Top Banner
AKP ile cemaat arasında kara kedi: Dershaneler AKP hükümeti ve Gülen cemaati çatışması son gün- lerde dershanelerin kapa- tılması gündemiyle başka bir boyuta taşındı. Daha önce iç gerilimlerini dışarı- ya çok fazla yansıtmadan çözme eğiliminde olan ikti- dar, bu yeni saflaşma gün- demi ile kolun kırılıp yenin içinde kalamayacağı bir durumla karşılaştı. S10 Erdoğan buyurdu: “Okul tez bitirile” Tayyip Erdoğan Edirne’de yaptığı konuşmasında yine üniversiteyi hedef aldı. Tayyip, “ Çünkü sınırsız af- fı verdiğimiz öğrenciler üniversitelerimizi terör ala- nına çevirdiler. Kardeşim 6 yılda bitireceksen bitir” di- yerek konu hakkında ka- nun çıkaracaklarını belirtti. BARIŞ ATAY S4 iNAN TEMELKURAN S21 AYŞENUR ARSLAN S3 PERDE SOKAKTA KAPANACAK “Binlerce öğrencinin sokağa dökülmesi ve ardından ge- len işçi grevleri ile Şili’de muhalefet güçlendi, neo-li- beral çizgiye karşı mücade- le başladı. Bir adayın mecli- se girebilmek ve herhangi bir adım atabilmek için so- kaktan çıkan bir hareketin liderinden; yani 25 yaşında- ki Camila Vallejo gibi bir ka- rakterden yardım almaya ihtiyacının olması, sokak hareketinin ülkedeki denge- leri nasıl etkileyebileceğinin kanıtıdır. S15 Tayyip ve tüm iktidar ortakları en korktuğu yerde “sokakta” dur- durulabilir. Ne hallaç pamuğuna çevirdikleri eğitim iktidar içi kav- gaya teslim edilebilir ne de “kızlı-erkekli” yaşama yönelik gerici müdahaleye teslim olunulabilir. Ne de olsa iktidar ortakları bir- birini yese de asıl iktidarı sokaklar belirler. S2 Üniversiteli olmak Gençlik gelecek Tiyatrolar üzerine bir deneme Ethem’in davasında uykuya dalan adalet, Ali İsmail’in davasında saklambaç oynuyor. Dava son olarak Kay- seri’ye alındı S4 Universıtelı Sokakta kazanılan sandığa sığar mı? "AKP’nin alamet-i farikası muhafazakar kuşatıcılığı" Yrd. Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu ile ‘Kızlı-Erkekli’ ev meselesi, dershane kavgası, Gezi sonrası siyaset üzerine keyifli bir söyleşi S8 www.universiteligazetesi.net Sayı 19 Aralık 2013
24

Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

Mar 11, 2016

Download

Documents

Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013 sayısı www.universiteligazetesi.net www.facebook.com/universiteligazetesi
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 01

SIYAH

MAVI

KIRMIZI

SARI

1848 ayaklanmaları ile1871 Paris Komünü herşeyden önce şu talebi dil-lendiriyordu: halkın silah-landırılması. Ve tabi ki ser-maye tam tersini…

Yıllar içinde kimi za-man manipülasyonlarlakimi zaman da zora daya-narak halk gerçekten si-lahsızlandırıldı. Ve halkahaklarından ve bu hakla-rın koruyucusu olan dev-letten ve ikisi arasındakiilişkinin bağımsız gücüolarak hukuktan bahsedil-di; hukuk halkın silahıy-dı…

İnsanların bazıları budurum üzerine büyük birciddiyetle düşündüler, vebüyük filozoflar büyükbüyük laflar ettiler yurt-taşlık üzerine; tersine ba-zıları ise bu büyük kandır-macayı kocaman kahka-haları ile karşıladılar… veonlar insanlara başka birhikaye anlattılar.

Silahlarımızdan sonrahakları da, hukuku dakaybettik; öyle ki çehre-mizdeki kırmızı fular, eli-mizdeki su şişesi dahi si-lah olarak görüldü… çiz-gilerimiz, kelimelerimiz,kameramız ve her şeyimizsilah niyetine elimizdenalındı;

Kolektifler’i bir yeni-den silahlanma hareketiolarak görüyorum: Öyleki mizahtan tiyatroya, ka-meradan kelimelere, şiir-lerden bilime; kaybettiği-miz ne varsa onları yeni-den kuşanıyorlar sanki….

Sevgi ve saygıyla….

24

İlk sayısını 2006 yılında çıkardığımızÜniversiteli Gazetesi'nin 34 sayılıkmacerasında yeni bir sayfa açtık. Ye-nilenen Üniversiteli Gazetesi'ni sizlereulaştırmanın heyacanını yaşıyoruz.Üniversitelilerin kolektif emeğiyle ha-zırladığımız gazetemiz ilkelerinden hiçödün vermedi. Cinsiyetçi ve homofo-bik olmayan bir yayın dili, sponsorsuz,reklamsız bir yayın ile üniversitelipenceresinden ülke ve üniversite gün-demini yorumlamaya devam ediyoruz.

Üniversiteli artık daha güçlüGezi İsyanı'nın ardından bir isyan bay-rağını da penguen medyaya çektik.Medyanın patronaj ilişkilerini, para veiktidar sevdalarını saklama şanslarıkalmadı. Sokaklarda Ethem katledilir-ken, Ali İsmail'in katilleri karanlık birsokakta pusu kurmuşken penguenbelgeselleri yayınlayan medyaya karşıdaha güçlü olmanın vaktinin geldiğinianladık. Milyonları aşan katılımla ger-çekleşen isyan bizim de alışkanlıkları-mızı değiştirdi, Haziran İsyanı yaşan-mamış gibi yapamazdık. Daha iddialı,katılımcı bir Üniversiteli için kolları sı-vama sebebimiz çoktu.

İçeriğinden, tasarımına, dağıtım ağla-rına kadar yenilediğimiz ÜniversiteliGazetesi'ne çıkış sürecindeki destek-ler doğru yolda olduğumuzu şimdidenkanıtladı. Yazılarıyla, sayfa danışman-lıklarıyla bizlere destek olan dostları-mız dayanışma taleplerimizi karşılık-sız bırakmadı. Üniversitelilere yaptı-ğımız çağrılara olan ilgi hergün büyü-yor. Aramıza katılan her üniversiteliile kolektif emeğimiz, ufkumuz büyü-yor ve daha da güçleniyoruz.

Şimdi AKP düşünsün “Kızlı-erkekli evlerde kalamazsınız,dindar-kindar nesiller istiyoruz” diyenTayyip Erdoğan'ın kafasında yaratmakistediği bir genç modeli var. AKP içingençlik kimi zaman seçim malzemesi,kimi zaman iktidarlarının sürekliliğinisağlamak için gelecek yatırımı, isyanettiği müddetçe ise iktidarının sonu.AKP'nin itaatkar, rantçı dindar kalıbı-na sığmayan, gerici-neoliberal düze-nine karşı kadınlı-erkekli direnengençlik Üniversiteli'de sesini bulacak.Üniversiteli isyanın diliyle, isyanı yaz-maya devam edecek.

Tayyip Erdoğan'ın bugüne kadar “beraberyürüyüp, beraber ıslandığı'” kimselere biletahammül edemediği doğal olarak muhalifher sesin kesildiği, medyanın bırakın ne söy-lediğine, ne giydiğine dahi karışıldığı; san-sür uygulandığı bir dönemden geçiyoruz.Ve bu tabloda üniversitelilerin sorunları, busorunlara karşı geliştirdiği tepkiler, TayyipErdoğan'ın kalıbına uymayan sosyal, kültü-rel, bilimsel üretimler yazılı ve görsel med-yada artık göstermelik de olsa yer alamıyor,üniversitelilerin haber, bilgi, görüş akışını da

“Biz biliriz” diyenler belirliyor. Tam da burada, yıllardır üniversitenin gün-demine üniversitelilerin emeğiyle ışık tutanÜniversiteli'nin, Gezi'yi Gezi yapan dayanış-ma kültürü, yaratıcılık motifleri ve yeni ka-lemleriyle elbette daha geniş bir akıllaönemli bir göreve soyunması umut verici.Bütün üniversitelileri ayrıcalık sahibi yapan;sadece okuru olmadığı, yazarı, muhabiri,dağıtımcısı, emektarı olabileceği bir gazete-ye kavuşturanların yeni yayın hayatına gir-mesinin heyecanını paylaşıyorum.

Ersin Vedat ElgürDicle Üniversitesi

ÜniversiteliGazetesi ekibinden

AKP ile cemaatarasında karakedi: Dershaneler

“Dindar gençlik” yetiştir-meyi hedefleyenler gençli-ği bağnaz, itaatkar, sorgu-lamayan toplum projesi-nin parçası yapmak istiyor.Umarım Üniversiteli Ga-zetesi AKP’nin gençliküzerinde oluşturmaya ça-lıştığı hegomanyanın kırıl-masında faydalı olur. Üni-versiteli’ye yayın hayatın-da başarılar diliyorum.

AKP hükümeti ve Gülencemaati çatışması son gün-lerde dershanelerin kapa-tılması gündemiyle başkabir boyuta taşındı. Dahaönce iç gerilimlerini dışarı-ya çok fazla yansıtmadançözme eğiliminde olan ikti-dar, bu yeni saflaşma gün-demi ile kolun kırılıp yeniniçinde kalamayacağı birdurumla karşılaştı. S10

Erdoğan buyurdu:“Okul tez bitirile” Tayyip Erdoğan Edirne’deyaptığı konuşmasında yineüniversiteyi hedef aldı.Tayyip, “ Çünkü sınırsız af-fı verdiğimiz öğrencilerüniversitelerimizi terör ala-nına çevirdiler. Kardeşim 6yılda bitireceksen bitir” di-yerek konu hakkında ka-nun çıkaracaklarını belirtti.

Üç aylık, Yerel, Süreli, Türkçe YayınKolektif Kültür Yaşam Derneği Adına Sahibi Dilan ÖğüzAdres: İstiklal Cad., İmam Adnan Sokak, No:5Kat: 5, Beyoğlu/İstanbul Tel: 0212 2459733e-posta: [email protected]ıldığı Yer: İhlas Gazetecilik A.ŞMerkez Mahallesi 29 Ekim Caddesi İhlas Plaza No.11 A/41 34197 Yenibosna / Bahçelievler / İstanbul Tel: 0 212 454 30 00

Merhaba Üniversiteli, "TOMA'nın Üniversite-li'yle ne işi olur?!" diye dü-şünebilirsin, haklısın. KeepCalm and "Üniversitelilereait üniversiteleri işgal etti-ğiniz bilgisini aldım, müs-terih olun müdahale olma-yacak!" sen yeter ki diren.Buraya gelinceye kadar ar-dımdan "TOMA çay dem-le, onurlu yaşa", "Susuz kalTOMA!" daha neler nelersöylendiğini unutmadım.İçinizden biri de çıkıp "Su

verenlerin çok olsun" de-medi. Bir ara egzozuma so-kulan patateslerle frachi-sing kızartma işine girmeyidüşünmedim değil. Ayrıcason zamanlarda kızlı er-kekli “TOMA ile ciddi dü-şünüyoruz” diyenler vardı,sahi ne oldu onlara? Ney-se, sıktıysam özür dilerim.Biliyorum yine de beni peksevmiyorsun, yeni bir baş-langıç için sıkıyorum. Sevgi ve tazyikle...

Üniversiteli’ye mesaj var

TOMA @tomagrafiMustafa Sönmez

Yurt Gazetesi

Utku OğulKolektif Yürütme Kurulu Üyesi

BARIŞ ATAY S4 iNAN TEMELKURAN S21AYŞENUR ARSLAN S3

PERDESOKAKTAKAPANACAK“Binlerce öğrencinin sokağa

dökülmesi ve ardından ge-len işçi grevleri ile Şili’demuhalefet güçlendi, neo-li-beral çizgiye karşı mücade-le başladı. Bir adayın mecli-se girebilmek ve herhangibir adım atabilmek için so-kaktan çıkan bir hareketinliderinden; yani 25 yaşında-ki Camila Vallejo gibi bir ka-rakterden yardım almayaihtiyacının olması, sokakhareketinin ülkedeki denge-leri nasıl etkileyebileceğininkanıtıdır. S15

Tayyip ve tüm iktidar ortakları en korktuğu yerde “sokakta” dur-durulabilir. Ne hallaç pamuğuna çevirdikleri eğitim iktidar içi kav-gaya teslim edilebilir ne de “kızlı-erkekli” yaşama yönelik gericimüdahaleye teslim olunulabilir. Ne de olsa iktidar ortakları bir-birini yese de asıl iktidarı sokaklar belirler. S2

Üniversiteli olmakGençlik gelecek Tiyatrolar üzerine bir deneme

Ethem’in davasındauykuya dalan adalet,Ali İsmail’in davasındasaklambaç oynuyor.Dava son olarak Kay-seri’ye alındı S4Universıtelı

Universıtelı

Sokakta kazanılansandığa sığar mı?

"AKP’nin alamet-i farikası muhafazakar kuşatıcılığı"Yrd. Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu ile ‘Kızlı-Erkekli’ ev meselesi, dershane kavgası, Gezi sonrası siyaset üzerine keyifli bir söyleşi S8

www.universiteligazetesi.net Sayı 19 Aralık 2013

Page 2: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYF

A 02

MAVIKIRMIZISARI Ülke

Kavgada bile söylenmez Cemaat-AKP arasında büyüyen dershane tartışması birbirlerineen sonunda ‘hastalıklı ruh’ dedirtti. Bugün Gazetesi’ nde Fatma Şahin ileTayyip Erdoğan'ın elele tutuştuğu fotoğrafın yayınlanmasının ardından Yalçın Akdoğan, Yeni Şafak’taki köşesinden"Kavganın da bir ahlakı vardır" diyerek eleştiri yaptı. Bu eleştiriye Bugün Gazetesi’nden yanıtgecikmedi: "Anadolu Ajansı tarafından servis edilen bir fotoğraf karesinin farklı amaçlarla kul-lanıldığını düşünmek hastalıklı bir ruh halinin yansımasıdır."

Türkiye’nin gündelik siyasal akışıGezi’den sonra epeyce değişti.Eski siyasetin tek hakimi Erdo-ğan, parti içinde ve sokaktaki

muhalefetle uğraşırken bir yandan dayerel seçim sürecine giriş yapmış oldu.Bugüne kadarki seçim süreçlerini iyi yö-neten ve oy arttıran AKP açısından 3 se-çimli 1 buçuk yıllık süreç “ya tamam yadevam” süreci olarak geçirilecek. Sıkı-şan her iktidar gibi AKP de kendine mu-halefet edenlere saldırgan pozisyondamevzi almış durumda.

Erdoğan ise bir an önce eskiye, “gü-zel” günlere dönmenin derdinde. Gele-neksel yöntemlerini bu seçim dönemin-de de kullanmaya başladı bile. GericilikAKP’nin elinde kendi tabanını saflaştır-manın aracı olarak her seçim dönemin-de mutlaka kullanılan bir yöntemdir.‘Kızlı-erkekli’ ev meselesi, devlet okul-larında karma eğitimin kaldırılması tar-tışması, türbanın meclise girmesi hiçgündemde yokken bir anda ortaya atıl-mış oldu. Bu hamleler muhafazakar sağtabanın geleneksel kodlarına uygun ar-gümanı geliştirme derdinin yanındaGezi ile açığa çıkan kadının özneleşmesihaline de bir saldırı olarak değerlendi-rilebilir. Kadın bedeni üzerinden siyasetyapmak, kadınlar üzerinden ahlakı tar-tıştırmak, özgürlükleri kadınların örtün-mesine indirgemek ve tüm bunları ya-parken kendi karşıtlarına olanca saldır-gan davranarak hem gericiliğin yukar-dan aşağı inşaasını sürdürmek hem dekendi tabanını “İslami değerler” etrafın-

da saflaştırmak esas amaçtır. AKP’nin 11yıldır muhafazakarlığından taviz ver-mediği halde bu hamleleri bu dönemdehem de üst üste yapmasından ancak oykaybetme korkusu açığa çıkmaktadır.AKP Gezi’nin kendinde yarattığı moralbozukluğunu ve güç kaybetme riskiniortadan kaldırmak için gericiliğe sarıl-mış durumunda.

Bu yerel seçimler Tayyip Erdoğaniçin ise bambaşka bir öneme sahip. Mil-yonların sokağa çıkmasına vesile olanbaskıcı yönetimi ve dış politikadaki ba-şarısızlığı, Erdoğan’ın uluslararası viz-yonunu büyük ölçüde kaybetmesineneden oldu. Parti içindeki rakipleri defırsattan istifade kendi mevzilerini kuv-vetlendirme telaşına girişti. AKP’ninakıbetinin ne olacağı sorusunu cevapla-yamasalar da tüm AKP kadroları hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağının farkın-da. Bu yüzden artık anlaşmazlıklar da-ha gür konuşuluyor. Dershane mesele-sinde Tayyip-Gülen çatışması iktidariçindeki çatlağın ne denli büyüdüğününbir göstergesi olarak karşımıza çıktı.AKP’nin kendi içinde bir koalisyon ol-ma durumu olası bir zayıflamada herunsurun gücü kendi eline alma müca-delesine dönüşecektir. Tayyip Erdoğanda durumun farkında elbette. O yüzdenyıllardır ortaklık yaptığı cemaatle savaşbayraklarını çekmiş bir görüntü yaratı-yor. Partiden tasfiye etmenin, oy kitlesi-ni de kendine bağlamanın bu şekilde deülkeyi yönetmeye devam edebilmeninhesabını yapıyor. Ama düne kadar ses-

siz, en fazla efkarlı olabilen Gülen hare-keti de Tayyip’e ‘kolay lokma’ değilizmesajı veriyor. Her iki taraf da dersha-neler üzerinden eğitimde fırsat eşitliğinive niteliği tartışıyor gibi görünürken –sanki 4+4+4’ün mimarları kendileri de-ğilmiş gibi- iktidarın pastasından dahabüyük pay alabilmenin kavgasını veri-yor. Ama her ne olursa olsun bu kavga-nın iktidar içi bir kavga olduğunu ve ik-tidar içinde uzlaşıyla çözülmek zorundaolduğunu unutmamak gerekir. Ne deolsa hiçbir iktidar ortağı iktidarı kaybet-meyi göze alacak bir savaşa girişemez.

Yerel seçimlere yaklaşırken AKP,Kürt sorunnda da Barzani hamlesiniyaptı. Geleneksel devlet stratejisi olarakKürt oylarını bölmek için alternatif Kürtfigürleriyle ittifak yapmak artık alışıla-gelmiş bir durum. Hem Rojava’ya yöne-lik tutumuyla hem de ABD ile kurduğuahbap çavuş ilişkisiyle Türkiye’dekiKürtler açısından herhangi bir çekiciliğikalmayan Barzani ve Şivan-İbo düeti

Türkiye’deki Kürtler açısından çekici biralternatif olmayacağını AKP’nin Diyar-bakır mitinginin sayısal azlığıyla dahabaştan kanıtladı. Her ne kadar ABD’denve Bağdat hükümetinden yenilen azarlaaskıya alınsa da asıl meselenin Kürt pet-rolleri olduğu da AKP-Barzani arasın-daki gizli anlaşmayla açığa çıktı.

Görünen tablo AKP açısından işleriniyi gitmediği yönünde. 3 seçimlik kritikvirajda AKP’nin geriletilmesi sokak mu-halefetinin temel görevi olarak görünü-yor. Yerel seçim sürecinde AKP’nin neo-liberal belediyecilik anlayışına karşı so-kakta örülecek muhalefet üniversitelile-rin de temel gündemine oturmaktadır.AKP’yi yıkmak için kendi iç kavgaların-dan medet ummak, AKP’yi destekleyendış güçlerin desteğini çekmesini bekle-mek gibi bir beklemeci tavır, Gezi’ninyarattığı direnişçi özneler açısından ter-cih edilebilir bir yerde durmuyor.AKP’nin gerici söylemlerle harmanlaya-rak ilerlettiği neoliberal saldırı ancakTayyip’in ve tüm iktidar ortaklarının enkorktuğu yerde “sokakta” durdurulabi-lir. Ne hallaç pamuğuna çevirdikleri eği-tim iktidar içi kavgaya teslim edilebilirne de “kızlı-erkekli” yaşama yönelik ge-rici müdahaleye teslim olunulabilir. Ge-zi’nin yarattığı devasa sel şu an ara so-kaklarda akıyor, isyanın en büyük dina-miği üniversiteliler ara sokaklardaki is-yanı AKP’nin karşısına, onu yıkacak selolarak biriktirmelidir. Ne de olsa iktidarortakları birbirini yese de asıl iktidarı so-kaklar belirler.

Tayyip’in sonu, Gezi’nin yolu : SokakGörünen tablo AKP açısından

işlerin iyi gitmediği yönünde. 3seçimlik kritik virajda AKP’ningeriletilmesi sokak muhalefeti-nin temel görevi olarak görü-nüyor. Yerel seçim sürecindeAKP’nin neoliberal belediyeci-lik anlayışına karşı sokaktaörülecek muhalefet üniversite-lilerin de temel gündemineoturmaktadır

Adaletin ölüm uykusu!..

Mizah 23

Çizim : Koral Erat

TEK

KU

LLA

NIM

LIK

STE

NCİ

LK

ES

BOYA, ÇEK, YAYINLAYALIM

muğla sıtkı kocaman üniver-sitesinin rektörü mansur har-mandar akp’den muğla bele-diye başkan adayı olMUŞ.

çanakkale 18 mart üniversi-tesi rektörü sedat laçiner fi-dan dikme eylemi yapan öğ-rencilere twitterdan “10 ya-şında olsun. meşe, gürgen veıhlamur olursa..” yazarakkendi çizdiği çember içindeeğlenMİŞ.

yetkili abilerine yaranmakiçin 51 işçiyi işten çıkarıp ek-meğinden eden hacettepeüniversitesi rektörü murattuncer beklediği ilgiyi göre-meyip soluğu Rusya’da al-MIŞ.

geçtiğimiz dönem odtü’yükınamasıyla sağ kulvardanatak yaparak yarışa dahilolan sabahattin zaim üniver-sitesi yaptığı rektör değişik-liğiyle kalan turlarda yarışatam gaz devam edecekleriniaçıklaMIŞ.

Varsın birileri kavga ededursun, hatta birbir-lerinin üzerine içi evrak dolu bavullar atsınlar, bizde köşemizden 25. Kare’leri bulmaya çalışalım.

AKP’nin yardımcı yayın organı Yeni Akit partidenistifa eden İdris Bal’ı 1 adet vesikalık fotoğraf ile bul-

maca sorusu yapmış, hem de “partisine ihanet eden AK Parti milletvekili” diye.

Bülent arınç “siyaset beni bırakıyor” demiş. Ne melankolik değil mi? Vedaları bile ağla-maklı. Siyaset seni bıraktı da sen hala yaka paça bir yerden tutmaya çalışıyorsun yahu!

Dünyanın dört bir yanındaki sorunlara el atan, gözüne kestirdiklerine bir şekilde dahil olanBaşbakanın görmesi gerekiyor. Haftada 3 gün makarna yiyoruz, açız.

Samanyolu TV muhabiri canlı yayında yine bir dershane haberi sunarken, hık dedi git-ti.

Adalet bakanı Sadullah Ergin insanlık onuruna aykırı olan çıplak aramanın “hükümlününutanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde” yapıldığını savunabildi.

Muğla’da yaptığı konuşmada “Faiz lobisinin en büyük kaynağı kredi kartlarıdır” diyenTayyip Erdoğan çapulcuların aylardır yanıt aradığı soruyu cevaplamış oldu.

Son günlerdeki dershane tartışmalarından sonra cemaat AKP’ye sert çıktı; “Ühü ühü”

Tayyip Erdoğan “Kanal İstanbul” adını verdiği çılgın projesiyle bundan sonra “İstanbul’uikiye yardırtan” olarak anılmak istediğini belirtti.

“Burak Yılmaz hipnotize edilmiş olabilir” diye haber yapan Yeni Şafak insanların telefonlaaranarak hipnotize edildiğini ve bu alanda telekinezi yönteminin mucidi Yiğit Bulut’a rakip ol-duklarını açıkladı.

mış mişmuş müş

TOMA’nın yeri

Çizi

m: G

ökçe

Eki

n B

aran

+Ethem Sarısülük’ün davası ikinci duruşmasında savcı derin uykuya daldı.

Page 3: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 03SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

22 Kültür&Sanat

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde iştenatılan Devrimci Sağlık-İş üyesi sağlık işçileri hastane içerisineçadır kurup direniş başlattı. Özel güvenliklerin çadırları dağıt-masına karşı işçiler çadırların eksiklerini giderip çadırlarını tek-rar kurdu. Direniş 29 gündür devam ediyor

Irkçılığa karşı mücadelenin sembolü, eski Güney AfrikaDevlet Başkanı Nelson Mandela 95 yaşında hayatınıkaybetti. Akciğer enfeksiyonu nedeniyle 8 Haziran’dahastaneye kaldırılan ve Eylül ayında taburcu olan Man-dela, 5 Aralık günü hayata gözlerini yumdu

Gençlik gelecekBirkaç yıl öncesine kadar haber-

ler “her 4 gençten biri” diye başlar-dı. Artık “her 3 gençten biri” diyo-ruz. Üniversiteyi bitirip de işsiz ka-lan gençlerimizden söz ederken…

Evet üç diplomadan biri duvarsüsü olmaktan öteye gidemiyor. İş,gelecek vadetmiyor.

Ama istatistik bile kızlı-erkekli“eşit” değil. Çünkü üniversite bitir-miş genç kadınlarda “işsizlik” ora-nı daha yüksek. Şaşırtıcı değil. İkti-dar, iktidarın ortakları kadınlara“evlenin, çocuk doğurun” demiyormu!

Gençlerimiz her şeye rağmenumutlarını yitirmiyor. Okuyor.Hem de nasıl sıkıntılar pahasına.

Bu yıl, yaklaşık 880 bin öğrenciüniversitelere kayıt yaptırdı. Mev-cut öğrencilerle birlikte sayı 3 mil-yonun üzerine çıktı.

Peki, bu gençler için devlet neyapıyor? Sadece 374 yurtta sadece310 bin öğrenciye barınma olanağısağlıyor. Ama o yurtlar ancak “iyiçocuklara”açık. Kızlarla erkekleriayırdılar. Yetmedi Örneğin İstan-bul’da Vezneciler Kız Yurdu’ndatüm erkek çalışanlar kovuldu. Yeri-ne kadınlar alındı.

Şimdi kavga ettiklerine aldan-mamak lazım. Cemaat yurtları,yoksul öğrenciler için neredeysetek seçenek kılındı yıllarca. Gençler,daha puanlarını öğrendikleri gün –nasıl oluyorsa- telefonla aranıp teb-rik edildi. Cemaat yurtlarına davetedildi. Otogarlarda karşılandı.

İktidarın da, iktidar ortaklarınında amaçları, hedefleri çok açık. Do-layısıyla şaşıracak bir durum yok.Ama nasıl olup da uzak / yakıngeçmişten ders almıyorlar.. Gençle-ri susturamayacaklarını, bu ülkeyiteslim alamayacaklarını anlamıyor-lar.. İşte buna şaşırıyorum.

Gençlerin gelecek umutlarını pa-ramparça edeceksiniz..

Her hak talebinde TOMA’larlaüzerlerine saldıracaksınız..

Bugün “hata” olduğunu Bakanı-nız’ın bile kabul ettiği HES protes-tolarında öldürmeye, sakat bırak-maya varacak kadar şiddet uygula-yacaksınız..

Öldürüp, üstüne bir de “ölmek-ten dolayı suçlu” ilan edeceksiniz..

Gençlere “öteki dünya umudu”ve sadakadan fazlasını vadetmeyencemaatleri, tarikatları önereceksi-niz..

Sonra da, “bu gençler niye isyanediyor, neden uslu durmuyor” diye(güya) kafa yorup komplo teorile-rine sarılacaksınız. Anlayamaya-caksınız!

Anlayamayacaklar. Çünkü, güç-le kirlendiler. Aklı, bilimi reddede-rek sadece GÜÇLE her şeyi halle-debileceklerini zannettiler.

Böyle bir “zamanda” kolektifakıl / kolektif üretim / kolektif ya-şam her şey demek. Soru sormayıunutmamak.. Kızlı-erkekli elele yü-rümek.. Dogmaya karşı bilimi sa-vunmak demek.

Üstelik, bu “gençliğin enerjisi”ile yapılıyorsa, iktidar şaşırmakta..Daha önemlisi KORKMAKTA hak-lı..

Ben gençliğimi 40 yıl kadar geri-de bıraktım. Ancak “dünyayı de-ğiştirme, yaşanabilir bir yere dö-nüştürme hayali” yaşlanmıyor.

Gezi’de sizlerle birlikte sabahla-yamadım. Yürürken, koşarken siz-lere yetişemiyorum artık. Ama hepyanınızdayım. Yanınızda olacağım.

Parasız eğitim taleplerinizde..Demokrasi çağrılarınızda..Ülkenize, ağaçlarınıza, yollarını-

za, en önemlisi de GELECEĞİNİZEsahip çıkmaktaki kararlılığınızda..

Yanınızdayız. Aksi, kendi hayat-larımızı hiç yaşanmamış gibi tari-hin çöplüğüne fırlatıp atmaktanfarksız olur çünkü.

Kızlı-erkekli.. Türklü-Kürtlü-Er-menili.. Hepinizi sevgiyle kucaklı-yorum.

aysenur arslan

.

AKP yerel seçim içinstart verdi

İyi uykular adalet

Yerel seçimler yaklaşı-yor. Bununla birlikte par-tiler başkan adaylarınıaçıklamaya başladı.AKP'de başkan adaylarıbüyük oranda değişikliğeuğrasa da Ankara'ya ''de-niz getiren'' Melih Gökçekyeniden aday gösterildi.Değişenler ise biraz mani-dar. AKP tüzüğüne göreüç dönem seçilen millet-vekili bir daha aday göste-rilemiyor. Ancak vekille-rin ''üstün hizmetlerin-den'' vazgeçemeyen AKPhükümeti üçüncü döne-mini dolduran vekilleri

de belediye başkanlıkları-na aday gösteriyor. AdaletBakanı Sadullah Ergin se-çilme süresini tamamla-yanlardan biri. Son seçim-de veda konuşması yap-madan Adalet Bakanlığıkoltuğunu bırakıp Ha-tay'dan başkan olmayaaday. Öte yandan EthemSarısülük'ün katili AhmetŞahbaz'ın -bir insanlık su-çunun- avukatı HüseyinYelkovan da Altındağ Be-lediye Başkan adayı. Sonduruşmada "Katil arıyor-sanız aynaya bakın" diyenYelkovan ''Başkan çalışa-

cak Altındağ kazanacak''sloganıyla seçim çalışma-larına başladı. Üç dönemitamamlamadan adayolanlar da var. Onlardanbiri de Aile ve Sosyal Poli-tikalar Bakanı olan FatmaŞahin. AKP'nin gerici ka-dın politikalarını sistemlibir şekilde sürdürmüşolan Şahin şimdi de yerelseçimlere aday. Seçimi ka-zanmak uğruna siyasetisoyunma odasına kadartaşıyan Şahin, Gaziantep-spor oyuncularına 500 binlira prim teklif etmişti.

Haziran Direnişi sırasın-da Ankara’da Ethem Sarı-sülük başına isabet edenpolis kurşunuyla hayatınıkaybetmişti. Yaşananlarınardından Ankara Başsavcı-lığı, Ethem’i vuran polismemuru Ahmet Şahbazhakkında dava açmıştı.Davanın 3. duruşmasınadaha önceden adliyeye pe-ruk ve takma bıyıkla gelenŞahbaz, bu defa duruşma-ya telekonfrans yöntemi ilebağlanarak ifade verdi.

Şahbaz’ın telekonfransyöntemiyle mahkemeyebağlanması üzerine Sarısü-lük’ün avukatları kimlikkontrolü yapılmasını talepetti. Kimlik kontrolününardından iddianameninokunmasına geçildi. İddia-namenin okunması sırasın-da hakim ve savcınınuyukladığı görüldü. Du-ruşma boyunca mahkeme-nin tarafsızlığına yönelikçok sayıda eleştiri olduğu-nu söyleyen mahkeme he-

yeti, davadan çekildiğinive dosyanın 7. Ağır CezaMahkemesi tarafından in-celeneceğini açıkladı.‘Vurduğumu bilmiyordum’

sözünü yalanladı

Ahmet Şahbaz daha ön-ceki duruşmalarda yaptığısavunmada “Olay sırasın-da bir kişinin yaralandığınıiki-üç gün sonra öğren-dim” demişti. Ancak 3. du-ruşma sırasında yaptığı sa-vunmada olay günü rapor-lu olduğunu iddia etti.

Yerel seçimlerde AKP’nin belediye adayları, “üstün hizmetlerinden”vazgeçilemeyen vekiller arasından seçildi

ETHEM SARISÜLÜK DAVASI BU KADARI DA OLMAZ DEDİRTTİ

Ankara halkına ve ODTÜ’ye savaş açan Gökçek, meclis şovuyla tekrar aday gösterildiBir müzisyen düşünün, ha-

yatını yaşadığı toprakların ez-gilerine adamış olsun, ancakkendi ülkesinde başarısızlıklasonuçlanan birkaç albüm de-nemesinin ardından, bir okya-nus mesafesi uzakta tesadüf-ler sonucunda şöhreti yakala-yıp, yaptığı düzen karşıtı şar-kılarla bölgedeki ırkçılığa kar-şı bir sembol haline gelsin…Sixto Rodriguez’den bahsedi-yorum: 70’li yılların başındaiki başarısız albüm denemesi-nin ardından kariyerinin bitti-ğini düşünen, bundan 28 yılsonra kendisine ulaşan birhayranı sayesinde Dünya’nınöbür ucunda, Güney Afrika’daşarkılarının dilden dile dolaş-tığını, albümlerinin binlercesattığını öğrenen ve nihayetşöhrete kavuşan Amerikalı birfolk müzisyeni…

1942’nin Temmuz ayındaMeksika göçmeni bir anne ba-banın altıncı çocuğu olarakDetroit’te dünyaya gelen Rod-riguez, 3 yaşında annesinikaybetmesiyle işçi sınıfınamensup babası tarafından bü-yütülmüş ve müzikle tanışma-sı da babasının Meksika halkşarkılarına olan düşkünlüğüsayesinde olmuştur. Kendi ba-şına gitar çalmayı öğrenenRodriguez, 1967 yılında ilkteklisini yayınlamış, ancakonu yıllar sonra şöhrete ulaş-tıracak çalışmaları 1970 yılın-da yayınlanan Cold Fact ve1971 yılında yayınlanan Co-ming from Reality isimli al-bümleri olmuştur. Bu albüm-lerin büyük başarısızlıkla so-nuçlanmasının ardından plakşirketi Rodriguez ile olan an-laşmasını feshetmiş ve böyle-ce Rodriguez müzikle arasınamesafe koyup, kendisini bir iş-çi olarak iki kızıyla birlikte ge-çinebilme mücadelesi içinde

bulmuştur. Bu sırada Rodrigu-ez’in bir plağı, söylentiye görebir turist tarafından, yurt dışı-na çıkarılmış ve kopyalanarakAvustralya, Yeni Zelanda veözellikle Güney Afrika’da bin-lerce kişiye ulaşmıştır. Böyle-ce Rodriguez’in, haberi olma-dan, dünya çapında bir hay-ran kitlesi oluşmuştur.

O dönemde Güney Afri-ka’ya bakıldığında, siyahi ço-ğunluğun üzerinde beyazazınlığın hâkimiyetinin bulun-duğu bir tablo ortaya çıkmak-tadır. Rodriguez’in sistem kar-şıtı ezgilerinin yayılmasıyla,ülkede bundan ilham alan ba-zı müzisyenler muhalif düşün-celerini müzik yoluyla dile ge-tirmeye başlamışlardır. Böyle-ce Rodriguez, haberi dahi ol-madan, bir ülkedeki muhalifhareketin ilham kaynakların-dan biri oldu.

Ancak ünü artmasına rağ-men hiç kimse onun hakkındabir şey bilmiyordu. Kimisinegöre sahnede silahla intiharetmiştir, kimisine göre isekendini yakmıştır. Bu söylen-tileri bir kenara bırakarakgerçeğin peşine düşen bir Gü-ney Afrikalı, uzun uğraşlar so-nunda 1997 yılında Rodrigu-ez’e ulaşmayı başarır ve böy-lece onu binlerce hayranı ol-duğundan haberdar eder,bundan bir yıl sonra da Rodri-guez Güney Afrika’da 5000 ki-şiye ilk konserini verir.

Bugün sayısız müzik ödülü-nün sahibi, konserden konse-re koşturan, artık tam anla-mıyla dünya çapında tanınanRodriguez’in başarı hikâyesiişte böyle başlamıştır. Binler-ce kişinin ilham kaynağı olma-sının en büyük nedeni şüphe-siz şarkılarında daha adil birdünyaya olan özlemini dilegetiriyor olmasıdır.

Toplumu sevmiyor denerektoplumdan dışlananlar, siyaset-le ilgili yazmıyorlar diye siya-setten anlamaz sanılanlar, ben-cillikle, şekilcilikle suçlananlar;ama gülmenin bir halk gülüyor-sa gülmek olduğunu söyleyen-ler, bizi yer altından dinleyenle-re, son sevişmelerimizi gözetle-yenlere, aşklarımızı düzenle-yenlere karşı bir bayram dene-mesi yapalım diyenler… YaniTurgutlar, Edipler, Cemaller, İl-hanlar, Eceler; biri açık iki çaysöyledikten sonra aşık olanlar,elinden insan olmaktan başkahiçbir şey gelmeyenler, acemili-ği efendisi sayanlar, 90 kuşağı-nın kendilerine en çok benzet-tikleri ‘güzel abiler’i. Yıllarca‘apolitik, bireyci, faydacı’ oldu-ğu söylenen; ama her şeyi iste-diği o pahalı telefonun hafızasıgibi geniş hafızasına kazıyan,tweet kurcalamaktan, gta’dapolis dövmekten sabahlara ka-dar uyumayan, kimse beklemi-yorken ve herkes umudu kes-

mişken ‘daima uyanık kalmakiçin günlerce gezi’de uyuyan’çocuklar tabii ki kendilerine ençok benzeyen abilerinin en gü-zel şiirlerini yazacaklardı du-varlara o çirkin el yazılarıyla.Çok da uzun zaman olmamıştıyalnızlıktan ve umutsuzluktan,aşktan ve gariplikten yazılmış obirkaç dizelik iç çekişlerde ken-dimizi bulalı. Bayan Nihayet’egiden yollar kapalı diye üzüleli,elden ele dolanan karanfille birsevdayı büyütmenin umuduyladolalı. Adımızın ne kadar güzelolduğunu sevdiğimizin ağzın-dan duyunca anlayalı, sevgimizacıyalı, sıraya şiir yazdık diyeazar yiyeli, defterlerimizi sadeceşiir yazmak için açalı. İkinci Yeni’yi anlamıyorlardı, bi-zi de anlamıyorlardı ve anlama-dıkları için en dışarı itiyorlardı,dengemizi bozuyorlardı. “Benbu gençliği anlamıyorum!“larla,“Aman bunlardan bi’ halt ol-maz!”larla büyümek zordu, her

şeyi anlamaya çalışmak zordu,akıp giden sokaktan başka hiç-bir şeyimiz yoktu. Belki de yal-nız bunun için kalabalık olmuş-tuk caddelerde, yalnız bununiçin söylemiştik hürlüğün şarkı-sını. Anlamıştık ki, TurgutUyar’ın “Tuttukça güçleniyo-rum, kalabalık oluyorum” dedi-ği el, tanımadığımız birinin elide olabilirmiş pek ala. Kendimizi oyuncaklarımız ol-duğuna inandırdığımız zaman,devlet dersinde yedi çocuk öl-dürülmüştü, bir teneffüs dahayaşayamadan. Hep arka sıralar-da oturmuş, o sıralara sevdiğişiirleri kazımış, gömleğini pan-tolonunun dışına çıkarmış, tu-valette sigara içmiş, okuldankaçmış ama hiçbir kavgadankaçmamış çocuklardık. Kork-madık, kaçmadık, tereddüt et-medik, “Eve dön” uyarısına uy-madık; o uyarıyı yapanları evle-rine yolladık. Ece Ayhan’ın de-diği gibi: Velhasıl onlar vurdu,biz büyüdük kardeşim.

Velhasıl onlar vurdu,biz büyüdük kardeşim

Sixto RodriguezGEÇ GELEN ŞÖHRET

İkinci Yeni’yi anlamıyorlardı, bizi de anlamıyorlardı ve anlamadıkları için en dışarı iti-yorlardı, dengemizi bozuyorlardı. “Ben bu gençliği anlamıyorum”larla, “Aman bunlar-dan bi’ halt olmaz”larla büyümek zordu, her şeyi anlamaya çalışmak zordu, akıp gidensokaktan başka hiçbir şeyimiz yoktu

Page 4: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYF

A 04

MAVIKIRMIZISARI Üniversite

Büyüyünce ne olmak isti-yorsun sorusunun karşılık bul-madığını anladığın yerdir üni-versite. Hayalini kurduğunmesleğin; sistemdeki çarpıklıkyüzünden senden çok uzaktakaldığı ve daha sonrasında ya-parken hiç hoşlanmayacağınbir meslek için yıllarca dirsekçürüttüğün yerdir. Elbette ge-çirdiğin zaman açısından ha-yatında özel bir yeri vardır.Güzel arkadaşlıklar, aşklar, tekbaşına ayakta durmanın ya dabir birey olduğunu fark etme-nin, fark ettirmenin verdiğihaz. Fakat her şeye rağmenzordur üniversiteli olmak. He-le bir de okuyan, araştıran, dü-şünen, irdeleyen, soran bir öğ-renciysen… Beceriye ve yeter-liliğe değil, yarışmaya ve ezbe-re yönelik bir sistemin mağdu-ru olarsak girdiğin üniversite-de, şanslı azınlık dışında ka-lanlar, ailelerin “olaylara bu-laşma, önce okulunu bitir”uyarıları arasında okumayaçalışırken, ülkesinde ve dünya-da yaşanılanlara duyarlı olma-yı, ses çıkarmayı tercih ettiklerizaman, aile uyarıları yerinibaskılara bırakır. Önce okulyönetimi; kınayarak, uyararak,uzaklaştırarak kulağını çekme-ye çalışır, yetmez, devlet gelir,terörist der, örgüt der, tutsakeder. Parasız eğitim dersin, yıl-larca hapisle karşı karşıya ka-lırsın ama seni hapseden “ba-kın üniversite harçlarını kaldır-dık” deyip bir anda üniversite-li dostu (!) olur. Bu sefer sıra, 2.öğretim de parasız olsun di-yenlere baskı uygulamaya gel-miştir. Çünkü sen düşünemez-sin. Senin yerine hep birileridüşünür. Senin yapman gere-ken okumaktır (!).

Ne okuyacağına tabi ki sen

karar veremezsin. Ders kitabıneyine yetmez ki? Kafanı dev-let düşmanı(!) fikirlerle doldu-racak her şeyden uzak durma-lısın. Hopa’ya destek verirseneşkıya olursun, Gezi’ye destekverirsen çapulcu. Hatta kızlı-erkekli kamp yapıp, denize gi-rersen aileni arayıp teröristkamplarında eğitim aldığınıbile söylerler. Çünkü dünyadüzeni böyle işler. Ürkütücü-dür kafası çalışan, düşünenüniversiteli. Birileri için tehdit-tir. Ne kadar çok olurlarsa kar-şısındakileri o kadar çok kor-kuturlar. O yüzden okuldanatılmakla, hapisle (!) terbiyeedilmeye çalışılır. Fikirleri tut-sak edebileceklerini sanırlar.Ormanına sahip çıkan üniver-siteliye “Bunlar üniversiteli de-ğil” derler. Polisle, gaz bomba-sıyla sindirmeye çalışırlar. İşeyaramayan her operasyondansonra daha sert gelmeleri kor-kularındandır. Güzel bir gele-ceği kuracaklarına inanan vebunun için mücadeleden hiçvazgeçmeyen, hiçbir baskıdankorkmayan, geri adım atma-yan üniversitelidir kabusları.Onlar da bilirler ki kazanama-yacakları bir kavgaya girmiş-lerdir. Hiç bitmeyecek bir ka-busun içinde çırpınmaktadır-lar. Öte yandan; bu kadar mü-cadelenin içinde bir de dersgeçmek, mezun olmak lazımtabi.

Dayatılan hayatı yaşama-mak, daha güzel bir dünyanınmümkün olduğunu gösterebil-mek için mücadeleye devametmek lazım. Dedim ya zordurüniversiteli olmak. O halde ko-lay gelsin dostlarım. Mücade-lenizi selamlıyorum. Sevgi vesaygıyla…

Adalet saklambaç oynuyorALİ İSMAİL’İN DAVASI KAYSERİ’YE KAÇIRILDI

Ali İsmail Korkmaz, Eski-şehir'de Gezi Direnişi’ndepolisin müdahalesinin ar-dından ara sokağa kaçtığı sı-rada, eli sopalı sivil polislerve “Biz devletin polisine yar-dım etmek istemiştik” diyenesnafın işbirliğiyle sokak or-tasında ağır bir şekilde dö-vülerek ölüme terkedildi. 38gün yoğun bakımda kalanAli İsmail hayatını kaybetti.

Eskişehir Valisi yargılamabaşlamadan “Kendi arka-daşları yapmıştır’’ açıklama-sını yaptı ve Ali İsmail’in dö-vülme görüntülerini ortayaçıkaran İsmail Saymaz’a at-tığı tehdit içerikli mesajlagündeme geldi. Delillerintoplanması evresinde birçokhukuksuzluk yaşandı. Ali İs-mail’in öldürüldüğü sokak-taki işyeri ve MOBESE ka-meralarının bozuk olduğusöylendi. Ulaşılan kamerakayıtlarında ise silinmelerinolduğu anlaşıldı. Dezenfor-masyona uğratılan görüntü-lerin bilirkişi tarafından si-lindiği ortaya çıktı. Olay gü-nü sözlü talimatla görevlen-dirildiği anlaşılan TEM pol-isleri ve onlara o emri verenamirler dava kapsamınaalınmadı.

Davada biri polis memu-ru 5 tutuklu ve 3’ü tutuksuzolmak üzere toplam 4 polisyargılanıyor. Öte yandan Ali

İsmail’i hastaneden ağrı ke-sici yazarak gönderen dok-tora ve polise ilk etapta so-ruşturma izni verilmediğinide hatırlatmakta yarar var.Daha önce birçok siyasi da-vadaki gibi yargılama yeri-nin değiştirilmesi yolunabaşvuruldu. 20 Kasım’da Es-kişehir’de yapılacak olanduruşma “kamu güvenliği”gerekçesiyle, Kayseri’ye ta-şındı. Kayseri 3. Ağır CezaMahkemesi ise iş yoğunlu-ğunu öne sürerek duruşma-yı 3 Şubat tarihine ertelemiş-ti. Tanıkların, sanıkların ve

müştekilerin ayrı illerde ol-ması, tanıkların ifadelerinindaha önce alınmaya çalışıl-ması -daha önce sanıklarınifadelerinde birçok çelişkivardı- adalet nerede sorusu-nu akıllara getiriyor. ÖğrenciKolektifleri de yaptığı açık-lamada: “AKP bizi şaşırtmı-yor, artık adaletsizlik ve hu-kuksuzluk bu memleketinbir gerçeği haline geldi.Gençlikten kaçamazsınız! Fi-zan’a da gitseniz peşinizde-yiz!” diyerek verilen kararatepki gösterdi.

“Güvenlik” gerekçesiyle Eskişehir’den Kayseri’ye alınan davada tanıklar Es-kişehir’de, müştekiler Hatay’da ifade verecek. Ancak karar Kayseri’dekimahkemeden çıkacak

Ali İsmail Korkmaz Eskişehir’de Gezi eylemleri sırasında sokak ortasında katledildi

Oyun eski oyunSon olarak

Ali İsmailKorkmaz dava-sının Eskişe-hir’den Kayse-ri’ye taşınma-sıyla gün-deme ge-len, yargı-l a m a n ı nyapıldığışehrin ‘ka-mu güvenliği’nedeniyle taşın-ması bir ilk de-ğil daha öncedebirçok siyasidavada örneğigörülen bir du-

rum haline gel-di. Örneğin1995 yılındagerçekleşen Ga-zi Katliamı da-

vasında gü-

venlik gerekçe-siyle duruşma-nın yapıldığışehir değişmiş-ti. Trabzon’a ta-şınan davaya

giden ailelerdefalarca sivilfaşistlerin saldı-rısına uğramış,otobüsleri taş-lanmış, linç gi-rişimlerine ma-ruz kalmışlardı.

5 yıl boyun-ca gerçekle-şen 31 du-

ruşmanın ar-dından GaziKatliamı sanık-larından sadece2 polis hükümgiymiş ve ar-dından cezalarıda ertelenmişti.

Üniversiteli olmak

.barısatay

.

Üniversiteli unutmuyor

Bu çöp sanat kokuyor

Tiyatrolar üzerine denemeBu kadar kim aday olacak

tartışmalarının arasına ortakaday insiyatifiyle girelim de-dik ama pek başarılı olama-dık. Olsun. Denemiş olduk.Şimdi de bir fikir denemesiyapalım.

Büyük şehirlerimizde özeltiyatrolar, şehir tiyatroları, be-lediye tiyatroları ve devlet ti-yatroları var. Küçüklüğüm-den beri bitmeyen sorudur“Ne olacak bu tiyatrolarınhali?”. Birinin içeriğindenmemnun değildir kimse ,eskibulur çünkü, diğeri destek is-ter ,hakkıdır, ötekinin yöneti-mi ile ilgili sorunlar herkesincanını sıkar vs… Küçüklü-ğümden beri en azından ikiyılda bir televizyonda tiyatro-cuların bu konuda tartıştıkla-rını görürüm. Böyle bir alan-da karşılıklı yardıma daya-nan bir ekonomik modelönermek isterim.

Örneğin; İzmir Belediyesibir yapım şirketi kursa. Bele-diye İzmir Fuarı içindeki devplatolardan birini dizi/filmçekimi için bir stüdyo halinegetirse ve bunu o şirkete kira-lasa. Bu stüdyoda çekilen vemontajlanan projeleri herhan-gi bir özel kanala satsa. Eldeedilen gelirden arta kalanlarözel tiyatrolara destek olarakdağıtılsa. Bu desteğin karşılı-ğında özel tiyatrolarda oyna-yan oyuncular, belediye dahi-linde tiyatro kursları verse.

Hukuki yanlarını şimdilikbir kenara bırakıyorum amabahsettiğim sistemin çok daolmaz bir yanı yok sanırım.Hatta daha ileri giderek söy-leyeyim: Elinizde iyi bir yazarkadrosu varsa, ilk üç dört bö-lümü değil, düzgünce yazıl-mış 13 bölümü böyle bir sis-temle çekebilirsiniz. Bilindiğiüzere genellikle 4 bölümdensonra dizinin yazılıp yazılma-yacağı belli olduğundan bellibir noktadan sonra her bölümbir haftada yazılır hale geli-yor. Hal böyle olunca kimsede ondan sonra ne yazarda

ne de yönetmende kusur ara-masın.

Peki senarist gruplarına di-yelim 1 yıl içinde sindire sin-dire yazacakları bir metin içinbelediyenin ödeyeceği parane olur? Bunu ben olsam çokdert etmem. Doğru düzgünyazılmış, doğru düzgün oy-nanmış bir şeyin kazanacağı-na inanırım. Kazanmasa bilezaten aynı işi yapmakta olaninsanların kaybedecek bir şe-yi olmaz; sadece işveren deği-şir. Üstelik bu sefer oyuncula-rından, ışıkçılarına ne kimse16 saat çalışır, ne de kahvedeoturup “Şu diziden şu kadarparam kaldı içerde” diye ko-nuşmaz.

Aslında bu söylediğim şe-yi TRT birazcık da olsa yapı-yor. Elbette TRT’nin bugünküpolitik-estetik sınırları dahi-linde. Yukarıda İzmir Beledi-yesi dediğime bakmayın.Herhangi bir belediyenin ve-ya belediyelerin tek başlarınaya da işbirliği içinde özenleyapıp para kazanabileceği biralan. TRT gibi bir baskının ol-madığı yerde neler neler ya-pılır bir düşünün. Ha üzerini-ze maliyeyi salarlar mı? Onuzaten yapıyorlar. E öyleysebir düşünün Zeki Demirku-buz’un Ayfer Tunç’ la birliktemuazzam bir dizi yaptığını…Neden olmasın!

Devlete sınırlarımızı koru-sun diye vergi verdiğimiz za-manları çoktan geçtik. Beden-sel sağlığımızı geçtim, ruhsağlımızı korumak, ruhumu-zu zenginleştirmek de hepi-mizin (özel, tüzel) ve dolayı-sıyla devletin görevi. Önü-müzde belediye seçimleri vardiye belediye dedim. Amasiz sadece bir hayal edin : Be-lediyenin bedava tiyatro kur-suna her hafta bir misafir gel-diğini düşünün: AhmetMümtaz Taylan, Rıza Koca-oğlu, Ali Atay... Böyle olursa,dizi de, kurs da, özel tiyatroda, şehir tiyatrosu da sağlamolur… Bence.

Bugüne kadar ismi de yap-tıkları gibi pek duyulmayan''marjinal'' bir sanatçı Efe Işıl-daksoy.

Dünyada çöpleri sanat ese-rine çeviren ya da akla gelme-yen nesneleri sanat eserineçevirenlerin var olduğunu bi-liyoruz.

Ancak Efe Işıldaksoy'uneserlerini sergileme tarzı belkide dünyada ilk.

Tanıtması da oldukça il-ginç #kafalarhepkarışık pro-jesi ile eserlerini çöpe atmayolunu seçmiş.

1975 İstanbul doğumlu sa-natçı eserlerini gece yarıların-da çöp kenarlarına bırakaraktakipçilerine twitter adresin-den duyuruyor. Gece yarısınaaldırmayan takipçileri ise İs-tanbul'un neresinde olursa ol-sun Işıldaksoy'un deyimiyle''çöp'' lerin peşine düşüyor.

Efe Işıldaksoy'un eserleriniçöpe atma sebebin ise eserle-rinin parayla satılmadığınıgöstermek ve bundan dolayı

çöpten farksız olmaları.#kafalarhepkarışık proje-

sindeki amaç, paranın ege-men oluğu dünyada sanatınparayla satılmasına karşı çık-mak.

İlk aşamada 15 eser yapıpçöpe atma kararı alan sanatçıilginin beklediğinden fazla ol-duğunu görünce devam ka-rarı almış.

Proje dahilinde yakın za-manda Türkiye turnesine çı-kan sanatçı ve insanlarla '' Bu-güne kadar yaşadıklarınız-dan neler çıkardınız? '' sorusuüzerinden röportaj yapıp1+1=3 adlı videoyu hazırladı.

Sanatçının soru sorduğuinsanlar ve soruya verilen ce-vaplar ilgi çekici.

Kimseye güvenmemek ol-duğunu söyleyen de var, '' ko-yun yetiştirmek '' olan da

Ayrıca sahnelerde Live Vi-sual(görsel canlılık) yapan

Işıldaksoy sahnelerden aldığıilhamdan olsa gerek İstanbulCalling adlı müzik grubununda daimi üyesi.

Yaratıcılık alanını her ko-nuda geliştirmek isteyen sa-natçının bir de animasyon di-zi/film projesi var.

Sanatçı kişiliği Işıldaksoy'usorumlu bir birey haline ge-tirmiş. Gezi Direnişi’nde uy-gulanan şiddete de, AIDS adlıbir sergi hazırlayarak bu ser-gide toplumun AIDS’li insan-lara bakış açısına da dikkatçekmiş.

Daha önce kimsenin aklınagelmemiş yöntemiyle övgütoplayan Işıldaksoy'un eserle-rine ulaşmak da hayli güç.

Yola çıkmaya kalkıştığınızsaatte bile eser alınmış olabi-lir.

Gitgide takipçileri artan sa-natçının eserlerine ulaşmakistiyorsanız çöp kenarlarındasabahlamanız gerekebilir.

inantemelkuran

1975 İstanbul doğumlu sanatçı Efe Işıldaksoy eserlerini gece yarılarında çöp ke-narlarına bırakarak takipçilerine twitter adresinden duyuruyor

Çöpe atılan bir tablonun ardından, bir sanatsever daha tablosuna kavuşuyor

Efe Işıldaksoy’un Twitter adresine ulaşmak için :https://twitter.com/rastarules

Kültür Sanat 21

KTÜ'de üniversiteliler kanser hastalığı sonucu 23 yaşında hayatını kaybedenEdebiyat Fakültesi öğrencisi olan arkadaşları Ahmet Yılmaz'ın adına doğduğuyer olan Tonya'da Feride Ahmet Şener Ortaokulu'na kütüphane kuruyor (Katkısunmak isteyenler 05393576556 numaralı telefondan ulaşabilir).

Page 5: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 5SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

11

Sanatta böcek üzerine çokça tartışılan veçokça incelemeyi gerektiren bir imgedirbana kalırsa. Yukarıda geçen dize Özge

Dirik’e ait. Franz Kafka’nın Gregor Samsa’sı,Özge Dirik’in şiirleri, Mehmet Aksoy’un bö-cek evi, Mehmed Uzun’un Sen’i ve hattaOğuz Atay’ın Unutulan öyküsünde tavanarasındaki cesedin kalbinden çıkan böcek…Böcek imgesinin düzenin dışına çıkmış insan-lar tarafından bu kadar benimsenmesi elbettetesadüf değildir. Düzene ayak uydurmayanve bozulan sisteme karşı gelen insanların or-tak özelliği böcek ile insan arasındaki hiyerar-şiye inanmamaları. Yani insani büyük, muh-teşem; böceği mide bulandırıcı, kötü görme-meleridir. Özge Dirik oldukça genç yaşta intihar etmişbir şair hatta memur; Kafka gibi. Kafka, Gre-gor Samsa’yı bir sabah böcek olarak uyandırırDönüşüm’ de. Ailesi Gregor’ u bir odaya ka-patır, onlar için utançtır evin içinde gezen birböceğin olması. Gregor kardeşinin keman çal-masını yakından izleyebilmek için onlara yak-laştığında evdekiler onu dışlar; hep bir dışla-

ma, hep bir tiksinti. Dönüşüm dışındaki ki-taplarına bakacak olursak da bu durum ilekarşılaşırız. Sıkça rastlanır toplumun dışınaitilmişlik, buhranlar ve yalnızlık. Bunlarınhepsini böcekte toplar toplumsal algı çünküböcek ‘mide bulandırıcı’ dır. Romana sabitokuyucu gözünden çıkıp baktığımızda asılmide bulandıranın Samsa’nın çevresinde dö-nüp dolaşan düzen olduğunu görebiliriz. Ay-nı biçimde bu durumu Edvard Munch’ unMadonna tablosunda da görürüz. Madonnadevasadır, kusursuzdur ama tablonun köşe-sinde ‘böcekleşen’ bir nesnenin olması dikka-te değer bir durumdur. Küçük, Madonna’nınyanında ezilen bir nesne halinde durmaktadır.Daha da farklı bir örnek vermek gerekirseMehmed Uzun’un Sen adlı romanındaki bö-cek. Mide bulandıran adaletin karşısında birkasenin içinde dönüp dolaşarak romandakikişiye yoldaşlık eder; işkenceler boyunca bö-cek ile konuşup durur kişi. Oğuz Atay içindebu durum geçerlidir. Oğuz Atay’ın öykü ki-taplarından biri olan Korkuyu Beklerken’ deUnutulan adında bir öykü vardır. Kitap üze-rine yıllardır yapılan bir yorum vardır; asıl‘tutunamayanlar’ bu kitaptadır derler. Unu-tulan’ da kadının tavan arasına çıkması, eski

kitapları ararken cesedi bulması ve cesedinüzerinde bir böceği fark etmesi olayların akı-şının özetidir. Cesedin gömleğinin içine bak-tığında kalbindeki kurşun deliğinden bir bö-cek çıkar. Öykü boyunca hissedilen bir şeydircesedin dışlanmışlığı, intiharındaki sebep vetavan arasında yıllarca kalıp çürümemesi.Orada sevgilisi bir cümle kurmuştu o böceğigörünce; ‘Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgi-lim? ‘. Okuduğumdan bu yana zihnimi fazla-ca kurcalayan bir şey; Gregor Samsa gibi vehatta Gregor Samsa’nın o cesedin içinden çı-kan böcek olduğunu düşünmüştüm. Örnekler aslında bir gazete yazısı ile bitirile-meyecek kadar fazla. İnsanı baskı altında tut-mak üzerine kurulmuş bir düzen ve bunundevamlılığı için her türlü kötü muameleyimeşru imiş gibi gösteren bir iktidarlar dizisinigörüyoruz. Kendini dahi seçemediğin birdünyada, iktidar baskısı ve toplumun düzensevdası daha da artarken, işe gitsen de gitme-sen de 'böcekleşen' yapının içindesin. Velhasıltotalitarizmin karşısında bir 'böcek' olarakdurmak ve bize zorla yaptırılmak isteneni ka-bul etmemek oldukça mühim ve güzeldir.Unutmayın: 'Franz Kafka'nın böcekleriyiz!

Kültür&Sanat

İran'dan Kaf-ka, Mumch veGregor Sam-sa'nın bulun-duğu bir ti-yatro afişi/Kafka'nın Ar-kadaşı adlıoyundan

Senin dünya sandığın yuvarlakannenin güvelerini beslediği çeyiz sandığı

Kendini dahi seçemediğin bir dünyada, iktidar baskısı ve toplumun düzen sevdası daha da artarken, işe gitsen de gitmesende 'böcekleşen' yapının içindesin. Velhasıl totalitarizmin karşısında bir 'böcek' olarak durmak ve bize zorla yaptırılmak is-teneni kabul etmemek oldukça mühim ve güzeldir. Unutmayın: 'Franz Kafka'nın böcekleriyiz!

Füsun Sarıgül Ankara Üniversitesi SBF

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi 2013/2KPSS tercih kılavuzunda, 1 kişilik bilgisayar işletmenikadrosunda gerekçesi belirtilmeden sadece "İlahiyat li-sans" ve ya "İslami İlimler lisans" mezunu olma şartı ge-rektiği yazıldı. Oysaki önceki yıllarda fakülte mezunu ol-ma şartı aranıyordu

ÇOMÜ'lü öğrenciler ODTÜ'de yaşananlar ve polis sal-dırılarına karşı ODTÜ'lülere destek için fidan dikerkenÖzel güvenlik saldırısına maruz kaldı. Üniversitelilerhakkında açılan soruşturma ÇOMÜ yönetimine yetme-yince üniversitelilere soruşturma bitine kadar okula gi-riş yasağı kondu.

Tayyip çocuklarınaüniversitecik açıyor

Üniversitelerden “Müşteri değilöğrenciyiz” sloganı yükseliyor. Üni-versitelilerin ucuz ve nitelikli bes-lenme hakkı mücadelesi bütün üni-versitelere dalga dalga yayılıyor.

İTÜ Maçka Kampüsü’nde hazır-lık öğrencileri Rektör Mehmet Ka-raca tarafından AKP’li patronlarapeşkeş çekilen kantinlere karşı“Müşteri değil öğrenciyiz” diyerekyaklaşık bir aydır kantin boykotuyapıyor. Öğrenciler tarafından Aliİsmail Korkmaz adı verilen öğrencikantininde temel talepler olan kah-ve, su, çay ve poğaça fiyatlarındakizamlar geri çekilene kadar öğrenci-ler mücadeleye devam edeceklerinivurguladı. Ayrıca mücadele içeri-sinde belirlenen taleplerin hazırlıköğrencilerinden oluşan sınıf temsil-cileri ve Maçka yönetimi arasında

kurulan kantin komisyonuyla ta-kipçiliği sürdürülecek.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriüniversitelerine açılmaya çalışılanbankaya karşı “Bizler banka değilöğrenci kantini istiyoruz” diyerekhem beslenme haklarını savundu-lar hem de “Üniversitede bankanınişi ne?” dediler. En son olarak ban-ka alanını işgal eden üniversitelileralana gezici öğrenci kantini kurdu-lar.

Uludağ Üniversitesi öğrencileriiki haftadır yürüttükleri yemekha-ne mücadelesini kazandı. Üniversi-telilerin talepleri yemeklerin ikinciöğretim öğrencilerine de çıkarılma-sı, vejetaryen menü çıkarılması, ye-mekhaneye engelliler için geçiş yo-lu yapılması ve ucuz-nitelikli ye-

mekti. Üniversiteliler toplanan 5000imza ile Rektörlük binasına “Müş-teri değil öğrenciyiz biz bu yemeğiyemeyiz” sloganı eşliğinde yürüy-rek taleplerini Rektörlüğe ilettiler.Temsilci bazında yapılan görüşmesonucunda taleplerini kabul ettirdi.Ayrıca yemeklere 2 yıl boyuncazam yapılmama sözünü de alanüniversiteliler sürecin takipçisi ola-caklarını belirttiler.

Dumlupınar Üniversitesi öğren-cileri de yemekhane hakları içinmücadele ediyor. Üniversiteliler ka-patılan yemekhanelerini geri isti-yor, yemekhane haklarını kazananakadar kendi yemekhanelerini kura-caklarını ve güvenlik tacizlerinerağmen boykot mücadelelerine de-vam edeceklerini söylediler.

12 Eylül Darbesi’nin ruhunu taşıyan1985 tarihli YÖK Disiplin YönetmeliğiYÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nıniddialı “demokratikleşme” söylemle-riyle 2012 yılında değiştirilerek uygu-lamaya konmuştu. Yeni yönetmelik,tartışıldığı süreçte “özgürlük” kelime-sini ağzından düşürmeyen Çetinsa-ya’nın iddia ettiği gibi çıkmadı. Yapı-lan değişiklikler yalnızca biçimsel de-ğişiklikler olarak ortaya çıktı. Afiş as-manın, bildiri dağıtmanın serbest ola-cağı iddia edilirken ifade özgürlüğüyine izne bağlanmış ve üniversite yö-netiminin denetimine bırakılmıştı, üs-telik özgürlükler çerçevesinde değer-lendirilmemiş, yalnızca cezai olarakbir indirim yapılmıştı; yani değişiklik-

ler zaten yüzeyseldi. Şimdi de YÖKyeni yasaklarla geliyor. Çetinsaya’nın“nostajik” bulduğunu belirttiği öğren-ci protestolarını önlemek için yeni di-siplin uygulaması getirdi. Gündemegelen YÖK Disiplin Yönetmeliği deği-şikliği ile birlikte üniversiteye “önleyi-ci uzaklaştırma” şeklinde bir disiplinsuçu geliyor. Buna göre soruşturmageçiren öğrenciler, haklarındaki incele-me tamamlanmadan okuldan uzaklaş-tırılabilecek. Yalnızca okul değil, okulaait bütün eklentilere girişlere de yasakgelecek. Yine üniversite yönetiminininsiyatifine bırakılan kararlarda nasılbir ölçüt kullanılacağı da meçhul. Kim bu paydaşlar?

Çetinsaya söz konusu değişiklikle

ilgili bir değerlendirmesinde “Artanöğrenci olayları hızlanınca paydaşları-mızdan çok eleştiri geldi, bu eleştirileredayanamadık” demişti. Çetinsaya’nınbahsettiği paydaşların kim olduğu gi-zemini korurken, Gezi olaylarının he-men ardından böyle bir değişiklik ya-pılması dikkat çekti.

Değişiklikten sonra üniversitelerde-ki soruşturmalarda da ciddi bir artışgöze çarpıyor. YÖK’ün kuruluş yıldö-nümünde “Akademik Özgürlük Bildi-risi” adı altında yayınlanan bildiridegöze çarpan değişikliklerle gelen so-ruşturmalar üniversitelilerin ifade veörgütlenme özgürlüğünü ciddi biçim-de kısıtlamaya yönelik.

Aldığı ‘gemicikler’ yetmemiş olacakki Tayyip Erdoğan'ın oğlu, kızı, da-madının ağabeyi, oğlunun kayınvali-

desi, eniştesi ve kızının eltisinin içinde bu-lunduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hiz-met Vakfı, İbn-i Haldun isminde özel üni-versite açıyor. Vakfın yönetim kurulu baş-kan yardımcılığını yapan Bilal Erdoğan’ında kurucu isimler arasında bulunduğu üni-versitenin "ihtiyaç doğduğu için" açıldığısöylense de her geçen gün özelleştirilen eği-tim ve bununla beraber açılan "vakıf" üni-versitelerine bir yenisi daha Erdoğan ailesitarafından ekleniyor.

KYK bir yenilik dahayaptı: Kur’an kursu

Kredi Yurtlar Kurumu Genel MüdürüProf. Dr. Recep Kaymakcan ile Diya-net İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri

Genel Müdürü arasında “KYK’ya bağlıyurtlarda Kur’an eğitim ve öğretimi kursuaçma işbirliği protokolü” imzalandı. Bu pro-tokolün amacı “Kuran-ı Kerim öğrenme veİslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarıile Hz. Peygamber’in hayatı ve örnek ahlakıhakkında bilgiler almak” olarak belirtiliyor. Adana’da KYK'da kalan öğrencilerden par-mak izinden Kur’an yoklaması alındığı yö-nünde bilgi edinildi. Öğrencilerin giriş ve çı-kışlarda kullandıkları parmak izi sistemi uy-gulaması ile beraber öğrenciler alınacak yok-lamadan sonra Kur’an dersine girmek zo-runda kalacaklar.

Direnişin önemli dinamikle-rinden olan üniversiteleregetirilen yasakların ardı ar-kası kesilmiyor

Üniversiteliler beslenme hakları için ayağa kalktı

YÖK’legelen yeniyasaklar

Page 6: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

Genel Geçer estetik anlayışına meydan okuyanbir kadın:Frida Kahlo

SAYF

A 06

SIYA

HMAVIKIRMIZISARI

Vakıf üniversiteleri:Yüksek öğrenimendüstriyelkompleksi

Geçtiğimiz yıl içerisinde, YÖK YasaTasarısı ile devlet üniversitelerinin ya-pısında mütevelli heyetleri oluşturul-ması hayali kuran ve üniversiteleri ser-maye odakları eksenli bilim üreten veüretimleri patentleyen birer ticaretha-neye çevirmek isteyen AKP iktidarı veAKP’nin üniversiteler üzerindeki baskıve denetim aygıtı olan YÖK, bu yasatasarısını geçiremedi. Çünkü üniversi-telerde üretilen bilimsel bilginin etikkuralları içerisinde toplum yararınaüretilmesi gerektiğini söyleyen üniver-siteliler ve akademisyenler bu yasa ta-sarısına karşı birleşik bir mücadele hat-tı ördü ve AKP’liler yasayı bir dahaağızlarına dahi alamadılar.

Bilimsel bilginin sermaye odaklı ye-niden üretiminin yapıldığı ve şirketmantığıyla kurulan vakıf üniversiteleriüzerine yakın zamanda ilginç bir çalış-ma yapıldı. Üniversitelerin güç odak-larını belirleyen mütevelli heyeti üye-lerinin diğer şirket ve kurumlarla mev-cut olan ilişkilerini analiz edebilen bubilgilere dair bir veri tabanı oluşturul-du. Bu verilerin üzerinde gezilebilenbir ilişkiler haritasını çıkartan, özelleş-tirilen eğitim ekosistemini ve bu eko-sistemin ürettiklerini anlatan, sosyal vepolitik açılardan son derece önemli biraraç kazandırmak hedefiyle sanatçıBurak Arıkan özel bir yazılım üzerindeetkileşimli bir ağ haritası oluşturdu.

Koç Üniversitesi’nin 20. yılı dolayı-sıyla 7 Kasım’da üniversitenin kampü-sünde ‘Bilimsel Sorgulamalar’ başlıklıbir sergi açıldı. Sergide sanatçı BurakArıkan tarafından yapılan “Yükseköğ-renim Endüstriyel Kompleksi, ÖzelÜniversiteler ve Mütevelli HeyetleriÜzerinden Bağlı Oldukları Şirketler veKurumlar Ağı” adlı ağ haritası çalış-

ması da yer aldı. Ağ haritası vakıf üni-versiteleri ve mütevelli heyetleri üze-rinden bağlı oldukları şirketler ve ku-rumlar ağı Türkiye’nin yüksek öğre-nim endüstriyel kompleksini oluşturu-yor.

Sanatçı Burak Arıkan tarafından ya-pılan ağ haritası çalışmasını inceleme-den önce vakıf üniversiteleri ile devletüniversiteleri arasında var olan farkla-ra bakacak olursak ilk göze çarpannoktalar, devlet üniversitelerinde idariyönetim ve akademik yönetimin birbi-rinden ayrı olmaması ve karar verenbir mekanizma olarak mütevelli heyetigibi bir yapının bulunmaması olacak.Vakıf üniversitelerinde 2547 sayılı ka-nunda belirtildiği üzere rektör, öğretimgörevlisi ve diğer kadrolar mütevelliheyeti tarafından atanıyor. Bunun yanısıra öğrencilerin bursları, akademikbölümlerin işleyişi gibi birçok karar damütevelli heyeti tarafından veriliyor.Diğer bir deyişle mütevelli heyeti vakıfüniversitesinde işlerin nasıl işleyeceği-ne doğrudan karar veren bir konu-munda yer alıyor.

Vakıf üniversiteleri mütevelli heyet-lerinin bağlı olduğu şirketleri ve ser-maye ilişkilerinin yer aldığı ağ harita-sı 68 özel üniversite, 625 mütevelli he-yeti üyesi, 970 kurum (şirketler, vakıf-lar, dernekler, siyasi partiler, devletüniversiteleri) ve kurumlar ile kişilerarasında taranan 2001 ilişki içeriyor. Buçalışmada yapılan analizler eğitiminparalılaştırılması ve bilimin sermayeodaklı üretimi ve metalaşmasında baş-rolü alan vakıf üniversiteleri ve üniver-sitenin rektöründen, akademisyeninebütün kadrosunu belirleyen mütevelliheyeti üyelerinin şirketler, kurumlar,siyasi partiler ve iktidar odaklarıyla ne

kadar içli dışlı olduğunu gözler önünesermektedir.

Harita incelendiğinde TÜSİAD veMÜSİAD çevrelerinde oluşan üniver-site kümeleri dikkat çekiyor. Arıkankümeleşmenin yoğun olduğu gruplarışöyle anlatıyor: “TÜSİAD ve MÜSİ-AD’ın yanı sıra aralarında TOBB veDEİK gibi iki önemli merkez daha var.TÜSİAD ve çevresi görece eskiden ku-rulan üniversitelere bağlıyken, MÜSİ-AD ve AKP’nin çevresinde oluşan kü-melerde 2004 sonrasında kurulan üni-versiteler ağırlıklı. Bu ayrışan kümeleriçinde bulunan üniversiteler iktidarilişkileri açısından birbirileriyle benze-şiyor. Böylece muhafazakâr sermaye-nin eski endüstri sermayesine göreyükselişi özel eğitim alanından görü-lüyor.”

Ülkede bulunan 68 vakıf üniversite-sinden 48‘i AKP iktidarı dönemindekuruldu. Bu yönüyle de Arıkan’ın ça-lışması AKP iktidarının eğitim parasızyaptık yalanını ve hatta eğitimi nasılsermayenin sofrasına sunduğunu açık-ça gösteriyor.

2012 senesinde ÖSYM tarafındanaçıklanan sayılara göre 91 bin öğrencikontenjanı olan vakıf üniversitelerine73 bin öğrenci yerleştirildi. Ekonomipastasında iyi bir yere sahip olan eği-timin özelinde özel üniversiteler alanı-nı sermayedarların vazgeçilmezi oldu-ğu görülüyor. Dolayısıyla vakıf üniver-sitelerinin böyle bir konumu varken ağharitasında AKP - muhafazakâr serma-ye - mütevelli heyetleri ilişkisi üçgeni-nin geniş yer tutması bugünün siyasiiktidarının eğitime olan bakış açısınıgayet net bir şekilde gözler önüne ser-mektedir.

Bilimsel bilginin sermaye odaklı yeniden üretiminin yapıldığı veşirket mantığıyla kurulan vakıf üniversiteleri ile sermaye ve siyasiiktidar ilişkisini açık bir şekilde gözler önüne seren bir çalışma ya-pıldı

Koç Üniversitesi’nin 20. yılıdolayısıyla 7 Kasım’da üni-versitede ‘Bilimsel Sorgula-malar’ başlıklı bir sergi açıl-dı. Sergide sanatçı BurakArıkan'ın “YükseköğrenimEndüstriyel Kompleksi, ÖzelÜniversiteler ve MütevelliHeyetleri Üzerinden BağlıOldukları Şirketler ve Ku-rumlar Ağı” adlı ağ haritasıçalışması da yer aldı

VAKIF ÜNİVERSİTELERİ ÜZERİNE AĞ HARİTASI ÇALIŞMASI

ESTETİK ALGISI ÜZERİNE :

+

6 Dosya Kadın 19Yüksek Öğrenim Endüstriyel Kompleksi çalışmasının ayrıntılarına aşağıdaki linklerden ulaşılabilir:http://burak-arikan.com/tr/higher-education-industrial-complexhttp://burak-arikan.com/ozeluniversiteler/

Estetik denince ilk akla ge-len, güzellik kavramı olmaklabirlikte estetiği yalnızca “gü-zellik” olarak sınırlamak yan-lıştır. Estetik kavramı içindegüzelliğin yanı sıra çirkinliğide barındırır. Filozofların birkısmı da estetiğin yalnızca gü-zellik değerini incelemesinineksiklik olduğunu savunmuş-tur. Güzellik ve çirkinlik gibiestetik kavramlara dair düşün-celerin kökeni Antik Yunan’adayanmaktadır. Antik Yu-nan’dan itibaren bugüne gü-zellik; iyilik, doğruluk, düzen,uyum ve simetri gibi kavram-larla açıklanırken çirkinlik; kö-tülük, yanlışlık, düzensizlik veasimetri ile ilişkilendirilmiştir.

Eski kavramsal ya da felsefitartışmaları yürütmeyeceğizburada tabii, o yüzden bugünedoğru gelindiğinde karşımızaçıkan bir siluetten devam ede-lim: Estetik denince akla gelenkadın siluetinden. Peki kadınestetik kavramının/algısınınve yargısının neresinde dur-makta?

Toplumumuzda ve dünya-da genel olarak düşünülen“Kadınlar doğası gereği este-tiktir” yargısı da ataerkil toplu-mun bir sonucudur. Hiç kimsedoğası gereği estetik değildir.

Estetik değerler toplumdantopluma göre biçimlenir. Tür-kiye için genel olarak 90-60-90vücut ölçülerine sahip, mavigözlü, sarı saçlı, kiraz dudaklı,al yanaklı, ok gibi kirpikleriolan kadınlar estetik bir değeresahip görülürken durum örne-ğin Afrikalı bir yerli topluluğuiçin kulak deliği kocaman veağzına plaka takan kadın ola-rak değişebilir. Aynı şekilde bukadın da ağzına ve kulağına bukoca plakaları “güzelleşmek”için takmaktadır. Yine başka birörnek olarak Rönesans, Orta-çağ tablolarında hep tombulkadın çizimlerini gösterebiliriz.Çünkü o zamanın estetik anla-yışı kadını etli butlu sever.Çünkü etli butlu olmak birzenginlik göstergesidir. Eğerbir kadın etli butlu ise bu kar-şısındakine onun zengin oldu-ğunu anlatır. Kapitalizm çağın-da ise "hız", "hareket halindeolmak" gibi şeyler değer ka-zanmıştır. Dolayısıyla estetikanlayışı da buna göre şekillen-miştir. Daha zayıf, yani dahaçabuk hareket edebilen kadınimajı gözümüze yerleştirilir. Buimaj ise erkekler tarafından be-lirlenir.

Kısa bir örneğini inceleyecekolursak: “African-American

Children Preferring WhiteDolls” adlı bir çalışmada siyahikız çocuklarına bir kısmı siyahbir kısmı da beyaz renkli olanoyuncak bebek gösteriliyor. Engüzelini seçmeleri istendiğindeise siyahi kız çocukları gidipsarışın, mavi gözlü beyaz be-bekleri tercih ediyor. Yani diye-biliriz ki estetik değerler döne-min güç ilişkilerine göre belir-lenmektedir.“Bıyıkların on bir on bir maçyapıyor”

Cinsiyete dayalı hiyerarşi vesömürünün bulunduğu hemenhemen her toplumda kadın be-deni bu belirlenimler ile nesne-leştiriliyor, metalaştırılıyor. Bu-gün televizyonda, billboardlar-

da gördüğümüz reklamları dü-şünelim: Tercihen büyük gö-ğüslü, renkli gözlü, zayıf vedolgun dudaklı bir kadın. Vedikkat edersek bu kadınlarınhepsi makyajlı ve saçları yapı-lı… Bu reklamlarda kadın önplanda, ürün kadının arka pla-nında... Bu tarz hamlelerle ka-dın bedeni kullanılarak ürün-ler pazarlanmaya çalışılıyor.

Kadınlar giderek kendi be-denlerine yabancılaştırılıyor,olunması gereken bir figürdeçizilen role göre kadına statüveriliyor. Estetik algısında isebedenine yabancılaştırılan ka-dın, sadece erkek egemen sis-temin çıkarlarına yarayacak şe-kilde var ediliyor. Dönemin vetoplumun estetik değerlerinindışında kalan kadın ya dışlanı-yor ya da üzerine çeşitli yollar-la bir baskı oluşturuluyor. Da-ha ilkokulda bile çoğu kadınınaşina olabileceği bir sözden an-laşılabileceği gibi: “Bıyıklarınon bir on bir maç yapıyor.”Çünkü erkek egemen sistemböyle kabul etmiyor, yarattığıfigüre uymayan kadınlar adetaucubeleştiriyor. Toplumsal cin-siyet rollerinin de estetik algı-sının bir ucundan çektiği bubütünde oyuncu bir kadın rolyeteneğinden değil afişteki gü-

zelliğinden dolayı televizyon-larımızın parçası oluyor, rek-lamlardaki beyaz eşyalar, halı-lar sadece ve sadece kadınlarlakonuşuyor; öyle ya kadınayüklenen estetik algı “güzeli”seçmesinde de etkili.

Kadın adlandırıyor, sınıflan-dırıyor, kategorize ediyor ve enkötüsü bunların hepsi normal-leşiyor, tartışılmıyor.

Bu noktada yazının başınadönecek olursak: Estetik de-nince ilk akla gelen, güzellikkavramı olmakla birlikte este-tiği yalnızca “güzellik” olaraksınırlamak yanlıştır. Estetikkavramı içinde güzelliğin yanısıra çirkinliği de barındırır. Bunedenle oluşturulan figüre uy-mayan kadını estetik olma-makla yargılamak tanımsal ha-taya düşmektir ki tanımsal ha-talar erkek egemen sisteminçokça mustarip olduğu, kalıpbulamadığında tekrara düştü-ğünden kaynaklanan bir soru-nudur. Tanımsal hata gibi kü-çük detaylar bir kenara bütünbu rollere denilebilecek en gü-zel cevap ise bu Haziran ayınıngörsellerinde, geçtiğimiz sene-nin Haziran ayının en öne çı-kan sözlerinde bulunabilir:“Benim bedenim benim kara-rım”

Kadın bununneresinde?

Doğum tarihini değiştirip, kendisi için MeksikaDevrimi'ni milat kabul eden, hakkında “Biz onungibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” diyerek Pi-casso'nun hayranlığını kazandığı bir ressamdır Fri-da Kahlo. Hem kişiliğiyle, hem de eserleriyle kadın-lara dikte edilen estetik algısına karşı çıkmış bir ka-dındır o. Kaşlarını ve bıyıklarını almamış, genel ge-çer güzellik anlayışına meydan okumuştur.

Frida özgürlük anlamına geliyordu ve o bu isim-le özdeşleşmişti. Toplumun kurban ettiği her kadıngibi ötekileştirilmeye çalışılsa da Frida başkaldır-mış, toplumla ve kendi kadınlığıyla yüzleşmişti.Cinsiyet rolleri, kürtaj ve daha nice sorunu cesaretle

resmeden Frida, tuvale kendi gerçekliğini yansıttı-ğını söylüyordu. Henüz genç bir kadınken tren ka-zası geçirmişti. Kazadan sonra dinmeyen sıkıntı veacılarından kaçmak için resim yapmaya başladı;eserlerini yaratırken beslendikleri ise kendi acılarıve başkaldırıları oldu. Yaşadığı dayanılmaz acılarlabaşa çıkabilmek için bütün gücüyle resim yapanFrida Kahlo başarılı bir ressam olarak ün yaptı.Eserlerinde kendini tek kaş olarak resmetmesi dik-kat çekici bir özelliğiydi, erkek egemen algı bununrahatsız edici olduğunu dile getirse de, Frida yaşambiçimi ve eserleriyle bu algıya somut bir şekildemeydan okumuştu.

Ataerkil sistemin çıkarları doğrultusunda şekillen-dirilen kadın profili, kadınların kendi bedenlerine ya-bancılaşmasına neden oluyor. Yaratılan figüre uyma-yan kadınlar ucubeleştiriliken kadınların bu şekildesınıflandırılması durumu daha da vahimleştiriyor

Afrikalı bir yerli topluluğuiçin kulak deliği kocamanve ağzına plaka takan ka-dın olarak değişebilir

PORTRE

Page 7: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 7SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

18 Kadın Dosya 7

Eşimizden, sevgilimizden, akrabamız-dan, öğretmenimizden, patronumuzdan,hiç tanımadığımız bir insan tarafından evi-mizde, sokakta, okulda, iş yerlerinde… Kı-sacası hayatın her alanında, her tarafından,her kesiminden insanlar tarafından tecavü-ze uğrayabiliyoruz. Bizzat kendimiz yaşa-mıyorsak bile her gün gazetelerin üçüncüsayfalarından (!) okuyabiliyoruz. Hem çoktanıdık, hem çok uzak.. Hem çok alışılmışhem asla normalleştirilmemeli..

Laf atıldığında bile kafamızı çevirmeksanki suçlu bizmişiz gibi kodlanmışkenbeynimize, tecavüze uğradığımızda da an-latamayabiliyoruz. Anlattığımızda ölümtehditleri, yargılanma gibi durumlarladoğrudan muhatap olabiliyoruz. Adımadım tecavüzcünün değil kadının suçlu ol-duğu, hamile kalınırsa “devlet büyükleri-nin” “Doğur biz bakarız” sözlerinin takipettiği belki de “tecavüzcü özgüveni” deni-lebilecek bir dönemece girmiş bulunuyo-ruz. Bu sefer küçücük çocuk olsak bile kos-koca adamların tecavüzüne uğradığımızdakusura bakmayalım ama biziz suçlu! Çün-kü sadece tecavüzcü özgüveninden değiltecavüzün anlamını yeniden yazan yargıç-ların karşısında, sözleriyle cesaret kamçıla-yan bakanların arasındayız.“Ne işin var o saatte dışarıda?”

Oysaki bizler “tecavüz saati” diye bir sa-at olduğunun farkında değildik, özür dile-riz. Evde otursaydık ya.. Ataerkil bir biçim-de işleyen adalet sistemi karşısında evdekikocadan, babadan, abiden, enişteden, am-cadan uygulanan şiddetin her türlüsününlügatta yeri yok tabii, kolay “gir eve” de-mesi. Evde tecavüze uğrayamayız, evimize“devletin eli silahlıları” kiminle yaşadığı-mızı kontrol etmek için çat kapı gelemezlerya zaten. Yaşadığımız erkek egemen dü-zende evlerimizde öldürüldüğümüzdekan sokağa taşmıyor ya, aile içi şiddet vızgelir; geldiği gibi de vız olur gider. Amaaile “toplumun yapı taşıdır”, lütfen!

Diyoruz ya şiddetin tecavüz biçimineher yerden, her alandan erişebiliriz. Niyeerişebiliriz, çünkü hani biz çağırıyoruz ya,ondan. Yani sosyal durum, yaş oranı, mes-lek grubu da fark etmiyor. Tek çare evdeoturmak mı oluyor o zaman bu kadar de-ğişken ise bu durum? Elbet tek sorun bizdeğilizdir. Kimi zaman barış için gelinliği-mizle otostop yaparken, kimi zaman birbardan çıktığımızda, kimi zaman öğretme-nimizden, kimi zaman çalıştığımız işyerin-de… Örnekleri açınca bir yanlışlık var fikrigeliyor sanki. Hani bu kadar şey oluyorsabir çatı koruyabilir mi bizi? “Kutsal aile”bu kadar kutsal mı hakikaten de tüm kö-tülükleri bacadan dışarı atsın?

Kutsal ailenin önleyemeyeceği yerlerdede engelleyici yöntemler yetişiyor: Hadımetme, kısırlaştırma, tecavüz önleyici iç ça-maşırı. Geldik şimdi asıl meseleye: Hanizaten biz isek sebep bütün bu yargının 3maymunu oynadığı, gazetelerin sayfalarcageriye ittiği, koruma mercilerinin “Amanboşver” edasıyla baştan savdığı tecavüz,şiddet olaylarına sebebiyet olan; kendimi-zi kısırlaştırır mıyız, önleyici iç çamaşırı,çelik kilitli don falan giyer miyiz? Ee mağ-

dur olan erkek ya hani, biz de onları cez-beden kadınlarız... Bir de bize gelip önlet-tiriyorlar utanmadan! Çünkü “yapma” di-yince “devam et”; “yardım” diyince “bensende tutuklu kaldım” diyoruz. Tecavüzüengellemenin yolu gerçekten bedenlerimi-ze kilit vurmaktan mı geçiyor acaba? Teca-vüzü ve tecavüzcüleri kabul etmenin birbaşka aracı olmasın sakın bunlar?

Peki “Ama böyle şeyler çıkarıyorsunuzsonra takmayınca yine biz suçlu” desek,ayrı bir baskı mekanizmasıdır aslında budesek çok mu? Ya da “Bu yöntemler birazeskidi, Ortaçağdan beri aynı taktik” falandesek? O zamandan beri de “çözüm bu-lun(a)mayan” bir sorun.. Herhalde kimse-nin derdi de değil ya bu mesele.. Bunu pa-zar alanına, satış taktiğine dönüştürenlerhariç: Ar Wear adında New York’lu birmarkanın kilitlenebilir şort şeklindeki tasa-rısında kapitalizmin tecavüzden kar çıkar-ma derdini görebiliriz herhalde. Onun dı-şında şiddeti engelleme kampanyalarında“Erkeksen şiddet uygulama” diye erkekli-ği yüceltenlerin, erkek egemenliğin temsil-cilerinin çok da derdi yoktur bizim bede-nimizi “korumak”/özgürlüğümüzü ve ya-şam hakkımızı sağlamakla.

Tecavüzün, kadına yönelik her türlüşiddet ve baskı mekanizmalarının sorum-luluğunun kadınlara yüklendiği bir dün-yada ironi yapmışız çok mu? Çünkü herşey çok ironik işliyor biz kadınlar için. Herşeyin hem suçlusu hem güya en yücesiyiz..Hem çiçek gibi nariniz hem de “Hafifçedövülebiliriz”.

Bu yazıyı da tüm ironileri görenlere şöy-le ithaf edelim: Sokak çok öcü, ev cici gibiözendirmelerin, “Evlenene yurt bedava,borç da yok” uygulamalarının şimdi bir-den artması biraz da bütün bu ironiyi Ha-ziran ayında TOMA’nın karşısında dura-rak gösteren kadınlar yüzünden olmasın?

+Hani zaten biz isek sebepbütün bu yargının 3 may-munu oynadığı, gazetele-rin sayfalarca geriye ittiği,koruma mercilerinin“Aman boşver” edasıylabaştan savdığı tecavüz,şiddet olaylarına sebebi-yet olan ; kendimizi kısır-laştırır mıyız, önleyici iç ça-maşırı, çelik kilitli don fa-lan giyer miyiz?

Tecavüzün de suçlusu biziz

Kocaeli'nde erkek adaletkendini bir kez daha gös-terdi. 13 yaşındaki kız ço-cuğuna tecavüz edenlertutuksuz yargılanmak üze-re serbest bırakılırken, budurumu protesto eden ka-dınlara tecavüzcülerin ya-kınları saldırmaya çalıştı.

AKP, "hoopp orda dur" de-dirten açıklamasını yaptıve son olarak "Kızlı erkeklievler muhafazakâr demo-krat yapımıza ters. Valiyetalimat verdik, gereği yapı-lacak" açıklamalarıyla yinekadın bedeni üzerindengericiliği yükselterek kendiahlak anlayışını dayatma-ya devam etti.

Adalet Bakanı SadullahErgin’in “Cezaevlerindeçıplak arama uygulaması-nın kişinin utanma duygu-sunu ihlal etmeyecek şe-kilde yapıldığı” açıklama-sıyla yapılan cinsel işken-ceyi yok sayarak bu duru-mu utanma duygusuna in-dirgedi ve adaletin nasılyok edildiğini gözler önü-ne serdi.

AKP'nin dindar nesilleryetiştirmek adına eğitim-de uyguladığı gerici ve pi-yasacı politikalar giderekartarken, Meclis Başkan-vekili Sadık Yakut, " Kız veerkek öğrencilerle birlikteeğitim yaptırılmasını dabüyük bir yanlışlık olarakdeğerlendiriyorum. İnşal-lah bu yanlışlık önümüz-deki dönem içinde düzel-tilecek" açıklamasını yap-tı.

Tecavüzü engellemenin yolu gerçekten bedenlerimize kilit vurmaktan mı geçiyor acaba? Tecavüzü ve teca-vüzcüleri kabul ettirmenin bir başka aracı olmasın sakın bunlar?

Sinir

Sinir

Doğuş Üniversitesi'nden neden iştençıkartıldınız ?

15 Eylül’de göreve başladım. Gide-rek artan baskılarla karşılaştım ve 24Ekim’de, daha 40 gün geçmeden iştençıkarıldım. Gerekçe gösterilmedi.

İşten çıkarıldığımı belirten yazınınaltında imzası olan rektör, bir saat sonra“Seni işten attım ama gel saat başı ücretalarak bu dersleri ver” diyebildi. Neo-liberal üniversite işte böyle bir şey. Birvarsın, bir yoksun.

Doğuş Üniversitesi geçen yaz Bey-kent Üniversitesi'ne satıldı. Beykent'inpatronları Adem Çelik ve oğulları buyatırımın karşılığını hemen almak isti-yorlardı. Psikoloji Bölümü ise altın yu-murtlayan tavuk. Ama bu tavuğun birdeğil birden fazla yumurtlamasını isti-yorlar. Bölümün ufacık kadrosu ile li-sans öğrencilerine yetişemiyor. Bölü-mün daha çok para kazandırması içinyüksek lisans öğrencisi gerekiyordu.

Hedefleri Klinik Psikoloji Yüksek Li-sans Programı'na yeterli öğretim üyesiolmamasına rağmen hemen çok sayıdaöğrenci alınmasıydı. Bölüm kadrosuolarak öğrenci alınmasına karşı çıktık.Hemen Beykent Modeli devreye sokul-du. “Madem psikolog yok, yerine biriki psikiyatr sokarız ve işi hallederiz”dediler. Bölüme psikiyatr alınması içinilan verildi. Bu bölümden ve fakülte-den onay alınmadan yapıldı. Sonra ka-mudan emekli bir psikiyatrın alınacağıbölüme bildirildi. Bu psikiyatrın başvu-rusu, benim işten çıkarıldığım 24 Ekimsabahı Üniversite Yönetim Kurulu'ndaişleme sokuldu ve jüri üyelerine gönde-

rildi, akşamına işten çıkarıldım.Bunlar vakıf üniversitesi değil mi?

Nasıl bir kazanç söz konusu?Kağıt üzerinde öyle. Ama Beykent

ve Doğuş Üniversitesi gerçekte kâramacı güden birer işletme. Yoksa kâramacı gütmeyen bir “vakıf üniversite-si” bir benzerini, hem de batmak üze-reyken niye satın alsın? Bunlar kâramacı güden özel üniversiteler.

Psikolojiye lisans düzeyinde büyükrağbet var. Klinik psikoloji yüksek li-sansına da. Bu yıl Beykent Üniversite-si’nde klinik psikoloji yüksek lisansprogramı açtılar. Ücret kişi başına 23bin TL. 100 üzerinde öğrenci aldılar. Ci-ro büyük. Gider ise yok denecek kadaraz. Bölüm kadrosunda asgari sayıdaöğretim üyesi tutuyorlar. Dersleri dışa-rıdan getirilen ve ders başına para alan-larla götürüyorlar. Müthiş bir vurgunbence.

Vakıf üniversitelerindeki patronajilişkilerine dair neler söyleyebilirsiniz ?

Tablo korkunç. Özel üniversitelerdeyeni bir yönetici sınıfı türedi. Yönetici-

ler kendi meslektaşlarına bir kölelik dü-zeni dayatıyorlar. Örnek olarak, İstan-bul’daki büyükçe özel üniversiteleri in-celeyelim. Rektör, yardımcıları, hattadekanlar, yüksek maaş, makam araçla-rı, lüks evler, lüks yaşamlara alıştırılı-yor. Bazı üniversitelerde ağzı iyi laf ya-pan, ekranda iyi görünen, hatta bir ga-zetede köşesi olan akademisyenler “iyireklam, iyi pazarlama” yolu olarak gö-rülüyor. Değil bir üniversiteyi, değerlihiçbir şeyi emanet etmeyeceğiniz kişi-lere, üniversite yöneticiliği veriliyor.Özetle, mesele üniversiteye patronajınegemen olması ve bir çeşit kukla tiyat-rosunun yaygınlaşması.

Vakıf Üniversitesi Emekçileri Daya-nışma Ağı kuruluşu ve çalışmalarındanbiraz bahsedebilir misiniz ?

Şu çok açık: Dayanışma ve mücadeleolmadan vakıf üniversitelerinin düzel-mesi söz konusu olamaz. Mutlaka güç-lü bir dayanışma ve sendikal mücadelegerekiyor. Ama geçici ve güvencesiz ça-lıştırılan akademisyenler çok kolay ür-küyorlar. Sözünü ettiğiniz dayanışmaağı bu mücadelenin temelinin atılması

olarak görülebilir. Şu ana dek İstan-bul’da iki forum düzenlendi. Bu forum-larda özel üniversitelerde çalışanlar biraraya geliyor ve daha güçlü olmanınyollarını keşfediyorlar. Örneğin, iştenatılan akademisyenlerin açtığı ve ka-zandığı davalar ele alınıyor. ForumlaraEğitim Sen destek veriyor. Forumlarakatılanların büyük çoğunluğu gençakademisyenler. Bu da önemli daha ön-ce söylediklerimle ilgili.

Son olarak, şunu vurgulamak iste-rim. Üniversiteler hep muhalefetin vesosyalizmin beşiği oldular. Kamu üni-versitelerinin hizaya getirilmesi sürü-yor. Özel üniversiteler de hizaya getir-meye hizmet ediyor. Hem kamusal eği-timin yıpratılmasına yol açıyor, hemakademisyenlerin geçici ve güvensizolarak çalıştırılmasını olağanlaştırıyor,hem de akademisyenleri sessizleştiri-yor. Hedef uslu ve muhafazakâr kuşak-lar üretmek. Üniversite meselesi bütün-cül olarak düşünülmeli… Bu nedenleözel üniversiteler herkesi ilgilendiriyor.

DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ’NDE İŞTEN ÇIKARILAN DEĞİRMENCİOĞLU İLE VAKIF ÜNİVERSİTESİ SOHBETİHASTALIKLI BAKIŞ AÇILARINA KARŞI İRONİK BİR TEPKİ:

Beykent ve DoğuşÜniversitesi gerçektekâr amacı güden birerişletme. Yoksa kâramacı gütmeyen bir“vakıf üniversitesi”, birbenzerini hem de bat-mak üzereyken niye sa-tın alsın? Bunlar kâramacı güden özel üni-versiteler.

+

Tahir Özgür Kütahya İTÜ

“Dayanışma ve mücadele olmadan vakıf üniversitelerinin düzelmesi söz konusu olamaz”

Page 8: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYF

A 08

SIYA

HMAVIKIRMIZISARI

Gezi İsyanı’nın ardından PraksisDergisi’nde “Burası orası değil artıkefendi: Haziran Direnişi ve yeni du-rum“ adlı yazınızda AKP’nin kenditabanını bir arada tutma eğilimi üze-rinde durmuştunuz. Bu noktada “Kız-lı-erkekli” öğrenci evleri tartışmasınınasıl değerlendirebiliriz?

Şimdi sorduğunuz soruda kendi ta-banını konsolide etme gibi bir çaba içe-risinde böyle bir taktiksel açıklama ola-bilir mi diye bir ima yakalıyorum. Buönemli bir unsur olabilir ama meseleyebiraz daha geniş bir perspektiften bak-mak lazım. Yani AKP’nin bugün Tür-kiye sağı içerisindeki ideolojik konu-mu, kendi siyasi projesi, bu siyasi pro-jenin oturduğu yerler açısından baktı-ğımızda ben üç boyut içerisinde değer-lendirebileceğimizi düşünüyorum: Bi-rincisi, AKP bir ideoloji partisi aslında.Bazı katı ideolojik ilkelere sahip. Sanıl-dığı kadar da pragmatik, sürekli söy-lem değiştiren bir parti değil. Türki-ye’ye dair, dünyaya dair bir vizyonuolan, bu vizyonu Türkiye sağının birtakım öğeleri üzerinde şekillendiren veTürkiye sağının İslamcılık, muhafaza-karlık ve milliyetçilik gibi üç ana akı-mından çeşitli önermeleri, sembollerive bakış açılarını devşiren ve bunarısentezleyen ve bu sentez üzerinden debir Türkiye politikası geliştiren bir par-ti. AKP’nin kendi siyasi projesi Türki-ye içerisinde kimi zamanlar, muhafa-zakar kesimde bile, kabul görmeyebi-liyor. Mesela bunu en son Suriye me-selesinde görüyoruz. Suriye meselesiAKP’nin genel Ortadoğu vizyonununparçası olan bir politika ama Türkiyetoplumunun genelinde sahiplenilmişbir siyasi açılım değil. Reyhanlı olayın-dan sonra da insanların AKP’yi destek-lememelerinden de bunu görebiliyo-ruz. O yüzden kızlı-erkekli meselesiburada nereye oturuyor diye sorarsa-nız AKP, kendi siyasi projesi içinde hal-kın duyarlılıklarıyla uyum sağlayabi-lecek bir takım başlıklar seçiyor. Siya-sal İslam’ın angajı olsun veya olmasınkültürel anlamda Anadolu, özellikletaşrada muhafazakar olan pek çok in-sanın hatta sol tandanslı olanların bile

karşı çıkabileceği gündemlerden birtanesi kızlı-erkekli ev meselesi. Kızla-rımızın erkeklerle birlikte kalmasınkaygısı ya da kızımızın başına ne gele-cek kaygısı özellikle çocuklarını il dışı-na gönderen insanlar düşünüldüğün-de çok yerleşik bir kaygıdır. Ne yap-maktadır AKP böyle bir çıkışla? Aslın-da çok da popülerleşmeyecek, kitlesel-leşmeyecek siyasi projesini halk içeri-sindeki yaygın olan muhafazakar öğe-lerle buluşturarak kendi projesini halknezdinde daha kabul edilebilir dahameşru kılma çabası içerisindedir. Tabiki bu toplumun belli kesiminde, özel-likle kentte yaşayan seküler yaşam tar-zını özümsemiş insanlar tarafındantepkiyle karşılanabilir ama toplumungenelinde dikkat ederseniz çok ciddi

bir tepki ortaya çıkmamıştır. Böylecekendi projesini toplum tarafından da-ha kabul edilebilir daha avam bir şeklesokmuştur. Bu birinci meseledir. Oyüzden sadece konjonktürel değildir.İkincisi, dediğiniz gibi, Gezi direnişisonrası yeniden kendi saflarında birkonsolidasyon çabasının bir uzantısı-dır. Bu çeşitli örneklerden sadece biri-sidir. Gezi direnişi sırasında da camimeselesinde görmüştük bunu. Üçün-cüsü ise, çok daha genel bir şekilde,gerçekten de AKP Türkiye’de ağır ak-sak da olsa gelişen sekülerleşmenin ya-rattığı kamusal alanları daraltarak, sı-kıştırarak insanların orada kendi siya-sal kaygılarını beraber paylaşımlarınıve bunun üzerinden eyleme geçmele-rini engelleme çabası içerisindedir.

Tayyip Erdoğan “kızlı-erkekli” öğ-renci evleri konusunda Bülent Arınç’ın“kalbini kırma” pahasına geri adımatmadı. Gezi İsyanı yaşanmışken, ya-şam şekline müdahale etmekten de ka-çınmadı. Sizce bu muhafazakar ham-lelerin bir sonu olacak mı, yoksa alış-mak mı gerek?

Bu “Muhafazakarlaşma hamleleri-nin sonu olacak mı?” sorusu AKP’ninsonu olacak mı sorusuyla özdeş bir so-ru. Çünkü AKP, başka türlü kendisiniTürkiye’de ayrıksı bir siyasi özne ola-rak yaratamaz, kendi hegemonyasınıgerçekleştiremez. Türkiye’de, 1980sonrasında bütün sağ partiler, uzun birsüre, çeşitli nüanslarla da olsa, bir ta-kım sabit ekonomik politikaları hayatageçirme misyonuyla ortaya çıkmış par-tilerdir. AKP’nin de bu noktada ken-dinden önceki düzen partilerinden çokciddi bir farkı yoktur. Farkı, ideolojisin-dedir. Farkı, yarattığı ideolojik hege-monyanın kuşatıcılığındadır. Ve buideolojik kuşatıcılık olmadan AKP gibibir partinin devam etmesi mümkündeğildir. O yüzden bu muhafazakar

hamlelerin AKP’nin alamet-i fahrikasıolduğunu düşünüyorum. Bundan do-layı biteceğini zannetmiyorum.

Gezi İsyanı sizin gündelik hayatı-nızı değiştirdi mi? Ve buna ek olarakbu sürecin akademideki yansımalarınısoralım, nasıl gözlemliyorsunuz bu is-yanın akademiye yansımasını?

Önce sorunun birinci kısmındanbaşlayayım. Benim hayatımda, bir va-tandaş olarak, nasıl bir etki yarattı? Pekçok insanda da olduğu gibi bir kereGezi direnişiyle beraber insanlar bumemlekette sağ bir hegemonyanın si-yasal bir eylemlilikle kırılabileceğini,sağ siyasetin köşeye sıkıştırılabileceği-ni gördüler ve kendi ülkelerine yeni-den gelecek umuduyla bağlandılar. Birsürü insan Gezi direnişi sayesinde ül-keleriyle umutsuzluktan ötürü kop-muş olan politik bağlarını yeniden inşaetti. Akademiyle ilgili soruya gelinceiki noktada değerlendirebiliriz bunu.Bir, Gezi akademide bir araştırma nes-nesi olarak ortaya çıkmıştır. İkinci ola-rak da Gezi, akademisyenlerin politikduruşunu etkileyen başlı başına top-lumsal bir olgu olarak ortaya çıkmıştır.İkincisinden başlarsak, Gezi, akade-misyenleri bir seçimle baş başa bırak-mıştır. Bir toplumsal hareket vardır, birmuhalif hareket gelişmiştir. Onlar ken-di taleplerini, kendi duruşlarını ortayakoymuşlardır. Akademisyenler de top-lumu anlamaya çalışan ve eleştiren ki-şiler olarak, bu tüm aydın kesimler içingeçerli, bu hareket karşısında bir tavıralmak zorunda kalmışlardır. Hiç birgündemin yapmayacağı şekilde, aka-demisyenler ilk defa kendi siyasal du-ruşlarını, lafı evirip çevirmeden ortayakoyma şansını bulmuşlardır. Ve aynızamanda bir hareketin parçası halinegelmişlerdir. Bir araştırma nesnesi ola-rak da Gezi, özellikle sosyal bilimcilertarafından akademik bir alana dönüş-

CENK SARAÇOĞLU İLE GEZİ İSYANI’NIN SONRASI, AKP’NİN MUHAFAZAKAR POLİTİKALARI VE GENÇLİK ÜZERİNE SÖYLEŞİ:

Bu “Muhafazakarlaşma hamlelerinin sonu olacak mı?” sorusuAKP’nin sonu olacak mı sorusuyla özdeş bir soru. Çünkü AKP, başkatürlü kendisini Türkiye’de ayrıksı bir siyasi özne olarak yaratamaz,kendi hegemonyasını gerçekleştiremez

Arda Araz Ankara Üniversitesi

"AKP’nin alamet-i farikası muhafazakarkuşatıcılığı"

CENK SARAÇOĞLU KİMDİR?

1979 yılında Tokat’ta doğdu. BilkentÜniversitesi Uluslararası İlişkiler Bö-lümü mezunu. Kanada’daki WesternOntario Üniversitesi’nde sosyolojialanında yüksek lisans ve doktora ça-lışmalarını tamamladı. 2009-2013yılları arasında ODTÜ Kuzey KıbrısKampüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslar-arası İlişkiler programında yardımcıdoçentlik yaptı. Aynı zamanda Prak-sis dergisi yayın kurulu üyesi.

Yüksek öğretim öğrencilerinin belkide en büyük problemlerinden biri olanbarınma sorunu her yıl daha da büyü-yerek karşımızda aşılması zor bir duvargibi duruyor. Öğretim yılının başlamasıile görünen bu duvar, yıl içerisinde deöğrencilerin zor durumda kalmasına ne-den oluyor. Her yıl yeni üniversitelerkuruluyor ve her yıl mevcut üniversite-lerin de artan kontenjanları ile birliktezaten yetersiz olan devlet yurtları dahada yetersiz ve niteliksiz hale geliyor.

Devlet yurduna yerleşemeyen öğ-rencileri ise (sadece para gözüyle gören)özel apartlar, pansiyonlar ve öğrenci ev-leri bekliyor. Ancak bu özel apartlar veevler maddi durumu iyi olan öğrencilertarafından kiralanırken, yoksul öğrenci-lerin nerede kaldığı kimsenin umurun-da olmuyor. Bu öğrencilerin barınma so-runu tüm eğitim öğretim hayatı boyun-ca sürüyor ve bu öğrenciler sağlıksız ko-şullar altında yaşamak zorunda bırakı-lıyor.

Hükümet, öğrenci yurtları ve barın-ma sorununa da diğer sorunlar gibi ku-lağını tıkamış, hatta bu sorun hiç yok-muş gibi gösteriyor. Üniversite öğrenci-leri ise gündeme yaşadıkları zorluklarladeğil, akıl dışı biçimde kızlı erkekli ya-şam gibi meselelerle getiriliyor. Öğren-cilerin hangi şartlar altında, nasıl yaşa-dığı ya da ne gibi sorunları olduğuyla il-gilenmek yerine, kiminle kaldığını, neyaptığını merak ediyor iktidar. Meraketmesinler diye açıklıyorum; ‘bunlarkızlı erkekli aynı evde kalmakla yetin-miyor, kızlı erkekli cafe’ye gidiyorlar, ti-yatro yapıyorlar, yemekhanede yemekyiyorlar hatta sinemaya bile gidiyorlar.Benden söylemesi, önleminizi alınız…’

Cemaatler, işletmeciler ağlarını ger-miş

Kızlı erkekli itirafımızı yaptıktansonra, yazıya başladığımız ‘önemsiz’ ko-nuya tekrar dönelim. Her ilde olduğugibi bu ‘önemsiz’ barınma sorunu Muğ-la’da aşırı uçlar gibi aşırı uç noktada.

Muğla ilinde her öğretim yılında öğ-renciler de bir telaş, bir koşuşturma baş-lıyor. Her ne kadar niteliksiz olsa daKYK’nın yurtlarına yerleşebilmiş öğren-cilerin kafası biraz daha rahat. Ancakdevlet yurduna yerleşememiş öğrencile-ri ise yurt kapılarında avlamaya çalışancemaat evleri, özel apart sahiplerini gö-rüyoruz. Aileler ise çocuklarını güveni-lir, nitelikli ve bütçelerine uygun yerlereyerleştirmek istiyorlar. Ancak rüyaların-

da uyandıklarında karşılarında ce-maat evlerini ve kendilerine para gö-züyle bakan özel yurt, apart sahiple-rini görüyorlar. Sunulan alternatifleriçinde ise tercih edebilecekleri en uy-gun yer cemaat evleri, cemaat yurtla-rı oluyor.

‘Paralı, gerici, neoliberal üniver-sitelere hoşgeldin’

Devlet yurtları ve cemaat evleridışında alternatif olabilecek apartlar,evlerin fiyatları ise, asgari ücrettenbaşlıyor. Nispeten daha ucuz yerlerde var elbette. Yani ev sahiplerindenbaşka kimsenin ev diyemeyeceği yer-ler… (Ahırdan, otoparktan bozmayerler, onlar da 300 lira ha)

Peki öğrenciler ne yapsın?Eğer yurt çıkmadıysa

başlıyor apart aramaya, evaramaya. Ev ve apart bula-bilirsen şanslısın çünkü teksorun fiyatların uçuk olmasıdeğil. Ev kiralarının 650-700TL’den başladığı bu şehirde bir süresonra evin fiyatını unutuyorsun veamacın sadece ev bulmak oluyor. Evetevet amacın sadece barınabileceğin biryer bulmak oluyor. Hani artık ev benzeribir şey bulayım da çalışır bir şekilde ki-rasını öderim diyorsun. Lakin ev de ye-tersiz, apartlar da yetersiz. Hal böyleolunca bir eve sıkış tepiş doluşup öyleyaşamaya başlıyorsun.

Muğla Üniversitesi öğrencileri bu şe-hirdeki ev ve apart sahipleri, işletmecilertarafından sürekli sömürülüyor. Öğrencigörünce ‘gözleri dolar dolar bakan’(amerikan doları), ev ve apart sahipleri,işletmeciler…

Örnek sorgu, örnek yanıtlarİşte yoksul bir öğrenci için Muğla’da

üniversite hayatı böyle başlıyor böyledevam ediyor…

Bu barınma sorunları karşısında ken-dilerine farklı roller biçen ev ve apart sa-hipleri ise polisiye soruları sıralıyorlar…

- Nerelisin?- Hangi bölümdesin?- Baban ne iş yapıyor?- Çok misafiriniz olur mu?- Gece gece duşa girer misiniz?-Bir örgüt ve ya dernekle bağlantınız

var mı?Eğer ki ev ya da apart kiralamak is-

tiyorsanız sizler için doğru cevapları sı-

ra-lıyoruz.

- Nerelisin?CEVAP: Bu sorunun asıl amacı sizin

Kürt olup olmadığınızı öğrenmektir, ce-vap olarak doğu bölgelerinde bir il seç-memelisiniz.

- Hangi bölümdensiniz?CEVAP: Sorunun amacı siyasetle ala-

kalı (sosyoloji, felsefe, kamu yönetimi,iktisat…) bir bölümde misiniz, yoksaçok ders çalışmanız gereken bir bölüm(mühendislik, matematik, fizik…) mü?Bunu öğrenmektir. Cevap olarak ikinciparantezi vermeniz daha uygundur.

- Baban ne iş yapıyor?CEVAP: Sorunun amacı babanızın

maaşının kiraya yetip yetmeyeceğini öğ-renmektir. Doğru cevap olarak çok parakazanan meslekleri tercih etmelisiniz.(Milletvekili, bakan, bakan ya da millet-vekili yakını….)

- Çok misafiriniz olur mu?CEVAP: sorunun amacı eve kızsanız

erkek, erkekseniz kız arkadaşlarınızıngelip gelmeyeceğini öğrenmektir. Ve ev-de yatılı kalacak birinin olup olmadığınıöğrenmektir. Yatılı kalacaklar için ekstraücret istenecektir. Doğru cevap olarakasosyalim demeniz önerilir.

-Gece gece duşa girer misiniz?

CEVAP: Sorunun asıl amacı sizin ge-ce gece duşa girmenize sebep olacak ola-yın ne olduğunun merak edilmesidir.Doğru cevap olarak ben geceleri sadeceuyurum demek menfaatinize olacaktır.

- Örgüt ya da dernekle bağlantınızvar mı?

CEVAP: Sorunun asıl amacı sizinanarşik olup olmadığınızı öğrenmektir.Doğru cevap olarak tavşan sevenler der-neğine üyeyim demeniz ısrarla önerilir.

Sorgulamalardan ve verilen cevapla-rın uygunluğundan sonra ev sahibiylepazarlığa başlayabilirsiniz.

Bu sorunları doğuran en büyük ne-den ise bütün öğrencilerin şikayetçi olupda sadece kendi kendilerine söylenme-leridir. Çözüm olarak ise kendi kendimi-ze söylediklerimizi hep birlikte gözleriAmerikan doları olanlara söylemeliyiz.Çare ise ne Sarıgül’dür ne de başka biri-leri. Çare hep beraber sesimizi yükselt-mekte, hep beraber mücadele etmekte,hep beraber direnmektedir.

Direne direne barınacağız

Hükümet, öğrenci yurtları ve barınma sorununa da diğer sorunlar gibi kulağını tıkamış, hatta bu sorun hiç yokmuş gibi gösteriyor. Üni-versite öğrencileri ise gündeme yaşadıkları zorluklarla değil, akıl dışı biçimde kızlı erkekli yaşam gibi meselelerle getiriliyor

Melike SargınMuğla Üniversitesi

8 Söyleşi 17Serbest Kürsü

Page 9: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

Serb

est

rsü

SAYFA 9SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

Söyleşi 9

Serbest Kürsü yazarlığı için 5500 karakteri geçmeyen yazını; adını soyadını, üniversiteni belirterek [email protected] yollayabilirsin

Taraftar grupları ve onların etkisi altındakigrupların hemen hepsinin en önemli gün-demlerinden birisi 'hep beraber' eyleyebil-mektir. Tribünlerde birçok tezahuratta bununüzerinde durulur, kimi zaman kolektiviteyeyeterince destek vermeyenler tribünün kendidili ile kınanır. Bunların hepsi taraftar grup-larının aslında örgütlenilmeden bir etkisininolmayacağının bilinmesiyle ilişkilidir. Yalnızbir futbolseverin sadece çevresinin duyacağıtepkileri veya bireysel yaşayacağı duygula-nımları dışında etkisi oldukça sınırlıyken, tri-bün grubuyla beraber hareket eden taraftar'birleşince güçlü olabileceğini' bilir. Günü-müzde birçok ülkede maçlarda kullanımı ya-saklanan meşaleler veya kimi zaman oyunudurdurabilen konfetiler ve çeşitli uygulama-lar sadece 'görsel bir şov' değil aynı zamandakurulan kolektif gücün kendisini ilanı gibi-dir. Futbolun zaten oyun yapısı itibariyle kol-lektiviteyi teşvik eden yönü dışında futboloynamayan 'tribünlerde' olanlar da ancak'birlik olunca güçlü olacaklarını' öğrenirler.Kolektif güç sadece maç anlarında tezahuratiçin geçerli değildir. Taraftarların hemen herzaman en önemli anılarını içeren hikayelerinkaynağı olan 'deplasmanlar' aynı zamandaortak hareketin, örgütlü davranmanın önemikonusunda oldukça önemlidirler. Herhangibir toplumsal olayda, senede ortalama on binkilometre yolculuğu türlü 'maceralarla' bera-ber yapan ve birbirini tanıyan 'ekiplerin' ha-reketleri elbette tribünden uzak bir futbolse-verden de, sürekli olarak üst soyutlama dü-zeyinden inemeyen örgütlülüğü sadece çe-şitli bürokratik yapılarla ilişkiden ibaret sa-yabilecek bir 'aydın'dan da farklı olacaktır.

Türkiye'de taraftar grubu öncü örgütlen-meleri 1980'in başında bugünkü bilindik ya-pılarına benzer şekilde ortaya çıkmışlardır.Bu yıllar aynı zamanda aynı Batı Avrupa'daolduğu gibi aslında piyasalaşma, profesyo-nelleşme ve gösterileşmenin yoğunlaştığı yıl-lardır. Bahsedilen bu süreçlerdeki derinleşmeve yayılma arttıkça taraftar gruplarının da sa-yısı ve etkinliği artmıştır. Bu açıdan günü-müz taraftar gruplarının öncülü olarak sınıf-lanabilecek oluşumlar, Ankaragücü (Güçlü-ler) ve Beşiktaş (Çarşı) tribünlerinde dikkatçeker. Tribün hayatı kolektif davranmanınönemli bir örnek alanıyken diğer yandanyaygın ve sürekli beslenen bir sosyalliğin dezemini olarak dikkat çeker. Bu sosyallik ve

'taraftarın' kendisi aslında tribün dilinde 'bes-te' diye anılan özgün tezahuratların önemlibir bölümünü oluşturacaktır (bkz. Hatıpoğ-lu, Aydın 2007). Kulüp ve takım bu açıdan ta-raftar için 'önemli' bir bağlamdır, ama taraftaraçısından asla tek başlarına değerlendirile-meyecek olgulardır. O yüzden aynı sosyallikiçerisinde olmayan bireysel olarak sadece 'ta-kım sempatisi/ilgisi' olan kesim ile asgari deolsa bir sosyallik zemininde tribünle ilişkisiolan kesim yani 'taraftarlar' arasında çok cid-di farklılıklar bulunur. Tribünlerde 'deşarj' ol-duğu düşünülen ve dolayısıyla toplumun'büyük' sorunlarıyla ilgilenmediği savlanankesimlere tersinden de bakmak mümkündür.Güçlendikleri sosyal zeminler, aktif olabile-cekleri bir çerçeve, kolektif hareket etmeninantrenman sahası olarak 'taraftarlık'...

Bugün sistem genel olarak ticarileşmemerkezli anlayışıyla yeni tip tüketici-seyirciyitercih etmekte, farklı ülkelerde özellikle gü-venlik referanslı 'düzenlemelerde'; taraftar vetaraftar grupları yerine endüstriyel futbolunhedeflediği tüketicileşmiş, sadakat ve grup-ların özgün sosyalliği yerine gösteriyi izleyenve tüketen bir profil hedeflenir (King, 1997).Polik olarak 'sağ' veya 'solda' olma durumuörnek alınan grubun sosyal, ekonomik vekültürel zeminiyle ilgiliyken; tüketici, kollek-tiviteye olabildiğince uzak, yalnızlaştırılmışveya olabildiğince küçük sosyalliklerde şovutakip eden bir kitlenin hakim kılınıp 'tarafta-rın' oyundan 'sürülmesi' ana amaç olarak

dikkat çeker. Bu sürülmeye benzer bir sürül-me futbolun kurallarla rasyonalize edilip,profesyonelleştirildiği dönemde geniş kitle-lerin oyundan sürülmesine benzer. Eski dö-nemlerde oyunun kendisinden sürülen kitle-ler, bu sefer tribünlerden de sürülmek istenir.Aktif olma zemini taraftar grupları olan 'ta-raftar' yerine istenen tüketici seyircinin tama-men hakim kılınması bugün için endüstriyelfutbolun en önemli hedeflerinden birisidir.Sistem açısından 'taraftar', aslında istenme-yendir. Taraftarlık üzerine yazılan kısa bir pa-sajla yazıyı sonlandırmak mümkün (Hatı-poğlu, Aydın, 2007):

Taraftarlık, deplasman otobüsündeki “ge-yiktir”. Maçı izlemeden gidip gelinen yüzler-ce kilometredir. Taraftarlık hatırlamakta zor-lanacak kadar anı biriktirmektir. Şenliktir. Ta-raftarlık kavgadır, abartmadır bazen yalan-dır. Taraftarlık hem sıradan olmak, hem ay-kırı olmaktır. Dostluktur, sürekli yeni insan-larla tanışmaktır. Egemen medyaya alternatifoluşturmaktır. Taraftarlık espridir, ayrıntılaradikkat etmektir. Hayal kurmaktır, şu acıma-sız ve illüzyon dünyasında Behrengi’nin“küçük kara balık”ı olmaktır. Taraftarlık ey-lemektir, yüksek sesle bağırmak, ses tellerinegarezi olmak ve sürekli “ergen” olma halidir.Aşktır, tutkudur, hesapsızlıktır. Taraftarlıkmüziklerden rocktır, protest olanıdır ve elbet-te arabesktir; illa klasik batı müziğinden ör-nek verilirse Beethoven’in Dokuzuncu Sen-foni’sidir. Taraftarlık cop ve biber gazı yemeolasılığının yüksekliğidir, kendini Don Kişothissetmektir. Tenefüs zilidir ve tenefüsünkendisidir. Kimi zaman kurgulanan bir itaat-tir. “Beleş biletle” işi olsun olmasın bu sürecibilendir. Taraftarlık örgütlü olmaktır… Taraf-tarlık, İtalya’da “ultras”, İngiltere’de “holi-gan”, Arjantin’de “barras bravas” olmaktır.Çocuklar gibi tedbirsiz, gezginler gibi tetikteolma halidir...

Kaynakça: Hatıpoğlu D. & Aydın, B.(2007) Bastır Ankaragücü: Kent, Kimlik, En-düstriyel Futbol ve Taraftarlık, Ankara: Epos.

King, A. (1998) The End of The Terraces:The Transformation of English Football in

1990’s., London: Leicester University.

Örgütlü olmanın değerini

öğrenmek :“Hep beraber!”

Berkay AydınODTÜ Araştırma Görevlisi-AnkaragücüSokak Taraftar Grubu üyesi

türülmüştür. Artık Gezi olduktan sonrabir sosyal bilimcinin, bir akademisye-nin Türkiye’yi eski kalıplarla, gelenek-sel bir takım kanaatlerle yorumlamasıimkansızlaşmıştır. Ve aynı zamandaGezi üzerine pek çok akademik litera-tür de ortaya çıkmıştır. Fakat bu akade-mik literatürün kimi noktalarda bir da-ğınıklıkla malul olduğunu görüyoruz.Gezi direnişini sadece İstanbul’dakiGezi Parkı’na lokalize edip, oraya yo-ğunlaşıp Türkiye’nin genel siyasi po-zisyonundan ve dinamiklerinden ko-paran bir eğilim de söz konusudur. Fa-kat bunun dışında bir takım düşünce-ler üretildi. “Genel olarak AKP siyase-tinin geldiği noktada Gezi direnişi ne-reye oturuyor?”, “Türkiye’nin gelenek-sel sol siyasetinde Gezi nereye oturu-yor?” gibi daha geniş ölçekli, daha ta-rihsel analizler de söz konusu olmuş-tur. Ama o noktada Gezi’ye geri dönüpbakarken biraz daha dağınıklığı engel-leyici, toparlayıcı müdahalelere ihtiyaçvar.

Peki biraz da bugüne gelelim. AKPdershane tartışmasıyla “kalp kırma-ya” devam ediyor. Dershaneleri kapat-ma girişimi neoliberal politikalarla nederece uyumlu? Bunun altında sadececemaatin gücünü zayıflatma mı var?

Dershaneleri kapatmak gibi birhamlenin en başta piyasacı bir hükü-metten beklenmediği ve bunun da neo-liberal politikalarla uyuşmadığı düşü-nülebilir. Ama bu yanıltıcı bir bakış açı-sıdır. Çünkü bir ülkenin, bir siyasi par-tinin veya bir iktidarın neoliberal birhüviyet sahibi olup olmadığını belirle-

yen şey onun ülkedeki genel birikimrejimine dair oluşturduğu politiklardır.Baktığımızda AKP’nin iktidara geldi-ğinden beri neoliberal birikim rejimingerekliliklerini, özellikle finansallaşmaalanında, kent üzerinden gelişen poli-tikalarda, yerine getirdiğini çok açık birşekilde görüyoruz. Bunlar genel hatla-rıyla silinmediği ölçüde salt bir gün-demde ortaya çıkan manevra tek başı-na neoliberalizmden kopma ya da sap-ma gibi değerlendirilemez. Keza, bu-nun neoliberalizmle uyumsuz bir şeyolabilmesi için öncelikle devletin bütünbir eğitim anlayışında daha sosyal, da-ha halkçı bir politika geliştirmesi gere-kir. Halbuki, AKP’nin önerdiği şeydershanelerin kapatılması, yerine özelokulların yapılmasıdır. Yani bir piyasa-cı şablondan öbür piyasacı modele geç-me çabasıdır. Hatta bunlar ayrı model-ler bile değildir. Dershaneler de bir ne-vi özel okul gibi işleyen kurumlardır.Bu anlamda bu hamlenin neolibera-lizmle uyumsuz olmadığı çok açıktır.Tersine bu birikim rejimi içerisindekihamlelerden bir tanesidir. Fakat ona in-dirgenemez. Bu sorunuzun ikinci kıs-mıyla ilgili. Bu bir siyasi mücadeleninuğraklarından bir tanesidir. İktidar blo-ğunun içerisindeki bir yarılmanın,uzun süredir devam eden bir paylaşımmücadelesinin ürünü olan bir şey. Buçelişki baktığımızda dar bloğun içindecereyan eden bir çelişki olduğu içinTürkiye siyasetinin temel çelişkisi de-ğildir aslında. Bu anlamda bu meseleyede hak ettiğinden fazla değer yükleme-mek gerekir. Türkiye’deki dönüştürü-cü siyasetin temel unsurları ve karşıt-lıkları daha çok neoliberal politikalar

uygulayan AKP ile bir bütün olarak ik-tidar bloğuyla onun karşısındaki ezi-lenlerin emekçilerin mücadelesi arasın-daki karşıtlıktır. Buna odaklanarak veo meseleyi de bu nokta üzerinden elealmak daha mantıklı. Tekil bir kavgaveya tek başına dönüştürücülük gün-dem olarak görülmemeli.

Hazır toplumsal muhalefet demiş-ken gençlik hareketi hakkında gözlem-leriniz nelerdir?

Bence Gezi direnişiyle beraber tartı-şalım bu meseleyi. Tabi gençlik hareke-ti Gezi’yle başlamadı. Tarihsel olarak60’lara dayanan bir geçmişi var Türki-ye’de gençlik hareketinin. Gençler sis-

tem karşıtı, sosyalist hareketlerin, mu-halif hareketlerin önemli bir unsurudurumunda şu an. Ama Gezi süreciyleberaber çok önemli bir değişiklik oldu.Toplumsal algı açısından gençliğin iti-barının çok yükseldiğini düşünüyo-rum. Yani, Gezi Parkı’yla beraber geneltoplumsal algıda gençlerin o apolitik,toplumsal olaylara ilgisiz, “zirzop” al-gısı tamamen yıkıldı ve gençlerin nederce yaratıcı ne derece aktif olabilece-ği görülmüş oldu. Bir de şu ortaya çıktı.Gençlik hep deneyimsiz tecrübesiz ol-makla eleştirilir. Hep de ağabeylerinin,babalarının, dedelerinin, mücadeleyiçok önceden vermiş olanlarının sözünüdinlememekle ya da onlara kulak as-mamakla eleştirilir fakat deneyimlerbirlikte yaratılır, tecrübede beraber ya-ratılır. Gençler şu anda yüzümüzü baş-ka yöne çevirmeyecek bir deneyim ya-ratmış durumdalar. Yani artık gençlikilham almak isterken, kendi stratejisinibelirlerken ya da kendi eylemlilikleriniortaya çıkarırken tabi ki o tarihsel fi-gürlere aynı saygıyı göstermeye devamedecek, ama bunu yaparlarken şu ha-let-i ruhiyede olmayacaklar: “Biz niyeyapamıyoruz? Onlar gibi olmalıyız.”Bu çok önemli bir değişim. Artık genç-lerin sohbetlerde eski solcu ağabeyleri-nin 60’larda, 70’lerde yaptıklarını din-lemelerine gerek yok, kendi hikayele-rini kendileri yaratmış durumdalar. Buzaten başlı başına çok önemli bir şey.Çünkü yeni bir eylem pratiği, yeni birbiraradalık yaratılıyor bu şekilde. Oyüzden çok önemli değişimlerle karşı-laşacağımızı düşünüyorum ve bir milatolduğunu düşünüyorum Gezi Parkımeselesinin.

Üniversiteli Gazetesi’ne iletmekistediğiniz bir mesajınız var mı peki?

Gençlerin bir arada düşünüp tar-tışabileceği, kolektif bir birliktelikoluşturabileceği birçok alan vardır.Aynı zamanda beraber üreteceği,kendisini geliştireceği de pek çokalan var. Bunlardan bir tanesi de butür dergi, gazete gibi organlar. O yüz-den böyle bir alan yaratılmasına sizde katkıda bulunduğunuz için sizikutlarım, başarılarınızın devamını di-lerim. Umarım Üniversiteli Gazetesipek çok insana ulaşır ve siz de iyi, ka-liteli yayınlar ortaya koyarsınız ve ay-nı zamanda bu da bütün gençlik içe-risindeki çeşitli grupları da bir arayagetirme şansını verir.

AKP’nin önerdiği şey dersha-nelerin kapatılması, yerineözel okulların yapılmasıdır.Yani bir piyasacı şablondanöbür piyasacı modele geçmeçabasıdır. Hatta bunlar ayrımodeller bile değildir. Ders-haneler de bir nevi özel okulgibi işleyen kurumlardır. Buanlamda bu hamlenin neoli-beralizmle uyumsuz olmadığıçok açıktır

Page 10: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYF

A 10

SIYA

HMAVIKIRMIZISARI

CEMAAT İLE AKP ARASINDAKİ KARA KEDİ:SON GÜNLERİN EN ÇOK TARTIŞMA YARATAN KONUSU HER YÖNÜYLE ÜNİVERSİTELİ’DE

İlk olarak MİT MüsteşarıHakan Fidan üzerinden ya-şanan tartışmayla görünür

hale gelen Tayyip Erdoğanmerkezli AKP hükümeti veGülen cemaati çatışması songünlerde dershanelerin kapa-tılması gündemiyle başka birboyuta taşındı. Daha önce içgerilimlerini dışarıya çok fazlayansıtmadan çözme eğilimin-de olan iktidar, bu yeni saflaş-ma gündemi ile kolun kırılıpyenin içinde kalamayacağı birdurumla karşılaştı. Öyle kiAKP’ye yakın olan gazetelerhep bir ağızdan dershanelerinbugüne kadar yarattığı yıkımısanki yeni şeylermiş gibi orta-ya dökerken, cemaatin yayınorganları dershanelerin kapa-tılmasını “dış mihrakların” işiolarak gösteren diziler çekip,“Dershanemize sahip çıkalım”temalı reklam filmleri yayınla-dı. Peki, birbirlerini ellerindekibavullar dolusu belgeyle teh-dit edecek noktaya gelen birzamanların “Aynı secdeye başkoymuşları” için mesele ders-haneler üzerinden yürütülenbir eğitim meselesi mi?Bu soruya, AKP’nin 11 yıllıkiktidarı boyunca ülkedekidershanecilik sisteminde yaşa-nan değişimlere bakıldığındaevet olarak cevap vermekmümkün değil. AKP’nin ikti-dara geldiği 2002 yılındaMEB’in resmi rakamlarına gö-re dershane sayısı 2000 civarın-da iken, 2011’in sonunda burakam %100’ün üzerinde birartış göstererek 4000’ni aşmışdurumda. Yine 2002 yılındadershanelerdeki öğrenci sayısı379.463, öğretmen sayısı 12.430iken, 2011’de öğrenci sayısı1.234.738’e, öğretmen sayısı50.532’ye yükseldi. Sayısal ola-rak yaşanan bu artışlara bakıl-dığında bile AKP’nin iktidarıboyunca dershanecilik sektö-rünü sürekli olarak büyültmeeğiliminde olduğu gözlenebi-lir. Dolayısıyla bugün Erdoğan

ve Gülen arasında yaşanan ge-rilimin bir eğitim sistemi tartış-ması olmadığı apaçık ortada.“Doğru, cemaati bitirme kararı2004′de alındı; sonra emniyetcemaate bağlandı, dershane veokul sayısı patladı, AKP’ye ka-patma davası açıldı. Fitneyedestek verenleri görünce soru-nun fitneciyle sınırlı olmadığıanlaşılıyor.”Yukarıdaki sözler AKP millet-vekili Şamil Tayyar’a ait. Tay-yar dershane tartışmalarındaortaya çıkan bavullardan dö-külen MGK kararları nedeniy-le cemaate sitem ediyor. Sitemederken de cemaatin, iktidarınortaklarından biri olduğunuağzından kaçırıveriyor. Hemde öyle bir ortak ki her geçengün biraz daha büyümekte vegüçlenmekte. İşte tam da bunoktada AKP-cemaat savaşı-nın gerçek nedeni ortaya çıkı-yor: İktidar içi güç dalaşı. Er-doğan bu savaşı, cemaatin top-lumsal ilişkiler ağının enönemli noktasına yani dersha-nelere saldırarak gerçekleştiri-yor. Peki, ama neden dersha-neler cemaat için bu kadarönemli?Öncelikle cemaat açısındandershanelerin ekonomik anla-mına değinmek gerekir. Mev-cut veriler dikkate alındığında,ülke genelinde bulunan ders-hanelerin %30’u cemaatin de-netiminde. 2013 yılında 1,3milyona ulaşan öğrenci sayısıve bir öğrenci için yıllık ders-haneye ödenen miktarın 3-5bin TL arasında değiştiği dik-kate alındığında Gülen Ce-maati’ne yakın dershanelerinyıllık 1,2 milyar TL’nin üzerin-de bir iş hacmine sahip olduk-ları ortaya çıkıyor. Tüm ders-haneler dikkate alındığında bumiktar 5 milyar TL’ye ulaşıyor.Erdoğan’ın eğitimi bir kar ka-pısı olarak gördüğü düşünül-düğünde böylesi bir ekonomikgücü, artık iktidarı açısından

tehlikeli gördüğü Fetullah Gü-len’in kontrolünden çıkararakkendi denetimine almak istedi-ği sonucuna rahatlıkla ulaşıla-bilir.Ekonomik nedenlerin yanı sıradershanelerin cemaat tarafın-dan birer örgütlenme aracı ola-rak kullanılması da AKP’yidershaneleri kapatma hamlesi-ni yapmaya sürükleyen önem-li nedenlerden biri. Cemaat,eğitim kurumları (özel okullar,dershaneler) aracılığıyla çokgeniş bir genç kuşağa ulaşabi-liyor. Mevcut veriler dikkatealındığında, cemaat dershane-lerinin öğrenci kapasitesi yıllık400 bin civarında. Özellikleyoksul aile çocuklarına yönelikolarak geliştirilen özel politika-larla (ücretsiz kurslar, düşükücret imkanları) cemaatin buçocuklarla ve onların aileleriy-le manevi bir bağlılık ilişkilerikurmaları sağlanıyor. Dersha-ne ile başlayan ilişki ilerleyenyıllarda başka mağduriyetleraracılığıyla (barınma sorunuvb.) daha da derinleştiriliyorve böylelikle aile de çocuk dacemaatin sosyal ilişki ağına gi-riyor. Dershane gerilimi, AKP tara-fından dershanecilere dönü-şüm için 2 yıl mühlet tanıma-sıyla bir süre ötelenmiş gibi gö-züküyor. Bu süreçte, “Kimsebizden geri adım beklemesin”diyen Tayyip Erdoğan biradım geri çekilmek zorundakalsa da taraflar açısından sak-lanamaz hale gelen bu iktidardalaşı önümüzdeki günlerdeyeniden alevlenebilir. Zira ikitaraf açısından da eğitim, hempolitik hem de ekonomik an-lamlarıyla ağızları sulandıranbir pasta ve iki taraf da bu pas-tadan en büyük payı alabilmekiçin elinden geleni ardına koy-mayacağını bu süreçte defalar-ca gösterdi.

İşte tam da bu noktada AKP-cemaat savaşının gerçek nedeni ortaya çıkıyor: iktidariçi güç dalaşı. Erdoğan, cemaatin toplumsal ilişkiler ağının en önemli noktasına yanidershanelere saldırarak gerçekleştiriyor. Peki, ama neden dershaneler cemaat içinbu kadar önemli?

10 Ekonomi Dünya 15

DERSHANELER

2011-2012 yıllarında ülkeyi sarsan, dün-ya medyasının Şili Kışı diye tarif ettiği, öğ-renci eylemlerinin lideri, Şili ÜniversiteÖğrencileri Federasyonu (FECH) eski Baş-kanı 25 yaşındaki Camila, “Yeni Çoğun-luk” seçim bloğunun aslî bileşenlerindenolan Şili Komünist Partisi’nin La Floridabölgesinden milletvekili seçildi.

Şili’de neden sokağa çıkıldı?1973 ve 1990 yılları arasında yaşanan

Pinochet diktatörlüğünden önce ücretsizolan eğitim, Pinochet döneminde özelleş-tirmeye tabi tutulmuş, birinci ve ikinci de-receden okullara ayrılan bütçe azaltılmıştı.2011 yılına kadar Şili dünyada eğitim harç-larının en pahalı olduğu ülkeydi.

2011 Nisan ayında liseliler ve üniversi-teliler eğitimin bir “sektör” olarak algılan-ması karşı, eğitim kurumlarının kamulaş-tırılması, sınavların parasız olması ve yenibir müfredat hazırlanması talepleriyle so-kağa çıktılar. Eğitim Bakanlığı’nı işgaledip, boykot çağrıları yaparak güçlenenöğrenci hareketi, 16 yaşındaki Manuel Gu-tierrez’in eylemler sırasında polis kurşu-nuyla öldürülmesinin ardından hız kazan-dı ve hükümeti bu konuda adım atmayazorlayarak emniyet müdürünün görevdenalınmasına sebep olmuştu. Camila Valle-jo’nun görünen öznesi haline geldiği öğ-renci hareketi, eğitim bakanlarının talepedilen eğitim reformlarına karşılık verme-mesi sonucunda bakanların halkın gözün-deki meşruiyetlerin yitirmesine ve 2011 yı-lının Temmuz ayında, önce Joaquin La-vin’in, beş ay sonra ise Felipe Bulnes’in is-tifa etmelerine sebep olmuştur.

“Seçildik çünkü Şili çok değişti”Camila Vallejo eylemlerin ilk başladığı

dönemde The Guardian, BBC gibi büyük

medya şirketleri tarafından güzelliği ilegündeme getirilmiş ve bir imajdan ibaretolarak gösterilmeye çalışılmış olsa da, Ca-mila aslında güzelliği ile değil Şili ÖğrenciFederasyonu (FECH) Eski Başkanı konu-mu ve 107 yıllık Şili Üniversitesi tarihinde-ki ikinci kadın öğrenci birliği başkanı ola-rak mücadeleye koyduğu katkı ile öne çık-mıştır. Camila, Kasım ayında öğrenci ha-reketinin üç diğer önemli ismi Gabriel Bo-ric, Giorgio Jackson ve Karol Cariola ilebirlikte yüzde 4.1 oy alan Şili KomünistPartisi'nden milletvekili seçildi.

Şili Komünist Partisi, üyesi Camila’nın,“Asla Bachelet’in seçim kampanyasını des-teklemem ve gençleri ona oy vermeye ça-ğırmam. Kimse beni onun programınınöğrenci hareketinin ortaya koyduğu fikir-lerin temsilcisi olduğuna inandıramaz”dediği 2006’dan 2010’a kadar ülkeyi yöne-ten Devlet Başkanı Bachelet’i desteklemekararı aldı. Milletvekilliği adaylığının açık-lanmasının ardından Twitter’dan “Michel-le Bachelet hakkında söylediğim her şeypartinin konuyu tartışma sürecinde denil-mişti. Son karar kolektif olarak verilir, se-çildik çünkü Şili çok değişti” diye yazdı.

Ne değişti? Yaklaşık yüzde beşlik bir oy oranına sa-

hip olan Şili Komünist Partisi’nin, seçimleröncesinde Bachelet için oy değeri oldukçakritikti. Koltuğunun sallanmasından kor-kan Bachelet için, Camila gibi öne çıkmışöğrenci hareketi liderlerinin milletvekiliolarak seçilmesi, kaybettiği imajını yeni-den toparlaması ve diğer muhalefet odak-larının oylarını ve desteklerini kazanmasıiçin önemli bir yerde duruyordu. Seçimdönemine girerken yaptığı propaganda,bu kitleye yönelik söylemler ve açılımlardı.Michelle Bachelet seçim propagandası sı-rasında verdiği bir röportajda, “Onlar da-ha adil bir ülke için oluşturduğumuz ko-lektif projeyi desteklemeye karar verdiler.Şili halkının büyük çoğunluğu bu eşitsiz-liklere ve haksızlıklara son vermek içinsandığa gidecek” dedi.

Sokakta kazanılan sandığa sığar mı?Bu sorunun yanıtı tabii ki de hayır. Bin-

lerce öğrencinin sokağa dökülmesi ve ar-dından gelen işçi grevleri ile Şili’de sokakmuhalefeti güçlenmiş, 1990’larda cuntanınyıkılmasının ardından Merkez Sol-Hristi-yan Demokrat ittifakının izlediği neo-libe-ral çizgiye karşı mücadele başlamıştır. Biradayın meclise girebilmek ve herhangi biradım atabilmek için sokaktan çıkan bir ha-reketin liderinden; yani 25 yaşındaki Ca-mila Vallejo gibi bir karakterden yardım al-maya ihtiyacının olması, sokak hareketininülkedeki dengeleri nasıl etkileyebileceği-nin kanıtıdır. Bu sebeple Camila’nın mec-listeki sürecini izlemeliyiz. Camila 2011’deSantiago de Chile'de iki gün süren grev sı-rasında mitingde seslendiği binlerce öğ-renciye “Başka bir ülke düşlemek gerek...”demişti. Umuyoruz ki Camila nereden gel-diğini, başka bir ülke düşünün ancak so-kaklardan kurulabileceğini unutmadanmecliste yerini alır.

Ukrayna’nın başkentiKiev’de AB ile imzalanmasıplanlanan ortak ticaret an-laşmasının CumhurbaşkanıViktor Yanukoviç tarafın-dan reddedilmesi üzerineAB yanlıları “Ukrayna Av-rupa’dır“ sloganıyla göste-riler düzenledi. İçinde bu-lunduğu ekonomik krizdensermayesi gelişmekte olanyeni üye ülkeleri kendinedaha fazla bağımlı hale ge-tirerek çıkmaya çalışan AB,cumhurbaşkanını “Mosko-va” etkisinde kalmakla suç-luyor.

2001’de dolandırıcılık-tan, 2011’de görevini kötü-ye kullanma gerekçesiyletutuklanan Yuliya Tama-şenko AB ile yapılan anlaş-manın reddedilmesinin ar-dından açlık grevine başla-mış ve insanları gösteriyapmaya çağırmıştır.Eskibir Sovyet ülkesi olan Uk-rayna’nın başkenti Kiev’deSovyetlerden kalma birçoktarihi eser gösteriler sırasın-da saldırıya uğramıştır.Gösterilerin bir diğer oda-ğında ise “Svoboda “ var.Svoboda Sovyet SosyalistCumhuriyetler Birliği’ninçözülmesi ardından kuru-lan anti-komünist-yahudive rus düşmanı faşist birörgüt olan “Ukrayna Sos-yal-Nasyonel Partisi’ ningeleneğinden gelen sağcıparti.

Ukrayna da yaşananlarageleceğimiz,özgürlüğü-müz,yaşam hakkı için dur-duğumuz Gezi barikatla-rından doğru bakmak hata-lı olur. Ukrayna’da yaşanansınıfsal temelli ,özgürlük yada adalet için sokağa çıkanbir kesimin değil AB ile im-zalanması planlanan anlaş-manın reddedilmesi ile ge-lişmekte olan özel sermayeve paydaşlarının etkilene-ceği bir kesimdir. Bu kesimbugün aynı zamanda Uk-rayna’nın muhalefet odağı-nı oluşturuyor. Bu sebepleDünya’da yaşanan yakıntarihten iyi dersler almalısavunacağımız barikatlarıiyi gözlemlemeliyiz.

Eski Şili Üniversite Öğrencileri Federasyonu Başkanı ve yeni milletvekili Camila, Bachalet ile seçim turunda

Sokakta kazanılan mücadele, sandığa sığar mı?

Her barikat aynı değil

Şili’de sokak muhalefeti güç-lenmiş, 1990’larda cuntanınyıkılmasının ardından Mer-kez Sol-Hristiyan Demokratittifakının izlediği neo-libe-ral çizgiye karşı mücadelebaşlamıştır

UKRANYA DURULMUYOR

Page 11: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 11SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

14 Medya Ekonomi 11

Operayı balkondan izleyen bir adamsahneyi daha iyi görebilmek içineğildiğinde balkondan düşüyor. Bu

durumu kendine yediremediği için olaya“Bilerek yaptım ben yahu” havası vermeyeçalışıyor. Bunun için de her gün aynı saatteaynı operaya gidip kendini balkondan aşa-ğı atıyor. Sonucu tahmin edeceğiniz gibi be-yin kanaması ve ölüm…

Bu hikâye saçma deyip geçilebilir türdenama bir ülkenin medyasını saçma olma yö-nüyle benzer bir hikâye ile anlatabiliyorsak,hatta bu bir anı ya da öyküyse? Evet, seya-hat etme özgürlüğünüz var ama fazla uzak-laşmanıza gerek yok: O ülke Türkiye.

Bir gazeteci; sokaktaki insanın sorunları-na dikkat çekmeye çalışan, çözüm arayanve dolayısıyla “Kaldırımsız cadde, asfaltsızyol, bitmeyen otobüs çilesi” haberi yapanbir gazeteci. Meslekte yeni ve heyecanlı.

Kent içinde ne kadar aksaklık varsa ya-zan çizen bir gazeteci. Haber müdürü gaze-tecinin hassasiyetini fark ediyor ve çağırı-yor gazeteciyi yanına.

-Sana çok önemli bir görev veriyorum,bu haberi en iyi sen yaparsın. Et haberi ya-pacaksın.

Gazeteci şaşırıyor.-Ne eti? Nasıl et haberi?Haber müdürü konuşmaya devam edi-

yor.-Bildiğimiz et haberi. Kasaplarda satılan

etin haberini yapacaksın. Birçok kasaptasağlıksız et satılıyormuş. Bir fotoğraf çeke-ceksin ve mümkünse etin en kötü görüntü-sünü alacaksın. Kasaplarda satılan etlerinarasında sağlığa aykırı olanlar da var.

Gazeteci görevini dört dörtlük yapacak

ya almış eline makinasını dolaşmış kasap-ları bir bir. Bir kasabın vitrininde çengeldeaz kararmış bir et bulmuş, biraz da tozatoprağa karıştırmış. Basmış deklanşöre.Yazmış haberini yollamış.

Ertesi gün “en büyük gazetede” “yenigazetecinin” “et haberi” ve manşette. Altın-da gazetecinin adı yazıyor. Gazeteci şaşırı-yor ve “Bundan haber mi olur!” ya da “Ga-zete bunu haber mi yapar!” fikrinden dola-yı utanıyor ve düşünüyor. “Benden gazete-ci falan olmaz. Bu çok önemli haberi bengöremiyorum da haber müdürü bana öne-riyor.”

Bir süre sonra haber müdürü gazeteciyiyine yanına çağırıyor “Şimdi ikinci et habe-rini yapacağız” diyor. “Git kasaplara et fiyat-larını al. Kuzu koyun dana keçi ne varsa…”

Ertesi gün haber sekiz sütuna manşet. Busefer gazetecinin adı biraz daha büyük. Ga-zetenin manşeti: “Et fiyatları jet gibi”

Ee gazetecinin havasından geçilmiyor ta-bi iki kez üst üste, en fazla satan gazeteninmanşetinde kendi haberleri var. Gazeteci ethaberleriyle ünlü oluyor.

Gazeteci bir tuhaflık olduğunu seziyorfakat ne olduğunu anlayamıyor. Sonradanöğreniyor ki gazetenin patronu tavuk işinegirmiş. Manşette kırmızı eti kötüleyen ha-

berler yapılırken gazetenin iç sayfalarındatavuk etinin ne kadar yararlı ve sağlıklı ol-duğuna dair haberler yapılıyor. Hatta yu-murtanın ete bedel olduğundan bahsedili-yor.

İşte “Türkiye’de medya nedir?” sorusu-nu özetleyen bir anı. Türkiyede gazetecilikyapmaya çalışıyorsanız (ki “Neden ille depatron var?” sorusunu es geçiyoruz) ve pat-ronunuz tavuk işine girmişse eti kötüleyenhaberinizin manşette olması ne bir tesadüfne bir gazetecilik başarısı. Sadece zorunlu-luk.Peki, bunu neden anlattık?

Durumunun vahameti anlaşılmasın diyemidir bilemeyiz ama medya bilerek balkon-dan atlayıp duran bir şey oldu memlekette.Sonucu tahmin edeceğiniz gibi beyin kana-ması ve ölüm…

Bu yakıcı bir sorun ve bu aralar ya da“Gezi’den sonra” üzerine ayrıca düşünülenbir mesele. Seçenekler her zaman vardı.Yanlış bir tespitin üzerine doğru bir yorum“Gezi yeni bir şey yaratmadı var olanı or-taya çıkardı”

Biz de ortaya çıkanı bir araya getirmeyeçalıştık. Bunu yaparken bi’ Lady Gaga ola-madık. Bir kişi bir konuyla ilgili ün yapmış-sa bu “et medyası” için müthiş bir fırsattırbilirsiniz. Mesela siber suç işlediği gerek-çesiyle (Redhack davası) gözaltına alınandizi ve sinema sanatçısı Barış Atay’a tekno-loji sayfasını önerdik ama olmadı.

İşte bu elinizde tuttuğunuz gazete ilemedyanın bir aracını nasıl alternatifleştire-bileceğimizi göstermeye çalıştık. Patronsuzve ‘etsiz’ bir medya içindir çabamız.

Güneş ışığı satılık değil ki: “Filiz sürdükar altından”

Üniversiteli’nin söyleyecek sözü var.

Tv8 Ana Haber Sunucu-su Kaan Yakuphan, ''Artıkdemir almak günü gelmiş-se zamandan. Meçhule gi-den bir gemi kalkar bu li-mandan'' dizeleriyle prog-ramına veda etti.

Yakın zamanda Tv8'inAcun Ilıcalı tarafından sa-tın alındığına şahit olduk.Kanalı aldıktan sonraki ilkişi Tv8 ekibini işten çıkar-mak ve tüm haber , tartış-ma programlarını yayın-dan kaldırmak olan yenimedya patronu ''insanlaramutluluk veren kanal'' an-layışıyla gelecekmiş. İkti-dara yakınlığı ile bilinenIlıcalı, programları ''mutlu-luk'' vermek için değil deyapılan haberler ya da yo-rumlar sonucunda iktidarkanadından tepki çekme-mek için kapatmış olamazmı?

Tüm Tv8 ekibini iştençıkarıp gazetecilerin işsizkalmasının insanları mut-suz edeceğini düşüneme-yen medya patronu kendiekibiyle çalışmaya başla-yacak. Neşeli program Tv8artık Acun'un ithal prog-ramlarıyla devam edecek.Neşe anlayışı da program-larda insanlar üzerindendalga geçmek ya da insan-ları küçük düşüren prog-ramlarla sağlanacak.

Örneklerine YetenekSizsiniz Türkiye'de rastla-dığımız bu gibi program-lar çoğu zaman haber saat-lerine denk gelir muhte-melen. Bu durum şimdi-den haber saatlerinde Ko-medi Dükkanı’nı yayınla-yan Acun Tv8'i için iyi birreyting kapma yarışı ola-cak.

Amerikalı şarkıcı Lady Gaga, 2010 MTV Video Müzik Ödülleri’e çiğ etten yapılmış bir kıyafetle katılmıştı

Bir Lady Gaga değiliz ama

Acun, Penguenmedyayamutluluk vermeye geliyor

Kanalı aldıktan sonra ilkişi ekibi işten çıkarmak vehaber tartışma program-larını yayından kaldırmakolan ‘medya patronu’, in-sanlara mutluluk verenkanal anlayışıyla gele-cek(!)

Türkiyede gazetecilik yapmayaçalışıyorsanız(ki neden ille depatron var? Sorusunu es geçiyo-ruz.) ve patronunuz tavuk işinegirmişse eti kötüleyen haberini-zin manşette olması ne bir tesa-düf ne bir gazetecilik başarısı.Sadece zorunluluk

Senem Tanır Ankara Üniversitesi/İLEF

Cemaat ve AKP ara-sında dershane tartışma-ları son hızla devamederken iki taraf da kendielini kuvvetlendirmekiçin eğitim hakkı üzerin-den dem vuruyor. Cema-at kendi kanallarında ha-zırladığı reklam filmle-riyle dershanemize do-kunma kampanyasını ör-gütlerken, AKP medyası“aklı başına yeni gelmiş”olacak ki dershane parasıyüzünden hayatını kay-beden öğrencileri man-şetlerine taşıyor. AKP ik-tidarı boyunca sayısı%100 artan dershanelerineğitimde ortaya çıkardığıfırsat eşitsizliği yıllardırortada bir sorun olarak

duruyor. Ne var ki Tay-yip Erdoğan tarafındanönerilen dershane yerineözel okul modeli de yenive daha büyük bir eşitsiz-liğin habercisi. Eğitim ileilgili her adımı rant üze-rinden kurgulayan Erdo-ğan dershanecilere vergimuafiyeti, arsa, ucuz kre-di gibi teşvikler verereközel okul dönüşümüneön ayak olmak istiyor. Er-doğan üstüne bir de ders-hanelere “Kur özel oku-lunu, öncesine-sonrasınaayrıca kurslarını koy”tavsiyesinde bulunuyor.Dershaneler başarı kısta-sının sadece sınav üzerin-den belirlendiği bir eği-tim sisteminin ürünü. Bu

durum değişmedikçeokul dışında bir destekarayışı hiç bitmeyecek,özel okullar aynı zaman-da dershane gibi de işle-tilecek. Üstüne üstlük herpatronun hayali olananaokulundan yüksek-öğretime bütün kademe-leri bünyesinde barındı-ran özel büyük eğitimkampüsleri Erdoğan’ınönerdiği sistemle müm-kün hale gelebilecek.Anaokulundan yüksek-öğretime eşit, parasız, sı-navsız eğitim talebi ise necemaatin dershaneleriylene de AKP’nin özel okul-larıyla mümkün hale ge-lecek.

20 KASIM 2013: Tayyip Erdoğan ders-hane meselesinde ilk kez konuştu: “Geriadım atmayız, kapatılacak”. Ertesi günise yandaş medya kendi arasında ikiyebölünmüştü. Habervaktim, Yeni Şafak,Takvim ve Akşam gazeteleri Erdoğan’ınyanında yer alırken, Zaman ve Bugünmanşetlerinde dershanelerin yararla-rından bahsediyordu.

30 KASIM 2013: AKP’decemaat meselesindendolayı ilk kopuş gerçek-leşti. AKP Milletvekiliİdris Bal istifa etti. Bal’ımemleketi Kütahya’dadershaneciler 1000araçlık konvoyla karşı-ladı.

2 ARALIK 2013: Na-bi Avcı, “Hiçbir za-man kapatacağızdiye bir şey deme-dik” derken, hükü-met dershanelerinkapatılmayıp dön-üştürüleceğini açık-layarak geri adımattı. Dönüşüm içind e r s h a n e l e r e2014’e kadar süretanındı.

Dershaneler başarı kıstasının sadece sınav üzerinden belirlendiğibir eğitim sisteminin ürünü. Bu durum değişmedikçe okul dışında birdestek arayışı hiç bitmeyecek, özel okullar aynı zamanda dershanegibi de işletilecek

Birileri eğitimde fırsateşitliği mi dedi?

8 KASIM 2013: Her iki tarafın daelinde olduğu söylenen “bavul do-lusu belge” iddialarıyla gittikçe ge-rilen AKP-cemaat kapışmasında or-taya çıkan ilk belge 2004 yılınınMGK kararları oldu. Başbakanın vepek çok AKP’li bakanın imzasınınbulunduğu o kararda “Gülen gru-bunun faaliyetlerine karşı ağır yap-tırımlar için eylem planı hazırlan-malıdır” ifadeleri yer alıyordu.

24 KASIM 2013:Cemaatin Erdo-ğan’ın “geri dönüşyok” açıklamaları-na yanıtı: “Boyuneğmeyeceğiz.”

14 KASIM 2013:Zaman Gazetesidershane tartış-malarının fitiliniateşleyerek man-şetine dershane-lerin kapatılacağıhaberini yerleş-tirdi: “EĞİTİMEBÜYÜK DARBE”

14Kasım 20Kasım 8Kasım 24Kasım 2Aralık30Kasım

DERSHANE SAYISI

Page 12: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 12

SIYA

HMAVIKIRMIZISARI

Geride bıraktığımız yıllarda çoğunuz CERN dene-yi ile ilgili sağda solda bir şeyler okumuşuzdur, ku-lağımıza üç beş şey çalınmıştır. Ana akım ve sosyalmedyada konuyla ilgili konuşulanların büyük ço-ğunluğu “Tanrı parçacığı bulunmuştur”dan pek öte-ye gitmiyor. Bizler de bir kamu hizmeti yapalım; bu-radaki mevzu nedir, CERN nedir, LHC nedir, yetmişmilletten "kızlı erkekli" yüzlerce fizikçi burada ne ya-pıyor, tanrının parçacığı mı olur türü sorularınızıözetle cevaplayalım istedik.

CERN, “Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu” ola-rak Türkçe'ye çevrilebilecek Fransızca bir ismin başharflerini teşkil ediyor. Faaliyetlerine, 1954'ten beriCenevre’nin İsviçre-Fransa sınırı yakınlarında, 20 ül-kenin de katılımıyla devam eden bu kurum bugün-kü ününü LHC’ye borçlu.

LHC dediğimiz ise, “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı”kelimelerinin İngilizce kısaltmasının baş harfleri olu-yor. Büyüklüğü 27 km uzunluğunda, yer yer 175metre derinliğe ulaşan bu dairsel tünel içinde çokyüksek manyetik alanlar yaratabilen, süper iletkenözelliğe sahip elektromıknatıslar bulunduruyor. Bumıknatısların süper iletken kalabilmesi için -271 Cel-sius derecede tutulması gerekiyor. Aynı zamanda,içerideki hava mümkün olduğu kadar boşaltılarakvakum ortamı sağlanıyor. Peki tüm bu tesisatin ama-cı ne?

LHC, teknik özellikleri sebebiyle, bugüne kadargerçekleştirilebilenlerden çok daha yüksek enerji içe-ren parçacıkların çarpıştırılmasına imkan veriyor.Bugüne dek parçacık fiziğinde geliştirilen pek çokteori, henüz deneylerle doğrulanabilmiş değil. Bu bo-yutta bir parçacık çarpıştırıcısı ise, bu teorilerin birkısmının test edilmesine imkan veriyor. LHC deneyi

ile esas olarak cevabı aranan sorular ise: Maddenin kütlesi nereden geliyor? Tahmin edil-

diği gibi Higgs bozonları mıdır?Evrenin %4'ü bildiğimiz görünür maddeden olu-

şuyor. Geri kalan %96'sı neden görünmüyor?Maddenin anti maddeye üstünlüğü neden?Madde, Big-Bang’den sonraki ilk saniyelerde ne

gibi özelliklere sahipti?Evrende bildiklerimizden daha başka boyutlar da

var mıdır?LHC deneyinde aranan Higgs bozonunu ise şöyle

özetlemek mümkün.1964 yılında Peter Higgs ve arkadaşlarının geliş-

tirdiği kurama göre, evrenin ilk oluşumu sonrasında(büyük patlama) ortaya çıkan tüm parçacıklar kütle-sizdi. Kütlesiz parçacıklar, evrende yüzerken Higgsalanı içindeydi. Bu alan içinde, Higgs bozonu saye-sinde bir kütleye sahip oldular. LHC ile evrenin olu-şumu sırasındaki (Big Bang) koşullara benzer koşul-lar tekrar yaratılarak Higgs bozonu gözlemlenmeyeçalışılmakta.

LHC’de gerçekleştirilen deneyler sonucu çok ciddi

miktarlarda (yılda onlarca petabyte, bir petabyte ise1024 terrabyte’a tekabül ediyor) veri elde edilmekte.Bunların analiz edilmesi de ciddi zaman isteyen, 36ülkeye yayılmış 170 bilgisayar ağı tarafından yapılanbir işlem. Gerçekleşen parçacık çarpışmalarının so-nuçları aylar, hatta 1-2 yıl gibi bir süre sonra analizedilebiliyor.

2012 yazında, CERN’de yapılan deneylerde Higgsbozonuyla özellik olarak benzerlik gösteren bir par-çacık bulunduğu açıklandı. 2013 Mart ayında, söz ko-nusu bozonun Higgs bozonu olma ihtimalini dahada arttıran ek verilerin elde edildiği duyuruldu. Şuanda LHC, daha yüksek enerjili parçacık çarpışma-ları gerçekleştirebilmek için bakıma alınmış ve de-neyler durdurulmuş durumda. 2015’in başlarındatekrar faaliyete geçmesi ve bulunan bozonun Higgsbozonu olduğunu kesin olarak kanıtlamaya yönelikçarpışmalar gerçekleştirmesi planlanıyor. Özet ola-rak, tanrı parçacığı olarak bilinen (kütlesizken za-manla kütle kazanması sebebiyle bu isim takılmış)Higgs bozonu, henüz kesin olarak bulunmuştur di-yemesek de, büyük bir ihtimalle keşfedildiğini söy-lemek mümkün. Bir başka deyişle, bu daha başlan-gıç, parçacık çarpıştırmaya devam…

Suçlu olup olmadığınıza bakılmak-sızın, stratejik bir gözetlemeye maruzkaldığınızı düşünebiliyor musunuz?Yatak odanız dahil olmak üzere, evi-nizdeki her odada bir kamera ve mik-rofon bulunduğunu düşünün. Zatenhali hazırda var olan medya sansürü-nün üzerine bir de bireylerin teker te-ker denetim altına alındığını düşünün.George Orwel 1984 adlı romanındatam da böyle bir dünya oluşturmuştu.Romanda siyasi erkin belirlediği ve in-sanlara medya yoluyla bahanesinisunduğu binbir türlü yasak vardı.“Büyük Abi” evleri dahil her yerdehalkı gözetler ve siyasi erk, istedisği ki-şiye istediği gibi ceza uygulayabilirdi.Çok mu distopik geliyor? Ancak neyazık ki yaşadığımız dünyada tam ola-rak bunların içerisindeyiz.

Sokaklarda 15-20 metre aralıklarladuran güvenlik kameralarını yadadevlet eliyle yerleştirilen MOBESE ka-meralarını görüyor musun? İşte onlarseni izliyor. İş yerleri, üniversiteler vebunların içindeki diğer birimlerdekiturnikeleri? Onlar da senin her adımdanerede bulunduğuna dair bilgilerikaydetmek için kullanılıyor. Az öncekullandığın telefonda neler konuştu-ğunu ve kime hangi mesajı attığınıdevlet görüyor. İnternette bir habereyaptığın yorum, sınıf arkadaşlarınlapaylaştığın bir resim, arkadaşınla yap-tığın görüşme ve sevgilinle yaptığınmuhabbet... Devlet her birinden haber-dar. Bütün bunların önemsiz olduğu-nu düşünen insanlar olabilir elbette.Doğu Almanya yıkıldıktan sonra ABDile bir anlaşma yaparak Almanya'nıntelekomünikasyon hizmetleriniABD'nin yürütmesine izin vermeyidüşünen Almanya Federal Cumhuri-yeti lideri Helmut Kohl de 8000 sayfa-

lık, tam iki el arabası dolusu belgeönüne getirilmeden önce iletişimin bi-rileri tarafından kontrolünün ne kadarfeci sonuçları olduğunu anlayamamış-tı. Bu 8000 sayfalık döküman kendisi-nin arkadaşları, karısı ve sekreteriyleyaptığı görüşmeler de dahil olmaküzere 10 yıllık telefon konuşması kay-dıydı. Bu gün ülkelere topyekün va-tandaş izleme/dinleme hizmeti sağla-yan uluslar arası şirketlerin var oldu-ğunu ve standart bir ortadoğu ülkesi-nin internet ve telefonunu kayıt altınaalabilecek bir sistemin, bir savaş uça-ğından bile ucuz olduğunu düşünür-sek durum oldukça vahim.

Bu noktada sanal aktivistler işin içe-risine giriyor. "Evren şifrelemeye ina-nıyor" şiarıyla yola koyulan bu sanalaktivistler, uluslararası geçerliliği olanşifreleme standartları kullanarak, in-ternetteki veri dolaşımını kaynak vealıcı dışındaki (devletler ve şirketlerdahil olmak üzere) kimsenin okuya-mayacağı hale getiriyorlar. Şifrelemebize evrenin sunduğu bir nimettir, ma-tematiğin bir alt ürünüdür. Jullian As-sange'in dediği gibi , kaba kuvvetindozunu ne kadar artırırsanız artırın,bir matematik problemini çözmeyeyetmez.

Şifreleme yöntemlerini kullanarakgeliştirilen bazı programlar var. Teknikalt yapısı gerçekten çok güçlü ve mü-kemmel olan bu programlardan biriside TOR. TOR, teknik alt yapısına gir-meden anlatacak olursak, verileri şif-reli olarak birkaç bilgisayar üzerindendolaştırarak hedefe ulaştıran böylecekullanıcısının kimliğini gizleyen birprogramdır. Bu program sayesinde in-ternette ana kimliğiniz sayılan IP adre-sinizi gizleyerek dolaşabilir ve siz özel-likle belirtmediğiniz sürece kimliğinizadına hiç bir iz bırakmayabilirsiniz.Ancak bunun yanında TOR kendi gizli

ağına da sahip. Bu ağa Deep Web de-niliyor. Alan adları "www.google.com"gibi değil de "lpvz7ki2v5agwt35.oni-on" şeklinde olan bir ağ bu. Sitelere eri-şen kişilerin kimlikleri asla bulunamı-yor. Bunun yanında sitelerin sahipleriyada sitenin bulunduğu sunucununkonumu da bulunamıyor. Çünkü in-ternetteki alan adlarının aksine bu ağ-daki alan adları parayla satın alınamı-yor, matematiksel bir şifre üretme yön-temi ile herkes kendi bilgisayarında is-tediği sayıda TOR alan adı üretebilir.Ayrıca bunu yapmak için ileri düzeybilgiye de ihtiyaç yok. TOR programıile sadece bir kaç komut sonrasındakendinize bir Deep Web sitesi açabilir-siniz.

Deep Web tamamen denetimsiz ol-

ması nedeniyle bazı etik dışı şeyler debarındırabiliyor kimi zaman. ÖrneğinBitcoin isimli (ve yine sanal aktivistlertarafından üretilen) bir para birimi ileuyuşturucu madde satılan yada pedo-fili içerik barındıran siteler de var buağda. Hatta daha ileri noktalarda (doğ-ruluğundan asla emin olunamasa bile)kiralık katil ilanlarının bulunduğu si-teler bile mevcut. Elbette burada DeepWeb suç unsurunun kendisi değil yal-nızca bir araçtır

Deep Web özgürlüğü sayesinde birçok ülkede haberleşme aracı olarak ak-tivistler tarafından da kullanılıyor. Ay-nı zamanda Wikileaks denilen sızıntıgazeteciliği grubunun da buradan ör-gütlendği ve haberleştiğini hatırlat-makta fayda var. Günümüzde bir çoksızıntı gazeteciliği, devlet kurumların-da ve ticari şirketlerde çalışan insanlar-dan bilgileri Deep Web üzerinden alı-yor. Çünkü hem bilgiyi gönderen hemde alan kişi için tamamen güvenli birsistem. Ancak bu gizli sistemin bir de-zavantajı olarak fonksiyonel bir aramamotoru bulunmuyor. Ancak gerekTürkçe gerek İngilizce, bir çok kaynak-tan bulabileceğiniz sitelerin adreslerivasıtasıyla bu sitelere girebilirsiniz.Hatırlatmakta fayda var, eğer Win-dows gibi, bir şirketin tekeli altındabulunan ve kaynak kodlarını kimseningöremediği bir işletim sistemi kullanı-yorsanız pek de güvende değilsiniz.Sonuçta sisteminize bulaşabilecek birvirüs ve bu virüs vasıtasıyla sizi izle-yen bir saldırgan o anda bilgisayardane yaptığınızı görebilecek. Hem kendigüvenliğiniz için hem de bir şirketintekelinde olmayan, herkes tarafındangeliştirilebilen işletim sistemlerini yay-gınlaştırmak için GNU/Linux kulla-nın.

Çoğumuz ünlü matematikçileri sadece for-mülleri ile biliriz. Derslerde öğretilmeye çalışı-lan formülleri, sınavlarda günü kurtaracak şe-kilde ezberleriz. Öğrenim hayatımız bittiktensonra bir çoğumuz tekrar dönüp bakmayız bile.Peki hiç düşündünüz mü bu formülleri bulanmatematikçilerin hayatları nasıldı?

Tüm hayatlarını bu formüller üzerine mi kur-gulamışlardı? Ünlü matematikçilerin hayatınabaktığımız zaman kralların önemli rolü olduğu-nu görürüz. Arşimed’i Arşimed yapan da zama-nın kralı Hieron olmuştur. Hepimiz Arşimed’inhamamda suyun tası kaldırdığını görüp koşarakhamamdan çıktığını duymuşuzdur bir şekilde.Peki bu buluşun altında yatan neden, acaba ka-çımız bu olaydan günler öncesinde Kral Hie-ron’un Arşimed’i yanına çağırtıp “Ben kuyum-cuya bir miktar altın verdim ve ondan bir taç

yapmasını istedim, ama acaba malzemedençaldı mı çalmadı mı?” diyerek, Arşimed adınınhepimiz tarafından duyulmasını sağlayacak bu-luşunu yapmasına neden olduğunu duymuşuz-dur? Arşimed ise bu soruyu ancak hamamdaçözebilmiş ve suya giren bir cismin hacmi kadarsuyu taşırdığını görmüştür. Bu sayede Kral Hie-ron’a istediği sorunun cevabını verebilmek uğ-runa hamamdan koşarak saraya gitmiştir.

Bu sayede Arşimed Kral Hieron’un hüküm-darlığı süresince bol altın ve yiyecek içerisindeyaşamıştır.

Bu olaydan bir süre sonra, Kral Hieron öl-müş tahtı tecrübesiz oğluna geçmiştir. Tecrü-besiz oğul dönemin politik dengeleri içerisindeyanlış tarafı tutmuş ve Roma İmparatorluğu ta-rafından cezalandırılmasına karar verilmiştir.Karar neticesinde Sicilya Adası’na saldırmak

üzere donanma komutanı Marcellius görevlen-dirilmiştir. Saldırıya hazır olarak karaya askerçıkaran Marcellius ise dev mancınıklar ile kar-şılaşmış ve saldırıyı geri çekmek zorunda kal-mıştır. Marcellius’un bilmediği şey Sicilya Ada-sı’nı askerlerin değil matematikçi Arşimed’inkoruyor olduğuydu. Marcellius adayı savaşarakalamayacağını anladığında adaya tüm girişlerikapattı ve bir süre sonra Ada, yiyecek yetersiz-liği nedeniyle teslim oldu.

Karaya ilk ayak basan askerlerden birisi o sı-rada küllerin üzerine bazı geometrik şekiller çi-zen Arşimed’in yanına gitti ve Marcellius’unkendisini görmek istediğini söyledi. Arşimed ise“Problemi çözdükten sonra gelirim” diye askerediklenince asker kılıcını çekti ve koskoca Romaaskerine diklenen bu adamı öldürdü. İşte ünlümatematikçinin sonu böyle oldu...

İşte bunlarhep fizik...

Son problemini çözemedi

Güvenli bir internet mümkünmüdür?

Maddenin kütlesi nereden geliyor? Tahminedildiği gibi Higgs bozonları mıdır? Evrenin%4'ü bildiğimiz görünür maddeden oluşuyor.Geri kalan %96'sı neden görünmüyor?Mad-denin anti maddeye üstünlüğü neden? Tümbunların cevabını CERN'de bulabilir miyiz ?

Arşimed Kral Hieron’un hü-kümdarlığı süresince bol al-tın ve yiyecek içerisinde ya-şamıştır, Roma askerleri ta-rafından öldürülmüştür

Güvenli ve devlet kontrolündengeçmeyen bir interneti mümkünkılmaya çalışan internet aktivistle-ri, devlet sansürüne takılmayan veözgür yazılımı destekleyen bir ta-rayıcı olan Deep Web’i geliştirdiler.Deep Web özgürlüğü sayesinde bir-çok internet aktivistinin haberleş-me aracı olarak kullanılıyor

İNTERNETİN EN MERAK EDİLEN SORUSU?

2004 yılında California,Berkeley Üniversite-si'nde yapılan bir çalış-maya göre 300 bin DeepWeb sitesi bulunmakta.Rusya’da yapılan DeepWeb araştırmalarında iseRusya’da kullanılan14.000 Deep Web temellisite bulunuyor.

300.000Deepweb tabanlı web sitesi

Bilim Tarihi

LHC’nin görüntüsünden bir kısım

12 Bilim Teknoloji 13

+Yasin Özel İstanbul Üniversitesi

Page 13: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 12

SIYA

HMAVIKIRMIZISARI

Geride bıraktığımız yıllarda çoğunuz CERN dene-yi ile ilgili sağda solda bir şeyler okumuşuzdur, ku-lağımıza üç beş şey çalınmıştır. Ana akım ve sosyalmedyada konuyla ilgili konuşulanların büyük ço-ğunluğu “Tanrı parçacığı bulunmuştur”dan pek öte-ye gitmiyor. Bizler de bir kamu hizmeti yapalım; bu-radaki mevzu nedir, CERN nedir, LHC nedir, yetmişmilletten "kızlı erkekli" yüzlerce fizikçi burada ne ya-pıyor, tanrının parçacığı mı olur türü sorularınızıözetle cevaplayalım istedik.

CERN, “Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu” ola-rak Türkçe'ye çevrilebilecek Fransızca bir ismin başharflerini teşkil ediyor. Faaliyetlerine, 1954'ten beriCenevre’nin İsviçre-Fransa sınırı yakınlarında, 20 ül-kenin de katılımıyla devam eden bu kurum bugün-kü ününü LHC’ye borçlu.

LHC dediğimiz ise, “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı”kelimelerinin İngilizce kısaltmasının baş harfleri olu-yor. Büyüklüğü 27 km uzunluğunda, yer yer 175metre derinliğe ulaşan bu dairsel tünel içinde çokyüksek manyetik alanlar yaratabilen, süper iletkenözelliğe sahip elektromıknatıslar bulunduruyor. Bumıknatısların süper iletken kalabilmesi için -271 Cel-sius derecede tutulması gerekiyor. Aynı zamanda,içerideki hava mümkün olduğu kadar boşaltılarakvakum ortamı sağlanıyor. Peki tüm bu tesisatin ama-cı ne?

LHC, teknik özellikleri sebebiyle, bugüne kadargerçekleştirilebilenlerden çok daha yüksek enerji içe-ren parçacıkların çarpıştırılmasına imkan veriyor.Bugüne dek parçacık fiziğinde geliştirilen pek çokteori, henüz deneylerle doğrulanabilmiş değil. Bu bo-yutta bir parçacık çarpıştırıcısı ise, bu teorilerin birkısmının test edilmesine imkan veriyor. LHC deneyi

ile esas olarak cevabı aranan sorular ise: Maddenin kütlesi nereden geliyor? Tahmin edil-

diği gibi Higgs bozonları mıdır?Evrenin %4'ü bildiğimiz görünür maddeden olu-

şuyor. Geri kalan %96'sı neden görünmüyor?Maddenin anti maddeye üstünlüğü neden?Madde, Big-Bang’den sonraki ilk saniyelerde ne

gibi özelliklere sahipti?Evrende bildiklerimizden daha başka boyutlar da

var mıdır?LHC deneyinde aranan Higgs bozonunu ise şöyle

özetlemek mümkün.1964 yılında Peter Higgs ve arkadaşlarının geliş-

tirdiği kurama göre, evrenin ilk oluşumu sonrasında(büyük patlama) ortaya çıkan tüm parçacıklar kütle-sizdi. Kütlesiz parçacıklar, evrende yüzerken Higgsalanı içindeydi. Bu alan içinde, Higgs bozonu saye-sinde bir kütleye sahip oldular. LHC ile evrenin olu-şumu sırasındaki (Big Bang) koşullara benzer koşul-lar tekrar yaratılarak Higgs bozonu gözlemlenmeyeçalışılmakta.

LHC’de gerçekleştirilen deneyler sonucu çok ciddi

miktarlarda (yılda onlarca petabyte, bir petabyte ise1024 terrabyte’a tekabül ediyor) veri elde edilmekte.Bunların analiz edilmesi de ciddi zaman isteyen, 36ülkeye yayılmış 170 bilgisayar ağı tarafından yapılanbir işlem. Gerçekleşen parçacık çarpışmalarının so-nuçları aylar, hatta 1-2 yıl gibi bir süre sonra analizedilebiliyor.

2012 yazında, CERN’de yapılan deneylerde Higgsbozonuyla özellik olarak benzerlik gösteren bir par-çacık bulunduğu açıklandı. 2013 Mart ayında, söz ko-nusu bozonun Higgs bozonu olma ihtimalini dahada arttıran ek verilerin elde edildiği duyuruldu. Şuanda LHC, daha yüksek enerjili parçacık çarpışma-ları gerçekleştirebilmek için bakıma alınmış ve de-neyler durdurulmuş durumda. 2015’in başlarındatekrar faaliyete geçmesi ve bulunan bozonun Higgsbozonu olduğunu kesin olarak kanıtlamaya yönelikçarpışmalar gerçekleştirmesi planlanıyor. Özet ola-rak, tanrı parçacığı olarak bilinen (kütlesizken za-manla kütle kazanması sebebiyle bu isim takılmış)Higgs bozonu, henüz kesin olarak bulunmuştur di-yemesek de, büyük bir ihtimalle keşfedildiğini söy-lemek mümkün. Bir başka deyişle, bu daha başlan-gıç, parçacık çarpıştırmaya devam…

Suçlu olup olmadığınıza bakılmak-sızın, stratejik bir gözetlemeye maruzkaldığınızı düşünebiliyor musunuz?Yatak odanız dahil olmak üzere, evi-nizdeki her odada bir kamera ve mik-rofon bulunduğunu düşünün. Zatenhali hazırda var olan medya sansürü-nün üzerine bir de bireylerin teker te-ker denetim altına alındığını düşünün.George Orwel 1984 adlı romanındatam da böyle bir dünya oluşturmuştu.Romanda siyasi erkin belirlediği ve in-sanlara medya yoluyla bahanesinisunduğu binbir türlü yasak vardı.“Büyük Abi” evleri dahil her yerdehalkı gözetler ve siyasi erk, istedisği ki-şiye istediği gibi ceza uygulayabilirdi.Çok mu distopik geliyor? Ancak neyazık ki yaşadığımız dünyada tam ola-rak bunların içerisindeyiz.

Sokaklarda 15-20 metre aralıklarladuran güvenlik kameralarını yadadevlet eliyle yerleştirilen MOBESE ka-meralarını görüyor musun? İşte onlarseni izliyor. İş yerleri, üniversiteler vebunların içindeki diğer birimlerdekiturnikeleri? Onlar da senin her adımdanerede bulunduğuna dair bilgilerikaydetmek için kullanılıyor. Az öncekullandığın telefonda neler konuştu-ğunu ve kime hangi mesajı attığınıdevlet görüyor. İnternette bir habereyaptığın yorum, sınıf arkadaşlarınlapaylaştığın bir resim, arkadaşınla yap-tığın görüşme ve sevgilinle yaptığınmuhabbet... Devlet her birinden haber-dar. Bütün bunların önemsiz olduğu-nu düşünen insanlar olabilir elbette.Doğu Almanya yıkıldıktan sonra ABDile bir anlaşma yaparak Almanya'nıntelekomünikasyon hizmetleriniABD'nin yürütmesine izin vermeyidüşünen Almanya Federal Cumhuri-yeti lideri Helmut Kohl de 8000 sayfa-

lık, tam iki el arabası dolusu belgeönüne getirilmeden önce iletişimin bi-rileri tarafından kontrolünün ne kadarfeci sonuçları olduğunu anlayamamış-tı. Bu 8000 sayfalık döküman kendisi-nin arkadaşları, karısı ve sekreteriyleyaptığı görüşmeler de dahil olmaküzere 10 yıllık telefon konuşması kay-dıydı. Bu gün ülkelere topyekün va-tandaş izleme/dinleme hizmeti sağla-yan uluslar arası şirketlerin var oldu-ğunu ve standart bir ortadoğu ülkesi-nin internet ve telefonunu kayıt altınaalabilecek bir sistemin, bir savaş uça-ğından bile ucuz olduğunu düşünür-sek durum oldukça vahim.

Bu noktada sanal aktivistler işin içe-risine giriyor. "Evren şifrelemeye ina-nıyor" şiarıyla yola koyulan bu sanalaktivistler, uluslararası geçerliliği olanşifreleme standartları kullanarak, in-ternetteki veri dolaşımını kaynak vealıcı dışındaki (devletler ve şirketlerdahil olmak üzere) kimsenin okuya-mayacağı hale getiriyorlar. Şifrelemebize evrenin sunduğu bir nimettir, ma-tematiğin bir alt ürünüdür. Jullian As-sange'in dediği gibi , kaba kuvvetindozunu ne kadar artırırsanız artırın,bir matematik problemini çözmeyeyetmez.

Şifreleme yöntemlerini kullanarakgeliştirilen bazı programlar var. Teknikalt yapısı gerçekten çok güçlü ve mü-kemmel olan bu programlardan biriside TOR. TOR, teknik alt yapısına gir-meden anlatacak olursak, verileri şif-reli olarak birkaç bilgisayar üzerindendolaştırarak hedefe ulaştıran böylecekullanıcısının kimliğini gizleyen birprogramdır. Bu program sayesinde in-ternette ana kimliğiniz sayılan IP adre-sinizi gizleyerek dolaşabilir ve siz özel-likle belirtmediğiniz sürece kimliğinizadına hiç bir iz bırakmayabilirsiniz.Ancak bunun yanında TOR kendi gizli

ağına da sahip. Bu ağa Deep Web de-niliyor. Alan adları "www.google.com"gibi değil de "lpvz7ki2v5agwt35.oni-on" şeklinde olan bir ağ bu. Sitelere eri-şen kişilerin kimlikleri asla bulunamı-yor. Bunun yanında sitelerin sahipleriyada sitenin bulunduğu sunucununkonumu da bulunamıyor. Çünkü in-ternetteki alan adlarının aksine bu ağ-daki alan adları parayla satın alınamı-yor, matematiksel bir şifre üretme yön-temi ile herkes kendi bilgisayarında is-tediği sayıda TOR alan adı üretebilir.Ayrıca bunu yapmak için ileri düzeybilgiye de ihtiyaç yok. TOR programıile sadece bir kaç komut sonrasındakendinize bir Deep Web sitesi açabilir-siniz.

Deep Web tamamen denetimsiz ol-

ması nedeniyle bazı etik dışı şeyler debarındırabiliyor kimi zaman. ÖrneğinBitcoin isimli (ve yine sanal aktivistlertarafından üretilen) bir para birimi ileuyuşturucu madde satılan yada pedo-fili içerik barındıran siteler de var buağda. Hatta daha ileri noktalarda (doğ-ruluğundan asla emin olunamasa bile)kiralık katil ilanlarının bulunduğu si-teler bile mevcut. Elbette burada DeepWeb suç unsurunun kendisi değil yal-nızca bir araçtır

Deep Web özgürlüğü sayesinde birçok ülkede haberleşme aracı olarak ak-tivistler tarafından da kullanılıyor. Ay-nı zamanda Wikileaks denilen sızıntıgazeteciliği grubunun da buradan ör-gütlendği ve haberleştiğini hatırlat-makta fayda var. Günümüzde bir çoksızıntı gazeteciliği, devlet kurumların-da ve ticari şirketlerde çalışan insanlar-dan bilgileri Deep Web üzerinden alı-yor. Çünkü hem bilgiyi gönderen hemde alan kişi için tamamen güvenli birsistem. Ancak bu gizli sistemin bir de-zavantajı olarak fonksiyonel bir aramamotoru bulunmuyor. Ancak gerekTürkçe gerek İngilizce, bir çok kaynak-tan bulabileceğiniz sitelerin adreslerivasıtasıyla bu sitelere girebilirsiniz.Hatırlatmakta fayda var, eğer Win-dows gibi, bir şirketin tekeli altındabulunan ve kaynak kodlarını kimseningöremediği bir işletim sistemi kullanı-yorsanız pek de güvende değilsiniz.Sonuçta sisteminize bulaşabilecek birvirüs ve bu virüs vasıtasıyla sizi izle-yen bir saldırgan o anda bilgisayardane yaptığınızı görebilecek. Hem kendigüvenliğiniz için hem de bir şirketintekelinde olmayan, herkes tarafındangeliştirilebilen işletim sistemlerini yay-gınlaştırmak için GNU/Linux kulla-nın.

Çoğumuz ünlü matematikçileri sadece for-mülleri ile biliriz. Derslerde öğretilmeye çalışı-lan formülleri, sınavlarda günü kurtaracak şe-kilde ezberleriz. Öğrenim hayatımız bittiktensonra bir çoğumuz tekrar dönüp bakmayız bile.Peki hiç düşündünüz mü bu formülleri bulanmatematikçilerin hayatları nasıldı?

Tüm hayatlarını bu formüller üzerine mi kur-gulamışlardı? Ünlü matematikçilerin hayatınabaktığımız zaman kralların önemli rolü olduğu-nu görürüz. Arşimed’i Arşimed yapan da zama-nın kralı Hieron olmuştur. Hepimiz Arşimed’inhamamda suyun tası kaldırdığını görüp koşarakhamamdan çıktığını duymuşuzdur bir şekilde.Peki bu buluşun altında yatan neden, acaba ka-çımız bu olaydan günler öncesinde Kral Hie-ron’un Arşimed’i yanına çağırtıp “Ben kuyum-cuya bir miktar altın verdim ve ondan bir taç

yapmasını istedim, ama acaba malzemedençaldı mı çalmadı mı?” diyerek, Arşimed adınınhepimiz tarafından duyulmasını sağlayacak bu-luşunu yapmasına neden olduğunu duymuşuz-dur? Arşimed ise bu soruyu ancak hamamdaçözebilmiş ve suya giren bir cismin hacmi kadarsuyu taşırdığını görmüştür. Bu sayede Kral Hie-ron’a istediği sorunun cevabını verebilmek uğ-runa hamamdan koşarak saraya gitmiştir.

Bu sayede Arşimed Kral Hieron’un hüküm-darlığı süresince bol altın ve yiyecek içerisindeyaşamıştır.

Bu olaydan bir süre sonra, Kral Hieron öl-müş tahtı tecrübesiz oğluna geçmiştir. Tecrü-besiz oğul dönemin politik dengeleri içerisindeyanlış tarafı tutmuş ve Roma İmparatorluğu ta-rafından cezalandırılmasına karar verilmiştir.Karar neticesinde Sicilya Adası’na saldırmak

üzere donanma komutanı Marcellius görevlen-dirilmiştir. Saldırıya hazır olarak karaya askerçıkaran Marcellius ise dev mancınıklar ile kar-şılaşmış ve saldırıyı geri çekmek zorunda kal-mıştır. Marcellius’un bilmediği şey Sicilya Ada-sı’nı askerlerin değil matematikçi Arşimed’inkoruyor olduğuydu. Marcellius adayı savaşarakalamayacağını anladığında adaya tüm girişlerikapattı ve bir süre sonra Ada, yiyecek yetersiz-liği nedeniyle teslim oldu.

Karaya ilk ayak basan askerlerden birisi o sı-rada küllerin üzerine bazı geometrik şekiller çi-zen Arşimed’in yanına gitti ve Marcellius’unkendisini görmek istediğini söyledi. Arşimed ise“Problemi çözdükten sonra gelirim” diye askerediklenince asker kılıcını çekti ve koskoca Romaaskerine diklenen bu adamı öldürdü. İşte ünlümatematikçinin sonu böyle oldu...

İşte bunlarhep fizik...

Son problemini çözemedi

Güvenli bir internet mümkünmüdür?

Maddenin kütlesi nereden geliyor? Tahminedildiği gibi Higgs bozonları mıdır? Evrenin%4'ü bildiğimiz görünür maddeden oluşuyor.Geri kalan %96'sı neden görünmüyor?Mad-denin anti maddeye üstünlüğü neden? Tümbunların cevabını CERN'de bulabilir miyiz ?

Arşimed Kral Hieron’un hü-kümdarlığı süresince bol al-tın ve yiyecek içerisinde ya-şamıştır, Roma askerleri ta-rafından öldürülmüştür

Güvenli ve devlet kontrolündengeçmeyen bir interneti mümkünkılmaya çalışan internet aktivistle-ri, devlet sansürüne takılmayan veözgür yazılımı destekleyen bir ta-rayıcı olan Deep Web’i geliştirdiler.Deep Web özgürlüğü sayesinde bir-çok internet aktivistinin haberleş-me aracı olarak kullanılıyor

İNTERNETİN EN MERAK EDİLEN SORUSU?

2004 yılında California,Berkeley Üniversite-si'nde yapılan bir çalış-maya göre 300 bin DeepWeb sitesi bulunmakta.Rusya’da yapılan DeepWeb araştırmalarında iseRusya’da kullanılan14.000 Deep Web temellisite bulunuyor.

300.000Deepweb tabanlı web sitesi

Bilim Tarihi

LHC’nin görüntüsünden bir kısım

12 Bilim Teknoloji 13

+Yasin Özel İstanbul Üniversitesi

Page 14: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 11SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

14 Medya Ekonomi 11

Operayı balkondan izleyen bir adamsahneyi daha iyi görebilmek içineğildiğinde balkondan düşüyor. Bu

durumu kendine yediremediği için olaya“Bilerek yaptım ben yahu” havası vermeyeçalışıyor. Bunun için de her gün aynı saatteaynı operaya gidip kendini balkondan aşa-ğı atıyor. Sonucu tahmin edeceğiniz gibi be-yin kanaması ve ölüm…

Bu hikâye saçma deyip geçilebilir türdenama bir ülkenin medyasını saçma olma yö-nüyle benzer bir hikâye ile anlatabiliyorsak,hatta bu bir anı ya da öyküyse? Evet, seya-hat etme özgürlüğünüz var ama fazla uzak-laşmanıza gerek yok: O ülke Türkiye.

Bir gazeteci; sokaktaki insanın sorunları-na dikkat çekmeye çalışan, çözüm arayanve dolayısıyla “Kaldırımsız cadde, asfaltsızyol, bitmeyen otobüs çilesi” haberi yapanbir gazeteci. Meslekte yeni ve heyecanlı.

Kent içinde ne kadar aksaklık varsa ya-zan çizen bir gazeteci. Haber müdürü gaze-tecinin hassasiyetini fark ediyor ve çağırı-yor gazeteciyi yanına.

-Sana çok önemli bir görev veriyorum,bu haberi en iyi sen yaparsın. Et haberi ya-pacaksın.

Gazeteci şaşırıyor.-Ne eti? Nasıl et haberi?Haber müdürü konuşmaya devam edi-

yor.-Bildiğimiz et haberi. Kasaplarda satılan

etin haberini yapacaksın. Birçok kasaptasağlıksız et satılıyormuş. Bir fotoğraf çeke-ceksin ve mümkünse etin en kötü görüntü-sünü alacaksın. Kasaplarda satılan etlerinarasında sağlığa aykırı olanlar da var.

Gazeteci görevini dört dörtlük yapacak

ya almış eline makinasını dolaşmış kasap-ları bir bir. Bir kasabın vitrininde çengeldeaz kararmış bir et bulmuş, biraz da tozatoprağa karıştırmış. Basmış deklanşöre.Yazmış haberini yollamış.

Ertesi gün “en büyük gazetede” “yenigazetecinin” “et haberi” ve manşette. Altın-da gazetecinin adı yazıyor. Gazeteci şaşırı-yor ve “Bundan haber mi olur!” ya da “Ga-zete bunu haber mi yapar!” fikrinden dola-yı utanıyor ve düşünüyor. “Benden gazete-ci falan olmaz. Bu çok önemli haberi bengöremiyorum da haber müdürü bana öne-riyor.”

Bir süre sonra haber müdürü gazeteciyiyine yanına çağırıyor “Şimdi ikinci et habe-rini yapacağız” diyor. “Git kasaplara et fiyat-larını al. Kuzu koyun dana keçi ne varsa…”

Ertesi gün haber sekiz sütuna manşet. Busefer gazetecinin adı biraz daha büyük. Ga-zetenin manşeti: “Et fiyatları jet gibi”

Ee gazetecinin havasından geçilmiyor ta-bi iki kez üst üste, en fazla satan gazeteninmanşetinde kendi haberleri var. Gazeteci ethaberleriyle ünlü oluyor.

Gazeteci bir tuhaflık olduğunu seziyorfakat ne olduğunu anlayamıyor. Sonradanöğreniyor ki gazetenin patronu tavuk işinegirmiş. Manşette kırmızı eti kötüleyen ha-

berler yapılırken gazetenin iç sayfalarındatavuk etinin ne kadar yararlı ve sağlıklı ol-duğuna dair haberler yapılıyor. Hatta yu-murtanın ete bedel olduğundan bahsedili-yor.

İşte “Türkiye’de medya nedir?” sorusu-nu özetleyen bir anı. Türkiyede gazetecilikyapmaya çalışıyorsanız (ki “Neden ille depatron var?” sorusunu es geçiyoruz) ve pat-ronunuz tavuk işine girmişse eti kötüleyenhaberinizin manşette olması ne bir tesadüfne bir gazetecilik başarısı. Sadece zorunlu-luk.Peki, bunu neden anlattık?

Durumunun vahameti anlaşılmasın diyemidir bilemeyiz ama medya bilerek balkon-dan atlayıp duran bir şey oldu memlekette.Sonucu tahmin edeceğiniz gibi beyin kana-ması ve ölüm…

Bu yakıcı bir sorun ve bu aralar ya da“Gezi’den sonra” üzerine ayrıca düşünülenbir mesele. Seçenekler her zaman vardı.Yanlış bir tespitin üzerine doğru bir yorum“Gezi yeni bir şey yaratmadı var olanı or-taya çıkardı”

Biz de ortaya çıkanı bir araya getirmeyeçalıştık. Bunu yaparken bi’ Lady Gaga ola-madık. Bir kişi bir konuyla ilgili ün yapmış-sa bu “et medyası” için müthiş bir fırsattırbilirsiniz. Mesela siber suç işlediği gerek-çesiyle (Redhack davası) gözaltına alınandizi ve sinema sanatçısı Barış Atay’a tekno-loji sayfasını önerdik ama olmadı.

İşte bu elinizde tuttuğunuz gazete ilemedyanın bir aracını nasıl alternatifleştire-bileceğimizi göstermeye çalıştık. Patronsuzve ‘etsiz’ bir medya içindir çabamız.

Güneş ışığı satılık değil ki: “Filiz sürdükar altından”

Üniversiteli’nin söyleyecek sözü var.

Tv8 Ana Haber Sunucu-su Kaan Yakuphan, ''Artıkdemir almak günü gelmiş-se zamandan. Meçhule gi-den bir gemi kalkar bu li-mandan'' dizeleriyle prog-ramına veda etti.

Yakın zamanda Tv8'inAcun Ilıcalı tarafından sa-tın alındığına şahit olduk.Kanalı aldıktan sonraki ilkişi Tv8 ekibini işten çıkar-mak ve tüm haber , tartış-ma programlarını yayın-dan kaldırmak olan yenimedya patronu ''insanlaramutluluk veren kanal'' an-layışıyla gelecekmiş. İkti-dara yakınlığı ile bilinenIlıcalı, programları ''mutlu-luk'' vermek için değil deyapılan haberler ya da yo-rumlar sonucunda iktidarkanadından tepki çekme-mek için kapatmış olamazmı?

Tüm Tv8 ekibini iştençıkarıp gazetecilerin işsizkalmasının insanları mut-suz edeceğini düşüneme-yen medya patronu kendiekibiyle çalışmaya başla-yacak. Neşeli program Tv8artık Acun'un ithal prog-ramlarıyla devam edecek.Neşe anlayışı da program-larda insanlar üzerindendalga geçmek ya da insan-ları küçük düşüren prog-ramlarla sağlanacak.

Örneklerine YetenekSizsiniz Türkiye'de rastla-dığımız bu gibi program-lar çoğu zaman haber saat-lerine denk gelir muhte-melen. Bu durum şimdi-den haber saatlerinde Ko-medi Dükkanı’nı yayınla-yan Acun Tv8'i için iyi birreyting kapma yarışı ola-cak.

Amerikalı şarkıcı Lady Gaga, 2010 MTV Video Müzik Ödülleri’e çiğ etten yapılmış bir kıyafetle katılmıştı

Bir Lady Gaga değiliz ama

Acun, Penguenmedyayamutluluk vermeye geliyor

Kanalı aldıktan sonra ilkişi ekibi işten çıkarmak vehaber tartışma program-larını yayından kaldırmakolan ‘medya patronu’, in-sanlara mutluluk verenkanal anlayışıyla gele-cek(!)

Türkiyede gazetecilik yapmayaçalışıyorsanız(ki neden ille depatron var? Sorusunu es geçiyo-ruz.) ve patronunuz tavuk işinegirmişse eti kötüleyen haberini-zin manşette olması ne bir tesa-düf ne bir gazetecilik başarısı.Sadece zorunluluk

Senem Tanır Ankara Üniversitesi/İLEF

Cemaat ve AKP ara-sında dershane tartışma-ları son hızla devamederken iki taraf da kendielini kuvvetlendirmekiçin eğitim hakkı üzerin-den dem vuruyor. Cema-at kendi kanallarında ha-zırladığı reklam filmle-riyle dershanemize do-kunma kampanyasını ör-gütlerken, AKP medyası“aklı başına yeni gelmiş”olacak ki dershane parasıyüzünden hayatını kay-beden öğrencileri man-şetlerine taşıyor. AKP ik-tidarı boyunca sayısı%100 artan dershanelerineğitimde ortaya çıkardığıfırsat eşitsizliği yıllardırortada bir sorun olarak

duruyor. Ne var ki Tay-yip Erdoğan tarafındanönerilen dershane yerineözel okul modeli de yenive daha büyük bir eşitsiz-liğin habercisi. Eğitim ileilgili her adımı rant üze-rinden kurgulayan Erdo-ğan dershanecilere vergimuafiyeti, arsa, ucuz kre-di gibi teşvikler verereközel okul dönüşümüneön ayak olmak istiyor. Er-doğan üstüne bir de ders-hanelere “Kur özel oku-lunu, öncesine-sonrasınaayrıca kurslarını koy”tavsiyesinde bulunuyor.Dershaneler başarı kısta-sının sadece sınav üzerin-den belirlendiği bir eği-tim sisteminin ürünü. Bu

durum değişmedikçeokul dışında bir destekarayışı hiç bitmeyecek,özel okullar aynı zaman-da dershane gibi de işle-tilecek. Üstüne üstlük herpatronun hayali olananaokulundan yüksek-öğretime bütün kademe-leri bünyesinde barındı-ran özel büyük eğitimkampüsleri Erdoğan’ınönerdiği sistemle müm-kün hale gelebilecek.Anaokulundan yüksek-öğretime eşit, parasız, sı-navsız eğitim talebi ise necemaatin dershaneleriylene de AKP’nin özel okul-larıyla mümkün hale ge-lecek.

20 KASIM 2013: Tayyip Erdoğan ders-hane meselesinde ilk kez konuştu: “Geriadım atmayız, kapatılacak”. Ertesi günise yandaş medya kendi arasında ikiyebölünmüştü. Habervaktim, Yeni Şafak,Takvim ve Akşam gazeteleri Erdoğan’ınyanında yer alırken, Zaman ve Bugünmanşetlerinde dershanelerin yararla-rından bahsediyordu.

30 KASIM 2013: AKP’decemaat meselesindendolayı ilk kopuş gerçek-leşti. AKP Milletvekiliİdris Bal istifa etti. Bal’ımemleketi Kütahya’dadershaneciler 1000araçlık konvoyla karşı-ladı.

2 ARALIK 2013: Na-bi Avcı, “Hiçbir za-man kapatacağızdiye bir şey deme-dik” derken, hükü-met dershanelerinkapatılmayıp dön-üştürüleceğini açık-layarak geri adımattı. Dönüşüm içind e r s h a n e l e r e2014’e kadar süretanındı.

Dershaneler başarı kıstasının sadece sınav üzerinden belirlendiğibir eğitim sisteminin ürünü. Bu durum değişmedikçe okul dışında birdestek arayışı hiç bitmeyecek, özel okullar aynı zamanda dershanegibi de işletilecek

Birileri eğitimde fırsateşitliği mi dedi?

8 KASIM 2013: Her iki tarafın daelinde olduğu söylenen “bavul do-lusu belge” iddialarıyla gittikçe ge-rilen AKP-cemaat kapışmasında or-taya çıkan ilk belge 2004 yılınınMGK kararları oldu. Başbakanın vepek çok AKP’li bakanın imzasınınbulunduğu o kararda “Gülen gru-bunun faaliyetlerine karşı ağır yap-tırımlar için eylem planı hazırlan-malıdır” ifadeleri yer alıyordu.

24 KASIM 2013:Cemaatin Erdo-ğan’ın “geri dönüşyok” açıklamaları-na yanıtı: “Boyuneğmeyeceğiz.”

14 KASIM 2013:Zaman Gazetesidershane tartış-malarının fitiliniateşleyerek man-şetine dershane-lerin kapatılacağıhaberini yerleş-tirdi: “EĞİTİMEBÜYÜK DARBE”

14Kasım 20Kasım 8Kasım 24Kasım 2Aralık30Kasım

DERSHANE SAYISI

Page 15: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYF

A 10

SIYA

HMAVIKIRMIZISARI

CEMAAT İLE AKP ARASINDAKİ KARA KEDİ:SON GÜNLERİN EN ÇOK TARTIŞMA YARATAN KONUSU HER YÖNÜYLE ÜNİVERSİTELİ’DE

İlk olarak MİT MüsteşarıHakan Fidan üzerinden ya-şanan tartışmayla görünür

hale gelen Tayyip Erdoğanmerkezli AKP hükümeti veGülen cemaati çatışması songünlerde dershanelerin kapa-tılması gündemiyle başka birboyuta taşındı. Daha önce içgerilimlerini dışarıya çok fazlayansıtmadan çözme eğilimin-de olan iktidar, bu yeni saflaş-ma gündemi ile kolun kırılıpyenin içinde kalamayacağı birdurumla karşılaştı. Öyle kiAKP’ye yakın olan gazetelerhep bir ağızdan dershanelerinbugüne kadar yarattığı yıkımısanki yeni şeylermiş gibi orta-ya dökerken, cemaatin yayınorganları dershanelerin kapa-tılmasını “dış mihrakların” işiolarak gösteren diziler çekip,“Dershanemize sahip çıkalım”temalı reklam filmleri yayınla-dı. Peki, birbirlerini ellerindekibavullar dolusu belgeyle teh-dit edecek noktaya gelen birzamanların “Aynı secdeye başkoymuşları” için mesele ders-haneler üzerinden yürütülenbir eğitim meselesi mi?Bu soruya, AKP’nin 11 yıllıkiktidarı boyunca ülkedekidershanecilik sisteminde yaşa-nan değişimlere bakıldığındaevet olarak cevap vermekmümkün değil. AKP’nin ikti-dara geldiği 2002 yılındaMEB’in resmi rakamlarına gö-re dershane sayısı 2000 civarın-da iken, 2011’in sonunda burakam %100’ün üzerinde birartış göstererek 4000’ni aşmışdurumda. Yine 2002 yılındadershanelerdeki öğrenci sayısı379.463, öğretmen sayısı 12.430iken, 2011’de öğrenci sayısı1.234.738’e, öğretmen sayısı50.532’ye yükseldi. Sayısal ola-rak yaşanan bu artışlara bakıl-dığında bile AKP’nin iktidarıboyunca dershanecilik sektö-rünü sürekli olarak büyültmeeğiliminde olduğu gözlenebi-lir. Dolayısıyla bugün Erdoğan

ve Gülen arasında yaşanan ge-rilimin bir eğitim sistemi tartış-ması olmadığı apaçık ortada.“Doğru, cemaati bitirme kararı2004′de alındı; sonra emniyetcemaate bağlandı, dershane veokul sayısı patladı, AKP’ye ka-patma davası açıldı. Fitneyedestek verenleri görünce soru-nun fitneciyle sınırlı olmadığıanlaşılıyor.”Yukarıdaki sözler AKP millet-vekili Şamil Tayyar’a ait. Tay-yar dershane tartışmalarındaortaya çıkan bavullardan dö-külen MGK kararları nedeniy-le cemaate sitem ediyor. Sitemederken de cemaatin, iktidarınortaklarından biri olduğunuağzından kaçırıveriyor. Hemde öyle bir ortak ki her geçengün biraz daha büyümekte vegüçlenmekte. İşte tam da bunoktada AKP-cemaat savaşı-nın gerçek nedeni ortaya çıkı-yor: İktidar içi güç dalaşı. Er-doğan bu savaşı, cemaatin top-lumsal ilişkiler ağının enönemli noktasına yani dersha-nelere saldırarak gerçekleştiri-yor. Peki, ama neden dersha-neler cemaat için bu kadarönemli?Öncelikle cemaat açısındandershanelerin ekonomik anla-mına değinmek gerekir. Mev-cut veriler dikkate alındığında,ülke genelinde bulunan ders-hanelerin %30’u cemaatin de-netiminde. 2013 yılında 1,3milyona ulaşan öğrenci sayısıve bir öğrenci için yıllık ders-haneye ödenen miktarın 3-5bin TL arasında değiştiği dik-kate alındığında Gülen Ce-maati’ne yakın dershanelerinyıllık 1,2 milyar TL’nin üzerin-de bir iş hacmine sahip olduk-ları ortaya çıkıyor. Tüm ders-haneler dikkate alındığında bumiktar 5 milyar TL’ye ulaşıyor.Erdoğan’ın eğitimi bir kar ka-pısı olarak gördüğü düşünül-düğünde böylesi bir ekonomikgücü, artık iktidarı açısından

tehlikeli gördüğü Fetullah Gü-len’in kontrolünden çıkararakkendi denetimine almak istedi-ği sonucuna rahatlıkla ulaşıla-bilir.Ekonomik nedenlerin yanı sıradershanelerin cemaat tarafın-dan birer örgütlenme aracı ola-rak kullanılması da AKP’yidershaneleri kapatma hamlesi-ni yapmaya sürükleyen önem-li nedenlerden biri. Cemaat,eğitim kurumları (özel okullar,dershaneler) aracılığıyla çokgeniş bir genç kuşağa ulaşabi-liyor. Mevcut veriler dikkatealındığında, cemaat dershane-lerinin öğrenci kapasitesi yıllık400 bin civarında. Özellikleyoksul aile çocuklarına yönelikolarak geliştirilen özel politika-larla (ücretsiz kurslar, düşükücret imkanları) cemaatin buçocuklarla ve onların aileleriy-le manevi bir bağlılık ilişkilerikurmaları sağlanıyor. Dersha-ne ile başlayan ilişki ilerleyenyıllarda başka mağduriyetleraracılığıyla (barınma sorunuvb.) daha da derinleştiriliyorve böylelikle aile de çocuk dacemaatin sosyal ilişki ağına gi-riyor. Dershane gerilimi, AKP tara-fından dershanecilere dönü-şüm için 2 yıl mühlet tanıma-sıyla bir süre ötelenmiş gibi gö-züküyor. Bu süreçte, “Kimsebizden geri adım beklemesin”diyen Tayyip Erdoğan biradım geri çekilmek zorundakalsa da taraflar açısından sak-lanamaz hale gelen bu iktidardalaşı önümüzdeki günlerdeyeniden alevlenebilir. Zira ikitaraf açısından da eğitim, hempolitik hem de ekonomik an-lamlarıyla ağızları sulandıranbir pasta ve iki taraf da bu pas-tadan en büyük payı alabilmekiçin elinden geleni ardına koy-mayacağını bu süreçte defalar-ca gösterdi.

İşte tam da bu noktada AKP-cemaat savaşının gerçek nedeni ortaya çıkıyor: iktidariçi güç dalaşı. Erdoğan, cemaatin toplumsal ilişkiler ağının en önemli noktasına yanidershanelere saldırarak gerçekleştiriyor. Peki, ama neden dershaneler cemaat içinbu kadar önemli?

10 Ekonomi Dünya 15

DERSHANELER

2011-2012 yıllarında ülkeyi sarsan, dün-ya medyasının Şili Kışı diye tarif ettiği, öğ-renci eylemlerinin lideri, Şili ÜniversiteÖğrencileri Federasyonu (FECH) eski Baş-kanı 25 yaşındaki Camila, “Yeni Çoğun-luk” seçim bloğunun aslî bileşenlerindenolan Şili Komünist Partisi’nin La Floridabölgesinden milletvekili seçildi.

Şili’de neden sokağa çıkıldı?1973 ve 1990 yılları arasında yaşanan

Pinochet diktatörlüğünden önce ücretsizolan eğitim, Pinochet döneminde özelleş-tirmeye tabi tutulmuş, birinci ve ikinci de-receden okullara ayrılan bütçe azaltılmıştı.2011 yılına kadar Şili dünyada eğitim harç-larının en pahalı olduğu ülkeydi.

2011 Nisan ayında liseliler ve üniversi-teliler eğitimin bir “sektör” olarak algılan-ması karşı, eğitim kurumlarının kamulaş-tırılması, sınavların parasız olması ve yenibir müfredat hazırlanması talepleriyle so-kağa çıktılar. Eğitim Bakanlığı’nı işgaledip, boykot çağrıları yaparak güçlenenöğrenci hareketi, 16 yaşındaki Manuel Gu-tierrez’in eylemler sırasında polis kurşu-nuyla öldürülmesinin ardından hız kazan-dı ve hükümeti bu konuda adım atmayazorlayarak emniyet müdürünün görevdenalınmasına sebep olmuştu. Camila Valle-jo’nun görünen öznesi haline geldiği öğ-renci hareketi, eğitim bakanlarının talepedilen eğitim reformlarına karşılık verme-mesi sonucunda bakanların halkın gözün-deki meşruiyetlerin yitirmesine ve 2011 yı-lının Temmuz ayında, önce Joaquin La-vin’in, beş ay sonra ise Felipe Bulnes’in is-tifa etmelerine sebep olmuştur.

“Seçildik çünkü Şili çok değişti”Camila Vallejo eylemlerin ilk başladığı

dönemde The Guardian, BBC gibi büyük

medya şirketleri tarafından güzelliği ilegündeme getirilmiş ve bir imajdan ibaretolarak gösterilmeye çalışılmış olsa da, Ca-mila aslında güzelliği ile değil Şili ÖğrenciFederasyonu (FECH) Eski Başkanı konu-mu ve 107 yıllık Şili Üniversitesi tarihinde-ki ikinci kadın öğrenci birliği başkanı ola-rak mücadeleye koyduğu katkı ile öne çık-mıştır. Camila, Kasım ayında öğrenci ha-reketinin üç diğer önemli ismi Gabriel Bo-ric, Giorgio Jackson ve Karol Cariola ilebirlikte yüzde 4.1 oy alan Şili KomünistPartisi'nden milletvekili seçildi.

Şili Komünist Partisi, üyesi Camila’nın,“Asla Bachelet’in seçim kampanyasını des-teklemem ve gençleri ona oy vermeye ça-ğırmam. Kimse beni onun programınınöğrenci hareketinin ortaya koyduğu fikir-lerin temsilcisi olduğuna inandıramaz”dediği 2006’dan 2010’a kadar ülkeyi yöne-ten Devlet Başkanı Bachelet’i desteklemekararı aldı. Milletvekilliği adaylığının açık-lanmasının ardından Twitter’dan “Michel-le Bachelet hakkında söylediğim her şeypartinin konuyu tartışma sürecinde denil-mişti. Son karar kolektif olarak verilir, se-çildik çünkü Şili çok değişti” diye yazdı.

Ne değişti? Yaklaşık yüzde beşlik bir oy oranına sa-

hip olan Şili Komünist Partisi’nin, seçimleröncesinde Bachelet için oy değeri oldukçakritikti. Koltuğunun sallanmasından kor-kan Bachelet için, Camila gibi öne çıkmışöğrenci hareketi liderlerinin milletvekiliolarak seçilmesi, kaybettiği imajını yeni-den toparlaması ve diğer muhalefet odak-larının oylarını ve desteklerini kazanmasıiçin önemli bir yerde duruyordu. Seçimdönemine girerken yaptığı propaganda,bu kitleye yönelik söylemler ve açılımlardı.Michelle Bachelet seçim propagandası sı-rasında verdiği bir röportajda, “Onlar da-ha adil bir ülke için oluşturduğumuz ko-lektif projeyi desteklemeye karar verdiler.Şili halkının büyük çoğunluğu bu eşitsiz-liklere ve haksızlıklara son vermek içinsandığa gidecek” dedi.

Sokakta kazanılan sandığa sığar mı?Bu sorunun yanıtı tabii ki de hayır. Bin-

lerce öğrencinin sokağa dökülmesi ve ar-dından gelen işçi grevleri ile Şili’de sokakmuhalefeti güçlenmiş, 1990’larda cuntanınyıkılmasının ardından Merkez Sol-Hristi-yan Demokrat ittifakının izlediği neo-libe-ral çizgiye karşı mücadele başlamıştır. Biradayın meclise girebilmek ve herhangi biradım atabilmek için sokaktan çıkan bir ha-reketin liderinden; yani 25 yaşındaki Ca-mila Vallejo gibi bir karakterden yardım al-maya ihtiyacının olması, sokak hareketininülkedeki dengeleri nasıl etkileyebileceği-nin kanıtıdır. Bu sebeple Camila’nın mec-listeki sürecini izlemeliyiz. Camila 2011’deSantiago de Chile'de iki gün süren grev sı-rasında mitingde seslendiği binlerce öğ-renciye “Başka bir ülke düşlemek gerek...”demişti. Umuyoruz ki Camila nereden gel-diğini, başka bir ülke düşünün ancak so-kaklardan kurulabileceğini unutmadanmecliste yerini alır.

Ukrayna’nın başkentiKiev’de AB ile imzalanmasıplanlanan ortak ticaret an-laşmasının CumhurbaşkanıViktor Yanukoviç tarafın-dan reddedilmesi üzerineAB yanlıları “Ukrayna Av-rupa’dır“ sloganıyla göste-riler düzenledi. İçinde bu-lunduğu ekonomik krizdensermayesi gelişmekte olanyeni üye ülkeleri kendinedaha fazla bağımlı hale ge-tirerek çıkmaya çalışan AB,cumhurbaşkanını “Mosko-va” etkisinde kalmakla suç-luyor.

2001’de dolandırıcılık-tan, 2011’de görevini kötü-ye kullanma gerekçesiyletutuklanan Yuliya Tama-şenko AB ile yapılan anlaş-manın reddedilmesinin ar-dından açlık grevine başla-mış ve insanları gösteriyapmaya çağırmıştır.Eskibir Sovyet ülkesi olan Uk-rayna’nın başkenti Kiev’deSovyetlerden kalma birçoktarihi eser gösteriler sırasın-da saldırıya uğramıştır.Gösterilerin bir diğer oda-ğında ise “Svoboda “ var.Svoboda Sovyet SosyalistCumhuriyetler Birliği’ninçözülmesi ardından kuru-lan anti-komünist-yahudive rus düşmanı faşist birörgüt olan “Ukrayna Sos-yal-Nasyonel Partisi’ ningeleneğinden gelen sağcıparti.

Ukrayna da yaşananlarageleceğimiz,özgürlüğü-müz,yaşam hakkı için dur-duğumuz Gezi barikatla-rından doğru bakmak hata-lı olur. Ukrayna’da yaşanansınıfsal temelli ,özgürlük yada adalet için sokağa çıkanbir kesimin değil AB ile im-zalanması planlanan anlaş-manın reddedilmesi ile ge-lişmekte olan özel sermayeve paydaşlarının etkilene-ceği bir kesimdir. Bu kesimbugün aynı zamanda Uk-rayna’nın muhalefet odağı-nı oluşturuyor. Bu sebepleDünya’da yaşanan yakıntarihten iyi dersler almalısavunacağımız barikatlarıiyi gözlemlemeliyiz.

Eski Şili Üniversite Öğrencileri Federasyonu Başkanı ve yeni milletvekili Camila, Bachalet ile seçim turunda

Sokakta kazanılan mücadele, sandığa sığar mı?

Her barikat aynı değil

Şili’de sokak muhalefeti güç-lenmiş, 1990’larda cuntanınyıkılmasının ardından Mer-kez Sol-Hristiyan Demokratittifakının izlediği neo-libe-ral çizgiye karşı mücadelebaşlamıştır

UKRANYA DURULMUYOR

Page 16: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

Serb

est

rsü

SAYFA 9SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

Söyleşi 9

Serbest Kürsü yazarlığı için 5500 karakteri geçmeyen yazını; adını soyadını, üniversiteni belirterek [email protected] yollayabilirsin

Taraftar grupları ve onların etkisi altındakigrupların hemen hepsinin en önemli gün-demlerinden birisi 'hep beraber' eyleyebil-mektir. Tribünlerde birçok tezahuratta bununüzerinde durulur, kimi zaman kolektiviteyeyeterince destek vermeyenler tribünün kendidili ile kınanır. Bunların hepsi taraftar grup-larının aslında örgütlenilmeden bir etkisininolmayacağının bilinmesiyle ilişkilidir. Yalnızbir futbolseverin sadece çevresinin duyacağıtepkileri veya bireysel yaşayacağı duygula-nımları dışında etkisi oldukça sınırlıyken, tri-bün grubuyla beraber hareket eden taraftar'birleşince güçlü olabileceğini' bilir. Günü-müzde birçok ülkede maçlarda kullanımı ya-saklanan meşaleler veya kimi zaman oyunudurdurabilen konfetiler ve çeşitli uygulama-lar sadece 'görsel bir şov' değil aynı zamandakurulan kolektif gücün kendisini ilanı gibi-dir. Futbolun zaten oyun yapısı itibariyle kol-lektiviteyi teşvik eden yönü dışında futboloynamayan 'tribünlerde' olanlar da ancak'birlik olunca güçlü olacaklarını' öğrenirler.Kolektif güç sadece maç anlarında tezahuratiçin geçerli değildir. Taraftarların hemen herzaman en önemli anılarını içeren hikayelerinkaynağı olan 'deplasmanlar' aynı zamandaortak hareketin, örgütlü davranmanın önemikonusunda oldukça önemlidirler. Herhangibir toplumsal olayda, senede ortalama on binkilometre yolculuğu türlü 'maceralarla' bera-ber yapan ve birbirini tanıyan 'ekiplerin' ha-reketleri elbette tribünden uzak bir futbolse-verden de, sürekli olarak üst soyutlama dü-zeyinden inemeyen örgütlülüğü sadece çe-şitli bürokratik yapılarla ilişkiden ibaret sa-yabilecek bir 'aydın'dan da farklı olacaktır.

Türkiye'de taraftar grubu öncü örgütlen-meleri 1980'in başında bugünkü bilindik ya-pılarına benzer şekilde ortaya çıkmışlardır.Bu yıllar aynı zamanda aynı Batı Avrupa'daolduğu gibi aslında piyasalaşma, profesyo-nelleşme ve gösterileşmenin yoğunlaştığı yıl-lardır. Bahsedilen bu süreçlerdeki derinleşmeve yayılma arttıkça taraftar gruplarının da sa-yısı ve etkinliği artmıştır. Bu açıdan günü-müz taraftar gruplarının öncülü olarak sınıf-lanabilecek oluşumlar, Ankaragücü (Güçlü-ler) ve Beşiktaş (Çarşı) tribünlerinde dikkatçeker. Tribün hayatı kolektif davranmanınönemli bir örnek alanıyken diğer yandanyaygın ve sürekli beslenen bir sosyalliğin dezemini olarak dikkat çeker. Bu sosyallik ve

'taraftarın' kendisi aslında tribün dilinde 'bes-te' diye anılan özgün tezahuratların önemlibir bölümünü oluşturacaktır (bkz. Hatıpoğ-lu, Aydın 2007). Kulüp ve takım bu açıdan ta-raftar için 'önemli' bir bağlamdır, ama taraftaraçısından asla tek başlarına değerlendirile-meyecek olgulardır. O yüzden aynı sosyallikiçerisinde olmayan bireysel olarak sadece 'ta-kım sempatisi/ilgisi' olan kesim ile asgari deolsa bir sosyallik zemininde tribünle ilişkisiolan kesim yani 'taraftarlar' arasında çok cid-di farklılıklar bulunur. Tribünlerde 'deşarj' ol-duğu düşünülen ve dolayısıyla toplumun'büyük' sorunlarıyla ilgilenmediği savlanankesimlere tersinden de bakmak mümkündür.Güçlendikleri sosyal zeminler, aktif olabile-cekleri bir çerçeve, kolektif hareket etmeninantrenman sahası olarak 'taraftarlık'...

Bugün sistem genel olarak ticarileşmemerkezli anlayışıyla yeni tip tüketici-seyirciyitercih etmekte, farklı ülkelerde özellikle gü-venlik referanslı 'düzenlemelerde'; taraftar vetaraftar grupları yerine endüstriyel futbolunhedeflediği tüketicileşmiş, sadakat ve grup-ların özgün sosyalliği yerine gösteriyi izleyenve tüketen bir profil hedeflenir (King, 1997).Polik olarak 'sağ' veya 'solda' olma durumuörnek alınan grubun sosyal, ekonomik vekültürel zeminiyle ilgiliyken; tüketici, kollek-tiviteye olabildiğince uzak, yalnızlaştırılmışveya olabildiğince küçük sosyalliklerde şovutakip eden bir kitlenin hakim kılınıp 'tarafta-rın' oyundan 'sürülmesi' ana amaç olarak

dikkat çeker. Bu sürülmeye benzer bir sürül-me futbolun kurallarla rasyonalize edilip,profesyonelleştirildiği dönemde geniş kitle-lerin oyundan sürülmesine benzer. Eski dö-nemlerde oyunun kendisinden sürülen kitle-ler, bu sefer tribünlerden de sürülmek istenir.Aktif olma zemini taraftar grupları olan 'ta-raftar' yerine istenen tüketici seyircinin tama-men hakim kılınması bugün için endüstriyelfutbolun en önemli hedeflerinden birisidir.Sistem açısından 'taraftar', aslında istenme-yendir. Taraftarlık üzerine yazılan kısa bir pa-sajla yazıyı sonlandırmak mümkün (Hatı-poğlu, Aydın, 2007):

Taraftarlık, deplasman otobüsündeki “ge-yiktir”. Maçı izlemeden gidip gelinen yüzler-ce kilometredir. Taraftarlık hatırlamakta zor-lanacak kadar anı biriktirmektir. Şenliktir. Ta-raftarlık kavgadır, abartmadır bazen yalan-dır. Taraftarlık hem sıradan olmak, hem ay-kırı olmaktır. Dostluktur, sürekli yeni insan-larla tanışmaktır. Egemen medyaya alternatifoluşturmaktır. Taraftarlık espridir, ayrıntılaradikkat etmektir. Hayal kurmaktır, şu acıma-sız ve illüzyon dünyasında Behrengi’nin“küçük kara balık”ı olmaktır. Taraftarlık ey-lemektir, yüksek sesle bağırmak, ses tellerinegarezi olmak ve sürekli “ergen” olma halidir.Aşktır, tutkudur, hesapsızlıktır. Taraftarlıkmüziklerden rocktır, protest olanıdır ve elbet-te arabesktir; illa klasik batı müziğinden ör-nek verilirse Beethoven’in Dokuzuncu Sen-foni’sidir. Taraftarlık cop ve biber gazı yemeolasılığının yüksekliğidir, kendini Don Kişothissetmektir. Tenefüs zilidir ve tenefüsünkendisidir. Kimi zaman kurgulanan bir itaat-tir. “Beleş biletle” işi olsun olmasın bu sürecibilendir. Taraftarlık örgütlü olmaktır… Taraf-tarlık, İtalya’da “ultras”, İngiltere’de “holi-gan”, Arjantin’de “barras bravas” olmaktır.Çocuklar gibi tedbirsiz, gezginler gibi tetikteolma halidir...

Kaynakça: Hatıpoğlu D. & Aydın, B.(2007) Bastır Ankaragücü: Kent, Kimlik, En-düstriyel Futbol ve Taraftarlık, Ankara: Epos.

King, A. (1998) The End of The Terraces:The Transformation of English Football in

1990’s., London: Leicester University.

Örgütlü olmanın değerini

öğrenmek :“Hep beraber!”

Berkay AydınODTÜ Araştırma Görevlisi-AnkaragücüSokak Taraftar Grubu üyesi

türülmüştür. Artık Gezi olduktan sonrabir sosyal bilimcinin, bir akademisye-nin Türkiye’yi eski kalıplarla, gelenek-sel bir takım kanaatlerle yorumlamasıimkansızlaşmıştır. Ve aynı zamandaGezi üzerine pek çok akademik litera-tür de ortaya çıkmıştır. Fakat bu akade-mik literatürün kimi noktalarda bir da-ğınıklıkla malul olduğunu görüyoruz.Gezi direnişini sadece İstanbul’dakiGezi Parkı’na lokalize edip, oraya yo-ğunlaşıp Türkiye’nin genel siyasi po-zisyonundan ve dinamiklerinden ko-paran bir eğilim de söz konusudur. Fa-kat bunun dışında bir takım düşünce-ler üretildi. “Genel olarak AKP siyase-tinin geldiği noktada Gezi direnişi ne-reye oturuyor?”, “Türkiye’nin gelenek-sel sol siyasetinde Gezi nereye oturu-yor?” gibi daha geniş ölçekli, daha ta-rihsel analizler de söz konusu olmuş-tur. Ama o noktada Gezi’ye geri dönüpbakarken biraz daha dağınıklığı engel-leyici, toparlayıcı müdahalelere ihtiyaçvar.

Peki biraz da bugüne gelelim. AKPdershane tartışmasıyla “kalp kırma-ya” devam ediyor. Dershaneleri kapat-ma girişimi neoliberal politikalarla nederece uyumlu? Bunun altında sadececemaatin gücünü zayıflatma mı var?

Dershaneleri kapatmak gibi birhamlenin en başta piyasacı bir hükü-metten beklenmediği ve bunun da neo-liberal politikalarla uyuşmadığı düşü-nülebilir. Ama bu yanıltıcı bir bakış açı-sıdır. Çünkü bir ülkenin, bir siyasi par-tinin veya bir iktidarın neoliberal birhüviyet sahibi olup olmadığını belirle-

yen şey onun ülkedeki genel birikimrejimine dair oluşturduğu politiklardır.Baktığımızda AKP’nin iktidara geldi-ğinden beri neoliberal birikim rejimingerekliliklerini, özellikle finansallaşmaalanında, kent üzerinden gelişen poli-tikalarda, yerine getirdiğini çok açık birşekilde görüyoruz. Bunlar genel hatla-rıyla silinmediği ölçüde salt bir gün-demde ortaya çıkan manevra tek başı-na neoliberalizmden kopma ya da sap-ma gibi değerlendirilemez. Keza, bu-nun neoliberalizmle uyumsuz bir şeyolabilmesi için öncelikle devletin bütünbir eğitim anlayışında daha sosyal, da-ha halkçı bir politika geliştirmesi gere-kir. Halbuki, AKP’nin önerdiği şeydershanelerin kapatılması, yerine özelokulların yapılmasıdır. Yani bir piyasa-cı şablondan öbür piyasacı modele geç-me çabasıdır. Hatta bunlar ayrı model-ler bile değildir. Dershaneler de bir ne-vi özel okul gibi işleyen kurumlardır.Bu anlamda bu hamlenin neolibera-lizmle uyumsuz olmadığı çok açıktır.Tersine bu birikim rejimi içerisindekihamlelerden bir tanesidir. Fakat ona in-dirgenemez. Bu sorunuzun ikinci kıs-mıyla ilgili. Bu bir siyasi mücadeleninuğraklarından bir tanesidir. İktidar blo-ğunun içerisindeki bir yarılmanın,uzun süredir devam eden bir paylaşımmücadelesinin ürünü olan bir şey. Buçelişki baktığımızda dar bloğun içindecereyan eden bir çelişki olduğu içinTürkiye siyasetinin temel çelişkisi de-ğildir aslında. Bu anlamda bu meseleyede hak ettiğinden fazla değer yükleme-mek gerekir. Türkiye’deki dönüştürü-cü siyasetin temel unsurları ve karşıt-lıkları daha çok neoliberal politikalar

uygulayan AKP ile bir bütün olarak ik-tidar bloğuyla onun karşısındaki ezi-lenlerin emekçilerin mücadelesi arasın-daki karşıtlıktır. Buna odaklanarak veo meseleyi de bu nokta üzerinden elealmak daha mantıklı. Tekil bir kavgaveya tek başına dönüştürücülük gün-dem olarak görülmemeli.

Hazır toplumsal muhalefet demiş-ken gençlik hareketi hakkında gözlem-leriniz nelerdir?

Bence Gezi direnişiyle beraber tartı-şalım bu meseleyi. Tabi gençlik hareke-ti Gezi’yle başlamadı. Tarihsel olarak60’lara dayanan bir geçmişi var Türki-ye’de gençlik hareketinin. Gençler sis-

tem karşıtı, sosyalist hareketlerin, mu-halif hareketlerin önemli bir unsurudurumunda şu an. Ama Gezi süreciyleberaber çok önemli bir değişiklik oldu.Toplumsal algı açısından gençliğin iti-barının çok yükseldiğini düşünüyo-rum. Yani, Gezi Parkı’yla beraber geneltoplumsal algıda gençlerin o apolitik,toplumsal olaylara ilgisiz, “zirzop” al-gısı tamamen yıkıldı ve gençlerin nederce yaratıcı ne derece aktif olabilece-ği görülmüş oldu. Bir de şu ortaya çıktı.Gençlik hep deneyimsiz tecrübesiz ol-makla eleştirilir. Hep de ağabeylerinin,babalarının, dedelerinin, mücadeleyiçok önceden vermiş olanlarının sözünüdinlememekle ya da onlara kulak as-mamakla eleştirilir fakat deneyimlerbirlikte yaratılır, tecrübede beraber ya-ratılır. Gençler şu anda yüzümüzü baş-ka yöne çevirmeyecek bir deneyim ya-ratmış durumdalar. Yani artık gençlikilham almak isterken, kendi stratejisinibelirlerken ya da kendi eylemlilikleriniortaya çıkarırken tabi ki o tarihsel fi-gürlere aynı saygıyı göstermeye devamedecek, ama bunu yaparlarken şu ha-let-i ruhiyede olmayacaklar: “Biz niyeyapamıyoruz? Onlar gibi olmalıyız.”Bu çok önemli bir değişim. Artık genç-lerin sohbetlerde eski solcu ağabeyleri-nin 60’larda, 70’lerde yaptıklarını din-lemelerine gerek yok, kendi hikayele-rini kendileri yaratmış durumdalar. Buzaten başlı başına çok önemli bir şey.Çünkü yeni bir eylem pratiği, yeni birbiraradalık yaratılıyor bu şekilde. Oyüzden çok önemli değişimlerle karşı-laşacağımızı düşünüyorum ve bir milatolduğunu düşünüyorum Gezi Parkımeselesinin.

Üniversiteli Gazetesi’ne iletmekistediğiniz bir mesajınız var mı peki?

Gençlerin bir arada düşünüp tar-tışabileceği, kolektif bir birliktelikoluşturabileceği birçok alan vardır.Aynı zamanda beraber üreteceği,kendisini geliştireceği de pek çokalan var. Bunlardan bir tanesi de butür dergi, gazete gibi organlar. O yüz-den böyle bir alan yaratılmasına sizde katkıda bulunduğunuz için sizikutlarım, başarılarınızın devamını di-lerim. Umarım Üniversiteli Gazetesipek çok insana ulaşır ve siz de iyi, ka-liteli yayınlar ortaya koyarsınız ve ay-nı zamanda bu da bütün gençlik içe-risindeki çeşitli grupları da bir arayagetirme şansını verir.

AKP’nin önerdiği şey dersha-nelerin kapatılması, yerineözel okulların yapılmasıdır.Yani bir piyasacı şablondanöbür piyasacı modele geçmeçabasıdır. Hatta bunlar ayrımodeller bile değildir. Ders-haneler de bir nevi özel okulgibi işleyen kurumlardır. Buanlamda bu hamlenin neoli-beralizmle uyumsuz olmadığıçok açıktır

Page 17: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYF

A 08

SIYA

HMAVIKIRMIZISARI

Gezi İsyanı’nın ardından PraksisDergisi’nde “Burası orası değil artıkefendi: Haziran Direnişi ve yeni du-rum“ adlı yazınızda AKP’nin kenditabanını bir arada tutma eğilimi üze-rinde durmuştunuz. Bu noktada “Kız-lı-erkekli” öğrenci evleri tartışmasınınasıl değerlendirebiliriz?

Şimdi sorduğunuz soruda kendi ta-banını konsolide etme gibi bir çaba içe-risinde böyle bir taktiksel açıklama ola-bilir mi diye bir ima yakalıyorum. Buönemli bir unsur olabilir ama meseleyebiraz daha geniş bir perspektiften bak-mak lazım. Yani AKP’nin bugün Tür-kiye sağı içerisindeki ideolojik konu-mu, kendi siyasi projesi, bu siyasi pro-jenin oturduğu yerler açısından baktı-ğımızda ben üç boyut içerisinde değer-lendirebileceğimizi düşünüyorum: Bi-rincisi, AKP bir ideoloji partisi aslında.Bazı katı ideolojik ilkelere sahip. Sanıl-dığı kadar da pragmatik, sürekli söy-lem değiştiren bir parti değil. Türki-ye’ye dair, dünyaya dair bir vizyonuolan, bu vizyonu Türkiye sağının birtakım öğeleri üzerinde şekillendiren veTürkiye sağının İslamcılık, muhafaza-karlık ve milliyetçilik gibi üç ana akı-mından çeşitli önermeleri, sembollerive bakış açılarını devşiren ve bunarısentezleyen ve bu sentez üzerinden debir Türkiye politikası geliştiren bir par-ti. AKP’nin kendi siyasi projesi Türki-ye içerisinde kimi zamanlar, muhafa-zakar kesimde bile, kabul görmeyebi-liyor. Mesela bunu en son Suriye me-selesinde görüyoruz. Suriye meselesiAKP’nin genel Ortadoğu vizyonununparçası olan bir politika ama Türkiyetoplumunun genelinde sahiplenilmişbir siyasi açılım değil. Reyhanlı olayın-dan sonra da insanların AKP’yi destek-lememelerinden de bunu görebiliyo-ruz. O yüzden kızlı-erkekli meselesiburada nereye oturuyor diye sorarsa-nız AKP, kendi siyasi projesi içinde hal-kın duyarlılıklarıyla uyum sağlayabi-lecek bir takım başlıklar seçiyor. Siya-sal İslam’ın angajı olsun veya olmasınkültürel anlamda Anadolu, özellikletaşrada muhafazakar olan pek çok in-sanın hatta sol tandanslı olanların bile

karşı çıkabileceği gündemlerden birtanesi kızlı-erkekli ev meselesi. Kızla-rımızın erkeklerle birlikte kalmasınkaygısı ya da kızımızın başına ne gele-cek kaygısı özellikle çocuklarını il dışı-na gönderen insanlar düşünüldüğün-de çok yerleşik bir kaygıdır. Ne yap-maktadır AKP böyle bir çıkışla? Aslın-da çok da popülerleşmeyecek, kitlesel-leşmeyecek siyasi projesini halk içeri-sindeki yaygın olan muhafazakar öğe-lerle buluşturarak kendi projesini halknezdinde daha kabul edilebilir dahameşru kılma çabası içerisindedir. Tabiki bu toplumun belli kesiminde, özel-likle kentte yaşayan seküler yaşam tar-zını özümsemiş insanlar tarafındantepkiyle karşılanabilir ama toplumungenelinde dikkat ederseniz çok ciddi

bir tepki ortaya çıkmamıştır. Böylecekendi projesini toplum tarafından da-ha kabul edilebilir daha avam bir şeklesokmuştur. Bu birinci meseledir. Oyüzden sadece konjonktürel değildir.İkincisi, dediğiniz gibi, Gezi direnişisonrası yeniden kendi saflarında birkonsolidasyon çabasının bir uzantısı-dır. Bu çeşitli örneklerden sadece biri-sidir. Gezi direnişi sırasında da camimeselesinde görmüştük bunu. Üçün-cüsü ise, çok daha genel bir şekilde,gerçekten de AKP Türkiye’de ağır ak-sak da olsa gelişen sekülerleşmenin ya-rattığı kamusal alanları daraltarak, sı-kıştırarak insanların orada kendi siya-sal kaygılarını beraber paylaşımlarınıve bunun üzerinden eyleme geçmele-rini engelleme çabası içerisindedir.

Tayyip Erdoğan “kızlı-erkekli” öğ-renci evleri konusunda Bülent Arınç’ın“kalbini kırma” pahasına geri adımatmadı. Gezi İsyanı yaşanmışken, ya-şam şekline müdahale etmekten de ka-çınmadı. Sizce bu muhafazakar ham-lelerin bir sonu olacak mı, yoksa alış-mak mı gerek?

Bu “Muhafazakarlaşma hamleleri-nin sonu olacak mı?” sorusu AKP’ninsonu olacak mı sorusuyla özdeş bir so-ru. Çünkü AKP, başka türlü kendisiniTürkiye’de ayrıksı bir siyasi özne ola-rak yaratamaz, kendi hegemonyasınıgerçekleştiremez. Türkiye’de, 1980sonrasında bütün sağ partiler, uzun birsüre, çeşitli nüanslarla da olsa, bir ta-kım sabit ekonomik politikaları hayatageçirme misyonuyla ortaya çıkmış par-tilerdir. AKP’nin de bu noktada ken-dinden önceki düzen partilerinden çokciddi bir farkı yoktur. Farkı, ideolojisin-dedir. Farkı, yarattığı ideolojik hege-monyanın kuşatıcılığındadır. Ve buideolojik kuşatıcılık olmadan AKP gibibir partinin devam etmesi mümkündeğildir. O yüzden bu muhafazakar

hamlelerin AKP’nin alamet-i fahrikasıolduğunu düşünüyorum. Bundan do-layı biteceğini zannetmiyorum.

Gezi İsyanı sizin gündelik hayatı-nızı değiştirdi mi? Ve buna ek olarakbu sürecin akademideki yansımalarınısoralım, nasıl gözlemliyorsunuz bu is-yanın akademiye yansımasını?

Önce sorunun birinci kısmındanbaşlayayım. Benim hayatımda, bir va-tandaş olarak, nasıl bir etki yarattı? Pekçok insanda da olduğu gibi bir kereGezi direnişiyle beraber insanlar bumemlekette sağ bir hegemonyanın si-yasal bir eylemlilikle kırılabileceğini,sağ siyasetin köşeye sıkıştırılabileceği-ni gördüler ve kendi ülkelerine yeni-den gelecek umuduyla bağlandılar. Birsürü insan Gezi direnişi sayesinde ül-keleriyle umutsuzluktan ötürü kop-muş olan politik bağlarını yeniden inşaetti. Akademiyle ilgili soruya gelinceiki noktada değerlendirebiliriz bunu.Bir, Gezi akademide bir araştırma nes-nesi olarak ortaya çıkmıştır. İkinci ola-rak da Gezi, akademisyenlerin politikduruşunu etkileyen başlı başına top-lumsal bir olgu olarak ortaya çıkmıştır.İkincisinden başlarsak, Gezi, akade-misyenleri bir seçimle baş başa bırak-mıştır. Bir toplumsal hareket vardır, birmuhalif hareket gelişmiştir. Onlar ken-di taleplerini, kendi duruşlarını ortayakoymuşlardır. Akademisyenler de top-lumu anlamaya çalışan ve eleştiren ki-şiler olarak, bu tüm aydın kesimler içingeçerli, bu hareket karşısında bir tavıralmak zorunda kalmışlardır. Hiç birgündemin yapmayacağı şekilde, aka-demisyenler ilk defa kendi siyasal du-ruşlarını, lafı evirip çevirmeden ortayakoyma şansını bulmuşlardır. Ve aynızamanda bir hareketin parçası halinegelmişlerdir. Bir araştırma nesnesi ola-rak da Gezi, özellikle sosyal bilimcilertarafından akademik bir alana dönüş-

CENK SARAÇOĞLU İLE GEZİ İSYANI’NIN SONRASI, AKP’NİN MUHAFAZAKAR POLİTİKALARI VE GENÇLİK ÜZERİNE SÖYLEŞİ:

Bu “Muhafazakarlaşma hamlelerinin sonu olacak mı?” sorusuAKP’nin sonu olacak mı sorusuyla özdeş bir soru. Çünkü AKP, başkatürlü kendisini Türkiye’de ayrıksı bir siyasi özne olarak yaratamaz,kendi hegemonyasını gerçekleştiremez

Arda Araz Ankara Üniversitesi

"AKP’nin alamet-i farikası muhafazakarkuşatıcılığı"

CENK SARAÇOĞLU KİMDİR?

1979 yılında Tokat’ta doğdu. BilkentÜniversitesi Uluslararası İlişkiler Bö-lümü mezunu. Kanada’daki WesternOntario Üniversitesi’nde sosyolojialanında yüksek lisans ve doktora ça-lışmalarını tamamladı. 2009-2013yılları arasında ODTÜ Kuzey KıbrısKampüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslar-arası İlişkiler programında yardımcıdoçentlik yaptı. Aynı zamanda Prak-sis dergisi yayın kurulu üyesi.

Yüksek öğretim öğrencilerinin belkide en büyük problemlerinden biri olanbarınma sorunu her yıl daha da büyü-yerek karşımızda aşılması zor bir duvargibi duruyor. Öğretim yılının başlamasıile görünen bu duvar, yıl içerisinde deöğrencilerin zor durumda kalmasına ne-den oluyor. Her yıl yeni üniversitelerkuruluyor ve her yıl mevcut üniversite-lerin de artan kontenjanları ile birliktezaten yetersiz olan devlet yurtları dahada yetersiz ve niteliksiz hale geliyor.

Devlet yurduna yerleşemeyen öğ-rencileri ise (sadece para gözüyle gören)özel apartlar, pansiyonlar ve öğrenci ev-leri bekliyor. Ancak bu özel apartlar veevler maddi durumu iyi olan öğrencilertarafından kiralanırken, yoksul öğrenci-lerin nerede kaldığı kimsenin umurun-da olmuyor. Bu öğrencilerin barınma so-runu tüm eğitim öğretim hayatı boyun-ca sürüyor ve bu öğrenciler sağlıksız ko-şullar altında yaşamak zorunda bırakı-lıyor.

Hükümet, öğrenci yurtları ve barın-ma sorununa da diğer sorunlar gibi ku-lağını tıkamış, hatta bu sorun hiç yok-muş gibi gösteriyor. Üniversite öğrenci-leri ise gündeme yaşadıkları zorluklarladeğil, akıl dışı biçimde kızlı erkekli ya-şam gibi meselelerle getiriliyor. Öğren-cilerin hangi şartlar altında, nasıl yaşa-dığı ya da ne gibi sorunları olduğuyla il-gilenmek yerine, kiminle kaldığını, neyaptığını merak ediyor iktidar. Meraketmesinler diye açıklıyorum; ‘bunlarkızlı erkekli aynı evde kalmakla yetin-miyor, kızlı erkekli cafe’ye gidiyorlar, ti-yatro yapıyorlar, yemekhanede yemekyiyorlar hatta sinemaya bile gidiyorlar.Benden söylemesi, önleminizi alınız…’

Cemaatler, işletmeciler ağlarını ger-miş

Kızlı erkekli itirafımızı yaptıktansonra, yazıya başladığımız ‘önemsiz’ ko-nuya tekrar dönelim. Her ilde olduğugibi bu ‘önemsiz’ barınma sorunu Muğ-la’da aşırı uçlar gibi aşırı uç noktada.

Muğla ilinde her öğretim yılında öğ-renciler de bir telaş, bir koşuşturma baş-lıyor. Her ne kadar niteliksiz olsa daKYK’nın yurtlarına yerleşebilmiş öğren-cilerin kafası biraz daha rahat. Ancakdevlet yurduna yerleşememiş öğrencile-ri ise yurt kapılarında avlamaya çalışancemaat evleri, özel apart sahiplerini gö-rüyoruz. Aileler ise çocuklarını güveni-lir, nitelikli ve bütçelerine uygun yerlereyerleştirmek istiyorlar. Ancak rüyaların-

da uyandıklarında karşılarında ce-maat evlerini ve kendilerine para gö-züyle bakan özel yurt, apart sahiple-rini görüyorlar. Sunulan alternatifleriçinde ise tercih edebilecekleri en uy-gun yer cemaat evleri, cemaat yurtla-rı oluyor.

‘Paralı, gerici, neoliberal üniver-sitelere hoşgeldin’

Devlet yurtları ve cemaat evleridışında alternatif olabilecek apartlar,evlerin fiyatları ise, asgari ücrettenbaşlıyor. Nispeten daha ucuz yerlerde var elbette. Yani ev sahiplerindenbaşka kimsenin ev diyemeyeceği yer-ler… (Ahırdan, otoparktan bozmayerler, onlar da 300 lira ha)

Peki öğrenciler ne yapsın?Eğer yurt çıkmadıysa

başlıyor apart aramaya, evaramaya. Ev ve apart bula-bilirsen şanslısın çünkü teksorun fiyatların uçuk olmasıdeğil. Ev kiralarının 650-700TL’den başladığı bu şehirde bir süresonra evin fiyatını unutuyorsun veamacın sadece ev bulmak oluyor. Evetevet amacın sadece barınabileceğin biryer bulmak oluyor. Hani artık ev benzeribir şey bulayım da çalışır bir şekilde ki-rasını öderim diyorsun. Lakin ev de ye-tersiz, apartlar da yetersiz. Hal böyleolunca bir eve sıkış tepiş doluşup öyleyaşamaya başlıyorsun.

Muğla Üniversitesi öğrencileri bu şe-hirdeki ev ve apart sahipleri, işletmecilertarafından sürekli sömürülüyor. Öğrencigörünce ‘gözleri dolar dolar bakan’(amerikan doları), ev ve apart sahipleri,işletmeciler…

Örnek sorgu, örnek yanıtlarİşte yoksul bir öğrenci için Muğla’da

üniversite hayatı böyle başlıyor böyledevam ediyor…

Bu barınma sorunları karşısında ken-dilerine farklı roller biçen ev ve apart sa-hipleri ise polisiye soruları sıralıyorlar…

- Nerelisin?- Hangi bölümdesin?- Baban ne iş yapıyor?- Çok misafiriniz olur mu?- Gece gece duşa girer misiniz?-Bir örgüt ve ya dernekle bağlantınız

var mı?Eğer ki ev ya da apart kiralamak is-

tiyorsanız sizler için doğru cevapları sı-

ra-lıyoruz.

- Nerelisin?CEVAP: Bu sorunun asıl amacı sizin

Kürt olup olmadığınızı öğrenmektir, ce-vap olarak doğu bölgelerinde bir il seç-memelisiniz.

- Hangi bölümdensiniz?CEVAP: Sorunun amacı siyasetle ala-

kalı (sosyoloji, felsefe, kamu yönetimi,iktisat…) bir bölümde misiniz, yoksaçok ders çalışmanız gereken bir bölüm(mühendislik, matematik, fizik…) mü?Bunu öğrenmektir. Cevap olarak ikinciparantezi vermeniz daha uygundur.

- Baban ne iş yapıyor?CEVAP: Sorunun amacı babanızın

maaşının kiraya yetip yetmeyeceğini öğ-renmektir. Doğru cevap olarak çok parakazanan meslekleri tercih etmelisiniz.(Milletvekili, bakan, bakan ya da millet-vekili yakını….)

- Çok misafiriniz olur mu?CEVAP: sorunun amacı eve kızsanız

erkek, erkekseniz kız arkadaşlarınızıngelip gelmeyeceğini öğrenmektir. Ve ev-de yatılı kalacak birinin olup olmadığınıöğrenmektir. Yatılı kalacaklar için ekstraücret istenecektir. Doğru cevap olarakasosyalim demeniz önerilir.

-Gece gece duşa girer misiniz?

CEVAP: Sorunun asıl amacı sizin ge-ce gece duşa girmenize sebep olacak ola-yın ne olduğunun merak edilmesidir.Doğru cevap olarak ben geceleri sadeceuyurum demek menfaatinize olacaktır.

- Örgüt ya da dernekle bağlantınızvar mı?

CEVAP: Sorunun asıl amacı sizinanarşik olup olmadığınızı öğrenmektir.Doğru cevap olarak tavşan sevenler der-neğine üyeyim demeniz ısrarla önerilir.

Sorgulamalardan ve verilen cevapla-rın uygunluğundan sonra ev sahibiylepazarlığa başlayabilirsiniz.

Bu sorunları doğuran en büyük ne-den ise bütün öğrencilerin şikayetçi olupda sadece kendi kendilerine söylenme-leridir. Çözüm olarak ise kendi kendimi-ze söylediklerimizi hep birlikte gözleriAmerikan doları olanlara söylemeliyiz.Çare ise ne Sarıgül’dür ne de başka biri-leri. Çare hep beraber sesimizi yükselt-mekte, hep beraber mücadele etmekte,hep beraber direnmektedir.

Direne direne barınacağız

Hükümet, öğrenci yurtları ve barınma sorununa da diğer sorunlar gibi kulağını tıkamış, hatta bu sorun hiç yokmuş gibi gösteriyor. Üni-versite öğrencileri ise gündeme yaşadıkları zorluklarla değil, akıl dışı biçimde kızlı erkekli yaşam gibi meselelerle getiriliyor

Melike SargınMuğla Üniversitesi

8 Söyleşi 17Serbest Kürsü

Page 18: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 7SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

18 Kadın Dosya 7

Eşimizden, sevgilimizden, akrabamız-dan, öğretmenimizden, patronumuzdan,hiç tanımadığımız bir insan tarafından evi-mizde, sokakta, okulda, iş yerlerinde… Kı-sacası hayatın her alanında, her tarafından,her kesiminden insanlar tarafından tecavü-ze uğrayabiliyoruz. Bizzat kendimiz yaşa-mıyorsak bile her gün gazetelerin üçüncüsayfalarından (!) okuyabiliyoruz. Hem çoktanıdık, hem çok uzak.. Hem çok alışılmışhem asla normalleştirilmemeli..

Laf atıldığında bile kafamızı çevirmeksanki suçlu bizmişiz gibi kodlanmışkenbeynimize, tecavüze uğradığımızda da an-latamayabiliyoruz. Anlattığımızda ölümtehditleri, yargılanma gibi durumlarladoğrudan muhatap olabiliyoruz. Adımadım tecavüzcünün değil kadının suçlu ol-duğu, hamile kalınırsa “devlet büyükleri-nin” “Doğur biz bakarız” sözlerinin takipettiği belki de “tecavüzcü özgüveni” deni-lebilecek bir dönemece girmiş bulunuyo-ruz. Bu sefer küçücük çocuk olsak bile kos-koca adamların tecavüzüne uğradığımızdakusura bakmayalım ama biziz suçlu! Çün-kü sadece tecavüzcü özgüveninden değiltecavüzün anlamını yeniden yazan yargıç-ların karşısında, sözleriyle cesaret kamçıla-yan bakanların arasındayız.“Ne işin var o saatte dışarıda?”

Oysaki bizler “tecavüz saati” diye bir sa-at olduğunun farkında değildik, özür dile-riz. Evde otursaydık ya.. Ataerkil bir biçim-de işleyen adalet sistemi karşısında evdekikocadan, babadan, abiden, enişteden, am-cadan uygulanan şiddetin her türlüsününlügatta yeri yok tabii, kolay “gir eve” de-mesi. Evde tecavüze uğrayamayız, evimize“devletin eli silahlıları” kiminle yaşadığı-mızı kontrol etmek için çat kapı gelemezlerya zaten. Yaşadığımız erkek egemen dü-zende evlerimizde öldürüldüğümüzdekan sokağa taşmıyor ya, aile içi şiddet vızgelir; geldiği gibi de vız olur gider. Amaaile “toplumun yapı taşıdır”, lütfen!

Diyoruz ya şiddetin tecavüz biçimineher yerden, her alandan erişebiliriz. Niyeerişebiliriz, çünkü hani biz çağırıyoruz ya,ondan. Yani sosyal durum, yaş oranı, mes-lek grubu da fark etmiyor. Tek çare evdeoturmak mı oluyor o zaman bu kadar de-ğişken ise bu durum? Elbet tek sorun bizdeğilizdir. Kimi zaman barış için gelinliği-mizle otostop yaparken, kimi zaman birbardan çıktığımızda, kimi zaman öğretme-nimizden, kimi zaman çalıştığımız işyerin-de… Örnekleri açınca bir yanlışlık var fikrigeliyor sanki. Hani bu kadar şey oluyorsabir çatı koruyabilir mi bizi? “Kutsal aile”bu kadar kutsal mı hakikaten de tüm kö-tülükleri bacadan dışarı atsın?

Kutsal ailenin önleyemeyeceği yerlerdede engelleyici yöntemler yetişiyor: Hadımetme, kısırlaştırma, tecavüz önleyici iç ça-maşırı. Geldik şimdi asıl meseleye: Hanizaten biz isek sebep bütün bu yargının 3maymunu oynadığı, gazetelerin sayfalarcageriye ittiği, koruma mercilerinin “Amanboşver” edasıyla baştan savdığı tecavüz,şiddet olaylarına sebebiyet olan; kendimi-zi kısırlaştırır mıyız, önleyici iç çamaşırı,çelik kilitli don falan giyer miyiz? Ee mağ-

dur olan erkek ya hani, biz de onları cez-beden kadınlarız... Bir de bize gelip önlet-tiriyorlar utanmadan! Çünkü “yapma” di-yince “devam et”; “yardım” diyince “bensende tutuklu kaldım” diyoruz. Tecavüzüengellemenin yolu gerçekten bedenlerimi-ze kilit vurmaktan mı geçiyor acaba? Teca-vüzü ve tecavüzcüleri kabul etmenin birbaşka aracı olmasın sakın bunlar?

Peki “Ama böyle şeyler çıkarıyorsunuzsonra takmayınca yine biz suçlu” desek,ayrı bir baskı mekanizmasıdır aslında budesek çok mu? Ya da “Bu yöntemler birazeskidi, Ortaçağdan beri aynı taktik” falandesek? O zamandan beri de “çözüm bu-lun(a)mayan” bir sorun.. Herhalde kimse-nin derdi de değil ya bu mesele.. Bunu pa-zar alanına, satış taktiğine dönüştürenlerhariç: Ar Wear adında New York’lu birmarkanın kilitlenebilir şort şeklindeki tasa-rısında kapitalizmin tecavüzden kar çıkar-ma derdini görebiliriz herhalde. Onun dı-şında şiddeti engelleme kampanyalarında“Erkeksen şiddet uygulama” diye erkekli-ği yüceltenlerin, erkek egemenliğin temsil-cilerinin çok da derdi yoktur bizim bede-nimizi “korumak”/özgürlüğümüzü ve ya-şam hakkımızı sağlamakla.

Tecavüzün, kadına yönelik her türlüşiddet ve baskı mekanizmalarının sorum-luluğunun kadınlara yüklendiği bir dün-yada ironi yapmışız çok mu? Çünkü herşey çok ironik işliyor biz kadınlar için. Herşeyin hem suçlusu hem güya en yücesiyiz..Hem çiçek gibi nariniz hem de “Hafifçedövülebiliriz”.

Bu yazıyı da tüm ironileri görenlere şöy-le ithaf edelim: Sokak çok öcü, ev cici gibiözendirmelerin, “Evlenene yurt bedava,borç da yok” uygulamalarının şimdi bir-den artması biraz da bütün bu ironiyi Ha-ziran ayında TOMA’nın karşısında dura-rak gösteren kadınlar yüzünden olmasın?

+Hani zaten biz isek sebepbütün bu yargının 3 may-munu oynadığı, gazetele-rin sayfalarca geriye ittiği,koruma mercilerinin“Aman boşver” edasıylabaştan savdığı tecavüz,şiddet olaylarına sebebi-yet olan ; kendimizi kısır-laştırır mıyız, önleyici iç ça-maşırı, çelik kilitli don fa-lan giyer miyiz?

Tecavüzün de suçlusu biziz

Kocaeli'nde erkek adaletkendini bir kez daha gös-terdi. 13 yaşındaki kız ço-cuğuna tecavüz edenlertutuksuz yargılanmak üze-re serbest bırakılırken, budurumu protesto eden ka-dınlara tecavüzcülerin ya-kınları saldırmaya çalıştı.

AKP, "hoopp orda dur" de-dirten açıklamasını yaptıve son olarak "Kızlı erkeklievler muhafazakâr demo-krat yapımıza ters. Valiyetalimat verdik, gereği yapı-lacak" açıklamalarıyla yinekadın bedeni üzerindengericiliği yükselterek kendiahlak anlayışını dayatma-ya devam etti.

Adalet Bakanı SadullahErgin’in “Cezaevlerindeçıplak arama uygulaması-nın kişinin utanma duygu-sunu ihlal etmeyecek şe-kilde yapıldığı” açıklama-sıyla yapılan cinsel işken-ceyi yok sayarak bu duru-mu utanma duygusuna in-dirgedi ve adaletin nasılyok edildiğini gözler önü-ne serdi.

AKP'nin dindar nesilleryetiştirmek adına eğitim-de uyguladığı gerici ve pi-yasacı politikalar giderekartarken, Meclis Başkan-vekili Sadık Yakut, " Kız veerkek öğrencilerle birlikteeğitim yaptırılmasını dabüyük bir yanlışlık olarakdeğerlendiriyorum. İnşal-lah bu yanlışlık önümüz-deki dönem içinde düzel-tilecek" açıklamasını yap-tı.

Tecavüzü engellemenin yolu gerçekten bedenlerimize kilit vurmaktan mı geçiyor acaba? Tecavüzü ve teca-vüzcüleri kabul ettirmenin bir başka aracı olmasın sakın bunlar?

Sinir

Sinir

Doğuş Üniversitesi'nden neden iştençıkartıldınız ?

15 Eylül’de göreve başladım. Gide-rek artan baskılarla karşılaştım ve 24Ekim’de, daha 40 gün geçmeden iştençıkarıldım. Gerekçe gösterilmedi.

İşten çıkarıldığımı belirten yazınınaltında imzası olan rektör, bir saat sonra“Seni işten attım ama gel saat başı ücretalarak bu dersleri ver” diyebildi. Neo-liberal üniversite işte böyle bir şey. Birvarsın, bir yoksun.

Doğuş Üniversitesi geçen yaz Bey-kent Üniversitesi'ne satıldı. Beykent'inpatronları Adem Çelik ve oğulları buyatırımın karşılığını hemen almak isti-yorlardı. Psikoloji Bölümü ise altın yu-murtlayan tavuk. Ama bu tavuğun birdeğil birden fazla yumurtlamasını isti-yorlar. Bölümün ufacık kadrosu ile li-sans öğrencilerine yetişemiyor. Bölü-mün daha çok para kazandırması içinyüksek lisans öğrencisi gerekiyordu.

Hedefleri Klinik Psikoloji Yüksek Li-sans Programı'na yeterli öğretim üyesiolmamasına rağmen hemen çok sayıdaöğrenci alınmasıydı. Bölüm kadrosuolarak öğrenci alınmasına karşı çıktık.Hemen Beykent Modeli devreye sokul-du. “Madem psikolog yok, yerine biriki psikiyatr sokarız ve işi hallederiz”dediler. Bölüme psikiyatr alınması içinilan verildi. Bu bölümden ve fakülte-den onay alınmadan yapıldı. Sonra ka-mudan emekli bir psikiyatrın alınacağıbölüme bildirildi. Bu psikiyatrın başvu-rusu, benim işten çıkarıldığım 24 Ekimsabahı Üniversite Yönetim Kurulu'ndaişleme sokuldu ve jüri üyelerine gönde-

rildi, akşamına işten çıkarıldım.Bunlar vakıf üniversitesi değil mi?

Nasıl bir kazanç söz konusu?Kağıt üzerinde öyle. Ama Beykent

ve Doğuş Üniversitesi gerçekte kâramacı güden birer işletme. Yoksa kâramacı gütmeyen bir “vakıf üniversite-si” bir benzerini, hem de batmak üze-reyken niye satın alsın? Bunlar kâramacı güden özel üniversiteler.

Psikolojiye lisans düzeyinde büyükrağbet var. Klinik psikoloji yüksek li-sansına da. Bu yıl Beykent Üniversite-si’nde klinik psikoloji yüksek lisansprogramı açtılar. Ücret kişi başına 23bin TL. 100 üzerinde öğrenci aldılar. Ci-ro büyük. Gider ise yok denecek kadaraz. Bölüm kadrosunda asgari sayıdaöğretim üyesi tutuyorlar. Dersleri dışa-rıdan getirilen ve ders başına para alan-larla götürüyorlar. Müthiş bir vurgunbence.

Vakıf üniversitelerindeki patronajilişkilerine dair neler söyleyebilirsiniz ?

Tablo korkunç. Özel üniversitelerdeyeni bir yönetici sınıfı türedi. Yönetici-

ler kendi meslektaşlarına bir kölelik dü-zeni dayatıyorlar. Örnek olarak, İstan-bul’daki büyükçe özel üniversiteleri in-celeyelim. Rektör, yardımcıları, hattadekanlar, yüksek maaş, makam araçla-rı, lüks evler, lüks yaşamlara alıştırılı-yor. Bazı üniversitelerde ağzı iyi laf ya-pan, ekranda iyi görünen, hatta bir ga-zetede köşesi olan akademisyenler “iyireklam, iyi pazarlama” yolu olarak gö-rülüyor. Değil bir üniversiteyi, değerlihiçbir şeyi emanet etmeyeceğiniz kişi-lere, üniversite yöneticiliği veriliyor.Özetle, mesele üniversiteye patronajınegemen olması ve bir çeşit kukla tiyat-rosunun yaygınlaşması.

Vakıf Üniversitesi Emekçileri Daya-nışma Ağı kuruluşu ve çalışmalarındanbiraz bahsedebilir misiniz ?

Şu çok açık: Dayanışma ve mücadeleolmadan vakıf üniversitelerinin düzel-mesi söz konusu olamaz. Mutlaka güç-lü bir dayanışma ve sendikal mücadelegerekiyor. Ama geçici ve güvencesiz ça-lıştırılan akademisyenler çok kolay ür-küyorlar. Sözünü ettiğiniz dayanışmaağı bu mücadelenin temelinin atılması

olarak görülebilir. Şu ana dek İstan-bul’da iki forum düzenlendi. Bu forum-larda özel üniversitelerde çalışanlar biraraya geliyor ve daha güçlü olmanınyollarını keşfediyorlar. Örneğin, iştenatılan akademisyenlerin açtığı ve ka-zandığı davalar ele alınıyor. ForumlaraEğitim Sen destek veriyor. Forumlarakatılanların büyük çoğunluğu gençakademisyenler. Bu da önemli daha ön-ce söylediklerimle ilgili.

Son olarak, şunu vurgulamak iste-rim. Üniversiteler hep muhalefetin vesosyalizmin beşiği oldular. Kamu üni-versitelerinin hizaya getirilmesi sürü-yor. Özel üniversiteler de hizaya getir-meye hizmet ediyor. Hem kamusal eği-timin yıpratılmasına yol açıyor, hemakademisyenlerin geçici ve güvensizolarak çalıştırılmasını olağanlaştırıyor,hem de akademisyenleri sessizleştiri-yor. Hedef uslu ve muhafazakâr kuşak-lar üretmek. Üniversite meselesi bütün-cül olarak düşünülmeli… Bu nedenleözel üniversiteler herkesi ilgilendiriyor.

DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ’NDE İŞTEN ÇIKARILAN DEĞİRMENCİOĞLU İLE VAKIF ÜNİVERSİTESİ SOHBETİHASTALIKLI BAKIŞ AÇILARINA KARŞI İRONİK BİR TEPKİ:

Beykent ve DoğuşÜniversitesi gerçektekâr amacı güden birerişletme. Yoksa kâramacı gütmeyen bir“vakıf üniversitesi”, birbenzerini hem de bat-mak üzereyken niye sa-tın alsın? Bunlar kâramacı güden özel üni-versiteler.

+

Tahir Özgür Kütahya İTÜ

“Dayanışma ve mücadele olmadan vakıf üniversitelerinin düzelmesi söz konusu olamaz”

Page 19: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

Genel Geçer estetik anlayışına meydan okuyanbir kadın:Frida Kahlo

SAYF

A 06

SIYA

HMAVIKIRMIZISARI

Vakıf üniversiteleri:Yüksek öğrenimendüstriyelkompleksi

Geçtiğimiz yıl içerisinde, YÖK YasaTasarısı ile devlet üniversitelerinin ya-pısında mütevelli heyetleri oluşturul-ması hayali kuran ve üniversiteleri ser-maye odakları eksenli bilim üreten veüretimleri patentleyen birer ticaretha-neye çevirmek isteyen AKP iktidarı veAKP’nin üniversiteler üzerindeki baskıve denetim aygıtı olan YÖK, bu yasatasarısını geçiremedi. Çünkü üniversi-telerde üretilen bilimsel bilginin etikkuralları içerisinde toplum yararınaüretilmesi gerektiğini söyleyen üniver-siteliler ve akademisyenler bu yasa ta-sarısına karşı birleşik bir mücadele hat-tı ördü ve AKP’liler yasayı bir dahaağızlarına dahi alamadılar.

Bilimsel bilginin sermaye odaklı ye-niden üretiminin yapıldığı ve şirketmantığıyla kurulan vakıf üniversiteleriüzerine yakın zamanda ilginç bir çalış-ma yapıldı. Üniversitelerin güç odak-larını belirleyen mütevelli heyeti üye-lerinin diğer şirket ve kurumlarla mev-cut olan ilişkilerini analiz edebilen bubilgilere dair bir veri tabanı oluşturul-du. Bu verilerin üzerinde gezilebilenbir ilişkiler haritasını çıkartan, özelleş-tirilen eğitim ekosistemini ve bu eko-sistemin ürettiklerini anlatan, sosyal vepolitik açılardan son derece önemli biraraç kazandırmak hedefiyle sanatçıBurak Arıkan özel bir yazılım üzerindeetkileşimli bir ağ haritası oluşturdu.

Koç Üniversitesi’nin 20. yılı dolayı-sıyla 7 Kasım’da üniversitenin kampü-sünde ‘Bilimsel Sorgulamalar’ başlıklıbir sergi açıldı. Sergide sanatçı BurakArıkan tarafından yapılan “Yükseköğ-renim Endüstriyel Kompleksi, ÖzelÜniversiteler ve Mütevelli HeyetleriÜzerinden Bağlı Oldukları Şirketler veKurumlar Ağı” adlı ağ haritası çalış-

ması da yer aldı. Ağ haritası vakıf üni-versiteleri ve mütevelli heyetleri üze-rinden bağlı oldukları şirketler ve ku-rumlar ağı Türkiye’nin yüksek öğre-nim endüstriyel kompleksini oluşturu-yor.

Sanatçı Burak Arıkan tarafından ya-pılan ağ haritası çalışmasını inceleme-den önce vakıf üniversiteleri ile devletüniversiteleri arasında var olan farkla-ra bakacak olursak ilk göze çarpannoktalar, devlet üniversitelerinde idariyönetim ve akademik yönetimin birbi-rinden ayrı olmaması ve karar verenbir mekanizma olarak mütevelli heyetigibi bir yapının bulunmaması olacak.Vakıf üniversitelerinde 2547 sayılı ka-nunda belirtildiği üzere rektör, öğretimgörevlisi ve diğer kadrolar mütevelliheyeti tarafından atanıyor. Bunun yanısıra öğrencilerin bursları, akademikbölümlerin işleyişi gibi birçok karar damütevelli heyeti tarafından veriliyor.Diğer bir deyişle mütevelli heyeti vakıfüniversitesinde işlerin nasıl işleyeceği-ne doğrudan karar veren bir konu-munda yer alıyor.

Vakıf üniversiteleri mütevelli heyet-lerinin bağlı olduğu şirketleri ve ser-maye ilişkilerinin yer aldığı ağ harita-sı 68 özel üniversite, 625 mütevelli he-yeti üyesi, 970 kurum (şirketler, vakıf-lar, dernekler, siyasi partiler, devletüniversiteleri) ve kurumlar ile kişilerarasında taranan 2001 ilişki içeriyor. Buçalışmada yapılan analizler eğitiminparalılaştırılması ve bilimin sermayeodaklı üretimi ve metalaşmasında baş-rolü alan vakıf üniversiteleri ve üniver-sitenin rektöründen, akademisyeninebütün kadrosunu belirleyen mütevelliheyeti üyelerinin şirketler, kurumlar,siyasi partiler ve iktidar odaklarıyla ne

kadar içli dışlı olduğunu gözler önünesermektedir.

Harita incelendiğinde TÜSİAD veMÜSİAD çevrelerinde oluşan üniver-site kümeleri dikkat çekiyor. Arıkankümeleşmenin yoğun olduğu gruplarışöyle anlatıyor: “TÜSİAD ve MÜSİ-AD’ın yanı sıra aralarında TOBB veDEİK gibi iki önemli merkez daha var.TÜSİAD ve çevresi görece eskiden ku-rulan üniversitelere bağlıyken, MÜSİ-AD ve AKP’nin çevresinde oluşan kü-melerde 2004 sonrasında kurulan üni-versiteler ağırlıklı. Bu ayrışan kümeleriçinde bulunan üniversiteler iktidarilişkileri açısından birbirileriyle benze-şiyor. Böylece muhafazakâr sermaye-nin eski endüstri sermayesine göreyükselişi özel eğitim alanından görü-lüyor.”

Ülkede bulunan 68 vakıf üniversite-sinden 48‘i AKP iktidarı dönemindekuruldu. Bu yönüyle de Arıkan’ın ça-lışması AKP iktidarının eğitim parasızyaptık yalanını ve hatta eğitimi nasılsermayenin sofrasına sunduğunu açık-ça gösteriyor.

2012 senesinde ÖSYM tarafındanaçıklanan sayılara göre 91 bin öğrencikontenjanı olan vakıf üniversitelerine73 bin öğrenci yerleştirildi. Ekonomipastasında iyi bir yere sahip olan eği-timin özelinde özel üniversiteler alanı-nı sermayedarların vazgeçilmezi oldu-ğu görülüyor. Dolayısıyla vakıf üniver-sitelerinin böyle bir konumu varken ağharitasında AKP - muhafazakâr serma-ye - mütevelli heyetleri ilişkisi üçgeni-nin geniş yer tutması bugünün siyasiiktidarının eğitime olan bakış açısınıgayet net bir şekilde gözler önüne ser-mektedir.

Bilimsel bilginin sermaye odaklı yeniden üretiminin yapıldığı veşirket mantığıyla kurulan vakıf üniversiteleri ile sermaye ve siyasiiktidar ilişkisini açık bir şekilde gözler önüne seren bir çalışma ya-pıldı

Koç Üniversitesi’nin 20. yılıdolayısıyla 7 Kasım’da üni-versitede ‘Bilimsel Sorgula-malar’ başlıklı bir sergi açıl-dı. Sergide sanatçı BurakArıkan'ın “YükseköğrenimEndüstriyel Kompleksi, ÖzelÜniversiteler ve MütevelliHeyetleri Üzerinden BağlıOldukları Şirketler ve Ku-rumlar Ağı” adlı ağ haritasıçalışması da yer aldı

VAKIF ÜNİVERSİTELERİ ÜZERİNE AĞ HARİTASI ÇALIŞMASI

ESTETİK ALGISI ÜZERİNE :

+

6 Dosya Kadın 19Yüksek Öğrenim Endüstriyel Kompleksi çalışmasının ayrıntılarına aşağıdaki linklerden ulaşılabilir:http://burak-arikan.com/tr/higher-education-industrial-complexhttp://burak-arikan.com/ozeluniversiteler/

Estetik denince ilk akla ge-len, güzellik kavramı olmaklabirlikte estetiği yalnızca “gü-zellik” olarak sınırlamak yan-lıştır. Estetik kavramı içindegüzelliğin yanı sıra çirkinliğide barındırır. Filozofların birkısmı da estetiğin yalnızca gü-zellik değerini incelemesinineksiklik olduğunu savunmuş-tur. Güzellik ve çirkinlik gibiestetik kavramlara dair düşün-celerin kökeni Antik Yunan’adayanmaktadır. Antik Yu-nan’dan itibaren bugüne gü-zellik; iyilik, doğruluk, düzen,uyum ve simetri gibi kavram-larla açıklanırken çirkinlik; kö-tülük, yanlışlık, düzensizlik veasimetri ile ilişkilendirilmiştir.

Eski kavramsal ya da felsefitartışmaları yürütmeyeceğizburada tabii, o yüzden bugünedoğru gelindiğinde karşımızaçıkan bir siluetten devam ede-lim: Estetik denince akla gelenkadın siluetinden. Peki kadınestetik kavramının/algısınınve yargısının neresinde dur-makta?

Toplumumuzda ve dünya-da genel olarak düşünülen“Kadınlar doğası gereği este-tiktir” yargısı da ataerkil toplu-mun bir sonucudur. Hiç kimsedoğası gereği estetik değildir.

Estetik değerler toplumdantopluma göre biçimlenir. Tür-kiye için genel olarak 90-60-90vücut ölçülerine sahip, mavigözlü, sarı saçlı, kiraz dudaklı,al yanaklı, ok gibi kirpikleriolan kadınlar estetik bir değeresahip görülürken durum örne-ğin Afrikalı bir yerli topluluğuiçin kulak deliği kocaman veağzına plaka takan kadın ola-rak değişebilir. Aynı şekilde bukadın da ağzına ve kulağına bukoca plakaları “güzelleşmek”için takmaktadır. Yine başka birörnek olarak Rönesans, Orta-çağ tablolarında hep tombulkadın çizimlerini gösterebiliriz.Çünkü o zamanın estetik anla-yışı kadını etli butlu sever.Çünkü etli butlu olmak birzenginlik göstergesidir. Eğerbir kadın etli butlu ise bu kar-şısındakine onun zengin oldu-ğunu anlatır. Kapitalizm çağın-da ise "hız", "hareket halindeolmak" gibi şeyler değer ka-zanmıştır. Dolayısıyla estetikanlayışı da buna göre şekillen-miştir. Daha zayıf, yani dahaçabuk hareket edebilen kadınimajı gözümüze yerleştirilir. Buimaj ise erkekler tarafından be-lirlenir.

Kısa bir örneğini inceleyecekolursak: “African-American

Children Preferring WhiteDolls” adlı bir çalışmada siyahikız çocuklarına bir kısmı siyahbir kısmı da beyaz renkli olanoyuncak bebek gösteriliyor. Engüzelini seçmeleri istendiğindeise siyahi kız çocukları gidipsarışın, mavi gözlü beyaz be-bekleri tercih ediyor. Yani diye-biliriz ki estetik değerler döne-min güç ilişkilerine göre belir-lenmektedir.“Bıyıkların on bir on bir maçyapıyor”

Cinsiyete dayalı hiyerarşi vesömürünün bulunduğu hemenhemen her toplumda kadın be-deni bu belirlenimler ile nesne-leştiriliyor, metalaştırılıyor. Bu-gün televizyonda, billboardlar-

da gördüğümüz reklamları dü-şünelim: Tercihen büyük gö-ğüslü, renkli gözlü, zayıf vedolgun dudaklı bir kadın. Vedikkat edersek bu kadınlarınhepsi makyajlı ve saçları yapı-lı… Bu reklamlarda kadın önplanda, ürün kadının arka pla-nında... Bu tarz hamlelerle ka-dın bedeni kullanılarak ürün-ler pazarlanmaya çalışılıyor.

Kadınlar giderek kendi be-denlerine yabancılaştırılıyor,olunması gereken bir figürdeçizilen role göre kadına statüveriliyor. Estetik algısında isebedenine yabancılaştırılan ka-dın, sadece erkek egemen sis-temin çıkarlarına yarayacak şe-kilde var ediliyor. Dönemin vetoplumun estetik değerlerinindışında kalan kadın ya dışlanı-yor ya da üzerine çeşitli yollar-la bir baskı oluşturuluyor. Da-ha ilkokulda bile çoğu kadınınaşina olabileceği bir sözden an-laşılabileceği gibi: “Bıyıklarınon bir on bir maç yapıyor.”Çünkü erkek egemen sistemböyle kabul etmiyor, yarattığıfigüre uymayan kadınlar adetaucubeleştiriyor. Toplumsal cin-siyet rollerinin de estetik algı-sının bir ucundan çektiği bubütünde oyuncu bir kadın rolyeteneğinden değil afişteki gü-

zelliğinden dolayı televizyon-larımızın parçası oluyor, rek-lamlardaki beyaz eşyalar, halı-lar sadece ve sadece kadınlarlakonuşuyor; öyle ya kadınayüklenen estetik algı “güzeli”seçmesinde de etkili.

Kadın adlandırıyor, sınıflan-dırıyor, kategorize ediyor ve enkötüsü bunların hepsi normal-leşiyor, tartışılmıyor.

Bu noktada yazının başınadönecek olursak: Estetik de-nince ilk akla gelen, güzellikkavramı olmakla birlikte este-tiği yalnızca “güzellik” olaraksınırlamak yanlıştır. Estetikkavramı içinde güzelliğin yanısıra çirkinliği de barındırır. Bunedenle oluşturulan figüre uy-mayan kadını estetik olma-makla yargılamak tanımsal ha-taya düşmektir ki tanımsal ha-talar erkek egemen sisteminçokça mustarip olduğu, kalıpbulamadığında tekrara düştü-ğünden kaynaklanan bir soru-nudur. Tanımsal hata gibi kü-çük detaylar bir kenara bütünbu rollere denilebilecek en gü-zel cevap ise bu Haziran ayınıngörsellerinde, geçtiğimiz sene-nin Haziran ayının en öne çı-kan sözlerinde bulunabilir:“Benim bedenim benim kara-rım”

Kadın bununneresinde?

Doğum tarihini değiştirip, kendisi için MeksikaDevrimi'ni milat kabul eden, hakkında “Biz onungibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” diyerek Pi-casso'nun hayranlığını kazandığı bir ressamdır Fri-da Kahlo. Hem kişiliğiyle, hem de eserleriyle kadın-lara dikte edilen estetik algısına karşı çıkmış bir ka-dındır o. Kaşlarını ve bıyıklarını almamış, genel ge-çer güzellik anlayışına meydan okumuştur.

Frida özgürlük anlamına geliyordu ve o bu isim-le özdeşleşmişti. Toplumun kurban ettiği her kadıngibi ötekileştirilmeye çalışılsa da Frida başkaldır-mış, toplumla ve kendi kadınlığıyla yüzleşmişti.Cinsiyet rolleri, kürtaj ve daha nice sorunu cesaretle

resmeden Frida, tuvale kendi gerçekliğini yansıttı-ğını söylüyordu. Henüz genç bir kadınken tren ka-zası geçirmişti. Kazadan sonra dinmeyen sıkıntı veacılarından kaçmak için resim yapmaya başladı;eserlerini yaratırken beslendikleri ise kendi acılarıve başkaldırıları oldu. Yaşadığı dayanılmaz acılarlabaşa çıkabilmek için bütün gücüyle resim yapanFrida Kahlo başarılı bir ressam olarak ün yaptı.Eserlerinde kendini tek kaş olarak resmetmesi dik-kat çekici bir özelliğiydi, erkek egemen algı bununrahatsız edici olduğunu dile getirse de, Frida yaşambiçimi ve eserleriyle bu algıya somut bir şekildemeydan okumuştu.

Ataerkil sistemin çıkarları doğrultusunda şekillen-dirilen kadın profili, kadınların kendi bedenlerine ya-bancılaşmasına neden oluyor. Yaratılan figüre uyma-yan kadınlar ucubeleştiriliken kadınların bu şekildesınıflandırılması durumu daha da vahimleştiriyor

Afrikalı bir yerli topluluğuiçin kulak deliği kocamanve ağzına plaka takan ka-dın olarak değişebilir

PORTRE

Page 20: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 5SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

11

Sanatta böcek üzerine çokça tartışılan veçokça incelemeyi gerektiren bir imgedirbana kalırsa. Yukarıda geçen dize Özge

Dirik’e ait. Franz Kafka’nın Gregor Samsa’sı,Özge Dirik’in şiirleri, Mehmet Aksoy’un bö-cek evi, Mehmed Uzun’un Sen’i ve hattaOğuz Atay’ın Unutulan öyküsünde tavanarasındaki cesedin kalbinden çıkan böcek…Böcek imgesinin düzenin dışına çıkmış insan-lar tarafından bu kadar benimsenmesi elbettetesadüf değildir. Düzene ayak uydurmayanve bozulan sisteme karşı gelen insanların or-tak özelliği böcek ile insan arasındaki hiyerar-şiye inanmamaları. Yani insani büyük, muh-teşem; böceği mide bulandırıcı, kötü görme-meleridir. Özge Dirik oldukça genç yaşta intihar etmişbir şair hatta memur; Kafka gibi. Kafka, Gre-gor Samsa’yı bir sabah böcek olarak uyandırırDönüşüm’ de. Ailesi Gregor’ u bir odaya ka-patır, onlar için utançtır evin içinde gezen birböceğin olması. Gregor kardeşinin keman çal-masını yakından izleyebilmek için onlara yak-laştığında evdekiler onu dışlar; hep bir dışla-

ma, hep bir tiksinti. Dönüşüm dışındaki ki-taplarına bakacak olursak da bu durum ilekarşılaşırız. Sıkça rastlanır toplumun dışınaitilmişlik, buhranlar ve yalnızlık. Bunlarınhepsini böcekte toplar toplumsal algı çünküböcek ‘mide bulandırıcı’ dır. Romana sabitokuyucu gözünden çıkıp baktığımızda asılmide bulandıranın Samsa’nın çevresinde dö-nüp dolaşan düzen olduğunu görebiliriz. Ay-nı biçimde bu durumu Edvard Munch’ unMadonna tablosunda da görürüz. Madonnadevasadır, kusursuzdur ama tablonun köşe-sinde ‘böcekleşen’ bir nesnenin olması dikka-te değer bir durumdur. Küçük, Madonna’nınyanında ezilen bir nesne halinde durmaktadır.Daha da farklı bir örnek vermek gerekirseMehmed Uzun’un Sen adlı romanındaki bö-cek. Mide bulandıran adaletin karşısında birkasenin içinde dönüp dolaşarak romandakikişiye yoldaşlık eder; işkenceler boyunca bö-cek ile konuşup durur kişi. Oğuz Atay içindebu durum geçerlidir. Oğuz Atay’ın öykü ki-taplarından biri olan Korkuyu Beklerken’ deUnutulan adında bir öykü vardır. Kitap üze-rine yıllardır yapılan bir yorum vardır; asıl‘tutunamayanlar’ bu kitaptadır derler. Unu-tulan’ da kadının tavan arasına çıkması, eski

kitapları ararken cesedi bulması ve cesedinüzerinde bir böceği fark etmesi olayların akı-şının özetidir. Cesedin gömleğinin içine bak-tığında kalbindeki kurşun deliğinden bir bö-cek çıkar. Öykü boyunca hissedilen bir şeydircesedin dışlanmışlığı, intiharındaki sebep vetavan arasında yıllarca kalıp çürümemesi.Orada sevgilisi bir cümle kurmuştu o böceğigörünce; ‘Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgi-lim? ‘. Okuduğumdan bu yana zihnimi fazla-ca kurcalayan bir şey; Gregor Samsa gibi vehatta Gregor Samsa’nın o cesedin içinden çı-kan böcek olduğunu düşünmüştüm. Örnekler aslında bir gazete yazısı ile bitirile-meyecek kadar fazla. İnsanı baskı altında tut-mak üzerine kurulmuş bir düzen ve bunundevamlılığı için her türlü kötü muameleyimeşru imiş gibi gösteren bir iktidarlar dizisinigörüyoruz. Kendini dahi seçemediğin birdünyada, iktidar baskısı ve toplumun düzensevdası daha da artarken, işe gitsen de gitme-sen de 'böcekleşen' yapının içindesin. Velhasıltotalitarizmin karşısında bir 'böcek' olarakdurmak ve bize zorla yaptırılmak isteneni ka-bul etmemek oldukça mühim ve güzeldir.Unutmayın: 'Franz Kafka'nın böcekleriyiz!

Kültür&Sanat

İran'dan Kaf-ka, Mumch veGregor Sam-sa'nın bulun-duğu bir ti-yatro afişi/Kafka'nın Ar-kadaşı adlıoyundan

Senin dünya sandığın yuvarlakannenin güvelerini beslediği çeyiz sandığı

Kendini dahi seçemediğin bir dünyada, iktidar baskısı ve toplumun düzen sevdası daha da artarken, işe gitsen de gitmesende 'böcekleşen' yapının içindesin. Velhasıl totalitarizmin karşısında bir 'böcek' olarak durmak ve bize zorla yaptırılmak is-teneni kabul etmemek oldukça mühim ve güzeldir. Unutmayın: 'Franz Kafka'nın böcekleriyiz!

Füsun Sarıgül Ankara Üniversitesi SBF

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi 2013/2KPSS tercih kılavuzunda, 1 kişilik bilgisayar işletmenikadrosunda gerekçesi belirtilmeden sadece "İlahiyat li-sans" ve ya "İslami İlimler lisans" mezunu olma şartı ge-rektiği yazıldı. Oysaki önceki yıllarda fakülte mezunu ol-ma şartı aranıyordu

ÇOMÜ'lü öğrenciler ODTÜ'de yaşananlar ve polis sal-dırılarına karşı ODTÜ'lülere destek için fidan dikerkenÖzel güvenlik saldırısına maruz kaldı. Üniversitelilerhakkında açılan soruşturma ÇOMÜ yönetimine yetme-yince üniversitelilere soruşturma bitine kadar okula gi-riş yasağı kondu.

Tayyip çocuklarınaüniversitecik açıyor

Üniversitelerden “Müşteri değilöğrenciyiz” sloganı yükseliyor. Üni-versitelilerin ucuz ve nitelikli bes-lenme hakkı mücadelesi bütün üni-versitelere dalga dalga yayılıyor.

İTÜ Maçka Kampüsü’nde hazır-lık öğrencileri Rektör Mehmet Ka-raca tarafından AKP’li patronlarapeşkeş çekilen kantinlere karşı“Müşteri değil öğrenciyiz” diyerekyaklaşık bir aydır kantin boykotuyapıyor. Öğrenciler tarafından Aliİsmail Korkmaz adı verilen öğrencikantininde temel talepler olan kah-ve, su, çay ve poğaça fiyatlarındakizamlar geri çekilene kadar öğrenci-ler mücadeleye devam edeceklerinivurguladı. Ayrıca mücadele içeri-sinde belirlenen taleplerin hazırlıköğrencilerinden oluşan sınıf temsil-cileri ve Maçka yönetimi arasında

kurulan kantin komisyonuyla ta-kipçiliği sürdürülecek.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriüniversitelerine açılmaya çalışılanbankaya karşı “Bizler banka değilöğrenci kantini istiyoruz” diyerekhem beslenme haklarını savundu-lar hem de “Üniversitede bankanınişi ne?” dediler. En son olarak ban-ka alanını işgal eden üniversitelileralana gezici öğrenci kantini kurdu-lar.

Uludağ Üniversitesi öğrencileriiki haftadır yürüttükleri yemekha-ne mücadelesini kazandı. Üniversi-telilerin talepleri yemeklerin ikinciöğretim öğrencilerine de çıkarılma-sı, vejetaryen menü çıkarılması, ye-mekhaneye engelliler için geçiş yo-lu yapılması ve ucuz-nitelikli ye-

mekti. Üniversiteliler toplanan 5000imza ile Rektörlük binasına “Müş-teri değil öğrenciyiz biz bu yemeğiyemeyiz” sloganı eşliğinde yürüy-rek taleplerini Rektörlüğe ilettiler.Temsilci bazında yapılan görüşmesonucunda taleplerini kabul ettirdi.Ayrıca yemeklere 2 yıl boyuncazam yapılmama sözünü de alanüniversiteliler sürecin takipçisi ola-caklarını belirttiler.

Dumlupınar Üniversitesi öğren-cileri de yemekhane hakları içinmücadele ediyor. Üniversiteliler ka-patılan yemekhanelerini geri isti-yor, yemekhane haklarını kazananakadar kendi yemekhanelerini kura-caklarını ve güvenlik tacizlerinerağmen boykot mücadelelerine de-vam edeceklerini söylediler.

12 Eylül Darbesi’nin ruhunu taşıyan1985 tarihli YÖK Disiplin YönetmeliğiYÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nıniddialı “demokratikleşme” söylemle-riyle 2012 yılında değiştirilerek uygu-lamaya konmuştu. Yeni yönetmelik,tartışıldığı süreçte “özgürlük” kelime-sini ağzından düşürmeyen Çetinsa-ya’nın iddia ettiği gibi çıkmadı. Yapı-lan değişiklikler yalnızca biçimsel de-ğişiklikler olarak ortaya çıktı. Afiş as-manın, bildiri dağıtmanın serbest ola-cağı iddia edilirken ifade özgürlüğüyine izne bağlanmış ve üniversite yö-netiminin denetimine bırakılmıştı, üs-telik özgürlükler çerçevesinde değer-lendirilmemiş, yalnızca cezai olarakbir indirim yapılmıştı; yani değişiklik-

ler zaten yüzeyseldi. Şimdi de YÖKyeni yasaklarla geliyor. Çetinsaya’nın“nostajik” bulduğunu belirttiği öğren-ci protestolarını önlemek için yeni di-siplin uygulaması getirdi. Gündemegelen YÖK Disiplin Yönetmeliği deği-şikliği ile birlikte üniversiteye “önleyi-ci uzaklaştırma” şeklinde bir disiplinsuçu geliyor. Buna göre soruşturmageçiren öğrenciler, haklarındaki incele-me tamamlanmadan okuldan uzaklaş-tırılabilecek. Yalnızca okul değil, okulaait bütün eklentilere girişlere de yasakgelecek. Yine üniversite yönetiminininsiyatifine bırakılan kararlarda nasılbir ölçüt kullanılacağı da meçhul. Kim bu paydaşlar?

Çetinsaya söz konusu değişiklikle

ilgili bir değerlendirmesinde “Artanöğrenci olayları hızlanınca paydaşları-mızdan çok eleştiri geldi, bu eleştirileredayanamadık” demişti. Çetinsaya’nınbahsettiği paydaşların kim olduğu gi-zemini korurken, Gezi olaylarının he-men ardından böyle bir değişiklik ya-pılması dikkat çekti.

Değişiklikten sonra üniversitelerde-ki soruşturmalarda da ciddi bir artışgöze çarpıyor. YÖK’ün kuruluş yıldö-nümünde “Akademik Özgürlük Bildi-risi” adı altında yayınlanan bildiridegöze çarpan değişikliklerle gelen so-ruşturmalar üniversitelilerin ifade veörgütlenme özgürlüğünü ciddi biçim-de kısıtlamaya yönelik.

Aldığı ‘gemicikler’ yetmemiş olacakki Tayyip Erdoğan'ın oğlu, kızı, da-madının ağabeyi, oğlunun kayınvali-

desi, eniştesi ve kızının eltisinin içinde bu-lunduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hiz-met Vakfı, İbn-i Haldun isminde özel üni-versite açıyor. Vakfın yönetim kurulu baş-kan yardımcılığını yapan Bilal Erdoğan’ında kurucu isimler arasında bulunduğu üni-versitenin "ihtiyaç doğduğu için" açıldığısöylense de her geçen gün özelleştirilen eği-tim ve bununla beraber açılan "vakıf" üni-versitelerine bir yenisi daha Erdoğan ailesitarafından ekleniyor.

KYK bir yenilik dahayaptı: Kur’an kursu

Kredi Yurtlar Kurumu Genel MüdürüProf. Dr. Recep Kaymakcan ile Diya-net İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri

Genel Müdürü arasında “KYK’ya bağlıyurtlarda Kur’an eğitim ve öğretimi kursuaçma işbirliği protokolü” imzalandı. Bu pro-tokolün amacı “Kuran-ı Kerim öğrenme veİslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarıile Hz. Peygamber’in hayatı ve örnek ahlakıhakkında bilgiler almak” olarak belirtiliyor. Adana’da KYK'da kalan öğrencilerden par-mak izinden Kur’an yoklaması alındığı yö-nünde bilgi edinildi. Öğrencilerin giriş ve çı-kışlarda kullandıkları parmak izi sistemi uy-gulaması ile beraber öğrenciler alınacak yok-lamadan sonra Kur’an dersine girmek zo-runda kalacaklar.

Direnişin önemli dinamikle-rinden olan üniversiteleregetirilen yasakların ardı ar-kası kesilmiyor

Üniversiteliler beslenme hakları için ayağa kalktı

YÖK’legelen yeniyasaklar

Page 21: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYF

A 04

MAVIKIRMIZISARI Üniversite

Büyüyünce ne olmak isti-yorsun sorusunun karşılık bul-madığını anladığın yerdir üni-versite. Hayalini kurduğunmesleğin; sistemdeki çarpıklıkyüzünden senden çok uzaktakaldığı ve daha sonrasında ya-parken hiç hoşlanmayacağınbir meslek için yıllarca dirsekçürüttüğün yerdir. Elbette ge-çirdiğin zaman açısından ha-yatında özel bir yeri vardır.Güzel arkadaşlıklar, aşklar, tekbaşına ayakta durmanın ya dabir birey olduğunu fark etme-nin, fark ettirmenin verdiğihaz. Fakat her şeye rağmenzordur üniversiteli olmak. He-le bir de okuyan, araştıran, dü-şünen, irdeleyen, soran bir öğ-renciysen… Beceriye ve yeter-liliğe değil, yarışmaya ve ezbe-re yönelik bir sistemin mağdu-ru olarsak girdiğin üniversite-de, şanslı azınlık dışında ka-lanlar, ailelerin “olaylara bu-laşma, önce okulunu bitir”uyarıları arasında okumayaçalışırken, ülkesinde ve dünya-da yaşanılanlara duyarlı olma-yı, ses çıkarmayı tercih ettiklerizaman, aile uyarıları yerinibaskılara bırakır. Önce okulyönetimi; kınayarak, uyararak,uzaklaştırarak kulağını çekme-ye çalışır, yetmez, devlet gelir,terörist der, örgüt der, tutsakeder. Parasız eğitim dersin, yıl-larca hapisle karşı karşıya ka-lırsın ama seni hapseden “ba-kın üniversite harçlarını kaldır-dık” deyip bir anda üniversite-li dostu (!) olur. Bu sefer sıra, 2.öğretim de parasız olsun di-yenlere baskı uygulamaya gel-miştir. Çünkü sen düşünemez-sin. Senin yerine hep birileridüşünür. Senin yapman gere-ken okumaktır (!).

Ne okuyacağına tabi ki sen

karar veremezsin. Ders kitabıneyine yetmez ki? Kafanı dev-let düşmanı(!) fikirlerle doldu-racak her şeyden uzak durma-lısın. Hopa’ya destek verirseneşkıya olursun, Gezi’ye destekverirsen çapulcu. Hatta kızlı-erkekli kamp yapıp, denize gi-rersen aileni arayıp teröristkamplarında eğitim aldığınıbile söylerler. Çünkü dünyadüzeni böyle işler. Ürkütücü-dür kafası çalışan, düşünenüniversiteli. Birileri için tehdit-tir. Ne kadar çok olurlarsa kar-şısındakileri o kadar çok kor-kuturlar. O yüzden okuldanatılmakla, hapisle (!) terbiyeedilmeye çalışılır. Fikirleri tut-sak edebileceklerini sanırlar.Ormanına sahip çıkan üniver-siteliye “Bunlar üniversiteli de-ğil” derler. Polisle, gaz bomba-sıyla sindirmeye çalışırlar. İşeyaramayan her operasyondansonra daha sert gelmeleri kor-kularındandır. Güzel bir gele-ceği kuracaklarına inanan vebunun için mücadeleden hiçvazgeçmeyen, hiçbir baskıdankorkmayan, geri adım atma-yan üniversitelidir kabusları.Onlar da bilirler ki kazanama-yacakları bir kavgaya girmiş-lerdir. Hiç bitmeyecek bir ka-busun içinde çırpınmaktadır-lar. Öte yandan; bu kadar mü-cadelenin içinde bir de dersgeçmek, mezun olmak lazımtabi.

Dayatılan hayatı yaşama-mak, daha güzel bir dünyanınmümkün olduğunu gösterebil-mek için mücadeleye devametmek lazım. Dedim ya zordurüniversiteli olmak. O halde ko-lay gelsin dostlarım. Mücade-lenizi selamlıyorum. Sevgi vesaygıyla…

Adalet saklambaç oynuyorALİ İSMAİL’İN DAVASI KAYSERİ’YE KAÇIRILDI

Ali İsmail Korkmaz, Eski-şehir'de Gezi Direnişi’ndepolisin müdahalesinin ar-dından ara sokağa kaçtığı sı-rada, eli sopalı sivil polislerve “Biz devletin polisine yar-dım etmek istemiştik” diyenesnafın işbirliğiyle sokak or-tasında ağır bir şekilde dö-vülerek ölüme terkedildi. 38gün yoğun bakımda kalanAli İsmail hayatını kaybetti.

Eskişehir Valisi yargılamabaşlamadan “Kendi arka-daşları yapmıştır’’ açıklama-sını yaptı ve Ali İsmail’in dö-vülme görüntülerini ortayaçıkaran İsmail Saymaz’a at-tığı tehdit içerikli mesajlagündeme geldi. Delillerintoplanması evresinde birçokhukuksuzluk yaşandı. Ali İs-mail’in öldürüldüğü sokak-taki işyeri ve MOBESE ka-meralarının bozuk olduğusöylendi. Ulaşılan kamerakayıtlarında ise silinmelerinolduğu anlaşıldı. Dezenfor-masyona uğratılan görüntü-lerin bilirkişi tarafından si-lindiği ortaya çıktı. Olay gü-nü sözlü talimatla görevlen-dirildiği anlaşılan TEM pol-isleri ve onlara o emri verenamirler dava kapsamınaalınmadı.

Davada biri polis memu-ru 5 tutuklu ve 3’ü tutuksuzolmak üzere toplam 4 polisyargılanıyor. Öte yandan Ali

İsmail’i hastaneden ağrı ke-sici yazarak gönderen dok-tora ve polise ilk etapta so-ruşturma izni verilmediğinide hatırlatmakta yarar var.Daha önce birçok siyasi da-vadaki gibi yargılama yeri-nin değiştirilmesi yolunabaşvuruldu. 20 Kasım’da Es-kişehir’de yapılacak olanduruşma “kamu güvenliği”gerekçesiyle, Kayseri’ye ta-şındı. Kayseri 3. Ağır CezaMahkemesi ise iş yoğunlu-ğunu öne sürerek duruşma-yı 3 Şubat tarihine ertelemiş-ti. Tanıkların, sanıkların ve

müştekilerin ayrı illerde ol-ması, tanıkların ifadelerinindaha önce alınmaya çalışıl-ması -daha önce sanıklarınifadelerinde birçok çelişkivardı- adalet nerede sorusu-nu akıllara getiriyor. ÖğrenciKolektifleri de yaptığı açık-lamada: “AKP bizi şaşırtmı-yor, artık adaletsizlik ve hu-kuksuzluk bu memleketinbir gerçeği haline geldi.Gençlikten kaçamazsınız! Fi-zan’a da gitseniz peşinizde-yiz!” diyerek verilen kararatepki gösterdi.

“Güvenlik” gerekçesiyle Eskişehir’den Kayseri’ye alınan davada tanıklar Es-kişehir’de, müştekiler Hatay’da ifade verecek. Ancak karar Kayseri’dekimahkemeden çıkacak

Ali İsmail Korkmaz Eskişehir’de Gezi eylemleri sırasında sokak ortasında katledildi

Oyun eski oyunSon olarak

Ali İsmailKorkmaz dava-sının Eskişe-hir’den Kayse-ri’ye taşınma-sıyla gün-deme ge-len, yargı-l a m a n ı nyapıldığışehrin ‘ka-mu güvenliği’nedeniyle taşın-ması bir ilk de-ğil daha öncedebirçok siyasidavada örneğigörülen bir du-

rum haline gel-di. Örneğin1995 yılındagerçekleşen Ga-zi Katliamı da-

vasında gü-

venlik gerekçe-siyle duruşma-nın yapıldığışehir değişmiş-ti. Trabzon’a ta-şınan davaya

giden ailelerdefalarca sivilfaşistlerin saldı-rısına uğramış,otobüsleri taş-lanmış, linç gi-rişimlerine ma-ruz kalmışlardı.

5 yıl boyun-ca gerçekle-şen 31 du-

ruşmanın ar-dından GaziKatliamı sanık-larından sadece2 polis hükümgiymiş ve ar-dından cezalarıda ertelenmişti.

Üniversiteli olmak

.barısatay

.

Üniversiteli unutmuyor

Bu çöp sanat kokuyor

Tiyatrolar üzerine denemeBu kadar kim aday olacak

tartışmalarının arasına ortakaday insiyatifiyle girelim de-dik ama pek başarılı olama-dık. Olsun. Denemiş olduk.Şimdi de bir fikir denemesiyapalım.

Büyük şehirlerimizde özeltiyatrolar, şehir tiyatroları, be-lediye tiyatroları ve devlet ti-yatroları var. Küçüklüğüm-den beri bitmeyen sorudur“Ne olacak bu tiyatrolarınhali?”. Birinin içeriğindenmemnun değildir kimse ,eskibulur çünkü, diğeri destek is-ter ,hakkıdır, ötekinin yöneti-mi ile ilgili sorunlar herkesincanını sıkar vs… Küçüklü-ğümden beri en azından ikiyılda bir televizyonda tiyatro-cuların bu konuda tartıştıkla-rını görürüm. Böyle bir alan-da karşılıklı yardıma daya-nan bir ekonomik modelönermek isterim.

Örneğin; İzmir Belediyesibir yapım şirketi kursa. Bele-diye İzmir Fuarı içindeki devplatolardan birini dizi/filmçekimi için bir stüdyo halinegetirse ve bunu o şirkete kira-lasa. Bu stüdyoda çekilen vemontajlanan projeleri herhan-gi bir özel kanala satsa. Eldeedilen gelirden arta kalanlarözel tiyatrolara destek olarakdağıtılsa. Bu desteğin karşılı-ğında özel tiyatrolarda oyna-yan oyuncular, belediye dahi-linde tiyatro kursları verse.

Hukuki yanlarını şimdilikbir kenara bırakıyorum amabahsettiğim sistemin çok daolmaz bir yanı yok sanırım.Hatta daha ileri giderek söy-leyeyim: Elinizde iyi bir yazarkadrosu varsa, ilk üç dört bö-lümü değil, düzgünce yazıl-mış 13 bölümü böyle bir sis-temle çekebilirsiniz. Bilindiğiüzere genellikle 4 bölümdensonra dizinin yazılıp yazılma-yacağı belli olduğundan bellibir noktadan sonra her bölümbir haftada yazılır hale geli-yor. Hal böyle olunca kimsede ondan sonra ne yazarda

ne de yönetmende kusur ara-masın.

Peki senarist gruplarına di-yelim 1 yıl içinde sindire sin-dire yazacakları bir metin içinbelediyenin ödeyeceği parane olur? Bunu ben olsam çokdert etmem. Doğru düzgünyazılmış, doğru düzgün oy-nanmış bir şeyin kazanacağı-na inanırım. Kazanmasa bilezaten aynı işi yapmakta olaninsanların kaybedecek bir şe-yi olmaz; sadece işveren deği-şir. Üstelik bu sefer oyuncula-rından, ışıkçılarına ne kimse16 saat çalışır, ne de kahvedeoturup “Şu diziden şu kadarparam kaldı içerde” diye ko-nuşmaz.

Aslında bu söylediğim şe-yi TRT birazcık da olsa yapı-yor. Elbette TRT’nin bugünküpolitik-estetik sınırları dahi-linde. Yukarıda İzmir Beledi-yesi dediğime bakmayın.Herhangi bir belediyenin ve-ya belediyelerin tek başlarınaya da işbirliği içinde özenleyapıp para kazanabileceği biralan. TRT gibi bir baskının ol-madığı yerde neler neler ya-pılır bir düşünün. Ha üzerini-ze maliyeyi salarlar mı? Onuzaten yapıyorlar. E öyleysebir düşünün Zeki Demirku-buz’un Ayfer Tunç’ la birliktemuazzam bir dizi yaptığını…Neden olmasın!

Devlete sınırlarımızı koru-sun diye vergi verdiğimiz za-manları çoktan geçtik. Beden-sel sağlığımızı geçtim, ruhsağlımızı korumak, ruhumu-zu zenginleştirmek de hepi-mizin (özel, tüzel) ve dolayı-sıyla devletin görevi. Önü-müzde belediye seçimleri vardiye belediye dedim. Amasiz sadece bir hayal edin : Be-lediyenin bedava tiyatro kur-suna her hafta bir misafir gel-diğini düşünün: AhmetMümtaz Taylan, Rıza Koca-oğlu, Ali Atay... Böyle olursa,dizi de, kurs da, özel tiyatroda, şehir tiyatrosu da sağlamolur… Bence.

Bugüne kadar ismi de yap-tıkları gibi pek duyulmayan''marjinal'' bir sanatçı Efe Işıl-daksoy.

Dünyada çöpleri sanat ese-rine çeviren ya da akla gelme-yen nesneleri sanat eserineçevirenlerin var olduğunu bi-liyoruz.

Ancak Efe Işıldaksoy'uneserlerini sergileme tarzı belkide dünyada ilk.

Tanıtması da oldukça il-ginç #kafalarhepkarışık pro-jesi ile eserlerini çöpe atmayolunu seçmiş.

1975 İstanbul doğumlu sa-natçı eserlerini gece yarıların-da çöp kenarlarına bırakaraktakipçilerine twitter adresin-den duyuruyor. Gece yarısınaaldırmayan takipçileri ise İs-tanbul'un neresinde olursa ol-sun Işıldaksoy'un deyimiyle''çöp'' lerin peşine düşüyor.

Efe Işıldaksoy'un eserleriniçöpe atma sebebin ise eserle-rinin parayla satılmadığınıgöstermek ve bundan dolayı

çöpten farksız olmaları.#kafalarhepkarışık proje-

sindeki amaç, paranın ege-men oluğu dünyada sanatınparayla satılmasına karşı çık-mak.

İlk aşamada 15 eser yapıpçöpe atma kararı alan sanatçıilginin beklediğinden fazla ol-duğunu görünce devam ka-rarı almış.

Proje dahilinde yakın za-manda Türkiye turnesine çı-kan sanatçı ve insanlarla '' Bu-güne kadar yaşadıklarınız-dan neler çıkardınız? '' sorusuüzerinden röportaj yapıp1+1=3 adlı videoyu hazırladı.

Sanatçının soru sorduğuinsanlar ve soruya verilen ce-vaplar ilgi çekici.

Kimseye güvenmemek ol-duğunu söyleyen de var, '' ko-yun yetiştirmek '' olan da

Ayrıca sahnelerde Live Vi-sual(görsel canlılık) yapan

Işıldaksoy sahnelerden aldığıilhamdan olsa gerek İstanbulCalling adlı müzik grubununda daimi üyesi.

Yaratıcılık alanını her ko-nuda geliştirmek isteyen sa-natçının bir de animasyon di-zi/film projesi var.

Sanatçı kişiliği Işıldaksoy'usorumlu bir birey haline ge-tirmiş. Gezi Direnişi’nde uy-gulanan şiddete de, AIDS adlıbir sergi hazırlayarak bu ser-gide toplumun AIDS’li insan-lara bakış açısına da dikkatçekmiş.

Daha önce kimsenin aklınagelmemiş yöntemiyle övgütoplayan Işıldaksoy'un eserle-rine ulaşmak da hayli güç.

Yola çıkmaya kalkıştığınızsaatte bile eser alınmış olabi-lir.

Gitgide takipçileri artan sa-natçının eserlerine ulaşmakistiyorsanız çöp kenarlarındasabahlamanız gerekebilir.

inantemelkuran

1975 İstanbul doğumlu sanatçı Efe Işıldaksoy eserlerini gece yarılarında çöp ke-narlarına bırakarak takipçilerine twitter adresinden duyuruyor

Çöpe atılan bir tablonun ardından, bir sanatsever daha tablosuna kavuşuyor

Efe Işıldaksoy’un Twitter adresine ulaşmak için :https://twitter.com/rastarules

Kültür Sanat 21

KTÜ'de üniversiteliler kanser hastalığı sonucu 23 yaşında hayatını kaybedenEdebiyat Fakültesi öğrencisi olan arkadaşları Ahmet Yılmaz'ın adına doğduğuyer olan Tonya'da Feride Ahmet Şener Ortaokulu'na kütüphane kuruyor (Katkısunmak isteyenler 05393576556 numaralı telefondan ulaşabilir).

Page 22: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 03SIY

AH

MAVI

KIRMIZI

SARI

22 Kültür&Sanat

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde iştenatılan Devrimci Sağlık-İş üyesi sağlık işçileri hastane içerisineçadır kurup direniş başlattı. Özel güvenliklerin çadırları dağıt-masına karşı işçiler çadırların eksiklerini giderip çadırlarını tek-rar kurdu. Direniş 29 gündür devam ediyor

Irkçılığa karşı mücadelenin sembolü, eski Güney AfrikaDevlet Başkanı Nelson Mandela 95 yaşında hayatınıkaybetti. Akciğer enfeksiyonu nedeniyle 8 Haziran’dahastaneye kaldırılan ve Eylül ayında taburcu olan Man-dela, 5 Aralık günü hayata gözlerini yumdu

Gençlik gelecekBirkaç yıl öncesine kadar haber-

ler “her 4 gençten biri” diye başlar-dı. Artık “her 3 gençten biri” diyo-ruz. Üniversiteyi bitirip de işsiz ka-lan gençlerimizden söz ederken…

Evet üç diplomadan biri duvarsüsü olmaktan öteye gidemiyor. İş,gelecek vadetmiyor.

Ama istatistik bile kızlı-erkekli“eşit” değil. Çünkü üniversite bitir-miş genç kadınlarda “işsizlik” ora-nı daha yüksek. Şaşırtıcı değil. İkti-dar, iktidarın ortakları kadınlara“evlenin, çocuk doğurun” demiyormu!

Gençlerimiz her şeye rağmenumutlarını yitirmiyor. Okuyor.Hem de nasıl sıkıntılar pahasına.

Bu yıl, yaklaşık 880 bin öğrenciüniversitelere kayıt yaptırdı. Mev-cut öğrencilerle birlikte sayı 3 mil-yonun üzerine çıktı.

Peki, bu gençler için devlet neyapıyor? Sadece 374 yurtta sadece310 bin öğrenciye barınma olanağısağlıyor. Ama o yurtlar ancak “iyiçocuklara”açık. Kızlarla erkekleriayırdılar. Yetmedi Örneğin İstan-bul’da Vezneciler Kız Yurdu’ndatüm erkek çalışanlar kovuldu. Yeri-ne kadınlar alındı.

Şimdi kavga ettiklerine aldan-mamak lazım. Cemaat yurtları,yoksul öğrenciler için neredeysetek seçenek kılındı yıllarca. Gençler,daha puanlarını öğrendikleri gün –nasıl oluyorsa- telefonla aranıp teb-rik edildi. Cemaat yurtlarına davetedildi. Otogarlarda karşılandı.

İktidarın da, iktidar ortaklarınında amaçları, hedefleri çok açık. Do-layısıyla şaşıracak bir durum yok.Ama nasıl olup da uzak / yakıngeçmişten ders almıyorlar.. Gençle-ri susturamayacaklarını, bu ülkeyiteslim alamayacaklarını anlamıyor-lar.. İşte buna şaşırıyorum.

Gençlerin gelecek umutlarını pa-ramparça edeceksiniz..

Her hak talebinde TOMA’larlaüzerlerine saldıracaksınız..

Bugün “hata” olduğunu Bakanı-nız’ın bile kabul ettiği HES protes-tolarında öldürmeye, sakat bırak-maya varacak kadar şiddet uygula-yacaksınız..

Öldürüp, üstüne bir de “ölmek-ten dolayı suçlu” ilan edeceksiniz..

Gençlere “öteki dünya umudu”ve sadakadan fazlasını vadetmeyencemaatleri, tarikatları önereceksi-niz..

Sonra da, “bu gençler niye isyanediyor, neden uslu durmuyor” diye(güya) kafa yorup komplo teorile-rine sarılacaksınız. Anlayamaya-caksınız!

Anlayamayacaklar. Çünkü, güç-le kirlendiler. Aklı, bilimi reddede-rek sadece GÜÇLE her şeyi halle-debileceklerini zannettiler.

Böyle bir “zamanda” kolektifakıl / kolektif üretim / kolektif ya-şam her şey demek. Soru sormayıunutmamak.. Kızlı-erkekli elele yü-rümek.. Dogmaya karşı bilimi sa-vunmak demek.

Üstelik, bu “gençliğin enerjisi”ile yapılıyorsa, iktidar şaşırmakta..Daha önemlisi KORKMAKTA hak-lı..

Ben gençliğimi 40 yıl kadar geri-de bıraktım. Ancak “dünyayı de-ğiştirme, yaşanabilir bir yere dö-nüştürme hayali” yaşlanmıyor.

Gezi’de sizlerle birlikte sabahla-yamadım. Yürürken, koşarken siz-lere yetişemiyorum artık. Ama hepyanınızdayım. Yanınızda olacağım.

Parasız eğitim taleplerinizde..Demokrasi çağrılarınızda..Ülkenize, ağaçlarınıza, yollarını-

za, en önemlisi de GELECEĞİNİZEsahip çıkmaktaki kararlılığınızda..

Yanınızdayız. Aksi, kendi hayat-larımızı hiç yaşanmamış gibi tari-hin çöplüğüne fırlatıp atmaktanfarksız olur çünkü.

Kızlı-erkekli.. Türklü-Kürtlü-Er-menili.. Hepinizi sevgiyle kucaklı-yorum.

aysenur arslan

.

AKP yerel seçim içinstart verdi

İyi uykular adalet

Yerel seçimler yaklaşı-yor. Bununla birlikte par-tiler başkan adaylarınıaçıklamaya başladı.AKP'de başkan adaylarıbüyük oranda değişikliğeuğrasa da Ankara'ya ''de-niz getiren'' Melih Gökçekyeniden aday gösterildi.Değişenler ise biraz mani-dar. AKP tüzüğüne göreüç dönem seçilen millet-vekili bir daha aday göste-rilemiyor. Ancak vekille-rin ''üstün hizmetlerin-den'' vazgeçemeyen AKPhükümeti üçüncü döne-mini dolduran vekilleri

de belediye başkanlıkları-na aday gösteriyor. AdaletBakanı Sadullah Ergin se-çilme süresini tamamla-yanlardan biri. Son seçim-de veda konuşması yap-madan Adalet Bakanlığıkoltuğunu bırakıp Ha-tay'dan başkan olmayaaday. Öte yandan EthemSarısülük'ün katili AhmetŞahbaz'ın -bir insanlık su-çunun- avukatı HüseyinYelkovan da Altındağ Be-lediye Başkan adayı. Sonduruşmada "Katil arıyor-sanız aynaya bakın" diyenYelkovan ''Başkan çalışa-

cak Altındağ kazanacak''sloganıyla seçim çalışma-larına başladı. Üç dönemitamamlamadan adayolanlar da var. Onlardanbiri de Aile ve Sosyal Poli-tikalar Bakanı olan FatmaŞahin. AKP'nin gerici ka-dın politikalarını sistemlibir şekilde sürdürmüşolan Şahin şimdi de yerelseçimlere aday. Seçimi ka-zanmak uğruna siyasetisoyunma odasına kadartaşıyan Şahin, Gaziantep-spor oyuncularına 500 binlira prim teklif etmişti.

Haziran Direnişi sırasın-da Ankara’da Ethem Sarı-sülük başına isabet edenpolis kurşunuyla hayatınıkaybetmişti. Yaşananlarınardından Ankara Başsavcı-lığı, Ethem’i vuran polismemuru Ahmet Şahbazhakkında dava açmıştı.Davanın 3. duruşmasınadaha önceden adliyeye pe-ruk ve takma bıyıkla gelenŞahbaz, bu defa duruşma-ya telekonfrans yöntemi ilebağlanarak ifade verdi.

Şahbaz’ın telekonfransyöntemiyle mahkemeyebağlanması üzerine Sarısü-lük’ün avukatları kimlikkontrolü yapılmasını talepetti. Kimlik kontrolününardından iddianameninokunmasına geçildi. İddia-namenin okunması sırasın-da hakim ve savcınınuyukladığı görüldü. Du-ruşma boyunca mahkeme-nin tarafsızlığına yönelikçok sayıda eleştiri olduğu-nu söyleyen mahkeme he-

yeti, davadan çekildiğinive dosyanın 7. Ağır CezaMahkemesi tarafından in-celeneceğini açıkladı.‘Vurduğumu bilmiyordum’

sözünü yalanladı

Ahmet Şahbaz daha ön-ceki duruşmalarda yaptığısavunmada “Olay sırasın-da bir kişinin yaralandığınıiki-üç gün sonra öğren-dim” demişti. Ancak 3. du-ruşma sırasında yaptığı sa-vunmada olay günü rapor-lu olduğunu iddia etti.

Yerel seçimlerde AKP’nin belediye adayları, “üstün hizmetlerinden”vazgeçilemeyen vekiller arasından seçildi

ETHEM SARISÜLÜK DAVASI BU KADARI DA OLMAZ DEDİRTTİ

Ankara halkına ve ODTÜ’ye savaş açan Gökçek, meclis şovuyla tekrar aday gösterildiBir müzisyen düşünün, ha-

yatını yaşadığı toprakların ez-gilerine adamış olsun, ancakkendi ülkesinde başarısızlıklasonuçlanan birkaç albüm de-nemesinin ardından, bir okya-nus mesafesi uzakta tesadüf-ler sonucunda şöhreti yakala-yıp, yaptığı düzen karşıtı şar-kılarla bölgedeki ırkçılığa kar-şı bir sembol haline gelsin…Sixto Rodriguez’den bahsedi-yorum: 70’li yılların başındaiki başarısız albüm denemesi-nin ardından kariyerinin bitti-ğini düşünen, bundan 28 yılsonra kendisine ulaşan birhayranı sayesinde Dünya’nınöbür ucunda, Güney Afrika’daşarkılarının dilden dile dolaş-tığını, albümlerinin binlercesattığını öğrenen ve nihayetşöhrete kavuşan Amerikalı birfolk müzisyeni…

1942’nin Temmuz ayındaMeksika göçmeni bir anne ba-banın altıncı çocuğu olarakDetroit’te dünyaya gelen Rod-riguez, 3 yaşında annesinikaybetmesiyle işçi sınıfınamensup babası tarafından bü-yütülmüş ve müzikle tanışma-sı da babasının Meksika halkşarkılarına olan düşkünlüğüsayesinde olmuştur. Kendi ba-şına gitar çalmayı öğrenenRodriguez, 1967 yılında ilkteklisini yayınlamış, ancakonu yıllar sonra şöhrete ulaş-tıracak çalışmaları 1970 yılın-da yayınlanan Cold Fact ve1971 yılında yayınlanan Co-ming from Reality isimli al-bümleri olmuştur. Bu albüm-lerin büyük başarısızlıkla so-nuçlanmasının ardından plakşirketi Rodriguez ile olan an-laşmasını feshetmiş ve böyle-ce Rodriguez müzikle arasınamesafe koyup, kendisini bir iş-çi olarak iki kızıyla birlikte ge-çinebilme mücadelesi içinde

bulmuştur. Bu sırada Rodrigu-ez’in bir plağı, söylentiye görebir turist tarafından, yurt dışı-na çıkarılmış ve kopyalanarakAvustralya, Yeni Zelanda veözellikle Güney Afrika’da bin-lerce kişiye ulaşmıştır. Böyle-ce Rodriguez’in, haberi olma-dan, dünya çapında bir hay-ran kitlesi oluşmuştur.

O dönemde Güney Afri-ka’ya bakıldığında, siyahi ço-ğunluğun üzerinde beyazazınlığın hâkimiyetinin bulun-duğu bir tablo ortaya çıkmak-tadır. Rodriguez’in sistem kar-şıtı ezgilerinin yayılmasıyla,ülkede bundan ilham alan ba-zı müzisyenler muhalif düşün-celerini müzik yoluyla dile ge-tirmeye başlamışlardır. Böyle-ce Rodriguez, haberi dahi ol-madan, bir ülkedeki muhalifhareketin ilham kaynakların-dan biri oldu.

Ancak ünü artmasına rağ-men hiç kimse onun hakkındabir şey bilmiyordu. Kimisinegöre sahnede silahla intiharetmiştir, kimisine göre isekendini yakmıştır. Bu söylen-tileri bir kenara bırakarakgerçeğin peşine düşen bir Gü-ney Afrikalı, uzun uğraşlar so-nunda 1997 yılında Rodrigu-ez’e ulaşmayı başarır ve böy-lece onu binlerce hayranı ol-duğundan haberdar eder,bundan bir yıl sonra da Rodri-guez Güney Afrika’da 5000 ki-şiye ilk konserini verir.

Bugün sayısız müzik ödülü-nün sahibi, konserden konse-re koşturan, artık tam anla-mıyla dünya çapında tanınanRodriguez’in başarı hikâyesiişte böyle başlamıştır. Binler-ce kişinin ilham kaynağı olma-sının en büyük nedeni şüphe-siz şarkılarında daha adil birdünyaya olan özlemini dilegetiriyor olmasıdır.

Toplumu sevmiyor denerektoplumdan dışlananlar, siyaset-le ilgili yazmıyorlar diye siya-setten anlamaz sanılanlar, ben-cillikle, şekilcilikle suçlananlar;ama gülmenin bir halk gülüyor-sa gülmek olduğunu söyleyen-ler, bizi yer altından dinleyenle-re, son sevişmelerimizi gözetle-yenlere, aşklarımızı düzenle-yenlere karşı bir bayram dene-mesi yapalım diyenler… YaniTurgutlar, Edipler, Cemaller, İl-hanlar, Eceler; biri açık iki çaysöyledikten sonra aşık olanlar,elinden insan olmaktan başkahiçbir şey gelmeyenler, acemili-ği efendisi sayanlar, 90 kuşağı-nın kendilerine en çok benzet-tikleri ‘güzel abiler’i. Yıllarca‘apolitik, bireyci, faydacı’ oldu-ğu söylenen; ama her şeyi iste-diği o pahalı telefonun hafızasıgibi geniş hafızasına kazıyan,tweet kurcalamaktan, gta’dapolis dövmekten sabahlara ka-dar uyumayan, kimse beklemi-yorken ve herkes umudu kes-

mişken ‘daima uyanık kalmakiçin günlerce gezi’de uyuyan’çocuklar tabii ki kendilerine ençok benzeyen abilerinin en gü-zel şiirlerini yazacaklardı du-varlara o çirkin el yazılarıyla.Çok da uzun zaman olmamıştıyalnızlıktan ve umutsuzluktan,aşktan ve gariplikten yazılmış obirkaç dizelik iç çekişlerde ken-dimizi bulalı. Bayan Nihayet’egiden yollar kapalı diye üzüleli,elden ele dolanan karanfille birsevdayı büyütmenin umuduyladolalı. Adımızın ne kadar güzelolduğunu sevdiğimizin ağzın-dan duyunca anlayalı, sevgimizacıyalı, sıraya şiir yazdık diyeazar yiyeli, defterlerimizi sadeceşiir yazmak için açalı. İkinci Yeni’yi anlamıyorlardı, bi-zi de anlamıyorlardı ve anlama-dıkları için en dışarı itiyorlardı,dengemizi bozuyorlardı. “Benbu gençliği anlamıyorum!“larla,“Aman bunlardan bi’ halt ol-maz!”larla büyümek zordu, her

şeyi anlamaya çalışmak zordu,akıp giden sokaktan başka hiç-bir şeyimiz yoktu. Belki de yal-nız bunun için kalabalık olmuş-tuk caddelerde, yalnız bununiçin söylemiştik hürlüğün şarkı-sını. Anlamıştık ki, TurgutUyar’ın “Tuttukça güçleniyo-rum, kalabalık oluyorum” dedi-ği el, tanımadığımız birinin elide olabilirmiş pek ala. Kendimizi oyuncaklarımız ol-duğuna inandırdığımız zaman,devlet dersinde yedi çocuk öl-dürülmüştü, bir teneffüs dahayaşayamadan. Hep arka sıralar-da oturmuş, o sıralara sevdiğişiirleri kazımış, gömleğini pan-tolonunun dışına çıkarmış, tu-valette sigara içmiş, okuldankaçmış ama hiçbir kavgadankaçmamış çocuklardık. Kork-madık, kaçmadık, tereddüt et-medik, “Eve dön” uyarısına uy-madık; o uyarıyı yapanları evle-rine yolladık. Ece Ayhan’ın de-diği gibi: Velhasıl onlar vurdu,biz büyüdük kardeşim.

Velhasıl onlar vurdu,biz büyüdük kardeşim

Sixto RodriguezGEÇ GELEN ŞÖHRET

İkinci Yeni’yi anlamıyorlardı, bizi de anlamıyorlardı ve anlamadıkları için en dışarı iti-yorlardı, dengemizi bozuyorlardı. “Ben bu gençliği anlamıyorum”larla, “Aman bunlar-dan bi’ halt olmaz”larla büyümek zordu, her şeyi anlamaya çalışmak zordu, akıp gidensokaktan başka hiçbir şeyimiz yoktu

Page 23: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYF

A 02

MAVIKIRMIZISARI Ülke

Kavgada bile söylenmez Cemaat-AKP arasında büyüyen dershane tartışması birbirlerineen sonunda ‘hastalıklı ruh’ dedirtti. Bugün Gazetesi’ nde Fatma Şahin ileTayyip Erdoğan'ın elele tutuştuğu fotoğrafın yayınlanmasının ardından Yalçın Akdoğan, Yeni Şafak’taki köşesinden"Kavganın da bir ahlakı vardır" diyerek eleştiri yaptı. Bu eleştiriye Bugün Gazetesi’nden yanıtgecikmedi: "Anadolu Ajansı tarafından servis edilen bir fotoğraf karesinin farklı amaçlarla kul-lanıldığını düşünmek hastalıklı bir ruh halinin yansımasıdır."

Türkiye’nin gündelik siyasal akışıGezi’den sonra epeyce değişti.Eski siyasetin tek hakimi Erdo-ğan, parti içinde ve sokaktaki

muhalefetle uğraşırken bir yandan dayerel seçim sürecine giriş yapmış oldu.Bugüne kadarki seçim süreçlerini iyi yö-neten ve oy arttıran AKP açısından 3 se-çimli 1 buçuk yıllık süreç “ya tamam yadevam” süreci olarak geçirilecek. Sıkı-şan her iktidar gibi AKP de kendine mu-halefet edenlere saldırgan pozisyondamevzi almış durumda.

Erdoğan ise bir an önce eskiye, “gü-zel” günlere dönmenin derdinde. Gele-neksel yöntemlerini bu seçim dönemin-de de kullanmaya başladı bile. GericilikAKP’nin elinde kendi tabanını saflaştır-manın aracı olarak her seçim dönemin-de mutlaka kullanılan bir yöntemdir.‘Kızlı-erkekli’ ev meselesi, devlet okul-larında karma eğitimin kaldırılması tar-tışması, türbanın meclise girmesi hiçgündemde yokken bir anda ortaya atıl-mış oldu. Bu hamleler muhafazakar sağtabanın geleneksel kodlarına uygun ar-gümanı geliştirme derdinin yanındaGezi ile açığa çıkan kadının özneleşmesihaline de bir saldırı olarak değerlendi-rilebilir. Kadın bedeni üzerinden siyasetyapmak, kadınlar üzerinden ahlakı tar-tıştırmak, özgürlükleri kadınların örtün-mesine indirgemek ve tüm bunları ya-parken kendi karşıtlarına olanca saldır-gan davranarak hem gericiliğin yukar-dan aşağı inşaasını sürdürmek hem dekendi tabanını “İslami değerler” etrafın-

da saflaştırmak esas amaçtır. AKP’nin 11yıldır muhafazakarlığından taviz ver-mediği halde bu hamleleri bu dönemdehem de üst üste yapmasından ancak oykaybetme korkusu açığa çıkmaktadır.AKP Gezi’nin kendinde yarattığı moralbozukluğunu ve güç kaybetme riskiniortadan kaldırmak için gericiliğe sarıl-mış durumunda.

Bu yerel seçimler Tayyip Erdoğaniçin ise bambaşka bir öneme sahip. Mil-yonların sokağa çıkmasına vesile olanbaskıcı yönetimi ve dış politikadaki ba-şarısızlığı, Erdoğan’ın uluslararası viz-yonunu büyük ölçüde kaybetmesineneden oldu. Parti içindeki rakipleri defırsattan istifade kendi mevzilerini kuv-vetlendirme telaşına girişti. AKP’ninakıbetinin ne olacağı sorusunu cevapla-yamasalar da tüm AKP kadroları hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağının farkın-da. Bu yüzden artık anlaşmazlıklar da-ha gür konuşuluyor. Dershane mesele-sinde Tayyip-Gülen çatışması iktidariçindeki çatlağın ne denli büyüdüğününbir göstergesi olarak karşımıza çıktı.AKP’nin kendi içinde bir koalisyon ol-ma durumu olası bir zayıflamada herunsurun gücü kendi eline alma müca-delesine dönüşecektir. Tayyip Erdoğanda durumun farkında elbette. O yüzdenyıllardır ortaklık yaptığı cemaatle savaşbayraklarını çekmiş bir görüntü yaratı-yor. Partiden tasfiye etmenin, oy kitlesi-ni de kendine bağlamanın bu şekilde deülkeyi yönetmeye devam edebilmeninhesabını yapıyor. Ama düne kadar ses-

siz, en fazla efkarlı olabilen Gülen hare-keti de Tayyip’e ‘kolay lokma’ değilizmesajı veriyor. Her iki taraf da dersha-neler üzerinden eğitimde fırsat eşitliğinive niteliği tartışıyor gibi görünürken –sanki 4+4+4’ün mimarları kendileri de-ğilmiş gibi- iktidarın pastasından dahabüyük pay alabilmenin kavgasını veri-yor. Ama her ne olursa olsun bu kavga-nın iktidar içi bir kavga olduğunu ve ik-tidar içinde uzlaşıyla çözülmek zorundaolduğunu unutmamak gerekir. Ne deolsa hiçbir iktidar ortağı iktidarı kaybet-meyi göze alacak bir savaşa girişemez.

Yerel seçimlere yaklaşırken AKP,Kürt sorunnda da Barzani hamlesiniyaptı. Geleneksel devlet stratejisi olarakKürt oylarını bölmek için alternatif Kürtfigürleriyle ittifak yapmak artık alışıla-gelmiş bir durum. Hem Rojava’ya yöne-lik tutumuyla hem de ABD ile kurduğuahbap çavuş ilişkisiyle Türkiye’dekiKürtler açısından herhangi bir çekiciliğikalmayan Barzani ve Şivan-İbo düeti

Türkiye’deki Kürtler açısından çekici biralternatif olmayacağını AKP’nin Diyar-bakır mitinginin sayısal azlığıyla dahabaştan kanıtladı. Her ne kadar ABD’denve Bağdat hükümetinden yenilen azarlaaskıya alınsa da asıl meselenin Kürt pet-rolleri olduğu da AKP-Barzani arasın-daki gizli anlaşmayla açığa çıktı.

Görünen tablo AKP açısından işleriniyi gitmediği yönünde. 3 seçimlik kritikvirajda AKP’nin geriletilmesi sokak mu-halefetinin temel görevi olarak görünü-yor. Yerel seçim sürecinde AKP’nin neo-liberal belediyecilik anlayışına karşı so-kakta örülecek muhalefet üniversitelile-rin de temel gündemine oturmaktadır.AKP’yi yıkmak için kendi iç kavgaların-dan medet ummak, AKP’yi destekleyendış güçlerin desteğini çekmesini bekle-mek gibi bir beklemeci tavır, Gezi’ninyarattığı direnişçi özneler açısından ter-cih edilebilir bir yerde durmuyor.AKP’nin gerici söylemlerle harmanlaya-rak ilerlettiği neoliberal saldırı ancakTayyip’in ve tüm iktidar ortaklarının enkorktuğu yerde “sokakta” durdurulabi-lir. Ne hallaç pamuğuna çevirdikleri eği-tim iktidar içi kavgaya teslim edilebilirne de “kızlı-erkekli” yaşama yönelik ge-rici müdahaleye teslim olunulabilir. Ge-zi’nin yarattığı devasa sel şu an ara so-kaklarda akıyor, isyanın en büyük dina-miği üniversiteliler ara sokaklardaki is-yanı AKP’nin karşısına, onu yıkacak selolarak biriktirmelidir. Ne de olsa iktidarortakları birbirini yese de asıl iktidarı so-kaklar belirler.

Tayyip’in sonu, Gezi’nin yolu : SokakGörünen tablo AKP açısından

işlerin iyi gitmediği yönünde. 3seçimlik kritik virajda AKP’ningeriletilmesi sokak muhalefeti-nin temel görevi olarak görü-nüyor. Yerel seçim sürecindeAKP’nin neoliberal belediyeci-lik anlayışına karşı sokaktaörülecek muhalefet üniversite-lilerin de temel gündemineoturmaktadır

Adaletin ölüm uykusu!..

Mizah 23

Çizim : Koral Erat

TEK

KU

LLA

NIM

LIK

STE

NCİ

LK

ES

BOYA, ÇEK, YAYINLAYALIM

muğla sıtkı kocaman üniver-sitesinin rektörü mansur har-mandar akp’den muğla bele-diye başkan adayı olMUŞ.

çanakkale 18 mart üniversi-tesi rektörü sedat laçiner fi-dan dikme eylemi yapan öğ-rencilere twitterdan “10 ya-şında olsun. meşe, gürgen veıhlamur olursa..” yazarakkendi çizdiği çember içindeeğlenMİŞ.

yetkili abilerine yaranmakiçin 51 işçiyi işten çıkarıp ek-meğinden eden hacettepeüniversitesi rektörü murattuncer beklediği ilgiyi göre-meyip soluğu Rusya’da al-MIŞ.

geçtiğimiz dönem odtü’yükınamasıyla sağ kulvardanatak yaparak yarışa dahilolan sabahattin zaim üniver-sitesi yaptığı rektör değişik-liğiyle kalan turlarda yarışatam gaz devam edecekleriniaçıklaMIŞ.

Varsın birileri kavga ededursun, hatta birbir-lerinin üzerine içi evrak dolu bavullar atsınlar, bizde köşemizden 25. Kare’leri bulmaya çalışalım.

AKP’nin yardımcı yayın organı Yeni Akit partidenistifa eden İdris Bal’ı 1 adet vesikalık fotoğraf ile bul-

maca sorusu yapmış, hem de “partisine ihanet eden AK Parti milletvekili” diye.

Bülent arınç “siyaset beni bırakıyor” demiş. Ne melankolik değil mi? Vedaları bile ağla-maklı. Siyaset seni bıraktı da sen hala yaka paça bir yerden tutmaya çalışıyorsun yahu!

Dünyanın dört bir yanındaki sorunlara el atan, gözüne kestirdiklerine bir şekilde dahil olanBaşbakanın görmesi gerekiyor. Haftada 3 gün makarna yiyoruz, açız.

Samanyolu TV muhabiri canlı yayında yine bir dershane haberi sunarken, hık dedi git-ti.

Adalet bakanı Sadullah Ergin insanlık onuruna aykırı olan çıplak aramanın “hükümlününutanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde” yapıldığını savunabildi.

Muğla’da yaptığı konuşmada “Faiz lobisinin en büyük kaynağı kredi kartlarıdır” diyenTayyip Erdoğan çapulcuların aylardır yanıt aradığı soruyu cevaplamış oldu.

Son günlerdeki dershane tartışmalarından sonra cemaat AKP’ye sert çıktı; “Ühü ühü”

Tayyip Erdoğan “Kanal İstanbul” adını verdiği çılgın projesiyle bundan sonra “İstanbul’uikiye yardırtan” olarak anılmak istediğini belirtti.

“Burak Yılmaz hipnotize edilmiş olabilir” diye haber yapan Yeni Şafak insanların telefonlaaranarak hipnotize edildiğini ve bu alanda telekinezi yönteminin mucidi Yiğit Bulut’a rakip ol-duklarını açıkladı.

mış mişmuş müş

TOMA’nın yeri

Çizi

m: G

ökçe

Eki

n B

aran

+Ethem Sarısülük’ün davası ikinci duruşmasında savcı derin uykuya daldı.

Page 24: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013

SAYFA 01

SIYAH

MAVI

KIRMIZI

SARI

1848 ayaklanmaları ile1871 Paris Komünü herşeyden önce şu talebi dil-lendiriyordu: halkın silah-landırılması. Ve tabi ki ser-maye tam tersini…

Yıllar içinde kimi za-man manipülasyonlarlakimi zaman da zora daya-narak halk gerçekten si-lahsızlandırıldı. Ve halkahaklarından ve bu hakla-rın koruyucusu olan dev-letten ve ikisi arasındakiilişkinin bağımsız gücüolarak hukuktan bahsedil-di; hukuk halkın silahıy-dı…

İnsanların bazıları budurum üzerine büyük birciddiyetle düşündüler, vebüyük filozoflar büyükbüyük laflar ettiler yurt-taşlık üzerine; tersine ba-zıları ise bu büyük kandır-macayı kocaman kahka-haları ile karşıladılar… veonlar insanlara başka birhikaye anlattılar.

Silahlarımızdan sonrahakları da, hukuku dakaybettik; öyle ki çehre-mizdeki kırmızı fular, eli-mizdeki su şişesi dahi si-lah olarak görüldü… çiz-gilerimiz, kelimelerimiz,kameramız ve her şeyimizsilah niyetine elimizdenalındı;

Kolektifler’i bir yeni-den silahlanma hareketiolarak görüyorum: Öyleki mizahtan tiyatroya, ka-meradan kelimelere, şiir-lerden bilime; kaybettiği-miz ne varsa onları yeni-den kuşanıyorlar sanki….

Sevgi ve saygıyla….

24

İlk sayısını 2006 yılında çıkardığımızÜniversiteli Gazetesi'nin 34 sayılıkmacerasında yeni bir sayfa açtık. Ye-nilenen Üniversiteli Gazetesi'ni sizlereulaştırmanın heyacanını yaşıyoruz.Üniversitelilerin kolektif emeğiyle ha-zırladığımız gazetemiz ilkelerinden hiçödün vermedi. Cinsiyetçi ve homofo-bik olmayan bir yayın dili, sponsorsuz,reklamsız bir yayın ile üniversitelipenceresinden ülke ve üniversite gün-demini yorumlamaya devam ediyoruz.

Üniversiteli artık daha güçlüGezi İsyanı'nın ardından bir isyan bay-rağını da penguen medyaya çektik.Medyanın patronaj ilişkilerini, para veiktidar sevdalarını saklama şanslarıkalmadı. Sokaklarda Ethem katledilir-ken, Ali İsmail'in katilleri karanlık birsokakta pusu kurmuşken penguenbelgeselleri yayınlayan medyaya karşıdaha güçlü olmanın vaktinin geldiğinianladık. Milyonları aşan katılımla ger-çekleşen isyan bizim de alışkanlıkları-mızı değiştirdi, Haziran İsyanı yaşan-mamış gibi yapamazdık. Daha iddialı,katılımcı bir Üniversiteli için kolları sı-vama sebebimiz çoktu.

İçeriğinden, tasarımına, dağıtım ağla-rına kadar yenilediğimiz ÜniversiteliGazetesi'ne çıkış sürecindeki destek-ler doğru yolda olduğumuzu şimdidenkanıtladı. Yazılarıyla, sayfa danışman-lıklarıyla bizlere destek olan dostları-mız dayanışma taleplerimizi karşılık-sız bırakmadı. Üniversitelilere yaptı-ğımız çağrılara olan ilgi hergün büyü-yor. Aramıza katılan her üniversiteliile kolektif emeğimiz, ufkumuz büyü-yor ve daha da güçleniyoruz.

Şimdi AKP düşünsün “Kızlı-erkekli evlerde kalamazsınız,dindar-kindar nesiller istiyoruz” diyenTayyip Erdoğan'ın kafasında yaratmakistediği bir genç modeli var. AKP içingençlik kimi zaman seçim malzemesi,kimi zaman iktidarlarının sürekliliğinisağlamak için gelecek yatırımı, isyanettiği müddetçe ise iktidarının sonu.AKP'nin itaatkar, rantçı dindar kalıbı-na sığmayan, gerici-neoliberal düze-nine karşı kadınlı-erkekli direnengençlik Üniversiteli'de sesini bulacak.Üniversiteli isyanın diliyle, isyanı yaz-maya devam edecek.

Tayyip Erdoğan'ın bugüne kadar “beraberyürüyüp, beraber ıslandığı'” kimselere biletahammül edemediği doğal olarak muhalifher sesin kesildiği, medyanın bırakın ne söy-lediğine, ne giydiğine dahi karışıldığı; san-sür uygulandığı bir dönemden geçiyoruz.Ve bu tabloda üniversitelilerin sorunları, busorunlara karşı geliştirdiği tepkiler, TayyipErdoğan'ın kalıbına uymayan sosyal, kültü-rel, bilimsel üretimler yazılı ve görsel med-yada artık göstermelik de olsa yer alamıyor,üniversitelilerin haber, bilgi, görüş akışını da

“Biz biliriz” diyenler belirliyor. Tam da burada, yıllardır üniversitenin gün-demine üniversitelilerin emeğiyle ışık tutanÜniversiteli'nin, Gezi'yi Gezi yapan dayanış-ma kültürü, yaratıcılık motifleri ve yeni ka-lemleriyle elbette daha geniş bir akıllaönemli bir göreve soyunması umut verici.Bütün üniversitelileri ayrıcalık sahibi yapan;sadece okuru olmadığı, yazarı, muhabiri,dağıtımcısı, emektarı olabileceği bir gazete-ye kavuşturanların yeni yayın hayatına gir-mesinin heyecanını paylaşıyorum.

Ersin Vedat ElgürDicle Üniversitesi

ÜniversiteliGazetesi ekibinden

AKP ile cemaatarasında karakedi: Dershaneler

“Dindar gençlik” yetiştir-meyi hedefleyenler gençli-ği bağnaz, itaatkar, sorgu-lamayan toplum projesi-nin parçası yapmak istiyor.Umarım Üniversiteli Ga-zetesi AKP’nin gençliküzerinde oluşturmaya ça-lıştığı hegomanyanın kırıl-masında faydalı olur. Üni-versiteli’ye yayın hayatın-da başarılar diliyorum.

AKP hükümeti ve Gülencemaati çatışması son gün-lerde dershanelerin kapa-tılması gündemiyle başkabir boyuta taşındı. Dahaönce iç gerilimlerini dışarı-ya çok fazla yansıtmadançözme eğiliminde olan ikti-dar, bu yeni saflaşma gün-demi ile kolun kırılıp yeniniçinde kalamayacağı birdurumla karşılaştı. S10

Erdoğan buyurdu:“Okul tez bitirile” Tayyip Erdoğan Edirne’deyaptığı konuşmasında yineüniversiteyi hedef aldı.Tayyip, “ Çünkü sınırsız af-fı verdiğimiz öğrencilerüniversitelerimizi terör ala-nına çevirdiler. Kardeşim 6yılda bitireceksen bitir” di-yerek konu hakkında ka-nun çıkaracaklarını belirtti.

Üç aylık, Yerel, Süreli, Türkçe YayınKolektif Kültür Yaşam Derneği Adına Sahibi Dilan ÖğüzAdres: İstiklal Cad., İmam Adnan Sokak, No:5Kat: 5, Beyoğlu/İstanbul Tel: 0212 2459733e-posta: [email protected]ıldığı Yer: İhlas Gazetecilik A.ŞMerkez Mahallesi 29 Ekim Caddesi İhlas Plaza No.11 A/41 34197 Yenibosna / Bahçelievler / İstanbul Tel: 0 212 454 30 00

Merhaba Üniversiteli, "TOMA'nın Üniversite-li'yle ne işi olur?!" diye dü-şünebilirsin, haklısın. KeepCalm and "Üniversitelilereait üniversiteleri işgal etti-ğiniz bilgisini aldım, müs-terih olun müdahale olma-yacak!" sen yeter ki diren.Buraya gelinceye kadar ar-dımdan "TOMA çay dem-le, onurlu yaşa", "Susuz kalTOMA!" daha neler nelersöylendiğini unutmadım.İçinizden biri de çıkıp "Su

verenlerin çok olsun" de-medi. Bir ara egzozuma so-kulan patateslerle frachi-sing kızartma işine girmeyidüşünmedim değil. Ayrıcason zamanlarda kızlı er-kekli “TOMA ile ciddi dü-şünüyoruz” diyenler vardı,sahi ne oldu onlara? Ney-se, sıktıysam özür dilerim.Biliyorum yine de beni peksevmiyorsun, yeni bir baş-langıç için sıkıyorum. Sevgi ve tazyikle...

Üniversiteli’ye mesaj var

TOMA @tomagrafiMustafa Sönmez

Yurt Gazetesi

Utku OğulKolektif Yürütme Kurulu Üyesi

BARIŞ ATAY S4 iNAN TEMELKURAN S21AYŞENUR ARSLAN S3

PERDESOKAKTAKAPANACAK“Binlerce öğrencinin sokağa

dökülmesi ve ardından ge-len işçi grevleri ile Şili’demuhalefet güçlendi, neo-li-beral çizgiye karşı mücade-le başladı. Bir adayın mecli-se girebilmek ve herhangibir adım atabilmek için so-kaktan çıkan bir hareketinliderinden; yani 25 yaşında-ki Camila Vallejo gibi bir ka-rakterden yardım almayaihtiyacının olması, sokakhareketinin ülkedeki denge-leri nasıl etkileyebileceğininkanıtıdır. S15

Tayyip ve tüm iktidar ortakları en korktuğu yerde “sokakta” dur-durulabilir. Ne hallaç pamuğuna çevirdikleri eğitim iktidar içi kav-gaya teslim edilebilir ne de “kızlı-erkekli” yaşama yönelik gericimüdahaleye teslim olunulabilir. Ne de olsa iktidar ortakları bir-birini yese de asıl iktidarı sokaklar belirler. S2

Üniversiteli olmakGençlik gelecek Tiyatrolar üzerine bir deneme

Ethem’in davasındauykuya dalan adalet,Ali İsmail’in davasındasaklambaç oynuyor.Dava son olarak Kay-seri’ye alındı S4Universıtelı

Universıtelı

Sokakta kazanılansandığa sığar mı?

"AKP’nin alamet-i farikası muhafazakar kuşatıcılığı"Yrd. Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu ile ‘Kızlı-Erkekli’ ev meselesi, dershane kavgası, Gezi sonrası siyaset üzerine keyifli bir söyleşi S8

www.universiteligazetesi.net Sayı 19 Aralık 2013