Top Banner
Öner ve dierleri 1237 Türkiye’nin Ky ve Deniz Alanlar IV. Ulusal Konferans, Türkiye Kylar 02 Konferans Bildiriler Kitab 5-8 Kasm 2002, (zmir, E. Özhan . N. Alpaslan (Editörler) Türkiye'nin Dou Akdeniz Kylarnda Deniz Seviyesi ve Ky Çizgisi Deimeleri Prof. Dr. Ertu Öner (1) , Ar. Gör. Levent Uncu (2) ve Ar. Gör. Beycan Hocaolu (3) (1) Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Corafya Bölümü, 35100 "zmir Tel: 232-3880110/1680 Faks: 232-3881102 E-posta: [email protected] - [email protected] (2) E-posta: [email protected] (3) E-posta: [email protected] Özet Ülkemiz kylar, son glasyalden günümüze buzullarn erimesi sonucu tüm dünya denizlerinin yükselmesine bal olarak, boulmu ky özelliine sahiptir. Bununla birlikte Anadolu'nun bat-güneybat kylar ile dou Akdeniz kylarmz arasnda göreceli olarak bir farkllk bulunur. Bat ve güneybat Anadolu kylar, genç ky özelliinde olup boulmu ky niteliklerini sürdürürler. Eski deniz seviyelerine ait izler genel olarak bugünkü taban düzeyi altnda ve deniz sular içindedir. Bunlarn bir ksm hzla dolan koy ya da körfezlerdeki alüvyal birikim altnda kalmtr. Bu srada ky çizgisi de yeniden deimitir. Buna karlk, dou Akdeniz kylarmzda, bugünkü deniz seviyesi üzerinde çeitli seviyelerde eski ky izlerine rastlanmaktadr. Son 6000 yllk dönemde ky bölgelerinde meydana gelen deimeler insanlar da etkilemitir. Tarsus güneyinde antik çada kullanlan Rhegma liman, alüvyonlarla dolarak önemini yitirip kaybolmutur. Asi nehri deltasnda, Hellenistik ve Roma dönemlerinde önemli bir liman olan Seleukeia Pieria ise hem alüvyonlarla dolma hem de tektonik hareketlerle yükselme nedeniyle kullanlmaz hale gelmitir.
11

Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

Jan 28, 2023

Download

Documents

Sinan Kurt
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

Öner ve diğerleri

1237

Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları IV. Ulusal Konferansı, Türkiye Kıyıları 02 Konferansı Bildiriler Kitabı5-8 Kasım 2002, İzmir, E. Özhan . N. Alpaslan (Editörler)

Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

Prof. Dr. Ertuğ Öner(1), Arş. Gör. Levent Uncu(2) ve

Arş. Gör. Beycan Hocaoğlu(3)

(1)Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, 35100 İzmir Tel: 232-3880110/1680 Faks: 232-3881102 E-posta: [email protected] - [email protected] (2)E-posta: [email protected] (3)E-posta: [email protected] Özet

Ülkemiz kıyıları, son glasyalden günümüze buzulların erimesi sonucu tüm dünya denizlerinin yükselmesine bağlı olarak, boğulmuş kıyı özelliğine sahiptir. Bununla birlikte Anadolu'nun batı-güneybatı kıyıları ile doğu Akdeniz kıyılarımız arasındagöreceli olarak bir farklılık bulunur. Batı ve güneybatı Anadolu kıyıları, genç kıyıözelliğinde olup boğulmuş kıyı niteliklerini sürdürürler. Eski deniz seviyelerine ait izler genel olarak bugünkü taban düzeyi altında ve deniz suları içindedir. Bunların bir kısmıhızla dolan koy ya da körfezlerdeki alüvyal birikim altında kalmıştır. Bu sırada kıyıçizgisi de yeniden değişmiştir. Buna karşılık, doğu Akdeniz kıyılarımızda, bugünkü deniz seviyesi üzerinde çeşitli seviyelerde eski kıyı izlerine rastlanmaktadır. Son 6000 yıllık dönemde kıyı bölgelerinde meydana gelen değişmeler insanları da etkilemiştir. Tarsus güneyinde antik çağda kullanılan Rhegma limanı, alüvyonlarla dolarak önemini yitirip kaybolmuştur. Asi nehri deltasında, Hellenistik ve Roma dönemlerinde önemli bir liman olan Seleukeia Pieria ise hem alüvyonlarla dolma hem de tektonik hareketlerle yükselme nedeniyle kullanılmaz hale gelmiştir.

Page 2: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

TÜRKİYE KIYILARI 02 1238

Giriş

Ülkemizde yükselmiş Kuaterner kıyı çizgilerinin Çanakkale, güney Anadolu'nun orta bölümleri ile Hatay kıyılarında bulunduğu çeşitli araştırmacılar tarafından bildirilmiştir. Bu alanlar Pontid ve Torid kuşaklarındaki "orta yükselim zonlarının" Ege ve Akdeniz kıyılarını kestiği kısımlardır. Türkiye kıyılarına ait çalışmaların az sayıda olmasına karşılık, genel olarak Ege ve güneybatı kıyılarımız ile doğu Akdeniz kıyılarımız arasındaki farklar belirgindir. Kuzeybatı Ege kıyılarımızdan Antalya körfezine kadar ki kıyı çizgisinde boğulmuş kıyı örnekleri görülür. Doğu Akdeniz kıyıkuşağında ise yükselmiş kıyılar hakimdir. Bunların izlerini, Alanya-Gazipaşa arasındave Hatay kıyılarında tipik örnekleri ile görmekteyiz (Harita 1).

Çukurova'nın batı bölümündeki Tarsus ovasında son glasyal dönemden günümüze kıyı çizgisi değişmiştir. Önce Holosen transgresyonuyla ilerleyen deniz, Tarsus'un 6 km güneyine kadar karaya doğru sokulmuştur. Deniz seviyesi yükselmesinin durmasıyla birlikte, alüvyal birikim sonucu, kıyı çizgisi tekrar açık denize doğru ilerlemiştir. Tarsus'un ilk yerleşme yeri olan ve alt katları Neolitik'e kadar uzanan Gözlükule höyüğü, tarihi anlatımlarda kıyı kenti gibi değerlendirilmesinin aksine kıyıdan 6 km kadar içeride kurulduğu anlaşılmıştır. Asi deltasında da benzer gelişmeler olmuştur. 6000 yıl öncesinden günümüze alüvyal boğulmaya bağlı kıyı çizgisi ilerlemesi belirgindir. Bugünkü kıyıdan 2 km kadar içerideki Mina höyüğü, M.Ö. I. binde yörenin önemli bir liman yerleşimi durumundadır (Harita 2).

Alanya Çevresindeki Kıyılar

Alanya'nın 20 km kadar batısında Fığla ve Malta burunları arasındaki kıyıkesiminde bugünkü deniz seviyesinden 50 cm ile 130 cm yüksekte eski kıyı izleri bulunur. Bunlar Plio-Pleistosen yaşlı konglomeralar üzerinde çoğunlukla Littorina ve Patella gibi gastropodların bio-erozyonu ile şekillenmiş platformlardır. Bu platformlarınüzerlerinde ve kenarlarında kalkerli alglerin oluşturduğu eklentiler (bio-constructive rim'ler) vardır (Kelletat ve Kayan 1983, Kayan vd 1985).

Bu platformlar genellikle bugünkü deniz seviyesinden 50 cm yükseklikte

uzanmakla birlikte Malta burnunun batısında yükseklikleri 130 cm çıkmaktadır. Fığla burnundan alınan kalkerli alg örneklerinin radyokarbonla tarihlendirilmesiyle bunlarıngünümüzden 2690-1545 yıl kadar önce o zamanki deniz seviyesine göre şekillenen platformlar üzerinde yaşadıkları belirlenmiştir (Kelletat ve Kayan, 1983). Bu platformlar günümüzden 1550 yıl kadar önce meydana gelen genç tektonik hareketlerle çarpılarak yükselmiştir. Bunun sonucunda platformların üzerlerindeki ve kenarlarındaki biyolojik gelişme, özellikle kalkerli alglerin yaşamı sona ermiştir. O dönemin deniz seviyesini yansıtan platformların yükselmesini sağlayan hareket güney Ege ada yayıboyunca 1550 yıl kadar önce meydana bölgesel bir sismo-tektonik olaya bağlanmaktadır(Kelletat ve Kayan, 1983)

Bener (1974), Antalya ve Gazipaşa arasındaki kıyı bölümünde yer alan plajların

bir kısmında oluşma ortamı dışında ve deniz seviyesinden 1 ila 1,5 m yüksekte yalıtaşları belirlemiştir. Muhtemelen bu yalıtaşları da oluşumlarından sonra genç tektonik hareketlerle yükselmişlerdir.

Page 3: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

Öner ve diğerleri 1239

Tarsus Kıyıları

Tarsus, Çukurova’nın batıya doğru daralarak bir kıyı ovası özelliği kazanmaya başladığı kesiminde ve ovadan dağlık alana geçişteki düzlükler üzerinde kurulmuştur (Harita 1). Tarsus, Gözlükule höyüğünde yapılan kazılarla ortaya konduğu üzere, Neolitik’e kadar inen uzun bir yerleşme tarihine sahiptir (Goldman 1963). Bu bölge, Tarsus, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin birlikte oluşturdukları geniş düzlük ile bunu çevreleyen yüksek alanları kapsamaktadır (Harita 1).

Tarsus yöresindeki çalışmalarımız, doğal çevrede meydana gelen değişmeler ve bunların alanın yerleşme tarihi üzerine etkilerini ortaya koymak amacıyla başlamıştır. Bunun için alüvyal alanlarda DSİ tarafından (DSİ, 1978) daha önce yapılmış olan sondajlar değerlendirilerek genel stratigrafi belirlenmiştir (Çizim 1). Daha sonra Tarsus’un en eski yerleşim yeri olan Gözlükule höyüğü çevresinde ve güneyindeki ova alanında alüvyon sondajları yapılmış tarihsel verilerin de yardımıyla alanın son 7000 yıldan itibaren çeşitli dönemlere ait paleocoğrafya haritaları oluşturulmuştur.

Tarsus yöresi yapısal olarak Adana havzasının güneybatısında yer alır (Harita 1). Bu nedenle, bu alanın gerek jeolojik gerekse jeomorfolojik özellikleri havzanıngelişimiyle yakından ilişkilidir. Adana havzası, kabaca KD-GB yönünde uzanan iki büyük yapısal yükselim arasında yer alır. Havzanın batı ve kuzeyini Orta Toroslar’ın bir parçası olan Aladağlar ve Bolkar Dağları, doğusunu ise Amanos Dağları sınırlandırır(Harita 1). Bu büyük kütleler arasındaki Adana havzası, Misis Dağları tarafından kendi içinde birkaç bölüme ayrılır. Amanos Dağları ile Misis Dağları arasında İskenderun Körfezi büyük bir depresyon olarak uzanır. Misis Dağları ile Orta Toroslar arasında ise Çukurova ve kuzeydoğuda Yukarıova yer alır (Harita 1).

Bölgenin en genç birimleri Kuaterner yaşlı oluşumlardır. Bunlar kalişler, eski delta depoları ve taşkın-delta ovası alüvyonlarıdır. Çukurova‘nın geniş kıyı ovalarısistemi gerçekte Erdemli‘den Tarsus‘a kadarki küçük akarsularla birlikte Tarsus, Seyhan ve Ceyhan‘ın Pleistosen ve Holosen‘de birlikte oluşturdukları bir deltalar kompleksidir. Bunların kuzeydeki dağlık-tepelik alanlara geçiş bölümlerinde, Pleistosen‘de oluşmuş eski delta-ova tabanları bir taraftan tektonik hareketlerle kuzeydeki dağların yükselmesi, öte yandan tektonik-östatik deniz düzeyi değişmeleri ile kıyı çizgisinin güneye çekilmesi sonucu, günümüzde 20 ile 80 m yükseklikte akarsularla yarılmış sekiler haline dönüşmüştür. Bu sekilerin yüzeylerini genellikle kırmızı renkli killerden oluşan bir paleosol tabakası veya kalınlığı birkaç cm. ile 2 m. arasında değişen bir kaliş (kalker kabuk) örtüsü kaplamaktadır (Erinç, 1953; Göney, 1976; Erol, 2002).

Çukurova‘nın en genç alüvyal düzlüklerinin bugünkü kıyı çizgisine yakınbölümleri Holosen ortalarından bugüne kadar gelişmiş birkaç dizi kıyı kumulu ve kumsallardan oluşmaktadır. Kumulların gerisinde ise söz konusu akarsuların getirdikleri alüvyonlarla kaplı delta-taşkın ovaları yer almaktadır. Bunun kıyıya yakın olan kesimlerindeki kıyı kumulları ve kumsal şeritleri arasında ise yer yer lagünler ve kıyıbataklıkları bulunmaktadır (Erol, 2002).

Yöredeki alüvyal alanlarda Devlet Su İşleri tarafından yapılmış derin sondajlar mevcuttur. Bunlardan Kazanlı ile Tarsus çayı arasında kalan 11 adet sondaj raporu

Page 4: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

TÜRKİYE KIYILARI 02 1240

incelenmiştir (DSİ 1978). DSİ sondaj raporlarına göre Tarsus ovasındaki Kuaterner sedimanlarının kalınlığı 80 ile 180 metre arasında değişmektedir. Kuaterner birimleri altında Pliosen formasyonlarına geçilir. Tarsus ovasının batı ve kuzeyindeki sondajlarda Pliosen ana kayaya daha az derinliklerde ulaşılmaktayken, doğu ve güneyde derinlik artmaktadır. Böylece Pliosen formasyonlarının hafif dalgalı bir yüzeye sahip olduklarıve bu yüzeyin eğiminin doğuda Adana havzasının ortalarına ve güneyde Akdeniz‘e doğru arttığı anlaşılır (Çizim 1).

Pliosen formasyonları üzerinde Kuaterner‘e ait sedimanlar yer alır. Eski Kuaterner ya da Pleistosen, Tarsus ovasının kuzey bölümlerinde yüzeyde kalişler ve seki alüvyonları ile başlayıp güncel alüvyonlar altında güneye ve doğuya doğru devam etmektedir. Kil, kum ve çakıl boyu sedimanlardan oluşan Pleistosen‘e ait birikimin Tarsus ovası altındaki kalınlığı 40 ile 135 metreler arasında değişmektedir. Tarsus ovasını oluşturan Pleistosen sedimanlarını DSİ sondajlarındaki bilgilere göre denizel ve karasal olarak ikiye ayırmak mümkün olmuştur (Çizim 1). Tarsus ovasını oluşturan sedimanların üst bölümünü Holosen‘e ait alüvyonlar oluşturur. Holosen yaşlı sedimanlar da kendi içinde karasal ve denizel olarak ikiye ayrılabilmiştir. Ovayı çevreleyen yüksek kesimlere doğru karasal, güney ve güneydoğuya doğru denizel sedimanlar yayılış göstermektedir. Bütün bu birimlerin üzerini ise bugünkü taban düzeyine göre şekillenmiş karasal taşkın ovası sedimanları kaplamaktadır (Çizim 1).

Tarsus ovasında yüzey alüvyonlarını daha ayrıntılı bir şekilde inceleyebilmek amacıyla tarafımızdan, Cobra kompresörlü sondaj makinesiyle yüzeyden itibaren 5 metreden 20 metre derinliklere kadar ulaşan toplam 10 adet alüvyon sondajı yapılmıştır. Sondaj sonuçlarına göre Tarsus ovasının üst katmanlarındaki sedimanların yatay yönde gidişini gösteren bir kesit çizilmiştir (Çizim 2).

Tarsus ovası kuzeyinde Gözlükule höyüğü yakın çevresinde yapılan sondajlarda yüzeydeki taşkın ovası sedimanları altında birbirine yakın seviyelerde her boy kumlu matrikse sahip olan yuvarlak, iri çakıllı birime girilmiştir. Bu çakıllı katmanlar nedeniyle hiçbir sondajda bugünkü deniz seviyesine kadar inilememiştir. Bunlar ya eski akarsu yatakları ya da seki malzemeleri olmalıdır. Günümüzde kentin doğusundan geçen Tarsus çayının (Cydnus), eskiden Tarsus’un içinden geçtiği bilinmektedir (Strabon, Kitap XIV). M.S. 527-563 yılları arasında meydana gelen büyük bir taşkından sonra Tarsus çayının yatağı doğuya kaydırılmıştır (Ramsay, 2000). Bunun yanında bu çakıllıbirimin bir sekiye ait olduğunu düşünmek de mümkündür. Bugün ova çevresinde çeşitli araştımacılar tarafından da gözlenen sekilerin varlığı bilinmektedir (Erinç, 1953; Erol, 1997 ve 2002). Bu durumda Gözlükule höyüğünün böyle bir eski seki üzerinde kurulmuş olması da mümkündür (Çizim 2). Böylece daha güneydeki çakıllı birimler üzerinde bulunan kırmızı renkli lateritik karakterli katmanların varlığı da anlamlıolmaktadır. Nitekim Tarsus kuzeyindeki sekilerin yüzeyinde günümüzde bu topraklar geniş yayılış göstermektedir.

Güneyde Tarsus ovasında yapılan sondajlarda bugünkü deniz seviyesinden daha aşağıya inmek mümkün olmuştur. Ancak bu sondajlardan kuzeyde bulunan ikisinde denizel sedimanlara rastlanmamıştır. Bunlardan Tarsus güneybatısında Karabucak ormanı(okaliptüs ormanı) içinde yapılan sondaj bugünkü deniz seviyesinin 7 metre

Page 5: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

Öner ve diğerleri 1241

Harita 1: Araştırma alanının yer haritası

Harita 2: Asi nehri deltası ve yakın çevresinin jeomorfoloji haritası

Page 6: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

TÜRKİYE KIYILARI 02 1242

altına kadar ulaşmıştır. Bu sondajda 12,6 metreye kadar bataklık ve sığ su ortamındabirikmiş karasal sedimanlar bulunmaktadır. Bu seviyeden itibaren de ani bir geçişle kızılkahve siltli ve tabana doğru kabalaşan lateritik karakterli bol konkresyonlu birime girilmiştir. Bu birim de kuzeydeki sekiler üzerinde bulunan paleosol karakterli topraklara benzer. Aliefendioğlu köyünün kuzeyinde yapılan diğer bir sondajda da bugünkü deniz seviyesinin altına inilmesine rağmen denizel sedimanlara rastlanmamıştır. Bu sondajda da taşkın ovası sedimanları altında yine kırmızı renkli sedimanlara girilmiştir (Çizim 2). Bu sedimanlar da kuzeydeki seki topraklarınabenzemektedir. Böylece bu iki sondaj noktasını birleştirecek hattın kuzeyine Holosen transgresyonu sonucu yükselen denizin sokulmadığı anlaşılmaktadır (Harita 3a).

Çizim 1: DSİ sondajları sonuçlarına göre çizilen Tarsus ovasının kesiti

Çizim 2: Cobra sondajları sonuçlarına göre çizilen Tarsus ovasının kesiti

Page 7: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

Öner ve diğerleri 1243

Tarsus ovasının orta ve güney bölümlerinde yapılan diğer sondajlarda ise taşkınovası sedimanları altında denizel/lagüner sedimanlara rastlanmıştır (Çizim 2). Aliefendioğlu köyü güneyindeki Aliefendioğlu höyüğü yanında yapılan sondajda, üst bölümlerde içinde kültür materyali bulunan taşkın sedimanları yer alır. Yüzeyden 5,5 metrelere kadar seramik parçalarının bulunuşu, Aliefendioğlu höyüğü tabanınınbugünkü yüzeyden bu derinliklere kadar ulaşabildiğini gösterir. Daha altta sığ su ortamında birikmiş karasal karakterli sedimanlara geçilir. Bu birimin altında ise kıyıortamını yansıtan bir geçiş bölümünden sonra denizel sedimanlara ulaşılır. Bu durumda Aliefendioğlu höyüğünün kıyı yakınında kurulmuş bir yerleşme olduğu düşünülebilir (Çizim 2). Daha güneyde yapılan iki sondajda ise bugünkü deniz seviyesinin biraz altında denizel sedimanlara ulaşılmıştır. Denizel sedimanlardan sonra tabanda bol organik katkılı ve turbalı birim altında paleosol karakterli, toprak görünümlü sedimanlarda sondaj sona ermiştir. Böylece bu alanda denizin Holosen öncesi sığ bir taban üzerinde ilerlediği anlaşılmaktadır (Çizim 2).

Holosen transgresyonu sonlarında deniz seviyesi yükselmesinin yavaşlayıpdurmasıyla birlikte, akarsuların taşıdıkları alüvyonlarla denizi doldurma süreci hızlanmıştır. Bu ilk aşamada alüvyonlarla denizin hızla dolmuş olması gerekir (Harita 3a ve 3b). Çünkü kıyı bölümü oldukça sığdır (Çizim 1 ve 2). Ancak uzun süre Seyhan nehrinin günümüzde olduğu gibi batıya Tarsus çayına doğru akış göstermemesi gerekir. Çünkü Strabon‘dan öğrendiğimize göre, milât yıllarında Tarsus güneyinde büyük bir lagün bulunmaktadır (Strabon, Kitap XIV). Rhegma adı verilen bu lagünün kuzey kenarında yine aynı adla bilinen bir liman kenti kurulmuştur (Harita 3c). Burası aynızamanda Tarsus‘un donanma üssüydü (Strabon, Kitap XIV). Ramsay‘ın Aulai olarak belirttiği bu limana gemiler yanaşır yüklerini boşaltırlardı. Yine Ramsay‘a göre daha küçük tekneler kent merkezine (Tarsus) ulaşabiliyordu (Ramsay, 2000). Buradan anlaşılıyor ki, denizin en fazla karaya ilerlediği günümüzden önce 6000‘li yıllardan 4000 yıl sonra bile Tarsus güneyinde büyükçe bir lagün vardı (Harita 3c).

Shakespeare‘in ünlü eserlerinden biri olan „Antonius ve Kleopatra“ nın iki önemli kahramanı Romalı General Marcus Antonius ve Mısır Kraliçesi VII. Kleopatra Tarsus‘ta buluşmuşlar ve burada yaşadıkları aşk ile dillere destan olmuşlardır. M.Ö. 40‘lı yıllarda yaşanmış olan bu aşk öyküsünün bir kısmının geçtiği Tarsus, bir kıyı kenti olarak düşünülmüş, Kleopatra‘nın kente gelişi hep gemilerle tasvir edilmiştir. Kleopatra‘nın Tarsus‘a gemilerle ulaştığı şeklindeki bu düşünceler, bir ölçüde mantıklıolarak açıklanabilmektedir. Milât yıllarında Rhegma lagünündeki Aulai limanınagemiler denizden girebiliyordu. İç liman konumundaki bu noktadan sonra ise daha küçük teknelerle, bu su ortamına dökülen ve o dönemde Tarsus‘un içinden geçmekte olan Tarsus çayı yatağı boyunca kente ulaşabilmek mümkün görünüyor (Harita 3c). Muhtemelen Kleopatra‘da iç limana gemilerle ulaştıktan sonra, Tarsus‘a teknelerle, böyle bir akarsu yolunu izleyerek girmiştir.

Daha sonraki dönemde Tarsus çayının taşkınlarından korunmak için akarsu yatağı kentin 1 km kadar kuzeyinden itibaren bugünkü yatağına çevrilmiştir (Ramsay, 2000). Bu yatak değişikliği nedeniyle Tarsus güneyindeki lagün giderek kapalı bir göle dönüşmekle birlikte uzun bir süre varlığını sürdürebilmiştir (Harita 3d). Çünkü bu göle dökülen Tarsus çayının taşıdığı sedimanlar azalmış, kent içindeki yatak tamamen terk edilince, göle fazla sediman taşınmamıştır. Tarsus güneyindeki Rhegma gölü, yavaşyavaş da olsa kuzeydeki yüksek kesimlerden ovaya inen küçük derelerle ve eski Tarsus çayı yatağından ulaşan suların taşıdığı alüvyonlarla giderek dolmuştur. Aynı zamanda

Page 8: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

TÜRKİYE KIYILARI 02 1244

doğuda akışının sürdüren yeni yatağındaki Tarsus çayının da taşkınları bu alana ulaşmıştır. Hatta Seyhan nehri zaman zaman bu tarafa yönelmiş ve nispeten daha büyük akarsu olarak taşkınları sırasında bu alana sediman göndermiştir. Böylece derinliğiazalan Rhegma gölü çevresinde bataklık alanlar genişlemiştir. Nitekim Tarsus ovasınıngüneyinde yapılan sondajda, denizel birikimler üzerine gelen karasal sedimanlar içinde turba katmanlarının varlığı bunun işaretidir. Bu gelişmeler sonucunda Rhegma limanıdaönemini yitirmiştir (Harita 3d ve 3e). Geçen zaman içinde, Tarsus ovası taşınan alüvyonlarla dolmakla birlikte, Rhegma lagünü ve gölünün bulunduğu yerde 20. yüzyılortalarına kadar geniş bir sulak alan varlığını sürdürmüştür (Harita 3e). Büyük ölçüde bataklık halindeki bu sulak alana Aynaz bataklığı denilmiştir. 1950‘li yıllardaki çalışmalarla Aynaz bataklığı kurutularak tarıma açılmıştır (Harita 3f).

Hatay Kıyıları ve Asi Deltası

Hatay yöresinde, Asi nehri delta ovasının kuzey ve güneyindeki kayalık kıyılarda da dalga aşındırması ve bio-erozyonla şekillenmiş yüksek kıyı izleri belirlenmiştir (Pirazzoli ve dğ., 1993). Hatay bölgesi, Anadolu, Afrika ve Arabistan levhalarınınbirleştiği bir alanda yer alır (Harita 1). Bu yüzden bölgede tektonik ve sismik hareketler şiddetlidir. Doğunun önemli kentlerinden olan Antakya son 2000 yılda yedi büyük depremle yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Yaklaşık 526 yılında meydana gelen büyük depremden sonra eski önemini yitirmiştir (Pirazzoli ve dğ., 1993). Akdeniz doğusunda birçok kenti tahrip eden bu deprem Seleucia Pieria limanını da kullanılmaz hale getirmiştir.

Asi nehri deltasının kuzey ve güney kesimlerindeki Hatay kıyılarında genellikle

gelgit zonunda yaşayan çeşitli denizel organizmaların neden olduğu biyoerozyonla şekillenmiş üç farklı çizgi gözlenmiştir. Bugünkü deniz seviyesindeki izler dışında, 200-220 cm'ler ile 70-80 cm'ler arasında iki seviyede yükselmiş kıyı izleri bulunur. Yüksek seviyedeki izler günümüzden önce 2800 ila 2500 yıl arasındaki sürede, alçak seviyedeki izler ise günümüzden 1500 yıl kadar öncesinde meydana gelen sismotektonik olaylarla yükselmişlerdir. M.S. 6. yüzyıl başlarına rastlayan ve Lübnan, Hatay, Alanya yakınlarıve Girit'te olduğu gibi, izleri geniş bir alanda saptanan bu tektonik hareketler, "Erken Bizans Tektonik Paroksizması" olarak adlandırılmış, Akdeniz'i sınırlandıran birçok litosfer bloğunu etkilemiştir (Pirazzoli ve dğ., 1993).

Asi nehri deltasını çevreleyen yüksek kesimlerde örneğin kuzeyde Mağaracık ve

güneyde Çilli yakınlarında bugünkü deniz seviyesinden 45 m ve 60 m yüksekte gözlenen eski kıyı izleri bulunur (Harita 2) (Erol, 1963). Bunun gibi Pirozolli ve diğerleri (1993) tarafından da Keldağ kıyıları boyunca 12 metrelerde yükselmiş kıyı izi belirlenmiştir. Bu izler hakkında yapılmış herhangi bir tarihlendirme bulunmamakla birlikte araştırmacılar bunları Pleistosen'e atfetmişler ve yörede orta Kuaterner'den günümüze yükselme hareketlerinin devam ettiğini ifade etmişlerdir (Erol, 1963; Pirazzoli ve dğ., 1993) .

Page 9: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

Öner ve diğerleri 1245

(a)

(b)

(c)

(d)

(e)

(f)

Harita 3 a, b, c, d, e, f : Tarsus ovasının gelişme haritaları

Page 10: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

TÜRKİYE KIYILARI 02 1246

Asi delta ovasıÇevresinde yüksek eski kıyı izleri bulunan Asi nehri delta ovası boyutları

itibariyle küçük olup uzun kenarı kıyıya paralel, tepe noktası doğudaki boğaza doğru sokulmuş bir üçgene benzer (Harita 2). Delta ovasının kök kısmından denize doğru olan uzaklığı 6 km, kıyısı ise kuzeyden güneye 15 km kadardır. Asi ırmağının getirdiğikumlar, dalga ve akıntılarla kıyı boyunca süpürülerek plajlar oluşturacak şekilde biriktirilir. Kıyı boyunca sadece akarsuyun ağzı sivri bir çıkıntı oluşturur. Delta gelişimi sadece ırmağın ağzından denizin içindeki deltasına doğru değil aynı zamanda kıyınınher iki tarafında da konkav kumsallar geliştirerek sürmektedir. Delta ovasının yüzeyi çok düzdür ve birçok eski akarsu yatağı bulunur (Harita 2). Asi nehrinin güncel delta-ovası Holosen transgresyonunun sonundan itibaren gelişmeye başlamıştır (Erol, 1963).

Bugün Seleucia Pieria antik kenti ve onun limanına ait kalıntılar delta ovasının

kuzey ucunda görülebilir. Seleucia Pieria antik kenti İ.Ö. 4. yüzyılın sonlarındakurulmuş ve Antakya‘nın limanı olmuştur. Kent ve liman hakkında İ.S. 596 yılından sonraya ait hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Bir diğer yerleşme kalıntısı ise ovanınmerkezi kısmındaki Mina höyüğüdür (Harita 2). Mina höyüğü İ.Ö. 8. yüzyılın ilk yarısıile İ.Ö. 4. yüzyılın sonlarına kadar etkin olarak kullanılmış doğu Akdeniz'in önemli bir liman yerleşmesidir (Yener ve dğ., 2001). Mina höyüğü günümüzde kıyıdan iki km içeride ve Asi nehrinin kuzey kenarında yer almaktadır. Buna göre Demir Çağında kıyıçizgisinin bugünkü delta ovası ortalarına kadar sokulduğu anlaşılır.

Asi delta ovasının jeomorfolojik gelişimi ile yöredeki yerleşim tarihi arasındaki

ilişkileri ortaya koymak amacıyla ilk çalışmalarımız deltanın doğu kısmındabaşlamıştır. Asi Deltasındaki en büyük yerleşme Samandağı‘dır. Daha doğuda Sabuniye yerleşmesinin kuzeyindeki Hisallı tepe sırtı üzerinde eski bir yerleşmeye ait bazıarkeolojik kalıntılar tespit edilmiştir. Deltanın bu kök kısmındaki Hisallı tepe yakınlarında 3 adet alüvyon sondajı yapılmıştır (Harita 2). Sondajlarda 15 m derine inilmiştir. Bu kesimde ova yüzeyi bugünkü deniz seviyesinden 10 m kadar yüksektedir. Bununla birlikte, hiçbir sondajda fosilleri ile tanımlanabilen denizel sedimanlara ulaşılamamıştır. Bu durum şimdilik kıyı çizgisinin ovanın bu kısmına kadar sokulmadığını göstermiştir. Ancak sondajlarda yüzeyden 6 ve 9 metre derinliklere kadar rastlanan seramik ve kemik parçalarının, insanların yöreye yerleştiğinde yüzeyin bu günkü deniz seviyesine yakın olduğunu göstermiştir. Orta ve Geç Bronz çağına ait olan bu buluntular (Yener ve dğ., 2001) insanın en azından 4000 yıldan beri burada etkin olduğunu ve geçen süre içinde meydana gelen doğal çevre değişmelerinden etkilendiğini gösterir.

Sonuç

Ülkemizin doğu Akdeniz kıyılarında göreceli deniz seviyesi ve kıyı çizgisi değişmeleri izleri gözlenmektedir. Göreceli deniz seviyesi değişmeleri genellikle yörenin aktif tektoniği ile ilgilidir. Orta Kuaterner’den bugüne kadar devam eden bu tektonik hareketler Holosen içinde de etkinliğini sürdürmüştür. Bunun gibi yöredeki delta ovalarında Holosen başlarından günümüze kadar kıyı çizgisi alüvyal birikime bağlı olarak değişme göstermiştir. Doğal çevrede meydana gelen bu türlü değişmeler tarihi devirlerde insan faaliyetlerini etkilemiştir. Yakın jeolojik geçmişte meydana gelen

Page 11: Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi  ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri

Öner ve diğerleri 1247

östatik ve tektonik kökenli deniz seviyesi değişmeleri ile kıyı çizgisinde meydana gelen değişmelerin, gelecekte de gerçekleşme olasılığı yüksektir. Kıyıda yapılan her türlü planlamada bu olayların dikkate alınması gereklidir.

Kaynaklar

Bener, M. (1974), “Antalya-Gazipaşa kıyı kesiminde yalıtaşı oluşumu”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları No:1758 Coğrafya Enstitüsü Yayını No: 75, 95 sayfa, İstanbul

DSİ, (1978), “Mersin-Berdan ve Efrenk Ovaları Hidrojeolojik Etüt Raporu”, Devlet Su İşleri Gn.Md. Jeoteknik Hiz. ve Yeraltısuları Dairesi Bşk., Ankara.

Erinç, S. (1953), “Çukurova'nın Alüvyal Morfolojisi Hakkında”, İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi, c.2, S.3-4, s. 149-159, İstanbul

Erol, O. (1963), “Asi nehri deltasının jeomorfolojisi ve IV. Zaman deniz akarsu sekileri”, Dil ve Tarih-Coğrafya Falütesi Yayınları Sayı: 148, 110 safya, Ankara

Erol, O. (1997), “Çukurovanın Neotektonik Jeomorfolojik Evrimi” Geosound – Yerbilimleri Dergisi, Çukurova Üniversitesi Yerbilimleri Dergisi Özel Sayı, s. 127-134, Adana.

Erol, O. (2002), “Ceyhan Deltası Jeomorfolojisi”, Ege Coğrafya Dergisi, S.12, İzmir, (Baskıda)

Goldman, H. (1963), “Excavations at Gözlü Kule-Tarsus”, Princeton University Press.

Göney, S. (1976), “Adana Ovaları I.”, İstanbul Üniversitesi Yay No: 2162, Coğrafya Enstitüsü Yay No: 88.

Kayan, İ., Kelletat, D. ve Venzke, J-F. ( 1985), “Küstenmorphologie der Region zwischen Karaburun und Fığlaburun, Westlich Alanya, Türkei”, Beiträge zur Geomorphologie des Vorderen Orients. Beihefte zum Tübinger Atlas des Vorderen Orients. Reihe A, Nr. 9: Sayfa 17-70, Erläuterungen zur TAVO-Karte A III 6.1-6.3, Geomorphologische Beispiele. Dr. Ludwig Reichert Verlag, Wiesbaden.

Kelletat, D. ve Kayan, İ. (1983), “Alanya batısındaki kıyılarda ilk C14 değerlendirmelerinin ışığında geç Holosen tektonik hareketleri”, Türkiye Jeoloji Kurumu Bülteni, Cilt 26, Sayfa 83-87,

Pirazzoli, P.A., Laborel, J., Sailège, J.F., Erol, O., Kayan, İ. ve Person, A. (1993), “Hatay’da yükselmiş Holosen kıyı çizgileri”, Ege Coğrafya Dergisi, Sayı 7, Sayfa 43-76, İzmir

Ramsay, W.M. (2000), “Tarsus (Aziz Pavlus’un Kenti)”, (Çeviri: Levent ZOROĞLU, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, X. Dizi, Sayı 9.

Strabon, (1991), “Coğrafya, Anadolu (Kitap: XII, XIII, XIV)”, (Çeviri: Adnan PEKMAN, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Antik Kaynaklar Dizisi: 1.

Yener, A., Harrison, T. ve Pamir, H. (2001), “University of Chicago, Oriental Institute 200 Yılı Hatay Aççana, Tayinat höyükleri ve Samandağı yüzey araştırmaları”, 19.Araştırma Sonuçlaı Toplantısı, Cilt 2, Sayfa 289-302, Ankara