Top Banner
Zafer Toprak , “Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı,” içinde: Türkiye’de Dergiler Ansiklopediler (1849-1983), İstanbul, Gelişim Yayınları, 1984, s. 13-54 Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı Türkiye’de Cumhuriyet öncesi fikir dergiciliğinin evrimi iki döneme ayrılabilir. İlk dergi Vakâyî-i Tıbbiyye’nin yayın tarihi olan 1849’dan Ahmet İhsan (Tokgöz)’ün 1891 yılında kurduğu Servet -i Fünûn’a değin uzanan dönem Osmanlı dergiciliğinin ansiklopedist çağıdır. Ahmed Şuayib, Hüseyin Cahid, Mehmed Cavid’in Servet-i Fünûn’daki yazılarıyla pozitivist dönem başlar ve Ziya Gökalp’in Diyarbakır’da çıkardığı Küçük Mecmua’yla Cumhuriyet’e ulaşır. Osmanlı Dergiciliğinde Ansiklopedizm İlk Osmanlı dergileri, Tanzimat’la birlikte Batı’ya yönelişin uzantısıdır. Tanzimat Batı’ya açılıştır ve Osmanlı’yı özellikle Batı’nın bilim ve tekniği ilgilendirmektedir. Dergiler, olanaklar ölçüsünde, Batı’yı tanıtan yazılara yer verirler. Batı’daki bilimsel ve teknik gelişmeyi genel hatlarıyla Osmanlı okuyucusuna tanıtırlar. İslamî nitelikteki “ilim”in ötesinde Batı fenleri, ya da sözcüğün çoğuluyla “fünûn”, giderek bir okuyucu kitlesi oluşturur. Mecmua-i Fünûn, Rehber-i Fünûn, Servet-i Fünûn, Hazine-i Fünûn türü dergi adları Batı’daki “fen”lerin doğurduğu ilginin somut kanıtlarıdır. Aynı dönemde Osmanlı okuyucusu Batı yazın türleriyle de tanışmaktadır. Ahlâk ve eğitime yönelik yazılar hemen her tür dergide yer alır. Tanzimat’ın çağdaşlaşma sürecinde eğitim ve ahlâkın ayrıcalıklı bir konumu vardır. İlk Türkçe dergi sayılan Vakâyî-i Tıbbiyye 1849-1851 arası, yirmi sekiz sayı yayınlanmış aylık bir dergidir. Meslekî nitelikteki bu dergi sağlık sorunlarına eğilir. Ancak popüler “fen” konularına da yer vermiştir. Ayrıca Fransızca bir nüshası vardır. Ansiklopedist gelenek Mecmua-i Fünûn ile gelişir. Tanzimat aydını Münif Paşa’nın (1828-1910) kurduğu Cemiyet-i Tedrisiyye-i Osmaniyye’nin yayın organıdır. Tercüme Odası’nda Fransızca, Berlin’de, sefaret ikinci kâtibi iken Almanca öğrenmiştir. Eklektik bir bilgi birikimi vardır. Gazetecilik, sefirlik, nazırlık yapmış, hukuk, iktisat, edebiyat, felsefe ile ilgilenmiştir. Mecmua-i Fünûn 1862’de yayınlanır. 1865’te patlak veren kolera salgınıyla yazı kadrosu dağılır. Bir süre sonra tekrar yayınlanır ve 1867’ye değin aylık kırk yedi sayı çıkar. Dergi üçüncü kez 1883’te yayınlanmaya başlar. Ancak ilk sayıda yer alan “Bir Yıldızböceği ile Bir Yol cu” başlıklı yazı, o
29

Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

May 15, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Zafer Toprak , “Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı,” içinde: Türkiye’de Dergiler

Ansiklopediler (1849-1983), İstanbul, Gelişim Yayınları, 1984, s. 13-54

Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Türkiye’de Cumhuriyet öncesi fikir dergiciliğinin evrimi iki döneme ayrılabilir.

İlk dergi Vakâyî-i Tıbbiyye’nin yayın tarihi olan 1849’dan Ahmet İhsan

(Tokgöz)’ün 1891 yılında kurduğu Servet-i Fünûn’a değin uzanan dönem

Osmanlı dergiciliğinin ansiklopedist çağıdır. Ahmed Şuayib, Hüseyin Cahid,

Mehmed Cavid’in Servet-i Fünûn’daki yazılarıyla pozitivist dönem başlar ve

Ziya Gökalp’in Diyarbakır’da çıkardığı Küçük Mecmua’yla Cumhuriyet’e

ulaşır.

Osmanlı Dergiciliğinde Ansiklopedizm

İlk Osmanlı dergileri, Tanzimat’la birlikte Batı’ya yönelişin uzantısıdır.

Tanzimat Batı’ya açılıştır ve Osmanlı’yı özellikle Batı’nın bilim ve tekniği

ilgilendirmektedir. Dergiler, olanaklar ölçüsünde, Batı’yı tanıtan yazılara yer

verirler. Batı’daki bilimsel ve teknik gelişmeyi genel hatlarıyla Osmanlı

okuyucusuna tanıtırlar. İslamî nitelikteki “ilim”in ötesinde Batı fenleri, ya da

sözcüğün çoğuluyla “fünûn”, giderek bir okuyucu kitlesi oluşturur. Mecmua-i

Fünûn, Rehber-i Fünûn, Servet-i Fünûn, Hazine-i Fünûn türü dergi adları

Batı’daki “fen”lerin doğurduğu ilginin somut kanıtlarıdır. Aynı dönemde

Osmanlı okuyucusu Batı yazın türleriyle de tanışmaktadır. Ahlâk ve eğitime

yönelik yazılar hemen her tür dergide yer alır. Tanzimat’ın çağdaşlaşma

sürecinde eğitim ve ahlâkın ayrıcalıklı bir konumu vardır.

İlk Türkçe dergi sayılan Vakâyî-i Tıbbiyye 1849-1851 arası, yirmi sekiz sayı

yayınlanmış aylık bir dergidir. Meslekî nitelikteki bu dergi sağlık sorunlarına

eğilir. Ancak popüler “fen” konularına da yer vermiştir. Ayrıca Fransızca bir

nüshası vardır. Ansiklopedist gelenek Mecmua-i Fünûn ile gelişir. Tanzimat

aydını Münif Paşa’nın (1828-1910) kurduğu Cemiyet-i Tedrisiyye-i

Osmaniyye’nin yayın organıdır. Tercüme Odası’nda Fransızca, Berlin’de,

sefaret ikinci kâtibi iken Almanca öğrenmiştir. Eklektik bir bilgi birikimi vardır.

Gazetecilik, sefirlik, nazırlık yapmış, hukuk, iktisat, edebiyat, felsefe ile

ilgilenmiştir. Mecmua-i Fünûn 1862’de yayınlanır. 1865’te patlak veren kolera

salgınıyla yazı kadrosu dağılır. Bir süre sonra tekrar yayınlanır ve 1867’ye değin

aylık kırk yedi sayı çıkar. Dergi üçüncü kez 1883’te yayınlanmaya başlar.

Ancak ilk sayıda yer alan “Bir Yıldızböceği ile Bir Yolcu” başlıklı yazı, o

Page 2: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

dönemin sansürü tarafından Abdülhamid’e bir taşlama olarak değerlendirilir ve

dergi toplattırılarak yayınına son verilir. Mecmua-i Fünûn Tanzimat aydını için

bir okuldur. 18. Yüzyıl Fransız ansiklopedistlerinin işlevini üstlenmiştir. Batı’ya

dönük aydınlara seslenir. Batı yörüngesinde eğitim görmüş aydınların yazılarına

yer verir. Çağdaş, pozitif bilim ve felsefe dili ilk kez Mecmua-i Fünûn’da

tartışılır. Tarih, kozmografya, coğrafya, jeoloji, iktisat, eğitim ve felsefe

sorunları dergi sayfalarında sık sık yer alır. Dergide, Münif Paşa yanı sıra

Edhem Paşa, Cemil Paşa, Reşid Paşazâde Halil Bey, Kadri Efendi, Ohannes

Efendi gibi Avrupa’da eğitim görmüş, ya da İstanbul’da Fransızca öğrenmiş

seçkin şahsiyetlerin yazılarına yer verir. Mecmua-i Fünûn döneminin Batı’ya

açılan penceresidir. Hükümetçe, Cemiyet-i Tedrisiyye-i Osmaniyye’ye Çiçek

Pazarı’nda tahsis edilen okulla birlikte, Osmanlı aydınına İslam dünyasının

ötesini görme olanağı sağlamıştır. Tanzimat’ın Batı’ya yönelik aydın tipinin,

Tercüme odası ve Münif Paşa’nın ansiklopedist girişimleri sonucu oluştuğu

söylenebilir.

Dergicilikte Politik Mesaj: Ulum

1860’lar Osmanlı basınında atılım yıllarıdır. 1860’da Ağâh Efendi Tercüman-ı

Ahval’i çıkarır. Şinasi’nin 1862’de yayınladığı Tasvir-i Efkâr’ın başına bir süre

sonra Namık Kemal geçer. Ali Suavi is Filip Efendi’nin 1866’da kurduğu

Muhbir’in yazı kadrosunda yerini alır. Aynı yıllar basın mevzuatının

düzenlendiği dönemdir. 1868 tarihli Matbuat Nizamnamesi, Ceza Kanunnamesi

yanı sıra basına yeni sınırlar çizmiştir. Gazete yayıncılığı ön izin koşuluna

bağlanmıştır. 1867’de kısıtlamalar daha da genişletilir. Birçok gazeteci

İstanbul’dan uzaklaştırılır.

1860’lı yıllar dergicilikte de önemli atılımlara sahne olmuştur. Üç sayı çıkan ilk

resimli dergi Mir’at 1862’de yayınlanır. Sekiz sayılık (1862-1864) Mecmua-i

İber-i İntibah yine aynı yıl çıkarılar. Erkânı Harbiyye-i Umumiyye dairesi

1864’te, on beş günlük Ceride-i Askeriyye’nin yayınına başlar ve bunu 1919’a

değin sürdürür. 1865-1866 arası aylık on altı sayı çıkan Mecmua-i İbretnüma,

Cemiyet-i Kitabet’in yayın organıdır. Haftalık Türkçe-Fransızca Takvim-i

Ticaret – Le Moniteur du commerce, 1866-1873 arası 114 sayı basılır. 1867’de

Mehmed Arif on sayı haftalık Ayine-i Vatan’ı çıkarır. Tuhfetü’t-Tıb 1867’de

yayınlanan bir başka “fen” dergisidir.

Tanzimat’la birlikte gündeme gelen Osmanlı “aydınlanma” girişimi, 1860’lı

yıllarda önemli bir yol kat etmiştir. Aynı yıllarda Osmanlı basını giderek yaygın

bir okuyucu kitlesi oluşturur. Osmanlı dergiciliği de ansiklopedist yaklaşımıyla

bu gelişmeye katkıda bulunur. Dergicilik 1870’li yıllarda da gelişimini sürdürür.

Yurt dışına kaçmak zorunda kalan Ali Suavi’nin Ulûm dergisi 19. yüzyıl fikir

dergiciliğinde önemli bir adımdır. Ek olarak alfabetik sırayla bilimler üzerine

Page 3: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

ayrıntılı bilgi içeren bir ansiklopedi veren Ulûm, Vakâyi-i Tıbbiyye’nin başlattığı

ve Mecmua-i Fünûn’un geliştirdiği ansiklopedist geleneği sürdürür. Batı

felsefesi tarihi ilk kez Ali Suavi’nin kalemiyle Ulûm’da yer alır. Dergide Batı’ya

yönelik görüşler dinsel temele dayandırılır; yeniliklerin kökleri İslam’da aranır.

Diğer bir deyişle İslamcılıkla Batıcılık Ulûm dergisinde örtüşür. Bir tür İslam

modernizmi gündemdedir. Ali Suavi’nin yazılarında Türkçülüğün ilk belirtileri

de görülebilir. Ulûm’da Ali Suavi İslamlaşmaktan yanadır; çağdaş uygarlık

düzeyine erişmeyi amaçlar; Batı ulusları karşısında Türkçülükte çözüm arar. Bu

ilkeler doğrultusunda Suavi’nin bireşimci yaklaşımı 20. yüzyılın ilk on

yıllarında Osmanlı fikir hayatını geniş ölçüde etkiler.

I. Birinci Meşrutiyet’e Yöneliş ve Ahmed Midhat

1870’li yıllar Osmanlı Devleti’nin bunalımlı bir dönemidir. Osmanlı maliyesi

iflasın eşiğindedir; Abdülhamit tahta geçer; Osmanlı Rus Savaşı patlak verir;

Kanun-ı Esasî ilan edilir. Ancak tüm bu güncel sorunlara karşın Osmanlı

dergiciliği ansiklopedist tavrını sürdürür; siyasetle ilgilenmeyi büyük ölçüde

gazetelere bırakır. Hasan Paşa’nın altı sayı yayınladığı Ravzatü’l-Maarif (1870-

1871) edebiyat ve bilim ağırlıklı bir dergidir. 1871’de yedi sayı çıkan on beş

günlük Sıhhatnüma tıp dergisidir. 1871’de aylık Ceride-i Tıbbiyye-i Askeriyye

yayınlanır. Mevâdirü’l-Âsar (1873) on bir sayılık Revnak (1873-1875), Öteberi

(1873), Mecmua (1873), M. Arif’in çıkardığı, sonradan Musavver Medeniyyet

adını alan Haftalık Medeniyyet (1874-1878) ve son olarak Afitâb-ı Maarif (1874-

1875) , 70’li yılların ilk yarasında basılan dergilerin belli başlılarıdır.

Ahmed Midhat , Tanzimat’ın ansiklopedist birikimini halka ulaştırmayı

amaçlayan bir yazardır. 1871-1872 yıllarında on cüz olarak yayınladığı

Dağarcık, Münif Paşa’nın Mecmua-i Ulûm’nun dili ve düzeyi açısından halka

yönelik bir benzeridir. Dergi, Ahmed Midhat’ın kişiliğini yansıtmaktadır.

Avrupa bilim ve felsefesiyle İslamın dinsel inançları arasında çözüm arar.

Pozitivist felsefenin, Lamarkizmin verileriyle İslam esaslarını birleştirmeye

çalışır. Kur’an’da, hadiste Batı düşüncesine açılım arar. Öte yandan, dergi, şirket

fikri, özel teşebbüs, çalışarak yaşama, sosyal adalet gibi o gün için dergilerde

pek görülmeyen konulara değinir. Dağarcık, izin almaksızın yayınlandığı

gerekçesiyle bir süre sonra Meclis-i Maarif kararıyla yayından men edilir. Kırk

Anbar, Ahmed Midhat’ın sürgündeyken yayınladığı bir dergidir. Mehmed

Cevdet müstear adıyla çıkarılan dergi 1873-1876 arası otuz sayı yayınlanır.

70’li yılların ikinci yarısında dergicilik ivmesini yitirmemiştir. 1875’te Keşkül,

bir yıl sonra Mir’at-ı İber yayınlanır. Haftalık arkadaş 1876’da on üç sayı çıkar.

Ebüzziya Tevfik, sekiz sayı aylık Muharrir’i (1876-1878) yayınlar. Mehmed

Esad yedi sayı on beş günlük Derme Çatma’yı (1878-1879) basar. 1878’de

Page 4: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Ahmed Cevad’ın sekiz cüzlük Yadigâr’ı, 1878-1879’da da Cemiyet-i

İlmiyye’nin onbeş günlük Mecmua-i Ulûm’u yayın hayatına girer.

II. Abdülhamid ve Osmanlı Dergiciliği

1878 başında II. Abdülhamid Osmanlı Meclisi’ni tatil eder ve Kanun-ı Esasî’yi

askıya alır. 1908’e değin sürecek bir mutlak yönetim dönemi başlar. 1878’de

kurulan Sansür Heyeti’yle basın etkin bir biçimde denetime alınır. Gazeteler

basım öncesi kayıt altındadır. 1879 ertesi, gazetelere oranla dergi sayısında

büyük artış görülür.

Edebî ve siyasi nitelikteki Mecmua-i Ebüzziya 1880’le yayınlanmaya başlar.

Osmanlılığı savunan ve Ebüzziya Tevfik’in çıkardığı bu dergi 1887-1894 arası

yayınına ara verir. Kurcusunun ölüm tarihi 1912’ye kadar 159 sayı basılır. Aylık

Şark dergisi 1880-1881 arası sekiz sayı çıkar. Mahmud Celaleddin ve

Samipaşazade Baki tarafından yayınlanan haftalık Hazine-i Evrâk dergisi 1882-

1883 yıllarında atmış üç sayı basılır. Dergi, halkın eğitiminin salt okul ve

üniversitelerden beklenemeyeceğini, Avrupa’da milyonlarca yayının benzer

işlevler üstlendiğini kaydederek, bilim ve eğitime yayın yoluyla hizmet etmeyi

amaçlar. Münif Paşa’nın Mecmua-i Fünûn’daki olumlu çabalarına değinen

dergi, benzer bir işlevi üstleneceğini ve ülkenin “aydınlanması”na yardım

edeceğini açıklar. Hazine-i Evrâk Tanzimat döneminin usta ve genç yazarlarını

aynı çatı altında toplar. Sayfalarında değişik konulara yer verir. Sık sık Batı’dan

çeviriler ve mektuplar görülür. Münif Paşa, Namık Kemal, Recaizade Mahmud

Ekrem, Samipaşazade Sezai, Ablüdhak Hamid, derginin yazarları arasındadır.

1880-1881 yılları arasında yirmi sayı yayınlanan Hafta dergisi Şemsettin Sami

tarafından çıkarılır. Okuma-yazma, eğitim ve özellikle dil konuları dergide

ağırlıklıdır. Hemen hemen tüm yazıları Şemsettin Sami tarafından kaleme alınan

Hafta dergisinde, Osmanlı tabirinin sadece bir devlet unvanı olduğu, milletin

adının Türk olması gerektiği savunulmuş, konuşulan dilin Türkçe olduğu

vurgulanmıştır. Hafta Türkçülük fikrinin ilk işlendiği dergilerden biridir.

Mehmed İzzet 1882’de Rehber-i Fünûn’u çıkarır. On beş günlük bu dergi on bir

sayı yayımlanır. Menemlizâde Tahir’in çıkardığı Gayret edebiyata ve “fenler”e

ağırlık veren bir dergidir. 1886-1887 arası otuz üç sayı yayınlanır. Mektuplaşma

biçiminde fikir tartışmalarına Gayret’te geniş yer verilir. Dergide, Abdülhak

Hamid, Ali Ulvi, Besim Ömer, Beşir Fuad, Namık Kemal, Recaizade Ekrem,

Samipaşazade Sezai gibi imzalara rastlanır.

Servet-i Fünûn ve Pozitivizm

Page 5: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

19. yüzyılın son on yılına damgasını vuran dergi Servet-i Fünun’dur. II.

Abdülhamid döneminde, siyasal düşüncenin baskı altında tutulduğu bir ortamda

çıkan Servet-i Fünûn yeni bir fikir ve edebiyat çığırı başlatmıştır. 1891

Martı’nda Ahmed İhsan (Tokgöz) tarafından yayınlanmaya başlayan dergi,

ansiklopedist gelenek doğrultusunda, başlangıçta Batı kökenli bilimsel ve teknik

bilgilerle donatılmıştır. Servet-i Fünûn, yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret’in

getirilmesinden sonra edebiyat ve sanat ağırlıklı bir dergi olur. Ancak, derginin

fikir dergiciliği alanında da önemli bir yeri vardır. Ahmed Şuayib, Mehmed

Cavid, Hüseyin Cahid gibi yazarlar Servet-i Fünûn ortamında kimlik kazanırlar.

Tevfik Fikret’le birlikte, Servet-i Fünûn artık yeni bir edebiyatın, Edebiyat-ı

Cedide’nin sözcüsüdür. Osmanlı edebiyatında 1860’tan beri sürmekte olan

Doğu-Batı kavgası Batı edebiyatının yengisiyle sonuçlanmıştır. Kısa sürede

genç bir yazar kesimini çevresinde toplayan dergi, geleneksel kültür ve

edebiyata savaş açar. Hazine-i Fünûn, Resimli Gazete, İrtika, Musavver

Malûmat, Servet-i Fünûn’un boy hedefleridir. Baskı ortamında fikir kavgası

ancak edebiyat aracılığıyla izlenebilmektedir. Servet-i Fünûn, 1901 yılında

Hüseyin Cahid’in Fransızca’dan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı bir

yazısı nedeniyle kapatılır. Çeviri, 1789 Fransız Devrimi’ne yer verişi nedeniyle

halkı kışkırtıcı nitelikte bulunur. Ancak beraat eder ve altı hafta sonra Servet-i

Fünûn tekrar yayınlanır.

Muhalifleri, Servet-i Fünûn’u Fransız edebiyatını taklitle suçlarlar: Ülke

gerçeklerine ilgisiz, “gayr-ı millî”, kozmopolit bir edebiyat türü yaratılmıştır. Dil

ve üslup bakımından da halktan uzak, yapay bir yol izlenmektedir. Servet-i

Fünûn’a yapılan eleştiriler zamanla etkisini göstermeye başlar. Yazarları

arasında görüş ayrılığı çıkar. Etkinliği giderek azalır. II. Meşrutiyet’le birlikte

yeni bir çıkış yapmak isterse de, artık çok geçtir. Osmanlı toplumu yeni

yönelimlerin arayışı içindedir.

Servet-i Fünûn’un etkin olduğu dönemde gelenekçi kesimin dergicilik alanında

atılımı Musavver Malûmat’tır. Mehmed Tahir tarafından yayınlanan dergi 1895-

1903 arası 423 sayı çıkar. Abdülhamid dergiyi fiilen destekler. Musavver

Malûmat’ta yer alan yazılarda Servet-i Fünûn yoz ve bireyci bir edebiyatın

sözcülüğünü yapmakla suçlanır.

Abdülhamid döneminde siyasal sorunlara değinemeyen dergilerde izlenen fikir

tartışmaları oldukça yavandır. Çoğunlukla dünyayla ilgili genel haberler ve

yararlı bilgiler vermekle yetinilir. Öte yandan dergiler görsel malzemeye ağırlık

vermeye başlarlar. Gravür, ardından fotoğraf dergi sayfalarında geniş yer kaplar.

Servet-i Fünûn, Resimli Gazete, Musavver Malûmat okuyucuyu görsel yönden

de cezbeden dergilerdir.

Page 6: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

II. Meşrutiyet ve İslam Dergiciliği

II. Meşrutiyet’le birlikte yayın hayatında köklü dönüşümler izlenir. 1908-1909

yıllarında 353, 1910’da 130, 1911’de 124 gazete ve dergi yayınlanır. Basın

özgürlüğü fikir dergiciliğini her yönüyle özendirir.

Abdülhamid’e karşı başkaldıran ilk İslamcı-Türkçü yayın organı Sırat-ı

Müstakim’dir. Hürriyetin İlanı’nın ertesi günü kurulur. İlk sayısının ilk yazısı

“Hürriyet-Musavat” başlığını taşır. Yazarı, ileride İttihadçıların

şeyhülislamlığını üstlenecek olan Musa Kâzım’dır. Mehmet Akif (Ersoy) ilk

sayıdan itibaren dergiye yazı verir. Türk Ocağı’na dönüşecek olan Türk

Derneği’nin kuruluşu yine bu dergide kamuoyuna açıklanır.

Sonradan Sabelürreşad adını alacak olan dergi, Rusya Müslümanlarına geniş yer

verir. Nitekim yazarları arasına bir süre sonra Ahmed Ağaoğlu da katılır. Kadın

sorunu dergide yer alan önemli konulardan biridir. Sırat-ı Müstakim, insanları

fukaralığa, atalete ve sefalete sevk eden, “fâni dünya” için çalışmayı gereksiz

gören bir din anlayışına karşı tavır koyar. Ticaret, sanayi, tarım gibi uğraşların

İslam dini açısından önemini vurgular. Servet edinmeyi özendirir;

sanayileşmenin gereğine dikkati çeker.

Eşref Edib’in kurduğu Sırat-ı Müstakim 183 sayı çıkar. Sebilürreşad ise

Cumhuriyet yıllarında da, Takrir-i Sükun’a kadar yayınını sürdürür. Mehmed

Akif, Aksekili Hamdi, Mahmud Esad, İzmirli İsmail Hakkı, Ahmed Naim,

Bursalı Tahir, Halim Sabit, M. Şemseddin Sebilürreşad’ın yazarları

arasındadırlar. Ancak modernist İslamcıların bir süre sonra dergiden ayrılmaları

üzerine Sebilürreşad gelenekçi İslam’ın sözcülüğünü üstlenecektir.

II. Meşrutiyet’le birlikte İslamcı dergi sayısında önemli bir artış izlenir.

Beyanü’l-Hakk 1908-1910 arası 182 sayı çıkar. Tokat Mebusu Mustafa

Sabri’nin yayınladığı dergi Cemiyet-i İlmiye-i İslâmiyye’nin yayın organıdır.

Geniş bir yazı kadrosu olan dergi, dinsel konuların yanı sıra, güncel siyasal ve

toplumsal sorunlara da eğilir. Dergi Sırat-ı Müstakim gibi şirketleşmeden yana

yazılara yer verir. Sada-yi Hakk aynı dönemde gelenekçi İslamcılığı savunur.

Modernist İslamcı görüşlere geniş yer veren dergi 1915’te Halim Sabit’in

yönetiminde yayınlanmaya başlayan İslam Mecmusı’dır. Ziya Gökalp’ın din,

ahlâk, eğitim gibi konular üzerine sosyolojik değerlendirmelerinin yer aldığı

dergi İttihatçıların yarı –resmî yayın organlarından biridir. İslam Mecmuası

iktisadi sorunlara da eğilir. “Millî iktisad”ı savunur. “Millî sermaye”den yanadır.

Dergide 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya Müslümanlarının ticaret ve

sanattaki atılımlarına yer verilir; Rusya’daki Müslüman burjuvazi örnek

Page 7: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

gösterilir. Ceride-i Sufiyye, Ceride-i İlmiyye ve Mahfil dönemin dinsel içerikli,

diğer dergileri arasında yer alırlar.

Batıcılık ve Osmanlı Dergiciliği

II. Meşrutiyet’le birlikte etkinlik kazanan pozitivist düşüncenin sözcüsü Ulum-ı

İktisadiyye ve İctimaiyye Mecmuası’dır. Yirmi altı sayı çıkan dergide iktisadi

sorunlar klasik liberal öğreti ışığında değerlendirilir. Toplumbilimle ilgili ilk

kapsamlı yazılar yine bu dergide yer alır. Mehmed Cavid, Rıza Tevfik ve

Ahmed Şuayib’in çıkardıkları dergi, Sâtı el Husri, Bedii Nuri, Asaf Nef’i, Dr.

Edhem, Faik Nüzhet gibi birçok genç yazara ortam sağlar. Servet-i Fünûn’un

pozitivist dünya görüşü, Ahmed Şuayib aracılığıyla bu dergiye ulaşır.

Evrimcilik, ya da o günkü deyişle “tekâmül” derginin temel ilkesidir.

Spencer’den etkilenen yazarları, evrim ve organik toplum görüşünde birleşirler.

Meşrutiyet pozitivizmi doruk noktasına Durkheim ile ulaşacak, dayanışma ve

işbölümü yeni bir toplumsal örgütlenmeyi yönlendirecektir.

Ulum-ı İktisadiyye ve İctimaiyye Mecmuası liberal bir dergidir. Kurucularından

Mehmed Cavid, Smith-Ricardo-Bastiat çizgisinde iktisat kitapları yazmış,

uluslar arası işbölümüne inanmıştır. Osmanlı, bu nedenle tarım ülkesidir ve

tarım ülkesi kalmalıdır. Yapay yöntemlerle sanayileşmek ülkeyi fakirleştirir.

Osmanlı toprakları yabancı sermaye olanaklarından en geniş ölçüde

yararlanmalıdır. Meşrutiyet liberalizminin sözcüsü Ulum-ı İktisadiyye ve

İctimaiyye Mecmuası’dır.

II. Meşrutiyet hareketi Batı’ya yöneliktir: Pozitivizmle liberalizmi bağdaştırma

çabası içindedir. Ancak, Batıcılığı son kertesine değin götüren Abdullah

Cevdet’in yayınladığı İctihad dergisi çevresinde toplanan bir gurup Jön

Türk’tür. Tanzimat’ın uzlaştırıcı Batılcılığına karşın, İctihad çevresi Batı

hayranlığından ödün vermez. Doğu’dan gelen her şeyi geri, Batı kökenlileri ileri

bulur. İlericilik-gericilik İctihadcıların Osmanlı fikir hayatına kazandırdıkları

sözcüklerdir: Geleneğe bağlanmak gericiliktir; geçmiş her yönüyle

dışlanmalıdır. İctihad, kadın haklarını ve ailenin modernleştirilmesini savunur.

Medreseye karşı tavır alır. Laikleşmeyi önerir. Arap harflerinin Latin harfleriyle

değiştirilmesi, uluslar arası tartı ve ölçü sisteminin benimsenmesi İctihad’ın

gündemindeki diğer konulardır. İslamcı Sebilürreşad’la kapıştıkları temel

sorunlar bunlardır.

II. Meşrutiyet yıllarında İslamcılıkla Batıcılığı ulusçu bir ideoloji çatısı altında

uzlaştırmaya çalışanlar Türkçülerdir. Sırat-ı Müstakim ilk dönemlerinde

Türkçülüğe ortam hazırlayacak yazılara yer verirken, Sebilürreşad ümmet

birliğini parçalayacağı kaygısıyla Türkçülere karşı çıkar. Osmanlıcılar ise, Türk

Page 8: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

öğesini yadsımasalar da siyasal birliği parçalayacağı savıyla Mecmua-i Ebüzziya

da Türkçüleri eleştirirler.

II. Meşrutiyet’te Türkçüler, Sosyalistler, Modernistler

1908 ertesi Türkçülük akımı Ahmed Midhat, Mehmed Emin, Ahmed Hikmet,

Yusuf Akçura, Akil Muhtar gibi yazarların önayak olmalarıyla kurulan Türk

Derneği çevresinde gelişir. Aynı adla çıkarılan dergi yedi sayı yayınlanır.

Ardından Türk Yurdu dergisi ve Türk Ocağı kurulur.

Balkan Harbi sonucu 1912’de Selanik Osmanlı toprağı olmaktan çıkar ve Genç

Kalemler yazarları, başta Ziya Gökalp olmak üzere İstanbul’a gelerek Ocağa

katılırlar. Türk Yurdu, İttihad ve Terakki çevresinden destek görür. Hüseyinzâde

Ali ve Gökalp sayesinde dergi İttihadcılara yakın bir politika izler. Türkçülüğün

fikrî yönü geniş ölçüde Türk Yurdu’nda geliştirilir. Balkan Savaşları ertesi

Türkçülük, İttihad ve Terakki’nin yarı-resmî politikasına dönüşmüştür.

II. Meşrutiyet’in gündeme getirdiği Batı kaynaklı bir başka fikir hareketi

sosyalizmdir. Osmanlı Sosyalist Fırkası Reisi Hilmi’nin çıkardığı İştirak,

sosyalist düşüncenin sözcülüğünü yapar. Meşrutiyet yıllarında maddeci düşünce

de önemli bir yol kat etmiştir. Buchner, Haeckel Osmanlıca’ya çevrilmiştir.

Darwin, Lamarck üzerine kitaplar yazılır. Batı kaynaklı yeni bir felsefe dili

oluşturmayı amaçlayan Baha Tevfik, maddeci görüşe ağırlık veren Felsefe adlı

bir dergi çıkarır. Bu yolda Fazıl Ahmed, Ahmed Nebil, Suphi Edhem gibi genç

yazarlar Baha Tevfik’e yardımcı olurlar. Baha Tevfik, Felsefe’de, 19. Yüzyılın

biyolojik ve evrimci maddeciliğinden esinlenir. Lamarck ve Darwin’den

kaynaklanan biyolojik ve evrimci maddecilik, Meşrutiyet yıllarında İslamcıların

boy hedefini oluşturur.

İslam modernizmini uç noktaya götüren Meşrutiyet aydını Ziya Gökalp’tir.

İslam Mecmuası, Türk Yurdu, Yeni Mecmua, İctimaiyyat Mecmuası, Milli

Tetebbular Mecmuası gibi dergilerde din ve toplumsal evrim sorunlarına

değinen Gökalp, kitlelere ters düşmeksizin, inançlarla uzlaşacak bir yol arar.

Dergicilikte “Yeni Hayat” ve “Yeni Değerler”

Gökalp’e göre 10 Temmuz günü “hürriyetin ilanı” bir tür siyasal devrimdir.

Ardından, Osmanlı’nın gündemine toplumsal devrim, Gökalp’in deyişiyle

“ictimaî inkılab” gelir. Bu özlemini Selanik’te Genç Kalemler’de yer alan “Yeni

Hayat ve Yeni Değerler” başlıklı yazısında dile getirir: toplumsal devrim,

organik bir evrimle elde edileceği için, siyasal devrime oranla çok daha güçtür.

Toplumsal devrim eski hayatı bırakmak, yeni bir hayat yaratmaktır. “Yeni

hayat”; yeni iktisadî düzen, yeni aile yapısı, yeni sanat, yeni felsefe, yeni ahlâk,

Page 9: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

yeni hukuk, yeni siyaset demektir. Eski hayatı değiştirmek bu konularda köklü

dönüşümlerle gerçekleşebilir.

Genç Kalemler, özellikle dil alanında önemli bir atılım gerçekleştirir. Dilde

sadeleşme derginin ana hedefidir. Ulusal türde bir edebiyat ancak ulusal bir dilin

ürünü olabilir. Yazı dile ile konuşma dile birleştirilmelidir. Gökalp’in

Osmanlıcılıktan Türkçülüğe kayışı bu dergi sayfalarında izlenir. Halkçılığın ilk

belirtileri de yine bu dergide görülür. Gökalp, Genç Kalemler ertesi İstanbul’a

gelişinde Türk Yurdu ve Muallim dergilerinde yazar. Tarde’in etkisinden çıkar.

Fouillée’den esinlenir, giderek Durkheim sosyolojisinde benliğini bulur.

Gökalp’in olgunluk dönemi yazıları Yeni Mecmua’da yer alır. İttihadcıların

parasal yardımıyla yayınlanan Yeni Mecmua, ulus-devlete yönelik bir ideolojinin

temellerini atar. Derginin yörüngesini Durkheim’den esinlenen dayanışmacılık

(solidarizm) oluşturur. Gökalp dayanışmacı toplum anlayışını halkçılıkta

özümler. Genç Kalemler’deki “yeni hayat”, Yeni Mecmua’da “ictimaî

halkçılık”â dönüşmüştür.

Dayanışmacılık ve Alman Modeli

Cihan Harbi’nin neden olduğu toplumsal çöküntü Osmanlı hayatında

dayanışmacılığı gerektirmiş, uzlaştırıcı bir dünya görüşü kaçınılmaz olmuştur.

Bu nedenle çelişen toplumsal sınıflar yerine uzlaşan meslek zümreleri konmuş,

korporatist yönü giderek belirginleşen meslekçilik vurgulanarak, Osmanlı

toplumsal düzeni ahlâk normlarıyla denetlenmek istenmiştir.

Halkçılığın iktisadî boyutu müdahaleci bir devlet modelini gerektiren iktisadi

dayanışmacılıktır. Cihan Harbi yıllarında bu işlevi İttihacıların yarı-resmi yayın

organı İktisadiyyat Mecmuası üstlenir. İktisadiyyat Mecmuası devletin iktisadî

hayata karışmasından yanadır. 19. Yüzyıl liberalizmi artık geçerliliğini

yitirmiştir. List’in “milli iktisad”ı, Smith’in “liberal iktisad”ına üstün gelmiştir.

Ulus-devlet oluşumunda devlet iktisadiyatı” kaçınılmazdır.

İttihadcılar 1908’de her yönüyle liberal bir nitelik taşıyan Ulum-ı İktisadiyye ve

İctimaiyye Mecmuası’yla yola çıkmış, İktisadiyyat Mecmuası gibi koyu

müdahaleci bir dergiyle 1918’e ulaşmışlardır. 1908’in İngiliz hayranlığı Balkan

Savaşları ertesi Alman hayranlığına dönüşmüştür: İktisadiyyat Mecmuası’na

göre Türklerin Alman ulusunu örnek almaları gerekir; Almanlar’ın Friedrich

List’i gibi Türkler’in de millî iktisatçıları olmalıdır. Bu yıllarda Alman

hayranlığı Yeni Mecmua’da da izlenir. “Alman İttihadcılığı” Türkler’e örnek

olarak gösterilir: Gökalp’e göre Almanlar kültürel birlik, iktisadî birlik ve

siyasal birlik olmak üzere üç aşamada uluslaşmışlardır. Leibniz önderliğinde

“Almancılık cereyanı” ulusal birliğin kültürel boyutunu oluşturmuş, List’in

çabalarıyla gerçekleştirilen gümrük birliği iktisadî birliği sağlamıştır.

Page 10: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Bismarck’ın iktidarıyla da siyasal birlik oluşmuş ve böylece “Alman

İttihadcılığı” amacına ulaşmıştır. Gökalp’e göre Türk İttihadcıları da aynı yolu

izlemelidirler. Türkçülüğün ilk aşamasını olan kültürel birlik, ya da “harsî

Türkçülük” dil ve edebiyat alanında başlatılmıştır. Savaş yıllarında gündeme

gelen “millî iktisat” ise iktisadî birliği gerçekleştirecektir.

Ekonomi ve Dergicilik

II. Meşrutiyet’le birlikte gündeme gelen iktisadî kaygılar dönemin dergilerinde,

gerek kuramsal, gerek uygulamaya yönelik, iktisadî içerikli birçok yazının

yayınlanmasına neden olur. Özellikle tarım-sanayi seçeneği sürekli tartışılır;

iktisadî gelişmeye yönelik değişik çözümler dergilerde yer alır. II. Meşrutiyet’in

ilk yıllarında liberal nitelikteki Ulum-ı İktisadiyye ve İctimaiyye dergisi,

tarımdan yana ağırlık koyar. Diğer uçta yeni yeni oluşmaya başlayan

Müslüman-Türk girişimcilerinin yayın organı Sanayi dergisi yer alır ve

sanayileşmeyi önerir. Sanayi dergisi, kendi deyişiyle “Türk’ün sanayi sahasında

atacağı millî adımlar”ı özendirir; sanayi devriminden yoksun kalan Osmanlı

toplumunun en kısa sürede iktisadî bağımlılıktan kurtularak bir sanayi ülkesine

dönüşmesini diler. Sanayi dergisine göre ulusal varlık ancak sanayileşerek

korunabilir. Dergi öte yandan çalışma koşullarının iyileştirilmesi için çaba sarf

eder. Mütareke yıllarında işçi sorunlarına daha yoğun eğilerek sosyalist

yazarlarına sayfalarında yer verir.

Savaş yıllarında iktisadî sorunlarla ilgilen diğer bir dergi Ticaret-i Umumiyye

Mecmuası’dır. Ahmed Hamdi (Başar)’ın yayınladığı dergi savaşla birlikte

güçlenen “millî ticaret” çevrelerinin yayın organıdır. Dergiye göre, ulusçuluk,

iktisadî bağlamda koruyuculuğu gerektirir. Ulusal varlık ancak Ulasal nitelikte

bir iktisadî yapıyla gerçekleşebilir. Bu nedenle serbest ticaret ilkesi bir kenara

bırakılmalı, sanayileşmeye ağırlık veren bir “millî iktisad” politikası

izlenmelidir. Öte yandan tarımsal ve hayvansal ürünleri girdi olarak

işleyebilecek bir sanayi, ülke tarım ve hayvancılığını da geliştirecektir.

Liberal iktisadî düşünceye karşı Cihan Harbi yılları dergilerinde genel bir tavır

izlense de bu tavrın ilk belirtilerini daha 1910’ların ilk yarısında Türk Yurdu’nda

görmek mümkündür. 1908’in liberal ortamı, rekabet olanaklarından yoksun

Müslüman-Türk esnafı güç durumda bırakmış, yabancılara geniş iktisadî

olanaklar sağlanmıştır. Türk Yurdu dergisine göre koruyucu bir iktisadî politika

kaçınılmaz görünmektedir. Yusuf Akçura’ya göre, bir Türk burjuvazisi

oluşturulmalıdır. Parvus’un yazılarına da yer veren Türk Yurdu, iktisadî

bağımsızlık sorununa değinen ilk Osmanlı dergisi sayılabilir. Benzer bir

yaklaşım İslam Mecmuası’nda da izlenir. Bu dergide Ahmed Muhiddin, List’ten

esinlenerek uluslararası işbölümüne karşı çıkar; ulus düzeyinde kendi kendine

yeterli bir ekonomik düzeyden yana olduğunu vurgular.

Page 11: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

“Halka Doğru” Dergicilik ve Korporatizm

II. Meşrutiyet yılları “avam” ya da “ahalî” sözcükleri yerine “halk” sözcüğünün

kullanımının yaygınlaştığı bir dönemdir. Halkçılık sözcüğü ilk kez Yeni

Mecmua’da yer alırsa da, halkçı düşüncenin ilk belirtileri, ve bu arada

köycülük, Türk Ocağı’nın kurulduğu yıllarda ortaya çıkar. Türk Ocağı ve Milli

Talim ve Terbiye Cemiyeti çevresinde toplanan Osmanlı aydınları Türk Yurdu

ve Halka Doğru dergilerini yayınlarlar. Halka gitmeyi, halka inmeyi, halkı

uyarmayı amaçlayan Osmanlı popülistlerinin sözcülüğünü Yusuf Akçura

üstlenir. Türk Yurdu’nda ulusun halktan kaynaklandığı vurgulanır, halktan ayrı

bir ulus kavramının düşünülemeyeceğini belirtilir. Uluslaşabilmek için halkı

yükseltmek gerekir, Osmanlı aydının halka doğru “inmesi”, halkı anlaması

önerilir.

Halka Doğru dergisi 1913 yılında Celâl Sahir’in yönetiminde yayınlanır. Halide

Edip, Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu, Hüseyinzâde Ali, Hamdullah Suphi, Ali

Canip, Galip Bahtiyar, Kâzım Nami, Köprülüzâde Mehmed Fuad, Ziya Gökalp,

Mehmed Emin, Mehmed Ali Tevfik, Ali Ulvi derginin yazı kadrosunda yer

alırlar. Halka Doğru dergisi, Osmanlı aydını önderliğinde halkın eğitilmesini

önerir: Osmanlı gençleri halka yönelmeli, halkla bütünleşmeli, halkın düzeyine

inerek onu eğitmelidir. Balkan popülizmini örnek gösteren Yusuf Akçura, Türk

gençlerinin de Türk Ocağı aracılığıyla aynı işlevi üslenebileceklerini savunur.

Halka Doğru aynı zamanda Türkçüdür. Türkçülüğe toplumsal içerik

kazandırmayı amaçlar. Bu yıllarda Türkçüler halk retoriğini geniş ölçüde

kullanırlar. “Halka doğru” ilkesi edebiyatta da etkisini göstermekte gecikmez;

kitlelere açılan, ulusal değerlere yer veren “millî edebiyat” evresi bu dönemde

filizlenir.

1910’lu yılların ilk yarısında Türk Yurdu ve Halka Doğru dergilerinde gündeme

gelen halkçılık, Cihan Harbi ile birlikte yeni bir evreye girer. Savaş öncesi

“halka doğru” hareketi gizli bir sınıf anlayışını içerir: alt gelir gruplarına yönelir,

kır ve kent çalışanlarının sorunlarına çözüm arar. Rusya kökenli göçmen

Müslümanlar ve Balkanlar’daki popülist gelişmeler Türkçüler arasında

“narodnik” geleneğin doğuşuna neden olmuştur. Oysa, Cihan Harbi ile birlikte

Osmanlı yepyeni gerçeklerle karşılaşır. Halk sözcüğü içerik değiştirir.

Müslüman-Türk unsur etkinlik kazanır. Halk bundan böyle Müslüman-Türk

“orta sınıf”tır. Türkiye’nin en zengin yöresi İzmir’de Mahmud Celâl (Bayar),

Dr. Nâzım ve Vali Rahmi Bey’in girişimleriyle Halka Doğru Cemiyeti kurulur.

Derneğin yayın organı olarak Halka Doğru Mecmuası çıkarılır. Halka Doğru

Mecmuası’nın aynı adı taşıyan bir önceki dergiden farklı bir halk anlayışı vardır.

Halk sözcüğünden ulusal benliğin taşıyıcısı “orta tabaka” amaçlanır. Düşük gelir

Page 12: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

grupları, topraksız ya da az topraklı köylü, gündelikçi işçi ve küçük esnaf bu kez

dışlanır. O güne değin “avam” ve “havas”tan oluşan Osmanlı toplum yapısına,

Halka Doğru Mecmuası üçüncü bir katmanı, “halk”ı ekler. Bundan böyle Halka

Doğru Mecmuası, Türk ulusunun geleceğinin güvencesini oluşturduğu kanısında

olduğu “orta sınıf”a bilinç götürmeyi amaçlar. Savaş yıllarında “halka doğru”

gidenler, Türk Ocakları’nın “narodnik” eğilimlerini terk eder; Müslüman-Türk

eşrafın dış odaklara karşı iktisadî çıkar birliğini gözetirler.

Ziya Gökalp’in Yeni Mecmua’da halkçılığa yönelik yazıları işte böyle bir

ortamda yeşerir. İttihadcı ideolog halkçılığa sosyolojik bir içerik kazandırır.

Alman “millî iktisad”ıyla, Fransız “solidarizm”ini harmanlar; savaşın neden

olduğu iktisadî ve toplumsal çöküntüye “ahlâkî” normlarla yüklü bir çözüm

getirir. Gökalp’ın korporatizme varacak görüşleri, savaşın ilk yıllarında, İslam

Mecmuası’nda belirmeye başlamıştır: “İctimaî nev’iler” başlıklı yazısında,

geleneksel Osmanlı lonca korporatizmini, Durkheim’in toplumsal işbölümüyle

uzlaştırır. Ulusal düzeyde korporatif bir devlet düzeni önerir. Bundan böyle

“fert” yoktur; “cemiyet” vardır – “Hak” yoktur, “vazife” vardır.

Gökalp, Korporatist görüşlerini Millî Tetebbular Mecmuası’nda da işler. Ülkeyi

korporasyonların ulusal düzeyde temsilcilerinden oluşacak bir meclisle

yönetmeyi önerir. Aynı doğrultuda, İktisadiyyat Mecmuası’nda esnaf

korporasyonlarının kent düzeyinden çıkarak ulus düzeyinde örgütlenmelerini

savunur. Türkçülüğün Esasları’nda çizdiği korporatif siyasal yapı II. Meşrutiyet

dergilerinde yazdıklarının bireşimidir.

Cumhuriyet Dönemi

Milli Mücadele yılları dergiciliği, bir yönüyle II. Meşrutiyet’in Gökalp ağırlıklı

düşün ortamına tepki niteliği taşır. Osmanlı, Trablusgarp’tan beri değişik

cephelerde de savaşmaktadır. Cihan Harbi’nde yenik düşmüş, toprakları İtilaf

devletlerinin işgali altına girmiştir. Meşrutiyet yıllarında, değişik yayın

organlarında savunulan pozitivizm ve mekanik evrimcilik Osmanlı’nın

toplumsal çöküntüsüne çözüm getirememiştir. Ancak bu yıllarda ulusal bilinç

alanında önemli yol kat edilmiş, İttihad ve Terakki “millî mücadele”

kadrolarının oluşumunda ön planda yer almıştır.

Dergicilikte Bergsonizm-Pragmatizm

Millî Mücadele yıllarında, maddi olanaksızlıklar son raddesine ulaşmıştır.

Saltanat işgal devletlerinin gözetimine girmiş, çoğu yörede ordu terhis

edilmiştir. Bundan böyle yokluklar ortamında manevi güce ve yarı mistik bir

Page 13: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

girişimci ruha yaslanmak gerekir. Diğer bir deyişle metafiziğe başvurmak,

pozitivizme karşı Bergsonizmi benimsemek kaçınılmaz gözükür.

İşte bu tür hamleci bir inanç beklentisi Dergâh dergisinde izlenir. Fikir, sanat ve

edebiyat dergisi Dergâh on beş günlük bir dergidir. 1921-1923 arası kırk iki sayı

çıkar. Mesul müdürlüğünü Mustafa Nihat (Özön)’ün üstlendiği derginin isim

babası Yahya Kemal (Beyatlı)’dır. Yahya Kemal, konuların seçiminden dizgi ve

tashihe kadar derginin her şeyiyle yakından ilgilenir. Fikir planında Milli

Mücadele’yi destekleyen Dergâh ruhçu ve mistik yönü ağır basan bir dergidir.

Ulusal kaynaklara inen, ulusal yaşamı günün ve geçmişin sorunlarında arayan

Batı’dan da etkilenerek Türk tarih ve coğrafyasını bir bireşimde özümleyen,

yeni bir “tarih, sanat ve kültür milliyetçiliği”ne ortam hazırlar. Dergi bu arada

Mustafa Şekip (Tunç)’un Bergson çeviri ve araştırmalarına, mistik tekke

şairlerinden metinlere ve incelemelere yer verir. Abdülhak Hamit (Tarhan),

Abdülhak Şinasi (Hisar), Ahmet Hamdi (Tanpınar), Ahmet Haşim, Falih Rıfkı

(Atay), Halide edip (Adıvar), Hasan Ali (Yücel), İsmail Hakkı (Baltacıoğlu),

Köprülüzade Mehmet Fuat, Mehmet Emin (Erişirgil), Mustafa Nihat (Özön),

Mustafa Şekip (Tunç), Nurullah Ata (Ataç), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)

derginin yazarları arasındadır.

Pazitivizme karşı Ismayıl Hakkı (Baltacıoğlu), Mustafa Şekip (Tunç) ve

Mehmet Emin (Erişirgil)’in başlattıkları fikir hareketi zamanla iki eğilime

ayrılır. Mustafa Şekip ve Ismayıl Hakkı Bergsonizme bağlı kalırlar; Mehmet

Emin pragmatizme yönelir. Dergâh’ta başlayan bu farklılaşma Mihrab’da daha

da belirginleşir. Mehmet Emin 1923-1924 yıllarında, Mihrab’da yer alan

yazılarıyla pragmatizmi savunur.

Mustafa Şekip’in Dergâh’taki boy hedefi Gökalpçılık’tır. Ona göre, bireyi

görmezlikten gelip, “fert yok, cemiyet var” demek tutarsızlıktır. Toplumsal

düzen bireylere karşı duyarlılığı gerektirir. Gökalp ruhbilimi dışlamış, tüm

sorunlara toplumbilim aracılığıyla çözüm aramıştır: Toplumsal olayları bireyin

dışında var olan ve bireye baskı yapan toplumun doğal sonucu gören Gökalp,

bireylerde “kendiliğinden” ahlâk, estetik, siyaset, din ve bilim gibi yeteneklerin

oluşamayacağını savunmuştur. Diğer bir deyişle, bireyin tüm yetenekleri

toplumca belirlenmiştir. Mustafa Şekip’e göre, Gökalp’ın “ictimaî vicdan”ı

bireyin dışında onlardan bağımsız ve bireyi denetlemen bir toplumsal olaydır.

Özetle Dergâh, Gökalp’in “cemiyetçilik”ine karşı “ferdçilik”i savunur;

toplumbilimden koparak ruhbilimin önemini vurgular. Milli Mücadele’nin

mistik bir yönelimle başarıya ulaşabileceğine inanır.

1920’lerde Uluslaşma Sorunu

Page 14: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Ancak, aynı yıllarda Gökalp de eski fikirlerinde direnmemektedir. Osmanlı’nın

yenilgisi ve ardından Malta’da sürgün yaşamı onu yeni arayışlara sevk etmiştir.

Malta dönüşü 1922’de Diyarbakır’a gider. 1922 Haziran’ında Küçük Mecmua’yı

çıkarır. Otuz üç sayı çıkan bu dergide Gökalp, Durkheim’e olan bağlılığını

sürdürmekle birlikte geçmişle hesaplaşmaktan yanadır; nitekim O da

Bergson’un etkisinde kalmıştır. Küçük Mecmua, Gökalp’in ruhunu

dinlendireceği bir “çınaraltı”dır. Nitemik ilk sayının ilk yazısı “Çınaraltı”

başlığını taşır. Küçük Mecmua, Gökalp’in kişisel gayretiyle yayınlanır.

Düşünürün Ankara’ya Telif ve Tercüme Encümeni reisliğine atanması üzerine

dergi 5 Mart 1923’te son kez çıkar.

Bu arada, 1 Ocak 1923’te, dört yıl iki ay aradan sonra Yeni Mecmua yeniden

çıkarılır. İmtiyaz sahibi Falih Rıfkı (Atay) dır. Bazı çevreler Yeni Mecmua’yı

İttihad ve Terakki ile bağlantılı gördüklerinden yıpratma kampanyasına

girişirler. Gökalp, Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Ahmet Refik, Hüseyin

Rahmi, Avram Galanti, Necmettin Sadık, Ağaoğlu Ahmet derginin yazarları

arasındadır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında uluslaşma sorununa eğilen dergilerden bir diğeri

İstanbul’da, Mehmed Mesih (Akyiğit) tarafından yayınlanan Millî Mecmua’dır.

On beş günlük Millî Mecmua 1 Kasım 1923 ile 15 Kasım 1928 arası çıkar. Fikir

tartışmaları yanı sıra edebiyat ve sanata yer verir. Halil Nimetullah (Öztürk),

Mahmut Arif, Mehmet Halit (Bayrı), Mustafa Şekip (Tunç), Mehmet Emin

(Erişirgil) dergide sık görünen imzalardır. Yazıların çoğunluğu Türk devriminin

ilkelerini ve yönelimini, ulusçuluğun anlamını tartışır. Millî Mecmua, bir bakıma

Yeni Mecmua’nın boşluğunu doldurur. Yeni Mecmua’nın İttihadcı görünümü

Millî Mecmua’da yoktur. Cumhuriyet’le birlikte gündeme gelen yeni bir

devletin ideolojik temelleri atılmaktadır.

1920’li yılların ikinci yarısında, Millî Mecmua ile birlikte rejim sorunlarını

tartışan ve Cumhuriyet’e arka çıkan bir diğer dergi Hayat’tır. 1926-1930 arası

Ankara’da basılan aylık Hayat dergisi, Mehmet Emin (Erişirgil) ve Faruk Nafiz

(Çamlıbel) tarafından yayınlanır. Mehmet Emin pragmatizm üzerine görüşlerine

Hayat dergisinde geniş yer verir. Faydacı ve bireyci bir yaklaşımla, görev ahlâkı

yerine hak ahlâkını; toplum yerine, bireyi koyar. Mütareke ertesi gün ışığına

çıkan, Gökalp’in dogmatik ve mekanik toplumculuğuna arşı giderek güçlenen

bireyciliği savunur. Bu bağlamda iradeye belirleyicilik tanır. Dönemin ünlü

imzaları Hayat’ta sık sık görülür: Köprülüzâde Mehmet Fuat, Ali Canip, Fazıl

Ahmet, Mustafa Şekip, Mehmet İzzet, Ahmet Refik, Faruk Nafiz, Necmettin

Sadık bunlar arasındadır.

Materyalizm ve Dergicilik

Page 15: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

1920’li yılların ilk yarısında güçlenen diğer bir fikir hareketi, bu kez Gökalp’in

idealizmine tepki olarak doğan, savaşın doğurduğu ümitsizliğe direnen

diyalektik materyalizmdir. II. Meşrutiyet yıllarında ilk belirtileri görülen

sosyalizm ve sosyal demokrasi hareketleri Mütareke’yle birlikte hız kazanır.

“Sosyalizmden bahseder ilim ve sanat mecmuası” Kurtuluş Eylül 1919’da

yayımlanmaya başlar. 1920 Şubatı’na kadar beş sayı çıkar. Kurtuluş’a göre, sola

yönelme Türkiye’nin Avrupa ülkelerinin gelişmelerini izleyerek gerçekleşebilir.

Türkiye’nin gündeminde ekonomik gelişme vardır. Ekonomik gelişmeyle

birlikte sol düşünce de güçlenecektir. Ancak, İslam sosyalizmine açılan yazılar

da dergi sayfalarında görülür: İslamiyet kapitalizmden çok sosyalizme açıktır.

İlk sayısı Haziran 1921’de yayınlanan Aydınlık, solda radikal tavır koyan bir

dergidir. 1925 Şubat’ına değin otuz bir sayı çıkar. Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist

Fırkası ile yakın bağı vardır. Dergide tarihsel maddeciliğin eylemci boyutu

vurgulanır ve popüler yazılarla halka bilinç götürme amaçlanır.

Gökalp’in II. Meşrutiyet yıllarında geliştirdiği Korporatist halkçılık, Mütareke

yıllarında İttihatçı Kör Ali İhsan’ın gündemindedir. Meslekî temsil olarak

Teşkilât-ı Esasiyye Kanunu görüşmelerinde ele alınmış ancak kabul

görmemiştir. Meslekî temsil, 1925 yılında Meslek dergisinde bu kez iktisatçılık

adı altında ele alınır. Muhittin (Birgen)’in çıkardığı Meslek’te, devletle birey

arasında meslek kuruluşlarının geliştirilmesi önerilir. Siyasal partilere ve

demokratik seçim yöntemlerine dayalı bir temsil sisteminin yetersizliği

vurgulanır; parlamentarizmin bundan böyle iflas ettiği ileri sürülür. Meslekî

temsilde kooperatifler, işçi ve işveren sendikaları, ticaret ve sanayi odaları ve

benzeri ekonomik örgütler önem kazanır. Dergide esnaf ve işçi sorunlarına yer

verilir. Milli iktisat, devlet sermayedarlığı, kooperatifçilik, inhisarlar sık sık

tartışılan konulardır. Bolşevik devlet modeline karşı olmasına rağmen Meslek

tarihsel maddeciliği benimser. Bu amaçla, Osmanlı toplumunun sınıfsal

analizine girişir; tarihsel bir kategori olarak “kapıkulu” sınıfını tartışır. Sınıfları

bir olgu olarak benimsemesine karşın, Meslek, bunları devlet bünyesinde

oluşturulacak meslekî kuruluşların bağrında eritmekten yanadır. Diğer bir

deyişle, Marx’tan kaynaklanan tarihsel maddecilikle Durkheim’den esinlenilen

spiritüalizm Meslek’in iktisatçılığında bir bireşime uğrar. Meslek otuz sekiz sayı

yayınlanır. Muhittin (Birgen)’in yanı sıra 1919’da Kör Ali İhsan’la birlikte

meslekî temsil programını hazırlayan Memduh Şevket (Esendal)’ın yazılarına

yer verir.

Kooperatifçilik – Korporatifçilik

Tek Parti döneminde geliştirilecek olan popülist düşüncenin temel odaklarından

biri kooperatifçilik olacaktır Sermaye birikiminin yetersiz olduğu bir ortamda

Page 16: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

girişimcilik ancak, küçük tasarrufların kooperatif çatısı altında birleştirilmesiyle

özendirilir. Kooperatifçilik II. Meşrutiyet yıllarında gündeme gelmiştir.

Cumhuriyet’le birlikte yeni bir hız kazanacak, art arda gelen ekonomik

bunalımların yarattığı çöküntü ortamında köylüye ve küçük üreticiye tek çözüm

olarak sunulacaktır. 1920’lerin ikinci yarısında Meslek ve Hayat dergileri

kooperatifçiliğe yer verirler. Ancak kooperatifçilik üzerine dergicilik özellikle

1930’lu yıllarda gelişir. Türk Kooperatifçisi (1939), Kooperatifçilik (1931),

Kooperatif (1933), Karınca (1934) bu yıllarda yayınlanan dergilerin belli

başlılarıdır. Ayrıca, başta Ülkü olmak üzere Halkevleri dergileri de

kooperatifçiliğe sık sık değinirler.

1930 yılı başlarında Muhittin (Birgen), İzmir’de Türk Kooperatifçisi dergisini

yayımlar. Otuz iki sayı çıkan dergi “halk iktisadiyatı ve kooperasyon fikirlerinin

yayılmasını “ sağlamayı amaçlar. Muhittin (Birgen) yanı sıra dergide Halit

Ahmet, Cevdet Nasuhi (Savran), İsmail Hüsrev (Tökin) ve Mehmet Nazmi

(Topçuoğlu) yazarlar. Muhittin Bey’e göre Türkiye’de yeterince sermaye

birikimi yoktur. Üretici örgütlü değildir. Dünya kapitalizminin 1929 ertesi

geçirdiği buhran Türkiye’yi de etkilemiş, üretim büyük ölçüde düşmüştür. Oysa

Türkiye, kooperatifçilikle, bu darboğazın üstesinden gelebilir, bir “inkılap”

gerçekleştirebilir. Türk Kooperatifçisi, kooperatifçiliği meslekî temsilden

uzaklaştırmaksızın halkçılıkla da bağdaştırır: Kooperatif türü örgütlenmelerle

insanlar arasındaki farklar ortadan kaldırılacak, sınıf mücadelesi yok edilecektir.

Kooperatifçilik, fakir olsun, zengin olsun tüm çalışanları aynı uğraş

çerçevesinde toplayacak, aralarında sevgi, dostluk ve dayanışmayı

güçlendirecektir. Türk Kooperatifçisi, kooperatif rejiler adı altında korporatizmi

bir kez daha gündeme getirmiştir. Serbest Fırka olayı sırasında canlanan

liberalizm-devletçilik tartışmasında orta yol olarak önerilen kooperatif rejiler,

bir federasyon biçiminde üst düzeyde örgütlenerek ülkenin ekonomik yönetimini

sağlayacaklardır.

Kooperatif, 1932 yılında yayımlanan bir başka kooperatifçilik dergisidir. Mayıs

1934’e kadar yirmi dört sayı basılan dergiyi Ahmet Hamdi (Başar) çıkarır. Milli

Mücadele yıllarında, gizli Mim Mil örgütünde çalışan Ahmet Hamdi’nin,

dergicilik yaşamı 1917’de Ticaret-i Umumiyye Mecmuası ile başlar; 1971’de

ölümüyle Barış Dünyası’nda noktalanır. Milli Mücadele ertesi Milli Türk

Ticaret Birliği’ni kurarak Türkiye İktisat Mecmuası’nı yayımlar. İktisadî

devletçilikle ilgili yazılara ilk kez bu dergide yer veren Ahmet Hamdi, ticaretin

en kısa sürede Müslüman-Türk unsurun eline geçmesini savunur. İstanbul

Ticaret ve Sanayi Odası’nın “millileştirilmesi”nde etkin rol oynar. Bir süre, Oda

dergisi, İstanbul Ticaret ve Sanayi odası Mecmuası’nda yazar, ve Oda’ya

müşavir olur. 1925’te İstanbul Liman Şirketi’ni kurar. Ahmet Hamdi,

Kooperatif’i İstanbul Liman Şirketi’nde çalışırken çıkarır. Devletçilikle ilgili

görüşlerine geniş yer ayırır.

Page 17: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Ahmet Hamdi’ye göre, Türkiye’de sınıflar belirgin bir nitelik kazanmamıştır. Bu

nedenle, bir dizi zorlamalarla ülkede “kapitalist sınıf” yaratmak gereksizdir.

Zaten dünya buhranı kapitalizmin çözümsüzlüğünü göstermiştir. İzlenecek yol,

geri kalmış tüm ülkelerde geçerliliği olan iktisadî devletçiliktir. Yapay

özendirmelerle özel girişimci yetiştirmek çözüm değildir. Özel girişimcilere

olanaklarına koşut ortam sağlanmalı, diğer alanlar devletçe değerlendirilmelidir.

Ahmet Hamdi’nin Kooperatif’te en fazla vurguladığı konu buğdaydır. Buğday

piyasası istikrara kavuşturulmalı, buğday üretimi en geniş anlamda

örgütlenmelidir. Buğdayın organizasyonu toplumsal devrime ortam hazırlayacak

niteliktedir. Türk köylüsü böylece ağanın, toprak sahibinin, mütegallibe, tüccar,

faizci ve spekülatörün elinden kurtulacaktır. Böylece köylü toplumsal ve siyasal

haklarına kavuşacak, ekonomik bağımsızlığını kazanarak özgür olacaktır.

1931 Mayıs’ında İstanbul’da kurulan Türk Kooperatifçilik Cemiyeti üç aylık

Kooperatifçilik dergisini yayımlar. Dergi kooperatif teorisyenlerini bir araya

getirmiş, kooperatifçilik alanında akademik konuların tartışılmasına ortam

hazırlamıştır. Ancak, on sayı yayımlanabilmiştir. Cemiyet, bu kez halk

tarafından okunmak üzere 1934’te Kooperatif Postası adlı bir dergi çıkarır.

Cemiyetin 1934’te Ankara’ya nakli üzerine dergi Karınca adı ile yayımını

sürdürür. Karınca, kooperatifçilik alanında en uzun ömürlü dergi olmuştur.

Halkevleri Dergileri ve Popülizm

Otuzlu yıllar, dergicilikte popülist bir dünya görüşünün egemen olduğu

dönemdir. Cumhuriyet ertesi, ekonominin belkemiği tarım bir türlü

toparlanamamıştır. 1927, 1928 yıllarında kötü iklim koşulları üreticiyi güç

durumda bırakır. 1929 dünya buhranıyla kırsal kesim darboğaza girer.

Hoşnutsuzluk siyasal düzeyde de izlenir; Serbest Fırka deneyimi başarısızlıkla

sonuçlanır. Parti-devlet-hükümet bütünleşmesine doğru gidilir. Bundan böyle

Tek Parti yönetimi tek seçenektir. Farklı görüş odakları susturulur. Türk

Ocakları kapatılır. Cumhuriyet Halk Fırkası’yla çok daha yakın bağlar içinde

olan Halkevleri ve bir süre sonra Halkodaları kurulur.

“Halkevleri Mecmuası” Ülkü işte böyle bir ortamda yayımlanmaya başlar. 1933

yılından itibaren on yedi yıl çıkarılan Ülkü, üç seri oluşturur. Dergiye ülkü adını

bizzat Atatürk verir. İmtiyaz sahibi Nusret Kemal (Köymen); yazı işleri müdürü

Necip Ali (Küçüka)’dır. Recep (Peker) CHF’nin dergi sorumlusudur. 1937’de

bu görevi Mehmet Fuat Köprülü devralır. Toplam 270 sayı yayınlanan dergi

1950 yılında son bulur.

Page 18: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Dergide edebiyat, tarih, dil, güzel sanatlar, sosyoloji, felsefe, ekonomi, spor,

köycülük, yurt koruma, ziraat, halk sıhhati, bibliyografya, halkevleri haberleri

gibi bölümler yer alır. Ancak tarih, dil ve edebiyatın ayrıcalıklı yerleri vardır.

Ülkü bir misyon dergisidir; 1931 yılında CHP’nin üçüncü kurultayında

belirlenen altı ilkeyi kitlelere benimsetmeyi, bunlara belirli bir kuramsal çatı

sağlamayı amaçlar. CHP popülizmi, Ülkü’de de belirgindir. Özellikle Nusret

Kemal’in köycülük üzerine yazıları, kırsal kesimin yoksulluğuna romantik bir

yaklaşımdır. Dergide köy ve köylü yüceltilir. Folklor aracılığıyla ulusal değerler

oluşturulur. 1932 Şubat ayında faaliyete geçen halkevleri yöresel maddi ve

manevi değerleri işlerler. Tek Parti’nin kültür odaklarını oluşturan bu evler yerel

kültürel değerleri vurgulayan sayısız dergi yayınlarlar. Özellikle folklor

çalışmaları halkevleri dergilerinde geniş yer tutar. Çorumlu (Çorum), Akpınar

(Niğde), Başpınar (Gaziantep), İçel (Mersin), Ün (Isparta), Taşpınar

(Afyonkarahisar), İnanç (Denizli), Kaynak (Balıkesir), Dıranas (Sinop), İnan

(Trabzon), Görüşler (Adana)), Konya (Konya), Uludağ (Bursa), Karaelmas

(Zonguldak) ve Gediz (Manisa) halkevi dergilerinin belli başlılarıdır.

Kadro ve Kemalist Devrim İdeolojisi

1930’yu yılların fikir dergiciliğine damgasını vuran süreli yayın Kadro’dur.

Türk siyasal hayatına Kadro Hareketi diye bilinen düşünce akımını getiren

Kadro dergisi 1932-1935 arası otuz altı sayı yayımlanır. Şevket Süreyya

(Aydemir), Vedat Nedim (Tör), İsmail Hüsrev (Tökin), Burhan Asaf (Belge),

Şevki (Yazman) ve Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)’nun çıkardıkları “aylık fikir

mecmuası” Kadro devletçilikten yanadır. Kendi deyişiyle, “Kemalist inkılâbın

ideolojisi”ni oluşturmayı amaçlar. Kadro, kapitalizm ile sosyalizmin dışında bir

yol arar. Kadrocu görüş, Marksizm’den esinlenmesine karşın, dönemin resmi

ideolojisine ters düşmez. Dergide Milli Mücadele ile birlikte tüm ulusal kurtuluş

savaşlarına kuramsal bir boyut kazandırma amaçlanır. Kadro’ya göre Marksist

kuram ulusal kurtuluş hareketlerini açıklamada yetersiz kalmıştır. Ancak,

tarihsel maddecilik, Marksist öğretiden bağımsız olarak sömürgelikten yeni

kurulan azgelişmiş ülke koşullarına uygulanabilir.

Kapitalizmin gelişmesinin dünyayı ileri tekniğe sahip ülkeler ve bu teknikten

yoksun ülkeler diye iki kampa ayırdığını belirten Kadrocu görüşe göre, ulusal

kurtuluş hareketleri bu çelişkiden doğar. Bu nedenle, 20. yüzyılın temel çelişkisi

azgelişmiş sömürge ya da yarı sömürge ülkelerle bunları yöneten ileri kapitalist

devletler arasındadır. Ve ileri kapitalist ülkelerdeki sınıf mücadelelerinin

geleceği sömürge ve yarı sömürgelerdeki ulusal kurtuluş hareketlerinin

yazgısına bağlıdır. Kadrocular sömürge ve yarı sömürgelerde ulusal kurtuluşun

gerçekleşemeden Batı anlamında toplumsal sınıfların bu ülkelerde ortaya

Page 19: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

çıkmalarının beklenemeyeceği görüşündedirler. Osmanlı Devleti de ileri

kapitalist ülkelerin yarı sömürgesi olduğundan sınıflardan yoksun kalmıştır. Bu

açıdan Mustafa Kemal’in önderliğindeki Milli Mücadele bir sınıfın değil, tün

ulusun emperyalizme karşı başkaldırısıdır. Kadroculara göre, temel çelişki

bağımsızlığını kazanan ülkelerin kendi üretici güçlerini geliştirmeleriyle

çözülecektir. Böylece modern teknik dünya ölçeğinde, tüm uluslar arasında eşit

dağılacaktır. Türkiye gibi sınıfların olmadığı bir toplumda modern teknik ve

toplumsal kalkınma devlet eliyle ve bir plan dahilinde yürütülecektir. Böylece

ulusal kurtuluş savaşı ertesi ortaya çıkan devlet de sınıfsal nitelik taşımayacak,

sınıflardan bağımsız bir devlet olacaktır. Türk Devrimi, Kadroculara göre,

“sınıfsız ve tezatsız” bir ulus olmayı amaçlar. Bu açıdan Kadrocu görüş dönemin

resmi ideolojisiyle uyum içersindedir.

Bu yıllarda değişik kesimler Kadro’yu eleştirirler. Peyami Safa, Kadrocuların

sosyalist ve kolektivist fikirleri milliyetçilikle uzlaştırma çabası içersinde

olduklarını ileri sürer; Kadro hareketine Türk faşizmi der. Ahmet Ağaoğlu,

ilerlemenin temel koşulunun kişi özgürlükleri olduğunu, Kadro devletçiliğinin

ise liberal devlet anlayışıyla bağdaşmayacağını savunur. Hüseyin Cahit Yalçın

büyük ölçüde kendi yazılarından oluşan Fikir Hareketleri’nde, Kadro’ya karşı

Batı’nın liberal demokratik sistemini savunur. Hüseyin Cahit’e göre Kadro,

Türk devrimini ulusal egemenlik ilkesinden ayırarak faşizme ya da devlet

sosyalizmine götürmektedir. Oysa Türk devrimi bir demokrasi devrimidir.

Fikir Hareketleri: Demokrasi ve Orta Sınıf

Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde yayınlanmaya başlayan Fikir Hareketleri,

1940’a değin 364 sayı çıkar. 104. Sayıda kısa bir süre kapanır. Ahmet Cevat

Emre, Osman Ergin, Samet Ağaoğlu, Server İskit, Cemil Birsel, Pertev Naili

Boratav gibi imzalara yer verir. Dergide, başta eski İtalyan Başbakanı Frencesko

Nitti olmak üzere birçok Batı yazarından yapılan çevirilerle komünizm

eleştirilir.

Tek Parti döneminde demokrasi retoriğini en yaygın biçimde kullanan dergi

Fikir Hareketleri’dir. Cihan Harbi’yle birlikte imparatorluklar sona erer;

enkazın altından yeni devletler doğar. Türkiye Cumhuriyeti de Avrupa’nın

“zalim ve ahlâksız” siyasetiyle çarpışa çarpışa “büyük bir Şefin sevk ve idaresi”

altında hayat hakkını kazanmıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti savaş ertesi hayata

kavuşan yeni demokrasilerden biridir. Ancak, Fikir Hareketleri’nin demokrasi

anlayışı Kıta Avrupa’sındaki otoriter ve totaliter eğilimlerden etkilenmiştir.

Dergiye göre, Türkiye’de demokrasinin, özgürlüğün ve cumhuriyetin

yaşayabilmesi için iki temel koşulun yerine getirilmesi gerekir: İlki,

demokrasinin kağıt üstünde yasalarla değil, toplumun bağrında, ahlâk, gelenek-

göreneklerde yaşatılmasıdır. Bu koşul, Fikir Hareketleri’ne göre, Türkiye’de

Page 20: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

yerine getirilmektedir. Türk toplumu öteden beri demokratik bir toplumdur;

Türkiye’de hiçbir zaman soyluluk, bir asalet sınıfı olmamıştır; ne de bir sınıf

hakimiyeti görülmüştür. Türkiye’de vatandaş kendini hemcinsleriyle eşit

hisseder. Avrupa’daki soyluluk güdüleriyle sınıflar arasında görülen fikir, his ve

yaşayış farklarını, Türkler benimsemezler. Saltanat kaldırılışıyla tüm Türkiye,

demokrasi, ahlâk ve gelenek-görenekleriyle bütünleşerek topyekun bir toplum

modeli oluşturmuştur.

İkinci koşul “orta sınıf”ın varlığıdır. Savaş ertesi, Fransa, İngiltere, Amerika,

Belçika gibi ülkeler diktatörlüklere ve Bolşevik devrimlerine karşı direnç

gösterebilmişlerse, bunu gelişmiş orta sınıflarına borçludurlar. Gerçek

demokrasi, “küçük arazi sahiplerden, küçük tacirlerden, esnaftan, küçük

dükkancılardan ve az irat sahiplerinden” “heyet-i umumiyesiyle, çok sıkıntı

çekmeyen ve kolayca patron değiştirebilen amelelerden” oluşan güçlü bir orta

sınıfın bulunduğu ortamda yaşar. Fikir Hareketleri’ne göre, Türkiye’nin

toplumsal açıdan gerçek gücü işte bu orta sınıftır. Türkiye’de çevresine “kin ve

nefret hissi” dağıtacak egemen bir “zenginler sınıfı” yoktur. Ne de 19. yüzyıl

Avrupa’sının “sefil amele hayatını süren ve bir nevi intikam hissiyle tutuşan

yoksullar sınıfı”na rastlanır. Türk toplumunun belkemiğini kalabalık bir “orta

sınıf” oluşturur.

Güçlü orta sınıf tezi, popülist rejimlerin temel dayanak noktasıdır. Sınıfsal

karşılıklar orta sınıf aracılığıyla giderilir. Popülizme göre, gelişmiş ülkelerdeki

sınıfsal yapıdaki kristalleşme ya da belirginleşme geri kalmış ülkelerde

görülmez. Bu ülkelerde olsa olsa sömürgecilik döneminden kalma “sınıfsal

kalıntılar”dan söz edilebilir. Bu nedenle popülist düzende sınıf mücadelesi

kavramı anlamını yitirir. Temel çelişki sınıflar arasında değil; toplumun tümü

ile, ya da ulusla, tüm dış dünya, özellikle eski sömürgeci ülkeler arasındadır.

Popülizm’e göre , geri kalmış ülkelerde “proleter” bir sınıftan söz edilemez; bu

ülkelerde “proleter” olan ulusun ta kendisidir. Bağımsızlığını kazanan ve

uluslaşan toplumsal kuruluşlarda ulusal kimlik ya da benlik sorunu bütüncü-

dayanışmacı bir toplum modelini gerekli kılar. Ulusun kendini tanımlaması kimi

kez ırkçı açılımları da gündeme getirir. Popülizmin tüm bu öğelerini Tek Parti

dönemi dergilerinde görmek olasıdır. Proleter ulus teması Kadro’ya işlenmiştir.

Orta sınıfa Fikir hareketleri sahip çıkmıştır, ırkçı açılımlar dönemin Türkçü-

Turancı dergilerinde sık sık görülür.

Popülist Dergicilikte Köy ve Köycülük

Tek Parti popülizminin temel dayanak noktalarından bir diğer köycülüktür. Bu

yıllarda ulusal değerler kırsal kesimde aranır. Popülistler ekonomik bunalım

dönemlerinde var olan toplumsal yapıyı yüceltme eğilimdedirler. Popülistlere

Page 21: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

göre kentleşme yozlaşmadır; toplumsal sorunların kaynağı kenttir. Kent hayatı

materyalist bir dünya görüşünün ürünüdür. Batı’da sınıfsal kristalleşme ve sınıf

mücadeleleri kentleşme sonucu gündeme gelmiştir. Toplumu çökerten sınıf

mücadelelerinden kaçınmak için kentleşme önlenmelidir.

Köylü ve köycülük Tek Parti dönemi dergilerinde sürekli işlenen konulardır. Bu

konuda başı Halkevleri yayın organı Ülkü çeker. Nusret Kemal (Köymen),

Amerika’da köy sosyolojisi okuduktan sonra, Türkiye’ye dönmüş ve Ülkü’nün

başına geçmiştir. Bu yıllarda köycülük üzerine birçok broşür ve kitap yayınlayan

Nusret Kemal, insanlığın temel çelişkisinin “şehircilik-köycülük” olduğunu

savunur. Bugün dünyayı yöneten kentlerdir. Ancak kentleri besleyen köylerdir.

“Kültür, idare, medeniyet, iktisat vasıtalarını elinde tutan ve bu vasıtalar

sayesinde fikren yüksel ve teşkilâtlanan şehir teşkilâtsız kalmış olan köyü

asırlardan beri ‘istismar’ etmektedir.” Köycülüğün amacı ekonomik anlamda

bağımsız köylü aileler oluşturmaktır. Bu da köylü ailesinin yiyeceğini ve

giyeceğini temin edebileceği toprak, hayvan ve diğer araçlara sahip olması

demektir. Diğer bir deyişle, küçük üreticilik köycülüğün temel ilkesidir. Nusret

Kemal’e göre bugünkü uygarlığın en büyük sorunu kentle köy arasında

doldurulması güç bir uçurumun oluşmuş olmasıdır. Köylü bu uçurumu aşacak

güçte değildir. Toplumsal çöküntünün önlenmesi için köyün kültürel, toplumsal

ve ekonomik kalkınması kısa sürede gerçekleştirilmelidir.

Köycülüğü benimsemiş ilk dergilerden biri Atsız Mecmua’dır. Türkçü öğeler

içeren bu dergi 1931 yılında yayınlanmaya başlar. Derginin şiarı “Ben’ ‘sen’ ‘o’

yok… ‘Biz’ varız…” dır. Nihal Atsız’ın çıkardığı Atsız Mecmua’ya göre

“İnkılap köyde olur, köyde doğar, köyde büyür.” Türk genci köylüsünün

izdirabını duymalıdır. Onunla yaşamalı, onunla kaynaşmalı, birlikte gülmeli

ağlamalıdır. Gerçek Türk halkı köylünün ta kendisidir. Atsız Mecmua, halkın

içine girecek, onun duygularını, elemlerini paylaşacak, Türk köylüsünü ve

köylerini kurtarmaya ve yükseltmeye çalışacak gençlere rehber olacaktır.

Dergiye göre, Turancılık, Marksizm, Faşizm, hangi toplumsal düşünce akımı

izlenirse izlensin Anadolu gençlerin temel uğraş alanını oluşturmalıdır. Amaç

Türk köyü ve köylüsünü yükseltmektir. Atsız Mecmua’ya göre, “senelerden beri

İstanbul sokaklarında proletaryaya ilân-ı aşk eden gençler eğer bu feryatlarında

samimi iseler, Anadolu’ya koşmalı, köylünün içine girmeli ve orada köylü için

bir cehit ve bıkmaz usanmaz bir aşk ile çalışmalıdırlar. … Yoksa şehir

sokaklarında savrulan naralar, renkli salonlarda yapılan münakaşalar ve nihayet

bir Türk köyünden çok daha konforlu hapishane odalarında okunan kitaplar ve

ancak mahkemelerde dile gelen tezlerle Türk köylüsü kurtarılmış olmaz.”

Köycülük retoriği Türkçü olsun olmasın dönemin birçok dergisinde yer alır.

Köycülük, 1910’lu yıllarda Türk Ocağı çevresinde gündeme gelen “narodnik”

eğilimli Anadoluculuk’un bir uzantısıdır. Türk Yurdu ve Halka Doğru

Page 22: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

dergilerinde başlayan “halka doğru” hareketi Anadolu köylüsünün değerlerine

sahip çıkar. Köycülük, bir anlamda bu geleneğin devamıdır. Ancak köyün ve

köycülüğün Türkçü-Turancı dergiler açısından ayrı bir önemi vardır. Köy, duru

ırkın arandığı bir ortamdır. Türk kültürünü yozlaşmaksızın bağrında saklayan

köydür; köylüdür. Folklor çalışmalarının temel amacı bu değerleri ortaya

koymaktır. 1940’lı yıllarda köycülüğü benimseyen bir diğer dergi “aylık Türkçü

dergi” Kopuz’dur. Fethi Tevetoğlu’nun Samsun’da yayınladığı Kopuz, köylü

kültürünü Türkçülüğün temel dayanak noktası yapar. Kopuz’a göre Türk

köylüsü uygarlıktan uzak, çorak ve bakımsız bir ortamda hayatını

sürdürmektedir. Ancak bu koşullar “Türkçü aydını” fedakâr ve asil Türk

köylüsü”den uzaklaştıramaz. Tersine bu iki katmanı birbirine yaklaşmaya zorlar.

Köylü “bizim ezeli efendimiz ve baş tacımızdır”. Aydın, karşılık beklemeksizin

kendisine her türlü nimeti sağlayan fedakâr Türk köylüsüne çok şey borçludur.

Kopuz, Türk köyünün durumundan aydınları sorumlu tutar. Türk aydını gürbüz,

uygar gözükmesine karşın koftur, çürüktür. Türk kültürünü bozmuş, Türk

ruhunu zayıflatmıştır. Oysa çelimsiz görünen cahil Türk köylüsü pektir;

sağlamdır. Türk kültürünü koruyan,. Değişmeyen gelenek, görenekleriyle Türk

ruhunu saklayan Türk köylüsüdür. Bu nedenle sözde aydın kentlimizin, köylüye

oranla Türklüğe yararı çok daha sınırlıdır. Kopuz, Türklüğe en büyük katkıyı

“sömürmüş Türk aydınıyla sömürülmüş Türk köylüsü” arasındaki derin

uçurumu kaldırmakta görür.

Irk Sorunu ve Türkçü Dergiler

Türk Ocakları’nın 1930’lu yıllarda kapatılmaları, Türkçüleri geri plana itmiştir.

Ancak, bir yandan Hitler’in iktidara geçerek ırk kuramını etkin bir biçimde

işlemesi, öte yandan Türkiye’de Milli Mücadele ertesi ulusal kimlik-benlik

oluşturma sorunu ırkçılık tartışmalarını fikir dergilerine sokmuştur. Nitekim

1940’lı yılların sıcak savaş günlerinde sağ ve soldaki dergilerin kapıştıkları

temel sorun ırkçılıktır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk Yurdu yanı sıra, Rusya göçmeni Türkler,

Türkçü yönü ağır basan siyasî-edebî dergiler yayınlarlar. Azeriler Yeni

Kafkasya’yı çıkarırlar. “Edebî, ictimaî ve siyasî milleyetperver mecmua” Yeni

Kafkasya 1923-1927 arası basılır. Ahmed Mecdeddin 1927-1931 arası Yeni

Türkistan’ı yayınlar. “Milli Azerbaycan fikriyatını tervic eden aylık mecmua”

Oldu Yurt (1929-1931) Mehmed Emin Resulzade’nin dergisidir. Son olarak

1932-1934 arası Ahmet Caferoğlu’nun araştırma yönü ağır basan Azerbaycan

Yurt Bilgisi yayınlanır. Tüm bu dergiler İstanbul’da basılır.

“Dış Türkler”in yayınlarını 1930’lu yıllardan itibaren “İç Türkler”inkiler izler.

Bunların ilki Atsız Mecmua’dır. Dergi (1931-1932) Türk tarihi ve edebiyatına

Page 23: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

ağırlık verir. Dış Türkler işlenen temel konulardan biridir. Özbek ve Türkmen

müziği, Kerkük Türklerinin halk türküleri, Azerbaycan’da halk edebiyatı, Kazak

kadınlarının günlük hayatı dergi sayfalarında yer alır. Atsız Mecmua, sonraki

Türkçü dergilere göre ılımlı bir tavır içerisindedir. Siyasal hedefler göstermekte

temkinlidir. 1931 Türk Ocakları’nın kapatıldığı yıldır. Siyasal yönüyle

Türkçülük-Turancılık yapmak sakıncalıdır. Bu nedenle Türkçülük kültürel

yönüyle vurgulanır.

Atsız Mecmua’nın ardından, yine Nihal Atsız “Türkçü mecmua” Orhun’u

çıkarır. 1933-1934 yıllarında dokuz sayı, uzun bir aradan sonra 1943-1944

yıllarında yedi sayı yayınlanır. Orhun’da giderek militan bir tavır görülür.

Birçok sayısının kapağında Akdeniz’den Pasifik Okyanusu’na değin uzanan bir

“Türkeli” haritası yer alır. Doğu Türkistan üzerine yazılarında Atsız, “Türkistan

bizimdir”, “Bütün Türkistan ve bütün Türkelleri bizimdir” der. Orhun,

ırkçılıktan yanadır. Milliyet sorunu her şeyden önce kan sorunudur. “Ben

Türküm” diyen Türk kanı taşımalıdır. Atsız’a göre, Lituanya’da yaşayan

Kıpçaklar, ya da Kırgızlar kan bağıyla Türktürler; oysa Türkiye’de Türkçe

konuşan Yahudiler ve zenciler Türk sayılmazlar. 1934’te Orhun kapatılır. Aynı

akıbeti ona yakın Geçit ve Milli Türk Talebe Birliği yayın organı Birlik de

paylaşır. Hükümet kuzey komşusuyla ilişkilerini bozmak istemez.

1935-1938 arası Sıtkı Tekeli “aylık fikir ve edebiyat dergisi” Çağlayan’ı

yayınlar. Aynı dergi ikinci kez 1943-1944’de çıkarılır. Reha Oğuz Türkkan,

Ankara’da “ilmî, edebî, ictimaî”, gençlik ve fikir dergisi Ergenekon’u yayınlar

(1938-1939). Atsız’ın Orhun’da vurguladığı ırk sorunu bir kez daha

gündemdedir. “Harşeyin üstünde Türk ırkı” ve “Her ırkın üstünde Türk ırkı”

kapağı süsleyen bir bozkurtun yanında yer alan sloganlardır. Türkkan’a göre ilk

Pantürkist ve ırkçı Mete Han’dır. Bu nedenle, ırkçılıkla temellendirilen ilk

devleti kuran Pancermanistler ya da Hitler değildir; bunu başaran Türkler ve

Mete Han’dır. Bozkurt (1939-1942), Reha Oğuz Türkkan’ın çıkardığı aylık

dergilerden bir başkasıdır. İlk iki sayıdaki aşırı Türkçü tavrı nedeniyle takibata

uğrar. Beraat eder ve yeniden yayınlanır. 1942’de haftalık dergi olur. Bozkurt,

Türkler yanı sıra Finleri, Macarları ve Estonyalıları da gündeme getirir. Bu

açıdan Turancı bir görünüm kazanır. Ancak, Bozkurt’un temel kaygısı

Türçülüktür. Irk bu dergide de Türkleri birleştirici bir unsur olarak görülür.

Bozkurt’un adın Reha Oğuz Türkkan, “Türçü dergi” Gök Börü’yü yayınlar.

“Her ırkın üstünde Türk ırkı” bu derginin de şiarıdır.

“İlmî, edebî, Türkçü. Bu Türlerin dergisi” Tanrıdağ (1942) Dr. Rıza Nur’un

çıkardığı dergidir. Rıza Nur “irredenta”yı “Türk nasyonalizmi”nin önemli bir

unusuru olarak görür. Orhan Seyfi Orhon’un yönetiminde çıkan “Türkçü fikir

ve sanat mecmuası” Çınaraltı (1941-1944) diğer Türkçü dergilere oranla

ılımlıdır. Çınaraltı, İsmail Gasprinski’nin “dilde, fikirde, işte birlik” ilkesini

Page 24: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

benimser. Günün modasına uygun olarak ırkçı kuramı savunur. “Türk kültür

birliği mürevvici” Türk Amacı (1942), İstanbul Üniversitesi Türkologlarından

Ahmet Caferoğlu’nun dergisidir. Orta Asya Türkleri üzerine değişik konularda

araştırmalara yer veren Türk Amacı, “Türklük için” çıkarılır. Dergi Türk ırkının

tarih boyunca başarılarına yer verir.

Tek Parti döneminde yayınlanan Türkçü dergilere göre ırklar arasında bir

üstünlük söz konusudur. Birçok ulus, zayıf iradeli, havai, kararsız ve zayıf

seciyeli oluşu nedeniyle uygarlık yarışında geri kalmıştır. Uygarlığın evrimi, salt

iklim, ortam gibi coğrafi etmenlere bağlanamaz. Uygarlık savaşında ırk

belirleyicidir. Bu nedenle üstün vasıflara sahip bir ulusun ırk temizliğini

korumakta titiz davranması gerekir. Türkçü dergilere göre büyük uluslar,

yabancı ırklarla karıştıkları için geri kalmışlardır. “Osmanlı sülalesi Rumlardan,

Ruslardan, Çerkezlerden, Arnavutlardan, Ulahlardan … döl almaya başladıktan

sonradır ki Deli İbrahimler, Deli Mustafalar, Sarhoş Selimleri çıkarmıştır.” Bir

ulusun çöküşü, o ulus bireyleri arasında zeka ve yetenekleri, üstün vasıfları

intikal ettiren “genler”in kaybolmasıdır. Türk ırkının üstün vasıflar taşıdığına

inanan Türkçü dergiler, Türklerin bir gün mutlaka dünyada seçkin bir yer

alacaklarını savunurlar.

Irkçılığın Eleştirisi: Yurt ve Dünya

Tek Parti dönemi ırkçılığı az gelişmiş ülke popülizminin tipik bir örneğidir. Bu

açıdan Hitler Almanyası’ndaki ırkçılıktan farklı bir boyutu vardır. Geri

kalmışlığa, ezilmişliğe, Batı’nın tahakkümüne insiyaki bir tepki niteliği taşıyan

Türkçülük, uluslaşmanın çözüm bekleyen kimlik-benlik sorununa bir yanıttır.

Diğer bir deyişle, Türk “irredentası” gündemdedir. Türkçü dergilerin ırkçı

görüşlerine tepki, dönemin liberal ve sol eğilimli dergilerinden gelir.

Irkçılığı eleştiren ilk dergilerden biri Ismayıl Hakkı (Baltacıoğlu)’nun Yeni

Adam’ıdır. Irkın, uygarlığı belirlemediğini, tersine uygarlığın ırkı doğurduğunu

ileri süren dergi, Amerika’ya giden ve orada yerleşen İngilizlerin ve diğer ülke

göçmenlerinin birkaç yüzyıllık kısa bir sürede “Yankee” denilen yepyeni bir

“ırk” yarattıklarını savunur. Yeni Adam, antropoloji ışığında ırk sorununa eğilir;

Batılı yazarlardan yaptığı çevirilerle bilimsel açıdan ırkçı kuramları çökertmeye

çalışır.

Tek Parti yıllarında hükümetlerin ırkçılık konusunda tavrı berrak değildir. Kıta

Avrupası’ndaki birçok ülkede olduğu gibi ırkla ulus arasında bağ kurmaktan

kaçınılmaz; tarih ve dil çalışmaları bu doğrultuda ele alınır. Ancak kültürel

boyutun ötesine geçmemeye özen gösterir. Irkçılık nedeniyle siyasal

sürtüşmelere girmemeye azami dikkat sarf edilir. Hükümetin izlediği politika

açısından Ülkü dergisi ilginç bir örnektir. Dergi ırkçılık üzerine farklı görüşlere

Page 25: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

yer verir. Derginin başında bulunan Nusret Kemal (Köymen), Türklerin Alpin

ırkından olduklarını, 50 bin sene varan tarihin, Alpin ırkının ve onun bugünkü

temsilcisi Türk ulusunun doğa ve toplum yasalarına en etkin ayak uydurabilen

ırk olduğunu kanıtladığını ileri sürer. Nusret Kemal, “Peki, niçin bu kadar geri

kalmışız” sorusuna “Hayır, geri kalmış değiliz. Bilâkis çok ilerdeyiz” yanıtı

verir: Makine uygarlığının bireyci ve istismarcı gelişiminden, 19. yüzyıl

İngilteresi’nin liberal, maddeci emperyalizminden uzak duran Türkler, bundan

böyle yoz sanayi toplumunun engelleri olmaksızın yeni bir uygarlık yaratma

hazırlığı içindedirler. Yine aynı dergide bu kez antropoloji doçenti Muzaffer

Şenyürek ırkçılık konusunda kaygılarını dile getirir, bilimsel açıdan kan

gruplarıyla ırklar arasında belirgin bir ilişki görülmediğini vurgular.

Irkçılığı eleştiren yazılara geniş yer veren dergi Yurt ve Dünya’dır. Niyazi

Berkes, Mediha Berkes, Muzaffer Şerif Başoğlu, Muzaffer Şenyürek, Adnan

Cemgil ırk sorununu dergi sayfalarında değişik yönleriyle ele alırlar. Bu yazılar

sonraları İlim Karşısında Irk Meseleleri başlığı altında kitap olarak yayınlanır.

Yurt ve Dünya’ya göre ırk sözcüğü biyolojik bir anlam taşır. Irkların karışmaları

ve kaynaşmaları sonunda artık dünyada saf ırk denilebilecek bir insan kümesi

hemen hemen kalmamıştır. Dergi, üstün uygarlıkları ileri ırkların yarattığı

yolunda öne sürülen görüşlerin temelsiz olduğunu savunur: İnsan toplulukları

uygarlık yaratma yetileri açısından ırka hiçbir şey borçlu değildirler. Antropoloji

bilimi ırkça, yani biyolojik niteliklerce yüksek ölçüler gösteren (boy, kafa biçimi

vd.) bazı insan topluluklarının uygarlık yolunda pek geri kaldıkları halde,

onlardan ırkça (yani biyolojik nitelikçe) oldukça aşağı bir durumda olan başka

toplulukların daha üstün bir uygarlık yaratmış olduklarını göstermiştir. Bu da ırk

üstünlüğüyle, uygarlık kurma arasında bir ilişkinin olmadığını kanıtlar. Yurt ve

Dünya, ırk üstünlüğü kuramının Avrupalıların emperyalist amaçlarına kılıf

uydurmaktan başka bir şey olmadığı kanısındadır. Irkçı Avrupa düşünürlerinin

sömürgelerde yaşayanların ırkça daha geri olduklarını ve bu nedenle ırkça üstün

olanlara, yani kendilerine bağlı kalarak daha üstün bir uygarlığın nimetlerinden

yararlanabilecekleri propagandasını yaydıklarını ileri sürür.

Tek Parti Eleştirisi: Demokrasi, Hümanizm, İslam ve Sosyalizm

1930’lu yıllar dergiciliğinin belirgin özelliği popülizmdir. Ancak birkaç dergi bu

yörüngenin dışına taşar. Ahmet Ağaoğlu’nun Akın’ı (1932-1933, 26 sayı),

SabihaSertel’in Projektör’ü (Mart 1936, tek sayı), Ismayıl Hakkı

Baltacıoğlu’nun Yeni Adam’ı (1934, haftalık – aylık) ve Himli Ziya Ülken’in

İnsan’ı (1939-1941, aylık, 25 sayı), Nurettin Topçu’nun Hareket’i (1939- 1979),

ve Yücel dergisi bunlar arasındadır.

Page 26: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Akın, özgürlükler sorununu gündeme getirir, Tek Parti’nin demiryolu

politikasını eleştirir. Serbest Fırka deneyi ertesi Ağaoğlu’nun İnönü ile arası

açılmıştır. Akın’da CHF’ye muhalefetini sürdürür. Ancak bir süre sonra dergi

kapatılır.

Aylık fikir dergisi Projektör tek sayı çıkabilmiştir. Derginin sahip ve yönetmeni

Sabiha Zekeriya Sertel’dir. Projektör’e göre, toplumsal gelişme iki büyük

tehlike ile karşı karşıyadır. Bunlar emperyalizm ve faşizmdir. Tek sayılık dergi

ülkedeki yoksulluk ve eşitsizliği vurgular. Yurt dışında ise sömürgeci İngiltere

ile Alman ve İtalyan faşizminin dünya barışı için arz ettikleri tehlikeye dikkati

çeker. “Habeşistan’a Tankla Medeniyet Götüren Kardinal” başlıklı yazısında

Sabiha Sertel, İtalyan faşizmini eleştirir. “Saylav Bayanlar Niçin Susuyorsunuz

?” da kadın sorununa “çalışan kadın” açısından eğilir. “Milli Edebiyat Yok,

Sınıf Edebiyatı Var”, C. E. Zade imzalı diğer bir yazıdır. Sabahattin Ali’nin

“Kuyucaklı Yusuf”u da bu dergide tefrika edilmeye başlar.

Yeni Adam, Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun ölümüne değin değişik aralıklarla

yayınladığı dergidir. Ismayıl Hakkı’nın Darülfünun’dan uzaklaştırılması ertesi

kurduğu bu dergi ülkenin toplumsal sorunlarına eğilen yazılara da yer verir.

“Fabrikada Çalışan Çocuklar”, “İş Kanunu ve Amele”, “Zonguldak’ta Amele

Hayatı”, “İş Hayatında Çocuk” bu tür yazılara örnektir. Derginin yazarları

arasında Cevat Memduh (Altar), Nurullah Ata (Ataç), Zeki Faik (İzer), Hüseyin

Avni (Şanda), Kerim Sadi vardır. Yeni Adam, Tek Parti döneminde

sanayileşmeden yana olan ender yayın organlarından biridir. Yeni Adam’a göre

“demokrasi büyük sanayi’e dayanan devlet idaresi demektir.”

1939’da Hilmi Ziya Ülken, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu ve Muzaffer

Şerif Başoğlu’yla birlikte İnsan’ı çıkarır. İnsan, hümanizmadan yanadır. Geniş

bir fikir yelpazesi oluşturur. Ülke sorunlarına eğinildiği oranda insanlığa

ulaşılacağını, somuta gidildiği oranda evrensele varılacağını savunan dergi

sosyoloji ve felsefe ağırlıklıdır. İleri sayılara doğru edebiyat vurgulanır. Orhan

Veli, Yahya Kemal, Cahit Sıtkı, Cemil Meriç, Behice Boran, Sabahattin

Eyüboğlu, Rıfat Ilgaz, Behçet Necatigil, Sait Faik, Melih Cevdet, Salah Birsel

Muzaffer Şerif, Abidin Dino, Bedri Rahmi, Pertev Naili Boratav gibi isimler

dergide zaman zaman yer alır. İnsan’a göre, Türk devrimi bir Rönesans dönemi

yaşamaktadır. Tanzimat’ta gerçekleşmesi gereken bu dönüşüm ancak yüzyıl

sonra gündeme gelebilmiştir. İnsan dergisi “Türk aydınının Rönesans

bilincinden” kaynaklanır. Dergiye göre, Türk devrimi mistik, kapalı dünyasını

aşmalı, dünyaya açılmalıdır. Doğu ve Batı kültürleri değerlendirilmeli, bu

kültürlerin toplumumuz üzerindeki etkileri incelenmeli, bir Doğu toplumu

olduğumuzu hatırdan çıkarmaksızın, kültürel değerlerimize Batı ölçüleriyle yeni

boyutlar kazandırmalıdır.

Page 27: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

Tek Parti döneminin güçlü muhalefet organlarından biri Hareket dergisidir.

İslamcılık akımının son sözcüsü Sebilürreşad’ın 1925’te kapatılmasından sonra

İslamcı nitelikte gazete ya da dergi kalmamıştır. Takrir-i Sükûn Kanunu ile

basın sıkı bir denetime girmiş, rejime ters düşen yayınlar kapatılmıştır. 1939

yılında yayınlanmaya başlayan Hareket bu tür muhalefetin ilk sözcülerinden

biridir. Nurettin Topçu’nun yönetiminde çıkan dergi Batılılaşmayla beklenen

Rönesans’ın, dirilişin gerçekleşemeyeceğini savunur. Bu arada tek şef rejiminin

sakıncaları vurgulanır. Bu tür eleştiriler nedeniyle Nurettin Topçu Denizli’ye

sürülür. Dergi 1942’ye değin yayınına ara vermek zorunda kalır. 1943

Eylülü’nde yayımlanmaya başlayan Büyük Doğu, Necip Fazıl’ın yönetiminde

İslamcı hareketin yol açısı dergilerinden bir diğeridir. Özellikle çok partili

döneme geçişte, kamuoyu oluşumunda etkin rol oynamıştır.

İş dergisi, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun kurduğu Türkiye Harsî ve Felsefî

Araştırmalar Deneği’nin yayın organıdır. 1934 yılında çıkmaya başlayan dergi

bir süre sonra, fikir ve eylemin birlikteliğinin ifadesi olarak adını İş ve

Düşünce’ye dönüştürür. 1934 yılından Fındıkoğlu’nun ölüm tarihi 1972’ye

kadar dergi 278 sayı yayımlanır. Dergide yer alan yazıların büyük çoğunluğu

Fındıkoğlu tarafından kaleme alınır. Dergiye Orhan Tuna’nın da büyük katkıları

olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında demokratik platform oluşturmaya yönelik sol

eğilimli dergiler çıkmaya başlar. Bunlar başlangıçta edebiyat çevrelerinin

yayınladığı dergilerdir. Sokak (1940), Küllük (1940), Yeni İnsanlık (1940), Yeni

Edebiyat (1940), Yürüyüş (1941), Nazım Hikmet’le başlayan toplumcu

gerçekçilik akımının ilk organlarıdır. Projektör’den sonra yayınlanan sol

içerikli fikir dergisi Ses’tir. İlk sayısı 7 Haziran 1939’da çıkan Ses, aralıklarla

1953 yılına değin yayınlanmış, bu tarihte “İşçiler Birleşiniz” başlıklı bir yazı

nedeniyle süresiz kapatılmıştır. Sahibi ve yazı işleri müdürü Yusuf Ahıskalı’dır.

Yurt ve Dünya 1941-1945 arası yayınlanır. Pertev Naili Boratav’ın çıkardığı

dergiyi Adnam Cemgil yönetir. Yazarları arasında Niyazi Berkes, Mediha

Berkes, Behice Boran, Sefer Aytekin, Hüsamettin Bozok, Rıfat Ilgaz, Hüseyin

Avni Şanda, Sabahattin Ali, Melih Cevdet Anday, Orhan Kemal, Burhan Arpad,

Muzaffer Şerif Başoğlu, Kemal Bilbaşar yer alırlar. 1943 Mayıs’ında Ankara’da

Adımlar yayınlanmaya başlar. Dergide sosyal bilimler ve edebiyat-sanat atbaşı

gider. Çağdaş toplumsal fikir hareketleri açısından hümanizma tartışılır; faşizm

eleştirilir. Yerli ve yabancı toplumcu gerçekçi yazarlar tanıtılır. Güncel olayların

toplumsal boyutları vurgulanır. Adımlar’ın yazı kadrosu hemen hemen Yurt ve

Dünya’ınkinin aynıdır. Yürüyüş (1942), Ant (1945), Gün (1946), Yığın (1946),

Dost (1946), Hür Gençlik (1946), ve Söz (1946), 1940’lı yıllarda yayınlanan

sol yönelimli diğer dergilerdir.

Page 28: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

1946: Çoğulcu Topluma Yöneliş

İkinci Dünya Savaşı’nın dünya konjonktüründe yarattığı belirsizlik ortamı

Türkiye’de de değişim yönelimli dergilere ortam hazırlar. Bu durum 40’lı

yılların sonuna değin sürer. Ancak, Türkiye Truman Doktrini ve Marshall Planı

ile seçimini yaptıktan sonra dergicilikte de fikir yelpazesi kapanmaya başlar.

4 Aralık 1945 günlü olaylar dergicilikte Türk solunun konumunu 27 Mayıs

ertesine kadar belirler. Dönemin Halk Partisi, muhalif basına karşı tavır koyar.

İkinci Dünya savaşı ertesi Türkiye çok partili rejime geçiş hazırlığı içindedir.

Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ünlü “dörtlü

takrir”i yayınlayarak CHP’den ayrılırlar. Yeni bir partinin kuruluş hazırlıkları

başlamıştır. CHP değişik kesimlerden eleştiri almaktadır. Bu sıra Tan gazetesi

yöneticileri Sabiha ve Zekeriya Sertel haftalık bir fikir dergisi çıkarmaya karar

verirler. Öneri Tevfik Rüştü Aras’tan gelir. Celal Bayar dergiye demeç vermeyi

vaat eder. Adnan Menderes ve Fuat Köprülü yazı kadrosunda yer almayı kabul

ederler. Derginin diğer yazarları Niyazi Berkes, Behice Boran, Pertev Naili

Boratav, Halide Edip Adıvar ve Cami Baykurt olacaktır. Muhalefetin

sözcülüğünü üstlenecek olan derginin adı Görüşler’dir. Geniş bir tanıtım

kampanyasına girişilir. İlk sayının kapağına Bayar, Menderes, Köprülü ve

Tevfik Rüştü Aras’ın resimleri konur. Aynı günlerde Cami Baykurt, Sabahattin

Ali ve Esat Adil Müstecaplıoğlu Yeni Dünya gazetesinin hazırlıklarını

yapmaktadırlar. Tan 1938’den beri sol çizgide yayınını sürdürmektedir. CHP’ye

yönelen muhalefet her geçen gün güçlenir.

Bu sırada Tanin’de Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Kalkın ey ehli vatan” yazısı yer

alır. Eli kalem tutan gazeteciler ve “hür vatandaşlar” mücadeleye çağrılır. 4

Aralık gösterilerinin hazırlanışında CHP örgüt olarak etkin olur. Üniversite

öğrencileri sokaklara dökülür. Tan basımevi basılır. Tüm dizgi makineleri ve

rotatifler parçalanır. Gazete kağıtları imha edilir. Beyoğlu’nda La Turquie ve

Yeni Dünya gazetelerini basan bir başka basımevi de aynı akıbete uğrar. ABC

ve Berrak Kitabevlerinin vitrinleri ve kapıları kırılır. İçerdeki kitaplar yırtılır

sokaklara saçılır. Görüşler dergisi, Tan, la Turquie ve çıkarılma hazırlığı içinde

Yeni Dünya ile birlikte susturulmuş olur.

1946 seçimleriyle Türkiye çoğulcu demokrasiye ilk adımını atar. Ancak dünya

konjonktürü ve özellikle izleyen yıllarda “Soğuk Savaş” Türkiye’de fikir

dergiciliğine ket vurur. 1954 Nisan’ına değin dergicilikte beylik tavırların

ötesine geçilemez. Forum, DP döneminin en soluklu dergilerinden biri olmaya

namzettir. Fabian sosyalizmini anımsatacak bir tavır içinde olan Forum aslında

1960’ların habercisidir. 1961 anayasası fikir dergiciliğinde yeni bir dönemi

açar. Fikir tartışmaları geniş bir yelpazede yer alır. Çoğulcu demokratik ortam

Page 29: Türkiye'de Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı

dergi sayılarında önemli artışlara neden olur. 1960’lı yıllarla birlikte yeni bir

fikir dergiciliği dönemi açılmıştır.

______________________________