayıp ihtimali olan olayları, küçük
kayıp ihtimali olan olaylardan daha riskli şeklinde nitelendiririz.
Bu sezgisel risk düzeyi kavramı, bizim risk tanımımızla
tutarlıdır. Ancak kavramını sadece sezgisel bir sürecin ürünü
olarak değerlendirmek de yeterli olmayacaktır. Bu noktada zarar
olasılığı, riskin boyutunu ifade etmesi anlamında önemlidir.
Zarar olasılığı, olayın hangi kesinlikle gerçekleşeceğine ilişkin
olasılık olarak tanımlanır.
Zarar olasılığı objektif ve sübjektif olarak iki kısımdan
oluşur:
3.1 Objektif Olasılık
Sınırsız sayıdaki gözlemin uzun dönem içerisindeki
gerçekleşme sıklığı olarak tanımlanır. Objektif iki yolla
belirlenir. Birincisi tümdengelim varsayımı ile belirlenir.
Örneğin yazı-tura olayın da buraya gelme olasılığı ½’dir. Çünkü
sadece bir yüz turadır. Benzer şekilde zar atıldığında 6
gelme olasılığı da yine ⅙’dır. İkincisi ise tümevarım varsayımı ile
gerçekleşir. Örneğin 21 yaşındaki bir kişinin 26 yaşından önce ölme
olasılığı mantıken pek akla gelmez ancak hayat sigortası şirketleri
mortalite tabloları incelendiğinde 21 yaşındaki bir şahıs için ölüm
olasılığı hesaplanabilmektedir.
3.2. Sübjektif Olasılık
Sübjektif olasılık, kişilerin kendilerine ilişkin
olasılığı içermektedir. Örneğin doğum gününün şans getirdiğine
inanan birinin bugünde piyango bileti alması durumunda kazanma
olasılığı oldukça düşük bir olasılıktır. Sübjektif olasılığı
etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar yaş, cinsiyet, zekâ, eğitim
veya alkol kullanımı olabilir. Sübjektif olasılık, riskin
algılanması bakımından objektif olasılıktan farklılık
göstermektedir. Örneğin bir kumarhanede oyun oynayan bir kişi oyun
makinesinin kolunu çevirdiğinde 3 limonun gelmesi olasılığı yüksek
görebilir. Ancak 10 ayrı sembolün olduğunu düşündüğümüzde 3 limonun
gelme olasılığı daha düşüktür. Bu sebeple objektif olasılığa
göre tahmin etmek daha zordur.
4. Peril ve Hazard Kavramları
Peril ve hazard kavramları, uluslararası yazında ya
sıklıkla kullanılmasına rağmen ulusal kaynaklarımıza tercümesi
sırasında kavramsal ifade soruları yaşanmıştır. Bu iki kavramın
yakın anlamlı olması nedeniyle Türkçeleştirmek de güçlük
çekilmiş ve İngilizce yazılışları esas alınmıştır. Ancak, doğruyu
söylemek gerekirse, bu terimleri birbirinden ayrı tutturabilmek
önemlidir.
4.1. Peril
Peril, bir kaybın sebebi olarak tanımlanır. Örneğin,
yangın, fırtına, dolu veya hırsızlık eylemleri perile verilebilecek
örneklerdir. Dolayısıyla zararın ortaya çıkmasına neden olan
olayları Peril olarak tanımlamaktayız. Eğer yangında bir ev
yanmışsa burada Peril yangındır. Biri birden fazla etken olabilir
örneğin yıldırım, yangın, fırtına, deprem veya hırsızlık riskleri,
bir menfaat üzerinde hasar yaratıyorsa, yani risk
gerçekleşiyorsa, bu noktada mevcut riskler için Peril tanımlaması
yapabiliriz. Dolayısıyla Peril kavramı riskin gerçekleşmesi
durumunda ortaya çıkan bir niteliktedir. Diğer yandan Risk,
gerçekleşsin veya gerçekleşmesin toplumsal yaşamda sürekli var olan
bir durumdur.
4.2. Hazard
Hazard kelimesi, perilden doğan kaybı yaratan veya kaybı
arttıran durumu belirtmek için kullanılır. Bir şeyin hem peril hem
hazard olarak nitelendirilmesi mümkündür. Örneğin; hastalık
ekonomik kayba sebep oluyorsa, burada hastalık Perildir. Ancak
hastalık zamanı kişinin sağlık durumunun ağırlaşmasına sebep olarak
ölüm riskini ortaya çıkarıyorsa, hastalık hazard olarak
tanımlanır. Özetle hazard kavramı zararın gerçekleşme olasılığını
arttıran koşullardır.
Yazında 4 önemli hazard türü bulunmaktadır. Bunlar;
· Fiziksel Hazard
· Ahlaki Hazard
· İhmal esaslı Hazard
· Legal Hazard
Fiziksel Hazard; Hasarın gerçekleşme olasılığını arttıran
fiziksel koşullardır. Doğa koşullarına bağlı olarak ortaya çıkan bu
tehlikeler eğer ki hasarın şiddetini veya sıklığını arttırıcı bir
etki sağlıyorsa fiziksel Hazard olarak tanımlanabilir.
Örneğin buzlu yollar araçların kaza yapmak sıklığını
arttırdığı gibi hasarın şiddetini de arttırır veya kusurlu bir
kilit sistemi hırsızlık riskini aynı şekilde arttıracaktır.
Ahlaki Hazard; Kişilerin karakter bozukluklarından,
art niyetli davranışlarından ve dürüst olmamalarından ötürü
hasarın şiddetinin veya sıklığının artmasıdır. Ölmeyi bir
şahsın kaza yapmadığı halde sigortacıdan tazminat almak amacıyla
kaza süsü vermesi veya hasarı yüksek gösterme çalışması ahlaki
hazard’dır.
Ahlaki Hazard sigortacılık sisteminde kontrol edilmesi güç bir
etkendir. Özellikle ülkemizde sigorta şirketlerinin tamamına
yakınının, son yıllarda Kaza Sigortalarında zarar etmesinde ahlaki
hazardın payının da olduğu bilinmektedir. Zira trafik kazalarında
polisin devre dışı bırakılıp maddi hasarlı trafik kazası tespit
tutanağını taraflarda doldurulması uygulaması, özellikle
alkollü kazaların kontrol altına alınmasına yol açmıştır. Benzer
şekilde otomobil camında onarılabilir hasarı olan bir kişinin,
camdaki hasarı bilerek büyüterek hasarın şiddetini arttırıcı
eylemleri ahlaki hazarda örnek olarak gösterilebilir. Dürüst
olmayan sigortalıların bu davranışları sebebiyle sigorta primleri
sonraki yıllarda herkes için yüksek tutulmaktadır.
Sigortacılar ahlaki hazard’ı kontrol edebilmek için risk
analizi sürecini titizlikle sürdürürler. Ayrıca poliçeye
muafiyet, bekleme süreleri, kapsam dışı haller veya özel şartlar
ekleyerek bu hazard türünü kontrol altına almaya çalışırlar.
İhmal Esaslı Hazard: İhmal Esaslı Hazard, ahlaki hasarın
tersine kişinin dikkatsizliği veya aldırmazlık sonucunda zararın
yaşanması anlamına gelir. Bu bakımdan içinde bir kasıt unsuru
taşımamakla birlikte kişilerin tamamen ihmali neticesinde hasarın
şiddetinde veya sıklığında bir artış olmasıdır. Örneğin
evinin kapısını kilitlemeden evden çıkan bir kişi, hırsızlık
riskini arttırmış olacaktır.
Yasal Hazard: Yasal Hazard, bir ülkedeki hukuki
sistemden dolayı, hasarın sıklığı ve şiddetindeki artış
olarak tanımlanır. Uyuşturucu kullanımının bazı ülkelerde
serbest olması kişilerin yaşam sürelerini etkileyebilmektedir.
Özellikle Hayat sigortaları için düşündüğümüzde,
sigortacıların kontrol edemediği sorunlar yaratabilmektedir.
5. Risk Türleri
Risk kavramı yarattığı etki anlamında farklı iş kolları ve
meslekler için farklı sınıflandırmalara tabi olmuştur.
Sigortacılık Endüstrisi, özellikle gelişmiş ülkelerde finans
sistemi çok önemli bir ayağını oluşturması nedeniyle bu finansal
risklerin tehdidi altındadır. Sadece Sigortacılık sistemini
dikkate alındığında dahi birçok kaynağın risk türlerini finansal
sisteminin dışında da kavramsallaştırdıklarını görmekteyiz. Bu
nedenle öncelikle genel anlamda finansal risk türlerini daha
sonrada sigortacılık açısından genel geçer nitelikte olan
Yalın-Spekülatif risk ayrımına değineceğiz. Bunun yanı sıra
yine birçok kaynak finansal riskleri sistematik- sistematik olmayan
risk türleri şeklinde kavramsallaştırmaktadır. Bu ayrım da sıklıkla
kabul görmüş bir ayrım olmasına rağmen finansal risk türlerini
işletmeler üzerindeki makro ve mikro etkileri kapsamında
sınıflandırılmış bir görünüme sahiptir.
· Finansal ve Kurumsal Risk Türleri
· Yalın ve Spekülatif Risk Türleri
5.1. Finansal Riskler- Kurumsal Riskler
İşletmelerin finansal varlıkların sahip olması, belirli
bir risk üstlenmeyi de beraberinde getirmektedir. Bir
finansal varlığın taşıdığı Risk, ancak belirlenen risk düzeyinde,
beklenen getirisi söz konusu riski, telafi edebildiği
takdirde kabul edilebilirdir. Finansal kurumlar da finansal
varlık ve yükümlülüklerini, risk/getiri amaçlarına en uygun
şekilde, yönlendirebildikleri takdirde başarılı performansa
ulaşabilirler. Bu nedenle risklerin kapsamlı ve açık olarak
tanımlanması, ölçülmesi ve yönetilmesi birçok işletme için
stratejik önem taşımaktadır.
A. Finansal Riskler
Piyasa Riski: Bilanço içi ve bilanço dışı hesaplardan tutulan
pozisyonlarda, finansal piyasadaki dalgalanmalardan
kaynaklanan faiz, kur ve hisse senedi fiyat değişimlerini bağlı
olarak ortaya çıkan faiz oranı riski, hisse senedi pozisyon
riski ve kur riski gibi riskler nedeniyle zarar etme ihtimalidir.
Dolayısıyla mevcut bir varlığın ileri bir tarihte ki piyasa
değerinin belirsizliği olarak tanımlanır. Piyasalardaki
dalgalanmalar sonucunda yatırım getirilerinde meydana gelen
değişimlerin bütünü olup içinde faiz riski ve hisse senedi riski
gibi riskleri barındırır.
· Kur Riski: Kur riski, döviz kurlarında meydana gelen
beklenmedik değişimlerin, etkisine açık olan kişi ve
kuruluşların nakit akımlarında olumsuz bir değişme yol açması
durumudur. Başka bir ifadeyle, işletmelerin kontrolü dışında
gerçekleşen döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve dövizin ulusal
paraya çevrilmesi nedeniyle işletmelerin finansal yapısında meydana
gelebilecek olası zararlardır. Döviz kurunda meydana gelen
artış, aslında ülkenin ödemeler dengesinde meydana gelen
dengesizliğin sonucu ortaya çıkan enflasyon durumudur. Yatırımcı,
yatırımlarını değerlendirirken en azından enflasyon oranındaki
artış kadar getiri beklentisi içindedir.
· Hisse senedi fiyat riski: Finansal kurumların, alım
satım hesapları içinde yer alan hisse senedi pozisyon durumuna
bağlı olarak hisse senedi fiyatlarındaki hareketler nedeniyle maruz
kalabilecekleri zarar olasılığını ifade eder. Hisse senedi
piyasaları her zaman sabit getirili menkul kıymet piyasaları ya da
döviz piyasalarına göre daha fazla dalgalanma gösterir.
· Faiz oranı riski: Faiz oranlarındaki hareketler
nedeniyle yatırım fonunun pozisyonuna bağlı olarak, maruz
kalabileceği zarar olasılığıdır. Finansal piyasalarda bu
riskin kabul edilmesi oldukça doğaldır ve bu durum karlılığın ve
hisse değerindeki artışın önemli bir nedeni olabilir. Ancak,
aşırı faiz riski, işletme gelirleri ve sermaye tabanı için büyük
bir tehdit oluşturabilir. Faiz oranları dalgalandığın da finansal
kuruluşların aktif ve pasif kalemleri ile birlikte gelir ve
giderleri de değişir.
2. Likidite Riski: Likidite riski, işletmenin
yükümlülüklerini yerine getirecek likiditeye sahip olmaması
durumunu ifade eder. Diğer bir ifade ile sahip olunan
varlıkların nakit talebini karşılayamama riskidir. Bu Risk
özellikle işletmenin nakde ihtiyaç duyulduğu zaman,
varlıkların satılamaması ve paraya çevrilememesinden ortaya
çıkmaktadır. Likidite riski, faiz oranı ve kredi risklerinden
yüksek düzeyde etkilenir. Örneğin, faiz oranlarının düşmesi,
vatandaşın sahip olduğu nakit değerleri bankaya yatırmamalarına ve
hatta bankalardan çekmelerine yol açabilmektedir. Eğer ki bu durum
banka için öngörülemeyen bir durumsa, banka çok sayıda
kişinin para çekme isteğini karşılayamayacak duruma gelebilir ve
sonuçta likidite sıkışıklığı yaşanabilir. Bir başka örnek vermek
gerekirse, bir firmaya büyük miktarda kredi kullandıran banka,
firmanın bu krediyi ödeyememesi durumunda, kendisi de dikkat
sıkıntısına düşecektir.
3. Kredi Riski: En bilinen tanımıyla kredi riski;
herhangi bir finansal işlendi taraflardan birinin işlemin
diğer tarafına olan yükümlülüklerini yerine getirememe olasılığını
ifade eder. Banka ne zaman bir varlık edinse, yükümlülük
sahibinin (borç alanın) anapara ve faiz ödemelerinin
gerçekleştirilmemesi olasılığı ile karşı karşıyadır. Kredi
riski, bu ödemelerin yapılmaması nedeniyle banka net karı ve piyasa
değerinde oluşabilecek potansiyel değişimlerdir.
B. Kurumsal Riskler
1. Ülke (politik) Riski: Yapılan yatırımların, bir
ülkedeki siyasal, ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklar nedeni ile
geri dönmemesi olasılığının oluşturduğu risktir. Bu nedenle
siyasi ve politik istikrarsızlık içindeki ülkelere gerçekleştirilen
işletme yatırımları, beklenen faydanın geri alınıp alınamaması
anlamında bir risk yaratacaktır.
0. Operasyonel Risk: Operasyonel risk, iç
süreçlerdeki başarısızlıklardan, çalışanların hataları veya
sahtekârlıklarından veya işletme içindeki sistemi
tutarsızlıklarından kaynaklanan dolaylı veya dolaysız olarak zarar
edilmesi durumunu ifade etmektedir. Bu nedenle, işletme içi
kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve usulsüzlüklerin gözden
kaçması, İşletme yönetimi ve personeli tarafından zaman ve
koşullara uygun hareket edilmemesi, işletme yönetimindeki
hatalar, bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile
deprem, yangın, sel gibi felaketlerden kaynaklanabilecek kayıpları
ya da zarara uğrama ihtimalini ifade etmektedir.
· Personel Riski: İşletme yönetiminin ve personelin
yetersizliğinden, ihmalinden, görevlerini unutmalarında ya da
kötüye kullanmalarından veya kasıtlı olarak suç sayılan eylemleri
gerçekleştirmelerinden kaynaklanan risklerdir. Örneğin
işletme yönetiminin limitleri aşarak ve yeterli güvence almadan
kredi açması, gerekli incelemeleri yapmadan başka teşebbüslere
iştirak etmesi, teknolojik yenilikleri işletmeye adapte edememesi,
Değişime ayak uyduramaması, ürün ve hizmet personelin
yolsuzluk, hırsızlık ve sahtekârlık yapması, emirleri dikkate
almaması veya kurallara aykırı olarak yerine getirmesi, bilerek işi
engellemesi, kötü niyetli davranması gibi hususlar personel riski
kapsamında değerlendirilebilir.
· Yönetim Riski: Yöneticilerin etkin olmayan karar
biçiminin hissedarlara, şirkete veya şirketin bağlı olduğu
gruba zarar verme riski olarak tanımlanır. Her işletmenin
etkin bir şekilde yönetilmesi her zaman mümkün olmayabilir. İşletme
yönetiminin yapacağı hatalar işletmeyi direkt etkileyeceğinden
yönetim riski yatırımcının, işletmenin verimliliği hakkında
bilgi edinirken yararlanacağı önemli bir ölçüt olacaktır. İşletme
yönetiminin alacığı her karar, yönetim anlayışı, kararları uygulama
kararlılığı işletmenin gelişmesi ve büyümesi üzerinde olumlu-
olumsuz etki yapacaktır.
· Teknolojik Riskler: Bilgisayar ve iletişim
sistemlerindeki teknik sorunlar ve aksamalar, virüs
problemleri, yetersiz ya da eskimiş sistemlerden kaynaklanan
risklerdir.
· Yasal Riskler: Yasal Risk, faaliyette bulunulan
ülkelerin kanun ve düzenlemelerinde ki değişikliklerin,
operasyonel maliyetler, yatırımların cazibesi ve rekabet gücü
üzerindeki potansiyel etkilerinden oluşmaktadır. Ayrıca bu riskler,
faaliyet ve uygulamalarda, mevcut yasa, düzenleme, kural ve
kabul görmüş standartların dışına çıkılması ile maruz kalınabilecek
kayıpları da ifade etmektedir. Yasaların dışına çıkmak mali
kayıplara, iş fırsatlarının kaçırılmasına ve hatta davaları
konu olarak Holding itibarının sarsılmasına yol açabilmektedir.
· Diğer Dış Riskler: İşletme dışında üçüncü kişilerle ilgili
sahtekârlık olayları, risk doğurması muhtemel konulara
ilişkin hukuki düzenlemelerde ki değişiklik ve boşluklar, deprem,
yangın, sel gibi felaketlerden kaynaklanan riskler, terörist
faaliyetler, sosyal kargaşanın yol açacağı zararlar, para aklama,
web sitelerinin dış müdahalelerle kötüye kullanılması, enerji
iletiminde oluşan aksamalar, bu gruba girmektedir.
3. Enflasyon Riski: Fiyatlar genel seviyesindeki artış nedeniyle
paranın satın alma gücünde meydana gelen düşüş menkul Kıymet
yatırımlarının verimliliğini etkileyecektir. Enflasyon oranı
bir belirsizliktir ve yatırımları olumsuz yönde etkilemektedir.
Yatırım kararları alınırken enflasyon oranı yatırımcılar için
önemli bir ölçüt olup yatırımdan elde edilen getiri ancak
enflasyonun üzerindeyse reel bir kazançtan söz etmek mümkün
olacaktır. Sabit getiri sağlayan yatırımlar (tahvil, repo vs.)
enflasyondan daha fazla etkilenmektedir. Diğer yandan hisse
senetleri ise, satın alma gücünden en az etkilenen finansal varlık
konumundadır.
5.2. Yalın Risk- Spekülatif Risk
Spekülatif Risk, kayıp olasılığının olduğu durum olarak
açıklanmak ile beraber aynı zamanda kazanç olasılığı anlamına da
gelmektedir. Kumar oyunları Spekülatif riske iyi bir
örnektir. Kumar veya Loto oyunlarında kazanç elde etme umuduyla
bilinçli olarak risk alınır. Örneğin Sayısal Loto'da büyük
ikramiyeyi kazanmak 1.000 TL’lik kupon dolduran kişi zarar
olasılığı ile karşı karşıyadır ama buna kazanma ihtimali de eşlik
etmektedir.
Örgütsel yaşam, kar arayışından kaynaklı olarak Spekülatif
risk ile karşı karşıyadır. Örneğin, bir şehrin en güzel
semtlerinden birinde restoran atan bir kişi, buraya çok büyük
yatırımlar yaparak müşteriyi cezp etmek isteyebilir. Ancak
müşterilerin sanılanın aksine bu mekâna talep göstermemesi
durumunda büyük bir zarar da ortaya çıkabilecektir.
Yalın risk kavramı ise kaybetme veya kaybetmeme olasılığının
geçerli olduğu durumlar için kullanılır. Yalın riske verilebilecek
en güzel örnekler sigortacılığın da konusuna girmektedir. Örneğin,
otomobil satın alan bir kişinin aracı bir yıl içinde hasara
maruz kalabilir veya herhangi bir hasar olmayabilir. Ancak her iki
durumda da kişinin bir kazancı olması söz konusu değildir. Bu
yüzden yarın müzikler hiçbir zaman kazanma olasılığının olmadığı
risklerdir.
Bilindiği üzere sigorta işleminin konusunu oluşturan riskler de
benzer yapıdadır. Sigorta bir sebepsiz zenginleşme aracı değildir.
Daha açık bir ifade ile sigorta hizmeti bireylerin zarardan önceki
ekonomik durumlarına kavuşturmak amacıyla taşıdığından,
zararın telafisi sonucunda kişilerin mal varlıklarına bir
artış da yaratmaz. Bu nedenle sigortacı yalın riskleri de güvence
altına alır, spekülatif riskleri reddeder. Spekülatif riskler,
sonucunda kazancın olduğu risklerdir. Sigortayı kumardan ayıran en
temel noktada budur.
Yazında Yalın riskin türlerini 3 ana başlık altında
sınıflandırabiliriz.
1. Kişisel Riskler: kişisel riskler direkt olarak
bireyleri etkileyen risklerdir. Dört önemli kişisel risk
bulunmaktadır.
· Beklenmeyen Ölüm: Beklenmeyen ölüm aile reisinin yerine
getirilmemiş bir takım finansal borçlar içerisinde vefat etmesidir.
Hayatta kalan aile bireyleri yeterli alternatif kaynak
yaratamazlarsa finansal açıdan emniyette olamayacaklardır.
Dolayısıyla beklenmeyen ölüm için finansal problemlerin varlığı
şarttır. Örneğin 7 yaşındaki bir çocuğun ölümü, ailesi için
beklenmeyen bir etki yaratsa da, beklenmeyen ölüm olarak
tanımlanamaz. Aile reisinin Beklenmeyen ölümü en azından dört temel
maliyeti ortaya çıkmasına yol açar. Birincisi, aile reisinin yaşam
değeri sonsuza kadar ortadan kalkmış olur. İkincisi, ek harcamalar
örneğin cenaze masrafları, ilaç masrafları, vasiyet ve miras
işlemleri maliyeti ortaya çıkar. Üçüncüsü, geriye kalan aile
üyelerinin bir takım sosyal güvence nelerden mahrum kalma durumu
ortaya çıkabilir. Dördüncüsü ise ekonomik olmayan birtakım manevi
sorunların ortaya çıkabilmesi söz konusu olur.
· Emeklilikte Yetersiz Gelir: İleri yaşlardaki en önemli
risklerden bir tanesi emeklilikte yeterli gelir düzeyine sahip
olamamaktır. Özellikle ülkemizde geçmiş dönemlerde çalışanların
büyük bir bölümünün 65 yaşından önce emekli olduğu bilinmektedir.
Çeşitli politik düzenlemeler neticesinde kişilerin çok erken yaşta
emekli olabilmek imkânına sahip olduklarına tanıklık edilmiştir. Bu
kişiler emekli olduklarında gelirlerinde bir azalma görülecektir.
Dolayısıyla Bu kişiler kendilerine sosyal güvenlik veya özel
emeklilik gibi kaynaklarla daha önceden bir gelir yaratamamış
olmaları durumunda, finansal açıdan emniyette olmayacakları
muhtemeldir. Emeklilikteki gelirde azalma oldukça bu kişilerin
hayat standartlarında da eksilme olması muhtemeldir. Ülkemizde bu
açın kapatılması adına 2001 yılında Bireysel Emeklilik Sistemi
devreye sokulmuş, sistemi özendirmek adına devlet teşviki dahi
getirilmiştir. Özellikle birçok ülkede aktüeryal hesaplamaları
hatalı yapılmasına bağlı olarak, sosyal güvenlik açıklarının ortaya
çıktığı, bunun da emeklilik döneminde alınacak maaşları etkilediği
görülmektedir.
· Sağlık Harcamaları Riski: Sağlık harcamaları eski çok büyük
çaptaki sağlık harcamalarını hem de bu sebepten ortaya çıkacak
kazançtaki kaybı ifade eder. Tıbbi operasyonların kişilere
maliyetleri çok büyüktür. Örneğin; ülkemizde Diyalize bağlı
yaşamını sürdüren bir böbrek hastasının 5 yıllık maliyeti 250.000
TL’nin üzerindeyken, kalp naklinin maliyeti 70 bin TL
civarında olduğu bilinmektedir. Eğer kişilerin genel veya özel
sağlık sigortası veya özel birikimleri yoksa finansal açıdan
emniyette olmalarını beklemek mümkün olmayacaktır. Öyle ki bu tür
harcamalar aile bütçesini iflas noktasına dahi getirebilmektedir.
Diğer yandan işini sağlıklarındaki boğulmadan dolayı işlerini
devam edememeleri sonucunda bir gelir kaybına daha uğrayacakları
açıktır.
· İşsizlik: İşsizlik de finansal emniyeti tehdit edici bir
unsurdur. İşsizlik ekonomideki dalgalanma ve düşüşlerden,
teknolojik ve yapısal ve de mevsimsel değişikliklerden ortaya
çıkabilir. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işletmeler,
işgücü maliyetini azaltmak için personellerini işten çıkarmak
durumunda kalırlar. Böylece iş gücünde sürekli bir azalma oluşur.
Bazı durumlarda ise işveren işgücü maliyetini azaltmak için
part-time veya geçici olarak çalıştırma yoluna gidebilir. Eğer
işçiler geçmişte yeterli derecede birikim yapmadılarsa
işsizlik durumunda ailelerini idame ettirememe riski ile
karşılaşırlar. Diğer yandan, ekonomik koşullar işçilerin part-time
oluşmasına sebep olabilir, bu da gereksinimlerin yeterli düzeyde
karşılanmasını engeller. Eğer işsiz olarak geçirilen süre uzarsa
mevcut bir iklimin tükenmesine de yol açabilir.
2. Mal Varlığına İlişkin Riskler: Kişilerin sahip
oldukları mallar, günlük yaşamda bir takım risklere maruz
kalmaktadır. Fırtınalar, yangınlar ve buna benzer birçok riske
maruz kalabilirler. Mal varlığındaki kayıp iki ayrı hasar türü ile
ilişkilendirilir. Bunlardan ilki doğrudan hasarlardır.
Doğrudan hasarlar dolaylı olmadan malın kendisinde gerçekleşen
hasarlar sonucunda oluşan finansal kayıp olarak tanımlanır.
Örneğin, bir işyerinde meydana gelen yangın fiziksel bir hasar
yaratır. Diğer yandan dolaylı hasarlar ise, doğrudan gerçekleşen
hasarın sonucuna bağlı olarak ortaya çıkabilecek finansal kaybı
ifade eder. Örneğin yanan iş yerinin onarım nedeniyle kar kaybına
uğraması dolaylı bir hasardır. Ayrıca bu durumda İş yeri sahibi
ekstra harcamalar da yapabilir. Örneğin müşteri kaybetmemek
için yeni bir yer kiralayabilir, fazladan harcamalarda bulunup
onarımı hızlandırmak isteyebilir. Bunlar da yine dolaylı hasarlar
olarak tanımlanır.
3. Sorumluluk Riskleri: Günümüz dünyası işletmeler üzerine
kurulmuştur. İnsan ilişkilerini, ailelerin ekonomik
durumlarını, toplumsal statü ve hatta cezai yaptırımları bile
işletmeler belirlemektedir. Ancak işletmelerin varlığı bir o
kadar da bazı sorumluluklar hususunda özellikle çalışanların ve
yöneticilerin dikkatli olmasını zorunlu kılmaktadır. Çok para
kazanan veya beğenilen bir işletmenin üçüncü şahıslara karşı
istemeden de olsa gerçekleştirecekleri bir eylem sonucunda para ve
itibar kaybetme riski her zaman bulunmaktadır. Örneğin bir
restoran sahibi, hazırladığı yemeklerden onlarca kişinin
zehirlenmesi durumunda, bir şampuan üreticisi ürettiği yanlış
şampuan formülünden çok sayıda kişinin zarar görmesi durumunda veya
bir otopark işleticisinin başkalarının Otomobilini agresif bir
şekilde park etmesin sırasında yapacağı kazada bir takım sorumluluk
tazminatı ödemekle karşı karşıya kalacaktır. Daha da önemlisi
bu tür sorumluluk tazminatlarının hangi meblağlar alacağı belli
olmayıp işletmeyi iflasa kadar götürebilecektir.
Özetle işletmeler ve hatta bireyler toplumsal yaşamda
tanımadıkları kişilere karşı verecekleri zararlardan dolayı
sorumludurlar. Bu sorumluluk riskleri bazen bir otoparkta,
bazen galeride, bazen otelde, bazen bir reklam panosunun
montajında, bazen de bir doktorun hastasını ameliyatı sırasında
ortaya çıkabilir. Bu nedenle sorumluluk riskleri toplumsal yaşamın
her noktasında ve sayısız kombinasyonda ortaya çıkabilir.
Sorumluluk riskleri birçok sebepten dolayı büyük önem
taşımaktadır. Birincisi, gerçekleşen hasarla ilgili maksimum
bir limit yoktur. Mahkeme tarafından herhangi bir miktarda tazminat
ödemeye mahkûm edilebilinir. Bunun tersine mal sigortalarında
maksimum limit vardır. Örneğin 400000 TL değerinde bir araçla kaza
yaptığınızda en fazla 40.000 TL'lik bir hasar oluşabilir ancak bu
araçla bir şahsa çarpıp onun yaralanmasına veya sakat kalmasına
sebep olduysak o zaman belki 100 bin TL'ye kadar bir hasar ödemesi
yapmak durumunda kalabiliriz. Diğer yandan bu rakamların ödenmemesi
durumunda haciz veya ipotek işlemleri ile karşı karşıya
kalabiliriz. Ayrıca bu süreçte ortaya çıkacak mahkeme
masrafları da yine önemli bir maddi yük olacaktır.
6. Riskin Toplum Üzerindeki Ağırlığı
Risk kavramı ne şekilde tanımlanmış olursa olsun, risk ile
bağıntılı olan bazı kayıpların gerçekleşmesi en büyük yüktür. Bir
evin yangın tarafından tahrip olması, hırsızlığa uğraması
veya bir çalışan öldüğünde ortaya mali bir kayıp çıkar. Diğer
yandan bir kişinin ihmalkârlığından başka bir kişi ya da bir mülk
maddi zarar görmüşse ortaya yine mali bir kayıp çıkacaktır. Riskin
bireyler üzerinde yarattığı bu yük, mali açıdan bu kişileri
zorladığı gibi psikolojik olarak da etkileyecektir.
Bu tür kayıpların zararlarından korunmak için bireylerin yüksek
düzeyde ihtiyatlı davranmaları gerekecektir. Öyle ki ortada henüz
bir zarar durumu yokken kişilerin bir fon yaratıp kötü günler için
saklaması bir zorunluluk haline gelecektir. Diğer yandan bu kişinin
ihtiyatlı davranmak adına biriktirdiği bu fonların, finansal
piyasalarda değerlendirilmesi sırasında da kaybı muhtemeldir. Zira
kişiler bu fonları yastık altında tutmak istemeyecektir.
Buna ek olarak risk İle bağlantılı belirsizlik genellikle hayal
kırıklığı veya ruhsal huzursuzluk hissi üretecektir. Bu durum
özellikle yalın riskler için çok daha geçerlidir. Spekülatif
risk birçok kişi için caziptir. Kumarbazlar açıkça daha fazla
belirsizlik içeren daha yüksek bahse oynamak ister ki aksi takdirde
bu kumar olmaz. Diğer yandan insan için riskler beklenmeyen riskler
olduğu için büyük yıkım yaratacaktır. Dolayısıyla refahın
azalması hissi, riskin neden olduğu psikolojik bir yüktür.
Riskin toplum üzerindeki ağırlığı tarihi süreç içerisinde
değişim göstermiştir. İlk insanların maruz kaldıkları riskler
şu anki insan topluluklarında çok daha farklıydı. Riski
doğuran ilk tehlikeler doğa ve yırtıcı hayvanlar olmuştur. İnsanlar
hem kolektif hem bireysel olarak, sıkıntıların tahmin etmeyi
ve hazırlık yapmayı öğrenmiştir. Barınaklar inşa etmişler ve
kendilerini korumuşlardır. Ancak risk olgusu sürekli değişim
göstermiş ve her fırsatta insanlık için etkilerini
göstermiştir.
Yalnızca sanayi devriminden bugüne kadarki sürece düşündüğümüzde
dahi risklerin insanlık üzerindeki sonuçlarını kavrayabilmekteyiz.
İnsanlığın yeni enerji kaynaklarına olan hırsı, doğayı ve
yine toplumların sürekli etkilemektedir. Savaşlar, küresel ısınma
tehlikesi, iç çatışmalar, bazı hayvan ve canlı türlerinin yok
olması gibi olumsuz olaylar bu süreci apaçık bir sonucu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar hukuk sistemi bu süreci
dizginlemeye ve kontrol altına almaya çalışsa da özellikle
ülkelerin rant kaygıları nedeniyle beklenen bilinç
sağlanamamıştır.
Teknolojideki her ilerleme ile yeni riskler ortaya çıkmaktadır.
Eski risklerin birçoğunun mevcut kalması nedeniyle, ele
alınması gereken risklerin envanteri geometrik olarak artmaktadır.
Nükleer çağın getirdiği tehlikeler 1979 yılında
Pensilvanya'daki Three Mile Island nükleer tesislerindeki ve Nisan
1987'de Sovyetler Birliği'nin Çernobil santralindeki kaza
olaylarıyla gözler önüne serildi. 1993 senesinde Amerika
Kıtası'nda çıkan Katrina kasırgasının maliyeti 80 milyar dolar
seviyesindedir. 1999 senesinde ülkemizde yaşanan Gölcük ve Düzce
depremlerinde toplam hasar tutarı 10 milyar doların üzerinde olduğu
bilinmektedir. 2011 senesinde Japonya'da yaşanan deprem,
tsunami ve nükleer tehlikelerin ortaya çıkardığı hasar tutarı 184
milyar doların üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Tüm bu rakamlar
yaşanan ölümler ve yok olan aileler hesaba katıldığında çok daha
azını ifade etmektedir.
7. Risk Yönetimi
Bireyler ve işletmelerin karşılaştığı risklerin büyüklüğü ve
muhtemel çözüm yollarının çeşitliliği göz önüne alındığında
risklerle başa çıkmak için sistematik bir yaklaşım gereklidir.
Riskten kaçış yoktur ve insanlık tarihi boyunca etkileri
hissedilmiştir. Karşılaştığımız ile alakalı neler
yapabiliriz? Hangi riskler özellikle dikkat gerektirir ve nasıl ele
alınmalıdır?
Araştırma Soruları
1. Riski tanımlayın. Tanımınızda risk ve belirsizlik
arasındaki ilişki belirtin.
2. “Yalın Risk” ve “Spekülatif Risk” arasındaki ayrım
sigortacılık açısından neden önemlidir?
3. Finansal ya da kurumsal olarak hissedilen risklerin
etkilerini ve farklılıklarını açıklayınız.
4. “Risk” ve “tehlike” arasındaki farkı belirtin ve her biri
için iki belirleyici örnek verin.
5. Sorumluluk risklerinin günümüz toplumlarında ki önemini
anlatınız.
2. BÖLÜM: RİSK YÖNETİMİ
Örgütsel yaşam, yöneticilerin yalnızca bugünü değil geleceğe
ilişkin kendi örgütleri ile ilgili plan ve politikalar üretmeyi,
hedefler belirlemeyi ve bu hedeflere ulaşmada stratejiler
geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Zira belirlenen hedeflere ulaşmak
için birçok riskle ve baş edilmesi gerekecektir. Bu nedenle
özellikle yöneticiler mevcut faaliyet alanlarındaki risk seviyesini
çok iyi çözümlemek zorundadır. Önemli risklerin belirlenerek
önceliklendirilmesi ve en zayıf kritik kontrolleri tanımlanması
kurumlar için önemlidir. Dolayısıyla hedeflere ulaşma yolunda
risklerin yönetilmesi gerekliliği, son yıllarda yöneticilerin temel
görevleri arasında gösterilmektedir.
Risk yönetimi, hedef olarak, bir firmanın karşılaştığı risklerin
azaltılmasını ve ortadan kaldırılmasını içeren, risk sorununa
uygulanan bilimsel bir yaklaşımdır. Daha geniş bir ifadeyle,
risklerin belirlendiği, hangi risklerin öncelikli olarak
çözümlenmesi gerektiğinin değerlendirildiği risklerin yönetilmesi
için stratejiler ve planların geliştirilerek uygulandı sistematik
bir süreçtir. Risk yönetimi süreci tüm işletmelerin yönetmesi
gereken bir süreçtir. Risk yönetim sisteminin önem kazanmasında
büyük ve önemli işletmelerin yaşadığı ekonomik ve finansal
çöküşlerin etkisi büyük olmuştur. Kurumlar yaşanan olumsuzluklardan
kurtulabilmek ve hedeflerine ulaşabilmek için gelecekte ortaya
çıkma olasılığı olan risklerin ve fırsatların önceden farkına
varılarak yönetilmesi gerektiği gerçeğinin farkına varmıştır.
Kurumların risk ve fırsatların yönetilmesini sağlayan risk yönetim
sisteminin temel amacı, kuruma değer katmak, geliştirmek ve
kaynakların etkin şekilde kullanılarak kurum hedeflerine
ulaşılmasını sağlamaktır.
1. Risk Yönetiminin Tanımı
İnsanlar tarih boyunca karşılaştıkları tehlikelere ve risklere
önlem alma ihtiyacı duymuşlardır. İçgüdüsel bir tepkinin sonucu
olarak ortaya çıkan bu eylemin amacı risklerin maddi ve manevi
zararlarını yok etmek veya en aza indirmek olmuştur.
Tehlikelere karşı içgüdüsel tepkilerimizin yanı sıra
öğrenilmiş davranışlarımız da bulunmaktadır. “Kibritle oynama”,
“elinde makasla koşma”, “köpekle uğraşma” gibi ifadeler risk
yönetiminin aksiyomlarıdır ve insan benliğinde çok küçük yaşta yer
edinirler. Her ne kadar günlük yaşantımızda risklerin zarar
yaratıcı etkilerinden kendimizi ve yakınlarımızı korumaya çalışsak
da, bunun örgütsel yaşamdaki karşılığı çok daha farklıdır. Örgütsel
yaşam, işletmelerin(örgütlerin) rekabet halinde oldukları bir
meydandır. Maruz kalınacak riskler çok çeşitli olduğu gibi ortaya
çıkacak zararların boyutları da telafisi olmayan noktalara
ulaşabilmektedir.
İşletmeler kar elde etmek amacıyla kurulmuş iktisadi
örgütlenmelerdir. Ancak işletmelerin kar elde etmesi birçok riskin
olası zararlarından korunmayı kimi zaman da belirgin riskleri
yüklenerek daha fazla kar elde etmeyi gerektirebilir. Dolayısıyla
riskin yönetilmesi, kimi zaman riskin olası zararlarından korunmayı
kimi zaman da daha fazla risk üstlenerek daha fazla kazanç
sağlamayı beraberinde getirecektir. Özetle risk/kazanç
dengesinin işletme üst yönetimi tarafından nasıl algılandığını
bağlı olarak risk öncelikleri ve hangi risklerin ne şekilde
yönetileceği de farklılaşacaktır.
İşletmelerin günlük faaliyetlerini başarılı bir şekilde
yürütmesi, çevresel belirsizliklerin ve risklerin etkin bir şekilde
yönetilmesiyle mümkün olacaktır. Çevre, örgütlerin üzerinde
önemli bir baskı kaynağıdır. Örgütlerin hayatta kalmaları ise
örgütü yakın ve uzak çevresindeki unsurların beklentilerine uyum
sağlamak bazen de onları yönetmekle mümkün olacaktır. Bu
beklentiler kimi zaman rakipler, müşteriler, tedarikçiler,
çalışanlar ve hatta paydaşlardan kimi zaman da çok daha makro
düzeyde etkenlerden kaynaklanabilir. Örneğin ekonomik,
politik, kültürel, teknolojik, veya hukuksal çevredeki değişimler
işletmeler için birçok riski beraberinde getirebilir.
Özetle işletmeler bu risklere karşı hazırlıklı olmalı ve önceden
bu riskleri yönetme adına tedbir almalıdırlar. Bu nedenle risk
yönetimi günümüz işletmeleri için vazgeçilmez bir yol haritasıdır.
Risk yönetimi, risklerin belirlendiği, hangi risklerin
öncelikli olarak çözümlenmesi gerektiğinin değerlendirildiği,
risklerin yönetilmesi için stratejiler ve planların geliştirilerek
uygulandığı sistematik bir süreçtir. Risk yönetimi programının
amacı, herhangi bir kuruluşun zarara maruz kalma durumunu yönetmek
ve söz konusu kuruluşun varlıklarını korumaktır.
Risk yönetimi işletmelerin normal gündelik iş faaliyetlerinin
kesintiye uğramadan sürdürülmesi için önceden önlem alarak müşteri
memnuniyetini ve tedarikçilerle ilişkilerin sağlıklı yürütülmesini
sağlar. Yöneticiler sağlıklı bir risk yönetim anlayışıyla,
anlık sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmayıp temel
niteliklerine yönlenebilirler. Risklerin yönetilmemesi sonucunda
ortaya çıkacak zararlar işletme karlılığını etkileyeceğinden
işletmenin piyasadaki saygınlığını da etkileyecektir.
Sağlıklı bir risk yönetimi anlayışına sahip bir işletme süreç
içerisinde sürdürülebilir bir büyümeye sahip olacak ve pazarda
rekabet avantajını elde edecektir. Ayrıca iş güvenliği ve çalışan
sağlığı açısından önemli katkılar sağlayacağı gibi ülkenin yasal
düzenlemelerine uyum sağlanması açısından da kritik öneme
sahiptir.
Son yıllarda birçok işletme salt riskle başa çıkmada uzmanlaşan
yüksek eğitimli personeli istihdam ederek risk yönetimi birimleri
oluşturulmuşsa da, gerçek risk yönetim uygulaması, medeniyetin
kendisi kadar eskidir.
2. GELENEKSEL RİSK YÖNETİMİNDEN KURUMSAL RİSK YÖNETİMİNE
GEÇİŞ
Risk yönetimi kavramının ilk yazındaki ilk referansı 1956
yılında Harvard Business Review’da yer almıştır. O zamanlar
için devrim niteliğinde kabul edilen bu görüş işletmelerin yalın
risklerini organize etmekten sorumlu olması gerektiğini
savunuyordu. O yıllarda riskin yönetilmesine dair yürütülen tek
aktivite sigorta işlemiydi. Bu nedenle risk yöneticisi
konumundaki kişiler, sigortacılık bilgisine sahip kişiler olurdu.
Ancak riski yönetmede tek stratejinin sigorta olmaması başka
stratejilerin ve uygulanabilirliği risk yönetimi kavramını
genişlemesine yol açmıştır.
Risk yönetiminin köklerinde, kurumsal sigorta hizmetinin
gerekliliği olmasına karşın, sigorta hizmetinden risk yönetimine
geçiş kaçınılmaz bir evrimsel süreçtir. Sigortanın, firma riskleri
ile başa çıkmada standart yaklaşım olan geleneksel statüsünün
kaybetmesiyle ve sigortaya karşı olan tutumun değişmesiyle risk
yönetimi süreci genişleme imkânı bulmuştur. 1970'lere
gelindiğinde risk yönetimi anlayışının kredi riskleri ve diğer
finansal risklerin yönetilmesi anlayışına dönüştüğü görülmektedir.
1970'lerin sonundaki petrol krizleri gibi gelişmeler sonunda riski
oranlama ve riski değerlendirme danışma hizmetlerinin ilk adımları
atılmaya başlandı. 1980'lerde risk kapsamının merkezinde kredi
riski, kayıp riski ve piyasa riskleri bulunmaktaydı. 1990'lara
gelindiğinde ise riskin en önem verdiği konu artık dış etkilerden
kaynaklı zararların en aza indirilmesi değildi. Yöneticiler artık
kararlarının beklenmeyen sonuçları için daha temkinli, önemli
kararları verirken de karşı karşıya oldukları riskler hakkında daha
fazla bilgi talep etmek zorunda olduklarının bilincine vardılar.
İşletmeler artık iflasa neden olabilecek riskler hakkında
endişelenmeye başladılar.
2000’li yıllara gelindiğinde risk yönetimi anlayışı artık sadece
finansal kayıpları önlemek adına değil işletmenin rutin bir süreci
olarak görüldüğü ve işletme tarafından dikkat edilmesi gereken bir
unsur olduğu anlaşılmıştır. Artık sadece kayıp ve finansal
riskler değil, stratejik ve faaliyet riskleri de kapsama
alınmıştır. Risk artık belirli bir birimde veya departmanda değil
kurumun genelinde bir bütün halinde yürütülmeye başlanmıştır. Bu
sürece “kurumsal risk yönetimi süreci” adı verilmiştir.
· Tehlike: 1970’lerden önce: Sigortalanabilir Riskler
· Tehlike: 1970-80’ler: Finansal Riskler
· Belirsizlik: 1990’lar: Operasyonel Riskler
· Fırsat: 2004 Sonrası: Avantaja dönüştürülebilir risk
Kurumsal risk yönetiminin doğmasının en büyük nedenlerinden biri
geleneksel risk yönetimi yöntemlerinin büyük kayıplara engel
olamaması ve kendilerinden bekleneni karşılayamamasıdır.
Kurumsal risk yönetimi, geleneksel risk yönetiminden farklı
olarak riskleri azaltmaktan çok onları yönetmeye odaklanır. Yönetim
ve tüm birimler için strateji oluşturmaya önem verir. Oluşturduğu
stratejiler kurumun en üst kademelerinde başlar ve en küçük birime
kadar iner. Geleneksel risk yönetimi bölümleri için de
uygulanarak sadece o bölümün karşılaşacağı riskleri bertaraf etmek
amacıyla hareket ettiğinden bir bölümdeki risk yönetimi çok iyi
işlerken kurumun diğer bölümleri bu konuda başarısız
olabilmektedir. Kurumsal risk yönetimi, tüm kurumu kapsayan bir
sistem olduğundan kurum genelinde risk standartları koyarak tüm
birimlerin risk yönetiminden etkili bir biçimde yararlanmasına
imkan sağlar. Böylece kurum hedeflerine ulaşmak için çalışırken
karşılaşacağı bir belirsizlikleri değerlendirmek, kabul etmek ve
yönetmek için daha etkili ve öncelikli bir süreç kurumun genel
yapısının içine yerleştirilmiş olur.
Kurumsal risk yönetiminin, geleneksel risk yönetiminden bir
diğer farkı, riski sadece bir tehdit olarak görmek yerine bazı
durumlarda fırsatı bile dönüştürülebilecek düşüncesidir.
Örneğin bir sektör için devlet tarafından çıkarılan yasalar,
bazı işletmeleri kapanma noktasına getirilebilirken, bu risklere
karşı önceden kendini korumaya almış veya kendini yeni şartlara
önceden uyumlandırmış bir işletmenin pazarda tek olma avatanjı
yakalaması dahi söz konusu olabilir.
Geleneksel risk yönetimi anlayışında, riski yönetme görevi
belirli departmanlara devredilmişken, kurumsal risk yönetimi
anlayışında üst yönetimin farkında olması gereken ve tüm işletme
birimlerine benimsetmesi gereken bir içeriğe sahip olmuştur.
Dolayısıyla risk bilinci en tepeden başlamalı, tüm birimlere
indirgenmeli ve her birim kendi içerisinde kendi özel risklerini
yönetmelidir. Buna ek olarak riskin ölçülmesi çok daha objektif
ölçümlere dayandırılmalıdır. Kişiye endeksli subjektif
değerlendirmelerin, güvenilirlik sorunu yaşaması muhtemel olup,
işletme stratejilerinin belirlenmesinde hataya sevk edebilir.
Bu bakımdan yeni risk yönetimi anlayışı matematiksel objektif
ölçümlerden destek almaktadır.
Tablo 1: Klasik – Kurumsal Risk Yönetimi Karşılaştırması
Klasik Risk Yönetimi
Kurumsal Risk Yönetimi
Risk kontrol edilmesi gereken olumsuz bir faktördür.
Risk bir fırsattır
Risk, işletmelerin risk yönetimi birimlerince yönetilir.
Risk, işletmenin tüm birimlerinde yönetilir.
Risk yönetiminin sorumluluğu, risk yöneticilerindedir.
Risk yönetiminin sorumluluğu, işletmenin üst düzey
yöneticilerindedir.
Risk ölçümü sübjektiftir.
Risk objektif olarak ölçülebilir.
Risk yönetim uygulamaları bazı departmanları
ilgilendirmeyebilir.
Risk yönetimi uygulamaları tüm departmanlara hitap eder
Risk yönetimi uygulamaları iç denetim birimlerince
incelenir.
Risk yönetimi uygulamaları, yönetim kuruluna bağlı risk
komitesince incelenir.
3. KURUMSAL RİSK YÖNETİMİNİN FAYDALARI
Kurumsal risk yönetiminin en temel faydası gözle görülen
faydalarından ziyade, ortaya çıkması muhtemel riskleri engellenmesi
nedeniyle ortaya çıkacak faydalıdır. Ancak yine de maddi bir
değerle ifade etmek ve faydalarını ortaya koymak oldukça güçtür.
Örneğin, bir fabrikaya yangın önleme adına, yangın söndürme ve
sisteminin kurulması veya hırsızlığı önlemek adına güvenlik
sisteminin kurulması sıklıkla başvurulan yöntemlerdir. Ancak
uygulanan risk yönetimi sürecinin başarısını sorgulamak için
yeterli değildir. Zira elde edilecek fayda ancak yangın veya
hırsızlık olayının yaşanması ile anlaşılır. Bu nedenle bazı
işletmelerde çalışan risk algısı düşük kişiler, kurumsal risk
yönetimi uygulamasını gereksiz olduğuna inanır. Oysa KRY süreci
riskin başlamadan önlenmesini ifade etmektedir. Ayrıca sürecin
başarısı için tüm birimlerin inancı ve talimatları eksiksiz olarak
uygulaması şarttır.
Uzun vadede kurumsal risk yönetimi, karlılığın arttırılmasını,
sürprizlerin asgari düzeye indirilmesini, karar almanın çok daha
kurallı gerçekleştirilmesini, tehlikeli durumlarda nasıl
davranılması gerektiğinin kavranmasını, rekabet gücünü
arttırılmasını, kaynakların daha etkili kullanılmasını, kanun ve
yönetmeliklere uyumun kolaylaşmasını ve müşteri ve paydaşların
güveninin kazanılmasını sağlayacaktır.
Kurumsal risk yönetimi, işletmelerin faaliyetlerinde devamlılık
arz eden bir süreçtir. Ne zaman ki kurumsal risk yönetimi
uygulamaları, işletmenin iş süreçlerine ve altyapısına entegre olur
o noktada fayda sağlamaya ve uzun vadede verimliliğe dönüşmeye
başlar. Özellikle çevresel belirsizliği yüksek olduğu bağlamlarda,
olası işletme zararlarından korunma sağlayacaktır. Ayrıca işleme
maliyetlerinden ve ekstra masraflardan da korunmaya
sağlayacaktır.
Kurumsal risk yönetimi uygulaması, işletmelerdeki yöneticilerin
risk algısını belirli sınırlar içinde tutarak kontrol altına alır.
İşletmelerin üst yönetiminde yer alan yöneticilerin her biri
birbirinden farklı risk algılarına sahiptir. Yöneticilerin
risk algısına bağlı olarak işletmeler daha riskli faaliyet
alanlarına yönelebilir veya riskli yatırımları tercih edebilirler.
Ancak kurumsal yönetim uygulaması, işletmenin yükleneceği azami
risk düzeyini de belirlediği için bu sınırın dışına çıkılmasını
engelleyecektir.
Kurumsal risk yönetiminin bir diğer katkısı ise kurumsal
stratejilerin belirlenmesini sağlar. Tüm işletmeler dönemsel olarak
belirleyecekleri stratejileri uzun vadede uygulamaya ve bu sayede
belirledikleri hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Ancak mevcut iş
stratejileri çevresel baskılar ve belirsizliklere göre dönemsel
olarak değişime uğramak zorunda olabilir. Bu tip durumlarda
işletmenin belirleyeceği stratejilerin sonuçları önemli bir görünüm
kazanır. Zira işletme stratejisinin hatalı seçimi işletmeyi
büyük zararlara uğratabilir. Kurumsal risk yönetimi, stratejileri
birden fazla sayıda, alternatifli olarak değerlendirdiği için çok
daha kontrollü bir süreçtir. Kararlar rastgele alınmaz ve kontrol
süreci stratejilerin başarısını düzenli olarak takip eder.
Kurumsal risk yönetimi, sadece risk departmanının sorumluluğunda
olan bir süreç olmayıp, kurumun tüm departmanlarında uygulanır.
İşletmenin bünyesinde yer alan tüm departmanlar, farklı
faaliyetlerde bulunmaktadır. Dolayısıyla bir departmanın maruz
kalabileceği risk bir diğeri için geçerli olmayabilir. Örneğin
muhasebe departmanı finansal riskler ile muhatap olurken, ar-ge
departmanı operasyonel risklere maruz kalabilir. Dolayısıyla
kurum için tek bir risk yönetimi modeli, sadece belirli
departmanların ihtiyaçlarını karşılama sorununu yaratabilir. Bu
nedenle tüm birimlerin risk yönetimi sürecinde geri bildirimde
bulunması ve katkı sağlaması amaçlanır.
Kurumsal risk yönetiminin bir diğer katkısı ise işletmenin
kurumsal risk algısına uygun stratejiler üretmesidir.
Kurumsal risk algısı, bir işletmenin üstlenmeyi kabul ettiği azami
risk sınırını göstermektedir. Dolayısıyla işletmeden işletmeye bu
sınırın değişmesi de muhtemeldir. Örneğin bir işletme
uluslararası pazarlarda faaliyet göstererek çok daha fazla risk
üstlenmeye tercih ederken, bazı işletmelerde mevcut durumu koruma
tercih edebilir.
Buna ek olarak kurumsal risk yönetimi makul bir düzeyde de olsa
bir güvence sağlar. Bu noktada makul düzey denmesinin
gerekçesi örgütsel yaşamın çok sayıda risk içermesinden ileri
gelmektedir. Zira kurumsal risk yönetimine rağmen önceden
öngörülemeyen riskler de ortaya çıkabilir. Bu nedenle makul bir
düzeyde de olsa bir güvence sağlaması muhtemeldir.
Son olarak da kurumsal hedeflere ulaşmayı kolaylaştırıcı bir
etkisi de bulunmaktadır. Her ne kadar tüm işletmeler stratejik
yönetim sürecine önem verseler de, kurumsal yönetim çok daha
fazlasını ifade ettiğinden işletmenin varmak istediği hedefe
ulaşmayı kolaylaştıracaktır.
4. KURUMSAL RİSK YÖNETİMİNİN UYGULANMASI
Kurumsal risk yönetimi dönüşüm süreci, şirketin risklerin
birbirinden bağımsız bloklar halinde yönetildiği klasik risk
yönetim anlayışından, bu risklerin bir bütün olarak yönetildiği
bütünleşmiş risk yönetimi, başka bir ifade ile kurumsal risk
yönetimi anlayışına geçiş sürecini ifade eder. Bu süreçte
gösterilecek performans örgütsel hedeflere ulaşmayı belirleyen en
önemli etkendir. İdeal bir kurumsal risk yönetimi dönüşüm
sürecini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:
4.1. Hedeflerin Belirlenmesi
Kurumsal risk yönetimi süreci, örgüt içinde bir takım hedeflerin
belirlenmesi ile başlamaktadır. İşletmeler kuruluş sürecinde ve
sonrasında belirleyeceği hedeflere ulaşabilmesi için uygun işletme
stratejisini ve kurumsal risk alma seviyesini belirlemek
zorunluluğundadır.
Günümüz işletmeleri arasındaki artan rekabet, işletmeleri mevcut
karlılıklarını önemli düzeyde etkilemektedir. Bunun yanı sıra hızla
değişen üretim teknolojileri, işgücü, sermaye ve bilgi gibi
kaynakları serbestçe dolaşması, pazarların sınırlarının
genişlemesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi gibi
gerekçeler iş dünyasını son derece dinamik bir yapı haline
dönüştürmüştür. Bugün bulunduğu pazarın rakipsiz lideri olan bir
işletme birkaç yıl sonra rekabet edebilecek yeteneklerini
yitirebilmektedir. Dolayısıyla bu rekabet ortamı işletmelerin
verimlilik ve etkiliğini yüksek düzeyde etkilemektedir. Bu nedenle
bir işletmenin verimli olması veya ortalamanın üzerinde kar elde
etmesi mutlak surette bir rekabet üstünlüğüne sahip olmayı
gerektirecektir. Rekabet üstünlüğünün sürdürülebilmesi ise,
işletmelerin değer yaratan stratejilerinin rakipler tarafından
taklit edilemediği, uygulamadığı hallerde mümkün olacaktır. Özetle
işletmelerin belirledikleri hedeflere ulaşabilmesi adına hangi
stratejileri kullanacakları önem arz edecektir. Zira kurumsal risk
yönetimi uygulaması, en başta belirlenecek bu stratejinin uzun
süreçte başarılı olmasına hizmet edecektir.
İkinci olarak ise işletmeler kurumsal risk alma seviyelerini
belirlemeleri gerekecektir. Bu kavram hissedarların hangi
riski ne ölçüde üstlenmek isteyeceklerini tanımlar. Dolayısıyla
risk yönetim süreci yine bu riski alma düzeyinin bir sonucu olarak
ortaya çıkar. Bu süreçte işletmelerin dikkate almak zorunda
olacakları riskler kurumsal risk alma düzeyi ile uyum içinde
olmalıdır. Özetle risk alma seviyesi, işletmenin yüklenebileceği
son risk seviyesi olup işletme içindeki birimleri çok güçlü ve
sonucu ağır sorunlarla karşılaşmamasını sağlayacak bir sınırı da
çizecektir.
4.2. Mevcut Durum Analizi
Hedefler belirlendikten sonra kurumun mevcut risk yönetim
altyapısı ayrıntılı bir şekilde analiz edilmelidir.
Altyapının incelenmesi bir yandan kurumun durumunun ne
olduğunu ortaya koyarken bir yandan da fark analizinin
yapılabilmesi ve hedef yapıya ulaşabilmek için şu anki yapı üzerine
neler inşa edilmesi gerekliliğinin tespitinde büyük rol oynar.
Dolayısıyla bu analiz daha sonraki aşamalarda belirlenecek
olan hedef yapı ile var olan farklılıkların tespiti için hayati
önem taşımaktadır. Mevcut durum analizinde temel olarak, etkin bir
kurumsal risk yönetimi uygulamasının yapılabilmesi için dikkate
alınması gereken bazı noktalar vardır.
Bunlardan ilki risk yönetim sisteminin belirlenmesi ve çalışma
ortamının bu stratejiye uygun olarak düzenlenmesidir. Üst yönetim
tarafından belirlenmiş olan stratejilerin uygulamaya dönüştürülmesi
halinde stratejiler işletme tarafından benimsemez ve günlük
faaliyetlere yansıtılamaz. Bu nedenle belirlenmiş
stratejilerin o işletmede uygulanmasının altyapı anlamında ne
derece mümkün olacağı sorgulanmalıdır.
İkinci olarak da var olan sistemin risklerin belirlenmesi ve
değerlendirilmesi aşamalarını ne kadar yerine getirdiği ve bunun
için nasıl bir politika uygulandığı sorgulanmalıdır.
Dolayısıyla sağlıklı çalışan bir risk yönetim faaliyetleri
bütünü oluşturulmalıdır. Buna ek olarak mevcut sistemin
kontrollerinin düzenli yapılıp yapılmadığı da sorgulanmalıdır.
Kontroller günlük işleyişi ve faaliyetleri engellemeyecek düzeyde
serbest, ancak hedeflere var olmasını garanti edecek düzeyde de
sert olmalıdır.
Son olarak ise sağlıklı bir risk yönetimi faaliyeti ilgili
kişilerin ve grupların, gerekli bilgiye gerektiği ölçüde ve
gerektiği zamanda ulaşabilmelerini garanti etmelidir. Bilgi
eksikliği risklerin doğru bir şekilde tanımlanmasını yönetilmesini
ve kontrol altında tutulmasını engelleyecektir. Bu nedenle
mevcut durum analizinde bilgi paylaşımı ve iletişimin seviyesi de
belirlenmelidir.
Özetle bu aşamada temel olarak aşağıdaki sorulara cevap
aranmalıdır:
- Genel bir” risk alma seviyesi” belirlenmiş midir?
- Bu prosedürler yönetim kurulu tarafından değerlenmiş ve yazılı
olarak belgelendirilmiş midir ?
- Tüm bunlar eğitimlerle desteklenmekte midir?
- Özellikle kritik pozisyonlar başta olmak üzere tüm pozisyonlar
için risk yönetim beklentileri ve gereklilikleri dikkate alınarak
yetki ve sorumluluklar belirlenmiş midir ?
- Strateji açık bir şekilde belirlenmiş ve tüm
kuruma duyurulmuş mudur ?
- Departman bazında risk toleransı belirlemiş midir
?
- Risk yönetim faaliyetlerinin etkin bir şekilde
yürütülmesini sağlayacak düzeyde bilgi paylaşımı ve iletişim
sağlanmakta mıdır ?
- Risk yönetim sistemi ile ilgili tespit edilen
eksiklikler etkin bir biçimde raporlanmakta mıdır?
4.3. Hedef Yapının Tespiti
Mevcut yapının analiz edilmesini takip yapılması gereken,
iyileştirmeler sonrasında erişilmesi arzu edilen hedef yapının
belirlenmesidir. Böyle bir analiz yapmaksızın dünyadaki en iyi
uygulamaları hedef yapı olarak belirlemek KRY projelerinin
başarısızlık ile sonuçlanmasının en önemli nedenlerinden biridir.
Hedef yapı belirlenirken kurumun stratejileri ve hedefleri,
risk alma iştahı, faaliyet gösterilen sektörler, faaliyetlerin
coğrafi dağılımı, faaliyetlerin karmaşıklık düzeyi, kurumun
büyüklüğü, kurum kültürü, sektör uygulamaları, en iyi uygulamalar,
yasal düzenlemeler, menfaat gruplarının yapısı gibi kriterler
dikkatle analiz edilmeli ve buna göre bir hedef yapı
oluşturulmalıdır.
Bu kriterlerin sayısını arttırmak mümkündür. Ancak temel
olarak bu kriterlerin dikkatli bir şekilde analiz edilmesi ile
oluşturulacak bir hedef yapı ihtiyaçlara büyük oranda cevap
verecektir. Burada unutulmaması gereken en önemli unsur bu
sürecin dinamik bir süreç olması gereğidir. Dolayısıyla
değişkenlerin bir çoğu zaman içerisinde değişmesi muhtemeldir.
Bu nedenle bu kriterler süreç içerisinde gözden geçirilerek
hedef yapıda gerekli düzeltme ihtiyaçları belirlenmelidir.
4.4. Fark Analizi ve Planlama
Bu aşamada yapılması gereken mevcut durum ile erişilmesi arzu
edilen hedef yapı arasındaki farkın tespiti ve buna uygun olarak
detaylı bir faaliyet planını oluşturulmasıdır. Bu planla
görev ve sorumluluklar belirlenmeli, örgütsel yapı hedef yapıya
uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Başta politika belgesi olmak
üzere standartların, rehberlerin ve uygulama dökümanlarının
oluşturulması gerekir. Risklerin hangi yöntem ile tanımlanacağı,
önceliklendirileceği ve risk yönetim çözümlerinin geliştirileceği
belirlenmelidir. Dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için kişilerin
yeterlilik ve bilgi düzeyini gerekli seviyeye getirecek detaylı
eğitim faaliyetleri de planda yer almalıdır.
4.5. Dönüşüm Sürecinin Uygulanması
Kurumsal risk yönetimi için altyapı oluşturulup gerekli dönüşüm
faaliyetleri yerine getirildikten sonra artık sistemin işleyişini
geçilir. Bu süreç eğitimle başlar. Bu aşamada işletme
çalışanlarının kurumsal risk yönetiminin kavramaları ve öğrenmeleri
sağlanır. Bunun için bir eğitim programı hazırlanır ve kurum için
radikal bir dönüşüm yaşanacağını izahı yapılır. Eğitim
yalnızca kavramsal değil aynı zamanda uygulamalı olmalıdır. Daha
sonraki aşamada çalışanların görev ve sorumluluklarının açık bir
şekilde belirlenir. Tüm çalışanların kendi birimi ve işletme geneli
ile ilgili tüm riskleri bilmesi ve bu risklerin sonuçlarında
sorumlu olacağını kavraması beklenir. Sorumluluklar işletme
içindeki pozisyona göre farklılaşabilecektir. Örneğin, üst yönetim
kadrosunda yer alanlar, işletme genelinde risk yönetim
politikalarını anlayışını ve standartlarını belirlemek gözden
geçirmek ve onaylamak, kritik riskleri ve bu riskler ile ilgili
gelişmeleri düzenli olarak takip etmek ve işletme genelinde risk
yönetim faaliyetlerinin etkinliğini ve sonuçlarını izlemek ve
değerlendirmekten sorumluyken; alt ve orta düzey çalışanlar
belirlenmiş olan risk yönetim politikalarına, standartlarına ve
süreçlerine eksiksiz olarak uyma ve ortaya çıkmış veya çıkabilecek
her türlü risk kaynağını zamanında ve eksiksiz olarak üstlerine
raporlamak gibi eylemlerden sorumludurlar.
Üçüncü aşamada, kurumsal risk yönetimi politika belgesi olmak
üzere standartlar, rehberler ve uygulama dokümanları hazırlanır. Bu
dokümanların amacı işletme içinde bir uygulama birliğinin
yaratılmasıdır. Bu nedenle herkesin anlayacağı bir nitelikte
olması gerekir. Bu dokümanlardan;
KRY Politika Belgesi: Yönetim kurulunun onayı ile
hazırlanan bu belge kısa ve öz olarak kurumsal risk yönetiminin ne
olduğunu ve günümüz işletmelerindeki yeri ve önemini ortaya
koyar.
KRY Standardı: Bu belge kurumsal risk yönetiminin işletme
açısından ne derece önemli olduğunu ve uygulanması halinde
işletmeye neler kazandıracağını ortaya koyar. Ayrıca tüm
birimlerin kullanacağı temel kavramlar ifade edilir ve kurumsal
risk yönetimi sürecinde uygulanacak yöntemler (risklerin
tanımlanması, analizi, ölçümü) ve bu aşamada kimin hangi göreve
sahip olacağı tanımlanır.
Risk Değerlendirme Belgeleri: risk değerlendirmesini
yapacak personele yol gösterici belgelerdir. Belgede hangi olasılık
ve etkiye sahip risklerin nasıl sınıflandırılır anlatılır.
Son aşamada ise risklerin hangi yöntem ile tanımlanacağı,
önceliklendirileceği ve risk yönetim çözümlerinin geliştirileceği
belirlenir. Aşağıda ideal bir KRY yönteminin aşamaları yer
almaktadır.
4.5.1. Risklerin Tanımlanması
Riski yönetmek için kurumun hangi risklerle karşı karşıya
olduğunu bilmesi ve onları değerlendirmesi gerekir. Kurumun
risk profilini çıkarmanın ilk adımı riskleri tanımlamaktır. İlk
olarak unsurların belirlenmesi sırasında tanımlanan hedeflerin
gerçekleştirilmesi üzerinde etkisi olabilecek sebeplerin ve
olayların, kapsamlı bir listesinin oluşturulması gerekmektedir.
Bu olaylar hedeflerin gerçekleştirilmesini engelleyebilecek,
sonuçları azaltabilecek veya geciktirebilecek etkilere sebep
olabilir. Riskler tespit edilirken riskin kendisi gibi ortaya
çıkabilecek etkilerin tespitinden kaçınmaya ve hedefleri etkilemeye
risklerin tespitinden kaçınmaya dikkat edilmelidir. Basitçe
hedeflerin tersi olan, açıklaması bulunan riskleri tanımlamaktan
kaçınmaya da aynı derecede dikkat edilmelidir.
Ne gibi olayların ortaya çıkabileceğini belirlenmesi sonrasında
olaya sebep olabilecek unsurların ve senaryoların belirlenmesi
oldukça önemlidir. Olaylar birçok sebepten ortaya çıkabilir. Önemli
olan kritik ve temel sebeplerin ortaya çıkartılmasıdır. Sorun
yaratma ihtimali olan risklerin göz ardı edilmesi ise odası
zararlardan korunma anlamında gelecekte sorun yaratacaktır.
4.5.2. Risklerin Analiz Edilmesi ve Ölçülmesi
Risklerin analizi, belirlenen olası risklerin gelecek süreçte
yaratacağı olumlu veya olumsuz etkilerin ortaya çıkma
olasılıklarını ortaya koyan bir aşamadır. İşletme yöneticileri,
riskleri analiz ederek bunlara karşı bir önlem alınıp
alınmayacağına karar verecektir.
Risk analizi sürecinde ilk olarak risklerin azaltılması için var
olan süreçler, araçlar veya uygulamalar ve bunların zayıf/kuvvetli
yönleri incelenmelidir. Daha sonraki adımda olayların ortaya
çıkmaları halinde doğuracağı etkilerin büyüklüğü ve olasılıkları
dikkate alınmalıdır. Bir olayın birden fazla sonucu olabilir ve
değişik hedeflerinin gerçekleştirilmesini etkileyebilir. Tek başına
etki veya olasılık riskin öneminin belirlenmesinde
kullanılmamalıdır. Risklerin önem seviyesi, etkiler ve
olasılıkların bir araya gelmesi ile oluşturulmalıdır. Etki ve
olasılıkların tahmin edilmesinde istatistiksel analiz ve
hesaplamalar kullanılabilir. Ayrıca bu analiz sürecinde en uygun
bilgi kaynakları ve teknikler kullanılmalıdır. Örneğin,
· Fiziksel Denetim: operasyon birimlerinin kontrolü risk
yöneticisine fikir verebilir.
· İş Akış Şeması: üretim ve teslimat akışının incelenmesi
bu süreçteki sıkıntıların fark edilmesini sağlar.
· Finansal Durum: Finansal göstergeleri, önemli
müşterilerin ve tedarikçileri incelenmesi.
· Geçmiş Hasar Verilerinin İncelenmesi: Geleceğe yönelik
tahminler için tecrübeler, evrak ve dökümanlar, geçmiş deney ve
modeller önemlidir.
· Uzman Görüşleri: geçmiş uzman görüşleri ve mevcut pazar
araştırmaları önemli veri kaynaklarıdır.
Bu bilgilerin elde edilmesi amacıyla işletme içinden veya
dışından uzmanlarla yüz yüze görüşmeler düzenlenebilir, anketler
uygulanabilir veya çeşitli simülasyonlar kullanılabilir.
Özellikle risk yöneticisi bu aşamada, risk analizi soru
kâğıdı kullanarak önemli ve önemsiz riskleri tanımlanmasına
yardımcı olacak soruları hazırlar.
Son aşamada ise toplanan verilerin bir ölçme işlemine tabi
tutulması gerekmektedir. Elde edilen verilerin doğrudan
yorumlanması mümkün olmayabileceğinden görece daha objektif
ölçülere ihtiyaç bulunmaktadır. Her ne kadar analiz durumuna göre
farklı analiz tipleri (nitel, yarı nicel ve nicel gibi) kullanılsa
da uygulamada çoğunlukla yarı nicel analiz tipi takip edilmektedir.
Bu analizin en önemli özelliği risk yöneticisine hem yorum yapma
hem de bunların matematiksel olarak etkilerini ölçme imkanı verir.
Ancak gerçekleştirilecek bu analiz sırasında belirlenecek
ihtimal ve şiddetleri gerçek durumu yansıtmamak olasılığının
olabileceği de hatırdan çıkarılmamalıdır.
Tablo 2: Yarı - Nicel Risk Derecelendirmesi Örneği
Olasılık
Açıklama
Derece
.00 - .04
İmkansız, Nadir
1
.05 - .24
Mümkün Değil
2
.25 - .54
Olası
3
.55 - .89
Mümkün
4
.90 – 1.00
Kesin
5
Etki
Açıklama
Derece
İhmal Edilebilir Etki
Önemsiz
1
Karşılaşılabilir Zorluklar
Düşük
2
Hedeflere Ulaşmakta Gecikmeler
Önemli
3
Yeniden Yapılanma Gerekliliği
Yüksek
4
Hedeflere ulaşamama
Katastrofik
5
Olasılık: Riskli bir olayın ortaya çıkma ihtimalidir.
Etki: Riskli olay meydana gelirse maruz kalınan etkinin
şiddetinin derecesi
4.5.3. Risklerin Önceliklendirilmesi
Risklerin önceliklendirilmesinin amacı hangi riske öncelikli
olarak müdahale edilmesi gerektiğine karar vermektir. Risk
yöneticisi risklerin olasılık ve etkilerini 1-5 arası skorlara
dönüştürdükten sonra bu iki değişkenin çarpımını alarak, birlikte
kullanma (risk değerini hesaplama) yoluna gider (bkz. tablo 3).
Ardından elde edilen çarpımın risk haritasındaki öncelik düzeyi
belirlenir (bkz. tablo 4). Yüksek derecede önemli risklerin
muhtemel nedenleri araştırılır kontrol teknikleri geliştirilir ve
bunlara nasıl karşılık verilebileceğine dair öneriler sunulur.
Tablo 3: Risk Değeri ve Öncelik Düzeyi Örneği
Risk Değeri= Olasılık x Etki
Öncelik Düzeyi
Derece 2-6
Düşük
Derece 8-10
Orta
Derece 12-16
Yüksek
Derece 20-25
Çok Yüksek
Tablo 4: Risk Haritası Örneği
1
2
3
4
5
1
Önemsiz
Düşük
Düşük
Düşük
Düşük
2
Düşük
Düşük
Düşük
Orta
Orta
3
Düşük
Düşük
Orta
Orta
Yüksek
4
Düşük
Orta
Orta
Yüksek
Çok Yüksek
5
Düşük
Orta
Yüksek
Çok Yüksek
Çok Yüksek
4.5.4. Uygun Çözümün/Stratejilerin Geliştirilmesi
Riskler belirlendikten ve ölçüldükten sonra risk yöneticisi en
uygun araçların kombinasyonu ile problemin çözümü için karar
almalıdır . Bu adım, risk yönetim aksiyonları için alternatiflerin
belirlenmesini, alternatifler da en uygun olanına karar
verilmesini, uygulama planlarının hazırlanması ve uygulanmasını,
özetle risk yönetim stratejilerinin belirlenmesini
içermektedir.
Modern risk yönetimi terminolojisinde risklerle başa çıkmada ki
teknikler iki yaygın yaklaşımla gruplandırılmıştır: Risk kontrolü
ve risk finansmanı. Risk kontrolü, işletmelerin maruz kaldığı
kayıp risklerini en aza indirgemeye odaklanır ve bunlarla ilgili
teknikleri içerir. Risk finansmanı ise risk kontrol tekniklerinin
uygulanmasında sonra kalan risklerin oluşturduğu kayıpları
karşılamak için gerekli olan fonların ayarlanması üzerine
yoğunlaşır ve transfer tekniklerini içerir.
1. Risk kontrol stratejileri
· Kaçınma
· Hasarı önleme
· Hasarı azaltma
2. Risk finansman stratejileri
· Riskin üstlenilmesi
· Sözleşmeyle risk transferi
· Fnansal risk yönetimi (Türev ürünler)
· Birleşme ve Ortaklıklar
· Sigorta
Risk kontrolü, bir firmanın maruz kaldığı kayıpların
risklerini en aza indirgemeye odaklanır. Risk kontrol
metotları engelleme ve kayıp önleme ve kaçınma doğrultusunda riski
azaltma yaklaşımlarını içerir.
1. Riskten kaçınma: Teknik olarak kaçınma daha riskler
oluşmadan bununla ilgili alınan kararlardır. Eğer bir işletme
riski varlığına tahammül etmiyorsa burada bir kaçınma stratejisi
söz konusudur. Örneğin, sırf riskli ve tehlikeli diye bir
ürünü en başından üretmeyi reddetmek, mevcut bir ürünün üretimini
durdurmak veya belirli bir riskin olmadığı bir işletme konumu
seçmek olabilir.
Riskten kaçınma stratejisi,maruz kalınmanın potansiyel bir
felaketle sonuçlanacağı durumlarda ve riskin indirgenemeyeceği ya
da transfer edilemeyeceği durumlarda kullanılmalıdır. Ancak kaçınma
stratejisinin devamlı kullanımı da aynı derecede risklidir. Zira
işletmenin hedeflerine ulaşmasını da engelleyecektir. Örneğin
bir üretici hem riskli diye hiçbir mal üretmeyip hem de bu işte
başarılı olamaz. Bu sebeplerden ötürü, riskten sakınma metodu
kullanılabilecek en son metot olup başka bir seçenek olmadığı zaman
kullanılmalıdır.
2. Hasarı önleme: Hasarı önleme belirli bir hasarın
sıklığının azaltılması anlamına gelir. Hasar önlemenin en
başta gelen amacı insan hayatını korumaktır. Bu, insanların ölüm
veya yaralanma olasılıklarını düşürmek veya ortadan kaldırmak için
bir risk yöneticisinin hasar önleme programındaki ilk amacıdır.
Büyük işletmeler zarar veya yaralanma kaynaklarını tespit etmek
için ve düzeltici eylemler oluşturmak için hasar denetim
mühendisleri çalıştırırlar. Bazı hasarlar makinelerin kötü
yerleştirilmesi, yetersiz ışık veya havalandırma, kötü bakım
uygulamaları veya yetersiz bilgisayar güvenliği gibi işyeri
tehlikeleri ile ilişkilendirilebilir. Diğer hasarlar ise kötü
karar, yetersiz eğitim veya gözlem veya güvenlik şartlarına verilen
dikkat eksikliği gibi doğrudan insan kusurlarıyla daha çok
ilişkilidir. Tüm bu sorunlarla başa çıkabilmek için iyi hasar
denetim programları geliştirilebilir ve uygulanabilir ancak
istenilen hedeflere ulaşmak için yönetimin güçlü bir bağlılığı ve
risk yöneticisinin de sürekli dikkat etmesi gerekmektedir.
Hasar önleme etkinliklerinin örnekleri arasında yanıcı
maddelerin bulunduğu ortamlarda uygulanan sigara içme yasağı,
kurcalamaya karşı korumalı ambalajlama, bankalardaki güvenlik
görevlileri, sürücü eğitim ve güvenlik eğitim programları ve
ilaçlara ve tehlikeli kimyasallara yazılan uyarıları yer
almaktadır.
3. Hasarı Azaltma: Hasar azaltma hasarın oluşumunda sonra
hasarın şiddetinin azaltılması anlamına gelmektedir. Örneğin,
otomatik yangın fıskiye sistemi veya yangın duvarları hasarı
azaltılması için uygun önlemlerdir. Bu sistem yangınları
önlemek için değil, yangınların yayılmasını önlemek için
tasarlanmıştır.
Ancak bu yöntem daha çok, hasarın şiddeti çok olduğu zaman ve
hasardan kaçınmanın mümkün olmadığı zaman kullanılması tercih
edilir. Hasar önleme ve azaltma etkinlikleri yalnızca
ürettikleri kurtarma durumları, çabanın masraflarını geçtiğinde
kullanılması mantıklı olur. Örneğin, tek bir binadan oluşan bir
fabrika inşa etmek yerine, daha maliyetli ama daha ufak iki bina
inşa ederek riskin gerçekleşmesi durumunda en azından bir binada
faaliyeti devam ettirilmesi garanti edilebilir.
Risk Finansmanı, hasar oluşumundan sonra oluşan hasara
kaynak sağlama yöntemleridir. Oluşan hasarın masraflarını karşılama
ve garantileme üzerine odaklanır.
1. Riskin üstlenilmesi (saklama payı): Riskin üstlenilmesi,
bir zararın sonuçlarının zarar olasılığına maruz kalan
tarafça karşılanacağı anlamı taşır. Risk üstlenilmesi genelde
bilinçli bir risk yönetim kararıdır. Yani, riskin
üstlenilmesi potansiyel bir kaybın sonuçlarını tamamen anlamakla ve
bu sonuçların riski üstlenen tarafça üstleneceği anlamı taşır.
Ancak bazı durumlarda risk, potansiyel kaybın gerçekleşmeden
önce tanımlanması yüzünden üstlenilir.
Firmalar birçok riski üstlenir, çünkü bir zararın sonuçları
herhangi bir başka risk yönetim kararını düzeltecek kadar masraflı
olmayacaktır. Örneğin, birçok öğrenci kitaplarının çalınacağı veya
kaybolacağı riskini üstlenir. Eğer bu tür bir zarar meydana
gelirse, değiştirme olayının masrafını öğrenci karşılar. Ticari
işletmeler genellikle el aletleri veya bir restoranda kullanılan
tabaklar gibi nispeten az değer taşıyan şeyleri kaybetme riskini
üstlenirler. Risk üstenebilme yeteneği bir firmanın finansal
kapasitesinin bir işlevidir.
Kasıtlı risk üstlenmelerin dışında, planlanmamış risk üstlenme
örnekleri de mevcuttur. Bazen ticari firmalar, sigorta
programlarındaki boşluklar yüzünden veya sigorta aracısının gereken
sigorta teminatını almayı ihmal etmesinden dolayı riskler
üstlendiklerini fark ederler; bu ihmallerin hiç birisi etkili risk
yönetim uygulaması temsil etmemektedir. Ancak her ne şekilde olursa
olsun işletmenin bu beklenmedik zararı karşılaması adına kasasında
bir miktar parayı ayırmış olması beklenir.
2. Sözleşme ile risk transferi: bir tarafın zararını
veya sorumluluğunun diğer tarafça üstlenildiğini gösteren,
kayıptan önce imzalanan sözleşmelerdir. Bu sayede istenmeyen
riskler yapılan sözleşmelerle başka işletmelere transfer
edilebilir. Örneğin, taşeron firmaya ait ikmalaraçlarının
çarpma sonucu üçüncü şahıslara verecekleri maddi ve bedeni
zararlardan, asıl firmanın sorumlu olmamak adına sözleşmeyle bu tür
riskleri devretmesi.
3. Finansal risk yönetimi (türev piyasalar): Vadeli
piyasalar, ilerideki bir tarihte teslimatı yapılmak üzere herhangi
bir malın veya finansal aracın bugünden alım satımının yapıldığı
piyasalardır. Bu piyasada işlem gören ürünlere ise türev
ürünler adı verilmektedir. Bu ürünler, değeri başka bir finansal
varlığın veya malın değerine doğrudan bağlı olan ürünler olarak
adlandırılmaktadır. Türev ürünler, varlığın sahipliğinin el
değiştirmesine gerek olmaksızın bu varlıkla ilgili hak ve
yükümlülüklerin ticaretine imkan sağlayan bu bir ürünler olması
nedeniyle riskten korunma veya getirisi değişken olan araçların
getirisi sabit olan araçlarla değiştirilmesi amacıyla
kullanılabilir.
Vadeli işlem piyasaları, spot piyasada ortaya çıkan risklerin
ortadan kaldırılması ya da yönetilmesi, gelecekteki fiyat
değişimlerine karşı bugünden alım - satım yapılması sonucu
tarafların olası fiyat dalgalanmalarına karşı korunmalarını
sağlar. Türev ürünler faiz, döviz ve piyasa fiyatı
değişikliklerinin ortaya çıkardığı risklerden korunmanın klasik
yöntemlerle mümkün olmaması nedeniyle tasarlanmışlardır. Bu
piyasalar, forward, futures, options ve swap işlemlerinden
oluşmaktadır.
Forward piyasalar, döviz, menkul kıymet veya
emtiaların gelecekte belirli bir tarihte teslimi kaydıyla alınıp
satıldıkları piyasalar olup, yapılan işlemler ise forward işlem
olarak adlandırılır. Vadeli işlemlerin süresi bir günden bir kaç
yıla kadar değişebilmektedir.
Opsiyon sözleşmeleri; Prim ödemek koşuluyla satın alana
(müşteriye) hiçbir taahhüte girmeden belirli tutardaki spesifik bir
kıymeti (döviz, hisse senedi, tahvi,l ticari emtia, kıymetli maden
vb.) üzerinde anlaşılan fiyattan, belirli bir süre içinde
veya belirlenen bir vade tarihinde almak veya satmak hakkını veren
sözleşmelerdir.
Futures sözleşmeleri, ileri bir tarihte ve bugünden belirlenen
bir fiyattan belirli tutardaki menkul değer, döviz veya emtianın
taraflar arasında el değiştireceğini hükme bağladıkları
sözleşmelerdir. Futures sözleşmelerinin Forward
sözleşmelerden farkı organize borsalarda işlem görmesi ve işleme
konu döviz, menkul değer veya emtianın alım satımını standart
miktar ve vade üzerinden yapılmasıdır.
Swap sözleşmelerinde taraflar faiz ya da para gibi iki varlığın
gelir akımlarını gelecekte belli bir tarihte değişme konusunda
anlaşırlar. Swap işlemleri çok çeşitli olmakla birlikte genel
olarak döviz ve faize dayalı olanlar en yaygınıdır.
4. Birleşme ve Ortaklıklar: birleşme iki veya daha fazla
ticari işletmenin birbiriyle birleşerek yeni bir ticari işletme
kurmalarında veya bir veya daha fazla ticari işletmenin mevcut
işletmeye dahil olmasından ibarettir.
İşletmelerde büyümenin iç ve dış olmak üzere iki yolu
bulunmaktadır. Dış büyüme birleşme ve ortaklık yoluyla büyüme
anlamına gelmektedir. İşletmeler arası işbirliğinin birleşme olarak
adlandırılması için hem ekonomik hem de hukuksal yönden
işletmelerin bir birlik haline gelmeleri ve aynı zamanda
işletmelerin mal varlıklarının da birleştirilmiş olması
gerekmektedir. Birleşme kavramı devralma ve yeni kuruluş
biçimindeki birleşmeyi kapsayan bir süreçtir.
Devralma yoluyla birleşme, bir şirketin diğer bir şirkete
devralması yoluyla birleşme durumunda, devralınan şirketin tüzel
kişiliğinin sona ermesine karşılık, devralan şirketin tüzel
kişiliği devam etmektedir. Bu tür birleşmeler, en az bir
ortaklığın, başka bir ortaklığa alınması karşılığında mal varlığı
veya işletmesinin aktif ve pasifleri ile bir bütün olarak ortaklığa
devrederek tasfiyesiz dağılması olarak tanımlanmaktadır. Bu tür
birleşmelerde bir şirket sona ererken diğer şirket varlığını
sürdürmektedir. Bu süreçte devralınan şirketin varlıkları ve
borçları devralan şirkete geçmekte ve devralan şirket, devraldığı
şirketin hisselerini kendi hisse senetlerini, tahvillerini vererek
veya nakden ödeme yaparak satın almaktadır.
Yeni şirket kurulması yoluyla birleşme, yeni şirket
kurulması yolu ile sağlanan birleşmelerde ise her iki şirketin
tüzel kişiliği sona erip yeni bir tüzel kişilik oluşmaktadır.
Dolayısıyla en az iki ortaklığın, malvarlıkları veya
işletmelerini aktif ve pasifleri ile birer bütün olarak bu
ortaklığa devrederek tasfiyesşz dağılmaları sonucunda iki veya daha
çok ortaklığın tek bir ortaklık durumuna getirilmesi olarak
tanımlanmaktadır. Birleşen şirketlerin varlıklarının ve borçlarının
tamamının yeni kurulan şirkete devredilmesi söz konusu
olmaktadır.
Işletmelerin en önemli birle