Top Banner
Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın 1
491

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Sep 13, 2019

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

1

Page 2: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

2

İÇİNDEKİLER

Sayfa

DAVET 3

KURULLAR 4-8

ULUSLARARASI KONUŞMACILAR 9 SÖZEL BİLDİRİLER 10-356

POSTER BİLDİRİLER 357-491

Page 3: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

3

Değerli Katılımcılar,

Düzenleme ve bilim Kurulu olarak Dağlarından Yağ, Ovalarından Bal Akan Aydın’da

yapılacak olan Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık kongresinde sizi ağırlamaktan onur

duyarız. Kongremiz Tarım, Çevre ve Sağlık konularını bir bütün içerisinde değerlendirerek

yapılan güncel araştırmaları tartışmak ve yeni disiplinler arası çalışmaların ortaya çıkmasında

akademisyenleri bir araya getirmek için düzenlenecektir.

Sonbaharın tüm güzelliklerini birlikte yaşayacağımız Aydın ilimizde sizleri ağırlamaktan

büyük mutluluk duyarız.

Saygılarımızla,

Page 4: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

4

KONGRE BAŞKANLARI

Prof. Dr. Cafer TURGUT

(Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi)

Doç. Dr. Perihan Binnur KURT KARAKUŞ (Bursa Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü)

Doç. Dr. Serdal ÖĞÜT (Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi)

ONURSAL BAŞKAN

Prof. Dr. Cavit BİRCAN

(Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü)

Prof. Dr. Arif KARADEMİR (Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü)

KONGRE BAŞKANLARI

Prof. Dr. Cafer TURGUT

(Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi)

Doç. Dr. Perihan Binnur KURT KARAKUŞ

(Bursa Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü)

Doç. Dr. Serdal ÖĞÜT

(Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi)

DÜZENLEME KURULU Arş. Gör. Melis YALÇIN

Yrd. Doç. Dr. Aşkın BİRGÜL

Arş. Gör. Şenay ÇATAK

Yrd. Doç. Dr. Levent ATATANIR

Araş. Gör. Hatice Kübra GÜL

Araş. Gör. Okan KARATAŞ

Öğr. Gör. İsmail BÖLÜK

Page 5: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

5

Bilim Kurulu

Prof. Dr. Teresa J. CUTRİGHT - (The University of Akron, USA)

Prof. Dr. Stefan TRAPP - (Technical University of Denmark, Denmark)

Doç. Dr. Teodora DEAC - (Technical University of Cluj-Napoca, Romania) Serhan MERMER - (Oregon State University, USA)

Dr. Öğr. Üyesi Khawar JABRAN - (Düzce Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Mohammad Reza HEİDARİ - (Shahed University, Iran) Prof. Dr. Alireza Nikbakht NASRABADİ - (Tehran University, Iran)

Asisstant Prof. Olga KALANTZİ - (Aegean University-Dept. Of Env. Eng.)

Dr. Bondi GEVAO - (Kuwait Institute of Science and Technology) Doç Dr. Maria de Lurdes Porença de Amorim Dinis - (University of Porto, Portugal)

Associate Prof. Malgorzata Wzorek - (Opole University of Technology, Poland)

Associate Prof. Anna Król - (Opole University of Technology, Poland)

Prof. Dr. Kadir KIZILKAYA - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. İbrahim ÇAKMAK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Mehmet KARAGÖZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Renan TUNALIOĞLU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr. Üyesi Yakup Onur KOCA - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Ferit TURANLI - (Ege Üniversitesi)

Doç. Dr. Birgül MAZMANCI - (Mersin Üniversitesi)

Prof. Dr. Mehmet Ali MAZMANCI - (Mersin Üniversitesi) Prof. Dr. Sait SOFUOĞLU - (İYTE)

Prof. Dr. Aysun SOFUOĞLU - (İYTE)

Prof. Dr. Göksel ARMAĞAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr. Üyesi Aslı YORULMAZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi Özlem AKAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Gönül AYDIN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr. Üyesi Hakan Can SÖYLEYİCİ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Çiğdem KILIÇASLAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi Birsen KIRIM - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Nebile DAĞLIOĞLU - (Çukurova Üniversitesi) Doç. Dr. Dilek KESKİN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Mürsel ÖZDOĞAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın

Prof. Dr. Ahmet KILIÇKAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Aykut GÜVENSEN - (Ege Üniversitesi, İzmir)

Dr. Öğr.Üyesi Saime SEFEROĞLU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Mustafa Ali KAPTAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr.Üyesi Alper YORULMAZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Hulusi AKÇAY - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Selin AKÇAY - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Saniye TÜRK ÇULHA - (İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İzmir) Doç. Dr. Behçet Kemal ÇAĞLAR - (Çukurova Üniversitesi)

Dr. Ahmet Önder ÜSTÜNDAĞ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Oktay ERDOĞAN - (Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi,Nevşehir) Doç. Dr. Halil İbrahim OĞUZ - (Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi,Nevşehir)

Dr. Öğr.Üyesi Osman GÖKDOĞAN - (Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi,Nevşehir)

Dr. Derya GÜLÇİN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Nalan TURGUT - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Uzm. Hakan ÖRNEK - (Bornova Zirai Mücadele İstasyonu)

Page 6: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

6

Uzm. Özge HELVACI - (Bornova Zirai Mücadele İstasyonu) Prof.Dr. Ferda AKAR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof.Dr. Hilmi YAMAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof.Dr. Güler ÜNAL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç.Dr. Ayden ÇOBAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Doç.Dr. Dide KILIÇALP KILINÇ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç.Dr. Ayten TAŞPINAR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç.Dr. Sündüz Özlem ALTINKAYA - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr. Üyesi Sibel ŞEKER - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi Hale UYAR HAZAR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi Duygu KAYA BİLECENOĞLU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr. Üyesi Serap GÖKÇE - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi Selvinaz SAÇAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi Keziban AMANAK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi Özge Ece GÜNAYDIN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr. Üyesi Bedriye Tuğba KARAASLAN -(Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr Mustafa ODABAŞI - (Dokuz Eylül Üniversitesi)

Prof. Dr. Yücel TAŞDEMİR - (Uludağ Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet KOBYA - (Gebze Teknik Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi. Fatma öZTÜRK - (Abant İzzet Baysal Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi. Sema KAYA ARIMAN - (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)

Prof. Dr. Levent ALTAŞ - (Aksaray Ünivesitesi) Dr. Öğr. Üyesi. Levent KUZU - (Yıldız Teknik Üniversitesi)

Prof. Dr. Yılmaz YILDIRIM - (Bülent Ecevit Üniverstesi)

Dr. Öğr. Üyesi Ayça ERDEM - (Akdeniz Üniversitesi) Dr. Öğr. Üyesi Çiğdem MORAL- (Akdeniz Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Güray DOĞAN - (Akdeniz Üniversitesi)

Prof. Dr. İpek İMAMAOĞLU - (ODTÜ) Prof. Dr. Abdurrahman BAYRAM - (Dokuz Eylül Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Altan ÖZKAN - (IYTE)

Doç. Dr. Nuray ATEŞ - (Erciyes Üniversitesi)

Dr. Tuğba AKDENİZ - (Antalya Su ve Kanalizasyon İdaresi) Prof. Dr. İsmail TORÖZ - (İstanbul Teknik Üniversitesi)

Prof. Dr. Nilgün BALKAYA - (İstanbul Üniversitesi)

Prof. Dr. Güray SALİHOĞLU - (Uludağ Üniversitesi) Mahmut OSMANBAŞOĞLU - (United Nations Development Programme (UNDP-Türkiye)

Doç. Dr. Mehmet İŞLEYEN - (Bursa Teknik Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet AYGÜN - (Bursa Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Gülsün EVRENDİLEK - (İzzet Baysal Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Aycan ÇINAR - (Bursa Teknik Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Rasim Alper ORAL - (Bursa Teknik Üniversitesi)

Doç. Dr. Yonca KARAGÜL YÜCEER - (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi) Prof. Dr. Sevcan ÜNLÜTÜRK - (İYTE)

Doç. Dr. Filiz ALTAY - (İstanbul Teknik Üniversitesi)

Prof. Dr. Kezban CANDOĞAN - (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Emine Didem EVCİ KİRAZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Gökhan CESUR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi Mümin POLAT - (Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi)

Doç. Dr. Ayşe Demet KARAMAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Rahime ORAL (Ege Üniversitesi)

Doç. Dr. Hacer Göknur ŞİŞMAN AYDIN (Ege Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Fatma KOÇBAŞ (Manisa Celal Bayar Üniversitesi)

Page 7: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

7

Dr. Öğr. Üyesi Filiz AKGÜL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr. Üyesi Ersin ATAY - (Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Dilek KARATOPUK - (Süleyman Demirel Üniversitesi)

Dr. Özlem DEMİRCİ - (Dicle Üniversitesi)

Doç. Dr. Uğur ŞİRİN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr. Üyesi Selçuk GÖÇMEZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Emine MALKOÇ TRUE - (Ege Üniversitesi)

Didem Kazar - (AYTB, Aydın) Prof. Dr. Hüseyin BAŞPINAR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Kemal BENLİOĞLU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Seher BENLİOĞLU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Tülin AKŞİT - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. İbrahim GENÇSOYLU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. M. Nedim DOĞAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Serap AÇIKGÖZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Ayhan YILDIZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Ömer ERİNCİK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr.Üyesi Zahide ÖZDEMİR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Ümit ÖZYILMAZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Efsun KARABUDAK - (Gazi Üniversitesi)

Doç. Dr. Gamze AKBULUT - (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Aslıhan KARUL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Bülent BOZDOĞAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Onur Raud EK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Doç. Dr. Emrah ATAY - (Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi)

Dr. Öğr.Üyesi Hale SEÇİLMİŞ CANBAY - (Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

Prof. Dr. Kubilay METİN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Gülengün TÜRK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Filiz ADANA - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Özge ÇEVİK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Doç. Dr. Mehtap KILIÇ EREN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Ahmet CEYLAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Aydın ÜNAY - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Güner SEFEROĞLU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Bülent DENİZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Hüseyin BAŞAL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Eyüp Mennan YILDIRIM - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Ahmet DEMİRKIRAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Murat BOYACIOĞLU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Selim SEKKİN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Ali BELGE - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Ferda BELGE - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi ÖZLEM EREL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Serpil DEMİRAĞ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Sakine BOYRAZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Hilmiye AKSU - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Rahşan ÇAM - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Hülya ARSLANTAŞ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Hüsniye ÇALIŞIR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. M. Dinçer BİLGİN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Page 8: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

8

Doç. Dr. Tolga ÜNÜVAR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Doç. Dr. Hilal BEKTAŞ UYSAL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Osman EREKUL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Mustafa SÜRMEN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Fatma DEMİRKIRAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Doç. Dr. Emine GERÇEK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Rahşan ÇEVİK AKYIL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Sevgi ÖZSOY - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Doç. Dr. Zeynep GÜNEŞ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Belgin YILDIRIM - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Hatice ÖNER ALTIOK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr.Üyesi Hatice YILDIZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Mehtap KIZILKAYA- (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Neşe ERDEM - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Nihal TAŞKIRAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr.Üyesi Nurdan GEZER - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Nükhet KIRAĞ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Safiye ÖZVURMAZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr.Üyesi Seher SARIKAYA KARABUDAK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Sevil OLĞUN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Sultan ÖZKAN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Doç. Dr. Mzkan EREN - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Dr. Öğr.Üyesi Nurettin TOPUZ - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Süreyya BULUT - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr.Üyesi Yıldız DENAT - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Arş. Gör. Dr. Emel TUĞRUL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Gülcan ÖZKAN - (Süleyman Demirel Ünviersitesi)

Prof. Dr. Erdoğan KÜÇÜKÖNER - (Süleyman Demirel Ünviersitesi) Prof. Dr. Fatih GÜLTEKİN - (Sağlık Bilimleri Ünviersitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Hossein ASGARPOUR - (Onsekiz Mart Ünviersitesi)

Dr. Zehra Burcu BAKIR - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Deniz ÇOBAN- (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın) Prof. Dr. Filiz ABACIGİL - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Prof. Dr. Gülbu TANRIVERDİ - (Onsekiz Mart Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Derya Ayral ÇINAR - (Bursa Teknik Üniversitesi) Dr. Öğr. Üyesi Cennet Şafak ÖZTÜRK - (Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın)

Dr. Öğr. Üyesi İlknur ŞENTÜRK - (Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas)

Dr. Öğretim Üyesi Ersel YILMAZ (Adnan Menderes Universitesi, Turkey) Dr. Öğretim Üyesi Şahin TOPRAK (Harran Üniversitesi, Şanlıurfa-Mardin)

Page 9: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

9

ULUSLARARASI KONUŞMACILAR

Anna KRÓL , 1OPOLE UNİVERSİTY OF TECHNOLOGY,

Małgorzata WZOREK , 1POLİTECHNİKA OPOLSKA,

Violetta KOTSERUBA , 1KOMAROV BOTANİCAL INSTİTUTE, RUSSİAN ACADEMY OF

SCİENCES, ST. PETERSBURG, RUSSİA,

Natalia TEREKHİNA , 1ST-PETERSBURG STATE UNİVERSİTY, RUSSİA,

Ivan HOLOUBEK , 1RECETOX MU, KAMENİCE 753/5, 625 00 BRNO,CZECH REPUBLİC,

Olga-Ioanna KALANTZI , 1UNIVERSITY OF THE AEGEAN,

Kırıl SOTIROVSKI , 1FACULTY OF FORESTRY-SKOPJE, "SS. CYRİL AND METHODİUS"

UNİVERSİTY REPUBLİC OF MACEDONİA,

Khawar JABRAN , 1DUZCE UNİVERSİTY,

Telitsina Irina PYATİGORSK , PYATİGORSK MEDİCAL-PHARMACEUTİCAL INSTİTUTE

Page 10: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

10

SÖZEL BİLDİRİLER

Page 11: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

11

‘HANGİNG DROP’ MEME KANSERİ HÜCRE HATLARI OLAN JIMT-1, MCF-7, T-47D,

BT-474’ÜN SFEROİDLERİNİ OLUŞTURMAK İÇİN KULLANIŞLI BİR METOD MUDUR?

Sözel Bildiri / Saglik

Özgenur YILMAZ1, Sarhan SAKARYA2,

1Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Mikrobiyoloji Anabilim dalı, 2Adnan Menderes

Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hst. ve Kli. Mik. Anabilim Dalı,

Meme kanseri, oldukça karmaşık yapıya sahip bir kanser türüdür. Yapılan son çalışmalar, kadınlardaki

prevalansının artmakta olduğunu göstermiştir. Birçok araştırmacı, yeni tedaviler bulmak için, laboratuvarda

çeşitli hücre hatları kullanarak kanser modelleri oluşturmaktadır. Mikrotümör olarak bilinen sferoidler, doğal

çevreyi iyi taklit eden modeller olup, yapılarını oluşturmak için kullanılan birçok yöntem mevcuttur. Asılı damla (Hanging drop), bu yöntemler arasında en basit ve en ucuz olanlardan biridir. Ancak düşük yoğunlukta hücre

ekimi, hücrelerin uzun süreli inkübasyona dayanıksız olmaları ve manipülasyon zorluğu gibi dezavantajlara

sahiptir.

Bu çalışmada, hanging drop tekniği için üretici firmanın önerdiği protokol (5x103 hücre/kuyu) ve çeşitli araştırmacıların farklı hücre hatlarına ilişkin, ekim yoğunluğu (1,5x104 hücre/kuyu) olarak belirlediği çalışmalar

doğrultusunda, daha fazla hücrenin kullanılabilirliğinin araştırılması amaçlandı. Bu bağlamda, 96 kuyucuklu

hanging drop plağı: 2,5x104, 5x104, 7,5x104, 105 hücre/kuyu yoğunlukta, meme kanseri hücre hatları olan

JIMT-1, MCF-7, T-47D, BT-474’ün sferoidlerini oluşturmak için seçildi. Hücreler, çoğalmalarını kontrol etmek

için günlük olarak görüntülendi.

Her hücreye ait sferoidin 72 saat içerisinde oluştuğu gözlemlendi. Floresan mikroskobu incelemesi sonucunda,

sferoidlerin oluşum zamanlarının, hücre yoğunluğu ile doğru orantılı olduğu belirlendi.

Hanging drop tekniğinde çalışılacak hücre hattı ve yoğunluğu, sferoid yapılarının gözlenmesi için çok önemlidir. Yapılan bu çalışmayla, hanging drop tekniği kullanılarak, ilk defa farklı yoğunluklarda (2,5x104, 5x104,

7,5x104, 105 hücre/kuyu) seçilen hücrelere ait sferoid oluşumları belirlendi.

ANAHTAR KELİMELER: 3-D HÜCRE KÜLTÜRÜ, HANGİNG DROP, SFEROİD, MİCROTÜMÖR,

MEME KANSERİ

Page 12: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

12

2-MERKAPTOPROPİYONİK ASİT KAPLI GÜMÜŞ SÜLFÜR KUANTUM NOKTA

NANOPARTİKÜLLERİNİN OLASI GENOTOKSİK ETKİLERİNİN İN VİTRO

MİKROÇEKİRDEK TESTİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

GÖKÇE TANER1, DENİZ ÖZKAN VARDAR2, İBRAHİM HACIOĞLU3, HAVVA FUNDA YAĞCI

ACAR4,

1Bursa Teknik Üniversitesi, Mühendislik Ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü, 2Hitit

Üniversitesi, Sungurlu Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Programları, 3TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi,

Gen Mühendisliği Ve Biyoteknoloji Enstitüsü, 4Koç Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü,

Nano ölçekli malzemelerinin üretiminin sağlayacağı yararların hemen hemen tüm endüstrilerde ve toplumun tüm

alanlarında önemli etkileri olması beklenmektedir. Yaşantımızda, çevremizde etki mekanizmaları tam olarak

bilinmeyen nanomalzemelerin kullanımının hızla artması, bu malzemelerin insan sağlığı üzerindeki olası

istenmeyen etkilerinin incelenmesini gerektirmektedir. Nanopartiküllerin hücreleri ve genetik materyali nasıl

etkilediğini belirlemeye yönelik çalışmalar nanotoksikolojinin yeni ve kapsamlı bir alanıdır. Nanopartiküllere

maruziyet giderek arttığından bu partiküllerin olası sitotoksik ve genotoksik etkilerinin ortaya çıkarılmasını

sağlayan çalışmaların yapılması önem kazanmaktadır. İlaç/gen salınımı ve in vivo biyomedikal görüntüleme gibi

önemli alanlarda kullanılan kuantum noktalarının (KN) da sağlık üzerine etkileri açısından değerlendirmelidir.

KN boyutu, yükü, konsantrasyonu, dış kaplaması, fonksiyonel grupları ve oksidatif, fotolitik ve mekanik

stabilitesi gibi özelliklerin her biri KN toksisitesinde belirleyici faktörlerdir. Bu çalışmada, 2-merkaptopropiyonik asitle kaplanmış gümüş sülfür kuantum noktalarının (2 MPA/Ag2S QD) insan

lenfositlerinde mikronükleus testi ile genotoksik etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Ag2S-(2-merkaptopropiyonik asit) kuantum noktasının 5 farklı konsantrasyonunun (10, 25, 50,100, 200 μg/ml)

uygulandığı insan lenfositlerindeki mikroçekirdek frekansları, 3 tekrarlı deneylerden elde edilen sonuçların ortalaması olarak hesaplanmıştır. Mikroçekirdek frekansı, negatif kontrol ile karşılaştırıldığında tüm

konsantrasyonlarda artmıştır. Bu artış, düşük konsantrasyonlarda (10 ve 25 μg/ml) istatistiksel olarak anlamlı

değilken yüksek konsantrasyonlarda (50, 100 ve 200 μg/ml) anlamlı bulunmuştur. Uygulama gruplarındaki artış

pozitif kontrol (0,2 μg/ml MMC) ile karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak anlamlı seviyede daha düşük

olduğu bulunmuştur.

2-merkaptopropiyonik asit kaplı gümüş sülfür kuantum nokta nanopartiküllerinin incelenen konsantrasyonlarda,

konsantrasyona bağlı bir şekilde mikronükleus frekansını arttırdığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, bu kuantum

noktalarının toksisite açısından güvenlik dozlarını belirlemek için daha ileri in vitro ve in vivo çalışmaların

yapılması gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: 2-MERKAPTOPROPİYONİK ASİT KAPLI GÜMÜŞ SÜLFÜR KUANTUM

NOKTALARI, NANOTOKSİKOLOJİ, GENOTOKSİSİTE, MİKROÇEKİRDEK TESTİ

Page 13: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

13

AB SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ UYGULAMALARI

Sözel Bildiri / Cevre

Mehmet CENSUR1, Meltem KAÇIKOÇ1,

1Süleyman Demirel Üniversitesi,

Bu çalışma kapsamında, AB üye ülkeleri tarafından Su Çerçeve Direktifi (SÇD)'nin uygulamaları, SÇD ve

kardeş direktiflere uyumlaştırma sürecinde ülkemizde yapılan çalışmalar, çıkarılan mevzuat ve yürütülen

projeler detaylı olarak incelenmiştir. Ayrıca SÇD'nin oluşum süreci, tarihsel gelişimi, SÇD'nin temelinde yatan

amaç ve hedefler, çevresel kalite standartları (ÇKS), spesifik kirleticiler ve öncelikli maddeler hakkında

literatürdeki çalışmalar derlenerek özetlenmiştir.

SÇD, Avrupa’daki nehirlerin, göllerin, kıyı ve geçiş sularının ekolojik kalite durumunu değerlendiren entegre bir

direktiftir. SÇD, Avrupa'nın su durumu için yeni hedefler belirlemekte aynı zamanda bu hedefleri başarmak için

yeni araçlar ve yöntemler de sunmaktadır. SÇD'nin yürürlüğe girmesiyle birlikte tüm üye ülkelerde SÇD'nin

uygulanması farklı şekillerde gerçekleşmiştir.

AB üye ülkelerde, çoğu yerüstü su kütlesi için iyi kimyasal durum hedefine ulaşılabildiği ancak iyi ekolojik

duruma ulaşmada genel olarak başarısız olunduğu görülmüştür. AB üye ülkelerde 2000'li yıllarda SÇD'ye uyum

süreçleri zorunlu olarak başlamışken, Türkiye’de AB uyumlaştırma çalışmaları kapsamında gönüllülük esaslı

daha esnek bir yaklaşımla çalışmalara başlanılmıştır. Son yıllarda Türkiye’de, SÇD ve kardeş direktiflere

uyumlaştırma çalışmaları, bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan ve halen devam edilmekte olan havza bazlı çeşitli

projeler ile tüm hızıyla devam edilmektedir.

Direktif’in temelinde yer alan "iyi su durumuna ulaşılması" hedefi günümüzde hedeflenen seviyelerde değildir.

Bunun sebepleri; Direktif’in çok kapsamlı, ulaşılması zor olan hedeflere sahip olması ve entegre birçok direktifin

uygulanması suretiyle hedeflerin gerçekleştirilmeye çalışılması olarak sıralanabilir. SÇD katılımcı bir nehir

havzası yönetim planlaması sistemi aracılığıyla entegre bir yaklaşımı teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle,

25 nehir havzasına sahip olan ülkemizde, yapılacak olan kapsamlı izleme çalışmaları doğru bir şekilde organize edilmeli ve başta modelleme çalışmaları olmak üzere bu izleme verilerinin uygun değerlendirme yöntemleri ile

desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ, SPESİFİK KİRLETİCİLER, ÖNCELİKLİ

MADDELER, ÇEVRESEL KALİTE STANDARDI, ENTEGRE SU YÖNETİMİ

Page 14: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

14

AÇIK TÜTÜNLERDE BULUNAN TEHLİKE: KADMİYUM

Sözel Bildiri / Saglik

Mümin POLAT1, Gülcihan Aybike DİLEK1,

1Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi,

Her yıl 5 milyondan fazla insan, tütünün neden olduğu hastalıklar yüzünden hayatını kaybetmektedir. Bu da tüm

dünyada her gün 14 bin, her 8 saniyede bir kişi demektir. Sigara ve diğer tütün mamullerinin kullanımının

giderek artması, halk sağlığını dünya çapında tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Bu durumu önleyebilmek ve tütün

sektörü tarafından geliştirilen stratejilerle başa çıkmak için oluşturulan ilk uluslararası anlaşma özelliğindeki

Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi (TKÇS) ülkemiz tarafından da imzalanarak hayata geçirilmiştir. Aynı

zamanda dünyada ve ülkemizde sigara fiyatlarındaki artış, sigara bağımlılarını farklı tütün ürünlerini kullanmaya

sevk etmiştir.. Ham tütünün diğer tütün ürünlerinden farkı gerekli fabrikasyon işlemlerinden geçirilmeden son

tüketime sunulmasıdır. Fabrikasyon işlemleri esnasında, hasat edilen tütünün üzerindeki ağır metal, gübre, tarım ilacı, böcek ilacı, patojen, toksin vb. maddeler arındırılmaktadır. Fabrikasyon işlemi yapılmayan tütün, doğrudan

son tüketime sunulduğunda bu işlemleri atlamaktadır. Tütün ürünlerinin tek başına insan sağlığı üzerine verdiği

zararın yanında ayrıca ağır metal, gübre, tarım ilacı, böcek ilacı, patojen ve toksinlerin verebileceği zararlar da

eklenmektedir.

Kadmiyum, atom numarası 48, atom ağırlığı 112.41 g/mol, yoğunluğu 8.7 g/cm3 olan bir geçiş elementi olup,

doğada tek başına bulunmamaktadır. Tütünün yanması ile kadmiyumoksit (CdO) oluşur ve bu madde biyolojik

olarak yüksek oranda aktiftir. Akciğerlere çekilen kadmiyumoksitin yaklaşık % 10’u akciğerlerde, diğer % 30–

40’ı ise kanda birikir.

Sigara içenlerin, sigara içmeyenlere göre kandaki Cd seviyesi 4-5 kat, böbrekteki Cd seviyesi ise 2–3 kat daha

yüksektir. Tütünün 0.5–3 μg/g kadmiyum içerdiği dikkate alınırsa, günde 20 sigara içen bir kişinin 1-6 μg/g

konsantrasyonunda kadmiyumu bünyesine alacağı bir gerçektir. Bu derlemenin amacı açık tütünlerde yoğunlukla

bulunabilen kadmiyumun insan sağlığına olan zararlı etkilerine dikkat çekerek toplumuzda bu konu hakkında

farkındalık yaratmaya çalışmaktır.

ANAHTAR KELİMELER: AÇIK TÜTÜN, KADMİYUM, HALK SAĞLIĞI

Page 15: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

15

ADÖLESAN ANNELERİN SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ VE DOĞUM

SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Fazilet GÖR USLU1, Ayden ÇOBAN2,

1Aydın Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, 2Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Fakültesi,

araştırma sonuçları bu konu ile ilgili politikaların belirlenmesinde ve gebelik sırası ve sonrasında gebelere,

annelere yapılacak olan antenatal bakım ve danışmanlık hizmetlerine rehberlik edecektir.

Hastane kayıtlarına göre 01 Ocak 2015-31 Aralık 2015 tarihleri arasında doğum yapmış adölesan sayısı 163’dür.

Araştırmada evreni belli örnekleme yöntemine göre %95 güven aralığında en az alınması gereken, adölesan anne

sayısı 115 olarak belirlenmiştir.

Adölesan annelerin %1,9’u kanama şikâyeti yaşamış, %42,5’i anemi, %3,4’ü hipertansiyon %3,4’ü preeklempsi,

%0,5’i de eklempsi sorunları yaşadıklarını ifade etmişlerdir.Adölesan annelerin %72,9’u vaginal doğum,

%27,1’i sezaryen doğum yapmıştır. Sezaryen doğumlarda %21,4’ü fetal distres, %7,1’i makat prezantasyonu,

%16,1’i baş-pelvis uyuşmazlığı, %28,6’sı tekrarlayan sezaryen, %16,1’i uzamış doğum eylemi ve %10,8’inin

diğer nedenlerden (HPV, hipertansiyon, amniotik sıvının azalması) dolayı sezaryen doğum yaptıkları

belirlenmiştir. Yapılan doğumların %6,3 ünde komplikasyon (Mekonyum, Hipoksi, Uzamış doğum eylemi)

görülmüştür.14-17 yaş arasındaki adölesan annelerin %19,6’sı, 18 yaşındaki annelerin %26,8’i ve 19 yaş adölesanların da %53,6’sı sezaryen doğum yapmıştır. Yapılan istatistiksel değerlendirmede bu farkın anlamlı

olduğu belirlenmiştir (p=0,040, p<0,05). 14-17 yaş adölesan annelerin yöntem kullanma oranı %8,8, 18 yaş

adölesanların %26,5 ve 19 yaş adölesanların ise yöntem kullanma oranı %64,7’dir. Yapılan ki-kare analizinde

adölesan gebelerin yaş gruplarına göre AP yöntem kullanma durumları arasındaki farkın istatistiksel olarak

anlamlı olduğu belirlenmiştir (p=0,002, p<0,05).

Araştırmanın sonuçlarına göre, adölesan annelerin sosyodemografik özellikler bakımından eğitim, gelir

düzeylerinin düşük ve geniş ailede yaşadıkları tespit edilmiştir. Adölesanların aile planlaması yöntemi

kullanımlarının düşük olduğu ve daha çok vajinal yolla doğum yaptıkları saptanmıştır. Araştırmaya katılan

adölesan annelerin bebeklerinde konjenital anomaliye rastlanmadığı, apgar skorlarının iyi, doğum ağırlıkları

normal, anne sütü alma oranları yüksek bulunmuştur

ANAHTAR KELİMELER: ADÖLESAN,GEBELİK,DOĞUM,EBELİK

Page 16: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

16

AFEREZ DONÖRLERİNİN AFEREZE YÖNELİK BİLGİ VE TUTUMLARININ

İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Emine TARLABELEN KARAYTUĞ1, Sakine BOYRAZ1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabillim Dalı,

Kan transfüzyonun kullanım alanının genişlemesi ve donör havuzunun azalmasıyla aferez kan bağışına talep

artmıştır. Toplumdaki aferez kan bağışı farkındalığının, bilgi düzeyinin ve konuyla ilgili tutumların belirlenmesi

artan kan talebini karşılama açısından önemlidir.

Bu araştırma, aferez kan bağışında bulunan donörlerin afereze yönelik bilgi ve tutumlarını belirlemek amacıyla,

aferez kan bağışı için donör olarak kabul edilen 182 donörle, analitik-kesitsel tipte yapılmıştır. Veriler, literatüre

dayanarak hazırlanan, uzman görüşü ve ön uygulamayla son şekli verilen “Yapılandırılmış Soru Formuyla”

toplanmıştır. Dört bölümden oluşan form, donörlerin sözlü onamları alındıktan sonra, ilk üç bölümü aferez

işlemi sırasında, yüz-yüze görüşme tekniğiyle, son bölüm işlemden sonra donörler tarafından doldurulmuştur.

Verilerin değerlendirilmesinde, tanımlayıcı istatistikler, Mann Whitney U, Kruskal-Wallis, One-way Anova testi kullanılmış, p<0,05 düzeyi anlamlı kabul edilmiştir. Afereze yönelik bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla,

sorulan soruların doğru yanıtlarına “1 puan”, yanlış+bilmiyorum yanıtlarına “0 puan” verilmiş ve soruların

kuder-richardson 20 güvenirlik değeri=0,782 bulunmuştur. Afereze yönelik tutum sorularına (14 soru) faktör

analizi yapılmış, özdeğeri 1'den büyük, “Faktör 1: aferez kan bağışının önemi (α=0,906)” ve “Faktör 2: aferez

kan bağışının etkileri (α=0,648)” olarak adlandırılan 2 faktör bulunmuştur.

Katılımcıların yaş ortalamasının 34.8±10.4 olduğu, %94’ünün erkek, %67,6’sının evli, %36,8’inin üniversite-

üstü eğitim düzeyinde olduğu ve çoğunluğunun daha önce kan bağışında bulunduğu (%84,6) saptanmıştır.

Katılımcıların afereze yönelik toplam bilgi puanlarının ortalama düzeyde olduğu (55±15.2), devlet memuru ve

üniversite-üstü eğitim alanların afereze yönelik bilgi puanlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir.

Katılımcıların “aferez kan bağışının önemi” ve “aferez kan bağışının etkileri” konusunda olumlu tutuma sahip

olduğu belirlenmiştir. Kadınların, bekârların, 18-33 yaş grubunda olanların, devlet memurlarının, üniversite-üstü

eğitim alanların, aferez kan bağışı konusunda bilgilendirilenlerin, ilk kez ve tanımadığı kişiye bağışta

bulunanların aferez kan bağışının önemine yönelik olumlu tutuma (p<0,05) sahip olduğu saptanmıştır.

Sonuç olarak, katılımcıların aferez kan bağışı konusunda bilgi düzeylerinin ortalama seviyede olduğu; aferez kan

bağışının etkilerinden ziyade, aferez kan bağışının önemine yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu

görülmektedir. Donörlerin, işlem öncesinde aferez kan bağışı ve önemi konusunda bilgilendirilmesi, alıcının

enfeksiyon bulaş riskini azaltması ve donörlerin tutumlarını olumlu yöne kaydırması açısından önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: AFEREZ KAN BAĞIŞI,AFEREZ DONÖRLERİ,BİLGİ VE TUTUM

Page 17: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

17

AK ZAMBAK (LİLİUM CANDİDUM) TOHUMLARININ FARKLI BESİ ORTAMLARINDA

ÇİMLENME VE GELİŞME PERFORMANSLARININ BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Hüseyin UYSAL1, Meltem ERDEM1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu çalışma Lilium candidum (Akzambak, Mis zambak) tohumlarının çimlenmesi ve bitki gelişimi için ideal

BAP ve IAA konsantrasyonunu belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Araştırmada MS (M5519) besi ortamı ve bu ortama 0.1, 0.5 mg.l-1 BAP/İAA ve 0.5 mg.l-1 BAP+İAA oksin ve

stokinin hormonları ilave edilmiş 6 farklı besi ortamı kullanılarak bu hormonların tohum çimlenmesi ve bitki

gelişimine etkileri araştırılmıştır.

Araştırma sonucunda en fazla sayıda tohum çimlenmesi (%100) hormon içermeyen ortamda gerçekleşirken,

ortalama çimlenme süresi bakımından en kısa süre (19 gün) 0.5 mg.l-1 BAP ve 0.1 mg.l-1 BAP içeren

ortamlarda gerçekleşmiştir. Tohumların çimlenme süreleri üzerine BAP hormonu olumlu etki yapmıştır. Bitkide

soğan sayısı, bitki gelişimi, yaş ağırlık ve kuru madde birikimi açısında ise 0.5 mg.l-1 IAA hormonu içeren

ortam en yüksek sonucu ortaya koymuştur. İki hormonun birlikte kullanımı ise genel anlamda çimlenme üzerine

olumlu, bitki gelişimi üzerine olumsuz etki yapmıştır.

Doku kültürü çalışmalarında daha fazla sayıda bitki elde etmek için tohumların öncelikli olarak Akzambak

tohumlarının hormonsuz besi ortamında çimlendirilerek sonra hormon içeren ortama aktarılması başarıyı

arttıracaktır.

ANAHTAR KELİMELER: AK ZAMBAK, LİLİUM CANDİDUM, BAP, IAA

Page 18: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

18

AKDENİZ MEYVESİNEĞİ [CERATİTİS CAPİTATA (WİEDEMANN,1824) (DİPTERA:

TEPHRİTİDAE)] İSTİLASININ ENGELLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Mehmet Fatih TOLGA1, Atilla ERKAN2, Hülya YILDIRIMOĞLU2, Arzu ŞENGÜN3, Baha YANARCA3,

1Zirai Mücadele Araştırma Esnt. Md., 2Çivril İlçe Tarım Ve Orman Müdürlüğü, 3Denizli İl Tarım Ve Orman

Müdürlüğü,

Denizli Çivril İlçesinde bulunan meyve suyu işleme fabrikalarına Türkiye’nin farklı İllerinden ham madde olarak

kayısı, şeftali, portakal gibi meyveler taşınmaktadır. Çivril ilçesinde Ceratitis capitata’nın 2014 yılı öncesinde

herhangi bir ekonomik kayba neden olmadığı yapılan haftalık surveyler sonucunda bilinmektedir. Ancak 2014

yılında elma üretim alanlarında %50 oranında zarar meydana geldiği yapılan surveyler sonucunda belirlenmiştir. İlçede bulunan tesise 2016 yılı haziran ayından itibaren meyve taşıyan araçların büyük çoğunluğunun C. capitata

ile yoğun şekilde bulaşık olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı zararlının bölgede yayılmasını

engelleyerek meyve üretim alanlarında zararın önlenmesidir.

Diğer illerden araçlarla taşınan larvaların yoğunluğu hakkında fikir sahibi olmak amacıyla, ilk bulaşık tespit edilen araçların kasalarında 20 cm2’lik on farklı noktada larva sayımı yapılmıştır. Ayrıca yol boyunca da 50

cm2’lik on farklı noktada da larvalar sayılmıştır. Buna göre araçlar üzerinde ortalama 37,5 adet, yol üzerinde ise

ortalama 151 adet canlı larva sayılmıştır. Ayrıca 5 farklı araçta bin’er adet meyve incelenerek vuruk oranı

belirlenmeye çalışılmıştır. Buna göre ortalama olarak % 75 oranında zarar oranı tespit edilmiştir.

Taşıma ile gerçekleşen bulaşıklığın meyve üretim alanlarında sorun olmaması ve istilayı önlemek amacıyla

Türkiye’de ilk defa tarım alanı dışında zararlı ile mücadele edilmiş ve yine ilk defa perimetrik tuzaklama ile

zararlı baskılanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla araçların beklediği yol boyunca karşılıklı olarak besin ve feromon

tuzaklar 500 mt boyunca asılmıştır. Ayrıca araçların zararlı ile bulaşık meyve taşındığının tespit edildiği her

seferde yol boyunca kum dökülmüş ve kum üzeri sulu kireç püskürtülerek larvaların imhası sağlanmaya

çalışılmıştır. Mücadele amacıyla zararlıya karşı meyve bahçelerinde veya tesis etrafında herhangi bir insektisit

uygulaması yapılmamıştır. Özellikle tesis etrafında bulunan elma ve şeftali bahçeleri başta olmak üzere ilçe

genelinde de 25 farklı şeftali ve elma bahçesinde 200’er adet meyve her hafta kontrol edilerek zarar tespit

edilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak Şeftali bahçelerinde herhangi bir zarar görülmezken elma bahçelerinde

hasada yakın dönemde sadece %10 oranında zarar meydana geldiği tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: CERATİTİS CAPİTATA, TEPHRİTİDAE, KİTLE HALİNDE TUZAKLA

YAKALAMA, PERİMETRİK TUZAKLAMA

Page 19: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

19

ALTI FARKLI BİTKİDEN ELDE EDİLEN UÇUCU YAĞLARIN PATATES BÖCEĞİ

(LEPTİNOTARSA DECEMLİNEATA SAY, 1824 (COLEOPTERA: CHRYSOMELİDAE))

ERGİNLERİNE KARŞI İNSEKTİSİDAL ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Ayşe USANMAZ BOZHÜYÜK1, Şaban KORDALI2, Memiş KESDEK3,

1Iğdır Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, 2Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fethiye Ziraat

Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, 3Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fethiye Ali Sıtkı Mefharet Koçman Meslek

Yüksekokulu, Çevre Koruma Teknolojileri Bölümü,

Bu çalışmanın amacı, altı farklı bitkiden (Ocimum basilicum L., Origanum majorana L., Ruta graveolens L.,

Salvia pratensis L., Thymbra spicata L. ve Ziziphora clinopodioides Lam.) elde edilen uçucu yağların

laboratuvar ortamında 10, 15 ve 20 μL/petri’lik dozlarının patates böceğinin erginleri üzerindeki insektisidal

etkilerini araştırmaktır.

Patates böceği (Leptinotarsa decemlineata Say, 1824 (Coleoptera: Chrysomelidae)) Solanaceae familyası

türlerinde özellikle de patates (Solanum tuberosum L.) bitkisinde önemli derecede zarara neden olan ve Meksika

kökenli bir koleopter türüdür. Bu çalışmada, altı farklı bitkiden (Ocimum basilicum L., Origanum majorana L.,

Ruta graveolens L., Salvia pratensis L., Thymbra spicata L. ve Ziziphora clinopodioides Lam.) elde edilen uçucu

yağların 10, 15 ve 20 μL/petri’lik dozlarının patates böceğinin erginleri üzerindeki insektisidal etkileri

araştırılmıştır. Testler, laboratuvar şartlarında (25±1ºC sıcaklık ve %65±5 orantılı nem ve 14/10

aydınlık/karanlık koşullarında) ve petri (9 × 1.5 cm) kaplarında yapılmıştır. Her denemede petri kaplarına 10’ar

adet ergin böcek ve beslenmeleri için yeterli miktarda (10’ar gr) taze patates yaprağı konulmuştur. Tüm

denemeler 3 tekerrürlü olarak gerçekleştirilmiştir. Negatif kontrol olarak, saf su+etanol, pozitif kontrol olarak ise

Deltamethrin aktif maddeli İzoldesis 2,5 EC kimyasalı kullanılmıştır. Böceklerin 24., 48., 72. ve 96.

saatlerindeki ölüm sayımları yapılmıştır. 96 saat sonunda ergin böceklerin ölüm oranları % 10.0 ile %100 arasında bulunmuştur. En fazla ölüm oranı S. pratensis uçucu yağı için (%93.3-%100 arasında) kaydedilirken, en

az ölüm oranı ise O. basilicum uçucu yağı için (%10.0 ile %80.0 arasında) kaydedilmiştir. Bununla birlikte, O.

majorana, S. pratensis, T. spicata ve Z. clinopodioides bitkilerinden elde edilen uçucu yağların tüm dozlarında

ölüm oranları %80.0’nin üzerinde saptanmıştır. Genel olarak, denemelerde uçucu yağların dozları ve maruz

kalma süreleri arttıkça ergin böceklerin ölüm oranlarının da arttığı gözlemlenmiştir. LD değerleri dikkate

alındığında, LD50 ve LD90 değerlerine göre en fazla toksidite S. pratensis uçucu yağı için (LD50, 3.785

μL/böcek; LD90, 8.899 μL/böcek), en az toksidite ise O. basilicum uçucu yağı için (LD50, 16.005 μL/böcek;

LD90, 22.195 μL/böcek) tespit edilmiştir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar kontrollerle karşılaştırıldığında, O.

majorana, S. pratensis, T. spicata ve Z. clinopodioides bitkilerinden elde edilen uçucu yağların gelecekte L.

decemlineata’nın erginlerine karşı mücadelede biyoinsektisit olarak kullanılabilecek potansiyele sahip olduğunu

göstermektedir.

ANAHTAR KELİMELER: UÇUCU YAĞ, İNSEKTİSİDAL ETKİ, PATATES BÖCEĞİ, ÖLÜM ORANI

Page 20: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

20

AMBALAJLI İÇME SUYU ÖRNEKLERİNDE AĞIR METAL ANALİZİ VE RİSK

DEĞERLENDİRMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Aşkın BİRGÜL1, Pelin TOLUNAY1, Hatice Kübra GÜL1, Perihan Binnur KURT KARAKUŞ1,

1Bursa Teknik Üniversitesi, Mühendislik Ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,

Bu çalışmanın amacı farklı marka ambalajlıniçme suyu örneklerinde farklı ağır metallerin analizini

gerçekleştirerek, elde edilen sonuçlar ışığında maruziyet ve kanserojen risk değerlendirmesinin yapılmasıdır.

ANAHTAR KELİMELER: AMBALAJLI SU, AĞIR METAL, MARUZİYET, KANSEROJEN RİSK

Page 21: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

21

ANASTOMOSİS GROUPS OF RHİZOCTONİA SOLANİ ASSOCİATED WİTH ROOT ROT

OF CHİLLİ İN POTHOHAR REGİON OF PAKİSTAN

Sözel Bildiri / Tarim

Amjad Shahzad GONDAL1, Abdul RAUF1, Farah NAZ1,

1PMAS Arid Agriculture University Rawalpindi,

Rhizoctonia solani is one of the important soil-borne fungal pathogens, which infects chilli with typical

symptoms of root rot. During surveys (2014 and 2015 crop season) of nine chilli growing areas in Pothohar

region of Pakistan, symptoms of root rot and stem canker were noted on approximately 28.23% of the plants.

Fungal colonies isolated from diseased plants on malt extract agar medium were light grey to brown in colour

with abundant mycelial growth and branched hyphae. A septum was always present in the branch of hyphae near

the originating point with a slight constriction at the branch. No conidia or conidiophores were observed. All

isolates were multinucleate when subjected to DAPI (4',6-diamidino-2-phenylindole) stain. Based on

morphological characteristics of fungal hyphae, isolates were identified as R. solani. Restriction analysis of

PCR-amplified ribosomal DNA with four discriminant enzymes (MseI, AvaII, HincII, and MunI) and hyphal interactions with known tester strains confirmed these isolates belong to AG-4-HGI (59.4%), AG-2-1 (16.2%),

AG-6 (10.8%), AG-3-PT (8.1%) and AG-5 (5.4%). AG-4-HGI was widely distributed to major chilli growing

areas while other groups were confined to distinct locations. Internal transcribed spacer (ITS) region of rDNA

was amplified with the primers ITS1/ITS4 and sequenced which had 99-100% identity with the corresponding

gene sequences of respective R. solani AGs. To confirm Koch’s postulates, Chilli seeds (cv. Sanam) were

planted into plastic trays containing sterilized potting mixture i.e. sand: clay: farmyard manure, at the rate of

1:1:1. Soil inoculum containing 10g of barley grains colonized with each isolate of R. solani for 14 days was

mixed in the upper 2cm layer of soil after two weeks of sowing. A set of uninoculated plants was used as a

control. Ambient conditions were provided under the greenhouse. Four weeks after inoculation, plants were

removed, washed and lesions similar to the symptoms of the previous infection were observed on root portions

of all inoculated plants while control plants remained symptomless. Fungus re-isolated from infections was confirmed as R. solani by microscopic appearance of the hyphae. Present study is the first report of AG

composition of R. solani infecting chilli in Pakistan.

ANAHTAR KELİMELER: ANASTOMOSİS GROUP TYPİNG, RHİZOCTONİA SOLANİ, CHİLLİ ROOT

ROT, ITS, RFLP

Page 22: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

22

ANNE SÜTÜ ORİJİNLİ STREPTOCCUS THERMOPHILUS SUŞLARININ BAZI

TEKNOLOJİK ÖZELLİKLERİ

Sözel Bildiri / Gida

Ayşe YAVUZ1, Meltem AŞAN-ÖZÜSAĞLAM1,

1Aksaray Üniversitesi,

Anne sütü orijinli üç Streptococcus thermophilus (MAS-3, MAS-4 ve MAS-5) suşunun probiyotik, starter ve

enzim teknolojisi alanları gibi endüstriyel işlemlerde potansiyel kullanımlarını belirlemek için bazı teknolojik

özellikleri araştırılmıştır.

PCR tabanlı moleküler yöntemle tanımlanan suşlar ticari antibiyotiklere karşı değişik derecelerde hassasiyet

göstermişlerdir. Tüm suşlar Cloxacillin ve Nalidixic Asit antibiyotiklerine karşı dirençlidirler. Tüm izolatlar

probiyotik ve starter olarak kullanımları için gama hemolitik ve negatif jelatinaz aktivitesi ile güvenilir özellikler

göstermişlerdir. Bir bakteriyosin olan nisin konserve gıdalar, süt ürünleri, peynir, süt ve bebek mamalarında

kullanılır. Doğal gıda koruyucusu olarak 50’den fazla ülkede 0.25-37.50 mg/l (veya mg/kg)

konsantrasyonlarında kullanılmaktadır. Tüm suşların test edilen dokuz değişik nisin konsantrasyonuna (1.25, 2.5, 5, 10, 20, 25, 50, 100 ve 150 μg / ml) dirençli olduğu bulunmuştur. Sonuçlar, S. thermophilus MAS suşlarının

nisinle birlikte gıda katkıları olarak gıda sanayinde kullanılabileceğini göstermiştir. Mikroorganizma kökenli

enzimler, gıda, tekstil, deterjan, kağıt, alkollü içki üretimi gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Mikrobiyal

enzimler arasında amilaz, karboksimetil selülaz ve β-(1,3-1,4)-glukanaz (likenaz) endüstriyel enzimler olup gıda

ve içecek üretimi gibi çeşitli endüstrilerde kullanılmaktadır. Literatürde, Streptococcus spp.’den amilaz,

karboksimetil selülaz ve likenaz enzimlerinin üretimi üzerine çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu çalışmada, S.

thermophilus MAS-4 ve MA-5 suşları β-(1,3-1,4)-glukanaz ve karboksimetil selülaz aktivitesi gösterirken S.

thermophilus MAS-3 suşu sadece β-(1,3-1,4)-glukanaz aktivitesi göstermiştir. Suşların hiçbiri amilaz enzim

aktivitesi göstermemiştir.

S. thermophilus MAS suşları daha ileri çalışmalar yapıldıktan sonra çeşitli sanayi uygulamalarında kullanılabilir.

ANAHTAR KELİMELER: ANTİBİYOTK HASSASİYETİ,NİSİN, ENZİM AKTİVİTESİ, HEMOLİTİK

AKTİVİTE, JELATİNAZ AKTİVİTESİ

Page 23: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

23

ARAÇSIZ KENTLER: KAVRAM, TANIM VE ÖRNEKLER

Sözel Bildiri / Cevre

Melda KÖSE1, Emine MALKOÇ TRUE1, Çiğdem KILIÇASLAN2,

1Ege Üniversitesi, 2Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu çalışmada, çevresel dengenin korunmasını ve gelecek nesillere daha sağlıklı çevre koşullarının bırakılmasını

sağlamak için Türkiye özelinde araçsız kent yaklaşımının bir yaşam biçimi oluşturma olgusunun sağlanması

amaçlanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ARAÇSIZ KENT, BÜYÜKADA, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Page 24: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

24

ARAZİ KULLANIMI TOPOĞRAFYA İLİŞKİSİNİN GIS İLE İNCELENMESİ:

ÇANAKKALE İLİ ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Tarim

Gürcü AYGÜN1, Cengiz AKBULAK1,

1Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,

Bu çalışma ile Çanakkale ilindeki mevcut arazi kullanım durumu ile topoğrafya özellikleri arasındaki ilişkinin

ortaya konulması amaçlanmıştır.

Yapılan analiz sonucunda ildeki arazilerin %27,3’nün düz (flat) ve hafif (slight) eğimli, %47,4’nün orta

(medium) ve dik (step), %25,23’nün ise çok dik (very step) ve sarp (extremly step) arazilerden oluştuğu tespit

edilmiştir. Arazi kullanım ve eğim haritalarının çakıştırılması sonucunda ildeki kuru tarım alanlarının %53,5’inin

orta ve dik eğimli arazilerde bulunduğu belirlenmiştir. Sulamalı tarım daha çok düz ve hafif dalgalı (%79,3)

arazilerde yapılmaktadır. Sahadaki eğimli araziler daha çok mera ve orman alanı olarak değerlendirilmektedir.

İldeki arazilerin yükselti basamaklarına göre dağılışı incelendiğinde arazilerin yaklaşık %89’unun 0-500 m

arasında bulunduğu, 1000 m’yi aşan arazilerin ise sadece %0 2’lik bir orana sahip olduğu belirlenmiştir. Yükselti basamakları ve arazi kullanım haritasının çakıştırılmasıyla, ildeki tarımsal faaliyetlerin genellikle 0-200 m

aralığında yoğunlaştığı, 201-500 m arasında tarım ve orman alanlarının yakın oranlara sahip olduğu, yükseltinin

500m’nin üzerinde olduğu alanlarda ise ormanlar ön plana çıktığı anlaşılmıştır.

Çalışma sonucunda özellikle eğim açısından yanlış arazi kullanımı tercihlerinin bulunduğu, eğimli arazilerde yer yer tarımsal faaliyetlerin sürdürüldüğü gözlenmiştir. Bu arazilerin sürdürülebilirlik açısından mera ve orman

olarak değerlendirilmesi önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ARAZİ KULLANIMI, EĞİM, YÜKSELTİ, CBS, ÇANAKKALE

Page 25: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

25

ASPİR YAĞININ KIZARTMA STABİLİTESİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Gida

Ezgi GENÇ1, Aslı YORULMAZ1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu çalışmanın amacı aspir yağını oleikçe zengin rafine pirina yağı ile karıştırarak derin yağda kızartma işlemi

için uygun hale getirmektir. Bu amaçla rafine aspir/rafine pirina (100:0, 80:20, 50:50, 0:100) yağları ile tekrarlı

kızartma işlemi gerçekleştirilmiştir. Dondurulmuş patates örnekleri 180°C’de, 3dakika, toplamda 3 gün süreyle

(günde 8 kızartma, toplamda 24 kızartma), 1.5 kg yağ kullanılarak kızartılmıştır. Her gün 4. ve 8. kızartma

döngüsünden alınan yağ örnekleri toplam polar madde, serbest asitlik, yağ asidi kompozisyonu, peroksit değeri

ve 232 ve 270 nm’de özgül soğurma değerleri bakımından analiz edilmiştir.

Sonuçlar serbest yağ asitliği, peroksit değeri, K232 ve K270 ve toplam polar madde miktarının tüm yağ

karışımları için arttığını göstermiştir. Aspir yağının kızartma stabilitesinin pirina yağı ve yağ karışımlarından

daha düşük olduğu belirlenmiştir.

Sonuç olarak aspir yağının kızartma stabilitesi oleikçe zengin pirina yağının karışıma ilave edilmesiyle

arttırılabilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ASPİR YAĞI, KARIŞIM YAĞLARI, KIZARTMA, PİRİNA YAĞI, STABİLİTE

Page 26: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

26

ASSESSMENT OF CHRONIC-TOXIC RISKS FOR CONSUMPTION OF EDIBLE CROPS

GROWN ON NATURALLY ARSENIC CONTAMINATED SOILS

Sözel Bildiri / Cevre

Begüm TERZİ1, Orhan GÜNDÜZ2, Sait SOFUOĞLU1,

1İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, 2Dokuz Eylül Üniversitesi,

Arsenik çevrede yaygın olarak bulunabilen ve insan sağlığı üzerinde karsinojenik ve toksik etkileri olan bir iz

elementtir. Arseniğe maruziyet genellikle içme suları ve kontamine olmuş yiyeceklerin tüketimi ile

oluşmaktadır. Simav ovasında içme suları ve toprakta bulunan arsenik hakkında çalışmalar var olsa da, ovada

yetiştirilen yenilebilir ekinler hakkında yapılmış bir çalışma halihazırda bulunmamaktadır. Ova sularında ve

toprağında bulunan yüksek arsenik konsantrasyonları ovada yetişen ekinlerin de kontamine olmuş olabileceği kaygısını yaratmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ova toprağında yetişen ekinlerin sindirimiyle oluşacak arsenik

maruziyetini modelleme ile tahmin etmektir. Bu kapsamda ovada yetişen on sekiz yenilebilir ekin araştırılmıştır.

Arsenik ile kontamine olmuş yenilebilir ekinler için kronik-toksik risk senaryo bazlı noktasal tahminler ile

değerlendirilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ARSENIC, EDIBLE CROPS, HUMAN HEALTH RISK ASSESSMENT,

INGESTION, SIMAV PLAIN

Page 27: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

27

ATIKSU ARITMA TESİSLERİNDE MİKROKİRLETİCİLERİN İZLENMESİ: ANTALYA

ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Cevre

Merve ÖZKALELİ1, Çiğdem MORAL1, Ayça ERDEM1, Perihan KURT KARAKUŞ2, Ayşe GÜNAY1,

Meltem ASİLTÜRK1,

1Akdeniz Üniversitesi, 2Bursa Teknik Üniversitesi,

Bu çalışmanın amacı Antalya, Türkiye'de faaliyet gösteren üç adet atıksu arıtma tesisinin (AAT), yedi PCB

bileşiğini analiz etmek ve arıtma verimlerini tespit etmek için izlenmesidir. Evsel, kentsel ve endüstriyel

AATlerden giriş ve çıkış (24 saatlik kompozit) atıksuları ve çamur örnekleri alınmıştır. Örneklerin deriştirme ve

ekstraksiyon işlemleri SPE-DEX 4790 otomatik ekstraksiyon sisteminde, ekstrakte edilmiş numuneler Shimadzu

QP2010 GC-MS'te analiz edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: PCB BİLEŞİKLERİ, ATIKSU, ÇAMUR, ANTALYA

Page 28: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

28

ATIKSU EPİDEMİYOLOJİSİ: ADANA, TÜRKİYE'DE ATIKSULARDAKİ YASADIŞI

UYUŞTURUCULARIN BELİRLENMESİ İLE KÖTÜYE KULLANIM MİKTARLARININ

TAHMİNİ

Sözel Bildiri / Cevre

Evşen YAVUZ GUZEL1,

1Fakulty Of Fisheries,

Yasa dışı uyuşturucuların kullanımı insan sağlığı, sosyal yaşam ve ekonomi için küresel bir sorundur. İlgili

makamlar, hangi ilaçların kullanıldığına ve etkili müdahale yöntemleri geliştirmeye ve ilaçların yaygın kullanımına karşı kampanya başlatmaya yönelik olarak ne sıklıkla kullanıldığına dair yeterli bilgiye sahip

olmalıdır. Dünya çapında gelişen bir disiplin olan atıksu bazlı epidemiyoloji (WBE), toplu ilaç kullanımının

detaylı gerçek zamanlı değerlendirmesi ile yasadışı uyuşturucuların kullanımını belirleme potansiyeline sahiptir.

Nüfus düzeyinde uyuşturucu kullanımı düzeyleri ve modelleri hakkında nesnel bilgi sağlar ve mevcut ankete

dayalı metotları tamamlayıcı niteliktedir. Ayrıca yeni psikoaktif maddelerin kullanımı için erken uyarı sistemi

olarak hizmet verme potansiyeline de sahiptir. Bugüne kadar, bu yaklaşım birçok ülkede çeşitli ilaçların

araştırılmasında kullanılmıştır. Bu çalışmada, Adana ilinde bulunan en büyük iki arıtma tesisi olan Seyhan ve

Yüreğir Atıksu Arıtma Tesisleri'nde (WWTP) tesislere giren atıksulardan örnekler toplanmış ve bu bölgelerdeki

uyuşturucu kullanım miktarlarına yönelik tahminler geliştirilmiştir..

Kokain ve ana metaboliti, benzoylecgonine, amfetamin, metamfetamin, 3,4-metilendioksimetamfetamin

(MDMA), 3,4-metilendioksifemtamin (MDA) ve 3,4-metilendioksietamfetamin (MDEA) dahil olmak üzere

amfetamin benzeri uyarıcılar, morfin, kodein dahil opiatlar , eroin metaboliti 6-asetilmorfin (6-MAM), kenevir

metaboliti, 11-nor-karboksi-THC (THC-COOH) ve ana metaboliti Δ9-tetrahidrokanabinol (THC), 11-hidroksi

(THC-OH) kompozit atık su örneklerinde sıvı kromatografi-tandem kütle spektrometresi (LC-MS / MS)

kullanılarak belirlenmiştir. Ortalama ilaç tüketim oranları şu şekilde bulunmuştur: kokain, 0.18; amfetamin, 0.43; metamfetamin, 0.06; MDMA (ecstasy), 1.30; eroin, 1.03; THC (marihuana), 28.60 doz / gün / 1.000 kişi (15-64

yaş).

Elde edilen veriler diğer Avrupa ülkeleri için rapor edilen yasa dışı uyuşturucu tüketim oranları ile

karşılaştırılmıştır. Araştırmada elde edilen verilere göre, bazı yasadışı uyuşturucuların tüketim oranları

mevsimler, bölgeler ve hafta içi-hafta sonları arasında önemli bir farklılık göstermiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ATIK SU EPİDEMİYOLOJİSİ (WBE), UYUŞTURUCU, KÖTÜYE

KULLANILAN İLAÇLAR, ATIK SU ARITMA TESİSLERİ

Page 29: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

29

AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

ÖĞRENCİLERİNİN BESLENME ALIŞKANLIKLARININ ELEŞTİREL

DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Ayşe Gökçe ULAŞ1, Sacide KARAKAŞ2, Ayşe Gizem ŞAHMELİKOĞLU2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Spor Fizyolojisi Anabilim Dalı, 2Adnan Menderes

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı,

Sporcu performansını artırmada antrenman ve genetik faktörlerin yanı sıra sporcu beslenmesi önemli bir yer

tutmaktadır. Günümüzde, sporcuların beslenme alışkanlıkları ne derece sağlıklı ve düzenli olursa

performanslarının da o derece yüksek olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada elit olan ve olmayan sporcuların

antrenman öncesi ve sonrası beslenme alışkanlıkları hakkında bilgi edinmeyi amaçladık.

Bu çalışmaya Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nden 80’i elit olmak üzere toplam 931 öğrenci katılmıştır. Çalışmadan elde edilen veriler anket aracılığıyla toplanmış olup istatiksel

hesaplamalarda SPSS (version 20.0) programı kullanılmıştır. Elde edilen veriler chi-square analizi kullanılarak

değerlerdirilmiştir. Beslenme alışkanlıkları düzeylerinin elit sporcu olup olmama değişkeni ile ilişki durumu

değerlendirmesinde toplam 23 soruya erilen cevaplarda 14 maddede anlamlı sonuç bulunmuş olup p değeri

‘p<0,05’ olarak belirlenmiştir.

Elde edilen bulgulara göre beslenme alışkanlıkları konusunda elit sporcular ile elit olmayan sporcular arasında

belirgin bir farklılık saptandı. Elit sporcuların antrenman öncesi ve sonrasında beslenme konusunda daha bilinçli

davrandıkları belirlendi.

ANAHTAR KELİMELER: SPORCU BESLENMESİ, ELİT SPORCU, CHİ-SQUARE ANALİZİ

Page 30: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

30

AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

ÖĞRENCİLERİNİN BESLENME BİLGİ DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Ayşe Gökçe ULAŞ1, Sacide KARAKAŞ2, Ayşe Gizem ŞAHMELİKOĞLU2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Spor Fizyolojisi Anabilim Dalı, 2Adnan Menderes

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı,

Yeterli ve dengeli beslenme, sporcunun performansının iyileştirilmesi konusunda çok önemli bir yere sahiptir.

Bu çalışmanın amacı elit sporcuların ve elit olmayan sporcuların beslenme konusundaki bilgi düzeylerini

saptamaktır.

Bu çalışmaya Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nde öğrenim gören 80’i elit, 851’i

elit olmayan toplam 931 öğrenci katılmıştır. Çalışma anket şeklinde düzenlenmiş olup elde edilen verilerin

değerlendirilmesinde SPSS (version 20.0) programı kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar chi square analizi ile

değerlendirilmiş olup ‘p<0,05’ değeri anlamlı olarak kabul edilmiştir. Elde edilen veriler, frekans analizine göre

değerlendirildiğinde öğrencilerin bilgi sorularına vermiş olduğu doğru cevapların yüzdelerinin ortalaması; elit sporcuların doğru cevap verme oranları % 47,72; elit olmayan sporcuların doğru yanıt oranları ise % 47,20

olarak tespit edilmiştir. Beslenme eğitimi almayanların % 44,27; antrenörden beslenme eğitimi alanların %

45,67; ders (okul) beslenme eğitimi alanların %50,73; internetten beslenme eğitimi alanların % 43,71; birden

fazla kaynaktan beslenme eğitimi alanların bilgi sorularına verdikleri doğru yanıt oranları % 50,21 olarak tespit

edilmiştir. Frekans analizine göre incelendiğinde öğrenicilerin vermiş olduğu doğru cevapların yüzdelerinin

ortalaması % 47,80 dolarak görülmektedir.

Bu çalışmadan elde edilen sonuçlara bakıldığında elit sporcular ile elit olmayan sporcular arasında belirgin bir

fark görülmemiştir. Ancak beslenme eğitimi alanların sorulara doğru yanıt verme oranları diğer tüm değişkenlere

göre belirgin bir şekilde yüksek çıkmıştır. Bu sonuçlara bakıldığında beslenme eğitiminin, sporcuların bilgi

düzeylerini olumlu yönde değiştirdiği görülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: SPORCU BESLENMESİ, ELİT SPORCU, BESLENME EĞİTİMİ

Page 31: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

31

AYDIN İLİ ÇİLEK ÜRETİMİNDE İYİ TARIM UYGULAMALARI

Sözel Bildiri / Tarim

NACİYE TOK1, FERİT ÇOBANOĞLU1, RENAN TUNALIOĞLU1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Aydın ili çilek üretiminde, iyi tarım sertifikalı üretim uygulamaları, son yıllarda önemli bir ivme kazanmıştır. Bu

çalışmada, çilek üretiminin yoğun olarak yapıldığı Aydın ilinde, iyi tarım sertifikalı çilek yetiştiriciliğinin genel

olarak bir değerlendirmesi yapılmıştır.

Çalışmada, sahip olunan bazı işletme karakteristikleri, işletmelerin/üreticilerin yayım-enformasyon durumu,

çilek üretiminin sürdürülebilirliği, iyi tarım uygulamalarına yönelik bilgi iletişim sistemleri, üreticilerin insan

sağlığı ve çevre hassasiyetleri, belirli düzeyde de olsa ortaya konmaya çalışılmıştır.

Sonuç olarak; iyi tarım uygulamaları ile üreticilerin ürünlerini belirli bir sistematik çerçevesinde yetiştirmeye

çalıştıkları belirlenmiştir. Bununla birlikte, üreticilerin, ürünlerini daha yüksek fiyata satma beklentisi esas olmak

üzere, çevre ve insan sağlığı hassasiyetlerinin geliştiği, daha kaliteli, temiz ve sağlıklı çilek üretimi için birçok

kamu ve özel sektör kuruluşu ve organizasyonu ile işbirliği içine girmeye çalıştığı tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇİLEK, İYİ TARIM UYGULAMALARI, PAZARLAMA,

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Page 32: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

32

AYDIN İLİ EFELER İLÇESİ 4 NOLU AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ’NE HİZMET ALMAYA

GELEN GEBELERİN PSİKOSOSYAL SAĞLIK DÜZEYLERİ VE ETKİLEYEN

FAKTÖRLER

Sözel Bildiri / Saglik

Tülay DOĞRUSOY1, Ayden ÇOBAN2,

1Aydın Halk Sağlığı Müdürlüğü , 2Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu araştırma Aydın İli Efeler İlçesi 4 Nolu Aile Sağlığı Merkezi’ne hizmet almaya gelen gebelerin psikososyal

sağlık düzeyleri ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla analitik tipte yapılmıştır.

Araştırma 15 Mayıs 2016 ile 15 Kasım 2016 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı Aydın Halk Sağlığı

Müdürlüğü Efeler İlçesi 4 Nolu Aile Sağlığı Merkezine hizmet almaya gelen 291 gebe ile yürütülmüştür.

Araştırma verilerinin toplanmasında “Anket Formu”, “Gebelikte Psikososyal Sağlığı Değerlendirme Ölçeği” ve

“Gebelikte Risk Değerlendirme Formu”, verilerin değerlendirmesinde Statistical Packagefor Social Science (SPSS) 18.0 paket programı kullanılmıştır. Araştırmanın verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel

metodların (Ortalama, Standart Sapma, Minimum, Maksimum) yanısıra parametrik olmayan iki grup

değişkenlerin aralarındaki farklılığı incelemek için veriler Mann-Whitney U testi ile birden fazla grup

değişkenlerinde Kruskal Wallis H ile analiz edilmiştir. İstatistiksel anlamlılık p<0,05 düzeylerinde

değerlendirilmiştir.

Gebelerin Gebelikte Psikososyal Sağlığı Değerlendirme Ölçeği alt boyutları olan Gebelik ve eş ilişkisine ait

özellikleri (4,38±0,52), Kaygı ve strese ait özellikleri (3,38±0,79), Aile içi şiddete ait özellikleri (4,80±0,32),

Psikososyal destek gereksinimine ait özellikleri (4,03±0,61), Ailesel özellikleri (4,40±0,63), Gebeliğe ilişkin

fiziksel-psikososyal değişikliklere ait özellikleri (4,07±0,63) ile GPSDÖ’den aldıkları toplam puan (4,18±0,4)

ortalamaları değerlendirildiğinde psikososyal sağlık durumlarının iyi düzeyde olduğu belirlenmiştir. Gebelerin;

yaş, eğitim, eşin eğitimi, gebelik sayısı, canlı doğum sayısı, yaşayan çocuk sayısı, kürtaj sayısı, gebeliğin

planlanma ve gebeliğin istenme durumlarının psikososyal sağlığı etkilediği tespit edilmiştir (p<0,05). Gebelerin

risk durumu ile GPSDÖ puanı arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (p>0,05).

Bu araştırmanın sonuçlarına göre gebelerin psikososyal sağlık düzeyleri iyi durumdadır. Gebelerin bazı

sosyoekonomik ve obstetrik özellikleri psikososyal sağlık düzeylerini etkilerken gebelikte risk durumu

psikososyal sağlığı etkilememiştir.

ANAHTAR KELİMELER: GEBELİK, PSİKOSOSYAL SAĞLIK, EBELİK BAKIMI

Page 33: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

33

AYDIN İLİNDE DOMATES MİLDİYÖSÜ (PHYTOPHTHORA INFESTANS) HASTALIĞI

MÜCADELESİNDE TAHMİN UYARI MODELİ

Sözel Bildiri / Tarim

TİJEN TAŞKIN1, GÜLCAN YIKILMAZSOY1,

1ZİRAİ MÜCADELE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ BORNOVA-İZMİR,

Domates, Türkiye’nin tüm bölgelerinde yetiştirilebilmektedir. Domates üretimi 2011 yılında 11 003 433 ton olan

Türkiye, dünyada en fazla domates üreten ülkeler arasında Çin, Hindistan ve A.B.D.’den sonra 4. sırada

gelmektedir. Domates üretimini kısıtlayan en önemli hastalık domates mildiyösü [Phytophthora infestans

(Mont.) de Bary]’dür. Ciddi verim ve ürün kayıplarına neden olan bu hastalığın mücadelesinde, en çok

kullanılan yöntem kimyasal mücadeledir. Patojen ve çevre koşulları arasındaki ilişkiler gözönüne alınarak

hastalık epidemilerini önlemek üzere doğru ve güvenilir hastalık tahmin uyarı modelleri geliştirilmektedir.

Bu projede Aydın ilinde 3 adet tahmin uyarı modeli denenerek tarla domatesi yetiştirilen alanlarda domates

mildiyösüne karşı en uygun tahmin uyarı modeli belirlenmiştir. Proje 2017-2018 yıllarında Aydın ilinin Merkez

ilçesinde yürütülmüştür. Domates bitkilerinin çıkışı ile çalışmalara başlanmış, doğal enfeksiyonların tespiti için haftada bir domates yetiştirilen alanlara gidilmiş ve hasatta son verilmiştir. Kurulan elektronik tahmin uyarı

istasyonundan, kaydettiği sıcaklık, nispi nem, yaprak ıslaklığı ve yağış gibi meteorolojik veriler alınmıştır.

Çalışmada SMITH, TOMCAST ve modifiye TOMCAST modelleri kullanılmış ve bu modellerin tahmini

enfeksiyon tarihleri ile arazide tespit edilen ilk belirtilere göre hesaplanan enfeksiyon tarihi karşılaştırılmış,

modellerin uygunluğu değerlendirilmiş ve en iyi tahmini yapan model SMITH olarak belirlenmiştir.

Proje sonucunda, domates mildiyösü hastalığının mücadelesinde ilaçlamalar doğru zamanda uygulanabilecek,

hem hastalıkla mücadelede istenilen başarı sağlanacak hem de enfeksiyon koşullarının oluşmadığı dönemde

yapılacak gereksiz ilaçlamalar önlenecektir. Tahmin uyarı sistemlerinin yaygınlaştırılması ile hastalığın

mücadelesi doğru zamanda yapılacağı için gereksiz ilaçlamaların neden olduğu çevre kirliliği ve yüksek maliyet

gibi olumsuzluklar azaltılacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: DOMATES MİLDİYÖSÜ, PHYTOPHTHORA INFESTANS, HASTALIK

TAHMİN UYARI MODELİ

Page 34: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

34

AYDIN İLİNDE KESTANE KANSERİNİN BİYOLOJİK MÜCADELESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Ömer ERİNCİK1, Serap AÇIKGÖZ2, Sevdiye YORGANCI2, Sahra HOSSEİNALİZADEH2, Engin

MANGİL2, MUSTAFA TİMUR DÖKEN2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, 2Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat

Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Aydın,

Türkiye kestane üretiminin yaklaşık %40’ını karşılamakta olan Aydın ili kestanelikleri, Cryphonectria parasitica

isimli fungal etmenin yol açtığı kestane kanseri hastalığı nedeniyle tahrip olmaktadır. 2003 yılında ilk rapor

edilmesinin ardından, hastalık yörede neredeyse tüm kestane üretim alanlarına yayılmış bulunmaktadır.

Mücadele yöntemleri oldukça sınırlı olan bu hastalığın en etkin kontrolü C. parasitica’nın hipovirülent ırklarının

kullanıldığı biyolojik mücadele ile sağlanmaktadır. Hipovirülent ırklar; dsRNA virüsleri ile enfekteli olduktan

sonra ağacı öldüremeyecek seviyede virülensliği düşmüş C. parasitica bireyleridir. Ancak biyolojik mücadele her durumda başarılı olamayabilmekte, hipovirülenslik C. parasitica’nın populasyon yapısı başta olmak üzere bir çok

faktörden etkilenmektedir. Geçmişte Aydın’da yürütülen çalışmalarda hipovirülent ırkların varlığına

rastlanmamış ancak C. parasitica’nın populasyon yapısının hipovirülensliğin yayılması için son derece uygun

olduğu belirlenmiştir.

Bu çalışmada ise ülkemizde Karadeniz ve Marmara bölgelerinde doğal olarak yayılım gösteren hipovirülent

kanserlerden hipovirülent izolatlar elde edilerek bunlar arasından seçilen izolatlar ile Aydın ilinde biyolojik

mücadele çalışmaları yürütülmüştür. Toplam 1236 örnek arasından 215 adet dsRNA virüsü barındıran C.

parasitica izolatı elde edilmiştir. Bu izolatlar kültürel özellikler, dsRNA içerikleri, vejetatif uyum tipleri, mating

tipleri ve virülenslikleri yönünden incelenmiştir. Ayrıca izolatlar, hipovirülensliğe neden olan Cryphonectria

hypovirus 1 (CHV1)’in alttipleri ile dikey ve yatay taşınım kapasiteleri yönünden de test edilmiştir. Testler

sonucunda biyolojik mücadele için uygun olduğu düşünülen performansı yüksek 9 hipovirülent izolat iki yıllık

fidanlar ve üretici bahçelerinde kestane ağaçları üzerinde test edilmiştir.

Hem fidanlarda hem de ağaçlarda uygulama yapılan virülent kanserlerde kallus dokusunun oluşması ile

iyileşmeler meydana gelmiştir. Bahçe koşullarında yapılan uygulamaların 6’ıncı ayında kanserlerde iyileşmelerin

başladığı gözlemlenmiştir. Uygulama yapılan ağaçlarda iyileşen kanser oranı Kuşçular’da %89, Eğrikavak 2’de

%86, Gökkiriş’te %66 Sarıçam’da %63 ve Eğrikavak 1’de %58 olarak bulunmuştur.

Sonuç olarak, bu çalışma ile Aydın ilinde kestane kanserinin hipovirülent ırklar kullanılarak etkili bir şekilde

biyolojik kontrolünün mümkün olabileceği ortaya konmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: CRYPHONECTRİA PARASİTİCA, KESTANE KANSERİ,

HİPOVİRULENSLİK , BİYOLOJİK KONTROL

Page 35: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

35

AYDIN İLİNDE YETİŞEN FARKLI İNCİR KÜLTÜVARLARININ YAPRAK HEKZAN

EKSTRAKTLARININ PROSTAT KANSER HÜCRELERİ ÜZERİNE ETKİSİNİN

BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Betül KARA1, Tuğçe Naile YERCİ1, Seda ÖRENAY BOYACIOĞLU2, Olcay BOYACIOĞLU1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Aydın,

TÜRKİYE, 2Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Aydın,

TÜRKİYE,

İncir (Ficus carica), Moraceae familyasına ait, genellikle Akdeniz bölgesinde yetişen, yaprak döken bir ağaçtır.

Yenilebilir meyvesiyle bilinmesine rağmen yaprakları ve lateksi tıbbi amaçla da kullanılmıştır. Bu çalışmadaki

amacımız Aydın’da yetişen iki farklı incir kültüvarlarından toplanan yaprak n-hekzan özütlerinin bir insan

prostat kanseri hücre hattı (PC3) üzerindeki sitotoksik etkisini incelemektir.

F. carica cv. Sarı Lop (Calimyrna) ve Aydın Siyahı incir yaprakları gölgede, oda sıcaklığında bir hafta boyunca

kurutulup ufalandı. Normal ve yarı otomatik soxhlet metodlarıyla kurutulmuş incir yapraklarından n-hekzan

özütleri elde edilip -18°C’de depolandı. PC3 hücreleri %5 CO2 ve 37°C’de %10 fötal sığır serumu ilaveli RPMI-

1640 besiyerinde kültüre edildi. Yaprak n-hekzan özütleri 0, 250, 500, 750 ve 1000 µg/ml dozlarda PC3

hücreleri üzerinde 24 saat muamele edildi ve süre sonunda hücrelerin üzerindeki eski besiyeri uzaklaştırılıp MTT

uygulandı. Minimum 2 saat inkübasyon sonunda hücreler içinde oluşan mor renkli formazan kristalleri 100 µl

dimetil sulfoksit ile çözülerek hücre canlılıkları spektrofotometrede 570 nm’de dolaylı olarak ölçüldü.

İncir yaprağı n-hekzan özütleri ile 24 saat 250 µg/ml dozda muamele edilen hücrelerin yaklaşık yarısının öldüğü

görülmüştür. En fazla etki 1000 µg/ml’lik dozda gözlenmiştir, fakat 2 farklı incir çeşidi arasında veya kullanılan

2 farklı ekstraksiyon yöntemleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlemlenmemiştir (t test, P>0,05).

Literatürde incir yaprağından çeşitli çözgenler (su, etanol, metanol) ile elde edilen özütlerin virüsler ve fareler

üzerinde toksisite, diyabet, kolesterol ve karaciğer sorunlarına karşı kullanımları ile ilgili raporlar mevcuttur. Bu

çalışmada her iki incir yaprağı n-hekzan özütleri, PC3 hücreleri üzerinde doza bağlı sitotoksisite göstermiştir ve

incir özütlerinin antikanser özelliklerinin ileri aşamada araştırılmasını teşvik etmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: İNCİR, İNCİR YAPRAĞI, HEKZAN EKSTRAKTI, PROSTAT KANSERİ,

SİTOTOKSİSİTE

Page 36: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

36

AYDIN İLİNDEKİ BAZI ET SATIŞ YERLERİNİN HİJYENİK DURUMU

Sözel Bildiri / Gida

Betül ELEMAN1, Devrim BEYAZ2,

1Tarım Ve Orman Müdürlüğü Efeler-AYDIN, 2ADÜ Veteriner Fakültesi,

İnsan beslenmesinde önemli bir yere sahip olan et ve et ürünleri, sağlıklı hayvanlardan sağlandıkları ve hijyenik

şartlara uyularak uygun koşullarda işlendikleri takdirde mikrobiyolojik açıdan güvenilir nitelik taşımaktadır.

Ancak gerek mezbahada gerek sonrasında et satış yerlerinde hijyenik ve teknolojik kurallara uygun olmayan

şartlar eti kontamine etmekte ve halk sağlığı açısından sağlık sorunlarına neden olabilmektedir.

Bu çalışmada, 30 adet et satış yerinin her birinden; bıçak, kıyma makinası ve kesme tahtası olmak üzere toplam

90 adet örnek svap yöntemi ile alındı. Alınan örnekler toplam mezofilik aerob bakteri (TMAC), Staphylococcus-

Micrococcus ve koliform bakteri sayısı ile Escherichia coli, Staphylococcus aureus ve Salmonella spp. varlığı

yönünden incelendi.

Yapılan analizler sonucunda TMAC, Staphylococcus-Micrococcus ve koliform bakteri sayıları sırasıyla bıçakta

2,94±0,80 log kob/g, 2,57±0,70 log kob/g, 1,97±0,28 log kob/g; kıyma makinasında 2,79±1,09 log kob/g,

2,46±0,69 log kob/g, 2,07±0,93 log kob/g; kesme tahtasında ise 3,13±1,57 log kob/g, 2,17±0,62 log kob/g,

0,88±0,53 log kob/g olarak belirlendi. Alınan örneklerin hiçbirinde; E. coli, S. aureus ve Salmonella spp.

saptanmadı.

Sonuç olarak et satış yerlerinde örnek alınan kısımların hijyenik durumunun çok kötü olmadığı saptandı. Bunun

sebebinin gıda denetim ve kontrollerinin düzenli ve etkin bir şekilde yapılmasından ve çalışanların hijyen eğitimi

almış olmasından kaynaklanabileceği sonucuna varıldı. Bu çalışma Aydın Adnan Menderes Üniversitesi

Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından VTF-18002 proje numarası ile desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ET SATIŞ YERİ, HİJYEN, HALK SAĞLIĞI

Page 37: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

37

AYDIN YÖRESİNDEKİ JEOTERMAL KAYNAKLARIN SERACILIKTA KULLANILMASI:

MEVCUT DURUM VE GELECEK İÇİN ÖNERİLER

Sözel Bildiri / Tarim

Hasan Hüseyin ÖZTÜRK1, Bülent AYHAN2, Nusret MUTLU3, Ümran ATAY4,

1ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ, 2Adana Zirai Üretim İşletmesi Tarımsal Yayım Ve Hizmetiçi Eğitim Merkezi

Müd, 3GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 4GAP Tarımsal Araştırma Enstitiüsü Müdürlüğü,

Aydın yöresindeki jeotermal kaynakların sera ısıtma amacıyla kullanımını artırmak, mevcut durum ve sorunları

değerlendirmek, konu ile ilgili tüm paydaşlarda farkındalık oluşturmak ve gelecek için önerilerde bulunmaktır.

Bu çalışmanın başlıca amacı Türkiye'de jeotermal seracılık stratejilerinin geliştirilmesi konusunda

gerçekleştirilen çalışmalar hakkında bilgi vermektir.

Seraların ısıtılmasında kullanılan başlıca enerji kaynakları, kömür ve jeotermal enerjidir. Isıtma yapılan toplam

sera varlığının, 3.908 dekarlık (% 30’luk) kısmında jeotermal ısıtma yapılmaktadır. Seraların ısıtılmasında

kullanılan başlıca enerji kaynakları, kömür ve jeotermal enerjidir. Isıtma yapılan toplam sera varlığının, 3.908

dekarlık (% 30’luk) kısmında jeotermal ısıtma yapılmaktadır.Jeotermal sera alanlarına bakıldığında, Ege, İç

Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine yayıldığı görülmektedir.

Aydın yöresi, jeotermal enerji potansiyel,i bakımından yüksek bir potansiyele sahip olmakla birlikte, sera ısıtma

amacıyla jeotermal enerji kullanımı beklenilen düzeyde değildir. Ülkemizdeki mevcut jeotermal kapasiteye

rağmen, kullanımın yeterli düzeyde olmaması nedeniyle, jeotermal seracılık teşvik edilerek desteklenmektedir.

Ülkemizdeki mevcut jeotermal kapasiteye rağmen, kullanımın yeterli düzeyde olmaması nedeniyle, jeotermal

seracılık teşvik edilerek desteklenmektedir. Bu amaçla, Türkiye'de jeotermal seracılık stratejilerinin geliştirilmesi

konusunda geçekleştirilen çalışmaların etkinlik kazanması büyük öneme sahiptir.

ANAHTAR KELİMELER: AYDIN, JEOTERMAL ENERJİ, SERA ISITMA

Page 38: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

38

AYRAN ÜRETİMİNDE SÜTÇÜLÜK YAN ÜRÜNLERİNİN DEĞERLENDİRİLME

İMKANLARININ ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Gida

Aymelek KESTEK1, Nihat AKIN1,

1Selçuk Üniversitesi,

Sütçülük yan ürünlerinden olan yayık altı suyu (YAS), peynir altı suyu (PAS), süzme peynir suyu olan permeat

(PER) ve süzme yoğurt suyu (SYS) ön denemelerle belirlenen kabul edilebilir ilave oranlarına göre ayran

formülasyonuna ilave edilerek son üründeki fiziksel, kimyasal, mikrobiyolojik ve duyusal özellikleri üzerine

olan etkileri depolama süresi boyunca (4-5°C’de 21 gün) saptanması amaçlanmıştır. Böylece, atık durumundaki

sütçülük yan ürünleri değerlendirilerek gıda sektörüne katma değer sağlanabilecek ve son ürün duyusal açıdan

zenginleştirilecektir.

Standart ayran üretiminde kullanılan su miktarının %5,10,15 oranlarında yayık altı suyu, %5, 8.10 peynir altı

suyu, %5, 10, 15 permeat ve %5, 10, 15 süzme yoğurt suyu ilave edilerek ayranlar hazırlanmıştır.

Ayran örneklerinin 1,7,15, ve 21. depolama günlerinde kimyasal, mikrobiyolojik ve duyusal özellikleri

belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre; kimyasal özellikleri (kurumadde, protein vb.) benzer olan ayranların

depolama süresi boyunca pH ve titrasyon asitliği değerlerinin birbirine yakın olduğu, ancak mikrobiyolojik

özelliklerinde değişim olduğu ve serum ayrılması değerlerinin %10 PAS ilaveli ayranda ve %15 Permeat ilaveli

ayranda yüksek olduğu belirlenmiştir. Görünüş, tat, koku, yapı-kıvam özelliklerinin değerlendirildiği duyusal analiz sonuçlarına göre de depolama süresince %10 YAS ilaveli ve %15 YAS ilaveli ayran örnekleri en yüksek

puanları almıştır.

Tüm sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda YAS (Yayık altı suyu) kullanılarak ayran üretilebileceği, YAS

(Yayık altı suyu) içeren ayranlar da araştırılan özellikler açısından %10 ve 15 oranında YAS (Yayık altı suyu)

ilavesinin daha iyi sonuçlar verdiği ortaya konmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: SÜTÇÜLÜK YAN ÜRÜNLERİ, AYRAN, DUYUSAL ÖZELLİKLER

Page 39: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

39

AYVALIK TUZLASI' NIN KİRLİLİK DURUMUNUN YEŞİL VE KAHVERENGİ

MAKROALGLER İLE BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Fatma KOÇBAŞ1, Güngör AY1, Murat KILIÇ1, Fatma KILIÇ1, 45140 2,

1MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ,

Çevre kirliliği günümüzün en önemli sorunlarından birisidir. Bütün kirliliklerin son noktası su olması nedeniyle

kirleticiler sucul ekosistemde birikmektedir. Bu nedenle kirlilikten etkilenme en fazla sucul ekosistemde

olmaktadır.

Bu araştırma Haziran 2009-Mayıs 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Yeşil (Ulva linza ve Cladophora

sp.) ve kahverengi (Cystoseira barbata ve Padina pavonica) makroalg örneklerinde ağır metal (bakır, nikel,

çinko, kurşun ve kadmiyum) düzeyleri araştırıldı. U. linza, C. barbata ve P. pavonica türleri denizel bölgede ve

Ayvalık Tuzlası’ nda ise Cladophora sp. bulunmaktadır.

U. linza metal içerikleri aşağıdaki gibidir: Cu 3.2-8.08, Ni 3.62-13.02, Zn 1.1-3.92, Pb 78.24-96.04, Cd <0.001

bulunmuştur. Cladophora sp. metal içerikleri aşağıdaki gibidir: Cu 3.65-48.78, Ni 8.6-88.7, Zn 2.27-8.41, Pb

41.63-235.25, Cd <0.001 mg/kg (kuru ağırlık)’ C.barbata metal içerikleri aşağıdaki gibidir: Cu 3.12-7.87, Ni

3.59-16.07, Zn 4.36-7.95, Pb 20.7-67.44, Cd <0.001 mg/kg (kuru ağırlık)’ dır. P. pavonica metal içerikleri

aşağıdaki gibidir: Cu 6.95-10.85, Ni 12.49-26.82, Zn 0.28-3.09, Pb 24.2-45.35, Cd <0.001 mg/kg (kuru ağırlık)’

dır.

Cladophora sp. türü diğer alglerden daha fazla ağır metal biriktirdiği bulunmuş olup indikatör olarak kabul

edilmiştir. Bu çalışma Manisa Celal Bayar Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimince

desteklenmiştir, Proje Numarası: FEF 2009-035.

ANAHTAR KELİMELER: AĞIR METAL, YEŞİL VE MAVİ ALG, AYVALIK TUZLASI, EGE DENİZİ

Page 40: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

40

BADEM AĞAÇLARINDA YAPRAK SARARMASI VE KIZARIKLIK, BOĞUM ARASI

KISALMASI VE BODURLAŞMA' YA NEDEN OLAN ETMENİN SAPTANMASI VE

KARAKTERİZASYONU

Sözel Bildiri / Tarim

Behçet Kemal ÇAĞLAR1, Ali GÜNEŞ1, Dilan KONUR1,

1Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü,

Uşak ilinde badem (Prunus dulcis, Mill.) üretim alanlarındaki badem bahçelerinde 2017 Mayıs-Haziran ayları

boyunca yapılan surveyler süresince yaprak sararması ve kızarması, boğum arası kısalması (witches’-broom) ve bodurlaşma simptomları gözlenmiştir. Söz konusu simptomlara neden olan etmen yada etmenlerin ortaya

konulması amacıyla araştırmalar yürütülmüştür

Bu tür simptomlara daha çok fitoplasma etmenleri sebep olduğu düşünülmüş ve örnekler fitoplasma etmenlerine

karşı testlenmiştir. Söz konusu badem bahçelerindeki bitkilerden yaprak örnekleri toplanmıştır ve toplanan örneklerden CTAB buffer ile total Nükleik asit (tNA) izolasyonu yapılmıştır. Elde edilen tNA ler Polimeraz

Zincir Reaksiyonu (PCR) yöntemi ile R16F1/R16R0 (universal) ve daha sonra R16F2n/R16R2 (nested)

primerler kullanılarak fitoplazmaya karşı testlenmiştir. PCR ürünleri %1 lik agaroz jelde kontrol edilmiş ve

beklenen 1.250 bp büyüklüğüne sahip DNA bantları görüntülenmiştir. Bu bantların fitoplazmaya ait olup

olmadığını kontrol etmek amacıyla PCR ürünleri üzerinde EcoRI restriksiyon enzimi kullanılarak RFLP

çalışmaları yürütülmüştür

RFLP çalışma sonuçlarında 1.250 bp büyüklüğündeki DNA’ lar 750 bp ve 500 bp olarak ikiye bölünmüştür.

Bu sonuç bitkilerdeki simptomlara neden olan etmenin bir fitoplazma olduğunu ortaya koymuş ve farklı

enzimlerle yapılan RFLP, DNA dizileme ve filogenetik analizler badem ağaçlarındaki simptomlara neden olan

etmenin Bermuda Grass White Leaf Phytoplasma (BGWLP-16SrXIV group) olduğunu ortaya koymuştur.

ANAHTAR KELİMELER: BADEM, WİTCHES’-BROOM, PCR-RFLP, DNA-DİZİLEME, FİTOPLAZMA,

Page 41: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

41

BAKTERİYEL BİYOFİLM YAPILARI İLE MÜCADELE YOLLARI

Sözel Bildiri / Saglik

Nefise AKÇELİK1, Mustafa AKÇELİK2,

1Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Merkez Laboratuvarı, 2Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji

Bölümü,

Bakteriyel biyofilm yapıları kompleks, sesil bakteri topluluklardır. Biyofilm yapısında bulunan

mikroorganizmalar bir yüzeye tutunmuş olarak ya da kendi ürettikleri ekstraselüler matriks içerisinde gömülü

olarak bulunabilirler. Bakterileri çevreleyen matriks yapısı, bu bakterilerin zorlu çevresel koşullara ve

antibakteriyel uygulamalara karşı daha dirençli olmalarını sağlar. Bunun yanı sıra, biyofilm yapılarının başta

kistis fibrozis, kronik yara enfeksiyonları, ürogenital enfeksiyonlar, implant ve katater ilişkili enfeksiyonlar başta

olmak üzere çeşitli kronik enfeksiyonlara neden oldukları bilinmektedir. Biyofilm yapısında bulunan

mikroorganizmaların günümüzde tedavide kullanılan antibiyotiklere karşı yüksek düzeyde dirençli olmaları, kullanılan antibiyotiklerin Minimum İnhibisyon Konsantrasyonu (MIC) ve Minimum Bakterisidal

Konsantrasyonu (MBC)’nun yüksek olması nedeni ile biyofilm ilişkili enfeksiyonlar ile mücadelede

antibiyotikler yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, biyofilm yapılarının etkin bir şekilde eradike ya da minimize

edecek yeni moleküllerin keşfi ya da tasarlanması kritik öneme sahiptir.

Bu derleme çalışmada, anti-biyofilm ajanı olarak kullanım potansiyeline sahip olduğu belirlenmiş çeşitli bitkisel

ajanlar, şelat oluşturma özelliğine sahip ajanlar, peptid antibiyotikler, lantibiyotikler ve sentetik kimyasal

moleküllerin yapısal özellikleri ve etki mekanizmalarından bahsedilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: BİYOFİLM, ERADİKASYON. ANTİMİKROBİYAL, ENFEKSİYON

Page 42: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

42

BALIKÇILIKTA YETİŞKİN EĞİTİMİ: KADIN BALIKÇILAR

Sözel Bildiri / Tarim

Huriye GÖNCÜOĞLU BODUR1,

1Ege Üniversitesi,

Kadın balıkçılar, balıkçı topluluklarında ekonomik ve sosyal hayatın önemli bir parçasıdır. Ailenin yaşam

koşullarını iyileştirilmesinde bir çok rol (eş, anne, balıkçı, yaşlı bakımı, balık satışı, yemek yapma, kültürel

ögeleri sahiplenme vb.) üstlenmiştir. Özellikle ailenin balıkçılığa devam etmesinde “görünmeyen liderlikleriyle”

denizin biyoçeşitliliğini devam ettirmesini konusunda da inanılmaz çabaları vardır. Toplumun ata erkil

yapısından dolayı kadınlar yaşamlarında ancak ortalama 4 yıl (ilkokul) resmi eğitim almaktadır. Eğitim

sistemine dahil olamayan, yaşlarının okul yaşı sınırının dışında olması ve cinsiyetlerinden kaynaklanan sorunlar

nedeniyle kadın balıkçıların eğitime ihtiyaçları artmaktadır. Türkiye’de balıkçılara özgü yaşam boyu eğitim

programı ve eğitimi veren ilgili bir kurum mevcut değildir. Yaşam boyu öğrenme kapsamında balıkçılıkta “öğrenmede fırsatlar yaratma, kişisel gelişimlerini sağlama, toplumsal bütünleşmeyi gerçekleştirme ve ekonomik

büyüme” hedefli cinsiyete göre bir eğitim programına ihtiyaç vardır.

ANAHTAR KELİMELER: FİSHERY, ADULT EDUCATİON, LİFELONG LEARNİNG SYSTEM,

FİSHERWOMEN

Page 43: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

43

BALKABAĞI, HAVUÇ PÜRESİ İLAVESİYLE SEBZELİ KEFİR ÜRETİMİ VE DEPOLAMA

SÜRESİNCE PH, SU TUTMA KAPASİTESİ, SİNEREZİN DEĞİŞİMİNİN TESPİTİ

Sözel Bildiri / Gida

Selda BULCA1, Yağmur ÇETİN1, Cansu GÜNAY1, Özge GÜLER1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü,

Bu nedenle, bu çalışmanın temel amacı, sebzelerin ve kefirin sağlık açısından önemli özelliklerini birleştirerek,

yeni bir fonksiyonel ürün üretmek ve sebze tüketmeyen çocuklar için beslenme alışkanlıklarını kazandırmaktır.

Sebze olarak çalışmada farklı konsantrasyonlarda kabak ve havuç püresi ilave edilmiştir. Depolama sırasında

sebzeli kefirlerinin üretilmesinden sonra özellikle pH değerindeki değişimin, su tutma kapasitesinin ve fermente

süt ürünlerinin kalite parametreleri olarak bilinen sinerezin analiz edilmesine odaklanılmıştır.

Sade kefirde en yüksek pH azalması gözlenmiş ve sebze ilavesinin depolama sırasında pH'nın düşüşünü

koruduğu belirlenmiştir. Kefirlerin su tutma kapasitesi, depolama süresi boyunca önemli ölçüde artmıştır.

Depolama süresi ve kefir tipleri önemli ölçüde sinerezi etkilemiştir. Kefir çeşitlerinin sinerezi yüksek düzeyde

önemli olarak etkilediği saptanırken, depolama süresinin sinerezi istatistiksel olarak önemli olarak etkilediği

saptanmıştır.

Supplementation of yoghurt with selected vegetables will provide additional health properties and will result in

the development of novel functional dairy products. Production yoghurt with the addition of carrot, pumpkin is

very important due to their fundamental chemical properties, acidity, antioxidant capacity and organoleptic properties. Purposes of addition of vegetable to dairy products improve the shelf life by antioxidant that source

of vegetable, development flavor and texture, increase consumption rate, increase nutritional value. The findings

of this study show that no overacidification was observed not only in vegetable kefir but also in pure kefir. As

another quality parameter of water holding capacity was increased during the storage. The storage time and types

of kefir influenced significantly the syneresis. An important outcome of this study that it was possible to produce

kefir with addition of pumpkin and carrot puree. In this way other vegetables like broccoli, red sweet pepper etc.

can be used for consuming of the children.

ANAHTAR KELİMELER: SEBZE, PH, SU TUTMA KAPASİTESİ, SİNEREZ, KEFİR

Page 44: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

44

BASINÇ YARASI RİSK DEĞERLENDİRME ÖLÇEKLERİNİN GEÇERLİLİK VE

GÜVENİRLİKLERİNİN İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Elçin EFTELİ1,

1MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ HEMŞİRELİK BÖLÜMÜ,

Bu derlemenin amacı literatürde sık kullanıma sahip basınç yarası risk değerlendirme ölçeklerinin geçerlilik ve

güvenirlik özelliklerine ilişkin yapılan çalışmaların değerlendirilmesidir.

Giriş: Risk değerlendirme ölçeklerinin kullanılması, basınç yarası gelişimi açısından risk altında olan bireyleri

belirlemek için yapılan değerlendirme sürecinin önemli bir bileşenidir. Basınç yarası risk değerlendirme

ölçeklerinin kullanılması için psikometrik özelliklerinin analiz edilmiş olması gerekmektedir. Bir ölçeğin

psikometrik özellikleri; güvenirlik, geçerlilik ve geçerliliğin bileşenleri olan duyarlılık, özgüllük ve öngörü

değeridir. Bu derlemenin amacı literatürde sık kullanıma sahip basınç yarası risk değerlendirme ölçeklerinin

geçerlilik ve güvenirlik özelliklerine ilişkin yapılan çalışmaların değerlendirilmesidir. Gelişme: MEDLINE,

Elsevier ve Google Scholar veri tabanlarında “basınç yarası”, “basınç ülseri” “risk değerlendirme” anahtar kelimeleri ile İngilizce ve Türkçe yayınlanmış makaleler taranarak bu alanda yapılmış 29 çalışmaya ulaşıldı.

Elde edilen çalışmalardaki ölçeklere ait Cronbach’s Alfha katsayıları, duyarlılık ve özgüllük değerleri

değerlendirildi. Sonuç: Değerlendirmeye alınan tüm ölçeklerin Cronbach’s Alfha katsayılarının 0.81 ile 0.99

arasında olduğu belirlenmiştir. Braden ölçeğinin duyarlılığının yoğun bakım hastalarında %83.8 ile %97

arasında, evde ya da uzun süreli bakım hastalarında %50 ile %100 arasında, akut bakım alanlarında ise %38.9 ile

%72.7 arasında değiştiği belirlenmiştir. Bu sonuçlar Braden ölçeğinin yoğun bakım hastalarında daha duyarlı

olduğunu, akut ve uzun süreli bakımda ise daha az duyarlılığa sahip olduğunu göstermektedir. Norton ölçeğinin

ise duyarlılığı %89 ile %16 arasındadır. Braden ölçeğinin özgüllüğünün yoğun bakım hastalarında %26 ile

%83.3 arasında, evde yada uzun süreli bakım hastalarında %34.2 ile %77.8 arasında, akut bakım alanlarında ise

%29.6 ile %100 arasında değiştiği belirlenmiştir Norton ölçeğinin özgüllüğü ise %31 ile %94 arasındadır. Geniş

ölçüde kullanılması önerilen bazı basınç yarası risk değerlendirme ölçeklerinin güvenirliklerinin yüksek olmasına rağmen duyarlılık ve özgüllük özellikleri açısından birbirlerine göre üstünlükleri ve zayıflıkları olduğu

görülmektedir. Bu nedenle farklı hasta gruplarında riskli hastaları belirleme ve koruyucu önlemleri almada

etkisiz ve yetersiz kalabilecekleri söylenebilir. Bu doğrultuda basınç yarası gelişimiyle gerçekten bağlantılı,

kanıta dayalı faktörleri içeren ölçekler geliştirilmesi önerilebilir.

ANAHTAR KELİMELER: BASINÇ YARASI, RİSK DEĞERLENDİRME, GEÇERLİLİK, GÜVENİRLİK

Page 45: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

45

BAZI EKMEKLİK BUĞDAY TARLA PAÇALLARININ İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

İrfan ÖZBERK1, Mesude DİNÇ2, Fethiye ÖZBERK3,

1Harran Üniv. Zir. Fak. Tarla Bölümü, 2Harran Üniv. Fen Bil. Enst., 3Akçakale Meslek Yüksek Okulu,

Bu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilen yerli ve yabancı orijinli çeşitlerin farklı oranlar ve

kombinasyonlarda karışım olarak ekilerek hem tarımsal özellikleri hem de elde edilen karışım buğdayların

değirmencilik ve fırıncılık özellikleri belirlenerek karışım halinde ekimin çiftçiler için karlı olarak

uygulanabilirliğinin araştırılması amaçlanmıştır.

Araştırma sonuçlarına göre verim konusunda yalın çeşitlerin(684 kg/da) karışımlardan(674 kg/da) daha verimli

olduğu ancak karışımlardan K1 (706 kg/da) ve K4 (710 kg/da) konularının genel ortalamadan daha yüksek verim

verdiği anlaşılmıştır. Ana verim öğeleri bakımından karışımların yalın çeşitlerden daha üstün olduğu

görülmüştür. Kalite özelliklerinden un randımanının karışımlarda(%69,4) yalın çeşitlerden (%68,8) daha yüksek

olduğu, kül oranın karışımlarda (%0.878) yalın çeşitlerden (%0.887) daha düşük olduğu, protein oranın (%)

ortalamasının karışım ve yalın çeşit ortalamalarında aynı olduğu (%14,3), gluten miktarının karışımlarda

(%29,9.) yalın çeşitlerden (%30,7.) daha düşük olduğu, sedimentasyon değerlerinin (ml) karışımlarda(47 ml)

yalın çeşitlerden (47,2 ml.) daha düşük olduğu anlaşılmıştır. Verim ile metrekaredeki başak sayısı (-0.486**), başakta başakcık sayısı (-0.333**), olgunlaşma gün sayısı (-0.351**), çıkış gün sayısı (-0.334**), başakta tane

ağırlığı (-0.334**) ve bin tane ağırlığı (-0.349**) arasında önemli (P<0.01) negatif korelasyonlar saptanırken,

hektolitre ağırlığı (0.359**) önemli pozitif korelasyon (P<0.01) bulunmuştur. Karışımların ortalama dekara

gelirleri 613 TL/da iken, yalın çeşitlerin ise 629 TL/da olarak bulunmuştur. Karışımlara ve yalın çeşitlere ait

ortalamalar göz önünde bulundurulduğunda, karışımlarda en yüksek gelir K4 (% 30 Adana 99 + % 50 Sagittario

+ % 20 Odeskaya) konusundan elde edilmiştir(650 TL/da).

K4 konusunun verim, kalite ve dekara gelir yönünden yalın çeşitler ile rekabet edebileceği ve çiftçiye tavsiye

edilebileceği anlaşılmıştır

ANAHTAR KELİMELER: EKMEKLİK BUĞDAY, TARLA PAÇALLARI, TARIMSAL VE KALİTE

ÖZELLİKLERİ, KARLILIK

Page 46: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

46

BAZI ENTOMOPATOJEN NEMATODLARIN [STEİNERNEMA FELTİAE (09-31 İSOLATE)

AND HETERORHABDİTİS BACTERİOPHORA (09-43 İSOLATE)] PATATES BÖCEĞİ

[LEPTİNOTARSA DECEMLİNEATA (SAY) (COLEOPTERA: CHRYSOMELİDAE)]'NE

KARŞI ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Niyazi GÜLEÇ1, İlker KEPENEKCİ1, Turgut ATAY1, Hayriye Didem SAĞLAM2,

1Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, 2Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi,

Patates Böceği [Leptinotarsa decemlineata (Say) (Coleoptera: Chrysomalidae)] (PB) patates zararlıları içerisinde

en önemlilerinden birisi olup önemli miktarda ürün kayıplarına neden olmaktadır. Bu zararlının kontrolü için

kimyasal mücadele yöntemleri yaygın şekilde kullanılmaktadır. Yoğun pestisit kullanımının sonucu olarak çevre

ve insan sağlığında direk veya dolaylı olarak olumsuz etkiler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle son yıllarda

kimyasal mücadeleye alternatif yöntemler üzerinde durulmaktadır. Biyolojik mücadele kapsamında

değerlendirilen entomopatojen nematod, fungus ve bakteriler bu kapsamda en fazla çalışılan gruplardandır.

Bunlar içerisinden entomopatojen nematodlar (EPN) konukçularını aktif olarak arayan tek gruptur. Bu çalışmada

iki Türkiye izolatı olan ve daha önce laboratuar şartlarında yürütülen çalışmalarda etkinliği ortaya konulan

Steinernema feltiae (09-31 izolat) ve Heterorhabditis bacteriophora (09-43 izolat)’nın PB’ne karşı etkinliği

ortaya konulmuştur.

Çalışmalar serada saksı denemesi şeklinde yürütülmüştür. Hem yeşil aksam hem de toprak uygulamalarında 25

IJs cm-2 olacak şekilde uygulama yapılmıştır. Kadavra uygulamalarında ise EPN’ler ile enfekte edilmiş Galleria

mellonella larvaları bitkilerin bulunduğu saksılar içerisine 2-3 cm derinlikte ve 2’şer adet olacak şekilde

yerleştirilmiştir.

Elde edilen sonuçlara göre toprak uygulamalarındaki en yüksek ölüm oranı S. feltiae (09-31 izolat) (65,23±4,45

ve 77,33±2,59)’da elde edilmiştir. Diğer uygulamalarda (yeşil aksam ve kadavra) ise düşük etki görülmüştür.

Kadavra uygulamalarındaki ölüm oranı %40’ı geçmemiş olup en yüksek ölüm oranı H. bacteriophora (izolat 09-43)’da %37,40±8,88 olarak belirlenmiştir. Yeşil aksam uygulamalarında da etki %30’un üzerine çıkmamış ve en

yüksek etki yine H. bacteriophora (izolat 09-43)’da 29,14±6,09 olarak bulunmuştur.

Elde edilen sonuçlara göre S. feltiae (izolat 09-31)’nın topraktaki etkinliği tarla şartlarında da ortaya

konulmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: ENTOMOPATOJEN NEMATODLAR, STEİNERNEMA,

HETERORHABDİTİS, PATATES BÖCEĞİ, LEPTİNOTARSA DECEMLİNEATA, BİYOLOJİK KONTROL

Page 47: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

47

BAZI STANDART VE YEREL NAR ÇEŞİTLERİNİN ŞANLIURFA KOŞULLARINDAKİ

POMOLOJİK VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Gökhan AKKUŞ1, Ferhad MURADOĞLU2, SİBEL AKKUŞ BİNİCİ3,

1GAP TARIMSAL ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ, 22Abant İzzet BAYSAL Üniversitesi Ziraat ve

Doğa Bilimleri Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü , 3AP TARIMSAL ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ,

Özet Nar (Punica granatum L.) meyvesi sahip olduğu besin ve sağlık değeri yanından gıda ve işleme

endüstrilerinde kullanılması ayrıca jöleler, boyalar ve kozmetik ürünlerin üretiminde ham madde olarak

kullanılan önemli bir meyve türüdür. Bu araştırma, Şanlıurfa yöresinde yetiştiriciliği yapılan standart ve yerel nar çeşitlerinin pomolojik ve kimyasal içeriklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. İncelenen standart ve yerel

çeşitlerde pomolojik özelliklerinden meyve ağırlığı 261-585 g; meyve kabuk kalınlığı 2.96-4.49 mm; kaliks boyu

21.78-31.24 mm olarak belirlenmiştir. Ayrıca SKÇM 14.0-17.1 ve pH 2.79-2.92 gibi bazı kimyasal özellikler de

tespit edilmiştir. Bunun yanında incelenen standart ve yerel çeşitlerin meyve eni, boyu, meyve hacmi, kalliks

yarıçapı, çekirdek sertliği, dane randımanı, üst odacık sayısı, alt odacık sayısı ve daneleme kolaylığı gibi

özellikleri belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: NAR, KİMYASAL ÖZELLİKLER, ŞANLIURFA

Page 48: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

48

BAZI SU KAYNAKLARINDAN SALMONELLA BAKTERİYOFAJININ İZOLASYONU VE

TANIMLANMASI

Sözel Bildiri / Gida

Işıl VAR1, Behzad HESHMATI2,

1Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Çukurova Üniversitesi, 01330, Sarıçam, Adana-Türkiye, 2Fen

Bilimleri Enstitüsü, Biyoteknoloji Anabilim Dalı, Çukurova Üniversitesi, 01330, Sarıçam, Adana-Türkiye,

Bakterilerin doğal antibiyotikleri olan bakteriyofajlar veya fajlar bakterilerin virüsleri olup zorunlu parazitlerdir.

Konak spesifitesi genel olarak suş, tür veya nadiren gen veya sınıf seviyesinde sağlanır. Fajlar konakçı hücre

içerisinde çoğalma yeteneğine sahip oldukları için bakteri üzerine faj uygulamalarında bakterilerin

parçalanmasına ve sonunda bakterilerin ölümüne neden olurlar. Bugüne kadar faj uygulamalarının güvenli olduğu ve insanlar için toksik olmadığı bilinmektedir. Faj konusunda araştırma yapan bilim adamları

çalışmalarını, fajları sağlık sektörünün yanı sıra gıda güvenliğinin sağlanması konusunda da incelemeler

yapmasına yöneltmiştir. Bakterilerin doğal düşmanı olarak görülmekte olan bakteriyofajlar; Salmonella, gibi

tehlikeli gıda kaynaklı patojenlerin kontrolünde geniş ölçüde kullanılabilen ajanlar olarak değerlendirilmektedir.

Salmonella Enterobacteriaceae familyasına ait, dünya çapındaki gıda kaynaklı hastalıkların önemli

nedenlerinden biri olup, gastrointestinal enfeksiyona neden olan bir patojenidir. Günümüzde diğer bir çok

patojende olduğu gibi Salmonella'nın bir çok türünde antimikrobiyallere ve özellikle ilaca karşı direnç büyük bir

problem olmaya başlamıştır. Antibiyotiklerin yerine kullanılabilecek bir alternatif olarak

bakteriyofajlarınkullanılması söz konusu olabilmektedir. Özellikle antibiyotiğe dirençli bakterilerin

enfeksiyonlarının tedavisinde litik fajların kullanımı; faj terapisi kapsamında ele alınmaktadır. Salmonella

bakteriyofajları atık su tesisleri, kanalizasyon, gübre, dışkı ve dışkı içerikleri gibi farklı kaynaklardan izole

edilebilmektedir. Bu nedenle bu çalışmada, Adana çevresinde var olan bazı su kaynaklarında Salmonella bakteriyofajının varlığının gösterilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla faj izolasyonu yapılmış, vejetatif hücreler

üzerine etkisi gösterilmiş ve bu fajların tanımlamaları yapılmıştır.

Bu çalışmada, Salmonella bakteriyofajlarının izolasyonu için kanalizasyon, nehir ve göl suları kullanılmış ve toplamda 8 adet su örneği toplanmıştır. PSCs1, PSDs1 ve PSCs2 olarak adlandırılan Salmonella fajları sadece

kentsel kanalizasyon sistemlerinden izole edilmiş ve morfolojik olarak tanımlanırken, TEM mikroskobu

yardımıyla görselleştirilip karakterize edilmiştir. PSCs1 ve PSDs1'in kasılabilen kuyrukları ve icosahedral yapısı

Myoviridae familyasının morfolojik özelliklerini gösterirken, PSCs2'nin uzun kuyruklu ve icosahedral yapısında

olması nedeniyle Siphoviridae familyasına ait morfolojik özellikler gösterdiği görülmüştür.

Bu çalışmada, kentsel kanalizasyon sistemlerinden izole edilen PSCs1, PSDs1 ve PSCs2 üç farklı Salmonella

bakteriyofajın etkileri gıda ve su örneklerinden izole edilen Salmonella vejetatif hücreleri üzerine denenmiş ve

%100 etkili olduğu gösterilmiştir. Sonuç olarak, fajların insan, hayvan ve bitki hastalıklarında bakteriyel

patojenlerin hedeflenen biyolojik kontrolü için potansiyel sağladığı gözlemlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: SALMONELLA BAKTERİYOFAJ, ATIK SU, MORFOLOJİ, TEM

(TRANSMİSSİON ELECTRON MİCROSCOPY)

Page 49: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

49

BAZI TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLERDEN ELDE EDİLEN ESANSİYEL YAĞLARIN

GIDA KAYNAKLI PATOJENLER ÜZERİNE ANTİBAKTERİYEL ETKİSİ

Sözel Bildiri / Gida

Seda ALTUNTAS1, Aycan CINAR1, Oya KACAR2,

1Bursa Teknik Üniversitesi, 2Uludağ Üniversitesi,

Dünya çapında sayısız tıp ve bilim merkezi, patojenlerin antibiyotik direncini, insan ırkını tehdit eden en ciddi

kriz olarak görmektedir. Geçmişte atalarımızın esansiyel yağ, biyoaktif bileşen, fenolik bileşik, antioksidan,

antimikrobiyel gibi kavramları bilmeden hastalıkları iyileştirmede kullandıkları bitkiler, bugün aynı amaçla

yeniden önem kazanmıştır. Artan antibiyitok direnci nedeniyle, bakteri ve mantar enfeksiyonlarını kontrol etmek

için güvenli ve doğal yöntemler gereklidir. Bitkiler ve esansiyel yağları potansiyel yararlı antimikrobiyel ve antifungal bileşiklerdir. Ayrıca, bu bitkiler ve yağlar çok güçlü aromatik lezzet arttırıcılardır. Bitkisel esansiyel

yağların ana bileşenleri olan monoterpenler, karbonhidratlar, alkoller, fenoller, aldehitler ve ketonlar bu

bitkilerin biyolojik aktiviteleri ve kokularından da sorumludurlar. Bu çalışmada, tıbbi ve aromatik bitkiler olarak

bilinen biberiye (Rosmarinus officinalis L.), adaçayı (Salvia officinalis L), reyhan (Ocimum basilicum L) ve iki

nane türünden (Mentha piperita L, Mentha spicata L) elde edilen esansiyel yağlarının başlıca gıda kaynaklı

patojenler olan Staphylococcus aureus, Escherichia coli ve Listeria monocytogenes üzerindeki etkisi

araştırılmıştır.

Sonuçlar, M. piperita ’dan elde edilen esansiyel yağın test edilen tüm bakterilere karşı antimikrobiyel

aktivitesinin en yüksek olduğunu göstermiştir. Buna karşılık, M. spicata diğer nane yağına göre tüm bakterilerde

daha düşük bir inhibitör etki göstermiştir. L. monocytogenes biberiye ve adaçayı esansiyel yağlarına karşı en

dirençli bakteridir (zon oluşumu görülmedi).

Bu çalışma, bitkilerin antimikrobiyel aktivitelerinin bakteriyel türe bağlı olduğunu ve aynı cinse ait farklı bitki

türlerinin de inhibitör aktivitelerinin farklı olabileceğini ortaya koymuştur. Sonuç olarak, bazı tıbbi ve aromatik

bitkilerin esansiyel yağlarının kullanımı, gıdaların mikrobiyolojik kalitesini iyileştirmede yararlı olabilir.

ANAHTAR KELİMELER: İNHİBİTÖR AKTİVİTE, TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER, ESANSİYEL

YAĞ, GIDA KAYNAKLI PATOJENLER

Page 50: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

50

BEESELF: KOLONİ YÖNETİMİ VE ÇÖZÜMLERİ SİSTEMİ

Sözel Bildiri / Tarim

Mustafa KÖSOĞLU1, Babacan UĞUZ2,

1Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, 2Bab Görüntü Analiz Sistemleri,

Beeself arıların davranışının, gelişiminin ve veriminin matematiksel modelleme yöntemiyle teşhis edilmesini

sağlayan, koloni yönetimi için bir sistem yazılımıdır.

ANAHTAR KELİMELER: KOLONİ YÖNETİMİ, ARICILIK, SİSTEM YAZILIMI

Page 51: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

51

BESİN ALIMINDA FARKLI BİR BOYUT: HEDONİK BESLENME

Sözel Bildiri / Saglik

Büşra BAŞAKCI1, Dilek ONGAN2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, 2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi,

İhtiyaçların tatmini amacıyla soyut veya somut gereksinimlerin giderilmesi olan tüketim; yalnızca bir ürünü

temin etmek, ürünü temin ederken ürünle alakası olmayan ihtiyaçları da temin etmek veya öncelikli olarak

ürünle alakası olmayan ihtiyaçları temin etmek için yapılır. Öncelikli hedefin ürünle ilgisi olmayan ihtiyaçlar

olduğu hedonik tüketim, başlıca gıda ürünleri olmak üzere her alanda artarak devam etmektedir. Besinlerin

vücudun enerjiye ihtiyacının olmadığı durumlarda bile sadece haz almak için tüketilmesi hedonik beslenme

olarak adlandırılmaktadır. Hedonik beslenmenin artmasında sosyolojik, fizyolojik ve psikolojik pek çok faktör

rol oynamaktadır. Bu derlemenin amacı hedonik tüketimi etkileyen farklı faktörleri içeren genel bir çerçeve

çizmek ve Türkçe literatüre bu alanda katkı sağlamaktır. Bu amaçla PubMed, Google Scholar, Web of Science veri tabanları esas alınarak alandaki literatür taranmıştır. Taramada “hedonik tüketim” “hedonik beslenme”

“hedonik açlık” “yeme bağımlılığı” anahtar sözcükleri ve bu sözcüklerin ingilizce karşılıkları kullanılmıştır.

Tarama sonuçlarında güncel yayınlar ve tekrar edilebilirliği olan veriler gözden geçirmeye dahil edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: HEDONİK AÇLIK, İŞTAH, YEME BAĞIMLILIĞI, DOPAMİN, SEROTONİN

Page 52: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

52

BETA - SİTRONELLOL VE (-)-MENTON MONOTERPENLERİNİN İNSAN MEME

KANSERİ (MCF-7) HÜCRE HATTINDA SİTOTOKSİK ETKİLERİNİN İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

SEVCAN MAMUR1,

1Yaşam Bilimleri Uygulama Ve Araştırma Merkezi, Gazi Üniversitesi, 06830, Ankara, Türkiye,

Monoterpenler, ilaç, gıda veya kozmetik endüstrisinde kullanılan, bitki esans yağlarının ana bileşenleridir.

Birçok terpenoid, antialerjik, antiviral, anti-inflamatuar ve antikanser gibi çeşitli farmakolojik aktiviteler sergiler.

Bazı araştırmacılar terpenlerin, önemli kanser kemopreventif ve kemoterapötik ajanlar olduğunu ortaya

koymuştur. Birçok terpenin sitotoksik etkisinden dolayı, bu bileşiklerin kanser hücrelerinin hayatta kalmasını

önlediği öne sürülmektedir. Bununla birlikte, bu bileşiklerin insan meme kanseri (MCF-7) hücreleri üzerine sitotoksik etkileri ile ilgili veriler sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı, Beta-sitronellol (BS) and (-)-Menton (MNT)

monoterpenlerinin potansiyel sitotoksik etkilerini MCF-7 hücre hattında 24 ve 48 saat muamale sürelerinde MTT

testi ile incelemektir.

MCF-7 hücrelerine BS (2, 10, 50, 250, 1250 μg/mL) ve MNT (16, 80, 400, 2000, 10.000 μg/mL)’nin farklı

konsantrasyonları uygulanmıştır.

BS ve MNT, 24 saatlik uygulama süresinde tüm konsantrasyonlarda, (%) hücre canlılığını önemli düzeyde

azaltmıştır. Ayrıca 48 saatlik uygulamada, BS (250, 1250 μg/mL) ve MNT (16, 400, 2000, 10.000 μg/mL) (%)

hücre canlılığını anlamlı oranda düşürmüştür. BS’nin hücrelerin yüzde 50’sini öldüren (IC50) değeri 24 saatlik uygulamada 1250 μg/mL, 48 saatlik uygulamada ise 250 μg/mL konsantrasyonudur. Bununla birlikte MNT’nin

IC50 değeri, 24 saat için 80 μg/ mL’lik konsantrasyon, 48 saat için 2000 μg/ mL’lik konsantrasyon olarak

belirlenmiştir.

Sonuç olarak; BS ve MNT, MCF-7 hücreleri üzerinde her iki muamele süresinde de sitotoksik etki göstermiştir.

Farklı hücre hatları kullanılarak sitotoksisitenin belirlenmesine yönelik daha fazla çalışma yapılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: MONOTERPEN, ΒETA-SİTRONELLOL, (-)-MENTON, MCF-7, MTT TESTİ

Page 53: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

53

BİOEFFİCACY OF PLANT ESSENTİAL OİLS AGAİNST FUSARİUM WİLT OF PEAS

Sözel Bildiri / Tarim

Asfand IQBAL1, Aamir Shahzad GONDAL2, Gulshan IRSHAD1, Farah NAZ1,

1Department Of Plant Pathology, PMAS Arid Agriculture University, Rawalpindi, Pakistan, 2ANİMAL CARE

SCİENCES, LAHORE, PAKİSTAN,

Field surveys of University Research Farm Koont, PMAS Arid Agriculture University Rawalpindi and National

Agriculture Research Centre Islamabad confirmed Fusarium wilt of peas caused by Fusarium solani was 100%

prevalent in these locations. A total of 25 samples were collected and eighteen isolates of Fusarium solani were

recovered on potato dextrose agar (PDA) medium. Pathogenicity test was carried out to confirm the virulence of

recovered isolates.

The effect of different concentrations essential oils from clove, cumin, neem and tasmanian bluegum on the

growth of highly virulent isolate Fusarium solani was evaluated in vitro. Experiment was done in a completely

randomized design with four replications. Each treatment was applied to the fungus by diffusing through a paper

disc loaded with each treatment placed in the center of a plate containing PDA medium inoculated with spore

suspension of the fungus. Measuring the average diameter of F. solani growth inhibition zone around the paper

discs loaded with each of the treatments indicated all concentrations of essential oils significantly inhibit mycelial growth of the fungus compared to the negative control. Essential oil from tasmanian bluegum was most

effective followed by neem and clove while cumin essential oil was least effective. Results obtained highlight

the importance of this subject as it can offer the possibility of using plant essential oils in disease management

against soil-borne pathogens.

ANAHTAR KELİMELER: FUSARİUM SOLANİ, BİOLOGİCAL CONTROL, ESSENTİAL OİLS, PEA,

PİSUM SATİVUM

Page 54: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

54

BİR KÖPEKTE UNİLATERAL NEFREKTOMİ VE SİSTOTOMİ İLE SAĞALTILAN

ÜROLİTHİASİS VE NEFROLİTHİASİS OLGUSU

Sözel Bildiri / Saglik

Zeynep BOZKAN1, Zeynep BİLGEN ŞEN1, Gamze Sevri EKREN AŞICI2, Burak BULUT1, Murat

SARIERLER1, Ali BELGE1,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı, Aydın, 2Adnan Menderes

Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Aydın,

Ürolithiasis üriner sistemde bulunan taşların sebep ve etkileri için kullanılan genel bir terimdir. Bu sendrom,

kalıtsal veya kongenital olabileceği gibi idrarla atılan metabolitlerin presipitasyonuna neden olan edinsel

patofizyolojik faktörlerden de kaynaklanabilir.

Olguyu, iştahsızlık, zayıflama ve çevreye karşı ilgisizlik yanı sıra son birkaç gündür hematüri ve strangüri

şikayeti ile kliniğe getirilen 25 kg canlı ağırlığında, 8 yaşlı, erkek Boxer ırkı köpek oluşturdu. Yapılan klinik ve

radyolojik muayeneler sonucunda hastada idrar kesesi ve böbrek düzeyinde büyük boyutlu taşlar bulunduğundan

şüphe edildi. Hastaya cerrahi girişim planlandı.

Abdomene paramedian laparatomi ile ulaşıldı. İnspeksiyonda sol böbreğin daha büyük, koyu renkte ve damarlı

yapısı, palpasyonda ise büyük taşların varlığı ile böbrek korteksinin inceldiği tesbit edildi. Böbreğe küçük bir

ensizyon ile nefrotomi yapıldı, taş görüldü, ancak taşın çıkarılamayacağı düşünülerek total nefrektomi

yapılmasına karar verildi. Ayrıca idrar kesesinde bulunan taşlar sistotomi yapılarak uzaklaştırıldı. Analiz sonuçlarına göre, kalsiyum-fosfat-karbonat taşı oldukları tespit edildi. Postoperatif dönemde 7 gün süreyle

cefazolin sodium (20 mg/kg, IM BID) ve diyet mama (Hills® Prescription diet s/d) önerildi.

Postoperatif 7. ve 21. gün kontrollerinde hastanın tüm kan değerlerinin normale döndüğü, iştahının düzeldiği,

idrar yapmakla ilgili bir probleminin kalmadığı görüldü. Hasta 1 yıl süreyle takip edildi ve bu süre zarfında

herhangi bir nüks ile karşılaşılmadı.

ANAHTAR KELİMELER: BÖBREK, CERRAHİ, DİYET, KALSİYUM-FOSFAT-KARBONAT TAŞLARI,

KÖPEK

Page 55: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

55

BİTKİ HASTALIKLARINA KARŞI BİYOLOJİK MÜCADELE ÇALIŞMALARINDA

KULLANILAN MİKROORGANİZMALARIN İNSAN SAĞLIĞI AÇISINDAN TAŞIDIĞI

RİSKLER

Sözel Bildiri / Tarim

Ümit ÖZYILMAZ1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Aydın, Türkiye,

Bu çalışmanın amacı; bitki hastalıklarına karşı biyolojik mücadele çalışmalarında kullanılan

mikroorganizmaların insan sağlığı açısından taşıdığı riskleri ortaya koymak, konu üzerinde çalışanların dikkatini

bu noktaya çekmek ve bundan kaçınmak için neler yapılabileceğini tartışmaktır.

Bitki koruma bölümünün fitopatoloji bilim dalı bitkilerde hastalıklara neden olan mikroorganizmalar üzerine

yoğunlaşmıştır. İstisnaları bulunmakla birlikte, genel anlamda, bitkilerde hastalık oluşturan etmenler

memelilerde hastalık meydana getirmezler. Ancak, çürümüş bitki parçaları ya da; işlenmiş, işlenmemiş, depolanmış veya tüketime hazır hale getirilmiş bitkisel ürünler üzerinde insan ile ilişkisi bulunan ve onları ciddi

düzeyde hastalandıran çeşitli mikroorganizmalar bulunabilmektedir. Fitopatoloji laboratuvarlarında çalışan

araştırıcılar bitki patojenleri ile çalıştıkları için çalışma alışkanlıkları açısından tıp ya da veterinerlik alanında

çalışanlara göre kendilerini daha güvende hissetmektedir.

Bitki hastalıklarının bitkiden izolasyonunda ve tanılanmasına kadar yapılan çalışmalarda gerek izolasyondan

gerekse kontaminasyon yoluyla gelip besi yerlerinde büyük kitleler halinde gelişen konu dışı çok çeşitli

mikroorganizma grupları vardır. Bununla birlikte, bitki hastalıklarına karşı yararlı mikroorganizmaların

kullanıldığı bir savaş yöntemi olan biyolojik mücadelede; bitki, kök, toprak, su gibi çeşitli kaynaklardan izole

edilen çok çeşitli mikroorganizmalar üzerinde çalışılmaktadır. Petride yapılan ikili kültür çalışmalarıyla

patojenlere etkili biyolojik savaş elemanı mikroorganizmalar (BSE) ile karşılaşmak çok olağandır. Bu

mikroorganizmaların ne olduğu çoğunlukla tanılamaya yönelik bazı çalışmaların sonunda belli olmaktadır.

Hatta, bu BSE’ler çalışmalar sırasında kitle şeklinde üretilerek, bitkiler üzerinde püskürtme/içirme gibi birçok

yöntemle izole edilmemiş koşullarda değerlendirilmektedir. Literatüre bakıldığında, bazı BSE’lerin isimleri aynı

zamanda insan hastalıkları ile de anılmaktadır. Bu mikroorganizmalar özellikle bağışıklık sistemi zayıflamış

insanlarda fırsatçı patojen olarak bilinirler ve ciddi zararlara neden olurlar.

Her ne kadar bu BSE’ler ruhsatlama aşamasını geçip son pestisit aşamasına ulaşamasa da, çalışmaların başında

elenmesi hem işgücü açısından hem de araştırıcıların sağlığı açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle

yapılabilecek ön testler ile bu BSE’ler bitki hastalıklarına antimikrobiyal etki göstermiş olsalar bile çalışmaların

başında elenmelidir. Ayrıca her ne kadar bitki ile ilgili mikroorganizmalarla ilgilense de fitopatoloji laboratuvarında yapılan rutin çalışmalarda da bu tür mikroorganizmalar ile karşılaşılabileceği akıldan

çıkarılmamalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: BİYOLOJİK SAVAŞ, BİTKİ KORUMA, FİTOPATOLOJİ, İNSAN PATOJENİ,

FIRSATÇI

Page 56: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

56

BİTKİ VE BİTKİSEL ÜRÜNLERİN GÖZ ÜZERİNDEKİ İSTENMEYEN ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Ayşe İpek AKYÜZ ÜNSAL1, Buket DEMİRCİ2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, 2Adnan Menderes Üniversitesi, Tıbbi

Farmakoloji Anabilimdalı,

Bitkisel ürünlerin popularitesi artmakta ve pek çok zor klinik durumun tedavisi için yeni umutlar vaat

etmektedir; ancak yanılgı olarak tedavinin güvenli bir yolu olarak kabul edilirler. Bununla beraber, yan etkilerini

düşünmeksizin kazara ya da besin desteği olarak maruziyet de mümkündür.

Bu yayında, pek çok bitkisel ürünün göz üzerine olan güvenliği, internet taraması ile gözden geçirilerek,

farkındalıkları arttırmak amaçlandı. Bu derleme başlıca insan vaka raporlarına dayanmakta, hayvanlardan elde

edilen raporlara veya deneysel çalışmalara yer verilmemiştir.

Bitki ve ürünlerinin yan etkileri ile ilgili vaka raporları pek çok farklı ülkeden bildirilmektedir; tahmin edileceği

üzere her kültür bitkilerin mucizevi tedavi edici gücünü umut etmekte ve inanmaktadır. Bu raporların kimisinde

ciddi kalıcı hasarlardan söz edilmektedir.

Herhangi bir molekülün ilaç adını almadan önce aşama aşama araştırılması gerektiği düşünülürse,

araştırılmaksızın kullanımda olan bu ürünler tüm dünyada yeni bir problem doğuruyor gibi görülmektedir. Buna

ilaven, bazı bitki ve ürünlerinin tüketilmesi, hastaların gerçek semptomlarını maskeleyerek, klinisyeni

yanıltabilir.

ANAHTAR KELİMELER: GÖZ, ZEDELEYİCİ, BİTKİSEL TEDAVİLER, FİTOTERAPİ, BİTKİ İZLEM

Page 57: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

57

BİYOGAZ İÇERİSİNDEKİ HİDROJEN SÜLFÜRÜN (H2S) BİYOLOJİK

DESÜLFÜRİZASYON METODU İLE GİDERİMİ

Sözel Bildiri / Cevre

Serdar KOYUNCU1, Sema ARIMAN2,

1Konya Büyükşehir Belediyesi, KOSKİ Genel Müdürlüğü, Konya/Turkey, 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi/Samsun

Üniversitesi, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü, Samsun/Turkey ,

Biyogazın enerji seviyesinin yükseltilmesi, taşınabilir hale getirilmesi ve taşıtlarda yakıt olarak kullanılabilmesi

için içinde enerji seyreltici olan, basınç altında depolama güçlüğü oluşturan ve nakil sistemlerinde korozyona

neden olan maddelerden arındırılması gerekmektedir. Biyogazın gaz motorları vasıtası ile elektrik enerjisine

dönüştürülmesi aşamasında biyogaz bünyesinde bulunan Hidrojen Sülfür (H2S) biyogazın yakılması esnasında SO2/SO3 haline dönüştüğünden biyogazdan giderilmesi gerekmektedir. Konya kentsel atıksu arıtma tesisi

1.000.000 kişi eşdeğeri nüfus ve 200.000 m3/gün atıksu debisine sahip, proseslerinde oluşan arıtma çamurları,

mezofilik anaerobik çamur çürütücülerinde stabilizasyonu ile biyogaz ve enerji geri dönüşümü sağlamaktadır.

Bu çalışmada, anaerobik çürütücü çıkışında toplanan biyogazın içerisindeki Hidrojen Sülfürün (H2S)’in gerçek

ölçekli Biyolojik Desülfürizasyon Prosesi ile giderimine ilişkin proses veriminin ortaya konulması

amaçlanmıştır.

Çalışmada; anaerobik çamur çürütücülerde (mezofilik) üretilen biyogaz debisi ve içerisindeki H2S ile Biyolojik

Desülfürizasyon Prosesinin H2S giderim verimi mevsimsel olarak incelenmiştir. Yapılan ölçümlerin aylık

ortalama değerleri hesaplanarak gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. Bir yıl süre ile elde edilen veriler; üretilen

ortalama biyogaz debisi 18.000 – 22.000 m3/gün, üretilen biyogazın içerisindeki H2S konsantrasyonu 1.500 –

5.500 ppm ve Biyolojik Desülfürizasyon Prosesi çıkışındaki H2S konsantrasyonu ise 0 – 200 ppm aralıklarında

ölçülmüştür.

Bu çalışmada; Mevsimsel sıcaklık değişimi ile H2S konsantrasyonu ve Biyolojik Desülfürizasyon Prosesinin

verimi arasındaki ilişki incelenmeye çalışılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, mevsimsel sıcaklık değişimi ile

oluşan H2S arasında bir ilişki bulunmadığı belirlenmiştir. Biyolojik Desülfürizasyon Prosesinin veriminin ise

giriş H2S konsantrasyonuna bağlı olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca, üretilen biyogaz içerisindeki H2S

konsantrasyonları genellikle çok yüksek değerlerde olmasına rağmen, Biyolojik Desülfürizasyon Prosesi

çıkışındaki H2S konsantrasyonlarının istenen standart değerin ( ≤ 250 ppm) çok altında gerçekleştiği

gözlenmiştir. Sonuç olarak, tesiste anaerobik çamur çürütücülerin verimli işletildiği ve gerçek ölçekli Biyolojik

Desülfürizasyon Prosesinde % 96–100 aralığında verim elde edildildiği belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: HİDROJEN SÜLFÜR GİDERİMİ, DESÜLFÜRİZASYON, BİYOGAZ,

BİYOLOJİK ARITIM

Page 58: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

58

BİYOTEKNOLOJİK PROSESLERDE ÖLÇEK BÜYÜTME PROBLEMLERİ

Sözel Bildiri / Gida

Hatice KALKAN YILDIRIM1, Selvi İCİL1,

1Ege Üniversitesi,

Biyoteknolojik proseslerde ölçek büyütmede yaşanan problemleri ve bu problemleri etkileyen parametreleri

tanımlamaktır.

Biyoteknolojik proseslerde ölçek büyütmede yaşanan problemlere değinilmiştir.

Biyoteknolojik süreçlerde ölçek büyütmeye üzerinde mikroorganizmanın büyüme tipi, pervane tipi ve viskozite,

sürfaktan, çözünmüş oksijen, ajitasyon ve havalandırma gibi parametrelerin etkileri gözlenmiştir.

İncelenen çalışmalar neticesinde, şartlar optimize edilip biyoteknolojik prosesleri etkileyen faktörler bilinirse ve

anlaşılırsa başarılı bir ölçek büyütme gerçekleştirilmiş olur.

ANAHTAR KELİMELER: BİYOTEKNOLOJİ, FERMENTASYON, PARAMETRE, PROBLEM, ÖLÇEK

BÜYÜTME

Page 59: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

59

BİZİ MİKROALG KURTARACAK

Sözel Bildiri / Cevre

GÖKNUR ŞİŞMAN AYDIN1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ,

Kuşkusuz, iklim, enerji ve gıda güvenliği, insanlığın bu yüzyılla yüzleştiği en büyük zorluklardır. Öte yandan,

dünyamızın karşı karşıya bulunduğu önemli sorunlardan diğer iki tanesi şüphesiz su kirliliği ve temiz su

ihtiyacıdır. 20. yüzyılda, su tüketimi dünya çapında beş kat artmıştır. Bunun anlamı, daha çok atıksu ve daha çok

su kirliliğidir. Bu nedenle arıtma performanslarını arttıracak yeni yöntem ve tekniklerin geliştirilmesi için

çalışmalar yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Ancak, yeni ve ileri arıtma sistemlerinin kullanılmasından ziyade

arıtma tesislerinin yükünün azaltılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması daha ekonomik ve etkili bir çözüm

yolu olarak gözükmektedir. Bu sayede hem yeniden kullanım ile su kaynaklarının korunması hem de atık su

yükünün azaltılması, atıksu arıtım veriminin arttırılması ve tekrar kullanımı sağlanabilir.

Mikroalgler besin zincirinin ilk halkasını oluşturması ve sucul ekosistemin en temel parçası olmasının yanı sıra;

sağlık, gıda maddesi, kozmetik, ilaç, biyo-materyal (dolgu maddesi ve biyoplastik), atık su arıtma, ağır metal

giderimi, hayvan yemi, biyo-izleme materyali ve ekotoksikolojik testler gibi birçok farklı alanda sıklıkla

kullanılırlar. Ayrıca, mikroalg tabanlı biyoyakıt üretimi son zamanlarda oldukça dikkat çekmektedir ve fosil yakıtların yerini alma potansiyeline sahiptir. Mikroalg temelli arıtma sistemleri, evsel atıkları, endüstriyel

atıkları, agro-endüstriyel atıkları ve hayvan atıklarını arıtabilir. Ayrıca, gıda işleme fabrikalarından çıkan atık

sular ve diğer tarımsal atıklar gibi diğer atıkların mikro-alg temelli arıtma sistemleri arıtılabilir. Ayrıca, ağır

metalin (kurşun, kadmiyum, cıva, kalay, arsenik vb) uzaklaştırılması için yosun bazlı arıtma sistemi de

geliştirilmektedir.

Sürdürülebilir çevre açısından: etkin maliyeti, düşük enerji gereksinimi, yararlı biyokütle üretimi, çamur

oluşumunda azalma, ağrı metallerin uzaklaştırılmasındaki başarısı ve arıtma verimliliğinin yüksek olması gibi

özellikleri sayesinde atıksu arıtımında mikroalg kullanılmasının önemli katkıları olacaktır.Görünüşe göre

mikroalg, gelecek 100 yıl içinde en temel konu olacak ve mikroalg teknolojisinin gelişmesiyle yeşil bir devrim

gerçekleşecektir.

ANAHTAR KELİMELER: MİKROALG, EKOTEKNOLOJİ, ARITMA, BİYOYAKIT

Page 60: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

60

BOLU ATMOSFERİNDE BULUNAN BİYO-AEROSOLLERİN GERÇEK ZAMANLI

KANTİTATİF PCR İLE BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Fatma ÖZTÜRK1, MERVE AKTÜRK1, NAAMA LANG-YONA2, YINON RUDICH2,

1BAIBU MMF CEVRE MUHENDISLIGI BOLUMU, 2Weizmann Institute Of Science, Department Of

Environmental Sciences,

Bu çalışmanın ana amacı Bolu il merkezinde trafiğin ve şehirleşmenin yoğun olduğu bir alana konuşlandırılan

istasyonda toplanan PM örneklerinin mikrobiyolojik kompozisyonunun belirlenmesidir

Cyanobacteria, Proteobacteria, Firmicutes, Bacteroidetes, Actinobacteria ve Ice Nucleating bacteria örneklerde

en yaygın olarak belirlenen bakteri türleri olarak bulunmuştur. Bunun yanında, Alternaria alternata,

Cladosporium cladosporioides, Epicoccum nigrum, Aspergillus ve Paecilomyces varioti örneklerde baskın olan

fungi türleridir.

Çalışmada belirlenen fungi ve bakteri türlerinin kayda değer zamansal değişim gösterdikleri belirlenmiştir.

Gözlemlenen bu zamansal değişime hava hareketlerin de etkili olduğu saptanmıştır. Çalışmanın diğer hava

kirleticilerini de içerecek şekilde daha uzun süre ile gerçekleştirilmesi biyo-aerosollerin kaynaklarının daha

yüksek hassasiyetle belirlenmesini sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: PM10, BİYO-AEROSOL, Q-PCR, BOLU

Page 61: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

61

BOLU MASİFİ (TÜRKİYE) METAGRANİTLERİ ÜZERİNDE OLUŞMUŞ BİR TOPRAK

PROFİLİNİN GENESİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Hüseyin EKİNCİ1,

1ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ TOPRAK BİLİMİ VE BİTKİ

BESLEME BÖLÜMÜMÜ,

Bolu il sınırlarına dahil olan Bolu masifi, genellikle granitik kayaçları içermekte ve doğu-batı uzanımlı

yükseltilerden oluşmaktadır. Yörede yıllık yağış 700 mm’nin üzerinde ve kış ayları yoğun kar yağışlıdır. Yağış

ve sıcaklık gibi iklim faktörlerinin yanında topoğrafik yapı, yöredeki ayrışma ve toprak oluşumuna yön

vermektedir. Bu çalışmada, metagranitler üzerinde oluşmuş bir toprak profilinde ayrışma oranları ve toprak

oluşumu incelenmiştir.

Çalışma alanında incelenen profilin açılması ve morfolojik tanımlamaları ile horizon esasına göre toprak

örneklerinin alınması Soil Survey Staff, (1993) de belirtilen esaslara göre yapılmıştır. Alınan bozulmuş toprak

örneklerinde; Toprak rengi farklı nem içeriklerinde Japon tipi Munsell toprak renk skalası ile, toprak tekstürü bozulmuş toprak örneklerinde Bouyoucos(1951) Hidrometre yöntemi ile (Gee and Bauder, 1986), elektiriksel

iletkenlik (EC), EC metre ile, pH , 1:2.5 toprak-su ve toprak-KCI karışımında cam elektrodlu digital pH metre

ile, kireç Scheibler Kalsimetresi yöntemi (Leoppert ve Suarez. 1996) ile, Katyon Değişim Kapasitesi (KDK)

sodyum asetat ekstraksiyonu (U.S. Salinity Lab. Staff, 1954) yöntemi ile, organik karbon (OC) modifiye edilmiş

Lichterfelder yaş yakma (Schlichting ve Blume, 1966) yöntemine göre yapılmıştır (Sağlam, 2008). Detay kil

analizi kalitatif olarak X-Işını Kırınımı (XRD) yöntemine göre ÇOMÜ Merkez laboratuvarında yapılmıştır

(Whitting ve Allardice, 1986). SEM analizleri katı ve film halindeki numunelerin altın veya karbon kaplama

işlemine tabi tutulduktan sonra yüzey analizleri ve EDS sistemi ile de element dağılım analizleri yapılmıştır.

Total elementlerin oksit formları, 60 oC de kurutulan ve 80 mesh’lik elekten elenen 80 g’lık toprak örneklerinde

XRF ile belirlenmiştir. İncelenen toprak profili, morfolojik tanımlamalar ve laboratuvar analiz sonuçlarına göre

(Soil Taxonomy, (2014) uluslararası toprak sınıflandırma sistemine göre sınıflandırılmıştır.

Bu amaçla kimyasal alterasyon indeksi (CIA), bazlar/R2O3 ve plajioklas alterasyon indeksi (PIA) gibi indeksler

kullanılmıştır. Bunun yanında toprak profilinin bazı horizonlarında XRD analizleri de yapılmıştır. İncelenen

profilde CIA indeksi 65,9-79,99 arasında, PIA indeksi 54,07-67,1 arasında ve bazlar/R2O3 oranı da 0,29-0,44

arasında belirlenmiştir.

Elde edilen sonuçlar, incelenen toprak profilinde dekalsifikasyon işleminin kısmen tamamlandığını, az - orta

derecede yerinde ayrışmanın varlığını ve bunun daha çok feldspatların kile alterasyonu şeklinde olduğunu

göstermiştir.

ANAHTAR KELİMELER: METAGRANİT, TOPRAK OLUŞUMU, BOLU

Page 62: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

62

BUĞDAYDA TANE DOLUM DÖNEMİNDEKİ YÜKSEK SICAKLIĞIN PROTEİN

YAPISINA ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Osman EREKUL1, Ali YİĞİT1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Yüksek sıcaklık stresi bitkilerde önemli oranda verim kayıplarına neden olan önemli çevresel etmenlerden

birisidir. Buğday bitkisinin generatif gelişme dönemlerinde açığa çıkan stres koşulları bitkide depo edilen besin

maddelerinin taneye taşınmasını engellemektedir. Yüksek sıcaklık nedeniyle ortaya çıkan polen fertilitesi

başakta tane sayısını azaltarak verimi düşürmektedir.

Çiçeklenme ve tane dolum dönemleri arasındaki sıcaklıklar tane iriliği, nişasta miktarı ve protein miktarında

önemli değişikliklere yol açması nedeniyle ekmeklik buğday kalitesini de etkilemektedir. Sıcaklık stresi sonucu

olarak gluten proteinini oluşturan gliadin/glutenin fraksiyonları oranındaki düşüşler hamur özelliklerini olumsuz

etkilemektedir. Stres koşullarına dayanıklılık mekanizmalarından olan antioksidan savunma sistemi, ısı şok

proteinleri ve bayrak yaprağın yeşil kalma süresi bitkinin genetik özelliklerine göre değişmektedir.Yüksek sıcaklık stresi koşullarında yüksek verim ve kaliteli ekmeklik buğday çeşitlerinin geliştirilmesine neden olacak

mekanizmaların araştırılması dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesine olanak tanımaktadır.

Yapılan bu araştırmada; buğday bitkisinde yüksek sıcaklıkların bitki fizyolojisine etkileri araştırılarak özellikle

tane dolum dönemi boyunca besin elementlerinin taşınması, gluten protein fraksiyonları ve ısı şok proteinlerinin

değişimleri incelenerek protein ve ekmeklik kalitesine olan etkileri incelenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: YÜKSEK SICAKLIK, BUĞDAY, PROTEİN, GLUTEN, ISI ŞOK PROTEİNİ

Page 63: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

63

BURDUR HALK PAZARI VE UCUZLUK PAZARLARINDAN ALINAN KOZMETİK

ÜRÜNLERİNDE AĞIR METAL ANALİZİ

Sözel Bildiri / Saglik

Hale CANBAY1, Mahmut DOĞANTÜRK1,

1BURDUR MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmanın amacı; Burdur halk pazarından ve farklı ucuzluk pazarlarından alınan kozmetik ürünlerde,

Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Kozmetik ürünlerde Ağır Metal Safsızlıklarına İlişkin Kılavuzda yer alan

Pb, As, Cd, Hg, ve Sb ağır metallerin varlığının ve miktarlarının belirlenmesidir.

No Sb (µg/g) Hg (µg/g) As (µg/g) Pb (µg/g) Cd (µg/g) 1 - - - - 2 - - - - 2,481 ± 0,017 3 - - - - 3,809 ± 0,002 4 - - -

- 2,456 ± 0,043 5 - - - - 1,920 ± 0,481 6 - - 0,249 ± 0,020 - 5,851 ± 0,140 7 - - 0,373 ± 0,040 - 1,599 ± 0,030 8 - -

0,396 ± 0,110 14,349 ± 2,743 6,665 ± 0,008 9 - - - - - 10 - - - - - 11 - - - - 8,995 ± 0,110 12 - - - - 4,499 ± 0,051

13 - - - - - 14 - - - 0,477 ± 0,012 - 15 - - - 5,321 ± 1,600 - 16 - - - 3,968 ± 1,703 - 17 - - - 3,845 ± 0,527 - 18 - - -

2,375 ± 0,014 - 19 - - - - - 20 - - - - -

Çalışmamızda yer alan Sb ve Hg tespit edilmemiştir. As için verilen sınır değer, 5 ppm’dir. Örneklerde bulunan

miktar bu sınır değerin altındadır. Ancak üç numunede As tespit edilmiştir. As ve bileşikleri, Uluslararası Kanser

Araştırma Ajansı (International Agency for Research on Cancer-IARC), Grup 1 “insan karsinojeni” grubunda

yer almakta, ayrıca hemotopoietik sistem, kardiyovasküler sistem, akciğerler, karaciğer ve böbrekler, diğer

organlar hedef almaktadır [4]. Pb için sınır değer, 20 ppm’dir. Örneklerde ölçülen değerler sınır değerden küçüktür ama numunelerin altısında Pb tespit edilmiştir. Pb, merkezi sinir sistemi, böbrekler ve hematopoietik

(kan yapıcı) sistem dâhil olmak üzere birçok organ ve sistem üzerinde istenmeyen etkilere neden olmakta,

özellikle hamileler/fetüs, bebek ve çocuklar yüksek riskli grubu oluşturmaktadır [4]. Cd için sınır değer, 5

ppm’dir. 20 numunenin üçünde sınır değerin üstünde, altı örnekte ise bu değerin altında çıkmıştır. Cd ve

bileşikleri, As gibi Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı IARC tarafından yapılan değerlendirmede Grup 1

“insan karsinojeni” grubunda yer almaktadır [4].

ANAHTAR KELİMELER: KOZMETİK ÜRÜNLERİ, AĞIR METAL, TOKSİSİTE, ICPOES,

MİKRODALGA

Page 64: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

64

BURSA’DA KENTSEL KATI ATIK YÖNETİMİNİN ÇEVRESEL YÜKÜNÜN YAŞAM

DÖNGÜSÜ DEĞERLENDİRMESİ YÖNTEMİYLE ANALİZİ

Sözel Bildiri / Cevre

Güray SALİHOĞLU1, Zehra POROY1, Nezih Kamil SALİHOĞLU1,

1Uludağ Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,

Bursa kentinde uygulanan katı atık yönetim modeli, kentin atık yönetim ihtiyaçlarına yanıt verirken, aynı

zamanda çevre üzerinde bir yük oluşturmaktadır. Bu çalışmada Bursa’da kentsel katı atık yönetiminden

kaynaklanan çevresel yükün analiz edilmesi ve bu yükü azaltmak için yapılması gerekenlerin belirlenmesi

amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Bursa kentinin mevcut katı atık yönetim modeli için yaşam döngüsü

değerlendirmesi yapılmış, kentsel katı atığın mevcut yönetim modeli içerisindeki toplama, taşıma, düzenli depolama ve enerji eldesi süreçleri sonucunda oluşturduğu çevresel yükler belirlenmiştir. Çalışmada öncelikle

mevcut katı atık yönetiminde yer alan tüm aşamalar için sistem sınırları ve detaylandırılma düzeyi belirlenmiştir.

Sistem sınırları içerisindeki tüm aşamalar için girdi ve çıktı analizi yapılmış, gerçekleşen enerji, su, hammadde

kullanımı ve bunlara bağlı çevresel emisyonlar belirlenmiştir. Bu aşamada saha araştırmaları, yerinde

incelemeler ve resmi başvurular yoluyla veri toplama çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bulgular, SimaPro Yaşam

Döngüsü Değerlendirmesi programı, USEPA LandGEM Modeli ve SPSS istatistik programı yardımıyla

değerlendirilmiştir.

Yenikent depolama alanında depolanan yıllık atığın çevresel yükünün yaklaşık 44 milyon ton CO2 eşdeğeri/yıl

olduğu, bunun yalnızca yaklaşık 1,5 milyon ton CO2 eşdeğeri/yıl olan kısmının toplama & taşıma, saha işletimi

ve sızıntı suyu arıtımından kaynaklandığı belirlenmiştir. Enerji üretim tesisiyle azaltılan toplam emisyonun 0,497

milyon ton karbondioksit eşdeğeri/yıl düzeyinde olduğu hesaplanmıştır. Bursa’da 1 yılda üretilen ve depolanan

kentsel atıkla bağlantılı çevresel etkinin 2.288.979 kişinin 1 yıllık tüm üretim ve tüketim faaliyetlerinin çevresel

etkisine denk olduğu görülmüştür. Alt bileşenlerin oluşturduğu çevresel yük birbirleriyle kıyaslandığında atık

taşımadan kaynaklanan çevresel yükün diğer alt bileşenlerden yüksek olduğu görülmüştür. Deponi gazının

elektrik enerjisi olarak geri kazanımı sistemdeki toplam yükü azaltmaktadır.

Bu çalışmada çevresel etkinin en büyük kısmının (>%99) üretilen kentsel atığın depolama alanlarında

depolanıyor oluşundan kaynaklandığı görülmüştür. Sürdürülebilir kalkınma anlayışına hizmet eden bir katı atık

yönetiminde geri kazanılabilir atıkların depolanması gibi bir kavram bulunmamaktadır. Ancak mekanik-

biyolojik işleme tesislerinde (MBT) işlem görmüş atıklardan kalan fraksiyonun depolanması söz konusu

olmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: LCA, KÜRESEL ISINMA, DEPONİ GAZI, ENERJİ ELDESİ, GERİ KAZANIM

Page 65: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

65

BÜYÜK MENDERES DELTASI TOPRAK ÖZELLİKLERİNİN ZAMANSAL DEĞİŞİMLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Birce Beliz HAMUT1, Levent ATATANIR1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Büyük Menderes Nehrinin taşıdığı sedimentleri Ege Denizi içerisinde biriktirmesi sonucu meydana gelmiş olan

Büyük Menderes Deltası ülkemizdeki önemli milli parklardan biridir. Delta yoğun tarımsal faaliyetlerin baskısı

altındadır. Gelgit, taşkın ve tarımsal uygulamalar ise delta topraklarında değişimlere sebep olabilecek

unsurlardır. Fiziksel ve kimyasal toprak özelliklerindeki değişimler alandaki fauna ve flora çeşitliliğini

etkilemektedir. Bu çalışma, Büyük Menderes Deltasında 10 yıl önce tespit edilmiş ve coğrafi bilgi sistemi

ortamına aktarılmış olan toprak özelliklerinin günümüzde aynı noktalardan yapılan örneklemeleri sonucunda

meydana gelen değişimlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışma alanında 1x1 km’lik grid ağında 0-30

ve 30-60 cm derinliklerdeki toprak örneklerinden elde edilmiş olan analiz sonuçları veri tabanına ilave bilgi olarak aktarılmıştır. Geçen süre içerisinde toprak parametrelerinde ortaya çıkan değişimler haritalarla ve alansal

verilerle ortaya konulmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: BÜYÜK MENDERES DELTASI, TOPRAK ÖZELLİKLERİ, ZAMANSAL

DEĞİŞİM

Page 66: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

66

BÜYÜK MENDERES NEHRİNİN DÖNEMSEL PESTİSİT KİRLİLİĞİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Alican GAVCAR1, Cafer TURGUT2, Perihan Binnur Kurt Karakuş3,

1Adnan Menderes Üniversitesi , 2Adnan Menderes Üniversitesi, 3Bursa Teknik Üniversitesi,

Ülkemizde ve Dünya’da birçok nehir arıtmasız kentsel ve fabrika atıksuları, bilinçsiz tarımsal uygulamalar gibi

birçok yolla kirlenmektedir. Tarımsal açıdan kirliliğin başında da pestisit kirliliği gelmektedir. Bu çalışmanın

amacı bölge için önemli bir sulama suyu kaynağı olan Büyük Menderes Nehrindeki dönemsel pestisit kirliliğini

belirlemek, sulama suyu olarak kullanılmasının bitkiler üzerine etkilerini gözlemlemek için ekotoksikolojik

testler yapmak ve bitki içindeki modele göre taşınımını göstermektir. Aydın ve Denizli il sınırları içinde kalan

nehir üzerinden 8 farklı noktadan yaz ve kış olmak üzere iki farklı dönemde su ve sediment örnekleri alınıp

analiz edilmiştir. Toplamda 41 adet pestisit ve metaboliti tespit edilmiş ve tespit edilen pestisitler arasında

yasaklı pestisitler olup bunların içinde OCP grubu pestisitlerede rastlanılmıştır. Su örneklerinde en yüksek ortalama konsantrasyon yaz döneminde 3226,9 ng/L ile endosülfan görülürken sediment örneklerinde ise kış

döneminde 289,9 ng/g ile pyrimethanil olmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: PESTİSİT, BÜYÜK MENDERES, KALINTI

Page 67: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

67

CAMBİO’ NUN CHLORELLA VULGARİS GELİŞİMİ VE ANTİOKSİDAN

PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Cevre

Şükrüye ER1, Hatice TUNCA1, Ali DOĞRU1, Tuğba ONGUN SEVİNDİK1,

1Sakarya Üniversitesi,

Hızla artan dünya nüfusunun gıda sorununa çare bulabilmek adına gıda kayıplarını azaltmak, ürün kalitesini ve

miktarını azalan tarım alanlarına rağmen artırabilmek için çeşitli önlemler alınmaktadır. Bu nedenle de başta

kullanım alanı tarım olmak üzere hayatımıza giren herbisitler maalesef aquatik sistemleri de direkt yada dolaylı

olarak etkilemektedir. Sucul besin zincirinin ilk halkasını oluşturan alglerin herbisit duyarlılıkları hakkında çok

az bilgi bulunmaktadır. Bu nedenle, bu çalışmada Chlorella vulgaris algi Cambio herbisitinin farklı konsantrasyonlarına maruz bırakılmıştır. Böylece bu maddenin C.vulgaris üzerindeki etkisinin klorofil-a miktarı,

OD560 ve antioksidan parametrelerindeki (toplam SOD, APOD, GR, Prolin, MDA ve H2O2) değişimden

belirlenmesi hedeflenmektedir.

7 gün boyunca ölçülen herbisit uygulanmış kültürlerin artan konsantrasyonlara bağlı alg miktarları artış gösterse de, anlamlı değişiklikler OD560 absorbansı için 1., 3. Ve 4. günde, klorofil a için ise 3-7. Günler arasında

gözlenmiştir (p<0.05). C.vulgaris kültürlerinde SOD enzim aktivitesi tüm uygulanan Cambio konsantrasyon

uygulamalarında istatistiksel olarak anlamlı azalmıştır (p<0.05). GR, APOD enzim aktiviteleri ile MDA ve

H2O2 içerikleri Cambio uygulaması ile istatistiksel olarak değişmemiştir (p<0.05) Prolin içerikleri 100, 200,

300, 400 ve 500 µg mL-1 konsantrasyonlarında Cambio uygulaması ile anlamlı bir değişiklik olmamıştır

(p<0.05).

Bu çalışmada artan Cambio konsantrasyonlarına bağlı olarak biyokütle ve klorofil-a miktarında artış

gözlenmiştir. Antioksidan enzim parametreleri konsantrasyona göre farklı düzeylerde değişiklik göstermiştir.

Cambio herbisitinin Chlorella vulgaris algi üzerinde stres oluşturduğu, herbisitin alg tarafından substrat olarak

kullanabileceğini düşündürmektedir. Herbisitlerin kullanımı esnasında bu çalışmada kullanılan

konsantrasyonların baz alınması, herbisit kirliliğini önleyici bir adım olabilir.

ANAHTAR KELİMELER: CAMBİO, ANTİOKSİDAN ENZİM, HERBİSİT, CHLORELLA VULGARİS

Page 68: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

68

CHARACTERİZATİON OF PLANT GROWTH PROMOTİNG RHİZOBACTERİA AND

THEİR ANTAGONİSM AGAİNST PHYTOPHTHORA CAPSİCİ AFFECTİNG CHİLLİ

PEPPER (CAPSİCUM ANNUM L.) FROM PUNJAB, PAKİSTAN

Sözel Bildiri / Tarim

Sajjad HYDER1, Nida FATİMA1, Muhammad İNAM-UL-HAQ1,

1PMAS Arid Agriculture University,

Rhizobacteria play a significant role in disease suppression and plant growth promotion in various crops.

Phytophthora capsici is a notorious agent which infects the crops in early and late growth stages.

In the present study, two isolates of P. capsici (accessions MF322868 and MF322869) were found virulent to

locally cultivated chilli pepper causing damping-off. To manage the disease biologically, Out of 15 isolated chilli

rhizobacterial strains, 08 were found potential antagonist to P. capsici in vitro. Bacteria with strong antifungal

potential were subjected to biochemical and molecular analysis. All tested isolates were positive for HCN production and catalase test and Indole-3-acetic acid (IAA) production ranged (6.10-56.23 µg mL-1) while

siderophore production varied between 12.5 to 33.5%. The 16S rRNA-sequence analysis of tested rhizobacterial

isolates present 97 to 100% identity with Pseudomonas putida, P. libanensis, P. aeruginosa, Bacillus subtilis, B.

megaterium, and B. cereus sequence database available (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/). All sequences of

identified rhizobacteria were submitted to GeneBank for accessions. Greenhouse studies concluded that all tested

bacterial strains suppressed the P. capsici infections (52.3-63%) and significantly enhanced the plant growth

characters in chilli pepper.

Efficacy of many of these tested rhizobacteria is first time reported against oomycetes from Pakistan.

ANAHTAR KELİMELER: ANTAGONİSM, CHİLLİ PEPPER, GROWTH PROMOTİON, MOLECULAR

DİVERSİTY, RHİZOBACTERİA

Page 69: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

69

ÇAYLARIN FENOLİK İÇERİĞİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Gida

Büşra ÇAKALOĞLU1, Emine NAKİLCİOĞLU-TAŞ1, Semih ÖTLEŞ1,

1Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü,

Çay, ülkemizde ve dünyada tüketimi oldukça yaygın olan bitkidir. Çay üretiminin çoğu, fermente çay yaprakları

olarak bilinen siyah çaydan oluşmaktadır; fermente olmamış çay yaprakları ise yeşil çay olarak tüketilmektedir.

Üretimi az ve çok değerli olan beyaz çay, çay filizlerinin oluşumundan itibaren toplanması ile elde edilir.

Bu çalışmada piyasadan temin edilen beyaz, yeşil ve siyah poşet çayların infüzyon yöntemiyle demlenmesinden

elde edilen ekstraktlara TFM (toplam fenolik madde), TFC (toplam flavonoid miktarı), DPPH ve FRAP

analizleri uygulanmış ve çayların fenolik madde miktarları ve antioksidan aktiviteleri karşılaştırılmıştır.

Sonuçlar, aralarında anlamlı bir fark olup olmadığını belirlemek için istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.

TFM miktarları sırasıyla beyaz, yeşil ve siyah çayda; 90.26±0.06, 87.86± 0.4, 77.96±0.04 mg GAE/g olarak

belirlenmiştir. En yüksek fenolik ve flavonoid bileşen miktarlarının (31.45± 2.05 mg (+)-CE/g) beyaz çay da

bulunduğu tespit edilmiştir. Beyaz çayı, yeşil ve siyah çay (22.33± 0.77 ve 19.90± 0.24 mg (+)-CE/g) izlemiştir.

Örneklerin DPPH yöntemiyle belirlenen % inhibisyonları %67.94± 1.82 - %74.15± 0.53 arasında olup en yüksek

inhibisyon siyah çaya aittir. FRAP yöntemine göre en yüksek antioksidan aktiviteye beyaz çay (3.74± 0.22 mmol

FeSO4/g) ve yeşil çayın (3.87± 0.01 mmol FeSO4/g) sahip olduğu belirlenmiştir.

Fenolik bileşenler ve flavonoid içeriği açısından yeşil ve siyah çaya göre daha zengin olan beyaz çay;

antioksidan aktivitesine bakıldığında birinciliği yeşil çayla paylaşmış, DPPH ile belirlenen antioksidan aktivitede

ise siyah çay öne çıkmıştır. Bu çalışma, son zamanlarda tüketimi hızla artmakta olan ancak hakkında ülkemizde

yapılmış çalışma sayısı çok az olan beyaz çayın tanınmasına katkı sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: ANTİOKSİDAN AKTİVİTE, ÇAY, FENOLİK MADDE.

Page 70: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

70

ÇEŞİTLİ AKVARYUM BALIKLARININ RENKLENMESİNDE PİGMENT KAYNAĞI

OLARAK KULLANILAN MİKROALG TÜRLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Onur KARADAL1, Derya GÜROY2, Betül GÜROY2,

1İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Yetiştiricilik Bölümü, 35620, Çiğli, İzmir,

Türkiye, 2Yalova Üniversitesi, Armutlu Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, 77500, Armutlu, Yalova, Türkiye,

Bu çalışmada, su ürünleri yetiştiriciliğinde besleme açısından önemli olan mikroalg türlerinin akvaryum

balıklarının renklenmeleri üzerine olan etkileri sunulmuştur.

Balıklarda renk oluşumu, bazen fiziksel olarak ışığın kırılması ve yansımasıyla, bazen de alt deride bulunan

pigmentler sayesinde gerçekleşmektedir. Doğal olarak parlak ve canlı bir görünüme sahip balıkların renklerinde

güneş ışığına sürekli maruz kalma, klor, açlık, pH, stres, zehirli maddeler, su parametreleri ve su kalitesinin

düşük olması gibi çeşitli etkenler nedeniyle solma görülebilir. Bu faktörler, sudaki karotenoidlerin azalmasına

sebep olabilir. Balıklar, karotenoid pigmentlerini kendi vücutlarında sentezleyemezler ve renklerini korumak için tükettikleri yemler ile karotenoidleri almaları gerekmektedir. Karotenoidler temel olarak bitkilerde, alglerde,

fotosentetik bakterilerde ve fotosentetik olmayan bazı bakterilerde bulunan ve yağda çözünen pigmentler

sınıfında yer almaktadırlar. Mikroalglerin içerdikleri en önemli pigmentler arasında, β-karoten, fikosiyanin,

astaksantin ve klorofil yer almaktadır. Son yıllarda balık yemlerinde protein içeriği yüksek olan mikroalglerin

yem ham maddesi ya da katkı maddesi olarak kullanımı artmıştır.

Bazı mikroalg türlerinin akvaryum balıklarının renklenmesi üzerinde önemli etkileri vardır. Spirulina platensis

ile yapılan önceki çalışmalarda japon balığı (Carassius auratus), kraliçe çöpçü (Botia dario), kırmızı kılıçkuyruk

(Xiphophorus helleri), sarıkuyruk aysmen (Pseudotropheus acei), kenyi çiklit (Maylandia lombardoi), mavi

gurami (Trichogaster trichopterus), cüce gurami (Trichogaster lalius), gökkuşağı balığı (Pseudomugil furcatus),

topaz çiklit (Cichlasoma myrnaae) ve palyaço balığı (Amphiprion ocellaris) gibi birçok akvaryum balığı türünde

renklenme üzerine olumlu etkileri olduğu belirtilmiştir. Chlorella vulgaris, Isochrysis galbana, Haematococcus

pluvialis ve Dunaliella salina gibi türler, akvaryum balıklarında da pigment kaynağı olarak yaygın bir şekilde

kullanılmaktadır. Chlorella ve Isochrysis’in japon balığı (C. auratus), Haematococcus’un Midas çiklit

(Cichlasoma citrinellum), Dunaliella’nın ise severum (Heros severus) türlerinde renklenmeyi pozitif etkilediği

bildirilmiştir. Bu mikroalg türlerinin dışında, Ankistrodesmus gracilis’in mücevher tetra (Hyphessobrycon eques) ve Phormidium valderianum’un Buenos Aires tetra (Hemigrammus caudovittatu) balıklarının

renklenmesini iyileştirdiği rapor edilmiştir.

Sonuç olarak, mikroalg türleri besleyici özelliklerinin yanı sıra renklenme açısından da büyük önem

taşımaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: SPİRULİNA, PİGMENTASYON, AKVARYUM, FİKOSİYANİN

Page 71: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

71

ÇEŞİTLİ HASTA ÖRNEKLERİNDEN İZOLE EDİLEN KOCURİA KRİSTİNAE VE

KOCURİA ROSEA'NIN BİYOFİLM OLUŞTURMA POTANSİYELLERİNİN

BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Erbey CİHAN1, Özge Nur YILMAZ1, Sarhan SAKARYA2, Şerife Barçın ÖZTÜRK2, M. Bülent

ERTUĞTUL2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2Adnan Menderes Üniversitesi, Tıp Fakültesi

Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,

Kocuria cinsi içerisinde yer alan, Kocuria kristinae ve Kocuria rosea türleri; insanlarda deri, mukoz membran ve

orofarenksin normal flora elemanları olup, özellikle immünosüprese hastalarda çeşitli infeksiyonlarla ilişkili

fırsatçı patojenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Son zamanlarda literatürlerde K. kristinae ve K. rosea türlerine

bağlı olarak; akut kolesistit, infektif endokardit ve santral venöz kateterle ilişkili infeksiyon olgularının arttığı

bildirilmiştir. Söz konusu etkenlerin, tekrar eden ve immünosüprese hastalarda çeşitli infeksiyonlarla karşımıza

çıkması, biyofilm oluşturma potansiyellerinin belirlenmesinin gerekli olduğunu düşündürmektedir. Bu nedenle

çalışmamızda çeşitli klinik hasta örneklerinden (kan, idrar, balgam, trakeal aspirat, yara yeri, yabancı cisim)

izole edilen K. kristinae ve K. rosea etkenlerinin biyofilm oluşturma potansiyellerinin araştırılması amaçlandı.

Çalışmada, VITEK-2 (Biomerieux) ile K. kristinae(n=69) ve K. kosea (n=8) olduğu tespit edilen suşlar

kullanıldı. Biyofilm oluşumunun belirlenmesinde, kantitatif mikroplak test yöntemi uygulandı. Kocuria suşları,

bir gece TSB sıvı besiyerinde bekletildikten sonra 1/40 oranında % 0.25 glukoz içeren TSB sıvı besiyeri ile dilüe

edilerek, 96 kuyucuklu U tabanlı steril polistiren plaklarda 200 µl bakteri süspansiyonu olacak şekilde, 37°C’de

48 saat inkübe edildi. İnkübasyon sonrasında kuyucuklar yıkanıp, 200 µl %1 kristal viyole eklenerek 15 dk.

boyamaya bırakıldı ve etanolaseton (80/20) ile çözdürüldü. 595nm dalga boyunda mikroplak okuyucuda

(Thermo Multiskan Spectro) okunarak, optik dansitesi ≥1 olan izolatların biyofilm oluşturduğu kabul edildi.

İncelenen hasta örnekleri içerisinde Kocuria kristinea olduğu belirlenen 69 izolatın 19’unda (%27,53) ; 8 K.

rosea izolatın 4’ünde (%50) biyofilm oluşumu gözlenmiştir.

Kalıcı cihazların sık kullanımı, hasta bakımında kullanılan implantlar ve bağışıklık sistemi baskılanmış hasta

sayısındaki artış, birincil patojen olarak kabul edilmeyen organizmaların neden olduğu infeksiyonlara yol açtığı

düşünülmektedir. Çalışmamızda da belirlendiği gibi, özellikle ortamda biyofilm oluşturma potansiyeli olan

fırsatçı patojenlerin varlığı, terapötik yöntemleri daha da sınırlamaktadır. Kocuria türlerinin fenotipik özellikleri

nedeniyle koagülaz-negatif stafilokok olarak yanlış değerlendirilmemeleri için VITEK- 2 sistemleri ile

çalışılmalı ve suş özellikleri belirlenmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: KOCURİA KRİSTİNAE, KOCURİA ROSEA, BİYOFİLM, KOCURİA

İNFEKSİYONLARI

Page 72: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

72

ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİNE GENEL BİR BAKIŞ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Cevre

Arzu TEKSOY1, Berrak EROL NALBUR1, Fehiman ÇİNER2, Seval Kutlu AKAL SOLMAZ1,

1Uludağ Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Müh. Bölümü, 2Niğde Ömer Halis Demir Üniversitesi, Çevre

Müh. Bölümü,

Çevre Mühendisliği Eğitimi (ÇME), dünya genelinde 1980'li yıllardan itibaren üniversitelerde önem kazanan

programlar içerisinde yer almaktadır. Çevre mühendisliği programının amacı su, hava, toprak gibi ortamlardaki

kirliliğin azaltılmasına ve mümkünse önlenmesine yönelik mühendislik yapı ve sistemlerinin tasarımı, işletimi,

kontrolü ve inşaatında görev alabilecek mühendislerin yetiştirilmesidir. Endüstrileşme ve nüfus artışına bağlı

olarak antropojenik faaliyetler sonucu oluşan kirleticilerin kontrol altına alınması, doğal kaynakların gelecek

nesillere temiz bir şekilde bırakılması ÇME’nin ana hedeflerini oluşturmaktadır.

Türkiye’de ÇME’nin verilmesine ilk olarak 1973 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTU) Çevre

Mühendisliği Bölümü (ÇMB)’nde başlanmıştır. Yarım asra yaklaşan sürede ÇME veren üniversitelerin ilgili

bölümlerinin sayısı artmış ve günümüzde üniversitelerin yaklaşık %25’nde ÇME’ne devam edilmektedir. ÇME

çoklu disiplinli bir eğitimdir. Bu bağlamda, ÇMB’lerinde okutulan dersler çeşitlilik göstermektedir.

Bu çalışmada, Türkiye’de ÇME veren ÇMB’nin lisans eğitim programlarının genel bir değerlendirmesi

yapılmıştır. Son beş yılda taban puanlarına göre ilk ona giren üniversitelerin lisans eğitim planlarında yer alan

derslerin beş temel alanda değerlendirildiği çalışmada, üniversitelerin ÇMB’leri karşılaştırılmış. Bölümlerin

ortak ve farklı olan yönleri belirlenmiş, ÇME’ye yönelik bazı önerilerin sunulmasıyla çalışma tamamlanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ÇEVRE, MÜHENDİSLİK EĞİTİMİ, DERS PLANI, ÖĞRENCİ KONTENJANI,

ÜNİVERSİTE

Page 73: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

73

ÇEVREMİZ ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI İLE ÇEPE ÇEVRİLMİŞ MİDİR?

Sözel Bildiri / Tarim

RENAN TUNALIOĞLU1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ,

Bu çalışmada yeryüzündeki en muhteşem ağaçlardan biri olan zeytin ağacı ve ürünleri ele alınmıştır. Öncelikle

zeytinin dünya ve Türkiye tarımındaki yeri ve ana ürünü olan zeytinyağının eldesinde kalitenin önemi ve bu

bağlamda insan sağlığı açısından önemi değerlendirilmiş, sonrasında zeytinden zeytinyağı elde edilmesi

sırasında açığa çıkan karasuyun ise çevresel bir tehdit unsuru olup olmaması tartışılmıştır. Bu bağlamda önemli

bir tarım ürününün, gıda, sağlık ve çevre boyutu ile incelenmesi amaçlanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ÖLMEZ AĞAÇ, ANTİOKSİDAN, SAĞLIKLI YAŞAM, ORGANİK ATIK

Page 74: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

74

ÇİFTÇİLERE GÖRE GELECEKTE UYGULANACAK POLİTİKALARDA ÇEVRENİN

ÖNCELİĞİ

Sözel Bildiri / Tarim

ELA ATIŞ1, H.ECE SALALI1, YARKIN AKYÜZ2, VEDAT CEYHAN3, HATİCE TÜRKTEN3,

ÇAĞATAY YILDIRIM3, MEHMET HASDEMİR4, FİGEN UYANIK GÜNGÖR5,

1Ege Üniversitesi, Ziraat Fak.Tarım Ekonomisi Bölümü, 2Ege Üniversitesi, Ziraat Fak., Tarım Ekonomisi

Bölümü, 3Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 4Tarım Ve Orman Bakanlığı,

Şeker Dairesi Başkanlığı, 5Tarım Ve Orman Bakanlığı, Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü,

Tarımsal üretimin çevre üzerindeki baskısı giderek artmaktadır. Bu çevresel baskıda tarım sektöründe uygulanan

üretimi artırıcı yöndeki politikalar da etkili olmuştur. Son yirmili yıllarda AB’de çevresel amaçlar tarımsal ve kırsal politikalarda önemli yer tutmaktadır. Çevre Amaçlı Tarımsal Alanların Korunması programı, Türkiye’de

uygulanan en önemli tarım-çevre politikasıdır. Bu araştırmanın amacı da bu program kapsamındaki üreticilerin

tarımsal üretimle ilgili amaç öncelikleri ile gelecekte uygulanacak politikaların öncelikli hedeflerini

belirlemektir.

Bu amaçla, Adana, Ankara, İzmir, Konya ve Samsun olmak üzere beş farklı ilde ÇATAK kapsamında 329 çiftçi

ile görüşülmüştür. Üreticilerin tarımsal üretimle ilgili amaç önceliklerinin ve geleceğe ilişkin politika

hedeflerinin ortaya konmasında Best-Worst analizinden yararlanılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: TARIM-ÇEVRE POLİTİKALARI, EN İYİ-EN KÖTÜ ANALİZİ, ÇATAK

Page 75: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

75

ÇİĞ SÜTE UYGULANAN İKİ FARKLI ISIL İŞLEM SICAKLIĞININ KAŞAR PEYNİRİNİN

MİKROBİYAL KALİTESİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Gida

Reyhan İRKİN1, Ufuk EREN VAPUR2, TR35140 3,

1İzmir Demokrasi Üniversitesi, 2Nişantaşı Üniversitesi,

Bu çalışmada kaşar peyniri üreten bir işletme örneği dikkate alınarak, çiğ süte iki farklı sıcaklık uygulamasıyla

(65 °C ve 55 °C/10 dk ) elde edilen kaşar peynirlerinin mikrobiyal kalitesi araştırılmıştır.

Çiğ süt, tank sütü, ısısal işlem öncesi kaşar telemesi ve ısısal işlem sonrası kaşar peyniri hamuru ve kaşar

peynirlerinden alınan numunelerde toplam koliform sayıları ve toplam canlı sayıları tespit edilmiştir. Ayrıca

üretim ortam havası, dinlendirme odası ve paketleme odalarından numuneler alınarak maya-küf sayıları da

incelenmiştir.

Çalışma sonrasında peynirlerin ortam koşullarındaki bulaşmalardan çok çiğ süte uygulanan ısıl işlemlerden

etkilendiği, kaşar peynirleri arasındaki mikrobiyal sayımlarda 3.45 log kob/g fark olduğu gözlenmiştir. Çiğ süte

55 °C sıcaklık uygulanan kaşar peynirlerinde yüksek koliform sayısına bağlı erken bombaja rastlanmıştır.

Sonuç olarak kaşar peynirlerinde mikrobiyal kalite sorunlarına yol açan koliform grup ve toplam aerobik

mikroorganizma sayılarının çiğ süte uygulanan ısısal işlem koşullarından etkilendiği ve minimum pastörizasyon

sıcaklığı olan 65°C’nin altında işlem uygulanmaması gerektiği belirlenmiştir. Pratikte orta ölçekli işletmelerde

55°C’ de yapılan uygulamanın sonrasında kaşar peyniri hamuruna uygulanan ısıl işlemin önemli düzeyde

mikrobiyal redüksiyon sağlamadığı ve patojen mikroorganizmaların canlılığı içinde risk oluşturabileceği

düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ISIL İŞLEM, KAŞAR PEYNİRİ, ERKEN BOMBAJ KUSURU, KOLİFORM

Page 76: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

76

ÇİNE-TOPÇAM VE KARPUZLU-YAYLAKAVAK SULAMA BİRLİKLERİNDE

EKONOMİK VE KURUMSAL PERFORMANSIN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Berkant ÜLÜŞ1, Selin AKÇAY2,

1Ziraat Mühendisi, 2Adnan Menderes Üniversitesi,

Tarımsal üretim faaliyetlerinin temel girdilerinden biri olan su son yıllarda en kıt ve en değerli doğal

kaynaklardan biri haline gelmiştir. Buna bağlı olarak suya karşı olan talep artmış ve farklı su kullanıcı sektörler

arasında su kullanımına yönelik bir rekabet doğmuştur. Tarımın yoğun olarak yapıldığı az gelişmiş ve gelişmekte

olan ülkelerde evsel, endüstriyel ve tarımsal su kullanımının oransal dağılımı göz önüne alındığında; en yüksek

payın tarımsal kullanıma ayrıldığı, gelişmiş ülkelerde ise bu dağılımın daha dengeli olarak gerçekleştiği görülmektedir. Tarımda sulama sistemlerinin başarısının etkin ve uygun bir performans değerlendirme temeline

dayandırılarak izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Böylelikle sistemlerde aksayan yönlerin teşhisinde,

müdahale edilecek noktaların ve zamanının belirlenmesinde ve sorunların iyileştirilmesinde bir yöntem

geliştirmek mümkün olacaktır.

Büyük Menderes Havzasının güneyinde yer alan sulama şebekelerinden Çine-Topçam sulama birliğinin

kullanıcıya devri 1995 yılında, Karpuzlu-Yaylakavak sulama birliğinin devri ise 1998 yılında gerçekleşmiştir.

Söz konusu sulama birliklerinde sulama yönetim devrinin kurumsal ve ekonomik boyuttaki etkilerinin

belirlenmesi amacı ile yapılan bu çalışmada, sulama birliklerinin performanslarının değerlendirilmesinde

Uluslararası Su Yönetim Enstitüsü (IWMI) tarafından geliştirilen karşılaştırmalı dışsal gösterge setinden seçilen

göstergeler ile diğer araştırmacılar tarafından geliştirilen bazı göstergeler kullanılmıştır. Bu kapsamda 2000-2016

yılları için, ekonomik ve kurumsal etkinlik açısından değerlendirmeler yapılmış, gelecek yıllarda sulama sistem

performansını arttırıcı tedbirler hakkında bazı önerilerde bulunulmuştur.

Çalışma sonucunda; sulama oranının % 31.2-42.0, birim alana düşen toplam İşletme-Bakım-Yönetim (İBY)

giderinin 35.4-74.9 TL/ha, su ücreti toplama etkinliğinin % 64-70, sulama alanı personel yoğunluğunun 192-476

ha/personel aralığında değişim gösterdiği saptanmıştır.

Çalışma kapsamında ekonomik ve kurumsal performansı değerlendirilen sulama birliklerinden elde edilen

sonuçlar Türkiye ve dünyada yapılan benzer çalışmaların sonuçları ile karşılaştırıldığında, hedeflenen düzeyden

uzak oldukları belirlenmiştir. Suyun etkin ve tasarruflu kullanımı için getirilebilecek öneriler arasında; su

ücretlendirmesinin hacim esasına göre (m³ veya saat) yapılması, havzada yaygın olarak kullanılan yüzey sulama

yöntemlerinin yerine sulama suyunun daha etkin kullanılmasını sağlayan basınçlı sulama yöntemlerine geçişi

sağlayan teşviklerin arttırılması, sulama birlik bütçesinin birlikten hizmet alan su kullanıcılarla paylaşılması

sulama birliklerinde performansı arttırıcı önlemler arasında sayılabilir. Sulama oranını yükselten ve su

kaynaklarının etkin kullanımını teşvik eden çalışmalar ile artan üretim değerleri yöredeki sosyo-ekonomik

durumun daha güçlü bir hal almasını sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: SULAMA, PERFORMANS DEĞERLENDİRME, PERFORMANS

GÖSTERGESİ, SULAMA BİRLİĞİ

Page 77: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

77

ÇOCUKLARIN DİKKAT DAĞINIKLIĞI, RUH SAĞLIĞI VE KENTSEL YEŞİL

ALANLARDAKİ FİZİKSEL AKTİVELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Abdullah AKPINAR1, Derya GÜLÇİN1,

1Aydın Adnan Mendres Üniversitesi,

Bu çalışma çocukların kentsel yeşil alanlardaki fiziksel aktivite sıklığı ve süresi ve ekran zamanı (TV izleme ve

bilgisayar oynama) ile çocukların dikkat dağınıklığı ve ruh sağlıkları arasındaki ilişkiyi incelemektedir. Bu

çalışmada “çocuklar” yaşları 1-18 arasında olan ergenleri ve küçük çocukları kapsamaktadır. Veriler (n= 422)

ebeveynlerle 2015 yılında yüz yüze yapılan anket çalışması ile toplanmıştır. Veriler çoklu regresyon analiz

yöntemi ile çocukların cinsiyet, yaş ve ebeveynlerin aylık gelirleri istatistiki olarak kontrol edilerek incelenmiştir. Cinsiyet (erkek ve kız) ve yaş (1-6, 7-12 ve 13-18) grupları arasındaki farklılığı ölçmek için de

aynı zamanda tabakalama analiz yöntemi uygulanmıştır.

Analiz sonuçları çocukların fiziksel aktivite sıklığının dikkat dağınıklığı ile negatif ve ruh sağlığı ile pozitif

ilişkide, ekran zamanı ile çocukların ruh sağlığının negatif ilişkide olduğunu göstermiştir. Tabakalama analizinde ise kız ve erkek çocukların ekran zamanının ruh sağlığı ile negatif ilişkide olduğunu göstermiştir. Yaş grupları

açısından ise, 1-6 yaşındaki çocukların fiziksel aktivite süreleri dikkat dağınıklığı ile negatif ilişkideyken, 7-12

yaş grubu çocukların ekran zamanının dikkat dağınıklığı ile pozitif, ruh sağlığı ile negatif ilişkide olduğu

bulunmuştur. Aynı zamanda, 13-18 yaş grubu çocukların ekran zamanı ruh sağlığı ile negatif ilişkili olduğu

tespit edilmiştir.

Bu çalışmanın sonuçları göstermektedir ki, kentsel yeşil alanlar çocukların dikkat dağınıklığına ve ruh sağlığına

fayda sağlarken, ekran başında harcanan zaman çocukların dikkat dağınıklığını ve ruh sağlığını olumsuz

etkilemektedir. Bu araştırma aynı zamanda kentsel yeşil alanların kızların, erkeklerin ve 7-12 ve 13-18 yaş

gruplarının fiziksel aktiviteleri işe ilişkide olmadığını göstermektedir. Öyle ki, bu konu hakkında daha fazla

araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: KENTSEL YEŞİL ALANLAR, FİZİKSEL AKTİVİTE, EKRAN ZAMANI, RUH

SAĞLIĞI, DİKKAT DAĞINIKLIĞI

Page 78: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

78

ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE MİGREN

Sözel Bildiri / Saglik

ŞEYDA BİNAY1, MERVE GÜMÜŞ1, AYŞE KAHRAMAN1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ,

Bu derlemede çocukluk migren baş ağrısı, klinik özellikleri, tanı kriterleri, tedavisi ve ağrının yönetiminde

hemşirenin sorumlukları literatür doğrultusunda incelenmiştir.

Baş ağrısı sinir sisteminin en yaygın görülen hastalıklarından biridir. Gerilim tipi baş ağrısı, migren, küme baş

ağrısı ve kronik günlük baş ağrısı sendromları olarak adlandırılan ve önemli ölçülerde yetersizlik oluşturan

çeşitli alt tipleri vardır. Tüm dünyada baş ağrısı bozukluklarının az tanındığı, baş ağrısının kapsamı ve

ölçümünün küçümsenmeye devam ettiği ve daha az tedavi edildiği görülmektedir. Baş ağrıları bölgesel

farklılıklara rağmen dünya çapında bir problemdir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), göre baş ağrısı işgücü kaybına

neden olan ilk 10 hastalığın içindedir. Baş ağrıları yetişkinleri olduğu kadar çocukları da etkilemektedir.

Çocukların yaşam tarzındaki istenmeyen değişikliklere bağlı olarak son 30 yıl içinde çocukluk çağı migren ve

tekrarlayan baş ağrı sıklığı artmaktadır. Yapılan yeni çalışmalarda çocukluk döneminde görülen migren baş

ağrısının görülme sıklığı artmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ÇOCUK, BAŞ AĞRISI, MİGREN, AĞRI

Page 79: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

79

DAM METİLASYONUNUN SALMONELLA'DA BİYOFİLM ÜRETİMİNDEKİ ROLÜ

Sözel Bildiri / Saglik

Nefise AKÇELİK1, Başar UYMAZ TEZEL2, Pınar ŞANLIBABA1, Mustafa AKÇELİK1,

1Ankara Üniversitesi, 2Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,

Bu derleme çalışmada amacımı, Dam metilasyonunun Salmonella'da biyofilm oluşumundaki rolünü

özetlemektir.

Salmonella en sık izole edilen gıda kaynaklı patojenlerden biridir ve insanlarda üç farklı hastalığa neden olduğu

bilinmektedir; bakteriyemi, tifo ateşi ve enterokolit (Majowicz ve ark. 2010). Dünya Sağlık Örgütü'nün

raporlarına göre, Gıda kaynaklı diyare neden olan hastalık etmenleri, özellikle de diyare ve invazif hastalığa

neden olan nontifoidal Salmonella enterica, 230.000 (% 95 UI 160.000–320,000) kişinin ölümüne neden

olmaktadır (WHO 2014). Biyofilm yapısı, kendi ürettikleri ekstraselüler polimerik maddeler (EPS) içerisinde

bulunan mikroorganizmaların; birbirlerine, canlı/cansız yüzeylere ya da ara yüzlere geri dönüşümsüz olarak

tutunması sonucu oluşan yapıdır (Costerton ve ark. 1995; Donlan) 2002). Salmonella enterica'nın da dahil

olduğu çeşitli serovarların biyofilm oluşturma özelliğine sahip olduğu bilinmektedir. Bakterilerin alt

popülasyonları sıklıkla epigenetik mekanizmalar tarafından kontrol edilir. Epigenetik mekanizmaların

oluşumunda rol oynayan en önemli enzim grubu, DNA metilazlarıdır. Salmonella’ da bulunan dam geni, çift iplikçikli DNA'daki 5'GATC3 ' dizisini tanıyan bir DNA adenin metiltransferazını kodlar ve S. enterica’nın da

dahil olduğu birçok bakterinin virülans genlerinin ifadesi için gerekli olan N-6 pozisyonundaki adenini metile

eder (Julio et al. 2001; Balbontin et al. 2006; Chatti et al. 2008). Yeni sentezlenen DNA'nın hemimetilasyonu:

yanlış eşleştirilmiş bazların onarımı için aman kazanılması, gen ifadesinin düzenlenmesi, kromozomal

replikasyonun başlangıcının baskılanması ve hücre döngüsü ile ilişkili süreçlerin aktivasyonu gibiçeşitli

süreçlerde rol oynar (Lobner-Olsen ve ark. al. 2003).

Yapılan çalışmalar sonucunda Dam metilasyonunun bir virülens özellik olan biyofilm yapısının oluşumunu da

kontrol ettiği belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: SALMONELLA, DAM, METİLASYON, BİYOFİLM

Page 80: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

80

DENEY LABORATUVARLARI VE TIBBİ LABORATUVARLARDA ISO/IEC 17025 VE ISO

15189 İLE TÜRKİYE'DE AKREDİTASYON YOLCULUĞU

Sözel Bildiri / Gida

NURHAN GÜNAY1, AYŞE DEMET KARAMAN1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ KÖŞK MYO,

Laboratuvar akreditasyon sistemi tıbbi ve deney laboratuvar testlerinin ulusal ve uluslararası tanınabilirliği

açısından günümüzde oldukça önemlidir. Ülkemizde deney ve kalibrasyon laboratuvarlarının akreditasyonu Türk

Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) tarafından TS EN ISO/IEC 17025 “Deney ve Kalibrasyon Laboratuvarlarının

Yetkinliği için Genel Gereklilikler”, Tıbbi laboratuvarların akreditasyonu ise bu standarda ilaveten TS EN ISO

15189 - “Tıbbi Laboratuvarlar - Kalite ve Yeterlilik için Şartlar” standardının şartlarının esas alınmasıyla gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmada deney ve kalibrasyon laboratuvarları ile tıbbi laboratuvarların akreditasyon

gerekliliklerindeki farklılıklar, akreditasyon süreçleri ve işleyişi hakkında karşılaştırılmalı olarak bilgi verilmesi

amaçlanmıştır.

Ülkemizde sağlık sektöründe TS EN ISO 15189: 2013, TS EN ISO/IEC 17025: 2017, TÜRKAK zorunlu dokümanlar ve ILAC şartlarına göre akredite olmuş TÜRKAK’da aktif 25 tıbbi laboratuvar bulunmaktadır.

Tıbbi laboratuvar ve deney ve kalibrasyon laboratuvarları akreditasyonu personel nitelikleri, teknik nitelikler,

altyapı şartları, izlenebilirlik, güvenlik şartları gibi gereklilikleri içermektedir. Diğer taraftan deney ve

kalibrasyon laboratuvarlarında deneylerin gerçekleştirilmesi ve laboratuvar cihazlarının çeşitli kalibrasyon

faaliyetleri TS EN ISO/IEC 17025:2017, Avrupa Akreditasyon Birliği dokümanları (EA 4/02, EA 4/16) ve

TÜRKAK zorunlu dökümanları (R20.09, R20.1, R20.18 vb.) şartlarına göre gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda

ülkemizde akredite olmuş aktif 821 adet deney laboratuvarı ve 122 kalibrasyon laboratuvarı bulunmaktadır.

Deney, kalibrasyon ve tıbbi laboratuvarların akreditasyonunda ortak gereklilik ve standartlar (ILAC P09,ILAC

P10; TÜRKAK R10.01-R10.13 rehberleri) da bulunmaktadır.

Laboratuvarın yaptığı tüm ölçüm ve test sonuçları, ulusal ve uluslararası standartlara göre izlenebilir olmalı,

faaliyetler liderlik, tarafsızlık, vizyon ve sistematik çalışmaların ışığı altında laboratuvarın akreditasyonu ile

sağlanmalıdır. Bu çalışma laboratuvar akreditasyonu ile ilgilenen deney ve kalibrasyon laboratuvarları ile tıbbi

laboratuvarların gerekliliklerin, bu gereklilikler arasındaki farklılıkların bilinmesi ve derlenmesinin ülkemizde bu

alandaki faaliyet gösteren ilgili taraflar açısından önemli olacağı düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: AKREDİTASYON, ISO 17025, ISO 15189, DENEY VE KALİBRASYON

LABORATUVARLARI, TIBBİ LABORATUVAR.

Page 81: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

81

DENİZ ALGLERİNDEN ELDE EDİLEN ANTİMİKROBİYAL BİLEŞLİKLER VE

BUNLARIN GIDA ENDÜSTRİSİNDEKİ UYGULAMALARI

Sözel Bildiri / Gida

Dilek KESKİN1, Birsen KIRIM2,

1Adnan Menderes Universitesi Kosk Meslek Yüksekokulu Aydin, TURKİYE, 2Adnan Menderes Universitesi,

Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Bölümü,

Bu derlemede Deniz alglerinden elde edilen Antimikrobiyal bileşikler ve Bunların Gıda Endüstrisindeki

Uygulamaları hakkında yeni bilgiler derlenmiştir.

Son yirmi yıl içinde tüketici beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler sonucunda gıda zehirlenmesi vakalarında

ve patojenik gıda kaynaklı bakterilerin antibakteriyel ajanlara direncinde önemli oranda artış gözlenmiştir. Bu

nedenle yeni antimikrobiyal bileşiklere gereksinim duyulmaktadır. Deniz organizmalarından biyoaktif

bileşiklerin araştırılması sonucunda, farmasötik ve endüstriyel uygulamalarda kullanılması için çok miktarda

özüt üretilmiştir. Genellikle tarama için kullanılan deniz organizmaları arasında makro ve mikroalg, sölenterler,

fitoplankton, yumuşakçalar, süngerler, mercanlar, tunikler ve bryozoanlar bulunur. Bakteriyostatik ve bakteriyosidal ilk ürün olan klorellin, Chlororella vulgaris’in kloroform ve benzen yağ asidi ile ekstraksiyonu

sonucu elde edilmiştir. Elde edilen Pseudomonas aeruginosa, Staphylococcus aureus, Streptococcus pyogenes,

and Bacillus subtilis’ e karşı inhibisyon oluşturduğu gözlenmiştir

Halktan gelen baskı sonucunda, gıda üreticileri geleneksel olarak kullanılan sentetik koruyuculardan ve yüksek miktarda tuz içeren doğal alternatiflerden uzaklaşmaktadır. Karasal bitkilerden ve deniz yosunlarından elde

edilen bu doğal antimikrobiyaller, birçok sentetik koruyucu veya yüksek tuz alımı ile ilişkili yan etkiler

olmaksızın, gıda raf ömrünün uzamasını sağlar ve gıda zehirlenmelerine karşı bizleri korur. Deniz yosunu

bileşiklerinin biyo-bozunur malzemelerden üretilmiş antibakteriyel filmlerin bileşenleri olarak, aktif gıda

ambalajında kullanım potansiyeli de vardır. Aljinatlardan ve karagenandan yenilebilir gıda ambalajı

geliştirilmiştir.

Su ürünleri yetiştiriciliği ürünleri, gıda kaynaklı patojenlerin ve bozulma bakterilerinin kaynağı olabilir. Deniz

yosunlarından elde edilen bileşiklerin çiftliklerde yetişen, enfekte balıklarda antimikrobiyal etki gösterdiği ve

bunun sonucunda balıkdan yapılan gıdada patojenik bakteri sayısında bir azalma görülmüştür. Deniz

yosunlarından yeni antimikrobiyal ürünler elde etmek için yeni teknolojiler ve araçlardan yararlanan çok

disiplinli bir stratejilere gereksinim vardır.

ANAHTAR KELİMELER: DENİZ ALGLERİ, ANTİBAKTERİYAL, GIDA, KORUMA

Page 82: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

82

DENİZ KESTANESİ EMBRİYOLARI ÜZERİNE POTASYUM SİYANÜRÜN TOKSİSİTESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Rahime ORAL1, Fatma KOÇBAŞ2,

1Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, 2Manisa Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Manisa,

Türkiye,

Bu çalışmanın amacı deniz kestanesi (Arbacia lixula) embriyoları üzerine potasyum siyanürün (KCN)

toksisitesini değerlendirmekdi.

Ergin deniz kestaneleri Seferihisar Körfezi’nden (Ege Denizi, Türkiye) toplandı. Daha önce rapor edildiği gibi

gametler elde edildi ve embriyolar yetiştirildi. Kontroller, üç tekrarlı olarak sadece doğal filtrelenmiş deniz

suyunda yetiştirilen embriyolardan oluştu. Deniz kestanesi embriyoları, KCN ilave edilmiş deniz suyunda 10−7

ila 10−5 M arasında değişen konsantrasyonlarda 72 saat boyunca (döllenmeden 10 dakikadan sonra başlayarak

pluteus larval aşamasına kadar) yetiştirildi. Embriyolojik analizler yüzde gelişimsel anomalileri ve / veya

embriyonik mortaliteyi belirlemek için gerçekleştirilmiştir. Embriyolojik analizler fertilizasyondan yaklaşık 72

saat sonra ve gözlemden 10 dakika önce 10−4 M krom sülfat ilavesi ile hareketsizleştirilen canlı plutei üzerinde

gerçekleştirilmiştir. Her derişimden ilk 100 plutei aşağıda verilen özelliklere bakılarak değerlendirilmiştir: 1)

normal larva (N); 2) gelişimsel olarak gecikmiş larvalar (R, boyut <1 / 2N); 3) çoğunlukla hasarlı iskelet farklılaşması ile gözlenen malformasyona sahip larva (P1); 4) pluteus aşamasına erişemeyen embriyolar /

larvalar - yani anormal blastula veya gastrula (P2) ve 5) ölü (D) embriyolar veya larvalar. Toplam gelişimsel

bozukluklar P1 ve P2 toplamı olarak değerlendirildi.

KCN’ e maruz kalan A. lixula larvalarında konsantrasyonlarla ilişkili gelişimsel bozukluklar, hiçbir gelişimsel bozukluğun görülmediği 10−7 M M KCN ile yaklaşık % 100 gelişimsel bozukluğa neden olan 10−5 M KCN

arasında artmaktadır.

10−5 M KCN' ye maruz bırakılan embriyolarda %100 embriyonik mortalite gözlendi.

ANAHTAR KELİMELER: POTASYUM SİYANÜR, TOKSİSİTE, EMBRİYO

Page 83: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

83

DERMANYSSUS GALLİNAE STRESİNE BAĞLI NÜKLEUS ANOMALİLERİNİN

BELİRLENMESİNDE KULLANILAN YÖNTEMLERİN KARŞILAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Tarim

EZGİ SABIR1, BAVER COŞKUN2, TÜRKER SAVAŞ3, SONER YİĞİT3,

1ÇOMÜ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ, 2ÇOMÜ , 3ÇOMÜ,

Bu çalışma, hayvan refahını ölçmek için araştırmalarımızda kullanılan yöntemlerin güvenilirlik düzeylerini

belirlemeyi amaçlamaktadır. Çevresel stresörlerin, organizmanın genetik materyalinde bir dizi anomaliye neden

olduğu bilinmektedir. Hücre çekirdeğinde mikronükleus (MN) sıklığı ve morfolojik anomaliler bunlardan

bazılarıdır. MN ve nükleus anomalilerinin belirlenmesinde, birçok doku histolojik yöntemler kullanılarak

değerlendirilir.

Eritrosit hücrelerinde MN sıklığı ve morfolojik anomalilerin farklılığı, yumurtacı tavuklarda Dermanyssus

gallinea'nın parazitik stresinin farklı boyama teknikleri kullanılarak belirlenmesi amaçlanmıştır.

Çalışmamızda üç farklı histolojik yöntem kullanıldı. İlk yöntemde; tam kan preperatlar Giemsa metodu ile

boyandı; ikinci yöntemde Eritrosit süspansiyonu ile hazırlanmış preperatlar Giemsa metodu ile boyandı ve

üçüncü yöntemde; Feulgen metodu ile tam kan preperatlar boyandı. Yöntemler arasında ve kontrol ile deney

grubu arasında mikronükleus sıklığında anlamlı farklılıklar olduğu gözlendi (P = 0,05). Bununla birlikte,

gruplarda yöntem etkili bulunmamıştır (P = 0.903). Yöntemler arasında (P = 0.004) ve deney gruplarında (P =

0,009) çentikli nükleus anomalileri açısından istatistiksel olarak anlamlı farklar vardır. İnteraksiyon anlamlı değildi (P = 0.949). Nükleer tomurcuklar nükleus anomalileri için yöntemler arasında da bir fark vardı (P =

0.05).

Stres düzeyinin belirlenmesinde yöntemler arasında fark bulunmazken, yöntemlerin duyarlılığı ve özgüllüğü ile

ilgili daha fazla çalışma yapılması gerektiği düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: GENOTOKSİSİTE, PARAZİTER STRES, KIRMIZI KAN HÜCRELERİ,

GİEMSA, FEULGEN

Page 84: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

84

DEVE SÜTÜNÜN BESİN DEĞERİ VE TERAPÖTİK ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Filiz YILDIZ-AKGÜL1, Hüseyin Nail AKGÜL1, Adem YAVAŞ1, Serdal ÖĞÜT1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Süt hayvanlarından elde edilen sütlerin bileşimleri üzerine yapılmış çalışmalar oldukça fazladır. Özellikle tüm

dünyada tüketilen sütün %85’ini oluşturan inek sütü olmak üzere koyun ve keçi sütlerinin bileşimleri ile ilgili

araştırmalar literatürde yeralmaktadır bulunmaktadır. Ancak yüksek besinsel değerlerine rağmen deve, kısrak ve

eşek gibi diğer süt hayvanlarından elde edilen sütler hakkında yapılan bilimsel çalışmalar sınırlıdır. Deve sütü,

besleyici ve terapötik özellikleri nedeniyle son yıllarda üzerinde daha fazla durulan bir konu olmuştur. Özellikle

Asya ve Afrika'nın kurak kırsal toplumlarında uzun yıllar astım, ödem ve şeker hastalığı gibi çeşitli sağlık

sorunlarını tedavi etmek amacıyla kullanılan geleneksel bir üründür. Deve sütü oldukça fazla miktarda biyoaktif

bileşik içermektedir. Buna ek olarak, düşük miktarda yağ asidi ve kolesterol içerirken, β-laktoglobulini içermez. Dolayısıyla inek sütünün neden olduğu alerjik durumlar deve sütünde görülemez. Ayrıca laktoz intoleransı olan

bireyler deve sütü laktozunu rahatlıkla metabolize edebilmektedir. Deve sütünün, diğer memelilerden farklı bir

biçimde insülin benzeri bir protein sağladığı ve/veya diyabet hastalarının sağlığını geliştiren diğer bazı terapötik

bileşikler sunduğu görülmektedir. Bu yüzden bu makale kapsamında deve sütünün besin değeri ve bazı terapötik

etkileri yapılan literatürler ışığı altında irdelenmiştir/derlenmiştir.

Özellikle son yıllarda kaliteli ya da daha sağlıklı hayvansal ürünlerin üretilmesine artan taleplerden dolayı farklı

besleme teknikleri gündeme gelmektedir. Deve sütünün sağlık açısından faydaları ortaya konmakla birlikte bu

süte olan talep artmaktadır. Deve sütü ile ilgili giderek artan sayıda bilimsel yayın, özellikle tıbbi potansiyeline

yönelik çalışmalara odaklanmıştır. Mevcut literatür, diyabet, otizm, karaciğer hastalıkları, hepatit C ve gıda

alerjilerini tedavi etmek ve vücudun detoksifikasyonu gibi deve sütlerinin besin değerini ve sağlığını artırıcı

etkileriyle ilgilidir. Genel olarak, deve sütünün diyabet, otizm, karaciğer hastalıkları ve hepatit C'nin tedavisinde

güçlü bir etkiye sahip olduğu ve toksinlere maruz kalmanın zararlı etkilerini azaltmak için bir terapötik madde

olarak kullanılabileceği görülmektedir. İnek sütü alerjisi olan kişiler için de iyi bir alternatiftir. Bu nedenle bu

alanda daha fazla araştırmanın yapılması gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: DEVE SÜTÜ, FİZİKOKİMYASAL ÖZELLİKLERİ, TERAPÖTİK ETKİ

Page 85: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

85

DEVELİ OVASI’NDA NORMALİZE EDİLMİŞ BİTKİ İNDEKSİ KULLANILARAK ARAZİ

ÖRTÜSÜ DEĞİŞİM TESPİTİ

Sözel Bildiri / Cevre

Ali Muslim AMIRI1, Filiz DADASER-CELIK1,

1Erciyes Üniversitesi,

Develi Ovası, Kayseri'de bulunan kapalı bir ovadır. yaklaşık 800 km2'lik alan kapsamaktadır Nüfusun yarısından

fazlası tarım sektöründedir. Develi Ovası önemli sulak alanlarımızdan Sultan Sazlığı’na ev sahipliği

yapmaktadır. Son otuz yılda, Develi Ovası’nda sulu tarımın yoğunlaşması nedeniyle önemli değişiklikler

görülmüştür. Bu çalışmada uydu görüntü analizleri kullanarak arazi örtüsündeki değişimlerin analiz edilmesi

amaçlanmıştır.

Analizlerde kullanılan Landsat görüntüleri USGS'den alınmıştır. Görüntüler, Ağustos 1984, Temmuz 1987,

Haziran 2003 ve Temmuz 2007'de alınan dört Landsat TM görüntüsünü ve Temmuz 2014'te alınan bir Landsat 8

OLI görüntüsünü içermektedir. Normalize Edilmiş Bitki İndeksi(NDVI) değerleri hesaplanmıştır. NDVI, -1 ile

+1 arasında değişmekte olup, yüksek değerler daha yoğun bitki örtüsü bulunduğunu göstermektedir. Bu çalışmada <0, 0.2, 0.2-0.5 ve> 0.5 NDVI değerleri sırasıyla su, zayıf bitki örtüsü, seyrek bitki örtüsü, yoğun bitki

örtüsü olarak sınıflandırılmıştır.

Çalışma sonuçları sulu tarımın arazi örtüsü üzerinde büyük etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Yoğun bitki

örtüsüne sahip alan, 1987 yılında % 2.8 iken, 2014'te %7,7'ye yükselmiştir. Bir istisna, yoğun bitki örtüsüne sahip alanın en büyük (% 4.7) olduğu 1984 yılıdır. Bu durum, 1984 yılındaki uygun iklim koşullarından

kaynaklanabilir. Yoğun bitki alanlardaki artış büyük ölçüde sulanan alanlardaki artıştan kaynaklanmıştır. Sultan

Sazlığı’nda bitki örtüsü 1984'ten 2014'e kadar, büyük olasılıkla sulama yüzey ve yeraltı suyu kullanımındaki

artıştan dolayı, azalmıştır. Su ile kaplanan alan, 1984 yılında %2.0 iken, 2014 yılında %0.73'e düşmüştür. Suyla

kaplı alan 2007 yılında en küçük (%0.2) olmuştur. Sultan Sazlığı içindeki göller kurumuştur.

Develi Ovası’nın arazi örtüsündeki değişiklikleri değerlendirmek ve ölçmek için Landsat görüntülerinden

çıkarılan NDVI değerleri kullanılmıştır. Arazi örtüsü değişiklikleri 1984'ten 2014'e kadar önemli düzeydedir.

Sulama aktivitelerindeki ve meteorolojik koşullardaki değişikliklerin büyük olasılıkla bu değişimlere neden

olduğu ortaya düşünülmektedir. Teşekkür: Bu çalışma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu

(TÜBİTAK) tarafından 114Y595 no’lu proje kapsamında ve Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri

Koordinasyon Birimi tarafından FYL-2018-7644 no’lu proje kapsamında desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: DEĞİŞİM TESPİTİ, NORMALİZE EDİLMİŞ BİTKİ İNDEKSİ (NDVI),

LANDSAT, DEVELİ OVASI

Page 86: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

86

DEVELOPMENT AND EVALUATION OF BIO PESTICIDE AGAINST ROOT

PATHOGENIC FUNGI OF CHICKPEA

Sözel Bildiri / Tarim

Faisla GULZAR1, Muhammad İNAM UL HAQ1, Shazia SHAHZAMAN1,

1PMAS-Arid Agriculture University, Rawalpindi,

Plant growth promoting rhizobacteria (PGPR) colonizing the chickpea roots result into disease control and also

enhance the plant growth characters. In present study survey was conducted in major chickpea growing areas of

Rawalpindi and adjoining districts maximum disease incidence, prevalence and severity was recorded from

Chakwal district.

Isolated rhizobacteria were screened for antagonism and antagonists were subjected to biochemical reactions and

were identified as Pseudomonas fluorescens and Bacillus subtilis based on molecular analysis. Dual culture tests

were performed to test the antagonistic potential against Fusarium oxysporum and PS3 rhizobacteria was found

highly effective against all the tested strains of FOS1, FOS2, FOS3, FOS4, FOS5, FOS6 and FOS7 as compared

to control treatment. Rhizobacteria in suspension form (106 cells/ml) @ 5 ml/pot were also tested under greenhouse conditions in pot trials and data regarding disease incidence, prevalence and severity recorded after

45 days indicates that among all the test treatments T5 results into disease reduction and also enhance the plant

growth characters against untreated control plants where only pathogenic fungal inoculum was applied. Most

effective rhizobacteria viz., Pseudomonas fluorescens and Bacillus subtilis were mass multiplied on different

carrier materials viz., vermi compost and organic matter for the efficient release of the rhizobacteria on

application. Shelf life of the prepared formulations was studied by measuring cfu at two temperature points 5 and

28 ºC at different time intervals. Maximum cfu were observed at 28 ºC at 60 DAS which decreased at 90 DAS.

ANAHTAR KELİMELER: BIO PESTICIDE, CHICKPEA, ROOT PATHOGENIC

Page 87: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

87

DEVELOPMENT OF CAS9 FOUNDER LİNES İN COTTON THROUGH

AGROBACTERİUM MEDİATED TRANSFORMATİON

Sözel Bildiri / Tarim

Zainib BABAR1, Sultan Habibullah KHAN1, Sabin ASLAM1, Ayesha BABAR1, Syed Muntazir MEHDİ1,

1University Of Agriculture Faisalabad,

Cotton is an imported cash crop which attains fourth grade in Pakistan. With the increasing demand of this

valuable crop, various transgenic approaches have been utilized during the last few decades to increase cotton

production. Agrobacterium-mediated transformation is considered as a useful gene transformation tool in plants

and proved helpful for sustainable agriculture. The newly emerged genome editing tool such as “CRISPR/Cas9”

has emerged as a novel gene editing approach that has potential to reshape crop economically with greater

productivity.

In the present study, Agrobacterium-mediated transformation was performed in Coker-312 (Gossypium hirustum

L). Hypocotyl explants were infected with Agrobacterium tumifaciens strain GV3101 which contained Cas9

gene along with Neomycin phosphotransferase –II gene as a selection marker. Selection of Kanamycin resistant embryogenic calli were performed on MS media added with growth regulators and antibiotics (50ul/500ml 2, 4-

Dichlorophenoxy acetic acid+ 50ul/500ml kinetin+ 50 mg/ml cefotaxime + 5 mg/10ml kanamycin) followed by

callus maturation.

Putative transformants were screened for the presence of gene Neomycin phosphotransferase (npt-II) through PCR amplification. Development of Cas9 expression line of cotton could be used for screening of different

gRNAs and other functional genomics studies.

ANAHTAR KELİMELER: CAS9,COTTON,TRANSFORMATİON, CRISPR

Page 88: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

88

DİSLİPİDEMİ VE DİSLİPİDEMİ YÖNETİMİNDE ECZACININ ROLÜ

Sözel Bildiri / Saglik

Vakkas AYDIN1, GÜL ÇETİN2,

1MEZUN ECZACI, 2ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ,

Bu çalışmanın amacı, eczacının dislipidemi yönetimindeki rolünü ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesini

göstermek, dislipidemisi olan bir hastanın yönetim sürecini ve eczacıların lipit yönetimine nasıl dahil

olabileceğini incelemektir. Eczacı dislipidemi ve onun farmakolojik ve non-farmakolojik tedavisi hakkında bilgi

vermelidir. Bununla birlikte, hem hastalar hem de eczacı için eğitim materyalleri ve yönergeleri sağlanmıştır.

Dislipidemi, yüksek morbidite ve mortalite oranı ve yüksek tedavi maliyetleri ve iş kaybı olan sosyoekonomik

bir yük nedeniyle önemli bir sağlık sorunudur. Eczacılar dislipideminin yönetimi, ilaç tedavisi önerileri, hasta

eğitimi, ilaç etkileşimi değerlendirmeleri ve olumsuz etki ve uyum takibi konularında destekleyici bir rol

üstlenmektedir.

İlaç tedavisine, hastaların koroner arter hastalığı, aterosklerotik arter hastalığı veya diyabete sahip olup

olmadığına ve risk faktörlerinin sayısına göre başlanabilir. Bu risk faktörleri; aktif tütün kullanımı,

hipertansiyon, düşük seviye HDL kolesterol, aile öyküsündeki koroner arter hastalığı ve ileri yaştır. Statinler

hiperkolesterolemi tedavisi için ilk tercih edilen ilaçlardır. İlaç tedavisi için ilk hedef, düşük yoğunluklu

lipoprotein kolesterolü azaltmaktır. Bununla birlikte, trigliserit seviyesi yüksekse, daha etkili olan fibratlar gibi

ilaç grupları seçilebilir. Herhangi bir ilaca başlamadan önce dislipideminin ikincil nedenleri göz önünde

bulundurulmalı ve düzeltilmelidir.

Yüksek kolesterol, kalp hastalığı ve inme risklerini arttırmaktadır. Küresel olarak, iskemik kalp hastalığının üçte

biri yüksek kolesterol sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Eczacılar dislipideminin yönetimi, ilaç tedavisi önerileri,

hasta eğitimi, ilaç etkileşimi değerlendirmeleri ve olumsuz etki ve bağlılık takibi konularında destekleyici bir rol

üstlenmektedir. Dislipidemi yönetiminin amacı aterosklerotik kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi ve tedavi

edilmesidir. Yaşam tarzı değişikliğini ilaçla birleştirmek önemli yer tutmaktadır. İlaç tedavisine başlamak için, düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol seviyelerine ve aterosklerotik kardiyovasküler hastalık risk durumlarına

göre kapsamlı bir değerlendirme yapılmalıdır. Eczacılar, ilaç tedavisini uygulanmasında önemli bir rol

oynayarak hastaların birbiriyle etkileşme girebilecek ve hasta sağlığına zarar verebilecek durumlarda hastayı

eğitmeli ve önlemelidir. Hastalar durumları ve tıbbi-tıbbi olmayan tedavileri hakkında danışmalı ve bilgi

vermelidirler.

ANAHTAR KELİMELER: DİSLİPİDEMİ, YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ, DİYET, İLAÇ BAKIMI,

ECZACILAR

Page 89: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

89

DİYABET VE MEYVE TÜKETİMİNİN IN VİVO UYGULAMALARI

Sözel Bildiri / Gida

EMİNE OKUMUŞ1, EMRE BAKKALBAŞI1,

1VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ GIDA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ,

Bu çalışmada amaç meyve tüketiminin diyabet tedavisinde doğrudan kullanımını ya da mevcut tedavide

sağladığı olumlu etkilerin yapılan in vivo çalışmalarla ortaya konulmasını sağlamaktır.

Diabetes mellitus (diyabet), vücutta yeterli miktarda insülin üretilememesi ya da üretilen insüline karşı vücudun

direnç göstermesi nedeniyle vücudun, glukozu normal yollarla enerjiye dönüştürememesi sonucunda ortaya

çıkan bir hastalıktır. Günümüzde küresel bir hastalık olan diyabet, dünya çapında 422 milyondan fazla insanı

etkilemektedir. Uluslararası Diyabet Federasyonu'na (IDF) göre, her 6 saniyede bir kişi diyabetten yaşamını

kaybetmektedir. Hastalığın tedavisinde temel amaç, normal kan şekeri düzeylerini oluşturmak ve metabolik

komplikasyonlarını önlemek ya da geciktirmektir. İlaç tedavisine ek olarak, basit ve ucuz diyet stratejileri,

diyabetin ve diyabetik komplikasyonun optimum kontrolünü sağlamada ve sürdürmede yardımcı olmaktadır.

Bununla birlikte ortaya çıkan bilimsel kanıtlar, nutrasötiklerin farmasötiklerle birlikte kullanılmasının, diyabet ve

bununla ilişkili komplikasyonların tedavisinde de önemli olduğunu göstermektedir. Son yıllarda, diyabetin

önlenmesi, tedavisi ve yeni anti-diyabetik ilaçlar geliştirilmesi için yapılan araştırmalarda özellikle bitkiler üzerine odaklanılmıştır. Yapılan çalışmalarda kan şekerinin kontrolünde olumlu etki yaratabilecek diyet

bileşenleri arasında meyve ve sebze tüketiminin umut verici sonuçlar gösterdiği bildirilmiştir. Özellikle fenolik

fitokimyasalların, antioksidan aktiviteleri nedeniyle diyabetik komplikasyonların yönetimi üzerinde olumlu bir

etkisi olduğu birçok in vivo çalışma ile de ispatlanmıştır. Diyabetin artan yaygınlığı göz önüne alındığında,

minimal yan etkilere sahip yeni ilaçlar bulmak çok büyük bir ihtiyaç olmakla birlikte, geleneksel fitoterapi

yöntemlerini araştırarak diyabetin yönetimine ve önlenmesine yönelik yeni yaklaşımlar geliştirme ihtiyacı

giderek artmakta ve bu alanda meyve kullanımı yüksek bir potansiyel oluşturmaktadır. Bu çalışmada diyabet

tedavisinde ve komplikasyonlarının önlenmesinde meyve tüketiminin in vivo şartlarda meydana getirdiği

sonuçlar üzerine odaklanılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: DİYABET, MEYVE TÜKETİMİ, IN VİVO UYGULAMALAR

Page 90: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

90

DİYARBAKIR KOŞULLARINDA PAMUK (GOSSYPİUM SPP.) GENOTİPLERİNİN

SICAKLIK STRESİNE KARŞI TEPKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Tarim

HATİCE KÜBRA GÖREN1, HÜSEYİN BAŞAL1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışma, yurt dışından sağlanan 200 adet pamuk (Gossypium spp.) genotipinin Diyarbakır koşullarında verim

ve lif kalite özelliklerini karşılaştırmak ve sıcaklık stresine tolerant pamuk genotiplerini belirlemek amacıyla

yapılmıştır.

Diyarbakır koşullarında yürütülen çalışmada, 200 adet pamuk genotipi birer sıra ve tekerrürsüz, kontrol çeşitler

(Gloria, SG 125, Flash, Ozbek 105 ve Candia) dört tekerrürlü birer sıra ve sıra uzunluğu 12 m olacak şekilde

Augmented deneme deseninde yürütülmüştür.

Çalışmada yer alan 200 adet genotip arasında yüksek sıcaklık stresine tolerant genotiplerin seleksiyonunda

kullanılan agro-morfolojik ve fizyolojik karakterler tarafından önemli genotipik farklılıklar saptanmıştır.

Yürütülen çalışma sonucunda Deltapine 41, Africa E5 (20025), Campu, NIAB 111, NIAB 777, B557, NIAB-

KIRN , Sadori, Sohni, MNH 814, VH 260 pamuk genotiplerinin sıcaklık stresine tolerant pamuk çeşidi

geliştirmek amacıyla yürütülecek pamuk ıslah çalışmalarında ebeveyn olarak kullanılabileceği saptanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: PAMUK, SICAKLIK STRESİ, TOLERANT GENOTİPLER

Page 91: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

91

DİYET TAKVİYE ÜRÜNLERİ, BİTKİLER VE SAĞLIĞIMIZA OLASI TEHTİDLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Francisco Jose LOPES JUNIOR1, Babajide Emmanuel OLADAPO2, Buket DEMİRCİ1,

1ADNAN MENDERES UNIVERSİTESİ, 2ADNAN MENDERES UNİVERSİTESİ,

Diyet takviye ürünlerinin kullanımı, yaşamımızda her geçen gün daha popular olmaktadır. Bu makalenin amacı,

bunların kullanım nedenlerini, önemli toksik olayları, karaciğer, böbrek, kalp toksisitesi ve kanser ile ilişkili

sağlığımızı tehtid eden tağşişlerini ve FDA’nın diyet takviye ürünlerini nasıl düzenlediği aydınlatmaktır. İlaven,

bu makalede, ilaçların büyük çoğunluğunun bitkilerden elde edildiği gerçeği ile ham haldeki bitki ve otların

tedavi edici olduğu yanlış inancını açıkça vurgulamayı; diyet takviye ürünlerinin yaygın olarak düşünüldüğü gibi

masum olmadıklarını ve son olarakta, doktorların farkındalıkları arttırmak için otları da içeren diyet takviye

ürünlerinin toksik etkilerini ve zehirlenmelerini yayınlayarak katılmalarını dikkate sunduk.

Method bitkisel ve diyet takviye ürünleri toksisiteleri ile ilişkili önceki literatürlerin değerlendirilmesini

kapsamaktadır. Araştırmalar, diyet takviye ürünleri, gıda toksisitesi, diyetle ilgili kalp, karaciğer, böbrek kanser

kelimelerini kullanarak, kaynaklar bölümünde yazıldığıüzere, Google Scholar, PubMed, FDA, Science Direct,

PubMed ve diğer veri tabanlarındaki yayınlar üzerinden yapılmıştır.

Bugüne kadar, 7 bitki ve 5 diyet takviye ürünü kardiyotoksisite ile, 25 bitki ve 12 diyet takviye ürünü

hepatotoksisite ile, 7 bitki ve 10 diyet takviye ürünü nefrotoksisite ile ve sadece bir bitki insanlarda kanser ile

ilişkilendirilmiştir.

FDA, diyet takviye ürünleri ve bileşenlerini Diyet Takviye Ürünleri Sağlık ve Eğitimi Kuralları ile düzenler,

kullanımdaki ürünün yanlış tanımlanmadığını, tağşişini, yanlış etiketlenmediğini, hatalı ifadeleri ve

kontaminasyonunu kontrol eder. Bilindiği üzere, bitkilerin ve diyet takviye ürünleri tüm dünyada oldukça yaygın

kullanılır; fakat, kullanımları sağlık değerlendirmesi ve önemli kararların alınmasında insanların yanlış

yönlendirilmesi, içeriğindeki gizli ilaçların yan etkileri ile klinisyeni yanıltması, ilaç etkileşimleri ile klinik

bulguları ve tabloyu maskelemesi, ve aynı zamanda ekonomik yük ve kayıba neden olması ve en önemlisi de

posolojisinin belli olmamasından dolayı önerilmemelidir.

ANAHTAR KELİMELER: DİYET TAKVİYE ÜRÜNLERİNİN TAĞŞİŞİ; BİTKİ TOKSİKOLOJİSİ;

BİTKİLERLE ZEHİRLENME

Page 92: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

92

DNA METİLASYONUNUN ÖZELLİKLERİ VE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

YASEMİN TİN ARSLAN1,

1PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ,

DNA metilasyonu, gen ifadesini değiştirerek hücre fonksiyonlarını değiştiren, bir metil grubunun kovalent

şekilde DNA metil transferaz (DNMT) katalizinde, bir CpG dinükleotidindeki Sitozinin 5-karbonundan yapıya

eklenmesini ifede eden, epigenetik bir olaydır. Çok hücreli organizmalarda kas hücresi, sinir hücresi aynı

genotipe sahiptir fakat birbirinden çok farklı hücre fonksiyonlarına ve gen ifade profillerine sahip olabilmektedir.

Bu konu üzerinde yapılan çalışmalar neticesinde elde edilen veriler belli genlerin aktivasyonunun ne zaman ve

nasıl olacağınının belirlenmesinin epigenetik mekanizmalar denilen sistem tarafından kontrol edildiğini ortaya

koymuştur. Epigenetik, genotipik değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı zamanda kalıtımsal olan, gen

ekspresyonundaki farklılıkları inceleyen bilim dalıdır. Gen ekspresyonuna dayanan kalıtsal bilgi epigenetik olarak sınıflandırılır. Bu, genetik bilginin aksine gen dizisi ile ilişkili değildir. Bu süreç içerisinde erişkinlerde

hücre yenilenmesi, X kromozom inaktivasyonu gibi olaylar gerçekleşmektedir. Eğer bu süreç bozulursa kanser,

otoimmun hastalıklar ve nörolojik hastalıkların ortaya çıkması söz konusudur . Ancak epigenetik değişimler geri

dönüşümlü oluşları ve DNA’nın baz dizisinde bir değişime neden olmamaları gibi özellikleriyle genetik

değişimlerden ayrılırlar. DNA düzeyindeki modifikasyonların en bilinen ve en işlevsel olanı DNA

metilasyonudur. DNA metilasyonu, DNA'nın bir kimyasal değişimidir, kalıtsal olup sonradan ilk dizi geri

gelecek şekilde çıkartılabilir. Omurgalılarda tipik olarak CpG bölgelerine DNA metiltransferaz enzimi ile bir

metil grubunun bağlanması neticesinde gerçekleşir. Metil grubu DNA’nın sitozin bazının pirimidin halkasının 5

numaralı karbonuna eklenir. Metil vericisi olarak S-Adenozil Metiyonin (SAM) görev yapar. 5-metil sitozin

varlığı, bulunduğu kromozom bölgesinde lokalize olan genlerin sessizleşmesine yol açar. Metilasyon DNA’nın

inaktive olmasına neden olarak protein ekspresyonunu engelleyen bir sistemdir. Erişkin somatik dokularda DNA

metilasyonu tipik olarak CpG dinükleotit dizilerinde meydana gelir. CpG dışı metilasyon embriyonik kök

hücrelerde hâkimdir. Genel görevleri, gen gegülasyonu, genomik imprinting ,X-krozomozomu inaktivasyonudur.

ANAHTAR KELİMELER: DNA, METİLASTON, EPİGENETİK

Page 93: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

93

DOĞAL ÖLDÜRÜCÜ HÜCRELER VE TÜMÖR MİKROÇEVRESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Mehtap KILIÇ EREN1, Ayfer KARLITEPE1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ BİYOLOJİ AD,

Bu derlemede tümör mikroçevresi elemanlarının NK hücrelerinin fonksiyonu üzerindeki olumsuz etkileri

anlatılmıştır.

Doğal öldürücü hücreler (Natural Killer: NK) birçok aktivatör ve inhibitör reseptörlere sahip olan CD3- CD56+

lenfositlerdir. NK hücrelerinin kanser tedavisine yönelik olarak otolog ve allojenik kullanımları söz konusudur.

Bunun yanı sıra ticari olarak elde edilen NK hücreleri ve bazı kaynaklardan (kordon kanı ve kemik iliği

hematopoietik kök hücreleri, embriyonik ve indüklenmiş pluripotent kök hücreler (IPS)) farklılaştırılarak elde

edilen NK hücreleri de kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Solid tümörlerde, tümör gelişimi sırasında ortaya

çıkan mikroçevre, immün sistemin düzenlemesinde önemli bir role sahiptir. Tümör mikroçevresinde yer alan

tümörle ilişkili fibroblastlar ve tümör kaynaklı anormal bağışıklık hücreleri (tolerojenik veya baskılayıcı

makrofajlar, dendritik hücreler (DC'ler) ve T regülatör (Treg) hücreleri) NK hücrelerinin antitümör aktivitesini

engelleme de önemli rol oynarlar. Bu nedenle NK temelli immünoterapi araştırmaları, tümör mikroçevresine

rağmen NK hücrelerinin nasıl fonksiyonel kalabileceği üzerine odaklanmıştır.

Son yıllarda tümör mikroçevresinin NK hücre fonksiyonu üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek kadar belirgin

hale gelmiştir. Bu nedenle NK bazlı immünoterapi araştırmaları, tümör mikroçevresinin tüm baskılayıcı

faktörlerine rağmen fonksiyonel NK hücrelerinin tümör alanında verimli bir şekilde nasıl etki gösterebileceği

üzerine odaklanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: NK HÜCRELERİ, TÜMÖR MİKROÇEVRESİ

Page 94: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

94

DOĞAL PİGMENT KAYNAKLARININ PASLI ÇİKLİTLERİN (IODOTROPHEUS

SPRENGERAE) RENKLENMESİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Melikşah Dilcan AKPINAR1, Sevim HAMZAÇEBİ1, Asena Gül ÜNVER1,

1İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ,

Çalışmanın amacı; akvaryum yemlerinde kullanılan fiyatları yüksek olan pigmentasyon maddelerinin (Spriluna

ve astaksantin) yerine fiyatı daha uygun olan ve doğal pigmentasyon maddesi olarak kuşburnu ve hibiskus

kullanılmasıyla hem balıklarda renklenmeyi sağlamak hem de yem maliyetlerini düşürmektir.

ANAHTAR KELİMELER: PİGMENTASYON, PASLI ÇİKLET, RENKLENDİRME, IODOTROPHEUS

SPRENGERAE

Page 95: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

95

DOĞUM SONU AĞRI VE DUYGU DURUM BOZUKLUKLARI YÖNETİMİ

Sözel Bildiri / Saglik

FUNDA ÇİTİL CANBAY1, SİBEL ŞEKER1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ,

Bu çalışmanın amacı, doğum sonu ağrı ve duygu durum bozuklukları yönetimi konusu literatür bilgileri

doğrultusunda tartışmaktır.

Bu derlemenin kuramsal ve ampirik altyapısını oluştururken; konuyla ilgili Türkçe ve İngilizce olarak

yayınlanan derlemeler, sistematik araştırmalar ve doğum ve kadın sağlığı kitapları incelendi.

Doğum sonu dönemde ağrıya çeşitli durumlar (uterus kontraksiyonları, bel ağrıları, meme ağrıları, hematomlar v.b.) neden olabilir. Bu ağrıların annenin konforunu ve duygu durumunu olumsuz etkilediği görülmektedir.

Doğum sonu dönemde kadının ağrısını yönetebilmek için bazı girişimler bulunmaktadır. Bu girişimler ile

analjeziklerin kullanımı azalabilir. Özellikle doğum sonu dönemde kadın bakımından sorumlu olan ebe ve

hemşirelerin kanıta dayalı uygulamalar yapması ağrının azaltabileceği gibi bakımın kalitesini de azaltacaktır.

Kaliteli bakım alan ve ağrısı optimum düzeyde olan kadınların duygu durum düzeyleri üzerinde düzelmeler

gözlenmektedir.

Doğum sonu komplikasyonlar ve duygu durum bozukluklarının dünyada ve ülkemizde bir sorun olduğu

görülmektedir. Doğum sonu dönemde alınan bakımın yaşam kalitesini yükseltmektedir. Bu bağlamda, ebe ve

hemşireler, doğum sonu dönemdeki kadınlara yönelik kaliteli bakımı planlamada, uygulama ve sağlık bakımını

sürdürme konularında güncel bilgilerden yararlanarak, kadınlara gerekli bakım ve danışmanlık hizmetlerini

vermelidirler.

ANAHTAR KELİMELER: AĞRI, DOĞUM SONU, DUYGU DURUMU, EBELİK, YÖNETİM.

Page 96: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

96

DOĞUMA HAZIRLIK SINIFLARININ PRİMİPAR ANNELERİN YENİDOĞAN ALGISINA

ETKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Sibel ŞEKER1, Ümran SEVİL2,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, 2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi,

Bu çalışma, Türkiye’de doğuma hazırlık sınıflarının primipar annelerin doğum sonrası dönemde bebeğini

algılaması üzerine etkisini belirlemek amacıyla yarı deneysel olarak gerçekleştirilmiştir.

Araştırma Aydın ilinde yaşayan, primipar, 18-35 yaş arası; araştırmacının düzenlediği doğuma hazırlık

sınıflarına katılan 30, katılmayan 33 olmak üzere toplam 63 kadın üzerinde gerçekleştirilmiştir. Doğum öncesi

eğitim sınıflarına katılan ve katılmayan anneler yaş grubu, eğitim durumu ve doğum yöntemleri açısından

eşleştirilmişlerdir. Verilerin toplanmasında; araştırma kapsamındaki kadınların sosyodemografik, doğum ve

bebeklerine ilişkin özelliklerini tanımlamak amacıyla araştırmacı tarafından literatüre dayalı olarak hazırlanan

soru formu ve Yenidoğanı Algılama Ölçeği kullanılmıştır. Anneler, veri toplama araçlarındaki soruları doğum

öncesi, doğumdan sonraki ilk üç gün ve 4-6 hafta sonra cevaplamışlardır. Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde; sayı, yüzde, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi ve ki-kare analizleri

kullanılmıştır.

Doğuma hazırlık sınıflarına katılan annelerin %73,3’ü, katılmayanların %60,6’sı bebeklerini olumlu

algılamışlardır.

Doğuma hazırlık sınıflarına katılan ve katılmayan annelerin bebeklerini algılama durumları arasında istatistiksel

olarak fark bulunmamıştır.

ANAHTAR KELİMELER: DOĞUMA HAZIRLIK EĞİTİMİ, YENİDOĞAN, ALGI, HEMŞİRELİK

Page 97: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

97

DOĞUMA İLİŞKİN ÖZELLİKLER POSTPARTUM DEPRESYON VE MATERNAL

BAĞLANMAYI YORDUYOR MU?

Sözel Bildiri / Saglik

Ayden ÇOBAN1, Hülya ARSLANTAŞ1, İ. Ferhan DEREBOY1, Ezgi SARI1, Muazzez ŞAHBAZ1, Döndü

KURNAZ2,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, 2Aydın Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi,

Bu araştırmanın amacı doğuma ilişkin özelliklerin postpartum depresyonu ve maternal bağlanmayı yordama

gücünü incelemektir.

Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini batıda bir ilde kadın hastalıkları ve

doğum kliniğinde 2014-2016 yılları arasında doğum yapan ve araştırma kriterlerine uyan 229 kadın

oluşturmuştur. Araştırmada kadınların doğuma ilişkin özelliklerinin belirlenmesinde literatür bilgileri

doğrultusunda araştırmacılar tarafından hazırlanan form, postpartum depresyon düzeylerini belirlemede Cox ve

Holden (1987) tarafından geliştirilen ve Engindeniz ve ark. (1996) tarafından Türkçe geçerlik ve güvenirliği

yapılan Edinburg Postpartum Depresyon Ölçeği ve maternal bağlanma düzeylerini belirlemede Müller (1994) tarafından geliştirilmiş, Kavlak ve Şirin (2009) tarafından Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış

Maternal Bağlanma Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın verileri SPSS 23.0 paket programı kullanılarak geriye

doğru basamaklı (Backward) regresyon analizi ile değerlendirilmiştir.

Araştırma sonuçları; doğuma ilişkin özelliklerin postpartum depresyonun toplam varyansının %33’ünü açıkladığını ve doğuma ilişkin özellikler nedeniyle postpartum depresyon riskinin oluşması için en güçlü

yordayıcı değişkenlerin; baş dönmesi yaşama, perine temizliğinde zorlanma, idrara çıkmakta zorlanma, ayağa

kalkmakta zorlanma ve baş ağrısı yaşama sorunları olduğunu göstermiştir. Yine doğuma ilişkin özelliklerin

maternal bağlanmanın toplam varyansının %27’sini açıkladığı ve doğuma ilişkin özellikler nedeniyle maternal

bağlanmanın problemli oluşması için en güçlü yordayıcı değişkenlerin; baş dönmesi yaşama, perine temizliğinde

zorlanma, ameliyat yerinde ağrı, bebek bakımında zorlanma, yatak içinde oturmakta zorlanma ve baş ağrısı

yaşama sorunları olduğu saptanmıştır.

Araştırmadan elde edilen sonuçların doğumun yönetilmesinde, anne ve çocuk sağlığının geliştirilmesinde sağlık

profesyonellerine ışık tutacağı düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: DOĞUM, KADIN, POSTPARTUM DEPRESYON, MATERNAL BAĞLANMA

Page 98: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

98

DOLMUŞ ŞOFÖRLERİNİN DERİ KANSERİNE VE GÜNEŞTEN KORUNMAYA YÖNELİK

FARKINDALIKLARININ BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Nükhet KIRAĞ1, Serap ESKİN1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Dolmuş şoförlerinin deri kanseri ve güneşten korunma farkındalık düzeylerinin belirlenmesi

Şoförlerin %89.6'sı evli ve tamamı erkeklerden oluşmaktadır. Sosyodemografik özelliklerine bakıldığında

%89.6'sının evli olduğu, %34.4'ünün ilkokul mezunu olduğu, %61.6'sının gelirin gidere eşit olduğu

belirlenmiştir. Şoförlerin %64.8'i günde iki saatten fazla süre güneşe maruz kalmakta, %27.2'sinin güneş gözlüğü

bulunmamakta, %70.4'ü güneş kremi kullanmamakta, %71.2'si şapka takmamakta, %4.8'inin güneş yanığı

geçirme öyküsü bulunmakta, %27.2'sinin ten rengi açık, %28.8'inde ben, %7.2'sinde çil oluşumu bulunmaktadır.

Şoförlerin %93.6'sı deri kanseri hakkında bir bilgiye sahip değil ve %52'si güneşe maruz kalmanın cilt kanseri

oluşturmada etkisi olmadığını düşünmektedir. Şoförler deri kanseri ve güneş bilgi ölçeğinden ortalama

10.49±3.67 (min:0, max:19) puan almıştır.

Dolmuş şoförlerinin güneşten korunma hakkında yeterli bilgi ve davranışa sahip olmadığı belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: DERİ KANSERİ, DOLMUŞ ŞÖFÖRLERİ, KANSER

Page 99: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

99

DUMAN SOLÜSYONLARININ YONCA’ NIN (MEDİCAGO SATİVA L.) ÇİMLENME VE

FİDE GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Medine ÇOPUR DOĞRUSÖZ1, Erdem GÜLÜMSER2, Uğur BAŞARAN1, Hanife MUT2,

1Bozok Üniversitesi, 2Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi,

Bitkisel kaynaklı duman solüsyonlarının yoncanın (Medicago sativa L.) çimlenme ve fide gelişimi üzerinde ki

etkisi petri ve saksı ortamlarında yürütülen iki farklı deneme ile belirlenmiştir.

Her iki denemede yonca tohumlarına adaçayı (Salvia officinalis L.), yonca (Medicago sativa L.), kantaron

(Hypericum perforatum L.) ve tütünün (Nicotiana tabacum L.) yakılması ile elde edilen duman solüsyonlarının

dört farklı dozu (25, 50, 75 ve 100) ile 2 ve 4 saat süreyle priming işlemi uygulanmış ve kontrol olarak saf su

kullanılmıştır. Petri denemesinde priming işlemi sonrasında yonca tohumları, 10 0C’ de ve karanlık ortamda

çimlenmeye bırakılmış ve 4. gün sonunda çimlenme hızı, çimlenme yüzdesi ve kök boyu değerleri belirlenmiştir.

Saksı denemesinde ise priming uygulanan yonca tohumlarında 6. gün sonunda çimlenme hızı ve çimlenme

yüzdesi, 21. gün sonunda fide boyu, kök boyu, gövde ağırlığı ve kök ağırlığı belirlenmiştir.

Duman solüsyonu ile priming uygulaması yoncanın çimlenme ve fide özelliklerini kontrole göre önemli ölçüde

etkilemiş ve yonca kaynaklı duman solüsyonu diğer bitkilerden elde edilen solüsyondan daha az etkili olmuştur.

Bununla birlikte, yoncada incelenen özelikler üzerinde solüsyonlar, solüsyon konsantrasyonları ve priming süresi

de etkili olmuş, ve genel olarak tütün ve kantaron kökenli solüsyonlardan %75 konsantrasyon ve 2 saatlik

priming uygulamasından daha olumlu sonuçlar alınmıştır.

Buna göre bitkisel kaynaklı duman solüsyonlarının, uygun konsantrasyonlar belirlendiği taktirde, yoncada

çimlenme ve fide gelişimini artırmak amacıyla kullanılabileceği belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: DUMAN SOLÜSYONU, YONCA, ÇİMLENEME, FİDE GELİŞİMİ

Page 100: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

100

EFFECT OF BISPECTRAL INDEX MONITORING ON EARLY COGNITIVE FUNCTION

IN GERIATRIC PATIENTS UNDERGOING COLONOSCOPY, DISSERTATION

Sözel Bildiri / Saglik

MUHAMMED İSMAİL TEPE1, MEHMET SARGIN2, SADIK ÖZMEN3,

1S.B. ÜNİVERSİTESİ KONYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2SELÇUK ÜNİVERSİTESİ TIP

FAKÜLTESİ, 3S.B. ÜNİVERSİTESİ ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,

Performing invasive procedures such as colonoscopy with sedation provides a great convenience and comfort to

the patient and the practitioner. In this study, we aimed to evaluate early cognitive functions using bispectral

index monitorization in geriatric patients undergoing elective colonoscopy.

Patients over 65 years of age who underwent elective colonoscopy, who did not undergo any anesthetic

procedure within 2 weeks, who had no systemic disease that could affect BIS values, who were not drug

dependent and who were not pregnant, were selected.The patients were randomly divided into two groups

according to the time of arrival at the endoscopy-colonoscopy unit. RAMSEY sedation scale was used to adjust

the sedation level in the first group, Bispecral Index monitoring and RAMSEY sedation scale were used to the second group. Trieger dot test, Standardized Mini-Mental State Examination and test of Clock Drawing were

performed before and after the procedure to evaluate the cognitive functions of patients. Preoperative ECG,

SpO2, TA, and HR values of the patients were recorded at times t0, t1, t2, t3, t4, t5 (basal, after induction,

beginning of procedure, 5 min, 10 min and end of procedure). Aldrete scores recorded at the end of the

procedure.

The demographic features and the duration of colonoscopy procedure and the recovery time were found to be

similar between the groups (p> 0,05). There was no significant difference in terms of HR, SBP, MBP, DBP,

SpO2 values at times t0, t1, t2, t3, t4, t5 (p>0,05).There was no significant difference between the two grups

before and after procedure of TDT, SMMT, CDT levels (p>0,05).

In geriatric patients undergoing elective colonoscopy under sedation, the effect of BIS monitoring on early

cognitive dysfunction was assessed by applying 3 different tests (TDT, SMMT and SCT) before and after the

procedure. BIS monitoring did not show a significant difference in the prevention of early cognitive dysfunction.

More extensive studies may be considered to assess the effectiveness of BIS monitoring in short procedures such

as colonoscopy.

ANAHTAR KELİMELER: COLONOSCOPY, BİSPECTRAL INDEX, EARLY COGNİTİVE FUNCTİONS

Page 101: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

101

EGE BÖLGESİ’NDE YETİŞEN BAZI NADİR VE ENDEMİK BİTKİLERE İLİŞKİN

GÜNCEL BİLGİLER

Sözel Bildiri / Cevre

Emre ÇİLDEN1,

1Hacettepe Üniversitesi,

Bu çalışmada Ege Bölgesi’nde ve özellikle Aydın’da yetişen bazı nadir ve endemik bitkilerin adları, lokaliteleri,

fotoğrafları ve habitatlarına ilişkin güncel bilgiler verilmektedir.

Araştırma materyalini, 2009 – 2018 yılları arasında farklı zamanlarda Ege bölgesinin çeşitli illerinde ve özellikle

Aydın’da yapılan arazi çalışmasında yazar tarafından toplanan bitkiler oluşturmaktadır. Ege bölgesi Akdeniz

fitocoğrafik bölgesine girmekte olup bitki çeşitliliği açısından zengin bir floraya sahiptir. Değişik zamanlarda

Ege bölgesinin farklı illerinden ve özellikle Aydın ve ilçe ve/veya köylerinde gerçekleştirilen arazi

çalışmalarında rastlanan ve toplanan bazı nadir ve endemik bitkilerin güncel durumları ortaya konmuş, tehlikeler

ve olası riskler belirtilmiştir.

Daha önceki yıllarda Ege bölgesinde yapılan farklı flora araştırmalarından elde edilen sonuçlar da birbirleriyle

örtüşmekte ve endemizm oranları itibariyle bölge önem kazanmaktadır. Dolayısıyla hem bitkilerin hem de

yetişme ortamlarının korunması ve bu konuda halkın bilinçlenmesi gerekmektedir. Çalışma alanlarının bir kısmı

ulaşılması kolay olmayan yüksekliklerde olduğundan doğal olarak korunabilmekle birlikte, büyük çoğunluğu

aşırı otlatma, ekoturizm, şehirleşme, maden eldesi, yol genişletme çalışmaları gibi nedenlerle yoğun bir

antropojenik etki altındadır.

ANAHTAR KELİMELER: EGE BÖLGESİ, AYDIN, NADİR VE ENDEMİK BİTKİLER, AKDENİZ

Page 102: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

102

EGE MUTFAĞINDA KULLANILAN YABANİ OTLAR

Sözel Bildiri / Beslenme

Düriye GÖNEN KAYA1, Nermin IŞIK2,

1Selçuk Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2Selçuk Üniversitesi,Sağlık Bilimleri Fakültesi,

Bu çalışmada, Ege Bölgesinde yoğun olarak tüketilen yabani otların özellikleri ve tüketim şekillerinin yazılı

kaynaklardan kapsamlı bir şekilde derlenerek tanıtılması amaçlanmıştır.Dünyanın üç büyük mutfağı arasında yer

alan Türk mutfağı vejetaryen mutfağına kaynaklık edebilecek zeytinyağlı yemek grubunu da içermektedir.

Dünya mutfakları arasında ilk ve tek denebilecek düzeyde zenginliğe sahip olan zeytinyağlı yemek grubu sağlık

acısından değerlendirildiğinde de son derece önemlidir. Ülkemizde özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde

yapılan çeşitli salatalar, sebze ve ot yemekleri, bazı hamur isleri, pasta ve börekler zeytinyağı kullanımıyla

lezzetlendirilmektedir.

Yapılan bu araştırmada çok fazla çeşitte yabani otların bulunduğu, çiğ ya da pişmiş olarak çeşitli şekillerde

tüketildiği ortaya çıkmıştır. Yabani ot ve mantarların yağlama olarak tüketilenler, kavrularak tüketilenler, börek

ve hamur işlerine katılan otlar, yoğurtlama olarak tüketilenler, baharat olarak tüketilenler, içecek olarak

tüketilenler, çiğ olarak tüketilenler, etli yemeği yapılanlar, köftesi yapılanlar, dolması yapılanlar, boranisi

yapılanlar, yumurtalı yapılanlar, çorbalarda kullanılanlar, salatası yapılanlar, pilav içinde tüketilenler, tatlılara

katılanlar, turşulara katılanlar olmak üzere detaylı olarak sınıflara ayrılmıştır.

Çalışmanın bir sonraki çalışmalara ışık tutması, Ege Bölgesinde ve diğer bölgelerdeki ot ve sebze yemekleri

kültürünün ortaya çıkması önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: YENEBİLEN YABANİ OTLAR, EGE BÖLGESİ

Page 103: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

103

EKOLOJİK TARIM OLANAKLARININ BURSA İLİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Dilek UĞURLU1, Şule TURHAN1, Lale YILDIZ1,

1Uludağ Üniversitesi,

EKOLOJİK TARIM OLANAKLARININ BURSA İLİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

ANAHTAR KELİMELER: BURSA, EKOLOJİK,SWOT

Page 104: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

104

EKSİTOTOKSİSİTENİN PARKİNSON HASTALIĞI İLE İLİŞKİSİNİN MPP İLE

OLUŞTURULMUŞ HÜCRE MODELİNDE ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Gida

Gizem DÖNMEZ YALÇIN1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Parkinson hastalığı, nigrostriatal dopaminerjik nöronların ilerleyici bir şekilde kaybolduğu, sonuç olarak, vücut

hareketlerinde bozuklukları getiren bir sendromdur. Uzun ve yoğun araştırmalara rağmen, hastalığın moleküler

mekanizması tam olarak anlaşılmamıştır. Eksitotoksisite, yaşlılığa bağlı nörodejeneratif hastalıklarda ve ayrıca

felç, beyin travması ve epilepside rol oynayan tehlikeli bir durumdur (Danbolt, 2001; Choi, 1988).

Eksitotoksisitenin önlenmesi, bu hastalıkların yavaşlatılması ya da engellenmesi yolunda önemli ilerlemelere yol açacaktır. Nöroblastoma hücrelerine MPP+ vererek oluşturduğumuz hücresel Parkinson modelinde

eksitotoksisitenin etkisini araştıracağız. Glutamat salınımı ve reseptörlerin ekspresyonu ölçülerek Parkinson

hastalığı ve eksitotoksisite arasındaki ilişki ve moleküler yolaklar aydınlatılmaya çalışılacaktır.

Yalnızca mitokondride ifade edilen, nicotinamide adenine dinucleotide (NAD+)-a bağlı histone ve protein deasetilaz SIRT5’in, 1-methyl-4-phenyl-1,2,3,6- tetrahydropyridine (MPTP) verilerek elde edilen Parkinson fare

modelinin patogenezine olan etkisini araştırdık (Liu et al. 2015a Behav. Brain. Res.). SIRT5 knockout farede,

MPTP verildiğinde, daha fazla dopaminerjik nöron dejenerasyonu ve motor disfonksiyonu oluşmuştur ve

manganese superoxide dismutase (SOD2) (mitokondriye özgü antioxidant enzim), ekspresyonunda daha fazla

düşüşe yol açmıştır. Bu sonuç da, SIRT5’in, MPTP’nin yol açtığı dejenerasyonu, mitokondrinin antioksidant

kapasitesini artırarak düzelttiğini göstermektedir. Daha önce yayınlamış olduğumuz çalışmamız, SIRT4

knockout farenin kainik asit verildiğinde daha fazla titreme gösterdiğini ve bunun nedeninin aşırı glutamat

birikimi olduğunu ortaya çıkarmıştır (Shih et al. 2014 J Neurochemistry).

Eksitotoksisitenin önlenmesi, bu hastalıkların yavaşlatılması ya da engellenmesi yolunda önemli ilerlemelere yol

açacaktır. Bu nedenle MPP+ vererek oluşturduğumuz hücresel Parkinson modelinde eksitotoksisiteye özgü

moleküler yolakların aydınlatılması yeni tedavi yöntemlerinin gelişmesine ışık tutacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: EKSİTOTOKSİSİTE, PARKİNSON HASTALIĞI, MPP, RESEPTÖR

Page 105: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

105

ELEKTİF KOLOREKTAL CERRAHİ ÖNCESİ HASTALARDA MEKANİK BRASAK

HAZIRLIĞIN İLİŞKİN HASTA ŞİKAYETLERİ: HASTANE TABANLI YARI DENEYSEL

BİR ÇALIŞMA

Sözel Bildiri / Saglik

MÜJGAN AYDEMİR1, HOSSEIN ASGARPOUR2,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ, 2ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ,

Beside changes in blood values and electrolytes, complaints can be occur during bowel preparation. Patients

general condition should be assess during bowel preparation. The aim was to determine patients complaints

associated with mechanical bowel preparation (MBP) before elective colorectal surgery.

This quasi-experimental, hospital-based study was conducted at General Surgery Clinic of Adnan Menderes

University Hospital, Turkey. The study sample included of 64 elective colorectal surgery patients who scheduled

for MBP in preoperative period. The inclusion criteria were as follows: voluntary particiapation in the study and aged ≥18, consious and oriented to place, time and person, and mobilized and no global or recieve aphasia. The

exclusion criteria were as follows: fever in preoperative period, recieve any cardiac agent in preoperative period.

Pain, fatigue and sleep quality were assessed 1 hour before MBP. The fleet enema was applied rectally in left

lateral position. Patients mobilized for bowel contents evacuation after 8-10 minutes at the end of MBP and

patients were placed in semi-Fowler's position (30°) after taking the bed. Patients were assessed in terms of

nause, vomiting, change of taste in mouth, abdomen cramp, abdomen pain, bloating, stomach ache, sweating,

palpitation, dyspnea and vertigue at specified times.

Before MBP, mean pain and fatigue score and sleep quality were 3.69±3.20, 4.28±3.6 and 6.69±3.2,

respectively. The most reported complaints just right after, 20 and 40 min after MBP were stomach ache,

sweating, abdomen cramp, bloating and palpitation, respectively. The most reported complaints 60 minutes after

MBP were stomach ache, abdomen cramp, bloating, sweating and palpitation, respectively. Additionally, an

increase in stomach ache, abdomen cramp, bloating, sweating and palpitation were observed related on MBP.

The results showed that stomach ache, palpitation, bloating, sweating and abdomen cramp complaints were

significantly difference over time, from 1 hour before MBP to 60 min after MBP (P<.05)

Serious complaints such as palipitation, sweating and ect. developed associated with MBP. Study results proved

that disadvantage is gained by MBP before elective colorectal surgery. Carefully patients assessment during and

after MBP will be of a benefit to clinicians in terms of quality of care, patients follow-up and surgical outcomes.

ANAHTAR KELİMELER: MEKANIK BARSAK HAZIRLIĞI; KOLOREKTAL CERRAHİ

Page 106: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

106

ELEKTİF SEZARYEN OPERASYONLARINDA OROTRAKEAL ENTÜBASYON İÇİN

KULLANILAN MACİNTOSH DİREK LARİNGOSKOP İLE C-MAC

VİDEOLARİNGOSKOBUN KARŞILAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Saglik

Abdullah CELEP1, Alper KILIŞARSLAN2, Yasin TİRE1, Aydın MERMER1, Sema TUNCER UZUN2,

1S. B. ÜNİVERSİTESİ KONYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2N. Ü. MERAM TIP FAKÜLTESİ,

Gebelikte meydana gelen anatomik ve fizyolojik değişiklikler sonucu daha çok zor entübasyon riski mevcuttur

ve hava yolu yönetiminde komplikasyon görülme oranı artmıştır. Bu prospektif klinik çalışmada elektif sezaryen operasyonlarında entübasyon için kullanılan Macintosh Direkt Laringoskop (DL) ile C-MAC Video

Laringoskop’u (VL) CL sınıflaması, POGO skoru, entübasyon süresi, entübasyon deneme sayısı, entübasyon

sonrası komplikasyon görülme sıklığı ve entübasyonun oluşturduğu hemodinamik değişiklik açısından

karşılaştırmayı amaçladık.

Yöntem: Çalışmaya yaşları 18-45 arasında olan, ASA I-II risk grubunda 100 gebe dahil edildi. Hastalar

orotrakeal entübasyonda randomize olarak, storz C-MAC videolaringoskop (GRUP VL) (Tuttlingen, Germany)

ya da tercihe göre numara 3 ve 4 Macintosh bıçak ile direkt laringoskopi (GRUP DL) uygulanacak hastalar

olarak iki gruba ayrıldı. Laringoskopide larinksi değerlendirmede CL (Cormack-Lehane) sınıflaması ve POGO

(Percentage of plottic opening) skoru kullanıldı. Entübasyon sonrası erken dönem komplikasyonlar, perioperatif

kalp atım hızı (KAH), sistolik arter basıncı (SAB), diyastolik arter basıncı (DAB), periferik oksijen satürasyonu

(SpO2), indüksiyondan önce ve entübasyondan sonraki 1, 3 ve 5. dakikalarda kaydedildi.

Bulgular: GRUP VL ve GRUP DL arasında POGO skoru ve işlem süresi değerleri açısından istatistiksel olarak

anlamlı fark gözlendi (p<0,001). Grup DL de CL sınıflaması değerleri istatiksel olarak anlamlı şekilde yüksek

gözlendi(p<0,001). Grup DL’de sadece 1 hastada CL 3 izlenmiş olup Grup VL de hiçbir hastada CL 3’e

rastlanmadı ve istatistiksel olarak karşılaştırma yapılamadı.

Sonuç: Sonuç olarak zor havayolu ihtimali yüksek olan gebe hastalarda videolaringoskobun daha iyi orofaringeal

ve glottik görüntü elde ediliyor olması, ağız-farinks-larinks eksenlerini paralel konuma getirmeden de

entübasyon imkanı sağlaması nedeniyle Macintosh laringoskopa iyi bir alternatif yöntem olabileceği kanısına

varıldı. Gebelerde zor havayolu durumlarında videolaringoskopların etkinliği ile ilgili ileri çalışmalara ihtiyaç

vardır.

ANAHTAR KELİMELER: SEZARYEN, OROTRAKEAL ENTÜBASYON, VİDEOLARİNGOSKOP,

MACİNTOSH DİREK LARİNGOSKOP

Page 107: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

107

ELEMENTEL KÜKÜRT UYGULAMASININ KİREÇLİ ALKALİ TOPRAKTAKİ PAMUK

BİTKİSİNİN AĞIR METAL İÇERİĞİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Bülent YAĞMUR1, Bülent OKUR1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ TOPRAK BİLİMİ VE BİTKİ BESLEME BÖLÜMÜ,

Toprak reaksiyonun yüksek olduğu topraklarda yapılan üretimde toprak pH'sını düşürmek için en çok başvurulan

yollardan birisi de toprağa kükürt elementinin uygulanmasıdır. Bu koşullarda bazen de uygulanan kükürt dozuna

bağlı olarak topraktaki bazı mikro elementler ve bazı ağır metaller de serbest hale geçebilecek ve bitkiler

tarafından alınabilir forma geçecektir. Bu çalışmada hangi S dozlarının daha uygun olabileceği saptanmaya

çalışılmış ve bu tür olası olumsuzlukların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: KÜKÜRT, ALKALİ TOPRAK, AĞIR METAL, PAMUK

Page 108: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

108

ENTOMOPATOJEN FUNGUSLAR VE TERAPÖTİK ÖZELLİKLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

ENGİN KILIÇ1, DURAN AYDINLI1,

1ERZİNCAN BİNALİ YILDIRIM ÜNİVERSİTESİ, ECZACILIK FAKÜLTESİ,

Bu makalenin amacı, tarım sektöründe mikoinsektisit olarak kullanılan entomopatojen funguslardan (EPF) elde

edilen toksinlerinin insan sağlığında kullanılmasına yönelik çalışmaları literatür ışığında tartışmaktır.

Entomopatojenik funguslar (EPF), tarım zararlılarına ve böceklere karşı potansiyel biyo-kontrol etmenleridir.

EPF yaşam döngüsü, hücre dışı enzimler ve düşük moleküler ağırlıklı bileşikler (toksinler) dahil olmak üzere

farklı aktif metabolitlerin sentezi ve salgılanması ile ilişkilidir. Bu kimyasal bileşenlerin insan yaşamı için büyük

önemi vardır ve tıp ve tarım sektörlerinde en yüksek ticarileştirme derecesine kadar kullanılmaktadır. Genel olarak EPF, antibiyotikler, sitotoksik maddeler, insektisitler, büyümeyi düzenleyiciler, cezbediciler, kovucuları

teşvik eden veya inhibe eden bileşikler gibi çeşitli biyolojik aktiviteleri olan çok çeşitli ikincil metabolitleri

üretirler. Böcekler için patojenik olan fungus türlerin çoğunluğu, Hypocreales takımına aittir. . Hypocreales

türlerinin toksinleri birbirinden kimyasal olarak ayrılır ve insan hastalıklarının tedavisi amacıyla çok sayıda

mikotoksin izole edilmiştir. EPF en önemli toksinleri, Swainsonine, Dextrusin, Bassiatin, Beauvericin,

Oosporein, Hirsutellin, Siklosporin, Cordycepin) antimikrobiyal ve antitimoral etkiler üzerinde yoğun olarak

çalışılmıştır. Bu çalışmada, literatür ışıgında entomopatojenik funguslardan özellikle hypocreales takımına ait

türlerin insan ilacı olarak önemleri belirtilmeye çalışılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: HYPOCREALES, MİKOTOKSİN, FARMAKOLOJİ

Page 109: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

109

ERGENE NEHRİ’NDE TARIM İLACI KAYNAKLI KİRLİLİK DAĞILIMI

Sözel Bildiri / Cevre

Fulya ÇİNGİROĞLU1, SeyedMehdi EMADİAN2, Ulaş TEZEL2, Burçak KAYNAK1,

1İstanbul Teknik Üniversitesi, 2Boğaziçi Üniversitesi,

Bu çalışmanın amacı, Türkiye'nin en kirli nehirlerinden biri olan Ergene Nehri’nde pestisitlerin mekansal

dağılımını ve kirlilik düzeyini araştırmaktır. 75 örnekleme noktasından dört mevsimde alınan örneklerde 100'den

fazla pestisit ve pestisitlerde kullanılan kimyasal maddeler taranmıştır.

Toplam 56 (yaz), 57 (sonbahar), 29 (kış) ve 42 (ilkbahar) pestisit en az bir örnekleme noktasında tespit edilmştir.

En yaygın olarak tespit edilen pestisitler, dört mevsim boyunca Carbendazim, Diuron, Piperonylbutoxide ve

Acetamiprid’dir. İlkbaharda Cadusafos neredeyse tüm örnekleme yerlerinde tespit edilmiş, ancak diğer üç

mevsimde hiç tespit edilmemiştir. Ölçümler, izin verilen maksimum çevre kalitesi standardı (maks-ÇKS) ve

yıllık ortalama çevresel kalite standardı (YO-ÇKS) ile karşılaştırılmıştır. Standartların en fazla aşıldığı mevsim

yaz mevsimidir (35), ve ardından sonbahar (13), kış (4) ve ilkbahar (2) mevsimleri gelmektedir. Aclonifen

toplamda en fazla sınırı aşan pestisittir. Diuron ve As, üç mevsimde sınırı aşan diğer iki kirleticidir. Ortalama 4-

Kloroanilin ve Klorsülfuron konsantrasyonları için tüm örnekleme noktalarında YO-ÇKS aşımları gözlenmiştir.

Diuron, Quinalphos, Oxadiazon ve Pyriproxyfen beşten fazla aşımı olan diğer pestisitlerdir. Genel pestisit kirliliğini değerlendirmek için, her bir pestisit için normalize edilmiş bir değer (Ölçüm / maks-ÇKS) hesaplanıp

sonrasında bu değerler toplanarak her örnekleme noktası için genel bir pestisit endeksi hesaplanmıştır. Yaz

sezonu en yüksek endeks değerlerine sahiptir. Ayrıca, Ward bağlantı yöntemi kullanılarak pestisitlere ve

örnekleme noktalarına göre kümeleme analizi gerçekleştirilmiştir ve sonuçlar Ergene Nehri'nde belirli bölgelerde

belirli pestisit gruplarını göstermiştir.

Özetle, bu çalışmada Ergene Nehri kollarındaki yüksek pestisit konsantrasyonu gösteren mekansal dağılım ve

pestisit konsantrasyonlarındaki mevsimsel değişiklikler belirlenmiştir. Bu çalışmada taranan pestisitlerin bazıları,

ki önemli miktarlarda kullanılmaktadırlar, ÇKS değerlerine (örn. Imazamox) sahip değildir ve verilen ÇKS

değerlerinin bazıları, gerçekçi olamayacak şekilde, ölçüm sınır değerlerinden (örn. Cadusafos) düşüktür.

ANAHTAR KELİMELER: PESTICIDES, ERGENE RIVER, CLUSTER ANALYSIS

Page 110: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

110

ERGİN PARAZİTOİTLERİ TARAFINDAN PARAZİTLİ VE PARAZİTLİ OLMAYAN

EURYGASTER MAURA L. (HETEROPTERA: SCUTELLERİDAE) BİREYLERİNİN

BİRBİRLERİNDEN AYIRT EDİLMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Şener TARLA1, Gülcan TARLA1,

1Uşak Üniversitesi,

Bu çalışmanın amacı, Tachinidae familyasına ait olan bireylerin Eurygaster maura L. (Heteroptera:

Scutelleridae)'nın vücutları üzerine yumurta koyma alanlarının ve Uşak ilinde 2016 ve 2017 yıllarında oluşan

parazitlenme oranlarının belirlenmesidir.

ANAHTAR KELİMELER: SÜNE, EURYGASTER MAURA, TACHİNİDAE, UŞAK

Page 111: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

111

ERİŞKİN SIÇANLARDA BİSFENOL A İLE BÖBREK DOKUSUNDA OLUŞTURULAN

HASAR ÜZERİNDE D VİTAMİNİNİN ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Füsun ERHAN1, Banu KANDİL2,

1Cumhuriyet Üniversitesi, 2Ankara Üniversitesi,

Günlük hayatımızda geniş bir kullanım alanına sahip olan plastik malzemelerin yapısında yer alan Bisfenol A

(BFA), evsel ürünlerde, yiyecek ve içecek kaplarının iç kaplamasında, tıbbi ve diş tedavi malzemelerinde

kullanılmaktadır. D vitamini, epidermisde fotokimyasal olarak üretilen bir steroid hormondur. Çalışmamızda

çevresel östrojenlerden olan BPA’ nın erişkin sıçanların böbrek dokusunda oluşturabileceği hasar üzerinde D

vitamininin etkilerinin histolojik olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda çevresel östrojenlerden olan BPA’ nın erişkin sıçanların böbrek dokusunda oluşturabileceği hasar üzerinde D vitamininin etkilerinin

histolojik olarak incelenmesi amaçlanmıştır.

Bu çalışma, Fırat Üniversitesi Hayvan Deneyleri Etik Kurulu Başkanlığının onayı ile yapıldı. Çalışmada toplam

30 adet Wistar Albino cinsi 8 haftalık sıçan kullanılmıştır. Sıçanlar 5 gruba ayrıldı. Grup I’ deki sıçanlar kontrol grubu olarak belirlendi. Grup II’ deki sıçanlara 4 hafta boyunca zeytinyağı içinde çözülen Bisfenol A oral gavaj

yoluyla verildi. Grup III’ deki sıçanlara 4 hafta boyunca zeytinyağı içinde çözülen BPA oral gavaj yoluyla

verildikten sonra 2 hafta boyunca Vitamin D3 verildi. Grup IV’ deki sıçanlara 2 hafta boyunca Vitamin D3

verildi. Grup V’ deki sıçanlara 4 hafta boyunca zeytinyağı oral gavajla verildi. Uygulama sonlandırıldıktan sonra

böbrek dokusundaki değişiklikler ışık mikroskobu ile histokimyasal olarak incelendi.

BPA uygulanan grupta (Grup II) ışık mikroskobu ile yapılan incelememizde, BPA’ nın böbrek dokusunda

dejenerasyonlara, atrofiye, bowman mesafesinde artışa ve tübüler dilatasyona yol açtığı tespit edildi. BPA’ nın

oluşan toksik etkilerini tedavi edebilmek amacı ile kullanılan D vitamini grubunun böbrek dokusu kontrol

grubuna benzer histolojik yapı gözlemlendi. Grup IV ve grup V’ deki böbrek dokularında normal histolojik yapı

görüldü.

Yapılan histolojik incelemeler sonucunda BPA’ nın histopatolojik değişikliklere yol açabildiğini gözlemledik.

BPA’ dan sonra kullanılan D vitamininin ise bozulan böbrek morfolojisini kontrol grubuna benzer düzeylere

getirebildiğini gördük.

ANAHTAR KELİMELER: BİSFENOL A, BÖBREK, RAT

Page 112: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

112

ERİŞKİNLERDE SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARININ EPİDEMİYOLOJİK VE

KLİNİK ÖZELLİKLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

SEVİN KIRDAR1, ONUR YAZICI2, EMEL CEYLAN3, GÜNEŞ ÖZÇOLPAN1, NERİMAN AYDIN1,

1ADU TIP FAKÜLTESİ, TIBBİ MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI, 2ADU TIP FAKÜLTESİ, GÖĞÜS

HASTALIKLARI ANABİLİM DALI, 3DU TIP FAKÜLTESİ, GÖĞÜS HASTALIKLARI ANABİLİM DALI,

Viral etkenler ile oluşan solunum yolu enfeksiyonları; özellikle çocuk, yaşlı ve bağışık yetmezlikli hastalarda

morbidite ve mortalitenin en önemli nedenlerinden biridir. Çalışmamızda solunum yolu enfeksiyonu belirtileri

ile hastaneye başvuran erişkin hastalarda solunum viruslarının sıklığının ve hastaların klinik özelliklerinin

belirlenmesi amaçlandı.

Çalışmaya, Ocak 2014-Eylül 2018 tarihleri arasında, solunum yolu enfeksiyonu belirtileri ile hastanemiz

polikliniklerine başvuran ya da hastanede yatan 262 erişkin hasta dahil edildi. Hastaların nazofarengeal sürüntü

örneklerindeki solunum virüsleri [influenza A ve B, parainfluenza 1, 2, 3 ve 4, (PIV1-4) adenovirus, respiratuvar

sinsityal virus (RSV), rinovirus, enterovirus (EV), bokavirus, koronavirus HKU, koronavirus 229, koronavirus OC43, parekovirus (PV) ve metapnömovirus (MPV)], multipleks real time PZR yöntemi ile araştırıldı.

Hastaların demografik verileri ve ilişkili risk faktörleri hastaların elektronik dosyalarından retrospektif olarak

taranarak değerlendirildi.

Çalışmaya dahil edilen 262 erişkin hastadan alınan 127(%49,4) solunum örneğinde bir veya birden fazla solunum virüsü belirlendi. Virus saptanan hastaların 59 (%46.5)’u erkek, 68(%53.5)’i kadın olup yaş ortalaması

47.42 (yaş aralığı 18-85 yaş) idi. Solunum virusu araştırılan hastalardan 17’si 65 yaş ve üstü grupta yer

almaktaydı. Hastaların 23 (% 18.1)’ü poliklinik hastası,104(% 81.9)’ü yatan hastaydı. Solunum virus saptanan

hastalardan 42(%33)’sinde influenza virusları, 31 (%24.4)’inde rhinovirüs, 12(%9.4)’sinde RSV, 19(%8.6)’unda

coronaviruslar (CoV229,OC43 ve HKU), 13(%10.2)’ünde parainfluenza viruslar (PIV1-4), 8(%6,2)’inde

adenonovirüs, 7(%5.5)’sinde MPV, 4(%3.1)’ünde bocavirüs, 2(%1.6)’sinde parechovirus (PV) ve 2(%1.6)’sinde

EV belirlendi. Çoklu virus enfeksiyonu 15 (%11.8) hastada bulundu. Virus saptanan hastalardan 46’sında en az

bir komorbidite vardı.

Solunum yolu enfeksiyonu bulguları ile başvuran hastaların yaklaşık %50’sinde solunum virüsleri pozitif

bulundu. En sık belirlenen virusların sırasıyla influenza virüsü, rinovirüs ve koronavirüs olduğu görüldü. Bu

çalışma ile erişkin yaş gruplarında, özellikle altta yatan hastalığı olanlarda solunum viruslarının erken tanınması

ve uygun tedavinin planlanmasının önemli olduğu kanısına varıldı.

ANAHTAR KELİMELER: SOLUNUM VİRUS, ERİŞKİN, ENFEKSİYON, EPİDEMİYOLOJİ

Page 113: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

113

ERZURUM YÖRESİ KIRSAL YERLEŞİMLERİNDE TARIMSAL KREDİYE ÇİFTÇİ

YAKLAŞIMI

Sözel Bildiri / Tarim

Hasan ER1, Semih ÖZGEN2, Yasemin KUŞLU2,

1Bingöl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü, 2Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi

Tarımsal Yapılar Ve Sulama Bölümü,

Türkiye’de tarım alanlarının bölgelere göre dağılış oranları farklılık göstermektedir. Doğu Anadolu Bölgesi

%10’luk pay ile işlemeli tarımın en düşük olduğu bölgedir. Bu çalışmada Erzurum yöresi kırsal yerleşimleri ele

alınmıştır. Araştırmada, kırsal yerleşimlerde yaşayan ve geçimini tarımdan sağlayan işletme sahiplerinin tarımsal

kredi kullanımına bakış açısı değerlendirilmeye çalışılmıştır.

. Bu amaçla işletmeler sahip oldukları öz kaynaklarına göre gruplara ayrılmış ve öz kaynak ve kredi kullanımı

arasındaki ilişki tespit edilmiştir.

Çalışmada ayrıca kullanılan tarımsal kredi miktarı ve kullanım amacı göz önüne alınarak tarımsal krediden

yararlanma etkinliği belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ERZURUM, KIRSAL YERLEŞİM, TARIMSAL KREDİ KULLANIMI, ÖZ

KAYNAK

Page 114: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

114

ERZURUM’DA BAZI ATIKSU ARITMA TESİSİ (AAT) ÇIKIŞ ÜRÜNLERİNİN PEYZAJ

ALANLARINDA KULLANIMI

Sözel Bildiri / Tarim

Elif AKPINAR KÜLEKÇİ1, Yasemin KUŞLU2,

1Atatürk Üniversitesi Mimarlık Ve Tasarım Fakültesi, 2Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi,

Belirli yapıları ve dokuları olan peyzaj alanları, şehirlerin vazgeçilmez bir parçasıdır. Genellikle sosyal amaçlar

için kullanılan bu alanlar yapay kültürün ya da doğal karakterin bir ürünü olarak ortaya çıkarlar. Peyzaj

alanlarında, arıtma çamuru ve geri kazanılmış su gibi, atıksu arıtma tesislerinin (AAT) bazı çıkış ürünlerinin

kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Uygulandığı alanların, ana bileşenleri olan bitki örtüsü ve toprak, AAT

çıkış ürünlerin kalitesinden doğrudan etkilenmektedir.Çalışmanın amacı bu ürünlerin toprak ve su açısından

Erzurum'da kullanım olanaklarını araştırmaktır.

Bu çalışmada, kentsel rekreasyon alanlarında Erzurum Biyolojik Arıtma Tesisi (BAAT) çıkış ürünlerinden geri

kazanılmış atıksu ve arıtma çamuru kullanımı, olası sulama yöntemleri ile birlikte ele alınarak olumlu ve

olumsuz yönleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Arıtma çamuru ve geri kazanılmış atıksu, dünya geniş bir alana sahip rekrasyon alanlarında gübreleme

gereksinimlerinin çevresel ve ekonomik yönden uyumlu bir şekilde azaltılmasında önemli bir rol oynayabilir.

Basınçlı yüzey sulama yöntemlerinde (özellikle yağmurlama, mikro yağmurlama vb.) geri kazanılmış atıksuların

kullanımı, bitki ve toprak yüzeylerinin kirlenmesine ve bunlarla temas eden ürünlerin hijyeni ve canlıların sağlığı

açısından tehdit olabilir.

Uygun veya yüksek sulama verimliliğine sahip sulama yöntemlerinin (damla ve yüzey altı damla) en iyi seçenek

olduğu söylenebilir. Yer altı damlama sulama sisteminin en büyük avantajı toprak yüzeyi ve bitki ile kirlenme

olasılığının düşük olmasıdır. Kentsel yeşil alan sulama suyu ana iletim hatları (mor şebeke) yapılmalı ve modern

sulama yöntemi olan damla sulama sistemine çevrilmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: PEYZAJ ALANLARI, GERİ KAZANILMIŞ ATIK SU, ARITMA ÇAMURU,

SULAMA YÖNTEMLERİ

Page 115: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

115

EV YAPIMI SİRKELERDE ESCHERİCHİA COLİ, ENTEROCOCCUS FAECALİS VE

PEDİOCOCCUS ACİDİLACTİCİ’NİN CANLI KALMA DURUMLARI

Sözel Bildiri / Gida

İlkin Yücel ŞENGÜN1, Gülden KILIÇ1,

1Ege Üniversitesi,

Bu çalışma, evlerde geleneksel yöntemlerle üretilen incir ve dut sirkelerinin depolama sürecinde farklı

mikroorganizmaların canlı kalma durumları üzerine etkilerini belirlemek üzere yürütülmüştür.

Bu amaçla test kültürü olarak Escherichia coli, Enterococcus faecalis ve Pediococcus acidilactici kullanılmıştır.

Bakteri kültürleri ile yaklaşık 7 log KOB/mL düzeyinde inoküle edilen sirke örnekleri oda koşullarında (20°C)

24 saat depolanmış ve bu süreçte periyodik olarak (0. dakika, 15. dakika, 30. dakika, 60. dakika, 4. saat, 8. saat

ve 24. saat) analiz edilmiştir.

İncir ve dut sirkelerinin pH değerleri sırasıyla 3.75 ve 2.87, toplam asitlik değerleri ise 3.67 ve 4.07 g asetik asit

/100 mL olarak belirlenmiştir. E. coli hücrelerinin incir sirkesinde 8 saatte, dut sirkesinde 30 dakikada tamamen

inaktive olduğu, E. faecalis’in ise incir ve dut sirkesinde benzer sürelerde canlılığını sürdürdüğü (8 saat) tespit

edilmiştir. Bununla birlikte incir sirkesinde en uzun süre canlılığını sürdüren bakterinin P. acidilactici olduğu ve

24 saatlik süre sonunda P. acidilactici sayısının incir sirkesinde sadece 3 logaritmik birim azaldığı belirlenmiştir.

Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar, evlerde kontrolsüz şartlar altında üretilen sirkelerin farklı

mikroorganizmalar üzerine antimikrobiyal etki gösterdiğini ve bu etkinin kullanılan sirke türü, test kültürü ve

temas süresine bağlı olarak değiştiğini ortaya koymuştur.

ANAHTAR KELİMELER: İNCİR SİRKESİ, DUT SİRKESİ, CANLI KALMA, ANTİMİKROBİYAL

Page 116: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

116

EVALUATİON OF THE CHLORAMPHENİCOL RESİSTANCE DİSSEMİNATİON İN

UNTREATED HOSPİTAL WASTEWATERS

Sözel Bildiri / Saglik

Osman KAYALI1, Bulent ICGEN1,

1Orta Doğu Teknik Üniversitesi,

Antibiotics have been used to treat infections since they first introduced in late 30s. Today emergence and

dissemination of antibiotic resistance are considered one of the major threats to the public health. Antibiotic

resistance genes are usually located on tranposons or plasmids and horizontal gene transfer mechanisms are

responsible for the dissemination of these genes in environment. Hospital wastewaters contain antibiotic

compounds and antibiotic resistant bacteria. These effluents provide a suitable environment for the exchange of antibiotic resistance genes among clinical pathogens and environmental bacteria. Chloramphenicol is a broad-

spectrum antibiotic naturally produced by Streptomyces and it typically stops bacterial growth by stopping the

production of proteins. One of the most common mechanisms of resistance to chloramphenicol in bacteria is the

presence of efflux pumps. The chloramphenicol resistance gene cmlA that encodes chloramphenicol exporter is

disseminated on transferable plasmids. Therefore, the aim of this study was to investigate the chloramphenicol

resistance in hospital wastewaters. For this purpose quantitative polymerase chain reaction method was used

with primers specific to the cmlA gene.

Wastewater samples were collected seasonally from six major hospitals. Chloramphenicol resistance caused by

the cmlA gene was detected in all hospital samples by standard PCR method. Quantification of the gene is still in

progress.

When the quantification processes are completed, gene copy numbers of seasonally collected samples from six

major hospitals will be used for statistical analyses.

ANAHTAR KELİMELER:

Page 117: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

117

EVİMİZİ VE SAĞLIĞIMIZI SÜSLEYEN BİTKİ: KOLYOS (PLECTRANTHUS

SCUTELLARİOİDES (L.) R. BR.)

Sözel Bildiri / Saglik

Aslıhan CESUR TURGUT1, Mahmut DOĞANTÜRK1, Hale SEÇİLMİŞ CANBAY1,

1Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bilimsel Ve Teknoloji Uygulama Ve Araştırma Merkezi,

Hastalıklardan uzak, sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmenin yollarını araştırmak tıp dünyasının en çok araştırma

yaptığı konulardandır. Bu sebeple tükettiğimiz bitkilerin (sebze, meyve, bitki çayı vb) insan vücuduna etkilerinin

bilinmesi her geçen gün önem kazanmaktadır. Bitkilerle alınan antioksidan maddelerin hücrelerde deformasyona

karşı koruyucu bir kalkan oluşturması, bu tip doğal ürünlere olan ilgiyi arttırmaktadır. Antioksidanlardan

polifenoller, en zengin biyoaktif bileşiklerdir. Güneydoğu Asya ve Afrika kökenli bir bitki olan Kolyos, halk arasında yaprak güzeli olarak da bilinen pek çok evde başköşede yer alan bir süs bitkisidir. Fitoterapide öksürük

ve baş ağrısı gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılır. İnsanlar bu bitkinin yapraklarını günlük çay olarak

suda kaynatıp, semptomları azalıncaya kadar tüketmektedirler. Bu çalışmada fitoterapide de kullanılan bir süs

bitkisi olan Kolyos’un yaprak, çiçek ve dallarında önceden belirlenmiş 13 polifenolün miktarları araştırılmıştır.

Sonuçlar incelendiğinde bitkinin çiçek, yaprak ve dalları arasında anlamlı farklılıklar bulunmuştur.

Çalışmada önemli polifenollerden olan; Gallik Asit, 3,4-dihidroksibenzoik asit, Klorojenik Asit, Vanilik Asit,

Kafeik Asit, Ferulik Asit, Sinamik Asit, 2,5-dihidroksibenzoik Asit, Epikateşin, Ellajik Asit, Kuersetin,

Rosmarinik Asit ve Sirinjik Asit olmak üzere 13 bileşen belirlenmiştir. Bu bileşenlerin Kolyosun çiçek, yaprak

ve dal gibi farklı kısımlarındaki dağılımı tespit edilmiş, ilginç sonuçlara ulaşılmıştır (Tablo 1). Çiçekte 13

bileşene de farklı miktarlarda rastlanmıştır. Çalışılan fenolik bileşenlerin yarıdan fazlasında en yüksek değerler

çiçekte tespit edilmiştir. Tüm bileşenler içinde en yüksek miktarda bulunan Ellajik Asit olmuştur. Kolyosun

yapraklarında ise 13 bileşenin 11’i tespit edilmiştir . Anti-kanser bileşenlerden olan Epikateşin ve Kuersetin

(Youn vd., 2013; Koyuncu, 2018) ise tüm bitki kısımları içerisinde en yüksek oranda yaprakta bulunmuştur.

Dallarda ise 10 bileşen tespit edilmiştir (Tablo 1). 13 bileşenden 4 tanesi ise çiçek ve yaprağa göre dallarda en

yüksek oranda bulunmuştur. 3,4-dihidroksibenzoik asit (Protokateşik Asit) ve Ferulik Asite yalnızca Kolyosun

çiçeklerinde rastlanmıştır.

Bazı fenolik bileşenlerin bitkinin yalnızca belirli kısımlarında bulunması ve miktarlarının önemli farklılıklar

içermesi, bu bitkinin tüketiminde dikkatli olunmasını gerektirmektedir. Cilt iyileştirme, anti-kanser vb. kullanım

amacı belirlenip, hedefe yönelik tüketilmesi daha efektif sonuçlar doğurabilecektir. Unutmamak gerekir ki bilinçsiz tüketim (aşırı tüketim, antagonistik/ sinerjik etki vb.) istenmeyen sonuçlara neden olabilmektedir. 16.

yüzyılın önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın kurucularından olan Paracelsus’un da dediği gibi “bütün

maddeler zehirdir, zehirle ilacın tek farkı dozdur.”.

ANAHTAR KELİMELER: POLİFENOLLER, FENOLİK BİLEŞENLER, COLEUS, PLECTRANTHUS

SCUTELLARİOİDES (L.) R. BR.

Page 118: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

118

EVSEL ATIKSU ARITIMINDA YAPAY SULAK ALANLARIN KULLANIMI: SİVAS

ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Cevre

MELTEM SARIOGLU CEBECİ1, İLKNUR SENTÜRK1,

1SİVAS CUMHURİYET UNIVERSİTESİ,

XX

XX

ANAHTAR KELİMELER: ARITMA VERİMİ, ATIKSU, SULAK ALAN, YAPAY SULAK ALAN

Page 119: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

119

F1 CEVİZ GENOTİPLERİ ARASINDA MEYVE KARAKTERLERİ YÖNÜYLE GENETİK

ÇEŞİTLİLİK

Sözel Bildiri / Tarim

Yaşar AKÇA1, 2,

1GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BAHÇE BİTKİLERİ BÖLÜMÜ. TOKAT,

Bu araştırma, geç yapraklanan, yan dallarda meyve veren, yüksek meyve kaliteli ve kısa vejetasyon süresine

sahip yeni ceviz çeşitlerinin ıslahından elde edilen F1 ceviz genotiplerinin pomolojik özelliklerindeki genetik

farklılıkları belirlemek amacıyla yürütülmüştür.

Araştırmada, kabuklu meyve ağırlığı, iç ceviz ağırlığı, iç oranı, kabuklu ve iç ceviz boyutları, ve kabuk kalınlığı

gibi meyve özellikleri incelenmiştir. Meyve özellikleri rastgele seçilen 25 meyvede belirlenmiştir. Kabuklu

cevizde nem oranı % 5’e düşürülmüştür. Araştırmada, HartleyxOğuzlar; HartleyxAkça; Niksar1xAkça;

AkçaxMaraş12, AkçaxTopak çaprazlama kombinasyonları ve Hartley ve Pedro çeşitlerine ait serbest tozlanan

tesadüf çöğür popülasyonları kullanılmıştır.

Maksimum ortalama kabuklu meyve ağırlığı (16,91±3,51 g), meyve eni (37,86±3,26 mm), meyve boyu

(46,19±4,16 mm), kabuk kalınlığı (1,36±0,22 mm), iç ceviz ağırlığı (9,42±1,73 g), iç randımanı (%64,06±5,51)

sırasıyla Hartley x Akça; Hartley x Akça, Hartley x Oğuzlar; Hartley x Oğuzlar; Hartley x Akça; ve Hartley x

Akça kombinasyonlarında belirlenmiştir.

Yan dallarda meyve veren ve geç yapraklanan, meyve kalitesi yüksek yeni ceviz çeşitlerinin melezleme

yöntemiyle elde edilmesi amacıyla yürütülen özel ceviz çeşit ıslahı programından elde edilen F1 popülasyonu ve

serbest tozlanan tesadüf çöğürlerinin meyve özellikleri çaprazlama kombinasyonlarına ve çeşitlere göre

farklılıklar göstermiştir. Araştırmamızda, incelenen popülasyon içinde UC Davis özel ceviz çeşit ıslahı

programında seçilen genotiplere benzer yeni genotipler bulunmuştur. İncelenen popülasyonun meyve özelliklerinin meyve kalitesi yüksek yeni bireylerin seçimine imkan sağlayacak olumlu düzeyde genetik

varyasyona sahip olduğu saptanmıştır

ANAHTAR KELİMELER: ANAHTAR KELİMELER: CEVİZ, ÇEŞİT ISLAHI, MEYVE KALİTESİ,

MELEZLEME ISLAHI

Page 120: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

120

FARKLI BİTKİ BÜYÜME TEŞVİK EDİCİ BAKTERİ UYGULAMALARININ ŞEKER

PANCARINDA (BETA VULGARİS VAR. SACCHARİFERA L.) VERİM VE ŞEKER

İÇERİĞİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Volkan Mehmet ÇINAR1, Aydın ÜNAY1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ,

Bu çalışma ACC deaminaz aktivitesi gösteren farklı bitki büyüme teşvik edici bakteri içerikli, BM-Root-Pan,

BM-Megaflu ve BM-Coton-Plus ticari adlı preparatların, şeker pancarının verim, verim komponentleri ve şeker

içeriğine etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır.

Deneme 2017-2018 şeker pancarı yetiştirme sezonunda Konya İli Karapınar İlçesinde çiftçi koşullarında

yürütülmüştür. Araştırmada 3 yinelemeli Tesadüf Blokları Deneme Deseni kullanılmıştır. Mikrobiyal bakteriler,

bitkilerin 6-8 yapraklı olduğu ve kök büyümesinin hızlandığı (yaklaşık ekimden sonraki 40. gün) dönemde

topraktan uygulanmıştır.

Uygulamaların yumru ağırlığı, yumru uzunluğu, yumru çapı, bitki başına şeker verimi ve yumru verimi (da)

üzerine etkileri önemli bulunmuştur. Yumru ağırlığı, yumru uzunluğu, yumru çapı ve bitki başına şeker verimi yönünden BM-Megaflu; yumru verimi (da) yönünden BM-Megaflu ve BM-Coton-Plus uygulamasının önemli

olmak üzere en yüksek değerleri verdiği saptanmıştır.

Sonuç olarak, bakteri içerikli gübrelerin şeker pancarında yararlı olabileceği ve farklı iklim ve toprak

koşullarında çalışmaların sürdürülmesi gerektiği kanısına varılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ŞEKER PANCARI, VERİM, ŞEKER İÇERİĞİ, BİTKİ BÜYÜME TEŞVİK

EDİCİ BAKTERİ.

Page 121: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

121

FARKLI BOR UYGULAMALARININ KIRMIZI BİBERİN ÇİMLENMESİ VE FİDE

GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

AHMET TURHAN1,

1Uludağ Üniversitesi, Mustafakemalpaşa Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü,

Bu çalışmada; farklı bor uygulamalarının biberde (Capsicum annuum L.) çimlenme/çıkış ve fide gelişimi ile

ilgili parametreler üzerine etkileri araştırılmıştır. Bu doğrultuda 8 farklı bor dozu (0, 0.5, 1.0, 2.0, 3.0, 4.0, 5.0,

6.0 mg L-1) tohum ve fidelere uygulanmıştır. Bitkisel materyal olarak yerel Azatlı kırmızı biber çeşidi

kullanılmıştır.

Araştırma sonuçlarına göre, farklı bor konsantrasyonları, söz konusu çimlenme/çıkış ve fide gelişmi

özelliklerinin tümünde istatistiksel olarak önemli ölçüde etkiye sahip olmuştur. Bor konsantrasyonunun 2.0mg

L-1’nin üzerinde olduğu koşullarda çimlenme oranı ve çimlenme indeksi, 1.0 mg L-1’nin üzerindeki koşullarda

ise fide çıkış değerleri azalmaya başlamıştır. Buna karşın, bor düzeyinin 2.0 mg L-1‘nin üzerine çıkarılması ile

çimlenme süresi artış göstermiş ve tohumlarda çimlenme daha uzun sürede gerçekleşmiştir. Düşük bor konsantrasyonları (≤ 2.0 mg L-1), fidelerin ortalama kök boyu, kök yaş ve kuru ağırlığı, gövde kuru

ağırlıklarında istatistiki olarak önemli etki meydana getirmemesine rağmen, uygulanan bor konsantrasyonundaki

yükselme (>2.0 mg L-1) söz konusu parametrelerde azaltıcı etki yapmıştır. Gövde boyu, yaprak yaş ağırlığı,

tolerans indeksi değerleri 1.0 mg L-1 ve gövde yaş, yaprak kuru ağırlıkları da 0.5 mg L-1üzerinde artan

dozlardan olumsuz yönde etkilenmiştir.

Elde edilen veriler tüm yönleri ile değerlendirildiğinde; düşük bor konsantrasyonlarının tohum çimlenmesi ve

fide gelişimini olumlu etkileyeceği, sulama suyu bor konsantrasyonu sınırının 2.0 mg L-1 olması gerektiği ve

seviyenin üzerindeki artışların çimlenme ve fide gelişimini olumsuz etkileyeceği anlaşılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: BORİK ASİT, ÇİMLENME İNDEKSİ, ÇİMLENME ORANI, BÜYÜME

İNDEKSİ, KIRMIZI BİBER

Page 122: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

122

FARKLI ÇİNKO DOZLARININ TÜTÜN (NİCOTİANA TABACUM L.) BİTKİSİNİN

NİKOTİN, İNDİRGEN ŞEKER VE FENOLİK İÇERİKLERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Halil ERDEM1, Ahmet KINAY1,

1Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi,

Mikro besin elementlerinden birisi olan çinko (Zn), bitki gelişimi için mutlak gerekli bir elementtir. Çinko,

bitkide pek çok enzimde bulunmasının yanında, karbonhidrat, lipit, protein ve nükleik asit sentezlenmesinde ve

parçalanmasında rol almaktadır. Son yıllarda ülkemizde yoğun şekilde tarım yapılan alanlarda Zn mikro besin

elementi noksanlıkları sıklıkla görülmeye başlanmıştır. Çinko eksikliği hem bitkisel verimi kısıtlaması, hem de

ürün kalitesini azaltması nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. Bu çalışmada, sera koşullarında Zn noksanlığına sahip bir toprağa artan dozlarda (0, 2.5, 5 ve 10 mg Zn kg-1) Zn uygulamalarının Xanthi/2A tütün çeşidinin

nikotin, çözünür şeker ve fenolik bileşikleri üzerine olan etkisi araştırılmıştır.

Tesadüf parselleri deneme desenine göre kurulmuş olan denemenin vejetasyon süreci boyunca gerekli bakım

işlemleri yapılarak olgunlaşan tüm yapraklar üç seferde hasat edilerek güneşte kurutulmuştur. Yaprak

numunelerinde Zn, nikotin, glikoz, früktoz, klorogenic ve rutin konsantrasyonları belirlenmiştir.

Elde edilen sonuçlara göre toprağa artan dozlarda Zn uygulamaları ile tütün yapraklarının Zn konsantrasyonları

istatiksel olarak (P<0.05) önemli düzeyde arttığı ortaya çıkmıştır. Konrol uygulamasının 37.8 ppm olan yaprak

Zn konsantrasyonu Zn 10 dozu koşullarında 77.4 ppm’e çıkmıştır. Tütün için çok önemli bir alkoloid bileşeni olan nikotin konsantrasyonlarının toprağa artan dozlarda Zn uygulaması ile istatiksel olarak önemli değişim

meydana gelmemiştir. Çinko uygulamaları ile tütün yapraklarının indirgen şeker (glikoz ve früktoz)

konsantrasyonlarında istatiksel olarak önemli (P<0.05) bir artışın olduğu ortaya çıkmıştır. Artan dozda Zn

uygulaması ile tütün yapraklarında ölçülen glikoz konsatrasyonu %0.057’den (Zn0) %0.25’e (Zn10), furuktoz

konsantrasyonu ise %0.0068’den (Zn0) %0.037’ye (Zn10) çıktığı görülmüştür.

Sonuç olarak artan dozlarda Zn uygulamaları ile tütün yapraklarının Zn konsantrasyonlarının arttığı, bu artışla

beraber indirgen şeker konsantrasyonlarının arttığı, nikotin içeriğinde ise önemli bir değişimin olmadığı ortaya

çıkmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ÇİNKO, NİKOTİN, RUTİN, KLOROGENİK, ŞEKER

Page 123: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

123

FARKLI ÇÖZGENLERDE HAZIRLANMIŞ PROPOLİSİN SAĞLIKLI VE KANSER HÜCRE

HATLARI ÜZERİNDEKİ SİTOTOKSİK ETKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Hikmet MEMMEDOV1, Latife Merve OKTAY2, Burak DURMAZ1, Ezgi DÜNDAR3, Nur Selvi GÜNEL2,

Hatice KALKAN YILDIRIM3, Eser YILDIRIM SÖZMEN1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ BİYOKİMYA, 2EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

TIBBİ Biyoloji, 3EGE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ GIDA MÜHENDİSLİĞİ,

Propolis hem kanseri önlemede (antioksidan özelliğinden dolayı), hem de kanserle savaşmada çok etkili bir

doğal üründür, ayrıca kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser tedavisinde kullanılan yöntemlerin sağlıklı hücrelere

verebileceği negatif etkiyi minimuma indirir.Propolis özellikle deri, ağız içi ve gastrointestinal kanser vakalarında daha etkilidir. Bizde bu çalışmamızda biyoteknolojik transformasyonla alerjik içeriği düşürülmüş,

fakat alerjen moleküller azaltılırken yararlı diğer polifenolik içeriği korunmuş propolis örneklerinin HCT-116

kolon kanseri ve CCD-841 sağlıklı kolon hücreleri üzerindeki sitotoksik etkisini karşılaştırmayı amaçladık.

Böylece propolisin kanserli hücreyi ölüme sürüklerken sağlıklı hücreyi korumasını hücre kültürü ortamında test

etmiş olduk.

Elde ettiğimiz sonuçlarda propolisin etanolde, suda ve polietilen glikolde çözünmüş örnekleri HCT-116 kolon

kanseri hücre hattına CCD-841 CoN sağlıklı kolon hücre hattına göre daha fazla sitotoksitite göstermiştir. Aynı

oranda verilen propolis örneği kanserli hücreyi anlamlı derecede daha fazla öldürmüştür. Propolisin suda

çözülmüş ve 40 kHz/5 dk, 40 kHz/10 dk, 40 kHz/15 dk. ultrason uygulanmış örneklerinde CCD-841 CoN

sağlıklı kolon hücre hattı HCT-116 kolon kanseri hücre hattına göre daha fazla sitotoksitite göstermiştir. Aynı

oranda verilen propolis örneği sağlıklı hücreyi kanserli hücreye göre daha fazla öldürmüştür.

Bizim çalışmamızın ana hedefi farklı çözgenlerde çözülmüş propolisin HCT-116 kolon kanseri ve CCD-841

CoN sağlıklı kolon hücreleri üzerindeki sitotoksik etkisini incelemekdi. Çalışmamız gösterdi ki propolisin suda,

etanolde ve etilen glikoldeki ekstreleri kanserli hücre hattına sağlıklı hücre hattına göre anlamlı şekilde daha

fazla sitotoksik etki gösterdi. Ama ultrasonik uygulama ile suda çözülmüş propolis örnekleri sağlıklı hücrelere

kanser hücrelerine göre daha toksik etki gösterdi. Farklı çözgenler propolisin içeriğindeki polifenollerin farklı

oranlanlarda ekstreye geçmesine neden olur. Bu da onların farklı sonuçlar vermesine neden olur. Her coğrafi

bölgenin kendine has propolisi bulunur. İçerik bakımından bu propolisler hem miktar hem de aktif komponent

çeşitliliği yönünden bir birinden farklıdır. Aynı hücre hatlarına farklı bölgelerden toplanmış propolislerin farklı sitotoksik etki göstermesinin nedeni onların içeriğindeki polifenollere bağlıdır. Eğer tüm coğrafi bölgelerden

toplanan propolislerin içerik analizleri yapılabilirse, içerdikleri polifenollerin çeşitliliği ve miktarları

karşılaştırılabilir. Spesifik hücre hattına duyarlı polifenol içeriği ekstreye çıkaracak en iyi çözgen de belirlenirse

tedavi daha özgün ve etkili hale gelecektir. Gelecekte yapılacak olan bu çalışmalar, propolisin daha güvenli,

daha özgün kullanımına rehber olacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: : PROPOLİS, ANTİKANSER, KOLON KANSERİ, KAREKTERİZASYON,

TRANSFORMASYON.

Page 124: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

124

FARKLI ÇÖZÜCÜLERLE ELDE EDİLEN SIĞIR KUYRUĞU (VERBASCUM THAPSUS)

ÇİÇEK EKSTRAKTLARININ BAZI GIDA PATOJENLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Sözel Bildiri / Gida

Oktay TOMAR1,

1Afyon Kocatepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü,

Anavatanı Avrupa olan Sığır Kuyruğu Scrophulariaceae familyasına ait çok yıllık bitkidir. Bu çiçeklerden elde

edilen tendür, reçine, yağ, ekstrak ve çaylar tedavi amaçlı olarak kullanılmaktadır. Bitkinin çiçekleri saponinler,

uçucu yağ ve verbaskosit adı verilen flavonidler ile glikozitleri içermektedir. Bu çalışmada Sığır Kuyruğu

(Verbascum thapsus) bitkisinin çiçeklerinin toplanıp kurutulduktan sonra, farklı çözücüler içerisinde (Etanol,

Metanol, Aseton, Kloroform ve Distile Su) ekstraktlarının çıkartılması bu ekstraktların bazı gıda patojenleri

üzerindeki antibakteriyel etkisinin disk difüzyon metodu ile belirlenmesi amaçlanmıştır.

Sığır kuyruğunun su ekstraktı Escherichia coli üzerine çok kuvvetli antimikrobiyal etkisi olduğu tespit edilmiştir.

Disk inhibisyon çaplarına göre Verbascum thapsus’un etil alkolden elde edilen ekstraktlarının sırasıyla,

Staphylococcus aureus, Pseudomonas aeroginosa ve Enterococcus faecalis’in gelişimini engelleyici etkisi

olmuştur.

Sığır Kuyruğu bitkisinin özellikle su ve etil alkolden elde ekstraktlarında bulunan antimikrobiyal özellikteki

bileşenlerin gıda sanayinde doğal koruyucu olarak kullanılabileceği düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: VERBASCUM THAPSUS, ANTİMİKROBİYAL, EKSTRAKT, DİSK-

DİFÜZYON, GIDA PATOJENİ

Page 125: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

125

FARKLI FERMANTASYON KOŞULLARINDA ÜRETİLEN FERMENTE

KIRMIZILÂHANANIN ÖZELLİKLERİ

Sözel Bildiri / Gida

Prof. Dr. Hatice KALKAN YILDIRIM1, AŞKIN ECE KESER1,

1Ege Üniversitesi,

Bu çalışmada kırmızılâhana salamura ve kuru tuzlama olmak üzere iki farklı fermantasyon yöntemi

uygulanmıştır. Uygulanan işlemler sonucunda kırmızılâhana örneklerinin toplam fenolik madde miktarı,

antioksidan kapasitesi, renk özelliklerinin değişimi incelenmiştir. Araştırma sonucunda toplam fenolik madde

miktarının en yüksek olduğu fermente kırmızılâhananın %6 tuzla hazırlanan salamura turşusu olduğu ortaya

çıkmıştır. Antioksidan değerleri arasında ise büyük farklılıklar belirlenmemiş olup, renk analizi sonucunda ise salamura ile hazırlanan (%6 ve %2,5 tuz) örneklerin a ve b değerlerinin kuru tuzlamayla hazırlanan turşulara

göre daha yüksek olduğuortaya çıkmıştır. Elde edilen sonuçlara göre laktik asit fermantasyonuyla meydana gelen

fermente kırmızılahananın medikal özellikleri araştırılmaktadır.

Fermente kırmızılâhanalarda yapılan denemelerde göre, salamura yöntemiyle üretilen fermente kırmızılâhana toplam fenolik madde içeriği, antioksidan kapasitesi ve renk analizi, kuru tuzlama yöntemiyle üretilen

kırmızılahana turşusuna göre daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. İnsan sağlığı için önemli olan antioksidan ve

toplam fenol içeriği, elde ettiğimiz bu değerlere göre fermente kırmızılahana çok önemli bir besin kaynağı

olduğunu ortaya çıkmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: KIRMIZILÂHANA, SALAMURA, KURU TUZLAMA, FERMENTASYON,

ANTİOKSİDAN

Page 126: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

126

FARKLI FORMÜLASYON TİPLERİNİN PHYTOSEİLUS PERSİMİLİS ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Melis YALÇIN1, Cafer TURGUT1, İbrahim Çakmak1, 09100 2,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Son zamanlarda yoğun pestisit kullanımından dolayı pestisit probleminin önemi artmıştır. Bu problemle

mücadele amacıyla 3 farklı formulasyonun etkinliği saptanmıştır. Çalışmada 3 farklı formulasyonun önemli

ekonomik kayıplara eden olan akarlarla beslenen Phytoseilus persimilis’e yan etkilerin saptanması

amaçlanmıştır.

Laboratuvar denemesinde kullanılmak üzere fasulye bitkisi (Phaseolus vulgaris cv. Barbunia) üretimi

yapılmıştır. Tetranychus urticae bireyleri ve predatör akar P. persimilis bireyleri laboratuvar ortamında

yetiştirilen fasulye bitkileri üzerinde çoğaltılmış P. persimilis bireyleri T. urticae bireyleri le beslenmiştir.

Formulasyonların predatör akar P.persimilis üzerine etkisi petri denemesi koşullarında araştırılmıştır. Deneme

25±2° C sıcaklık ve %60 ±10 orantılı neme sahip iklim odasında yürütülmüştür. Formulasyonların %de ölüm

oranları 1., 3. ve 5. günlerde rapor edilmiştir. Çalışmada abbott formülü kullanılarak elde edilen yüzde ölüm

oranları IOBC sınıf değerlerine göre 1. Gün formulasyon 1 %2 , formulasyon 2 %9 ve formulasyon 3 %4 ölüm

oranıyla değerlendirildiğide formulasyonların P.persimilis’e etkisiz olduğu görülmektedir. 2. Gün formulasyon 1 %13, formulasyon 2 %22, ve formulasyon 3 %16 ölüm oranıyla yine P. persimilis’e etkisiz olduğu tespit

edilmiştir. 5. Gün ise formulasyonların ölüm oranları %19 ile %27 arasında olup formulasyonların 1. 3. ve 5.

Günlerde P. persimilis’e etkisiz olduğu görülmektedir.

Sonuç olarak yapılan çalışmalar değerlendirildiğinde P. persimilis’le yan etki denemelerinde kullanılan pestisitlerin genellikle etkisiz, düşük derecede etkili veya orta derecede etkili olduğu bu çalışmada ise tüm

formülasyonların 1., 3. ve 5. Günde de etkisiz olacak kadar düşük oranda ölüme neden olduğu ve böylece

formulasyonların doğal düşan P. persimilis’e etkisiz olduğu tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: PHYTOSEİLUS PERSİMİLİS, PESTİSİT, FORMÜLASYON

Page 127: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

127

FARKLI FUNGİSİT UYGULAMALARININ NOHUT ÇEŞİTLERİNDE ÇİMLENME VE

FİDE GELİŞİM ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

RUZİYE KARAMAN1, AYKUT ŞENER1, MUHARREM KAYA1,

1ISPARTA UYGULAMALI BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ, TARIM BİLİMLERİ VE TEKNOLOJİLERİ

FAKÜLTESİ,

Bu çalışmada, nohut çeşitleri üzerinde antraknoza karşı bazı fungusitlerin tarla uygulamalarına geçmeden önce

nohut tohumlarında çimlenme ve fide gelişim özelliklerine etkilerinin ve bunun sonucunda nohut tarımında

tohum ilacı olarak kullanılabilme potansiyellerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Araştırmada laboratuvar ve saksı denemeleri, 2015-2016 yıllarında Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat

Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü laboratuvarlarında yürütülmüştür. Laboratuvar denemelerindeki çimlendirme

testleri inkubatörde, saksı denemeleri ise iklim odasında kurulmuştur. Araştırmada 4 farklı nohut (Cicer

arietinum L.) çeşidi (Gökçe, Hisar, Işık 05 ve Yaşa 05) kullanılmıştır. Çalışmada hem saksı hem de çimlendirme

testleri tesadüf parsellerinde bölünmüş parseller deneme desenine göre 3 tekrarlamalı olarak yürütülmüştür. Araştırmada tarımsal ilaç (fungisit) olarak Azoxystrobin (250 g/L Azoxystrobinmethyl), % 70 Propineb + % 6

Cymoxanil, Klordioksit (CAS:10049-04-47 %3.5), %80 Thiram (Tetrametheyelthiuramdisulphide)

kullanılmıştır.

Çalışmada incelenen özellikler bakımından uygulamalara göre laboratuvar denemesinde çimlenme değeri 1737.1-2122.1; ortalama çimlenme süresi 1.43-1.84 gün; çimlenme indeksi 12.1-15.4 arasında değişim

göstermiştir. Saksı denemesinde ise çıkış oranı %77.5-91.7; kök uzunluğu 18.4-19.7 cm; koleoptil uzunluğu

2.26-3.48 cm; fide uzunluğu 14.5-19.0 cm; yaş ağırlığı 17.00-18.56 g ve kuru ağırlığı 6.31-7.22 g arasında

değişim göstermiştir.

Genel olarak en yüksek ortalamalar uygulama bakımından Azoxystrobinmethyl fungisitinde; nohut çeşit

bakımından ise Işık 05 çeşidinde gözlemlemiştir.

ANAHTAR KELİMELER: NOHUT, ANTRAKNOZ, FUNGİSİT, ÇİMLENME VE FİDE ÖZELLİKLERİ

Page 128: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

128

FARKLI KADMİYUM DOZLARININ TÜTÜN (NİCOTİANA TABACUM L.) BİTKİSİNİN

NİKOTİN, İNDİRGEN ŞEKER VE FENOLİK İÇERİKLERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Ahmet KINAY1, 2,

1Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi,

Kadmiyum toprak-bitki sistemindeki yüksek mobilitesi nedeniyle kolaylıkla besin zincirine dâhil olabilen ve

böylece bitki, hayvan ve insan sağlığı açısından tehlikeli bir ağır metaldir. Bitkiler tarafından alınan ve bitki

bünyesinde biriktirilen kadmiyum, protein sentezi, azot ve karbonhidrat metabolizması, enzim aktivasyonu,

fotosentez ve klorofil sentezi gibi birçok metabolik aktivitenin bozulmasına neden olmaktadır. Bu çalışmada,

sera koşullarında artan dozlarda (0, 2.5, 5 ve 10 mg Cd kg-1) Cd uygulamalarının Katerini tütün çeşidinin

nikotin, çözünür şeker ve fenolik bileşikleri üzerine olan etkisi araştırılmıştır.

Tesadüf parselleri deneme desenine göre kurulmuş olan denemenin vejetasyon süreci boyunca gerekli bakım

işlemleri yapılarak olgunlaşan tüm yapraklar üç seferde hasat edilerek güneşte kurutulmuştur. Yaprak

numunelerinde Cd, nikotin, glikoz, früktoz, klorogenic ve rutin konsantrasyonları belirlenmiştir.

Elde edilen sonuçlara göre toprağa artan dozlarda Cd uygulamaları ile tütün yapraklarının Cd konsantrasyonları

istatiksel olarak (P<0.05) önemli düzeyde arttığı ortaya çıkmıştır. Kontrol uygulamasının (Cd0) yaprak Cd

konsantrasyonu 1.70 ppm iken bu değer 10 mg kg-1 Cd uygulamasında (Cd10) 128 ppm’e çıkmıştır. Bazı bitki

türlerinde ve özelliklede tütünde bulunan, insanlarda bağımlılık yaratan bir alkoloid olan nikotin konsantrasyonu Cd dozu artışı ile beraber artmış, ancak bu artış istatiksel olarak öenmsiz çıkmıştır. Kontrol koşullarında 3.36 mg

g-1 olan nikotin konsantrasyonu Cd 10 dozu koşullarında 3.78 mg g-1’a çıkmıştır. Cd uygulamaları ile tütün

yapraklarının indirgen şeker (glikoz ve früktoz) konsantrasyonlarında istatiksel olarak önemli (P<0.05)

değişimin olduğu ortaya çıkmıştır. Artan dozda Cd uygulaması ile tütün yapraklarında ölçülen glikoz

konsatrasyonlarında Cd2.5 dozu uygulamasında artışa, Cd5 ve Cd10 dozunda ise azalışa, furuktoz

konsantrasyonlarıda glikoza benzer şeklide Cd2.5 dozunda artışa, Cd5 ve Cd10 dozunda ise azalışa neden

olmuştur.

Sonuç olarak Cd toksisitesi koşullarında yetiştirilen tütün yapraklarının yüksek düzeyde Cd biriktirdiği ve bunun

sonucunda nikotin, çözünür şeker gibi bileşenlerin yapraktaki konsantrasyonlarında istatiksel olarak önemli

değişimlere neden olduğu ortaya çıkmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: AĞIR METAL, ALKOLOİD, RUTİN, KLOROGENİK, GLİKOZ

Page 129: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

129

FARKLI KAN KAYNAKLARININ AEDES ALBOPİCTUS (DİPTERA: CULİCİDAE)UN

ÜREME POTANSİYELİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Cevre

FATMA BURSALI1, FATİH MEHMET ŞİMŞEK1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Sivrisinek-patojen ilişkisi ya da biyolojisiyle ilgili laboratuar çalışmaları büyük oranda yapay kan emdirme

sistemleri vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Laboratuvarlar bu kan kaynaklarına (kuş, inek) ulaşmakta sıkıntı

yaşayabileceğini düşünerek bu kaynakların özellikle kolonizasyona etkilerini araştırmak anahtar etkili bir

konudur. mevcut çalışmanın amacı farklı kan kaynaklarının aedes albopictus un beslenme oranı, verimliliği

üzerine etkisini araştırmaktır.

3 farklı kan kaynağı çalışma için kullanılmıştır. kan emdirildikten sonra svirisinekler içinde filtr kağıdı olan

yumurtlatma kaplarına aktarılmıştır. yumurtlamayı takiben kağıtlar kurutulmuş ve ışık mikroskobu altında

sayılmıştır. İlk çıkan larvalardan sonra (L1) pupalar ve ergin erkek-dişiler sayılmıştır. tüm deney süreci her kan

kaynağı için 3 tekrarlı yapılmıştır. dişi sineklerin kan emme oranları her bir kan kaynağı için SPSS 20 Statistics

2.0. kullanılarak hesaplanmıştır.

Test edilen tüm kan kaynakları arasında, fare ve kuş Aedes albopictus tarafından en çok tercih edilen iki konak

olmuştur (p< 0.05 at %95 level of significance). yumurta verme etkinliği ve yumurta açılma oranları açısından

da bakıldığında kuş ve insan arasında dikkate değer bir farklılık varken, fare-insan ve kuş-insan arasında SPSS

de yapılan one way ANOVA sonuçlarına göre gözle görülür bir fark bulunamamıştır.

Konak tercihinin bilinmesi ile ilgili çalışmalar konak ve vektör arasındaki ilişkinin bilinmesi ve bunların

enzootik aktarım döngüsündeki rollerin anlaşılması için önemlidir. Bu sebeple, sivrisineklerin emdikleri kanların

analizi özellikle epidemiyolojik olarak önemli vektörler için yeni bakış açıları sağlayacaktır – bunların konakları ve beslenme davranışları- böylece daha etkin kontrol stratejileri geliştirilebilinecektir. Konak tercihinin bilinmesi

arazide virüs izolasyon yöntemi ile tanımlanabilen epidemiyolojik olarak önemli türlerin direk olarak kontrol

yöntemlerinde hedef olmasını sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: AEDES ALBOPİCTUS, YAPAY KAN EMDİRME

Page 130: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

130

FARKLI KİNOA ORANLARININ EKMEĞİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Gida

Berat DEMİR1, Mehmet ŞAHİN1, Aysun GÖÇMEN AKÇACIK1, Seydi AYDOĞAN1, Sümeyra

HAMZAOĞLU1, Mustafa Kürşat DEMİR2,

1Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü, 2Necmettin Erbakan Üniversitesi Gıda Mühendisliği

Bölümü,

Ekmek insan beslenmesinin temel yapı taşlarından biridir. Ekmek üretiminde en çok kullanılan hammadde

buğday unu olmakla birlikte ihtiyaçlar halinde farklı ekmek formülasyonları geliştirilebilmekte ve tüketime

sunulabilmektedir. Değişen iklim koşulları ve tüketim alışkanlıkları da farklı çeşitte ekmek üretimine sebep

olabilmektedir. Kinoa bitkisi kuraklığa dayanıklı olması ve glüten içermemesi gibi sebeplerle buğdaya alternatif

bir bitki olarak düşünülmektedir. Bu nedenle farklı alternatif bitkilerin kullanım olanakları araştırılmalıdır.

Bu çalışmada da farklı buğday çeşidi (Karahan-99; Tosunbey; Bezostaja-1; Konya-2002 ) unlarına farklı

oranlarda (%0, 5,10,15,20) kinoa unu ilavesiyle ekmek özelliklerinin bazı fiziksel özellikleri ağırlık, hacim,

spesifik hacim, kabuk ve iç rengi ile sertlik parametreleri açısından değerlendirilmiştir.

Sonuçlar değerlendirildiğinde kullanılan Kinoa oranı arttıkça ekmek içi sertliğinin ve ağırlığının arttığı ancak

ekmek hacimlerinin azaldığı gözlemlenmiştir. Kullanılan buğday çeşitler içinde kinoa unu ilavesini en iyi tolere

eden çeşidin Karahan-99 olduğu belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: KİNOA, EKMEK HACMİ, EKMEK AĞIRLIĞI

Page 131: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

131

FARKLI ORANLARDA BAMYA TOZU İKAMESİNİN BEYAZ EKMEĞİN BAZI KALİTE

ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Gida

Kübra TULUK1, Şebnem TAVMAN1, Burak ALTINEL1, Seher KUMCUOĞLU1, Şelale GLAUE2,

1Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 2Dokuz Eylül Üniversitesi, Efes Meslek

Yüksekokulu, Otel, Lokanta Ve İkram Hizmetleri Bölümü,

Bu çalışmada; bamya tozu kullanılarak ekmeğin besinsel ve fonksiyonel açıdan zenginleştirilmesi ve bamya

tozunun ekmek üretiminde kullanılabilirliği ve farklı oranlarda (% 1, 2, 3, 4 ve 5) bamya tozu ikamesinin ekmek

kalitesi üzerine etkileri araştırılarak literatüre farklı bir ürün kazandırılması amaçlanmıştır.

En yüksek hacim miktarına sahip örnek kontrol olarak belirlenirken; bamya tozunun ikame oranı arttıkça

ekmeklerin spesifik hacim değerlerinin azaldığı belirlenmiştir. Ancak, % 4 ve % 5 ikameli örneklerin spesifik

hacim değerlerinin diğer ekmek örnekleri arasındaki en düşük spesifik hacim değerleri olduğu belirlenmiş ve

aralarındaki fark istatistiksel açıdan önemsiz bulunmuştur (P<0.05). Bu bulgular, bamya tozunda bulunan

hidrofilik polisakkaritlerin hamurdaki gluten oluşumunu olumsuz etkilediğini göstermiştir. Ayrıca, bamya tozunda bulunan çözünebilir lif içeriğinin de buğday-gluten gelişimini azalttığı ve bu yüzden ekmek hacminin

olumsuz etkilendiğini de söylemek mümkündür. % 5 ikameli örneğin pişme kaybı değeri en düşük bulunurken;

nem miktarı ise en yüksek bulunmuştur. Bu sonucun, bamya tozunun lif içeriğinden kaynaklandığı söylenebilir.

Unda lif içeriğinin yüksek olması, ekmek üretiminde kullanılan unun su tutma kapasitesini arttırmakta ve

böylece pişme kaybı azalmakta ve sonuçta ekmeğin nem miktarı artmaktadır. Doku profili analizi verileri

incelendiğinde; kontrol örneğinin ve % 1 ikameli örneğin analiz sonuçları benzer bulunurken; % 2, 3, 4 ve 5

ikameli örneklerin ekmek içi dokusal özelliklerini kötüleştirdiği belirlenmiştir.

Sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde; bamya tozunda bulunan nişasta olmayan polisakkaritlerin, ekmek

hacmi ve ekmek içi dokusal özellikleri gibi ekmeğin kalite karakteristiklerini olumsuz etkilediğini söylemek

mümkündür. Ancak, bu çalışma ile; % 1 oranında bamya tozu ikamesinin, ekmeğin kalite karakteristikleri

üzerinde kontrol örneğine kıyasla dikkate değer bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BAMYA TOZU, EKMEK KALİTESİ, SPESİFİK HACİM, DOKU PROFİLİ

ANALİZİ

Page 132: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

132

FARKLI ORANLARDA YONCA İLE KARIŞTIRILAN AYÇİÇEĞİNDE SİLAJ

KALİTESİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

EMİNE BUDAKLI ÇARPICI1, Nigar TATAR2, Yasin ÖZTÜRK2,

1ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ, 2ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ

ENSTİTÜSÜ,

Bu araştırmada, farklı karışım oranlarının ayçiçeği-yonca silajlarında silaj kalitesi üzerindeki etkileri

araştırılmıştır. Araştırma, 2017 yılında Uludağ Üniversitesi Tarımsal Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde

yürütülmüştür.

Denemde, bitki materyali olarak Prosementi yonca çeşidi ile İnegöl Alası ayçiçeği çeşidi kullanılmıştır.

Araştırmada, 5 farklı karışım kombinasyonu (% 100 yonca, % 100 ayçiçeği, % 25 ayçiçeği + %75 yonca, % 50

ayçiçeği + % 50 yonca ve % 75 ayçiçeği + % 25 yonca) ele alınmıştır. Silaj yapmak amacıyla bitkiler ayrı ayrı

yetiştirilmiş ve ardından ayçiçeği süt olum döneminde, yonca ise % 10 çiçeklenme döneminde tek sıralı mısır

silaj hasat makinesinde yaklaşık 1.5-2 cm büyüklükte parçalanmıştır. Elde edilen materyaller yaş ağırlık esasına göre farklı oranlarda karıştırılarak 1 litrelik anaerobik kavanozlara (Weck) sıkıştırılarak doldurulmuştur.

Kavanozlar 60 günlük silolama dönemi sonunda açılmıştır. Silajlarda kuru madde oranı, pH, silaj kaybı, fleig

puanı, ham protein, ADF ve NDF gibi özellikler belirlenmiştir.

Araştırmada, silaj kuru madde oranı, pH, fleig puanı ve ham protein oranının karışım oranlarından önemli

derecede etkilendikleri tespit edilmiştir.

Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre % 50 ayçiçeği- % 50 yonca karışımlarından iyi sonuçlar elde edilmiş ve

amaçlanan hedefe uygunluğu nedeniyle araştırma koşulları için önerilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: AYÇİÇEĞİ, YONCA, SİLAJ, KARIŞIM ORANI, KALİTE

Page 133: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

133

FARKLI ORTAMLARDAKİ PAH’LAR ÜZERİNE YAYINLARIN BİBLİYOMETRİK

ANALİZİ VE SERA TOPRAK ÖRNEKLERİNDE PAH KAYNAKLARININ İNCLENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Bihter OLGUN1, Merve ÖZKALELİ AKÇETİN1, Ebru Nur DOKUMACI1, Berkay Umut YEŞİLDAĞLI2,

Mihriban CİVAN2, Sema YURDAKUL3, Ayca ERDEM1, Güray DOĞAN1,

1Akdeniz Üniversitesi, 2Kocaeli Üniversitesi, 3Süleyman Demirel Üniversitesi,

Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH), kömür, ham petrol ve benzinde doğal olarak bulunan kimyasallar

sınıfıdır. PAH’lar ayrıca kömür, petrol, gaz, odun, çöp ve tütün yanarken de üretilir. Bazı PAH’lar kanserojen

kimyasallar olarak kabul edilir. Bu çalışmada, 1990 ve 2018 yılları arasında toprak, sediment su ve atmosferdeki

PAH’ların belirlenmesi üzerine 170’den fazla yayın incelenmiştir ve PAH’lar üzerinde araştırma eğilimleri

değerlendirilmiştir.

Yayınların seçimi için; soil, sediment, water, air, PAH, polycyclic aromatic hydrocabons, comtamination,

emission ve persistent organic pollutants anahtar kelimeleri (birlikte veya ayrı ayrı) Web Of Science veri

tabanında araştırılmıştır.

Araştırmaların temel olarak sediman ve su üzerindeki PAH’lara odaklandığı belirlenmiştir. Bu çalışmalar

genellikle U.S EPA öncelikli 16 PAH bileşiğinin konsantrasyonlarını ve dağılımını belirlemeyi amaçlamıştır.

Çin, PAH’ların sediman, toprak ve sudaki yayınlarında liderdir. Oysa PAH’ların çevresel ortamlarda tespiti için

yapılan yayınların çoğu İtalyan bilim adamları tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu çalışmada ülkeden ülkeye araştırma eğilimleri, PAH çalışmalarında her bir bölgedeki PAH’ların baskın

kaynakları ve her bir bölgeye ait diğer özellikler özetlenmiştir. Ayrıca seralarda PAH’ların seviyeleri ve

kaynakları da tartışılacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: POLİSİKLİK AROMATİC HİDROKARBON, SEDİMENT, TOPRAK, SU,

SERA, ATMOSFER

Page 134: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

134

FARKLI PIHTILAŞTIRICI ENZİMLER KULLANILARAK YAPILAN BEYAZ PEYNİRİN

TEKNOLOJİK VE RANDIMAN ÖZELLİKLERİ

Sözel Bildiri / Gida

Ufuk EREN VAPUR1, Tülay ÖZCAN2, Lütfiye YILMAZ ERSAN2,

1Nişantaşı Üniversitesi, Sanat Tasarım Fakültesi, Gastronomi Ve Mutfak Sanatları, Sarıyer, İstanbul, 2Uludağ

Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği, 16059, Görükle, Bursa,

Tüm dünya halkının tükettiği ve bildiği önemli bir süt ürünü olan peynirin büyük bir kısmı enzim kullanılarak

elde edilir. Kullanılan enzimde aranan en önemli özellik peynirde duyusal, mikrobiyel ve yapısal sorun

yaratmaması ve peynir randımanı üzerine de olumlu etkisin olmasıdır. Bilindiği üzere taze ve olgunlaştırılarak

tüketilen peynirler vardır. Ülkemizde yapılan peynir üretimlerine bakıldığında yağ oranı kısmi düşürülmüş peynirler de yaygındır. Uzun süre olgunlaştırılmayan, iyi dilimlenebilen, randımanı da iyi olması istenen peynir

üretimleri tercih sebebi olmaktadır. Yüksek ısıl işlemde yağı alınarak yapılan beyaz peynirler 1 hafta veya 1 ay

içerisinde tüketilmektedir. İşletmeler süt fiyatlarının ve girdi maliyetlerinin ciddi anlamda arttığı dönemlerde

ürün kalitesini bozmadan en önemli girdilerden olan rennet enzimine de alternatif aramaktadırlar. Yapılan

çalışma ile enzimler arasındaki farklıklar gösterilerek ortaya farklı rennet kullanımlarının peynirin duyusal ,

yapısal, kimyasal ve randıman özellikleri üzerine etkisi belirlenmiştir. Ayrıca peyniraltı suyu değerleri de

karşılaştırılmıştır.

En yüksek peynir verimi, termolabil mikrobiyal ve buzağı mayası ile yapılan peynir için belirlenmiştir.

Yapışkanlık ve çiğneme ile enstrümantal renk analizi (L *, a * ve b * değerleri) gibi tekstürel parametreler,

örneklerde önemli ölçüde farklı bulunmuştur. Örneklerin duyusal değerlendirilmesinin sonuçları yüksek kabul

edilebilirlik puanını göstermiştir. Üretimin değişik aşamalarında alınan p.a.s değerlerinin de randıman ile

paralellik gösterdiği görülmüştür.

Araştırmanın sonuçlarına göre mikrobiyolojik ve fermentasyon ile üretilen kimozin pıhtılaştırıcı enzimlerin de

kullanımının üreticilerin yeni tekstürel ve duyusal özelliklere sahip Beyaz peynir üretmelerine olanak

sağlayabileceğini göstermiştir. Sonuç olarak bir süt ürünü olan peynir süt proteini olan kazeinin stabilitesinin bir

enzim ile bozulması ile yapılan bir üründür ve asıl olan da bir pıhtı kitlesinin oluşturularak bunun

şekillendirlmesine dayanır. Uzun bir olgunlaşma süresi istenmediğinde peynirlerde randıman ve peynirin

duyusal ve kimyasal özellikleri iyi olduğu sürece kullanılan mayanın orjininin de çok büyük bir önemi yoktur.

ANAHTAR KELİMELER: BEYAZ PEYNİR, PIHTILAŞTIRICI ENZİM, RANDIMAN

Page 135: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

135

FENİLKETONÜRİ (PKU) VE ÇÖLYAK HASTALARI İÇİN ÜRETİLEN BİSKÜVİLERİN

BAZI FİZİKSEL VE DUYSAL ÖZELLİKLERİ

Sözel Bildiri / Gida

Özen PARLAK1, Ayşe Neslihan DÜNDAR1,

1Bursa Teknik Üniversitesi,

Bu araştırmanın amacı fenilketonüri (PKU) ve çölyak hastalarının rahatça tüketebileceği gluten içermeyen,

düşük proteinli bisküvi üretimini araştırmak ve kullanılan kıvam artıcıdının (ksantan gam) bisküvi kalitesi

üzerine etkisini belirlemektir.

Fenilketonüri (PKU) ve çölyak hastaları için ksantan gam (0,1 g) ve mısır nişastası kullanarak sade (KS), kuru

üzümlü (KK), kuş üzümlü (KU), hurmalı (KH) ve elma+tarçınlı (KE) olmak üzere 5 çeşit bisküvi yapılmış ve

yapılan bisküvilerin fiziksel ve duyusal özellikleri incelenmiştir. Bisküvilerin çapları incelendiğinde, en yüksek

değer KE bisküvisinde, en düşük değer ise KS bisküvisinde tespit edilmiştir. Çap değerlerinin aksine yayılma

oranı en yüksek KS örneğinde iken, en düşük değer KE örneğinde belirlenmiştir. Bisküvilerin renk analizlerinde

L* (parlaklık), a* (kırmızılık) ve b* (sarılık) değerlerine bakılmıştır. En yüksek L* değeri KS bisküvilerinde, a* değeri ise KU bisküvisinde tespit edilmiştir. b* değeri incelendiğinde ise KE bisküvisi en düşük değere sahiptir.

Bisküvilerde sertlik önemli kalite kriterlerindendir. Analizler sonucunda KK bisküvisinin en sert bisküvi olduğu

gözlemlenmiştir. Yapılan duyusal analizlerde panelistlere bisküvilerin yüzey görünümleri, kesit özellikleri, tadım

ve satın alınabilirlikleri hakkında değerlendirme yapmaları istenmiş ve genel anlamda bütün bisküviler

panelistler tarafından beğenilmiştir.

Elde edilen bisküvilerin duyusal özellikleri ve kalite nitelikleri uygun bulunmuştur. Üretilen bisküviler sayesinde

ürün çeşitliliğinin artırılabileceği vurgulanmıştır. İthal olarak alınan gıdalara eş ürünler üretilebileceği

gösterilerek, ülke ekonomisine destek sağlanabileceği düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇÖLYAK, FENİLKETONÜRİ, PKU, BİSKÜVİ, KIVAM ARTIRICI

Page 136: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

136

FERMENTASYON YÖNTEMİ İLE BEZELYE PROTEİNİNİN FONKSİYONEL

ÖZELLİKLERİNİN MODİFİKASYONU

Sözel Bildiri / Gida

BURCU ÇABUK1, DARREN KORBER2, TAKUJI TANAKA2, MICHAEL T. NICKERSON2,

1ALANYA HAMDULLAH EMİN PAŞA ÜNİVERSİTESİ, 2UNIVERSITY OF SASKATCHEWAN,

Günümüzde protein içerikli gıda pazarı süt ve yumurta kaynaklı hayvansal proteinler ve buğday ve soya gibi

bitki kaynaklı proteinler tarafından domine edilmektedir. Ancak, alternatif protein kaynakları için tüketici talebi

arttıkça, bezelye proteini gibi bakliyat temelli ürünlere olan talep düşük maliyetli oluşları, yüksek besleyicilik

değerleri ve fonksiyonel olma özelliklerinden dolayı artış göstermektedir.Çoğu zaman gıda bileşenleri ve

fonksiyonel özellikler ısıl işlemler, çimlenme, enzimatik modifikasyon ve fermantasyon gibi işlemlerle değiştirilebilir. Ancak yeni dünya düzeni ile beraber fermantasyon gibi termal olmayan yöntemlere ilgi giderek

artmaktadır. Fermente baklagiller esas olarak Asya, Afrika ve Avrupa'da tüketilmektedir. Bununla birlikte,

fermantasyon koşullarının, bezelye proteini bileşenlerinin özellikleri üzerindeki etkilerini anlamaya yönelik

araştırmalar sınırlı sayıdadır. Bu yüzden bu çalışmanın genel amacı, iki farklı pH değerinde (pH 4.0 ve pH 7.0)

bezelye protein konsantresinin fermantasyonunun fonksiyonel özelliklerine etkisini incelemektir.

11 saatlik fermantasyon sonucunda bezelye proteini konsantresinin (BPK) hidroliz derecesi artış göstermiş ve

%13.5'e ulaşmıştır. Sonuçlar aynı zamanda yağ tutma kapasitesinin 11 saat sonunda, 1.8 g/g'dan 3.5 g/g'a kadar

arttığını göstermiştir. Hem emülsifikasyon hem de köpük oluşturma özellikleri, süre ve pH değerine bağlı olarak

fermantasyondan önemli ölçüde etkilenmiştir. Fermente BPKnin pH 4.0'da daha düşük bir yüzey yüküne sahip

olması nedeniyle pH 7.0'ye kıyasla daha düşük bir çözünürlüğe sahip olduğu bulunmuştur. Her iki pH değeri için

de, su tutma kapasitesi değerleri 5 saat fermantasyondan sonra başlangıçtaki 1-1.1 g/g'dan 0.8-0.9 g/g arasına

düşüş göstermiş ve daha sonra 9 saatlik fermantasyondan sonra 1.5-1.6 g/g değerine artış göstermiştir.

Fermantasyon işleminin protein, yağ ve kül içeriğinde değişikliklere neden olduğu bulunmuştur: BPK'ların ham

protein ve kül içeriği, mikrobiyal proliferasyona bağlı olarak artan fermantasyon süresiyle artmıştır. Ek olarak,

pH ve fermantasyon süresine bağlı olarak, herbir fonksiyonel özelliğin farklı şekilde etkilendiği gözlemlenmiştir.

Diğer taraftan, bu bulgular aynı zamanda, daha uzun fermantasyon sürelerinde protein yapısına gömülmüş

hidrofobik alanların açığa çıkmasına bağlı olarak daha yüksek hidrofobikliğin oluşumu fermantasyon sırasında

protein yapısının önemli ölçüde değişim olasılığını da arttırmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: FONKSIYONEL OZELLİKLER, FERMENTASYON, PROTEİN

MODİFİKASYONU

Page 137: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

137

FERMENTE SUCUKTA ISPANAK VE MAYDANOZ TOZLARI KULLANILARAK

SENTETİK NİTRİT MİKTARININ AZALTILABİLME İMKANLARININ YANIT YÜZEY

YÖNTEMİ İLE MODELLENMESİ

Sözel Bildiri / Gida

EBRU YÜZLÜ1, ÖMER ZORBA1,

1BOLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmada amaç, ıspanak ve maydanoz tozlarından istifade ederek geleneksel yöntemle üretilen fermente

sucuklarda kullanılan sentetik nitrit miktarının azaltılabilme imkanlarının araştırılması ve bu faktörlerin etkisinin

matematiksel modellenmesidir

Piyasadan tedarik edilen ıspanak ve maydanoz tozlarının içerdikleri nitrat ve nitrit miktarları iyon kromatografisi

ile tespit edilmiştir. Sucuk üretiminde kullanılan ıspanak ve maydanoz tozlarının kullanım miktarları yanıt yüzey

yöntemi (YYY) ile belirlenmiştir. YYY’ne göre belirlenen muamele kombinasyonları 14 grup şeklinde oluşturulmuştur. Fermente sucuk üretimi geleneksel yöntemle gerçekleştirilmiş ve üretilen sucuklar 8 günlük

fermentasyonun ardından 30 gün olgunlaştırmaya bırakılmıştır. Olgunlaştırma işleminden sonra renk

değerlerinin ölçümü, pH tayini, anyon-katyon tayini (nitrit, nitrat ve amonyum), yağ tayini, nem tayini, protein

tayini, TBA tayini ve peroksit sayısı tayini yapılarak kontrol grubu ile karşılaştırmaları yapılmıştır. Elde edilen

veriler YYY esas alınarak analiz edilmiş ve 2. derece polinom denklemleri oluşturulmuştur.

Yapılan analizler sonucunda, ıspanak tozunun peroksit sayısı, Liç*(Parlaklık), aiç*(Kırmızılık), akabuk*,

bkabuk*(Sarılık) ve amonyum (NH4+) değerlerini etkilediği, maydanoz tozunun ise peroksit sayısı, TBA,

Lkabuk*, bkabuk*, NH4+ ve nitrat (NO3-) değerleri üzerine etkisi olduğu görülmüştür. Fermente sucuğa ilave

edilen sodyum nitrit, TBA, bkabuk*, akabuk* ve NO3- değerlerini etkilediği tespit edilmiştir. Yapılan

analizlerde 30 günlük olgunlaştırma sonrasında kalıntı nitrite rastlanmamıştır. Kalıntı nitritin bulunmaması arzu

edilen bir sonuçtur. Fakat son ürünlerin tamamında 67,14-68,12 ppm aralığında nitrat tespit edilmiştir. Bu

sonuçlar nitritin nitrata dönüştüğünü göstermiştir.Literatürde son üründeki nitrat miktarı genelde göz ardı

edilmektedir. Nitrat ve nitritin birbirine dönüşümleri mümkün olduğundan son üründeki nitrat miktarı önem arz

etmektedir. Bu hususun dikkate alınıp konuyla ilgili araştırmaların yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: FERMENTE SUCUK, NİTRİT, ISPANAK, MAYDANOZ, YANIT YÜZEY

YÖNTEMİ

Page 138: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

138

FONKSİYONEL GIDA OLARAK KULLANILAN PROBİYOTİKLERİN ÜRETİMİNDE

MİKROBİYAL EKZOPOLİSAKKARİTLERİN ÖNEMİ

Sözel Bildiri / Gida

Nur CEYHAN GÜVENSEN1, Tuğçe ERDOĞDU1,

1MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmada, EPS üretici probiyotiklerin fonksiyonel gıdaların üretimindeki önemi değerlendirilmiştir.

Fonksiyonel gıdalar gıda sanayinin en hızlı gelişen sektörlerinden biri olmuştur. Bu fonksiyonel gıdalardan birisi

de son yıllarda büyük ilgi gören probiyotiklerdir. Probiyotikler, dışarıdan oral yolla alındığında intestinal

mikroflora dengesini sağlayarak sağlığa faydalı olan tek veya karışık kültürlerdir. Bu bakteriler insan orjinli olup

dışarıdan gıda takviyeleri ile veya farmakolojik preparatlar halinde direkt alınabilmektedir. Probiyotik özellikteki

bakterilerin kanser, mide hastalıkları, kolestrol, kalp-damar hastalıklarını önleyebilmesinin yanı sıra ve immün

sistemin düzenlenmesinde önemli rolleri belirlenmiştir. Ekzopolisakkarit (EPS)’ler mikroorganizmalar

tarafından hücre dışına sentezlenen polisakkaritlerdir. Probiyotik bakterilerin EPS materyali üretiminin,

bakteriye olumlu biyoaktif özellikler kazandırdığı düşünülmektedir. Bu durum EPS üreten probiyotik suşların kullanım alanlarının artmasını sağlamaktır. EPS’ler gıda endüstrisinde jelleştirici, emülsifiye ve stabilize edici

özelliklerinden dolayı kullanılmaktadır. Bu çalışmada, EPS üretici probiyotiklerin fonksiyonel gıdaların

üretimindeki önemi değerlendirilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: MİKROBİYAL EKZOPOLİSAKKARİT (EPS), PROBİYOTİKLER,

FONKSİYONEL GIDALAR

Page 139: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

139

FOTODİNAMİK TEDAVİ VE İNFLAMASYON

Sözel Bildiri / Saglik

Serçin ÖZLEM ÇALIŞKAN1, Rahşan ILIKÇI SAĞKAN1,

1Uşak Üniversitesi,

Bu derlemede, öncelikle fotodinamik tedavinin tarihçesi, mekanizması, uygulama alanları açıklanacaktır.

Derlemenin ikinci kısmında fotodinamik tedavi sonrasında gelişen inflamasyon yolakları açıklanacaktır.

İnflamasyon, immün sistem ve fotodinamik tedavi arasındaki ilişki ayrıntılı olarak ortaya konacaktır.

Işığın tedavi edici özellikleri binlerce yıldır bilinmekle birlikte, fotodinamik tedavi (FDT) sadece son yüzyılda

geliştirilmiş bir tedavi yöntemidir. Günümüzde PDT, klinikte baş ve boyun, beyin, akciğer, pankreas,

intraperitoneal kavite, meme, prostat ve deri kanserleri tedavisinde onkolojide kullanılmak üzere test

edilmektedir. Dünya genelinde birçok fotosensitif ajan ve ışık uygulamalarına onaylar verildiği için artan bir ilgi

görmektedir. Son yıllarda temel bilimler ve klinik fotodinamik tedavide çok ilerleme kaydedilmiştir. PDT

uygulamasından sonra nekrozun indüklenmesi ile akut inflamasyonun başlaması, inflamatuar aracı moleküllerin

ve kemokinler aracılığıyla T hücreleri, makrofaj ve dentritik hücreleri içeren immün sistem hücrelerinin göç

ederek tümör bölgesinde toplanması ve antijen sunumundaki artış ile immün yanıtı güçlendirebilir. Preklinik ve

klinik bazı çalışmalar, PDT'nin hem doğuştan hem de kazanılmış immün sistemi belirgin bir şekilde aktive edebildiğini göstermiştir. Bağışıklık sistemi üzerindeki bu tür etkilerin, PDT tedavisine ve PDT tarafından

indüklenen inflamasyon derecesine bağlı olduğu gösterilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: FOTODİNAMİK TEDAVİ, İNFLAMASYON

Page 140: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

140

DETERMINATION OF VARIABILITY FOR GRAIN YIELD AND QUALITY TRAITS IN

GAMMA RAY IRRADIATED BREAD WHEAT POPULATIONS

Sözel Bildiri / Tarim

Oğuz BİLGİN, İsmet BAŞER*, Kayihan Z. KORKUT, Alpay BALKAN

Tekirdağ Namık Kemal University, Faculty of Agriculture, Department of Field Crops, Tekirdağ-Turkey *Corresponding author: [email protected]

Çalışma Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla bitkileri Bölümü deneme alanında 2011-212

yetiştirme yıllarında yürütülmüştür. Çalışmada dane verim, verim komponentleri ve bin tane ağırlığı, yaş glüten

içeriği, glüten indeksi, sedimantasyon ve protein oranı gibi bazı kalite özellikleri incelenmiştir. Elde edilen

sonuçlar başak uzunluğu hariç incelenen tüm özellikler yönünden genotipler arasında önemli bir varyasyon

olduğunu ortaya koymuştur. Tane verimi ve verim komponentleri için genetik varyasyon kalite özelliklerinden

daha yüksek olmuştur. Bu farklılıklar, artan gama ışını dozunun etkilerinin, bitki boyu için sistematik olarak

negatif olmadığını, diğer tüm karakterler için de kontrollerle karşılaştırıldığında pozitif olduğunu göstermektedir.

Genel olarak, en yüksek yüzde değişikliklerin, verim komponentleri için 200 ve 250 Gy gama radyasyon

dozlarında olduğu, kalite özellikleri için ise 300-350 Gy arasında olduğu anlaşılmaktadır. Fenotipik varyasyon

katsayısı incelenen tüm özellikler için genotipik varyasyon kat sayısından biraz daha yüksek olmuştur. Dane

verimi için % 12.50, glüten oranı için % 11.20 ve başakta tane sayısı için % 10.20 gibi orta genotipik varyasyon

katsayısı tahmin edilmiştir. İncelenen diğer karakterler için düşük genotipik varyasyon katsayısı tahminleri

(10'dan az) kaydedilmiştir. İncelenen özellikleri için kalıtım derecesi sedimantasyon değeri için % 37.3 ve bitki

boyu için % 86.6 arasında değişmiştir. Genetik ilerleme değerleri % 10 seleksiyon yoğunluğunda başakta tane

ağırlığı ve tane verimi için sırasıyla % 0.09 ile 5930.51 arasında değişmiştir. Yüksek kalıtım derecesi ve yüksek

genetik ilerleme belirlenen bitki boyun için adetif gen etkilerinin önemli olduğunu, bu özellik için erken

generasyonlarda seleksiyon etkin olabilecektir. Yüksek kalıtım derecesi ve orta genetik ilerleme belirlenen hasat

indeksi ve glüten indeksi için ise seleksiyonun daha sonraki generasyonlarda etkin olabilecektir

Anahtar Kelimeler: Ekmeklik buğday, gamma ışını, verim, kalite, mutant popülasyon.

The study was carried out in the experimental area of Department of Field Crops, Faculty of

Agriculture, Tekirdağ Namık Kemal University in the growing season of 2011-12. In the study, grain yield and

its components and some quality traits such as 1000 grain weight, wet gluten content, gluten index,

sedimentation value and protein content were investigated. The results exhibited significant differences among

the tested genotypes, for all studied characters except spike length, indicating genetic variation among them. The

genetic variation was higher for grain yield and its components when compared with quality characteristics.

These differences show that the effects of increasing gamma irradiation are not systematically negative for plant

height, while positive for all other characters in comparison with controls. In general, it is understood that the

highest percent changes is achieved in 200 and 250 Gy of gamma radiation doses for yield components, while

are in 300-350 Gy for the quality characteristics. The values of phenotypic coefficient of variation PCV were

Page 141: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

141

slightly higher than their corresponding values of GCV for all traits. Moderate estimates of genotypic coefficient

of variation GCV were obtained by grain yield (12.50%), gluten content (11.20%) and grain weight per spike

(10.20%), respectively. Low estimates of GCV (less than 10) were recorded for the other characters investigated.

The h2 values ranged from 37.3%, for sedimentation value, and 86.6%, for plant height, while the values of

GA% ranged between 0.09 and 5930.51% at 10% selection intensity for grain weight per spike and grain yield,

respectively. The high values of heritability coupled with high values of genetic advance (%) were recorded by

plant height, indicates the importance of the additive gene effects, so, selection would be effective in early

generations for the trait. The high values of heritability coupled with moderate values of genetic advance (%) for

harvest index and gluten index indicate selection would be delay in later generations.

Key words: Bread wheat, gamma rays, yield, quality, mutated population.

Page 142: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

142

GEBELİK SÜRESİNCE YEŞİL ÇAY TÜKETİMİNİN ANNE VE YENİDOĞAN KARACİĞER

HEPATOSİTLERİNDE CK-18 MOLEKÜLÜNE ETKİSİNİN KARŞILAŞTIRMALI

DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Oya SAYIN1, Seren Gülşen GÜRGEN2,

1Dokuz Eylül Üniv., Sağlık Hizmetleri MYO,Biyokimya Bölümü, İzmir, 2Celal Bayar Üniv., Sağlık Hizmetleri

MYO, Histoloji ve Embriyoloji Bölümü, Manisa,

Amaç: Bu çalışmanın amacı, gebelikleri süresince yeşil çay tüketen sıçanlar ve yavrularının karaciğer

dokularında CK-18 molekülünün ekspresyonunun ve düzeyinin değerlendirilmesidir.

Gereç ve Yöntem: Çalışmada 18 adet Wistar Albino dişi gebe sıçan kullanıldı: Grup 1: Kontrol, Grup 2: Yeşil

çay (50 mg/kg, Yeşil çay ekstraktı, oral gavaj). 21 günlük gebeliğinin sonunda, her iki grupta yer alan anne

sıçanlar ve yavruların doğdukları ilk gün karaciğer dokuları çıkarıldı. Dokudaki CK-18'in ekspresyonu ve düzeyi

immünhistokimya ve ELISA ile değerlendirildi.

Bulgular: Anne kontrol ve yeşil çay grubu karaciğer dokularında santral venlerin çevresindeki hepatositlerin

hücre zarlarına yakın, kuvvetli CK-18 immunoreaksiyonu gözlendi. Yenidoğan kontrol grubunda ise santral ven çevresindeki hepatositlerde zayıf CK-18 reaksiyonu gözlenirken, yeşil çay grubunda hepatositlerin hücre zarı

yakınında oldukça kuvvetli CK-18 immunoreaksiyonu gözlendi. Biyokimyasal bulgularımızda da, anne kontrol

ve yeşil çay gruplarının karaciğer CK-18 düzeyleri yüksek ve aralarında anlamlı fark gözlenmezken, yenidoğan

yeşil çay grubunda CK-18 düzeyleri kontrol grubuna göre istatistiksel anlamlı yüksek bulundu.

Tartışma ve Sonuç: Bu immünohistokimya ve ELISA sonuçları, gebelikleri süresince yeşil çayın anne tarafından

tüketilmesinin yenidoğan karaciğerinde hücre hasarına neden olabileceğini düşündürmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: YEŞİL ÇAY, YENİDOĞAN, CK-18, KARACİĞER

Page 143: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

143

GEÇMİŞTEN GELEN SAĞLIK: BOZA

Sözel Bildiri / Gida

Ali GÖNCÜ1, H. Ayla SARI1, Ali Kemali ÖZUĞUR1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Çine Meslek Yüksekokulu,

Bu derleme ile geleneksel bir içeceğimiz olan bozanın insan sağlığı üzerine olumlu etkilerinin ortaya konulması

amaçlanmıştır.

Boza; mısır, darı, yulaf gibi tahıllara su ve şeker katılarak etil alkol ve laktik asit fermantasyonlarına tabi

tutulmasıyla oluşan kıvamlı bir Türk içeceğidir. Geçmişi yüzlerce yıl öncesine dayanan boza, dünya üzerinde

Türklerle dağılarak, Adriyatik’ten Çin’e kadar uzanan geniş bir coğrafyada tüketilmektedir.

Tahıllardan üretilen boza özellikle potasyum, kalsiyum ve demir gibi minarelerce zengin olmasının yanında

denatüre olmamış B kompleksi vitaminleri ile karbonhidrat bakımından zengin, önemli bir tahıl içeceğidir.

Bozalardan izole edilen laktik asit bakterileri, Lactobacillus, Lactococcus ve Leuconostoc türleridir. Ve bunlar

gıdalarda bozulma etmeni olan bakterilerin gelişimlerini önlerler.

Son yıllarda yapılan birçok araştırma sonuçlarına göre, bozanın besin değeri ve probiyotik özelliklerinin sağlık

üzerine etkileri ortaya konulmuştur. Bunun neticesinde vücut direncini arttırması, enerji vermesi, kemik

gelişimini desteklenmesi, sindirim sistemini desteklemesi gibi birçok açıdan faydalı bir üründür.

ANAHTAR KELİMELER: BOZA, FERMANTASYON, SAĞLIK.

Page 144: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

144

GENÇ JAPON BILDIRCINLARINDA RASYON BOR KAYNAKLARI VE SEVİYELERİNİN

PERFORMANS, KARKAS AĞIRLIĞI VE KEMİK MİNERALİZASYONUNA ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Vildan KOÇBEKER1, Yılmaz BAHTİYARCA2,

1Selçuk Üniversitesi Beyşehir Ali Akkanat Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, 2Selçuk Üniversitesi, Ziraat

Fakültesi, Zootekni Bölümü,

Genç (Juvenile) Japon bıldırcınlarında rasyon bor kaynakları (boron source) ve seviyelerinin performans, karkas

ağırlığı, karaciğer (liver) bor konsantrasyonu ve kemik mineralizasyonuna etkisini tespit etmek için bir araştırma

yapılmıştır. Araştırmada günlük yaşta karışık cinsiyette 780 adet bıldırcın kullanılmıştır. Mısır-soya küspesine

(corn-soybean meal) dayalı ilave bor içermeyen bazal rasyona (15,28 mg/kg bor) 4 farklı kaynaktan (borik asit, H3BO3; susuz boraks Na2B4O7; boraks pentahidrat Na2B4O7.5H2O; boraks dekahidrat Na2B4O7.10H2O) 40,

80 veya 120 mg/kg bor ilave edilmiştir. Bıldırcınlar çalışmada biri bazal toplam 13 rasyon ile 3 hafta süreyle

yemlenmiştir. Araştırma tesadüf parselleri deneme planında (completely randomized designe) 6 tekerrürlü (six

replicates) olarak yürütülmüş ve her bir tekerrüre 10 adet bıldırcın konulmuştur.

Rasyon bor kaynakları ve seviyeleri, bıldırcınların 0-3 haftalık yem tüketimi hariç performans özellikleri ve

karkas ağırlığını önemli olarak etkilememiştir. Boraks penta ve dekahidrat ile beslenen bıldırcınların 0-3 haftalık

yem tüketimi diğer kaynaklarla beslenen bıldırcınlardan önemli derecede (p<0.01) düşük bulunmuştur.

Rasyon bor seviyesi kemik (tibia) külü (%) ve kesme enerjisini önemli olarak (sırasıyla p=0.058 ve p<0.001) etkilemiştir. Rasyon bor kaynak ve seviye interaksiyonu kemik mangan, bakır, çinko ve bor seviyelerini önemli

olarak (sırasıyla p<0.05, p<0.05 ve p<0.01) etkilemiştir. Ayrıca rasyon bor konsantrasyonu karaciğer bor

seviyesini önemli olarak (p<0.05) etkilemiştir. Kemik özellikleri, rasyon bor kaynakları ve seviyelerinden farklı

şekilde etkilenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BILDIRCIN, BOR, PERFORMANS, KEMİK, KÜL, İZ MİNERAL.

Page 145: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

145

GENETIC DIVERSITY AMAMONG F1 JUGLANS REGİA L.GENOTYPES BASED ON NUT

CHARACTERS

Sözel Bildiri / Tarim

Yaşar AKÇA1,

1University Of Gaziosmanpaşa, Faculty Of Agriculture, Department Of Horticulture Tokat TURKEY,

Turkish walnut cultivars are considerably early leafing and they are bear fruit on terminal buds. But Californian

and other walnut varieties in the world has lateral bud fruitfulness and late leafing. The our new walnut variety

breeding program was started in 2008. The aim of this breeding program is to provide new walnut cultivars by

crossing for the Turkey walnut industry. The primary goal is to develop cultivars with late leafing, lateral fruit

bearing, early harvest dates, and good nut quality. This study was conducted to determine the genetic diversity of the F1 walnut genotypes obtained for breeding of the new walnut varieties which lateral bud fruitfulness, late

leafing time, high nut quality and short vegetation period

The traits of pomological characteristics, such as nut and kernel weight, kernel ratio, kernel dimension, shell

thickness and nut dimension were investigated. The nut traits were measured using 25 nuts chosen randomly. The nuts were dried until the moisture content of the whole walnuts was reduced to less than 5%. Cluster

analysis of the F1 genotypes were made.

The different crossing combinations (Hartley x Oğuzlar; Hartleyx Akça; Niksar 1 x Akça; Akça x Maraş 12,

Akça x Topak) were used. The maximum mean values for nut weight (16,91±3,51 g), nut width (37,86±3,26 mm), nut height (46,19±3,26 mm), shell thickness (1,36±0,22 mm), kernel weight (9,42±1,72 g), kernel

percentage (63,35%) were observed in crossing combination Hartleyx Akça; Hartleyx Akça, Hartley x Oğuzlar;

Hartley x Oğuzlar;; Hartleyx Akça; and Hartleyx Akça respectively.

The high genetic variation of F1 walnut populations presents good opportunities for walnut breeding to obtain new cultivars in our crossing breeding program. The selected of walnut genotypes in our walnut breeding

program were promising according to Turkish walnut varieties.

ANAHTAR KELİMELER: WALNUT, VARIETY BREEDİNG, NUT QUALITY, CROSSING BREEDING

Page 146: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

146

GENETİK ÇEŞİTLİLİĞE SAHİP BİBER GEN HAVUZUNUN BİOAKTİF BİLEŞİK VE

ANTİOKSİDAN AKTİVİTESİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

M. Kadri BOZOKALFA1, Fatih ŞEN1, Tansel KAYGISIZ AŞÇIOĞUL1, Dursun EŞİYOK1,

1E.Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ BAHÇE BİTKİLERİ BÖLÜMÜ,

Bu çalışma ülkemizden toplanmış yerel populasyonlar, yerel ve yabancı çeşitlerden oluşan, genetik çeşitliliği

agro-morfolojik ve moleküler karakterizasyon ile ortaya konulmuş ve 4. generasyonda kendilenmiş toplam 150

farklı biber genotipinin; suda çözünür kuru madde, titre edilebilir asitlik, meyve rengi (L*, Hue, Chroma),

klorofil a, b, vitamin C, toplam fenol içeriği ile antioksidant aktivitesinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: BİBER, BİOAKTİF BİLEŞİK, GEN HAVUZU, GENETİK ÇEŞİTLİLİK, ISLAH

Page 147: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

147

GIDA ENDÜSTRİSİNDE PAZARLAMAYA YÖNELİK BÜYÜK VERİ (BİG DATA)

KULLANIMI ÜZERİNE BİR İNCELEME

Sözel Bildiri / Tarim

Büşra ASTEKİN1, Fatih ÖZDEN1, Fazıl Akın OLGUN1,

1Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi,

Mobil iletişim araçlarının artışı, nesnelerin interneti ve sosyal medya kullanımının yaygınlaşması ile dijital

ortamda bulunan verinin çeşitliliği, hacmi ve hızı dramatik derecede artış göstermiştir. Büyük verinin

yaygınlaşması ile birlikte, geleneksel analiz yöntemleri yerini ileri düzey analitik teknolojilere bırakmıştır.

Büyük veri ve ileri düzey analitik teknolojilerinin yaygınlaşması, manuel analiz edilemeyecek ölçekteki bu

veriden otomatik olarak yeni anlayışlar çıkarsamayı ve bu anlayışlar doğrultusunda karar destek mekanizmalarını geliştirmeyi sağlamıştır. Gelişen ve iyileşen karar destek mekanizmaları, tüm sektörleri ve iş

modellerini etkilemiş, ürün ve hizmet kalitesini arttırmaya yönelik yeni araştırma ve uygulama alanları

oluşturmuştur. Dünyanın en kapsamlı ve önemli faaliyet alanlarından birisi olan gıda sanayide büyük veri ve ileri

düzey analitik teknolojilerinin gücünden etkilenmiştir ve önümüzdeki dönemlerde daha da etkilenecektir. Bu

etkilenme kendisini ağırlıklı olarak pazarlama alanında gösterecektir. Büyük veri sadece küresel ekonominin

önemli bir gücü olan gıda sektöründe değil, bu sektörle ilgili olan nakliyecilere, perakendecilere, restoranlara ve

tüketicilere kadar geniş bir kesimi etkilemektedir. Tüketiciyi daha iyi anlamak, piyasa eğilimlerini ortaya

çıkarmak, satış etkinliğini ve müşteri memnuniyetini ölçmek, talep tahminlemek, pazarlama ve tedarik stratejileri

geliştirmek üzere büyük veri analiz araçlarından ve yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Bu çalışmada, büyük

verinin gıda endüstrisindeki rolü ve etkileri analiz edilecektir.

Dünyada ve Türkiye’de bu konuda gerçekleştirilen çalışmalar örnekler ile incelenecektir.

Bu alandaki çalışmaların güçlü ve zayıf noktaları, gelecekteki fırsatlar ve olası tehditler değerlendirilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: BÜYÜK VERİ, TÜKETİCİ, GIDA SEKTÖRÜ, PAZARLAMA

Page 148: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

148

GIDA VE YEMDE KULLANILAN NANOMATERYALLLERİN RİSK

DEĞERLENDİRMESİNDE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YAKLAŞIMI

Sözel Bildiri / Gida

Adnan Fatih DAĞDELEN1,

1Bursa Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü,

Uluslararası Standardizasyon Organizasyonuna göre (ISO) nanomateryal; materyalin herhangi bir dış ölçüşünün

ya da iç veya yüzey özelliklerinin 1 ile 100 nm arasında olmasına göre tanımlanmaktadır. Nanoboyuttaki

materyallerin kazandırdığı birçok yenilik ve avantajdan dolayı yeni gıdalar, gıda ile temas eden materyaller, gıda

ve yem katkıları ve tarımsal ilaçlar başta olmak üzere bazı alanlarda kullanılmaktadır. Kullanımı yaygınlaşan bu

materyallerin avantajları yanında insan ve hayvan sağlığı üzerine olası etkilerinin belirlenmesi amacıyla uluslararası düzenlemeler oluşturulmuştur. Bu durum Avrupa Birliğinde Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi

(EFSA) tarafından 2009 yılında başlayan çalışmaların 2011 ve 2018 yılında yayınlanan 2 adet birbirini

tamamlayan kapsamlı kılavuzlarla risklerin değerlendirilmesinde izlenecek yollar açıklanmıştır. Bu kılavuzlarda

nanomateryallerin fizikokimyasal özellikleri, maruziyet değerlendirmesi ve tehlike karakterizasyonunda

izlenecek yol ve metot standardizasyonu hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bu bildiri ile gıda ve yemde kullanılan

nanoteknolojik ürünlerin risk değerlendirmesinde Avrupa Birliğinde yer alan çalışmalar ve düzenlemeler

hakkında bilgilendirme yapılacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: NANOMATERYAL, RİSK DEĞERLENDİRMESİ, GIDA/YEM, AVRUPA

BİRLİĞİ

Page 149: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

149

GİRESUN HALK PAZARINDA SATILAN ÇİĞ SÜT VE PEYNİR ÖRNEKLERİNİN

MİKROBİYOLOJİK KALİTESİ

Sözel Bildiri / Gida

Tuğba CEBECİ1, Betül ÇELİK2, Kadir KIRK3, Yeliz KAŞKO ARICI4, Burcu KARAGÜLLE5,

1Giresun Üniversitesi, 2İnönü Üniversitesi, 3Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 4Ordu Üniversitesi, 5Fırat Üniversitesi,

Bu çalışma, halk pazarlarında satılan çiğ süt ve tulum peynir örneklerinin mikrobiyolojik kalitesini belirlemek ve

gıda patojenlerini araştırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Giresun İli, Bulancak ve Espiye ilçelerindeki pazarlardan toplanan, 35 adet çiğ süt örneği ve 40 adet tulum

peyniri örneği materyal olarak kullanılmıştır. Örnekler, toplam aerobik mezofilik bakteri, toplam psikrotrof

aerobik bakteri, koliform grubu bakteri, enterobacteriaceae, toplam mikrokok/stafilokok, laktik asit bakterileri,

maya-küf ve patojenler yönünden FDA/BAM ve ISO yöntemlerine göre incelenmiştir. İzole edilen patojenlerin

identifikasyonları, MALDI-TOF MS ile yapılmıştır. Numunelerdeki patojenlerin ilçelere göre frekans

dağılımları istatistiksel olarak hesaplanmıştır.

Çiğ süt ve tulum peyniri örneklerinde belirlenen mikroorganizma kolonilerinin ortalama değerleri sırasıyla;

toplam mezofilik aerobik bakteri sayısı 5,33±0,13 log cfu/ml, 6,14±0,81 log cfu/g ; toplam psikrotrof aerobik

bakteri sayısı 5,28±0,23 log cfu/ml, 6,11±0,82 log cfu/g; koliform sayısı 4,72±1,09 log cfu/ml, 4,81±0,79 log

cfu/g; enterobacteriaceae sayısı 4,43±0,64 log cfu/ml, 4,91±0,62 log cfu/g; mikrokok/stafilokok sayısı 4,84±0,66

log cfu/ml, 4,98±0,37 log cfu/g; laktik asit bakteri sayısı, 5,03±0,49 log cfu/ml, 5,34±0,13 log cfu/g; maya-küf sayısı 3,89±0,76 log cfu/ml, 4,33±0,71 log cfu/g olarak bulunmuştur. İncelenen 35 adet çiğ süt örneğinin 1 (%

2,85) tanesinin Listeria monocytogenes, 10 (%3,5) tanesinin E. coli ve 40 adet tulum peyniri örneğinin 8 (%20)

tanesinin Bacillus cereus, 29 (%72,5) tanesinin E.coli ile kontamine olduğu belirlenmiştir. Örneklerin hiçbirinde,

Salmonella spp., Campylobacter spp. ve E. coli O157 H7 tespit edilmemiştir. Yapılan iki-yönlü ki kare testi

sonucunda, peynir numunelerindeki Bacillus cereus’un varlığının, %50.0 oranında ilçelere bağımlı olarak

değiştiği belirlenmiştir (p<0,001).

Yapılan analizler sonucunda, çiğ süt ve tulum peyniri örneklerinin, farklı düzeylerde mikrobiyal yükler

içerdikleri bulunmuştur. Türk Gıda Kodeksi Mikrobiyolojik Kriterleri Tebliği'ne uymayan örneklerin varlığı

tespit edilmiştir. Buna göre, çiğ süt ve peynir üretimi ve tüketimi aşamalarında, hijyen ve sanitasyon kurallarının

önemle uygulanması gerekliliği gözlemlenmiştir. *Bu çalışma, Giresun Üniversitesi tarafından FEN-BAP-A-

170417-114 no’lu proje ile desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: MİKROBİYOLOJİK KALİTE, ÇİĞ SÜT, PEYNİR, GIDA PATOJENLERİ

Page 150: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

150

GLUTENSİZ TAVUK NUGGET ÜRETİMİ İÇİN ALTERNATİF FORMULASYONLARIN

ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Gida

Dr. Esra Selin DAVARCIOĞLU1, Prof. Dr. Nuray KOLSARICI2,

1Bolu Belediyesi , 2ANKARA ÜNİVERSİTESİ/ GIDA MÜHENDİSLİĞİ ,

Tüm dünyada çölyak hastalığının görülme olasılığının giderek artması nedeniyle özellikle çocuklar olmak üzere

insanları gluten tüketiminin olumsuz etkilerine karşı korumak için glutensiz yeni ürün formulasyonlarına ihtiyaç

duyulmaktadır. Farklı kombinasyonlarda un karışımları, bisküviler ve kekler gibi glutensiz ürünler olmasına

rağmen glutensiz gıda ürünlerinin sayısı sınırlıdır.

Tavuk nugget, tüm yaş grubu tüketicilerin en fazla tükettiği hazır gıdalardandır. Tat ve tekstür özellikleri

nedeniyle sadece çocuklar tarafından değil yetişkinler tarafından da tercih edilmektedir. Tavuk nuggetın ticari

formulasyonundaki gluten çölyak hastaları için zararlı olduğundan buğday ununun yerini alabilecek un

alternatiflerinin oluşturulması amaçlanmıştır

Çalışmada buğday ununun yerini alabilecek un alternatifleri oluşturulmuştur. ( 0:100, 100:0, 50:50, 60:40, 70:30,

40:60, 30:70) yedi farklı oranda pirinç ve mısır unları karıştırılmış ve her bir un karışımına iki farklı oranda mısır

nişastası ( %5, %15) , metiselüloz (%0.3) ve /veya karboksimetilselüloz ( %0.5) ilave edilmiştir. Diğer bileşenler

ise, %2 ksantan gum, %2 sukroz, %2,5 tuz ve %1 baharattır. Kaplamanın yapışma özelliği değerlendirildiğinde

en uygun un karışım oranlarının ( 30:70, 40:60 ve 60:40 ) olduğu görülmüş ve karboksimetilselüloz içeren gruplar metilselüloz içeren gruplardan duyusal değerlendirme sonrası daha yüksek puan almıştır. (30:70),

(40:60) ve (60:40) oranında pirinç ve mısır unu içeren karboksimetilselüloz gruplarında gluten analizi yapılmış

en düşük gluten içeriğine sahip gruplar üretim için uygun bulunmuştur

Buğday nişastası yerine mısır nişastası kullanılabilir ve gluten eksikliğine bağlı olumsuzlukları gidermek için

%0.5 karboksimetilselüloz ve %2 ksantam gam gibi hidrokolloidler ile un karışımları zenginleştirlmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇÖLYAK HASTALIĞI, ÜRÜN GELİŞTİRME, TAVUK NUGGET, DUYUSAL

DEĞERLENDİRME

Page 151: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

151

GÖKÇEADA TUZ GÖLÜ’NÜN ORNİTOFAUNASI

Sözel Bildiri / Cevre

İbrahim UYSAL1, Yusuf KURT1, Herdem ASLAN1, Murat TOSUNOĞLU1,

1Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,

Araştımanın gerçekleştirildiği Tuz Gölü, Türkiye’nin en büyük adası olan ve Ege Denizi`nde bulunan

Gökçeada’nın güney-doğusunda yer alan sığ bir dalyan özelliğindedir. Göl, sığ ve mevsimlere göre değişen

farklı tuzluluk derecesine sahip suyu ile özellikle su kuşları açısından önemli bir habitat olma özelliği

taşımaktadır. Yapılan çalışma ile alanın kuş tür çeşitliliği hakkında detaylı bilgi sunmak amaçlanmıştır.

Mayıs 2015 ve Eylül 2016 tarihleri arasında düzenli olarak gerçekleştirilen aylık izleme çalışmalarında alanın

özelliğine uygun olarak, Tuz Gölü içerisindeki az hareketlilik gösteren su kuşları için nokta sayım metodu, Tuz

Gölü ve çevresindeki diğer kuş türlerinin tespiti için ise transekt (hat boyunca gözlem) gözlem metodları

kullanılmıştır.

Gözlemlerin sonucunda, Tuz Gölü ve çevresinde 35 familyaya ait 104 kuş türü tespit edilmiştir. Tespit edilen

kuş türlerinin 39’u yerli, 36’sı yaz ziyaretçisi, 19’u kış ziyaretçisi ve 10’u ise transit göçmen statüsündedir. Nisan

ve Temmuz ayları arasında gerçekleştirilen üreme dönemi arazi çalışmaları sırasında 20 türe olası, 16 türe

kuvvetle muhtemel ve 15 türe kesin üreme kodu verilmiştir.

Uluslararası Doğal Hayatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği kırmızı listesine göre tespit edilen kuş

türlerinden, Elmabaş patka (Aythya ferina) ve Üveyik (Streptopelia turtur) vahşi yaşamda soyu tükenme

tehlikesi büyük olan türler (vulnerable) kategorisinde ve Poyrazkuşu (Haematopus ostralegus), Kızıl kumkuşu

(Calidris ferruginea), Kervançulluğu (Numenius arquata) ise şu anda tehlikede olmayan ancak yakın gelecekte

soyu tükenme tehlikesine girebilecek (near threatment) türler arasına yer almaktadır. Tuz Gölü ve çevresinde kuş

türleri açısından gözlemlenen en önemli tehdit faktörleri ise gölün yaz döneminde tamamen kuruması, pestisid

karışımı ve üreme döneminde göl içerisinde yapılan sörf ve çamur banyosu gibi antropojenik faktörler olduğu

gözlemlenmiştir. Teşekkür Bu çalışma 115Y457-2016 sayılı proje kapsamında TÜBİTAK tarafından

desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: GÖKÇEADA, TUZGÖLÜ, KUŞ TÜRLERİ, ÇEŞİTLİLİK, TEHDİT

FAKTÖRLERİ

Page 152: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

152

GRAFEN ESASLI TEK KULLANIMLIK ELEKTROTLAR İLE NEONİKOTİNOİD

İNSEKTİSİTİ IMIDACLOPRID’İN ELEKTROKİMYASAL OLARAK BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

BAHA ÖNDEŞ1, MİHRİCAN ERDEM1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Pestisitler, zararlı hayvanların ya da böceklerin gelişimini önlemek, yok etmek veya azaltmak için geliştirilmiş

kimyasal maddeler veya bunların karışımlarıdır. Pestisitler, insanlar için yararlı olan organizmaların yok

olmasına sebep olarak doğal ekosisteme de tehdit oluşturmaktadır. Neonikotinoid insektisitler, böceklerin

merkezi sinir sisteminde bulunan asetilkolin reseptörlerinde birikerek ölümlerine yol açar. Bu çalışmada,

literatürde ilk kez, grafen oksit (GRPox) ile modifiye edilmiş tek kullanımlık kalem grafit elektrotlar kullanılarak bir neonikotinoid insektist olan imidaclopridin elektrokimyasal tayini için voltametrik sensör geliştirilmesi

amaçlanmıştır.

Imidaclopridin elektrokimyasal tayinine yönelik geliştirilen modifiye edilmiş elektrotların tayin sınırı ve

tekrarlanabilirliği gibi analitik parametreleri belirlenmiş ve modifiye edilmemiş yalın elektrotlar ile

karşılaştırılmıştır.

Çalışmamızda geliştirilen nanoelektrotların, neonikotinoid insektisiti olan imidaclopritin basit, hızlı ve ucuz

yoldan tayinine imkan sağlaması ve pahalı ve zaman alıcı bir yöntem olan kromatografik tekniklere alternatif

olması ümit edilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: PESTİSİT, NEONİKOTİNOİD İNSEKTİSİT, İMİDACLOPRİD, KALEM

GRAFİT ELEKTROT, GRAFEN OKSİT, ELEKTROKİMYASAL SENSÖRLER

Page 153: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

153

GÜNEY EGE BÖLGESİNDEKİ RUMİNANT TÜRLERİNDE (SIĞIR, KOYUN VE KEÇİ)

AKABANE VİRUS ENFEKSİYONUNUN SEROLOJİK VE VİROLOJİK YÖNDEN

ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Saglik

T. Çiğdem OĞUZOĞLU1, B. Taylan KOÇ2,

1Ankara Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Viroloji Anabilim Dalı, 06110, Ankara, Turkey, 2Aydın Adnan

Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Viroloji Anabilim Dalı, 09016, Aydın, Turkey,

Akabane virus (AKAV), Bunyaviridae ailesinin bir üyesi olup, ruminantlarda abort, kongenital anomalili yavru

doğumları, mumufiye fötus olguları gibi reproduktif sisteme ait bulgular ile karakterize bir enfeksiyon meydana

getirir. AKAV; Uzakdoğu Asya, Avustralya ve Orta Doğu’da sıklıkla görülen bu enfeksiyonun Türkiye’de de

varlığı ve yaygınlığı bilinmektedir. Son yıllarda küresel ısınma ve iklim değişikliği etkisi ile bir arbovirus olan

AKAV’ın ülkemizde görülme sıklığının artışı dikkat çekicidir. Bu çalışmada AKAV’nun naklinde görevli

sokucu sinek popülasyonundan zengin bir bölge olan Ege’de ruminant türlerinde (sığır, koyun, keçi)

enfeksiyonun varlığının ve seroprevalansının araştırılması amaçlanmıştır.

Çalışma kapsamında, Aydın’ın kuzeydoğusunda yer alan Köşk-Buharkent ve İzmir’in güneydoğusunda yer alan

Tire-Ödemiş-Kiraz hatlarından 100 sığır, 52 koyun ve 33 keçiye ait toplamda 185 hayvandan alınan EDTA’lı

tam kan ve serum örnekleri incelenmiştir.

Hem moleküler virolojik hem de serolojik tanıda herhangi bir pozitiflik saptanmamıştır.

Bu sonuç AKAV enfeksiyonunun Güney Ege bölgesinde yaygın bir pozitifliğinin olmadığını gösterse de; örneklem alanının ve örnek sayısının genişletilerek sonuçların teyit edilmesi önerilmektedir. Ayrıca AKAV

epidemiyolojisi hakkında detaylı bilgiye ulaşmak için; örneklemenin sokucu sineklerin aktif olduğu dönemde

yapılması ve sinek örneklerinin de virolojik taramaya dahil edilmesinin önemli olduğu unutulmamalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: AKABANE VİRUS, MOLEKÜLER TANI, SEROLOJİK ARAŞTIRMA,

NÖTRALİZASYON TESTİ, ARBOVİRUS

Page 154: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

154

HASTALARIN EĞİTİM SEVİYELERİ İLE HİZMET ALMA EĞİLİMLERİ ARASINDAKİ

İLİŞKİ

Sözel Bildiri / Saglik

Kemal TEMEL1, İbrahim UYSAL1, Ahmet Ali BERBER1, Emine SEVİNÇ POSTACI1,

1Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,

Son yıllarda sağlık hizmetlerine olan talepteki artışlar sistemin meşguliyeti ile birlikte ekonomik olarak da ele

alınmaktadır. Talepteki artışa birçok neden sebep olmaktadır. Sağlık hizmetlerindeki ilerlemeler, teknolojik

yenilikler, hizmetlerdeki çeşitliliğin artışı, hizmet sunumundaki gelişmeler ile demografik ve kültürel etkenlerde

gibi nedenlere bağlı olarak sağlık hizmetlerine olan talep artış göstermektedir. Sağlık hizmetlerine olan talebin

eğitim düzeyleri ile ilişkili olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır.

Araştırma rastgele örneklem yöntemi ile hastanede muayene için bekleyen ya da muayene olmuş 348 hastanın

demografik özellikleri ve eğitim düzeyleri ile 1 yıl içinde kaç kez hekime başvurdukları sorgulanarak yapılmıştır.

Araştırmaya katılanların eğitim düzeyleri Okur yazar değil, İlköğretim, Lise, Önlisans/Lisans, Lisansüstü olarak

belirlenmiştir. Başvuru sayısı ile eğitim düzeyi arasında istatistiksel anlamlı farklılık vardır (Fisher's Exact p<0,05). Başvuru sayısı 10+ olanlarda lise mezunu oranı, 2-5 olanlarda önlisans/lisans mezunu oranı, 6-10

olanlarda lise mezunu oranı ve 1 olanlarda lise, önlisans/lisans oranı daha yüksektir.

Yapılan araştırma ile eğitim seviyesi ile sağlık hizmetlerine olan talep arasında ilişki olduğu görülmektedir.

Eğitim seviyesi ile talep arasında ters orantı olduğu, eğitim seviyesi düştükçe talebin arttığı tespit edilmiştir. Hastaların bilgi düzeylerinde ki bu değişiklik sistemin gereksiz meşgul edilmesi ve ekonomik kayıpların

yanında, hastalar açısından da alınan hizmetin tatmini, gerekli olmayan işlemlere maruz kalma ve zaman kaybı

ile kendini göstermektedir. Bu aşamada hizmet talep tarafında bulunan hastaların, ne zaman, nerede, nasıl hizmet

alacakları ve aldıkları hizmetin sonuçları hakkında detaylı olarak bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Bu

kapsamda hizmet sunucuları hasta bilgilendirme çalışmalarına önem vererek bu alanda gerekli çalışmaları

yapmaları gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: SAĞLIK HİZMETLERİ, EĞİTİM DÜZEYİ, HASTA

Page 155: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

155

HASTANE ÖNCESİ İNME TANILAMA VE YÖNETİMİ

Sözel Bildiri / Saglik

Seher YAMAN1, Sakine BOYRAZ2,

1Sağlık Bakanlığı Aydın 112 Acil Ambulans Hizmetleri, 2Adnan Menderes Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç

Hastalıkları Hemşireliği Anabillim Dalı,

Bu araştırma Sağlık Bakanlığı’na bağlı "Aydın 112 İl Ambulans Servisi"nde görev yapan 112 acil sağlık

ekibinin, inme vakalarını doğru tanılama oranlarının ve inme vakalarına müdahalelerin değerlendirilmesi

amacıyla kesitsel ve metodolojik bir çalışma olarak yapılmıştır.

Araştırmada, Aydın merkezde bulunan A2 tipi acil sağlık istasyonlarına ait, hastaneye nakil edilen vaka kayıtları

alınmıştır. Araştırma iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada (Aralık/ Ocak/ Şubat) 1453 vaka kaydı,

ikinci aşamada (Haziran/ Temmuz/ Ağustos) 2029 vaka kaydı (toplam: 3482 vaka) incelenmiştir. Veriler,

araştırmacı tarafından hazırlanan “Yapılandırılmış Soru Formu” ve “Cincinati Hastane Öncesi İnme Skalası” ile

elde edilmiştir. Veri analizleri duyarlılık, özgüllük, doğruluk oranı ve pozitif prediktif değerleri hesaplanarak

değerlendirilmiştir.

112 acil sağlık ekibi tarafından; birinci aşamada 91 vakaya, ikinci aşamada ise 55 vakaya inme ön tanısı

konulmuştur. Hastane acil servislerinde ise birinci aşamada 63 ve ikinci aşamada da 63 vakaya inme tanısı

konulmuştur. Acil serviste inme tanısı konulmuş vakaların, birinci aşamada 112 acil sağlık ekipleri tarafından

%69,9’unun, ikinci aşamada ise %38,1’inin inme tanısının uyumlu olduğu belirlenmiştir. 112 acil sağlık

ekiplerinin inme vakalarını doğru tanılama duyarlılığının, birinci aşamada %64; ikinci aşamada %38 olduğu

tespit edilmiştir. Cincinati hastane öncesi inme skalasının, inme ön tanısını doğru tespit etme duyarlılığının %47 olduğu tespit edilmiştir. İnme ön tanılı vakalara yapılan solunum desteği, dolaşım desteği ve medikal destek

girişimlerinin eğitim sonrası dönemde olumlu yönde etkilendiği görülmüştür.

Sonuç olarak; hastane öncesi dönemde 112 acil sağlık ekiplerinin inme vakalarını doğru tanılamada

eksikliklerinin olduğu, yapılan eğitim ve kullanılan skalaların güncellenmesinin gerekliliği ortaya koyulmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: İNME, CİNCİNNATİ HASTANE ÖNCESİ İNME SKALASI, 112 ACİL SERVİS

Page 156: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

156

HAYATTAN ZEVK ALMAK: YAVAŞ YEMEK, YAVAŞ BALIK

Sözel Bildiri / Beslenme

Birsen KIRIM1, Dilek KESKİN2, Sema MİDİLLİ1, Mehmet GÜLER1, Ebru YILMAZ1, Deniz ÇOBAN1,

Ant Yıleri KEMER3,

1Adnan Menderes University, Faculty of Agriculture, Department of Fisheries Engineering, South Campus,

AYDİN, TURKEY, 22Adnan Menderes University, Kosk Vocational High School, Aydin, TURKEY, 3Adnan

Menderes University, Faculty of Agriculture, Department of Fisheries Engineering, master student, South

Campus, AYDİN, TURKEY,

Çalışmada, "Yavaş Yemek ve Yavaş Balık" terimlerinin tanıtımı yapılmış ve her iki terimin de insan

beslenmesindeki önemi üzerine yapılan araştırmalar derlenmiştir.

Herhangi bir yaş, cinsiyet, kültür, ırk veya etnik grup ayrımı olmadan dünyanın hemen her yerinde hızlı yemek

(fast food) tüketimi oldukça yaygındır. Yavaş yemek (slow food) akımı, hızlı yaşam ve hızlı yemek (fast food)

hareketinin artmasına ve sağlıksız beslenmenin yaşam şekline dönüşmesine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca,

slow food hareketi, sofra mirasının genç nesil tarafından unutulmasını, yenilen yemek ve lezzetini sorgulayan

insan sayısının azalmasına engel olmak için çalışmaktadır. Buna ek olarak, yavaş yiyecek hareketi, genç nesiller

tarafından unutulmuş mirasın besin ve tadı sorgulayan insan sayısının azalmasını önlemek için çalışmaktadır. Yavaş balık (slow fish) hareketi, sürdürülebilir ve sorumlu balıkçılığı desteklemektedir. Slow Fish, ürünün

kalitesine ve tüketicilerin sağlığına önem veren balık yetiştirme yöntemlerini savunmaktadır.

Yavaş yemek (Slow food) -Doğal üretim yapan duyarlı üreticilerle bilinçli tüketicileri buluşturarak: Kır-kent

arasında bağlantı kurması, -Özellikle öğrencilere yerel ürünler ve tüketimi konusunda bilinçlendirici eğitim vermesi, -Mümkün olduğunca doğaya, biyoçeşitliliğe ve insan sağlığına saygılı yöntemlerle üretilen ürünlere

önem vermesi, -Yerel tohumlar ile üretimin desteklenmesi, -Yerel yemeklerin tanıtımı için yarışma, konferans,

festival vs. düzenlenmesini ve kitap, broşür, CD vb. bastırılmasını önemsemesi, -Yerel ürün pazarlarının

kurulması ve bu pazarlarda yerel halkın ürünlerini satarak gelir sağlamasını teşvik etmesi açısından önemlidir.

Hızlı yaşamdan kurtulmak için yerel ekolojik özelliklerden faydalanılarak yapılan küçük ölçekli tarım ve su

ürünleri üreticileri daha çok desteklenmeli ve teşvik edici birçok yasal düzenlemelerden yararlanmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: YAVAŞ YEMEK, YAVAŞ BALIK, YAVAŞ YAŞAM

Page 157: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

157

HAYIT (VİTEX AGNUS CASTUS) TÜRÜNDE CHLORMEQUAT CHLORİDE (CCC)

UYGULAMASININ BİTKİ GELİŞİMİ VE ÇİÇEKLENME ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Hülya AKAT1, Gülbin ÇETİNKALE DEMİRKAN2, Özlem AKAT SARAÇOĞLU3,

1Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Ortaca Meslek Yüksekokulu, 2Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Mimarlık

Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 3Ege Üniversitesi Bayındır Meslek Yüksekokulu,

Bu çalışmada büyümeyi engelleyici Chlormequat Chloride (CCC) uygulamasının doğal ve tıbbi aromatik

bitkilerden Hayıt (Vitex agnus castus) türünde bitki gelişimi ve çiçeklenme üzerine etkileri araştırılmıştır. 2017-

2018 tarihleri arasında açık alanda saksı denemesi olarak yürütülen çalışma, tesadüf parselleri deneme desenine

göre 3 tekerrürlü ve her tekerrürde 10 bitki olacak şekilde kurularak bitkiler toprak: hayvan gübresi: cüruf (1:1:1) karışımına dikilmiştir. Chlormequat Chloride bitkilere 500, 1000 ve 2000 ppm dozunda iki farklı dönemde

yapraktan uygulanarak kontrol grubuna hiçbir uygulama yapılmamıştır. Belirlenen amaç doğrultusunda

araştırmada; bitki boyu, gövde çapı, sürgün sayısı, çiçek sayısı, çiçeklenmeye kadar geçen süre, kök uzunluğu,

üst aksam yaş ve kuru ağırlığı, kök yaş ve kuru ağırlığı ölçümleri yapılmıştır.

Elde edilen verilerin istatistiksel analizi sonucunda bitki gelişimi ile ilgili olarak bitki boyu, gövde çapı, kök yaş

ağırlığı, üst aksam yaş ve kuru ağırlığı kriterleri istatistiki açıdan önemli bulunarak 2000 ppm dozunda en düşük

değerlerini ortaya koymuştur.

Gelişime ait kriterler açsından istatistiksel olarak p<0.05 önem düzeyinde farklılıklar yaratan Chlormequat Chloride uygulamasının, bitki boyunu kısalttığı ve gövde çapını incelttiği belirlenmiştir. Çiçeklenmeye kadar

geçen gün ile çiçek sayısına bakıldığında ise istatistiki olarak önemsiz olmakla birlikte yine 2000 ppm dozunda

en erken ve en fazla çiçeklenmenin gerçekleştiği tespit edilmiştir. Chlormequat Chloride uygulamasının,

istatistiksel olarak kök yaş ağırlığı ve üst aksam yaş ağırlığında p<0.05 önem düzeyinde, üst aksam kuru

ağırlığında ise p<0.01 önem düzeyinde azalmaya sebep olduğu tespit edilerek bitki büyümesini engelleyici

etkisinin bulunduğu gözlemlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: HAYIT, BİTKİDE BÜYÜMEYİ ENGELLEYİCİLER, CHLORMEQUAT

CHLORİDE

Page 158: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

158

HAZARDOUS WASTE CLASSIFICATION OF WASTE LIGHT-EMITTING DIODE (LED)

LAMPS

Sözel Bildiri / Cevre

Sezen COSKUN1, Safinur COSKUNSU2,

1Suleyman Demirel University, Egirdir Vocational School, TR32500 Egirdir, Isparta, Turkey, 2Bartin University,

Information Technologies Department, TR74100, Bartin, Turkey,

Light-Emitting Diodes, or LEDs, are emerging as extensively distributed source of lighting due to high energy

efficiency and being more environmentally. LEDs are mercury-free source of lighting unlike fluorescent bulbs

but they involve more metal-containing components than other lighting products. These components have

uncertainties about the potential for affecting the environment. It is unclear whether special provisions need to be made for disposal after the end of their useful life. The objectives of this study are to investigation the metallic

content of LEDs, to present the toxicity potential of LEDs, to determination of hazardous waste classification for

waste LEDs.

ANAHTAR KELİMELER: E-WASTE, LIGHT-EMITTING DIODES, WASTE MANAGEMENT,

HAZARDOUS WASTE.

Page 159: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

159

HEALTH RISK ASSESSMENT OF INHALATION EXPOSURE TO CHLOROFORM

ORIGINATING FROM AUTOMATIC TOILET BOWL CLEANERS

Sözel Bildiri / Saglik

Ilknur AYRI1, Mesut GENISOGLU1, Handan GAYGISIZ1, Aysun SOFUOGLU1, Sait C. SOFUOGLU1,

1İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü,

Kloroform, raf ömrü boyunca evsel ürünlerin içeriğinde bulunan ağartıcı ile organik bileşenlerinin tepkimeleri ve

ürünlerin kullanımı sırasında suyun içerisinde bulunan organik maddeler ile reaksiyonu sonucunda oluşan ana

bileşiktir. Kloroformun kronik toksik ve kanserojen insan sağlığı etkileri vardır. Otomatik tuvalet temizlik

ürünleri, belirli aralıklarla kullanılan çamaşır suyu içeren ev temizlik ürünlerinden farklı olarak sürekli emisyon

potansiyelleri nedeniyle önemli bir maruziyet kaynağı oluşturabilirler. Bu çalışmada, otomatik tuvalet temizlik

ürünlerinin kullanımı nedeniyle oluşan kloroform ile ilişkili karsinojenik riskler değerlendirilmiştir.

Banyo iç ortam havasında bulunan kloroform konsantrasyonları tank tipi ürünler için 2.48μg/m3 gibi yüksek bir

değere sahipken klozet üstü ürünlerinde bu konsantrasyon 0.068 μg/m3 olarak belirlenmiştir. Bunlara bağlı

olarak sırasıyla ortalama ve 95. yüzdelik risk değerleri tank tipi ürünler için 5.89×10-8 , 2.10×10-8, klozet üstü

ürünler için 1.67×10-9 , 7.70×10-10 olarak belirlenmiştir.

Riskler, merkezi ve üst seviye riskleri temsil eden, sırasıyla ortalama ve 95. yüzdelik olmak üzere iki farklı

senaryo için hesaplanmıştır. Her iki senaryo için hesaplanan riskler kabul edilebilir değer olan milyonda bir

düzeyinin altındadır.

ANAHTAR KELİMELER: KLOROFORM, MARUZİYET, KANSER RİSKİ, OTOMATİK TUVALET

TEMİZLİK ÜRÜNLERİ, İÇ HAVA KALİTESİ

Page 160: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

160

HEMŞİRE TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN OKULA DAYALI; “SENİN EVİN

ÇEVRE” PROGRAMININ İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRE FARKINDALIĞINA

ETKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Zuhal EMLEK SERT1, Aslı KALKIM1,

1Ege Üniversitesi ,

Çevreye karşı sorumluluk bilincinin küçük yaşlardan itibaren kazandırılması, bunun yaşam boyu sürecek bir

alışkanlık haline getirilmesinde ön koşuldur. Öntest sontest düzeninde tek gruplu yarı deneysel araştırma ilkokul 4. sınıf öğrencilerinde hemşire tarafından gerçekleştirilen, “Senin evin çevre” programının öğrencilerin çevre

farkındalığına etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Araştırmanın evrenini 2017-2018 öğretim yılında, İzmir’de bir ilkokulda bulunan tüm (14 şube) ilkokul 4. sınıf

öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmaya basit rastlantısal örnekleme yöntemi ile belirlenen 184 öğrenci alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak öğrenci tanıtım formu ve İlkokul çevre farkındalık ölçeği

kullanılmıştır. Program dört haftadan oluşmaktadır. İlk hafta bir ders saati süresince çevre konulu eğitim verilmiş

ve broşürler dağıtılmıştır. İkinci hafta okul ve çevresi gözlemlenerek risk faktörleri tespit edilmiş ve üçüncü

hafta bu risk faktörlerine yönelik uyarı mesajları öğrencilerin görebilecekleri yerlere asılarak, öğrencilerin konu

ile ilgili farkındalığı arttırılmıştır. Dördüncü hafta 28 öğrenci ile çöp toplama ekibi oluşturulmuş, okul

bahçesindeki ve çevresindeki çöpler toplanmıştır. Bu etkinlik sonrası öğrencilerin davranışlarını pekiştirmek

amacıyla çevre temalı kitap ayraçları verilmiştir. Veriler sınıf ortamında program öncesi öntest ve uygulamadan

bir ay sonra sontest olarak toplanmıştır.

Katılımcıların %56’sı kız öğrenci ve %83.2’si 10 yaşındadır. Öğrencilerin %44.6’sının annesinin, %32.1’inin

babasının eğitim düzeyi ilkokul mezunudur ve %35.9’u bir kardeşe sahiptir. Öğrencilerin çevre farkındalığı

öntest madde toplam puan ortalaması (X= 4.29±0.38) ile son test puan ortalaması (X= 4.35±0.40) arasında

(t=1.993, p=0.048) ve canlıların devamlılığı alt boyutunda öntest (X= 1.99±1.09) ve sontest puan ortalaması (X=

2.60±1.31) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark belirlenmiştir (t=6.060, p<0.001).

Araştırma bulguları okula dayalı “senin evin çevre” programının çocukların çevresel farkındalıklarını

geliştirdiğini göstermektedir. Bu programın farklı okullarda ve farklı kademelerdeki öğrencilerde etkinliğinin

belirlenmesi ve uzun dönem etkinliğinin değerlendirilmesi önerilebilir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇEVRE, FARKINDALIK, İLKOKUL, HEMŞİRE, PROGRAM

Page 161: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

161

HEMŞİRELİK BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNDE SOSYAL DESTEK İLE STRES

DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Feyza DERELİ1,

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi ,

Fiziksel ve ruhsal yönden değişimlerin hızlı olarak gerçekleştiği, stres faktörlerinin arttığı gençlik döneminde

sosyal destek, sağlığı koruma ve geliştirme, süreci en iyi şekilde yönetme açısından önemlidir. Özellikle de

aileden güvenli çevre ortamı olan evden ayrılmayı yaşayan, yeni bir sosyalleşme sürecinde olan üniversite

öğrencilerinde konunun önemi bir kat daha artmaktadır. Çalışmanın amacı, hemşirelik bölümü birinci sınıf

öğrencilerinde algılanan sosyal destek ile algılanan stres düzeyi arasındaki ilişkinin incelenmesidir.

Araştırma tanımlayıcı nitelikte olup, çalışmanın örneklemini Türkiye’de bir kamu üniversitesinde 2016-2017

akademik yılı içinde hemşirelik bölümü birinci sınıfta öğrenim gören toplam 226 öğrenci oluşturdu. Araştırma

için kurumdan ve öğrencilerden gerekli izinler alındı. Çalışmayı kabul eden 193 öğrenci anket formu uygulandı.

Araştırma verileri; Öğrenci Tanıtım Formu, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği ve Algılanan Stres Ölçeği kullanılarak toplandı. Verilerinin değerlendirilmesinde; frekans, yüzde, aritmetik ortalama, Mann

Whitney U testi, Kruskal Wallis testi, Spearman korelasyon analizi kullanıldı.

Araştırmada kız öğrencilerin sosyal destek ve stres puan ortalamalarının, erkeklerden yüksek olduğu saptandı.

Cinsiyet ile stres, sosyal arkadaş ile sosyal destek, kaldığı yer ile stres, okul arkadaşı ile stres ve sosyal destek puanları arasında anlamlı ilişki (p<0,05) olduğu belirlendi. Öğrencilerin sosyal destek ile stres puanı arasında

negatif yönde anlamlı ilişki tespit edildi (p<0,05).

Öğrencilerin sosyal destekleri azaldıkça stres düzeyleri artmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: HEMŞİRELİK, ÖĞRENCİ, SOSYAL DESTEK, STRES

Page 162: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

162

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI: PİLOT BİR ÇALIŞMA

Sözel Bildiri / Saglik

Filiz ADANA1, Safiye ÖZVURMAZ1, Belgin YILDIRIM1, Duygu YEŞİLFİDAN1, Dilek HASSOY1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu çalışma bir grup hemşirelik öğrencisinin internet bağımlılığı düzeyini ve ilişkili faktörleri belirlemek amacı

ile yapılmıştır.

Gereç ve Yöntem: Kesitsel olarak yapılan araştırmanın anket uygulaması bir üniversitenin hemşirelik bölümü

öğrencileri ile Mayıs-Haziran 2018 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmada örneklem seçimine gidilmemiş

ulaşılabilen hemşirelik öğrencileri araştırmaya dahil edilmiştir (n=177). Anket uygulaması sınıf ortamında ve

gözlem altında gönüllülük esasına göre yapılmıştır. Araştırmada kişisel özellikleri belirlemeye yönelik 7 sorudan

oluşan anket formu ve Young İnternet Bağımlılık Ölçeği- Kısa Form kullanılmıştır. Araştırmaya dahil edilme

kriterleri hemşirelik öğrencisi olmak ve araştırmaya katılmaya gönüllü olmaktır. Elde edilen veriler SPSS 21.0

programında ve bilgisayar ortamında değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde; temel istatistiksel

analizler ve normal dağılım gösteren değişkenlerde Student t test kullanılmıştır.

Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 22,11±1,75’dır. Öğrencilerin %72,4’ü kadın, %53,4’ünün annesi,

%35,6’sının babası ilkokul mezunu, %84,5’inin geliri yeterli, %64,4’ü çekirdek aileye sahip ve %76,4’ü düzenli

spor yapmamaktadır. Öğrencilerin Young İnternet Bağımlılığı Ölçeği Puanları 24,92±3,36 olup %45,1’i

ortalamanın üstünde puan almıştır.

Bu bulgular doğrultusunda öğrencilerin büyük çoğunluğunun bağımlılık düzeyleri ortalamanın üzerindedir.

Öğrencilere internet ve sosyal medyanın etkili, verimli ve güvenli bir şekilde kullanımlarına ilişkin eğitimler

verilmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: ÖĞRENCİ, İNTERNET, BAĞIMLILIK

Page 163: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

163

HEMŞİRELİK VE EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN VAJİNUSMUSA İLİŞKİN BİLGİ VE

GÖRÜŞLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Cennet ŞAFAK ÖZTÜRK1, Ayten TAŞPINAR2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, 2Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü,

Bu çalışma, hemşirelik ve ebelik son sınıf öğrencilerinin vajinismusa ilişkin bilgi ve görüşlerini belirlemek

amacıyla yapılmıştır.

Araştırma, tanımlayıcı olarak, Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü ve

Hemşirelik Fakültesi son sınıf öğrencileriyle, Mart 2018 tarihinde yapılmıştır. Araştırmanın evrenini 2017-2018

öğretim yılında öğrenim gören son sınıf hemşirelik ve ebelik öğrencileri (N=411), örneklemi ise 249 öğrenci

oluşturmuştur. Veriler veri toplama formu ile toplanmıştır. Verilerin sayı, yüzde ve ortalama dağılımları

verilmiştir.

Öğrencilerin %57’si hemşirelik fakültesi öğrencisi, %19.7’si sağlık meslek lisesi mezunu olup yaş ortalaması

22.18±1,07’dir. Sadece 3 öğrenci vajinismusu hiç duymadığını, %73.9’u çok/çok fazla duyduğunu, %30.4’ü

vajinismusu jinekologların tedavi etmesi gerektiğini belirmişlerdir. Öğrencilerin, kadının çocukluğunda ve

yetişkinliğinde fiziksel (%41.4 ve %41.8) ve dokunmayı da içeren cinsel istismara (%46.6 ve %44.2) maruz

kalmanın, ilk gece korkusunun (%38.6), cinsel birleşmede ağrı duyma korkusunun (%43.8), cinsel bilgi ve eğitim yetersizliğinin (%42.6), cinselliğe karşı olumsuz dinsel-kültürel tutumların (%40.6) vajinismusa neden

olduğuna ilişkin ifadelere çoğunlukla “katılıyorum” dedikleri, %58.2’sinin “vajinismus’lu kadınların orgazm

deneyimi vardır” ifadesinde “kararsız” oldukları, %48.6’sının hastaların cinsel sağlık ihtiyaçlarını/sorunlarını

değerlendirmek için aldıkları eğitimi “çok az” buldukları, %87.5’inin bireylerden cinsel öykü almayı farklı

düzeylerde güç buldukları, %88.8’inin birinci basamakta/evlilik öncesi verecekleri cinsel eğitimin vajinismusun

gelişmesini engelleyebileceğini belirttikleri bulunmuştur.

Öğrencilerin vajinismusa ilişkin bilgilerinin orta düzeyde olduğu, cinsel sağlığa yönelik aldıkları eğitimi az

buldukları ve büyük çoğunluğunun bireylerden cinsel öykü almayı güç buldukları saptanmıştır. Öğrencilerin

hastaların cinsel sağlık sorunlarını değerlendirmeye yönelik bilgilerinin ve becerilerinin geliştirilmesi için ebelik

ve hemşirelik müfredatlarında cinsel sağlık dersinin verilmesi, var olan derslerin içeriğinin gözden geçirilmesi ve

cinsel sağlık danışmanlığını geliştirmeye yönelik uygulamalar yapılması önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: VAJİNİSMUS, HEMŞİRELİK, EBELİK, ÖĞRENCİ

Page 164: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

164

HEMŞİRELİKTE BRANŞLAŞMA: AFEREZ HEMŞİRELİĞİ ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Saglik

Gülcihan Aybike DİLEK1, Ümmühan ÇİFTÇİ1, Ali SERT1, Gamze KÖSE1, Ümmühan Meltem

ÖZTÜRK1, Canan DEMİR BARUTCU1, Mümin POLAT2,

1Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, 2 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi,

Aferez kelime olarak ayırmak uzaklaştırmak anlamına gelmektedir. Hasta veya donörün kanının içindeki

bileşenlerin ayrıştırılması işlemine verilen addır. Donasyon Aferezi ve Terapötik Aferez olmak üzere 2 tipi

vardır. Gönüllü vericilerden daha konsantre kan komponentleri elde etmek üzere kullanılmasına donör aferezi,

tedavi amacıyla kanda bulunun istenmeyen unsurların özel işlemler ve gerekli replasman sıvıları kullanılarak

uzaklaştırma işlemine de Terapötik Aferez denir.

Ülkemizde hemşirelik eğitiminde hematoloji ve onkoloji alanları ile iç içe çalışılmakta olan Aferez ünitelerinde

özelleşmiş sağlık personeli ihtiyacı bulunmaktadır. Son zamanlarda terapötik aferez merkezleri ile ilgili yapılan

düzenlemeleri yasaların da desteklemesi aferez hemşireliği terimi öne çıkmaya başlamış ve bakış açısı

değişmeye başlamıştır. Bu düzenlemeler hem aferez merkezlerinin düzenlenmesi hem de eleman istihtamında

aferez birimlerinin rahatlatmaya başlamıştır.

Hastalara da hizmet veren aferez ünitelerini kliniklerin dışında tutmak mümkün değildir. Aferez işlemi temelde

teknik bir işlem olarak değerlendirilmektedir. Unutulmamalıdır ki işlem sırasında maruz kalınan uygulamaların

sonucunda hayati tehlike riskini taşıyan komplikasyonlar ve tedavi uygulamalarını da içermektedir. Donör/hasta

fiziksel değerlendirmesi, kişiler arası iletişim becerisine sahip, ilk yardım, CPR deneyimi ve niteliklerine sahip

olmalıdır. Bu ünitelerde görevlendirilecek olan hemşirelerin hematoloji klinik bilgisine sahip olması tercih

edilmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: HEMŞİRELİK, BRANŞLAŞMA, AFEREZ

Page 165: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

165

HEPATİT B VİRÜS ENFEKSİYONUNDA ATİPİK SEROLOJİK PROFİLLER İLE HBV

DNA DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Saglik

Neriman AYDIN1, Güneş ÖZÇOLPAN1, Yağız PAT1, Sevin KIRDAR1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Aydın.,

Hepatit B virüsü (HBV) enfeksiyonu tüm dünyada yaygın olarak görülen önemli sağlık sorunlarından biri olup

enfeksiyonun tanı ve takibinde serolojik testler yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bazen beklenenin dışında

atipik serolojik profillerle karşılaşılabilmektedir. Atipik serolojik profillerin nedenleri arasında farklı bir HBV

suşu ile süperenfeksiyon, immün baskılama sonucu mutant suşların seçilmesi, virüs reaktivasyonu ve konağın

antikor yanıtında yetersizlik ya da cevapsızlık bulunmaktadır. Bu durumda genellikle HBV DNA veya mutasyon araştırılması önerilebilmektedir. Ancak HBV DNA düzeyleri ile atipik serolojik profiller arasındaki ilişki

bilinmemektedir. Bu çalışmada, atipik serolojik profiler ile HBV DNA düzeyleri arasındaki ilişkinin retrospektif

olarak araştırılması amaçlanmıştır.

Çalışmaya HBV enfeksiyonu ön tanısı ile HBV DNA istemi yapılan toplam 1998 hasta dahil edildi. Hastalara ait elektronik dosyalardan hepatit B belirteçleri, atipik serolojik profiller (HBsAg ve anti-HBs birlikte pozitifliği,

HBV DNA varlığında HBsAg negatifliği, HBeAg,anti-HBe birlikte pozitifliği) yönünden değerlendirildi.

Hastaların HBsAg, anti-HBs, HBeAg ve anti-HBe göstergeleri kemilüminesan immünolojik yöntem ile

çalışıldı.Serum örneklerinden HBV DNA düzeyleri, gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) yöntemi

ile belirlendi. Atipik serolojik profil bulunan hastalarda HBV DNA düzeyi (20 ,102,103,104 IU/ml‘nin altında

olması) ile atipik serolojik profiller arasındaki ilişki araştırıldı.

Çalışmaya alınan HBV DNA’sı pozitif toplam 1869 hastanın 1077’si (%57.6) erkek, 792’si (%42.4) kadın olup,

yaşları 0-89 (yaş ortalaması: 46.1) yıl arasında değişmektedir. Çalışmaya alınan HBV DNA’sı pozitif hastaların

%7.7’unda(144 hasta) atipik serolojik profil bulunmuştur. Bunlar arasında en sık HBsAg ve anti-HBs birlikte

pozitifliği %5,7 (93hasta) , HBeAg ve anti-HBe birlikte pozitiliği %0.9 (15 hasta) olarak belirlenmiş ve HBV

DNA’sı pozitif olmasına rağmen %2,2 hastada HBsAg negatif olarak bulunmuştur. Hepatit B virüsü DNA

düzeyleri ile atipik serolojik profiller arasındaki ilişki incelendiğinde; sadece HBV DNA’sı pozitif olmasına

rağmen HBsAg’si negatif bulunan atipik profilli hastalarda HBV DNA düzeyinin 20 ,102,103,104 IU/ml’nin

altında olması istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05).

HBV enfeksiyonlarında en sık HBsAg, anti-HBs birlikte pozitifliği başta olmak üzere atipik serolojik profillerle

karşılaşılmaktadır. Bu çalışmada Hepatit B virüs DNA düzeyleri ile HBsAg negatifliği dışında diğer atipik

profillerle anlamlı bir ilişkisi bulunmamıştır. Atipik profiller ile karşılaşıldığında kesin bir çözüm önerisi

bulunmadığı için her bir hastanın laboratuvar ve klinik işbirliği ile değerlendirilerek ve bazı ek testler

uygulanarak aydınlatılabileceği düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: HEPATİT B VİRUS, HBV DNA, ATİPİK PROFİL, PZR

Page 166: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

166

HER YÖNÜYLE NİTRAT

Sözel Bildiri / Gida

Mohamed GHELLAM1, İlkay KOCA1,

1Gıda Mühendisliği Bölümü. Mühendislik Fakültesi.Ondokuz Mayis Üniversitesi.,

Nitrat, doğal olarak meydana gelen azot formudur. Hava, toprak, su ve bitkilerde bulunur. Aynı zamanda kür

edilmiş et ürünleri ve peynir gibi gıdalarda gıda katkı maddesi olarak da kullanılır. Eskiden beri,

methamoglobinemia ve kanser gibi potansiyel zararlı etkilere sahip, gıda ve su için toksik kirletici olarak kabul

edilmiştir. Son zamanlarda, nitratın insan vücudu için potansiyel faydaları olduğu bildirilmektedir. Bu

derlemede, nitrat kaynakları ve akümülasyonu üzerine etki eden faktörler, insan vücudunda metabolizması yanı

sıra sağlık üzerine yararlı etkileri tartışılmaktadır.

Bu deleme boyunca, sağlıklı bireyler tarafından beslenme nitratının tüketiminin, özellikle yüksek oranda içerik

barındıran sebzelerin, sağlığı teşvik etmek ve bazı hastalıkların ortaya çıkma riskini azaltmak için olumlu etkileri

olması nedeniyle kaçınılmaz kaynaklar olması gerektiğini görüyoruz. Nitrat, ölümlerin ilk nedenleri arasında

küresel olarak kabul edilen kardiyovasküler hastalıklara karşı potansiyel bir savaşçı olabilir, bu nedenle refahı ve

uzun ömürlülüğü arttırmak için bir fırsat olabilir. Ancak, gastrointestinal problemleri olan çocuklar ve insanlar,

tüketildikten sonra ortaya çıkabilecek istenmeyen sonuçlarından dolayı nitrat bakımından zengin gıda

maddelerinden uzak durmalıdırlar.

ANAHTAR KELİMELER: NİTRAT, NİTRİT, NİTRİK OKSİT, SAĞLIK

Page 167: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

167

HIYAR KÖŞELİ YAPRAK LEKESİ HASTALIĞINA KARŞI TÜRKİYE'DE YETİŞTİRİLEN

GÜNCEL HIYAR ÇEŞİTLERİNİN REAKSİYONLARININ PSEUDOMONAS SYRİNGAE

PV. LACHRYMANS'IN ÇOKLU STREYNLERİNİN KULLANILARAK BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Neriman ERCAN1, Zahide ÖZDEMİR2,

1ADÜ Ziraat Fakültesl , 2ADÜ ZİRAAT FAKÜLTESİ,

Hıyar köşeli yaprak lekesi (Pseudomonas syringae pv. lachrymans) ekonomik kayıplara yol açan hıyar bitkisinin

önemli bir bakteriyel hastalığıdır. Hastalığa karşı Türkiye'de yetiştirilen güncel hibrit hıyar çeşitlerinin reaksiyonları bilinmemektedir. Bu çalışmada Akdeniz ve Ege Bölgelerinde yetiştirilen 6 hibrit hıyar çeşidi iklim

odasında saksı denemeleri ile P. syringae pv. lachrymans’ın 3 izolatına (ICMP 826, ICMP 4322 ve C726) karşı

test edilmiştir

Streynler Tryptone Soy Agar (TSA)’da 48 saat geliştirilmiş ve inokulum bu kültürden hazırlanmıştır. İnokulum miktarı 107-108 cfu/ml’ye ayarlanmış bakteri süspansiyonu, püskürtme yöntemiyle 4-6 yapraklı bitkilere

uygulanmıştır. Hastalık şiddeti yüzde enfekteli yaprak alanı olarak değerlendirilmiştir. Denemeler 3 farklı

zamanda tekrarlanmıştır ve hastalık ölçümleri 3 farklı zamanda yapılmıştır.

Çeşit reaksiyonları dayanıklı (Roket), orta derecede dayanıklı (Harun, Alator, Altay) ve hassas (Saaine, Toros)

olarak gruplandırılmıştır. Virülensliği en yüksek olan streyn C726 olarak tespit edilmiştir. İkinci denemede çeşit

x izolat interaksiyonu istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. En fazla hastalık, orta derecede dayanıklı Alator

ile en virülent streyn interaksiyonunda belirlenmiştir.

Çeşit x streyn interaksiyonlarının önemli olması durumunda, çoklu streynlerin hastalık reaksiyonlarının

belirlenmesinde kullanılması, dayanıklı çeşitlerin daha güvenilir olarak belirlenmesini sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: CUCUMIS SATIVUS, ÇEŞİT, HASTALIK DAYANIKLILIĞI, HIYAR

HASTALIKLARI, KÖŞELİ YAPRAK LEKESİ

Page 168: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

168

HÜCRE KÜLTÜRÜ VE HAYVAN DENEYLERİ TARİH Mİ OLUYOR? ÇİP-ÜZERİNDE-

ORGAN TEKNOLOJİSİ VE UYGULAMALARI

Sözel Bildiri / Saglik

MERVE İLHAN1, F.HÜMEYRA YERLİKAYA AYDEMİR1,

1Necmettin Erbakan Üniversitesi,Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya A.D,

Bu derlemenin amacı, çip üzerinde organ platformlarının nasıl tasarlandığını ve biyomimetik olarak tasarlanan

organların bir kısmını açıklamaktır.

Hücre kültürü ve hayvan deneyleri tarih mi oluyor? Çip-üzerinde-organ teknolojisi ve uygulamaları Merve

İLHAN1,2, F.Hümeyra YERLİKAYA AYDEMİR1 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi,Meram Tıp Fakültesi,

Tıbbi Biyokimya A.D., Konya,TÜRKİYE 2 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi

Biyoloji A.D., Konya,TÜRKİYE [email protected] Özet Başta kanser olmak üzere, çölyak hastalığı,

Kırım-Kongo kanamalı ateş ve nörodejeneratif hastalıklar gibi pek çok hastalığın tedavisini araştırmak için

yapılan in vitro deney modelleri doku-doku etkileşimleri ve organ düzeyindeki tepkileri taklit edemediği için

yetersiz kalmaktadır. Bununla birlikte bir hastalığın tedavisi amacıyla ilaç üretmek yıllar süren ve çok maliyetli bir süreçtir. İlacın etkinliğinin tespit edilebilmesi için hücre kültürü ve hayvan deneyleri tasarlanmaktadır. Ancak

bu deneyler insan vücudunda oluşacak olumlu veya olumsuz etkiyi öngörmede yeterli değildir. Dahası geniş

kitlelerle insan deneyleri yapılamayacağından ötürü tasarlanan ilacın farmakodinamiğinin belirlenmesi güçtür.

Bu güçlüklerin çip-üzerinde-organ olarak adlandırılan, tedavi ve ilaç tasarımları için umut vadeden yeni bir

teknolojik gelişmeyle aşılması düşünülmektedir. Çip-üzerinde-organ; insan fizyolojisinin ve patofizyolojisinin

incelenmesini sağlayan, mikroakışkan bir çip üzerinde in vitro olarak büyütülmüş minyatür dokular ve

organlardır. İnsan organlarının karmaşık yapılarını ve fonksiyonlarını taklit edebildiği için son zamanlarda daha

fazla dikkat çekmiştir. Bu teknoloji doku mühendisliği, yarı iletken teknolojisi ve insan hücre kaynaklarındaki

gelişmelerin entegrasyonu sonucu ortaya çıkmıştır. Bu derlemenin amacı, çip üzerinde organ platformlarının

nasıl tasarlandığını ve biyomimetik olarak tasarlanan organların bir kısmını açıklamaktır. Anahtar kelimeler:

Çip-üzerinde-organ, biyoteknoloji, mikroakışkan çipler

ANAHTAR KELİMELER: ÇİP-ÜZERİNDE-ORGAN, BİYOTEKNOLOJİ, MİKROAKIŞKAN ÇİPLER

Page 169: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

169

IMPACT OF SEQUENCING BATCH REACTOR TYPE WASTEWATER TREATMENT

PLANTS ON THE REMOVAL OF GIARDIA

Sözel Bildiri / Cevre

Merve AKCAKAYA1, Bulent ICGEN1,

1Orta Doğu Teknik Üniversitesi,

Giardia is one of the most common waterborne protozoan pathogens and causative agents of gastroenteritis in

humans. It can be transmitted through water in environments because of poor sanitation systems, lack of

hygiene, an inadequate water management system, and wastewater reuse practices. Giardia is passed in the form

of a cyst which is very resistant form to many extreme conditions and highly stable in the environments. The

existence of Giardia in treated water is mainly due to the contamination with the Giardia cysts. Giardia is scattered through environment and become infectious in this form. For the public health considerations,

evaluation of wastewater treatment removal efficiencies of protozoan pathogens is essential. Sequencing batch

reactor (SBR) type wastewater treatment plants (WWTPs) have been widely applied because of their high

operational flexibility and high treatment efficiency. However, removal of parasitic protozoa in WWTPs by SBR

has not well-studied yet. Therefore, the aim of this study is to estimate the Giardia removal efficiency of SBR

type WWTPs by using real time polymerase chain reaction (qPCR).

In order to evaluate removal efficiency of Giardia cyst by SBR type WWTPs, from inlet and outlet of SBR

treatment unit, seasonal water samples were collected in triplicates. The collected samples have been already

used for total DNA extractions. The use of extracted DNA for Giardia quantification via qPCR is still under

progress. After quantification of Giardia, for both influents and effluents, removal efficiency of the SBR will be

evaluated.

The presence of protozoa in treated wastewater is one of the major concerns in water reuse and discharge into the

environment since Giardia cysts have extremely high resistance. The result of this study will reveal the removal

efficiency of SBR type WWTPs for Giardia.

ANAHTAR KELİMELER:

Page 170: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

170

IN VITRO SCREENING OF COTTON CULTIVARS (GOSSYPİUM HİRSUTUM L.) UNDER

SALT STRESS

Sözel Bildiri / Tarim

Aydın YILDIZ1, Ebru DERELİ TÜFEKÇİ2, Hussein Abdullah Ahmed AHMED1, Güray AKDOĞAN3,

Serkan URANBEY3,

1Uşak Üniversitesi, 2Cankiri Karatekin Üniversitesi, 3Ankara Üniversitesi,

ANAHTAR KELİMELER: GOSSYPİUM HİRSUTUM L., SCREENİNG, EMBRYO, SALT STRESS, İN

VİTRO

Page 171: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

171

INFİLTRATİON ANESTHESİA CAUSED BY NEUROAXİAL BLOCK: CASE REPORT

Sözel Bildiri / Saglik

Eyüp AYDOĞAN1, Ali KARTEKİN1, Mehmet Selçuk ULUER1,

1S.B. ÜNİVERSİTESİ KONYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,

Local anesthesia is a reversible blockade of nerve conduction that causes sensory loss in a limited area. Today's

anesthetia complications such as neuroaxial block due to local anesthetic infiltration applied in the vicinity of the

vertebra in the search for safe, effective anesthesia rarely develop. We aimed to present complications due to

neuroaxial block and block due to infiltration anesthesia in our case.

72-year-old male patient weighing 75 kg 1 week before the right limb 4. -5. level lomber disc herniation. In the

patient, a cerebrospinal fluid (CSF) fistula / leak was detected in the surgical area, and the operation was

performed under local anesthesia. Because of pain during operation, local anesthetic injection was applied twice.

The operation lasted for 10 min and was transferred to the inpatient hospital. Patient was hypotension, both legs

were paralyzed Our clinic was consulted for syncope. When the patient was seen for the first time, no skin rash

could be detected. The conscious confusion, bradycardia (pulse (Nb): 44 / min), hypotension (arterial blood

pressure ABP 80/60 mmHg) and paralysis in both legs. block was present. Intracranial hypotension was

suspected due to the onset of CSF leakage and hypotension due to sleep depression. The Glasgow Coma Scale (GCS) was admitted to the intensive care unit with a 12-year-old patient.The patient underwent general

anesthesia. The operation was performed with epidural repair and arterial blood and epidural blood patch

(surgical site by the surgeon).There was no leakage of OS. After the daily intensive care, the patient was

transferred to the hospital bed.

Local anesthesia, which is suspected to be infiltrating CSF, has developed a secondary neuroaxial block and

hemodynamics. Bradycardia and hypotension were observed in the patient and hemodynamic stability was

achieved by intravenous administration.

As a result, it should be kept in mind that neural anesthesia may occur during local anesthesia during vertebra operation. A radiopaque injection may be useful for confirmation. We believe that it would be beneficial for

patients to follow-up in the post-operative period in a monitorized manner for follow-up and treatment of

hemodynamic complications that may occur in possible neuroaxial blocks.

ANAHTAR KELİMELER: INFİLTRATİON ANESTHESİA, NEUROAXİAL BLOCK, SPİNAL

ANESTHESİA.

Page 172: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

172

INVESTIGATION OF PHOMOPSIS CANE AND LEAF SPOT DISEASE (PHOMOPSIS

VITICOLA) FROM GRAPEVINE IN THE AGEAN REGION / TURKEY.

Sözel Bildiri / Tarim

Sahra HOSEEINALIZADEH1, OMER ERINCIK2, SERAP ACIKGOZ2,

1Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi, 2adnan menderes üniversitesi ziraat fakültesi,

Phomopsis cane and leaf spot is a disease of grape (Vitis spp.) caused by Phomopsis viticola (Sacc.). The fungus

survives winter in grape cane tissues that were infected in previous years. The fungus can infect many parts of

the grape, including shoots, rachises, leaves, and fruits, and infection typically takes place when the tissues are

immature. The control of the disease has usually been done by either selective pruning of diseased canes

(reducing inoculum) or preventative spraying of protectant fungicides onto new tissues. In Turkey, one of the important fungal diseases that lead to economic damage in Aegean Region is dead arm (Phomopsis cane and leaf

spot), caused by Phomopsis viticola (Sacc.) Sacc in grapevines. In the turkey, recently there is no report on

Phomopsis cane and leaf spot disease.

For this, the eighty samples were collected from grapevine dark fissure-like lesions on canes and leaf spot

symptoms on the Manisa-Salihli and İzmir provinces of Aegean Region in 2016.

Totally 75 P. viticola isolates were obtained. In this study, 25 P. viticola isolates DNA extraction were extracted

by Fungi/Yeast Genomic DNA Isolation kit. The isolated DNAs were specifically identified by the End-Point

PCR kit of Phomopsis viticola. As a result of PCR, DNA profile of 300bp molecular weight in a total of 24

isolates were detected on agarose gel.

ANAHTAR KELİMELER: PHOMOPSİS VİTİCOLA, GRAPEVİNES, DNA, PCR

Page 173: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

173

ISTANBUL'UN KENTSEL VE KIRSAL ALANLARINDAKİ OKP KONSANTRASYON

SEVİYELERİ İLE TOPRAK-HAVA GEÇİŞLERİ

Sözel Bildiri / Cevre

Aigerim Kistaubayeva1, Arslan Saral1, Ezgi Akyüz1, S. Levent Kuzu1,

1Yıldız Teknik Üniversitesi,

Istanbul'daki, Davutpaşa (kentsel) ve Fenertepe (kırsal) semtlerindeki OKP konsantrasyon seviyeleri ile

OKP'lerin toprak-hava geçişlerini (uçarılık) belirlemek ve sonuçların kentsel ve kırsal bölgeler için farklılıklarını

kıyaslamak amaçlanmıştır.

Örnekler camyünü filtre ve poliüretan sünger substrat ile toplanmış fakat OKP türlerinin fugasite hesaplamaları

için yalnızca gaz fazı analiz edilmiştir.

18 OKP türü arasıdan Davutpaşa ve Fenertepe'de sırasıyla 17 ve 16 OKP türü tespit edilmiştir. türleri

Fenertepe'de Beta-endosulfan ve dieldrin , Davutpaşa'da ise yalnızca beta-endosulfan bulunamamıştır. Gaz

fazındaki ortalama konsantrasyon seviyesi Davutpaşa'da 2316.71 pg/m3 iken Fenertepe'de 1368.41 pg/m3'tür.

Minimum ve maksimum ortalama OKP konsantrasyon seviyeleri, her bir tür için, Davutpaşa'da 0.34 – 833.25

pg/m3, Fenertepe'de 0.72 – 517.15 pg/m3 arasında değişmektedir. β-HCH, γ-HCH, heptachlor-and-epoxide,

endrin aldehyde ve endrin species hariç diğer türler için, kırsal ve kentsel bölgelerde konsantrasyon farklılıkları

görülmektedir. Davutpaşa'da, DDT konsantrasyonu 26.06.2013, 15.07.2013 ve 09.09.2013 tarihlerinde DDE'den

yüksek olduğu için, güncel DDT kullanımı olduğu düşünülmektedir. Fenertepe'de ise her bir örnekleme zamanında bu oran 1'in üstünde olduğundan güncel DDT kullanımı olduğu öngörülmektedir. α-HCH/γ-HCH

oranları 16.09.2013 tarihinde her iki bölge için de 4'ün üstündedir. γ-HCH türü Fenertepe'de 15.05.2013

tarihinde tespit edilemedinden, bir oran belirlenememiştir. Diğer örnekleme sonuçlarına göre bu oran diğer

örnekleme günlerinin tamamında 4'ün altında olduğu için Davutpaşa'da güncel lindan (γ-HCH) kullanımı olduğu

düşünülmektedir. Kentsel ve kırsal bölgelerin her ikisinde de heptachlor-endo-epoxide, aldrin, heptachlor, β-

HCH, γ-HCH, δ-HCH, α-HCH türleri için net buharlaşma söz konusu olup kentsel bölgede bu bileşiklere DDT

ve endrin aldehyde de eklenmektedir.

18 farklı OKP türü için yapılan analiz sonuçlarına göre, beta-endosulfan hem Davutpaşa hem de Fenertepe'de;

dieldrin ise yalnızca Fenertepe'de bulunmamaktadır. DDT/DDE oranının 1'den yüksek olduğu örnekleme günleri

için Davutpaşa ve Fenertepe semtlerinde güncel DDT kullanımı olduğu düşünülmektedir. Örnekleme günlerinin

çoğunda α-HCH/γ-HCH oranı 4'ün altında olması sebebiyle bu bölgelerde ve bu günlerde güncel lindane (γ-

HCH) kullanımı olduğu öngörülmektedir. Kentsel ve kırsal bölgelerde bazı OKP türleri için farklı zamanlarda

toprak-hava arası geçişler görülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: OKP, FUGASİTE, GAZ FAZI, TOPRAK, ISTANBUL

Page 174: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

174

IŞIK DALGA BOYU VE YOĞUNLUĞU'NUN ALGAL BİYOKÜTLE VE KARBONHİDRAT

ÜRETİMİ ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Gida

Sebnem KURHAN1, Merve MAKİNECİ1, Ezgi ÇELİK1, Sibel UZUNER1, Gulsun AKDEMİR

EVRENDİLEK1,

1Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi,

Mikroalglerden biyokütle ve karbonhidrat üretimi için aydınlatma ve yetiştirme koşulları temel faktörlerdir. Bu

çalışmada, çeşitli ışık dalga boyları, ışık yoğunlukları ve yetiştirme koşullarının C.vulgaris’in büyüme ve

karbohidrat içeriği üzerindeki etkileri farklı dalga boylarındaki LED’ler kullanılarak araştırılmıştır.

C.vulgaris 12:12 saat (aydınlık/karanlık) altında 10 gün boyunca farklı ışık çeşitleri (gün ışığı, kırmızı ve mavi)

ve yoğunlukları (3000 ve 4000 lüks) ile büyütülmüştür. Aydınlatmanın etkileri 30±2°C kültür sıcaklığında farklı

ışık yoğunluğu için araştırılmıştır. Dokuz gün boyunca 4000 lüks kırmızı ışıkta maksimum kuru biyokütle 0.38

g/L olarak elde edilmiştir. En yüksek indirgen şeker içeriği (447.09 mg/g) ışık verimine ve derin nüfuza bağlı

olarak kırmızı renkte elde edilmiştir.

Sonuç olarak, fotobiyoreaktörde kırmızı ışık altında yetiştirilen C.vulgaris algal biyokütle ve karbohidrat

üretiminde etkilidir.

ANAHTAR KELİMELER: MİKROALG, IŞIK DALGA BOYU, RENK YOĞUNLUĞU, İNDİRGEN ŞEKER

Page 175: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

175

IŞIK KİRLİLİĞİ VE BURSA’DA YAPILAN ÇALIŞMALAR

Sözel Bildiri / Cevre

ÖZGE SİVRİOĞLU1, RUTKAY KAPTAN1,

1ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmanın amacı ışık kirliliğini tanıtmak ve henüz bilinirliği çok az olan bu kirlilik türü için literatürde

yapılan çalışmaları incelemektir. Bu kapsamda ışık kirliliğinin tanımı, kirlilik kaynaklarının belirlenmesi ve

temel çözüm önerilerinin tespiti yapılacaktır. Dünyada ışık kirliliği ile ilgili ciddi araştırmalar mevcuttur. Bu

araştırmalar ışık kirliliğinin canlılar üzerindeki etkileri (özellikle insanlar), ekonomik alandaki etkileri ve çevre

üzerindeki etkileri olmak üzere farklı alanlarda incelenmektedir. Işık kirliliği dünyada yeni bir kirlilik türü olarak

kabul edilmekte olup ve bu kirliliğin önlenmesiyle alakalı çalışmalar devam etmektedir. Bursa'da Nilüfer

Belediyesi bu konuyla ilgili çalışmalar yapmıştır ve bunun sonuçları değerlendirilmiştir.

Işık kirliliğinin tespitine yönelik çalışmalar Bursa İli Nilüfer İlçesi’nde yapılmıştır (doğu – batı yönünde 30 km

ve kuzey – güney yönünde 26 km uzunluğunda). Sistemli ve kontrollü veri toplama amacıyla Nilüfer İlçesi, 2x2

km2’lik alanlara ayrılarak çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Ölçümler bu alanların orta noktalarına denk getirilecek

şekilde ve eş zamanlı olarak yapılmıştır. En az 2 kişiden oluşan, toplamda 4 ölçüm ekibi ile ölçümler

gerçekleştirilmiştir. Ölçümler 13-18 Eylül 2017 tarihleri arasında astronomik tan vakti dışında yapılmıştır. Şehir aydınlatmasının saate bağlı etkilerinin en aza indirilmesi için ölçümler 21-24:00 saatleri arasında yapılmıştır. Her

ölçüm karenin orta noktasına ulaşabilir en yakın koordinatta yapılmıştır. Aydınlatmaların doğrudan etkisinden

kaçınarak ölçüm yapılmaya çalışılmıştır.

Nilüfer belediyesinin yaptığı projenin sonucunda, Nilüfer ilçesinin gece gökyüzü parlaklığı ölçümleri yapılarak bölgenin ışık kirliliği haritası oluşturulmuştur. Yanlış aydınlatmadan kaynaklanan enerji kaybı hesaplanmıştır.

Projedeki önemli noktalar ve elde edilen sonuçlar aşağıda maddeler halinde belirtilmiştir. 13-18 Eylül 2017

gecelerinde toplamda 171 farklı noktada başucu doğrultusunda yapılan ölçümlerin verileri kaydedilmiştir. • 8-19

Eylül 2017 tarihleri arasındaki gecelerde, 7 farklı noktada doğu, batı, kuzey, güney bağıl açı ölçümleri, başucu -

ufuk arası yapılarak veriler kaydedilmiştir. • Kaydedilen tüm veriler, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS)

programında analiz edilmiştir. • Daha sonra gece gökyüzü parlaklığı için eş parlaklık eğrileri oluşturularak

kirlilik haritası çıkarılmıştır. • Yanlış aydınlatmadan kaynaklanan kaybolan ışığın; 101 megalümen/yıl değerinde

olduğu saptanmıştır. • Bu değerin enerji biçiminden ifadesi ise 363.600 kWh/ay olarak belirlenmiştir. • Bu enerji

değeri aylık toplam tüketimin %20’sine eşit olduğu hesaplanmıştır. • Kaybedilen bu enerji miktarı, her ay 2300

hanenin aydınlatılması için gerekli olan enerji miktarına eşittir. • Kaybedilen bu enerjinin ekonomik değeri ise

1,75 milyon TL/yıl’dır.

ANAHTAR KELİMELER: IŞIK KİRLİLİĞİ,AYDINLATMA, ENERJİ

Page 176: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

176

İKİ YEŞİL MERCİMEK (LENS CULINARIS MEDIC.) ÇEŞİDİNDE TOHUM BÜYÜKLÜĞÜ

VE EKİM SIKLIĞININ VERİM VE BAZI KALİTE ÖZELLİKLERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Zeki MUT1, Özge Doğanay ERBAŞ KÖSE2,

1Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Ziraat Ve Doğa Bilimleri Fakültesi, 2Bozok Üniversitesi Ziraat Fakültesi,

Bu çalışma, Yozgat ekolojik koşullarında yeşil mercimek çeşitlerinin farklı tohum büyüklüğü ve ekim

sıklıklarında tohum verimi, bazı kalite özellikleri ve mineral içeriklerinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: YEŞİL MERCİMEK, TOHUM BÜYÜKLÜĞÜ, EKİM SIKLIĞI, TOHUM

VERİMİ, KALİTE

Page 177: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

177

İKİNCİ ÜRÜN YETİŞTİRME KOŞULLARINDA FARKLI EKİM ZAMANLARININ BAZI

PAMUK (GOSSYPİUM HİRSUTUM L.) ÇEŞİTLERİNDE VERİM VE VERİM

UNSURLARINA ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Davut POLAT1, Osman ÇOPUR2,

1Syngenta GAP Bölge Müdürlüğü, 2Harran Üniversitesi,

Bu araştırma, ikinci ürün yetiştirme koşullarında farklı ekim zamanlarının bazı pamuk (Gossypium hirsutum L.)

çeşitlerinde verim ve verim unsurlarına olan etkisini araştırmak amacıyla planlanmıştır. Çalışma, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eyyübiye Kampusu deneme alanında 2014 yılı yetiştirme sezonunda yürütülmüştür.

Deneme tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme deseninde; ekim zamanları ana parselleri (1 Haziran, 10

Haziran ve 20 Haziran) ve çeşitler (Stoneville 468, BA 119, DP 499 ve PG 2018) ise alt parselleri oluşturacak

şekilde, 3 tekerrürlü, her parsel 4 sıralı, parsel uzunluğu 10 m, sıra arası 70 cm ve sıra üzeri mesafe 15-20 cm

olacak şekilde ekimi yapılmıştır. Dört pamuk çeşidi (Stoneville 468, BA 119, DP 499 ve PG 2018) bitkisel

materyal olarak kullanılmıştır.

Araştırma sonucunda; kütlü pamuk veriminin 1770 kg/ha ile 452 kg/ha arasında değiştiği saptanmıştır. Ekimin

gecikmesiyle kütlü pamuk verimi, birinci el kütlü pamuk verimi, meyve dalı sayısı, koza sayısı, koza kütlü

pamuk ağırlığı, 100 tohum ağırlığı, çırçır randımanı ve lif indeksinin azaldığı; ekimden taraklanma, ekimden

çiçeklenme, ekimden koza açma gün sayısı, bitki boyu, açmayan koza sayısı ve lif inceliğinin arttığı ve odun dalı

sayısı, lif uzunluğu, lif mukavemeti, lif uzunluk uyumu indeksi, kısa lif oranı ve lif kopma uzamasının ise

etkilenmediği saptanmıştır.

Harran Ovası koşullarında buğday üretiminden sonra ikinci ürün koşullarında sırasıyla Stoneville 468, BA 119,

DP-499 ve PG 2018 çeşitleri tercih edilmelidir. Lif özellikleri genel olarak geç ekimlerden etkilenmemiştir.

Ancak, lif inceliği değerlerinde genel olarak bir düşüş gözlenmiştir. Geç ekimler için beklenen bir durumdur. Bu

nedenle, pamuk liflerinin gelişimi için ana ürün hasadından hemen sonra zaman kaybetmeden ekim işlerinin

tamamlanması gerekir. Bu amaçla, anıza ekim uygulamaları üzerinde durulmalı veya erkenci çeşitler tercih

edilmelidir. Ayrıca, bu konuda yapılacak çalışmaların en az iki yıl süre ile farklı lokasyonlarda ve erkenci

çeşitlerle yürütülmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: PAMUK, İKİNCİ ÜRÜN, KÜTLÜ PAMUK VERİMİ, LİF ÖZELLİKLERİ

Page 178: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

178

İKONOS SAYISAL UYDU VERİLERİNİN DETAYLI TOPRAK HARİTALARININ

HAZIRLANMASINDA KULLANILMA OLANAKLARININ AYDIN İLİ KARPUZLU

OVASINDA ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Tarim

Levent ATATANIR1, Ural DİNÇ2,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ, 2ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmada, yoğun tarım yapılan alanlarda detaylı toprak haritalarının oluşturulmasında yüksek çözünürlüklü

uydu verilerinin kullanılması olanakları Ege Bölgesi Karpuzlu Ovası örneğinde araştırılmıştır. IKONOS uydu görüntüsü ile oluşturulan normalize edilmiş bitki indeksi (NDVI) sonuçlarına göre çalışma alanının %55.7 sinin

farklı yoğunluktaki bitki örtüsü ile kaplı bulunduğu belirlenmiştir. Arazi çalışmaları sonrasında, 7 farklı

fizyografik birim üzerinde anlamlı ayrıcalıkları olan 18 ayrı toprak serisi tespit edilmiştir. Seri toprakları Toprak

Taksonomisine göre Entisol ve Inceptisol olarak sınıflandırılmıştır. Çalışma alanı toprakları 1/5.000 ölçekte etüt

edilmiş ve haritalanmıştır. Oluşturulan IKONOS zenginleştirilmiş görüntüsü yorum haritası seçilen test

alanlarında görsel yorumlamanın doğruluğunu belirlemek için detaylı toprak haritası ile karşılaştırılmıştır.

Çizgisel doğruluk oranının % 65.4 ve noktasal doğruluk oranının ise % 64.8 olduğu belirlenmiştir. Sonuçta,

zenginleştirilmiş IKONOS uydu görüntülerinin göz yorumuyla monoskopik olarak elde edilen taslak haritaların

belli oranda doğruluk sağladığı ve arazide sınırların belirlenmesinde harcanan zamanı azaltarak detaylı toprak

etüd haritalama çalışmalarında toprak etüd uzmanlarına bazı avantajlar sağladığı ortaya konulmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: İKONOS, KARPUZLU, DETAYLI TOPRAK ETÜD, HARİTALAMA

Page 179: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

179

İNCİRDE GÖRÜLEN VİRÜS HASTALIKLARI VE VEKTÖRLER İLE TAŞINMASI

Sözel Bildiri / Tarim

Sevdiye YORGANCI1, Serap AÇIKGÖZ1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Moraceae familyasının Ficus cinsinin üyesi olan incir (Ficus carica) bölgemizinde içinde olduğu tropik ve

subtropik iklim kuşağının hakim olduğu bölgeler için önemli bir bitkidir. İncir üretimi yapılan alanlarda hastalık

ve zararlıların neden olduğu bir takım problemlerle karşılaşılmaktadır. Bu problemlerin en önemlilerinden birisi

İncir mozaik hastalığıdır. Şimdiye kadar incir mozaik hastalığına neden olan 12 viral etmen; Fig leaf mottle-

associated virus 1-2 (FLMaV1-2) Fig mosaic virus (FMV) Fig mosaic associated virus 1-2 (FMaV 1- 2) Fig

latent virus-1 (FLV-1) Fig mild mottle associated virus (FMMaV) Fig cryptic virus (FCV) Fig badnavirus-1

(FBV-1) Arkansas fig closterovirus 1-2 (AFCV 1-2) Fig fleck-associated virus (FFkaV) olduğu bilinmektedir.

Bu hastalığın mekanik olarak bitki özsuyu ile test bitkilerine taşınabildiği, doğada enfekteli aşı-çelik yayıldığı ve vektör böcek (Aceria ficus Cotte.) ile hızla taşındığı saptanmıştır. A. ficus’un Fig mosaic virus (FMV)’ün

vektörü olduğu bilinmektedir. Ancak İncir mozaik hastalığı etmenlerinin vektör böcekler ile taşınması

konusunda sınırlı ve az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada A. ficus’un ve Ceroplastes rusci’nin incir

mozaik hastalığına neden olan virüs etmenlerini taşıma konusunu araştırılmıştır.

Bu amaçla İncir mozaik hastalığının simptomlarını gösteren donor bitkilerden alınan vektör bireyleri tohumdan

yetiştirilen sağlıklı incir fidelerine ayrı ayrı aktarılarak taşınma çalışmaları yapılmıştır.

Taşınma çalışmasından 20 gün sonra her iki çalışmada da yapraklarda deformasyon ve damarlarda renk

açılmaları vb. hastalığın belirtisi gözlenmiştir. Donor bitkilerde ve taşınma sonrası belirti gösteren bitkiler incir virüs etmenine özgü 12 farklı primer çifti ile RT-PCR analizi yapılmıştır. Donor incir bitkilerinin FLMaV-1,

FMV ve FMaV-1 ile enfekteli olduğu belirlenirken diğer etmenler belirlenememiştir. A. ficus ile virüs taşıması

yapılan bitkilerde FMaV-1 ve FMV saptanmıştır. C. rusci ile virüs taşıması yapılan bitkilerin ise FLMaV-1 ile

enfekteli olduğu belirlenmiştir.

A. ficus’un FMaV-1 etmenini de taşıyabileceği bulunmuştur. C. rusci’nin incir mozaik hastalık etmenlerinden

biri olan FLMaV-1’i taşıyan yeni bir vektör olabileceği düşünülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: İNCİR MOZAİK HASTALIĞI, A. FİCUS, CEROPLASTES RUSCİ, TAŞINMA

Page 180: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

180

İNSAN SAĞLIĞI ZEYTİNYAĞI İÇMEKLE KORUNUR MU?

Sözel Bildiri / Tarim

RENAN TUNALIOĞLU1, MÜCAHİT TAHA ÖZKAYA2, ATİLLA TOTOŞ3,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ, 2ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT

FAKÜLTESİ, 3BUTİK ZEYTİN ZEYTİNYAĞI ÜRETİCİLERİ DERNEĞİ,

Bu çalışmada yeryüzündeki en muhteşem ağaçlardan biri olan zeytin ağacı ve ürünleri ele alınmıştır. Öncelikle

zeytinin dünya ve Türkiye tarımındaki yeri ve ana ürünü olan zeytinyağının insan sağlığı açısından önemi

değerlendirilmiş sonrasında zeytinden zeytinyağı elde edilmesi sırasında açığa çıkan karasuyun ise çevresel bir

tehdit unsuru olup olmaması tartışılmıştır. Bu bağlamda önemli bir tarım ürünü sağlık ve çevre boyutu ile

incelenmiştir.

Bu çalışmada zeytin meyvesinin içindeki sağlık bileşenleri olarak da adlandırılan minör bileşenlerinin

zeytinyağına aktarılması sonucu insan sağlığına doğrudan ve/veya dolaylı etkileri tartışılacaktır. Zeytin

meyvesinin içinde bulunan ve genelde yağda eriyen bileşenlerin zeytinyağıan aktarılması sırasında kayıpların

aslında zeytinyağının fonksiyonel olma özelliğini kaybettirmesi söz konusu olabileceği için bu da diğer bir

tartışma konusu olacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: ÖLMEZ AĞAÇ, ANTİOKSİDAN, SAĞLIKLI YAŞAM, ORGANİK ATIK

Page 181: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

181

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ EĞİTİMİNİN ETKİSİ: HEMŞİRELERLE PİLOT BİR

ÇALIŞMA

Sözel Bildiri / Saglik

TUBA YILDIZ1, FİLİZ ADANA1, DUYGU YEŞİLFİDAN1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Amaç: Bu çalışmada ülkemizde bir üniversite hastanesinde çalışan hemşirelere iş sağlığı ve güvenliği eğitimi

verilerek eğitimin etkisinin ölçülmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Çalışma 2016 yılında Adnan Menderes Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde

yapılan yarı deneysel bir çalışmadır. Öntest-sontest düzende yapılandırılmış çalışmanın evrenini 525 hemşire,

çalışmanın örneklemini G-Power Analizi kullanılarak belirlenen 204 hemşire oluşturmuştur. Eğitim uygulaması

dört hafta/haftada bir gün ve birer saatten oluşmuş; Anket uygulaması eğitim öncesi ve eğitim sonrası gözlem

altında ve kişilerin öz bildirimlerine dayalı olarak tamamlanmıştır. Araştırmada 25 sorudan oluşan anket formu

kullanılmıştır. Eğitim öncesi alınan puan ortalaması bağımsız değişken; Eğitim sonrası alınan puan ortalaması

bağımlı değişken olarak kabul edilmiştir. Araştırmanın yapıldığı kurumdan, etik kuruldan ve araştırmaya katılan bireylerden gerekli izinler alınmıştır. Elde edilen veriler SPSS 18 (PASW Inc., Chicago. IL. USA) paket

programı ve Windows XP bilgisayar programında değerlendirilmiş, verilerin değerlendirilmesinde; temel

istatistiksel analizler ve tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır.

Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin % 89,2’si (182) kadın, %10,8’i (n=22) erkektir. Çalışmaya katılan

hemşirelerin eğitim sonrası puanları eğitim öncesine göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.

Sonuç: Bu bulgular doğrultusunda verilen eğitimin etkili olduğu ve eğitimlerin sürdürülmesinin uygun olacağı

söylenebilir.

ANAHTAR KELİMELER: EĞİTİM, İŞ SAĞLIĞI, HEMŞİRELİK

Page 182: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

182

İŞİTSEL GİRİŞİMLERİN PREMATÜRE BEBEKLERE YAPILAN İNVAZİV İŞLEMLER

SIRASINDAKİ AĞRI ÜZERİNE ETKİSİ: SİSTEMATİK DERLEME

Sözel Bildiri / Saglik

AYŞE KAHRAMAN1, MERVE GÜMÜŞ1, ŞEYDA BİNAY1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ,

Bu çalışma prematüre bebeklerin ağrısını azaltmaya yönelik kullanılan işitsel girişimler ile ilgili 2007-2018

yılları arasında yayınlanmış çalışmaların gözden geçirilmesi ve çalışmalardan elde edilen verilerin sistematik

biçimde incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Bu incelemede, Pubmed, Science Direct, Cochrane Library, PsychINFO, Proquest arama motorlarında,

prematüre bebek (preterm infants, premature infants, preterm baby, premature baby), ses (voices-noise), işitsel

girişim (auditory interventions), ağrı (pain), ağrılı işlem (painful prosedure) anahtar kelimeleri ile tarama

yapılmıştır. Konuyla ilgili 42 ulusal ve uluslararası yayına ulaşılmış olup araştırmaya dahil edilme kriterlerine

uygun olarak 14 yayın çalışma kapsamında değerlendirilmiştir. İşitsel girişimlerin büyüme, taburculuk süresi,

fizyolojik ve davranışsal parametrelere etkisini inceleyen çalışmalar ile derleme ve sistematik derlemeler çalışmaya dahil edilmemiştir. Araştırmaya dahil edilen tüm yayınlar çalışma yöntemleri ve bulguları açısından

sistematize edilerek incelenmiştir.

Bu sistematik inceleme sonunda prematüre bebeklere invaziv işlemler sırasında ağrıyı azaltmada, müziğin

(klasik ve yöresel müzikler, ninni), anne karnındaki seslerin (beyaz gürültü) ve annenin kaydedilmiş sesinin kullanıldığı belirlenmiştir. Ayrıca kulak tıkacı ile sesin azaltılması ve anne karnında maruz kalınan müziğin

doğum sonrası da dinletilmesi gibi girişimlerde uygulanmıştır.

Ağrılı girişimlerde işitsel girişimlerin kontrol grupları ile karşılaştırıldığında ağrıyı azalttığı fakat ağrıyı

azaltmada farklı girişimler kullanıldığında gruplar arasında anlamlı bir farklılık olmadığı belirlenmiştir. Çalışma sonucunda etkin ağrı yönetiminde işitsel girişimlerin diğer girişimler ile kombine edilerek kullanılması sonucuna

varılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: SES, İŞİTSEL GİRİŞİM, AĞRI, PREMATÜRE

Page 183: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

183

İZMİR KIYILARINDA HOLOTHURİA MAMMATA'NIN (GRUBE, 1840) EMBRİYOLOJİK

GELİŞİMİ

Sözel Bildiri / Tarim

Deniz GÜNAY1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ, SU ÜRÜNLERİ FAKÜLTESİ,

Holothuria mammata (Grube, 1840), genellikle Batı ve Kuzeydoğu Atlantik'te; Akdeniz ve Karadeniz'in

doğusunda 30 m derinliğe yayılan bir türdür.Türkiye'de 1996 yılından beri ihraç edilen ve avcılığı

gerçekleştirilen önemli deniz hıyarı türlerinden biridir. Bu çalışmanın amacı, H. mammata'nın anaçlarından

sağlıklı döllenmiş yumurtaların elde edilmesi, embriyolojik aşamaların belirlenmesi ve larva evresine kadar

yetiştiriciliğinin gerçekleştirilmesidir.

ANAHTAR KELİMELER: HOLOHURİA MAMMATA, EMBRİYOLOJİK GELİŞİM, YUMURTA,

İNKÜBASYON

Page 184: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

184

İZMİR TUZLA(EGE DENİZİ) KIYILARINDAN TOPLANAN MAMUNLARIN (UPOGEBIA

PUSILLA) YUMURTA VERIMLILIĞI

Sözel Bildiri / Tarim

Aynur LÖK1, Ali KIRTIK1, Aysun KÜÇÜKDERMENCİ1, Evrim KURTAY1, Filiz ÖZTEKİN1,

1Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi,

Bu çalışmada İzmir Körfezi Tuzla kıyılarından toplanan farklı büyüklükteki mamun yumurtalı bireylerinin ilk

yumurtlama zamanında taşıdıkları yumurta verimlilikleri tespit etmek hedeflenmiştir.

The Thalassinidea (Decapoda) littoral alanlarda sediment içine yaptığı yuvalar içerisinde bulunurlar. Acı

sulardan tuzlu sulara kadar farklı özelliklerdeki deniz alanlarında yayılım gösterebilmektedirler. Upogebia

pusilla Upogebiidae familyası içerisinde Akdeniz kıyılarında dağılım gösteren en yaygın türdür. Türkiye’de

Karadeniz’den Akdeniz’e kadar çamurlu sığ alanlarında bulunmaktadır. Çamurlu veya çamurlu-kumlu deniz

tabanını kazarak Y şeklinde yuva yaparlar. Bu yuvanın 2 veya daha fazla giriş deliği bulunur. Mamunlar

çoğunlukla olta yemi olarak kullanılmak üzere toplanırlar. Bununla beraber insan tüketimi için toplandığına sair

birkaç kayıtta bulunmaktadır. Türkiye’de sadece olta yemi kullanım amaçlı toplanmaktadır. Bu çalışmanın amacı yeşil yumurta taşıyan dişi mamun bireyleri ile birlikte yumurta miktarını ve özelliğini saptamaktır. Tüm mamun

bireyleri Mart 2018 tarihinde Tuzla-İzmir (Ege Denizi) kıyılarından toplanmıştır. Yumurtalı diilerin vücut

ölçümleri yapılmıştır. Tüm yumurtalar dişilerden ayıklanmış ve sayılmıştır. Yumurta ölçümleri mikroskop

altında yapılmıştır. Yumurtalı dişilerde toplam boy, karapas boyu ve toplam yaş ağırlık sırasıyla 62,11±1,45mm,

20,02±0,46 mm ve 3.66±0.26 g olarak saptanmıştır. Yumurta çapı 450,25±1,89 µm’dur. Yeşil yumurta miktarı

2126,7 ile 11181,83 arasında bulunmuştur. Yumurta sayıları arasında önemli fark görülmesine karşın mamun

büyüklükleri ile kuvvetli bir ilişkisinin olmadığı görülmüştür. Ancak yumurtalı dişi büyüklüğü ile yumurta sayısı

arasında pozitif bir ilişkinin varlığından söz edilebilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: MAMUN, UPOGEBIA PUSILLA, YUMURTA, EGE DENİZİ

Page 185: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

185

İZMİR, AYDIN VE MANİSA İLLERİNDEKİ TARIMSAL İŞLETMELERİN KREDİ

KULLANIM DURUMU VE KARŞILAŞILAN SORUNLAR

Sözel Bildiri / Tarim

Onur Terzi, Ziraat Yüksek Mühendisi

Akın OLGUN, Ege Üniversitesi , Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi A.B.D.

Çalışmanın amacı, son 10 yıl içerisinde İzmir, Aydın ve Manisa illerindeki tarımsal işletmelerin kredi kullanım miktarlarının ortaya koyulması ve bankacılık sektörünün bakış açısının incelenmesidir. Aynı zamanda tarımsal

işletmelerin kredi kullanım esnasında yaşadığı sorunlar ve kredilerin kullanım amaçlarına göre dağılımları da

incelenmektedir. Kredi kullanımının yanı sıra batık kredilerin gelişimi de incelenerek genel bir tarımsal kredi

kullanımı tablosu ortaya koyulmaktadır.

İnceleme kapsamındaki 3 şehire ait tarımsal istatistikler ve kredi verileri incelenmektedir. Ek olarak tarım

bankacılığı yapan bankaların tarım kredisi tahsis yaklaşımları, kredi çeşitleri ve geri ödeme tipleri gibi kredi

özellikleri ortaya koyulmaktadır. Bir diğer derleme başlığı ise tarımsal kredi kullanan işletmelerin yaşadığı

zorluklardır. Bu konuda sahadaki örnekler incelenmekte ve kredi kullanım sürecinde ortaya çıkan sorunlar

gruplanarak açıklanmaktadır.

İzmir, Aydın ve Manisa illeri tarımsal kredi kullanımı açısından başı çeken iller arasındadır. Buna karşın Konya,

Adana ve Bursa gibi iller zaman içerisinde tarımsal faaliyetlerini genişletmek için çok daha yoğun kredi

kullanımı gözlenmiş iller olarak ortaya çıkmaktadır. 2009 yılı ile başlayan ve Ziraat Bankası tarafından

kullandırılan sübvansiyonlu kredilerden neredeyse en fazla faydalanan iller İzmir, Aydın ve Manisa olmaktadır.

Yine en fazla traktör kredisi kullanımı Manisa ilinde gözlemlenmiştir. 2015-2016 yıllarında batık kredilerin çok

hızla artış gösterdiği tespit edilmiştir. Bunun nedeni, siyasi kriz neticesinde bozulan piyasa ve tahsil edilemeyen

yüksek miktardaki alacak olduğu düşünülmektedir. Böylece bankaların daha fazla evrak talep ettiği yada daha

fazla teminat ile hareket ettiği gözlemlenmiştir. Bu durum işletme sermayesi açığı olan işletmelerin olumsuz

etkilenmesine neden olmaktadır. Bir diğer konu ise tarımsal üretim deseni ile tarımsal kredi kullanımı arasındaki

ilişkidir. Tarla bitkisi ağırlıklı işletmelerin daha fazla kredi kullandığı buna karşın meyve sebze ağırlıklı

işletmelerin daha az krediye ihtiyaç duydukları gözlemlenmiştir.

Söz konusu 3 ilin kredi pazarındaki payı artış göstermiş ancak batık kredi oranı da artmıştır. İllerin tarımsal

hasıla içerisinden aldıkları pay ile tarım kredileri içerisinde aldıkları pay arasında fark bulunmaktadır. Kredi

süreçlerinde yaşanan sorunlara ilişkin iyileştirmelerin yapılması ile tarım kredisi talep eden çiftçilere doğru kredi limitleri verilmesi önemlidir. Böylece yanlış limitler üzerinden kredi kullanıp geri ödeyemeyen çiftçi sayısı

azalış gösterek daha istikrarlı bir tarım kredi pazarı oluşabilecektir. Ayrıca kredilendirme süreci uzundur.

Yapılacak iyileştirmeler ile hızlı kredi süreçleri kurgulanabilir.

ANAHTAR KELİMELER: TARIM,FİNANSMAN,KREDİ,AYDIN,BANKACILIK

Page 186: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

186

İZMİR'DE ÖĞRENİM GÖREN LİSE VE ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ İÇİN KIDMED

İNDEKSİ DEĞERLENDİRMESİ

Sözel Bildiri / Beslenme

Mahmut GENÇ1, Seda GENÇ2,

1Beykoz Üniversitesi, Sanat Ve Tasarım Fakültesi, Gastronomi Ve Mutfak Sanatları, 2Yaşar Üniversitesi,

Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Gastronomi Ve Mutfak Sanatları Bölümü,

Bu çalışmanın amacı, İzmir'de yaşayan temsili bir örneklemde lisesi ve üniversite öğrencilerinin Akdeniz

beslenme yatkınlığını KIDMED testi ile değerlendirmek ve KIDMED skorlarının katılımcıların demografik ve

fiziksel özellikler ile ilişkisini araştırmaktır.

Bu çalışma 2017 bahar yarıyılında İzmir çevresindeki 3 devlet lisesi ve bir vakıf üniversitesinde okuyan

öğrenciler (n = 1203; yaş 12-27) arasında yapılan kesitsel bir araştırmadır. Akdeniz beslenmesine olan yatkınlık

derecesinin bulunması için çocuklar ve ergenler için özel olarak hazırlanmış olan Akdeniz Beslenmesi Kalite

İndeksi (KIDMED İndeksi) kullanılmıştır. Bu araştırmada KIDMED puanlarının demografik, bölgesel (kırsal

veya kentsel), gündüzlü/yatılı olmak ve fiziksel özellikler ile nasıl değiştiği de sunulmaktadır Veriler, öğretmenlerin ve öğretim elemanlarının denetimi altında basılı standart anket formları yardımı ile doğrudan

katılımcılardan yazılı olarak toplanmıştır. Vücut kitle indeksi (VKİ), cinsiyetler, kentleşme düzeyi, bölgenin

sosyo-ekonomik düzeyi, aile ile yaşamak veya okulda yatılı olmak gibi değişkinler ile KIDMED skorları

arasındaki ilişkiler değerlendirilmiştir.

Tüm popülasyonun KIDMED skoru 4,42 ±2,6 olarak hesaplanmıştır. Katılımcıların sadece %12,9'unda optimum

düzeyde Akdeniz beslenmesine yatkınlık gözlenirken, % 36,1'inde uyum düzeyi çok düşük bulunmuştur.

Katılımcıların sözlü beyanlarına göre hesaplanan antropometrik veriler dikkate alındığında, tüm popülasyonun

Vücut Kitle İndeks değeri 21,5 ±3,7 kg / m2 olarak hesaplandı. Tüm popülasyonda katılımcıların %12,5 'i zayıf,

%14,2' si aşırı kilolu ve%3,9 'u obez olarak sınıflanmıştır.

Her ne kadar geleneksel Akdeniz beslenmesini İzmir'de uygulamak nispeten kolay olsa da öğrencilerimizde bu

diyete yatkınlık diğer Akdeniz ülkelerine göre oldukça düşük bulunmuştur. Özellikle ailelerinden uzakta eğitim

gören erkek öğrencilerde bu diyetten uzaklaşma oldukça yüksek bulunmuştur. Bu bölge hem Akdeniz’e özel

gıda çeşitliliği hem de geleneksel yemek kültürü açısından oldukça zengindir. Özellikle ergenler arasında yaygın

görülen geleneksel diyetlerden batı diyetlerine geçişi durdurmak için acil eylemler gereklidir.

ANAHTAR KELİMELER: AKDENİZ BESLEMESİNE, ERGENLER, KIDMED

Page 187: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

187

İZMİT KÖRFEZİ’NDE POLİSİKLİK AROMATİK HİDROKARBON KİRLİLİĞİNİN

TARİHÇESİ VE FUGASİTE BAZLI İNCELEMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Sümeyye HASANOĞLU1, Recep Kaya GÖKTAŞ1,

1Kocaeli Üniversitesi,

Bu çalışmada İzmit Körfezi bölgesinde geçmişten günümüze yapılmış çalışmalar sonucu elde edilmiş polisiklik

aromatik hidrokarbon (PAH) gözlem verilerinin derlenerek, Körfez’de PAH kirliliğinin tarihçesinin ortaya

konması amaçlanmaktadır. Ayrıca, derlenmiş gözlem verilerine dayanarak, hava, su ve sediment ortamlarındaki

PAH bileşiklerinin akıbet ve birikimlerinin fugasite yaklaşımı kullanılarak incelenmesi çalışmanın diğer ana

amacını oluşturmaktadır. Bu inceleme sonucunda körfezdeki PAH kirliliğini etkileyen önemli akıbet ve ortamlar

arası transfer süreçlerinin belirlenmesi hedeflenmektedir.

İzmit Körfezi ve çevresinde hava, su, sediment ve biyota ortamlarındaki PAH miktarlarının birbirinden bağımsız

ve farklı zamanlarda gerçekleştirilmiş izleme çalışmaları ile ölçüldüğü görülmüştür. Bu çalışmalar tarafından

üretilen veriler derlenerek spesifik PAH bileşiklerinin farklı ortamlardaki konsantrasyonlarının zamanla değişimleri incelenmiştir. Kirlilik ölçüm verileri ile körfezin çevresel özelliklerine dair mevcut veriler

kullanılarak PAH bileşikleri için fugasite değerleri hesaplanmıştır. Körfez için Seviye-I fugasite modeli

oluşturulmuş ve farklı PAH bileşiklerinin ortamlar arası dağılım eğilimi incelenmiştir. PAH gözlem verileri

kullanılarak hava-su ve sediment-su transfer süreçleri niceliksel olarak belirlenmeye çalışılmıştır.

Bu çalışma ile, İzmit Körfezi’nde PAH kirliliği akıbetini incelemek/açıklamak üzere bir fugasite tabanlı, çok-

ortamlı akıbet modeli geliştirilmesi için ön çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Geçmiş çalışmalardan elde edilen

veriler körfezdeki PAH kirliliğinin 2000’li yıllarda en yüksek seviyeye ulaştığını göstermektedir. Mevcut PAH

gözlem verileri ile körfeze özgü çevresel özelliklere dair verilerin fugasite bazlı çok-ortamlı akıbet modellemesi

yaklaşımı ile niceliksel analizinin, bölgedeki PAH kirliliğine dair bilgi birikimini sentezlemede ve bilgi

eksikliklerini ortaya çıkarmada faydalı olacağı düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇOK-ORTAMLI MODELLEME, FUGASİTE, İZMİT KÖRFEZİ, POLİSİKLİK

AROMATİK HİDROKARBONLAR (PAHLAR)

Page 188: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

188

JEOTERMAL ATIKSUYUN LABIDOCHROMIS CAERULEUS (SARI PRENSES) KAS

DOKUSUNA HİSTOPATOLOJİK ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Cevre

Yücel BAŞIMOĞLU KOCA1, Ümran ÇİNAR1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmanın amacı, ülkemizde ve bölgemizde son yıllarda sayıları artan jeotermal enerji tesislerinin atık

sularının L. caeruleus (sarı prenses) balıkları üzerine olası toksik etkilerini histopatolojik yönden belirlemek ve

çevreye olan etkilerine dikkat çekmektir.

Çalışmada kullanılan jeotermal atık su Denizli/Sarayköy İn-Altı Termal Turizm Tesislerinden, balıklar ise

ADÜ/Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü’nden temin edildi ve uygun koşullarda ADÜ/FEF

Histoloji-Embriyoloji Laboratuvarına getirildi. Laboratuvarda anaç balıklar 26±1°C sıcaklıkta su içeren,

30x50x100 cm ebatlarındaki cam akvaryumda tutuldu. Araştırmada toplam 40 erişkin balık kullanılmış, deneyler

14:10 bir aydınlık/karanlık fotoperiyotta gerçekleştirilmiştir. Çalışma kontrol ve deney grubu olarak ikiye

ayrılmıştır. Kontrol grubuna jeotermal atık su uygulanmamış, deney grubu ise %5 ve %25’lik atık suya 3-5-7 gün süreyle maruz kalan balıklardan oluşturulmuştur. Akvaryum sularının %50’si 24 saatlik aralıklarla,

içerisindeki atık su konsantrasyonu değişmeyecek şekilde yenilenmiştir. Deney ve kontrol gruplarına ait kas

dokuları rutin histolojik prosedürden (fiksasyon; Bouin fiksatifi, dehidratasyon, şeffaflandırma; xylol, gömme;

parafin) geçirilmiş, elde edilen kesitler mikroskopta (Olympus BX 51) incelenmiştir.

Myofibrillerde küçülme, gevşeme ve çözülme, intermyofibriler bağ dokusunda bozulma, kas fibrillerinde yapısal

dejenerasyon ve partikül tarzda birikmiş cisimler gibi doz ve süreye paralel artış gösteren bazı patolojik bulgular

tespit edilmiştir.

Bu bağlamda, jeotermal enerjinin birçok alanda kullanılması ve büyük bir ekonomik gelir sağlaması avantaj olmakla birlikte, jeotermal atık suların çevreye ve canlılara olumsuz etkilerinin de olabileceği göz ardı

edilmemelidir.

ANAHTAR KELİMELER: JEOTERMAL ATIK SU, HİSTOPATOLOJİ, KAS DOKUSU,

LABİDOCHROMİS CAERULEU.

Page 189: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

189

KADMİYUM VE NİKEL STRESİ ALTINDAKİ KAMIŞSI YUMAĞIN (FESTUCA

ARUNDINACEA SCHREB.) ÇİMLENMESİ VE FİDE GELİŞİMİ ÜZERİNE PRIMING

UYGULAMALARININ ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

İbrahim ATIŞ1, Melek AKAR2,

1Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi, 2Mustafa Kemal Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,

Bu çalışma kamışsı yumağın kadmiyum ve nikelin farklı dozlarındaki çimlenme ve fide gelişimi üzerine farklı

priming uygulamalarının etkilerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür.

Çalışma laboratuvar koşullarında yürütülmüştür. Araştırmada iki ağır metalin (Kadmiyum (Cd) ve Nikel (Ni)) 3

farklı konsantrasyonu (75, 150, 300 mg l-1) ile destile su kontrol uygulaması olarak dikkate alınmıştır. Ayrıca

ağır metal uygulamaları altında priming uygulamalarının çimlenmeye etkisini belirlemek amacıyla % 2’lik

KNO3, 500 ppm GA3 ve Hydroprining uygulamaları priming uygulamaları olarak kullanılmıştır. Araştırma

tesadüf parsellerinde faktöriyel deneme desenine göre 4 tekrarlamalı olarak kurulmuş ve yürütülmüştür.

Kamışsı yumakta da fide özellikleri ve çimlenme özellikleri artan metal dozlarından olumsuz yönde

etkilenmiştir. Kamışsı yumak kök uzunluğu KNO3 uygulamalarında daha yüksek değerler elde edilmişini sağlamıştır. Fide uzunluğu ve fide ağırlığı ise GA3 uygulaması ile artmıştır. Kamışsı yumağın çimlenme

özellikleri üzerine nikelin olumsuz etkilerinin kadmiyumdan daha yüksek olduğu belirlemiştir. Her iki metal

türünün de artan dozları ile birlikte kamışsı yumağın çimlenmesi olumsuz etkilenmiştir. Bununla birlikte, uyarıcı

olarak kullanılan GA3 ve KNO3’ün özellikle yüksek ağır metal dozlarında kamışsı yumağın çimlenme

özelliklerini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Bu durum ağır metal varlığında GA3 ve KNO3 açısından

kamışsı yumağın çimlenme özellikleri üzerinde beklenen etkiyi göstermediğini ortaya koymuştur.

Artan ağır metal dozlarına bağlı olarak hem çimlenme hem de fide gelişim özellikleri olumsuz

etkilenmiştir.Kamışsı yumakta kök ve fide gelişimi açısından GA3 ve KNO3’ün belli ağır metal düzeyinde fayda

sağlayabilmesine rağmen, tohumların çimlenme yetenekleri üzerinde özellikle 150 ve 300 mg/l ağır metal

dozlarında etkinliğini koruyamadığı ve hatta etkilerinin olumsuz olduğu görülmüştür. Bu nedenle ağır metalle

bulaşık alanlarda kullanımlarının fide gelişimini desteklenmesi amacıyla, tohumluk sıkıntısı olmayan koşullarda

yeterli çimlenmeyi sağlayacak düzeyde tohumluk miktarının arttırılması koşuluyla mümkün olabileceği

sonucuna varılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ÇİMLENME, KADMİYUM, NİKEL, KAMIŞSI YUMAK, STRES

Page 190: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

190

KAĞIT ENDÜSTRİSİ ATIKSULARINDAN ELEKTRO-PERSÜLFAT PROSESİ İLE

BULANIKLIK GİDERİMİNDE CEVAP YÜZEY METODU KULLANILARAK PROSES

OPTİMİZASYONU

Sözel Bildiri / Cevre

Nurten DÖNMEZ1, Zeynep Tuğçe ÖNEN1, Nihal KAVAN1, Senem YAZICI GÜVENÇ1, Gamze

VARANK1,

1Yıldız Teknik Üniversitesi,

Bu projede yüksek konsantrasyonlarda KOI ve renk ile karakterize edilen kağıt endüstrisi atıksularının kuvvetli

bir oksidant olan persülfat ilave ederek elektrokimyasal arıtımı amaçlanmaktadır. Çalışmanın temel hedefleri:

kağıt endüstrisi atıksularının demir elektrotlarının kullanıldığı elektro-persülfat yöntemi ile arıtılabilirliğinin

araştırılması, cevap yüzey yöntemi kullanılarak proses optimizasyonunun ortaya konulması, işletme

parametrelerinin sistemin cevapları olan KOI ve renk giderim verimleri üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi,

proses maliyet çalışmalarının gerçekleştirilmesidir.

Elektropersülfat prosesi kağıt işleme ve geri kazanım endüstrisi atıksuyundan düşük enerji sarfiyatı ile yüksek

kirletici giderim verimi sağlamak için, uygun bir arıtma alternatifi olduğu saptanmıştır.Optimum şartlar altında

Fe elektrotlar kullanılarak sağlanan giderim verimi % 99,8 olarak belirlenmiştir. Optimum şartlarda işletme

maliyeti 2,82 €/m3 olarak tespit edilmiştir. Cevap yüzey grafikleri ve deneysel ve tahmin edilen değerlerdeki

düşük hata oranları modellerden elde edilen değerler ile gerçek veriler arasındaki uyumun göstergesidir.

Çalışma sonucunda kağıt işleme ve geri kazanım endüstrisi atık sularından demir elektrotların kullanıldığı

elektro aktif edilmiş persülfat prosesi ile yüksek oranda bulanıklık giderim verimleri elde edilmiştir. . Kirletici

giderim verimleri giriş pH, akım, S2O8/KOİ ve reaksiyon süresinin bir fonksiyonudur. Cevap yüzey yöntemi,

kağıt işleme ve geri kazanım endüstrisi atıksularında elektropersülfat prosesinin uygulanmasında başarılı bir

şekilde uygulanmıştır. Cevap yüzey grafikleri ve deneysel ve tahmin edilen değerlerdeki düşük hata oranları

modellerden elde edilen değerler ile gerçek veriler arasındaki uyumun göstergesidir. Sonuçlar, cevap yüzey

yönteminin, kağıt işleme ve geri kazanım endüstrisi atıksuyuna uygulanan elektropersülfat prosesinin işletme

şartlarının optimizasyonu için etkili bir yöntem olduğunu doğrulamaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: KAĞIT ENDÜSTRİSİ ATIKSUYU, BULANIKLIK, ELEKTRO-PERSÜLFAT,

CEVAP YÜZEY METODU, MALİYET ANALİZİ

Page 191: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

191

KAHVERENGİ YAĞ DOKUSUNUN ENERJİ HARCAMASI ÜZERİNE ETKİSİ NEDİR?

Sözel Bildiri / Saglik

Burcu DENİZ GÜNEŞ1, Nilüfer ACAR TEK2, Gamze AKBULUT2, Hilal Betül ALTINTAŞ2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, 2Gazi Üniversitesi,

Memelilerdeki enerji dengesi, vücuttaki enerji harcamasını ve beslenme yoluyla enerji alımını dengeleyerek

sürdürülmektedir. Çeşitli kanıtlar, sempatik olarak aktive olan kahverengi yağ dokusunun, soğuk ortamlarda

vücut sıcaklığının korunması için ısı düzenleyici rolünün yanı sıra kemirgenlerde ve insanlarda enerji dengesini

sağlamak için fazla enerjiyi ısıya dönüştürdüğünü göstermektedir. Bu özet derleme, kahverengi yağ dokusunun

enerji harcaması üzerinde bir etkisinin olup olmadığını incelemek için yazılmıştır. "Kahverengi yağ dokusu" ve

"enerji harcaması" anahtar kelimelerini kullanarak, PUBMED veritabanında son 5 yıla ait toplam 1383 makale

bulunmuştur.

Adipoz doku; kahverengi adipositlerden oluşan kahverengi adipoz dokusu ve beyaz adipositlerden oluşan beyaz

adipoz dokusu olmak üzere iki farklı tipte ifade edilmiştir. Her iki doku da, hücre içinde lipitleri

biriktirebilmektedir. Beyaz adipositler birkaç mitokondriye sahiptir, kahverengi adipositler ise yüksek

mitokondriyal yoğunluğa sahiptir ve bunlar depolanmış enerjiyi ısıya dönüştürebilirler. Ağırlıklı olarak enerji

depolayan ve obezitede artış gösteren beyaz yağ dokusunun tersine, kahverengi yağ dokusu ısı (termojenez) üretmekte ve böylece enerji tüketimini artırmaktadır. Ayrıca, kahverengi yağ dokusu mitokondrilerin iç

membranında yüksek düzeyde eşleşme bozucu protein 1 (UCP1) sentezlemektedir. UCP1, elektronların

depolanmaktan ziyade serbest bırakılmasında rol oynamakta ve böylece ısı yayılımı meydana gelmektedir.

Kahverengi yağ dokusu aktivasyonu ile ısı yayılımı obezite yönetimi için umut verici bir hedef olabilir. Son çalışmalar insanlarda metabolik olarak aktif kahverengi yağ dokusu varlığını göstermektedir. İnsanda kahverengi

yağ dokusunun varlığı beden kütle indeksi (BKİ), yağ yüzdesi ve plazma glukozu ile negatif olarak ilişkili

bulunmuştur. Kesitsel çalışmalarda, yağ kütlesi ve BKİ ile kahverengi yağ dokusu aktivitesi arasında negatif bir

ilişki olduğu, ayrıca kahverengi yağ dokusu bulunan bireylerin BKİ değerlerinin, kahverengi yağ dokusu

olmayan bireylere göre ortalama 2-3 kg/m2 daha düşük olduğu gösterilmiştir.

Sonuç olarak, kahverengi yağ dokusunun vücut ağırlık kaybı için uygulanabilir bir farmasötik hedef

olabileceğini gösteren bir kanıt bulunmamakla birlikte, kahverengi yağ dokusunun enerji harcamasını artırdığını

gösteren çalışmalar mevcuttur. Kahverengi yağ dokusu ve enerji harcaması arasındaki ilişkiyi doğrulamak için

yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.

ANAHTAR KELİMELER: ADİPOZ DOKU, KAHVERENGİ YAĞ DOKUSU, ENERJİ HARCAMASI

Page 192: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

192

KANATLI HAYVANLARIN KESİM ÖNCESİ BİLİNÇSİZLEŞTİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

İhsan Bülent HELVA1, Mustafa AKŞİT1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Bu derlemede, kanatlı hayvanlara kesim öncesi uygulanan bilinçsizleştirilme yöntemleri ve bu yöntemlerin

knatlılar üzerinde ortaya koyduğu etkiler ele alınmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: BİLİNÇSİZLEŞTİRME, KANATLI HAYVANLAR, ELEKTRİK AKIMI, GAZ

KARIŞIMLARI, DÜŞÜK ATMOSFER BASINÇ UYGULAMALARI

Page 193: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

193

KANATLI HAYVANLARIN UZUN KEMİKLERİNDE KULLANILAN BİYOMEKANİK

TEST YÖNTEMLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Figen SEVİL-KİLİMCİ1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Kanatlı hayvanlarda çevresel koşullar, besleme veya çeşitli hastalılara bağlı olarak iskelet problemleri yaygın

olarak görülür. Araştırmalarda bu faktörlerin kemik üzerine etkisi dolaylı veya doğrudan ölçüm yöntemleriyle

değerlendirilebilir. Çalışmalarda çoğunlukla, kemik mineral analizleri veya geometrik analiz yapılarak kemik

dayanımı dolaylı olarak değerlendirilir. Ancak bir kemiğin dayanıklılığını doğrudan ölçmenin en iyi yolu uygun

biyomekanik testlerdir.

Kanatlı hayvanların uzun kemiklerinde, çok sayıda biyomekanik test yapılabilmektedir. Uzun bir kemiğin

dayanımının test edilmesinde eğme ve burma testleri en fazla tercih edilen yöntemlerdir. Bunun yanında kesme

testi de ASABE standartlarında önerilen diğer bir yöntemdir. Biyomekanik testler ile kemik dayanımın

değerlendirilmesi yönteminde, bir kemiğin diseke edilmesinden başlayan, mekanik testin uygulanması ve elde edilen verilerin uygun yöntemlerle değerlendirilmesine kadar olan süreç önemlidir. Bu süreçte, araştırma

sonuçlarını etkileyebilecek bilinmesi ve dikkat edilmesi gereken çok sayıda faktör vardır.

Bu sunumda, testler yapılmadan önce, kemik örneklerinin yapılacak teste uygun olarak hazırlanması ve saklama

koşulları yanında biyomekanik testler ve test sonuçlarının değerlendirme yöntemleri anlatılacaktır. Ayrıca, kırılma kuvveti (Ultimate Force, N), şekil değiştirme (Deformation, mm) ve sertlik (Stiffness), maksimum

dayanım (Ultimate Strength) ve esneklik katsayısı (Elastic Modulus) gibi terimlerin anlamları ve kullanımları

hakkında bilgi verilecektir

ANAHTAR KELİMELER: KANATLI, UZUN KEMİK, BİYOMEKANİK TEST

Page 194: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

194

KAPLI VE KAPSIZ MARUL (LACTUCA SATİVA VAR. LONGİFOLİA CV. CERVANTES)

TOHUMLARINDA ETKİLİ MUTASYON DOZUNUN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Şule SARIÇAM1, K. Yaprak KANTOĞLU2, Ş. Şebnem ELLİALTIOĞLU33,

1Geçit Kuşağı TArımsal Araştırma Enstitüsü, 2Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, 3Ankara Üniversitesi,

Kaplanmış tohumların ıslah materyali olarak mutasyon ıslahı çalışmaları için uygun olup olmadığını belirlemek

Tohumlar, Co60 kaynağı ile sekiz farklı dozda, 0-600 Gy arasındaki dozlarda (30 tohum/doz) ışınlanmıştır.

Işınlamadan 30 gün sonra "Etkili Mutasyon Dozu" (EMD50) lineer regresyon analiziyle hesaplanmıştır.

254,45 Gy’lik doz kaplı tohumlar, 254,49 Gy’lik doz kapsız tohumlar için etkili mutasyon dozu olarak

belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: KAPLANMIŞ-KAPLANMAMIŞ TOHUM, MUTASYON ISLAHI, CO60,

GAMA IŞINI, EMD50, LACTUCA SATİVA

Page 195: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

195

KATI FORM BİOCHARIN MARUL BİTKİSİ GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Barış Bülent AŞIK1, Saliha DORAK1,

1Uludağ Üniversitesi,

Bu çalışmada artan düzeylerde uygulanan biocharın marul bitkisi gelişimi ve kaldırılan besin elementi miktarı

üzerine etkisi belirlenmiştir. Çalışmada toprağa ekimden 30 gün önce 0-500-1000 ve 2000 kg da-1 düzeylerinde

biochar uygulanmış ve tam gübreleme (NPK) ve yarın gübreleme (NPK/2) uygulamaları ile karşılaştırılmıştır.

Yapılan çalışma sonuçlarına göre artan miktarlarda uygulanan biochar bitki gelişimi ve topraktan kaldırılan besin

elementlerinde artışa neden olmuştur. P, K ve Mg alımındaki artışlar ve kök mikroelement içeriğindeki,

değişimler istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Biochar uygulamaları ile NPK uygulamasına göre düşük

olmasına rağmen NPK/2 uygulamasına yakın değerler elde edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BİOCHAR, MARUL, BESİN ELEMENTİ, BİTKİ GELİŞİMİ

Page 196: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

196

KAYSERİ'DE İÇME SUYU KALİTESİNİN MEKANSAL VE ZAMANSAL DEĞİŞİMİ

Sözel Bildiri / Cevre

Nuray ATES1, Filiz DADASER-CELIK1, Sehnaz Sule KAPLAN-BEKAROGLU2, Buket ERGIN3,

1Erciyes Üniversitesi, 2Süleyman Demirel Üniversitesi, 3Kayseri Su Ve Kanalizasyon İdaresi,

Kayseri 1,5 milyon nüfusu ile İç Anadolu'da yeralan büyükşehirlerden birisidir. Son yıllarda, hızlı nüfus artışı ve

endüstrileşme nedeni ile Kayseri'de su ihtiyacı önemli ölçüde artmaktadır. Kayseri, içme suyunu bütünüyle

yarlatından karşılayan nadir şehirlerden bir tanesidir. Kayseri'de yeraltı suyu hiç bir arıtım uygulanmadan sadece

klorlama sonrasında şebekeye verilmektedir. Bu çalışmada, 12 ay boyunca (Ocak-Aralık 2016),18 depo ve 32

dağıtım şebekesi noktasından alınan su örnekleri analiz edilmiş ve mekansal ve zamansal su kalitesi

değerlendirilmiştir.

Depo ve şebekede ortalama pH değeri 7,0-7,5 arasında değişmekte ve yıllık ortalama pH değeri 7,3'tür. Yıllık

ortalama iletkenlik değeri 334 µS/cm gözlenirken, yıl içinde 124 ile 658 µS/cm arasında değişkenlik

göstermiştir. Depo ve şebekede TOK değeri 0,06 ile 2,67 mg/L arasında ve yıllık ortalama 0,46 mg/L olarak

tespit edilmiştir. Sülfatın yıllık ortalama değeri 22 mg/L ve yıl içinde 5 ile 81 mg/L arasında değişmiştir.

Depolarda 0,14 ile 0,31 mg/L arasında değişiklik gösteren florür, şebekede 0,04 ile 0,39 mg/L aralığında

gözlenmiştir. Yıllık ortalama değeri 132 mg CaCO3/L olan alkalinite 60 ile 251 mg CaCO3/L aralığında değişirken, sertlik değişimi 68 ile 277 mg CaCO3/L'dir. Nitrat seviyesi ortalama 18 mg/L ve depo ve şebeke

noktalarında 7 ile 38 mg/L arasındadır.

Sonuçlar, Kayseri'de içme suyu kaynağı olan yeraltı suyunun İnsani Tüketim Amaçlı sular Hakkında

Yönetmelik'te belirlenen içme suyu kalitesini sağlamaktadır. Ancak, nitrat değerleri depo ve şebekede beklenen değerlerden yüksek tespit edilmiştir. Yüksek nitrat değerleri yeraltı suyunun kontaminasyona uğramış

olabileceğini göstermektedir. İletkenlikteki geniş değişim aralı yerlatı suyunun temas ettiği jeolojik

formasyondan dolayı olduğu düşünülmektedir. Yeraltı suyu kaynaklarının hepsinin sertliği sert ve çok sert

sınıfında yeralmaktadır. Teşekkür: Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Koordinatörlüğü

tarafından FCD-2015-5940 proje kodu ile desteklenmiştir. Projeye katkılarından dolayı Kayseri Su ve

Kanalizasyon İdaresi (KASKİ)’ye ve Buket Ergin’e teşekkür ederiz.

ANAHTAR KELİMELER: İÇME SUYU, SU KALİTESİ, YERALTI SUYU, KAYSERİ

Page 197: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

197

KEÇİ-ÇEVRE-GENETİK-BESLENME-İNSAN SAĞLIĞI

Sözel Bildiri / Tarim

FUNDA ERDOĞAN ATAÇ1, YAKUT GEVREKÇİ1, EMİNE DİLŞAT YEĞENOĞLU2, ÇİĞDEM

TAKMA1, HASAN HÜSEYİN İPÇAK3, MUZAFFER ÇEVİK1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ, 2CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ, 3DİCLE ÜNİVERSİTESİ,

Türkiye’de, özellikle Ege Bölgesi’nde keçi yetiştiriciliğinde, entansif ve yarı-entansif yetiştiriciliğe doğru bir

eğilimin olduğu görülmektedir. Bunun sonucu olarak kırmızı ette kalitede, özellikle de yag kalitesi bakımından

insan sağlığını da etkileyebilen farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bu ayrımın besleme rejimi ile ilişkisi olduğu

kadar, genetik yönü de bulunabilir. Nutrigenomik çalışmalar ile besin-gen ilişkisini gen ekspresyonu düzeyinde

göstermek amaçlamaktadır. Bu çalışmada keçinin çevre, genetik, beslenme ve ürünlerinin insan sağlığı üzerine

etkileri derlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: KEÇİ, ÇEVRE, GENETİK, BESLENME, SAĞLIK

Page 198: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

198

KEDİLERDE KORNEA SEKESTERLERİNİN SAĞALTIMINDA YÜZEYSEL

KERATEKTOMİ SONRASI AMNİYON GREFT UYGULAMASININ ETKİNLİĞİNİN

ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Saglik

Zeynep BOZKAN1, Osman BULUT2, Ayşe İpek AKYÜZ ÜNSAL3, Zeynep BİLGEN ŞEN1, Erol ERKAN3,

Zeynep ERKAN1, Eser ÇAKMAKÇI1, Ali BELGE1,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı, Aydın, 2Muğla Sıtkı Koçman

Üniversitesi, Milas Veteriner Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı, Muğla, 3Adnan Menderes Üniversitesi, Tıp

Fakültesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Aydın,

Kedilerde korneal sekester, kahverengi-siyah plaklar şeklinde ortaya çıkan sentral veya parasentral korneal

stromanın koagulasyon nekrozudur. Korneal sekester tek başına medikal olarak tedavi edilebilse bile iyileşme

süresi keratektomi uygulamasına göre çok daha uzun zaman almaktadır. Süperfisyal keratektomi yapılan

vakalarda, hidrofilik yumuşak akrilik lensler veya membrana niktitans flapler gibi postoperatif uygulamaları

yeterli olurken, derin lamellar keratektomi yapılan vakalar için konjuktival greft uygulamaları daha iyi korneal

destek sağlamaktadır. Avasküler bir doku olması, anti-anjiyojenik faktörler içermesi ve proteinaz aktivitesini

engellemesi amniyotik membranı oküler yüzey rekonstruksiyonunda kullanılmak için iyi bir aday olarak öne

çıkarmaktadır.

Çalışma kornea sekesteri tanısı konulan farklı ırk, yaş ve cinsiyette 14 kedi üzerinde yapılmıştır. Klinik ve

oftalmolojik muayeneler sonucunda operatif olarak tedavi edilmesine karar verilen olgularda parsiyel

keratektomiyi takiben amniyon greft uygulaması yapılmıştır. Postoperatif olarak 3 hafta süre ile elizabet yakalığı

ve yapay gözyaşı, antibiyotik damla ve korneal kollagenaz enzim inhibitörü günde 3 kez 3’er damla

uygulanmıştır. Üçüncü hafta sonunda korneal vaskularizasyon devam eden olgularda günde 4 kez kortikosteroid

damla reçete edilmiştir.

Sekester, olguların 10’unda 7 haftada, 3’ünde 12 haftada iyileşmiştir. 1 olguda ise enfeksiyon, düzenli ilaç

kullanamama ve kontrollere gelememe nedeni ile tam iyileşme gerçekleşmemiş, kısmi opasifikasyon

şekillenmiştir.

Bu çalışmada korneal sekester bulunan kedilerde keratektomi sonrasında amniyon greft uygulamasından elde

edilen sonuçların paylaşılması amaçlanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: KEDİ, KORNEAL SEKESTER, KERATEKTOMİ, AMNİYON ZARI, GREFT

Page 199: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

199

KESTANE KANSERİNİN BİYOLOJİK MÜCADELESİNDE CRYPHONECTRİA

HYPOVİRUS 1 (CHV-1) ALT TİPLERİNİN ÖNEMİ

Sözel Bildiri / Tarim

SERAP AÇIKGÖZ1, ÖMER ERİNCİK1,

1ADÜ ZİRAAT Bitki Koruma ,

Kestane kanser etmeninin biyolojik mücadelesinde Cryphonectria hypovirus 1 (CHV-1) alt tiplerinin seçimi

mücadelenin başarısını doğrudan etkileyen bir faktör olduğu için CHV-1 in alt tiplerinin irdelenmesi bu çalışma

amacını oluşturmuştur.

Kestane kanseri etmeni Cryphonectria parasitica’da hypovirülensliğe dört farklı virüs türü (CHV-1,2,3,4) neden

olmakta ve doğal olarak ya da biyolojik kontrol işlemlerinden sonra ortaya çıkan birçok kestane alanlarında

bulunmaktadır. Bunlardan Cryphonectria hypovirus 1 (CHV-1) dünyada en etkin hypovirülenslik sağlayan tür

olup Asya, Avrupa ve Türkiye’de çok yaygın olarak dağılım göstermektedir. CHV-1, fungusda bazı simptomlara

neden olmakta ve seksüel üremeyi engelleyip aseksüel sporülasyonunu ve büyümeyi azaltmaktadır. CHV-1’in

genetik olarak farklı dört farklı alt tipi vardır ve bunlar Alt tip I, F1, F2 ve D/E olarak adlandırılmıştır. Bu alt tiplerin C. parasitica üzerinde oluşturdukları virülenslik dereceleri arasında farklılıklar vardır. Alt tip I en düşük

virülensliğe, D orta derecede ve F1 ve F2 ise yüksek virülensliğe sahiptirler. F1 ve F2 ile enfekte olan izolatlar

yavaş gelişen kanserler oluşturmakta ve sporulasyon neredeyse tamamıyla engellenmektedir. Bu nedenle F1 ve

F2 alt tipleri biyolojik mücadelede pek tercih edilmemektedirler. Alt tip I ile enfekte olan fungal izolatlar ise

daha büyük yüzeysel kanserler oluşturmakta ve daha fazla konidi üretmektedirler. Bu özelliklerinden dolayı

CHV-1 alt tip I izolatlar doğada hızlı yayılarak daha etkin biyolojik kontrol sağlamaktadırlar. CHV-1 alt tip I

izolatları başarılı bir biyolojik kontrol ajanı oldukları için Asya ve Avrupa’da olduğu gibi Ülkemizde ve Aydın

yöresinde tercih edilmiştir. Bu hipovirüs biyolojik mücadele uygulaması yapılmamış kanserlere ulaşıp daha

sonra kestane alanlarına yayılabilirse C. parasitica popülasyonunda yerleşebilir. Bu da biyolojik mücadelenin

başarılı olduğunu doğrular.

ANAHTAR KELİMELER: KESTANE KANSERİ,CRYPHONECTRİA PARASİTİCA, BİYOLOJİK

MÜCADELE,CRYPHONECTRİA HYPOVİRUS 1, ALTTİPLER

Page 200: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

200

KIRSAL KALKINMADA GELİRİN ÇEŞİTLENDİRİLMESİ AÇISINDAN KIRSAL

TURİZMİN ÖNEMİ

Sözel Bildiri / Tarim

MELTEM MERKEZ1, HASAN YILMAZ1,

1Süleyman Demirel Üniversitesi, Zİraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü,

Kırsal turizm, kırsal kalkınma araçlarının en önemlilerinden biridir. Kırsal turizmin, tarım dışı istihdam

olanaklarını oluşturması ve tarım kesimine ek kazanç kaynağı olmasıyla birlikte kent ve köyde yaşayan halkın

hayat koşullarını iyileştirmede ve sürdürülebilirlik çerçevesinde kırsal alanların kalkınabilmesi açısından önemli

bir araçtır. Yapılan çalışmalarda, kırsal ekonominin kırsal alandaki canlılığını ve gelişimini devam ettirebilmesi,

kırsal alanlarda iş ve istihdam fırsatlarının artırılması ve çeşitlendirilmesi; dezavantajlı gruplar ve küçük aile çiftlikleri için gelir olanakları sağlaması için kırsal turizm sektörünün güçlendirilmesi gerekliliği vurgulanmıştır.

Bu çalışmada, ikincil veriler kullanılarak, literatürde bulunan kırsal turizm hakkındaki bilgilerin derlenmesi ve

kırsal turizmin kırsal kalkınma üzerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: KIRSAL TURİZM, GELİR ÇEŞİTLENDİRMESİ, KIRSAL KALKINMA,

TURİZM

Page 201: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

201

KIŞLIK YETİŞTİRİLEN MERCİMEK (LENS CULİNARİS MEDİC.) GENOTİPLERİNİN

TOHUM VERİMİ ÖZELLİKLERİNE EKİM SIKLIĞININ ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Özge Doğanay ERBAŞ KÖSE1, Hatice BOZOĞLU2, Zeki MUT3,

1BOZOK ÜNİVERSİTESİ, ZİRAAT FAKÜLTESİ, TARLA BİTKİLERİ, 2ONDOKUZ MAYIS

ÜNİVERSİTESİ, ZİRAAT FAKÜLTESİ, TARLA BİTKİLERİ, 3BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ, ZİRAAT VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, TARLA BİTKİLERİ BÖLÜMÜ,

Türkiye 430 bin ton mercimek üretimi ile Dünyada üçüncü sırada yer almaktadır. Üretilen mercimeğin sadece %

5.5’inin yeşil mercimek oluşturmatadır. Yozgat 11.7 bin ton ile yeşil mercimeğin en fazla üretildiği ildir. Bu

çalışma, Yozgat koşullarında 2014-2015 ve 2015-2016 yetiştirme sezonunda ekilen 5 kışlık tescilli (Pul 11, Ceren, Ankara Yeşili, Yusufhan ve Kayı 91) ve 4 yerel yeşil mercimek çeşidi üzerine 4 farklı ekim sıklığının

(150-225-300-375 tohum/m2) etkilsini belirlemek amacıyla 2 yıl süreyle denenmiştir. Denemeler bölünmüş

parseller deneme desenine göre ana parsellere genotipler alt parsellere sıklıklar gelecek şekilde 3 tekrarlamalı

olarak kurulmuştur. İki yılın ortalamasına göre genotiplerin bitki boyu 38.5 (Ankara Yeşili) - 49.3 (Yerel-3) cm,

bitkide bakla sayısı 18.6 (Yerel-4) - 28.3 (Ceren) adet, bin tane ağırlığı 31.3 (Ceren)- 55.3 (Yerel-2) g, hektolitre

ağırlığı 77.5 (Yerel-1)- 83.5 (Ceren) kg ve tohum verimi 135.2 (Yerel-2) to 231.1 (Ankara Yeşili) kg da-1

arasında değişmiştir. Sıklık faktörünün önemli çıktığı özelliklerde regresyon analizi yapılmış, tane verimi, bakla

sayısı, bin tane ağırlığına birinci dereceden (P<0.01), hektolitre ağırlığına ikinci dereceden (P<0.05) etkilerin

önemli çıktığı belirlenmiştir. En yüksek tane verimi sırasıyla Ankara Yeşili (231.1 kg da-1), Ceren (215.9 kg da-

1), Pul 11 ( 206.9 kg da-1) and Yusufhan (202.1 kg da-1) çeşitlerinden elde edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: YEŞİL MERCİMEK, TOHUM VERİMİ, YOZGAT, ÇEŞİT, SIKLIK

Page 202: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

202

KLİNİK PATOJENLERE KARŞI STREPTOMYCES VARİABİLİS ERS13 SUŞUNUN

ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİNİN TARANMASI.

Sözel Bildiri / Cevre

Mustafa ERSAL1, Ali KOÇYİĞİT1, 03500 2,

1Ege Üniversitesi,

Bu çalışmada, klinik patojen organizmalara karşı sucul habitattan izole edilen aktinomiset grubu üyelerinin

antimikrobiyal aktiviteye sahip olduklarını göstermek amaçlanmıştır. Yapılan analizler sonucunda sucul

habitatın aktinomisetler açısından zengin olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, bu organizmaların antimikrobiyal

aktiviteye sahip olduğu kanıtlanmıştır.

Cross-streak (Cs) metodu kullanılarak birincil antimikrobiyal aktivite taranmıştır. Aktivite sonuçlarına göre en

aktif olan izolat belirlenmiş ve sonraki çalışmalarda kullanılmıştır. Belirlenen izolatın kodu ERS13'tür. İzolatın

fenotipik ve genotipik özelliklerine göre; beyazımtrak koloni tipinde, aerobik, sıvı ortamda pellet oluşturan,

hareketsiz, filamentli, gram pozitif ve Streptomyces variabilis VITUMVB03 suşuna %99 oranında benzerlik

gösterdiği belirlenmiştir. İkincil antimikrobiyal aktivite taranmasında disk difüzyon metodu kullanılmıştır. Tarama sonuçlarına göre ERS13 izolatı ekstraktesi, Escherichia coli ATCC 29998, Pseudomonas aeruginosa

ATCC 27853, Staphylococcus aureus ATCC 6538 ve Candida albicans patojenlerine karşı sırasıyla 13 mm, 20

mm, 16 mm ve 12 mm inhibisyon zonu oluşturduğu gözlemlenmiştir.

Sonuç olarak, sucul habitat sahip olduğu antimikrobiyal aktivite açısından gelecek vaad eden aktinomiset grubu üyelerinin izolasyonu için verimli bir ortamdır. Bu alanda yapılacak izolasyon işlemleri sonucunda

antimikrobiyal aktivite verimini artırabilmek amacıyla fermentasyon koşulları ve biyosentetik genlerin

ekspresyonu üzerine yoğun çalışmalar yapılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: SUCUL AKTİNOMİSET, ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTE, SEKONDER

METABOLİT, DİSK DİFÜZYON, CROSS-STREAK METODU.

Page 203: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

203

KLİNİKTE HEMŞİRELİK REHBERLERİNİN KULLANIMI: KAROTİS

ENDERTEREKTOMİ ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Saglik

Nurdan GEZER1, Dilara KUNTER1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu metin, Vasküler Hemşirelik Topluluğu (Society of Vascular Nursing-SVN)’nun ilk olarak 2009 yılında

yayınladığı, 2017 yılında güncellediği “Karotis Endarterektomi Rehberi” Türkçe’ye çevrilmiş ve kanıta dayalı

uygulamaları belirtmek amacıyla özetlenmiştir.

Kanıta dayalı hemşirelik, bireyin fiziksel, ruhsal ve davranışsal sağlığının en iyi şekilde düzenlenebilmesi

amacıyla kanıt düzeyine göre belirlenmiş önerilerin uygulanması olarak belirtilmektedir. Bakım kalitesini

iyileştirmek ve maliyeti azaltmak, hasta memnuniyetini artırmak, hastaya tercih imkanı sunmak, hemşirelerin

yeni gelişmelere ayak uydurmalarına yardımcı olabilmek amacıyla, kanıtların sistematik olarak sunulduğu kanıta

dayalı klinik uygulama rehberleri ya da diğer adıyla kanıta dayalı rehberler geliştirilmektedir. Artan ileri yaş

nüfusu ile en önemli sağlık sorunlarından biri haline gelen karotis arter hastalığına yönelik günümüzde kabul edilen tedabi yöntemi karotis endarterektomidir. Literatür incelendiğinde hemşirelere yönelik klinik rehberlerin

sayı ve içerik olarak yetersiz kaldığı ve ülkemizde karotis endarterektomi cerrahisi ile ilgili hemşirelere yönelik

bir rehberin olmadığı görülmektedir.

Bu rehberde karotis endarterektomi cerrahisi öncesi, sırası ve sonrası bakım alacak hastalara yönelik; etkili ve bireysel bir şekilde hastayı değerlendirme, klinik olarak önerilen uygulama rehberlerine dayalı, güvenilir ve

bakım verici bir çevrede optimal hemşirelik bakımını planlama, uygulama ve değerlendirme hedefleri

açıklanmaktadır.

Sonuç olarak, damar cerrahisi alanında çalışan tüm hemşirelere karotis endarterektomi cerrahisi öncesi, sırası ve sonrası hasta bakımında yol gösterecek bu rehberin, bakım kalitesini ve hasta memnuniyeti arttırabilmesi

amacıyla kullanılması önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: KAROTİS ENDARTEREKTOMİ, REHBERLER, HEMŞİRELİK BAKIMI

Page 204: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

204

KOCAELİ'DE PM2.5' ÇOK HALKALI AROMATİK HİDROKARBANLARIN SEVİYELERİ

VE SAĞLIK RİSKİ

Sözel Bildiri / Cevre

Suheyla ÖZTÜRK1, Deniz GERÇEK1, İsmail Talih GÜVEN2, Mihriban YILMAZ CİVAN2,

1Kocaeli Üniversitesi, 2Kocaeli University,

kmög

ANAHTAR KELİMELER: PAH, PM2.5, RİSK TAHMİNİ

Page 205: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

205

KONYA İLİNDEKİ BAZI KAMU VE ÖZEL HASTANELERDEKİ HASTALARDAN İZOLE

EDİLEN KLEBSIELLA PNEUMONIAE SUŞLARININ İZOLE EDİLDİKLERİ YERLERE

GÖRE DAĞILIMI

Sözel Bildiri / Saglik

İHSAN OBALI1, AHMET UYSAL2, EMİNE ARSLAN1,

1Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA, TÜRKİYE, 2Selçuk Üniversitesi, Sağlık

Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Tıbbi Laboratuvar Bölümü, KONYA, TÜRKİYE,

Bu çalışmada, Konya ilindeki çeşitli hastanelerin mikrobiyoloji laboratuvarlarından elde edilen Klebsiella

Pneumoniae (K. pneumoniae) suşlarının izole edildikleri yerlere göre (idrar, kan, yara, balgam, katater, diğer)

dağılımları ve cinsiyetlerdeki oranlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Hastane laboratuvarlarından, Ocak- Ağustos 2017 tarihleri arasında çeşitli klinik örneklerden (idrar, kan, yara

vb.) izole edilen 192 Klebsiella pneumoniae suşları çalışma materyalini oluşturmuştur. Örneklerin identifikasyonu Vitek 2 (bioMerieux, Fransa) identifikasyon kartları ile yapılmıştır. Hasta bilgileri ve izole

edildiği lokaliteler (İdrar, kan, yara, balgam, katater, diğer ) tablo halinde sunulmuştur.

192 K. pneumoniae suşuna en fazla idrar ve sonra kan numunelerinde rastlanmıştır. Bu süre zarfında, K. pneumoniae suşları Konya’daki hastaneler içinden en çok Meram Eğitim Araştırma Hastanesinde ve en çok da

idrar numunesinden izole edilmiştir. Daha sonra sırasıyla kan ve yara kültür örneklerinden izole edilmiştir.

Bakterilerin izole edildiği ikinci sıradaki hastane Beyhekim Hastanesi olup K. pneumoniae en yaygın idrar

numunesinde rastlanmıştır. Daha sonra sırasıyla kan ve yara kültürlerinde izole edilmiştir. Son olarak Medicana

Hastanesinde yine K. pneumoniae suşları en çok idrar numunesinden izole edilmiştir. Daha sonra ise kan ve yara

kültürlerinde rastlanmıştır. Tüm hastanelerden alınan numunelerin izole edildiği bölgelere ve cinsiyet

dağılımlarına göre hastaların sayısına bakıldığında en çok kadın hastaların idrar örneklerinden izole edildiği

tespit edilmiştir. İkinci sırada erkek hastaların kan numunelerinden izole edildiği belirlenmiştir. Son olarak kadın

hastaların yara ve katater kültürlerinde görülmüştür.

192 Klebsiella pneumoniae suşu tüm hastanelerdeki örneklere göre dağılımına bakıldığında en fazla idrar örneği

ve sonra sırasıyla kan ve yara örneklerinde rastlanmıştır. Bu sonuçlar bize K. pneumoniae bakterisinin en çok

idrarda rastlanması idrar yolu iltihabı hastalıklarına neden olduğunu düşündürmüştür. Daha sonrasında kan

yoluyla tüm vücuda yayılabileceğini ve pek çok hastalığın etkeni olabileceğine işaret etmektedir. Yara

kültürlerinde de hızlı çoğalabildiğini söyleyebiliriz.

ANAHTAR KELİMELER: K.PNEUMONIAE, İZOLAT, DAĞILIM, HASTANE, KONYA

Page 206: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

206

KONYA’DAKİ KADINLARIN ÇALIŞMA DURUMLARINA GÖRE BESİN HAZIRLAMA VE

PİŞİRME UYGULAMALARININ BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Beslenme

Muhammet Ali CEBİRBAY1, Ebru BAYRAK1, Nazan AKTAŞ1,

1SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ BESLENME VE DİYETETİK BÖLÜMÜ,

Çalışma, Konya’daki kadınların besin hazırlama ve pişirme yöntemleri konusundaki uygulamalarını belirlemek

amacıyla planlanmıştır.

Araştırmada tarama modeli kullanılmış olup, örneklemi Konya il merkezinde yaşayan 18-65 yaş arasındaki

kadınlardan olasılıklı örnekleme yöntemiyle seçilen 400 birey oluşturmaktadır. Veriler yüz yüze görüşme tekniği

kullanılarak anket formu aracılığıyla elde edilmiştir. Anket formunda kadınların demografik bilgileri ile sebze,

süt ürünleri, et-yumurta, kuru baklagil ve tahıllara yönelik besin hazırlama ve pişirme uygulamalarının

belirlenmesine ilişkin sorulara yer verilmiştir.

Kadınların 18-29, 30-50 ve 50 yaş ve üzerindeki dağılımı sırasıyla %33.5, %48.8 ve %17.7 olarak bulunmuştur.

Kadınların eğitim durumu; %39.5’i üniversite mezunu, %25’i ilkokul, %20.8’i lise, %9.8’i ortaokul mezunu

olarak belirlenmiştir. Kadınlar meslek gruplarına göre; ev hanımı, memur ve serbest meslekte çalışanlar sırasıyla

% 50, % 29.6 ve % 18.3 olarak ayrılmıştır. Düzenli olarak ev dışında yemek yeme durumları çalışan kadınlarda

%32.5, çalışmayanlarda ise %17.5 olarak bulunmuştur. Çalışan kadınların %53.5’i sebzeleri kendi suyunda veya

az suda pişirirken, çalışmayan kadınlarda bu oran %70 olup; sebzeleri pişirme yöntemleri arasındaki fark anlamlıdır (p<0.05). Çalışan ve çalışmayan kadınların etleri pişirirken en çok tercih ettikleri yöntemin kavurma

olduğu (sırasıyla %42.5 ve %48.5) belirlenmiştir Çalışan kadınların %62'si kuru baklagillerin haşlama suyunu

dökerken, çalışmayan kadınların %62.5'i haşlama suyunu dökmemektedir. Sütlü tatlı yapımında çalışan

kadınların %36.5’i çalışmayanların ise %49.5’i şekeri en son bileşen olarak kullanmaktadır. Çalışan kadınların

%93.5'i, çalışmayanların %91'i tahıl yemeklerinde kavurma işlemini uygulamaktadır.

Kadınların çalışma durumlarına göre besin hazırlama ve pişirme uygulamaları açısından farklılıklar bulunmakla

birlikte, elde edilen sonuçlar besin gruplarına yönelik sağlıklı ve doğru yöntemlerin tercih edilmediğini

göstermektedir. Kadınlara besinlerin satın alınmasından başlayarak hazırlama, pişirme, muhafaza ve servis

aşamalarında sağlıklı uygulamalar hakkında bilgi verilmesi ve bu konuda farkındalığın arttırılması

gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: BESİN HAZIRLAMA, PİŞİRME YÖNTEMLERİ, KONYA, KADIN

Page 207: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

207

KRİYOJEL TAŞIYICIYA İMMOBİLİZE EDİLMİŞ LAKKAZ ENZİMİ İLE BOYAR

MADDE RENKSİZLEŞTİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Rukiye YAVAŞER1, Arife Alev KARAGÖZLER1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Biyokimya Anabilim Dalı,

Tekstil endüstrisinde kullanılan boyar maddeler genellikle aromatik organik yapılı bileşiklerdir. Bu boyar

maddeler ışığa, biyolojik degradasyona, ozona ve diğer parçalayıcı etkenlere karşı dayanıklıdırlar. Yüksek

Biyolojik Oksijen İhtiyacı (BOİ) ve Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ)’na sahip; krom, kobalt, nikel, bakır gibi

ağır metal içeren bu kimyasalların çevreye doğrudan salınması kaygı oluşturmaktadır. Geleneksel atık su arıtma

yöntemleri, boyar madde giderimi konusunda yetersiz kaldığından bu konudaki çalışmalara hız kazandırılmaya

ve çeşitli fiziksel, kimyasal ve biyolojik yöntemler geliştirilmeye çalışılmaktadır.

Birçok substratı okside edebilme yeteneği ile biyoteknolojide yüksek uygulama potansiyeline sahip olan lakkaz

enzimi, boyar maddelerin renginin giderilmesi veya atık suların arıtımı gibi alanlarda uygulama bulan bir

oksidoredüktazdır. Bu çalışmada Trametes versicolor kaynaklı lakkaz enzimi, kriyojelasyon tekniği ile üretilen ve epoksi grupları ile fonksiyonelleştirilen poliakrilamid-aljinat temelli kriyojellere kovalent olarak immobilize

edilmiştir. Tekstil endüstrisinde kullanılan, farklı molekül yapısında ve farklı renklerdeki Congo Red, Trypan

Blue, Sunset Yellow FCF, Fast Green FCF ve Chlorazol Black boyar maddelerinin immobilize lakkaz enzimi

kullanılarak renksizleştirilmeleri incelenmiştir.

Üretilen kriyojelin yüzey morfolojisi SEM tekniği ile görüntülenmiş ve gözenekli bir yapıda olduğu

belirlenmiştir. Yüzey alanı BET tekniği ile 6.6 m2/g olarak belirlenmiş, FTIR spektrumundan kriyojel yapısına

giren fonksiyonel gruplar saptanmıştır. Kriyojellerin bir gramı başına optimum koşullarda (0.1 M pH 3.0 sitrat-

fosfat tamponu, 25°C, 120 dk) 68.7 mg lakkaz immobilize edilmiş ve enzimin kriyojele kovalent olarak

bağlandığı EDX ölçümleri ile belirlenmiştir. Congo Red, Trypan Blue, Sunset Yellow FCF, Fast Green FCF ve

Chlorazol Black boyar maddelerinin immobilize lakkaz enzimi tarafından renksizleştirilmeleri zamana bağlı

olarak incelenmiştir. Her bir boyar maddenin 0.05 mg/mL derişimindeki çözeltileri kriyojellerden sürekli

sistemde geçirilmiş ve her 30 dakika sonunda UV-Vis spektrumları alınarak renksizleşme reaksiyonu takip

edilmiştir. Zamanla azalan absorbans değerleri boyar madde gideriminin gerçekleştiğini göstermiştir.

Trypan Blue, Fast Green FCF ve Sunset Yellow FCF boyalarını içeren çözeltiler yaklaşık % 85-95 oranında

renksizleştirilirken, Congo Red ve Chlorazol Black boya çözeltileri daha düşük oranda (~%75)

renksizleştirilmiştir. Bu tür tekrar kullanılabilen ve kararlı yapıda olan enzim temelli sistemlerin, çevre dostu bir

yaklaşımla boyar madde giderimi sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışma ADÜ-BAP tarafından FEF-15024

nolu proje olarak desteklenmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: KRİYOJEL, İMMOBİLİZASYON, LAKKAZ, BOYAR MADDE

RENKSİZLEŞTİRİLMESİ

Page 208: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

208

KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ OLAN HASTALARDA TEDAVİYE UYUMLA İLİŞKİLİ

FAKTÖRLER: ANKSİYETE, DEPRESYON, HASTALIK ALGISI

Sözel Bildiri / Saglik

Zeynep GÜNEŞ1, Dilek ACAR2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, 2Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu araştırma, kronik böbrek yetmezliği olan, hemodiyaliz tedavisi uygulanan hastaların tedaviye uyum

düzeylerinin belirlenmesi, anksiyete, depresyon ve hastalık algısı ile tedaviye uyum arasındaki ilişkinin

değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.

Yöntem: Bu çalışmaya, diyaliz merkezlerinde tedavi alan 236 hasta katılmıştır. Veriler“Tanıtıcı Özellikler Bilgi

Formu, Diyaliz Diyet ve Sıvı Kısıtlamasına Uyumsuzluk Ölçeği, Morisky 8-Maddeli İlaca Uyum Anketi, Beck

Depresyon Envanteri, Beck Anksiyete Envanteri, Kısa Form Hastalık Algısı Ölçeği” kullanılarak elde edilmiştir

Katılımcıların yaş ortalaması 61.27 (±14.09)’ dir. Katılımcıların %53.8’ inin erkek, %84.3’ ünün evli ve %64.8’

inin ilköğretim mezunu olduğu belirlenmiştir. Hastaların %36.4’ ünün diyetine, %37.3’ ünün sıvı kısıtlamasına,

%50.8’ inin ilaç tedavisine uyum sağladığı belirlenmiştir. Kadınlar erkeklere, hastanede tedavi alanlar özel

merkezlere, hastalık yönetimi hakkında bilgisi olanlar olmayanlara, sağlık personeli ile yeterli iletişime sahip

olanlar olmayanlara göre tedavi rejimine anlamlı düzeyde uyum sağlamaktadırlar. Anksiyete ve depresyon

düzeyi arttıkça tedavi rejimine uyum azalmaktadır. Hastalık algısı alt boyutlarından kişisel kontrol, tedavi yararı,

hastalığı anlama algısı tedavi rejimine uyumu etkilemektedir.

: Olumlu hastalık algısı tedaviye uyumu olumlu etkilerken, anksiyete, depresyon olumsuz etkilemektedir

ANAHTAR KELİMELER: HASTALIK ALGISI, ANKSİYETE, DEPRESYON, TEDAVİYE UYUM,

KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ,

Page 209: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

209

KSİLANAZ İNHİBİTÖRLERİ VE EKMEK ÜRETİMİNDEKİ ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Gida

Burak ALTINEL1, Kübra TULUK1,

1Ege Üniversitesi,

Bu derlemenin amacı; tahıllarda bulunan doğal ksilanaz inhibitörleri hakkında literatürdeki mevcut çalışmaları

inceleyerek derlemektir.

Tahıllarda bulunan ksilanaz inhibitörü proteinlerin varlığı ilk olarak buğday ununda ve 1997 yılında tespit

edilmiştir (Debyser, Derdelinckx, & Delcour, 1997, ss. 153–156). Takip eden yıllarda yapılan çalışmalar

sonucunda günümüzde, üç farklı ksilanaz inhibitor sınıfının varlığı bilinmektedir. Bunlar; Triticum aestivum

ksilanaz inhibitörü (TAXI-Triticum aestivum Xylanase Inhibitor), ksilanaz inhibe edici protein (XIP-Xylanase

Inhibitor Protein) ve taumatin (Thaumatococcus daniellii bitkisinin tohumlarından elde edilen tatlı özelliklerdeki

protein) benzeri ksilanaz inhibitörüdür (TLXI-Thaumatin Like Xylanase Inhibitor) (Dornez vd., 2010, ss. 246).

Ekmek üretiminde yaygın olarak kullanılan ksilanazların etkisini sınırlayan veya engelleyen önemli faktörlerden

bir tanesi de farklı tahılların doğal yapısında bulunan ve TAXI, XIP, TLXI adları ile anılan farklı özelliklerdeki

ksilanaz inhibitörleridir. Çavdarda bulunan ve SCXI-I, SCXI-II, SCXI-III, SCXI-IV adları ile anılan izo-

inhibitörlerin, arpada bulunan ve HVXI adıyla anılan inhibitörün, buğdayda bulunan TAXI ksilanaz inhibitörleri

ile benzer özellik ve etki mekanizmasına sahip oldukları belirlenmiştir. TAXI ksilanaz inhibitörlerinin GH11

ailesine ait ksilanazlar üzerinde etkili olduğu ancak GH10 ailesine ait ksilanazlar üzerinde etkili olmadığı, XIP

ksilanaz inhibitörlerinin ise GH10 ve GH11 ailelerine ait fungal ksilanazlar üzerinde etkili olduğu belirtilmiştir.

Ksilanaz inhibitörlerinin bu etkileri sebebiyle ve ksilanaz enziminden beklenen faydanın sağlanması amacıyla, ekmek üretiminde daha fazla miktarda ksilanaz kullanılması önerilebilir. Ancak bu durum, üretim maliyetinin

artmasına sebep olacaktır. Diğer taraftan, ksilanaz inhibitörlerinin varlığı ile arabinoksilanların aşırı hidrolizinin

engellemesinin ekmek üretiminde fayda sağlayabileceği de dikkate alınması gereken bir durumdur. Bu

sebeplerle, doğal ksilanaz inhibitörlerine karşı dirençli ksilanazların üretimi konusunda ve üretilecek yeni

enzimlerin ekmek üretimindeki etkilerinin belirlenmesi konusunda yapılacak kapsamlı çalışmalar bilimsel ve

endüstriyel açıdan önem teşkil etmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: KSİLANAZ ENZİMİ, TAXI KSİLANAZ İNHİBİTÖRÜ, XIP KSİLANAZ

İNHİBİTÖRÜ, TLXI KSİLANAZ İNHİBİTÖRÜ, EKMEK ÜRETİMİ

Page 210: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

210

KURUTULMUŞ IHLAMUR ÇİÇEKLERİNİN DEĞİŞİK ÇÖZÜCÜLERDEKİ

EKSTRAKTLARININ BAZI GIDA PATOJENLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN DİSK

DİFÜZYON METODU İLE BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Gida

Gökhan AKARCA1,

1Afyon Kocatepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü,

Ihlamur; Tiliaceae familyasına ait çoğunluğu ağaç, bazen de boylu çalı halinde, kışın yaprağını döken, odunsu

bir bitkidir. Daha çok çiçekleri olmak üzere, çiçek durumunun orta damarından çıktığı brakteler de çiçekler ile birlikte drog olarak kullanılmaktadır. Ihlamur; şeker, yağ, kateşin ve gallik asit, tanin, polifenolik bileşikler,

organik asit, mineral tuz, amino asit, vitamin ve uçucu yağ gibi birçok farklı molekülleri içerir. Etken bileşikleri:

Müsilaj (T. plathyphyllos %6.5, T. rubra %6.2, T.tomentosa %7.2); flavonlar, özellikle kempferol ve kersetin

türevleri; %2 civarında tanen ve lökoantosiyanidin ;% 0.02-0.1 oranında uçucu yağ taşımaktadır. Bu çalışmada

ıhlamur bitkisinin çiçeklerinin toplanıp kurutularak, farklı çözücüler içerisinde (Etanol, Metanol, Aseton,

Kloroform ve Distile Su) ekstraklarının çıkartılması bu ekstrakların bazı gıda patojenleri üzerindeki

antibakteriyel etkisinin disk difüzyon metodu ile belirlenmesi amaçlanmıştır.

Araştıma sonucunda; en fazla etki 20 mm dilusyon çapı ile Staphylococcus aureus karşı distile su içerisinde

çıkartılan ekstrakta gözlenirken, bunu 19 mm dilusyon çapı Enterococcus faecalis ve 18 mm lik zon çapları ile

Escherichia coli ve Salmonella Typhi ‘ye karşı yine distile su içerisinde çıkartılan ekstraklarda gözlenmiştir.

Elde edilen sonuçlar Eucast, CLSI ve Ulusal Mikrobiyoloji laboratuvarlarının referans değerleri ile

kıyaslandığında; dört patojenin de ıhlamur çiçeğinin distile su ekstraktına karşı duyarlı olduğu belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: IHLAMUR, EKSTRAKT, GIDA PATOJENİ, DİSK-DİFÜZYON,

ANTİMİKROBİYAL

Page 211: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

211

KÜLTÜR KOŞULLARINDA ASYA KEDİ BALIĞI (PANGASİUS HYPOPHTHALMUS) VE

AVRUPA YILAN BALIKLARINDA (ANGUİLLA ANGUİLLA) MEYDANA GELEN

SÜPERSATÜRASYON VAKASI

Sözel Bildiri / Tarim

Sema MİDİLLİ1, Mehmet GÜLER1, Deniz ÇOBAN1,

1Adü Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü,

Çalışmada kültür koşullarında beslenen Asya kedi balığı ve Avrupa yılan balıklarında karşılaşılan

süpersaturasyon vakasının dokulardaki olumsuz etkisinin histolojik yöntemle ortaya koyulması amaçlanmıştır.

Her bir gazın çözünürlüğü, o gazın kütlesi, atmosferdeki kısmi basıncı, sıcaklık ve diğer çeşitli etkenlere bağlı

olarak belirlenir. Canlıların yaşam kaynaklarından oksijen (% 21), atmosferdeki azotun (% 79) kısmi basıncının

sadece dörtte birine sahip olurken, uygun koşullarda azotun iki katı olarak çözünür. Bu nedenle, sudaki oksijen

(% 35) nitrojen formunda kendine kıyasla bir buçuk katı kadardır (% 65). Bu durumda uygun basınç ve sıcaklıkta su içerisinde çözünebilen gazların süpersature olması balıklarda gaz baloncuklarının yol açtığı çeşitli

dolaşım problemlerine yol açarak organlarda dejenerasyonlara, bu durumun iyileştirilememesi ise ölümlere yol

açmaktadır. Bu vakada, Ekim 2016’da suyun gaz süpersaturasyonu sonucu yeni öldüğü tespit edilen 44,88 gr ile

62,91 gr arasında 5 adet yetişkin Asya kedi balığı (Pangasius hypophthalmus) ve 22,1 gr ile 64,6 gr arasında 6

adet genç Avrupa yılan balığıyla (Anguilla anguilla) çalışılmıştır. Üretim tankları 1 ton hacimli kare şeklindedir.

Su yaklaşık 60-80 metre derinlikten çıkarılarak hydro-cyclon tipi kaba filtreden geçirilmektedir. Vakanın

gerçekleştiği Ekim ayı için su sıcaklığı yaklaşık olarak 18,5°C, debisi 0,25 L/sn, çözünmüş oksijen değeri 8mg/l,

oksijen saturasyonu %89 olarak kaydedilmiştir.

Klinik bulgularda balıklar yüzeyde ağızları açık ve hava keseleri şiş şekilde ölü bulunmuştur. Makroskobik

bulgularda kedi balıklarında solungaçlar anemik, iç organlar arasında özellikle mide ve bağırsaklarda hava

kabarcıkları izlenmiştir. Mikroskobik bulgularda solungaçlarda lameller yapışmalar izlenmiştir. Karaciğer

hepatositlerinde hafif dejenerasyon, karaciğer ve dalak hiperemik, böbrekler hem hiperemik hem de tübüllerde

dejenerasyonlar kaydedilmiştir. Yılan balıklarında makroskobik olarak solungaçlar kanlı ve hava kabarcıklı, iç

organları saran damarlarda, mide ve böbreklerde hava kabarcıkları izlenmiştir. Mikroskobik bulgularda

solungaçların sekonder filament epitellerinde kalkmalar, ödem ve bazı lamellerde yapışma derecesinde hiperplazi dikkat çekicidir. Dalaklar hiperemik ve melanomakrofaj odaklarında hafif artış, barsak lümeni

hiperemik ve villuslar dejeneratif olarak kaydedilmiştir.

Tank sistemlerinde kullanılan suyun yer altından yüksek debi ile alınması ve yeterince havalandırılmaması

sonucunda süpersatürasyon vakaları meydana gelebilmektedir. Bu sebeple üretim tanklarının ana su girişine uygun yer altından çıktıktan sonra suyun havalandırılarak gaz doygunluğunun düzenlenmesi ya da bu mümkün

değilse her bir üretim tankının başına su girişine saturasyon kolonlarının konularak suyun gaz doygunluğunun

artırımının sağlanması gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: SÜPERSATURASYON, ASYA KEDİ BALIĞI, AVRUPA YILAN BALIĞI,

HİSTOLOJİ

Page 212: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

212

KÜTAHYA'DA SATIŞA SUNULAN HAZIR ÇORBALARDA MİKROBİYOLOJİK

KALİTENİN BELİRLENMESİ/DETERMİNATİON OF MİCROBİOLOGİCAL QUALİTY İN

İNSTANT SOUPS MARKETED İN KUTAHYA

Sözel Bildiri / Gida

Aysel GÜLBANDILAR1,

1Dumlupınar Ünv. Altıntaş MYO,

Bu çalışmada Kütahya piyasasında satışa sunulan 3 çorba firmasının ortak üç çeşidi araştırma materyali olarak

belirlenmiştir. Sıcak su içerisinde çözünebilen domates, yayla, tarhana çorbaları mikrobiyolojik açıdan

incelenenecektir.

Her türden beş adet çorba alınacaktır. Bu örneklerde toplam mezofilik aerobik bakteri (TMAB), küf, maya,

Staphylococcus aureus koliform grubu mikroorganizmalar belirlenerek, bu değerlerin Türk Gıda Kodeksi'ne

uygunluğu araştırılacaktır.

Hazır çorbalardan izole edilecek olan bakteriler üzerine Vankomycin, Levofloxasin and Cefepime antibiyotik

inhibisyon zonlarının etkisi incelenecektir.

ANAHTAR KELİMELER: HAZIR TOZ ÇORBA, ANTİMİKROBİYAL DUYARLILIK,

MİKROBİYOLOJİK KALİTE,

Page 213: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

213

LACTATE DEHYDROGENASE ACTIVITY OF EDIBLE DUNG BEETLES AS AN

ASSESSMENT OF CYTOTOXICITY

Sözel Bildiri / Saglik

Özlem ÖZDEMİR TOZLU1, Hasan TÜRKEZ1, Ümit İNCEKARA2,

1Erzurum Teknik Üniversitesi, 2Atatürk Üniversitesi,

Dünyanın birçok bölgesinde geleneksel bir gıda olarak tüketilen böcekler potansiyel bir gıda ve protein

kaynağını temsil etmektedir. Yenilebilir böcekler, insanlar için gerekli olan enerji ve proteini sağlamaktadır.

Ayrıca, bakır, demir, magnezyum, manganez, fosfor, selenyum ve çinko gibi çeşitli mikrobesinlerin yanı sıra

riboflavin, pantotenik asit, biyotin açısından da zengindirler. Ancak, alerjen ve zehirli maddelerin muhtemel

içeriğinden dolayı böcekler bir besin kaynağı olarak tüketilirken dikkatli olunması gerekmektedir. Bu çalışmada, yaygın olarak yenen bir böcek türünün antiproliferatif ve/veya sitotoksik potansiyelini kültürlenmiş insan

periferik lenfosit hücrelerinde araştırmayı amaçladık.

Böcek örneğinin sulu ekstreleri çeşitli konsantrasyonlarda (0–800 mg/L) kültüre alınmış kan hücrelerine 48 saat

süre ile uygulanmıştır. Böcek ekstraktlarının toksisitesini belirlemek için LDH salınımı testi yapılmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, 0-200 mg/L konsantrasyonundaki ekstraktların hücrelerin LDH aktivitesini

değiştirmediğini, 400 mg/L'den daha yüksek konsantrasyonlarda ekstraktların kontrol grubuna göre LDH

seviyesini arttırdığını göstermiştir

Bu gözlemler, bu böcek ekstraktının yüksek konsantrasyonlarda olası toksik etkileri göz önünde bulundurularak

güvenle kullanılabileceğini göstermektedir.

ANAHTAR KELİMELER: YENİLEBİLİR BÖCEKLER, DUNG BÖCEKLERİ, İNSAN LENFOSİT

HÜCRELERİ, LDH ANALİZİ, SİTOTOKSİSİTE

Page 214: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

214

LAKTOBASİLLUS TÜRLERİNİN CLOSTRİDİUM TYROBUTYRİCUM FAM25553

ÜZERİNDE BİYOKORUYUCU OLARAK KULLANILMA POTANSİYELİ

Sözel Bildiri / Gida

BURCU ÖZTÜRK1, ÇİSEM BULUT ALBAYRAK2, ZİBA GÜLEY3, HAYRİYE ŞEBNEM HARSA1,

1İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ, 2ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ, 3ALANYA

ALAADDİN KEYKUBAT ÜNİVERSİTESİ,

Laktik asit bakterileri (LAB) özellikle Laktobasillus türleri patojenik ve çürükçül bakterileri önleyen çeşitli

antimikrobiyal maddeler üretirler. Bu maddeler arasındaki organik asitler, hidrojen peroksit ve bakteriyosinler

önemli rol oynarlar. Peynir önemli bir fermente süt ürünü olup teknolojik peynir üretim sürecinde LAB yer

almaktadır. Clostridium türleri peynirlerin olgunlaşma süresince ciddi kusurlara neden olabilir. Geç şişme kusuru peynir üretiminde en önemli problemlerden birisi olup, Clostridium tyrobutyricum türleri bu problemden

sorumlu olan en temel mikroorganizma olarak bilinir. Sporları peynire işlenecek sütün pastörizasyonu boyunca

canlı kalabilir, daha sonraki süreçte Clostridium’ların peynirdeki gelişimi yoğun gaz üretimi, istenmeyen tat ve

koku oluşumu ile sonuçlanabilir. Antimikrobiyal aktiviteye sahip laktik asit bakterileri (LAB) Clostridium

türlerinin sebep olduğu peynirlerdeki şişme kusurlarını azaltıcı potansiyele sebep olabilirler. Biyokoruyucu

yaklaşımlar bu tip problemlerin çözümlenmesi için geliştrilebilirler ve antiklostridial etkiye sahip LAB bu

problemlerin azaltılmasında kullanılabilirler.

Bu çalışmanın amacı, Kapadokya bölgesi Çömlek peynirlerinden izole edilen (21 izolat) Laktobasillus türlerinin

Clostridium tyrobuyricum FAM22553 üzerine antiklostridial aktivitesini belirlemek ve bu antiklostridial

maddelerin yapısını incelemektir.

Antiklostridiyal aktivite hücre içermeyen süzüntüler (CFS) kullanılarak incelenmiştir. CFS elde etmek için

LAB’leri MRS’de büyütülüp hücreler santrifüjle ayrılmıştır. Mikroplaka ve agar disk difüzyon metotları

kullanılarak CFS’lerinin antiklostridial etkilerinin taranması için kullanılmıştır. Antiklostridial maddelerin

kimyasal yapısını incelemek için bazı uygulamalar yapılmıştır. Temel olarak, CFS’lara 80⁰C’de 60,30 ve 10 dk.,

2M NaOH ile nötralizasyon uygulanmıştır. 21 izolat arasından 16 izolat Cl.tyrobutyricum FAM25553 üzerinde

engelleyici etki göstermiştir. Isı muamelesi süresi boyunca antiklostridial maddelerin etkisinde herhangi bir

değişim olmadığından dolayı ısı bu maddelerin aktivitesini etkilememiştir. Fakat engelleyici potansiyele sahip bu

maddeler pH nötralizasyonu sonrası aktivitelerini kaybetmişlerdir. Bu sonuçlarda göstermektedir ki CFS’ların

antiklostridiyal etkileri LAB’nin pH’yı düşürme kapasiteleri ve ürettikleri organik asitlerle yakından ilgilidir.

Hücre içermeyen süzüntülerin antiklostridiyal madde olarak peynir üretiminde kullanılması ilginç bir strateji

olabilir. Bu sonuçlar göstermiştir ki, peynir orijinli LAB türleri peynir kusurlarıyla ilişkili zararlı

mikroorganizmaların engellenmesi için değerli potansiyele sahiptir ve böylece biyokoruyucu amaçlar için

önerilebilirler.

ANAHTAR KELİMELER: LAKTOBASİLLUS,CLOSTRİDİUM TYROBUTYRİCUM, BİYOKORUYUCU

Page 215: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

215

LAMP-LFD YÖNTEMİ KULLANILARAK CLAVİBACTER MİCHİGANENSİS SUBSP.

SEPEDONİCUS PATOJENİNİN HIZLI VE HASSAS TANISI

Sözel Bildiri / Tarim

M.Sc. Hasan SAĞCAN1, Doç. Dr. Neslihan TURGUT KARA1,

1İstanbul Üniversitesi,

Bitki hastalıkları, dünya genelinde düşük tarımsal verimliliğin en önemli nedenlerinden biridir. Bitki

patojenlerinin erken tanısı ve tedavisi, patojenlerin yayılmasının ve olası mali kayıpların önlenmesinde kritik

öneme sahiptir. Bitki hastalıklarını tespit edebilmek için yaygın olarak kullanılan laboratuvar bazlı birçok

nükleik asit ve protein tanı yöntemi mevcuttur. Ancak çoğu tanı yönteminin uygulanması için kompleks

cihazlara ve uzman kişilere gereksinim duyulmaktadır. Bu durum, bitki hastalıklarının hızlı ve sahada tanısına yönelik geliştirilecek yöntemlerin önünde engel oluşturmaktadır. İlmiğe dayalı izotermal amplifikasyon (LAMP)

olarak adlandırılan yöntem ile primerlerin tasarım biçimi ve kullanılan Bst DNA polimeraz enzimi nedeniyle

bütün reaksiyon izotermal olarak gerçekleştirilebilmektedir. Bu yöntem kullanılarak, sahada kullanıma uygun

tanı yöntemlerinin gelişmesi mümkün olmaktadır.

Bu çalışmada, LAMP yöntemi ve yanal akışlı test stripleri (LFD) kullanılarak patates halka çürüğü patojeni

Clavibacter michiganensis subsp. Sepedonicus için konvensiyonel ya da gerçek zamanlı PZR’den daha hızlı

tespit sistemi geliştirildi. Ayrıca LAMP ürünlerinin görüntülenmesinde jel elektroforez yöntemi, yanal akışlı test

stripleri ve kolorimetrik LAMP yöntemi kullanıldı.

LAMP reaksiyonu dış ve iç primerler ile Bst polimeraz enzimi kullanılarak gerçekleştirildi. Reaksiyon sıcaklığı

70 °C ve süresi 60 dakika olarak belirlendi. 16-23S rDNA IGS’nin 6 farklı bölgesine spesifik LAMP primerleri

ve prob, PrimerExplorer V5 programı kullanılarak tasarlandı. LFD için Biotin işaretli FIP primeri ve FAM

işaretli prob kullanıldı. Tanı konulması amacıyla kullanılması gereken en düşük DNA miktarının ya da diğer bir

deyişle yöntemin hassasiyetinin 10 pg/µl DNA olduğu belirlendi. Süre ve kullanım kolaylığı açısından yanal

akışlı test stripleri ve kolorimetrik LAMP yönteminin, saha çalışmalarına daha uygun olduğu sonucuna varıldı.

Geliştirilen sistemde, kompleks cihaz veya diğer laboratuvar ekipmanlarına ihtiyaç duyan görüntüleme

yöntemleri kullanılmamaktadır. Sonuç olarak, patates halka çürüğü patojeninin tanısı için yüksek performanslı,

PZR dayalı yöntemlere göre nispeten kısa analiz süresine ve basit kullanıma sahip LAMP-LFD yöntemi

geliştirildi.

ANAHTAR KELİMELER: İLMİĞE DAYALI İZOTERMAL ÇOĞALTMA, CLAVİBACTER

MİCHİGANENSİS SUBSP. SEPEDONİCUS, YANAL AKIŞLI TEST STRİBİ, HASTA BAŞI-YERİNDE

TANI, BİTKİ HASTALIKLARI

Page 216: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

216

LEONARDİTİN HARRAN OVASI KOŞULLARINDA PAMUKTA UYGULANMASININ

TOPRAKTA BULUNAN BAZI ELEMENTLERE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Nesibe Devrim ALMACA1, Abdullah Suat NACAR1, Sibel SÖYLEMEZ1, Müslüm COŞKUN1,

1GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Şanlıurfa,

Bu çalışma ile 2010 -2011 yılları arasında Şanlıurfa Harran Ovası koşullarında TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri)

tarafından üretilen sıvı K-humat ürünlerinin bitkisel üretimde kullanılması olanaklarının araştırılması

amaçlanmıştır.

Leonarditin pamuk bitkisinde verime ve verim unsurlarına etkisini belirlemek için sürdürülen çalışma GAP

Tarımsal Araştırma Enstitüsüne ait deneme alanlarında yürütülmüştür. Denemede pamuk çeşidi olarak

Stoneville-468 kullanılmış olup, tesadüf blokları deneme desenine göre 4 tekrarlamalı olarak kurulmuştur.

Deneme alanına 16 kg/da N ve 7 kg/da P2O5 olarak gübreleme yapılmıştır.

Pamukta toprağa uygulanan leonardit konuları 0 kg/da, 7,5 kg/da, 15 kg/da, 30 kg/da, 60 kg/da, 120 kg/da dır.

Leonarditin pamukta uygulaması verim sonuçları incelendiğinde 2010 yılında 319,52 - 368,57 kg/da arasında

verimler elde edilmiştir. 2011 yılında 344,3 - 556,8 kg/da arasında verimler elde edilmiş dozlar arasında %1

önem seviyesinde farklılık oluşmuştur.

Araştırmada her 2 yılda hasat sonrasında tüm parsellerden 0-20 cm derinliğinde toprak örnekleri alınarak

analizleri yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda topraklar; saturation, pH, EC CaCO3:P2O5 K2O, Organik

Madde, Bakır, Demir, Mangan ve Çinko içeriği yönünden değerlendirilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: HARRAN OVASI, LEONARDİT, PAMUK, TOPRAK, BESİN ELEMENTLERİ

İÇERİĞİ

Page 217: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

217

MAKRO-OMURGASIZLARIN SU KİRLİLİĞİ TESPİTİNDE KULLANILMASI

Sözel Bildiri / Cevre

Semra KÜÇÜK1,

Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü, 09100 Aydın

[email protected]

Özet:

Su kirliliği günümüzde önemli bir sorun oluşturmaktadır. Endüstriyel, evsel, tarımsal ve madensel faaliyetler

sonucunda oluşan atık sular çevrede en yakın bulunan deniz, göl, akarsu kaynaklarına kısmen veya hiç arıtma

yapılmaksızın deşarj edilmektedir (Marcussen ve ark., 2007). Bu durumda, bu kaynaklarında su kalitesi

bozulmakta ve bular da yaşayan canlıları olumsuz etkilemektedir. Su kaynaklarının su kalitesini belirlemek için

fiziko-kimyasal parametrelerin ölçümleri yapılmaktadır. Fakat, bu ölçümler anlık değerleri göstermektedir. Oysa

ki, su kaynağında yaşayan bentik makroomurgasız çeşitliliğine bakılarak su kalitesi sınıflandırmasının yapıldığı

indeksler (BMWP, ASPT) mevcuttur. Bu konuda yapılmış çalışmalar bulunmaktadır (Kucuk ve Alpbaz, 2008;

Varnosfaderany ve ark., 2010; Lock ve ark., 2011; Zeybek ve ark., 2014).Bu şekilde yapılmış su kalitesi

tespitleri o su kaynağının daha gerçekçi su kalite sınıflandırmasını göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Su Kirliliği, Makro-omurgasız, Su Kalitesi

DETERMİNATİON OF WATER POLLUTİON BY USAGE OF MACROİNVEBRATES

Abstract:

Nowadays, water pollution is an important problem. Waste water from industrial, domestic, agricultural, mineral

activities is discharged to the nearest sea, lake, river sources after particial purification or without purification

(Marcussen ve ark., 2007). In this situation, waterquality becomes worse in that water source and their aquatic

organisms are affected negatively. Physicochemical parameters are measured to determinate water quality in

water sources. However, these water quality values demonstrate only one moment situation. Whereas, there are

indexes (BMWP, ASPT) that classify that source by determination of macroinvertebrate community. There are

some studies about this subject (Kucuk ve Alpbaz, 2008; Varnosfaderany ve ark., 2010; Lock ve ark., 2011;

Zeybek ve ark., 2014). This water quality determination shows a more real classification for that area.

Keywords: Water Pollution, Macroinvertebrate, Water Quality

Page 218: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

218

MAMUN (UPOGEBİA PUSİLLA PETAGNA, 1792) BİREYLERİNDE ET VERİMİNİN

MEVSİMSEL DEĞİŞİMİ

Sözel Bildiri / Tarim

Aysun KÜÇÜKDERMENCİ1, Aynur LÖK1, Ali KIRTIK1, Evrim KURTAY1, Altan LÖK1, Filiz

ÖZTEKİN1,

1Ege Üniversitesi,

İzmir Körfezinden toplanan mamunların et verimini belirlemek

Özet Bu çalışmada, sublitoral kıyısal alanlarda kumlu ve killi yapıya sahip sedimentte yaygın olan Akdeniz

çamur karidesi (Upogebia pusilla), İzmir-Tuzla kıyılarından (İzmir Körfezi) toplanan mamunların mevsimlik

olarak biyometrik ölçümleri değerlendirmeye alınmışve et verimleri belirlenmiştir. Elde edilen veriler sonucunda

dişi bireylerin total boy ortalamaları 49,91±2,93 mm ile 52,31±1,78 mm arasında, karapas boy ortalamaları ise

16,03±0,61 mm ile 17,59±0,78 mm arasında değişim göstermiştir. Et verimi en yüksek %14,49±0,71 ile

ilkbaharda hesaplanmıştır. Erkek bireylerin ise yıllık total boy ve karapas boy ortalamaları 51,80±2,31 mm

17,29±0,74 mm, ağırlık en yüksek 2,63±0,37 g olarak ölçülmüştür. Erkek bireylerde en yüksek et verimi yaz

mevsiminde % 19,31±0,83 olarak hesaplanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: MAMUN, UPOGEBİA PUSİLLA, ET VERİMİ, İZMİR KÖRFEZİ

Page 219: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

219

MARMARA DENİZİ’NDE İSTİLACI TÜR OLARAK YAYILIM GÖSTEREN RUDİTAPES

PHİLİPPİNARUM’UN MOLEKÜLER YÖNTEMLE TESPİTİ

Sözel Bildiri / Tarim

Emel ÖZCAN GÖKÇEK1, Sefa ACARLI2, Bilge KARAHAN1, Pervin VURAL2, Evren KOBAN

BAŞTANLAR1, Raziye IŞIK3,

1Ege Üniversitesi, 2Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, 3Namık Kemal Üniversitesi,

Marmara deniz ekosistemi içinde dört adet istilacı çift kabuklu yumuşakça türü (Crassostrea gigas, Anadara

inaequivalvis, Mya arenaria ve Ruditapes philipinarium) gün geçtikçe artan bir yayılım göstermektedir. Bir çift

kabuklu türü olan Manila kum midyesi (Ruditapes philippinarum)’de bu türlerden biri olup, yerli tür olan

Ruditapes decussatus’un habitatına giriş yapmış durumdadır. Her iki tür de hem avcılık hem de akuakültür açısından önemli bir yere sahiptir. Yerli türün habitatına olan etkilerinin ortaya konması için istilacı türün

yayılımının ve iki tür arasındaki etkileşimlerin tespit edilmesi gerekmektedir. Fakat her iki türün morfolojik

benzerlikleri ve sahip oldukları plastisite yüzünden morfometrik yöntemlerle tanımlanmalarında zorluklarla

karşılaşılmaktadır. Bu çalışmada; iki türün yayılımı ve etkileşimini araştırmak için belirlenmiş Marmara’daki 5

istasyondan (Çardak, İzmit, Florya, Marmara Ereğlisi ve Mamun) örnekleme yapılarak; ayrımlamada türe özgü

sonuç veren 2 adet moleküler belirteçten (ITS2 ve 5SrDNA) yararlanılması amaçlanmıştır.

Marmara Denizin’den morfolojik olarak tanımlanarak örneklenen toplam 110 adet kum midyesinin moleküler

analizi ITS2 ve 5SrDNA genetik belirteçleri yardımıyla yapılmıştır. PZR analizi sonucunda, ITS2 bölgesi için;

29 birey R. decussatus’a özgü 482 bp ve 80 bireyse R. philippinarum’a özgü 565 bp uzunluğunda bant vermiştir.

5SrDNA bölgesi için; 25 birey R. Decussatus’a özgü 593 bp ve 83 birey R.philippinarium’a özgü 526 bp

uzunluğunda bant vermişlerdir. Yapılan analizlere göre Çardak istasyonunda her iki türe rastlanırken İzmit,

Florya, Marmara Ereğlisi ve Mamun’da sadece R. philippinarum’a rastlanmıştır. Çardak istasyonunda 2 bireyde

ise 5SrDNA bölgesi için her iki bantın varlığı tespit edilmiştir.

İstilacı tür olan Manila kum midyesinin Marmara denizindeki varlığı genetik belirteçlerle ortaya konmuştur.

Yerli kum midyesi yataklarının, istilacı türle olası etkileşimlerden (hibritleşme vb.) korunması için

R.philippinarum’un sularımızdaki yayılımının kısıtlanması gerekmektedir. Ayrıca anaç stoklarının korunması

sürdürülebilir üretimi için de çok önemli bir konudur. Çalışma TÜBİTAK 114O356 no’lu projeden

desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: RUDİTAPES PHİLİPPİNARUM, RUDİTAPES DECUSSATUS, İSTİLACI

TÜR, ITS2, 5SRDNA

Page 220: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

220

MARUL İRİ DAMAR HASTALIĞI (LETTUCE BİG VEİN DİSEASE, LBVD)’NIN

SAPTANMASI VE KARAKTERİZASYONU

Sözel Bildiri / Tarim

Havva Nur SAĞLAM 1, Muharrem Arap KAMBEROĞLU1,

1Çukurova Üniversitesi,

Bu çalışma, 2015- 2017 yılları arasında sonbahar ve kış aylarında, Adana ve Mersin illerinde yaygın olarak

marul yetiştiriciliği yapılan alanlarda, Marul iri damar hastalığı (Lettuce big-vein disease, LBVD)’nın

saptanması, bu hastalığa neden olan virüs veya virüs kompleksinin belirlenmesi (MiLBVV (ve/veya LBVaV) ve

bu etmenlerin karakterizasyonu amacıyla yürütülmüştür.

Bu çalışma, 2015- 2017 yılları arasında sonbahar ve kış aylarında, Adana ve Mersin illerinde yaygın olarak

marul yetiştiriciliği yapılan alanlarda, Marul iri damar hastalığı (Lettuce big-vein disease, LBVD)’nın

saptanması, bu hastalığa neden olan virüs veya virüs kompleksinin belirlenmesi (MiLBVV (ve/veya LBVaV) ve

bu etmenlerin karakterizasyonu amacıyla yürütülmüştür. Arazi çıkışlarında, simptomatolojik olarak LBVD ile

enfekteli olduğundan şüphelenilen toplam 160 adet marul bitkisinden örnekleme yapılmıştır. ELISA testleri sonucunda, 52 marul örneği MiLBVV ile enfekteli bulunmuştur. LBVD’ye sebep olan etmenlerin belirlenmesi

amacıyla, MiLBVV (MiLBVV(1); MiLBVV(2)) ve LBVaV (VP-248;VP-249)’ye spesifik primer çiftleri

kullanılarak yapılan RT-PCR çalışmaları sonucunda, 21 örnekte MiLBVV, 16 örnekte ise, MiLBVV ve LBVaV

karışık enfeksiyonu saptanmıştır. LBVD simptomu gösteren marul bitkilerinde tek başına LBVaV enfeksiyonu

saptanmamıştır. Bu çalışma, tek başına MiLBVV veya MiLBVV+LBVaV karışık enfeksiyonunun LBVD’ye

neden olduğu sonucunu ortaya koymuştur. Moleküler karakterizasyon çalışmaları sonucunda, seçilen

MiLBVV’nin Adana ve Mersin izolatları filogenetik ağaç üzerinde kendi aralarında ayrı birer grup oluştururken,

Adana ilinden, Yakapınar (2-MilBVV 1 E10), Yumurtalık (6-MiLBVV 1 G10) ve Yüreğir (4-MiLBVV 1 F10)

izolatları, Arjantin ve İran izolatları ile Mersin ilinden Yenice 1 (11-MiLBVV 2 H10) ve Yenice 2 (12-MiLBVV

2 E11) izolatları ise, Hollanda ve Mısır izolatları ile aynı grupta yer almışlardır. Bunun yanında, LBVaV’nın

Yüreğir izolatı (4-VP 248 A12), Suudi Arabistan, Avustralya, Hollanda, İngiltere ve ABD izolatları ile benzerlik

göstermiştir.

ANAHTAR KELİMELER: MARUL, LBVD, DAS-ELISA, RT-PCR, DİZİ ANALİZİ

Page 221: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

221

MEKANİK VENTİLASYON DESTEĞİNDEKİ HASTALARDA AĞIZ BAKIMI

UYGULAMALARI

Sözel Bildiri / Saglik

Sercan ÖZDEMİR1, Gülengün TÜRK1, Duygu ASPALI1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Mekanik ventilasyon desteğindeki hastalarda ağız bakımı uygulamalarının incelenmesi amacıyla yazılan bu

derlemede oral değerlendirme, ağız bakımında kullanılan solüsyon, araç-gereç ve yöntemler ile ağız bakım

sıklığı konusunda güncel literatürde yer alan bilgilere yer verilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: AĞIZ BAKIMI, HEMŞİRELİK, ÖNLEME, MEKANİK VENTİLASYON

Page 222: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

222

MELALEUCA ALTERNİFOLİA (ÇAY YAĞI) ESANSİYEL YAĞI İÇEREN KOLLAGEN

HİDROLİZATI FİLMLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE KARAKTERİZASYONU

Sözel Bildiri / Cevre

Şükrü ÖMÜR1, Buğra OCAK2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, 2Ege Üniversitesi,

Bu çalışmanın amacı, biyopolimer filmlerin kaynağı olarak kolajen hidrolizat kullanarak, çevresel sorunları

azaltmak ve sürdürülebilir bir çözüm sağlamak için biyobozunur filmlerin geliştirilmesidir.

Farklı konsantrasyonlarda (% 0,% 5,% 15 ve% 25 w/w) çay ağacı esansiyel yağı kullanılarak hazırlanan kolajen

hidrolizat filmlerinin renk, şeffaflık, mekanik ve ışık geçirgenliği özellikleri araştırılmıştır.

TTO uygulamasının, kolajen filmlerin suya karşı direncini arttırdığı ve bunların çözünürlüğünü azalttığı

bulunmuştur. Kopma uzaması değerinde ve ışık bariyeri özelliklerinde ise gelişme olduğu gözlenmiştir.

Bu sonuçların tümü, gelişmiş özelliklere sahip kolajen hidrolizat filmleri gibi yeni çevre dostu malzemelerin

geliştirilmesi ve deri ve ambalaj endüstrilerinden kaynaklanan atık kirliliğinin azaltılması için yapılabilecek yeni

araştırmalara yol göstermesi açısından önemlidir.

ANAHTAR KELİMELER: KOLAJEN, MELALEUCA ALTERNİFOLİA, BİYOPOLİMER FİLMLER,

ÇEVRE.

Page 223: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

223

MEME KANSERİNDEN KORUNMADA SEBZE VE MEYVELERİN ROLÜ

Sözel Bildiri / Saglik

Fatma KARTAL1, Gizem HELVACI2, Nurcan YABANCI AYHAN3,

1Gümüşhane Üniversitesi , 2Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, 3Ankara Üniversitesi,

Bu derlemenin amacı literatürde sebze ve meyve tüketiminin meme kanserinin önlenmesindeki rolü ile ilgili

yapılan çalışmaları bir araya getirmektir.

Dünya genelinde en sık teşhis edilen kanser türlerinden biri olan meme kanseri kadınlar arasında kanserler

nedeniyle meydana gelen ölümlerin başlıca nedenidir. Türkiye’de meme kanseri insidansı doğuda 100.000 kişide

20 kişi, batıda ise 100.000 kişide 40-50’dir. Meme kanserinin önlenmesine yönelik beslenme ile ilgili tavsiyeler

sıklıkla alkol, kırmızı et ve hayvansal yağların azaltılmasını, posanın, sebze ve meyvelerin arttırılmasını içerir.

Epidemiyolojik çalışmalar, sebze ve meyve yönünden zengin bir beslenme tarzının beklenen yaşam süresini

uzattığını ve kronik hastalıkların insidans ve prevalansını azaltmada önemli bir yeri olduğunu göstermiştir. Sebze

ve meyveler meme kanserine karşı koruyucu bir faktör olarak ele alınmaktadır. Bu besinler fitosteroller, C ve E

vitaminleri ve beta karoten gibi anti-karsinojenik özellikleri olan maddeleri içerirler. Bunun dışında, tümör hücre

proliferasyonunu azaltarak ve apoptozisi arttırarak tümör ilerlemesini azaltır. Ayrıca meme kanseri riskini

antioksidan kaynakları olarak da azaltabilirler.

Sonuç olarak sebze ve meyvelerden zengin bir diyet, meme kanserine karşı savaşan birçok bileşen içermesi

nedeniyle meme kanseri riskini azaltabilir. Sebze ve meyvelerin meme kanseri riski ile ters yönde ilişkili

olduğunu gösteren çalışmalar olsa da bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: MEME KANSERİ, SEBZE, MEYVE

Page 224: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

224

MERMER OCAĞININ AĞAÇLARIN YETİŞME ORTAMI VERİMLİLİĞİNE OLAN

ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Cevre

Emre KUZUGÜDENLİ1, Hüseyin GÖKTAŞ1, Canpolat KAYA1, Ayhan AKYOL1,

1ISPARTA UYGULAMALI BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ,

Açık ocak işletmeciliği, toprak ve bitki örtüsünün kaldırılması ile gerçekleştirilmektedir. Bitki ve toprak

örtüsünün kaldırılması ve mermer üretimi sonucunda moloz ve toz artıkların ortaya çıkması sonucu canlılar

etkilenmektedir. Bu etki sonucu bitkiler, yaban hayvanları, böcekler ve toprak altı ve üstünde yaşayan

mikroorganizmaların habitatları yok olmakta ve ekosistem bozulabilmektedir. Gerçekleştirilen bu çalışama da

Isparta yöresinde yer alan bir açık mermer ocağının çevresine olan etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Araştırma alanını Isparta yöresinde ki bir Mermer ocağının da içinde yer aldığı karaçam meşcereleri

oluşturmaktadır. Araştırma alanı içersin de benzer yetişme ortamı koşullarına sahip 30 örnek alan seçilmiş ve bu

alanlar içerisinde bonitet endeksini belirlemek için en boylu 4 ağaçta yaş ve boy ölçümleri yapılmıştır. Mermer

ocağının yetişme ortamına olan etkisini belirlemek içinde örnek alanın mermer ocağına olan mesafesi kaydedilmiştir. Gerçekleştirilen istatistiksel analizler sonucunda mermer ocağına olan yatay mesafenin yetişme

ortamının verimliliği üzerinde anlamlı etkisinin olduğu belirlenmiştir (P<0,05).

Başta Isparta olmak üzere mermercilik faaliyetinin yoğun olarak yapıldığı yörelerde çevre ile uyum

çalışmalarının ekosistemi en az etkileyecek şekilde yapılması en uygun yaklaşım olarak belirlenmelidir. Ayrıca maden ocağı işletmeciliğinde açık ocak işletmeciliği yerine yer altı işletmeciliğinin tercih edilmesi, çevreye

etkisinin daha az olması ve görsel kirlilik oluşturmaması açısından tarafımızdan önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ISPARTA, KARAÇAM (PİNUS NİGRA), BONİTET ENDEKSİ

Page 225: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

225

MEYVE SULARI İÇİN ÖNERİLEN TERMAL PASTÖRİZASYON PARAMETRELERİNİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Gida

Sefa IŞIK1, Zeynal TOPALCENGİZ1,

1Muş Alparslan Üniversitesi,

Meyve sularında patojen mikroorganizmaların ısıl işlem ile inaktive edilmesi, minimum zaman ve sıcaklık

koşullarını gerektirmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde meyve suyu pastörizasyon standartları, risk olarak

görülen Şiga toksin üreten Escherichia coli (STEC), Salmonella türleri ve Listeria monocytogenes

popülasyonlarının 5-log indirgenmesini sağlamak için gerekli minimum zaman ve sıcaklık (71°C’de 3 saniye)

göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Standardın yayınlanmasından itibaren ayrıntılı çalışmalar

yayınlanmıştır. Bu bakımdan termal pastörizasyon parametrelerinin doğrulanması önemlidir.

Bu çalışmanın amacı, meyve sularında Şiga toksin üreten Escherichia coli , Salmonella türleri ve L.

monocytogenes’in termal inaktivasyonu için önerilen proses parametrelerinin yeniden hesaplanmasıdır.

Çalışmada, meyve sularında ki hedef patojenler için yayınlanmış termal ölüm parametreleri (D- ve z-değerleri)

detaylı bir literatür taraması ile toparlanmıştır. D-değerlerinin logaritmaları, elma, portakal ve çalışılan tüm

meyve sularında pastörizasyon parametrelerinin yeniden hesaplanması için sıcaklıklara (° C) karşı çizilmiştir.

İstenilen sıcaklıkta (T = 71.1° C) tüm patojenlerin (min) 5-log indirgemesi için gereken zamanı hesaplamak için

lineer regresyon çizgileri (y = mx + n) denklemi 5DT = 5 × antilog (mT + n)'a dönüştürülmüştür. z-değerlerini belirlemek için aynı regresyon çizgilerinin (m) eğimi kullanılmıştır. Hesaplamalarda kullanılan STEC,

Salmonella türleri, ve L. monocytogenes'in D-değerleri elma suyunda 84, 16 ve 8, portakal suyunda 38, 32 ve

24, tüm meyve sularında ise 164, 59 ve 38 olarak belirlenmiştir.

Hesaplamalara göre, tüm patojenlerin 5-log indirgenmesi, sırasıyla elma suyu, portakal suyu ve tüm meyve suları için 8.1, 6.8 ve 6.8'lik bir z-değeri ile 47, 36 ve 48 saniye ısıl işlem gerektirmektedir. Bu değerler önerilen ısıl

işlem süresinin çok üzerindedir. Bu çalışmada sunulan veriler, meyve suları için tavsiye edilen pastörizasyon

parametrelerinin etkinliği hakkında yararlı bilgiler sağlamaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: MEYVE SUYU, PASTÖRİZASYON, PATOJEN MİKROORGANİZMA

Page 226: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

226

MEYVE VE SEBZELERDE PESTİSİT KALINTILARI

Sözel Bildiri / Tarim

İlknur KAPİZ1, Cafer TURGUT1,

1Adnan Menderes Üniversitesi ,

Yaş meyve ve sebzeler hayatımızda oldukça önemlidir. Dünyada ve Türkiye’de tüketim için yaş meyve sebze

önemli bir yere sahiptir ve Türkiye için ihracatta en büyük sıkıntılardan biriside pestisit kalıntılarıdır. Türkiye’de

diğer ülkelere oranla daha az pestisit kullanılmaktadır ancak ülkemizde heterojen bir dağılım olduğu

bilinmektedir. Ürünlerimiz gıda kontrol laboratuvarlarımızda kontrol edilerek ihracata gönderiyor olsa da sebze

ve meyvelerin en fazla yetiştirildiği alanlar yoğun pestisit kullanılan alanlardır. Ürünlerimizin üzerindeki pestisit

kalıntıları insanların sağlığı için çok önemli sorun oluşturduğu gibi ülkemiz ihracatın da önemli engeller

oluşturmaktadır. Rusya ile 2006 yılında başlayan ve halen devam eden yaş meyve ve sebze ihracatı problemleri

ve AB’den zaman zaman geri döndürülen ürünlerimiz buna örnek gösterilebilir. Yapılan bazı çalışmalar, RASFF verileri ve EFSA raporları incelendiğinde meyve ve sebzelerde pestisit kalıntı probleminin olduğu net bir şekilde

görülmektedir. Bu çalışmada da yaş meyve ve sebze üretimindeki pestisit kalıntı çalışmaları ve ihracat sorunları

araştırılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: PESTİSİT, PESTİSİT KALINTILARI, SEBZE, MEYVE, İHRACAT

Page 227: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

227

MISIR GUTASYON SIVISINDA CLOTHIANIDIN KALINTINTISININ KİNETİĞİ - İLK

SONUÇLAR

Sözel Bildiri / Tarim

Cafer TURGUT1, İlknur KAPİZ1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Mısır ülkemizde en yaygın olarak ekimi yapılan tarla bitkilerindendir. İnsan beslenmesinde olduğu gibi hayvan

beslenmesinde de geniş kullanım alanı bulmaktadır. Mısır ekim sırasında ve sonrasında tarlada zararlı ve

hastalıklardan yoğun şekilde etkilenmektedir bunu önlemek için mısır tohumları neonikotinoid grubu ilaçlarla

ilaçlanmaktadır. Bu uygulanan ilaçlar bitkilerin çimlenmesiyle bitkide bitki tarafından taşınmakta ve özellikle

sabahları erken saatlerde gutasyon sıvısına karışmaktadır. Gutasyon sıvısı ise arılarda ciddi ölümlere sebebiyet vermektedir. Bu çalışmada gutasyon sıvısı düzenli olarak toplanmış ve clothianidin analizleri yapılarak arılara

karşı risk durumu belirlenmiştir. Bu çalışmada ilacın konsantrasyonunun zamanla düştüğü fakat tam yok

olmadığı gözlemlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: KALINTI, MISIR, NEONİKOTİNOİDLER

Page 228: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

228

MISIR KOÇANININ BİYOYAKIT POTANSİYELİNİN ARTTIRILMASINI ETKİLEYEN

FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Ece Ümmü DEVECİ1, Çağdaş GÖNEN1,

1Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi,

Tarımsal ve agro endüstriyel atık olarak tanımlanan ve ekonomik değeri çok düşük olan mısır koçanı mısır

üretiminden gelen bir tarımsal atıktır. Bu atığın Lignoselülozik ve selülozik yapısı biyoyakıt üretiminde önemli

bir potansiyele sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre, Türkiye’de 2015 yılında 6,4 milyon

ton mısır üretimi gerçekleşmiştir. Mısır/Koçan oranı 100:18 olduğu düşünüldüğünde, yıllık koçan miktarı 2015

verilerine göre yaklaşık olarak 1,152 milyon tondur. Tarlada kalan mısır koçanı daha çok yakılarak tüketilmektedir. Bilimsel çalışmalarda ise atıksu arıtımı, adsorpsiyon gibi birçok çalışmada kullanılmaktadır. Son

yıllarda biyoyakıt üretiminde tarımsal ve agro-endüstriyel atıklardan sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji

üretebilmek oldukça ilgi görmektedir. Bu çalışmada Plackett–Burman design kullanılarak dört faktörün (zaman,

sıcaklık, mesh, katı dozu ve kimyasal (H2O2)) etkisi gösterilmiştir

Elde edilen verilere göre mısır koçanından üretilen hidrolizatlarda toplam şeker değerinde zaman ve sıcaklık

parametreleri hidrolizatta toplam şeker derişimi üzerine etkisiz iken, katı ve kimyasal dozunun pozitif etki

gösterirken meshin negatif etkili olduğu belirlenmiştir. Hidrolizatta indirgen şeker derişimine sıcaklık ve

kimyasal dozu etkisiz iken, zaman ve katı dozu pozitif etkili iken mesh negatif etkili olarak belirlenmiştir.

Elde edilen bu sonuçlar optimum üretim koşullarının belirlenmesinde önemli rol oynayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: MISIR KOÇANI, PLACKETT-BURMAN, INDİRGEN ŞEKER, TOPLAM

ŞEKER, ÖN İŞLEM, HİDROJEN PEROKSİT.

Page 229: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

229

MİKORİZA AŞILAMASI, FARKLI DOZLARDA MAGNEZYUM VE FOSFOR

UYGULAMALARININ BUĞDAY BİTKİSİNİN GELİŞİMİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Ahmet ALMACA1, Halide YILDIZTEKİN2,

1Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi Ve Bitki Besleme Bölümü, Şanlıurfa, TÜRKİYE , 2Harran

Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Toprak Bilimi Ve Bitki Besleme Anabilim Dalı, Şanlıurfa, TÜRKİYE,

Bu çalışma, mikoriza aşılaması, farklı dozlarda magnezyum ve fosfor dozu uygulamalarının Harran serisi

toprağında yetiştirilen buğday bitkisinin gelişimi ve fosfor alımına etkisini belirlemek amacıyla yürütülmüştür

Araştırma sera koşullarında yürütülmüştür. Buğday çeşidi olarak Fırat-93, mikoriza aşılamasında ise Glomus

mossea kullanılmıştır. Fosfor dozları 0, 3, 6 ve 9 kg P2O5 da-1 ve magnezyum dozları 0, 2.5 ve 5 kg Mg da-1

olarak uygulanmıştır. Fosfor kaynağı olarak triple süper fosfat ve magnezyum kaynağı olarak magnezyum sülfat

kullanılmıştır. Çalışma, faktöriyel tesadüf parselleri deneme deseninde 3 tekerürlü olarak kurulmuştur.

Mikoriza aşılaması yapılan ve 0, 3, 6, 9 kg da-1 P2O5 uygulanan konularda üst aksam ağırlığı 3.15 g bitki-1

olarak en yüksek 6 kg da-1 P2O5 konusunda belirlenmiştir. Mikoriza ve fosfor interaksiyonu istatistiksel açıdan

önemsiz bulunmuştur. Üst aksamda en yüksek fosfor içeriği mikoriza aşılanmış, 9 kg da-1 P2O5 uygulamasında

%0.38 olarak belirlenmiştir.

Mikoriza, fosfor ve magnezyum sülfat uygulamalarında üst aksamda fosfor içeriği değerleri arasındaki

farklılıklar her uygulama kendi içinde değerlendirildiğinde istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur.

Uygulamalarda mikro element içerikleri açısından, çinko dışında önemli farklılık belirlenmemiştir.

ANAHTAR KELİMELER: MİKORİZA, MAGNEZYUM, FOSFOR, BUĞDAY

Page 230: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

230

MİKROALG EKSTRELERİNİN LCMS/MS ÇALIŞMALARINDA FENOLİK BİLEŞİKLER

İÇİN UYGUN STANDARDİZASYON YÖNTEMİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Gida

Alper Baran SÖZMEN1, Dr. Erhan CANBAY2, Prof. Dr. Eser YILDIRIM SÖZMEN2,

1İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ, 2EGE UNİVERSİTESİ,

Son yıllarda gıdalarda fenolik bileşiklerin tayini için diğer cihazlara üstünlükleri nedeniyle "ultra high

performance liquid chromatograpghy mass spectrophotometric" yöntemler önerilmeye başlanmıştır. LC MS/MS

tekniği analiz süresinin kısalığı, daha hassas ölçümler yapılması, düşük miktarlardaki moleküllerin belirlenmesi

gibi avantajlara sahiptir. Su ve gıdalarda fenolik moleküllerin tayini için UHPLC MS/MS cihazı yaygın olarak

kullanılmasına karşılık bugüne kadar alglerin fenolik içeriği tayininde kullanılmadığı görülmüştür. Bu çalışmada amacımız yeşil bir mikroalg olan Chlorella miniata türünün yapısında bulunan fenolik moleküllerin LC MS/MS

ile tayini için uygun koşulların ve özellikle yoğun matris etkisi hesaba katılarak; yöntemin belirlenmesidir.

Alg ekstrelerinde kıyasla daha yüksek konsantrasyonlarda rastlanılmış olan kafeik asit, salisilik asit, trans-

sinamik asit, vanilik asit, siyanidin, kuarsetin ve ellagik asit bileşiklerine ait sonuçlar karşılaştırıldığında görülmüştür ki konvansiyonel standart yöntemi %10-%30 arasında daha düşük sonuçlar göstermiştir bu da

matris etkisinin İnternal ve Eklemeli standart yöntemleri ile azaltıldığının bir göstergesidir. Ek olarak çalışma

boyunca karşılaşılan kromotagramlar da bu iddiayı desteklemekte ve konvansiyonel yöntem ile ölçümlerin düşük

hassasiyete sahip olduğunu göstermektedir. Kullanılan diğer yöntemler olan internal standart ve eklemeli

standart yöntemlerinin karşılaştırması belirleme ve nicelik sınırları karşılaştırılarak yapılmıştır. Bu karşılaştırma

sonucunda internal standart yönteminin daha düşük sınırlar sergilediği dolayısıyla yüksek matris etkisine sahip

ekstrelerde kullanıma daha uygun olduğu gösterilmiştir.

Çalışma sonucunda LCMS/MS prosedürlerinde Konvansiyonel Standardizasyon yönteminin matris etkisi sebebi

ile özellikle matris etkisinin yoğun olduğu alg ekstreleri ya da bitki ekstreleri gibi örneklerde göreceli olarak

düşük bir hassasiyet sergilediği gösterilmiştir. Bu matris etkisinin ortadan kaldırılması ya da zayıflatılması için

İnternal Standardizasyon ya da Eklemeli Standardizasyon yöntemleri önerilmiş ve iki yöntemin arasında bu

çalışma boyunca kullanılan Fenolik Bileşikleri belirlemede İnternal Standart yönteminin daha yüksek hassasiyet

sağladığı saptanmıştır. Fazla sayıda farklı fenolik bileşik taraması yapılacak çalışmalarda farklı fenolik bileşik

grupları için farklı internal standart’ların kullanımının daha hassas ve kesin sonuçlar ortaya çıkaracağı

hesaplanan belirleme ve nicelik sınırları göz önünde bulundurularak söylenebilir.

ANAHTAR KELİMELER: LCMS/MS, FENOLİK BİLEŞİKLER, MİKROALG, STANDARDİZASYON

Page 231: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

231

MUĞLA ‘DA SEYAHAT KAYNAKLI SITMA OLGUSU

Sözel Bildiri / Saglik

Funda SANKUR1, Ayşe Ferhan AKGÜL1,

1Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi,

Muğla'da seyahat kaynaklı sıtma olgusunu sunmaktır.

ANAHTAR KELİMELER: SITMA, SEYAHAT, MUĞLA

Page 232: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

232

MUSLUK SUYU KONSANTRASYONLARINI KULLANARAK BANYOLARDA

TRİHALOMETAN (THM) KONSANTRASYONLARININ MODELLENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Mesut GENİŞOĞLU1, Sait Cemil SOFUOĞLU1,

1İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ,

Dezenfekte edilmiş musluk suyundan kaynaklanan karsinojenik ve toksik trihalomethanların (THM) solunması

nispeten yüksek maruziyet dozlarına sebep olabilmektedir. Ancak, bu bileşiklerin analizlerin zor ve pahalı

olması sebebiyle iç havada konsantrayonları genellikle yayınlanmamıştır. İç havada THM konsantrasyonlarının

tahmin edilmesi için çift-direnç teorisi kullanılabilmektedir. Sıcaklığın yükselmesiyle THM oluşumu

artmaktadır. Bu sebeplerden ötürü musluk suyu konsantrasyonlarını kullanarak iç ortam hava

konasntrasyonlarının belirlenmesi için THM oluşum hızı modeli ve çift-direnç teorisi birleştirilmiştir.

Modellenen ısıtılmış musluk suyu (40 ºC) THM konsantrasyonları musluk suyu (15 ºC) konsantrayonlarından

%7 daha yüksektir. Isıtılmış musluk suyunda ortalama THM konsantrasyonları kloroform, diklorobromometan,

dibromoklorometan ve bromoform için sırasıyla 6.82, 5.78, 4.08, and 0.97 µg/L olduğu tahmin edilmiştir. Bu bileşiklerin banyo iç havasında ortalama konsantrasyonları sırasıyla 40.3 µg/m3, 30.2 µg/m3, 18.2 ve 3.66

µg/m3 olduğu modelleme ile belirlenmiştir.

Modellenen iç hava THM konsantrasyonları solunum yoluyla oluşacak maruziyetlerin önemli seviyelerde

olabileceğini göstermektedir.

ANAHTAR KELİMELER: BANYO, İÇ ORTAM HAVASI, KONSANTRASYON MODELLEME,

MUSLUK SUYU, TRİHALOMETAN

Page 233: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

233

MUTANT ELMA POPÜLASYONUNDA SONBAHAR YAPRAK RENK DEĞİŞİMİ

Sözel Bildiri / Tarim

Ayşe Nilgün ATAY1, Ersin ATAY2, Burak KUNTER3,

1Meyvecilik Araştırma Enstitüsü, Eğirdir/ISPARTA, 2Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Gıda Tarım Ve

Hayvancılık Meslek Yüksekokulu, Bitkisel Ve Hayvansal Üretim Bölümü, Bahçe Tarımı Programı,

Burdur, 3Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sarayköy Nükleer Araştırma Ve Eğitim Merkezi, Ankara,

Elmanında yer aldığı gibi ılıman iklim meyve türlerinde, sonbaharda yapraklara yeşil rengi veren klorofil

parçalanmaya başlar ve yaprak dökümü öncesi renk değişimleri meydana gelmektedir. Sonbaharda görülen bu

farklı yaprak renklerinin basitçe yaprak yaşlanmasının tesadüfi ürünü olmadığı kabul edilmekte ve bu konuda

foto-koruma ve hayvan-bitki etkileşimlerine dayanan farklı hipotezler öne sürülmektedir. Özellikle antosiyanin

kaynaklı kırmızı gibi koyu pigmentli yaprakların koruyucu veya savunma gibi bir işaret taşıdığı

düşünülmektedir. Bu çalışmada, sonbahar renkleri hakkındaki mevcut bilgi birikimini arttırmak ve konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilmek amacıyla ‘Amasya’ elmasında gama ışını uygulaması ile geliştirdiğimiz

mutant popülasyonumuzda (n=375) sonbahar yaprak rengi değişimleri incelenmiştir. Renk kodlamaları her çeşit

veya mutant adayı birey için ayrı ayrı değerlendirilmiştir.

Yapılan değerlendirmeler sonucunda popülasyonun %82’sinin sonbaharda sarı yaprak rengine sahip olduğu ve orijinal ‘Amasya’ elması ile aynı yaprak rengi grubunda yer aldığı belirlenmiştir. ‘Granny Smith’, ‘Crissp Pink’

ve ‘Braeburn’ gibi ticari çeşitlerin sonbaharda yaprak renklerinin ‘Amasya’ elmasına kıyasla oldukça yeşil

kaldığı belirlenmiştir. Popülasyonda yaprak rengi tamamen kırmızı olan birey bulunmadığı tespit edilmiştir.

Ancak oldukça koyu pigmentlere sahip sarı-kırmızı grupta toplam popülasyonun %15’ini oluşturan 58 birey yer

almıştır. Bu gruptaki L* ve ho değerlerindeki azalış, daha yüksek antosiyanin pigmentine sahip olduğunun bir

göstergesidir. Daha net bir polimorfizme sahip oldukları için yaprak rengi farklı mutantlar ile yapılacak sonraki

çalışmalar sonbahardaki bu renk değişimlerinin anlaşılmasında önemli katkılar sağlayabilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: GAMMA IŞINLAMASI, MALUS DOMESTICA, MALUS SLYVESTRIS,

SONBAHAR RENKLERİ

Page 234: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

234

MÜRDÜMÜK-TAHIL KARIŞIMLARININ OT VERİMİ VE KALİTESİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Hanife MUT1, Erdem GÜLÜMSER1, Uğur BAŞARAN2, Medine ÇOPUR DOĞRUSÖZ2,

1Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, 2Bozok Üniversitesi,

The experiment was conducted to investigate hay yield and competetion traits of legumes- cereal intercrops

under two different seed rates and harvest stages in Yozgat, Turkey ecological conditions.

ANAHTAR KELİMELER: KARIŞIK EKİM, MÜRDÜMÜK, TAHIL, VERİM, KALİTE, LER

Page 235: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

235

NAHL DEGRADİNG BACTERİAL CONSORTİA FROM POTATO RHİZOSPHERE AS BİO-

CONTROL AGENTS FOR CONTROLLİNG SOFT ROT OF POTATO

Sözel Bildiri / Tarim

Akhtar HAMEED1, Kashif RİAZ1, Abdul REHMAN1, Nasir Ahmad RAJPUT1, Sohaib SARFRAZ1,

Muhammad Waqar ALAM2, Ghulam MUHAE-UD-DİN3, Taswar AHSAN4, Faizan ALİ1, Nadia LİAQAT1

1DEPARTMENT OF PLANT PATHOLOGY, UNİVERSİTY OF AGRİCULTURE, FAİSALABAD,

PAKİSTAN, 2Institute Of Agricultural Sciences, University Of The Punjab, Lahore, Pakistan, 3Institute Of Plant

Protection, Chinese Academy Of Agricultural Sciences, Beijing China, 4College Of Plant Protection, Shenyang

Agriculture University, China,

TO FIND OUT THE BIO-CONTROL AGENTS USED AS QUORUM QUENCHER FOR CONTROLLING

QUORUM SENSING BASED BACTERIAL INFECTIONS IN THE CROPS

Soft rot of potato caused by Pectobacterium speciesis known to cause considerable worldwide losses in potato

tubers. These bacteria use N-acyl homoserine lactone molecules as quorum sensing signals for the production of

virulence and pathogenicity related enzymes. Several NAHL degrading bacteria were isolated and verified through biosensors based assays using Chromobacterium violeceum CV026 and Agrobacterium

tumifacienceNTLR4. These isolates were then identified through blast searches of their 16S rRNA sequenced

PCR amplified products and found to be belonging to Ochrobactrium, Pseudomonas and Rhodococcus species.A

consortium of these isolates from potato rhizosphere was evaluated under Quorum quenching (QQ) tuber assay

to control the soft rot of potato. Significant results validates the utilization of quorum quenching strategies as

antibiotic free therapies for controlling bacterial infections caused by Pectobacterium species.

isolates were then identified through blast searches of their 16S rRNA sequenced PCR amplified products and

found to be belonging to Ochrobactrium, Pseudomonas and Rhodococcus species.A consortium of these isolates

from potato rhizosphere was evaluated under Quorum quenching (QQ) tuber assay to control the soft rot of

potato. Significant results validates the utilization of quorum quenching strategies as antibiotic free therapies for

controlling bacterial infections caused by Pectobacterium species.

ANAHTAR KELİMELER: PECTOBACTERİUM, NAHL, AGROBACTERİUM TUMİFACİENCE NTLR4,

CV026, QQ

Page 236: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

236

NAR ÇEKİRDEĞİ YAĞININ BİYOAKTİVE SPEKTRUMU

Sözel Bildiri / Saglik

Yusuf SICAK1, Ayşe Elif ERDOĞAN ELİUZ2,

1MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ KÖYCEĞİZ MESLEK YÜKSEKOKULU, 2Mersin Üniversitesi,

Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, Gıda Teknolojileri Bölümü,

Mevcut ilaçların kullanımları ile zamanla vücutta direnç kazanmasıyla hasarlı olan bölgeyi yeterince tedavi

edemeyip bu hasarlı bölgeden oluşabilecek yeni hastalıkların oluşumuna sebebiyet vermesinden dolayı yeni

ajanların keşfedilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda bitkilerden elde edilen ürünlerden hazırlanan

preparatların, terapötik özellikleri ve sınırlı yan etkileri ile uygun bir ikame gibi görünmektedir. Bu çalışma, P.

granatum çekirdeği yağının antioksidan, antikolinesteraz, antimikrobiyal ve tirosinaz aktivitesi çalışılması

amaçlanmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: PUNİCA GRANATUM, ANTİOKSİDAN, ANTİKOLİNESTERAZ,

TİROSİNAZ, ANTİMİKROBİYAL

Page 237: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

237

NEONIKOTINOID TÜRÜ BİR PESTİSİT OLAN CLOTHIANIDIN’İN İLERİ OKSİDASYON

YÖNTEMLERİYLE GİDERİMİ

Sözel Bildiri / Cevre

Gizem Evrim DİLCAN1, Mojca KRALJ2, Polonca TREBSE2, Güray SALİHOĞLU1,

1Uludağ Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 2Ljubljana Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi,

Neonikotinoidler sinirdokular üzerinde etkin olan ve nikotine benzeyen bir pestisit sınıfıdır. Olumsuz ekolojik

etkileri, özellikle balarıları kolonileri üzerindeki ölümcül etkileri ve böcek popülasyonlarındaki azalmayla

bağlantılı olarak kuş kayıpları, neonikotinoid pestisit ailesi içinde bazı türlerin kullanımının Avrupa Birliği’nde

ve ABD’nin bazı eyaletlerinde yasaklanmasına neden olmuştur. Clothianidin, yasaklanmış olan bir neonikotinoid

türü pestisit grubudur. Clothianidin, düşük uçuculuğa sahip, hızlı bir şekilde fotodegresyona uğrayabilen bir pestisit türüdür. Uygulama miktarının % 1.6-28’inin ürün tarafından alındığı, kalan kısmının su ve toprak gibi

çevresel ortamlarda bulunacağı bilinmektedir. Su içindeki akıbeti ışık, pH, sıcaklık, formülasyon ve mikrobiyal

aktiviteye bağlıdır. Yaygın olarak kullanılan bu pestisit türünün giderimi için yapılan araştırmalar sınırlı

düzeydedir. Bu çalışmanın amacı Clothianidin türü pestisit arıtılması için ileri oksidasyon yöntemlerinin etkinliği

araştırmaktır.

Çalışma kapsamında Clothianidin’in UV-A, UV-C stabilitesi, TiO2 destekli fotokatalitik yöntem ve bu yönteme

oksijen ilavesi ile su içerisinde bozunması araştırılmıştır. Clothianidin çözeltisi üzerinde 0-120 dakika arasında

değişen süreler boyunca UV-A, UV-C, UV-A+TiO2 ve UV-A+TiO2+O2 uygulaması yapılarak bozunma süreci

HPLC analizleriyle izlenmiştir. UV- A Stabilite deneylerinde Clothianidin’in sulu çözeltisinin stabil kaldığı,

bozunmaya uğramadığı gözlenmiştir. UV-A + TiO2 uygulamasının %40 oranında bir giderimle sonuçlandığı,

oksijen ilavesiyle ise giderim veriminin artarak %60 düzeyine ulaştığı görülmüştür. UV-C ile 5 dakika gibi kısa

bir sürede %100’e varan bir giderim verimi elde edilmiştir.

Yapılan çalışmalar sonucunda, Clothianidin pestisitinin gideriminde TiO2 ve oksijen ilavesiyle gerçekleştirilen

fotokatalik giderim yönteminin ve özellikle UV-C ışınlarının etkili olduğu görülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: PESTİSİT, İLERİ OKSİDASYON, TİO2, UV-C, UV-A

Page 238: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

238

NİĞDE İLİNDE ARMUT YETİŞTİRİCİLİĞİ

Sözel Bildiri / Tarim

HALİL İBRAHİM OĞUZ1, OSMAN GÖKDOĞAN1, OKTAY ERDOĞAN1,

1NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışma son yıllarda Niğde ilinde artan armut yetiştiriciliğinin durumunu değerlendirmek amacıyla

yapılmıştır.

Çalışmanın materyalini FAO ve TÜİK verileri oluşturmuştur.

Türkiye'nin armut üretimi 472.607 tonla dünya üretiminde 4. sırada yer almaktadır. Dünya armut üretimi

27.345.930 tondur. Bunun yaklaşık %71’ini (19.388.063 ton) Çin tek başına, %2.7’sini (738.770 ton) ABD, %2.6’sını (701928 ton) İtalya, %1.73’ünü (472.250 ton) Türkiye, %1.34’ünüde (366131 ton) İspanya

üretmektedir. Son beş yılda Türkiye’deki armut üretimi 2013 yılında 461826 tondan 2017 yılında 503.004 tona

yükselerek %8.91’lik artış görülmüştür. Niğde ilinde armut üretim miktarı ortalama 3217.6 ton olup, Türkiye

armut üretiminin yaklaşık %1’ini üretmektedir. Türkiye armut üretiminde ağaç başına ortalama verim 43.6

kg/ağaç olup, Niğde ili armut üretiminde ortalama ağaç başına verim ise 63.4 kg/ağaç ortalamasıyla

Türkiye’deki ağaç başına ortalama verimin üzerindedir. Son beş yılda armut dikili alan miktarında yaklaşık %50

oranında artış görülmüştür.

Sonuç olarak son beş yılda Niğde ilinde armut yetiştiriciliğinde kayda değer bir atış sağlanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ARMUT, VERİM, NİĞDE

Page 239: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

239

NİKOTİN PARÇALAYAN PSEUDOMONAS SP. SK5 STRAİNİNİN METABOLİK YOL İZİ

ÜRÜNLERİNİN ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Cevre

Yiğit TERZİ1, Füsun UÇAR1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ,

Tütün atıkları nikotin içerdiği için avrupa birliği komisyonu tarafından toksik atık kategorisine alınmıştır.

Nikotin içerikli atıkların geridönüşüm şirketleri tarafından yok edilmesi gerekmektedir.Bu nedenle tütün atıkları

ekonomik açıdan ekstradan maliyet getirmektedir. Tarımsal alanda oluşturulan nikotin içerikli toksik atıklar,

günümüz biyoteknolojik gelişmeler sayesinde daha çevreci ve ucuz bir şekilde yok edilebilmektedir. Nikotin

parçalayan mikroorganizmalar(bakteri,fungus) sayesinde toksik atıklar yok edilebilmekte yada toksisiteleri azaltılabilmektedir. Ayrıca nikotin parçalayan mikroorganizmalar parçalanma sonunda çeşitli ürünler

oluşturmaktadır. Her mikroorganizma(bakteri,fungus), genus ve tür düzeyinde nikotini farklı şekillerde

parçalayıp farklı ara ürünler oluşturabilmektedir. Nikotinin biyolojik olarak parçalanması sonucunda ortaya

çıkan ara ürünler anti kanser terapisi, aneljezik ilaçların geliştirilmesi, parkinson hastalığı, hipertansiyon ,

merkezi sinir sistemi gibi hastalıklarının tedavisinde kullanılan tıbbi ve zirai ilaçların üretiminde

kullanılmaktadır. Yukarıda belirtilen nedenlerle bu araştırmada nikotini parçalayan çeşitli bakteri türleri izole

edilerek bunların nikotin parçalama yeteneği ve oluşturduğu ara ürünlerin saptanması hedeflenmiştir.

Çalışmada kullanılan örnekler, Ege bölgesinden temin edilip, organizmaların izolasyonu için tütün bitkisinin

ekildiği toprak ve fabrikaların oluşturduğu tütün atığı kullanılmıştır. İzolatların tanısı için fenotipik testler

yapıldıktan sonra, 16s rRNA ve rpoD gen bölgesinin dizi analizi sonuçları, veri tabanlarıyla karşılaştırılarak

genotipik olarakta genus düzeyinde identifikasyon gerçekleştirilmiştir. Tanısı yapılan izolatların nikotin

kullanımının nitel analizi için TLC yöntemi kullanılmıştır. Nikotini parçalayabilen organizmalar içerisinden en

aktif parçalama yeteneğine sahip SK5 straini seçilerek HPLC analizi yapılmıştır. HPLC yöntemiyle parçalanan

nikotin miktarı belirlendikten sonra parçalanma sonrasında oluşan metabolitlerin belirlenmesi için GC-MS cihazı

kullanılmıştır.

16s rRNA ve rpoD gen bölgelerinin sekans analizleri sonucunda, izole edilen organizma Pseudomonas

plecoglossicida, Pseudomonas montelii ve Pseudomonas putida türleriyle %99 oranında benzerlik göstermiştir.

HPLC analizinde SK5 strainin 1,5g/L nikotini 28. Saatte tamemn tükettiği belirlenmiştir. GC-MS sonuçlarında

ise üremenin 24. Saatinde kotinin ve pyridin[3-(3,4dihiydro-2H-pyrrol-5-yl)] ara metabolitlerinin oluştuğu

belirlenmiştir.

Demetilasyon sonucunda Pyridin oluşumu Pseudomoas genusunda nadir görülen bir yan üründür. benzer bir

parçalanma funguslarda da tanımlanmış ancak bir kaç çalışma pseudomonas genusuna ait birkaç türde bu tarz

ürünlerin oluşabileceğine dair veriler bulunmaktadır. Keza kotinin ara ürününe de pseudomoas genusu türleri içerisinde sadece Pseudomonas plecoglossici da yapılan bir çalışmada rapor edilmiştir. Bu çalışamda bulunan

sonuçlar elde edilen izolatın çok güçlü bir oranda Pseudomonas plecoglossici olduğunu düşündürmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: NİKOTİN, GC/MC, HPLC, METABOLİT, PSEUDOMONAS SP.

Page 240: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

240

OBEZİTEDE İNFLAMMASYON VE ENDOPLAZMİK RETİKULUM STRESİNİN ÖNEMİ

Sözel Bildiri / Saglik

Abdullah YALÇIN1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Tarihte nüfusun çok küçük bir azınlığını etkileyen Obezite, içinde bulunduğumuz yüz yılda toplum sağlığını

tehdit eden en önemli hastalıklardan biri olmaya aday duruma gelmiştir. Obezitenin bu şekilde yaygınlaşmasının

ardında yatan nedenler bilimin en önemli konuları arasındadır.

Endüstrüyelleşmenin getirdiği imkanlarla kontrolsüz kalori alımı ve fiziksel aktivite azlığı bu durumu tetikleyen

en onemli faktörler olarak kabul edilmektedir. Obezitenin oluşumunda rol alan biyolojik mekanizmalar, obezite

gelişiminde inflamasyon (Yangı) ve yağ hücrelerinde oluşan stresin rol aldığını açığa çıkartmış, bu yeni bilgiler

ışığında obezitenin tedavisinde etkili olabilecek modern yöntemler için bir yeni umut ışığı açığa çıkmıştır.

Özellikle önemli metabolik dokulardaki (yağ, kas ve karaciğer) düşük seviyede Sistemik enflamasyon yanıtı ve

yine aynı dokularda ortaya çıkan endoplazmik retikulum stresi obezitenin moleküler mekanizmasına ve

patofizyolojisine dair önemli ip uçları vermektedir.

Ortaya çıkartılan bu yeni moleküler bağlantılar obezite tedavisi için yeni tedavi yöntemleri geliştirme çalışmaları

için önemli çalışma alanlarının doğmasını sağlamıştır.

ANAHTAR KELİMELER: OBEZİTE, İNFLAMASYON, ENDOPLAZMIK RETİKULUM STRESS

Page 241: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

241

OKSİTOSİNİN MANDARİN TOHUMLARININ ÇİMLENMESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Zeynel DALKILIÇ1, Gonca GÜNVER DALKILIÇ1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Oksitosin, 9 amino asidin dahil olduğu 20 üyeli halka şeklinde bir yapıdan oluşur .Oksitosin baz dizilimi

çıkartılan ya da sentezlenen ilk polipeptid hormondur. Oksitosin, bitkilerin sürgünlerine ya da gövdelerine

uygulandığı zaman bitki büyümesini düzenleyici madde gibi işlev görmektedir. Sitokinin gibi bitki hormonlarını

uyararak, biyo-kütle artışı ile sonuçlanan hücre bölünmesine neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı,

mandarinde tohum çimlenmesi üzerine oksitosinin etkisini araştırmaktır.

Bitki materyali olarak Citrus deliciosa cv. Bodrum çeşidi kullanılmıştır. Tohumlar sodyum hipoklorit ile yüzey

sterilizasyonu yapılmış ve steril su ile yıkanmıştır. Oksitosin farklı sıvı konsantrasyonlarda (0, 1, 10, 100 μl/ml)

uygulanmıştır. Deneme, her birinde 20 tohum bulunan 5 tekerrürlü ve her uygulama seviyesinde 100’er tohum

ve toplam 400 tohum bulunacak şekilde kurulmuştur. Tohumlar 9 cm çapındaki Petri kaplarına iki kat kurutma

kağıdı üzerine ekilmiş ve 30°C’de karanlıkta bekletilmiştir. Çimlenen tohumlar günlük olarak kayıt edilmiştir.

İlk çimlenen tohuma, tohum ekiminden sonraki 4. günde rastlanmıştır. Tohum ekiminden 16 gün sonra

denemeye son verilmiş ve tohum çimlenme oranı kaydedilmiştir. En yüksek çimlenme oranı (G), ortalama

çimlenme zamanı (MT), çimlenme zamanının varyasyon katsayısı (CVT), ortalama çimlenme oranı (MR),

belirsizlik (U) ve senkronizasyon (Z) çimlenme özellikleri hesaplanmıştır. Değişik oksitosin

konsantrasyonlarının, Bodrum mandarini tohumlarının hiçbir çimlenme özelliğine istatistiki olarak önemli etki

etmediği bulunmuştur. Kullanılan oksitosin dozlerından 0 μl/ml %97.0, 1 μl/ml %89.0, 10 μl/ml %89 ve 100 μl/ml 95 çimlenme oranına sahip olmuştur. Sonuçta, oksitosin Bodrum mandarini tohumlarının çimlenmesini

önemli derecede azaltmamıştır.

Sonraki araştırmalarda, oksitosinin mandarin çöğürlerinin büyüme özellikleri üzerine etkisinin araştırılması

önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: CITRUS DELICIOSA CV. BODRUM MANDARİNİ, OKSİTOSİN, TOHUM

ÇİMLENMESİ

Page 242: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

242

OREM ÖZ BAKIM EKSİKLİĞİ HEMŞİRELİĞİ KURAMINA GÖRE İSKELET

TRAKSİYONU UYGULANAN HASTANIN HEMŞİRELİK BAKIMI: BİR OLGU SUNUMU*

Sözel Bildiri / Saglik

Ezgi TEMEL1, Rahşan ÇAM1, Nurdan GEZER1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Orem’in Öz Bakım Eksikliği Hemşirelik Teorisinin kavramları ve kurama dayalı hemşirelik bakımı iskelet

traksiyonlu vaka örneği ile ilişkilendirilerek açıklaSağlık bakım hizmetlerinin profesyonelleşmesinde sağlığı

korumak ve geliştirmek için hemşirelik teorilerinin rehber olarak kullanılması gerektiği bildirilmektedir.

Hemşirelik teorileri klinik uygulamada hemşirelere yol gösterici olarak doğru ve etkili karar vermenin yanı sıra

klinik araştırmaların sonuçlarını özetlemede, yeni ve öncelikli araştırma konularının belirlenmesinde yarar sağlamaktadır. Orem’in “Öz Bakım Eksikliği Teorisine” göre sağlıklı bireyler bakım gereksinimlerini kendisi

karşılayabilmektedir. Sağlığın bozulması durumunda ise bireylerin kendi kendine karşılayamayacağı

gereksinimler ortaya çıkmaktadır. Traksiyonlu hastalanın iyileşme sürecinin etkili yönetimi, komplikasyonların

önlenmesi için hastanın bakım gereksinimlerinin karşılanması gerekmektedir. İskelet traksiyonu özbakım

gereksinimlerini artıran bir tedavi şeklidir. Tedavi şekli itibariyle iskelet traksiyonu uygulanan hastalar

destekleyici hemşirelik uygulamaları ve iyileşme sürecinde hemşirelerin rehberliğine ihtiyaç duymaktadır. Bu

çalışmada, Orem’in Öz Bakım Eksikliği Hemşirelik Teorisinin kavramları ve kurama dayalı hemşirelik bakımı

iskelet traksiyonlu vaka örneği ile ilişkilendirilerek açıklanması amaçlanmıştır.nması amaçlanmıştır.

Ö bey, 31.01.2018 tarihinde araç içi trafik kazası geçirmiştir. Sağ femur, sağ ayak bileği, sol ayak bileği ve sağ

klavikulasında fraktür saptanan hasta multiple travma tanısıyla izlenmektedir. Olguya cerrahi girişim

uygulanmamış olup sağ alt ekstremiteye 6 kg’lık iskelet traksiyonu uygulanmaktadır.

Hemşirelik süreci içerisinde vakada belirlenen hemşirelik sorunları; öz bakım eksikliği sendromu, akut ağrı,

uyku örüntüsünde bozulma, bilgi eksikliği, fiziksel mobilitede bozulma, deri bütünlüğünde bozulma riski ve aile

içi süreçlerin devamlılığında bozulma olarak belirlenmiştir. Uygulanan hemşirelik bakımı ile; hastada herhangi

bir travma gözlenmedi, hastanın aile sürecindeki değişime ilişkin kendini ifade etmesi sağlandı ve sonucunda

hasta ile eşi kendilerini daha iyi hissettiklerini ifade ettiler. Kişisel hijyenini sağlamaya yönelik çevresel

düzenlemeler desteklendi ve hasta ile yakınlarının soruları yanıtlandı, öz bakımını sağlamada yakınlarıyla

birlikte hastaya destek verildi, hastanın bir günde uyuduğu saat artmış olsa da halen uykusunun bölündüğünü

ifade etti.

Vakamızda Orem’in teorisinde yer alan kavramların değerlendirilmesi sonucunda hastanın çoğu probleminin

çözüldüğü, öz bakımına katılma durumunun arttığı, özgüveninin ve özsaygısının arttığı, kendini daha iyi ifade

edebildiği, ailenin de bakıma katılma isteğinin arttığı gözlenmiştir. Bu nedenle iskelet traksiyonu uygulanan

hastaların bakımında Orem’in Öz Bakım Eksikliği Teorisinin kullanılması önerilebilir.

ANAHTAR KELİMELER: OREM, ÖZ BAKIM, HEMŞİRELİK BAKIMI, İSKELET TRAKSİYONLU

HASTA.

Page 243: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

243

ORGANİK ATIĞIN PH 6.0'DA BİYOLOJİK HİDROJEN ÜRETİM POTANSİYELİNİN

BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Nesrin DURSUN1, Hakki GÜLŞEN2,

1Ardahan Üniversitesi, 2Harran Üniversitesi,

Bu çalışmada soğuk pres çörek otu yağı üretimi yapan üreticilerin, çöpe atmak üzere oldukları atık çörek otu

posaları değerlendirilerek karanlık fermantasyon yöntemi ile hidrojen üretim potansiyeli araştırılmıştır.

Atık çörek otunun, biyolojik hidrojen üretim potansiyelini belirlemek amacıyla 120 mL hacimli laboratuvar

ölçekli kesikli reaktörler tercih edilmiştir. Bu reaktörlerde, alışma evresi tamamlanmış olan sürekli beslemeli

reaktörlerden alınmış aşı (çamur) kullanılmıştır. Ön işlem uygulanmış atık çörek otuna, dekoksiyon ekstraksiyon

yöntemi uygulanarak ekstrakt sıvısı ile çalışılmıştır. Reaktör hacminin dörtte birinde gaz toplanacak şekilde; atık

veya atık ekstrakt sıvısı, aşı (çamur) ve iz elementler (Fang, Li, & Zhang, 2006) kesikli reaktörlere eklenerek 4-5

dakika süre ile azot gazıyla oksijenin ortam içerisinden uzaklaştırılması amaçlanmıştır. 37 0C'de çalkalayıcı

inkübatör aracılığıyla reaktörlerin karışması sağlanmıştır. Atığa ön işlem uygulanmış ve uygulanmamış olmasına göre farklı organik yükleme oranları ve pH 6.0'da çalışılmıştır. Ön işlem uygulanmayan atığın denendiği

çalışmada, iz elementler arıtılmamış musluk suyunda çözünerek reaktöre eklenmiştir. Ön işlem uygulanmış

(ekstrakte edilmiş) atığın denendiği çalışmada ise iz elementler ekstrakt sıvısında çözünerek reaktöre eklenmiştir.

Bu çalışmada, bütün reaktörlerde kurulumu takip eden ilk saatlerde metan ve hidrojen üretimi olmaması bakterilerin ortama alışmasını göstermektedir. Literatürdeki çalışmalarda fazla veya yetersiz organik madde

miktarının hidrojen üretimini olumsuz etkileyeceği bildirilmiştir. Grafiklerden görüldüğü üzere; ön işlem

uygulanmamış atık ve ön işlem uygulanmış atık (ekstrakt sıvısı) çalışmasında organik madde miktarı arttıkça

hidrojen üretimi artmıştır.

Hidrojen üretim yöntemlerinden biri olan karanlık fermantasyon yöntemi ile; atıklar veya atıksular kullanılarak

hidrojen üretimi daha ekonomik duruma getirilebilir. Kesikli reaktörlerde iz element miktarları, pH ve sıcaklık

değerleri aynı tutulup sadece organik madde (ön işlemli ve ön işlemsiz) miktarı değiştirilerek atık çörek otunun

biyolojik hidrojen üretim potansiyeli araştırılmıştır. Bütün reaktörlerde pH 6.0'da biyohidrojen üretimi olduğu

tespit edilmiştir. Ön işlem uygulanmamış atığın, ön işlem uygulanmış atık ekstraktından daha iyi hidrojen üretim

potansiyeline sahip olduğu belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BİYOHİDROJEN, ATIK, ÇÖREK OTU, KESİKLİ REAKTÖR.

Page 244: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

244

ORGANİK VE İNORGANİK GÜBRE UYGULAMALARININ HİDROPONİK ARPA

(HORDEUM VULGARE L. CONV. DİSTİCHON) ÇİMİ MİNERAL MADDE İÇERİKLERİ

ÜZERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Muhammet KARAŞAHİN1,

1Selçuk Üniversitesi,

Bu çalışma organik ve inorganik gübre uygulamalarının hidroponik arpa (Hordeum vulgare L. conv. distichon)

çimi mineral madde içerikleri üzerine etkilerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür.

Araştırma sonuçlarına göre gübre uygulamaları K içerikleri dışında tüm mineral madde (N, P,Ca, Mg, Fe, Cu,

Mn, Zn ve Na) içerikleri üzerine istatistiki olarak etkili olmuş en yüksek değerler her üç (O, İ ve O+İ)

uygulamalardan elde edilmiştir.

Hidroponik arpa çimi, yem rasyonunda Ca:P ve K:(Ca+Mg) oranları dengelenerek yer almalıdır. İnorganik

gübrelerin insan ve çevre sağlığı üzerine olumsuz etkileri dikkate alındığında organik gübre uygulaması tavsiye

edilebilir niteliktedir.

ANAHTAR KELİMELER: ARPA ÇİMİ, GÜBRELEME, HİDROPONİK, MİNERAL MADDE

Page 245: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

245

OTOPARK TOZ ÖRNEKLERİNDE PAH SEVİYELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

Demet ARSLANBAŞ1, Hepsen Bahar AKYILDIZ1, cansu KARAGÖZ KANDEMİR1,

1Kocaeli Üniversitesi,

Bu çalışmada Kocaeli’nin trafik ve nüfus açısından yoğun bir bölgesinde yeralan yarı açık çok katlı bir

otoparktan toz örnekleri alınmış ve Polisiklik Aromatik Hidrokarbon (PAH) seviyeleri farklı 2 boyut için

değerlendirilmiştir

6 katlı bu otoparkın her bir katından kompozit olarak alınan numunler ön işlemlerden geçirilerek 16 hedef PAH

bileşiği (Absolute standarts)Naftalin (Nap), Asenaftelen (Acy), Asenaften (Ace), Floren (Flue), Fenantren (Phe),

Antrasen (Ant), Floranten (Flt), Piren (Pyr), Benzo[a]antrasen (BaA), Krisen (Chr), Benzo[b]floranten (BbF),

Benzo[k]floranten (BkF), Benzo[a]piren (BaP), Dibenzo[a,h]antrasen (DahA), Benzo[g,h,i]perilen (BgP) ve

İndeno[1,2,3-cd]piren (Ind) GC-MS cihazında analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarında 61 µm boyutundaki toz

örnekleri için 6 kattan elde edilen PAH sonuçları 1584,01 ng/g ile 22583,45 ng/g arasında değişmekte iken 243

µm boyutundaki toz örneklerinde elde edilen en düşük sonuç 719,78 ng/g en yüksek sonuç ise 24583,30 ng/g

olarak tespit edilmiştir.

Baskın olarak 61 mikron boyutundaki tozlarda daha yüksek PAH değerlerine rastlanmıştır. Araçların yolda seyir

halinde bulunduklarından daha uzun süreleri park halinde geçirdikleri ve otoparkta geçirilen sürelerin uzunluğu

dikkate alındığında elde edilen yüksek kirletici konsantrasyonları otoparkların trafik kaynaklı kirletriciler

açısından araştırılması gereken önemli içortamlardan biri olduğu göstermektedir.

ANAHTAR KELİMELER: PAH, OTOPARK, İÇORTAM KİRLİLİĞİ

Page 246: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

246

P MADDESİ VE ANTAGONİSTLERİNİN FARELERDE LOKOMOTOR AKTİVİTE

ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Osman KUKULA1,

1Ondokuzmayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı,

Bu çalışmada amacımız P maddesi ve diğer taşikinin reseptör agonist-antagonistleri ile kapsaisinin lokomotor

aktivite ile ilişkisini araştırmaktı. Aynı zamanda taşikinin reseptörü ve lokomotor aktivite ilişkisi araştırıldı.

Ondokuzmayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalında 28 grup fare oluşturularak deneyler

yapıldı. Deneyler, UgoBasile 7430 (Varese, Italy) model lokomotor aktivite kafesi ile gerçekleştirildi.

Lokomotor aktivite kafesine fareler teker teker konarak lokomotor aktiviteleri ölçüldü. İlaçlar tek başlarına ve

değişik doz grupları şeklinde kombine verildi.

NK1 agonisti olan P maddesi, düşük dozda anlamlı bir değişiklik yapmazken (p›0.05); yüksek dozlarda doza

bağlı olarak anlamlı bir artış meydana getirmiştir (p‹0.05). Kapsaisin tek başına lokomotor aktivitede anlamlı bir

değişiklik meydana getirmemiştir (p›0.05). Ancak kapsaisin, P maddesi ile kombine verildiğinde anlamlı olarak

lokomotor aktiviteyi artırmıştır (p‹0.05). Bu bize kapsaisinin P maddesinin etkinliğini artırdığını gösterir. NK1

antagonisti olan L-703,606 tek başına verildiğinde; 1 mg/kg.lık dozda anlamlı bir değişiklik gözlenmezken

(p›0.05); 3,5 mg/kg.lık dozda lokomotor aktivitede anlamlı olarak azalma meydana geldi (p‹0.05). NK1 agonisti

ve NK1 antagonisti birlikte verildiğinde, P maddesi dozu arttıkça antagonistin azalttığı lokomotor aktiviteyi artırmaktadır. NK2 agonisti tek başına verilirse lokomotor aktivitede anlamlı bir değişiklik meydana

gelmemiştir(p›0.05). NK2 antagonisti L-659,877 tek başına verildiğinde de lokomotor aktivitede anlamlı bir

değişiklik meydana gelmemiştir (p›0.05).

Lokomotor sistem, birçok sinir sistemi yolaklarıyla ilişki halindedir. Taşikinin reseptör agonist ve antagonistlerinin lokomotor aktivite üzerindeki etkileri, henüz araştırma safhasındadır. İleride belki, parkinson

hastalığı gibi bazı motor sistem hastalıklarına karşı kullanılabileceklerdir.

ANAHTAR KELİMELER: TAŞİKİNİN RESEPTÖRLERİ, P MADDESİ, LOKOMOTOR AKTİVİTE,

FARE, AKTİVİTE KAFESİ

Page 247: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

247

PAMUK ELYAF'ININ PET'DEN ELDE EDİLEN BİR BİRLEŞTİRME BİLEŞENİ İLE

BOYANMASI.

Sözel Bildiri / Cevre

Fatih EYDURAN1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ KİMYA BÖLÜMÜ,

Atık PET şişe, çevre kirliliğini yaratan bir malzemedir. Bundan dolayı, PET'den elde edilen yararlı malzemeleri

hedefleyen çalışmalar önemlidir. Azo boyarmaddeleri, tekstil dışında biyolojik, elektronik gibi çeşitli

disiplinlerde de kullanım alanı bulmaktadır. Pamuk liflerinin, PET'ten elde edilmiş ve pamuk liflerine bağlanmış

olan tereftalodiazid (TPDA) aracılığıyla bir reaktif azo boyarmadde ile boyanması amaçlanmıştır.

PET şişe, PET şişenin kimyasal parçalanma ürünü olarak elde edilen TPDH'in diazotizasyon reaksiyonu

kullanılarak kolaylıkla PTDA yapısına dönüştürülür. Açil azitlerin ısı etkisiyle karşılık gelen izosiyanatlara ve

izosiyanatların da alkollerle karbamatlara dönüştüğü bilinmektedir. TPDA azid ve pamuk R0- (ROH) gruplarının

karbamat oluşturması ile pamuğa bağlanabilir (TPDA-cott). Aynı şekilde reaktif azo boyarmadde TPDA-

cott’dan bağlanabilir. Üç ayrı pamuk ilave edilmiş sulu NaOH çözeltileri 15 dakika kaynatılır. İki çözeltiye sırasıyla TPDH ev TPDA eklenir ve 15 dakika daha kaynatılır. Daha sonra tüm karışımlara reaktif boyarmadde

ilave edilir ve 5 dakika bekletilir. Boyanmış pamuklar suyla yıkanır ve kurutulur.

Bu çalışma, PET şişeden elde edilen TPDA'nın pamuk liflerine bağlandığını görmek için gerçekleştirilmiştir. Bu

boyama yöntemi tekstil ön işlem süreçlerine yakındır. Hem pamuğun hem de TPDH-pamuğun reaktif azo boyası ile solgun olarak boyanması, TDPA'nın pamuğa bağlı olduğuna işaret etmektedir. Boyanmış bütün pamuklar,

HCI ve NaOH çözeltisinde solma göstermemiştir.

PET şişeden elde edilen TPDA, reaktif boyarmadde ile pamuk liflerinin pamuğa göre daha fazla boyanmasını

sağlamıştır. Bu çalışma, PET'ten elde edilen kimyasal yapıların kullanımını arttırmaya katkıda bulunma

potansiyeline sahip olduğu için, sistematik olarak yeniden çalışılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: PET, AZİD, BOYAMA, AZO BOYARMADDE

Page 248: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

248

PAMUK SOLGUNLUK HASTALIK ETMENİ VERTİCİLLİUM DAHLİAE KLEB.’DA

MİKOVİRAL DSRNA’NIN TANILANMASI

Sözel Bildiri / Tarim

Deniz Kübra BALCI1, Serap AÇIKGÖZ1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BİTKİ KORUMA BÖLÜMÜ,

Aydın-Söke ve Koçarlı ilçelerinde solgunluk belirtisi gösteren pamuk bitkilerinden elde edilen V. dahliae

izolatlarında saptanmış olan mikoviral dsRNA’nın RT-PCR ile tanılanması amaçlanmıştır

Pamuk solgunluğu pamuk üretimi yapılan her yerde önemli verim kayıplarına neden olan önemli bir hastalıktır.

Hastalığın toprak kaynaklı bir fungus olması ve kimyasal mücadelesinin olmayışı hastalık ile mücadeleyi

zorlaştırmaktadır. Bu nedenle Verticillium solgunluğuna karşı üzerinde durulan mücadele yöntemlerinden biri de

biyolojik mücadeledir (Al-Rawahi ve Hancock, 1998). Çin’de pamuktaki Verticillium dahliae izolatlarında

belirlenen dört segmentli Chrysoviridae familyasına ait Verticillium dahliae chrysovirus 1 (VdCV1) ve iki

segmentli Partitiviridae familyasına ait Verticillium dahliae partitivirus 1 (VdPV1) mikovirüslerinin gen dizileri

NCBI GenBank veri tabanına aktarmış, ancak bu mikovirüsler için herhangi bir primer tasarlanmamıştır. Pamuktaki V. dahliae izolatında belirlenen VdPV1 mikovirüsü ile Türkiye-Kahramanmaraş'da zeytinde VdPV1-

ol olarak adlandırılmış olan mikovirüsün genom dizilimlerinin benzer olduğu belirlenmiştir. Ülkemizde pamukta

saptanan V. dahliae ‘a ait mikovirüs dsRNA’nın tanılamasına yönelik bir literatüre rastlanmamıştır. Bu nedenle

çalışmada, Aydın-Söke ve Koçarlı ilçelerinde solgunluk belirtisi gösteren pamuk bitkilerinden elde edilen V.

dahliae izolatlarında saptanmış olan mikoviral dsRNA’nın RT-PCR ile tanılanması amaçlanmıştır. dsRNA

mikovirüsünün tanılanmasında zeytindeki VdPV1-ol mikovirüsü için tasarlanan spesifik dört primer çifti

kullanılmıştır. Sonuçta kullandığımız bu primerler ile pamuktaki V. dahliae dsRNA mikovirüsünün

tanılanamayacağı saptanmıştır. Bunun üzerine mikovirüsün belirlenmesi için RT-PCR yöntemi bu kez random

hexzamer primeri kullanılarak tekrarlanmıştır. . Ancak bu primer de pamuktaki V. dahliae dsRNA

mikovirüsünün tanılanmasında sonuç vermemiştir

Aydın/Türkiye ilinde pamuktaki V. dahliae da belirlenen dsRNA mikovirüsünün tanılanabilmesi için sekans

analizi yapılıp primer sentezi gerçekleştirilmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: VERTİCİLLİUM DAHLİAE, DSRNA, MİKOVİRÜS, RT-PCR

Page 249: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

249

PAMUKTA ÇOK YÖNLÜ DAYANIKLILIK ISLAHININ ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Sergül ÇOPUL1,

1PAMUK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ ,

Bu derleme makalesi, pamukta çok yönlü dayanıklılık (MAR) ıslahı yöntemi ve bu ıslah yönteminin; pamukta

önemli verim kayıplarına neden olan bitki patojenleri ve zararlılar ile kuraklık, erkencilik, kütlü pamuk verimi ve

lif kalitesi üzerine olan etkilerini ve bu etkiler ile ilgili yapılan çalışmaları araştırmak için yazılmıştır.

Zararlılara, patojenlere ve stres faktörlerine karşı dayanıklılık seviyelerinin yükseltilmesine paralel olarak verim,

lif ve tohum kalitesinde de artış sağlanması amaçlanmaktadır. Sadece birkaç zararlı, patojen ya da stres faktörüne

karşı dayanıklı pamukların geliştirilmesi, sürdürülebilir tarım için yeterli değildir. Bitkileri etkileyen zararlı

böcekler, bitki patojenleri ve abiyotik stres faktörleri arasındaki etkileşim, abiyotik stres faktörlerine karşı

tolerant ve birçok zararlı türüne karşı dayanıklı bitki çeşitlerinin geliştirilmesi için ıslah çalışmalarının

gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Dayanıklı çeşitler, kolay uygulanabilmesi, diğer yöntemlere oranla ekonomik ve sonucunun daha güvenilir

olması ve diğer mücadele yöntemleri ile uyumu gibi olumlu özellikleri ile başarılı bir entegre zararlı yönetimi

sisteminin en önemli unsurudur. Dayanıklı çeşitler, başarılı bir zararlı kontrolü için birçok uygulama ya da

yüksek oranda pestisit uygulaması gerektirmez. Bunun sonucunda, üretim maliyeti ve riski azalmakta ve üründen

elde edilen kazanç artmaktadır. Diğer kontrol stratejileri ile birlikte uyum içinde kullanılan genetik

dayanıklılığın, zararlılar karşısında benzer sorunların yönetilmesinde yardımcı bir rol oynamaktadır. Bu nedenle,

çok yönlü dayanıklılık ıslahını esas alan ıslah programlarının ülkemizde daha yaygın bir şekilde uygulanması

gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: PAMUK, ÇOK YÖNLÜ DAYANIKLILIK, PAMUK HASTALIKLARI VE

ZARARLILARI

Page 250: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

250

PATATES SANAYİSİNİN ARITMA TESİSİ ÇIKIŞ SULARINDAN BİYOPLASTİK ELDESİ

VE YÜKSEK HİDROSTATİK BASINÇ ALTINDAKİ DAVRANIŞ REJİMİNİN TESPİTİ

Sözel Bildiri / Gida

GULSUN AKDEMİR EVRENDILEK1, Nurullah BULUT1, Sibel UZUNER1,

1Bolu Abant Izzet Baysal Universitesi,

Günümüzde yaygın bir şekilde kullanılan plastik ambalajlar doğada hemen parçalanamadığı için uzun vadede

çevresel sorunlara neden olmaktadır. Bu durum plastik kullanımının azaltlmasını ve/veya plastiklere alternatif

doğada hızlı bozunabilen biyoplastik ambalajların kullanımını gerektirmektedir. Plastik gıda ambalajları plastik

ambalajların önemli bir hacmini oluşturmakta olup, bu ambalajların ikamesi için farklı hammadeler kullanılarak

yenilebilir ambalajların ve/veya biyoplastiklerin üretimi önem kazanmaktadır. Bu nedenle çalışma kapsamında patates fabrikası arıtma tesisi çıkış sularından biyoplastik gıda ambalajı (biyopolimer) üretimi, üretilen

bioplastiğin özelliklerinin tespiti ve biyopolimerin yüksek hidrostatik basınç (YHB) gıda işlemi (prosesi)

altındaki davranışı incelenmiştir

Sonuçlar uygulanan basıncın biopolimerin özelliklerinde değişime yol açtığını ve uygulanan kuvvet ve uzamanın

uygulanan basınç, proses süresi ve kekik uçucu yağına bağlı olarak değiştiğini göstermektedir.

Elde edilen biyopolimerin gıda kaplamada kullanım olanakları araştırılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: BİYOPOLİMER, YENİLEBİLİR AMBALAJ, YÜKSEK HİDROSTATİK

BASINÇ, ANTİMİKROBİYEL AKTİVİTE

Page 251: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

251

PESTİSİTLERİN TOPRAK KİRLİLİĞİ VE GİDERİLME YÖNTEMLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Zeliha ŞİMŞEK1, Cafer TURGUT1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Pestisitler tarımda yoğun olarak kullanılmaktadır. Uygulandıktan, sonra hedef organizmanın dışında toprağa,

suya ve havaya karışmaktadır. Pestistlerin en önemli kirletici olduğu alanlar topraklardır ve toprakların

temizlenmesinde kullanılan en önemli yöntemler ise fitoremediasyon ve biyoremediasyon olarak

kullanılmaktadır fakat bir pestisitin giderilmesi için yeterli yöntemler bulunmamaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: PESTİSİT KİRLİLİĞİ, BİYOREMEDİASYON, FİTOREMEDİASYON

Page 252: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

252

PESTİSİTLERİN ÜREME SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Dilek SAĞIR1, Derya ŞAHİN1,

1Sinop Üniversitesi,

Bu çalışmada literatür taramasına dayalı olarak pestisitlerin üreme sistemi üzerine etkilerini açıklamak ve pestisit

kullanımı açısından toplumun farkındalığını artırmak amaçlanmıştır.

Artan nüfus ile birlikte üretilen gıda maddeleri insanlara yetmemeye başlamış bu nedenle de elde edilen ürün

miktarını artırabilmek için tarımda yaygın bir şekilde pestisit kullanılmaya başlanmıştır. Pestisitlerin kullanımı

ile hedeflenen üretim sağlanmakla beraber kontrolsüz ve bilinçsiz pestisit kullanımı beraberinde ciddi sağlık

sorunlarını da getirmiştir. Bu sağlık sorunlarından biri dünyada ve ülkemizde görülme oranı giderek artan

infertilitedir. Pestisitler üreme sisteminin yapı ve fonksiyonlarına hasar vererek hem erkek hem de kadınlarda

infertiliteye neden olmaktadır.

Pestisitlerin dişi ve erkek üreme sistemi üzerine etkileri ile ilgili literatürde pek çok çalışma bulunmaktadır.

Yapılan deneysel çalışmalarda pestisitlerin dolaylı veya doğrudan testis dokusu üzerinde etkileri gösterilmiş ve

bu etkinin özellikle spermatogenez sırasında gelişmekte olan germ hücreleri üzerinde ortaya çıktığı belirtilmiştir.

Pestisitlerin dişilerde hormon sentezi, hormon salınımı, hormunun taşınması, hormonun resptörü tanıması ve

bağlanması gibi hormonal döngünün birçok aşamasını etkileyerek, hormonal dengeyi bozduğu bildirilmiştir.

Ayrıca pestisitlerin ovaryumlardaki lipit, protein ve kolesterol seviyelerini azalttığını, ovaryumların

fonksiyonunu bozduğunu gösteren pek çok deneysel çalışma literatürde mevcuttur.

Pesitisitlerin hem dişi hem de erkek üreme sistemi üzerindeki bu olumsuz etkileri her iki cinsiyette de üreme

problemlerini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle pestisitlerin kullanımı sırasında insanlara ve çevreye

verebileceği zararı önlemek veya en aza indirmek için önlemler alınmalıdır. Evlerde, bahçelerde ve tarımda

yalnızca gerekli olduğu durumlarda doğru ilaç, doğru doz ve doğru zamanda kullanılması konusunda toplum

bilgilendirilmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: PESTİSİT, ÜREME SİSTEMİ, SAĞLIK

Page 253: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

253

PEYNİRALTI SUYU PROTEİNLERİNİN BİYOAKTİF PEPTİT ÜRETİMİNDE

DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Gida

NİHAN SAĞCAN1, TUNCAY GÜMÜŞ1, OSMAN SAĞDIÇ2,

1TEKİRDAĞ NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ, 2YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmanın amacı peyniraltı suyunun farklı şekilde değerlendirilerek ülke ekonomisine ve sağlık sektörüne

katkı sağlayacak doğal biyoaktif peptit eldesinde kullanımını araştırmaktır.

Peynir üretimi sırasında kullanılan her 10kg sütten, sütün kalitesine bağlı olarak 8-9 kg peynir altı suyu(PAS)

elde edilmektedir. Dünya çapında bir yılda üretilen ortalama 100 milyon ton PAS’ın yaklaşık %47’si çevreye

bırakılmaktadır. Bu ürün yüksek biyokimyasal oksijen gereksinimine sahip olduğundan çevreye atık olarak

verildiğinde, çevre ve canlılar için tehdit oluşturmaktadır. Oysa sütteki proteinlerin yaklaşık %20’sini oluşturan

serum proteinleri peyniraltı suyuna geçtiğinden bu ürün değerli bir üründür ve gıda sektöründe çeşitli alanlarda

değerlendirilmektedir. Bu alanlara bir yenisi katılarak peyniraltı suyu proteinleri biyoaktif peptitlerin üretiminde

de değerli bir kaynak oluşturabilir. Biyoaktif peptidler, gıdadaki protein moleküllerinin içerisinde inaktif olarak bulunan, ancak gıdanın tüketilmesiyle beraber sindirim sisteminde parçalanması, gıdaların fermentasyona

uğraması veya enzimatik hidrolizi sonucu oluşan ve insan sağlığı üzerinde pozitif etkiye sahip olan spesifik

protein fragmentleridir.

PAS proteinlerinden biyoaktif peptit üretimi enzimatik hidroliz veya mikrobiyal fermentasyon olmak üzere iki farklı yolla gerçekleştirilebilir. Bu metotlarla peyniraltı suyundaki α-laktalbumin, β-laktoglobulin, serum

albümini ve immunoglobulinlerden serofin, laktoferroksin, α-laktorfin, β-laktorfin, albutensin, β- laktotensin gibi

biyoaktif peptitler elde edilir. Bu biyoaktif peptitler ACE inhibisyonu, antimikrobiyal etki, antioksidan aktivite,

bağışlıklık düzenleyici aktivite, opioid aktivite ve antikanserojenik etki gibi çeşitli fonksiyonlara sahiptirler.

Enzimatik hidroliz metodu daha çok tercih edilen bir metot olup genellikle pepsin, tripsin ve kimotripsin

proteolitik enzimleri kullanılır. Mikrobiyal fermentasyonla da proteinler farklı bölgelerden parçalandıkları için

farklı biyoaktif özelliklere sahip yüksek miktarda peptit oluşturulabilir. Bu yollarla elde edilen protein

hidrolizatları düşük molekül ağırlıklı peptitlerden yüksek molekül ağırlıklı proteinlere ve peptit kümelerine kadar

farklı çeşitte bileşenler içerebildiğinden uygun tekniklerle fraksiyonlara ayrılıp saflaştırılması gerekmektedir. Bu

aşamada ise genellikle membran filtrasyon ve kromatografik teknikler kullanılır. Ultrafiltrasyon, nanofiltrasyon,

ters osmoz sıkça kullanılan membran temelli biyoaktif peptit ayırma yöntemleridir. Kromatografik metotlar ise ters faz, iyon değişim, boyut ayrım ve afinite kromatografisidir. Böylelikle özel biyoaktiviteye ve istenen

faydaya yönelik saf peptitler elde edilmesi mümkündür.

Peynir üretiminde atık olarak ortaya çıkan ve önemli çevre sorunlarına yol açan peyniraltı suyundan çeşitli

biyoaktif özelliklere sahip peptitler üretilerek hem sağlık alanında kullanılabilecek hem de ülke ekonomisine

katkı sağlayabilecek doğal bir fonksiyonel kaynak elde edilmesi mümkündür.

ANAHTAR KELİMELER: PEYNİRALTI SUYU, BİYOAKTİF PEPTİT, PROTEİN HİDROLİZATLARI,

SAFLAŞTIRMA

Page 254: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

254

PEYNİRALTI SUYU VE TÜRKİYE’DE DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Gida

Aslı AKPINAR1, Oktay YERLİKAYA2, Ecem AKAN2, Harun Raşit UYSAL2,

1Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 2Ege Üniversitesi, Ziraat

Fakültesi, Süt Teknolojisi Bölümü,

Bu çalışmada pek çok besin öğesi açısından oldukça zengin olan peynir altı suyunun özellikleri ve Türkiye’de

değerlendirilme durumundan bahsedilecektir.

Sütün peynir mayası veya organik asitle pıhtılaştırılmasından ve peynirin esasını oluşturan pıhtının alınmasından

sonra, geri kalan yeşilimsi sarı renkteki kısım peyniraltı suyu olarak adlandırılmaktadır. Peynir üretiminin bir

yan ürünü olarak sıklıkla atık olarak atılsa veya hayvan yiyeceği olarak kullanılsa da, peyniraltı suyu zengin

bileşim öğeleri nedeniyle yeni gıda ürünlerinin üretiminde de kullanılabilmektedir. Peyniraltı suyunun özellikleri

ve bileşimi peynir üretim teknolojisine ve peynir üretiminde kullanılan sütün kalitesine bağlı olarak değişim

göstermektedir. Bu çalışmada pek çok besin öğesi açısından oldukça zengin olan peynir altı suyunun özellikleri

ve Türkiye’de değerlendirilme durumundan bahsedilecektir.

Sütün peynir mayası veya organik asitle pıhtılaştırılmasından ve peynirin esasını oluşturan pıhtının alınmasından

sonra, geri kalan yeşilimsi sarı renkteki kısım peyniraltı suyu olarak adlandırılmaktadır. Peynir üretiminin bir

yan ürünü olarak sıklıkla atık olarak atılsa veya hayvan yiyeceği olarak kullanılsa da, peyniraltı suyu zengin

bileşim öğeleri nedeniyle yeni gıda ürünlerinin üretiminde de kullanılabilmektedir.

Peyniraltı suyunun özellikleri ve bileşimi peynir üretim teknolojisine ve peynir üretiminde kullanılan sütün

kalitesine bağlı olarak değişim göstermektedir.

ANAHTAR KELİMELER: PEYNİRALTI SUYU, SÜTÇÜLÜK ARTIKLARI, LAKTOZ, PEYNİR

Page 255: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

255

PİROKSİKAMIN KARACİĞER, BÖBREK VE AKCİĞER DOKULARI ÜZERİNE

ETKİSİNİN HİSTOLOJİK OLARAK İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Dilek BAYRAM1, Meltem ÖZGÖÇMEN1,

1Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp. Fak. Histoloji Ve Embriyoloji A.D.,

Amaç: Non-steroid antiinflamatuar ilaçlar genellikle ağrı ve inflamasyonun olduğu yerdeki akut ve kronik

durumun tedavisinde kullanılırlar. Piroksikam analjezik ve antipiretik özelliklere de sahip bir antiinflamatuvar

ajandır. Çalışmamızda sık kullanılan NSAİİ’dan olan, etken maddesi piroksikam olan ilaçların dokular (KC,

BÖB, AC) üzerindeki etkilerini histolojik olarak gözlemlemeyi amaçladık.

Materyal- Metod: Çalışmamızda kullanılan 15 adet sıçan 3 eşit gruba ayrıldı; Grup I ( Kontrol 0,25 ml % 09

Nacl Serum Fizyolojik), Grup II ( 0,250 mg./kg/gün piroksikam), Grup III ( 0,500 mg./kg/gün piroksikam) ve

kullanılacak ilaçlar intramusküler olarak 5 gün boyunca uygulandı.

Bulgular: Deney sonunda grup I’e ait dokuların histolojik değerlendirilmesinde normal bulgulara rastlandı. Grup

II karaciğer dokusunda portal alanda mononükleer hücre infiltrasyonları, bazı hepatositlerde granüler

dejenerasyon, piknotik çekirdekler, parankimde hemorojik alanlar gözlenirken grup III’te grup II’deki

dejenerasyonlara ilaveten sinüzoidal konjesyon, portalalanda bağ dokusu artışı gözlendi. Grup II böbrek

dokusunda akut inflamatuar hücre infiltrasyonları, atropik gromerüller, hidropik dejenerasyon, vasküler

konjesyon görülürken, grup III’ te grup II’deki dejenerasyonlara ilaveten hemorojik alanlar gözlendi. Grup II akciğer dokusunda perivasküler akut inflamatuar hücre infiltrasyonları, vasküler konjesyon gözlenirken, grup III’

te akciğer dokusunda intraalveolar septumda kalınlaşma, alveolar konjesyon, bağ dokusu artışı, yağ hücresi

hiperplazisi gözlendi

Sonuç: Non-steroid antiinflamatuar ilaçlar hastalıklarda yaygın olarak kullanılmakta fakat hastalığın olası etkilerini hafifletmiş olurken, bu ilaçların yan etkileri hastalara uzun vadede daha sıkıntılı durumlar

oluşturabilmektedirler. Pirosikam bu ilaçların etken maddesinden bir tanesidir. Çalışmamızda piroksikamın;

karaciğer, böbrek ve akciğer dokusunda oluşturduğu hasarları histolojik olarak gözlemledik. Bu anlamda

çalışmamız ileride devam edeceğimiz deneylerimizin ilk basamağını oluşturmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: PİROKSİKAM, KARACİĞER, BÖBREK, AKCİĞER, HİSTOKİMYA

Page 256: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

256

PİYASADAKİ NATURAL SIZMA VE RİVİERA TİPİ ZEYTİNYAĞLARIN GÜVENLİ VE

KALİTELİ GIDA AÇISINDAN İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Gida

Zeynep Tuğba AKBULUT1, Ahmet Levent İNANÇ1,

1KAHRAMANMARAŞ ŞÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmada, 10 farklı gıda satış yerinde perakende olarak satışa sunulan, farklı üretici firmalara ait 7 adet

natürel sızma ve 15 adet riviera tipi zeytinyağı numunesinin yağ asit kompozisyonları, trans yağ asitleri, sterol

(kolesterol, brassikasterol, kampesterol, stigmasterol, toplam β-sitosterol ve ∆7-stigmastenol) miktarları,

ultraviyole ışığında 232 ve 270 nm’deki özgül soğurma değerleri, peroksit miktarları ve serbest yağ asit içerikleri

incelenmiştir.

Tüm örneklerde belirlenen % yağ asit kompozisyonları; Miristik asit (C14:0) %0,01-0,57, Palmitik asit (C16:0)

%4,83-21,5, Palmitoleik asit (C16:1) %0,2-1,77, Heptadekanoik/margarik asit (C17:0) %0,01-0,3,

Heptadesenoik/margoleik asit (C17:1) %0,01-0,3, Stearik asit (C18:0) %0,52-3,28, Oleik asit (C18:1) %15,98-

74,07, Linoleik asit (C18:2) %7,74-57,81, Linolenik asit (C18:3) %0,21-7,5, Araşidik asit (C20:0) %0,08-0,59, Gadoleik/eikosenoik asit (C20:1) % 0,06-1,28, Behenik asit (C22:0) %0,09-0,54, Lignoserik asit (C24:0) %0,05-

0,2 arasında bulunmuştur. Serbest asitlik (%oleik asit cinsinden) ve peroksit (meq aktif O2/kg yağ) değerlerinin

natürel sızma zeytinyağları için sırasıyla; 0,1-2,11 ve 0,5-13,1, ve riviera zeytinyağları için ise 0,14-0,95 ve 1,9-

9,67 aralığında olduğu belirlenmiştir. 232 nm’deki özgül soğurma değerleri natürel sızma zeytinyağları için

2,15-3,82 ve riviera zeytinyağları için 2,63-3,52 aralığındadır. 270 nm’deki özgül soğurma değerleri ise sırasıyla

0,18-1,42 ve 0,58-1,58 aralığında olduğu tespit edilmiştir. Riviera zeytinyağlarının toplam trans yağ asitleri

ağırlıkça (%0,02-1,72) natürel sızma zeytinyağlarınkinden (%0,02-0,268) yüksek çıkmıştır. Natürel sızma

zeytinyağlarında toplam sterol içerisinde kolesterol ve brassikasterol tespit edilmezken, bir riviera zeytinyağı

örneğinde kolesterol (%0.14) ve beş örnekte brassikasterol (%0.09-7.12) bulunmuştur. Eritroidol ve uvaol dokuz

örnekte (ikisi natürel sızma, yedisi riviera zeytinyağında); ∆7-stigmastenol 18 örnekte (altısı natürel sızma, on

ikisi riviera zeytinyağında) tespit edilmiş, diğer sterollere (kampesterol, stigmasterol, toplam β-sitosterol) bütün

örneklerde rastlanılmıştır.

Türk Gıda Kodeksine göre değerlendirildiğinde, natürel sızma zeytinyağlarının yaklaşık %43’nün özgül soğurma

değerleri, yağ asit komposizyonu, trans yağ asitleri, kampesterol, toplam β-sitosterol, ∆7-stigmastenol veya

serbest asitlik değerleri bakımından uygun bulunmamıştır. Riviera zeytinyağı örneklerinin yaklaşık %47’sinin analiz sonuçları, yukarıdaki kalite kriterlerine (serbest asitlik hariç) uygunsuz olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak

tüm zeytinyağı örneklerinin % 46’sının standartlarda verilen limitler dışında olduğu tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ZEYTİNYAĞ, YAĞ ASİT KOMPOSİZYONU, STEROL, PEROKSİT,

SERBEST ASİTLİK

Page 257: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

257

PHTHALATE LEVELS İN AGRİCULTURAL SOİLS OF PLASTİC COVERED

GREENHOUSES

Sözel Bildiri /Çevre

Berkay Umut Yesildagli1*, Tugba Ayaz1, Mihriban Yilmaz Civan1

1Kocaeli University, Department of Environmental Engineering, Umuttepe Campus, 41380, Kocaeli, Turkey

Abstract

Phthalates are a group of artificially synthesized organic compounds that are widely used in consumer products,

food packaging, medical products as well as used additives or plasticizer in polyvinyl acetates, polyvinyl

chloride to improve flexibility and resistance of plastic products. The main objective of this study is to analyze

the phthalate levels in agricultural soils of greenhouses covered with plastic and glass materials from two

different seasons. 10 soil samples from each glass and plastic covered greenhouses were collected from two

different seasons.

Among 20 greenhouses the lowest total phthalate concentration acquired out of all greenhouses is 37.196 ng/g

dry soil and the highest concentration is 2981 ng/g dry soil, meanwhile the median value of the data set is

400.228 ng/g dry soil. DEHP showed the highest concentration among other phthalate congeners with median

value of 205.606 ng/g dry soil, followed by DnBP with 30.316 ng/g dry soil, DiBP with 21.64 ng/g dry soil and

DnOP with 13.38 ng/g dry soil. These 4 congeners were the most dominant phthalates in terms of total

concentration of 13 phthalate congeners analyzed in this study.

The reason behind DnBP and DiBP levels are high in both sampling seasons could be they evaporated to the

greenhouse environment from plastic cover material. Meanwhile, DEHP concentrations were not significantly

changed among the soil samples collected from winter season. The results show that the sources of DEHP

concentrations show that the source of DEHP might be released from the plastic ropes and irrigation hoses used

in the greenhouses for various purposes.

Keywords: Phthalic acid esters (PAEs), soil pollution, greenhouse soil, seasonal variation

Page 258: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

258

POLİ(PURPLAD) İLE MODİFİYE EDİLMİŞ KALEM GRAFİT ELEKTRODA DAYALI

FENİTROTHİONUN VOLTAMETRİK ANALİZİ

Sözel Bildiri / Cevre

Mert SOYSAL1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Çalışmamızda kullanılan fenitrothion, tüm dünyada tarımsal zararlılara karşı yaygın olarak kullanılan bir

organofosfat insektisitidir. Fenitrothion, böcekler üzerinde çok yüksek bir etkiye sahip olmasına rağmen, memeli

ve hızlı biyolojik dönüşüm için düşük biyolojik toksisitesi nedeniyle yaygın olarak kullanılmaktadır.

Elektropolimerizasyon, polimer film modifiye elektrotları hazırlamak için iyi bir yaklaşımdır. Farklı

elektropolimerizasyon koşulları sayesinde, tarama potansiyeli aralığı, monomer konsantrasyonu, çözücünün iletkenliği ve pH değeri, iletken filmlerin farklı özellikleri ve fonksiyonları elde edilebilir. Bu çalışmada

fenitrothion insektisitinin voltametrik tayini, purplad ile modifiye edilmiş tek kullanımlık kalem grafit

elektrotları kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

Fenitrothion analizinde, kromatografik tekniklere geçerli bir alternatif olarak purplad modifiye kalem grafit elektrotların uygulanabilirliği test edilmiştir. Bir dizi deneysel parametre (pH, döngü sayısı, tarama hızı, FNT

konsantrasyonu) optimize edilmiş ve bu kantitatif deneylerde diferansiyel puls voltametrisi kullanılmıştır. Tayin

sınırı (LOD) ve kantitatif ölçüm sınırı (LOQ) sırasıyla 25.40 µM ve 76.97 µM olarak tespit edildi. 25 µM FNT

pik akımının beş tekrarlı ölçümü,% 2.6 bağıl standart sapma göstermiştir. Önerilen elektrokimyasal modifiye

elektrotun kullanılabilirliğini kanıtlamak için, gerçek örneklerde fenitrothion analizi yapılmıştır. Gerçek örnek

olarak, elma suyu ve musluk suyu seçilmiştir. Elektrokimyasal koşullarda optimize edilmiş modifiye elektrotlar

kullanılarak elma suyu ve musluk suyu numunelerinde sırasıyla % 92.99 ve% 98.46 (n: 5) fenitrothion geri

kazanımı sağlanmıştır.

Bu çalışmada, ilk defa kalem grafit elektrotların yüzeyine purplad polimer film başarılı bir şekilde kaplanmıştır.

Ayrıca, purplad filmin optimal elektropolimerizasyon koşulları incelenmiştir. Diferansiyel puls voltametrik

teknik kullanılarak, farklı derişimlerdeki fenitrothion yükseltgenmesi incelenmiş ve 5 - 200 µM derişim

aralığında doğrusallık saptanarak tayin limiti 25.40 µM olarak bulunmuştur. Elde edilen sonuçlara göre, önerilen

purplad modifiye edilmiş elektrotların gerçek numunelerde kullanılabilirliği test edilerek başarılı bir geri

kazanım elde edildi.

ANAHTAR KELİMELER: PURPALD, ELEKTROPOLİMERİZASYON, FENİTROTHİON, SENSOR,

KALEM GRAFİT ELEKTROT

Page 259: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

259

POLİSTREN NANOKÜRELERİNİN BRACHİONUS PLİCATİLİS ÜZERİNDE AKUT

TOKSİKOLOJİK ETKİSİ

Sözel Bildiri / Cevre

Ahmet Ali BERBER1, İbrahim UYSAL1, Kemal TEMEL1, Hüseyin AKSOY2,

1ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ, 2SAKARYA UNİVERSİTESİ,

Nanoplastikler, boyu 100nm’den küçük olan plastik parçacıklarıdır. Günümüzde plastiklerin parçalanması

neticesi oluşan nanoplastiklerin adının “kirletici” olarak bilinmesi pek de yaygın değildir. Özellikle renksiz,

şeffaf veya nano/mikro boyuta kadar parçalanmış olan plastikler su kaynaklarında görünmez çöpleri oluşturarak

ciddi bir görünmez tehlike haline dönüşebilmektedir. Plastiklerin sucul ekosistemde bulunan canlılar tarafından

yutulması plastiklerin besin zincirine girmesini sağlar. Hayvanlar tarafından yutulduklarında yalancı bir tokluk hissi yaratarak kilo kaybına, sindirim ve gelişim bozukluğuna veya canlının dolu bir mideye rağmen açlıktan

ölmesine neden olabilir.

Bu çalışmada da dünya genelinde en yaygın kullanılan plastiklerden olan polistrenin, 50 nm çaplarındaki

nanotaneciklerinin Brachionus plicatilis üzerindeki akut toksisitesi değerlendirilmiştir. Çalışmamızda ROTOXKIT MTM (Microbiotest Inc.- 9030 Mariakerke, Gent, Belgium) kullanılmıştır. Brachionus plicatilis ile

24 saatlik akut toksikolojisinin incelendiği bu mikrobiyotest ASTM Standart Kılavuzu E1440-91'e bağlıdır.

Standart deniz suyunun hazırlayarak yapıldığı çalışmada önce satın alınan rotifer yumurtaları kuluçka evresine

sokuldu ve daha sonra elde edilen 24 saatten küçük yavrular ile 5 birey/uygulama konsantrasyonu olacak şekilde

kültür işlemi yapıldı. Kontrol grubu da dahil olmak üzere 6 tekrar ile çalışma tamamlandı.

Rotiferler ile yapılan toksikoloji testlerinin çoğu lethal testler olup beslenme olmaksızın 24 ya da 48 saatlik

uygulama ile LC50 değerinin hesaplanması amaçlanmaktadır. Brachionus cinsi ya da diğer rotifer

biyodeneylerinde akut ve kronik olarak iki şekilde deney tasarımı yapılabilir. Akut toksisite testinde sonuçlar 1-2

günlük verilere göre, kronik toksisite testinde de 5 günlük verilere göre değerlendirilebilir.

Yapılan bu çalışmada polietilen mikrokürelerinin 24 saatlik maruziyeti ile LC50 değeri probit analizi yapılarak

belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: NANOPLASTİK, POLİSTREN, BRACHİONUS, TOKSİSİTE, LC50

Page 260: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

260

POLİSTREN NANOPLASTİKLERİNİN DAPHNIA MAGNA ÜZERİNDE GENOTOKSİK

ETKİSİ

Sözel Bildiri / Cevre

Ahmet Ali BERBER1,

1ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ,

Nanoplastikler boyu 100nm’den küçük olan plastik parçacıklarıdır. Günümüzde plastiklerin parçalanması

neticesi oluşan nanoplastikler adının “kirletici” olarak bilinmesi pek de yaygın değildir. Özellikle renksiz, şeffaf

veya mikro/nano boyuta kadar parçalanmış olan plastikler su kaynaklarında görünmez çöpleri oluşturarak ciddi

bir tehlike haline dönüşebilmektedir. Çalışmamızda uygulama maddesi olarak kullanılan polistren nanoküreleri

Polysciences Inc.( Badener Str. 13, 69493 Hirschberg an der Bergstrasse, Germany) firmasından tedarik

edilmiştir.

10 adet 24 saatten küçük Daphnialar 100 mL’lik petrilere yerleştirilir ve 24 saat boyunca polistren

nanokürelerine maruz bırakılır. Süre sonunda hemolenf tüm organizmanın homozenizasyonuyla elde edilir. Bu

esnada buffer olarak 1ml PBS, 20 mM EDTA ve %10 DMSO çözeltisi kullanılır. Homojenizasyonu takiben 150 µl örnek eşit miktardaki low melting agar (0,65%) ile karıştırılarak daha önceden agar (0,65%) ile kaplanmış

lamlar üzerine yayılır ve lamelle kapatılır. Kapatılan lamlar 20-25 dak. +40C’de bekletilir. Süre sonunda lameller

kaldırılır ve preparatlar lysing solüsyonu (2.5 M NaCl, 100 mM Na2EDTA, 10 mM Tris–HCl, 1% Triton X-100

and 10% DMSO, pH 10) içerisinde ile +40C’de minimum 1 saat bekletilir. Lysisden sonra lamlar elektroforez

tankında bulunan tampon (300 mM NaOH, 1 mM EDTA, pH=13) içerisine konulur ve burada 20 dakika

bekletilir. Süre sonunda 20 dakika 30 V 300 mA’de yürütülür. Elektroforezden sonra lamlar, nötralizasyon

tamponu (0.4 M Tris, pH=7.5) ile 5 dakika +4 0C’de muamele edilir (Nötralizasyon işlemi 2 kez tekrarlanır).

İşlemler sonunda her bir lama 50 µl EtBr eklenerek üzerine lamel kapatılır ve 15 dakika +4 0C’de bekletildikten

sonra floresan mikroskop altında inceleme yapılır.

Elde edilen sonuçlara göre polistren nanoküreleri kuyruk uzunluğunu ve kuyruk momentini en küçük

konsantrasyonlar hariç tüm konsantrasyonlarda; kuyruk yoğunluğunu da tüm uygulama konsantrasyonlarında

kontrole göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde artırmıştır. Bu artışlar doza bağlı olarak anlamlı

korelasyonlar göstermişlerdir.

Plastiklerin üretim eğilimleri, kullanım şekilleri ve değişen demografik veriler neticesinde, sucul ortamlarda

plastik kirliliğine bağlı olarak nano/mikroplastiklerin görülme sıklığının artacak olması kuşkusuz ki büyük bir

endişeye yol açmaktadır. Nanoplastikler konusunda yapılacak olan çalışmaların artırılması ve insanların

plastik/mikroplastik konusunda bilinçlendirilmesi için daha fazla gayret göstermek mecburi hale gelmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: NANOPLASTİK, GENOTOKSİSİTE, POLİSTREN, DNA, KOMET

Page 261: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

261

POSTMENAPOZAL DÖNEMDE KADINLARDA CİNSEL SAĞLIK YÖNETİMİ

Sözel Bildiri / Saglik

FUNDA ÇİTİL CANBAY1, SİBEL ŞEKER1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ,

Bu derleme, postmenopozal dönemde kadınlarda cinsel sağlık yönetimi konusunun önemini literatür bilgileriyle

vurgulamak amacıyla yapıldı.

Bu derlemenin kuramsal içeriğini oluştururken; konuyla ilgili Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanan derlemeler,

sistematik araştırmalar ve doğum ve kadın sağlığı kitapları incelendi.

Cinsellik, kadın yaşamında önemli bir yaşam deneyimidir. Cinsellik kadın yaşam dönemlerini farklı şekillerde etkiler. Postmenapozal dönemde kadın sağlığında bazı değişiklikler (vajinal kuruluk, vajinal atrofi, disparonomi,

libidoda bozulma gibi.) olur. Bu durum postmenapozal dönemdeki kadının cinsel yaşamını olumsuz etkilemesine

neden olabilir. Ülkemiz ve dünya genelinde postmenapozal dönemdeki kadınların erkeklere göre, fetal yaşamdan

itibaren yaşlılık yaşam dönemleri boyunca özellikle cinsel sağlıkla ilgili daha dezavantajlı grup oldukları

görülmektedir. Özellikle postmenapozal dönem boyunca cinsel fonksiyon bozukluklarının arttığı ve yaşam

kalitelerinin olumsuz etkilendiği görülmektedir. Postmenapozal dönemdeki kadınlara kadınlara sağlık bakımı ile

birlikte cinsel sağlık hizmetleri kapsamında gerekli danışmanlığın verilmesi kadınların bu olumsuz durumla başa

çıkmaları konusunda onları cesaretlendirecektir.

Kadınlarda yaşın artması ile de özellikle menapoz sonrası dönem süresinde cinsel ilişki doyumu ve sıklığında

azalmalar görülebilir. Bununla beraber kadınlardaki bazı sağlık sorunları da menapoz sonrası cinsel işlev

bozukluklarına yol açabilir. Bu bağlamda, ebe ve hemşireler, postmenapozal dönemdeki kadınlara yönelik

bakımı planlamada, menopoz ve sonrasındaki sağlık bakımını sürdürme konularında güncel bilgilerden

yararlanarak, kadınlara gerekli bakım ve danışmanlık hizmetlerini vermelidir.

ANAHTAR KELİMELER: CİNSEL YAŞAM, KADIN, MENAPOZ, POSTMENAPOZ, SAĞLIK.

Page 262: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

262

POTENTİAL OF MANGO POST HARVEST DİSEASE MANAGEMENT İN PAKİSTAN

Sözel Bildiri / Tarim

Rehman ABDUL REHMAN1, Alam MUHAMMAD WAQAR ALAM2, Malik AMAN ULLAH MALİK3,

Muhammad MUHAMMAD AMİN4, Khizar KHİZAR RAZZAQ5, Saira SAİRA MEHBOOB6,

1Department Of Plant Pathology University Of Agriculture Faisalabad, 2Institute Of Agricultural Sciences,

University Of Punjab Lahore, 3Postharvest Research And Training Centre, Institute Of Horticultural Sciences,

University Of Agriculture, Faisalabad 38040, Pakistan, 4Mian Muhammad Nawaz Sharif Agriculture University

Multan, 5Department Of Plant Pathology, University Of Agriculture, Faisalabad 38040, Pakistan, 6Plant

Pathology Research Institute, AARI, Faisalabad,

Pakistan-Avustralya Tarım Sektörü Bağlantıları Programı (ASLP) Mango değer zinciri projesi kapsamında,

mango hasat sonrası hastalıklar kontrolünün çeşitli yönleri üzerinde kapsamlı bir araştırma çalışması yapılmıştır.

Bir çalışmada, düşük hastalık baskısı olan meyve bahçelerinin potansiyeli, uluslararası pazarlara ihracat için

meyve tedarikinde değerlendirildi.

Meyve ve çevre koşulları altındaki meyveler üzerine yapılan araştırmalar, kök çürüklüğünün en yaygın hastalık

olduğunu ve vücut çürüğü, Alternaria çürüklüğü olduğunu göstermiştir. Olgunlaşma sırasında ortaya çıkan

ilişkili patojenler izole edilmiş ve Lasiodiplodia theobromae, Phomopsis mangiferae, Colletotrichum gloeosporioides, A. alternata ve Botrytis cinerea ve Aspergillus niger olarak tanımlanmıştır. Bu patojenlerin

konidyaları, taze mango meyveleri üzerinde yapay olarak aşılanmış, bunlar daha sonra 35 gün boyunca soğuk

hava deposuna yerleştirilmiş veya 21 gün boyunca oda sıcaklığında saklanmıştır. Ortam sıcaklığında maksimum

ortalama hastalık şiddeti, L. theobromae (% 35.38), ardından P. mangiferae (% 25.40), Colletotrichum

gloeosporioides (% 20.24) ve Botrytis cinerea (% 19.00) ile ilişkili hastalık ile ilişkiliydi. Buna karşılık, soğuk

depolanma sırasında, Phomopsis mangiferae (% 36.55) en çok hastalıkla ilişkilidir, bunu L. theobromae (%

31.17), C. gloeosporioides (% 20.03) ve Botrytis cinerea (% 12.25) izlemiştir. Farklı fungisitlerin etkinliği

(Cabriotop® ai metiram kompleksi & pyraclostrobin; Nativo® ai trifloxystrobin ve tebuconazole; Scholar® ai

fludioxonil; Tecto® ai thiabendazole, Amistar® ai azoxystrobin ve Sportak® ai prochloraz) ve bitki ekstreleri

(Cichorium intybus, Peganum) Farklı konsantrasyonlarda harmala, Syzgium aromaticum, Moringa oleifera,

Coriandrum sativum ve Cinnamomum zeylanicum) zehirli gıda tekniği ile in vitro olarak değerlendirilmiştir.

Sonuçlar, Nativo ve Moringa'nın test edilen patojenlere karşı önemli bir antifungal aktivite olduğunu gösterdi.

Fungisitlerin ön ve hasat sonrası uygulamaları test edilmiştir. Hasat sonrası sıcak su fungisidal tedavisi, dört

haftalık soğuk depolamanın (13 ° C), Nativo'nun (0.3 g / L) en iyi hastalık kontrolünü verdiğini, ancak

istatistiksel olarak Scholar (0.6 ml / L) ve Sportak (0.5 ml) ile eşit olduğunu gösterdi. / L). Başka bir çalışmada,

ön ve hasat sonrası fungisit tedavileri karşılaştırıldı. Scholar (0.6 ml / L) ile hasat öncesi tedavi, 4 haftalık soğuk saklama sırasında (11 + 1 ° C;% 80-85 RH) maksimum SER hastalığı kontrolü verdi. Hasat sonrası tedaviler

arasında, Nativo (HWT) (0.3 g / L) en iyi kontrolü verdi, bunu kontrol ile karşılaştırıldığında Sportak izledi.

ANAHTAR KELİMELER: MANGİFERA İNDİCA, POST HARVEST, STEM END ROT,

TRİFLOXYSTROBİN & TEBUCONAZOLE, PLANT EXTRACTS

Page 263: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

263

PREDATÖR BİR DENİZ SALYANGOZUNUN (HEXAPLEX TRUNCULUS) TÜKETİM

DAVRANIŞLARI: ÇİFT KABUKLU AVIN (MYTILUS GALLOPROVINCIALIS)

KÜMELENME DAVRANIŞININ ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Mehmet GÜLER1, Aynur LÖK2,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü, 2Ege Üniversitesi Su

Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü,

Madya, Hexaplex trunculus, predatör deniz salyangozlarını barındıran Muricidae ailesinin Akdeniz kıyılarında

geniş yayılım gösteren türlerindendir. Madya predatör davranışları sebebi ile özellikle Akdeniz midyesi olmak

üzere, çift kabuklu yetiştiricilik alanlarında istenmeyen bir tür olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada madyanın

Akdeniz midyesi üzerine predatör davranışları araştırılmıştır. Madya ve Akdeniz midyesi av-avcı ilişkileri daha

önce hem laboratuvarda hem de sahada incelenmiştir fakat bu çalışma ile midyenin savunma mekanizmalarından

biri olarak kabul edilen kümelenme davranışı da değerlendirmeye alınmıştır.

Bir seri deneme ile farklı boy midyelerin kümelenme davranışlarının etkileri laboratuvar şartlarında gözlenmiştir.

ilk denemelerde büyük ve küçük boy gruplarındaki midyeler madyalara farklı gruplarda kümelenmemiş olarak

verilmiş, sonraki denemelerde ise yine büyük ve küçük iki farklı boy grubu midye bu sefer kümelenmiş olarak

madyalara verilmiş, denemelerin sonuçları karşılaştırılmıştır.

İlk denemelerde madya kümelenmemiş olarak verilmiş büyük ve küçük midyeleri kolaylıkla tüketmiştir. Sonraki

denemelerde de madyalar kümelenmiş halde verilen farklı boylardaki midyeleri tüketebilmişlerdir. Küçük

midyelerde tüketim miktarları, kümelenmiş grup için kümelenmemiş olanlara göre daha düşük bulunmuştur

(p<0,05). Büyük midyeler için ise kümelenme davranışının tüketim miktarına anlamlı düzeyde bir etkisi

saptanmamıştır (p>0,05).

Bu çalışmanın sonuçlarından da görülebileceği üzere madya, farklı boylardaki avlarını yüksek başarı oranları ile

tüketebilmektedir. Bunun yanı sıra avının savunma mekanizmalarından biri olan kümelenme davranışının

fonksiyonunu özellikle büyük midyeler için etkisiz kılan bir saldırı mekanizmasına sahiptir. Etkili tüketim

davranışları ve daha önceden rapor edilmiş olan avının bol bulunduğu bölgelerde popülasyonun hızlı şekilde

artma özellikleri ile birlikte bakıldığında çift kabuklu yetiştiriciliği için alan ve kültür metodu seçiminde

mevcudiyeti göz önünde bulundurulmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: AV-AVCI İLİŞKİLERİ, KÜMELENME DAVRANIŞI, MİDYE

Page 264: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

264

PROBİYOTİK MİKROORGANİZMALARIN KRONİK HASTALIKLARI TEDAVİ EDİCİ

ROLÜ

Sözel Bildiri / Gida

BURCU ÖZEL1, Halil İbrahim KAYA2,

1Pamukkale Üniversitesi Çal MeslekYüksekokulu Gıda İşleme Bölümü, 2Pamukkale Üniversitesi Mühendislik

Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü,

Probiyotik mikroorganizmaların kronik hastalıkların tedavisindeki rolü hakkında bilgi vermek

Probiyotikler, yeterli miktarda alındığı zaman konak üzerinde sağlığa yararlı etkiler sağlayan yaşayan

mikroorganizmalardır. Üzerinde en çok çalışılan ve kullanılan probiyotik grubu Lactobacillus ve

Bifidobacterium cinsine ait türlerdir. Probiyotikler laktik asit, asetik asit ve propiyonik asit üretip bağırsak

pH’sını düşürür, patojen bakterilerin üremesini baskılar ve bağırsak florasında dengeyi sağlarlar. Son yıllarda

yapılan çalışmalarda probiyotik bakterilerin çeşitli kronik hastalıkların riskini azalttığı ve önlediği gözlenmiştir.

Yapılan randomize kontrollü çalışmalarda probiyotiklerin rotavirüs ve antibiyotik ile ilişkili diyarelerin

önlenmesi veya belirtilerinin hafifletilmesi, laktoz intoleransı belirti ve bulgularının azaltılması, safra asitlerinin

dekonjugasyonu yolu ile vücutta hipokolesterolemik etki oluşturulması, Helicobacter pylori ve diğer birçok

intestinal patojenlerin inhibisyonu gibi birçok kronik rahatsızlıklarda terapötik ajan olarak kullanılabileceğini

ortaya koymuştur. Ayrıca probiyotik kullananlarda iştah hissini düzenleyen leptin hormonunda ve obezite ile

ilişkili olan bağırsak bakterilerinin konsantrasyonunda azalma olduğu tespit edilmiş, insülin direncini

yavaşlatmasından dolayı da diyabet hastalığının tedavisinde de kullanılabileceği önerilmiştir.

Diğer yandan probiyotiklerin kardiyovasküler hastalık riskini hidroksi metil glutaril coA redüktaz üretimi ile

azalttıkları, immün sistemini destekleyici rollerinden dolayı da kanserli hücrelerin gelişimine engel oldukları da

bilinmektedir. Probiyotiklerin söz konusu kronik hastalıklar üzerindeki kanıtlanmış veya olası faydalarının, probiyotiklerin güvenirliği de göz önünde bulundurulduğunda, bu hastalıklara sahip bireylere sağlık

uzmanlarınca önerilmesi hastalıkların tedavisine destek sağlayabilceği kaçınılmazdır.

ANAHTAR KELİMELER: PROBİYOTİKLER, TERAPÖTİK AJAN, KRONİK HASTALIKLAR

Page 265: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

265

PROPOLİSTEKİ FENOLİK İÇERİKLERE COĞRAFİ ORİJİNİN ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Gida

Hatice KALKAN YILDIRIM1, Ezgi DÜNDAR2, Erhan CANBAY3, Hikmet MEHMEDOV3, Eser Y.

SÖZMEN3,

1Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bornova, 35100 İzmir, 21Ege Üniversitesi,

Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bornova, 35100 İzmir, 3Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi,

Biyokimya Bölümü, Bornova, 35100 İzmir,

Propolis, bal arıları tarafından üretilen doğal bir üründür. Antimikrobiyal, antiseptik, antibakteriyel,

antienflamatuar ve antimutagenik özelliklerin yanı sıra antioksidan etkileri vardır. Bu önemli sağlıklı özelliklerin

çoğu propoliste bulunan fenolik içeriğe dayanır. Propolis bölgesi ve preparatlarının teknikleri fenolik içerik türü

ve konsantrasyonları için kritik öneme sahiptir. Bu çalışmanın amacı, kullanılan proplisin coğrafi kökenleri ile

fenolik formlardaki fenol grubu bileşiklerinin de dahil olduğu fenolik içerikleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir.

Bu amaçla UPLC MS / MS sistemi olarak hassas bir teknik kullanıldı.

Farklı bölgelerden propolis örnekleri temin edildi. (Türkiye: Ankara ve Sivas, Azerbaycan: Batabat Yaylası).

Analizden önce tüm örnekler farklı tekniklerle uygulamaya tabi tutuldu. Ekstraksiyonlarının sonunda örneklere

20 dakika boyunca santrifüjleme işlemi uygulandı. Elde edilen sıvı örnekler analizlerde kullanılmak üzere +4°C’de depolandı ve UPLC MS / MS sistemi ile analiz edildi. Dış standart olarak, asetonitril (ACN) kullanarak,

1 mg / ml stok çözeltiler (kateşol, kafeik asit, kamferol, ferulik asit, epikateşin, quarsetin, mirisetin, rutin, malik

asit, 4-hidroksi benziok asit, salisilik asit, trans-sinamik asit, gentisik asit, prokatekuik asit, para-kumarik asit,

vanilik asit, etil ferulat, DMA kafeik asit, CAPE, kateşin, klorogenik asit, elagik asit, siyanidin, naringenin,

delfinidin) hazırlandı.

Sonuçlar, propolisteki fenolik bileşiklerinin türü ve konsantrasyonlarını açısından propolis coğrafi orijinin

önemli olduğu ortaya çıkmıştır.

Çalışma, antosiyaninler, flavanoller, flavonoller, fenolik asitler ve bunların farklı orjinli Türkiye ve Azerbaycan kıyaslamalı izomerleri dahil olmak üzere propolisteki fenolik bileşiklerinin değerlendirilmesi olarak ilk çalışma

niteliği taşımaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: ANAHTAR KELİMELER: PROPOLİS, COĞRAFİ ORİJİN, UPLC MS / MS

SİSTEMİ, FENOLİK BİLEŞİKLER, EKSTRAKSİYON

Page 266: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

266

PSİKOBİYOTİK BAKTERİLER

Sözel Bildiri / Gida

Ömer ŞİMŞEK1,

1Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü,

Ruhsal rahatsızlıklarda etkili olan psikobiyotik bakteriler hakkında bilgi vermek

Ruhsal hastalıklarda sağlığa yararlı olduğu düşünülen probiyotiklere psikobiyotik mikroorganizmalar

denilmektedir. Konakçısının bağırsak sistemine yerleşerek mikrobiyal dengeyi iyileştiren ve yararlı faaliyette

bulunan canlı mikroorganizmalar olan psikobiyotiklerin, insan gastrointestinal sisteminde bulunmasıyla patojen

mikroorganizmaların gelişimini inhibe ettiği, ürettikleri metabolitler ve nöropeptitler sayesinde de beyin

fizyolojisi ve insan psikolojisi üzerinde etkili olduğu bir çok araştırma ile ortaya konulmuştur. Ayrıca; yapılan

klinik gözlemlerden elde edilen sonuçlara göre depresyon mekanizmasının bağırsak bakterilerinin sayısı ile

yakından ilişkili olduğu görülmüş, günlük hayatta karşılaşılan stres, anksiyete gibi ruhsal bozuklukların bağırsak

mikrobiyotasında yer alan laktik asit bakterilerinin sayılarındaki azalma ile ilişkili olduğu bulunmuştur.

Obezite, diyabet gibi metabolik rahatsızlıkların, şizofreni, anksiyete ve otizm gibi nöropsikiyatrik bozuklukların

psikobiyotik mikroorganizmalarca üretilen ve bağırsak-beyin ekseninde önemli rolü olan gama-aminobutirik asit

ve serotonin gibi nöroaktif maddeler ile önlenebildiği yapılan klinik çalışmaları ile desteklenmiştir. Örneğin;

Lactobacillus ve Bifidobacteria türleri monosodyum glutamattan gama-amino-butirik asit sentezlerken,

Escherichia, Bacilllus ve Saccharomyces türleri nörepinefrin, Candida, Streptococcus, Enterococcus türleri

serotonin, Bacillus ve Serracia türleri dopamin üretmektedir.

Bifidobacterium infantis’in oral yoldan verildiği farelerde plazma triptofan düzeylerinde artış görülürken;

Lactobacillus acidophilus ile beyin sapındaki kanabinoid reseptörlerin ekspresyonu artırılmıştır. İnsan sağlığı

üzerindeki önemli etkileri ile söz konusu psikobiyotik mikroorganizmaların önümüzdeki yıllarda nörobilim

alanında yapılacak araştırmaların odağını oluşturacağı açıktır.

ANAHTAR KELİMELER: PSİKOBİYOTİK, PROBİYOTİK, NÖROLOJİ, YARARLI

MİKROORGANİZMALAR

Page 267: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

267

QUALITY CHARACTERISTICS OF CHILI PEPPER EXTRACT NANOEMULSIONS

STABILIZED BY BIOPOLYMERS

Sözel Bildiri / Gida

Pelin POÇAN1, Elif AKBAŞ2, Mecit Halil ÖZTOP1,

1Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 2İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü,

In this study the goal is to produce biopolymer coated capsaicin nanoemulsions that were stabilized by

biopolymers.

The chili pepper extract also known as oleoresin capsicum and main source of capsaicin, has significance in food

and pharmaceutical industries due to its antioxidant and antimicrobial activities. In this work, oleoresin capsicum

nanoemulsions were prepared using 2% oleoresin capsicum and two different types of surfactants (lecithin and

sucrose mono palmitate (SMP) at pH 7.4. To determine the effect of biopolymers on the formation of emulsions,

1% alginate and 0.5% whey protein isolate (WPI) were added to the formulations. Effect of pre-heating on

emulsions were also investigated. For characterization, mean particle size, turbidity, T2 (spin-spin relaxation

time), color, encapsulation efficiency and zeta potentials were measured. Results showed that, SMP-WPI emulsions had the smallest mean particle size (35 nm) whereas lecithin-WPI emulsions had the largest particle

size. The highest zeta potential values were found for the pre-heated lecithin-WPI emulsions (-17.8 mV)

indicating higher stability compared to the other emulsions. Encapsulation efficiencies of all emulsions were

found as nearly 70%.

ANAHTAR KELİMELER: CAPSAICIN, NANOEMULSIONS, BIOPOLYMER, WHEY PROTEIN

ISOLATE (WPI), ALGINATE

Page 268: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

268

RECENT TRENDS AND OPPORTUNİTİES İN NON-CHEMİCAL WEED CONTROL

Sözel Bildiri / Tarim

Khawar JABRAN1,

1Duzce University,

Application of herbicides have provided sustainable weed control for more than 60 years. However, recently the

efficacy of chemical weed control is being questioned due to several reasons. The most important among these

are the evolution of herbicide resistance in weeds, detrimental impacts of herbicides on the animals, the humans

and other living entities, and contamination of the soil and water environments. Owing to these facts, the

researchers in the discipline of agricultural sciences are focusing to develop sustainable non-chemical weed

control techniques.

In our research work, the non-chemical weed control methods such as mulches were found to provide effective

control of some noxious weeds. Moreover, some of the crop cultivars found more suppressive against weeds

than the others. Non-chemical weed control if developed effectively could provide sustainable weed control and

help to solve environmental pollution and other problems arising due to misuse of herbicides.

Although the classical non-chemical techniques such crop rotation and tillage are still important and effective,

weed control could be more effective if these were combined with novel techniques such as robotic weed

control, electrical systems, electromagnetic fields and lasers.

ANAHTAR KELİMELER: WEEDS, MULCHES, CULTİVARS, SUSTAİNABİLİTY

Page 269: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

269

REKREASYONEL OLANAKLARA YÖNELİK KULLANICI BEKLENTİLERİNİN

İRDELENMESİ, AYDIN KENTİ ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Cevre

Bülent DENİZ1, Çiğdem KILIÇASLAN1, Fulya KOŞAN1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Rekreasyon en genel tanımıyla, insanların fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü geri kazanmak için isteyerek yaptıkları

aktivitelerdir. Rekreasyonel aktiviteler bireylerin serbest zamanlarında sosyalleşmelerine, çevreleri ile olumlu

ilişkiler kurmalarına ve kendilerini geliştirmelerine olanak sağlar. Araştırmanın amacı, Aydın kenti ve yakın

çevresinde mevcut rekreasyonel faaliyetleri belirlemek, kentlilerin beklentilerini ölçmek ve olası rekreasyonel

faaliyetler için öneriler sunmaktır.

Araştırma kapsamında, yaygın olarak tercih edilen rekreasyonel aktiviteler belirlenmiş ve tanımlanmıştır. Aydın

kentinin nüfusu ve sosyal yapısı göz önünde bulundurularak kentlilerin rekreasyonel aktivitelere yönelik

beklentilerini ölçmek amacıyla anket çalışması yürütülmüştür. Anket çalışması ve arazi gözlemlerinden elde

edilen veriler yardımıyla mevcut aktivitelerin yeterliliği ve olası aktivitelere yönelik beklentiler

değerlendirilmiştir.

Araştırma sonucunda, Aydın kenti ve yakın çevresinde mevcut rekreasyonel aktivite türleri belirlenmiş, ancak bu

alanların, bireylerin gereksinimlerini yeterince karşılamadığı görülmüştür. Yapılan anket sonucunda kentlilerin

farklı rekreasyonel aktivite gereksinimlerine yönelik öneriler geliştirilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: REKREASYON, REKREASYONEL AKTİVİTE, KULLANICI

BEKLENTİLERİ, AYDIN, TÜRKİYE

Page 270: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

270

RESURRECTİON PLANT: A POSSİBLE SOLUTİON TO RİSİNG DROUGHT THREAT

Sözel Bildiri / Tarim

Faizan ALİ1, Akhtar HAMEED1, Abdul REHMAN1,

1UNİVERSİTY OF AGRİCULTURE, FAİSALABAD, PAKİSTAN,

A possible solution to imminent global threat of drought catastrophe

Resurrection Plant: A possible solution to rising drought threat Faizan Ali1 , Akhtar Hameed1 and Abdul

Rehman1 1. Department Of Plant Pathology, University Of Agriculture, Faisalabad, Pakistan. Corresponding

Author Email: [email protected] Plants are of key importance to us due to great dependency of

human race on plants. Since the beginning of the 21st century the rapid industrialization has triggered an

anomaly of climate change resulting in to increased global temperatures, heat waves and massive droughts.

Droughts are a huge threat for plants, most of the plant activities from minerals transport to temperature

maintenance to photosynthesis are completely dependent on water and any long drought have severe impact on

plants and ultimately global food chain. Resurrection plants are a group of plants capable of surviving massive

droughts as they have the ability to lose most of their cellular water and remain in a dormant condition for weeks

to months. Once watered after the drought the plants grow to their normal state and restart their normal growth.

Understanding this special mechanism from its genomic, proteomic, and metabolomic basis of this unique phenomenon and later integrating this to our major food crops with the help of modern molecular breeding tools

will help us in battle against droughts and prevent an imminent threat to mankind. Keywords: Plants, Drought,

Resurrection Plants, Molecular Breeding, Metabolomic

ANAHTAR KELİMELER: PLANTS, DROUGHT, RESURRECTİON PLANTS, MOLECULAR

BREEDİNG, METABOLOMİC

Page 271: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

271

ROMATOİD ARTRİT TANILI HASTALARDA SERUM D VİTAMİN DÜZEYİ İLE UYKU

KALİTESİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

Sözel Bildiri / Saglik

Gökhan SARGIN1, Taşkın ŞENTÜRK1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Romatoloji Bilim Dalı,

Romatoid artrit (RA), sinovyal inflamasyon ile karakterize kronik, otoimmün, inflamatuvar, sistemik bir

hastalıktır. RA'da kötü uyku kalitesi önemli bir sorun olup beceri, aktivite ve yaşam kalitesinde azalmaya neden

olmaktadır. D vitamin eksikliğinin uyku parametreleri üzerine negatif etkisi ve SLE'li hastalarda global uyku

kalite indeks skoru ile bağımsız ilişkisi vardır. Bizim, bu çalışmadaki amacımız, RA'lı hastalarda serum D

vitamin düzeyi ile uyku kalitesi arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır.

Çalışmaya 2010 ACR-EULAR sınıflandırma kriterlerine göre RA tanısı konulan 72 hasta (6 erkek, 66 kadın)

dahil edildi. D vitamin düzeyi <20 ng/mL eksiklik, 21-29 ng/mL arasında yetersizlik ve >30 ng/mL yeterli olarak

kabul edildi. Hastalık aktivitesinin değerlendirilmesi için DAS-28 skoru ve uyku kalitesinin değerlendirilmesi

için Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi kullanıldı. Global skoru≥5 olan hastalar uyku kalitesi kötü olarak kabul edildi. Veriler için SPSS 18.0 ve analiz için Student-t, Mean Whitney U ve Spearman testleri kullanıldı. p<0.05

istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

Hastaların %41,7’sinde uyku kalitesi kötüydü. Yaş ve DAS-28 skoru; uyku kalitesi kötü olan hastalarda uyku

kalitesi iyi olanlara göre anlamlı düzeyde yüksekti (sırasıyla, p=0,004, p=0,02). Her iki grup arasında cinsiyet, anti-CCP ve Rf düzeyleri açısından anlamlı farklılık yoktu. D vitamin düzeyleri 24 hastada yeterli, 33 hastada

eksik ve 15 hastada yetersizdi. Kötü uyku kalitesi olan RA hastalarında ortalama serum D vitamini düzeyi

17.6±7.3 ng/mL idi. Uyku kalitesi iyi olan hastalarda bu oran 30,8±17,0 ng/mL idi. İyi ve kötü uyku kalitesi olan

hastalarda D vitamini düzeyleri açısından anlamlı farklılık vardı. RA hastalarında uyku kalitesi ile serum D

vitamin düzeyi arasında negatif korelasyon vardı (r=-0,518, p<0,001).

Yüksek hastalık aktivitesi ve ileri yaş RA hastalarında uyku kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Düşük D

vitamin düzeyleri de uyku kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle uyku kalitesi bozuk olan RA

hastalarında serum D vitamin düzeyleri kontrol edilmelidir. Ayrıca, fonksiyonel bozukluğu önlemek ve uyku

kalitesini düzeltmek için hem RA hem de D vitamin eksikliğinin tanısı konulmalı, tedavi edilmeli ve hastalık

aktivitesi azaltılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: ROMATOİD ARTRİT, UYKU KALİTESİ, VİTAMİN D DÜZEYİ

Page 272: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

272

RUH SAĞLIĞI HEMŞİRELİĞİNDE BİR KAVRAM OLARAK ÇEVRE DUYARLILIĞI

Sözel Bildiri / Saglik

HATİCE ÖNER1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ,

Bu yazıda ruh sağlığı hemşireliğinde çevre kavramının nasıl ele alındığı irdelenerek, çevre ve ruh sağlığı

ilişkisinin önemine dikkat çekilerek ruh sağlığının geliştirilmesinde bütüncül bakış açısıyla çevre duyarlılığının

nasıl geliştireceği açıklanacaktır.

Ruh sağlığı hemşireliği sadece ruhsal yönden hasta olan bireylere yönelik değil aynı zamanda birey ve toplumun

ruh sağlığını korumaya yönelik bakım aktivitelerini de kapsaması bakımından önemli bir alandır. Ruh sağlığı

kavramında insan, biyo psikososyal bütünlük içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ruh sağlığı hemşireliğinde

çevre kavramı insan psikolojisini etkilemesi bağlamında çok önemli olmasına karşın sınırlı düzeyde ele

alınmıştır. Ruh sağlığı hemşireliğinde, çevre kavramı ile terapötik ortam, psikososyal ortam kavramlarının daha

çok öne çıktığı görülmektedir. Oysa ruh sağlığını içinde bulunduğumuz eko sistem, çevrede yer alan tüm

unsurlar fazlasıyla etki etmektedir. Çevre ve ekosistemdeki değişimler, sadece biyokimyasal dengemizde değil

aynı zamanda ruh sağlığımız üzerinde çok büyük etkiler bırakabilmektedir. Bu yazıda yukarıda değinilen

kavramlar ilgili literatür bağlamında incelenmiş ve çevre duyarlılığının ruhsal boyutunu geliştirmeye yönelik

önerilerde bulunulmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: RUH SAĞLIĞI, RUH SAĞLIĞI HEMŞİRELİĞİ, ÇEVRE DUYARLILIĞI,

ÇEVRE VE RUH SAĞLIĞI

Page 273: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

273

RURAL FOOD FİSH PRODUCTİON İMPROVEMENT STRATEGİES İN LOWER REACH

OF AMUDARYA RİVER, SOUTHERN ARAL SEA REGİON UNDER CONDİTİONS OF

CHANGİNG CLİMATE AND İNCREASİNG WATER SALİNİZATİON

Sözel Bildiri / Saglik

Bakhtiyor KARİMOV1, Uwe WALLER2, Michael MATTHİES3,

1TASHKENT İNSTİTUTE OF İRRİGATİON AND AGRİCULTURAL MECHANİZATİON ENGİNEERS. 39

Kari Niyazov Str., Tashkent 100000 Uzbekistan, 2University Of Applied Sciences, School Of Engineering.

Goebenstraße 40, 66117 Saarbruecken, Germany, 3Institute of Environmental Systems Research, University of

Osnabrueck. D-49069 Osnabrueck, Germany,

Main research questions of present investigations were: a) analyses of capture fisheries and aquaculture (FA)

sector in lower reach of Amudarya River (LRA) under conditions of changing climate (CC) and increasing water

salinization (WS); b) development of rural food fish production improvement strategies to mitigate the impacts

of CC and increasing WS.

ANAHTAR KELİMELER: CLİMATE CHANGE, SALİNİZATİON, FİSHERİES, AQUACULTURE

Page 274: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

274

SABAHÇIL VE AKŞAMCIL BİREYLERDE BAZI ANTROPOMETRİK ÖLÇÜMLERİN

KIYASLANMASI

Sözel Bildiri / Saglik

Yasemin ÇAKIR1, Neşe TOKTAŞ2, Efsun KARABUDAK1,

1Gazi Üniversitesi, 2Akdeniz Üniversitesi,

Bu çalışmanın amacı sabahçıl ve akşamcıl kronotipe sahip bireylerin bazı antropometrik ölçümlerinin ve bu

ölçümlerle ilişkili sağlık risklerinin kıyaslanmasıdır.

Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikte olan çalışmaya Ankara ilinde yaşayan ve yaş ortalaması 26.1±9.48 yıl olan 193

erkek (%34.2) ve 372 kadın (%65.8) olmak üzere toplam 565 gönüllü birey katılmıştır. Çalışmada katılımcıların

sosyodemografik özelliklerinin (yaş, cinsiyet, eğitim, çalışma ve medeni durum) sorgulandığı ve kronotipin

belirlenmesine yönelik bir ölçeğin bulunduğu anket formu ile 24 saatlik besin tüketim kayıt formu araştırmacılar

tarafından yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanmıştır. Bireylerin bazı antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı,

boy uzunluğu, bel ve boyun çevresi) araştırmacılar tarafından standartlara uygun şekilde alınmıştır. Elde edilen

veriler SPSS 22.0 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmaya katılan sabahçıl bireylerin vücut ağırlıkları, bel ve boyun çevreleri ile BKİ değerleri akşamcıl bireylerden daha fazladır (p<0.05). Akşamcıl

bireylerde normal BKİ’ye sahip olanların, sabahçıl tipte hafif şişman ve şişman grubunda yer alanların oranı

daha fazladır (p<0.05). Akşamcıl bireylerde bel çevresine göre vücut ağırlığı ile ilişkili sağlık riski düşük iken

sabahçıl tipte çok yüksek riske sahip olanların oranı daha fazladır (p<0.05). Bel/boy değerine göre sabahçıl

bireyler, akşamcıl bireylerden daha yüksek sağlık riskine sahiptir (p<0.05). Sabahçıl ve akşamcıl bireyler

arasında boyun çevresine göre şişmanlık riski açısından anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).

Çalışmaya katılan akşamcıl bireylerin antropometrik ölçümler açısından sağlık risklerinin daha düşük olmasına

rağmen ilerleyen dönemlerde çeşitli faktörlerin etkisiyle vücut ağırlığı kaybı tedavilerine fizyolojik olarak direnç

gösterebilecekleri ve çeşitli sağlık sorunlarına daha eğilimli olabilecekleri unutulmamalıdır. Bu konuda

mekanizmaların netleştirilebilmesi amacıyla uzun dönem takipli fizyolojik çalışmaların yapılmasının faydalı

olacağı düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: KRONOTİP, SABAHÇILLIK, AKŞAMCILIK, ANTROPOMETRİK

ÖLÇÜMLER

Page 275: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

275

SAĞLIK VE HASTALIK DURUMUNDA MİKROBİYOTA VE İNSAN VÜCUDU İLE

ETKİLEŞİMİ

Sözel Bildiri / Saglik

Safaa ALTWEİSH1, Hatice Kübra YILDIZ1, Hasibe VURAL1,

1Necmettin Erbakan Üniversitsi, Meram Tip Fakületsi, Tibbi Biyolojiö Anabilim Dali,

İnsan vücudu çok sayıda bakteri, virüs mantar ve protozoa gibi birçok mikroorganizmayı barındırmaktadır. Bu

mikroorganizmalara genel olarak mikrobiyota adı verilmektedir. İnsan vücudunda yer alan hücre sayısı ile

kıyaslandığında mikrobiyotanın çok daha fazla sayıda oldukları görülmüştür, yaklaşık 10 katı. Mikrobiyotanın

sahip olduğu genetik bilgi olarak tanımlanan mikrobiyomun ise insan genomunun yaklaşık 100 katı kadar bilgi

içerdiği gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı insan mikrobiyotası ile organizma arasındaki etkileşimin yer aldığı

çalışmaların derlenmesidir.

Mikrobiyota, immün sistem regülasyonu, besinlerin sindirimi ve bununla ilişkili olarak B12 ve K vitaminleri gibi

önemli bileşenlerin organizmaya kazandırılması, ksenobiyotik materyallerin metabolizması vs. gibi birçok

fonksiyona sahiptir. Alınan besinler ve ilaçlar, çevre ile olan ilişki, hamilelik dönemi, yaş gibi pek çok etken

mikrobiyota çeşitliliğini etkilemektedir.

Yapılan çalışmalar göstermiştir ki mikrobiyota çeşitliliğindeki eksiklik tip 1 diyabet, romatizma, eklem

bölgelerindeki enfeksiyonlar ve kas kaybı gibi otoimmün hastalıklar ile K vitamini eksikliğine bağlı olarak

gelişen kan pıhtılaşması bozuklukları ve B12 vitamini eksikliği sonucu gelişen sinirsel ileti bozuklukları gibi pek çok durumla ilişkilidir. Ayrıca kanser, hafıza Bozuklukları, depresyon ve strese yatkınlık, otizm, Alzheimer gibi

çok sayıda patolojik durumun da mikrobiyota ile ilişkisi tespit edilmiştir.

İnsan sağlığı ile mikrobiyota arasındaki bu ilişki ‘İnsan Mikrobiyota Projesi’nin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu

projenin iki temel amacı vardır. Bunlar insan vücudunda yaşayan mikrobiyal komünitenin taksonomik analizi ve bu mikrobiyal genomların toplu genetik potansiyellerinin analizidir. Bu projeden elde edilecek sonuçlar ile

mikrobiyotanın gelecekte bir çok hastalığın tedavisi ya da önlenmesinin kullanılabileceği ön görülmektedir

ANAHTAR KELİMELER: MİKROBİYOTA, MİKROBİYOM, OTOİMMÜN HASTALIKLAR, BAĞIRSAK

MİKROBİYOTRESİ

Page 276: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

276

SAĞLIKLI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TAVUK ÜRETİMİNDE KİNOA’NIN ALTERNATİF

YEM OLARAK KULLANIMI

Sözel Bildiri / Tarim

ESRA BALGAY1, AHMET ÖNDER ÜSTÜNDAĞ2, YAKUP ONUR KOCA1,

1AD.Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ TARLA BİTKİLERİ BÖLÜMÜ, 2AD.Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ ZOOTEKNİ

BÖLÜMÜ,

Mısır ve soya tavuk üretimi için oldukça önemli yem kaynaklarıdır ve ülkemizde yüksek oranda dışa bağımlı

durumdadır. Buna ek olarak, bu iki bitki dünyada en önemli GDO üretimi yapılan bitkileri oluşturmaktadır. Bu

durum, yeni alternatif yem kaynaklarının ortaya konmasını gerektirmiştir.

Mısır ve soya tavuk üretimi için oldukça önemli yem kaynaklarıdır ve ülkemizde yüksek oranda dışa bağımlı

durumdadır. Buna ek olarak, bu iki bitki dünyada en önemli GDO üretimi yapılan bitkileri oluşturmaktadır. Bu

durum, yeni alternatif yem kaynaklarının ortaya konmasını gerektirmiştir. Bu amaçla, Adnan Menderes

Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Kanatlı Ünitesinde yapılan çalışmada, alternatif yem kaynağı

olarak kinoanın kanatlı performansı üzerine etkileri araştırılmıştır. Çalışmada, 48 adet günlük yaşta broiler civcivi kontrol, %25 kinoa ve %50 kinoa olmak üzere 3 deneme grubuna ayrılmıştır. Hayvanlar bireysel

bölmelere konmuş ve ad libitum besleme yapılmıştır. Deneme 42 gün sürmüştür. Deneme sonunda bütün

hayvanlar kesilerek sıcak ve soğuk karkas ağırlıkları ile karaciğer ağırlıkları belirlenmiştir. Canlı ağırlıklar

bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak fark bulunmamıştır. Canlı ağırlık artışı, yem tüketimi ve yemden

yararlanma oranı, karkas ağırlığı ve karaciğer ağırlığı bakımından %25 kinoalı yemle beslenen hayvanlarda diğer

gruplara göre daha iyi sonuçlar elde edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: KİNOA, ALTERNATİF YEM KAYNAĞI, TAVUK, PERFORMANS, KARKAS

Page 277: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

277

SAMANLı SU TUTUCU (AQUASORB) POLİMERİN MıSıR VE SOYANıN FİDE GELİŞİMİ

ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Ahmet MURAT1, Erdem GÜLÜMSER2, Medine DOĞRUSÖZ1, Uğur BAŞARAN1, Hanife MUT2,

1Bozok Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 2Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Ziraat Ve

Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü,

Bu çalışmada, Samanlı Süper Absorban Polimerin (Su tutucu) mısır ve soya bitkilerinin gelişimleri üzerine

etkileri incelenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: MıSıR, SOYA, POLİMER, FİDE.

Page 278: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

278

SAMSUN BÖLGESİNDE ÇELTİKLERDE APHELENCHOİDES BESSEYİ

(APHELENCHİDA;APHELENCHOİDİDAE)’NİN POPÜLASYON YOĞUNLUĞU

Sözel Bildiri / Tarim

Fatma Dolunay ERDOĞUŞ1, Emre EVLİCE1, Gökhan YATKIN1, Mürşide YAĞCI1,

1ZİRAİ MÜCADELE MERKEZ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ,

Dünya genelinde 119 ülkede yetiştirilen çeltik, 740.9 milyon tonluk üretimiyle dünyada sırasıyla mısır ve

buğdaydan sonra en çok yetiştirilen üçüncü tahıl bitkisi durumundadır. En önemli taşınma yolunun bulaşık

tohumlar olması, kavuzda belirti göstermemesi nedeniyle önemli bir karantina etmeni olan Aphelenchoides

besseyi (Çeltik beyaz uç nematodu) karantina listelerinde en çok yer alan 2. nematod durumunda olmasına karşın

çeltik üretimi yapılan pek çok ülkede tespit edilmiştir. Tohum kaynaklı bir zararlı olan etmen çeltikte verim kaybına, pirinçte renk değişimlerine ve çatlamalara neden olarak kalite kaybına neden olmaktadır. Türkiye’de ilk

kez 1995 yılında İpsala (Edirne) ve Gönen (Balıkesir)’de saptanmış A. besseyi ülkemiz karantina

yönetmeliğinde sınırlı alanlarda bulunan zararlılar listesinde yer almaktadır. Bu çalışma kapsamında ülkemiz

çeltik üretiminin %15’inin karşılandığı Samsun ili çeltik üretim alanlarında A. besseyi’nin yaygınlık durumu ve

popülasyon yoğunluğu ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Bu amaçla 2016 yılında hasat sonrası tohumluk olarak kullanmak istenen partilerden alınarak A. besseyi

açısından analiz edilmek üzere gönderilen 102 adet örnek çalışmaya dahil edilmiştir. Bu amaçla her bir örnekten

100 tane 5 tekerrürlü olarak ISTA’ya göre analize tabi tutulmuştur. Ekstraksiyon işlemi sonucunda elde edilen

nematodların mikroskop altında sayımı yapılmış ve sonuçlar istatistiki olarak değerlendirilmiştir. Çalışma

sonucunda örneklerin %32.3’ü A. besseyi ile bulaşık bulunmuştur. Bulaşık bulunan örneklerde nematod

yoğunluğu açısından önemli farklılıklar belirlenmiştir (P<0.01). Çalışmalar sonucunda örneklerde bulunan

ortalama nematod yoğunluğu 36.96± 57.34 (0-256) birey/100 tane olarak belirlenmiştir. En yoğun bulunma

oranları ise sırasıyla; 191,40±72,44(68-256), 171,80±79,51(72-254), 130,80±37,74(77-179), 130,20±60,84(49-

198) ve 128,60±27,50(95-162) birey/100 tohum olarak belirlenmiştir.

Elde edilen A. besseyi popülasyon yoğunluklarının ekonomik zarar eşiğinin (300 nematod/100 tohum) altında

olduğu belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇELTİK, APHELENCHOİDES BESSEYİ, SAMSUN, NEMATOD

Page 279: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

279

SAOS-2 OSTEOSARKOMA HÜCRE HATTİNDA BAİCALEİN’İN WNT/Β-KATENİN

YOLAĞİNA VE MİR-25 İFADESİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Esra ÖRENLİLİ YAYLAGÜL1, Celal ÜLGER1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ,

Osteosarkoma, en sık karşılaşılan primer kemik kanseri olup sıklıkla çocuklarda ve ergenlerde yüksek oranda

ortaya çıkmaktadır. Bir flavonoid olan baicalein, biyolojik ve farmasötik etkilerini geniş bir yelpazede

göstermektedir ve bunların arasında güçlü anti-tümör aktivitesi son yıllarda büyük ilgi görmektedir.

MikroRNA’lar, insan kanserlerinin başlatılması ve ilerlemesinde değişiklikler içeren küçük düzenleyici

RNA’ların bir sınıfını oluşturmaktadır. Son zamanlarda mikroRNA-25 (miR-25)’in insan kanserlerinde birçok

kritik süreçte yer aldığı bulunmuştur.

Bu çalışmada osteosarkoma hücre hattı Saos-2’de baicaleinin ve miR-25’in Wnt/β-katenin sinyal yolağı üzerine

etkisi araştırılmıştır. Hücre canlılığı saptanmış, Wnt/β-katenin sinyal yolağı ile ilişkili β-katenin, GSK-3β ve

Axin2 mRNA ve protein ifadeleri belirlenmiştir.

Saos-2 hücrelerinde baicalein IC50 değeri 35 µM olarak bulunmuştur. Baicaleinin doza bağlı olarak Saos-2

hücrelerinde proliferasyonu inhibe ettiği ve aynı zamanda miR-25 ifadesini artırdığı saptanmıştır. Baicalein

uygulaması ve miR-25 mimik tranfeksiyonu β-katenin ve Axin2 ifadelerinde düşüş meydana getirirken, GSK-3β

ifadesi artmıştır. Anti-miR-25 uygulaması GSK-3β ifadesini düşürürken, β-katenin ve Axin2 ifadelerinde artış

meydana getirmiştir.

Bu bulgular, baicaleinin Wnt/β-katenin yolağı ile ilgili genleri miR-25 ifadesini düzenleyerek hedef alabileceğini

ve osteosarkoma tedavisi için potansiyel bir Wnt/β-katenin yolağı inhibitörü olabileceğini göstermektedir.

ANAHTAR KELİMELER: MİKRORNA, MİR-25, OSTEOSARKOMA, BAİCALEİN, WNT/Β-KATENİN

Page 280: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

280

SICAK STRESİ ALTINDAKİ SÜT İNEKLERİNE RUMEN TAMPONLAYICI İLAVESİNİN

SÜT VERİMİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Hulusi AKÇAY1,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü,

Sıcak stresi tropik ve subtropik iklim koşullarının egemen olduğu bölgelerde çiftlik hayvanlarının bireysel

verimleri üzerinde ciddiye alınması gereken olumsuz etkileri oluşturan önemli faktörlerden birisidir. Sıcak

koşullarda süt inekleri, kendileri için zorlaşan çevre faktörleri ile mücadele edebilmek ve özellikle vücut

sıcaklıklarını regüle edebilmek için terleme ve solunumlarının artması, ayakta daha uzun süre kalarak

vücutlarındaki ısıyı yayma çabaları gibi birçok fizyolojik korunma stratejileri geliştirirler. Bu çalışmada, sıcak stresi altındaki süt ineklerinin vücutlarından kaybettikleri mineralleri dikkate alarak hazırlanmış karışımın süt

verimi üzerine etkileri araştırılmıştır.

Çalışmada 12 baş laktasyondaki süt ineğinin Haziran-Eylül 2017 tarihleri arasındaki günlük süt verimleri

değerlendirilmiş, karışımın süt verimi üzerine olan etkisi gözlenmiştir. İlk 16 gün boyunca sürüye hiçbir şekilde tampon karışım verilmemiş, takip eden 63 gün süresince de karışım rasyona ek olarak (on-top) 250 g/gün iki

öğün şeklinde ilave edilmiştir. Deneme toplam 79 gün sürmüştür.

Tampon karışımın kullanılmadığı ilk döneme ilişkin süt verim ortalaması 24,38 ± 3,50 litre olarak belirlenirken,

tampon karışımın kullanıldığı dönemde %3,6 yağa göre düzeltilmiş süt verimi 25,72 ± 3,65 litre olarak tespit edilmiş ve istatistiksel olarak bu fark önemli bulunmuştur (p<0,01). Deneme süresince tespit edilen en düşük ve

en yüksek süt artışları sırasıyla -0,99 ile +2,77 litre olarak belirlenirken, süt verimindeki ortalama artış +1,34

litre/gün olarak kaydedilmiştir.

Sonuç olarak, sıcak stresi altındaki süt ineklerinin beslenmelerinde tampon etkili karışımların kullanılmasının süt

veriminin sürdürülebilirliği açısından etkileri bir kez daha görülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: SICAK STRESİ, TAMPON ETKİLİ MADDE, SÜT İNEKLERİNİN

BESLENMESİ, SÜT VERİMİ

Page 281: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

281

THE EFFECTS OF TEMPERATURE AND TIME ON 3-MCPD-E, G-E AND DIFFERENT

PROPERTIES OF HAZELNUT OIL DURING DEEP-FAT FRYING

Özge Deniz ARSLAN1, Ezgi SABANCI1, Şule DURMUŞ1, Melike CESUR1,, Aslı YILDIRIM1,

Aslı YORULMAZ1, 3

1AYDIN ADNAN MENDERES UNİVERSİTY

The objective of the current study was to evaluate the effect of frying time (3 and 6 minutes) and temperature

(170°C and 190°C) on 3-MCPD esters (3-MCPD-E), glycidyl esters (G-E) and various properties of hazelnut oil

during deep-fat frying. Deep-fat frying was performed for 3 consecutive days. Both the frying oils and the fat

extracted from potatoes were analyzed in terms of the contents of 3-MCPD and glycidyl esters, after every 4th

and 8th hours of frying, according to a method based on alkaline transesterification, DGF C VI 18 (10). The

effect of frying was assessed by determining the changes in the content of total polar compounds, free fatty

acids, specific extinctions at 232 and 270 nm, photometric color index, oxidative stability (expressed as

induction time), fatty acid composition and iodine value.

Results of the study demonstrated that 3-MCPD-E and G-E were readily decomposed under repeated deep-fat

frying conditions. Moreover at 190°C, both the 3-MCPD-E and G-E were transferred from frying oil to fried

potato chips, which may pose health concern due to toxicity of these compounds. The frying temperature

significantly affected the content of free fatty acids, total polar compounds, K232 and K270 values as well as

iodine value. Non-treated hazelnut oil showed a typical fatty acid composition, but frying led to an increase of

palmitic acid and a general decrease of linolenic acid.

Considering the results, it can be implicitly concluded that there is a fundamental role of frying time and

temperature on the contents of 3-MCPD-E and G-E under repeated frying conditions considering hazelnut oil.

There is an urgent need for the development of mitigation strategies of these process contaminants.

KEYWORDS: 3-MCPD ESTERS, DEEP-FAT FRYING, GLYCIDYL ESTERS, HAZELNUT OIL

Page 282: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

282

SIÇANLARDA L-NAME İLE OLUŞTURULAN HİPERTANSİYON MODELİNDE FİZİKSEL

EGZERSİZİN ADRENOMEDÜLLİN DÜZEYİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Ece KOÇ YILDIRIMa, Esra ÖRENLİLİ YAYLAGÜLb, Mehmet KAYAc

a Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Fizyoloji AD., Aydın, TÜRKİYE

b Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Aydın, TÜRKİYE

c Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Zootekni AD., Aydın, TÜRKİYE

Bu çalışmada sıçanlarda nitrik oksit sentaz inhibitörü olan L-NAME ile oluşturulan hipertansiyon modelinde 6

haftalık fiziksel egzersizin hipertansiyon üzerindeki etkilerinin ADM mRNA düzeyi ve oksidatif değişkenler

yönünden incelenmesi amaçlandı.

Çalışmada kullanılan 26 adet erkek Sprague Dawley sıçanlar normotansif, normotansif+egzersiz, hipertansif ve

hipertansif+egzersiz olmak üzere dört gruba ayrıldı. Hipertansiyon L-NAME (60 mg/kg/oral) indüksiyonu ile

oluşturuldu. İndüksiyonu takiben egzersiz ve hipertansif+egzersiz gruplarındaki sıçanlara 6 hafta boyunca yüzme

egzersizi uygulandı. Çalışma sonunda doku örnekleri (adren, böbrek, torasik aorta) alındı.

6 haftalık deney süresince L-NAME grubunun sistolik ve diyastolik basınçları kontrol, egzersiz ve L-

NAME+egzersiz gruplarına göre belirgin olarak artış gösterdi. 6 hafta sonunda egzersiz, L-NAME+egzersiz

grubunda yüksek kan basıncını tamamıyla normale çevirdi. Hipertansif grupta damarda ADM mRNA düzeyi

diğer gruplardan daha yüksek bulundu (P<0,001). Böbrekte ise, L-NAME+egzersiz grubunda ADM mRNA ekspresyonu daha yüksekti (P<0,001). Böbrek süperoksit dismutaz konsantrasyonu L-NAME uygulananlarda

(P<0,001) daha düşük bulundu. L-NAME, lipit peroksidasyonunu damarda egzersiz grubuna, adrende ise kontrol

ve L-NAME+egzersiz gruplarına göre artırdı (P<0,05).

Veriler değerlendirildiğinde, 6 hafta boyunca uygulanan fiziksel egzersiz kan basıncını normale döndürdü. Ancak adren hariç böbrek ve torasik aortada L-NAME’e bağlı olarak şekillenen oksidatif hasara karşı koruyucu

bir etki sergilemedi. Sonuç olarak, 6 hafta sonunda uygulanan egzersizin kan basıncını normale çevirmede

böbrek adrenomedüllin ekspresyonundaki artışın etkili olabildiği düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ADRENOMEDÜLLİN, L-NAME, HİPERTANSYİON, FİZİKSEL EGZERSİZ,

OKSİDATİF STRES

Page 283: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

283

SIĞ GÖLLERDE TROFİK SEVİYENİN BELİRLENMESİ, ULUABAT GÖLÜ ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Cevre

SAADET HACISALİHOĞLU1, FEZA KARAER2,

1BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ, 2ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ,

Ötrofikasyon; su ortamında birincil üretimin aşırı artması şeklinde tanımlanabilir. Ötrofikasyon biyolojik bir olay

olarak besin elementleri, güneş radyasyonu ve derinlikle değişimi, su sıcaklığı, fitoplankton yapısı gibi

faktörlerin etkisinde ortaya çıkan bir su kalitesi problemidir. Bir su ortamının ötrofikasyon açısından ele alınması

aşamasında en önemli adımlardan biri trofik seviyesinin doğru bir şekilde tespit edilmesidir. Göllerin trofik

seviyelerinin belirlenmesi amacıyla kullanılan temel parametreler, Toplam fosfor, Toplam azot, Klorofil-a ve

Seki diski derinliğidir. Çalışmanın amacı, Uluabat Gölü’nde ötrofikasyona sebep olan temel kirletici

parametrelerin bir yıl boyunca izlenmesi, gölün trofik seviyesinin karakterize edilmesi ve ArcGIS 10.1 yazılımı

kullanılarak gölde trofik seviye dağılımının görselleştirilmesidir.

Toplam fosfor, toplam azot, klorofil-a ve seki diski derinliği parametreleri, gölde belirlenen 8 örnekleme

noktasında, Ağustos 2013’den Temmuz 2014’e kadar aylık olarak izlenmiştir. Elde edilen sonuçlar Carlson’un

(1977) belirlemiş olduğu Trofik Seviye İndeksi (TSI) ile karşılaştırılmış ve gölün trofik karakteri belirlenmiştir.

GIS yazılımı kullanılarak da trofik durumun mevsimsel ve mekânsal dağılımları analiz edilmiştir. Bulgular incelendiğinde Uluabat Gölü’nün ötrofik-hiperötrofik seviyelerde değişim gösterdiği tespit edilmiştir. GIS

yardımı ile mevsimsel değişimi değerlendirildiğinde ise özellikle ilkbahar ve yaz mevsimlerinde, toplam azot ve

seki derinliği parametreleri açısından hiperötrofik seviyeler ölçülmüştür. Kirletici girişlerinin yoğun olduğu

Akçalar Dere, tarımsal sulamadan dönen drenaj sularını toplayan Atabay ve Karaoğlan pompa istasyonlarının

bulunduğu bölgelerde yoğun kirlilik gözlenmiştir.

Değerlendirmeler sonucunda, evsel ve endüstriyel atık su deşarjları ve tarımsal faaliyetlerin gölde aşırı besin

maddesi girişine sebep oldukları, bu durumun da ötrofikasyon ile sonuçlandığı tespit edilmiştir. Noktasal ve

yayılı kaynaklardan göle gelen azot ve fosfor yükleri mutlaka sınırlandırılmalıdır. Ayrıca tarımsal faaliyetlerde

aşırı kimyasal gübre ve pestisit kullanımı önlenmelidir. Su ve sediment kalitesi rutin analizler ile izlenmelidir.

Bu çalışma, göllerde ötrofikasyonu önlenme stratejilerinin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: ÖTROFİKASYON, ULUABAT GÖLÜ, BESİN MADDESİ.

Page 284: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

284

SİLİFKE YEREL KOŞULLARINDA MUZ SERASI YAPIMI VE ÖNEMİ

Sözel Bildiri / Tarim

Aşkın BAHAR1, Levent SON2,

1Selçuk Üniversitesi, Silifke-Taşucu Meslek Yüksekokulu, 2Mersin Üniversitesi, Silifke Uygulamalı Teknoloji ve

İşletmecilik Yüksekokulu,

Türkiye’de muz üretimi yoğun olarak Akdeniz Bölgesinde subtropik iklim özelliği gösteren kıyı alanlarda

yapılmaktadır. Bu çalışma, son yıllarda örtü altı muz yetiştiriciliğinin çok hızlı geliştiği Silifke yöresinde

yapılmıştır. Çalışmayla Silifke yöresinde yerel muz seralarının yapım maliyetinin ortaya konulması

amaçlanmıştır. Örtü altı muz yetiştiriciliğinde ilk kurulum maliyetleri çok fazladır. Buna karşılık yüksek getirisi

nedeniyle üreticiler örtü altı yetiştiriciliğini tercih etmektedirler. Türkiye’de subtropik bölgelerde don olaylarına

dayanım açısından erkenci üretim yapılması, meyve kalitesi ve verimin yüksek olmasından dolayı örtü altında

muz üretiminden açıkta yapılan üretime göre daha iyi sonuç elde edilmiştir. Silifke’de açık alanda muz yetiştiriciliği kuvvetli yerel rüzgarlar nedeniyle yapılamamaktadır. Başlangıçta sebze seraları içerisinde muz

yetiştiriciliği denenmiş, fakat istenilen verim ve kalite elde edilememiştir. 2015 yılında muzun getirisinin fazla

olması nedeniyle yerel koşullarda yüksek muz seraları imal edilmeye başlanarak muz yetiştiriciliğine

başlanmıştır. Bu imal edilen seralar ticari firmalara yaptırılan seralara göre rüzgar yükü hesaplanarak

yapıldığından dolayı daha sağlam olmaktadır. Ayrıca bu seraları yerel imalatçılar yaptığı için işçilik daha az ve

ucuz olmaktadır. Silifke’de 2018 yılının Haziran ayında 1 m2 sera alanı maliyeti ticari firmalarda 20-25 Euro,

yerel işletmelerde ise en fazla 10-12 Euro olmaktadır. Yerel seraların maliyetinin düşük olması ve iç piyasada

muzun talep görmesi nedeniyle Silifke’de örtü altında muz yetiştiriciliği her geçen gün artış göstermektedir.

ANAHTAR KELİMELER: SİLİFKE, MUZ, SERA, KONSTRÜKSİYON, ÖRTÜ ALTI YETİŞTİRİCİLİK

Page 285: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

285

SOLANUM LYCOPERSİCUM’DA MOLEKÜLER-NEMATOT VİROİD PARASİTİSM

İLİŞKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Pakize GÖK GÜLER1, Refik BOZBUGA1,

1Biological Control Research Institute, Adana, Turkey,

Kök ur nematodları olarak adlandırılan Meloidogyne cinsine ait bitki paraziti nematodlar birçok bitkide ürün

kaybına neden olmaktadır. Meloidogyne incognita, Meloidygne cinsine ait nematot türleri içerisinde en fazla

zarar veren türdür. Tek sarmallı RNA yapısında olan viroidler de birçok bitki türünde hastalıklara neden

olmaktadır. Çalışmamızda yer alan Citrus exocortis viroid (CEVd), Hop stunt viroid (HpSVd) ve Potato spindle

tuber viroid (PSTVd) birçok bitki türü için ciddi ürün kayıplarına neden olan bir etmendir. Nematodlar, virodlerlerin de içinde olduğu birçok organizmayla ilişkilidir. Nematot ve viroid birlikteyken bitkilerde büyük

zararlar meydana getirebilmektedirler. Ancak, bu her iki patojenin bitkilere olan etkisi tam olarak

anlaşılamamıştır. Bu nedenle, bu çalışma nematot ve viroidin domates bitkisine (Solanum lycopersicum) olan

etkisinin moleküler ve klasik çalışmalarla belirlenmiştir.

Bu amaçla, bitkiler Meloidogyne incognita + CEVd, M. incognita+ PSTVd, M. incognita+ HpSVd, M.

incognita, PSTVd, HpSVd, CEVd ile bulaştırılmıştır ve infekte edilmemiş bitkiler kontrol olarak kullanılmıştır.

Domates bitkilerinde mekanik inokulasyondan 21 gün sonra RNA ektraksiyonu ve yarı universal primerler ile

RT-PCR çalışmaları yapılmıştır.

Sonuçlar olarak, M. incognita + CEVd, M. incognita+ PSTVd, M. incognita+ HpSVd, PSTVd, HpSVd, CEVd,

kontrol ve sadece nematot uygulamaları, RT-PCR çalışmaları ile paralel sonuçlar göstermiştir. Deneme sonunda,

nematot ve viroid bulaştırılan bitkilerde bitki gelişim parametrelerinden bitki yaş ve kuru ağırlığı bitki boyu, kök

boğazı çapında azalma görülmüştür.

Bu sonuçlardan M. incognita ile viroid kombinasyonlarının (PSTVd, HpSVd, CEVd) domates bitkisine öldürücü

etkisinin olabileceği ve ileriki çalışmalarda viroid nematot ilişkisine daha fazla önem verilmesi gerektiği kanısına

varılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: MOLEKÜLER TANI, MELODİOGYNE İNCOGNİTA, CİTRUS EXOCORTİS

VİROİD, HOP STUNT VİROİD, POTATO SPİNDLE TUBER VİROİD

Page 286: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

286

STATUS AND İDENTİFİCATİON OF FUNGAL PATHOGENS ASSOCİATED WİTH

BLACK FOOT DİSEASE OF WİNE YOUNG GRAPEVİNES İN TEKİRDAĞ

Sözel Bildiri / Tarim

Nurdan GÜNGÖR SAVAŞ1, Davut Soner AKGÜL2, Hakan HECE3, Esra ALBAZ1,

1Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü, 2Adana Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma

Bölümü, 3Tekirdağ Şarap Fabrikası,

Bağlarda görülen Kara bacak hastalığına, tüm dünyada önemli ekonomik kayıplara yol açan Campylocarpon,

Cylindrocarpon, Cylindrocladiella ve Ilyonectria cinslerine ait çeşitli fungal türler neden olmaktadır. Kara bacak

hastalığı, genç asma kurumalarının kompleksi (GAK) ile Petri hastalığının bir parçası olan asma gövde

hastalıklarından birisidir. Bu çalışma, Tekirdağ'daki kara bacak hastalığı ile ilişkili fungal türleri tanımlamada ve

tanılamadaki ilk çalışmayı temsil etmektedir.

Tekirdağ'daki şaraplık bağ bölgesi Şarkköy kasabasında yapılan survey çalışmasında, yaprak semptomlarını

içeren ve semptomatik bağlardan yapılan izolasyonlarda araştırmaya alınan 26 bağın 8 (%30)'de

Cylindrocarpon/Ilyonectria spp. izole elde edilmiştir. Şaraplık bağlarda karabacak hastalığının yaygınlık oranı 2014 yılında %20,49, 2015 yılında %5.74 iken, 2016 ve 2017 yıllarında aynı bağlarda sırasıyla %0,03 ve %0,07

yaygınlık oranları saptanmıştır. Örneklerin geri kalanında, kara bacak hastalığı etmenlerinin asmalarda Petri ve

Botryospheriacea hastalıkları ile ilişkili fungal taksonla birlikte var olduğu bulunmuştur. Morfolojik

karakterizasyonu, rDNA'nın iç ara bölgesinin (ITS4-5.8S-ITS5) DNA analizleri ve β-tubulin bir kısmı ve

translasyon uzama faktörü 1-α genlerinin ile birlikte Tekirdağ'daki genç asmalarda kurumalar meydana getiren,

Ilyonectria liriodendri ve Ilyonectria macrodidyma adlı 2 farklı kara bacak etmeni tespit edilmiştir.

Patojenite çalışmaları, iki türün, SO4 anacında yüksek derecede virülans olduğunu göstermiştir. Genel olarak, I.

liriodendri, Vitis vinifera ‘Chardonnay’ ve anaç SO4'te giriş yaptığında en tehlikeli tür olduğu belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: YOUNG GRAPEVİNES, BLACK FOOT DİSEASE, FUNGİ, MOLECULAR

İDENTİFİCATİON

Page 287: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

287

STREPTOCOCCUS PYOGENES SUŞLARINDA BAZI VİRULANS FAKTÖRLERİN

TARANMASI VE ERIC-PCR TİPLENDİRMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Mustafa Berk DABANCA1, Zeynep ERDEM AYNUR1, Erman ORYAŞIN1, Bülent BOZDOĞAN1, Gamze

BAŞBÜLBÜL1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Streptococcus pyogenes çeşitli enfeksiyonlara sebep olan Gram pozitif bir bakteridir. Bu enfeksiyonlarının yanı

sıra streptokokkal toksik şok sendromu (STSS) ve sepsise de neden olmaktadır. Bu ciddi enfeksiyonlara sebep

olması nedeniyle S.pyogenesin virulans faktörlerinin belirlenmesi oldukça önemlidir.

Bu çalışmamızda 3 farklı ilden izole edilen 94 S.pyogenes suşunun kromozomal kalıtımlı virulans faktörleri

tarandı ve ERIC-PCR (Enterobacterial Repetitive Intergenic Consensus Polymerase Chain Reaction) ile

tiplendirmesi yapıldı. Virulans faktör taramaları sdaB, speG ve speJ genlerine spesifik primerler ile yapılmıştır.

sdaB (streptodornase B) bir DNazdır ve S.pyogenes suşlarının neredeyse tamamında rastlanmaktadır. speG ve

speJ ise birer süper antijen geni olup STSS’ye sebep olmaktadırlar.

Çalışma sonucunda koleksiyondaki virulans gen varlığının sdaB ve speG genleri açısından literatürdeki

çalışmalarla korelasyon gösterdiği tespit edilmiştir. Buna ek olarak speJ geni varlığı bakımından

koleksiyonumuz, diğer araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalara oranla, oldukça düşük yüzdede olduğu

görülmüştür. ERIC-PCR sonucunda 36 farklı grup tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: STREPTOCOCCUS PYOGENES, VİRÜLANS,ERIC-PCR

Page 288: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

288

STRES VE BESLENME İLİŞKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Nazmi SAVAŞ1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu derlemenin yazılmasındaki amaç; çağımızın son derece önemli hastalıklarından biri olarak kabul edilen

stresin, bireyleri etkileme durumunu, bireylerin vücutlarında meydana getirdiği değişiklikleri, sebep olduğu

hastalıklar üzerindeki etkisini ve bu faktörün kişilerin beslenme durumlarını nasıl etkilediğini açıklamak ve

bireylerin stresli durumlarda nasıl beslendiğini inceleyip sağlıklı seçimlerle nasıl beslenmeleri gerektiğini

anlatmaktır.

Literatür araştırmaları çeşitli veri tabanlarından incelenmiş olup çalışmaya dahil edilmiştir ve bireylerin çoğu,

stresli durumlar esnasında yüksek kalorili (şekerli ve yağlı) gıda (fast food vb.) alımlarının arttığını bunun da

muhtemelen bir kendi kendine rahatlama biçimi olduğunu bildirmektedirler. Mutluluk esnasında ise, kalorisi

yüksek gıdalara nazaran daha az lezzetli olan kurutulmuş meyveler diyette tercih edilmektedir. Son zamanlarda

yapılan prospektif çalışmalarda, kronik stres ile metabolik sendrom (MetS) hastalık belirtileri arasında pozitif bir

ilişki gösterilmiştir. Kronik stres, abdominal yağ depolarının oluşmasına yol açan yüksek kalorili yiyeceklerin

tüketilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, stresin nedenleri çözülmediğinde, bireyde zararlı döngü devam ederek insülin direnci, çeşitli beslenme bozuklukları ve obezite ile sonuçlanabilmektedir. Bu kısır

stres döngüsünü kırmak, birçok bireyde obezite için geçerli bir tedavi seçeneğini ortaya çıkarabilmektedir.

Diyetin değiştirilmesi ve besin alımının sıklığında meydana gelecek değişiklikler, stres yönetiminin

yürütülmesine yardımcı olabilmektedir. Kaliteli beslenebilmek ve sağlıklı, düzgün yemek seçebilmek stres yönetimde son derece önemlidir. Gıdalar ise, sağlıklı bir metabolizma için hayati bir önem taşımakta olup önemli

stres korunması sağlamaktadır. Ve sağlıklı bir diyet, bağışıklık sistemini iyileştirerek ve kan basıncını

dengeleyerek stresin etkisine karşı koyabilmektedir.

Sonuç olarak, kişiler stresli durumlarında genelde yüksek kalorili, enerjisi yüksek (şekerli ve yağlı) gıdaları daha fazla tercih etmekte olup, aşırı yeme eğilimi göstermektedirler ve daha çok sağlıksız yiyecekleri tercih

etmektedirler. Bu besinler, stres tepkisini arttıran kimyasal maddeler de ihtiva etmektedirler. Bu nedenle, bu

sağlıksız besinlerin yerine çeşitli bitki çayları, meyve ve sebze gibi antioksidan bakımından zengin gıdalar

tüketilebilir. Beslenme programları kişiye özel düzenlenerek, bireyin sağlıklı beslenmesi sağlanmalı; strese karşı

gösterilen tepkilerin düzenlenmesi ve genel sağlık üzerinde bireyin kontrolünün artırılabilmesi amaçlanmalıdır.

Sağlıklı beslenme programları (tüm besin ögelerini içeren), beslenme ve diyet uzmanları/diyetisyenler tarafından

hazırlanmalıdır. Stresin biyolojik belirleyicilerini ölçen gelecekteki çalışmalar, stres-beslenme ilişkisinin altında

yatan fizyolojik mekanizmayı ve stresin iştahı kontrol eden nörotransmitter ve hormonlarla nasıl bağlantılı

olabileceğini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: BESLENME, İNSAN VÜCUDU, KATABOLİZMA, STRES FAKTÖRÜ

Page 289: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

289

SU KALİTESİ VE KENTLEŞME ARASINDAKİ İLİŞKİYE HALK SAĞLIĞI AÇISINDAN

BİR BAKIŞ : ORTA ANADOLU'DAN ALTINAPA HAVZASI ÖRNEĞİ

Sözel Bildiri / Saglik

Hasibe VURAL1, Çiğdem ÇİFTÇİ2, Hatice Kübra YILDIZ1, Esra ÇELEN3,

1NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ TIBBİ BİYOLOJİ ANABİLİM

DALI, 2NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK FAKÜLTESİ/ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ANABİLİM DALI, 3KONYA GIDA TARIM ÜNİVERSİTESİ TARIM VE DOĞA

BİLİMLERİ FAKÜLTESİ/NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ TIBBİ

BİYOLOJİ ANABİLİM DALI,

Arazi kullanım kararları, arazi kullanım planlarında su akışını ve su kalitesini etkileyerek, havzadaki doğal

işlevlere olumlu veya olumsuz etki eder. Bu anketin amacı, nehir havzasındaki arazi kullanımının örnek havza

yerleşim yerlerinde sosyo-ekonomik yaşam tarzına etkisini ortaya koymaktır. Altınapa, sadece doğal bir nehir

havzası olmakla kalmayıp, aynı zamanda Altınapa Barajı ile Konya Büyükşehirine tatlı su sağlamaktadır. Bu

nedenle, Altınapa havzasındaki suyun kalitesi, doğal mikroflora açısından ve patojenik mikroorganizmaların

kontaminasyonunun varlığına veya yokluğuna göre değerlendirilecektir.

Bu çalışmada, Altınapa Baraj havzasındaki Küçükmuhsine yöre halkı tarafından aktif olarak kullanılan derenin

yüzey, derin ve kıyı kısımlarından alınan numuneler Necmettin Erbakan Üniversitesi Biyoloji Bölümü

Laboratuarı'nda Membran Filtre Yöntemi ile fekal koliform bakteriler açısından incelenmiştir. Örnekler uygun

koşullarda alındıktan sonra koliform gibi bakterilerin varlığı, kanalizasyon kontaminasyonu ve patojenlerin olup

olmadığını belirlemek için kontrol edilmiştir.

Çevresel ve doğal kaynak kullanım bilgisi fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik deney sonuçları ile sentezlenerek

su drenaj havzasının sürdürülebilir kullanımının göstergelerinden biri olan sosyo-ekonomik bileşenler, sahada

yapılan anketler ve resmi kurumlardan toplanan bilgiler ile çözüm önerileri sunuldu. Ayrıca klorlanmamış suda

bakteriler ve virüsler gibi mikroorganizmalarda artış olduğu tespit edildi.

Hem kuraklık hem de kirlilik tehdidiyle karşı karşıya kalan ve Konya'nın büyük içme suyu ihtiyacını karşılayan

Altinapa havzasının korunması, bölge halkının sağlığı için büyük önem taşımaktadır. Havza ortamının doğal

biyolojik çeşitliliğinin korunması ve ekolojik dengenin sağlanması, ekosistemi tehdit eden insan etkilerini doğal

olarak ortadan kaldırmak için özellikle önemlidir. Ayrıca, havza ortamının düzenli kontrolü, insan ve hayvan

kirliliğinin erken tespiti için ve havza sularının içme suyu olarak kullanılmasını sağlamak için çok önemlidir. Bu

nedenle, şehir şebeke suyu kullanımdan önce klorlanmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: NEHİR HAVZASI, ARAZİ KULLANIMI, HAVZA PLANLAMASI, HAVZA

YÖNETİMİ

Page 290: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

290

SU STRESİ VE BİTKİLERDE SU STRESİNE BAĞLI FİZYOLOJİK DEĞİŞİMLER

Sözel Bildiri / Tarim

SEDA ERDOĞAN BAYRAM1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ,

Bu çalışmada vejetatif gelişim sürecinde kuraklık stresine karşı bitkilerin geliştirmiş oldukları fizyolojik

tepkileri, süreç içindeki metabolik olayları ve etki süreleri irdelenerek alanda yapılmış önemli çalışmalar referans

alınarak tartışılmıştır.

Bitkiler stres etkeni olarak algıladıkları abiyotik tüm çevresel faktörlere karşı geri dönüşümlü veya geri

dönüşümsüz birçok cevaplar geliştirerek hayatta kalmaya çalışırlar. Geliştirilen cevaplar stres faktörünün

boyutlarına, bitkinin genetik ve ontojenik özelliklerine göre değişir. Özellikle hücresel düzeyde oksidatif

zararlanmalara yol açan kuraklık stresi, kurak ve yarı kurak bölgelerde verimi etkileyen önemli bir faktör olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, mevcut su kaynaklarının tarımda etkin kullanımı, bu kaynakların

sürdürebilirliğinin sağlanması, bitki ıslah yöntemleri ile kuraklığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi gibi

çalışmalar önemli hale gelmiştir. Bu bağlamda; farklı bitki türlerinin farklı stres koşullarına verdikleri cevaplara

bağlı olarak üretim ve sulama programlarının düzenlenmesi, biyoteknolojik yöntemlerle kuraklığa dayanıklı ve

su kullanım etkinliği yüksek yeni çeşitlerin geliştirilmesi, gelecekte gıda temini konusunda karşılaşılabilecek

olası sorunlara karşı alınacak önlemler için oldukça önemlidir.

ANAHTAR KELİMELER: SU STRESİ, FİZYOLOJİ, BİTKİ

Page 291: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

291

SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİNDE ALTERNATİF PROTEİN KAYNAĞI OLARAK

BÖCEKLER

Sözel Bildiri / Tarim

Deniz Devrim TOSUN1,

1İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi,

Bu derlemenin amacı, su ürünleri yetiştiriciliğinde ihtiyaç duyulan hayvansal protein ihtiyacının

karşılanabileceği alternatif kaynakların incelenmesidir.

Gelişmekte olan ülkelerde şehirleşme ve gelir artışı dünya çapında gıda ihtiyacında değişikliklere neden

olmaktadır. Gelecekte insanların hayvansal proteine olan ihtiyaçları nedeniyle, dünyada kanatlı ve su ürünleri

üretiminin artması beklenmektedir. Hızla artan nüfus ve tükenen kaynaklarımız gıda konusunda ön yargılarımızı

ve alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerektiğini göstermektedir. Tahıl ve proteince zengin yemlere olan talep et

tüketimiyle yakından ilişkilidir. Üretilen her bir kilogram yüksek kaliteli hayvansal protein için 6 kg bitkisel

protein kullanılmaktadır. Hayvan yemi endüstrisi mevcut tahıl ürünlerine ve doğal balık stoklarına dayalı üretim

yapmaktadır. Rekabet nedeniyle ham madde fiyatlarından artışlar ve yem bileşenlerinde eksiklikler ortaya çıkmaktadır. Özellikle balık ununa olan talep artışı bu hammaddenin fiyatını hızlı bir şekilde yükselterek küçük

üreticilerin balık ununa ulaşımını engellemektedir. Su ürünleri ve çiftlik hayvanlarının üretimine olan ihtiyacın

artışına paralel olarak ortaya çıkan protein ihtiyacı bilim insanlarını alternatif, sürdürülebilir ve ekonomik

kaynakların arayışına yöneltmiştir.

Böcekler, kanatlı hayvanlar ve çoğu balıklar için doğal yem kaynaklarıdır. FAO, hayvan yemi kaynakları

listesinde siyah sinek larvaları (Hermetia illucens), ev sineği kurtçukları, çekirge, cırcır böceği, yemek kurtları

(Tenebrio molitor), ipek böceği larvalarından oluşan böceklerin hayvan beslemede kullanıldığını bildirmektedir.

Böceklerin geleneksel et üretim kaynaklarına göre önemli avantajları vardır. Diğer çiftlik hayvanlarına kıyasla

daha yüksek yemden yararlanma oranlarına sahiplerdir. Bir kg et üretimi için böcekler, sığır ve domuzlara

kıyasla atmosfere çok daha küçük miktarlarda sera gazı ve amonyak bırakmaktadırlar ve bu özellikleri ile

ekolojik bir protein kaynağıdırlar. Böcek yetiştirme, organik atıklar seçilerek minimal maliyetle yapılabilmekte

ve biyo-atıkları dönüştürerek ziraat endüstrisine bir değer katmaktadır.

Proteince zengin böcekler, yemlerde protein katkılarının maliyetini azaltmak için önemli bir alternatif kaynak

olarak ortaya çıkmaktadır. Esansiyel aminoasit, yağ, vitamin ve mineral içeriklerinin zengin olması bu canlıları

önemli ham maddeler arasına sokmaktadır. Protein kalitesi bakımından incelendiklerinde günümüzde yem ham

maddesi olarak sıkça kullanılan soya ve balık ununun kalitesine benzer oldukları bilinmektedir. Sindirilebilirlik

oranları (%87-90) çok yüksektir. Fosfor, demir, çinko, bakır, manganez ve selenyum gibi mineraller açısından

oldukça zengin içeriğe sahiptirler. Böcekler, ilerleyen yıllarda direk veya dolaylı olarak gıda ve yem kaynağı

olarak kullanım olanağı bulacaklardır

ANAHTAR KELİMELER: SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ, BÖCEK, PROTEİN

Page 292: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

292

SUBKÜTAN YOLLA ENJEKSİYON UYGULAMALARINA İLİŞKİN DÜZENLENEN

EĞİTİMİN HEMŞİRELERİN BİLGİ DÜZEYİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Emel TUĞRUL1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ,

Bu araştırma, hemşirelerin subkütan enjeksiyon uygulamaları ile ilgili bilgi düzeylerini saptamak ve verilen

eğitimin bilgi düzeylerine etkisini belirlemek için planlanmıştır.

Yöntem: Çalışma ön-test son-test karşılaştırmalı yarı deneysel tiptedir. Araştırmaya 4 Temmuz 2018 tarihinde

bir üniversite hastanesinin farklı kliniklerinde çalışan 20 hemşire katıldı. Katılımcılara subkütan yolla enjeksiyon

uygulamaları konusunda eğitim verilerek eğitim öncesi ve sonrası subkütan enjeksiyon konusunda hazırlanmış

soru formu uygulandı. Veriler, yüzdelik ve ki-kare testi kullanılarak değerlendirildi.

Hemşirelerin günlük uyguladıkları subkütan enjeksiyon sayısının 1- 10 arasında değiştiği ve %95’inin subkütan

enjeksiyon bölgelerinden sadece kolu kullandıkları saptandı. Subkütan enjeksiyon uygulamalarına ilişkin verilen

eğitimin ön-test ve son-test sonuçlarına bakıldığında; bölgeler arası rotasyon, hava kilidi tekniğinin kullanımı,

subkütan enjeksiyon uygulamalarında aspirasyon, ilacı vermeden önce dokuyu bırakma, enjeksiyon sonrasında

masaj uygulama konularında son testte doğru cevap sayılarında anlamlı artışlar olduğu belirlendi (p<0.001).

Gerçekleştirilen subkütan yolla enjeksiyon uygulamaları eğitim programının hemşirelerin bilgi düzeylerini

artırdığı saptandı. Hemşirelere düzenli aralıklarla bu konuda eğitim verilmesinin yararlı olacağı belirlendi.

ANAHTAR KELİMELER: SUBKÜTAN ENJEKSİYON, EĞİTİM, HEMŞİRE

Page 293: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

293

SUCUL AKIMLARDAN TOKSİK METALLERİN GİDERİMİ İÇİN BİTKİLERİN

KULLANIMI

Sözel Bildiri / Cevre

İlknur ŞENTÜRK1, NUR SENA EYCEYURT1,

1SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmada bitkisel arıtım yöntemleri ile özellikle de sucul bitkiler ile yüzeysel sulardan ve endüstriyel

atıksulardan ağır metal giderimi anlatılacaktır. Çalışmada fitoremediasyonda kullanılan arıtım mekanizması, ağır

metal arıtım potansiyeli, kullanılan makrofit türleri ve uygulama örnekleri üzerinde durulacak, ağır metallerin

daha düşük maliyetle ve doğal olarak arıtımı konusunda bitkisel arıtımın rolü incelenecektir.

Farklı toksisitede metaller içeren arıtılamayan atık suların su yapılarına deşarjı sadece sucul ekosisteme değil

insan sağlığına da ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Ağır metal kirliliği, bulunduğu havzanın çevresinde veya

içinde yaşayan tüm canlılara zarar verdiği gibi, çeşitli türlerin ve biyolojik toplulukların yok olmasına da ortam

hazırlar. Organik moleküller aksine, inatçı ve bozulmaya dayanıklı olduklarından iyileştirici faaliyetler

gerekmektedir. Bu nedenle evsel ve endüstriyel atıksular içindeki ağır metal kirliliğinin, su yapılarına deşarjından önce mutlaka giderilmesi gerekir. Bu amaçla kullanılan fiziksel ve kimyasal metotlar hem çok pahalı

hem de ikincil atık oluşturduğu için biyolojik arıtım teknolojileri araştırılmaktadır. Fitoremediasyon, bitkilerle

arıtım, son yıllarda oldukça sık kullanılmaya başlayan yeşil bir teknolojidir. Yerinde uygulanabilme, düşük

maliyet, ikincil atık oluşturmama, birden fazla ağır metal ile kirlenmiş sucul ortamın iyileştirilmesinde

kullanılabilme gibi olumlu özelliklerinden dolayı tercih edilmektedir. Ağır metalleri akümüle etme özelliğine

sahip sucul bitkilerle, su yapıları içinde bulunan ağır metallerin bitki bünyesine alınması sağlanır. Yüksek metal

biyoakümülasyonu gösteren sucul bitkiler (makrofitler) ile endüstriyel atıksulardan metal giderimi için de iyi

sonuçlar alındığı literatür taraması sonucunda gözlenmiştir. Fitoremediasyon teknolojisi kullanılarak sanayi

bölgelerinde düşük maliyetle etkin bir arıtım sistemi kurulup ağır metalden arındırılmış sular doğal ortama deşarj

edilebilir.

Sucul makrofitler kullanılarak yapılan fitoremediasyon yeni bir ekolojik alan olmakla birlikte büyük bir

potansiyele sahiptir. Özellikle de Salvinia türleri ile ağır metal akümülasyonu literatürde iyi sonuçlar vermiştir.

Bunun yanında Cr ve Al gibi ağır metallerin yüksek konsantrasyonlarını da tolere edebilir. Salvinia natans multi

(çoklu)-metal çözeltisinden Cd, Cu, Pb, Cr, Fe, Ni, Co, Mn ve Zn gibi metalleri akümüle edebilmektedir. Bu

sucul bitkiler tarafından akümüle edilen ilgi çekici metaller, çoğunlukla mikronütrientler ya da ağır metallerdir

(Fe, Mn, Cu, Ni, Co, Zn, Cd, Ti, Ba, Pb).

Etkili ve verimli bir teknoloji olan fitoremediasyonun sucul ortamlardaki toksik metallerin arıtılması amacıyla

kullanımı yaygınlaştırılmalı, bu konudaki çalışmalara hız verilmelidir. Böylece halihazırda kullanılan kimyasal

teknolojilerden kaynaklı ekonomik kayıplar da önlenmiş olacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: BİTKİSEL ARITIM, MAKROFİT, SUCUL SİSTEM, TOKSİK METALLER

Page 294: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

294

SUDA ERİYEN VİTAMİNLERİN KEMİK SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Gizem HELVACI1, Fatma KARTAL2, Nurcan YABANCI AYHAN3,

1Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme Ve Diyetetik Bölümü , 2Gümüşhane

University, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme Ve Diyetetik Bölümü , 3Ankara University, Sağlık Bilimleri

Fakültesi, Beslenme Ve Diyetetik Bölümü ,

Bu derleme, suda eriyen vitaminlerin kemik sağlığı üzerine etkilerini inceleyen çalışmaların sonuçlarını

değerlendirmek amacıyla hazırlanmıştır.

Osteoporoz, kemik kütlesinin azalması ve kemik dokusunun mikromimarisinde bozulma neticesinde kemik

kırılganlığının artmasıyla karakterize olan, dünya çapında önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiş sistemik

bir iskelet hastalığıdır. D vitamini ve kalsiyum osteoporozun önlenmesinde olumlu etkileri olduğu kabul edilen

başlıca besin öğeleridir. Ancak yapılan çalışmalarda, suda eriyen vitaminlerden olan C ve B grubu vitaminlerinin

de kemik sağlığı ve dolayısıyla osteoporozun önlenmesinde etkili olduğu gösterilmiştir. B6, B12 ve folat hem

homosistein metabolizmasında yer alarak hem de homosisteinden bağımsız olarak kemik sağlığını

etkilemektedir. Yüksek homosistein düzeyleri osteoklast aktivitesinin, osteoporoz ve kırık riskinin artmasıyla

ilişkili bulunmuştur. C vitamini ise kemiğin organik yapısını oluşturan tip 1 kollojenin sentezi ve kollojenin çapraz bağlarının oluşması için gereklidir. Aynı zamanda antioksidan özelliğinden dolayı osteoporozun

patogenezinde rolü olan oksidatif stresi azaltmaktadır. Sonuç olarak, kemik homeostazisinin korunması için suda

eriyen vitaminlerin de yeterli alınması gerekmektedir. B grubu ve C vitaminleri sınırlı depolanan ve fazlası

idrarla atılan vitaminlerdir. Bu yüzden, bu vitaminlerin eksikliğinin, kemik sağlığını bozucu etkilerinden

korunmak için günlük diyette yeterli olarak alınmaları gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: VİTAMİN, KEMİK SAĞLIĞI, OSTEOPOROZ

Page 295: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

295

SÜRDÜRÜLEBİLİR MEYVE ÜRETİMİ İÇİN BAHÇE ZEMİN YÖNETİMİNDE FARKLI

ALTERNATİFLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: DOĞAL YABANCI OTLARIN

KORUNMASI, YABANİ ÇİÇEK VE ÇİM EKİMİ

Sözel Bildiri / Tarim

ERSİN ATAY1, AYŞE NİLGÜN ATAY2,

1MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ, 2TAGEM MEYVECİLİK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ,

Bahçe zemin yönetimi sistemleri, meyve ağaçları, böcekler, küçük memeliler, toprak ve su kaynakları üzerinde

önemli bir etkiye sahiptir.

Bahçe zemin yönetimi sistemleri planlanırken, sıra aralarını ve sıra üzerlerini ayrı ayrı ele almak gerekmektedir.

Sıra üzeri zemin yönetimi bu çalışmanın kapsamı içerisinde değildir. Ekolojik sürdürülebilirlik açısından, bahçe

zemininde bulunan doğal yabancı otların tamamen ortadan kaldırılması ideal bir uygulama değildir. Sıra

aralarına ekilen çim bitkileri, bahçede doğal yabancı ot türlerini baskı altına alabilirler. Bunun için üreticiler genellikle mavi yumak (Festuca ovina L.) gibi kurağa ve soğuğa toleranslı, daha az biçim isteyen, doğal yabancı

otlara nazaran ağaçlarla daha az rekabet eden çim bitkilerinin uygun tür ve çeşitleri tercih etmektedirler. Sıra

aralarına yabani çiçeklerin ekilmesi ise, doğal düşmanları ve özellikle de tozlayıcı böcekleri (bal arıları gibi)

bahçeye çekebilmek açısından önemli potansiyele sahiptir. Bununla birlikte meyve bahçelerinde doğal faydalı

böceklere ev sahipliği yapan doğal yabancı otlar, biyoçeşitlilik ve biyokontrol açısından bazı avantajlara sahiptir.

Bu derlemede özellikle elma (Malus domestica Borkh.) ve kiraz (Prunus avium L.) için farklı bahçe zemin

yönetim sistemleri üzerinde durulmuştur. Ayrıca sürdürülebilir bir meyve üretimini teşvik etmek açısından

güncel bulgulara ve bu bulguların elma ve kiraz bahçelerine nasıl uygulanabileceğine de odaklanılmıştır. Doğaya

dost sürdürülebilir uygulamalar ve bir meyve bahçesini oluşturan birbirine bağlı sistemler arasındaki karmaşık

ilişkiler incelenebilirse üreticilere ve tüketicilere önemli faydalar sağlanabilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: MALUS DOMESTİCA, PRUNUS AVİUM, ÇİM TESİSİ, ÇOK YILLIK

ÇİMLER, ÇİM REKABETİ

Page 296: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

296

SÜRDÜRÜLEBİLİR TÜKETİM VE ÇEVRE BİLİNCİ

Sözel Bildiri / Tarim

Şule TURHAN1, Dilek UĞURLU1, Lale YILDIZ1,

1Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi,

Özellikle gelişmiş ülkelerde son yıllarda tüketim düzeyinin sürekli yükselmesi, doğal kaynakların tükenme

tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya çıkararak, tüketimin çevresel etkilerinin sorgulanmasını gerektirmiş ve

var olan tüketim davranışlarının sürdürülebilir tüketim davranışlarına dönüştürülmesi sık sık dile getirilmiştir. Bu

çalışmada sürdürülebilir tüketim, tüketici yaşamındaki rolü ve çevre ilişkisi üzerinde durulmaya çalışılmıştır.

Günümüzde tüketimin ve üretimin hızla artması sonucu ortaya çıkan küresel ısınma, iklim değişiklikleri vb.

çevresel sorunlar, “sürdürülebilirlik” ve “verimlilik” kavramlarını gündeme getirmektedir. Buna göre,

“verimlilik” kavramının artık sadece çıktılarla girdiler arasında oransal bir kavram olmaktan çok; “çevreye saygı

ve sürdürülebilirlik” esaslarını da içermesi gerekmektedir. Bu çerçevede, gelinen noktada kural, koşul, sınır

tanımadan bilinçsizce yapılan tüketimi karşılayabilmek için yapılacak olan üretimin sürdürülebilir olması

gerekmektedir.

Bugün Dünya’da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaygın bir şekilde kabul gören sürdürülebilirlik

anlayışının, yanlış uygulamaları önleyerek kaynaklar ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri azaltacağı

düşünülmektedir. Bu yaklaşım ile kaynakların bir yaşam döngüsünün olduğu kabul edilmektedir. Sanayi

devrimiyle başlayan ve küreselleşmeyle gelişerek yaygınlaşan olağanüstü tüketim ve üretim süreci sonucu

karbon salınımı %31’lik bir artış göstermiştir. Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak gösterilen, sera

etkisine yol açan gazların oluşumuna neden olan ve fosil yakıtların kullanımıyla atmosfere yayılan karbondioksit (CO2) salınımının bireyin ve şirketlerin doğrudan veya kullandığı ürünlerin üretimi açısından enerji kullanımıyla

dünyaya bıraktıkları zarar anlamına gelmektedir. Ekolojik Ayak İzi, gıda, konut, ulaşım, ürünler, hizmetler gibi

tüketim kategorilerine göre sınıflandırıldığında, tüketim biçiminin Ayak İzi’ne etkisi hesaplanabilir. Örneğin,

kişisel tüketime bağlı Ekolojik Ayak İzi’nde gıdanın payı %52’dir (kişi başı 1,18 kha). Tüketiciler, günlük

hayatlarındaki seçimleriyle gezegenin sınırlı doğal sermayesine yönelik talebi azaltabilirler. İş dünyası

sürdürülebilir üretim uygulamalarıyla yeni fırsatlar yakalayabilir. Hükümetler ise, sürdürülebilirliğe geçişi

hızlandırmak için ekonomik ve sosyal tedbirleri uygulamaya geçirebilir, sağlayacağı teşviklerle değişime ivme

katabilir.

Sürdürülebilir tüketim anlayışı, gündelik yaşamda bilinçli tüketiciler yaratarak yaşam döngüsünün

devamlılığının sağlanmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Tüketici öncelikle kendi çıkarı ve refahını

düşünecek, çevreyi korumayı düşünmeyecektir. Sürdürülebilir tüketici davranışının yaygınlaşması için; bu

konuda akademik çevrenin bilimsel altyapıyı hazırlaması, iş dünyasının çeşitli uygulamaları uygulamaya

koyması ya da koymayı taahhüt etmesi, politik karar organlarının gerekli yasal düzenlemeleri yapması ve

toplumu oluşturan bireylerin de tüketici davranışlarını sürdürülebilir tüketime doğru dönüştürmeye çabalaması

gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK, VERİMLİLİK, SÜRDÜRÜLEBİLİR TÜKETİM,

ÇEVRE

Page 297: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

297

SÜS BİTKİLERİNDE GENETİK MODİFİKASYON

Sözel Bildiri / Tarim

Yekbun ALP1, Nalan TÜRKOĞLU2, Ezelhan ŞELEM2,

1Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı, 65080 Van,

Türkiye, 2Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 65080 Van, Türkiye ,

Genetik modifikasyon birçok bahçe bitkisinin gelişimine katkıda bulunmasının yanı sıra aynı zamanda süs

bitkilerinde yer alan bazı türlerin gelişimi için de kullanılmıştır. İsteğe uygun olarak düzenlenen

modifikasyonlarla yeni çeşitlerin geliştirilmesi süs bitkilerinin en önemli amaçlarından bir tanesidir.

Süs bitkisi ıslahçılarının arzuladığı modifikasyonların başında renk, koku, hastalık ve zararlılara karşı dayanım,

hasat sonrası vazo ömrü ve bazı stres koşullarına dayanım gibi özellikler gelmektedir.

Arzulanan bu özelliklerin elde edilmesinde genetik modifikasyon büyük önem arz etmektedir.

Bu derlemede birçok yetiştirici tarafından arzulanan bu özelliklerle ilgili yapılmış olan çalışmalar ve süs bitkileri için büyük önem taşıyan genetik modifikasyonun çevre üzerindeki olası etkilerinden ve gelecekteki

beklentilerinden bahsedilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: GENETİK MODİFİKASYON,KOKU, RENK, SÜS BİTKİLERİ.

Page 298: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

298

SÜT İLE HAZIRLANAN KAHVALTILIK GEVREK ÜRÜNLERİNE TAKVİYE EDİLEN

FOLİK ASİTİN BİYOERİŞİLEBİLİRLİĞİNİN BELİRLENMESİ.

Sözel Bildiri / Beslenme

Mustafa YAMAN1,

1İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Beslenme Ve Diyetetik Bölümü,

Yapılan klinik çalışmalara göre nöral tüp defektlerinin önlenmesi, kardiyovasküler hastalıklar ve kolon kanseri

riskinin azaltılmasında yeterli folat alımının etkili olduğu bilinmektedir. Doğal gıdalarda en çok folatın 5-

metiltetrahidrofolat (5-CH3-H4folat) formu bulunurken, takviye edilmiş gıdalarda ise sentetik folik asit formu

bulunur. Süt ve süt ürünlerinde belirli miktarda folat binding protein (FBP) bulunmaktadır ve sütte bulunan

doğal folatları bağlayarak ince bağırsak ortamına kadar sindirimin zararlı etkilerinden koruyarak ince bağırsakta yararlanabilmemiz üzere serbest bırakmaktadır. FBP, 5-CH3-H4 folata göre, folik asite karşı daha yüksek bir

afiniteye sahiptir. ve gastrik geçiş sonrası FBP'ye bağlanma derecesi 5-CH3-H4 folattan daha yüksektir. Yapılan

çalışmalara göre FBP’nin bağlanma derecesi 5-CH3-H4 folat içeren süt ürünleri ile karşılaştırıldığında; folik asit

takviyeli süt ürünlerinde daha yüksek bulunmuştur. Bu çalışma, FBP'nin folik asite bağlanma özelliklerini

araştırmak için gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmanın amacı; ülkemizde süt ile tüketilen kahvaltılık gevrek

ürünlerine takviye edilmiş folik asidin biyoerişilebilirliğinin in vitro gastrointestinal sistem ile incelenerek

belirlenmesidir

Sindirim öncesinde tüm ürünlerin analizi yapılarak gerçek folik asit değerleri belirlenmiştir.Daha sonra, in vitro

sindirim(ağız,mide, ince bağırdak) sonucunda biyoerişilebilir folik asit miktarları belirlenmiştir

Elde edilen bulgulara göre, biyoerişilebilir folik asit miktarlarında ciddi oranlarda(%40-60) düşüş olmuştur.

Folik asit takviyeli çeşitli kahvaltılık gevrek örneklerimizin süt ile hazırlandığında in vitro gastrointestinal sistem

ile analizi sonucunda, bu ürünlere takviye edilmiş olan folik asidin biyoerişilebilirliğinin oldukça düşük olduğu

görülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: FOLİK ASİT, BİYOERİŞİLEBİLİRLİK, SÜT

Page 299: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

299

SÜT SERUM PROTEİNLERİNİN SAĞLIK VE BESLENME YÖNÜNDEN ÖNEMİ

Sözel Bildiri / Gida

Nazife ÜRKER1, Filiz YILDIZ-AKGÜL2, Asuman GÜRSEL-KRAL3,

1Tarım Ve Orman Bakanlığı, 2Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, 3Ankara Üniversitesi,

Süt Endüstrisinin en büyük atıklarından olan peyniraltı suyu ve ürünleri günümüzde gıda endüstrisinden

kozmetik uygulamalara kadar değişen geniş bir yelpazede kullanım alanına sahiptir. Teknolojideki gelişmelere

bağlı olarak, peyniraltı suyunda mevcut olan proteinlerin ayrıştırılması ve özelliklerinin daha ayrıntılı olarak

incelenmesi mümkün olmakta, dolayısıyla bileşiminde yer alan unsurların bilinen özelliklerine her geçen gün

yenileri eklenmektedir. Bu derlemede, peyniraltı suyunda yer alan proteinlerin insan sağlığı ve beslenmesi ile

ilgili bazı özellikleri ortaya konmaya çalışılmıştır.

Biyolojik değeri yüksek olan serum proteinleri gıda ürünlerinin üretiminde besin değerini artırmak ve yapısal

özellikleri geliştirmek amacıyla kullanılabilmektedir. Serum proteinlerinin ayrıştırılması ve/veya hidrolizi ile

elde edilen biyolojik aktiviteye sahip protein ve peptit fraksiyonları fonksiyonel gıdaların üretiminde

kullanılabilir. Bu fraksiyonların üretimi, fonksiyonel ürün gelişiminde kullanımları ve sağlığa olumlu etkileri

konularındaki araştırmalar sonucunda serum proteinlerinin önemi daha da artmaktadır. Son yıllarda serum

proteinlerinin insan sağlığı üzerine olumlu etkileri ile ilgili araştırma ve yayınların sayısı günden güne artmaktadır. Peyniraltı suyu (serum) proteinlerinin antibakteriyel, antiviral, antikarsinojenik, antioksidan,

kolesterol düşürücü ve diğer sağlığa faydalarının bilimsel olarak ortaya konmasıyla peyniraltı suyu proteinleri

gıda formülasyonlarının vazgeçilmez girdilerinden olacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: SERUM PROTEİNLERİ, TERAPÖTİK ETKİ, SAĞLIK, BESLENME

Page 300: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

300

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİNDE MİKOTOKSİNLER

Sözel Bildiri / Gida

Özge GÖKÇE1, Ahmet KÜÇÜKÇETİN1, Oğuz GÜRSOY2,

1Akdeniz Üniversitesi, 2Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi,

Mikotoksinler belirli çevre koşullarında bazı küfler tarafından gıdalarda üretilen, toksik sekonder metabolitler

olarak tanımlanmaktadırlar. Dünya genelinde, ekonomik ve toksikolojik bakımdan özellikle Aspergillus,

Penicillium, Fusarium ve Alternaria cinslerine ait türler tarafından üretilen Aflatoksin M1 (AFM1), Aflatoksin

M2 (AFM2), Aflatoksin B1 (AFB1), Okratoksin A (OTA), Zearalenon (ZEN), Fumonisin (Fumonisin B1),

Trikotesen [T-2 Toksin, Deoksinivalenol (DON)] mikotoksinleri üzerinde durulmaktadır. Gıda ve yemlerde

mikotoksinler iz miktarda (μg/L, mg/L) meydana gelmekte; fakat tüketildiklerinde insanlarda ve hayvanlarda

çok çeşitli sağlık sorunlarına (karsinojenik, mutajenik, bağışıklık sistemini baskılayıcı) yol açabilmektedirler.

Mikotoksinler süt ve süt ürünlerinde doğrudan ve/veya dolaylı bulaşmaya bağlı olarak iki farklı yolla bulunabilmektedir. Mikotoksin analizlerinde kromatografik temelli (HPLC, LC/MS-MS) ve immünokimyasal

temelli (ELISA) yöntemler kullanılmaktadır. Süt ve ürünlerinde yaygın olarak bulunabilen mikotoksinlerin insan

sağlığına olumsuz etkilerinden ve ekonomik kayıplara neden olmasından dolayı, mikotoksin analizlerinin

sürekliliği ve yasal olarak kabul edilen sınırları aşan mikotoksinli ürünlerin tüketilmesinin önlenmesine büyük

önem verilmelidir. Mikotoksinlerin doğru ve kesin sonuç veren ölçümlerine yönelik metotlar geliştirilmeye

devam edilmelidir. Bu çalışmada süt ve süt ürünlerinde bulunabilen mikotoksinler ve mikotoksin analiz

yöntemleri ile ilgili bilgiler derlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: SÜT, MİKOTOKSİN, ANALİZ

Page 301: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

301

TAM KAT ROTATOR CUF YIRTIKLARINDA ARTROSKOPİK CERRAHİ TEDAVİYE

OSTEOPROZ VE YAPILAN ANESTEZİ ÇEŞİTİNİN ETKİSİ VAR MIDIR?

Sözel Bildiri / Saglik

Kenan ÖZLER1,

1BEYŞEHİR DEVLET HASTANESİ ,

AMAÇ: Rotator manşet hastalıklarında uygulanan cerrahi tedavinin etkinliğinde osteoporozun ve uygulanan

anestezi çeşidinin etkisi olup olmadığını belirlemek.

YÖNETİM: 2016-2018 yılları arasında ortopedi polikliniğine başvuran Fizik muayene ve MR ile tespit edilmiş

tam kat rotator cuf yırtığı olan hastaları dahil ettik. Hastalarımıza cerrahi tedavinin etkinliğini değerlendirmek

amacı ile ameliyat öncesinde ve sonrasında 3-8 ay aralığında UCLA ve CONTAST skorlamalarını yaptık.

Hastalarımıza ameliyattan 1 yıl önce ve ameliyattan 3 ay sonrasında KMD ölçümleri yapıldı. Ameliyat esnasında

anestezinin önerisi doğrultusunda interskalen blok ve genel anestezi uygulandı. Tüm hastalara ameliyatta şezlong

pozisyonu verildi. Ameliyat sırasında artroskopik olarak sütur ancor kullanıldı ve subakromiyal dekompresyon

(akromiyoplasti) uygulandı. Ameliyat sonrası 3-6 ay aralığında rehabilitasyon uygulandı.

BULGULAR: Rotator cuff yırtığı olan 21 bayan ve 14 erkek hasta çalışmaya alındı. Hastaların yaşları arasında

herhangi bir fark yoktu (p=0.474). Bayan hastalarda sırası ile Preoperatif UCLA skoru 13,52 ± 3,57, postoperatif

UCLA skoru 29,71 ± 2,45, preoperatif CONSTANT skoru 28,05 ± 5,98 ve postoperatif CONSTANT skoru

75,86 ± 6,59 ve erkek hastada Preoperatif UCLA skoru 17,00 ± 3,96, postoperatif UCLA skoru 33,71 ± 1,89, preoperatif CONSTANT skoru 32,86 ± 4,68 ve postoperatif CONSTANT skoru 87,93 ± 5,70 idi. Bayan

hastalarda Preoperatif UCLA skoru, postoperatif UCLA skoru, preoperatif CONSTANT skoru ve postoperatif

CONSTANT skoru erkek hastalara göre anlamlı olarak düşüktü (p=0,011, p=<0,001, p=0,016 ve p<0,001).

Bayan ve erkek hastaların KMD de osteoporoz ve osteopeni oranları farklı değildi. Ayrıca gruplar arasında

interscalen brakial plexusus blok anestezisi oranı aynı idi.

SONUÇ: Tam yırtığı olan bayan osteporotik hastalarda preoperatif ve postoperatif omuz eklemindeki

fonksiyonel değerlendirmenin erkek hastalara ve KMD skoru normal olan bayan hastalara göre anlamlı olarak

sonuçlarının kötü olduğunu belirledik. İnterscalen brakial plexusus blok anestezisi ve genel anestezi ameliyat

sonuçlarını değiştirmemektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ROTATOR CUF YIRTILMASI, UCLA SKORU, CONTAST SKORU, KEMİK

MİNERAL DANSİTESİ.

Page 302: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

302

TARIM MAKİNELERİ PROGRAMI 2015 YILI ÖNLİSANS ATLASI GENEL

BİLGİLERİNİN TANIMLANMASI

Sözel Bildiri / Tarim

Hüseyin Nail AKGÜL1,

1AYDIN Adnan Menderes Üniversitesi Köşk Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojisi Programı,

Meslek Yüksek Okullarının Tarım Makineleri Programının ülke genelindeki durumunun belirlenmesi amacıyla

2015 yılında Tarım Makineleri Programını seçen öğrencilerin bilgilerine bu proje kapsamında yer verilmiştir. Bu

amaç doğrultusunda, “YÖKSİS ÖNLİSANS ATLASI” nın 2015 yılı verileri kullanılmıştır. Yöksis önlisans

atlası’nda bulunan veriler üniversite bazlı olup ülke genelini içeren bilgiler bulunmamaktadır. Öğrenci

bilgilerinde; Sınavsız Geçiş Kontenjanı; YGS Kontenjanı; Okul Birincisi Kontenjanı; Toplam Kontenjan, Sınavsız Geçiş Kontenjanına Yerleşen, YGS Kontenjanına Yerleşen, Okul Birincisi Kontenjanına Yerleşen,

Toplam Yerleşen, Sınavsız Geçiş ile Yerleşen, YGS ile Yerleşen, Boş Kalan Kontenjan, İlk Yerleşme Oranı,

Yerleşip Kayıt Yaptırmayan, Ek Yerleşen, Sınavsız Geçiş Kontenjanına Yerleşen Son Kişinin OBP puanı, YGS

Puanı ile Yerleşen Son Kişinin Yerleştirme Puanı, Başarı Sırası ve diploma notu bulunmaktadır.

Araştırmada elde edilen veriler incelendiğinde tarım makineleri programının toplam kontenjan sayısı 487 olup

bunun 328’i sınavsız geçiş, 145’i YGS ve 14’i okul birincisi kontenjanı oluşturmaktadır.

Sınavsız geçiş kontenjanının tamamı yerleşmişken, YGS kontenjanının %100’ü yerleşmiş ancak okul birincisi

kontenjanından kimse yerleşmemiştir. İlk yerleştirme oranı %96,26 olmuştur. Yerleşip kayıt yaptırmayan öğrencilerle bu oran %77,21’e düşmüştür. Ancak ek yerleştirmeler ile bu oran %98,77’i bulmuştur. Sınavsız

geçiş kontenjanıyla yerleşen son kişilerinin (OBP) puanı ortalaması 318,87 dir. YGS-1 Puanı ile yerleşen son

kişilerin puanı ortalaması 174,36 ve başarı sırası ortalaması 1.337.134 dür. Sınavsız kontenjanla yerleşen son kişi

diploma notu 63,79 iken YGS kontenjanıyla yerleşen son kişi diploma notu 59,68 dir.

ANAHTAR KELİMELER: TARIM MAKİNELERİ, GENEL, ÖNLİSANS

Page 303: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

303

TARIMDA AR-GE VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Sözel Bildiri / Tarim

LALE YILDIZ1, ŞULE TURHAN1, DİLEK UĞURLU1,

1ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ,

TARIMSAL ÜRETİMİN ARTTIRILMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI, ANCAK VE ANCAK

BİLİMSEL YÖNTEMLERLE GELİŞTİRİLMİŞ YENİ TEKNOLOJİLERİN KULLANILMASIYLA

MÜMKÜN OLMAKTADIR. TARIMSAL KARLILIĞI ARTTIRARAK ÇİFTÇİNİN REFAH SEVİYESİNİ

YÜKSELTMEK, ÜLKE EKONOMİSİNE KATKI YARATMAK,TARIMDA DÜNYA ÜLKELERİ İLE

REKABET EDEBİLMEK, GIDA GÜVENCESİNİ VE GIDA GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAK İÇİN AR-GE

YAPMAK BİR ZORUNLULUKTUR.

ANAHTAR KELİMELER: TARIM, AR-GE, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Page 304: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

304

TARIMSAL ATIKLARIN VE GIDA KAYNAKLI BİYOKÜTLENİN YENİLENEBİLİR

ENERJİ KAYNAĞI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözel Bildiri / Gida

TUĞÇE TÜRKOĞLU1, SAFİYE NUR DİRİM1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ / GIDA MÜHENDİSLİĞİ,

Sürdürülebilirlik, enerji ihtiyacı ve yenilenebilir enerjiye yönelim son günlerde giderek artmaktadır. Bu

kapsamda, özellikle gelişmekte olan ülkeler için sahip oldukları yenilenebilir kaynakların gündeme getirilmesi

ve dönüşüm teknolojileri ile değerlendirilmesi gerekmektedir. Biyokütle, yenilenebilir enerji kaynakları arasında

en kolay temin edilebilen ve yüksek kapasitelerde değerlendirilebilen bir enerji türüdür. Biyokütlenin verimli bir

şekilde işlenerek biyoetanol ve biyodizel gibi enerjilere çevrilmesi amacıyla biyokimyasal, fizikokimyasal ve termokimyasal dönüşüm teknolojileri uygulanmaktadır. Doğal olarak yetişen kaynakların yanında özel

yetiştiricilik ürünleri, proses atıkları ve yan ürünleri gibi neredeyse her alandan hammaddeler biyokütle olarak

kullanılabilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde büyük ölçeklerde tarımsal atıklar ve gıda proses atıkları

meydana gelmektedir. Bu atıklar başta biyoetanol ve biyodizel üretimine uygun kimyasal kompozisyonları

olması nedeniyle biyokütle amaçlı değerlendirmeye uygun hammadde kaynağı oluşturmaktadır. Bu çalışma ile,

Dünya ve Türkiye’de enerji ihtiyacının ortaya konması, biyokütleye dair bilgi sağlanması, tarımsal atıklar ve

gıda kaynaklı biyokütle potansiyeline sahip hammaddelerin tanınması ve biyokütlenin enerjiye işlenmesinde

kullanılan dönüşüm teknolojilerine dair bilgi vermek amaçlanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: YENİLENEBİLİR ENERJİ, BİYOKÜTLE, BİYOKÜTLE ENERJİSİ,

TARIMSAL ATIKLAR, DÖNÜŞÜM TEKNOLOJİLERİ.

Page 305: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

305

TEKSTİL ENDÜSTRİSİ ATIKSULARININ MİKROALG KÜLTÜRÜNDE KULLANIMI

Sözel Bildiri / Cevre

Kemal ŞİMŞEK1, Göknur ŞİŞMAN AYDIN1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmanın amacı, tekstil endüstrisi atıksularının mikroalg biyokütle eldesinde kullanılabilirliğinin

araştırılmasıdır. Tekstil, dünyada çok büyük miktarda temiz suyun kullanıldığı tek endüstriyel sektördür ve

proses suyunun büyük bir kısmı atık su olarak deşarj edilmektedir. Bu nedenle, çalışmada kullanılan tekstil

atıksuyu, arıtıma tesisinin iki farklı noktasından (aktif çamur çıkış, çıkış) alınan örneklerle ile yapılmıştır.

Denemeler kesikli kültür sisteminde, 5 L'lik şişelerde 3 tekrarlı olarak gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada, tatlı su

mikroalgleri Oocystis solitaria (Wittrock in Wittrock & Nordstedt, 1879) ve Nitzschia umbonata (Ehrenberg

Lange-Bertalot, 1978) türleri kullanılmıştır. Klorofil-a ve b tabanlı mikroalg büyümesi ve spesifik büyüme

hızlarındaki değişim incelenmiştir.

Elde edilen sonuçlara göre; her iki mikroalg türü de tekstil endüstrisi atıksuyuna iyi adapte olmuş ve en yüksek

büyüme hızına iki mikroalg de çıkış suyu denemesinde ulaşmıştır. Chl a tabanlı büyüme hızları, O. solitaria için

3,44±1,96 gün-1 ve N.umbonata için 2,06±1,36 gün-1 olarak hesaplanmıştır.

Sonuç olarak, O. solitaria ve N. umbellata'nın tekstil endüstrisi atıksuların biyoremediasyon işlemlerinde

kullanılabileceği gösterilmiştir. Ayrıca, tekstil endüstrisi atıksularının mikroalg biyokütlesi elde etmek için

kullanılabileceği gösterilmiştir. Elde edilen bu sonuç, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kaynak yönetimi için

oldukça önemlidir.

ANAHTAR KELİMELER: TEKSTİL, ATIKSU,MİKROALG, BİYOKÜTLE

Page 306: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

306

THE BREEDING OF WALNUT VARIETY FOR TOLERANCE TO BACTERIAL BLIGHT

(XANTHOMONAS ARBORICOLA PV. JUGLANDIS) BY CROSSING

Sözel Bildiri / Tarim

Yaşar AKÇA1, Hasan FURKAN TOPÇU1, Hatice ÖZAKTAN2, Sebahattin YILMAZ3,

1University Of Gaziosmanpaşa, Faculty Of Agriculture, Department Of Horticulture , 2University OF Ege,

Faculty Of Agriculture, Department Of Plant Protection, 3University Of Ahi Evran, Faculty Of Agriculture, Department Of Horticulture ,

Xanthomonas arboricola pv. juglandis (Xaj) is the most important bacterial disease of Juglans species especially

Juglans regia L. The aim of the study is to select the new walnut genotypes with tolerance to Xaj by cross

breeding.

In GOÜ walnut variety breeding program, the following controlled crosses were made to found the new walnut

genotypes with tolerant to Xaj, late leafing and lateral bud fruitfulness and high nut quality. Different 273 F1

genotypes were gently sprayed with a suspension of bacteria adjusted to approximately 108 cfu/ml of distilled

water in leafing time. Payne variety was used as a reference to determine the success of Xaj inoculation. Infected leaves were rated for disease 14, 21 and 30 days after inoculation, using a 0 to 4 severity scale, based on the

number, size and distribution of lesions on the leaves. There were variations among F1 genotypes in response to

Xaj. The highest susceptibility scale value was determined in Payne cv (4). F1 genotypes obtained from the

crossing combination of Pedroתen-2 (2,33); Fernetteתen-1 (2,4); Pedro×Maraş-18 (2,5); Fernorתen-2 (2,72)

were medium susceptibility. Also, the lowest susceptibility scale value were determined in crossing combination

of Fernor×Pedro (0,75); Chandler× Howard (1,08); Franquette×Chandler (1,16); Chandler×Fernor (1,2). The

positive correlation was determined between leafing time and tolerance to Xaj.

In the research, F1 plants with a scale of 1 to 2 were selected as promising. These F1 plants will be inoculated

with Xaj next year again.

ANAHTAR KELİMELER: WALNUT, XANTHOMONAS ARBORICOLA PV. JUGLANDIS, VARIETY

BREEDING.

Page 307: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

307

THE EFFECT OF HALOPERİDOL-İNDUCED WİTHDRAWAL SYNDROME İN

İNTENSİVE CARE UNİT ON VENTİLATİON

Sözel Bildiri / Saglik

Yasin TİRE1, Aydın MERMER1,

1S.B. ÜNİVERSİTESİ KONYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,

Withdrawal syndrome is a common finding in alcohol, narcotic and antipsychotic use. After long-term

antipsychotic use, muscle contractions and bronchospasm due to withdrawal syndrome can be seen in patients

after drug withdrawal.In this case report, we aimed to present a case of contraction and respiratory distress after

a haloperidol infusion in order to distinguish it from the mechanical ventilator.

An 86-year-old male patient was admitted to the intensive care unit because of the necessity of mechanical

ventilation from the palliative care unit with signs of respiratory distress due to pneumonia and low oxygen

saturation findings (SPO2: 72%). A cerebrovascular event that occurred about 2 months ago. Noninvasive

ventilation was initiated after the diagnosis of pneumonia (Figure 1). Haloperidol infusion (5 mg / 24 h) was

started by the psychiatric department due to increased patient delirium and non-invasive ventilation incompatibility. İnvasive mechanical ventilation on Intensive care unit day 3 was started as arterial blood gas

pO2 low value (52,4 mmHg), the continuation of infiltration areas on chest X-ray (Figure 2). From the 4th day of

intensive care unit, there was a visible decrease in pneumonic infiltrations on both sides of the patient's chest

radiographs. (Figure 3) Significant muscle contractions and bronchospasm occurred in the patient, within one

hour of stopping the haloperidol infusion. An increase in the infiltration area was observed in the chest X-ray

taken from the previous chart (Figure 4) After a consultation with the psychiatric department indicated that these

contractions and bronchospasm might be a haloperidol withdrawal syndrome, the patient restarted the

haloperidol infusion and the patient was sedated again within one hour. This event was continued 2 times, on the

8th and 11th days (Figure 5,6). The patient died on the 15th day due to renal insufficiency and heart failure.

İn our case, haloperidol withdrawal syndrome occurred with muscle contraction and bronchospasm with the

psychiatric department.

In conclusion, in the critical care unit, patients may have contraction and bronchospasm due to withdrawal

syndrome when the Haloperidol infusion is stopped. We would like to share with our colleagues that this may

lead to even worse respiratory parameters.

ANAHTAR KELİMELER: WİTHDRAWAL SYNDROME, HALOPERİDOL,VENTİLATİON, İNTENSİVE

CARE UNİT

Page 308: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

308

THE EFFECT OF HIGH DOSES OF CELTIS TOURNEFORTII FRUIT ON RAT BLOOD

BIOCHEMICAL AND HEMATOLOGICAL PARAMETERS

Sözel Bildiri / Saglik

Mehmet Ali TEMİZ1, Atilla TEMUR2, Yusuf AKGEYİK3,

1Karamaoğlu Mehmetbey University, Vocational School Of Technical Sciences, Programme Of Medicinal And

Aromatic Plants, 2Yuzuncu Yil University, Faculty Of Education, Department Of Science, 3Yuzuncu Yil University, Institute Of Educational Science, Department Of Sciences,

Phytochemicals have various metabolic effects including antihyperglycemic, antihyperlipidemic, antimicrobial,

and antioxidant, etc. Therefore, recently the use of medicinal and aromatic plants has become attractive. Celtis

tournefortii (Ct) known as the oriental hackberry is a wild edible plant. Ct fruits were consumed for the treatment of diarrhea, dysentery, and ulcer. This study aims to investigate the effect of high doses of Celtis tournefortii

fruit on blood biochemical and hematological parameters on rats’ model.

In this research, 24 Wistar albino rats were divided into four groups (Control, Ct-600, Ct-1200, Ct-2400 dose

groups) (n=6). Ct extract was administrated single dose orally 600, 1200, and 2400 mg/kg bw to rats, separately. Control group was given orally single dose physiological saline. Serum enzymes (AST, ALT, LDH, and ALP)

and complete blood count (hemogram analysis) were performed on rats’ blood. The differences between the

groups were analyzed using one-way ANOVA followed by the Tukey test.

The ALT level significantly decreased in the Ct-1200 dose group compared to the Control and Ct-600 groups (p<0.05). The AST level was significantly higher in the 600 and 2400 mg/kg dose group than the Control group

(p<0.05). It was found that ALP level was lowest in the 1200 and 2400 mg/kg dose groups. According to

hematological analysis, RBC, HGB and HCT levels which are related to erythrocyte were positively affected by

increasing in the Ct-1200 and Ct-2400 dose groups. Thrombocytopenia remarkably developed in the 600 dose

groups. However, thrombocytosis improved in the 1200 dose group. In white blood cells, WBC level showed an

increase in the Ct-600 and Ct-2400 groups. LY%, MO%, BA%, NE%, and EOS% levels were statistically

unaffected although they varied depending on the dose.

The prophylactic and therapeutic use of Ct at high doses as a medicinal plant appears to have no biochemical and

hematologic side effects on blood parameters. Based on these findings, it has been concluded that high doses of

Celtis tournefortii fruit may be non-toxic and safe. Acknowledgements: This research was supported by the

Yuzuncu Yil University Scientific Research Projects Foundation (grant number FYL-2016-5479) This study was

approved by Yuzuncu Yil University Animal Researches Local Ethic Committee (no. 2016/07).

ANAHTAR KELİMELER: CELTIS TOURNEFORTII, HIGH DOSE, AST, ALT, HEMATOLOGY

Page 309: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

309

THE EFFECTS OF SMOKING ON ANTERIOR SEGMENT, RETINAL AND VASCULAR

PARAMETERS OF THE EYE

Sözel Bildiri / Saglik

Mustafa DOĞAN1, Mehmet Cem SABANER1, Mehmet Akif EROL1, Eren ACAR2, Dudu ATAK2,

Bilgehan ÇİÇEK2, Hilal Selcen GÜRBÜZ2, Mouth HASAN2, Necat Çağatay SEZER2,

1Afyon Kocatepe Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, 2Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,

To determine the acute and long-term changes of smoking on the eye

Material and Method: The study involved 30 healthy non-smokers and 30 healthy smokers in Afyon Kocatepe

University Hospital Ophthalmology Clinic from Jan-Feb 2018. Anterior chamber depth (ACD), central corneal

thickness (CCT), iridocorneal angle (ICA), limbus-limbus distance (LLD), central macular thickness (CMT),

choroidal thickness (CT) and retinal vascular analysis [central retinal artery equivalent (CRAE), central retinal

vein equivalent (CRVE), and artery-to-vein ratio (AVR)] were measured and examined that baseline

measurements in non-smokers, baseline measurements in smokers followed by smoking at 5, 30, 60, 120, and

180 minutes. In the groups of baseline values, consecutive measurements were statistically compared with the

baseline values within the smoking group.

Results: The mean age of the 30 smoker healthy volunteers taken in the study of 60 eyes of 15 men and 15

women was 28.40 ± 4.03 years and the mean age of 30 non-smoker healthy volunteers taken in the study of 60

eyes of 15 men and 15 women was 27.33 ± 3.93 (p = 0.145). Mean year of smoking was 11,85 ± 2,09 package/year. There was no statistically significant difference between two groups in parameters of baseline

measurements (p> 0.05). In smokers; at 5th, 30th and 60th minutes in CT, CRAE, and CRVE, a statistically

significant decrease were detected according to the baseline measurement. No statistically significant changing

was found in other measurement parameters.

The results of this study showed that acute smoking changed retinal vessel diameters and choroidal thickness.

ANAHTAR KELİMELER: SMOKING, RETINA, VESSEL, EYE, ANTERIOR SEGMENT

Page 310: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

310

THE UPTAKE MODELLING OF DDT AND ITS METABOLITES FROM THE SOIL IN

TURKEY

Sözel Bildiri / Tarim

SERHAN MERMER1, CAFER TURGUT2,

1OREGON STATE UNIVERSITY, 2ADNAN MENDERES UNIVERSITY,

DDT (dichloro-diphenyl-trichloroethane) has been extensively used to control malaria during World War II as

well as the other agricultural pests. DDT persists in the environment and accumulates in many living organisms.

In addition, the degradation products of DDT, which have also a similar chemical structure, could pose the same

risk to the environment. Measuring those compounds in the environment could be challenging and costs money

and time. This study presents the uptake levels of DDT and its metabolites by crop-specific models in soil

samples.

Crop-specific modeling results show that p,p’ DDT, o,p’ DDE, p,p’ DDE accumulated significantly in soils,

followed by leafy vegetables in soil, roots, and potato. The highest concentration levels for p,p’ DDT (3.0 x 10-

3), o,p’ DDE (6.0 x 10-4), and p,p’ DDE (2.0 x 10-4) were found in soil. The concentrations found in leafy

vegetables in soil, roots, and potato were lower than the concentrations in soil.

The crop-specific model results indicated DDT and its metabolites in the soil can be taken in specific plant parts

including roots, potato, and leafy vegetables more than the other parts. In addition, further models are needed to

evaluate risk assessment of those compounds to human health and the environment.

ANAHTAR KELİMELER:

Page 311: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

311

THE UTİLİZATİON OF TREATED DOMESTİC WASTEWATER İN THE İRRİGABLE OF

THE ALFALFA PLANT: A PROJECT

Sözel Bildiri / Cevre

Burcak BOZKURT1, Aysegul PALA2, İsmail HİDAYAT3, Güneş KURSUN4,

1Environmental Engineer, Mare Çevre Danışmanlık Müh. Tic. Ltd. Şti., Izmir, Turkey, 2Environmental Research

And Application Center (CEVMER), Dokuz Eylül University, Izmir, Turkey, 3Dokuz Eylül University, Department Of Environmental Engineering, Izmir, Turkey, 4Dokuz Eylül University, The Graduate School Of

Natural And Applied Sciences, Izmir, Turkey,

The increasement of the population, high concentration of the pollutants in the underground and surface water,

limited water resources and drought force people to find sustainable water resources. Treated wastewater able to be an alternative and sustainable water resource. It is possible to reuse treated wastewater by using advanced

treatment technologies. It is also preventing the wastewater from polluting the environment.

For this reason, the survey includes the potential benefits and uses of treated wastewaters, the risks that may

arise during use and national legislation on reuse. Recycling of treated wastewater is possible with tertiary treatment systems. Tertiary treatment systems consist of Multilayer Sand Filter (MMF), Microfiltration (MF),

Ultrafiltration (UF), Nanofiltration (NF) and Reverse Osmosis (RO). In this project, the usage of 20 m3 / day

capacity of the summer residential’s wastewater in Urla District of İzmir Province is designed to be used in the

alfalfa plant’s irrigation system. After the grid, the equilibrium pool, the sequential cut-off reactor, the ultraviolet

disinfection unit, domestic wastewater is taken to the clean water tank. The treated water was pressurized with a

hydrophobic tank from the clean water tank and passed through the ultrafiltration system and sent to the

irrigation network. When the quality of irrigation water is determined, Technical Standards for Wastewater

Treatment Facilities (20 March 2010 issue: 27527 Official Gazette) were refined in accordance with the

irrigation water reclamation criteria of the treated wastewater in Annex 7 and standards were provided.

FAO Penman-Monteith Evapotranspiration equation was used for determination of irrigation water requirement

and the monthly water consumption values of the alfalfa plant already calculated. The meteorological data

(precipitation, temperature, wind speed and sunshine duration) of the Urla District used in the calculations were

obtained from the CLIMWAT Program. Treated wastewater to irrigate crops and water flow starting from the

need for land area of about 3 acres is made design and irrigation systems have been found.

ANAHTAR KELİMELER: IRRİGATİON, ALFALFA PLANT, WASTEWATER MANAGEMENT,

SUSTAİNABİLİTY

Page 312: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

312

THE UTİLİZATİON OF WASTEWATER BY EVALUATİNG THE RECENT REGULATİON

OF İRRİGATİON İN TURKEY: A CASE STUDY

Sözel Bildiri / Cevre

Ismail HİDAYAT1, Aysegul PALA2, Güneş KURSUN3,

1Dokuz Eylül University, Department Of Environmental Engineering, Izmir, Turkey, 2Environmental Research

And Application Center (CEVMER), Dokuz Eylül University, Izmir, Turkey, 3Dokuz Eylül University, The Graduate School Of Natural And Applied Sciences, Izmir, Turkey,

Treated wastewater is a source that can be used sustainably to complete the water needs. It can be utilized for

agriculture activities, such as irrigation. The water consumption that used for irrigation in Turkey will be around

64% on 2023 . While 61.6% of treated wastewater is discharged into the sea, and other is discharged into other

water bodies .

The use of treated wastewater for irrigation can help to improve the efficiency of using water and economically.

Utilization of treated wastewater for irrigation in Turkey is a solution to reduce the use of conventional water

(blue water). The utilization of treated wastewater will be able to increase the production of the plants, because it

contains nutrients that can give a good impact for plant growth .

The evaluation of the Turkish Government's regulation of the use of treated wastewater for agriculture activities

is essential. The data from the wastewater treatment plants in Manisa showed about the underground water

qualities and the effluent of treated wastewater. The analyzation showed that the quality is completed the requirements accordance to the government’s regulation but for the management process should examine in

details. The regulations by the government about management process have impact in the control of the

wastewater itself accordance to the standards already given.

ANAHTAR KELİMELER: TURKEY, MANİSA, WATER QUALİTY, WASTEWATER, İRRİGATİON

Page 313: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

313

THİAKLOPRİT’İN ARTHROSPİRA PLATENSİS GOMONT (CYANOBACTERİA,

CYANOPHYCEAE)’İN GELİŞİMİ VE ANTİOKSİDAN PARAMETRELERİ ÜZERİNE

ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Cevre

Hatice TUNCA1, Tuğba ONGUN SEVİNDİK1, Ali DOĞRU1, Feray KÖÇKAR2,

1Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Sakarya, 2Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat

Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Balıkesir,

Pestisitlerin her geçen gün artan kullanımı sucul ekosistemleri tehdit etmektedir. Toksik stresin bir sonucu olarak

sucul komunitenin tür kompozisyonunun değişmesi, akuatik ekosistemin yapısını ve fonksiyonunu etkiler. Bu

nedenle sucul ekosistemde alglerin pestisitlere olan tepkilerinin belirlemek ve pestisitlerin bu ekosistemler

üzerindeki etkilerini anlamak önemlidir. Yapılan bir çok çalışma pestisit kontaminasyonu nedeniyle oluşan sucul

organizmalardaki zararın araştırılmasını amaçlamıştır. Bu çalışmada, Thiakloprit’in Arthrospira platensis

üzerindeki etkisinin anlaşılması amacıyla klorofil-a miktarı, OD 560 ve antioksidan parametrelerindeki (toplam

SOD, APOD, GR, Prolin, MDA ve H2O2) değişimler belirlenmiştir.

Thiakloprit etkisine maruz bırakılan A. platensis kültürlerinde OD560 absorbansında ve klorofil-a içeriğinde

pestisit seviyelerinin artmasına bağlı olarak 7 gün boyunca istatistiksel olarak anlamlı azalmalar olmuştur

(p<0.05). Thiakloprit etkisine maruz bırakılan A. platensis kültüründe SOD enzim aktivitesinde ve serbest prolin

miktarında 75 µg mL-1 konsantrasyonda istatiksel olarak kontrole göre anlamlı artış gözlenmiştir (p<0,05).

Diğer taraftan APOD enzim aktivitesi sadece 35 µg mL-1 Thiakloprit konsantrasyonunda anlamlı olarak

artmıştır (p<0,05). GR enzim aktivitesinde 15, 25 ve 35 µg mL-1 konsantrasyonlarda kontrole göre artma

gözlenirken (p<0,05); 75 µg mL-1 konsantrasyonda ise bir azalma olmuştur (p <0,05). A. platensis hücrelerinin

H2O2 miktarında 15 µg mL-1 konsantrasyonda kontrole göre anlamlı olarak azalmıştır (p<0,05) fakat 45 ve 75

µg mL-1 konsantrasyonlarında anlamlı bir artış olmuştur (p<0,05). MDA miktarı kontrole göre anlamlı değişim

göstermemiştir (p>0,05).

Araştırmalarımıza göre Thiakloprit Arthrospira platensis Gomont üzerinde ilk kez bu çalışmada uygulanmıştır.

OD560 değeri ve klorofil-a miktarının zaman ve doza bağlı olarak azalmasını göz önünde bulundurduğumuzda

A. platensis gelişiminin, bu çalışmada kullanılan Thiakloprit konsantrasyonlarından etkilendiği sonucuna ulaşabiliriz. Diğer önemli bir sonuç ise bu çalışmada kullanılan yüksek Thiakloprit konsantrasyonlarının A.

platensis üzerinde oksidatif stres oluşturmasıdır. Pestisitlerin uygulanması esnasında bu çalışmada kullanılan

konsantrasyonların dikkate alınması, pestisit kirliliğini önlemek için bir basamak olabilir.

ANAHTAR KELİMELER: THİAKLOPRİT, A. PLATENSİS, ANTİOKSİDAN, SOD, GR, APOD, MDA,

H2O2

Page 314: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

314

TIBBİ VE AROMATİK HYSOPPUS OFFİCİNALİS L. BİTKİSİNİN NOD VE SÜRGÜN

KÜLTÜRLERİNE BİTKİ BÜYÜME DÜZENLEYİCİLERİN ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Burcu ÇETİN1, Elif KURT SADIK1,

1KÜTAHYA DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ, FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ, BİYOLOJİ BÖLÜMÜ,

Bu çalışmada, bitki büyüme düzenleyicilerin, aromatik ve tıbbi bir bitki olan Hyssopus officinalis L.’nin in vitro

mikroçoğaltımı üzerine etkisi araştırılmıştır.

Nod ve sürgün ucu eksplantları in vitro ortamda çimlendirilmiş steril tohumlardan izole edilmiştir. Eksplantlar

yalnızca 1 - 2 - 3 mg/L Benzil amino pürin (BAP) ve 1 - 2 - 3 mg/L BAP ile 0.1 - 0.5 - 1 mg/L Naftalen asetik

asit (NAA) ve Indol bütirik asit (IBA) kombinasyonlarını içeren 21 farklı Murashige ve Skoog (MS) ortamında

kültüre alınmışlardır. Elde edilen sürgünler kök oluşum çalışmaları için 0.5 - 1 mg/L IBA ve NAA bitki büyüme

düzenleyicilerini içeren ½ MS ve MS besin ortamlarına aktarılmışlardır

Sürgün ucu eksplantlarından en uzun sürgünler 1 mg/L içeren MS besin ortamlarında (1.84 ± 0.08 cm), en fazla

yaprak oluşumu 1 mg/L BAP ve 1 mg/L BAP + 1 mg/L NAA içeren MS besin ortamlarında, sırasıyla 16±2.1 ve

15.76±2.95 adet olarak belirlenmiştir. Nod eksplantlarından elde edilen sürgünlerdeki en fazla yaprak oluşumu 3

mg/L BAP içeren MS besin ortamında 18.63 adet olarak tespit edilmiştir En yüksek köklenme yüzdesi 1 mg/L

NAA içeren MS ortamında % 78.3 olarak belirlenmiştir.

Bu çalışma sonucunda tıbbi ve aromatik Hyssopus officinalis bitkisinin in vitro koşullarda mikroçoğaltımı için

gerekli olan bitki büyüme düzenleyiciler belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BİTKİ BÜYÜME DÜZENLEYİCİLER, HYSSOPUS OFFİCİNALİS L., İN

VİTRO, MİKROÇOĞALTIM, TIBBİ VE AROMATİK BİTKİ.

Page 315: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

315

TIBIALARDAKİ FORAMEN NUTRICIUM'LARIN YERLEŞİMİ

Sözel Bildiri / Saglik

Ahmet DURSUN1, Yadigar KASTAMONİ YAŞAR1,

1SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ANATOMİ AD

Foramen nutricium lokasyonunun anlaşılması, kırık tedavisi gibi belirli ameliyatlarda yararlı olabilir. Vasküler

kemik greftlerinde, arteriyel kaynak osteoblastlar ve osteositler için gereklidir.

Bu çalışma Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı'ndan elde edilen her iki

cinsiyetten 45 erişkin kuru tibia üzerinde gerçekleştirilmiştir.

Çalışmada 45 tibiada 48 foramen nutricium gösterilmiştir. Foramen nutricium yerleşimi incelendiğinde olguların yaklaşık % 56.25’inde tibianın üst 1/3’ünde, % 25'inde orta 1/3’ünde ve % 18,75'inde ise üst ve orta 1/3

bölümlerinin birlişim hattında gözlenmiştir. Tibianın alt 1/3 kısmında foramen nutricium görülmemiştir.

Foramen nutricium’un tibianın posterior yüzünde medial ve lateral yüzlerine göre daha fazla bulunduğu tespit

edilmiştir. Tibiada çift foramen nutricium nadirdir. Çalışmamızda üç tibiada çift foramen nutricium görülmüştür.

Foramen nutricium linea musculi solei’ye göre değerlendirildiğinde, olguların % 91.11’inde bu çizginin

lateralinde, % 8,89 ise çizginin üzerinde bulunmuştur.

Mikrovasküler kemik transferi gibi teknikler daha popüler hale geldikçe, etkilenen kemik yapılarının dolaşımını

sürdürmesi için foramen nutricium’ların anatomik olarak lokayonunun bilinmesi daha da önemli hale gelmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: TIBIA, FORAMEN NUTRICIUM, LINEA MUSCULİ SOLEI

Page 316: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

316

TİP II DİYABETLİLERDE OSA RİSKİ VE RİSK FAKTÖRLERİ

Sözel Bildiri / Saglik

Yıldız DENAT1, Zeynep GÜNEŞ1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi,

Tip 2 diyabetli hastaların %83’ünde tanımlanmamış solunumsal bir uyku bozukluğu olan obstrüktif uyku apne

(OSA) yakınması olduğu tahmin edilmektedir. Araştırma yetişkin Tip 2 diyabetli hastalarda uyku apne riski ve

risk faktörleri arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapıldı.

Araştırma kesitsel tipte analitik bir çalışma olup araştırmanın örneklemini 01/03/2016 ile 15/07/2016 tarihleri

arasında Devlet Hastanesi Diyabet polikliniğinde tip 2 diyabet tanısı ile izlenen, 18 yaş ve üzerinde olan, bilişsel

yeterliliğe sahip, Türkçe konuşabilen, çalışmaya katılmaya kabul eden 228 hasta oluşturdu. Araştırmada veriler,

“Hasta Bilgi Formu”, hastalarda uyku apnesi riskinin değerlendirildiği “Berlin Formu” ile toplandı.

Çalışmada hastaların ortalama 10.93±7.30 yıldır diyabet hastası olduğu, %47.4’ünün insülin tedavisi aldığı ve

%89.5’inin ailesinde uyku apnesi öyküsü bulunmadığı saptanmıştır. Çalışmaya katılan hastaların %58.8’inin

yüksek riske sahip olduğu, erkek cinsiyetinin, kadın cinsiyetine göre OSA riski 4 kat yükselttiği (OR= 12.351;

Cl=3.450 – 44.218; p=0.000), Beden Kitle İndeksindeki bir birimlik artış OSA riskini 1.1 kat fazla arttırdığı

(OR= 1.194; Cl=1.079 – 1.322; p=0.001) saptanmıştır. Hipertansiyona sahip olma durumu ise OSA riskini 5 kat

arttırmakta olup (OR= 5.962; Cl=1.887 – 18.839; p=0.002) ESS olanlarda OSA riski 11.2 kat daha yüksek (OR=

11.232; Cl=1.092-115.535; p=0.042) olarak saptanmıştır.

Araştırmamız sonucunda tip 2 diyabetli hastalarda erkek olma, yüksek beden kitle indeksine sahip olma,

hipertansiyona sahip olma ve uyku sırasında nefes durması deneyimlemenin OSA riskini arttıran önemli bir

etmen olduğu belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: OBSTÜRİKTİF UYKU APNESİ, DİYABET, HEMŞİRELİK BAKIMI

Page 317: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

317

TOHUM: GENETİKTEKİ GELİSMELERİN SÜRDÜRÜLEBİLİR TARİM YOLUNDAKİ

KİSA BİR HİKAYESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Burcin DILCI1,

1Mas SEEDS,

Günümüz tarim zorluklarinda tohum sektörünün katkilarini sunmak.

Tohum çok uzun bir tarihe sahiptir. Yabani bitkilerden tarla bitkilerine gecise ilk adım atilisi doğal seleksiyonla

baslamistir. Tarihin ilk çiftçi-islahcilari temelde günümüzün modern islahcilarinin yaptıkları isi yapmaktaydi:

tüketime daha uygun, daha verimli, daha kolay hasat edilebilen, daha sağlıklı bitkileri secip istenmeyenleri

elimine ettiler. Bugün, bitki islahcilarinin bu seçim sürecinde moleküler marker gibi daha gelişmiş islah

yöntemleri kullanmaktadir. "Tohum" ticari bir işletme haline geldikçe, çoğu mahsulün verimi istikrarlı bir

şekilde artmistir. Ancak bugün küresel ısınma ve çevresel strese karşı direnç gibi daha büyük zorluklarla karşı

karşıyayız. Dünya nüfusunun artması ve doğal kaynakların aşırı kullanımıyla birlikte, tohum şirketlerinin

sürdürülebilir ve karlı bir tarımdaki rolü ne olacak?

ANAHTAR KELİMELER: TOHUM, HİBRİT, HETEROSİS, TARİM, İSLAH

Page 318: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

318

TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZİNE KAYITLI HASTALARIN MERKEZDEN

YARARLANMALARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Sözel Bildiri / Sağlık

Mesude Keskin1, Prof. Dr. Fatma Demirkıran2

1 Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD,

Toplum Ruh Sağlığı Hemşireliği Yüksek Lisans Öğrencisi

2 Adnan Menderes Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Öğretim Üyesi

Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri, belli bir coğrafi alanda yaşayan ağır ruhsal hastalığı olan hastaları merkezde

kayıt altında almak, gezici ekiplerle düzenli takip, tedavi ve rehabilitasyonlarını sağlayarak topluma yeniden

kazandırmak amacıyla açılmıştır. Damgalanma, Olumsuz inançlar ve geleneksellik, toplumsal önyargılar,

sosyoekonomik nedenler, aile desteğinin olmaması, utanç, içgörü yetersizliği, ulaşım sorunu gibi faktörler kronik

psikiyatri hastalarının Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerine devam etmelerine engel olmaktadır. Bu merkezlerin

işlevselliğinin arttırılması için gerekli olan fiziki düzenlemeler yapılarak, merkezde aktif çalışan meslek

gruplarının nitelik ve sayısal olarak arttırılması önem kazanmaktadır. Hastaların merkezlere devam etmesinin

artırılması multisektörel bir işbirliğini gerektirmektedir.

Kalıcı belirtilerle devam eden kronik ruhsal bozuklukların kişinin yaşamında oluşturduğu olumsuzluklar bireyi

toplumdan ve dış gerçeklerden soyutlayarak izole ve verimsiz bir yaşama sürükleyebilmektedir. Kronik ruhsal

bozuklukların bireye, aileye ve topluma, sonuç olarak da insanlığa olumsuz bir maliyeti vardır. Kronik ruhsal

bozukluğu olan bireyler hastanelerde tedavi olduktan sonra ilaç ve tedavi uyumları sağlanamadığı için toplum

içinde bireysel ve sosyal işlevlerini yerine getirememektedir. Bu hastalara sadece tedavi hizmetlerinin sunulması

ve bunların da ilaç tedavisiyle sınırlı kalmasının yeterli olmadığı kabul edilmektedir. Bu nedenle, Toplum

Temelli Ruh Sağlığı Hizmet Modelinin çekirdeğini oluşturan Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinin açılması çok

önemli bir gelişmedir.

Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinde, Toplum Ruh Sağlığı Hemşiresinin rolü ve işlevleri önemlidir. Hizmetin

niteliğini arttırmak amacı ile bu merkezlerde çalışacak olan hemşirelerin psikiyatri hemşireliği alanında

deneyimli ve bu alanda uzmanlaşmış hemşirelerden seçilmesi verilen hizmetlerin kalitesini artıracak, hastaların

bu merkezlere devamlarını olumlu yönde etkileyecektir.

ANAHTAR KELİMELER: PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ, TOPLUM RUH SAĞLIĞI, PSİKİYATRİK

REHABİLİTASYON, RUHSAL SAĞLIK

Page 319: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

319

TOPRAĞIN ÖNEMİ VE GAP'TA HARRAN OVASI'NDA YANLIŞ TOPRAK KULLANIMI

Sözel Bildiri / Tarim

Ali Rıza ÖZTÜRKMEN1,

1Harran Üniversitesi, Şanlıurfa ,

GAP alanında enerji, sosyal, sağlık ve tarımsal alanlarda olumlu yatırım ve geri kazanımlar olurken, diğer

yandan da topraklar yeteneklerine göre kullanılmadığından verimlerini kaybetmektedir. Bölgede uygulanmaması

sonucu tarım toprakları üzerinde yapılaşmalar ve yanlış kullanımlar hızla devam etmektedir. Kısaca önemli

harcamaların yapıldığı GAP alanında özellikle tarımsal alanda özel tarım politikaları oluşturulmalı ve

izlenmelidir.

GAP Projesi kapsamında büyük kısmı tamamlanmış olan Harran Ovası önemli deneyimdir. Sulu tarımın

başlatılacağı diğer ovalardan da aynı sorunun yaşanmaması için sulama öncesi alt yapının ona göre yapılması,

eğitim çalışmalarının başlatılması, ürün deseni planlarının yapılarak çiftçilerin yönlendirilmesinde yarar

bulunmaktadır. Aksi takdirde Harran Ovası'ndaki bazı olumsuzluklar diğer ovalardan da yaşanabilir.

GAP alanında enerji, sosyal, sağlık ve tarımsal alanlarda olumlu yatırım ve geri kazanımlar olurken, diğer

yandan da topraklar yeteneklerine göre kullanılmadığından verimlerini kaybetmektedir.

Bölgede uygulanmaması sonucu tarım toprakları üzerinde yapılaşmalar ve yanlış kullanımlar hızla devam

etmektedir. Kısaca önemli harcamaların yapıldığı GAP alanında özellikle tarımsal alanda özel tarım politikaları

oluşturulmalı ve izlenmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: GAP PROJESİ, TOPRAK, EKONOMİ, SULAMA.

Page 320: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

320

TOPRAKSIZ KÜLTÜRDE KULLANILAN FARKLI MATERYALLERİN ÇİLEK

BİTKİSİNİN GELİŞMESİ VE BESLENMESİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Saime SEFEROĞLU1, Neslihan KELEŞ, 1, Hatice ACAR 1, Oğuz BATMAZ 1, Sinan COŞKUN, 1, H.

Güner SEFEROĞLU 2,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ TOPRAK BİLİMİ VE BİTKİ BESLEME

BÖLÜMÜ, 2ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BAHÇE BİTKİLERİ BÖLÜMÜ,

Topraksız Tarımda Türkiye ve Aydın için önemli bir bitki olan çileğin yetiştiriciliği konusunda yapılan bir

çalışmadır. Bu çalışma ile topraksız ortamda yetiştiricilkte hangi ortamın daha uygun olduğu belirlenecektir.

ANAHTAR KELİMELER: TOPRAKSIZ KÜLTÜR, FARKLI ORTAMLAR, ÇİLEK, BESLENME

Page 321: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

321

TUZ STRESİ KOŞULLARINDA BAKLANIN ANTİOKSİDAN AKTİVİTESİ ÜZERİNE

YAPRAKTAN SİLİKON UYGULAMASININ ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

İlkay YAVAŞ1, Özlem Sultan ASLANTÜRK2, Tülay AŞKIN ÇELİK2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Koçarlı MYO, Bitkisel Ve Hayvansal Üretim Bölümü, 2Aydın Adnan Menderes

Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,

Bu çalışmada, tuz stresi altındaki bakla bitkilerine silikon uygulamasının bitkinin antioksidan aktivitesi üzerine

olan etkisi araştırılmış ve bitkinin fitokimyasal madde içeriği analiz edilmiştir.

Kontrol, tuz, silikon ve tuzlu+silikon ile ayrı ayrı muamele edilen bakla bitkilerinin her bir grubu için yapılan

fitokimyasal tarama sonuçları, bitkinin toprak üstü kısımlarında fenollerin, tanenlerin, antrokinonların ve

saponinlerin mevcut olduğunu, alkaloidler ve flavonoidlerin ise bulunmadığını göstermiştir.DPPH radikali

biyolojik bir radikal olmamasına rağmen, antioksidanların serbest radikal giderme aktivitelerinin tayini için

kabul görmüş bir indikatördür. DPPH çözeltisi mor’dur ve antioksidan bir bileşikle etkileştiğinde yapısı

değişerek sarı renkli yeni bir bileşik haline gelir. Bu renk değişikliğinin derecesi, antioksidanın konsantrasyonu ile orantılıdır (Wojdylo ve ark., 2007; Chen ve ark., 2010). Kontrol, tuz, silikon ve tuz+silikon ile muamele

edilen bakla bitkilerinden elde edilen metanol ekstrelerinin DPPH serbest radikal süpürme, H2O2 süpürme and

metal şelatlama aktivitelerine ilişkin sonuçlar Tablo 2’de yer almaktadır. Çalışmanın sonuçları, tuz ve

tuz+silikon ile muamele edilen bakla bitkilerinden elde edilen metanol ekstrelerinin tüm gruplarda ve

konsantrasyonlarda askorbik asitten (%85.85) daha yüksek oranda radikal süpürücü aktiviteye sahip olduğunu

göstermiştir.

Bu çalışmanın sonuçları, tuz ve tuz+silikon ile muamele edilen bakla bitkilerinden elde edilen metanol

ekstrelerinde bulunan fitokimyasalların serbest radikal süpürme özelliğine sahip olduğunu ve DPPH radikali ile

reaksiyona girebildiğini göstermiştir. Ekstreler arasında istatistikî bakımdan anlamlı bir farklılık olmaması tuz ve

tuz+silikon muamelesinin, bakla bitkisinin fitokimyasal içeriği ve antioksidan aktivitesi üzerinde değiştirici bir

etkiye sahip olmadığını göstermiştir. Bizim çalışmamızda, sadece antioksidan aktivite değerlendirildiği için, tuz

ve tuz+silikon uygulamasının bakla bitkisinin antioksidan enzim aktiviteleri üzerindeki etkisinin de ayrıca

çalışılması uygun olacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: ANTİOKSİDAN AKTİVİTE, BAKLA, FİTOKİMYASAL TARAMA, SİLİKON,

TUZLULUK

Page 322: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

322

TUZ STRESİNİN FARKLI CEVİZ ANAÇLARINDA MİNERAL ELEMENTLERİN

BİRİKİMİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

UMUT ŞAHİN1, YAŞAR AKÇA1,

1GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BAHÇE BİTKİLERİ BÖLÜMÜ,

Walnut is among fruit species that are sensitive to soil salinity and salinity of irrigation water. This study was

conducted to determine the effects of salt stress on the accumulation of macro and micro elements in different

walnut rootstocks.

Two-old year grafted Chandler plants onto seedling rootstocks of Juglans sieoboldiana L., Juglans nigra L. and

Paradox were used. The different four irrigation water salinity (T0=0,3 dS/m-control, T1=1,5 dS/m, T2=3 dS/m,

T3=5 dS/m) were used to determine the salt tolerance levels of walnut rootstocks. The experiment was designed

by factorial design in randomized blocks. Sodium bicarbonate , magnesium chloride and calcium chloride salts

were used as salt sources. SIW Salinity Appraisal Laboratory Set was used for preparing saline waters. In order

to determine the stress intensity of salt application, leaf macro and micro element contents (N,P,K, Ca, Mg, Na, Cl, Cu, Fe, Mn, Zn) and chlorophyll content were investigated. Leaf analyses were carried out on two leaf

samples collected at the beginning of the growth season and end of July.

Depending on the increased salt stress concentration, K, Ca, Mg, Na, and Cl content of leaf increased. N, Fe,

Ca/Na, K/Na and Zn content of leaf decreased. Depending on the increased salt stress concentration chlorophyll content decreased. The Na content (ppm) of T3 salt level were determined in Juglans nigra, Paradox and Juglans

sieoboldiana 140,78 196,81 and 340,91 respectively. Also, Cl content (ppm) of T3 level were observed 0,88,

0,99 and 0,91, Ca/Na values were found as 0,43, 0,27 and 0,14; K/Na values were calculated 0,24, 012 and 0,10

respectively. There was no statistically significant difference between rootstocks content of total chlorophyll

content.

It has been reported that the plant types that absorb less sodium and chlorine ions are more tolerant to salt stress.

The maximum accumulation of Na was observed in leafs of Juglans sieoboldiana L., and maximum

accumulation of Cl was found in Paradox. The important differences were found between three rootstocks in leaf

Na content, But there was no statistically significant difference between rootstocks content of leaf Cl.

ANAHTAR KELİMELER: CEVİZ, ANAÇ, TUZ STRESİ, KLOROFİL İÇERİĞİ MAKRO VE MİKRO

ELEMENTLER

Page 323: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

323

TÜKETİCİLERİN GELENEKSEL PEYNİR İÇİN ÖDEME İSTEKLİLİĞİ: TULUM PEYNİRİ

ÜZERİNE BİR SAHA ÇALIŞMASI

Sözel Bildiri / Tarim

Hakan ADANACIOĞLU1, Ferit ÇOBANOĞLU2, Halil İbrahim YILMAZ2,

1Tarım Ekonomisi Bölümü/Ziraat Fakültesi/Ege Üniversitesi, 2Tarım Ekonomisi Bölümü/Ziraat Fakültesi/Adnan

Menderes Üniversitesi,

Geleneksel peynir için potansiyel bir pazar olmasına rağmen, tüketicilerin geleneksel peynirler için ne kadar

ödemek istedikleri hakkında çok az şey bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı, tüketicilerin geleneksel peynirler

için ödeme istekliliğini (WTP) belirlemektir. Bu çalışmada, tüketicilerin geleneksel peynirler için ödeme

istekliliği (WTP), Türkiye'nin geleneksel peynirlerinden biri olan Tulum peynir örneğiyle incelenmiştir. Tulum

peyniri, geleneksel olarak çiğ sütden üretilen, işlenmiş ve keçi otu olan yaşlı bir Türk peyniridir.

Araştırmanın verileri, İzmir'de yaşayan tüketicilerle yüz yüze görüşülerek elde edilmiştir. Tobit regresyon

modeli, tüketicilerin tulum peyniri için ne kadar ödemeye hazır olduklarının ortalama değerini tahmin etmek için

kullanılmıştır. Bu yöntem, fiyat, tüketim sıklığı, satın alma yeri ve diğer sosyo-ekonomik özelliklerin tulum

peyniri tüketimine etkisini ortaya konmuştur.

Talep modellerine uygun olarak tulum peyniri tüketim miktarına fiyat negatif etkiye, hanehalkı birey sayısı, yaş,

tüketim sıklığı tulum peyniri tüketim miktarı üzerinde pozitif etkiye sahiptir. Erkekler kadınlara göre daha fazla

tulum peyniri tüketmektedir.

Bu çalışmada, bu değişkenlerin ödeme istekliliği üzerindeki marjinal etkileri de hesaplanmıştır. Araştırmaya

katılanların geleneksel işlenmiş tulum peynirlerini geleneksel işlenmiş tulum peynirleri üzerinden satın almak

için ortalama% 15 daha fazla ödemeye istekli oldukları bulunmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: TÜKETİCİ, ÖDEME İSTEKLİLİĞİ, PEYNİR, GELENEKSEL

Page 324: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

324

TÜRKİYE’DE HEMŞİRELİK İMAJI

Sözel Bildiri / Saglik

Sevil OLĞUN1, Gülengün TÜRK1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi,

Toplumun, hemşirelerin ve hemşirelik öğrencilerinin hemşirelik imajı hakkındaki görüşlerini belirlemek

Hemşirelik imajı hem meslek üyelerini hem de meslek adaylarını etkileyen toplum tarafından farklı

sterotiplemelerin yapıldığı konulardan biridir. Toplumda hemşireler genellikle hastanın tansiyonunu ölçen, kan

alan, ilaç uygulayan, doktorun söylediklerini yapan, otoriter, kadınlara özgü bir meslek olarak bilinmektedir.

Hemşireler ise mesleki statülerini düşük, toplum tarafından hak ettiği saygıya sahip olmayan, orta düzeyde

mesleki imaj algısına sahip bir meslek olarak görmektedir. Hemşirelerin bir kısmı kendini tıbbın yardımcısı, bir

kısmı ise hemşirelik bakım uzmanı olarak algılamaktadır. Hemşirelik bölümü öğrencileri ise hemşireliği toplum

tarafından değer verilen, toplumda önemli bir statüye sahip, hastalara bakım veren, doktorlara yardım eden bir

meslek olarak algılamakta ve hemşirelerin meslek imajını orta düzeyde görmektedir.

Sonuç olarak toplumda hemşirelik imajının geçmişten günümüze doğru olumlu yönde değişim gösterdiği ve

toplumun, hemşirelerin ve öğrenci hemşirelerin hemşirelik imajı algısının orta düzeyde olduğu söylenebilir.

ANAHTAR KELİMELER: HEMŞİRELİK, İMAJ, TOPLUM

Page 325: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

325

TÜRKİYE’DE TESCİLLİ BAZI PAMUK ÇEŞİTLERİNİN (GOSSYPİUM HİRSUTUM L.)

FİDE KÖK ÇÜRÜKLÜĞÜ HASTALIĞINA KARŞI REAKSİYONLARININ BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Ali Can SEVER1, Adem BARDAK1, Oktay ERDOĞAN2,

1Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, 2Nevşehir Hacı

Bektaş Veli Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Biyosistem Mühendisliği Bölümü,

Çalışmada, Türkiye’de tescilli bazı pamuk çeşitlerinin fide kök çürüklüğü hastalık etmenlerine karşı in vivo’da

reaksiyonlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, 20 adet upland pamuk çeşidi (ACALA MAXXA-

Rhizoctonia solani’ye duyarlı; ACALA ROYALE-R. solani’ye dayanıklı ve LACHATA-Fusarium spp.’ye

duyarlı)’nin R. solani, Fusarium spp. ve R. solani+Fusarium spp.’ye karşı reaksiyonlarını belirlemek için iklim

odasında tesadüf parselleri deneme deseninde 4 tekerrürlü deneme yürütülmüştür.

R. solani ve Fusarium spp.’ye karşı en yüksek çıkış sırasıyla fungisitsizde STN468 ve PG2018 (%90);

SEZENER76 ve İPEK607 (%90), fungisitlide GAIA (%100), BA440 (%97.50); JULIA ve ADN712 (%97.50)

çeşitlerinde belirlenmiştir. R. solani’ye karşı en düşük çıkış öncesi çökerten fungisitsizde STN468 ve PG2018 (%10), fungisitlide GAIA (%0) ve BA440 (%2.50) çeşitlerinde tespit edilmiştir. R. solani ve R. solani+Fusarium

spp.’ye karşı en düşük çıkış sonrası çökerten sırasıyla fungisitsizde ACALA ROYALE (%52.46;%54.17) ve

GAIA (%52.78), fungisitlide ACALA ROYALE (%39.44;%37.78) çeşitlerinde saptanmıştır. R. solani ve R.

solani+Fusarium spp.’ye karşı en düşük hipokotil hastalık indeksi değeri sırasıyla fungisitsizde ACALA

ROYALE (1.67;1.74), fungisitlide ACALA ROYALE (1.55;1.54), GAIA ve ADN712 (1.65), STN468 ve

JULIA (1.71)’da bulunmuştur. Fusarium spp.’ye karşı en düşük çıkış öncesi çökerten sırasıyla fungisitsizde

SEZENER76, İPEK607, ACALA ROYALE (%10); en düşük çıkış sonrası çökerten ise ACALA ROYALE

(%54.48)’de belirlenmiştir. Fusarium spp.’ye karşı en düşük hipokotil hastalık indeksi değeri fungisitsizde

ACALA ROYALE (1.78) çeşidinde saptanmıştır.

Sonuç olarak, GAIA ve STN468, SEZENER76, İPEK607 ve ACALA ROYALE R. solani ve Fusarium spp.’ye

karşı çıkış öncesi çökerten, çıkış sonrası çökerten ve hipokotil hastalık indeksinde ilk sırada yer almıştır.

ACALA ROYALE ve STN468 R. solani+Fusarium spp.’ye karşı çıkış sonrası çökerten ve hipokotil hastalık

indeksi değerlerinde ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte, denemedeki aynı çeşitler ile tarla denemelerinin

yürütülmesi gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: PAMUK, FİDE KÖK ÇÜRÜKLÜĞÜ, ÇIKIŞ ÖNCESİ ÇÖKERTEN, ÇIKIŞ

SONRASI ÇÖKERTEN, HİPOKOTİL HASTALIK İNDEKSİ

Page 326: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

326

TÜRKİYE’DEKİ TARIM ALANLARIN DEĞİŞİMİ

Sözel Bildiri / Tarim

Hüseyin SARI1, Orhan YÜKSEL1,

1Namık Kemal Üniversitesi,

Yerleşik toplum düzeninin ortaya çıkmasıyla birlikte başlayan tarım, çok eski dönemlerden beri insanoğlunun

başlıca geçim faaliyeti olarak şekillenmiştir. Ancak gıda temini ve canlıların yaşam alanı olarak işlev gören tarım

alanlarında gerçekleştirilen tarımsal faaliyetler, günümüze yakın dönemde yapılan bazı yanlış uygulamalarla

ciddi bir biçimde yara almıştır. Resmi verilere göre Türkiye’de her yıl ortalama 1.8 milyon dekar tarım alanını

kaybetmektedir. Gün geçtikçe artan bu kayıp, yakın gelecekte gıda konusunda önemli problemlerinde ortaya

çıkmasına yol açabilir. Bu çalışmada Türkiye’deki tarım alanlarında son yıllarda görülen değişimlerin

irdelenmesi amaçlanmıştır. Böylece tarım toprakları politikasının temel kuralı olarak değerlendirilen bilgi

kaynaklı bir yönetim biçimine ait veri altlığının oluşturulması hedeflenmiştir.

Karşılaştırmalı kartografik yöntemler eşliğinde CBS teknikleriyle uygulandığı çalışmada, TUİK tarafından

yayınlaşmış istatistik verilerden ve Copernicus Land Monitoring Services sisteminden çekilen tarım alanları

verisinden yararlanılmıştır. Çalışma sonucunda Türkiye’deki tarım alanlarının son 17 yılda (2001-2017) 2975

bin hektar oranında azaldığı tespit edilmiştir. Bu azalma mekânsal olarak özellikle büyük şehirsel alanların

çevresindeki tarım alanlarında gerçekleşmiştir.

Dolayısıyla tarım alanlarını ilgilendiren tüm uygulamalarda 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı

Kanununda belirtildiği şekilde hayata geçirildiği taktirde daha güvenilir yarınlara adım atabiliriz.

ANAHTAR KELİMELER: TOPRAK, TÜRKİYE, ARAZİ KULANIMI, TARIM ALANLARI

Page 327: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

327

PAH LEVELS İN STREET DUST OF HEAVİLY INDUSTRİALİZED CİTY İN

TURKEY

Tugba Ayaz1*, Berkay Umut Yesildagli1, Mihriban Yilmaz Civan1

1Kocaeli University, Department of Environmental Engineering, Umuttepe Campus, 41380, Kocaeli, Turkey

Abstract

Polyaromatic hydrocarbons (PAH) were collected in 11 different points of industry, urban, road and rural sites of

Kocaeli in summer season (August). 16 PAH defined by the United States Environmental Protection Agency

(USEPA) as “priority pollutants” were measured in two diffrerent size with GC MS system.

PAH levels have changed drastically in different functional areas. The highest value measured PAH isomers

were Fluoranthene + Pyrene with a median value as 16.9 ng/g dust at 63 µm and 20.61 ng/g dust at 63-100 µm.

Fluoranthene and Pyrene represent the sources of combustion and are measured at high levels in industrial areas.

In dust samples at a particle size of 63-100 µm, the amount of PAH was generally measured at higher levels than

that of 63 µm.

The total 16 PAHs (Σ16PAHs) concentration of dust having 63-100 µm particle size were between 980.20 ng g-1

and 1610.21 ng g-1 in industrial sites (P9, P10 – K9, K10), 493.51 ng g-1 and 1424.73 ng g-1 in urban sites (P2, P3

and P6- K2, K3 and K6), 1707 ng g-1 and 3119 ng g-1 in road sites (P4, P5, P11 and K4, K5, K11), 694 ng g-1 and

1588.4 ng g-1 in rural sites (P1, P8 and K1, K8), 38 ng g-1 and 48.4 ng g-1 in suburban site. The highest level of

Σ16PAHs were detected in P10 point (Dilovası) in both sizes.

Keywords: Kocaeli, polyaromatic hydrocarbons (PAH), street dust, particle size

Page 328: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

328

TÜRKİYE'DE YETİŞEN BRASSİCA NAPUS SUBSP. OLEİFERA TOHUMLARINDAN

PROTEİN İZOLASYON YÖNTEMLERİNİN KIYASLANMASI

Sözel Bildiri / Saglik

Meltem DOYKUN1, Esra ÇELEN2, Hasibe VURAL3,

1Selçuk Üniversitesi, 2Konya Gıda Ve Tarım Üniversitesi, 3Necmettin Erbakan Üniversitesi,

Kanola (Brassica napus L.) Cruciferae'nın en önemli üyelerinden bir tanesidir. Bitkisel yağların önemli bir

kaynağı olan B. napus soyadan sonraki ikinci en büyük yağlık tohumdur. Türkiye'de kanolanın, yazlık ve kışlık

olmak üzere iki fizyolojik periyodu vardır. Fenilalanin amonyum liyaz (PAL) enzimi, flavonoid

biyosentezindeki ana ürünlerden bir tanesidir. Bu çalışmanın temel amacı, Brassica napus subsp. oleifera

tohumlarından protein izolasyonu yöntemlerinin karşılaştırılmasıdır. Bunun yanı sıra, bu tohumlardaki PAL

enzim aktiviteleri ve sinamik asit miktarlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.

Bu çalışmada, Brassica napus subsp.'e ait olan Türkiye'de yetişen dört farklı kışlık kanola türü kullanılmıştır. Bu

türler Orkan, Bristol, California ve Eurol türleridir. Bu kanola türlerinden, dört farklı metod kullanılarak protein

izolasyonu yapılmış ve SDS-PAGE yöntemi ile proteinler analiz edilmiştir. Kimyasal bir yöntem olan PAL enzim aktivite testi ile PAL enzim aktiviteleri ölçülmüştür. Ayrıca, kanola tohumlarının metanol

ekstraktlarındaki sinamik asit miktarı Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisi (HPLC) yöntemi ile

incelenmiştir. Sinamik asit PAL enziminin bir ürünü olduğundan, sinamik asit miktarı da PAL enzim aktivitesini

vermektedir.

Protein izolasyon metodları arasında, en yüksek protein miktarları TCA metodu ile elde edilmiştir. En fazla

protein miktarı Orkan türünde belirlenmiştir. En yüksek PAL enzim aktiviteleri ise Eurol ve California türlerinde

görülmüştür. HPLC sonuçlarına göre, Eurol türündeki sinamik asit miktarının en yüksek olduğu bulunmuştur.

Kanola proteininin biyoaktif bileşenleri, doğal bileşenler arasında ilgi çeken kaynaklardandır. Kanola türlerinden protein izolasyonu ve tanımlanması, ekonomik ve bilimsel değere sahiptir. Dolayısıyla bu yağ tohumlarından

protein izolasyonu büyük önem taşımaktadır. PAL enzimi fenolik bileşiklerin sentezinde anahtar role sahip bir

enzimdir. Flavonoid biyosentezi, PAL enziminin fenilalanin amino asidini sinamik aside çevirmesiyle başlar. Bu

yüzden, sinamik asid miktarı PAL enzim aktivitesini göstermektedir.

ANAHTAR KELİMELER: KANOLA, PROTEİN İZOLASYONU, SİNAMİK ASİT, PAL, HPLC

Page 329: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

329

TÜRKİYE'DE YETİŞTİRİLEN BAZI ÇELTİK ÇEŞİTLERİNİN TANE KALİTESİNİN

BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Tarim

Hasan AKAY1, İsmail SEZER1, Zeki MUT2, Özge Doğanay ERBAŞ KÖSE2,

1Ondokuzmayıs Üniversitesi , 2Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi,

Türkiye'de yetiştirilen bazı çeltik çeşitlerinin tane kalite parametrelerinin belirlemek, amacıyla 12 çeltik çeşidi

(Baldo, Barone CL, Cammoe, Efe, Furia CL, Luna CL, Meco, Polo, Osmancık-97, Ronaldo, Vasco, Yatkın)

kullanılarak fiziksel, kimyasal ve pişme özellikleri yönünden analiz edilmiştir.

Araştırma tesadüf parseller deneme desenine göre 3 tekrar olarak 2018 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Çeltik Analiz laboratuvarında yürütülmüştür. Araştırma da 12 örnekte 10

tane farklı analiz yapılmıştır.

Yapılan bu analizlerden bazılarında, pirinç bin dane ağırlığı 23.42-32.66 g, pirinç tane uzunlukları 5.29-7.32

mm, pirinç uzunluk/genişlik oranı % 2.03 – 2.45, tane uzama oranı % 1.41 – 2.18, amiloz içerik miktarı % 16.87

– 21.72, pişme süresi 17:29:40 – 25:18:20 dk olarak tespit edilmiştir.

Türk gıda kodeksi pirinç tebliğine göre incelenen çeşitlerden Barone CL, Cammeo ve Baldo Uzun Taneli Tip A

sınıfında, geriye kalan çeşitlerden Furia CL haricindekiler ise Uzun Taneli Tip C sınıfına girmiştir. Pirinç

Tebliğinde çeşitlerin birbirine karıştırılması yasaklanmasına rağmen, aynı sınıftaki çeşitler birbiriyle

karıştırılmaktadır. Bundan dolayı, pirinçte tane şekli, pişirme süresi, su alma kapasitesi gibi özellikler pirinç

pilavının lezzeti ve aromasını önemli derecede etkilemektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇELTİK, PİRİNÇ, KALİTE, AMİLAZ, PİŞME SÜRESİ

Page 330: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

330

ULUABAT GÖLÜ’NDE COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ (GIS) ANALİZİNİN UYGULAMALARI

Sözel Bildiri / Cevre

SAADET HACISALİHOĞLU1, FEZA KARAER2, ERTUĞRUL AKSOY2,

1BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ, 2ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ,

Uluabat Gölü, balık, kuş ve sucul bitki zenginliği nedeniyle Bursa için olduğu kadar ülkemiz için de önemli bir

göldür. Bu özellikleri nedeniyle RAMSAR ve Yaşayan Göller Ağı tarafından tanınmış uluslararası öneme sahip

sulak alanlardan birisidir. Ancak göl sahip olduğu konumu nedeniyle, doğal ve antropojenik baskı unsurları

tarafından tehdit altındadır. Çalışmada, Uluabat Gölü’nün su ve sediment kalitesinin araştırılması ve Coğrafi

Bilgi Sistemleri (GIS) analizi kullanılarak, yoğun kirliliğe maruz kalmış noktaların belirlenmesi amaçlanmıştır.

GIS yazılımı kullanılarak çeşitli su ve sediment kalitesi parametrelerinin mekansal dağılımları hazırlanmış ve

analiz edilmiştir. Sıcaklık, pH, elektriksel iletkenlik, çözünmüş oksijen, askıda katı madde, alkalinite, kimyasal

oksijen ihtiyacı, toplam azot, toplam fosfor, klorofil-a parametreleri, gölde belirlenen 16 örnekleme noktasında,

Ağustos 2013’den Temmuz 2014’e kadar aylık olarak izlenmiştir. Aynı zamanda, göl sedimentinde belirlenen 10

noktada pH, toplam azot, toplam fosfor, organik madde ve su içeriği izlenmiştir. Veriler Ters Mesafe Ağırlıklı

yöntem kullanılarak ArcGIS 10.1 yazılımında haritalandırılmıştır. 1., 5. ve 8. örneklem noktalarında yoğun

kirlilik gözlenmiştir. Ayrıca, göl havzasında tarımsal sulamadan dönen drenaj sularını toplayan üç adet pompa istasyonu bulunmaktadır. Bu pompa istasyonları, göle yakın yerleşim alanlarının ve fabrikaların bir kısmının atık

sularını drenaj kanallarına, son olarak da Uluabat Gölü’ne tahliye etmektedir. Bu nedenle bu bölgelerde daha

yoğun kirlilik gözlenmiştir. Çalışmada su kalitesi, ülkemizde yürürlükte olan Su Kirliliği Kontrol

Yönetmeliği’ne göre değerlendirilmiştir. Ancak ülkemizde sediment kalite standardının olmaması uluslar arası

standartlara yönlendirmiştir. Bu standartlara göre Uluabat Gölü 4. sınıf çok kirli su kalitesinde olduğu tespit

edilmiştir.

Değerlendirmeler sonucunda mevsimsel faktörler, evsel-endüstriyel deşarjlar ve tarımsal faaliyetlerin gölde

meydana gelen kirlilikte etkili oldukları görülmüştür. Göl suyunun fiziksel ve kimyasal özellikleri, insan

faaliyetleri ve besin yüklerine göre değişmiştir. Uluslar arası platformlarda ekolojik önemi vurgulanan Uluabat

Gölü, kirliliğe maruz kalmıştır. Gölde kirliliğin önlenebilmesi için, su ve sediment kalitesinin düzenli aralıklarla

izlenmesi ve kirleticilerin kontrol edilmesi gerekmektedir. Göl havzasında sorumlu tüm kurumların katılımcı

yaklaşımıyla birlikte bilimsel ve teknik çalışmalar yapılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: ULUABAT GÖLÜ, GIS, SU KALİTESİ, SEDİMENT KALİTESİ.

Page 331: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

331

UTILIZATION OF RHIZOBACTERIA AND SPENT MUSHROOM COMPOST FOR THE

MANAGEMENT OF BACTERIAL WILT OF POTATO

Sözel Bildiri / Tarim

Raees AHMED1, Adeela ALTAF1, Muhammad INAM-UL-HAQ1,

1PMAS-Arid Agriculture University, Rawalpindi,

Potato (Solanum tuberosum L.) is fourth most important staple food in the world after wheat (Triticum aestivum

L.), rice (Oryza sativa L.) and maize (Zea mays L.). In Pakistan, potato crop is cultivated over an area of 159.4

thousand hectares with 3491.7 thousand tons production. Ralstonia solanacearum causing bacterial wilt is a

major threat to potato production. Management through biocontrol agents is one of the best methods that can

replace synthetic chemical based formulations. In current study combine effect of antagonist rhizobacteria as biocontrol agent and spent mushroom compost as biofertilizer were tested against bacterial wilt disease

pathogen.

Potato plant samples infected with R. solanacearum and rhizobacteria were collected from potato growing fields

in Rawalpindi. Out of twenty tested antagonistic rhizobacterial isolates, only three viz., Rh10, Rh12 and Rh 15 showed maximum inhibitory effect against R. solanacearum. In another experiment different combinations of

treatments containing rhizobacteria alone or combined with fresh and spent mushroom composts were also tested

against the bacterial wilt pathogen under laboratory conditions. Combination of rhizobacteria along with

weathered compost (T5) reduced the disease incidence to 15.92% when compared against 77.81% in control

after six weeks. Significant increase in plant height up to 41.83cm was also observed as compared to control viz.,

35.5cm. Similarly, T2 (only fresh compost), T3 (containing fresh compost along with rhizobacteria) and T4

(rhizobacteria along with weathered compost) also showed better results as compared to against control (T0)

where there was no application of rhizobacteria and compost. Application of rhizobacterial along with spent

mushroom compost can significantly reduce the disease incidence along with the improvement in plant growth

parameters.

ANAHTAR KELİMELER: POTATO; SPENT MUSHROOM COMPOST; BİO-CONTROL

Page 332: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

332

ÜÇ ENDEMİK LATHYRUS L. TÜRÜNÜN MORFOLOJİK, MOLEKÜLER VE

ELEMENTEL ÖZELLİKLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Bekir YILDIRIM1, Ayşe Gül MUTLU2, Hasan GENÇ3, Yasin ARSLAN4, Ali KIYAK2, Diğdem TRAK5,

1Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Burdur Gıda Tarım Ve Hayvancılık Meslek Yüksekokulu, Bitkisel Ve

Hayvansal Üretim Bölümü, Burdur, Türkiye, 2Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji Ve Genetik Bölümü, Burdur, Türkiye, 3Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Eğitim

Fakültesi, Matematik Ve Fen Bilimleri Eğitimi Bölümü, Burdur, Türkiye, 4Burdur Mehmet Akif Ersoy

Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Nanobilim Ve Nanoteknoloji Bölümü, Burdur, Türkiye, 5Burdur Mehmet

Akif Ersoy Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Burdur, Türkiye,

Lathyrus L. Fabaceae (Leguminosae) familyasından bir bitki cinsidir. Bu çalışmanın amacı morfolojik açıdan

benzer 3 endemik Lathyrus L. türünün (Cicercula seksiyonunda bulunan L. phaselitanus Hub.-Mor. & Davis ve

L. lycicus Boiss., Lathyrus seksiyonunda bulunan L. belinensis N. Maxted & D. J. Goyder) morfolojik ve

genetik özellikleri ile kimyasal kompozisyonlarının ortaya konulmasıdır.

Bu türlerin morfolojik bakımdan gövde şekli, bitki yüksekliği, yaprakçık sayısı, yaprakçık uzunluğu, yaprakçık

genişliği, stipül şekli, stipül uzunluğu, stipül genişliği, meyve uzunluğu, meyve genişliği, meyve şekli, çiçek

sayısı ve standart özellikleri belirlenmiştir. Kloroplast intergenic spacer trnH-psbA kullanılarak türler arasındaki

filogenetik ilişki ortaya konulmuştur. Ayrıca alevli atomik absorpsiyon spektrometre (FAAS) ile bu türlerin

tohumlarındaki Ni, Fe, Cu, Cd, Cr, Mn, Mg, Zn, Na ve K elementlerinin konsantrasyonları da belirlenmiştir.

Morfolojik özellikleri bakımından benzer olan üç tür üzerinde yapılan morfolojik, genetik ve kimyasal

çalışmalar bu türlerin taksonomik olarak birbirine yakın olduğunu göstermiştir. Özellikle daha önce farklı

seksiyonlara yerleştirilmiş olan L. belinensis ve L. lycicus türlerinin genetik benzerlik oranı % 99 olarak

belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre Lathyrus seksiyonunda yer alan L. belinensis türünün Cicercula seksiyonunda

bulunan L. lycicus ve L. phaselitanus ile aynı seksiyonda yer alması gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: LATHYRUS L., CPDNA, TRNH-PSBA, FİLOGENETİK İLİŞKİ, ENDEMİK,

TÜRKİYE

Page 333: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

333

ÜLKEMİZDE PARENTERAL BESLEMEDE HEMŞİRELİK UYGULAMALARI: BİR

LİTERATÜR İNCELEMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Nurdan GEZER1, Ezgi TEMEL1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Ülkemizde parenteral beslenmeye yönelik yapılan hemşirelik araştırmalarının niteliksel ve niceliksel

incelenmesini yapmak ve yapılacak yeni çalışmalarda literatüre katkı sağlamaktır.

Adnan Menderes Üniversitesinin abone elektronik veri tabanları, ULAKBİM (Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi

Merkezi), Google Akademik online tarandı. Tarama sonucunda 1998-2018 yılları arasında yayınlanan parenteral

beslenmeyle ilişkili biri yüksek lisans tez çalışması olmak üzere toplamda beş çalışmaya ulaşıldı. Ulaşılan

çalışmalar Amerikan Parenteral ve Enteral Beslenme Derneği (ASPEN), Avrupa Enteral ve Parenteral Beslenme

Derneği’ nin (ESPEN) ve literatürde yer alan kanıt temelli uygulamalar göz önüne alınarak değerlendirildi

Belirlenen anahtar kelimeler girilerek ulaşılan biri yüksek lisans tezi olmak üzere toplamda beş adet çalışmaya

rastlanmıştır. Çalışmaların tümünün tanımlayıcı tipte olduğu belirlenmiştir. Deneysel/yarı deneysel ve kalitatif

çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmalarda hemşirelerin çoğunun parenteral beslenmenin bir komplikasyonu olarak

karşımıza çıkan flebitin belirti ve bulgularını tanıdığını, flebiti takip etmesi gerektiğini bildiği, kateter çıkış

yerinde enfeksiyon belirtisi veya bulgusu olması durumunda kültür alma gerekliliğini, parenteral beslenmede

infüzyonun sonlandırılma şeklini, parenteral besleme yapılan hastalarda takip edilmesi gereken parametreleri bildikleri görülmüştür. Buna karşılık hemşirelerin, parenteral beslemenin yapıldığı hattan ilaç uygulaması

yaptıklarını ve bu hatların endikasyon dışı kullanımlarının olduğunu, beslenme taraması yapma konusunda bilgi

sahibi olmadıkları, parenteral beslenmenin periferik ya da santral yolla verilmesinde hangi kritere göre karar

verildiği konusunda bilgi eksiği olduğu görülmektedir. Taranan çalışmalarda rehberlerce yayınlanan parenteral

beslenme solüsyonlarının karıştırılması ve PB solüsyonlarına ek olarak omega üç yağ asitlerinden

Eikozapentaenoik Asit (EPA), Dokozahekzaenoik Asit (DHA) ve zeytinyağı kullanımının etkilerine ilişkin bir

bulguya rastlanmamıştır.

Hemşirelerin, parenteral beslenme konusunda güncel kanıta dayalı bilgilerinin belirlenmesi, bilgi eksikliklerinin

planlanacak eğitimlerle giderilmesi ve kanıta dayalı uygulama bilgisini kliniğe entegre etmesi, uygulamaların

yazılı prosedürler şeklinde gösterilmesi, uygulamalara yönelik literatür bilgilerinin güncellenmesi, hemşirelere

uyum programları düzenlenerek uygulamalı gösterilmesi önerilebilir.

ANAHTAR KELİMELER: PARENTERAL BESLENME, HEMŞİRELİK, LİTERATÜR İNCELEME.

Page 334: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

334

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BAZI FONKSİYONEL GIDALARA YÖNELİK BİLGİ

DÜZEYİ, TUTUM VE YAKLAŞIMLARI

Sözel Bildiri / Tarim

Ferit ÇOBANOĞLU1, Renan TUNALIOĞLU1, Sıdıka BOZKIRAN1, Halil İbrahim YILMAZ1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü,

Fonksiyonel gıdalar, vücudun temel besin ihtiyaçlarını karşılamasının yanında, insan fizyolojisi ve metabolik

fonksiyonları üzerinde ilave faydalar sağlayan, böylelikle hastalıklardan korunmada ve daha sağlıklı bir yaşama

ulaşmada etkinlik gösterebilen gıda ve/veya gıda bileşenleri olarak tanımlanabilmektedir. Bu çalışmada, Aydın

Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Sağlık Bilimleri Fakültesi

Beslenme ve Diyetetik Bölümü ve Ziraat Fakültesinin farklı bölümlerinden, çoğunluğu birinci ve dördüncü sınıf öğrencilerden oluşan 512 öğrenci ile anket çalışması yapılarak, bu bireylerin bazı fonksiyonel gıdalara yönelik

bilgi düzeyi, tutum ve yaklaşımları ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Bu amaçla, esas olarak öğrencilere ait kişisel bilgilerden oluşan temel tanımlayıcı istatistikler, fonksiyonel

gıdalardan haberdar olma, fonksiyonel gıda tanımlarına katılma durumu, bazı fonksiyonel gıdaları tüketim durumuna ilişkin yaklaşımları ve fonksiyonel gıdalarla ilgili yargılara katılma durumunu ortaya koyan ifadeler

üzerinde yoğunlaşılmıştır. Çalışmada kullanılan değişkenler nitel ve nicel türden olduğundan; öğrenciler

arasındaki homojen alt grupların belirlenmesi amacıyla, veri madenciliği alanında, büyük verilerin işlenmesinde

yaygın olarak kullanılan, çok değişkenli analiz tekniklerinden İki Aşamalı Kümeleme Analizinin uygulanması

uygun görülmüştür.

Çalışma sonucunda, elde edilen kümelerin kalitesi değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, birinci sınıf öğrencilerinin

fonksiyonel gıdalara yönelik bilgilerinin olmadığı fakat farkındalıklarının olduğu, son sınıf öğrencilerinin ise

belirli seviyede bilgiye sahip olmaları ile birlikte farkındalıklarının da arttığı ancak bu farkındalık düzeyinin

yeterli olmadığı belirlenmiştir.

Çoklu disiplinli yaklaşımlar ile söz konusu farkındalık düzeyinin arttırılabileceği öngörülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: FONKSİYONEL GIDA, FARKINDALIK, İKİ AŞAMALI KÜMELEME

ANALİZİ, BENZERLİK

Page 335: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

335

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETİME YÖNELİK DUYUŞSAL FARKINDALIK

DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

SELVİNAZ SAÇAN1, Eyüp KAPÇI2, İsmail Berat UZUN2,

1ADÜ,

Bu araştırma çocuk gelişimi bölümü öğrencilerinin duyuşsal farkındalık düzeylerinin belirlenmesi amacı ile

yapılmıştır.

Tanımlayıcı türde olan araştırmanın evrenini, Adnan Menderes Üniversitesi Söke Sağlık Y.O. Çocuk Gelişimi

Bölümü ile Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü 3. ve 4. Sınıf öğrencilerinin

tümü, örneklemini ise çalışma için gönüllü olan 248 öğrenci oluşturmuştur. Araştırma verileri Nisan-Mayıs 2018

tarihleri arasında toplanmıştır. Verilerin toplanmasında; araştırmacılar tarafından oluşturulan demografik bilgi

formu, Öğretime Yönelik Duyuşsal Farkındalık Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı

istatistikler, t-testi, anova kullanılmış ve istatistiksel anlamlılık düzeyi olarak p<0,05 kabul edilmiştir.

Öğrencilerin yarıdan çoğunun kız olduğu (%91.1), çoğunluğunun annesinin (%43.5), ve babasının (31.9) ilkokul

düzeyinde eğitime sahip olduğu bulunmuştur. Yarıdan fazlasının annesi çalışmamakla birlikte (%79.4), çoğunun

babası emeklidir (%36.8). Öğrencilerin yaş ortalamaları 21.64±.92’dir. Yarıdan fazlası 3. Sınıf (%52.8) ve

GANO ortalamaları 3.00-3.49 (% 73) arasındadır. Öğrencilerin öğretime yönelik duyuşsal farkındalık

ölçeğinden aldıkları toplam puan ortalamalarının 140.82 olduğu, öğretime yönelik duyuşsal farkındalık

düzeylerinin ise %58.9’nun yüksek, %22.2’sinin çok yüksek olduğu bulunmuştur.

Öğrencilerin öğretime yönelik duyuşsal farkındalık düzeylerinin yüksek olduğu bulunmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: ÜNİVERSİTE, ÖĞRENCİ, ÇOCUK GELİŞİMİ, ÖĞRETİM, DUYUŞSAL

FARKINDALIK.

Page 336: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

336

ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ EKSTRAKTININ SAĞLIK ÜZERİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Hatice Gül ATEŞ1, Ayşe Demet KARAMAN1, Serdal ÖĞÜT1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Bu derlemenin amacı üzüm çekirdeği ekstraktının çeşitli hastalıklar üzerindeki olumlu etkilerini araştırmaktadır.

Araştırma kapsamında ulusal ve uluslararası indeksler taranmıştır. Üzüm çekirdeği ve üzüm çekirdeğinin sağlık

üzerindeki etkileri üzerine yapılan araştırmalar derlenmiştir.

Üzüm meyvesinin önemli biyolojik aktivitelerinden antosiyanidin, flavonoidler ve resveratrol sorumludur. Üzüm

çekirdeği ekstraktı antioksidan ve serbest radikal süpürücü aktiviteler gösteren oligomerikproantasiyanidinler içerir.Buna bağlı olarak bir araştırma sonucunda 100 veya 250 mg/kg dozlarında üzüm çekirdeği ekstraktının 12

hafta boyunca uygulanması HD (yüksek yağlı diyet) fareleri sinir liflerinin kaybından korumuştur. Üzüm

çekirdeğindeki polifenoller esas olarak gallik asit ve monomerik flavan-3-ols kateşin ve epikateşindir. Bu

polifenolik bileşikler dislipidemi ve kardiyovasküler hastalıklarda koruyucu etkilerine dayanan dikkate değer bir

ilgi düzeyini ortaya çıkarmıştır.

Vitis vinifera (üzüm) dünya çapında en çok tüketilen meyvelerden biridir. Vitisvinifera çoğu kendi tohumlarında

bulunan zengin polifenol içeriği nedeniyle çok çeşitli farmakolojik aktivitelere sahiptir. Üzüm çekirdeği

ekstraktı, güçlü antioksidanlar olan ve birçok sağlık teşvik edici etkisini uyaran proantosiyanidinler gibi

flavonoidleri içerir. Üzüm çekirdeği ekstraktı, antioksidatif, antiinflamatuar ve ek olarak kardiyoprotektif,

hepatoprotektif ve nöroprotektif etkileri olan geniş bir farmakolojik ve sağlığı iyileştirici etkilere sahiptir.

ANAHTAR KELİMELER: BESLENME, SAĞLIK, ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ EKSTRAKTI

Page 337: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

337

VALPROİK ASİT UYGULAMASININ EMBRİYO İMPLANTASYON BÖLGESİNDE

VASOAKTİF İNTESTİNAL PEPTİD VE SİKLOOKSİJENAZ-2 AKTİVİTESİ ÜZERİNE

ETKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Seren Gülşen GÜRGEN1, Oya SAYIN2,

1Manisa Celal Bayar Üniversitesi, 2Dokuz Eylül Üniversitesi,

Antiepileptik ilaç valproik asitin (VPA) uzun dönem kullanımının kadınlarda embriyo implantasyonunu

etkilediği ve dolayısıyla üreme bozukluklarına neden olduğu bilinmektedir. Çalışmamızın amacı VPA uygulanan ratlarda embriyo implantasyonunda siklooksijenaz-2 (COX-2) ve vasoaktif intestinal peptid (VIP) moleküllerinin

preimplantasyon ve implantasyon peryotlarında dağılımının araştırılmasıdır.

40 dişi Wistar albino rat 2 gruba ayrıldı (n=20). Grup 1’e 3 ay boyunca 2 doz saline solüsyon uygulandı, grup

2’ye ise iki doz 300 mg/kg/gün VPA uygulandı. Vajinal plag kontrolü yapılan dişi ratlar 1 gece erkek ratlarla kafeste çiftleştirildi. Çiftleşme günü sıfırıncı gün kabul edilerek 5. ve 7. günlerde ratlar sakrifiye edildi.

Çıkartılan implantasyon bölgelerine rutin histolojik yöntemden sonra immunohistokimya boyası uygulandı.

İmmunohistokimya sonuçlarına göre, kontrol grubunda COX-2 desidua, embriyo ve bez epiteli bölgelerinde yoğun boyanırken, lümen epitelinde zayıf gözlendi. VIP ise bez epteli ve sekonder desidual zonda kuvvetli iken,

primer desidual zon ve embriyo trofoektoderm hücrelerinde çok zayıf tespit edildi. VPA grubunda ise, embriyo

trofoektoderminde, desiduada ve uterus lümen epitelinde negatiften zayıfa değişen bir ekspresyon belirlendi.

COX-2’ın üreme sürecindeki çok sayıda aşamada özellikle embryo implantasyonunda önemli rol oynadığı

bilinmektedir. VIP ise trofoblastlar tarafından üretilir ve maternal immün cevabı yönetir.

Gebelik sürecinde VPA’nın kullanımı COX-2 ve VIP’in ekspresyonunu olumsuz yönde etkileyerek embriyo

implantasyonunu ve dolayısıyla gebeliği başarısızlıkla sonuçlandırabilir.

ANAHTAR KELİMELER: EMBRİYO İMPLANTASYON, VALPROİK ASİT, VIP, COX-2

Page 338: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

338

VAN GÖLÜ (TÜRKİYE) HALOMONAS SP. VE H. CAMPİSALİS’İN İZOLASYONU,

TANILANMASI VE BÜYÜMESİ ÜZERİNE AS(V) VE AS(III)’İN ETKİSİ

Sözel Bildiri / Cevre

ESRA ERSOY ÖMEROĞLU1, ASLI BAYER1, İSMAİL KARABOZ1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ, FEN FAKÜLTESİ, BİYOLOJİ BÖLÜMÜ, TEMEL VE ENDÜSTRİYEL

MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI,

Arsenik dünyanın birçok bölgesindeki su kaynaklarının kontaminasyonundan sorumludur ve insan sağlığı

açısından ciddi riskler oluşturmaktadır. Halk sağlığı üzerindeki tehtidin boyutlarının büyümesi dolayısıyla,

arseniğin biyoremediasyonu ve dolayısıyla arsenik dirençli bakterilerin izolasyonu ve metabolizmalarının

belirlenmesi elzem hale gelmeye başlamıştır.

Van Gölü’nün dünyanın en büyük sodalı gölü olması ve şimdiye kadar arsenik dirençli bakterilerin izole edildiği

kaynaklarla benzer özelliklere sahip olması ve aynı zamanda literatürde bu bağlamda bir boşluk olmasından

dolayı, arsenik dirençli bakteri eldesi için izolasyon kaynağı olarak seçilmiştir. Bu nedenle bu çalışmada, Van

Gölü’nde bulunan anaerobic olarak arsenat redükleyen ve arsenit oksitleyen bakterilerin izolasyonu; moleküler karakterizasyonu ve arsenat [As(V)] ve arsenitin [As(III)] bakteriyal büyüme üzerine etkisinin belirlenerek,

arseniğin mikrobiyal remediasyonunda kullanılabilme potansiyelinin ön verilerinin ortaya çıkarılması

amaçlanmıştır.

Sonbahar ve kış mevsiminde gerçekleştirilen örnekleme sonucunda, Hungate tekniği kullanılarak elde edilmiş olan 50 arsenik dirençli izolattan temsilci olarak 3’ü seçilmiş ve çalışmalara bu izolatlarla devam edilmiştir.

Sonuç olarak; Van Gölü’nün standartların çok üstünde arsenik içerdiği ve mevsimsel değişimlerin arsenik

miktarı üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. 16S rRNA gen bölgesine dayalı olarak gerçekleştirilen moleküler

tanılama sonucunda, suşların Halomonas campisalis (4-S-1-1 B ve 1-WS-5 (1)) ve Halomonas sp. (3-S-1-K) ile

%99-%100 oranında benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir. Arsenik dirençli suşların generasyon sürelerinin; Luria

Bertani ortamında 42 ila 79.8 dakika, As(V) içeren ortamda 42 ila 106 dakika ve As(III) içeren ortamda ise 77.4

ila 232 dakika arasında oldukları belirlenmiştir.

Besi ortamında As(V) ve As(III)’in bulunması sonucunda, suşların generasyon sürelerinin değişkenlik gösterdiği

ve generasyon süresinin uzaması ile genel olarak bakteriyal büyümeyi olumsuz yönde etkilediği ortaya çıkmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: VAN GÖLÜ, HALOMONAS SP., HALOMONAS CAMPİSALİS, ARSENAT,

ARSENİT.

Page 339: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

339

VENTİLATÖR İLİŞKİLİ PNÖMONİNİN ÖNLENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Duygu ASPALI1, Gülengün TÜRK1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu derlemede ventilatör ilişkili pnömoninin önlenmesinde literatürde yer alan güncel hemşirelik girişimleri

açıklanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: VİP, ÖNLEME, HEMŞİRELİK

Page 340: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

340

VİKTORYA MAVİSİ BOYAR MADDESİNİN ENDÜSTRİYEL ATIKLAR KULLANILARAK

ADSORPSİYON İLE GİDERİLMESİNİN İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Cevre

YASEMİN İŞLEK COŞKUN1, NUR AKSUNER1, JALE YANIK1,

1EGE ÜNİVERSİTESİ,

Zımpara kâğıdı atıkları 500 °C ve 800 °C’de ısıl işlemden geçtikten sonra Viktorya mavisi boyar maddesinin

sulu çözeltiden giderilmesinde kullanılmıştır. pH, adsorban dozu ve temas süresinin giderme verimine etkisi

incelenmiştir. İzoterm çalışmaları için Langmuir, Freundlich ve Dubinin-Radushkevich modelleri incelenmiştir.

Viktorya mavisinin adsorpsiyonunun Langmuir izotermine uyduğu bulunmuştur. Termodinamik çalışmalara

göre adsorpsiyonun SW500 için endotermik ve SW800 için ekzotermik olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca kinetik

modeller de incelenmiştir. Adsorpsiyonun yalancı ikinci derece kinetik modele uyduğu bulunmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: ADSORPSİYON, VİKTORYA MAVİSİ, KİNETİK, TERMODİNAMİK,

İZOTERM

Page 341: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

341

VİSSERAL LEİSHMANİASİSLİ KÖPEKLERDE VİTAMİN D, KALSİYUM, FOSFOR VE

ALKALEN FOSFATAZ DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Murat ARI1, Ayşegül BİLDİK2, Sema ERTUĞ3,

1Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, 2Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner

Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, 3Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı,

Leishmaniasis, dünyanın en ihmal edilen hastalıkları arasında yer almakta olup, toplam 98 ülkede endemik

olduğu, 350 milyon insanın risk altında olduğu ve yılda 2 milyon yeni vaka tahmini olduğu Dünya Sağlık Örgütü

(WHO) tarafından bildirilmiştir. Leishmaniasisin mortalite ve morbiditesi, her sene endişe verici bir şekilde artış

eğilimi göstermektedir (1). Çalışmada leishmaniasisli köpeklerde kemik metabolizmasının ve buna bağlı olarak 25-OH-D3, kalsiyum, fosfat ve alkalen fosfataz (ALP) değerlerinin sağlıklı köpeklere göre nasıl bir değişim

gösterdiğinin belirlemesi amaçlanmıştır.

Çalışmaya IFA testi ile 1/64 ve üzeri titrelerde seropozitifliği saptanan 20 adet leishmaniasisli ve kontrol grubu

olarak seronegatifliği belirlenen 20 adet 4 ile 6 yaşları arasındaki erkek köpek serumları dahil edildi. Serumdaki kalsiyum miktarı glyoxal-bis metodu ile, fosfat miktarı ise kalay klorid metodu ile tayin edildi. Serumlarda 25-

OH-D3 seviyesi ticari kit (25-Hydroxy Vitamin D EIA, ımmunodiagnostic Systems Ltd., Boldon, UK) ile

ölçüldü. Alkalen fosfataz seviyesi Quantitative Determination of Alkaline Phosphatase (ALP) IVD, Spinreact®,

İspanya) ticari kiti ile belirlendi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi amacıyla SPSS (for Windows Release

11.5 Standart Version Copyright © SpssInc. 1989-2001) hazır paket programı kullanıldı. Mann Whitney U Testi

kullanılarak önem analizleri yapıldı.

Leishmaniasisli ve kontrol grubu köpeklerin serum Ca seviyeleri (ortalama) sırasıyla 3,38 mg/100 ml ve 8

mg/100 ml olarak bulunmuş ve istatistiksel olarak iki grup arasında anlamlı bir fark olduğu görülmüştür

(p<0.05). Fosfor seviyeleri sırasıyla (ortalama) 3,01 mg/100 ml ve 2,19 mg/100 ml olarak tespit edilmiş ve iki

grup arasında düzeyinde bir fark bulunmuştur(p<0.05). Serum 25-OH-D3 düzeyleri sırasıyla 51,89 nmol/L ve

70,01 nmol/L olarak saptanmış ve istatistiksel olarak iki grup arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05).

Serum ALP seviyeleri (ortalama) sırasıyla 137,1 U/L ve 104,5 U/L olarak saptanmış ve istatistiksel olarak iki

grup arasında anlamlı bir fark olduğu görülmüştür (p<0.05)

Sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde; ALP düzeyindeki yükseliş, hipokalsemi ve hiperfosfatemi bulguları

kemik metabolizması üzerine olumsuz etkileri olabileceğini düşündürmektedir. Hipotezin kabul veya red

edilebilmesi için daha fazla hayvan sayısı ile yapılacak; parathormon düzeyi ve kemik mineral yoğunluğunun da

ölçüleceği ileri araştırmaların yapılması gerektiği kanısındayız.

ANAHTAR KELİMELER: LEİSHMANİASİS, VİTAMİN D, KALSİYUM, FOSFAT, ALKALEN

FOSFATAZ

Page 342: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

342

YAPRAKTAN FARKLI GÜBRE UYGULAMALARININ KARNABAHAR (BRASSİCA

OLERACEA L.) GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

Mustafa Ali KAPTAN1, Huriye SARI1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Benzer konsantrasyonlarda şelatlı ve şelatsız Fe, Mn, Cu, Zn içeren ticari yaprak gübrelerinin karnabahar

bitkisinin bazı verimlilik unsurları üzerine olası etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır.

Çalışma, 2016-2017 sezonunda kontrollü şartlarda saksı denemesi şeklinde 3 tekerrürlü olarak yürütülmüştür.

Deneme konusu olarak iki inorganik (şelatsız) ve iki organik (şelatlı) olmak üzere dört farklı yaprak gübresi

seçilmiştir.

Elde edilen sonuçlara göre, tüm yapraktan gübre uygulamaları kontrole göre incelenen özellikleri olumlu

anlamda etkilediği belirlenmiştir. Değişik şelatlayıcı maddelerin etkisinin farklı olduğu gözlenmiştir. Bitkisel

kökenli “Fenolik asit/Lignin Polikarboksilat” ile şelatlanmış “Fert-iz Combi” ticari isimli gübre uygulaması tüm

bitkiler içerisinde iz elementlerin miktarları açısından en iyi sonuçları verdiği tespit edilmiştir. Kuru ağırlık

bakımından ise en iyi sonuç “Macro Combi” ticari isimli şelatsız gübre uygulamasından elde edilmiştir.

Yapılan değerlendirmeler sonucunda, yapraktan mikro besin elementlerinin uygulanmasında verilen gübrenin

şelatlı olup olmaması, karnabahar bitkisinin ihtiyaç duyduğu mikro besin elementlerinin noksanlık şiddetine

bağlı olduğu söylenebilir.

ANAHTAR KELİMELER: ŞELAT, ŞELATLAYICI MADDE, YAPRAK GÜBRESİ, BİTKİ MİKRO BESİN

ELEMENTLERİ

Page 343: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

343

YAŞAYAN ALAN: PRUSİAS AD HYPİUM ANTİK KENTİNDE BİTKİ TÜRLERİ VE

ETKİLERİ

Sözel Bildiri / Tarim

ONUR CAN ULUTAŞ1, ALPEREN HALİLOĞLU1, ALPEREN BALCI1, ARİF EMRE SAZAK1, SAFA

ÇELİK1, İBRAHİM İSPAHA1, Ayşe Yazlık1,

1DÜZCE ÜNİVERSİTESİ,

Arkeolojik alanlar bağlı bulundukları dönemin izlerini yansıtması sebebi ile geçmişten günümüze bir bağ niteliği

taşır. “Yaşayan alan” olarak değerlendirilebilen arkeolojik alanların sürdürülebilirliği için pek çok önlem

alınmasına rağmen, bu alanlarda bulunan bitki türleri ve bu türlerin etkileri (riskler) hakkında yeterli bilgi

bulunmamaktadır. Bu çalışmada Düzce’nin 8 km kuzeyinde Konuralp Mahallesi sınırları içinde yer alan ve bilinen tarihi MÖ III yy'a kadar dayanan Prusias ad Hypium antik kentin I. derece sit alanında yürütülmektedir.

Bu alanın merkezinde yer alan “Prusias ad Hypium antik kent tiyatrosu” 100 m uzunluğu, 74 m genişliği ve

yaklaşık 10000 kişi kapasitesi ile kentin zenginliğini gösteren en önemli kalıntıdır. Tiyatro alanının (250 d) en az

%1’ini temsil edecek şekilde tesadüfî örnekleme yöntemine göre; kuzey, güney, doğu ve batı yönlerine doğru

atılan çerçeveler (1 m2) ile otsu bitki tür ve yoğunlukları belirlenmekte ve ilgili türlerin etkileri

değerlendirilmektedir.

Ön değerlendirme sonuçlarına göre; dokuz farklı familyadan 28 yabancı ot türü tespit edilmiştir. Bu türler en

fazla Fabaceae familyasına bağlı olup bunu Lamiaceae familyası takip etmektedir.

Sonuçlara göre çevreye duyarlı ve antik kent alanın dokusuna zarar vermeyecek mücadele yöntemleri

önerilebilecektir. Prusias ad Hypium antik kent alanında, yabancı ot türlerinin belirlenmesi konusu ilk kez bu

çalışma ile ele alınmaktadır. Bu sebeple sonuçlar; bilime katkı, bitki türlerinin arkeolojik alanlar hakkında bilgi

vermesi durumu dikkate alındığında yapılacak diğer bilimsel çalışmalara ve antik kentin tanıtımına farklı bir

bakış açısıyla da kaynak sağlayabilir.

ANAHTAR KELİMELER: BİTKİ, ETKİ, PRUSİAS AD HYPİUM, DÜZCE

Page 344: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

344

YAŞLI BİREYLERDE ARI SÜTÜNÜN SAĞLIĞA ETKİSİ

Sözel Bildiri / Saglik

Rukuye AYLAZ1, Gülsen GÜNEŞ1, Semiramis KARLIDAĞ1,

1İnönü Üniversitesi,

Bu araştırmada yaşlı bireylerde arı sütünün sağlığa etkisi ve arasındaki ilişki kapsamında uluslararası ve ulusal

literatürün gözden geçirilmesini amaçlamıştır.

İnsan hayatının yaşam dönemlerinden biri olarak “yaşlılık” genel olarak 65 yaş ve sonrası dönem olarak kabul

edilmektedir. Yaşlılık; hayatın diğer evreleri gibi doğal, kaçınılmaz ve tüm insanlar için geçerli olan bir

durumdur. Yaşlılık; bireyin kalıtımsal özelliklerine, beslenme alışkanlıklarına, çevre koşullarına ve kültürel

özelliklerine bağlı olarak erken veya geç, sorunlu veya az sorunlu yaşanabilmektedir. Yaşlılık tanımları farklı

olsa da yaşlılık sorunlarla dolu bir dönemi ifade eder. Yaşlıların birbiri ile iç içe geçmiş çok sayıda sorunu

bulunmaktadır. Yaşlıların en önemli sorunlarının başında sağlık sorunları gelmektedir. Yaşlıların hastalıkların

önlenmesi ve risklerin azaltılmasında çeşitli besin maddeleri önerilmektedir. Bunlardan bir tanesi de arı sütüdür.

Arı sütü (Royal Jelly); arıların kraliçe arı ve larva beslemede kullandıkları ve arı ürünleri arasında besin

maddelerince zengin olan, 6 ile 15 günlük işçi arıların “alt çene ve boğaz bezlerinden salgılan maddedir.

Arı sütü insan sağlığı üzerine pozitif etkileri olan bir arı ürünü ve fonksiyonel besindir. Arı sütünün biyolojik

aktivitesini yağ asitleri, proteinler, peptidler ve fenolikler gibi bileşiklere borçlu olduğu ileri sürülmektedir. Arı

sütünün yaşlı sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir. Birçok ülkede arı sütü, içerdiği hayati

maddeler nedeniyle, insan ömrünü uzatan, sağlıklı ve dinç kalmasını sağlayan özel bir gıda olarak kabul

edilmiştir.

Yaşlılarda yaşlanmayı geciktirdiği, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, kolestrolü düşürdüğü, diyabete bağlı veya

diğer nedenlere bağlı oluşan yaraların iyileşmesini hızlandırdığı, antidiyabetik etkisinin olduğu ve antitümoral

özelliğe sahip olduğu belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: YAŞLANMA, ARI SÜTÜ, YAŞLILARDA SAĞLIK SORUNLARI

Page 345: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

345

YATAN ÇOCUK HASTALARDA İLAÇ ZEHİRLENMELERİNİN RETROSPEKTİF

İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Osman KUKULA1,

1Ondokuzmayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı,

Çocukluk çağında görülen zehirlenmeler dünyada ve ülkemizde sık karşılaşılan, bir halk sağlığı problemidir. İlaç

zehirlenmesi hemen müdahale edilmezse eğer kalıcı hasarlara neden olur ya da ölüme kadar gidebilen sonuçlara

yol açabilir. Bu çalışmada çocuk servisinde yatırılarak izlenen ilaç zehirlenme olguları araştırıldı ve ilaç

zehirlenmelerini önleyebilmek için hangi önlemlerin alınabileceği hedeflenmiştir.

Yatırılarak izlenen çocuk hastalar içerisinde kayıtlarına ulaşılabilen 1 Ocak 2016- 31 Aralık 2017 tarihleri

arasındaki 128 ilaçla zehirlenme olgusunun dosyası retrospektif olarak incelendi. Olgular, zehirlenme olgularının

yaş gruplarına ve cinsiyete göre dağılımları, zehirlenme etkeni olan ilaçların dağılımları, zehirlenme ile başvuru

arasında geçen süre, hastalara uygulanan tedaviler gibi parametreler açısından değerlendirildi. Çalışmaya

Ondokuzmayıs Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından 2018/322 no ile etik onay alındı.

Verilerin değerlendirilmesinde SPSS paket programı ve tanımlayıcı istatistikler kullanıldı.

Yatarak tedavi gören çocukların % 52.34’ü (n=67) kız, % 47.66’sı (n= 61) erkek idi. Yaşa göre dağılımda; %

45.31’i (n=58) 0-3 yaş, % 21.09’u (n=27) 14-16 yaş, % 15.63’ü (n=20) 4-6 yaş, % 14.06’sı (n=18) 11-13 yaş ve

% 3.91’i (n= 5) 7-10 yaş aralığında saptandı. Zehirlenme etkeni ilaç dağılımlarında ise; % 25.78’inde (n=33) analjezik ilaçlar, % 22.66’sında (n=29) antipiretik ilaçlar, % 14.06’sında (n= 18) antidepresan ilaçlar, %

11.72’sinde (n=15) antihipertansif ilaçlar, % 9.38’inde (n=12) antibiyotikler, % 6.25’inde (n=8) antasitler, %

3.91’inde (n=5) antihistaminikler, % 6.25’inde (n=8) diğer ilaçlar olarak etken olarak bulunmuştur.

Çocuklar zaman zaman evlerde yalnız kalabilmektedir. Büyüklerini taklit ekmek isteyebilmektedirler. Bu da zehirlenme oranlarını artırabilmektedir. İlaç üreticileri buna karşı önlemler geliştirebilir. İlaç kutularının

çocukların açamayacağı şekilde planlanması sağlanabilir. İlaçların üretimi aşamasında en çok zehirlenme etkeni

olan ilaçlar gözönünde bulundurulmak suretiyle bununla ilgili bazı önlemler alınabilir. Ailelere bu konu

hakkında detaylı eğitim programları düzenlenebilir. Konuyla ilgili prospektif araştırmalar planlanabilir. İlaç

zehirlenmesi ile ilgili ölümlerin ve sakatlanmaların azaltılması bu şekilde sağlanabilir.

ANAHTAR KELİMELER: ZEHİRLENME, ÇOCUK, İLAÇ

Page 346: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

346

YAYGIN FİĞ (VİCİA SATİVA L.) TOHUMLARININ ÇİMLENME VE FİDE ÇIKIŞ

PERFORMANSLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR

Sözel Bildiri / Tarim

AHMET ESEN ÇELEN1, ADEM GÖKÇÖL2,

1EGE ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ TARLA BİTKİLERİ BÖLÜMÜ, 2EGE ÜNİVERSİTESİ

TOHUM TEKNOLOJİSİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ,

yaygın fiğ tohumlarında düzensiz, geç ve düşük oranda gerçekleşen çimlenme sorununun çözümüne yönelik

olarak ön çimlendirme (osmopriming), film kaplama ve bunların kombinasyonlarının çimlenme gücü ve çıkış

gücü oranları ve zamanlarına etkisinin araştırılması

ANAHTAR KELİMELER: YAYGIN FİĞ, PRİMİNG, POLİMER KAPLAMA, KNO3, GA3

Page 347: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

347

YENİ KEŞFEDİLEN PROBİYOTİK BİR ÜRÜN:ARI EKMEĞİ (PERGA)

Sözel Bildiri / Saglik

Sibel SİLİCİ1,

1Erciyes Üniversitesi,

Probiyotikler, belirli sınırlarda tüketildiğinde konakçı sağlığı üzerine olumlu etkiler sağlayan gıda katkıları

olarak tanımlanmaktadır. Probiyotikleirn insan sağlığı üzerinde oluşturduğu etkilerin en çok araştırıldığı

mikroorganizma grubu laktik asit bakterileridir. Laktik asit bakterileri içeren doğal ürünlerin probiyotik etkileri

üzerine çalışmalar giderek artmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada yeni keşfedilen probiyotik bir üründen

bahsedilmiştir.

Bal arısı ürünleri arasında en çok bilineni baldır. Oysa bal dışında, arı poleni, arı ekmeği (perga), arı sütü,

apilarnil gibi çok sayıda arı ürünü vardır. Bu ürünler hem sağlıklı beslenme hem de apiterapi uygulamalarında

sıkça gündeme gelmektedir. Besin toplayan işçi arılar tarafından çiçeklerden toplanan polen, arının arka

bacaklarında bulunan polen sepetçiğine basılarak kovana getirilmekte ve tükürük enzimleri katılmaktadır. Polen

petek gözüne boşaltıldıktan sonra bozulmayı önlemek için arılarca az miktarda nektar, bal ve balmumu

karışımıyla kapatılmaktadır. Bu karışım farklı enzim, mikroorganizma, nem ve sıcaklığın etkisiyle kimyasal

değişikliğe maruz kalmakta ve arı ekmeği adını almaktadır.

Bilimsel araştırmalar arı ekmeğinde oluşan fermantasyon neticesinde laktik asit bakterileri ve bifidobakterilerin

ürediğini göstermektedir. Bu çalışmada arı ekmeğinin probiyotik özelliği tartışılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: BAL ARISI, PERGA, ARI EKMEĞİ, POLEN

Page 348: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

348

YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE İPUCU TEMELLİ BAKIM

Sözel Bildiri / Saglik

Sibel Serap CEYLAN1,

1Pamukkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi ,

Bu derlemede ipucu temelli bakım hakkında temel bilgiler açıklanacaktır.

Gelişen teknoloji ile Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitelerinde kalan bebeklerin yaşam süresi artmıştır. Ancak

yoğun bakım ortamından, tıbbi tedaviden ve hastalığın doğasından kaynaklanan durumlar bebekler üzerinde

olumsuz etkiye sahiptir. Bebeğin büyüme ve gelişmesini desteklemek, kolaylaştırmak ve geliştirmek amacıyla

yoğun bakımda çevre düzenlemesi yaparak beyin ve nörolojik gelişimi zarar görmemesi sağlanabilir.

Yenidoğana verilen bakımın ve yoğun bakım ortamının yenidoğanın bireysel gereksinimlerine uygun

düzenlenmesi bebeğin fizyolojik dengesini güçlendirir ve beyin gelişimini olumlu yönde etkiler. Bu

girişimlerden birisi de ipucu temelli bakımdır.

ANAHTAR KELİMELER: BAKIM, HEMŞİRE, YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM, YENİDOĞAN

Page 349: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

349

YUMURTA TÜKETİMİ VE KORONER ARTER HASTALIĞININ YAYGINLIĞI

ARASINDAKİ İLİŞKİ

Sözel Bildiri / Saglik

Fatih SIRIKEN1, Çağdaş AKGÜLLÜ2, İmran KURT ÖMÜRLÜ3,

1Adnan Menderes Üniversitesi Araştırma Hastanesi Diyet Bölümü, 2Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi

Kardiyoloji Bölümü, 3Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Bölümü,

Bu çalışmada , 50-70 yaşları arasında 200 hastada yumurta tüketimi ile koroner arter hastalığının yaygınlığını

gösteren Gensini Skoru arasında ki ilişkiyi incelenmiştir.

Çalışma kesitsel ve ileriye dönük bir tasarım ile tek merkezde gerçekleştirildi. 200 ardışık hastaya (131 erkek [%

65.5], 69 kadın [%34.5], ortalama yaş 57±9) beslenme tüketim sıklığı anketi uygulandı (FFQ). Bir kardiyolog

tarafından her bir hastanın anjiyografik verileri incelenerek koroner aterosklerozunun yaygınlığını

değerlendirmek üzere Gensini Skoru (GS) hesaplandı.

Hastaların % 44’ünün beden kütle indeksi (BKİ) üçüncü kategoride (≥30 kg/m2), yalnızca %17.5’ininki ise ilk

kategorideydi (BKİ <25 kg/m2). Popülasyonun eğitim seviyesi belirgin olarak düşüktü, % 78’i altı yıldan daha

az eğitim almıştı. Gensini Skorlarının mediyanı 21.25 (7–44.75) (25–75 persentil), yumurta tüketimi ve

Gensinini Skoru arasında zayıf fakat anlamlı ilişki bulundu (r=-0.165, p=0.020).

Literatürlerde yumurta tüketimi ve CAD arasındaki ilişki hakkında tartışmalı veriler bulunmakta, bununla

birlikte biz yumurta tüketimi ve Gensini Skoru arasında zayıf fakat anlamlı bir negatif korelasyon bulduk.

ANAHTAR KELİMELER: YUMURTA,KORENER ARTER HASTALIĞI,GENSİNİ SKORU

Page 350: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

350

YUMURTAYA VERİLEN BİSFENOL A (BPA)’ NIN BÖBREK GELİŞİMİ ÜZERİNE

ETKİLERİNİN HİSTOLOJİK VE HİSTOMETRİK OLARAK İNCELENMESİ

Sözel Bildiri / Saglik

Banu KANDİL1, Emrah SUR2, Füsun ERHAN3, 2,

1ANKARA ÜNİVERSİTESİ VETERİNER FAKÜLTESİ, 2SELÇUK ÜNİVERSİTESİ VETERİNER

FAKÜLTESİ, 3CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ VETERİNER FAKÜLTESİ,

Endokrin bozucu kimyasal bir madde olan Bisfenol A (BPA)’ nın canlılar üzerinde östrojenik, mutajenik ve

teratojenik etkilere sahip olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada döllü tavuk yumurtasına enjekte edilen BPA’ nın

böbrek gelişimi üzerindeki etkileri incelendi.

Bu amaçla Isa Brown ırkı yumurtacı tavuklara ait 310 adet döllü yumurta kontol, taşıyıcı, 50, 100 ve 250

µg/yumurta BPA olarak 5 gruba ayrıldı. Her grup için belirlenen 100 μl hacmindeki test solüsyonu

inkübasyondan önce yumurta sarısına enjekte edildi. Kuluçka çıkışı her gruptan 6‘şar adet civcivin böbrek

dokusu alınarak % 10’ luk formaldehit solüsyonunda tespit edildi. Dokular rutin histolojik metotlarla takip

edilerek parafinde bloklandı. Parafin bloklardan alınan 6 μm kalınlığındaki kesitler Crossmon’ un üçlü boyası ile

boyandı ve böbrek dokusunun lobusmedius bölümündeki korpuskulum renis çapları ölçüldü.

Sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildiğinde kontrol, 50 ve 100 µg/yumurta BPA grupları arasında bir

farklılık tespit edilemezken; 250 µg/yumurta BPA grubuna ait verilerin diğer gruplardan yüksek olduğu görüldü

(p<0,05). Bununla birlikte deney gruplarında özellikle 250 µg/yumurta BPA grubunda glomeruluslarda ve tubul yapılarında gelişim geriliği gözlenirken, Bowman aralığının genişlediği ve mezengiyal hücrelerin artmış olduğu

dikkati çekti.

Sonuç olarak yumurtaya verilen BPA’ nın uygulanan doza bağlı olarak böbrek gelişimi üzerine olumsuz

etkilerinin olduğu gözlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BPA, KANATLI EMBRİYO, BÖBREK, KORPUSKULUM RENİS

Page 351: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

351

ZEYTİN BUDAMA ARTIKLARININ VERMİKOMPOST OLARAK

DEĞERLENDİRİLMESİ: MAKRO ELEMENTLER

Sözel Bildiri / Tarim

KORKMAZ BELLİTÜRK1, SELÇUK GÖÇMEZ2, M. CÜNEYT BAĞDATLI3, SEVİM TURAN4, Özlem

ÜSTÜNDAĞ2,

1NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ, TOPRAK BİLİMİ VE BİTKİ BESLEME

BÖLÜMÜ, 2ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ, ZİRAAT FAKÜLTESİ, TOPRAK BİLİMİ VE BİTKİ

BESLEME BÖLÜMÜ, 3NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ, MÜHENDİSLİK VE

MİMARLIK FAKÜLTESİ, BİYOSİSTEM MÜHENDİSLİĞİ, 4T.C. GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK

BAKANLIĞI, ZEYTİNCİLİK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ,

In this project, one of the aims of laboratory study is vermicompost making from olive pruning waste for better

nutrient utilization. Vermicomposting is the most suitable technique for transforming organic waste into usable

agricultural amendments.

In this research, vermicompost (worm manure) was prepared under laboratory conditions in from olive pruning (B) and cow manure (G) with earthworms (S) and without earthworms. The feed stocks were analyzed

individually and mixed with and without earthworms (B, BS, G, GS; BG and BGS). As the earthworm species,

the epigeic species (Eisenia fetida L.), which is the composting function, was used.

All treatments were replicated three times under laboratory conditions. Total nitrogen, P, K, Ca, Mg, pH, EC and organic matter analyses were carried out on samples from each treatment 30, 60, 90 and 180 incubation days.

According to the results, final C/N ratios of the treatments with earthworms (BS and GS) were lower than

without earthworms (B and G) except close to the beginning of the experiment after 30 days of incubation.

The average total inorganic N values on the other sampling days were sufficient except for earthworm treatment GS on 30 days of the incubation. On the other hand, P were poor in the GS, BS and BGS treatments K and Ca

were adequate. When the application * period interaction was taken into consideration, the common effect of

different period and applications on pH, EC, organic matter, C, N, C/N, K, Ca and Mg amounts (except P) were

significant (p<0.01) statistically. The importance of waste management and remediation of soil will especially

increase in future with the recognition of vermicompost studies.

ANAHTAR KELİMELER: VERMİKOMPOST, ZEYTİN BUDAMA ARTIKLARI, ORGANİK ATIK,

TOPRAK, EİSENİA FETİDA L.

Page 352: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

352

ZEYTİN TARIM ÜRÜNÜ İSE ZEYTİNYAĞINA GIDA ÜRÜNÜ DİYEBİLİRMİYİZ?

Sözel Bildiri / Tarim

RENAN TUNALIOĞLU1, MÜCAHİT TAHA ÖZKAYA2, ATİLLA TOTOŞ3, ASLI YORULMAZ4,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi, 2Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, 3Butik Zeytin

Zeytinyağı Üreticileri Derneği, 4Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi,

Bu çalışmada yeryüzündeki en muhteşem ağaçlardan biri olan zeytin ağacı ve ürünleri ele alınmıştır. Öncelikle

zeytinin dünya ve Türkiye tarımındaki yeri ve ana ürünü olan zeytinyağının insan sağlığı açısından önemi

değerlendirilmiş sonrasında zeytinden zeytinyağı elde edilmesi sırasında açığa çıkan karasuyun ise çevresel bir

tehdit unsuru olup olmaması tartışılmıştır. Bu bağlamda önemli bir tarım ürünü sağlık ve çevre boyutu ile

incelenmiştir.

Bu çalışmanın tarım açısından önemini vurgulamak açısından Uluslararası Zeytin Konseyi istatistikleri farklı bir

şekilde değerlendirilmiştir. Diğer yandan dünyada üretilen zeytinyağının üretiminin aslında toplam bitkisel yağ

üretiminin %1,5'u olduğu ve tüketiminin %75'inin nüfusu yaklaşık 500 milyon olan 10 ülke tarafından yapıldığı

tartışılacaktır. 3 bin yıl ömre sahip ve her türlü toprak ve iklim şartlarında yetiştirilebilen zeytin ağacının

üretimini sınırlandıran en önemli faktörün -7 C sıcaklık ve taban suyu olduğu incelenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ÖLMEZ AĞAÇ, ANTİOKSİDAN, SAĞLIKLI YAŞAM, ORGANİK ATIK

Page 353: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

353

ZIMPARA KAĞIDI ATIKLARI KULLANILARAK SULU ÇÖZELTİLERDEN BAKIR(II)

İYONLARININ UZAKLAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Cevre

CEREN GÜDÜCÜ1, Nur AKSUNER1, Jale YANIK1,

1Ege Üniversitesi,

Sulu çözeltilerde bulunan Cu(II) iyonlarını atık ürünler kullanarak giderilmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla,

zımpara kağıdı atıkları kalsinasyon ve karbonizasyon işleminden sonra Cu(II) iyonlarının gideriminde adsorban

olarak kullanılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: BAKIR, ADSORPSİYON, ALEVLİ ATOMİK ABSORPSİYON

SPEKTROMETRESİ, ZIMPARA KAĞIDI.

Page 354: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

354

ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUĞU OLAN ANNELERİN BAKIM YÜKÜ VE İLİŞKİLİ

FAKTÖRLER

Sözel Bildiri / Saglik

Havva Hamide AYBAR1, Fatma DEMİRKIRAN2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ruh Sağlığı Ve Hastalıkları Hemşireliği AD, Toplum

Ruh Sağlığı Hemşireliği Yüksek Lisans, 2Adnan Menderes Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi,

Bu çalışmanın amacı, zihinsel engelli çocuğu olan annelerin bakım yükü ve ilişkili faktörleri incelemektir.

Engellilik tüm dünyada ve ülkemizde en önemli sağlık sorunlarından birisidir. Dünyada bir milyar insan farklı

engel türlerinden dolayı toplumsal yaşama uyum sağlamada sorun yaşamaktadır. Ülkemizde de sekiz buçuk

milyon kişi engelleri nedeniyle güçlüklerle karşılaşmaktadır. Engelli nüfusun en büyük bölümünü zihinsel

engelli grup oluşturmaktadır. Engelliliğin nedenleri incelendiğinde neredeyse tamamına yakınının önlenebilir

nitelikte olduğu görülmektedir. Bu nedenle engelliliğin önlenmesi önemli bir konudur. Zihinsel engellilik,

çocuğun yeterlikleri ile çevrenin istekleri arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir tür yetersizlik

durumudur. Zihinsel engelli bireyler, işlevlerde ve uyumsal becerilerdeki sınırlılıklar nedeniyle daima özel eğitime ihtiyaç duymaktadırlar. Zihinsel yetersizlikleri olan çocuğun aile yaşamına getirdiği bakım yükünden en

fazla etkilenen kişi ise çocuğa birinci dereceden bakım veren annelerdir. Yapılan tüm bilimsel çalışmalar zihinsel

engelli çocuğa sahip annelerin çeşitli ruhsal sorunlar yaşadığını göstermektedir. Zihinsel engelli çocuğa sahip

annelerin büyük bir çoğunluğunda kaygı, depresyon, umutsuzluk, evlilik ilişkilerinde bozulma ve kişisel

uyumlarında azalma görülmektedir.

Bu nedenle zihinsel engeli olan çocuğa sahip aileler özelinde verilecek olan destek hizmetleri, annelerin bakım

yükünü azaltmasının yanı sıra çocukların aldıkları bakım ve desteğinin de artmasını sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: ENGELLİLİK, ZİHİNSEL ENGEL, BAKIM YÜKÜ, PSİKİYATRİ

HEMŞİRELİĞİ.

Page 355: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

355

SÜT SIĞIRLARINDA BOVİNE ADENOVİRUSUN VİROLOJİK VE SEROLOJİK OLARAK

ARAŞTIRILMASI

Sözel Bildiri / Saglik

B. Taylan KOÇ1, T. Çiğdem OĞUZOĞLU2,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Viroloji Anabilim Dalı, 09016, Aydın,

Turkey, 2Ankara Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Viroloji Anabilim Dalı, 06110, Ankara, Turkey ,

Sığır Adenovirusları (BAdV) tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'nin de birçok bölgesinde sığırcılık

işletmelerinde görülen; subklinik veya hafif klinik bulgularla seyreden, immunsupressif viral ajanlardır. BAdV;

genellikle sığırların solunum sistemine etki eder ve bağışıklık sistemini baskıladığından dolayı sekonder

bakteriyel komplikasyonlara yatkınlık ortaya çıkabilmektedir. Bu durum; verim kayıplarına ve medikal harcamalarda artışa neden olmakta, özellikle bakteriyel enfeksiyonlar ile klinik tablo ağırlaştığından ötürü

Adenovirus enfeksiyonunun maskelendiği olgular ortaya çıkmaktadır.

Bu pilot çalışmada, Sığır Adenovirus enfeksiyonunun serolojik ve virolojik yönden araştırılması amacıyla, Orta

Anadolu Bölgesi'nde Kırşehir ilinde yer alan ticari bir süt sığırcılığı işletmesinden gönderilen 66 kan örneği rastgele seçildi. Virolojik araştırma için moleküler teknikler kullanılmış olup, serolojik tetkikler BAdV-1 suşu

kullanılarak virus nötralizasyon testi (VNT) ile yapılmıştır. Bu çalışmada, virolojik yönden herhangi bir

pozitiflik elde edilemezken, 66 örnekten 58'inde (%87,87), 1:20 - 1:80 arasında değişen oranda BAdV-1

nötralizan antikoru varlığı saptanmıştır. Bu sonuç; örnekleme yapılan süt sığırcılığı işletmesinde BAV

enfeksiyonunun var olduğu ve subklinik olarak seyrettiği şeklinde yorumlanmıştır

Süt sığırcılığı işletmelerinde BAdV enfeksiyonu varlığı ve yaygınlığının, klinik bulgu varlığında yapılacak

örneklemelerden (swap örnekleri) antijenik olarak araştırılması ve elde edilecek pozitifliklerin moleküler

çalışmalar ile karakterizasyonunun yapılması tarafımızdan önerilmektedir. Böylelikle ülkemizde sirküle olan

BAdV tiplerinin aydınlatılabilmesi sayesinde, bu enfeksiyondan korunmada kullanılacak aşıların önerilmesi

mümkün olabilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: SIĞIR ADENOVİRUS, MOLEKÜLER TANI, SEROLOJİK ARAŞTIRMA,

NÖTRALİZASYON TESTİ, SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONU

Page 356: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

356

AMELİYATHANEDE ATIK GÜVENLİĞİ

Sözel Bildiri / Saglik

Sultan ÖZKAN1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi,

Tıbbi atıkların büyük bir kısmı cerrahi birimlerde oluşmaktadır. Oransal olarak küçük bir alanı temsil etmesine

rağmen ameliyathaneler toplam hastane atıklarının yaklaşık % 20-33 ünü oluşturmaktadır. Ameliyathanelerde

kullanılan bazı ürünler ve malzemeler çevreyi olumsuz etkilemektedir. Atıklar insanlara zarar vermeleri, maddi

olarak yük getirmeleri yanında işleyişi de kötü etkileyen unsurlardır.

Ameliyathanelerde güvenli, sağlıklı ve verimli çalışma ortamlarının oluşturulması, hizmet alan ve hizmet

sunanların güvenliğinin sağlanması için her tür tehlike ve olası risklerin gözden geçirilmesi, önem derecelerine

göre önceliklerin belirlenip bertaraf etmek üzere risklere yönelik strateji ve planların geliştirilmesi, uygulanması

ve düzenli aralıklarla değerlendirilmesi gerekir.

Hastanelerin çevreye zararlı etkilerini azaltmak için öncelikle ameliyathanelerden başlanmalıdır. En çok

malzeme kullanan ve fazla miktarda atık üreten birimler olarak ameliyathanelerin çevresel zararı büyüktür.

Güvenli bir atık yönetimi için bireysel çabalar gerekli fakat yeterli olmayacaktır. Mutlaka kurumsal destek

alınması ve bir bütçe ayrılması şarttır.

ANAHTAR KELİMELER: AMELİYATHANELER, ATIK GÜVENLİĞİ, İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ, ATIK

YÖNETİMİ

Page 357: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

357

SOĞUĞA MARUZ KALMANIN TENEBRİO MOLİTOR’ÜN PUP ÇIKIŞ ORANI VE

MORFOLOJİSİNE ETKİSİ

Sözel Bildiri / Tarim

Evrim SÖNMEZ1, Yeşim KOÇ1,

1Sinop Üniversitesi,

Bu çalışmadaki amaç farklı sürelerde soğuğa maruz kalan Tenebrio molitor’ün pup çıkış oranı ve erginlerin

morfolojik yapıları araştırmaktır.

Denemeler sıcaklığı 27±2 ᵒC, nisbi nemi %60±5 ve devamlı karanlık fotoperiyot şartları olan laboratuvarda

yapıldı. T. molitor larva ve erginleri için besin olarak un ve kepekli un kullanıldı. Deneme kültürlerinde oluşan

puplar ilk oluştukları gün alındı +4 C’de 3 ve 10 gün bekletildi. Bekleme süresi biten gruplar denemenin

gerçekleştiği laboratuvar ortamına getirildi. Petriler her gün gözlenerek puplardan ergin oluşumu takip edildi.

Açılmayan bütün puplar kaydedilerek pup çıkış oranı belirlendi. Tüm soğuk uygulamalarında oluşan erginlerin

morfolojik yapılarında herhangi bir değişiklik olup olmadığı gözlendi. Morfolojik yapılarında bozukluk olanlar

kaydedildi. Denemeler her bir soğuk uygulaması için üç kere tekrar edildi. Her bir denemede 15 böcek, toplamda

her bir soğuk uygulaması için 45 (n=45) böcek kullanılarak ortalama veriler elde edildi. Morfolojik yapıdaki

değişim, kanat yapılarının bozuk olması, hiç olmaması ya da güdük şekilde olmasıdır.

Denemeler sonucunda, soğukta bekleme süresi arttıkça morfolojik yapıdaki bozukluğun arttığı görüldü. 3 gün

soğuğa maruz kalanlarda morfolojik bozukluk yüzdesi 13.36±0.75 olurken, 10 gün bekletilenlerde % 35.53±1.48

tespit edildi. İstatistiksel açıdan veriler arasındaki fark önemlidir. Pup çıkış oranı 3 gün ve 10 gün bekletilenler benzer bulundu. 3 gün bekletilenlerde % 77.90±1.90 iken, 10 gün bekletilenlerde ise % 75.60±1.12 oldu. Veriler

arasındaki fark istatistiksel olarak önemsiz bulundu.

ANAHTAR KELİMELER: TENEBRİO MOLİTOR, PUP ÇIKIŞ ORANI, MORFOLOJİK BOZUKLUK,

SOĞUĞA MARUZ KALMA

Page 358: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

358

POSTER BİLDİRİLER

Page 359: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

359

AKDENİZ İKLİM KUŞAĞINDA MAKARNALIK BUĞDAY (TRİTİCUM DURUM DESF.)

ÇEŞİTLERİNİN ANTİOKSİDAN ÖZELLİKLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Gülşah DEĞİRMENCİ1, Ali YİĞİT2, Osman EREKUL2,

1Tarım Kredi Kooperatifi, 2Adnan Menderes Üniversitesi,

Dünya çapında en fazla üretilen ve tüketilen buğday bitkisi ve tahıllar antioksidan içerikleri nedeniyle insan

sağlığına önemli düzeyde faydalı katkıları bulunmaktadır. Tahıl tanelerinde büyük oranda perikarp tabakasında

bulunan fenolik bileşikler kepeğin gıda ürünlerine katılması sonucu beslenme açısından faydalı diyet lifi

oluşturmaktadır.

Bu çalışma 2013-2014 yılı buğday üretim sezonunda Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Araştırma ve

Uygulama Çiftliği deneme arazilerinde yürütülmüştür. Tesadüf blokları deneme desine göre yürütülen denemede

9 farklı makarnalık buğday çeşidinin (Şölen, Turabi, Ege, Çeşit 1252, Tüten, Gap, Yaren, Alatay, Kızıltan)

Aydın ekolojik koşullarında tanede toplam fenol ve antioksidan özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu

amaçla yapılan çalışmada toplan fenol içeriği Folin Ciocalteu, antioksidan aktivite içeriğiDPPH yöntemine göre

tespit edilmiştir.

Elde edilen sonuçlara göre; incelenen çeşitler arasında istatiksel anlamda önemli (p<0.01) farklılıklar tespit

edilmiştir. Makarnalık buğday çeşitlerinde toplam fenol içeriği 221.63 ile 386.37 µg GAE/g değerleri arasında,

toplam antioksidan aktivite değerleri ise %15.15 ile %22.17 (DPPH inhibisyon) arasında değişmiştir.

Tüm çeşitlerin antioksidan ve fenol içerikleri incelendiğinde Kızıltan çeşidinin hem toplam fenol hem de

antioksidan aktivite bakımından en yüksek değer elde etmiştir. Bu nedenle makarnalık buğday örneklerinde

antioksidan özelliklerinin çeşide bağlı olarak değiştiği sonucuna ulaşılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: MAKARNALIK BUĞDAY, ANTİOKSİDAN, FENOL, DPPH

Page 360: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

360

AMARANTHUS RETROFLEXUS L.; TÜRKİYEDE TARIMSAL ARAZİLERİN BELALI

YABANCI OTU

Poster Bildiri / Tarim

Hülya ÖLÇER FOOTITT1, Emeti KÖSE1, Tarıq ALMOUSA1,

1Kütahya Dumlupınar Üniversitesi,

Amaranthus cinsi 70 tür içerir ve bunlardan 14 tanesi Türkiye’de yayılış gösterir. Bu türlerden biri olan

Amaranthus retroflexus L. Türkiye’de ve dünyada ekonomik açıdan en önemli yabancı ottur. Tür Avrupa ve

Türkiye’ ye Kuzey Amerika’dan 1800’ lerde yayılmıştır. A. retroflexus monoik tek yıllık bir bitkidir, pekçok

herbisite karşı direnç gösterir ve bitki başına milyonlarca tohum üretir. Olgun tohumlar dormant olarak çevreye

yayılır. Olgun tohumların dormansi seviyesi ana bitkinin maruz kaldığı çevre koşulları ve aynı zamanda çevreye yayılımından sonra toprak tohum bankasındaki çevre koşulları tarafından etkilenir. Tohumların toprakta 40 yıla

kadar canlı kalabildiği rapor edilmiştir. Bu çalışmanın amacı A. retroflexus’ un biyolojik karakterlerini

özetlemek, literatürden ve tarafımızdan yapılan arazi çalışmalarından elde edilen verilere dayanarak Türkiye’de

günümüzdeki coğrafi dağılımını ortaya koymaktır.

ANAHTAR KELİMELER: AMARANTH, DORMANSİ, KIRMIZI KÖKLÜ TİLKİ KUYRUĞU, YABANCI

OT

Page 361: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

361

ANIZ YAKMANIN ÇEVRESEL ETKİLERİ VE ANIZIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Tarim

ÖZGE DOĞANAY ERBAŞ KÖSE1, ZEKİ MUT2, HASAN AKAY3,

1Yozgat Bozok Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Yozgat , 2Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi,

Ziraat Ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Bilecik, 3Ondokuz Mayıs Üniversitesi Bafra Meslek

Yüksekokulu, Samsun ,

Anız, tahılların yaprak, sap ve başakları hasat edildikten sonra toprakta geriye kalan kök ve sap kısımlarına

verilen isimdir. Anız bir sezonda hasat edilen toplam tahıl biyomasının % 50 ile 70’ini oluşturur. Çabuk ve

masrafsız yok edilmesi, bazı yabancı ot, hastalık ve zararlıların azaltılması, toprak işlemede kolaylık sağlanması,

ikinci ürün yetiştirmek için zaman tasarrufu sağlaması ve düşük maliyetle tohum yatağının hazırlanması gibi

nedenler çiftçiyi anız yakmaya teşvik etmektedir. Fakat anızın yakılması çeşitli canlıların ölümüne, toprakta

organik madde kaybına, toprak yapısının bozulmasına, yararlı mikroorganizmaların yok olmasına, hava kirliliğine, yangınlara, toprak erozyonuna ve bazı hastalıklara (astım, bronşit vs.) neden olmaktadır. Kışı ahırda

geçiren hayvanlar için önemli yem kaynağı olan anızın yakılması yerine, hayvanlar için altlık, toprağa

karıştırılarak organik gübre, yakacak ve kâğıt sanayi gibi birçok farklı alanda kullanılması teşvik edilmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: ANIZ, ORGANİK MADDE, TOPRAK, MİKRO-ORGANİZMA

Page 362: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

362

ANTAGONİSTİC POTENTİAL OF BACİLLUS SPP. ASSOCİATED WİTH POTATO

RHİZOSPHERE FOR CONTROLLİNG PECTOBACTERİUM BASED İNFECTİONS İN

POTATO

Poster Bildiri / Saglik

Sohaib SARFRAZ1, Shahbaz TALİB SAHİ1, Abdul REHMAN1, Nasir AHMAD RAJPUT1, Muhammad

WAQAR ALAM2, Akhtar HAMEED1, Kashif RİAZ1,

1University Of Agriculture Faisalabad, 2University Of Punjab, Lahore,

To find out efficient Quorum quenching bacteria from rhizosphere as a Bio-control agent

ANAHTAR KELİMELER: QUORUM QUENCHİNG; BİOSENSOR; N-ACYL-HOMOSERİNE LACTONE;

BACİLLUS CEREUS

Page 363: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

363

ANTİDİYABETİK İLAÇ OLAN METFORMİN’İN GENOTOKSİK ETKİSİNİN İN VİTRO

İNSAN LENFOSİTLERİNDE KROMOZOMAL ANORMALLİK TESTİ İLE

DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Saglik

Deniz YÜZBAŞIOĞLU1, Jalank H. MAHMOUD1, Sevcan MAMUR2, Fatma ÜNAL1,

1Biyoloji Bölümü, Fen Fakültesi, Gazi Üniversitesi, 06500, Ankara, Türkiye, 2Yaşam Bilimleri Uygulama Ve

Araştırma Merkezi, Gazi Üniversitesi, 06830, Ankara, Türkiye,

Metformin (MET), tip 2 diabetes mellituslu hastaların tedavisinde yaygın olarak kullanılan hipoglisemik bir

ilaçtır. Hepatik glukoz salınımını önlemek ve doku insülin duyarlılığını arttırmak için kullanılır. Bazı çalışmalar,

MET'in antiapoptotik, antikanser ve antioksidan aktiviteleri gibi birçok biyolojik etkiye sahip olduğunu ortaya

koymuştur. Ancak MET'in genotoksisitesi hakkında yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu çalışmanın

amacı, MET'in insan lenfositlerinde potansiyel genotoksik etkisini kromozomal anormallik (KA) testi ile

değerlendirmektir.

MET'in 12.5, 25, 50, 75, 100 ve 125 µg/mL'lik konsantrasyonları kullanılmıştır. Ayrıca, bir negatif ve pozitif

kontrol (Mitomisin-C, 0.20 µg/mL) bulundurulmuştur.

MET’in 24 saatlik uygulamada, insan lenfositlerinde kromozomal anormallik (KA) frekansını etkilemediği

belirlenmiştir. Ancak 48 saatlik muamele süresinde, KA frekansını ve KA/hücre’yı kontrole göre anlamlı

düzeyde artırmıştır (12.5 µg/mL hariç). En yaygın görülen anormallik kromatid kırığıdır (% 64.29).

Sonuç olarak, MET’in insan lenfositlerinde sadece uzun süreli muamelede KA frekansını etkilediği

belirlenmiştir (12.5 µg/mL hariç). Bununla birlikte daha detaylı in vitro ve in vivo çalışmalar da yapılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: METFORMİN, ANTİDİYABETİK İLAÇ, KROMOZOMAL ANORMALLİK,

İNSAN LENFOSİTLERİ

Page 364: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

364

ANTİFUNGAL ÖZELLİKLERE SAHİP LAKTİK ASİT BAKTERİLERİ KULLANILARAK

BEYAZ EKMEKTE KÜFLENMENİN ENGELLENMESİ VE RAF ÖMRÜNÜN

UZATILMASI

Poster Bildiri / Gida

Hilal KILMANOĞLU1, Zühal ALKAY1, M. Zeki DURAK1,

1Yıldız Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği,

Bu çalışmanın amacı, 12 farklı LAB suşlarının antifungal aktivitesi belirlemek ve antifungal özelliğe sahip

bakteriler ile beyaz ekşi hamur ekmeği hazırlayıp, küflenmenin engellenmesi ve raf ömrünün uzatılmasını

sağlamaktır.

İn vitro antifungal analiz sonucunda 6 bakterinin antifungal aktiviteye sahip olduğu belirlenmiş ve aralarından

iki laktik asit bakterisi ile maya starteri olarak HM3 (S.pastorium) kullanılarak üç farklı ekşi hamur

hazırlanmıştır. Daha sonra bu ekşi hamurlardan ekmek yapılarak, kontrollü küflendirilmesi takip edilmiş ve L.

brevis- L.plantarum ile hazırlanan ekmekte en iyi sonuçlar elde edilmiştir.

Sonuç olarak, bazı laktik asit bakterilerinin, ekmekte biyo koruyucu olarak küf gelişimini engelleyici fonksiyon

gösterdiği tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: EKŞİ HAMUR, LAB, ANTİFUNGAL AKTİVİTE, BEYAZ EKMEK

Page 365: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

365

ARI SÜTÜNÜN BAL VE ÇOCUK SAĞLIĞINA ETKİLERİ

Poster Bildiri / Saglik

Gülsen GÜNEŞ1, Semiramis KARLIDAĞ2, Rukuye AYLAZ2,

1İnönü Üniversitesi, 2İnönü Üniversitesi,

Bu çalışmada, balın, arı sütünün çocuk sağlığıyla ilgili mümkün olabilecek etkilerini literatürden inceleyerek

sunmak amaçlanmıştır.

Bilimsel veri tabanlarında “Royal jelly, health, child health, arı sütü, çocuk sağlığı, sağlık” kelimeleri ile tarama

yapılmıştır. Çocuk sağlığıyla ilgili olan arı sütünün içeriği, büyüme gelişmeye etkisi, antibakteriyel etkisi,

gastrointestinal ve dermatolojik etkisiyle ilgili olan makalelerden hazırlanmış derleme niteliğinde bir çalışmadır.

Arı sütü, işçi bal arılarının mandibular ve hipofaringeal bezlerinden salgıladıkları bir sekresyondur. Kuru

ağırlığının yaklaşık yarısı proteindir. Arı sütü, mineraller, vitaminler açısından zengin, besleyici bir salgıdır.

Karbonhidratlar ve proteinle, çok fazla mineral ve vitamin vardır. Özellikle kalsiyum ve demir, riboflavin,

niasin, tiyaminden zengindir. Arı sütü bu zengin içeriğiyle çocuklarda büyüme ve gelişmeye etkisi olabileceği

düşülmektedir.

Arı sütünde bulunan 10-hidroksi-2-dekenoik (10-HDA), büyüme sürecinde önemli biyolojik role sahiptir. Arı

sütünden izole edilen saflaştırılmış Royalisinin Gram pozitiflere karşı güçlü bir antibakteriyel aktivitesi

bildirilmiştir. 10-HDA, melanogenezisi inhibe etmek için bir aday olarak önerilmiştir, bu nedenle arı sütünün

cildi koruyucu kozmetik cilt bakım ürünlerinde kullanılabileceği ve özellikle çocuklarda görülen dermatitlerde

de arı sütünün etkisi olduğu bildirilmiştir. Bal, yara matriksindeki plazminojeni aktive ederek, aynı zamanda da

antibakteriyel etkisiyle yara iyileşmesine etki etmektedir. Balın gastrointestinal sistemde de olumlu etkileri tespit edilmiştir. Balın özellikle infantil gastroenteritlerde, standart elektrolit oral rehidrasyon solüsyonu (ORS)

içindeki glikozun yerini aldığı gösterilmiştir. Ayrıca bal, gastroenteritli hastaların iyileşme süresini azaltmıştır,

çünkü baldaki yüksek şeker içeriği, bağırsakta elektrolit ve su geri emilimini artırır.

Sonuç olarak; bal ve arı sütünün çocuk sağlığını ilgilendiren ve olumlu etkileyen özellikleri vardır. Arı sütü, zengin içeriği ile çocuklarda büyüme gelişmeye katkı sağlayabilir. Özellikle antibakteriyel etkisi ile çocuklarda

solunum yolu enfeksiyonları ve gastroenteritlerde iyileşmeyi hızlandırabilir. Bu konularda çocuklarda daha ileri

çalışmalar yapılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: ARI SÜTÜ, BAL, SAĞLIK, ÇOCUK SAĞLIĞI

Page 366: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

366

ASSESSMENT OF THE IMPACT OF DOMESTIC SEWAGE TREATMENT PLANTS ON

ENVIRONMENT. CASE STUDY OF POLISH RURAL MUNICIPALITY

Poster Bildiri / Gida

Monika PAWLİTA-POSMYK1, Małgorzata WZOREK1,

1Politechnika Opolska,

In Poland domestic solutions for sewage treatment, e.g. septic tanks or domestic sewage treatment plants are

becoming more and more popular among homeowners where there is no possibility of connection to the

traditional sewage system. The operation of domestic sewage treatment plants should guarantee the protection of

natural environment and the parameters should be compliant with the standards specified by law. The tests were

conducted in randomly selected 10 households with the same system of sewage treatment located in 9 countryside locations within one rural municipality to evaluate the impact of domestic biological sewage

treatment plants on environment.

The basic physicochemical parameters, i.e. total suspension, CODCr and BOD5 were monitored in the treated

sewage according to standards.

The obtained results for total suspension, CODCr, BOD5 are within the scope of permissible values specified by

the Regulation of the Polish Minister of Environment. The results prove the each of the analysed domestic

biological sewage treatment plants is operated in the correct manner. Users of domestic sewage treatment plants

observe the guidelines determined by the manufacturer who forbids, e.g. throwing solid elements and those which do not decompose easily, e.g. kitchen waste (e.g. bones, peelings), paints and solvents, etc. into sewage

system inside flats and directly into treatment tanks. New sewage is regularly drained to the treatment plant and

the commune residents do not apply excessive amounts of detergents, which could disturb the operation of the

treatment plant.

The conducted analyses of treated sewage from domestic sewage treatment plants prove that this solution is safe

for the environment.

ANAHTAR KELİMELER: DOMESTİC BİOLOGİCAL SEWAGE TREATMENT PLANTS, RURAL

AREA, TREATED SEWAGE, PHYSİCOCHEMİCAL PARAMETERS

Page 367: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

367

AVOKADO YAPRAK EKSTRELERİNİN SU ÜRÜNLERİNDE DOĞAL YEM KATKISI

OLARAK KULLANIM POTANSİYELİNİN ARAŞTIRILMASI

Poster Bildiri / Tarim

Meltem AŞAN-ÖZÜSAĞLAM1, Ayşe YAVUZ1,

1Aksaray Üniversitesi,

Avokado (Persea americana Mill.), herdem yeşil ve tropikal Amerika kökenli olup günümüzde dünyanın tropik

ve subtropik bölgeleri boyunca geniş bir alanda tarımı yapılmaktadır. Türkiye’de avokado bitkisi 1970’lerin

başlarından itibaren yetiştirilmektedir. Ülkemiz avokado tarımı için uygun ekolojiye sahiptir. Avokado

yaprakları doğal bir katkı olarak geleneksel ilaçlarda kullanılmaktadır. Avokado yaprak ekstreleri üzerine

yapılan çalışmalarda, diüretik, analjezik, antiinflamatuvar, antioksidan, antimikrobiyal, tansiyon düşürücü, şeker düşürücü, ishal, boğaz ağrısı ve kanama tedavisi ve anti- Helicobacter pylori özellikleri gibi aktivitelere sahip

olduğu belirtilmiştir. Bakteriyel enfeksiyonlar su ürünlerinde balık ölümlerinin en büyük nedenlerinden biri

olarak düşünülmektedir. Ancak, literatürde, balık patojenlerine karşı avokado yaprak ekstrelerinin antimikrobiyal

aktivitesi üzerine çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, avokado yaprak ekstrelerinin (etanol, metanol, su,

aseton, n-hekzan ve diklorometan) alternatif doğal antimikrobiyal yem katkı kaynağı olarak kullanım

potansiyelini belirlemek amacıyla balık patojenlerine karşı antimikrobiyal aktivitesi araştırılmıştır.

Ekstrelerin antimikrobiyal aktivitesi disk difüzyon ve mikrodilüsyon yöntemleri ile yedi bakteriyel patojene karşı

belirlenmiştir. Yersinia ruckeri, Lactococcus garvieae, Vibrio alginolyticus, Vibrio anguillarum (M1 and A4

suşları, iki farklı çiftlikten), Streptococcus agalactiae Pasteur Institute 55118 ve Aeromonas hydrophila ATCC

19570 test bakterileri olarak kullanılmıştır. Disk difüzyon yöntemi sonuçları, en yüksek iki inhibisyon

aktivitesinin etanol ve aseton yaprak ekstrelerinde 18.65 mm ve 18.04 mm zon çapları ile V. alginolyticus’a karşı

tespit edilmiştir. Etanol ekstresi, S. agalactiae üzerinde en düşük aktivite (9.84 mm) göstermiştir. Test

mikroorganizmaları için ekstrelerin minimal bakterisidal konsantrasyon (MBC) değerleri 10 - 40 µg/µl arasında

değişiklik göstermiştir.

Sonuçlar, avokado yaprak ekstrelerinin doğal koruyucu kaynağı olabileceğini ve yem katkısı olarak su

ürünlerinde kullanılma potansiyeli bulunduğunu göstermiştir.

ANAHTAR KELİMELER: PERSEA AMERICANA, BALIK PATOJENİ, ANTİBAKTERİYEL, EKSTRE

Page 368: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

368

AYDIN BÖLGESİNDE TESPİT EDİLEN SİVRİSİNEK TÜRLERİ

Poster Bildiri / Cevre

FATMA BURSALI1, Fatih Mehmet ŞİMŞEK1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Sivrisinekler (Culicidae: Diptera) tıbbi ve ekonomik açıdan en önemli böcek familyalarından biri olarak kabul

edilmekte olup, dünya genelinde 39 cinse bağlı 3500 den fazla türü kapsamaktadır. Araştırma alanı olarak

belirlenmiş olan Aydın İli, coğrafi konumu, iklimsel, hidrojeolojik ve ekolojik özellikleri nedeniyle sivrisinekler

için uygun koşulları içermektedir. Bu nedenle araştırma alanının sivrisinek türlerinin tespit edilmesi ve türlerin

dağılımlarının ortaya konulması bu araştırmanın temel amacı olarak belirlenmiştir.

Larva - pupa örnekleri, göl, gölet, akarsu atık su çukurları gibi doğal ya da yapay, kalıcı ya da geçici, kırsal ya da

kentsel sivrisinek üreme alanlarından standart larva kepçeleri ve larva pipetleri ile toplanmıştır. Ergin

sivrisinekler, CDC ışık tuzakları, yumurtlama tuzakları, insanlı ve hayvanlı cibinlik tuzakları kullanılarak

yakalanmıştır. Elde edilen örnekler morfolojik ve moleküler sistematik yöntemlerle teşhis edilmiştir.

Projenin alanının üreme habitatlarında yapılan örnekleme çalışmalarında araştırma genelinde 255 habitattan

Aedes vexans, An. claviger, An. hyrcanus, An. sacharovi, An. superpictus, An. plumbesus, Culex hortensis, Cx.

mimeticus, Cx. laticinctus, Cx. pipiens, Cx. theileri, Culiseta annulata, Cs. longiareolata, Ochlerotatus caspius,

Oc. zammitii ve Uranotaenia ungiuculata türlerinin larva-pupa örneklemeleri yapılmıştır. Ergin örneklemeleri

kapsamında kullanılan yöntemlerden ışık tuzakları 125 lokalitede kullanılmış ve Aedes vexans, An. claviger, An.

hyrcanus, An. sacharovi, An. superpictus, Culex hortensis, Cx. laticinctus, Cx. pipiens, Cx. theileri, Cs.

longiareolata, Ochlerotatus caspius ve Oc. zammitii türleri tespit edilmiştir. İnsan tuzaklarıyla yapılan çalışmalar sadece belirli lokalitelerde gerçekleştirilebilmiş olup, yoğun olarak anthropofilik eğilimli türlerden Cx. theileri,

Oc. caspius ve Oc. zammitii türleri yakalanmıştır. Araştırma alanı kapsamında yapılan bu çalışmalar sonucunda

farklı alt bölgelerde yoğunlukları değişmekle birlikte Aedes vexans, An. claviger, An. hyrcanus, An. sacharovi,

An. superpictus, An. plumbesus, Culex hortensis, Cx. mimeticus, Cx. laticinctus, Cx. pipiens, Cx. theileri,

Culiseta annulata, Cs. longiareolata, Ochlerotatus caspius, Oc. zammitii, Oc. pulchritarsis ve Uranotaenia

ungiuculata olmak üzere 17 sivrisinek türünün tespiti yapılmıştır.

1. Araştırma alanında ülkemizin en önemli sıtma vektörü olan An. sacharovi türü ile birlikte sıtma vektörlüğü

yapabilen An. claviger ve An. superpictus türleri birçok lokalitede örneklenmiştir. 2. Ülkemizde kentsel

bölgelerde yapılan sivrisinek mücadelelerinde en çok çaba gerektiren tür olan Cx. pipiens’in hemen hemen her

alanımızda yoğun olarak tespiti yapılmıştır. 3. Araştırma alanının sahil hattında yoğun olarak örneklenen Oc.

zammitii türüne yönelik özel mücadele planlamaları yapılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: SİVRİSİNEK, VEKTÖR, AYDIN

Page 369: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

369

AYDIN İLİNDE ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİ ATIKLARINDAN ENERJİ ÜRETİMİ

Poster Bildiri / Saglik

Hasan Hüseyin ÖZTÜRK1, Cengiz KARACA2, Nusret MUTLU3, Bülent AYHAN4, Ümran ATAY5,

1ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ, 2MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ, 3GAP Bölge Kalkınma İdaresi

Başkanlığı, 4Adana Zirai Üretim İşletmesi Tarımsal Yayım Ve Hizmetiçi Eğitim Merkezi Müd, 5GAP

TARIMSAL ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ,

Bu çalışmada, Aydın ilindeki zeytinyağı üretim işletmelerinden arta kalan prina miktarı ve ısıl değerleri ilçelere

göre belirlenmiş, grafik ve haritalanarak incelenmiştir. Zeytinyağı üretim atıklarının enerji üretimi amacıyla

değerlendirilmesi için gerekli önerilerde bulunulmuştur. Aydın ilinde zeytinyağı üretim artıklarının enerji üretim

potansiyeline dikkate çekilerek, farkındalık yaratılması amaçlanmıştır.

Zeytinyağı üretim atıkları, zeytinyağı üretim endüstrisinin en önemli sorunlarından birisidir. Isıl değerleri yüksek

olan bu atıklar, enerji üretimi amacıyla değerlendirilebilir.

Aydın ilinde 2015 yılı verilerine göre, toplam 422 968 dekar alanda toplam 13 325 137 yağlık zeytin ağacı

bulunmaktadır. İlde yağlık zeytin üretimi 2015 yılı için toplam 120 154 tondur. Aydın illinde yağlık zeytin

verimi, ilçelere göre değişmekle birlikte, il ortalaması 13.53 kg’dır. Aydın ilinde, 2015 yılı Kasım ayı itibariyle,

toplam 179 adet zeytinyağı üretim işletmesi bulunmaktadır. İldeki toplam 17 ilçenin toplam atık miktarı yılda 90

070 ton düzeyindedir. Bu değerdeki atıkların toplam ısıl değeri ise 1 863 556 GJ değerine karşılık gelmektedir.

Ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik bakımından, pirina ile çalışan bileşik ısı ve güç üretim

(kojenerasyon) sistemleri Aydın ilinin gelişmesi için etkin bir enerji üretim sistemi olarak gözükmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: AYDIN, ZEYTİN YAĞI ÜRETİMİ, PRİNA, ENERJİ

Page 370: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

370

BADEM AĞAÇLARINDA BULUNAN THYSANOPTERA TAKIMINA AİT TÜRLER

Poster Bildiri / Tarim

Mehmet Fatih TOLGA1, Zeynep YOLDAŞ2,

1Zirai Mücadele Araştırma Esnt. Md. Bornova, İZMİR, 2Ege Üni. Ziraat Fak. Bitki Koruma Bölümü, Bornova,

İZMİR,

Türkiye’nin iklim özelliklerinin uygunluğu ile kuruyemiş taleplerinin artması sonucu büyük alanların

ağaçlandırılması amacıyla badem yetiştiriciliği artış göstermektedir. Ege Bölgesinde badem üretiminin en fazla

olduğu iller Manisa ve Muğla illeridir. Bu çalışmada badem üretiminin Ege Bölgesinde en fazla olduğu

Muğla’nın Datça, Fethiye, Seydikemer ve Manisa’nın Akhisar, Kula ilçelerinde badem ağaçlarında bulunan

böcek türlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Sürvey çalışmaları, 2014–2016 yıllarında ocak–kasım ayları arasında sürgün alma, darbe, göz ile inceleme gibi

yöntemler kullanılarak yürütülmüştür. Toplanan thrips örnekleri %70’lik alkol içinde bekletilerek muhafaza

edilmiştir. Çalışmanın yürütüldüğü ilçelerde Thysanoptera takımına bağlı Aeolothripidae familyasına ait

Aeolothrips collaris Priesner, Aeolothrips gloriosus Bagnall, Aeolothrips intermedius Bagnall, Aeolothrips

priesneri Knechtel, Phlaeothripidae familyasında ait Haplothrips distinguendus (Uzel) Haplothrips reuteri

(Karny), Thripidae familyasında ait Taeniothrips inconsequens (Uzel), Thrips angusticeps Uzel, Thrips major

Uzel, Thrips meridionalis (Priesner), Thrips tabaci Lindeman türleri saptanmıştır.

Saptanan bu türlerden H. distinguendus, H. reuteri, T. inconsequens, T. major, T. meridionalis, T. tabaci’nin

badem alanlarında beslendiği ilk defa bu çalışma ile ortaya konulmuştur. Tüm ilçelerden alınan çiçek örnekleri

içinde ve üzerinde thrips türlerinin nimf ve erginleri yakalanmıştır. Mikroskop altında incelenen bitki örneklerinin çiçek sapı ve çiçek tablası doku içinden T. inconsequens’in nimflerinin çıkış yaptığı, ilk çıkan

bireylerin hareketli ve çiçek içine geçiş yaptığı görülmüştür. Datça ilçesinde A. gloriosus, Fethiye ve Seydikemer

ilçelerinde T. major, T. meridionalis, Akhisar ilçesinde A. gloriosus, A. intermedius, A. priesneri, H.

distinguendus, H. reuteri, T. angusticeps, Kula ilçesinde A. collaris, A. priesneri türleri belirlenmiştir. T.

inconsequens ve T. tabaci ise tüm ilçelerden toplanan çiçekler içinde saptanmıştır. A. collaris, A. gloriosus, A.

intermedius türleri avcı türler olarak tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: THYSANOPTERA, AEOLOTHRİPİDAE, PHLAEOTHRİPİDAE, THRİPİDAE,

BADEM

Page 371: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

371

BAĞDA YAPRAKPİRELERİ [ASYMMETRASCA DECEDENS (PAOLİ) VE EMPOASCA

DECİPİENS PAOLİ (HOMOPTERA: CİCCADELLİDAE)]’ İN MÜCADELESİ VE

YAŞANAN SORUNLAR

Poster Bildiri / Tarim

Esra ALBAZ1, Nurdan GÜNGÖR SAVAŞ1,

1Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,

Bağda mücadeleyi gerektirecek pek çok zararlı bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de son yıllarda yüksek

popülasyonlarda görülen özellikle salamuralık yaprak yetiştiriciliği yapan üreticiler açısından önemli ekonomik kayıplara neden olan yaprakpireleri (Asymmetrasca decedens (Paoli) ve Empoasca decipiens Paoli (Homoptera:

Ciccadellidae)’dir. Bu türlerin baskı altına alınmasında doğal düşmanlar yeterince etkili olamamakta,

popülasyonların yoğun olduğu dönemde insektisit uygulamalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’de bağ

alanlarında yaprakpiresi türleri ve bağın fenolojisine bağlı olarak popülasyon değişimleri, üretimi yapılan

çeşitlerde veya denenen genotiplerin, yaprakpirelerine karşı reaksiyonu konusunda oldukça sınırlı bilgiler

bulunmaktadır.

Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü Manisa Merkez ve Alaşehir Sultani Çekirdeksiz deneme parsellerinde

yürütülen popülasyon takibi ve uygulanan mücadele yöntemleri ile doğru zamanda doğru yöntemlerle mücadele

edilmediği taktirde popülasyon seviyelerinin çok yükseldiği ve mücadelenin zorlaştığı tespit edilmiştir. Aynı

zamanda zararlıya karşı kimyasal mücadele de ruhsatlı etkili maddenin olmayışı ve uygulanan farklı pestisitlerin

oluşturduğu kalıntı sorunları zararlıyla mücadele de sorunlara neden olmaktadır.

Hazırlanan bu çalışmada çiftçi düzeyinde yaşanılan sorunlar ele alınmış ve uygulanan bazı insektisitlerin

etkinlikleri incelenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ASMA, YAPRAKPİRELERİ, POPÜLASYON DEĞİŞİMLERİ, MÜCADELE

Page 372: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

372

BAKLAGİLLER ÖNEMLİ ANTİOKSİDAN KAYNAĞI MIDIR?

Poster Bildiri / Tarim

MERVE BEZMEN1, HATİCE BOZOĞLU2,

1ONDOIKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ, 2ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ

ZİRAAT FAKÜLTESİ TBB,

Bu çalışma, bitkiler alemi içerisinde büyük bir grubu oluşturan ve beslenmede önemli bir yere sahip olan protein

bitkileri baklagillerin yapılmış çalışmalar incelenerek antioksidan kaynağı olarak kullanılıp kullanılamayacağı ile

ilgilidir.

Baklagiller, yüksek protein, sindirilebilen/sindirilemeyen karbonhidratlar, polifenoller gibi değerli besin

karakteristiği ve düşük maliyeti nedeniyle tüketici tarafından tercih edilen gıdalardır. Tohumlarının

bulundurduğu dirençli nişasta, lif; sindirilemeyen lifler nedeniyle tokluk kan şekerini yavaş arttırdığını gösteren

bilimsel çalışmalar bulunmaktadır. Bununla birlikte, sağlık üzerine olumlu etkileri olan, doğal antioksidan ve

biyoaktif karbonhidratlar gibi fitokimyasalları bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye'nin başlıca üreticilerinden

olduğu mercimek, yüksek protein miktarının yanında, çeşitli biyoaktif bileşenler de bulundurmaktadır. Nohut da

mercimek gibi protein ve diyet lifi açısından zengin bir baklagildir ve serbest halde biochanin gibi isoflavonları

ve ona bağlı bileşikleri diğer bileşenlere oranla daha fazla bulundurmaktadır. Bunların yabani türlerinde yapılan

çalışmalarda, yüksek fenolik içeriğe ve antioksidan aktivitesine rastlanmıştır.

Baklagillerin birçoğunun orjin merkezinin ülkemiz olması ve mutfak kültüründeki yerini de dikkate aldığımızda

diyetlerimizde, tarımsal faydaları nedeniyle tarımı sistemlerimizde vazgeçmememiz gereken ve üzerinde

araştırmalara yapılması gereken bitkilerdir.

ANAHTAR KELİMELER: BAKLAGİL, ANTİOKSİDAN

Page 373: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

373

BAKTERİYEL VAJİNOZİS TEDAVİSİNDE PROBİYOTİK KULLANIMI

Poster Bildiri / Beslenme

Duygu KAYA BİLECENOĞLU1, Esma ANIL2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, 2AYDIN KADIN DOĞUM VE ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİ,

Bu derlemenin amacı, probiyotiklerin bakteriyel vajinozis tedavisindeki yeri ve nükslerin önlenmesindeki

etkinliğini araştırmaktır.

Vajinal mikrobiyota sağlıklı bir vajinal durumun sürdürülmesinde ve sonuç olarak ürogenital enfeksiyonların

önlenmesinde son derece önemli bir role sahiptir. Cinsel bulaşmadan kaynaklanan ürogenital enfeksiyonlar,

maya vajiniti ve bakteriyel vajinozisten etkilenen kadınların sayısı her yıl artmakta ve önemli bir tıbbi sorun

olmaya devam etmektedir. Ürogenital enfeksiyonlar antibiyotik kullanılarak tedavi edilir. Antimikrobiyal tedavi

genellikle bu enfeksiyonların giderilmesinde etkili olmakla birlikte, hala yüksek bir yineleme insidansı

mevcuttur. Bu durum bilim dünyasını alternatif tedavi yöntemlerini araştırmaya yöneltmiş ve probiyotiklerin

çeşitli ürogenital enfeksiyonların tedavisinde ve önlenmesinde oldukça etkili olduğu bulunmuştur. Günümüzde

Lactobacillus başta olmak üzere probiyotiklerin, çeşitli antibakteriyel bileşiklerin üretimini sağladığı ve farklı

mekanizmalar yoluyla potansiyel patojenlere karşı kritik bir savunma hattı oluşturduğu bilinmektedir.

Kadınlarda vajinal mikrobiyota enfeksiyon riskini artıran çeşitli fizyolojik faktörlerden sıklıkla etkilenmekte ve

bunun sonucunda gerek üreme gerekse gebelik ve bebek sağlığı üzerinde olumlu ve olumsuz sonuçları

olmaktadır. Sağlıklı bir kadının vajinal florasında Lactobaciller baskın cinslerdir. Laktobasil probiyotikler,

patojenlerin büyümesini engeller ve vajinal sağlığın korunmasına izin veren doğal antimikrobiyal maddeler

üretir. Mikrobiyotadaki denge faydalı bakteriler yönünde bozulup patojen mikroorganizmalarda artış meydana gelirse bakteriyel vajinozis başta olmak üzere çeşitli ürogenital enfeksiyonlar görülür. Son yıllarda yapılan pek

çok çalışma göstermiştir ki; ürogenital enfeksiyonları önlemek ve hatta tedavi etmek için probiyotiklerin

kullanımı antibiyotik tedavisine mükemmel bir alternatiftir.

Sonuç olarak lactobacillus probiyotiklerinin kullanımı, yaygın görülen BV gibi ürogenital enfeksiyonların tedavisi ve tekrarının önlenmesinde umut verici ve güvenli, yan etkisiz bir seçim olduğu, bilimsel çalışmalarla

desteklenmektedir. Bununla birlikte, Lactobacillus rhamnosus suşlarının hastalara uygulanmasının, vajinal

mikrobiyotada uzun süreli kalıcı fizyolojik denge sağlanmasında etkili olup olmadığını belirlemek için, daha

uzun süren klinik deneylere ihtiyaç vardır. Yine de kadınlara probiyotik gıdaları tüketmelerini önermek sadece

BV'yi tedavi etmek için değil, aynı zamanda probiyotiklerin diğer sağlık yararlarından da faydalanılması

açısından katkı sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: BAKTERİYEL VAJİNOZİS, PROBİYOTİK. LACTOBACİLLUS

Page 374: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

374

BALIK VE BALIK ÜRÜNLERİNDE BULUNAN ÖNEMLİ GIDA KAYNAKLI PATOJENLER

Poster Bildiri / Gida

Dilek KESKİN1, Birsen KIRIM2,

1Adnan Menderes Universitesi Kosk Meslek Yüksekokulu Aydin, TURKİYE, 2Adnan Menderes Universitesi,

Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Bölümü,

Bu derlemede, balık ve balık ürünlerinde yaygın olarak kullanılan bakteriyel patojenler hakkındaki son bilgileri

sunduk.

Balık, hayvansal ürünler arasında oldukça besin değeri yüksek bir gıdadır. Balık ve balık ürünleri, özellikle çiğ

veya az pişmiş balık ve balık ürünleri tüketildiğinde, insanlarda görülen hastalıklarla ilişkilidir. Balıklarda insan

patojeni bakteriler de dahil olmak üzere farklı bakteri türlerinin varlığı, kontamine suyla ve sedimentle teması

veya bakterilerle kontamine yemlerle balıkların beslenmesine bağlanabilir. Bu nedenle, balıklarda tespit edilen

bakteriler, sucul ortamların hijyeni ve güvenliğini yansıtmaktadır.

Kontamine çiğ et ve balık, gıda kaynaklı hastalıkların oluşmasına zemin hazırlar. Balık derisinde bulunan

bakterilerin, kontamine suda bulunanlarla genellikle aynı olduğu kabul edilir. Bu bakteriler ise şunlardır;

Aeromonas (Aeromonas hydrophila, A. caviae, A. jandaei, A. veronii, A. bestiarum, A. schubertii,), Proteus

spp., Flexibacter spp., Moraxella spp., Providencia spp., Psychrobacter spp., Pseudomonas fluorescens,

Escherichia coli, Micrococcus luteus, Acinetobacter johnsonii, Alcaligenes piechaudii, Enterobacter aerogenes,

ve Vibrio fluvialis’dir.

Balık genellikle Clostridium botulinum, Salmonella,., Yersinia spp. Listeria monocytogenes ve çevredeki suyun

mikroflorasını yansıtan Vibrio spp. gibi gıda kaynaklı patojenlerle kontamine olur. Balıkların doğal yaşam

alanlarının kirlenmesi sadece balık stoklarının sağlığını etkilemez, aynı zamanda balık ve balık ürünleri insan

patojenik bakterilerin potansiyel kaynağı olarak halk sağlığınıda etkiler. Bu derlemede, akuatik ortamlar, Vibrio

spp., Yersinia spp., patojen Salmonella serovars, Listeria monocytogenes ve Clostridium botulinum'a neden olan

insan gıda kaynaklı hastalıklarla ilgili beş farlı bakteri türünün özelliklerini tartıştık.

ANAHTAR KELİMELER: : BALIK, GIDA KAYNAKLI, BAKTERİ

Page 375: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

375

BAZI DAYANIKLILIK TEŞVİK EDİCİ KİMYASALLARIN İN VİTRO KOŞULLARDA

PHOMA TRACHEİPHİLA (KANC. & GHİK.) ÜZERİNE ETKİLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Selda KOZAK ÖZDEMİR1, Ali ERKILIÇ1,

1Çukurova Üniversitesi,

Phoma trachephila (Kanc. & Ghik.)’nın neden olduğu uçkurutan (Mal secco), Akdeniz bölgesinde limon

yetiştiriciliği yapılan alanlarda limon ağaçlarının en önemli hastalığıdır (Anonymous, 2007). Bu patojenin

ülkemizde de benzer şekilde limonlarda ağaç ve verim kayıplarına neden olduğu bildirilmiştir (Akteke, 1979;

Dinç ve ark., 1980; Erkılıç ve Çınar, 1988). Phoma tracheiphila’ya karşı herhangi bir kimyasal mücadele

yapılamamaktadır. Bu sorun hastalığın yayılışında en önemli etken olmaktadır. Bu bağlamda, bitkilerde dayanıklılık teşvik edici özelliği bilinen Acibenzolor S-Methyl (ASM), DL-ß-amino-n-butyric asit (BABA),

Fosetyl- Al ve Salisilik asit (SA) kimyasallarının in vitro ortamda Phoma tracheiphila’nın miseliyal gelişimine

olan etkilerinin belirlenmesi amacıyla bir çalışma yürütülmüştür. Çalışmada bu kimyasalların 0, 100, 200, 300,

400, 500, 600, 700, 800, 900, 1000 ppm konsantrasyonları denenmiştir.

Elde edilen verilere göre, ASM uygulaması Phoma tracheiphila’nın miseliyal gelişimini %2 ve %21,6 arasında

değişen oranlarda azaltmıştır. Engelleyici etkinin artan dozlarla birlikte doğru orantılı olarak arttığı görülmüştür.

BABA uygulaması ise, sadece 900 ve 1000 ppm dozlarında sırasıyla % 17,6 ve %20,3 oranlarında patojenin

gelişimini engellemiştir. Fosetyl- Al, çalışmada kullanılan dayanıklılık teşvik ediciler arasında en etkili kimyasal

olarak bulunmuştur. Patojen üzerindeki azaltıcı etkisi 100 ppm konsantrasyonda bile % 70,3 olmuştur. Bu

kimyasal, 600 ppm’ den sonra patojenin gelişimini tamamen durdurmuştur. Çalışmada kullanılan diğer bir

dayanıklılık teşvik edici olan SA, farklı konsantrasyonlarda istatistiksel olarak farklı etkiler göstermiştir. Bu etki

%6,1 ile%51,9 arasında değişen oranlarda ölçülmüştür.

Sonuç olarak, in vitro koşullarda Fosetyl – Al uygulamasının Phoma tracheiphila üzerindeki etkisi başarılı olarak

bulunmuştur. Bu kimyasalın, limon bahçelerinde kültürel önlemler ile birlikte entegre olarak uygulanmasının

Uçkurutan hastalığının önlenmesinde olumlu sonuçlar doğuracağı görülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: PHOMA TRACHEİPHİLA, ACİBENZOLAR S-METHYL (ASM), DL-B-

AMİNO-N-BUTRYİC ASİT (BABA),FOSETYL- AL, SALİSİLİK ASİT (SA)

Page 376: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

376

BAZI DYTİSCİDAE (COLEOPTERA) TÜRLERİNDE AĞIR ELEMENT

KONTAMİNASYONU

Poster Bildiri / Cevre

ZEYNEP AYDOĞAN1, MUSTAFA CEMAL DARILMAZ2, ÜMİT İNCEKARA1, ALİ GÜROL1,

1ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ, 2AKSARAY ÜNİVERSİTESİ,

Bir ortamdaki ağır element seviyesi bölgeden bölgeye, türden türe değişebilir. Antropojenik aktiviteler ve

ortamın doğal yapısı bir çevrenin element miktarını oluşturur. Genellikle insan aktiviteleri, bazen de doğal

olaylar bu seviyeyi etkileyebilir. Bu çalışmanın amacı, Afyon (Çayıryazı Gölü) ve Aydın (Azap Gölü) illerinden

toplanan iki farklı Ditiscid türünde ağır element birikim seviyesini araştırmak, bu elde edilen değerlere

antropojenik katkının olup olmadığını değerlendirmek.

İki farklı ditiscid türü (Cybister tripunctatus (Olivier 1795) ve Colymbetes fuscus (Linnaeus 1758)) çalışma

alanından toplandı. Elde edilen bu ditiscid türlerindeki ağır element miktarı Enerji Ayrışımlı X ışını Flouresan

Spektrometresi (EDXRF) ile ölçüldü. Her iki türde de 16 element farklı konsantrasyonlarda ölçüldü. Colymbetes

fuscus 16 ağır elementi Cybister tripunctatus türüne göre daha yüksek konsantrasyonda biriktirdi. Dolayısıyla

Azap gölü Çayıryazı gölüne göre daha fazla kirlidir.

Bu çalışmada Colymbetes fuscus 16 ağır elementi Cybister tripunctatus türüne göre daha yüksek

konsantrasyonda biriktirdi. Bu böcekte yüksek konsantrasyonda element birikimi besin zinciri ve nihayetinde

insan için risk oluşturmaktadır. Azap gölü Çayıryazı gölüne göre daha fazla kirli olduğu sonucuna varılabilir. Muhtemel kirliliğe ilaveten çalışma alanının jeolojik durumu pH, tuzluluk gibi fiziksel durumu da göz önünde

bulundurulmalıdır. Azap gölü sahip olduğu balık türleri geçici ve sürekli kuş türleri ve böcek türleri ile zengin

bir çeşitliliğe sahiptir. Zengin biyoçeşitliliğe sahip olması nedeniyle bu göl koruma altına alınmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: AĞIR ELEMENT, DYTİSCİDAE, EKOSİSTEM SAĞLIĞI, İNSAN ETKİSİ.

Page 377: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

377

BESLENME VE GIDA ENDÜSTRİSİ ALANLARINDA NANOTEKNOLOJİK

UYGULAMALAR

Poster Bildiri / Saglik

Reyhan İRKİN1, TR35140 2,

1İzmir Demokrasi Üniversitesi,

Nanoteknoloji; atomik ve moleküler skalada maddelerin çalışılmasıdır. Aynı zamanda en az bir karakteristik

boyutunun nanometre düzeyinde ölçülerek maddenin atomik ve moleküler skalada kontrolü anlamına

gelmektedir. Skala 1 ile 100 nm boyutlarında değişmekte, mekanikten sağlık alanına dek yeni araç ve tekniklerin

geliştirilmesini kapsamaktadır. Gıda takviyeleri için nanoteknoloji uygulaması diğer alışılagelmiş yöntemlerden

daha fazla önem taşımaktadır, çünkü besin maddeleri boyutlarından ötürü insan hücreleri içerisinde daha kolay reaktif hale gelmektedirler. Yeni ürün gelişimi ve uygulamaları için nanoteknoloji uygulaması endüstriyel

sektörler için iyi bir potansiyeldir.

Gıda zincirinin farklı aşamalarında, beslenme ve sağlığa destek sağlamak bakımından, yeni gıda

formülasyonlarını oluşturmak ve üretim, işleme sırasında gıdaların mikrobiyal kalitesinin geliştirilmesi bakımından nanoteknolojik uygulamalar önem taşımaktadır. Meyve, sebze, tahıllar ve balıklar temel beslenme

açısından temel bileşikler içermektedirler, örneğin domateslerde likopen, balıklarda omega-3 yağ asitleri ve

tahıllarda çözünebilir lif kaynakları bulunmaktadır. Özel koşullar altında üretim sırasında fonksiyonel bileşikler

ile zenginleştirme teknikleri de bu alanda göze çarpmaktadır, örneğin; β-karotence zenginleştirilmiş pirinç,

vitamince zenginleştirilmiş brokoli ve soya fasülyesi gibi.

Nanogıdaların geliştirilmesi ile kalite, güvenilirlik ve besin değerlerinde artış ile birlikte maliyetler

azalabilecektir. Bu derlemede beslenme ve gıda endüstirisi alanlarında nanoteknolojik uygulamalardan

bahsedilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: NANOTEKNOLOJİ, BESLENME, DOĞAL BİLEŞİKLER

Page 378: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

378

BİBER ÇEŞİTLERİNDE OSMOPRIMING (%1’LİK KNO3) UYGULAMASININ GÜÇ

TESTLERİNDEKİ PERFORMANSLARINA ETKİSİ

Poster Bildiri / Tarim

BURCU BEGÜM KENANOĞLU1, EMİNE SEDA KOPTUR1,

1UŞAK ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmada, biber (Capsicum annuum L.) türüne ait depolanmış farklı çeşitlerde osmopriming uygulamasının

güç testlerindeki performanslarına etkisini belirlemek amacıyla Uşak Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri

Fakültesine ait araştırma laboratuarında 2017-2018 yılları arasında yürütülmüştür.

Çorbacı, Çarliston, Kandil dolma ve Yağlık çeşitlerinde çimlenme oranı ve zamanı, hızlı yaşlandırma (HYT,

41ºC, 24 ve 72 saat, %100 nispi nem), kontrollü bozulma (KBT, 45ºC, %18 ve 24 nem, 24 ve 72 saat),

elektriksel kondaktivite testi (24, 48 ve 72 saat) ve fide çıkış testi (25 0C’de 21 gün) uygulanmıştır. HYT ve

KBT’nin sonuçları farklı priming uygulamaları ile çeşitlere göre değişen sonuçlar göstermiştir. %1 'lik KNO3

tuz solüsyonu ile 25 C 0’de 6,12 ve 24 saat süre ile yapılan osmopriming uygulamaları depolanmış ve güç

testleri ile fizyolojik olarak zorlanmış tohumlarda farklı etkiler yaratmıştır. Biber çeşitlerine ait tohum partilerimizde 24 saat KNO3 tuz solüsyonları ile priming, kontrollü bozulma uygulamasında %18 ve %24 nem

seviyesine getirilen tohumlarda toplam çimlenme oranı en yüksek çarliston ve kandil dolma çeşitlerinde elde

edilmiştir

Genel olarak çeşitleri karşılaştırdığımızda Çorbacı en yüksek, Yağlık ise en düşük canlılığı göstermiştir. Yapılan priming uygulamaları ile güç testi sonuçları yükselmiş, anormalite azalmıştır. Sonuç olarak yaşlı biber

tohumlarının yapılan priming ve güç test uygulamaları ile canlılık ve fide performansları belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BİBER, OSMOPRİMİNG, GÜÇ TESTLERİ, FİDE KALİTESİ

Page 379: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

379

BİR YERALTI KAPALI OTOPARK’INDA PCB SEVİYELERİNİN BELİRLENMESİ

Poster Bildiri / Gida

Hepsen Bahar AKYILDIZ1, Demet ARSLANBAŞ2,

1Kocaeli Üniversitesi , 2Kocaeli Üniversitesi ,

Otoparklar modernlesen dunyayla birlikte sehirlerin planlanmasında önemli bir yer almakta ve ozellikle trafik

kaynaklı kirlilik gostergesi olarak önem kazanmaktadır. Poliklorlu bifeniller, atık veya halen kullanılmakta olan

malzemelerden doğaya salınmaktadır. En önemli özellikleri doğada kolay bozunmadığından kalıcı olmalarıdır ve

insan sağlığı üzerine çok ciddi etkileri bulunmaktadır.Bu calısmada amaç 3 katlı kapalı otoparktan alınan toz

orneklerinde PCB kirletici seviyeleri belirlemektir.

Her katından kompozit olarak alınan ornekler temizleme ve on zenginlestirme islemlerinden gecirilerek GC-MS

cihazında analiz edilmistir. Temizleme işlemi ile hazır hale getirilen örnekler , PCB izomer derişimlerinin

belirlenmesi amacıyla EI modu olan GC-MS (Agilent Technologies 5977A-7890B) kütle spektrometre cihazında

analiz edilmiştir. Cihazda DB-5HT kapiler kolon (15 m × 0,25mm i.d., 0,10 μm film kalınlığı, J&W Scientific)

kullanılmıştır. Cihazın PCB izomerleri için kalibrasyonu 15 hedef PCB mix karışımı (Accusstandard) 2,2’,5-

TriCB (PCB 18), 2,2,3’-TriCB (PCB 20), 2,4,4’-TriCB (PCB 28), 2,4’,5-TriCB (PCB 31), 2,2’,3,5’-TetraCB

(PCB 44), 2,2’,5,5’-TetraCB (PCB 52), 2,2’,4,5,5’-PentaCB (PCB 101), 2,3,3,’4,4’-PentaCB (PCB 105), 2,2’,3,4, 4’, 5’- PentaCB (PCB 118), 2,3',4,4',5 -PentaCB (PCB 138), 2,2’,3,4’,5’,6-HexaCB (PCB 149),

2,2’,4,4’,5,5’-HexaCB (PCB 153), 2,2’,3,3’,4,4’,5-HexaCB (PCB 170), 2,2’,3,4,4’,5,5’-HeptaCB (PCB 180),

2,2’,3,3’,4,4,5,5’-OctaCB (PCB 194), ve geri kazanım (recovery) ve surrogate stadandartları için hazırlanmış

kalibrasyon çözelti karışımları ile yapılmıştır.

15 PCB izomerleri için toplam ortalama konsantrasyonlar 21,27 ng/g ile 52,19 ng/g arasında değişmektedir. PCB

28'in diğer PCB kirleticilerine göre 10 kat daha fazla çıktığı gözlemlenmiştir.

Otoparklardan elde edilen PCB sonuçları literatürden elde edilen yol tozu sonuçlarına göre yüksek

seviyelerdedir. Yollar bütün yönleri açık ve hava hareketlerinden etkilenen noktalar olduğundan kapalı bir ortama göre birikim daha az olmaktadır. Ayrıca Türkiye'de özellikle kamyonlarda kullanılan atık yağlardan elde

edilen mazotların yüksek PCB içerdiği daha önce yapılan çalışmalarda ortaya konmuştur. Bu çalışmada elde

edilen PCB konsantrasyonları da bu kaynakla ilişkilendirilebilir. Tüm bu veriler dikkate alındığında otopark

PCB değerlerinin yüksek olması beklenen bir durumdur.

ANAHTAR KELİMELER: OTOPARK, İÇORTAM,PCB

Page 380: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

380

BİRA ATIĞINDAN LAKTOBASİLLUS PENTOSUS İLE LAKTİK ASİT ÜRETİMİ

Poster Bildiri / Gida

Aşkın Ece KESER1, Hatice KALKAN YILDIRIM1, Sakine AYHAN1,

1Ege Üniversitesi,

Laktik asit,farklı maddelerden glikozun hidrolizasyonu ile kimyasal yolla üretilebilmektedir. Genellikle bu

reaksiyonlar yüksek sıcaklık gibi ekstrem koşullar gerektirir ve çevresel problemlere neden olmaktadır. Bu

nedenle, biyodönüşüm ile daha düşük maliyet ve çevre dostu yöntemler ile üretimi teşvik edilmesi çok

önemlidir. Bu çalışmada, Laktobasillus pentosus ile bira mayşe atığından laktik asit üretimi değerlendirilmiştir.

Başlangıçta, kompleks bileşiklerin hidrolizi için, bira mayşe atığı %1,25 sülfirik asit (1:8 g/g) katı/sıvı oranı ile

seyreltildi. Biyodönüşüm Laktobasillus pentosus O157, Laktobasillus pentosus O18, Laktobasillus pentosus O19

gibi farklı suşlarla gerçekleştirilmiştir. En iyi fermantasyon koşulları olarak, pH 6.0; 96 saat/31 C ve %20 ksiloz

konsantrasyonuna olarak belirlenmiştir.

En yüksek laktik asit konsantrasyonu (22.4 g/L) Laktobasillus pentosus O18 ile fermantasyonun ikinci gününde

en yüksek verim %13,80 olarak üretildiği belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BİRA ATIĞI, BİYODÖNÜŞÜM, LAKTİK ASİT, LAKTOBASİLLUS

PENTOSUS

Page 381: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

381

BİTKİSEL KÖKENLİ YEM KATKI MADDELERİNİN BAZI AKVARYUM BALIKLARININ

RENKLENMESİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Onur KARADAL1, Derya GÜROY2,

1İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Yetiştiricilik Bölümü, 35620, Çiğli, İzmir,

Türkiye, 2Yalova Üniversitesi, Armutlu Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, 77500, Armutlu, Yalova, Türkiye,

Bu çalışmada, yemlerde kullanılan bitkisel kökenli doğal renklendiricilerin akvaryum balıklarının renklenmesi

üzerine olan etkileri sunulmuştur.

Akvaryum konusu genel anlamda bir hobi şeklinde ifade edilmesine rağmen dünyanın birçok ülkesinde önemli

bir sektör haline gelmiştir. Böylece, dünyanın hemen hemen tüm ülkelerini kapsayan büyük bir ithalat ve ihracat

mekanizması gelişmiştir. Renklenme, akvaryum balıklarındaki önemli fiziksel ve pazarlama parametrelerden

biridir. Balıklarda pigmentasyon, vücutlarına aldıkları besinler vasıtasıyla gerçekleşmekte olup, ürünün pazar

değerini arttıran unsurların başında gelmektedir. Yemsel yağ düzeyi, vitaminler, katkı maddeleri, akvaryum/tank renkleri, genetik faktörler, balık boyutu ve tür farklılıkları, balıklarda renklenmeyi etkileyen faktörler olarak

sıralanabilir. Yetiştiriciliği yapılan balık türlerinin renklenmesi, genelde yemlere ilave edilen sentetik ve doğal

renklendiriciler ile sağlanmaktadır. Balık yemlerinde renklendirme amacıyla sentetik olan astaksantin ve

kantaksantin gibi ürünlerin yanı sıra doğal bazı bitki türleri de yemlere katılarak kullanılmaktadır.

Doğada bulunan birçok tıbbi ve aromatik bitkinin, balık türlerinin sağlık parametreleri, üreme verimliliği,

büyüme performansı, deri rengi, vb. gibi fiziksel ve kimyasal koşulları üzerinde olumlu etkileri vardır. Doğal

olarak karotenoid kaynağı olan bitki türleri akvaryum balıklarının rengini iyileştirmektedir. Daha önce yapılan

çalışmalarda, Solanaceae, Asteraceae, Salviniaceae, Rosaceae, Bixaceae, Fabaceae ve Malvaceae gibi farklı

aromatik bitki ailelerinin bazı üyeleri egzotik balıkların renklenme özelliklerini geliştirmek için kullanılmıştır.

Kırmızı biberin (Capsicum annuum) sarı prenses (Labidochromis caeruleus), kadife çiçeğinin (Tagetes erecta)

kırmızı kılıçkuyruk (Xiphophorus helleri), azolanın (Azolla sp.) kırmızı plati (Xiphophorus maculatus), gül

yapraklarının (Rosa sp.) cüce gurami (Colisa lalia), anatto (Bixa orellana), şark yoncası (Medicago sativa) ve

kerkede bitkisinin (Hibiscus sabdariffa) japon balıkları (Carassius auratus) üzerine etkilerini araştıran bazı

uygulamalı çalışmalar yürütülmüştür.

Sonuç olarak, bitkisel kökenli pigment kaynaklarının akvaryum balıklarında renklenme üzerinde olumlu etkileri

olduğu söylenebilir.

ANAHTAR KELİMELER: PİGMENTASYON, KAROTENOİD, KATKI MADDESİ, AKVARYUM

Page 382: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

382

BİYOFİLM YAPıSı İLE MÜCADELEDE EDNA’NıN KULLANıMı

Poster Bildiri / Saglik

Burak GÜNEŞ1, Nefise AKÇELİK1, Mustafa AKÇELİK2,

1Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü, 2Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü,

Mikroorganizmalar kendi ürettikleri hücre dışı polimerik bileşenlerle (EPS) kendilerine bir ortam oluştururlar ve

bu ortama gömülü halde yaşayabilirler. Bu şekilde bakterilerin abiyotik veya biyotik yüzeylere, kendi

oluşturdukları polimerik bileşenlerle tutunması sonucu oluşturdukları mikrobiyal topluluklara “biyofilm” denir.

Hücre dışı polimerik bileşenler sadece mikroorganizmaların biyotik ve abiyotik yüzeylere tutunarak biyofilm

yapılarını olgunlaştırmasında değil, aynı zamanda mikroorganizma topluluğunun besin iletiminde, atık

boşaltımında ve biyofilm yapılarının ve dolayısı ile mikroorganizmaların çevreden gelen mekanik ve kimyasal

streslere karşı korunmasında da etkin rol oynarlar. Çevresel stres faktörleri; mekanik ve kimyasal stresler,

radyasyon, antibiyotikler, metalik katyonlar, dezenfektanlar ve konak immün sistemi elemanları olabilmektedir. Böylesine organize, dayanıklı ve güçlü bir yapı olan biyofilmler; başta insan, hayvan ve çevre sağlığı olmak

üzere çok faklı tıbbi ve endüstriyel alanlarda çok ciddi sorunlara yol açmaktadır. Bu nedenle biyofilm oluşturma

yeteneğindeki mikroorganizmalarla mücadelede sürekli yeni yollar aranmakta ve bu mücadelede kullanılacak

ajanların çevre ve insan sağlığına olan zararının en düşük düzeye indirilmesine çalışılmaktadır. Yapılan

incelemeler sonucunda, hücre dışı DNA'nın (eDNA), biyofilm matrisinde bol miktarda bulunduğu

gözlemlenmiştir ve genetik bilgi taşımasının dışında önemli bir fonksiyonu olmayan bir hücre lizizi ürünü

olduğu varsayılmıştır. İlerleyen zamanlarda yapılan çalışmalar eDNA'nın birçok fonksiyona sahip olabileceğini

göstermiştir. eDNA’nın biyofilm yapısının kararlığında önemli bir rolünün olduğunun belirlenmesinin ardından

insan sağlığını tehdit eden biyofilm yapısı ile mücadelede hedef haline gelmiştir. Bu çalışmada eDNA hakkında

genel bilgiler ve biyofilm yapısı ile mücadelede nasıl hedef alındığı hakkında genel bilgiler yer almaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: BİYOFİLM, EDNA, DİRENÇ

Page 383: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

383

BORİK ASİT UYGULANMIŞ YEŞİL ÇAYLA MUAMELE EDİLEN MCF-7

HÜCRELERİNDE HSP 70 VE HSP 90’IN ANLATIMLARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

Poster Bildiri / Saglik

Işıl SEZEKLER1, Melike ERSÖZ2, Ayşe KARATUĞ KAÇAR3, Zeynep Mine COŞKUN2,

1Marmara Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İstanbul, 2İstanbul Bilim Üniversitesi, Fen

Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji Ve Genetik Bölümü, İstanbul, 3İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İstanbul,

Kadınlarda görülen en yaygın kanser tiplerinden biri meme kanseridir. Yeşil çay (YÇ) medikal bir bitki olarak

yaygın bir kullanıma sahiptir. YÇ ve bileşenlerinin önemli anti-kanser özellikleri vardır. Borik asit bitki büyüme

ve gelişiminde temel element olan borun bir formudur. Borik asidin anti-proliferatif etki göstererek bazı kanser türlerinin riskini azaltıldığı bildirilmiştir. Çalışmanın amacı farklı konsantrasyonlarda borik asit uygulanan

YÇ’nin MCF-7 hücrelerinde ısı şoku proteini (Hsp) 70 ve Hsp 90 üzerine etkilerini incelemektir.

YÇ’nin yetiştirildiği toprağa 0 mg/m2, 100 mg/m2, 300 mg/m2 ve 500 mg/m2 borik asit sodyum tetraborat

tamponu içerisinde uygulandı. YÇ yaprakları toplandı, kurutuldu ve 40 dakika boyunca 80° C'de suda demlendi. Sitotoksisite MTT yöntemi ile analiz edildi. Hazırlanan YÇ ekstraktları (250 μg/ml) MCF-7 hücrelerine

uygulandı. Hsp 70 ve Hsp 90'ın mRNA ekspresyonları qRT-PZR ile Hsp 70 ve Hsp 90 protein seviyeleri

Western Blotting yöntemi ile saptandı.

100 ve 500 mg/m2 borik asit uygulanan YÇ ekstraktları MCF-7 hücrelerinde Hsp 90 mRNA ekspresyonunu, borik asit içermeyen YÇ ekstraktına göre arttırdı (sırasıyla p <0.05 ve p <0.01). Fakat borik asit uygulanmış YÇ

ekstraklarının ve borik asit içermeyen YÇ ekstraktının MCF-7 hücrelerindeki her iki protein seviyeleri arasında

herhangi bir değişiklik yoktu.

Bulgularımıza göre, MCF-7 hücrelerinde Hsp 70 ve Hsp 90'ın protein ekspresyonları, borik asit uygulanmış ve

uygulanmamış YÇ ekstraktları ile muamele sonucunda değişim göstermedi.

ANAHTAR KELİMELER: MCF-7 HÜCRE SOYU, ISI ŞOK PROTEİNLERİ, YEŞİL ÇAY, BORİK ASİT,

SİTOTOKSİSİTE

Page 384: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

384

BORİK ASİTİN VİBİRNUM TİNUS L. (CAPRİFOLİACEAE)' NİN IN VITRO POLEN TÜP

UZAMASI ÜZERİNE ETKİSİ

Poster Bildiri / Tarim

GAMZE KURTULUŞ1, ASLIHAN ÇETİNBAŞ GENÇ1, FATMA YANIK1, FİLİZ VARDAR1,

1MARMARA ÜNİVERSİTESİ,

Borik asit polen çimlenmesi ve polen tüpü uzamasında önemli rol oynamasına rağmen yüksek

konsantrasyonlarda tüp uzamasını inhibe edebilmektedir. Bu çalışmanın amacı Vibirnum tinus' ta polen tüpü

uzamasında farklı borik asit konsantrasyonlarının etkilerini incelemektir.

Polenler farklı konsantrasyonlarda borik asit (% 0.0, % 0.05 , % 0.1, % 0.2, % 0.3) ve % 20' lik sukroz içeren

Brewbaker çimlenme ortamında oda sıcaklığında çimlendirilmiştir. Polen tüp uzunlukları 1., 2. ve 3. saatte

ölçülmüştür. Düşük borik asit konsantrasyonu polen tüp uzamasını teşvik etmiştir. En uzun polen tüpleri % 0.1'

lik grupta gözlenmiştir. Ancak yüksek konsantrasyon polen tüp uzamasını inhibe etmiştir. 1. saatten sonra tüp

anormallikleri görülmüş ve anormalliklerin sayısı 2. ve 3. saatin sonunda artış göstermiştir. En az tüp anormalliği

tüm uygulama saatlerinde % 0.1' lik grupta gözlenmiştir. Ayrıca % 0.2 ve 0.3'lük gruplarda özellikle 3. saatin

sonunda çok sayıda kalloz tıpa gözlenmiştir.

Yüksek borik asit konsantrasyonu Vibirnum tinus' da polen tüp uzamasını inhibe etmiş ve polen tüplerinde

anormalliklere neden olmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: BORİK ASİT, POLEN, POLEN TÜPÜ, VİBİRNUM TİNUS

Page 385: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

385

CALRETİCULİN GENİ KULLANARAK MELOİDOGYNE TÜRLERİNDE MOLEKÜLER

FİLOGENETİĞİ

Poster Bildiri / Tarim

Refik BOZBUGA1, Pakize GÖK GÜLER1, Halil TOKTAY2, Mustafa IMREN3,

1Biological Control Research Institute, Adana, Turkey, 2Ömer Halisdemir University, Faculty Of Agriculture

And Technologies, Department Of Plant Production And Technologies, Nigde, Turkey, 33Abant Izzet Baysal University, Faculty Of Agriculture And Natural Sciences, Plant Protection Department, Nigde, Turkey,

Bitki paraziti nematodlar içerisinde yer alan, Meloidogyne cinsi içerisinde bulunan kök ur nematodları en önemli

bitki paraziti türleri olup birçok bitki grubunda zarar oluşturmaktadırlar. Calreticulin çok fonksiyonlu bir protein

olup birçok hayvan paraziti ve bitki paraziti nematotlarının da içinde olduğu parazitizimde, bağışıklıkta, üreme ve patojenisitede önemli roller oynamaktadır. Dünyada yüzden fazla Meloidogyne türü belirlenmiş

durumdayken, Türkiye’de çok az Meloidogyne türü belirlenmiştir. Bu türlerin genetik benzerliklerinin analizi

önem taşımakta olup bu türler arasındaki benzerlik analizlerinde Calreticulin geni de kullanılabilmektedir. Ancak

bu benzerlik tam olarak anlaşılamamıştır. Bu amaçla, Meloidogyne türleri arasındaki akrabalık analizi için

calreticulin geni kullanılmıştır.

Gen sekansları NCBI’de var olan datalardan alınmıştır. Dendogramlar bu dataların Mega 7 programında

Maksimum Likelihood yönteminin kullanılmasıyla oluşturulmuştur.

Çalışma sonucunda, Meloidogyne hispanica, M. arenaria and M. javanica türlerinin ileri ve birbirleri ile benzer yapıya sahip oldukları belirlenmiştir. M. graminicola, M. hapla ve M. entrolobii’nin ise ilkel türler oldukları

belirlenmiştir.

Çalışma sonucundaki veriler ilerideki yapılacak genetik akrabalık çalışmalarına katkıda bulunabilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: MELOİDOGYNE, CALRETİCULİN GENE, MOLECULAR PHYLOGENY

Page 386: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

386

COLİFORM GRUBU, HETEROFERMENTATİF BACTERİLRİN NEDEN OLDUĞU ERKEN

ŞİŞME PROBLEMLERİNİN TANIMLANMASI VE ÇÖZÜMÜ İÇİN ÖNERİLER

Poster Bildiri / Gida

Ufuk EREN VAPUR1,

1Nİişantaşı Üniversitesi, Gastronomi Ve Mutfak Sanatları Bölümü, İstanbul, Türkiye,

Erken şişme , peynirin işlenmesi ve olgunlaşma sırasında ortaya çıkabilecek ciddi mikroorganizmaların sebep

olduğu bir kusurdur ve süt endüstrisi üzerinde de ekonomik bir etkiye sahip olmaya devam etmektedir. Süt ve

üretim sürecinde peynire bulaşan koliform bakteriler, özellikle Enterobacter türleri, sütte ve taze peynirde

asitliğin çok yavaş geliştiği hallerde gaz üretirler. Oluşan bu gazlar peynirin iç bölümlerinde birikir. Belirli

derecede esnek olan teleme gazın oluşturduğu basınca direnç gösterir ancak basınç arttıkça direnç azalır ve gaz kitleyi delerek uzaklaşır ve peynirde gözlerin oluşmasına sebep olur. Gaz peynirlerde deliklere, çatlaklara,

yarıklara veya çatlaklara neden olur. Bu açıklıkların büyüklüğü ve doğası üzerine üretilen gazın hacmi ve türü

(CO2 veya H2; H2 özellikle peynirde düşük çözünürlük özelliği), peynir dokusu gibi özelliklerin ve sıcaklığa

bağlı gazın peynir içindeki çözünürlüğünün ve oluşan basınçın pıhtı üzerindeki etkisinden etkilenir. Koliformlar,

mayalar veya laktik asit bakterileri nedeniyle oluşan erken gaz oluşum kusurunu (24-48 saat) önlemek için

alınması gerekli önlemler ise sağım ve peynir üretimi sırasında uygun hijyen uygulamalarına başvurmak, sütün

pastörizasyonunu, post pastörizasyon uygulamaları ile kontaminasyonunu önlenmesi, aktif starter kültürlerin

kullanımını ve koruyucunun kullanımını içerir. Bu nedenle son yıllarda sunulan peynirde özellikle beyaz peynir,

yarı sert peyniri ve sert peynirlerde, bu sorunun nedenlerine ve bunu önlemek için alınacak önlemlere bakmakta

yarar vardır. Bu makalede böyle bir sorun ele alınmak istenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ERKEN ŞİŞME, SERT -YARI SERT PEYNİR, BEYAZ PEYNİR

Page 387: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

387

COMPARATIVE MICROMORPHOLOGICAL INVESTIGATION OF SPECIES OF GENUS

POLYGALA L., GROWING ON THE TERRITORY OF THE NORTHERN CAUCASUS (P.

ALPİCOLA RUPR. AND P. CAUCASİCA L.)

Poster Bildiri / Tarim

İRİNA TELİTSYNA1, Valeria SHVANOVA2, Mihail GALKİN1, Fatima SEREBRYANAYA1, Elena

BEZRODNOVA1, Ludmila ELİSEEVA1, Yulia SOROMİTKO1,

1PYATİGORSK MEDİCAL PHARMACEUTİCAL İNSTİTUTE, PYATİGORSK, RUSSİA, 2Botanical institute

of V. L. Komarov, St. Petersburg, Russia,

On the territory of Caucasus about 27-30 species of genus of Polygala L. are distributed, for the Northern

Caucasus we can find about 9 species. The aim of our research is studying of anatomical structure of two most

common species of genus in the North Caucasus: P.alpicola and P. caucasica.

The material for this investigation was brought by F. K. Serebryanaya during expedition across Bezengi rift. Using the method of serial cross-sections of a stem and of research of epidermis of a leaf, we find out the

following anatomical features of the stem and leaf structure of spices researched. Storage parenchymatic cells of

the stem of P. caucasica consists of alive thin-sided rectangular extended cells; the layer is much more thinner,

than P. alpicola. Pericycle is represented by fibers as whole ring, organized cells are polymorphic, thick-sided,

there is a tendention of increasing of thickness of the side from below to upper level P. caucasica's pericycle is

located as a whole ring, which is cut by cells of reserving parenchyma, tissue is tight, organized cells are thick-

sided, which are set in 2 layers principally. Phloem parenchym of P. alpicola is represented by thin-sided

parenchymatic cells, which are friable, at the same time as P. caucasica's cells of phloem parenchym are much

more large, rectangular and tight situated. P. alpicola's pith consists of large organized thin-sided oval and round

cells. There is a cavity in the centre, filled with air, the size of this cavity is getting smaller from below to upper

level. There is no cavity in the inflorescence zone. The investigation of leaf epidermis in P. caucasica has curved anticlinal cell walls of epidermal cells, almost rectangular type, in comparison with round cells of P. alpicola

with evident curved sides.

To the conclusion, this anatomical features of structure of vegetative organs of P. alpicola and P. caucasica, as

well as a situation of storage parenchyms, structure of pericycle and phloem parenchym, pith structure,

epidermal cells, all this above represents a great interest in systematics of Polygala species.

ANAHTAR KELİMELER: POLYGALA, PERİCYCLE, PARENCHYM, EPİDERMAL, PHLOEM

Page 388: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

388

ÇİLEKTE SİYAH KÖK ÇÜRÜKLÜĞÜ ETMENİ RHİZOCTONİA SOLANİ' YE KARŞI

BAZI FUNGİSİTLERİN ETKİLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Selda KOZAK ÖZDEMİR1, Aysel Zübeyde ERDEVİL2, İrem KARATOP2, Sıddıka UYSAL2,

1Çukurova Üniversitesi,

Rhizoctonia solani Kühn., çilekte siyah kök çürüklüğüne neden toprak kökenli bir patojendir. Bu patojenin,

dünya çapında geniş alanlarda yapılan çilek üretimini tehdit ettiği ve ekonomik kayıplara neden olduğu

bildirilmiştir. (Matsumoto ve Yoshi, 2006; Manici ve Bonora, 2007; Fang et al, 2011). Patojenin geniş bir

konukçu dizisine sahip olması ve toprak kaynaklı olması ise mücadelesinde zorluk yaratmaktadır. Bu çalışmada

farklı kimyasalların Rhizoctonia solani’nin miseliyal gelişimi üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Bu amaçla, in vitro koşullarda Fludioxonil+Metalaxyl-M, Thiram, Propineb, Tolclophos- methyl, Fludioxonil etkili

maddelerini içeren fungisitlerin 0,1,5,10,25,50 ve 100 ppm konsantrasyonları kullanılmıştır.

Tolclophos-methyl, 1 ppm dozda %91,2 etkinlik gösterirken; 5 ppm dozdan itibaren patojenin miseliyal

gelişimini tamamen durdurmuştur. Rhizoctonia solani üzerindeki etkinliklerine bakıldığında, bu kimyasalı, Fludioxonil takip etmiştir; 1 ppm dozda % 60,9 olarak ölçülen engelleyici etkisi, takip eden dozlarda % 100’e

ulaşmıştır. Çalışmada kullanılan bir diğer kimyasal olan Fludioxonil+Metalaxyl-M ise, 1 ppm’den itibaren

patojen üzerinde etkili olmaya başlamış (%49,2) ve 25 ppm dozundan sonra patojenin miseliyal gelişimini

tamamen durdurmuştur. Thiram uygulamasında ise engelleyici etki, artan dozlarla birlikte kademeli olarak

artmış ve 100 ppm dozda %100 etki seviyesine ulaşmıştır. Propineb etkili maddesi, patojen üzerinde % 24,1 ile

89,8 oranları arasında etkide bulunmuş; fakat diğer etkili maddelerden farklı olarak hiçbir dozunda Rhizoctonia

solani’nin gelişimini tamamen engelleyememiştir.

Bu çalışmada diğer etkili maddeler içerisinde Tolclophos-methyl en düşük konsantrasyonda bile en yüksek etkiyi

göstermesi nedeniyle en başarılı etkili madde olarak bulunmuştur. Propineb ise en yüksek konsantrasyon olan

100 ppm’de dahi miseliyal gelişimi engelleyememiş ve en düşük etkinlik gösteren etkili madde olmuştur. Sonuç

olarak, çeşitli mücadele yöntemleriyle birlikte Tolclophos-methyl içeren kimyasalların kullanımının çilekte siyah

kök çürüklüğü etmeni olan Rhizoctonia solani’ye karşı mücadelede etkin bir başarı sağlayacağı görülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: RHİZOCTONİA SOLANİ, TOLCLOPHOS- METHYL, FLUDİOXONİL

Page 389: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

389

ÇİMLENME EVRESİNDE KURAĞA TOLERANT YONCA (MEDİCAGO SATİVA L.)

GENOTİPLERİNİN TESPİTİNDE IN-VİTRO ŞARTLARIN BELİRLENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

SELÇUK ÇETİN1, ÇAĞLAR KAYA1, UĞUR SARI1, İSKENDER TİRYAKİ1,

1ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ,

Kuraklık dünya genelinde tarımsal üretimi tehdit eden en önemli abiyotik stres faktörlerinin başında gelmektedir.

Uzun ömürlü çok yıllık bir baklagil bitkisi olan yonca (Medicago sativa) ılıman iklim kuşağının en önemli yem

bitkilerinden biridir. Gelişimini tamamlamış bitki, derin kök sistemi sayesinde genel olarak kurağa tolerantlık

göstermektedir. Ancak, yonca özellikle çimlenme ve erken fide evreleri ile biçim sonrası oluşabilecek kuraklık

stresinden büyük oranda etkilenmektir. Farklı bitki türlerinde yapılan çalışmalar, kontrollü şartlarda polyethylene glycol (PEG) kimyasalının bitkilerde kuraklık stresinin oluşturulmasında başarılı bir şekilde kullanılabileceğini

göstermiştir. Bu çalışmanın amacı in vitro şartlarda sukrozlu ya da sukrozsuz yarı kuvvetli MS besi ortamına

ilave edilen farklı PEG konsantrasyonlarının yonca tohumlarında meydana getireceği kuraklık stresinin

etkiniliğini belirlemektir.

Bu amaçla yüzey sterilizasyonu yapılan Bilensoy-80 çeşidi tohumları farklı konsantrasyonlarda (%0, %10, %20,

%30, %35 ve %40) PEG içeren, 5 g/L sukroz bulunan ya da bulunmayan yarı kuvvetli MS ortamına tohum ekim

kanallarına ekilmiştir. Çalışmada 96x21 mm ölçülerinde steril tek kullanımlık plastik petriler kullanılmış olup

ekim sonrası etrafı 3M mikropor bant ile sarılmıştır. Olası dormansinin kırılması ve homojen çimlenmenin

sağlanabilmesi amacıyla petriler 48 saat karanlıkta 4°C’de ve 48 saat karanlıkta 25±0.5°C’de dikey konumda

bekletilmiştir. Petriler devamında dik konumda 25±0.5°C’de 18 saat ışık (350 µmol m-2 s-1 )/karanlık

döngüsüne sahip olan bitki büyütme odasında 5 gün süreyle çimlenmeye bırakılmıştır. Tohumların çimlenme

homojenite ve kök büyüme durumları tespit edilmiştir.

Besi ortamına ilave edilen sükrozun homojen çimlenmenin sağlanabilmesi için mutlak gerekli olduğu tespit

edilmiştir.

Sonuçlar kuraklık stresinin etkin bir şekilde oluşturulabilmesi ve kurağa tolerant yonca genotiplerinin tespiti için

%35’lik PEG konsantrasyonun sükroz varlığında başarılı bir şekilde kullanılabileceğini göstermiştir. Bu çalışma

TÜBİTAK 116O417 no’lu proje ile desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: YAYGIN YONCA, TOHUM, PEG, KURAKLIK, TOLERANT.

Page 390: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

390

ÇÖLYAK HASTALIĞI İLE MÜCADELEDE GLUTEN INTOLERANSINA ALTERNATİF

YAKLAŞIMLAR

Poster Bildiri / Saglik

Esra Selin DAVARCIOĞLU1,

1Bolu Belediyesi/Veteriner İşleri ,

Glutensiz diyet, ince bağırsaktaki villus atrofisini ve neden olduğu semptomları önlemektedir. Ayrıca, glutensiz

diyet kötü huylu tümörler gibi ileri komplikasyonlarında önlenmesine yardımcı olur. Faydalarının yanı sıra, uzun

süreli glutensiz diyet önemli problemler ile ilişkilendirilebilir. Diyet tedavisi pahalı olduğu gibi uygulanabilirliği

zor olup sosyal hayatın kısıtlanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, gluten intoleransında mücadelede alternatif

tedavilerin araştırılması amaçlanmıştır

Çölyak hastalığı ince bağırsak sindirimini etkileyen kalıtsal otoimmun bir hastalıktır. Çölyak hastaları buğday,

çavdar ve arpada bulunan bir protein olan gluteni tükettiklerinde, immun sistemin cevabı olarak ince bağırsaklar

etkilenmekte ve vücut tarafından önemli besinlerin emilimi inhibe olmaktadır. Çölyak hastalığının tanısı

konulmadığında veya tedavi edilmediğinde, diğer otoimmun hastalıkların gelişiminin yanında osteoporez, infertilite , nörolojik durumlar ve nadiren de olsa kanser tetiklenebilir. Çölyak hastalığının ve buğday

duyarlılığının tedavisinin tek çözüm yolu ömür boyu glutensiz diyettir. En son tedavi uygulamalarında yiyecek

ve içeceklerde sadece 20 ppm’den az gluten içeriğine izin verilmektedir. Glutensiz diyet, ince bağırsaktaki villus

atrofisini ve neden olduğu semptomları önlemektedir. Ayrıca, glutensiz diyet kötü huylu tümörler gibi ileri

komplikasyonlarında önlenmesine yardımcı olur. Faydalarının yanı sıra, uzun süreli glutensiz diyet önemli

problemler ile ilişkilendirilebilir. Diyet tedavisi pahalı olduğu gibi uygulanabilirliği zor olup sosyal hayatın

kısıtlanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, gluten intoleransında mücadelede enzim ilave tedavisi, probiyotik

bakteriler ile detoksifikasyon, polimerik bağlayıcılar, modifiye buğday türleri, geçirgenlik inhibitörleri, lenfosit

blokajı ve biyolojik ürünler, adaptif immun cevabın baskılanması gibi alternatif yaklaşımlar gündeme gelmiştir.

Çölyak hastalığının patogenezinin iyi anlaşılması araştırmacılara hastalığının tedavisinde alternatif stratejiler

sunma imkanı sağlamıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ÇÖLYAK HASTALIĞI, GLUTEN, GLİADİN,GLUTENSİZ DİYET ,TEDAVİ

Page 391: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

391

ÇÖREKOTU (NİGELLA SATİVA L.) GENOTİPLERİNDE ZİGOTİK TOHUM

TASLAKLARININ KÜLTÜRÜ İLE ISLAH HATLARININ OLUŞTURULMASI

Poster Bildiri / Tarim

Hüseyin UYSAL1, Emre SEVİNDİK1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışma gerek tıbbi gerekse gıda sanayii açısından önemli bir bitki olan Çörekotu genotiplerinde melez

embriyoları içeren zigotik tohum taslaklarının kültürü ile ıslah hatlarının oluşturulması amacıyla yapılmıştır. Bu

amaçla bitki materyali olarak Samsun, Denizli, Isparta ve Mersin illerindeki üreticilerden temin edilen çörekotu

genotipleri ve Çameli çörekotu çeşidi kullanılmıştır.

Bitkiler sera koşullarında yetiştirilmiş olup çiçeklenme döneminde yarı diallel melezleme yöntemine göre

melezlemeler yapılmış ve melez kapsülün gelişme durumuna bağlı olarak melezlemeden sonraki 10-12. günde

kapsüller hasat edilerek laboratuvara getirilmiş ve burada sterilizasyona tabi tutulmuştur. Sterilizasyon amacıyla

kapsüller önce %70’lik etil alkol ile 30 sn muamele edilmiş ve sonrasında %10’luk çamaşır suyu (ACE marka)

ile 10 dakika muamele edilerek arkasından steril su ile 3-5 kez yıkanmıştır. Sonrasında tohum taslakları steril kabin içerisinde izole edilerek kültüre alınmıştır. Kültüre alma işlemi her bir kapsül için ayrı ayrı petri/petriler

kullanılması şeklinde yapılmıştır. Her bir petriye 20±5 tohum taslağı olacak şekilde ekim yapılmıştır. Tohum

taslaklarının kültürü amacıyla LS2.5 ve M5519 (+Sigma Aldrich) (10 gr sucrose) besi ortamları kullanılmıştır.

Embriyolardan gelişen bitkiciklerin/kallusların rejenerasyonu amacıyla MSD4 besi ortamından yararlanılmıştır.

Araştırma Sonunda toplam 140 adet çiçek tomurcuğunda melezleme yapılmış olup bunlardan 123 tanesi başarıya

ulaşmış ve melezlemedeki başarı oranı %87.86 olarak gerçekleşmiştir. Elde edilen melez kapsüllerden 2904 adet

LS2,5 besi ortamında ve 3526 adet M5519 besi ortamında olmak üzere toplam 6430 adet tohum taslağı kültüre

alınmıştır. LS2,5 besi ortamında kültüre alınan tohum taslaklarından 148 adet kallus elde edilmiş ve kallus

oluşturma oranı %5.10 olarak gerçekleşmiştir. Ancak elde edilen bu kalluslardan bitki rejenerasyonu

sağlanamamıştır. M5519 besi ortamında kültüre alınan tohum taslaklarından ise toplam 60 adet bitki elde edilmiş

ve bitki oluşturma oranı %1.70 olarak gerçekleşmiştir. Elde edilen bu bitkilerden 54 adedi gelişerek saksıya

aktarılmış ve 41 adet bitki olgunlaşarak hasat edilmiş ve bir gen havuzu oluşturulmuştur.

Sonuç olarak Çörekotunda etkin bir ıslah programı için embriyo kültürü veya tohum taslağı kültürünün

kullanılabileceği ancak bitkinin doku kültürüne uyumunun zayıf olduğu söylenebilir. Özellikle kallustan bitki

rejenerasyonu konusunda ciddi problemler bulunmaktadır. Çörekotunda embriyo veya tohum taslağı kültürü için

farklı besi ortamları denenerek başarı oranı arttırılabilir. Bu çalışma ADÜ, BAP birimi tarafından

desteklenmiştir. Proje No: ZRF-15043.

ANAHTAR KELİMELER: ÇÖREKOTU, NİGELLA SATİVA, EMBRİYO KÜLTÜRÜ

Page 392: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

392

DİFFERENCES İN RELEASE OF HEAVY METALS FROM WASTE İN VARİOUS

LEACHİNG CONDİTİONS

Poster Bildiri / Saglik

Anna KRÓL1, Kamila MİZERNA1,

1OPOLE UNİVERSİTY OF TECHNOLOGY,

THE AİM OF THİS PAPER İS DİSCUSSİON OF PROBLEMS OF HEAVY METALS RELEASE FROM

İNDUSTRİAL WASTE İNTO THE ENVİRONMENT AND PRESENTATİON OF THE İMPACT OF

DİFFERENT FACTORS ON HEAVY METALS LEACHİNG ON THE EXAMPLE OF METALLURGİCAL

SLAG.

The tested waste contained mainly: copper (101023 mg/kg), lead (87410 mg/kg) and zinc (61076 mg/kg). The

lowest concentrations of Ni, Zn, Pb and Cu were obtained in the tank test. It can be observed that the conditions

of leaching process in the tank did not cause release of heavy metals at high levels, despite the long duration of

the study (64 days). Nickel was analysed under detection limit in the tank test. The concentration of chromium

was the lowest in the batch test. All elements were leached in the highest level in the maximum availability leaching test. A very large difference in leaching is in case of copper. 1666 times higher concentration of this

element was obtained in maximum availability leaching test than in batch test and 10447 times higher than in the

tank test. The high concentration of heavy metals was obtained in test where it was applied the various

influencing factors, i.e.: fragmentation of material, mixing, lowering the pH of leachant.

The slag was characterized by a low release of contaminants from monolithic form in the tank test. As it was

presented in the study, the waste was characterized by various tendency to leaching contaminants due to changes

in leaching conditions and in the grain size and shape of waste. The highest concentrations of heavy metals were

obtained in the maximum availability leaching test which is based on extreme leaching condition. Research of

release of heavy metals from waste by several leaching methods allow us to assess the leaching behaviour in

different waste exposure conditions. It is also possible the proper determination and prediction of heavy metals

leaching taking into account the impact of many factors and processes (the pH of environment, amount of

rainwater, landfilling duration). Both the structure, type and method of potential waste management decide on

the method to assessment the process of leaching of contaminants.

ANAHTAR KELİMELER: HEAVY METALS, LEACHİNG, WASTE

Page 393: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

393

DOĞU AKDENİZ BÖLGESİNDE YER ALAN OSMANİYE İLİ BAHÇE İLÇESİNDE

YETİŞTİRİLEN İNCİR (FİCUS CARİCA L.) GENOTİPLERİNİN SELEKSİYON YOLUYLA

SEÇİMİ

Poster Bildiri / Tarim

Burcu YILDIZ1, Mürüvvet ILGIN1,

1KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmanın amacı, Doğu Akdeniz Bölgesinde yer alan Osmaniye ili Bahçe ilçesine farklı bölgelerden getirilen

genotiplerden yörenin ekolojik koşullarına uyum potansiyeli yüksek olan ümitvar genotiplerin seçilmesidir. Çalışmada belirlenen 12 genotipin ağaç ve yaprak özellikleri incelenip meyvelerinde pomolojik analizler

yapılmıştır.

Yapılan incelemelerde yapraklanma başlangıcı mart ayı başında gerçekleşmiş ve yapraklardaki lop sayısı 3-12

arasında değişmiştir. Sadece iki genotipte 1-3 arası dip sürgünü görülmüştür. Seçilen genotip ve çeşitlerin büyük bir kısmı Temmuz ayı içinde olgunlaşmaya başlamış ve olgunlaşma yoğunluğu Ağustos ayı içinde artmıştır. En

erken meyve olgunlaşması haziran başında 80-1, en geç meyve olgunlaşması ağustos sonu eylül başında 80-4

genotipinde olmuştur. Yapılan pomolojik ölçümler sonucunda seçilen genotiplerin meyve ağırlığı 21.37 g dan

111.69 g a, meyve eni 36.05 mm den 71.04 mm ye, meyve boyu 31.83 mm den 59.12 mm ye kadar değişmiştir.

Ölçümler sonucunda meyve ağırlığı ve meyve boyu bakımından en iri 80-8 genotipi olmuştur. Elde edilen veriler

ışığında 80-1,80-4 ve 80-8 genotipleri gerek iç tüketim gerekse dış pazar potansiyeli yüksek bulunmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: İNCİR SELEKSİYONU, İNCİR, MEYVE KALİTESİ, OSMANİYE

Page 394: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

394

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ KONURALP YERLEŞKESİNDE BİTKİ TÜRLERİ VE ETKİLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Mehmet KAVAK1, Esra AŞKIN1, Ayşenur AYDOĞDU1, Nida KÜLCÜOĞLU1, Ömer KUŞKAPAN1,

Furkan KOVANKAYA1, Emrecan DEMİRTAŞ1, Ayşe Yazlık 1,

1Düzce Üniversitesi,

Yüksek insan nüfusunu barındıran ve geniş yaşam alanları olarak tanımlanan üniversite kampus alanlarında

bulunan bitki türlerinin belirlenmesi, gerek ilgili alanın biyolojik çeşitliliğinin gerekse türlerin doğrudan/dolaylı

etkilerinin tespit edilmesi adına önem taşır. Bu durum dikkate alınarak yürütülen çalışma da temel amaç;

Düzce’nin 8 km kuzeyinde yer alan ve yaklaşık 275 dönüm yeşil alana sahip Düzce Üniversitesi Konuralp

merkez yerleşkesinde bulunan otsu bitki türlerinin belirlemesi ve bu türlerin başta insan sağlığı (alerji,

zehirlenme, deri yanmaları..vb) olmak üzere doğrudan / dolaylı etkilerinin değerlendirilmesidir. Düzce

Üniversitesi kampus yeşil alanının en az %1’ini temsil edecek şekilde tesadüfi olarak yapılan örneklemelerde; bitki türleri belirlenmekte, türlerin rastlanma sıklığı ve yoğunluğunun hesaplanması için veriler survey kartlarına

işlenmekte ve ayrıca teşhis çalışmaları için bitkilere ait herbaryum örnekleri alınmaktadır.

Ön değerlendirme sonuçlarına göre; çalışma alanında sekiz farklı familyadan 38 bitki türü tespit edilmiştir. En

fazla tür sayısı ise sırasıyla Poaceae ve Asteraceae familyalarında belirlenmiştir.

Çalışma sonunda, yüksek etkili türlere karşı önlem alma ve gerekli hallerde de bu bitkiler ile nasıl mücadele

edilebileceğine yönelik çevreye duyarlı yöntem/yöntemler önerilecektir. Düzce Üniversitesi Konuralp

yerleşkesinde bitki türlerinin belirlenmesi konusu ilk kez bu çalışma ile ele alındığından sonuçlar bilime katkı,

dolayısıyla bilimsel çalışmalara kaynak da sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: BİTKİ, ETKİ, DÜZCE ÜNİVERSİTESİ, KAMPÜS

Page 395: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

395

EGE BÖLGESİNDE YETİŞEN CİTRUS TÜRLERİNİN KLOROPLAST (CPDNA) TRNL-F

DİZİLERİNE DAYALI FİLOGENETİK İLİŞKİSİNİN BELİRLENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

Emre SEVİNDİK1, Kübra YALÇIN1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ, ZİRAAT FAKÜLTES, TARIMSAL BİYOTEKNOLOJİ BÖLÜMÜ,

Bu çalışmada, Ege bölgesinde yetişen Citrus türleri arasında filogenetik ilişkinin belirlenmesi, kloroplast

(cpDNA) trnL-F sekanslarına dayalı olarak gerçekleştirilmiştir.

Citrus türleri Ege bölgesinin farklı illerinden toplanmış ve laboratuvara getirilmiştir. Genomik DNA’lar taze ve

yeşil yapraklardan izole edilmiştir. Kloroplast trnL-F bölgesi için trne ve trnf primerleri kullanılmıştır. Daha

sonra elde edilen DNA dizileri, BioEdit 7.0.4.1 ve FinchTV programları kullanılarak düzeltilmiştir. Hem

filogenetik analiz hem de genetik uzaklıkların tespiti için MEGA 6.0 programı kullanılmıştır. Citrus türleri

arasındaki filogenetik ilişkileri belirlemek için maksimum likelood ağacı oluşturulmuştur. Ortalama nükleotid

bileşimi % 33.8 timin, % 20.9 sitozin ,% 27.9 adenin ve % 17.4 guanin olarak tespit edilmiştir. trnL-F dizilerine

dayalı genetik mesafe yöntemi MEGA 6.0 programı ile gerçekleştirilmiştir. En düşük mesafe 0.000 en yüksek mesafe 0.003 tespit edilmiştir. MEGA 6.0 programı kullanılarak elde edilen filogenetik ağaç iki büyük kladdan

oluşmuştur.

Sonuç olarak, trnL-F bölgesine dayalı olarak yapılan filogenetik ağaçlar, Citrus üzerine önceden yapılan

moleküler çalışmalar ile kıyaslanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: CİTRUS, CPDNA, TRNL-F, FİLOGENETİK, TÜRKİYE

Page 396: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

396

EGZERSİZ ŞİDDETİ, RABDOMİYOLİZ VE VÜCUT GELİŞTİRME

Poster Bildiri / Saglik

İbrahim Kubilay TÜRKAY1,

1MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ BEDEN EĞİTİM VE SPOR Y.OKULU,

Bu derleme egzersiz şiddetinin önemini, egzersiz şiddetine bağlı olarak ortaya çıkabilecek “ Rabdomiyoliz”

rahatsızlık durumunu ve vücut geliştirme sporunun bu durum ile bağlantısını hem egzersiz yapan bireylere hem

de özellikle bu dal ile uğraşan bireylere ışık tutmak ve bilgilendirmek amacı ile yapılmıştır.

Egzersiz bir amaca uygun olarak planlanmış, tekrarlı olarak yapılan fiziksel aktivitedir. Son zamanlarda

egzersizin organizmaya olan etkileri konusunda yapılan bilimsel çalışma sayısında belirgin bir artış göze

çarpmaktadır. Özellikle bilimsel çalışmaların başında düzenli egzersizin biyokimyasal değerlere yönelik etkisi

gelmektedir. Çalışmalarda yapılan egzersizin yöntemine, şiddetine, süresine bireyin fiziksel uygunluk düzeyine

bağlı olarak biyokimyasal değerlerde farklılıkların olduğu vurgulanmaktadır. Hafiften orta düzeye doğru olan

egzersizin bağışıklık sistemi fonksiyonları üzerine olumlu etkileri olurken şiddetli, uzun süreli egzersizler

bağışıklık sistemini baskılar. Genel olarak bağışıklık sistemine olumlu katkı sağlayan egzersizin süresinin 60

dakikadan az olması ve hafiften orta şiddete doğru (<%60 VO2 maks) yapılması önerilmektedir. Body building;

Türkçe açılımı ile “Vücut inşa etme, beden inşa etme, kütle inşa etme anlamına gelir. Body building kaslarımızı ve iskelet sistemimizin kuvvetini geliştirmek için önemli bir spor dalıdır. Ayrıca büyük sağlık örgütleri açısından

da sağlık ve fiziksel uygunluğu arttırmada, atletik kapasiteyi yükseltmede bununla birlikte ortopediye yönelik

sakatlanmaları önlemede ve iyileştirmede önem taşımaktadır. Rabdomiyoliz, kas hücrelerinin yıkımı sonucu

intraselüler materyallerin sistemik dolaşıma katılması sonucu akut böbrek yetmezliği ve hiperpotaseminin yanı

sıra, elektrolit denge bozuklukları, kompartman sendromu, dissemine intravasküler koagülasyon, periferik

nöropatiye yol açabilen ciddi bir klinik tablodur (Koçer ve ark., 2016). Rabdomiyoliz, Fleisher tarafından 1881

yılında kas egzersizleri sonrası görülen hemoglobinüri olarak tanımlandı.

Sonuç olarak sağlığımızı korumak amacı ile yapmaya çalıştığımız egzersiz ya da fiziksel aktivitenin şiddetinin

ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Egzersizin şiddeti yüksek ve ilk kez yapılıyor ise elektrolit kaybına sebep

olan ve böbrek yetmezliğine kadar götüren vakalar ile karşılaşma riskimiz yüksektir. Özelikle yapılan

araştırmalarda atlerde, bisikletçilerde ve son zamanlarda hızla yayılan vücut geliştirme spor dalıyla uğraşan

sporseverlerde bu risk daha fazla tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: EGZERSİZ ŞİDDETİ, RABDOMİYOLİZ, VÜCUT GELİŞTİRME

Page 397: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

397

EKOLOJİ TEMELLİ DOĞA EĞİTİMLERİNİN ENGELLİ GENÇLERİN SOSYAL

BECERİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Poster Bildiri / Cevre

Emre KUZUGÜDENLİ1, Ayhan AKYOL1, Canpolat KAYA1, Hüseyin GÖKTAŞ1,

1ISPARTA UYGULAMALI BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmanın amacı ekoloji temelli doğa eğitimlerinin bedensel yetersizliği olan bireylerin sosyal becerilerinin

gelişimi üzerindeki etkisini incelemektir. Bu kapsamda, Isparta’da yaşayan 15 ortopedik engelli gence mesleki

ve doğa eğitimleri verilmiştir. Mesleki eğitim kapsamında seramik ve ahşaptan oyuncak yapımı doğa eğitimi

kapsamında ise Isparta’nın doğal alanlarında gözlem araç-gereçlerinin kullanımı, kampçılık tekniği, bitkilerin

dünyası, yaban hayatı, kayaçlar ve taşlar, böceklerin dünyası, ekoloji ve gökyüzü gözlemleri faaliyetleri yapılmıştır. Etkinliğin toplam süresi 72 saat olup etkinlikler Gölcük Gölü Tabiat Parkı, Ayazmana mesireliği,

Boyalı sulak alanı, Yeşilada (Eğirdir), SDÜ Botanik parkı, herbaryum, entomoloji müzesi ve yaban hayatı

müzesinde gerçekleştirilmiştir.

Gerçekleştirilen bu araştırmada veri toplama aracı olarak 20 soruluk sosyal beceri anketi kullanılmıştır. Anket içerisinde işbirliği, atılganlık ve kendini kontrol, diğerlerine yardım etme, eşyalarını paylaşma, kurallara ve

yönergelere uyma, bilgi isteme, kendini tanıtma ve diğerlerine tepki verme, öfke kontrolü, anlaşmazlık

durumunda uzlaşma sağlama ve uygun şekilde tepki verme konularında sorular yer almaktadır. Yapılan

anketlerin değerlendirilmesi neticesinde eğitime katılan gençlerin işbirliği, öfke kontrolü, kendini tanıtma ve

diğerlerine tepki verme ve diğerlerine yardım etme konularında istatistiksel olarak anlamlı şekilde gelişim

gösterdikleri tespit edilmiştir.

Ekoloji temelli doğa eğitimlerinin engelli gençlerin sosyal gelişimleri üzerinde olumlu etki sağladığı belirlenmiş

olup bu eğitimlerin yaygınlaştırılması önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: EKOLOJİ TEMELLİ DOĞA EĞİTİMİ, SOSYAL BECERİ, ORTOPEDİK

ENGELLİ

Page 398: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

398

EMÜLSİFİYE ET ÜRÜNLERİNDE GIDA GÜVENLİĞİ

Poster Bildiri / Gida

Yüksel BAYRAM1, Enes Furkan ÇULHA2, Atahan Cercis ATLİ3,

1Pamukkale Üniversitesi- Çal Meslek Yüksekokulu, 2Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi- Veterinerlik

Fakültesi, 3İbrahim Ethem İlaç,

Gıda güvenliği, gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, mikrobiyolojik ve her türlü oluşabilecek zararların

önlenebilmesi için alınan tedbirler bütünü olarak tanımlanabilir. Güvenli gıda üretimi; hammadde temininden,

üretim, işleme, ambalajlama, depolama ve dağıtıma kadar olan gıda üretim zincirindeki tüm aşamaları

içermektedir. Emülsifiye et ürünleri hammadde kalitesi, kullanılan gıda katkı maddeleri ve işleme tekniği

bakımından tağşişe son derece yatkın bir alandır. Bu çalışmada emülsifiye et ürünlerinin üretiminde gıda

güvenliği ile ilgili uyulması gereken bazı hususlar ele alınmıştır.

Türkiye’de kırmızı et ve et ürünleri sanayiinde gıda güvenliğinin sağlanabilmesi için birincil üretim aşaması

olan; hayvanın yediği yemden, hayvan hastalıkları, hayvanlara uygulanan tedaviler ve ilaçlar, kesimhaneye kadar

olan tüm aşamaların kontrol edilmesi ve kayıt altına alınması gerekmektedir.

Gıda üretimi yapan işletmelerin gıda güvenliğine uygun üretim yapması için öncelikle hijyenik kurallara uygun

ortamlarda veteriner hekim kontrolünde kesim yapılmalıdır. Tebliğde izin verilen etlerin ve uygun görülen katkı

maddelerinin izin verilen dozlarda tekniğine uygun bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Ürün, etiket bilgileri

içeriğe uygun olarak, ambalajlama yapılıp, soğuk zincir bozulmayacak şekilde muhafaza edilip taşınmalıdır.

Satış koşulları da teknik ve hijyenik özellikleri ile üründe bozulmaya yol açmamalıdır. Ancak, yapılan bazı

denetimlerde mikrobiyolojik açıdan uygun olmayan kalitede etlerin kullanılması veya izin verilmeyen katkı maddelerinin izin verilen dozların üzerinde kullanımı, uygun olmayan koşullarda üretim gibi yönetmeliğe aykırı

durumlar tespit edilebilmektedir.

Günümüzde sağlıklı gıdalara olan talep giderek artmaktadır. Güvenli gıda üretimi insan sağlığını doğrudan

etkilemektedir. Bu yüzden tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tüketici haklarının korunması için gıda güvenliğiyle ilgili yasal düzenlemelere gidilmiştir. Standartlara uygun sağlıklı gıdaların üretimi için, üreticilerin

bilinçlendirilmesi, denetimlerin artırılması ve daha ciddi yaptırımların uygulanması gerekmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: GIDA GÜVENLİĞİ, EMÜLSİFİYE ET ÜRÜNLERİ, SAĞLIKLI GIDA,

BESLENME

Page 399: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

399

EŞKİNA BALIĞI (SCİAENA UMBRA) SOLUNGAÇ DOKUSUNDAN KATALAZ

ENZİMİNİN KISMİ SAFLAŞTIRILMASI, KARAKTERİZASYONU VE BAZI AĞIR

METALLERİN İNHİBİSYON KİNETİĞİNİN İNCELENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

Celaleddin Emre YÜKSEL1, Gürkan BİLİR1, Ömer TAŞ1, Ahmet Can OLCAY1, Deniz EKİNCİ1,

1Ondokuz Mayıs Üniversitesi,

Katalaz, oksijene maruz kalan hemen hemen bütün canlılarda bulunan, yaygın bir enzim. Hidrojen peroksiti su

ve oksijene ayırır. Katalaz enzimi H2O2'yi ayıran bir enzimdir. Bu çalışmada katalaz enzimi eşkina balığının solungaç dokusundan kısmı olarak saflaştırılmıştır, karakterizasyonu yapılmıştır ve bazı ağır metallerin etkisine

bakılmıştır.

Eşkina balığı solungaç dokusu için en yüksek aktivite 60-70% amonyum sülfat aralığında bulunmuştur.

Karakterizasyon çalışmaları ile kısmen saflaştırılmış enzim değerleri optimum iyonik güç için 200mM optimum substrat konsantrasyonu için 2.4mM ve optimum pH için 7.5 olarak belirlenmiştir. Ek olarak doğada bulunan

bazı ağır metaller (Ag, Mg, Ni, Cd, Cr, Fe, Cu, Zn) enzim aktivitesi üzerindeki inhibitör etkileri araştırılmıştır.

Test edilen tüm ağır metaller enzim aktivitesi üzerinde inhibe edici etkileri sahiptir ve ilgili ağır metaller için I50

değerleri sırası ile 0.2mM 0,2mM, 0.3mM, 0,3mM, 0,12mM, 0,04mM, 0,15mM, 0,15mM olarak belirlenmiştir.

Hidrojen peroksit, birçok normal metabolik sürecin zararlı bir yan ürünüdür; Hücrelere ve dokulara zarar

vermemek için, hızlıca diğer, daha az tehlikeli maddelere dönüştürülmelidir. Bu amaçla, katalaz hidrojen

peroksitin daha az reaktif gaz halindeki oksijen ve su moleküllerine ayrışmasını hızla katalizlemek için hücreler

tarafından sıklıkla kullanılır. Katalaz, hücrede antioksidan savunma sisteminde önemli bir enzimdir. Bu

çalışmada katalaz enziminin metal iyonları tarafından inhibe olduğu bulunmuştur. Sonuç olarak çalışmamızda

katalaz enzimi, kahverengi maegrandan amonyum sülfatla kısmen saflaştırılmış, bazı kinetik özellikler

belirlenmiş ve çeşitli ağır metallerin enzim aktivitesi üzerindeki etkileri belirlenmiştir. Katalaz enzimi

organizmanın H2O2 oranını kontrol eder, katalazı engelleyen bu metallerin kullanımı çok dikkatli ve kontrollü

olmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: KATALAZ, AĞIR METAL, EŞKİNA, İNHİBİSYON, SOLUNGAÇ,

Page 400: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

400

F7 GENERASYONUNDA PAMUK (GOSSYPİUM HİRSUTUM L.) DÖL SIRALARININ

KURAKLIK STRESİNE KARŞI TEPKİLERİNİN BELİRLENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

HÜSEYİN BAŞAL1, Hatice Kübra GÖREN 1, Talih GÜRBÜZ1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmanın amaçları: 1. F7 generasyonunda tek bitki döl sıralarının su stresine karşı tepkilerinin

karşılaştırılması, 2. Kısıtlı sulama koşullarında su stresine (kuraklığa) dayanıklı/tolerant tek bitkilerin seçilerek

bir sonraki generasyona (F8) aktarılması. 3. Kısıtlı ve tam sulama koşullarında verim ve lif kalite özellikleri

bakımından üstün hatların saptanması.

Bu çalışma, F7 generasyonunda pamuk (Gossypium hirsutum L.) döl sıralarının su stresine tepkilerini belirlemek

amacıyla 2017 yılında Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanında damlama sulama

yönteminin uygulandığı tam (% 100) ve kısıtlı sulama (% 50) koşullarında yürütülmüştür. Çalışma, pamuk döl

sıraları tekerrürsüz, kontrol çeşitler (Gloria, Karizma, Claudia, Carla ve Candia) dört tekerrürlü birer sıra ve sıra

uzunluğu 12 m olacak şekilde Augmented deneme deseninde kurulmuştur.

Tam (% 100) sulama koşullarında lif uzunluğu ve lif kopma dayanıklılığı, kısıtlı sulama (% 50) koşullarında

yürütülen çalışmada ise koza kütlü ağırlığı, çırçır randımanı, lif kopma dayanıklılığı ve lif inceliği (Mic.) dışında

kalan tüm özellikler bakımından pamuk genotipleri arasındaki farklılığın önemli olduğu tespit edilmiştir.

Elde edilen verilerin analiz ve değerlendirilmesi sonucunda; tam sulama koşullarında ST-373 x Ş-2000 (hat no:

59), ST-373 x Ş-2000 (hat no: 123), Carmen x DPL-90 (hat no: 42), BA-308 x Ş-2000 (hat no: 37) ve ST-373 x

Ş-2000 (hat no: 84) pamuk döl sıralarının verim ve lif kalite özellikleri bakımından öne çıktığı tespit edilmiştir.

Kısıtlı sulama koşullarında ise Nazilli-503 x Tamcot-22 (hat no: 71), BA-308 x Nazilli-503 (hat no: 80), ST-373

x Carmen (hat no: 87), ST-373 x Carmen (hat no: 88), Ş-2000 x Tamcot-22 (hat no: 52) ve Ş-2000 x Tamcot-22

(hat no: 51) melez döl sıralarının su stresine dayanıklı veya tolerant olduğu saptanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: PAMUK, (GOSSYPİUM HİRSUTUM L.), VERİM, MELEZ POPULASYONU,

SU STRESİNE TOLERANT

Page 401: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

401

FARKLI KÖKLENDİRME ORTAMLARININ YAYGIN YONCANIN (MEDİCAGO SATİVA

L.) KLONAL ÇOĞALTIMI ÜZERİNE ETKİLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Emine BUDAKLI ÇARPICI1, Uğur BİLGİLİ1, Şeymanur Hilal MUCUK1, Feride BULUT1,

1ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ,

Bu araştırma farklı köklendirme ortamlarının (perlit, torf ve perlit-torf karışımı) yaygın yoncanın klonal

çoğaltımı üzerine etkilerini belirlemek amacıyla 2017 yılında Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri

Bölümü cam serasında yürütülmüştür.

Araştırmada bitki materyali olarak Prosementi yonca çeşidi kullanılmıştır. Denemede bitki boyu, kök uzunluğu,

gövde çapı, gövde ve kök yaş ağırlığı, gövde ve kök kuru ağırlıkları ile köklenme oranı gibi özellikler

incelenmiştir.

Araştırma sonuçlarına göre; köklendirme ortamları incelenen tüm özellikleri etkilemiştir. Köklendirmenin 15.

gününde en uzun bitki boyu (11,02 cm) ve kök uzunluğu (3,54 cm), en yüksek gövde çapı (1,33 mm), gövde yaş

ağırlığı (190,77 mg), kök yaş ağırlığı (33,70 mg), gövde kuru ağırlığı (36,33 mg), kök kuru ağırlığı (2,80 mg) ve

köklenme oranı (% 90) perlit köklendirme ortamından elde edilmiştir. Ayrıca, torf köklendirme ortamında en

düşük köklenme oranı tespit edilmiştir.

En yüksek bitki boyu, kök uzunluğu, gövde çapı, gövde ve kök yaş ağırlığı, gövde ve kök kuru ağırlığı ile

köklenme oranı perlit köklendirme ortamından elde edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: YONCA, KLON, PERLİT, TORF, KÖKLENME ORANI

Page 402: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

402

FARKLI KURUTMA TEKNİKLERİNİN LİMON KABUĞU TOZUNUN DUYUSAL

ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Gida

Yeliz TEKGÜL1, Taner BAYSAL2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, 2Ege Üniversitesi,

Kurutma, meyve sebze endüstrisinde yaygın olarak kullanılan bir prosestir. Ancak kurutma, ürün kalitesini

olumsuz yönde etkileyecek bazı reaksiyonları hızlandırıcı etki göstermektedir. Kurutmada kullanılan yöntem ve

kurutma koşulları son ürünün kimyasal ve duyusal özelliklerini etkilemektedir.Bu çalışmada tüketicilerin

beğenilerini değerlendirmek amacıyla farklı teknikler (açık hava, tepsili kurutucu, mikrodalga, vakumlu

mikrodalga, vakumlu infrared, liyofilizatör) ile kurutulan limon kabuklarına puanlama testi (Altuğ ve Elmacı, 2005) uygulanmış panelistlerin ürünleri doku, koku ve genel beğeni özellikleri açısından puanlamaları

istenmiştir.

Sonuçlar Duncan testi ile %95 güven aralığında değerlendirilmiştir. Dondurularak kurutulan kabuk tozları renk

açısından en çok beğenilirken açık hava ve tepsili kurutucuda kurutulan örnekler en az beğeni görmüştür. Kurutma tekniklerinin puanlama testinde yer alan doku parametresi üzerine etkisi istatistiksel açıdan önemli

bulunmuştur. Panelistlerce yapılan değerlendirmede mikrodalgada kurutulan ürünler koku açısından fazla puan

almıştır. Açık hava ve vakumlu mikrodalgada kurutulan ürünler genel beğeni açısından en az puan alırken

mikrodalga ve liyofilizatörde kurutulan örnekler en fazla puan almıştır.

Bir gıdanın lezzetini oluşturan tat ve aroma, gıdaların kalite yönünden ve tüketici tarafından kabul edilebilirliğini

belirleyen önemli duyusal etkenlerdir. Kurutmada kullanılan yöntem ve kurutma koşulları son ürünün duyusal

özelliklerini etkilemektedir.

ANAHTAR KELİMELER: LİMON, KURUTMA, DUYUSAL ANALİZ

Page 403: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

403

FARKLI PROTEİN ORANLARINDAKİ EKMEKLİK BUĞDAY GENOTİPLERİNİN

KALİTE ÖZELLİKLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Seydi AYDOĞAN1, Mehmet ŞAHİN1, Aysun GÖÇMEN AKÇACIK1, Berat DEMİR1, Sümeyra

HAMZAOĞLU1, Enes YAKIŞIR1,

1Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü,

Bu çalışma 2016-2017 yılında sulu ve kuru şartlarda ön verim, verim ve bölge verim denemelerinde bulunan

farklı protein oranlarındaki ekmeklik buğday genotiplerinin kalite özelliklerindeki değişimi belirlemek amacıyla

yürütülmüştür.

Bu çalışmada genotipler bin tane ağırlığı, hektolitre, protein oranı, Zeleny sedimentation, Miksograf gelişme

süresi, miksograf pik yüksekliği ve genişliği, Farinograf gelişme süresi ve su absorbsiyon değeri ve ekmek hacmi

yönünden karşılaştırılmışlardır. Denemede 221 genotip protein oranlarına göre (10-11%, 11-12, 12-13, 13-14

and 14-15 ) gruplandırılmışlardır.

Sonuç olarak %10-11 proteine sahip olan genotipler yüksek bin tane ağırlığı vermiştir. bu genotipler, düşük

zeleny sedimantasyon, skc sertlik, miksograf pik yüksekliği ve skala değeri, gelişme süresi, pik genişliği,

farinograf su absorbsiyonu ve düşük ekmek hacmi vermişlerdir. Zeleny sedimantasyon değeri, skc sertlik değeri,

miksograf gelişme süresi, pik genişliği ve pik yüksekliği, farinograf su absorbsiyonu ve ekmek hacmi; protein

oranı %14-15 olan genotiplerde yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak reolojik değerler farklı protein oranlarına ve

bin tane ağırlığına göre değişmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: EKMEKLİK BUĞDAY, PROTEİN ORANI, KALİTE ÖZELLİKLERİ

Page 404: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

404

FARKLI SICAKLIKLARDA DEPOLANAN ÇAM KOZALAĞI REÇELİNİN

HİDROKSİMETİLFURFURAL VE BAZI BİYOAKTİF BİLEŞİKLERİNDEKİ DEĞİŞİM

Poster Bildiri / Gida

Derya ATALAY1, Nur YEŞİLYURT1, Hande Selen ERGE1,

1BOLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ,

Çam, hep yeşil kalabilen Pinaceae familyasına ait, ülkemizde yaygın bulunan bir ağaçtır. Çam tohumları,

kozalağının içinde bulunmaktadır. Kozalak, Dünya genelinde özellikle selüloz ve kağıt endüstrisinde kullanmak

için yüksek miktarlarda üretilmektedir. Çam kozalağı ekstraktlarının yüksek antibakteriyel, antitümör, antiviral

ve antioksidan aktivite özelliklerine sahip olduğu bilinmektedir. Bu özellikler, çam kozalağından ekstrakte edilen

polisakkaritler, lignin-benzeri bileşikler, esansiyel yağlar ve aromatik bileşiklerden kaynaklanmaktadır. Bolu’da geleneksel bir ürün olan çam kozalağı reçeli, yıkanmış yeşil karaçam kozalaklarının su ve şeker ilavesi ile 68

°Bx değerine ulaşana kadar pişirilmesi ile üretilmektedir.

Bu araştırmada, 25º, 35º ve 45 ºC’de depolanan çam kozalağı reçellerinin spektrofotometrik yöntemler

kullanılarak hidroksimetilfurfural, toplam fenolik ve toplam flavonoid madde içeriği araştırılmıştır. Depolama

süreleri 25 ºC ve 35 ºC’ de depolanan örnekler için 8 ay; 45 ºC’ de depolanan örnekler için ise 4 aydır.

Örneklerin başlangıç HMF içeriği 1.7 mg kg-1’dır ve bu değer 25º, 35º ve 45 ºC’de depolama sonrasında

sırasıyla 4.2 mg kg-1, 7.2 mg kg-1 ve 62 mg kg-1’ a çıkmıştır. Çam kozalağı reçeli örneklerinin başlangıç

toplam fenolik ve toplam flavonoid miktarları sırasıyla, 345 mg GAE (Gallik asit eşdeğeri) kg-1 ve 521 mg KE (Kateşin eşdeğeri) kg-1 bulunmuştur. Depolama sonrasında, örneklerin toplam fenolik madde içeriği en az 1.25

kat artış gösterirken, toplam flavonoid madde içeriği en az 1.49 kat artış göstermektedir.

Çam kozalağı reçellerinde depolama boyunca toplam fenolik ve toplam flavonoid madde içeriğindeki değişim

sıfırıncı derece kinetik modele uygunken, HMF miktarındaki değişimin birinci derece reaksiyon kinetiğine uygun olduğu belirlenmiştir. Örneklerin HMF, toplam fenolik ve toplam flavonoid madde içeriğindeki artışa ait

aktivasyon enerjileri sırasıyla 75.68 kJ moL-1, 47.51 kJ moL-1ve 95.7 kJ moL-1 olarak hesaplanmıştır. Bu

sonuçlara göre; toplam flavonoid ısıya en duyarlı bileşenler olarak bulunmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: ÇAM KOZALAĞI REÇELİ, HMF, DEPOLAMA, REAKSİYON KİNETİĞİ,

FENOLİKLER

Page 405: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

405

FENİLKETONÜRİ (PKU) VE ÇÖLYAK HASTALARI İÇİN ÜRETİLEN BİSKÜVİLERİN

BAZI KİMYASAL ÖZELLİKLERİ

Poster Bildiri / Gida

Özen PARLAK1, Ayşe Neslihan DÜNDAR1,

1Bursa Teknik Üniversitesi,

Bu araştırmanın amacı fenilketonüri (PKU) ve çölyak hastalarının rahatça tüketebileceği gluten içermeyen,

düşük proteinli bisküvi üretimini araştırmak ve kullanılan kıvam artıcının (ksantan gam) bisküvi kalitesi üzerine

etkisini belirlemektir.

Fenilketonüri (PKU) ve çölyak hastaları için ksantan gam (0,1 g) ve mısır nişastası kullanarak sade (KS), kuru

üzümlü (KK), kuş üzümlü (KU), hurmalı (KH) ve elma+tarçınlı (KE) olmak üzere 5 çeşit bisküvi yapılmış ve

yapılan bisküvilerin bazı kimyasal özellikleri (nem, kül, ham protein, yağ, fenilalanin, diyet lif, karbonhidrat ve

enerji miktarları) incelenmiştir. Bisküvilerin nem değerleri incelendiğinde, en yüksek değer KK bisküvisinde, en

düşük değer ise KS bisküvisinde tespit edilmiştir. Kül değerleri incelendiğinde ise en yüksek KU olduğu

belirlenmiştir. Bisküvilerin ham protein değerleri incelendiğinde, en düşük değer KS bisküvisinde olduğu görülmüştür. Bununla beraber eklenen kuru meyveler ham protein değerini artırmıştır. Bisküvilerde yağ

oranlarına bakıldığında ise, en yüksek değerin KS olduğu gözlemlenmiştir. Amino asit analizinde fenilalanin

miktarına bakılmış ve en düşük değer KS bisküvisinde bulunmuştur. Diyet lif aynı şekilde en düşük KS

bisküvisinde gözlenirken en yüksek değer, en yüksek diyet lif içeriğine sahip hurma veya elmanın ilave edildiği

hurmalı (KH) ve elma tarçınlı (KE) bisküvilerde görülmüştür. Karbonhidrat miktarları incelendiğinde ise en

yüksek değerin KK, KU, KH olduğu görülmüştür. Enerji değeri incelendiğinde ise en yüksek değerin yağ içeriği

de en yüksek olan KS’de olduğu gözlemlenmiştir

Elde edilen bisküvilerin, kimyasal analiz sonuçları hastalar için uygun bulunmuştur. Herkes tarafından sevilerek

tüketilen bisküvilerde, çölyak ve PKU gibi düşük proteinli beslenmesi gereken bireyler tarafından da rahatlıkla

tüketilebilecek seviyede protein içeriğine ulaşılmıştır. Özellikle PKU hastaları için önemli olan fenilalanin

miktarı uygun bulunmuştur. Üretilen bisküviler sayesinde ürün çeşitliliğinin artırılabileceği vurgulanmıştır. İthal

olarak alınan gıdalara eş ürünler üretilebileceği gösterilerek, ülke ekonomisine destek sağlanabileceği

düşünülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇÖLYAK, FENİLKETONÜRİ, PKU, BİSKÜVİ, KIVAM ARTIRICI

Page 406: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

406

FENOLİK BİLEŞİKLERİN NİTRİK OKSİT RADİKAL İNHİBİSYONU ÜZERİNE ETKİSİ

Poster Bildiri / Gida

EMİNE OKUMUŞ1, EMRE BAKKALBAŞI1,

1VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ GIDA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ,

Fenolik bileşiklerin nitrik oksit radikalinin inhibisyonu üzerine etkisinin belirlenmesidir.

Nitrik oksit (NO), çok sayıda memeli hücresinde ve dokusunda konstitütif ve uyarılabilir formda bulunan nitrik

oksit sentazı (cNOS ve iNOS) ile L-arginin'den üretilen bir diyatomik serbest radikaldir. İndüklenebilir nitrik

oksit sentaz (iNOS), nitrik oksit üretiminden sorumlu bir anahtar enzimdir ve oksidatif stres ve inflamasyonun

gelişmesinde önemlidir. Nitrik oksit radikallerinin üretimi, dokular için toksiktir ve vasküler zarara sebep

olmaktadır. NO radikalinin kronik ekspresyonu, juvenil diyabet, multipl skleroz, artrit ve ülseratif kolit dahil

olmak üzere çeşitli kanser türleri ve inflamatuar rahatsızlıklarla ilişkilidir. NO'nun toksisitesi, yüksek oranda

reaktif peroksinitrit anyonunu (ONOO-) oluşturan süperoksit radikali ile reaksiyona girdiğinde büyük ölçüde

artış göstermektedir. Son yıllarda, fitokimyasalların gösterdikleri sitoprotektif ve nöro-koruyucu etkilerine karşı

ilgi giderek artmıştır. Çeşitli fitokimyasal bileşenler, özellikle tanenler, flavonoidler, fenilpropanoidler ve fenolik

asitler gibi polifenollerin, antioksidan ve serbest radikal süpürücü etkiden sorumlu olduğu bilinmektedir.

Polifenoller, serbest radikalleri temizlemede, lipit peroksidasyonunun ve metal şelasyonunun inhibisyonunda esas olarak antioksidan aktivitelerine dayandırılan çeşitli biyolojik etkilere sahiptir. Oksijen türevli serbest

radikalleri söndürerek elektronları verme, redoks-aktif metalleri şelatlama ve lipoksijenaz inhibisyonu sayesinde

sağlığın korunmasında önemli bir rol oynamaktadırlar. Bu çalışmada, fenolik bileşiklerin nitrik oksit radikalinin

inhibisyonu üzerine etkisi incelenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: NİTRİK OKSİT RADİKALİ, FENOLİK BİLEŞENLER, ANTİOKSİDAN

AKTİVİTE

Page 407: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

407

FERMENTASYON İLE BAKLİYATLARDA BİYOAKTİF PEPTİTLERİN ÜRETİMİ VE

ANTİNUTRÜSYONEL FAKTORLERİN AZALIMI

Poster Bildiri / Gida

BURCU ÇABUK1, MICHAEL NICKERSON2,

1ALANYA HAMDULLAH EMİN PAŞA ÜNİVERSİTESİ, 2UNIVERSITY OF SASKATCHEWAN,

Bakliyatlar, 77.64 milyon tonluk üretim miktarı ile tahıllardan sonra gelen en önemli ikinci gıdadır. Bakliyatlar

zengin ve ucuz protein kaynağı olmakla beraber, mikro besinler, fenolik bileşikleri içerirler ve beslenmede

büyük bir rol oynarlar. Gelişmekte olan ülkelerde bakliyat ana protein kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bununla

birlikte, içeriğindeki antinutrisyonel faktörler ve enzim (ACE) inhibitörleri nedeniyle yapılarındaki proteinler

düşük sindirilebilirliğe sahiptir ve bu kullanımlarını kısıtlayan önemli husulardan biridir. Bu nedenle, tüketilmeden önce bu faktörlerin tamamen ortadan kaldırılmasını veya azaltılmasını amaçlayan yöntemler geniş

çapta incelenmiştir. Bu yöntemler arasında, bakliyatların besin kalitesinin iyileştirilmesinde fermantasyon işlemi

dikkat çekmektedir. Ayrıca, fermantasyon biyoaktif bileşiklerin üretimi ve artan vitamin ve mineral

konsantrasyonu gibi çeşitli avantajlar sunmaktadır. Bu amaçla bu araştırmanın amacı, fermantasyonunun

bakliyatların besleyici nitelikleri ve antinutrisyonel faktörlerin miktarı üzerindeki etkisine genel bir bakış

sağlamaktır.

Bakliyatlarda biyoaktif peptitlerin oluşumu ve fermantasyon sırasında proteolizin bir sonucu olarak antioksidan

seviyelerinin arttırılması çeşitli araştırmacılar tarafından bildirilmiştir. Örneğin, fermente soya fasulyesi

ürünlerinden oluşan biyoaktif peptitler, anti-hipertansif ve anti-tümör ve anti-diyabetik özellikler göstermiştir.

Ayrıca, bakliyatların fermantasyonu sonucunda antioksidan ve antihipertansif özellikler gösteren suda çözünür

peptit fraksiyonları üretilmiştir. Fenolik bileşikler, proteinleri sindirim sırasında enzim etkisine karşı daha az

duyarlı hale getirir. Örneğin bir çalışmada bezelye unu toplam fenolik içeriğinin 24 saat fermantasyon sonrasında

artış gösterdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca, başka bir çalışmada, mayalanmanın soya fasulyesi ununda bulunan

toplam fenolik seviyelerin ~% 200 oranında arttırdığı sonucuna varılmıştır.

Fermentasyon, çözünürlüğü, emülsifiye edici ve köpürme özelliklerini arttırmak gibi protein özelliklerinin

modifikasyonunda ve biyoaktif peptitler üretiminde önemli rol oynayan en eski ve en basit biyoteknolojik

süreçlerden biridir. Bu nedenle, gıdaların özellikle bakliyatların fermantasyonu, besleyiciliği arttırmanın ötesinde

gıdaya farklı seviyelerde işlevsellik ekleme fırsatı sunmaktadır. Yakın gelecekte, hem gıda ürünleri hem de

diyetler, toplumumuzun özel ve çeşitli sağlık ihtiyaçlarını karşılamak için fermantasyon yoluyla şekillenecektir.

ANAHTAR KELİMELER: FERMANTASYON,ANTİNUTRÜSYONEL BİLEŞİKLER, BAKLİYATLAR

Page 408: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

408

FERMENTE ACILI SALGAM SUYU (ŞALGAM) İÇECEĞİNİN ULTRASONİKASYON İLE

PROSESİ

Poster Bildiri / Gida

Ceren ATEŞ1, Gulsun AKDEMIR EVRENDILEK1, Sibel UZUNER1, 14280 3,

1Bolu Abant Izzet Baysal Universitesi,

Şalgam (fermente şalgam içeceği) çoğunlukla geleneksel metodlarla ve laktik asit fermantasyonu ile üretilen

geleneksel bir üründür. Geleneksel şalgam acılı olarak üretilmektedir ve raf ömrünü uzatmak ve tadını

iyileştirmek için tuz eklenmektedir. Yüksek tuz konsantrasyonuna rağmen şalgam kısa raf ömrüne sahiptir ve raf

ömrünü uzatmak için tüketiciler tarafından tercih edilmeyen sodyum benzoat eklenmektedir. Dolayısıyla

şalgamın fiziksel ve duyusal özelliklerini olumsuz yönde etkilemeden raf ömrünü uzatacak alternatif proses teknolojilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışma kapsamında şalgamın ultrasonikasyon ile prosesi ve proses

parametrelerinin fiziksel ve duyusal özelliklerindeki değişim ve mikrobiyel inaktivasyon üzerine etkileri

araştırılmıştır.

Farklı proses parametreleri altında proses edilen örneklerde fiziksel özelliklerde görülen değişimin proses parametrelerine bağlı olarak değiştiği görülmüştür. Duyusal özelliklerde önemli bir değişim gözlenmezken, artan

proses süresi, sıcaklık ve amplütüdün mikrobiyel inaktivasyonu arttırdığı gözlenmiştir.

Ultrasonikasyonun şalgamın raf ömrü üzerindeki etkileri de araştırılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: ULTRASONİKASYON, ŞALGAM, MİKROBİYEL İNAKTİVASYON,

KALİTE ÖZELLİKLERİ, DUYUSAL ÖZELLİKLER

Page 409: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

409

FICUS CARICA YAPRAK N-HEKZAN ÖZÜTLERİNİN ANTİMİKROBİYAL ETKİSİ

Poster Bildiri / Saglik

Hilal CAN1, Sima YILMAZ1, Betül KARA1, Olcay BOYACIOĞLU1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Aydın, TÜRKİYE,

Aydın'da yetişen dünyaca ünlü Türk inciri, yaprak ve lateksiyle çeşitli hastalıkların tedavisinde geleneksel bir

ilaç olarak tıbbi amaçlar için kullanılmaktadır. Çalışmalar, incir yaprağının antioksidan, antiviral, antidiyabetik,

antimikrobiyal ve antikanser etkilerinin olduğunu göstermiştir. Bu çalışmanın amacı, Aydın'da en yaygın olarak

yetiştirilen iki incir çeşidinin (Sarı Lop ve Aydın Siyahı) yapraklarından elde edillen n-hekzan özütlerinin

antimikrobiyal etkilerini incelemektir.

2017 yazında toplanan incir yaprakları bir hafta boyunca oda sıcaklığında gölgede kurutulup ufalanmıştır.

Manuel soxhlet ve yarı otomatik soxhlet yöntemleri ile, kurutulmuş incir yapraklarının n-hekzan özütleri elde

edilip özütler n-hekzan veya aseton içinde 100 mg/ml dozunda hazırlanmıştır. Özütlerin antimikrobiyal

aktiviteleri disk difüzyon ve agar kuyu difüzyon yöntemleriyle Escherichia coli ATCC 35218 ve Bacillus cereus

ATCC 11778 üzerinde 37°C’de 24 saat inkübasyon sonunda incelenmiştir. Negatif kontrol olarak çözgen, pozitif

kontrol olarak gentamisin kullanılmıştır.

N-hekzan içinde uygulanan özütler disk difüzyon denemelerinde herhangi bir inhibisyon zonu oluşturmamıştır.

Aseton içinde hazırlanan özütlerde ise inhibisyon zonları gözlemlenmesine rağmen negatif (aseton) diskin

etrafında oluşan zon daha büyük olmuştur. Gentamisin kontrolü 21 mm’ye kadar zon oluşturmuştur. Agar kuyu

difüzyon denemeleri de aynı sonuçları vermiştir.

Uçucu bir çözgen olan n-hekzanın inkübasyon sırasında uçması sonucu hidrofobik özütün etkinlik gösteremediği

düşünülmüştür. Çözgen olarak asetonun kullanılması nispeten daha olumlu olmasına rağmen yine sonuç

alınamamıştır. Sonuç olarak incir yaprağı n-hekzan özütlerinin 100 mg/ml dozda bakteriler üzerinde

antimikrobiyal aktivitesi tespit edilemedi. Ekstraksiyon çözgeni n-hekzan yerine soxhlet ekstraksiyon

aşamasında daha hidrofilik maddelerin özütlenmesini sağlayacak etanol, metanol gibi farklı çözgenlerin

kullanılması antimikrobiyal etkinin görülmesine yardımcı olabilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: FICUS CARICA, YAPRAK EKSTRAKTI, SOXHLET EKSTRAKSİYONU,

ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTE, DİSK DİFÜZYON METODU

Page 410: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

410

GIDA İLE TEMAS EDEN MALZEMELER KONTROLLERİNDE KULLANILAN

ANALİTİK METOTLAR İÇİN VALİDASYON PROSEDÜRLERİ

Poster Bildiri / Gida

Adnan Fatih DAĞDELEN1, Semra ÇAVUŞ2, Esma KORKMAZ2, Ayşe DAĞDELEN2,

1Bursa Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, 2Bursa Gıda Ve Yem Kontrol Merkez Araştırma

Enstitüsü,

Gıda ile temas eden malzemelerin (GTEM) yapılarında yer alan ve/veya üretimleri sırasında ilave edilen

maddeler gıdalara geçebildiği için, bu malzemelerin gıda kalitesi/güvenliği üzerine etkilerinin belirlenmesi ve bu

malzemelerden kaynaklanan sağlık risklerinin tanımlanması tüketici haklarının korunması açısından zorunludur.

Bu madde geçişlerinin laboratuvarlar tarafından kontrol edilmesinde analitik metotlar kullanılmaktadır. Kullanılacak bu analitik metotların yaptırım, uyumluluk ve risk değerlendirme amaçlı kullanılabilmesi için

analiz sonuçlarının kalitesinin temin edilmesi bir zorunluluktur. Bunun içinde ortak prosedürlere göre

onaylanmış, tanımlı performans kriterlerini karşılayan ve izlenebilirliği olan geçerli metotlar ve kalite güvence

sistemi kullanılmalıdır. Gıda ile temasta bulunan malzemelerin imalat süreçlerinde çok sayıda madde

kullanılmakta olup ve her biri için standart test yöntemleri hazırlamak mümkün değildir. Bu nedenle analizlerde

kullanılacak rutin ve referans metotlar için uygun performans kriterlerine sahip validasyon çalışmalarının

yapılması gerekmektedir. Bu çalışma ile GTEM kontrollerinde kullanılacak analitik metotlar için validasyon

prosedürleri hakkında bilgi verilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: GIDA İLE TEMAS EDEN MALZEMELER, ANALİZ, VALİDASYON

Page 411: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

411

GIDA MİKROBİYOLOJİSİNDE YENİ NESİL DİZİLEME (NGS)

Poster Bildiri / Gida

Seda ALTUNTAS1, Volkan ALTUNTAS1,

1Bursa Teknik Üniversitesi,

Bu çalışmada NGS teknolojilerinin gıda mikrobiyolojisi alanındaki uygulamaları ve literatür çalışmalarının

verilmesi amaçlanmıştır.

Gıda mikrobiyolojisinde DNA/RNA temelli metodolojiler geleneksel yöntemlerdeki kısıtlar sebebiyle çağımızda

kaçınılmaz hale gelmiştir. Moleküler teknikler, mikrobiyel toplulukların hızlı ve hassas bir şekilde

tanımlanmasını ve sayılmasını sağlar. Bu tekniklerin çoğunda, mikrobiyel DNA/RNA ekstrakte edilir ve daha

sonra polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) içinde amplifiye edilir. Sonraki aşamada, agaroz jeli üzerinde yürütülen

fragmanlar, sadece bu mikroorganizmanın yokluğu / varlığı olarak ortaya çıkan sonucu göstermektedir. Ancak,

bir sonraki adımı oluşturan baz dizisini bilmek(sekanslama) inanılmaz derecede kapsamlı bir bilgi sağlar.

İlk (Sanger ve Maxam-Gilbert) dizileme yöntemlerinden sonra, yeni nesil dizileme (NGS) olarak adlandırılan

yeni bir yaklaşım geliştirildi. NGS, daha önce PCR ile amplifiye edilen bir veya daha fazla DNA fragmanından

sonra dizilen geleneksel dizileme yöntemlerine göre bir devrim olarak nitelendirilir. Bu İleri teknoloji sayesinde,

gıda matrislerindeki veya ekipmanlarındaki tüm mikrobiyal topluluk, yüksek verimli NGS teknikleriyle

karakterize edilebilir. NGS teknolojileri, ürünlerin mikrobiyolojik açıdan izlenebilirliğini, halk sağlığına yönelik

tehditleri belirlememizi ve raf ömrü içerisinde hangi mikroorganizma kontaminasyonunun ürünün bozulmasına

neden olduğunu belirleyerek karşı önlemler tasarlamamızı sağlayabilir

Yaygın kullanım için NGS teknolojileri hala pahalı olsa da, artan teknolojik gelişim sayesinde maliyetlerin

düşürülmesi ile bu teknolojilerin gıda sanayi alanlarında kullanılması mümkün hale gelecektir. Böylelikle açlık,

gıda atıkları, salgın gibi evrensel sorunlara çözüm bulabileceğiz.

ANAHTAR KELİMELER: SANGER DİZİLEME YÖNTEMİ, GIDA MİKROBİYOLOJİSİ, YENİ NESİL

DİZİLEME, MOLEKÜLER TEKNİKLER

Page 412: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

412

GIDA ÜRETİM AŞAMALARININ METAL-MİNERAL DÜZEYİ ÜZERİNE ETKİSİ: KARA

ÜZÜM PEKMEZİ

Poster Bildiri / Gida

AYNUR ZEYREK1,

1EDGE ÖZEL GIDA KONTROL VE ARAŞTIRMA LABORATUVARI,

Çalışmamızda gıda üretim aşamalarının metal-mineral düzeyi üzerine etkisinin tespiti amaçlanmış olup gıda

örneği olarak evde de üretimi yapılan üzüm pekmezinin bakır, demir, çinko, kalay, arsenik ve kurşun

değerlerindeki değişimin incelenmesi hedeflenmiştir.

Ege Bölgesi halka açık satış yerlerinden alınan ve metal-mineral içeriği bilinen üzüm örneklerinden hazırlanan

pekmez, analize alınarak hammadde ve son ürün değerleri kıyaslanmıştır. Sonuçlar incelendiğinde üretim

sonunda elde edilen üzüm pekmezinin metal-mineral içeriğinin artış gösterdiği tespit edilmiştir. Gıda işleme

aşaması olan kaynatma prosesinin metal-mineral konsantrasyonu üzerindeki etkisinin incelenmesi

hedeflenmiştir. Temin edilen ve sonucu bilinen üzüm pekmezi örneğine belli konsantrasyonda bakır

zenginleştirmesi yapılmış, su banyosunda bekletilmiş ve tekrar analize alınmıştır.

Bağcılık dünyada en yaygın tarımsal üretim faaliyetlerinden birisidir. Bu faaliyetin ürünü olan üzümden elde

edilen pekmez, hemen hemen yurdumuzun her yerinde üretilmekle birlikte kırsal bölgelerde daha yaygın olup

çok eski geçmişe sahiptir. Pekmez, enerji (kalori) değerinin yüksek oluşunun yanı sıra mineral maddeler

bakımından da zengin bir gıda maddesidir. Türkiye’de pekmez çok eski zamanlardan beri ve büyük miktarlarda üretildiği halde üretim tekniği çok fazla değişmemiştir. Çeşitli şekillerde çıkarılan şıra pekmez toprağı veya

kalsiyum karbonat ilavesi ile bir taşım kaynatılmakta ve bir süre beklendikten sonra süzülerek kazanlarda açık

alev üzerinde koyulaştırılmaktadır. Üretim sırasında kullanılan malzeme ve ekipmanlar pekmezde metal-mineral

bulaşanına sebep olabilmektedir. Bu metal-mineral fazla alımının insan sağlığı açısından risk teşkil ettiği dikkate

alınmalıdır. Ürünün kuru madde içeriği ile birlikte metal içeriğinin de artış gösterdiği gözlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: METAL-MİNERAL, PEKMEZ, KARA ÜZÜM PEKMEZİ, GIDA İŞLEME

Page 413: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

413

GUT İNTERNET ARAMALARINDA SEZONSAL VARYASYON: BİR EKOLOJİK

ÇALIŞMA

Poster Bildiri / Saglik

Sinan KARDEŞ1,

1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Tıbbi Ekoloji Ve Hidroklimatoloji,

Çeşitli sonuç türleri ve birbirinden farklı çalışma tasarımları olan bazı çalışmalar, gutun sezonsallığını

incelemişine rağmen, gutun sezonsallığı internet verileri kullanılarak incelenmemiştir. Son yıllarda, bu yenilikçi

yöntem sağlık durumlarının sezonsallığını inceleyen çalışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmada,

Google Trends verileri kullanılarak internette gut aranmasında populasyon düzeyinde bir sezonsallık olup

olmadığının incelenmesi amaçlanmaktadır.

Google Trends gut (gout) için sağlık kategorisi kullanılarak 1 Ocak 2004’ten 31 Aralık 2017’ye kadar Birleşik

Devletler, Birleşik Krallık, Kanada, İrlanda, Avustralya ve Yeni Zelanda’da arandı.

Kosinor analizinde, Birleşik Devletler(p < 0.001), Birleşik Krallık (p < 0.001), Kanada (p < 0.001), İrlanda (p <

0.001), Avustralya (p < 0.001) ve Yeni Zelanda’da (p < 0.001) gutun rölatif arama hacminde istatistiksel

anlamlı, geç ilkbahar/ erken yaz aylarında zirve yapan ve geç sonbahar/erken kış aylarında dip yapan sezonsal

varyasyon tespit edildi. Bu zirve ve dipler, kuzey ve güney yarı küre ülkelerinde 6 ay aralıklıydı.

İnternet arama sorgu verilerinden elde edilen kanıt çizgisi, gutta geç ilkbahar/ erken yaz aylarında zirve yapan ve

geç sonbahar/erken kış aylarında dip yapan bir sezonsal varyasyon göstermiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ÇEVRESEL FAKTÖRLER, EKOLOJİ, GOOGLE TRENDS, GUT,

SEZONSALLIK

Page 414: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

414

HATAY İLİ BİBER ÜRETİM ALANLARINDA VİRÜSLERİN BELİRLENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

Pelin KELEŞ ÖZTÜRK1, Saadettin BALOĞLU2,

1Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 2Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma

Bölümü,

Hatay ili merkez, Samandağ ve İskenderun ilçelerinde daha çok kendi yerel populasyonları olan kurutmalık

kırmızı biber yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bu çalışma kapsamında 2014-2015 yıllarında Hatay il sınırları

içerisinde açıkta biber üretilen alanlarda survey çalışması yapılmıştır. Bu alanlardan virüs belirtisi gösteren

toplam 408 adet biber örneği toplanmıştır.

Toplanan biber örneklerinde virüslerin varlığı double antibody sandwich enzyme-linked immunosorbent assay

(DAS-ELISA) ve reverse transcription polymerase chain reaction (RT-PCR) yöntemi kullanılarak belirlenmiştir.

Toplanan 408 adet örneğin 218 adeti çeşitli virüslerle tekli ve karışık enfeksiyon şeklinde bulunmuştur. Toplanan

örneklerin virüs etmenleri ile bulaşıklık oranı ortalama %53.4 olarak belirlenmiştir.

Belirlenen virüsler tekli enfeksiyon oranına göre değerlendirildiğinde yaygınlıkta ilk sırayı %28.5 oranı ile

Cucumber mosaic virus (CMV) ve Potato Y virus (PVY) alırken bunu sırasıyla %24.5 ile Tobacco etch virus

(TEV), %9.8 ile Pepper veinal mottle virus (PVMV), %3.3 ile Pepper mottle virus (PepMoV), %2.7 ile Pepper

mild mottle virus (PMMoV), %1.3 ile Tomato spotted wilt virus (TSWV), %0.8 ile Tobacco mosaic virus

(TMV), %0.4 ile Tomato mosaic virus (ToMV) izlemiş ve en düşük bulunma oranı ise %0.2 ile Alfalfa mosaic

virus (AMV) için belirlenmiştir. Söz konusu virüs enfeksiyonları hem verimi düşürmekte hem de kalite

kayıplarına neden olmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: BİBER, HATAY, VİRÜS

Page 415: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

415

HAYVANSAL ÜRETİMİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ

Poster Bildiri / Tarim

EZGİ AYDIN1, ZARİFE SUZAN TANELİ1, ELA ATIŞ2, YARKIN AKYÜZ2, H.ECE SALALI2,

1Ege Üniversitesi, Yüksek Lisans Öğrencisi, 2Ege Üniversitesi, Ziraat Fak., Tarım Ekonomisi Bölümü,

Geçmişten günümüze tüketilen sütün protein, mineral ve vitaminler açısından zengin bir besin kaynağı

olduğunun kanıtlanması süte olan talebi de artırmış, bu talebe bağlı olarak da süt hayvancılığı tarımda stratejik

bir sektör olmuştur. Sektörün ana ürünü olan süt üretiminin çevresel ve ekonomik etkilerini incelemek, daha

verimli, kaliteli, hayvan refahına uygun ve sürdürülebilir bir üretim için objektif bakış açısı sunmak bu

çalışmanın ana amacını oluşturmaktadır.

Bu amaçla; 2013 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’de süt üretimi açısından 756483 ton süt üretimi ile ikinci

sırada yer alan İzmir ilinden, Tire ilçesinde yöreyi temsil eden büyük, orta ve küçük ölçeklerdeki konvansiyonel

işletmeler ile organik süt hayvancılığı faaliyetinde bulunan seçilmiş büyük ölçekli bir işletme ile yüz yüze

görüşmeler yapılarak veriler derlenmiştir.

İşletmelerin, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlikleri ile hayvan refahı durumları belirlenen göstergelere göre

derinlemesine karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Gerçek verilere ve gözlemlere dayanarak işletmelerin mevcut

durumlarını ortaya koyan bu çalışmada, tespit edilen eksikliklere yönelik çözüm önerileri getirilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: HAYVANSAL ÜRETİM, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK, ORGANİK SÜT

HAYVANCILIĞI

Page 416: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

416

HT-29 İNSAN KOLOREKTAL KANSER HÜCRE HATTINDA EMODİN’İN MİR-25

İFADESİNE ETKİSİ

Poster Bildiri / Saglik

İlkem CEYLAN1, Celal ÜLGER1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Doğal bir antrokinon olan ve rhubarb bitkisinden izole edilen emodinin kolorektal kanser hücre hattı HT-29’da

hücre proliferasyon ve apoptoza etkisi hedeflenmiştir. Ayrıca HT29 da emodinin miRNA-25 ifadesine etkisinin

belirlenmesi amaçlanmıştır.

HT29 hücrelerinde emodinin AP50 değeri 55µM olarak belirlenmiştir. Emodin uygulaması miR-25 ifadesini

arttırmakta ve survivin gen ifadesini baskılamaktadır. MiR-25 inhibitör uygulaması ile survivin gen ifadesi

artmıştır.

Emodin ve miR-25 ifadesinin ilişkilendirildiği kanser gelişimi ve tedavisi ile ilgili mekanizmalardan birisi

apoptozdur. HO/PI boyama yöntemiyle yapılan uygulama sonucunda elde edilen verilerden emodinin artan

konsantrasyonlarda apoptozu indüklediği göstermiştir. Gen ifadesini düzenlendiği bilinen miRNA’ların kanser

hücrelerindeki seviyelerinin normal hücrelerle karşılaştırılması kanserin tanı, takip ve tedavisinde önemli

olmuştur. Pek çok çalışmada miRNA’ların apoptoz ve hücre büyümesi düzenlenmesinde rol aldığını

göstermiştir. Çalışmada proliferasyon ve apoptoz deneyleri sonucunda belirlenen emodin dozunun miR-25

ifadesine etkisine bakılmıştır ve sonuçta miR-25 ifadesinin zamana bağlı olarak arttığı görülmüştür. Emodin uygulaması sonrasında miR-25 ifadesinde elde ettiğimiz artış, proliferasyon ve apoptoz sonuçları, emodinin

hücre çoğalması ya da apoptoz üzerinde etkili olabileceğini göstermiştir. Survivin, apoptoz proteinlerinin

inhibitörlerinden ilk olarak bulunandır ve kanser hücrelerinde ifade olur ve survivin gen ifadesindeki artış bazı

kanserler için bir belirteç olduğu öngörülmektedir. HT-29 hücrelerine yaptığımız emodin uygulamasında

survivin ifadesinin azaldığı, anti-miR-25 uygulaması yapılan hücrelerde ise survivin gen ifadesinin arttığı

bulunmuştur. Çalışmamızda emodin uygulaması ve miR-25 ifadesi baskılanması ile ortaya çıkan survivin

ifadesindeki değişim, emodinin miR-25 ifadesi artışı ile survivin ifadesini düşürdüğü böylece hücrelerin

apoptoza girişinde etkili olduğu fikrini vermektedir. Not: Bu çalışma Adnan Menderes Üniversitesi Bilimsel

Araştırma Projeleri FEF-15020 no’lu proje ile desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: KANSER, MİR-25, EMODİN, HT-29, SURVİVİN, APOPTOZ

Page 417: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

417

HUZUREVİNDE KALAN YAŞLI BIREYLERİN BESLENME DURUMLARININ VE DİYET

KALİTELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Saglik

Yasemin ÇAKIR1, Efsun KARABUDAK1,

1Gazi Üniversitesi,

Yeterli ve dengeli beslenme, yaşlılıkla ilişkili hastalıkların önlenmesi, geciktirilmesi ve tedavi edilmesi açısından

önemlidir. Bu çalışmanın amacı huzurevinde kalan 65 yaş ve üstü bireylerin beslenme durumları ve diyet

kalitelerinin değerlendirilmesidir.

Çalışmaya 21’i (%37.5) erkek, 35’i (%62.5) kadın olmak üzere toplam 56 birey katılmıştır. Araştırmacı

tarafından bireylere anket formu uygulanmış, antropometrik ölçümleri (vücut ağırlıkları, boy uzunlukları, bel ve

kalça çevreleri) alınmıştır. Bireylerin günlük enerji ve besin ögesi alımları bir günü hafta sonuna denk gelecek

şekilde ardışık 3 günlük besin tüketim kaydıyla sorgulanmıştır. Bireylerin diyet kaliteleri elde edilen toplam

Sağlıklı Yeme İndeksi(SYİ)-2010 puanlarına göre <51 kötü, 51-80 geliştirilmeli, ≥81 iyi olmak üzere 3

kategoride değerlendirilmiştir. Bel çevreleri ve bel/kalça değerleri WHO sınıflamaları, bel/boy değerleri Ashwell sınıflamasına göre değerlendirilmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalamaları 77.2±7.50 yıldır. Bireylerin

ortalama BKİ değerleri 29.0±6.06kg/m2’dir. Bel çevrelerine göre katılımcıların %60.7’sinin, bel/kalça

değerlerine göre %82.1’inin sağlık riskinin yüksek, bel/boy değerlerine göre ise %64.3’ü tedavi gerektiren

grupta yer almaktadır. Bireylerin günlük enerjinin karbonhidrat, protein ve yağdan gelen yüzdelerinin

ortalamaları sırasıyla %50.1±7.59, %14.6±2.46, %35.3±6.65’tir. Bununla birlikte bireylerin büyük çoğunluğu

protein, niasin, demir ve bakırı günlük alınması gereken düzeyleri karşılarken, posa, diğer vitamin ve mineralleri

yeterli alanların sayısı ise daha azdır. SYİ puanlarına göre katılımcıların %10.7’sinin diyet kaliteleri kötüyken

%89.3’ünün geliştirilmesi gerekmektedir. Erkek bireylerin %90.5’inin, kadınların %88.6’sının diyet kalitelerinin

geliştirilmesi gerekirken, diyet kalitesi kötü olan erkek ve kadınların oranı sırasıyla %9.5 ve %11.4’tür.

Yaşlı bireylerin vücut ağırlıkları ile ilişkili hastalık risklerinin yüksek olmasıyla birlikte besin ögesi alım

düzeylerinin de yetersiz olduğu, diyet kalitelerinin geliştirilmesi gerektiği veya kötü olduğu saptanmıştır.

Yaşlılıkta meydana gelen fizyolojik değişiklikler de göz önüne alınarak bireylerin beslenme durumlarının

düzenlenmesi sağlık problemlerini önlemek açısından önemlidir.

ANAHTAR KELİMELER: YAŞLI, BESLENME DURUMU, ANTROPOMETRİK ÖLÇÜMLER,

SAĞLIKLI YEME İNDEKSİ (SYİ-2010)

Page 418: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

418

ISIL İŞLEMLE KAZEİN MİSELLERİNİN DİSSOZİASYONU

Poster Bildiri / Gida

Selda BULCA1,

1Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü,

Çalışmanın amacı saf kazein çözeltisinin (serum proteinsiz) farklı sıcaklık ve tutma süresindeki dissoziasyonunu

araştırmaktır.

Bunun için, yağsız sütten serum proteinlerinin ayrılması mikrofiltrasyon/diyafiltrasyonun ultrafiltrasyonla

combine edilmesi ile gerçekleştirilmiştir. Elde edilen serum proteinsiz kazein çözeltisi 120-145°C arasında farklı

sürelerde ısıtıldı. Isıl işlem sonrasında kazein çözeltileri 100.000 x g, 20°C'de 60 dakika santrifüjlenlenmiştir.

Isıtılmış kazein çözeltilerinin serum fazındaki protein kosantrasyonu dissosiyasyonun ne kadar olduğunu tespit

etmek için olarak analiz edilmiştir. Isıl işlemin yoğunluğuna ve uygulama süresine bağlı olarak serum fazındaki

kazein misellerinin konsantrasyonunun arttığı saptanmıştır. Protein konsantrasyonunun %0.3'den %0.85'e

yükseldiği belirlenmiştir. Hız sabitlerinin logaritması ve mutlak sıcaklığın karşılıklı değerleri arasında doğrusal

bir bağlantı olduğu tespit edilmiştir. Aktivasyon enerjisinin 113.9 kJ/mol değeriyle kimyasal reaksiyonların

meydana geldiği bölgede olduğu saptanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: DİSSOZİASYON, MEMBRAN SEPARASYON, UHT ISIL İŞLEM, SERUM

PROTEİNSİZ KAZEİN

Page 419: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

419

İNSAN BESLENMESİNDE DİYETSEL PROTEİN KAYNAĞI OLARAK YENİLEBİLİR

BÖCEKLER

Poster Bildiri / Beslenme

Farih SIRIKEN1, Belgin SIRIKEN2,

1Adnan Menderes Üniversitesi,Araştırma Hastanesi,Diyet Bölümü, 2Samsun Ondokuz Mayıs

Universitesi,Veteriner Fakültesi,Su Ürünleri Hastalıkları Bölümü,

Dünya nüfusu ve kişi başına düşen milli gelirdeki artışla birlikte, hayvansal, proteinli gıdaya olan talebin artması

beklenmektedir. Geleneksel ve halihazırda mevcut olan bir gıda kaynağı olarak yenilebilir böcekler, yetersiz gıda

arzı sorunu ve bunun sonucunda yetersiz beslenme ve sağlık sorunları ile karşı karşıya kalan toplumlar için

çözümün bir parçası olabilir.

Protein tüketimi, obezite ve yaşa bağlı kas kaybı (örneğin, sarkopeni) gibi mevcut halk sağlığı sorunlarını

yönetmede önemli bir rol oynar.Böcekler, gıda proteinine yönelik küresel talepleri karşılamada yardımcı

olabilecek ve böylece de küresel gıda güvenliğine katkıda bulunabilecek alternatif bir protein kaynağı olarak

önerilmiştir.Son zamanlarda, özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa'da, yenilebilir böceklerin çevresel ve ekonomik olarak kitlesel üretiminde ilgi artışı olmuştur.Böcek tozları, unlar, protein çubukları, makarnalar,

hamburgerler, külçeler ve sürüler gibi yenilebilir böcekler ve böcek bazlı gıda ürünleri tüketiciler için piyasada

mevcuttur.Bununla birlikte, protein içeriği, mevcut vazgeçilmez amino asit( IAA) içeriği ve sindirilebilirliği

açısından tanımlanan böcek türevli proteinlerin protein kalitesi hakkındaki veriler, insanlarda protein ve amino

asit gereksinimlerini karşılama potansiyellerini daha iyi değerlendirmek için gereklidir.Mevcut bilgilerin

çoğunluğu yabani popülasyonlardan toplanan böceklerden gelir.Bununla birlikte yenilebilirböceklerin amino asit

ve protein içerikleri kısmen beslenme veya beslenme standardizasyonlarının olmaması, analiz sırasında yeralan

gelişim evresi böcek toplama yerinin mevsimi ve işlem öncesi prosedür nedeniyle oldukça değişkenlik gösterir.

Türlerine göre düzenlenmiş çeşitli yenebilir böcekler ve kuru maddesinin bir yüzdesi olarak ifade edilen protein

içeriği (Rumpold and Schluter,2013) sırasıyla şöyledir. Blattodea(%65) ,Coleoptera(%45) ,Diptera(%55)

,Hemiptera(%50) ,Hymenoptera(%50), Isoptera(%45), Lepidoptera(%55) , Odonata(%58) ,Orthoptera(%60)

,yumurta(%50) ,süt(inek,pastörize)(%35), Kırmızı et(%55), soyafasulyesi(50). Colepotera, Hymenoptera,

Isoptera,and Orthoptera türlerinden alınan böceklerin ortalam leucine içerikleri sırasıyla 77.0 ( 37.4–129.5), 79.2

( 69.7–93.0), 81.2 ( 73.0–90.6), and 75.6 ( 42.5–100) mg/g.En yüksek lösine sahip olan bu türler, aynı zamanda

vazgeçilmez amino asit (IAA) içeriği ile sindirim sonrası postprandiyal olarak kas proteini sentez uyarma kapasitesi ölçülmelidir.Böceklerdeki kitin bileşimi ve miktarı, türlere ve gelişim aşamasına göre değişir.

Referanslar, böceklerin ortalama kitin içeriğinin% 1,2-% 10 olduğunu açıklamaktadır.

Her ne kadar böcek bazlı gıda ürünleri (örneğin, böcek tozları, unlar, protein çubukları, makarnalar,

hamburgerler) piyasada mevcut olsa da, protein içeriği, aminoasit bileşimi ve sindirilebilirliği hakkında şu anda sınırlı veriler mevcuttur.Yenilebilir böcekler açlık sorunları ve sonraki yetersiz beslenmeler için stratejik bir

çözüm olabilir.

ANAHTAR KELİMELER: YENİLEBİLİR BÖCEK,DİYETSEL PROTEİN

Page 420: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

420

KAHRAMANMARAŞ VE PAZARCIK LOKASYONLARINDA SİİRT ÇEŞİDİ

ANTEPFISTIĞININ (PİSTACİA VERA L.) FENOLOJİK GÖZLEM VE İÇ MEYVE

GELİŞİM ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

Ahmet Tuncay KARPUZOĞLU1, Yusuf NİKPEYMA1,

1KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ,

Siirt çeşidi yerli antepfıstığı çeşitlerimiz arasında meyve iriliği yönünden dünya standartlarına uygun, çıtlama

oranının yüksek, erken meyveye yatma ve periyodisiteye eğiliminin düşük olması nedeniyle öne çıkan bir ticari çeşidimizdir. Bu çalışma 2018 yılında Kahramanmaraş ve Pazarcık lokasyonlarında yürütülmüştür. Çalışmada

fenolojik gözlemler (tomurcuk patlaması, çiçeklenme başlangıcı, tam çiçeklenme, yapraklanma başlangıcı ve

çiçeklenme sonu) yapılmış ve ayrıca Haziran - Temmuz aylarında yaklaşık 15 gün arayla 4 kez olmak üzere (1

Haziran, 14 Haziran, 1 Temmuz ve 19 Temmuz) meyve ölçümleri yapılmıştır. Yapılan bu gözlemler ile

bölgelerin çiçeklenme dönemleri ve iç meyve doldurma oranlarının ortaya çıkartılması amaçlanmıştır.

Fenolojik gözlemler sonucunda Kahramanmaraş lokasyonunda tomurcukların 27 Mart tarihinde patladığı,

çiçeklenme başlangıcının 5 Nisan, tam çiçeklenme tarihinin 9 Nisan, yapraklanma başlangıcının 10 Nisan ve

çiçeklenme sonunun 12 Nisan olduğu belirlenmiştir. Pazarcık lokasyonunda ise tomurcuk patlamasının 25 Mart,

çiçeklenme başlangıcının 1 Nisan, tam çiçeklenmenin 5 Nisan, yapraklanma başlangıcının 6 Nisan ve

çiçeklenme sonunun 8 Nisan olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan birinci (1 Haziran) ve ikinci (14 Haziran) meyve

ölçümlerinde embriyonun henüz gelişmeye başlamadığı, üçüncü (1 Temmuz) meyve ölçümlerinde ise

embriyonun kısmen gelişmeye başlamasıyla randımanın Kahramanmaraş’ta %10.45, Pazarcık’da %13.61

olduğu, dördüncü (19 Temmuz) meyve ölçümlerinde ise randımanın Kahramanmaraş’ta % 29.97’ye, Pazarcık’ta

%30.26’ya yükseldiği belirlenmiştir.

Çalışma sonunda Pazarcık lokasyonun Kahramanmaraş lokasyonuna göre çiçeklenme yönünden daha erkenci

olmasına rağmen, randıman olarak önemli bir farka sahip olmadığı saptanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: ANTEP FISTIĞI, SİİRT ÇEŞİDİ, FENOLOJİ, İÇ MEYVE GELİŞİMİ

Page 421: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

421

KANOLA (BRASSİCA NAPUS L.) BİTKİSİNDE KURAKLIK STRESİ İLE İLİŞKİLİ

TRANSKRİPSİYON FAKTÖRLERİNİN PROFİLLENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

Ebru DERELLİ TÜFEKÇİ1, Hussein Abdullah Ahmed AHMED2, Güray AKDOĞAN3, Serkan

URABEY3,

1Çankırı Karatekin Üniversitesi, Yapraklı Meslek Yüksekokulu, 2Uşak Üniversitesi, Ziraat Ve Doğa Bilimleri

Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 3Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü,

Kanola (Brassica napus L., AACC, 2n=38) hem önemli bir yağ bitkisi, hem de başlıca ekonomik bitkilerden

birisidir. Kuraklık, bitki gelişimini ve verimliliğini etkileyen en ciddi çevresel streslerden biridir. Kuraklık temel

olarak osmotik stres kısıtlamalarından kaynaklanan fotosentetik düşüş ve besin alımının engellenmesine bağlı olarak bitki büyümesini ve gelişimini sınırlar. Kuraklık stresi, Brassica napus L. verimliliğin etkileyen başlıca

abiyotik faktörlerden biridir. Bitkiler, stres koşullarıyla baş etmek için çeşitli mekanizmalara sahiptir. Bunlardan

birisi olan transkripsiyon faktörleri (TF'ler), bir genin promotör veya enhancer (hızlandırıcı) bölgesine bağlanma

yoluyla gen ifadesinin düzenlenmesini sağlayan moleküllerdir. TF'ler artan/azalan gen ifadesini bir veya daha

fazla DNA bağlama alanına sahip modüler bir yapı ile düzenlemektedir. Bu çalışmada, in siliko analizler

vasıtasıyla Brassica napus L. bitkisi yaprak ve kök dokularında kuraklık stresine yanıtda yer alan transkripsiyon

faktörlerinin araştırılması amaçlanmıştır.

Kuraklık stresindeki karmaşık sinyal yolu ağını değerlendirmek için, TF'lerin profillerini kök ve yaprakta

karşılaştırdık. Kuraklık stresine yanıtda; kök dokusunda MYB, basic helix-loop-helix (bHLH), C2H2,

AP2/EREBP ve NAC TF’ler ön plana çıkarken, yaprak dokusunda WRKY, bZIP, MYB, NAC and AP2/EREBP

TF’ler ön plana çıkmıştır. TF’ler, kuraklık stresi altında kök ve yaprak dokularında farklı ekspresyon profilleri

sergilemiştir.

Bu sonuçlar, kanola bitkisinde su eksikliği hakkında daha iyi bir anlayış sağlar ve kuraklığa yanıt veren TF'lerin

sayısındaki artış toleranslı kanola çeşitlerinin moleküler ıslahına katkıda bulunur.

ANAHTAR KELİMELER: BRASSİCA NAPUS, KURAKLIK, TRANSKRİPSİYON FAKTÖR,

TRANSKRİPTOM

Page 422: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

422

KARABAŞ OTU (LAVANDULA STOECHAS) VE SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ

Poster Bildiri / Gida

Yüksel BAYRAM1, Çiğdem ELGİN KARABACAK1,

1Çal Meslek Yüksekokulu,

Ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasına ait olan Karabaş otu (Lavandula stoechas), 30–100 cm büyüklüğe kadar

erişen, kuraklığa dayanıklı, çok yıllık bir bitki türüdür. Uzun, tüylü 1–4 cm boyunda yapraklara sahip olan

bitkinin, 10–30 cm uzunluğundaki ince yapraksız saplar üzerinde 2–3 cm uzunluğunda pembe-mor çiçekler

bulunmaktadır. Her çiçekte, 4–8 mm uzunluğunda taç yaprak görülmektedir. Ülkemizde çoğunlukla Batı

Anadolu bölgelerinde, maki ve orman altı yerlerde doğal olarak yetişmekte olup, Mart-Haziran aylarında

çiçeklenmektedir.

Kullanımı çok eskilere kadar dayanan lavantanın bir türü olan karabaş otu ülkemizde Yalancı Lavanta, Kargan,

Keşiş otu, Fransız Lavantası gibi isimlerle de bilinmektedir.

Analjezik ve antioksidan etkilere sahip olan karabaş otunun taze veya kurutulmuş çiçekleri, öksürük kesici,

balgam söktürücü, diüretik, nevralji (baş ağrısı), sinir bozukluğu, uykusuzluk, kalp ve damar hastalıklarına karşı

koruyucu, tümör gelişimini yavaşlatıcı, bağışıklık sistemini güçlendirici, hipertansiyon ve iltihaplı yaraların

iyileştirilmesi gibi rahatsızlıklara karşı yardımcı tedavi edici olarak tüketilmektedir. Ayrıca içeriğindeki bazı

etken maddelerin etkisiyle sigara bırakmaya yardımcı olduğu belirtilmektedir. Bu bitki, çay veya çiçeklerinden

elde edilen uçucu yağ olarak kullanılmaktadır.

Sağlık üzerine pek çok faydaları olan aromatik bitkilere olan ilgi tüm dünya da her geçen gün artmakta ve

bunlarla ilgili yapılan çalışmalar önem arz etmektedir. Karabaş otu gibi aromatik bitkilerin yenilebilen

çiçeklerinden beslenme ve sağlık açısından yarar sağlamak amacıyla, bu gibi bitkilerin sadece çay olarak değil

aynı zamanda yeni fonksiyonel ürünler geliştirmede kullanılabileceği ve bu konuda yapılan araştırmaların

artırılmasının önemli olduğu öngörülmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: KARABAŞOTU, FRANSIZ LAVANTASI, AROMATİK BİTKİLER, TIBBİ

BİTKİLER, SAĞLIK, BESLENME

Page 423: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

423

KARAYAKA VE BAFRA KOYUNLARINDA SÜT VERİMİ İLE İLİŞKİLİ BAZI

MİKROSATELLİT LOKUSLARIN ARAŞTIRILMASI

Poster Bildiri / Tarim

MERVE BUDAK1, LEVENT MERCAN1,

1ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ,

Günümüzde önemli bir endüstri haline gelmiş olan hayvancılık, insan gelişmesinin yapı taşlarından olan

hayvansal proteinin başlıca kaynağı olarak ülkelerin tarım sektörü içinde önemli bir yere sahiptir. Hayvancılık

sektörü içerisinde küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin bir dalı olan koyun yetiştiriciliği ülkemiz ekonomisine

önemli oranda katkı sağlamaktadır. Koyun ve keçilerin evcilleştirilmesi sürecinde en çok önem verilen

özelliklerinden biri de süt verimidir. Koyunlarda süt üretimi hem yavrunun yeterli beslenebilmesi hem de özellikle koyun sütünden üretilen bazı değerli gıda ürünlerine işlenebilmesinden dolayı yetiştiriciler için oldukça

önemlidir. Süt verimini etkileyen faktörlerin başında hayvanın genetik yapısı gelmektedir. Koyunların genotipik

yapılarının bilinen markörler bakımından süt verimine uygun olup olmadığının moleküler olarak belirlenmesi

içinde bulundukları populasyonların ıslah kapasitelerinin belirlenebilmesi için önemli bir kriterdir. Bu çalışmada

Karayaka ve Bafra koyunlarında süt verimi ile ilişkili olduğu bildirilen bazı mikrosatellit lokuslarının allelik

varyasyonlarının karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Döner Sermaye İşletmesi Hayvancılık Biriminde bulunan 2 farklı

genotipe sahip toplam 56 koyundan DNA izolasyonu amacıyla kan örneği alınmıştır. Populasyonların süt verim

özellikleri bakımından allelik varyasyonları; BM143, BM4311, MCM53, BM4621 ve JMP1 mikrosatellit

lokuslarında incelenmiştir. Bu lokusların polimorfizm bilgi içeriği (PIC) değerleri sırasıyla; 0.853, 0.927, 0.932,

0.950 ve 0.929 olarak bulunmuştur. En çok allel BM4621 (30), en az allel ise BM143 (14) mikrosatelit

lokusunda tespit edilmiştir.

Elde edilen ilk bulgular çalışılan populasyonlarda yüksek süt verimi ile ilgili olduğu bildirilen allellerin

bulunduğunu ortaya koymuştur. Populasyondaki allelik zenginliğin yüksek olması süt verimi ile ilişki olan

alleller bakımından her iki genotipin de bir örneklikten uzak olduğunu göstermektedir. Moleküler genotipleme

çalışmaları daha çok hayvanda ve daha fazla lokusta yapılmalı, elde edilen sonuçlardan ıslah amaçlı yapılan

çiftleştirme programlarında yararlanılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: KARAYAKA KOYUNU, BAFRA KOYUNU, SÜT VERİMİ,

MİKROSATELLİT MARKÖRLER

Page 424: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

424

KARBON AYAK İZİNİ AZALTIN SAĞLIĞA BİR ADIM ATIN

Poster Bildiri / Saglik

Ayşe GÜLEŞÇİ1, Refika ÖZER1, Feyza DERELİ1,

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi ,

İnsanoğlu yaşamı boyunca gerçekleştirdiği tüketim ve üretim faaliyetleri nedeniyle dünyada bir iz bırakır.

Karbon ayak izi, insan faaliyetlerinin doğrudan veya dolaylı olarak sebep olduğu birikimli sera gazı

salınımlarının toplamını ifade etmektedir. Tüketilen gıdalar, giysiler, dayanıklı ve dayanıksız bütün tüketim

malları, ısınma ve ulaşım için kullanılan kaynakları ve tüm bunların neden olduğu atıklar düşünüldüğünde bu

izin pek de küçük olmadığı görülmektedir. Ekolojik ayak izi kavramından türeyen karbon ayak izi iklim

değişikliği, çevre kirliliği ve insan etkisi ile yakından ilişkili bir kavramdır. Gıdadan ulaşıma, ısınmadan

aydınlanmaya kadar geniş bir alanı kapsayan karbon ayak izi, bireylerin oluşturdukları tabloyu daha net

anlayabilmeleri açısından belirli parametreler altında incelenmektedir. Bu parametreler, karbon ayak izinin hesaplanmasında, ülkelerin sosyoekonomik ve sosyokültürel durumlarına göre değişiklik gösterebilmektedir.

Son 200 yılda dünya nüfusu 6 kat artarken insan gereksinimleri ve üretim faaliyetlerinde kullanılan enerji

tüketimi 37 kat, CO2 salınımı ise 21 kat artmıştır. Bugün insanın doğal kaynakları tüketme hızı, doğanın kendini

yenileme hızının %50’sini geçmiş durumdadır. Artan karbon ayak izi miktarı çevre kirliliğinin yanında insan

sağlığını olumsuz etkilemektedir. Asit yağmurları, kükürt bileşikleri, metan gazları gibi başlıca unsurlar hava

kalitesini bozarak hava kaynaklı enfeksiyonlara ve alerjik rahatsızlıklara yol açmakta, ağır metaller, karbon ve

azot bileşikleri sık sık havadan solunum yoluyla organizmaya girerek akciğer, burun, ağız, deri ve sindirim

sistemi yoluyla dolaşım sistemine katılarak kan, kemik iliği, dalak ve lenf sistemi üzerinde zararlı etkiler

oluşturmaktadır. Dünyada başta gelen ölümcül sağlık riskleri arasında, metabolik riskler, beslenmeye bağlı

riskler, sigara kullanımı ve sonrasında çevresel dengenin bozulmasıyla oluşan riskler yer almaktadır. İngiltere’de

her yüz kişiden 8’i, ABD’de 6’sı, Birleşik Arap Emirliklerinde ve Türkiye’de ise 13’ü çevre kirliliği nedeniyle

ölmektedir. Çevre kirliliği, şimdiki ve gelecek nesillerin sağlığını ve hayat kalitesini etkileyen ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Bireysel karbon ayak izinin belirlenmesi ve azaltılması sorunların çözümünde atılacak

adımlardan ilkidir.

ANAHTAR KELİMELER: KARBON AYAK İZİ, ÇEVRE KİRLİLİĞİ, SAĞLIK, HASTALIK

Page 425: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

425

KEMİK SAĞLIĞI İÇİN EGZERSİZ

Poster Bildiri / Saglik

Gizem HELVACI1, Fatma KARTAL2,

1Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme Ve Diyetetik Bölümü , 2Gümüşhane

University, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme Ve Diyetetik Bölümü ,

Bu çalışma, egzersizin kemik sağlığı üzerindeki etkileri hakkında bilinenlere ve mevcut verilere genel bir bakış

sağlamak amacıyla hazırlanmış bir derlemedir.

Sedanter yaşamın, kemik sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerden biri olduğu iyi bilinmektedir. Düzenli fiziksel

aktivite ise yaşamın her döneminde kemik sağlığını ve kalitesini olumlu etkilemektedir. Çocukluk döneminde

kemik kütlesinde artışı ve kemik geometrisinin optimizasyonunu desteklemekte; yetişkinlik döneminde kemik

sağlığının sürdürülmesi ve korunmasını sağlamakta; yaşlılık döneminde kemik kütlesinin ve gücünün kaybını

hafifletmekte buna bağlı olarak da kırık riskini en aza indirmektedir. Kemik sağlığını güçlendirmeyi hedefleyen

egzersiz programlarının kemik mineral yoğunluğu ve kemik geometrisi üzerine olumlu etkilerinin olduğu birçok

çalışmada doğrulanmıştır. Bununla birlikte, orta veya şiddetli yoğunluktaki uzun süreli egzersiz, serum total ve

iyonize kalsiyum düzeylerini düşürerek paratiroid hormon sekresyonunu tetikleyebilmektedir. Paratiroid

hormonunun (PTH) artması sonucu kemik demineralizasyonu yoluyla serum iyonize kalsiyum düzeyleri dengelenmektedir. Dolayısıyla şiddetli ve uzun süreli egzersiz boyunca terle kalsiyum kaybedilmesi kemik

homeostazisini bozabilmektedir. Sonuç olarak, egzersiz yoğunluğu ve süresine bağlı olarak kemik sağlığı olumlu

veya olumsuz etkilenebilmektedir. Bu yüzden güçlü kemikler için egzersiz programının iyi ayarlanması

gerekmektedir. Ağır egzersiz programı uygulamak isteyen veya uygulamak zorunda olan sporcuların ise

paratiroid hormonun kemik üzerindeki katabolik etkilerinden korunmaları için egzersiz öncesi ve süresince

kalsiyumdan zengin içecekleri tüketmeleri önerilmektedir. Ancak, terle kaybedilen kalsiyumu dengeleyerek

kemik sağlığının bozulmasını önlemek için alınması gereken kalsiyum miktarına ilişkin veriler yetersizdir ve

ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: EGZERSİZ, OSTEOPOROZ, KALSİYUM

Page 426: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

426

KEMİK SAĞLIĞINA SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİNİN ETKİSİ

Poster Bildiri / Beslenme

Ayşe Deniz ÇARDAK1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Kemik sağlığını korumada süt ve süt ürünlerinin öneminin anlaşılması.

Dünyada en yaygın görülen iskelet sistemi hastalığı olan osteoporoz, kemiklerin zayıflamasına ve kırılmaya

yatkın hale gelmesine neden olmaktadır. Kemik yoğunluğunun azaldığı ve kemik kalitesinin bozulduğu bu

hastalık çoğu kez sessizce ilerlemekte ve kemik kırıklarının oluşmasıyla fark edilmektedir. Osteoporozun 50

yaşın üzerindeki kadın ve erkeklerde görülme sıklığı sırasıyla %33 ve %20 olarak bildirilmektedir. Günümüzde

200 milyondan fazla insanın osteoporotik olduğu tahmin edilmektedir. Birçok hastalıkta olduğu gibi

osteoporozun oluşumunda da genetik yatkınlık önemli olup, hormonlar, uygun olmayan beslenme tarzı, sigara ve

aşırı alkol kullanımı, fiziksel aktivite eksikliği, kemik sağlığını olumsuz etkileyen çeşitli hastalıklar ile kullanılan

bazı ilaçlar osteoporozun ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Kemikler ve iskelet doğumdan ergenliğin sonuna

kadar sürekli gelişir ve büyür, erken erişkin dönemde veya 20’li yaşlarda maksimum güce ulaşır. 50 yaş sonrası

erkeklerde ve menapozal kadınlarda kemik dengesi negatif olmakta ve iskeletin bütün kısımlarından kemik kaybı

gerçekleşmektedir. Yapılan çalışmalar özellikle erken yaşta (çocukluk ve adölasan dönem) alınan kalsiyumun osteoporoza karşı koruyucu etkisi olduğunu, ileri yaşta alınan kalsiyumun da erken yaş kadar olmasa da

osteoporoza karşı kısmi koruyucu etkisi olduğunu göstermektedir. Birçok besin öğesi (kalsiyum, D vitamini, K

vitamini, fitoöstorejenler, sindirilemeyen oligasakkaritler vb.) kemik sağlığı üzerine pozitif etki sağladığından

beslenme ile yaşam boyu kemik sağlığını korumaya yönelik önlem almak ve sürdürmek mümkündür. Bu

çalışmada kemik sağlığı üzerine özellikle süt ve ürünlerinin etkileri üzerine yapılan çalışmaların sonuçları

derlenecektir.

ANAHTAR KELİMELER: OSTEOPOROZ, SÜT ÜRÜNLERİ, KALSİYUM, D VİTAMİNİ, K VİTAMİNİ

Page 427: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

427

KOLİSTİN DİRENÇLİ KLEBSİELLA PNEUMONİAE ŞUŞLARINDA TİGESİKLİN

DUYARLILIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Saglik

Erbey CİHAN1, Özge Nur YILMAZ1, Sarhan SAKARYA2,

1Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2Adnan Menderes Üniversitesi, Tıp Fakültesi

Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,

Klebsiella pneumoniae spp. pneumoniae, sıklıkla hastane kaynaklı enfeksiyonlara neden olan bakteridir.Son

yıllarda geniş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) oluşturan ve karbapenemaz üreten K. pneumoniae spp.

pneumoniae sayısı çok ciddi artış göstermiştir. Söz konusu etkenlerin dirençli suşlarında terapötik amaçla

kolistin ve tigesiklin kullanilmaktadir. Çalışmamızda çeşitli hasta örneklerinden (kan, idrar, balgam, trakeal aspirat, yara) izole edilen kolistin direncine sahip K. pneumoniae spp. pneumoniae’de tigesikline duyarlılığının

belirlenmesi amaçlanmıştır.

Çalışmada Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Enfeksiyon Hastalıkları Laboratuvar’ında 1 Ocak 2018-1

Ağustos 2018 arasında gelen klinik örneklerden izole edilen K. pneumoniae spp. pneumoniae etkenlerinden, kolistin direnci olduğu belirlenen şuşlar (n=23) kullanılmıştır. İzolatlardan 8’i idrar (%34,78) ,1’i balgam

(%4,34) , 5’i kan kültürü (%21,73) , 6’sı trakeal aspirat (%26,08) ve 3’ü yara yeri kültüründen (%13,04) izole

edilmiştir. Klinik örneklerin tanısı ve kolistin duyarlılığının belirlenmesi Vitek-2 (Biomerieux) ile yapılmıştır.

Şuşların tigesiklin duyarlılığının belirlenmesinde ise, Etest, disk difüzyon ve Vitek-2 sistemi kullanılmıştır.

Tigesiklin disk difüzyon ve Etest değerlendirmeleri, plaklar 37°C’de 24 saat inkübe edilmesinden sonra

yapılmıştır. Etest ile bulunan minimum inhibitör konsantrasyon (MİK) değerleri ve disk difüzyon testinde zon

çaplarının değerlendirmeleri FDA antibiyotik duyarlılık kriterlerine göre yapılmıştır.

İncelenen örnekler içerisinde kolistin dirençli K. pneumoniae spp. pneumoniae etkenleri tigesikline karşı %30,43

duyarlı, %60,86 orta duyarlı ve %8,69 dirençli bulunmuştur.

Çalışma sonucunda kolistin dirençli K. pneumoniae spp. pneumoniae şuşlarına karşı tigesiklin önemli bir tedavi

seçeneği olmaktadır. Ancak laboratuvar analizleri ve uygulanan tedavinin birlikte değerlendirileceği çalışmalara

gereksinim duyulmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: KOLİSTİN , TİGESİKLİN , K.PNEUMONİAE SPP. PNEUMONİAE

Page 428: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

428

KONVEKSİYONEL YÖNTEM İLE KURUTULMUŞ BEYAZ ŞAPKALI MANTARLARIN

(AGARICUS BISPORUS) YAPISAL DEĞİŞİMLERİNİN İNCELENMESİ

Poster Bildiri / Gida

Derya ATALAY1, Hande Selen ERGE1,

1BOLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ,

Mantarlar kendine özgü tadı ve tekstüründen dolayı insan beslenmesinde oldukça ilgi görmektedir. Ayrıca,

mantarlar karbonhidrat, protein, lif, mineraller ve fenolik asitler gibi biyolojik olarak aktif bileşiklerce zengindir.

Mantarlar oldukça hassastırlar ve raf ömürleri hasattan sonra yaklaşık 24 saattir. Gıdaları korumak için

kullanılan yöntemlerden olan kurutma, gıdanın güvenilir depolama seviyesine kadar nem içeriğini düşüren en

yaygın işlemlerden birisidir.

Bu çalışmada da, sıcak hava kurutucuda kurutulan (50º, 60º ve 70 ºC) beyaz şapkalı mantar (Agaricus bisporus)

dilimlerinin (2, 4 ve 6 mm) rehidrasyon oranı ve tekstür profili (sertlik, sakızımsılık, elastikiyet, iç yapışkanlık

ve çiğnenebilirlik) gibi yapısal özellikleri incelenmiştir.

Bu araştırmada, analiz sonuçlarının değerlendirilmesinde yanıt yüzey yöntemi kullanılmıştır. Tüm yanıtlar için

karesel modelin uygun olduğu belirlenmiştir. Sıcaklık artıkça, örneklerin rehidrasyon oranı azalmıştır (P<0.05).

Düşük sıcaklıkta kurutulan örneklere kıyasla yüksek sıcaklıkta kurutulan örneklerde tekstrün daha sert olduğu

bulunmuştur.

Nümerik optimizasyon sonucunda, sıcak hava kurutucu için optimum koşullar 50 ºC 2 mm olarak

önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: KURUTMA, TEKSTÜR, BEYAZ ŞAPKALI MANTAR, REHİDRASYON

ORANI

Page 429: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

429

KONYA İLİNDEKİ BAZI HASTANELERDEN İZOLE EDİLEN K.PNEUMONIAE’LERİN

TAKİP EDİLDİKLERİ SERVİS VEYA POLİKLİNİKLERE GÖRE DAĞILIMLARI

Poster Bildiri / Saglik

İHSAN OBALI1, AHMET UYSAL2, EMİNE ARSLAN1,

1Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA, TÜRKİYE, 2Selçuk Üniversitesi, Sağlık

Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Tıbbi Laboratuvar Bölümü, KONYA, TÜRKİYE,

Bu çalışmada, Konya ilindeki bazı hastanelerde Klebsiella pneumoniae (K. pneumoniae) suşlarının izole

edildikleri poliklinik ve servislere göre dağılımlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.

Çalışma materyali olan Klebsiella pneumoniae suşları, Konya ilinde, Kamu hastaneleri ve bazı özel hastanelerin

mikrobiyoloji laboratuvarlarından, Ocak- Ağustos 2017 tarihleri arasında çeşitli klinik örneklerden (idrar, kan,

yara vb.) izole edilmiştir. Vitek II (bioMerieux, Fransa )identifikasyon kartları ile tanımlanan 192 K.

pneumoniae suşunun doğrulaması laboratuvarda yapılmıştır. Bütün suşların hangi servis ve poliklinikten alındığı

hakkındaki klinik bilgileri tablo halinde sunularak değerlendirilmiştir.

Tüm hastanelerden toplanan 192 K. pneumoniae örneğinin 58’i 12 farklı polikliniğe 134’ü ise 16 farklı servise

aittir. Hastanelerden elde edilen 134 K. pneumoniae suşu, 16 farklı servise ve bunların alt ünitelerindeki

servislere aittir. İzole edilen K. pneumoniae suşlarının kadın erkek dağılımına bakıldığında ise, 12farklı

poliklinikten elde edilen 58 suşun 26’sının kadın hastalara 32’sinin erkek hastalara ait olduğu görülmüştür.

Konya’daki çalışılan hastanelerin, poliklinik dağılımına bakıldığında en fazla K. pneumoniae suşunun, Eğitim

Araştırma Hastanesinin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği’nden, Medicana Hastanesi’nin Üroloji

Polikliniği’nden, Beyhekim Devlet Hastanesinin Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği servislerinden elde

edilen örneklerden izole edildiği görülmüştür. Hastanelerdeki K. pneumoniae suşlarının, servis dağılımına

bakıldığında en fazla örnek Medicana Hastanesi’nin genel yoğun bakım servisinden, Eğitim Araştırma Hastanesi’nin Çocuk (Pediatri) servisinden, Beyhekim Devlet Hastanesinin Dahiliye Servisinden elde edilen

örneklerden izole edildiği görülmüştür. Tüm hastanelerden alınan numunelerden izole edilen, K. pneumoniae

suşlarının servislere göre sayılarına bakıldığında, en çok yoğun bakım servislerinde ve servislerindeki cinsiyet

dağılımına bakıldığında ise, kadın hastalardan izole edildiği belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: K.PNEUMONIAE, SERVİS, POLİKLİNİK, DAĞILIM, KONYA

Page 430: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

430

KOZMETİK ÜRÜNLERDE KORUYUCU MADDE KULLANIMI VE KORUYUCU

ETKİNLİK TESTLERİ

Poster Bildiri / Saglik

ENGİN KILIÇ1, Furkan YILMAZ1,

1ERZİNCAN BİNALİ YILDIRIM ÜNİVERSİTESİ, ECZACILIK FAKÜLTESİ,

Bu makalenin amacı, 460 miyar dolarlık kozmetik sektöründe kullanılan koruyucu maddeler ve bu maddelerin

mikroorganizma kontaminasyon derecesini belirleyen CHALLENGE TEST çeşitlerini ve önemini belirtmektir.

Kozmetik; vucüdun belirli kısımlarına uygulanan tek veya temel amacı bu kısımları temizlemek, koku vermek,

görünümünü değiştirmek ve/veya vücut kokularını düzeltmek ve/veya korumak veya iyi bir durumda tutmak

olan bütün preparatlar veya maddeler olarak tanımlanmaktadır. Kozmetiklerde mikroorganizma kontaminasyonu

tüketici sağlığı açısından önemli risk meydana getirmektedir. Mikrobiyal üremeye engel olmak amacıyla

ürünlere koruyucu olarak bilinen asitlerin, alkollerin, biguanidlerin, holojenlerin, organik merküriallerin,

aldehitlerin, fenoliklerin ve kuarterner amonyum-bileşiklerin eklenmesi öngörülmektedir. Ancak ürüne ilave

edilecek olan bu koruyucu maddelerin formülasyondaki diğer maddelerle uyumlu ve geniş spektrumlu olmaları, kullanıcı üzerine alerjik, toksik ya da tahriş edici etkilerinin olmaması gerekmektedir. 2005 tarihli Türk

Kozmetik Kanunu’na göre, piyasaya sunulan kozmetik ürünlerin güvenlik değerlendirmesinin kullanımına

sunuldukları hedef kitlenin sağlığı açısından yapılma zorunluluğu bulunmaktadır. Kozmetik ürünlerin güvenlilik

değerlendirilmesi, ülkelere göre farklılık arz etse de temel esası aynı olan antimikrobiyal koruyucu etkinlik testi

ile yapılmaktadır. Biz bu makalede kozmetiklerde kullanılan koruyucu maddeler ve antimikrobiyal koruyucu

etkinlik testinin nasıl yapıldığını literatür ışında tartıştık.

ANAHTAR KELİMELER: KOZMETİK, KORUYUCU MJADDE, CHALLENGE TESTİ

Page 431: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

431

KURUTULMUŞ GIDALARDAN SAKKAROFİLİK FUNGUSLARIN İZOLASYON VE

İDENTİFİKASYONU

Poster Bildiri / Beslenme

Yiğit TERZİ1, Füsun UÇAR1, Gülhan TUNÇ1,

1Ege Üniversitesi,

Günümüz tarım ve gıda üretiminin en büyük problemlerinden birisi mikrobiyal kontaminasyondan kaynaklanan

bozulmalardır. Bozulmalara neden olan funguslar birçok ekstrem çevresel koşullar(ph, sıcaklık,su aktivitesi,

osmatik basınç) altında üreyebilmektedir. Mikroorganizmaların hayati fonksiyonları yerine getirebilmesi için

serbest haldeki suya ulaşabilmesi gerekmektedir. Çözünen madde (tuz, şeker, gliserol vb.) veya iyon miktarı

arttıkça ortamdaki serbest su miktarı azalmaktadır. Gıda kontaminasyonuna neden olan birçok mikroorganizma ortamdaki serbest su sayesinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Su aktivitesi 0.0 ile 1.0 arasında değişen değerler

halinde ifade edilmektedir. Çeşitli şekerleri ve çözünebilen diğer maddeleri içermeyen distile suyun su aktivitesi

1.0’dır. Tamamen kuru, yani su içermeyen bir gıda maddesinin aw değeri ise 0.0’dır. Çoğu mikroorganizma 0.85

aW değeri altındaki su aktivitesi değerinde yaşayamamaktadır. Fakat düşük su aktivitelerinde yaşamlarını

sürdürebilen ve kserofilik olarak adlandırılan mikroorganizmalar bulunmaktadır. Kurutulmuş birçok gıda su

aktivitesi bakımından düşük olduğu için çoğu mikroorganizma bu ortamda gelişememektedir. Kurutulmuş

gıdalar gibi bu zorlu ortama adapte olabilen funguslar bulunmaktadır. Ayrıca bu funguslar çeşitli mikotoksinler

üreterek insan sağlığını da tehdit etmektedir Bu çalışmanın amacı, düşük su aktivitesine sahip kurutulmuş

gıdalardan kserofilik fungusların izolasyonu ve moleküler biyolojik yöntemlerle identifikasyonunu

gerçekleştirmektir.

izolasyonlar su aktivisi düşük selektif ortamlar(DG18 ve %60 glikozlu malt ektrakt agar) kullanılarak

yapılmıştır. Kserofilik fungus izolasyonunda örnek olarak: çikolata, kurutulmuş balık, erişte,kurutulmuş üzüm,

ekmek gibi su aktivitesi düşük gıdalar kullanılmıştır. Saflaştırılan fungus izolatlarının makraskobik incelemeleri

yapıldıktan sonra moleküler biyolojik yöntemlerden biri olan ITS(Internal transcribed spacer) gen bölgesi

kullanılarak genus ve tür düzeyinde identifiye edilmişlerdir. Sonuç olarak 18 fungus türü elde saptanmıştır. Bu

fungus türlerinin üreyebildikleri minimum su aktivitite değerleri de ayrıca test edilmiştir.

Çalışmanın sonucunda Aspergillus, Wickerhamomyces, Debaryomyces, Cladosporium, Pichia,

Zygosaccharomyces, Penicillium genusuna ait türler elde edilmiştir. İdentifiye edilen bütün türler çoğu

mikroorganizmanın yaşamsal faaliyet gösteremeyeceği yüksek glikoz oranında(%60) üreyebildiklerinden tüm

türler sakkarofilik olarak değerlendirilmişlerdir.

İzole edilen türlerin gıda ve insan sağlığını tehdit eden çeşitli mikotoksinleri üretebilen türler olmasından dolayı

tehlike arz etmektedir. Bundan dolayı kurutulmuş gıdalarda da mikroorganizma(bakteri, fungus) taramalarının

yapılması bu çalışma ile önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: FUNGUS, KSEROFİLİK, SU AKTİVİTESİ, KURU GIDA

Page 432: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

432

KUZEY IRAK’TA DOĞAL OLARAK YETİŞEN NERGİSLER

Poster Bildiri / Tarim

Nalan TÜRKOĞLU1, Ezelhan ŞELEM1, Yekbun ALP2, Sokar Salah JALAL2,

1Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 65080 Van, Türkiye , 2Van Yüzüncü

Yıl Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı, 65080 Van, Türkiye,

Süs bitkileri sektöründe özellikle kesme çiçek yetiştiriciliğinde önem taşıyan nergisler hem ülkemizde hem de

Kuzey Irak’ta büyük öneme sahiptir. Kuzey Irak’ta doğal olarak yetişen nergislerin kültüre alınması ve

yetiştiriciliğine yönelik herhangi bir bilimsel çalışmanın olmaması dolayısıyla bu potansiyelin araştırılması

büyük önem arz etmektedir.

Çalışma materyalini Kuzey Irak’tan getirtilen nergisler oluşturmaktadır.

Laboratuara getirilen nergislerin morfolojik özellikleri kayıt altına alınmış olup beyaz-sarı nergislerin renk

özelliklerinin karşılaştırılmaları yapılmıştır.

Yapılan çalışmalar sonucunda Irak'ın kuzeyinde sadece bir türün yaygın olduğu ve bu türün beyaz ve sarı renkte

olan Narcissus poeticus L. olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Süleymaniye ve Chamchamal kentinden toplanan

nergislerin çiçek sapı, gövde, petal eni ve boyu, gövde çapı ve çiçek sapı ölçümlerinin karşılaştırmaları yapılmış

olup aralarında farklılıklar olduğu tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: KUZEY IRAK, NARCİSSUS POETİCUS L., NERGİS

Page 433: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

433

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, TARIM VE BİYOTEKNOLOJİ

Poster Bildiri / Tarim

Emine Dilşat YEĞENOĞLU1, Şenay AYDIN1,

1Manisa Celal Bayar Universitesi Alaşehir Myo,

Bu çalışmada, küresel iklim değişikliği, küresel iklim değişikliğinin tarımsal üretime etkileri ile bu etkilere karşı

alınacak önlemler içerisinde biyoteknolojinin rolüyle ilgili bazı araştırmalar derlenerek verilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, TARIMSAL ÜRETİM, GIDA GÜVENLİĞİ,

BİYOTEKNOLOJİ, TARIMSAL BİYOTEKNOLOJİ

Page 434: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

434

LATHYRUS EGIRDIRICUS H.GENC & A.SAHİN VE LATHYRUS TEFENNICUS H. GENÇ

& A. ŞAHİN TÜRLERİNİN TOHUM KİMYASI

Poster Bildiri / Tarim

Bekir YILDIRIM1, Yasin ARSLAN2, Diğdem TRAK3, Hasan GENÇ4, Erdal KENDÜZLER3,

1Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Burdur Gıda Tarım Ve Hayvancılık Meslek Yüksekokulu, Bitkisel Ve

Hayvansal Üretim Bölümü, Burdur, Türkiye, 2Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Nanobilim Ve Nanoteknoloji Bölümü, Burdur, Türkiye, 3Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen Edebiyat

Fakültesi, Kimya Bölümü, Burdur, Türkiye, 4Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,

Matematik Ve Fen Bilimleri Eğitimi Bölümü, Burdur, Türkiye,

Lathyrus L. (Mürdümük) Fabaceae (Leguminosae) familyasından bir bitki cinsi olup Türkiye’de tür, alt tür ve

varyete seviyesinde 77 takson ile temsil edilmektedir. Bunlardan 25 takson endemiktir. Cinsin bazı türleri insan

gıdası veya yem bitkisi olarak kullanılmakta ve tarımı yapılmaktadır. Lathyrus egirdiricus H.Genc & A.Sahin

and Lathyrus tefennicus H. Genç & A. Şahin son yıllarda yapılmış bilimsel çalışmalarla Lathyrus cinsine

eklenmiş endemik taksonlardır. Bu çalışmanın amacı iki endemik Lathyrus türünün kimyasal

kompozisyonlarının araştırılmasıdır.

Çalışmamızda bu iki taksonun tohumlarında bulunan Cd, Cr, Ni, Cu, Mn, Zn, Fe, Ca, Mg, Na ve K

elementlerinin miktarları tayin edilmiştir. Laboratuvar çalışmalarında örneklerin çözünürleştirilmesi için

mikrodalga fırın kullanılmış ve element konsantrasyonları Atomik Absorpsiyon Spektrometre ile belirlenmiştir.

Bu yöntemin doğruluğu, sertifikalı referans malzemenin (EnviroMAT Contaminated Soil) analizi ile

doğrulanmıştır. Tüm sonuçlarda güven seviyesi %95’tir.

Her iki Lathyrus taksonunun tohumlarının elementel kompozisyonları arasında farklılıklar vardır. Element

konsantrasyonlarının farklı düzeylerde çıkması bu sonuçların bitki taksonomisinde kullanılabileceği düşüncesini

güçlendirmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: KİMYASAL KOMPOZİSYON, ELEMENTLER, LATHYRUS EGIRDIRICUS,

LATHYRUS TEFENNICUS, TÜRKİYE

Page 435: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

435

LUPİN UNU İKAMESİNİN EKMEĞİN BAZI KALİTE ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Poster Bildiri / Gida

Kübra TULUK1, Burak ALTINEL1,

1Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü,

Lupin unu, sahip olduğu yüksek orandaki protein ve diyet lifi içeriğinden dolayı, fırıncılık ürünlerinin besin

kalitesi açısından zenginleştirme uygulamalarında ideal bir bileşendir ve fonksiyonel bir gıda olarak son

zamanlarda uluslararası alanda ilgi odağı olmuştur. Genellikle buğday unu ikamesi olarak kullanılmaktadır.

Literatür verileri incelendiğinde; lupin unu ikamesinin ekmeğin kalite özellikleri üzerine etkilerini araştırmak

amacıyla yapılan çok az sayıda çalışma mevcuttur. Bu nedenle bu çalışma kapsamında, ekmeklik buğday ununa

%10, 20 ve 30 oranlarında ikame edilen lupin ununun ekmek kalitesi üzerine etkileri belirlenmiş ve

değerlendirilmiştir.

En yüksek spesifik hacim değerine sahip örnek kontrol örneği olarak belirlenirken; lupin ununun ikame oranı

arttıkça ekmeklerin spesifik hacim değerlerinin istatistiksel bakımdan önemli derecede azaldığı

belirlenmiştir(P<0.05). Lupin unu gluten proteinleri içermediği için, ekmek üretiminde buğday unu ile ikame

edilen lupin unu oranı arttıkça ; toplam un kütlesindeki gluten proteinlerinin oranı da azalmış ve buna bağlı

olarak lupin unu içeren hamurların gluten ağ yapısı zayıflamış, hamurun gaz tutma kapasitesi azalmış ve sonunda düşük hacimli ekmek elde edilmiştir. Lupin unu ikame oranı arttıkça, ekmeklerin pişme kaybı değerleri,

kontrol örneğine kıyasla istatistiksel bakımdan önemli derecede azalmış ve nem miktarları ise istatistiksel

bakımdan önemli derecede artmıştır(P<0.05). Bununla birlikte; % 30 lupin unu ikameli ekmek, en düşük pişme

kaybı ve en yüksek nem miktarına sahip örnek olmuştur. Lupin unu, buğday ununa kıyasla yüksek oranda

protein ve diyet lifi içerdiği için; buğday ununa lupin unu ikamesi; özellikle toplam kütledeki diyet lifi miktarı

arttığı için hamurun su kaldırma kapasitesini arttırmıştır. Bu nedenle; lupin unu ikame oranı arttıkça, ekmeklerin

nem miktarları azalmış ve pişme kaybı değerleri artmıştır.

Sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde, lupin ununda bulunan diyet lifi ve proteinlerin,ekmek hacmi ve

spesifik hacim gibi ekmeğin kalite karakteristiklerini olumsuz etkilediğini söylemek mümkündür. Ancak;

buğday ununa lupin unu ikame edilmesi; ekmeğin beslenme ve sağlık açısından değerini arttırmıştır. Bu çalışma;

lupin ununun ekmek üretiminde endüstriyel ölçekli kullanılabilirliği hakkında bilgi sahibi olunmasına katkı

sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: LUPİN UNU, EKMEK ÜRETİMİ, SPESİFİK HACİM, UN İKAMESİ

Page 436: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

436

MAMUNLARIN (UPOGEBIID) YUVALANMA ÖZELLİKLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Aysun KÜÇÜKDERMENCİ1, Aynur LÖK1, Ali KIRTIK1, Evrim KURTAY1, Altan LÖK1, Filiz

ÖZTEKİN1,

1Ege Üniversitesi,

Özet Bentik canlıların çeşitli türleri yumuşak dip yapısı sahip sedimentte çukur kazarak yaşarlar. Bu yuva

kazıcılardan olan mamunların yuvalanmalarının nedeni sadece predatörlerden korunmak için değil, beslenme,

kabuk değiştirme, üreme içindir ve bu yapılanmanın bölgesel ekosistemde yaşamsal bir önemi vardır . Yuva

duvarlarının yüzeyi 1mm kalınlığında ve kahverengidir. Yuvalarının duvarlarının sabit kalması mxp 3

(maxilliped 3), P2 (pereipod 2), P3 (pereipod 3) de bulunan tegumental salgı bezlerinden salgılanan mukusla

sağlanmaktadır. Yuvalardan sadece geceleri beslenmek için çıkan çamur karideslerinin dişileri yumurta

taşıdıkları için erkeklere göre zamanlarının çoğunu bu yuvalarda geçirirler. Yuvaların şekiller türlere göre değişmekle birlikte U veya Y şeklinde olup Y şekilli olanların sap kısmı 2m ye kadar sedimentin içine kadar

gider. Upogebia major, Upogebia pusilla, Upogebia omissa gibi türler dikey olarak yuva kazarken, Upogebia

deltaura, Biffarius arenosus ise hem yatay hemde dikey yuva kazarlar. Yuva derinlikleri 150cm den daha azdır

ve yuvaların boy ve derinlikleri arasında pozitif bir ilişki vardır. Yuvaların yapısı sedimentin yapısı çamur ise

basit ve derin, kum ise daha karmaşık ve sığdır. Mamunlar yuvanın içinde dönüş yapmak için bazı yerleri daha

geniş yapmaktadırlar. Yuvalar her zaman tek bir birey içindir ve yuvalar üst üstte gelselerde hiçbir zaman

çakışmazlar. Yuvalar yapıldıktan sonra uzun süre yapıları aynı şekilde kalır. Teşekkür: Bu çalışma 116O646

nolu Proje ile Tübitak tarafından desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: MAMUN, UPOGEBİİD, YUVALANMA ÖZELLİKLERİ, SEDİMENT

Page 437: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

437

MANİSA- SARIGÖL İLÇESİNDE ÜRETİCİLERİN PESTİSİT KULLANIMI KONUSUNDA

ANKET SONUÇLARI

Poster Bildiri / Tarim

Mehmet ERDİL1, , Osman TİRYAKİ

1ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BİTKİ KORUMA BÖLÜMÜ,

Günümüzde teknolojik gelişmelerine paralel olarak pestisit kullanımı gittikce artmaktadır. Bilinçsiz pestisit

kullanımı tarımsal ürünlerde kalıntı riski ve çevresel risk oluşturmaktadır. Bu araştırma Manisa İlinin Sarıgöl

İlçesinde çiftçilerin pestisit kulanımındaki tutum ve davranışlarına ve pestisit seçimindeki bilgi düzeyine ile

çevresel duyarlılıklarının araştırılmasına odaklıdır.

Anket uygulanacak üretici sayısı, Sarıgöl nüfusuna göre ‘Oran Ortalamalarına Dayalı Basit Tesadüfi Örnekleme’

metoduyla hesaplanmış, 384 üretici ile görüşülüp anket çalışması yapılmıştır.

Üreticilerin, % 49.7’si ilkokul mezunu, % 27.3 45-54 yaş aralıgında, % 31.8’i 21-30 yıl çiftçilik deneyimi

olduğu belirlenmiştir. Üreticilerin % 97.9’u hastalık ve zararlılar ile kimyasal mücadeleyi tercih ettiğini, %

44.6’sı sulama suyu ile yabancıot ve hastalık geldiğini, % 65.6’sı ilaçlamalarını akşam saatinde yaptıklarını, %

69.9’u hastalık ve zararlı görülmediği zaman ilaçlama yapmadığını, % 78.1’i son ilaçlama ile hasat arası süreye

dikkat etiğini, % 42.4’ü ilaçlama zamanını belirlemede Zirai İlaç Bayilerinden bilgi aldığını, % 62.8’i ilaçlarını

Zirai İlaç Bayilerinden temin etiğini, % 79.9’u ilaçlarda önerilen dozu uyguladığı, % 60.4’ü ilaçlama ile hasat

arası sürenin kalıntıya etki edebileceğini, % 43’ü MRL kavramını bildiğini belirtmişlerdir. Ayrıca çevresel duyarlılık anlamında üreticilerin % 12.5’i boşalan ilaç kutularını çevreye attıklarını, % 51.1’i artan ilaç ve ilaçlı

suyu bahçede bir kenara dökdüklerini belirtmişlerdir.

Sonuç olarak, çoğu çiftçi pestisit kalıntılarına dikkat etmektedir. Bunun nedeni, ilçede üretilen ürünlerin ihraç

edilmesi ve ihraç edilen mallar için pestisit kalıntılarının önemli olmasıdır.

ANAHTAR KELİMELER: SARIGÖL, PESTİSİT KULLANIM DENEYİMİ, BİLGİ, ÇEVRESEL TUTUM

Page 438: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

438

MAŞ FASULYESİ [VİGNA RADİATA (L.) WİLCZEK] TOHUMLARININ

ÇİMLENMESİNDE FARKLI TUZ KONSANTRASYONLARININ ETKİSİ

Poster Bildiri / Tarim

SİMRU BAŞ1, HÜSEYİN ÇANCI1, MEHMET BİLGEN1,

1AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ,

Çalışma ML-267 maş fasulyesi genotipinin tohumlarının farklı tuz konsantrasyonlarında çimlenme ve fide

dönemi özelliklerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür.

Çalışmada 0, 50, 100, 150 ve 200 mM tuz (NaCl) konsantrasyonları ve farklı bekletme süreleri (0, 2, 4 saat)

uygulanarak oda sıcaklığı koşullarında çıkan bitki sayıları, kök uzunluğu, sürgün uzunluğu ve kök kuru ağırlığı

özellikleri belirlenmiştir.

Ölçülen özellikler dikkate alındığında ML-267 maş fasulyesi genotipinde tuz konsantrasyonu ve bekletme

süresinin artmasıyla çimlenmenin olumsuz etkilendiği görülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: MAŞ FASULYESİ, VİGNA RADİATA, TOHUM, TUZ, ÇİMLENME

Page 439: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

439

MAYDANOZDA STEMPHYLIUM YAPRAK LEKESİ (STEMPHYLIUM VESİCARIUM)

HASTALIĞININ TÜRKİYE’DE İLK TESPİTİ

Poster Bildiri / Tarim

TİJEN TAŞKIN1, GÜLCAN YIKILMAZSOY1,

1ZİRAİ MÜCADELE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ BORNOVA-İZMİR,

Maydanoz hem taze tüketilen bir sebze olarak hem de garnitür olarak kullanım için yetiştirilmektedir. Yıl

boyunca maydanoz üretimine uygun ekolojik şartlara sahip olan İzmir, Türkiye'de önemli bir maydanoz

üreticisidir. 2013-2015 üretim sezonlarında İzmir'deki maydanoz tarlalarında daha önceleri bilinmeyen hastalık

sorunları yaşanmış, kalite kaybı olmuş ve verim azalmıştır. Hastalığın en önemli belirtileri yapraklarda lekeler,

yeşil aksamda yanıklık ve bitkilerde sararmalar olmuştur. Bu çalışmanın amacı, maydanozdaki bu yeni sorununun nedenini saptamak, hastalık etmenini teşhis etmek, sorunların derecesini anlamak ve hastalıklı

bitkilerin örneklerini elde etmektir.

Bu hastalıkta başlangıç belirtisi olarak 2-3 mm çapında dairesel oval şekilli klorotik yaprak lekeleri oluşur.

Hastalık ilerledikçe lekeler 5-8 mm çapında dairesel-oval şekilli klorotik sınırla çevrili taba-açık kahve renkli olur. Bu çalışmada hastalık belirtisi olan yaprak parçaları %1’lik sodyum hipoklorit (NaOCl) yüzey

dezenfeksiyonu yapılmış ve iki kere destile sudan geçirildikten sonra su agar (WA) bulunan petrilere konmuştur.

7 gün 24± 1°C de inkube edilmiştir. Morfolojik bulgulara göre etmen, Stemphylium vesicarium olarak

belirlenmiştir. İzolatlar maydanoz yapraklarına inokule edildiğinde tarlada görülene benzer şekilde belirtiler

oluşturmuş ve aynı fungus test bitkilerinden izole edilerek Koch postulatı tamamlanmıştır.

Stemphylium yaprak lekesinin, İzmir’de maydanoz yapraklarında yeni bir sorun olduğu ortaya konmuştur.

Hastalık şiddetli olduğunda yaprak lekeleri birleşir ve zamanla klorotik ve yaşlanma belirtileri görüldükten sonra

kuruyarak yaprak ölümü gerçekleşir. Yaprak sapında dar uzun kahverengi lezyonlar bulunur. Maydanoz hasat

edildiğinde alt kısımlarda kalan yaşlı yapraklar bitkilerde daha ağır hastalık belirtilerini oluşturur. Hastalık hasat

sonrasında gelişen bitkilerde ortaya çıkar. Bildiğimiz kadarıyla, bu Türkiye'de maydanozda Stemphylium

vesicarium'un neden olduğu yaprak lekesi hastalığının ilk kayıttır. S. vesicarium için bir konukçu olarak

maydanozun tanımlanması daha önceki araştırmalarla tutarlıdır. Bu hastalık ABD'de ve ayrıca Avustralya'da

maydanozda bildirilmiştir (Koike ve ark. 2013; Persley ve ark., 2010).

ANAHTAR KELİMELER: STEMPHYLIUM VESICARIUM, MAYDANOZ, YAPRAK LEKESİ

Page 440: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

440

MEYVE FİDANLIK ALANLARINDA YABANCI OT TÜRLERİ VE ETKİLERİ: DÜZCE

MERKEZ İLÇE ÖRNEĞİ

Poster Bildiri / Tarim

ERCAN ÇÖPOĞLU1, MEHMET AYDIN BAYKUŞ1, AHMET ÖZÇELİK1, BARIŞ TEMBELO1,

MUSTAFA YİĞİT1, VOLKAN AYDINLI1, BERAT ALBAYRAK1, Ayşe YAZLIK2,

1DÜZCE ÜNİVERSİTESİ, 2 DÜZCE ÜNİVERSİTESİ,

Meyve üreticiliğinin temelini oluşturan meyve fidancılığının sürdürülebilirliliği için hastalık ve zararlılarla

bulaşık olmayan sertifikalı meyve fidanlarının kullanılması önemlidir. Ancak sertifikalı fidan üreticiliğinde en

temel sorunlardan biri olan yabancı ot türlerinin ve bunların doğrudan/dolaylı (rekabet, allelopati, hastalık ve

zararlılara konukçuluk.. vb.) etkilerinin tespiti ve buna göre önlemler alınması gereklidir. Bu çalışma ile Düzce Merkez ilçe sınırları içerisinde, sertifikalı meyve fidanı üretimi yapan üç meyve fidanlığında bulunan yabancı ot

türleri ve bu türlerin etkileri belirlenmektedir. Yabani ot türlerinin sayımı, alanın büyüklüğünü göz önünde

bulundurarak, fidanlığın genelini temsil edecek şekilde, tesadüfi olarak atılan 1 m2'lik bir çerçeve kullanılarak

yapılmaktadır.

Ön değerlendirme sonuçlarına göre; ayva fidanlık alanında yedi farklı familyadan 27 yabancı ot türü tespit

edilmiştir. Bu türler en fazla Asteraceae familyasına bağlı olup bunu Poaceae familyası takip etmektedir.

Çalışma sonucunda; yabancı ot türlerinin sahip oldukları etkiler dikkate alınarak, üreticilerin doğrudan

kullanabileceği, çevreye duyarlı mücadele yöntemleri önerilecektir. Sonuçlar ayrıca; Düzce Merkez ilçe sınırlarında bulunan meyve fidanlıklarında yabancı ot türlerinin belirlenmesi konusunda ilk çalışma olacağından,

bilimsel çalışmalara kaynak sağlayabilir.

ANAHTAR KELİMELER: YABANCI OT, ETKİ, MEYVE FİDANLIĞI, FİDANLIK, SERTİFİKA, DÜZCE

Page 441: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

441

MEYVE SUYU TOZU ÜRETİMİ: KÖPÜK KURUTMA

Poster Bildiri / Gida

GÜLŞAH ÇALIŞKAN KOÇ1, SAFİYE NUR DİRİM2,

1GASTRONOMİ VE MUTFAK SANATLARI BÖLÜMÜ, ALANYA HAMDULLAH EMİN PAŞA

ÜNİVERSİTESİ, 2GIDA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ, EE ÜNİVERSİTESİ,

Bu derlemenin amacı, köpük kurutma işlem koşullarının (köpürtme ve kurutma yöntemi vb.) meyve suyu

tozlarının fiziksel, kimyasal ve toz ürün özellikleri üzerindeki etkisini incelemek, köpük kurutma yöntemini

diğer kurutma yöntemleriyle kıyaslamak ve çeşitli meyve sularının kurutulmasında köpük kurutma tekniğinin

uygulanabilirliğini incelemektir.

Kurutma işlemi, depolama için hassas meyve sularının stabilitesi arttırılarak toz forma dönüştürülmesinde

kullanılan bir yöntemdir. Meyve suları toz forma dönüştürülerek ekonomik potansiyeli arttırılmakta, taşıma

giderleri azaltılmakta (hacim ve ağırlık azalması) ve ayrıca elde edilen tozlar gıda renk maddesi ya da farklı gıda

formülasyonlarında katkı maddesi olarak kullanılabilmektedir. Ticari uygulamalarda, meyve suyu tozlarının

eldesinde tambur, dondurarak ya da püskürtmeli kurutucular kullanılmaktadır. Köpük kurutma tekniği bu

yöntemlere kıyasla, gıda tozlarının eldesinde kullanılabilecek ekonomik ve alternatif bir yöntemdir. Köpük

kurutma tekniğinin diğer kurutma yöntemlerinden farkı; hammaddenin fiziksel yapısının hücre duvarını kırarak ve havayla birleştirilerek değiştirilmesidir. Bu yöntem, meyve sularına köpürtme ajanı ilavesiyle (yumurta

albümini, peynir altı suyu tozu, guar köpürtme albümini vb.) kararlı yapıda köpük oluşumu, köpük stabilizatörü

ilavesiyle (karboksi metil selüloz, selüloz gam vb.) veya sade olarak köpürtülmesi (ya da dövülmesi) ve farklı

klasik hava akımlı ve ısıtmalı kurutma yöntemleriyle kurutulması aşamalarından oluşmaktadır. Köpük kurutma

tekniği geniş yüzey alanı ve hızlı kuruma nedeniyle maliyeti düşük bir işlemdir. Düşük düzeyde ısı

uygulamasından dolayı renk, lezzet ve besin değerleri yüksek, daha az yapışkan, akış özellikleri yüksek ve su

içinde kolayca rehidre olan çözünebilir toz ürün eldesine olanak verir. Optimum koşullara ulaşmak için

köpürtme yöntemi, ajanı ve süresi, köpürtme stabilizatörü, ve uygun kurutma yöntemi ve koşullarının dikkatlice

seçilmesi gerekmektedir. Literatürde, domates, Hint hurması, kiraz, elma ve ananas suyunun köpük kurutma

tekniği ile kurutulduğu çalışmalar mevcuttur.

ANAHTAR KELİMELER: KÖPÜK KURUTMA, MEYVE SUYU TOZU, İŞLEM KOŞULLARı, TOZ

ÖZELLİKLER

Page 442: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

442

MİKROBİYOTA VE OBEZİTE İLİŞKİSİ

Poster Bildiri / Saglik

Büşra BAŞAKCI1, Dide KILIÇALP KILINÇ1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

GİRİŞ-AMAÇ İnsan vücudundaki hologenomik gen havuzunun büyük bir bölümünü oluşturan

mikroorganizmalar bir organ gibi işlev gören mikrobiyotayı oluşturur. Özellikle bağırsak mikrobiyotasında

bulunan yararlı ve zararlı mikroorganizmalarının kompozisyonunun bozulmasıyla alerji, çölyak, otizm, obezite,

diyabet, hipertansiyon, metabolik sendrom, kolorektal kanser başta olmak üzere pek çok hastalık meydana gelir.

Bu çalışma mikrobiyota ile obezite ilişkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.

YÖNTEM Araştırma literatür taraması olup Google Scholar, PubMed, Clinical Key veri tabanında 2009-2018

yılları arasında yayınlanan makaleler incelenerek yapılmıştır. Taramada mikrobiyota, mikrobiyota ve obezite,

intestinal mikrobiyota kelimeleri ve bu kelimelerin ingilizceleri kullanılmıştır.

TARTIŞMA-SONUÇLAR Çalışmada incelenen makalelerde bağırsak mikrobiyotası beslenme şekli, antibiyotik

kullanımı, doğum şekli, gebelik yaşı ve çevre gibi pek çok faktörden etkilenmektedir. Obez bireylerin

mikrobiyotalarının incelendiği çalışmalarda bakteri kolonizasyonundaki Firmicutes ve Actinobacteria bakterileri

sayısı artarken Bacterioidetes, Lactobacillus ve Bifidobakterium bakterilerinin sayısının azaldığı bulgusuna

varıldığı görülmüştür. Bu gözlemlerin yanında bireylerde obezite oluşmadan önce obez tip bağırsak florasının

oluşması; ardından immünolojik ve davranışsal değişikliklerin meydana gelmesi obezite ile bağırsak

mikrobiyotası arasında bir ilişki olabileceğini göstermektedir. Obezite ile mikrobiyota arasında ilişki olduğuna

dair bazı hipotezler ortaya atılmakla birlikte bu ilişki tam olarak bilinmemektedir. Obezitenin, mikrobiyota kolonizasyonun değiştirilmesi ile düzeltilebileceği düşünülse de bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç

duyulmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: MİKROBİYOTA, MİKROBİYOTA VE OBEZİTE, BAĞIRSAK

MİKROBİYOTASI

Page 443: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

443

MOLECULAR ASSOCİATİON OF NEMATODE TRANSMİTS VİRUS İNTERACTİONS

USİNG RİBOSOMAL RNA GENE

Poster Bildiri / Tarim

Pakize GOK GULER1, Refik BOZBUGA1,

1Biological Control Research Institute, Adana, Turkey,

Longidorid and trichodorid nematodes transmit primarily nepo and tobra viruses. These virus vector nematodes

mainly located in Europe and North America. Both parasite, virus and nematode, cause immense amount of

damage to their hosts. For understanding, the genetic relationship among those parasites is important in terms of

controlling nematodes and preventing the infection of viruses. To understand the genetic relations, the ribosomal

RNA gene can be used. However, the genetic relationship of these nematodes and viruses has not been fully understood. Therefore, this study was aimed to understand the genetic relations between nematodes and virus as

parasites using ribosomal RNA gene. In this study, seven Longidorus, eight Xiphinema nematode species and an

outgroup, Caenorhabditis elegans, were analysed using ribosomal RNA gene by maximum likelihood method. In

addition, nematode transmitted 12 viruses were analysed using molecular phylogenetic analysis by Maximum

Likelihood method. The nucleotide sequences of nematode and viruses were taken from the existed data in the

National Centre for Biotechnology Information. The sequences of parasites were analysed using molecular

phylogenetic analysis in the Mega 7.0.26 program.

Results revealed that Arabis mosaic virus and Grapevine fanleaf virus were located in the clade IV and they are

the most advance species based on the distance for common ancestor. Tomato black ring virus, Tobacco ringspot

virus and Artichoke Italian latent virus were primitive species. As nematode, Longidorus arthensis was found as

the most primitive nematode, whilst Xiphinema Californicum, X. Rivesi and X. diversicaudatum were found to

be most advance virus transmit nematode species.

In general, Longidorus species were found to most primitive compare to Xiphinema species according to the

large ribosomal subunit ribosomal RNA gene in molecular phylogenetic analysis.

ANAHTAR KELİMELER: PARASİTE, NEMATODE, VİRUS, RİBOSOMAL RNA GENE

Page 444: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

444

MOLECULAR PHYLOGENY OF HUMAN AND PHYTO NEMATODE-PARASİTES USİNG

RİBOSOMAL RNA GENE

Poster Bildiri / Saglik

Refik BOZBUGA1, Pakize GOK GULER1,

1Biological Control Research Institute, Adana, Turkey,

Nematodes, a worm like structure within the phylum of Nematoda, are most profuse multicellular organism

around the globe. They may occur as parasites in human and animal that many researches have been focussed on

parasitic forms of nematodes due their economic importance of medical, veterinary and food importance. Human

and phyto nematode parasites cause immense amount of damage to their hosts. For understanding, the genetic

relationship among those parasites is crucially important in terms of controlling those nematodes. Ribosomal ribonucleic acid (rRNA) is the RNA component of the ribosome, and is essential for protein synthesis in all

living organisms. To understand the genetic relations, the ribosomal RNA gene can be used. However, the

genetic relationship among of these nematodes has not been fully understood. Therefore, this study was aimed to

understand the genetic relations between human and phyto nematodes as parasites using ribosomal RNA gene.

To do this, most common and damages six human nematode parasites and twelve phyto parasites, and a modal

nematode, Caenorhabditis elegans, as an outgroup, were analysed using molecular phylogenetic analysis by

Maximum Likelihood method. The genomic information, the nucleotide sequence of nematodes, was taken from

the existed data in the National Center for Biotechnology Information. The 19 nucleotide sequences of parasites

were analysed using molecular phylogenetic analysis in the Mega 7.0.26 program.

Results revealed that human and phyto nematodes were aggregated in four clades. Both human (Ascaris

lumbricoides, Trichuris trichiura) and phyto (Bursaphelenchus xylophilus, Aphelenchoides besseyi) parasites

were located in the clade IV and they are most advance species. Other human and phyto parasites were found as

mix within the clade III and I apart from the clade II.

In conclusion, human parasite such as Ascaris lumbricoides, Trichuris trichiura are closely related to some phyto

nematode-parasites that may relate to common ancestor based on ribosomal RNA gene.

ANAHTAR KELİMELER:

Page 445: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

445

MOLECULAR STUDİES OF WORMWOOD SECTİON OF ABROTANUM

Poster Bildiri / Tarim

Edward MACHS1, Aleksandr KOROBKOV1, Ramazan MURTAZALİEV2, Violetta KOTSERUBA1,

1Komarov Botanical Institute, Russian Academy Of Sciences, St. Petersburg, Russia, 2Mountain Botanical

Garden Of The Dagestan Scientific Center Of The Russian Academy Of Sciences, Makhachkala, Russia,

Tha aim was to solve a number of issues of taxonomy and phylogeny, we conducted a comparative molecular

study of samples of the Abrotanum section of the genus Artemisia, represented in the floras of Russia and

neighboring countries. Comparative morphological, karyological and molecular-phylogenetic analysis of 96

samples of different geographical origin of the section Abrotanum of the genus Artemisia was carried out. Issues

of taxonomic status of some species and geographical races are discussed.

The genus Artemisia L. is one of the largest in the family Asteraceae and has about 450 species in the world

flora. Wormwood is distributed mainly in the temperate regions of Eurasia, North America, in mountainous

North Africa. Single species are found in South America and in South-East Asia, and only one species is

represented in South Africa. Section Abrothanum has about 35 species, the distribution of which completely

coincides with the geographical area of the genus Artemisia as a whole. In the Russian classifications on the

basis of morphological features the genus Artemisia is divided into three subgenus: Artemisia, Dracunculus and Seriphidium. A sample of A. gmelinii subsp. scheludjakovae is combined into a separate network with a sample

of A. macrantha, while two samples of A. gmelinii are located on the A. tanacetifolia - A. freiniana. Separate

networks form the species A. adamsii, A. keiskeana, A. australis, A. schmidtiana, A. obtusiloba, A. abrotanum.

Three samples of A. pontica were so different among themselves and with other species that they did not enter

any network. The second large network of 9 haplotypes includes species of A. flava, A. comata, A. furcata, A.

pseudofurcata, A. trifurcata, A. globularia, A. scopulorum, and A. patersonii. Entering this network A. comata,

A. scopulorum and A. patersonii is a mystery and will require additional research. Isolation of intraspecific

forms in A. abrotanum, A. armeniaca, A. latifolia, and A.gmelinii is confirmed by molecular data.

On the basis of molecular phylogenetic analysis it is assumed that significant genetic differences in samples

classified as same species could be related with hybridization processes.

ANAHTAR KELİMELER: ARTEMİSİA, TAXONOMY, PHYLOGENY, GENOSYSTEMATİCS

Page 446: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

446

MUĞLA İLİ MARUL ALANLARINDA SORUN OLAN YABANCI OTLAR VE BUNLARIN

KİMYASAL MÜCADELESİ

Poster Bildiri / Tarim

Arif DEMİRCİ1, Gürsel KARACA2,

1Seydikemer Ziraat Odası, 2Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ,

Marul (Lactuca sativa L.), Asteraceae familyasından geniş yapraklı ve tek yıllık bir sebzedir. Marul üretiminde

hastalık ve zararlılar yanında yabancı otlar da verimi olumsuz etkileyen faktörler arasındadır. Yabancı otlar hem

kültür bitkisiyle besin, su ve ışık rekabetine girerek onun gelişimini engellemekte, hem de hastalık ve zararlıları

üzerinde barındırarak dolaylı bir zarar da oluşturmaktadır. Ayrıca yabancı otlanma bakım ve hasat işlemlerini de

zorlaştırmaktadır. Bu çalışmanın birinci amacı, Muğla ilinde marul yetiştirilen alanlarda bulunan yabancı otların belirlenmesidir. Ayrıca iki farklı alanda yürütülen tarla denemeleri ile söz konusu yabancı otlarla mücadelede

kullanılabilecek bir herbisitin saptanması da amaçlanmıştır.

Bu amaçlarla ilişkili olarak öncelikle ilde marul üretiminin yaygın olarak yapıldığı Dalaman, Fethiye, Köyceğiz,

Marmaris, Menteşe, Milas, Seydikemer, Ula ve Yatağan ilçelerinde ekiliş alanları dikkate alınarak belirlenen sayılardaki rastgele seçilen marul alanlarında bulunan yabancı otlar belirlenerek bunların yaygınlık ve rastlama

sıklıkları il geneli ve ilçeler bazında hesaplanmıştır. Daha sonra Fethiye ilçesinde iki farklı lokasyonda tesadüf

blokları deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak kurulan tarla denemeleri ile marulda ruhsatlı olmayan 915 g/l

s-Metolachlor + 45 g/l Benoxacor ve %60 Benfluralin aktif maddeli iki herbisitin marul alanlarındaki yabancı

otlara karşı etkinlikleri incelenmiştir.

Muğla ili marul alanlarında yapılan sörvey çalışmaları sonucunda rastlama sıklıkları %100 olan en yaygın

yabancı ot türleri; kanyaş (Sorghum halepense), topalak (Cyperus rotundus), semizotu (Portulaca oleracea) ve

sirken (Chenopodium album) olarak belirlenmiştir. Bunlardan kanyaş, topalak ve semizotunun il bazındaki

yoğunlukları sırasıyla; metrekarede 10.76, 12.57 ve 10.55 olarak hesaplanırken, sirken 0.3 ile oldukça düşük

yoğunlukta bulunmuştur. Herbisit denemelerinde ise, kontrol parselleriyle kıyaslandığında, her iki herbisitin

yabancı otları baskıladığı, özellikle ruhsatlı oldukları darıcan ve sirken sayılarını önemli oranda azalttıkları

belirlenmiştir. Herbisitlerin marul bitkisinin gelişimi üzerinde de herhangi bir olumsuz etkilerinin olmadığı

gözlenmiştir.

Muğla ili marul ekiliş alanlarında en yaygın yabancı ot türleri kanyaş, topalak ve sirken olarak belirlenmiştir.

Denemede ele alınan her iki herbisitin de söz konusu yabancı otlarla mücadelede etkili olabileceği ortaya

konulmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: LACTUCA SATİVA L, YABANCI OT, S-METOLACHLOR, BENFLURALİN,

SURVEY

Page 447: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

447

NUTRİGENOMİKLER VE KANSER İLİŞKİSİ

Poster Bildiri / Saglik

NAZMİ SAVAŞ1,

1Adnan Menderes Üniversitesi,

Burada sunulan araştırmadaki amaç, genomik yaklaşımların ortaya çıkardığı nutrigenomik etkiler bağlamında,

çeşitli doğal bileşikler ve besin maddelerinin kanserdeki rollerinin tartışılmasıdır.

Literatür araştırmaları çeşitli veri tabanlarından incelenmiş olup çalışmaya dahil edilmiştir ve sadece sağlıklı

fitokimyasalları tüketmek de kanserin önlenmesinde yeterli değildir. Bu bileşiklerin doğal formlarına sahip gıda

maddeleri, ancak maksimum düzeydeki antitümör etkiyi sağlayabilir. Sorun, biyolojik etkilere ulaşmak için

gerekli olan yüksek konsantrasyondaki fitokimyasallar ile ilgilidir, sorun doğal kaynaklardan elde edilmesinin

hala zor olmasıdır. Dahası, bazı çalışmalar bazı doğal bileşiklerin rolünün de hala sorgulanabilir olduğunu

göstermektedir. Bazı diğer çalışmalar da, sağlığı geliştirici gıdaların biyolojik etkilerinin, tek bir bileşenle ilgili

değil, daha çok ilgili gıda ürünlerinde bulunan biyoaktif bileşiklerin karışımlarıyla ortaya çıkan kompleks,

sıklıkla sinerjik etkilerle ilişkili olabileceğine işaret etmektedir.

Besin bileşenleri muhtemelen insanlardaki kanser riskinin ana belirleyicileridir. Genetik polimorfizmler,

absorpsiyon ve metabolizmayı etkileyerek diyet bileşenlerine verilecek tepkilerin değişmesine neden olmaktadır.

Epigenetik olaylar ise DNA metilasyon kalıplarındaki değişikliklere neden olabilir ve böylece gıda bileşenlerine

yanıt olarak modifiye edilebilen genel gen ifadesini etkilemektedir. Birçok farklı diyet bileşeni de, post-

translasyonel olayları etkiler ve varyasyonların en azından bir kısmını oluşturabilmektedir. Diyet

alışkanlıklarının değişmesi, kanser riskini azaltmak için potansiyel olarak etkili bir yaklaşımdır. Kansere bağlı belirli bir gıda veya biyoaktif bileşenin biyolojik etkilerinin değerlendirilmesi ve besin-besin etkileşimleri,

genetiğin bir fonksiyonu olarak bireysel yatkınlığın tahmini, diyet müdahalelerinin yararlanıcılarını

değerlendirmek için önemli bir unsurdur. Diyet, hem kanser gelişim riskini artırmak için hem de en aza

indirgemek için önemli bir faktördür fakat belirleyici tek faktör de değildir. Tümör oluşum sürecini

tetikleyebilecek çeşitli risk faktörleri de vardır. Çevresel sorunlar, virüsler, sigara, fazla alkol bu sürece katkıda

bulunan faktörlerdir ve kanser önlemede de kullanılması gereken önemli stratejik noktalardır.

Sonuç olarak, kanser tedavisinde nutrigenomiklerin önemli rollere sahip olduğu oldukça açıktır. Bununla birlikte

kanser tedavisinde nutrigenomiği uygulamak için hala çok sayıda translasyonel araştırmaya ihtiyaç

duyulmaktadır. Özellikle klinik olarak etkili diyet protokolleri geliştirmek ve özel koşullar için ek formüllerin

yanı sıra fayda ölçütlerini belirlemek ve bu etkinliği izlemek için biyolojik belirteçler geliştirmek en önemli

faktörlerdir. Nutrigenomik, kanser yönetimine yeni bir yaklaşım önermekte; buna karşılık kanser tedavisi de

nutrigenomik uygulamalar için kritik bir alan oluşturmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: DOĞAL BİLEŞENLER, KANSER, NUTRİGENOMİKLER

Page 448: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

448

NÜTRİSYONEL GENOMİK: BESİNLERİN GENOM İLE ETKİLEŞİMİ

Poster Bildiri / Saglik

Hatice Kübra YILDIZ1, Safaa AL-TWEISH1, Hasibe VURAL1,

1NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ TIBBİ BİYOLOJİ ANABİLİM DALI,

Beslenme, hayatı devam ettirmek amacıyla organizmanın ihtiyaç duyduğu besinlerin vücuda alınması olarak

tanımlanır. Son yıllarda yapılan araştırmalar beslenmenin çok daha geniş boyutta etkilerinin olduğunu

göstermiştir. Özellikle omik teknolojilerinin gelişmesi ve uygulama alanlarının genişlemesi ile birlikte besin

bileşenlerinin organizma üzerindeki etkileri her geçen gün biraz daha aydınlatılmaktadır. Bu çalışmanın amacı

nütrigenetik ve nütrigenomik alandaki son yıllarda elde edilen gelişmelerin derlenmesidir.

Latince ‘-ome’ ekinden türeyen ve eklendiği kelimeye ‘tümü, bütünü’ anlamı katan ‘omik’ terimi, ilk kez Hans

Winkler tarafından ‘genome’ kelimesinden türetilmiştir. 2000’li yıllarda da genomiğin öncülük ettiği omik

teknolojileri sonraki yıllarda transkriptomik, proteomik, metabolomik, nutrigenomik, farmakogenomik vs. gibi

pek çok alanda çalışılmaya başlanmıştır. Özellikle bireysel tıbba yönelik tedavilerin geliştirilmesinde

nutrigenomik, genomik-proteomik-metabolomik üçgenini kapsamaktadır.

Yapılan araştırmalar insan genomu ve beslenme arasında bir etkileşimin olduğunu göstermektedir. Özellikle

insan genom projesinin tamamlanmasından sonra besinleri oluşturan biyoaktif maddelerin insan genomu ile olan

etkileşimini araştırmaya yönelik çalışmalara ağırlık verilmiştir. Böylece nütrisyonel genomik terimi altında

değerlendirilen nütrigenomik ve nütrigenetik alandaki gelişmeler ile birlikte beslenmenin sağlık üzerine olan

etkisi fark edilmiş ve bu alanda yapılan araştırmalar da hız kazanmıştır. Her ne kadar günümüzde uygulanması

karmaşık olsa da elde edilen veriler gelecekte beslenme müdahaleleri ile hastalıkların önlenebileceği ve/veya

zararlarının azaltılabileceği ya da tedavilerinin yapılabileceğini ön görmektedir.

Bu çalışmada dünya genelinde prevelansı oldukça yüksek olan ve ciddi ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yer

alan diyet ile ilişkili hastalıklardan kanser, diyabet, obezite ve metabolik sendrom gibi birçok patolojik durumla

alakalı deneysel araştırmalar, derlemeler vs. gibi güncel araştırmalara da yer verilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: NÜTRİSYONEL GENOMİK, NUTRİGENOMİK, NUTRİGENETİK,

BESLENME

Page 449: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

449

ORGANİK KİRLETİCİLERİN KİLLİ TOPRAKLARDAKİ ADSORPSİYON

ÇALIŞMALARINDA TOPRAK SU İÇERİĞİNİN ROLÜNÜN İNCELENMESİ

Poster Bildiri / Cevre

Derya AYRAL-ÇINAR1,

1Bursa Teknik Üniversitesi,

Toprak kirlenmesinin oluşturacağı riskler, kirleticinin yeraltındaki akıbetine bağlıdır ve adsorpsiyon, bu akıbeti

etkileyen önemli süreçlerdendir. Kirleticinin adsorpsiyonu, toprak ve kirletici arasındaki etkileşim tarafından

belirlenir ve bu etkileşim reaktif ve hidrofilik yüzeylere sahip kil minerali içeren topraklar için daha kritiktir. Kil

yüzeylerinin davranışları ortamın hidrasyon seviyesine bağlı olduğundan, kil içeren topraklarda adsorpsiyon,

sadece toprağın organik madde ve kil içeriğiyle değil, aynı ortamın hidrasyon seviyesiyle de ilişkilidir Bu derlemede, organik kirleticilerin kil içeren topraklardaki adsorpsiyonu incelenmiş ve adsorpsiyon ölçüm

metotlarının toprağın hidrasyon seviyesini dikkate alıp almadığı araştırılmıştır.

Klorlu organik bileşikler, pestisitler, herbisitler, aromatik hidrokarbonlar ve antibiyotikler gibi organik

kirleticilerin adsorpsiyonunun ölçüldüğü killi toprak numunelerinin üç farklı şekilde kullanıldığı görülmüştür: İncelenen çalışmaların %36’sında, kurutulmuş toprağın üzerine organik kirletici çözeltisi eklendiği metot

kısmında belirtilmiştir. Çalışmaların %20’sinde toprak, önce elektrolit çözeltisiyle dengelenmiş, sonra üzerine

organik kirletici çözeltisinin eklenmiştir. Çalışmaların %44’lük büyük kısmında ise organik kirletici çözeltisi

eklenmeden önce toprağın başlangıç hidrasyon seviyesinin ne olduğu belirtilmemiştir. Literatürdeki

çalışmalardan yalnız birinde, değişen nem oranlarında (%0-90) montmorillonit kili üzerinde organik bileşen

adsorpsiyonu ölçülmüştür.

Toprak numunelerinin başlangıçtaki hidrasyon durumu, kil minerali yüzeylerinin ne kadarının su molekülleri

tarafından kullanılmış olduğunu belirlediğinden, organik kirletici adsorpsiyonunu da önemli ölçüde etkiler.

Dolayısıyla, toprağın başlangıç hidrasyon seviyesinin bilinmediği durumlarda, yüzeyin ne kadarının organik

kirletici adsorpsiyonu için uygun olduğu belli olmamaktadır. Farklı nem seviyelerinde organik madde

adsorpsiyon ölçümünün yapıldığı çalışmada, nem %0’dan %55’e yükseldiğinde adsorpsiyonunun %90 azaldığı,

nem oranı %55’ten %90’a çıkarsa, adsorpsiyonun %80 azaldığı saptanmıştır.

Bu değerlendirme, çoğu adsorpsiyon çalışmasının toprağın başlangıç hidrasyon seviyesini tanımlamadığını

göstermiştir. Farklı hidrasyon seviyelerinde adsorpsiyon ölçümü yapmış araştırmanın gösterdiği üzere, hidrasyon

seviyesi arttıkça organik madde adsorpsiyonunun azalması beklenmektedir. Dolayısıyla, eğer suya doygun

olmayan toprak numunelerinin adsorpsiyon parametreleri, suya doygun yeraltı tabakalarında kirletici taşınımı

modellerinde kullanılırsa, organik madde adsorpsiyonu beklenenden az olabileceği için hesap hatalarına yol

açma riski bulunmaktadır. Ayrıca, kil minerallerinin yapısı organik kirleticilere maruz kaldığında

değişebilmektedir, fakat bu değişimin adsorpsiyon üzerine etkisini inceleyen bir çalışmaya rastlanmamıştır. Literatürde eksik olan bir diğer nokta ise, adsorbatın farklı kimyasal yapılarda maddeler içeren bir atık karışımı

formunda olduğu durumlardır. Özellikle atık sahalarında, bu karışımın organik kirleticilerin adsorpsiyonuna,

dolayısıyla yeraltındaki akıbetine etkisi de araştırılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: KİL, ORGANİK KİRLETİCİ, ADSORPSİYON, AKIBET, ATIK

Page 450: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

450

OSMANİYE İLİNDE AÇIK ALANDA YETİŞTİRİLEN BİBERLERDE BAZI VİRÜSLERİN

VARLIĞI VE DAĞILIMI

Poster Bildiri / Tarim

Pelin KELEŞ ÖZTÜRK1, Saadettin BALOĞLU2,

1Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 2Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma

Bölümü,

Bu çalışma 2014 ve 2015 yıllarında Osmaniye il ve ilçelerinde açıkta biber yetiştiriciliği yapılan alanlarda

yürütülmüştür. Toplam 6841 dekar alanda survey çalışması yapılmış ve virüs belirtisi gösteren 95 adet biber

örneği toplanmıştır. Bu örneklerde biber yetiştiriciliğinde sorun olan Alfalfa mosaic virus (AMV), Chilli veinal

mottle virus (ChiVMV), Cucumber mosaic virus (CMV), Pepper mild mottle virus (PMMoV), Pepper mottle virus (PepMoV), Pepper veinal mottle virus (PVMV), Potato X virus (PVX), Potato Y virus (PVY), Tobacco

etch virus (TEV), Tobacco mosaic virus (TMV), Tomato mosaic virus (ToMV), Tomato spotted wilt virus

(TSWV) ve Tomato yellow leaf curl virus (TYLCV) etmenleri araştırılmıştır.

Toplanan biber örneklerinde bu virüslerin varlığı double antibody sandwich enzyme-linked immunosorbent assay (DAS-ELISA) ve reverse transcription polymerase chain reaction (RT-PCR) yöntemi kullanılarak

belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda 95 adet biber örneğinin 79 adeti 9 farklı virüs ile tekli, ikili ve çoklu

enfeksiyon şeklinde bulunmuştur.

Ayrıca bu biber örneklerinde virüslerin bulunma oranı %83.2 olarak belirlenmiştir. Virüslerin bulunma oranları tekli olarak değerlendirildiğinde en yaygın bulunan virüs %47.6 ile CMV olmuştur. Bunu %12.6 ile PVMV,

%10.5 ile TEV, %9.8 ile PVY, %4.9 ile PepMoV, AMV ve ToMV, %2.8 ile TMV ve %2.1 ile TSWV izlemiştir.

ANAHTAR KELİMELER: OSMANİYE, BİBER, VİRÜS

Page 451: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

451

OSMOPRIMING (%1’LİK CACL2) UYGULAMASININ BİBER TOHUMLARININ GÜÇ

TESTLERİNDEKİ PERFORMANSLARINA ETKİSİ

Poster Bildiri / Tarim

BURCU BEGÜM KENANOĞLU1, EMİNE SEDA KOPTUR1,

1UŞAK ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmada, biber (Capsicum annuum L.) türüne ait depolanmış farklı çeşitlerde osmopriming uygulamasının

güç testlerindeki performanslarına etkisini belirlemek amacıyla Uşak Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri

Fakültesine ait araştırma laboratuarında 2017-2018 yılları arasında yürütülmüştür.

Çorbacı, Çarliston, Kandil dolma ve Yağlık çeşitlerinde çimlenme oranı ve zamanı, hızlı yaşlandırma (HYT,

41ºC, 24 ve 72 saat, %100 nispi nem), kontrollü bozulma (KBT, 45ºC, %18 ve 24 nem, 24 ve 72 saat),

elektriksel kondaktivite testi (24, 48 ve 72 saat) ve fide çıkış testi (25 0C’de 21 gün) uygulanmıştır. HYT ve

KBT’nin sonuçları farklı priming uygulamaları ile çeşitlere göre değişen sonuçlar göstermiştir. %1 'lik CaCl2 tuz

solüsyonu ile 25 C 0’de 6,12 ve 24 saat süre ile yapılan osmopriming uygulamaları depolanmış ve güç testleri ile

fizyolojik olarak zorlanmış tohumlarda farklı etkiler yaratmıştır. Elektriksel kondaktivite testinin 24 saat sonuçlarına göre; 12 saatlik ön çimlendirme grubunda en yüksek değeri çorbacı çeşidi gösterirken en düşük

değeri kandil dolma çeşidinde gözlemlenmiştir. Özellikle Çorbacı çeşidinde 24-48-72 saatlik ölçümlerde

artışların fazla olduğu görülmüştür. Ön çimlendirme uygulanmış tohumlarda CaCl2 tuz solüsyonu

uygulamasında en yüksek EC değerleri elde edilmiştir

Genel olarak çeşitleri karşılaştırdığımızda Çorbacı en yüksek, Yağlık ise en düşük canlılığı göstermiştir. Yapılan

priming uygulamaları ile güç testi sonuçları yükselmiş, anormalite azalmıştır. Sonuç olarak yaşlı biber

tohumlarının yapılan priming ve güç test uygulamaları ile canlılık ve fide performansları belirlenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BİBER, OSMOPRİMİNG, GÜÇ TESTLERİ, FİDE KALİTESİ, İNORGANİK

TUZ SOLÜSYONU

Page 452: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

452

OSYRİS ALBA MEYVESİ YENİLMESİNE AİT BİR VAKA

Poster Bildiri / Saglik

Babajide Emmanuel OLADAPO1, Francisco Jose LOPES JUNIOR2, Buket DEMİRCİ1,

1ADNAN MENDERES UNIVERSİTESİ, 2ADNAN MENDERES UNİVERSİTESİ,

Osyris Alba yenilmesini takip eden 10 yaşında bir vakayı bildirmek ve bitki zehirlenmeleri konusunda

farkındalıkları arttırmak.

Fiziksel ve yaşam bulguları muayene edildi. 10 yaşındaki çocukta, bilinmeyen meyvenin yenilmesinden yaklaşık

2 saat sonra baş dönmesi, terleme ve kusma mevcuttu.

Daha ötedeki fiziksel bakısında, baş dönmesinin bilinmeyen meyveyi yedikten 30 dakika sonra başladığı, ardısıra 3 kez kustuğu öğrenildi. Herhangi bir ateş, diyare ve kzarıklık tanımlanmadı ancak, kan basıncı 90/60

mmHg idi. Takip sürecinden sonra, çocuk taburcu edildi.

Bu vakada, Osyris Alba yenilmesi sonrası kusma, daha ötedeki ciddi klinik tablo gelişmesini bir derecede önlemiş olmalı. Bitkilere olan artan ilgi, çocukları yanlış yönlendirmekte ve topluma benzer bitki zehirlenme

vakalarının önlenmesi için daha fazla eğitim verilmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: BİLİNMEYEN MEYVELERİN YENİLMESİ, FİTOTERAPİ, FİTOVİJİLANS,

MORCAK

Page 453: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

453

PAKİSTAN'DAKİ GRAFİKLERİN BAZI ÇEKİÇLERİNİN OLUŞTURULMASI VE

BİTKİSEL TEMEL YAĞLARI ARASINDAKİ BIO YÖNETİMİNİN MORFOLOJEN

MOLEKÜLER KARAKTERİZASYONU

Poster Bildiri / Tarim

GULSHAN IRSHAD1, Salman GHUFFAR1, Farah NAZ1, Inam UL HAQUE1, Amir BASHİR1,

1PMAS Arid Agriculture University Rawalpindi Plant Pathology ,

Bu çalışma, Mucor sp'nin morfo-moleküler tanımını belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Pakistan'da ve

farklı bitkisel uçucu yağlar yoluyla biyo yönetiminde.

Özellikle üzüm hasadının hasat sonrası hasadının (Vitis vinifera) hasat sonrası hasadı, özellikle Mucor sp.

üzümlerin pazar değerini en aza indirmekten sorumludur. Pakgsn'ın Punjab ilinin Attock bölgesinde bulunan beş

farklı meyve pazarından yirmi iki izolat toparlandı. Morfolojik karakterizasyon sırasında açık kükürt sarıdan

beyaza, kabarık, hızlı büyüyen koloniler gözlenmiştir. Sporangiophores genişliği 6.5 ila 10.5 ranm arasındaydı; sporangia, sarı-turuncu sporangiosporları içeren alt globoza globose olmuştur. Moleküler karakterizasyon için,

iki patojenik izolatın dahili transkripsiyonlu aralayıcı (ITS1, 5.8s ve ITS2) bölgeleri ITS1 ve ITS4 primerleri

kullanılarak amplifiye edildi. Dizi karşılaştırması, daha önce rapor edilen M. fragilis izolatları ile% 98-100

genetik homoloji (Erişim no. KX550076 ve KY290546) ortaya çıkarmıştır. Bunlar arasında, M. fragilis'e karşı

beş bitki esans yağının in vitro değerlendirilmesi. % 0.01 konsantrasyonda kekik yağı, kontrol (8.0 cm) ile

karşılaştırıldığında 25 ± 2 ° C'de inkübasyondan 3 gün sonra minimum misel radyal büyümesini (3.6 cm)

gösterdi. Kekik (Eo) ayrıca antimikrobiyal bileşiklerin varlığı için değerlendirildi. Standart protokoller kullanan

terpenoidler, alkaloidler, fenolikler ve saponinler ve tüm bileşiklerin varlığı için pozitif bulundu. Çürüyen

yüzdesinin belirlenmesi için meyve suyundaki (% 0,1) konsantrasyonda kekik yağı uygulanması sırasında. Elde

edilen sonuç, M. fragilis'in neden olduğu 6 güne kadar saklanan demetlerde% 9,53 oranında bozulma olduğunu

gösterdi ve kontrol% 71.34 olarak hesaplandı. Tüm görünümde tutulması, M. Fragilis üzerinde iyi bir inhibitör etkiye sahip kekik yağı, üzümlerin ticari olarak raf ömrünün korunması ve uzatılması için potansiyel bir aday

olabilir.

Morfo-moleküler identifikasyon ve Patojenite testleri, Pakistan'da üzüm salkımına neden olan Mucor fragilisin

doğrulanması için güvenilir araçlardır ve Kekik yağı bu majör fungal patojenin yönetiminde maksimum sonuç

göstermiştir.

ANAHTAR KELİMELER: PAKİSTAN, BİTKİ UÇUCU YAĞ, MUCOR FRAGİLİS, BUNCH ROT

Page 454: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

454

PİGMENTASYON KAYNAĞI OLARAK PANCAR KÖKÜ KIRMIZISI (BETA VULGARİS

RUBA-E162) VE KINANIN (LAWSONİA İNERMİS) PORTAKAL ÇİKLET (MAYLANDİA

ESTHAREA) ÜZERİNDE RENKLENDİRME ETKİLERİ

Poster Bildiri / Tarim

Asena Gül ÜNVER1, Sevim HAMZAÇEBİ1, Melikşah Dilcan AKPINAR1,

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi,

Akvaryum balıklarındaki en önemli özellik renklerinin canlılığıdır. Renklerin yapay ortamda sabit kalabilmesi bi

hayli zordur. Renk değişimlerini engellemek ve renkleri sabit tutmak için akvaryum balıklarında diğer yemlere kıyasla değişik olarak formüle edilmiş balık yemleri kullanılmaktadır. Bu yemler içerdikleri katkı maddelerinden

dolayı diğer yemlerden daha pahalıdır. Balıklarda renklenmeyi sağlamak için yem içerisine astaksantin adı

verilen renklendirici katkı maddesi kullanılmaktadır. Astaksantinin piyasa değerinin yüksek olması yemin

fiyatını da yükseltmektedir. Bu çalışmanın amacı, gıda sektöründe kullanılan ve astaksantine göre daha ucuz

olan pancar kökü kırmızısı ve kına maddesinin akvaryum balıklarının yeminde kullanılmasıyla, istenilen

renklenmenin sağlanmasıdır.

Çalışmada 190 adet portakal çiklet balığı (Maylandia estharea), 50 gün boyunca 4 farklı yem grubu ile

beslenmiştir. Denemenin başında ve sonunda tüm gruplardan örnek alınarak spektrofotometrik ve kolorimetrik

yöntemle ölçümleri yapılmış, total karotenoid, CIA L, a ve b değerlerine bakılmıştır. Deneme bitiminden 120

gün sonra -20 °C’de dondurulmuş balıklardan spektrofotmetrik yöntem ile tekrar ölçüm yapılmış ve total

karotenoid kayıpları incelenmiştir. Gruplar AK, AA, AI ve AP olarak adlandırılmıştır. AK grubu karotenoid

ilavesiz yem ile beslenen, AA grubu 50 mg/kg karotenoid içeren astaksantin ilaveli yem ile beslenen, AP grubu

50 mg/kg karotenoid içeren pancar kökü kırmızısı ilaveli yem ile beslenen, AI grubu ise 50 mg/kg karotenoid

içeren kına ilaveli yem ile beslenen grup olarak adlandırılmıştır.

Denemenin sonunda FCR oranı en yüksek olan grup AA, en düşük olan grup ise AK olarak tespit edilmiştir. En

yüksek SGR oranı AP, en düşük SGR oranı ise AA grubunda görülmüştür. Spektrofotometrik ölçümlerde en

yüksek total karotenoid birikimi AI (11,37±2,76), en düşük birikim ise AK (5,62±062) grubunda saptanmıştır.

Kolorimetrik ölçümlerde ise CIA L değerine göre parlaklığı en fazla artan grup yine AI grubu, koyuluğu en fazla

artan grup ise AP grubu olmuştur. CIA a değerlerine göre kırmızılığı en çok artan grup AA, en az artan grup ise AP grubu olarak tespit edilmiştir. CIA b değerlerinde ise benzer şekilde sonuçlar elde edilmiştir. 120 gün

boyunca -20 °C’de bekletilen örneklerde ise total karotenoid kaybı en fazla AI, en az kayıp ise AP grubunda

görülmüştür (p>0,05).

ANAHTAR KELİMELER: MAYLANDİA ESTHAREA, ASTAKSANTİN, PANCAR KÖKÜ KIRMIZISI,

KINA

Page 455: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

455

PREEKLAMSİ VE FOLİK ASİT

Poster Bildiri / Saglik

Fatma KARTAL1, Gizem HELVACI2,

1Gümüşhane Üniversitesi , 2Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi,

Preeklampsinin gelişiminde folik asit eksiliğinin etkisini araştıran çalışmaları derlemek ve gebelerde morbidite

ve mortaliteye neden olan bu sendromun tedavisinde folik asitin rolünü belirlemektir.

Preeklampsi gebeliğin 20. haftasından sonra görülen hipertansiyon ve proteinüri gelişimiyle ortaya çıkan bir

hamilelik sendromudur. İlk gebeliklerin %2-8’inde görülür, endüstrileşmiş ülkelerde gebelikle ilgili ölümlerin

nedenleri arasında ikinci sırada yer alır ve maternal ölümlerin yaklaşık üçte birini oluşturur. Preeklamptik

gebelerde normal gebelere göre daha yüksek homosistein düzeylerine rastlanılmıştır. Serum homosistein

konsantrasyonlarının artması kardiyovasküler hastalıkların gelişimi için bağımsız bir risk faktörüdür.

Preeklampsi ileriki yaşamda artmış hipertansiyon, iskemik kalp hastalığı ve serebrovasküler olay riski ile

ilişkilidir. Ayrıca fetal büyüme kısıtlaması, düşük doğum ağırlığı, preterm doğum, solunum güçlüğü sendromu

ile de ilişkilidir. Folik asit, baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler ve bazı meyvelerde doğal olarak blunan, DNA

sentezi ve hücre büyümesinde görevli bir B grubu vitamini olup, homosistein metabolizması için gereklidir.

Folik asitin plazma konsantrasyonlarındaki azalma homosistein seviyelerini arttırır. Dolayısıyla, folik asit takviyesiyle hiperhomosisteinemi düzeltilebilir. Ayrıca folik asit gebelikte nöral tüp defekti ve megaloblastik

anemiye karşı koruyucu olması gibi başka birçok yararlı etkiye sahiptir. Folik asitin tüm bu koruyucu etkileri

düşünüldüğünde, hem gebelikten iki ila üç ay önce hem de sonra kullanılması tavsiye edilmelidir. Folik asitin

preeklampsi üzerine etkisini tam olarak anlayabilmek ve en iyi şekilde iyileştirebilmek için kullanılması gereken

optimal dozu ve süreyi açıklığa kavuşturmak amacıyla daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

ANAHTAR KELİMELER: PREEKLAMPSİ, FOLİK ASİT, HOMOSİSTEİN

Page 456: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

456

PROBİYOTİK MİKROORGANİZMALARIN KRONİK HASTALIKLARI TEDAVİ EDİCİ

ROLÜ

Poster Bildiri / Gida

Burcu ÖZEL1, Halil İbrahim KAYA2, Ömer ŞİMŞEK2, Hüseyin ERTEN3,

1Pamukkale Üniversitesi Çal MeslekYüksekokulu Gıda İşleme Bölümü, 2Pamukkale Üniversitesi Mühendislik

Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, 3Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü,

Bu derleme bildiride probiyotik mikroorganizmaların kronik hastalıklardaki tedavi edici rolünün öneminden

bahsedilmektedir.

Probiyotikler, yeterli miktarda alındığı zaman konak üzerinde sağlığa yararlı etkiler sağlayan yaşayan

mikroorganizmalardır. Üzerinde en çok çalışılan ve kullanılan probiyotik grubu Lactobacillus ve

Bifidobacterium cinsine ait türlerdir. Probiyotikler laktik asit, asetik asit ve propiyonik asit üretip bağırsak

pH’sını düşürür, patojen bakterilerin üremesini baskılar ve bağırsak florasında dengeyi sağlarlar. Son yıllarda

yapılan çalışmalarda probiyotik bakterilerin çeşitli kronik hastalıkların riskini azalttığı ve önlediği gözlenmiştir.

Yapılan randomize kontrollü çalışmalarda probiyotiklerin rotavirüs ve antibiyotik ile ilişkili diyarelerin önlenmesi veya belirtilerinin hafifletilmesi, laktoz intoleransı belirti ve bulgularının azaltılması, safra asitlerinin

dekonjugasyonu yolu ile vücutta hipokolesterolemik etki oluşturulması, Helicobacter pylori ve diğer birçok

intestinal patojenlerin inhibisyonu gibi birçok kronik rahatsızlıklarda terapötik ajan olarak kullanılabileceğini

ortaya koymuştur. Ayrıca probiyotik kullananlarda iştah hissini düzenleyen leptin hormonunda ve obezite ile

ilişkili olan bağırsak bakterilerinin konsantrasyonunda azalma olduğu tespit edilmiş, insülin direncini

yavaşlatmasından dolayı da diyabet hastalığının tedavisinde de kullanılabileceği önerilmiştir. Diğer yandan

probiyotiklerin kardiyovasküler hastalık riskini hidroksi metil glutaril coA redüktaz üretimi ile azalttıkları,

immün sistemini destekleyici rollerinden dolayı da kanserli hücrelerin gelişimine engel oldukları da

bilinmektedir.

Probiyotiklerin söz konusu kronik hastalıklar üzerindeki kanıtlanmış veya olası faydalarının, probiyotiklerin

güvenirliği de göz önünde bulundurulduğunda, bu hastalıklara sahip bireylere sağlık uzmanlarınca önerilmesi

hastalıkların tedavisine destek sağlayabilceği kaçınılmazdır.

ANAHTAR KELİMELER: PROBİYOTİKLER, TERAPÖTİK AJAN, KRONİK HASTALIKLAR

Page 457: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

457

PRUNUS CERASİFERA CV. ‘’PİSSARDİİ NİGRA’’ YAPRAKLARININ ANTİOKSİDAN VE

ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİNİN BELİRLENMESİ

Poster Bildiri / Saglik

MEHMET AYTAR1, RUKİYE YAVAŞER1, MUSTAFA BERK DABANCA1, GAMZE BAŞBÜLBÜL1,

1AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ,

Bu çalışmada süs eriğinin yaprak ekstraktlarının antioksidan ve antimikrobiyal aktivitesinin araştırılması

amaçlanmıştır.

Total fenolik bileşik tayini ve DPPH Radikal Süpürücü Aktivite Tayini (DPPH) yapılmıştır. Yaprak

ekstraktlarının 41 bakteri 1 maya üzerinde doza bağlı antimikrobiyal aktivitesine bakılmıştır. 33 bakteri üzerinde

elde edilen yaprak özütlerinin antimikrobiyal aktivitesi olduğu tespit edilmiştir.

Sonuç olarak, çalışmamızda kullanılan süs eriği yaprak ekstraktlarının bakterileri inhibe edici etkisinin olduğu,

fenolik bileşik içeriği ve antioksidan aktivitesinin yüksek olduğu tespit edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: PRUNUS CERASİFERA, ANTİMİKROBİYAL, ANTİOKSİDAN, FENOLİK,

BAKTERİ

Page 458: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

458

PSİKOBİYOTİK BAKTERİLER

Poster Bildiri / Gida

Burcu ÖZEL1, Halil İbrahim KAYA2, Ömer ŞİMŞEK2, Hüseyin ERTEN3,

1Pamukkale Üniversitesi Çal MeslekYüksekokulu Gıda İşleme Bölümü, 2Pamukkale Üniversitesi Mühendislik

Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, 3Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü,

Bu derleme bildiride psikobiyotik bakterilerin sağlık üzerine olumlu etkilerinin özetlenmesi amaçlanmıştır.

Ruhsal hastalıklarda sağlığa yararlı olduğu düşünülen probiyotiklere psikobiyotik mikroorganizmalar

denilmektedir. Konakçısının bağırsak sistemine yerleşerek mikrobiyal dengeyi iyileştiren ve yararlı faaliyette

bulunan canlı mikroorganizmalar olan psikobiyotiklerin, insan gastrointestinal sisteminde bulunmasıyla patojen

mikroorganizmaların gelişimini inhibe ettiği, ürettikleri metabolitler ve nöropeptitler sayesinde de beyin

fizyolojisi ve insan psikolojisi üzerinde etkili olduğu bir çok araştırma ile ortaya konulmuştur. Ayrıca; yapılan

klinik gözlemlerden elde edilen sonuçlara göre depresyon mekanizmasının bağırsak bakterilerinin sayısı ile

yakından ilişkili olduğu görülmüş, günlük hayatta karşılaşılan stres, anksiyete gibi ruhsal bozuklukların bağırsak

mikrobiyotasında yer alan laktik asit bakterilerinin sayılarındaki azalma ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Obezite,

diyabet gibi metabolik rahatsızlıkların, şizofreni, anksiyete ve otizm gibi nöropsikiyatrik bozuklukların

psikobiyotik mikroorganizmalarca üretilen ve bağırsak-beyin ekseninde önemli rolü olan gama-aminobutirik asit ve serotonin gibi nöroaktif maddeler ile önlenebildiği yapılan klinik çalışmaları ile desteklenmiştir. Örneğin;

Lactobacillus ve Bifidobacteria türleri monosodyum glutamattan gama-amino-butirik asit sentezlerken,

Escherichia, Bacilllus ve Saccharomyces türleri nörepinefrin, Candida, Streptococcus, Enterococcus türleri

serotonin, Bacillus ve Serracia türleri dopamin üretmektedir. Bifidobacterium infantis’in oral yoldan verildiği

farelerde plazma triptofan düzeylerinde artış görülürken; Lactobacillus acidophilus ile beyin sapındaki

kanabinoid reseptörlerin ekspresyonu artırılmıştır.

İnsan sağlığı üzerindeki önemli etkileri ile söz konusu psikobiyotik mikroorganizmaların önümüzdeki yıllarda

nörobilim alanında yapılacak araştırmaların odağını oluşturacağı açıktır.

ANAHTAR KELİMELER: PSİKOBİYOTİK, PROBİYOTİK, NÖROLOJİ, YARARLI

MİKROORGANİZMALAR

Page 459: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

459

RE-İZOLASYON İLE SİTOPHİLUS ORYZAE’YE PATOJENİTE BAKIMINDAN YEREL

BİR BEAUVERİA BASSİANA İZOLATINDAKİ VARYASYON

Poster Bildiri / Tarim

Huriye Yasemin KORKMAZ1, Mehmet Kubilay ER2,

1Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Türkoğlu Meslek Yüksek Okulu, Bitki Koruma Programı,

Kahramanmaraş, Türkiye, 2Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Kahramanmaraş, Türkiye,

Daha önceki bir çalışma sonuçlarına göre depolanmış tahıl zararlısı coleopterlere yüksek patojenite gösteren 1-1

nolu Beauveria bassiana izolatında Sitophilus oryzae erginlerine patojenite bakımından varyasyonu belirlemek

amacı ile çalışma yürütülmüştür. Konukçudan tekrar izolasyon ile enfeksiyona neden olan funguslar arasındaki

varyasyon belirlenmiştir.

Testler için içerisinde 40 gr buğday bulunan santrifüj tüpleri içerisine 1000 ppm fungus sporu eklenmiş ve

üçüncü günden itibaren gün aşırı olarak ölümler takip edilmiştir. Ölümlerin kısa sürede en fazla olduğu tüplerde

ölen bireyler seçilmiş, ayrı ayrı nem çemberlerine alınarak sporulasyon yapması sağlanmış, ve bu bireylerden

tekrar fungus izolasyonu yapılmıştır. Testler 252C sıcaklık, %655 nispi nemde, karanlık koşullarda ve 8 tekerrürlü olarak kurulmuştur. B. bassiana 1-1 nolu izolatına dair sekiz yeni hat elde edilmiştir. Fungusun

patojenitesindeki değişimi belirlemek amacıyla 500 ve 1000 ppm konsantrasyonlarda S. oryzae erginlerine

yeniden test edilmiştir. Bu testler aynı koşullarda üç tekerrürlü olarak yürütülmüştür.

Re-izolasyon denemesi ile elde edilen fungus sporları ile 500 ppm konsantrasyonda muamele edilen S. oryzae erginlerinin yedinci gün ölüm oranları %16.0 ile %30.0 arasında değişirken, en yüksek ölüm oranını (%30) 1-1-7

izolatı vermiştir. Ondördüncü günde ise ölüm oranları %38.0 ile %75 arasında olup en yüksek ölüm oranını (%

75) 1-1-2 izolatı vermiştir. 1000 ppm konsantrasyonda muamele edilen S. oryzae erginlerinin yedinci gün ölüm

oranları % 21.0 ile % 40.0 arasında değişirken en yüksek ölüm oranını (% 40.0) 1-1-7 izolatı vermiştir. 14.

günde ölüm oranları %48.0 ile %82.7 arasında değişmiş en yüksek ölüm oranını (%82.7) 1-1-6 izolatı vermiştir.

500ppm konsantrasyonda 14 gün sonunda elde edilen ölüm oranları 1-1 izolatı sonucundan yüksek bulunmuştur

(%50.0). Ancak 1000ppm konsantrasyondaki ölüm oranları aynı konsantrasyonda 1-1 izolatı sonuçları ile

farklılık göstermemiştir (7. ve 14. gün için %53.3 ve %80.3).

Çalışma sonuçları, bir izolat kültürü içerisinde konukçuya fungus patojenitesi bakımından önemli farkların

bulunduğunu ortaya koymuştur. Özellikle patojenite bakımından geniş varyasyon içeren izolatlardan etkinliği

daha yüksek olan hatların elde edilebileceği ve mikrobiyal mücadele etmeni geliştirme bakımından önemli

olduğu sonucuna varılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: COLEOPTERA, MİKROBİYAL MÜCADELE, BEAUVERİA BASSİANA, RE-

İZOLASYON

Page 460: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

460

RESVERATROLÜN KARDİYOVASKÜLER KORUYUCU ETKİLERİ

Poster Bildiri / Saglik

Seren Gülşen GÜRGEN1, Oya SAYIN2,

1Manisa Celal Bayar Üniversitesi, 2Dokuz Eylül Üniversitesi,

Resveratrol (3,5,4'-trihidroksi-trans-stilben); polygonum cuspidatum, üzüm, fıstık, çilek ve kırmızı şarapta

bulunan stilben ailesine ait polifenolik bir bileşiktir. Resveratrol; antiinflamatuar, antioksidan, anti-apoptotik,

sitoprotektif, anti-kanser ve kardiyoprotektif etkilere sahip bir moleküldür.

Resveratrol; hiperglisemi ve hiperinsülineminin azaltılması, kalp ve endotel fonksiyonunun korunması,

trombosit adezyonunun sınırlandırılması, trombosit agregasyonunun baskılanması, koroner vazorelaksasyonun

arttırılması ve hatta aritminin azaltılması, iskemi-reperfüzyon hasarın önlenmesi, düşük yoğunluklu lipoproteinin

inhibisyonu, antioksidan aktivite, nitrik oksit (NO) üretiminin aktivasyonu, miyokard enfarktüs alanının

azaltılması, apoptotik kardiyomiyosit sayısının azaltılması gibi çeşitli faydalı etkiler göstermektedir. Son

yıllarda, resveratrolün peri-infarkt miyokarda da pro-anjiyogenik etkileri olduğu bulunmuştur. Son çalışmalarda,

resveratrolün kardiyovasküler sistemi koruyucu etkilerini birçok hedeflerle etkileşime girerek ve kardiyovasküler

risk parametrelerini azaltarak gösterdiği bildirilmektedir. Özetle, resveratrolün kardiyovasküler sistemi koruyucu

özelliği; antioksidan etkisi, oksidatif stresi azaltması, anti-inflamatuar etkisi, sitoprotektif etkisi ve pro-anjiyogenez etkisi ile ilişkilidir. Bu derlemede son yıllarda yapılan çalışmalarda, resveratrolün kardiyovasküler

etkileri ve bu etkilerin mekanizmaları rapor edilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: RESVERATROL, KARDİYOVASKÜLER SİSTEM

Page 461: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

461

RİSK MANAGEMENT OF ESCHERİCHİA COLİ O157: H7 IN FOOD

Poster Bildiri / Tarim

Nalan TURGUT1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİYESİ, AYDIN/TÜRKİYE,

.

ANAHTAR KELİMELER: ESCHERİCHİA COLİ, FOOD,HEALTH

Page 462: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

462

RUTACEAE FAMİLYASINDAKİ GC-MS ÇALIŞMALARI

Poster Bildiri / Tarim

Pelin ÇAMOĞLU1, Zeynel DALKILIÇ1,

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi,

Bu derlemenin amacı son yıllarda turunçgiller ailesinde GC-MS ile yapılan araştırmaların incelenmesidir.

Gaz kromatografisi (GC) karışımdaki bileşenleri ayırmayı sağlarken, kütle spektrometresi (MS) her bir bileşenin

yapısal olarak tanımlanmasını sağlar. Sistem taşıyıcı gaz, örnek enjeksiyonu, kromatografik fırın, kolon,

dedektör ve kaydedici olmak üzere 6 bölümden oluşur. Detaylı gıda analizleri, yağ analizleri, petrol analizleri ve

ilaç sektörünün kalitatif ve kantitatif analizlerinde kolaylıkla kullanılır. Hızlı oluşu, ayırma gücünün yüksekliği,

nitel-nicel analiz yapabilmesi ve hassasiyetin yüksekliği gibi önemli avantajları vardır. GC-MS ile belirlenen

bileşikler terpenler, aldehitler, alkoloidler, esterler ve ketonlardır. Dünyada ticari açıdan en çok üretilen meyveler

turunçgillerdir. Yapılan çalışmalarda limon kabuklarında limonen (%72.5–%76.4), mirsen, neral; yapraklarında

ise β-pinen, mirsen ve neril asetat bulunmuştur. Şadokta yaprakta (%86.2) ve kabukta (%93.4) ana bileşen olarak

limonen tespit edilmiştir. Kamkatta ana bileşen limonen (%96.5), altıntopta sabinen (%42.5), mandarin (%51) ve

portakal kabuklarında (%86.5) limonen olmuştur. Turunçgillerde GC-MS ile yapılan araştırmalar sonucunda

çoğu türlerde uçucu ana bileşeni olarak limonen tespit edilmiştir. Limonen turunçgillerin kabuğundaki ana

maddedir.

ANAHTAR KELİMELER: ALTINTOP, KAMKAT, LİMON, MANDARİN,PORTAKAL, GAZ

KROMATOGRAFİSİ-KÜTLE SPEKTROMETRESİ

Page 463: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

463

SIĞIR SÜTÜNDEKİ KAZEİN VARYANTLARININ SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ

Poster Bildiri / Saglik

MERVE İLHAN1, F.HÜMEYRA YERLİKAYA AYDEMİR1,

1Necmettin Erbakan Üniversitesi,Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya A.D,

Bu derlemenin amacı sığır sütündeki kazein varyantlarının insan sağlığı üzerine etkilerini açıklamaktır.

Gelişmiş ülkelerde en çok tüketilen süt kaynağı sığır sütüdür. Bir ineğin sütü litre başına ortalama 32 gram

protein içerir. Bu proteinlerin de yaklaşık % 80’ini kazein, % 20’sini de whey proteini oluşturur. Kazeinler α, β

ve κ formlar olmak üzere alt sınıfa ayrılmıştır. β-kazeinin de A1 ve A2 β-kazein olarak iki farklı tipi vardır. Bu

iki β-kazein türlerini birbiririnden ayıran sadece bir amino asittir. A1 β-kazein proteininin 67. pozisyonunda

histidin aminoasiti (His67) bulunurken A2 β-kazein de ise aynı pozisyonda prolin aminoasiti (Pro67) bulunur.

His67 mutasyonu safkan Asya ve Afrika sığırlarında yoktur ancak Avrupa’da en eski sığır türünden modern sığır

türüne kadar His67 mutasyonu söz konusudur. A1 proteini proteolitik sindirime hassastır ve sindirim ürünü

olarak beta-kazomorfin-7 (BKM-7) ortaya çıkmaktadır. BKM'ler hem in vitro hem de hayvan çalışmalarında

doğrudan m-opioid reseptör agonist aktivitesi sergiler. Bu reseptörler çoğunlukla hem merkezi sinir sisteminde

hem de periferik sinir sisteminde ve aynı zamanda m-opioid reseptörü tarafından düzenlenen kanal alanında

bulunur. Opioid aktivitesinin bozulması bir hücrenin oksidasyon durumunu değiştirebilir. Epidemiyolojik kanıtlar, A1 β-kazein süt tüketiminin, tip 1 diyabet, koroner kalp hastalığı, arterioskleroz, ani bebek ölümü

sendromu, otizm, şizofreni gibi hastalıklar için bir risk faktörü olduğunu göstermektedir. Ancak yüksek seviyede

A2 β-kazein varyantı içeren süt tüketen popülasyonlar, daha düşük kardiyovasküler hastalık ve tip 1 diyabet

insidansına sahiptir. İnsan gastrointestinal sistemi ve tüm organizma ile BCM7 etkileşimlerinin kapsamını ve

doğasını doğrulamak için yeterli çalışmalar mevcut değildir. Bu yüzden ithal sığır sütlerinin insan sağlığına

etkisi hakkında daha derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: SIĞIR SÜTÜ, A1 Β KAZEİN, OPİOİD

Page 464: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

464

SİVAS İLİNDE TIBBİ ATIK YÖNETİMİ

Poster Bildiri / Cevre

İlknur ŞENTÜRK1,

1SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ,

Sağlık kuruluşlarının faaliyetleri sırasında üretilen atıklar diğer atıklardan daha fazla oranda yaralanma riski ve

daha yüksek enfeksiyon riski taşırlar. Tıbbi atıklardan İlk başta sağlık çalışanlarının ve hastaların etkileneceği

kuşkusuzdur. Ayrıca bu atıkları toplayan personel ve bertarafında çalışan personel de risk altında olan gruplardır.

Bertarafı ile ilgili sorunlarda ve kirlilik durumunda halk da risk altında kalmaktadır. Bu çalışmada Sivas İli

hastane ve diğer sağlık kuruluşlarında oluşan tıbbi atık miktarları, tıbbi atıkların geçici depolama, taşınma ve

bertaraf yöntemleri incelenmiştir.

Sivas ili şimdiki ve gelecek nüfus projeksiyonu göz önünde tutularak oluşacak tıbbi atığın miktarı ve bertaraf

maliyetleri ortaya konulmuştur. 2017 yılı TÜİK verilerine göre 621301 olan Sivas İli nüfusunun 2025 yılında

612535 kişiye düşmesi beklenmektedir. Ayrıca 2007-2017 yıllarını da kapsayarak, 0-15, 15-25, 25-35, 35-45,

45-üzeri yaş aralıkları belirlenmiştir. Sırasıyla 0-15, 15-25 ve 25-35 yaş aralığındaki nüfus sayısında azalma

oluyor iken, 35-45 yaş aralığındaki nüfus ile 45 ve üzerindeki yaş aralığındaki nüfus miktarının bu süreçte arttığı

tespit edilmiştir (TÜİK). Bu yaş grubunun daha fazla sağlık hizmetine ihtiyaç duyması ortaya çıkan tıbbi atık miktarının artmasında etkili olacaktır. Sivas İlinde 2013 yılı Mart ayı itibari ile faaliyete geçen ve günlük 14 ton

tıbbi atığı sterilize edebilecek kapasitede sterilizasyon tesisi kurulmuştur. Atıklar sterilize edildikten sonra

zararsız hale getirilerek düzenli depolama sahasında bertaraf edilmektedir. 2015 yılında günde ortalama olarak

2,04 ton tıbbi atık sterilizasyon tesisinde sterilize edilmiştir. Sağlık kuruluşları, ürettikleri atıkların toplanması,

taşınması, sterilizasyonu ve bertarafı için gereken harcamaları, bertaraf edene ödemekle yükümlüdürler. Bu

nedenle atık miktarı arttıkça ödenecek ücret de artmaktadır. Bu kalemde oluşacak maliyetleri azaltmak için

doğru bir atık yönetim politikasının oluşturulması ekonomik ve çevresel açıdan oldukça önemlidir.

Araştırma kapsamında Aile Sağlığı Merkezleri hariç, il merkezinde bulunan özel ve devlet hastaneleri, üniversite

hastanesi, ağız ve diş sağlığı hastaneleri, nüfusa göre en küçük ve en büyük ilçe merkezleri ve baz ölçekte

ilçelerin tıbbi atık miktarları incelenmiştir. Sivas, göç veren kentlerden biri olması ve nüfusun azalma

göstermesine rağmen, bu oran tıbbi atık miktarına yansımadığı tam aksine tıbbi atık miktarının arttığı

görülmektedir. Çalışma kapsamında bu durumun nedenleri irdelenerek tüm iller için önemli bir problem teşkil

eden tıbbi atıkların yönetimi konusunda önerilerde bulunulmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: ATIK YÖNETİMİ, SİVAS, STERİLİZASYON, TIBBİ ATIK

Page 465: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

465

SU KİRLİLİĞİ YÖNETİMİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR

Poster Bildiri / Tarim

Nalan TURGUT1,

1ADNAN MENDERES ÜNİVERSİYESİ, AYDIN/TÜRKİYE,

Su yaşamsal vücut olaylarının sürdürülebilmesi için vazgeçilmez bir maddedir. Vücudumuzda çeşitli yaş

gruplarına göre farklılıklar göstermekle birlikte ortalama % 62-67 oranında su vardır. Gıda maddelerinin ve

artıklarının çözelti şekline dönüştürülmesi, bunların vücutta kullanıp atılması suya bağlıdır. Dünyada ve

ülkemizde hala temiz su probleminin yaşandığı bir gerçektir Kaynağından kullanım aşamasına kadar en kolay

kirlenen madde de sudur ve su kirliliği insan sağlığının da büyük oranda tehlikeye düşmesine neden olmaktadır.

Su kirliliği genelde fiziksel kirlilik, evsel kirlenme, radyoaktif kirlenme, kimyasal kirlenme ve mikrobiyal

kirlenme şeklinde olmaktadır. Suların depolandığı yerlerde daha fazla bulaşıklık kaynağının olduğu ve ayrıca

suların uzun süre havayla temasının arttığı durumlarda bulaşıklığın arttığı görülmektedir. Günümüzde tüketimi son derece artan polikarbonat damacana sularında ise kullanılan pompalar sayesinde kontaminasyonun oluştuğu

veya arttığı yapılan çalışmalarla da desteklenmektedir. Konuyla ilgili çözüm yolları değerlendirildiğinde suyun

kirlilikten korunması (depolama, taşıma ve kullanma kurallarına uygunluk), kritik noktaların bilinmesi, insan ve

hayvansal atıklardan kaynaklanan kirliliğin engellenmesi, suyun devamlı olarak dezenfekte edilmesi, olabilecek

en iyi kaliteye sahip su kaynağının kullanılması ve korunması, indikatör bakterilerin yeterliliği sayılabilir. Ayrıca

problemin çözümünde multidisipliner bir çalışmanın gerekliliği de şarttır. Örneğin; halk sağlığı, epidemiyoloji,

hijyen önlemleri, ziraat, beslenme gibi konular bir bütün altında değerlendirilmeli ve sonuca ulaşılmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: SU,KİRLİLİK,ÇEVRE

Page 466: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

466

SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİNDE ANESTEZİK MADDE OLARAK KULLANILAN

BİTKİSEL ESANSİYEL YAĞLARIN ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE

YAPILMIŞ ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR

Poster Bildiri / Tarim

Ulviye KARACALAR1, Erkan CAN2, Şafak SEYHANEYILDIZ CAN3, Volkan KIZAK4,

1Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü Hastalıklar Anabilim Dalı, 2Munzur Üniversitesi

Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü, 3Munzur Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik

Bölümü, 4Munzur Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü ,

Sentetik kimyasalların bitki kökenli biyoaktif özellikler taşiyan doğal ürünlerle değiştirilmesi, endüstrinin

giderek artan bir ilgisi ile karşı karşıyadır. Bu doğal ürünlerin ortaçağdan beri özellikle bakterisidal, virusidal,

fungusidal, antiparazitik, insektisidal, tıbbi ve kozmetik amaçlı olarak geniş oranda kullanımı, günümüzde dünya

ticaretine ve bariz bir şekilde bilimsel çalışmalara konu olmaktadır. Özellikle bitkilerden elde edilen esansiyel

yağların spesifik olarak diyet içeriklerinde kullanımları sonrasında antistres, antioksidan vb özellikler

göstermeleri, bu konuyla ilgili son yirmi yılda yapılan birçok araştırmanın önemini gittikçe arttırmıştır. Son

zamanlarda su ürünleri yetiştiriciliğinde de kullanılan bitkisel esansiyel yağlar, üretimde direnci arttırmak,

hastalıkları ve salgınları önlemek ve dolayısıyla hayvan refahını iyileştirerek üretimi arttırmaya yönelik

değerlendirmelerde modülatör olarak kullanılmaktadır.

Son yıllarda bitkisel esansiyel yağların diyet içeriklerinde katkı maddesi olarak araştırılması ve bazı bitki ve

yosun özlerinin balık patojenlerini inhibe etme özelliği olduğu yapılan çalışmalarla belgelenmiştir. Genel olarak

esansiyel yağların patojenlere, komensal bakterilerden çok daha fazla aktivite gösterdiği, bağırsaktaki bazı

bakteri gruplarını inhibe ederken yararlı bakterileri de geliştirdikleri çoğu araştırmayla belirlenmiştir. Bununla

birlikte, esansiyel yağların sucul türlerdeki uygulamaları ve balık sağlığında besin takviyesi olarak potansiyel

yararları üzerine bilgiler daha çok yeni ve sınırlı sayıdadır. Su ürünleri yetiştiriciliğinde kimyasallar, hastalık problemlerinin sağaltımında ve tedavide geniş bir şekilde kullanılır. Ancak deniz mahsullerinin kimyasal

kalıntılardan dolayı insan sağlığına ilişkin olumsuz etkileri, tıbbi ve aromatik bitkilerden elde edilen esansiyel

yağların ve ekstraktların kullanımını ön plana çıkarmış ve doğal terapötikleri daha önemli hale getirmiştir.

Özellikle antibakterisid, antiparazitik, antifungistik ve anestezik gibi birçok etkiye sahip olan esansiyel yağların,

sucul patojenlere karşı da inhibe edici miktarlarının spesifik olarak ortaya konulması ve etkinliklerinin

belirlenmesi için yapılacak olan yeni araştırmalar, insan ve hayvan sağlığı bakımından büyük önem

arzetmektedir. Bu çalışmada da esansiyel yağların antibakteriyel aktiviteleriyle ilgili son yıllarda yapılan

araştırma sonuçları derlenmeye çalışılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: BİTKİSEL ESANSİYEL YAĞ,ANTİBAKTERİYEL,SU

ÜRÜNLERİ,ANESTEZİK

Page 467: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

467

SUBAKROMİAL IMPINGEMENT SENDROMUNDA DOKUZ DELİKLİ PEG TESTİNİN

GEÇERLİK VE GÜVENİLİRLİK ÇALIŞMASI

Poster Bildiri / Saglik

GİZEM PEKEN AVCI1, SELDA BAŞAR1,

1FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON BÖLÜMÜ, GAZİ ÜNİVERSİTESİ, ANKARA,

Subakromial İmpingement Sendromu (SIS) omuz ekleminde ağrılı ark ve fonksiyon kayıplarının görüldüğü bir

sorundur. Klinik ortamda bu hastaların fonksiyonel durumunu objektif olarak değerlendiren, uygulaması kolay,

performansa dayalı test sayısı sınırlıdır. Bu çalışma SIS'li hastalarda üst ekstremitenin fonksiyonelliğini objektif

değerlendirebilmek için Dokuz Delikli Peg Testi(DDPT)'nin geçerlik ve güvenirliğini araştırmak amacıyla

planlanmıştır.

Çalışmaya Gölcük Necati Çelik Devlet Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği'nde klinik muayene ve

manyetik rezonans görüntüleme sonuçlarına göre SIS tanısı koyulan 36 hasta (ortalama yaş: 50,9 ± 4,8 yıl,

ortalama boy: 165,4 ± 4,9 cm) dahil edildi. Katılımcıların demografik bilgileri kaydedildikten sonra eklem

hareket açıklığı ve kas kuvveti ölçümleri yapıldı. DDPT ve FIT-HaNSA protokolü uygulandı. Hasta sırt destekli ve kendisine uygun sandalyede ayakları yerle temas halinde otururken DDPT masaya yerleştirilerek uygulandı.

Ayrıca Disabilities of The Arm, Shoulder and Hand Questionnaire (DASH), Shoulder Pain and Disability Index

(SPADI), Constant&Murley Skorlaması ve Kısa Form-36 (SF-36) ölçekleri uygulandı. Tekrar test 3 gün sonra

yapıldı. Geçerlik ve güvenirlik için Cronbach’s Alpha ve ICC değerleri kullanıldı.

DDPT’nin test ve tekrar testi arasındaki uyum incelendiğinde çok kuvvetli uyum görüldü(ICC=0,958). FIT-

HaNSA ortalama skoru ile DDPT arasında negatif yönlü anlamlı korelasyon bulundu (rho: -0.614, p<0.001).

DDPT ile DASH, SPADI, Constant&Murley ve SF-36 anketleri arasında anlamlı ilişki görülmedi(p>0,05).

DDPT ile horizontal adduksiyon eklem hareket açıklığı ölçümü arasında negatif yönlü iyi derecede istatistiksel

olarak anlamlı korelasyon bulunmaktadır (rho: -0,467, p:0,004). DDPT ile eksternal rotasyon kuvvet ölçümü

arasında negatif yönlü iyi derecede, internal rotasyon kuvvet ölçümü arasında negatif yönlü zayıf derecede

istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmaktadır(rho: -0,427, p: 0,009; rho:-0,329, p:0,050).

FIT-HaNSA protokolü SIS tanılı hastalar için fonksiyonel değerlendirmede geçerli bir test olmasına rağmen

klinikte geniş yer kaplaması, kendisine özgü ekipmanı olması, 5'er dakikadan 3 ayrı görevden oluşması ve bu

görevlerin hastaya hatasız yaptırılmasının gerekliliği klinik açıdan kullanılabilirliğini zorlaştırmaktadır. Ancak

DDPT birçok klinikte kullanılan basit, edinilmesi ve uygulaması kolay bir testtir. DDPT’nin standart pozisyonun

ve modifiye ederek uygulanan 1. pozisyonunun klinikte alternatif olarak uygulanabileceği öngörülmektedir. Bu

konuda daha geniş kapsamlı çalışmanın yapılması planlanmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER: İMPİNGEMENT, DOKUZ DELİKLİ PEG TEST, FIT-HANSA, FONKSİYON

Page 468: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

468

SULU ÇÖZELTİLERDEN METİLEN MAVİ GİDERİMİNDE CİTRUS AURANTIUM

TOZLARININ KULLANIMI

Poster Bildiri / Cevre

Gamze AKGÜL1, Merve ÖZKALELİ1, Ayça ERDEM1,

1Akdeniz Üniversitesi,

Bu çalışmada, kurutulmuş ve toz haline getirilmiş Citrus aurantium kabukları (CAP) ve atıkları, sulu

çözeltilerden metilen mavisini giderim için kullanılmıştır. Kesikli sistemde farklı pH (2 - 10), CAP dozu (0,5 - 2

g/L), başlangıç boya konsantrasyonu (10 - 100 mg/L) ve temas süresi uygulanarak adsorpsiyon testleri

yapılmıştır. Biyosorpsiyon kinetiği modellenmiş ve denge modeli Langmur ve Freundlich izotermlerine göre

analiz edilmiştir. Test edilen biyosorbentler BET ve zeta potansiyel ölçümü ile karakterize edilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: ADSORPSİYON, BİYOSORBENT, CİTRUS AURANTİUM KABUĞU,

METİLEN MAVİSİ GİDERİMİ

Page 469: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

469

SURVEILLANCE OF BACTERIAL CANKER OF STONE FRUITS IN PUNJAB AND

KHYBER PAKHTUNKHWA PROVINCES OF PAKISTAN

Poster Bildiri / Tarim

Raees AHMED1, Muhammad İNAM UL HAQ1,

1PMAS-Arid Agriculture University, Rawalpindi,

Among various bacterial diseases, bacterial canker on stone fruits cause major losses and prevent farmers from

realizing the potential yield of stone fruits worldwide which has been studied wieldy in different countries.

However, in Pakistan, there was no work done on the disease of stone fruits and for the first time, the present

study was carried out on bacterial canker disease of stone fruits. The present study was aimed to investigate the

current status of bacterial canker in stone fruit growing areas of Punjab and KPK provinces of Pakistan. Incidence and prevalence of bacterial canker disease was calculated after a two-year extensive survey of Punjab

(Attock, Rawalpindi, and Khushab) and KPK (Peshawar, Nowshera, Abbottabad, Mansehra, and Swat) in 2015

and 2016.

100 % disease prevalence was found in all the visited districts of Punjab and KPK. Disease incidence varies in all the visited districts but highest disease incidence in peach and apricot orchards in Punjab was in Murree that

was 66 and 54 % in 2015 while it was increased to 71 and 56 % in 2016 respectively. while in plum orchards

highest disease incidence was in Soan valley (54 %), it was also increased (57 %) in 2016. Similarly, in KPK

province the highest disease incidence in peach and apricot was in Swat i.e., 69% and 72% in 2015, next year it

was also increased to 75 and 67% respectively. In plum orchards, the highest disease incidence was in Nowshera

that was 67% in 2015 and 71% in 2016.

It is concluded that bacterial canker disease is an emerging threat for stone fruit growers in two provinces of

Pakistan. Disease incidence was increased in 2nd year and it is recommended that proper quarantine measures

must be adopted to limit the diseases.

ANAHTAR KELİMELER: PEACH, PLUM, APRİCOT, İNCİDENCE

Page 470: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

470

SÜLÜKLERİN GENEL BİYOLOJİSİ VE ALTERNATİF TIPTA KULLANIMI

Poster Bildiri / Saglik

Birsen KIRIM1, Dilek KESKİN2, Mehmet GÜLER1, Sema MİDİLLİ1, Ebru YILMAZ1, Deniz ÇOBAN1,

Ant Yıleri KEMER1,

1Adnan Menderes Üniv. Ziraat Fak. Su Ürünleri Müh. Böl., 2Adnan Menderes Üniv. Köşk MYO,

Geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinde sülük tedavisinin tanıtılması amaçlanmaktadır.

Herhangi Tedavide sülük kullanılmasına tıbbi sülük tedavisi veya hirudoterapi denir. Sülüğün tükürük salgısı

antikoagulatif, antiagregan ve vazodilatatör bileşenler ihtiva eder. Tıbbi sülük tarafından salgılanan tükürük,

hirudin, hiyalüronidaz, kalin, destabilaz, eglin ve bdellin dahil olmak üzere 100'den fazla biyoaktif madde içerir.

Geleneksel tıp ile yeniden sağlık alanında önem kazanan sülük, ekonomik öneme sahip bir su ürünüdür. İnsan

tedavisinde kullanılan sülükler, tıbbi amaçlar için onaylanmış özel sülük yetiştirme çiftliklerinden alınmalıdır.

Böylece hastalarda güvenli sülükler kullanarak karşılaşılacak risklerden korunmaya gidilmelidir. Günümüzde

sülük tedavisi Rusya, ABD, Kanada, Avustralya, Fransa, Almanya, Hollanda ve ülkemizde olmak üzere tedavi

amaçlı olarak çeşitli klinik durumlarda apse, artrit, glokom, myasthenia gravis, dental tedaviler, hematom,

tromboz, gangrene gidişin önlenmesi ve diğer çeşitli damar bozukluklarında ve tıbbi tedaviye yardımcı olarak

kardioloji, jinekoloji, üroloji, cerrahi, travmatoloji, stomatoloji, oftalmoloji başta olmak üzere çeşitli kliniklerde

kullanılmaktadır.

Sülükler, doğada yaygın olarak bulunmaları, hastalar tarafından kolaylıkla ulaşılabilmeleri ve sağlık sektöründe

uygulama kolaylığı nedeniyle önemlidir. Karşılaşılabilecek istenmeyen etkileri önlemek için tedavi mutlaka

uygun hastada, yetkili bir hekimin uygun klinik değerlendirmesi sonrası, gerek görüldüğü takdirde uygulanmalı

ve izlenmelidir.

ANAHTAR KELİMELER: SÜLÜK, SÜLÜK TEDAVİSİ, ALTERNATİF TIP.

Page 471: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

471

SÜLÜNESLERİN (SOLEN MARGINATUS) YAŞAM ALANLARINDA SEDİMENT

YAPILARI

Poster Bildiri / Tarim

Aynur LOK1, Evrim KURTAY1, Ali KIRTIK1, Aysun KÜÇÜKDERMENCİ1, Altan LÖK1, Filiz

ÖZTEKİN1,

1Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi,

Bu çalışmada sülüneslerin yoğun olarak toplandığı İzmir Körfezi Tuzla kıyılarından sediment örnekleri alınarak

incelenmiştir.

Solen marginatus Solenidae familyası içerisinde yer alan önemli çift kabuklu türlerinden birisidir. Türkiye

kıyılarından olta yemi olarak kullanılması nedeniyle toplanmasına karşın diğer ülkelerde insan gıdası olarak

kullanılmaktadır. Sülünesler bentik organizmalar olup kendilerini sediment içine gömerler. Bu çalışmada

sülüneslerin yoğun olarak toplandığı İzmir Körfezi Tuzla kıyılarından sediment örnekleri alınarak incelenmiştir.

Sediment örnekleri laboratuvara getirilmiş ve ağırlıkları sabit kalana kadar 50-60 C⁰ etüv içerisinde

kurutulmuştur. Örneklerin bir kısmı 550 C⁰’de yakılarak sediment içindeki organik madde miktarı belirlenmiştir.

Kurumuş sediment örnekleri Wentworth şeması dikkate alınarak farklı göz açıklığına sahip (2000µm, 1000 µm,

500 µm, 250 µm, 125 µm, 63 µm) eleklerden elenerek sınıflama işlemi gerçekleştirilmiştir. Wentworth şemasına

göre tane boyut sınıflaması yapılmıştır. Elemeler ve sınıflama sonrasında sediment yapısının ince kum

özelliğinde olduğu tespit edilmiştir. Organik madde miktarı inorganik madde miktarından düşük olduğu

saptanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: İZMİR KÖRFEZİ, SÜLÜNES, SOLEN MARGİNATUS, SEDİMENT

Page 472: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

472

TARıM ATıKLARıNDAN MUSİLAJ ELDESİ

Poster Bildiri / Gida

GÜLŞAH ÇALIŞAN KOÇ1,

1GASTRONOMİ VE MUTFAK SANATLARI BÖLÜMÜ, ALANYA HAMDULLAH EMİN PAŞA

ÜNİVERSİTESİ,

Bu derlemenin amacı, balkabağı kabuğu ve çekirdeği, ayva çekirdeği, semiz otu gibi polisakkaritlerce zengin

tarmsal atıklardan musilaj eldesinin, elde edilen extraktrın kurutulması ve toz ürünün klarifikasyon, emülsifiye,

kaplama, jel oluşturma ve kurutma ajanı olarak kullanım olanaklarının araştırılmasıdır.

Sürdürülebilir hammaddeler olan tarım atıkları, ayrıca gıda katkısı (renk ve lezzet ajanı, antioxidan etki,

musilaj), hayvan yemi, kimyasal, yakıt vb. üretiminde kullanılan değerli bir kaynaktır. Musilajlar doğada çokça

bulundukları, güvenli ve ekonomik oldukları için popüler bitki bileşikleridirler ve gıda, famasötik, tekstil, boya,

kağıt yapımı ve kozmetik sanayiinde emülsifiye, bağlama, kaplama vb. ajanı olarak çeşitli kullanım alanları

bulunmaktadır. Musilajlar, genellikle gelişmiş bitkilerde, deniz yosunlarında, küflerde ve diğer mikrobiyal

kaynaklarda bulunmaktadır ve polisakkarit ya da bir ya da daha fazla monosakarit içeren kompleks karbonhidrat

veya türevleridir. Musilajlar rizozomlarda, köklerde ve çekirdek endospemlerinde bulunmakta ve başlıca enerji

kaynağı olarak görev yapmaktadırlar. Musilajlar (yüksek molekül ağırlıklı, yapışkan ve gamsı madde), polisakkaritlerden su ile sabit sıcaklıkta muamele sonucunda elde edilmektedir. Ayrıca, musilajların eldesinde

organik solventlerin (aseton, etanol vb.) kullanıldığı çeşitli çalışmalar literatürde mevcuttur. Elde edilen ekstrakt

püskürtmeli veya dondurarak kurutucu kullanılarak toz forma dönüştürülerek, tablet formülasyonunda, filmlerde,

çevreye olası bulaşmanın azaltılması (herbisitlerin emilmesini genişleterek hareketliliğini azaltmakta)

klarifikasyon, emülsifiye ajanı, kaplama, jel oluşturma ve süspansiyon ajanı olarak kullanılabilmektedir. Ayrıca,

musilajlar su tutma, viskoziteyi arttırma ve tazeliği koruma özelliklerinden dolayı ekmek, kek gibi unlu

mamüllerde yağ ilamesi olarak kullanılabilmektedir. Literatürde, chia tohumu, keten tohumu, Cassia Obtustifolia

tohumu, Hibiscus esculenta kabuğu, ayva çekirdeği, bamya, aloe vera, ıspanak, semiz otu vb. gibi bitkilerden

musiaj eldesi ile ilgili çalışmalar mevcuttur.

ANAHTAR KELİMELER: TARıM ATıĞı, MUSİLAJ, POLİSAKKARİT, BALKABAĞı, AYVA

Page 473: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

473

TARIM MAKİNELERİ ÖNLİSANS PROGRAMINA SINAVSIZ YERLEŞEN

ÖĞRENCİLERİN 2015 YILI TERCİH EĞİLİMLERİNİN İRDELENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

Hüseyin Nail AKGÜL1,

1AYDIN Adnan Menderes Üniversitesi Köşk Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojisi Programı,

Meslek liselerindeki öğrencilere verilen haklardan olan sınavsız geçişle üniversiteye kayıt önemli bir olaydır.

Ancak ülkemiz tarım makineleri öğrencilerinin sınavsız geçiş eğilimleri hakkında yapılmış araştırma sayısı çok

fazla değildir. Bu yüzden bu çalışma kapsamında YÖKSİS ÖNLİSANS ATLASI”nın 2015 yılı verileri

kullanılarak tarım makineleri programına sınavsız yerleşen öğrencilerin tercih eğilimleri bilgilerine yer

verilmiştir. Sınavsız yerleşen öğrencilerin tercih eğilimleri; genel, üniversite türleri, üniversiteler, iller, aynı veya farklı program tercihleri, programları (meslekler) kapsamaktadır Ancak yöksis önlisans atlası’nda bulunan

veriler üniversite bazlı olup ülke genelini içeren bilgiler bulunmamaktadır.

Araştırmada elde edilen veriler incelendiğinde; sınavsız yerleşenlerin toplam tercih hakkı ortalaması 821,14 dir

(her bir öğrencinin 30 tercih hakkı bulunmaktadır).

Kullanılan tercih ortalaması 337,93 iken boş bırakılan tercih ortalaması 483,21’dir. Yerleşenler ortalama 12,64

tercih yapmışlardır. Yerleşenler tercih formlarında ortalama 320 devlet üniversitesi tercih etmişken vakıf

üniversitesini tercih ortalaması 5,22 dir. Yerleşenlerin tarım makineleri programı tercih ortalamaları 50 iken

farklı programları tercih ortalamaları 284,64 dür. Lisans tercih ortalamaları 8,4’dir. Sınavsız yerleşen öğrenciler tercih formlarında en fazla Uludağ üniversitesini tercih etmişlerdir. İkinci sırada Ege üniversitesi tercih

etmişlerken, üçüncü sırada Çukurova üniversitesini tercih etmişlerdir. Sınavsız yerleşenler en fazla Makine

(%26,93) programını seçmişlerdir. İkinci sırada Tarım Makinelerini (%15,08) ve üçüncü olarak otomotiv

teknolojisi (%12,68) programını tercih etmişlerdir.

ANAHTAR KELİMELER: TARIM MAKİNELERİ, ÖĞRENCİ, ÖNLİSANS

Page 474: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

474

TARIMSAL SAVAŞIMDA PESTİSİT KULLANIMININ İNSAN VE ÇEVRE SAĞLIĞI

AÇISINDAN ÖNEMİ

Poster Bildiri / Tarim

Esra ALBAZ1, Nurda GÜNGÖR SAVAŞ1,

1Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,

Tarımsal üretimde sorun olan hastalık, zararlı ve yabancı otların olumsuz etkilerinden ekonomik olarak

korunabilmek için tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de entegre zararlı yönetimi ilkeleri çerçevesinde pestisit

kullanımı halen vazgeçilmez unsurlardandır. Çünkü pestisit kullanılarak yapılan kimyasal savaşım bilinçli ve

kontrollü bir biçimde uygulandığında, diğer yöntemlere oranla daha yüksek etkinlik sağlamakta ve daha hızlı

sonuç vermektedir. Ancak pestisit kullanılırken, hem ürünün hastalık, zararlı ve yabancı otlara karşı korunması

hem de insan ve çevreye olumsuz etkileri bir arada değerlendirilmelidir.

Tarımsal üretimde sorun olan hastalık, zararlı ve yabancı otların olumsuz etkilerinden ekonomik olarak

korunabilmek için tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de entegre zararlı yönetimi ilkeleri çerçevesinde pestisit

kullanımı halen vazgeçilmez unsurlardandır. Çünkü pestisit kullanılarak yapılan kimyasal savaşım bilinçli ve kontrollü bir biçimde uygulandığında, diğer yöntemlere oranla daha yüksek etkinlik sağlamakta ve daha hızlı

sonuç vermektedir. Ancak pestisit kullanılırken, hem ürünün hastalık, zararlı ve yabancı otlara karşı korunması

hem de insan ve çevreye olumsuz etkileri bir arada değerlendirilmelidir.

Gelişmiş ülkelerde, günümüz modern tarımında zararlı etmenlerle mücadelede tüm mücadele yöntemlerinin tek bir program içerisinde uygulandığı Entregre zararlı yönetimi (Integrated Pest Management, IPM) anlayışı

benimsenmektedir. IPM kalite ve kantiteyi arttırıdığı gibi bir yandan da gıda güvenliği sağlanmakta ve ekosistem

ile insan sağlığı olumsuz etkilenmemektedir.

Bu çalışmada, pestisitlerin avantaj ile dezavantajları, Türkiye ve Dünya’da pestisit kullanım miktarları, pestisitlerin insan ve çevre sağlığı açısından oluşturduğu riskler ve pestisitlerin bu etkilerine karşı gelişmiş

ülkelerin aldığı önlemler ve yapılan çalışmalar değerlendirilmiştir

ANAHTAR KELİMELER: PESTİSİT, IPM, İNSAN VE ÇEVRE SAĞLIĞI

Page 475: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

475

TARIMSAL TOPRAKLARDAKİ FUNGUSLARIN BELİRLENMESİNE YÖNELİK ÖN

ÇALIŞMA

Poster Bildiri / Tarim

Suat SEZEN1, Nilgün POYRAZ2, Mehmet Burçin MUTLU1,

1Eskişehir Teknik Üniversitesi, 2Kütahya Dumlupınar Üniversitesi,

Çalışmada tarım arazisi olarak kullanılan bir tarladan farklı zamanlarda örnekleme yapılarak kültür bağımlı ve

moleküler metodlarla fungal populasyonun belirlenmesi amaçlanmıştır.

Bu amaçla funguslar seri dilüsyon ve yayma plak metodu kullanılarak izole edilmiştir. İzolasyon için Malt

Extract Agar (MEA) ve Potato Dextrose Agar (PDA) kullanılmıştır. Fungusların tanımlama ve karakterizasyonu

morfolojik ve moleküler metodlar kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Tanımlama için funguslara özel ticari kit ile

DNA ekstraksiyonu yapılmış, ardından elde edilen saf ve kaliteli DNA’dan ITS bölgesi spesifik primerler

kullanılarak PCR amplifikasyonu gerçekleştirilmiştir. Bu aşamanın sonrasında çoğaltılan spesifik bölge

dizilenmiş ve BLAST programı ile analiz edilmiştir.

2 farklı besiyerinden toplamda 18 farklı fungus kolonisi izole edilerek saflaştırılmıştır. Saflaştırılan fungus

örneklerinden DNA ekstraksiyonu başarıyla gerçekleştirilmiştir.DNA'lardan tanımlama amacıyla ITS bölgesi

spesifik PCR kurulmuş ve ürünler dizilenerek tanımlama gerçekleştirilmiştir. Tanımlanan izolatlardan dominant

cins olarak Penicillium izole edilmiş ve tanımlanmıştır. Ayrıca Rhizopus ve Acremonium cinsleri de

belirlenmiştir.

Çalışma sonucunda moleküler yöntemler kullanılarak elde edilen sonuçlardan tarım yapılan topraklarda farklı

fungus gruplarının bulunabileceği belirlenmiştir. Bu ön çalışmada olduğu gibi tarım arazisi olarak kullanılan

topraklardan fungal çeşitliliğin araştırılması endüstriyel ve diğer biyoteknolojik uygulamalarda kullanımın

artmasını sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: TARIMSAL TOPRAKLAR, FUNGUS, ITS, PENİCİLLİUM

Page 476: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

476

THE EFFECT OF CELTIS TOURNEFORTII FRUIT ON SERUM COPPER AND

ELECTROLYTE BALANCE AGAINST COPPER EXPOSURE IN RATS

Poster Bildiri / Saglik

Mehmet Ali TEMİZ1, Atilla TEMUR2, Yusuf AKGEYİK3,

1Karamaoğlu Mehmetbey University, Vocational School Of Technical Sciences, Programme Of Medicinal And

Aromatic Plants, 2Yuzuncu Yil University, Faculty Of Education, Department Of Science, 3Yuzuncu Yil University, Institute Of Educational Science, Department Of Sciences,

Metal toxicity is caused by the accumulation of certain metals in the body due to exposure through food, water,

industrial chemicals, or other sources. The Tolerable Upper Intake Level for adults is 10 mg/day, a value based

on protection from liver damage as the critical adverse effect. Medicinal plants contain important curative phytochemicals which have various metabolic effects. Therefore, recently the use of medicinal plants has

nutraceutically become attractive. Celtis tournefortii (Ct) fruit is consumed for the treatment of diarrhea,

dysentery, and ulcer. This study aims to investigate the effect of Celtis tournefortii (Ct) on amount of serum

copper against copper exposure in rats.

In this research, 32 Wistar albino rats were divided into four groups (Control, Copper, Copper+Ct and Ct groups)

(n=8). Copper was administered i.p 10 mg/kg bw as CuSO4 to rats twice a week for 28 days. Ct extract was

administered orally 10 mg/kg bw to rats every day for 28 days. The amount of serum copper was analyzed by

atomic absorption spectroscopy (AAS). The electrolyte levels were assayed using an auto-analyzer. The

differences between the groups were analyzed using one-way ANOVA followed by the Tukey test.

The amount of serum copper significantly increased in the CS group compared to the Control group (p<0.05).

However, the amount of serum copper significantly decreased in the CS+Ct and Ct treatment groups compared

to the Copper group (p<0.05). The lowest amount of serum copper was found in the Ct group. According to the

electrolyte, although, Na+ and Cl- levels increased CS group, they significantly decreased BS+Ct group.

Furthermore, hyperkalemia was observed in the CS group. In addition, although, body weight of the rats in the

CS+Ct group decreased until the second week, it increased after the second week.

Treatment with Ct attenuated the increase in serum copper and electrolyte levels which are marker of renal

damage. The therapeutic use of Ct might have nephroprotective effect in copper-induced acute renal failure. The

possible mechanisms could be the antioxidant, anti-inflammatory, vasodilatory and diuretic activity of its

phytochemical constituents. This study was approved by Yuzuncu Yil University Animal Researches Local

Ethic Committee (no. 2016/07).

ANAHTAR KELİMELER: CELTIS TOURNEFORTII COPPER, ELECTROLYTE BALANCE

Page 477: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

477

TOPRAKSIZ RULO ÇİM

Poster Bildiri / Tarim

Muhammet KARAŞAHİN1,

1Selçuk Üniversitesi,

Topraksız rulo çim üretim teknikleri, avantaj ve dezavantajları ile ilgili detaylı derleme çalışmasının

yapılmasıdır.

Topraksız rulo çim üretiminde geleneksel rulo çime göre daha hızlı üretim yapılabilmektedir. Aynı zamanda

tarla şartlarında üretilen rulo çimde kökler kesilerek hasat yapıldığı için bitkiler şoka girerken topraksız rulo

çimde bu olumsuzluk yaşanmamakta böylece kalite yönünden önemli artışlar sağlanmaktadır.

Toprakta üretilen rulo çim ile topraksız rulo çim ağırlıkları arasında 24 kat fark bulunmaktadır. Bütün bunlarla

tarla şartlarında üretilen rulo çim üretimine göre topraksız rulo çim üretiminde ciddi üretim avantajı

sağlanabilmektedir.

Topraksız rulo çim üretimi ile ilgili ülkemizde yeterli bilimsel çalışmanın olmaması araştırmanın özgün yönünü

oluşturmaktadır. Ayrıca araştırma ile elde edilecek bilimsel veriler bu alanda çalışanlar için önemli katkı

sağlayacaktır.

ANAHTAR KELİMELER: HİDROPONİK, KALİTE, RULO ÇİM

Page 478: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

478

TÜRKİYE – SURİYE SINIRINDAKİ MAYINLI ALANLARIN TOPRAKLARININ

DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Tarim

Ali Rıza ÖZTÜRKMEN1,

1Harran Üniversitesi, Şanlıurfa ,

Yaklaşık 60 yıldan bu yana güvenlik amacı dışında kullanılmayan bu arazilerde mayın temizliği öncesi tarımsal

gücü, doğal ve kültürel potansiyelinin bilinmesi ve ekonomiye kazandırılması hedeflenmektedir.

Şanlıurfa, Mardin, Kilis, Hatay, Gaziantep, Şırnak illerini kapsayan alanda iki Kıbrıs büyüklüğünde tarım arazisi

mayınlardan dolayı atıl durumda bulunmaktadır. Yıllarca kullanılmamış arazilerdeki bu mayınların temizlenmesi

halinde organik tarım için uygun bir alan olaşabilecektir.

Yapılan çalışmada 6 ilin içerdiği mayınlı alanın 23.347 ha olduğu, % 75'lik bölümü olan 17.517 hektarlık bir

bölümünün işlemeli tarıma uygun olduğu belirlenmiştir. Bu alanın % 1,3'i I. sınıf, % 29,4'ü II. sınıf, % 29,4'ü III.

sınıf iken ,% 15'lik bölümünün de IV. sınıf olduğu görülmüştür. İşlemeli alanlar dışında kalan kısmın % 8,9'u VI.

sınıf, % 13,1'i VII. sınıf ve % 2,8'i ise VIII. sınıftır.

Bu alanların kullanımını sınırlayan faktörler yüzeydeki bazalt kayalıkları, eğim ve yetersiz toprak derinliğidir.

ANAHTAR KELİMELER: GAP BÖLGESİ, ŞANLIURFA, ORGANİK TARIM, MAYIN.

Page 479: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

479

TÜRKİYEDE BAKLAGİL TOHUMLARININ KALİTESİ NASIL ARTIRILIR?

Poster Bildiri / Tarim

FİLİZ PARÇA1, YAKUP ONUR KOCA1, AYDIN ÜNAY1,

1ADÜ Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü,

Dünya Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO), dünya üzerinde yüzü aşkın ülkede aralarında bezelye, siyah

fasulye, nohut, roma fasulyesi, fasulye ve mercimek vb. gibilerinde bulunduğu irili ufaklı yaklaşık 15 baklagil

türünün yetiştirildiğini bildirmiştir. Benzer şekilde baklagiller özellikle de fasulye, bezelye ve mercimek Türk

Mutfağında oldukça popülerdir ve ülkemizde bunlarla birçok yemek yapılmaktadır. Bu sebeple baklagillerde

tane kalitesi, üretici için onları daha pahalıya satabilsinler diye çok önemlidir. Dahası tane kalitesi insan sağlığı

için de önemlidir ve yüksek besin oranına ve yüksek mineral içeriği kadar folat ve diğer B vitaminlerine de

sahiptir. Yüksek protein ve lif oranı ile özellikle de obeziteye bağlı olarak oluşan hastalıkları azaltır. Sonuç

olarak, biz ülkemizdeki bazı tarımsal uygulamaların ve böcekler, hastalıklar, yabancı otlar gibi bazı biyotik faktörlerin baklagil kalite kriterlerin üzerine etkilerini göstermek için bu çalışmayı hazırladık. Bunun yanında biz

baklagil tane kalitesinin yükseltilmesi için bazı önerilerde de bulunduk.

ANAHTAR KELİMELER: FASULYE, NOHUT, MERCİMEK, TOHUM KALİTESİ, SAĞLIKLI YAŞAM

Page 480: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

480

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ ARASINDA HİPERTANSİYON SIKLIĞININ

DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Saglik

İbrahim UYSAL1, Kemal TEMEL1, Emine SEVİNÇ POSTACI1, Ahmet Ali BERBER1, Mehtap

OKDEMİR1,

1Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,

Kalp ve damar hastalıklarının en önemli risk faktörlerinden biri olan hipertasiyonun günümüzde çocukluk

çağında obezitenin artmasıyla birlikte görülme sıklığı yükselmektedir. Yapılan çalışmada genç nüfusta (15-29

yaş) hipertansiyon sıklığı, alışkanlıklar ve genetik yatkınlığın görülme sıklığı üzerindeki etkilerinin

değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Çalışma 17-29 yaş arası 424 gönüllü öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Kan basıncı değerleri, en az beş

dakikalık dinlenmeden sonra sağ koldan sfingoma¬nometre ile ölçülmüştür. Kan basıncı ≥140/90 mmHg

üzerinde olan bireyler “hipertansiyonu var” olarak kabul edilmişlerdir. Hipertansiyon varlığı, alışkanlıklar,

genetik yatkınlık ve fiziksel özellikleri arasındaki ilişki düzeylerini belirlemek amacıyla aralarındaki korelasyona ve dağılımlarının değerlendirilmesi için tanımlayıcı istatistiksel yöntemler paket programlar kullanılarak

değerlendirilmiştir.

Hipertansiyon sıklığı erkeklerde %7.6, kadınlarda %2.1 ve toplamda %9.1 olarak bulunmuştur. Grubun yaş

ortalaması 21.3, vücut kitle indeksi ortalaması 22.36 kg/m2, kan basıncı ortalamaları 117.2 / 74.3 mmHg olarak hesaplanmıştır. Hipertansiyon varlığı ve vücut kitle indeksi arasında poztif yönlü bir ilişki tespit edilmiştir (r:

,164, p:0.001). Hipertansiyon varlığı ile Sigara kullanımı, alkol kullanımı, düzenli egzersiz ve kalıtsal

yatkınlıkları arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir.

15-29 yaş arası üniversite öğrencileri arasında fazla hazır gıda tükettimi, fazla tuz tüketimi ve düzenli egzersiz yapma alışkanlığının düşük olması gibi faktörlerle obezite ile birlikte hipertasiyon görülme sıklığı da

artmaktadır. Araştırma sonuçlarında anlamlı bir ilişki bulunamamış olsada genç nüfusta sigara-alkol kullanımı,

hızır gıda tüketimi, aşırı tuz tüketimi gibi etmenlerin artmasının vasküler sistem üzerindeki etkilerinin ileriki

yaşlarda ortaya çıkabileceği düşünülmektedir. Üniversite öğrencilerine yönelik hipertansiyon hakkında

farkındalık oluşturacak etkinliklerin arttırılması gerektiği önerilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: HİPERTANSİYON, GÖRÜLME SıKLıĞı, GENÇ NÜFUS, OBEZİTE

Page 481: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

481

VÜCUT GELİŞTİRME SPORUNDA EN ÇOK UYGULANAN ANTRENMAN SİSTEMLERİ

Poster Bildiri / Saglik

İbrahim Kubilay TÜRKAY1,

1MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ BEDEN EĞİTİM VE SPOR ÖĞRETİMİ,

Bu derlemenin temel amacı vücut geliştirme sporunda daha iyi sonuçlar alabilmek, vücudumuza uygun en iyi

antrenman programını hazırlayabilmek, fiziksel uygunluğumuzun daha iyi seviyeye çıkmasını sağlamak için

bilimsel olarak verilmiş vücut geliştirme antrenman sistemlerini aktarabilmektir.

Özet Body building; Türkçe açılımı ile “Vücut inşa etme, beden inşa etme, kütle inşa etme anlamına gelir. Body

building Kaslarımızı ve iskelet sistemimizin kuvvetini geliştirmek için önemli bir spor dalıdır. Ayrıca büyük

sağlık örgütleri açısından da sağlık ve fiziksel uygunluğu arttırmada, atletik kapasiteyi yükseltmede bununla

birlikte ortopediye yönelik sakatlanmaları önlemede ve iyileştirmede önem taşımaktadır. Vücut geliştirme

antrenmanları vücut yapımıza uyumlu ve bilinçli olarak hazırlanırsa, kaslarımızı kuvvetlendirir, kalp-damar

sistemimizin dayanıklılığını artırır, yüksek tansiyon, şeker hastalığı riskini azaltır, yürümedeki bozukluklarını

düzelterek düşme riskini azaltır, yaşam kalitemizi ve iş görebilme kapasitemizi artırır ayrıca psikoloji üzerinde

olumlu etkileri vardır. Bu derlemenin temel amacı vücut geliştirme sporunda daha iyi sonuçlar alabilmek,

vücudumuza uygun en iyi antrenman programını hazırlayabilmek, fiziksel uygunluğumuzun daha iyi seviyeye çıkmasını sağlamak için bilimsel olarak verilmiş vücut geliştirme antrenman sistemlerini aktarabilmektir.

Anahtar kelimeler: Vücut geliştirme, Spor, Antrenman sistemleri

Yapılan yüzden fazla araştırma sonuçlarına göre; bir ay ile 24 aylık zaman zarfı diliminde ortalama uygulanan

antrenmanlar sonucunda ortalama güç artışının ilk kez antrenman yapmaya başlayan bireylerde %40, bunun bir üst seviyesinde %20, düzenli antrenman yapanlarda %16, üst düzeyde %10, ve elit sporcularda %2 seviyesinde

gerçekleştiği ispatlanmıştır. Tabiki bu başarıların gerçekleşebilmesi için yaptığımız antrenmanın tarzı, biçimi,

amacı, kurgulaması çok önemlidir. Yapılacak antrenmanın içeriği bireyin sportif performansına, hastalık

durumuna, yarışma takvimine, vücut yapısına, uğraştığı sporun özelliklerine göre ayarlanmalıdır.

Antrenmanlarda önce hareketin yapılışları, doğru tekniği öğretilmeli ondan sonra vücut yük altına girmelidir,

çalışmalarda nefes alma ve verme teknikleri doğru yapılmalıdır. Programlara başlamadan önce mutlaka sağlık

kontrolünden geçilmelidir. Antrenmanlar esnasında göğüs çevresinde ağrı, baskı hissedilirse, baş dönmesi veya

bayılma durumu ile karşılaşılırsa, eklemlerde aşırı ağrı olursa antrenmanlara ara verilmeli ve bir sağlık kuruşuna

başvurulmalıdır.

ANAHTAR KELİMELER: VÜCUT GELİŞTİRME, SPOR, ANTRENMAN SİSTEMLERİ

Page 482: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

482

YAVRU RATLARDA PRENATAL, LAKTASYON VE ERKEN POSTNATAL DÖNEMDE

HOMOSALATE (HMS) VE 2-ETHYLHEXYL 4-DİMETHYLAMİNOBENZOATE (OD-

PABA) NIN ENDOKRİN BOZUCU ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Saglik

Meltem EROL1, Oya ERCAN2, Özlem BOSTAN GAYRET1, Pembegül GÜNEŞ3, Özgül YİĞİT1, Ayşegül

GÜNEŞ4, İsmet ÇOK5,

1Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bağcılar Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniği, İstanbul,

Türkiye, 2İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Endokrinoloji, İstanbul,

Türkiye, 3Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Patoloji, İstanbul,

Türkiye, 4Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bağcılar Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Biyokimya, İstanbul,

Türkiye, 5Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye,

Homosalate (HMS), 2-ethylhexyl 4-dimethylaminobenzoate (OD-PABA) yaygın olarak kullanılan aktif içerikli

UV filtreleridir.Bu çalışmada ratlarda puberte,laktasyon ve erken infant döneminde dermal yolla HMS, OD-

PABA ya maruz kalmanın üreme sistemi, tiroid fonksiyonları ve puberte gelişimi üzerine etkileri

değerlendirilmiştir.

HMS ve OD-PABA parafin solüsyonu içinde ratların sırtında traş edilmiş alana 2mgr/cm2 dozunda uygulandı.

Çalışmanın sonunda tiroid bezleri, uterus, testisler, prostat bezi ve vezikülo seminalisler çıkarılarak tartıldı.

Üreme organları histolojik olarak değerlendirildi. Serum hormon düzeyleri ölçüldü.

Prenatal dönemde uygulamaya maruz kalan gruptaki dişi ratlarda tiroksin (T4) düzeyleri artarken (p <0.05);

tiroid ağırlıkları, üreme organı ağırlıkları ve gonadal hormon düzeylerinin değişmediği görüldü. Erkek ratlarda

testosteron seviyelerinin azaldığı (p <0.05), ancak tiroid ağırlıkları, T4 düzeyleri, prostat ve testis ağırlıklarının

değişmediği görüldü. Laktasyon döneminde uygulamaya maruz kalan dişi ratların tiroid bezi ağırlıkları artarken

(p <0.05), T4, gonadal hormon düzeyleri ve üreme organı ağırlıkları değişmedi. Erkek ratlarda tiroid bezi

ağırlıkları, T4 düzeyleri, üreme organı ağırlıkları ve gonadal hormon düzeyleri değişmedi. İnfant döneminde ise

uygulamaya maruz kalan dişi ratlarda tiroit bezi ağırlıkları artarken (p <0.05) T4 düzeyleri, gonadal hormon

düzeyleri ve üreme organı ağırlıkları etkilenmemiştir.Uygulamaya maruz kalan erkek ratlarda T4 düzeyleri

artmış (p <0.05), ancak tiroid ve üreme organı ağırlıkları, gonadal hormon düzeyleri etkilenmemiştir. Organ

histopatolojileri tüm gruplarda etkilenmemiştir.

Güneş koruyucular olan HMS ve OD-PABA ya prenatal, laktasyon ve erken bebeklik döneminde dermal yolla

maruz kalmanın, ldişi ve erkek yavru ratlarda tiroid fonksiyonları ve pubertal gelişim üzerine endokrin bozucu

etkileri olmadığı görülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: ENDOKRİN BOZUCULAR, RAT, PUBERTE GELİŞİMİ, HMS, OD-PABA

Page 483: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

483

YENİDOĞAN BANYOSU: YENİDOĞAN HEMŞİRELERİ İÇİN ÖNERİLER

Poster Bildiri / Saglik

Sibel Serap CEYLAN1,

1Pamukkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi,

Bu derlemede bebek banyosu yöntemlerinin yenidoğan üzerine etkileri incelenmiştir.

Bebek banyosunda amaç; vücut sıvılarını ve kirlerini vücuttan uzaklaştırarak enfeksiyonları önlemek ve cilt

bütünlüğünü korumaktır. Bebek banyosu yöntemleri silme banyo, küvette banyo, duş şeklinde banyo ve

sarmalama banyodur. Ancak bebek banyosu zararsız bir uygulama değildir. Yapılan çalışmalarda; banyonun

bebeklerin kalp ve solunum hızında artma/azalmaya, oksijen satürasyonunda geçici azalmaya, hipotermi gibi

yaşamsal bulgularda bozulmaya neden olduğu bildirilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: BANYO, HEMŞİRELİK BAKIMI, YENİDOĞAN, YENİDOĞAN YOĞUN

BAKIM

Page 484: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

484

YENİDOĞAN KALIN BAĞIRSAĞINDA METOKLOPRAMİD ETKİLERİNİN NİTRİK

OKSİT SENTAZ ENZİMLERİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

Poster Bildiri / Saglik

Oya SAYIN1, Seren Gülşen GÜRGEN2,

11 Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Hizmetleri MYO,Biyokimya Bölümü, 2Celal Bayar Üniversitesi Sağlık

Hizmetleri MYO, Histoloji Ve Embriyoloji Bölümü, Manisa,

Klinikte Metoklopramid bulantı, kusma ve son yıllarda laktasyon döneminde yaygın olarak kullanılan

hiperprolaktinemi etkili anti-emetik ilaçtır. Metoklopramid’in Annede yorgunluk, baş ağrısı, anksiyete, intestinal

bozukluklar ve özellikle depresyon ve ekstrapiramidal yan etkilere (%1) yol açtığı gözlenmiştir.

Metoklopramid’in emzirme döneminde kullanılmasının yeni doğanda neden olabileceği yan etkilerle ilgili literatürde moleküler düzeyde herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamızda Metoklopramid’in

yenidoğan kalın bağırsak dokularında neden olabileceği etkileri indüklenebilir nitrik oksit sentaz (iNOS) ve

nöronal nitrik oksit sentaz (nNOS) enzimleri ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Çalışmada 18 adet dişi Wistar-albino genç erişkin yeni doğum yapmış sıçanlar yavruları ile birlikte 3 gruba ayrıldı. 1.Grup: Sağlıklı kontrol, 2.Grup: Metoklopramid düşük doz uygulanan grup (10 mg/kg 21 gün, günde 2

doz, ip), 3.Grup: Metoklopramid yüksek doz uygulanan grup (50 mg/kg 21 gün, günde 2 doz, ip). Deney

laktasyon dönemi boyunca devam etti ve 21 gün sonunda yavruların kalın bağırsak

dokularındaimmunohistokimyasal boyama ile iNOS ve nNOS ile değerlendirildi.

iNOS ile boyanmış kontrol grubunun kalın bağırsak myenterik pleksuslarında zayıf ekspresyon gözlenirken,

düşük doz ve yüksek doz gruplarında zayıftan ortaya değişen reaksiyon izlendi. nNOS boyamasında kontrol

grubunda kalın bağırsağın myenterik pleksuslarında orta, düşük ve yüksek doz gruplarında ise kuvvetli

immunoreaksiyon tespit edildi.

Metoklopramidin yenidoğan myenterik pleksusularında iNOS ve nNOS ekspresyonlarını arttırması intestinal

huzursuzluklara ve bağırsak motilitesinin bozulmasına neden olabileceğini düşündürdü

ANAHTAR KELİMELER: METOKLOPRAMİD, KALIN BAĞIRSAK, İNOS, NNOS

Page 485: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

485

YEREL BEAUVERİA BASSİANA İZOLATININ DEPOLANMIŞ TAHIL ZARARLISI ÜÇ

COLEOPTERE ETKİNLİĞİ: KONSANTRASYON-ÖLÜM İLİŞKİSİ

Poster Bildiri / Tarim

Huriye Yasemin KORKMAZ1, Mehmet Kubilay ER2,

1Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Türkoğlu Meslek Yüksek Okulu, Bitki Koruma Programı,

Kahramanmaraş, Türkiye., 2Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Kahramanmaraş, Türkiye,

Daha önceki bir çalışma ile üç depo zararlısı coleopter (Rhyzopertha dominica, Sitophilus oryzae ve

Oryzaephilus surinamensis) üzerinde yüksek etkinliğe sahip olan 1-1 numaralı yerel Beauveria bassiana izolatı

ile bu üç zararlı arasındaki konsantrasyon-ölüm ilişkilerinin ortaya konulması amaçlanmıştır.

Düzeneklerde, içerisinde 40 gr buğday bulunan santrifüj tüpleri içerisine fungus sporları 5 farklı

konsantrasyonda (100, 250, 500, 1000 ppm) uygulanmış ve zararlılara ait 20 şer ergin tüplere bırakılmıştır.

Kontrol uygulamaları için ise içerisinde fungus sporu bulunmayan düzenekler kullanılmıştır. Tüm testler 252C

sıcaklık % 655 nispi nemde, karanlık koşullarda ve 4 tekerrürlü olarak kurulmuştur. Ölüm oranları 7. ve 14.

günlerde değerlendirilmiştir.

Tüm testlerde, 7 ve 14 günlük inkübasyon süresi sonunda farklı konsantrasyonlarda ölüm oranları arasında

istatistiksel olarak farklılıklar olduğu görülmüştür. S. oryzae için; 7. günde 1000 ppm ve 750 ppm spor

konsantrasyonundaki ölüm oranlarının 500 ppm hariç diğer konsantrasyonlardan daha yüksek olduğu

bulunmuştur. 14. günde 1000 ppm spor konsantrasyonu istatistiksel olarak daha etkili bulunmuştur. R. dominica

için; 7. günde 1000 ppm spor konsantrasyonu 750 ppm spor konsantrasyonu hariç diğer konsantrasyonlardan

daha etkili bulunmuştur. 14. günde 1000 ppm ve 750 ppm spor konsantrasyonları diğer konsantrasyon uygulamalarından daha etkili bulunmuştur. O. surinamensis için; 7 günde 100 ppm spor konsantrasyonundaki

öüm oranları tüm konsantrasyonlardan istatistiksel olarak düşük bulunmuş, diğer konsantrasyonlar arasında ise

istatistiksel bir fark bulunmamıştır. 14 günde 1000 ppm, 750 ppm ve 500ppm spor konsantrasyonlarındaki ölüm

oranları arasında bir fark bulunmamış istatistiksel olarak 250 ppm ve 100 ppm uygulamalarından daha etkili

bulunmuştur.

Konsantrasyon-ölüm testlerinin sonuçlarına göre S. oryzae için 1000 ppm spor konsantrasyonu, R. dominica için

750 ve 1000 ppm ve O. surinamensis için 500, 750 ve 1000 ppm, diğer konsantrasyonlardan daha yüksek oranda

ölümlere neden olmuştur. Her üç böcek türü için de ölüm oranlarının konsantrasyona bağlı olarak arttığı veya

azaldığı ortaya konulmuştur.

ANAHTAR KELİMELER: COLEOPTERA, MİKROBİYAL MÜCADELE, BEAUVERİA BASSİANA,

KONSANTRASYON-ÖLÜM İLİŞKİSİ

Page 486: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

486

YEŞİL ALANLARIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ

Poster Bildiri / Saglik

Zuhal EMLEK SERT1, Aslı KALKIM1, Sevcan TOPÇU1,

1Ege Üniversitesi ,

Kentsel alanlarda yaşayan insanların sayısının artması, daha fazla insanın daha az yeşil alan miktarına sahip

konut ortamlarında yaşama ihtimaliyle karşı karşıya olduğu anlamına gelmektedir. Kentsel yaşam tarzı fiziksel

aktivite düzeylerinin azalması, sosyal ve psikolojik tüketimin artması, kronik stres gibi bir takım olumsuz

sonuçlara neden olmaktadır.

Lunduguist (2000)’e göre dünya efsanelerinde bahçe; acı ve keder içinde olan insanların dinlenmek, korunmak

ve kendilerini iyileştirmek için bir sığınak olarak seçtikleri güvenilir yerler olarak tarif edilmektedir. Parklar,

bahçeler, oyun alanları, doğal ve yeşil alanlar ile etkileşim; psikolojik rahatlama, stresi azaltma, suç işleme

davranışını azaltma, sosyal uyumu teşvik etme, fiziksel aktiviteyi destekleme, iyileşmeyi hızlandırma,

çocuklarda dikkat eksikliği sorunu azaltma gibi insanlar için çeşitli zihinsel, fiziksel ve sosyal faydalar

sunmaktadır. Tüm bu yararlı etkileri ile toplumdaki morbidite ve mortalite oranları azaltılabilmektedir. Yeşil

alanların insan yaşamındaki önemini ortaya koyan birçok araştırma mevcuttur.

Hollanda'da yapılan epidemiyolojik bir çalışma, bol yeşil alana sahip mahalle sakinlerinin, genel sağlıklarının

olumlu yönde etkilediğini göstermiştir. Takano, Nakamura ve Watanabe (2002) tarafından yapılan kohort tipi

çalışmanın sonuçları, bol yürünebilir yeşil alana sahip bir mahallede yaşamanın daha düşük bir ölüm riski ile

ilişkili olduğunu göstermiştir. Tyrväinen, Ojala, Korpela, Lanki, Tsunetsugu ve Kagawa (2014)nın

çalışmalarından elde edilen bulgulara göre, doğa alanlarına yapılan kısa süreli ziyaretlerin bile, algılanan stresi azaltma üzerine olumlu etkileri olduğunu göstermiştir. Bir başka çalışmada ise; doğal ortamda yapılan fiziksel

aktivitenin diğer ortamlarda yapılan fiziksel aktiviteden daha fazla psikolojik ve fizyolojik faydaya sahip olduğu

belirlenmiştir (Pretty, Peacock, Sellens ve Griffin, 2005). Japonya'daki çalışmalar, 70 yaşın üzerindeki bireylerde

beş yıllık sağ kalım oranının, yürüme için daha fazla alana ve oturma yerlerine sahip olma ve ağaçlıklı

sokakların bireylerin yakınlarında yer alması ile olumlu bir ilişki olduğunu göstermiştir. Vılleneuve, Jerrett, Su,

Burnett, Chen, Wheeler ve Goldberg (2012)in Kanada'da yaklaşık 575.000 yetişkin üzerinde yaptıkları bir kohort

çalışması sonucunda, artan yeşil alanın mortalite oranlarında azalmaya neden olduğunu bulmuştur.

Kanıtlar kentlerdeki yeşil alanların sağlık için birçok faydasının olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, tüm

bireylerin yeşil alana yeterli erişiminin olması son derece önemlidir.

ANAHTAR KELİMELER: YEŞİL ALAN, PARKLAR, BAHÇELER, SAĞLIK

Page 487: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

487

YONCA (MEDİCAGO SATİVA L.)’DA IN VİTRO ÇALIŞMALAR İÇİN ETKİN TOHUM

STERİLİZASYON YÖNTEMİNİN BELİRLENMESİ

Poster Bildiri / Tarim

ÇAĞLAR KAYA1, SELÇUK ÇETİN1, UĞUR SARI1, İSKENDER TİRYAKİ1,

1ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ,

In vitro çalışmalarda kullanılacak etkin bir sterilizasyon yöntemi bitki materyalinin sadece yüzeyini değil aynı

zamanda bitki materyali içerisinde yer alan olası enfeksiyon kaynaklarına karşı da etkin sterilizasyon sağlaması

gerekmektedir. Genelde in vitro çalışmalarda yaygın olarak kullanılan yüzey sterilizasyon yöntemleri başarılı bir

şekilde kullanılabilirken, özellikle tarla kaynaklı tohum içi patojen bulaşmalara karşı aynı yöntemlerin yeterince

etkin olmadığı görülmektedir. Bu çalışma Bilensoy-80 yonca (Medicago sativa L.) tohumlarında, var olduğu tespit edilen tohum içi fungal patojenlere karşı etkin tohum sterilizasyon yönteminin belirlenmesi amacıyla

yürütülmüştür.

Çalışmada yonca tohumları farklı konsantrasyonlarda EtOH (%70, 100), HCl (0.5 ml/100 ml), HgCl2 (0.2 g/100

ml) ve NaOCl (%50, 75, 100) kimyasalları ile farklı sürelerde (5, 10 ve 20 dakika) ve farklı kombinasyonlar olacak şekilde muamele edilmiştir. Her bir sterilizasyon uygulamasının ardından sterilize edilen tohumlar, tohum

ekim kanalları açılan yarı kuvvetli MS besi ortamında çimlenmeye bırakılmıştır. Olası dormansinin kırılması ve

homojen çimlenmenin sağlanabilmesi amacıyla petriler 48 saat karanlıkta 4°C’de dikey konumda bekletilmiştir..

Petriler devamında dik konumda 25±0.5°C’de 18 saat ışık (350 µmol m-2 s-1 )/karanlık döngüsüne sahip olan

bitki büyütme dolabında 5 gün süreyle çimlenmeye bırakılmıştır.

Tohum yüzey sterilizasyonu için geliştirilen farklı yöntemler içerisinde besiyerinde oluşan kontaminasyon

oluşumları dikkate alındığında en az kontaminasyon oluşumu 10 dakika saf EtOH, 20 dakika HgCI2 + HCI

karışım ile muamele edilen tohumlardan elde edilmiştir.

Çalışma sonuçları farklı etmenler ile tarla şartlarında kontamine olan yonca tohumlarının in vitro şartlarda

kullanılmasını sağlayacak yeni sterilizasyon tekniklerinin denenmesine ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Bu

çalışma TÜBİTAK 116O417 no’lu proje ile desteklenmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: YONCA, IN VİTRO, STERİLİZASYON, KONTAMİNASYON, TOHUM.

Page 488: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

488

ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ VE GÜÇLENDİRİLMİŞ GIDALARIN SAĞLIK ÜZERİNE ÖNEMİ

VE ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE UYGULANMASI

Poster Bildiri / Saglik

Fadime KAHYAOĞLU1, Buket DEMİRCİ2,

1Avrasya Üniversitesi, Tıbbi Hizmetler ve Teknikler Bölümü, Patoloji Laboratuvar Teknikleri, 2Adnan Menderes

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilimdalı,

Geçmişte ve günümüzde halk sağlığı sorunlarının çoğunun altında doğru beslenememe yatmaktadır. Bu

sorunların çözümü için bireysel ve toplumsal önlemler alınması gerekmektedir. Toplumsal düzeyde alınan

önlemler ulusal ya da uluslar arası platformlarda farklılık gösterebilmektedir. Alınan uluslararası önlemler

arasında, özellikle anne sütü ile beslenme sıklığının artırılması örnek verilebilir. Bunu takiben, beslenme eğitimi programları, beslenme açısından riskli ve duyarlı olan gruplara yönelik özel eğitim ve müdahale programlarının

yaygınlaştırılması ile toplumda görülme sıklığı yüksek olan beslenme sorunlarının çözümü için besin

zenginleştirilmesi ya da besin güçlendirilmesi uygulamaları da yer almaktadır.

Besin zenginleştirme ve güçlendirme işlemleri FDA (Gıda ve İlaç İdaresi) tarafından kontrol altında uygulanmakta olup 1900’ lü yıllarda başlamıştır; bu yıllarda ilk olarak eklenen besin öğelerinin başında iyot

(tuz) ve D vitamini (süt) gelmektedir. Derlememizde, tüm dünyada yaygın olarak uygulanan besin

zenginleştirme ve güçlendirme işlemlerinin önemi ve uygulama yollarının bazı örneklerle gösterimi

amaçlanmıştır.

WHO (Dünya Sağlık Örgütü), Pubmed, Sağlık Bakanlığı, gibi bilimsel sitelere ulaşılarak, “fortified”,

“enriched”, “food”, ‘‘micronutrients’’, ‘‘supplement’’, ‘‘fortified bread’’, “gıda takviyeleri”, ‘‘zenginleştirilmiş

gıda’’ kelimeleri ile konu hakkındaki raporlara ve bilimsel literatürlere ulaşılmıştır. Bu doğrultuda günümüzde

uygulanan, sağlığa olumlu etkisi için gıdalara eklenebilecek Destek/Katkı maddelerinin beklenen faydası ve

ülkelere göre kanunla düzenlenen Destek/Katkı maddeleri tablolar halinde hazırlanmıştır.

Bu tür uygulamalar, koruyucu hekimlik yönünden oldukça önemlidir. Böylece, önlenebilecek hastalıklar

engellenerek daha sağlıklı bir toplum yaratılmaya çalışılır. Pek çok ülkede devlet tarafından kontrol edilir ve

hatta uygulama zorunluluğu vardır. Kontrol edilmediğinde, yetersiz ilave sağlık otoritelerini yanıltabilir. Öte

taraftan, gıdalarımıza yeterince katıldığı halde, toplumda hali hazırda mevcut sorun olan vitamin/mineral

suiistimali ile birlikte fazla mineral/vitamin maruziyetine neden olabilir. Alkol ve şeker gibi zararlı olabilecek

maddedeler vitamin takviyesi, toplum algısını bozarak, bu ürünlerin artık zaralı olmadığı konusunda inanç

geliştirebilir. Bu derlemenin, ülkemizde besin güçlendirme ve zenginleştirme çalışmaları ile diğer ülkelerin

karşılaştırılmasına fayda sağlayacağını düşünmekteyiz.

ANAHTAR KELİMELER: Güçlendirilmiş gıdalar, Zenginleştirilmiş gıdalar, Mikronütrisyen, Malnütrisyon,

Destek gıdalar

Page 489: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

489

PROSTAT KANSERİ HASTALARINDA APOPTOZ İLİŞKİLİ KASPAZ-3 GENİNDE

GENETİK POLİMORFİZM

Poster Bildiri / Saglik

Esra ÇELEN1, Ebru AVCI2, Hasibe VURAL2,

1Konya Gıda Ve Tarım Üniversitesi, 2Necmettin Erbakan Üniversitesi,

Prostat kanseri, erkeklerde mortalitesi en yüksek olan ikinci kanser türüdür. Özellikle endüstrileşmiş ülkelerde

yaygın olarak görülmektedir. Programlanmış hücre ölümü olarak da adlandırılan apoptoz olayı, kanser gelişimi

ve malignansisinde önemli bir rol oynamaktadır. Kanser gelişimi boyunca çok az oranda görülmektedir. Kaspaz-

3, iç ve dış apoptotik yolaklarda görev alan bir kazpaz enzimidir. Bu çalışmada, prostat kanseri hastalarında

kaspaz-3 geninde potansiyel polimorfizmlerin incelenmesi amaçlanmıştır.

TNM evreleri N0-N2, grade skorları 5-9 olan parafine gömülü biyopsi materyallerinden DNA izolasyonu

gerçekleştirilmiştir. 45 hasta ve 10 sağlıklı kontrol bireyde, kaspaz-3 geninin ekzon 2, ekzon 3, ekzon 4, ekzon 5,

ekzon 6, ekzon 7 ve ekzon 8'de gerçekleşmesi olası polimorfizmler, PCR'a dayalı HRM (yüksek çözünürlüklü

erime analizi) ile incelenmiştir.

PCR'a dayalı HRM sonuçlarına göre kaspaz-3 geninin 4. ekzonunda 2 hastada mutasyon tespit edilmiştir. Ekzon

2,3,5,6,7 ve 8'de ise hiçbir hastada mutasyona rastlanmamıştır. Elde edilen sonuçlarda istatistiksel olarak

anlamlılık bulunamamıştır.

Çalışmamızın sonuçları, apoptotik bir gen olan kaspaz-3 geni mutasyonlarının, prostat kanser gelişimi sürecinde

kısmen etkin bir onkogen olabileceğini, prostat kanserinde potansiyel bir biyobelirteç olabileceğini

düşündürmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: APOPTOZ, KASPAZ-3, HRM, PROSTAT KANSERİ

Page 490: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

490

SIĞIR SÜTÜNDEKİ KAZEİN VARYANTLARININ SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ

Merve İLHAN1,2, F.Hümeyra YERLİKAYA AYDEMİR1

1 Necmettin Erbakan Üniversitesi,Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya A.D., Konya,TÜRKİYE

2 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji A.D., Konya,TÜRKİYE

[email protected]

Özet

Bu derlemenin amacı sığır sütündeki kazein varyantlarının insan sağlığı üzerine etkilerini açıklamaktır. Gelişmiş

ülkelerde en çok tüketilen süt kaynağı sığır sütüdür. Bir ineğin sütü litre başına ortalama 32 gram protein içerir.

Bu proteinlerin de yaklaşık % 80’ini kazein, % 20’sini de whey proteini oluşturur. Kazeinler α, β ve κ formlar

olmak üzere alt sınıfa ayrılmıştır. β-kazeinin de A1 ve A2 β-kazein olarak iki farklı tipi vardır. Bu iki β-kazein

türlerini birbiririnden ayıran sadece bir amino asittir. A1 β-kazein proteininin 67. pozisyonunda histidin

aminoasiti (His67) bulunurken A2 β-kazein de ise aynı pozisyonda prolin aminoasiti (Pro67) bulunur. His67

mutasyonu safkan Asya ve Afrika sığırlarında yoktur ancak Avrupa’da en eski sığır türünden modern sığır

türüne kadar His67 mutasyonu söz konusudur. A1 proteini proteolitik sindirime hassastır ve sindirim ürünü

olarak beta-kazomorfin-7 (BKM-7) ortaya çıkmaktadır. BKM'ler hem in vitro hem de hayvan çalışmalarında

doğrudan m-opioid reseptör agonist aktivitesi sergiler. Bu reseptörler çoğunlukla hem merkezi sinir sisteminde

hem de periferik sinir sisteminde ve aynı zamanda m-opioid reseptörü tarafından düzenlenen kanal alanında

bulunur. Opioid aktivitesinin bozulması bir hücrenin oksidasyon durumunu değiştirebilir. Epidemiyolojik

kanıtlar, A1 β-kazein süt tüketiminin, tip 1 diyabet, koroner kalp hastalığı, arterioskleroz, ani bebek ölümü

sendromu, otizm, şizofreni gibi hastalıklar için bir risk faktörü olduğunu göstermektedir. Ancak yüksek seviyede

A2 β-kazein varyantı içeren süt tüketen popülasyonlar, daha düşük kardiyovasküler hastalık ve tip 1 diyabet

insidansına sahiptir. İnsan gastrointestinal sistemi ve tüm organizma ile BCM7 etkileşimlerinin kapsamını ve

doğasını doğrulamak için yeterli çalışmalar mevcut değildir. Bu yüzden ithal sığır sütlerinin insan sağlığına

etkisi hakkında daha derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Anahtar kelimeler: Sığır sütü, A1 β kazein, opioid

Page 491: Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim ... · Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın International Agriculture, Environment

Uluslararası Tarım, Çevre ve Sağlık Kongresi / 26-28 Ekim 2018 , Aydın

International Agriculture, Environment and Health Congress / 26-28 October 2018 , Aydın

491

HEALTH EFFECTS OF CASEİN VARİANTS İN CATTLE MİLK

Merve İLHAN1,2, F.Hümeyra YERLİKAYA AYDEMİR1

1 Necmettin Erbakan University,Meram Medical Faculty, Department of Medical Biochemistry, Konya,

TURKEY

2 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Medical Biology, Konya, TURKEY

[email protected]

Abstract

The purpose of this review is to explain the effects of casein variants in the cattle milk on human health. In

developed countries the most consumed dairy source is cattle milk. A cow’s milk contains about 32 gram protein

per liter. Of these proteins, about % 80 is constituted casein and % 20 is constituted by whey protein. The caseins

are subclassified as α, β and κ forms. There are two different types of β-casein: A1 and A2. It is just one amino

acid that separates two β-casein species from each other. While histidine amino acid (His67) is found at position

67 of the A1 β-casein protein, proline amino acid (Pro67) is found at the same position of A2 β-casein. The

His67 mutation is absent in purebred Asian and African cattle, but the His67 mutation is the case in America and

Europe, from the oldest cattle breed to the modern cattle breed. A1 protein is sensitive to proteolytic digestion

and beta-casomorpfin-7 (BCM-7) emerges as a digestive product. BCMs exhibit direct m-opioid receptor agonist

activity both in vitro and in animal studies. These receptors are mostly found in both in central nervous system

and peripheral nervous system as well as the duct area regulated by m-opioid receptor. Disruption of opioid

activity can alter the oxidation state of a cell. Epidemiological evidences demonstrates that A1 β-casein milk

consumption is a risk factor for diseases such as type 1 diabetes, coronary heart disease, atherosclerosis, sudden

infant death syndrome, autism and schizophrenia. However populations consumed milk with high-level A2 β-

casein variants have a lower incidence of cardiovascular disease and type 1 diabetes. There are not enough

studies to confirm the extent and nature of BCM-7 interaction with the human gastrointestinal system and whole

organism. Therefore, a deeper investigations is needed on the effect of milk derive imported cattle on human

health.

Keywords: Cattle milk, A1 β-casein, opioid