-
İÇİN
DEK
İLER
• Toplumsal Yapı Kavramının Genel
Çerçevesi
• Toplumsal Yapı ile İlgili Sosyal Teoriler
• Toplumsal Yapıyı Oluşturan Unsurlar
• Ekonomik Yapı Kavramının Genel Çerçevesi
HED
EFLE
R
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Topluma ilişkin kavramları öğrenecek
• Toplum yapısının fonksiyonlarını anlayabilecek
• Toplumsal yapı ile ilgili teorileri tanıyacak
• Ekonomi modellerinin özelliklerini görecek
• İktisadi ve sosyal politikaların birlikteliğinin önemini
kavrayacaksınız
TOPLUMSAL VE EKONOMİK YAPININ KAVRAMSAL
ÇERÇEVESİ
TÜRKİYENİN TOPLUMSAL VE
EKONOMİK YAPISI
ÜNİTE
1
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Toplum, belli bir coğrafya parçası
üzerinde yer alan, üyeleri arasında sıkı bir etkileşim ve iş
bölümü
olan bir insan topluluğudur.
Grup kişilerden, toplum
ise gruplardan oluşmaktadır.
GİRİŞ
Sosyal bir varlık olan insan, yaratıldığından beri sürekli
olarak başkalarıyla birlikte yaşamaya gereksinim duymuştur. Sürekli
bir arada yaşayan ve varlıklarını sürdürebilmek için birbirlerine
muhtaç olan insanlar, temel ihtiyaçlarının giderilmesinde ve sosyal
sorunlarının çözümlenmesinde sosyal ve ekonomik alanda değişik
vasıtalar, yöntemler, örgütlenme ve düşünme biçimleri ortaya koymuş
ve belirli mekânlarda bir topluluk oluşturmuşlardır. Farklı
mekânlarda farklı medeniyetler kuran bu insan toplulukları, zamanla
toplumlaşarak farklı sosyoekonomik modeller ve örgütler meydana
getirmişlerdir. Farklı iç düzene ya da yapıya sahip olan toplumlar,
iç ve dış şartlara bağlı olarak kendi içinde de değişebilmektedir.
Bu bağlamda toplumsal yapı kavramı, toplumsal değişimi, değişim
sürecini ve hızını açıklayan önemli bir araçtır (Gökçe, 1996:2).
Toplumsal yapı; insanların, sosyal işbirliği neticesinde meydana
getirdikleri ve toplumun sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik
gelişimi ile birlikte gittikçe karmaşık hale gelen bir örgütlenme
biçimidir. Toplumsal yapı, kendi içinde karmaşık özellikler
taşımaktadır. Bu bağlamda bu ilk bölümde toplumun ve ekonominin
yapısal özellikleri değişik açılardan irdelenecektir. Toplum ve
ekonomi modelleri çerçevesinde tarihsel süreç içinde değişik
kuramlar ve uygulamalar anlatılacaktır.
TOPLUMSAL YAPI KAVRAMININ GENEL ÇERÇEVESİ
Toplum
Daha geniş bir ifadeyle toplum; temel ihtiyaçlarını karşılamak
için örgütlenmiş, aralarındaki sosyal etkileşim ve iletişimi
düzenleyen kaideleri ve kurumlar bazında ilişkileri olan,
benzerlerinden görece de olsa farklı özellikler taşıyan, hem
biyolojik hem de kültürel olarak kendisini yenileyecek
mekanizmalara sahip olan çok sayıda insanın oluşturduğu bir
birlikteliktir. Geniş anlamda toplum, insan ırkını bir bütün olarak
ele almaktadır. Dar anlamda bir toplum ise, modern ulusları
oluşturan milyonlarca insan arasında değişen herhangi bir
topluluktur. Örneğin insan topluluğu olarak Zulu, Eskimo, Arnavut,
Hint, Türk, Kürt, Laz veya Çerkez toplumu, bu anlamda bir
toplumdur. Ayrıca dar anlamda toplum, yaş ve cinsiyet grupları,
sosyal sınıflar, meslek grupları ve topluluklar gibi büyük bir
çeşitlilik arz eden küçük gruplaşmaları da içermektedir
(Arslantürk-Amman, 2008:201-203).
Fert ve Grup İlişkileri Açısından Toplum
Grup, kişilerden toplum ise gruplardan oluşmaktadır. Buna göre
herkes, bir biçimde toplumdaki temel gruplardan birine
katılmaktadır. Gruplar ve dolayısıyla insanlar da bu bütünlük
içinde birbirleriyle karşılıklı bağımlılık içinde olurlar.
Özellikle tarihi boyutuyla topluluktan farklı olarak toplum, daha
çok kentsel ve endüstriyel şartların belirlediği kanunların ve
diğer resmî kuralların oluşturduğu büyük kitledir. Burada sosyal
ilişkiler daha resmîdir ve kişisellikten uzaktır (Fichter,
1997:53-60).
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Toplumsal yapı, içinde sosyal olay ve ilişkilerin
meydana geldiği, kurumların yer aldığı bir
sistemdir.
Toplumun özelliklerini dört ana başlıkta belirleyebiliriz
(Seyyar, 2007:1034):
Toplumdaki insanlar, demografik bir birimdir. Toplum, bu anlamda
nüfustur.
1. Ortak bir coğrafi mekânı paylaşan bir ulustur. Ancak, bir
ulus içinde bazen farklı etnik gruplar, yani topluluklar
olabilmektedir. Dolayısıyla, toplum, her zaman bir ulus
değildir.
2. Sosyolojik olarak toplum, fonksiyonel olarak farklılaşmış
altı temel kurumdan oluşmaktadır. Bu altı sosyal kurum; aile, din,
ekonomi, siyaset, eğitim ve boş zaman değerlendirmedir.
3. Kültürel boyutuyla toplum, birbirine benzer gruplardan
oluşan, fonksiyonel farklılaşmalara rağmen, örgütlenmiş ve
işbirliği halinde bir sosyal birimdir. Ancak, sosyal dayanışma ve
sosyal ilişkiler açısından toplum, topluluktan (birincil gruptan)
ziyade ilişkilerin daha çok formel (resmî) olduğu “ikincil grup”
niteliği taşımaktadır. Nitekim toplum, tarım topluluğundan sanayi
toplumuna geçiş sürecinde kentsel toplumları belirleyen kanunların
ve diğer resmî sosyal normların çerçevesinde oluşmuştur.
Toplum Modelleri
Dünden bugüne değişik türlerde ortaya çıkan bazı toplum
yapılarının özelliklerini daha iyi anlayabilmek için, birtakım
kriterlere göre toplumsal modeller oluşturulmuştur. Toplum
çeşitleri ile ilgili dört model üzerinde kısaca duralım (Seyyar,
2007:1033):
1. Sosyal Bakımdan Toplumların Tasnifi:
a) Geleneksel toplum
b) Çağdaş toplum
c) Otoriter toplum
d) Asosyal toplum
e) Sosyal toplum
2. Siyasi Bakımdan Toplumların Tasnifi:
a) Bağımsız toplum
b) Federal toplum
c) Demokratik toplum
d) Totaliter toplum
e) Açık toplum
f) Kapalı toplum
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
3. İktisadi Bakımdan Toplumların Tasnifi:
a) Gelişmiş (Zengin) toplum
b) Gelişmekte olan (yoksul) toplum
4. Kültürel Bakımdan Toplumların Tasnifi:
a) İlerici toplum
b) Gerici toplum
c) Dışa Açık veya Kapalı toplum
d) İlkel toplum
e) Dindar toplum
f) İdeal toplum
g) Ahlaklı-ahlaksız toplum
h) Çoğulcu toplum veya çok kültürlü toplum.
Çok kültürlü toplum, farklı kültürel unsurların (dinî ve etnik
grupların) yan yana yaşadığı ve farklılıkların sosyal yapıyı
zenginleştirici unsurlar olarak övüldüğü bir toplum tipidir. Bu
toplum tipinde asimilasyon politikalarına yer verilmemektedir.
Dolayısıyla dinî ve etnik gruplar, kültürel kimliklerini
koruyabilmektedir.
Toplumsal Yapı
Herhangi bir sosyal grubun, sıkı sosyal münasebetler sonucunda
meydana getirdiği ilişkiler ağı olan toplumsal yapı, içinde sosyal
olay ve ilişkilerin meydana geldiği, kurumların yer aldığı bir
sistemdir. Bu sosyal sistem, kurumların bütünleşmesiyle
oluşmaktadır. Toplum üyelerinin sosyal ahlak esaslarını genelde
gönüllü olarak sosyal hayatlarına aksettirmeleri neticesinde
toplumsal yapı ortaya çıkmaktadır (Arslantürk-Amman,
2008:241-255).
Toplumsal yapı, makro ve mikro boyutuyla da ele alınabilmektedir
(Seyyar, 2007:939):
1. Makro boyutuyla (geniş anlamda) toplumsal yapı; sosyal
hayatın ve sosyal sistemin hemen her alanına yönelmektedir. Bu
kapsamda toplumsal yapının içinde iktisadi yapı, sosyo-ekonomik
nüfus kategorileri, siyasi otorite ve egemenlik yapısı, iskânlaşma,
demografik yapı, din, dil ve ırk farklılıkları yer
alabilmektedir.
2. Mikro boyutuyla (dar anlamda) sosyal yapı; sosyal ilişkileri
sadece dar çerçevede ele alan bir anlayıştır. Burada örneğin sosyal
ağ içinde yer alan fertlerin, ailelerin, grupların, cemaatlerin ve
diğer kurumların rolleri söz konusudur.
Toplumsal yapı, sosyolojik bir kavram olarak daha çok sosyal
hayat tarzının istatistiki yönlerini ele almaktadır. Bir başka
ifadeyle, toplumun sosyal yapısı incelenirken, toplumun nasıl
olması gerektiği konusu değil, daha çok fiilî durumu
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Toplumsal düzen,
insanların toplum içinde güven içinde
yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla sistemli bir şekilde
oluşturulan kurallar bütünüdür.
Toplumsal (sosyal) olgu,
aynı nitelikteki sosyal olayların, somut
durumların genel bir ifadesidir.
incelenmektedir. Ancak, toplumun kültürel yapısı söz konusu
olduğunda, sosyal davranış biçimlerini düzenleyen bazı ahlaki
kuralların da gündeme gelmesi söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla
sosyal düzenin korunmasına yönelik olarak da bunların tavsiyesi de
bazen kaçınılmaz olmaktadır. Aslında kültür, sosyal ahlak ve mekân
faktörleri hesaba katılmadan, bir toplumun hakiki yapısını ele
almak ve değerlendirmek mümkün değildir.
Toplumsal Düzen
Toplumsal düzen, fertlerin menfaatlerinin uzlaşması veya
yerleşik sosyal değerlerin bir sonucu olarak, toplum içinde
sürekliliğini muhafaza ederek var olan düzenli münasebetler
sistemidir. Bir toplumdaki üretim güçleri ve üretim ilişkileriyle
din, hukuk, eğitim gibi kurumların karşılıklı olarak oluşturdukları
uyumlu bir bütün olan toplumsal düzen, insanların toplum içinde
güven içinde yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla sistemli bir
şekilde oluşturulan kurallar bütünüdür. Toplumsal düzenin, hem
insan ahlakında hem de sosyal davranış bağlamında normatif düzeyde
temellendirilmesi gerekmektedir. İnsanların bir arada yaşama
ihtiyacı, sosyal-psikolojik bir ihtiyaçtan olduğu kadar iktisadi
bir gereklilikten de kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı fertler,
kendi sosyal çevrelerinde öyle bir toplumsal düzen kurmalılar ki bu
düzen, onların kendi aralarındaki sosyal ilişkilerini ve
işbirliklerini en iyi şekilde yerine getirecek esaslara sahip
bulunsun.
Aksi takdirde toplumsal düzensizlik ortaya çıkabilmektedir.
Toplumun üyeleri arasında uzlaşma ve sosyal dayanışma eksikliğinin
bir neticesi olarak fertlerin temel sosyokültürel ve ekonomik
ihtiyaçları dahi karşılanamaz hale gelir. Bu bağlamda sosyal
düzensizlik, toplumsal yapının zayıflaması veya çökmesi anlamına
gelmektedir. Sosyal düzen ne kadar güçlü hale getirilirse toplumsal
yapı da o oranda sağlıklı bir şekilde işler. Dolayısıyla sosyal
düzenin işlevselliğini korumak adına sosyal hayatta geçerli olan
kaidelerin ve değerlerin korunması ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Toplumsal düzenin sarsıntıya uğraması hâlinde ortaya çıkabilecek
olası sonuçlar şunlardır (Seyyar, 2007:862):
1. Sosyal kurumlar, hiçbir zaman birbirleriyle tam bir uyum
sağlayamadıkları ve bir mekanizmanın veya idare biçiminin işleyiş
tarzı, fertlerin ekseriyetini hiçbir şekilde tatmin edemediği için,
toplumda belli bir dereceye kadar aksama meydana gelir.
2. Böyle olunca, sosyal bütünleşme tam olarak sağlanamamış olur,
toplum hayatında ciddi anlamda devlet-millet kaynaşmasında bir
eksiklik ortaya çıkar
3. Bir toplumun ve(ya) devletin kaideleri ve nizamları,
fertlerin saadet içinde yaşamalarını sağlayamıyorsa, şahsi moral
bozuklukları yaygınlaşır, neticede bundan bütün toplumsal yapı da
etkilenir ve çeşitli kurumlar çözülmeye başlar.
4. Nihai kurumsal çöküş, kendisini; ailenin bozulması, kötü
alışkanlık, sosyal ahlak esaslarının uygulanmaması gibi sosyal
sorunlarla gösterir.
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Toplumsal (sosyal) olay,
belirli bir zaman diliminde ve yerde
ortaya çıkan ve çoğu kez bir kereye mahsus
olan bir oluştur.
Toplum, statik bir yapı olmadığına göre sürekli olarak sosyal
değişime
tabidir.
Toplumsal Olgu ve Olay
Genellikle başlangıç ve bitiş zamanı bilinmeyen, nerede başlayıp
nerede bitebileceği kesin olarak tespit edilemeyen sosyal
oluşumlar, toplumsal olguyu yansıtmaktadır. Bir başka deyişle zaman
içerisinde insanların oluşturduğu toplumla ilgili değişim,
toplumsal olguyu ifade etmektedir. Tek tek meydana gelen sosyal
olayların bütününe toplumsal olgu diyebiliriz. Toplumsal (sosyal)
olay, belirli bir zaman diliminde ve yerde ortaya çıkan ve çoğu kez
bir kereye mahsus olan bir oluştur. Örneğin Ali ile Fatma’nın
evlenmesi bir sosyal olaydır. Sosyal olgu ise başlangıç ve bitişi
ortaya çıktığı, mekân kadar net ve somut olmayan, bünyesinde birçok
benzer nitelikteki olayı kapsayan sürekli olaylar dizisi ve genel
olarak bir süreçtir. Örneğin bir yılda tüm evlilik olayları veya
evlenenlerin sayısı veya boşanma oranları, toplumsal olgudur
(Seyyar, 2007:902).
Toplumsal Değişim
Toplum, statik bir yapı olmadığına göre sürekli olarak sosyal
değişime tabidir. Toplumun temel yapısındaki değişim, her alanda
kendisini gösterebilmektedir. Bu anlamda toplumsal değişim,
toplumsal yapıdaki zamanla ortaya çıkan değişik yöndeki
farklılaşmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumun
milli ve manevi değerlerinde, fiziki-mimari yapı özelliklerinde
(yerleşme, barınma, mesken, konut, şehirleşme), sosyal ilişkiler ve
davranış kalıplarında (komşuluk, akrabalık), sosyal ahlak
esaslarının algılanış biçiminde ve sosyal tabakalaşmada olumlu veya
olumsuz değişiklikler meydana gelebilmektedir.
Toplumsal değişme, toplumları daha fazla sosyal bütünleşmeye,
sosyal gelişmeye, orta sınıflaşma sürecine ve refaha
yönlendirebiliyorsa olumlu olarak değerlendirilmektedir. Böyle bir
sosyal değişme, aşağı seviyelerden daha üst seviyelere doğru akan
sosyokültürel aşamalar silsilesidir ve bu süreç, toplumsal gelişme
olarak tanımlanabilir. Olumsuz sosyal değişim ise toplumların
bozulmasına, sosyal gerilemesine ve dejenerasyonuna sebebiyet
verebilmektedir (sosyal çözülme).
Toplumsal değişmeyi meydana getiren veya etkileyen faktörler
(Seyyar, 2077:855):
1. Fiziki-tabii coğrafi çevre (enerji kaynakları ve doğal
zenginlikler)
2. Biyolojik-tıbbi faktörler (biyolojik katılım; tıptaki
gelişmeler ve gen teknolojisi)
3. Teknolojik faktörler (üretim ilişkisi ve vasıtalardaki
farklılıkların yanında havacılık ve telekomünikasyon alanlarındaki
gelişmeler)
4. Sosyokültürel faktörler (kültürel ilişkilerdeki farklılıklar
ve fertlerin istek ve kararlarındaki değişim)
5. Siyasi faktörler (Karizmatik veya otoriter liderlerin toplumu
yönetmesi; darbeler veya ihtilaller)
6. Ahlaki faktörler (ahlaki erozyon veya faziletli-ideal
gelişmeler)
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Sosyal teoriler,
toplumsal yaşamın ve sosyal olayların
özelliklerinin araştırılmasında ortaya
çıkan kuramsal yaklaşımlardır.
Toplum yapısındaki
farklılaşmayı değişim ekseninde izah eden birçok sosyal
teori
mevcuttur.
7. İlmî faktörler (bilimsel gelişmeler ve bilginin pratik
hayatta uygulanması)
8. Değişik düşünce akımları faktörleri (Örneğin: ideolojik
görüşlerin toplumda revaç görmesi)
9. Çatışma ve ihtilafların ortaya çıkması
10. İhtiyaçların ve(ya) beklentilerin artması veya değişmesi
11. Toplumsal zekâ ve sosyal sermaye
12. Töre, örf, âdet ve gelenekler
13. Ekonomik modellerin veya üretim sistemlerinin değişmesi
Genelde toplumların en yüksek değişim esnekliği; bilim, ekonomi
ve teknolojide olurken, en düşük esneklik kültürel ve dinî alanda
olmaktadır. Mesela bir insan, demode olmuş motorlu vasıtasını
değiştirmeyi kolaylıkla kabul edebilirken; dünya görüşünü,
hobilerini, tuttuğu futbol takımını ve(ya) dinî inançlarını kolay
kolay değiştirmemektedir. Bir toplumda değişim esnekliğinin hemen
hemen sıfır olduğu noktalardan değişime zorlamak, ancak kültür
emperyalizmi veya resmî ideolojileri savunan devletlerin baskısı
ile mümkün olabilmektedir.
TOPLUMSAL YAPI İLE İLGİLİ SOSYAL TEORİLER
Sosyal teoriler, toplumsal yaşamın ve sosyal olayların
özelliklerinin araştırılmasında ortaya çıkan kuramsal
yaklaşımlardır. Toplumsal yapıyı farklı şekillerde açıklayan sosyal
teorilerin boyutlarını dört ana başlıkta toplamak mümkündür
(Seyyar, 2008:523):
1. Bilişsel Boyut: Toplumsal yapı ile ilgili bilgi oluşturmaya
yönelik varsayımdır.
2. Duygusal Boyut: Toplumsal yapıya yönelik kişisel
tecrübelerin, değerlerin, fikirlerin, dünya görüşlerinin
teorileştirilmiş yönüdür.
3. Aksettirici Boyut: Toplumsal yapıyı etkileyen değişim
dinamiklerinin veya bu yapıda ortaya çıkan olayları daha kolay
anlamamızı sağlayan yansıtıcı varsayımlar ve paradigmalardır.
Burada sosyal teori, hem bir araç hem de toplumsal yapının bir
parçasıdır.
4. Normatif Boyut: Toplumsal yapının nasıl olması gerektiğine
dair açık ve gizli varsayımlara dayanan hipotezlerdir.
Toplumsal Değişim Teorileri
Toplum yapısındaki farklılaşmayı değişim ekseninde izah eden
birçok sosyal teori mevcuttur. Bunlardan en önemlilerini tanıyalım
(Seyyar, 2007: 855):
1. Telik Sosyal Değişim Teorileri: Entelektüel planlama,
bilinçli ve sistematik çabalamaların sonucunda ulaşılması mümkün
olan olumlu bir toplumsal değişimi öne süren bir görüştür. Telik,
entelektüel olarak
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Yapısalcılık, bütün
sistemlerin ve kurumların mutlak,
değişmez temel yapılardan meydana
geldiğini ileri süren bir teoridir.
planlanan ve yönlendirilen ilerleme veya bu yöntemle neticeye
ulaşma anlamına gelmektedir.
2. Determinist Toplumsal Değişim Teorileri: Toplumsal değişimin
sebebi, insan düşüncesi ve maksadından çok belli sosyal ve(ya)
doğal güçlerdir. Determinist sosyal teorilerin başında Otomatik
Değişim Teorisi, Ekonomik Determinizm Teorisi (Çatışmacı Toplumsal
Değişim Teorisi) ve İdeolojik Determinizm Teorisi gelmektedir.
a) Otomatik Değişim Teorisi’ne göre: Toplumsal değişimin
determinist doğası, toplumsal değişmenin iktisadi faktörlerce
otomatik olarak belirlenmiştir. Otomatik değişim, bilinçsiz ve
irrasyonel bir süreçtir. Planlı olmaktan çok bir ihtiyaç karşısında
halkın davranışında meydana gelmektedir. Toplumsal değişim
konusunda laissez-faire (bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler)
tutumu burada açıkça görülmektedir.
b) Ekonomik Determinizm Teorisi (Çatışmacı Toplumsal Değişim
Teorisi): Sosyal olguları daha fazla doğalcı terimlerle
yorumlamaktadır. İki sınıflı Marksist çatışma modellerinden menfaat
çatışmalarına ve çatışmaların kurumlaştırılması, çatışma ve
istikrarın birbirini tamamlayıcı olduğu tezlerine kadar olan
konuları içermektedir. Marks'a göre, toplumsal düzen, her biri
özgün bir üretime tekabül eden dört ana evreden geçti. Beşincisi,
son ve ideal safhadır, oluşum hâlindedir ve ortaya çıkması
kaçınılmazdır. Bu beş safha, asyatik (ilkel bir toplumun toplumsal
düzeni), eski toplumsal düzen (özel mülkiyetin, ticaretin, ataerkil
aile yapısının ve köleliğin geliştiği bir toplum yapısı), feodal,
kapitalist ve komünist safhadır.
c) İdeolojik Determinizm Teorisi: Burada, toplumsal değişimin
faktörleri daha çok kültürel unsurlardır. Toplumsal değişim, soyut
materyalist unsurlar ve faaliyetlerin etkisinden çok düşüncelerin,
ideallerin, örf ve âdetlerin, sosyokültürel ve dinî değerlerin
etkisi altında kalmaktadır.
3. Devri Toplumsal Değişim Teorileri:
Devirli-döngüsel-dönemsel-çevrimsel toplumsal değişim teorisi,
toplumsal değişimin devri doğasına "ilmî" olarak ortaya atan
görüştür. "Tarih tekerrür eder" sözü, genelde bu teorik yaklaşımı
ifade etmektedir. Devri Sosyal Değişim Teorilerini iki ana grupta
inceleyebiliriz:
a) Biyolojik Devri Teorisi: Buna göre; toplumsal gelişme ve
üstün medeniyetler, üstün ırkların bir eseridir.
b) Kültürel Devri Teorisi: Bu görüşe göre; her medeniyet, benzer
doğum, olgunlaşma, gerileme ve ölüm merhalelerinden geçmektedir.
Her medeniyet bir dönemde belirli bir yönde gelişmekte böylece
lineer bir süreç izlemektedir. Fakat zamanla iç ve dış sebeplerden
dolayı yönünü değiştirmekte ve yeni bir sürece girmektedir. Bu yeni
süreç de belirli bir noktada duraksamakta ve
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Fonksiyonalizm;
toplumu, kültürel ve sosyal bir bütünlük
içinde ele alan, kültürel ve sosyal unsurların
işlevlerini ve gayelerini araştıran bir bilim
dalıdır.
diğeri onun yerini almaktadır. Bu tür seri dönüşler ve
kaymalardan sonra bir medeniyet yönünü tersine çevirmekte ve ilk
evreye geri dönerek evrimini tamamlamaktadır.
Yapısalcılık (Strüktüralizm)
Yapısalcılık, bütün sistemlerin ve kurumların mutlak, değişmez
temel yapılardan meydana geldiğini ileri süren ve bu bağlamda
sosyal gerçekliğin yapısal belirleyicilerini inceleyen bir
teoridir. Yapısalcı antropolojinin en önemli isimlerinden olan
Claude Levi-Strauss’a (1908 - 2009) göre yapısalcılık, yüzeydeki
birtakım toplumsal olayların altında yatan bazı kuralların veya
kanunların oluşturduğu bir başka sistemi ve(ya) yapıyı arama
esasına dayanan bilimsel bir yöntemdir. Sosyal bilimlerin yanı sıra
matematikten sibernetiğe kadar geniş bir alanda etkisini gösteren
yapısalcı yaklaşımlar, bazen bilimsel yöntemden çok bir teori,
araştırma yönelimi, çözümleme biçimi veya bir felsefe olarak da
takdim edilmektedir (Arslantürk-Amman, 2008:437).
Yapısal yaklaşımlara göre; toplumsal yapıyı din, sosyal sınıf,
kültür ve meslek dalları gibi unsurlar oluşturmaktadır. Bütün bu
sosyo-kültürel unsurlar, insanların tutum ve davranışlarını
etkilemektedir. Sosyal ilişkilerin yapısal düzenlemelerle veya
kurumlarla yakından ilgili olduğunu ileri sürenlerin başında
Fransız sosyolog Aguste Comte (1798-1857) ve Alman sosyalist
düşünür Karl Marx (1818-1883) gelmektedir (Bottomore-Nisbet,
1990:572-574).
Yapısal Fonksiyonalizm (İşlevselcilik)
Sosyolojide makro kuramlar içinde yer alan fonksiyonalizm;
toplumu, kültürel ve sosyal bir bütünlük içinde ele alan, kültürel
ve sosyal unsurların işlevlerini ve gayelerini araştıran bir bilim
dalıdır. Aynı zamanda fonksiyonalizm, bir kurumun veya birimin
içinde yer aldığı sosyal veya kültürel bir sistemde oynadığı rol ve
işleyiş ile varlığının neticelerini açıklamaya çalışan işlevsel bir
teoridir. Sosyolojide fonksiyonalist teorinin çerçevesini kısaca şu
şekilde belirleyebiliriz: Toplum, birbiri içine girmiş karşılıklı
fonksiyonel bir bağlantı içinde bulunan unsurların oluşturduğu
sistemler bütünüdür. Sosyolojik anlamda toplum, belirlenmiş
davranışlardan ibaret olan bir sosyal sistem iken kültür de
kurumlar sistemidir. Toplumun en önemli fonksiyonu bütünleşmek ve
kaynaşmaktır. Değerler sistemi ise toplumsal birliğinin oluşmasına
katkı sağlamaktadır.
Sosyal felsefede işlevselcilik ise, yerleşmiş insani gelenek
veya kanunların bir bütün olarak toplumun faydasına katkıları
bağlamında açıklanmaktadır.
Fonksiyonalizmin etkileri psikolojiye de yansımıştır.
Fonksiyonel psikoloji; ruhu, organizmanın bir parçası olarak gören
teoridir. İşlevsel teori, darvinist görüşlere dayanmaktaydı
(survival of the fittest = çevreye en iyi uyum sağlayan kişinin
hayatta kalabilmesi). 19. asırda William James (1842–1920)
tarafından ortaya atılan bu teori kapsamında, hayvanlar üzerinde
zekâ testleri uygulanarak, deneylerle hayvanların nasıl
öğrendiklerini ve problemleri nasıl çözdükleri ile ilgili
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Yapısal fonksiyonalizm
toplumsal yapıyı oluşturan unsurların işlevlerini açıklamaya
ağırlık veren teorik bir
yaklaşımdır.
Sosyal alışveriş teorisi,
insanlar arasındaki etkileşimin ödül ve
cezaya dayalı olarak gerçekleştiğini ve
karşılıklı değişim ile oluştuğunu ileri süren
mikro sosyolojik yaklaşımdır.
çalışmalar yapılmıştır. Fonksiyonel psikoloji, özellikle
davranışçılık ekolünün doğmasına yardımcı olmuştur (Seyyar,
2008:327).
Yapısal fonksiyonalizm ise, toplumsal yapı ve bununla birlikte
bu yapı içerisinde gerçekleşen toplumsal olayların ve ilişkilerin
anlaşılması noktasında ileri sürülen modellerden birisidir. Bir
başka deyişle; toplumsal yapıyı oluşturan unsurların işlevlerini
açıklamaya ağırlık veren teorik bir yaklaşımdır. Toplumu
fonksiyonel bir bütün olarak kabul eden yapısal fonksiyonalizm,
toplumsal yapıyı ahenkli bir bütün olarak görmektedir. Buna göre;
topluma ait maddi ve manevi değerler, hayati önem arz etmekte ve
işlevsel olarak sosyal barışı sağlamaktadır. Her yapının bir
fonksiyonu vardır. Fonksiyon, yapı içindeki dinamik süreci
yansıtmaktadır. Fonksiyonlar geçerliliğini korudukça ve korundukça
yapı da, sürekli olarak gelişebilmektedir. Dolayısıyla önceden
belirlenen bu fonksiyonlar, hem bu yapıların ortaya çıkmasını hem
de gelişmesini sağlamaktadır (Seyyar, 2008:327).
Aguste Comte ile başlayıp Herbert Spencer (1820 – 1903) ile
devam eden fonksiyonalist teorilerin temeli, toplumun yaşayan bir
organizma olduğuna ve birbirlerine bağımlı parçalardan meydana
gelmiş bir sistem olarak toplumun görünebilirliğinin
sağlanabileceğine dayanmaktadır. Spencer, canlı varlıklarla toplum
arasında bir paralellik kurmuş, biyolojik ve sosyal sistemler
arasındaki benzerlikleri ortaya çıkartmış ve toplumu bir
organizmaya benzetmiştir. Buna göre; toplum, yaşayan bir sosyal
organizmadır. Toplumsal yapı içinde her bir parça (unsur), bir
fonksiyona veya gayeye hizmet etmektedir. Bir parçanın değişime
uğraması ile diğer parçalar da bundan etkilenmekte ve neticede
toplumsal yapının bütünü değişebilmektedir (Arslantürk-Amman,
2008:438).
Sosyal Alışveriş (Mübadele) ve Aksiyon Teorisi
Yapısal fonksiyonalizm, toplumsal gelişim sürecinde insanın
bireysel tercihlerini ve eylemlerini ön planda tutmadığı için
yapısal gelişimlerin açıklanmasında etkin olamamıştır. Sosyal
alışveriş ve sosyal aksiyon teorileri, bir taraftan sosyalleşmenin
temelinde karşılıklılık ilkesinin yer aldığını, diğer taraftan da
insanın yapmış olduğu faaliyetlerinin anlamlar ve motifler
tarafından yönlendirildiğini ileri sürmektedir.
Sosyal alışveriş teorisi, insanlar arasındaki etkileşimin ödül
ve cezaya dayalı olarak gerçekleştiğini ve karşılıklı değişim ile
oluştuğunu ileri süren rasyonel ve antropolojik odaklı mikro
sosyolojik yaklaşımdır. Mübadele teorisyenleri, toplumsal iletişim
ve etkileşimin ekonomik alışverişe benzediğini ileri
sürmektedirler. Ancak, toplum hayatında gerçekleşen karşılıklı
mübadelede hem maddi hem de maddi olmayan unsurlar
değiştirilmektedir. Toplumsal yapı böylece sosyal alışveriş
süreçleri sonucunda ortaya çıkmaktadır. İnsan davranışlarının
karmaşıklığını fazla dikkate almayan sosyal alışveriş teorisi,
özellikle tutum ve davranışlarının kaynağı üzerinde duran sosyal
aksiyon teorisi tarafından geliştirilmiştir.
Sosyal aksiyon teorisi ise özne olarak fert üzerine
odaklanmaktadır. Buna göre insan, toplumsal yapı ve kültür
tarafından kısıtlanmayan, gönüllü davranışlar sergileyen, nesnelere
ve olaylara bir anlam veren ve belli bir maksatla hareket
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Çatışma teorisine göre, taraflar arasında değişik
düzeylerde sürekli olarak tekrarlanan sosyal çatışmalar
sayesinde toplumsal yapı ve düzen yeniden
şekillenmektedir.
eden bir varlıktır. Bu teoriye göre; bireysel eylem (aksiyon),
toplumu meydana getiren insanların benimsedikleri dünya görüşü ile
yakından ilişkilidir. İnsanlar, sahip oldukları dünya görüşlerinden
fiil ve hareketlerini yönlendirecek motif, amaç ve anlamları elde
etmektedir (Seyyar, 2007:841).
Çatışma Teorisi
Fonksiyonalist yaklaşımlar; toplum içinde güç, statü, mal ve
mülk yönünden farklı grupların veya sınıfların olabileceği ve
bundan dolayı da toplumsal hayatta grup veya sınıflar arası
anlaşmazlıkların, mücadelelerin ve çatışmaların ortaya
çıkabileceğini görememiştir. Bilindiği gibi çatışma, toplumdaki
kişi veya gruplar (sınıflar) arasında meydana gelen anlaşmazlıklar,
uyuşmazlıklar, çekişmeler, münakaşalar ve(ya) çarpışmalardır. Genel
anlamda çatışma; kişinin kendisiyle, başkasıyla veya mensubu olduğu
grubuyla veya toplumuyla anlaşamamasıdır. Bunun sonucunda çoğu
zaman toplumsal barış yara almakta ve savaşa kadar gidebilen sosyal
çalkantılar meydana gelebilmektedir.
Çatışma neden ve nasıl ortaya çıkmaktadır? Çatışmanın gizli veya
aleni (somut) olarak ortaya çıkması süreçlerinde algılama ve
duygular açısından şekillenen belirtilerin yanında tutum ve
davranışları ana başlıklar hâlinde inceleyelim (Seyyar,
2007:186):
1. Gizli Çatışma: Potansiyel çatışmaya yol açabilecek riskler.
Örneğin: menfaat ve hedeflerdeki farklılıklar, potansiyel bir
çatışma için risk teşkil etmektedir.
2. Algılama Çatışması: Sosyal münasebet ve sosyal iletişim
çerçevesinde algılamadaki farklılıklar veya mesajlara verilen
farklı anlamlardan ötürü ortaya çıkan çatışmadır.
3. Hissedilen Çatışma: Tarafların, konuları farklı algılamaları
sonucunda çatışmaya yol açabilecek karışık olumsuz hislere
kapılmaları. Örneğin: öfke, kin, kırgınlık, düşmanlık.
4. Açık Çatışma: Kişinin, barışçı olmayan davranışları sonucunda
çatışmanın fiili olarak ortaya çıkmasıdır.
5. İletişim Çatışması: Sosyal iletişim kapsamında ortaya çıkan
çatışma. İnsan ilişkilerinin iyi olmadığı yerlerde ve ortamlarda,
bir başka ifadeyle dedikodunun, fitnenin, kıskançlığın ve
çekememezliğin hâkim olduğu sosyal çevrede meydana gelen
çatışmadır.
Büyük boy teoriler içinde yer alan ve sosyolojik bir bakış tarzı
olan çatışma teorisi, toplumsal yapılanmaya dair gerçekçi
yaklaşımlar sergilemektedir. Buna göre; bütün ekonomik, sosyal,
siyasi kurum ve süreçlerin yanında; kültür, sanat ve bilim
faaliyetleri, o toplumda var olan sınıf ya da grupların karşılıklı
anlaşma, uzlaşma veya yardımlaşmaları sonucunda ortaya çıkmış
değildir. Çatışma teorisine göre, taraflar arasında değişik
düzeylerde sürekli olarak tekrarlanan sosyal çatışmalar sayesinde
toplumsal yapı ve düzen yeniden şekillenmektedir. Çoğulcu bir
toplumda zıtlaşan sınıflar arasında sosyal çatışmalar sürekli
olarak var olacağından toplumsal değişim de ivme kazanacaktır. Bu
anlayışa göre toplum,
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Davranış; kişilerin,
belirli uyarılara karşı gösterdikleri aktif veya
pasif tepkilerin bütünüdür.
Topluluk; küçük, içine
kapalı ve yüz yüze temaslara ve ağırlıkla
akrabalığın ortaya çıkardığı yoğun kişisel ilişkiler ağından
oluşan
cemaattir.
organik bir bütün olmaktan çok, bir süreçtir. Sosyal değişimin
‘motoru’ olması dolayısıyla çatışma gerekli bir olgudur
(Arslantürk-Amman, 2008:444).
TOPLUMSAL YAPIYI OLUŞTURAN UNSURLAR
Fertlerin Tutum ve Davranışları
İnsanların tutum ve davranışları, toplumsal yapının
özelliklerini göstermesi açısından önemli unsurlardır. O halde
tutum nedir, davranış nedir? Aralarında nasıl bir ilişki vardır?
Tutum, sosyal çevre etkisi ve sosyalleşme sürecinde öğrenmeyle elde
edilen, belli bir süre devam eden ve çoğu kez yanlı olan
eğilimlerdir. Bu yönüyle tutum, bir insana atfedilen ve onun
psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli
bir biçimde oluşturan bir ön eğilimdir.
Davranış (tavr-ı hareket) ise kişilerin, belirli uyarılara karşı
gösterdikleri aktif veya pasif tepkilerin bütünüdür. Sevinmek,
gülmek, ağlamak, kızmak, bağırmak gibi hareketlerin hepsi bu
anlamda bir davranış biçimidir. İnsanın, sosyal olayların ve çevre
şartlarının karşısında sahip olduğu birtakım hâl ve hareketleri
(sosyal davranışı) göstermektedir. Sosyolojide davranış, sosyal
faaliyetlerin psikolojik neticeleridir veya kişilerin (bir olguya
veya olaya) subjektif bir anlam vererek sergiledikleri kişisel
tavırlardır. Bazı davranışlar ölçülebilir (Örnek: jest, mimik, kan
dolaşımı, gülmek vb.) olmakla birlikte bazıları subjektif oldukları
için doğrudan ölçülemezler (Örnek: ağrı, ıstırap, aşk, kıskançlık,
nefret vb.). Bazı davranışlar, toplumdan topluma farklı
değerlendirilir. Mesela bazıları iyi (sosyal) bazıları ise kötü
(asosyal) olarak kabul edilir.
Topluluklar
Bir sosyal süreç olarak topluluk, insanların bir araya geldiği
ve bütünleştiği belli bir dereceye kadar güvenlik içinde
yaşadıkları en küçük bölgesel gruptur. Bir toplumsal yapı olarak
topluluk; aynı toprak parçası üzerinde, aynı dili konuşan, aynı
töreleri paylaşan, az çok aynı duyguları taşıyan ve hemen hemen
aynı tutum ve davranış biçimlerini sergileyen, sosyal dayanışma
içinde bulunan bir sosyal grup, kabile veya kavimdir. Toplumdan
farklı olarak, daha çok modernleşme öncesi Avrupa’nın tipik köylü
insanlarını belirleyen topluluk; küçük, içine kapalı ve yüz yüze
temaslara ve ağırlıkla akrabalığın ortaya çıkardığı yoğun kişisel
ilişkiler ağından oluşan cemaattir. Topluluk bazen etnik, ırki veya
dinî benzerliklere dayalı gevşek sosyal kategoriler için de
kullanılmaktadır. Örneğin: Yahudi topluluğu veya zenci topluluğu
gibi (Fichter, 1997:66).
Topluluk, kısaca şu unsurlardan oluşmaktadır (Fichter, 1997:64
):
1. İnsanlar arası sosyal ilişkiler sıkı ve yoğundur
2. Özellikle grup olaylarında kişiler sosyal duyarlıdır
3. Grup üyeleri manevi değerlere önem vermektedir
4. Genelde sosyal sorumluluk hâkimdir
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Sosyal grup,
faaliyetlerinde birbirini göz önünde bulunduran,
aralarındaki sosyal etkileşim sebebiyle başkalarından ayırt
edilen, iki veya daha çok kişiden meydana gelen bir
topluluktur.
Kalabalık; fertlerin, tesadüfen bir araya gelmiş olsalar
dahi
psikolojik güçlerin tesiri altında kalarak tek
vücut olarak düşünmeleri ve davranmaları
sonucunda meydana gelen topluluktur.
Değişik mekan-bölge ve farklı iştigal alanları bakımından
topluluklar değişik türde ortaya çıkabilmektedir. Topluluk
çeşitlerini bu anlamda dört ana kategoriye ayırabiliriz (König,
2000:188-191):
1. Temel hizmet topluluğu, yani köy topluluğu
2. "İkincil fonksiyonlu" topluluk (Örnek: küçük kasaba). Burada
üretilen temel ihtiyaç maddelerinin, etraftaki kırsal bölgelerden
toplanması ve diğer bölgelere dağıtılması söz konusudur.
3. Endüstriyel topluluk: Alışveriş ve ticaret merkezi olmasının
yanında aynı zamanda imalat merkezi olarak da hizmet veren bir
topluluk.
4. Özgün bir ekonomik temelden yoksun topluluk yani; ekonomik
varlığını sürdürmek için diğer topluluklara bağlı olan bir
topluluk. Bu topluluk daha fazla eğitim, siyaset, dinlenme ve
eğlence gibi sosyo-kültürel merkezli bir yapıya sahiptir.
Sosyal Gruplar
Sosyal grup (toplumsal küme) faaliyetlerinde birbirini göz
önünde
bulunduran, aralarındaki sosyal etkileşim sebebiyle
başkalarından ayırt edilen, iki
veya daha çok kişiden meydana gelen bir topluluktur. Sosyal grup
aynı zamanda
belli bir hedefi gerçekleştirmek için toplanmış, üyelerinin
karşılıklı ilişkileri sonucu
ortaya çıkmış, birbirine ortak değerlerle bağlı, çok işlevli,
somut bir sosyal birimdir.
Sosyal grupların varlığı açıkça olmasa da, genelde kolayca
tanınır veya bilinir.
Ortaklaşa paylaşılan mekân veya benzer bedensel özellikler,
grubun tanınmasını
kolaylaştırmaktadır. Grup üyeleri sosyal rollerini oynar ve
böylece grup, varlığını
korur. Karşılıklı sosyal temas, sürekli olarak korunduğu için
belirli davranış
normları oluşmaktadır. Ortak geçmiş, ilgi, menfaat veya değerler
geçerliliğini
koruduğu için grup üyeleri bir veya birkaç hedefi esas
almaktadır. Türkiye doğumlu
Ermeniler, bir sosyal grup olmakla birlikte ortak bir geçmişe
sahiptir. Hobi, spor,
işçi, işveren, girişimci, gençlik, özürlüler veya kadın
derneklerine üye olanlar, bu
anlamda sosyal grup kategorisine girmektedir (Fichter,
1997:53-60).
Kalabalıklar
Kalabalık; fertlerin, tesadüfen bir araya gelmiş olsalar dahi
psikolojik güçlerin tesiri altında kalarak "tek bir varlık" hâlinde
ve tek vücut olarak düşünmeleri ve davranmaları sonucunda meydana
gelen topluluktur. Bir başka ifadeyle kalabalık, göreli olarak
etkileşim içinde olmayan fakat "niye orada bulunduğunu"
açıklayabilecek kişilerin oluşturduğu bir sosyal yığındır.
Kalabalıklar, ortak bir uyarı sonucunda belli bir yerde
toplanmaktalar ve dikkatlerini bu uyarının yol açtığı ortak
duygusal ilgiye yoğunlaştırmaktadırlar ve herhangi bir anda ortak
eyleme geçebilmektedirler. Bir araya gelebilmek için kişilerde
ortak bir yönelimin, duygunun ve(ya) menfaatin olması
gerekmektedir. Mesela bir yolcu durağında toplanmış insan grubu
sadece bir fertler kümesi iken, bir kaza anında kişiler
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Kategori, bir veya birden fazla ortak
özelliği olan nesneler grubudur.
Sosyal sınıf; mesleki,
iktisadi ve siyasi statüler bakımından
benzer pozisyonda olan bir gruptur.
arasında ortak bir ilgi ve gaye (yardım etme) oluşmakta ve bu
topluluk, bu esnada kalabalığa dönüşmektedir. Bir başka ifadeyle;
bir topluluk, belli bir etki altında ise ve ortak bir gayesi varsa
o zaman o topluluk, kalabalık kimliğine dönüşmektedir.
Yığınlar
Yığın, fiziki bir ortamda bulunan fakat aralarında karşılıklı
bir sosyal münasebet veya ortak bir özellik olmayan kişilerin
oluşturduğu, kategori ve grup arasında bir yerlere yerleştirilmesi
mümkün olan bir bütünlüktür. Bilindiği gibi kategori, bir veya
birden fazla ortak özelliği olan nesneler grubudur. Sosyolojik
açıdan yığın veya yığınlaşma, bazen kişilerin bir kategoriye giriş
sürecini de ifade etmektedir. Örneğin: yeni bir eve taşınanlar,
komşularıyla yığınlaşırlar ve komşuluk münasebetleri açısından
sosyal kategori haline dönüşürler. Sosyal yığının özellikleri
kısaca şunlardır (Seyyar, 2007:942):
1. Yığın oluşturan kişiler; oldukça anonimdir, birbirlerine
yabancıdır ve birliktelik epey zayıftır.
2. Yığın, kategoriler gibi örgütlenmemiştir.
3. Fiziki mekân ne denli geniş olursa olsun, sosyal temas son
derece sınırlıdır.
4. Yığın içinde olanların davranışlarında kısıtlamalar,
düzenlemeler yapmalarını gerektiren davranış kaidelerinin sayısı
çok azdır.
5. Yığınların çoğu bölgeseldir. Yani, fiziki çevre yönünden
özellikler taşırlar
6. Yığınların çoğu geçicidir.
7. Katılım sürekli olarak değişebilir yani; yığın içindeki
kişiler değişebilir, girer, çıkar veya birbirlerinin yerine
geçebilirler. Örneğin: bir saat süren bir halk konserini dinlemeye
gelen yüzlerce seyirci bu anlamda bir yığın veya kalabalıktır.
Komşuluğun yoğun olmadığı bir apartman da oturanlar da yığın olarak
kabul edilebilir.
Sosyal Sınıflar
Sosyal sınıf; mesleki, iktisadi ve siyasi statüler bakımından
benzer pozisyonda olan, sosyal tarih boyunca her toplumda sınıf
olgusunun farklı biçimlerde var olması gerçeğine rağmen modern
anlamda sanayi devriminin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir
gruptur. Sosyal sınıf; gelir seviyesi, coğrafi köken, meslek,
sosyal münasebet, üye olunan kurum, aile durumu, oturulan semt,
yaşama tarzı, sosyal statü, toplumda gördükleri saygı ölçüsü,
kanuni ve fiili haklar gibi değişik sosyal faktörler bakımından
kendi aralarında benzer kriterlere sahip olan fakat diğer
gruplardan birçok yönleriyle ayrılan, aralarında dikey hareketlilik
imkânı bulunan insanların meydana getirdikleri sosyal gruplardan
her biridir (Dechmann-Ryffel, 1984:32-34).
Sosyal sınıflarda fert ve ailelerin farklı prestije, imtiyaz ve
imtiyazsızlığa ve sosyal güce göre düzenlendiği hiyerarşik bir
sistem ortaya çıkmaktadır. Prestij ile kastedilen kişinin; toplum
içindeki sosyokültürel konumu, mesleği, mülkiyet durumu ve refah
seviyesi gibi özellikleridir. İmtiyazdan, örneğin: daha iyi bir
eğitim
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Sosyal statü; kişilerin, sınıfların, kategorilerin ve(ya) sosyal
grupların, toplum veya toplumsal
yapı içindeki yeridir.
Sosyal roller, toplumda kişilerden belirli sosyal
olayların karşısında beklenen sosyal
davranış şekilleridir.
imkânı veya evde bir hizmetçi bulundurma gibi kişinin hoşuna
giden şeylere sahip olması anlaşılmalıdır. Sosyal sınıflar, açık
sınıf grupları ve kapalı sınıf gruplarına göre iki farklı şıkta
değerlendirilmektedir: Açık toplumlarda, kapalı toplumlardan farklı
olarak kişiler, doğuştan değil sosyalleşme, eğitim ve fırsat
eşitliği sayesinde sosyal hareketlilikten yararlanabilmektedir.
Sosyal Statüler
Sosyal statü; kişilerin, sınıfların, kategorilerin ve(ya) sosyal
grupların, toplum veya toplumsal yapı içindeki yeridir. Dolayısıyla
sosyal statü; belirli bir insana veya gruba, toplumun diğer üyeleri
tarafından yüklenen şeref, paye (rütbe, derece) veya itibardır.
Bazen sosyal statüler, fertlerin veya sosyal grupların, toplum
içinde ya doğuştan ya da hak ederek (kazanarak) elde ettikleri
pozisyonlardır.
Sosyal statünün ortaya çıkış şekli (sosyal statü türleri)
(Özkalp ve diğerleri, 2006:45-46):
1. Atfedilen-Verilen-Verilmiş Statüler: Bunlar ferdin, kişisel
gayretlerinden ve özelliklerinden ziyade soy, sop, aşiret, din veya
mezhep bağlarından ötürü ortaya çıkan ve zor değişen statülerdir.
Doğuştan elde edilen mevkii, kast ve kölelik benzeri toplumlarda
görülür ve genelde biyolojik olarak geçer. Yaş, cinsiyet, soy gibi
genetik özellikler bu statü içinde yer alır.
2. Başarılan-Hak Edilen-Kazanılmış-Kazanılan-Edinîlen Statüler:
Bunlar ferdin, eğitim ve çalışma hayatında gösterdiği şahsi çabalar
ve yetenekler sayesinde eldi ettiği statülerdir. Kişi bu statüyü,
bazen yetenek, güzellik ve yaş gibi özelliklerinden dolayı elde
edebilmektedir. Eğitimin, fırsat eşitliğinin ve sosyal hakların
sağlandığı toplumlarda bu tür statülerin elde edilmesi daha
mümkündür.
3. Kilit Statüler: Bir kişinin, toplumda sahip olduğu birden çok
statüden birinin, diğerlerine oranla daha dikkate çekmesi ve ön
planda olmasıdır.
Toplumda muhtelif branşlarda birtakım sosyal mevkilerin
bulunması (örnek: çiftçi, esnaf, sanayici, memur, işçi, işveren,
idareci, maliyeci vb.), belirli iktisadi ve sosyal fonksiyonların
ve rollerin yerine getirilebilmesi, fert ve grupların
ihtiyaçlarının karşılanması ve birbirini tamamlayabilmesi açısından
zaruridir. Fertler, toplum hayatında birkaç statüye birden sahip
olabilirler. Örneğin: bir kişi hem baba hem öğretmen hem okul
müdürü hem yazar hem de dernek başkanı olabilir. Yüksek sosyal
statüler, bazen kişiye sosyal güç ve etki fırsatı da
vermektedir.
Sosyal Roller
Sosyal roller, toplumda kişilerden belirli sosyal olayların
karşısında beklenen sosyal davranış şekilleridir. Sosyal roller,
fertlerin içinde bulundukları sosyal statü ile elde ettikleri
haklar çerçevesinde kendilerine yüklenen vazifelerin ve
kendilerinden beklenen fonksiyonların yerine getirilmesidir.
Kişinin, grup içindeki yeri ile ilgili olarak kendisinden beklenen
ve umulan bazı hak, görev ve davranışlarıdır. Kısacası sosyal
roller, sosyal statüye uygun davranış biçimlerinin
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
İnsanların eğitim
seviyesi, medeniyet anlayışı ve dinî
değerleri toplumun kültürel yapısını oluşturmaktadır.
bütünüdür. Roller, kendilerine takdir edilen kıymet bakımından
birbirinden farklıdır. Her rol, kendine takdir edilen kıymetle
uyumlu bir sosyal itibar veya statüye tekabül eder.
Sosyal statü ile sosyal rol arasında sıkı bir bağın olduğu
ortadadır. Genelde bir kişinin, sosyal statüsüne göre belirli
şeyleri yapması beklenir veya kişi, statüsüne göre belirli şeyler
yapar. Sosyal statü, sosyal ilişkilerde sahibine yardımcı olur.
Sosyal rol ise, daha fazla kişinin ne yaptığını anlatır. Bir başka
ifadeyle, sosyal statülerin gereği olarak yapılan davranışlar,
sosyal rol olduğuna göre rolleri de, statüler belirlemektedir.
Kısacası sosyal statüler, insanları belirli kurallara uymaya
zorlamaktadır.
Kültür
İnsanların eğitim seviyesi, medeniyet anlayışı ve dinî değerleri
toplumun kültürel yapısını oluşturmaktadır. Bu bağlamda toplumun
üyeleri tarafından öğrenilen ve paylaşılan bir kavram olarak
kültürün önemi ortaya çıkmaktadır. Latince’deki “colo” (ekin ekmek,
tarım yapmak) kelimesinden gelen kültür, eski dönemlerde “toprağı
işlemek, toprağı mahsul verir hale getirmek” anlamlarında
kullanılmaktaydı. Terim olarak kültür toplumsal yaşam süreci içinde
ortaya çıkan ve bir topluma niteliklerini veren ve başka
toplumlarda farklılık gösteren maddi ve manevi değerlerin
bütünüdür. Kültür, bir toplumun tarih içinde üretip koyduğu, ortaya
koyup zamanla milli varlığın bir boyutu haline getirdiği veya onu
şuuraltı kazanıma dönüştürdüğü sosyal ve ahlaki davranış
disiplinlerinin ve düşünce ufkunun bütünüdür (Arslantürk-Amman,
2008:223-225).
Kültürün ana özelliklerini kısaca belirleyelim (Seyyar,
2007:606):
1. İçgüdüsel veya kalıtımsal olmaktan çok eğitim yoluyla yeni
nesle aktarılır ve öğretilir.
2. Tarihi yönü itibarıyla dinamiktir, süreklidir ve nesilden
nesile aktarılır.
3. Sosyal yönü açısından örgütlenmiş grup ve toplumların
eseridir ve paylaşılır.
4. Ferdi tutum ve davranışlardan farklı olarak ideal veya
idealleştirilmiş kaideler manzumesidir.
5. Manevi ve sosyokültürel ihtiyaçlarımızı karşılar ve insanları
mutlu eder.
Farklı norm ve değerlerden dolayı bir toplumun kültürel
yapısında değişik kültürel anlayışlar ortaya çıkabilmektedir. Bunun
yanında toplumsal değişim veya çarpık kentleşme sürecinde maddi
kültür unsurları ile manevi kültür unsurları arasında bazen
gecikmeler meydana gelmektedir (kültürel boşluk). Kültürel
boşlukta, maddi kültür unsurlarını oluşturan, fiziki yerleşme
mekânının değişimi, ev şeklinin değişmesi, günlük hayatta
kullanılan ev eşyalarının değişmesi ve meslek değişimi gibi
faktörler; değer hükümlerindeki değişimler, zihniyet ve
davranışlardaki değişimleri içeren manevi kültür unsurlarından daha
hızlı ve daha çabuk değişmektedir. Örneğin: köyden kente göç
edenler, tam anlamıyla olmasa bile maddi kültür değişimlerini
yaşadıkları halde manevi kültür unsurları
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Ekonomi (iktisat); hayatta orta yolu tutmak, itidal ile hareket
etmek
anlamlarına gelmektedir.
Para hacmi, üretim
dağıtımı, maliyet hesabı gibi konular tamamen
iktisadi ve teknik hususlardır.
bakımından aynı değişiklikleri yaşamamaktadırlar. Böylece arada
bir kültürel boşluk veya kültürel gecikme meydana gelmektedir.
EKONOMİK YAPI KAVRAMININ GENEL ÇERÇEVESİ
Ekonomi (İktisat)
Yunanca "oikia" (ev) "nomos" (kaide) kelimelerinden meydana
gelmiş ekonomi kelimesi terim olarak "ev idaresi" (tedbir-i menzil)
anlamına gelmektedir. Ekonomi (iktisat); hayatta orta yolu tutmak,
itidal ile hareket etmek, tutumlu olmak, hem cimrilikten hem de
israftan (savurganlıktan) uzaklaşmak ve gereğinden az veya çok
harcamaktan kaçınmak anlamlarına gelmektedir. İsrafın zıddı
anlamında iktisat, insanların ve kuruluşların günlük yaşayışlarında
ve ekonomik faaliyetlerinde dikkat etmeleri gereken bir prensiptir.
Felsefi bir yaklaşımla iktisat, sosyoekonomik ilişkilerin temel
kıstaslarındandır ve bu açıdan bakıldığında maddi imkânları yani
insanın kullanma iktidarına verilen nimetleri (yiyecek-içecek,
zaman, sıhhat) faydasız yerlere sarf etmemek ve kanaatkâr olmak
anlamına gelmektedir. Yaygın bir tanıma göre ekonomi, insanların ve
toplumların para kullanarak veya para kullanmadan zaman içinde
çeşitli mallar üretmek ve bunları bugün ve gelecekte tüketmek
üzere, toplumdaki fertler ya da gruplar arasında bölüştürmek için
kıt üretim kaynakları kullanmak konusundaki tercihlerdir.
Çağdaş bir yaklaşımla ekonomi; halkın günlük faaliyetlerini,
insanların üretim ve tüketim faaliyetlerini nasıl organize
ettiklerini, gelir kazanmalarını, servetlerini, hayatlarını hangi
şartlarda ve nasıl sürdürdüklerini, toplumların nasıl geliştiğini
ve medeniyetin nasıl oluştuğunu inceleyen bir bilim dalıdır. Bir
toplumun kalkınması, iktisadi refahı ve maddi ihtiyaçlarını
karşılaması, servet edinmeye bağlı olarak işgücünün çalışması ve
kazancını değerlendirmesi, kıt kaynakların kullanılması, üretim
faktörlerinin seçimi, üretilen malların tüketim maksadıyla toplumun
fertleri arasındaki en optimal dağıtımı gibi konular, bu bilim dalı
tarafından ele alınmaktadır. Kısacası ekonomi aşağıdaki konuları
incelemektedir (Seyyar, 2007:444):
1. Belli bir ülkede ya da ülkeler arasındaki üretim-tüketim,
alış-veriş ve değiş-tokuş ilişkilerini incelemektedir
2. Fert, aile ve toplumların sınırlı imkânlarla gittikçe artan
tüketim ihtiyaçlarının nasıl karşılandığını incelemektedir
3. Toplumların üretim-tüketim yolundaki tutum ve davranışlarını
incelemektedir (İktisat Sosyolojisi)
Üretim, dağıtım ve tüketim konularını inceleyen bir disiplin
şeklinde tanımlanabilen ekonomi, tüm sosyal bilimler içinde
sosyolojiden en çok farklı olanıdır. Para hacmi, üretim dağıtımı,
maliyet hesabı gibi konular tamamen iktisadi ve teknik hususlardır.
Ancak bunların dışında üretim ve tüketim olgusunu etkileyen sosyal
faktörler ile çevre-kültür etkileri de söz konusu olmaktadır. Bir
iktisadi faaliyetin oluşumunu ve sonuçlarını iyice anlayabilmek
için ekonomi ile ilgili konuları hem iktisadi bakımdan hem de
sosyolojik bakımdan incelemek
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Ekonomik yapı,
ekonomik davranışlar ve faaliyetlerden
oluşmaktadır
gerekmektedir. Bunun yanında iktisadi kararların uygulanma
safhasında toplumda sosyal adalet açısından özellikle gelir
dağılımı alanında bazı olumsuzlukların ortaya çıkması muhtemeldir.
Bu durumda sosyal politika araçlarıyla toplumsal barışı bozacak
iktisadi olumsuzlukların giderilmesi yönünde zorunlu müdahalelere
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda sosyal politika, iktisadi
kararların olumsuz yansımalarını telafi eden düzenleyici bir rol
üstlenmektedir.
Ekonomik Davranışlar, Faaliyetler ve Hareketler
Bir toplumda mal ve hizmetlerin üretilmesi, dağıtımı ve
tüketilmesi safhalarına yönelik tutum ve davranışların bütünü,
toplumsal yapının ekonomik boyutunu yansıtmaktadır. Bir başka
ifadeyle ekonomik yapı, ekonomik davranışlar ve faaliyetlerden
oluşmaktadır. İnsanların kıt olan kaynakları iyi ve planlı bir
şekilde kullanmak için giriştikleri bütün faaliyetler, iktisadi
faaliyetler olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda iktisadi
faaliyetlerin bazı ortak noktalarını bilmekte fayda vardır (Seyyar,
2007:442):
1. İnsan ihtiyaçlarının karşılanmasına yarayan mal ve
hizmetlerin elde edilmesi
2. Faaliyetlerde emek ve masrafın varlığı
3. Geleceğe yönelik düşünce ve stratejik planlama
4. İktisadilik prensibi çerçevesinde, belirli emek veya masraf
yapmak suretiyle azami fayda elde etmek ve belirli gayelere asgari
emek sarfıyla veya masrafıyla ulaşmak.
İktisadi faaliyetler çerçevesinde ortaya çıkan tutum ve
davranışlar, iktisadi hareketlere de bir ışık tutmaktadır.
Ekonomik davranış veya faaliyetleri toplu halde yapmayı öngören
ve buna binaen kolektif kendi kendine yardım sistemlerini
oluşturmayı hedefleyen örgütlü girişimler, iktisadi hareketlerin
bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyal tarih bakımından
ekonomik hareketlerin genel olarak, kooperatifler veya imece
şeklinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Sosyal boyutlu örgütlü
iktisadi hareketler, esasında aksayan piyasa rekabeti mekanizmasını
düzenleme fonksiyonunu yerine getirmek ve bu hareket içinde
bulunanların maddi hak ve menfaatlerini korumak maksadıyla ortaya
çıkmıştır.
Kooperatifler, batıda sanayi devrimi şartları içinde ve bu
şartlara bir reaksiyon olarak, önce işçi sınıfının kolektif kendi
kendine yardım hareketi şeklinde ortaya çıkan ve giderek geniş
üretici-tüketici ve güçsüz toplum kesimlerini de içine alan,
iktisadi-ticari-tüketim-üretim-konut gibi alanlarda karşılıklı
işbirliği-dayanışma ve yardımlaşmayı esas alan sivil toplum
örgütleridir. İlk kooperatif, 1844 yılında 128 İngiliz dokuma
işçisinin ortak girişimiyle (Manchester-Rochdale kasabasında)
kurulmuştur (Seyyar, 2007:264).
İmece ise özellikle Türk toplumunda bitirilmesi gereken fakat;
sahibi tarafından becerilemeyen tarla veya ev işlerine komşunun,
akrabanın ve bazen de bütün köy ahalisinin kolektif bir şekilde
bedelsiz yardımda bulunmasıdır. İmece, genellikle köylerde ve
kırsal bölgelerde bir ailenin veya bir arada yaşayan
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
Sosyalizm; iktisadi
teşebbüsleri ve teşekkülleri, herkese eşit mal veya ücret
vermek düşüncesiyle devlete aktarılmasını isteyen bir
görüştür.
Liberalizm, devletin
iktisadi ve sosyal hayata yönelik müdahalelerini gerekli
görmeyen bir
modeldir.
topluluğun bazı ortak işlerinin birlikte yapılması için geçici
olarak oluşturulan teşkilattır.
Ekonomi Modelleri
Sosyalizm ve Devlet Ekonomisi
Sosyalizm; iktisadi teşebbüsleri ve teşekkülleri, herkese eşit
mal veya ücret vermek düşüncesiyle devlete aktarılmasını isteyen
bir görüştür. Karl Marx (1818-1883) ve Friedrich Engels (1820-1895)
kolektivist (sosyalist) düşüncelerin bir toplumsal düzen, bir
iktisadi doktrin olarak toplum hayatına girmesinin ilk öncülüğünü
yapmışlardır. Özellikle Marx’ın, felsefeci Georg Friedrich Hegel’in
(1770-1831) fikirlerinden etkilendiği bilinmektedir. Hegel, tarihin
“diyalektik” bir biçimde ilerlediğini iddia etmiştir. Buna göre;
toplumsal değişimin kaynağı, toplumsal zıtlıklar ve çatışmalardır.
Bu çatışmalar tez-antitez şeklinde devam etmektedir. Bunun
sonucunda ister istemez bir sentez ortaya çıkmaktadır. Sentezler
ise toplumların yükselmesini sağlamaktadır. Bu tezi benimseyen
Marx, görüşlerinde ağırlıklı olarak sosyal sınıfların çatışmalarına
ağırlık vermiştir (tarihi maddecilik). İhtilalci sosyalizmin temel
fikirlerini ortaya atan Marx, sınıfsız bir toplum meydana getirmek
vaadiyle işçi kesimi ile sermayedarlar (kapitalistler) arasında
ortaya çıkacak bir sınıf mücadelesinin sonunda proletaryayı (işçi
sınıfını) iktidara getirmek istemiş ve işçi diktatörlüğünü
savunmuştur. Ancak işçi kesiminin çalışma hayatında genel bir
proleterleşmeye gitmesine engel olan, demokratik nitelikte bir çok
sosyal mücadele ve müdahale türleri ortaya çıkmıştır. Örneğin:
işçiler, adil ücret elde edebilmek ve daha iyi şartlar altında
çalışabilmek için örgütlenme sürecine girmiş, taleplerini siyasi
partiler aracılığı ile dile getirmiş ve nihayet sosyal yönden
duyarlı olan bazı işverenlerin yanında kilise ve devletin, çalışma
hayatına müdahale etmesi gereğini duymuştur (Grossman,
1986:9—92).
Liberalizm ve Serbest Piyasa Ekonomisi
Liberalizm, devletin iktisadi ve sosyal hayata yönelik
müdahalelerini gerekli görmeyen, devletin ekonomik yaşamdan ve
dolayısıyla üretimden elini çekmesini isteyen bir modeldir. 18.
yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başlarında İngiltere'de ortaya çıkan,
siyasette ve iktisatta özgürlüğü savunan doktriner bir akımdır.
Liberaller; kamu otoritesinin iktisadi, sosyal, dinî vb. gibi
süreçlere müdahale etmesine karşı çıkılmaktadır. İktisadi boyutuyla
liberalizm, sosyalizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü
liberal görüş, her tür mülkiyete ve hür teşebbüse saygı gösterdiği
gibi devletin piyasaya müdahalesinin en alt düzeyde kalmasını
istemektedir. Buna bağlı olarak liberal bir devlet, ekonomiye
müdahale etmeyen veya iktisadi hayatın yönlendirilmesine yönelik
kamu müdahalesini asgari düzeyde tutan, piyasada oluşan arz ve
talep mekanizmasının iktisadi ve sosyal açıdan en faydalı
neticeleri vereceğine inanan, "Laissez-faire, laissez passer" yani
"bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" ilkesini savunan bir
devlet modelidir. Liberal devletin asli görevi sadece mülkiyeti
korumak, genel eğitimi sağlamak, adalet, asayiş ve bayındırlık
hizmetleri vermektir (Jandarma Devlet). Liberal devlet, serbest
piyasa ekonomisini savunmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi, piyasa
güçlerinin serbestçe hareket
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
Sosyal piyasa
ekonomisi, sosyal adaletin önemine vurgu
yaparak piyasa ekonomisinde adil rekabet ortamında
fırsat eşitliğinin sağlanmasını isteyen bir
modeldir.
edebildikleri, üretim, dağıtım, bölüşüm, yatırım gibi iktisadi
faaliyetlerin serbestçe yapılabildiği, fiyatların arz-talep
dengesince belirlendiği ve piyasa dengesinin oluşumuna dışarıdan
müdahale edilmediği, rekabetin olduğu bir ekonomik sistemdir.
Liberalizmde, üretim araçlarının mülkiyeti ve sermayenin büyük bir
kısmı belirli grupların elinde toplanabilmektedir. Dolayısıyla
kamusal denetimden uzak olan kartel ve tröstler, çalışanların ve
tüketicilerin menfaatlerini tehdit edebilmektedir. Klasik liberal
devlet modelinde, yardıma ve bakıma muhtaç kişiler sosyal
sorunlarıyla yalnız bırakılacakları için devletin himayesinden uzak
kendi hallerine bırakılmaktadır.
Sentezci İktisadi Model ve Sosyal Piyasa Ekonomisi
Sentezci iktisadi model ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sosyal
piyasa ekonomisi, sosyal adaletin önemine vurgu yaparak piyasa
ekonomisinde adil rekabet ortamında fırsat eşitliğinin sağlanmasını
isteyen bir modeldir. Bu modelde (sosyal) devlet, iktisadi ve
sosyal politikaları birlikte ele almakta ve gerektiğinde iktisadi
hayata müdahale etmektedir. Piyasa ekonomisi modeline "sosyal"
kelimesinin eklenmesi ile sağlıklı rekabet ortamına, küçük
girişimcilerin teşvikine, kobi’lerin güçlendirilmesine, tüketici
haklarının geliştirilmesine, dezavantajlı grupların pozitif
ayrımcılığına, iş sağlığı ve güvenliğine, iş güvencesine,
işsizlerin sosyal güvenlik kapsamı altına alınmasına ve aktif
istihdam politikalarına önem verilmektedir.
Sentezci iktisadi-sosyal modelde hem iktisat hem de sosyal
politika önemli bir yer almaktadır. Bilindiği gibi iktisat, daha
çok ekonomik faaliyetlerin işleyişini ve gelirin nasıl dağıldığını
araştırmaktadır. Halbuki sosyal politika, ekonomik faaliyetlerin
yanında gelir ve servet dağılımının ahlaki ve adil esaslara göre
nasıl oluşması gerektiği noktası ve bu bağlamda alınması gereken
tedbirler üzerinde durmaktadır. İktisadi boyutuyla sosyal
politikanın ekonomiyi yakından ilgilendiren alanları çok geniştir.
Bunların başında gelir ve servet dağılımı politikası gelmektedir.
Buna göre; sosyal adaleti sağlamak amacına uygun olarak birincil ve
ikincil gelir dağılımı politikaları uygulamak, sosyal politikanın
iktisadi görevleri ve hedefleri arasındadır. İktisadi politikaların
sosyal boyutlarını ve neticelerini araştıran ve bu politikaların
doğurduğu bazı olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlayan sosyal
politika, bu interdisipliner açılımıyla zamanla toplumsal (sosyal)
ekonomi olarak da tanımlanmıştır.
Sosyal ekonomi kapsamında sadece kamu ve özel sektör yer
almamaktadır. Geniş açılımlarıyla birlikte sosyal ekonomi, sivil
toplumu da aksiyon alanına dahil etmektedir. Böylece kooperatifler,
yardımlaşma sandıkları ve STK’lar şeklinde gönüllü olarak bir araya
gelmeler ve örgütlenmeler yoluyla gerçekleştirilmiş bütün ekonomik
faaliyetler, sosyal ekonominin bir parçasıdır. Bu yeni yaklaşıma
göre; sosyal ekonomi, özellikle kooperatifler aracılığıyla sosyal
ve kâr amaçlı sektörde (social-profit sector) gerçekleştirilen
iktisadî ve ticarî faaliyetlerin yanında kar maksadı olmayan
sektörde (non-profit sector) sosyal yardımlaşma sandıkları ve(ya)
dernekleri çerçevesinde yer alan ticaret dışı sosyal hizmet ve
faaliyetlerin bütünüdür.
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
Ekonomiye sosyal politika müdahalesini kabul eden bu sistemde
düzenleyici beş ana ilke vardır (Seyyar, 2008:471):
1. Tam rekabeti sağlamak için monopol (tekel) denetimi (kartel
yasağı)
2. Piyasa gelir dağılımının maliye politikaları ile düzenlenmesi
ve desteklenmesi. Örneğin; devletin belli piyasalara (örneğin tarım
sektörüne) alıcı olarak girmesi ve kaynak transferinde bulunması
veya adil bir vergi sistemi uygulaması (örneğin; artan oranlı vergi
sistemi)
3. Üretim faktör ve kaynaklarının korunması
4. Çalışanların ve işsizlerin sosyal güvenliği
5. Asgari ücret belirlenerek işgücünün konjonktürel
dalgalanmalardan korunması
Sosyal piyasa ekonomisinin temel esaslarını teorik olarak
belirleyen Alman bilim adamları Walter Eucken, Franz Böhm ve Alfred
Müller-Armack olmuştur. Sosyal politika alanında bu ekonomik
modelin hayata geçirilmesi 2. Dünya Savaşından sonra ilk defa
Ludwig Erhard tarafından sağlanmış ve Karl Schiller tarafından da
başarılı bir şekilde devam ettirilmiştir. Ludwig Erhard, artan
refahla birlikte şahsi sosyal sorumluluğun artacağı ve dolayısıyla
devletçe gerçekleştirilen sosyal transferlerin azalacağını
düşünmüştü. Ancak, refahın artmasına karşılık birçok sosyal
devletin sosyal harcamalarının oranı % 30’ların üzerine çıkmıştır.
Bu gelişme, küreselleşen dünyada rekabet gücünü ve devletlerin
ekonomik potansiyelini olumsuz yönde etkilemektedir (Thieme,
1994).
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
Öze
t •Toplumsal yapı, herhangi bir toplumun örgütlenmiş biçimi
çerçevesinde
sosyal ilişkiler ağında meydana gelen kültürel unsurların
(statü, rol, değerler vb.) yanında biçim ve maddeden oluşan fiziki
unsurların (köy hayatı, şehir hayatı, nüfus vb.) bütünüdür.
Toplumsal yapı, sürekli değişimin etkisi altındadır. Toplumların
din, kültür, örf, gelenek ve âdetlerin yapısına göre ve toplumun bu
değerlere verdiği öneme göre sosyal hayatın değişik alanlarında
bazı değişim süreçleri yaşanmaktadır. Toplumsal değişim
elastikiyeti veya esnekliği, sosyoekonomik gelişimin de önemli bir
aracıdır. Toplumsal yapıya ve sosyoekonomik gelişmeye dair birçok
sosyal teori mevcuttur. Hiçbir sosyal teori, kendi başına toplumsal
yapının ve gelişim unsurlarının bütün özelliklerini tam olarak
yansıtamamaktadır. Ancak sosyal teorileri bir bütünlük içinde
değerlendirdiğimizde karmaşık gibi görünen sosyal ilişkileri ve
ekonomik davranışları anlamamız mümkün olacaktır.
•Toplumsal yapıyı kendi varsayımlarına göre açıklayan sosyal
teorilerin başında toplumsal değişim teorileri, yapısalcılık,
yapısal fonksiyonalizm, sosyal alış-veriş, aksiyon teorisi ve
çatışma teorisi gelmektedir. Toplumun özelliklerini anlayabilmek
için, onun sosyal yapısını iyi irdelemek gerekmektedir. Toplumsal
yapının içinde başta insanlar ve insanların tutum ve davranışları
yer almaktadır. Bu insanlar, çoğu zaman tesadüfen bir araya gelmiş
değildirler. Tam aksine insanlar, tutum ve davranışlarıyla topluma
belirli bir örgütsel çerçeve oluşturmaktadır.
•Bu örgütsel yapı içinde insanlar arası değişik türde ve boyutta
ilişki ağları ortaya çıkmaktadır. İnsanların kültürel, kurumsal,
ailevi, etnik, dini, sosyal ve sınıfsal bağlılıkları, toplumsal
yapının özelliklerini belirlemektedir. Toplumsal yapıyı oluşturan,
şekillendiren ve zamanla değiştiren unsurların başında fertlerin,
toplulukların, sosyal grupların, kalabalıkların, yığınların ve
sosyal sınıfların tutum ve davranışları gelmektedir.
•Demografik ve kültürel özelliklerin yanında sosyal statü ve
rollerin de bu bağlamda düşünülmesi gerekmektedir. Ekonomik
modeller ve buna bağlı olarak iktisadi davranışlar, faaliyetler ve
hareketler de toplumsal yapıya damgasını vurmaktadır. Bu bağlamda
bu ilk bölümün en son kısmında sosyalizmin ve liberalizmin ekonomi
sistemleri incelendikten sonra genelde gelişmiş sosyal devletlerin,
sentezci bir model olarak benimsedikleri sosyal piyasa ekonomisi
tanıtılmıştır.
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm
sonu testi” bölümünde etkileşimli
olarak cevaplayabilirsiniz.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Alttaki ifadelerden hangisi kalabalıkların özelliklerini
yansıtmaktadır?
a) Kalabalık halinde davranış biçimleri her zaman yardımlaşmayı
doğurmaktadır
b) Kalabalıkların davranışları her zaman kötü sonuçlar
vermektedir
c) Ahlaken olgunlaşmamış insanlardan oluşan kalabalıkların
sosyal sorumluluk anlayışı yetersizdir
d) Kalabalıklara katılan üyelerin entelektüel seviyeleri
yüksektir
e) Kalabalıklar niçin bir araya geldiğini bilmeyen bir sosyal
yığındır
2. Sosyal sınıf nedir?
a) Mesleki, iktisadi ve siyasi statüler bakımından birbirinden
farklı olan bir sosyal gruptur
b) Gelir seviyesi, coğrafi köken, aile durumu, oturulan semt,
yaşam tarzı, sosyal statü gibi değişik faktörler bakımından kendi
aralarında benzer kriterlere sahip bir sosyal gruptur
c) Fiziki bir ortamda bulunan fakat; aralarında karşılıklı bir
sosyal ilişki veya ortak bir özellik olmayan kişilerin oluşturduğu
bir gruptur
d) Belli bir coğrafya parçası üzerinde yer alan, üyeleri
arasında sıkı bir etkileşim ve iş bölümü olan bir insan
topluluğudur
e) Modern ulusları oluşturan milyonlarca insan arasında değişen
herhangi bir topluluktur
3. İçinde sosyal olay ve ilişkilerin meydana geldiği,
birbirleriyle uyum içinde
olan kurumların sayesinde işleyen bir sosyal sistemi doğuran
oluşumun adı
nedir?
a) Toplum modeli
b) Geleneksel toplum
c) Totaliter toplum
d) Topluluk
e) Toplumsal yapı
4. Toplumsal düzensizlik hangi sonuçlara yol açabilmektedir?
a) Toplumsal yapı güçlenir
b) Sosyal kurumlar uyum içinde çalışır
c) Toplumsal birlik zedelenir
d) Özgürlükçü bir toplum meydana gelir
e) Şiddet olayları azalır
file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/Temporary
Internet
Files/Low/Content.IE5/VO17RISU/alistirmavetest/test_cs4.html
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24
5. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal değişmeyi etkileyen
faktörlerden
değildir?
a) Toplumun sosyo-kültürel faktörleri
b) Toplumda çatışma kültürünün olmaması
c) Toplumda töre, örf, âdet ve geleneklerin varlığı
d) Değişen ihtiyaçlar
e) Teknolojik gelişmeler
6. Bütün sosyal sistemlerin ve kurumların, mutlak olduğunu ve
değişmez
temel yapılardan meydana geldiğini ileri süren sosyal teorinin
adı nedir?
a) Yapısal Fonksiyonalizm
b) Sosyal Alış-Veriş Kuramı
c) Toplumsal Değişim Teorisi
d) Aksiyon Teorisi
e) Yapısalcılık
7. Kurumların ve düzenin, sosyal sınıfların karşılıklı anlaşma
veya uzlaşma
sonucunda ortaya çıkmadığını iddia eden sosyal teorinin adı
nedir?
a) Çatışma Teorisi
b) Sosyal Alış-Veriş Kuramı
c) Toplumsal Değişim Teorisi
d) Aksiyon Teorisi
e) Yapısalcılık
8. Ekonomi bilimi aşağıdaki konulardan hangisi ile
ilgilenmemektedir?
a) Belli bir toplumun üretim-tüketim ilişkileri
b) Toplum üyelerinin üretim-tüketim ile ilgili tutum ve
davranışları
c) İktisadi hareketler
d) Piyasa ekonomisi ve rekabet mekanizmaları
e) Toplum üyelerinin sağlık sorunları
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25
9. "Laissez-faire, laissez passer" ilkesini savunan bir devletin
ekonomi
modelinin adı nedir?
a) Kapitalizm
b) Liberalizm
c) Sosyalizm
d) Faşizm
e) Komünizm
10. Sentezci bir model olan sosyal piyasa ekonomisinde,
aşağıdaki ifadelerden
hangisi doğru değildir?
a) İktisadi ve sosyal politikalar birlikte ele alınmaktadır
b) Adil rekabet şartlarının oluşmasına dikkat edilmektedir
c) Küçük girişimciler teşvik edilmektedir
d) Tüketici haklarına önem verilmektedir
e) Tekel teşvik edilmektedir
CEVAPLAR: 1.C, 2.B, 3.E, 4.C, 5.B, 6.E, 7.A, 8.E, 9.D, 10.E
-
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 26
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Arslantürk, Z. ve Amman, M.T. (2008). Sosyoloji, 5. Baskı,
İstanbul: Çamlıca
Yayınları.
Bottomore, T. Ve Nisbet, R. (1990). Sosyolojik Çözümlemenin
Tarihi, Ankara: V
Yayınları.
Dechmann, B. ve Ryffel, C. (1984). Soziologie im Alltag,
Weinheim-Basel: Beltz
Verlag.
Fichter, J. (1997). Sosyoloji Nedir? 3. Baskı,(Çev. Çelebi,
N.),Ankara:Atilla Kitabevi.
Gökçe, B. (1996). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal
Kurumlar,
Ankara:Savaş Yayınları.
Grossman, G. (1986). Ekonomik Sistemler, İstanbul, Okan
Yayınları.
König, S. (2000). Sosyoloji, (Çev. Sucu S. Ve Aykaç,
O.),İstanbul: Ütopya Kitabevi
Yayınları.
Özkalp E. ve diğerleri. (2006). Davranış Bilimlerine Giriş: T.C.
Anadolu Üniversitesi
Yayınları No:1355.
Seyyar, A. (2007). İnsan ve Toplum Bilimleri Terimleri,
İstanbul, Değişim Yayınları.
Seyyar, A. (2008). Sosyal Siyaset Terimleri: Ansiklopedik
Sözlük, Adapazarı: Sakarya
Kitapevi.
Thieme, H. J. (1994). Soziale Marktwirtschaft; 2. Auflage,
München, Beck-
Wirtschaftsberater im dtv.